BIM 2 10 2003-03-25T09:10:00Z 2003-03-25T09:10:00Z 75 50177 286013 TBMM 2383 572 351244 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM : 22          CİLT : 7       YASAMA YILI : 1

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

45 inci Birleşim

13 . 3 . 2003 Perşembe

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

         I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMA

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - Ankara Milletvekili Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu'nun, 14 Mart Tıp Bayramı münasebetiyle gündemdışı konuşması ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı

2. - Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez'in, 14 Mart Tıp Bayramı münasebetiyle gündemdışı konuşması ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı

3. - Çanakkale Milletvekili Mehmet Daniş'in, Çanakkale Geçilmez Destanının yazılışının 88 inci yıldönümü münasebetiyle gündemdışı konuşması

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - CDU Alman-Türk Forumu ve Almanya Federal Meclisi CDU/CSU Parti Grubu tarafından düzenlenen "AB-Genişlemesi: Türkiye'nin Adaylığının Sağlayacağı Riskler ve Şanslar" konulu açık oturuma Türkiye Büyük Millet Meclisini temsilen Antalya Milletvekili Mehmet Dülger'in katılmasının uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/208)

2. - (10/4) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/209)

3. - (10/5) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/210)

4. - Van Milletvekili Mehmet Kartal'ın (6/205) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/28)

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. - Zonguldak Milletvekili Harun Akın ve 42 milletvekilinin, Erdemir'in mevcut durumunun ve sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/50)

2. - Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü ve 23 milletvekilinin, tarım ve hayvancılık alanındaki sorunların araştırılarak çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/51)

V. - ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1. - Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin AK Parti Grubu önerisi

VI. - SEÇİM

A) KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM

1. - Adalet, Kamu İktisadî Teşebbüsleri ve Dilekçe Komisyonlarında açık bulunan üyeliklere seçim

VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. - İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı : 73)

VIII. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. - Adana Milletvekili Atillâ Başoğlu'nun, Adana'da yürütülen projelere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı (7/214)

2. - Tekirdağ Milletvekili Erdoğan Kaplan'ın, içkili yerlere verilen TEKEL ruhsatlarındaki fiyat artışlarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı (7/245)

I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak iki oturum yaptı.

Siirt Milletvekilleri Öner Ergenç ve Öner Gülyeşil andiçtiler.

Oturum Başkanı TBMM Başkanvekili İsmail Alptekin, İstiklal Marşının kabulünün 82 nci ve Erzurum'un düşman işgalinden kurtarılışının 85 inci yıldönümü münasebetiyle bir konuşma yaptı.

Tokat Milletvekili Resul Tosun'un, yurt dışında ikamet eden yurttaşlarımızın ülke turizmine katkılarına, ekonomik ve sosyal yönden yaşadıkları sıkıntılara ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşmasına Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış da hükümetin bu konuda yaptığı ve yapmayı düşündüğü işler konusunda bilgi vererek katkıda bulundu.

Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut, Erzurum'un düşman işgalinden kurtarılışının 85 inci yıldönümüne,

Mersin Milletvekili Hüseyin Özcan da, ülkenin ve Mersin'in turizm sorunlarına ve alınması gereken önlemlere,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

Kültür Bakanı Hüseyin Çelik, Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabulünün 82 nci yıldönümü kutlanan İstiklal Marşı ve yazarı Mehmet Âkif Ersoy'la ilgili duygu ve düşüncelerini anlatan gündemdışı bir konuşma yaptı; CHP İstanbul Milletvekili Hasan Fehmi Güneş ve AK Parti Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Atilla Maraş da aynı konuda grupları adına görüşlerini belirttiler.

Kayseri Milletvekili Abdullah Gül başkanlığındaki Bakanlar Kurulunun istifasının kabulüne; yeni hükümet teşkil olununcaya kadar Bakanlar Kurulunun göreve devamının rica edildiğine,

Bakanlar Kurulunun yeniden kurulması için Siirt Milletvekili ve Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, Anayasanın 109 uncu maddesi uyarınca görevlendirildiğine,

İlişkin Cumhurbaşkanlığı tezkereleri;

Ekli listede belirtilen kanun tasarılarının,

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda bulunan ve görüşülmesi ertelenmiş olan (1/478) esas numaralı Askerlik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının,

TBMM İçtüzüğünün 78 inci maddesine göre görüşülmesine devam edilmesi istemine ilişkin Başbakanlık tezkereleri;

Zonguldak Milletvekili Polat Türkmen'in, KİT Komisyonu,

Manisa Milletvekili İsmail Bilen'in, Dilekçe Komisyonu,

Üyeliklerinden çekildiklerine ilişkin önergeleri;

Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

(10/4) ve (10/5) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonları üyeliklerine seçilen milletvekillerinin, başkanlık divanlarını oluşturmak üzere toplanacakları gün, yer ve saate ilişkin, Başkanlıkça duyuruda bulunuldu.

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının:

1 inci sırasında bulunan (6/90),

2 nci        "        " (6/91),

3 üncü       sırasında    bulunan (6/97),

8 inci " " (6/122),

9 uncu " " (6/123),

12 nci " " (6/127),

13 üncü " " (6/128),

14 üncü " " (6/129),

Esas numaralı sözlü sorular, ilgili bakanlar Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından, ertelendi;

4 üncü sırasında bulunan  (6/99), 

5 inci        sırasında    bulunan (6/100),

6 ncı " " (6/102),

7 nci " " (6/112),

Esas numaralı sorulara Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M. Hilmi Güler,

10 uncu      sırasında    bulunan (6/125),

11 inci " " (6/126),

Esas numaralı sorulara Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü,

Cevap verdiler; (6/100), (6/102), (6/125) ve (6/126) esas numaralı soruların sahipleri de cevaba karşı görüşlerini açıkladılar.

Görüşmeleri daha önce tamamlanmış bulunan, Askerlik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/478) (S.Sayısı: 69),

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 1 inci sırasında bulunan, Anti-Personel Mayınların Kullanımının, Depolanmasının, Üretiminin ve Devredilmesinin Yasaklanması ve Bunların İmhası ile İlgili Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının (1/488) (S.Sayısı: 67), görüşmelerini takiben,

Elektronik cihazla yapılan açıkoylamalarından sonra, kabul edildikleri ve kanunlaştıkları açıklandı.

13 Mart 2003 Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 18.54'te son verildi.

 

İsmail Alptekin

Başkanvekili

 

 

Yaşar Tüzün

Suat Kılıç

 

Bilecik

Samsun

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

 

 

 

No. : 66

II. - GELEN KÂĞITLAR

13 . 3 . 2003 PERŞEMBE

 

Raporlar

1.- İş  Kanunu  Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı: 73) (Dağıtma tarihi: 13.3.2003) (GÜNDEME)

2.- Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanununa Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/401) (S. Sayısı: 74) (Dağıtma tarihi: 13.3.2003) (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergeleri

1.- Edirne Milletvekili Necdet Budak'ın, Edirne İlinin Lalapaşa ve Süloğlu ilçelerinin kalkınmada öncelikli yöreler kapsamına alınıp alınmayacağına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/294) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.3.2003)

2.- Iğdır Milletvekili Yücel Artantaş'ın, Almanya'dan ithal edilen buğdayda rastlanan fusaryum maddesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/295) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.3.2003)

3.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, iki müzisyenin taltif edilip edilmeyeceğine ilişkin Kültür Bakanından sözlü soru önergesi (6/296) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.3.2003)

4.- Manisa Milletvekili Ufuk Özkan'ın, organize sanayi bölgelerine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi (6/297) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.3.2003)

5.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Dünya Turizm Fuarında Suriye'nin İskenderun ve Antakya'yı kendi sınırları içinde gösteren bir harita dağıttığı iddiasına ilişkin Dışişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/298) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.3.2003)

6.- Antalya Milletvekili Hüseyin Ekmekçioğlu'nun, esnaf ve  sanatkârlar ile küçük işletmelerin desteklenmesine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi (6/299) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.3.2003)

7.- Antalya Milletvekili Hüseyin Ekmekçioğlu'nun, yapı denetim kuruluşlarında pilot bölge seçimine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/300) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.3.2003)

8.- Antalya Milletvekili Nail Kamacı'nın, narenciye bahçelerinin imara açılmasına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/301) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.3.2003)

9.- Antalya Milletvekili Nail Kamacı'nın, Siirt İline kadro tahsisi yapıldığı iddialarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/302) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.3.2003)

Yazılı Soru Önergeleri

1.- Iğdır Milletvekili Yücel Artantaş'ın, Iğdır İlindeki pancar üreticisine verilen avansa ve alacaklarına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/301) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.3.2003)

2.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, petrol fiyatlarına ve ham petrol stoklarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/302) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.3.2003)

3.- Kırklareli Milletvekili Mehmet Siyam Kesimoğlu'nun, biçerdöver sahibi çiftçilerin vergilendirilmesine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/303) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.3.2003)

4.- Aydın Milletvekili Özlem Çerçioğlu'nun, elektrikte bölgesel fiyatlandırmaya ne zaman geçileceğine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/304) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.3.2003)

5.- Ankara Milletvekili Eşref Erdem'in, 2002-2003 öğretim yılı Başbakanlık burslarının ödenmemesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/305) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.3.2003)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Zonguldak Milletvekili Harun Akın ve 42 milletvekilinin, ERDEMİR'in mevcut durumunun ve sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/50) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.3.2003)

2.- Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü ve 23 milletvekilinin, tarım ve hayvancılık alanındaki sorunların araştırılarak çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/51) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.3.2003)

 

 

 

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

13 Mart 2003 Perşembe

BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Suat KILIÇ (Samsun), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 45 inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden önce, üç arkadaşımıza gündemdışı söz vereceğim; konuşma süreleri 5'er dakikadır; gerekli gördüğünde Sayın Hükümet cevap verebilir.

14 Mart Tıp Bayramı münasebetiyle gündemdışı söz isteyen Ankara Milletvekili Sayın Muzaffer Kurtulmuşoğlu'na ilk sözü veriyorum.

Buyurun Sayın Kurtulmuşoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - Ankara Milletvekili Muzaffer R.Kurtulmuşoğlu'nun, 14 Mart Tıp Bayramı münasebetiyle gündemdışı konuşması ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı

MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 14 Mart Tıp Bayramı nedeniyle gündemdışı söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce, Yüce Meclisi en içten saygılarımla selamlıyorum.

Ülkemizde, 14 Mart 1827 tarihinde "Mektebi Tıbbiyei Şahane" ismiyle tıp okulunun açılması, çağdaş ve modern tıp eğitiminin başlangıcı olarak kabul edilmiştir. 1935 yılından 1976 yılına kadar tıp bayramı, 1977 yılından bu yana da 14 Martın içinde bulunduğu hafta sağlık haftası olarak kutlanmaktadır. Her türlü koşulda görevini büyük bir özveriyle yürüten sağlık emekçilerinin, 14 Mart Sağlık Haftasını kutluyorum.

Değerli arkadaşlarım, 2003 yılının 14 Martında Türkiye'nin içinde bulunduğu sağlık sorunlarından kısaca bahsetmek istiyorum. Hükümetlerin yıllardır uyguladığı sağlık politikası; daha fazla tıp fakültesi, daha fazla hekim, paran kadar sağlık hizmeti anlayışı, sağlık sorunlarını çözülemez hale getirmiştir.

Sağlığın, önce sağlığı koruyup geliştirmekten başladığı ne yazık ki unutulmuştur. Türkiye, genel bütçeden Sağlık Bakanlığına ayrılan pay açısından Avrupa ülkeleri arasında en sonda bulunmaktadır. Bu oran, Fransa'da yüzde 16, Almanya'da yüzde 17, Yunanistan'da yüzde 7, İspanya'da yüzde 6 iken, Türkiye Cumhuriyeti tarihi boyunca yüzde 5'lerin üzerine çıkamamıştır. Bazı ülkeler vardır ki, ulusal gelirleri Türkiye'den çok düşük olduğu halde, bütçelerinden, sağlığa daha fazla kaynak ayırabilmişlerdir. Türkiye'de kişi başına yıllık sağlık harcama miktarı 150 dolardır. Ülkemiz, OECD ülkeleri içinde kişi başına en az sağlık harcaması yapan ülkedir. Bu oran, Amerika Birleşik Devletlerinde 4 093, Almanya'da 2 677, Fransa'da 2 349, İngiltere'de 1 454, Yunanistan'da 803 dolardır.

Türkiye'de sağlık personelinin geliri, son yirmi yılda yüzde 55-60 oranında erime göstermiştir. 1980 öncesinde 900 ile 1 200 dolar civarında olan pratisyen ve uzman hekimlerin maaşları, bugün, 400-500 dolara inmiş durumdadır. Avrupa'daki hekimlerin gelirleri Türkiye'deki meslektaşlarının çok üzerindedir. İngiltere'de birinci basamakta çalışan bir hekimin yıllık gelirinin 110 000 dolar seviyesinde olduğu göz önüne alındığında, ülkemizde bir hekimin maaşının İngiliz meslektaşının maaşının onbeşte 1'i kadar olduğu ortaya çıkmaktadır. Hekimler ve diğer sağlık çalışanları, ikinci ve üçüncü işlerde çalışarak belli bir yaşam standartlarını korumaya çalışmaktadırlar. Bugün, doktorların yüzde 30'u başka bir ülkeye gitmek istiyor, yüzde 64'ü borçlu, yüzde 61'i geleceği konusunda son derece karamsardır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hayatımızı emanet ettiğimiz hekimlerimiz bu ücretle geçimlerini mi sağlasınlar, mesleklerinin gereği olan yayınları mı takip etsinler ya da meslek düzeyini yükseltmek için yeni imkânlar mı yaratsınlar? Bir 14 Mart Tıp Haftasını daha kutlarken, sağlık çalışanlarımızın ücret adaletsizliği karşısında ezilmelerini görmekten son derece üzüntü duyuyorum.

Sayın milletvekilleri, sağlıklı bir toplum için, sağlık ocaklarından ve sağlık evlerinden kısaca bahsetmek istiyorum. Kentlerde her 20 000 kişiye, kırsal kesimde her 5 000 kişiye 1 sağlık ocağı açılması gerekmektedir. Nüfusumuzun hızla artmasından dolayı, her yıl açılması gereken sağlık ocağı sayısının 100 adet olması gerekmektedir. Son iki yıla baktığımızda ise, toplam açılan sağlık ocağı sayısı 80'dir. Bu sayıyla, Türkiye, birinci basamak sağlık kurumlarından elde edilen sonuçlar itibariyle, mevcut açığı kapatmaktan son derece uzak bir konumdadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.

MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - Sağlık ocaklarının ve sağlık evlerinin bina durumunda ciddî olumsuzluklar vardır. Geçen 10 yıllık dönem içinde, binasız, yani, kiralık sağlık evi oranlarında ihtiyaca cevap verecek ilerleme olmamıştır. Bugün, sağlık ocaklarının yaklaşık yüzde 32'si binasızdır, yani kiralıktır. Geçici kiralık binaların birçoğunda, muayene odası ve laboratuvar oluşturmakta zorluk çekilmektedir. 1980'de, 10 476 sağlık ocağı, 5 776 sağlık evi varken, 2000 yılı itibariyle, 5 700 sağlık ocağı, 11 747 sağlık evi vardır. Aynı yıllar arasında, yani 20 yıllık nüfus artışı dikkate alındığında, sağlık ocaklarının ne kadar yetersiz olduğu görülmektedir. Gelinen bu nokta, sağlık ocaklarındaki sayısal artışa rağmen, birinci basamak sağlık hizmeti sunmaktan oldukça yoksun olduğumuzu göstermektedir.

Sayın milletvekilleri, mevcut hekim sayımız yeterlidir; sorun, hekimlerin bölgesel dağılımındaki dengesizlik ile ücret yetersizliğidir. Bu nedenle, hem hekimlerin ülke düzeyinde dağılımındaki dengesizlikleri azaltacak hem de çalışma ortamlarını özendirici bir politika izlenmelidir. Kırsal kesimde çalışacak personele, özendirici, tatmin edici ücret ödenmelidir. Böyle olduğu takdirde, ülkenin her yerine eşit sağlık hizmetinin verileceğini düşünüyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ne yazık ki, bir yandan, altyapısı eksik sağlık ocaklarıyla zor koşullarda çalışan sağlık emekçileri, diğer yandan, yıllardır çözülemeyen sağlık sorunları ve bu sorunlara bağlı olarak oluşan hastane kuyrukları içinde bir 14 Martı daha kutluyoruz.

Toplum sağlığının önem kazandığı, hizmetin devlet eliyle topluma taşındığı ve sağlık çalışanlarının uygun çalışma ortamına kavuştuğu, emeğinin karşılığını aldığı 14 Martları kutlamanın özlemiyle sözlerimi burada tamamlıyorum; Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyoruz Sayın Kurtulmuşoğlu.

Sayın Bakan, ikinci konuşma da aynı konuda; eğer sizce de uygun olursa, o konuşmadan sonra, iki konuşmadan sonra size söz verelim; ikisine birden cevap verebilirsiniz.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum)- Çok uygun olur.

BAŞKAN- İkinci söz, yine, aynı konuda, 14 Mart Tıp Bayramı münasebetiyle söz isteyen Balıkesir Milletvekili Sayın Turhan Çömez'e aittir.

Buyurun Sayın Çömez. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

2. - Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez'in, 14 Mart Tıp Bayramı münasebetiyle gündemdışı konuşması ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı

TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yarın yurdun her yerinde kutlanacak olan 14 Mart Tıp Bayramı nedeniyle söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ülkemizde, ne yazık ki, yıllardır yapılan hatalar, ihmaller ve aymazlıklar nedeniyle, bayram olması gereken bu gün, buruk bir yas gününe dönmüş ve sağlık çalışanlarının ağlama duvarı haline gelmiştir. Bugün sizlere, iyi işleyen bir sağlık sisteminden bahsedebilmeyi, doktorlarının mutlu, insanlarının da huzurlu olduğu, sağlıklı olduğu bir Türkiye fotoğrafını gösterebilmeyi çok arzu ederdim; ama, ne yazık ki, böyle bir tabloyu yaşayabilmemiz için biraz daha zamana ihtiyacımız olacak. Sayın Sağlık Bakanımız ve ekibinin geceli gündüzlü yürüttüğü çalışmalarının meyvelerini almamız için biraz daha sabra ihtiyacımız olacak; ama, inanın, gelecek yıl bu kürsüde 14 Mart Tıp Bayramı konuşmasının çok daha farklı duygularla yapıldığını hepiniz göreceksiniz.

Baktığımız zaman, ne yazık ki, gördüğümüz manzara şu: Uzayıp giden çile dolu hastane kuyrukları; sağlık alanındaki hizmetlerde gittikçe derinleşen bir eşitsizlik yapısı; bir taraftan hekim açığı, diğer yandan iş arayan hekimler; bir tarafta hasta bekleyen boş hastane koridorları, diğer yanda ise, aylarca yatak bekleyen hastalar; siyasî rant beklentileriyle kurulmuş tıp fakülteleri ve plansızca yetiştirilmiş binlerce genç doktorun gelecek kaygısı; hasta ile hekim arasındaki para trafiğinin çok olağan karşılandığı bir anlayış; köşe başlarına plansızca kuruluvermiş özel hastanelerden medet uman bir sağlık sistemi; paran kadar sağlık ve paran kadar hizmet anlayışının ötesine gidememiş, sosyalleşememiş, sağlığın bir fert için en temel hak olduğunun bile farkına varamamış bir yapı; hastası da, doktoru da, diğer sağlık çalışanları da mutsuz, günübirlik politikalarıyla personel ataması anlayışının ötesinde bir vizyonu olmayan yöneticilerin elinde oyuncak olmuş bir sağlık sistemi. Peki, ne olmalı?

Değerli arkadaşlar, bir ülkenin medeniyetinin ve gelişmişliğinin en önemli göstergesi, sağlık ve eğitimdir. Bugün, ne yazık ki, ülkemizde doğan her 1 000 bebeğimizden 40'ı, 1 yaşına gelmeden aramızdan ayrılıyor. Bu ne demek biliyor musunuz; her gün, içinde 160 bebek bulunan bir uçağın düşmesi demek. Rakamın ne kadar dramatik olduğunun altını çizmek için böyle söylüyorum ve ne yazık ki hiç önemsenmeyen koruyucu hekimlik ve birinci basamak sağlık hizmetlerindeki ilkelliğimizi anlatabilmek için böyle söylüyorum. Radikal, akıllı, kararlı, tutarlı ve planlı çalışmalar yapmak artık şart ve böyle çalışmaların AK Parti kadroları tarafından yapılıyor olduğunu bilmek de gerçekten sevindirici ve umut verici.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütün taraf ve ilgililerin desteğinin alındığı, konsensüsle ortaya konmuş ve değişen iktidarlarla değişmeyecek ulusal bir sağlık politikası süratle hayata geçirilmelidir. Hekim ile hastasının arasına paranın giremeyeceği bir genel sağlık sigortası mutlaka hayata geçirilmelidir. Sağlık çalışanlarının planlanması ve yetiştirilmesi, politik kaygılardan uzak ve mutlaka gelecek projeksiyonlara uygun olarak yapılmalıdır. Sağlıkta yönetim ve denetim mutlaka tek elde, yani Sağlık Bakanlığında toplanmalıdır. Sağlık harcamaları disiplinize edilmeli, hizmet ve ürünlerin standardizasyon çalışmaları yapılmalıdır. Bu sayede önlenecek kayıp ve kaçaklar yine sistem içinde değerlendirmeli ve özellikle sağlık çalışanlarının özlük hakları mutlaka iyileştirilmelidir. Planlı bir aile hekimliği anlayışına da kademeli olarak mutlaka geçilmelidir. Belki yıllardır ifade edilen ve tüm kesimlerin kabul ettiği bu doğrular, ne yazık ki, bugüne kadar uygulanamamıştır. Bunların uygulanabilmesiyse, bir irade işidir, bir ekip işidir ve bir gayret işidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

TURHAN ÇÖMEZ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, ben, anlam dolu bu günün, gelecek yıl, çok daha mutlu ve heyecanlı kutlanmasını diliyorum.

Sayın Sağlık Bakanımızın şahsında, tüm meslektaşlarımın ve özellikle de tıp mesleğine yeni katılan ve yüreği heyecan dolu, vatan ve insan sevgisi dolu genç arkadaşlarımın bayramını kutluyorum. Aramızdan ayrılmış olan bütün meslektaşlarımızı, hocalarımızı ve hekim parlamenterlerimizi de saygıyla anıyorum.

Son bir mesajla sözlerimi noktalıyorum: Hekimler, bu ülkenin alınyazısında daima etkin ve belirleyici görevler üstlenmişlerdir ve bundan sonra da böyle olacaktır. Bu vesileyle, 19 Mayıs 1999'da Gazi Mustafa Kemal ile birlikte cumhuriyetin temellerini atan bir avuç vatanseverden özellikle üçünü, Dr. Reşit'i, Dr. Adnan Adıvar'ı ve Dr. Refik Saydam'ı saygıyla anıyor, tüm ulusumuza, barış, sağlık ve esenlik dolu günler diliyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çömez.

Şimdi, hükümet adına Sayın Bakanımıza söz vermeden önce, zabıtlara geçmesi bakımından, bir hususu açıklamak istiyorum: 14 Mart Tıp Bayramı münasebetiyle, Başkanlığımızdan, dört sayın milletvekilimiz söz istemişlerdir. Hakkaniyet ve adalet ölçüleri içerisinde, her iki partiden bir değerli milletvekilimize söz verme imkânımız oldu; ancak, bu iki değerli milletvekilimizin de isimlerini buradan arz etmek istiyorum. Ordu Milletvekilimiz Sami Tandoğdu Beyefendi ile Denizli Milletvekilimiz Prof. Dr. Mehmet Neşşar Beyefendi de söz istemiş olduklarından, hassasiyetlerine teşekkür ediyorum. Ümit ediyorum ki, buraya, huzura geldikleri zaman da bu konuşmalardaki hassasiyeti paylaşacaklardı. Böylece, bu hususu da arz etmiş oldum.

Buyurun Sayın Bakanım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakikadır.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 14 Mart Tıp Bayramı dolayısıyla görüşlerini bildiren Sayın Kurtulmuşoğlu ve Sayın Çömez'e, değerli meslektaşlarıma, huzurunuzda, teşekkürü bir borç biliyorum.

Gerçekten, 1978 yılında tıp fakültesine girdiğimden bu yana geçen süre içerisinde, ismi bayram da olsa, 14 Martlarda, hep, bu ülkenin sağlık sorunlarının ele alındığını ve bu sağlık sorunlarıyla ilgili olarak hekimlerin, sağlık yöneticilerinin şikâyetlerini dinlemiş bir kişi olarak aranızdayım. Bu kadar yıl geçmiş olmasına rağmen, acaba neden hâlâ şikâyetleniyoruz? Acaba nereden başlamalıyız?

Her iki değerli arkadaşım da sağlık göstergelerimizden bahsettiler; ben, onlara, geriye dönmeyeceğim. Şu kadarını söyleyebilirim; gerçekten, sağlık göstergelerimiz, gelişmiş ülkelerin sağlık göstergelerine göre çok geri olduğu gibi, maalesef, kendi ülkemizin gelişmişlik düzeyiyle kıyaslandığında da, yine geri kalmaktadır.

O zaman nereden başlamak lazım; muhtemelen, yaptığımız işin, sağlık hizmetinin, insana hizmet olduğunu fark ederek başlamak lazım.

Değerli arkadaşlarım, bakınız -daha önce de, bu kürsüden, sizlere ve aziz milletimize bahsetme imkânım oldu- şu anda, ülkemizde 1 153 tane yarım kalmış sağlık yatırımı var -Sayın Kurtulmuşoğlu da bahsettiler- buna rağmen, bazı yerlerde de eksik sağlık ocağı hizmetleri var. Yapılmış olanların büyük bir kısmında yeterli personel, ekipman ve teçhizat yok ve çok sayıda da yarım halde inşaat var. İşte, herhalde, yanlışın başladığı noktalardan biri bu. Hizmeti, doğrudan bir insan hizmeti olarak algılamak yerine, binalarla, aletlerle, ekipmanlarla kısıtlı görmek, bizi bu noktaya kadar getirmiş durumdadır.

Bugün, eğer, hastanelerimizde bir hekimin bir hastaya ayırabildiği süre 3 dakika ise, 5 dakika ise, bu hizmetin istenildiği gibi verilemediği ve bu şartlarda verilemeyeceği de açıktır.

Ben, öncelikle, ülkemizin her yöresinde, binlerce yerleşim biriminde, büyük bir fedakârlıkla, arzuladığı yaşam şartlarından ve sevdiklerinden uzakta hizmet sunmakta olan, şu anda emeklerinin karşılığını da tam olarak veremediğimizi çok iyi bildiğim onbinlerce hekimimize ve sağlık çalışanımıza şükran borcumuzu ifade etmek isterim. Gerçekten, sonuçta, bütün imkânsızlıklarla beraber, bu ülkede, bu ülkenin insanına bu şekilde hizmet verenler takdire şayandır.

Bugün büyük ve etkili bir toplumsal grubu oluşturan sağlık çalışanları, farkında olalım ya da olmayalım, bu topraklarda yeşermiş olan köklü ve saygın hekimlik geleneğinin ve hasta hizmeti geleneğinin temsilcisidirler. Büyük bir çoğunluğu bu olgunlukla çalışmakta ve hizmet vermektedir.

Cumhuriyetin ilk döneminde de bir savaştan çıkmıştık ve hakikaten, büyük yıkımların ardından ciddî bir yoksulluk yaşamaktaydık; bütün bunlara rağmen, sağlıklı birey ve toplum ideali yönünde büyük başarılar elde edilmişti. Dünyaya öncülük yapacak önemli bir atılım 1960'lı yıllarda gerçekleştirilmiş ve dünyanın ancak yirmi yıl sonra ulaşabildiği bir perspektifle, sağlık hizmetlerine sosyal bir nitelik kazandırılmıştı. "Sosyalizasyon Kanunu" diye bilinen kanun, bu anlamda ülkeye hizmet vermeye imkân tanıyan bir kanundu.

Ancak, 2000'li yıllara geldiğimizde gördüğümüz gerçek, yaptıklarımızla istenilene ulaşmadığımızdır.

Şimdi, 21 inci Yüzyılın gerçekleriyle olaya bakmak zorundayız. Bu gerçekler nelerdir; AK Parti Hükümeti olarak, kanaatimizce, bu gerçeklerin başında, kişilerin ve hastaların hekimlerini özgürce seçebilmeleri, hekimlerin de, bu özgürce seçimden dolayı kazançlarının artmasıdır; meselenin temel noktasını biz bu şekilde görmekteyiz. Bu yaklaşım dışındaki yaklaşımlarla, ülkemizde mecburî hizmet yasaları ortaya konulmuş, çeşitli yönetmeliklerle, ülkenin sağlık personeli ve hekim istihdamında güçlük çekilen bölgelerine sağlık personeli ve hekim gönderilmeye çalışılmış; ancak, bugüne kadar başarılı olunamamıştır. Dolayısıyla, biz, zecrî ve zorlama tedbirlerle, hizmet kalitesinin, hizmetteki sürekliliğin artırılamadığını görmüş bulunmaktayız. Bunun için, şu noktada yaptığımız düzenlemelerle, mecburî hizmetin "Mecburî Hizmet Yasası" diye bilinen uygulamanın kaldırılması aşamasına gelmiş bulunmaktayız; yakın bir zamanda, Yüce Meclisinizin önüne bu husustaki kararı getireceğiz.

Bunun kaldırılmasıyla birlikte, hekim ve sağlık personeli istihdamında güçlük çekilen bölgelerde, özendirici tedbirlerle, gönüllü bir hizmet anlayışına imkân tanıyacak mevzuat değişiklerini de yapmaktayız.

Hepimizin kabul edebileceği gibi, Sağlık Bakanlığının esas rolünü, politikalar geliştirmek, ulusal hedefleri tanımlamak, çeşitli düzenlemeler ve standartlar koymak, belli kuruluşları akredite etmek, izleme ve değerlendirmeleri, denetlemeleri yapmak ve bu anlamda, sağlık hizmetini makro planda değerlendirmek olarak görüyoruz.

Önümüzdeki günlerde -bulunduğumuz yıl içerisinde ve daha sonraki yıllarda- gerçekleştireceğimiz önemli bir adım şu olacaktır: Hastanelerimiz, mutlaka, halkımıza ortak hizmet veren hastaneler haline getirilecektir -kamu hastanelerinden bahsediyorum- başlangıçta, Sağlık Bakanlığının, bu hizmeti yürütmede, öncü ve idare edici, yönetici bir rolü olacak; ancak, zaman içerisinde, önce pilot uygulamalar şeklinde başlatılmak suretiyle, hastaneler, serbest çalışan işletmeler haline dönüştürülecektir. Bunun, sistem içerisinde yer alan özel sektör kuruluşlarının da dinamizmini artıracağını ve işletmeler haline gelmiş kamu hastanelerinin daha verimli çalışacağını biliyoruz.

Bugün, sağlık hizmeti sunumunda önemli bir problem, maalesef, hizmette verimliliğin olmayışıdır.

Değerli arkadaşlarım, yaptığımız incelemelerde çok enteresan örnekler gördük. Aynı ilde, aynı il sınırları içerisinde, şehir merkezinde bir sağlık ocağımızda bir hekim başına günde -poliklinik sayısı olarak- 35 hasta düşerken, yakınındaki bir sağlık ocağında 5 hasta düşebilmektedir. Aynı şekilde, bir devlet hastanesinde 18 -evet, yanlış duymadınız- başhekim yardımcısının olduğunu gördük. Bir devlet hastanesinde 15 dahiliye uzmanı varken, yalnızca 3 dahiliye polikliniğinin açılmış olduğunu gördük. Bir devlet hastanesinde cerrah başına haftada 1 ameliyatın düşmediği hastaneler gördük. Dolayısıyla, bütün halkımıza ortak bir şekilde hizmet edecek hastanelerimizin, bu anlamda verimli işletmeler haline geçmeleri için, özerkleştirilmeleri, yine, devlet tarafından desteklenerek, kendi işletmelerini kendilerinin ayakta tutmaları mutlaka sağlanmalıdır diye düşünüyoruz. Aksi takdirde, işletme verimliliğinin oluşturulamayacağını biliyoruz.

Değerli arkadaşlarım, hekimlerimizin özlük hakları, şüphesiz, son derecede önemli. Hepimizin bildiği gibi, ülkemiz yıllardır bir borç sarmalının içerisindedir ve bütçemizin önemli bir bölümü, iç ve dışborçların ödenmesine hatta bu borçların faizlerinin ödenmesine ayrılmaktadır. Dolayısıyla, personel özlük haklarını iyileştirme konusundaki çabalar, istenilen düzeye ulaşamamaktadır.

Ancak, şunu söylemek isterim; özellikle, ülkemizin az gelişmiş bölgelerinde, hizmete ihtiyacın daha fazla olduğu bölgelerde, hem maaşları itibariyle hem de alacakları ilave katkılar itibariyle, sağlık personelinin özlük haklarını iyileştirme kararlılığındayız.

Bu anlamda, yine, bütçe kanununa eklediğimiz bir ek maddeyle, dönersermaye işletmelerinde değişiklikleri huzurunuza getireceğiz. Bu neyi öngörmektedir; bugün hastane döner sermayelerimizde, hekimler, ilave katkı paylarını eşit bir biçimde alıyorlar; yaptıkları işe ve gösterdikleri performansa göre değil, hastanenin şartlarına göre eşit bir biçimde alıyorlar. Biz bu noktada da şunu öngörüyoruz. Bazal bir maaşın üzerine ilave olarak, hekimlerimiz, yaptıkları muayeneler, yaptıkları müdahaleler ve operasyonlar miktarınca, bir puanlama sistemine göre döner sermayeden katkı paylarını alacaklardır. Bu husustaki pilot uygulamalarımıza kısa süre içerisinde geçeceğiz ve bu pilot uygulamalardan aldığımız sonuçlarla da, sistemi bütün yurt sathında geliştirmeyi düşünüyoruz.

Değerli arkadaşım Sayın Çömez şunu söyledi: "Çok daha iyi bir sağlık sisteminden hem hekimlerin hem de hastaların mutlu olduğu bir Türkiye'den bahsetmek isterdim." Evet, hakikaten, bundan bahsetmeyi hepimiz istiyoruz; ancak, şu anda, tablo, bize, tam aksini söylemektedir.

Şuna inanıyoruz: Getireceğimiz aile hekimliği sistemiyle, hastaların hekimlerini serbeste seçmelerine imkân tanıyan sistemlerle, genel sağlık sigortamızla, işletme haline gelen ve böylece daha verimli hale gelen işletmelerimizle, önümüzdeki yıllarda hem hastaların hem de hastalara hizmet veren sağlık personelinin ve bu arada hekimlerin daha mutlu olduğu bir Türkiye'yi birlikte yaşayacağız AK Parti iktidarımızda.

Şunu da bütün açıklığıyla söylemek isterim. Maalesef, ülkemizde, hekimlerle hastaları arasında olmaması gereken bir para ilişkisi süregitmektedir. Hastalar, sigortalı bile olsalar, zaman zaman, kamu hastanelerinde ve SSK hastanelerindeki hizmet kalitesinin düşüklüğü sebebiyle özel muayenelere yönelmekte veya hastalar ile hekimler arasında olumsuz para ilişkileri ortaya çıkmaktadır. Bu, hakikaten, mutlaka, ortadan kaldırılması gereken bir durumdur.

Hasta ve hekim arasındaki ilişkiyi düzenleyen sistemin iyi çalışması için, karşılıklı mecburiyetin dışında, gönüllülüğe dayanan iki tarafın da kazançlı çıkacağı modelleri geliştirmek ve bu geliştirdiğimiz modelleri de mutlaka hayatiyete geçirmek kararlılığındayız.

Şunu da söylemek isterim; Türkiye'de bilimsel seviyesi itibariyle Türk hekimliği, Batılı standartları, aslında, yakalamış durumdadır. Biz, hekimlerimize, hizmet verebilecekleri şartları, hizmet verebilecekleri yeterli ortamı ve çalışma sistemini oluşturduğumuzda, çok daha mükemmel hizmet verebilecek durumdayız. Yani, bilimsel seviye açısından, aslında, gelişmiş ülkelerin bilimsel seviyesinin altında değiliz.

Ülkemiz ve Bakanlığımız, hem bu bilimsel birikim ve seviye açısından hem de hekimlerimizin tecrübesi, yetkinliği ve her şeyden öte, meslekî tutku ve heyecanları açısından, çok daha iyi bir hizmet kalitesi sunmak konusunda yeterli imkânlara sahiptir.

Değerli arkadaşlarım, tıp bayramlarında, genellikle, hekimlerin ve sağlık personelinin sorunları konuşulur. Biz, bundan böyle, 14 Mart Tıp Bayramlarında, hasta haklarının da gündeme gelmesini istiyoruz. Bu itibarla, geçtiğimiz günlerde, hasta yakınları dernekleriyle irtibata geçtik; İstanbul'u bir pilot il olarak seçtik ve İstanbul'da birkaç hastanemizde hasta haklarıyla ilgili özel bürolar oluşturduk. Bu bürolarda yalnızca kamu görevlileri değil, aynı zamanda, bu derneklerin yetkililerinin de yardımlarıyla, hasta haklarının izlenmesi için yeni bir model geliştiriyoruz. Bunu da önümüzdeki günlerde bütün Türkiye'de uygulamaya geçireceğiz.

Bu düşüncelerle, hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sağlık Bakanımıza teşekkür ediyoruz.

Gündemdışı üçüncü söz, Çanakkale Geçilmez Destanının yazılışının 88 inci Yıldönümü münasebetiyle, Çanakkale Milletvekili Sayın Mehmet Daniş'e aittir.

Buyurun Sayın Daniş. (AK Parti sıralarından alkışlar)

3. - Çanakkale Milletvekili Mehmet Daniş'in, Çanakkale Geçilmez Destanının yazılışının 88 inci yıldönümü münasebetiyle gündemdışı konuşması

MEHMET DANİŞ (Çanakkale) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 12-18 Mart Zafer Haftası ve Çanakkale Geçilmez Destanının yazılışının 88 inci Yıldönümü münasebetiyle söz almış bulunuyorum; sözlerime başlarken, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

18 Mart 2003 tarihi, Çanakkale Zaferimizin 88 inci Yıldönümüdür. 12-18 Mart tarihleri arasındaki hafta da, Zafer Haftası olarak kutlanmaktadır. Mehmet Âkif'in mısralarıyla ölümsüzleşen Çanakkale Zaferi ve Savunması, milletimizin çelikleşmiş iradesini ve mücadele azmini ortaya koyan bir kahramanlık destanıdır.

Üzerinden 88 yıl geçmesine rağmen, Çanakkale Zaferi, 18 Mart tarihi zihnimizde her zaman tazedir. Hepimiz çok iyi biliyoruz ki, 253 000 vatan evladı, gül bahçesine girercesine şahadet şerbetini içmiştir. Üzerinden 88 yıl geçmesine rağmen, Çanakkale Zaferi, Mehmet Âkif'in dizeleriyle zihnimizde her zaman tazedir. "Şüheda fışkıracak, toprağı sıksan, şüheda!" nidalarıyla hepimizin zihinlerinde tazedir.

Yine, Mehmet Âkif'in hisleriyle tazedir:

"...Vurulmuş tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,

Bir hilâl uğruna yâ Rab, ne güneşler batıyor!

Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!

Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer

Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor tevhidi...

Bedr'in aslanları ancak bu kadar şanlı idi.

Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın

'Gömelim gel seni tarihe' desem sığmazsın..."

Milletlerin tarihinde, var olma mücadelesi ve dönemleri olmuştur. Bizim tarihimizde de Çanakkale direnişinin ve zaferinin böylesine önemli bir rolü vardır. Binlerce, yüzbinlerce memleket evladı, vatanı için, toprakları için burada şehit olmuştur. Anadolumuzun her köşesinden, bütün aile ve ocaklarından yüzbinlerce şehidimizin canı pahasına kazanılan bu zafer, millî şuuru perçinleyen ve ordusuyla bütünleşen milletimizin nelere kadir olacağını gösteren bir zafer olarak tarihe geçmiştir.

Mehmet Âkif, Çanakkale şehitlerine ithaf ettiği şiiriyle, bu zaferi milletimizin ruhunda ölümsüzleştirmiştir. Türk Milletinin benliğinde var olan vatan ve bayrak sevgisini Çanakkale kahramanlarıyla özdeşleştirerek, bu şiiriyle, milletimize bir kahramanlık destanı armağan etmiştir.

Çanakkale şehitleri için ne kadar övücü sözler söylenilse yine azdır. Mehmet Âkif'in deyişiyle:

"Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın... Heyhât,

Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...

Ey, şehid oğlu şehid, isteme benden makber,

Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber..."

Tabiî ki, bu müjde, bütün şehitlerimize, gazilerimize elbette yeter ve bu kadar takdire layık, hürmete layık insanlardır.

Bu vesileyle, vatanı için şehit düşmüş tüm şehitlerimizi, gazilerimizi, Anafartalar Cephe Komutanı Miralay Mustafa Kemal Paşayı ve cephe arkadaşlarını, bir gecede Çanakkale Boğazının baştan başa mayınlarla döşetilme emrini veren Müstahkem Mevki Komutanı Cevat Paşayı, bu emri yerine getiren Nusret Mayın Gemisinin Kaptanı Tophaneli Hakkı'yı ve Seyit Çavuşu, İstiklal Marşımızın büyük Şairi Mehmet Âkif'i hürmetle ve rahmetle yâd ediyoruz. Allah hepsinin mekânını cennet etsin.

Değerli arkadaşlar, istiklâl marşları kolay yazılmıyor; uzun, yorucu, öldürücü şartlar, canhıraş çabalar, ümitler, beklentiler, korkular... Bunların hepsi bir arada, bütün milletin tek yürek olarak kadınıyla, erkeğiyle, kızıyla, çocuğuyla, genciyle, yaşlısıyla, istiklâl ve kurtuluş sevdasının verdiği ateşle verilen bir mücadelenin neticesinde şehitler verilmiş ve koca bir asrın destanı Çanakkale topraklarında yazılmıştır.

Çanakkale Zaferiyle ilgili birçok şiir yazılmıştır. Yine, Şair Ömer Sağlam'ın şiirinden bir iki mısraını okuyarak sözlerime devam etmek istiyorum:

"Dinle çocuğum, Çanakkale; tarihte,

Çakalların, aslana çattığı yerdir.

Bir hilal uğruna binlerce güneşin,

Nûş eyleyip toprağa battığı yerdir.

Vatan için, millet için civanların,

Canlarını Allah'a sattığı yerdir.

Er meydanına çıkıp da yiğitlerin,

Tarihlere şeref, şan kattığı yerdir.

Türk Milletindeki o engin sevginin,

Düşmanını bile kuşattığı yerdir.

Eğer şimdi rahatsan borcun vardır atana,

Haydi öde borcunu çalışarak vatana.

Şu Boğaza baksana nasıl coşkun akıyor,

Karşıki tepelerden biri sana bakıyor.

Sana bu son öğüdüm, takdir deyip unutma,

Yüreğini sağlam tut, beyni sakın uyutma.

Düşmanların çok senin; orada, burada, her yanda...

Yurda sahip çıkmazsan bil ki elim yakanda!.."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim.

MEHMET DANİŞ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, müttefik donanmasına komuta etmiş olan İngiliz Amiral Hamilton'un İngiliz Kralına söylediği şu söz çok anlamlıdır: Kral sormuş Hamilton'a "niye mağlup olduk?" Demiş ki: "Majesteleri, biz, Çanakkale'de öyle bir askerle çarpıştık ki, o asker, namlunun ucuna baktığında cennetteki makamını görüyordu."

Hiç şüphesiz ki, Çanakkale Zaferinden alınacak dersler vardır. İnanıyorum ki, bu ruhu, bu vatan sevgisini, bu fedakârlığı ve vatanı canından daha çok sevme anlayışını gelecek nesillere taşımak bizim boynumuzun borcudur.

Meclisimiz, bu tarihî zaferin önemine binaen kabul ettiği 3972 sayılı Yasayla, Çanakkale'yi "Çanakkale Geçilmez" altın madalyasıyla onurlandırmıştır.

Sayın milletvekilleri, bu savaşlar sırasında, özellikle "silahım yok" denildiği zaman, ona "silahın olmayabilir; ben, sana, savaşı kazanmayı değil, ölmeyi emrettim" diyen bir zihniyetin, özellikle bir kumandanın eşsiz askerî dehasının en güzel şekilde gerçekleştirildiği bir zafer gününü yaşıyoruz. Onun içindir ki, Türk tarihi, Çanakkale harplerini ve Çanakkale Zaferini her zaman minnetle anacak ve gelecek nesillere de örnek bir tarih olarak aksettirecektir.

Bu anlayış içerisinde, sözlerimin sonunda, şehitlerimizi ve gazilerimizi, cephedeki ve cephe gerisindeki tüm isimsiz kahramanları bir kez daha minnetle anıyor ve başta Atatürk olmak üzere, bütün Mehmetçiklerimize şükranlarımı sunuyorum.

Değerli arkadaşlar, bu savaşın olduğu yerler, başta Gelibolu Yarımadası olmak üzere, birçok yönden önemlidir. Burası, bizim için ulusal birlik ve bütünlüğümüzün simgesi haline gelmiştir. Şehitliklerde, Yozgatlısı, Hakkârilisi, Trabzonlusu, Adanalısı, ülkenin her yanından, hatta Yemen'den, Bosna'dan gençler koyun koyuna yatmaktadırlar.

Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkının, diğer millî parklardan ayrı olarak özel bir kanunla düzenlenmesi, Gelibolumuzun manevî ve tarihî değerine özel bir atıf yapmıştır.

Mustafa Kemal Atatürk, Gelibolu'nun uluslararası niteliğine "Uzak memleketin toprakları üstünde kanlarını döken kahramanlar! Burada dost bir vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükûn içinde uyuyunuz. Sizler, Mehmetçiklerle yan yana, koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız, bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat rahat uyuyacaklardır. Bu toprakta canlarını verdikten sonra artık bizim evlatlarımız olmuşlardır..." sözleriyle ışık tutmuştur.

Gelibolu Millî Parkını "uluslararası barış parkı" ilan etmeliyiz: Bu konu, özellikle uluslararası platformda da çok dikkatle izlenmektedir.

Bu duygu ve düşüncelerle Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Daniş.

Çanakkale ile ilgili gündemdışı konuşmaya hükümetten cevap verecek var mı?..Yok.

Sayın milletvekilleri, değerli arkadaşımız Mehmet Daniş'in hissiyatına Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak katılıyoruz; şehitlerimizi rahmetle anıyor, gazilerimize saygı ve şükranlarımızı sunuyoruz

Gündeme geçmeden önce, bir hususu belirteceğim. Sinop Milletvekili Sayın Engin Altay Başkanlığımıza bir müracaatta bulunmuştur; 11 Mart 2003 tarihli 43 üncü Birleşimde yaptığı konuşma sebebiyle bir düzeltme talebinde bulunmuştur.

İçtüzüğün 58 inci  maddesine göre, bu talebi, Başkanlığımız tarafından incelenmiş, tutanak getirtilmiş ve sonuçta, gerek tutanak muhtevası gerekse İçtüzüğün 58 inci maddesinde, bu tip düzeltme taleplerinin geçen birleşim tutanağıyla sınırlandırılmış olması hasebiyle kendisine herhangi bir söz verme imkânım yoktur. Takdir edersiniz ki, Başkanlık, İçtüzükle bağlıdır.

Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

Sayın milletvekilleri, sunuşlar biraz uzundur; eğer, uygun görürseniz, Kâtip Üyenin, sunuşları oturarak okuması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi var; okutuyorum:

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - CDU Alman-Türk Forumu ve Almanya Federal Meclisi CDU/CSU Parti Grubu tarafından düzenlenen "AB-Genişlemesi: Türkiye'nin Adaylığının Sağlayacağı Riskler ve Şanslar" konulu açık oturuma Türkiye Büyük Millet Meclisini temsilen Antalya Milletvekili Mehmet Dülger'in katılmasının uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/208)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

CDU Alman-Türk Forumu ve Almanya Federal Meclisi CDU/CSU  Parti Grubu tarafından 11 Mart 2003 tarihinde ortak düzenlenecek "AB-Genişlemesi: Türkiye'nin Adaylığının Sağlayacağı Riskler ve Şanslar" konulu açık oturuma katılmak üzere, Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir milletvekili davet edilmektedir.

Türkiye Büyük Millet Meclisini temsilen bir milletvekilinin, 11-12 Mart 2003 tarihleri arasında söz konusu davete icabet etmesi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi uyarınca Genel Kurulda kabul edilmiştir.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun bildirmiş olduğu Dışişleri Komisyonu Başkanı ve Antalya Milletvekili Mehmet Dülger'in söz konusu davete icabet etmesi, adı geçen kanunun 2 nci maddesi uyarınca Genel Kurulun bilgilerine sunulur.

    Bülent Arınç

           Türkiye Büyük Millet Meclisi

            Başkanı

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

2 adet Meclis araştırması önergesi vardır; ayrı ayrı okutuyorum:

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. - Zonguldak Milletvekili Harun Akın ve 42 milletvekilinin, Erdemir'in mevcut durumunun ve sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/50)

        11.3.2003

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

15 Mayıs 1965 tarihinde üretime başlayan Erdemir, Türkiye'nin yassı mamul üreten tek entegre fabrikasıdır. Hem bölgenin hem de ülkenin gözbebeği konumundadır. Son yıllara kadar kâr eden Erdemir, son hükümetlerin yanlış politikaları ile dış ülkelerden diğer firmalar tarafından satın alınan kalitesiz çelikler nedeniyle Erdemir'de üretim ve satışta zorunlu düşmeler yaşanmış, bu da kârı etkilemiştir.

Erdemir, sebebini hâlâ anlayamadığımız nedenlerle birçok şirketi satın alarak bünyesine katmıştır. Satın alınan veya sermayesine iştirak edilen şirketler şunlardır:

1- Erdemir Romania SRL; sermayesi 16 trilyon, Erdemir'in payı ise yüzde 100'dür.

2- Borçelik Çelik San. ve Tic. AŞ; sermayesi 12 trilyon, Erdemir'in payı yüzde 9'dur.

3- Erdemir Mühendislik Yön. Danışmanlık AŞ; sermayesi 2 trilyon, Erdemir'in payı yüzde 99,99'dur.

4- Erdemir Çelik Servis Merkezi AŞ; sermayesi 15 trilyon, Erdemir'in payı yüzde 99,99'dur.

5- İskenderun Demir ve Çelik AŞ; sermayesi 120 trilyon, Erdemir'in payı yüzde 100'dür.

6- Çelbor, Çelik Çekme Boru Sanayi ve Tic. AŞ; sermayesi 2,5 trilyon, Erdemir'in payı yüzde 100'dür. (30.9.2002 tarihi itibariyle) Bu şirketlerden önemli olanları İsdemir, Erdemir, Romania, Çelbor'un aynı tarihte önemli zararları bulunmaktadır.

Satın alınan şirketlerle birlikte konsolide edildiğinde, Erdemir şirketler topluluğunun büyüklüğü şöyle ifade edilebilir:

A- 5 katrilyon TL civarında aktif büyüklük,

B- 2 katrilyon TL üzerinde ciro,

C- 18 000 çalışan personel,

D- 150 trilyon TL civarında zarar. (Rakamlar tahmini olarak verilmektedir.)

Sonuç olarak, bu büyüklükte bir şirketler topluluğu yönetilmeye çalışılmaktadır.

Erdemir 7 000 çalışanı, 2,5 katrilyon TL aktif büyüklüğü, 1,2 katrilyon TL cirosu, 45 trilyon TL sermayesiyle ülkemizin dev müesseselerinden biridir. Yılda yaklaşık 500 000 000 dolar katkısıyla ülke ekonomisine önemli katkısı bulunmaktadır. Yarattığı endüstriyel ve finansal güçle ayakta kalan önemli entegre kuruluşlarından biridir. 38 yıllık üretim geçmişi nedeniyle de binlerce insan yetiştirmiştir. Yıllarca hep kâr etmiş bu güzide kuruluş, 1997 yılından itibaren zarar etmeye başlamıştır. Bu durum, hâlâ devam etmektedir.

Son 25 yılda, ortalama ömrü iki yılı dahi bulmayan genel müdür ve yönetim kurulları tarafından yönetilmiş olan Erdemir, iktidarların seçtikleri bürokratlarca yönetilmiş, şirkete siyaset iyice bulaştırılmış ve gittikçe zemin kaybeden Erdemir, 1997 yılından itibaren zararla da tanışmış, bu durum, 2003 yılına gelindiğinde halen devam etmektedir.

Sonuç olarak; ülke kalkınmasında ana işlevleri olan dev kuruluşların teker teker yok edildiğini görmek ve bunlara Erdemir'in de dahil edilmesi için uygulanan yanlış politikalar sona erdirilmelidir.

Erdemir, sadece Karadeniz Ereğli'nin değil, sadece Zonguldak'ın değil, sadece Türkiye'nin değil, Avrupa'nın gözbebeğidir.

Zonguldak, bilindiği gibi, ülke sanayiinin kalbi durumundadır. Bölge insanı, TTK'nın başına gelenlerin Erdemir'in başına gelmesi oyunlarını ibretle izlemektedir.

Erdemir, konumu gereği, Zonguldaklı ve ülke insanı tarafından titizlikle takip edilmektedir. Halkımızın, bu büyük kuruluşun mevcut durumuyla ilgili endişeleri bulunmaktadır.

Bu sebeplerden dolayı, Erdemir'in mevcut durumunun sorunlarının ortaya çıkarılıp çözümlerinin bulunması için, Anayasamızın 98 inci, İçtüzüğümüzün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırması yapılmasını arz ve teklif ederiz.

1- Harun Akın                                 (Zonguldak)

2- K. Kemal Anadol                                 (İzmir)

3- Nadir Saraç                                 (Zonguldak)

4- Algan Hacaloğlu                                 (İstanbul)

5- Onur Öymen                                 (İstanbul)

6- Sedat Uzunbay                                 (İzmir)

7- Muharrem İnce                                 (Yalova)

8- İdris Sami Tandoğdu                                 (Ordu)

9- Necdet Budak                                 (Edirne)

10- Orhan Ziya Diren                                 (Tokat)

11- Nevin Gaye Erbatur                                 (Adana)

12- Mehmet Ziya Yergök                                 (Adana)

13- Türkan Miçooğulları                                 (İzmir)

14- İlyas Sezai Önder                                 (Samsun)

15- Abdürrezzak Erten                                 (İzmir)

16- Nail Kamacı                                 (Antalya)

17- Mevlüt Coşkuner                                 (Isparta)

18- Enver Öktem                                 (İzmir)

19- Hasan Aydın                                 (İstanbul)

20- Mahmut Yıldız                                 (Şanlıurfa)

21- Ahmet Yılmazkaya                                 (Gaziantep)

22- Ersoy Bulut                                 (Mersin)

23- Ramazan Kerim Özkan                                 (Burdur)

24- Muhsin Koçyiğit                                 (Diyarbakır)

25- Abdulkadir Ateş                                 (Gaziantep)

26- Hasan Fehmi Güneş                                 (İstanbul)

27- Hüseyin Ekmekçioğlu                                 (Antalya)

28- Halil Tiryaki                                 (Kırıkkale)

29- Engin Altay                                 (Sinop)

30- Ayşe Gülsün Bilgehan                                 (Ankara)

31- Muharrem Eskiyapan                                 (Kayseri)

32- Salih Gün                                 (Kocaeli)

33- Ali Rıza Gülçiçek                                 (İstanbul)

34- Osman Özcan                                 (Antalya)

35- Erdoğan Kaplan                                 (Tekirdağ)

36- Tacidar Seyhan                                 (Adana)

37- Tuncay Ercenk                                 (Antalya)

38- Yılmaz Kaya                                 (İzmir)

39- Erdal Karademir                                 (İzmir)

40- Sedat Pekel                                 (Balıkesir)

41- Ufuk Özkan                                 (Manisa)

42- Fikret Ünlü                                 (Karaman)

43- Özlem Çerçioğlu                                 (Aydın)

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Şimdi, ikinci önergeyi okutuyorum:

2. - Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü ve 23 milletvekilinin, tarım ve hayvancılık alanındaki sorunların araştırılarak çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/51)

     12.3.2003

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Toplam tarımsal üretimde yüzde 25'lik bir paya sahip olan hayvancılık alt sektörü, çalışan nüfusun (15+yaş) yüzde 36'sını oluşturan tarım kesimi istihdamında da önemli yer tutmaktadır.

Hayvancılık sektörü, devamlı istihdam yaratması, tarıma dayalı et, süt, yem, yünlü ve pamuklu tekstil, ayakkabı, deri ve konfeksiyon gibi sanayilere hammadde sağlaması yönünden de önem arz etmektedir. Tüm bunların ötesinde, hayvancılık sektörünün belki de en önemli fonksiyonu, insanlarımızın yeterli ve dengeli beslenmesini sağlayan gıda maddelerini üreten temel kaynaklardan birini teşkil ediyor olmasıdır.

Ülkemizin ivedilikle çözüm bekleyen sorunlarından biri de yetersiz ve dengesiz beslenme sorunudur. Bugün, Avrupa Birliği ülkelerinde kişi başına düşen beyaz ve kırmızı et tüketimi 72 kilogram, içmesütü tüketimi 101 kilogram iken, ülkemizde bu rakamlar beyaz ve kırmızı et tüketiminde 24 kilogram, içmesütü tüketiminde ise 18 kilogram civarındadır. Gıda ve beslenme kalıplarımızda var olan dengesizlik ve yetersizlik, bir anlamda, Türk tarımında yeni bir reformun, tarımda hayvancılık lehine bir yapı değişikliğinin önemini de ifade etmektedir.

Türkiye nüfusunun yüzde 41'i geçimini tarımdan sağlamaktadır. Tarımın önemli sektörlerinden biri olan hayvancılığın, toplam tarımsal üretim içindeki payının her geçen gün biraz daha azaldığı görülmektedir. Türk tarımında yaratılan değerin yüzde 70 - 75'i bitkisel üretimden, yüzde 25 - 30'u ise hayvansal üretimden sağlanmaktadır. Hayvancılık alt sektörü için bu oran Fransa'da yüzde 60, İngiltere'de yüzde 70, Almanya'da yüzde 75 civarındadır. Bu da göstermektedir ki, ülkemiz "daha az emekle daha çok gelir" anlamına gelen hayvancılığın ve buna dayalı sanayilerin önemini henüz kavrayamamıştır. Bir başka ifadeyle, Türk tarımına bitkisel üretim faaliyetleri hâkim iken, Avrupa Birliği ülkelerinde tam tersi, hayvansal üretim etkinlikleri hâkimdir.

Ülkemizdeki hayvan varlığı, konuda iddialı pek çok ülkeden fazla olmasına rağmen, birim hayvan başına elde edilen ürün ve verim açısından oldukça gerilerde olduğumuz görülmektedir. Gerçekten, hayvancılığa önem veren gelişmiş ülkelerde, ortalama sığır karkas ağırlığı 250 kilogram dolaylarında iken, ülkemizde bu 160 - 170 kilogram civarındadır. Yine bu ülkelerde ortalama süt verimi 5 000 - 6 000 kilogram/laktasyon iken, ülkemizde bu oran 1 400 - 1 500 kilogram/laktasyon civarındadır.

Hayvancılık sektörümüzde gözlenen bir başka olumsuzluk da et, süt, yün ve derinin kaynağı olan canlı hayvan sayılarında meydana gelen yaşadığımız düşüştür. 1993 yılı ile 2000 yılını karşılaştırdığımızda; 11 910 000 olan sığır sayımız yüzde 10,7'lik gerilemeyle 10 761 000'e; 37 541 000 olan koyun sayımız yüzde 24,10'luk bir düşüşle 28 492 000'e ve 9 192 000 olan kılkeçisi sayımız ise yüzde 25,71'lik düşüşle 6 828 000'e gerilemiştir.

Bugün ülkemizin yıllık et üretimi 550 000 tonu beyaz, 900 000 tonu kırmızı et olmak üzere toplam 1 450 000 tondur. Yıllık süt üretimimiz ise 10 000 000 ton civarındadır. Ancak, nüfus artışımızın aynı hızla devam etmesi halinde ve artan talep de dikkate alındığında, önümüzdeki yıllarda et, süt ve bunlara dayalı ürünlerin ithalatının ciddî oranda artacağı ifade edilmektedir. Hayvancılık sektörüne dönük kısa, orta ve uzun vadeli hedeflerin olmaması ve bunlara bağlı etkin programların hayata geçirilememesi, dünyanın önemli tarım ülkelerinin içinde sayılan Türkiye'yi hayvancılık ve bunlara dayalı üretim açısından Batı'nın pazarı haline getirmektedir.

Bunlara ek olarak, Avrupa Birliği, uzun yıllar aralıksız sürdürdüğü "Ortak Tarım Politikası" ile tarım ve hayvancılık alanlarında ciddî gelişmeler sağlamıştır. Hatta bir dönem bütçesinin ortalama yüzde 60'ını tarıma ayırmıştır. Buna karşın, ülkemizde tutarlı bir tarım ve hayvancılık politikası, ne yazık ki, bir türlü hayata geçirilememiştir. Bu da göstermektedir ki, Avrupa Birliğine tam üyelik sürecinde var olan sorunlar, Ortak Tarım Politikasına uyum konusuyla daha da artmış olacaktır.

Özetle; tarımsal üretim yapısında, hayvansal ürünler lehine değişiklik yapacak politikaların oluşturulması, et ve süt hayvancılığı ile bunlara dayalı gıda sanayilerinin sorunlarının araştırılarak, üretim ve verimliliğin artırılması, et, süt ve diğer hayvansal ürünler açığının kapatılması için gereken önlemlerin alınması, Avrupa Birliğine uyum sürecinde hayvancılık ve hayvancılığa dayalı sanayi konusunda ortaya çıkacak sorunların tespit edilmesi ve bunlara çözüm bulunması açısından Anayasanın 98 ve İçtüzüğün 104 üncü maddelerine göre Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

1.- Enis Tütüncü                                (Tekirdağ)

2.- Mehmet Nuri Saygun                                (Tekirdağ)

3.- Rasim Çakır                                (Edirne)

4.- A. İsmet Çanakçı                                (Ankara)

5.- Yavuz Altınorak                                (Kırklareli)

6.- Erdoğan Kaplan                                (Tekirdağ)

7.- Sedat Uzunbay                                (İzmir)

8.- Halil Tiryaki                                (Kırıkkale)

9.- Mehmet Sevigen                                (İstanbul)

10.- Özlem Çerçioğlu                                (Aydın)

11.- Abdürrezzak Erten                                (İzmir)

12.- Eşref Erdem                                (Ankara)

13.- Güldal Okuducu                                (İstanbul)

14.- Şefik Zengin                                (Mersin)

15.- Hasan Fehmi Güneş                                (İstanbul)

16.- Mevlüt Coşkuner                                (Isparta)

17.- Algan Hacaloğlu                                (İstanbul)

18.- Gökhan Durgun                                (Hatay)

19.- Mehmet Siyam Kesimoğlu                                (Kırklareli)

20.- İsmail Değerli                                (Ankara)

21.- Selami Yiğit                                (Kars)

22.- Erol Tınastepe                                (Erzincan)

23.- Muzaffer R: Kurtulmuşoğlu                                (Ankara)

24. - Necdet Budak                                (Edirne)

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sayın milletvekilleri, (10/4) ve (10/5) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonları Başkanlıklarının 2 adet tezkeresi vardır; ayrı ayrı okutup bilgilerinize sunacağım.

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)

2. - (10/4) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/209)

        12.3.2003

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Komisyonumuz, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üyelerini seçmek üzere, 12.3.2003 günü saat 17.00'de, Ana Bina PTT Karşısı Araştırma Komisyonu Toplantı Salonunda 10 üyeyle toplanmış ve aşağıda isimleri yazılı sayın üyeler belirtilen görevlere seçilmişlerdir.

       Komisyon Geçici Başkanı

           Mehmet Parlakyiğit

Kahramanmaraş

 

Adı ve Soyadı

Seçim Bölgesi

Aldığı oy

 

 

Başkan:

Muzaffer Baştopçu   Kocaeli

(6)

 

Başkanvekili:

Nusret Bayraktar      İstanbul

(6)

 

Sözcü:

M. Emin Tutan        Bursa

(6)

 

Kâtip:

Recep Yıldırım        Sakarya

(6)

 

 

 

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

İkinci tezkereyi okutuyorum:

3. - (10/5) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/210)

        12.3.2002

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Komisyonumuz, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üyelerini seçmek üzere, 12.3.2003 günü saat 17.30'da, Ana Bina PTT Karşısı Araştırma Komisyonu Toplantı Salonunda 10 üyeyle toplanmış ve aşağıda isimleri yazılı sayın üyeler belirtilen görevlere seçilmişlerdir.

       Komisyon Geçici Başkanı

    Osman Seyfi

          Nevşehir

Adı ve Soyadı

Seçim Bölgesi

Aldığı Oy

 

 

Başkan:

Özkan Öksüz    Konya

(10)

 

 

Başkanvekili:

Hasan Angı      Konya

(10)

 

 

Sözcü:

Atilla Kart        Konya

(10)

 

 

Kâtip:

Fatma Şahin     Gaziantep

(10)

 

 

 

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Sözlü soru önergesinin geri alınmasına dair bir önerge vardır, okutuyorum:

4. - Van Milletvekili Mehmet Kartal'ın (6/205) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/28)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 67 nci sırasında yer alan (6/205) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

           Mehmet Kartal

                  Van

BAŞKAN - Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş önerileri vardır; önce, tümünü okutup işleme alacağım; sonra, ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

Şimdi, önerileri okutuyorum:

V. - ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1. - Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin AK Parti Grubu önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 13 Mart 2003 Perşembe günü yapılan toplantısında, siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince, Grubumuzun ekteki önerilerinin Genel Kurula sunulmasını arz ve teklif ederim.

Saygılarımla.

      Faruk Çelik

AK Parti Grubu Başkanvekili

Öneriler:

1 - Genel Kurulun 13 Mart 2003 Perşembe günkü (bugün) birleşiminde, daha önce Gelen Kâğıtlar listesinde yayımlanan ve bastırılarak dağıtılan 73 sıra sayılı İş Kanunu Tasarısının, 48 saat geçmeden, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 1 inci sırasına alınması,

2 - Genel Kurulun 13 Mart 2003 Perşembe ve 14 Mart 2003 Cuma günü saat 15.00-19.00 ile 20.00-24.00 saatleri arasında çalışması, 15 Mart 2003 Cumartesi günü saat 11.00'den, gündemin 1 inci sırasındaki kanun tasarısının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışması, 16 Mart 2003  Pazar ve 17 Mart 2003 Pazartesi günleri ise 15.00-19.00 saatleri arasında çalışması, bu günlerde kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işlerin görüşülmesinin,

Genel Kurulun onayına sunulması önerilmiştir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, AK Parti Grubunun önerileri üzerinde, İçtüzüğe göre, lehte ve aleyhte ikişer üyeye söz verme imkânımız var.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Aleyhte konuşmak istiyorum Sayın Başkan.

ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Bayburt) - Lehte konuşmak istiyorum.

BAŞKAN - Ben, bana gelen talepleri değerlendiriyorum; burada Sayın Oğuz Oyan'ın talebi var.

OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın Başkan, önce Sayın Mustafa Özyürek konuşacaklar. Ben, daha sonra konuşacağım.

BAŞKAN - Peki, efendim.

Aleyhte, Mersin Milletvekili Sayın Mustafa Özyürek konuşacaklar.

Buyurun efendim.

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; biraz önce, İktidar Partisinin, Meclisin çalışma takvimiyle ilgili bir önerisini dinlediniz. Danışma Kurulunda da görüşülmüş olan bu öneri, Cumhuriyet Halk Partisi tarafından kabul edilmemiştir. Sizlere, bunun gerekçelerini arz etmek için söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, burada, yine, salı günü, benzer bir tartışmayı yaptığımızı hepiniz hatırlıyorsunuz. Orada, İktidar Partisinin önerisi doğrultusunda, sizlerin oylarıyla, İçişleri Bakanlığı Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının, Nüfus Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun Tasarısının ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının öncelikle görüşülmesi, Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından önerilmiş ve Meclis çoğunluğu tarafından kabul edilmiştir.

Bugün, biraz önce okunan öneride ise, salı günü tespit ettiğimiz önceliklerin bir kenara bırakılması, onun yerine İş Kanunu Tasarısının öncelikle görüşülmesi isteniyor; yani, önceliğin de önceliği haline getiriliyor.

Değerli arkadaşlarım, İş Kanunu Tasarısı -bilmiyorum, belki bazı arkadaşlarımız alıp bakmaya başlamışlardır- komisyondan geçeli 48 saat olmamıştır. 120 maddelik, toplumun çok geniş kesimlerini ilgilendiren, işçileri yakından ilgilendiren, işverenleri yakından ilgilendiren ve dolayısıyla, hepimizin ilgili olduğu bir kanun tasarısı...

Şimdi, böylesine bir kanun tasarısını enine boyuna inceleyip konuşmayacaksa bu Meclis, neyi konuşacak?! İktidar Partisine mensup arkadaşlarımız, grup başkanvekilleri diyorlar ki: "Bu konuda toplumsal mutabakat var; yani, işçi ve işveren kesimi mutabık kaldılar; o nedenle, bunun üzerinde konuşulacak fazla bir şey yok; bugünden, bu saatten başlayarak gece gündüz çalışalım ve bu kanunu kabul edelim gitsin." Ben, bu işlerle oldukça ilgili ve Cumhuriyet Halk Partisinin Grup Başkanvekiliyim; şu anda, ben, bütün gayretime rağmen, bu tasarının tamamını okuma şansına sahip olamadım. Sizlerin de böyle bir şansı elde ettiğini zannetmiyorum; zaten vakit yetmez. Kaldı ki, hem Türk-İş'in hem DİSK'in çeşitli açıklamaları var. Diyorlar ki, komisyondan geçmiş olan bu kanun tasarısı üzerinde bizim mutabakatımız yok, onayımız yok, çok çeşitli maddelerinde ihtilafımız var.

Şimdi, öyle anlaşılıyor ki, taraflar bu konuda mutabık kalmamışlar ve iki sendikanın da -sizlere de mutlaka ulaşmıştır- açıklamalarında "bu tasarı bu şekliyle yasalaşırsa, üretimden gelen gücümüzü kullanacağız..." Şimdi, öyle anlaşılıyor ki, bu önemli tasarı üzerinde toplumsal tarafların bir mutabakatı, bir uzlaşması söz konusu değil. Kaldı ki -varsayalım ki, böyle bir mutabakat var- değerli arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisi noter midir?! Belli taraflar mutabık; öyleyse, siz, incelemeden, okumadan ellerinizi kaldırın, bunu kabul edin!

Değerli arkadaşlarım, biz, 3 Kasım seçimlerinden sonra oluşan, iki partili bir yapısı olan bu Meclise büyük umutlarla, verimli bir çalışma ortamını yakalayacağımız umuduyla başladık; ama, ne yazık ki, bir süreden beri, iktidar partisi "benim çoğunluğum var; öyleyse, her şeyi ben belirlerim" demeye başlamıştır. Salı günü "benim çoğunluğum var; İçişleri Bakanlığıyla ilgili tasarıyı görüşeceksiniz, Nüfus Kanunuyla ilgili değişikliği görüşeceksiniz" dedi; peki. Bugün "benim çoğunluğum var -ondan vazgeçtim- İş Kanunu Tasarısını görüşeceğiz..."

Değerli arkadaşlarım, bir saygı lazım, Türkiye Büyük Millet Meclisine saygı gerekir. Çoğunluk; evet, çoğunluğun hakları var; ama, azınlığın da belli hakları var.

Şimdi "taraflarla mutabakat sağladık" diyorsunuz. Taraflarla mutabakat için -böyle bir mutabakat yok ya- harcadığınız çabanın onda 1'ini, yüzde 1'ini bir muhalefet partisiyle sağlamak için kılınızı kıpırdatmıyorsunuz. Diyorsunuz ki: "İşte, tasarı önünüzde; bugün başlarız, gece yarısına kadar çalışırız; yarın başlarız, gece yarısına kadar çalışırız; cumartesi günü de, kaçta biterse bitsin, yasalaştırırız." Ne oluyor arkadaşlarım; ne kaçıyor, ne oluyor?!

Şimdi, böylesine, toplumun tüm kesimini ilgilendiren bir tasarıyı "yaptım, oldu" şekliyle, yangından mal kaçırma anlayışıyla topluma kabul ettirmeyi, bu Meclise dayatmayı, mantıkla, demokrasiyle, katılımcılıkla bağdaştırmak mümkün mü?! Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu anlayışı, giderek çoğunluğun oligarşisi haline gelen bu anlayışı şiddetle protesto ediyoruz ve bundan büyük üzüntü duyuyoruz değerli arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, bizim çoğunluğumuz var; biz, bunu kabul ettiririz diyorsanız, çoğunluk her zaman haklılık demek değildir. Bir görelim, İktidar Partisine mensup milletvekilleri bir incelesin, Muhalefet Partisine mensup milletvekilleri bir incelesin. Ne oluyor; neyi, nasıl değiştirdiniz; bir bilgilenelim, bilerek oy kullanalım. "Hayır, bilmenize lüzum yok; bilirseniz, öğrenirseniz, belki kafanız karışır; onun için, kabul edin, gitsin..."

Değerli arkadaşlarım, bu anlayış doğru değildir. Bu anlayış, bizi bir yere götürmez. Geçmiş dönemde de buna benzer anlayışlar çok sergilendi ve bu Meclis, bu toplum, bu anlayıştan "yaptım, oldu" anlayışından "çoğunluğun dediği olur" anlayışından çok çekti.

Ben diyorum ki, yol yakınken, geliniz, bu yanlıştan dönünüz. Sağlıklı bir şekilde, bu yasa tasarısını herkesin incelemesine fırsat veriniz. Toplumsal kesimlerle, işçi sendikalarıyla, işveren sendikalarıyla oturup, tekrar görüşünüz. O görüşme sonunda, lütfedip, Cumhuriyet Halk Partisine, toplumun önemli bir kesimini temsil eden bu partiye de bir bilgi veriniz. "Geliniz, konuşalım, uzlaşma sağlayalım, mutabakat sağlayalım", "hayır, bizim dediğimiz olacak!"

Değerli arkadaşlarım, bu anlayışlarla, bu ülkeyi yönetmek mümkün değildir; bu anlayışlarla, bu toplumda barışı sağlamak mümkün değildir. Daha, yeni bir hükümet kuruyorsunuz. Cumhuriyet Halk Partisinin de desteğiyle, partinizin lideri Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın yasakları kalktı; biz de mutluluk duyduk; geldi, burada yemin etti...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Mikrofonu açıyorum; buyurun efendim.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Bu yeni hükümetin kurulduğu aşamada, sokakların çatışmayla yürüdüğü, toplum kesimlerinin birbirine girdiği bir toplum mu istiyorsunuz; yoksa, barış içinde, uzlaşmayla yasalar çıkaran bir Meclis ve uzlaşmayla kol kola girmiş bir toplum mu istiyorsunuz?! Bugün, biraz sonra oylayacağınız, Adalet ve Kalkınma Partisinin önerisi, böylesine bir temel tercihle sizleri karşı karşıya bırakacaktır. Toplumda uzlaşma mı istiyorsunuz, çatışma mı istiyorsunuz?! Uzlaşma istiyorsanız, bu öneriyi reddediniz; oturalım, konuşalım. İşçi sendikalarıyla konuşalım, hep birlikte konuşalım, emeğiyle geçinen milyonlarla konuşalım ve milletvekilleri olarak aramızda konuşalım; ama, hayır, biz dediğimizi yapacağız, bildiğimizi okuyacağız, biz yolumuza devam ederiz, bizim çoğunluğumuz var diyorsanız, yolunuz açık olsun! Çatışmalı, kavgalı toplumsal bir hayatı tercih ediyorsunuz; bu, yanlıştır. Bu yanlıştan dönmenizi öneriyorum. Toplumun nabzını elinde tutan, toplumun nereden nereye gittiğini bilen, gören, çalışma hayatının içinde bulunmuş, işveren kesiminde de bulunmuş, çeşitli sivil toplum örgütlerinde görev yapmış bir arkadaşınız olarak diyorum ki, bugün ya uzlaşmayı tercih edeceğiz ya çatışmayı tercih edeceğiz. Biz, uzlaşmadan yana ağırlık koyuyoruz, uzlaşma arıyoruz. Gelin, birlikte bu toplumu yönetelim. Gelin, birlikte bu topluma huzur verelim, sükûn verelim, uzlaşma sağlayalım değerli arkadaşlarım.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özyürek.

Aleyhte ikinci söz, İzmir Milletvekili Sayın Oğuz Oyan'a ait.

Buyurun Sayın Oyan.

Süreniz 10 dakika.

OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdiye kadar birçok örneğini gördüğümüz, 48 saat geçmeden, komisyonda kabul edilmiş bir tasarının Genel Kurulda görüşülmesi durumuyla karşı karşıyayız; ancak, bu defa, diğerlerinden daha da önemli, çok ciddî bir yasa tasarısı üzerinde bu benzer durum yaratılmıştır. Milletvekillerinin, böylesine kapsamlı bir tasarıyı, bırakınız sindirmeyi, kafalarında ya da meslektaşlarıyla bununla ilgili bir tartışma yaratmayı; bunu okumaları dahi mümkün olmayan bir süre içerisinde önümüze gelmektedir. Kaldı ki, komisyondaki tartışma süresi de neredeyse 24 saat içerisinde tamamlanmıştır.

Böylesine kapsamlı, 116 madde, artı 6 tane geçici madde; yani, 122 maddelik, milyonlarca çalışanı ilgilendiren çok temel bir tasarının komisyonda âdeta yangından mal kaçırırcasına ele alındığını ve bırakınız muhalefet milletvekillerinin önergelerini, bu komisyonda yer alan AKP milletvekillerinin, özellikle sendikal kökenden gelmiş ve belirli itirazları olan milletvekillerinin önergelerinin dahi tartışılamadığını, geçiştirildiğini "aman, bırakın bunları, çabuk bunu çıkaralım" denildiğini, sanki yukarıdan bir baskı zinciri oluşmuşcasına, koşar adım bir tasarının çıkarılması örneği olarak karşımıza geldiğini biliyoruz; ama, gerçekten hayıflanıyoruz, Meclis adına hayıflanıyoruz. Meclisin bilgilenme sürecinin böylesine kesintiye uğratılması, sadece Meclis olarak bizim değil -biz, halkın temsilcileriyiz, milletin temsilcileriyiz- bunun kamuoyunun tartışmasından kaçırılması anlamını taşıyan bir yöntem olarak karşımıza gelmektedir. Yani, burada, biz, eğer bunu tartışamıyorsak, halk nasıl tartışacak, işçi kesimi nasıl tartışacak?

Burada, iş hukukunun çok temel bir alanını düzenliyoruz. İş hukuku, esas olarak, taraflar falan bir tarafa, işçiyi ilgilendirir. İş hukuku, zayıf konumdaki işçinin haklarını düzenlemek için vardır. Eğer öyle olmasaydı, bir zayıf taraf söz konusu olmasaydı, iş hukuku alanı tamamen özel hukuk hükümlerine bırakılır, kamu hukuku burada bir düzenleme yapmazdı. Kamu burada bir düzenleme yapıyor. Niçin; zayıf tarafı korumak için yapıyor. Bunu yapmazsanız, oradaki işçi -sayıları milyonlarca dahi olsa- ekonomik güç sahibi olan, istihdam imkânı sunan işveren karşısında zayıf konumdadır; dolayısıyla, haklarını koruyamaz. O nedenle, burada, milyonlarca işçinin ve onların temsilcisi olan sendikaların bu tartışmayı gereğince yapmaları ve bu konuda sadece sendikalarla değil, Meclis içindeki muhalefetle de mutlaka bir öntartışma zemininin oluşturulması gerekir. Oysa, böyle bir zemin oluşturulmadan, kamuoyunda bu konunun tartışılmasına izin vermeden, bugün, burada, alelacele bir tartışma yapılmak isteniyor.

Bakınız, komisyondaki, bizim 8 milletvekilimiz bu tartışmalar sırasında, bu tartışmaların seyrini gördükten sonra, bu tartışmalara katılmama kararı aldılar. Bir tek arkadaşımız, ancak orada kaldı ve muhalefet şerhlerini koydu. Diğer arkadaşlarımız, 6 ncı maddeden itibaren toplantıyı dahi izlemediler. Dolayısıyla, sevgili arkadaşlarım, burada, bu kadar önemli bir tasarıyı konuşurken, bunun, 48 saatlik çok yetersiz bir süreyi bile dikkate almadan buraya getirilmesi, galiba, Meclisin yasama sürecine bir müdahale olarak değerlendirilmesi gerekir.

Kaldı ki, burada, bize dayatılmak istenilen bazı şeyler vardır. Bize derken, aslında demek istediğim, toplumdaki güçlü kesimin, toplumdaki güçsüz kesime dayatmak istediği şeyler vardır. Bu, öncelikle, İş Güvencesi Yasası -15 Marttan önce- yürürlüğe girmeden, böyle bir iş kanunu çıkarılarak iş güvencesinin sulandırılmasını sağlamak, iş güvencesinin bazı bakımlardan geçersiz olmasını sağlamak ya da onu başka bakımlardan dengelemektir. Yani, işveren kesimi "biz iş güvencesi meselesinde bir gol yedik, şimdi, nasıl üç gol atarız" hesabında ve ne yazık ki, bu konuda AKP sıralarından önemli destek alıyorlar.

Komisyonun bu kadar hızlı bir çalışma temposu içerisine sokulması, yukarıdan bir talimat gelmesiyle ilişkilidir; bu talimat, kuşkusuz, bu partinin liderliğinden gelmiştir. Ben soruyorum: "Peki, bu parti liderliğine başka yerlerden de talimat gelmiş midir?" İş kesiminden talimat gelmiş midir? İşveren kesiminden gelmiş midir? (CHP sıralarından alkışlar) Bunun hesabını vereceksiniz arkadaşlar. Sizler, Türkiye'de, işsiz, işçi, köylü kesimlerin oylarını alarak iktidar oldunuz; ama, iktidar olduktan itibaren gözünüzü diktiğiniz yer, işveren kesimi ne diyor, içsermaye ne diyor, dışsermaye ne diyor; IMF ne diyor dışsermaye adına, içeride TÜSİAD ne diyor, TOBB ne diyor, TİSK ne diyor. Başka bir yere bakamaz oldunuz. Bu, iktidar şaşılığı mıdır bilemem; ama, burada, çok ciddî bir sorunla karşı karşıyayız. İşçi kesimine verdiğiniz sözlerden geri dönüyorsunuz, işsiz kesime verdiğiniz sözlerden geri dönüyorsunuz. Sosyal programı bütünüyle terk ediyorsunuz, ta aralık sonundan itibaren terk ediyorsunuz. Çiftçi kesime verdiğiniz sözlerden çark ediyorsunuz; 2003 bütçesinde, 2003 yılı doğrudan gelir desteği ödemesini bütünüyle silebiliyorsunuz. Hangi kesimlerden oy alıyorsunuz, hangi kesime hizmet ediyorsunuz; bunun hesabını doğru vermek zorundasınız.

Bakınız, bu yasa, esnek çalışma koşullarını getirerek, atipik istihdam koşullarını getirerek, işveren lehine düzenlemeler getiren hükümler manzumesidir. Burada, ödünç iş ilişkisi, özel istihdam büroları, çağrı üzerine çalışma vesaire; yani, neredeyse bir angarya hukuku oluşma noktasında. Bunun çağdaşlıkla falan bir ilişkisi yok; çağdaşlık, ancak iş hukukuyla, işçi haklarının korunmasıyla sağlanır, işçi haklarını korumayan hiçbir düzenleme çağdaş olamaz.

Bu tasarıda kıdem tazminatıyla ilgili bir düzenleme getirilmemekle birlikte, kıdem tazminatı fonuna bir gönderme yapılarak, mevcut 1475 sayılı Yasanın ilgili 14 üncü maddesinin, sadece bir süre için daha geçerli olması sağlanıyor. Böylece, işçi kesiminin, bu tasarıya karşı olabilecek muhalefeti kırılmak isteniyor; çünkü, bugün, işçi kesimini sokaklara dökebilecek olan en önemli madde kıdem tazminatı olabilirdi. Burada, bir, alıştıra alıştıra yöntemi uygulamaya çalışıyorsunuz ve bu kıdem tazminatı meselesini daha belirsizliğe, daha sonraki bir tarihe bırakarak, işçi kesiminden gelebilecek tepkileri böylece yumuşatmak istiyorsunuz.

Değerli milletvekilleri, işçi sınıfının kazanılmış haklarına dokunmayınız. İşçi sınıfı, Türkiye'de, bugün, esasen ekonomik krizler altında giderek önemli mevzi kaybeden -İş Güvencesi Yasası henüz gündemde olmadan- 15 mart öncesinde İş Güvencesi Yasası gelecek diye, işverenlerin yoğun işten çıkarmaları altında ezilen, işlerini kaybeden bir noktadadır ve sadece 2001 krizinin Türkiye'de yol açtığı istihdam kaybı 1 500 000'dir. Böyle bir sınıfın üzerine, böylesine krizlerin şoklarını yiyen bir sınıfın üzerine, bu kadar acımasız esnek çalışma yöntemleriyle gitmeyiniz, bu sınıfın elindeki hakları almak üzere yasa düzenlemeyiniz.

Bakınız, Cumhuriyet Halk Partisi, henüz 1953 yılında sendika ve grev hakkını programına almış bir partidir. Cumhuriyet Halk Partisi, 1963 yılında 274 ve 275 sayılı Yasaları çıkarmış, Sendikalar, Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunlarını çıkarmış bir partidir. Cumhuriyet Halk Partisi, işçi hakları konusunda, başka bir konuda olduğundan çok daha titiz bir şekilde duracaktır ve durmaktadır. Dolayısıyla, eğer, bugün bu yasa tasarısı buraya gelirse, biraz önce değerli arkadaşımın söylediği gibi, bizim muhalefet yapma biçimimiz, bugüne kadar olduğundan daha farklı bir noktaya gidebilir. Bu, tam anlamıyla iktidar ve muhalefet çatışmasına götürecek bir düzenleme türüdür. Geliniz, bir kere, öncelikle hiçbir şey kaybolmaz, 15 Martta İş Güvencesi Yasası gündeme gelse de, bu yasa 25'inde çıksa hiçbir kayıp olmaz. Zaten, işverenler, önemli ölçüde önlemlerini aldılar. Bırakınız, bunu sindirerek, tartışarak, olgunlaştırarak, muhalefetin sesine kulak vererek bir noktaya getirelim.

Değerli milletvekilleri, böylece, Meclise düşen görevi gerçekten yerine getirelim. Biz, bu umutlarla, buradan, muhalefet olarak, sizleri; yani, iktidar milletvekillerini, bu...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OĞUZ OYAN (Devamla) - Bitiriyorum.

BAŞKAN - Mikrofonunuzu açıyorum; buyurun.

OĞUZ OYAN (Devamla) - Bu konuda, sizlerin de ayrıntılarına vâkıf olmadığınızı bildiğim bu kapsamlı tasarı konusunda, geliniz, Grup Başkanlığınızın getirdiği öneriye biraz eleştirel bakınız ve muhalefetle beraber, hep beraber bunu erteleyelim; bunu tartışalım, bunu düşünelim, hiç olmazsa 48 saat erteleyelim.

Evet, sizin de destekleriniz için şimdiden teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Oyan.

Şimdi, önerinin lehinde söz isteyen Bayburt Milletvekili Sayın Ülkü Güney'e söz vereceğim.

Buyurun Sayın Güney. (Bağımsızlar ve AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Bayburt) - Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; ben, aslında, önerinin aleyhinde söz istemiştim; ancak, zannediyorum oradaki ifadem veya Sayın Başkanımızın algılaması sonucunda bana bu şekilde söz verdi. (CHP sıralarından alkışlar) Yalnız, burada, ben, genel bir eleştiri içerisinde bulunmayacağım. Hele hele bir hakkı suiistimal etmeyi asla düşünmüyorum; öyle bir şey de yapmam; yani, lehinde veya aleyhinde söz alıp, burada sadece aksini konuşma konusu yapabilecek bir arkadaşınız değilim.

İki şeyi ifade edeyim o zaman müsaade ederseniz. Bunlardan biri; biraz önce burada konuşan çok değerli grup başkanvekili arkadaşımız, bu tasarı çıkmalı veya çıkmamalı, geç çıkmalı; ama, mutlaka uzlaşalım. Eğer uzlaşmazsak çatışma çıkar hatta hatta olay sokağa gider, sokağa dökülür gibi ifadelerde bulundu; bu yanlıştır. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bu yanlıştır... Burası Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Bu Meclisteki bütün milletvekilleri gelecekler, konuşacaklar, tartışacaklar; alınan karara bu ülkedeki herkes, kanunlara saygılı olan herkes uyacaktır. Bu, işveren de olabilir, işçi temsilcisi de olabilir, kim olursa olsun; bir defa, bu tespiti burada yapmamızda büyük fayda var; ama, eski bir arkadaşınız olarak, yıllarca bu çatının altında bulunan bir arkadaşınız olarak, ben, özellikle, Adalet ve Kalkınma Partimizin değerli yöneticilerine burada şunu söylemek istiyorum: Aşağı yukarı üç aydan beri çalışan Meclisimizde 10'a yakın Danışma Kurulu önerisi geldi ve bunların hepsi, öncelik, ivedilik gerekçesi altında, İçtüzüğümüzün 52 nci maddesine göre Genel Kurulda kırksekiz saati beklemeyelim, bir an evvel bu işi çözelim, yapalım diye geldi. İşte, kanunların sıralarını değiştirmek, öne almak... Arkadaşlar, bunu biz çok yaptık. Bu, yapılır, yapılır, ama, eğer, siz, bunu yerinde ve gereğinde yapmazsanız o zaman yaptığınız bu işin bir anlamı kalmaz. Pazartesi veya salı günü bir sıralama yapacaksınız, perşembe günü tekrar bir sıralama yapıp, 120 maddelik, 130 maddelik temel bir yasayı buraya getireceksiniz. Peki, ben bir milletvekiliyim, bu temel yasayı okumak, benim hakkım değil mi? Üstelik benim grubum da yok. Ben, 130 maddelik o temel yasayı hangi süre içerisinde okuyacağım da Genel Kurulda katkıda bulunacağım veya eleştiride bulunabileceğim; benim bu hakkımı niçin elimden alıyorsunuz? Bu, kırksekiz saat evvel dağıtılabilseydi veyahut da kırksekiz saat öncesinden bana bunu okuma imkânı verseydiniz, bu kanunla ilgili olarak, bu Mecliste daha yapıcı veya eleştriyel katkılarım olmaz mıydı? Birinci konu bu arkadaşlar.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Biz, aslında, size yirmidört saat süre verdik. (CHP sıralarından gürültüler)

ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, eğer, fevkalade bir şey varsa veya yanlış ifadelerim varsa, o zaman farklı düşünebilirsiniz.(CHP sıralarından alkışlar)

İkincisi, süre meselesi. Şu tarihe kadar bunu bitirelim diyorsunuz.

Şimdi, burada başka bir öneri daha geliyor; vazgeçtik kırksekiz saatten, aman efendim, biz, bunu hemen çıkaralım, cuma günü de çalışalım, cumartesi günü de çalışalım, pazar günü de çalışalım deniliyor. Bunlar yapılır, bunlar yapılır da, bunlar, çok önemli konularda, istisnaî konularda yapılır, bir temel yasanın çıkması için bu aceleye hiç gerek yok.

4773 sayılı İş Güvencesi Yasasının süresinin 15 Martta bitmesinin de büyük bir önemi yok -değerli arkadaşım biraz evvel burada ifade etti- bir hafta sonra çıksın hiçbir şey olmaz; ama, cumartesi, pazar günü siz, bu Mecliste, bu kanuna hangi katılımı sağlayacaksınız?! İşte 110 oyu, 120 oyu, bilemediniz 140 oyu zor bulursunuz. Böyle bir kanun mu çıkarmak istersiniz, yoksa, bu Meclisin tümüne yakın çok değerli arkadaşlarımın buraya gelerek katkılarını mı almak istersiniz? Ben, bir milletvekili olarak hepinizden rica ediyorum, bırakın, biz bunu biraz daha okuyalım, iyi hazırlanalım; ama, yine çıkaralım.

Değerli Çalışma Bakanımızın bu konudaki hassasiyetini ve çalışmalarını yakinen biliyorum, özverisini biliyorum, biz de milletvekilleri olarak katkıda bulunalım; yani, siz, bize, canım, geldiniz işte, elinizi kaldırın indirin, bu iş bitsin, gitsin demeyin diye rica ediyorum.

Sözlerimin başında da ifade ettiğim gibi, aslında, kanun, Millet Meclisinin iradesiyle, milletvekillerinin iradesiyle çıkar; bu çıkan kanuna ülkemizin her yerindeki her ferdi uymak zorundadır. Bununla ilgili işte, efendim, biz çıkarırsak sokakta bu olur veya başka kesimlerden bu olur diye bir düşünce olamaz, o zaman, biz, burada sağlıklı kanun çıkaramayız diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Güney.

Sayın milletvekilleri, bir diğer söz isteğini yerine getirmeden önce, İçtüzüğümüzün 61 inci maddesini okumak istiyorum:

"Söz sırası ve söz sırasını değiştirme

Madde 61. - Söz, kayıt veya istem sırasına göre verilir."

Bir başka fıkra:

"Başkan, görüşmeye başlamadan önce, söz sırasına göre söz alanların adlarını okutur."

Her iki sayın siyasî parti grubundan da bu noktada hassasiyet rica ediyorum.

Şimdi, lehte 3 söz isteği olmuştur; geliş sırasına göre söz isteklerini yerine getireceğimden, Bursa Milletvekilimiz Sayın Faruk Çelik...

ENGİN ALTAY (Sinop) - Tutumunuz üzerine söz talep ediyorum.

BAŞKAN - İzin verirseniz, konuşmamın sonunu dinlerseniz, zannediyorum, maksat hâsıl olur.

Geliş sırasına göre söz vereceğimden, Sinop Milletvekili Engin Altay lehte söz istemişlerdir. Dolayısıyla, bu önerinin muhtevası bellidir; konuşmanın da bu çerçevede olmasını rica ediyorum, eğer konuşma isteğinizde ısrarlıysanız...

ENGİN ALTAY (Sinop) - Evet, ısrarlıyım Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun.

Süreniz 10 dakikadır.

ENGİN ALTAY (Sinop) - Sayın Başkan, değerli mesai arkadaşlarım; öneride belirtildiği şekilde, cuma, cumartesi, pazar ve pazartesi günleri çalışmayı ben de doğru buluyorum; ancak, diyorum ki, cuma, cumartesi, pazar ve pazartesi günleri, gündemde bekleyen 18 tane uluslararası anlaşmalar ve sair kanun tasarılarını bitirelim, bunlar aradan çıksın.

Bu arada, biraz önce, sayın hatiplerin belirttiği gibi, milyonlarca insanı ilgilendiren, son derecede önemli ve hayatî bir kanun değişikliğini görüşmek için, bu kanun değişikliğinde hür irademizle oy kullanabilmek için, hepimize bir parça daha zaman gerekir diye düşünüyorum. Dolayısıyla, bu arada, hem bu kanun tasarılarını görüşürüz, birikmiş işler aradan çıkar hem de sayın milletvekillerimiz, sorumluluklarının gereği olarak, 120 küsur maddelik kanun tasarısı üzerinde gerekli incelemeyi yaparlar ve bu kanun tasarısı, en sağlıklı şekilde, bu Meclisten, bu Meclise yakışır bir şekilde çıkar.

Sayın milletvekilleri, İçtüzüğümüzün 52 nci maddesi gayet açık olmakla birlikte, ben, bir kere daha anımsatmayı gerekli görüyorum: "Genel Kurula sevk edilen bir komisyon raporu veya herhangi bir metin, aksine karar alınmadıkça dağıtımı tarihinden itibaren kırksekiz saat geçmeden görüşülemez."

FARUK ÇELİK (Bursa) - Aksine bir karar aldık.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Ben, biraz önce, geçen tutanakla ilgili söz istemiştim, Sayın Başkan "geçen tutanak bir önceki tutanaktır" anlayışıyla söz vermedi; doğrudur. Şunun için söz istemiştim: Artık, bu kırksekiz saate o kadar taktık ki, o kadar sık kırksekiz saat kelimesi kullanılıyor ki, 43 üncü Birleşimde yaptığım konuşmada, 52 nci madde diyeceğime, 48 inci madde demişim, hiçbir sayın milletvekilinin de dikkatini çekmemiş; bu vesileyle, bunu da bir düzeltmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, lütfeder de, dinleyici localarına şöyle bir bakarsanız, yemin töreninden sonra, bu localarda ilk defa bu kadar izleyicinin olduğunu görürsünüz.

AYHAN ZEYNEP TEKİN (Adana) - Salı günü de vardı.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Yani, bu, şunun da işaretidir: İş Kanunu Tasarısı, şu anda, tüm Türkiye tarafından dikkatle, ilgiyle ve büyük bir endişeyle takip edilmektedir. Bu kadar hassas olan ve milyonlarca insanın hayatını direkt ilgilendiren bir tasarı, sanıyorum, şu anki şekliyle, emek örgütlerinden büyük tepki aldığına göre, sendikalardan büyük tepki aldığına göre, emekçilerin aleyhinde birçok madde içermektedir. Bu arada, işveren camiası da zaman zaman hoşnutsuzluk belirtmektedir. Dolayısıyla, ne İsa'ya ne Musa'ya yaranabiliriz. Onun için bu türde bir yasanın buradan çıkmasını, elbette ki istemeyiz.

Çok değerli mesai arkadaşlarım, yaptığı işi layıkı veçhile yapmak isteyen bir kardeşiniz olarak ve buradaki 550 arkadaşımı da aynı düşünce ve duyguyu taşıyor diye düşünen bir insan olarak, bu Parlamentoda bulunan bütün mesai arkadaşlarımdan, bu kırksekiz saat meselesinin bir parça daha duyarlı bir şekilde algılanmasını ve İş Kanunu Tasarısını gereği kadar incelemek için, önerinin hepimize, her birimize ayrı ayrı zaman ve fırsat yaratılacak şekilde önergenin değerlendirilmesini yüksek takdirlerinize sunuyorum.

Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Altay.

Görüşmeler tamamlanmıştır.

Sayın milletvekilleri, önerilerin tümünü daha önce okutmuştum; tamamlanan bu görüşmelerin arkasından, şimdi, önerileri ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım.

Birinci öneriyi okutuyorum:

Öneriler:

1- Genel Kurulun 13 Mart 2003 Perşembe günkü (bugün) Birleşiminde, daha önce Gelen Kâğıtlar listesinde yayımlanan ve bastırılarak dağıtılan 73 sıra sayılı İş Kanunu Tasarısının, 48 saat geçmeden, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 1 inci sırasına alınması.

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

İkinci öneriyi okutuyorum:

2- Genel Kurulun, 13 Mart 2003 Perşembe ve 14 Mart 2003 Cuma günü saat 15.00-19.00 ile 20.00-24.00 saatleri arasında çalışması, 15 Mart 2003 Cumartesi günü saat 11.00'den gündemin 1 inci sırasındaki kanun tasarısının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışması, 16 Mart 2003 Pazar ve 17 Mart 2003 Pazartesi günleri ise saat 15.00-19.00 saatleri arasında çalışması; bu günlerde, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işlerin görüşülmesinin Genel Kurulun onayına sunulması önerilmiştir.

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, nezaketen de olsa, bir saysanız...

BAŞKAN - Efendim...

HALUK KOÇ (Samsun) - Nezaketen de olsa, bir saymanız gerekir diye düşünüyorum...

BAŞKAN - Sonuç çok açık Sayın Başkan. Bu hususta, biliyorsunuz, arkadaşlarımın bir itirazı da olmadı...

HALUK KOÇ (Samsun) - Olsun, rakam olarak ifade edebilirsiniz.

BAŞKAN - Biliyorsunuz, rakam olarak ifade edemiyoruz.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, işaretle oylamalarda rakam açıklanmaz.

HALUK KOÇ (Samsun) - Yani, göz kararı!..

BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, hepiniz biliyorsunuz ki, bu hususta teraziyi çok hassas tutmaya çalışıyoruz; bu konudan emin olabilirsiniz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, gündemin "Seçim" kısmına geçiyoruz.

VI. - SEÇİM

A) KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM

1. - Adalet, Kamu İktisadî Teşebbüsleri ve Dilekçe Komisyonlarında açık bulunan üyeliklere seçim

BAŞKAN - Adalet Komisyonunda boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 2 üyelik için, Konya Milletvekili Kerim Özkul ve Manisa Milletvekili İsmail Bilen aday gösterilmişlerdir.

Bu aday arkadaşlarımızın komisyona seçilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonunda boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için, Bartın Milletvekili Hacı İbrahim Kabarık aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Dilekçe Komisyonunda boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için Ardahan Milletvekili Kenan Altun aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir; hayırlı olsun.

Sayın milletvekilleri, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

Alınan karar gereğince, 1 inci sıraya alınan, İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.

VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. - İş  Kanunu  Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı : 73) (1)

 BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporu, 73 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Bingöl Milletvekili Mahfuz Güler söz istemiştir.

Buyurun Sayın Güler.

Süreniz 20 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İş Yasası Tasarısı üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, ülkemiz, zor ve sıkıntılı günlerden geçiyor. Hepinizin bildiği gibi, hemen yanı başımızda, komşumuzda, hiçbir zaman tasvip etmediğimiz, hiçbir şekilde taraf olmak istemediğimiz bir savaş söz konusu.

Ülkemizin içerisinde bulunduğu bu sıkıntıları, bizzat işverenlerimiz de işçilerimiz de yaşamaktadırlar. Daha, bundan birbuçuk iki yıl önce yaşadığımız ekonomik sıkıntılardan, üst üste yaşadığımız krizlerden, en çok, bu iki kesim etkilendi. Ülkemizdeki en büyük, en zengin işadamından tutun da, asgarî ücretle çalışan işçimize kadar herkes bu krizlerden çok ciddî şekilde etkilendi, binlerce işyerimiz kapanmak zorunda bırakıldı ve 2 500 000 civarında insanımız işsiz kaldı.

Değerli arkadaşlar, Türkiye, geçen dönemde, dünya rekabet gücü sıralamasında, 1994 yılında 31 inci sıradayken, 2002'de 46 ncı sıraya gerilemiştir. Yine, ülkemiz, dünyada doğrudan yabancı yatırım girişleri bakımından 700 000 000 - 800 000 000 dolar arasındaki göstergesiyle, binde 9-10'luk bir payla en alt sınırda yer almaktadır. Türkiye, iş ve yatırım yapmaya elverişli ülkeler bakımından 1995-1999 döneminde 37 nci sıradayken, 2000-2003 döneminde, ne yazık ki, 43 üncü sıraya gerilemiştir ve yine, ne yazık ki, ülkemiz sosyal güvenlikte OECD ülkeleri arasında sonuncu sırada yer almaktadır.

Ülkemiz, bugün, gerçek anlamda ekonomik bir sıkıntı altındadır. Bütün ekonomik göstergelerin sıkıntıda olunduğunu gösterdiği böylesi bir dönemde, önemli olan, işyerlerimizin açık kalmasıdır. Doğal olarak, sendikalarımız, sendika başkanlarımız, üyelerini, işçilerini düşündükleri için, onların sıkıntılarını ve kaygılarını anlıyoruz. Böylesi bir ortamda işyerlerimizin açık kalması, Türkiye'nin menfaatınadır.

Değerli arkadaşlar, yurtdışına giden, kaçan parayı geri getirmek belki kolay olacak; ama, yurtdışına yatırım yapmaya giden ve orada, ucuz işçilik nedeniyle, düşük sigorta primleri nedeniyle ve düşük vergilerden dolayı işyeri kuran, atölye kuran, fabrika çalıştıran yatırımcıyı geri getirmek o kadar kolay değildir. O nedenle, biz, AK Parti Hükümeti olarak bunların tedbirlerini almak zorundayız. Bir taraftan, işçimizi işyerinde sosyal ve ekonomik güvenceye kavuştururken diğer taraftan, işsizliğin en önemli, birinci derecede önemli bir problem olduğu ülkemizde, bu dönemde yatırımcımıza istihdam imkânı sağlamak için gerekli altyapıyı ve düzenlemeyi kurmak, ele almak durumundayız.

Değerli arkadaşlar, başlamamış bir savaşın sıkıntılarını daha şimdiden, hep beraber görmeye başladık. İktidara geldiğimizde, hepinizin bildiği gibi, petrol fiyatları varil başına 19 dolar iken, bugün bu fiyat 34 dolar civarındadır. Petroldeki bu yüksek fiyat, sadece ulaşım, akaryakıt vesaire girdilerini artırmıyor; aynı zamanda, iğneden ipliğe her türlü mal ve hizmet alımına yansıyor.

Değerli arkadaşlar, hazırlanan bu tasarı komisyonumuza gelmeden önce, 26 Haziran 2001 tarihinde işçi ve işveren temsilcileri olarak 9 bilimadamıyla yapılan bir protokolle, bir bilim kurulu oluşturulmuştur. Bu bilim kurulu, başta 1475 sayılı İş Kanunu olmak üzere 2821 sayılı Sendikalar Yasası ve 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanununu ele alarak üzerinde yoğun bir mesai harcamıştır.

Komisyonumuza tasarı intikal ettiğinde, 126 maddeden oluşan bu tasarı üzerinde, sosyal taraflar -işçi ve işveren temsilcilerimiz- sadece 11 madde üzerinde mutabakat sağlayamamışlardı. Biz, 10 Mart 2003 günü komisyonda yaptığımız çalışmada bütün sosyal tarafları davet ettik; hem işveren kuruluşlarımızın, TİSK'in, TOBB'un temsilcilerini dinledik hem de işçi sendikalarımızın, Türk-İş, Hak-İş ve DİSK'in temsilcilerini dinledik.

Komisyon çalışmalarımıza, bu değerli sosyal taraf temsilcilerinin çok önemli katkıda bulundukları aşikârdır; huzurunuzda kendilerine teşekkür etmek istiyorum.

Ayrıca, TESK ile Özürlüler Konfederasyonu başkanları da komisyonumuza davet edilmişler; onlar da bu yasa tasarısında kendilerini ilgilendiren maddeler üzerinde bilgi vermişler ve verdikleri bu bilgilerle de çalışmalarımıza ışık tutmuşlardır.

10 Mart günü, konsensüs sağlanan maddeler üzerinde çalışmaya başladık. Aynı günün akşamında, Sayın Bakanımızın başkanlığında sosyal taraflarla yapılan uzun görüşmeler sonucunda, 11 madde üzerindeki anlaşmazlık, sadece tek bir maddeye indirilmiştir.

Tasarının tümü komisyonda görüşülerek, 11 Mart günü görüşmeleri tamamlanmıştır; yani, şu anda elinizde bulunan 126 maddelik İş Yasası Tasarısının sadece 1 maddesinde mutabakat sağlanamamış, 125 maddesinin tümünde, tüm taraflar bir konsensüs oluşturmuşlardır.

Değerli arkadaşlar, Türkiye, üye olmamasına rağmen, 1927 yılından başlayarak ILO'ya; yani, Uluslararası Çalışma Teşkilatının Genel Kuruluna her yıl üye göndermiştir. 1932 yılında ise bu toplantılara resmen katılmıştır. İlk sözleşme 1937 yılında kabul edilmiştir. Bu sözleşmenin konusu, yeraltı maden ocaklarında kadın işçilerin çalıştırılmasının yasaklanmasıdır.

1936 yılı, konuyla ilgili bir dönüm noktasıdır. Fabrika işçileri, ev hizmetlerinde çalışanlar ile tarımda çalışanların aynı hükümlere tabi tutulmaları, bu kesimlerin, işverenleriyle olan ilişkilerinin aynı olmaması, hukukî yapıların farklılığı, en önemlisi de büyük ölçekli sanayi ve hizmet kuruluşlarının yapılarının özel farklılıklar göstermesi, yeni kavram ve kurumları içeren bir yapının oluşturulması gerektiğini ortaya çıkarmıştır. Dünyayla kurulan yakın ilişkiler bu zorunlulukları gündeme getirmiştir. Ülke, bir sanayileşme ihtiyacı içindedir ve bu nedenle, çalışma düzeninin önceliklerinin devletçe belirlenmesi gerekmektedir. Ücret ve çalışma koşulları, her iki tarafça da uyulması gereken zorunlu kurallara bağlanacaktır, yani, serbest iradeyle belirlenen iş sözleşmeleri belirli bir disipline alınmıştır.

Tasarı, bu zorunlulukları düzenleyerek işçinin gücünden azamî derecede yararlanmayı ve ekonomik gelişmeyi hızlandırmayı dikkate alırken, sanayi işçilerinin geleceklerini de güvence altına almayı hedeflemiştir. Halen uygulanmakta olan 1475 sayılı İş Kanunu ise, 1971 yılında kabul edilmiştir. Dünya bu aşamada mikroekonomi alanındaki süratli gelişmeler içindedir ve üretim biçimleri değişmeye başlamıştır. Ülkeler bu değişimlere ayak uydurmanın, üretim biçimlerinde meydana gelen değişimlerin, çalışma ilişkilerinde yarattığı değişikliklere uyum sağlayacak yasal düzenlemeleri yapmanın uğraşı içindedirler. Bu kanun, çıkarıldığı tarihe kadar geçen süreç içinde meydana gelen pek çok değişikliği getirmekle, yeni açılımlara yönelmekle birlikte, özellikle, yeni üretim biçimlerinin dünya gündeminde olduğunu dikkate almamış, sanayi devrimi sonrası yaygın olan üretim biçimini veri kabul etmiştir.

Artık, "küreselleşme" olarak isimlendirilen olgu, ister istemez gündemdedir. Teknoloji müthiş bir süratle değişmektedir. Üretim biçimleri, yeni kavramlara ulaşmıştır. Maddî olmayan işyerleri artık gündemdedir. Şirketlerin üretim ve karar merkezleri ulus ötelerine taşınmıştır. İşyeri devirleriyle ilgili olarak sonuçlandırıcı ve net hükümler, bu yasayla getirilmiştir. 1475 sayılı Kanunda devirlerden söz edilmesine rağmen, açıklayıcı hükümler bulunmamaktaydı. Bu şekilde, Avrupa Birliği mevzuatında yerini bulmuş olan 2001/23 sayılı yeni bir yönergeyle de ifadesini bulan bu konu, hukukumuza ilk defa getirilmiştir.

Yine, yeni tasarıda, işçinin rızası alınarak iş sözleşmesinin devri, "ödünç iş ilişkisi" denilen ve herhangi bir kazanç amacı gütmeden, özellikle de grup şirketleri veya holdingler olarak anılan topluluk şirketleri arasında zaten ülkemizde de uygulamasını bulan kavramlar tasarıda ilk defa yer almaktadır. Ödünç iş ilişkisi, daha çok, vasıflı işgücü için geçerli olmaktadır. Burada, işçinin esas işvereniyle olan iş ilişkisi sürmektedir.

Yine, yürürlükteki yasamızda yer almayan "belirli süreli iş ilişkisi" kavramı yeniden düzenlenmiş, özellikle Yargıtayımızın içtihatları doğrultusunda yürütülen ve yine ülkemizde yaygın olan bu iş ilişkisi türü yasal çerçeveye alınmıştır.

Bu vesileyle belirtmek gerekir ki, karşı da çıksak, bazı konular hayatın akışı içinde sistemde mevcuttur ve var olmaya devam edecektir. Bu konuda yapılacak şey, bu konuları, zararlarını bertaraf ederek yasal çerçeveye almaktır. Kaldı ki, belirli süreli iş sözleşmesi, çağdaş gelişmeler içinde istihdamı genişletici bir role sahiptir. "Kısmî süreli" yani part-time diye tanımlanan çalışma türü de aynı nitelikle açıklanabilir.

Çağrı üzerine çalışma biçimi de tasarıda yer almaktadır. Yine, bu çalışma biçimi ülkemizde yaygındır; özellikle yüksek nitelikli işçiler için var olan bir uygulamadır.

15 Mart günü yürürlüğe girecek olan iş güvencesi hükümleri de bu tasarı kapsamına alınmış ve bugüne kadar eleştiri konusu olan bu maddeler üzerinde tereddütler de kaldırılmıştır.

Toplu işçi çıkarma hükümleri de uluslararası normlar dikkate alınarak yeniden düzenlenmiştir.

İşverenlerin ödeme aczine düşmeleri halinde, işçilerin son üç aylık ücretlerinin işsizlik sigortasından ödenmesi şeklinde işleyecek ve işverene herhangi bir ekyük getirmeyecek düzenleme getirilmiş, işçinin bu nedenle mağdur olması kısmen de olsa önlenmiştir.

Çalışma süreleri yeni bir anlayışla ele alınmış, esnek bir biçimde uygulama getirilmiştir.

Sistem, mevsimlik veya ani siparişlerin karşılanmasını, özellikle hizmet sektöründeki talep artışları karşısında işyerinin zor durumda kalmasını önleyici bir düzenlemeyi içermektedir; işçinin rızasıyla uygulanabilecektir.

Günlük en fazla onbir saat çalışmaya izin verilmekte; ancak, iki aylık bir denkleştirme dönemi içinde, işçiye verilecek ücretli izinlerle ele alındığında, haftalık, ortalama, kırkbeş saat çalışılmış olacaktır. Bu nedenle, yeni düzenlemeyle, artık, haftada en çok üç saat fazla mesai yapılabilecektir. Fazla mesai yapmak için bakanlıktan izin alma koşulu kaldırılmış, böylece, bürokratik aşamalarda azalma sağlanmıştır. Yıllık ücretli izinler iki gün artırılarak Avrupa Birliği gelişmelerine kısmen uyulmuştur.

Yine, işçi yakınlarının doğum ve ölüm izinleri iki günden üç güne çıkarılmıştır. Kısa çalışma ödeneği getirilmiştir.

Bildiğiniz gibi, ekonomik kriz nedeniyle işletmelerimiz zor günler yaşamışlardır. İşyerini kapatmadan ayakta durmaya çalışan işverenlerimiz, gerek toplu iş sözleşmesi düzeni içinde gerekse sendika olmayan işyerlerinde, işçi sendikaları ve işçilerle anlaşarak, ücretsiz izin uygulamaları yapmışlardır. Yasal düzenimiz içinde olmayan bu uygulama tarafların rızasıyla olmuş ve geçtiğimiz ekonomik krizden, bu karşılıklı anlayış içinde, daha büyük boyutlara ulaşmadan geçilmeye çalışılmıştır. Bu özveri, iki taraf için de ülkemize has bir davranıştır.

Yine, çalıştırma yaşı ve çocukların çalıştırılması yasağı bakımından, Avrupa Birliğinin 94/33 sayılı direktifine uyum sağlanmıştır. Çocuk ve genç işçi kavramları hukukumuza kazandırılmıştır. Ayrıca, çocuk ve genç işçilerin çalıştırılabilecekleri işlerde esas alınacak hususlar ve çalışma süreleri bu tasarıyla belirlenmiştir.

15 yaşından küçüklerin çalıştırılmaları kesinlikle yasaklanmıştır. Ancak, 14 yaşını bitirmiş; fakat, okulla ilişkisini kesmiş çocukların hafif işlerde çalıştırılabileceği kabul edilmiştir.

Analık halinde çalışma yasağı ondört haftaya çıkarılmıştır. Yürürlükteki yasada bu yasak, altı hafta doğum öncesi, altı hafta doğum sonrasıdır. Kadın işçi, isterse, doğum öncesi üç haftaya kadar çalışabilecek, kalan süreyi doğum sonrası kullanabilecektir. Doğum öncesi periyodik kontroller için işçiye izin verilmesi hükmü de getirilmiş, böylece, Avrupa Birliğinin çok önem verdiği bir direktife de uyum sağlanmıştır.

İş sağlığı güvenliği bakımından da, işçilere, hayatî önemde eksiklerin belirli prosedür içinde giderilmemesi halinde işi bırakma hakkı ilk defa getirilmiştir. Ayrıca, belirli koşullarda ücretini alamayan işçiye de çalışmama hakkı tanınmış ve bu halde işine son verilmeme garantisi bu yasayla getirilmiştir.

Değerli arkadaşlar, ben, bu tasarıda çok fazla emeği geçen Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız Murat Başesgioğlu olmak üzere, uzlaşma kültürünün güzel bir örneğini sergileyen işçi ve işveren sendikalarımıza, tasarının bu hale gelmesinde emeği geçen bakanlığımızın değerli bürokratlarına ve yetkililerine huzurunuzda teşekkür etmek istiyorum.

Bu yasa tasarısının iş dünyamıza, emek dünyamıza, çalışma hayatımıza hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, Yüce Meclise saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Güler.

Grup adına ikinci söz isteği, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Eskişehir Milletvekili Sayın Cevdet Selvi.

Buyurun Sayın Selvi. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

HALUK KOÇ (Samsun)- Sayın Başkan, bir önergemiz vardı; öncelikle değerlendirilmek için...

BAŞKAN - İnceliyorum.

CHP GRUBU ADINA CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

İş Yasası Tasarısının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına görüş ve düşüncelerimi anlatmak, aktarmak üzere huzurunuzdayım.

Çalışma yaşamı, endüstriyel ilişkiler, bir ülkenin ekonomik durumunun, sosyal yaşamının, hukuk ve adalet anlayışının, temel  hak ve özgürlüklerinin, insana bakışının ve demokratiklik ve demokratikleşme düzeyinin hem belirleyicisi hem de somut ve gerçek göstergesidir.

Şu anda gündemimizde olan ve üzerinde görüşlerimizi belirteceğimiz İş Kanunu Tasarısı çalışma yaşamının endüstriyel ilişkilerini düzenleyen en önemli yasalardan biridir; ancak, bu önemine uygun bir şekilde Meclise gelmemiştir. Talihsiz bir ortamda ve tartışmalı bir komisyon çalışması sonrası, alelacele Meclise gelmiştir ve milletvekillerimiz, sorumluluğu olan arkadaşlarımız, bunu inceleme imkânını bile bulamamıştır. Bu, son derece sakıncalıdır.

Bu Mecliste, bu ve bunun benzeri pek çok yasa çıkmıştır. Hatırlayacaksınız, 17 Ağustos 1999 günü, tüm insanları üzen Marmara depremi söz konusu olmuştu. Bu Meclise, o depremle ilgili görüşmeler getirilmemiş; ama, 19 Ağustos 1999 günü, emeklilik yaşını yükselten yasa aniden çıkarılmıştı; ancak, ne Sosyal Sigortalar Kurumunun durumu düzelmiş ne de bu yasa olumlu bir sonuç vermiştir. Halen, daha, emeklilik yaşını küçültmek için, aza almak için, erken emekli yapmak, resen emekli yapmak, hatta, memurların emeklilik yaşını da 65'ten 61'e indirmek için gayret gösterilmektedir.

İşte, alelacele çıkarılan yasalar, toplumda huzuru bozduğu gibi, istenilen amaca da hizmet etmemektedir. Tabiî ki, sadece Meclise gelişi, Meclisteki durumu değil, ülkenin içinde bulunduğu durum nedeniyle de talihsiz bir ortamda geldiğini açıkça belirtmek gerekmektedir.

Ekonomik krizin yaşandığı, kronik hale geldiği, işsizliğin ve yoksulluğun yaygınlaştığı, derinleştiği, toplumsal bunalımın arttığı, bir savaş tedirginliği ve yarattığı ekonomik, sosyal olumsuzluklar ortada iken, bu yasa, bir tepki yasası olarak önümüze getirildi. Böylesine önemli, her yönüyle toplumun ilgisi üstünde olan, ülkenin geleceğini tayin edebilecek ağırlıkta olan bir yasa tasarısının tepkiyle değil uzlaşmayla gelmesi kaçınılmazdı; ama, buna imkân ve fırsat verilmedi. Önceden verilmiş sözler, incelenmeden bir an önce çıkarma çaba ve gayretleri, endüstriyel ilişkileri, çalışma yaşamını mutlak ve mutlak olumsuz etkileyecek; yaşanan kaosu, âdeta, meşrulaştıracak; huzursuz işçiler, umutsuz işçiler, sağlığından olan işçiler, geleceğini güvence içinde görmeyen işçiler verimi artıramayacak, kaliteyi yükseltemeyecek, ekonomiye büyük mahzurlar ve zararlar getirecektir. İşte, bu ortamda, bu yasa tasarısı hazırlandı ve alelacele getirildi.

Yaşanan bu olumsuzluklar, işçiyi, esnafı, çiftçiyi, memuru, halkın geniş kesimlerini olumsuz yönde etkilerken, işsizlik alabildiğine yoğunlaşmış ve yoksulluk yaygınlaşmışken, bu konuda hiç suçu olmayan, bu olumsuzluklara katkısı olmayan, elbette ki, işçiler ve sendikalar mağdur edilmiş, krizin sorumlusu gibi görülmüştü. İşçiler, o bunalımdan kurtulma çabaları arasında, sadece sendikalı oldukları için işten çıkarılır hale gelmiş, iş güvencesi ortadan kaldırılmıştı. Elbette, işçilerin bu yokluk içerisinde gösterdiği özveri, sendikaların gösterdiği özveri karşısında, pek çok işveren de, bütün güçlüklerine rağmen, işçilerin işten çıkarılmaması için, işçilerin çalışmasını sağlayabilmek için her türlü gayreti gösterdi; ama, buna mukabil, bunu fırsat bilenler, elbette, Türkiye'de bu olumsuzluğu kendi yararına kullanmaya çalıştı. İşverenlerinin krizden kurtulabilmesi için, üretime devam etmesi için, bu krizden kurtulabilmek için, işçiler toplu olarak izne ayrıldılar; krizin yükünü hafifletmek için işten ayrılmayı, hatta, ücretsiz çalışmayı kabul ettiler. Bu krizin sorumlusu olmayan sendikalar, bu konuda, ellerinden gelen özveriyi açık seçik gösterdi; kredi bulmak için, işvereni kurtarmak için gayret gösterdiler. Yapılmış toplu iş sözleşmelerinde geriye gitmek suretiyle, ekonomik ve demokratik haklarından geri gittiler ve ikramiyelerini almadılar; alacaklarını almak için krizin geçmesini beklediler; zamsız, sıfır zamla toplu iş sözleşmesi yaptılar ve her türlü özveriyi gösterirken, işte, bu yasa tasarısı, tepki olarak karşımıza geldi.

Burada istenen neydi, istenen, Anayasada ve yasalarda yerini almış örgütlenme hakkıydı, sendikalı olma hakkıydı; burada istenen, Avrupa Birliğine girmek iddiasında olan Türkiye'nin, çalışanların özgürlük ve örgütlenme haklarını sağlamasıydı; burada istenen, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesindeki haklardı. İşte, bu rahatsız etti ve maalesef, bu yasa tasarısı, bugün, bu noktaya geldi.

Bugün, bu yasa tasarısından memnun olanı görmek mümkün değildir; işçiler memnun değildir, sendikalar memnun değildir, işveren memnun değildir. Biz, alelacele, bu yasa tasarısını çıkarmaya gayret ediyoruz. Bu kadar önemli bir yasa tasarısında, elbette, araştırma yapılması, uzlaşmanın sağlanması gerekmektedir. Hükümet, yapılan yanlışın üstüne gitme mecburiyetinde değildir, inceleme, araştırma imkânını bile bulamamıştır; ama, alelacele buraya getirmek, talimata uymak zorunda kaldığı açıkça ortadadır.

Bu önemli sosyal ve ekonomik yasaların çıkarılması için karşılıklı güvene ihtiyaç vardır. Ancak, bugüne kadar Türkiye Cumhuriyeti yasalarını çıkaranlar, ülkeyi yönetme iddiasında olanlar hiçbir zaman güven vermemiştir. Bundan belirli bir süre önce, Sosyal Sigortalar Kurumunda birtakım önlemler alacağı iddiasıyla 3395 sayılı Yasa çıkarılmış, bir süper emeklilik olgusu ortaya konulmuş; işçilerin evleri sattırılmış, işçilerin işten ayrılmasına, çeyizine kadar satılmasına neden olunmuş, bugün perişan edilmişlerdir. Bu yetmemiştir, arkasından 3320 sayılı Yasa çıkmış, Konut Edindirme Fonu adı altında, işçiden, işverenden prim kesilmiş; ama, Konut Edindirme Fonunda toplanan paraların hesabı verilmeden bugüne gelinmiştir.

Bu yetmemiştir, o güç koşullarda yaşam mücadelesini veren işçilerden, memurlardan, zorla, tasarruf adı altında, 1988 yılının nisan ayında çıkarılan 3417 sayılı Yasayla, bugün 13 katrilyonu bulan borç alınmış; ama, dönüp bakılmamıştır ve bugün o hakları gasp edilmiş, eritilme gayretine girilmiştir. Bu güvensizlik ortamında böyle bir yasanın çıkarılması elbette yeni sorunlar yaratacak boyuttadır ve bunun mutlak ve mutlak geçmemesi gerekmektedir. Bu yasa, verimi artırmayacaktır, bu yasa iş huzurunu sağlamayacak, toplumsal huzursuzluğu daha da büyük boyutlara ulaştıracaktır. O nedenle, uzlaşmanın sağlanacağı bir yöntem bulunmalıdır. Bunu sağlayabilmek için de -Ekonomik ve Sosyal Konsey kurulmuş, kanunu oluşturulmuştur; ama, işlevsiz hale getirilmiştir- bu konularda, Ekonomik ve Sosyal Konseyin, mutlak ve mutlak, tavsiyesi, kararı olması gerekmektedir. Bunun yararı açıkça görülmektedir.

Bu krizde sorumluluğu olmayan işçi ve sendikalar suçlu görülürken, esas, gözden kaçırılmıştır. Yapılan yolsuzlukların, yanlış yönetimin, israfın hiç dikkate alınmaması, sadece işçi ve sendikaların suçlu bulunması, haksızlığın en büyüğü, yanlışın en büyüğüdür.

Bugün, yoksulluk sınırı altında çalışan işçiler, bugün, açlık sınırı altında çalışan işçiler, daha fazla bir şey verecek durumda değildir; ama, buna mukabil, enerjiyi pazarlık edemeyenler, akaryakıtın pazarlığını yapamayanlar, hammadde ve mamul maddenin fiyatının neden yüksek olduğunu düşünmeyen ve bunun önüne geçme ihtiyacı duymayanlar, kayıtdışını dikkate almayanlar, sadece, işgücünü daha ucuza -örgütsüz bırakarak- almaya kalktıkları takdirde, başarılı bir sonuç almak mümkün değildir.

Bu nedenlerle, işçilerin ve sendikaların, ülke ekonomisine olumlu katkıda bulunacak endüstriyel ilişkilerin, sağlıklı, kalıcı bir hale gelebilmesi için, bu yasa tasarısı, mutlak geri çekilmelidir. Bu yasa tasarısı geri çekilmelidir ve diğer yasalarla bir bütünlük içerisinde ele alınmalıdır. Endüstriyel ilişkiler sadece İş Yasasıyla değil, 2821, 2822 ve 506 sayılı Yasalarla bir bütün olarak ele alındığı takdirde arzu edilen sonucu verecektir; çünkü, sosyal sigortalar priminin mutlak geriye çekilmesi, aşağı düşürülmesi gerekmektedir. Bu krizin aşılmasında en sağlıklı yola, noktaya ulaşmamızın mümkün olabilmesi için vergi adaletinin sağlanması, kayıtdışının önlenmesi gerekmektedir. Çıkarılacak olan bu yasa, var olan bunalımı, iş hayatındaki sıkıntıyı daha da yoğunlaştıracak ve kaosu tırmandıracak boyutlardadır.

Değerli milletvekilleri, bugüne kadar yapılan bütün çalışmaların, bugüne kadar yapılan bütün gayretlerin sağlıklı bir noktaya, güven veren bir noktaya gelmediği de son derece açıktır. Başta söylediğim gibi, hükümetin, üç aylık döneminde topluma güven vermediği açıkça görülmüştü, çelişkiler birbiri ardına gelmişti ve bu, çalışma hayatında da kendini gösterdi.

AHMET YENİ (Samsun) - Siirt, Siirt!..

CEVDET SELVİ (Devamla) - Emeklilere sosyal destek zammı yapılacağı söylendi, bütün emekliler bunu umutla, memnuniyetle karşılamasına rağmen, kısa süre içerisinde TÜFE'den elde ettikleri hakları ellerinden alındı ve hayal kırıklığına uğratıldı.

3417 sayılı Yasanın gereği olan nemalarla, zorunlu tasarrufta birikmiş paraların kısa süre içerisinde iade edileceği, hak sahiplerine teslim edileceği, çeşitli yetkililer tarafından söylenmiş olmasına rağmen, maalesef, verilen sözler diğerleri gibi yerine getirilmedi.

Şimdi, kimsenin memnun olmadığını, bu tasarının var olan huzursuzluğu artıracağını söylememize rağmen, Komisyon Başkanı Sayın Mahfuz Güler "bir madde hariç, taraflarla konsensüs sağlanmıştır" dedi; ancak, sendikalar dışarıda, işverenler rahatsız; bu konsensüs, kiminle, nasıl sağlandı; elbette, bunun ortaya çıkma gereği vardır. Sanıyorum, bu da açıklanacaktır.

Değerli milletvekilleri, bu tasarının geri çekilmesi ülke yararınadır, bu tasarının geri çekilmesi endüstriyel ilişkilerde sağlıklı bir ortamın doğmasına neden olacaktır. Ben, bu tasarının geri çekilerek, diğer yasa tasarılarıyla birlikte, ciddî araştırılarak, katılım sağlanarak yeniden düzenlenmesinin uygun olduğunu düşünüyor; hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Selvi.

Sayın milletvekilleri, söz isteyen diğer sayın milletvekillerimize söz vermeden önce, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Sayın Haluk Koç, Başkanlığımıza yazılı müracaatta bulunarak "şu anda, elimizde 1 inci sırada iki ayrı yasa bulunmaktadır. Dolayısıyla, Başkanlığın müzakere etmekte olduğu yasayı müzakere etmesi İçtüzüğe aykırıdır. Bu nedenle, İçtüzüğün 63 üncü maddesi gereğince usul tartışması açılmasını talep ediyorum" demektedir.

İçtüzüğü inceledim. Bundan önceki tüm tatbikatların nasıl yürüdüğünü, kısmen yaşayarak kısmen de araştırarak gördüm. Ben, şu anda, mevcut tasarının tümü üzerindeki müzakereleri, biraz önce Genel Kurulda alınan karar doğrultusunda yürütmekteyim.

Kaldı ki, İçtüzüğün 63 üncü maddesine göre usul tartışması açılabilmesi için, konunun esasına girilmeden bu hususun talep edilmesi gerekmektedir. Burada, konunun esasına girilmiş, hem Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun sayın temsilcisi hem de Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına bir milletvekilimiz konuşmuştur.

Dolayısıyla, Genel Kurulun aldığı karar doğrultusunda yapılan bu müzakerelerin İçtüzüğe aykırı bir yönü görülmediğinden, Sayın Haluk Koç'un talebini işleme alamıyorum.

Müzakerelere devam ediyoruz.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, tutanağa geçmesini arz ediyorum. Bir usul hatasıdır; daha sonra Anayasa Mahkemesinde usulden bozma için gerekçe oluşturabilir.

BAŞKAN - Tamam efendim.

HALUK KOÇ (Samsun) - Bakın, 63 üncü madde, her an bu hakkı kullanma imkânı veriyor. 63 üncü madde...

BAŞKAN - Sayın Başkan, işin, eşyanın tabiatından kaynaklanan, hukukun gereği olan, bugün aldığımız kararla -bakın, tarafsız bir Başkan olarak; bundan emin olabilirsiniz- daha önceki kararı değiştirmek suretiyle öncelik değiştiriliyor ve kayma oluyor; şimdi elimizde bulunan bu sıralama meydana geliyor. Bugüne kadar da bu Mecliste hep böyle olmuş ve İçtüzüğe de aykırı olduğu noktasında herhangi bir tartışma açılmamıştır. Sizin talebiniz zapta geçmiştir. Ben, görüşmelere devam ediyorum.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, sizin tarafsızlığınızdan kuşku duymuyoruz, saygıyla karşılıyoruz, önce onu belirteyim; fakat, burada, size yardımcı olmak istiyoruz, bir usul hatası işlenmesinin önüne geçmeye çalışıyoruz. Siz, benim verdiğim önergeyi özetlediniz efendim; önergenin tümünü okumanızı arz ediyorum. Tutanağa geçmesi bakımından, tümünün okunmasını arz ediyorum.

BAŞKAN - Özetlediğim, sizin önergenizin aslıdır; talep odur.

HALUK KOÇ (Samsun) - Tümü değildir efendim.

Bakın, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun verdiği ve bugün, şu anda görüşülmekte olan yasa tasarısının birinci sıraya geçmesi ve gündemde olan diğer yasa tasarılarının teselsül etmesi diye bir ek madde içermemektedir. O zaman, gündemde, 1 inci sırada, şu anda görüşülmekte olan yasa tasarısı ve mevcut olan İçişleri Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı vardır.

BAŞKAN - Sayın Başkanım, o kaymıştır.

HALUK KOÇ (Samsun) - Bu konuda bir netlik gerekiyor Sayın Başkan.

BAŞKAN - İzin verir misiniz...

Bakınız, ben okudum, inceledim, İçtüzüğe baktım, tatbikata baktım; sizin önergenizin tamamını hiç işleme koymayacağım; İçtüzük icabı herhangi bir işlem yapılmaması gerekir; sadece, bakın, gerekli karşılıklı açıklama imkânını verdik, ben de açıkladım; bu önergeniz İçtüzüğe göre işleme konulamaz der, işi bitirirdim; ama, zabıtlara geçti. Maksat hâsıl olmuştur; izin verirseniz, görüşmelere devam edelim.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, saygıyla karşılıyorum tutumunuzu; ama, önergenin tümünün okunmasını bir kere daha arz ediyorum. Önergenin özeti, tümünün içereceği anlamı vermeyebilir. Lütfen, arz ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Maksat hâsıl olmuştur, teşekkür ederim efendim.

Şahısları adına, Ankara Milletvekili Sayın Bayram Meral; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; sözlerime başlarken, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Bugün, çok önemli bir yasa tasarısı görüşülmektedir. Bu, inanıyorum ki, bizi çok yakından ilgilendirdiği kadar, dün halkın karşısında işsize iş vaat eden, vurguncudan, talancıdan hesap soracağını söyleyen AK Partili değerli milletvekili arkadaşlarımızı daha fazla ilgilendirmektedir. Geçmişte çok önemli, hatta, tasvip etmediğimiz birçok şey yaşadık. Öyle bir noktaya geldi ki olumsuzluklar, yanlışlıklar; halk nezdinde, bazı milletvekilleri "ben milletvekiliyim" diyemez noktaya geldi. Umuyorum ki, bu Yüce Meclis, öyle bir karanlık, öyle bir olumsuz günü yaşamaz.

Değerli arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk Partisi de, şahsım da otuz sene Türk işçisine hizmet ettim. Otuz sene işverenlerle masa başında oturdum, sorun çözdüm. Bugün, Cumhuriyet Halk Partisinin saflarında milletvekili oldum; ama, bir şeyi bilin ki, Cumhuriyet Halk Partisi de, hem işçisini hem işverenini hem köylüsünü hem esnafını, kısacası, halkını düşünen bir partidir. Her zaman, devletine karşı sorumluluğunu yerine getiren, işçisine karşı sorumluluğunu yerine getiren, birikimlerini bu ülkede değerlendiren işverenlere sonsuz saygımız vardır; fakat, ülke krize girdiği zaman işçinin sırtından kazan, devletten krediyi al; ülke krize girdi, ne olur ne olmaz diye birikimlerini yurt dışına kaçır! Böyle işverenlere saygım yoktur değerli arkadaşlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

Ne oldu size değerli AK Partililer? Okudunuz mu bu tasarıyı allahaşkına? Bir düzeni bozuyorsunuz; bir düzeni... O meydanlarda size sarılan, sizden iş isteyen, hatta "işimi muhafaza edebilir miyim" diyen o insanları köle safına sokuyorsunuz. Burada bir arkadaşım açıkladı; şu oluyor, bu oluyor... Vallahi o da inanmıyor, billahi o da inanmıyor... Sayın Mahfuz Bey kusura bakmasın. Ne yapsın; okuyor. Yasa öyle. Neresi böyle?! İçinizde Kayseri milletvekilleri vardır. Kayseri'de bir amele pazarı vardır. Şu anda, bu yasa, işçiyi tam anlamıyla amele pazarı... O hale getiriyor değerli arkadaşlarım. Böyle bir şey olmaz; günahtır!

Ak vaat ettiniz millete, kara gün getiriyorsunuz. İnsaf edin değerli milletvekilleri. Bir okuyun bu yasayı; rica ediyorum sizden. Öyle, anlatıldığı gibi değil.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Neresi olduğunu söyle, oraya bakalım!

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Efendim, hepsini okuyun... Hangi birini okuyayım, hangi bir derdine yanayım dediği gibi... Hepsi birbirinden beter, Allah göstermesin!... (CHP sıralarından alkışlar)

Çok samimî söylüyorum değerli arkadaşlarım, 12 Eylülün -dikkat edin değerli milletvekilleri- değiştirdiği yasa 1475 sayılı Yasadır; bugün, bunun daha beterini getiriyoruz. Biri çıksa, size dese ki, 12 Eylülden daha fazla beterini başıma getirdiniz; ne dersiniz değerli milletvekilleri? Rica ediyorum, bir düşünür müsünüz!.. 12 Eylülün getirdiğinden daha beterini getiriyorsunuz.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Komisyonda bile okumadınız...

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Nedir bu değerli arkadaşlarım?!. Bunun altından, yarın, kalkılmaz; bu, ülkeye fayda getirmez. Bugün bir işçiyi düşünün... Yıl 1994, Türkiye krize girmiş! O dönemin hükümeti bizden fedakârlık istemiş, yapmışız değerli arkadaşlarım. Ne yapmışız biliyor musunuz; büyük fedakârlık. Paralar nereye gitmiş, çok iyi bilirsiniz. O zaman 3 aya yüzde 50 net faiz verdiler; paralar oraya gitti, bir. Dolar 8 000 liradan, 42 000 liraya çıktı, gitti, iki. Biz fedakârlık yaptık ülkemiz için. Şimdi, bugün de fedakârlık istedik.

RESUL TOSUN (Tokat) - Sene kaçtı; 1994'müydü?!..

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Evet, 1994...

Bugün de fedakârlık yaptık. Eğer yapmasaydık -çok samimî söylüyorum bunu, inanınız- Türkiye bugün Arjantin olmuştu. 21 bankanın içi boşalmış!..

Vatandaşsınız... Değerli milletvekilleri, şimdi, kusura bakmayın; dün, adil düzen dediniz, bugün, ak düzen oldunuz; ne var bunda?

RESUL TOSUN (Tokat) - CHP'yi gördük...

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) - SHP... SHP...

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sizi de göreceğiz...

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Hiç alakası yok!..

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Tepki gösterme; oradan gelenler var değerli arkadaşlarım.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Ne alakası var!

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Oradan geldin, sen de oradan geldin, inkâr etme... (AK Parti sıralarından "Saptırma, saptırma" sesleri)

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Bize bir şey olmaz...

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Bana bir şey olmaz da, Hoca üzülür, Hoca!..

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, teknik konu konuşuyorsunuz; polemik yapmayın...

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, müsaade eder misiniz... Bakınız arkadaşlar, burada çok önemli bir konu görüşüyoruz; çok önemli bir konu... Çok rica ediyorum...

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Sözünü kesmeyin, konuşsun... Dinlemesini öğren, dinlemesini!..

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Efendim, ben...

ALİM TUNÇ (Uşak) - Sayın Meral...

BAŞKAN - Sayın Başkan... Sayın Tunç... Sayın Meral... Sayın Meral... Sayın Meral, izin verir misiniz, mikrofonunuzu açacağım. Siz, büyük bir işçi kurulunun temsilcisi olarak geldiniz, lütfen, Genel Kurula hitap edin. (AK Parti ve CHP sıralarından karşılıklı konuşmalar)

Diğer taraftan da diğer arkadaşlarımız birbirlerine sataşmasınlar... (Gürültüler)

Arkadaşlar, bakın, hatip konuşamıyor...

Sayın Aydın... Sayın idare amirleri...

Arkadaşlar, siz sakin olun... Herkes sakin olursa, bu iş kolay gider.

Evet, Sayın Meral, buyurun, mikrofonu açıyorum.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bağırsak, bizim bağırmamız lazım, size ne oluyor?! Rahat oturun yerinizde! Nasıl olsa elinizi kaldırıyorsunuz, hallediyorsunuz! Size ne oluyor!

BAŞKAN - Sayın Meral, siz devam edin ve Genel Kurula hitap edin lütfen...

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bugün ne oluyor; bugün, bu yasayı görüşüyoruz. Yine, çok rica ediyorum değerli arkadaşlarım... Bir düzen bozuluyor. İşçi köle oluyor. Yanılmayın! Bakınız, bir şey daha konuşuyorum. Havaya girmeyin! Birileri...

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Nerede oluyor bu; ne oluyor onu söyle?..

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Maddelere gelince görürsünüz!

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Kardeşim, kusura bakma da, konuşmama müdahale etme!.. Orada yazılı... Yazılı...Oku!.. Oku!...

ÜNAL KACIR (İstanbul) - İşçi gibi hareket ediyorsun!

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Ne müdahale edip duruyorsun!..

BAŞKAN - Sayın Meral...

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Sayın Başkan, bunları kabul etmiyorum; benim 5 dakikam boşa gitti! (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Meral, bakın, ben adaletli davranıyorum, hiç merak etmeyin; ama, siz de, Genel Kurulun tansiyonunu artıracak bir yola gitmeyin!..

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Şimdi, sizi meydanlarda alkışlayanları bıraktınız; kimle arkadaşlık yapıyorsunuz?! Kıbrıs'ı sat, ver, bana kredi sağla!.. Savaşa gir, Mehmetçiği cepheye sür, bana kredi sağla!.. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİM TUNÇ (Uşak) - Ne alakası var!

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Okusaydınız, böyle demezdiniz!

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Size çok dostça bir şey söylemek istiyorum. (Gürültüler)

Bakınız, hepsini kastetmiyorum...

ALİM TUNÇ (Uşak) - Ne alakası var!.. Maddelerle oynama Sayın Meral!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, sakin olalım.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Bakınız, hepsini kastetmiyorum bu dediklerimin; ama, bunların bir bölümünü, Sayın Demirel doyuramadı, Sayın Erbakan kendisini sevdiremedi -doyuramadı demiyorum ona, haksızlık yapmıyorum- Turgut Özal doyuramadı, Mesut Yılmaz doyuramadı, Sayın Tansu Çiller doyuramadı!..

AHMET YENİ (Samsun) - Ecevit?.. Ecevit?..

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Kendinize dikkat edin. Bir gün onlar burada oturuyordu. Onların kayığına binerseniz, yarın bir başkası burada oturur; unutmayın bu lafımı. (CHP sıralarından alkışlar)

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Sayın Derviş doyurdu ya yeter!..

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Efendim, ben dostça söyledim; işine gelirse yaz bir yere, gelmezse at; birisi okur onu, merak etme sen.

Değerli arkadaşlarım, bu yasa, iş barışına hiçbir zaman hizmet etmez. Bir iş güvencesi yasası çıktı, yer yerinden oynadı. Şimdi, ne oluyor biliyor musun; o iş güvencesi yasasını ortadan kaldırdı gibi.

Değerli arkadaşlarım, birsürü hakkı da geri götürür, inanın. Gülüp geçmeyin muhterem arkadaşlarım, Allah rızası için bir düşünün. Bir düşünün rica ediyorum, bu işi hafife almayın. Belki, ben, biraz heyecanlı konuşmuş olabilirim; içim yanıyor, kusura bakmayın. Yani, otuz yıllık bir birikim, bekçisi olduğum bir şey gidiyor. Nereye gidiyor; halka mı gidiyor, işsize mi gidiyor, köylüye mi gidiyor, tarımcıya mı gidiyor; kime gidiyor?

İSMET ATALAY (İstanbul) - Hortumcuya gidiyor!..

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Eğer, Türkiye'de hükümet benim dediklerimi yaparsa, biraz da kredi verirse, burada yatırım yaparım; yoksa, gidiyorum. Ben, hükümet olsam, öyle adamlara ne derim biliyor musun; devlete kredi borcun var mı; yatır. Sosyal Sigortalar Kurumuna borcun var mı; yatır. Devlete vergi borcun var mı; yatır. Ondan sonra nereye gidiyorsan git. Siz, bunu yapmadınız değerli arkadaşlarım, bunu yapmadınız; bunların 7,5 katrilyon borcunu affettiniz.

Şimdi, ne yapıyorsunuz; asgarî ücretliyi köle ediyorsunuz. Sizin vicdanınız bunu kabul ediyorsa, bir şey demiyorum değerli milletvekilleri, söyleyeceğim hiçbir şey yok, siz bilirsiniz.

Ne oluyor şimdi? Dünya kadar fedakârlık yaptı bu işçi.

Şimdi, neye benzetiyorum -kusura bakmayın, konuşmamı biraz hoş görün- her şeyi bıraktınız, talancıyı bıraktınız, vurguncuyu bıraktınız, hortumcuyu bıraktınız işçiye saldırıyorsunuz, kusura bakmayın... Ne yapıyorsunuz? Sayın Meclis Başkanım -sayarım, hürmetim var; güler, gelir, tatlı dillidir- şimdi o da bize başladı... Mecliste çalışan 1 000 kişiye yakın işçiyi, bunlar toplusözleşmeli olacak, bir sendikaya üye olmuşlar diye karar çıkarıyor, bunları 657 sayılı Kanuna tabi devlet memuru yapıyor. Kendinizi bu kadar niye zahmete sokuyorsunuz. Ayrıca, ben, Plan ve Bütçe Komisyonundaki Sayın Başkana ve arkadaşlara teşekkür ediyorum. Orada da özelleştirmeyle ilgili bir yasa geldi, özelleştirme kapsamında olanları memur yapacağız... Niye kardeşim? İşçiydi memur olacak. Niye? Sendikal haklardan yoksun olsun. Bunun kolayı var sayın milletvekilleri. Nasıl olsa çoğunluğunuz var; bir babayiğitlik yapın, şu sendikaları ortadan kaldırın, siz de rahat edin, biz de rahat edelim. (CHP sıralarından alkışlar) Bu babayiğitliği yapın.

Bakınız, 27 nci maddede iş akdinin feshi için işverene yetki tanınmış. Öyle bir sıralanmış ki, ayağını kaldırdın, hoşuma gitmedi, iş akdini feshettim, ters baktın, iş akdini feshettim; falan için iş akdini feshettim; feşmekân için feshettim! Oraya bir şey daha ekleyin. Mesai saatleri dışında işverenden izin almadan evine giden işçinin de iş akdini feshederim deyin de bari tam olsun. (CHP sıralarından alkışlar)

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Demagoji...

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Bakarsan, demagoji olup olmadığını görürsün!..

Tabiî gelmedi önünüze, gerçekten okumamışsınız... İste bakalım görevli arkadaşlar getirebilecekler mi! Çünkü, yok...

BAŞKAN - Sayın Meral, süreniz bitti; ancak, ben, size mikrofonu açıyorum. Lütfen, cümlenizi tamamlayın, selamlayın Genel Kurulu.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bu yasa tasarısından işçi kesimi şikâyetçi -bazıları hariç- Mimar Mühendis Odaları şikâyetçi, Tabipler Birliği şikâyetçi, özürlü arkadaşlarım şikâyetçi... Şikâyetçi de, şikâyetçi... Kim şikâyetçi değil; işveren kesimi.

Bir şey söylemiyorum değerli arkadaşlarım, Allah, onlara kanaat versin. Allah, onlara kanaat versin, başka bir şey demiyorum. Yani, bir insan, çalıştırdığı bir işçisine akit yapıyor... Bakınız, kısa süreli akitler var orada, okuyun değerli arkadaşlarım. O nedir biliyor musunuz; "süren bittince işine son verdim. Çalışacak mısın; gel, onun altında bir ücretle... İşim azaldı, hafifledi..." Buna doğru gidiyor.

Daha neleri saysam değerli arkadaşlarım. O kadar sistemli bir şey getirilmiş ki, 9 bilim adamının hazırladığı kuşa çevrildi değerli arkadaşlarım. Benim sizden ricam değerli milletvekilleri; bu insanlar sizin de insanlarınız, inanırım ki, çalışana karşı içinizde bizden daha fazla sevgi vardır.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Bize oy verdi onun için...

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Evet, size oy verdi. Size, bir gümüş vazo verdi; o, bir iktidardır. Bunu taşıyamazsanız, bunu işverenin eline verirseniz; o gümüş vazoyu alır, işverenin de sizin de kafanızda parçalar; bunu unutmayın! (CHP sıralarından alkışlar)

Gümüş vazo verdi size!.. Gümüş vazo!..

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Sana verilen şeyi parçaladın...

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Hangi şeyi?..

BAŞKAN - Sayın Meral...

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Değerli arkadaşım, güzel milletvekilim, kusura bakma, ben, arkasından milyonlar yürüyen biriyim. Benim bir özelliğim vardır, iş hayatımda hiçbir insanın burnu kanamamış, hiçbir insanın da malına zarar verilmemiş. Ben, ülkesini seven, halkını seven bir insanım. Talancıya karşı, vurguncuya karşı, hortumcuya karşı, bu yaşa kadar, onurumla savaştım. (CHP sıralarından alkışlar) Sizi de orada bekliyorum, sizi de... Meydanlarda öyle söz verdiniz, sizi de bekliyorum. Hani, talancıdan, vurguncudan hesap soracaktınız; nerede kaldı sözleriniz?!

BAŞKAN - Sayın Meral, Genel Kurulu selamlayınız.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Her şeyi bıraktınız, dört tane fakirin yakasına yapışmayın. (AK Parti sıralarından gürültüler)

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Meral.

Değerli arkadaşlar, Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız söz istemişlerdir. Ankara Milletvekili Sayın Salih Kapusuz'un da söz isteği var; ancak, önce, Sayın Bakanımızı kürsüye davet ediyorum.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız Sayın Murat Başesgioğlu, buyurun. (AK Parti Sıralarından alkışlar)

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri; sözlerimin başında, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün, gerçekten, çalışma hayatımızı çok yakından ilgilendiren temel bir yasanın görüşmelerini birlikte yapıyoruz. İzin verirseniz, bu süreç bugüne kadar nasıl geldi, o konuda değerli Genel Kurulumuzu bilgilendirmek istiyorum.

Dünyadaki çağdaş gelişmelere uygun olarak çalışma hayatımızda da gerekli düzenlemelerin yapılması için başlatılan gayretler 1990'lı yıllardan itibaren başlamaktadır; ancak, bunun en somut şekli, 2001 yılında, Çalışma Bakanlığının bünyesinde, Türkiye işçi, işveren konfederasyonlarının; yani, üç işçi konfederasyonumuzun ve bir işveren konfederasyonumuzun bir araya gelerek imzaladıkları bir protokolle başlamıştır. 2001 Haziranında bir araya gelen bu değerli konfederasyon başkanlarımız, başta, 1475 sayılı İş Yasası olmak üzere, 2821 ve 2822 sayılı Yasaların bir bilim kurulu tarafından hazırlanması ve bu hazırlanan taslağın da yasalaşması için iradelerini birleştirmişlerdir, ki, o zaman da Sayın Bayram Meral, Türk-İşin değerli Genel Başkanıydı, bu sürecin başlangıcında da değerli katkıları bulunmuş, Türk sendikal hareketine büyük katkıları olmuş değerli bir milletvekilimizdir.

Değerli arkadaşlarım, 2001 yılında bu süreç başlamış, tarafların seçmiş olduğu akademisyenlerden kurulu bilim kurulu çalışmalarını yapmış... Burada şunu söylemeyi unuttum: Prensipleri de konulmuş bu protokolün; denilmiş ki: "1475 sayılı İş Yasasından başlanacak, şunlar, şunlar da tamamlanacak ve bu 9 kişilik bilim kurulu, oybirliğiyle karar verdiği takdirde, taraflar, sosyal taraflar bunu kabul edecekler. Eğer, oybirliğiyle karar verilmezse, taraflar, çekincesi olan taraf bunu kamuoyuna deklare etme konusunda serbesttir."

Bilim kurulunu oluşturan hocalarımız değerli bir çalışma yapmışlar -ki, hepsi, kendi alanında çok saygın, uzman, değerli üniversitelerimizde çalışan hocalarımız- 122 maddelik bir İş Kanunu Taslağı hazırlamışlar. Bütün maddelerinde mutabıklar; 9 bilim kurulu üyesi bütün maddelerinde mutabık; sadece, kıdem tazminatı fonuyla ilgili iki öneri geliştirmişler. Birinde demişler ki "kıdem tazminatı konusunda çok sıkıntı çekiliyor, bir fon kurulsun; işçilerimiz kıdemlerinden dolayı mağdur olmasınlar, garanti halinde gelecek bir fondan kıdem tazminatlarını alsınlar. Bazıları da, bu 30 günlük kıdem tazminatı uygulaması çoktur, dünyada bunun uygulaması yoktur; bu, 15 güne insin şeklinde bir öneride bulunmuşlar. Sadece 122 madde içerisinde anlaşamadıkları veyahut da kısmen ihtilafa düştükleri madde budur ve taslağı Bakanlığa teslim etmişler. Biz göreve geldiğimizde böyle bir sürecin ortasında kendimizi bulduk; yani, bazı arkadaşlarımız dedi ki "ya bu acele ne? Niye, bu şekilde alelacele bunu getirdiniz." Açıklığa kavuşsun diye değerli zamanlarınızı almak istiyorum. Biz, bu sürecin ortasında; yani, hocalarımızın bunu hazırladığı, bakanlığa teslim ettiği bir süreçte göreve geldik.

Bu arada, hepiniz hatırlayacaksınız, geçmiş dönem, burada "iş güvencesi" adıyla bir çerçeve yasa çıktı. Aslında, o işin esası da, bu değerli hocalarımızın hazırladığı paket içerisinde olan hükümlerin iş güvencesiyle ilgili olan bölümleri, geçen dönem, Meclis seçimlerinden önce, burada, yine bir önemli toplantıda Meclisin oylarıyla geçti. Oylarıyla geçerken, bu iş güvencesiyle ilgili tasarının yürürlük tarihi 15 Mart olarak ilan edildi. Geçen dönemden burada görev yapan değerli milletvekili arkadaşlarım gayet iyi bilecekler. Dediler ki "evet, iş güvencesi çıkacak." Bu da, bir mutabakatın sonucuydu.

Değerli arkadaşlarım, İş Güvencesi Yasasını 15 Marta bırakmanın esprisi, şu bütünlük içerisinde ele alınmasının zaruretinden dolayıydı ve 15 Marta kadar da çağdaş bir iş yasasının yetiştirilmesi konusunda sosyal tarafların ortak iradesi vardı; yani, meselenin özeti budur.

Biz, o zaman, bakanlığa gelir gelmez, sorumluluk içerisinde, bize düşen misyonun, geçen dönemki Yüce Meclisin iradesi doğrultusunda, yürürlüğü 15 Marta ertelenmiş olan İş Güvencesi Yasasının yürürlük tarihine kadar yeni iş yasasını yetiştirmek olduğunu gördük ve hemen bu süreci başlattık. Yalnız, Sayın Meral'in milletvekili seçilmesi dolayısıyla, Türk-İş'te genel başkanlık seçimi onbeş yirmi günlük bir zaman içerisinde gerçekleştiği için, biz, bu zamana, bu sürece onbeş yirmi gün gecikmeyle müdahil olabildik. Tahminen ocak aylarının başından itibaren, TİSK, Türk-İş, Hak-İş, bütün işçi, işveren konfederasyonlarımızla bu süreci kaldığı yerden devam ettirdik ve bugüne kadar geldik.

Şimdi, ben, yeri gelmişken, değerli işçi ve işveren konfederasyonlarımıza, başkanlarına huzurunuzda teşekkür etmeyi bir borç biliyorum. Gerçekten, 100 küsur maddelik bir ana kanunda, kendi çekinceleri olmasına rağmen, kendi itirazları olmasına rağmen, bu birlikteliği sağlamanın, Türkiye'de katılımcı demokrasi adına, sosyal diyalog adına çok önemli olduğunu görerek, ısrarla ve sabırla bu süreci benime birlikte paylaştılar. Bu, belki de, bizim geleneğimizde alışık olmadığımız bir süreçti; ama, bizim işçi ve işveren önderlerimiz, sendika önderlerimiz, bugüne kadar alışılmış geleneksel bir yapıyı yıkarak, saatlerce, benimle birlikte bu iş yasası taslağının en olgun şekle gelmesi için mesai sarf ettiler. Kendilerine bu süreçte çok tenkitler yöneltildi; çünkü, bizim geleneğimiz, maalesef, uzlaşma değil, çatışma üzerine kurulmuş, uzlaşmayı sanki o kadar ulaşılmaz bir şey görüyoruz ki, çatışmak, kavga etmek, provoke etmek işimize daha kolay geliyor; ama, bu arkadaşlarımız o kolay yolu denemediler. Bunlar, sabırla, bu ülkenin ekonomisine, çalışma hayatına kalıcı bir mevzuat kazandırmak için, gecelerin 3'lerine, 4'lerine kadar, benimle birlikte bu mesaiyi verdiler. Bu sebeple, kendilerine, huzurlarınızda bir kez daha, gerçekten, teşekkür ediyorum.

Biz, onlarla şöyle bir ortak kanaate, ortak bir iradeye ulaştık... Yabancı bir atasözü var; deniliyor ki: Bu dünya bize atalarımızdan miras kalmadı; bu dünya bize, çocuklarımızın emanetidir. O halde, bütün tasarımlarımızı, geleceğe dönük bütün politikalarımızı çocuklarımız için, gelecek için yapmamız lazım. Aslında, hepimizin görevi, şu günü kurtarmak değil. Bugünü kurtarmak kolaycılıktır.

Bugünü kurtarmak adına popülizm yapmak ucuzluktur. İşin en zoru geleceği inşa etmektir. Eğer geleceğin inşaına sağlam bir tuğla koyabiliyorsak, bu hepimizin mutluluğudur, hepimizin bahtiyarlığıdır.

Ben, değerli konfederasyon başkanlarına dedim ki: Şu anda, sizi seçen delegelerinize, temsilcilere karşı sorumluluğunuz var, evet, seçimle gelinen yerlerde bu tür mücadeleleri yapmak zordur; ama, bu geleneği, bu kalıbı kırmamız lazım. Gelin, sorumluluğumuzu, sadece, şu anda, sizi seçen delegelere değil, o delegelerinizin çocuklarına ve onların torunlarına karşı yerine getirelim. Bu anlayışta büyük ölçüde anlaştık ve şu anda geldiğimiz nokta da bunun eseridir. 126 maddelik kanun tasarısında, Mahfuz Beyin de söylediği gibi 1 veya 1,5 madde üzerinde bu arkadaşlarımızın çekinceleri hâlâ devam etmektedir. Bu, gerçekten, Türk sendikal hareketi adına, sosyal diyalog adına büyük özveridir.

Değerli Grup Başkanvekilim "Meclis noter mi" dedi. Doğrudur, Meclis tasdik makamı değildir, mutlaka, burada, değerli milletvekillerimizi bu şekilde bilgilendireceğiz, tartışacağız, görüşeceğiz; ama, şunu da kabul etmemiz lazım, bir taraftan da burada kimse memnun değil, işçi memnun değil, işveren memnun değil vesaire deniliyor. Ben, size ifade ediyorum, bu kadar büyük bir tasarıda geldiğimiz uzlaşma noktası budur. Benim, bu sürecin başında, bu değerli arkadaşlarıma söylediğim şu, dedim ki: Bu çalışma hayatı sizin, bu emek sizin, bu sermaye sizin, bu alan sizin. Ben, Çalışma Bakanı olarak bu hayatı denetlemekle ve düzenlemekle sorumluyum; ama, bu kanunla ilgili kanun yapma otoritemi sizlere devrediyorum, bu sözüm de hâlâ geçerli, hâlâ bu noktada duruyorum. İşçi kesimi olarak, işveren kesimi olarak sizin mutabık kaldığınız taslağı, ben, Bakanlık taslağı olarak Bakanlar Kuruluna sevk etmeye söz veriyorum dedim ve hâlâ, şu noktada, bizim sosyal taraflarımız anlaşamadıkları konularda uzlaşmaya vardıkları takdirde, biz de, Bakanlık olarak, bu arkadaşların uzlaşmasına hazırız; ama, onlara şunu da söyledim: Bunca sürece rağmen eğer uzlaşma sağlayamazsanız, uzlaşma sağlayamadığınız maddelerde, biz, siyasî irade olarak, devreye gireriz, sizin önerilerinizi dikkate alırız, ülkenin gerçeklerini dikkate alırız ve bu taslağa son şeklini vererek, Bakanlar Kuruluna sevk ederiz. Nitekim de öyle yaptık; anlaşamadıkları birkaç maddede tarafların görüşlerini alarak, bunu Bakanlar Kuruluna sevk ettik.

Değerli arkadaşlarım, bu yapılan çalışmayı asla küçümsemiyorum; ama, siz de mutlaka hak vereceksiniz; eğer, biz, bu sürecin başında müdahil olabilseydik, bu süreci baştan başlatma imkânımız olsaydı, ne işçimizi ne işverenimizi ne de Yüce Parlamentoyu böyle sıkıntılı bir durumla karşı karşıya bırakırdık.

Burada, sıkıntılardan biri, iş güvencesiyle ilgili bölümlerin, bu paketin bütünlüğü içerisinden çıkarılıp, tek başına çıkarılmasıdır. Yanlış anlamayınız, İş Güvencesi Yasasının çıkması yanlış değildir; sadece, bu bütün paket içerisinden çıkıp yasalaşması bizi bu sıkıntılı sürece sokmuştur. Kimseyi de geçmiş adına sorgulamak istemiyorum, bunu sorgulamanın da hiçbirimize faydası yok. Bize düşen, şu anda içerisinde bulunduğumuz bu duruma çözüm üretmektir.

Evet, Türkiye olarak, kritik bir konjonktürden geçiyoruz. Ülkemizin yaşadığı bunca ekonomik krizler neticesi, bu ülkede milyonlarca insanımız işsiz kaldı. İşsizlik, hâlâ, büyük boyutlarda, büyük derinliklerde devam ediyor.

Biz, Parlamento olarak, yasa koyucu olarak, siyasî partiler olarak, yapacağımız bir düzenlemeyle çalışma hayatındaki ilişkileri zedeleyeceksek, o zaman, vebal altında oluruz, bizim sorumluluğumuz daha fazla olur. Bizim arzumuz, çıkaracağımız yasanın, çıkaracağımız düzenlemenin, çalışma hayatında kavga değil, çalışma hayatında kalıcı barış sağlamasıdır.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Onu göreceğiz...

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) - Sadece bu değil, çalışma hayatında işsizliği önlemek adına, çalışma hayatında istihdamı artırmak adına, işletmelerimizin uluslararası piyasalarda, pazarlarda rekabet edebilmesi adına, onlara yasal zemini hazırlamakla mükellefiz. Bu tür konularda popülizm yapmak çok kolay, taraflardan birine yaslanmak çok kolay; ama, biz, sorumlu mevkide olan insanlar olarak, Parlamento olarak, bu popülizme kaçarsak, bu ülkenin çalışma hayatına da, bu ülkenin işçisine de, bu ülkenin işverenine de hiçbir şey kazandıramayız. (AK Parti sıralarından alkışlar) Geçmişte bunu yapanlar oldu; belki, gündelik prestij elde ettiler; ama, emin olun, değerli arkadaşlarım, ne çalışma hayatımıza ne ekonomimize hiçbir şekilde faydası dokunmadı bu popülizm yaklaşımların. Onun için, ben, sizlerden, özellikle istirham ediyorum; evet, önemli ve tartışmaya muhtaç bir tasarı önünüze gelmiş bulunmaktadır; ama, bu kritik dönemden birlikte çıkmak için, çözüm üretmek adına, henüz, daha vakit geçmemiştir.

"Tasarı geri çekilsin" filan dediler "madem bu olmuyor, iş güvencesi de, iş yasası da ertelensin" dediler. Bizim İş Yasası Taslağını getirme mantalitemizi size izah etmeye çalıştım. Ben bir kez daha huzurunuzda ilan ediyorum: Çalışma hayatımız bir denge üzerine kurulmuştur. Bu dengeleri bozarsanız, taraflardan birine avantaj sağlarsanız, çalışma hayatımızdaki dengeleri altüst edersiniz.

Ben, yüksek huzurunuzda şunu diyorum: Bütün sosyal tarafların mutabakat sağladığı bir uzlaşmada, biz, Bakanlık olarak, hükümet olarak varız, siz, Parlamento olarak ve sosyal taraflar olarak, bu işin çözümü şudur dediğiniz anda, biz, bütün görüşmeleri keser, onun teknik prosedürü neyse, onu yerine getirmeye hazırız; ama, bunun için, genel bir mutabakat gerekir, taraflardan birine avantaj sağlamak adına çalışma hayatımızda dengeyi bozacak adımlar atılmaması gerekir. Hükümetin bir üyesi olarak -her ne kadar istifa etmiş bir hükümet olsak da, şu anda, görevimizin devam etmesi sorumluluğu içerisinde- bunu, size, sizlerin aracılığıyla bütün sosyal taraflara, bütün çalışanlarımıza açık açık ifade ediyorum.

Bu tasarı, bu anlayış içerisinde bir iki gün sürecek. Görüyorum ki, Cumhuriyet Halk Partimiz de çok hazırlıklı ve çok birikimli bir lojistik destek içerisinde bu tasarıya hazırlanmış bulunmakta. Onun için, inşallah, bu tasarıyı, gecenin ilerleyen saatlerinde de sakin bir şekilde görüşme imkânını bulacağız; ama, işin esprisi bir tarafa, çözüm neyse, ülke adına, ekonomi adına çözüm neyse, biz, bu çözümde varız. Sizlerden de, bütün siyasî parti gruplarından da benim ricam şudur...

Değerli arkadaşlarım, vaktinizi çok alıyorum, onun için özür diliyorum; ama, çok önemli bir konuyu tartışıyoruz. Sayın Başkanım, birkaç dakika daha müsamahanıza ihtiyacım var.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) - Ben, sosyal taraflarımıza dedim ki: Bu, önemli bir düzenlemedir; bu düzenlemeyi çalışma hayatımıza kazandırmak çok önemlidir; ama, görüyorum ki, İş Güvencesi Yasasının çıkmış olmasından dolayı, özellikle işveren kesiminde psikolojik bir etki vardır, psikolojik bir rahatsızlık vardır. Bu yasa, maalesef, hakkından fazla veyahut da gereğinden fazla abartılarak takdim edilmiştir veyahut da yasa sahipsiz kalmıştır. Hiç kimse, İş Güvencesi Yasasının ne getirdiğini ne götürdüğünü taraflara anlatma konusunda bir gayret içerisine girmemiştir. Seçim dönemine geldiği için de, bir boşluk olmuştur. İşverenimiz, bu sebeple bir psikolojik rahatsızlık içerisindedir; zaten, yaşamış olduğu ekonomik krizden de etkilenmiş bulunmaktadır.

Benim dediğim şu olmuştur: Biz, bu süreci devam ettireceğiz, bu yasaları yapacağız; ama, hepinizden ricam, biz, bu yasaları görüşürken, bu süreci yürütürken, bu işte hiçbir dahli olmayan, hiçbir günahı olmayan işçi bu işten mağdur olmasın. Ama, maalesef, üzülerek takip ediyorum ki, bazı işletmelerimiz, bu psikolojik etkiden dolayı, bu yasanın rahatsızlığından dolayı işçi çıkarmaya başlamışlardır.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Bakan, krizin bedelini işçiye ödettiler zaten, 2 000 000 işçi çıktı işten. Krizin bedelini ödettiler işçilere...

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Faize yatırdılar.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) - Müsaade eder misiniz...

Bu noktaya gelişe, parti olarak, ne siz sebep oldunuz ne biz sebep olduk.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Doğru...

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) - Biz, tren hızlı bir şekilde giderken, bu trenin kompartımanına atlamak zorunda kalan kişilerin durumundayız.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Hiçbir günahınız yok Sayın Bakan...

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) - Sağ olun, çok teşekkür ederim.

O halde, geçmişte şöyle oldu, böyle oldu değil. Lütfen, bu saatten sonra ne çözüm üretebiliriz, bu işçilerimizin, emekçilerimizin mağdur olmaması adına, işyerlerimizin korunması adına ne yapabiliriz; geliniz, bu ortak akılda buluşalım ve Yüce Parlamento olarak da, bu konuda üzerimize düşen tarihî görevi yerine getirelim diyorum.

Sabrınız için, hepinize en derin teşekkürlerimi, saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Şimdi, söz sırası, Ankara Milletvekili Sayın Salih Kapusuz'da.

Buyurun Sayın Kapusuz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi en derin saygı ve sevgilerimle selamlıyorum; çalışma hayatımız için fevkalade önem arz eden bir tasarı üzerinde, şahsî görüşlerimi ifade etmek üzere söz aldım.

Elbette, bütün kesimleri çok yakından ilgilendiren, hepimiz için de fevkalade önem arz eden böyle bir tasarının başlangıcında atmosferin biraz yüksek olması, galiba, bazı konuların biraz daha izaha ihtiyacı olduğunu da orta yere koydu. Bu vesileyle, ben, bugüne kadar katkı sağlayan Değerli Bakanımıza, çalışma hayatında taraf olan bütün kesimlere teşekkür ediyorum.

Elbette, bu konuyla ilgili olarak, daha önce başlatılmış olan bir sürecin devamı olarak bir tasarı gündemimize geldi. Yine, bendeniz, seçim öncesi, bu kürsüden, bunun bir başka başlangıcı olan İş Güvencesi Yasasıyla ilgili olarak bir konuşma yapmıştım. Yine, o zaman, kamuoyu fevkalade duyarlı ve önemli hususlar görüşülüyor olmasından dolayı da, hem Parlamentonun içi hem Parlamentonun dışı fevkalade hassasiyet içerisindeydi.

O zaman söylediklerimi bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Evet, işçimizin, emekçimizin, alınterinin karşılığı çoluğuna çocuğuna ekmek götürmek isteyen bu kesimin hakkının ve hukukunun korunması, elbette, bu Parlamentonun en önemli görevlerinin başında gelmektedir. Bu konuya ne kadar hassasiyet göstersek azdır; bunun önemi tartışılmaz. Bu kesimin, gerçekten -bunu inanarak söylüyorum- korunması, kollanması, hak ve hukukunun, mutlaka; ama, mutlaka, yasalarla güvence altına alınması gerekli olan bir kesim olduğu hepimizin malumudur. Elbette, iş hayatında, işverenimiz, vergi ödeyenimiz, müteşebbisimiz, işçinin aşını, ekmeğini veren bu kesim de, en az bunlar kadar önem arz etmektedir.

Değerli arkadaşlar, bakınız, bu tasarıyı herkes dikkatle takip ediyor. Genel Kurulda, arkadaşlarımızın, bu tasarının biraz acele getirildiği konusunda da, belki bir açıdan haklı ikazları oldu. Değerli bir bağımsız milletvekili arkadaşımız, bu tasarının 48 saat bile geçmeden getirilmesi konusuna vurgu da yaptılar. Bunda haksız olduklarını söylemek doğru değil; ancak, Sayın Bakanımızın biraz önce önemle altını çizdiği bir husus var ki, bu hususun altını bir kez daha çizmekte fayda var.

İş hayatındaki üç önemli yasadan bir tanesi iş güvencesiyle ilgili yasadır ki, bu, Meclisten çıktı ve 15 Mart itibariyle; yani, cumartesi günü yürürlüğe girecek.

Bunu dengelemek için, bu konuda beraberce hareket etmek üzere karar veren bu husustaki çalışma tarafları, Bilim Kurulu dahil olmak üzere, iş yasasının da çıkarılması konusunda samimî gayretlerini devam ettirdiler.

Bu sürenin bitiyor olması, bizi iki şeye mecbur etti; ya bunu kısa zamanda çıkarmalıydık, değilse, İş Güvencesi Yasasını ertelemeliydik. Gördüğümüz tablo şu: Acaba ertelemek daha mı doğru olur diye düşündük..

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Emir o yöndeydi; değil mi?!

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Sayın Bakanımız, sabahlara kadar, bu alanda çalışma yaptı, değişik kesimden arkadaşlarımız, bu konularla ilgili çok açık gayretler sarf ettiler; ancak, takdir edersiniz ki, geçmişte bir örnek yaşadık. Birçoklarınızın "Nereden Buldun Yasası" diye bildiği malî milatla ilgili yasa, hiçbir zaman yürürlüğe girmedi; ama, bütün kesimler, bu tasarıya atfen, çok ciddî sermaye kaybımızın, müteşebbisimizin moralinin bozulması gibi sıkıntıları bize yaşattığı noktasında, psikolojik olarak, bir anlayışın hâkim olduğunu bildiği için, hemen hemen bütün siyasî partilerimiz iktidara geldiklerinde ya ertelediler veyahut da iktidara geldiklerinde -Cumhuriyet Halk Partisi gibi- erteleyeceklerini ilan ettiler.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Bir yıl.

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Biz ise, seçim öncesi "AK Parti olarak iktidara geleceğiz ve bu tasarıyı kaldıracağız" dedik.

HALUK KOÇ (Samsun) - Bir yıl.

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Doğru; siz bir yıl dediniz; ama, biz de seçim öncesi, bize destek veren halkımızın huzuruna çıktık ve dedik ki: "Biz, iktidara gelirsek, bu nereden buldunu kaldıracağız." Geldik ve kaldırdık.

Şimdi, başlangıçtaki söylediğimi tekrar hatırlatmak istiyorum. O zaman, İş Güvencesi Yasasıyla ilgili olarak "bu yasa Parlamentodan geçti, inşallah iktidara geleceğiz, tarafların uzlaştıkları, anlaştıkları, iş hayatında çok önem arz eden, iş kanunuyla ilgili olarak, bunu da 15 Marttan önce çıkaracağız" dedik.

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Tarafların uzlaştığı bir metin yok. Yanlış konuşuyorsun.

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Değerli arkadaşlar... Müsaade ederseniz...

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Gerçeği söylemiyorsunuz! Tarafların anlaştığı, imzaladığı bir metin var mı; göster!

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, arkadaşıma ve Sayın Bayram Meral'e bir şey hatırlatmak istiyorum, önlerine getirmek istiyorum. Bu, protokol. Bu protokolün altındaki imzaları okuyorum: Refik Baydur (TİSK Genel Başkanı), Bayram Meral (Türk-İş Genel Başkanı), Süleyman Çelebi (DİSK Genel Başkanı), Salim Uslu (Hak-İş Genel Başkanı). (AK Parti sıralarından alkışlar) Uzunca okumaya lüzum yok, birkaç hususu okumak istiyorum... (CHP sıralarından "Oku" sesleri)

Evet, okuyacağım, sabırlı olun arkadaşlarım, sabırlı olun... Sabırlı olun, okuyacağım.

V. HAŞİM ORAL (Denizli)- Okuyun... Tamamını okuyun...

ENVER ÖKTEM (İzmir)- O metni oku!

SALİH KAPUSUZ (Devamla)- Dünyadaki ekonomik gelişmelerden bahisle, gelinen noktada yapılacak düzenlemelerle alakalı olarak bir bilim heyetinin kurulmasına karar veriliyor.

ENVER ÖKTEM (İzmir)- Metni oku; yorum yapma kardeşim! (AK Parti sıralarından "Bağırma" sesleri)

SALİH KAPUSUZ (Devamla)- Bilim heyeti kimlerden oluşuyor... Bakın, bu protokolü imzalayan arkadaşlarımızın -yanlış anlamayın- ne koyduklarını anlatıyorum. Hep siz bilebilirsiniz; ama, kamuoyu bilmiyor; belki, bazı milletvekili arkadaşlarımızın da haberi yok. Hatırlatıyorum ve kısaca özetliyorum: "Bilim kurulunun, öncelikle -dikkat buyurun, sıralaması dahi önemli- 1475 sayılı İş Kanunundan başlamak, 2820 sayılı Sendikalar ile 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanununu ele almak üzere bu yasalarda gerekli değişiklik ve düzenlemeleri yapmaları kabul edilmiştir. Böylece, sosyal diyalog içinde üretilecek çözümün sosyal faydası daha büyük olacaktır. Bilim kurulu, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığını temsilen 3 kişi, Türk-İş, DİSK, Hak-İş Konfederasyonlarını temsilen 1'er kişi, Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonunu temsilen 3 olmak üzere 9 öğretim üyesinden oluşacak, sekreteryası ise Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca yürütülecektir."

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı başta olmak üzere, bu konularla ilgili olarak bu tutanağı imzalamış olan arkadaşlarımız bir başka hususu daha hatırlatıyor ve buraya zapta geçiriyorlar. Diyorlar ki: "Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının da, en geç Eylül 2001 sonuna kadar bitirilmesi düşünülen bu çalışmalar sonucu elde edilecek tasarı metinlerini 2001 yılı sonuna kadar yasalaştırmak üzere gerekli girişimleri yapacağına ilişkin bu protokol 26 Haziran 2001 günü imza altına alınmıştır." İmza altına alınan bu protokol gereği çalışmalar başlatılmış.

Bakınız, ben, burada görev alan kıymetli zevatı da size okumak istiyorum.

İZZET ÇETİN (Kocaeli)- Yasadan söz et, protokolden niye bahsediyorsun...

SALİH KAPUSUZ (Devamla)- Bilinmesinde fayda var; çünkü, iş hayatında var olan herkes bu şahsiyetleri çok iyi bilirler. Bakınız, Başkanı Prof. Dr. Metin Kutal, yine Prof. Dr. Savaş Taşkent, Prof. Dr. Devrim Ulucan, Prof. Dr. Sarper Süzek, Prof. Dr. Öner Eyrenci, Prof. Dr. Nuri Çelik, Prof. Dr. Toker Dereli, Prof. Dr. Algun Çifter, Prof. Dr. Münir Ekonomi.

Bu arkadaşlarımız oturmuşlar, bu kadar -bahsi geçen tarihten günümüze gelinceye kadar- bir metin üzerinde çalışmışlar. Metin burada; kitaplaştırılmış ve şu anda önünüze getirilen bu taslak, tartıştığınız, ortaya hiçbir şey yokmuş gibi takdim ettiğiniz bu metnin özü, herkesin önüne konulmuş; 26 Haziran 2002 tarihi itibariyle de ilgili tarafların hepsine -Parlamento dahil- gönderilmiş.

Peki, daha sonra ne olmuş; bizden önceki hükümet döneminde başlayan çalışmalar, Sayın Bakanımızın göreve geldikten sonra dahil olduğu süreç itibariyle bu çalışmaların hızlandırılması, 15 Mart öncesine gelinceye kadar, bu hususla ilgili olarak çalışmaların bitirilmesine gayret sarf edilmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kapusuz, mikrofonu açıyorum; sözünüzü toparlayın.

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Çok teşekkür ediyorum.

Sayın Başkanım, önemine binaen ifade etmek istiyorum; birkaç dakikanızı istirham edeceğim...

BAŞKAN - Buyurun.

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Dolayısıyla, bu çalışmalar belirli bir süreç içerisinde bugüne kadar taşındı. Evet, emin olun, dün gece, sabah 2.30'a kadar, Sayın Bakanımız, TİSK, aynı zamanda üç konfederasyon başkanımızla birlikte, yine çalıştılar; 11 madde ihtilaflı idi.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sen okudun mu bu tasarıyı?!.

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Bilim Kurulunun getirdiği bu tasarıyla ilgili olarak, 11 maddenin de üzerinde anlaşılması için çok çaba sarf edildi. Hakikaten, 2 maddeye kadar, hemen hemen, tamamında mutabakat sağlandı; biraz gönüllü biraz gönülsüz; ama, bir uzlaşma olmadan da sonuca kavuşmak mümkün değil. Dolayısıyla, bu 11 maddeyle ilgili olarak -2 madde hariç- hemen hemen uzlaşıldı.

Değerli arkadaşlar, bakınız, elbette burada önemli bir kesim daha var, o da şu: Şu anda, TİSK, iş hayatında, yüzde 2-3 mertebesinde büyük bir kitleyi temsil ediyor; ama, yüzde 95'lik asıl büyük kitleyi ise TOBB temsil ediyor. Özellikle TOBB'un bu tasarıya itirazı çok daha fazla. Bunun da altını çizmek lazım.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Sendikalar var mı, sendikalar!

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Biraz önce Değerli Bakanımız söyledi, arkadaşlarımız da biliyorlar, maalesef, psikolojik olarak, iş hayatındaki vatandaşlarımız, işverenlerimiz, işçilerimizi büyük bir tehlike geliyor zannıyla kapıya koyuyorlar. Bundan kim mağduriyet görüyor; üzülerek ifade edelim ki, ne işverenimiz büyük oranda ne de sendikalarımız; asıl mağdur olan burada işçi kardeşlerimizdir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Buna ise ne benim ne bir başkasının ne sendikaların, hiç kimsenin hakkı yoktur.

Değerli arkadaşlar, bu tasarıyla ilgili olarak birkaç cümleyi daha ifade etmek istiyorum; o da şu: Anahatlarıyla ifade etmek isterim ki, bu tasarıyla getirilen hususların başında işyerinin devri, ödünç iş ilişkileri, belirli ve belirsiz süreli iş sözleşmesi, kısmî ve tam süreli iş sözleşmesi, çağrı üzerine çalışma, işverenin ödeme aczine düşmesi, telafi çalışmaları, kısa çalışma ve kısa çalışma ödeneği, iş ve işçi bulmaya aracılık yapacak özel istihdam büroları başta olmak üzere, bunlar, yenilik olarak anabaşlıklar altında sıralanabilir; ama, bir de hatırlatma yapmak istiyorum; hatırlatma yapmak istediğim husus şudur: Değerli arkadaşlar, başta sendikacı arkadaşlarım çok iyi bilirler, 12 Eylül 1980 öncesinde hak arama grevi vardı, 12 Eylülde bu son bulmuştur; hatta, o zaman, hatırlarsanız, Türk-İşimizi temsilen, bir de, genel sekreter olan arkadaşımız, bakan olarak görev almıştı. 12 Eylülden sonra bu kaldırılmıştı; ama, şu anda 34 üncü maddeye dönüp bakarsanız, 34 üncü madde açık bir şekilde bu hakkın verilmesi konusunda bir düzenleme getirmiştir.

Yine, bir diğer teknik hatırlatmayı da iş hayatındaki arkadaşlarımıza yapıp sözlerimi tamamlamak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, resmî kayıtlara göre Türkiye'de işyeri sayısı  400 000'dir. Dikkat buyurun, Türkiye'de resmî kayıtlara göre 400 000 işyeri vardır. 1 ilâ 9 işçi çalıştıran işyeri sayısı -kamu, özel- 320 000'dir, 10 ile 24 arası işçi çalıştıran işyeri sayısı 47 000'dir, 25 ile 49 arası işçi çalıştıran işyeri sayısı ise 15 000'dir. Dikkat buyurun, yani, 1-24 arası, Türkiye'de, işçi çalıştıran işyeri sayısı toplam olarak 385 000'dir. 25'den itibaren 49'a kadar olan ise 15 000'dir.

Değerli arkadaşlar, birçok uluslararası araştırmaya bakacak olursanız, dünya ortalamaları olarak bu kapsamın, iş güvencesi kapsamının ortalama 15 ile 30 kişi arasında olduğu bilinmektedir.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Oralarda sosyal güvenlik var.

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Bakınız, elbette, farklılıkların olduğunu arkadaşlarımdan önce ben söyleyecektim, sağ olun, teşekkür ediyorum.

Elbette, Avrupa'daki işyeri ile Türkiye'deki işyeri aynı şartlar mı haiz arkadaşlar, aynı imkâna mı haiz; değil. İşçilerimiz aynı haklara mı sahip; o da değil; ama, Türkiye, hepimizin içinde yaşadığı bir ülke olduğu için, unutmayalım ki, işçimizi koruduğumuz kadar işverenimizi de korumak, işverenimizi koruduğumuz kadar işçimi de korumak mecburiyetindeyim. Allahaşkına, sizlere soruyorum, kapınızı çalan insanlar, ister Meclise gelsin isterse seçim bölgelerinizde, yüzde 90 itibariyle sizden ne istiyorlar? (AK Parti sıralarından "İş, iş" sesleri) İş istiyorlar, iş. Peki, biz, şu anda, işyerini açmak, müteşebbisi cesaretlendirmek, müteşebbise katkı sağlamak, daha çok kardeşlerimizin iş bulması için katkı sağlayacak noktada bulunurken, onları tedirgin eder, onları endişeye sevk eder, ellerindekini de çıkartmak gibi bir yanlışa sevk edersek, bu, Türkiye için fevkalade yanlış olur, iş hayatı için yanlış olur, işçimiz için yanlış olur, işverenimiz için yanlış olur. (AK Parti sıralarından alkışlar) O halde, arkadaşlarımız, biz, hep birlikte, milletvekilleri olarak, yasama görevini yerine getirirken, şunun farkında olmalıyız: İster işçimiz için ister işverenimiz için, ne yaparsak, mutlaka, ülkemiz için doğruları yapma konusundaki hassasiyetimize dikkat edelim. Elbette, mesaj vermek, siyaset yapmak isteyen, muhalefet yapmak isteyen değerli arkadaşlarıma saygı gösteriyor, bunun yerine getirilmesi konusundaki ikazlarını da dikkate alacağımızı ifade ediyor; hepinize saygılar sunuyorum arkadaşlar. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kapusuz.

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Sizi kutlarım; işveren sözcüsü gibi çok güzel konuştunuz!

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Meral.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - İsmimden bahsetti...

BAŞKAN - Nedir, isimden bahsedince ne oldu yani?..

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Efendim, protokolü okudu; ama, öyle değil.

BAŞKAN - Sayın Meral, protokolün sahteliğini, protokoldeki imzanın var olmadığını mı iddia ediyorsunuz? (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Efendim, anlamını değiştirdi... Önemli bir konuyu görüşüyoruz...

BAŞKAN - Efendim, yapılan konuşmanın muhtevasında, bu yasanın gerekçesinde, Sayın Bakanın açıklamalarında ve zatıâlinizin milletvekili sıfatını kazanmadan önceki makamınız sebebiyle ilişkisi, elbette ki, burada, size herhangi bir ithamda bulunmadan ifade edilebilir. O bakımdan, herhangi bir sataşma yoktur.

Teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, ben, tarafsızlık içerisinde görevimi yapıyorum, herhangi bir alkış da beklemiyorum; lütfen, herkes sakin olsun; önemli bir yasayı müzakere ediyoruz.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Başkan, eksik anlattı; yanlış yapıyorsunuz! Bir sürü yalan söyledi!

BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Tasarının maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

İŞ KANUNU TASARISI

BİRİNCİ BÖLÜM

Genel Hükümler

Amaç ve kapsam

MADDE 1. - Bu Kanunun amacı işverenler ile bir iş sözleşmesine dayanarak çalıştırılan işçilerin çalışma şartları ve çalışma ortamına ilişkin hak ve sorumluluklarını düzenlemektir.

Bu Kanun, 4 üncü maddedeki istisnalar dışında kalan bütün işyerlerine, bu işyerlerinin işverenleri ile işveren vekillerine ve işçilerine faaliyet konularına bakılmaksızın uygulanır.

İşyerleri, işverenler, işveren vekilleri ve işçiler, 3 üncü maddedeki bildirim gününe bakılmaksızın bu Kanun hükümleri ile bağlı olurlar.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Oğuz Oyan; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1 inci madde, aynı zamanda, bu tasarının tümü üzerinde uyarılar yapmanın da bir fırsatıdır. Bakınız, Türkiye'de çalışma yaşamı, 4 açıdan düzeltilmeyi beklemektedir:

Bunlardan birincisi, kayıtdışının kayıt içine alınmasıdır.

İkincisi, ucuz ve güvencesiz bir işçilik üzerine bina edilmiş ihracat ve kalkınma hamlesinin ya da kalkınma stratejisinin terk edilmesine dönük düzenlemeler getirilmesidir.

Üçüncüsü, çocuk ve kadın işçiliğini koruyan düzenlemeler getirilmesidir.

Dördüncüsü, atipik çalışma koşullarına, esnek çalışma koşullarına ilişkin koruyucu düzenlemeler, zayıf taraf olan işçi kesimini koruyucu düzenlemeler getirilmesidir.

Bunların nedeni şudur: Türkiye, eğer, halen bir kayıtdışılık üzerinden, bir ucuz işçilik üzerinden iç ve dış rekabeti geliştirmek istiyorsa, burada, büyük hata yapıyor. Bir kere, kayıtdışılık, ucuz ve güvencesiz işçilik, iç rekabeti bozmaktadır, şirketlerarası, firmalararası rekabeti bozmaktadır; ama, bunun ötesinde, Türkiye'nin uluslararası rekabet ilişkilerinde giderek bir engel, bir ayak bağı olmaya başlamıştır. Türkiye, uluslararası düzenlemelere, Uluslararası Çalışma Örgütünün normlarına uymak zorundadır ve bu, giderek, Türkiye'de çalışma koşulları üzerine daha fazla yaptırım getirecek şekilde değişmektedir. Öte yandan, uluslararası ticarette, tarife dışı engeller denilen bir kavram gelişmiştir, ucuz ve güvencesiz işgücü, çocuk çalıştırma, kölelik koşullarında işçi çalıştırma gibi, sendikalaşma haklarının engellenmesi gibi birtakım çalışma yaşamının olumsuzlukları, Türkiye gibi ülkelerin, gelişmiş ülkelere yapacağı ihracatı engelleyici olarak kabul edilmekte ve tarife dışı engeller geliştirmektedir. Adil ticaret damgasını taşımayan ürünlerin, o işyerinde çocuk işgücü çalıştırılmadığına dair kanıtlar bulunmayan işyerlerinin mallarının, ürünlerinin ihracatına sınırlar getirmektedir. Dolayısıyla, Türkiye'de eğer iş yasasıyla çalışma alanını düzenliyorsak, öncelikle bakacağımız yerler buralarıdır.

Aslında bir başka açıdan da buraya bakmamız gerekir. Çünkü, verimlilik artışı dediğimiz olay, ancak çalışma yaşamında, işçinin haklarının korunması üzerinden mümkündür, çalışanın haklarının korunmasıyla mümkündür. Türkiye'de bugün çalışanların yarısı eğer kayıtdışındaysa, bu insanların sosyal güvencesiz işte çalışması söz konusuysa, bu, hem o kişiler açısından verimsizlik koşulları oluşturur; ama hem de bu insanların 20 yıl sonrası için bu ülkenin sırtına yeni bir sosyal huzursuzluk unsuru olarak gelmesine yol açar. Çünkü Türkiye, yüzde 50'si kayıtdışında olan bir işçi kesimini, 20 yıl sonra bunlar çalışamaz koşullara geldikleri zaman, eğer bunları sosyal güvenceye kavuşturmak ister ise, bunun getireceği, yeni        -sosyal güvenlik kurumlarına- maliyet dışında bir şey değildir; eğer bunları gerçekleştiremezseniz, Türkiye'deki sosyal huzuru bozmaktan başka bir anlama gelmeyecektir.

Türkiye'de en kaba biçimiyle esneklik koşulları hüküm sürerken, buraya yeni esneklik maddelerinin getirilmesi Türkiye'de iş hukukunun ve iş huzurunun bozulması anlamına gelecektir.

İş hukukunun 3 temel ilkesi vardır: İş hukuku, öncelikle, işçiyi korumak üzere düzenlenmelidir; işçiye yardım üzerine düzenlenmelidir; birinci ilkesi budur.

İkinci ilke, nispî emredici hukuk kuralları getirmek durumundadır; çünkü, ancak o şekilde asgarî normların belirlenmesi imkânı olur; çünkü, işçi ile işveren arasındaki sözleşmeler, ne yazık ki, bu normları korumaya yeterli olmamaktadır.

İş hukukunun üçüncü temel ilkesi, işçi lehine yorum ilkesidir. Eğer bir maddede, bir sözleşmede, tartışmalı bir durum varsa, bunun, işçi lehine yorumlanması, bütün dünya ölçeğinde kabul edilmiş bir ilkedir.

Bütün bunlar, aslında, boşuna konulmuş ilkeler, boşuna konulmuş hükümler değillerdir. İşçinin korunması kavramı da soyut bir kavram değildir. İşgücünü işverene satan ya da kiralayan işçi, her şeyden önce, işgücünü üretime sokarak sosyal riskler alan bir insandır, bir unsurdur. Dolayısıyla, işçinin korunması, üretim sürecinde işgücünü işverenin kullanımına sunan işçi açısından, sosyal, ruhsal, fiziksel iyilik halini sürekli kılmaya dönük tüm pozitif düzenlemelerin alınması anlamına gelir. Çağdaş bir iş hukuku normu bunların gözetilmesini gerektirir.

İşçinin işinin, bu işte kendisi ve ailesiyle insan onuruna yakışır bir yaşam sürmesini sağlayacak gelir düzeyini elde edecek biçimde, fiziksel bütünlüğünü sağlayacak, kişiliğini koruyacak, örgütlenme hakkını güvenceye alacak biçimde olması zorunludur.

Sosyal korumanın iş hukuku alanında maliyet hesabı yapılmaz; çünkü, işçinin korunması ya da insana yapılan yatırım, yardım, aslında, işverene verimlilik olarak geri döner, dönecektir.

Önümüzdeki bu yasa düzenlemesinde, ne yazık ki, çağdaşlık normlarına uyulmamaktadır; yani, işçiye dönük iyileştirici düzenlemelere yer verilmemektedir. "Ödünç iş ilişkisi", "çağrı üzerine çalışma" gibi atipik istihdam biçimleri "sıkıştırılmış iş haftası", "telafi çalışması" gibi esneklik uygulamaları, işçilerin gelirlerini, iş güvencelerini sosyal ilişkilerini bitirici bir dizi olumsuzlukları da beraberinde getirmektedir.

Bu tasarının  7 nci maddesinde yer alan ödünç iş ilişkisi, işgücü piyasasını parçalamanın en etkili aracı olarak kullanılmakta, taşeron çalıştırmanın yerini alacak bir uygulamanın yasal dayanağını oluşturmaktadır.

Tasarının 14 üncü maddesinde "çağrı üzerine çalışma" maddesiyle, "taraflar belirlemedikleri takdirde" ya da "aksi kararlaştırılmadıkça" şeklindeki ifadelerle bu tür bir çalışmanın önü açılmaktadır.

Biçimsel eşitlik anlayışının somut ifadesi olan bu ifadelerle, tasarı, işçi ile işvereni, aynı güce sahip özgür sözleşenler olarak düşünmekte ve klasik sözleşme özgürlüğünden hareket etmektedir. Oysa, burada, işçinin korunmasına dönük düzenlemeler mutlaka zorunluydu.

Tasarının 22 nci maddesinde, iş koşullarında değişiklik yapma bir işveren hakkı olarak tanımlanmıştır. Üstelik, işverene, sözleşmenin kuruluş aşamasında bu hakkını saklı tutarak, iş koşullarını dilediği şekilde değiştirebilme olanağı getirilmiştir.

Tasarının 30 uncu maddesindeki düzenlemeyle, toplu işçi çalıştırma, kademelendirilerek sulandırılmıştır.

Tasarının 46 ncı maddesinde yapılan düzenlemeyle, işçilerin hafta tatili pazar günü olmaktan çıkarılıp, işverenin keyfine bırakılmıştır.

Tasarının 63 üncü maddesindeki düzenlemeyle, fazla çalışma hakları ortadan kaldırılmış, yüz yıllık bir mücadelenin ürünü olan 8 saatlik işgünü, iki aylık bir dengeleme süresi içerisinde 11 saate çıkarılarak, işverenin, haftada sadece 3 saatlik fazla çalışma ödeyerek, haftalık çalışma süresini 69 saate çıkarmasının önü açılmıştır.

Bu tasarının 64 üncü maddesindeki düzenlemeyle, telafi çalıştırması getirilmiş, işçinin ücret garantisi ortadan kaldırılmıştır.

Kural olarak, işçinin, işgücünü işverenin emir ve talimatına hazır tutmasıyla hak ettiği ücretin yerini, bağımlılık ilişkisinin sürdüğü koşullarda, ücretin, sadece fiilî çalışmanın karşılığı olması esası benimsenmiştir. Bu durumda, örneğin, işçi işe gelecek, işveren, hammadde yok, sipariş yok, elektrik kesik, vesaire nedenlerle iş vermeyip, işçiyi gönderecek; işçi, aslında, bağımlılık ilişkisi ya da hizmet aktinin sürmesi nedeniyle, zaten hak etmiş olduğu ücret için bir de telafi çalışması yapmak zorunda kalacaktır ya da hizmet aktinin sürdüğü koşullarda, işçiden kaynaklanmayan bir nedenle iş verilmemesinin karşılığında işçi ücretinden olacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Oyan; bir dakika efendim.

Buyurun.

OĞUZ OYAN (Devamla) - Tasarının 65 inci maddesinde getirilen "kısa çalışma ve kısa çalışma ödeneği" başlıklı maddeyle, işin sevk ve yönetiminin işverene ait olduğu bir sistemde, işletme riskine işçiler ortak edilmekte, dahası, işsizlik sigortası devreye sokularak, basiretli davranamayan işverenin bu tutumunun faturası, işçi ve işçinin işsizlik fonuna kesilmektedir.

Bu tasarının 90 ıncı maddesinde, özel istihdam büroları kurulmasına yol açılarak, işçi ticareti ve esnekleştirme yolunda yeni adımlar atılmaktadır. Özel istihdam büroları konusunda, İş ve İşçi Bulma Kurumunun bir kamu hizmeti mi yoksa pazarlanabilir bir hizmet mi olduğu konusunda kararı verirken, bunun bir kamusal hizmet olduğu konusundaki yaklaşımı özellikle vurgulamak gerekirdi.  Bunun bir nedeni de emeğin sömürülmesinin önüne geçmek ve emeği bir meta halinde olmaktan çıkarmaktır.

Bu tasarının bir başka olumsuzluğu, 4773 Sayıyla getirilen iş güvencesinin...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Oyan, mikrofonunuzu son olarak açıyorum. Lütfen toparlayınız.

OĞUZ OYAN (Devamla) - Daha bu tasarı yasalaşmadan, işveren, belirli süreli hizmet akitleri yaparak, bu akitlerde, tasarıda işçinin rızanın arandığı her düzenleme için rızayı peşin peşin alarak, bu koşulları kabul etmeyen işçileri işten çıkarmaya başlayarak, taşeronlarını ödünç veren işveren olarak yapılandırarak, çalışma sürelerini tasarıya uygun biçimde düzenleyerek önlemlerini aldı.

Şimdi, bu tasarıyla, ne yazık ki, işverene 4773'ü biraz daha sulandırma imkânı verilmekte; yani, burada, İş Güvencesi Yasası, daha yürürlüğe girmeden kadükleştirilmiştir, tasarı ise yasalaşmadan, yasa gibi uygulanmaya başlamıştır.

Bütün bu olumsuzlukları dikkate alarak, bu tasarının burada görüşülmesinde, mutlaka, bizim, düzeltici birtakım önerilerle bu tasarıyı değiştirmemiz gerekiyor. Ben, buradaki tutumdan anlıyorum ki, çoğunluk partisi, ne yazık ki buna izin vermeyecektir ve Türkiye açısından yazık olacaktır.

Burada, Sayın AKP Grup Başkanvekilinin, biraz önce söylediğine iki şey söyleyeyim: Meclisin yetkileri devredilemez yetkilerdir. Meclisin yetkileri teknisyenler tarafından oluşturulmaz; teknisyenler, ancak, yürütmenin yasa yapma sürecine katkıda bulunurlar. Eğer teknisyenler vekillerin yerine geçiyorlarsa, biz, yasama organı olarak, ne işe yarıyoruz arkadaşlar? (CHP sıralarından alkışlar)

İkincisi, şunu söyleyeyim: Eğer konfederasyonları ikna etmek için bir yıldır zaman harcanıyorsa ve hâlâ da bir sonuca varılmıyorsa, nasıl olur da 48 saat bile geçmeden, bu Meclisin ikna edilme süreci kullanılmadan, böyle bir tasarıyı buraya getirmek ve muhalefeti hiçe saymak, Meclisi hiçe saymak gibi bir durum yaratılıyor?

Yasama gücüne sahip çıkmak, yasamanın kendi haklarını yürütmeye devretmemek, yasamanın onurunu korumanın biricik şartıdır. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

RESUL TOSUN (Tokat) - Meclis burada, sayın hatip.

BAŞKAN - Şahsı adına, İzmir Milletvekili Sayın Enver Öktem; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır. Sürenize riayet etmenizi rica ediyorum.

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının "amaç" maddesiyle ilgili kişisel görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; özellikle, emekten yana olan, işçiden yana olan bütün milletvekillerimizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Nüfusumuzun çok büyük bir kısmını oluşturan, üretim sürecimizin candamarı, ekonomimizin belkemiği işçi sınıfı için hayatî bir konu olan İş Kanunu Yasa Tasarısı, ilgili komisyonda ayrıntılı bir şekilde görüşülmeden, apar topar Genel Kurula taşınmıştır. Bu aceleciliğin nedeni, kamuoyunca çok iyi bilinmektedir. Asıl mesele, 15 Martta yürürlüğe girecek olan İş Güvencesi Yasasının uygulamaya geçmesinden önce bu yasayı çıkarmaktır; çünkü, bu yasa, zaten oldukça yetersiz olan İş Güvencesi Yasasının getirmiş olduğu eksik güvenceyi bile ortadan kaldıracak sözde düzenlemeler içermektedir. Bu tasarı yasalaşırsa "esnek çalışma" adı altında kuralsızlık yasalaşmış olacak, işe başlama ve bitiş süreleri belirsizleşecek, düzensiz çalışma ilişkileri meşrulaşacak, bu örgütsüzlük içerisinde, işçilerin iş güvencesi hakkı fiilen ortadan kaldırılmış olacak ve zaten kayıtdışı istihdamın çok yoğun olduğu ülkemiz yeni bir başıbozukluğun içerisine sokulacaktır.

Bununla birlikte, yasada, 12 Eylül sürecinin üzerinden silindir gibi geçtiği işçi haklarından, işçi sınıfının elinde kalabilmiş ender haklarından olan kıdem tazminatlarının da ya 15 günlük ücretle sınırlandırılması ya da kıdem tazminatı fonu kurularak, tazminatların bu fondan ödenmesi öngörülmektedir. Yani, işçilerin, işlerinden olduktan sonra, ellerine geçecek iki kuruşluk paraya da AKP iktidarınca göz dikilmiştir. Fon adı altında, bu haksızlığı kapatmak mümkün değildir. Konut edindirme ve zorunlu tasarruf fonlarında çalışanların paralarının nasıl eritildiği belleklerdedir. Şu anda, çalışanların nemalarının üzerine nasıl yatıldığını, bu soygunun yolunun yordamının nasıl olduğunu da en iyi bilen, AKP iktidarıdır. Kısacası, çalışanların bu fonlara güveni kalmamıştır; hele bu iktidara olan güven hiç kalmamıştır. Daha da önemlisi, bu yasa, getirmiş olduğu...

CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Siirt'e bak, Siirt'e...

ENVER ÖKTEM (Devamla) - Siirt'i sen çok iyi tahlil edersen, ne olduğunu bilirsin orada!

CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Yüzde 92 oy aldı...

ENVER ÖKTEM (Devamla) - Devletin aslî işini gidip rüşvet olarak dağıtırsanız, sonuç bu olur tabiî! (CHP sıralarından alkışlar)

CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Rüşvet diye bir şey yok...

BAŞKAN - Lütfen...

Sayın hatip, siz konuşmanıza devam edin.

ENVER ÖKTEM (Devamla) - Daha da önemlisi, bu yasa, getirmiş olduğu ödünç iş ilişkisi, iş ve işçi bulmaya aracılık ve özel istihdam büroları gibi düzenlemelerle, işçiyi alınır satılır, pazarlanır, paketlenir, kullanılır, devredilir ve sonuçta tüketilip atılır bir mal gibi görmeye başladınız. Bu anlayış, birtakım işçi haklarına, en temel insan haklarına aykırıdır. Bakınız, madde başlıkları bile bu konunun nasıl bir zihniyetle, nasıl bir algılanmayla yapıldığını göstermektedir. Mesela, 7 nci madde, "ödünç iş ilişkisi" adı altında düzenlenmiştir. Ödünç ne alınır; makine alınır, motor alınır, malzeme alınır, toprak alınır, kalem alınır, para alınır; yani, mal alınır, eşya alınır, ödünç iş alınır. Burada ödünç iş alınabilecek olan da işçi satın alınır ve bu mantıkta, eti kemiği olan; duygusu, zekâsı olan; sevgisi, bilinci ve emeği olan; yani, insanoğlu insan olan işçinin makineden, motordan, parçadan, topraktan, taştan farkı yok gibi yaklaşıyorsunuz. Aslında, bu kanunun ruhu 7 nci maddede gizlidir.

Değerli milletvekilleri, bu yasanın bir an önce çıkması için hükümet üzerine hangi çevrelerin baskı yaptığı malumunuzdur. Hükümetin bu çevrelere ne kadar bağlı olduğu da, bu yasanın işçi kesimlerinin görüşleri dikkate alınmadan hızlı bir şekilde önümüze getirilmesinden bellidir. Bu yasa tasarısı aynen kabul edilirse, AKP iktidarı, kendisini iktidara getiren halka bir kez daha ihanet etmiş olacaktır.

Değerli milletvekilleri, kamuoyunda tasvip görmeyen, halkın vicdanına sığmayan, toplumsal gerçeklerimizle taban tabana zıt olarak belli azınlık kesimlerin istemleri doğrultusunda çıkarılan yasaların ruhunu yansıtacak şekilde, halkımız, bir iki kelimelik söz bulur. Bu sözler, yasanın ne anlama geldiğini halkın diliyle bir iki kelimede anlamamızı sağlar. Sözgelimi, emeklilik yasasına "mezarda emeklilik yasası" denilmiştir ve doğruydu. Şimdi görüşmekte olduğumuz iş kanunu yasa tasarısına da "kölelik yasası" denilmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Öktem, mikrofonunuzu açıyorum; lütfen, konuşmanızı tamamlayın.

ENVER ÖKTEM (Devamla) - Yasa iyiniyetle hazırlanmış değildir. Bu yüzden, aslında, tamamen gündemden çıkarılmalı ve ülkemizin ekonomik darboğaza girdiği, büyüme hızının yavaşladığı bir tabloda hem işverenin hem de işçinin, yani, bütün üretim aktörlerinin üretkenliğini artıracak, işçiyi mal yerine koymayacak, öncelikle insan olarak değerlendirecek, üretken insan olarak değerlendirecek yeni ve çağdaş bir yasa hazırlanmalıdır. Bunun için de, özellikle sendikalarımızın talep ettiği, 1475 sayılı İş Yasasının, 2821 ve 2822 sayılı Yasalarla birlikte ele alınması bir zorunluluktur.

Değerli milletvekilleri, aslında, siz, bugün bu yasayı çıkarmakla, işçilerin haklarına hukuklarına da el koymuş oluyorsunuz. Yeri geldiği zaman Müslümanlığı hiç kimseye bırakmazsınız, dini kimseye bırakmazsınız...

KERİM ÖZKUL (Konya) - Ne alakası var?!

ENVER ÖKTEM (Devamla) - Aslında, dinimizin neresinde hak yenilir denilmektedir. Eğer, siz, hak yemeye devam ederseniz, sizi uyarıyorum; yarın cehenneme gitmek zorunda kalırsınız. (AK Parti sıralarından "Allah, Allah!.." sesleri)

Saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Öktem, teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, 1 inci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 1 inci madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2.- Bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan gerçek kişiye işçi, işçi çalıştıran gerçek veya tüzel kişiye yahut tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlara işveren, işçi ile işveren arasında kurulan ilişkiye iş ilişkisi denir. İşveren tarafından mal veya hizmet üretmek amacıyla maddî olan ve olmayan unsurlar ile işçinin birlikte örgütlendiği birime işyeri denir.

İşverenin işyerinde ürettiği mal veya hizmet ile nitelik yönünden bağlılığı bulunan ve aynı yönetim altında örgütlenen yerler (işyerine bağlı yerler) ile dinlenme, çocuk emzirme, yemek, uyku, yıkanma, muayene ve bakım, beden ve meslekî eğitim ve avlu gibi diğer eklentiler ve araçlar da işyerinden sayılır.

İşyeri, işyerine bağlı yerler, eklentiler ve araçlar ile oluşturulan iş organizasyonu kapsamında bir bütündür.

İşveren adına hareket eden ve işin, işyerinin ve işletmenin yönetiminde görev alan kimselere işveren vekili denir. İşveren vekilinin bu sıfatla işçilere karşı işlem ve yükümlülüklerinden doğrudan işveren sorumludur.

Bu Kanunda işveren için öngörülen her çeşit sorumluluk ve zorunluluklar işveren vekilleri hakkında da uygulanır. İşveren vekilliği sıfatı, işçilere tanınan hak ve yükümlülükleri ortadan kaldırmaz.

Bir işverende, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin, asıl işin bir bölümünde veya yardımcı işlerinde, işin gereği ve teknolojik nedenlerle iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi denir. Bu ilişkide asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur.

Asıl işverenin işçilerinin alt işveren tarafından işe alınarak çalıştırılmaya devam ettirilmesi suretiyle hakları kısıtlanamaz veya daha önce o işyerinde çalıştırılan kimse ile alt işveren ilişkisi kurulamaz. İşin gereği ve teknolojik nedenler dışında asıl iş bölünerek alt işverenlere verilemez. Aksi durumlarda alt işverenin işçileri başlangıçtan itibaren asıl işverenin işçisi sayılırlar.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 2 nci maddeyi okuduk.

Alınan karar gereğince, çalışma süremizin bitmesine çok az bir zaman kaldığından, saat 20.00'de tekrar toplanarak kaldığımız yerden görüşmelere devam etmek üzere, birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati: 18.52

 

 

 

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 20.00

BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Suat KILIÇ (Samsun)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 45 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. - İş  Kanunu  Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı : 73) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Değerli arkadaşlar, 2 nci madde okunmuş; madde üzerinde müzakereye başlayacakken ara vermiştik.

Şimdi, 2 nci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin söz istemiştir.

Buyurun Sayın Çetin. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 73 sıra sayılı İş Kanunu Tasarısının 2 nci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Başkanın da izniyle, madde metnine geçmeden evvel, yirmisekiz yıl çalışma yaşamının içinde bulunan ve 14 Ekim 2002 tarihine kadar işyerlerinde işçi statüsünde çalışan bir arkadaşınız olarak, sizlere, gerçekten, çalışma yaşamının sıkıntılarını, sorunlarını yüreğimden geldiği biçimiyle anlatmak istiyorum.

Gerçekten, bu yasa tasarısı kimin ihtiyacını karşılıyor; bu ihtiyacı kim saptadı; belirlenen kurallar neye hizmet ediyor, kime hizmet ediyor? İstihdamı artırmak, işsizliği önlemek, yoksulluğu ortadan kaldırmak, yolsuzluğu engellemek gibi bu Meclisin çok önemli görevleri varken, birdenbire ülkemizin güneyinin Amerikan bayraklarının dalgalandığı bir alan olduğu bir dönemde, Türkiye'nin büyük sorunlarının bu Meclis tarafından görüşülmesi gerektiği bir dönemde, bu yasa tasarısı kimlerin emriyle, kimlerden emir alınarak buraya getirildi; gerçekten merak ediyorum; çünkü, bu yasa tasarısından işverenler rahatsız, işçiler rahatsız, sendikalar rahatsız, öyle...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çetin, sözünüzü kesmek zorunda kaldım üzülerek.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, kuruluşundan beri milletimizin meclisidir, milleti temsil etmektedir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin içinden çıkardığı cumhuriyet hükümeti de Türk Milletinin hükümetidir; hiç kimseden emir almamıştır ve bundan sonra da almaz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sözlerinizi düzeltiniz lütfen. Bu Meclise hepimiz saygı göstermek durumundayız.

İZZET ÇETİN (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Benim amacım, bu Meclise saygısızlık yapmak değil. Bu Meclis, gerçekten, varsıl kesimlerin olduğu kadar, yoksulların, işsizlerin, iş arayanların, 28-30 yaşına gelmiş gençlerimizin işsizlikten babalarının dedelerinin eline bakmaktan kurtarılması için de bir mücadele vermeli diye düşünüyorum.

Biraz evvel konuşan arkadaşlarım, bu yasa tasarısının nelere mal olacağını kısaca anlattılar. Gerçekten, bugün tüm çalışanları ilgilendiren ve bundan sonra da çalışma yaşamının bütününü etkileyecek olan bu tasarının, tanımlarına baktığımız zaman, gerçekten, işçiyi, insanı bir meta gibi gören bir anlayışın ürünü olduğunu, daha tanımın ilk paragrafında görebiliyoruz. Bakınız: "İşveren tarafından, mal veya hizmet üretmek amacıyla maddî olan ve olmayan unsurlar ile işçinin birlikte örgütlendiği birime işyeri denir." 1475 sayılı, halen meri olan İş Kanununa baktığımız zaman, tarifler maddesinde işçinin tanımı, işyerinin tanımı bir arada yapılmış; ama, bu tasarıya baktığımız zaman, işçi tanımının bile aslî unsurları ortadan kaldırılmıştır. 1475 sayılı İş Yasası, işçiyi "bir hizmet akdine dayanarak herhangi bir işyerinde ücret karşılığı çalışan kişi" olarak tanımlarken, burada, herhangi bir işyeri ve ücret kavramı çıkarılarak, esnekleştirme, daha tanımın içine yerleştirilmiş. İşçi, âdeta, angarya çalıştırılabilir, meta gibi bir işverenin emrinde çalışmaktayken bir başka işverenin emrine verilebilir, makineler gibi üzerindeki örtü kaldırılıp, düğmeye basılıp, paketlenip bir yere postalanabilir bir anlayışı, daha tanımının başında koymuş. Biraz ileriye gittiğimiz zaman, yine, görüyoruz ki, uzun yıllardan bu yana kuralsızlığın kural haline getirildiği çalışma yaşamında, ne kadar kuralsızlık varsa engellenmesi gerekirken, ne kadar hukuksuzluk varsa işçiyi, zayıfı koruma anlayışıyla doldurulması gerekirken, o kuralsız çalışma biçimleri kural haline getirilmiş.

Sayın TİSK Genel Başkanı Refik Baydur, bundan yaklaşık birbuçuk iki yıl önce, İşveren Konfederasyonunun genel kurulunda, bugün bu tasarının gündeme gelmesine neden olan 4773 sayılı İş Güvencesi Yasasının yasallaştırılması istendiğinde, birbuçuk yıldan bu yana Başbakanlıkta tuttuğunu övünerek söylemişti. Aradan belli bir süre geçti, tasarı Başbakanlıktan geldi; bu sefer, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunda beş altı ay bekledikten sonra, geçtiğimiz yıl ağustos ayında görüşüldü ve "iş güvencesi" diye tabir ettiğimiz, aslında bir güvenceyi sağlamayan, uluslararası ILO normlarından çok uzak olmasına rağmen, o yasayla birlikte bu yasa da düzenlenir -biraz evvel Sayın Bakanımız da belirttiler- 2821 ve 2822 de bununla birlikte düzenlenir denilerek, o yasanın yürürlüğü 15 Marta bırakılmıştı. Şimdi, bakıyoruz, 15 Mart sendromu başladı.

Ben, gerçekten, biraz evvel konuşurken, Sayın AKP Grup Başkanvekili, bu... (AK Parti sıralarından "AKP değil, AK Parti" sesleri)

Aklaştığınız zaman, gerçekten emeğe de aynı cepheden baktığınız zaman, biz de o ismi telaffuz ederiz.

...işveren örgütlerinin hazırladığı bir büyük kitapçığı gönderdi; oradan bilgilendiğini anlıyorum. Bakınız, ben de, işçi sendikaları konfederasyonlarının yasaya nasıl baktığını, onların belgelerinden öğreniyorum. Türk-İş "bu maddelerin Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda değiştirilmesini talep etmekteyiz. Başkanlar Kurulumuz, kıdem tazminatı hakkını geriletecek kıdem tazminatı fonuna kesinlikle karşıdır" diyor, 2821 ve 2822 bir arada görüşülmezse, tümüne karşı olduğunu açıklıyor; tarih 12 Mart. 13 Martta da DİSK Başkanlar Kurulu belirtiyor.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, gerçekten, emeğin içinden gelen çoğumuz, 3 Kasıma kadar, Türkiye'nin değişik yerlerinde, emeğimizi, alınterimizi vererek yaşamımızı sürdürüyor idik. Buraya, emeğiyle geçinen o insanların da haklarını korumak ve geliştirmek için geldik. Elbette, biz, ülkemizde, dürüst, namuslu, vergisini veren, yükümlülüklerini yerine getiren işadamlarımıza saygı duyuyoruz; elbette, sanayimizin gelişmesini, verimliliğin artırılmasını, işletmelerimizin uluslararası piyasalarda rekabet edebilir konuma gelmesini bizler de istiyoruz; ama, bu, emek sömürüsüne dayalı olarak olmamalı. Bu yasa tasarısının gerekçelerine baktığınız zaman, işletmelerimizin rekabet edebilir seviyeye gelmesinden söz edildiğini görüyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, yabancı sermaye, bir ülkeye gidecekse, orada huzur arar, güvenli bir ortam arar, barış ortamı arar. Savaş koşullarının olduğu bir ekonomide, yabancı işverenlerin buralara yatırım yapmasını beklemek, hayalcilikten başka bir şey değildir. Bütün topraklarınızı açsanız da, bütün fabrikalarınızı teslim etseniz de, ucuz emek cenneti diye ilan etseniz de, bu yasanın çıkmasından sonra, yabancı sermaye, asla Türkiye'ye yatırım yapmaz; çünkü, onlara göre, Ortadoğu bir cadı kazanıdır. Bunu da, Ortadoğu'da ve ülkemizde barış sağlanmadan mümkün görmüyorum.

Değerli arkadaşlarım, özellikle, on onbeş yıldan bu yana işletmelerimizde uygulanan alt işveren kavramı, bir bakıma, sendikaları devre dışı bırakmanın bir aracı olarak kullanıla geldi. 1990'lı yılların başlarına kadar, ülkemizde standart üretim ilişkileri devam ederken, hatta 1970'li yıllarda Türkiye'nin dört bir yanında grev çadırları fabrikaların önünde kuruluyken, bu ülke, yüzde 6, yüzde 8 kalkınma hızını yakalamış. Bir yandan demokratik hak arama özgürlüğünü kullanan işverenler, diğer taraftan onlara saygı duyan işletme sahipleri, işverenler vardı¸ama, bugün, işadamlarının büyük bir bölümünün, gerçekten, emeğe saygısı yok, ülkesine saygısı yok. Ülkesinin kalkınması yerine, fabrikalarını söküp başka ülkelere taşıma gibi girişimlerine tanık oluyoruz. Bütün bunları engellemek, bunları özendirmek, sadece emeği, insanı, işçiyi yok sayarak, onu köle gibi görüp işverenlerin emrine "al, nasıl kullanırsan kullan bu işçiyi" diyerek gerçekleştirilemez. Bu Meclis, gerçekten, çalışma yaşamının sorunlarını çözmek zorunda; ama, çalışma yaşamının sorunlarına bir göz attığımızda... Yaklaşık yirmisekiz yılımın yirmi yılını sendikacı olarak tamamladım. İş Yasasının, 1475'in, biz sadece 13, 17 ve 24 üncü maddelerinden, işverenler de 14 üncü maddesinden; yani, kıdem tazminatından rahatsızlardı; ama, Türkiye'de kuralsızlık kural olmaya başlayınca, işçilerin ve sendikalarımızın ülkemizin menfaatları doğrultusunda katlandıkları bedeller, gösterdikleri özveriler önlerine yasa olarak, kural olarak geliyor. Bu temel noktayı gözden kaçırmayalım. Gerçekten, bu yasa eğer yürürlüğe girerse -iddia ediyorum, birlikte göreceğiz- işyerleri cadı kazanı, ülkemizde çalışma yaşamı tam bir kavga ortamına dönüşecek, kaybeden, ne yazık ki, yine, emekçi halkımız, yine işçiler yine ezilenler olacak; tıpkı köylülerimiz gibi, tıpkı esnafımız gibi, tıpkı dar ve sabit gelirlilerimiz gibi tıpkı yeşilkartı elinden alınmak istenilen fakir fukaramız gibi.

Gelin, varsılları koruduğumuz kadar, yoksulların da Meclisi olduğumuzu gösterelim; gelin, yol yakınken, bu yasa tasarısını hepimizin iyi incelemesine imkân verelim. Bir saat öncesine kadar milletvekili arkadaşlarımın büyük bir bölümünün elinde tasarı yoktu; çünkü, tasarı, daha, saat 17.00'ye gelirken ancak basıldı. Çalışma yaşamının bütününü ilgilendiren böyle bir tasarıyı iyi incelemeden, iyi okumadan eğer onaylayıp maddeleri geçirirsek, vebal altında kalırız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çetin, açıyorum mikrofonunuzu, sözlerinizi toparlayın.

İZZET ÇETİN (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Alınterini, göznurunu bu ülkenin kalkınması için akıtan, bu ülkeden başka gidecek hiçbir yeri olmayan, bu ülkede kazandığını bu ülkede harcayan insanlarımıza, yurttaşlarımıza, işçilerimize kulak verelim diyor, hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çetin.

Madde üzerinde, şahsı adına, İzmir Milletvekili Sayın Enver Öktem.

Buyurun Sayın Öktem. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının 2 nci maddesiyle ilgili kişisel görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Yine, bu sözde de, gerçekten işçi dostu olan milletvekillerimizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce bir konuya açıklık getirmek istiyorum.

AHMET YENİ (Samsun) - İşveren dostu olmadan...

ENVER ÖKTEM (Devamla) - Bir dinlemesi öğrenir misin sevgili kardeşim.

SÜLEYMAN GÜNDÜZ (Sakarya) - İşverenle birlikte olan sendikacıları da biliyoruz!

ENVER ÖKTEM (Devamla) - Bu konuşmama başlamadan önce bir konuya açıklık getirmek istiyorum.

Bu kürsüye daha önce çıkan arkadaşlarımız, sendikaların taraflarla yaptığı bir protokolden bahsettiler "bu protokol sonucunda bir mutabakat vardır, size ne oluyor" demek istediler. Aslında, kendileri burada olmamakla beraber, onların gıyabında kendilerine de haksızlık etmemek gerekiyor.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bünyesinde bu konuyla ilgili çalışmalar uzun süre devam etmiştir Bu görüşmeler esnasında birçok yazışmalar yapılmıştır. Burada, bu yazışmaların bir bölümünü açıklar, bir bölümünü açıklamazsanız haksızlık yapmış olursunuz. Öreğin, bu protokolün yapıldığı dönemde ve tarihte, dönemin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Yaşar Okuyan'a, DİSK'in bilfiil verdiği bir yazı söz konusudur. O yazının içeriğinde, 2821, 2822 sayılı Yasalar, ancak 1475 sayılı Yasayla birlikte değerlendirildiği zaman DİSK tarafından kabul edileceği kendilerine tebliğ edilmiştir. Şimdi, burada bunu açıklamaz da, bir başka protokolü açıklamak durumunda olursanız, onlara da haksızlık yapmış olursunuz. Dolayısıyla, milletvekillerimize doğruyu anlatmanızda fayda vardır.

Değerli arkadaşlarım, 2 nci maddenin içeriğini dikkatle incelediğiniz zaman göreceksiniz ki, yasa mantığı içerisinde işyerinden bahsedilmektedir, işverenden bahsedilmektedir; ancak, emeğini satarak, orada emek harcayarak çalışmasını sürdüren işçinin ücretinden bahsedilmemektedir. Bu yasa tekniği içerisinde diyebilirsiniz ki, diğer maddelerde bundan bahsedilmektedir; ama, bu tanımlar maddesinde, ücretle işçiyi birbirinden koparmaya çalışıyorsunuz. Halbuki, emek veren bir işçinin ücretle çalışacağı, gayet doğal bir olaydır; bunu da inkâr eder bir hale gelmiş durumdasınız.

Değerli arkadaşlarım, tabiî birçoğunuz sendikal hareketin içinden gelmediğiniz için bilemeyebilirsiniz; size bir açıklık getirmek istiyorum. Ayrıca, işyerlerinde toplusözleşme yapabilmek için, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından yetki almak durumundasınız; işyerlerinde yetki almak durumundasınız, işletmelerde yetki almak durumundasınız. Şimdi, bugün getirilen tasarıda, bir işverene bağlı o ilde ya da bir başka ilde başka işyerleri de varsa, o işyerinin eklentisi ve devamı olarak görülmektedir. Bilesiniz ki, bu madde geçtiği takdirde, hiçbir sendika, bu işletmelerin hiçbirinde toplusözleşme yapma yetkisine kavuşamaz. Dolayısıyla, bu maddeyi getirmekle, siz, aslında, sendikaların işletme içerisinde toplusözleşme yapmalarını da engellemiş olacaksınız.

Değerli arkadaşlarım, öte yandan, yine bu tasarı içerisinde "alt işveren" ve "üst işveren" tanımlamasıyla, özünde, taşeronlaştırmayı getirmeye çalışıyorsunuz. Taşeronlaşma sonucunda bugüne kadar, Türkiye'de, binlerce insan sendikasızlaştırılmıştır. Bu uygulamayla, buna tam anlamıyla bir yasallık kazandırmaya çalışıyorsunuz; dolayısıyla, bir anlamda da, yine sendikal hareketi bitirme noktasına geliyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, siz, 3 Kasım seçimlerinde oy isterken "benim işçim, benim memurum, benim köylüm, benim çiftçim" diye oy istediniz...

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Biz demedik, Demirel söyledi; karıştırıyorsun.

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Onu biz söylemedik.

ENVER ÖKTEM (Devamla) - Aslında, belki, bunu siz söylemediyseniz de, sizin ekolünüz olarak, ekolünden geldiğini sandığınız kişilerin söylediği bu düşünceyi hep paylaşır hale geldiniz. (AK Parti sıralarından "yalan söylüyorsunuz" sesleri, gürültüler)

Şimdi, size öğüdümüz odur ki, gelin "benim işçim, benim memurum, benim köylüm, benim çiftçim" diyen bu anlayış, bu tasarıyı düzenlerken de bu anlayışı hayata geçirsin; ama, siz, öyle bir noktaya geldiniz ki, bunun yerine "benim işverenim, benim işverenim, benim işverenim" noktasına geldiniz; dolayısıyla, 3 Kasım seçimlerinde verdiğiniz sözlere de, bir anlamda, ihanet eder noktaya geldiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Öktem, bir dakika...

ENVER ÖKTEM (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, acaba siz, bu uygulamalarınızla kimlerin kurşun askerliğini yapmaktasınız. ( AK Parti sıralarından "Aa" sesleri, gürültüler) Gelin, şöyle bir şey yapınız: 3 Kasım seçimlerinde söz verdiğiniz işçiye, memura, gence, köylüye kurşun askerlik yapınız. Bu yaparsanız da sözlerinizin eri olmuş olursunuz.

Saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Biz kurşun asker olmayız, onu siz olursunuz.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Öktem.

Madde üzerinde konuşmalar tamamlanmıştır.

Değerli milletvekilleri, madde üzerinde 5 adet önerge vardır.

Önergeleri, önce, geliş sıralarına göre okutacağım; sonra, aykırılık derecelerine göre işleme alacağım:

Sırayla önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının "Tanımlar" başlıklı 2 nci maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Oğuz Oyan

Enver Öktem

İzzet Çetin

 

İzmir

İzmir

Kocaeli

 

Mehmet Küçükaşık

Cevdet Selvi

Muharrem Kılıç

 

Bursa

Eskişehir

Malatya

 

"Bir iş sözleşmesine dayanarak, herhangi bir işte ücret karşılığı çalışan kişiye işçi, işçi çalıştıran tüzel veya gerçek kişiye işveren, işçi ile işveren arasında kurulan ilişkiye iş ilişkisi denir."

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının "Tanımlar" başlıklı 2 nci maddesinin üçüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Cevdet Selvi

Enver Öktem

İzzet Çetin

 

 

Eskişehir

İzmir

Kocaeli

 

 

Muharrem Kılıç

Feridun Baloğlu

Mehmet Küçükaşık

Oğuz Oyan

 

Malatya

Antalya

Bursa

İzmir

 

"İşyeri, işin görüldüğü yer, bağlı yerler, eklentiler ve araçlardan olu-şan bir bütündür."

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının "Tanımlar" başlıklı 2 nci maddesinin altıncı fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

İzzet Çetin

Bayram Meral

Feramus Şahin

 

Kocaeli

Ankara

Tokat

 

Feridun Baloğlu

Muharrem Kılıç

 

 

Antalya

Malatya

 

 

"Geçici ve özel uzmanlık gerektiren işlerin dışında asıl işverenin iş organizasyonu içerisinde, asıl iş veya asıl işe yardımcı işlerde, alt işveren çalıştırılamaz. Asıl işe yardımcı işlerde istisna akdine dayalı hizmet alımı yapılabilir."

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 2 nci maddesinin altıncı fıkrası ile yedinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Ahmet Büyükakkaşlar

Cüneyit Karabıyık

Soner Aksoy

 

Konya

Van

Kütahya

 

Şerif Birinç

Tevfik Akbak

 

 

Bursa

Çankırı

 

 

"Bir işverenden işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin, asıl işin bir bölümünde veya yardımcı işlerinde, işletme ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi denir. Bu ilişkide asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur.

Asıl işverenin işçilerinin alt işveren tarafından işe alınarak çalıştırılmaya devam ettirilmesi suretiyle hakları kısıtlanamaz veya daha önce o işyerinde çalıştırılan kimse ile alt işveren ilişkisi kurulamaz. Aksi halde ve genel olarak asıl işveren alt işveren ilişkisinin muvazaalı işleme dayandığı kabul edilerek alt işverenin işçileri başlangıçtan itibaren asıl işverenin işçisi sayılarak işlem görürler. İşin gereği ve teknolojik nedenler dışında asıl iş bölünerek alt işverenlere verilemez."

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım son önerge, maddeye en aykırı önerge olduğundan, okuttuktan sonra işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Genel Kurulda görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının "Tanımlar" başlıklı 2 nci maddesinin altıncı ve yedinci fıkralarının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve talep ederiz.

 

Oğuz Oyan

Enver Öktem

İzzet Çetin

 

İzmir

İzmir

Kocaeli

 

Mehmet Küçükaşık

Muharrem Kılıç

Cevdet Selvi

 

Bursa

Malatya

Eskişehir

 

Feridun Baloğlu

Bayram Meral

M.Nuri Saygun

 

Antalya

Ankara

Tekirdağ

 

"Bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal ve hizmet üretimine ilişkin asıl iş dışındaki işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi denir. Bu ilişkide asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerden alt işveren ile birlikte sorumludur. Bir işlerinde yürütülen mal ve hizmet üretimine ilişkin asıl işte alt işveren çalıştırılamaz.

Asıl işverenin işçilerinin alt işveren tarafından işe alınarak çalıştırılmaya devam edilmesi suretiyle hakları kısıtlanamaz veya daha önce o işyerinde çalıştırılan kimse ile alt işveren ilişkisi kurulamaz. Aksi halde ve genel olarak asıl işveren-alt işveren ilişkisinin muvazaalı işleme dayandığı kabul edilerek, alt işverenin işçileri, başlangıçtan itibaren asıl işverenin işçisi sayılarak işlem görür.

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümetin ve Komisyonun katılmadığı önergenin imza sahiplerinden birisine isterlerse söz vereceğim ya da gerekçesini okutacağım.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Çetin, buyurun.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının 2 nci maddesinin altıncı fıkrası için vermiş olduğumuz değişiklik önergesi üzerinde söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, demin de anlatmaya çalıştım, hatırlarsınız belki, 1988 yılında çıkarılan iki kanun vardı. Bunlardan bir tanesi Çalışanların Tasarrufa Teşvik Edilmesi Kanunu, bir diğeri de Konut Edindirme Kanunu. Bunların her ikisi de, bizim işverenlerimizden iyi niyetli olmayanlara, kısa yoldan köşe dönmeyi kafasına yerleştirenlere bazı şeyleri hatırlattı, o iki yasa bunlara alt işveren uygulamasını hatırlattı ve öyle bir hal aldı ki, o yasaların her ikisi de 10'dan az işçi çalıştıran işyerlerinde ve işletmelerde uygulana geldiği için, her bir tezgahı her bir tezgâhı bir başkasına kiraya vererek, bir işyeri gibi, işyeri numarası almalarını akıllarına getirdi. Durum öyle bir hal aldı ki, baktılar  -Konut Edindirme ve Zorunlu Tasarruf Fonlarından kurtuldular- o işletmede de sendika var; ne yapalım; işletmenin her bir ünitesini parçalayalım, alt işverenlere verelim; oralarda ayrı ayrı örgütlenme gerekecek... Sonra, asıl işyerlerinde -ne yazık ki, ülkemizde büyük oranda işsizlik olduğu için- çalıştırdığı personelin içerisinden kendi akrabası ya da yakını olanları da işletme sahibi gibi gösterip, işleri devretmeye başladılar.

Dünyadaki uygulamalar böyle değil. Asıl işin bir başka alt işverene verilmesi muvazaaya dayanıyor. Bu, ILO normlarına da aykırı, uluslararası hukuk kurallarına da aykırı. Fransız Yargıtayının da bu konuda verilmiş kararı var ve böylesi asıl işin alt işverenlere verilmesi durumunda, asıl işverenin o işletmenin bütün sorumluluğunu üstlenmesini zorunlu görüyor.

Bizim ülkemizde, ne yazık ki, işletmelerin, işyerlerinin denetimi ve teftişi yeterli düzeyde yapılamıyor. Uzun yıllardan bu yana, işletmelerde, kamu kurum ve kuruluşlarında bile "alt işveren uygulaması" adı altında, işçiler, çok daha kötü koşullarda, sendikasız, sigortasız, güvencesiz, hatta ve hatta çalışma koşulları açısından, yanındaki arkadaşından çok daha beter konumda çalışıyor. Benim milletvekili olduğum Kocaeli'nde pek çok sanayi kuruluşu var. Sanayi kuruluşlarında öylesi bir huzursuzluk var ki, bir yanda toplusözleşmeden yararlanan işçi, öbür yanda alt işveren dediğimiz müteahhit işçisi, öbür yanda kayıtdışı çalıştırılan işçi; yani, bütün bunlar, çalışma yaşamının kural haline getirilmesi gereken konuları değil, engellenmesi gereken çalışma biçimleri.

Biz, burada, bu önergeyle, işletmelerimizin daha verimli, daha huzurlu bir çalışma ortamına kavuşması, işçilerimizin üretim sürecine daha moralli katılması daha verimli olarak çalışma sürelerini tamamlaması açısından, hiç olmazsa, asıl işlerin, bölünerek, parçalanarak alt işverenlere, yani taşeronlara devredilmesinin uygun olmadığını söylüyoruz. Elbette, yardımcı işler dediğimiz temizleme, tamamlama, yemekhane gibi işler, asıl iş kavramının dışında değerlendirilebilir. Oralardaki hizmetlerin görülmesi açısından, başka birine verilmesi ya da istisna sözleşmesiyle bir başka işverene devredilmesi her zaman mümkün. Yapılması gereken uygulama bu. Ne yazık ki, eğer, asıl işi parçalayarak, alt işverene verirsek, işyerlerinde huzur bulamayız, işletmelerden verim alamayız, ülkemizdeki işletmelerin yabancı kuruluşlar karşısında rekabet gücünü geliştiremeyiz, koruyamayız. Bunun için bu önergeyi verdik. Amaç, gerçekten, çalışma yaşamının, bir başka deyimle, endüstriyel ilişkilerimizin çağdaş standartlara kavuşmasına yöneliktir, başka hiçbir düşünceye dayalı değildir. Bunları ifade etmek istedim.

Teşekkür eder, hepinizi saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çetin.

Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

İkinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 2 nci maddesinin altıncı fıkrası ile yedinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

             Ahmet Büyükakkaşlar

(Konya) ve arkadaşları

"Bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin, asıl işin bir bölümünde veya yardımcı işlerinde, işletme ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi denir. Bu ilişkide asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur.

Asıl işverenin işçilerinin alt işveren tarafından işe alınarak çalıştırılmaya devam ettirilmesi suretiyle hakları kısıtlanamaz veya daha önce o işyerinde çalıştırılan kimse ile alt işveren ilişkisi kurulamaz. Aksi halde ve genel olarak asıl işveren alt işveren ilişkisinin muvazaalı işleme dayandığı kabul edilerek alt işverenin işçileri başlangıçtan itibaren asıl işverenin işçisi sayılarak işlem görürler. İşin gereği ve teknolojik nedenler dışında asıl iş bölünerek alt işverenlere verilemez."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkanım, prensip olarak önergeyi uygun buluyoruz; ancak, çoğunluğumuz olmadığı için takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçesini mi okuyalım, yoksa, konuşacak mısınız?

FARUK ÇELİK (Bursa) - Gerekçesini okuyalım.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Bu önergeyle, asıl işin bir bölümünde veya yardımcı işlerinde işletme ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle asıl işveren ve alt işveren ilişkisinin kurulabileceği, asıl işverenin işçilerinin alt işveren tarafından işe alınarak çalıştırılmasının kısıtlanamayacağı, daha önce işyerinde çalıştırılan kimseyle alt işveren ilişkisinin kurulamayacağı, aksi halde bu ilişkinin muvazaalı olacağı düzenlenmiştir.

BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı, hükümetin katıldığı ve biraz önce gerekçesini okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum...

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkanım, izin verirseniz, içerik olarak değil de, Türkçe olarak iyi anlaşılması açısından, önergeyi hazırlayan arkadaşlarım bir düzeltme yaparlarsa... Gerçekten katılınabilecek bir önerge; ama, anlaşılması oldukça güç, uygulamada sıkıntılar yaratacak. Bu nedenle, arkadaşların, bir kez daha, bir satırına bir redaksiyon...

BAŞKAN - Siz bir görüşün.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Peki.

BAŞKAN - Üçüncü önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının "Tanımlar" başlıklı 2 nci  maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

      Oğuz Oyan

(İzmir) ve arkadaşları

"Bir iş sözleşmesine dayanarak, herhangi bir işte ücret karşılığı çalışan kişiye işçi, işçi çalıştıran tüzel veya gerçek kişiye işveren, işçi ile işveren arasında kurulan ilişkiye iş ilişkisi denir."

BAŞKAN - Komisyon?..

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükümet?..

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkanım, ücret, hizmet sözleşmesinin aslî bir unsurudur; yani, bu, malumu ilan kabilinden bir konu. Bu sebeple, önerge şeklinde değişmesine de gerek yok. Önergeye bu sebeple katılmıyoruz.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Önerge sahipleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergenin gerekçesini mi okutayım?

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Söz istiyorum.

BAŞKAN - Söz istiyorsunuz.

Kocaeli Milletvekili Sayın Çetin; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten, gerekçeyi alelacele okumaya çalıştım, anlamaya çalıştım. 1475 sayılı İş Yasasının tariflere ilişkin maddesine baktım; yine, görüşülmekte olan bu tasarıda hükümetin teklif ettiği metnin 9 uncu maddesine yöneldim. Yani, burada yapılması gereken ta-nım, bir bakıma, 9 uncu maddede tamamlanmaya çalışılmış. Olaya kanun tekniği açısından bile bakıldığı zaman, tanımların dışında -gerçi, ikinci bölümde ayrı bir tanım yapılabilir elbette ama- hem anlaşılabilir olması hem işçi-işveren ilişkilerinde somut tanımları görebilmek hem işçinin yaptığı iş karşılığında ücret alabilmesini bir aslî unsur olarak tanımın içinde bulabilmesi hem de çalıştığı yerin bir işyeri olmasının bilincine varabilmesi açısından tanımın gayet açık yapılması gerekir.

Gerçekten, Sayın Bakanımızın söylediği gibi, belki, o tanım ile bu tanım arasında ne fark var diye düşünebilirsiniz; ama, eğer, iyi inceleyecek olursak, görürüz ki, bu tanımda "ücret" kelimesinin geçmesinden kaçınılarak, âdeta, ücret ödemeden de, angarya yöntemiyle... Anayasanın 18 inci maddesine göre, angarya ve zorla çalıştırma yasaktır; ama, bu kanun tasarısı yasalaşırsa, kanunlaşırsa, ücret unsurunu ortadan kaldırırsanız, Anayasanın "angarya yasaktır" hükmünü de burada yasayla yok saymaya kalkarsınız. Hiçbir mahzuru yok 1475 sayılı Yasanın "Tarifler" maddesini buraya taşımaktan başka.

Yani, ısrarcı olmanın ya da bu önergeye katılmamanın mantığını anlayabilmekte gerçekten zorlanıyorum. Sayın Bakanımızın da, böylesi bir tasarıda, buna hayır dediği için vicdanen rahatsız olduğuna yürekten inanıyorum; çünkü, gerekçelerine bir bakın değerli arkadaşlarım, bir "Tanımlar" maddesinde hazırlanan gerekçe bile sayfalarca. Yani, bu kadar dolaştırmaya, kulağı buradan tutmak varken... İşçiler anlamasın, işçiler eğitimsiz; onları, nasıl olsa, biz, bu yasanın içerisinde, meta gibi görüyoruz; onları, nasıl olsa, makine, alet edevat gibi, aynı şekilde değerlendiriyoruz mantığı içinde bakmayın lütfen. Aslî unsuru "ücret" ve "işyeri" kavramı tanımın içinde olmalıdır. 9 uncu maddedeki tanım ile "işçi" tanımı burada bütünleşirse, yaptığımız yasadan, okuduğumuz tariften kendimiz de bir şeyler anlarız diye bu önergeyi verdim.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çetin.

Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı, gerekçesi sayın imza sahibi tarafından açıklanan önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının "Tanımlar" başlıklı 2 nci maddesinin üçüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

    Cevdet Selvi

(Eskişehir) ve arkadaşları

"İşyeri, işin görüldüğü yer, bağlı yerler, eklentiler ve araçlardan oluşan bir bütündür."

BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergenin gerekçesini açıklamak üzere Sayın Çetin; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Değerli arkadaşlarım, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Size, hiç olmazsa bir maddeyi kabul ettirinceye kadar, bıkmadan usanmadan burada anlatmaya çalışacağım; çünkü, biz alınterimizi akıtarak geldik, emeğin hakkını biliyoruz; o anlamda sizlere...

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Biz de oralardan geldik.

İZZET ÇETİN (Devamla) - Başkan, sen belediye başkanlığından geldin; belediye başkanı bir bakıma patrondur.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, işyeri, işyerine bağlı yerler, eklentiler ve araçlarla oluşturulan iş organizasyonu kapsamında bir bütündür. Şimdi, burada, işyeri tanımına baktığımız zaman, işçi ile işveren arasında kurulan ilişki, iş ilişkisi; işveren tarafından mal ve hizmet üretmek amacıyla maddî olan ve olmayan unsurlar ile işçinin birlikte örgütlendiği organizasyon, işyeri. Yani, bir işvereni düşünün ya da bir işçiyi düşünün; bir işçi, herhangi bir işverenin iş organizasyonuna, büyük bir holdinge çalışmak için giriyor; hizmet akdini, diyelim İstanbul'da bir işyerinde yaptı, İzmir'de, Adana'da, Antep'de de, bu işverenin, aynı işin müştemilatı diye değerlendirebileceğimiz üniteleri var; bu, bir organizasyon. Yani, işyeri kavramını, eğer "işin görüldüğü yer, bağlı yerler, eklentiler ve araçlar" şeklinde tanımlamayıp bir organizasyon olarak alırsanız, gerçekten, eski yasaya göre, 1475 sayılı Yasaya göre -bu yasa tasarısındaki maddeleri tam anımsayamıyorum- işçileri bir yerden alıp bir başka yere, orası da benim işyerim deyip gönderme hakkını kendinizde görürsünüz. İşçi İstanbul'da ev tutmuştur ya da bir gecekonduya kafasını sokmuştur ailesiyle, çocuklarıyla birlikte, orada kıt kanaat geçiniyor, seni İzmir'e gönderdim... Aldığı ücret, belki asgarî ücret, belki asgarî ücretin de altında bir ücret. Hadi oraya gitti; kendisi orada masraf edecek, çocukları perperişan, geldiği yerde. Yani, işçiyle dama taşıyla oynar gibi oynama fırsatı tanıyacak işverenlere. O nedenle, bu tanımı biraz daha aydınlığa kavuşturmak gerekiyor.

Organizasyon dediğiniz zaman, gerçekten, ülkenin bütün sathına, hatta, yabancı ülkelerdeki yatırımlarına kadar birbiriyle bağlantılı iş organizasyonu deyip, işçinin iş akdi yaptığı yer yerine bir başka yere gönderilme fırsatını yakalamış olacak ki, bu da pek doğru değil.

Gerçekten, ülkemizde büyük bir işsizlik var.  Diyebilirsiniz ki, giderse gider, gitmezse, orada dünya kadar işsiz var. Bu mantıkla işyerlerinde verimlilik artmaz değerli arkadaşlarım. İşverenlerimiz de bunu çok iyi bilir. Bakınız, içinizde işçi çalıştıranlar var. Eğer işçi, fabrikada, işletmede, kamu kurum ve kuruluşlarında ne kadar huzurlu bir ortamda çalışır ise o kadar verimli olur. Aksi takdirde, işveren ne yaparsa yapsın, ne kadar zorlarsa zorlasın, ürettiği üründe kaliteyi, verimi bulabilmesinin olanağı yoktur. İşyerlerimizin ve işletmelerimizin huzura ihtiyacı var; işçilerimizin güvenli çalışma ortamına, güvenceli iş yaşamına ihtiyacı var. O nedenle, bu "organizasyon" kavramını "işyeri" tanımı içerisinde iyi değerlendirmemiz gerekir diyorum.

Dinlediğiniz için teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çetin.

Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı, gerekçesi açıklanan önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, Sayın İzzet Çetin ve arkadaşları tarafından verilmiş olup daha önce okuttuğum bir başka önerge daha var. Bu önergede altıncı fıkranın değiştirilmesi talep edilmektedir. Halbuki, daha önce Genel Kurul tarafından kabul edilen önerge altıncı fıkrayla da ilgili olup, o fıkra değiştirilmiş olduğundan, bu önergeyi işleme koymuyorum.

Önergeler tamamlanmıştır.

2 nci maddeyi, kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 2 nci madde, kabul edilen önerge doğrultusunda kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

İşyerini bildirme

MADDE 3. - Bu Kanunun kapsamına giren nitelikte bir işyerini kuran, her ne suretle olursa olsun devralan, çalışma konusunu kısmen veya tamamen değiştiren veya herhangi bir sebeple faaliyetine son veren ve işyerini kapatan işveren, işyerinin unvan ve adresini, çalıştırılan işçi sayısını, çalışma konusunu, işin başlama veya bitme gününü, kendi adını ve soyadını yahut unvanını, adresini, varsa işveren vekili veya vekillerinin adı, soyadı ve adreslerini bir ay içinde bölge müdürlüğüne bildirmek zorundadır.

Alt işveren, bu sıfatla mal veya hizmet üretimi için meydana getirdiği kendi işyeri için birinci fıkra hükmüne göre bildirim yapmakla yükümlüdür.

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Antalya Milletvekili Feridun Baloğlu; buyurun.(CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına saygıyla selamlıyorum.

Özellikle, AKP Grubunun bu tasarıya gösterdiği ilgi beni çok duygulandırıyor. (AK Parti sıralarından "AK Parti" sesleri) Ben öyle diyorum, siz, başka bir tanımlamada bulunabilirsiniz.

Şimdi, salona bakıyorum ve çok merak ediyorum. Tabiî, Meclisteki birtakım kurallar benim bu soruyu sormamı engelleyebilir; ama, ben bir panelde olsam şunu sorardım: Bu salondakilerden kaç kişi bu tasarıyı baştan sona dikkatle okudu?

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Onu söyledi arkadaşlarınız az önce.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) - Ama, burada soramıyorum bu soruyu; bu soruyu herkes vicdanında cevaplayacaktır. Birkaç saat önce önümüze gelen ve ayrıntılı biçimde değerlendirme imkânı bulamadığımız bu tasarıyı, neyse ki, burada tartışma fırsatını verdiğiniz için size teşekkür ediyorum. En azından, bu hakkımızı elimizden almamanız, almamış olmanız, gerçekten lütufkâr tavrınızın bir ifadesi olmuştur; teşekkür ediyorum.

Şimdi, iş dünyasının gözleri üzerimizde; sanıyorum, işveren kesimi bu toplantıyı izleme gereği bile duymayacaktır. Çünkü, isteklerinin ne kadar büyük bir kolaylıkla bu Meclisten geçtiğini görüyorlar ve mutlu oluyorlar. Böylece birtakım borçların dolaylı yoldan da ödenmiş olmasının getirdiği mutluluğu biz paylaşamıyoruz. Çünkü, biz bu tasarının çalışanlar açısından birtakım haksızlıklar içerdiğini görüyoruz.

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Bilimadamları...

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) - Şimdi, böyle karşılıklı konuşmayalım, onu kuliste yaparız; bırakın ben burada şu 10 dakikayı hakkıyla değerlendireyim, dışarıda kuliste bekliyorum konuşmak isteyenleri.

NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) - Siz devam edin.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, sayın milletvekilleri; şimdi, bu tasarının niye böyle alelacele buraya getirildiğini demin tartıştık. Neden bu kadar aceleyle, 15 Martı bir milat gibi kabul edip, bu tasarıyı böyle süratle buradan geçirmeye çalışıyoruz?! Bunun bizim bildiğimiz nedenleri dışında ciddî bir nedeni varsa, bunu öğrenmek bu Meclisin hakkıdır.

Sayın Bakana teşekkür ediyorum, gerçekten, çok anlamlı bir gerekçe getirdiler buraya, dediler ki: "Sayın Bayram Meral milletvekili seçildiği için, görüşmeler biraz aksadı. O yüzden, bu yasa böyle alelacele geldi." Oysa ki, daha anlamlı gerekçeler bulunabilirdi. Biliyorsunuz, bu kış, aralıksız yağmur ve kış şartları, olağanüstü kötü bir yaşam yaşattı bize. O nedenle de bu yasa gecikip, böyle, son dakikaya kalmış olabilirdi; ama, o gerekçeyi tercih etmişlerdir, o tercihe saygı duyuyorum.

Bu, 3 üncü maddedeki düzenlemeler, aslında, bir anlam da ifade etmiyor; çünkü, burada, yeni açılan bir işyerinin bildirilmesiyle ilgili bir düzenleme var.

Daha önce, tüzükte bir hüküm vardı, yeni bir işyeri açılacağı zaman, o işyeri, iş müfettişleri tarafından denetlenirdi. Daha sonra, bu uygulama, bürokratik engel getiriyor, işyerlerinin açılması engelleniyor gibi gerekçelerle kaldırıldı. Şimdi, iş müfettişlerinin denetimi olmayan bir işyerinin açılmış olması, daha sonra olağanüstü sorunlar getiriyor. Yani, işyerinin açıldığını sadece bildirmiş olmak da hiçbir şey ifade etmiyor; ama, olsun, işyerinin açıldığı bildirilsin diye bir düzenleme biçimi de burada getirilmiş. Bunun altyapısını oluşturacak tüzüğün ya da yönetmeliğin, umarım, daha sağlıklı biçimde düzenlenmesi mümkün olur.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Eski kanunda aynısı var.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) - Bir işyeri açılmadan önce niye gözden geçirilir iş müfettişi tarafından; oranın havalandırma şartları var mıdır, makineler yerli yerinde midir, bunlara bakılır. Bunu, genel şartlar içinde düzenleyen hükümler yürürlükte; ama, bu maddede buna ilişkin bir düzenleme yok.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Eskisinde de yoktu.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) - Yok, evet; bakarsanız, olmadığını göreceksiniz.

Şimdi, sadece işverenin bildirimini geçerli kabul eden bir anlayışla karşı karşıyayız. Yani, işveren diyecek ki; bu işyeri şartları haizdir, bu işyeri açılacak. Geçici değil, sürekli açılacak, aradaki fark budur. Sadece işverenin sözüne güvenmek geçerli bir yöntemse, bunu saygıyla karşılamak mümkün; ama, bir işyerini oluşturan kavramların içinde işveren kadar işçinin ve emeğin de varlığını kabul etmek, işçinin güvenliğini ve sağlıklı bir ortamda üretimde bulunmasını da bir hak olarak kabul etmek, bizim tercihlerimizden biri olmalıdır; çünkü, biz, Meclis olarak, bütün çalışanların, çalıştıranların, tüm halkın Meclisiyiz. Bunu, bir eksiklik olarak söylemek istiyorum.

Kaldı ki, bu bildirim zorunluluğu uygulaması da fiilen ortadan kaldırılmıştır; çünkü, deneme üretimi adı altında yapılan çalışmalarla, bir fabrika uzun süre çalıştıktan sonra, deneme üretimini tamamlamış gibi bildirimde bulunulmaktadır. Şu anda çerçeve olarak bunu düzenlemenin mümkün olmadığını biliyorum; ama, bunun, iş müfettişlerine ve Bakanlığa bir uyarı olarak dikkate alınmasını istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, yasa tasarısına bir bütün olarak bakmak gerekir. Bu 3 üncü madde bir ayrıntıdır; diğer maddelerde, ciddî maddeler gelecek, tartışacağız; ama, bu yasa tasarısı bütünüyle ne getirmiştir; yani, şu anda, iş dünyasında ciddî bir sorun mu var, ne oluyor; fabrikalarda grev mi var, işyerleri işgal mi ediliyor; işverenler, bu nedenle bir iflas noktasına mı geldi; hiçbiri yok. Birdenbire bu yasa tasarısı ortaya çıktı; 15 Martta yürürlüğe girecek yasanın korkusu, böyle yanlış bir adım atılmasına neden oldu. Oysaki, bu yasa tasarısını çok ayrıntılı biçimde tartışabilirdik; bunu da, hiçbir peşin hüküm taşımadan yapabilirdik; bu imkân elimizden alınmıştır.

Ben, dilerim, ileride Türkiye'de, emeğin hakkını tümüyle aldığı, bu tür tartışmaların daha özgür bir ortamda ve zamana yayılarak tüm toplum katmanlarının katılmasıyla sağlanabildiği bir ortam doğar. Bu ortam doğana kadar da, biz söylediklerimizi söylemeye devam edeceğiz, başka arkadaşlarımız da bildiklerini yapmaya devam edecekler.

Tümünüzü saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Baloğlu.

Şahısları adına, madde üzerinde, Kocaeli Milletvekili Sayın İzzet Çetin.

Buyurun Sayın Çetin. (CHP sıralarından alkışlar)

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının 3 üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, "İşyerini bildirme" başlıklı bu madde, herhangi bir gerçek kişi ya da tüzelkişinin bir işletme kurduğunda, bunun yasal gereklerini yerine getirip getirmemesi açısından son derece önemli bir madde. Ülkemizde, ekonominin yüzde 60-65'inin kayıtdışına çıktığını hepimiz konuşuyoruz, biliyoruz; buna yönelik önlem de almak zorundayız. Gerçekten, kayıtdışı demek, kanundışı demektir. Kanundışı, yani, işyerini bildirmemiş bir işveren ile işyerini bildirenin ikisi bir değerlendirildiğinde, haksız rekabetten tutunuz, pek çok alanda, kaçak çalışanın lehine birtakım düzenlemelere fırsat veriyoruz. Gerçekten, bizim ülkemizde... Belki çoğunuz dinlemiyorsunuz; ama, adınız Adalet ve Kalkınma Partisi, kısa adınız AK Parti... (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) ...ama, bakınız, emeğin, alınterinin haklarını gözetmiyorsunuz.

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Bak, bunu söyleme!..

İZZET ÇETİN (Devamla) - Adalet bunun neresinde?!.

AHMET YENİ (Samsun) - Şimdi olmadı...

İZZET ÇETİN (Devamla) - Adalet bunun neresinde?.. İki tarafı da eşit teraziden söz ediyorsunuz. Terazilerinizin birisinin kefesi çok büyük, içinde birkaç kişi, diğer kefesinde milyonlarca insan, işçi; o işçiler, o büyük kefede yer alanların işletmelerinde kayıtdışı çalışıyor.

58 inci hükümetimiz döneminde buna pek fırsat olmadı; ama, geçmiş dönemlerde, bizim  ülkemizi yönetenler, cumhurbaşkanlarımız, başbakanlarımız, bakanlarımız, milletvekillerimiz, herhangi bir işletme kurulduğunda ya da bir işyeri açıldığında, o işletmenin kurucusu o işletmeyi kanunlara, tüzüklere ve yönetmeliklere uygun olarak tanzim etmiş mi, yasal gereklerini yerine getirmiş mi, vergi dairesine kaydolmuş mu, ticaret siciline kaydolmuş mu, çalıştırdığı işçilerini sigortaya kaydettirmiş mi, onların primlerini ödemiş mi ya da ödemek için bir adım atmış mı; yani, yasal sorumluklarını yerine getirip getirmediğine bakmaksızın, açılış törenlerini debdebeli, şaşalı bir şekilde yaparak, kayıtdışı çalıştırmaya ve kanundışı istihdama önayak oldular. Gerçekten dileğim odur ki, bu dönem, bu yasama döneminde yürütme organında görev alan arkadaşlarımız, bakanlarımız, yasal gereklerini yerine getirmeden hiçbir işletmenin açılışını yapmasınlar. Onun için, az önce konuşan arkadaşım da değindi, bu konuda, işyerlerini, daha açılmadan, üretime başlamadan yapılması gereken işlem, kayıtdışılığı da önlemek açısından, onun kayda alınıp alınmadığını teftiş etmekten geçer. Bu konuda geçmişte bir yönetmelik, bir tüzük vardı; ama, bugün kaldırıldı.

Şimdi, bu konuda, işyerini bildirmeyle birlikte, biraz evvel 2 nci maddede sözünü ettiğim alt işveren kavramı da yine buraya yerleşmiş. Yani, alt işveren, mal ve hizmet üretimi için meydana getirdiği kendi işyeri için birinci fıkra hükmüne göre bildirim yapmakla yükümlüdür. Aynı adreste, aynı işyerinde -demin de söylemeye çalıştım- iki ayrı işletme, iki ayrı işyeri; birinde çalışanlar farklı statüde, diğerinde çalışanlar farklı statüde.

Değerli arkadaşlarım, bu kargaşa içerisinde, gerçekten, işyerlerinde huzurun olmayacağını bir kez daha söylüyorum; yol yakın; gelin şu kanun tasarısını yeniden inceleme fırsatını bulalım; alelacele önümüze konan bu tasarı bizleri de zorluyor, sizleri de vicdanen rahatsız ediyor. Adınıza uygun, oy aldığınız kesimlere uygun bir yasa tasarısını hep birlikte hazırlayalım diyorum.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çetin.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

İstisnalar

MADDE 4.- Aşağıda belirtilen işlerde ve iş ilişkilerinde bu Kanun hükümleri uygulanmaz;

a) Deniz ve hava taşıma işlerinde,

b) 50'den az işçi çalıştırılan (50 dahil) tarım ve orman işlerinin yapıldığı işyerlerinde,

c) Aile ekonomisi sınırları içinde kalan tarımla ilgili her çeşit yapı işleri,

d) Bir ailenin üyeleri ve 3 üncü dereceye kadar (3 üncü derece dahil) hısımları arasında dışardan başka biri katılmayarak evlerde ve el sanatlarının yapıldığı işlerde,

e) Ev hizmetlerinde,

f) İş sağlığı ve güvenliği hükümleri saklı kalmak üzere çıraklar hakkında,

g) Sporcular hakkında,

h) Gazeteciler hakkında,

ı) Rehabilite edilenler hakkında,

j) 507 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar Kanununun 2 nci maddesinin tarifine uygun üç kişinin çalıştığı işyerlerinde.

Şu kadar ki;

a) Kıyılarda veya liman ve iskelelerde gemilerden karaya ve karadan gemilere yapılan yükleme ve boşaltma işleri,

b) Havacılığın bütün yer tesislerinde yürütülen işler,

c) Tarım sanatları ile tarım aletleri, makine ve parçalarının yapıldığı atölye ve fabrikalarda görülen işler,

d) Tarım işletmelerinde yapılan yapı işleri,

e) Halkın faydalanmasına açık veya  işyerinin eklentisi durumunda olan park ve bahçe işleri,

f) Deniz İş Kanunu kapsamına girmeyen ve tarım işlerinden sayılmayan, denizlerde çalışan su ürünleri üreticileri ile ilgili işler,

bu Kanun hükümlerine tabidir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Kocaeli Milletvekili Sayın İzzet Çetin; buyurun.

Süreniz 10 dakika.

AHMET YENİ (Samsun) - Başka arkadaşlar da konuşsun...

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Yok öyle; her işi uzmanı yapacak.

AHMET YENİ (Samsun) - Biraz, işveren gibi de düşünelim...

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın Çetin, yanlış bilgi vermeyin lütfen.

CHP GRUBU ADINA İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan İş Yasası Tasarısının istisnalara ilişkin 4 üncü maddesi hakkında söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum .

Değerli arkadaşlarım, biraz evvel de söyledim, çalışma yaşamı gerçekten sıkıntılı bir alan. Özellikle yasal gerekleri yerine getiren işletmelerimiz ile yasal gerekleri yerine getirmeyen işletmelerimiz arasında büyük farklılıklar var. İş Kanununun kapsamı oldukça sınırlı, kısıtlı. Yasanın uygulandığını söyleyebilmek, yasalarımızın eksiksiz uygulanabildiğini söylemek, ne yazık ki, üzülerek söylüyorum, imkânsız.

Ülkemizde asıl korunması gereken kesimler, yoksul kesimler, işsiz kesimler, korumaya muhtaç kesimlerdir. Bunların çileleri, çalışma yaşamına alınmasıyla birlikte bitmiyor. Gerçekten, ülkemizde  işyerlerimizde ödenen ücretler yeterli değil. Çalışanların büyük bir bölümü korumasız ve yetersiz ücret, yetersiz barınma, yetersiz ortamlarda çalışıyorlar.

Bu tasarıda pek çok kısıtlar var; istisnalar maddemizle birlikte, biz, yine, pek çok yerde yeni kısıtlar, yeni kısıtlamalar getiriyoruz. 1971 yılında çıkarılan 1475 sayılı Yasa, yürürlüğe girdiğinden bugüne kadar geçen süre içerisinde, zaman zaman değişikliklere uğradı, pek çok kez değiştirildi, her değişiklik sırasında, örneğin, orman işkolunda çalışan işçilerin, özellikle çalışma koşulları mevsime göre belirlendiği için bu kanun kapsamına alınması, otuz yılı aşkın zamandır gündeme geldi; ama, halen bir düzenleme yapılabilmiş değil.

Aynı şekilde -burada, maddeler üzerinde de görüşeceğiz- tarım işletmelerinde büyük sıkıntılar var. Ülkemizin kalkınabilmesi iki önemli sektöre bağlı; bunlardan birisi tarım, diğeri turizm. Bizim bir ilimiz kadar olan -Konya kadar bile olmayan- Hollanda, tarım işletmelerini KOBİ'ler şeklinde örgütlendirdi ve bizim toplam ihracatımızdan daha fazlasını sadece tarımdan elde ediyor, tarım işletmeciliğinden elde ediyor. Ülkemizde de tarım işletmeleri giderek yaygınlaşıyor. Oralarda çalışan işçilerin çalışma koşullarını iyileştirmek, onların da bu yasa kapsamında kendilerini bulabilmeleri, kendilerini, gerçekten, Türkiye Cumhuriyetinin, yasaların şemsiyesi altında bulabilen bir yurttaşı olarak görebilmeleri son derece önemli.

Değerli arkadaşlarım "istisnalar" başlıklı maddeye baktığımız zaman, şu yok, bu yok; şu, şu diye sayıyoruz; iki güzel işlem yaptı. Ben de, komisyon toplantısının bu madde görüşülürkenki bölümüne katıldım. İçinizde, sendikacılıkta birlikte görev yaptığım arkadaşlarımın teklifi üzerine, kapıcıların ve kalorifercilerin bu yasanın kapsamına alınması için verdikleri önergeyi, komisyonda, arkadaşlarımız destekledi ve onlar da bu kanun kapsamına alındı.

Şimdi, burada, bakıyoruz, 50'den az işçi çalıştıran -50 dahil- tarım işletmeleri ile orman işlerinin yapıldığı işyerlerinde çalışanlar muaf.

Sporcular... Vallahi, bu devirde, düzgün bir yaşam sağlayabilmek için, halkımız içerisinde yaygın söylem "ya topçu olacaksın ya popçu"dur; ama, topçular da korumasız. Bir oyun sırasında, maç sırasında ayağı kırılan ya da o yaşamdan, o alandan uzaklaşan, ömür boyu bir güvenceden yoksun, perişan oluyor. Onların, bu kanun kapsamına alınabilmesinin önü açılmalı; onların örgütlenebilmesinin önü açılabilmeli.

Gazeteciler hakkında bu kanun istisna hükmü getiriyor; niçin; haklarında Basın İş Kanunu var.

Değerli arkadaşlarım, eğer, Basın İş Kanununda yeterli olmayan hükümler varsa, temel bir yasa olmamakla birlikte, İş Yasası, ülkemizde çalışanların tamamını ilgilendiren bir yasa. O nedenle, gazetecilerin de burada istisna içerisine alınmasını anlayabilmiş değilim.

Yine, ülkemizde Deniz İş Kanunu var. Hava işkolunda çalışan arkadaşlarımız arasında yer hizmetlerini görenler kanun kapsamında; ama, hava ulaştırma işlerinde çalışanların; yani, yaşamı bir teknik arızayla ortadan kalkan -Allah göstermesin- küçücük bir uçak kazasında bile kurtulma şansları milyonda bir bile olmayan pilotların, hosteslerin, bu kanun kapsamında akit yapamamalarını anlamanın olanağı yok.

Onun için, burada, eğer, gerçekten, ülkemizi çağdaş dünyayla buluşturabileceksek; eğer, Avrupa Birliğine girme sevdamızı gerçekleştirebileceksek; eğer, geçmiş dönemlerde olduğu gibi, her yıl, ILO'nun kara listelerine girmekten kurtulabileceksek, istisnaları azaltıp, yasa tasarısının tüm çalışanları kapsayacak şekilde düzenlenmesi görevi hepimize düşüyor. O nedenle, bu tür kısıtlamalara gerek kalmadan, istisnaları çok aza indirerek, bu yasa tasarısını güzelleştirmek hepimizin elinde. Yine, aynı yere geliyorum.

Değerli arkadaşlarım, AKP'li arkadaşlarım, sizlere sesleniyorum...

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - AK Parti!.. AK Parti!..

İZZET ÇETİN (Devamla) - Gerçekten bu yasa tasarısı toplumun ihtiyacına cevap vermiyor. Bakın "AK Parti" diyebilmenin yolu, en haklı önergelere bile "hayır" demekle sağlanamaz. Ak olduğunuzu belli edebilmek, hiç olmazsa, haklı olan önergelere "bu doğru" diyebilmek, özgür olabilmek, özgürce oy kullanabilmekten geçiyor.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Biz, oylarımızı özgürce kullanıyoruz.

İZZET ÇETİN (Devamla) - Gerçekten, bazı konulara yüreğiniz sızlayarak "hayır" diyorsunuz; yani, ben -kusura bakmayın- beddua etmek istemem; ama, bu yasa tasarısına "evet" diyenlerin çocukları, inşallah işçi olur diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çetin.

Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Manisa Milletvekili Sayın Hüseyin Tanrıverdi konuşacaklar.

Buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi AK Parti Grubu ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum. Görüşülmekte olan İş Kanunu Yasa Tasarısı üzerinde söz almış bulunuyorum. Sözlerimin başında, bu tasarının hayırlara vesile olmasını diliyorum; çalışma hayatına, ülkemize önemli yararlar getireceğine inanıyorum.

Hemen, sözlerimin başında, aklıma gelen bir fıkrayı da anlatmak istiyorum. Biliyorum, Sayın Çetin buraya çıktıktan sonra, her madde üzerinde görüşme yaptıktan sonra, acaba başka kimse konuşmuyor mu...

HALUK KOÇ (Samsun) - Konuşacak, konuşacak... Daha çok var...

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - ...veyahut konuşması bitmedi mi; bu yasa üzerinde daha neler diyecekler diye merak ediyorsunuz.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - 80 kişi var sırada.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Ama, şunu da bilesiniz ki, Sayın Çetin eski bir sendikacıdır, meslektaşımdır. Kendisi İzmitlidir, Kocaelilidir. Bir tarihte, Sağlık Bakanı, Kocaeli Devlet Hastanesini ziyaretinde, başhekimle birlikte bütün koridorları geziyorlar, kat kat aşağı doğru iniyorlar ve sonuçta morga geliyorlar. Morgta görüyorlar ki, kefenin içerisinde bir cenaze; sürekli çenesi oynuyor.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Kendini anlatıyorsun, kendini... Boş bir şey yok benim anlattığımda.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Sürekli çenesinin oynadığını gördükten sonra, sayın bakan diyor ki: "Sayın başhekim, niye bunu ölmeden getirdiniz?" "Efendim, aslında, bu ölü de, sendikacı; bunlar, öldükten sonra da konuşurlar" diyor. (AK Parti sıralarından alkışlar)

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, sözünü geri alsın. Kendisi de sendikacı... Derhal söz almak istiyorum.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Aslında, biz, sendikacılar olarak, elbette çok konuşuruz; ama, güzel konuşuruz; ama, takdir hislerimizi ortaya koyarız. Gerçekten, iyi yapılanı takdir ederiz, kötü yapılanı da tenkit ederiz.

Şimdi, burada bir hakkı teslim etti; teşekkür ediyorum. Sayın Çetin dedi ki, meslektaşlarım bir önerge verdiler; bu önergeye biz de katıldık. Neydi bu önerge; yıllardır, 1475 sayılı İş Kanunu çıkarılalı beri, maalesef, kapsamına alınamamıştı; konut kapıcıları, ilk defa bu İş Kanunu Tasarısı kapsamına alınmıştır. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bu noktada, elbette, yıllardır ihmal edilen bu kesimin dikkate alınması, yasa kapsamına alınması AK Partimize nasip olmuştur, bizlere nasip olmuştur. Yıllardır sokakta bağıran, sokakta haykıran, bu hakkın bir an önce teslimini isteyen birisi olarak bunun altına imza atmaktan şeref duyuyorum, AK Partili olmaktan da şeref duyuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Elbette, bir madde daha bu tasarıyla gelmektedir. Bu da, istisnalar, yani, konuşmakta olduğumuz 4 üncü maddenin (b) bendidir; (b) bendi aynen şöyle: "50'den az işçi çalıştıran (50 dahil) tarım ve orman işlerinin yapıldığı işyerlerinde..." Şimdi, bir önergeyle bunu biraz daha kuvvetlendiriyoruz. "4 üncü maddenin birinci fıkrasının (b) bendinin sonuna 'işyerlerinde' ibaresinden sonra 'veya işletmelerinde' ibaresinin eklenmesini arz ve talep ederiz" diye arkadaşlarımızın önergesi var. Bu maddeyi biraz daha kuvvetlendiriyoruz. Sayın Çetin bunu çok iyi bilirler; işyeri nedir, işletme nedir; yani, dar kapsamı biraz daha genişletiyoruz.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, bu madde de, ilk defa, 1475 sayılı İş Kanununda olmamasına rağmen İş Yasa Tasarısına girmektedir. Böylesi mağdur olan bir kesim yasal kapsama alınmaktadır ve bu madde, tarım işçilerini memnun edecek, tarım işçilerine bayram ettirecek maddedir; yani, görülüyor ki, mağdur kesimin elinden tutulmuştur. İşte, AK Parti, seçim meydanlarında söz veriyordu Sayın Çetin ve değerli milletvekilleri; AK Parti "gerçekten, işçinin elinden tutacağız, mağdur kesimin elinden tutacağız, herkesin hakkını teslim edeceğiz" diyordu. Bugün sözünde duruyor. Sözünde durduğu için gururluyum, onurluyum, şeref duyuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, elbette, şimdi, önünüzde bir müjde daha vermek istiyorum; bu da, bu kapsam içine  alınması yetmiyor sadece tarım işçilerinin, aynı zamanda, önümüzdeki günlerde tarım iş yasasını da çıkarmak, AK Partiye nasip olacaktır, bizim Grubumuza, bizim hükümetimize nasip olacaktır. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Tabiî ki, bu tasarıyı genel anlamda değerlendirdiğiniz zaman, bugün, Türkiye'deki büyük eksiklikleri ortadan kaldırmaktadır. İş ahengini, barışını, endüstriyel demokrasiyi sağlayacak, bunları geliştirecek, çağdaş normları yakalayacak şekilde bir düzenleme yapılmaktadır. Elbette, Avrupa Birliği normlarına uygun; elbette, ILO standartlarına uygun şekilde çalışma hayatını düzenleyecektir.

Bundan önce, değerli grup başkanvekilimiz ifade ettiler geneli üzerinde konuşurken; burada, sadece 1475 sayılı İş Kanununu değil, aynı zamanda, 2821 sayılı Sendikalar Kanununu, 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanununu da kısa zamanda getireceğiz.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Göreceğiz!.. Yazıyorum...

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Bunlar da, demokratik normlara, katılımcı demokratik kurallarına, ilkelerine uygun şekilde organize edilecek ve iddia ediyorum, beraberce sokaklarda haykırdığımız gibi, bu yasalar üzerindeki antidemokratik hükümler kaldırılacak, 12 Eylül gölgeleri kaldırılacak; bundan emin olasınız. (AK Parti sıralarından alkışlar; CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar [!])

Tabiî ki, bu noktada, demokratikleşmenin bütün süreçlerine, demokratik katılım çerçevesinde, çok değerli Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun da iştirak edeceğine inanıyorum. Bu noktada, bu Meclisimiz ve 22 nci Dönem Meclisimiz, 58 inci, şimdi 59 uncu hükümetimize nasip olacak bu gelişmeler kısa zamanda sağlanacak; Türkiye, hak ettiği yere ulaşacak; Türkiye, çağdaş normlara uygun, standartlara uygun, elbette, yasal düzenlemelerini yerine getirecektir. Sadece yasal olarak değil; görülecektir ki, kendisini acil eylem planlarıyla mahkûm eden ve kendisini bu yolda mecbur hisseden partimiz, hükümetimiz, elbette, kısa zamanda, bir an önce bunları gerçekleştirmek için, belli takvimleri, miatları, milatları ortaya koymaktadır. Bu çerçevede gelişmeler devam edecek. Ben, bu gelişmeleri, sevgili dostlarımızın, değerli bütün milletvekili arkadaşlarımızın yakından takip etmelerini istiyorum.

Kürsüye ikide bir çıkmayacağım; elbette, kürsüye, yeri geldiği zaman çıkacağım, çıkacağız; burada arkadaşlarımız konuşacak. Biz, bu konular üzerinde, bir komisyon üyesi olarak da, komisyonda gerekli tartışmaları, gerekli çalışmaları yaptık. Teknik olarak -daha önce de belirtildi- bilimsel kurul, bilim kurulu, bu konuda, iş hukuku noktasında, etkin, otoriter ve sahasında uzman profesörler, Ankara ve İstanbul üniversitelerimizden hocalarımız bu yasaları hazırlamıştır. Bu, aynı zamanda şunu gösteriyor: Sadece ve sadece siyasî bir düşünceyle bu hareket yapılmıyor, bu gelişmeler sağlanmıyor; aynı zamanda pratik içerisinde bulunan sosyal taraflar, aynı zamanda üniversite, aynı zamanda Parlamento bütünlüğünü sağlayan önemli yasalarımızdandır. O açıdan bunları önemsiyoruz, o açıdan bunlara büyük destek veriyoruz. Elbette, bunların, toplumsal mutabakat aradığımız dönemde, bu sosyal tarafların mutabakatıyla ortaya çıkması önemlidir. Belki diyebileceksiniz ki, dışarıda mutabakatların sağlanması bize bir şey ifade etmiyor...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Hayır; bize çok şey ifade ediyor; çünkü, biz "egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir" sözünün içini doldurmak istiyoruz, milletin dediğini yapmak istiyoruz. Milletin sözcüsü sivil toplum örgütleri, bu noktada mutabakat sağlamışsa, elbette, biz, Parlamento olarak, bu noktada bir bütün olarak hareket etmek zorundayız. İşimize geldiği zaman, dışarıda anlaşılanları, biz noter miyiz, burada imzalama gibi düşünmek; işinize gelmediği zaman, farklı düşünmek çok yanlıştır.

Biz, şunu söylüyoruz...

MUSTAFA SAYAR (Amasya) - Onun için, önce barış...

EŞREF ERDEM (Ankara) - Savaş istemiyoruz.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Savaş noktasında yeterli tartışma bu Mecliste yapıldı. Savaş noktasında Parlamentonun aldığı kararlar ortada.

EŞREF ERDEM (Ankara) - Millete uyun o zaman...

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Bütün bunlara rağmen, hâlâ, çok affedersiniz, kırık plak gibi, bir yere takılmanın bir anlamı olmadığını da bilesiniz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Lütfen, toparlayınız.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Sözlerimi toparlıyorum Sayın Başkan.

Hepinize tekrar saygılar sunuyorum ve bu çalışmaların başarılı geçmesini diliyorum.

Teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Çetin.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hayır; ne için söz istiyorsunuz; ben, onu bir öğreneyim.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Üç ayrı yerde sataşması var; en sondan başlıyorum "kırık plak", "burası özgür bir Meclis..." Ne demek?!. Söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Yani, bütün bunları siz kendi üzerinize mi alıyorsunuz? (AK Parti sıralarından alkışlar)

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Evet... Evet... İzninizle... İsmim geçti Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın Çetin, ben de sizin kadar dikkatle dinledim. Şahsen, isminizden bahsedilerek herhangi bir şey söylenmedi.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - İki yerde ismimi zikrederek konuştu... Ben sendikacılıktan geliyorum Sayın Başkan...

BAŞKAN - Dolayısıyla, Parlamento çalışmaları içerisinde, kürsüde, zaman zaman karşılıklı ifadeler olabilir. Bu bakımdan, İçtüzüğe göre söz vermemi gerektiren bir husus yoktur.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - İki yerde, ikide bir kürsüye çıkmaktan söz ediyor Sayın Başkan; burada milletvekilleri ikide bir söz almıyor. 

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Şahsı adına, Ankara Milletvekili Sayın Bayram Meral...

İZZET ÇETİN (Kocaeli) -  Söz istiyorum,. Lütfen...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Meral...

İZZET ÇETİN (Kocaeli) -  Hayır... Söz istiyorum... Ben söz istiyorum Sayın Başkan, sataşma var.

BAŞKAN - Sayın Çetin, yok böyle bir şey.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Çıkacağım Sayın Başkan, oturtturamazsınız.

BAŞKAN - Sayın Meral, konuşmayacak mısınız?

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Ben, halkın temsilcisi olarak seçildim; konuşacağım. Söz istiyorum Sayın Başkan.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Arkadaşımız söz istiyor!..

BAŞKAN - O, Başkanlığın meselesi; siz buyurun.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Hastane morguna kendisi gitmiştir, hizmet sektöründe;kendisini anlatıyor...

Başkanım, lütfen, ben söz istiyorum...

BAŞKAN - Sayın Çetin...

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Hayır Başkanım, konuşacağım...

BAŞKAN - Sayın Çetin, bu Parlamentonun bir adabı var.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Bana hakaret etti, siz müdahale etmediniz!

BAŞKAN - Siz, uzun süre sendikacılık yapmış değerli bir milletvekilimizsiniz. Başkanlığın yetkilerine fiilî hareketlerinizle müdahale edemezsiniz.

Sayın Çetin, size...

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkanım, ben hastane morguna hiç gitmedim. Söz istiyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Sayın Çetin, bakın, İçtüzüğün 69 uncu maddesinin son fıkrasını okuyorum.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Okuyun Sayın Başkan...

BAŞKAN - Siz ve biz, hepimiz yasalara öncelikle uyacağız.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - O zaman oya sunun Sayın Başkan. Oylayarak söz hakkı vermeyin!

BAŞKAN - "Söz almak isteyen, ne sebepten dolayı konuşmak istediğini Başkana bildirir. Başkan, söz verip vermemek gerektiğini takdir eder..."

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Bir de takdirinizi bizim için kullanın ne olur?!

BAŞKAN - "...Başkanlıkça kendisine söz verilmeyen kimse direnirse, Genel Kurul, bu konuda görüşmesiz ve işaret oyuyla karar verir."

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Genel Kurulun oyuna sunun.

BAŞKAN - Siz direniyor musunuz?

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Ben konuşma yapmak istiyorum. Oyla Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Çetin'in konuşma yapma noktasındaki talebini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmemiştir. (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan!

BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, lütfen, Genel Kurul çalışmalarını aksatacak herhangi bir davranışta bulunmayalım. Çok önemli bir yasayı beraberce müzakere ediyoruz.

Buyurun Sayın Meral.

Süreniz 5 dakika.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de, Sayın Kapusuz'un gelmesini bekliyordum ki...

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Zaten buradayım Sayın Meral.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Alışmışız sizi önlerde görmeye efendim; oralar size yakışır mı!..

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Ben zaten buradaydım efendim.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Değerli milletvekilleri, değerli arkadaşlarım, burada, bir tutanak, protokol okudu; dediği doğrudur. Biz, her zaman, gezdiğimiz her yerde dedik ki: "12 Eylül hukukunu ortadan kaldıracağız." Belki dinleyenleriniz de vardır toplantılarda, mitinglerde veya seminerlerde.  12 Eylülün hukukundan birisi de 1475 sayılı İş Yasasıdır; ama, ben ne bileyim ki, beterin beterine rastlayacağız. (CHP sıralarından alkışlar) Bunu bilmiyordum; beterin beteri varmış. Samimî söylüyorum, bakınız, yanlış anlamayın; siz, 12 Eylülün çıkardığı yasayı tahrip ediyorsunuz beyler; 931 sayılı İş Yasası değil bu; 3008 sayılı İş Yasası değil; 12 Eylülün değiştirdiği yasa... Bunu geriye götürüyorsunuz. Bunu, niye kabul etmiyorsunuz!

Şimdi, burada, anlıyorum sizi... Şimdi, biraz hırsınızı anlıyorum. Demirel'in dediği gibi, böyle hayal ediyorum, düşünüyorum sizin için. Karar alıyorsunuz, savaşı önleyemiyorsunuz. Diyorsunuz ki kafanızdan, kardeşim, acaba, bu Saddam'da, bu aletler,  atom bombası -ne zıkkımsa-  var da, İsrail'de yok mu; orada Filistin Halkını yok ediyor da, Amerika Birleşik Devletleri buna ses çıkarmıyor! Böyle bir rahatsızlığınız var. Düşünün...

AHMET YENİ (Samsun) - Sen kendi adına düşün, zahmet etme hiç.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Efendim, hırçınlığınızı, biraz rahatsızlığınızı anlıyorum; bunu önleyemiyorsunuz, bundan rahatsız oluyorsunuz; ama, kusura bakmayın, intikamı, hırsınızı bizim yasadan çıkarıyorsunuz, işçilerden çıkarıyorsunuz; oraya gelmek istiyorum.

Sayın Grup Başkanvekilimiz diyor ki: "Efendim, biz, eski yasa üzerinden gidiyoruz." Bu, 9 bilim adamının hazırladığı bir yasa tasarısıdır. Biraz önce, değerli arkadaşlarım, keşke biraz daha... Ben köylüyüm, biraz kaçırabilirim; ama, sen şehirlisin, biraz daha nazik olman gerekir Sayın Tanrıverdi; sana yakışmadı konuşman, onu söyleyeyim.

Şimdi, burada kaç güne indirdiniz? "50 kişi" diyor; aynen yerinde duruyor mu?

HASAN ANGI (Konya) - Duruyor.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Şu maddede değişiklik önergesi vereceğinizi söylediniz. 50 kişi duruyor mu; duruyor. Neyi değiştirdin? Müjde veriyordun...

ÜNAL KACIR (İstanbul) - "Veya işletmelerde" diye değişiklik önergesi vereceğiz.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Ne değişir; işletme, işletme... Kim onu şey yapar?

Bakınız "deniz ve hava taşımacılık işlerinde, tarım işlerinde, orman tali yolları dahil..." Bunu kim hazırlamış; dokuz bilim adamı.

Şimdiki yasada ne var; şimdiki hükümetimizin getirdiği yasada ne var: "50'den az işçi çalıştırılan (50 dahil) tarım ve orman işlerinin yapıldığı işyerlerinde." 50 rakamını koymuşuz, o yetmemiş, bir de orman işçisini buraya sokmuşuz; diyoruz ki, biz, dokuz bilim adamının getirdiği yasaları görüşüyoruz. Sayın Grup Başkanvekilim, değil...

Bakınız, sizin bir arkadaşınızla, bir milletvekili arkadaşınızla birlikte, asansörle yukarıya çıktık; dedi ki: "Sayın Başkan, çok üzülüyorum; bu İş Güvencesi Yasasını biz çıkardık." Hakikaten, siz çıkardınız.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Biz yeni geldik.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Nasıl oldu biliyor musunuz; yasa tasarısı buraya geldi, Sayın Kapusuz çıktı, bir konuşma yaptı. Eyvah, yaktı bizi dedim. Allah selamet versin, Salim Uslu ile hemen harekete geçtik. Sayın Uslu, hemen Sayın Genel Başkanınıza telefon etti; şu andaki Meclis Başkanımızı hemen buraya gönderdi. Bakınız, olayı, aynen anlatıyorum.

Bir şeyi size söyleyeyim değerli arkadaşlarım; belki yanlışım olur; ama, hayatta yalan beklemeyin benden. Benim kendi teşkilatımda benimsendiğim, en büyük özelliklerimden birisi budur; yaparsam yaparım, yapamazsam yapamam. Şimdi "yalan" desin. Yerde konuşmuyorum ya, burada konuşuyorum.

HASAN ANGI (Konya) - O zaman, siz ne yapıyordunuz ağustosta?!

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, ne oldu sonradan; Sayın Güler'e teşekkür ederim, ona görev verildi, o da burada. Ölünün arkasından konuşmuyorum ya! Benim yiğit arkadaşım, çıktı, öyle bir konuşma yaptı ki, oh be!.. Buz gibi suyu içtik, alkışladık, oyladınız, yasa çıktı; bir fidan diktiniz. Bugün, bunu kesiyorsunuz, farkında mısınız? Bu, sizin eserinizdi. Dün, buna oy verdiniz. Ne oldu da, bugün, bunu ortadan kaldırmanın yollarını arıyorsunuz?!

NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) - Dallarını budadık...

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Daha gür çıkacak!

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Aradan ne geçti?! Ne oldu da, bunu yapıyorsunuz?!

Değerli arkadaşlarım, bakınız, şimdi, burada, bir önerge veriyorsunuz; önerge geçmiştir... Sizden bir arkadaş -sağ olsun, ismini vermiyorum- bu konuyla ilgili "50 işçi" ile ilgili -aynen, iş güvencesinde 10 işçidir bunun standart ölçüleri; genelde, esnaf, sanatkâr da ona uysun dedik- bir önerge verdi. Eğer, demin burada konuşan arkadaşım var ya, benim sendikacı arkadaşım...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Meral, lütfen toparlayın.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Eğer, onlar el kaldırsaydı, o arkadaşımızın verdiği önerge kabul edilmişti. Orada, elini kaldırmadı. Orada da bir patırtıya meydan verdiler. Şimdi, buraya çıktı; yok, sendikacının çenesi oynuyor; yok bilmem neyi oynuyor dedi. (Gülüşmeler) Sendikacının çenesi oynuyor; ama, birilerinin de, Hazinede, bilmem nerede, bankalarda eli oynuyor. Onlara arkadaşlık yapmayın, onlara!.. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, şimdi, benim sizden ricam; şu işi iddiaya bindirmeyin. Birisi bana telefon etti -kusura bakmayın- ve "AK Parti muhalefette olsaydı, bizim bütün sorunlarımıza sahip çıkardı" dedi. Şimdi, bakın, vatandaş şunu yapar... Ben, birkaç sene, Kayseri'de, genel başkan olamadım "genel sekretersin, daha iyi çalışıyorsun; başkan olursan, oturursun" dediler. Şimdi, millet sizi seyrediyor. İş güvencesini çıkarırken, diğer yasaları çıkarırken, bizimle öyle bir ittifak halinde çalışıyordunuz ki, Allah işinizi gücünüzü rast getirsin! Şimdi, iktidar oldunuz, başka bir tarafa gittiniz. Yarın, halk, sizi yine muhalefet yapar, bizim yanımıza öyle bir gelirsiniz ki, aslanlarım benim, elinizi kaldırırsınız, yasaları çıkarırsınız, işçinin kaybettirdiğiniz şu haklarını tekrar geri verirsiniz. Size güveniyorum; ama, gelin, şunu kabul edin: Şurada, eski yasada yok; daha önce 9 bilim adamının ilk hazırladığı yasada yok; buyurun arkadaşlar. Bunları, tabiî, size vermezler. Verirler mi?..

ÜNAL KACIR (İstanbul) - 1475'te var.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Burada benim sizden ricam, bunu 10 kişiye... Zaten, diyor ki, işletmeler... İşletme için de 10 kişi deyin, ne olur yani, dünya mı yıkılır? Yeknesaklık sağlanır. O zaman bir şey yapmış olursun; ben de size teşekkür ederim o zaman. Sizden bunu bekliyorum değerli arkadaşlarım. Şu önergeyi verdik, bir cümlelik önerge. Kaybedilecek hiçbir şey de yok, getireceği bir şey de yok, külfeti de yok...

AHMET YENİ (Samsun) - Yoksa, gerek yok o zaman.

BAŞKAN - Sayın Meral, 3,5 dakika size fazla süre tanımış oldum. Toparlarsanız...

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım, sağ olun.

İzzet'e 2 dakika verseydin, benim 3,5 dakikam gitmişti; onu oradan kapattık.

Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım, sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Meral.

Konuşmalar tamamlanmıştır.

Madde üzerinde 2 adet önerge vardır; önergeleri önce geliş sırasına göre okutup, aykırılık derecelerine göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 73 sıra sayılı İş Kanunu Tasarısının 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin sonuna "işyerlerinde" ibaresinden sonra "veya işletmelerinde" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Şerif Birinç

Nükhet Hotar

Alim Tunç

 

Bursa

İzmir

Uşak

 

Niyazi Pakyürek

Halil Aydoğan

Cüneyt Karabıyık

 

Bursa

Afyon

Van

 

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, okutacağım bu ikinci önerge en aykırı önerge olduğu için, bu önergeyi okutacağım, ondan sonra işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Genel Kurulda görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının "İstisnalar" başlıklı 4 üncü maddesinin (b) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Oğuz Oyan

Bayram Ali Meral

İzzet Çetin

 

İzmir

Ankara

Kocaeli

 

Feridun Fikret Baloğlu

Enver Öktem

 

 

Antalya

İzmir

 

 

"b) 10'dan az (10 dahil) işçi çalıştıran tarım işlerinin yapıldığı işletmeler"

BAŞKAN - Sayın Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergenin sahipleri konuşacaklar mı?

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Evet Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun.

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan İş Yasası Tasarısının 4 üncü maddesinin (b) bendinde değişiklik yapılmasına ilişkin önerge üzerinde, önerge sahipleri adına söz almış bulunmaktayım.

Mevcut düzenleme, 50'den az işçi çalıştırılan (50 dahil) tarım ve orman işlerinin yapıldığı işyerlerini İş Yasası kapsamı dışında tutmaktadır. Bu durum, uygulamada büyük haksızlıklara yol açacaktır. Öncelikle, orman işyerlerinde çalışan işçi sayısı ne olursa olsun, bu bentten çıkarılması bir zorunluluk halindedir.

İkinci olarak, özelikle, tarım işlerinin yapıldığı işyerlerinde çalışan işçilerin (50 dahil) 50'den az olması halinde İş Yasası kapsamı dışında tutulması büyük adaletsizliklere yol açacaktır.

Bilindiği üzere, ülkemizde, tarım ve tarıma dayalı sanayi yoğun faaliyette bulunmakta, özellikle, gıda ve konservecilik sektöründe, sanayi şirketleri, yoğun olarak, tohum, tohum ıslahı, fide üretimi ve ürün geliştirme aşamalarında kadrolu işçilerin yanında, bunun 2 misli, geçici veya mevsimlik işçi olarak, gerek kampanya dönemlerinde gerekse tüm bir yıl boyunca "ziraat işçisi" adı altında işçi istihdam etmektedir.

Uygulamada, bu işçiler, yılın onbir ayı aynı işyerinde çalıştırılmakta, 15-20 günlük çıkış yapılarak "mevsimlik ziraat işçisi" statüsünde 15-20 yıl, bir ömür boyu, emekliliğine kadar çalıştırılmaktadır; ancak, uygulamada, işyeri ve eklentileri içerisinde çalışmalarına ve ziraat işi olmadığı günlerde işyerinin içinde çalışmalarına rağmen, geçici ziraat işçileri kabul edilerek mevcut 1475 sayılı İş Yasası ve Sendikalar Yasası kapsamında kabul edilmemekte ve iş akitleri feshedildiğinde ihbar ve kıdem tazminatlarından, işyerlerinde mevcut toplu iş sözleşmesi hükümlerinden yararlanamamakta; bu da, mevcut çalışan işçiler arasında, ziraat işçileri ailesine çok büyük bir haksızlık ve eşitsizlik yapılmasına neden olmaktadır.

Bu işçiler, bazı işyerlerinde gündelik işçi olarak ya da tüm çalışma süreleri boyunca hiçbir kıdem almaksızın asgarî ücret üzerinden maaş almakta ve fazla çalışma ücretlerinden yararlanamamaktadır.

Hukukçu arkadaşlarımızın da bildiği gibi, iş akitlerinin herhangi bir nedenle feshi halinde ise, açılan davalarda, Yargıtay ne yazık ki, ziraat işçisi olmaları nedeniyle bir fabrikanın içinde, eklentilerinde ve  bağlı işyerlerinde çalışmalarına karşın, 1475 sayılı İş Yasası kapsamı dışında mütalaa ederek, bu insanların tüm kazanımlarını reddetmektedir.

Yine (b) bendinin (50 dahil) 50'den az işçi çalıştıran tarım işlerinin yapıldığı işyerlerini yasa kapsamı dışına itmesi nedeniyle, özellikle taşeronlaşmayı öneren ve düzenleyen, dolayısıyla işçinin tüm kazanımlarını elinden almayı amaçlayan bu yasa tasarısı içerisindeki 50 işçi rakamı oldukça yüksek bulunmaktadır. Bu nedenle 4 üncü maddenin (b) bendinin "10'dan az işçi çalıştırılan (10 dahil) tarım işlerinin yapıldığı işyerlerinde" olarak değiştirilmesinin yerinde olacağına ve burada çalışan insanların,İş Yasası kapsamına ve iş güvencesi kapsamına alınacağına da inanıyorum.

Zira, bu durum, ekonomik zorluklar nedeniyle tarlasını ekemeyen, tarla ekip sürmekten başka bir bilgisi olmayan ve artık, sanayi işçisi haline gelen; ancak, mevcut yasal düzenlemelerle mevsimlik ve geçici ziraat işçisi olarak çalışmakta olan binlerce insanımıza rahat bir nefes aldıracağı gibi, onların, aynı zamanda işverenin değişik işyerlerinde küçük küçük parçalara ayrılarak, yasanın boşluklarından yararlanılarak istismar edilmelerini de önleyecektir. Bu nedenle anılan değişiklik önergemize destek vermenizi ister, hepinizi saygılarımla selamlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

İkinci önergeyi tekrar okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 73 sıra sayılı İş Kanunu Tasarısının 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin sonuna "işyerlerinde" ibaresinden sonra "veya işletmelerinde" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

      Şerif Birinç

(Bursa) ve arkadaşları

BAŞKAN - Önergeye Komisyon katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkanım, aslında, önergeyi uygun buluyoruz; ancak, çoğunluğumuz olmadığı için takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümetimiz?..

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

ŞERİF BİRİNÇ (Bursa) - Gerekçe okunsun Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Değişik tarım ve orman işletmelerinde birden fazla işyeri mevcuttur. Kanunun mevcut haliyle uygulanmasında bu işçilerin önemli bir bölümü İş Kanunu kapsamı dışında kalmaktadır. Bu haksızlığın önlenmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN - Gerekçe okunmuştur.

Şimdi, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusundaki değişik şekliyle maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 4 üncü madde kabul edilen önerge doğrultusunda kabul edilmiştir.

Birleşime 5 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 21.44

 

 

 

 

 

 

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 21.55

BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Suat KILIÇ (Samsun)

BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 45 inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. - İş Kanunu  Tasarısı  ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı : 73) (Devam)

BAŞKAN- Komisyon ve Hükümet hazır.

Şimdi, tasarının 5 inci maddesini okutuyorum:

Eşit davranma ilkesi

MADDE 5. - İş ilişkisinde dil, ırk, cinsiyet, siyasal düşünce, felsefî inanç, din ve mezhep ve benzeri sebeplere dayalı ayırım yapılamaz.

İşveren, esaslı sebepler olmadıkça tam süreli çalışan işçi karşısında kısmî süreli çalışan işçiye, belirsiz süreli çalışan işçi karşısında belirli süreli çalışan işçiye farklı işlem yapamaz.

İşveren, biyolojik veya işin niteliğine ilişkin sebepler zorunlu kılmadıkça, bir işçiye, iş sözleşmesinin yapılmasında, şartlarının oluşturulmasında, uygulanmasında ve sona ermesinde, cinsiyet veya gebelik nedeniyle doğrudan veya dolaylı farklı işlem yapamaz.

Aynı veya eşit değerde bir iş için cinsiyet nedeniyle daha düşük ücret kararlaştırılamaz.

İşçinin cinsiyeti nedeniyle özel koruyucu hükümlerin uygulanması, daha düşük bir ücretin uygulanmasını haklı kılmaz.

İş ilişkisinde veya sona ermesinde yukarıdaki fıkra hükümlerine aykırı davranıldığında işçi, dört aya kadar ücreti tutarındaki uygun bir tazminattan başka yoksun bırakıldığı haklarını da talep edebilir. 2821 sayılı Sendikalar Kanununun 31 inci maddesi hükümleri saklıdır.

21 inci madde hükümleri saklı kalmak üzere işverenin yukarıdaki fıkra hükümlerine aykırı davrandığını işçi ispat etmekle yükümlüdür. Ancak, işçi bir ihlalin varlığı ihtimalini güçlü bir biçimde gösteren bir durumu ortaya koyduğunda, işveren böyle bir ihlalin mevcut olmadığını ispat etmekle yükümlü olur.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Oya Araslı; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA OYA ARASLI (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri, Grubum ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Çok önemli bir yasa tasarısını görüşmekte olduğumuz, benden önce söz alan konuşmacılar tarafından defaatle ifade edildi. Bu kadar önemli yasalar, bu koşullarla görüşülmemeli Türkiye Büyük Millet Meclisinde. Bu yasa tasarısının görüşülmesine başlanılmadan 5-10  dakika önce elimize basılmış metin geçti. Şimdi, ben, değerli arkadaşlarımıza sormak istiyorum; 5-10 dakika içerisinde 100 küsur maddelik bu metni kim eksiksiz okuyabildi?!. Merak ediyorum; eğer "okuyorum, okudum" diyen varsa, acaba, okurken, aynı zamanda, görüşmeleri de, bu mühim, bu önemli yasayla uygun bir dikkatle izleyebildi mi?

Değerli arkadaşlarım, dikkat ederseniz, yasama yılının başlangıcından beri biz, bu tür olayları defaatle yaşadık. Alelacele birtakım yasalar Genel Kurula indiriliyor, milletvekillerinin ne görüşeceğini incelemesine fırsat bile verilmeden görüşmeler başlıyor.

Değerli arkadaşlarım, bu yoksul ulusumuz bize küçümsenmeyecek bir ödenek ödüyor, görevimizi gereğince yerine getirelim diye. Bu koşullarda, siz, bu özenle yasalar tetkik edilirken, görevimizi bu ödeneğe uygun ve halkımızın bizden beklentileri doğrultusunda yerine getirebildiğimize inanıyor musunuz, yerine getirdiğinizi iddia edebilir misiniz. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, belki mazeret olarak, belki bizleri etkileyebilmek için, bilim adamlarının, bu tasarıda önerilen çözümler üzerinde anlaşmış olduğu iddia ediliyor. Bilim adamlarına saygım büyük. Meslektaşlarımın önerilerine her zaman çok büyük bir saygıyla, gereken özeni ve dikkati gösterdim; ama, bizler, bilim adamlarının önümüze koyduğu çözüme damga basar gibi, noterlik yapar gibi oylarımızı kullanmak için burada değiliz. Bizler, halkımızın bize verdiği vekâlet doğrultusunda, bizler, toplumun işveren ile işçi kesimlerinin bizden ne beklediklerini gözden geçirerek, bilim adamlarının önerilerini değerlendirmek durumundayız. Böyle, palas pandıras Genel Kurula indirilen tasarılar için, maalesef, bunu yapabilmemiz mümkün değil.

Bazı arkadaşlarımız, bu sözlerime benzer sözleri birtakım arkadaşlarımız dile getirdiği zaman gülerek karşıladılar, sanki, lüzumsuz sözler konuşuluyormuş gibi bir tebessüm, dile getirilen sözleri küçümseyen bir tebessüm, bazı dudakların bir kenarında asılı kaldı.

Değerli arkadaşlarım, çok önemli bir görev yerine getiriyoruz burada. Yerine getirdiğimiz görevin önemine uygun bir özenle yasaları incelemeye vakit ayırmalıyız. Bakınız, yasama yılının açılışından bu yana, pek çok önemli yasa, aynı koşullarla Genel Kurula indi. Ne oldu sonra; o yasalar, Cumhurbaşkanından, ikinci kere görüşülmek üzere, şu Yüce Meclise iade edildi.

Şu Meclisin her dakikası, bu yoksul halkımızın sırtından ödenen paralarla finanse ediliyor. Bunun sorumluluğunu sırtımızda taşımalıyız; her dakikamızı büyük bir özenle, boşa geçirmeden kullanmak mecburiyetindeyiz.

Bazı arkadaşlarımız, burada, katılımdan söz ettiler. Arkadaşlar, bu koşullar altında yasaların görüşülmesinde hangi milletvekili katılımından söz edebilirsiniz?! Eğer, gerçekten bir katılımın varlığından söz ediyorsak, yaptığımız işi ciddiye almamak olur bu. Bizler, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, yasaları bu tür koşullar altında görüşmekten son derece büyük bir üzüntü duyuyoruz. Maddeyle ilgili görüşlerimi ifade etmeden önce, bu üzüntümü dile getirmekte yarar gördüm.

Bizler, paralarını, maddî imkânlarını saçmak durumunda olan bir ulus değiliz. Eğer, bu kadar saçıp savuracak imkânımız varsa, açlık sınırında yaşayan işçilerimize, emeklilerimize, memurlarımıza katkı olarak verelim. Şuradan seyyanen bir zam çıktı, emekli işçilerimizin hangisinin cebine burada telaffuz edilen miktarlar girdi, doğrusu, çok merak ediyorum. Istırap feryatlarını da, her dakika bize gönderilen mektuplardan izliyorum.

Şimdi, burada, bir yasa maddesi, cinsiyete dayalı...

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Bize teşekkür mektupları geliyor.

OYA ARASLI (Devamla) - Giderek daha azalan zam yaptınız diye mi teşekkür mektupları geliyor efendim?!

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Hayır, çok iyi zam yaptık diye.

OYA ARASLI (Devamla) - Size gelen mektupları sizin değerlendirmenize bırakıyorum.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Emeklilerin hepsinden bize teşekkür mektupları geliyor.

OYA ARASLI (Devamla) - Sayın Başkan, lütfen meşgul edilmememi sağlayınız.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, hatibe müdahale etmeyelim.

OYA ARASLI (Devamla) - Bana müdahale ediliyor efendim; lütfen, siz bana müdahale edilmesini önleyiniz.

BAŞKAN - Efendim, siz, Genel Kurula hitap edin.

Buyurun.

OYA ARASLI (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, burada bir ayırımcılık yasağı getirilmiş, iş yaşamında eşitliğe ilişkin düzenlemeler yapılmış. Gerçekten, eşitlik, demokrasimizin de, iş yaşamımızın da üzerine dayanması gereken en önemli unsurlardan biri; ama, maalesef, işe alınmada da, işten çıkarmada da, işteki koşullarda da belli alanlarda bir ayırımcılığın iş yaşamımızda var olduğu herkesin bildiği bir gerçek. Bu ayırımcılığın muhatabı, genellikle, kadınlar oluyor. Halbuki, bizim, kadınlara karşı ayırımcılığın önlenmesi için çeşitli sözleşmelerin altında imzamız var. Bunların gereğini yerine getirmek lazım; ama, bu gerek, sadece bir ayırımcılık yasağını bir yasada ifade etmekle yerine getirilmez.

Kadınlar en fazla nerede ayırımcılığa uğruyor biliyor musunuz; işe alınırken. Kadın işçi almak istemiyorlar, kadınlara, mümkün olduğu kadar az hak tanımak istiyorlar. Kadınlara fazla hak tanıdığınız zaman da, kadın işçi almama daha belirgin bir eğilim haline geliyor. Kadınlarımız, dünya ortalamasına baktığınız zaman, giderek daha düşük sayılarla iş yaşamına katılır hale gelmeye başladılar. Bu kanayan yarayı sarmak lazım. Bunun için de sadece yasak getirmek yeterli değil; işe alınmadan başlayarak, artık, dünyada eşitlik kavramının çok doğal, ayrılmaz bir içeriği, bir parçası haline gelmiş olan olumlu ayırımcılığı da devreye sokmak lazım. Bu alanda da olumlu ayırımcılık, işe alınmada belli bir yüzde içerisinde kadın görevlendirilmesini zorunlu hale getirmekle mümkün olacaktır. Aksi takdirde, yasaya koyduğunuz yasakların gereğince amacına ulaşan bir sonuç doğurmayacağını burada ifade etmek isterim.

Diğer taraftan, tasarıda birtakım deyişler var; örneğin "esaslı  sebepler" deniliyor. "Eşit davranma ilkesi" başlıklı 5 inci maddede esaslı sebepler diye bir söz geçmekte. Esaslı sebepler ifadesi, açıklığa kavuşturulmaya ihtiyacı olan bir ifadedir, işverenin eline ucu açık bir yetki veren bir ifadedir; bu nedenle, bu esaslı sebepler ifadesini daha fazla açıklığa kavuşturmak, daha somutlaştırmak gerekmektedir.

Diğer taraftan, yine, burada, ayırımcılık bir yaptırıma bağlanmıştır; ama, bu yaptırım yeterli değildir; ayırımcılığın işlemesini önleyebilmek için, en azından, haksız fesihten daha ağır bir yaptırımın, bu maddeye, yaptırım olarak getirilmesi gerekmektedir.

 Eğer, bunları gerçekleştirebilirsek, belki, iş yaşamımızda, cinsiyete, dile, dine, siyasal düşünceye ve benzeri nedenlere dayalı ayırımcılıkların önüne geçilmesini belli bir ölçüde sağlayabiliriz diyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Araslı, mikrofonu açıyorum; lütfen, toparlayınız efendim.

OYA ARASLI (Devamla) - Selamlayıp, bitireceğim efendim.

Tabiî, bu ayırımcılıkların, en az cinsiyete dayalı ayırımcılık kadar rahatsız eden bir başka alanını da siyasî düşünceye dayalı ayırımcılıkların gerçekleştirdiğini yine burada ifade etmeliyim ve toplumun bu konuda gereken özeni göstermesi, iş yaşamımızda barışı sağlamak bakımından, gerek işverenlerin gerek işçilerin üzerlerine düşenleri yerine getirmesi gereğine dikkati çekmeliyim.

Bu konulara değinerek, sizleri, bunları dikkate almaya davet ederek, saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Araslı.

Madde üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Kocaeli Milletvekili Nihat Ergün; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA NİHAT ERGÜN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK Parti Grubu adına, tasarının 5 inci maddesi hakkında söz almış bulunuyorum; bu vesileyle hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bugün, iş hayatımızı düzenleyen, çok önemli bir yasa tasarısını görüşüyoruz. Değerli arkadaşlarımız, yasa tasarısı hakkında muhalif görüşlerini de ifade ediyorlar; ama, bu tasarının Türkiye'de bir an evvel yürürlüğe girmesi için bekleyen işçi ve işveren kesimlerinin de olduğunu biliyoruz.

Değerli arkadaşlar, 5 inci madde, biliyorsunuz, işyerlerindeki eşitlik ilkesini düzenleyen bir maddedir. Bu maddeyi şu açıdan ele almakta fayda var: Gerçekten, AK Parti bu yasayı düzenlerken, bu yasaya, gerek komisyondaki görüşmeleri gerekse hazırlanması sırasında emeği geçen birçok arkadaşın çalışmaları içerisinde, insan haklarına uygunluk ilkesi de diyebileceğimiz bir ilkenin derç edilmiş olması fevkalâde önemlidir.

Biliyorsunuz, insan hakları, bütün yasalar ve uygulamalar açısından çağdaş bir kriterdir. Yasaların ve uygulamaların meşruiyeti, bugünkü dünyada, sadece uygun yasama prosedürlerinden geçmiş olmasıyla sağlanmıyor; bu gerekli olmakla beraber, yeterli görülmüyor ve bunun bir yeterşartı olarak yasaların ve uygulamaların aynı zamanda insan hak ve özgürlüklerine uygun bir nitelik taşıması gerekiyor. Bu, sadece, Parlamentoda düzenlenen yasalar açısından değil, aynı zamanda hayatımızın diğer unsurlarındaki iş ve eylemler açısından da geçerli bir kriter olmalıdır.

Bu nedenle, işyerlerinde bütün ayırımcılıkların ortadan kaldırılmasına yönelik bir uygulamanın, işçi ve işverenler tarafından yapılmasını, bu yasayla istemek, elbette, fevkalade doğrudur.

Uygulamada, eğer, idare, işveren olarak idare ya da yönetim olarak idare ya da hükümet olarak idare birtakım sapmalar gösterirse, elbette bunun karşısında insanın başvuracağı yer, öncelikle yargıdır. Yasama, yürütme ve yargı dediğimiz üçlü ayırımın nedeni, idarenin, muhtemelen bazı zamanlarda hata yapabileceği ve bu hata karşısında, yargıda, insanların hakkını arayabileceği düşüncesine dayanır. Bu nedenle de, işyerlerinde işverenlerimizin elbette insan hak ve özgürlüklerine en büyük özeni göstereceklerini biliyoruz. Bu yasa tasarısı bunu düzenlemiş olmakla, bunu işverenlerin, işçilerin, bütün çalışma dünyasının dikkatine sunmuş olmakla çok önemli bir boşluğu doldurmuş oluyor.

Değerli arkadaşlar, belki sırrını tam olarak hepimizin de çözemediği bir doğal düzen içerisinde yaşıyoruz ve buraya bizler milletvekili seçildik, geldik. Elbette, bizler memleketin en bilgili adamları, en nitelikli adamları, en kıymetli adamları olduğumuz için buraya gelmedik. Bu memlekette bizden daha nitelikli, daha kıymetli, daha seçkin çok sayıda insan var; ama, bir şekilde, bu hayatın içerisinde, şimdi bizim parlamenter rolümüz, yasama organındaki ve yürütme organındaki roller oynanıyor. Hayatın başka alanlarında da insanlar elbette başka roller oynuyorlar. Bunların birçoğu bizim irademizin dışında gelişiyor. Kadınlar ve erkekler, kimse kadın olmak ya da erkek olmak iradesine doğrudan doğruya kendisi sahip değil ve bizim hayattaki rolümüz bu. Önemli olan, bu rolü sorumluluk ahlakı ve bilinci içerisinde oynamak ve yerine getirmektir. Elbette, iş dünyasında da böyle olmalıdır. İşçi olmak, işveren olmak ya da başka alanlarda hizmet görmek kimseyi çok önemli bir noktaya getirmediği gibi, çok önemsiz bir noktaya da getirmiş olmaz. Elbette, bu hayatın içerisinde işçinin de, işverenin de ayrı bir ehemmiyeti vardır. Hiç kimse işçi olduğu için, en küçük işten en büyük işe kadar bir işi yaptığı için hor ve hakir elbette görülemez, görülmemelidir de. Eğer işçi dediğimiz insanı beğenmeyen, işte, işçi takımı diye bakan, İzzet Beyin ifadesiyle, insana bir cıvata muamelesi, bir somun muamelesi yapan bir anlayış varsa, bunun, bırakın yasama organı içerisinde, insanî olarak tasvip edilmesini -bu elbette mümkün değildir; ama- İş Yasası dışında da bu tür uygulamaların önüne geçecek başka yasalarımız vardır, yargıçlarımız vardır, en azından, geleneklerimiz vardır, insanî değerlere sahip çıkma ahlakımız vardır.

O açıdan, hepimiz, belki bu vesileyle, insana ait, insanî değerlere ait sorumluluğumuzu bir kere daha hatırlamalıyız; zaten, hepimiz bu bilinç içerisinde hareket ediyoruz.

Değerli arkadaşlar, bir ülkenin birçok zenginliği vardır; yeraltı zenginliklerinden sırayla söz edilebilir; ama, ülkenin bazı yerüstü zenginlikleri vardır ki, bunlar gerçekten çok kıt şeylerdir. Mesela, çok cesaretli insan yeryüzünde azdır, çok bilgili insan da yeryüzünde azdır, çok zeki insan da yeryüzünde azdır. Bunlar, bir toplumun yeryüzü zenginlikleridir; ama, değerli arkadaşlar, bir toplumun en önemli yeryüzü zenginliklerinden bir tanesi, ülkenin müteşebbis gücüdür. Eğer, o ülkede müteşebbis güç yeterince dikkate alınmaz ve sahip çıkılmazsa, o müteşebbis gücün, ülkede inkişafı sağlayacak adımları atması fevkalade zor olur.

Geçmiş yönetimlerin uygulamaları, ne yazık ki, ülkemizin müteşebbis gücünü tahrip ederek, maalesef, yüzbinlerce, milyonlarca insanımızın da işsiz kalmasına neden olmuş, iş hayatına işçi olarak bile atılabilmesine imkân vermemiştir. Bu nedenle, ülkemizin az sayıda olan müteşebbis gücünü, muhakkak surette harekete geçirmeliyiz ve daha çok insanın istihdam edilebileceği süreci o müteşebbis gücün organizasyonunda görmeliyiz. Yoksa, müteşebbis gücü bir ülkenin serveti saymazsak, bir ülkenin zenginliği saymazsak, ülkemizin inkişafını sağlamamız mümkün değildir.

Çağdaş dünyada, devletçi bir ekonomik modelle ve merkeziyetçi bir yönetim modeliyle bir yere varmanın mümkün olmadığını hepimiz biliyoruz ve kabul ediyoruz. Bu nedenle, ülkemizin müteşebbis gücünü de harekete geçirecek bir anlayışla hareket etmemiz lazım geldiğini, gerçekten görmek gerekiyor.

Son olarak şunu da ifade etmek istiyorum. Değerli arkadaşlar, bu yasa tasarısını, gerçekten bir an evvel ve süratle çıkarmamız gerekiyor. AK Parti Grubu olarak, biz, hepimiz bu tasarının arkasındayız ve ben, 5 inci maddesi üzerinde söz almış olduğum bu tasarının, milletimize ve memleketimize hayırlı, uğurlu olmasını temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ergün.

Konuşmalar tamamlanmıştır.

Madde üzerinde 3 adet önerge vardır; önergeleri geliş sırasına göre ayrı ayrı okutup, sonra da aykırılıklarına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının "Eşit Davranma İlkesi" başlıklı 5 inci maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini teklif ederiz.

 

Oğuz Oyan

Enver Öktem

İzzet Çetin

 

İzmir

İzmir

Kocaeli

 

Cevdet Selvi

Mehmet Küçükaşık

Muharrem Kılıç

 

Eskişehir

Bursa

Malatya

 

"İşveren, sözleşme türlerinin farklılığından kaynaklanan sebepler olmadıkça, tam süreli çalışan işçi karşısında, kısmî süreli çalışan işçiye, belirsiz süreli çalışan işçi karşısında, belirli süreli çalışan işçiye farklı işlem yapamaz."

BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının "Eşit davranma ilkesi" başlıklı 5 inci maddesinin altıncı fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Oğuz Oyan

Enver Öktem

İzzet Çetin

 

İzmir

İzmir

Kocaeli

 

Cevdet Selvi

Mehmet Küçükaşık

Muharrem Kılıç

 

Eskişehir

Bursa

Malatya

 

Feramus Şahin

Feridun Fikret Baloğlu

 

 

Tokat

Antalya

 

 

"İş ilişkisinde veya sona ermesinde, yukarıdaki fıkra hükümlerine aykırı davranıldığında, işçi, dört aya kadar ücreti tutarındaki uygun bir tazminattan başka, yoksun bırakıldığı haklarını da talep edebilir. 21 inci madde ile ve 2821 sayılı Sendikalar Kanununun 31 inci maddesi hükümleri saklıdır."

BAŞKAN - Şimdi, okutacağım üçüncü önerge, aynı zamanda, en aykırı önergedir, okuttuktan sonra işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının 5 inci maddesinin son fıkrasından sonra gelmek üzere, "kadın işçi çalıştırılmasının yasak olduğu haller hariç, her işyerinde, çalışanların en az yüzde 10'u kadar kadın işçi çalıştırılır" fıkrasının eklenmesini teklif ederiz.

                   

Enver Öktem

Yılmaz Kaya

Erdal Karademir

 

 

İzmir

İzmir

İzmir

 

Oya Araslı

Güldal Okuducu

Canan Arıtman

 

Ankara

İstanbul

İzmir

 

Vezir Akdemir

Bihlun Tamaylıgil

Özlem Çerçioğlu

 

İzmir

İstanbul

Aydın

 

Mehmet Sevigen

Algan Hacaloğlu

Hasan Aydın

 

İstanbul

İstanbul

İstanbul

 

 

Haluk Koç

 

 

 

Samsun

 

BAŞKAN - Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önerge üzerinde konuşmak istiyor musunuz efendim?

CANAN ARITMAN (İzmir) - Evet.

BAŞKAN - İzmir Milletvekili Sayın Canan Arıtman; buyurun Sayın Arıtman. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

CANAN ARITMAN (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz yasa tasarısının 31 inci maddesini sizlere okumak istiyorum; çünkü, verdiğimiz önerge, bir anlamda, bu maddeden esinlenerek verildi.

31 inci maddede, "işverenler 50 veya üstü işçi çalıştıran işyerlerinde her yıl Bakanlar Kurulunca belirlenecek oranlarda özürlü, eski hükümlü ve terör mağduru işçiyi meslek, beden ve ruhî durumlarına uygun işlerde çalıştırmakla yükümlüdürler" denilmektedir.

Bu, sosyal amaçlı bir maddedir. Toplumun, mağdur, korunması gereken kesimlerini korumak, kollamak amaçlı bir olumlu ayırımcılık maddesidir. Ülkemizde, kadınlar için de böyle bir olumlu ayırımcılığa ihtiyaç vardır. Kadınlar da bir anlamda hükümlüdür. Ülkemizde, kadınlar, kültürel ve geleneksel bağlarla, ne yazık ki, hükümlü hale getirilmiş, toplumsal yaşamdan, iş yaşamından, her alandan uzak tutulmuşlardır.

Değerli arkadaşlarım, gelir dağılımındaki eşitsizlik, yoksulluk ve işsizlik, kitlesel olarak önce kadınları vurur. Kadının ise, işe daha çok ihtiyacı vardır; özellikle ekonominin bozulduğu, gelir dağılımındaki eşitsizliğin arttığı durumlarda kadının işe ihtiyacı daha da artmaktadır; çünkü, iş, onun onurunun, kadının insan haklarının korunması için gereklidir.

Bakın, değerli arkadaşlarım, eğer, kadınlar, gelir getirici bir işte çalışıyorlarsa, aile içi şiddete maruz kalma oranları ciddî olarak azalmaktadır. Kadınları, bir anlamda, aile içi şiddete maruz kalmaktan korumak için de, onların iş hayatında, çalışma yaşamında yer almalarına yardımcı olmalıyız.

Kadınlar, ülkemizde, çalışma yaşamında işe alınırken en son tercih edilen, işten çıkarılırken en önce atılan emekçilerdir. Son on yıldır, değil oransal sayısal olarak bile sigortalı iş bulabilmiş kadın sayısında ciddî azalmalar vardır. Bakın, ülkemizde, kadınların işgücüne katılma oranı 1990'da yüzde 34 iken, 2000'de yüzde 23'e düşmüştür. Kriz sonrası kesin rakamlar bilinmemesine rağmen, milyonlarca insanın işsiz kaldığı durumda, kadın işsizliğinin çok vahim boyutlarda olduğunu, özellikle biz kadın siyasetçiler çok iyi biliyoruz. Bu da, kadın istihdamını artırmayı gerekli kılan bir ülke gerçeğidir.

Bu tür bir düzenleme, Türkiye'nin 1985'te imzaladığı ve 1986'da kanunlaşarak yürürlüğe giren Kadınlara Karşı Her Türlü Ayırımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi, yani CEDAW hükümlerine de uygundur. Ayrıca, 1995'te yine Türkiye'nin hiçbir çekince koymadan imzaladığı Pekin Sözleşmesi ve Eylem Planı da, hükümetlere bu tür bir olumlu ayırımcılık yapma görevini vermektedir. Bu konuda, uluslararası sözleşmelere imza koymuş bir ülkeyiz.

Kadın-erkek eşitliğinin sağlanması, ayrıca, cumhuriyetin ilkelerindendir ve cumhuriyet de, bu görevi, yine hükümetlere vermiştir. Kadın-erkek eşitliğinin sağlanabilmesi için, kadınların, çalışma yaşamının içerisinde olması gerekir. Kadını çalışma yaşamının dışında tutarsanız eğer, onun eşitliğini sağlayamazsınız.

Bakın, birkaç gün önce, burada, çok değerli hâtipler, çok değerli milletvekilleri, 8 Mart Dünya Kadınlar Gününü kutlamak amacıyla, kadın-erkek eşitliğinden yana, kadın haklarından yana, çok güzel sözler söylediler. Lütfen, onlar, sözlerde, iyiniyet gösterisinde kalmasın. Bunları yaşama geçirmek için, işte, şimdi, Yüce Meclisin önünde bir fırsat var. Değerli arkadaşlarım, lütfen, bu fırsatı değerlendirelim.

Sayın Bakanımıza seslenmek istiyorum. Sayın Bakanımız bundan bir süre önce, Parlamentonun kadın milletvekillerini bir araya topladı ve kadınlar için neler yapabiliriz, kadının yaşamını iyileştirecek, ülkemizde kadın-erkek eşitliğini sağlayacak neler yapabiliriz diye görüşlerimizi aldı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CANAN ARITMAN (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkanım, bir dakika...

BAŞKAN - Buyurun, mikrofonunuzu açtım.

CANAN ARITMAN (Devamla) - Sayın Bakanım, şimdi, bizlerden beklediğiniz gibi, size, bir önergeyle geliyoruz, lütfen, destek veriniz; bunu yaşama geçirelim. Önerdiğimiz en az yüzde 10 kadın çalıştırma uygulaması, iktidarın, iş arayan, emeğe muhtaç kadınlarımızın yüzünü güldürecek bir gelişme olacaktır.

Bu önergeye, bu Parlamentodaki tüm kadın milletvekillerinden ve kadından yana olan erkek milletvekillerinden destek bekler, saygılar sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz.

Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının "Eşit davranma ilkesi" başlıklı 5 inci maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini teklif ederiz.

      Oğuz Oyan

(İzmir) ve arkadaşları

 "İşveren, sözleşme türlerinin farklılığından kaynaklanan sebepler olmadıkça, tam süreli çalışan işçi karşısında kısmî süreli çalışan işçiye, belirsiz süreli çalışan işçi karşısında belirli süre çalışan işçiye farklı işlem yapamaz."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) -Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyle ilgili olarak önerge sahiplerinden konuşmak isteyen var mı?

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Baloğlu, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; mesleğim açısından bir riski göze alarak buraya geldim. 4 üncü madde görüşülürken AK Parti sözcüsü arkadaşım...

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - AKP.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) - Hayır, ben AK Parti de diyebilirim, yani bu tür bir saplantı içinde değilim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Yani, aslında sözcük olarak AK Parti diyorum; ama gerçekten bu tanımlamaya uygun biçimde davranmanızı da bekliyorum, onu da söylemek istiyorum.

Şimdi, sendikacıların ölü iken bile konuştuklarına ilişkin çok zarif bir fıkra anlattılar, her ne kadar içinde morg gibi korkutucu kelimeler geçiyorsa da, nihayet bir fıkradır. Yalnız, demin bahsettiğim riski anlatmak istiyorum. Bu fıkrayı avukatlara yakıştırarak da anlatabilirdi, ben bir avukat olarak böyle bir tehlikeyi atlatmanın mutluluğu içinde huzurunuza geldim. (Gülüşmeler)

Yalnız bu fıkrayı anlatması pek iyi olmadı, onu da söylemek istiyorum; çünkü, sağ iktidarların yönetiminde sağlam ve sağlıklı sendikacıların bile konuşma imkânı bulamadıkları dönemleri yaşadık. Eğer bu iktidar döneminde, ölmüş bir sendikacı bile konuşma ihtiyacı hissediyorsa, durum vahim demektir. (CHP sıralarından alkışlar)

Onun için, bu yasaya biraz daha özenle bakmamız gerektiğini düşünüyorum.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) - Konuşmak yerine iş yapmak lazım.

FERİDUN FİKRAT BALOĞLU (Devamla) - Tabiî, konuşmak yerine iş yapmak gerektiğine ben de inanıyorum, onu yapmak için de iktidar olmak gerektiğine inanıyorum.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) - Ondan endişeniz olmasın. 

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) - İktidar olacağız, bu konuştuklarımızı da yapacağız bir gün, ondan emin olabilirsiniz.

Teşekkür ediyorum.

Şimdi, arkadaşlar, bu girişti, teknik bir konuya geçiyorum. 5 inci maddenin ikinci fıkrasında bir düzenleme var. Bizim getirdiğimiz bu önerge korkutucu bir şey değil; yani, burada teknik bir şeyi konuşuyoruz. Nedir bu; burada bir tanımlama getirilmiş, komisyon da bunu kabul etmiş; tam süreli çalışan işçi ile kısmî süreli çalışan işçi ve belirsiz süreli çalışan işçi ile belirli süreli çalışan işçi arasında bir farklılığın olmaması "esaslı sebepler olmadıkça" kavramıyla izah ediliyor. Ne demektir esaslı sebepler? Yani, bu esaslı sebepleri, komisyon bir anlatsın bakalım ve dinleyelim, ne demek esaslı sebepler.

Biz, çok daha açık bir tanımlama getiriyoruz. Bakın, diyoruz ki:"Sözleşme türlerinin farklılığından kaynaklanan sebepler olmadıkça..." Bu kadar açık; bunun, partiyle falan da hiç ilgisi yok; yani, kanunu uygulayacak insanlara bir kolaylık getiriyoruz, hangi ucundan tutarsan oraya gidecek bir tanımlamaya sığınmamak gerektiğini, böyle bir ihtiyacın duyulmaması gerektiğini söylüyoruz, zaten, böyle bir ihtiyaç da duymazsınız. Ne deniliyor; "esaslı sebepler olmadıkça..." Ne demek esaslı sebepler olmadıkça?

Bu önergemizi kabul etmenizi bekliyorum.

Saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Hükümetin ve Komisyonun katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Üçüncü önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının "Eşit davranma ilkesi" başlıklı 5 inci maddesinin altıncı fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

      Oğuz Oyan

(İzmir) ve arkadaşları

"İş ilişkisinde veya sona ermesinde, yukarıdaki fıkra hükümlerine aykırı davranıldığında, işçi dört aya kadar ücreti tutarındaki uygun bir tazminattan başka, yoksun bırakıldığı haklarını da talep edebilir. 21 inci madde ile 2821 sayılı Sendikalar Kanununun 31 inci maddesi hükümleri saklıdır."

BAŞKAN - Önergeye Komisyon katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önerge hakkında, Bursa Milletvekili Mehmet Küçükaşık; buyurun.

Süreniz 5 dakika.

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 73 sıra sayılı İş Yasası Tasarısının 5 inci maddesinin altıncı paragrafının değiştirilmesi hakkındaki önerge üzerinde söz almış bulunmaktayım.

Mevcut madde "iş ilişkisinde veya sona ermesinde yukarıdaki fıkra hükümlerine aykırı davranıldığında işçi, dört aya kadar ücreti tutarındaki uygun bir tazminattan başka yoksun bırakıldığı haklarını da talep edebilir. 2821 sayılı Sendikalar Kanununun 31 inci maddesi hükümleri saklıdır" hükmünü taşımaktadır.

Değişiklik önergesiyle, yasada mevcut sistem korunduğu gibi, yasanın 21 nci maddesinde öngörülen haksız fesih nedeniyle işçinin uğradığı haklarını da alması öngörülmekte ve eşit davranma ilkesinin ihlalinin önlenmesi istenilmektedir. Bu nedenle, anılan değişiklik önergesi, herhangi bir nedenle ayırımcılığa tabi tutulan veya işinden atılmak zorunda olan insanlarımıza bir güvence niteliği taşımaktadır.

Maddede getirilmek istenen, aynı iş ilişkisi içerisinde, aynı işyerinde aynı işi yapan kişiler arasında, örneğin, tam süreli çalışan işçiler ile kısmî süreli çalışan işçiler arasında, gerek saat başına aldığı ücreti gerekse diğer sosyal hakları konusunda bir ayırımı engelleme çabası söz konusudur; ancak, tasarı bütünüyle ele alındığında görüleceği üzere, belirsiz süreli iş sözleşmesi dışında, çalışanlar İş Yasasının getirmiş olduğu haklardan mahrum kalacaklardır.

Yasayla, işverenlere çeşitli sözleşme yapma yetkisi tanınmış olup, piyasa koşulları kötüleştiğinde istihdam edilenlerin sayısı herhangi bir maliyet yüklenilmeksizin düşürülerek, işten çıkarılacaklar ve piyasa yeniden açıldığında istihdam artırılacak; yani, yeniden işe alınacaklardır.

İşsizliğin en had safhaya yükseldiği, 3 000 000'a yakın çalışan işçimizin işsiz kaldığı bir ortamda, sanki işçinin kendisine dayatılan bir sözleşmeye itiraz hakkı varmış gibi bir konum tasarıda belirlenerek, gerek çalışma süresinde gerekse ücret farklılaşmasında büyük farklılıklar yaratılmaktadır.

Tasarıda, tam süreli çalışan işçinin saat ücreti ne kadarsa, kısmî süreli işçiye çalıştığı saat kadar bir ücret üzerinden ödeme yapılacaktır. Eşitmiş gibi görünse de, kısa süreli çalışmanın tam verimli olduğu ve yoğun çalışıldığı gözönüne alındığında, bu işçilerin bir günlük ücret tutarları gözönüne alındığında daha ucuza çalıştıkları da görülecektir.

Yine, kısmî süreli çalışanların, tam süreli çalışan emsallerinin aldığı ikramiye, yakacak yardımı gibi bölünebilir yardımlardan, çalıştıkları süreyle orantılı yararlanma tehlikesi olduğundan, yasada değişiklik yapılmasını öngören önergelerin bu eşitsizliklerin giderilmesinde bir nebze katkısı olacağını düşünüyorum.

Maddemizin başlığı "Eşit davranma ilkesi" Geçmiş siyasal iktidarlar döneminde, ülkemizde, özellikle kamu kurum ve kuruluşlarına bağlı işyerlerinde, Etibank ve bağlı işyerlerinde ve birçok birliklerimizde, bugüne kadar, çalışan işçiler konusunda siyasal parti ayırımı olduğu ve mevcut siyasal iktidarların, kendisine yandaş olmayan işçiler üzerinde değişik şekillerde baskılar uyguladıkları, gerek onların iş koşullarını değiştirerek gerekse aynı işverene bağlı değişik işyerlerinde sürgüne göndererek işten ayrılmalarını sağladıkları  ya da zorunlu nedenler halinde, iş akitlerinin feshedilmesi durumunda, kendi siyasal yandaşları işçileri işyerlerinde muhafaza ettikleri, ama, başka siyasal partilere ve siyasal düşüncelere mensup işçilerin ise iş akitlerini feshederek işsiz bıraktıkları hepimizin malumudur. Geçmiş dönemlerde, bunları, hepimiz, çok fazlasıyla, beraber çektik.

Şimdi, önümüzde, Türkiye için de bizim için de bir fırsat var. Şu anda, Türkiye'de 3 000 000'u aşkın kişi, kriz nedeniyle işini bıraktı, işlerinden oldular. Bugün de hepimizin telefonları defalarca çaldı. Tüm milletvekillerinin illerindeki işçilerin, İş Güvencesi Yasası 15 Mart 2003 tarihinde yürürlüğe girecek diye iş akitleri feshedildi ve hepsi, şu anda işsiz durumda. Bu acıyı hepimiz yaşıyoruz.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Onun için acele ediyoruz.

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) - Bu acıyı hepimiz yaşıyoruz, hepimizin de üzüntüsü bu; ama, geçmiş siyasal iktidarların yapmış olduğu uygulamaları yapmamak, özellikle kamu kurum ve kuruluşlarında yapmamak hepimizin görevi. Bu konuda en büyük görev de iktidar olarak size düşüyor; denetleme olarak da bize düşüyor; ortak görevlerimiz bunlar; fakat, acaba, şu anda Mecliste eşit davranıyor muyuz?

Sayın Bakanımız, bir konuşmasında, 9 bilim adamının hazırladığı bu yasa tasarısını önümüze getirdiğini söyledi. Tamam, kabul; ama, o yasa tasarısı, şu anda önümüzdeki yasa tasarısı değil; değiştirildi...

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Bizim de katkımız olacak.

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) - Komisyonlarda değişiklik önergeleri...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) - Sayın Başkan, çok az bir süre verirseniz; tamamlayacağım.

BAŞKAN - Buyurun.

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) - Yine, komisyonlardaki, her iki parti grubunun vermiş olduğu değişiklik önergeleri...

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Biz noter olmadığımıza göre, öyle olacak tabiî.

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) - Bizler noter değiliz; ama, acaba, komisyon noter miydi de, hükümetten gelen yasa tasarısını aynı şekilde geçirdi, kabul etti?

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Geçirmedi, değiştirdi.

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) - Şu anda, burada, bir sürü değişiklik önergeleri veriliyor, her iki parti değişiklik önergeleri veriyor, bizler de veriyoruz; ama, neden, en haklı sebeplerle olsa dahi, muhalefetten gelen değişiklik önergelerini kabul etmiyorsunuz da, sizden gelen her iki önergeyi de kabul ettiniz? Örneğin, biraz önce görüşülen 4 üncü maddedeki değişiklik önergesinde, eklentileri eklediniz; 50 kişinin 10 kişiye indirilmesine ilişkin önergeyi niye reddettiniz? Niye reddettiniz?

Eğer eşit davranacaksak, haklının yanındaysak, adaletli davranacaksak -dediğimiz gibi- haklı ve doğru olan her değişiklik önergesine sizlerin de katılmanızı diliyor; saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Küçükaşık.

Şimdi, önerge sahibi, önergesinin gerekçesini de açıkladı. Bu noktada, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylamadan önce, Komisyon Başkanının bir söz isteği vardır; buyurun.

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, izin verirseniz, bir konuyu arz etmek istiyorum. 5 inci maddenin yedinci fıkrasındaki "21 inci madde" ifadesi sehven yazılmış, orası "20 nci madde" olmalı.

Bu konuyu bilgilerinize arz ediyorum efendim.

BAŞKAN - Bir baskı hatası var diyorsunuz.

"20 nci madde" olarak tashih ediyoruz.

Bu şekliyle maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, 57 nci maddeye göre karar yetersayısı için yoklama istiyoruz.

BAŞKAN - Sayın Koç, oylamaya geçtim.

HALUK KOÇ (Samsun) - Başlamadınız efendim oylamaya...

BAŞKAN - Oylamaya geçtim; sonraki oylamada istersiniz.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkanım, karar yetersayısı...

BAŞKAN - Karar yetersayısı için, tek başına,  böyle bir talebiniz olmuyor...

Kabul edenler...

III. - YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, karar yetersayısı...

BAŞKAN - Arayacağım efendim.

Kabul etmeyenler... (CHP sıralarından "yoklama istiyoruz" sesleri)

Sayın milletvekilleri "karar yetersayısı" maddesi ile "yoklama" maddesini lütfen bir okuyun; beraberce okuyalım.

HALUK KOÇ (Samsun) - 57 nci maddeye göre istiyoruz Sayın Başkan; 20 arkadaş yoklama istiyoruz; buradayız.

BAŞKAN - Nerede 20 arkadaş?!. Bunun bir usulü var; 20 arkadaşın yoklamadan önce ayağa kalkması lazım.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, sizin tarafsızlığınıza güvendiğimizi defalarca belirttik; lütfen...

Bakınız, Sayın Grup Başkanvekili de  katılıyor.

BAŞKAN - Efendim, şimdi, talebinizi işleme koyuyorum; yalnız, isimlerinizi tek tek tespit etmek istiyorum.

Yoklama talebinde bulunanlar: Sayın Oyan, Sayın Aydın, Sayın Sevigen, Sayın Kılıç, Sayın Arıtman, Sayın Gülçiçek, Sayın Toprak, Sayın Araslı, Sayın Çetin, Sayın Oral, Sayın Meral, Sayın Hacaloğlu, Sayın Şahin,  Sayın Okuducu, Sayın Öktem, Sayın Akdemir, Sayın Kart, Sayın Ülkü, Sayın Uzunbay ve Sayın Diren.

Yoklama talebi İçtüzüğün aradığı şartlara uygundur.

Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama işlemini başlatıyorum ve 3 dakikalık süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız fazlasıyla vardır. (AK Parti sıralarından alkışlar)

VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. - İş  Kanunu  Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı : 73) (Devam)

BAŞKAN - 5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, kaç kişinin olduğu konusunda da Genel Kurula bilgi verir misiniz?

BAŞKAN - Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Sayın Koç, yetersayının çok üzerinde, 184'ün çok üzerinde olduğu için süreyi kestim.

Evet, 5 inci madde kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

İşyerinin veya bir bölümünün devri

MADDE 6. - İşyeri veya i şyerinin bir bölümü hukukî bir işleme dayalı olarak başka birine devredildiğinde, devir tarihinde işyerinde veya bir bölümünde mevcut olan iş sözleşmeleri bütün hak ve borçları ile birlikte devralana geçer.

Devralan işveren, işçinin hizmet süresinin esas alındığı haklarda, işçinin devreden işveren yanında işe başladığı tarihe göre işlem yapmakla yükümlüdür.

Yukarıdaki hükümlere göre devir halinde, devirden önce doğmuş olan ve devir tarihinde ödenmesi gereken borçlardan devreden ve devralan işveren birlikte sorumludurlar. Ancak bu yükümlülüklerden devreden işverenin sorumluluğu devir tarihinden itibaren iki yıl ile sınırlıdır.

Tüzel kişiliğin birleşme veya katılma ya da türünün değişmesiyle sona erme halinde birlikte sorumluluk hükümleri uygulanmaz.

Devreden veya devralan işveren iş sözleşmesini sırf işyerinin veya işyerinin bir bölümünün devrinden dolayı feshedemez ve devir işçi yönünden fesih için haklı sebep oluşturmaz. Devreden veya devralan işverenin ekonomik ve teknolojik sebeplerin yahut iş organizasyonu değişikliğinin gerekli kıldığı fesih hakları veya işçi ve işverenlerin haklı sebeplerden derhal fesih hakları saklıdır.

Yukarıdaki hükümler, iflas dolayısıyla malvarlığının tasfiyesi sonucu işyerinin veya bir bölümünün başkasına devri halinde uygulanmaz.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Enver Öktem; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA ENVER ÖKTEM (İzmir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İş Kanunu Tasarısının 6 ncı maddesiyle ilgili, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere, söz almış bulunuyorum; bu nedenle, emekten yana olan milletvekili  arkadaşlarımı saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu madde, işyeri veya işyerinin bir bölümünün hukukî bir işleme dayalı olarak başka bir kişiye devredildiğinde, devir tarihinde işyerinde veya bir bölümünde mevcut işçilerin iş sözleşmelerinin hak ve borçlarını düzenlemektedir.

Maddede isabetli olarak, böyle bir devir halinde işçilerin bütün hak ve borçlarının işyerini devralan yeni işverene geçeceği, devralan işverenin, işçinin hizmet süresinin esas alındığı haklarda, işçinin devreden işveren yanında işe başladığı tarihe göre işlem yapmakla yükümlü olduğu düzenlenmektedir.

Ayrıca, bunun yanında, devir halinde, devirden önce doğmuş olan ve devir tarihinde ödenmesi gereken borçlardan devreden ve devralan işverenlerin birlikte sorumlu oldukları, devreden işverenin bu yükümlülüğünün, devir tarihinden itibaren iki yıl olduğu da düzenlenmiş bulunmaktadır. Devreden işverenin sorumluluğunun iki yılla sınırlı tutulması, hileli yollara başvurmak isteyen kötü niyetli işverenlerin muvazaalı devirler yoluna başvurmasını, işyerinin tamamını veya bir bölümünü hileli olarak borçlarından kurtulmak amacıyla hiçbir mal varlığı bulunmayan kişilere devretmek suretiyle borçlarından kurtulmasını sağlayacaktır. Bu işveren, önerilen iki yıllık süreyi her halükârda geçirip, sorumluluktan kurtulabilecektir. Bu düzenleme, işçilerin beş ve on yıllık hak ve dava zamanaşımı sürelerini ortadan kaldırabilecektir.

Bunun yanında, madde düzenlemesinde (c) fıkrasında yer alan "Devreden veya devralan işverenin ekonomik ve teknolojik sebeplerin yahut iş organizasyonu değişikliğinin gerekli kıldığı fesih hakları veya işçi ve işverenlerin haklı sebeplerden derhal fesih hakları saklıdır" hükmü, sanki, bu kanun tasarısının 18 ve 19 uncu maddelerinin dışında, işverene yeni fesih hakları getirirmişçesine düzenleme getirmektedir.

Ekonomik ve teknolojik sebepler gibi muğlak kavramların işçinin aleyhine nasıl kullanılacağını; ülkemiz koşullarında günlük hayat içerisinde istismara ne kadar açık olduğunu görmek zor değildir. Bu nedenle, uygulamada kafa karışıklığı yaratacak bir düzenlemedir. Bu düzenlemeyle ilgili, arzu ediyoruz ki, Adalet ve Kalkınma Partisi doğrudan yana tavır koysun.

Aslında, bu ne kadar geçerlilik kazanacak, biraz tartışmalıdır; çünkü, AKP İktidarı, 3 Kasım seçimlerinde halka verdiği sözlerin acaba hangisini tutmuştur diye düşünmekten kendimizi alıkoyamıyoruz. Bilesiniz ki, AKP Hükümeti, 3 Kasım seçimlerinde esnafımıza söz vermişti; milyonlarca esnafımızın kredi borçlarından kaynaklanan faizlerini sileceğini vaat etmişti. Bunun tam tersine, iktidara geldikten sonra, esnaflarımızın kredi faiz oranlarını, mevcut halinden daha yukarılara taşıdınız.

Yine, AKP, 3 Kasım seçimlerinde, köylümüze ucuz mazot vaat etmişti; ancak, bugüne kadar bunları da hayata geçiremedi.

AHMET YENİ (Samsun) - Ne alakası var!

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Maddeyle alakası yok!

ENVER ÖKTEM (Devamla) - Maddeyle nasıl alakası var, onu söylüyorum. Siz, 3 Kasım seçimlerinden önce işçilere de birçok söz vermiştiniz; o sözlerinizde durmadınız; sadece işçiye verdiğiniz sözlerde değil, halkın büyük bir kesimine verdiğiniz sözlerde de durmadınız. Siz, aynı zamanda memurlara da sözler vermiştiniz. İktidara geldiğiniz zaman, memurların yaşam standartlarını çok üstlere taşıyacağınıza dair sözleriniz vardı ve yine, sizi kutlamak gerekir, iktidara geldiğiniz zaman yaptığınız zamla, memura bir hindi aldırmıştınız; bunu hatırlıyorsunuz değil mi!

Değerli arkadaşlarım, siz, aslında, toplumun büyük bir çoğunluğunu oluşturan halkımıza verdiğiniz hiçbir sözü bugüne kadar tutmadınız; çünkü...

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Siirt sonuçları göstermiştir.

ENVER ÖKTEM (Devamla) - Sen ikide bir konuşuyorsun, Siirt'e çok takılmışsın; Siirt'e gittin galiba!

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Gittim.

ENVER ÖKTEM (Devamla) - Anlaşıldı; demek ki, sen, orada devletin olanaklarını kullananlardan birisin, seni de bu anlamda kutluyorum!..

Güneydoğu Anadolu'nun halkı, sosyal devlet olan bu devletin imkânlarından senin bahşetmenle yararlanmamalıydı; o, en doğal hakkıydı, onun yolu, suyu, elektriği...

AHMET YENİ (Samsun) - Güzel şeyler olacak...

ENVER ÖKTEM (Devamla) - Ama, siz, kendi başkanınızı milletvekili seçtirebilmek uğuruna, oraya, Mersin'den, Antep'ten, Maraş'tan greyderler, dozerler getirdiniz; o rüşvetle o oyları almaya çalıştınız; bunu, biz biliyoruz.

CÜNEYT KARABIYIK (Van) - Yalan konuşuyorsun...

ENVER ÖKTEM (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, aslında, sizi anlamak mümkün. 

BAŞKAN - Sayın Öktem, bir dakikanızı rica edeyim.

Bakınız, konuya hâlâ girmediniz.

ENVER ÖKTEM (Devamla) - Sizi anlamak mümkün; çünkü, siz...

BAŞKAN - Tartışmaya sebep oluyorsunuz; sözünüzü kesmek zorunda kalırım.

ENVER ÖKTEM (Devamla) - ...bugüne kadar halka verdiğiniz sözlerin hiçbirini tutmadınız...

BAŞKAN - Sayın Öktem, konuya girmediğiniz takdirde, sözünüzü keserim.

ENVER ÖKTEM (Devamla) - Tutmayış nedeniniz...

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Konuya gel, konuya!..

ENVER ÖKTEM (Devamla) - Bir dinle, dinle!..

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Maddeye gel!..

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Otur yerine!..

AHMET KÜÇÜK(Çanakkale) - Sen iktidarsın, otur yerine!..

ENVER ÖKTEM (Devamla) - IMF ve Dünya Bankasından aldığınız talimatların dışına çıkamazsınız siz.

BAŞKAN - Sayın Öktem... Sayın Öktem...

REYHAN BALANDI (Afyon) - Sayın Başkan, sataşma var...

BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, lütfen, müdahale etmeyin... Herkes yerine otursun.

NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) - Lütfen, sözünüzü geri alın.

BAŞKAN - Değerli arkadaşlar...  Arkadaşlar, yerinize oturun... Sakin olun... Sakin olun...

Bakın, Başkanlık meseleyi çözecektir.

ENVER ÖKTEM (Devamla) - Şimdi, ben, köylüden bahsederken, esnaftan bahsederken, niye karşı çıkıyorsunuz?!.

BAŞKAN - Sayın Öktem... Sayın Öktem...

Bakınız, hepimiz bu millettin vekilleriyiz. Burada, sizin oylarınızla, biz, sizi temsil ediyoruz. Burada milletvekilinin asgarî uyması gereken adap kuralları vardır; sizi bu kurallara uymaya davet ediyorum. Konuya girin, aksi takdirde kürsüden indireceğim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Buyurun.

ENVER ÖKTEM (Devamla) - Konuşabilir miyim?

BAŞKAN - Evet, buyurun; yalnız, madde üzerinde.

ENVER ÖKTEM (Devamla) - Ben maddeyle ilgili konuşuyorum efendim! İşçi hakları, toplumun diğer kesimlerinin haklarından ayrı düşünülemez. Burada işçiden, memurdan, köylüden, esnaftan bahsetmek ahlaksızlık ise, Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz bu ahlaksızlığı kabul ediyoruz! (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Ama, 3 Kasım seçimlerinde verdiği sözde durmamayı ahlak sayıyorsanız, onu da sizin zaafınız olarak kabul ediniz!

CÜNEYT KARABIYIK (Van) - Kaç ay oldu?! Kaç ay oldu?!

ENVER ÖKTEM (Devamla) - Sevgili AKP'liler, aslında sizin gözlerinize baktığım zaman, o kaçamak bakışlarınızdan, ürkek tavırlarınızdan, başınızın öne eğik oluşundan, iç dünyanızda kopan fırtınaları görmek mümkün! (AK Parti sıralarından gürültüler)

AHMET YENİ (Samsun) - Allah Allah!..

CÜNEYT KARABIYIK (Van) - Maddeyle ilgili konuşsun!

ENVER ÖKTEM (Devamla) - Çünkü...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Öktem, teşekkür ediyorum; buyurun. (CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

ENVER ÖKTEM (Devamla) - Çünkü, siz, kedinize bir yol seçtiniz. Bu yol, işverenlere giden yoldur. Cumhuriyet Halk Partisi ise, halka giden yolu seçti!

BAŞKAN - Sayın Öktem, lütfen, kürsüyü terk ediniz.

ENVER ÖKTEM (Devamla) - Siz işverene giden yolu, biz halka giden yolu seçtik; yolunuz açık olsun! (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Şimdi, şahsı adına, İstanbul Milletvekili Sayın Berhan Şimşek konuşacaklar.

ENVER ÖKTEM (İzmir) - O sıralardan "terbiyesiz" diyenleri duymuyorsunuz, işçiyi savunduğumuz için bizi adaba davet ediyorsunuz!

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Onları duymuyor!

BAŞKAN - Buyurun Sayın Şimşek.

Süreniz 5 dakika.

Yalnız, Sayın Şimşek, lütfen, sataşmaya meydan vermeyecek... (CHP sıralarından gürültüler) Vereceksiniz demiyorum. Arkadaşlarımıza da rica ettik. Sataşmaya meydan vermeyecek şekilde, madde üzerinde konuşmanızı rica ediyorum.

Buyurun.

BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz İş Kanunu Tasarısının 6 ncı maddesiyle ilgili şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, acaba, bizler potansiyel suçlu muyuz, sataşma suçlusu muyuz?! Sizler, bizlerin oyuyla bizi yönetmek için buradasınız. Kürsüye gelen hatibe "sataşmadan konuşun" diye bir dayatma gelenek midir?! (CHP sıralarından alkışlar)

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Dayatma değil...

BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Bu Yüce Mecliste böyle bir gelenek olduğunu sanmıyorum Sayın Başkanım ve ayrıca, şu an, size cevap verdiğim için 45 saniyem kaybolmuş; bunu da rica ediyorum. (AK Parti sıralarından gürültüler) Evet, lütfen... Lütfen...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Hatip; buyurun.

BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - İş Kanununu değiştiren kanun tasarısında hem hükümet tarafından hem de komisyon tarafından ittifakla kabul edilen 6 ncı madde çok tehlikeli hükümler içeriyor. Tasarıda "İşyerinin veya bir bölümünün devri" başlığıyla yer alan madde, kısaca, işyeri başka bir işverene geçen işçilerin iş akitlerinin, yeni işveren tarafından tek taraflı olarak sona erdirilmesini kabul ediyor. 6 ncı maddenin beşinci fıkrasında; devreden veya devralan işverenin ekonomik veya teknolojik sebeplerle iş akdini tek taraflı feshedebileceği kabul ediliyor. Yine, işyerinin devri durumunda, işveren, iş organizasyonu değişikliği sebebiyle de iş sözleşmesini tek taraflı olarak feshedebiliyor. Bu hüküm aynen şudur: Bir işyerine istediğin kadar yıllarını, emeğini ver; yeni bir işveren gelir koltuğa oturursa, kendini kapının önünde bulursun; yani, işçi, işvereni değişince, yeni işverene itaat etmek zorunda bırakılıyor. İşyeri ve önceki işvereniyle arasında çalışma prensipleri gibi konular hiç önemsenmemiş; işçiyi, bir makine gibi gören anlayışın yaklaşımı açıkça kendini belli ediyor.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sadece, teorik bir mevzuat değişikliğinden bahsetmiyoruz. Bu 6 ncı madde yasalaşırsa, kendini kapının önünde bulacak, işini ve aşını kaybedecek binlerce çalışanımız var; binlerce kalifiye işçimizin ocağı sönecek, çoluğuna çocuğuna aş ekmek götüremeyecek.

Biraz önce, sayın hatip arkadaşlarımızdan biri ifade buyurdu "50, 100 mesaj ve telefon geliyor" dedi; daha bu tasarı maddesi çıkmadan bunlar yaşanıyor.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; işten, çıkarılan bu arkadaşlar, şu an, evlerinde, ekranları başında bizleri izliyor. Bizlerin neyimizi mi izliyor; fıkra anlatışımızı izliyor.

Bir gün, bu dönem biter, tekrar halka gideriz; fakat, o zaman anlatacak fıkranız kalmayacak; çünkü, bugün, ekran başındaki o insanlar, sizin kahkahalarınızı izliyor ve çoluğu çocuğu aç.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Kim kahkaha atıyor?!

BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Açlık nedir, işten atılma nedir; sanıyorum ki, bunları hepimiz biliriz; hiç birimiz kalaylı ağa tepsilerini yalayarak buraya gelmedik.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; TEDAŞ İstanbul Anadolu Yakası Elektrik Dağıtım İşletmesinde 2 190 işçi arkadaşımız, şu an, bu sorunun en somut örneğini yaşıyor. 9.9.1982 tarih ve 2705 sayılı Kanunla, ülke sathındaki belediye, köy ve tüzelkişiliklerin elindeki elektrik tesisleri ve dağıtım faaliyetleri TEK'e devredilmiştir. Elektrik dağıtım hizmetlerinin yürütülmesi amacıyla dağıtım müesseselerinin kurulması kararlaştırılmıştır; ilk olarak 19 olan müessese sayısı, 1994 sonrasında da 79'a çıkarılmıştır. Bakanlar Kurulunun 12.8.1993 tarihli kararıyla bir kamu iktisadî kuruluşu olan TEK'in tüzelkişiliği kaldırılarak, Türkiye Elektrik Üretim İletim AŞ (TEAŞ) ve Türkiye Elektrik Dağıtım AŞ (TEDAŞ) unvanlı iki iktisadî devlet teşekkülü haline dönüştürülmüştür. TEK'in dağıtım müesseseleri TEDAŞ bünyesinde kalmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Şimşek, mikrofonu açıyorum. Buyurun, tamamlayın efendim.

BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Teşekkür ederim.

Buraya kadar her şey tamam, her şey hukukî; fakat, TEDAŞ Anadolu Yakası Dağıtım İşletmesini, Aktaş Elektrik Anonim Şirketinin sözleşmesinin iptali nedeniyle 3.4.2002 tarihinde, 2 192 çalışanıyla devralmıştır; yani, tam, sakıncalarını anlattığım bu 6 ncı maddeye denk geliyor. Bu maddeyi, kendimiz için değil -sizler ve ben, burada vekiliz, asil olanlar için istiyoruz, emekçi için de istiyoruz, çalıştıran için de istiyoruz. Bunları, keyfimiz için istemiyoruz. Açın, maddeyi okuyun; rahat uyuyabilir misiniz, uyuyamaz mısınız, ona göre karar verin.

Bu arkadaşlarımız, ayrıca, Anadolu yakasında yüzde 35 elektrik kaçağı varken, bunu, şu an yüzde 14'e indirmişler, ülkeye trilyonlarca kazanç kaydettirmişlerdir. Şimdi, bu arkadaşlarımız, bu yasa geçerse ne olur, geçmezse ne olur; aç mı kalırız, açık mı kalırız diye, televizyonlarının önündeler.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım -sözlerimi bitiriyorum- Sayın AKP Genel Başkanı ve müstakbel... (AK Parti sıralarından "AK Parti" sesleri) İzin verirseniz, bu konuda açıklama yapayım. (AK Parti sıralarından "İstemiyoruz" sesleri) Evet... Evet... Burada, AK Parti de var, AKP'de var. Tezkereye "hayır" diyenler, AK Partililiğe hak kazanmışlardır, geriye kalan arkadaşlar AKP'lidirler. (CHP sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Şimşek, lütfen...

BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Gelen tezkereye "hayır" deyin, AK Partili olun efendim.

AHMET YENİ (Samsun) - Ona siz karar veremezsiniz!

BAŞKAN - Sayın Şimşek, lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Artistlik yapma!

BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Beyefendi, benim mesleğim artistlik değil, sinema oyunculuğu; ama, ben, çok sayıda artist gördüğüm için... Siz, artistten de... (CHP sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Şimşek, son sözlerinizi alıyorum.

BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Emeğin ve emekçinin hakkını yok sayarak, bir dahaki dönem burada olamayacaksınız. Bundan önceki sağ anlayışlar, seçilene kadar "kandan KDV mi olur" deyip, önergelerimizi hep reddettiniz ve ilaçla ilgili KDV'yi sıfırlayalım dedik, onu da kabul etmediniz. Türkiye Halkı sizi görüyor.

EYÜP FATSA (Ordu) - Sizi de görüyorlar...

BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Sayın Başkan, Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Şimşek.

Konuşmalar tamamlanmıştır.

FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan, Agah Kafkas Bey konuşacaklardır.

BAŞKAN - Konuşmaları daha önce lütfederseniz...

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, Agah Bey, söz almak için önceden Divana başvurmuş mu efendim?

BAŞKAN - Grup adına mı, şahıs adına mı?

Agah Bey, şahsınız adına söz verebilirim; ama, grup adına yapılan konuşmalar bitti.

AGAH KAFKAS (Çorum) - Şahsım adına Sayın Başkan.

BAŞKAN - Tamam.

Sayın Kafkas, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

AGAH KAFKAS (Çorum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çok önemli bir yasayı, Türkiye çalışma yaşamını ilgilendiren bir yasayı birlikte gerçekleştirmeye çalışıyoruz. (CHP sıralarından "Ayrı, ayrı" sesleri)

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Bizi katma...

AGAH KAFKAS (Devamla) - Valla polemik yaparsanız, cevabını alırsınız. Birbirimize sataşmadan, ben, bir şeyler anlatmaya çalışıyorum.

Şimdi...

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Sataşacak neyin var senin...

BAŞKAN - Sayın Kafkas, siz, Genel Kurula hitap edin, madde üzerinde görüşlerinizi arz edin, arkadaşlarımız sükûnetle dinlesinler. Lütfen...

AGAH KAFKAS (Devamla) - Bütün iş alemi, işçisiyle işvereniyle, Türkiye, bugün, burada tartışılan yasayı izliyor; ibretle, dehşetle izliyor. Oysaki, burada konuşulan madde başka bir şey, anlatılan başka bir şey. Sayın Şimşek'i dinledim, acaba, başka bir maddeden mi bahsediyor?! Acaba, nereden bahsetti?! Bu maddeyle alakası var diye baktım; hiçbir alakası yok. Bundan önceki yasada devir işlemleriyle ilgili hükümler net değildi, sıkıntı vardı ve devirden dolayı da birçok işyerinde toplusözleşme uygulamasından ve işçilerin haklarından da geriye gidişin olduğunu en iyi bilecek arkadaşlarımız oradaki sendikacı arkadaşlarımızdı. Bu yasanın bu maddesi bu boşlukları tümüyle ortadan kaldırıyor. Uluslararası yönergelere, ILO sözleşmelerine tümüyle uyan, belki de, tasarının maddeleri içerisinde dünya standartlarına en uygun bu madde görüşülürken Komisyonda -iyi niyetinizi göstermek açısından söylüyorum- kavga çıkarıp, Komisyonu terk etti arkadaşlarımız.

HÜSEYİN GÜLER (İçel) - Ne alakası var?!

AGAH KAFKAS (Devamla) - Bu madde, somut olarak, dünya standartlarına uyan ve bugüne kadarki aksaklıkları gideren bir madde olmasına rağmen, burada bir niyetin de göstergesidir bu. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Doğrudur; haklı olarak, eleştireceğiniz tarafları var, memnuniyetle karşılarız, eleştirin; ama, sırf konuşmuş olmak için konuşmayın.

Birisi gitmiş, büyük bir heykeli inceliyormuş.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Maddeyi anlat, maddeyi...

AGAH KAFKAS (Devamla) - Maddeyi anlatıyorum... Maddeyi... Karşıdan nasıl görünüyor, bakın diye anlatıyorum.

Burnu güzel değil, saçları karışık, başka yeri bilmem ne... Birsürü eleştiri yapmış. Heykeltraş sabırla, inatla dinliyor. Adam ukalaca, hâlâ, bütün ayrıntıları eleştiriyor. Heykeltraş adama demiş ki "sen necisin?" Adam "ben ayakkabıcıyım" demiş. Heykeltraş "o zaman, çizmeden yukarı geçme" demiş. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Bizim tartışamayacağımız hiçbir konu yok, her şeyi konuşuruz; ama, gelin, bu olayı, teknik boyutlarında, işin özüne inerek ortaya koyalım. Burada bir iş yapmaya çalışalım, doğruları ortaya koyalım.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Biz, doğruları konuşuyoruz.

AGAH KAFKAS (Devamla) - Yani, olmayan bir maddede... Sırf konuşmak için konuşacaksanız, konuşulacak yerler var; çıkın, orada konuşun kardeşim. Burada, Sayın Şimşek'in, Türkiye'deki söylediği sorunları ortadan kaldıracak maddeyi anlatırken, bu maddeyi, bu sorunların sebebiymiş gibi anlatmasını hayretle, dehşetle dinledim. Aklı burada kullanmak zorundayız biz. Siyaset yaparken akla izin veremeyiz, aklı tatile gönderemeyiz, akıl bize en çok da bu Yüce Meclisin yüce kürsüsünde lazım. (AK Parti sıralarından alkışlar) Onun için, bu tasarı, bu maddesiyle, bugüne kadarki haksızlıkları tümüyle gideren, yargı kararlarıyla yapılmış eksikleri de tamir eder niteliktedir. O nedenle, bir defa, eksiklikler olabilir. Şurada, 4 konfederasyonun mutabakatı noktasında aylarca çalışılmıştır. Son mutabakat günlerinde -ben de bizzat o toplantıların tanığıyım- o konfederasyonların çok değerli uzmanlarıyla  günlerce tartışılmıştır. Tek eleştirilmeyen bir madde, komisyonu terk nedeni yapılmıştır. Bir insan, bir milletvekili "aklıma eseni söyledim, ağzıma geleni söyledim" diyemez; ağzından çıkanın sahibi olmalı ve sorumlusu olmalıdır.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Aynaya baktın mı?!

BAŞKAN - Sayın Kafkas, sözlerinizi toparlayın lütfen.

AGAH KAFKAS (Devamla) - Söylenilenlerin söyleyeni de belli, adresi de belli ve biz, o seviyeye düşmemek için cevap vermiyoruz; yoksa, öylesine bir cevap veririz ki, bir daha kafasını kaldırıp karşıya bakamaz.

Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Kafkas teşekkür ederim.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Biz de veririz cevabını.

MUHARREM İNCE (Yalova)- Sayın Başkan, sataşma var. Ben, hayatımda bu kadar kötü bir fıkrayı ilk kez duydum.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen!..

Başkanlık olarak bir düşüncemi açıklamak istiyorum, paylaşmak istiyorum.

Sayın milletvekilleri, demokrasinin güzelliği, parlamenter demokrasinin ve buna olan inancımızın tezahürü, iktidarla muhalefet bu Mecliste her şeyi tartışacaktır. Muhalefet, gerektiğinde hükümeti acımasızca tenkit edebilir. Burada, bu Yüce Meclisin, bu Genel Kurulun mehabetini bozmamak, bu milletin bizden beklediği, üslubumuzu bozmamak şartıyla, muhalefetin tenkitlerini de iktidarın hoşgörüyle karşılaması demokrasinin gereğidir. O bakımdan, burada, özellikle muhalefetin bu kürsüde düşüncelerini açıklaması için, Başkanlığımız her türlü hoşgörüyü, müsamahayı göstermektedir. O bakımdan, birbirimize laf atmak suretiyle, bir elektriklenmeye, arzu etmediğimiz bir noktaya gelmeyi arzu etmiyoruz.

Değerli arkadaşlar, bu anlayış içerisinde, verilen bu karar doğrultusunda, bu tasarıyı müzakere edeceğiz. Yanlışı olabilir; o, Genel Kurulun kararıdır.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Sayın Başkan, ben, kayıtlara düzgün geçmesini istiyorum; kayıtlara yanlış geçti. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlar, şimdi, müzakerelerimize devam ediyoruz.

Madde üzerinde verilmiş bir önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Yasa Tasarısının "İşyerinin veya bir bölümünün devri" başlıklı 6 ncı maddesinin beşinci fıkrasının son cümlesinde yer alan "Devreden veya devralan işverenin ekonomik ve teknolojik sebeplerin yahut iş organizasyonu değişikliğinin gerekli kıldığı fesih hakları veya işçi  ve işverenlerin haklı sebeplerden derhal fesih hakları saklıdır" cümlesinin çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Mehmet Ziya Yergök

Mehmet Nuri Saygun

 Feridun Baloğlu

 

Adana

Tekirdağ

Antalya

 

Feramus Şahin

Muharrem Kılıç

 

 

Tokat

Malatya

 

 

BAŞKAN - Efendim, önergeye Komisyon katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Efendim, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önerge sahiplerinden söz isteyen?..

Sayın Çetin, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bugün, gecenin bu saatinde, bizi, burada, acaba gelecekte hangi koşullarda çalışacağım diyen işçiler izliyor; gelecekte iş umuduyla, aç yatıp aç kalkan işsizler izliyor. Çalışma yaşamını ülkesinin kalkınması için derç etmiş, emekli olmuş, emekli maaşıyla geçinemeyen, kandırılamayan emeklilerimiz izliyor, doğrudan gelir desteğini alamayacak olan köylülerimiz izliyor; ama, hizmet sektöründe belediye başkanlarına sırtını dayayarak sendikacılık yapmış arkadaşım, gelip, burada fıkra anlatıyor. (CHP sıralarından alkışlar) Halkımız, bizim fıkralarımızı değil, bizim sorunlara yaklaşımımızı izliyor, bizden sorunlara çözüm istiyor.

Değerli arkadaşlarım, burası eksiklikleri gidermek için var. Gerçekten, fıkrayla teknik konuyu birbirinden ayırt edemeyip peş peşe fıkra anlatan arkadaşlarımın... Meslektaşlarım demeye dilim varmıyor, ben, işçilikten geldim, sendikacılıktan değil.

KERİM ÖZKUL (Konya) - Sendika ağalığından...

İZZET ÇETİN (Devamla) - Evet, ben, millî savunma iş kolunda toplumumuzun en donanımlı, en birikimli, en eğitimli iş kolunda onaltı yıla yakın aktif sendikacılık, dört yıl da amatör sendikacılık yaptım, oradan geliyorum. Ben, sırtımı hiçbir zaman işverenlere dayayarak sendikacılık yapmadım. Onun için, hangi koşullarda sendikacılık yaparak, öyle fıkra da öğrenmedim; ama, çok da iyi fıkra anlatırım.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Hayat hikâyeni mi dinleyeceğiz?!

İZZET ÇETİN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, işyerinin veya bir bölümünün devri elbette konumuz.

Bakınız, eğer bu yasayı okuma şansınız olsaydı, bu tasarıyı inceleme şansınız olsaydı, bu önergeyi çok daha makul görebilirdiniz. Bunda akıl var, bunda teknik var, bunda mantık var.

CÜNEYT KARABIYIK (Van) - Maddeyi oku.

İZZET ÇETİN (Devamla) - Maddeyi okuyorum, evet.

Maddenin başlığı: "İşyerinin veya bir bölümünün devri." İşverenlerin uzun yıllardan bu yana uygulaya geldikleri işçiden kurtulma, sendikadan kurtulma araçlarından biri bu maddede kendisini gösteriyor. Maddenin altıncı paragrafının ikinci cümlesine bakınız: "Devreden veya devralan işverenin ekonomik ve teknolojik sebeplerin yahut iş organizasyonu değişikliğinin gerekli kıldığı fesih hakları veya işçi ve işverenlerin haklı sebeplerden derhal fesih hakları saklıdır." Elbette, değişen koşullarda eğer bir durum var ise, işçinin çalışma koşullarında ciddî değişiklik olmuş ise, 1475 sayılı Yasanın 16 ncı maddesine göre, işçi, fesih hakkını kullanabilir veya 13 üncü maddesine göre, işverenin kullana geldiği kriz bahanesiyle, bu ülkede, ülkemizde 2 000 000'dan fazla insan geçmiş dönemlerde işini kaybetti.

Biz ne diyoruz önergemizde: Diyoruz ki, ikinci cümlenin madde metninden çıkarılmasını... Neden; çünkü, bu yasanın içinde "Feshin Geçerli Nedene Dayandırılması" başlıklı 19 uncu "Çalışma Koşullarındaki Değişiklik ve İş Sözleşmesinin Feshi" başlıklı 23 üncü "İşçinin Haklı Nedenlerle Derhal Feshi Hakkı" başlıklı 25 inci ve "Toplu İşçi Çıkarma" başlıklı 30 uncu maddelerinde konu zaten var. Biz, birilerinin kulağına bir şeyler fısıldıyoruz burada bir kez daha; yani, lüzumsuz yere, işyerinin bir bölümünün ya da işyerinin devredilmesi durumunda işverenlere diyoruz ki, bu, bir organizasyondur; sen işçiden kurtulabilirsin, toplusözleşmelilik hakkını kullanan yerine, sen de kayıt dışına kaçabilirsin; sen de asgarî ücretli işçi çalıştırabilirsin... Bu maddede böyle bir hükmün yeri olmamalı. Bizim söylemek istediğimiz; aynı hüküm, aynı şekilde bu yasanın dört beş yerinde yazılı. Bir mükerrerliği ortadan kaldırmak için, yanlış izlenimleri, işverenlere belki yanlış kullanılmasına imkân vermemesi açısından giderelim diyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Bir dakika efendim... Açıyorum mikrofonu; lütfen, tamamlayınız.

İZZET ÇETİN (Devamla)- Değerli milletvekilleri, gerçekten, çalışma yaşamı kolay değil. Çalışma yaşamındaki ilişkileri elbette iş yaşamının içinden gelen, işçi çalıştıran ya da bir işyerinde, işletmede çalışanlar yaşayarak biliyor; onun sıkıntılarını, acılarını da milyonlarca aile çekiyor. Gerçekten, bir ülkede çalışma hakkı, temel insan haklarından biri. İşyerinin devri ya da bir iş organizasyonu, temel insan haklarından olan çalışma hakkını ve ona bağlı olarak insanın yaşama hakkını elinden almamalı, onu, aç kalma özgürlüğüyle başbaşa bırakmamalı.

O nedenle, hiç olmazsa, maddenin okuduğumuz şekliyle buradan çıkarılmasını takdirlerinize sunuyorum, insafınıza sunuyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çetin.

Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı, gerekçesini dinlediğimiz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Şimdi, maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 6 ncı madde kabul edilmiştir.

7 nci maddeyi okutuyorum:

Ödünç iş ilişkisi

MADDE 7.- İşveren (ödünç veren), yazılı rızasını almak suretiyle bir işçiyi başka bir işverene (ödünç alan) iş görme edimini yerine getirmek üzere geçici olarak verdiğinde ödünç iş ilişkisi kurulmuş olur. Bu halde iş sözleşmesi ödünç veren işverenle devam etmekle beraber, işçi bu sözleşmeye göre üstlendiği işin görülmesini ödünç alan işverene karşı yerine getirmekle yükümlü olur. Ödünç alan işveren işçiye  talimat verme hakkına sahip olup işçiye sağlık ve güvenlik risklerine karşı gerekli eğitimi vermekle yükümlüdür. Ödünç veren işverenin, ücreti ödeme yükümlülüğü devam eder.

Ödünç iş ilişkisi belirli süreli ve yazılı olarak yapılır, gerektiğinde yenilenebilir.

Ödünç alan işveren, işçinin kendisinde çalıştığı sürede ödenmeyen ücretinden, işçiyi gözetme borcundan ve sosyal sigorta primlerinden ödünç veren işveren ile birlikte sorumludur. Ancak, işçinin rızası alınarak ücret borcu, ödünç alan işveren tarafından üstlenilebilir.

İşçi, işyerine ve işe ilişkin olup kusuru ile sebep olduğu zarardan ödünç alan işverene karşı sorumludur. İşçinin ödünç verilme amacından ve şartlarından yahut aralarındaki anlaşmadan aksi anlaşılmıyorsa, işçinin diğer hak ve yükümlülüklerine ilişkin bu Kanundaki düzenlemeler ödünç alan işverenle olan ilişkisine de uygulanır.

Ödünç alan işveren grev ve lokavt aşamasına gelen bir toplu iş uyuşmazlığının tarafı ise, işçi grev ve lokavtın uygulanması sırasında çalıştırılamaz. Ancak 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanununun 39 uncu maddesi hükümleri saklıdır. Ödünç veren işveren, işçisini grev ve lokavt süresince kendi işyerinde çalıştırmak zorundadır.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Kocaeli Milletvekili Sayın İzzet Çetin; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Çetin, süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının 7 nci maddesi hakkında, Grubum adına, Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, biraz evvelki konuşmalarımda da söyledim, işverenler, gerçekten, çalışma ilişkilerini tek taraflı olarak nasıl değiştirebiliriz, bu konuda ülkemizdeki kuralsızlıkları nasıl kural haline getirebiliriz, işçileri toplusözleşme düzeninden, yasaların koruması altından, yönetmelik hükümlerinin kendilerine vermiş olduğu yükümlülüklerden nasıl çıkarabiliriz diye, epeyce emek sarf etmişler.

Bakınız, ödünç iş ilişkisi... Ödünç iş ilişkisinin kurulma gerekçesi, bu kitapta bilim adamlarına sunuldu. Gerekçeyi, yani, bu kitapta tarihçesini anlatıyorlar. Diyorlar ki: " 19 uncu Yüzyıl ortalarında ortaya çıktığı söylenilen ödünç iş ilişkisine, 1837 yılında, Almanya'da Berlin Makine Fabrikasında yaşanan şu olay örnek oldu. Bu hususta söylenilenlere göre, Prusya İmparatorluğu sırasında August Borzig adlı işveren, kendisine ait makine fabrikasındaki işleri, yine, kendisine ait daimî işçilerle bitiremediğinde; yani, işçi sayısının yetersiz kaldığı hallerde, Prusya ordusuna başvurarak, kura yoluyla kışladan asker istedi ve kışladan gönderilen askerler gerekli çalışmaları ve işleri bittikten sonra, askerlik görevlerine döndüler.

1837 yılında, bir işveren, o çağda, işlerini bitirebilmek için ödünç asker almış, oradaki ilişki nedeniyle bizimkiler de ödünç iş ilişkisini kurmaya çalışmışlar.

Ödünç iş ilişkisinin bir başka dayanağı Mecellede var. Mecelleye bakarsanız, icarei adem; yani, kiralık adam; yani, o çağda, kölelik döneminde, köleden sonra çalışma ilişkilerine maruz kalan insan, kiralık adam. Şimdi, biz, bakıyoruz, bu çağda, bu yüzyılda, Avrupa Birliğine gireceğiz, Avrupa Birliğiyle bütünleşeceğiz diyoruz, iktidarıyla muhalefetiyle, daha 58 inci hükümetimiz güvenoyu almadan, girelim diye Avrupa kapılarını birlikte aşındırıyoruz; ama, ne ILO'nun kabul ettiği ne de bu konuda direktif çıkarmış olduğu bir olay yok, bir konu yok, Prusya savaşını, Mecelleyi örnek alarak, köleden sonra kiralık adamı iş yaşamının içine sokmaya kalkışıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, çalışma yaşamının içerisinde gerçekten çok önemli gelişmeler oldu. Bakınız, içerisinden geldiğim iş kolunda çalışan işçilerin, örneğin, Eskişehir Hava İkmalde çalışan işçilerin yüzde 92'si endüstri meslek lisesi ya da yüksekokul mezunu, Gölcük Tersanesindeki işçilerin yüzde 70'inden fazlası endüstri meslek lisesi ya da yüksekokul mezunu.

Şimdi, siz, diyebilirsiniz ki, işçi fıkradan anlar, ben, burada fıkra anlatırım; o nedenle de, bunları böyle kandırırım...

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Yok öyle bir şey.

İZZET ÇETİN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, toplumun korunmaya muhtaç kesimlerini korumak, devletin sosyal güvenlik şemsiyesi altında onlara insanca yaşam olanağı sunmak, onları insan onuruna yaraşır tarzda işyerlerinde çalışma ortamıyla buluşturmak, biraz evvel, önceki maddenin paragrafında olduğu gibi, onları, hiçbir ayırıma tabi tutmadan, eşit koşullarda çalıştırtmakla ödevli olan, o konudaki düzenlemeleri yapmakla görevli olan burada bizleriz. Bizler, bu çağda, bu dönemde, kölelik ilişkilerini çalışma yaşamının içine almamalıyız. Ödünç iş ilişkisi diye bir ilişkiyi... Yani, benim işyerinde çalıştırdığım işçilerden bir tanesi oldukça verimli -benim, hiçbir zaman patron olma sevdam olmadı, hep, emeğimle, alınterimle yaşamımı sürdürdüm; ama, bir an için öyle farz edin- yanımda çalışan nitelikli 2-3 tane adam var ya da öfkelendiğim bir işçi var ya da bir grup işçi var, bir başka arkadaşımın işyerinde de işçiye ihtiyaç var; diyorum ki, seni oraya kiralıyorum, seni oraya gönderiyorum. Şimdi, burada üçlü bir akit var değerli arkadaşlarım. Yani, insan sömürüsüne, emek sömürüsüne bu kadar açık olan bir madde. Ben, hizmet akdi yapmış, benimle işyerinde çalışacak işçiyi, bir başka işverenle ilişki kurarak, onunla bir akit yaparak, ona teslim edeceğim...

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Yani, köle gibi satacaksın.

İZZET ÇELİK (Devamla) - O, işçiyi alacak, benim çalışma koşullarını belirlediğim çalışma koşullarıyla çalıştıracak ya da... Yani, ben, bundan kazanç da sağlayabilirim. Bu, o kadar istismara açıktır ki, hiçbir işyeri olmadan, işçi simsarlığının temelini oluşturacak. Bunu, Avrupa ülkelerinde, demin okuduğum Prusya Savaşından sonra kurulan işletmelerde görmüşler ve Fransızlar, Almanlar bu çalışma ilişkisini yasaklamışlar. Uluslararası Çalışma Örgütü ILO'ya bu konuda öneriler gelmiş; kötü uygulamalar nedeniyle, bunu, bırakınız uluslararası bir sözleşme haline getirmeyi, direktif haline bile getirmemiş.

Biz, şimdi, o normların çok ötesinde, işçi simsarlığına dönüşebilecek, işçiyi, alınır satılır bir meta gibi, bir mal gibi, bir eşya gibi görecek bir anlayışın temsilcileri olamayız. Türkiye Cumhuriyeti Parlamentosu Mustafa Kemal'in çağdaş uygarlık düzeyini gösterdiği, hedeflediği bu Parlamento, insanına köle gibi bakamaz, onu, kiralık insan olarak, kiralık köle olarak göremez, görmemeli.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten, bu madde üzerinde, sendikaların, konfederal örgütlerimizin, işverenlerin bir mutabakatı yok, bir anlaşması yok. İşverenlerin hazırlayıp gönderdikleri dosyaya bir bakınız, esnek çalışma ilişkileri dedikleri o kuralsız çalışmaları sıralamışlar; orada -bakarsanız, görürsünüz- ödünç iş ilişkisinin var olduğu bir Avrupa Birliği ülkesine rastlayamazsınız.

Bu tasarının özünde, ruhunda, sabahtan bu yana söylemeye çalıştığımız olayın temelinde bu yatıyor. Gerçekten, bu yasa tasarısı, bir bakıma, rövanşı alma amaçlı, kine dayalı, öfkeye dayalı, hiçbir amaca hizmet etmeyecek, belki "İş Güvencesi Yasasına karşı, ben de, işçileri, ödünç alarak, korumasız, güvencesiz, istediğim gibi kullanırım" mantığıyla hazırlanmış, getirilmiş bir tasarı; hele, bu madde... İyi düşününüz, iyi okuyunuz, biraz ufkunuzu açınız. İsterseniz, bu kitabı, işveren sendikalarından alabilirsiniz. Geçen dönem, milletvekillerine gönderdiler, sendikalara gönderdiler, bilim adamlarına gönderdiler; ama, hiç kimse olur vermedi. Bunun gibi, hazırladıkları birkaç kitap var; onlardan bir tanesi de, Sendikasız Endüstri İlişkileri.

Biraz evvel AKP adına konuşan arkadaşım demokratik katılımdan söz etti. İşçiyi örgütünden yoksun bırakırsanız, işçi örgütlerinin sesine kulak vermezseniz, bırakınız... "Taraflar uzlaştı" diyorsunuz, bir uzlaşmadan söz ediyorsunuz. Yasa koyucu olarak; yani, bu Cumhuriyet Parlamentosunda, siyasal partiler olarak, iktidarıyla muhalefetiyle, bu tasarı üzerinde, Mecliste görüşülmeye ininceye kadar siyasal iradenin yansımadığı bir yasal düzenlemeyi bugün yaparsak, onlara 3 Kasım öncesi gidip "sizi koruyacağız, emeğin hakkını koruyacağız, işçinin hakkı, alınteri kurumadan ödenmelidir" sözlerini sarf eden sizler hesap veremezsiniz. Gerçekten, bu sorumluluk çok ağır. İşçinin alınteri kurumadan hakkını vermekten söz ediyorsunuz; ama...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Bir dakika efendim, mikrofonunuzu açıyorum; buyurun.

Toparlayın lütfen.

İZZET ÇETİN (Devamla) - İşçiye köle muamelesi yapılacak. Onu insan olarak görmeyen, onu bir meta gibi, bir mal gibi, bir eşya gibi aşağılayacak, onun onurunu incitecek, gururunu incitecek bir düzenlemeye sizlerin "evet" diyemeyeceğine inanıyorum. Gerçekten, bu bir vicdan meselesi, bir insaf meselesi. Biz de işçi olabilirdik, yarın, sizlerin çocukları da kardeşleri de işçi olabilir, onlar, bu yasal düzenlemeye, bu hükme maruz kalıp bir yere giderlerse, bir yere gönderilip onurları incinirse, inanın size ah ederler. Almayın gariplerin ahını, çıkar aheste aheste diyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çetin.

Şahsı adına, Ankara Milletvekili Sayın Bayram Meral; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; iş yaşamımızda yeni bir sistem, yeni bir düzen kuruluyor. Benim bir noktada üzüldüğüm konu; biz "evet"e, siz de "hayır"a alıştınız. Değerli arkadaşlarım, bu çok kötü bir şey. Bunun içerisinde hiç ortaklaşa "evet" diyeceğimiz, hiç doğru bir şey yok mu değerli milletvekilleri?.. Yani, her şeye biz ne diyorsak... Bizim memlekette, bir sıra, birisi tutuklanmış, savcı bırakmak istiyor, hâkim tersini söylüyor. Bir gün başkâtip "efendim, sen hayır de; yani, tutukluluğunun devamına de" demiş. Savcı bunu söyleyince, hâkim de, sinirle "tahliyesine" demiş. Arkasından savcı da "tahliyesine" demiş, adam kurtulmuş. Şimdi biz, sizin getirdiğiniz bir şeye "hayır" diyelim de, belki siz bizim getirdiğimize "evet" dersiniz. Bu kadar kati, bu kadar keskin olunmaz.

Bakınız, ödünç iş... Bu nedir değerli arkadaşlarım?! Hadi, ödünç para verirsin de, ödünç iş nedir?! Çalıştırdığınız adamı, işçiyi birisine devrediyorsunuz. Şimdi, düşününüz değerli arkadaşlarım, bir işyeriniz var, benim de bir işyerim var. Ben işçimi size gönderiyorum, çalıştırıyorsunuz; beğenmediniz, uyum sağlayamadınız, ne olacak bu insanlar; işine son vereceksiniz.

Burada ortaklaşa bazı maddeler konulmuş. Diyor ki: "Çalışanın Sosyal Sigortalar Kurumu primlerini ödünç veren ile ödünç alan ortaklaşa öder." Hadi ikisi de ödemedi, bunun sonu karakolda mı bitecek değerli arkadaşlarım?! Vatandaşın, işçisini ödünç alana, bir ticarî karşılığını verememesinin burada kesin hükümleri, maddeleri var mı?! Günah değil mi yani?! Bu insanlar bizim vatandaşımız değil mi?! Yani, işçi olmak, işsiz olmak suç mu?! Hiç evinizde, yakınınızda, komşunuzda işsiz yakınınız yok mu?! Bunu bir yerden birisi alıp birine satsa hoşunuza mı gider değerli arkadaşlarım?! Yani, yapılan bazı şeylerde, allahaşkına, işin biraz ciddiyetine inelim. Lütfen, rica ediyorum. Bir madde geliyor... Bir kere karar verilmiş, hepsine elinizi kaldıracaksınız. Olmaz bu sayın milletvekilleri. Yani, bazen, gerçek konulara lütfen birlikte parmak basalım.

Vermişsin, ödünç işçi çalıştırıyor. Ne kadar çalıştırır; burada bir süre yok. İsterse, çalıştırdığı işçinin süresini uzatır. İşim bir noktaya geldi, işçi fazla veya öyle işime geliyor; kardeşim, senin süren bitti, senin yevmiyen 30 liraydı, şimdi 20 lira veriyorum; çalışıyor musun çalışmıyor musun... Şu anda bile diyen yok mu?! Bu şekilde işçi çalıştıran yok mu?! Şimdi, biz bunu biraz daha genişletiyoruz değerli arkadaşlarım. Günahtır!.. Ödünç işçi...

Eskiden köle sistemine karşı çıkıyorduk. Peki, bu nedir?.. Gel aslanım, ben seni çalıştırdım, işim bitti, niye seninle uğraşacağım; paramı götürüp bankaya yatıracağım -bankaya da gerek yok- tahvile yatıracağım, nasıl olsa faizi de yok; parayı cebime koyacağım, seni de birine köle gibi vereceğim, çalışacaksın... Ondan sonra, o insanın, o işçinin yeni gittiği yerdeki itibarını düşünün değerli milletvekilleri...

Bir milletvekili, bir partiden ayrılıp da bir başka partiye gittiği zaman eziklik duyuyor, sıkıntı duyuyor; hiç mi onu düşünmüyoruz, Allah rızası için! Bir insanın, bir başka adamın himayesine seni verdim, devrettim, daha doğrusu, sattım... Buna, nasıl gönlümüz razı olur?!

SEDAT KIZILCIKLI (Bursa) - Rızası isteniyor...

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bakınız, rızası istenir... Genç arkadaşım, elini, şöyle, göğsüne koyarak düşün; benim senin yaşında çocuklarım var. Bu işsizlik...

AHMET YENİ (Samsun) - Başbakanlıkta çalışıyor!..

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Başbakanlıkta çalışmıyor. Başbakanlıkta çalışsa...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Affedersin, banka soymuyor, hayalî ihracatla uğraşmıyor, hortumcularla işbirliği yapmıyor; yapanlara da destek olmuyor; namusuyla çalışıyor.

BAŞKAN - Sayın Meral... Sayın Meral...

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Utanılacak bir şey mi var?! Yazıklar olsun! Konuştuğuna bak hele! Milletvekiline bak, konuştuğuna bak! Lafa bak; oğlum çalışmış!.. Suça bak, suça!.. (CHP sıralarından alkışlar)

AHMET YENİ (Samsun) - Bizim çocuklar boş geziyor, boş...

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, ben, dünyalar kadar, insanlara, hiçbir ayırım yapmadan yardımcı olmuşumdur, işe sokmuşumdur. Bir Allahın kuluna dedirtemezsiniz ki, Bayram Meral, insanları siyasî görüşüne göre, iline, ilçesine göre bir ayırmıştır, taraf tutmuştur; bir Allah'ın kuluna dedirtemezsiniz, diyemezler bunu kimseye.

BAŞKAN - Lütfen, konuşmacıya laf atmayalım.

Buyurun, Sayın Meral, sözlerinizi toparlayın.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Şimdi, burada yasa görüşüyoruz değerli arkadaşlarım. Şimdi, bunun teknik yönleri var değerli arkadaşlarım, değerli milletvekilleri. Teknik yönleri var. Hadi insanı devrettiniz, götürdünüz, ayrı bir şey. Kesin hüküm yok Sayın Bakanım burada. İhtilaf yaratacak bazı durumlar var Sayın Bakanım. Burası köle pazarı mı, Türkiye burası! Çok rica ediyorum değerli arkadaşlarım. Bu maddeyi lütfen çeksinler. Çeksinler bu maddeyi. Adam aldım, çalıştırdım, birine devrettim!.. Vallahi muhterem arkadaşlarım, burada birsürü şey saymam gerekiyor. Yani, şimdi birisi birisine işçi devrettiği zaman bu ortamda faizinden, bilmem neyiyle uğraşan insanlar, her şeyi helal kabul eden insanlar, o işçiyi oraya devrettiği zaman oradan komisyon almayacağını ne biliyorsunuz?! O insanların orada ezilmesine nasıl müsaade ediyorsunuz?! Burada birsürü sorunları, sıkıntıları var; bunlara müsaade etmeyin değerli arkadaşlarım. Vebal işliyorsunuz, yazık ediyorsunuz, yanlış yapıyorsunuz; doğru değil bunlar. İşçi köle değildir, onlar bizim insanlarımız. Hani meydanlarda gezdik, dolaştık, biz de söyledik, siz de söylediniz; siz biraz daha inandırıcı oldunuz, daha inandırıcı oldunuz, işsize iş, aşsıza aş... Ne kadar rahatsınız yahu, sizin yanınıza hiç kimse gelmiyor mu?! Ne kadar rahatsınız vallahi... Bu kadar... Sizi tebrik ediyorum. Hiç mi kimse sizin yanınıza gelmiyor.?! Hiç mi ağlayan yok, hiç mi orada oturup sızlayan yok?! İşte, bunlar onlar, değerli milletvekilleri, bunlar onlar.

BAŞKAN - Sayın Meral, toparlar mısınız.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Şimdi, bunları toparladık; iyi bir pazar bulmuşsunuz; bir başkasına devrettik. Helal olsun size! Size bu yakışmaz, siz bunu yapamazsınız. Bunu yapanlara müsaade etmeyin. Sizden rica ediyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Meral.

Şahsı adına, Trabzon Milletvekili Sayın Cevdet Erdöl; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

CEVDET ERDÖL (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısı hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabiî, takdir edersiniz ki, ben, sendikacı değilim, onun için, fıkra anlatmasını da pek bilemem. (CHP sıralarından alkışlar[!]) Ben, bir hekim olarak, doktor olarak, tabiî, günün anlamını belirtecek şekilde -yarın tıp bayramı- hekim olan tüm arkadaşların, Meclisimizde olan veya Meclis dışındaki tüm hekimlerin 14 Mart Tıp Bayramını şimdiden kutluyorum.

Tabiî, burada, hekim arkadaşlara güvenip de, bazı arkadaşlar fazla sinirleniyorlar, heyecanlanıyorlar. Lütfen biraz sakin olsunlar; çünkü, bizleri milyonlarca insan izliyor. Gerçekten, bizler, seçilip gelmiş insanların vakarı, onuru ve ciddiyeti içerisinde, seçilmiş olduğumuzu millete hissettirecek şekilde konuşmalıyız.

TURAN TÜYSÜZ (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, konuyu saptırıyor.

CEVDET ERDÖL (Devamla) - Burada, asla ve asla, seçmene mesaj olsun diye çıkıp, milletin kürsüsünü meşgul etmeyelim lütfen. Yapıcı olalım, ılımlı ve olumlu olalım. Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun değerli yetkililerini, bu davranışlarından ötürü tebrik ediyorum. Gerçekten, uyumlu bir muhalefet örneği sergiliyorlar. Hani, doğrusu, muhalefet de kendilerine pek yakışıyor.

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - Emek konusunda uyumlu değiliz!

TURAN TÜYSÜZ (Şanlıurfa) - Yasaya gelelim yasaya!.. Sayın milletvekilim, yasaya gelelim.

CEVDET ERDÖL (Devamla) - Saygıdeğer milletvekilleri, gerçekten, muhalefet partimizin sayın milletvekillerinin, gerek ayet gerek hadisler hakkında pek değerli bilgilerini zaman zaman öğreniyoruz; ama, bu kanunlarla ilgili bilgilerini keşke komisyonda öğrenseydik. Bakın, bu kanunla ilgili pek çok konuşmaları, çok bilgileri var, değerli sendikacı arkadaşlar var içlerinde. Gerçekten, muhalefet partisinin değerli sendikacı üyelerine teşekkür ediyoruz, pek çok bilgiyi, açıkyüreklilikle söylüyorum ki, kendileri gayet veciz bir şekilde izah ediyorlar. Yalnız, bunlar, buraya gelmeden önce, ben Sağlık Komisyonu üyesi olarak söylüyorum, orada kendilerinden duymak ve bu tasarıyı orada tartışmak isterdik. Kendileri, maalesef, kayıtlara da geçmesi bakımından söylüyorum, üzülerek ifade ediyorum, kanun tasarısının görüşülmesi sırasında komisyonu terk ettiler. Bu, gerçekten demokrasi adına da pek tasvip edilecek bir durum değildir.

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - O noktaya kadar getirdiniz artık!

CEVDET ERDÖL (Devamla) - Doğrusu, muhalefet, muhalefetliğini yapacak, bizi tenkit edecek, tasarının olumsuzluklarını tenkit edecek, olumlu yönlerini bizlere işaret edecek; bizler de, "evet"e ve "hayır"a hep birlikte karar vereceğiz.

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - İnsanın sabrı kalmadı!

CEVDET ERDÖL (Devamla) - Bu Meclis, pek çok şeyi birlikte, iyi bir şekilde, kıymetli fikirlerini birlikte karar altına almış bir Meclistir. Onun için, lütfen, arkadaşlarımız, bu değerli fikirlerini, eğer komisyonlarda tartışarak bizlere bildirilerse çok seviniriz. Kıymetli Grup Başkanvekili hekim arkadaşımız, zannediyorum, bunları, Gruba empoze edecektir...

HALUK KOÇ (Samsun) - Komisyonda verilen önergeleri tartışma hakkı bile verilmedi!

CEVDET ERDÖL (Devamla) - Hayır, öyle değil. Gerçekten, ben, bu duygularımı sizlere iletmek istiyorum. Gayet yapıcı bir muhalefet. Bakın, biz,

V.HAŞİM ORAL (Denizli) - Sayın Başkan, lütfen; maddeyle ilgili ne söyledi?!

TURAN TÜYSÜZ (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, daha konuya gelmedi sayın milletvekili!

BAŞKAN - Sayın Erdöl, siz konuya gelin; buyurun; Genel Kurula hitap edin.

CEVDET ERDÖL (Devamla) - Bakın, tüm işçiler bizim işçilerimiz, bizim kardeşlerimiz; işverenler de bizim kardeşlerimiz. Bütün bunları, hem işçilerin hem işverenlerin et ve tırnak gibi olduklarını bilen insanlarız. İşçi olmazsa, işveren kimi çalıştıracak; işveren olmazsa, işçi nereden iş alacak?! Bunların bilinci içerisindeyiz; bu tasarıların bu şekilde tartışılarak, bir konsensüs içinde Meclise indirilmesinden yanayız; fakat, maalesef, bize bu imkân verilmedi.

Üzüntülerimi ifade ediyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından alkışlar[!])

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Erdöl.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 3 ayrı önerge var. Bu önergelerin okunması, talep halinde üzerinde konuşulması durumu da olduğundan; zamanın bitmek üzere olduğunu nazara alarak, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 14 Mart 2003 Cuma günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati: 23.48