DÖNEM : 22 CİLT : 7 YASAMA YILI : 1
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
45 inci Birleşim
13 . 3 . 2003 Perşembe
İ
Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
YOKLAMA
IV. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. - Ankara Milletvekili Muzaffer R.
Kurtulmuşoğlu'nun, 14 Mart Tıp Bayramı münasebetiyle gündemdışı konuşması ve
Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı
2. - Balıkesir Milletvekili Turhan
Çömez'in, 14 Mart Tıp Bayramı münasebetiyle gündemdışı konuşması ve Sağlık
Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı
3. - Çanakkale Milletvekili Mehmet
Daniş'in, Çanakkale Geçilmez Destanının yazılışının 88 inci yıldönümü
münasebetiyle gündemdışı konuşması
B)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. - CDU Alman-Türk Forumu ve Almanya
Federal Meclisi CDU/CSU Parti Grubu tarafından düzenlenen "AB-Genişlemesi:
Türkiye'nin Adaylığının Sağlayacağı Riskler ve Şanslar" konulu açık
oturuma Türkiye Büyük Millet Meclisini temsilen Antalya Milletvekili Mehmet
Dülger'in katılmasının uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/208)
2. - (10/4) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun, başkan, başkanvekili,
sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/209)
3. - (10/5) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun, başkan, başkanvekili,
sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/210)
4. - Van Milletvekili Mehmet Kartal'ın
(6/205) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/28)
C) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1. - Zonguldak Milletvekili Harun Akın ve
42 milletvekilinin, Erdemir'in mevcut durumunun ve sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/50)
2. - Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü ve
23 milletvekilinin, tarım ve hayvancılık alanındaki sorunların araştırılarak
çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/51)
V. -
ÖNERİLER
A) SİYASÎ
PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1. - Genel Kurulun çalışma gün ve
saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin AK Parti
Grubu önerisi
VI. - SEÇİM
A)
KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM
1. - Adalet, Kamu İktisadî Teşebbüsleri ve
Dilekçe Komisyonlarında açık bulunan üyeliklere seçim
VII. -
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1. - İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı : 73)
VIII. -
SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1. - Adana Milletvekili Atillâ
Başoğlu'nun, Adana'da yürütülen projelere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı (7/214)
2. - Tekirdağ Milletvekili Erdoğan
Kaplan'ın, içkili yerlere verilen TEKEL ruhsatlarındaki fiyat artışlarına
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in
cevabı (7/245)
I. - GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak
iki oturum yaptı.
Siirt Milletvekilleri Öner Ergenç ve Öner
Gülyeşil andiçtiler.
Oturum Başkanı TBMM Başkanvekili İsmail
Alptekin, İstiklal Marşının kabulünün 82 nci ve Erzurum'un düşman işgalinden
kurtarılışının 85 inci yıldönümü münasebetiyle bir konuşma yaptı.
Tokat Milletvekili Resul Tosun'un, yurt
dışında ikamet eden yurttaşlarımızın ülke turizmine katkılarına, ekonomik ve
sosyal yönden yaşadıkları sıkıntılara ve alınması gereken önlemlere ilişkin
gündemdışı konuşmasına Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış da hükümetin bu konuda
yaptığı ve yapmayı düşündüğü işler konusunda bilgi vererek katkıda bulundu.
Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut,
Erzurum'un düşman işgalinden kurtarılışının 85 inci yıldönümüne,
Mersin Milletvekili Hüseyin Özcan da, ülkenin
ve Mersin'in turizm sorunlarına ve alınması gereken önlemlere,
İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.
Kültür Bakanı Hüseyin Çelik, Türkiye Büyük
Millet Meclisinde kabulünün 82 nci yıldönümü kutlanan İstiklal Marşı ve yazarı
Mehmet Âkif Ersoy'la ilgili duygu ve düşüncelerini anlatan gündemdışı bir
konuşma yaptı; CHP İstanbul Milletvekili Hasan Fehmi Güneş ve AK Parti
Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Atilla Maraş da aynı konuda grupları adına
görüşlerini belirttiler.
Kayseri Milletvekili Abdullah Gül
başkanlığındaki Bakanlar Kurulunun istifasının kabulüne; yeni hükümet teşkil
olununcaya kadar Bakanlar Kurulunun göreve devamının rica edildiğine,
Bakanlar Kurulunun yeniden kurulması için
Siirt Milletvekili ve Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı Recep Tayyip
Erdoğan'ın, Anayasanın 109 uncu maddesi uyarınca görevlendirildiğine,
İlişkin Cumhurbaşkanlığı tezkereleri;
Ekli listede belirtilen kanun
tasarılarının,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kurulunda bulunan ve görüşülmesi ertelenmiş olan (1/478) esas numaralı Askerlik
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının,
TBMM İçtüzüğünün 78 inci maddesine göre
görüşülmesine devam edilmesi istemine ilişkin Başbakanlık tezkereleri;
Zonguldak Milletvekili Polat Türkmen'in,
KİT Komisyonu,
Manisa Milletvekili İsmail Bilen'in,
Dilekçe Komisyonu,
Üyeliklerinden çekildiklerine ilişkin
önergeleri;
Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
(10/4) ve (10/5) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonları üyeliklerine seçilen milletvekillerinin, başkanlık divanlarını
oluşturmak üzere toplanacakları gün, yer ve saate ilişkin, Başkanlıkça duyuruda
bulunuldu.
Gündemin "Sözlü Sorular"
kısmının:
1 inci sırasında bulunan (6/90),
2 nci " " (6/91),
3 üncü sırasında bulunan (6/97),
8 inci " " (6/122),
9 uncu " " (6/123),
12 nci " " (6/127),
13 üncü " " (6/128),
14 üncü " " (6/129),
Esas numaralı sözlü sorular, ilgili
bakanlar Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından, ertelendi;
4 üncü sırasında bulunan (6/99),
5 inci sırasında bulunan (6/100),
6 ncı " " (6/102),
7 nci " " (6/112),
Esas numaralı sorulara Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanı M. Hilmi Güler,
10 uncu sırasında bulunan (6/125),
11 inci " " (6/126),
Esas numaralı sorulara Tarım ve Köyişleri
Bakanı Sami Güçlü,
Cevap verdiler; (6/100), (6/102), (6/125)
ve (6/126) esas numaralı soruların sahipleri de cevaba karşı görüşlerini
açıkladılar.
Görüşmeleri daha önce tamamlanmış bulunan,
Askerlik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/478)
(S.Sayısı: 69),
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 1 inci sırasında bulunan,
Anti-Personel Mayınların Kullanımının, Depolanmasının, Üretiminin ve
Devredilmesinin Yasaklanması ve Bunların İmhası ile İlgili Sözleşmeye
Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının (1/488) (S.Sayısı: 67),
görüşmelerini takiben,
Elektronik cihazla yapılan
açıkoylamalarından sonra, kabul edildikleri ve kanunlaştıkları açıklandı.
13 Mart 2003 Perşembe günü saat 15.00'te
toplanmak üzere, birleşime 18.54'te son verildi.
İsmail Alptekin
Başkanvekili
|
Yaşar Tüzün |
Suat Kılıç |
|
Bilecik |
Samsun |
|
Kâtip Üye |
Kâtip Üye |
II. - GELEN
KÂĞITLAR
13 . 3 .
2003 PERŞEMBE
Raporlar
1.- İş
Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı: 73) (Dağıtma
tarihi: 13.3.2003) (GÜNDEME)
2.- Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri
Kanununa Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu
(1/401) (S. Sayısı: 74) (Dağıtma tarihi: 13.3.2003) (GÜNDEME)
Sözlü Soru
Önergeleri
1.- Edirne Milletvekili Necdet Budak'ın,
Edirne İlinin Lalapaşa ve Süloğlu ilçelerinin kalkınmada öncelikli yöreler
kapsamına alınıp alınmayacağına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/294)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12.3.2003)
2.- Iğdır Milletvekili Yücel Artantaş'ın,
Almanya'dan ithal edilen buğdayda rastlanan fusaryum maddesine ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/295) (Başkanlığa geliş tarihi:
12.3.2003)
3.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun,
iki müzisyenin taltif edilip edilmeyeceğine ilişkin Kültür Bakanından sözlü
soru önergesi (6/296) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.3.2003)
4.- Manisa Milletvekili Ufuk Özkan'ın,
organize sanayi bölgelerine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü soru
önergesi (6/297) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.3.2003)
5.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun,
Dünya Turizm Fuarında Suriye'nin İskenderun ve Antakya'yı kendi sınırları
içinde gösteren bir harita dağıttığı iddiasına ilişkin Dışişleri Bakanından
sözlü soru önergesi (6/298) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.3.2003)
6.- Antalya Milletvekili Hüseyin
Ekmekçioğlu'nun, esnaf ve sanatkârlar
ile küçük işletmelerin desteklenmesine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından
sözlü soru önergesi (6/299) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.3.2003)
7.- Antalya Milletvekili Hüseyin
Ekmekçioğlu'nun, yapı denetim kuruluşlarında pilot bölge seçimine ilişkin
Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/300) (Başkanlığa geliş
tarihi: 12.3.2003)
8.- Antalya Milletvekili Nail Kamacı'nın,
narenciye bahçelerinin imara açılmasına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından
sözlü soru önergesi (6/301) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.3.2003)
9.- Antalya Milletvekili Nail Kamacı'nın,
Siirt İline kadro tahsisi yapıldığı iddialarına ilişkin Başbakandan sözlü soru
önergesi (6/302) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.3.2003)
Yazılı Soru
Önergeleri
1.- Iğdır Milletvekili Yücel Artantaş'ın,
Iğdır İlindeki pancar üreticisine verilen avansa ve alacaklarına ilişkin Sanayi
ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/301) (Başkanlığa geliş tarihi:
12.3.2003)
2.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun,
petrol fiyatlarına ve ham petrol stoklarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/302) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.3.2003)
3.- Kırklareli Milletvekili Mehmet Siyam
Kesimoğlu'nun, biçerdöver sahibi çiftçilerin vergilendirilmesine ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/303) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.3.2003)
4.- Aydın Milletvekili Özlem
Çerçioğlu'nun, elektrikte bölgesel fiyatlandırmaya ne zaman geçileceğine
ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/304)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12.3.2003)
5.- Ankara Milletvekili Eşref Erdem'in,
2002-2003 öğretim yılı Başbakanlık burslarının ödenmemesine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/305) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.3.2003)
Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Zonguldak Milletvekili Harun Akın ve
42 milletvekilinin, ERDEMİR'in mevcut durumunun ve sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün
104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/50) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.3.2003)
2.- Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü ve
23 milletvekilinin, tarım ve hayvancılık alanındaki sorunların araştırılarak
çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105
inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/51) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.3.2003)
Açılma
Saati: 15.00
13 Mart
2003 Perşembe
BAŞKAN:
Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER: Suat KILIÇ (Samsun), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin
45 inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere
başlıyoruz.
Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden
önce, üç arkadaşımıza gündemdışı söz vereceğim; konuşma süreleri 5'er
dakikadır; gerekli gördüğünde Sayın Hükümet cevap verebilir.
14 Mart Tıp Bayramı münasebetiyle
gündemdışı söz isteyen Ankara Milletvekili Sayın Muzaffer Kurtulmuşoğlu'na ilk
sözü veriyorum.
Buyurun Sayın Kurtulmuşoğlu. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
IV. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. - Ankara
Milletvekili Muzaffer R.Kurtulmuşoğlu'nun, 14 Mart Tıp Bayramı münasebetiyle
gündemdışı konuşması ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Ankara) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 14 Mart Tıp Bayramı nedeniyle gündemdışı söz
almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce, Yüce Meclisi en içten
saygılarımla selamlıyorum.
Ülkemizde, 14 Mart 1827 tarihinde
"Mektebi Tıbbiyei Şahane" ismiyle tıp okulunun açılması, çağdaş ve
modern tıp eğitiminin başlangıcı olarak kabul edilmiştir. 1935 yılından 1976
yılına kadar tıp bayramı, 1977 yılından bu yana da 14 Martın içinde bulunduğu
hafta sağlık haftası olarak kutlanmaktadır. Her türlü koşulda görevini büyük
bir özveriyle yürüten sağlık emekçilerinin, 14 Mart Sağlık Haftasını
kutluyorum.
Değerli arkadaşlarım, 2003 yılının 14
Martında Türkiye'nin içinde bulunduğu sağlık sorunlarından kısaca bahsetmek
istiyorum. Hükümetlerin yıllardır uyguladığı sağlık politikası; daha fazla tıp
fakültesi, daha fazla hekim, paran kadar sağlık hizmeti anlayışı, sağlık
sorunlarını çözülemez hale getirmiştir.
Sağlığın, önce sağlığı koruyup
geliştirmekten başladığı ne yazık ki unutulmuştur. Türkiye, genel bütçeden
Sağlık Bakanlığına ayrılan pay açısından Avrupa ülkeleri arasında en sonda
bulunmaktadır. Bu oran, Fransa'da yüzde 16, Almanya'da yüzde 17, Yunanistan'da
yüzde 7, İspanya'da yüzde 6 iken, Türkiye Cumhuriyeti tarihi boyunca yüzde
5'lerin üzerine çıkamamıştır. Bazı ülkeler vardır ki, ulusal gelirleri
Türkiye'den çok düşük olduğu halde, bütçelerinden, sağlığa daha fazla kaynak
ayırabilmişlerdir. Türkiye'de kişi başına yıllık sağlık harcama miktarı 150
dolardır. Ülkemiz, OECD ülkeleri içinde kişi başına en az sağlık harcaması
yapan ülkedir. Bu oran, Amerika Birleşik Devletlerinde 4 093, Almanya'da 2 677,
Fransa'da 2 349, İngiltere'de 1 454, Yunanistan'da 803 dolardır.
Türkiye'de sağlık personelinin geliri, son
yirmi yılda yüzde 55-60 oranında erime göstermiştir. 1980 öncesinde 900 ile 1
200 dolar civarında olan pratisyen ve uzman hekimlerin maaşları, bugün, 400-500
dolara inmiş durumdadır. Avrupa'daki hekimlerin gelirleri Türkiye'deki
meslektaşlarının çok üzerindedir. İngiltere'de birinci basamakta çalışan bir
hekimin yıllık gelirinin 110 000 dolar seviyesinde olduğu göz önüne
alındığında, ülkemizde bir hekimin maaşının İngiliz meslektaşının maaşının
onbeşte 1'i kadar olduğu ortaya çıkmaktadır. Hekimler ve diğer sağlık
çalışanları, ikinci ve üçüncü işlerde çalışarak belli bir yaşam standartlarını
korumaya çalışmaktadırlar. Bugün, doktorların yüzde 30'u başka bir ülkeye
gitmek istiyor, yüzde 64'ü borçlu, yüzde 61'i geleceği konusunda son derece
karamsardır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
hayatımızı emanet ettiğimiz hekimlerimiz bu ücretle geçimlerini mi sağlasınlar,
mesleklerinin gereği olan yayınları mı takip etsinler ya da meslek düzeyini
yükseltmek için yeni imkânlar mı yaratsınlar? Bir 14 Mart Tıp Haftasını daha
kutlarken, sağlık çalışanlarımızın ücret adaletsizliği karşısında ezilmelerini
görmekten son derece üzüntü duyuyorum.
Sayın milletvekilleri, sağlıklı bir toplum
için, sağlık ocaklarından ve sağlık evlerinden kısaca bahsetmek istiyorum.
Kentlerde her 20 000 kişiye, kırsal kesimde her 5 000 kişiye 1 sağlık ocağı
açılması gerekmektedir. Nüfusumuzun hızla artmasından dolayı, her yıl açılması
gereken sağlık ocağı sayısının 100 adet olması gerekmektedir. Son iki yıla
baktığımızda ise, toplam açılan sağlık ocağı sayısı 80'dir. Bu sayıyla,
Türkiye, birinci basamak sağlık kurumlarından elde edilen sonuçlar itibariyle,
mevcut açığı kapatmaktan son derece uzak bir konumdadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) -
Sağlık ocaklarının ve sağlık evlerinin bina durumunda ciddî olumsuzluklar
vardır. Geçen 10 yıllık dönem içinde, binasız, yani, kiralık sağlık evi
oranlarında ihtiyaca cevap verecek ilerleme olmamıştır. Bugün, sağlık
ocaklarının yaklaşık yüzde 32'si binasızdır, yani kiralıktır. Geçici kiralık
binaların birçoğunda, muayene odası ve laboratuvar oluşturmakta zorluk
çekilmektedir. 1980'de, 10 476 sağlık ocağı, 5 776 sağlık evi varken, 2000 yılı
itibariyle, 5 700 sağlık ocağı, 11 747 sağlık evi vardır. Aynı yıllar arasında,
yani 20 yıllık nüfus artışı dikkate alındığında, sağlık ocaklarının ne kadar
yetersiz olduğu görülmektedir. Gelinen bu nokta, sağlık ocaklarındaki sayısal
artışa rağmen, birinci basamak sağlık hizmeti sunmaktan oldukça yoksun
olduğumuzu göstermektedir.
Sayın milletvekilleri, mevcut hekim
sayımız yeterlidir; sorun, hekimlerin bölgesel dağılımındaki dengesizlik ile
ücret yetersizliğidir. Bu nedenle, hem hekimlerin ülke düzeyinde dağılımındaki
dengesizlikleri azaltacak hem de çalışma ortamlarını özendirici bir politika
izlenmelidir. Kırsal kesimde çalışacak personele, özendirici, tatmin edici
ücret ödenmelidir. Böyle olduğu takdirde, ülkenin her yerine eşit sağlık
hizmetinin verileceğini düşünüyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ne
yazık ki, bir yandan, altyapısı eksik sağlık ocaklarıyla zor koşullarda çalışan
sağlık emekçileri, diğer yandan, yıllardır çözülemeyen sağlık sorunları ve bu
sorunlara bağlı olarak oluşan hastane kuyrukları içinde bir 14 Martı daha
kutluyoruz.
Toplum sağlığının önem kazandığı, hizmetin
devlet eliyle topluma taşındığı ve sağlık çalışanlarının uygun çalışma ortamına
kavuştuğu, emeğinin karşılığını aldığı 14 Martları kutlamanın özlemiyle
sözlerimi burada tamamlıyorum; Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ediyoruz Sayın
Kurtulmuşoğlu.
Sayın Bakan, ikinci konuşma da aynı konuda;
eğer sizce de uygun olursa, o konuşmadan sonra, iki konuşmadan sonra size söz
verelim; ikisine birden cevap verebilirsiniz.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum)- Çok
uygun olur.
BAŞKAN- İkinci söz, yine, aynı konuda, 14
Mart Tıp Bayramı münasebetiyle söz isteyen Balıkesir Milletvekili Sayın Turhan
Çömez'e aittir.
Buyurun Sayın Çömez. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
2. -
Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez'in, 14 Mart Tıp Bayramı münasebetiyle
gündemdışı konuşması ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı
TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yarın yurdun her yerinde kutlanacak olan 14 Mart Tıp
Bayramı nedeniyle söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Ülkemizde, ne yazık ki, yıllardır yapılan
hatalar, ihmaller ve aymazlıklar nedeniyle, bayram olması gereken bu gün, buruk
bir yas gününe dönmüş ve sağlık çalışanlarının ağlama duvarı haline gelmiştir.
Bugün sizlere, iyi işleyen bir sağlık sisteminden bahsedebilmeyi, doktorlarının
mutlu, insanlarının da huzurlu olduğu, sağlıklı olduğu bir Türkiye fotoğrafını
gösterebilmeyi çok arzu ederdim; ama, ne yazık ki, böyle bir tabloyu
yaşayabilmemiz için biraz daha zamana ihtiyacımız olacak. Sayın Sağlık
Bakanımız ve ekibinin geceli gündüzlü yürüttüğü çalışmalarının meyvelerini
almamız için biraz daha sabra ihtiyacımız olacak; ama, inanın, gelecek yıl bu
kürsüde 14 Mart Tıp Bayramı konuşmasının çok daha farklı duygularla yapıldığını
hepiniz göreceksiniz.
Baktığımız zaman, ne yazık ki, gördüğümüz
manzara şu: Uzayıp giden çile dolu hastane kuyrukları; sağlık alanındaki
hizmetlerde gittikçe derinleşen bir eşitsizlik yapısı; bir taraftan hekim
açığı, diğer yandan iş arayan hekimler; bir tarafta hasta bekleyen boş hastane
koridorları, diğer yanda ise, aylarca yatak bekleyen hastalar; siyasî rant
beklentileriyle kurulmuş tıp fakülteleri ve plansızca yetiştirilmiş binlerce
genç doktorun gelecek kaygısı; hasta ile hekim arasındaki para trafiğinin çok
olağan karşılandığı bir anlayış; köşe başlarına plansızca kuruluvermiş özel
hastanelerden medet uman bir sağlık sistemi; paran kadar sağlık ve paran kadar
hizmet anlayışının ötesine gidememiş, sosyalleşememiş, sağlığın bir fert için
en temel hak olduğunun bile farkına varamamış bir yapı; hastası da, doktoru da,
diğer sağlık çalışanları da mutsuz, günübirlik politikalarıyla personel ataması
anlayışının ötesinde bir vizyonu olmayan yöneticilerin elinde oyuncak olmuş bir
sağlık sistemi. Peki, ne olmalı?
Değerli arkadaşlar, bir ülkenin
medeniyetinin ve gelişmişliğinin en önemli göstergesi, sağlık ve eğitimdir.
Bugün, ne yazık ki, ülkemizde doğan her 1 000 bebeğimizden 40'ı, 1 yaşına
gelmeden aramızdan ayrılıyor. Bu ne demek biliyor musunuz; her gün, içinde 160
bebek bulunan bir uçağın düşmesi demek. Rakamın ne kadar dramatik olduğunun
altını çizmek için böyle söylüyorum ve ne yazık ki hiç önemsenmeyen koruyucu
hekimlik ve birinci basamak sağlık hizmetlerindeki ilkelliğimizi anlatabilmek
için böyle söylüyorum. Radikal, akıllı, kararlı, tutarlı ve planlı çalışmalar
yapmak artık şart ve böyle çalışmaların AK Parti kadroları tarafından yapılıyor
olduğunu bilmek de gerçekten sevindirici ve umut verici.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bütün taraf ve ilgililerin desteğinin alındığı, konsensüsle ortaya konmuş ve
değişen iktidarlarla değişmeyecek ulusal bir sağlık politikası süratle hayata
geçirilmelidir. Hekim ile hastasının arasına paranın giremeyeceği bir genel
sağlık sigortası mutlaka hayata geçirilmelidir. Sağlık çalışanlarının
planlanması ve yetiştirilmesi, politik kaygılardan uzak ve mutlaka gelecek
projeksiyonlara uygun olarak yapılmalıdır. Sağlıkta yönetim ve denetim mutlaka
tek elde, yani Sağlık Bakanlığında toplanmalıdır. Sağlık harcamaları
disiplinize edilmeli, hizmet ve ürünlerin standardizasyon çalışmaları
yapılmalıdır. Bu sayede önlenecek kayıp ve kaçaklar yine sistem içinde
değerlendirmeli ve özellikle sağlık çalışanlarının özlük hakları mutlaka
iyileştirilmelidir. Planlı bir aile hekimliği anlayışına da kademeli olarak
mutlaka geçilmelidir. Belki yıllardır ifade edilen ve tüm kesimlerin kabul
ettiği bu doğrular, ne yazık ki, bugüne kadar uygulanamamıştır. Bunların
uygulanabilmesiyse, bir irade işidir, bir ekip işidir ve bir gayret işidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
TURHAN ÇÖMEZ (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, ben, anlam dolu bu günün, gelecek yıl, çok daha mutlu ve
heyecanlı kutlanmasını diliyorum.
Sayın Sağlık Bakanımızın şahsında, tüm
meslektaşlarımın ve özellikle de tıp mesleğine yeni katılan ve yüreği heyecan
dolu, vatan ve insan sevgisi dolu genç arkadaşlarımın bayramını kutluyorum.
Aramızdan ayrılmış olan bütün meslektaşlarımızı, hocalarımızı ve hekim
parlamenterlerimizi de saygıyla anıyorum.
Son bir mesajla sözlerimi noktalıyorum:
Hekimler, bu ülkenin alınyazısında daima etkin ve belirleyici görevler
üstlenmişlerdir ve bundan sonra da böyle olacaktır. Bu vesileyle, 19 Mayıs
1999'da Gazi Mustafa Kemal ile birlikte cumhuriyetin temellerini atan bir avuç
vatanseverden özellikle üçünü, Dr. Reşit'i, Dr. Adnan Adıvar'ı ve Dr. Refik
Saydam'ı saygıyla anıyor, tüm ulusumuza, barış, sağlık ve esenlik dolu günler
diliyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çömez.
Şimdi, hükümet adına Sayın Bakanımıza söz
vermeden önce, zabıtlara geçmesi bakımından, bir hususu açıklamak istiyorum: 14
Mart Tıp Bayramı münasebetiyle, Başkanlığımızdan, dört sayın milletvekilimiz
söz istemişlerdir. Hakkaniyet ve adalet ölçüleri içerisinde, her iki partiden
bir değerli milletvekilimize söz verme imkânımız oldu; ancak, bu iki değerli
milletvekilimizin de isimlerini buradan arz etmek istiyorum. Ordu
Milletvekilimiz Sami Tandoğdu Beyefendi ile Denizli Milletvekilimiz Prof. Dr.
Mehmet Neşşar Beyefendi de söz istemiş olduklarından, hassasiyetlerine teşekkür
ediyorum. Ümit ediyorum ki, buraya, huzura geldikleri zaman da bu
konuşmalardaki hassasiyeti paylaşacaklardı. Böylece, bu hususu da arz etmiş
oldum.
Buyurun Sayın Bakanım. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Süreniz 20 dakikadır.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 14 Mart Tıp Bayramı dolayısıyla
görüşlerini bildiren Sayın Kurtulmuşoğlu ve Sayın Çömez'e, değerli
meslektaşlarıma, huzurunuzda, teşekkürü bir borç biliyorum.
Gerçekten, 1978 yılında tıp fakültesine
girdiğimden bu yana geçen süre içerisinde, ismi bayram da olsa, 14 Martlarda,
hep, bu ülkenin sağlık sorunlarının ele alındığını ve bu sağlık sorunlarıyla
ilgili olarak hekimlerin, sağlık yöneticilerinin şikâyetlerini dinlemiş bir
kişi olarak aranızdayım. Bu kadar yıl geçmiş olmasına rağmen, acaba neden hâlâ
şikâyetleniyoruz? Acaba nereden başlamalıyız?
Her iki değerli arkadaşım da sağlık
göstergelerimizden bahsettiler; ben, onlara, geriye dönmeyeceğim. Şu kadarını
söyleyebilirim; gerçekten, sağlık göstergelerimiz, gelişmiş ülkelerin sağlık
göstergelerine göre çok geri olduğu gibi, maalesef, kendi ülkemizin gelişmişlik
düzeyiyle kıyaslandığında da, yine geri kalmaktadır.
O zaman nereden başlamak lazım;
muhtemelen, yaptığımız işin, sağlık hizmetinin, insana hizmet olduğunu fark ederek
başlamak lazım.
Değerli arkadaşlarım, bakınız -daha önce
de, bu kürsüden, sizlere ve aziz milletimize bahsetme imkânım oldu- şu anda,
ülkemizde 1 153 tane yarım kalmış sağlık yatırımı var -Sayın Kurtulmuşoğlu da
bahsettiler- buna rağmen, bazı yerlerde de eksik sağlık ocağı hizmetleri var.
Yapılmış olanların büyük bir kısmında yeterli personel, ekipman ve teçhizat yok
ve çok sayıda da yarım halde inşaat var. İşte, herhalde, yanlışın başladığı
noktalardan biri bu. Hizmeti, doğrudan bir insan hizmeti olarak algılamak
yerine, binalarla, aletlerle, ekipmanlarla kısıtlı görmek, bizi bu noktaya
kadar getirmiş durumdadır.
Bugün, eğer, hastanelerimizde bir hekimin
bir hastaya ayırabildiği süre 3 dakika ise, 5 dakika ise, bu hizmetin
istenildiği gibi verilemediği ve bu şartlarda verilemeyeceği de açıktır.
Ben, öncelikle, ülkemizin her yöresinde,
binlerce yerleşim biriminde, büyük bir fedakârlıkla, arzuladığı yaşam
şartlarından ve sevdiklerinden uzakta hizmet sunmakta olan, şu anda emeklerinin
karşılığını da tam olarak veremediğimizi çok iyi bildiğim onbinlerce hekimimize
ve sağlık çalışanımıza şükran borcumuzu ifade etmek isterim. Gerçekten,
sonuçta, bütün imkânsızlıklarla beraber, bu ülkede, bu ülkenin insanına bu
şekilde hizmet verenler takdire şayandır.
Bugün büyük ve etkili bir toplumsal grubu
oluşturan sağlık çalışanları, farkında olalım ya da olmayalım, bu topraklarda
yeşermiş olan köklü ve saygın hekimlik geleneğinin ve hasta hizmeti geleneğinin
temsilcisidirler. Büyük bir çoğunluğu bu olgunlukla çalışmakta ve hizmet
vermektedir.
Cumhuriyetin ilk döneminde de bir savaştan
çıkmıştık ve hakikaten, büyük yıkımların ardından ciddî bir yoksulluk
yaşamaktaydık; bütün bunlara rağmen, sağlıklı birey ve toplum ideali yönünde
büyük başarılar elde edilmişti. Dünyaya öncülük yapacak önemli bir atılım
1960'lı yıllarda gerçekleştirilmiş ve dünyanın ancak yirmi yıl sonra
ulaşabildiği bir perspektifle, sağlık hizmetlerine sosyal bir nitelik
kazandırılmıştı. "Sosyalizasyon Kanunu" diye bilinen kanun, bu anlamda
ülkeye hizmet vermeye imkân tanıyan bir kanundu.
Ancak, 2000'li yıllara geldiğimizde
gördüğümüz gerçek, yaptıklarımızla istenilene ulaşmadığımızdır.
Şimdi, 21 inci Yüzyılın gerçekleriyle
olaya bakmak zorundayız. Bu gerçekler nelerdir; AK Parti Hükümeti olarak,
kanaatimizce, bu gerçeklerin başında, kişilerin ve hastaların hekimlerini
özgürce seçebilmeleri, hekimlerin de, bu özgürce seçimden dolayı kazançlarının
artmasıdır; meselenin temel noktasını biz bu şekilde görmekteyiz. Bu yaklaşım
dışındaki yaklaşımlarla, ülkemizde mecburî hizmet yasaları ortaya konulmuş,
çeşitli yönetmeliklerle, ülkenin sağlık personeli ve hekim istihdamında güçlük
çekilen bölgelerine sağlık personeli ve hekim gönderilmeye çalışılmış; ancak,
bugüne kadar başarılı olunamamıştır. Dolayısıyla, biz, zecrî ve zorlama
tedbirlerle, hizmet kalitesinin, hizmetteki sürekliliğin artırılamadığını
görmüş bulunmaktayız. Bunun için, şu noktada yaptığımız düzenlemelerle, mecburî
hizmetin "Mecburî Hizmet Yasası" diye bilinen uygulamanın kaldırılması
aşamasına gelmiş bulunmaktayız; yakın bir zamanda, Yüce Meclisinizin önüne bu
husustaki kararı getireceğiz.
Bunun kaldırılmasıyla birlikte, hekim ve
sağlık personeli istihdamında güçlük çekilen bölgelerde, özendirici
tedbirlerle, gönüllü bir hizmet anlayışına imkân tanıyacak mevzuat
değişiklerini de yapmaktayız.
Hepimizin kabul edebileceği gibi, Sağlık
Bakanlığının esas rolünü, politikalar geliştirmek, ulusal hedefleri tanımlamak,
çeşitli düzenlemeler ve standartlar koymak, belli kuruluşları akredite etmek, izleme
ve değerlendirmeleri, denetlemeleri yapmak ve bu anlamda, sağlık hizmetini
makro planda değerlendirmek olarak görüyoruz.
Önümüzdeki günlerde -bulunduğumuz yıl
içerisinde ve daha sonraki yıllarda- gerçekleştireceğimiz önemli bir adım şu
olacaktır: Hastanelerimiz, mutlaka, halkımıza ortak hizmet veren hastaneler
haline getirilecektir -kamu hastanelerinden bahsediyorum- başlangıçta, Sağlık
Bakanlığının, bu hizmeti yürütmede, öncü ve idare edici, yönetici bir rolü
olacak; ancak, zaman içerisinde, önce pilot uygulamalar şeklinde başlatılmak
suretiyle, hastaneler, serbest çalışan işletmeler haline dönüştürülecektir.
Bunun, sistem içerisinde yer alan özel sektör kuruluşlarının da dinamizmini
artıracağını ve işletmeler haline gelmiş kamu hastanelerinin daha verimli
çalışacağını biliyoruz.
Bugün, sağlık hizmeti sunumunda önemli bir
problem, maalesef, hizmette verimliliğin olmayışıdır.
Değerli arkadaşlarım, yaptığımız
incelemelerde çok enteresan örnekler gördük. Aynı ilde, aynı il sınırları
içerisinde, şehir merkezinde bir sağlık ocağımızda bir hekim başına günde
-poliklinik sayısı olarak- 35 hasta düşerken, yakınındaki bir sağlık ocağında 5
hasta düşebilmektedir. Aynı şekilde, bir devlet hastanesinde 18 -evet, yanlış
duymadınız- başhekim yardımcısının olduğunu gördük. Bir devlet hastanesinde 15
dahiliye uzmanı varken, yalnızca 3 dahiliye polikliniğinin açılmış olduğunu
gördük. Bir devlet hastanesinde cerrah başına haftada 1 ameliyatın düşmediği
hastaneler gördük. Dolayısıyla, bütün halkımıza ortak bir şekilde hizmet edecek
hastanelerimizin, bu anlamda verimli işletmeler haline geçmeleri için,
özerkleştirilmeleri, yine, devlet tarafından desteklenerek, kendi işletmelerini
kendilerinin ayakta tutmaları mutlaka sağlanmalıdır diye düşünüyoruz. Aksi
takdirde, işletme verimliliğinin oluşturulamayacağını biliyoruz.
Değerli arkadaşlarım, hekimlerimizin özlük
hakları, şüphesiz, son derecede önemli. Hepimizin bildiği gibi, ülkemiz
yıllardır bir borç sarmalının içerisindedir ve bütçemizin önemli bir bölümü, iç
ve dışborçların ödenmesine hatta bu borçların faizlerinin ödenmesine
ayrılmaktadır. Dolayısıyla, personel özlük haklarını iyileştirme konusundaki
çabalar, istenilen düzeye ulaşamamaktadır.
Ancak, şunu söylemek isterim; özellikle,
ülkemizin az gelişmiş bölgelerinde, hizmete ihtiyacın daha fazla olduğu
bölgelerde, hem maaşları itibariyle hem de alacakları ilave katkılar
itibariyle, sağlık personelinin özlük haklarını iyileştirme kararlılığındayız.
Bu anlamda, yine, bütçe kanununa
eklediğimiz bir ek maddeyle, dönersermaye işletmelerinde değişiklikleri
huzurunuza getireceğiz. Bu neyi öngörmektedir; bugün hastane döner
sermayelerimizde, hekimler, ilave katkı paylarını eşit bir biçimde alıyorlar;
yaptıkları işe ve gösterdikleri performansa göre değil, hastanenin şartlarına
göre eşit bir biçimde alıyorlar. Biz bu noktada da şunu öngörüyoruz. Bazal bir
maaşın üzerine ilave olarak, hekimlerimiz, yaptıkları muayeneler, yaptıkları
müdahaleler ve operasyonlar miktarınca, bir puanlama sistemine göre döner
sermayeden katkı paylarını alacaklardır. Bu husustaki pilot uygulamalarımıza
kısa süre içerisinde geçeceğiz ve bu pilot uygulamalardan aldığımız sonuçlarla
da, sistemi bütün yurt sathında geliştirmeyi düşünüyoruz.
Değerli arkadaşım Sayın Çömez şunu
söyledi: "Çok daha iyi bir sağlık sisteminden hem hekimlerin hem de
hastaların mutlu olduğu bir Türkiye'den bahsetmek isterdim." Evet,
hakikaten, bundan bahsetmeyi hepimiz istiyoruz; ancak, şu anda, tablo, bize,
tam aksini söylemektedir.
Şuna inanıyoruz: Getireceğimiz aile hekimliği
sistemiyle, hastaların hekimlerini serbeste seçmelerine imkân tanıyan
sistemlerle, genel sağlık sigortamızla, işletme haline gelen ve böylece daha
verimli hale gelen işletmelerimizle, önümüzdeki yıllarda hem hastaların hem de
hastalara hizmet veren sağlık personelinin ve bu arada hekimlerin daha mutlu
olduğu bir Türkiye'yi birlikte yaşayacağız AK Parti iktidarımızda.
Şunu da bütün açıklığıyla söylemek
isterim. Maalesef, ülkemizde, hekimlerle hastaları arasında olmaması gereken
bir para ilişkisi süregitmektedir. Hastalar, sigortalı bile olsalar, zaman
zaman, kamu hastanelerinde ve SSK hastanelerindeki hizmet kalitesinin düşüklüğü
sebebiyle özel muayenelere yönelmekte veya hastalar ile hekimler arasında
olumsuz para ilişkileri ortaya çıkmaktadır. Bu, hakikaten, mutlaka, ortadan
kaldırılması gereken bir durumdur.
Hasta ve hekim arasındaki ilişkiyi
düzenleyen sistemin iyi çalışması için, karşılıklı mecburiyetin dışında,
gönüllülüğe dayanan iki tarafın da kazançlı çıkacağı modelleri geliştirmek ve
bu geliştirdiğimiz modelleri de mutlaka hayatiyete geçirmek kararlılığındayız.
Şunu da söylemek isterim; Türkiye'de
bilimsel seviyesi itibariyle Türk hekimliği, Batılı standartları, aslında,
yakalamış durumdadır. Biz, hekimlerimize, hizmet verebilecekleri şartları,
hizmet verebilecekleri yeterli ortamı ve çalışma sistemini oluşturduğumuzda,
çok daha mükemmel hizmet verebilecek durumdayız. Yani, bilimsel seviye
açısından, aslında, gelişmiş ülkelerin bilimsel seviyesinin altında değiliz.
Ülkemiz ve Bakanlığımız, hem bu bilimsel
birikim ve seviye açısından hem de hekimlerimizin tecrübesi, yetkinliği ve her
şeyden öte, meslekî tutku ve heyecanları açısından, çok daha iyi bir hizmet
kalitesi sunmak konusunda yeterli imkânlara sahiptir.
Değerli arkadaşlarım, tıp bayramlarında,
genellikle, hekimlerin ve sağlık personelinin sorunları konuşulur. Biz, bundan
böyle, 14 Mart Tıp Bayramlarında, hasta haklarının da gündeme gelmesini
istiyoruz. Bu itibarla, geçtiğimiz günlerde, hasta yakınları dernekleriyle
irtibata geçtik; İstanbul'u bir pilot il olarak seçtik ve İstanbul'da birkaç
hastanemizde hasta haklarıyla ilgili özel bürolar oluşturduk. Bu bürolarda
yalnızca kamu görevlileri değil, aynı zamanda, bu derneklerin yetkililerinin de
yardımlarıyla, hasta haklarının izlenmesi için yeni bir model geliştiriyoruz.
Bunu da önümüzdeki günlerde bütün Türkiye'de uygulamaya geçireceğiz.
Bu düşüncelerle, hepinizi en derin
saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sağlık Bakanımıza teşekkür
ediyoruz.
Gündemdışı üçüncü söz, Çanakkale Geçilmez
Destanının yazılışının 88 inci Yıldönümü münasebetiyle, Çanakkale Milletvekili
Sayın Mehmet Daniş'e aittir.
Buyurun Sayın Daniş. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
3. -
Çanakkale Milletvekili Mehmet Daniş'in, Çanakkale Geçilmez Destanının yazılışının
88 inci yıldönümü münasebetiyle gündemdışı konuşması
MEHMET DANİŞ (Çanakkale) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 12-18 Mart Zafer Haftası ve Çanakkale Geçilmez
Destanının yazılışının 88 inci Yıldönümü münasebetiyle söz almış bulunuyorum;
sözlerime başlarken, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
18 Mart 2003 tarihi, Çanakkale Zaferimizin
88 inci Yıldönümüdür. 12-18 Mart tarihleri arasındaki hafta da, Zafer Haftası
olarak kutlanmaktadır. Mehmet Âkif'in mısralarıyla ölümsüzleşen Çanakkale
Zaferi ve Savunması, milletimizin çelikleşmiş iradesini ve mücadele azmini
ortaya koyan bir kahramanlık destanıdır.
Üzerinden 88 yıl geçmesine rağmen,
Çanakkale Zaferi, 18 Mart tarihi zihnimizde her zaman tazedir. Hepimiz çok iyi
biliyoruz ki, 253 000 vatan evladı, gül bahçesine girercesine şahadet şerbetini
içmiştir. Üzerinden 88 yıl geçmesine rağmen, Çanakkale Zaferi, Mehmet Âkif'in
dizeleriyle zihnimizde her zaman tazedir. "Şüheda fışkıracak, toprağı
sıksan, şüheda!" nidalarıyla hepimizin zihinlerinde tazedir.
Yine, Mehmet Âkif'in hisleriyle tazedir:
"...Vurulmuş tertemiz alnından,
uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna yâ Rab, ne güneşler
batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş
asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer
Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor
tevhidi...
Bedr'in aslanları ancak bu kadar şanlı
idi.
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın
'Gömelim gel seni tarihe' desem
sığmazsın..."
Milletlerin tarihinde, var olma mücadelesi
ve dönemleri olmuştur. Bizim tarihimizde de Çanakkale direnişinin ve zaferinin
böylesine önemli bir rolü vardır. Binlerce, yüzbinlerce memleket evladı, vatanı
için, toprakları için burada şehit olmuştur. Anadolumuzun her köşesinden, bütün
aile ve ocaklarından yüzbinlerce şehidimizin canı pahasına kazanılan bu zafer,
millî şuuru perçinleyen ve ordusuyla bütünleşen milletimizin nelere kadir
olacağını gösteren bir zafer olarak tarihe geçmiştir.
Mehmet Âkif, Çanakkale şehitlerine ithaf
ettiği şiiriyle, bu zaferi milletimizin ruhunda ölümsüzleştirmiştir. Türk
Milletinin benliğinde var olan vatan ve bayrak sevgisini Çanakkale
kahramanlarıyla özdeşleştirerek, bu şiiriyle, milletimize bir kahramanlık
destanı armağan etmiştir.
Çanakkale şehitleri için ne kadar övücü
sözler söylenilse yine azdır. Mehmet Âkif'in deyişiyle:
"Sen ki, a'sâra gömülsen
taşacaksın... Heyhât,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu
cihât...
Ey, şehid oğlu şehid, isteme benden
makber,
Sana âgûşunu açmış duruyor
Peygamber..."
Tabiî ki, bu müjde, bütün şehitlerimize,
gazilerimize elbette yeter ve bu kadar takdire layık, hürmete layık
insanlardır.
Bu vesileyle, vatanı için şehit düşmüş tüm
şehitlerimizi, gazilerimizi, Anafartalar Cephe Komutanı Miralay Mustafa Kemal
Paşayı ve cephe arkadaşlarını, bir gecede Çanakkale Boğazının baştan başa
mayınlarla döşetilme emrini veren Müstahkem Mevki Komutanı Cevat Paşayı, bu
emri yerine getiren Nusret Mayın Gemisinin Kaptanı Tophaneli Hakkı'yı ve Seyit
Çavuşu, İstiklal Marşımızın büyük Şairi Mehmet Âkif'i hürmetle ve rahmetle yâd
ediyoruz. Allah hepsinin mekânını cennet etsin.
Değerli arkadaşlar, istiklâl marşları
kolay yazılmıyor; uzun, yorucu, öldürücü şartlar, canhıraş çabalar, ümitler,
beklentiler, korkular... Bunların hepsi bir arada, bütün milletin tek yürek
olarak kadınıyla, erkeğiyle, kızıyla, çocuğuyla, genciyle, yaşlısıyla, istiklâl
ve kurtuluş sevdasının verdiği ateşle verilen bir mücadelenin neticesinde
şehitler verilmiş ve koca bir asrın destanı Çanakkale topraklarında
yazılmıştır.
Çanakkale Zaferiyle ilgili birçok şiir
yazılmıştır. Yine, Şair Ömer Sağlam'ın şiirinden bir iki mısraını okuyarak
sözlerime devam etmek istiyorum:
"Dinle çocuğum, Çanakkale; tarihte,
Çakalların, aslana çattığı yerdir.
Bir hilal uğruna binlerce güneşin,
Nûş eyleyip toprağa battığı yerdir.
Vatan için, millet için civanların,
Canlarını Allah'a sattığı yerdir.
Er meydanına çıkıp da yiğitlerin,
Tarihlere şeref, şan kattığı yerdir.
Türk Milletindeki o engin sevginin,
Düşmanını bile kuşattığı yerdir.
Eğer şimdi rahatsan borcun vardır atana,
Haydi öde borcunu çalışarak vatana.
Şu Boğaza baksana nasıl coşkun akıyor,
Karşıki tepelerden biri sana bakıyor.
Sana bu son öğüdüm, takdir deyip unutma,
Yüreğini sağlam tut, beyni sakın uyutma.
Düşmanların çok senin; orada, burada, her
yanda...
Yurda sahip çıkmazsan bil ki elim
yakanda!.."
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim.
MEHMET DANİŞ (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, müttefik donanmasına komuta etmiş olan İngiliz Amiral Hamilton'un
İngiliz Kralına söylediği şu söz çok anlamlıdır: Kral sormuş Hamilton'a
"niye mağlup olduk?" Demiş ki: "Majesteleri, biz, Çanakkale'de
öyle bir askerle çarpıştık ki, o asker, namlunun ucuna baktığında cennetteki
makamını görüyordu."
Hiç şüphesiz ki, Çanakkale Zaferinden
alınacak dersler vardır. İnanıyorum ki, bu ruhu, bu vatan sevgisini, bu
fedakârlığı ve vatanı canından daha çok sevme anlayışını gelecek nesillere
taşımak bizim boynumuzun borcudur.
Meclisimiz, bu tarihî zaferin önemine
binaen kabul ettiği 3972 sayılı Yasayla, Çanakkale'yi "Çanakkale Geçilmez"
altın madalyasıyla onurlandırmıştır.
Sayın milletvekilleri, bu savaşlar
sırasında, özellikle "silahım yok" denildiği zaman, ona "silahın
olmayabilir; ben, sana, savaşı kazanmayı değil, ölmeyi emrettim" diyen bir
zihniyetin, özellikle bir kumandanın eşsiz askerî dehasının en güzel şekilde
gerçekleştirildiği bir zafer gününü yaşıyoruz. Onun içindir ki, Türk tarihi,
Çanakkale harplerini ve Çanakkale Zaferini her zaman minnetle anacak ve gelecek
nesillere de örnek bir tarih olarak aksettirecektir.
Bu anlayış içerisinde, sözlerimin sonunda,
şehitlerimizi ve gazilerimizi, cephedeki ve cephe gerisindeki tüm isimsiz
kahramanları bir kez daha minnetle anıyor ve başta Atatürk olmak üzere, bütün
Mehmetçiklerimize şükranlarımı sunuyorum.
Değerli arkadaşlar, bu savaşın olduğu
yerler, başta Gelibolu Yarımadası olmak üzere, birçok yönden önemlidir. Burası,
bizim için ulusal birlik ve bütünlüğümüzün simgesi haline gelmiştir.
Şehitliklerde, Yozgatlısı, Hakkârilisi, Trabzonlusu, Adanalısı, ülkenin her
yanından, hatta Yemen'den, Bosna'dan gençler koyun koyuna yatmaktadırlar.
Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkının,
diğer millî parklardan ayrı olarak özel bir kanunla düzenlenmesi, Gelibolumuzun
manevî ve tarihî değerine özel bir atıf yapmıştır.
Mustafa Kemal Atatürk, Gelibolu'nun
uluslararası niteliğine "Uzak memleketin toprakları üstünde kanlarını
döken kahramanlar! Burada dost bir vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükûn
içinde uyuyunuz. Sizler, Mehmetçiklerle yan yana, koyun koyunasınız. Uzak
diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz.
Evlatlarınız, bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat
rahat uyuyacaklardır. Bu toprakta canlarını verdikten sonra artık bizim
evlatlarımız olmuşlardır..." sözleriyle ışık tutmuştur.
Gelibolu Millî Parkını "uluslararası
barış parkı" ilan etmeliyiz: Bu konu, özellikle uluslararası platformda da
çok dikkatle izlenmektedir.
Bu duygu ve düşüncelerle Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Daniş.
Çanakkale ile ilgili gündemdışı konuşmaya
hükümetten cevap verecek var mı?..Yok.
Sayın milletvekilleri, değerli arkadaşımız
Mehmet Daniş'in hissiyatına Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak katılıyoruz;
şehitlerimizi rahmetle anıyor, gazilerimize saygı ve şükranlarımızı sunuyoruz
Gündeme geçmeden önce, bir hususu
belirteceğim. Sinop Milletvekili Sayın Engin Altay Başkanlığımıza bir
müracaatta bulunmuştur; 11 Mart 2003 tarihli 43 üncü Birleşimde yaptığı konuşma
sebebiyle bir düzeltme talebinde bulunmuştur.
İçtüzüğün 58 inci maddesine göre, bu talebi, Başkanlığımız
tarafından incelenmiş, tutanak getirtilmiş ve sonuçta, gerek tutanak muhtevası
gerekse İçtüzüğün 58 inci maddesinde, bu tip düzeltme taleplerinin geçen birleşim
tutanağıyla sınırlandırılmış olması hasebiyle kendisine herhangi bir söz verme
imkânım yoktur. Takdir edersiniz ki, Başkanlık, İçtüzükle bağlıdır.
Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları
vardır.
Sayın milletvekilleri, sunuşlar biraz
uzundur; eğer, uygun görürseniz, Kâtip Üyenin, sunuşları oturarak okuması
hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının
bir tezkeresi var; okutuyorum:
B)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. - CDU
Alman-Türk Forumu ve Almanya Federal Meclisi CDU/CSU Parti Grubu tarafından
düzenlenen "AB-Genişlemesi: Türkiye'nin Adaylığının Sağlayacağı Riskler ve
Şanslar" konulu açık oturuma Türkiye Büyük Millet Meclisini temsilen
Antalya Milletvekili Mehmet Dülger'in katılmasının uygun bulunduğuna ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/208)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
CDU Alman-Türk Forumu ve Almanya Federal
Meclisi CDU/CSU Parti Grubu tarafından
11 Mart 2003 tarihinde ortak düzenlenecek "AB-Genişlemesi: Türkiye'nin
Adaylığının Sağlayacağı Riskler ve Şanslar" konulu açık oturuma katılmak
üzere, Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir milletvekili davet edilmektedir.
Türkiye Büyük Millet Meclisini temsilen
bir milletvekilinin, 11-12 Mart 2003 tarihleri arasında söz konusu davete
icabet etmesi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi
Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi uyarınca Genel Kurulda kabul
edilmiştir.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun
bildirmiş olduğu Dışişleri Komisyonu Başkanı ve Antalya Milletvekili Mehmet
Dülger'in söz konusu davete icabet etmesi, adı geçen kanunun 2 nci maddesi
uyarınca Genel Kurulun bilgilerine sunulur.
Bülent Arınç
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
2 adet Meclis araştırması önergesi vardır;
ayrı ayrı okutuyorum:
C) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1. -
Zonguldak Milletvekili Harun Akın ve 42 milletvekilinin, Erdemir'in mevcut
durumunun ve sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/50)
11.3.2003
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
15 Mayıs 1965 tarihinde üretime başlayan
Erdemir, Türkiye'nin yassı mamul üreten tek entegre fabrikasıdır. Hem bölgenin
hem de ülkenin gözbebeği konumundadır. Son yıllara kadar kâr eden Erdemir, son
hükümetlerin yanlış politikaları ile dış ülkelerden diğer firmalar tarafından
satın alınan kalitesiz çelikler nedeniyle Erdemir'de üretim ve satışta zorunlu
düşmeler yaşanmış, bu da kârı etkilemiştir.
Erdemir, sebebini hâlâ anlayamadığımız
nedenlerle birçok şirketi satın alarak bünyesine katmıştır. Satın alınan veya
sermayesine iştirak edilen şirketler şunlardır:
1- Erdemir Romania SRL; sermayesi 16
trilyon, Erdemir'in payı ise yüzde 100'dür.
2- Borçelik Çelik San. ve Tic. AŞ;
sermayesi 12 trilyon, Erdemir'in payı yüzde 9'dur.
3- Erdemir Mühendislik Yön. Danışmanlık
AŞ; sermayesi 2 trilyon, Erdemir'in payı yüzde 99,99'dur.
4- Erdemir Çelik Servis Merkezi AŞ;
sermayesi 15 trilyon, Erdemir'in payı yüzde 99,99'dur.
5- İskenderun Demir ve Çelik AŞ; sermayesi
120 trilyon, Erdemir'in payı yüzde 100'dür.
6- Çelbor, Çelik Çekme Boru Sanayi ve Tic.
AŞ; sermayesi 2,5 trilyon, Erdemir'in payı yüzde 100'dür. (30.9.2002 tarihi
itibariyle) Bu şirketlerden önemli olanları İsdemir, Erdemir, Romania,
Çelbor'un aynı tarihte önemli zararları bulunmaktadır.
Satın alınan şirketlerle birlikte
konsolide edildiğinde, Erdemir şirketler topluluğunun büyüklüğü şöyle ifade
edilebilir:
A- 5 katrilyon TL civarında aktif
büyüklük,
B- 2 katrilyon TL üzerinde ciro,
C- 18 000 çalışan personel,
D- 150 trilyon TL civarında zarar.
(Rakamlar tahmini olarak verilmektedir.)
Sonuç olarak, bu büyüklükte bir şirketler
topluluğu yönetilmeye çalışılmaktadır.
Erdemir 7 000 çalışanı, 2,5 katrilyon TL
aktif büyüklüğü, 1,2 katrilyon TL cirosu, 45 trilyon TL sermayesiyle ülkemizin
dev müesseselerinden biridir. Yılda yaklaşık 500 000 000 dolar katkısıyla ülke
ekonomisine önemli katkısı bulunmaktadır. Yarattığı endüstriyel ve finansal
güçle ayakta kalan önemli entegre kuruluşlarından biridir. 38 yıllık üretim
geçmişi nedeniyle de binlerce insan yetiştirmiştir. Yıllarca hep kâr etmiş bu
güzide kuruluş, 1997 yılından itibaren zarar etmeye başlamıştır. Bu durum, hâlâ
devam etmektedir.
Son 25 yılda, ortalama ömrü iki yılı dahi
bulmayan genel müdür ve yönetim kurulları tarafından yönetilmiş olan Erdemir,
iktidarların seçtikleri bürokratlarca yönetilmiş, şirkete siyaset iyice
bulaştırılmış ve gittikçe zemin kaybeden Erdemir, 1997 yılından itibaren
zararla da tanışmış, bu durum, 2003 yılına gelindiğinde halen devam etmektedir.
Sonuç olarak; ülke kalkınmasında ana
işlevleri olan dev kuruluşların teker teker yok edildiğini görmek ve bunlara
Erdemir'in de dahil edilmesi için uygulanan yanlış politikalar sona
erdirilmelidir.
Erdemir, sadece Karadeniz Ereğli'nin
değil, sadece Zonguldak'ın değil, sadece Türkiye'nin değil, Avrupa'nın
gözbebeğidir.
Zonguldak, bilindiği gibi, ülke sanayiinin
kalbi durumundadır. Bölge insanı, TTK'nın başına gelenlerin Erdemir'in başına
gelmesi oyunlarını ibretle izlemektedir.
Erdemir, konumu gereği, Zonguldaklı ve
ülke insanı tarafından titizlikle takip edilmektedir. Halkımızın, bu büyük
kuruluşun mevcut durumuyla ilgili endişeleri bulunmaktadır.
Bu sebeplerden dolayı, Erdemir'in mevcut
durumunun sorunlarının ortaya çıkarılıp çözümlerinin bulunması için,
Anayasamızın 98 inci, İçtüzüğümüzün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince bir
Meclis araştırması yapılmasını arz ve teklif ederiz.
1- Harun Akın (Zonguldak)
2- K. Kemal Anadol (İzmir)
3- Nadir Saraç (Zonguldak)
4- Algan Hacaloğlu (İstanbul)
5- Onur Öymen (İstanbul)
6- Sedat Uzunbay (İzmir)
7- Muharrem İnce (Yalova)
8- İdris Sami Tandoğdu (Ordu)
9- Necdet Budak (Edirne)
10- Orhan Ziya Diren (Tokat)
11- Nevin Gaye Erbatur (Adana)
12- Mehmet Ziya Yergök (Adana)
13- Türkan Miçooğulları (İzmir)
14- İlyas Sezai Önder (Samsun)
15- Abdürrezzak Erten (İzmir)
16- Nail Kamacı (Antalya)
17- Mevlüt Coşkuner (Isparta)
18- Enver Öktem (İzmir)
19- Hasan Aydın (İstanbul)
20- Mahmut Yıldız (Şanlıurfa)
21- Ahmet Yılmazkaya (Gaziantep)
22- Ersoy Bulut (Mersin)
23- Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
24- Muhsin Koçyiğit (Diyarbakır)
25- Abdulkadir Ateş (Gaziantep)
26- Hasan Fehmi Güneş (İstanbul)
27- Hüseyin Ekmekçioğlu (Antalya)
28- Halil Tiryaki (Kırıkkale)
29- Engin Altay (Sinop)
30- Ayşe Gülsün Bilgehan (Ankara)
31- Muharrem Eskiyapan (Kayseri)
32- Salih Gün (Kocaeli)
33- Ali Rıza Gülçiçek (İstanbul)
34- Osman Özcan (Antalya)
35- Erdoğan Kaplan (Tekirdağ)
36- Tacidar Seyhan (Adana)
37- Tuncay Ercenk (Antalya)
38- Yılmaz Kaya (İzmir)
39- Erdal Karademir (İzmir)
40- Sedat Pekel (Balıkesir)
41- Ufuk Özkan (Manisa)
42- Fikret Ünlü (Karaman)
43- Özlem Çerçioğlu (Aydın)
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde
yapılacaktır.
Şimdi, ikinci önergeyi okutuyorum:
2. -
Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü ve 23 milletvekilinin, tarım ve hayvancılık
alanındaki sorunların araştırılarak çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/51)
12.3.2003
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Toplam tarımsal üretimde yüzde 25'lik bir
paya sahip olan hayvancılık alt sektörü, çalışan nüfusun (15+yaş) yüzde 36'sını
oluşturan tarım kesimi istihdamında da önemli yer tutmaktadır.
Hayvancılık sektörü, devamlı istihdam
yaratması, tarıma dayalı et, süt, yem, yünlü ve pamuklu tekstil, ayakkabı, deri
ve konfeksiyon gibi sanayilere hammadde sağlaması yönünden de önem arz
etmektedir. Tüm bunların ötesinde, hayvancılık sektörünün belki de en önemli
fonksiyonu, insanlarımızın yeterli ve dengeli beslenmesini sağlayan gıda
maddelerini üreten temel kaynaklardan birini teşkil ediyor olmasıdır.
Ülkemizin ivedilikle çözüm bekleyen
sorunlarından biri de yetersiz ve dengesiz beslenme sorunudur. Bugün, Avrupa
Birliği ülkelerinde kişi başına düşen beyaz ve kırmızı et tüketimi 72 kilogram,
içmesütü tüketimi 101 kilogram iken, ülkemizde bu rakamlar beyaz ve kırmızı et
tüketiminde 24 kilogram, içmesütü tüketiminde ise 18 kilogram civarındadır.
Gıda ve beslenme kalıplarımızda var olan dengesizlik ve yetersizlik, bir
anlamda, Türk tarımında yeni bir reformun, tarımda hayvancılık lehine bir yapı
değişikliğinin önemini de ifade etmektedir.
Türkiye nüfusunun yüzde 41'i geçimini
tarımdan sağlamaktadır. Tarımın önemli sektörlerinden biri olan hayvancılığın,
toplam tarımsal üretim içindeki payının her geçen gün biraz daha azaldığı
görülmektedir. Türk tarımında yaratılan değerin yüzde 70 - 75'i bitkisel
üretimden, yüzde 25 - 30'u ise hayvansal üretimden sağlanmaktadır. Hayvancılık
alt sektörü için bu oran Fransa'da yüzde 60, İngiltere'de yüzde 70, Almanya'da
yüzde 75 civarındadır. Bu da göstermektedir ki, ülkemiz "daha az emekle
daha çok gelir" anlamına gelen hayvancılığın ve buna dayalı sanayilerin
önemini henüz kavrayamamıştır. Bir başka ifadeyle, Türk tarımına bitkisel
üretim faaliyetleri hâkim iken, Avrupa Birliği ülkelerinde tam tersi, hayvansal
üretim etkinlikleri hâkimdir.
Ülkemizdeki hayvan varlığı, konuda iddialı
pek çok ülkeden fazla olmasına rağmen, birim hayvan başına elde edilen ürün ve
verim açısından oldukça gerilerde olduğumuz görülmektedir. Gerçekten,
hayvancılığa önem veren gelişmiş ülkelerde, ortalama sığır karkas ağırlığı 250
kilogram dolaylarında iken, ülkemizde bu 160 - 170 kilogram civarındadır. Yine
bu ülkelerde ortalama süt verimi 5 000 - 6 000 kilogram/laktasyon iken, ülkemizde
bu oran 1 400 - 1 500 kilogram/laktasyon civarındadır.
Hayvancılık sektörümüzde gözlenen bir
başka olumsuzluk da et, süt, yün ve derinin kaynağı olan canlı hayvan
sayılarında meydana gelen yaşadığımız düşüştür. 1993 yılı ile 2000 yılını
karşılaştırdığımızda; 11 910 000 olan sığır sayımız yüzde 10,7'lik gerilemeyle
10 761 000'e; 37 541 000 olan koyun sayımız yüzde 24,10'luk bir düşüşle 28 492
000'e ve 9 192 000 olan kılkeçisi sayımız ise yüzde 25,71'lik düşüşle 6 828
000'e gerilemiştir.
Bugün ülkemizin yıllık et üretimi 550 000
tonu beyaz, 900 000 tonu kırmızı et olmak üzere toplam 1 450 000 tondur. Yıllık
süt üretimimiz ise 10 000 000 ton civarındadır. Ancak, nüfus artışımızın aynı
hızla devam etmesi halinde ve artan talep de dikkate alındığında, önümüzdeki
yıllarda et, süt ve bunlara dayalı ürünlerin ithalatının ciddî oranda artacağı
ifade edilmektedir. Hayvancılık sektörüne dönük kısa, orta ve uzun vadeli
hedeflerin olmaması ve bunlara bağlı etkin programların hayata geçirilememesi,
dünyanın önemli tarım ülkelerinin içinde sayılan Türkiye'yi hayvancılık ve
bunlara dayalı üretim açısından Batı'nın pazarı haline getirmektedir.
Bunlara ek olarak, Avrupa Birliği, uzun
yıllar aralıksız sürdürdüğü "Ortak Tarım Politikası" ile tarım ve
hayvancılık alanlarında ciddî gelişmeler sağlamıştır. Hatta bir dönem
bütçesinin ortalama yüzde 60'ını tarıma ayırmıştır. Buna karşın, ülkemizde
tutarlı bir tarım ve hayvancılık politikası, ne yazık ki, bir türlü hayata
geçirilememiştir. Bu da göstermektedir ki, Avrupa Birliğine tam üyelik
sürecinde var olan sorunlar, Ortak Tarım Politikasına uyum konusuyla daha da
artmış olacaktır.
Özetle; tarımsal üretim yapısında,
hayvansal ürünler lehine değişiklik yapacak politikaların oluşturulması, et ve
süt hayvancılığı ile bunlara dayalı gıda sanayilerinin sorunlarının
araştırılarak, üretim ve verimliliğin artırılması, et, süt ve diğer hayvansal
ürünler açığının kapatılması için gereken önlemlerin alınması, Avrupa Birliğine
uyum sürecinde hayvancılık ve hayvancılığa dayalı sanayi konusunda ortaya
çıkacak sorunların tespit edilmesi ve bunlara çözüm bulunması açısından
Anayasanın 98 ve İçtüzüğün 104 üncü maddelerine göre Meclis araştırması
açılmasını arz ederiz.
1.- Enis Tütüncü (Tekirdağ)
2.- Mehmet Nuri Saygun (Tekirdağ)
3.- Rasim Çakır (Edirne)
4.- A. İsmet Çanakçı (Ankara)
5.- Yavuz Altınorak (Kırklareli)
6.- Erdoğan Kaplan (Tekirdağ)
7.- Sedat Uzunbay (İzmir)
8.- Halil Tiryaki (Kırıkkale)
9.- Mehmet Sevigen (İstanbul)
10.- Özlem Çerçioğlu (Aydın)
11.- Abdürrezzak Erten (İzmir)
12.- Eşref Erdem (Ankara)
13.- Güldal Okuducu (İstanbul)
14.- Şefik Zengin (Mersin)
15.- Hasan Fehmi Güneş (İstanbul)
16.- Mevlüt Coşkuner (Isparta)
17.- Algan Hacaloğlu (İstanbul)
18.- Gökhan Durgun (Hatay)
19.- Mehmet Siyam
Kesimoğlu (Kırklareli)
20.- İsmail Değerli (Ankara)
21.- Selami Yiğit (Kars)
22.- Erol Tınastepe (Erzincan)
23.- Muzaffer R:
Kurtulmuşoğlu (Ankara)
24. - Necdet Budak (Edirne)
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde
yapılacaktır.
Sayın milletvekilleri, (10/4) ve (10/5)
esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonları Başkanlıklarının 2 adet tezkeresi
vardır; ayrı ayrı okutup bilgilerinize sunacağım.
B) TEZKERELER
VE ÖNERGELER (Devam)
2. - (10/4)
esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun,
başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi
(3/209)
12.3.2003
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Komisyonumuz, başkan,
başkanvekili, sözcü ve kâtip üyelerini seçmek üzere, 12.3.2003 günü saat
17.00'de, Ana Bina PTT Karşısı Araştırma Komisyonu Toplantı Salonunda 10 üyeyle
toplanmış ve aşağıda isimleri yazılı sayın üyeler belirtilen görevlere seçilmişlerdir.
Komisyon Geçici Başkanı
Mehmet Parlakyiğit
Kahramanmaraş
Adı ve Soyadı |
Seçim Bölgesi |
Aldığı oy |
|
|
Başkan: |
Muzaffer Baştopçu
Kocaeli |
(6) |
|
|
Başkanvekili: |
Nusret Bayraktar
İstanbul |
(6) |
|
|
Sözcü: |
M. Emin Tutan
Bursa |
(6) |
|
|
Kâtip: |
Recep Yıldırım
Sakarya |
(6) |
|
|
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
İkinci tezkereyi okutuyorum:
3. - (10/5)
esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun,
başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi
(3/210)
12.3.2002
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Komisyonumuz, başkan,
başkanvekili, sözcü ve kâtip üyelerini seçmek üzere, 12.3.2003 günü saat
17.30'da, Ana Bina PTT Karşısı Araştırma Komisyonu Toplantı Salonunda 10 üyeyle
toplanmış ve aşağıda isimleri yazılı sayın üyeler belirtilen görevlere
seçilmişlerdir.
Komisyon Geçici Başkanı
Osman Seyfi
Nevşehir
Adı ve Soyadı |
Seçim Bölgesi |
Aldığı Oy |
|
|
Başkan: |
Özkan Öksüz
Konya |
(10) |
|
|
Başkanvekili: |
Hasan Angı
Konya |
(10) |
|
|
Sözcü: |
Atilla Kart
Konya |
(10) |
|
|
Kâtip: |
Fatma Şahin
Gaziantep |
(10) |
|
|
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Sözlü soru önergesinin geri alınmasına
dair bir önerge vardır, okutuyorum:
4. - Van
Milletvekili Mehmet Kartal'ın (6/205) esas numaralı sözlü sorusunu geri
aldığına ilişkin önergesi (4/28)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Gündemin "Sözlü Sorular"
kısmının 67 nci sırasında yer alan (6/205) esas numaralı sözlü soru önergemi
geri alıyorum.
Gereğini saygılarımla arz ederim.
Mehmet Kartal
Van
BAŞKAN - Sözlü soru önergesi geri
verilmiştir.
Sayın milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş önerileri vardır;
önce, tümünü okutup işleme alacağım; sonra, ayrı ayrı okutup oylarınıza
sunacağım.
Şimdi, önerileri okutuyorum:
V. -
ÖNERİLER
A) SİYASÎ
PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1. - Genel
Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden
düzenlenmesine ilişkin AK Parti Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun 13 Mart 2003 Perşembe
günü yapılan toplantısında, siyasî parti grupları arasında oybirliği
sağlanamadığından, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince, Grubumuzun ekteki
önerilerinin Genel Kurula sunulmasını arz ve teklif ederim.
Saygılarımla.
Faruk Çelik
AK Parti Grubu Başkanvekili
Öneriler:
1 - Genel Kurulun 13 Mart 2003 Perşembe
günkü (bugün) birleşiminde, daha önce Gelen Kâğıtlar listesinde yayımlanan ve
bastırılarak dağıtılan 73 sıra sayılı İş Kanunu Tasarısının, 48 saat geçmeden,
gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmının 1 inci sırasına alınması,
2 - Genel Kurulun 13 Mart 2003 Perşembe ve
14 Mart 2003 Cuma günü saat 15.00-19.00 ile 20.00-24.00 saatleri arasında
çalışması, 15 Mart 2003 Cumartesi günü saat 11.00'den, gündemin 1 inci
sırasındaki kanun tasarısının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışması, 16
Mart 2003 Pazar ve 17 Mart 2003
Pazartesi günleri ise 15.00-19.00 saatleri arasında çalışması, bu günlerde
kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işlerin
görüşülmesinin,
Genel Kurulun onayına sunulması
önerilmiştir.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, AK Parti
Grubunun önerileri üzerinde, İçtüzüğe göre, lehte ve aleyhte ikişer üyeye söz
verme imkânımız var.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Aleyhte
konuşmak istiyorum Sayın Başkan.
ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Bayburt) - Lehte
konuşmak istiyorum.
BAŞKAN - Ben, bana gelen talepleri
değerlendiriyorum; burada Sayın Oğuz Oyan'ın talebi var.
OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın Başkan, önce
Sayın Mustafa Özyürek konuşacaklar. Ben, daha sonra konuşacağım.
BAŞKAN - Peki, efendim.
Aleyhte, Mersin Milletvekili Sayın Mustafa
Özyürek konuşacaklar.
Buyurun efendim.
Konuşma süreniz 10 dakikadır.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; biraz önce, İktidar Partisinin, Meclisin çalışma
takvimiyle ilgili bir önerisini dinlediniz. Danışma Kurulunda da görüşülmüş
olan bu öneri, Cumhuriyet Halk Partisi tarafından kabul edilmemiştir. Sizlere,
bunun gerekçelerini arz etmek için söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, burada, yine, salı
günü, benzer bir tartışmayı yaptığımızı hepiniz hatırlıyorsunuz. Orada, İktidar
Partisinin önerisi doğrultusunda, sizlerin oylarıyla, İçişleri Bakanlığı
Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Tasarısının, Nüfus Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun
Tasarısının ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının öncelikle görüşülmesi, Adalet ve Kalkınma
Partisi tarafından önerilmiş ve Meclis çoğunluğu tarafından kabul edilmiştir.
Bugün, biraz önce okunan öneride ise, salı
günü tespit ettiğimiz önceliklerin bir kenara bırakılması, onun yerine İş
Kanunu Tasarısının öncelikle görüşülmesi isteniyor; yani, önceliğin de önceliği
haline getiriliyor.
Değerli arkadaşlarım, İş Kanunu Tasarısı
-bilmiyorum, belki bazı arkadaşlarımız alıp bakmaya başlamışlardır- komisyondan
geçeli 48 saat olmamıştır. 120 maddelik, toplumun çok geniş kesimlerini
ilgilendiren, işçileri yakından ilgilendiren, işverenleri yakından ilgilendiren
ve dolayısıyla, hepimizin ilgili olduğu bir kanun tasarısı...
Şimdi, böylesine bir kanun tasarısını
enine boyuna inceleyip konuşmayacaksa bu Meclis, neyi konuşacak?! İktidar
Partisine mensup arkadaşlarımız, grup başkanvekilleri diyorlar ki: "Bu
konuda toplumsal mutabakat var; yani, işçi ve işveren kesimi mutabık kaldılar;
o nedenle, bunun üzerinde konuşulacak fazla bir şey yok; bugünden, bu saatten
başlayarak gece gündüz çalışalım ve bu kanunu kabul edelim gitsin." Ben,
bu işlerle oldukça ilgili ve Cumhuriyet Halk Partisinin Grup Başkanvekiliyim;
şu anda, ben, bütün gayretime rağmen, bu tasarının tamamını okuma şansına sahip
olamadım. Sizlerin de böyle bir şansı elde ettiğini zannetmiyorum; zaten vakit
yetmez. Kaldı ki, hem Türk-İş'in hem DİSK'in çeşitli açıklamaları var. Diyorlar
ki, komisyondan geçmiş olan bu kanun tasarısı üzerinde bizim mutabakatımız yok,
onayımız yok, çok çeşitli maddelerinde ihtilafımız var.
Şimdi, öyle anlaşılıyor ki, taraflar bu
konuda mutabık kalmamışlar ve iki sendikanın da -sizlere de mutlaka ulaşmıştır-
açıklamalarında "bu tasarı bu şekliyle yasalaşırsa, üretimden gelen
gücümüzü kullanacağız..." Şimdi, öyle anlaşılıyor ki, bu önemli tasarı
üzerinde toplumsal tarafların bir mutabakatı, bir uzlaşması söz konusu değil.
Kaldı ki -varsayalım ki, böyle bir mutabakat var- değerli arkadaşlarım, Türkiye
Büyük Millet Meclisi noter midir?! Belli taraflar mutabık; öyleyse, siz,
incelemeden, okumadan ellerinizi kaldırın, bunu kabul edin!
Değerli arkadaşlarım, biz, 3 Kasım
seçimlerinden sonra oluşan, iki partili bir yapısı olan bu Meclise büyük
umutlarla, verimli bir çalışma ortamını yakalayacağımız umuduyla başladık; ama,
ne yazık ki, bir süreden beri, iktidar partisi "benim çoğunluğum var;
öyleyse, her şeyi ben belirlerim" demeye başlamıştır. Salı günü
"benim çoğunluğum var; İçişleri Bakanlığıyla ilgili tasarıyı
görüşeceksiniz, Nüfus Kanunuyla ilgili değişikliği görüşeceksiniz" dedi;
peki. Bugün "benim çoğunluğum var -ondan vazgeçtim- İş Kanunu Tasarısını
görüşeceğiz..."
Değerli arkadaşlarım, bir saygı lazım,
Türkiye Büyük Millet Meclisine saygı gerekir. Çoğunluk; evet, çoğunluğun
hakları var; ama, azınlığın da belli hakları var.
Şimdi "taraflarla mutabakat
sağladık" diyorsunuz. Taraflarla mutabakat için -böyle bir mutabakat yok
ya- harcadığınız çabanın onda 1'ini, yüzde 1'ini bir muhalefet partisiyle
sağlamak için kılınızı kıpırdatmıyorsunuz. Diyorsunuz ki: "İşte, tasarı
önünüzde; bugün başlarız, gece yarısına kadar çalışırız; yarın başlarız, gece
yarısına kadar çalışırız; cumartesi günü de, kaçta biterse bitsin,
yasalaştırırız." Ne oluyor arkadaşlarım; ne kaçıyor, ne oluyor?!
Şimdi, böylesine, toplumun tüm kesimini ilgilendiren
bir tasarıyı "yaptım, oldu" şekliyle, yangından mal kaçırma
anlayışıyla topluma kabul ettirmeyi, bu Meclise dayatmayı, mantıkla,
demokrasiyle, katılımcılıkla bağdaştırmak mümkün mü?! Biz, Cumhuriyet Halk
Partisi olarak, bu anlayışı, giderek çoğunluğun oligarşisi haline gelen bu
anlayışı şiddetle protesto ediyoruz ve bundan büyük üzüntü duyuyoruz değerli
arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, bizim çoğunluğumuz var; biz, bunu
kabul ettiririz diyorsanız, çoğunluk her zaman haklılık demek değildir. Bir
görelim, İktidar Partisine mensup milletvekilleri bir incelesin, Muhalefet
Partisine mensup milletvekilleri bir incelesin. Ne oluyor; neyi, nasıl
değiştirdiniz; bir bilgilenelim, bilerek oy kullanalım. "Hayır, bilmenize
lüzum yok; bilirseniz, öğrenirseniz, belki kafanız karışır; onun için, kabul
edin, gitsin..."
Değerli arkadaşlarım, bu anlayış doğru
değildir. Bu anlayış, bizi bir yere götürmez. Geçmiş dönemde de buna benzer
anlayışlar çok sergilendi ve bu Meclis, bu toplum, bu anlayıştan "yaptım,
oldu" anlayışından "çoğunluğun dediği olur" anlayışından çok
çekti.
Ben diyorum ki, yol yakınken, geliniz, bu
yanlıştan dönünüz. Sağlıklı bir şekilde, bu yasa tasarısını herkesin
incelemesine fırsat veriniz. Toplumsal kesimlerle, işçi sendikalarıyla, işveren
sendikalarıyla oturup, tekrar görüşünüz. O görüşme sonunda, lütfedip,
Cumhuriyet Halk Partisine, toplumun önemli bir kesimini temsil eden bu partiye
de bir bilgi veriniz. "Geliniz, konuşalım, uzlaşma sağlayalım, mutabakat
sağlayalım", "hayır, bizim dediğimiz olacak!"
Değerli arkadaşlarım, bu anlayışlarla, bu
ülkeyi yönetmek mümkün değildir; bu anlayışlarla, bu toplumda barışı sağlamak
mümkün değildir. Daha, yeni bir hükümet kuruyorsunuz. Cumhuriyet Halk
Partisinin de desteğiyle, partinizin lideri Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın
yasakları kalktı; biz de mutluluk duyduk; geldi, burada yemin etti...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Toparlıyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Mikrofonu açıyorum; buyurun
efendim.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Bu yeni
hükümetin kurulduğu aşamada, sokakların çatışmayla yürüdüğü, toplum
kesimlerinin birbirine girdiği bir toplum mu istiyorsunuz; yoksa, barış içinde,
uzlaşmayla yasalar çıkaran bir Meclis ve uzlaşmayla kol kola girmiş bir toplum
mu istiyorsunuz?! Bugün, biraz sonra oylayacağınız, Adalet ve Kalkınma
Partisinin önerisi, böylesine bir temel tercihle sizleri karşı karşıya
bırakacaktır. Toplumda uzlaşma mı istiyorsunuz, çatışma mı istiyorsunuz?!
Uzlaşma istiyorsanız, bu öneriyi reddediniz; oturalım, konuşalım. İşçi
sendikalarıyla konuşalım, hep birlikte konuşalım, emeğiyle geçinen milyonlarla
konuşalım ve milletvekilleri olarak aramızda konuşalım; ama, hayır, biz
dediğimizi yapacağız, bildiğimizi okuyacağız, biz yolumuza devam ederiz, bizim
çoğunluğumuz var diyorsanız, yolunuz açık olsun! Çatışmalı, kavgalı toplumsal
bir hayatı tercih ediyorsunuz; bu, yanlıştır. Bu yanlıştan dönmenizi
öneriyorum. Toplumun nabzını elinde tutan, toplumun nereden nereye gittiğini
bilen, gören, çalışma hayatının içinde bulunmuş, işveren kesiminde de bulunmuş,
çeşitli sivil toplum örgütlerinde görev yapmış bir arkadaşınız olarak diyorum
ki, bugün ya uzlaşmayı tercih edeceğiz ya çatışmayı tercih edeceğiz. Biz,
uzlaşmadan yana ağırlık koyuyoruz, uzlaşma arıyoruz. Gelin, birlikte bu toplumu
yönetelim. Gelin, birlikte bu topluma huzur verelim, sükûn verelim, uzlaşma
sağlayalım değerli arkadaşlarım.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özyürek.
Aleyhte ikinci söz, İzmir Milletvekili
Sayın Oğuz Oyan'a ait.
Buyurun Sayın Oyan.
Süreniz 10 dakika.
OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; şimdiye kadar birçok örneğini gördüğümüz, 48 saat geçmeden,
komisyonda kabul edilmiş bir tasarının Genel Kurulda görüşülmesi durumuyla
karşı karşıyayız; ancak, bu defa, diğerlerinden daha da önemli, çok ciddî bir
yasa tasarısı üzerinde bu benzer durum yaratılmıştır. Milletvekillerinin,
böylesine kapsamlı bir tasarıyı, bırakınız sindirmeyi, kafalarında ya da
meslektaşlarıyla bununla ilgili bir tartışma yaratmayı; bunu okumaları dahi
mümkün olmayan bir süre içerisinde önümüze gelmektedir. Kaldı ki, komisyondaki
tartışma süresi de neredeyse 24 saat içerisinde tamamlanmıştır.
Böylesine kapsamlı, 116 madde, artı 6 tane
geçici madde; yani, 122 maddelik, milyonlarca çalışanı ilgilendiren çok temel
bir tasarının komisyonda âdeta yangından mal kaçırırcasına ele alındığını ve
bırakınız muhalefet milletvekillerinin önergelerini, bu komisyonda yer alan AKP
milletvekillerinin, özellikle sendikal kökenden gelmiş ve belirli itirazları
olan milletvekillerinin önergelerinin dahi tartışılamadığını, geçiştirildiğini
"aman, bırakın bunları, çabuk bunu çıkaralım" denildiğini, sanki
yukarıdan bir baskı zinciri oluşmuşcasına, koşar adım bir tasarının çıkarılması
örneği olarak karşımıza geldiğini biliyoruz; ama, gerçekten hayıflanıyoruz,
Meclis adına hayıflanıyoruz. Meclisin bilgilenme sürecinin böylesine kesintiye
uğratılması, sadece Meclis olarak bizim değil -biz, halkın temsilcileriyiz,
milletin temsilcileriyiz- bunun kamuoyunun tartışmasından kaçırılması anlamını
taşıyan bir yöntem olarak karşımıza gelmektedir. Yani, burada, biz, eğer bunu
tartışamıyorsak, halk nasıl tartışacak, işçi kesimi nasıl tartışacak?
Burada, iş hukukunun çok temel bir alanını
düzenliyoruz. İş hukuku, esas olarak, taraflar falan bir tarafa, işçiyi
ilgilendirir. İş hukuku, zayıf konumdaki işçinin haklarını düzenlemek için
vardır. Eğer öyle olmasaydı, bir zayıf taraf söz konusu olmasaydı, iş hukuku alanı
tamamen özel hukuk hükümlerine bırakılır, kamu hukuku burada bir düzenleme
yapmazdı. Kamu burada bir düzenleme yapıyor. Niçin; zayıf tarafı korumak için
yapıyor. Bunu yapmazsanız, oradaki işçi -sayıları milyonlarca dahi olsa-
ekonomik güç sahibi olan, istihdam imkânı sunan işveren karşısında zayıf
konumdadır; dolayısıyla, haklarını koruyamaz. O nedenle, burada, milyonlarca
işçinin ve onların temsilcisi olan sendikaların bu tartışmayı gereğince
yapmaları ve bu konuda sadece sendikalarla değil, Meclis içindeki muhalefetle
de mutlaka bir öntartışma zemininin oluşturulması gerekir. Oysa, böyle bir
zemin oluşturulmadan, kamuoyunda bu konunun tartışılmasına izin vermeden,
bugün, burada, alelacele bir tartışma yapılmak isteniyor.
Bakınız, komisyondaki, bizim 8
milletvekilimiz bu tartışmalar sırasında, bu tartışmaların seyrini gördükten
sonra, bu tartışmalara katılmama kararı aldılar. Bir tek arkadaşımız, ancak
orada kaldı ve muhalefet şerhlerini koydu. Diğer arkadaşlarımız, 6 ncı maddeden
itibaren toplantıyı dahi izlemediler. Dolayısıyla, sevgili arkadaşlarım,
burada, bu kadar önemli bir tasarıyı konuşurken, bunun, 48 saatlik çok yetersiz
bir süreyi bile dikkate almadan buraya getirilmesi, galiba, Meclisin yasama
sürecine bir müdahale olarak değerlendirilmesi gerekir.
Kaldı ki, burada, bize dayatılmak
istenilen bazı şeyler vardır. Bize derken, aslında demek istediğim, toplumdaki
güçlü kesimin, toplumdaki güçsüz kesime dayatmak istediği şeyler vardır. Bu,
öncelikle, İş Güvencesi Yasası -15 Marttan önce- yürürlüğe girmeden, böyle bir
iş kanunu çıkarılarak iş güvencesinin sulandırılmasını sağlamak, iş
güvencesinin bazı bakımlardan geçersiz olmasını sağlamak ya da onu başka
bakımlardan dengelemektir. Yani, işveren kesimi "biz iş güvencesi
meselesinde bir gol yedik, şimdi, nasıl üç gol atarız" hesabında ve ne
yazık ki, bu konuda AKP sıralarından önemli destek alıyorlar.
Komisyonun bu kadar hızlı bir çalışma
temposu içerisine sokulması, yukarıdan bir talimat gelmesiyle ilişkilidir; bu
talimat, kuşkusuz, bu partinin liderliğinden gelmiştir. Ben soruyorum:
"Peki, bu parti liderliğine başka yerlerden de talimat gelmiş midir?"
İş kesiminden talimat gelmiş midir? İşveren kesiminden gelmiş midir? (CHP
sıralarından alkışlar) Bunun hesabını vereceksiniz arkadaşlar. Sizler, Türkiye'de,
işsiz, işçi, köylü kesimlerin oylarını alarak iktidar oldunuz; ama, iktidar
olduktan itibaren gözünüzü diktiğiniz yer, işveren kesimi ne diyor, içsermaye
ne diyor, dışsermaye ne diyor; IMF ne diyor dışsermaye adına, içeride TÜSİAD ne
diyor, TOBB ne diyor, TİSK ne diyor. Başka bir yere bakamaz oldunuz. Bu,
iktidar şaşılığı mıdır bilemem; ama, burada, çok ciddî bir sorunla karşı
karşıyayız. İşçi kesimine verdiğiniz sözlerden geri dönüyorsunuz, işsiz kesime
verdiğiniz sözlerden geri dönüyorsunuz. Sosyal programı bütünüyle terk
ediyorsunuz, ta aralık sonundan itibaren terk ediyorsunuz. Çiftçi kesime
verdiğiniz sözlerden çark ediyorsunuz; 2003 bütçesinde, 2003 yılı doğrudan
gelir desteği ödemesini bütünüyle silebiliyorsunuz. Hangi kesimlerden oy alıyorsunuz,
hangi kesime hizmet ediyorsunuz; bunun hesabını doğru vermek zorundasınız.
Bakınız, bu yasa, esnek çalışma
koşullarını getirerek, atipik istihdam koşullarını getirerek, işveren lehine
düzenlemeler getiren hükümler manzumesidir. Burada, ödünç iş ilişkisi, özel
istihdam büroları, çağrı üzerine çalışma vesaire; yani, neredeyse bir angarya
hukuku oluşma noktasında. Bunun çağdaşlıkla falan bir ilişkisi yok; çağdaşlık,
ancak iş hukukuyla, işçi haklarının korunmasıyla sağlanır, işçi haklarını
korumayan hiçbir düzenleme çağdaş olamaz.
Bu tasarıda kıdem tazminatıyla ilgili bir
düzenleme getirilmemekle birlikte, kıdem tazminatı fonuna bir gönderme
yapılarak, mevcut 1475 sayılı Yasanın ilgili 14 üncü maddesinin, sadece bir
süre için daha geçerli olması sağlanıyor. Böylece, işçi kesiminin, bu tasarıya
karşı olabilecek muhalefeti kırılmak isteniyor; çünkü, bugün, işçi kesimini
sokaklara dökebilecek olan en önemli madde kıdem tazminatı olabilirdi. Burada,
bir, alıştıra alıştıra yöntemi uygulamaya çalışıyorsunuz ve bu kıdem tazminatı
meselesini daha belirsizliğe, daha sonraki bir tarihe bırakarak, işçi
kesiminden gelebilecek tepkileri böylece yumuşatmak istiyorsunuz.
Değerli milletvekilleri, işçi sınıfının
kazanılmış haklarına dokunmayınız. İşçi sınıfı, Türkiye'de, bugün, esasen
ekonomik krizler altında giderek önemli mevzi kaybeden -İş Güvencesi Yasası
henüz gündemde olmadan- 15 mart öncesinde İş Güvencesi Yasası gelecek diye,
işverenlerin yoğun işten çıkarmaları altında ezilen, işlerini kaybeden bir
noktadadır ve sadece 2001 krizinin Türkiye'de yol açtığı istihdam kaybı 1 500
000'dir. Böyle bir sınıfın üzerine, böylesine krizlerin şoklarını yiyen bir
sınıfın üzerine, bu kadar acımasız esnek çalışma yöntemleriyle gitmeyiniz, bu
sınıfın elindeki hakları almak üzere yasa düzenlemeyiniz.
Bakınız, Cumhuriyet Halk Partisi, henüz
1953 yılında sendika ve grev hakkını programına almış bir partidir. Cumhuriyet
Halk Partisi, 1963 yılında 274 ve 275 sayılı Yasaları çıkarmış, Sendikalar,
Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunlarını çıkarmış bir partidir.
Cumhuriyet Halk Partisi, işçi hakları konusunda, başka bir konuda olduğundan
çok daha titiz bir şekilde duracaktır ve durmaktadır. Dolayısıyla, eğer, bugün
bu yasa tasarısı buraya gelirse, biraz önce değerli arkadaşımın söylediği gibi,
bizim muhalefet yapma biçimimiz, bugüne kadar olduğundan daha farklı bir
noktaya gidebilir. Bu, tam anlamıyla iktidar ve muhalefet çatışmasına götürecek
bir düzenleme türüdür. Geliniz, bir kere, öncelikle hiçbir şey kaybolmaz, 15
Martta İş Güvencesi Yasası gündeme gelse de, bu yasa 25'inde çıksa hiçbir kayıp
olmaz. Zaten, işverenler, önemli ölçüde önlemlerini aldılar. Bırakınız, bunu
sindirerek, tartışarak, olgunlaştırarak, muhalefetin sesine kulak vererek bir
noktaya getirelim.
Değerli milletvekilleri, böylece, Meclise
düşen görevi gerçekten yerine getirelim. Biz, bu umutlarla, buradan, muhalefet
olarak, sizleri; yani, iktidar milletvekillerini, bu...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
OĞUZ OYAN (Devamla) - Bitiriyorum.
BAŞKAN - Mikrofonunuzu açıyorum; buyurun.
OĞUZ OYAN (Devamla) - Bu konuda, sizlerin
de ayrıntılarına vâkıf olmadığınızı bildiğim bu kapsamlı tasarı konusunda,
geliniz, Grup Başkanlığınızın getirdiği öneriye biraz eleştirel bakınız ve
muhalefetle beraber, hep beraber bunu erteleyelim; bunu tartışalım, bunu
düşünelim, hiç olmazsa 48 saat erteleyelim.
Evet, sizin de destekleriniz için şimdiden
teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Oyan.
Şimdi, önerinin lehinde söz isteyen
Bayburt Milletvekili Sayın Ülkü Güney'e söz vereceğim.
Buyurun Sayın Güney. (Bağımsızlar ve AK
Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Bayburt) - Sayın
Başkan, muhterem milletvekilleri; ben, aslında, önerinin aleyhinde söz
istemiştim; ancak, zannediyorum oradaki ifadem veya Sayın Başkanımızın
algılaması sonucunda bana bu şekilde söz verdi. (CHP sıralarından alkışlar)
Yalnız, burada, ben, genel bir eleştiri içerisinde bulunmayacağım. Hele hele
bir hakkı suiistimal etmeyi asla düşünmüyorum; öyle bir şey de yapmam; yani,
lehinde veya aleyhinde söz alıp, burada sadece aksini konuşma konusu
yapabilecek bir arkadaşınız değilim.
İki şeyi ifade edeyim o zaman müsaade
ederseniz. Bunlardan biri; biraz önce burada konuşan çok değerli grup
başkanvekili arkadaşımız, bu tasarı çıkmalı veya çıkmamalı, geç çıkmalı; ama,
mutlaka uzlaşalım. Eğer uzlaşmazsak çatışma çıkar hatta hatta olay sokağa
gider, sokağa dökülür gibi ifadelerde bulundu; bu yanlıştır. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Bu yanlıştır... Burası Türkiye Büyük Millet Meclisidir.
Bu Meclisteki bütün milletvekilleri gelecekler, konuşacaklar, tartışacaklar;
alınan karara bu ülkedeki herkes, kanunlara saygılı olan herkes uyacaktır. Bu,
işveren de olabilir, işçi temsilcisi de olabilir, kim olursa olsun; bir defa,
bu tespiti burada yapmamızda büyük fayda var; ama, eski bir arkadaşınız olarak,
yıllarca bu çatının altında bulunan bir arkadaşınız olarak, ben, özellikle,
Adalet ve Kalkınma Partimizin değerli yöneticilerine burada şunu söylemek
istiyorum: Aşağı yukarı üç aydan beri çalışan Meclisimizde 10'a yakın Danışma
Kurulu önerisi geldi ve bunların hepsi, öncelik, ivedilik gerekçesi altında,
İçtüzüğümüzün 52 nci maddesine göre Genel Kurulda kırksekiz saati beklemeyelim,
bir an evvel bu işi çözelim, yapalım diye geldi. İşte, kanunların sıralarını
değiştirmek, öne almak... Arkadaşlar, bunu biz çok yaptık. Bu, yapılır,
yapılır, ama, eğer, siz, bunu yerinde ve gereğinde yapmazsanız o zaman
yaptığınız bu işin bir anlamı kalmaz. Pazartesi veya salı günü bir sıralama
yapacaksınız, perşembe günü tekrar bir sıralama yapıp, 120 maddelik, 130
maddelik temel bir yasayı buraya getireceksiniz. Peki, ben bir milletvekiliyim,
bu temel yasayı okumak, benim hakkım değil mi? Üstelik benim grubum da yok. Ben,
130 maddelik o temel yasayı hangi süre içerisinde okuyacağım da Genel Kurulda
katkıda bulunacağım veya eleştiride bulunabileceğim; benim bu hakkımı niçin
elimden alıyorsunuz? Bu, kırksekiz saat evvel dağıtılabilseydi veyahut da
kırksekiz saat öncesinden bana bunu okuma imkânı verseydiniz, bu kanunla ilgili
olarak, bu Mecliste daha yapıcı veya eleştriyel katkılarım olmaz mıydı? Birinci
konu bu arkadaşlar.
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Biz, aslında,
size yirmidört saat süre verdik. (CHP sıralarından gürültüler)
ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, eğer, fevkalade bir şey varsa veya yanlış ifadelerim varsa, o
zaman farklı düşünebilirsiniz.(CHP sıralarından alkışlar)
İkincisi, süre meselesi. Şu tarihe kadar
bunu bitirelim diyorsunuz.
Şimdi, burada başka bir öneri daha
geliyor; vazgeçtik kırksekiz saatten, aman efendim, biz, bunu hemen çıkaralım,
cuma günü de çalışalım, cumartesi günü de çalışalım, pazar günü de çalışalım
deniliyor. Bunlar yapılır, bunlar yapılır da, bunlar, çok önemli konularda,
istisnaî konularda yapılır, bir temel yasanın çıkması için bu aceleye hiç gerek
yok.
4773 sayılı İş Güvencesi Yasasının
süresinin 15 Martta bitmesinin de büyük bir önemi yok -değerli arkadaşım biraz
evvel burada ifade etti- bir hafta sonra çıksın hiçbir şey olmaz; ama,
cumartesi, pazar günü siz, bu Mecliste, bu kanuna hangi katılımı
sağlayacaksınız?! İşte 110 oyu, 120 oyu, bilemediniz 140 oyu zor bulursunuz.
Böyle bir kanun mu çıkarmak istersiniz, yoksa, bu Meclisin tümüne yakın çok
değerli arkadaşlarımın buraya gelerek katkılarını mı almak istersiniz? Ben, bir
milletvekili olarak hepinizden rica ediyorum, bırakın, biz bunu biraz daha
okuyalım, iyi hazırlanalım; ama, yine çıkaralım.
Değerli Çalışma Bakanımızın bu konudaki
hassasiyetini ve çalışmalarını yakinen biliyorum, özverisini biliyorum, biz de
milletvekilleri olarak katkıda bulunalım; yani, siz, bize, canım, geldiniz
işte, elinizi kaldırın indirin, bu iş bitsin, gitsin demeyin diye rica
ediyorum.
Sözlerimin başında da ifade ettiğim gibi,
aslında, kanun, Millet Meclisinin iradesiyle, milletvekillerinin iradesiyle
çıkar; bu çıkan kanuna ülkemizin her yerindeki her ferdi uymak zorundadır.
Bununla ilgili işte, efendim, biz çıkarırsak sokakta bu olur veya başka
kesimlerden bu olur diye bir düşünce olamaz, o zaman, biz, burada sağlıklı
kanun çıkaramayız diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Güney.
Sayın milletvekilleri, bir diğer söz
isteğini yerine getirmeden önce, İçtüzüğümüzün 61 inci maddesini okumak istiyorum:
"Söz sırası ve söz sırasını
değiştirme
Madde 61. - Söz, kayıt veya istem sırasına
göre verilir."
Bir başka fıkra:
"Başkan, görüşmeye başlamadan önce,
söz sırasına göre söz alanların adlarını okutur."
Her iki sayın siyasî parti grubundan da bu
noktada hassasiyet rica ediyorum.
Şimdi, lehte 3 söz isteği olmuştur; geliş
sırasına göre söz isteklerini yerine getireceğimden, Bursa Milletvekilimiz
Sayın Faruk Çelik...
ENGİN ALTAY (Sinop) - Tutumunuz üzerine
söz talep ediyorum.
BAŞKAN - İzin verirseniz, konuşmamın
sonunu dinlerseniz, zannediyorum, maksat hâsıl olur.
Geliş sırasına göre söz vereceğimden,
Sinop Milletvekili Engin Altay lehte söz istemişlerdir. Dolayısıyla, bu
önerinin muhtevası bellidir; konuşmanın da bu çerçevede olmasını rica ediyorum,
eğer konuşma isteğinizde ısrarlıysanız...
ENGİN ALTAY (Sinop) - Evet, ısrarlıyım
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun.
Süreniz 10 dakikadır.
ENGİN ALTAY (Sinop) - Sayın Başkan,
değerli mesai arkadaşlarım; öneride belirtildiği şekilde, cuma, cumartesi, pazar
ve pazartesi günleri çalışmayı ben de doğru buluyorum; ancak, diyorum ki, cuma,
cumartesi, pazar ve pazartesi günleri, gündemde bekleyen 18 tane uluslararası
anlaşmalar ve sair kanun tasarılarını bitirelim, bunlar aradan çıksın.
Bu arada, biraz önce, sayın hatiplerin
belirttiği gibi, milyonlarca insanı ilgilendiren, son derecede önemli ve hayatî
bir kanun değişikliğini görüşmek için, bu kanun değişikliğinde hür irademizle
oy kullanabilmek için, hepimize bir parça daha zaman gerekir diye düşünüyorum.
Dolayısıyla, bu arada, hem bu kanun tasarılarını görüşürüz, birikmiş işler
aradan çıkar hem de sayın milletvekillerimiz, sorumluluklarının gereği olarak,
120 küsur maddelik kanun tasarısı üzerinde gerekli incelemeyi yaparlar ve bu
kanun tasarısı, en sağlıklı şekilde, bu Meclisten, bu Meclise yakışır bir
şekilde çıkar.
Sayın milletvekilleri, İçtüzüğümüzün 52
nci maddesi gayet açık olmakla birlikte, ben, bir kere daha anımsatmayı gerekli
görüyorum: "Genel Kurula sevk edilen bir komisyon raporu veya herhangi bir
metin, aksine karar alınmadıkça dağıtımı tarihinden itibaren kırksekiz saat
geçmeden görüşülemez."
FARUK ÇELİK (Bursa) - Aksine bir karar
aldık.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Ben, biraz önce,
geçen tutanakla ilgili söz istemiştim, Sayın Başkan "geçen tutanak bir
önceki tutanaktır" anlayışıyla söz vermedi; doğrudur. Şunun için söz
istemiştim: Artık, bu kırksekiz saate o kadar taktık ki, o kadar sık kırksekiz
saat kelimesi kullanılıyor ki, 43 üncü Birleşimde yaptığım konuşmada, 52 nci
madde diyeceğime, 48 inci madde demişim, hiçbir sayın milletvekilinin de
dikkatini çekmemiş; bu vesileyle, bunu da bir düzeltmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, lütfeder de,
dinleyici localarına şöyle bir bakarsanız, yemin töreninden sonra, bu localarda
ilk defa bu kadar izleyicinin olduğunu görürsünüz.
AYHAN ZEYNEP TEKİN (Adana) - Salı günü de
vardı.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Yani, bu, şunun da
işaretidir: İş Kanunu Tasarısı, şu anda, tüm Türkiye tarafından dikkatle,
ilgiyle ve büyük bir endişeyle takip edilmektedir. Bu kadar hassas olan ve
milyonlarca insanın hayatını direkt ilgilendiren bir tasarı, sanıyorum, şu anki
şekliyle, emek örgütlerinden büyük tepki aldığına göre, sendikalardan büyük
tepki aldığına göre, emekçilerin aleyhinde birçok madde içermektedir. Bu arada,
işveren camiası da zaman zaman hoşnutsuzluk belirtmektedir. Dolayısıyla, ne
İsa'ya ne Musa'ya yaranabiliriz. Onun için bu türde bir yasanın buradan
çıkmasını, elbette ki istemeyiz.
Çok değerli mesai arkadaşlarım, yaptığı
işi layıkı veçhile yapmak isteyen bir kardeşiniz olarak ve buradaki 550
arkadaşımı da aynı düşünce ve duyguyu taşıyor diye düşünen bir insan olarak, bu
Parlamentoda bulunan bütün mesai arkadaşlarımdan, bu kırksekiz saat meselesinin
bir parça daha duyarlı bir şekilde algılanmasını ve İş Kanunu Tasarısını gereği
kadar incelemek için, önerinin hepimize, her birimize ayrı ayrı zaman ve fırsat
yaratılacak şekilde önergenin değerlendirilmesini yüksek takdirlerinize
sunuyorum.
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Altay.
Görüşmeler tamamlanmıştır.
Sayın milletvekilleri, önerilerin tümünü
daha önce okutmuştum; tamamlanan bu görüşmelerin arkasından, şimdi, önerileri
ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım.
Birinci öneriyi okutuyorum:
Öneriler:
1- Genel Kurulun 13 Mart 2003 Perşembe
günkü (bugün) Birleşiminde, daha önce Gelen Kâğıtlar listesinde yayımlanan ve
bastırılarak dağıtılan 73 sıra sayılı İş Kanunu Tasarısının, 48 saat geçmeden,
gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmının 1 inci sırasına alınması.
BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
İkinci öneriyi okutuyorum:
2- Genel Kurulun, 13 Mart 2003 Perşembe ve
14 Mart 2003 Cuma günü saat 15.00-19.00 ile 20.00-24.00 saatleri arasında
çalışması, 15 Mart 2003 Cumartesi günü saat 11.00'den gündemin 1 inci
sırasındaki kanun tasarısının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışması, 16
Mart 2003 Pazar ve 17 Mart 2003 Pazartesi günleri ise saat 15.00-19.00 saatleri
arasında çalışması; bu günlerde, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan
gelen diğer işlerin görüşülmesinin Genel Kurulun onayına sunulması
önerilmiştir.
BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan,
nezaketen de olsa, bir saysanız...
BAŞKAN - Efendim...
HALUK KOÇ (Samsun) - Nezaketen de olsa,
bir saymanız gerekir diye düşünüyorum...
BAŞKAN - Sonuç çok açık Sayın Başkan. Bu
hususta, biliyorsunuz, arkadaşlarımın bir itirazı da olmadı...
HALUK KOÇ (Samsun) - Olsun, rakam olarak
ifade edebilirsiniz.
BAŞKAN - Biliyorsunuz, rakam olarak ifade
edemiyoruz.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan,
işaretle oylamalarda rakam açıklanmaz.
HALUK KOÇ (Samsun) - Yani, göz kararı!..
BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, hepiniz
biliyorsunuz ki, bu hususta teraziyi çok hassas tutmaya çalışıyoruz; bu konudan
emin olabilirsiniz. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Sayın milletvekilleri, gündemin
"Seçim" kısmına geçiyoruz.
VI. - SEÇİM
A) KOMİSYONLARDA
AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM
1. -
Adalet, Kamu İktisadî Teşebbüsleri ve Dilekçe Komisyonlarında açık bulunan
üyeliklere seçim
BAŞKAN - Adalet Komisyonunda boş bulunan
ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 2 üyelik için, Konya Milletvekili
Kerim Özkul ve Manisa Milletvekili İsmail Bilen aday gösterilmişlerdir.
Bu aday arkadaşlarımızın komisyona
seçilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonunda
boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için, Bartın
Milletvekili Hacı İbrahim Kabarık aday gösterilmiştir.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Dilekçe Komisyonunda boş bulunan ve Adalet
ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için Ardahan Milletvekili Kenan
Altun aday gösterilmiştir.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir; hayırlı olsun.
Sayın milletvekilleri, gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmına geçiyoruz.
Alınan karar gereğince, 1 inci sıraya
alınan, İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
raporunun müzakeresine başlıyoruz.
VII. -
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
1. - İş Kanunu
Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu
(1/534) (S. Sayısı : 73) (1)
BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.
Hükümet?.. Burada.
Komisyon raporu, 73 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına, Bingöl Milletvekili Mahfuz Güler söz istemiştir.
Buyurun Sayın Güler.
Süreniz 20 dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA MAHFUZ GÜLER (Bingöl)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İş Yasası Tasarısı üzerinde Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, ülkemiz, zor ve
sıkıntılı günlerden geçiyor. Hepinizin bildiği gibi, hemen yanı başımızda,
komşumuzda, hiçbir zaman tasvip etmediğimiz, hiçbir şekilde taraf olmak
istemediğimiz bir savaş söz konusu.
Ülkemizin içerisinde bulunduğu bu
sıkıntıları, bizzat işverenlerimiz de işçilerimiz de yaşamaktadırlar. Daha,
bundan birbuçuk iki yıl önce yaşadığımız ekonomik sıkıntılardan, üst üste yaşadığımız
krizlerden, en çok, bu iki kesim etkilendi. Ülkemizdeki en büyük, en zengin
işadamından tutun da, asgarî ücretle çalışan işçimize kadar herkes bu
krizlerden çok ciddî şekilde etkilendi, binlerce işyerimiz kapanmak zorunda
bırakıldı ve 2 500 000 civarında insanımız işsiz kaldı.
Değerli arkadaşlar, Türkiye, geçen
dönemde, dünya rekabet gücü sıralamasında, 1994 yılında 31 inci sıradayken,
2002'de 46 ncı sıraya gerilemiştir. Yine, ülkemiz, dünyada doğrudan yabancı
yatırım girişleri bakımından 700 000 000 - 800 000 000 dolar arasındaki
göstergesiyle, binde 9-10'luk bir payla en alt sınırda yer almaktadır. Türkiye,
iş ve yatırım yapmaya elverişli ülkeler bakımından 1995-1999 döneminde 37 nci
sıradayken, 2000-2003 döneminde, ne yazık ki, 43 üncü sıraya gerilemiştir ve
yine, ne yazık ki, ülkemiz sosyal güvenlikte OECD ülkeleri arasında sonuncu
sırada yer almaktadır.
Ülkemiz, bugün, gerçek anlamda ekonomik
bir sıkıntı altındadır. Bütün ekonomik göstergelerin sıkıntıda olunduğunu
gösterdiği böylesi bir dönemde, önemli olan, işyerlerimizin açık kalmasıdır.
Doğal olarak, sendikalarımız, sendika başkanlarımız, üyelerini, işçilerini
düşündükleri için, onların sıkıntılarını ve kaygılarını anlıyoruz. Böylesi bir
ortamda işyerlerimizin açık kalması, Türkiye'nin menfaatınadır.
Değerli arkadaşlar, yurtdışına giden,
kaçan parayı geri getirmek belki kolay olacak; ama, yurtdışına yatırım yapmaya
giden ve orada, ucuz işçilik nedeniyle, düşük sigorta primleri nedeniyle ve
düşük vergilerden dolayı işyeri kuran, atölye kuran, fabrika çalıştıran
yatırımcıyı geri getirmek o kadar kolay değildir. O nedenle, biz, AK Parti
Hükümeti olarak bunların tedbirlerini almak zorundayız. Bir taraftan, işçimizi
işyerinde sosyal ve ekonomik güvenceye kavuştururken diğer taraftan, işsizliğin
en önemli, birinci derecede önemli bir problem olduğu ülkemizde, bu dönemde
yatırımcımıza istihdam imkânı sağlamak için gerekli altyapıyı ve düzenlemeyi
kurmak, ele almak durumundayız.
Değerli arkadaşlar, başlamamış bir savaşın
sıkıntılarını daha şimdiden, hep beraber görmeye başladık. İktidara
geldiğimizde, hepinizin bildiği gibi, petrol fiyatları varil başına 19 dolar
iken, bugün bu fiyat 34 dolar civarındadır. Petroldeki bu yüksek fiyat, sadece
ulaşım, akaryakıt vesaire girdilerini artırmıyor; aynı zamanda, iğneden ipliğe
her türlü mal ve hizmet alımına yansıyor.
Değerli arkadaşlar, hazırlanan bu tasarı
komisyonumuza gelmeden önce, 26 Haziran 2001 tarihinde işçi ve işveren
temsilcileri olarak 9 bilimadamıyla yapılan bir protokolle, bir bilim kurulu
oluşturulmuştur. Bu bilim kurulu, başta 1475 sayılı İş Kanunu olmak üzere 2821
sayılı Sendikalar Yasası ve 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt
Kanununu ele alarak üzerinde yoğun bir mesai harcamıştır.
Komisyonumuza tasarı intikal ettiğinde,
126 maddeden oluşan bu tasarı üzerinde, sosyal taraflar -işçi ve işveren
temsilcilerimiz- sadece 11 madde üzerinde mutabakat sağlayamamışlardı. Biz, 10
Mart 2003 günü komisyonda yaptığımız çalışmada bütün sosyal tarafları davet
ettik; hem işveren kuruluşlarımızın, TİSK'in, TOBB'un temsilcilerini dinledik
hem de işçi sendikalarımızın, Türk-İş, Hak-İş ve DİSK'in temsilcilerini
dinledik.
Komisyon çalışmalarımıza, bu değerli
sosyal taraf temsilcilerinin çok önemli katkıda bulundukları aşikârdır;
huzurunuzda kendilerine teşekkür etmek istiyorum.
Ayrıca, TESK ile Özürlüler Konfederasyonu
başkanları da komisyonumuza davet edilmişler; onlar da bu yasa tasarısında
kendilerini ilgilendiren maddeler üzerinde bilgi vermişler ve verdikleri bu
bilgilerle de çalışmalarımıza ışık tutmuşlardır.
10 Mart günü, konsensüs sağlanan maddeler
üzerinde çalışmaya başladık. Aynı günün akşamında, Sayın Bakanımızın
başkanlığında sosyal taraflarla yapılan uzun görüşmeler sonucunda, 11 madde
üzerindeki anlaşmazlık, sadece tek bir maddeye indirilmiştir.
Tasarının tümü komisyonda görüşülerek, 11
Mart günü görüşmeleri tamamlanmıştır; yani, şu anda elinizde bulunan 126
maddelik İş Yasası Tasarısının sadece 1 maddesinde mutabakat sağlanamamış, 125
maddesinin tümünde, tüm taraflar bir konsensüs oluşturmuşlardır.
Değerli arkadaşlar, Türkiye, üye
olmamasına rağmen, 1927 yılından başlayarak ILO'ya; yani, Uluslararası Çalışma
Teşkilatının Genel Kuruluna her yıl üye göndermiştir. 1932 yılında ise bu
toplantılara resmen katılmıştır. İlk sözleşme 1937 yılında kabul edilmiştir. Bu
sözleşmenin konusu, yeraltı maden ocaklarında kadın işçilerin çalıştırılmasının
yasaklanmasıdır.
1936 yılı, konuyla ilgili bir dönüm
noktasıdır. Fabrika işçileri, ev hizmetlerinde çalışanlar ile tarımda
çalışanların aynı hükümlere tabi tutulmaları, bu kesimlerin, işverenleriyle
olan ilişkilerinin aynı olmaması, hukukî yapıların farklılığı, en önemlisi de
büyük ölçekli sanayi ve hizmet kuruluşlarının yapılarının özel farklılıklar
göstermesi, yeni kavram ve kurumları içeren bir yapının oluşturulması
gerektiğini ortaya çıkarmıştır. Dünyayla kurulan yakın ilişkiler bu
zorunlulukları gündeme getirmiştir. Ülke, bir sanayileşme ihtiyacı içindedir ve
bu nedenle, çalışma düzeninin önceliklerinin devletçe belirlenmesi gerekmektedir.
Ücret ve çalışma koşulları, her iki tarafça da uyulması gereken zorunlu
kurallara bağlanacaktır, yani, serbest iradeyle belirlenen iş sözleşmeleri
belirli bir disipline alınmıştır.
Tasarı, bu zorunlulukları düzenleyerek
işçinin gücünden azamî derecede yararlanmayı ve ekonomik gelişmeyi
hızlandırmayı dikkate alırken, sanayi işçilerinin geleceklerini de güvence
altına almayı hedeflemiştir. Halen uygulanmakta olan 1475 sayılı İş Kanunu ise,
1971 yılında kabul edilmiştir. Dünya bu aşamada mikroekonomi alanındaki süratli
gelişmeler içindedir ve üretim biçimleri değişmeye başlamıştır. Ülkeler bu
değişimlere ayak uydurmanın, üretim biçimlerinde meydana gelen değişimlerin,
çalışma ilişkilerinde yarattığı değişikliklere uyum sağlayacak yasal
düzenlemeleri yapmanın uğraşı içindedirler. Bu kanun, çıkarıldığı tarihe kadar
geçen süreç içinde meydana gelen pek çok değişikliği getirmekle, yeni
açılımlara yönelmekle birlikte, özellikle, yeni üretim biçimlerinin dünya
gündeminde olduğunu dikkate almamış, sanayi devrimi sonrası yaygın olan üretim
biçimini veri kabul etmiştir.
Artık, "küreselleşme" olarak
isimlendirilen olgu, ister istemez gündemdedir. Teknoloji müthiş bir süratle
değişmektedir. Üretim biçimleri, yeni kavramlara ulaşmıştır. Maddî olmayan
işyerleri artık gündemdedir. Şirketlerin üretim ve karar merkezleri ulus
ötelerine taşınmıştır. İşyeri devirleriyle ilgili olarak sonuçlandırıcı ve net
hükümler, bu yasayla getirilmiştir. 1475 sayılı Kanunda devirlerden söz
edilmesine rağmen, açıklayıcı hükümler bulunmamaktaydı. Bu şekilde, Avrupa
Birliği mevzuatında yerini bulmuş olan 2001/23 sayılı yeni bir yönergeyle de
ifadesini bulan bu konu, hukukumuza ilk defa getirilmiştir.
Yine, yeni tasarıda, işçinin rızası
alınarak iş sözleşmesinin devri, "ödünç iş ilişkisi" denilen ve
herhangi bir kazanç amacı gütmeden, özellikle de grup şirketleri veya
holdingler olarak anılan topluluk şirketleri arasında zaten ülkemizde de
uygulamasını bulan kavramlar tasarıda ilk defa yer almaktadır. Ödünç iş
ilişkisi, daha çok, vasıflı işgücü için geçerli olmaktadır. Burada, işçinin
esas işvereniyle olan iş ilişkisi sürmektedir.
Yine, yürürlükteki yasamızda yer almayan
"belirli süreli iş ilişkisi" kavramı yeniden düzenlenmiş, özellikle
Yargıtayımızın içtihatları doğrultusunda yürütülen ve yine ülkemizde yaygın
olan bu iş ilişkisi türü yasal çerçeveye alınmıştır.
Bu vesileyle belirtmek gerekir ki, karşı
da çıksak, bazı konular hayatın akışı içinde sistemde mevcuttur ve var olmaya
devam edecektir. Bu konuda yapılacak şey, bu konuları, zararlarını bertaraf
ederek yasal çerçeveye almaktır. Kaldı ki, belirli süreli iş sözleşmesi, çağdaş
gelişmeler içinde istihdamı genişletici bir role sahiptir. "Kısmî
süreli" yani part-time diye tanımlanan çalışma türü de aynı nitelikle
açıklanabilir.
Çağrı üzerine çalışma biçimi de tasarıda
yer almaktadır. Yine, bu çalışma biçimi ülkemizde yaygındır; özellikle yüksek
nitelikli işçiler için var olan bir uygulamadır.
15 Mart günü yürürlüğe girecek olan iş
güvencesi hükümleri de bu tasarı kapsamına alınmış ve bugüne kadar eleştiri
konusu olan bu maddeler üzerinde tereddütler de kaldırılmıştır.
Toplu işçi çıkarma hükümleri de
uluslararası normlar dikkate alınarak yeniden düzenlenmiştir.
İşverenlerin ödeme aczine düşmeleri
halinde, işçilerin son üç aylık ücretlerinin işsizlik sigortasından ödenmesi
şeklinde işleyecek ve işverene herhangi bir ekyük getirmeyecek düzenleme
getirilmiş, işçinin bu nedenle mağdur olması kısmen de olsa önlenmiştir.
Çalışma süreleri yeni bir anlayışla ele
alınmış, esnek bir biçimde uygulama getirilmiştir.
Sistem, mevsimlik veya ani siparişlerin
karşılanmasını, özellikle hizmet sektöründeki talep artışları karşısında
işyerinin zor durumda kalmasını önleyici bir düzenlemeyi içermektedir; işçinin
rızasıyla uygulanabilecektir.
Günlük en fazla onbir saat çalışmaya izin
verilmekte; ancak, iki aylık bir denkleştirme dönemi içinde, işçiye verilecek
ücretli izinlerle ele alındığında, haftalık, ortalama, kırkbeş saat çalışılmış
olacaktır. Bu nedenle, yeni düzenlemeyle, artık, haftada en çok üç saat fazla
mesai yapılabilecektir. Fazla mesai yapmak için bakanlıktan izin alma koşulu
kaldırılmış, böylece, bürokratik aşamalarda azalma sağlanmıştır. Yıllık ücretli
izinler iki gün artırılarak Avrupa Birliği gelişmelerine kısmen uyulmuştur.
Yine, işçi yakınlarının doğum ve ölüm
izinleri iki günden üç güne çıkarılmıştır. Kısa çalışma ödeneği getirilmiştir.
Bildiğiniz gibi, ekonomik kriz nedeniyle
işletmelerimiz zor günler yaşamışlardır. İşyerini kapatmadan ayakta durmaya
çalışan işverenlerimiz, gerek toplu iş sözleşmesi düzeni içinde gerekse sendika
olmayan işyerlerinde, işçi sendikaları ve işçilerle anlaşarak, ücretsiz izin
uygulamaları yapmışlardır. Yasal düzenimiz içinde olmayan bu uygulama
tarafların rızasıyla olmuş ve geçtiğimiz ekonomik krizden, bu karşılıklı
anlayış içinde, daha büyük boyutlara ulaşmadan geçilmeye çalışılmıştır. Bu
özveri, iki taraf için de ülkemize has bir davranıştır.
Yine, çalıştırma yaşı ve çocukların
çalıştırılması yasağı bakımından, Avrupa Birliğinin 94/33 sayılı direktifine uyum
sağlanmıştır. Çocuk ve genç işçi kavramları hukukumuza kazandırılmıştır.
Ayrıca, çocuk ve genç işçilerin çalıştırılabilecekleri işlerde esas alınacak
hususlar ve çalışma süreleri bu tasarıyla belirlenmiştir.
15 yaşından küçüklerin çalıştırılmaları kesinlikle
yasaklanmıştır. Ancak, 14 yaşını bitirmiş; fakat, okulla ilişkisini kesmiş
çocukların hafif işlerde çalıştırılabileceği kabul edilmiştir.
Analık halinde çalışma yasağı ondört
haftaya çıkarılmıştır. Yürürlükteki yasada bu yasak, altı hafta doğum öncesi,
altı hafta doğum sonrasıdır. Kadın işçi, isterse, doğum öncesi üç haftaya kadar
çalışabilecek, kalan süreyi doğum sonrası kullanabilecektir. Doğum öncesi
periyodik kontroller için işçiye izin verilmesi hükmü de getirilmiş, böylece,
Avrupa Birliğinin çok önem verdiği bir direktife de uyum sağlanmıştır.
İş sağlığı güvenliği bakımından da,
işçilere, hayatî önemde eksiklerin belirli prosedür içinde giderilmemesi
halinde işi bırakma hakkı ilk defa getirilmiştir. Ayrıca, belirli koşullarda
ücretini alamayan işçiye de çalışmama hakkı tanınmış ve bu halde işine son
verilmeme garantisi bu yasayla getirilmiştir.
Değerli arkadaşlar, ben, bu tasarıda çok
fazla emeği geçen Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız Murat Başesgioğlu
olmak üzere, uzlaşma kültürünün güzel bir örneğini sergileyen işçi ve işveren
sendikalarımıza, tasarının bu hale gelmesinde emeği geçen bakanlığımızın
değerli bürokratlarına ve yetkililerine huzurunuzda teşekkür etmek istiyorum.
Bu yasa tasarısının iş dünyamıza, emek
dünyamıza, çalışma hayatımıza hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, Yüce Meclise
saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Güler.
Grup adına ikinci söz isteği, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Eskişehir Milletvekili Sayın Cevdet Selvi.
Buyurun Sayın Selvi. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz 20 dakika.
HALUK KOÇ (Samsun)- Sayın Başkan, bir
önergemiz vardı; öncelikle değerlendirilmek için...
BAŞKAN - İnceliyorum.
CHP GRUBU ADINA CEVDET SELVİ (Eskişehir) -
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi saygı ve sevgiyle
selamlıyorum.
İş Yasası Tasarısının tümü üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına görüş ve düşüncelerimi anlatmak, aktarmak
üzere huzurunuzdayım.
Çalışma yaşamı, endüstriyel ilişkiler, bir
ülkenin ekonomik durumunun, sosyal yaşamının, hukuk ve adalet anlayışının,
temel hak ve özgürlüklerinin, insana
bakışının ve demokratiklik ve demokratikleşme düzeyinin hem belirleyicisi hem
de somut ve gerçek göstergesidir.
Şu anda gündemimizde olan ve üzerinde
görüşlerimizi belirteceğimiz İş Kanunu Tasarısı çalışma yaşamının endüstriyel
ilişkilerini düzenleyen en önemli yasalardan biridir; ancak, bu önemine uygun
bir şekilde Meclise gelmemiştir. Talihsiz bir ortamda ve tartışmalı bir
komisyon çalışması sonrası, alelacele Meclise gelmiştir ve milletvekillerimiz,
sorumluluğu olan arkadaşlarımız, bunu inceleme imkânını bile bulamamıştır. Bu,
son derece sakıncalıdır.
Bu Mecliste, bu ve bunun benzeri pek çok
yasa çıkmıştır. Hatırlayacaksınız, 17 Ağustos 1999 günü, tüm insanları üzen
Marmara depremi söz konusu olmuştu. Bu Meclise, o depremle ilgili görüşmeler
getirilmemiş; ama, 19 Ağustos 1999 günü, emeklilik yaşını yükselten yasa aniden
çıkarılmıştı; ancak, ne Sosyal Sigortalar Kurumunun durumu düzelmiş ne de bu
yasa olumlu bir sonuç vermiştir. Halen, daha, emeklilik yaşını küçültmek için,
aza almak için, erken emekli yapmak, resen emekli yapmak, hatta, memurların
emeklilik yaşını da 65'ten 61'e indirmek için gayret gösterilmektedir.
İşte, alelacele çıkarılan yasalar,
toplumda huzuru bozduğu gibi, istenilen amaca da hizmet etmemektedir. Tabiî ki,
sadece Meclise gelişi, Meclisteki durumu değil, ülkenin içinde bulunduğu durum
nedeniyle de talihsiz bir ortamda geldiğini açıkça belirtmek gerekmektedir.
Ekonomik krizin yaşandığı, kronik hale
geldiği, işsizliğin ve yoksulluğun yaygınlaştığı, derinleştiği, toplumsal
bunalımın arttığı, bir savaş tedirginliği ve yarattığı ekonomik, sosyal
olumsuzluklar ortada iken, bu yasa, bir tepki yasası olarak önümüze getirildi.
Böylesine önemli, her yönüyle toplumun ilgisi üstünde olan, ülkenin geleceğini
tayin edebilecek ağırlıkta olan bir yasa tasarısının tepkiyle değil uzlaşmayla
gelmesi kaçınılmazdı; ama, buna imkân ve fırsat verilmedi. Önceden verilmiş
sözler, incelenmeden bir an önce çıkarma çaba ve gayretleri, endüstriyel
ilişkileri, çalışma yaşamını mutlak ve mutlak olumsuz etkileyecek; yaşanan
kaosu, âdeta, meşrulaştıracak; huzursuz işçiler, umutsuz işçiler, sağlığından
olan işçiler, geleceğini güvence içinde görmeyen işçiler verimi artıramayacak,
kaliteyi yükseltemeyecek, ekonomiye büyük mahzurlar ve zararlar getirecektir.
İşte, bu ortamda, bu yasa tasarısı hazırlandı ve alelacele getirildi.
Yaşanan bu olumsuzluklar, işçiyi, esnafı,
çiftçiyi, memuru, halkın geniş kesimlerini olumsuz yönde etkilerken, işsizlik
alabildiğine yoğunlaşmış ve yoksulluk yaygınlaşmışken, bu konuda hiç suçu
olmayan, bu olumsuzluklara katkısı olmayan, elbette ki, işçiler ve sendikalar
mağdur edilmiş, krizin sorumlusu gibi görülmüştü. İşçiler, o bunalımdan
kurtulma çabaları arasında, sadece sendikalı oldukları için işten çıkarılır
hale gelmiş, iş güvencesi ortadan kaldırılmıştı. Elbette, işçilerin bu yokluk
içerisinde gösterdiği özveri, sendikaların gösterdiği özveri karşısında, pek
çok işveren de, bütün güçlüklerine rağmen, işçilerin işten çıkarılmaması için,
işçilerin çalışmasını sağlayabilmek için her türlü gayreti gösterdi; ama, buna
mukabil, bunu fırsat bilenler, elbette, Türkiye'de bu olumsuzluğu kendi
yararına kullanmaya çalıştı. İşverenlerinin krizden kurtulabilmesi için,
üretime devam etmesi için, bu krizden kurtulabilmek için, işçiler toplu olarak
izne ayrıldılar; krizin yükünü hafifletmek için işten ayrılmayı, hatta,
ücretsiz çalışmayı kabul ettiler. Bu krizin sorumlusu olmayan sendikalar, bu
konuda, ellerinden gelen özveriyi açık seçik gösterdi; kredi bulmak için,
işvereni kurtarmak için gayret gösterdiler. Yapılmış toplu iş sözleşmelerinde
geriye gitmek suretiyle, ekonomik ve demokratik haklarından geri gittiler ve
ikramiyelerini almadılar; alacaklarını almak için krizin geçmesini beklediler;
zamsız, sıfır zamla toplu iş sözleşmesi yaptılar ve her türlü özveriyi
gösterirken, işte, bu yasa tasarısı, tepki olarak karşımıza geldi.
Burada istenen neydi, istenen, Anayasada
ve yasalarda yerini almış örgütlenme hakkıydı, sendikalı olma hakkıydı; burada
istenen, Avrupa Birliğine girmek iddiasında olan Türkiye'nin, çalışanların
özgürlük ve örgütlenme haklarını sağlamasıydı; burada istenen, İnsan Hakları
Evrensel Bildirgesindeki haklardı. İşte, bu rahatsız etti ve maalesef, bu yasa
tasarısı, bugün, bu noktaya geldi.
Bugün, bu yasa tasarısından memnun olanı
görmek mümkün değildir; işçiler memnun değildir, sendikalar memnun değildir,
işveren memnun değildir. Biz, alelacele, bu yasa tasarısını çıkarmaya gayret
ediyoruz. Bu kadar önemli bir yasa tasarısında, elbette, araştırma yapılması,
uzlaşmanın sağlanması gerekmektedir. Hükümet, yapılan yanlışın üstüne gitme
mecburiyetinde değildir, inceleme, araştırma imkânını bile bulamamıştır; ama,
alelacele buraya getirmek, talimata uymak zorunda kaldığı açıkça ortadadır.
Bu önemli sosyal ve ekonomik yasaların
çıkarılması için karşılıklı güvene ihtiyaç vardır. Ancak, bugüne kadar Türkiye
Cumhuriyeti yasalarını çıkaranlar, ülkeyi yönetme iddiasında olanlar hiçbir
zaman güven vermemiştir. Bundan belirli bir süre önce, Sosyal Sigortalar
Kurumunda birtakım önlemler alacağı iddiasıyla 3395 sayılı Yasa çıkarılmış, bir
süper emeklilik olgusu ortaya konulmuş; işçilerin evleri sattırılmış, işçilerin
işten ayrılmasına, çeyizine kadar satılmasına neden olunmuş, bugün perişan
edilmişlerdir. Bu yetmemiştir, arkasından 3320 sayılı Yasa çıkmış, Konut
Edindirme Fonu adı altında, işçiden, işverenden prim kesilmiş; ama, Konut
Edindirme Fonunda toplanan paraların hesabı verilmeden bugüne gelinmiştir.
Bu yetmemiştir, o güç koşullarda yaşam
mücadelesini veren işçilerden, memurlardan, zorla, tasarruf adı altında, 1988
yılının nisan ayında çıkarılan 3417 sayılı Yasayla, bugün 13 katrilyonu bulan
borç alınmış; ama, dönüp bakılmamıştır ve bugün o hakları gasp edilmiş,
eritilme gayretine girilmiştir. Bu güvensizlik ortamında böyle bir yasanın
çıkarılması elbette yeni sorunlar yaratacak boyuttadır ve bunun mutlak ve
mutlak geçmemesi gerekmektedir. Bu yasa, verimi artırmayacaktır, bu yasa iş
huzurunu sağlamayacak, toplumsal huzursuzluğu daha da büyük boyutlara
ulaştıracaktır. O nedenle, uzlaşmanın sağlanacağı bir yöntem bulunmalıdır. Bunu
sağlayabilmek için de -Ekonomik ve Sosyal Konsey kurulmuş, kanunu
oluşturulmuştur; ama, işlevsiz hale getirilmiştir- bu konularda, Ekonomik ve
Sosyal Konseyin, mutlak ve mutlak, tavsiyesi, kararı olması gerekmektedir.
Bunun yararı açıkça görülmektedir.
Bu krizde sorumluluğu olmayan işçi ve
sendikalar suçlu görülürken, esas, gözden kaçırılmıştır. Yapılan yolsuzlukların,
yanlış yönetimin, israfın hiç dikkate alınmaması, sadece işçi ve sendikaların
suçlu bulunması, haksızlığın en büyüğü, yanlışın en büyüğüdür.
Bugün, yoksulluk sınırı altında çalışan
işçiler, bugün, açlık sınırı altında çalışan işçiler, daha fazla bir şey
verecek durumda değildir; ama, buna mukabil, enerjiyi pazarlık edemeyenler,
akaryakıtın pazarlığını yapamayanlar, hammadde ve mamul maddenin fiyatının
neden yüksek olduğunu düşünmeyen ve bunun önüne geçme ihtiyacı duymayanlar,
kayıtdışını dikkate almayanlar, sadece, işgücünü daha ucuza -örgütsüz
bırakarak- almaya kalktıkları takdirde, başarılı bir sonuç almak mümkün
değildir.
Bu nedenlerle, işçilerin ve sendikaların,
ülke ekonomisine olumlu katkıda bulunacak endüstriyel ilişkilerin, sağlıklı,
kalıcı bir hale gelebilmesi için, bu yasa tasarısı, mutlak geri çekilmelidir.
Bu yasa tasarısı geri çekilmelidir ve diğer yasalarla bir bütünlük içerisinde
ele alınmalıdır. Endüstriyel ilişkiler sadece İş Yasasıyla değil, 2821, 2822 ve
506 sayılı Yasalarla bir bütün olarak ele alındığı takdirde arzu edilen sonucu
verecektir; çünkü, sosyal sigortalar priminin mutlak geriye çekilmesi, aşağı
düşürülmesi gerekmektedir. Bu krizin aşılmasında en sağlıklı yola, noktaya
ulaşmamızın mümkün olabilmesi için vergi adaletinin sağlanması, kayıtdışının
önlenmesi gerekmektedir. Çıkarılacak olan bu yasa, var olan bunalımı, iş
hayatındaki sıkıntıyı daha da yoğunlaştıracak ve kaosu tırmandıracak
boyutlardadır.
Değerli milletvekilleri, bugüne kadar
yapılan bütün çalışmaların, bugüne kadar yapılan bütün gayretlerin sağlıklı bir
noktaya, güven veren bir noktaya gelmediği de son derece açıktır. Başta
söylediğim gibi, hükümetin, üç aylık döneminde topluma güven vermediği açıkça
görülmüştü, çelişkiler birbiri ardına gelmişti ve bu, çalışma hayatında da
kendini gösterdi.
AHMET YENİ (Samsun) - Siirt, Siirt!..
CEVDET SELVİ (Devamla) - Emeklilere sosyal
destek zammı yapılacağı söylendi, bütün emekliler bunu umutla, memnuniyetle
karşılamasına rağmen, kısa süre içerisinde TÜFE'den elde ettikleri hakları
ellerinden alındı ve hayal kırıklığına uğratıldı.
3417 sayılı Yasanın gereği olan nemalarla,
zorunlu tasarrufta birikmiş paraların kısa süre içerisinde iade edileceği, hak
sahiplerine teslim edileceği, çeşitli yetkililer tarafından söylenmiş olmasına
rağmen, maalesef, verilen sözler diğerleri gibi yerine getirilmedi.
Şimdi, kimsenin memnun olmadığını, bu
tasarının var olan huzursuzluğu artıracağını söylememize rağmen, Komisyon
Başkanı Sayın Mahfuz Güler "bir madde hariç, taraflarla konsensüs
sağlanmıştır" dedi; ancak, sendikalar dışarıda, işverenler rahatsız; bu
konsensüs, kiminle, nasıl sağlandı; elbette, bunun ortaya çıkma gereği vardır.
Sanıyorum, bu da açıklanacaktır.
Değerli milletvekilleri, bu tasarının geri
çekilmesi ülke yararınadır, bu tasarının geri çekilmesi endüstriyel ilişkilerde
sağlıklı bir ortamın doğmasına neden olacaktır. Ben, bu tasarının geri
çekilerek, diğer yasa tasarılarıyla birlikte, ciddî araştırılarak, katılım
sağlanarak yeniden düzenlenmesinin uygun olduğunu düşünüyor; hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Selvi.
Sayın milletvekilleri, söz isteyen diğer
sayın milletvekillerimize söz vermeden önce, Cumhuriyet Halk Partisi Grup
Başkanvekili Sayın Haluk Koç, Başkanlığımıza yazılı müracaatta bulunarak
"şu anda, elimizde 1 inci sırada iki ayrı yasa bulunmaktadır. Dolayısıyla,
Başkanlığın müzakere etmekte olduğu yasayı müzakere etmesi İçtüzüğe aykırıdır.
Bu nedenle, İçtüzüğün 63 üncü maddesi gereğince usul tartışması açılmasını
talep ediyorum" demektedir.
İçtüzüğü inceledim. Bundan önceki tüm
tatbikatların nasıl yürüdüğünü, kısmen yaşayarak kısmen de araştırarak gördüm.
Ben, şu anda, mevcut tasarının tümü üzerindeki müzakereleri, biraz önce Genel
Kurulda alınan karar doğrultusunda yürütmekteyim.
Kaldı ki, İçtüzüğün 63 üncü maddesine göre
usul tartışması açılabilmesi için, konunun esasına girilmeden bu hususun talep
edilmesi gerekmektedir. Burada, konunun esasına girilmiş, hem Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunun sayın temsilcisi hem de Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına
bir milletvekilimiz konuşmuştur.
Dolayısıyla, Genel Kurulun aldığı karar
doğrultusunda yapılan bu müzakerelerin İçtüzüğe aykırı bir yönü
görülmediğinden, Sayın Haluk Koç'un talebini işleme alamıyorum.
Müzakerelere devam ediyoruz.
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan,
tutanağa geçmesini arz ediyorum. Bir usul hatasıdır; daha sonra Anayasa
Mahkemesinde usulden bozma için gerekçe oluşturabilir.
BAŞKAN - Tamam efendim.
HALUK KOÇ (Samsun) - Bakın, 63 üncü madde,
her an bu hakkı kullanma imkânı veriyor. 63 üncü madde...
BAŞKAN - Sayın Başkan, işin, eşyanın
tabiatından kaynaklanan, hukukun gereği olan, bugün aldığımız kararla -bakın,
tarafsız bir Başkan olarak; bundan emin olabilirsiniz- daha önceki kararı
değiştirmek suretiyle öncelik değiştiriliyor ve kayma oluyor; şimdi elimizde
bulunan bu sıralama meydana geliyor. Bugüne kadar da bu Mecliste hep böyle
olmuş ve İçtüzüğe de aykırı olduğu noktasında herhangi bir tartışma
açılmamıştır. Sizin talebiniz zapta geçmiştir. Ben, görüşmelere devam ediyorum.
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, sizin
tarafsızlığınızdan kuşku duymuyoruz, saygıyla karşılıyoruz, önce onu
belirteyim; fakat, burada, size yardımcı olmak istiyoruz, bir usul hatası
işlenmesinin önüne geçmeye çalışıyoruz. Siz, benim verdiğim önergeyi
özetlediniz efendim; önergenin tümünü okumanızı arz ediyorum. Tutanağa geçmesi
bakımından, tümünün okunmasını arz ediyorum.
BAŞKAN - Özetlediğim, sizin önergenizin
aslıdır; talep odur.
HALUK KOÇ (Samsun) - Tümü değildir
efendim.
Bakın, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun
verdiği ve bugün, şu anda görüşülmekte olan yasa tasarısının birinci sıraya
geçmesi ve gündemde olan diğer yasa tasarılarının teselsül etmesi diye bir ek
madde içermemektedir. O zaman, gündemde, 1 inci sırada, şu anda görüşülmekte
olan yasa tasarısı ve mevcut olan İçişleri Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı vardır.
BAŞKAN - Sayın Başkanım, o kaymıştır.
HALUK KOÇ (Samsun) - Bu konuda bir netlik
gerekiyor Sayın Başkan.
BAŞKAN - İzin verir misiniz...
Bakınız, ben okudum, inceledim, İçtüzüğe
baktım, tatbikata baktım; sizin önergenizin tamamını hiç işleme koymayacağım;
İçtüzük icabı herhangi bir işlem yapılmaması gerekir; sadece, bakın, gerekli
karşılıklı açıklama imkânını verdik, ben de açıkladım; bu önergeniz İçtüzüğe
göre işleme konulamaz der, işi bitirirdim; ama, zabıtlara geçti. Maksat hâsıl
olmuştur; izin verirseniz, görüşmelere devam edelim.
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan,
saygıyla karşılıyorum tutumunuzu; ama, önergenin tümünün okunmasını bir kere
daha arz ediyorum. Önergenin özeti, tümünün içereceği anlamı vermeyebilir.
Lütfen, arz ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Maksat hâsıl olmuştur, teşekkür
ederim efendim.
Şahısları adına, Ankara Milletvekili Sayın
Bayram Meral; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; sözlerime başlarken, hepinizi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum.
Bugün, çok önemli bir yasa tasarısı
görüşülmektedir. Bu, inanıyorum ki, bizi çok yakından ilgilendirdiği kadar, dün
halkın karşısında işsize iş vaat eden, vurguncudan, talancıdan hesap soracağını
söyleyen AK Partili değerli milletvekili arkadaşlarımızı daha fazla
ilgilendirmektedir. Geçmişte çok önemli, hatta, tasvip etmediğimiz birçok şey
yaşadık. Öyle bir noktaya geldi ki olumsuzluklar, yanlışlıklar; halk nezdinde,
bazı milletvekilleri "ben milletvekiliyim" diyemez noktaya geldi.
Umuyorum ki, bu Yüce Meclis, öyle bir karanlık, öyle bir olumsuz günü yaşamaz.
Değerli arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk
Partisi de, şahsım da otuz sene Türk işçisine hizmet ettim. Otuz sene
işverenlerle masa başında oturdum, sorun çözdüm. Bugün, Cumhuriyet Halk
Partisinin saflarında milletvekili oldum; ama, bir şeyi bilin ki, Cumhuriyet
Halk Partisi de, hem işçisini hem işverenini hem köylüsünü hem esnafını,
kısacası, halkını düşünen bir partidir. Her zaman, devletine karşı
sorumluluğunu yerine getiren, işçisine karşı sorumluluğunu yerine getiren,
birikimlerini bu ülkede değerlendiren işverenlere sonsuz saygımız vardır;
fakat, ülke krize girdiği zaman işçinin sırtından kazan, devletten krediyi al;
ülke krize girdi, ne olur ne olmaz diye birikimlerini yurt dışına kaçır! Böyle
işverenlere saygım yoktur değerli arkadaşlarım. (CHP sıralarından alkışlar)
Ne oldu size değerli AK Partililer?
Okudunuz mu bu tasarıyı allahaşkına? Bir düzeni bozuyorsunuz; bir düzeni... O
meydanlarda size sarılan, sizden iş isteyen, hatta "işimi muhafaza
edebilir miyim" diyen o insanları köle safına sokuyorsunuz. Burada bir
arkadaşım açıkladı; şu oluyor, bu oluyor... Vallahi o da inanmıyor, billahi o
da inanmıyor... Sayın Mahfuz Bey kusura bakmasın. Ne yapsın; okuyor. Yasa öyle.
Neresi böyle?! İçinizde Kayseri milletvekilleri vardır. Kayseri'de bir amele
pazarı vardır. Şu anda, bu yasa, işçiyi tam anlamıyla amele pazarı... O hale
getiriyor değerli arkadaşlarım. Böyle bir şey olmaz; günahtır!
Ak vaat ettiniz millete, kara gün
getiriyorsunuz. İnsaf edin değerli milletvekilleri. Bir okuyun bu yasayı; rica
ediyorum sizden. Öyle, anlatıldığı gibi değil.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Neresi olduğunu
söyle, oraya bakalım!
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Efendim,
hepsini okuyun... Hangi birini okuyayım, hangi bir derdine yanayım dediği
gibi... Hepsi birbirinden beter, Allah göstermesin!... (CHP sıralarından
alkışlar)
Çok samimî söylüyorum değerli
arkadaşlarım, 12 Eylülün -dikkat edin değerli milletvekilleri- değiştirdiği
yasa 1475 sayılı Yasadır; bugün, bunun daha beterini getiriyoruz. Biri çıksa,
size dese ki, 12 Eylülden daha fazla beterini başıma getirdiniz; ne dersiniz
değerli milletvekilleri? Rica ediyorum, bir düşünür müsünüz!.. 12 Eylülün
getirdiğinden daha beterini getiriyorsunuz.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Komisyonda bile okumadınız...
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Nedir bu
değerli arkadaşlarım?!. Bunun altından, yarın, kalkılmaz; bu, ülkeye fayda
getirmez. Bugün bir işçiyi düşünün... Yıl 1994, Türkiye krize girmiş! O dönemin
hükümeti bizden fedakârlık istemiş, yapmışız değerli arkadaşlarım. Ne yapmışız
biliyor musunuz; büyük fedakârlık. Paralar nereye gitmiş, çok iyi bilirsiniz. O
zaman 3 aya yüzde 50 net faiz verdiler; paralar oraya gitti, bir. Dolar 8 000
liradan, 42 000 liraya çıktı, gitti, iki. Biz fedakârlık yaptık ülkemiz için.
Şimdi, bugün de fedakârlık istedik.
RESUL TOSUN (Tokat) - Sene kaçtı;
1994'müydü?!..
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Evet, 1994...
Bugün de fedakârlık yaptık. Eğer
yapmasaydık -çok samimî söylüyorum bunu, inanınız- Türkiye bugün Arjantin
olmuştu. 21 bankanın içi boşalmış!..
Vatandaşsınız... Değerli milletvekilleri,
şimdi, kusura bakmayın; dün, adil düzen dediniz, bugün, ak düzen oldunuz; ne
var bunda?
RESUL TOSUN (Tokat) - CHP'yi gördük...
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) - SHP... SHP...
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sizi de
göreceğiz...
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Hiç alakası yok!..
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Tepki
gösterme; oradan gelenler var değerli arkadaşlarım.
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Ne alakası var!
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Oradan
geldin, sen de oradan geldin, inkâr etme... (AK Parti sıralarından
"Saptırma, saptırma" sesleri)
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Bize bir şey
olmaz...
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Bana bir şey
olmaz da, Hoca üzülür, Hoca!..
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan,
teknik konu konuşuyorsunuz; polemik yapmayın...
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, müsaade eder misiniz... Bakınız arkadaşlar, burada çok önemli bir
konu görüşüyoruz; çok önemli bir konu... Çok rica ediyorum...
ENVER ÖKTEM (İzmir) - Sözünü kesmeyin,
konuşsun... Dinlemesini öğren, dinlemesini!..
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Efendim,
ben...
ALİM TUNÇ (Uşak) - Sayın Meral...
BAŞKAN - Sayın Başkan... Sayın Tunç...
Sayın Meral... Sayın Meral... Sayın Meral, izin verir misiniz, mikrofonunuzu
açacağım. Siz, büyük bir işçi kurulunun temsilcisi olarak geldiniz, lütfen,
Genel Kurula hitap edin. (AK Parti ve CHP sıralarından karşılıklı konuşmalar)
Diğer taraftan da diğer arkadaşlarımız
birbirlerine sataşmasınlar... (Gürültüler)
Arkadaşlar, bakın, hatip konuşamıyor...
Sayın Aydın... Sayın idare amirleri...
Arkadaşlar, siz sakin olun... Herkes sakin
olursa, bu iş kolay gider.
Evet, Sayın Meral, buyurun, mikrofonu
açıyorum.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Değerli
milletvekilleri, bağırsak, bizim bağırmamız lazım, size ne oluyor?! Rahat
oturun yerinizde! Nasıl olsa elinizi kaldırıyorsunuz, hallediyorsunuz! Size ne
oluyor!
BAŞKAN - Sayın Meral, siz devam edin ve
Genel Kurula hitap edin lütfen...
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, bugün ne oluyor; bugün, bu yasayı görüşüyoruz. Yine, çok rica
ediyorum değerli arkadaşlarım... Bir düzen bozuluyor. İşçi köle oluyor.
Yanılmayın! Bakınız, bir şey daha konuşuyorum. Havaya girmeyin! Birileri...
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Nerede oluyor bu;
ne oluyor onu söyle?..
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Maddelere gelince
görürsünüz!
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Kardeşim,
kusura bakma da, konuşmama müdahale etme!.. Orada yazılı... Yazılı...Oku!..
Oku!...
ÜNAL KACIR (İstanbul) - İşçi gibi hareket
ediyorsun!
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Ne müdahale
edip duruyorsun!..
BAŞKAN - Sayın Meral...
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Sayın Başkan,
bunları kabul etmiyorum; benim 5 dakikam boşa gitti! (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Meral, bakın, ben adaletli
davranıyorum, hiç merak etmeyin; ama, siz de, Genel Kurulun tansiyonunu
artıracak bir yola gitmeyin!..
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Şimdi, sizi
meydanlarda alkışlayanları bıraktınız; kimle arkadaşlık yapıyorsunuz?! Kıbrıs'ı
sat, ver, bana kredi sağla!.. Savaşa gir, Mehmetçiği cepheye sür, bana kredi
sağla!.. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİM TUNÇ (Uşak) - Ne alakası var!
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Okusaydınız, böyle
demezdiniz!
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Size çok
dostça bir şey söylemek istiyorum. (Gürültüler)
Bakınız, hepsini kastetmiyorum...
ALİM TUNÇ (Uşak) - Ne alakası var!..
Maddelerle oynama Sayın Meral!
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen,
sakin olalım.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Bakınız,
hepsini kastetmiyorum bu dediklerimin; ama, bunların bir bölümünü, Sayın Demirel
doyuramadı, Sayın Erbakan kendisini sevdiremedi -doyuramadı demiyorum ona,
haksızlık yapmıyorum- Turgut Özal doyuramadı, Mesut Yılmaz doyuramadı, Sayın
Tansu Çiller doyuramadı!..
AHMET YENİ (Samsun) - Ecevit?.. Ecevit?..
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Kendinize
dikkat edin. Bir gün onlar burada oturuyordu. Onların kayığına binerseniz,
yarın bir başkası burada oturur; unutmayın bu lafımı. (CHP sıralarından
alkışlar)
HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Sayın Derviş
doyurdu ya yeter!..
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Efendim, ben
dostça söyledim; işine gelirse yaz bir yere, gelmezse at; birisi okur onu,
merak etme sen.
Değerli arkadaşlarım, bu yasa, iş barışına
hiçbir zaman hizmet etmez. Bir iş güvencesi yasası çıktı, yer yerinden oynadı.
Şimdi, ne oluyor biliyor musun; o iş güvencesi yasasını ortadan kaldırdı gibi.
Değerli arkadaşlarım, birsürü hakkı da
geri götürür, inanın. Gülüp geçmeyin muhterem arkadaşlarım, Allah rızası için
bir düşünün. Bir düşünün rica ediyorum, bu işi hafife almayın. Belki, ben,
biraz heyecanlı konuşmuş olabilirim; içim yanıyor, kusura bakmayın. Yani, otuz
yıllık bir birikim, bekçisi olduğum bir şey gidiyor. Nereye gidiyor; halka mı
gidiyor, işsize mi gidiyor, köylüye mi gidiyor, tarımcıya mı gidiyor; kime
gidiyor?
İSMET ATALAY (İstanbul) - Hortumcuya
gidiyor!..
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Eğer,
Türkiye'de hükümet benim dediklerimi yaparsa, biraz da kredi verirse, burada
yatırım yaparım; yoksa, gidiyorum. Ben, hükümet olsam, öyle adamlara ne derim
biliyor musun; devlete kredi borcun var mı; yatır. Sosyal Sigortalar Kurumuna
borcun var mı; yatır. Devlete vergi borcun var mı; yatır. Ondan sonra nereye
gidiyorsan git. Siz, bunu yapmadınız değerli arkadaşlarım, bunu yapmadınız;
bunların 7,5 katrilyon borcunu affettiniz.
Şimdi, ne yapıyorsunuz; asgarî ücretliyi
köle ediyorsunuz. Sizin vicdanınız bunu kabul ediyorsa, bir şey demiyorum
değerli milletvekilleri, söyleyeceğim hiçbir şey yok, siz bilirsiniz.
Ne oluyor şimdi? Dünya kadar fedakârlık
yaptı bu işçi.
Şimdi, neye benzetiyorum -kusura bakmayın,
konuşmamı biraz hoş görün- her şeyi bıraktınız, talancıyı bıraktınız,
vurguncuyu bıraktınız, hortumcuyu bıraktınız işçiye saldırıyorsunuz, kusura
bakmayın... Ne yapıyorsunuz? Sayın Meclis Başkanım -sayarım, hürmetim var;
güler, gelir, tatlı dillidir- şimdi o da bize başladı... Mecliste çalışan 1 000
kişiye yakın işçiyi, bunlar toplusözleşmeli olacak, bir sendikaya üye olmuşlar
diye karar çıkarıyor, bunları 657 sayılı Kanuna tabi devlet memuru yapıyor.
Kendinizi bu kadar niye zahmete sokuyorsunuz. Ayrıca, ben, Plan ve Bütçe
Komisyonundaki Sayın Başkana ve arkadaşlara teşekkür ediyorum. Orada da
özelleştirmeyle ilgili bir yasa geldi, özelleştirme kapsamında olanları memur
yapacağız... Niye kardeşim? İşçiydi memur olacak. Niye? Sendikal haklardan yoksun
olsun. Bunun kolayı var sayın milletvekilleri. Nasıl olsa çoğunluğunuz var; bir
babayiğitlik yapın, şu sendikaları ortadan kaldırın, siz de rahat edin, biz de
rahat edelim. (CHP sıralarından alkışlar) Bu babayiğitliği yapın.
Bakınız, 27 nci maddede iş akdinin feshi
için işverene yetki tanınmış. Öyle bir sıralanmış ki, ayağını kaldırdın, hoşuma
gitmedi, iş akdini feshettim, ters baktın, iş akdini feshettim; falan için iş
akdini feshettim; feşmekân için feshettim! Oraya bir şey daha ekleyin. Mesai saatleri
dışında işverenden izin almadan evine giden işçinin de iş akdini feshederim
deyin de bari tam olsun. (CHP sıralarından alkışlar)
HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Demagoji...
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Bakarsan, demagoji
olup olmadığını görürsün!..
Tabiî gelmedi önünüze, gerçekten
okumamışsınız... İste bakalım görevli arkadaşlar getirebilecekler mi! Çünkü,
yok...
BAŞKAN - Sayın Meral, süreniz bitti;
ancak, ben, size mikrofonu açıyorum. Lütfen, cümlenizi tamamlayın, selamlayın
Genel Kurulu.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, bu yasa tasarısından işçi kesimi şikâyetçi -bazıları hariç- Mimar
Mühendis Odaları şikâyetçi, Tabipler Birliği şikâyetçi, özürlü arkadaşlarım
şikâyetçi... Şikâyetçi de, şikâyetçi... Kim şikâyetçi değil; işveren kesimi.
Bir şey söylemiyorum değerli arkadaşlarım,
Allah, onlara kanaat versin. Allah, onlara kanaat versin, başka bir şey
demiyorum. Yani, bir insan, çalıştırdığı bir işçisine akit yapıyor... Bakınız,
kısa süreli akitler var orada, okuyun değerli arkadaşlarım. O nedir biliyor
musunuz; "süren bittince işine son verdim. Çalışacak mısın; gel, onun
altında bir ücretle... İşim azaldı, hafifledi..." Buna doğru gidiyor.
Daha neleri saysam değerli arkadaşlarım. O
kadar sistemli bir şey getirilmiş ki, 9 bilim adamının hazırladığı kuşa
çevrildi değerli arkadaşlarım. Benim sizden ricam değerli milletvekilleri; bu
insanlar sizin de insanlarınız, inanırım ki, çalışana karşı içinizde bizden
daha fazla sevgi vardır.
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Bize oy verdi onun
için...
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Evet, size oy
verdi. Size, bir gümüş vazo verdi; o, bir iktidardır. Bunu taşıyamazsanız, bunu
işverenin eline verirseniz; o gümüş vazoyu alır, işverenin de sizin de
kafanızda parçalar; bunu unutmayın! (CHP sıralarından alkışlar)
Gümüş vazo verdi size!.. Gümüş vazo!..
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Sana verilen şeyi
parçaladın...
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Hangi şeyi?..
BAŞKAN - Sayın Meral...
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Değerli
arkadaşım, güzel milletvekilim, kusura bakma, ben, arkasından milyonlar yürüyen
biriyim. Benim bir özelliğim vardır, iş hayatımda hiçbir insanın burnu
kanamamış, hiçbir insanın da malına zarar verilmemiş. Ben, ülkesini seven,
halkını seven bir insanım. Talancıya karşı, vurguncuya karşı, hortumcuya karşı,
bu yaşa kadar, onurumla savaştım. (CHP sıralarından alkışlar) Sizi de orada
bekliyorum, sizi de... Meydanlarda öyle söz verdiniz, sizi de bekliyorum. Hani,
talancıdan, vurguncudan hesap soracaktınız; nerede kaldı sözleriniz?!
BAŞKAN - Sayın Meral, Genel Kurulu selamlayınız.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Her şeyi
bıraktınız, dört tane fakirin yakasına yapışmayın. (AK Parti sıralarından
gürültüler)
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Meral.
Değerli arkadaşlar, Sayın Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanımız söz istemişlerdir. Ankara Milletvekili Sayın Salih
Kapusuz'un da söz isteği var; ancak, önce, Sayın Bakanımızı kürsüye davet
ediyorum.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız Sayın
Murat Başesgioğlu, buyurun. (AK Parti Sıralarından alkışlar)
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri; sözlerimin
başında, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün, gerçekten, çalışma hayatımızı çok
yakından ilgilendiren temel bir yasanın görüşmelerini birlikte yapıyoruz. İzin
verirseniz, bu süreç bugüne kadar nasıl geldi, o konuda değerli Genel
Kurulumuzu bilgilendirmek istiyorum.
Dünyadaki çağdaş gelişmelere uygun olarak
çalışma hayatımızda da gerekli düzenlemelerin yapılması için başlatılan
gayretler 1990'lı yıllardan itibaren başlamaktadır; ancak, bunun en somut
şekli, 2001 yılında, Çalışma Bakanlığının bünyesinde, Türkiye işçi, işveren
konfederasyonlarının; yani, üç işçi konfederasyonumuzun ve bir işveren
konfederasyonumuzun bir araya gelerek imzaladıkları bir protokolle başlamıştır.
2001 Haziranında bir araya gelen bu değerli konfederasyon başkanlarımız, başta,
1475 sayılı İş Yasası olmak üzere, 2821 ve 2822 sayılı Yasaların bir bilim
kurulu tarafından hazırlanması ve bu hazırlanan taslağın da yasalaşması için
iradelerini birleştirmişlerdir, ki, o zaman da Sayın Bayram Meral, Türk-İşin
değerli Genel Başkanıydı, bu sürecin başlangıcında da değerli katkıları
bulunmuş, Türk sendikal hareketine büyük katkıları olmuş değerli bir
milletvekilimizdir.
Değerli arkadaşlarım, 2001 yılında bu
süreç başlamış, tarafların seçmiş olduğu akademisyenlerden kurulu bilim kurulu
çalışmalarını yapmış... Burada şunu söylemeyi unuttum: Prensipleri de konulmuş
bu protokolün; denilmiş ki: "1475 sayılı İş Yasasından başlanacak, şunlar,
şunlar da tamamlanacak ve bu 9 kişilik bilim kurulu, oybirliğiyle karar verdiği
takdirde, taraflar, sosyal taraflar bunu kabul edecekler. Eğer, oybirliğiyle
karar verilmezse, taraflar, çekincesi olan taraf bunu kamuoyuna deklare etme
konusunda serbesttir."
Bilim kurulunu oluşturan hocalarımız
değerli bir çalışma yapmışlar -ki, hepsi, kendi alanında çok saygın, uzman,
değerli üniversitelerimizde çalışan hocalarımız- 122 maddelik bir İş Kanunu
Taslağı hazırlamışlar. Bütün maddelerinde mutabıklar; 9 bilim kurulu üyesi
bütün maddelerinde mutabık; sadece, kıdem tazminatı fonuyla ilgili iki öneri
geliştirmişler. Birinde demişler ki "kıdem tazminatı konusunda çok sıkıntı
çekiliyor, bir fon kurulsun; işçilerimiz kıdemlerinden dolayı mağdur
olmasınlar, garanti halinde gelecek bir fondan kıdem tazminatlarını alsınlar.
Bazıları da, bu 30 günlük kıdem tazminatı uygulaması çoktur, dünyada bunun
uygulaması yoktur; bu, 15 güne insin şeklinde bir öneride bulunmuşlar. Sadece
122 madde içerisinde anlaşamadıkları veyahut da kısmen ihtilafa düştükleri
madde budur ve taslağı Bakanlığa teslim etmişler. Biz göreve geldiğimizde böyle
bir sürecin ortasında kendimizi bulduk; yani, bazı arkadaşlarımız dedi ki
"ya bu acele ne? Niye, bu şekilde alelacele bunu getirdiniz."
Açıklığa kavuşsun diye değerli zamanlarınızı almak istiyorum. Biz, bu sürecin
ortasında; yani, hocalarımızın bunu hazırladığı, bakanlığa teslim ettiği bir
süreçte göreve geldik.
Bu arada, hepiniz hatırlayacaksınız,
geçmiş dönem, burada "iş güvencesi" adıyla bir çerçeve yasa çıktı.
Aslında, o işin esası da, bu değerli hocalarımızın hazırladığı paket içerisinde
olan hükümlerin iş güvencesiyle ilgili olan bölümleri, geçen dönem, Meclis
seçimlerinden önce, burada, yine bir önemli toplantıda Meclisin oylarıyla
geçti. Oylarıyla geçerken, bu iş güvencesiyle ilgili tasarının yürürlük tarihi
15 Mart olarak ilan edildi. Geçen dönemden burada görev yapan değerli
milletvekili arkadaşlarım gayet iyi bilecekler. Dediler ki "evet, iş
güvencesi çıkacak." Bu da, bir mutabakatın sonucuydu.
Değerli arkadaşlarım, İş Güvencesi
Yasasını 15 Marta bırakmanın esprisi, şu bütünlük içerisinde ele alınmasının
zaruretinden dolayıydı ve 15 Marta kadar da çağdaş bir iş yasasının
yetiştirilmesi konusunda sosyal tarafların ortak iradesi vardı; yani, meselenin
özeti budur.
Biz, o zaman, bakanlığa gelir gelmez,
sorumluluk içerisinde, bize düşen misyonun, geçen dönemki Yüce Meclisin iradesi
doğrultusunda, yürürlüğü 15 Marta ertelenmiş olan İş Güvencesi Yasasının yürürlük
tarihine kadar yeni iş yasasını yetiştirmek olduğunu gördük ve hemen bu süreci
başlattık. Yalnız, Sayın Meral'in milletvekili seçilmesi dolayısıyla,
Türk-İş'te genel başkanlık seçimi onbeş yirmi günlük bir zaman içerisinde
gerçekleştiği için, biz, bu zamana, bu sürece onbeş yirmi gün gecikmeyle
müdahil olabildik. Tahminen ocak aylarının başından itibaren, TİSK, Türk-İş,
Hak-İş, bütün işçi, işveren konfederasyonlarımızla bu süreci kaldığı yerden
devam ettirdik ve bugüne kadar geldik.
Şimdi, ben, yeri gelmişken, değerli işçi
ve işveren konfederasyonlarımıza, başkanlarına huzurunuzda teşekkür etmeyi bir
borç biliyorum. Gerçekten, 100 küsur maddelik bir ana kanunda, kendi
çekinceleri olmasına rağmen, kendi itirazları olmasına rağmen, bu birlikteliği
sağlamanın, Türkiye'de katılımcı demokrasi adına, sosyal diyalog adına çok
önemli olduğunu görerek, ısrarla ve sabırla bu süreci benime birlikte
paylaştılar. Bu, belki de, bizim geleneğimizde alışık olmadığımız bir süreçti;
ama, bizim işçi ve işveren önderlerimiz, sendika önderlerimiz, bugüne kadar
alışılmış geleneksel bir yapıyı yıkarak, saatlerce, benimle birlikte bu iş
yasası taslağının en olgun şekle gelmesi için mesai sarf ettiler. Kendilerine
bu süreçte çok tenkitler yöneltildi; çünkü, bizim geleneğimiz, maalesef,
uzlaşma değil, çatışma üzerine kurulmuş, uzlaşmayı sanki o kadar ulaşılmaz bir
şey görüyoruz ki, çatışmak, kavga etmek, provoke etmek işimize daha kolay
geliyor; ama, bu arkadaşlarımız o kolay yolu denemediler. Bunlar, sabırla, bu
ülkenin ekonomisine, çalışma hayatına kalıcı bir mevzuat kazandırmak için,
gecelerin 3'lerine, 4'lerine kadar, benimle birlikte bu mesaiyi verdiler. Bu
sebeple, kendilerine, huzurlarınızda bir kez daha, gerçekten, teşekkür
ediyorum.
Biz, onlarla şöyle bir ortak kanaate, ortak
bir iradeye ulaştık... Yabancı bir atasözü var; deniliyor ki: Bu dünya bize
atalarımızdan miras kalmadı; bu dünya bize, çocuklarımızın emanetidir. O halde,
bütün tasarımlarımızı, geleceğe dönük bütün politikalarımızı çocuklarımız için,
gelecek için yapmamız lazım. Aslında, hepimizin görevi, şu günü kurtarmak
değil. Bugünü kurtarmak kolaycılıktır.
Bugünü kurtarmak adına popülizm yapmak
ucuzluktur. İşin en zoru geleceği inşa etmektir. Eğer geleceğin inşaına sağlam
bir tuğla koyabiliyorsak, bu hepimizin mutluluğudur, hepimizin bahtiyarlığıdır.
Ben, değerli konfederasyon başkanlarına
dedim ki: Şu anda, sizi seçen delegelerinize, temsilcilere karşı sorumluluğunuz
var, evet, seçimle gelinen yerlerde bu tür mücadeleleri yapmak zordur; ama, bu
geleneği, bu kalıbı kırmamız lazım. Gelin, sorumluluğumuzu, sadece, şu anda,
sizi seçen delegelere değil, o delegelerinizin çocuklarına ve onların
torunlarına karşı yerine getirelim. Bu anlayışta büyük ölçüde anlaştık ve şu
anda geldiğimiz nokta da bunun eseridir. 126 maddelik kanun tasarısında, Mahfuz
Beyin de söylediği gibi 1 veya 1,5 madde üzerinde bu arkadaşlarımızın
çekinceleri hâlâ devam etmektedir. Bu, gerçekten, Türk sendikal hareketi adına,
sosyal diyalog adına büyük özveridir.
Değerli Grup Başkanvekilim "Meclis
noter mi" dedi. Doğrudur, Meclis tasdik makamı değildir, mutlaka, burada,
değerli milletvekillerimizi bu şekilde bilgilendireceğiz, tartışacağız,
görüşeceğiz; ama, şunu da kabul etmemiz lazım, bir taraftan da burada kimse
memnun değil, işçi memnun değil, işveren memnun değil vesaire deniliyor. Ben,
size ifade ediyorum, bu kadar büyük bir tasarıda geldiğimiz uzlaşma noktası
budur. Benim, bu sürecin başında, bu değerli arkadaşlarıma söylediğim şu, dedim
ki: Bu çalışma hayatı sizin, bu emek sizin, bu sermaye sizin, bu alan sizin.
Ben, Çalışma Bakanı olarak bu hayatı denetlemekle ve düzenlemekle sorumluyum;
ama, bu kanunla ilgili kanun yapma otoritemi sizlere devrediyorum, bu sözüm de
hâlâ geçerli, hâlâ bu noktada duruyorum. İşçi kesimi olarak, işveren kesimi
olarak sizin mutabık kaldığınız taslağı, ben, Bakanlık taslağı olarak Bakanlar
Kuruluna sevk etmeye söz veriyorum dedim ve hâlâ, şu noktada, bizim sosyal
taraflarımız anlaşamadıkları konularda uzlaşmaya vardıkları takdirde, biz de,
Bakanlık olarak, bu arkadaşların uzlaşmasına hazırız; ama, onlara şunu da
söyledim: Bunca sürece rağmen eğer uzlaşma sağlayamazsanız, uzlaşma
sağlayamadığınız maddelerde, biz, siyasî irade olarak, devreye gireriz, sizin
önerilerinizi dikkate alırız, ülkenin gerçeklerini dikkate alırız ve bu taslağa
son şeklini vererek, Bakanlar Kuruluna sevk ederiz. Nitekim de öyle yaptık;
anlaşamadıkları birkaç maddede tarafların görüşlerini alarak, bunu Bakanlar
Kuruluna sevk ettik.
Değerli arkadaşlarım, bu yapılan çalışmayı
asla küçümsemiyorum; ama, siz de mutlaka hak vereceksiniz; eğer, biz, bu
sürecin başında müdahil olabilseydik, bu süreci baştan başlatma imkânımız
olsaydı, ne işçimizi ne işverenimizi ne de Yüce Parlamentoyu böyle sıkıntılı
bir durumla karşı karşıya bırakırdık.
Burada, sıkıntılardan biri, iş
güvencesiyle ilgili bölümlerin, bu paketin bütünlüğü içerisinden çıkarılıp, tek
başına çıkarılmasıdır. Yanlış anlamayınız, İş Güvencesi Yasasının çıkması
yanlış değildir; sadece, bu bütün paket içerisinden çıkıp yasalaşması bizi bu sıkıntılı
sürece sokmuştur. Kimseyi de geçmiş adına sorgulamak istemiyorum, bunu
sorgulamanın da hiçbirimize faydası yok. Bize düşen, şu anda içerisinde
bulunduğumuz bu duruma çözüm üretmektir.
Evet, Türkiye olarak, kritik bir
konjonktürden geçiyoruz. Ülkemizin yaşadığı bunca ekonomik krizler neticesi, bu
ülkede milyonlarca insanımız işsiz kaldı. İşsizlik, hâlâ, büyük boyutlarda,
büyük derinliklerde devam ediyor.
Biz, Parlamento olarak, yasa koyucu
olarak, siyasî partiler olarak, yapacağımız bir düzenlemeyle çalışma
hayatındaki ilişkileri zedeleyeceksek, o zaman, vebal altında oluruz, bizim
sorumluluğumuz daha fazla olur. Bizim arzumuz, çıkaracağımız yasanın,
çıkaracağımız düzenlemenin, çalışma hayatında kavga değil, çalışma hayatında
kalıcı barış sağlamasıdır.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Onu göreceğiz...
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (Devamla) - Sadece bu değil, çalışma hayatında işsizliği önlemek
adına, çalışma hayatında istihdamı artırmak adına, işletmelerimizin
uluslararası piyasalarda, pazarlarda rekabet edebilmesi adına, onlara yasal
zemini hazırlamakla mükellefiz. Bu tür konularda popülizm yapmak çok kolay,
taraflardan birine yaslanmak çok kolay; ama, biz, sorumlu mevkide olan insanlar
olarak, Parlamento olarak, bu popülizme kaçarsak, bu ülkenin çalışma hayatına
da, bu ülkenin işçisine de, bu ülkenin işverenine de hiçbir şey kazandıramayız.
(AK Parti sıralarından alkışlar) Geçmişte bunu yapanlar oldu; belki, gündelik
prestij elde ettiler; ama, emin olun, değerli arkadaşlarım, ne çalışma
hayatımıza ne ekonomimize hiçbir şekilde faydası dokunmadı bu popülizm
yaklaşımların. Onun için, ben, sizlerden, özellikle istirham ediyorum; evet,
önemli ve tartışmaya muhtaç bir tasarı önünüze gelmiş bulunmaktadır; ama, bu
kritik dönemden birlikte çıkmak için, çözüm üretmek adına, henüz, daha vakit
geçmemiştir.
"Tasarı geri çekilsin" filan
dediler "madem bu olmuyor, iş güvencesi de, iş yasası da ertelensin"
dediler. Bizim İş Yasası Taslağını getirme mantalitemizi size izah etmeye
çalıştım. Ben bir kez daha huzurunuzda ilan ediyorum: Çalışma hayatımız bir
denge üzerine kurulmuştur. Bu dengeleri bozarsanız, taraflardan birine avantaj
sağlarsanız, çalışma hayatımızdaki dengeleri altüst edersiniz.
Ben, yüksek huzurunuzda şunu diyorum:
Bütün sosyal tarafların mutabakat sağladığı bir uzlaşmada, biz, Bakanlık
olarak, hükümet olarak varız, siz, Parlamento olarak ve sosyal taraflar olarak,
bu işin çözümü şudur dediğiniz anda, biz, bütün görüşmeleri keser, onun teknik
prosedürü neyse, onu yerine getirmeye hazırız; ama, bunun için, genel bir
mutabakat gerekir, taraflardan birine avantaj sağlamak adına çalışma
hayatımızda dengeyi bozacak adımlar atılmaması gerekir. Hükümetin bir üyesi
olarak -her ne kadar istifa etmiş bir hükümet olsak da, şu anda, görevimizin
devam etmesi sorumluluğu içerisinde- bunu, size, sizlerin aracılığıyla bütün
sosyal taraflara, bütün çalışanlarımıza açık açık ifade ediyorum.
Bu tasarı, bu anlayış içerisinde bir iki
gün sürecek. Görüyorum ki, Cumhuriyet Halk Partimiz de çok hazırlıklı ve çok
birikimli bir lojistik destek içerisinde bu tasarıya hazırlanmış bulunmakta.
Onun için, inşallah, bu tasarıyı, gecenin ilerleyen saatlerinde de sakin bir
şekilde görüşme imkânını bulacağız; ama, işin esprisi bir tarafa, çözüm neyse,
ülke adına, ekonomi adına çözüm neyse, biz, bu çözümde varız. Sizlerden de,
bütün siyasî parti gruplarından da benim ricam şudur...
Değerli arkadaşlarım, vaktinizi çok
alıyorum, onun için özür diliyorum; ama, çok önemli bir konuyu tartışıyoruz.
Sayın Başkanım, birkaç dakika daha müsamahanıza ihtiyacım var.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (Devamla) - Ben, sosyal taraflarımıza dedim ki: Bu, önemli bir
düzenlemedir; bu düzenlemeyi çalışma hayatımıza kazandırmak çok önemlidir; ama,
görüyorum ki, İş Güvencesi Yasasının çıkmış olmasından dolayı, özellikle
işveren kesiminde psikolojik bir etki vardır, psikolojik bir rahatsızlık
vardır. Bu yasa, maalesef, hakkından fazla veyahut da gereğinden fazla
abartılarak takdim edilmiştir veyahut da yasa sahipsiz kalmıştır. Hiç kimse, İş
Güvencesi Yasasının ne getirdiğini ne götürdüğünü taraflara anlatma konusunda
bir gayret içerisine girmemiştir. Seçim dönemine geldiği için de, bir boşluk
olmuştur. İşverenimiz, bu sebeple bir psikolojik rahatsızlık içerisindedir;
zaten, yaşamış olduğu ekonomik krizden de etkilenmiş bulunmaktadır.
Benim dediğim şu olmuştur: Biz, bu süreci
devam ettireceğiz, bu yasaları yapacağız; ama, hepinizden ricam, biz, bu
yasaları görüşürken, bu süreci yürütürken, bu işte hiçbir dahli olmayan, hiçbir
günahı olmayan işçi bu işten mağdur olmasın. Ama, maalesef, üzülerek takip
ediyorum ki, bazı işletmelerimiz, bu psikolojik etkiden dolayı, bu yasanın
rahatsızlığından dolayı işçi çıkarmaya başlamışlardır.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Bakan,
krizin bedelini işçiye ödettiler zaten, 2 000 000 işçi çıktı işten. Krizin
bedelini ödettiler işçilere...
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Faize
yatırdılar.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (Devamla) - Müsaade eder misiniz...
Bu noktaya gelişe, parti olarak, ne siz
sebep oldunuz ne biz sebep olduk.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Doğru...
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (Devamla) - Biz, tren hızlı bir şekilde giderken, bu trenin
kompartımanına atlamak zorunda kalan kişilerin durumundayız.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Hiçbir günahınız
yok Sayın Bakan...
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (Devamla) - Sağ olun, çok teşekkür ederim.
O halde, geçmişte şöyle oldu, böyle oldu
değil. Lütfen, bu saatten sonra ne çözüm üretebiliriz, bu işçilerimizin,
emekçilerimizin mağdur olmaması adına, işyerlerimizin korunması adına ne
yapabiliriz; geliniz, bu ortak akılda buluşalım ve Yüce Parlamento olarak da,
bu konuda üzerimize düşen tarihî görevi yerine getirelim diyorum.
Sabrınız için, hepinize en derin
teşekkürlerimi, saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Şimdi, söz sırası, Ankara Milletvekili
Sayın Salih Kapusuz'da.
Buyurun Sayın Kapusuz. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi en derin saygı ve sevgilerimle
selamlıyorum; çalışma hayatımız için fevkalade önem arz eden bir tasarı
üzerinde, şahsî görüşlerimi ifade etmek üzere söz aldım.
Elbette, bütün kesimleri çok yakından
ilgilendiren, hepimiz için de fevkalade önem arz eden böyle bir tasarının
başlangıcında atmosferin biraz yüksek olması, galiba, bazı konuların biraz daha
izaha ihtiyacı olduğunu da orta yere koydu. Bu vesileyle, ben, bugüne kadar
katkı sağlayan Değerli Bakanımıza, çalışma hayatında taraf olan bütün kesimlere
teşekkür ediyorum.
Elbette, bu konuyla ilgili olarak, daha
önce başlatılmış olan bir sürecin devamı olarak bir tasarı gündemimize geldi.
Yine, bendeniz, seçim öncesi, bu kürsüden, bunun bir başka başlangıcı olan İş
Güvencesi Yasasıyla ilgili olarak bir konuşma yapmıştım. Yine, o zaman, kamuoyu
fevkalade duyarlı ve önemli hususlar görüşülüyor olmasından dolayı da, hem Parlamentonun
içi hem Parlamentonun dışı fevkalade hassasiyet içerisindeydi.
O zaman söylediklerimi bir kez daha
hatırlatmak istiyorum. Evet, işçimizin, emekçimizin, alınterinin karşılığı
çoluğuna çocuğuna ekmek götürmek isteyen bu kesimin hakkının ve hukukunun
korunması, elbette, bu Parlamentonun en önemli görevlerinin başında
gelmektedir. Bu konuya ne kadar hassasiyet göstersek azdır; bunun önemi
tartışılmaz. Bu kesimin, gerçekten -bunu inanarak söylüyorum- korunması,
kollanması, hak ve hukukunun, mutlaka; ama, mutlaka, yasalarla güvence altına
alınması gerekli olan bir kesim olduğu hepimizin malumudur. Elbette, iş
hayatında, işverenimiz, vergi ödeyenimiz, müteşebbisimiz, işçinin aşını,
ekmeğini veren bu kesim de, en az bunlar kadar önem arz etmektedir.
Değerli arkadaşlar, bakınız, bu tasarıyı
herkes dikkatle takip ediyor. Genel Kurulda, arkadaşlarımızın, bu tasarının
biraz acele getirildiği konusunda da, belki bir açıdan haklı ikazları oldu.
Değerli bir bağımsız milletvekili arkadaşımız, bu tasarının 48 saat bile
geçmeden getirilmesi konusuna vurgu da yaptılar. Bunda haksız olduklarını
söylemek doğru değil; ancak, Sayın Bakanımızın biraz önce önemle altını çizdiği
bir husus var ki, bu hususun altını bir kez daha çizmekte fayda var.
İş hayatındaki üç önemli yasadan bir
tanesi iş güvencesiyle ilgili yasadır ki, bu, Meclisten çıktı ve 15 Mart
itibariyle; yani, cumartesi günü yürürlüğe girecek.
Bunu dengelemek için, bu konuda beraberce
hareket etmek üzere karar veren bu husustaki çalışma tarafları, Bilim Kurulu
dahil olmak üzere, iş yasasının da çıkarılması konusunda samimî gayretlerini
devam ettirdiler.
Bu sürenin bitiyor olması, bizi iki şeye
mecbur etti; ya bunu kısa zamanda çıkarmalıydık, değilse, İş Güvencesi Yasasını
ertelemeliydik. Gördüğümüz tablo şu: Acaba ertelemek daha mı doğru olur diye
düşündük..
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Emir o yöndeydi;
değil mi?!
SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Sayın Bakanımız,
sabahlara kadar, bu alanda çalışma yaptı, değişik kesimden arkadaşlarımız, bu
konularla ilgili çok açık gayretler sarf ettiler; ancak, takdir edersiniz ki,
geçmişte bir örnek yaşadık. Birçoklarınızın "Nereden Buldun Yasası"
diye bildiği malî milatla ilgili yasa, hiçbir zaman yürürlüğe girmedi; ama,
bütün kesimler, bu tasarıya atfen, çok ciddî sermaye kaybımızın,
müteşebbisimizin moralinin bozulması gibi sıkıntıları bize yaşattığı
noktasında, psikolojik olarak, bir anlayışın hâkim olduğunu bildiği için, hemen
hemen bütün siyasî partilerimiz iktidara geldiklerinde ya ertelediler veyahut
da iktidara geldiklerinde -Cumhuriyet Halk Partisi gibi- erteleyeceklerini ilan
ettiler.
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Bir yıl.
SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Biz ise, seçim
öncesi "AK Parti olarak iktidara geleceğiz ve bu tasarıyı
kaldıracağız" dedik.
HALUK KOÇ (Samsun) - Bir yıl.
SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Doğru; siz bir
yıl dediniz; ama, biz de seçim öncesi, bize destek veren halkımızın huzuruna
çıktık ve dedik ki: "Biz, iktidara gelirsek, bu nereden buldunu
kaldıracağız." Geldik ve kaldırdık.
Şimdi, başlangıçtaki söylediğimi tekrar
hatırlatmak istiyorum. O zaman, İş Güvencesi Yasasıyla ilgili olarak "bu
yasa Parlamentodan geçti, inşallah iktidara geleceğiz, tarafların uzlaştıkları,
anlaştıkları, iş hayatında çok önem arz eden, iş kanunuyla ilgili olarak, bunu
da 15 Marttan önce çıkaracağız" dedik.
ENVER ÖKTEM (İzmir) - Tarafların uzlaştığı
bir metin yok. Yanlış konuşuyorsun.
SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Değerli
arkadaşlar... Müsaade ederseniz...
ENVER ÖKTEM (İzmir) - Gerçeği
söylemiyorsunuz! Tarafların anlaştığı, imzaladığı bir metin var mı; göster!
SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, arkadaşıma ve Sayın Bayram Meral'e bir şey hatırlatmak istiyorum,
önlerine getirmek istiyorum. Bu, protokol. Bu protokolün altındaki imzaları
okuyorum: Refik Baydur (TİSK Genel Başkanı), Bayram Meral (Türk-İş Genel
Başkanı), Süleyman Çelebi (DİSK Genel Başkanı), Salim Uslu (Hak-İş Genel
Başkanı). (AK Parti sıralarından alkışlar) Uzunca okumaya lüzum yok, birkaç
hususu okumak istiyorum... (CHP sıralarından "Oku" sesleri)
Evet, okuyacağım, sabırlı olun
arkadaşlarım, sabırlı olun... Sabırlı olun, okuyacağım.
V. HAŞİM ORAL (Denizli)- Okuyun...
Tamamını okuyun...
ENVER ÖKTEM (İzmir)- O metni oku!
SALİH KAPUSUZ (Devamla)- Dünyadaki
ekonomik gelişmelerden bahisle, gelinen noktada yapılacak düzenlemelerle
alakalı olarak bir bilim heyetinin kurulmasına karar veriliyor.
ENVER ÖKTEM (İzmir)- Metni oku; yorum
yapma kardeşim! (AK Parti sıralarından "Bağırma" sesleri)
SALİH KAPUSUZ (Devamla)- Bilim heyeti
kimlerden oluşuyor... Bakın, bu protokolü imzalayan arkadaşlarımızın -yanlış
anlamayın- ne koyduklarını anlatıyorum. Hep siz bilebilirsiniz; ama, kamuoyu
bilmiyor; belki, bazı milletvekili arkadaşlarımızın da haberi yok.
Hatırlatıyorum ve kısaca özetliyorum: "Bilim kurulunun, öncelikle -dikkat
buyurun, sıralaması dahi önemli- 1475 sayılı İş Kanunundan başlamak, 2820
sayılı Sendikalar ile 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanununu
ele almak üzere bu yasalarda gerekli değişiklik ve düzenlemeleri yapmaları
kabul edilmiştir. Böylece, sosyal diyalog içinde üretilecek çözümün sosyal
faydası daha büyük olacaktır. Bilim kurulu, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığını temsilen 3 kişi, Türk-İş, DİSK, Hak-İş Konfederasyonlarını temsilen
1'er kişi, Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonunu temsilen 3 olmak üzere
9 öğretim üyesinden oluşacak, sekreteryası ise Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığınca yürütülecektir."
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı başta
olmak üzere, bu konularla ilgili olarak bu tutanağı imzalamış olan
arkadaşlarımız bir başka hususu daha hatırlatıyor ve buraya zapta geçiriyorlar.
Diyorlar ki: "Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının da, en geç Eylül
2001 sonuna kadar bitirilmesi düşünülen bu çalışmalar sonucu elde edilecek
tasarı metinlerini 2001 yılı sonuna kadar yasalaştırmak üzere gerekli
girişimleri yapacağına ilişkin bu protokol 26 Haziran 2001 günü imza altına
alınmıştır." İmza altına alınan bu protokol gereği çalışmalar başlatılmış.
Bakınız, ben, burada görev alan kıymetli
zevatı da size okumak istiyorum.
İZZET ÇETİN (Kocaeli)- Yasadan söz et,
protokolden niye bahsediyorsun...
SALİH KAPUSUZ (Devamla)- Bilinmesinde
fayda var; çünkü, iş hayatında var olan herkes bu şahsiyetleri çok iyi
bilirler. Bakınız, Başkanı Prof. Dr. Metin Kutal, yine Prof. Dr. Savaş Taşkent,
Prof. Dr. Devrim Ulucan, Prof. Dr. Sarper Süzek, Prof. Dr. Öner Eyrenci, Prof.
Dr. Nuri Çelik, Prof. Dr. Toker Dereli, Prof. Dr. Algun Çifter, Prof. Dr. Münir
Ekonomi.
Bu arkadaşlarımız oturmuşlar, bu kadar
-bahsi geçen tarihten günümüze gelinceye kadar- bir metin üzerinde çalışmışlar.
Metin burada; kitaplaştırılmış ve şu anda önünüze getirilen bu taslak,
tartıştığınız, ortaya hiçbir şey yokmuş gibi takdim ettiğiniz bu metnin özü,
herkesin önüne konulmuş; 26 Haziran 2002 tarihi itibariyle de ilgili tarafların
hepsine -Parlamento dahil- gönderilmiş.
Peki, daha sonra ne olmuş; bizden önceki
hükümet döneminde başlayan çalışmalar, Sayın Bakanımızın göreve geldikten sonra
dahil olduğu süreç itibariyle bu çalışmaların hızlandırılması, 15 Mart öncesine
gelinceye kadar, bu hususla ilgili olarak çalışmaların bitirilmesine gayret
sarf edilmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kapusuz, mikrofonu
açıyorum; sözünüzü toparlayın.
SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Çok teşekkür
ediyorum.
Sayın Başkanım, önemine binaen ifade etmek
istiyorum; birkaç dakikanızı istirham edeceğim...
BAŞKAN - Buyurun.
SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Dolayısıyla, bu
çalışmalar belirli bir süreç içerisinde bugüne kadar taşındı. Evet, emin olun,
dün gece, sabah 2.30'a kadar, Sayın Bakanımız, TİSK, aynı zamanda üç
konfederasyon başkanımızla birlikte, yine çalıştılar; 11 madde ihtilaflı idi.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sen okudun mu bu
tasarıyı?!.
SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Bilim Kurulunun
getirdiği bu tasarıyla ilgili olarak, 11 maddenin de üzerinde anlaşılması için
çok çaba sarf edildi. Hakikaten, 2 maddeye kadar, hemen hemen, tamamında
mutabakat sağlandı; biraz gönüllü biraz gönülsüz; ama, bir uzlaşma olmadan da
sonuca kavuşmak mümkün değil. Dolayısıyla, bu 11 maddeyle ilgili olarak -2
madde hariç- hemen hemen uzlaşıldı.
Değerli arkadaşlar, bakınız, elbette
burada önemli bir kesim daha var, o da şu: Şu anda, TİSK, iş hayatında, yüzde
2-3 mertebesinde büyük bir kitleyi temsil ediyor; ama, yüzde 95'lik asıl büyük
kitleyi ise TOBB temsil ediyor. Özellikle TOBB'un bu tasarıya itirazı çok daha
fazla. Bunun da altını çizmek lazım.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Sendikalar var
mı, sendikalar!
SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Biraz önce
Değerli Bakanımız söyledi, arkadaşlarımız da biliyorlar, maalesef, psikolojik
olarak, iş hayatındaki vatandaşlarımız, işverenlerimiz, işçilerimizi büyük bir
tehlike geliyor zannıyla kapıya koyuyorlar. Bundan kim mağduriyet görüyor;
üzülerek ifade edelim ki, ne işverenimiz büyük oranda ne de sendikalarımız;
asıl mağdur olan burada işçi kardeşlerimizdir. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Buna ise ne benim ne bir başkasının ne sendikaların, hiç kimsenin hakkı yoktur.
Değerli arkadaşlar, bu tasarıyla ilgili
olarak birkaç cümleyi daha ifade etmek istiyorum; o da şu: Anahatlarıyla ifade
etmek isterim ki, bu tasarıyla getirilen hususların başında işyerinin devri,
ödünç iş ilişkileri, belirli ve belirsiz süreli iş sözleşmesi, kısmî ve tam
süreli iş sözleşmesi, çağrı üzerine çalışma, işverenin ödeme aczine düşmesi,
telafi çalışmaları, kısa çalışma ve kısa çalışma ödeneği, iş ve işçi bulmaya
aracılık yapacak özel istihdam büroları başta olmak üzere, bunlar, yenilik
olarak anabaşlıklar altında sıralanabilir; ama, bir de hatırlatma yapmak
istiyorum; hatırlatma yapmak istediğim husus şudur: Değerli arkadaşlar, başta
sendikacı arkadaşlarım çok iyi bilirler, 12 Eylül 1980 öncesinde hak arama
grevi vardı, 12 Eylülde bu son bulmuştur; hatta, o zaman, hatırlarsanız,
Türk-İşimizi temsilen, bir de, genel sekreter olan arkadaşımız, bakan olarak
görev almıştı. 12 Eylülden sonra bu kaldırılmıştı; ama, şu anda 34 üncü maddeye
dönüp bakarsanız, 34 üncü madde açık bir şekilde bu hakkın verilmesi konusunda
bir düzenleme getirmiştir.
Yine, bir diğer teknik hatırlatmayı da iş
hayatındaki arkadaşlarımıza yapıp sözlerimi tamamlamak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, resmî kayıtlara göre
Türkiye'de işyeri sayısı 400 000'dir.
Dikkat buyurun, Türkiye'de resmî kayıtlara göre 400 000 işyeri vardır. 1 ilâ 9
işçi çalıştıran işyeri sayısı -kamu, özel- 320 000'dir, 10 ile 24 arası işçi
çalıştıran işyeri sayısı 47 000'dir, 25 ile 49 arası işçi çalıştıran işyeri
sayısı ise 15 000'dir. Dikkat buyurun, yani, 1-24 arası, Türkiye'de, işçi
çalıştıran işyeri sayısı toplam olarak 385 000'dir. 25'den itibaren 49'a kadar
olan ise 15 000'dir.
Değerli arkadaşlar, birçok uluslararası
araştırmaya bakacak olursanız, dünya ortalamaları olarak bu kapsamın, iş
güvencesi kapsamının ortalama 15 ile 30 kişi arasında olduğu bilinmektedir.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Oralarda sosyal
güvenlik var.
SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Bakınız,
elbette, farklılıkların olduğunu arkadaşlarımdan önce ben söyleyecektim, sağ
olun, teşekkür ediyorum.
Elbette, Avrupa'daki işyeri ile
Türkiye'deki işyeri aynı şartlar mı haiz arkadaşlar, aynı imkâna mı haiz; değil.
İşçilerimiz aynı haklara mı sahip; o da değil; ama, Türkiye, hepimizin içinde
yaşadığı bir ülke olduğu için, unutmayalım ki, işçimizi koruduğumuz kadar
işverenimizi de korumak, işverenimizi koruduğumuz kadar işçimi de korumak
mecburiyetindeyim. Allahaşkına, sizlere soruyorum, kapınızı çalan insanlar,
ister Meclise gelsin isterse seçim bölgelerinizde, yüzde 90 itibariyle sizden
ne istiyorlar? (AK Parti sıralarından "İş, iş" sesleri) İş
istiyorlar, iş. Peki, biz, şu anda, işyerini açmak, müteşebbisi cesaretlendirmek,
müteşebbise katkı sağlamak, daha çok kardeşlerimizin iş bulması için katkı
sağlayacak noktada bulunurken, onları tedirgin eder, onları endişeye sevk eder,
ellerindekini de çıkartmak gibi bir yanlışa sevk edersek, bu, Türkiye için
fevkalade yanlış olur, iş hayatı için yanlış olur, işçimiz için yanlış olur,
işverenimiz için yanlış olur. (AK Parti sıralarından alkışlar) O halde,
arkadaşlarımız, biz, hep birlikte, milletvekilleri olarak, yasama görevini
yerine getirirken, şunun farkında olmalıyız: İster işçimiz için ister
işverenimiz için, ne yaparsak, mutlaka, ülkemiz için doğruları yapma
konusundaki hassasiyetimize dikkat edelim. Elbette, mesaj vermek, siyaset
yapmak isteyen, muhalefet yapmak isteyen değerli arkadaşlarıma saygı
gösteriyor, bunun yerine getirilmesi konusundaki ikazlarını da dikkate
alacağımızı ifade ediyor; hepinize saygılar sunuyorum arkadaşlar. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kapusuz.
ENVER ÖKTEM (İzmir) - Sizi kutlarım;
işveren sözcüsü gibi çok güzel konuştunuz!
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın
Başkan...
BAŞKAN - Buyurun Sayın Meral.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - İsmimden
bahsetti...
BAŞKAN - Nedir, isimden bahsedince ne oldu
yani?..
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Efendim,
protokolü okudu; ama, öyle değil.
BAŞKAN - Sayın Meral, protokolün
sahteliğini, protokoldeki imzanın var olmadığını mı iddia ediyorsunuz? (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Efendim,
anlamını değiştirdi... Önemli bir konuyu görüşüyoruz...
BAŞKAN - Efendim, yapılan konuşmanın
muhtevasında, bu yasanın gerekçesinde, Sayın Bakanın açıklamalarında ve
zatıâlinizin milletvekili sıfatını kazanmadan önceki makamınız sebebiyle
ilişkisi, elbette ki, burada, size herhangi bir ithamda bulunmadan ifade edilebilir.
O bakımdan, herhangi bir sataşma yoktur.
Teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Değerli arkadaşlar, ben, tarafsızlık
içerisinde görevimi yapıyorum, herhangi bir alkış da beklemiyorum; lütfen,
herkes sakin olsun; önemli bir yasayı müzakere ediyoruz.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Başkan,
eksik anlattı; yanlış yapıyorsunuz! Bir sürü yalan söyledi!
BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, tasarının
tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, tasarının maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Tasarının maddelerine
geçilmesi kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
İŞ KANUNU TASARISI
BİRİNCİ BÖLÜM
Genel Hükümler
Amaç ve kapsam
MADDE 1. - Bu Kanunun amacı işverenler ile
bir iş sözleşmesine dayanarak çalıştırılan işçilerin çalışma şartları ve
çalışma ortamına ilişkin hak ve sorumluluklarını düzenlemektir.
Bu Kanun, 4 üncü maddedeki istisnalar
dışında kalan bütün işyerlerine, bu işyerlerinin işverenleri ile işveren
vekillerine ve işçilerine faaliyet konularına bakılmaksızın uygulanır.
İşyerleri, işverenler, işveren vekilleri
ve işçiler, 3 üncü maddedeki bildirim gününe bakılmaksızın bu Kanun hükümleri
ile bağlı olurlar.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Oğuz Oyan; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 1 inci madde, aynı zamanda, bu tasarının tümü
üzerinde uyarılar yapmanın da bir fırsatıdır. Bakınız, Türkiye'de çalışma
yaşamı, 4 açıdan düzeltilmeyi beklemektedir:
Bunlardan birincisi, kayıtdışının kayıt
içine alınmasıdır.
İkincisi, ucuz ve güvencesiz bir işçilik
üzerine bina edilmiş ihracat ve kalkınma hamlesinin ya da kalkınma
stratejisinin terk edilmesine dönük düzenlemeler getirilmesidir.
Üçüncüsü, çocuk ve kadın işçiliğini
koruyan düzenlemeler getirilmesidir.
Dördüncüsü, atipik çalışma koşullarına,
esnek çalışma koşullarına ilişkin koruyucu düzenlemeler, zayıf taraf olan işçi
kesimini koruyucu düzenlemeler getirilmesidir.
Bunların nedeni şudur: Türkiye, eğer,
halen bir kayıtdışılık üzerinden, bir ucuz işçilik üzerinden iç ve dış rekabeti
geliştirmek istiyorsa, burada, büyük hata yapıyor. Bir kere, kayıtdışılık, ucuz
ve güvencesiz işçilik, iç rekabeti bozmaktadır, şirketlerarası, firmalararası
rekabeti bozmaktadır; ama, bunun ötesinde, Türkiye'nin uluslararası rekabet
ilişkilerinde giderek bir engel, bir ayak bağı olmaya başlamıştır. Türkiye,
uluslararası düzenlemelere, Uluslararası Çalışma Örgütünün normlarına uymak
zorundadır ve bu, giderek, Türkiye'de çalışma koşulları üzerine daha fazla
yaptırım getirecek şekilde değişmektedir. Öte yandan, uluslararası ticarette,
tarife dışı engeller denilen bir kavram gelişmiştir, ucuz ve güvencesiz işgücü,
çocuk çalıştırma, kölelik koşullarında işçi çalıştırma gibi, sendikalaşma
haklarının engellenmesi gibi birtakım çalışma yaşamının olumsuzlukları, Türkiye
gibi ülkelerin, gelişmiş ülkelere yapacağı ihracatı engelleyici olarak kabul
edilmekte ve tarife dışı engeller geliştirmektedir. Adil ticaret damgasını
taşımayan ürünlerin, o işyerinde çocuk işgücü çalıştırılmadığına dair kanıtlar
bulunmayan işyerlerinin mallarının, ürünlerinin ihracatına sınırlar
getirmektedir. Dolayısıyla, Türkiye'de eğer iş yasasıyla çalışma alanını
düzenliyorsak, öncelikle bakacağımız yerler buralarıdır.
Aslında bir başka açıdan da buraya
bakmamız gerekir. Çünkü, verimlilik artışı dediğimiz olay, ancak çalışma
yaşamında, işçinin haklarının korunması üzerinden mümkündür, çalışanın
haklarının korunmasıyla mümkündür. Türkiye'de bugün çalışanların yarısı eğer
kayıtdışındaysa, bu insanların sosyal güvencesiz işte çalışması söz konusuysa,
bu, hem o kişiler açısından verimsizlik koşulları oluşturur; ama hem de bu
insanların 20 yıl sonrası için bu ülkenin sırtına yeni bir sosyal huzursuzluk
unsuru olarak gelmesine yol açar. Çünkü Türkiye, yüzde 50'si kayıtdışında olan
bir işçi kesimini, 20 yıl sonra bunlar çalışamaz koşullara geldikleri zaman,
eğer bunları sosyal güvenceye kavuşturmak ister ise, bunun getireceği,
yeni -sosyal güvenlik
kurumlarına- maliyet dışında bir şey değildir; eğer bunları
gerçekleştiremezseniz, Türkiye'deki sosyal huzuru bozmaktan başka bir anlama
gelmeyecektir.
Türkiye'de en kaba biçimiyle esneklik
koşulları hüküm sürerken, buraya yeni esneklik maddelerinin getirilmesi
Türkiye'de iş hukukunun ve iş huzurunun bozulması anlamına gelecektir.
İş hukukunun 3 temel ilkesi vardır: İş
hukuku, öncelikle, işçiyi korumak üzere düzenlenmelidir; işçiye yardım üzerine
düzenlenmelidir; birinci ilkesi budur.
İkinci ilke, nispî emredici hukuk
kuralları getirmek durumundadır; çünkü, ancak o şekilde asgarî normların
belirlenmesi imkânı olur; çünkü, işçi ile işveren arasındaki sözleşmeler, ne
yazık ki, bu normları korumaya yeterli olmamaktadır.
İş hukukunun üçüncü temel ilkesi, işçi
lehine yorum ilkesidir. Eğer bir maddede, bir sözleşmede, tartışmalı bir durum
varsa, bunun, işçi lehine yorumlanması, bütün dünya ölçeğinde kabul edilmiş bir
ilkedir.
Bütün bunlar, aslında, boşuna konulmuş ilkeler,
boşuna konulmuş hükümler değillerdir. İşçinin korunması kavramı da soyut bir
kavram değildir. İşgücünü işverene satan ya da kiralayan işçi, her şeyden önce,
işgücünü üretime sokarak sosyal riskler alan bir insandır, bir unsurdur.
Dolayısıyla, işçinin korunması, üretim sürecinde işgücünü işverenin kullanımına
sunan işçi açısından, sosyal, ruhsal, fiziksel iyilik halini sürekli kılmaya
dönük tüm pozitif düzenlemelerin alınması anlamına gelir. Çağdaş bir iş hukuku
normu bunların gözetilmesini gerektirir.
İşçinin işinin, bu işte kendisi ve
ailesiyle insan onuruna yakışır bir yaşam sürmesini sağlayacak gelir düzeyini
elde edecek biçimde, fiziksel bütünlüğünü sağlayacak, kişiliğini koruyacak,
örgütlenme hakkını güvenceye alacak biçimde olması zorunludur.
Sosyal korumanın iş hukuku alanında
maliyet hesabı yapılmaz; çünkü, işçinin korunması ya da insana yapılan yatırım,
yardım, aslında, işverene verimlilik olarak geri döner, dönecektir.
Önümüzdeki bu yasa düzenlemesinde, ne
yazık ki, çağdaşlık normlarına uyulmamaktadır; yani, işçiye dönük iyileştirici
düzenlemelere yer verilmemektedir. "Ödünç iş ilişkisi", "çağrı
üzerine çalışma" gibi atipik istihdam biçimleri "sıkıştırılmış iş
haftası", "telafi çalışması" gibi esneklik uygulamaları,
işçilerin gelirlerini, iş güvencelerini sosyal ilişkilerini bitirici bir dizi
olumsuzlukları da beraberinde getirmektedir.
Bu tasarının 7 nci maddesinde yer alan ödünç iş ilişkisi, işgücü piyasasını
parçalamanın en etkili aracı olarak kullanılmakta, taşeron çalıştırmanın yerini
alacak bir uygulamanın yasal dayanağını oluşturmaktadır.
Tasarının 14 üncü maddesinde "çağrı
üzerine çalışma" maddesiyle, "taraflar belirlemedikleri
takdirde" ya da "aksi kararlaştırılmadıkça" şeklindeki
ifadelerle bu tür bir çalışmanın önü açılmaktadır.
Biçimsel eşitlik anlayışının somut ifadesi
olan bu ifadelerle, tasarı, işçi ile işvereni, aynı güce sahip özgür
sözleşenler olarak düşünmekte ve klasik sözleşme özgürlüğünden hareket
etmektedir. Oysa, burada, işçinin korunmasına dönük düzenlemeler mutlaka
zorunluydu.
Tasarının 22 nci maddesinde, iş
koşullarında değişiklik yapma bir işveren hakkı olarak tanımlanmıştır. Üstelik,
işverene, sözleşmenin kuruluş aşamasında bu hakkını saklı tutarak, iş
koşullarını dilediği şekilde değiştirebilme olanağı getirilmiştir.
Tasarının 30 uncu maddesindeki
düzenlemeyle, toplu işçi çalıştırma, kademelendirilerek sulandırılmıştır.
Tasarının 46 ncı maddesinde yapılan
düzenlemeyle, işçilerin hafta tatili pazar günü olmaktan çıkarılıp, işverenin
keyfine bırakılmıştır.
Tasarının 63 üncü maddesindeki
düzenlemeyle, fazla çalışma hakları ortadan kaldırılmış, yüz yıllık bir
mücadelenin ürünü olan 8 saatlik işgünü, iki aylık bir dengeleme süresi
içerisinde 11 saate çıkarılarak, işverenin, haftada sadece 3 saatlik fazla çalışma
ödeyerek, haftalık çalışma süresini 69 saate çıkarmasının önü açılmıştır.
Bu tasarının 64 üncü maddesindeki
düzenlemeyle, telafi çalıştırması getirilmiş, işçinin ücret garantisi ortadan
kaldırılmıştır.
Kural olarak, işçinin, işgücünü işverenin
emir ve talimatına hazır tutmasıyla hak ettiği ücretin yerini, bağımlılık
ilişkisinin sürdüğü koşullarda, ücretin, sadece fiilî çalışmanın karşılığı
olması esası benimsenmiştir. Bu durumda, örneğin, işçi işe gelecek, işveren,
hammadde yok, sipariş yok, elektrik kesik, vesaire nedenlerle iş vermeyip,
işçiyi gönderecek; işçi, aslında, bağımlılık ilişkisi ya da hizmet aktinin
sürmesi nedeniyle, zaten hak etmiş olduğu ücret için bir de telafi çalışması
yapmak zorunda kalacaktır ya da hizmet aktinin sürdüğü koşullarda, işçiden
kaynaklanmayan bir nedenle iş verilmemesinin karşılığında işçi ücretinden
olacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Oyan; bir dakika efendim.
Buyurun.
OĞUZ OYAN (Devamla) - Tasarının 65 inci
maddesinde getirilen "kısa çalışma ve kısa çalışma ödeneği" başlıklı
maddeyle, işin sevk ve yönetiminin işverene ait olduğu bir sistemde, işletme
riskine işçiler ortak edilmekte, dahası, işsizlik sigortası devreye sokularak,
basiretli davranamayan işverenin bu tutumunun faturası, işçi ve işçinin
işsizlik fonuna kesilmektedir.
Bu tasarının 90 ıncı maddesinde, özel
istihdam büroları kurulmasına yol açılarak, işçi ticareti ve esnekleştirme
yolunda yeni adımlar atılmaktadır. Özel istihdam büroları konusunda, İş ve İşçi
Bulma Kurumunun bir kamu hizmeti mi yoksa pazarlanabilir bir hizmet mi olduğu
konusunda kararı verirken, bunun bir kamusal hizmet olduğu konusundaki
yaklaşımı özellikle vurgulamak gerekirdi.
Bunun bir nedeni de emeğin sömürülmesinin önüne geçmek ve emeği bir meta
halinde olmaktan çıkarmaktır.
Bu tasarının bir başka olumsuzluğu, 4773
Sayıyla getirilen iş güvencesinin...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Oyan, mikrofonunuzu son
olarak açıyorum. Lütfen toparlayınız.
OĞUZ OYAN (Devamla) - Daha bu tasarı
yasalaşmadan, işveren, belirli süreli hizmet akitleri yaparak, bu akitlerde,
tasarıda işçinin rızanın arandığı her düzenleme için rızayı peşin peşin alarak,
bu koşulları kabul etmeyen işçileri işten çıkarmaya başlayarak, taşeronlarını
ödünç veren işveren olarak yapılandırarak, çalışma sürelerini tasarıya uygun
biçimde düzenleyerek önlemlerini aldı.
Şimdi, bu tasarıyla, ne yazık ki, işverene
4773'ü biraz daha sulandırma imkânı verilmekte; yani, burada, İş Güvencesi
Yasası, daha yürürlüğe girmeden kadükleştirilmiştir, tasarı ise yasalaşmadan,
yasa gibi uygulanmaya başlamıştır.
Bütün bu olumsuzlukları dikkate alarak, bu
tasarının burada görüşülmesinde, mutlaka, bizim, düzeltici birtakım önerilerle
bu tasarıyı değiştirmemiz gerekiyor. Ben, buradaki tutumdan anlıyorum ki,
çoğunluk partisi, ne yazık ki buna izin vermeyecektir ve Türkiye açısından
yazık olacaktır.
Burada, Sayın AKP Grup Başkanvekilinin,
biraz önce söylediğine iki şey söyleyeyim: Meclisin yetkileri devredilemez
yetkilerdir. Meclisin yetkileri teknisyenler tarafından oluşturulmaz;
teknisyenler, ancak, yürütmenin yasa yapma sürecine katkıda bulunurlar. Eğer
teknisyenler vekillerin yerine geçiyorlarsa, biz, yasama organı olarak, ne işe
yarıyoruz arkadaşlar? (CHP sıralarından alkışlar)
İkincisi, şunu söyleyeyim: Eğer
konfederasyonları ikna etmek için bir yıldır zaman harcanıyorsa ve hâlâ da bir
sonuca varılmıyorsa, nasıl olur da 48 saat bile geçmeden, bu Meclisin ikna
edilme süreci kullanılmadan, böyle bir tasarıyı buraya getirmek ve muhalefeti
hiçe saymak, Meclisi hiçe saymak gibi bir durum yaratılıyor?
Yasama gücüne sahip çıkmak, yasamanın
kendi haklarını yürütmeye devretmemek, yasamanın onurunu korumanın biricik
şartıdır. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
RESUL TOSUN (Tokat) - Meclis burada, sayın
hatip.
BAŞKAN - Şahsı adına, İzmir Milletvekili
Sayın Enver Öktem; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakikadır. Sürenize riayet
etmenizi rica ediyorum.
ENVER ÖKTEM (İzmir) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının "amaç"
maddesiyle ilgili kişisel görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum;
özellikle, emekten yana olan, işçiden yana olan bütün milletvekillerimizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Nüfusumuzun çok büyük bir kısmını
oluşturan, üretim sürecimizin candamarı, ekonomimizin belkemiği işçi sınıfı
için hayatî bir konu olan İş Kanunu Yasa Tasarısı, ilgili komisyonda ayrıntılı
bir şekilde görüşülmeden, apar topar Genel Kurula taşınmıştır. Bu aceleciliğin
nedeni, kamuoyunca çok iyi bilinmektedir. Asıl mesele, 15 Martta yürürlüğe
girecek olan İş Güvencesi Yasasının uygulamaya geçmesinden önce bu yasayı
çıkarmaktır; çünkü, bu yasa, zaten oldukça yetersiz olan İş Güvencesi Yasasının
getirmiş olduğu eksik güvenceyi bile ortadan kaldıracak sözde düzenlemeler
içermektedir. Bu tasarı yasalaşırsa "esnek çalışma" adı altında
kuralsızlık yasalaşmış olacak, işe başlama ve bitiş süreleri belirsizleşecek,
düzensiz çalışma ilişkileri meşrulaşacak, bu örgütsüzlük içerisinde, işçilerin
iş güvencesi hakkı fiilen ortadan kaldırılmış olacak ve zaten kayıtdışı
istihdamın çok yoğun olduğu ülkemiz yeni bir başıbozukluğun içerisine
sokulacaktır.
Bununla birlikte, yasada, 12 Eylül
sürecinin üzerinden silindir gibi geçtiği işçi haklarından, işçi sınıfının
elinde kalabilmiş ender haklarından olan kıdem tazminatlarının da ya 15 günlük
ücretle sınırlandırılması ya da kıdem tazminatı fonu kurularak, tazminatların
bu fondan ödenmesi öngörülmektedir. Yani, işçilerin, işlerinden olduktan sonra,
ellerine geçecek iki kuruşluk paraya da AKP iktidarınca göz dikilmiştir. Fon
adı altında, bu haksızlığı kapatmak mümkün değildir. Konut edindirme ve zorunlu
tasarruf fonlarında çalışanların paralarının nasıl eritildiği belleklerdedir.
Şu anda, çalışanların nemalarının üzerine nasıl yatıldığını, bu soygunun
yolunun yordamının nasıl olduğunu da en iyi bilen, AKP iktidarıdır. Kısacası,
çalışanların bu fonlara güveni kalmamıştır; hele bu iktidara olan güven hiç
kalmamıştır. Daha da önemlisi, bu yasa, getirmiş olduğu...
CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Siirt'e bak,
Siirt'e...
ENVER ÖKTEM (Devamla) - Siirt'i sen çok
iyi tahlil edersen, ne olduğunu bilirsin orada!
CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Yüzde 92 oy
aldı...
ENVER ÖKTEM (Devamla) - Devletin aslî
işini gidip rüşvet olarak dağıtırsanız, sonuç bu olur tabiî! (CHP sıralarından
alkışlar)
CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Rüşvet diye bir
şey yok...
BAŞKAN - Lütfen...
Sayın hatip, siz konuşmanıza devam edin.
ENVER ÖKTEM (Devamla) - Daha da önemlisi,
bu yasa, getirmiş olduğu ödünç iş ilişkisi, iş ve işçi bulmaya aracılık ve özel
istihdam büroları gibi düzenlemelerle, işçiyi alınır satılır, pazarlanır,
paketlenir, kullanılır, devredilir ve sonuçta tüketilip atılır bir mal gibi
görmeye başladınız. Bu anlayış, birtakım işçi haklarına, en temel insan
haklarına aykırıdır. Bakınız, madde başlıkları bile bu konunun nasıl bir
zihniyetle, nasıl bir algılanmayla yapıldığını göstermektedir. Mesela, 7 nci
madde, "ödünç iş ilişkisi" adı altında düzenlenmiştir. Ödünç ne
alınır; makine alınır, motor alınır, malzeme alınır, toprak alınır, kalem
alınır, para alınır; yani, mal alınır, eşya alınır, ödünç iş alınır. Burada
ödünç iş alınabilecek olan da işçi satın alınır ve bu mantıkta, eti kemiği
olan; duygusu, zekâsı olan; sevgisi, bilinci ve emeği olan; yani, insanoğlu
insan olan işçinin makineden, motordan, parçadan, topraktan, taştan farkı yok
gibi yaklaşıyorsunuz. Aslında, bu kanunun ruhu 7 nci maddede gizlidir.
Değerli milletvekilleri, bu yasanın bir an
önce çıkması için hükümet üzerine hangi çevrelerin baskı yaptığı malumunuzdur.
Hükümetin bu çevrelere ne kadar bağlı olduğu da, bu yasanın işçi kesimlerinin
görüşleri dikkate alınmadan hızlı bir şekilde önümüze getirilmesinden bellidir.
Bu yasa tasarısı aynen kabul edilirse, AKP iktidarı, kendisini iktidara getiren
halka bir kez daha ihanet etmiş olacaktır.
Değerli milletvekilleri, kamuoyunda tasvip
görmeyen, halkın vicdanına sığmayan, toplumsal gerçeklerimizle taban tabana zıt
olarak belli azınlık kesimlerin istemleri doğrultusunda çıkarılan yasaların
ruhunu yansıtacak şekilde, halkımız, bir iki kelimelik söz bulur. Bu sözler,
yasanın ne anlama geldiğini halkın diliyle bir iki kelimede anlamamızı sağlar.
Sözgelimi, emeklilik yasasına "mezarda emeklilik yasası" denilmiştir
ve doğruydu. Şimdi görüşmekte olduğumuz iş kanunu yasa tasarısına da
"kölelik yasası" denilmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Öktem, mikrofonunuzu
açıyorum; lütfen, konuşmanızı tamamlayın.
ENVER ÖKTEM (Devamla) - Yasa iyiniyetle
hazırlanmış değildir. Bu yüzden, aslında, tamamen gündemden çıkarılmalı ve
ülkemizin ekonomik darboğaza girdiği, büyüme hızının yavaşladığı bir tabloda
hem işverenin hem de işçinin, yani, bütün üretim aktörlerinin üretkenliğini artıracak,
işçiyi mal yerine koymayacak, öncelikle insan olarak değerlendirecek, üretken
insan olarak değerlendirecek yeni ve çağdaş bir yasa hazırlanmalıdır. Bunun
için de, özellikle sendikalarımızın talep ettiği, 1475 sayılı İş Yasasının,
2821 ve 2822 sayılı Yasalarla birlikte ele alınması bir zorunluluktur.
Değerli milletvekilleri, aslında, siz,
bugün bu yasayı çıkarmakla, işçilerin haklarına hukuklarına da el koymuş
oluyorsunuz. Yeri geldiği zaman Müslümanlığı hiç kimseye bırakmazsınız, dini
kimseye bırakmazsınız...
KERİM ÖZKUL (Konya) - Ne alakası var?!
ENVER ÖKTEM (Devamla) - Aslında, dinimizin
neresinde hak yenilir denilmektedir. Eğer, siz, hak yemeye devam ederseniz,
sizi uyarıyorum; yarın cehenneme gitmek zorunda kalırsınız. (AK Parti
sıralarından "Allah, Allah!.." sesleri)
Saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Öktem, teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, 1 inci madde
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, 1 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 1 inci madde kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2.- Bir iş sözleşmesine dayanarak
çalışan gerçek kişiye işçi, işçi çalıştıran gerçek veya tüzel kişiye yahut
tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlara işveren, işçi ile işveren arasında
kurulan ilişkiye iş ilişkisi denir. İşveren tarafından mal veya hizmet üretmek
amacıyla maddî olan ve olmayan unsurlar ile işçinin birlikte örgütlendiği
birime işyeri denir.
İşverenin işyerinde ürettiği mal veya
hizmet ile nitelik yönünden bağlılığı bulunan ve aynı yönetim altında
örgütlenen yerler (işyerine bağlı yerler) ile dinlenme, çocuk emzirme, yemek,
uyku, yıkanma, muayene ve bakım, beden ve meslekî eğitim ve avlu gibi diğer
eklentiler ve araçlar da işyerinden sayılır.
İşyeri, işyerine bağlı yerler, eklentiler
ve araçlar ile oluşturulan iş organizasyonu kapsamında bir bütündür.
İşveren adına hareket eden ve işin,
işyerinin ve işletmenin yönetiminde görev alan kimselere işveren vekili denir.
İşveren vekilinin bu sıfatla işçilere karşı işlem ve yükümlülüklerinden
doğrudan işveren sorumludur.
Bu Kanunda işveren için öngörülen her
çeşit sorumluluk ve zorunluluklar işveren vekilleri hakkında da uygulanır.
İşveren vekilliği sıfatı, işçilere tanınan hak ve yükümlülükleri ortadan
kaldırmaz.
Bir işverende, işyerinde yürüttüğü mal
veya hizmet üretimine ilişkin, asıl işin bir bölümünde veya yardımcı işlerinde,
işin gereği ve teknolojik nedenlerle iş alan ve bu iş için görevlendirdiği
işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren arasında kurulan
ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi denir. Bu ilişkide asıl işveren, alt
işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş
sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan
yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur.
Asıl işverenin işçilerinin alt işveren
tarafından işe alınarak çalıştırılmaya devam ettirilmesi suretiyle hakları
kısıtlanamaz veya daha önce o işyerinde çalıştırılan kimse ile alt işveren
ilişkisi kurulamaz. İşin gereği ve teknolojik nedenler dışında asıl iş
bölünerek alt işverenlere verilemez. Aksi durumlarda alt işverenin işçileri
başlangıçtan itibaren asıl işverenin işçisi sayılırlar.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 2 nci
maddeyi okuduk.
Alınan karar gereğince, çalışma süremizin
bitmesine çok az bir zaman kaldığından, saat 20.00'de tekrar toplanarak
kaldığımız yerden görüşmelere devam etmek üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 18.52
KÂTİP
ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Suat KILIÇ (Samsun)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 45 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1. -
İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Raporu (1/534) (S. Sayısı : 73) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Değerli arkadaşlar, 2 nci madde okunmuş;
madde üzerinde müzakereye başlayacakken ara vermiştik.
Şimdi, 2 nci madde üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına, Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin söz istemiştir.
Buyurun Sayın Çetin. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 73 sıra sayılı İş
Kanunu Tasarısının 2 nci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, Başkanın da izniyle,
madde metnine geçmeden evvel, yirmisekiz yıl çalışma yaşamının içinde bulunan
ve 14 Ekim 2002 tarihine kadar işyerlerinde işçi statüsünde çalışan bir
arkadaşınız olarak, sizlere, gerçekten, çalışma yaşamının sıkıntılarını,
sorunlarını yüreğimden geldiği biçimiyle anlatmak istiyorum.
Gerçekten, bu yasa tasarısı kimin
ihtiyacını karşılıyor; bu ihtiyacı kim saptadı; belirlenen kurallar neye hizmet
ediyor, kime hizmet ediyor? İstihdamı artırmak, işsizliği önlemek, yoksulluğu
ortadan kaldırmak, yolsuzluğu engellemek gibi bu Meclisin çok önemli görevleri
varken, birdenbire ülkemizin güneyinin Amerikan bayraklarının dalgalandığı bir
alan olduğu bir dönemde, Türkiye'nin büyük sorunlarının bu Meclis tarafından
görüşülmesi gerektiği bir dönemde, bu yasa tasarısı kimlerin emriyle, kimlerden
emir alınarak buraya getirildi; gerçekten merak ediyorum; çünkü, bu yasa
tasarısından işverenler rahatsız, işçiler rahatsız, sendikalar rahatsız,
öyle...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çetin, sözünüzü kesmek
zorunda kaldım üzülerek.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, kuruluşundan
beri milletimizin meclisidir, milleti temsil etmektedir. Türkiye Büyük Millet
Meclisinin içinden çıkardığı cumhuriyet hükümeti de Türk Milletinin
hükümetidir; hiç kimseden emir almamıştır ve bundan sonra da almaz. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Sözlerinizi düzeltiniz lütfen. Bu Meclise
hepimiz saygı göstermek durumundayız.
İZZET ÇETİN (Devamla) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Benim amacım, bu Meclise saygısızlık
yapmak değil. Bu Meclis, gerçekten, varsıl kesimlerin olduğu kadar,
yoksulların, işsizlerin, iş arayanların, 28-30 yaşına gelmiş gençlerimizin
işsizlikten babalarının dedelerinin eline bakmaktan kurtarılması için de bir
mücadele vermeli diye düşünüyorum.
Biraz evvel konuşan arkadaşlarım, bu yasa
tasarısının nelere mal olacağını kısaca anlattılar. Gerçekten, bugün tüm
çalışanları ilgilendiren ve bundan sonra da çalışma yaşamının bütününü
etkileyecek olan bu tasarının, tanımlarına baktığımız zaman, gerçekten, işçiyi,
insanı bir meta gibi gören bir anlayışın ürünü olduğunu, daha tanımın ilk
paragrafında görebiliyoruz. Bakınız: "İşveren tarafından, mal veya hizmet
üretmek amacıyla maddî olan ve olmayan unsurlar ile işçinin birlikte
örgütlendiği birime işyeri denir." 1475 sayılı, halen meri olan İş
Kanununa baktığımız zaman, tarifler maddesinde işçinin tanımı, işyerinin tanımı
bir arada yapılmış; ama, bu tasarıya baktığımız zaman, işçi tanımının bile aslî
unsurları ortadan kaldırılmıştır. 1475 sayılı İş Yasası, işçiyi "bir hizmet
akdine dayanarak herhangi bir işyerinde ücret karşılığı çalışan kişi"
olarak tanımlarken, burada, herhangi bir işyeri ve ücret kavramı çıkarılarak,
esnekleştirme, daha tanımın içine yerleştirilmiş. İşçi, âdeta, angarya
çalıştırılabilir, meta gibi bir işverenin emrinde çalışmaktayken bir başka
işverenin emrine verilebilir, makineler gibi üzerindeki örtü kaldırılıp,
düğmeye basılıp, paketlenip bir yere postalanabilir bir anlayışı, daha
tanımının başında koymuş. Biraz ileriye gittiğimiz zaman, yine, görüyoruz ki,
uzun yıllardan bu yana kuralsızlığın kural haline getirildiği çalışma
yaşamında, ne kadar kuralsızlık varsa engellenmesi gerekirken, ne kadar
hukuksuzluk varsa işçiyi, zayıfı koruma anlayışıyla doldurulması gerekirken, o
kuralsız çalışma biçimleri kural haline getirilmiş.
Sayın TİSK Genel Başkanı Refik Baydur,
bundan yaklaşık birbuçuk iki yıl önce, İşveren Konfederasyonunun genel
kurulunda, bugün bu tasarının gündeme gelmesine neden olan 4773 sayılı İş
Güvencesi Yasasının yasallaştırılması istendiğinde, birbuçuk yıldan bu yana
Başbakanlıkta tuttuğunu övünerek söylemişti. Aradan belli bir süre geçti,
tasarı Başbakanlıktan geldi; bu sefer, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunda beş
altı ay bekledikten sonra, geçtiğimiz yıl ağustos ayında görüşüldü ve "iş
güvencesi" diye tabir ettiğimiz, aslında bir güvenceyi sağlamayan,
uluslararası ILO normlarından çok uzak olmasına rağmen, o yasayla birlikte bu
yasa da düzenlenir -biraz evvel Sayın Bakanımız da belirttiler- 2821 ve 2822 de
bununla birlikte düzenlenir denilerek, o yasanın yürürlüğü 15 Marta
bırakılmıştı. Şimdi, bakıyoruz, 15 Mart sendromu başladı.
Ben, gerçekten, biraz evvel konuşurken,
Sayın AKP Grup Başkanvekili, bu... (AK Parti sıralarından "AKP değil, AK
Parti" sesleri)
Aklaştığınız zaman, gerçekten emeğe de
aynı cepheden baktığınız zaman, biz de o ismi telaffuz ederiz.
...işveren örgütlerinin hazırladığı bir
büyük kitapçığı gönderdi; oradan bilgilendiğini anlıyorum. Bakınız, ben de,
işçi sendikaları konfederasyonlarının yasaya nasıl baktığını, onların
belgelerinden öğreniyorum. Türk-İş "bu maddelerin Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kurulunda değiştirilmesini talep etmekteyiz. Başkanlar Kurulumuz,
kıdem tazminatı hakkını geriletecek kıdem tazminatı fonuna kesinlikle
karşıdır" diyor, 2821 ve 2822 bir arada görüşülmezse, tümüne karşı
olduğunu açıklıyor; tarih 12 Mart. 13 Martta da DİSK Başkanlar Kurulu
belirtiyor.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
gerçekten, emeğin içinden gelen çoğumuz, 3 Kasıma kadar, Türkiye'nin değişik
yerlerinde, emeğimizi, alınterimizi vererek yaşamımızı sürdürüyor idik. Buraya,
emeğiyle geçinen o insanların da haklarını korumak ve geliştirmek için geldik.
Elbette, biz, ülkemizde, dürüst, namuslu, vergisini veren, yükümlülüklerini
yerine getiren işadamlarımıza saygı duyuyoruz; elbette, sanayimizin
gelişmesini, verimliliğin artırılmasını, işletmelerimizin uluslararası
piyasalarda rekabet edebilir konuma gelmesini bizler de istiyoruz; ama, bu,
emek sömürüsüne dayalı olarak olmamalı. Bu yasa tasarısının gerekçelerine
baktığınız zaman, işletmelerimizin rekabet edebilir seviyeye gelmesinden söz
edildiğini görüyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, yabancı sermaye, bir
ülkeye gidecekse, orada huzur arar, güvenli bir ortam arar, barış ortamı arar.
Savaş koşullarının olduğu bir ekonomide, yabancı işverenlerin buralara yatırım
yapmasını beklemek, hayalcilikten başka bir şey değildir. Bütün topraklarınızı
açsanız da, bütün fabrikalarınızı teslim etseniz de, ucuz emek cenneti diye
ilan etseniz de, bu yasanın çıkmasından sonra, yabancı sermaye, asla Türkiye'ye
yatırım yapmaz; çünkü, onlara göre, Ortadoğu bir cadı kazanıdır. Bunu da,
Ortadoğu'da ve ülkemizde barış sağlanmadan mümkün görmüyorum.
Değerli arkadaşlarım, özellikle, on onbeş
yıldan bu yana işletmelerimizde uygulanan alt işveren kavramı, bir bakıma,
sendikaları devre dışı bırakmanın bir aracı olarak kullanıla geldi. 1990'lı
yılların başlarına kadar, ülkemizde standart üretim ilişkileri devam ederken,
hatta 1970'li yıllarda Türkiye'nin dört bir yanında grev çadırları fabrikaların
önünde kuruluyken, bu ülke, yüzde 6, yüzde 8 kalkınma hızını yakalamış. Bir
yandan demokratik hak arama özgürlüğünü kullanan işverenler, diğer taraftan
onlara saygı duyan işletme sahipleri, işverenler vardı¸ama, bugün,
işadamlarının büyük bir bölümünün, gerçekten, emeğe saygısı yok, ülkesine
saygısı yok. Ülkesinin kalkınması yerine, fabrikalarını söküp başka ülkelere
taşıma gibi girişimlerine tanık oluyoruz. Bütün bunları engellemek, bunları
özendirmek, sadece emeği, insanı, işçiyi yok sayarak, onu köle gibi görüp
işverenlerin emrine "al, nasıl kullanırsan kullan bu işçiyi" diyerek
gerçekleştirilemez. Bu Meclis, gerçekten, çalışma yaşamının sorunlarını çözmek
zorunda; ama, çalışma yaşamının sorunlarına bir göz attığımızda... Yaklaşık
yirmisekiz yılımın yirmi yılını sendikacı olarak tamamladım. İş Yasasının,
1475'in, biz sadece 13, 17 ve 24 üncü maddelerinden, işverenler de 14 üncü
maddesinden; yani, kıdem tazminatından rahatsızlardı; ama, Türkiye'de
kuralsızlık kural olmaya başlayınca, işçilerin ve sendikalarımızın ülkemizin
menfaatları doğrultusunda katlandıkları bedeller, gösterdikleri özveriler
önlerine yasa olarak, kural olarak geliyor. Bu temel noktayı gözden
kaçırmayalım. Gerçekten, bu yasa eğer yürürlüğe girerse -iddia ediyorum,
birlikte göreceğiz- işyerleri cadı kazanı, ülkemizde çalışma yaşamı tam bir
kavga ortamına dönüşecek, kaybeden, ne yazık ki, yine, emekçi halkımız, yine
işçiler yine ezilenler olacak; tıpkı köylülerimiz gibi, tıpkı esnafımız gibi,
tıpkı dar ve sabit gelirlilerimiz gibi tıpkı yeşilkartı elinden alınmak
istenilen fakir fukaramız gibi.
Gelin, varsılları koruduğumuz kadar,
yoksulların da Meclisi olduğumuzu gösterelim; gelin, yol yakınken, bu yasa
tasarısını hepimizin iyi incelemesine imkân verelim. Bir saat öncesine kadar
milletvekili arkadaşlarımın büyük bir bölümünün elinde tasarı yoktu; çünkü,
tasarı, daha, saat 17.00'ye gelirken ancak basıldı. Çalışma yaşamının bütününü
ilgilendiren böyle bir tasarıyı iyi incelemeden, iyi okumadan eğer onaylayıp
maddeleri geçirirsek, vebal altında kalırız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çetin, açıyorum
mikrofonunuzu, sözlerinizi toparlayın.
İZZET ÇETİN (Devamla) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Alınterini, göznurunu bu ülkenin
kalkınması için akıtan, bu ülkeden başka gidecek hiçbir yeri olmayan, bu ülkede
kazandığını bu ülkede harcayan insanlarımıza, yurttaşlarımıza, işçilerimize
kulak verelim diyor, hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çetin.
Madde üzerinde, şahsı adına, İzmir
Milletvekili Sayın Enver Öktem.
Buyurun Sayın Öktem. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
ENVER ÖKTEM (İzmir) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının 2 nci maddesiyle ilgili kişisel
görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Yine, bu sözde de, gerçekten
işçi dostu olan milletvekillerimizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama başlamadan önce bir konuya
açıklık getirmek istiyorum.
AHMET YENİ (Samsun) - İşveren dostu olmadan...
ENVER ÖKTEM (Devamla) - Bir dinlemesi
öğrenir misin sevgili kardeşim.
SÜLEYMAN GÜNDÜZ (Sakarya) - İşverenle
birlikte olan sendikacıları da biliyoruz!
ENVER ÖKTEM (Devamla) - Bu konuşmama
başlamadan önce bir konuya açıklık getirmek istiyorum.
Bu kürsüye daha önce çıkan arkadaşlarımız,
sendikaların taraflarla yaptığı bir protokolden bahsettiler "bu protokol
sonucunda bir mutabakat vardır, size ne oluyor" demek istediler. Aslında,
kendileri burada olmamakla beraber, onların gıyabında kendilerine de haksızlık
etmemek gerekiyor.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
bünyesinde bu konuyla ilgili çalışmalar uzun süre devam etmiştir Bu görüşmeler
esnasında birçok yazışmalar yapılmıştır. Burada, bu yazışmaların bir bölümünü
açıklar, bir bölümünü açıklamazsanız haksızlık yapmış olursunuz. Öreğin, bu
protokolün yapıldığı dönemde ve tarihte, dönemin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Sayın Yaşar Okuyan'a, DİSK'in bilfiil verdiği bir yazı söz konusudur. O
yazının içeriğinde, 2821, 2822 sayılı Yasalar, ancak 1475 sayılı Yasayla
birlikte değerlendirildiği zaman DİSK tarafından kabul edileceği kendilerine
tebliğ edilmiştir. Şimdi, burada bunu açıklamaz da, bir başka protokolü
açıklamak durumunda olursanız, onlara da haksızlık yapmış olursunuz.
Dolayısıyla, milletvekillerimize doğruyu anlatmanızda fayda vardır.
Değerli arkadaşlarım, 2 nci maddenin
içeriğini dikkatle incelediğiniz zaman göreceksiniz ki, yasa mantığı içerisinde
işyerinden bahsedilmektedir, işverenden bahsedilmektedir; ancak, emeğini
satarak, orada emek harcayarak çalışmasını sürdüren işçinin ücretinden
bahsedilmemektedir. Bu yasa tekniği içerisinde diyebilirsiniz ki, diğer
maddelerde bundan bahsedilmektedir; ama, bu tanımlar maddesinde, ücretle işçiyi
birbirinden koparmaya çalışıyorsunuz. Halbuki, emek veren bir işçinin ücretle
çalışacağı, gayet doğal bir olaydır; bunu da inkâr eder bir hale gelmiş
durumdasınız.
Değerli arkadaşlarım, tabiî birçoğunuz
sendikal hareketin içinden gelmediğiniz için bilemeyebilirsiniz; size bir
açıklık getirmek istiyorum. Ayrıca, işyerlerinde toplusözleşme yapabilmek için,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından yetki almak durumundasınız;
işyerlerinde yetki almak durumundasınız, işletmelerde yetki almak
durumundasınız. Şimdi, bugün getirilen tasarıda, bir işverene bağlı o ilde ya
da bir başka ilde başka işyerleri de varsa, o işyerinin eklentisi ve devamı
olarak görülmektedir. Bilesiniz ki, bu madde geçtiği takdirde, hiçbir sendika,
bu işletmelerin hiçbirinde toplusözleşme yapma yetkisine kavuşamaz.
Dolayısıyla, bu maddeyi getirmekle, siz, aslında, sendikaların işletme
içerisinde toplusözleşme yapmalarını da engellemiş olacaksınız.
Değerli arkadaşlarım, öte yandan, yine bu
tasarı içerisinde "alt işveren" ve "üst işveren"
tanımlamasıyla, özünde, taşeronlaştırmayı getirmeye çalışıyorsunuz.
Taşeronlaşma sonucunda bugüne kadar, Türkiye'de, binlerce insan
sendikasızlaştırılmıştır. Bu uygulamayla, buna tam anlamıyla bir yasallık
kazandırmaya çalışıyorsunuz; dolayısıyla, bir anlamda da, yine sendikal
hareketi bitirme noktasına geliyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, siz, 3 Kasım
seçimlerinde oy isterken "benim işçim, benim memurum, benim köylüm, benim
çiftçim" diye oy istediniz...
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Biz demedik,
Demirel söyledi; karıştırıyorsun.
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Onu biz
söylemedik.
ENVER ÖKTEM (Devamla) - Aslında, belki,
bunu siz söylemediyseniz de, sizin ekolünüz olarak, ekolünden geldiğini
sandığınız kişilerin söylediği bu düşünceyi hep paylaşır hale geldiniz. (AK
Parti sıralarından "yalan söylüyorsunuz" sesleri, gürültüler)
Şimdi, size öğüdümüz odur ki, gelin
"benim işçim, benim memurum, benim köylüm, benim çiftçim" diyen bu
anlayış, bu tasarıyı düzenlerken de bu anlayışı hayata geçirsin; ama, siz, öyle
bir noktaya geldiniz ki, bunun yerine "benim işverenim, benim işverenim,
benim işverenim" noktasına geldiniz; dolayısıyla, 3 Kasım seçimlerinde
verdiğiniz sözlere de, bir anlamda, ihanet eder noktaya geldiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Öktem, bir dakika...
ENVER ÖKTEM (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, acaba siz, bu uygulamalarınızla kimlerin kurşun askerliğini
yapmaktasınız. ( AK Parti sıralarından "Aa" sesleri, gürültüler)
Gelin, şöyle bir şey yapınız: 3 Kasım seçimlerinde söz verdiğiniz işçiye,
memura, gence, köylüye kurşun askerlik yapınız. Bu yaparsanız da sözlerinizin
eri olmuş olursunuz.
Saygılar sunarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Biz kurşun asker
olmayız, onu siz olursunuz.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Öktem.
Madde üzerinde konuşmalar tamamlanmıştır.
Değerli milletvekilleri, madde üzerinde 5
adet önerge vardır.
Önergeleri, önce, geliş sıralarına göre
okutacağım; sonra, aykırılık derecelerine göre işleme alacağım:
Sırayla önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının
"Tanımlar" başlıklı 2 nci maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Oğuz Oyan |
Enver Öktem |
İzzet Çetin |
|
İzmir |
İzmir |
Kocaeli |
|
Mehmet Küçükaşık |
Cevdet Selvi |
Muharrem Kılıç |
|
Bursa |
Eskişehir |
Malatya |
"Bir iş sözleşmesine dayanarak,
herhangi bir işte ücret karşılığı çalışan kişiye işçi, işçi çalıştıran tüzel
veya gerçek kişiye işveren, işçi ile işveren arasında kurulan ilişkiye iş
ilişkisi denir."
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının
"Tanımlar" başlıklı 2 nci maddesinin üçüncü fıkrasının aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Cevdet Selvi |
Enver Öktem |
İzzet Çetin |
|
|
Eskişehir |
İzmir |
Kocaeli |
|
|
Muharrem Kılıç |
Feridun Baloğlu |
Mehmet Küçükaşık |
Oğuz Oyan |
|
Malatya |
Antalya |
Bursa |
İzmir |
"İşyeri, işin görüldüğü yer, bağlı
yerler, eklentiler ve araçlardan olu-şan bir bütündür."
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının
"Tanımlar" başlıklı 2 nci maddesinin altıncı fıkrasının aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
İzzet Çetin |
Bayram Meral |
Feramus Şahin |
|
Kocaeli |
Ankara |
Tokat |
|
Feridun Baloğlu |
Muharrem Kılıç |
|
|
Antalya |
Malatya |
|
"Geçici ve özel uzmanlık gerektiren
işlerin dışında asıl işverenin iş organizasyonu içerisinde, asıl iş veya asıl
işe yardımcı işlerde, alt işveren çalıştırılamaz. Asıl işe yardımcı işlerde
istisna akdine dayalı hizmet alımı yapılabilir."
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının 2 nci
maddesinin altıncı fıkrası ile yedinci fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Ahmet Büyükakkaşlar |
Cüneyit Karabıyık |
Soner Aksoy |
|
Konya |
Van |
Kütahya |
|
Şerif Birinç |
Tevfik Akbak |
|
|
Bursa |
Çankırı |
|
"Bir işverenden işyerinde yürüttüğü
mal veya hizmet üretimine ilişkin, asıl işin bir bölümünde veya yardımcı
işlerinde, işletme ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle iş alan ve bu iş
için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran
diğer işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi
denir. Bu ilişkide asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile
ilgili olarak bu kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu
toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte
sorumludur.
Asıl işverenin işçilerinin alt işveren
tarafından işe alınarak çalıştırılmaya devam ettirilmesi suretiyle hakları
kısıtlanamaz veya daha önce o işyerinde çalıştırılan kimse ile alt işveren
ilişkisi kurulamaz. Aksi halde ve genel olarak asıl işveren alt işveren
ilişkisinin muvazaalı işleme dayandığı kabul edilerek alt işverenin işçileri
başlangıçtan itibaren asıl işverenin işçisi sayılarak işlem görürler. İşin
gereği ve teknolojik nedenler dışında asıl iş bölünerek alt işverenlere
verilemez."
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, şimdi
okutacağım son önerge, maddeye en aykırı önerge olduğundan, okuttuktan sonra
işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Genel Kurulda görüşülmekte olan İş Kanunu
Tasarısının "Tanımlar" başlıklı 2 nci maddesinin altıncı ve yedinci
fıkralarının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve talep ederiz.
|
Oğuz Oyan |
Enver Öktem |
İzzet Çetin |
|
İzmir |
İzmir |
Kocaeli |
|
Mehmet Küçükaşık |
Muharrem Kılıç |
Cevdet Selvi |
|
Bursa |
Malatya |
Eskişehir |
|
Feridun Baloğlu |
Bayram Meral |
M.Nuri Saygun |
|
Antalya |
Ankara |
Tekirdağ |
"Bir işverenden, işyerinde yürüttüğü
mal ve hizmet üretimine ilişkin asıl iş dışındaki işlerde iş alan ve bu iş için
görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer
işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi denir. Bu
ilişkide asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili
olarak bu kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş
sözleşmesinden doğan yükümlülüklerden alt işveren ile birlikte sorumludur. Bir
işlerinde yürütülen mal ve hizmet üretimine ilişkin asıl işte alt işveren
çalıştırılamaz.
Asıl işverenin işçilerinin alt işveren
tarafından işe alınarak çalıştırılmaya devam edilmesi suretiyle hakları
kısıtlanamaz veya daha önce o işyerinde çalıştırılan kimse ile alt işveren
ilişkisi kurulamaz. Aksi halde ve genel olarak asıl işveren-alt işveren
ilişkisinin muvazaalı işleme dayandığı kabul edilerek, alt işverenin işçileri,
başlangıçtan itibaren asıl işverenin işçisi sayılarak işlem görür.
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER
KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümetin ve Komisyonun
katılmadığı önergenin imza sahiplerinden birisine isterlerse söz vereceğim ya
da gerekçesini okutacağım.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Söz istiyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Çetin, buyurun.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının 2 nci
maddesinin altıncı fıkrası için vermiş olduğumuz değişiklik önergesi üzerinde
söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, demin de
anlatmaya çalıştım, hatırlarsınız belki, 1988 yılında çıkarılan iki kanun
vardı. Bunlardan bir tanesi Çalışanların Tasarrufa Teşvik Edilmesi Kanunu, bir
diğeri de Konut Edindirme Kanunu. Bunların her ikisi de, bizim
işverenlerimizden iyi niyetli olmayanlara, kısa yoldan köşe dönmeyi kafasına
yerleştirenlere bazı şeyleri hatırlattı, o iki yasa bunlara alt işveren
uygulamasını hatırlattı ve öyle bir hal aldı ki, o yasaların her ikisi de
10'dan az işçi çalıştıran işyerlerinde ve işletmelerde uygulana geldiği için,
her bir tezgahı her bir tezgâhı bir başkasına kiraya vererek, bir işyeri gibi,
işyeri numarası almalarını akıllarına getirdi. Durum öyle bir hal aldı ki,
baktılar -Konut Edindirme ve Zorunlu
Tasarruf Fonlarından kurtuldular- o işletmede de sendika var; ne yapalım;
işletmenin her bir ünitesini parçalayalım, alt işverenlere verelim; oralarda
ayrı ayrı örgütlenme gerekecek... Sonra, asıl işyerlerinde -ne yazık ki,
ülkemizde büyük oranda işsizlik olduğu için- çalıştırdığı personelin
içerisinden kendi akrabası ya da yakını olanları da işletme sahibi gibi
gösterip, işleri devretmeye başladılar.
Dünyadaki uygulamalar böyle değil. Asıl
işin bir başka alt işverene verilmesi muvazaaya dayanıyor. Bu, ILO normlarına
da aykırı, uluslararası hukuk kurallarına da aykırı. Fransız Yargıtayının da bu
konuda verilmiş kararı var ve böylesi asıl işin alt işverenlere verilmesi
durumunda, asıl işverenin o işletmenin bütün sorumluluğunu üstlenmesini zorunlu
görüyor.
Bizim ülkemizde, ne yazık ki,
işletmelerin, işyerlerinin denetimi ve teftişi yeterli düzeyde yapılamıyor.
Uzun yıllardan bu yana, işletmelerde, kamu kurum ve kuruluşlarında bile
"alt işveren uygulaması" adı altında, işçiler, çok daha kötü
koşullarda, sendikasız, sigortasız, güvencesiz, hatta ve hatta çalışma
koşulları açısından, yanındaki arkadaşından çok daha beter konumda çalışıyor.
Benim milletvekili olduğum Kocaeli'nde pek çok sanayi kuruluşu var. Sanayi kuruluşlarında
öylesi bir huzursuzluk var ki, bir yanda toplusözleşmeden yararlanan işçi, öbür
yanda alt işveren dediğimiz müteahhit işçisi, öbür yanda kayıtdışı çalıştırılan
işçi; yani, bütün bunlar, çalışma yaşamının kural haline getirilmesi gereken
konuları değil, engellenmesi gereken çalışma biçimleri.
Biz, burada, bu önergeyle,
işletmelerimizin daha verimli, daha huzurlu bir çalışma ortamına kavuşması,
işçilerimizin üretim sürecine daha moralli katılması daha verimli olarak
çalışma sürelerini tamamlaması açısından, hiç olmazsa, asıl işlerin, bölünerek,
parçalanarak alt işverenlere, yani taşeronlara devredilmesinin uygun olmadığını
söylüyoruz. Elbette, yardımcı işler dediğimiz temizleme, tamamlama, yemekhane
gibi işler, asıl iş kavramının dışında değerlendirilebilir. Oralardaki
hizmetlerin görülmesi açısından, başka birine verilmesi ya da istisna
sözleşmesiyle bir başka işverene devredilmesi her zaman mümkün. Yapılması
gereken uygulama bu. Ne yazık ki, eğer, asıl işi parçalayarak, alt işverene
verirsek, işyerlerinde huzur bulamayız, işletmelerden verim alamayız,
ülkemizdeki işletmelerin yabancı kuruluşlar karşısında rekabet gücünü
geliştiremeyiz, koruyamayız. Bunun için bu önergeyi verdik. Amaç, gerçekten,
çalışma yaşamının, bir başka deyimle, endüstriyel ilişkilerimizin çağdaş
standartlara kavuşmasına yöneliktir, başka hiçbir düşünceye dayalı değildir.
Bunları ifade etmek istedim.
Teşekkür eder, hepinizi saygıyla
selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çetin.
Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve
Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
İkinci önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının 2 nci
maddesinin altıncı fıkrası ile yedinci fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ahmet Büyükakkaşlar
(Konya) ve arkadaşları
"Bir işverenden, işyerinde yürüttüğü
mal veya hizmet üretimine ilişkin, asıl işin bir bölümünde veya yardımcı
işlerinde, işletme ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle iş alan ve bu iş
için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran
diğer işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi
denir. Bu ilişkide asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile
ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu
toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte
sorumludur.
Asıl işverenin işçilerinin alt işveren
tarafından işe alınarak çalıştırılmaya devam ettirilmesi suretiyle hakları
kısıtlanamaz veya daha önce o işyerinde çalıştırılan kimse ile alt işveren
ilişkisi kurulamaz. Aksi halde ve genel olarak asıl işveren alt işveren
ilişkisinin muvazaalı işleme dayandığı kabul edilerek alt işverenin işçileri
başlangıçtan itibaren asıl işverenin işçisi sayılarak işlem görürler. İşin
gereği ve teknolojik nedenler dışında asıl iş bölünerek alt işverenlere
verilemez."
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER
KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkanım, prensip olarak
önergeyi uygun buluyoruz; ancak, çoğunluğumuz olmadığı için takdire
bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçesini mi okuyalım, yoksa,
konuşacak mısınız?
FARUK ÇELİK (Bursa) - Gerekçesini
okuyalım.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Bu önergeyle, asıl işin bir bölümünde veya
yardımcı işlerinde işletme ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle asıl
işveren ve alt işveren ilişkisinin kurulabileceği, asıl işverenin işçilerinin
alt işveren tarafından işe alınarak çalıştırılmasının kısıtlanamayacağı, daha
önce işyerinde çalıştırılan kimseyle alt işveren ilişkisinin kurulamayacağı,
aksi halde bu ilişkinin muvazaalı olacağı düzenlenmiştir.
BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı,
hükümetin katıldığı ve biraz önce gerekçesini okuttuğum önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum...
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkanım,
izin verirseniz, içerik olarak değil de, Türkçe olarak iyi anlaşılması
açısından, önergeyi hazırlayan arkadaşlarım bir düzeltme yaparlarsa...
Gerçekten katılınabilecek bir önerge; ama, anlaşılması oldukça güç, uygulamada
sıkıntılar yaratacak. Bu nedenle, arkadaşların, bir kez daha, bir satırına bir
redaksiyon...
BAŞKAN - Siz bir görüşün.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Peki.
BAŞKAN - Üçüncü önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının
"Tanımlar" başlıklı 2 nci
maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Oğuz Oyan
(İzmir) ve arkadaşları
"Bir iş sözleşmesine dayanarak,
herhangi bir işte ücret karşılığı çalışan kişiye işçi, işçi çalıştıran tüzel
veya gerçek kişiye işveren, işçi ile işveren arasında kurulan ilişkiye iş
ilişkisi denir."
BAŞKAN - Komisyon?..
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER
KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükümet?..
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkanım, ücret, hizmet sözleşmesinin aslî bir
unsurudur; yani, bu, malumu ilan kabilinden bir konu. Bu sebeple, önerge
şeklinde değişmesine de gerek yok. Önergeye bu sebeple katılmıyoruz.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Önerge sahipleri, Komisyonun ve Hükümetin
katılmadığı önergenin gerekçesini mi okutayım?
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Söz istiyorum.
BAŞKAN - Söz istiyorsunuz.
Kocaeli Milletvekili Sayın Çetin; buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, gerçekten, gerekçeyi
alelacele okumaya çalıştım, anlamaya çalıştım. 1475 sayılı İş Yasasının
tariflere ilişkin maddesine baktım; yine, görüşülmekte olan bu tasarıda
hükümetin teklif ettiği metnin 9 uncu maddesine yöneldim. Yani, burada
yapılması gereken ta-nım, bir bakıma, 9 uncu maddede tamamlanmaya çalışılmış.
Olaya kanun tekniği açısından bile bakıldığı zaman, tanımların dışında -gerçi,
ikinci bölümde ayrı bir tanım yapılabilir elbette ama- hem anlaşılabilir olması
hem işçi-işveren ilişkilerinde somut tanımları görebilmek hem işçinin yaptığı
iş karşılığında ücret alabilmesini bir aslî unsur olarak tanımın içinde
bulabilmesi hem de çalıştığı yerin bir işyeri olmasının bilincine varabilmesi
açısından tanımın gayet açık yapılması gerekir.
Gerçekten, Sayın Bakanımızın söylediği
gibi, belki, o tanım ile bu tanım arasında ne fark var diye düşünebilirsiniz;
ama, eğer, iyi inceleyecek olursak, görürüz ki, bu tanımda "ücret"
kelimesinin geçmesinden kaçınılarak, âdeta, ücret ödemeden de, angarya
yöntemiyle... Anayasanın 18 inci maddesine göre, angarya ve zorla çalıştırma
yasaktır; ama, bu kanun tasarısı yasalaşırsa, kanunlaşırsa, ücret unsurunu
ortadan kaldırırsanız, Anayasanın "angarya yasaktır" hükmünü de
burada yasayla yok saymaya kalkarsınız. Hiçbir mahzuru yok 1475 sayılı Yasanın
"Tarifler" maddesini buraya taşımaktan başka.
Yani, ısrarcı olmanın ya da bu önergeye
katılmamanın mantığını anlayabilmekte gerçekten zorlanıyorum. Sayın Bakanımızın
da, böylesi bir tasarıda, buna hayır dediği için vicdanen rahatsız olduğuna
yürekten inanıyorum; çünkü, gerekçelerine bir bakın değerli arkadaşlarım, bir
"Tanımlar" maddesinde hazırlanan gerekçe bile sayfalarca. Yani, bu
kadar dolaştırmaya, kulağı buradan tutmak varken... İşçiler anlamasın, işçiler
eğitimsiz; onları, nasıl olsa, biz, bu yasanın içerisinde, meta gibi görüyoruz;
onları, nasıl olsa, makine, alet edevat gibi, aynı şekilde değerlendiriyoruz
mantığı içinde bakmayın lütfen. Aslî unsuru "ücret" ve
"işyeri" kavramı tanımın içinde olmalıdır. 9 uncu maddedeki tanım ile
"işçi" tanımı burada bütünleşirse, yaptığımız yasadan, okuduğumuz
tariften kendimiz de bir şeyler anlarız diye bu önergeyi verdim.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çetin.
Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı,
gerekçesi sayın imza sahibi tarafından açıklanan önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının
"Tanımlar" başlıklı 2 nci maddesinin üçüncü fıkrasının aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Cevdet Selvi
(Eskişehir) ve arkadaşları
"İşyeri, işin görüldüğü yer, bağlı
yerler, eklentiler ve araçlardan oluşan bir bütündür."
BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER
KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı
önergenin gerekçesini açıklamak üzere Sayın Çetin; buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Değerli
arkadaşlarım, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Size, hiç olmazsa bir maddeyi
kabul ettirinceye kadar, bıkmadan usanmadan burada anlatmaya çalışacağım;
çünkü, biz alınterimizi akıtarak geldik, emeğin hakkını biliyoruz; o anlamda
sizlere...
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Biz de
oralardan geldik.
İZZET ÇETİN (Devamla) - Başkan, sen
belediye başkanlığından geldin; belediye başkanı bir bakıma patrondur.
Değerli arkadaşlarım, bakınız, işyeri,
işyerine bağlı yerler, eklentiler ve araçlarla oluşturulan iş organizasyonu
kapsamında bir bütündür. Şimdi, burada, işyeri tanımına baktığımız zaman, işçi
ile işveren arasında kurulan ilişki, iş ilişkisi; işveren tarafından mal ve
hizmet üretmek amacıyla maddî olan ve olmayan unsurlar ile işçinin birlikte
örgütlendiği organizasyon, işyeri. Yani, bir işvereni düşünün ya da bir işçiyi
düşünün; bir işçi, herhangi bir işverenin iş organizasyonuna, büyük bir
holdinge çalışmak için giriyor; hizmet akdini, diyelim İstanbul'da bir
işyerinde yaptı, İzmir'de, Adana'da, Antep'de de, bu işverenin, aynı işin
müştemilatı diye değerlendirebileceğimiz üniteleri var; bu, bir organizasyon.
Yani, işyeri kavramını, eğer "işin görüldüğü yer, bağlı yerler, eklentiler
ve araçlar" şeklinde tanımlamayıp bir organizasyon olarak alırsanız,
gerçekten, eski yasaya göre, 1475 sayılı Yasaya göre -bu yasa tasarısındaki
maddeleri tam anımsayamıyorum- işçileri bir yerden alıp bir başka yere, orası
da benim işyerim deyip gönderme hakkını kendinizde görürsünüz. İşçi İstanbul'da
ev tutmuştur ya da bir gecekonduya kafasını sokmuştur ailesiyle, çocuklarıyla
birlikte, orada kıt kanaat geçiniyor, seni İzmir'e gönderdim... Aldığı ücret,
belki asgarî ücret, belki asgarî ücretin de altında bir ücret. Hadi oraya
gitti; kendisi orada masraf edecek, çocukları perperişan, geldiği yerde. Yani,
işçiyle dama taşıyla oynar gibi oynama fırsatı tanıyacak işverenlere. O
nedenle, bu tanımı biraz daha aydınlığa kavuşturmak gerekiyor.
Organizasyon dediğiniz zaman, gerçekten,
ülkenin bütün sathına, hatta, yabancı ülkelerdeki yatırımlarına kadar
birbiriyle bağlantılı iş organizasyonu deyip, işçinin iş akdi yaptığı yer
yerine bir başka yere gönderilme fırsatını yakalamış olacak ki, bu da pek doğru
değil.
Gerçekten, ülkemizde büyük bir işsizlik
var. Diyebilirsiniz ki, giderse gider,
gitmezse, orada dünya kadar işsiz var. Bu mantıkla işyerlerinde verimlilik
artmaz değerli arkadaşlarım. İşverenlerimiz de bunu çok iyi bilir. Bakınız,
içinizde işçi çalıştıranlar var. Eğer işçi, fabrikada, işletmede, kamu kurum ve
kuruluşlarında ne kadar huzurlu bir ortamda çalışır ise o kadar verimli olur.
Aksi takdirde, işveren ne yaparsa yapsın, ne kadar zorlarsa zorlasın, ürettiği
üründe kaliteyi, verimi bulabilmesinin olanağı yoktur. İşyerlerimizin ve
işletmelerimizin huzura ihtiyacı var; işçilerimizin güvenli çalışma ortamına,
güvenceli iş yaşamına ihtiyacı var. O nedenle, bu "organizasyon"
kavramını "işyeri" tanımı içerisinde iyi değerlendirmemiz gerekir
diyorum.
Dinlediğiniz için teşekkür ediyor,
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çetin.
Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve
Hükümetin katılmadığı, gerekçesi açıklanan önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, Sayın İzzet Çetin
ve arkadaşları tarafından verilmiş olup daha önce okuttuğum bir başka önerge
daha var. Bu önergede altıncı fıkranın değiştirilmesi talep edilmektedir.
Halbuki, daha önce Genel Kurul tarafından kabul edilen önerge altıncı fıkrayla
da ilgili olup, o fıkra değiştirilmiş olduğundan, bu önergeyi işleme
koymuyorum.
Önergeler tamamlanmıştır.
2 nci maddeyi, kabul edilen önerge
doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 2 nci
madde, kabul edilen önerge doğrultusunda kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
İşyerini bildirme
MADDE 3. - Bu Kanunun kapsamına giren
nitelikte bir işyerini kuran, her ne suretle olursa olsun devralan, çalışma
konusunu kısmen veya tamamen değiştiren veya herhangi bir sebeple faaliyetine
son veren ve işyerini kapatan işveren, işyerinin unvan ve adresini,
çalıştırılan işçi sayısını, çalışma konusunu, işin başlama veya bitme gününü,
kendi adını ve soyadını yahut unvanını, adresini, varsa işveren vekili veya
vekillerinin adı, soyadı ve adreslerini bir ay içinde bölge müdürlüğüne
bildirmek zorundadır.
Alt işveren, bu sıfatla mal veya hizmet
üretimi için meydana getirdiği kendi işyeri için birinci fıkra hükmüne göre
bildirim yapmakla yükümlüdür.
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, Antalya Milletvekili Feridun Baloğlu; buyurun.(CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz 10 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına saygıyla selamlıyorum.
Özellikle, AKP Grubunun bu tasarıya
gösterdiği ilgi beni çok duygulandırıyor. (AK Parti sıralarından "AK
Parti" sesleri) Ben öyle diyorum, siz, başka bir tanımlamada
bulunabilirsiniz.
Şimdi, salona bakıyorum ve çok merak
ediyorum. Tabiî, Meclisteki birtakım kurallar benim bu soruyu sormamı
engelleyebilir; ama, ben bir panelde olsam şunu sorardım: Bu salondakilerden
kaç kişi bu tasarıyı baştan sona dikkatle okudu?
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Onu söyledi
arkadaşlarınız az önce.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) - Ama,
burada soramıyorum bu soruyu; bu soruyu herkes vicdanında cevaplayacaktır.
Birkaç saat önce önümüze gelen ve ayrıntılı biçimde değerlendirme imkânı
bulamadığımız bu tasarıyı, neyse ki, burada tartışma fırsatını verdiğiniz için
size teşekkür ediyorum. En azından, bu hakkımızı elimizden almamanız, almamış
olmanız, gerçekten lütufkâr tavrınızın bir ifadesi olmuştur; teşekkür ediyorum.
Şimdi, iş dünyasının gözleri üzerimizde;
sanıyorum, işveren kesimi bu toplantıyı izleme gereği bile duymayacaktır.
Çünkü, isteklerinin ne kadar büyük bir kolaylıkla bu Meclisten geçtiğini
görüyorlar ve mutlu oluyorlar. Böylece birtakım borçların dolaylı yoldan da
ödenmiş olmasının getirdiği mutluluğu biz paylaşamıyoruz. Çünkü, biz bu
tasarının çalışanlar açısından birtakım haksızlıklar içerdiğini görüyoruz.
HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Bilimadamları...
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) - Şimdi,
böyle karşılıklı konuşmayalım, onu kuliste yaparız; bırakın ben burada şu 10
dakikayı hakkıyla değerlendireyim, dışarıda kuliste bekliyorum konuşmak
isteyenleri.
NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) - Siz devam
edin.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, sayın milletvekilleri; şimdi, bu tasarının niye böyle alelacele
buraya getirildiğini demin tartıştık. Neden bu kadar aceleyle, 15 Martı bir
milat gibi kabul edip, bu tasarıyı böyle süratle buradan geçirmeye
çalışıyoruz?! Bunun bizim bildiğimiz nedenleri dışında ciddî bir nedeni varsa,
bunu öğrenmek bu Meclisin hakkıdır.
Sayın Bakana teşekkür ediyorum, gerçekten,
çok anlamlı bir gerekçe getirdiler buraya, dediler ki: "Sayın Bayram Meral
milletvekili seçildiği için, görüşmeler biraz aksadı. O yüzden, bu yasa böyle
alelacele geldi." Oysa ki, daha anlamlı gerekçeler bulunabilirdi.
Biliyorsunuz, bu kış, aralıksız yağmur ve kış şartları, olağanüstü kötü bir
yaşam yaşattı bize. O nedenle de bu yasa gecikip, böyle, son dakikaya kalmış
olabilirdi; ama, o gerekçeyi tercih etmişlerdir, o tercihe saygı duyuyorum.
Bu, 3 üncü maddedeki düzenlemeler,
aslında, bir anlam da ifade etmiyor; çünkü, burada, yeni açılan bir işyerinin
bildirilmesiyle ilgili bir düzenleme var.
Daha önce, tüzükte bir hüküm vardı, yeni
bir işyeri açılacağı zaman, o işyeri, iş müfettişleri tarafından denetlenirdi.
Daha sonra, bu uygulama, bürokratik engel getiriyor, işyerlerinin açılması
engelleniyor gibi gerekçelerle kaldırıldı. Şimdi, iş müfettişlerinin denetimi
olmayan bir işyerinin açılmış olması, daha sonra olağanüstü sorunlar getiriyor.
Yani, işyerinin açıldığını sadece bildirmiş olmak da hiçbir şey ifade etmiyor;
ama, olsun, işyerinin açıldığı bildirilsin diye bir düzenleme biçimi de burada
getirilmiş. Bunun altyapısını oluşturacak tüzüğün ya da yönetmeliğin, umarım,
daha sağlıklı biçimde düzenlenmesi mümkün olur.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Eski kanunda
aynısı var.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) - Bir
işyeri açılmadan önce niye gözden geçirilir iş müfettişi tarafından; oranın
havalandırma şartları var mıdır, makineler yerli yerinde midir, bunlara
bakılır. Bunu, genel şartlar içinde düzenleyen hükümler yürürlükte; ama, bu
maddede buna ilişkin bir düzenleme yok.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Eskisinde de
yoktu.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) - Yok,
evet; bakarsanız, olmadığını göreceksiniz.
Şimdi, sadece işverenin bildirimini
geçerli kabul eden bir anlayışla karşı karşıyayız. Yani, işveren diyecek ki; bu
işyeri şartları haizdir, bu işyeri açılacak. Geçici değil, sürekli açılacak,
aradaki fark budur. Sadece işverenin sözüne güvenmek geçerli bir yöntemse, bunu
saygıyla karşılamak mümkün; ama, bir işyerini oluşturan kavramların içinde
işveren kadar işçinin ve emeğin de varlığını kabul etmek, işçinin güvenliğini
ve sağlıklı bir ortamda üretimde bulunmasını da bir hak olarak kabul etmek,
bizim tercihlerimizden biri olmalıdır; çünkü, biz, Meclis olarak, bütün
çalışanların, çalıştıranların, tüm halkın Meclisiyiz. Bunu, bir eksiklik olarak
söylemek istiyorum.
Kaldı ki, bu bildirim zorunluluğu
uygulaması da fiilen ortadan kaldırılmıştır; çünkü, deneme üretimi adı altında
yapılan çalışmalarla, bir fabrika uzun süre çalıştıktan sonra, deneme üretimini
tamamlamış gibi bildirimde bulunulmaktadır. Şu anda çerçeve olarak bunu
düzenlemenin mümkün olmadığını biliyorum; ama, bunun, iş müfettişlerine ve
Bakanlığa bir uyarı olarak dikkate alınmasını istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, yasa tasarısına bir
bütün olarak bakmak gerekir. Bu 3 üncü madde bir ayrıntıdır; diğer maddelerde,
ciddî maddeler gelecek, tartışacağız; ama, bu yasa tasarısı bütünüyle ne
getirmiştir; yani, şu anda, iş dünyasında ciddî bir sorun mu var, ne oluyor;
fabrikalarda grev mi var, işyerleri işgal mi ediliyor; işverenler, bu nedenle
bir iflas noktasına mı geldi; hiçbiri yok. Birdenbire bu yasa tasarısı ortaya
çıktı; 15 Martta yürürlüğe girecek yasanın korkusu, böyle yanlış bir adım
atılmasına neden oldu. Oysaki, bu yasa tasarısını çok ayrıntılı biçimde
tartışabilirdik; bunu da, hiçbir peşin hüküm taşımadan yapabilirdik; bu imkân
elimizden alınmıştır.
Ben, dilerim, ileride Türkiye'de, emeğin
hakkını tümüyle aldığı, bu tür tartışmaların daha özgür bir ortamda ve zamana
yayılarak tüm toplum katmanlarının katılmasıyla sağlanabildiği bir ortam doğar.
Bu ortam doğana kadar da, biz söylediklerimizi söylemeye devam edeceğiz, başka
arkadaşlarımız da bildiklerini yapmaya devam edecekler.
Tümünüzü saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Baloğlu.
Şahısları adına, madde üzerinde, Kocaeli
Milletvekili Sayın İzzet Çetin.
Buyurun Sayın Çetin. (CHP sıralarından
alkışlar)
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının 3 üncü maddesi
üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, "İşyerini
bildirme" başlıklı bu madde, herhangi bir gerçek kişi ya da tüzelkişinin
bir işletme kurduğunda, bunun yasal gereklerini yerine getirip getirmemesi
açısından son derece önemli bir madde. Ülkemizde, ekonominin yüzde 60-65'inin
kayıtdışına çıktığını hepimiz konuşuyoruz, biliyoruz; buna yönelik önlem de
almak zorundayız. Gerçekten, kayıtdışı demek, kanundışı demektir. Kanundışı,
yani, işyerini bildirmemiş bir işveren ile işyerini bildirenin ikisi bir
değerlendirildiğinde, haksız rekabetten tutunuz, pek çok alanda, kaçak
çalışanın lehine birtakım düzenlemelere fırsat veriyoruz. Gerçekten, bizim
ülkemizde... Belki çoğunuz dinlemiyorsunuz; ama, adınız Adalet ve Kalkınma
Partisi, kısa adınız AK Parti... (AK Parti sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar) ...ama, bakınız, emeğin, alınterinin haklarını
gözetmiyorsunuz.
HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Bak, bunu
söyleme!..
İZZET ÇETİN (Devamla) - Adalet bunun
neresinde?!.
AHMET YENİ (Samsun) - Şimdi olmadı...
İZZET ÇETİN (Devamla) - Adalet bunun
neresinde?.. İki tarafı da eşit teraziden söz ediyorsunuz. Terazilerinizin
birisinin kefesi çok büyük, içinde birkaç kişi, diğer kefesinde milyonlarca
insan, işçi; o işçiler, o büyük kefede yer alanların işletmelerinde kayıtdışı
çalışıyor.
58 inci hükümetimiz döneminde buna pek
fırsat olmadı; ama, geçmiş dönemlerde, bizim
ülkemizi yönetenler, cumhurbaşkanlarımız, başbakanlarımız, bakanlarımız,
milletvekillerimiz, herhangi bir işletme kurulduğunda ya da bir işyeri açıldığında,
o işletmenin kurucusu o işletmeyi kanunlara, tüzüklere ve yönetmeliklere uygun
olarak tanzim etmiş mi, yasal gereklerini yerine getirmiş mi, vergi dairesine
kaydolmuş mu, ticaret siciline kaydolmuş mu, çalıştırdığı işçilerini sigortaya
kaydettirmiş mi, onların primlerini ödemiş mi ya da ödemek için bir adım atmış
mı; yani, yasal sorumluklarını yerine getirip getirmediğine bakmaksızın, açılış
törenlerini debdebeli, şaşalı bir şekilde yaparak, kayıtdışı çalıştırmaya ve
kanundışı istihdama önayak oldular. Gerçekten dileğim odur ki, bu dönem, bu
yasama döneminde yürütme organında görev alan arkadaşlarımız, bakanlarımız,
yasal gereklerini yerine getirmeden hiçbir işletmenin açılışını yapmasınlar.
Onun için, az önce konuşan arkadaşım da değindi, bu konuda, işyerlerini, daha
açılmadan, üretime başlamadan yapılması gereken işlem, kayıtdışılığı da önlemek
açısından, onun kayda alınıp alınmadığını teftiş etmekten geçer. Bu konuda
geçmişte bir yönetmelik, bir tüzük vardı; ama, bugün kaldırıldı.
Şimdi, bu konuda, işyerini bildirmeyle
birlikte, biraz evvel 2 nci maddede sözünü ettiğim alt işveren kavramı da yine
buraya yerleşmiş. Yani, alt işveren, mal ve hizmet üretimi için meydana
getirdiği kendi işyeri için birinci fıkra hükmüne göre bildirim yapmakla
yükümlüdür. Aynı adreste, aynı işyerinde -demin de söylemeye çalıştım- iki ayrı
işletme, iki ayrı işyeri; birinde çalışanlar farklı statüde, diğerinde
çalışanlar farklı statüde.
Değerli arkadaşlarım, bu kargaşa
içerisinde, gerçekten, işyerlerinde huzurun olmayacağını bir kez daha
söylüyorum; yol yakın; gelin şu kanun tasarısını yeniden inceleme fırsatını
bulalım; alelacele önümüze konan bu tasarı bizleri de zorluyor, sizleri de
vicdanen rahatsız ediyor. Adınıza uygun, oy aldığınız kesimlere uygun bir yasa
tasarısını hep birlikte hazırlayalım diyorum.
Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çetin.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi okutuyorum:
İstisnalar
MADDE 4.- Aşağıda belirtilen işlerde ve iş
ilişkilerinde bu Kanun hükümleri uygulanmaz;
a) Deniz ve hava taşıma işlerinde,
b) 50'den az işçi çalıştırılan (50 dahil)
tarım ve orman işlerinin yapıldığı işyerlerinde,
c) Aile ekonomisi sınırları içinde kalan
tarımla ilgili her çeşit yapı işleri,
d) Bir ailenin üyeleri ve 3 üncü dereceye
kadar (3 üncü derece dahil) hısımları arasında dışardan başka biri katılmayarak
evlerde ve el sanatlarının yapıldığı işlerde,
e) Ev hizmetlerinde,
f) İş sağlığı ve güvenliği hükümleri saklı
kalmak üzere çıraklar hakkında,
g) Sporcular hakkında,
h) Gazeteciler hakkında,
ı) Rehabilite edilenler hakkında,
j) 507 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar
Kanununun 2 nci maddesinin tarifine uygun üç kişinin çalıştığı işyerlerinde.
Şu kadar ki;
a) Kıyılarda veya liman ve iskelelerde
gemilerden karaya ve karadan gemilere yapılan yükleme ve boşaltma işleri,
b) Havacılığın bütün yer tesislerinde
yürütülen işler,
c) Tarım sanatları ile tarım aletleri,
makine ve parçalarının yapıldığı atölye ve fabrikalarda görülen işler,
d) Tarım işletmelerinde yapılan yapı
işleri,
e) Halkın faydalanmasına açık veya işyerinin eklentisi durumunda olan park ve
bahçe işleri,
f) Deniz İş Kanunu kapsamına girmeyen ve
tarım işlerinden sayılmayan, denizlerde çalışan su ürünleri üreticileri ile
ilgili işler,
bu Kanun hükümlerine tabidir.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Kocaeli Milletvekili Sayın İzzet Çetin; buyurun.
Süreniz 10 dakika.
AHMET YENİ (Samsun) - Başka arkadaşlar da
konuşsun...
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Yok öyle; her işi
uzmanı yapacak.
AHMET YENİ (Samsun) - Biraz, işveren gibi
de düşünelim...
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın Çetin,
yanlış bilgi vermeyin lütfen.
CHP GRUBU ADINA İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan İş Yasası Tasarısının
istisnalara ilişkin 4 üncü maddesi hakkında söz almış bulunuyorum; hepinizi
saygıyla selamlıyorum .
Değerli arkadaşlarım, biraz evvel de
söyledim, çalışma yaşamı gerçekten sıkıntılı bir alan. Özellikle yasal
gerekleri yerine getiren işletmelerimiz ile yasal gerekleri yerine getirmeyen
işletmelerimiz arasında büyük farklılıklar var. İş Kanununun kapsamı oldukça
sınırlı, kısıtlı. Yasanın uygulandığını söyleyebilmek, yasalarımızın eksiksiz
uygulanabildiğini söylemek, ne yazık ki, üzülerek söylüyorum, imkânsız.
Ülkemizde asıl korunması gereken kesimler,
yoksul kesimler, işsiz kesimler, korumaya muhtaç kesimlerdir. Bunların
çileleri, çalışma yaşamına alınmasıyla birlikte bitmiyor. Gerçekten,
ülkemizde işyerlerimizde ödenen
ücretler yeterli değil. Çalışanların büyük bir bölümü korumasız ve yetersiz
ücret, yetersiz barınma, yetersiz ortamlarda çalışıyorlar.
Bu tasarıda pek çok kısıtlar var;
istisnalar maddemizle birlikte, biz, yine, pek çok yerde yeni kısıtlar, yeni
kısıtlamalar getiriyoruz. 1971 yılında çıkarılan 1475 sayılı Yasa, yürürlüğe
girdiğinden bugüne kadar geçen süre içerisinde, zaman zaman değişikliklere
uğradı, pek çok kez değiştirildi, her değişiklik sırasında, örneğin, orman
işkolunda çalışan işçilerin, özellikle çalışma koşulları mevsime göre
belirlendiği için bu kanun kapsamına alınması, otuz yılı aşkın zamandır gündeme
geldi; ama, halen bir düzenleme yapılabilmiş değil.
Aynı şekilde -burada, maddeler üzerinde de
görüşeceğiz- tarım işletmelerinde büyük sıkıntılar var. Ülkemizin
kalkınabilmesi iki önemli sektöre bağlı; bunlardan birisi tarım, diğeri turizm.
Bizim bir ilimiz kadar olan -Konya kadar bile olmayan- Hollanda, tarım
işletmelerini KOBİ'ler şeklinde örgütlendirdi ve bizim toplam ihracatımızdan
daha fazlasını sadece tarımdan elde ediyor, tarım işletmeciliğinden elde
ediyor. Ülkemizde de tarım işletmeleri giderek yaygınlaşıyor. Oralarda çalışan
işçilerin çalışma koşullarını iyileştirmek, onların da bu yasa kapsamında
kendilerini bulabilmeleri, kendilerini, gerçekten, Türkiye Cumhuriyetinin,
yasaların şemsiyesi altında bulabilen bir yurttaşı olarak görebilmeleri son
derece önemli.
Değerli arkadaşlarım
"istisnalar" başlıklı maddeye baktığımız zaman, şu yok, bu yok; şu,
şu diye sayıyoruz; iki güzel işlem yaptı. Ben de, komisyon toplantısının bu
madde görüşülürkenki bölümüne katıldım. İçinizde, sendikacılıkta birlikte görev
yaptığım arkadaşlarımın teklifi üzerine, kapıcıların ve kalorifercilerin bu yasanın
kapsamına alınması için verdikleri önergeyi, komisyonda, arkadaşlarımız
destekledi ve onlar da bu kanun kapsamına alındı.
Şimdi, burada, bakıyoruz, 50'den az işçi
çalıştıran -50 dahil- tarım işletmeleri ile orman işlerinin yapıldığı
işyerlerinde çalışanlar muaf.
Sporcular... Vallahi, bu devirde, düzgün
bir yaşam sağlayabilmek için, halkımız içerisinde yaygın söylem "ya topçu
olacaksın ya popçu"dur; ama, topçular da korumasız. Bir oyun sırasında,
maç sırasında ayağı kırılan ya da o yaşamdan, o alandan uzaklaşan, ömür boyu
bir güvenceden yoksun, perişan oluyor. Onların, bu kanun kapsamına
alınabilmesinin önü açılmalı; onların örgütlenebilmesinin önü açılabilmeli.
Gazeteciler hakkında bu kanun istisna
hükmü getiriyor; niçin; haklarında Basın İş Kanunu var.
Değerli arkadaşlarım, eğer, Basın İş
Kanununda yeterli olmayan hükümler varsa, temel bir yasa olmamakla birlikte, İş
Yasası, ülkemizde çalışanların tamamını ilgilendiren bir yasa. O nedenle,
gazetecilerin de burada istisna içerisine alınmasını anlayabilmiş değilim.
Yine, ülkemizde Deniz İş Kanunu var. Hava
işkolunda çalışan arkadaşlarımız arasında yer hizmetlerini görenler kanun
kapsamında; ama, hava ulaştırma işlerinde çalışanların; yani, yaşamı bir teknik
arızayla ortadan kalkan -Allah göstermesin- küçücük bir uçak kazasında bile
kurtulma şansları milyonda bir bile olmayan pilotların, hosteslerin, bu kanun
kapsamında akit yapamamalarını anlamanın olanağı yok.
Onun için, burada, eğer, gerçekten,
ülkemizi çağdaş dünyayla buluşturabileceksek; eğer, Avrupa Birliğine girme
sevdamızı gerçekleştirebileceksek; eğer, geçmiş dönemlerde olduğu gibi, her
yıl, ILO'nun kara listelerine girmekten kurtulabileceksek, istisnaları azaltıp,
yasa tasarısının tüm çalışanları kapsayacak şekilde düzenlenmesi görevi hepimize
düşüyor. O nedenle, bu tür kısıtlamalara gerek kalmadan, istisnaları çok aza
indirerek, bu yasa tasarısını güzelleştirmek hepimizin elinde. Yine, aynı yere
geliyorum.
Değerli arkadaşlarım, AKP'li arkadaşlarım,
sizlere sesleniyorum...
HALİL AYDOĞAN (Afyon) - AK Parti!.. AK
Parti!..
İZZET ÇETİN (Devamla) - Gerçekten bu yasa
tasarısı toplumun ihtiyacına cevap vermiyor. Bakın "AK Parti"
diyebilmenin yolu, en haklı önergelere bile "hayır" demekle
sağlanamaz. Ak olduğunuzu belli edebilmek, hiç olmazsa, haklı olan önergelere
"bu doğru" diyebilmek, özgür olabilmek, özgürce oy kullanabilmekten
geçiyor.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Biz, oylarımızı
özgürce kullanıyoruz.
İZZET ÇETİN (Devamla) - Gerçekten, bazı
konulara yüreğiniz sızlayarak "hayır" diyorsunuz; yani, ben -kusura
bakmayın- beddua etmek istemem; ama, bu yasa tasarısına "evet"
diyenlerin çocukları, inşallah işçi olur diyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çetin.
Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına, Manisa Milletvekili Sayın Hüseyin Tanrıverdi konuşacaklar.
Buyurun efendim. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Süreniz 10 dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi AK Parti Grubu ve
şahsım adına saygıyla selamlıyorum. Görüşülmekte olan İş Kanunu Yasa Tasarısı
üzerinde söz almış bulunuyorum. Sözlerimin başında, bu tasarının hayırlara
vesile olmasını diliyorum; çalışma hayatına, ülkemize önemli yararlar
getireceğine inanıyorum.
Hemen, sözlerimin başında, aklıma gelen
bir fıkrayı da anlatmak istiyorum. Biliyorum, Sayın Çetin buraya çıktıktan
sonra, her madde üzerinde görüşme yaptıktan sonra, acaba başka kimse konuşmuyor
mu...
HALUK KOÇ (Samsun) - Konuşacak,
konuşacak... Daha çok var...
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - ...veyahut
konuşması bitmedi mi; bu yasa üzerinde daha neler diyecekler diye merak
ediyorsunuz.
ALİ TOPUZ (İstanbul) - 80 kişi var sırada.
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Ama, şunu
da bilesiniz ki, Sayın Çetin eski bir sendikacıdır, meslektaşımdır. Kendisi
İzmitlidir, Kocaelilidir. Bir tarihte, Sağlık Bakanı, Kocaeli Devlet
Hastanesini ziyaretinde, başhekimle birlikte bütün koridorları geziyorlar, kat
kat aşağı doğru iniyorlar ve sonuçta morga geliyorlar. Morgta görüyorlar ki, kefenin
içerisinde bir cenaze; sürekli çenesi oynuyor.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Kendini
anlatıyorsun, kendini... Boş bir şey yok benim anlattığımda.
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Sürekli
çenesinin oynadığını gördükten sonra, sayın bakan diyor ki: "Sayın başhekim,
niye bunu ölmeden getirdiniz?" "Efendim, aslında, bu ölü de,
sendikacı; bunlar, öldükten sonra da konuşurlar" diyor. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan,
sözünü geri alsın. Kendisi de sendikacı... Derhal söz almak istiyorum.
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Aslında,
biz, sendikacılar olarak, elbette çok konuşuruz; ama, güzel konuşuruz; ama,
takdir hislerimizi ortaya koyarız. Gerçekten, iyi yapılanı takdir ederiz, kötü
yapılanı da tenkit ederiz.
Şimdi, burada bir hakkı teslim etti;
teşekkür ediyorum. Sayın Çetin dedi ki, meslektaşlarım bir önerge verdiler; bu
önergeye biz de katıldık. Neydi bu önerge; yıllardır, 1475 sayılı İş Kanunu
çıkarılalı beri, maalesef, kapsamına alınamamıştı; konut kapıcıları, ilk defa
bu İş Kanunu Tasarısı kapsamına alınmıştır. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bu
noktada, elbette, yıllardır ihmal edilen bu kesimin dikkate alınması, yasa
kapsamına alınması AK Partimize nasip olmuştur, bizlere nasip olmuştur.
Yıllardır sokakta bağıran, sokakta haykıran, bu hakkın bir an önce teslimini
isteyen birisi olarak bunun altına imza atmaktan şeref duyuyorum, AK Partili
olmaktan da şeref duyuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Elbette, bir madde daha bu tasarıyla
gelmektedir. Bu da, istisnalar, yani, konuşmakta olduğumuz 4 üncü maddenin (b)
bendidir; (b) bendi aynen şöyle: "50'den az işçi çalıştıran (50 dahil)
tarım ve orman işlerinin yapıldığı işyerlerinde..." Şimdi, bir önergeyle
bunu biraz daha kuvvetlendiriyoruz. "4 üncü maddenin birinci fıkrasının
(b) bendinin sonuna 'işyerlerinde' ibaresinden sonra 'veya işletmelerinde'
ibaresinin eklenmesini arz ve talep ederiz" diye arkadaşlarımızın önergesi
var. Bu maddeyi biraz daha kuvvetlendiriyoruz. Sayın Çetin bunu çok iyi
bilirler; işyeri nedir, işletme nedir; yani, dar kapsamı biraz daha
genişletiyoruz.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, bu
madde de, ilk defa, 1475 sayılı İş Kanununda olmamasına rağmen İş Yasa
Tasarısına girmektedir. Böylesi mağdur olan bir kesim yasal kapsama
alınmaktadır ve bu madde, tarım işçilerini memnun edecek, tarım işçilerine
bayram ettirecek maddedir; yani, görülüyor ki, mağdur kesimin elinden
tutulmuştur. İşte, AK Parti, seçim meydanlarında söz veriyordu Sayın Çetin ve
değerli milletvekilleri; AK Parti "gerçekten, işçinin elinden tutacağız,
mağdur kesimin elinden tutacağız, herkesin hakkını teslim edeceğiz"
diyordu. Bugün sözünde duruyor. Sözünde durduğu için gururluyum, onurluyum,
şeref duyuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, elbette, şimdi,
önünüzde bir müjde daha vermek istiyorum; bu da, bu kapsam içine alınması yetmiyor sadece tarım işçilerinin,
aynı zamanda, önümüzdeki günlerde tarım iş yasasını da çıkarmak, AK Partiye
nasip olacaktır, bizim Grubumuza, bizim hükümetimize nasip olacaktır. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Tabiî ki, bu tasarıyı genel anlamda
değerlendirdiğiniz zaman, bugün, Türkiye'deki büyük eksiklikleri ortadan
kaldırmaktadır. İş ahengini, barışını, endüstriyel demokrasiyi sağlayacak,
bunları geliştirecek, çağdaş normları yakalayacak şekilde bir düzenleme
yapılmaktadır. Elbette, Avrupa Birliği normlarına uygun; elbette, ILO
standartlarına uygun şekilde çalışma hayatını düzenleyecektir.
Bundan önce, değerli grup başkanvekilimiz
ifade ettiler geneli üzerinde konuşurken; burada, sadece 1475 sayılı İş
Kanununu değil, aynı zamanda, 2821 sayılı Sendikalar Kanununu, 2822 sayılı
Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanununu da kısa zamanda getireceğiz.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Göreceğiz!..
Yazıyorum...
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Bunlar da,
demokratik normlara, katılımcı demokratik kurallarına, ilkelerine uygun şekilde
organize edilecek ve iddia ediyorum, beraberce sokaklarda haykırdığımız gibi,
bu yasalar üzerindeki antidemokratik hükümler kaldırılacak, 12 Eylül gölgeleri
kaldırılacak; bundan emin olasınız. (AK Parti sıralarından alkışlar; CHP
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar [!])
Tabiî ki, bu noktada, demokratikleşmenin
bütün süreçlerine, demokratik katılım çerçevesinde, çok değerli Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunun da iştirak edeceğine inanıyorum. Bu noktada, bu Meclisimiz ve
22 nci Dönem Meclisimiz, 58 inci, şimdi 59 uncu hükümetimize nasip olacak bu
gelişmeler kısa zamanda sağlanacak; Türkiye, hak ettiği yere ulaşacak; Türkiye,
çağdaş normlara uygun, standartlara uygun, elbette, yasal düzenlemelerini
yerine getirecektir. Sadece yasal olarak değil; görülecektir ki, kendisini acil
eylem planlarıyla mahkûm eden ve kendisini bu yolda mecbur hisseden partimiz,
hükümetimiz, elbette, kısa zamanda, bir an önce bunları gerçekleştirmek için,
belli takvimleri, miatları, milatları ortaya koymaktadır. Bu çerçevede
gelişmeler devam edecek. Ben, bu gelişmeleri, sevgili dostlarımızın, değerli
bütün milletvekili arkadaşlarımızın yakından takip etmelerini istiyorum.
Kürsüye ikide bir çıkmayacağım; elbette,
kürsüye, yeri geldiği zaman çıkacağım, çıkacağız; burada arkadaşlarımız
konuşacak. Biz, bu konular üzerinde, bir komisyon üyesi olarak da, komisyonda
gerekli tartışmaları, gerekli çalışmaları yaptık. Teknik olarak -daha önce de
belirtildi- bilimsel kurul, bilim kurulu, bu konuda, iş hukuku noktasında,
etkin, otoriter ve sahasında uzman profesörler, Ankara ve İstanbul
üniversitelerimizden hocalarımız bu yasaları hazırlamıştır. Bu, aynı zamanda
şunu gösteriyor: Sadece ve sadece siyasî bir düşünceyle bu hareket yapılmıyor,
bu gelişmeler sağlanmıyor; aynı zamanda pratik içerisinde bulunan sosyal
taraflar, aynı zamanda üniversite, aynı zamanda Parlamento bütünlüğünü sağlayan
önemli yasalarımızdandır. O açıdan bunları önemsiyoruz, o açıdan bunlara büyük
destek veriyoruz. Elbette, bunların, toplumsal mutabakat aradığımız dönemde, bu
sosyal tarafların mutabakatıyla ortaya çıkması önemlidir. Belki
diyebileceksiniz ki, dışarıda mutabakatların sağlanması bize bir şey ifade
etmiyor...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Hayır; bize
çok şey ifade ediyor; çünkü, biz "egemenlik, kayıtsız şartsız
milletindir" sözünün içini doldurmak istiyoruz, milletin dediğini yapmak
istiyoruz. Milletin sözcüsü sivil toplum örgütleri, bu noktada mutabakat
sağlamışsa, elbette, biz, Parlamento olarak, bu noktada bir bütün olarak
hareket etmek zorundayız. İşimize geldiği zaman, dışarıda anlaşılanları, biz
noter miyiz, burada imzalama gibi düşünmek; işinize gelmediği zaman, farklı
düşünmek çok yanlıştır.
Biz, şunu söylüyoruz...
MUSTAFA SAYAR (Amasya) - Onun için, önce
barış...
EŞREF ERDEM (Ankara) - Savaş istemiyoruz.
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Savaş
noktasında yeterli tartışma bu Mecliste yapıldı. Savaş noktasında Parlamentonun
aldığı kararlar ortada.
EŞREF ERDEM (Ankara) - Millete uyun o
zaman...
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Bütün
bunlara rağmen, hâlâ, çok affedersiniz, kırık plak gibi, bir yere takılmanın
bir anlamı olmadığını da bilesiniz. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Lütfen, toparlayınız.
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Sözlerimi
toparlıyorum Sayın Başkan.
Hepinize tekrar saygılar sunuyorum ve bu
çalışmaların başarılı geçmesini diliyorum.
Teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Buyurun Sayın Çetin.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Söz istiyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hayır; ne için söz istiyorsunuz;
ben, onu bir öğreneyim.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Üç ayrı yerde
sataşması var; en sondan başlıyorum "kırık plak", "burası özgür
bir Meclis..." Ne demek?!. Söz istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Yani, bütün bunları siz kendi
üzerinize mi alıyorsunuz? (AK Parti sıralarından alkışlar)
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Evet... Evet...
İzninizle... İsmim geçti Sayın Başkan...
BAŞKAN - Sayın Çetin, ben de sizin kadar
dikkatle dinledim. Şahsen, isminizden bahsedilerek herhangi bir şey söylenmedi.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - İki yerde ismimi
zikrederek konuştu... Ben sendikacılıktan geliyorum Sayın Başkan...
BAŞKAN - Dolayısıyla, Parlamento
çalışmaları içerisinde, kürsüde, zaman zaman karşılıklı ifadeler olabilir. Bu
bakımdan, İçtüzüğe göre söz vermemi gerektiren bir husus yoktur.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - İki yerde, ikide
bir kürsüye çıkmaktan söz ediyor Sayın Başkan; burada milletvekilleri ikide bir
söz almıyor.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Şahsı adına, Ankara Milletvekili Sayın
Bayram Meral...
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Söz istiyorum,. Lütfen...
BAŞKAN - Buyurun Sayın Meral...
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Hayır... Söz istiyorum... Ben söz istiyorum
Sayın Başkan, sataşma var.
BAŞKAN - Sayın Çetin, yok böyle bir şey.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Çıkacağım Sayın
Başkan, oturtturamazsınız.
BAŞKAN - Sayın Meral, konuşmayacak
mısınız?
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Ben, halkın
temsilcisi olarak seçildim; konuşacağım. Söz istiyorum Sayın Başkan.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Arkadaşımız
söz istiyor!..
BAŞKAN - O, Başkanlığın meselesi; siz
buyurun.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Hastane morguna
kendisi gitmiştir, hizmet sektöründe;kendisini anlatıyor...
Başkanım, lütfen, ben söz istiyorum...
BAŞKAN - Sayın Çetin...
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Hayır Başkanım,
konuşacağım...
BAŞKAN - Sayın Çetin, bu Parlamentonun bir
adabı var.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Bana hakaret etti,
siz müdahale etmediniz!
BAŞKAN - Siz, uzun süre sendikacılık
yapmış değerli bir milletvekilimizsiniz. Başkanlığın yetkilerine fiilî
hareketlerinizle müdahale edemezsiniz.
Sayın Çetin, size...
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkanım,
ben hastane morguna hiç gitmedim. Söz istiyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Sayın Çetin, bakın, İçtüzüğün 69
uncu maddesinin son fıkrasını okuyorum.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Okuyun Sayın
Başkan...
BAŞKAN - Siz ve biz, hepimiz yasalara
öncelikle uyacağız.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - O zaman oya sunun
Sayın Başkan. Oylayarak söz hakkı vermeyin!
BAŞKAN - "Söz almak isteyen, ne
sebepten dolayı konuşmak istediğini Başkana bildirir. Başkan, söz verip
vermemek gerektiğini takdir eder..."
ENVER ÖKTEM (İzmir) - Bir de takdirinizi bizim
için kullanın ne olur?!
BAŞKAN - "...Başkanlıkça kendisine
söz verilmeyen kimse direnirse, Genel Kurul, bu konuda görüşmesiz ve işaret
oyuyla karar verir."
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Genel Kurulun
oyuna sunun.
BAŞKAN - Siz direniyor musunuz?
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Ben konuşma yapmak
istiyorum. Oyla Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Çetin'in konuşma yapma
noktasındaki talebini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmemiştir. (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan!
BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, lütfen, Genel
Kurul çalışmalarını aksatacak herhangi bir davranışta bulunmayalım. Çok önemli
bir yasayı beraberce müzakere ediyoruz.
Buyurun Sayın Meral.
Süreniz 5 dakika.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ben de, Sayın Kapusuz'un gelmesini bekliyordum ki...
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Zaten buradayım
Sayın Meral.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Alışmışız
sizi önlerde görmeye efendim; oralar size yakışır mı!..
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Ben zaten
buradaydım efendim.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Değerli
milletvekilleri, değerli arkadaşlarım, burada, bir tutanak, protokol okudu;
dediği doğrudur. Biz, her zaman, gezdiğimiz her yerde dedik ki: "12 Eylül
hukukunu ortadan kaldıracağız." Belki dinleyenleriniz de vardır
toplantılarda, mitinglerde veya seminerlerde.
12 Eylülün hukukundan birisi de 1475 sayılı İş Yasasıdır; ama, ben ne
bileyim ki, beterin beterine rastlayacağız. (CHP sıralarından alkışlar) Bunu
bilmiyordum; beterin beteri varmış. Samimî söylüyorum, bakınız, yanlış
anlamayın; siz, 12 Eylülün çıkardığı yasayı tahrip ediyorsunuz beyler; 931
sayılı İş Yasası değil bu; 3008 sayılı İş Yasası değil; 12 Eylülün değiştirdiği
yasa... Bunu geriye götürüyorsunuz. Bunu, niye kabul etmiyorsunuz!
Şimdi, burada, anlıyorum sizi... Şimdi,
biraz hırsınızı anlıyorum. Demirel'in dediği gibi, böyle hayal ediyorum,
düşünüyorum sizin için. Karar alıyorsunuz, savaşı önleyemiyorsunuz. Diyorsunuz
ki kafanızdan, kardeşim, acaba, bu Saddam'da, bu aletler, atom bombası -ne zıkkımsa- var da, İsrail'de yok mu; orada Filistin
Halkını yok ediyor da, Amerika Birleşik Devletleri buna ses çıkarmıyor! Böyle
bir rahatsızlığınız var. Düşünün...
AHMET YENİ (Samsun) - Sen kendi adına
düşün, zahmet etme hiç.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Efendim,
hırçınlığınızı, biraz rahatsızlığınızı anlıyorum; bunu önleyemiyorsunuz, bundan
rahatsız oluyorsunuz; ama, kusura bakmayın, intikamı, hırsınızı bizim yasadan
çıkarıyorsunuz, işçilerden çıkarıyorsunuz; oraya gelmek istiyorum.
Sayın Grup Başkanvekilimiz diyor ki:
"Efendim, biz, eski yasa üzerinden gidiyoruz." Bu, 9 bilim adamının
hazırladığı bir yasa tasarısıdır. Biraz önce, değerli arkadaşlarım, keşke biraz
daha... Ben köylüyüm, biraz kaçırabilirim; ama, sen şehirlisin, biraz daha
nazik olman gerekir Sayın Tanrıverdi; sana yakışmadı konuşman, onu söyleyeyim.
Şimdi, burada kaç güne indirdiniz?
"50 kişi" diyor; aynen yerinde duruyor mu?
HASAN ANGI (Konya) - Duruyor.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Şu maddede
değişiklik önergesi vereceğinizi söylediniz. 50 kişi duruyor mu; duruyor. Neyi
değiştirdin? Müjde veriyordun...
ÜNAL KACIR (İstanbul) - "Veya
işletmelerde" diye değişiklik önergesi vereceğiz.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Ne değişir;
işletme, işletme... Kim onu şey yapar?
Bakınız "deniz ve hava taşımacılık
işlerinde, tarım işlerinde, orman tali yolları dahil..." Bunu kim
hazırlamış; dokuz bilim adamı.
Şimdiki yasada ne var; şimdiki
hükümetimizin getirdiği yasada ne var: "50'den az işçi çalıştırılan (50
dahil) tarım ve orman işlerinin yapıldığı işyerlerinde." 50 rakamını
koymuşuz, o yetmemiş, bir de orman işçisini buraya sokmuşuz; diyoruz ki, biz,
dokuz bilim adamının getirdiği yasaları görüşüyoruz. Sayın Grup Başkanvekilim,
değil...
Bakınız, sizin bir arkadaşınızla, bir
milletvekili arkadaşınızla birlikte, asansörle yukarıya çıktık; dedi ki:
"Sayın Başkan, çok üzülüyorum; bu İş Güvencesi Yasasını biz
çıkardık." Hakikaten, siz çıkardınız.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Biz yeni geldik.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Nasıl oldu
biliyor musunuz; yasa tasarısı buraya geldi, Sayın Kapusuz çıktı, bir konuşma
yaptı. Eyvah, yaktı bizi dedim. Allah selamet versin, Salim Uslu ile hemen
harekete geçtik. Sayın Uslu, hemen Sayın Genel Başkanınıza telefon etti; şu
andaki Meclis Başkanımızı hemen buraya gönderdi. Bakınız, olayı, aynen
anlatıyorum.
Bir şeyi size söyleyeyim değerli
arkadaşlarım; belki yanlışım olur; ama, hayatta yalan beklemeyin benden. Benim
kendi teşkilatımda benimsendiğim, en büyük özelliklerimden birisi budur;
yaparsam yaparım, yapamazsam yapamam. Şimdi "yalan" desin. Yerde
konuşmuyorum ya, burada konuşuyorum.
HASAN ANGI (Konya) - O zaman, siz ne
yapıyordunuz ağustosta?!
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, ne oldu sonradan; Sayın Güler'e teşekkür ederim, ona görev
verildi, o da burada. Ölünün arkasından konuşmuyorum ya! Benim yiğit arkadaşım,
çıktı, öyle bir konuşma yaptı ki, oh be!.. Buz gibi suyu içtik, alkışladık,
oyladınız, yasa çıktı; bir fidan diktiniz. Bugün, bunu kesiyorsunuz, farkında
mısınız? Bu, sizin eserinizdi. Dün, buna oy verdiniz. Ne oldu da, bugün, bunu
ortadan kaldırmanın yollarını arıyorsunuz?!
NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) - Dallarını
budadık...
HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Daha gür çıkacak!
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Aradan ne
geçti?! Ne oldu da, bunu yapıyorsunuz?!
Değerli arkadaşlarım, bakınız, şimdi,
burada, bir önerge veriyorsunuz; önerge geçmiştir... Sizden bir arkadaş -sağ
olsun, ismini vermiyorum- bu konuyla ilgili "50 işçi" ile ilgili
-aynen, iş güvencesinde 10 işçidir bunun standart ölçüleri; genelde, esnaf,
sanatkâr da ona uysun dedik- bir önerge verdi. Eğer, demin burada konuşan
arkadaşım var ya, benim sendikacı arkadaşım...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Meral, lütfen toparlayın.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Eğer, onlar
el kaldırsaydı, o arkadaşımızın verdiği önerge kabul edilmişti. Orada, elini
kaldırmadı. Orada da bir patırtıya meydan verdiler. Şimdi, buraya çıktı; yok,
sendikacının çenesi oynuyor; yok bilmem neyi oynuyor dedi. (Gülüşmeler)
Sendikacının çenesi oynuyor; ama, birilerinin de, Hazinede, bilmem nerede,
bankalarda eli oynuyor. Onlara arkadaşlık yapmayın, onlara!.. (CHP sıralarından
alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, şimdi, benim sizden
ricam; şu işi iddiaya bindirmeyin. Birisi bana telefon etti -kusura bakmayın-
ve "AK Parti muhalefette olsaydı, bizim bütün sorunlarımıza sahip
çıkardı" dedi. Şimdi, bakın, vatandaş şunu yapar... Ben, birkaç sene,
Kayseri'de, genel başkan olamadım "genel sekretersin, daha iyi
çalışıyorsun; başkan olursan, oturursun" dediler. Şimdi, millet sizi
seyrediyor. İş güvencesini çıkarırken, diğer yasaları çıkarırken, bizimle öyle
bir ittifak halinde çalışıyordunuz ki, Allah işinizi gücünüzü rast getirsin!
Şimdi, iktidar oldunuz, başka bir tarafa gittiniz. Yarın, halk, sizi yine
muhalefet yapar, bizim yanımıza öyle bir gelirsiniz ki, aslanlarım benim,
elinizi kaldırırsınız, yasaları çıkarırsınız, işçinin kaybettirdiğiniz şu
haklarını tekrar geri verirsiniz. Size güveniyorum; ama, gelin, şunu kabul
edin: Şurada, eski yasada yok; daha önce 9 bilim adamının ilk hazırladığı
yasada yok; buyurun arkadaşlar. Bunları, tabiî, size vermezler. Verirler mi?..
ÜNAL KACIR (İstanbul) - 1475'te var.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Burada benim
sizden ricam, bunu 10 kişiye... Zaten, diyor ki, işletmeler... İşletme için de
10 kişi deyin, ne olur yani, dünya mı yıkılır? Yeknesaklık sağlanır. O zaman
bir şey yapmış olursun; ben de size teşekkür ederim o zaman. Sizden bunu
bekliyorum değerli arkadaşlarım. Şu önergeyi verdik, bir cümlelik önerge.
Kaybedilecek hiçbir şey de yok, getireceği bir şey de yok, külfeti de yok...
AHMET YENİ (Samsun) - Yoksa, gerek yok o
zaman.
BAŞKAN - Sayın Meral, 3,5 dakika size
fazla süre tanımış oldum. Toparlarsanız...
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Çok teşekkür
ederim Sayın Başkanım, sağ olun.
İzzet'e 2 dakika verseydin, benim 3,5
dakikam gitmişti; onu oradan kapattık.
Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım, sağ
olun. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Meral.
Konuşmalar tamamlanmıştır.
Madde üzerinde 2 adet önerge vardır;
önergeleri önce geliş sırasına göre okutup, aykırılık derecelerine göre işleme
alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 73 sıra sayılı İş Kanunu
Tasarısının 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin sonuna
"işyerlerinde" ibaresinden sonra "veya işletmelerinde"
ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
Şerif Birinç |
Nükhet Hotar |
Alim Tunç |
|
Bursa |
İzmir |
Uşak |
|
Niyazi Pakyürek |
Halil Aydoğan |
Cüneyt Karabıyık |
|
Bursa |
Afyon |
Van |
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, okutacağım bu ikinci önerge en aykırı önerge olduğu için, bu
önergeyi okutacağım, ondan sonra işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Genel Kurulda
görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının "İstisnalar" başlıklı 4 üncü
maddesinin (b) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
|
Oğuz Oyan |
Bayram Ali Meral |
İzzet Çetin |
|
İzmir |
Ankara |
Kocaeli |
|
Feridun Fikret Baloğlu |
Enver Öktem |
|
|
Antalya |
İzmir |
|
"b) 10'dan az (10 dahil) işçi
çalıştıran tarım işlerinin yapıldığı işletmeler"
BAŞKAN - Sayın Komisyon, önergeye
katılıyor musunuz?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER
KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet?..
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Komisyonun ve Hükümetin
katılmadığı önergenin sahipleri konuşacaklar mı?
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Evet Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan İş Yasası Tasarısının 4 üncü
maddesinin (b) bendinde değişiklik yapılmasına ilişkin önerge üzerinde, önerge
sahipleri adına söz almış bulunmaktayım.
Mevcut düzenleme, 50'den az işçi
çalıştırılan (50 dahil) tarım ve orman işlerinin yapıldığı işyerlerini İş
Yasası kapsamı dışında tutmaktadır. Bu durum, uygulamada büyük haksızlıklara
yol açacaktır. Öncelikle, orman işyerlerinde çalışan işçi sayısı ne olursa
olsun, bu bentten çıkarılması bir zorunluluk halindedir.
İkinci olarak, özelikle, tarım işlerinin
yapıldığı işyerlerinde çalışan işçilerin (50 dahil) 50'den az olması halinde İş
Yasası kapsamı dışında tutulması büyük adaletsizliklere yol açacaktır.
Bilindiği üzere, ülkemizde, tarım ve
tarıma dayalı sanayi yoğun faaliyette bulunmakta, özellikle, gıda ve
konservecilik sektöründe, sanayi şirketleri, yoğun olarak, tohum, tohum ıslahı,
fide üretimi ve ürün geliştirme aşamalarında kadrolu işçilerin yanında, bunun 2
misli, geçici veya mevsimlik işçi olarak, gerek kampanya dönemlerinde gerekse
tüm bir yıl boyunca "ziraat işçisi" adı altında işçi istihdam
etmektedir.
Uygulamada, bu işçiler, yılın onbir ayı
aynı işyerinde çalıştırılmakta, 15-20 günlük çıkış yapılarak "mevsimlik
ziraat işçisi" statüsünde 15-20 yıl, bir ömür boyu, emekliliğine kadar
çalıştırılmaktadır; ancak, uygulamada, işyeri ve eklentileri içerisinde
çalışmalarına ve ziraat işi olmadığı günlerde işyerinin içinde çalışmalarına
rağmen, geçici ziraat işçileri kabul edilerek mevcut 1475 sayılı İş Yasası ve
Sendikalar Yasası kapsamında kabul edilmemekte ve iş akitleri feshedildiğinde
ihbar ve kıdem tazminatlarından, işyerlerinde mevcut toplu iş sözleşmesi
hükümlerinden yararlanamamakta; bu da, mevcut çalışan işçiler arasında, ziraat
işçileri ailesine çok büyük bir haksızlık ve eşitsizlik yapılmasına neden
olmaktadır.
Bu işçiler, bazı işyerlerinde gündelik
işçi olarak ya da tüm çalışma süreleri boyunca hiçbir kıdem almaksızın asgarî
ücret üzerinden maaş almakta ve fazla çalışma ücretlerinden
yararlanamamaktadır.
Hukukçu arkadaşlarımızın da bildiği gibi,
iş akitlerinin herhangi bir nedenle feshi halinde ise, açılan davalarda,
Yargıtay ne yazık ki, ziraat işçisi olmaları nedeniyle bir fabrikanın içinde,
eklentilerinde ve bağlı işyerlerinde
çalışmalarına karşın, 1475 sayılı İş Yasası kapsamı dışında mütalaa ederek, bu
insanların tüm kazanımlarını reddetmektedir.
Yine (b) bendinin (50 dahil) 50'den az
işçi çalıştıran tarım işlerinin yapıldığı işyerlerini yasa kapsamı dışına
itmesi nedeniyle, özellikle taşeronlaşmayı öneren ve düzenleyen, dolayısıyla
işçinin tüm kazanımlarını elinden almayı amaçlayan bu yasa tasarısı
içerisindeki 50 işçi rakamı oldukça yüksek bulunmaktadır. Bu nedenle 4 üncü
maddenin (b) bendinin "10'dan az işçi çalıştırılan (10 dahil) tarım
işlerinin yapıldığı işyerlerinde" olarak değiştirilmesinin yerinde
olacağına ve burada çalışan insanların,İş Yasası kapsamına ve iş güvencesi
kapsamına alınacağına da inanıyorum.
Zira, bu durum, ekonomik zorluklar
nedeniyle tarlasını ekemeyen, tarla ekip sürmekten başka bir bilgisi olmayan ve
artık, sanayi işçisi haline gelen; ancak, mevcut yasal düzenlemelerle mevsimlik
ve geçici ziraat işçisi olarak çalışmakta olan binlerce insanımıza rahat bir nefes
aldıracağı gibi, onların, aynı zamanda işverenin değişik işyerlerinde küçük
küçük parçalara ayrılarak, yasanın boşluklarından yararlanılarak istismar
edilmelerini de önleyecektir. Bu nedenle anılan değişiklik önergemize destek
vermenizi ister, hepinizi saygılarımla selamlarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve
Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
İkinci önergeyi tekrar okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 73 sıra sayılı İş Kanunu
Tasarısının 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin sonuna
"işyerlerinde" ibaresinden sonra "veya işletmelerinde"
ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Şerif Birinç
(Bursa) ve arkadaşları
BAŞKAN - Önergeye Komisyon katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER
KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkanım, aslında, önergeyi
uygun buluyoruz; ancak, çoğunluğumuz olmadığı için takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümetimiz?..
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
ŞERİF BİRİNÇ (Bursa) - Gerekçe okunsun
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Değişik tarım ve orman işletmelerinde
birden fazla işyeri mevcuttur. Kanunun mevcut haliyle uygulanmasında bu
işçilerin önemli bir bölümü İş Kanunu kapsamı dışında kalmaktadır. Bu
haksızlığın önlenmesi amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Gerekçe okunmuştur.
Şimdi, önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusundaki
değişik şekliyle maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 4
üncü madde kabul edilen önerge doğrultusunda kabul edilmiştir.
Birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 21.44
Açılma Saati: 21.55
BAŞKAN: Başkanvekili
İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN
(Bilecik), Suat KILIÇ (Samsun)
BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 45 inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz.
VII. -
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
1. - İş
Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı : 73) (Devam)
BAŞKAN- Komisyon ve Hükümet hazır.
Şimdi, tasarının 5 inci maddesini okutuyorum:
Eşit davranma ilkesi
MADDE 5. - İş ilişkisinde dil, ırk, cinsiyet, siyasal
düşünce, felsefî inanç, din ve mezhep ve benzeri sebeplere dayalı ayırım
yapılamaz.
İşveren, esaslı sebepler olmadıkça tam süreli çalışan işçi
karşısında kısmî süreli çalışan işçiye, belirsiz süreli çalışan işçi karşısında
belirli süreli çalışan işçiye farklı işlem yapamaz.
İşveren, biyolojik veya işin niteliğine ilişkin sebepler
zorunlu kılmadıkça, bir işçiye, iş sözleşmesinin yapılmasında, şartlarının
oluşturulmasında, uygulanmasında ve sona ermesinde, cinsiyet veya gebelik
nedeniyle doğrudan veya dolaylı farklı işlem yapamaz.
Aynı veya eşit değerde bir iş için cinsiyet nedeniyle daha
düşük ücret kararlaştırılamaz.
İşçinin cinsiyeti nedeniyle özel koruyucu hükümlerin
uygulanması, daha düşük bir ücretin uygulanmasını haklı kılmaz.
İş ilişkisinde veya sona ermesinde yukarıdaki fıkra
hükümlerine aykırı davranıldığında işçi, dört aya kadar ücreti tutarındaki
uygun bir tazminattan başka yoksun bırakıldığı haklarını da talep edebilir.
2821 sayılı Sendikalar Kanununun 31 inci maddesi hükümleri saklıdır.
21 inci madde hükümleri saklı kalmak üzere işverenin
yukarıdaki fıkra hükümlerine aykırı davrandığını işçi ispat etmekle yükümlüdür.
Ancak, işçi bir ihlalin varlığı ihtimalini güçlü bir biçimde gösteren bir
durumu ortaya koyduğunda, işveren böyle bir ihlalin mevcut olmadığını ispat
etmekle yükümlü olur.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Oya Araslı; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA OYA ARASLI (Ankara) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sizleri, Grubum ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.
Çok önemli bir yasa tasarısını görüşmekte olduğumuz, benden
önce söz alan konuşmacılar tarafından defaatle ifade edildi. Bu kadar önemli
yasalar, bu koşullarla görüşülmemeli Türkiye Büyük Millet Meclisinde. Bu yasa
tasarısının görüşülmesine başlanılmadan 5-10
dakika önce elimize basılmış metin geçti. Şimdi, ben, değerli
arkadaşlarımıza sormak istiyorum; 5-10 dakika içerisinde 100 küsur maddelik bu
metni kim eksiksiz okuyabildi?!. Merak ediyorum; eğer "okuyorum,
okudum" diyen varsa, acaba, okurken, aynı zamanda, görüşmeleri de, bu
mühim, bu önemli yasayla uygun bir dikkatle izleyebildi mi?
Değerli arkadaşlarım, dikkat ederseniz, yasama yılının
başlangıcından beri biz, bu tür olayları defaatle yaşadık. Alelacele birtakım yasalar
Genel Kurula indiriliyor, milletvekillerinin ne görüşeceğini incelemesine
fırsat bile verilmeden görüşmeler başlıyor.
Değerli arkadaşlarım, bu yoksul ulusumuz bize
küçümsenmeyecek bir ödenek ödüyor, görevimizi gereğince yerine getirelim diye.
Bu koşullarda, siz, bu özenle yasalar tetkik edilirken, görevimizi bu ödeneğe
uygun ve halkımızın bizden beklentileri doğrultusunda yerine getirebildiğimize
inanıyor musunuz, yerine getirdiğinizi iddia edebilir misiniz. (CHP
sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, belki mazeret olarak, belki bizleri
etkileyebilmek için, bilim adamlarının, bu tasarıda önerilen çözümler üzerinde
anlaşmış olduğu iddia ediliyor. Bilim adamlarına saygım büyük. Meslektaşlarımın
önerilerine her zaman çok büyük bir saygıyla, gereken özeni ve dikkati
gösterdim; ama, bizler, bilim adamlarının önümüze koyduğu çözüme damga basar
gibi, noterlik yapar gibi oylarımızı kullanmak için burada değiliz. Bizler,
halkımızın bize verdiği vekâlet doğrultusunda, bizler, toplumun işveren ile
işçi kesimlerinin bizden ne beklediklerini gözden geçirerek, bilim adamlarının
önerilerini değerlendirmek durumundayız. Böyle, palas pandıras Genel Kurula
indirilen tasarılar için, maalesef, bunu yapabilmemiz mümkün değil.
Bazı arkadaşlarımız, bu sözlerime benzer sözleri birtakım
arkadaşlarımız dile getirdiği zaman gülerek karşıladılar, sanki, lüzumsuz
sözler konuşuluyormuş gibi bir tebessüm, dile getirilen sözleri küçümseyen bir
tebessüm, bazı dudakların bir kenarında asılı kaldı.
Değerli arkadaşlarım, çok önemli bir görev yerine
getiriyoruz burada. Yerine getirdiğimiz görevin önemine uygun bir özenle
yasaları incelemeye vakit ayırmalıyız. Bakınız, yasama yılının açılışından bu
yana, pek çok önemli yasa, aynı koşullarla Genel Kurula indi. Ne oldu sonra; o
yasalar, Cumhurbaşkanından, ikinci kere görüşülmek üzere, şu Yüce Meclise iade
edildi.
Şu Meclisin her dakikası, bu yoksul halkımızın sırtından
ödenen paralarla finanse ediliyor. Bunun sorumluluğunu sırtımızda taşımalıyız;
her dakikamızı büyük bir özenle, boşa geçirmeden kullanmak mecburiyetindeyiz.
Bazı arkadaşlarımız, burada, katılımdan söz ettiler.
Arkadaşlar, bu koşullar altında yasaların görüşülmesinde hangi milletvekili
katılımından söz edebilirsiniz?! Eğer, gerçekten bir katılımın varlığından söz
ediyorsak, yaptığımız işi ciddiye almamak olur bu. Bizler, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu olarak, yasaları bu tür koşullar altında görüşmekten son derece
büyük bir üzüntü duyuyoruz. Maddeyle ilgili görüşlerimi ifade etmeden önce, bu
üzüntümü dile getirmekte yarar gördüm.
Bizler, paralarını, maddî imkânlarını saçmak durumunda olan
bir ulus değiliz. Eğer, bu kadar saçıp savuracak imkânımız varsa, açlık
sınırında yaşayan işçilerimize, emeklilerimize, memurlarımıza katkı olarak
verelim. Şuradan seyyanen bir zam çıktı, emekli işçilerimizin hangisinin cebine
burada telaffuz edilen miktarlar girdi, doğrusu, çok merak ediyorum. Istırap
feryatlarını da, her dakika bize gönderilen mektuplardan izliyorum.
Şimdi, burada, bir yasa maddesi, cinsiyete dayalı...
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Bize teşekkür mektupları geliyor.
OYA ARASLI (Devamla) - Giderek daha azalan zam yaptınız diye
mi teşekkür mektupları geliyor efendim?!
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Hayır, çok iyi zam yaptık diye.
OYA ARASLI (Devamla) - Size gelen mektupları sizin
değerlendirmenize bırakıyorum.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Emeklilerin hepsinden bize teşekkür
mektupları geliyor.
OYA ARASLI (Devamla) - Sayın Başkan, lütfen meşgul
edilmememi sağlayınız.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, hatibe müdahale
etmeyelim.
OYA ARASLI (Devamla) - Bana müdahale ediliyor efendim;
lütfen, siz bana müdahale edilmesini önleyiniz.
BAŞKAN - Efendim, siz, Genel Kurula hitap edin.
Buyurun.
OYA ARASLI (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, burada bir
ayırımcılık yasağı getirilmiş, iş yaşamında eşitliğe ilişkin düzenlemeler
yapılmış. Gerçekten, eşitlik, demokrasimizin de, iş yaşamımızın da üzerine
dayanması gereken en önemli unsurlardan biri; ama, maalesef, işe alınmada da,
işten çıkarmada da, işteki koşullarda da belli alanlarda bir ayırımcılığın iş
yaşamımızda var olduğu herkesin bildiği bir gerçek. Bu ayırımcılığın muhatabı,
genellikle, kadınlar oluyor. Halbuki, bizim, kadınlara karşı ayırımcılığın
önlenmesi için çeşitli sözleşmelerin altında imzamız var. Bunların gereğini
yerine getirmek lazım; ama, bu gerek, sadece bir ayırımcılık yasağını bir
yasada ifade etmekle yerine getirilmez.
Kadınlar en fazla nerede ayırımcılığa uğruyor biliyor
musunuz; işe alınırken. Kadın işçi almak istemiyorlar, kadınlara, mümkün olduğu
kadar az hak tanımak istiyorlar. Kadınlara fazla hak tanıdığınız zaman da,
kadın işçi almama daha belirgin bir eğilim haline geliyor. Kadınlarımız, dünya
ortalamasına baktığınız zaman, giderek daha düşük sayılarla iş yaşamına katılır
hale gelmeye başladılar. Bu kanayan yarayı sarmak lazım. Bunun için de sadece
yasak getirmek yeterli değil; işe alınmadan başlayarak, artık, dünyada eşitlik
kavramının çok doğal, ayrılmaz bir içeriği, bir parçası haline gelmiş olan
olumlu ayırımcılığı da devreye sokmak lazım. Bu alanda da olumlu ayırımcılık,
işe alınmada belli bir yüzde içerisinde kadın görevlendirilmesini zorunlu hale
getirmekle mümkün olacaktır. Aksi takdirde, yasaya koyduğunuz yasakların
gereğince amacına ulaşan bir sonuç doğurmayacağını burada ifade etmek isterim.
Diğer taraftan, tasarıda birtakım deyişler var; örneğin
"esaslı sebepler" deniliyor.
"Eşit davranma ilkesi" başlıklı 5 inci maddede esaslı sebepler diye
bir söz geçmekte. Esaslı sebepler ifadesi, açıklığa kavuşturulmaya ihtiyacı
olan bir ifadedir, işverenin eline ucu açık bir yetki veren bir ifadedir; bu
nedenle, bu esaslı sebepler ifadesini daha fazla açıklığa kavuşturmak, daha
somutlaştırmak gerekmektedir.
Diğer taraftan, yine, burada, ayırımcılık bir yaptırıma
bağlanmıştır; ama, bu yaptırım yeterli değildir; ayırımcılığın işlemesini
önleyebilmek için, en azından, haksız fesihten daha ağır bir yaptırımın, bu
maddeye, yaptırım olarak getirilmesi gerekmektedir.
Eğer, bunları
gerçekleştirebilirsek, belki, iş yaşamımızda, cinsiyete, dile, dine, siyasal
düşünceye ve benzeri nedenlere dayalı ayırımcılıkların önüne geçilmesini belli
bir ölçüde sağlayabiliriz diyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Araslı, mikrofonu açıyorum; lütfen,
toparlayınız efendim.
OYA ARASLI (Devamla) - Selamlayıp, bitireceğim efendim.
Tabiî, bu ayırımcılıkların, en az cinsiyete dayalı
ayırımcılık kadar rahatsız eden bir başka alanını da siyasî düşünceye dayalı
ayırımcılıkların gerçekleştirdiğini yine burada ifade etmeliyim ve toplumun bu
konuda gereken özeni göstermesi, iş yaşamımızda barışı sağlamak bakımından,
gerek işverenlerin gerek işçilerin üzerlerine düşenleri yerine getirmesi
gereğine dikkati çekmeliyim.
Bu konulara değinerek, sizleri, bunları dikkate almaya davet
ederek, saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Araslı.
Madde üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına,
Kocaeli Milletvekili Nihat Ergün; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA NİHAT ERGÜN (Kocaeli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; AK Parti Grubu adına, tasarının 5 inci maddesi
hakkında söz almış bulunuyorum; bu vesileyle hepinizi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bugün, iş hayatımızı düzenleyen, çok
önemli bir yasa tasarısını görüşüyoruz. Değerli arkadaşlarımız, yasa tasarısı
hakkında muhalif görüşlerini de ifade ediyorlar; ama, bu tasarının Türkiye'de
bir an evvel yürürlüğe girmesi için bekleyen işçi ve işveren kesimlerinin de
olduğunu biliyoruz.
Değerli arkadaşlar, 5 inci madde, biliyorsunuz,
işyerlerindeki eşitlik ilkesini düzenleyen bir maddedir. Bu maddeyi şu açıdan
ele almakta fayda var: Gerçekten, AK Parti bu yasayı düzenlerken, bu yasaya,
gerek komisyondaki görüşmeleri gerekse hazırlanması sırasında emeği geçen
birçok arkadaşın çalışmaları içerisinde, insan haklarına uygunluk ilkesi de
diyebileceğimiz bir ilkenin derç edilmiş olması fevkalâde önemlidir.
Biliyorsunuz, insan hakları, bütün yasalar ve uygulamalar
açısından çağdaş bir kriterdir. Yasaların ve uygulamaların meşruiyeti, bugünkü
dünyada, sadece uygun yasama prosedürlerinden geçmiş olmasıyla sağlanmıyor; bu
gerekli olmakla beraber, yeterli görülmüyor ve bunun bir yeterşartı olarak
yasaların ve uygulamaların aynı zamanda insan hak ve özgürlüklerine uygun bir
nitelik taşıması gerekiyor. Bu, sadece, Parlamentoda düzenlenen yasalar
açısından değil, aynı zamanda hayatımızın diğer unsurlarındaki iş ve eylemler
açısından da geçerli bir kriter olmalıdır.
Bu nedenle, işyerlerinde bütün ayırımcılıkların ortadan
kaldırılmasına yönelik bir uygulamanın, işçi ve işverenler tarafından
yapılmasını, bu yasayla istemek, elbette, fevkalade doğrudur.
Uygulamada, eğer, idare, işveren olarak idare ya da yönetim
olarak idare ya da hükümet olarak idare birtakım sapmalar gösterirse, elbette
bunun karşısında insanın başvuracağı yer, öncelikle yargıdır. Yasama, yürütme
ve yargı dediğimiz üçlü ayırımın nedeni, idarenin, muhtemelen bazı zamanlarda
hata yapabileceği ve bu hata karşısında, yargıda, insanların hakkını arayabileceği
düşüncesine dayanır. Bu nedenle de, işyerlerinde işverenlerimizin elbette insan
hak ve özgürlüklerine en büyük özeni göstereceklerini biliyoruz. Bu yasa
tasarısı bunu düzenlemiş olmakla, bunu işverenlerin, işçilerin, bütün çalışma
dünyasının dikkatine sunmuş olmakla çok önemli bir boşluğu doldurmuş oluyor.
Değerli arkadaşlar, belki sırrını tam olarak hepimizin de
çözemediği bir doğal düzen içerisinde yaşıyoruz ve buraya bizler milletvekili
seçildik, geldik. Elbette, bizler memleketin en bilgili adamları, en nitelikli
adamları, en kıymetli adamları olduğumuz için buraya gelmedik. Bu memlekette
bizden daha nitelikli, daha kıymetli, daha seçkin çok sayıda insan var; ama,
bir şekilde, bu hayatın içerisinde, şimdi bizim parlamenter rolümüz, yasama
organındaki ve yürütme organındaki roller oynanıyor. Hayatın başka alanlarında
da insanlar elbette başka roller oynuyorlar. Bunların birçoğu bizim irademizin
dışında gelişiyor. Kadınlar ve erkekler, kimse kadın olmak ya da erkek olmak
iradesine doğrudan doğruya kendisi sahip değil ve bizim hayattaki rolümüz bu.
Önemli olan, bu rolü sorumluluk ahlakı ve bilinci içerisinde oynamak ve yerine
getirmektir. Elbette, iş dünyasında da böyle olmalıdır. İşçi olmak, işveren
olmak ya da başka alanlarda hizmet görmek kimseyi çok önemli bir noktaya
getirmediği gibi, çok önemsiz bir noktaya da getirmiş olmaz. Elbette, bu
hayatın içerisinde işçinin de, işverenin de ayrı bir ehemmiyeti vardır. Hiç
kimse işçi olduğu için, en küçük işten en büyük işe kadar bir işi yaptığı için
hor ve hakir elbette görülemez, görülmemelidir de. Eğer işçi dediğimiz insanı
beğenmeyen, işte, işçi takımı diye bakan, İzzet Beyin ifadesiyle, insana bir
cıvata muamelesi, bir somun muamelesi yapan bir anlayış varsa, bunun, bırakın
yasama organı içerisinde, insanî olarak tasvip edilmesini -bu elbette mümkün
değildir; ama- İş Yasası dışında da bu tür uygulamaların önüne geçecek başka
yasalarımız vardır, yargıçlarımız vardır, en azından, geleneklerimiz vardır,
insanî değerlere sahip çıkma ahlakımız vardır.
O açıdan, hepimiz, belki bu vesileyle, insana ait, insanî
değerlere ait sorumluluğumuzu bir kere daha hatırlamalıyız; zaten, hepimiz bu
bilinç içerisinde hareket ediyoruz.
Değerli arkadaşlar, bir ülkenin birçok zenginliği vardır;
yeraltı zenginliklerinden sırayla söz edilebilir; ama, ülkenin bazı yerüstü
zenginlikleri vardır ki, bunlar gerçekten çok kıt şeylerdir. Mesela, çok
cesaretli insan yeryüzünde azdır, çok bilgili insan da yeryüzünde azdır, çok
zeki insan da yeryüzünde azdır. Bunlar, bir toplumun yeryüzü zenginlikleridir;
ama, değerli arkadaşlar, bir toplumun en önemli yeryüzü zenginliklerinden bir
tanesi, ülkenin müteşebbis gücüdür. Eğer, o ülkede müteşebbis güç yeterince
dikkate alınmaz ve sahip çıkılmazsa, o müteşebbis gücün, ülkede inkişafı
sağlayacak adımları atması fevkalade zor olur.
Geçmiş yönetimlerin uygulamaları, ne yazık ki, ülkemizin
müteşebbis gücünü tahrip ederek, maalesef, yüzbinlerce, milyonlarca insanımızın
da işsiz kalmasına neden olmuş, iş hayatına işçi olarak bile atılabilmesine
imkân vermemiştir. Bu nedenle, ülkemizin az sayıda olan müteşebbis gücünü,
muhakkak surette harekete geçirmeliyiz ve daha çok insanın istihdam
edilebileceği süreci o müteşebbis gücün organizasyonunda görmeliyiz. Yoksa,
müteşebbis gücü bir ülkenin serveti saymazsak, bir ülkenin zenginliği
saymazsak, ülkemizin inkişafını sağlamamız mümkün değildir.
Çağdaş dünyada, devletçi bir ekonomik modelle ve
merkeziyetçi bir yönetim modeliyle bir yere varmanın mümkün olmadığını hepimiz
biliyoruz ve kabul ediyoruz. Bu nedenle, ülkemizin müteşebbis gücünü de
harekete geçirecek bir anlayışla hareket etmemiz lazım geldiğini, gerçekten
görmek gerekiyor.
Son olarak şunu da ifade etmek istiyorum. Değerli
arkadaşlar, bu yasa tasarısını, gerçekten bir an evvel ve süratle çıkarmamız
gerekiyor. AK Parti Grubu olarak, biz, hepimiz bu tasarının arkasındayız ve
ben, 5 inci maddesi üzerinde söz almış olduğum bu tasarının, milletimize ve
memleketimize hayırlı, uğurlu olmasını temenni ediyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ergün.
Konuşmalar tamamlanmıştır.
Madde üzerinde 3 adet önerge vardır; önergeleri geliş
sırasına göre ayrı ayrı okutup, sonra da aykırılıklarına göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının "Eşit Davranma
İlkesi" başlıklı 5 inci maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini teklif ederiz.
|
Oğuz
Oyan |
Enver
Öktem |
İzzet
Çetin |
|
İzmir |
İzmir |
Kocaeli |
|
Cevdet
Selvi |
Mehmet
Küçükaşık |
Muharrem
Kılıç |
|
Eskişehir |
Bursa |
Malatya |
"İşveren, sözleşme
türlerinin farklılığından kaynaklanan sebepler olmadıkça, tam süreli çalışan
işçi karşısında, kısmî süreli çalışan işçiye, belirsiz süreli çalışan işçi
karşısında, belirli süreli çalışan işçiye farklı işlem yapamaz."
BAŞKAN - İkinci önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun
tasarısının "Eşit davranma ilkesi" başlıklı 5 inci maddesinin altıncı
fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Oğuz
Oyan |
Enver
Öktem |
İzzet
Çetin |
|
İzmir |
İzmir |
Kocaeli |
|
Cevdet
Selvi |
Mehmet
Küçükaşık |
Muharrem
Kılıç |
|
Eskişehir |
Bursa |
Malatya |
|
Feramus
Şahin |
Feridun
Fikret Baloğlu |
|
|
Tokat |
Antalya |
|
"İş ilişkisinde veya
sona ermesinde, yukarıdaki fıkra hükümlerine aykırı davranıldığında, işçi, dört
aya kadar ücreti tutarındaki uygun bir tazminattan başka, yoksun bırakıldığı
haklarını da talep edebilir. 21 inci madde ile ve 2821 sayılı Sendikalar
Kanununun 31 inci maddesi hükümleri saklıdır."
BAŞKAN - Şimdi,
okutacağım üçüncü önerge, aynı zamanda, en aykırı önergedir, okuttuktan sonra
işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan İş
Kanunu Tasarısının 5 inci maddesinin son fıkrasından sonra gelmek üzere,
"kadın işçi çalıştırılmasının yasak olduğu haller hariç, her işyerinde,
çalışanların en az yüzde 10'u kadar kadın işçi çalıştırılır" fıkrasının
eklenmesini teklif ederiz.
Enver
Öktem |
Yılmaz
Kaya |
Erdal
Karademir |
|
|
İzmir |
İzmir |
İzmir |
|
Oya
Araslı |
Güldal
Okuducu |
Canan
Arıtman |
|
Ankara |
İstanbul |
İzmir |
|
Vezir
Akdemir |
Bihlun
Tamaylıgil |
Özlem
Çerçioğlu |
|
İzmir |
İstanbul |
Aydın |
|
Mehmet
Sevigen |
Algan
Hacaloğlu |
Hasan
Aydın |
|
İstanbul |
İstanbul |
İstanbul |
|
|
Haluk
Koç |
|
|
|
Samsun |
|
BAŞKAN - Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU
(İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önerge üzerinde
konuşmak istiyor musunuz efendim?
CANAN ARITMAN (İzmir) - Evet.
BAŞKAN - İzmir Milletvekili Sayın Canan Arıtman; buyurun
Sayın Arıtman. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
CANAN ARITMAN (İzmir) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz yasa tasarısının 31 inci maddesini
sizlere okumak istiyorum; çünkü, verdiğimiz önerge, bir anlamda, bu maddeden
esinlenerek verildi.
31 inci maddede, "işverenler 50 veya üstü işçi
çalıştıran işyerlerinde her yıl Bakanlar Kurulunca belirlenecek oranlarda
özürlü, eski hükümlü ve terör mağduru işçiyi meslek, beden ve ruhî durumlarına
uygun işlerde çalıştırmakla yükümlüdürler" denilmektedir.
Bu, sosyal amaçlı bir maddedir. Toplumun, mağdur, korunması
gereken kesimlerini korumak, kollamak amaçlı bir olumlu ayırımcılık maddesidir.
Ülkemizde, kadınlar için de böyle bir olumlu ayırımcılığa ihtiyaç vardır.
Kadınlar da bir anlamda hükümlüdür. Ülkemizde, kadınlar, kültürel ve geleneksel
bağlarla, ne yazık ki, hükümlü hale getirilmiş, toplumsal yaşamdan, iş
yaşamından, her alandan uzak tutulmuşlardır.
Değerli arkadaşlarım, gelir dağılımındaki eşitsizlik,
yoksulluk ve işsizlik, kitlesel olarak önce kadınları vurur. Kadının ise, işe
daha çok ihtiyacı vardır; özellikle ekonominin bozulduğu, gelir dağılımındaki
eşitsizliğin arttığı durumlarda kadının işe ihtiyacı daha da artmaktadır;
çünkü, iş, onun onurunun, kadının insan haklarının korunması için gereklidir.
Bakın, değerli arkadaşlarım, eğer, kadınlar, gelir getirici
bir işte çalışıyorlarsa, aile içi şiddete maruz kalma oranları ciddî olarak
azalmaktadır. Kadınları, bir anlamda, aile içi şiddete maruz kalmaktan korumak
için de, onların iş hayatında, çalışma yaşamında yer almalarına yardımcı
olmalıyız.
Kadınlar, ülkemizde, çalışma yaşamında işe alınırken en son
tercih edilen, işten çıkarılırken en önce atılan emekçilerdir. Son on yıldır,
değil oransal sayısal olarak bile sigortalı iş bulabilmiş kadın sayısında ciddî
azalmalar vardır. Bakın, ülkemizde, kadınların işgücüne katılma oranı 1990'da
yüzde 34 iken, 2000'de yüzde 23'e düşmüştür. Kriz sonrası kesin rakamlar
bilinmemesine rağmen, milyonlarca insanın işsiz kaldığı durumda, kadın
işsizliğinin çok vahim boyutlarda olduğunu, özellikle biz kadın siyasetçiler
çok iyi biliyoruz. Bu da, kadın istihdamını artırmayı gerekli kılan bir ülke
gerçeğidir.
Bu tür bir düzenleme, Türkiye'nin 1985'te imzaladığı ve
1986'da kanunlaşarak yürürlüğe giren Kadınlara Karşı Her Türlü Ayırımcılığın
Önlenmesi Sözleşmesi, yani CEDAW hükümlerine de uygundur. Ayrıca, 1995'te yine
Türkiye'nin hiçbir çekince koymadan imzaladığı Pekin Sözleşmesi ve Eylem Planı
da, hükümetlere bu tür bir olumlu ayırımcılık yapma görevini vermektedir. Bu
konuda, uluslararası sözleşmelere imza koymuş bir ülkeyiz.
Kadın-erkek eşitliğinin sağlanması, ayrıca, cumhuriyetin
ilkelerindendir ve cumhuriyet de, bu görevi, yine hükümetlere vermiştir.
Kadın-erkek eşitliğinin sağlanabilmesi için, kadınların, çalışma yaşamının
içerisinde olması gerekir. Kadını çalışma yaşamının dışında tutarsanız eğer,
onun eşitliğini sağlayamazsınız.
Bakın, birkaç gün önce, burada, çok değerli hâtipler, çok
değerli milletvekilleri, 8 Mart Dünya Kadınlar Gününü kutlamak amacıyla,
kadın-erkek eşitliğinden yana, kadın haklarından yana, çok güzel sözler
söylediler. Lütfen, onlar, sözlerde, iyiniyet gösterisinde kalmasın. Bunları
yaşama geçirmek için, işte, şimdi, Yüce Meclisin önünde bir fırsat var. Değerli
arkadaşlarım, lütfen, bu fırsatı değerlendirelim.
Sayın Bakanımıza seslenmek istiyorum. Sayın Bakanımız bundan
bir süre önce, Parlamentonun kadın milletvekillerini bir araya topladı ve
kadınlar için neler yapabiliriz, kadının yaşamını iyileştirecek, ülkemizde
kadın-erkek eşitliğini sağlayacak neler yapabiliriz diye görüşlerimizi aldı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
CANAN ARITMAN (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkanım, bir
dakika...
BAŞKAN - Buyurun, mikrofonunuzu açtım.
CANAN ARITMAN (Devamla) - Sayın Bakanım, şimdi, bizlerden
beklediğiniz gibi, size, bir önergeyle geliyoruz, lütfen, destek veriniz; bunu
yaşama geçirelim. Önerdiğimiz en az yüzde 10 kadın çalıştırma uygulaması,
iktidarın, iş arayan, emeğe muhtaç kadınlarımızın yüzünü güldürecek bir gelişme
olacaktır.
Bu önergeye, bu Parlamentodaki tüm kadın milletvekillerinden
ve kadından yana olan erkek milletvekillerinden destek bekler, saygılar
sunarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz.
Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının "Eşit davranma
ilkesi" başlıklı 5 inci maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini teklif ederiz.
Oğuz Oyan
(İzmir) ve arkadaşları
"İşveren,
sözleşme türlerinin farklılığından kaynaklanan sebepler olmadıkça, tam süreli
çalışan işçi karşısında kısmî süreli çalışan işçiye, belirsiz süreli çalışan
işçi karşısında belirli süre çalışan işçiye farklı işlem yapamaz."
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) -Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU
(İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyle
ilgili olarak önerge sahiplerinden konuşmak isteyen var mı?
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Söz istiyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Sayın Baloğlu, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; mesleğim açısından bir riski göze alarak buraya geldim. 4 üncü
madde görüşülürken AK Parti sözcüsü arkadaşım...
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - AKP.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) - Hayır, ben AK Parti de
diyebilirim, yani bu tür bir saplantı içinde değilim. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Yani, aslında sözcük olarak AK Parti diyorum; ama gerçekten
bu tanımlamaya uygun biçimde davranmanızı da bekliyorum, onu da söylemek
istiyorum.
Şimdi, sendikacıların ölü iken bile konuştuklarına ilişkin
çok zarif bir fıkra anlattılar, her ne kadar içinde morg gibi korkutucu
kelimeler geçiyorsa da, nihayet bir fıkradır. Yalnız, demin bahsettiğim riski
anlatmak istiyorum. Bu fıkrayı avukatlara yakıştırarak da anlatabilirdi, ben
bir avukat olarak böyle bir tehlikeyi atlatmanın mutluluğu içinde huzurunuza
geldim. (Gülüşmeler)
Yalnız bu fıkrayı anlatması pek iyi olmadı, onu da söylemek
istiyorum; çünkü, sağ iktidarların yönetiminde sağlam ve sağlıklı
sendikacıların bile konuşma imkânı bulamadıkları dönemleri yaşadık. Eğer bu
iktidar döneminde, ölmüş bir sendikacı bile konuşma ihtiyacı hissediyorsa,
durum vahim demektir. (CHP sıralarından alkışlar)
Onun için, bu yasaya biraz daha özenle bakmamız gerektiğini
düşünüyorum.
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) - Konuşmak yerine iş yapmak
lazım.
FERİDUN FİKRAT BALOĞLU (Devamla) - Tabiî, konuşmak yerine iş
yapmak gerektiğine ben de inanıyorum, onu yapmak için de iktidar olmak
gerektiğine inanıyorum.
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) - Ondan endişeniz olmasın.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) - İktidar olacağız, bu
konuştuklarımızı da yapacağız bir gün, ondan emin olabilirsiniz.
Teşekkür ediyorum.
Şimdi, arkadaşlar, bu girişti, teknik bir konuya geçiyorum.
5 inci maddenin ikinci fıkrasında bir düzenleme var. Bizim getirdiğimiz bu
önerge korkutucu bir şey değil; yani, burada teknik bir şeyi konuşuyoruz. Nedir
bu; burada bir tanımlama getirilmiş, komisyon da bunu kabul etmiş; tam süreli
çalışan işçi ile kısmî süreli çalışan işçi ve belirsiz süreli çalışan işçi ile
belirli süreli çalışan işçi arasında bir farklılığın olmaması "esaslı
sebepler olmadıkça" kavramıyla izah ediliyor. Ne demektir esaslı sebepler?
Yani, bu esaslı sebepleri, komisyon bir anlatsın bakalım ve dinleyelim, ne
demek esaslı sebepler.
Biz, çok daha açık bir tanımlama getiriyoruz. Bakın, diyoruz
ki:"Sözleşme türlerinin farklılığından kaynaklanan sebepler
olmadıkça..." Bu kadar açık; bunun, partiyle falan da hiç ilgisi yok;
yani, kanunu uygulayacak insanlara bir kolaylık getiriyoruz, hangi ucundan
tutarsan oraya gidecek bir tanımlamaya sığınmamak gerektiğini, böyle bir
ihtiyacın duyulmaması gerektiğini söylüyoruz, zaten, böyle bir ihtiyaç da
duymazsınız. Ne deniliyor; "esaslı sebepler olmadıkça..." Ne demek
esaslı sebepler olmadıkça?
Bu önergemizi kabul etmenizi bekliyorum.
Saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Hükümetin ve Komisyonun katılmadığı önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Üçüncü önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının "Eşit davranma
ilkesi" başlıklı 5 inci maddesinin altıncı fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Oğuz Oyan
(İzmir) ve arkadaşları
"İş ilişkisinde veya sona ermesinde, yukarıdaki fıkra
hükümlerine aykırı davranıldığında, işçi dört aya kadar ücreti tutarındaki
uygun bir tazminattan başka, yoksun bırakıldığı haklarını da talep edebilir. 21
inci madde ile 2821 sayılı Sendikalar Kanununun 31 inci maddesi hükümleri
saklıdır."
BAŞKAN - Önergeye Komisyon katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU
(İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önerge
hakkında, Bursa Milletvekili Mehmet Küçükaşık; buyurun.
Süreniz 5 dakika.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; görüşülmekte olan 73 sıra sayılı İş Yasası Tasarısının 5 inci
maddesinin altıncı paragrafının değiştirilmesi hakkındaki önerge üzerinde söz
almış bulunmaktayım.
Mevcut madde "iş ilişkisinde veya sona ermesinde
yukarıdaki fıkra hükümlerine aykırı davranıldığında işçi, dört aya kadar ücreti
tutarındaki uygun bir tazminattan başka yoksun bırakıldığı haklarını da talep
edebilir. 2821 sayılı Sendikalar Kanununun 31 inci maddesi hükümleri saklıdır"
hükmünü taşımaktadır.
Değişiklik önergesiyle, yasada mevcut sistem korunduğu gibi,
yasanın 21 nci maddesinde öngörülen haksız fesih nedeniyle işçinin uğradığı
haklarını da alması öngörülmekte ve eşit davranma ilkesinin ihlalinin önlenmesi
istenilmektedir. Bu nedenle, anılan değişiklik önergesi, herhangi bir nedenle
ayırımcılığa tabi tutulan veya işinden atılmak zorunda olan insanlarımıza bir
güvence niteliği taşımaktadır.
Maddede getirilmek istenen, aynı iş ilişkisi içerisinde,
aynı işyerinde aynı işi yapan kişiler arasında, örneğin, tam süreli çalışan
işçiler ile kısmî süreli çalışan işçiler arasında, gerek saat başına aldığı
ücreti gerekse diğer sosyal hakları konusunda bir ayırımı engelleme çabası söz
konusudur; ancak, tasarı bütünüyle ele alındığında görüleceği üzere, belirsiz
süreli iş sözleşmesi dışında, çalışanlar İş Yasasının getirmiş olduğu haklardan
mahrum kalacaklardır.
Yasayla, işverenlere çeşitli sözleşme yapma yetkisi tanınmış
olup, piyasa koşulları kötüleştiğinde istihdam edilenlerin sayısı herhangi bir
maliyet yüklenilmeksizin düşürülerek, işten çıkarılacaklar ve piyasa yeniden
açıldığında istihdam artırılacak; yani, yeniden işe alınacaklardır.
İşsizliğin en had safhaya yükseldiği, 3 000 000'a yakın
çalışan işçimizin işsiz kaldığı bir ortamda, sanki işçinin kendisine dayatılan
bir sözleşmeye itiraz hakkı varmış gibi bir konum tasarıda belirlenerek, gerek
çalışma süresinde gerekse ücret farklılaşmasında büyük farklılıklar
yaratılmaktadır.
Tasarıda, tam süreli çalışan işçinin saat ücreti ne kadarsa,
kısmî süreli işçiye çalıştığı saat kadar bir ücret üzerinden ödeme
yapılacaktır. Eşitmiş gibi görünse de, kısa süreli çalışmanın tam verimli
olduğu ve yoğun çalışıldığı gözönüne alındığında, bu işçilerin bir günlük ücret
tutarları gözönüne alındığında daha ucuza çalıştıkları da görülecektir.
Yine, kısmî süreli çalışanların, tam süreli çalışan
emsallerinin aldığı ikramiye, yakacak yardımı gibi bölünebilir yardımlardan,
çalıştıkları süreyle orantılı yararlanma tehlikesi olduğundan, yasada değişiklik
yapılmasını öngören önergelerin bu eşitsizliklerin giderilmesinde bir nebze
katkısı olacağını düşünüyorum.
Maddemizin başlığı "Eşit davranma ilkesi" Geçmiş
siyasal iktidarlar döneminde, ülkemizde, özellikle kamu kurum ve kuruluşlarına
bağlı işyerlerinde, Etibank ve bağlı işyerlerinde ve birçok birliklerimizde,
bugüne kadar, çalışan işçiler konusunda siyasal parti ayırımı olduğu ve mevcut
siyasal iktidarların, kendisine yandaş olmayan işçiler üzerinde değişik
şekillerde baskılar uyguladıkları, gerek onların iş koşullarını değiştirerek
gerekse aynı işverene bağlı değişik işyerlerinde sürgüne göndererek işten
ayrılmalarını sağladıkları ya da
zorunlu nedenler halinde, iş akitlerinin feshedilmesi durumunda, kendi siyasal
yandaşları işçileri işyerlerinde muhafaza ettikleri, ama, başka siyasal
partilere ve siyasal düşüncelere mensup işçilerin ise iş akitlerini feshederek
işsiz bıraktıkları hepimizin malumudur. Geçmiş dönemlerde, bunları, hepimiz,
çok fazlasıyla, beraber çektik.
Şimdi, önümüzde, Türkiye için de bizim için de bir fırsat
var. Şu anda, Türkiye'de 3 000 000'u aşkın kişi, kriz nedeniyle işini bıraktı,
işlerinden oldular. Bugün de hepimizin telefonları defalarca çaldı. Tüm
milletvekillerinin illerindeki işçilerin, İş Güvencesi Yasası 15 Mart 2003
tarihinde yürürlüğe girecek diye iş akitleri feshedildi ve hepsi, şu anda işsiz
durumda. Bu acıyı hepimiz yaşıyoruz.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Onun için acele ediyoruz.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) - Bu acıyı hepimiz yaşıyoruz,
hepimizin de üzüntüsü bu; ama, geçmiş siyasal iktidarların yapmış olduğu
uygulamaları yapmamak, özellikle kamu kurum ve kuruluşlarında yapmamak
hepimizin görevi. Bu konuda en büyük görev de iktidar olarak size düşüyor;
denetleme olarak da bize düşüyor; ortak görevlerimiz bunlar; fakat, acaba, şu
anda Mecliste eşit davranıyor muyuz?
Sayın Bakanımız, bir konuşmasında, 9 bilim adamının
hazırladığı bu yasa tasarısını önümüze getirdiğini söyledi. Tamam, kabul; ama,
o yasa tasarısı, şu anda önümüzdeki yasa tasarısı değil; değiştirildi...
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Bizim de katkımız olacak.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) - Komisyonlarda değişiklik
önergeleri...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) - Sayın Başkan, çok az bir süre
verirseniz; tamamlayacağım.
BAŞKAN - Buyurun.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) - Yine, komisyonlardaki, her iki
parti grubunun vermiş olduğu değişiklik önergeleri...
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Biz noter olmadığımıza göre, öyle
olacak tabiî.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) - Bizler noter değiliz; ama,
acaba, komisyon noter miydi de, hükümetten gelen yasa tasarısını aynı şekilde
geçirdi, kabul etti?
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Geçirmedi, değiştirdi.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) - Şu anda, burada, bir sürü
değişiklik önergeleri veriliyor, her iki parti değişiklik önergeleri veriyor,
bizler de veriyoruz; ama, neden, en haklı sebeplerle olsa dahi, muhalefetten
gelen değişiklik önergelerini kabul etmiyorsunuz da, sizden gelen her iki
önergeyi de kabul ettiniz? Örneğin, biraz önce görüşülen 4 üncü maddedeki
değişiklik önergesinde, eklentileri eklediniz; 50 kişinin 10 kişiye
indirilmesine ilişkin önergeyi niye reddettiniz? Niye reddettiniz?
Eğer eşit davranacaksak, haklının yanındaysak, adaletli
davranacaksak -dediğimiz gibi- haklı ve doğru olan her değişiklik önergesine
sizlerin de katılmanızı diliyor; saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Küçükaşık.
Şimdi, önerge sahibi, önergesinin gerekçesini de açıkladı.
Bu noktada, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylamadan önce, Komisyon Başkanının bir söz isteği
vardır; buyurun.
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, izin verirseniz, bir konuyu arz etmek
istiyorum. 5 inci maddenin yedinci fıkrasındaki "21 inci madde"
ifadesi sehven yazılmış, orası "20 nci madde" olmalı.
Bu konuyu bilgilerinize arz ediyorum efendim.
BAŞKAN - Bir baskı hatası var diyorsunuz.
"20 nci madde" olarak tashih ediyoruz.
Bu şekliyle maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, 57 nci maddeye göre karar
yetersayısı için yoklama istiyoruz.
BAŞKAN - Sayın Koç, oylamaya geçtim.
HALUK KOÇ (Samsun) - Başlamadınız efendim oylamaya...
BAŞKAN - Oylamaya geçtim; sonraki oylamada istersiniz.
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkanım, karar yetersayısı...
BAŞKAN - Karar yetersayısı için, tek başına, böyle bir talebiniz olmuyor...
Kabul edenler...
III. - YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, karar yetersayısı...
BAŞKAN - Arayacağım efendim.
Kabul etmeyenler... (CHP sıralarından "yoklama
istiyoruz" sesleri)
Sayın milletvekilleri "karar yetersayısı" maddesi
ile "yoklama" maddesini lütfen bir okuyun; beraberce okuyalım.
HALUK KOÇ (Samsun) - 57 nci maddeye göre istiyoruz Sayın
Başkan; 20 arkadaş yoklama istiyoruz; buradayız.
BAŞKAN - Nerede 20 arkadaş?!. Bunun bir usulü var; 20
arkadaşın yoklamadan önce ayağa kalkması lazım.
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, sizin tarafsızlığınıza
güvendiğimizi defalarca belirttik; lütfen...
Bakınız, Sayın Grup Başkanvekili de katılıyor.
BAŞKAN - Efendim, şimdi, talebinizi işleme koyuyorum;
yalnız, isimlerinizi tek tek tespit etmek istiyorum.
Yoklama talebinde bulunanlar: Sayın Oyan, Sayın Aydın, Sayın
Sevigen, Sayın Kılıç, Sayın Arıtman, Sayın Gülçiçek, Sayın Toprak, Sayın
Araslı, Sayın Çetin, Sayın Oral, Sayın Meral, Sayın Hacaloğlu, Sayın
Şahin, Sayın Okuducu, Sayın Öktem,
Sayın Akdemir, Sayın Kart, Sayın Ülkü, Sayın Uzunbay ve Sayın Diren.
Yoklama talebi İçtüzüğün aradığı şartlara uygundur.
Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama işlemini başlatıyorum ve 3 dakikalık süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız
fazlasıyla vardır. (AK Parti sıralarından alkışlar)
VII. -
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
1. -
İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Raporu (1/534) (S. Sayısı : 73) (Devam)
BAŞKAN - 5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler...
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, kaç kişinin olduğu
konusunda da Genel Kurula bilgi verir misiniz?
BAŞKAN - Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Sayın Koç, yetersayının çok üzerinde, 184'ün çok üzerinde
olduğu için süreyi kestim.
Evet, 5 inci madde kabul edilmiştir.
6 ncı maddeyi okutuyorum:
İşyerinin veya bir bölümünün devri
MADDE 6. - İşyeri veya i şyerinin bir bölümü hukukî bir
işleme dayalı olarak başka birine devredildiğinde, devir tarihinde işyerinde
veya bir bölümünde mevcut olan iş sözleşmeleri bütün hak ve borçları ile
birlikte devralana geçer.
Devralan işveren, işçinin hizmet süresinin esas alındığı
haklarda, işçinin devreden işveren yanında işe başladığı tarihe göre işlem
yapmakla yükümlüdür.
Yukarıdaki hükümlere göre devir halinde, devirden önce
doğmuş olan ve devir tarihinde ödenmesi gereken borçlardan devreden ve devralan
işveren birlikte sorumludurlar. Ancak bu yükümlülüklerden devreden işverenin
sorumluluğu devir tarihinden itibaren iki yıl ile sınırlıdır.
Tüzel kişiliğin birleşme veya katılma ya da türünün
değişmesiyle sona erme halinde birlikte sorumluluk hükümleri uygulanmaz.
Devreden veya devralan işveren iş sözleşmesini sırf
işyerinin veya işyerinin bir bölümünün devrinden dolayı feshedemez ve devir
işçi yönünden fesih için haklı sebep oluşturmaz. Devreden veya devralan
işverenin ekonomik ve teknolojik sebeplerin yahut iş organizasyonu
değişikliğinin gerekli kıldığı fesih hakları veya işçi ve işverenlerin haklı
sebeplerden derhal fesih hakları saklıdır.
Yukarıdaki hükümler, iflas dolayısıyla malvarlığının
tasfiyesi sonucu işyerinin veya bir bölümünün başkasına devri halinde
uygulanmaz.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, İzmir Milletvekili Sayın Enver Öktem; buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz 10 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA ENVER ÖKTEM (İzmir) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; İş Kanunu Tasarısının 6 ncı maddesiyle ilgili, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere, söz almış bulunuyorum; bu
nedenle, emekten yana olan milletvekili
arkadaşlarımı saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bu madde, işyeri veya işyerinin bir
bölümünün hukukî bir işleme dayalı olarak başka bir kişiye devredildiğinde,
devir tarihinde işyerinde veya bir bölümünde mevcut işçilerin iş
sözleşmelerinin hak ve borçlarını düzenlemektedir.
Maddede isabetli olarak, böyle bir devir halinde işçilerin
bütün hak ve borçlarının işyerini devralan yeni işverene geçeceği, devralan
işverenin, işçinin hizmet süresinin esas alındığı haklarda, işçinin devreden
işveren yanında işe başladığı tarihe göre işlem yapmakla yükümlü olduğu
düzenlenmektedir.
Ayrıca, bunun yanında, devir halinde, devirden önce doğmuş
olan ve devir tarihinde ödenmesi gereken borçlardan devreden ve devralan
işverenlerin birlikte sorumlu oldukları, devreden işverenin bu yükümlülüğünün,
devir tarihinden itibaren iki yıl olduğu da düzenlenmiş bulunmaktadır. Devreden
işverenin sorumluluğunun iki yılla sınırlı tutulması, hileli yollara başvurmak
isteyen kötü niyetli işverenlerin muvazaalı devirler yoluna başvurmasını,
işyerinin tamamını veya bir bölümünü hileli olarak borçlarından kurtulmak
amacıyla hiçbir mal varlığı bulunmayan kişilere devretmek suretiyle
borçlarından kurtulmasını sağlayacaktır. Bu işveren, önerilen iki yıllık süreyi
her halükârda geçirip, sorumluluktan kurtulabilecektir. Bu düzenleme, işçilerin
beş ve on yıllık hak ve dava zamanaşımı sürelerini ortadan kaldırabilecektir.
Bunun yanında, madde düzenlemesinde (c) fıkrasında yer alan
"Devreden veya devralan işverenin ekonomik ve teknolojik sebeplerin yahut
iş organizasyonu değişikliğinin gerekli kıldığı fesih hakları veya işçi ve
işverenlerin haklı sebeplerden derhal fesih hakları saklıdır" hükmü,
sanki, bu kanun tasarısının 18 ve 19 uncu maddelerinin dışında, işverene yeni
fesih hakları getirirmişçesine düzenleme getirmektedir.
Ekonomik ve teknolojik sebepler gibi muğlak kavramların
işçinin aleyhine nasıl kullanılacağını; ülkemiz koşullarında günlük hayat
içerisinde istismara ne kadar açık olduğunu görmek zor değildir. Bu nedenle,
uygulamada kafa karışıklığı yaratacak bir düzenlemedir. Bu düzenlemeyle ilgili,
arzu ediyoruz ki, Adalet ve Kalkınma Partisi doğrudan yana tavır koysun.
Aslında, bu ne kadar geçerlilik kazanacak, biraz
tartışmalıdır; çünkü, AKP İktidarı, 3 Kasım seçimlerinde halka verdiği sözlerin
acaba hangisini tutmuştur diye düşünmekten kendimizi alıkoyamıyoruz. Bilesiniz
ki, AKP Hükümeti, 3 Kasım seçimlerinde esnafımıza söz vermişti; milyonlarca
esnafımızın kredi borçlarından kaynaklanan faizlerini sileceğini vaat etmişti.
Bunun tam tersine, iktidara geldikten sonra, esnaflarımızın kredi faiz
oranlarını, mevcut halinden daha yukarılara taşıdınız.
Yine, AKP, 3 Kasım seçimlerinde, köylümüze ucuz mazot vaat
etmişti; ancak, bugüne kadar bunları da hayata geçiremedi.
AHMET YENİ (Samsun) - Ne alakası var!
HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Maddeyle alakası yok!
ENVER ÖKTEM (Devamla) - Maddeyle nasıl alakası var, onu
söylüyorum. Siz, 3 Kasım seçimlerinden önce işçilere de birçok söz vermiştiniz;
o sözlerinizde durmadınız; sadece işçiye verdiğiniz sözlerde değil, halkın
büyük bir kesimine verdiğiniz sözlerde de durmadınız. Siz, aynı zamanda
memurlara da sözler vermiştiniz. İktidara geldiğiniz zaman, memurların yaşam
standartlarını çok üstlere taşıyacağınıza dair sözleriniz vardı ve yine, sizi
kutlamak gerekir, iktidara geldiğiniz zaman yaptığınız zamla, memura bir hindi
aldırmıştınız; bunu hatırlıyorsunuz değil mi!
Değerli arkadaşlarım, siz, aslında, toplumun büyük bir
çoğunluğunu oluşturan halkımıza verdiğiniz hiçbir sözü bugüne kadar tutmadınız;
çünkü...
HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Siirt sonuçları göstermiştir.
ENVER ÖKTEM (Devamla) - Sen ikide bir konuşuyorsun, Siirt'e
çok takılmışsın; Siirt'e gittin galiba!
HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Gittim.
ENVER ÖKTEM (Devamla) - Anlaşıldı; demek ki, sen, orada
devletin olanaklarını kullananlardan birisin, seni de bu anlamda kutluyorum!..
Güneydoğu Anadolu'nun halkı, sosyal devlet olan bu devletin
imkânlarından senin bahşetmenle yararlanmamalıydı; o, en doğal hakkıydı, onun
yolu, suyu, elektriği...
AHMET YENİ (Samsun) - Güzel şeyler olacak...
ENVER ÖKTEM (Devamla) - Ama, siz, kendi başkanınızı
milletvekili seçtirebilmek uğuruna, oraya, Mersin'den, Antep'ten, Maraş'tan
greyderler, dozerler getirdiniz; o rüşvetle o oyları almaya çalıştınız; bunu,
biz biliyoruz.
CÜNEYT KARABIYIK (Van) - Yalan konuşuyorsun...
ENVER ÖKTEM (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, aslında, sizi
anlamak mümkün.
BAŞKAN - Sayın Öktem, bir dakikanızı rica edeyim.
Bakınız, konuya hâlâ girmediniz.
ENVER ÖKTEM (Devamla) - Sizi anlamak mümkün; çünkü, siz...
BAŞKAN - Tartışmaya sebep oluyorsunuz; sözünüzü kesmek
zorunda kalırım.
ENVER ÖKTEM (Devamla) - ...bugüne kadar halka verdiğiniz
sözlerin hiçbirini tutmadınız...
BAŞKAN - Sayın Öktem, konuya girmediğiniz takdirde, sözünüzü
keserim.
ENVER ÖKTEM (Devamla) - Tutmayış nedeniniz...
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Konuya gel, konuya!..
ENVER ÖKTEM (Devamla) - Bir dinle, dinle!..
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Maddeye gel!..
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Otur yerine!..
AHMET KÜÇÜK(Çanakkale) - Sen iktidarsın, otur yerine!..
ENVER ÖKTEM (Devamla) - IMF ve Dünya Bankasından aldığınız
talimatların dışına çıkamazsınız siz.
BAŞKAN - Sayın Öktem... Sayın Öktem...
REYHAN BALANDI (Afyon) - Sayın Başkan, sataşma var...
BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, lütfen, müdahale etmeyin...
Herkes yerine otursun.
NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) - Lütfen, sözünüzü geri alın.
BAŞKAN - Değerli arkadaşlar... Arkadaşlar, yerinize oturun... Sakin olun... Sakin olun...
Bakın, Başkanlık meseleyi çözecektir.
ENVER ÖKTEM (Devamla) - Şimdi, ben, köylüden bahsederken,
esnaftan bahsederken, niye karşı çıkıyorsunuz?!.
BAŞKAN - Sayın Öktem... Sayın Öktem...
Bakınız, hepimiz bu millettin vekilleriyiz. Burada, sizin
oylarınızla, biz, sizi temsil ediyoruz. Burada milletvekilinin asgarî uyması
gereken adap kuralları vardır; sizi bu kurallara uymaya davet ediyorum. Konuya
girin, aksi takdirde kürsüden indireceğim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Buyurun.
ENVER ÖKTEM (Devamla) - Konuşabilir miyim?
BAŞKAN - Evet, buyurun; yalnız, madde üzerinde.
ENVER ÖKTEM (Devamla) - Ben maddeyle ilgili konuşuyorum
efendim! İşçi hakları, toplumun diğer kesimlerinin haklarından ayrı
düşünülemez. Burada işçiden, memurdan, köylüden, esnaftan bahsetmek ahlaksızlık
ise, Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz bu ahlaksızlığı kabul ediyoruz! (CHP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar) Ama, 3 Kasım seçimlerinde verdiği sözde
durmamayı ahlak sayıyorsanız, onu da sizin zaafınız olarak kabul ediniz!
CÜNEYT KARABIYIK (Van) - Kaç ay oldu?! Kaç ay oldu?!
ENVER ÖKTEM (Devamla) - Sevgili AKP'liler, aslında sizin
gözlerinize baktığım zaman, o kaçamak bakışlarınızdan, ürkek tavırlarınızdan,
başınızın öne eğik oluşundan, iç dünyanızda kopan fırtınaları görmek mümkün!
(AK Parti sıralarından gürültüler)
AHMET YENİ (Samsun) - Allah Allah!..
CÜNEYT KARABIYIK (Van) - Maddeyle ilgili konuşsun!
ENVER ÖKTEM (Devamla) - Çünkü...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Öktem, teşekkür ediyorum; buyurun. (CHP
sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)
ENVER ÖKTEM (Devamla) - Çünkü, siz, kedinize bir yol
seçtiniz. Bu yol, işverenlere giden yoldur. Cumhuriyet Halk Partisi ise, halka
giden yolu seçti!
BAŞKAN - Sayın Öktem, lütfen, kürsüyü terk ediniz.
ENVER ÖKTEM (Devamla) - Siz işverene giden yolu, biz halka
giden yolu seçtik; yolunuz açık olsun! (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Şimdi, şahsı adına, İstanbul Milletvekili Sayın
Berhan Şimşek konuşacaklar.
ENVER ÖKTEM (İzmir) - O sıralardan "terbiyesiz"
diyenleri duymuyorsunuz, işçiyi savunduğumuz için bizi adaba davet ediyorsunuz!
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Onları duymuyor!
BAŞKAN - Buyurun Sayın Şimşek.
Süreniz 5 dakika.
Yalnız, Sayın Şimşek, lütfen, sataşmaya meydan vermeyecek...
(CHP sıralarından gürültüler) Vereceksiniz demiyorum. Arkadaşlarımıza da rica
ettik. Sataşmaya meydan vermeyecek şekilde, madde üzerinde konuşmanızı rica
ediyorum.
Buyurun.
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz İş Kanunu Tasarısının 6 ncı maddesiyle
ilgili şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, acaba, bizler potansiyel suçlu muyuz, sataşma
suçlusu muyuz?! Sizler, bizlerin oyuyla bizi yönetmek için buradasınız. Kürsüye
gelen hatibe "sataşmadan konuşun" diye bir dayatma gelenek midir?!
(CHP sıralarından alkışlar)
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Dayatma değil...
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Bu Yüce Mecliste böyle bir gelenek
olduğunu sanmıyorum Sayın Başkanım ve ayrıca, şu an, size cevap verdiğim için
45 saniyem kaybolmuş; bunu da rica ediyorum. (AK Parti sıralarından gürültüler)
Evet, lütfen... Lütfen...
BAŞKAN - Buyurun Sayın Hatip; buyurun.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - İş Kanununu değiştiren kanun
tasarısında hem hükümet tarafından hem de komisyon tarafından ittifakla kabul
edilen 6 ncı madde çok tehlikeli hükümler içeriyor. Tasarıda "İşyerinin
veya bir bölümünün devri" başlığıyla yer alan madde, kısaca, işyeri başka
bir işverene geçen işçilerin iş akitlerinin, yeni işveren tarafından tek
taraflı olarak sona erdirilmesini kabul ediyor. 6 ncı maddenin beşinci fıkrasında;
devreden veya devralan işverenin ekonomik veya teknolojik sebeplerle iş akdini
tek taraflı feshedebileceği kabul ediliyor. Yine, işyerinin devri durumunda,
işveren, iş organizasyonu değişikliği sebebiyle de iş sözleşmesini tek taraflı
olarak feshedebiliyor. Bu hüküm aynen şudur: Bir işyerine istediğin kadar
yıllarını, emeğini ver; yeni bir işveren gelir koltuğa oturursa, kendini
kapının önünde bulursun; yani, işçi, işvereni değişince, yeni işverene itaat
etmek zorunda bırakılıyor. İşyeri ve önceki işvereniyle arasında çalışma
prensipleri gibi konular hiç önemsenmemiş; işçiyi, bir makine gibi gören
anlayışın yaklaşımı açıkça kendini belli ediyor.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sadece, teorik bir
mevzuat değişikliğinden bahsetmiyoruz. Bu 6 ncı madde yasalaşırsa, kendini
kapının önünde bulacak, işini ve aşını kaybedecek binlerce çalışanımız var;
binlerce kalifiye işçimizin ocağı sönecek, çoluğuna çocuğuna aş ekmek
götüremeyecek.
Biraz önce, sayın hatip arkadaşlarımızdan biri ifade buyurdu
"50, 100 mesaj ve telefon geliyor" dedi; daha bu tasarı maddesi
çıkmadan bunlar yaşanıyor.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; işten, çıkarılan bu
arkadaşlar, şu an, evlerinde, ekranları başında bizleri izliyor. Bizlerin
neyimizi mi izliyor; fıkra anlatışımızı izliyor.
Bir gün, bu dönem biter, tekrar halka gideriz; fakat, o
zaman anlatacak fıkranız kalmayacak; çünkü, bugün, ekran başındaki o insanlar,
sizin kahkahalarınızı izliyor ve çoluğu çocuğu aç.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Kim kahkaha atıyor?!
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Açlık nedir, işten atılma nedir;
sanıyorum ki, bunları hepimiz biliriz; hiç birimiz kalaylı ağa tepsilerini
yalayarak buraya gelmedik.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; TEDAŞ İstanbul Anadolu
Yakası Elektrik Dağıtım İşletmesinde 2 190 işçi arkadaşımız, şu an, bu sorunun
en somut örneğini yaşıyor. 9.9.1982 tarih ve 2705 sayılı Kanunla, ülke
sathındaki belediye, köy ve tüzelkişiliklerin elindeki elektrik tesisleri ve
dağıtım faaliyetleri TEK'e devredilmiştir. Elektrik dağıtım hizmetlerinin
yürütülmesi amacıyla dağıtım müesseselerinin kurulması kararlaştırılmıştır; ilk
olarak 19 olan müessese sayısı, 1994 sonrasında da 79'a çıkarılmıştır. Bakanlar
Kurulunun 12.8.1993 tarihli kararıyla bir kamu iktisadî kuruluşu olan TEK'in
tüzelkişiliği kaldırılarak, Türkiye Elektrik Üretim İletim AŞ (TEAŞ) ve Türkiye
Elektrik Dağıtım AŞ (TEDAŞ) unvanlı iki iktisadî devlet teşekkülü haline
dönüştürülmüştür. TEK'in dağıtım müesseseleri TEDAŞ bünyesinde kalmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Şimşek, mikrofonu açıyorum. Buyurun,
tamamlayın efendim.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Teşekkür ederim.
Buraya kadar her şey tamam, her şey hukukî; fakat, TEDAŞ
Anadolu Yakası Dağıtım İşletmesini, Aktaş Elektrik Anonim Şirketinin
sözleşmesinin iptali nedeniyle 3.4.2002 tarihinde, 2 192 çalışanıyla
devralmıştır; yani, tam, sakıncalarını anlattığım bu 6 ncı maddeye denk
geliyor. Bu maddeyi, kendimiz için değil -sizler ve ben, burada vekiliz, asil
olanlar için istiyoruz, emekçi için de istiyoruz, çalıştıran için de istiyoruz.
Bunları, keyfimiz için istemiyoruz. Açın, maddeyi okuyun; rahat uyuyabilir
misiniz, uyuyamaz mısınız, ona göre karar verin.
Bu arkadaşlarımız, ayrıca, Anadolu yakasında yüzde 35
elektrik kaçağı varken, bunu, şu an yüzde 14'e indirmişler, ülkeye trilyonlarca
kazanç kaydettirmişlerdir. Şimdi, bu arkadaşlarımız, bu yasa geçerse ne olur,
geçmezse ne olur; aç mı kalırız, açık mı kalırız diye, televizyonlarının
önündeler.
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım -sözlerimi
bitiriyorum- Sayın AKP Genel Başkanı ve müstakbel... (AK Parti sıralarından
"AK Parti" sesleri) İzin verirseniz, bu konuda açıklama yapayım. (AK
Parti sıralarından "İstemiyoruz" sesleri) Evet... Evet... Burada, AK
Parti de var, AKP'de var. Tezkereye "hayır" diyenler, AK Partililiğe
hak kazanmışlardır, geriye kalan arkadaşlar AKP'lidirler. (CHP sıralarından
alkışlar, AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın Şimşek, lütfen...
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Gelen tezkereye "hayır"
deyin, AK Partili olun efendim.
AHMET YENİ (Samsun) - Ona siz karar veremezsiniz!
BAŞKAN - Sayın Şimşek, lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.
HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Artistlik yapma!
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Beyefendi, benim mesleğim
artistlik değil, sinema oyunculuğu; ama, ben, çok sayıda artist gördüğüm
için... Siz, artistten de... (CHP sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN - Sayın Şimşek, son sözlerinizi alıyorum.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Emeğin ve emekçinin hakkını yok
sayarak, bir dahaki dönem burada olamayacaksınız. Bundan önceki sağ anlayışlar,
seçilene kadar "kandan KDV mi olur" deyip, önergelerimizi hep
reddettiniz ve ilaçla ilgili KDV'yi sıfırlayalım dedik, onu da kabul etmediniz.
Türkiye Halkı sizi görüyor.
EYÜP FATSA (Ordu) - Sizi de görüyorlar...
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Sayın Başkan, Yüce Meclise
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Şimşek.
Konuşmalar tamamlanmıştır.
FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan, Agah Kafkas Bey
konuşacaklardır.
BAŞKAN - Konuşmaları daha önce lütfederseniz...
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, Agah Bey, söz almak için
önceden Divana başvurmuş mu efendim?
BAŞKAN - Grup adına mı, şahıs adına mı?
Agah Bey, şahsınız adına söz verebilirim; ama, grup adına
yapılan konuşmalar bitti.
AGAH KAFKAS (Çorum) - Şahsım adına Sayın Başkan.
BAŞKAN - Tamam.
Sayın Kafkas, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 5 dakikadır.
AGAH KAFKAS (Çorum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
çok önemli bir yasayı, Türkiye çalışma yaşamını ilgilendiren bir yasayı
birlikte gerçekleştirmeye çalışıyoruz. (CHP sıralarından "Ayrı, ayrı"
sesleri)
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Bizi katma...
AGAH KAFKAS (Devamla) - Valla polemik yaparsanız, cevabını
alırsınız. Birbirimize sataşmadan, ben, bir şeyler anlatmaya çalışıyorum.
Şimdi...
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Sataşacak neyin var senin...
BAŞKAN - Sayın Kafkas, siz, Genel Kurula hitap edin, madde
üzerinde görüşlerinizi arz edin, arkadaşlarımız sükûnetle dinlesinler.
Lütfen...
AGAH KAFKAS (Devamla) - Bütün iş alemi, işçisiyle
işvereniyle, Türkiye, bugün, burada tartışılan yasayı izliyor; ibretle,
dehşetle izliyor. Oysaki, burada konuşulan madde başka bir şey, anlatılan başka
bir şey. Sayın Şimşek'i dinledim, acaba, başka bir maddeden mi bahsediyor?!
Acaba, nereden bahsetti?! Bu maddeyle alakası var diye baktım; hiçbir alakası
yok. Bundan önceki yasada devir işlemleriyle ilgili hükümler net değildi,
sıkıntı vardı ve devirden dolayı da birçok işyerinde toplusözleşme
uygulamasından ve işçilerin haklarından da geriye gidişin olduğunu en iyi
bilecek arkadaşlarımız oradaki sendikacı arkadaşlarımızdı. Bu yasanın bu
maddesi bu boşlukları tümüyle ortadan kaldırıyor. Uluslararası yönergelere, ILO
sözleşmelerine tümüyle uyan, belki de, tasarının maddeleri içerisinde dünya
standartlarına en uygun bu madde görüşülürken Komisyonda -iyi niyetinizi
göstermek açısından söylüyorum- kavga çıkarıp, Komisyonu terk etti
arkadaşlarımız.
HÜSEYİN GÜLER (İçel) - Ne alakası var?!
AGAH KAFKAS (Devamla) - Bu madde, somut olarak, dünya
standartlarına uyan ve bugüne kadarki aksaklıkları gideren bir madde olmasına
rağmen, burada bir niyetin de göstergesidir bu. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Doğrudur; haklı olarak, eleştireceğiniz tarafları var,
memnuniyetle karşılarız, eleştirin; ama, sırf konuşmuş olmak için konuşmayın.
Birisi gitmiş, büyük bir heykeli inceliyormuş.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Maddeyi anlat, maddeyi...
AGAH KAFKAS (Devamla) - Maddeyi anlatıyorum... Maddeyi...
Karşıdan nasıl görünüyor, bakın diye anlatıyorum.
Burnu güzel değil, saçları karışık, başka yeri bilmem ne...
Birsürü eleştiri yapmış. Heykeltraş sabırla, inatla dinliyor. Adam ukalaca,
hâlâ, bütün ayrıntıları eleştiriyor. Heykeltraş adama demiş ki "sen
necisin?" Adam "ben ayakkabıcıyım" demiş. Heykeltraş "o
zaman, çizmeden yukarı geçme" demiş. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Bizim tartışamayacağımız hiçbir konu yok, her şeyi
konuşuruz; ama, gelin, bu olayı, teknik boyutlarında, işin özüne inerek ortaya
koyalım. Burada bir iş yapmaya çalışalım, doğruları ortaya koyalım.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Biz, doğruları konuşuyoruz.
AGAH KAFKAS (Devamla) - Yani, olmayan bir maddede... Sırf
konuşmak için konuşacaksanız, konuşulacak yerler var; çıkın, orada konuşun
kardeşim. Burada, Sayın Şimşek'in, Türkiye'deki söylediği sorunları ortadan
kaldıracak maddeyi anlatırken, bu maddeyi, bu sorunların sebebiymiş gibi
anlatmasını hayretle, dehşetle dinledim. Aklı burada kullanmak zorundayız biz.
Siyaset yaparken akla izin veremeyiz, aklı tatile gönderemeyiz, akıl bize en
çok da bu Yüce Meclisin yüce kürsüsünde lazım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Onun için, bu tasarı, bu maddesiyle, bugüne kadarki haksızlıkları tümüyle
gideren, yargı kararlarıyla yapılmış eksikleri de tamir eder niteliktedir. O
nedenle, bir defa, eksiklikler olabilir. Şurada, 4 konfederasyonun mutabakatı
noktasında aylarca çalışılmıştır. Son mutabakat günlerinde -ben de bizzat o
toplantıların tanığıyım- o konfederasyonların çok değerli uzmanlarıyla günlerce tartışılmıştır. Tek eleştirilmeyen
bir madde, komisyonu terk nedeni yapılmıştır. Bir insan, bir milletvekili
"aklıma eseni söyledim, ağzıma geleni söyledim" diyemez; ağzından
çıkanın sahibi olmalı ve sorumlusu olmalıdır.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Aynaya baktın mı?!
BAŞKAN - Sayın Kafkas, sözlerinizi toparlayın lütfen.
AGAH KAFKAS (Devamla) - Söylenilenlerin söyleyeni de belli,
adresi de belli ve biz, o seviyeye düşmemek için cevap vermiyoruz; yoksa,
öylesine bir cevap veririz ki, bir daha kafasını kaldırıp karşıya bakamaz.
Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Kafkas teşekkür ederim.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Biz de veririz cevabını.
MUHARREM İNCE (Yalova)- Sayın Başkan, sataşma var. Ben,
hayatımda bu kadar kötü bir fıkrayı ilk kez duydum.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen!..
Başkanlık olarak bir düşüncemi açıklamak istiyorum,
paylaşmak istiyorum.
Sayın milletvekilleri, demokrasinin güzelliği, parlamenter
demokrasinin ve buna olan inancımızın tezahürü, iktidarla muhalefet bu Mecliste
her şeyi tartışacaktır. Muhalefet, gerektiğinde hükümeti acımasızca tenkit
edebilir. Burada, bu Yüce Meclisin, bu Genel Kurulun mehabetini bozmamak, bu
milletin bizden beklediği, üslubumuzu bozmamak şartıyla, muhalefetin
tenkitlerini de iktidarın hoşgörüyle karşılaması demokrasinin gereğidir. O
bakımdan, burada, özellikle muhalefetin bu kürsüde düşüncelerini açıklaması
için, Başkanlığımız her türlü hoşgörüyü, müsamahayı göstermektedir. O bakımdan,
birbirimize laf atmak suretiyle, bir elektriklenmeye, arzu etmediğimiz bir
noktaya gelmeyi arzu etmiyoruz.
Değerli arkadaşlar, bu anlayış içerisinde, verilen bu karar
doğrultusunda, bu tasarıyı müzakere edeceğiz. Yanlışı olabilir; o, Genel
Kurulun kararıdır.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Sayın Başkan, ben, kayıtlara düzgün
geçmesini istiyorum; kayıtlara yanlış geçti. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlar, şimdi, müzakerelerimize devam ediyoruz.
Madde üzerinde verilmiş bir önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Yasa Tasarısının "İşyerinin veya bir
bölümünün devri" başlıklı 6 ncı maddesinin beşinci fıkrasının son
cümlesinde yer alan "Devreden veya devralan işverenin ekonomik ve
teknolojik sebeplerin yahut iş organizasyonu değişikliğinin gerekli kıldığı
fesih hakları veya işçi ve işverenlerin
haklı sebeplerden derhal fesih hakları saklıdır" cümlesinin çıkarılmasını
arz ve teklif ederiz.
|
Mehmet
Ziya Yergök |
Mehmet
Nuri Saygun |
Feridun Baloğlu |
|
Adana |
Tekirdağ |
Antalya |
|
Feramus
Şahin |
Muharrem
Kılıç |
|
|
Tokat |
Malatya |
|
BAŞKAN - Efendim, önergeye Komisyon katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU
(İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Efendim, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önerge
sahiplerinden söz isteyen?..
Sayın Çetin, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bugün, gecenin bu saatinde, bizi,
burada, acaba gelecekte hangi koşullarda çalışacağım diyen işçiler izliyor;
gelecekte iş umuduyla, aç yatıp aç kalkan işsizler izliyor. Çalışma yaşamını
ülkesinin kalkınması için derç etmiş, emekli olmuş, emekli maaşıyla
geçinemeyen, kandırılamayan emeklilerimiz izliyor, doğrudan gelir desteğini
alamayacak olan köylülerimiz izliyor; ama, hizmet sektöründe belediye
başkanlarına sırtını dayayarak sendikacılık yapmış arkadaşım, gelip, burada
fıkra anlatıyor. (CHP sıralarından alkışlar) Halkımız, bizim fıkralarımızı
değil, bizim sorunlara yaklaşımımızı izliyor, bizden sorunlara çözüm istiyor.
Değerli arkadaşlarım, burası eksiklikleri gidermek için var.
Gerçekten, fıkrayla teknik konuyu birbirinden ayırt edemeyip peş peşe fıkra
anlatan arkadaşlarımın... Meslektaşlarım demeye dilim varmıyor, ben, işçilikten
geldim, sendikacılıktan değil.
KERİM ÖZKUL (Konya) - Sendika ağalığından...
İZZET ÇETİN (Devamla) - Evet, ben, millî savunma iş kolunda
toplumumuzun en donanımlı, en birikimli, en eğitimli iş kolunda onaltı yıla
yakın aktif sendikacılık, dört yıl da amatör sendikacılık yaptım, oradan
geliyorum. Ben, sırtımı hiçbir zaman işverenlere dayayarak sendikacılık yapmadım.
Onun için, hangi koşullarda sendikacılık yaparak, öyle fıkra da öğrenmedim;
ama, çok da iyi fıkra anlatırım.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Hayat hikâyeni mi dinleyeceğiz?!
İZZET ÇETİN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, işyerinin veya
bir bölümünün devri elbette konumuz.
Bakınız, eğer bu yasayı okuma şansınız olsaydı, bu tasarıyı
inceleme şansınız olsaydı, bu önergeyi çok daha makul görebilirdiniz. Bunda
akıl var, bunda teknik var, bunda mantık var.
CÜNEYT KARABIYIK (Van) - Maddeyi oku.
İZZET ÇETİN (Devamla) - Maddeyi okuyorum, evet.
Maddenin başlığı: "İşyerinin veya bir bölümünün
devri." İşverenlerin uzun yıllardan bu yana uygulaya geldikleri işçiden
kurtulma, sendikadan kurtulma araçlarından biri bu maddede kendisini
gösteriyor. Maddenin altıncı paragrafının ikinci cümlesine bakınız:
"Devreden veya devralan işverenin ekonomik ve teknolojik sebeplerin yahut
iş organizasyonu değişikliğinin gerekli kıldığı fesih hakları veya işçi ve
işverenlerin haklı sebeplerden derhal fesih hakları saklıdır." Elbette,
değişen koşullarda eğer bir durum var ise, işçinin çalışma koşullarında ciddî
değişiklik olmuş ise, 1475 sayılı Yasanın 16 ncı maddesine göre, işçi, fesih
hakkını kullanabilir veya 13 üncü maddesine göre, işverenin kullana geldiği
kriz bahanesiyle, bu ülkede, ülkemizde 2 000 000'dan fazla insan geçmiş
dönemlerde işini kaybetti.
Biz ne diyoruz önergemizde: Diyoruz ki, ikinci cümlenin
madde metninden çıkarılmasını... Neden; çünkü, bu yasanın içinde "Feshin
Geçerli Nedene Dayandırılması" başlıklı 19 uncu "Çalışma
Koşullarındaki Değişiklik ve İş Sözleşmesinin Feshi" başlıklı 23 üncü
"İşçinin Haklı Nedenlerle Derhal Feshi Hakkı" başlıklı 25 inci ve
"Toplu İşçi Çıkarma" başlıklı 30 uncu maddelerinde konu zaten var.
Biz, birilerinin kulağına bir şeyler fısıldıyoruz burada bir kez daha; yani,
lüzumsuz yere, işyerinin bir bölümünün ya da işyerinin devredilmesi durumunda
işverenlere diyoruz ki, bu, bir organizasyondur; sen işçiden kurtulabilirsin,
toplusözleşmelilik hakkını kullanan yerine, sen de kayıt dışına kaçabilirsin;
sen de asgarî ücretli işçi çalıştırabilirsin... Bu maddede böyle bir hükmün
yeri olmamalı. Bizim söylemek istediğimiz; aynı hüküm, aynı şekilde bu yasanın
dört beş yerinde yazılı. Bir mükerrerliği ortadan kaldırmak için, yanlış
izlenimleri, işverenlere belki yanlış kullanılmasına imkân vermemesi açısından
giderelim diyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN- Bir dakika efendim... Açıyorum mikrofonu; lütfen,
tamamlayınız.
İZZET ÇETİN (Devamla)- Değerli milletvekilleri, gerçekten,
çalışma yaşamı kolay değil. Çalışma yaşamındaki ilişkileri elbette iş yaşamının
içinden gelen, işçi çalıştıran ya da bir işyerinde, işletmede çalışanlar
yaşayarak biliyor; onun sıkıntılarını, acılarını da milyonlarca aile çekiyor.
Gerçekten, bir ülkede çalışma hakkı, temel insan haklarından biri. İşyerinin
devri ya da bir iş organizasyonu, temel insan haklarından olan çalışma hakkını
ve ona bağlı olarak insanın yaşama hakkını elinden almamalı, onu, aç kalma
özgürlüğüyle başbaşa bırakmamalı.
O nedenle, hiç olmazsa, maddenin okuduğumuz şekliyle buradan
çıkarılmasını takdirlerinize sunuyorum, insafınıza sunuyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çetin.
Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı,
gerekçesini dinlediğimiz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Şimdi, maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... 6 ncı madde kabul edilmiştir.
7 nci maddeyi okutuyorum:
Ödünç iş ilişkisi
MADDE 7.- İşveren (ödünç veren), yazılı rızasını almak
suretiyle bir işçiyi başka bir işverene (ödünç alan) iş görme edimini yerine
getirmek üzere geçici olarak verdiğinde ödünç iş ilişkisi kurulmuş olur. Bu
halde iş sözleşmesi ödünç veren işverenle devam etmekle beraber, işçi bu
sözleşmeye göre üstlendiği işin görülmesini ödünç alan işverene karşı yerine
getirmekle yükümlü olur. Ödünç alan işveren işçiye talimat verme hakkına sahip olup işçiye sağlık ve güvenlik
risklerine karşı gerekli eğitimi vermekle yükümlüdür. Ödünç veren işverenin,
ücreti ödeme yükümlülüğü devam eder.
Ödünç iş ilişkisi belirli süreli ve yazılı olarak yapılır,
gerektiğinde yenilenebilir.
Ödünç alan işveren, işçinin kendisinde çalıştığı sürede
ödenmeyen ücretinden, işçiyi gözetme borcundan ve sosyal sigorta primlerinden
ödünç veren işveren ile birlikte sorumludur. Ancak, işçinin rızası alınarak
ücret borcu, ödünç alan işveren tarafından üstlenilebilir.
İşçi, işyerine ve işe ilişkin olup kusuru ile sebep olduğu
zarardan ödünç alan işverene karşı sorumludur. İşçinin ödünç verilme amacından
ve şartlarından yahut aralarındaki anlaşmadan aksi anlaşılmıyorsa, işçinin
diğer hak ve yükümlülüklerine ilişkin bu Kanundaki düzenlemeler ödünç alan
işverenle olan ilişkisine de uygulanır.
Ödünç alan işveren grev ve lokavt aşamasına gelen bir toplu
iş uyuşmazlığının tarafı ise, işçi grev ve lokavtın uygulanması sırasında
çalıştırılamaz. Ancak 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanununun
39 uncu maddesi hükümleri saklıdır. Ödünç veren işveren, işçisini grev ve
lokavt süresince kendi işyerinde çalıştırmak zorundadır.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, Kocaeli Milletvekili Sayın İzzet Çetin; buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Çetin, süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısının 7 nci maddesi
hakkında, Grubum adına, Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, biraz evvelki konuşmalarımda da
söyledim, işverenler, gerçekten, çalışma ilişkilerini tek taraflı olarak nasıl
değiştirebiliriz, bu konuda ülkemizdeki kuralsızlıkları nasıl kural haline
getirebiliriz, işçileri toplusözleşme düzeninden, yasaların koruması altından,
yönetmelik hükümlerinin kendilerine vermiş olduğu yükümlülüklerden nasıl
çıkarabiliriz diye, epeyce emek sarf etmişler.
Bakınız, ödünç iş ilişkisi... Ödünç iş ilişkisinin kurulma
gerekçesi, bu kitapta bilim adamlarına sunuldu. Gerekçeyi, yani, bu kitapta
tarihçesini anlatıyorlar. Diyorlar ki: " 19 uncu Yüzyıl ortalarında ortaya
çıktığı söylenilen ödünç iş ilişkisine, 1837 yılında, Almanya'da Berlin Makine
Fabrikasında yaşanan şu olay örnek oldu. Bu hususta söylenilenlere göre, Prusya
İmparatorluğu sırasında August Borzig adlı işveren, kendisine ait makine
fabrikasındaki işleri, yine, kendisine ait daimî işçilerle bitiremediğinde;
yani, işçi sayısının yetersiz kaldığı hallerde, Prusya ordusuna başvurarak,
kura yoluyla kışladan asker istedi ve kışladan gönderilen askerler gerekli
çalışmaları ve işleri bittikten sonra, askerlik görevlerine döndüler.
1837 yılında, bir işveren, o çağda, işlerini bitirebilmek
için ödünç asker almış, oradaki ilişki nedeniyle bizimkiler de ödünç iş
ilişkisini kurmaya çalışmışlar.
Ödünç iş ilişkisinin bir başka dayanağı Mecellede var.
Mecelleye bakarsanız, icarei adem; yani, kiralık adam; yani, o çağda, kölelik
döneminde, köleden sonra çalışma ilişkilerine maruz kalan insan, kiralık adam.
Şimdi, biz, bakıyoruz, bu çağda, bu yüzyılda, Avrupa Birliğine gireceğiz,
Avrupa Birliğiyle bütünleşeceğiz diyoruz, iktidarıyla muhalefetiyle, daha 58
inci hükümetimiz güvenoyu almadan, girelim diye Avrupa kapılarını birlikte
aşındırıyoruz; ama, ne ILO'nun kabul ettiği ne de bu konuda direktif çıkarmış
olduğu bir olay yok, bir konu yok, Prusya savaşını, Mecelleyi örnek alarak,
köleden sonra kiralık adamı iş yaşamının içine sokmaya kalkışıyoruz.
Değerli arkadaşlarım, çalışma yaşamının içerisinde gerçekten
çok önemli gelişmeler oldu. Bakınız, içerisinden geldiğim iş kolunda çalışan
işçilerin, örneğin, Eskişehir Hava İkmalde çalışan işçilerin yüzde 92'si
endüstri meslek lisesi ya da yüksekokul mezunu, Gölcük Tersanesindeki işçilerin
yüzde 70'inden fazlası endüstri meslek lisesi ya da yüksekokul mezunu.
Şimdi, siz, diyebilirsiniz ki, işçi fıkradan anlar, ben,
burada fıkra anlatırım; o nedenle de, bunları böyle kandırırım...
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Yok öyle bir şey.
İZZET ÇETİN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, toplumun
korunmaya muhtaç kesimlerini korumak, devletin sosyal güvenlik şemsiyesi
altında onlara insanca yaşam olanağı sunmak, onları insan onuruna yaraşır
tarzda işyerlerinde çalışma ortamıyla buluşturmak, biraz evvel, önceki maddenin
paragrafında olduğu gibi, onları, hiçbir ayırıma tabi tutmadan, eşit koşullarda
çalıştırtmakla ödevli olan, o konudaki düzenlemeleri yapmakla görevli olan
burada bizleriz. Bizler, bu çağda, bu dönemde, kölelik ilişkilerini çalışma
yaşamının içine almamalıyız. Ödünç iş ilişkisi diye bir ilişkiyi... Yani, benim
işyerinde çalıştırdığım işçilerden bir tanesi oldukça verimli -benim, hiçbir
zaman patron olma sevdam olmadı, hep, emeğimle, alınterimle yaşamımı sürdürdüm;
ama, bir an için öyle farz edin- yanımda çalışan nitelikli 2-3 tane adam var ya
da öfkelendiğim bir işçi var ya da bir grup işçi var, bir başka arkadaşımın
işyerinde de işçiye ihtiyaç var; diyorum ki, seni oraya kiralıyorum, seni oraya
gönderiyorum. Şimdi, burada üçlü bir akit var değerli arkadaşlarım. Yani, insan
sömürüsüne, emek sömürüsüne bu kadar açık olan bir madde. Ben, hizmet akdi
yapmış, benimle işyerinde çalışacak işçiyi, bir başka işverenle ilişki kurarak,
onunla bir akit yaparak, ona teslim edeceğim...
MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Yani, köle gibi satacaksın.
İZZET ÇELİK (Devamla) - O, işçiyi alacak, benim çalışma
koşullarını belirlediğim çalışma koşullarıyla çalıştıracak ya da... Yani, ben,
bundan kazanç da sağlayabilirim. Bu, o kadar istismara açıktır ki, hiçbir
işyeri olmadan, işçi simsarlığının temelini oluşturacak. Bunu, Avrupa
ülkelerinde, demin okuduğum Prusya Savaşından sonra kurulan işletmelerde
görmüşler ve Fransızlar, Almanlar bu çalışma ilişkisini yasaklamışlar.
Uluslararası Çalışma Örgütü ILO'ya bu konuda öneriler gelmiş; kötü uygulamalar
nedeniyle, bunu, bırakınız uluslararası bir sözleşme haline getirmeyi, direktif
haline bile getirmemiş.
Biz, şimdi, o normların çok ötesinde, işçi simsarlığına
dönüşebilecek, işçiyi, alınır satılır bir meta gibi, bir mal gibi, bir eşya
gibi görecek bir anlayışın temsilcileri olamayız. Türkiye Cumhuriyeti
Parlamentosu Mustafa Kemal'in çağdaş uygarlık düzeyini gösterdiği, hedeflediği
bu Parlamento, insanına köle gibi bakamaz, onu, kiralık insan olarak, kiralık
köle olarak göremez, görmemeli.
Değerli arkadaşlarım, gerçekten, bu madde üzerinde,
sendikaların, konfederal örgütlerimizin, işverenlerin bir mutabakatı yok, bir
anlaşması yok. İşverenlerin hazırlayıp gönderdikleri dosyaya bir bakınız, esnek
çalışma ilişkileri dedikleri o kuralsız çalışmaları sıralamışlar; orada -bakarsanız,
görürsünüz- ödünç iş ilişkisinin var olduğu bir Avrupa Birliği ülkesine
rastlayamazsınız.
Bu tasarının özünde, ruhunda, sabahtan bu yana söylemeye
çalıştığımız olayın temelinde bu yatıyor. Gerçekten, bu yasa tasarısı, bir
bakıma, rövanşı alma amaçlı, kine dayalı, öfkeye dayalı, hiçbir amaca hizmet
etmeyecek, belki "İş Güvencesi Yasasına karşı, ben de, işçileri, ödünç
alarak, korumasız, güvencesiz, istediğim gibi kullanırım" mantığıyla
hazırlanmış, getirilmiş bir tasarı; hele, bu madde... İyi düşününüz, iyi
okuyunuz, biraz ufkunuzu açınız. İsterseniz, bu kitabı, işveren sendikalarından
alabilirsiniz. Geçen dönem, milletvekillerine gönderdiler, sendikalara
gönderdiler, bilim adamlarına gönderdiler; ama, hiç kimse olur vermedi. Bunun
gibi, hazırladıkları birkaç kitap var; onlardan bir tanesi de, Sendikasız
Endüstri İlişkileri.
Biraz evvel AKP adına konuşan arkadaşım demokratik
katılımdan söz etti. İşçiyi örgütünden yoksun bırakırsanız, işçi örgütlerinin
sesine kulak vermezseniz, bırakınız... "Taraflar uzlaştı" diyorsunuz,
bir uzlaşmadan söz ediyorsunuz. Yasa koyucu olarak; yani, bu Cumhuriyet
Parlamentosunda, siyasal partiler olarak, iktidarıyla muhalefetiyle, bu tasarı
üzerinde, Mecliste görüşülmeye ininceye kadar siyasal iradenin yansımadığı bir
yasal düzenlemeyi bugün yaparsak, onlara 3 Kasım öncesi gidip "sizi
koruyacağız, emeğin hakkını koruyacağız, işçinin hakkı, alınteri kurumadan
ödenmelidir" sözlerini sarf eden sizler hesap veremezsiniz. Gerçekten, bu
sorumluluk çok ağır. İşçinin alınteri kurumadan hakkını vermekten söz
ediyorsunuz; ama...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Bir dakika efendim, mikrofonunuzu açıyorum;
buyurun.
Toparlayın lütfen.
İZZET ÇETİN (Devamla) - İşçiye köle muamelesi yapılacak. Onu
insan olarak görmeyen, onu bir meta gibi, bir mal gibi, bir eşya gibi
aşağılayacak, onun onurunu incitecek, gururunu incitecek bir düzenlemeye
sizlerin "evet" diyemeyeceğine inanıyorum. Gerçekten, bu bir vicdan
meselesi, bir insaf meselesi. Biz de işçi olabilirdik, yarın, sizlerin
çocukları da kardeşleri de işçi olabilir, onlar, bu yasal düzenlemeye, bu hükme
maruz kalıp bir yere giderlerse, bir yere gönderilip onurları incinirse, inanın
size ah ederler. Almayın gariplerin ahını, çıkar aheste aheste diyor, Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çetin.
Şahsı adına, Ankara Milletvekili Sayın Bayram Meral;
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
iş yaşamımızda yeni bir sistem, yeni bir düzen kuruluyor. Benim bir noktada
üzüldüğüm konu; biz "evet"e, siz de "hayır"a alıştınız.
Değerli arkadaşlarım, bu çok kötü bir şey. Bunun içerisinde hiç ortaklaşa
"evet" diyeceğimiz, hiç doğru bir şey yok mu değerli
milletvekilleri?.. Yani, her şeye biz ne diyorsak... Bizim memlekette, bir
sıra, birisi tutuklanmış, savcı bırakmak istiyor, hâkim tersini söylüyor. Bir
gün başkâtip "efendim, sen hayır de; yani, tutukluluğunun devamına
de" demiş. Savcı bunu söyleyince, hâkim de, sinirle
"tahliyesine" demiş. Arkasından savcı da "tahliyesine"
demiş, adam kurtulmuş. Şimdi biz, sizin getirdiğiniz bir şeye "hayır"
diyelim de, belki siz bizim getirdiğimize "evet" dersiniz. Bu kadar
kati, bu kadar keskin olunmaz.
Bakınız, ödünç iş... Bu nedir değerli arkadaşlarım?! Hadi,
ödünç para verirsin de, ödünç iş nedir?! Çalıştırdığınız adamı, işçiyi birisine
devrediyorsunuz. Şimdi, düşününüz değerli arkadaşlarım, bir işyeriniz var,
benim de bir işyerim var. Ben işçimi size gönderiyorum, çalıştırıyorsunuz;
beğenmediniz, uyum sağlayamadınız, ne olacak bu insanlar; işine son
vereceksiniz.
Burada ortaklaşa bazı maddeler konulmuş. Diyor ki:
"Çalışanın Sosyal Sigortalar Kurumu primlerini ödünç veren ile ödünç alan
ortaklaşa öder." Hadi ikisi de ödemedi, bunun sonu karakolda mı bitecek
değerli arkadaşlarım?! Vatandaşın, işçisini ödünç alana, bir ticarî karşılığını
verememesinin burada kesin hükümleri, maddeleri var mı?! Günah değil mi yani?!
Bu insanlar bizim vatandaşımız değil mi?! Yani, işçi olmak, işsiz olmak suç
mu?! Hiç evinizde, yakınınızda, komşunuzda işsiz yakınınız yok mu?! Bunu bir
yerden birisi alıp birine satsa hoşunuza mı gider değerli arkadaşlarım?! Yani,
yapılan bazı şeylerde, allahaşkına, işin biraz ciddiyetine inelim. Lütfen, rica
ediyorum. Bir madde geliyor... Bir kere karar verilmiş, hepsine elinizi
kaldıracaksınız. Olmaz bu sayın milletvekilleri. Yani, bazen, gerçek konulara
lütfen birlikte parmak basalım.
Vermişsin, ödünç işçi çalıştırıyor. Ne kadar çalıştırır;
burada bir süre yok. İsterse, çalıştırdığı işçinin süresini uzatır. İşim bir
noktaya geldi, işçi fazla veya öyle işime geliyor; kardeşim, senin süren bitti,
senin yevmiyen 30 liraydı, şimdi 20 lira veriyorum; çalışıyor musun çalışmıyor
musun... Şu anda bile diyen yok mu?! Bu şekilde işçi çalıştıran yok mu?! Şimdi,
biz bunu biraz daha genişletiyoruz değerli arkadaşlarım. Günahtır!.. Ödünç
işçi...
Eskiden köle sistemine karşı çıkıyorduk. Peki, bu nedir?..
Gel aslanım, ben seni çalıştırdım, işim bitti, niye seninle uğraşacağım; paramı
götürüp bankaya yatıracağım -bankaya da gerek yok- tahvile yatıracağım, nasıl
olsa faizi de yok; parayı cebime koyacağım, seni de birine köle gibi vereceğim,
çalışacaksın... Ondan sonra, o insanın, o işçinin yeni gittiği yerdeki
itibarını düşünün değerli milletvekilleri...
Bir milletvekili, bir partiden ayrılıp da bir başka partiye
gittiği zaman eziklik duyuyor, sıkıntı duyuyor; hiç mi onu düşünmüyoruz, Allah
rızası için! Bir insanın, bir başka adamın himayesine seni verdim, devrettim,
daha doğrusu, sattım... Buna, nasıl gönlümüz razı olur?!
SEDAT KIZILCIKLI (Bursa) - Rızası isteniyor...
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bakınız,
rızası istenir... Genç arkadaşım, elini, şöyle, göğsüne koyarak düşün; benim senin
yaşında çocuklarım var. Bu işsizlik...
AHMET YENİ (Samsun) - Başbakanlıkta çalışıyor!..
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Başbakanlıkta çalışmıyor.
Başbakanlıkta çalışsa...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Affedersin, banka soymuyor,
hayalî ihracatla uğraşmıyor, hortumcularla işbirliği yapmıyor; yapanlara da
destek olmuyor; namusuyla çalışıyor.
BAŞKAN - Sayın Meral... Sayın Meral...
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Utanılacak bir şey mi var?!
Yazıklar olsun! Konuştuğuna bak hele! Milletvekiline bak, konuştuğuna bak! Lafa
bak; oğlum çalışmış!.. Suça bak, suça!.. (CHP sıralarından alkışlar)
AHMET YENİ (Samsun) - Bizim çocuklar boş geziyor, boş...
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, ben,
dünyalar kadar, insanlara, hiçbir ayırım yapmadan yardımcı olmuşumdur, işe
sokmuşumdur. Bir Allahın kuluna dedirtemezsiniz ki, Bayram Meral, insanları
siyasî görüşüne göre, iline, ilçesine göre bir ayırmıştır, taraf tutmuştur; bir
Allah'ın kuluna dedirtemezsiniz, diyemezler bunu kimseye.
BAŞKAN - Lütfen, konuşmacıya laf atmayalım.
Buyurun, Sayın Meral, sözlerinizi toparlayın.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Şimdi, burada yasa görüşüyoruz
değerli arkadaşlarım. Şimdi, bunun teknik yönleri var değerli arkadaşlarım, değerli
milletvekilleri. Teknik yönleri var. Hadi insanı devrettiniz, götürdünüz, ayrı
bir şey. Kesin hüküm yok Sayın Bakanım burada. İhtilaf yaratacak bazı durumlar
var Sayın Bakanım. Burası köle pazarı mı, Türkiye burası! Çok rica ediyorum
değerli arkadaşlarım. Bu maddeyi lütfen çeksinler. Çeksinler bu maddeyi. Adam
aldım, çalıştırdım, birine devrettim!.. Vallahi muhterem arkadaşlarım, burada
birsürü şey saymam gerekiyor. Yani, şimdi birisi birisine işçi devrettiği zaman
bu ortamda faizinden, bilmem neyiyle uğraşan insanlar, her şeyi helal kabul
eden insanlar, o işçiyi oraya devrettiği zaman oradan komisyon almayacağını ne
biliyorsunuz?! O insanların orada ezilmesine nasıl müsaade ediyorsunuz?! Burada
birsürü sorunları, sıkıntıları var; bunlara müsaade etmeyin değerli
arkadaşlarım. Vebal işliyorsunuz, yazık ediyorsunuz, yanlış yapıyorsunuz; doğru
değil bunlar. İşçi köle değildir, onlar bizim insanlarımız. Hani meydanlarda
gezdik, dolaştık, biz de söyledik, siz de söylediniz; siz biraz daha inandırıcı
oldunuz, daha inandırıcı oldunuz, işsize iş, aşsıza aş... Ne kadar rahatsınız
yahu, sizin yanınıza hiç kimse gelmiyor mu?! Ne kadar rahatsınız vallahi... Bu
kadar... Sizi tebrik ediyorum. Hiç mi kimse sizin yanınıza gelmiyor.?! Hiç mi
ağlayan yok, hiç mi orada oturup sızlayan yok?! İşte, bunlar onlar, değerli
milletvekilleri, bunlar onlar.
BAŞKAN - Sayın Meral, toparlar mısınız.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Şimdi, bunları toparladık; iyi
bir pazar bulmuşsunuz; bir başkasına devrettik. Helal olsun size! Size bu yakışmaz,
siz bunu yapamazsınız. Bunu yapanlara müsaade etmeyin. Sizden rica ediyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Meral.
Şahsı adına, Trabzon Milletvekili Sayın Cevdet Erdöl;
buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
CEVDET ERDÖL (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan İş Kanunu Tasarısı hakkında şahsım adına söz
almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabiî, takdir edersiniz ki, ben, sendikacı değilim, onun
için, fıkra anlatmasını da pek bilemem. (CHP sıralarından alkışlar[!]) Ben, bir
hekim olarak, doktor olarak, tabiî, günün anlamını belirtecek şekilde -yarın
tıp bayramı- hekim olan tüm arkadaşların, Meclisimizde olan veya Meclis
dışındaki tüm hekimlerin 14 Mart Tıp Bayramını şimdiden kutluyorum.
Tabiî, burada, hekim arkadaşlara güvenip de, bazı arkadaşlar
fazla sinirleniyorlar, heyecanlanıyorlar. Lütfen biraz sakin olsunlar; çünkü,
bizleri milyonlarca insan izliyor. Gerçekten, bizler, seçilip gelmiş insanların
vakarı, onuru ve ciddiyeti içerisinde, seçilmiş olduğumuzu millete
hissettirecek şekilde konuşmalıyız.
TURAN TÜYSÜZ (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, konuyu saptırıyor.
CEVDET ERDÖL (Devamla) - Burada, asla ve asla, seçmene mesaj
olsun diye çıkıp, milletin kürsüsünü meşgul etmeyelim lütfen. Yapıcı olalım,
ılımlı ve olumlu olalım. Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun değerli
yetkililerini, bu davranışlarından ötürü tebrik ediyorum. Gerçekten, uyumlu bir
muhalefet örneği sergiliyorlar. Hani, doğrusu, muhalefet de kendilerine pek
yakışıyor.
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - Emek konusunda uyumlu değiliz!
TURAN TÜYSÜZ (Şanlıurfa) - Yasaya gelelim yasaya!.. Sayın
milletvekilim, yasaya gelelim.
CEVDET ERDÖL (Devamla) - Saygıdeğer milletvekilleri,
gerçekten, muhalefet partimizin sayın milletvekillerinin, gerek ayet gerek
hadisler hakkında pek değerli bilgilerini zaman zaman öğreniyoruz; ama, bu
kanunlarla ilgili bilgilerini keşke komisyonda öğrenseydik. Bakın, bu kanunla
ilgili pek çok konuşmaları, çok bilgileri var, değerli sendikacı arkadaşlar var
içlerinde. Gerçekten, muhalefet partisinin değerli sendikacı üyelerine teşekkür
ediyoruz, pek çok bilgiyi, açıkyüreklilikle söylüyorum ki, kendileri gayet
veciz bir şekilde izah ediyorlar. Yalnız, bunlar, buraya gelmeden önce, ben
Sağlık Komisyonu üyesi olarak söylüyorum, orada kendilerinden duymak ve bu
tasarıyı orada tartışmak isterdik. Kendileri, maalesef, kayıtlara da geçmesi
bakımından söylüyorum, üzülerek ifade ediyorum, kanun tasarısının görüşülmesi
sırasında komisyonu terk ettiler. Bu, gerçekten demokrasi adına da pek tasvip
edilecek bir durum değildir.
MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - O noktaya kadar getirdiniz
artık!
CEVDET ERDÖL (Devamla) - Doğrusu, muhalefet, muhalefetliğini
yapacak, bizi tenkit edecek, tasarının olumsuzluklarını tenkit edecek, olumlu
yönlerini bizlere işaret edecek; bizler de, "evet"e ve
"hayır"a hep birlikte karar vereceğiz.
MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - İnsanın sabrı kalmadı!
CEVDET ERDÖL (Devamla) - Bu Meclis, pek çok şeyi birlikte,
iyi bir şekilde, kıymetli fikirlerini birlikte karar altına almış bir
Meclistir. Onun için, lütfen, arkadaşlarımız, bu değerli fikirlerini, eğer
komisyonlarda tartışarak bizlere bildirilerse çok seviniriz. Kıymetli Grup
Başkanvekili hekim arkadaşımız, zannediyorum, bunları, Gruba empoze
edecektir...
HALUK KOÇ (Samsun) - Komisyonda verilen önergeleri tartışma
hakkı bile verilmedi!
CEVDET ERDÖL (Devamla) - Hayır, öyle değil. Gerçekten, ben,
bu duygularımı sizlere iletmek istiyorum. Gayet yapıcı bir muhalefet. Bakın, biz,
V.HAŞİM ORAL (Denizli) - Sayın Başkan, lütfen; maddeyle
ilgili ne söyledi?!
TURAN TÜYSÜZ (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, daha konuya gelmedi
sayın milletvekili!
BAŞKAN - Sayın Erdöl, siz konuya gelin; buyurun; Genel
Kurula hitap edin.
CEVDET ERDÖL (Devamla) - Bakın, tüm işçiler bizim
işçilerimiz, bizim kardeşlerimiz; işverenler de bizim kardeşlerimiz. Bütün
bunları, hem işçilerin hem işverenlerin et ve tırnak gibi olduklarını bilen
insanlarız. İşçi olmazsa, işveren kimi çalıştıracak; işveren olmazsa, işçi
nereden iş alacak?! Bunların bilinci içerisindeyiz; bu tasarıların bu şekilde
tartışılarak, bir konsensüs içinde Meclise indirilmesinden yanayız; fakat,
maalesef, bize bu imkân verilmedi.
Üzüntülerimi ifade ediyor, Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından alkışlar[!])
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Erdöl.
Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 3 ayrı önerge var. Bu
önergelerin okunması, talep halinde üzerinde konuşulması durumu da olduğundan;
zamanın bitmek üzere olduğunu nazara alarak, alınan karar gereğince, kanun
tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 14 Mart 2003 Cuma günü saat
15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 23.48