DÖNEM
: 22 YASAMA
YILI : 1
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
CİLT : 7
44 üncü Birleşim
12 . 3 . 2003
Çarşamba
İ
Ç İ N D E K İ L E R
I. -
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
ÇEŞİTLİ İŞLER
1. - Siirt Milletvekilleri Öner Ergenç
ve Öner Gülyeşil'in andiçmesi
2. - (10/4) ve (10/5) esas numaralı
Meclis Araştırması Komisyonları üyeliklerine seçilen milletvekillerinin,
başkanlık divanlarını oluşturmak üzere toplanacakları gün, yer ve saate
ilişkin, Başkanlık duyurusu
B)
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1. - Oturum Başkanı TBMM Başkanvekili
İsmail Alptekin'in, İstiklal Marşının kabulünün 82 nci ve Erzurum'un düşman
işgalinden kurtarılışının 85 inci yıldönümü münasebetiyle konuşması
C)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. - Tokat Milletvekili Resul
Tosun'un, yurt dışında ikamet eden yurttaşlarımızın ülke turizmine katkılarına,
ekonomik ve sosyal yönden yaşadıkları sıkıntılara ve alınması gereken önlemlere
ilişkin gündemdışı konuşması ve Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış'ın cevabı
2. - Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri
Akbulut'un, Erzurum'un düşman işgalinden kurtarılışının 85 inci yıldönümüne
ilişkin gündemdışı konuşması
3. - Mersin Milletvekili Hüseyin
Özcan'ın, ülkenin ve Mersin'in turizm sorunlarına ve alınması gereken önlemlere
ilişkin gündemdışı konuşması
4. - Kültür Bakanı Hüseyin Çelik'in,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabulünün 82 nci yıldönümü kutlanan İstiklal
Marşı ve yazarı Mehmet Âkif Ersoy'la ilgili duygu ve düşüncelerini anlatan
gündemdışı açıklaması ve CHP İstanbul Milletvekili Hasan Fehmi Güneş ve AK
Parti Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Atilla Maraş'ın grupları adına konuşmaları
D)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. - Kayseri Milletvekili Abdullah Gül
başkanlığındaki Bakanlar Kurulunun istifasının kabulüne; yeni hükümet teşkil
olununcaya kadar Bakanlar Kurulunun göreve devamının rica edildiğine ilişkin
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/204)
2. - Bakanlar Kurulunun yeniden
kurulması için Siirt Milletvekili ve Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı
Recep Tayyip Erdoğan'ın, Anayasanın 109 uncu maddesi uyarınca
görevlendirildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/205)
3. - Ekli listede belirtilen kanun
tasarılarının, TBMM İçtüzüğünün 78 inci maddesine göre görüşülmesine devam
edilmesi istemine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/206)
4. - Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kurulunda bulunan ve görüşülmesi ertelenmiş olan (1/478) esas numaralı
Askerlik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının, TBMM
İçtüzüğünün 78 inci maddesine göre görüşülmesine devam edilmesi istemine
ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/207)
5. - Zonguldak Milletvekili Polat
Türkmen'in, KİT Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/26)
6. - Manisa Milletvekili İsmail
Bilen'in, Dilekçe Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/27)
IV. -
SORULAR VE CEVAPLAR
A)
SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI
1. -Yalova Milletvekili Muharrem
İnce'nin, Yalova'nın deprem sonrası bazı sorunlarına ilişkin Başbakandan sözlü
soru önergesi (6/90)
2. - Batman Milletvekili M. Nezir
Nasıroğlu'nun, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde boşaltılan köylere
ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/91)
3. - Antalya Milletvekili Osman
Özcan'ın, Antalya-Alanya yol çalışmalarına ilişkin Bayındırlık ve İskân
Bakanından sözlü soru önergesi (6/97)
4. - İzmir Milletvekili Vezir
Akdemir'in, İzmir'in bazı ilçelerindeki çiftçilerin elektrik borçlarına ilişkin
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/99) ve Enerji ve
Tabiî Kaynaklar Bakanı M. Hilmi Güler'in cevabı
5. - İzmir Milletvekili Vezir
Akdemir'in, İzmir'deki okulların elektrik, yakıt ve su borçlarına ilişkin
Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/100) ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanı M. Hilmi Güler'in cevabı
6. - İzmir Milletvekili Vezir
Akdemir'in, İzmir'in gecekondu semtlerindeki düşük voltajlı elektrik sorununa
ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/102) ve
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M. Hilmi Güler'in cevabı
7. - Konya Milletvekili Atilla
Kart'ın, tarla ve arsa vasfındaki hazine arazileri üzerindeki zilyetliğe
ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/112) ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanı M. Hilmi Güler'in cevabı
8. - Diyarbakır Milletvekili Muhsin
Koçyiğit'in, çiftçilerin kredi borçlarına ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru
önergesi (6/122)
9. - Manisa Milletvekili Nuri
Çilingir'in, sürücü belgesinde aranılan görme yeterliliğine ilişkin İçişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/123)
10. - Niğde Milletvekili Orhan
Eraslan'ın, patates ithalatına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru
önergesi (6/125) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı
11. - Niğde Milletvekili Orhan
Eraslan'ın, fasulye ithalatına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru
önergesi (6/126) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı
12. - Denizli Milletvekili Mustafa
Gazalcı'nın, yönetim kademelerine yapılan atamalara ilişkin Millî Eğitim
Bakanından sözlü soru önergesi (6/127)
13. - Adana Milletvekili Atilla
Başoğlu'nun, 1958'de kaldırılan Karaköy Camiine ilişkin Kültür Bakanından sözlü
soru önergesi (6/128)
14. - Samsun Milletvekili Suat
Kılıç'ın, Rus doğalgazının fiyatına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından sözlü soru önergesi (6/129)
B)
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1. - Adana Milletvekili Atillâ
Başoğlu'nun, Adana'da yürütülen projelere ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı
Abdülkadir Aksu'nun cevabı (7/205)
2. - Adana Milletvekili Atillâ
Başoğlu'nun, Adana'da yürütülen projelere ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve
İskân Bakanı Zeki Ergezen'in cevabı (7/215)
3. - Balıkesir Milletvekili Ali Kemal
Deveciler'in, Karayolu Güvenliği Yüksek Kurulu'nun toplantılarına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki Ergezen'in cevabı
(7/238)
V. -
OYLAMASI YAPILACAK İŞLER
1. - Askerlik Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/478) (S. Sayısı : 69) açıkoylaması
VI. -
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1. - Anti-Personel Mayınların
Kullanımının, Depolanmasının, Üretiminin ve Devredilmesinin Yasaklanması ve
Bunların İmhası ile İlgili Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/488) (S. Sayısı : 67)
I. -
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu Saat 15.00'te
açılarak üç oturum yaptı.
Birinci
Oturum
Oturum Başkanı ve TBMM Başkanı Bülent
Arınç, 9 Mart 2003 Pazar günü Siirt'te yapılan seçimde milletvekili seçilenleri
kutladı; bugün gerçekleştirilecek yemin töreninin, demokrasinin erdemini ve
büyüklüğünü gösterdiğini; demokrasinin tam işler hale geldiği zaman her şeyin
yolunda gidebileceğini, yasakların kalkabileceğini, demokratik anlayış ve
terbiyenin yerleşebileceğini, katılımcılığın daha da güçlenebileceğini işaret
ettiğini; bu sebeple, Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı Recep Tayyip
Erdoğan'ın Siirt Milletvekili olarak seçilmiş olmasından duyduğu bahtiyarlığı
belirten bir konuşma yaptı.
Siirt Milletvekili Recep Tayyip
Erdoğan andiçti.
Bülent
Arınç |
Başkan |
Suat Kılıç Yaşar
Tüzün |
Samsun Bilecik |
Kâtip Üye Kâtip Üye |
İkinci
ve Üçüncü Oturum
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet
Yılmazcan, 8 Martta kutlanılan Dünya Kadınlar Günü nedeniyle,
Çorum Milletvekili Feridun Ayvazoğlu,
Çorum İlinin sosyal, ekonomik ve güncel sorunlarına ve çözüm önerilerine
ilişkin,
Gündemdışı birer konuşma yaptılar;
Niğde Milletvekili Erdoğan Özegen'in,
orman sınırlarının dışına çıkarılan alanlar ve alanların değerlendirilmesi
konusunu içeren 6831 sayılı Orman Kanununun 2/B maddesinin uygulanmasından
kaynaklanan sorunlara ilişkin gündemdışı konuşmasına, Orman Bakanı Osman Pepe
cevap verdi.
Köy Kanununun Bir Maddesinin
Değiştirilmesi ile Aynı Kanuna Bir Madde Eklenmesine Dair (1/385), Jandarma
Teşkilât, Görev ve Yetkileri Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına
Dair (1/399), Jandarma Teşkilât, Görev ve Yetkileri Kanununa İki Ek Madde
Eklenmesine Dair (1/402),
Bir Evlenme Akdine Dayanmayan
Birleşmelerin Evlilik ve Evlilik Dışında Doğan Çocukların Düzgün Nesepli Olarak
Tesciline İlişkin,
Çocukların Korunması ve Ülkelerarası
Evlat Edinme Konusunda İşbirliğine Dair Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğu Hakkında,
Kanun Tasarılarının geri
gönderilmesine ilişkin Başbakanlık tezkereleri okundu; ilgili komisyonlarda
bulunan tasarıların hükümete geri verildiği bildirildi.
Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa ve 26
milletvekilinin, yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızın sorunlarının (10/48),
İstanbul Milletvekili Onur Öymen ve 25
milletvekilinin, askerî üs ve tesisler ile limanların modernizasyonu amacıyla
ABD teknik ve askerî personelinin ülkemizde bulunmasına izin verilmesine
ilişkin TBMM kararına dayanan uygulamaların ve aykırılık iddialarının (10/49),
Araştırılarak, alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergeleri okundu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve
öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen'in 31 Ocak
- 2 Şubat 2003 tarihleri arasında Suriye'ye yaptığı resmî ziyarete iştirak
etmeleri uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi kabul
edildi.
11.3.2003 tarihinde Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş bulunan ve gündemin "Genel Görüşme ve
Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmında yer alacak
olan, İstanbul Milletvekili Onur Öymen ve arkadaşları tarafından, Yüce Meclisin
6 Şubat 2003 tarihli ve 759 sayılı Kararıyla verdiği yetkinin dışına çıkıldığı
yolunda kuşkuların ortaya çıkarılmasının araştırılması amacıyla verilen Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 11.3.2003 tarihli (bugünkü) birleşiminde
görüşülmesine ve görüşmelerin bitimine kadar Genel Kurul çalışmasının
uzatılmasına ilişkin CHP Grubu önerisinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul
edilmediği,
Genel Kurulun 11 Mart 2003 Salı günkü
(bugün) birleşiminde, gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının 14 üncü sırasında yer alan, İzmir
Milletvekili Canan Arıtman ve 34 milletvekilinin, İzmir'in Karşıyaka İlçesinde
otopark olarak düzenlenen bir alanla ilgili mahkeme kararlarının uygulanmadığı
iddialarının araştırılmasına ilişkin (10/25) esas numaralı Meclis araştırması
önergesinin öngörüşmelerinin yapılmasına; gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 15 inci
sırasında yer alan 67 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 1 inci sırasına,
6 ncı sırasında yer alan 56 sıra sayılı kanun tasarısının 2 nci sırasına, 7 nci
sırasında yer alan 57 sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü sırasına, 12 nci
sırasında yer alan 64 sıra sayılı kanun tasarısının 5 inci sırasına, 13 üncü
sırasında yer alan 65 sıra sayılı kanun tasarısının 6 ncı sırasına, 14 üncü
sırasında yer alan 66 sıra sayılı kanun tasarısının 7 nci sırasına ve daha önce
gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve bastırılarak dağıtılan 72 sıra sayılı
kanun tasarısının ise 4 üncü sırasına alınmasına ilişkin AK Parti Grubu
önerisinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildiği,
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün,
4325 Sayılı Olağanüstü Hal Bölgesinde ve Kalkınmada Öncelikli Yörelerde
İstihdam Yaratılması ve Yatırımların Teşvik Edilmesi ile 193 Sayılı Gelir
Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 6 ncı Maddesinin
Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin (2/30) İçtüzüğün 37 nci maddesine göre
doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesinin, yapılan görüşmelerden sonra,
kabul edilmediği,
Açıklandı.
Gündemin "Sözlü Sorular"
kısmının:
1 inci sırasında bulunan (6/90),
2 nci " " (6/91),
3 üncü " " (6/97),
5 inci " " (6/99),
6 ncı " " (6/100),
7 nci " " (6/102),
8 inci " " (6/112),
13 üncü " " (6/122),
14 üncü " " (6/123),
Esas numaralı sözlü sorular, ilgili
bakanlar Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından, ertelendi;
4 üncü sırasında bulunan (6/98) esas
numaralı sözlü soruya, Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü,
9 uncu sırasında bulunan (6/116),
10 uncu " " (6/117),
11 inci " " (6/118),
12 nci " " (6/119),
26 ncı " " (6/138),
79 uncu " " (6/199),
Esas numaralı sözlü
sorulara, Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun,
15 inci sırasında bulunan (6/124),
25 inci " " (6/137),
31 inci " " (6/143),
47 nci " " (6/167),
57 nci " " (6/177),
Esas numaralı sözlü sorulara, Sağlık
Bakanı Recep Akdağ,
Cevap verdiler; (6/98), (6/116) ve
(6/137) esas numaralı soru sahipleri de cevaplara karşı görüşlerini
açıkladılar.
12 Mart 2003 Çarşamba günü saat
15.00'te toplanmak üzere, birleşime 19.16'da son verildi.
|
No. :
65
II. - GELEN KÂĞITLAR
12.3.2003 ÇARŞAMBA
Teklif
1. - Kastamonu Milletvekili Hakkı
Köylü'nün; Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/94) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi : 12.3.2003)
Sözlü
Soru Önergesi
1. - Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu'nun, emeklilerin maaş kuyruklarında yaşadıkları sıkıntıya ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/293) (Başkanlığa
geliş tarihi : 11.3.2003)
Yazılı
Soru Önergeleri
1. - İzmir Milletvekili Oğuz Oyan'ın,
bazı arazi, tesis ve limanların yabancı silahlı kuvvetlere kiralandığı
iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/299) (Başkanlığa geliş
tarihi : 11.3.2003)
2. - Edirne Milletvekili Nejat
Gencan'ın, Edirne İlinin geri kalmış ilçelerinin kalkınmada öncelikli yöreler
kapsamına alınıp alınmayacağına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Abdüllatif Şener) yazılı soru önergesi (7/300) (Başkanlığa
geliş tarihi : 11.3.2003)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati : 15.00
12 Mart 2003 Çarşamba
BAŞKAN : Başkanvekili
İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER : Yaşar
TÜZÜN (Bilecik), Suat KILIÇ (Samsun)
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 44 üncü Birleşimini açıyorum.
Gerekli çoğunluk vardır; görüşmelere
başlıyoruz.
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
ÇEŞİTLİ İŞLER
1. -
Siirt Milletvekilleri Öner Ergenç ve Öner Gülyeşil'in andiçmesi
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Siirt'te yapılan milletvekili seçimi sonucunda milletvekili seçilenlerin,
Anayasamıza göre andiçmeleri gerekmektedir.
Şimdi, seçilen milletvekillerimizden
andiçmeyenlerin adlarını okuyup, andiçmek üzere kürsüye davet edeceğim.
Sayın Öner Ergenç.
Buyurun Sayın Ergenç. (Alkışlar)
(Siirt Milletvekili Öner Ergenç
andiçti) (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Öner Gülyeşil
Buyurun Sayın Gülyeşil (Alkışlar)
(Siirt Milletvekili Öner Gülyeşil
andiçti) (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın
Gülyeşil.
B)
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1. -
Oturum Başkanı TBMM Başkanvekili İsmail Alptekin'in, İstiklal Marşının
kabulünün 82 nci ve Erzurum'un düşman işgalinden kurtarılışının 85 inci
yıldönümü münasebetiyle konuşması
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet
Meclisinin kıymetli üyeleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin olduğu kadar Türk
Milletinin şuurunda büyük izler bırakan bir günü idrak ediyoruz. Bugün,
İstiklal Marşının kabulünün 82 nci yıldönümüdür; aynı zamanda, Erzurum'un
kurtuluş yıldönümüdür. Meclisimiz ve milletimiz için her zaman iftihar vesilesi
olan bu günün ruh dünyamızda uyandırdığı heyecan her türlü takdirin
üzerindedir.
Sayın milletvekilleri, bütün inancımla
ifade etmeliyim ki, İstiklal Marşını yazmak her millete nasip olmaz. Böyle bir
marşı, edebî içeriği kadar, ruh ve pratik olarak yazmak, yazarı Mehmet Âkif
gibi bir şahsiyet çıkarmak, ancak büyük milletlerin başarabileceği, ancak Türk
Milletinin altından kalkabileceği bir inanca sahip olmakla mümkündür. Böyle bir
şiir metnini böyle bir inançla yazan fertler yetiştiren milletin evlatları
olmaktan ancak onur duyarız. Çatısı altında bulunduğumuz bu kurum, İstiklal
Harbini, akıllara durgunluk verecek zor şartlarda sevk ve idare ederek zaferle
noktalamıştır. Bu Meclis, işte, bu şaheser mirası, doğal vârislerinin
oluşturduğu bir kurumdur. Bu Meclisin her sayın üyesi, bu sorumluluğun idraki
içindedir. Bu inancı koruduğumuz sürece, biz, kendimize yakışır ve yaraşır
kurum olma özelliğimizi ilelebet muhafaza ederiz.
Saygıdeğer milletvekilleri, İstiklal
Marşı, merhum Mehmet Âkif'in vatan ve millet sevgisini, bu necip millete
yapılacak her türlü hizmetin karşılıksız olarak yapılması gerektiğini en açık
şekilde ortaya koymaktadır. İstiklal Marşını sizlere anlatmayı zait addederim;
ama, merhum Mehmet Âkif Ersoy'un şu sözünü hatırlatmadan geçemeyeceğim:
"Allah, bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın." (Alkışlar)
Çünkü, İstiklal Marşı, bu milletin çektiği ıstırabın, istiklal için ödediği
bedelin, iliklerine kadar hissettiği zorlukların destanı, anlatımıdır. Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanvekili olarak, içinden geçtiğimiz zor günlerde, ben
de merhum Âkif'e tabi olarak, diyorum ki: Allah bizi, Âkif'in veciz bir şekilde
ifadelendirdiği o zor günlerle karşı karşıya bırakmasın.
Sayın milletvekilleri, İstiklal Marşı,
Türk insanının, ruh dünyasını, mücadele azmini, zorluklara tahammül gücünü,
bağımsızlığına olan iman derecesindeki bağlılığını, bir örneği daha olmayacak
şekilde ispatlayan ruha sahiptir. Yediden yetmişe bütün Türk Milleti olarak,
büyük bir onurla ve dik başla terennüm ettiğimiz bu millî marşımızın, bize her
zaman ışık tutması bulunmaz bir fırsattır.
İstiklal Marşının muhtevası, bir
kutlama gününe hapsedilemeyecek kadar geniş ve bir o kadar geleceğimizi
aydınlatan mesajlarla doludur. Zaten, bu özelliği sebebiyledir ki millî
marşımız olmuştur.
Başta merhum Mehmet Âkif Ersoy olmak
üzere, Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve bütün millî mücadele kahramanlarını, şehit
ve gazilerimizi rahmetle anıyorum. Şaheser bir millî marşa sahip olmamızı temin
eden bir kuruma Başkanlık etmekten duyduğum onuru ifade ediyor ve sizlere,
hepinize ayrı ayrı saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
Değerli milletvekilleri, gündeme
geçmeden önce, üç değerli arkadaşımıza gündemdışı söz vereceğim.
Gündemdışı ilk söz, yurtdışında ikamet
eden vatandaşlarımızla ilgili söz isteyen Tokat Milletvekili Resul Tosun'a
aittir.
Buyurun Sayın Tosun.
Süreniz 5 dakika.
C)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. -
Tokat Milletvekili Resul Tosun'un, yurt dışında ikamet eden yurttaşlarımızın
ülke turizmine katkılarına, ekonomik ve sosyal yönden yaşadıkları sıkıntılara
ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Dışişleri Bakanı
Yaşar Yakış'ın cevabı
RESUL TOSUN (Tokat) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, 82 yıl önce kabul edilen
İstiklal Marşımızın seneyi devriyesinde ilk kez bu dönemde muhteşem bir anma
töreni tertip edilmiş ve tüm vekillerimizin, tüm milletimizin duygularına
tercüman olunmuştur. Bu münasebetle, Başkanlık Divanını, bu törenlerden dolayı
kutlayarak sözüme başlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
resmî kayıtlara göre 3 500 000 vatandaşımız yurt dışında ikamet etmektedir.
Resmî kayıtlarda bulunmayan ve bir şekilde yurt dışında bulunanlarla birlikte,
gurbetteki vatandaşlarımız 5 000 000 civarında tahmin edilmektedir. Almanya'dan
Yeni Zelanda'ya, Avustralya'dan Kuzey Amerika'ya, Kuzey Afrika'dan Suudi
Arabistan'a kadar, değişik ülkelerde ikamet eden vatandaşlarımızın, muhtelif
alanlarda, çok çeşitli sorunlarla karşı karşıya geldikleri bilinmektedir.
Ülkemizde, artan nüfusun istihdamında
çekilen sıkıntılar, insanımızı, yabancı ülkelere iş yapmaya sevk etmiştir. 20
nci Yüzyılın ikinci yarısından sonra, ağırlıklı olarak Batı Avrupa ülkelerine
yönelen vatandaşlarımız, maalesef, kimi haklardan mahrum olarak hayatlarını
idame ettirmektedirler. Vatandaşlarımızın mahrum oldukları haklarının başında,
seçme hakkı gelmektedir. Yapılan düzenlemelerle, sadece gümrük kapılarında oy
kullanabilen vatandaşlarımızın oy kullanma haklarının temini, öncelikli
sorunlarındandır.
Yabancı ülkelerde ikamet eden
vatandaşlarımızdan, bulundukları ülkenin vatandaşlığını hak eden ve alanlar da,
kimi sorunlarla karşı karşıya gelmektedirler; birçoğu, ülkemizdeki
uygulamalardan habersiz oldukları için değişik mağduriyetler yaşamaktadırlar.
Mesela, Türk Devletinden izin alma konusuna vâkıf olmayan çok sayıda
vatandaşımız bunun sıkıntısını çekmektedir.
Yurt dışında ikamet eden
vatandaşlarımızın çoğu, artık, bulundukları ülkelerde kendilerini kalıcı
gördükleri için, ülkemize karşı yükümlülüklerini yerine getirdikleri sürece,
çifte vatandaşlığın teşviki istikametinde, gerekli değişikliğin yapılması
gerekmektedir.
Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın
Türkiye'ye yatırım yapmaları, makine ve teknoloji transferi için bütün
kolaylıkların sağlanması ve bürokratik zorlukların kolaylığa dönüşmesi,
ülkemizin kalkınması açısından çok önemlidir.
Ülkemizde, son beş yılda, işsizler
ordusuna 1 200 000 kişinin daha katıldığını biliyoruz. Oysa, Romanya'daki
tekstil yatırımlarının yüzde 80'i İngiltere ve Hollanda'da yaşayan Türk
girişimciler tarafından gerçekleştirilmiştir ve 300 000 kişiye istihdam sahası
açılmıştır. Bunun, ülkemiz açısından ne büyük bir kayıp olduğunu söylemeye bile
gerek yoktur.
Yurt dışındaki vatandaşlarımızla
yeterince ilgilenilmediği için, tasarruflarını Türk ekonomisine fayda
sağlayacak bir şekilde değerlendiremediklerine, zaman zaman da
"holding" adı altında faaliyet gösteren bankerlere kaptırdıklarına
şahit olmaktayız. Bu münasebetle, iş yapanlarla insanları kandıranları tefrik
edecek, iş yapanları teşvik, dolandıranların da caydırıcı bir şekilde
tecziyelerini sağlayacak yeni düzenlemelere ihtiyaç vardır.
Yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımızın, eğitim alanında karşılaştıkları problemleri, hele yeni
kuşakların -bırakınız gelenek ve göreneklerini- anadillerini bile
kullanamadıklarını söylersek abartmış olmayız.
Yurt dışındaki işçilerimiz,
işadamlarımız ve esnafımızın, vatanlarına ne kadar bağlı olduklarını,
ülkelerini ne kadar sevdiklerini ve nasıl hasret çektiklerini -son on yılın
büyük kısmını aralarında geçirdiğim için- çok iyi biliyorum. Hem akraba ve
hısımlarını görmek hem de sıla hasretini gidermek için Türkiye'de tatil yapmaya
can atan bu vatandaşlarımız, artık, yollarda karşılaştıkları sıkıntılar
sebebiyle, tatillerini başka zamanlara ertelemektedirler.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen, toparlayın efendim.
RESUL TOSUN (Devamla) - Toparlıyorum
Sayın Başkan.
Biz, devlet olarak, döviz girdisi
sağlasın diye, turizmi teşvik ediyor, yatırımlar yapıyoruz, yapmalıyız da;
ancak, kaçırdığımız bir nokta var; yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız,
tatillerini kendi ülkelerinde, yani Türkiye'de yapmaları halinde, yabancı
turistlerin bıraktığı dövizin en az 10 katını bırakmaktadırlar. Turistler,
genelde, rezervasyonlarını kendi ülkelerinde yaptırdıkları için, esnaftan
yapacakları alışveriş dışında, piyasalara çok ciddî bir katkıları
bulunmamaktadır. Oysa, yurt dışında yaşayan bir vatandaşımız aracıyla tatile
geldiğinde, sadece akaryakıt istasyonlarına bıraktığı döviz, bir turistin tatil
boyunca bıraktığı dövizden daha fazladır. Yaptığı alışveriş, akrabasına
bıraktığı nakit para, yaptığı yatırımları hesap ettiğimizde, yabancı ülkede
yaşayan bir Türk vatandaşının on turiste bedel olduğunu görürüz; ama, on
turiste bedel bu Türkler, artık, vatana gelip gelmemeyi kara kara düşünüyorlar;
çünkü, mesela, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın yoğun olarak bulundukları
Batı Avrupa'dan karayoluyla gelenler, Romanya ve Bulgaristan'da büyük
sıkıntılara maruz kalmaktadırlar. Karşılaştıkları kötü muameleler, gereksiz ve
fahiş cezalar, taciz olayları, hırsızlık, soygun ve benzeri olaylar, her biri
on turiste bedel Türkleri ziyaretten alıkoymaktadır. Dolayısıyla, hükümetimizin
bu ülkelerle yapacağı gerekli temaslarla, vatandaşlarımızın geçişlerinin
kolaylaştırılması gerekmektedir.
Binbir eza ve cefadan sonra ülke
sınırına gelen bu on turiste bedel vatandaşlarımız, bu kez de Türk
gümrüklerinde kilometrelerce kuyrukta beklemekte ve canından bezdirilmektedir.
Hele bir de dünyanın hiçbir ülkesinde bulunmayan "triptik" denilen
bir uygulama var ki, vatandaşı "triptik" adı altında soymaktan başka
bir işe yaramamaktadır.
Ülkemizin, turist celbi için çaba sarf
ettiği bir dönemde, gönüllü olarak gelecek ve turistlerin en az 10 katı döviz
bırakacak olan kendi vatandaşlarımıza gerekli kolaylıkların gösterilmesi
istikametinde çalışmalar yapılması gerekmektedir.
Ben, bu konuşmayı hazırlarken, uzun
yıllar yurt dışında kalmış ve vatandaşlarımızın sorunlarına vâkıf olan
vekillerimizden birisi, Grup Başkanvekilimiz Eyüp Fatsa Beyin, Başkanlığa, bu
konularda Meclis araştırması açılması için müracaatta bulunmak üzere bizden de
imza talep etmesi, bu Meclisin bu olaylarla yakından ilgilendiğinin en taze
delilidir.
Meclisimizin ve hükümetimizin bu
konuda duyarlı olduğunu biliyor; gereğinin yapılacağından kuşku duymuyor;
hepinizi en içten duygularımla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Tosun.
Efendim, gündemdışı konuşmaya, hükümet
adına, Dışişleri Bakanımız Sayın Yaşar Yakış cevap vereceklerdir.
Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
DIŞİŞLERİ BAKANI YAŞAR YAKIŞ (Düzce) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında, yapacağım konuşma, değerli
milletvekili Sayın Resul Tosun'un konuşmasına cevap değil; fakat, bu konu açılmışken,
hükümetimizin, yurt dışındaki vatandaşlarımız için yaptığı ve yapmayı düşündüğü
işler konusunda da Yüce Meclisinizi bilgilendirmek için bir fırsat olarak
telakki ettim; bu amaçla huzurunuzda bulunuyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
her şeyden önce, Sayın Tosun'un da belirttiği üzere, artık, yurt dışındaki
vatandaşlarımız, yurt dışındaki işçilerimiz olmaktan çıkmışlardır. Yurt
dışındaki vatandaşlarımızın önemli bir bölümü, artık, meslek sahibi.
Almanya'da, Türk kökenli onbinlerce işadamı -bunların 42 000 ilâ 46 000
civarında olduğunu tahmin ediyoruz- meslek sahibi, iş sahibi insan var ve
bunların, yıllık ciroları 64 milyar DM civarında. Dolayısıyla, çok büyük bir
ekonomik imkân da yaratıyorlar. Bu vatandaşlarımız, maiyetlerinde, emirlerinde
156 000 şahıs çalıştırıyorlar; bunların 50 000 kadarı da Alman. Dolayısıyla,
rakamları görüyorsunuz; Almanya'ya belki işçi olarak gitmiş, ya birinci kuşakta
ya da ikinci kuşakta patron olmuş, şimdi maiyetinde Alman çalıştırıyor.
Bu büyük rakamlar, Türk insanının
ekonomi alanındaki dinamizmini ortaya koyuyor. Dolayısıyla, önümüzdeki yıllarda
bu trendin gelişeceğinin ve Türk insanının, bulundukları ülkede, ekonomiye daha
somut ve daha büyük katkılar yapacağının, bunlar ilk işaretleridir.
Bizim, 58 inci hükümet olarak
yaptıklarımızı söyleyeceğim. 59 uncu hükümet kurulduğu zaman da, parti
programımız, muhtemelen, üç aşağı beş yukarı aynı kalacağına göre, onların da
aynı düşünceyi sürdüreceğini tahmin ediyorum. Yurt dışındaki vatandaşlarımıza,
bir ekonomik imkân, finansal kaynak, para kaynağı olarak bakmadık ve bu şekilde
bakmamaya da azimliyiz. Bizim, yurt dışındaki vatandaşlarımızı örgütlemek
isteyişimizin amacı: Orada, topluma daha kolay uyum sağlayabilmeleri için
onlarla nasıl işbirliği yapacağımızı ortaya koyacağız; bir de, bulundukları
ülke makamlarıyla ilişkilerinde, yine, o topluma daha kolay uyum
sağlayabilmeleri için neler yapabileceğimizi görmeye çalışacağız. Dolayısıyla,
bundan sonraki dönemde, yurt dışındaki vatandaşlarımızın örgütlenmesi, oradan
buraya para transferi için değil. Pek
tabiî ki, Sayın Tosun'un söylediği gibi, turist olarak Türkiye'ye gelirler de,
burada para harcamak isterlerse, o, onların bileceği iş; ama, şu veya bu
şekilde, oradan Türkiye'ye malî kaynak transferini kolaylaştırmak için değil; o
yurttaşlarımızın, bulundukları ülkede topluma daha iyi uyum sağlamalarını, daha
kolay entegre olabilmelerini sağlamak için neler yapabileceğimizi, hem
yurttaşlarımızla hem de bulundukları ülke makamlarıyla birlikte değerlendirmeye
çalışacağız.
Sayın Tosun'un üzerinde durduğu
hususlardan bir tanesi, yurt dışındaki vatandaşlarımızın oy kullanmaları
konusuydu. Bu, hükümetimizin öncelikli hedefleri arasındadır. İnşallah, zaman
fazla geçmeden, en azından, bundan sonraki seçime kadar kalmadan, bu konudaki
yasal düzenlemeleri tamamlamayı ve yurt dışındaki vatandaşlarımızın gümrük
kapılarında oy vermesi yöntemi yerine -birçok ülkenin uyguladığı- ya oradaki
konsolosluklarda oy vermesi veya postayla oy vermesi yöntemlerinden hangisi
Türkiye'nin koşullarına ve yurt dışındaki vatandaşlarımızın koşullarına uygun
düşüyorsa, o sistemi uygulamaya geçirmeyi düşünüyoruz.
Bir de, bu konu açılmışken, yurt
dışındaki vatandaşlarımızın konsolosluklardaki izdihamlarını azaltmak için
aldığımız önlemler hakkında biraz bilgi vermek istiyorum. Türkiye'de, vergi
dairesine, tapu dairesine, nüfus dairesine gittiğimiz zaman, orada nasıl
izdihamla karşılaşıyorsak; aynı ülkenin memurları, pek tabiî ki, yurt dışında
da, işlerini yaparken, maalesef, birçok konsolosluğumuzun kapısında kuyruklar
oluştuğunu görüyoruz; fakat, özellikle Türk vatandaşlarının yoğun olduğu Batı
ülkelerindeki teknolojiden de yararlanmak suretiyle, birçok işlemi, şimdi, ofis
otomasyonuna bağlı olarak daha kolay hale getirmiş bulunuyoruz. Örneğin, bir
pasaport uzatma işlemi, bugün, 4 dakikalık bir işlem haline indirilmiş
bulunuyor; yeni bir pasaport verilmesi işi, 11 dakikalık bir işlem haline
indirilmiş bulunuyor. Bununla da yetinmeyip, biz, şimdi, birçok Batılı ülkenin
kendi vatandaşlarına yaptığı bir kolaylığı daha bizim konsolosluklarımıza
getirmek istiyoruz; bilgisayar şirketleriyle, yazılım şirketleriyle temas
halindeyiz. Yurttaşlarımızın, konsolosluklarımıza geldikleri zaman, kapıda
beklemelerine lüzum kalmaması için, evinde, bulunduğu yerden veya işyerinden,
haftanın herhangi bir günü için randevu almak suretiyle konsolosluğa gelip, o
randevu saatinin o vatandaşa tahsis edilmesi suretiyle, orada beklemesinin
önüne geçmek istiyoruz. Yani, evinde bilgisayarı varsa, konsolosluğun bilgisayar
şebekesine girecek, kendisini tanıtacak; ben perşembe günü saat 15.00'te gelmek
istiyorum diyecek; eğer 15.00'te başka kimseye randevu verilmemişse, sana, 468
numarayla randevu veriyoruz denilecek; perşembe günü saat 15.00'te kapıya
gittiği zaman, 468 numarayla, kendi adına randevunun orada olduğunu görecek.
Yani, Türk insanı, artık, Batı'da, insan haysiyetine daha yakışan bir muameleye
tabi tutulacak. Pek tabiî ki, sizlerin de telkinleriyle, gördüğünüz aksaklıkları
bizlerin dikkatine getirmenizle bu hizmetleri daha da iyileştirmeye azimliyiz.
Ben, Sayın Tosun böyle bir fırsat
yarattığı için bu bilgilerimi Yüce Meclisinizle paylaşmak istedim.
Hepinize teşekkür ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Bakana teşekkür
ediyoruz.
Sayın milletvekilleri, gündemdışı
ikinci söz isteği, Erzurum İlinin düşman işgalinden kurtarılış yıldönümü
nedeniyle, Erzurum Milletvekili Sayın Mustafa Nuri Akbulut'a aittir.
Buyurun Sayın Akbulut.
Süreniz 5 dakikadır.
2. -
Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut'un, Erzurum'un düşman işgalinden
kurtarılışının 85 inci yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Erzurum'un düşman işgalinden kurtarılışının 85
inci yıldönümü münasebetiyle gündemdışı söz almış bulunuyorum. Bu tarihî günde
sizlere hitap etme fırsatı veren Sayın Başkana teşekkür ediyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Erzurum,
günümüzden 6 000 yıl öncesine uzanan tarihî bir geçmişe sahiptir. Birçok
uygarlığa ev sahipliği yapmış olan Erzurum, tarihî sürecinde, Hurriler,
Urartular, Sakalar, Medler, Persler, Partlar, Romalılar, Bizanslılar, Emeviler,
Abbasiler ve daha sonra tekrar Bizanslıların hakimiyetinde kalmış, 1071
Malazgirt Savaşını müteakip, Doğu Anadolunun Türklerin kontrolüne geçmesinden
sonra ise Saltuklu Beyliği, Selçuklular, Moğollar, İlhanlılar, Karakoyunlular,
Timurlular, Akkoyunlular ve daha sonra Safevilere ev sahipliği yapmış; nihayet,
Yavuz Sultan Selim'in Mısır seferinden sonra Osmanlı topraklarına katılmıştır.
Osmanlı Devletinin doğu sınırını
oluşturması ve bir serhat şehri olması nedeniyle birçok düşman saldırısına
muhatap olmuş, özellikle Ruslarla çıkan anlaşmazlıklar sırasında büyük
savaşlara sahne olmuştur. Tarihî İpek Yolu üzerinde olan ve İran, Çin,
Hindistan ve Orta Asya'ya giden bütün kervanların uğrak yeri olan Erzurum, daha
1820'li yıllarda 132 000'i aşan nüfusuyla, büyük ve gelişmiş bir şehirdir.
1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşında,
şehir, Ruslar tarafından işgal edilirse de, bir yıl geçmeden Ruslar şehirden
kovulur; ancak, Erzurum'da nüfusun 30 000 kadarı yoktur artık.
Bu savaşta, Rusların bölge üzerindeki
emellerinin anlaşılması nedeniyle, şehir etrafında savunma amaçlı tabyalar
yapılır.
Şehrin Ruslarla ikinci kez
karşılaşması, 1877-1878 yıllarına rastlar. Bu yıllar, ecdadımız Osmanlının,
Ruslarla birçok cephede savaştığı "93 Harbi" diye anılan yıllardır.
Savaş başlayalı daha bir yıl olmasına rağmen, dört kez Ruslarla karşılaşılmış,
ordumuz her seferinde Rusları yenmiştir; ancak, her galibiyetten sonra eksilerek
zayıflayan ordumuza karşın, Rus orduları daha büyük kuvvetlerle güçlenmiş ve
takviye edilmiştir.
Erzurum önlerine kadar gelen Ruslar,
özellikle Aziziye ve Mecidiye tabyalarında yaşanan büyük savaşlar ve Erzurum
halkının, kadın erkek, çoluk çocuk demeden ölümüne direnişi karşısında şehre
giremezler. Topla, tüfekle şehre giremeyen Ruslar, 31 Ocak 1878 tarihinde
yapılan anlaşma üzerine ellerini kollarını sallayarak şehre girerler ve daha
sonra, 13 Temmuz 1878 tarihinde yapılan Berlin Muahedesi üzerine Doğu
Anadolu'nun büyük kısmı Ruslara verilir ve sınır Erzurum'a 100 kilometre
kalacak şekilde belirlenir.
1914 yılında başlayan Birinci Dünya
Savaşında askerî çatışma alanlarından biri, yine Erzurum'dur. Erzurum'daki
kavgamız, yine Ruslarladır ve Ermeniler yerleşik olmanın verdiği avantajla
sinsi bir hainlik içindedirler.
Bu savaşta yapılan Sarıkamış askerî
harekâtının başarısızlıkla sonuçlanması ve 70 000 askerimizin ağır kış
şartlarında donarak şehit olması üzerine Rusların önü açılır. Şehit olan 70 000
askerin çoğu, yine Erzurumludur. Ruslar, büyük kuvvetlerle Erzurum'a doğru
ilerlerler; kalan askerimiz ise, Erzurum'a 10 kilometre mesafede olan,
Deveboynu denilen yerde toparlanmaya çalışır; ancak, büyük güçlerle ilerleyen
Rus orduları karşısında, kalan birliklerin de kırdırılmaması bakımından, halkın
yardımına ihtiyaç duyulur. Şehirde, eli silah tutan herkesin cephede olması
nedeniyle, erkek olarak çocuk ve yaşlılar vardır. Yapılan duyuru üzerine, yaşlı
ve çocuklardan oluşan gönüllü grup, merkezdeki Ulu Camide silah kuşandırılıp,
Deveboynu'na, az bir az askerle ve savunma amacıyla bırakılır. Giden gönüllü
gruptan geri dönen olmamıştır; ancak, Rusları bir süre oyalamanın ve ordunun
toparlanmasına fırsat vermenin tarihî gururuyla...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Bir dakika efendim; mikrofonu
açıyorum, sözlerinizi tamamlayın.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) - Giden
gönüllü gruptan geriye dönen olmamıştır; ancak, Ruslara zaman kaybettirip
ordunun toparlanmasına fırsat vermenin gururuyla ebedî uykularındadırlar onlar.
Ruslar, 16 Şubat 1916'da Erzurum'u
işgal ederler. İki yıl süren işgal günleri, Osmanlı İmparatorluğunun içinde
bulunduğu güç koşullar nedeniyle bir daha eski gücüne kavuşamayacağına inanan
Ermenilerin, şehir halkına uyguladıkları zulümle geçer.
Bu sırada dünyada da önemli gelişmeler
olur. Türk Ordusunun Çanakkale'de kazandığı zafer, Bolşevik Devrimiyle Rus
Çarlığının daha önceden yıkılmasına etken olmuştur. Rusya'da yaşanan iç
karışıklıklar nedeniyle, cephedeki Rus Ordusunda da bozulmalar başlar. Bunun
üzerine, Rus yetkililer mütareke talebinde bulunurlar ve nihayet, yapılan
görüşmeler sonunda, 8 Aralık 1917'de Erzincan Mütarekesi imzalanır. Yapılan
mütareke üzerine, Ruslar, geri çekilmeye başlarlar; ellerindeki silah ve
malzemeyi Rus yönetimindeki Ermenilere bırakarak şehri terk ederler. Ermenistan
Devleti hayaliyle tutuşan Ermeniler için, bu bir fırsattır; büyük Ermenistan
hayaliyle, şehirde bulunan kadın, çocuk ve yaşlıları, acımasızca, yakarak,
kurşuna dizerek, süngüleyerek katlederler. Rus Ordusundan kalan subaylar, bu
katliama yalnızca seyirci kalmışlardır. Rus Ordusunun boşalttığı bölgelerde
Ermeni mezaliminin duyulması üzerine, 3 üncü Ordu Komutanı Vehip Paşanın
talimatıyla, 1 inci Kafkas Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir Paşa, ağır kış
şartlarına ve yaşanan erzak sıkıntısına rağmen, Erzincan'dan Erzurum'a doğru
hareket eder; geçtiği bölgelerdeki düşmanı da temizleyerek, 12 Mart 1918 tarihinde
Erzurum'a girer ve Erzurum halkının da yardımıyla, şehri düşman işgalinden kurtarır.
Bu tarihten kısa bir süre sonra da, Türk Ordusu, Ermenileri kovarak, bütün Doğu
Anadolu'yu yeniden Anavatana katar.
Erzurum'un düşman işgalinden
kurtarılışı, hürriyet âşığı Erzurumlular için büyük bayramdır. Bu nedenle,
bütün Erzurumlu hemşerilerimin bu büyük bayramını gönülden kutluyor, aziz
şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyorum.
Sözlerimi Necip Fazıl'ın bir şiirinden
şu alıntıyla bitirmek istiyorum:
"Mehmedim, sevinin, başlar
yüksekte!
Ölsek de sevinin, eve dönsek de!
Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!
Yarın elbet bizim, elbet bizimdir!
Gün doğmuş, gün batmış; ebed
bizimdir!"
Hepinize saygılar sunuyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın
Akbulut.
Üçüncü gündemdışı söz isteği, Mersin
İlinin turizme ilişkin sorunları konusunda görüşlerini bildirmek üzere, Mersin
Milletvekili Sayın Hüseyin Özcan'a aittir.
Buyurun Sayın Özcan. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
3. -
Mersin Milletvekili Hüseyin Özcan'ın, ülkenin ve Mersin'in turizm sorunlarına
ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri, ülkemizin ve Mersin'in turizm konusundaki sorunlarını
sizlere sunmak için gündemdışı söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyeti
saygıyla selamlıyorum.
82 yıl önce İstiklal Marşımızı yazan
Şairimiz Mehmet Âkif Ersoy'u saygıyla anıyoruz. Dileğimiz, ülkemizde, Türkiye
Cumhuriyeti Bayrağının dışında başka bir bayrak olmasın, başka da İstiklal
Marşı yazılmasın. (Alkışlar)
Değerli milletvekilleri, hızla gelişen
ve yeni açılımlara yönelen sektörlerin başında gelen turizm, kültürlerarası
kaynaşmanın, barış ve hoşgörünün ifadesi olduğu kadar, diğer sektörlere olan
katkısı, katmadeğer ve yarattığı istihdam olanaklarıyla da ciddî bir ekonomik
olguyu ifade etmektedir.
Turizm olgusu, dünya ölçeğinde, 600
milyar dolarlık bir büyüklüğü ifade etmektedir. Ne yazık ki, bu pastadan,
ülkemiz ve özellikle de Mersinimiz hak ettiği payı alamamaktadır.
Mersin, deniz, kum, güneş geleneksel
turizm çeşidinin dışında, tarih, kültür, sanat, doğal güzellikler ve bunların
yanında, doğa sporlarının her türüne uygun olmasıyla coğrafik olarak eşsiz bir
değere sahiptir.
Bölge turizminin geliştirilmesi ve
ekonomisinin canlandırılarak istihdam yaratılmasına dönük projelerden biri de,
Tarsus Gülek Karboğazı Turizm Merkezi Projesidir. Bu proje, inanç turizmi ve
Tarsus kıyı kesimi turizm merkeziyle entegreli olarak ele alınıp hayata
geçirildiğinde, ülke ve bölge turizmine çok büyük canlılık ve getiri
sağlayacaktır.
Mersin'in tamamı turizm merkezi ilan
edilmelidir. Turizm merkezi olarak ilan edilen yerlerde altyapı çalışmalarına
başlanılması, yatırımcıların teşvik edilmesi ve tanıtımların yapılması, ilan
çalışmaları devam eden turizm merkezlerinde de bürokratik işlemlerin
hızlandırılması, bölge ve ülke turizmi açısından zorunluluk arz etmektedir.
Mersin İl Turizm Müdürlüğünün personel
sayısı 29'dan ibarettir; bu sayıya, il müdürü de dahildir. Ülkemizin en büyük
inanç turizmi potansiyeline sahip Mersin'in Tarsus İlçesi Turizm Danışma
Müdürlüğünde, maalesef, bir personel dahi yoktur. İlin tarihî ve doğal
güzellikleri, iyi bir tanıtım ve organizasyonla turizmin hizmetine
sunulabilecekken; il turizm müdürlüğü, bütçe yetersizliğinden broşür dahi
bastıramamaktadır. İlin araç gereç noksanlığı da had safhaya çıkmıştır.
Ayrıca, ilimizin bir kongre merkezi
olmasına dönük olarak, Nuh'un Gemisi Akdeniz Kültürlerini Araştırma ve Kongre
Merkezi inşaatının 1995'ten bugüne kadar ancak yüzde 15'i tamamlanmıştır. Bu
merkez tamamlandığında, ilimize, sosyal, kültürel ve ekonomik açıdan büyük
katkıları olacaktır.
Turizm diyoruz; fakat, daha fazla
turistin gelebilmesi için ulaşım güçlüklerinin de aşılmasını istiyoruz. Mersin
İli, ülke turizminde İstanbul, Ege sahilleri ve yöresi, Kapadokya gibi klasik
turların dışında kalmıştır. Ulaşım zorluklarından ötürü bu bölge tur
operatörleri tarafından programa dahil edilmemektedir. Hükümet, 15 000
kilometre duble yol yaptıracağına, 5 000 kilometre yaptırsa, başta
Antalya-Mersin karayolu olmak üzere, öncelikli olarak bacasız fabrika diye
tabir ettiğimiz turizmin canlanması için, turizm bölgelerine öncelik verse daha
iyi olmaz mı? Ülkemizi ziyaret eden turistlerin yüzde 75'i havayoluyla
gelmektedir. Maalesef, ülkemizde öyle havaalanları yapılmıştır ki, hâlâ bir uçak
dahi inmemiştir. Mersin gibi büyük bir kentin bir havaalanı yoktur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Mikrofonunuzu açıyorum,
sözlerinizi lütfen tamamlayın.
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) - 1994 yılında
yapımına başlanmış olan Mersin Yat Limanı ile Erdemli Kumkuyu Yat Limanı
inşaatı, halen, ödeneksizlikten dolayı tamamlanamamıştır.
Ayrıca, ilimiz sınırları dahilinde
bulunan Karboğazı'nın kış sporlarına, kayak merkezine uygun olduğu, Mersin İl
Gençlik ve Spor Müdürlüğünün yaptığı etüt çalışmasında belirtilmiştir. Bölgede,
oniki aya yaygın turizmin çeşitlendirilerek geliştirilmesi için, bu bölgenin de
ivedilikle turizm bölgesi ilan edilip yatırım teşvik uygulamalarının
başlatılması, ülke turizmi açısından son derece önemlidir. Sahip olduğumuz
doğal ve tarihsel değerler kadar, bu değerlerin korunması ve turizme hazır hale
getirilmesi de bir o kadar önemlidir.
Değerli milletvekilleri, biz, bu
bölgedeki büyükşehir ve belde belediyelerini desteklemek zorundayız; bu
hizmetler turizm için çok önemlidir, bunlara katkı vermek zorundayız.
Ayrıca, bu projelerin devreye
sokulması Mersin'e bir canlılık getirecektir. Mersin, gerçekten işsizler şehri
oldu, gerçekten bir ölü şehir durumuna düştü. Neredeyse, nüfusun yüzde
35-40'ınaa yakını işsiz. İnşaat sektörü ölmüştür, tarım ölmüştür, birçok
sıkıntı içindeyiz.
Eğer, kaynaklarımız yok, turizme
canlılık getiremiyoruz diyorsanız, kaynakların nerelere gittiğini sizlere
anlatayım: Eğer, sizler, hükümetiniz, banka hortumcularının batırdığı bankalara
milyarlarca dolar bağışlamasaydınız, naylon fatura düzenleyerek devleti zarara
uğratmasaydınız...
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Yapma bunu.
AYHAN ZEYNEP TEKİN (Adana) -
Ezberlemişsiniz bunu...
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) - ...Vergi
affı çıkarmasaydınız, elbette ki, bugün, buralar, turistik tesisler, turizm
daha canlı olacaktı.
AYHAN ZEYNEP TEKİN (Adana) - Bunların,
turizmle ne alakası var!
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) - Hiç acele
etmeyin; çünkü, bu, turizmle ilgili. (AK Parti sıralarından gürültüler)
Eğer, turizm canlanmıyorsa,
parasızlıktandır; işte, paranın kaynağını size söylüyoruz.
BAŞKAN - Sayın Milletvekili, bakın,
mikrofonunuzu kapattım.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Şov yapma!
BAŞKAN - Konuşmanızı tamamlatacağım;
ama, konunuzla ilgisi olmayan, sataşmaya taalluk eden konuşma tarzınızı,
üslubunuzu lütfen bırakın.
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) - Olanları
anlatıyorum Sayın Başkan.
KERİM ÖZKUL (Konya) - Yalan
söylüyorsun...
BAŞKAN - Olan bir şey varsa, onun
sorulma usulü başkadır. Lütfen, sataşmaya meydan vermeyin ve son sözleriniz
için mikrofonu açıyorum.
AHMET ERSİN (İzmir) - Başkalarının
istediği gibi mi konuşacağız!
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) - 2 dakikanızı
istirham edeceğim Sayın Başkan.
Yolsuzluk ekonomisine dur
denilseydi... Hâlâ, çiftçinin mazotunun fiyatını düşürmediysek, dokunulmazlık
konusunda hâlâ suskunsak, demek ki, bu turizm alanları, gerçekten geriye
gitmiştir. (AK Parti sıralarından "Ne ilgisi var" sesleri) Evet, eğer
bu paraları sarf etmeseydik, gerçekten turizm canlanacaktı. İşte, ikinci
tezkerenin faturasını yoksul kesimlere ödettik.
BAŞKAN - Sayın Özcan, lütfen,
toparlayın efendim.
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) - 3 Kasım
seçimlerinde halkımıza vermiş olduğunuz sözü yerine getirmediğinizi halk
biliyor. İnşallah, Siirt'te vermiş olduğunuz sözü yerine getirirsiniz de,
gerçekten, halkın, Siirtlilerin yüzü güler ve yardımcı olur. (AK Parti
sıralarından alkışlar [!])
AHMET YENİ (Samsun) - Yüzde 84!..
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) - Evet...
Biz istiyoruz ki, halka verdiğimiz
sözleri yerine getirelim, "savaşa hayır" diyelim. (AK Parti
sıralarından gürültüler)
Bakın, maalesef, görüyorsunuz, Körfez
Savaşından beri turizm hâlâ canlanmadı. Bugün, bölgemizin, tekrar, bir savaşa
tahammülü gerçekten yok. Halkımız barış istiyor. Birinci tezkerede görüyoruz.
Kurtuluş Savaşında nasıl kovduysak... Bugün bakıyoruz ki, neredeyse,
limanlarımızda ilk şehidi de verdik, bir arkadaşımızı Mersin'de kaybettik
biliyorsunuz.
ÖNER GÜLYEŞİL (Siirt) - Siirt'te yüzde
85 oy aldık...
AHMET YENİ (Samsun) - Siirtli
konuşuyor...
BAŞKAN - Sayın Özcan, selamlayın;
çünkü, mikrofonunuzu kapatıyorum.
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) - Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Hükümet adına söz talebi?.. Yok.
Sayın milletvekilleri, gündemdışı söz
istekleri tamamlanmıştır.
Sayın milletvekilleri, Genel Kurulun
çalışmaları çerçevesinde, Kültür Bakanımız Sayın Hüseyin Çelik, günün
ehemmiyetine binaen, İçtüzüğün 59 uncu maddesine göre bir söz talebinde
bulunmuştur. Bu istemi yerine getirilecektir. Daha sonra, yine, İçtüzük
gereğince siyasî parti gruplarına söz vereceğim. Ayrıca, grubu bulunmayan bir
milletvekilinin de söz isteme hakkı vardır.
Şimdi, Sayın Kültür Bakanımızı kürsüye
davet ediyorum.
Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
4. -
Kültür Bakanı Hüseyin Çelik'in, Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabulünün 82
nci yıldönümü kutlanan İstiklal Marşı ve yazarı Mehmet Âkif Ersoy'la ilgili
duygu ve düşüncelerini anlatan gündemdışı açıklaması ve CHP İstanbul Milletvekili
Hasan Fehmi Güneş ve AK Parti Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Atilla Maraş'ın
grupları adına konuşmaları
KÜLTÜR BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabulünün
82 nci yıldönümü dolayısıyla, İstiklal Marşı ve onun abide bir şahsiyet olan yazarı
merhum Mehmet Âkif Ersoy ile ilgili duygu ve düşüncelerimi Yüce Heyetinizle
paylaşmak üzere söz almış bulunuyorum; Sayın Başkan, zatıâlinizi ve
Meclisimizin değerli mensuplarını saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, İstiklal
Marşımızın hangi şartlarda ve nasıl yazıldığı hepimizin malumudur. Ben,
huzurunuzda bilinenleri tekrar etme yerine, İstiklal Marşımızın arka planındaki
zengin mana dünyasından, onu vücuda getiren büyük şairin Tacettin Dergâhındaki
ruh ve beyin fırtınalarından söz edeceğim.
İstiklal Marşı, Atatürk'ün Gençliğe
Hitabesinde belirttiği gibi, her tarafı işgal edilmiş, orduları terhis edilmiş,
tersanelerine girilmiş, onlarca yıl savaşmaktan harap ve bitap düşmüş
Anadolu'nun bağrından yükselen bir ümit ve iman meşalesidir. Ümitsizliğin bütün
ufuklarımızı çepeçevre sardığı, top seslerinin Ankara'dan duyulduğu, başkentin
Kayseri'ye taşınmasının tartışıldığı talihsiz bir zaman ve zeminde, Tacettin
Dergâhından "korkma" nidasıyla başlayan bir çığlık kopuyordu. Bu
çığlık, ilk iki dörtlüğünde, tütmeyen ocakların semasını süsleyen, kolektif
şuurun ve millî varlığın sembolü olan ay yıldızlı bayrağımızı muhatap alıyordu.
"Safahat" isimli eserinin bütününde "yeis yok" diyen merhum
Mehmet Âkif, İstiklal Marşında da bunu haykırıyordu.
O, Namık Kemal'in hürriyetçi ekolünden
geliyordu; bundan dolayıdır ki, Sultan II. Abdülhamit dönemindeki baskıcı
havadan asla hazzetmemişti; II. Meşrutiyetin ilanıyla beraber, hürriyet adına
sergilenen başıboşluk ve ciddiyetsizlikle ise, adamakıllı alay etmişti.
Mehmet Âkif, tarih sahnesine çıktığı
günden beri hür yaşamış ve hür yaşama arzusunu her şeyin üzerinde tutan
milletinin adına konuşuyordu. O "ben" derken, bir şahsımanevîyi
kastediyordu. Zincire vurulamayan, kükremiş bir sel gibi bentleri çiğneyen,
dağları yırtan, enginlere sığmayan bir irade. İşte bu, Türk Milletinin, çelik
zırhlı duvarlarla örülmüş Batı ufuklarına meydan okuyan iradesiydi. Medeniyet
maskesi altında emperyalist emellerini gerçekleştirme çabasında olan canavar ve
haksız bir güç ve ona karşı, iman dolu göğsünü siper eden ve Hakka tapan bir
millet.
Değerli milletvekilleri, Mehmet Âkif
Ersoy'un, o bir destan mahiyetinde olan, bir epope olan "Çanakkale
Şehitlerine" şiirini, Çanakkale cephesini görmeden yazdığını, bilmem,
biliyor muyuz. Şairlerimizden Ahmet Hâşim, o sıralarda cephede bulunmasına
rağmen, Çanakkale şehitlerinden, Çanakkale cephesinden bir tek mısrala bile
bahsetmezken, Mehmet Âkif, bütün ruhuyla, bütün rüyalarıyla, bütün düşüncesiyle
Çanakkale ve Çanakkale cephesiyle ilgili olduğu için, o muhteşem destanı
yazıyordu. Türk edebiyatında, hatta, dünya edebiyatında şehitlik mertebesini bu
kadar yücelten, ona bu kadar büyük ruh, muhteva katan ve bu kadar güzel ifade
eden bir başka şiir bulmak, belki mümkün değil. O,
"Sana dar gelmeyecek makberi
kimler kazsın?
Gömelim gel seni tarihe desem,
sığmazsın.
Hercü merc ettiğin edvara da yetmez o
kitab...
Seni ancak ebediyetler eder
istiab" derken, burada, epik şiirin, destanımsı şiirin en güzel
örneklerini sergiliyordu. Tekrar ifade ediyorum; Mehmet Âkif Ersoy
"Çanakkale Şehitlerine" şiirini, Çanakkale cephesini görmeden
yazıyordu; çünkü, bütün ruhuyla, bütün beyniyle, bütün rüyalarıyla Çanakkale'yi
düşünüyordu ve bunu hissediyordu.
Değerli milletvekilleri, İstiklal
Marşı, aslında, bu toprakların vatan olma serüvenini anlatır. Her köşesi
şehitlerin kanıyla sulanan, binlerce kefensiz serdengeçtinin yattığı bu
topraklar, bundan dolayıdır ki dünyalara değiştirilemeyecek cennet bir vatan
parçası olmuştur.
Âkif, serden geçen, yârdan geçen; ama,
vatanından asla vazgeçmeyen bir terbiyenin, bir iradenin tercümanı oluyordu. Bu
terbiyede kutsalına namahrem eli değdirtmemek vardır.
Merhum şair Yahya Kemal Beyatlı'nın
"Ezan-ı Muhammedi" şiirinde;
"Emr-i bülendsin ey ezan-ı
Muhammedî
Kâfi değil sadâna cihân-ı
Muhammedî" diyerek seslendiği ve İslam dininin özüne şahadet eden
ezanların sonsuza dek yurdumuzun üstünde inlemesini ister.
O, İstiklal Marşında, kendi
gökkubbemizin iki parlak yıldızına ısrarla vurguda bulunuyordu; biri millî
varlığımızın ve hürriyetimizin sembolü olan Bayrağımız, diğeri ruh ve mana
dünyamızın ifadesi olan ezandır.
Âkif'e göre, bir hilal uğruna batan
güneşler olan şehitlerimizin ruhu, ancak Bayrağımızın hür bir şekilde
dalgalanmasıyla, göklere yükselecektir. İşte, o zaman, Hakk'ın dışında hiçbir
şeye tapmaya tenezzül etmeyen milletimiz, istiklali hak edecektir. Ümit,
hürriyet, çelikten irade, iman, feragat, fedakârlık, haksızlık ve hayasızlığa
isyan, şehitlik, vatana sadakat, ezanın vazgeçilmezliği kavramları ve nihayet,
bütün bunların sonunda hak edilen istiklal zeminine oturtulmuş olan Millî
Marşımız, aynı zamanda, edebî bir şaheserdir.
Değerli milletvekilleri, İstiklal
Marşımızın yazıldığı dönemde, yurdumuzun manzarası aşağı yukarı buydu. Peki,
yurt dışında manzaramız neydi, İslam âleminin durumu neydi: Mehmet Âkif, bu
ümit ve iman ifadelerini yazarken, istisnasız, bütün İslam âlemi esaret
altındadır; İran dışında, bütün İslam âlemi esaret altındadır; Endonezya'dan
Malezya'ya -o zaman, zaten, Pakistan diye bir devlet yok- bütün Hint
Müslümanları, bütün Bangladeş, bütün siyah Afrika, bütün Arap ülkeleri ve
bugünkü bütün Türk dünyası esaret altındadır. Zaten, Balkanlar, Balkan
Savaşlarıyla birlikte elimizden çıkmıştı. Bütünüyle esaret altında olan bir
İslam âlemi ve o İslam âleminin yegâne ümidi durumunda olan Türkiye'de, böyle
bir iman, böyle bir ümit abidesi İstiklal Marşını yazıyordu.
Değerli milletvekilleri, sözlerimin
başında, İstiklal Marşımızın şairinin bir abide şahsiyet olduğunu söylemiştim.
Kimdir bu karakter timsali olan insan; o, şair, yazar, fen adamı, gazeteci,
eğitimci, mütercim, mütefekkir, en derin dinî meselelere din adamlarından daha
derinlemesine vâkıf olan bir düşünce adamı. O, Araplara, Arapça öğretecek kadar
Arapça, bütün bir Fars edebiyatına aşina olacak kadar Farsça ve Fransız
edebiyatını aslî kaynaklarından okuyacak kadar Fransızca bilirdi. Âkif,
Türkçenin hem üstadı hem şakıyan bülbülüydü. Hem Doğuyu hem Batıyı biliyordu;
okumuştu. Sadece okumakla kalmamış, Teşkilatı Mahsusanın görevlisi olarak
gittiği Berlin'de, Necid çöllerinde, iki âlemi mukayese edecek kadar yakından
tanımıştı. Victor Hugo'yu bildiği kadar Sâdi'yi biliyordu, neredeyse bütün
hafız, ezberindeydi. O, Batılı bir akla, Doğulu bir ruha sahipti, Şair
Şinasi'nin deyimiyle, Asya'nın aklı piranesi ile Avrupa'nın fikri bikri; yani,
Asya'nın tecrübeli aklı ile Avrupa'nın taze fikirleri onda bir araya gelmişti.
Nihayet o, cumhuriyeti kuran Birinci Mecliste milletini hakkıyla temsil eden
bir milletvekiliydi.
Değerli milletvekilleri, İstiklal
Marşımızın büyük şairi, Namık Kemal'in deyimiyle "meyü mahbub"
edebiyatından; yani "şarap ve sevgili" ikilemi üzerine oturmuş olan
edebiyattan hoşlanmazdı. Onun sanatı, elemlerini, ıstıraplarını, sevinçlerini,
ruh ve mana zenginliğini paylaştığı toplumunun emrindeydi.
Safahat, sadece bir şiir kitabı değil,
Osmanlı Türk toplumunun 19 uncu Asrın son çeyreği ile 20 nci Asrın ilk otuzbeş
yılındaki macerasının psikolojik, sosyolojik, hatta siyasî bir tahlilidir.
Hasta, Küfe, Meyhane, Bayram, Seyfi Baba, Koca Karı ile Ömer, Mahalle Kahvesi,
Köse İmam ve benzeri şiirlerinde, sosyal devlet anlayışının eksikliğinden doğan
acıları, sıradan insanların hazin hikâyelerini ve nihayet şairin önerdiği
çözümleri buluruz. O, problemleri teşhis etmekle kalmıyor tedaviyi de
öneriyordu.
Değerli arkadaşlarım, çağımızda
genellikle etiği olmayan bir ekonomik hayat dünyaya hâkim olduğu için, bu
ekonomik hayat içerisinde, insanlar, tabiri caizse, kendi yumurtalarını
pişirmek için komşularının evinin yanmasına razı olurlar. Bu kadar egoist, bu
kadar egosantrik bir ekonomik hayat dünyaya hâkim. "Ben, tok olayım,
başkası acından ölsün, bana ne; ben, huzurlu olayım, mutlu olayım, başkası
mükedder ve meyus olsun bana ne" diyen bir anlayış hâkim. Mehmet Akif'e
bakıyorsunuz; Mehmet Âkif, diğerkâm dediğimiz insanlardan birisidir ve bu
konuda bizim için en büyük örneklerden biridir. Nedir diğerkâm olmak; diğer
insanların dertleriyle dertlenmek, diğer insanlar haksızlıklara uğradıkları
zaman, onların hakkının müdafaasını yapmaktır.
Bakınız, bir şiirinde ne diyor:
"Kanayan bir yara gördü mü yanar
ta ciğerim
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte
yerim
Adam, aldırma da geç git diyemem
Aldırırım, çiğnerim, çiğnenirim, hakkı
tutar kaldırırım
Zalimin hasmıyım; ama, severim
mazlumu." Bu, hepimize örnek olması gereken bir tavırdır.
Öte yandan, Mehmet Akif'in
Safahat'ında belki birçoğumuzun dikkatini çekmeyen bir şiir vardır. Şiirin
başlığı "Dirvas"tır. Dirvas, Emevî halifeleri döneminde yaşanmış bir
hikâyeyi anlatır. Halk, köylü, kırsal kesimde yaşayan insanlar perişan
vaziyettedir. Son derece düşük gelire sahiptirler; ama, halife büyük bir
saltanat içinde yaşamaktadır. Köyünün ileri gelenleri, kabileler bir araya
geliyorlar ve "gidip derdimizi halifeye anlatalım; ama, bir sözcü
bulmalıyız" diyorlar. Etrafta, çok güzel konuşması ve mantığıyla ünlü
olan, 13-14 yaşlarında Dirvas isimli bir genç buluyorlar ve bu gençle birlikte
Hişam'ın huzuruna gidiyorlar. Dirvas, Hişam'a diyor ki: "Biz, sana rica
etmeye falan gelmedik. Biz, hak istemeye geldik." Bakın, bugünkü
demokrasilerdeki modern hak isteme anlayışının bir ifadesidir bu. Hişam'a
soruyor Dirvas: "Bizde yok, sende çok. Bu kadar mal, mülk senin mi, halkın
mı, Hâlik'ın mı?" Yani, senin mi, halkın mı, yaratıcının mı?.. "Eğer,
Hâlik'ın ise, biz de onun kuluyken bize de bir hisse düşer. Eğer halkınsa,
halkın malını onlara ver. Yok, bunlar seninse, sen, zevki sefa içerisinde
yaşarken, biz senin yönettiğin insanlar olarak sefil durumdayız. O zaman, halka
tasadduk et." Hişam da diyor ki: "Bu mantık karşısında benim
yapabileceğim bir şey yoktur."
Âkif, tekrar ifade ediyorum,
samimiyetiyle, söylediklerini yaşayan bir insan olmasıyla tanınır. Bu sosyal
devlet meselesi, hak arama meselesi, vatandaşın yüceltilmesi konularında
Safahat'ta çok ama, çok mesajlar buluruz.
Değerli milletvekilleri, Safahat'ı
okuduğumuzda, âdeta, günümüzdeki bütün meselelerin, problemlerin bu kitapta
dile geldiğini görüyoruz. Peki, Akif bir kahin miydi? 2003 Türkiyesinde şöyle
şöyle konular yaşanacak, dolayısıyla, ben de, bunları dile getireyim mi
diyordu; hayır, bu, bizim problem çözme konusundaki beceriksizliğimizi
gösteriyor. Demek ki, biz, seksen yıl önce, doksan yıl önce Mehmet Âkif'in
yaşadığı dönemde de bütün bu meseleleri konuşuyorduk, bu problemlerle karşı
karşıya, burun buruna geliyorduk.
Değerli milletvekilleri, bundan
dolayıdır ki, Mehmet Âkif'in örnek hayatına, onun ölmez eseri olan Safahat'a,
makalelerine, tercümelerine her dönüşümüzde, bugünümüze ve geleceğimize ışık
tutacak, ufkumuzu aydınlatacak yeni yeni şeyler bulacağımızdan emin
olabilirsiniz.
Mehmet Âkif, Türklerin İslam potasında
oluşturduğu medeniyete özü itibariyle hayrandır. O, İslam Dininin, millî
hayatın vazgeçilmez bir unsuru olduğunu görür, ama, tevekkül denilen
tembelliğin, din zannedilen hurafelerin, din ilmi zannedilen uydurma
hikâyelerin de amansız düşmanıdır. Cemalettin Efgani, Muhammed Abduh,
Abdürreşit İbrahim, Said Halim Paşa, Muhammed Ferid Vecdi, Abdülaziz Çaviş gibi
dönemin modernist İslâam aydınlarından etkilenen, bunların çoğundan tercümeler
yapan Âkif, tam anlamıyla medeniyetçi, bilimi rehber kabul eden, çalışma ve
gayretten başka kurtarıcı olmadığına inanan, Batı'nın bilim ve teknolojide
yakaladığı seviyeye hayran olan, ancak, kültürel değerler açısından körü körüne
Batı taklitçiliğini benimsemeyen bir insandır.
Değerli milletvekilleri, Fransız
romancısı Balzac'ın çok güzel bir ifadesi vardır, der ki: "Başarının
efendisi olmak istiyorsanız, çalışmanın ve gayretin kölesi olmalısınız."
Mehmet Âkif'in çok özlü olarak "Allah'a dayan, sâye sarıl, hikmete ram
ol/Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol" dizelerinde ifade ettiği
gibi, o zaman, Allah'a dayanalım; fakat, sâye sarılalım. Çalışmadan, gayret
göstermeden bir sonuç elde etmek mümkün değildir. Bir Latin atasözünde deniliyor
ki: "Daha çok gül istiyorsanız, daha çok gül fidanı ekmelisiniz; gökten
gül yağmaz hiçbir zaman için." Bugün, memleketimizde yaşadığımız
problemlere biraz bu perspektiften bakmak zorundayız.
Değerli milletvekilleri, Mehmet
Âkif'in en önemli taraflarından birisi de, tarih boyunca başımıza gelen
felaketleri dışımızdaki unsurlara havale ederek, onlara küfretme kolaycılığına
kaçmamış olmasıdır. Bu bağlamda, o, millet adına özeleştiriyi de hakkıyla
yapar. Şarkı, yani, Müslüman doğuyu içerisinde bulunduğu cehalet ve
tembellikten, bid'a ve hurafelerden, ifrat ve tefritlerden, zamanın icaplarını
yerine getirememekten, karamsarlık ve tefrikaya düşmekten ve nihayet, Allah'ın
kitabı olan Kur'an-ı Kerim'i hakkıyla anlayamamaktan dolayı yerden yere vurur.
Bakınız, başımıza gelen bütün felaketleri kendi dışımızdaki unsurlara havale
etme millet olarak bizim bir kusurumuzdur, âdeta, bir hastalığımızdır bizim.
Değerli milletvekilleri, varsayın ki,
birisi çoban. Çoban, koyunlarına sahip çıkmıyor, sürüsüne köpek katmıyor,
yardımcı çoban almıyor, silah almıyor ve kurtlar gelip bütün bu koyunları
yiyor. Bu çoban çıkıp da "kahrolsun kurtlar" diye bağırırsa, bu,
kendi ahmaklığını tescil ettirmekten öteye bu bir işe yarar mı? Kurdun en doğal
görevi, kurdun en tabiî görevi koyunu yemektir; sizin göreviniz de,
koyunlarınızı ona yedirmemektir. Hijyenik şartlar sağlamadığınız zaman mikroplar
sizi hasta eder. Hijyenik şartlar hazırlamadan mikroplara küfretmenin,
pratikte, hiçbir anlamı yoktur. Dini bütün bir insanın, Allah'ın huzuruna
gittiği zaman, Allah, kendisine "kulum, niye günah işledin diye sorduğunda
"Ya Rabbi, ne yapayım, şeytanı yarattın, başımıza musallat ettin, o
dürttü, ben de işledim" diyerek kurtulması mümkün değildir. Dolayısıyla,
Türkiye'de ekonomik kriz mi çıktı, memlekette bir olumsuzluk mu var; efendim,
dış güçler böyle yaptı... Dış güçler onu yapıyor, bu doğrudur da -sağlam olan
bir bünyeye mikrop giremez, girse de tahribat yapamaz- biz ne yaptık, biz
nerede hata yapıyoruz; onun hesabını yapmak zorundayız.
Değerli milletvekilleri, Mehmet Âkif,
İslam Dinini de en iyi anlayıp en iyi yorumlayan âlimlerimizden birisidir.
Bakınız, 1910 yılının ramazan ayında camilerde vaaz eden bazı hurafeci vaizleri
dinledikten sonra, Sıratı Müstakim'deki köşesinde -bu çok ilginçtir- şu
satırları yazar: "Doğrusu, bu herifleri dinledikçe, gençlerdeki dinsizlik
modasını hemen hemen mazur göreceğim geliyor! Eğer dinin ne olduğunu bunlardan
öğrenseydim, mutlaka, İslam'ın en büyük düşmanı olurdum."
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bakanım, sürenizi
uzatıyorum.
Buyurun.
KÜLTÜR BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla)
- Değerli arkadaşlarım, zaman olsaydı sizlere, İstiklal Marşını bize armağan
eden dehanın baytarlığından, Sıratı Müstakim ve Sebilürreşad'taki yazılarının
derinliğinden, Darülfünun'daki derslerinden, Darülhikmeti İslamiye'deki
görevinden, Kastamonu'daki Nasrullah Camiinde halkı millî mücadeleye teşvik
eden vaazlarından, kış şartlarında Ilgaz Dağlarını at sırtında aşarak, yanında
sadece Sebilürreşad'ın klişesi olduğu halde Ankara'ya gelişinden, Tacettin
Dergâhında idare lambası eşliğinde yaşadığı çileli bitmez gecelerden, Birinci
Mecliste başını Erzurum Mebusu Hüseyin Avni Ulaş'ın çektiği ikinci grup
içerisindeki asil duruşundan, vakarından ve nihayet, ruhuna gölgelerin düştüğü
ve Mısır'da geçen gurbet yıllarından söz etmek isterdim.
Değerli arkadaşlarım, ne var ki,
Âkif'in hoşgörüsünden, kendisi gibi yaşamayan, hayatını kendisi gibi tanzim
etmeyen insanlar karşısındaki toleransından söz etmeden geçemeyeceğim. Mehmet
Âkif'in çok yakın arkadaşlarından birisi vardır, hepinizin çok yakından
bildiği, Neyzen Teyfik. Neyzen Teyfik, titiz, temiz ve dakik olan Akif'in
tamamen tersine, son derece derbeder, hırpani kıyafetli ve bolca da içen
birisidir; fakat, merhum Âkif, hayatının sonuna kadar Neyzen Teyfik'le dost
kalabilmiş olan bir insandır. Birbirimize yaşam biçimi dayatmaya çalıştığımız
bugünlerde, Mehmet Âkif'in bu toleransa dayalı örnek davranışını, mutlaka,
hepimiz göz önünde bulundurmalıyız.
Değerli milletvekilleri, onun ölümü
de, hayatı kadar sade ve vakur olmuştu. Cenaze merasiminde devlet yoktu, devlet
erkânı yoktu, şatafat ve resmî tören de yoktu. O, üniversite geçliğinin elleri
üzerinde taşınarak ebedî istirahatgâhına defnedildi. Mezarını bile onlar
yaptılar. O, tarihe önemli bir insan olmaktan ziyade, değerli bir insan olarak
geçti.
Türk Ordusuna armağan ettiği ve
"Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın" duasıyla
bizlere emanet ettiği İstiklâl Marşımızın kabul yıldönümünde, merhum Âkif'in,
tüm şehitlerimizin hatırası önünde hürmetle eğiliyor, Mümtaz Heyetinizi en
derin saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Bakana teşekkür
ediyoruz.
Şimdi, İçtüzüğün 59 uncu maddesine
göre, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Hasan Fehmi
Güneş; buyurun. (Alkışlar)
Sayın Güneş, süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA HASAN FEHMİ GÜNEŞ
(İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bugün, anlamlı bir
yıldönümünü konuşuyoruz. Büyük ulusların büyük günleri olur. Biz, ulusal
bağımsızlık savaşı yapmış ve mazlum ülkelere, ezilmiş ülkelere örnek olmuş bir
büyük ulusuz. Bizim büyük günlerimiz vardır; bugün de, bizim büyük
günlerimizden biridir.
Ulusal bağımsızlık sürecimiz,
özgündür, özeldir, benzersizdir, dünyada bir emsali yoktur; hem çıkış noktası
itibariyle benzersizdir hem yol boyu edindiği içerik ve ağırlık nedeniyle
benzersizdir.
Ulusal bağımsızlık sürecimiz,
genellikle iki temel değerde odaklaşarak incelenebilir. Bunun birinci boyutu,
toprağımızı, vatanımızı işgalden, ulusumuzu tutsaklıktan kurtarmak için verilen
Kurtuluş Savaşı boyutudur. Yedi düvelin hayasızca saldırılarına, işgallerine
karşı kazanılan bir parlak zaferle sonuçlanmıştır bu birinci boyut; ama, onun
bir başka anlamı da var; ulusal bağımsızlık savaşını yapan orduların adı
"Türkiye Büyük Millet Meclisi Orduları"ydı; yani, bu Meclis yapmıştı
ulusal bağımsızlık savaşını, bu Meclisin orduları yapmıştı ulusal bağımsızlık
savaşını. Bu Meclis, savaş yönetmiş bir meclistir; bu Meclis, zafer kazanmış
bir meclistir; biz, o Meclisin devamıyız ve onunla övünüyoruz.
Kuşkusuz, ulusal bağımsızlık
sürecimiz, sadece savaştan da ibaret değildir; aynı süreç içinde, eşzamanlı
olarak, ulusal egemenliğe dayalı, tam bağımsız, yeni ve çağdaş bir Türk Devleti
de oluşturulmuştur.
Bu büyük, bu akıl almaz derecede büyük
ve onurlu dönüşümün temel gücü, enerji ve heyecan kaynağı, kutsal Anadolu
başkaldırısı ile kutsal isyan ve aydınlanma devriminin çağdaş hedeflere yönelik
sürekliliğinin tükenmez ışığıdır.
Bağımsızlık sürecimizin, savaş boyutu
gibi aydınlanma devrimi boyutu da Yüce Meclisin ürünüdür, bu Yüce Meclis
aydınlanma devrimini sürdürmüştür. Bu, aslında, iki tarafı da doğru bir
gerçektir. Aydınlanma devriminin ürünü de bu Yüce Meclistir. Çok anlamlı bir
günü konuşuyoruz derken, bunları söylemek istiyordum.
İstiklal Marşımız ise, o dönemde
"düveli muazzama" denilen emperyalistlerin, ulusumuza, yurdumuza,
özgürlüğümüze hayasızca saldırılarına karşı yürütülen bağımsızlık mucizesinin
şiirsel anlatımıdır, destanlaşan heyecan ve özgüven kaynağıdır. Sekseniki yıl
önce, ilk okunduğunda, Başkanlık kürsüsünde Mustafa Kemal vardı ve alkışlarla
karşılıyordu. Onun için özeldir, onun için güzeldir, onun için büyüktür
İstiklal Marşımız.
Sayın milletvekilleri, bu anıtsal
destanın, İstiklal Marşımızın asıl sahibi Türk Ulusudur. Türk Ulusunun sınırsız
özgürlük ve bağımsızlık tutkusunun coşkulu bir anlatımla yazıya, kaleme
dökülmesi büyük bir şair tarafından yapılmıştır. O büyük şair de, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin, bu Yüce Meclisin bir üyesiydi, Burdur Milletvekili Mehmet
Âkif Ersoy'du; onu saygıyla anıyorum. (Alkışlar)
Mehmet Âkif Ersoy bizden biriydi; bir
eylem adamıydı, bir dava adamıydı, bir Kuvayı Milliyeciydi, bir tam
bağımsızlıkçıydı, bir antiemperyalistti. Saldırganlara, yayılmacılara, mandacılara,
sömürgecilere karşı koyanların, başkaldıranların ortak sesiydi, yiğit sesiydi;
bu nedenle büyüktü ve büyüklüğünün bedelini hep ödedi. (Alkışlar)
Örnek, büyük bir vatanseverdi.
Çanakkale şehitlerine diyordu ki:
"Ey, bu topraklar için toprağa
düşmüş asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı
değer.
....
Sana dar gelmeyecek makberi kimler
kazsın?
'Gömelim gel seni tarihe' desem,
sığmazsın."
(Alkışlar)
Medeniyet denilen kudurgan canavara
boyun eğmemeyi de en güzel o söylüyordu, en güzel o anlatıyordu:
"Garbın âfakını sarmışsa çelik
zırhlı duvar,
Benim, iman dolu göğsüm gibi serhaddim
var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı
boğar
Medeniyet dediğin tek dişi kalmış
canavar."
Bu anlamlı günde, Yüce Meclisin 1 inci
Döneminin devamı olan, Yüce Meclisin 1 inci Döneminin duyarlılıklarını,
bilincini taşıyan 22 nci Dönemin üyeleri olmakla övünüyoruz. 1 inci Döneme
layık olduğumuzu kanıtladık, kanıtlıyoruz; bunda haklıyız. Âkif'in tanımladığı,
tek dişi kalmış, yeni yayılmacı saldırgana, açgözlü canavara karşı, onun
buyurgan dayatmalarına boyun eğmeme, ona el açmama, ona tenezzül etmeme, ona
karşı çıkma, ulusal onurumuzu yükseklerde, en yükseklerde tutma kararlılığımızı
sürdüreceğiz; çünkü, Âkif bizden biriydi; çünkü, İstiklal Marşını bu Meclis
kabul etmişti; çünkü, biz, Yüce Ulusun temsilcileriyiz; çünkü, bu Meclis, 1
inci Meclisin aynı yücelikteki devamıdır.
Teşekkür ederim. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Güneş.
AK Parti Grubu adına, Şanlıurfa
Milletvekili Sayın Atilla Maraş.
Buyurun Sayın Maraş. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ATİLLA
MARAŞ (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İstiklal Marşımızın
Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabulünün 82 nci yıldönümü nedeniyle AK Parti
Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Büyük Şair, dilimizin ve
istiklalimizin şairi Mehmet Âkif Ersoy, İstiklal Marşını 1921 yılının şubat
ayında, ikametine tahsis edilen Tacettin Dergâhında kaleme aldı, 1 Mart 1921
günü, dönemin Maarif Vekili Hamdullah Suphi Tanrıöver tarafından, Türkiye Büyük
Millet Meclisinde okundu; salonda mevcut vekillerin heyecanlı alkışlarıyla
mukabele gördü.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, 12 Mart
1921'de yaptığı toplantıda, 10 kıta ve 41 mısradan oluşan bu şiir metnini,
resmî Millî Marşımız olarak oybirliğiyle kabul etti. Tüm milletvekillerinin
teklifiyle Hamdullah Suphi Bey tarafından 3 kez Meclis kürsüsünden -bu
kürsüden- okundu ve bütün üyeler tarafından ayakta dinlendi ve alkışlandı.
"Kahraman Ordumuza" diye
başlayan İstiklal Marşı, millete mal olduğundan, büyük şair Mehmet Âkif, bunu
çok ünlü eseri "Safahat" adlı kitabına almadı.
1921'de, bir millî marşın yazılmasına
büyük ihtiyaç hâsıl olmuştu. Milleti ve ordumuzu heyecana ve şevke getirecek
olan böyle bir marşa şiddetle ihtiyaç duyulmaktaydı. Bunun için Türkiye Büyük
Millet Meclisi bir marş yarışması açtı, kazanacak olan şiir için de 500 lira
ödül konuldu. Bu yarışmaya yurdun çeşitli yörelerinden şairler katıldı ve
Meclise 724 adet şiir metni geldi; ancak, gönderilen bu eserlerin hiçbirisi
istenen heyecanı ve şevki yaratmadığı için kabul edilemedi ve ancak 7 şiir
finale kaldı. Bu 7 şiir içerisinden de Mehmet Âkif Ersoy'un yazmış olduğu
İstiklal Marşı metni kabule layık görüldü.
Bu marş, inanan, aynı heyecanı ve
duyguyu kalbinde ve ruhunun derinliklerinde yaşayan biri tarafından, ancak bir
şair tarafından yazılabilirdi. Marşın yazılması için Mehmet Âkif'e teklif
yapıldı ve fakat büyük şair, para karşılığında bir tek mısra bile yazmayacağını
açıkça söyleyince, kendisine, maddî karşılıksız bir marş yazması teklif edildi.
Âkif, bu teminattan sonra, İstiklal Marşını, ikametine tahsis edilen, bugün
Mehmet Âkif Müzesi olarak kullanılan Hacettepe Kampusu içerisindeki Taceddin
Dergâhında kaleme aldı ve rivayet edilir ki, şiirin bazı mısralarını, geceleyin
kalktığında -o zaman ışık yok- gecenin karanlığında aklına gelen ilhamla
Taceddin Dergâhının duvarına yazar ve yine rivayet ederler ki, Taceddin Dergâhının
duvarları bugün kazılsa, İstiklal Marşının bazı mısraları o duvarın içine
kazınmış olarak görülecektir.
Kendisine tahsis edilen bu 500 liralık
ödülü kabul etmedi, bunun bir hayır kurumuna verilmesini istedi. Ankara'nın
soğuğu, ayazı meşhurdur, bilirsiniz, bundan seksen yıl önceki Ankara'yı bir
düşünün. Bir mart ayında, sırtına giyecek bir paltosu dahi olmayan bu büyük
insan, kendisine tahsis edilen bu parayı da kabul etmeyerek, hayır kurumuna
bağışlamıştır.
O sıralarda ülkemiz, Sakarya Savaşı
nedeniyle büyük buhranlı günler yaşıyordu. Düşman, Ankara'ya bir hayli
yaklaşmıştı; öyle ki, Ankara'nın boşaltılması bile konuşuluyordu; fakat,
milletvekilleri hep bir ağızdan "biz, Ankara'ya geri çekilmek için değil,
ölmek için geldik" dediler.
İstiklal Marşı, milletimizin bir
kahramanlık destanıdır. Milletiyle, tarihiyle, kültürüyle gurur duyan herkesin
bu marşın anlamını iyi bilmesi ve çok iyi değerlendirmesi gerekir. Bu marş,
kanımız kadar sıcak, bayrağımız kadar aziz ve vatan toprağı gibi mübarek bir
marştır.
Büyük milletimizi ebediyete kadar
ayakta tutacak olan bu sağlam mısralardan örülü bu marş, daha ilk kıtasında
milletimize büyük heyecan veriyor ve şöyle diyor:
"Korkma, sönmez bu şafaklarda
yüzen al sancak,
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son
ocak."
Yurt sathında bir tek aile, bir tek
insan kalsa bile, al bayrak dalgalanacaktır. O bayrak ki, rengini
şehitlerimizin kanından almaktadır. Al bayrak, egemenliğin ve bağımsızlığın
sembolüdür; ancak, bu egemenlik, kayıtsız şartsız (bilakayd ü şart) milletin
olacaktır.
İstiklal Marşımızın muhtevasındaki
değerler manzumesi, bizi biz yapan, bizi millet yapan değerlerdir. Bunlar, tam
istiklal ve hürriyet, adalet ve hakikat anlayışı, milletin kendi içinde
yaşattığı iman ve kuru bir toprak parçası olarak değil, milletin tarihinin ve
inançlarının yoğrulduğu bir toprak parçası olarak vatan.
İstiklal Marşı, her fırsatta, her
millî heyecan anında büyük bir coşkuyla okunur.
İstiklâl Marşı Şairimizin marşındaki
bu gür, bu tok seda, daha uzun yıllar bu vatan toprağında çınlayacak,
insanımızı coşturacak ve onu, ruhunun en mahrem yerlerine inerek
heyecanlandıracaktır.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
isterseniz, yine o 1 inci Meclisteki gibi, o günün heyecanını yaşamak için
sizlerle birlikte İstiklâl Marşını okumak ve bu heyecanı sizlerle paylaşmak
istiyorum:
Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al
sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son
ocak
O benim milletimin yıldızıdır,
parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir
ancak.
Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı
hilâl!
Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet,
bu celâl?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra
helâl...
Hakkıdır, Hakk'a tapan, milletimin
istiklâl!
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür
yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış?
Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner,
aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam,
taşarım.
Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı
duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim
var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı
boğar,
Medeniyet! dediğin tek dişi kalmış
canavar?
Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma,
sakın.
Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca
akın.
Doğacaktır sana va'dettiği günler
Hakk'ın...
Kim bilir, belki yarın, belki yarından
da yakın.
Bastığın yerleri toprak! diyerek
geçme, tanı:
Düşün altında binlerce kefensiz
yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır,
atanı:
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet
vatanı.
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki
feda?
Şüheda fışkıracak toprağı sıksan,
şüheda!
Canı, cananı, bütün varımı alsın da
hüda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada
cüda.
Ruhumun senden, ilahî, şudur ancak
emeli:
Değmesin mabedimin göğsüne namahrem
eli.
Bu ezanlar ki şahadetleri dinin
temeli,
Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli.
O zaman vecd ile bin secde eder
-varsa- taşım,
Her cerihamdan, ilahî, boşanıp kanlı
yaşım,
Fışkırır ruh-i mücerred gibi yerden
na'şım;
O zaman yükselerek arşa değer belki
başım.
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı
hilâl!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi
helâl.
Ebediyen sana yok, ırkıma yok
izmihlâl:
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın
hürriyet;
Hakkıdır, hakk'a tapan, milletimin
istiklâl!
(Alkışlar)
Sözlerimi, Âkif merhumun bir
cümlesiyle bitiriyorum: "Allah bir daha bu millete İstiklal Marşı
yazdırmasın."
Hepinizi en derin saygılarımla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın
Maraş.
Sayın milletvekilleri, Başkanlığın
Genel Kurula diğer sunuşları vardır.
Cumhurbaşkanlığının 2 adet tezkeresi
vardır; ayrı ayrı okutup, bilgilerinize sunacağım.
D) TEZKERELER
VE ÖNERGELER
1. -
Kayseri Milletvekili Abdullah Gül başkanlığındaki Bakanlar Kurulunun
istifasının kabulüne; yeni hükümet teşkil olununcaya kadar Bakanlar Kurulunun
göreve devamının rica edildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/204)
11
Mart 2003
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi: Başbakanlığın, 11 Mart 2003
günlü, B.02.0.PPG.0.12-300-01/4136 sayılı yazısı.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 104
üncü maddesi uyarınca, Bakanlar Kurulunun istifası kabul edilmiştir. Yeni Hükümet
kuruluncaya kadar, Bakanlar Kurulunun göreve devamının rica edildiğini
bilgilerinize sunarım.
Ahmet Necdet Sezer
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN -
Bilgilerinize sunulmuştur.
İkinci tezkereyi
okutuyorum:
2. - Bakanlar Kurulunun yeniden kurulması için Siirt
Milletvekili ve Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı Recep Tayyip
Erdoğan'ın, Anayasanın 109 uncu maddesi uyarınca görevlendirildiğine ilişkin
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/205)
11 Mart 2003
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi: 11 Mart 2003 günlü,
B.01.0.KKB.01-08-1-2003-315 sayılı yazımız.
İlgi yazı ile istifası bildirilmiş
olan Bakanlar Kurulunun yeniden kurulması için, Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 109 uncu maddesi uyarınca, Siirt Milletvekili ve Adalet ve
Kalkınma Partisi Genel Başkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan görevlendirilmiştir.
Seçilecek bakanların atanmaları
yapıldıktan sonra Bakanlar Kurulu listesinin ayrıca gönderileceğini
bilgilerinize sunarım.
Ahmet Necdet Sezer
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN -
Bilgilerinize sunulmuştur.
Başbakanlığın,
İçtüzüğün 78 inci maddesine göre verilmiş 2 adet tezkeresi vardır; ayrı ayrı
okutuyorum:
3. -
Ekli listede belirtilen kanun tasarılarının, TBMM İçtüzüğünün 78 inci maddesine
göre görüşülmesine devam edilmesi istemine ilişkin Başbakanlık tezkeresi
(3/206)
12.3.2003
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün 78 inci maddesinde "Bakanlar Kurulunun herhangi bir
sebeple çekilmesi halinde yeni Bakanlar Kurulu güven oyu alıncaya kadar,
Anayasa ve İçtüzük değişiklikleri hariç, kanun tasarı ve tekliflerinin
komisyonlarda ve Genel Kurulda görüşülmesi ertelenir. Ancak, Bakanlar
Kurulunun, öncelikli olduğunu bir yazı ile Başbakanlığa bildirdiği kanun tasarı
ve tekliflerinin görüşülmesine devam olunur" hükmü yer almıştır.
Belirtilen hüküm
uyarınca Türkiye Büyük Millet Meclisi komisyonları ve Genel Kurulunda
görüşülmesi ertelenmiş olan ekli listede belirtilen kanun tasarılarının
görüşülmesine devam olunması Bakanlar Kurulunca uygun görülmüştür.
Gereğini arz ederim.
Abdullah Gül
Başbakan
Eki :
Liste
LİSTE
Sıra No. Esas No. Tasarının
Adı
1- 1/438
Vatandaşlık Belgesi Verilmesine İlişkin
Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı
2- 1/449
Kişi Halleri Konusunda Milletlerarası
Karşılıklı Bilgi Verilmesine İlişkin Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu
Hakkında Kanun Tasarısı
3- 1/440
Ahvali Şahsiye Belgelerinde Yer Alan
Bilgilerin Kodlanmasına İlişkin Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu
Hakkında Kanun Tasarısı
4- 1/441
Yaşam Belgesi Verilmesine Dair
Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı
5- 1/442
Ahvali Şahsiye Cüzdanlarının Tanınmasına
ve Güncelleştirilmesine İlişkin Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu
Hakkında Kanun Tasarısı
Sıra No. Esas No. Tasarının
Adı
6- 1/479
TC Hükümeti ile Suriye Arap Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Yasadışı Göçmenlerin Geri Kabulüne Dair Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna İlişkin Kanun Tasarısı
7- 1/448
TC Hükümeti ile Hırvatistan Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının
Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı
8- 1/431
TC Sağlık Bakanlığı ile Birleşik Meksika
Devletleri Sağlık Bakanlığı Arasında Sağlık Alanında İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
9- 1/450
TC ile Ukrayna Arasında Hukukî Konularda
Adlî Yardımlaşma ve İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı
10- 1/534
İş Kanunu Tasarısı
11- 1/525
Karayolları Trafik Kanunu ile Sigorta
Murakabe Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
12- 1/350
Yolsuzluğa Karşı Özel Hukuk Sözleşmesinin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
13- 1/401
Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri
Kanununa Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı
14- 1/395
Uzman Jandarma Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
15- 1/446
Uzman Jandarma Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
16- 1/533
Tebligat Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı
17- 1/530
2003 Malî Yılı Genel Bütçe Kanunu
Tasarısı
18- 1/531
2003 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler
Bütçe Kanunu Tasarısı
19- 1/280
2001 Malî Yılı Genel Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı
20- 1/281
2001 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı
21- 1/488
Anti-Personel Mayınların Kullanımının,
Depolanmasının, Üretiminin ve Devredilmesinin Yasaklanması ve Bunların İmhası
ile İlgili Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
22- 1/445
İçişleri Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı
23- 1/455
Nüfus Kanununun Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesine Dair Kanun Tasarısı
24- 1/524
Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
25- 1/374
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Hindistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasındaki Turizm İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı
26- 1/419 Türkiye
Cumhuriyeti ile Hindistan Cumhuriyeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki
ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı.
27- 1/473 Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Hindistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Suçluların
İadesi Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
28- 1/417
Türkiye Cumhuriyeti ile Türkmenistan
Cumhuriyeti Hükümetleri Arasında Ankara ve Aşkabad'da Diplomatik
Temsilciliklerin Yerleşimine İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
Sıra No. Esas No. Tasarının
Adı
29- 1/421
Türkiye Cumhuriyeti ile Tacikistan
Cumhuriyeti Hükümetleri Arasında Ankara ve Duşanbe'de Diplomatik
Temsilciliklerin Yerleşimine İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
30- 1/413
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Bosna ve
Hersek Bakanlar Kurulu Arasında Ankara ve Saraybosna'da Diplomatik
Temsilciliklerin Yerleşimine İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğu
Hakkında Kanun Tasarısı
31- 1/324
Sahil Güvenlik Komutanlığı Kanunu, Türk
Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu ile Türk Silahlı Kuvvetleri Personel
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanan Tasarısı.
32- 1/388
Türkiye Cumhuriyeti ile Türk Kültür ve
Sanatları Ortak Yönetimi Genel Müdürlüğü Arasında Arsa Tahsisi Hakkında
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
33- 1/394
Devlet Mezarlığı Dışında Defnedilen Bazı
Devlet Büyüklerinin Mezarları Hakkında Kanun Tasarısı.
34- 1/286
Kara Avcılığı Kanun Tasarısı
35- 1/343
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Arnavutluk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Uluslararası Karayolu Taşımacılığı
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı.
36- 1/371
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Polonya
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Uluslararası Karayolu Taşımacılığı Anlaşmasının
Tadiline İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun
Tasarısı
37- 1/511
Türkiye Cumhuriyeti ve Hollanda Krallığı
Arasında Uluslararası Karayolu Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
tezkere ekindeki liste okunurken, Sayın Kâtip Üyemiz "TC" olarak
ifade etmiştir. Bunu "Türkiye Cumhuriyeti" olarak düzeltiyorum ve bu
şekilde düzeltilerek zabıtlara geçmiştir. (Alkışlar)
Aynı şekilde, yazışmalarda da buna
dikkat edilmesini, buradan, bir defa daha ifade etmiş oluyoruz.
Bilgilerinize sunulmuştur.
ÖNDER SAV (Ankara) - Yazım hatası var
Sayın Başkan.
KÂTİP ÜYE YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) -
"TC" olarak yazılmış Sayın Başkan. Yazım hatası var, okuma hatası
yok.
BAŞKAN - İkinci tezkereyi okutuyorum:
4. -
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda bulunan ve görüşülmesi ertelenmiş
olan (1/478) esas numaralı Askerlik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının, TBMM İçtüzüğünün 78 inci maddesine göre görüşülmesine devam edilmesi
istemine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/207)
12.3.2003
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün 78 inci maddesinde, "Bakanlar Kurulunun herhangi bir sebeple
çekilmesi halinde yeni Bakanlar Kurulu güven oyu alıncaya kadar, Anayasa ve
İçtüzük değişiklikleri hariç, kanun tasarı ve tekliflerinin komisyonlarda ve
Genel Kurulda görüşülmesi ertelenir. Ancak, Bakanlar Kurulunun öncelikli
olduğunu bir yazı ile Başkanlığa bildirdiği kanun tasarı ve tekliflerinin
görüşülmesine devam olunur" hükmü yer almıştır.
Belirtilen hüküm uyarınca Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda bulunan ve görüşülmesi ertelenmiş olan
(1/478) esas numaralı "Askerlik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı"nın görüşülmesine devam olunması Bakanlar Kurulunca uygun
görülmüştür.
Gereğini arz ederim.
Abdullah Gül
Başbakan
BAŞKAN -
Bilgilerinize sunulmuştur.
2 adet,
komisyonlardan istifa önergesi vardır; okutuyorum:
5. -
Zonguldak Milletvekili Polat Türkmen'in, KİT Komisyonu üyeliğinden çekildiğine
ilişkin önergesi (4/26)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Üyesi bulunduğum Kamu
İktisadî Teşebbüsleri Komisyonundan istifa ediyorum.
Gereğini saygılarımla
arz ederim. 10.3.2003
Polat Türkmen
Zonguldak
KİT Komisyon Üyesi
BAŞKAN -
Bilgilerinize sunulmuştur.
İkinci önergeyi
okutuyorum:
6. -
Manisa Milletvekili İsmail Bilen'in, Dilekçe Komisyonu üyeliğinden çekildiğine
ilişkin önergesi (4/27)
12.3.2003
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Dilekçe Komisyonu
üyeliğimden, gördüğüm lüzum üzerine istifa ediyorum.
İstifamın kabulü ile
gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim.
İsmail Bilen
Manisa
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
A)
ÇEŞİTLİ İŞLER (Devam)
2. -
(10/4) ve (10/5) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonları üyeliklerine
seçilen milletvekillerinin, başkanlık divanlarını oluşturmak üzere
toplanacakları gün, yer ve saate ilişkin, Başkanlık duyurusu
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, İzmit
Büyükşehir Belediyesi İzmit Kentsel ve Endüstriyel Su Temin Projesiyle ilgili
iddiaların araştırılması amacıyla kurulan (10/4) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonu üyeliklerine seçilen sayın milletvekillerinin, 12.3.2003
Çarşamba günü, yani bugün, saat 17.00'de anabina zemin kat PTT karşısında
bulunan Meclis Araştırması Komisyonu Toplantı Salonunda toplanarak, başkan,
başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yapmalarını rica ediyoruz.
Yine, Tuzgölü'ndeki kirlenmenin
araştırılarak, alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/5)
esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliklerine seçilen sayın
milletvekillerinin, 12.3.2003 Çarşamba günü, yani bugün, saat 17.30'da anabina,
zemin kat PTT karşısında bulunan Meclis Araştırması Komisyonları Toplantı
Salonunda toplanarak, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimini
yapmalarını rica ediyoruz.
Ayrıca, komisyonların toplantı yer ve
saatleri ilan tahtasına asılmıştır.
Sayın milletvekilleri, gündemin
"Sözlü Sorular" kısmına geçiyoruz.
IV. -
SORULAR VE CEVAPLAR
A) SÖZLÜ
SORULAR VE CEVAPLARI
1. -
Yalova Milletvekili Muharrem İnce'nin, Yalova'nın deprem sonrası bazı
sorunlarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/90)
BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak sayın hükümet üyesi?.. Yok.
Ertelenmiştir.
2. -
Batman Milletvekili M. Nezir Nasıroğlu'nun, Doğu ve Güneydoğu Anadolu
bölgelerinde boşaltılan köylere ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi
(6/91)
BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın
Bakan?... Yok.
Ertelenmiştir.
3. -
Antalya Milletvekili Osman Özcan'ın, Antalya-Alanya yol çalışmalarına ilişkin
Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/97)
BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın
Bakan?.. Yok.
Ertelenmiştir.
4. -
İzmir Milletvekili Vezir Akdemir'in, İzmir'in bazı ilçelerindeki çiftçilerin
elektrik borçlarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru
önergesi (6/99) ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M. Hilmi Güler’in cevabı
BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın
Bakan?.. Burada.
Sayın milletvekilleri, okunacak
metinler bir hayli uzun oluyor.
Katîp Üyenin metinleri oturarak
okumasını Genel Kurulun oylarına sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...Kabul
edilmiştir.
Şimdi, önce soruyu okutacağım, ondan
sonra, Sayın Bakan, gerekli açıklamayı yapacaklardır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Dr. Hilmi Güler tarafından sözlü olarak
yanıtlanmasını saygılarımla arz ederim. 16.1.2003
Vezir Akdemir
İzmir
Son dönemlerde İzmir İline bağlı
Ödemiş, Bayındır, Tire, Kiraz, Beydağ, Kınık, Bergama, Dikili, Aliağa, Menemen
İlçeleri ve bu ilçelere bağlı köylerde tarım ve ziraatla uğraşan çiftçilerimiz,
yaşanan ekonomik krizden hayli zarar görmüşlerdir. Sulamada kullanılan elektrik
borçları hayli yükselmiştir. Ödemede zorluklar yaşanmıştır. Kimilerinin de
abonelikleri iptal edilmiştir.
1 - Bu yüzden abonelikleri iptal
edilen çiftçilerin aboneliklerini iade etmeyi düşünüyor musunuz?
2 - Çiftçilerin elektrik borçlarının
faizlerini kaldırarak, ana borçlarını taksitlendirerek ödemelerini düşünüyor
musunuz?
BAŞKAN - Sayın Bakan, buyurun. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakikadır.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI M.
HİLMİ GÜLER (Ordu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
İzmir Milletvekili Sayın Vezir
Akdemir'in sözlü soru önergesine cevabımı arz ediyorum.
1 inci sorunun cevabı: Çiftçilerin,
özellikle İzmir İline bağlı söz konusu ilçe ve bağlı köylerinde, elektrik borcu
yüzünden aboneliği iptal edilmiş tarımsal sulama abonesi bulunmamaktadır,
yaptığımız kayıtlarda bunu gördük.
2 nci sorunun cevabı: Tarımsal sulama
statüsünde bulunan abone gruplarının 31.12.2002 tarihi itibariyle birikmiş
borçlarına, esas olarak Devlet İstatistik Enstitüsü tarafından tespit edilen,
Türkiye genelinde gerçekleşen TEFE oranını uyguluyoruz; bununla ilgili olarak,
20 Nisana kadar müracaatlarını bekliyoruz. 24 taksit yapılacak, peşin
ödeyenlerde TEFE miktarından yüzde 20 indirim olacak. Bununla ilgili
kararnameyi Başbakanlığa sunduk, imzası tekemmül etmek üzere. Bu gerçekleştiği
takdirde, biraz önce saydığım süreç doğrultusunda uygulama yapılacaktır.
Saygıyla arz ederim. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Bakanımıza teşekkür
ediyoruz.
5. -
İzmir Milletvekili Vezir Akdemir'in, İzmir'deki okulların elektrik, yakıt ve su
borçlarına ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/100) ve Enerji ve
Tabiî Kaynaklar Bakanı M. Hilmi Güler’in cevabı
BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın
Bakan?.. Burada.
Soruyu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın, Maliye Bakanı Sayın Kemal Unakıtan tarafından sözlü olarak
yanıtlanmasını saygılarımla arz ederim. 16.1.2003
Vezir Akdemir
İzmir
İzmir İli ve ilçelerinde, millî eğitim
müdürlüklerine bağlı tüm okullarda ekonomik sıkıntılar yaşanmaktadır. Birçok
okul, elektrik, su ve yakıt paralarını veremeyecek durumdalar. Milyarlarca borç
altına girmişlerdir.
1- Bazı kuruluşlarda elektrik, su ve
yakıt paraları alınmıyor. Mağdur öğrenci velileri ve okul idaresinin çektiği
sıkıntıları gidermek için, ivedilikle çözüm önlemleri almayı düşünüyor musunuz?
BAŞKAN - Bu soru, Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanımız Sayın Hilmi Güler tarafından cevaplandırılacaktır.
Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI M.
HİLMİ GÜLER (Ordu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Vezir Akdemir Beyin Maliye
Bakanımıza sorduğu sorunun cevabını arz ediyorum:
Millî Eğitim Bakanlığına bağlı olarak
eğitim öğretim faaliyetlerini sürdüren İzmir İli merkez ve ilçelerinde bulunan
okullarımız ile ülke genelinde bulunan diğer okullarımızın bu tür giderlerinin
karşılanabilmesi amacıyla, mevcut hükümet politikaları ve bütçe büyüklükleri
çerçevesinde eğitime gerekli önem ve öncelik verilmiş; bu doğrultuda, Millî
Eğitim Bakanlığı bütçelerine yılları içinde yeterli ödenekler konulmaya
çalışılmıştır.
Okulların, elektrik, su, yakacak ve
bunun gibi giderlerinin karşılanabilmesi ve İzmir İlinde -okul idareleri de
dahil olmak üzere- tüm okul idare-lerinin sıkıntıya düşmemesi amacıyla, 2000
yılı bütçesine 70 632 000 000 lira ödenek konulmuş; yıl içerisinde 4 316 000
000 liralık ödenek ilavesiyle yılın toplam ödeneği 74 948 000 000 liraya
ulaşmış; bu ödeneğin ise, 69 894 000 000 lirası harcanabilmiştir. 2001 yılı
bütçesine ise, 90 240 000 000 lira ödenek konulmuş, yıl içerisinde 21 641 000
000 liralık ödenek ilavesiyle toplam ödenek 111 881 000 000 liraya ulaşmış; bu
ödeneğin de, 105 667 000 000 lirası harcanmıştır. 2002 yılı bütçesine ise, 191
680 000 000 lira ödenek konulmuş; yıl içerisinde 13 100 000 000 liralık ödenek ilavesiyle
toplam ödenek 204 780 000 000 liraya ulaşmış; bu ödeneğin ise, 198 445 000 000
lirası harcanmıştır.
İzmir İlindeki okullara ilişkin 2001
yılı ve daha önceki yıllardan kalmış ödenmemiş elektrik, su ve yakacak borcu
yoktur. 2002 yılında ise, yalnızca 9 900 000 000 liralık bir elektrik, su
borcu, Millî Eğitim Bakanlığı Bütçe Dairesi Başkanlığına intikal ettirilmiştir.
28 Ocak 2003 tarihi itibariyle, Millî Eğitim Bakanlığı Bütçe Dairesi
Başkanlığına intikal etmiş başka bir borç bulunmamaktadır.
2003 malî yılında, hükümetimizin
eğitime vermiş olduğu öncelikler doğrultusunda, İzmir İlindekiler de dahil
olmak üzere, bütün okullarımızın elektrik, su ve yakacak ihtiyaçlarında
sıkıntıya düşmemeleri için, Millî Eğitim Bakanlığı bütçesine yeterli ödenek
konulmaya çalışılacaktır.
Maliye Bakanımızın cevabını bu şekilde
sizlere arz ediyorum; bilgilerinize saygıyla sunarım. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Bakan.
Şimdi, soru sahibi Sayın Akdemir
yerinden söz talebinde bulunmuştur; kısaca bir açıklama yapması için
kendilerine söz veriyorum.
Buyurun.
VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Önce, Sayın Bakanın açıklamasından
dolayı kendisine çok teşekkür ediyorum.
1 inci sorudan başlamak istiyorum.
Sayın Bakanımın dediğine göre, şu anda, söz konusu olan ilçelerde, hiçbir
yerde, elektrik abonelikleri iptal edilmemiştir. Doğrudur; abonelik iptal
edilmemiştir; ama, aboneliklerin birçoğu kapalıdır; o nedenle, bu abonelere bir
kolaylık sağlanmasını talep ediyoruz. Ayrıca, borçlarının taksitlendirilmesi
sevindiricidir, bizim de temennimiz, dileklerimiz bunlardı; bu doğrultuda
yapılan çalışmalardan dolayı kendilerine teşekkür ediyoruz.
Okullaramızla ilgili 2 nci soruda,
okullarımızda elektrik ve su paralarından dolayı, okul idareleri, velilerimiz
ve öğrencilerimiz sıkıntılar yaşıyor demiştik. Sayın Bakanımızın açıklamasına
göre, ödenekler aşağı yukarı ödenmiştir; ama, birçok okulumuzda, bu
borçlanmalar Millî Eğitime bildirilmemiştir, zaten, bu sıkıntılar birçok
okulumuzda doğal olarak yaşanmaktadır; birçok aile birliği tarafından bu
çalışmalar yürütülüyor; birçok ödeme, aile birlikleri tarafından karşılanmaktadır.
Bizim buradaki sorunumuzun esas kaynağı, aile birliği ve öğrencilerimizin
sıkıntıya girmesini önlemektir. Bunun için, bu ödeneklerin daha da fazla
artırılmasını talep ediyoruz.
Sayın Bakana teşekkür ediyorum, sağ
olun.
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın
Akdemir.
6. -
İzmir Milletvekili Vezir Akdemir'in, İzmir'in gecekondu semtlerindeki düşük
voltajlı elektrik sorununa ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü
soru önergesi (6/102) ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M. Hilmi Güler’in
cevabı
BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın
Bakan?.. Burada.
Önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Dr. Hilmi Güler tarafından sözlü olarak
yanıtlanmasını saygılarımla arz ederim. 16.1.2003
Vezir Akdemir
İzmir
İzmir'in Karşıyaka, Çiğli ve Bornova
İlçelerinde gecekondunun yoğun olduğu kısımlarda trafonun yetersiz olması
nedeniyle abone sahipleri elektriğin düşük voltajlı olduğundan bahisle,
evlerindeki elektronik cihazların zarar gördüğünden şikâyet etmektedirler.
1- Bu bölgelerde yaşayan
vatandaşlarımızın zarar görmelerine neden olan bu sorunun ivedilikle çözümü
için hangi önlemleri almayı düşünüyorsunuz?
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakanım.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI M.
HİLMİ GÜLER (Ordu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
İzmir Milletvekili Sayın Vezir
Akdemir'in sözlü soru önergesine cevabımı arz ediyorum.
Bu konuyla ilgili birkaç ilçeyi, daha
doğrusu, sorunun kapsamına giren ilçeleri, Karşıyaka, Çiğli ve Bornova
İlçelerini detayıyla etüt ettirdim. Karşıyaka İlçesinde gecekondulaşma
yoğunluklu olarak Onur Mahallesi, Bayraklı, Büyük Yamanlar, Gümüşpala,
Örnekköy, Doğançay bölgelerindedir. Bu bölgelerde TEDAŞ Genel Müdürlüğünün 2002
yılı yatırım programı dahilinde Onur Mahallesinde 2, Bayraklı'da 2 adet olmak
üzere toplam 4 adet yeni trafo ilavesi yapılmış, ayrıca, anılan bölgelerde 10
adet trafo bölgesinin komple şebekesi yenilenmiştir. Bu bölgelerde 594 adet
yeni direk dikilmiş, bu tesisler için 2002 yılı birim fiyatlarıyla 1,6 trilyon
Türk Lirası harcama yapılmıştır. Tesis çalışmalarından önce anılan bölgelerdeki
voltaj 180-190 volt iken, yeni trafoların devreye girmesiyle şebeke
yenilemesinden sonra voltaj 210-220 volt seviyesine çıkmıştır; bu şekliyle
ölçülmüştür.
3194 sayılı İmar Kanununda yapılan
geçici düzenlemeyle, bu bölgelerde 14 116 kişi abone yapılarak elektrik
kullanımı kayıt altına alınmıştır; bu suretle, kaçak kullanımlar önlenmeye
çalışılmaktadır.
2003 yılında, söz konusu bölgelerdeki
yenileme ve ilave tesis çalışmalarına devam edilmektedir. Buraya, biz, özel bir
önem veriyoruz; çünkü, gerçekten, aynı sıkıntılar, bize de daha evvel
getirilmişti; ama, şu anda, bu, giderilmiş gözüküyor; çünkü, yaptığımız
ölçümler bu şekilde gerçekleşmiştir.
Çiğli İlçemizdeki sıkıntı
gecekondulaşma, Şirintepe, Güzeltepe, Uğur Mumcu ve Balatçık Mahallelerinde
yoğunlaşmaktadır. Anılan bu bölgelere 2002 yılı yatırım programı dahilinde 3
adet yeni trafo merkezi ilave edilmiş, bu trafo bölgelerine toplam 400 adet
yeni direk dikilmiştir. Ayrıca, 8 adet trafo, komple şebekeyle birlikte
yenilenmiştir. Şebeke yenilemesi yapılan bölgelerde, ayrıca 470 adet yeni direk
dikilmiştir. Bu tesis çalışmaları için yapılan harcama, 2002 yılı birim
fiyatlarıyla 1,4 trilyon Türk Lirasıdır. Şebeke ıslahı ve yeni trafo merkezleri
tesisinden önce anılan bölgelerde voltajlar, gene 170-180 volt seviyesindeyken,
şu an 210-220 volt seviyesindedir.
3194 sayılı İmar Yasasındaki geçici
düzenleme sonucu, gecekondu bölgelerinde 3 011 adet yeni abone yapılmıştır.
2003 yılında da, bu anılan gecekondu bölgelerindeki ıslah çalışmalarına büyük
bir titizlikle devam edeceğiz.
Bornova İlçemizdeki gecekondulaşma,
Mevlana, Doğanlar, Naldöken, Pınarbaşı, Karasuluk, Işıkkent, Altındağ, Çamdibi,
Yeşilçam Mahallelerinde çoğunluktadır. TEDAŞ Genel Müdürlüğünün 2002 yılı
yatırım programı dahilinde, anılan mahallelerde toplam 15 adet -ki, bu 11 000
kw/h yapıyor- yeni trafo merkezi tesis edilerek 1 401 adet yeni direkli şebeke
tesis edilmiştir.
Ayrıca, anılan bölgelerde, 8 adet
trafo bölgesinde şebeke yenileme çalışması yapılmıştır. Bu kapsamda da, 316
adet yeni direk dikilerek şebeke yenilenmiştir. Bu tesisler için yaklaşık 3
trilyon Türk Lirası harcama yapılmıştır. Bu bölgelerdeki tesis çalışmalarından
önce, yine buyurduğunuz gibi, voltaj 160-180 volt seviyesindeyken, tesis
çalışmaları sonucu 210-220 volt olarak ölçülmüştür. 3194 sayılı İmar
Yasasındaki yeni düzenleme sonucu, anılan gecekondu bölgelerinde 10 180 adet
abone yapılarak, kaçak elektrik kullanımının önüne geçilmiştir. 2003 yılında
da, verilecek ödenekler dahilinde, bu çalışmaların, belli bir hassasiyet içinde
önemle üzerinde durmaktayız; çalışmalarımız sürmektedir.
Saygıyla arz ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın
Bakan.
Sayın Akdemir, söz isteğiniz var.
Buyurun.
VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum.
Bu sözlü sorularımı hazırladığım
dönemlerde, daha önce seçim çalışmalarında bu bölgelerde çok büyük şikâyetler
almıştık; o nedenle bu soru önergesini verdik; ancak, Sayın Bakanımın da
açıkladığı gibi, 2002 yılının sonunda birçok sorunların çözüldüğünü, yerinde,
ben de daha sonra haber aldım. O nedenle, Sayın Bakanıma ve TEDAŞ yetkililerine,
çalışan elemanlara ayrıca buradan teşekkür etmek istiyorum; ancak, şu tedbiri
de elden bırakmamak gereklidir. Sayın Bakanımızın da söylediği gibi, daha önce
voltajın düşük olduğunu kendileri de bilmektedir; ancak, yapılan ilave
tesislerle, şu anda voltaj normal duruma gelmiştir.
Şu bir gerçektir ki, İzmir, göç alan
büyük bir ilimizdir, her gün nüfus yoğunluğu artmaktadır. Bunun önlemini almak
için de, 2003 yılındaki yatırımların aksamaması dileğiyle, teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın
Akdemir.
7. -
Konya Milletvekili Atilla Kart'ın, tarla ve arsa vasfındaki hazine arazileri
üzerindeki zilyetliğe ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/112) ve
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M. Hilmi Güler’in cevabı
BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın
Bakan?.. Burada.
Soru önergesini okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Maliye Bakanı
Sayın Kemal Unakıtan tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını, Anayasanın 98
inci ve İçtüzüğün 96 ncı maddeleri gereğince arz ve talep ederim.
Atilla Kart
Konya
Bilindiği gibi; mülkiyeti hazineye ait
olan ve "tarla" vasfında bulunan arazilerin önemli bir bölümü, uzun
yıllardan bu yana yurttaşlarımızın zilyetliğinde bulunmaktadır. Bu arazilerin
önemli bir bölümü, hazine tapusu olmayan, ancak idarî bir işlemle "tahsis
mera" niteliğini kazanan arazilerdir. İdarî bir işlemle tahsis mera olarak
sınırlandırılan bu arazilerin önemli bir bölümü mera niteliğiyle ilgisi
olmayan, tarım arazisi niteliğinde olan ve bunun yanında, yapılaşma alanları
içinde kalan özellikler taşımaktadır.
Buna göre, yukarıda açıklaması yapılan
hususların inceleme ve değerlendirmesi yapıldıktan sonra, mera vasfı
bulunmadığı tespit olunan, kayda göre mera olarak görünen, ancak, fiilen tarla
veya arsa vasfında bulunan araziler üzerinde zilyet konumunda bulunan kişilerin
intifa haklarını korumaya yönelik olarak herhangi bir çalışma planlanmakta
mıdır?
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.
Süreniz 5 dakika.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI
MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Konya
Milletvekili Sayın Atilla Kart tarafından, Sayın Maliye Bakanına tevcih edilen
soru önergesine ilişkin cevabımızı arz ediyorum.
28 Şubat 1998 tarih ve 4342 sayılı
Mera Kanunuyla, mera, yaylak ve kışlakların yönetimi ve denetimiyle ilgili
görev ve yetkiler, Tarım ve Köyişleri Bakanlığına verilmiştir. 4342 sayılı Mera
Kanununun 5/b maddesine göre, devletin hüküm ve tasarrufunda veya hazinenin
mülkiyetinde bulunan arazilerden etüt sonucu, mera, yaylak ve kışlak olarak
yararlanabileceği anlaşılan yerler mera komisyonunca tespit edilerek, ihtiyaca
göre, mera, yaylak, kışlak olarak, köylere ve belediyelere tahsis
edilebilmektedir.
Kanuna göre, tahsis kararı, mera
komisyonlarınca alınır ve valiliğin onayıyla kesinleşir. Bu bağlamda, mera
komisyonlarınca, mülkiyeti hazineye ait tarla vasıflı araziler de, Tarım ve
Köyişleri Bakanlığı belirlenecek normlar ve yöre ihtiyaçları dikkate alınmak
suretiyle, mera olarak tahsis edilebilmektedir. Tahsis kararının
kesinleşmesinden sonra, bu yerler, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının tasarrufuna
geçtiğinden, konuyla ilgili yetkili kuruluş bu Bakanlıktır. Kayden mera olan,
ancak, fiilen mera özelliğini taşımayan yerlerin mera vasıflarının ise, anılan
kanuna göre, kaldırılması gerekmektedir.
Diğer taraftan, 16 Şubat 1995 gün ve
4070 sayılı Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanuna göre,
Bakanlığımızca, tarla, tarım arazisi vasfında olan hazine arazilerinin
kiracılarına, hissedarlarına ve tarımsal amaçla kullananlara doğrudan satışı
yapılmaktadır.
Arz ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Bakanım.
Soru, Sayın Bakan Hilmi Güler
tarafından cevaplandırılmıştır.
8. -
Diyarbakır Milletvekili Muhsin Koçyiğit'in, çiftçilerin kredi borçlarına
ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi (6/122)
BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın
Bakan?.. Yok.
Soru ertelenmiştir.
9. -
Manisa Milletvekili Nuri Çilingir'in, sürücü belgesinde aranılan görme
yeterliliğine ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/123)
BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın
Bakan?.. Yok.
Soru ertelenmiştir.
Başkanlığımıza, Sayın Tarım ve
Köyişleri Bakanımız, yazılı müracaatta bulunarak, gündemin 10 ve 11 inci
sıralarında bulunan soru önergelerini beraberce cevaplandırma arzusunu ve
talebini bildirmişlerdir.
Şimdi, 10 ve 11 inci sıralardaki
soruları okuyacağım ve Sayın Bakanı, müştereken cevap vermesi için kürsüye
davet edeceğim.
10. -
Niğde Milletvekili Orhan Eraslan'ın, patates ithalatına ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/125) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı
Sami Güçlü’nün cevabı
11. -
Niğde Milletvekili Orhan Eraslan'ın, fasulye ithalatına ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/126) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı
Sami Güçlü’nün cevabı
BAŞKAN - Soru önergelerini okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Tarım ve
Köyişleri Bakanı Sayın Sami Güçlü tarafından sözlü olarak cevaplandırılması
için gereğini arz ederim.
Saygılarımla.
Orhan Eraslan
Niğde
Bilindiği üzere, Türkiye 200 000
hektar alanda yılda 5 500 000 tonluk üretimiyle dünyanın belli başlı patates
üreten ülkelerindendir.
Buna bağlı olarak onbinlerce çiftçi
ailesi de geçimini patatesten sağlamaktadır.
Buna karşın, son günlerde çeşitli
ülkelerden ithalat yapıldığı belirtilmektedir. Bu haberler, ülkemizdeki tüm
üreticileri olduğu gibi, Niğde ve yöresindeki çiftçilerimizi de
endişelendirmektedir.
Bu olgulardan hareketle:
Soru 1- Son altı ayda patates ithalatı
yapılmış mıdır? Yapılmış ise, hangi ülkelerden ne kadar (miktar ve değer
olarak) yapılmıştır?
Soru 2- Bakanlık olarak ithalatı
engellemeyi düşünüyor musunuz? Eğer düşünülüyor ise, neler yapılmıştır ve
yapılacaktır?
Soru 3- İç piyasada çok düşük fiyatla
bile alıcı bulamazken, bir de yapılan ithalatla daha da zor duruma düşen
patates üreticilerimizin mağduriyetinin önlenmesi için ne gibi tedbirler
almaktasınız?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Tarım ve
Köyişleri Bakanı Sayın Sami Güçlü tarafından sözlü olarak cevaplandırılması
için gereğini arz ederim.
Saygılarımla.
Orhan Eraslan
Niğde
Ülkemiz, 175 000 hektar alanda yılda
250 000 tonluk üretimiyle dünyanın önde gelen fasulye üreticilerindendir.
Üretim bakımından dünyada yüzde
1,4'lük paya sahiptir. Ekim alanı bakımından 5 inci sırada, birim alanındaki
verim alanı bakımından da 2 nci sırada gelmektedir.
Son günlerde fasulye ithalatının
yoğunlaştığına dair haberler ülkemizdeki tüm üreticileri olduğu gibi Niğde ve
yöresindeki çiftçilerimizi de endişelendirmektedir.
Bu olgulardan hareketle:
Soru 1- Son altı ayda fasulye ithalatı
yapılmış mıdır? Yapılmış ise hangi ülkelerden ne kadar (miktar ve değer olarak)
yapılmıştır?
Soru 2- Bakanlık olarak ithalatı
engellemeyi düşünüyor musunuz? Eğer düşünülüyor ise, neler yapılmıştır ve
yapılacaktır?
Soru 3- Yapılan ithalatlar sonucu
düşük fiyat ve yüksek stok gibi sorunlarla mağdur duruma düşen üreticilerimiz
için ne gibi tedbirler almaktasınız?
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.
Konuşma süreniz iki soru için 10
dakikadır.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ
(Konya) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; sözlerime başlarken
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Niğde Milletvekilimiz Sayın Orhan
Eraslan Bey, iki önemli tarımsal ürünle ilgili olarak sorular yönelttiler.
Patates ve fasulye diye geçmememiz lazım; ülkemizde, patates yaklaşık 500 000,
fasulye de yaklaşık 100 000 çiftçi ailemizin temel üretim faaliyet alanıdır;
dolayısıyla, kırsal kesim açısından önemli, toplumumuzun beslenme ihtiyacını
karşılaması bakımından da, yine aynı şekilde, kıymet ifade eden ürünlerimizdir.
Ben, müsaadenizle, Sayın
Milletvekilimizin sorularına sırasıyla cevap vermek istiyorum.
Türkiye için geçmişi pek eski olmayan
patates, yüzelli yıl kadar önce Rusya ve Kafkaslar üzerinden doğu
bölgelerimize, bir asır kadar önce de, Avrupa üzerinden batı bölgelerimize
gelmiştir. Bugün, patates, yurdumuzun hemen her yöresinde yetiştirilmekte,
özellikle Doğu ve Orta Anadolu'da, bitkisel üretimin en önemli ürünü olarak yer
almaktadır. Beslenme değeri itibariyle diğer gıdalarla mukayese edildiğinde,
yumurtadan sonra ikinci sırayı almaktadır, son derece yüksek ve kaliteli
proteine sahip bir besin maddesidir.
Ülkemizde patates verimini etkileyen
en önemli etken tohumluktur. Bu nedenle, patates üretiminde kaliteli ve
sağlıklı tohumluk esastır. Sertifikalı tohumluk üretiminin teşviki ve tohumluk
denetimlerinin tekniğe uygun şekilde yapılarak, fazla üretimin ve tohumluğun
ihraç imkânlarının geliştirilmesi konusunda Bakanlığımızca çalışmalar
başlatılmıştır.
İklim ve coğrafik bölgeler dikkate
alındığında, ülkemizdeki patates üretim alanlarını iki grupta toplamamız
mümkündür: Bunlardan birincisi, erkenci patates üretim alanıdır; bu alan
içerisinde Akdeniz, Ege ve Karadeniz Bölgeleri yer almakta, bu alanlardaki
üretimin büyük bir kısmı ise İzmir ve Adana'da gerçekleştirilmektedir. Bu
bölgelerde erkenci patates üretiminin yanında, ayrıca, ana ürün patates üretimi
de yapılabilmektedir. İkincisi ise, ana üretim alanı olup, temel olarak Orta ve
Doğu Anadolu Bölgesini içermektedir. Bu bölgelerde en fazla patates üretimi
yapan illerimiz, hepimizin bildiği gibi, Niğde, Nevşehir ve Erzurum'dur.
Ülkemizde, patates üretim alanları uzun yıllardır çok fazla değişiklik
göstermemiştir; ortalama olarak 215 000 hektarlık bir alanda üretim yapılmakta
olup, üretimimiz yaklaşık olarak yıllık 5 200 000 ton civarındadır.
Patates dışticaretimiz
değerlendirildiğinde, ülkemizin, genelde ihracatçı bir konumda olduğu görülür.
2000 yılı patates ithalatımız 10 000 ton dolayında iken, aynı yıl ihracatımız
140 000 ton dolayındaydı. 2001 yılı içerisinde de, yine, büyük bir farkla,
ihracat fazlamız söz konusudur. Dolayısıyla, Türkiye, patates ihtiyacının
tamamını karşılamakta, çok az miktarda ithal ederken, önemli miktarda ihracatta
bulunmakta, 1996-2002 yılları arasında, 240 000 tona yaklaşan -55 ile 240 000
ton arasında değişen- ihracatı gerçekleşmiş bulunmaktadır. Bu yıllar
içerisindeki ithalat miktarı ise, en fazla 1999'da 11 000 ton civarındadır.
Yani, Türkiye'nin ithalatı bir kıymet ifade etmemektedir.
Son altı aylık dönemde, Türkiye'de,
sadece Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinden 1 885 ton patates ithalatı
yapılmıştır. Bu ithalat, Türkiye ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti arasında
imzalanan Ticarî İlişkilerin Düzenlenmesi Hakkında Uygulama Anlaşması
kapsamında, ürünün Kıbrıs Türk Cumhuriyeti menşeli olması ve kontrol belgesi
alınması şartıyla yapılabilmektedir.
Sayın milletvekilimizin patatesle
ilgili sorularının ikincisine ilişkin cevabımı da şu şekilde özetleyebilirim:
Ülkemiz, bilindiği gibi, Dünya Ticaret Örgütünün bir üyesidir ve tarımsal
ürünlerin uluslararası ticarete ilişkin kuralları içeren anlaşmaya 1995 yılında
katılmıştır ve bu anlaşma çerçevesinde kalmak kaydıyla, tarımsal ürünler
ithalatında uygulanmakta olan gümrük oranlarını her yıl tespit etmekte ve
uygulamaya koymaktadır. Buna bağlı olarak, bugün, patates ithalatında yüzde 20
gümrük vergisi uygulanmaktadır. Bunun dışında, anlaşmanın bir parçası olan
sağlık ve bitki sağlığı anlaşması kapsamında da, ithalat sırasında tarım
ürünlerinin sağlık ve kalite denetimleri yapılabilmektedir. Uygulanmakta olan
bu iki mekanizma dışında tarımsal ürünler ithalatını düzenleyen başka bir
mekanizma şu anda bulunmamaktadır. Bu iki koruma tedbirinin ötesinde, herhangi
bir ürünün ithalatının fiilen durdurulması Dünya Ticaret Örgütüyle yapmış
olduğumuz anlaşma hükümlerine göre de uygun değildir; ancak, tarımsal
üretimimizin sürdürülmesi ve üreticilerimizin ürünlerini değer fiyattan
pazarlamalarına imkân sağlamak için, Bakanlığımızca, zaman zaman, ithalatta
bazı düzenlemeler getirilmektedir. Özellikle, o ürünün hasat dönemine denk
gelen zaman periyodu içerisinde bu ürünlerin ithalat gümrük vergileri, Dünya
Ticaret Örgütü kuralları içerisinde kalmak kaydıyla zamanla yükseltilebilmektedir.
Ayrıca, ülkemiz üretiminde önemli yeri olan patates için Bakanlığımızca kontrol
belgesi düzenlenmektedir. Buna karşılık, Dış Ticaret ve Hazine
Müsteşarlıklarınca düzenlenen dahilde işleme, ithal lisansı, yatırım teşvik ve
ticarî kiralama belgeleri kapsamında Bakanlığımızca, yine, kontrol belgesi
düzenlenmektedir. Böylece, piyasada haksız rekabet önlenmekte ve yerli
üreticilerimiz olabilecek fiyat düşüşlerine karşı korunmaktadır. Ayrıca,
ülkemizde ihtiyaca cevap verebilecek kadar patates tohumluğu bulunmadığı için
patates üreticilerinin üretimlerine devam edebilmelerini sağlamak amacıyla
ihtiyaç duydukları patates tohumunun da ithalatı yapılmaktadır. Bu amaçla, 2002
yılı ocak-kasım döneminde Almanya, Finlandiya, Hollanda, İngiltere, Kanada ve
Fransa'dan toplam 7 838 ton tohumluk amaçlı patates ithalatı yapılmıştır.
Durumu bilgilerinize arz ediyorum.
Sayın Orhan Eraslan Beyin ikinci
sorusu fasulyeyle ilgilidir. "Üretim bakımından dünyada yüzde 1,4'lük paya
sahiptir. Ekim alanı bakımından 5 inci sırada, birim alandaki verim bakımından
2 nci sırada gelmektedir" ifadesiyle ilgili sorularına şöyle cevap
verebiliyorum:
Bu ürün de, hemen hemen bütün
illerimizde üretilmektedir ve . halkımızın beslenmesinde de önemli bir yere
sahiptir. En fazla, Karadeniz ve geçit bölgesinde yetiştirilmektedir. Kıyı
bölgelerimizde ise, seralarda, turfanda sebze olarak yetiştiriciliği
yapılmaktadır. Küçük aile işletmeleri şeklinde üretim yapıldığı için, tohumluk
gübre ve mekanizasyon kullanımı yaygın değildir.
Ülkemizde, üretilen fasulyenin büyük
bir kısmı iç tüketimde kullanılmaktadır. Çiftçiler, genellikle, kendi
tüketimleri için fasulye yetiştirmekte; ancak, fazla gelen ürünü
pazarlamaktadırlar. Türkiye'de, fasulye, son yıllarda, 170-175 000 hektar
alanda 230 000 ile 250 000 ton civarında üretilmektedir.
Toplam üretim 230-250 000 ton
civarında olurken, yılda, -değişen yıllarda, son sekiz yılda- yaklaşık 1 000
ton ile 28 000 ton arasında ithalat yapıldığı; buna karşılık, 11 000 ile 87 000
ton arasında ihracat yapıldığı görülmüştür. Dolayısıyla, ülkemiz, yine, bu
üründe de net ihracatçıdır.
İthalatla ilgili konuda, ülkemizde,
kontrol belgesinin düzenlenmesinin açıldığı dönemde, 1 Kasım 2002 tarihinden
itibaren, başta, Kırgızistan, Özbekistan, İran, Arjantin ve Çin Halk
Cumhuriyetinden olmak üzere çeşitli ülkelerden son altı ay içerisinde 2 195 ton
kurufasulye ithalatı gerçekleştirilmiştir. Toplam 250 000 ton üretimin yanında,
ithal edilen miktarın fevkalade az olduğu ortadadır.
Yine, fasulye ithalatıyla ilgili
olarak "üreticilerimizi korumaya yönelik ne gibi tedbirler aldınız"
sorusuna, Dünya Ticaret Örgütüyle olan ilişkilerimiz çerçevesinde -patates için
verdiğim cevap geçerlidir- yüzde 20 oranında maksimum vergiye tabidir.
Bakanlığımız kontrol belgesi düzenlemektedir. Mevsim itibariyle belli dönemde
ithalatına izin verilmemektedir; ancak, bu sezonun dışına çıkıldığı zaman
-fasulye için de sınırlı da olsa- ithalat söz konusudur. Bununla ilgili olarak,
söylediğim gibi, son altı ay içerisinde fiilen gerçekleşmiş ithalat miktarı ise
2 195 ton olup, nispî olarak çok düşük bir payı ifade etmektedir.
Yine aynı şekilde, bu önemli
ürünümüzün üreticilerine yönelik olarak söyleyebileceğimiz politikalarımızı da
şöyle ifade edebiliriz: Tarımsal üretimimizin sürdürülebilmesi ve üreticilerimizin
ürünlerini değer fiyattan pazarlamasına imkân sağlamak için, Bakanlığımızca,
tarım ürünleri ithalatında zaman zaman düzenlemeler yapılmakta, buna bağlı
olarak, özellikle o ürünün hasat dönemine denk gelen zaman periyodu içerisinde
tarım ürünlerinde ithalat gümrük vergileri yükseltilmekte; ayrıca, fasulye
üretiminin hasat dönemi olan ağustos-ekim aylarında bugüne kadar kontrol
belgesi düzenlenmemiştir. Böylece, haksız rekabet önlenmeye çalışılmış ve yerli
üreticilerimizin elde edebilecekleri fiyatı temin etmeleri ve özellikle bu
mahsul döneminde fiyat düşüşlerinden korunması sağlanmaya çalışılmıştır.
Elbette, bu konularda zaman zaman aksamalar olduğu, üretim fazlasının çok
olduğu dönemlerde üreticilerimizin mağdur duruma düştüğünü biliyoruz. 2002 yılı
hasat mevsiminde, özellikle fasulye üreticilerimizin böyle bir durumla karşı
karşıya kaldığını; ancak, burada, ithal edilen fasulyenin fiyatı belirlemede
bir rolünün olmadığını ifade etmek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
dünkü sözlü soru görüşmelerinde, daha ziyade, muhalefet partisine mensup
milletvekili arkadaşlarımızın sorularına cevaplar verildi. Verilen cevaplardan
sonra söz alan arkadaşlarımız, tarımla ilgili bazı konularda düşüncelerini
ifade ettiler. Ben, dün ve bugün, asıl soruların dışında, hükümet
politikalarımıza ve özellikle tarımsal kesimde taahhüt ettiğimiz birçok konuda
sık sık gündeme getirilen konulardan birisine değinmek istiyorum. Yalnız, o
konuya geçmeden önce, dün -ismini kaydetmediğim için, şu anda söyleyemeyeceğim-
Cumhuriyet Halk Partisine mensup bir milletvekili arkadaşımız, Dünya Bankası
Türkiye Temsilcisinin açıklamalarından hareketle, doğrudan gelir desteği
ödemelerinin Dünya Bankası tarafından karşılandığını, dolayısıyla, bunun
bütçeye konulması gerektiğini ve ödenmesi gerektiğini... Eğer, yanlış
anlamadıysam, böyle ifade ettiler.
Ben, o konuda, kısa bir düzeltme
yapmak istiyorum: Dünya Bankasıyla, tarım reformu konusunda bir anlaşma vardır,
Dünya Bankası bu anlaşmayı finanse etmektedir; ancak, bu anlaşmanın kapsamında,
doğrudan gelir desteği ödemesine Dünya Bankasının kaynak tahsis etmesi söz
konusu değildir. Bu kaynak, kendi millî kaynaklarımızdan olmaktadır;
dolayısıyla, ortada, tahsis edilmiş, alınmış bir borç ve bu maksat için
kullanılmaması hadisesi söz konusu değildir. Onu, bilgilerinize arz ediyorum.
İkinci bir husus: Yine, dün de ifade
edildi, bugün de Cumhuriyet Halk Partisine mensup bir milletvekili arkadaşımız,
gündemdışı konuşmasında dile getirdi, partimizin, özellikle kırsal kesime yönelik
politikaları konusunda düşüncelerini, eleştirilerini ifade etti. Müsaade
ederseniz, ben, bunlara, genel bir cevap vermek istiyorum. Bunu söylerken de,
demokratik sisteme bir atıfta bulunmak istiyorum.
Demokratik sistemin önemini anlatmak,
çok farklı değerlendirmeler yapılarak söylenebilir; bunun önemini, üstünlüğünü,
avantajlarını ifade edebiliriz. Ben, bununla, bu konuda, kendi pozisyonumuzu,
içerisinde yaşadığımız hadiseyi dikkate alarak, özellikle bir yönüne dikkat
çekmek istiyorum. Demokratik sistemin en temel vasıflarından bir tanesi,
muhalefetin varlığıdır; muhalefet, iktidar partisini sürekli gözler, kollar,
eleştirir ve bunları kamuoyuna duyurur; en temel görevlerinden birisi budur.
İktidar partisi de, kendi sorumluluk duygusu yanında, kendi seçmenine vermiş
olduğu vaatler yanında, muhalefetin bu eleştirilerini de dikkate almak
durumundadır, zorundadır. Nitekim, üç ayı aşan bir süre içerisinde 58 inci
hükümet -bugün istifa etmiş durumda olan hükümetimiz- bu süre içerisinde
Cumhuriyet Halk Partili milletvekillerinden çok eleştiri aldı. Söz alan
milletvekillerimiz, benim Mecliste bulunduğum saatler içerisinde ve sorulara
cevap verdiğim süreler zarfında, tarımsal politikalarımıza yönelik olarak,
özellikle belli bazı alanlarda çiftçi borçları konusunu bugün dile getirdiler;
Devlet Bakanımız olmadığı için onun cevabı verilemedi. Ucuz mazot konusu ve
tarımda kullanılan elektrik ücretleri yine bugün gündeme geldi. Yine, ifade
ettiğim gibi, ucuz mazot konusu sık sık gündeme geldi ve ben, daha önce bununla
ilgili konularda henüz çok olgunlaşmış bir çalışmanın olmadığını ifade ettim;
ama, tabiî ki, bir baskı altında kalıyoruz. Bu doğrudur, hem verdiğimiz sözler
açısından baskı altında kalıyoruz hem de Cumhuriyet Halk Partili milletvekili
arkadaşlarımız bu konuyu gündeme getirdiklerinde böyle bir baskı altında kalıyoruz.
Şunu söyledik hep ve doğruyu söyledik
burada: Gündemimizi sürekli dışpolitika işgal etti; Avrupa Birliği, Kıbrıs ve
Irak konusu; ama, biraz önce söylediğim gibi, ülkemizde iki üründen bahsettim,
600 000 çiftçi ailesini ilgilendiriyordu; dolayısıyla, tüm çiftçileri
ilgilendiren konulardan bir tanesi de ucuz mazot konusuydu. Bu, Tarım
Bakanlığını da ilgilendiren bir konu; yani, esas hizmet verdiğimiz insanları
ilgilendiren bir konu; ama, olayın tamamen dış ticareti ilgilendiren; yani,
enerjiyi ilgilendiren, rafinerilerimizi ilgilendiren, Maliyeyi ilgilendiren
yönünün daha ağır bastığını biliyorsunuz. Biz, "kendi Bakanlığımız
bünyesinde bununla ilgili konuda ne yapabiliriz" sorularını da soruyor ve
cevap arıyoruz.
İki konu üzerinde öne çıktı hadise;
bir tanesi "biyodizel" diye ifade edilen ve Avrupa'da gittikçe
kullanımı yaygınlaşan bir üründür. Bu "yağlı tohumlar" diye ifade
edilen bitkilerden enerji amaçlı kullanılma halidir, teknolojisi bakımından bir
sorun yoktur; ancak, maliyetler bakımından henüz piyasa şartlarında üretimi söz
konusu değildir, çok büyük oranda teşviki gerekmektedir. Ancak, giderek daha
büyük oranda kullanılması konusunda, Avrupa Birliği üyelerinin, özellikle
çevreci kesimlerin baskısı sonucu kullanma oranında artış olacaktır. Bu,
ülkemizde de, önümüzdeki zaman içerisinde gündemimizi daha çok işgal edecektir.
Biz de, Tarım Bakanlığı olarak, bu konuda olaya katkı yapmaya çalışıyoruz. Bunun
da somut ifadesi olarak şunu söyleyebilirim: Tarımsal İşletmeler Genel
Müdürlüğümüzün bünyesinde bu amaçla belli alanların tahsis edilmesi ve buradan
elde edilecek yağlı tohumlardan yakıt amaçlı enerji üretimine yönelik olarak
bir kısım kullanımların söz konusu olması şeklinde; ama, teknolojisinde sorun
olmayan bu alanda, maliyetler yönünden sorun olduğunu ifade ediyorum.
Bunun dışında, ikinci olarak üzerinde
durduğumuz husus şudur: Biz, acaba, bu sözümüzü yerine getirme konusunda ne
yapabiliriz? Muhalefetimizin bu konuda verdiği dolaylı destek -eleştirileriyle
verdiği destekten bahsediyorum- bizi bu konuda şöyle bir noktaya getirmiştir:
Kamunun kontrolünde olan TÜPRAŞ'ın üretimini, yurtiçi dağıtımını, ihracatını
kontrol ettiğimizde, şöyle bir rakamla karşı karşıya kaldık: TÜPRAŞ, son beş
yılda, toplam kapasitesinin belli bir miktarını ihraç etmektedir. Yurtiçi
talepteki gerilemeye bağlı olarak, bu ihracat, 1990'da 1 200 000 ton, 2002'de 2
700 000 tona ulaşmıştır, 2003 yılı hedefi ise, 4 300 000 tondur.
Sayın milletvekilleri, TÜPRAŞ, bu
ürünlerini -ton olarak ifade edersek- yaklaşık 109 dolar/ton ile 184 dolar/ton;
yani, ton başına bu fiyat aralığında değişik yıllarda ihraç etmiş. 2002 yılında
ihraç ettiği 2 700 000 ton işlenmiş petrol ürünlerinden, siyah ve beyaz ürünler
olarak, 557 000 000 dolarlık bir gelir elde etmiş. Biz, bugün şu noktaya
geldik: Bunu, sonuçlanmış bir şey olarak değil; ama, geldiğimiz bir nokta
olarak bilgilerinize arz ediyorum, sunuyorum: Bu 2003 yılında programlanmış
olan 4 300 000 ton işlenmiş petrol ürünleri ihracatının 2 000 000 tonu Tarım
Bakanlığına tahsis edildiği takdirde TÜPRAŞ'a ödememiz gereken miktar, ihraç
fiyatından, 370 000 000 dolardır. Bu ürünün yurt içindeki değeri ise, 1 milyar
dolardır. Dolayısıyla, biz, çiftçimize yüzde 50 oranında ucuz mazot verme imkânını
bulurken, geriye kalan miktar konusunda da, doğrudan gelir desteği için,
bütçede, sadece 100 trilyon ayırdığımız kaynağın üzerine, 670 000 000 dolar,
yaklaşık 1 katrilyon civarında bir parayı da transfer etme imkânını bulacağız.
Bu, henüz ilgili bütün birimler tarafından tartışılıp, sonuçlanmış bir husus
değildir; ama, dediğim husus şudur: Verdiğimiz söz ve sorumluluklarımız,
muhalefet partimizin bize sürekli olarak yönelttiği uyarıcı görevi ve bunun
akabinde meydana gelen arayışların sonunda geldiğimiz nokta, bir çıkış yolu
olarak karşımızda görülmelidir. Arayışlarımız sürecektir, çiftçilerimize verdiğimiz
sözler doğrultusunda birkısım iyileşmeler sağlayabilmek arzumuzdur, Türk
çiftçisinin sorunlarını adım adım çözmek hepimizin görevidir.
Hepinize saygılar sunuyor, teşekkür
ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Bakanıma teşekkür
ediyoruz.
Soru önergesi Sayın Bakan tarafından
cevaplandırılmıştır.
Soru sahibinin bir söz talebi?..
ORHAN ERASLAN (Niğde) - Var efendim.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Eraslan.
Sayın Eraslan, kısa ve öz olarak rica
ediyorum.
ORHAN ERASLAN (Niğde) - Sayın Başkan,
Sayın Bakana teşekkür ederim; 21 dakikalık bir cevaplama süresinin 9 dakikasını
patates ve fasulyeye ayırdılar, eksik olmasınlar. Benim sorum patates ve
fasulye üzerineydi, diğer konularla ilgili bir polemik yapmak durumunda
değilim.
Niğde, patates üretiminde Türkiye
birincisi. Yıllara göre değişmekle birlikte, yaklaşık olarak 1,5 milyon ton
patates üretilir. Doğrudur, ithal edilen miktar belki fiyatı düşürmeye yeterli
olmayabilir; fakat, üreticiyi, sürekli olarak bir baskı altında tutmaktadır,
ithal miktarı az da olsa sürekli bir baskı altında tutmaktadır, dolayısıyla, bu
da fiyatın aşağıya çekilmesine neden olmaktadır. Patates fiyatları geçen yılın
bile altında, şu anda, maliyetini karşılayamıyor.
Yine, Niğdemiz, fasulye üretimi
bakımından da ülkemizin önde gelen illerinden bir tanesidir. Dermason olarak
marka olan köy, bizim Niğdemizin köyüdür. Geçen yıl, beyaz fasulye dediğimiz
kurufasulyenin kilosu Niğde'de 1 400 000 lira iken, bu yıl 500 000-600 000
lira. Geçen yıl barbunya dediğimiz fasulye 1 500 000 lira iken, bu yıl 900 000
lira. Doğrudur, belki ithal edilen miktarlar, piyasa kuralları içerisinde
aşağıya çekmeye yetmeyebilir; ama, tüccarın elinde üreticiye karşı bir sopa
şeklinde kullanılıyor. Sayın Bakanım, eksik olmasınlar, birtakım tedbirler
aldıklarını söylüyorlar; demek ki, tedbirler yeterli değil efendim, yeni
tedbirler üretmek gerekiyor. Bizim çiftçimiz şaşkın vaziyette; patates ekenimiz
patates ekmeyeceğini söylüyor, fasulye ekenimiz fasulye ekmeyeceğini söylüyor,
pancarın hiç sahibi yok. Yani, kotayı kaldıralım derken, kotalar üst üste
geliyor. Hayvancılık deseniz, temelli öldü. Bu durumda ne yapacak çiftçi? Yeni
önlemler üretmeyi, yeni önlemler yaratmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın
Eraslan.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ
(Konya) - Sayın Başkan, müsaade ederseniz, yerimden, kısaca cevap vermek
istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun efendim.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ
(Konya) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Orhan Eraslan Beyin, soruyu
cevaplandırmamdan sonra ifade ettiği konular çok önemli konular. Özellikle
üreticilerimizin, gelirlerinden artış beklerken gelir kaybına uğramasını, bir
üründe bir önceki yılın fiyatları belliyken o ürünün fiyatlarının düşmesi
hadisesini hiçbirimiz kabul edemeyiz, doğru bulamayız; ama, şöyle bir düşünün;
son üç yılda önemli ölçüde fiyatı artan bir tarım ürünü var mı, hangi ürünün
fiyatı arttı?.. Pamuğun kilosu 500 000 lira ve üretici zarar ediyor, biliyoruz.
Bu ürünlerin içerisinde, patates üreticisi de bu durumda. Fasulye üreticisi,
özellikle bu sene çok güç durumda kaldı.
Bu konunun, günlük politikanın dışında
bir yönü var. Türkiye'de, hangi ürünün üretimi bir miktar artarsa, onun
üreticisi büyük zarara uğruyor; çünkü, bu ürünlerin toplam yurtiçi tüketimini
kısa sürede artırma imkânı yok. Hiçbir tarım ürününün, biliyorsunuz, gelir
elastikiyeti 1'den büyük değildir; yani, insanların gelirleri arttığı zaman, bu
ürünleri daha çok tüketmezler. Dolayısıyla, biz, ülkede üretimi artırmaktan
bahsettiğimiz anda, mutlaka, dış pazarı düşünmeliyiz. Dış pazarı planlamadan,
bunu gerçekleştirmeden olacak üretim artışları, iç piyasada bu tip
rahatsızlıklara sebep olacaktır. Bunun kısa vadede pratik yönü yoktur.
İkinci bir husus şu: Biz, Dünya
Ticaret Örgütüne dahil olmuşuz, bir anlaşmalar sistemine bağlıyız ve
uygulayacağımız bir vergi oranı vardır. Bunun dışında, ithalatı, ek tedbirlerle
2 000 tonlara kadar indiriyoruz.
Arkadaşlar, ithalatta, birçok üründe,
kısıntı yaptığımız zaman, biliyorsunuz, başka ülkeler, bizi uluslararası
mahkemelere şikâyet ediyorlar, anlaşmalara uymadığımızı söylüyorlar, bizim
ithalat yasaklarımızı, engellerimizi ortadan kaldırıyorlar ve ithalat yapmamızı
zorunlu hale getiriyorlar. Türkiye, bunu, yapay olarak belli bir ölçüde tutmaya
çalışıyor. Bu ölçü, bence, olabilecek çok iyi seviyelere gelmiş durumdadır;
çünkü, geriye bir adım daha attığımız zaman, ithalat yasak diyeceğiz; ama, içinde
bulunduğumuz piyasa sisteminde bu kavramı kullanamayacağımızı siz de
biliyorsunuz. Efendim, bu konuda, kısa vadede çözüm yok; çözüm, biraz orta
vadede. Orta vadedeki çözüm şekli de, Türkiye'deki çiftçilerin kayıt altına
alınması, arazilerimizin niteliklerinin ve ne üretileceğinin tespit
edilmesidir.
Tarım Bakanlığının önümüzdeki yıllarda
yapabileceği en önemli görev, Türkiye'de üretim planlamasının yapılabilmesine
imkân verecek olan altyapıyı kurmasıdır. 2003 yılı başına kadar bu
kurulmamıştır, bir günde kurulamaz; bunu, 2004 yılına kadar tamamlayabilirsek,
çiftçilerimizin temel sorunlarından bir tanesini çözmüş olacağız. Böylece, ürün
fazlası ortaya çıktığında mağdur durumda kalan ve gelir seviyesi düşen
çiftçilerimiz giderek daha azalacaktır; dolayısıyla, tarım kesimindeki sorunlar
anlaşılır sorunlardır; ama, kolay çözümü yoktur.
Hepinize saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın
Bakan.
12. -
Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı'nın, yönetim kademelerine yapılan
atamalara ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/127)
BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın
Bakan?.. Yok.
Ertelenmiştir.
13. -
Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, 1958'de kaldırılan Karaköy Camiine
ilişkin Kültür Bakanından sözlü soru önergesi (6/128)
BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın
Bakan?.. Yok.
Ertelenmiştir.
14. -
Samsun Milletvekili Suat Kılıç'ın, Rus doğalgazının fiyatına ilişkin Enerji ve
Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/129)
BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın
Bakan?... Yok.
Ertelenmiştir.
Sayın milletvekilleri, sorular kısmına
ayırdığımız süremiz tamamlanmıştır.
Şimdi, gündemin "Oylaması
Yapılacak İşler" kısmında yer alan Askerlik Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının açık oylamasını yapacağız.
Açık oylamanın şekli hakkında Genel
Kurulun kararını alacağım...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın
Başkan, İçtüzüğümüze göre bu konuda söz almak istiyorum.
BAŞKAN - Neyle ilgili?..
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Hükümet
istifa ettiğine göre, bize göre, bu konu görüşülemez. Gerçi, biraz önce
Başbakanlığın bir tezkeresini okudunuz; ama, bu öncelik meselesi hakkında, izin
verirseniz, söz almak istiyorum.
BAŞKAN - Nedir o usulsüzlük?
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - İzin
verirseniz, 63 üncü maddeye göre söz verirseniz, onu açıklayacağım Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Efendim, benim burada 63 üncü
maddeye göre... Bu usul, Başkanlığın yaptığı işlemlerle ilgili; dolayısıyla, şu
ana kadar yaptığımız işlemlerde usul noktasında herhangi bir yanlışlık
görmüyorum.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Hayır
efendim, görüşme usulüyle ilgili Sayın Başkan.
AHMET SIRRI ÖZBEK (İstanbul) - Görüşme
usulüyle ilgili her zaman söz istenir Sayın Başkan.
BAŞKAN - Efendim, görüşmeler
tamamlanmış, sadece oylama noktasında kalınmıştır.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Oylamaya
geçerken, görüşme usulüyle ilgili, şu anda uyguladığınız yöntemle ilgili söz
almak istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Efendim, ben, size,
yerinizden, kısa bir açıklama imkânı veriyorum; Başkanlığımız bu noktada
gerekli takdiri yapacaktır.
Buyurun.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım; İçtüzüğümüzün ilgili maddesine göre, hükümet
herhangi bir şekilde görevden ayrıldığı takdirde, komisyonlarda ve Genel
Kurulda görüşülmekte olan yasa tasarıları ve teklifleri ertelenir. Bunun bir
istisnası var, o istisna da, Bakanlar Kurulunun öncelik vermesi halinde, bu
yasa tasarıları ve teklifleri görüşülebilir.
Biraz önce, Başbakanlığın bir
tezkeresini okuttunuz. Orada, zannediyorum 37'ye yakın kanun tasarısının
önceliğine dair bir yazı var.
Şimdi, görevden ayrılmış, bundan sonra
çıkacak yasalarla ilgisi olmayan -şahıslar aynı olabilir, ayrı mesele ama, yeni
bir hükümetle karşı karşıyayız- istifa etmiş bir hükümetin, Meclise sevk etmiş
olduğu bütün yasa tasarıları için öncelik iddiası geçerli bir iddia olamaz.
İncelediğimiz zaman görüyoruz ki, bu tasarıların pek çoğu eski başbakanlardan,
Sayın Necmettin Erbakan zamanından, Sayın Tansu Çiller zamanından, Sayın Mesut
Yılmaz zamanından kalmıştır; yıllardır bekleyen bu tasarıların şu anda önceliği
söz konusu olamaz.
Usul açısından hükümetin böyle bir
yetkisi olsa bile, bu, etik değil, bu, doğru değil. Belki, birkaç tane tasarı
öncelikli olabilir; ama, şu anda Meclise sevk edilen, biraz önce belirttiğim
gibi, yıllardır bekleyen tasarıların önceliğini iddia etmek mümkün değildir.
Yüce Meclisin, bir anlamda, yetkinin
suiistimali yoluyla buraya gönderilmiş olan tezkereye itibar ederek bu
tasarıları yasalaştırmasının doğru olmadığını düşünüyoruz. Bu nedenle de, Yüce
Başkanlığınızdan ve Genel Kurulumuzdan, bu konuda, tasarılarla ilgili herhangi
bir görüşme yapılmamasını, oylama yapılmamasını talep ediyorum.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkanım,
ben de usul hakkında söz istiyorum...
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütün üyeleri, milletvekillerimizin tamamı ve
Başkanlık Divanı, başta Meclis Başkanımız olmak üzere, bu Meclisin
çalışmalarını, bu Yüce Heyet tarafından kabul edilmiş İçtüzüğe göre hareket
etmek suretiyle düzenlerler ve çalışmalarımız bu şekilde yapılır.
İçtüzüğümüzün 78 inci maddesi açıktır.
Bu maddenin son fıkrasında "Ancak, Bakanlar Kurulunun öncelikli olduğunu
bir yazı ile Başkanlığa bildirdiği kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine
devam olunur" denilmektedir. Hepimiz, bu İçtüzüğe uymak durumundayız.
Biraz önce, bununla ilgili, iki ayrı
tezkere okundu. Tezkerenin birisinde uzun bir liste var; biri de, sadece, bugün
oylamasını yapacağımız Askerlik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısıdır.
Biz, bu Tüzük çerçevesinde hareket
ediyoruz; ama, sayın milletvekillerimizin ve parti grubu temsilcilerimizin, bu
Parlamentoda, her konuda görüşlerinin açıklanması noktasında, şahsen, Başkan
olarak benim, öncelikli bir hak ve imkân verme görüşüm vardır.
Bu konuda, siz, görüşünüzü
açıkladınız; zabıtlara geçmiştir. İçtüzüğe göre, başkaca yapılacak işlem
görülmediğinden oylamaya geçiyorum.
V. -
OYLAMASI YAPILACAK İŞLER
1. -
Askerlik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/478) (S.
Sayısı : 69) açık oylaması (1)
BAŞKAN - Açıkoylamanın şekli hakkında
Genel Kurulun kararını alacağım.
Açıkoylamanın elektronik oylama
cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(1) 69 S. Sayılı
Basmayazı 6.3.2003 tarihli 42 nci Birleşim Tutanağına eklidir.
Oylama için 5 dakika süre vereceğim.
Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım
istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını,
oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını
rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın
bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve
kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama
için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica
ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Askerlik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının açıkoylama
sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı : 296
Kabul : 295
Ret : 1
Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır; hayırlı olsun. (Alkışlar) (1)
Sayın milletvekilleri, birleşime 10
dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati : 17.56
(1) Açıkoylama kesin
sonuçlarını gösteren tablo, tutanağın sonuna eklidir.
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati : 18.08
BAŞKAN : Başkanvekili
İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER : Yaşar
TÜZÜN (Bilecik), Suat KILIÇ (Samsun)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 44 üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Şimdi, gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.
Anti-Personel Mayınların Kullanımının,
Depolanmasının, Üretiminin ve Devredilmesinin Yasaklanması ve Bunların İmhası
ile İlgili Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu raporunun görüşülmesine başlıyoruz.
VI. -
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER
1. -
Anti-Personel Mayınların Kullanımının, Depolanmasının, Üretiminin ve
Devredilmesinin Yasaklanması ve Bunların İmhası ile İlgili Sözleşmeye
Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/488) (S. Sayısı : 67) (1)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerlerini
aldılar.
Komisyon raporu 67 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Şu ana kadar, tasarının tümü üzerinde,
Başkanlığımızdan, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili
Sayın Onur Öymen söz talebinde bulunmuştur.
Buyurun Sayın Öymen.
Süreniz 20 dakika.
CHP GRUBU ADINA ONUR ÖYMEN (İstanbul)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; anti-personel mayınların kullanımının, depolanmasının,
üretiminin ve devredilmesinin yasaklanması ve bunların imhasıyla ilgili olarak
hazırlanmış olan Ottava Sözleşmesinin onaylanması konusunda Cumhuriyet Halk
Partisi Meclis Grubunun görüşlerini arz etmek üzere huzurunuza gelmiş
bulunuyorum.
Bildiğiniz gibi, anti-personel
mayınları dünyada insanlar için çok ciddî bir tehdit oluşturmaktadır. Geçmişte,
savaş dönemlerinde dünyanın çeşitli bölgelerine yerleştirilmiş bulunan bu
mayınlar savaşlar bittikten sonra da pek çok sayıda masum insanın hayatını
almaktadır; ölümüne ve kalıcı sakatlıklara yol açmaktadır.
Değerli arkadaşlar, Birleşmiş
Milletlerin yaptığı araştırmalar bu konuda son derece ürkütücü bir tablo ortaya
çıkarmaktadır. Bugün dünyada 64 ülkede 100 000 000'u aşkın kara mayını
bulunmaktadır ve bu kara mayınları nedeniyle çoğunluğu masum siviller olmak
üzere her ay 800 kişi hayatını kaybetmektedir. Dünyada en çok, bu mayınlar,
Balkanlar'da görülmektedir. Birinci sırada Bosna-Hersek yer almaktadır; onu,
Uzakdoğu'dan bir ülke Kamboçya izlemekte; fakat, Kamboçya'dan sonra, başka bir
Balkan ülkesi, Hırvatistan 3 üncü sırada yer almaktadır.
(1) 67 S. Sayılı
Basmayazı tutanağa eklidir.
Türkiye, kara mayınlarının
temizlenmesi konusunda dünyada aktif rol oynanan ülkelerden biridir. Ülke
dışında da, Türkiye, kara mayınlarının temizlenmesi konusunda çok önemli
çalışmalara katılmaktadır; bir bölümüne parasal yardım yaparak katılmaktadır,
bir bölümüne askerî uzmanlarımızın bilfiil bu mayınların imhası çalışmalarına
katılması suretiyle katkıda bulunmaktadır; mesela, Bosna-Hersek'in kara
mayınlarından arındırılması için, Türkiye 50 000 dolarlık katkıda bulunmuştur;
aynı şekilde, gerek Bosna'da gerek Kosova'da mayınların temizlenmesinde Türk
Silahlı Kuvvetleri çok aktif bir rol oynamıştır; Arnavutluk'taki mayınların
temizlenmesinde de, biz, Türkiye olarak önemli rol oynadık; Afganistan'da da,
oradaki görevli birliğimiz, bu alanda çok önemli çalışmalar yapmıştır.
Değerli arkadaşlar, bu sözleşme 4
Aralık 1997 yılında Ottava'da imzaya açılmıştır ve 1999 yılında yürürlüğe
girmiştir. Bu anlaşmayı bugüne kadar 142 ülke imzalamış ve 122 ülke onaylamış
bulunmaktadır. Türkiye, başından beri bu sözleşmeye sıcak bakmış; fakat,
nedense, onaylama işlemi bugüne kadar gecikmiştir. Bu kadar önemli bir konuda,
Türkiye'yi bu kadar yakından ilgilendiren bir konuda, ülkemizin, dünya ülkeleri
arasında 123 üncü sırada yer alacak olması, ülkemiz hesabına övünülecek bir
durum değildir, sevinilecek bir durum değildir. Türkiye, bu kadar önemli bir
insanî konuda, şimdiye kadar, çok daha aktif rol oynamalıydı, öncelik
almalıydı, bu meseleye öncülük yapan ülkelerden biri olmalıydı; ilk sırada yer
almalıydık. Niçin 122 ülkenin gerisinde kalıyoruz?.. Sorulması gereken soru
budur. İşin esası doğrudur, bu sözleşmeyi imzalamak doğrudur; ama, bunun,
bugüne kadar gecikmiş ve geciktirilmiş olmasının izahı mümkün değildir. Başta
Kanada olmak üzere, NATO'da ve başka kuruluşlarda pek çok ülke bu konuda
öncülük yaparken, aktif rol oynarken, maalesef, ülkemiz, en geri sıralarda
kalan devletler arasında yer almıştır; bu hatayı bir daha tekrarlamayacağımızı
ümit ediyorum başka alanlarda.
Değerli arkadaşlar, geçmişte Türkiye
de bu kara mayınlarını sınır bölgelerinin güvenliği için veya başka güvenlik
ihtiyaçları için kullanmıştır. Özellikle yasal olmayan sınır geçişlerinin
önlenmesi için, kaçakçılığın önlenmesi için, Türkiye, toplam olarak şimdiye
kadar bizdeki bilgilere göre 935 000 kara mayını yerleştirmiş bulunmaktadır. Bu
kara mayınlarının sivillere zarar vermesini önlemek için bunların etrafı
işaretlerle çevrilmiştir, bazı tedbirler alınmıştır; ama ne yazık ki, hâlâ daha
çok sayıda insanımız bu kara mayınları yüzünden hayatını kaybetmektedir.
Sadece Suriye sınırımızda 3 500 000
dönümlük bir alan mayınlarla kaplanmıştır, bunların temizlenmesine
başlanmıştır; ama bunun çok uzun bir zaman alacağı bellidir. Bu mayınlar, hem
insanların hayatına mal olmakta hem de o bölgedeki çok verimli arazilerin
kullanılmasına imkân vermemektedir, bu açıdan da çok ciddî bir meseledir. Öyle
anlaşılıyor ki, bizdeki bazı gayriresmî bilgilere göre, sadece Suriye
sınırımızdaki mayınların temizlenmesi için 36 000 000 dolara ihtiyacımız var.
Bu mayınları döşerken, temizlenmesinin ne kadar pahalıya mal olacağını
başlangıçta düşünmekte fayda vardır. Her ne kadar güvenlik gerekçeleri her
şeyin önünde yer alırsa da, bunun maliyet hesabının iyi yapılması lazım.
Arkadaşlar, bir kara mayınının
döşenmesinin maliyeti 3 dolardır; fakat onun bulunduğu yerden temizlenmesinin
maliyeti ortalama olarak 1 000 dolardır, dünya fiyatları budur, ülkeden ülkeye
biraz değişmekle birlikte. Yani mayının temizlenmesinin maliyeti, mayının
döşenmesinin birkaç yüz misli fazlasıdır. Uzmanlarca yapılan hesaplamalara
göre, sadece Türkiye'deki mayınların tümünün temizlenmesi 350 000 000 ilâ 450
000 000 dolara ihtiyaç göstermektedir, bu kadar para harcamamız lazım, bu
mayınların temizlenmesi için. Bütün dünyanın kara mayınlarından temizlenmesi
için harcanması gereken para 100 milyar dolardır.
Türkiye, 1996 yılında anti-personel
kara mayınlarının üretimini, satışını, transferini, bir moratoryumla, 5
yıllığına durdurmuştur. Daha sonra, bu moratoryum süresiz olarak uzatılmıştır.
2001 yılı sonu itibariyle, değişik
sınır bölgelerinde bulunan 10 638 mayını imha etmiş bulunuyoruz; fakat, öyle
anlaşılıyor ki, toplam 935 000 mayının tümünün imhası için, bu hızla gidersek,
100 yıl yetmeyecektir. O bakımdan, bu işi hızlandırmamız gerekiyor. Bu iş için
gerekli tahsisatı, ilgili askerî makamlarımıza vermemiz gerekiyor, özel sektörü
harekete geçirmemiz gerekiyor. Bizim özel sektörümüz, mayınların imhası
konusunda uzmanlaşmıştır. Bugün, başta Kuveyt olmak üzere, bazı ülkelerde, Türk
firmaları, bu mayınların temizlenmesinde çok başarılı rol oynuyorlar, niçin
Türkiye'de aynı işi yapmasınlar? Silahlı Kuvvetlerimizin yanısıra, özel sektöre
de, bu konuda görev verilebileceğini düşünüyoruz.
Arkadaşlar, bu mayınların temizlenmesi
için, dünyada yeni teknikler geliştirilmiştir, yeni aletler, araçlar
geliştirilmiştir. Türkiye'nin, mutlaka, bunlardan edinmesi lazımdır ve bu kara
mayınlarının, bu yeni araçlarla, süratle temizlenmesi gerekmektedir.
Değerli arkadaşlar, terör örgütü
PKK'nın, 1993 ile 2002 yılları arasında döşediği bu tip mayınlar sonucunda, çok
sayıda güvenlik kuvvetleri mensubumuz ve sivil vatandaşımız hayatını kaybetmiş,
pek çoğu kalıcı sakatlıklara maruz kalmıştır.
Bugün, Silahlı Kuvvetlerimiz, çok
başarılı bir çalışmayla, bu mayınlardan zarara uğrayanları, sakat kalanları
rehabilite etme çalışması yapmaktadır. Dünyaya örnek olabilecek bir çalışma
yapmaktadır; ama, bu, işin esasını halletmemekte, hâlâ, çok sayıda insanımız
ölmektedir. PKK'nın döşediği mayınlar sonucunda, 289 sivil vatandaşımız ile 299
güvenlik mensubu hayatını kaybetmiştir. 792 sivil vatandaşımız ve 1 524
güvenlik görevlisi yaralanmıştır. Sadece 2001 yılı içinde, bu mayınlardan, 5'i
çocuk olmak üzere, 16 vatandaşımız ölmüştür ve 10'u çocuk olmak üzere 33
vatandaşımız yaralanmıştır. Yani, terör faaliyetlerinin fiilen bitmesinden
sonra bile bu mayınların tahribatı devam ediyor.
Netice itibariyle, Türkiye, bu
sözleşmenin onaylanmasına karar vermiştir; ama, demin de ifade ettiğim gibi, bu
konuda geç kalmışızdır; daha çabuk, daha hızlı hareket etmemiz gerekiyordu.
Biz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, bu konudaki bütün çalışmaları
destekliyoruz. Biliyoruz ki, Bulgaristan sınırımızın mayınlardan arındırılması
için Türkiye çok aktif bir çaba içindedir. Azerbaycan ve Gürcistan ile
sınırlarımızın bu mayınlardan arındırılması için görüşmeler devam ediyor.
Yunanistan'la sınırımızın arındırılmasını, önce, 1998 yılında biz teklif ettik;
ama, uzun süre Yunanlılardan cevap alamadık. Nihayet, 2001 yılında Türkiye ile
birlikte bu mayınların kaldırılmasını kabul ettiler ve Yunan Parlamentosu,
Ottava Sözleşmesinin onaylanmasını kararlaştırdı. Şimdi sıra bizim
Parlamentomuzdadır ve Yüce Heyetinizin bu sözleşmeyi biraz sonra onaylayacağını
ümit etmek istiyorum.
Çok değerli arkadaşlar, bu vesileyle
bir hususa daha değinmek istiyorum. Bu bir örnektir; Türkiye, pek çok konuda,
bazı önemli uluslararası sözleşmelerin, anlaşmaların imzalanmasında,
onaylanmasında geç kalmaktadır. Bunlardan bir bölümü insan haklarıyla
ilgilidir. Birleşmiş Milletlerin bazı insan hakları sözleşmelerini Türkiye çok
gecikerek onaylamıştır. Bazı önemli uluslararası anlaşmaları, Türkiye
-onaylamak şöyle dursun- daha imzalamamıştır. Mesela, bunlardan bir tanesi,
Avrupa Sosyal Şartı'dır; bu vesileyle bunu belirtmek istiyorum. Biz, iş
güvenliğiyle ilgili olarak, bugünlerde çok yoğun çalışma yaptığımızı
düşünüyoruz; fakat, unutulmasın ki, bu uluslararası anlaşmaların imzalanması,
Türkiye'de işçilere, çalışanlara çok yeni sosyal imkânlar, ufuklar açacaktır.
Niçin orada da sona kalacağız?! Biliyoruz ki, bizden başka imzalamayanlar da
var; ama, biz, her konuda sonuncu devlet olmak zorunda mıyız?! İşte, size bir
örnek. Bu alanda ve başka alanlarda uluslararası sözleşmeler yapılırken ve
imzaya açılırken, Türkiye en sonlarda kalan devlet olmamalıdır. Bu, bize
yakışmıyor. Avrupa Birliğine girmek
isteyen, en çağdaş ülkelerden biri olmaya aday olan Türkiye, bu gibi konularda
son sıralarda kalmamalıdır. Bu, bizi üzmektedir; milletimizi incitmektedir,
rencide etmektedir. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, iktidarın Türkiye'yi
çağdaşlaştırma yolunda, bu ve benzeri uluslararası sözleşmelerin bir an önce
imzalanması ve onaylanması için sarf edeceği çabalara destek olacağız; çünkü,
bizim hedefimiz, Türkiye'yi bir an önce çağdaş bir ülke haline getirmektir.
Hele böyle insanî konularda, hele böyle vatandaşımızın can güvenliğini
ilgilendiren konularda gecikmenin hiçbir izahı yoktur.
Değerli arkadaşlar, bu düşüncelerle,
Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu sözleşmenin Yüce Mecliste onaylanmasına
katılacağımızı, müspet oy kullanacağımızı huzurunuzda ifade etmekten özel bir
mutluluk duyuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Öymen.
AK Parti Grubu adına, Mardin
Milletvekili Sayın Nihat Eri; buyurun. (AK parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 20 dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA NİHAT ERİ
(Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime İstiklâl Marşının
Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabulünün 82 nci yıldönümünü kutlayarak ve
"Hakkıdır, hakka tapan milletimin istiklal" diyen büyük insan, büyük
şair Mehmet Âkif Ersoy'u anarak başlamak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, Anti-Personel
Mayınların Kullanımının, Depolanmasının, Üretiminin ve Devredilmesinin
Yasaklanması ve Bunların İmhası ile İlgili Sözleşmeye Katılmamızın Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının görüşülmesiyle ilgili, AK Parti Grubunun
sözcüsü olarak huzurunuzda bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sevgili arkadaşlar, anti-personel
mayın dediğimiz zaman, bir kişinin mevcudiyeti, yaklaşması veya temasıyla
infilak edecek biçimde tasarımlanan ve bir veya birden fazla kişiyi etkisiz
hale getirecek, yaralayacak veya öldürecek mayın olarak tarif edilir.
Anti-personel kara mayınlarının,
sorumsuzca ve ayırım gözetmeksizin kullanılmasının sivil nüfusta yol açtığı
ağır kayıplar, uluslararası kamuoyunda gittikçe artan bir hassasiyet meydana
getirmiştir.
Söz konusu mayınların yasaklanmasına
yönelik olarak, 4 Aralık 1977 tarihinde, Ottava'da, Anti-Personel Mayınların
Kullanımının, Depolanmasının, Üretiminin ve Devredilmesinin Yasaklanması ve
Bunların İmhası ile İlgili Sözleşme imzaya açılmış ve 1 Mart 1999 tarihinde
yürürlüğe girmiştir.
Bu sözleşme, bugüne kadar 142 ülke
tarafından imzalanmış ve 122 ülke tarafından da onaylanmıştır. Sözleşmeyi,
komşularımız Bulgaristan ve Yunanistan onaylamış; Yunanistan, sözleşmeyi,
Birleşmiş Milletler Sekretaryasına tevdi etmiş ve Türkiye'nin sözleşmeye
katılma işlemlerinin tamamlanmasının beklendiğini 27 Haziran 2002 tarihli bir
notayla Dışişleri Bakanlığımıza bildirmiştir. NATO içerisinde, ülkemizin yanı
sıra, Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği ülkeleri arasında da
Finlandiya sözleşmeye taraf olmamışlardır; Rusya Federasyonu da, sözleşmeye
taraf değildir.
Türkiye, taraf devletlerin 3 Mayıs
1999'da Mozambik'in Başkenti Maputo'da, 2000'de Cenevre'de, 2001'de
Nikaragua'nın Başkenti Managua'da ve 2002 yılında, yine Cenevre'de yapılmış
bulunan konferanslara gözlemli ülke sıfatıyla katılmış ve anlaşmayı imzalama
niyetini ortaya koymuştur.
Ottava Sözleşmesinin yürürlüğe
girmesinde, hükümet dışı kuruluşlar ve sivil toplum örgütleri önemli rol
oynamıştır. Bu sözleşme, taraf devletlere, stoklarındaki mayınların dört yıl,
döşenmiş mayınların da en geç on yıl içerisinde sökülerek imha edilmesi
yükümlülüğünü getirmektedir. Taraf devletler, imha işlemi tamamlanıncaya kadar,
sivillerin zarar görmemesi için, döşenmiş mayınların yerlerini belirleyip,
etrafını çevirmekle yükümlü kılınmışlardır.
Sözleşme, taraf devletlerin
anti-personel mayın kullanmasını, bunları geliştirmesini, üretmesini, bir başka
şekilde edinmesini, depolamasını, elde tutmasını veya doğrudan ve dolaylı
yoldan bir başkasına devretmesini yasaklamaktadır. Ayrıca, bu sözleşme
çerçevesinde, bir taraf devlete, yasaklanmış bulunan herhangi bir faaliyetle
iştigal etmekte olan herhangi bir kimseye yardımcı olmasını da yasaklamaktadır.
Taraf devletler, bu sözleşmeyle, bütün anti-personel mayınları imha etmeyi
taahhüt etmektedirler.
Sözleşme, taraf devletlerin,
mayınların imhası konusunda diğer taraf devletlerden yardım almalarını; bu
konuda, bilimsel ve teknolojik imkânlar ile malzeme transferi bakımından
kısıtlama getirilmemesini öngörmektedir. Bu çerçevede, imkânı olan taraf
devletler, olanakları kısıtlı diğer taraf devletlere yardım etmekle yükümlü
kılınmaktadırlar. Aynı zamanda, bu sözleşmeyle, imkânı olan her taraf devlet,
mayın kurbanlarının bakımına ve rehabilitasyonuna, sosyal ve ekonomik uyumuna
ve mayınlar konusundaki bilinçlendirme programlarına yardım sağlayacaklardır.
Bu yardım, diğer bütün yardımlar gibi, Birleşmiş Milletler sistemi,
uluslararası, bölgesel ya da ulusal örgütler veya kuruluşlar, Uluslararası
Kızılhaç Komitesi, ulusal Kızılay ve Kızılhaç kurumları ve bunların
uluslararası federasyonu, hükümet dışı örgütler aracılığıyla veya ikili düzeyde
sağlanacaktır.
Sözleşme uyarınca, taraf devletler,
birbirlerinin sözleşmeye riayet edip etmediğini, Birleşmiş Milletler Genel
Sekreteri aracılığıyla sorgulayabilecektir. Taraf devletlerin çoğunluğunun
uygun görmesi halinde, sözleşmeyle ilgili uygulamalarından şüphe duyulan
devletlere bir tespit ekibi gönderilmesi söz konusu olabilmektedir; ancak,
denetimle ilgili herhangi bir mekanizma bu sözleşmede yer almamaktadır.
Türkiye, 1996 yılı ocak ayında,
anti-personel mayınların satışını ve transferini yasaklayan 3 yıllık bir
moratoryum ilan etmiştir. Bu sürenin dolmasını beklemeden, 15 Ekim 1998
tarihinde yapılan bir açıklamayla, moratoryum süresinin, bitiminden itibaren üç
yıl için uzatıldığı duyurulmuştur. Söz konusu moratoryum, mart ayında süresiz
olarak uzatılmıştır.
Ülkemizin sözleşmeye taraf olmasına
dair işlemler sürmektedir. Bu çerçevede, sözleşmeye katılmamızın uygun
bulunmasına ilişkin kanun tasarısı 2002 Nisan ayı içerisinde Türkiye Büyük
Millet Meclisine sunulmuş, söz konusu tasarı, 9 Mayıs 2002 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyonunda gündeme alınmış, 3 Kasım 2002
tarihinde yapılan genel seçimlerin ardından, bir yasama dönemi içerisinde
sonuçlandırılamadığından hükümsüz sayılmıştır. Tasarı, 20 Şubat 2003 tarihinde
Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyonunda görüşülerek kabul edilmiş
ve Yüce Heyetinizin huzuruna getirilmiştir.
Değerli milletvekilleri, ülkemiz
açısından, Suriye sınırı boyunca yer alan 600 kilometre uzunluktaki ve 350 000
dönüm büyüklüğündeki mayınlı arazinin mayınlardan temizlenmesinin gündemde
olması nedeniyle de bu sözleşmenin imzalanması önem arz etmektedir. Suriye
sınırındaki mayınlı sahanın temizlenmesi için, 1975'te ve 1996'da olmak üzere
iki defa Meclis araştırma komisyonları kurulmuş ve her iki komisyonun
düzenledikleri raporlarda bu sahaların mayınlardan temizlenmesinin gereğine
işaret edilmiştir.
1975 tarihinde kurulan Meclis
araştırma komisyonu raporunda şöyle denilmektedir: "Suriye ile aramızdaki
hudut boyunca, büyük masraflarla ve büyük alanların faydalanma, hatta, ülke
dışı bırakılması pahasına tesis edilmiş olan mayınlı bölge, beklenen faydayı
teminden uzak bulunmaktadır. Mayınlanmış saha bizim için tehlikeli ve yasak
olmakta; fakat, Suriyeli için, mayınlar temizlenerek yeni bir ilerleme ve tarım
alanı teşkil etmektedir. Gerisine çekildiğimiz ve gerisinde bir şeridi
mayınlayıp, ter örgüsüyle kapatarak yasakladığımız demiryolu da âdeta Suriye'ye
terk edilmiş, buradaki işletme emniyetimiz Suriyelilerin insafına bırakılmış
olmaktadır. Gidilemez durumdaki mayınlı sahalarda rahatlıkla üreyen, mücadelesi
yapılmayan, zararlı ot, fare ve sair haşaratın tarımsal alanlarımıza verdiği
zararlar da dikkate alınmalıdır. Mayınların temizlenmesi suretiyle teknik
icaplara uygun yeni bir muhafaza şeridinin tesisi zaruretinde, bütün ilgililerin
ittifak halinde bulundukları müşahede edilmiştir. Mayınların temizlenmesi,
temizlenen sahada yeni ve modern bir koruma sisteminin kurulması, bu sistemin
işgal edeceği son derece dar bir şeritten geriye kalacak olan geniş arazilerin
ekonomiye kazandırılması, topraksız köylülere dağıtılmasıyla, sadece güneydoğu
illerimizin değil, tüm ülkenin yararına, tarihî değerde bir hizmet yapılmış
olacaktır."
20.3.1996 tarihinde kurulan Meclis
araştırma komisyonunun raporunda da, mayınlı sahalarda yangın ve yağmur gibi
nedenlerden dolayı, mayınların patlamış ve yer değiştirmiş olabileceği
sebebiyle, engellik vasıflarının kalmadığı, Suriye sınırı boyunca mayınlı
sahaların dışında bulunan 469 adet hudut taşından 7 adedinin sağlam, 25
adedinin kırık olduğu, 437 adedinin ise yanına gidilip görülemediği için
durumun bilinmediği, çoğunun Suriye vatandaşlarınca kırılıp yerlerinin değiştirildiğinin
sanıldığı, mutlaka fizikî sınırın Suriye sınırına taşınmasının şart olduğu,
mevcut mayınlı sahaların temizlenerek tarıma açılmasının uygun olacağı ifade
edilmiştir.
Hükümetimizin de, mayınların
temizlenmesi konusunda iradesinin olduğunu, geçenlerde bir sayın bakanın
açıklamasından öğrendik ve yine, sayın bakanın açıklamasında, kendisinden, 2003
yılı programına bu konuda ödenek ayrılacağını memnuniyetle dinledik.
Değerli arkadaşlar, bu vesileyle,
Suriye sınırında bulunan mayınlı sahanın, mayınlarından temizlendikten sonra,
en başta fakir mayın kurbanları, topraksız köylüler ve eski sahipleri olmak
üzere dağıtım veya satışının yapılmasının gerekli olduğunu belirtmek istiyorum.
Bu yolla sağlanacak gelirle, sınırın modern ve elektronik bir sistemle
korunması için gerekli olan 40-50 milyon doların çok üstünde bir kaynak
sağlanacağı tabiîdir. Bunun yanında, Türkiye, modern dünyada mayın kullanan bir
ülke ayıbından kurtulacak ve Avrupa Birliği yolunda daha emin adımlarla
ilerleyecek.
Türk Silahlı Kuvvetlerinde bu konuda
deneyimli, çok değerli elemanlar olduğunu biliyoruz. Bu işin, özel sektör
eliyle de yapılabileceğini biliyoruz; fakat, Türk Silahlı Kuvvetleri eliyle hem
çok daha hızlı bir şekilde ve hem de çok daha ucuz bir şekilde yapılacağı
ilgililerce belirtilmektedir.
Değerli milletvekilleri, bu
sözleşmenin kabulünden sonra, son yıllarda teröristlerle yaşanan silahlı
çatışmalar sonucu etrafta bulunan serseri mayınların ve patlamamış
mühimmatların bulundukları alanların tespit edilerek işaretlenmesi ve
temizlenmesi ile bu bölgede yaşayan halkın karşı karşıya bulunduğu tehlike
konusunda eğitilmesi için bir projenin başlatılması gerekir. Bizler seçim
çalışmaları yaparken, Nusaybin'de koyunlarını otlatırken mayına basarak parçalanan
çobanların taziyelerine gittik. Mayın kurbanlarının tıbbî, sosyal, psikolojik
ve ekonomik sorunlarını ele alan projeler hayata geçirilmeli ve bu projelere
gereken kolaylıklar sağlanmalıdır.
Değerli arkadaşlar, Avrupa Birliğine
aday, çağdaş ve modern Türkiye, insanî hukuk konusunda önemli bir kilometre
taşı teşkil eden böylesine önemli bir anlaşmanın dışında kalmamalıdır.
Biz, AK Parti grubu olarak, bu
anlaşmaya olumlu oy kullanacağımızı belirtir, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Eri.
Gruplar adına konuşmalar
tamamlanmıştır.
Şimdi, şahsı adına, Denizli
Milletvekili Sayın Haşim Oral; buyurun.
Süreniz 10 dakika.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Anti-Personel Mayınların Kullanımının,
Depolanmasının, Üretiminin ve Devredilmesinin Yasaklanması ve Bunların İmhası
ile İlgili Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısıyla
ilgili şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygı ve sevgiyle
selamlarım.
Ülkemiz, anti-personel mayınların
sebep olduğu yaralama ile ölümlerden ve bunların insanî bakımdan yol açtığı
sonuçlardan duyulan endişeleri paylaşmakla birlikte, coğrafî konumdan
kaynaklanan özel güvenlik mülahazalarıyla, Ottava Sözleşmesine bugüne kadar, ne
yazık ki, taraf olamamıştır.
Anti-personel mayınlarının özellikle
terör örgütlerince ayırım gözetilmeksizin kullanılması, Ottava Sözleşmesine
taraf olmaktan imtina etmemizde çok önemli bir rol oynamıştır. Sözleşmeyi,
komşularımızdan Bulgaristan ve Yunanistan imzalamış, bunlardan sadece
Bulgaristan onaylamıştır.
Günümüzde terörle mücadele alanında
önemli bir başarı elde edilmiş bulunmaktadır. Askerî makamlarımız, mevcut
teknolojik imkânlar çerçevesinde, sınır güvenliği açısından anti-personel
mayınlara fazla ihtiyaç duyulmadığını, sınır güvenliğinin sağlanabilmesi
amacıyla ikili ve çoktaraflı güvenlik düzenlemelerine ağırlık verilmesinin daha
etkili olduğunu açıkça beyan etmiştir. Sözleşmede yer alan yükümlülüklere
uyulması bakımından da güçlüğümüz bulunmayacağını, bu bağlamda, Ottava
Sözleşmesine taraf olunmasından imtina edilmesine askerî açıdan gerek kalmadığı
değerlendirmesini açıkça yapabiliriz.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
özellikle, bu yasa tasarısının bana hatırlattığı; bugünün ulu insan Mehmet Âkif
Ersoy'un İstiklal Marşımızı yazdığı gün olduğu ve ulusumuzun bağımsızlığının
-çok daha ileri giderek- bu İstiklal Marşının bir daha yazılmaması konusundaki
dileklerimizin Meclis gündeminde dillendirildiği noktada, hem 12 Martı hem de,
ne yazık ki, İskenderun'da açılan PKK
bayraklarının ve diğer bayrakların televizyonlardaki görüntüleriyle hepimizin
gününün karardığını hissediyorum.
Ne yazıktır ve ne acıdır ki,
Türkiye'de bugün bir savaş lobisi oluşturulmuştur ve bu savaş lobisi sonucunda,
birileri PKK bayraklarıyla savaşa hayır derken, birileri de savaştan ekonomik
ve siyasî çıkar elde etme arzusundadır. Bir milletvekili olarak, sokaktaki
insana yüreğini ve gözünü açmış bir insan olarak, her iki lobiyi de kınıyorum
ve bunun, Türkiye Büyük Millet Meclisine ve bu ülkenin ekmeğini yiyen insanlara
yakışmadığını özellikle vurgulamak istiyorum.
Türk sınırları içinde ayyıldızlı
bayrağın haricinde hiçbir bayrak dalgalanamaz; hiç kimse, misakımillî sınırları
içinde hiçbir bayrağı, Türk bayrağının üstünde tutamaz! (Alkışlar) Ancak, Türk
bayrağının, bizim bağımsızlığımızı işaret ettiğini de hiç kimse unutmamalıdır.
Bunu söylerken, kimseyi itham etmek için söylemiyorum.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) -
Hatırlattığınız için teşekkür ederim.
V. HAŞİM ORAL (Devamla) - Hatırlamaya
ihtiyaç duyduğunuz için üzülmelisin bence sayın milletvekilim; eğer sen bundan
ilham aldıysan, gerçekten üzülmelisin.
Türkiye Cumhuriyetinin bağımsızlığını
işaret eden Mehmet Âkif Ersoy, Türkiye'nin bağımsızlığını işaret eden
ayyıldızlı bayrağımız, ne yazık ki, bugün, çok kötü şekilde yaralanmaktadır,
kamu vicdanı yaralanmaktadır. Bir milletvekili olarak, bütün bu savaş lobisinin
tarafı olanların Türkiye'nin çıkarına hareket etmediklerini ve Cumhuriyet Halk
Partisinin bütün bu savaş lobilerinin dışında olduğunu özellikle vurgulamak
istiyorum. Bu savaş lobilerine destek verenlerin de düşüncelerini bir kez daha
gözden geçirmelerini ve bunun bir mayın kadar tehlikeli olduğunu söylemek
istiyorum. Sınırlarda mayınlardan kurtulmak isterken, sınır içlerimizdeki
düşünce ve eylem mayınlarının ortadan kaldırılması konusunda milletvekillerinin
hepsini, üzerlerine düşen sorumluluğu yerine getirmeye davet ediyor;
hatırlayanlara da Allah kolaylık versin diyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Oral.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Tasarının maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
ANTİ-PERSONEL
MAYINLARIN KULLANIMININ, DEPOLANMASININ,
ÜRETİMİNİN VE
DEVREDİLMESİNİN YASAKLANMASI VE BUNLARIN İMHASI İLE
İLGİLİ SÖZLEŞMEYE
KATILMAMIZIN UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR
KANUN TASARISI
MADDE 1. - 4 Aralık 1997 tarihinde
imzaya açılan "Anti-Personel Mayınların Kullanımının, Depolanmasının,
Üretiminin ve Devredilmesinin Yasaklanması ve Bunların İmhası ile İlgili
Sözleşme"ye katılmamız uygun bulunmuştur.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?..
Yok.
1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?..
Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini
Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü
açıkoylamaya tabidir.
Açıkoylamanın şekli hakkında Genel
Kurulun kararını alacağım.
Açıkoylamanın elektronik oylama
cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için 3 dakika süre vereceğim.
Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım
istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını,
oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını
rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın
bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve
kendi ad ve soyadı ile imzasını taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen
3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Anti-Personel Mayınların Kullanımının, Depolanmasının, Üretiminin ve
Devredilmesinin Yasaklanması ve Bunların İmhası ile İlgili Sözleşmeye
Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının açıkoylama sonucunu
açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı : 256
Kabul : 256
Böylece, tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır; hayırlı olsun. (Alkışlar) (1)
Sayın milletvekilleri, çalışma süremiz
dolmuştur.
Kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla
görüşmek için, 13 Mart 2003 Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak üzere,
birleşimi kapatıyorum.
Hepinize iyi akşamlar diliyorum.
Kapanma
Saati : 18.54
(1) Açıkoylama kesin
sonuçlarını gösteren tablo, tutanağın sonuna eklidir.
IV. - SORULAR VE CEVAPLAR (Devam)
B)
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1. -
Adana Milletvekili Atillâ Başoğlu’nun, Adana’da yürütülen projelere ilişkin
sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu’nun cevabı (7/205)