TBMM 2 4 2003-04-03T10:41:00Z 2003-04-03T10:41:00Z 38 23804 135685 TBMM 1130 271 166630 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM : 22        YASAMA YILI : 1

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

CİLT : 7

 

44 üncü Birleşim

12 . 3 . 2003 Çarşamba

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) ÇEŞİTLİ İŞLER

1. - Siirt Milletvekilleri Öner Ergenç ve Öner Gülyeşil'in andiçmesi

2. - (10/4) ve (10/5) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonları üyeliklerine seçilen milletvekillerinin, başkanlık divanlarını oluşturmak üzere toplanacakları gün, yer ve saate ilişkin, Başkanlık duyurusu

B) OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1. - Oturum Başkanı TBMM Başkanvekili İsmail Alptekin'in, İstiklal Marşının kabulünün 82 nci ve Erzurum'un düşman işgalinden kurtarılışının 85 inci yıldönümü münasebetiyle konuşması

C) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - Tokat Milletvekili Resul Tosun'un, yurt dışında ikamet eden yurttaşlarımızın ülke turizmine katkılarına, ekonomik ve sosyal yönden yaşadıkları sıkıntılara ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış'ın cevabı

2. - Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut'un, Erzurum'un düşman işgalinden kurtarılışının 85 inci yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması

3. - Mersin Milletvekili Hüseyin Özcan'ın, ülkenin ve Mersin'in turizm sorunlarına ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması

4. - Kültür Bakanı Hüseyin Çelik'in, Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabulünün 82 nci yıldönümü kutlanan İstiklal Marşı ve yazarı Mehmet Âkif Ersoy'la ilgili duygu ve düşüncelerini anlatan gündemdışı açıklaması ve CHP İstanbul Milletvekili Hasan Fehmi Güneş ve AK Parti Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Atilla Maraş'ın grupları adına konuşmaları

D) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - Kayseri Milletvekili Abdullah Gül başkanlığındaki Bakanlar Kurulunun istifasının kabulüne; yeni hükümet teşkil olununcaya kadar Bakanlar Kurulunun göreve devamının rica edildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/204)

2. - Bakanlar Kurulunun yeniden kurulması için Siirt Milletvekili ve Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, Anayasanın 109 uncu maddesi uyarınca görevlendirildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/205)

3. - Ekli listede belirtilen kanun tasarılarının, TBMM İçtüzüğünün 78 inci maddesine göre görüşülmesine devam edilmesi istemine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/206)

4. - Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda bulunan ve görüşülmesi ertelenmiş olan (1/478) esas numaralı Askerlik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının, TBMM İçtüzüğünün 78 inci maddesine göre görüşülmesine devam edilmesi istemine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/207)

5. - Zonguldak Milletvekili Polat Türkmen'in, KİT Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/26)

6. - Manisa Milletvekili İsmail Bilen'in, Dilekçe Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/27)

IV. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI

1. -Yalova Milletvekili Muharrem İnce'nin, Yalova'nın deprem sonrası bazı sorunlarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/90)

2. - Batman Milletvekili M. Nezir Nasıroğlu'nun, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde boşaltılan köylere ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/91)

3. - Antalya Milletvekili Osman Özcan'ın, Antalya-Alanya yol çalışmalarına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/97)

4. - İzmir Milletvekili Vezir Akdemir'in, İzmir'in bazı ilçelerindeki çiftçilerin elektrik borçlarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/99) ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M. Hilmi Güler'in cevabı

5. - İzmir Milletvekili Vezir Akdemir'in, İzmir'deki okulların elektrik, yakıt ve su borçlarına ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/100) ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M. Hilmi Güler'in cevabı

6. - İzmir Milletvekili Vezir Akdemir'in, İzmir'in gecekondu semtlerindeki düşük voltajlı elektrik sorununa ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/102) ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M. Hilmi Güler'in cevabı

7. - Konya Milletvekili Atilla Kart'ın, tarla ve arsa vasfındaki hazine arazileri üzerindeki zilyetliğe ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/112) ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M. Hilmi Güler'in cevabı

8. - Diyarbakır Milletvekili Muhsin Koçyiğit'in, çiftçilerin kredi borçlarına ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi (6/122)

9. - Manisa Milletvekili Nuri Çilingir'in, sürücü belgesinde aranılan görme yeterliliğine ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/123)

10. - Niğde Milletvekili Orhan Eraslan'ın, patates ithalatına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/125) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı

11. - Niğde Milletvekili Orhan Eraslan'ın, fasulye ithalatına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/126) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı

12. - Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı'nın, yönetim kademelerine yapılan atamalara ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/127)

13. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, 1958'de kaldırılan Karaköy Camiine ilişkin Kültür Bakanından sözlü soru önergesi (6/128)

14. - Samsun Milletvekili Suat Kılıç'ın, Rus doğalgazının fiyatına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/129)

B) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. - Adana Milletvekili Atillâ Başoğlu'nun, Adana'da yürütülen projelere ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı (7/205)

2. - Adana Milletvekili Atillâ Başoğlu'nun, Adana'da yürütülen projelere ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki Ergezen'in cevabı (7/215)

3. - Balıkesir Milletvekili Ali Kemal Deveciler'in, Karayolu Güvenliği Yüksek Kurulu'nun toplantılarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki Ergezen'in cevabı (7/238)

V. - OYLAMASI YAPILACAK İŞLER

1. - Askerlik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/478) (S. Sayısı : 69) açıkoylaması

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. - Anti-Personel Mayınların Kullanımının, Depolanmasının, Üretiminin ve Devredilmesinin Yasaklanması ve Bunların İmhası ile İlgili Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/488) (S. Sayısı : 67)

I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu Saat 15.00'te açılarak üç oturum yaptı.

Birinci Oturum

Oturum Başkanı ve TBMM Başkanı Bülent Arınç, 9 Mart 2003 Pazar günü Siirt'te yapılan seçimde milletvekili seçilenleri kutladı; bugün gerçekleştirilecek yemin töreninin, demokrasinin erdemini ve büyüklüğünü gösterdiğini; demokrasinin tam işler hale geldiği zaman her şeyin yolunda gidebileceğini, yasakların kalkabileceğini, demokratik anlayış ve terbiyenin yerleşebileceğini, katılımcılığın daha da güçlenebileceğini işaret ettiğini; bu sebeple, Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Siirt Milletvekili olarak seçilmiş olmasından duyduğu bahtiyarlığı belirten bir konuşma yaptı.

Siirt Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan andiçti.

Bülent Arınç

Başkan

Suat Kılıç                   Yaşar Tüzün

Samsun                          Bilecik

Kâtip Üye                  Kâtip Üye

 

İkinci ve Üçüncü Oturum

Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Yılmazcan, 8 Martta kutlanılan Dünya Kadınlar Günü nedeniyle,

Çorum Milletvekili Feridun Ayvazoğlu, Çorum İlinin sosyal, ekonomik ve güncel sorunlarına ve çözüm önerilerine ilişkin,

Gündemdışı birer konuşma yaptılar;

Niğde Milletvekili Erdoğan Özegen'in, orman sınırlarının dışına çıkarılan alanlar ve alanların değerlendirilmesi konusunu içeren 6831 sayılı Orman Kanununun 2/B maddesinin uygulanmasından kaynaklanan sorunlara ilişkin gündemdışı konuşmasına, Orman Bakanı Osman Pepe cevap verdi.

Köy Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi ile Aynı Kanuna Bir Madde Eklenmesine Dair (1/385), Jandarma Teşkilât, Görev ve Yetkileri Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair (1/399), Jandarma Teşkilât, Görev ve Yetkileri Kanununa İki Ek Madde Eklenmesine Dair (1/402),

Bir Evlenme Akdine Dayanmayan Birleşmelerin Evlilik ve Evlilik Dışında Doğan Çocukların Düzgün Nesepli Olarak Tesciline İlişkin,

Çocukların Korunması ve Ülkelerarası Evlat Edinme Konusunda İşbirliğine Dair Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında,

Kanun Tasarılarının geri gönderilmesine ilişkin Başbakanlık tezkereleri okundu; ilgili komisyonlarda bulunan tasarıların hükümete geri verildiği bildirildi.

Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa ve 26 milletvekilinin, yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızın sorunlarının (10/48),

İstanbul Milletvekili Onur Öymen ve 25 milletvekilinin, askerî üs ve tesisler ile limanların modernizasyonu amacıyla ABD teknik ve askerî personelinin ülkemizde bulunmasına izin verilmesine ilişkin TBMM kararına dayanan uygulamaların ve aykırılık iddialarının (10/49),

Araştırılarak, alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri okundu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen'in 31 Ocak - 2 Şubat 2003 tarihleri arasında Suriye'ye yaptığı resmî ziyarete iştirak etmeleri uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi kabul edildi.

11.3.2003 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş bulunan ve gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmında yer alacak olan, İstanbul Milletvekili Onur Öymen ve arkadaşları tarafından, Yüce Meclisin 6 Şubat 2003 tarihli ve 759 sayılı Kararıyla verdiği yetkinin dışına çıkıldığı yolunda kuşkuların ortaya çıkarılmasının araştırılması amacıyla verilen Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 11.3.2003 tarihli (bugünkü) birleşiminde görüşülmesine ve görüşmelerin bitimine kadar Genel Kurul çalışmasının uzatılmasına ilişkin CHP Grubu önerisinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilmediği,

Genel Kurulun 11 Mart 2003 Salı günkü (bugün) birleşiminde, gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının 14 üncü sırasında yer alan, İzmir Milletvekili Canan Arıtman ve 34 milletvekilinin, İzmir'in Karşıyaka İlçesinde otopark olarak düzenlenen bir alanla ilgili mahkeme kararlarının uygulanmadığı iddialarının araştırılmasına ilişkin (10/25) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin öngörüşmelerinin yapılmasına; gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 15 inci sırasında yer alan 67 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 1 inci sırasına, 6 ncı sırasında yer alan 56 sıra sayılı kanun tasarısının 2 nci sırasına, 7 nci sırasında yer alan 57 sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü sırasına, 12 nci sırasında yer alan 64 sıra sayılı kanun tasarısının 5 inci sırasına, 13 üncü sırasında yer alan 65 sıra sayılı kanun tasarısının 6 ncı sırasına, 14 üncü sırasında yer alan 66 sıra sayılı kanun tasarısının 7 nci sırasına ve daha önce gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve bastırılarak dağıtılan 72 sıra sayılı kanun tasarısının ise 4 üncü sırasına alınmasına ilişkin AK Parti Grubu önerisinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildiği,

Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün, 4325 Sayılı Olağanüstü Hal Bölgesinde ve Kalkınmada Öncelikli Yörelerde İstihdam Yaratılması ve Yatırımların Teşvik Edilmesi ile 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 6 ncı Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin (2/30) İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilmediği,

Açıklandı.

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının:

1 inci    sırasında bulunan (6/90),

2 nci            " "                     (6/91),

3 üncü         " "                     (6/97),

5 inci           " "                     (6/99),

6 ncı            " "                   (6/100),

7 nci            " "                   (6/102),

8 inci           " "                   (6/112),

13 üncü       " "                   (6/122),

14 üncü       " "                   (6/123),

Esas numaralı sözlü sorular, ilgili bakanlar Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından, ertelendi;

4 üncü sırasında bulunan (6/98) esas numaralı sözlü soruya, Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü,

9 uncu   sırasında bulunan (6/116),

10 uncu       "  "                   (6/117),

11 inci         "  "                   (6/118),

12 nci          "  "                   (6/119),

26 ncı          "  "                   (6/138),

79 uncu       "  "                   (6/199),

Esas numaralı sözlü sorulara, Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun,

15 inci   sırasında bulunan (6/124),

25 inci         "  "                   (6/137),

31 inci         "  "                   (6/143),

47 nci          "  "                   (6/167),

57 nci          "  "                   (6/177),

Esas numaralı sözlü sorulara, Sağlık Bakanı Recep Akdağ,

Cevap verdiler; (6/98), (6/116) ve (6/137) esas numaralı soru sahipleri de cevaplara karşı görüşlerini açıkladılar.

12 Mart 2003 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 19.16'da son verildi.

İsmail Alptekin

Başkanvekili

                                     Suat Kılıç                                                  Yaşar Tüzün

                                       Samsun                                                        Bilecik

                                    Kâtip Üye                                                  Kâtip Üye

 


     No. :  65

II. - GELEN KÂĞITLAR

12.3.2003 ÇARŞAMBA

Teklif

1. - Kastamonu Milletvekili Hakkı Köylü'nün; Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/94) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.3.2003)

Sözlü Soru Önergesi

1. - Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun, emeklilerin maaş kuyruklarında yaşadıkları sıkıntıya ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/293) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.3.2003)

Yazılı Soru Önergeleri

1. - İzmir Milletvekili Oğuz Oyan'ın, bazı arazi, tesis ve limanların yabancı silahlı kuvvetlere kiralandığı iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/299) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.3.2003)

2. - Edirne Milletvekili Nejat Gencan'ın, Edirne İlinin geri kalmış ilçelerinin kalkınmada öncelikli yöreler kapsamına alınıp alınmayacağına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif Şener) yazılı soru önergesi (7/300) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.3.2003)

 

 


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.00

12 Mart 2003 Çarşamba

BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER : Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Suat KILIÇ (Samsun)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 44 üncü Birleşimini açıyorum.

Gerekli çoğunluk vardır; görüşmelere başlıyoruz.

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) ÇEŞİTLİ İŞLER

1. - Siirt Milletvekilleri Öner Ergenç ve Öner Gülyeşil'in andiçmesi

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Siirt'te yapılan milletvekili seçimi sonucunda milletvekili seçilenlerin, Anayasamıza göre andiçmeleri gerekmektedir.

Şimdi, seçilen milletvekillerimizden andiçmeyenlerin adlarını okuyup, andiçmek üzere kürsüye davet edeceğim.

Sayın Öner Ergenç.

Buyurun Sayın Ergenç. (Alkışlar)

(Siirt Milletvekili Öner Ergenç andiçti) (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Öner Gülyeşil

Buyurun Sayın Gülyeşil (Alkışlar)

(Siirt Milletvekili Öner Gülyeşil andiçti) (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Gülyeşil.

B) OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1. - Oturum Başkanı TBMM Başkanvekili İsmail Alptekin'in, İstiklal Marşının kabulünün 82 nci ve Erzurum'un düşman işgalinden kurtarılışının 85 inci yıldönümü münasebetiyle konuşması

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin kıymetli üyeleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin olduğu kadar Türk Milletinin şuurunda büyük izler bırakan bir günü idrak ediyoruz. Bugün, İstiklal Marşının kabulünün 82 nci yıldönümüdür; aynı zamanda, Erzurum'un kurtuluş yıldönümüdür. Meclisimiz ve milletimiz için her zaman iftihar vesilesi olan bu günün ruh dünyamızda uyandırdığı heyecan her türlü takdirin üzerindedir.

Sayın milletvekilleri, bütün inancımla ifade etmeliyim ki, İstiklal Marşını yazmak her millete nasip olmaz. Böyle bir marşı, edebî içeriği kadar, ruh ve pratik olarak yazmak, yazarı Mehmet Âkif gibi bir şahsiyet çıkarmak, ancak büyük milletlerin başarabileceği, ancak Türk Milletinin altından kalkabileceği bir inanca sahip olmakla mümkündür. Böyle bir şiir metnini böyle bir inançla yazan fertler yetiştiren milletin evlatları olmaktan ancak onur duyarız. Çatısı altında bulunduğumuz bu kurum, İstiklal Harbini, akıllara durgunluk verecek zor şartlarda sevk ve idare ederek zaferle noktalamıştır. Bu Meclis, işte, bu şaheser mirası, doğal vârislerinin oluşturduğu bir kurumdur. Bu Meclisin her sayın üyesi, bu sorumluluğun idraki içindedir. Bu inancı koruduğumuz sürece, biz, kendimize yakışır ve yaraşır kurum olma özelliğimizi ilelebet muhafaza ederiz.

Saygıdeğer milletvekilleri, İstiklal Marşı, merhum Mehmet Âkif'in vatan ve millet sevgisini, bu necip millete yapılacak her türlü hizmetin karşılıksız olarak yapılması gerektiğini en açık şekilde ortaya koymaktadır. İstiklal Marşını sizlere anlatmayı zait addederim; ama, merhum Mehmet Âkif Ersoy'un şu sözünü hatırlatmadan geçemeyeceğim: "Allah, bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın." (Alkışlar) Çünkü, İstiklal Marşı, bu milletin çektiği ıstırabın, istiklal için ödediği bedelin, iliklerine kadar hissettiği zorlukların destanı, anlatımıdır. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekili olarak, içinden geçtiğimiz zor günlerde, ben de merhum Âkif'e tabi olarak, diyorum ki: Allah bizi, Âkif'in veciz bir şekilde ifadelendirdiği o zor günlerle karşı karşıya bırakmasın.

Sayın milletvekilleri, İstiklal Marşı, Türk insanının, ruh dünyasını, mücadele azmini, zorluklara tahammül gücünü, bağımsızlığına olan iman derecesindeki bağlılığını, bir örneği daha olmayacak şekilde ispatlayan ruha sahiptir. Yediden yetmişe bütün Türk Milleti olarak, büyük bir onurla ve dik başla terennüm ettiğimiz bu millî marşımızın, bize her zaman ışık tutması bulunmaz bir fırsattır.

İstiklal Marşının muhtevası, bir kutlama gününe hapsedilemeyecek kadar geniş ve bir o kadar geleceğimizi aydınlatan mesajlarla doludur. Zaten, bu özelliği sebebiyledir ki millî marşımız olmuştur.

Başta merhum Mehmet Âkif Ersoy olmak üzere, Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve bütün millî mücadele kahramanlarını, şehit ve gazilerimizi rahmetle anıyorum. Şaheser bir millî marşa sahip olmamızı temin eden bir kuruma Başkanlık etmekten duyduğum onuru ifade ediyor ve sizlere, hepinize ayrı ayrı saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

Değerli milletvekilleri, gündeme geçmeden önce, üç değerli arkadaşımıza gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, yurtdışında ikamet eden vatandaşlarımızla ilgili söz isteyen Tokat Milletvekili Resul Tosun'a aittir.

Buyurun Sayın Tosun.

Süreniz 5 dakika.

C) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - Tokat Milletvekili Resul Tosun'un, yurt dışında ikamet eden yurttaşlarımızın ülke turizmine katkılarına, ekonomik ve sosyal yönden yaşadıkları sıkıntılara ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış'ın cevabı

RESUL TOSUN (Tokat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, 82 yıl önce kabul edilen İstiklal Marşımızın seneyi devriyesinde ilk kez bu dönemde muhteşem bir anma töreni tertip edilmiş ve tüm vekillerimizin, tüm milletimizin duygularına tercüman olunmuştur. Bu münasebetle, Başkanlık Divanını, bu törenlerden dolayı kutlayarak sözüme başlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; resmî kayıtlara göre 3 500 000 vatandaşımız yurt dışında ikamet etmektedir. Resmî kayıtlarda bulunmayan ve bir şekilde yurt dışında bulunanlarla birlikte, gurbetteki vatandaşlarımız 5 000 000 civarında tahmin edilmektedir. Almanya'dan Yeni Zelanda'ya, Avustralya'dan Kuzey Amerika'ya, Kuzey Afrika'dan Suudi Arabistan'a kadar, değişik ülkelerde ikamet eden vatandaşlarımızın, muhtelif alanlarda, çok çeşitli sorunlarla karşı karşıya geldikleri bilinmektedir.

Ülkemizde, artan nüfusun istihdamında çekilen sıkıntılar, insanımızı, yabancı ülkelere iş yapmaya sevk etmiştir. 20 nci Yüzyılın ikinci yarısından sonra, ağırlıklı olarak Batı Avrupa ülkelerine yönelen vatandaşlarımız, maalesef, kimi haklardan mahrum olarak hayatlarını idame ettirmektedirler. Vatandaşlarımızın mahrum oldukları haklarının başında, seçme hakkı gelmektedir. Yapılan düzenlemelerle, sadece gümrük kapılarında oy kullanabilen vatandaşlarımızın oy kullanma haklarının temini, öncelikli sorunlarındandır.

Yabancı ülkelerde ikamet eden vatandaşlarımızdan, bulundukları ülkenin vatandaşlığını hak eden ve alanlar da, kimi sorunlarla karşı karşıya gelmektedirler; birçoğu, ülkemizdeki uygulamalardan habersiz oldukları için değişik mağduriyetler yaşamaktadırlar. Mesela, Türk Devletinden izin alma konusuna vâkıf olmayan çok sayıda vatandaşımız bunun sıkıntısını çekmektedir.

Yurt dışında ikamet eden vatandaşlarımızın çoğu, artık, bulundukları ülkelerde kendilerini kalıcı gördükleri için, ülkemize karşı yükümlülüklerini yerine getirdikleri sürece, çifte vatandaşlığın teşviki istikametinde, gerekli değişikliğin yapılması gerekmektedir.

Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın Türkiye'ye yatırım yapmaları, makine ve teknoloji transferi için bütün kolaylıkların sağlanması ve bürokratik zorlukların kolaylığa dönüşmesi, ülkemizin kalkınması açısından çok önemlidir.

Ülkemizde, son beş yılda, işsizler ordusuna 1 200 000 kişinin daha katıldığını biliyoruz. Oysa, Romanya'daki tekstil yatırımlarının yüzde 80'i İngiltere ve Hollanda'da yaşayan Türk girişimciler tarafından gerçekleştirilmiştir ve 300 000 kişiye istihdam sahası açılmıştır. Bunun, ülkemiz açısından ne büyük bir kayıp olduğunu söylemeye bile gerek yoktur.

Yurt dışındaki vatandaşlarımızla yeterince ilgilenilmediği için, tasarruflarını Türk ekonomisine fayda sağlayacak bir şekilde değerlendiremediklerine, zaman zaman da "holding" adı altında faaliyet gösteren bankerlere kaptırdıklarına şahit olmaktayız. Bu münasebetle, iş yapanlarla insanları kandıranları tefrik edecek, iş yapanları teşvik, dolandıranların da caydırıcı bir şekilde tecziyelerini sağlayacak yeni düzenlemelere ihtiyaç vardır.

Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın, eğitim alanında karşılaştıkları problemleri, hele yeni kuşakların -bırakınız gelenek ve göreneklerini- anadillerini bile kullanamadıklarını söylersek abartmış olmayız.

Yurt dışındaki işçilerimiz, işadamlarımız ve esnafımızın, vatanlarına ne kadar bağlı olduklarını, ülkelerini ne kadar sevdiklerini ve nasıl hasret çektiklerini -son on yılın büyük kısmını aralarında geçirdiğim için- çok iyi biliyorum. Hem akraba ve hısımlarını görmek hem de sıla hasretini gidermek için Türkiye'de tatil yapmaya can atan bu vatandaşlarımız, artık, yollarda karşılaştıkları sıkıntılar sebebiyle, tatillerini başka zamanlara ertelemektedirler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen, toparlayın efendim.

RESUL TOSUN (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

Biz, devlet olarak, döviz girdisi sağlasın diye, turizmi teşvik ediyor, yatırımlar yapıyoruz, yapmalıyız da; ancak, kaçırdığımız bir nokta var; yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız, tatillerini kendi ülkelerinde, yani Türkiye'de yapmaları halinde, yabancı turistlerin bıraktığı dövizin en az 10 katını bırakmaktadırlar. Turistler, genelde, rezervasyonlarını kendi ülkelerinde yaptırdıkları için, esnaftan yapacakları alışveriş dışında, piyasalara çok ciddî bir katkıları bulunmamaktadır. Oysa, yurt dışında yaşayan bir vatandaşımız aracıyla tatile geldiğinde, sadece akaryakıt istasyonlarına bıraktığı döviz, bir turistin tatil boyunca bıraktığı dövizden daha fazladır. Yaptığı alışveriş, akrabasına bıraktığı nakit para, yaptığı yatırımları hesap ettiğimizde, yabancı ülkede yaşayan bir Türk vatandaşının on turiste bedel olduğunu görürüz; ama, on turiste bedel bu Türkler, artık, vatana gelip gelmemeyi kara kara düşünüyorlar; çünkü, mesela, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın yoğun olarak bulundukları Batı Avrupa'dan karayoluyla gelenler, Romanya ve Bulgaristan'da büyük sıkıntılara maruz kalmaktadırlar. Karşılaştıkları kötü muameleler, gereksiz ve fahiş cezalar, taciz olayları, hırsızlık, soygun ve benzeri olaylar, her biri on turiste bedel Türkleri ziyaretten alıkoymaktadır. Dolayısıyla, hükümetimizin bu ülkelerle yapacağı gerekli temaslarla, vatandaşlarımızın geçişlerinin kolaylaştırılması gerekmektedir.

Binbir eza ve cefadan sonra ülke sınırına gelen bu on turiste bedel vatandaşlarımız, bu kez de Türk gümrüklerinde kilometrelerce kuyrukta beklemekte ve canından bezdirilmektedir. Hele bir de dünyanın hiçbir ülkesinde bulunmayan "triptik" denilen bir uygulama var ki, vatandaşı "triptik" adı altında soymaktan başka bir işe yaramamaktadır.

Ülkemizin, turist celbi için çaba sarf ettiği bir dönemde, gönüllü olarak gelecek ve turistlerin en az 10 katı döviz bırakacak olan kendi vatandaşlarımıza gerekli kolaylıkların gösterilmesi istikametinde çalışmalar yapılması gerekmektedir.

Ben, bu konuşmayı hazırlarken, uzun yıllar yurt dışında kalmış ve vatandaşlarımızın sorunlarına vâkıf olan vekillerimizden birisi, Grup Başkanvekilimiz Eyüp Fatsa Beyin, Başkanlığa, bu konularda Meclis araştırması açılması için müracaatta bulunmak üzere bizden de imza talep etmesi, bu Meclisin bu olaylarla yakından ilgilendiğinin en taze delilidir.

Meclisimizin ve hükümetimizin bu konuda duyarlı olduğunu biliyor; gereğinin yapılacağından kuşku duymuyor; hepinizi en içten duygularımla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tosun.

Efendim, gündemdışı konuşmaya, hükümet adına, Dışişleri Bakanımız Sayın Yaşar Yakış cevap vereceklerdir.

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

DIŞİŞLERİ BAKANI YAŞAR YAKIŞ (Düzce) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında, yapacağım konuşma, değerli milletvekili Sayın Resul Tosun'un konuşmasına cevap değil; fakat, bu konu açılmışken, hükümetimizin, yurt dışındaki vatandaşlarımız için yaptığı ve yapmayı düşündüğü işler konusunda da Yüce Meclisinizi bilgilendirmek için bir fırsat olarak telakki ettim; bu amaçla huzurunuzda bulunuyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her şeyden önce, Sayın Tosun'un da belirttiği üzere, artık, yurt dışındaki vatandaşlarımız, yurt dışındaki işçilerimiz olmaktan çıkmışlardır. Yurt dışındaki vatandaşlarımızın önemli bir bölümü, artık, meslek sahibi. Almanya'da, Türk kökenli onbinlerce işadamı -bunların 42 000 ilâ 46 000 civarında olduğunu tahmin ediyoruz- meslek sahibi, iş sahibi insan var ve bunların, yıllık ciroları 64 milyar DM civarında. Dolayısıyla, çok büyük bir ekonomik imkân da yaratıyorlar. Bu vatandaşlarımız, maiyetlerinde, emirlerinde 156 000 şahıs çalıştırıyorlar; bunların 50 000 kadarı da Alman. Dolayısıyla, rakamları görüyorsunuz; Almanya'ya belki işçi olarak gitmiş, ya birinci kuşakta ya da ikinci kuşakta patron olmuş, şimdi maiyetinde Alman çalıştırıyor.

Bu büyük rakamlar, Türk insanının ekonomi alanındaki dinamizmini ortaya koyuyor. Dolayısıyla, önümüzdeki yıllarda bu trendin gelişeceğinin ve Türk insanının, bulundukları ülkede, ekonomiye daha somut ve daha büyük katkılar yapacağının, bunlar ilk işaretleridir.

Bizim, 58 inci hükümet olarak yaptıklarımızı söyleyeceğim. 59 uncu hükümet kurulduğu zaman da, parti programımız, muhtemelen, üç aşağı beş yukarı aynı kalacağına göre, onların da aynı düşünceyi sürdüreceğini tahmin ediyorum. Yurt dışındaki vatandaşlarımıza, bir ekonomik imkân, finansal kaynak, para kaynağı olarak bakmadık ve bu şekilde bakmamaya da azimliyiz. Bizim, yurt dışındaki vatandaşlarımızı örgütlemek isteyişimizin amacı: Orada, topluma daha kolay uyum sağlayabilmeleri için onlarla nasıl işbirliği yapacağımızı ortaya koyacağız; bir de, bulundukları ülke makamlarıyla ilişkilerinde, yine, o topluma daha kolay uyum sağlayabilmeleri için neler yapabileceğimizi görmeye çalışacağız. Dolayısıyla, bundan sonraki dönemde, yurt dışındaki vatandaşlarımızın örgütlenmesi, oradan buraya para transferi için değil.  Pek tabiî ki, Sayın Tosun'un söylediği gibi, turist olarak Türkiye'ye gelirler de, burada para harcamak isterlerse, o, onların bileceği iş; ama, şu veya bu şekilde, oradan Türkiye'ye malî kaynak transferini kolaylaştırmak için değil; o yurttaşlarımızın, bulundukları ülkede topluma daha iyi uyum sağlamalarını, daha kolay entegre olabilmelerini sağlamak için neler yapabileceğimizi, hem yurttaşlarımızla hem de bulundukları ülke makamlarıyla birlikte değerlendirmeye çalışacağız.

Sayın Tosun'un üzerinde durduğu hususlardan bir tanesi, yurt dışındaki vatandaşlarımızın oy kullanmaları konusuydu. Bu, hükümetimizin öncelikli hedefleri arasındadır. İnşallah, zaman fazla geçmeden, en azından, bundan sonraki seçime kadar kalmadan, bu konudaki yasal düzenlemeleri tamamlamayı ve yurt dışındaki vatandaşlarımızın gümrük kapılarında oy vermesi yöntemi yerine -birçok ülkenin uyguladığı- ya oradaki konsolosluklarda oy vermesi veya postayla oy vermesi yöntemlerinden hangisi Türkiye'nin koşullarına ve yurt dışındaki vatandaşlarımızın koşullarına uygun düşüyorsa, o sistemi uygulamaya geçirmeyi düşünüyoruz.

Bir de, bu konu açılmışken, yurt dışındaki vatandaşlarımızın konsolosluklardaki izdihamlarını azaltmak için aldığımız önlemler hakkında biraz bilgi vermek istiyorum. Türkiye'de, vergi dairesine, tapu dairesine, nüfus dairesine gittiğimiz zaman, orada nasıl izdihamla karşılaşıyorsak; aynı ülkenin memurları, pek tabiî ki, yurt dışında da, işlerini yaparken, maalesef, birçok konsolosluğumuzun kapısında kuyruklar oluştuğunu görüyoruz; fakat, özellikle Türk vatandaşlarının yoğun olduğu Batı ülkelerindeki teknolojiden de yararlanmak suretiyle, birçok işlemi, şimdi, ofis otomasyonuna bağlı olarak daha kolay hale getirmiş bulunuyoruz. Örneğin, bir pasaport uzatma işlemi, bugün, 4 dakikalık bir işlem haline indirilmiş bulunuyor; yeni bir pasaport verilmesi işi, 11 dakikalık bir işlem haline indirilmiş bulunuyor. Bununla da yetinmeyip, biz, şimdi, birçok Batılı ülkenin kendi vatandaşlarına yaptığı bir kolaylığı daha bizim konsolosluklarımıza getirmek istiyoruz; bilgisayar şirketleriyle, yazılım şirketleriyle temas halindeyiz. Yurttaşlarımızın, konsolosluklarımıza geldikleri zaman, kapıda beklemelerine lüzum kalmaması için, evinde, bulunduğu yerden veya işyerinden, haftanın herhangi bir günü için randevu almak suretiyle konsolosluğa gelip, o randevu saatinin o vatandaşa tahsis edilmesi suretiyle, orada beklemesinin önüne geçmek istiyoruz. Yani, evinde bilgisayarı varsa, konsolosluğun bilgisayar şebekesine girecek, kendisini tanıtacak; ben perşembe günü saat 15.00'te gelmek istiyorum diyecek; eğer 15.00'te başka kimseye randevu verilmemişse, sana, 468 numarayla randevu veriyoruz denilecek; perşembe günü saat 15.00'te kapıya gittiği zaman, 468 numarayla, kendi adına randevunun orada olduğunu görecek. Yani, Türk insanı, artık, Batı'da, insan haysiyetine daha yakışan bir muameleye tabi tutulacak. Pek tabiî ki, sizlerin de telkinleriyle, gördüğünüz aksaklıkları bizlerin dikkatine getirmenizle bu hizmetleri daha da iyileştirmeye azimliyiz.

Ben, Sayın Tosun böyle bir fırsat yarattığı için bu bilgilerimi Yüce Meclisinizle paylaşmak istedim.

Hepinize teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Bakana teşekkür ediyoruz.

Sayın milletvekilleri, gündemdışı ikinci söz isteği, Erzurum İlinin düşman işgalinden kurtarılış yıldönümü nedeniyle, Erzurum Milletvekili Sayın Mustafa Nuri Akbulut'a aittir.

Buyurun Sayın Akbulut.

Süreniz 5 dakikadır.

2. - Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut'un, Erzurum'un düşman işgalinden kurtarılışının 85 inci yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Erzurum'un düşman işgalinden kurtarılışının 85 inci yıldönümü münasebetiyle gündemdışı söz almış bulunuyorum. Bu tarihî günde sizlere hitap etme fırsatı veren Sayın Başkana teşekkür ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Erzurum, günümüzden 6 000 yıl öncesine uzanan tarihî bir geçmişe sahiptir. Birçok uygarlığa ev sahipliği yapmış olan Erzurum, tarihî sürecinde, Hurriler, Urartular, Sakalar, Medler, Persler, Partlar, Romalılar, Bizanslılar, Emeviler, Abbasiler ve daha sonra tekrar Bizanslıların hakimiyetinde kalmış, 1071 Malazgirt Savaşını müteakip, Doğu Anadolunun Türklerin kontrolüne geçmesinden sonra ise Saltuklu Beyliği, Selçuklular, Moğollar, İlhanlılar, Karakoyunlular, Timurlular, Akkoyunlular ve daha sonra Safevilere ev sahipliği yapmış; nihayet, Yavuz Sultan Selim'in Mısır seferinden sonra Osmanlı topraklarına katılmıştır.

Osmanlı Devletinin doğu sınırını oluşturması ve bir serhat şehri olması nedeniyle birçok düşman saldırısına muhatap olmuş, özellikle Ruslarla çıkan anlaşmazlıklar sırasında büyük savaşlara sahne olmuştur. Tarihî İpek Yolu üzerinde olan ve İran, Çin, Hindistan ve Orta Asya'ya giden bütün kervanların uğrak yeri olan Erzurum, daha 1820'li yıllarda 132 000'i aşan nüfusuyla, büyük ve gelişmiş bir şehirdir.

1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşında, şehir, Ruslar tarafından işgal edilirse de, bir yıl geçmeden Ruslar şehirden kovulur; ancak, Erzurum'da nüfusun 30 000 kadarı yoktur artık.

Bu savaşta, Rusların bölge üzerindeki emellerinin anlaşılması nedeniyle, şehir etrafında savunma amaçlı tabyalar yapılır.

Şehrin Ruslarla ikinci kez karşılaşması, 1877-1878 yıllarına rastlar. Bu yıllar, ecdadımız Osmanlının, Ruslarla birçok cephede savaştığı "93 Harbi" diye anılan yıllardır. Savaş başlayalı daha bir yıl olmasına rağmen, dört kez Ruslarla karşılaşılmış, ordumuz her seferinde Rusları yenmiştir; ancak, her galibiyetten sonra eksilerek zayıflayan ordumuza karşın, Rus orduları daha büyük kuvvetlerle güçlenmiş ve takviye edilmiştir.

Erzurum önlerine kadar gelen Ruslar, özellikle Aziziye ve Mecidiye tabyalarında yaşanan büyük savaşlar ve Erzurum halkının, kadın erkek, çoluk çocuk demeden ölümüne direnişi karşısında şehre giremezler. Topla, tüfekle şehre giremeyen Ruslar, 31 Ocak 1878 tarihinde yapılan anlaşma üzerine ellerini kollarını sallayarak şehre girerler ve daha sonra, 13 Temmuz 1878 tarihinde yapılan Berlin Muahedesi üzerine Doğu Anadolu'nun büyük kısmı Ruslara verilir ve sınır Erzurum'a 100 kilometre kalacak şekilde belirlenir.

1914 yılında başlayan Birinci Dünya Savaşında askerî çatışma alanlarından biri, yine Erzurum'dur. Erzurum'daki kavgamız, yine Ruslarladır ve Ermeniler yerleşik olmanın verdiği avantajla sinsi bir hainlik içindedirler.

Bu savaşta yapılan Sarıkamış askerî harekâtının başarısızlıkla sonuçlanması ve 70 000 askerimizin ağır kış şartlarında donarak şehit olması üzerine Rusların önü açılır. Şehit olan 70 000 askerin çoğu, yine Erzurumludur. Ruslar, büyük kuvvetlerle Erzurum'a doğru ilerlerler; kalan askerimiz ise, Erzurum'a 10 kilometre mesafede olan, Deveboynu denilen yerde toparlanmaya çalışır; ancak, büyük güçlerle ilerleyen Rus orduları karşısında, kalan birliklerin de kırdırılmaması bakımından, halkın yardımına ihtiyaç duyulur. Şehirde, eli silah tutan herkesin cephede olması nedeniyle, erkek olarak çocuk ve yaşlılar vardır. Yapılan duyuru üzerine, yaşlı ve çocuklardan oluşan gönüllü grup, merkezdeki Ulu Camide silah kuşandırılıp, Deveboynu'na, az bir az askerle ve savunma amacıyla bırakılır. Giden gönüllü gruptan geri dönen olmamıştır; ancak, Rusları bir süre oyalamanın ve ordunun toparlanmasına fırsat vermenin tarihî gururuyla...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Bir dakika efendim; mikrofonu açıyorum, sözlerinizi tamamlayın.

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) - Giden gönüllü gruptan geriye dönen olmamıştır; ancak, Ruslara zaman kaybettirip ordunun toparlanmasına fırsat vermenin gururuyla ebedî uykularındadırlar onlar.

Ruslar, 16 Şubat 1916'da Erzurum'u işgal ederler. İki yıl süren işgal günleri, Osmanlı İmparatorluğunun içinde bulunduğu güç koşullar nedeniyle bir daha eski gücüne kavuşamayacağına inanan Ermenilerin, şehir halkına uyguladıkları zulümle geçer.

Bu sırada dünyada da önemli gelişmeler olur. Türk Ordusunun Çanakkale'de kazandığı zafer, Bolşevik Devrimiyle Rus Çarlığının daha önceden yıkılmasına etken olmuştur. Rusya'da yaşanan iç karışıklıklar nedeniyle, cephedeki Rus Ordusunda da bozulmalar başlar. Bunun üzerine, Rus yetkililer mütareke talebinde bulunurlar ve nihayet, yapılan görüşmeler sonunda, 8 Aralık 1917'de Erzincan Mütarekesi imzalanır. Yapılan mütareke üzerine, Ruslar, geri çekilmeye başlarlar; ellerindeki silah ve malzemeyi Rus yönetimindeki Ermenilere bırakarak şehri terk ederler. Ermenistan Devleti hayaliyle tutuşan Ermeniler için, bu bir fırsattır; büyük Ermenistan hayaliyle, şehirde bulunan kadın, çocuk ve yaşlıları, acımasızca, yakarak, kurşuna dizerek, süngüleyerek katlederler. Rus Ordusundan kalan subaylar, bu katliama yalnızca seyirci kalmışlardır. Rus Ordusunun boşalttığı bölgelerde Ermeni mezaliminin duyulması üzerine, 3 üncü Ordu Komutanı Vehip Paşanın talimatıyla, 1 inci Kafkas Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir Paşa, ağır kış şartlarına ve yaşanan erzak sıkıntısına rağmen, Erzincan'dan Erzurum'a doğru hareket eder; geçtiği bölgelerdeki düşmanı da temizleyerek, 12 Mart 1918 tarihinde Erzurum'a girer ve Erzurum halkının da yardımıyla, şehri düşman işgalinden kurtarır. Bu tarihten kısa bir süre sonra da, Türk Ordusu, Ermenileri kovarak, bütün Doğu Anadolu'yu yeniden Anavatana katar.

Erzurum'un düşman işgalinden kurtarılışı, hürriyet âşığı Erzurumlular için büyük bayramdır. Bu nedenle, bütün Erzurumlu hemşerilerimin bu büyük bayramını gönülden kutluyor, aziz şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyorum.

Sözlerimi Necip Fazıl'ın bir şiirinden şu alıntıyla bitirmek istiyorum:

"Mehmedim, sevinin, başlar yüksekte!

Ölsek de sevinin, eve dönsek de!

Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!

Yarın elbet bizim, elbet bizimdir!

Gün doğmuş, gün batmış; ebed bizimdir!"

Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Akbulut.

Üçüncü gündemdışı söz isteği, Mersin İlinin turizme ilişkin sorunları konusunda görüşlerini bildirmek üzere, Mersin Milletvekili Sayın Hüseyin Özcan'a aittir.

Buyurun Sayın Özcan. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

3. - Mersin Milletvekili Hüseyin Özcan'ın, ülkenin ve Mersin'in turizm sorunlarına ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması

HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, ülkemizin ve Mersin'in turizm konusundaki sorunlarını sizlere sunmak için gündemdışı söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.

82 yıl önce İstiklal Marşımızı yazan Şairimiz Mehmet Âkif Ersoy'u saygıyla anıyoruz. Dileğimiz, ülkemizde, Türkiye Cumhuriyeti Bayrağının dışında başka bir bayrak olmasın, başka da İstiklal Marşı yazılmasın. (Alkışlar)

Değerli milletvekilleri, hızla gelişen ve yeni açılımlara yönelen sektörlerin başında gelen turizm, kültürlerarası kaynaşmanın, barış ve hoşgörünün ifadesi olduğu kadar, diğer sektörlere olan katkısı, katmadeğer ve yarattığı istihdam olanaklarıyla da ciddî bir ekonomik olguyu ifade etmektedir.

Turizm olgusu, dünya ölçeğinde, 600 milyar dolarlık bir büyüklüğü ifade etmektedir. Ne yazık ki, bu pastadan, ülkemiz ve özellikle de Mersinimiz hak ettiği payı alamamaktadır.

Mersin, deniz, kum, güneş geleneksel turizm çeşidinin dışında, tarih, kültür, sanat, doğal güzellikler ve bunların yanında, doğa sporlarının her türüne uygun olmasıyla coğrafik olarak eşsiz bir değere sahiptir.

Bölge turizminin geliştirilmesi ve ekonomisinin canlandırılarak istihdam yaratılmasına dönük projelerden biri de, Tarsus Gülek Karboğazı Turizm Merkezi Projesidir. Bu proje, inanç turizmi ve Tarsus kıyı kesimi turizm merkeziyle entegreli olarak ele alınıp hayata geçirildiğinde, ülke ve bölge turizmine çok büyük canlılık ve getiri sağlayacaktır.

Mersin'in tamamı turizm merkezi ilan edilmelidir. Turizm merkezi olarak ilan edilen yerlerde altyapı çalışmalarına başlanılması, yatırımcıların teşvik edilmesi ve tanıtımların yapılması, ilan çalışmaları devam eden turizm merkezlerinde de bürokratik işlemlerin hızlandırılması, bölge ve ülke turizmi açısından zorunluluk arz etmektedir.

Mersin İl Turizm Müdürlüğünün personel sayısı 29'dan ibarettir; bu sayıya, il müdürü de dahildir. Ülkemizin en büyük inanç turizmi potansiyeline sahip Mersin'in Tarsus İlçesi Turizm Danışma Müdürlüğünde, maalesef, bir personel dahi yoktur. İlin tarihî ve doğal güzellikleri, iyi bir tanıtım ve organizasyonla turizmin hizmetine sunulabilecekken; il turizm müdürlüğü, bütçe yetersizliğinden broşür dahi bastıramamaktadır. İlin araç gereç noksanlığı da had safhaya çıkmıştır.

Ayrıca, ilimizin bir kongre merkezi olmasına dönük olarak, Nuh'un Gemisi Akdeniz Kültürlerini Araştırma ve Kongre Merkezi inşaatının 1995'ten bugüne kadar ancak yüzde 15'i tamamlanmıştır. Bu merkez tamamlandığında, ilimize, sosyal, kültürel ve ekonomik açıdan büyük katkıları olacaktır.

Turizm diyoruz; fakat, daha fazla turistin gelebilmesi için ulaşım güçlüklerinin de aşılmasını istiyoruz. Mersin İli, ülke turizminde İstanbul, Ege sahilleri ve yöresi, Kapadokya gibi klasik turların dışında kalmıştır. Ulaşım zorluklarından ötürü bu bölge tur operatörleri tarafından programa dahil edilmemektedir. Hükümet, 15 000 kilometre duble yol yaptıracağına, 5 000 kilometre yaptırsa, başta Antalya-Mersin karayolu olmak üzere, öncelikli olarak bacasız fabrika diye tabir ettiğimiz turizmin canlanması için, turizm bölgelerine öncelik verse daha iyi olmaz mı? Ülkemizi ziyaret eden turistlerin yüzde 75'i havayoluyla gelmektedir. Maalesef, ülkemizde öyle havaalanları yapılmıştır ki, hâlâ bir uçak dahi inmemiştir. Mersin gibi büyük bir kentin bir havaalanı yoktur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Mikrofonunuzu açıyorum, sözlerinizi lütfen tamamlayın.

HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) - 1994 yılında yapımına başlanmış olan Mersin Yat Limanı ile Erdemli Kumkuyu Yat Limanı inşaatı, halen, ödeneksizlikten dolayı tamamlanamamıştır.

Ayrıca, ilimiz sınırları dahilinde bulunan Karboğazı'nın kış sporlarına, kayak merkezine uygun olduğu, Mersin İl Gençlik ve Spor Müdürlüğünün yaptığı etüt çalışmasında belirtilmiştir. Bölgede, oniki aya yaygın turizmin çeşitlendirilerek geliştirilmesi için, bu bölgenin de ivedilikle turizm bölgesi ilan edilip yatırım teşvik uygulamalarının başlatılması, ülke turizmi açısından son derece önemlidir. Sahip olduğumuz doğal ve tarihsel değerler kadar, bu değerlerin korunması ve turizme hazır hale getirilmesi de bir o kadar önemlidir.

Değerli milletvekilleri, biz, bu bölgedeki büyükşehir ve belde belediyelerini desteklemek zorundayız; bu hizmetler turizm için çok önemlidir, bunlara katkı vermek zorundayız.

Ayrıca, bu projelerin devreye sokulması Mersin'e bir canlılık getirecektir. Mersin, gerçekten işsizler şehri oldu, gerçekten bir ölü şehir durumuna düştü. Neredeyse, nüfusun yüzde 35-40'ınaa yakını işsiz. İnşaat sektörü ölmüştür, tarım ölmüştür, birçok sıkıntı içindeyiz.

Eğer, kaynaklarımız yok, turizme canlılık getiremiyoruz diyorsanız, kaynakların nerelere gittiğini sizlere anlatayım: Eğer, sizler, hükümetiniz, banka hortumcularının batırdığı bankalara milyarlarca dolar bağışlamasaydınız, naylon fatura düzenleyerek devleti zarara uğratmasaydınız...

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Yapma bunu.

AYHAN ZEYNEP TEKİN (Adana) - Ezberlemişsiniz bunu...

HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) - ...Vergi affı çıkarmasaydınız, elbette ki, bugün, buralar, turistik tesisler, turizm daha canlı olacaktı.

AYHAN ZEYNEP TEKİN (Adana) - Bunların, turizmle ne alakası var!

HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) - Hiç acele etmeyin; çünkü, bu, turizmle ilgili. (AK Parti sıralarından gürültüler)

Eğer, turizm canlanmıyorsa, parasızlıktandır; işte, paranın kaynağını size söylüyoruz.

BAŞKAN - Sayın Milletvekili, bakın, mikrofonunuzu kapattım.

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Şov yapma!

BAŞKAN - Konuşmanızı tamamlatacağım; ama, konunuzla ilgisi olmayan, sataşmaya taalluk eden konuşma tarzınızı, üslubunuzu lütfen bırakın.

HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) - Olanları anlatıyorum Sayın Başkan.

KERİM ÖZKUL (Konya) - Yalan söylüyorsun...

BAŞKAN - Olan bir şey varsa, onun sorulma usulü başkadır. Lütfen, sataşmaya meydan vermeyin ve son sözleriniz için mikrofonu açıyorum.

AHMET ERSİN (İzmir) - Başkalarının istediği gibi mi konuşacağız!

HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) - 2 dakikanızı istirham edeceğim Sayın Başkan.

Yolsuzluk ekonomisine dur denilseydi... Hâlâ, çiftçinin mazotunun fiyatını düşürmediysek, dokunulmazlık konusunda hâlâ suskunsak, demek ki, bu turizm alanları, gerçekten geriye gitmiştir. (AK Parti sıralarından "Ne ilgisi var" sesleri) Evet, eğer bu paraları sarf etmeseydik, gerçekten turizm canlanacaktı. İşte, ikinci tezkerenin faturasını yoksul kesimlere ödettik.

BAŞKAN - Sayın Özcan, lütfen, toparlayın efendim.

HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) - 3 Kasım seçimlerinde halkımıza vermiş olduğunuz sözü yerine getirmediğinizi halk biliyor. İnşallah, Siirt'te vermiş olduğunuz sözü yerine getirirsiniz de, gerçekten, halkın, Siirtlilerin yüzü güler ve yardımcı olur. (AK Parti sıralarından alkışlar [!])

AHMET YENİ (Samsun) - Yüzde 84!..

HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) - Evet...

Biz istiyoruz ki, halka verdiğimiz sözleri yerine getirelim, "savaşa hayır" diyelim. (AK Parti sıralarından gürültüler)

Bakın, maalesef, görüyorsunuz, Körfez Savaşından beri turizm hâlâ canlanmadı. Bugün, bölgemizin, tekrar, bir savaşa tahammülü gerçekten yok. Halkımız barış istiyor. Birinci tezkerede görüyoruz. Kurtuluş Savaşında nasıl kovduysak... Bugün bakıyoruz ki, neredeyse, limanlarımızda ilk şehidi de verdik, bir arkadaşımızı Mersin'de kaybettik biliyorsunuz.

ÖNER GÜLYEŞİL (Siirt) - Siirt'te yüzde 85 oy aldık...

AHMET YENİ (Samsun) - Siirtli konuşuyor...

BAŞKAN - Sayın Özcan, selamlayın; çünkü, mikrofonunuzu kapatıyorum.

HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) - Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Hükümet adına söz talebi?.. Yok.

Sayın milletvekilleri, gündemdışı söz istekleri tamamlanmıştır.

Sayın milletvekilleri, Genel Kurulun çalışmaları çerçevesinde, Kültür Bakanımız Sayın Hüseyin Çelik, günün ehemmiyetine binaen, İçtüzüğün 59 uncu maddesine göre bir söz talebinde bulunmuştur. Bu istemi yerine getirilecektir. Daha sonra, yine, İçtüzük gereğince siyasî parti gruplarına söz vereceğim. Ayrıca, grubu bulunmayan bir milletvekilinin de söz isteme hakkı vardır.

Şimdi, Sayın Kültür Bakanımızı kürsüye davet ediyorum.

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

4. - Kültür Bakanı Hüseyin Çelik'in, Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabulünün 82 nci yıldönümü kutlanan İstiklal Marşı ve yazarı Mehmet Âkif Ersoy'la ilgili duygu ve düşüncelerini anlatan gündemdışı açıklaması ve CHP İstanbul Milletvekili Hasan Fehmi Güneş ve AK Parti Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Atilla Maraş'ın grupları adına konuşmaları

KÜLTÜR BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabulünün 82 nci yıldönümü dolayısıyla, İstiklal Marşı ve onun abide bir şahsiyet olan yazarı merhum Mehmet Âkif Ersoy ile ilgili duygu ve düşüncelerimi Yüce Heyetinizle paylaşmak üzere söz almış bulunuyorum; Sayın Başkan, zatıâlinizi ve Meclisimizin değerli mensuplarını saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, İstiklal Marşımızın hangi şartlarda ve nasıl yazıldığı hepimizin malumudur. Ben, huzurunuzda bilinenleri tekrar etme yerine, İstiklal Marşımızın arka planındaki zengin mana dünyasından, onu vücuda getiren büyük şairin Tacettin Dergâhındaki ruh ve beyin fırtınalarından söz edeceğim.

İstiklal Marşı, Atatürk'ün Gençliğe Hitabesinde belirttiği gibi, her tarafı işgal edilmiş, orduları terhis edilmiş, tersanelerine girilmiş, onlarca yıl savaşmaktan harap ve bitap düşmüş Anadolu'nun bağrından yükselen bir ümit ve iman meşalesidir. Ümitsizliğin bütün ufuklarımızı çepeçevre sardığı, top seslerinin Ankara'dan duyulduğu, başkentin Kayseri'ye taşınmasının tartışıldığı talihsiz bir zaman ve zeminde, Tacettin Dergâhından "korkma" nidasıyla başlayan bir çığlık kopuyordu. Bu çığlık, ilk iki dörtlüğünde, tütmeyen ocakların semasını süsleyen, kolektif şuurun ve millî varlığın sembolü olan ay yıldızlı bayrağımızı muhatap alıyordu. "Safahat" isimli eserinin bütününde "yeis yok" diyen merhum Mehmet Âkif, İstiklal Marşında da bunu haykırıyordu.

O, Namık Kemal'in hürriyetçi ekolünden geliyordu; bundan dolayıdır ki, Sultan II. Abdülhamit dönemindeki baskıcı havadan asla hazzetmemişti; II. Meşrutiyetin ilanıyla beraber, hürriyet adına sergilenen başıboşluk ve ciddiyetsizlikle ise, adamakıllı alay etmişti.

Mehmet Âkif, tarih sahnesine çıktığı günden beri hür yaşamış ve hür yaşama arzusunu her şeyin üzerinde tutan milletinin adına konuşuyordu. O "ben" derken, bir şahsımanevîyi kastediyordu. Zincire vurulamayan, kükremiş bir sel gibi bentleri çiğneyen, dağları yırtan, enginlere sığmayan bir irade. İşte bu, Türk Milletinin, çelik zırhlı duvarlarla örülmüş Batı ufuklarına meydan okuyan iradesiydi. Medeniyet maskesi altında emperyalist emellerini gerçekleştirme çabasında olan canavar ve haksız bir güç ve ona karşı, iman dolu göğsünü siper eden ve Hakka tapan bir millet.

Değerli milletvekilleri, Mehmet Âkif Ersoy'un, o bir destan mahiyetinde olan, bir epope olan "Çanakkale Şehitlerine" şiirini, Çanakkale cephesini görmeden yazdığını, bilmem, biliyor muyuz. Şairlerimizden Ahmet Hâşim, o sıralarda cephede bulunmasına rağmen, Çanakkale şehitlerinden, Çanakkale cephesinden bir tek mısrala bile bahsetmezken, Mehmet Âkif, bütün ruhuyla, bütün rüyalarıyla, bütün düşüncesiyle Çanakkale ve Çanakkale cephesiyle ilgili olduğu için, o muhteşem destanı yazıyordu. Türk edebiyatında, hatta, dünya edebiyatında şehitlik mertebesini bu kadar yücelten, ona bu kadar büyük ruh, muhteva katan ve bu kadar güzel ifade eden bir başka şiir bulmak, belki mümkün değil. O,

"Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?

Gömelim gel seni tarihe desem, sığmazsın.

Hercü merc ettiğin edvara da yetmez o kitab...

Seni ancak ebediyetler eder istiab" derken, burada, epik şiirin, destanımsı şiirin en güzel örneklerini sergiliyordu. Tekrar ifade ediyorum; Mehmet Âkif Ersoy "Çanakkale Şehitlerine" şiirini, Çanakkale cephesini görmeden yazıyordu; çünkü, bütün ruhuyla, bütün beyniyle, bütün rüyalarıyla Çanakkale'yi düşünüyordu ve bunu hissediyordu.

Değerli milletvekilleri, İstiklal Marşı, aslında, bu toprakların vatan olma serüvenini anlatır. Her köşesi şehitlerin kanıyla sulanan, binlerce kefensiz serdengeçtinin yattığı bu topraklar, bundan dolayıdır ki dünyalara değiştirilemeyecek cennet bir vatan parçası olmuştur.

Âkif, serden geçen, yârdan geçen; ama, vatanından asla vazgeçmeyen bir terbiyenin, bir iradenin tercümanı oluyordu. Bu terbiyede kutsalına namahrem eli değdirtmemek vardır.

Merhum şair Yahya Kemal Beyatlı'nın "Ezan-ı Muhammedi" şiirinde;

"Emr-i bülendsin ey ezan-ı Muhammedî

Kâfi değil sadâna cihân-ı Muhammedî" diyerek seslendiği ve İslam dininin özüne şahadet eden ezanların sonsuza dek yurdumuzun üstünde inlemesini ister.

O, İstiklal Marşında, kendi gökkubbemizin iki parlak yıldızına ısrarla vurguda bulunuyordu; biri millî varlığımızın ve hürriyetimizin sembolü olan Bayrağımız, diğeri ruh ve mana dünyamızın ifadesi olan ezandır.

Âkif'e göre, bir hilal uğruna batan güneşler olan şehitlerimizin ruhu, ancak Bayrağımızın hür bir şekilde dalgalanmasıyla, göklere yükselecektir. İşte, o zaman, Hakk'ın dışında hiçbir şeye tapmaya tenezzül etmeyen milletimiz, istiklali hak edecektir. Ümit, hürriyet, çelikten irade, iman, feragat, fedakârlık, haksızlık ve hayasızlığa isyan, şehitlik, vatana sadakat, ezanın vazgeçilmezliği kavramları ve nihayet, bütün bunların sonunda hak edilen istiklal zeminine oturtulmuş olan Millî Marşımız, aynı zamanda, edebî bir şaheserdir.

Değerli milletvekilleri, İstiklal Marşımızın yazıldığı dönemde, yurdumuzun manzarası aşağı yukarı buydu. Peki, yurt dışında manzaramız neydi, İslam âleminin durumu neydi: Mehmet Âkif, bu ümit ve iman ifadelerini yazarken, istisnasız, bütün İslam âlemi esaret altındadır; İran dışında, bütün İslam âlemi esaret altındadır; Endonezya'dan Malezya'ya -o zaman, zaten, Pakistan diye bir devlet yok- bütün Hint Müslümanları, bütün Bangladeş, bütün siyah Afrika, bütün Arap ülkeleri ve bugünkü bütün Türk dünyası esaret altındadır. Zaten, Balkanlar, Balkan Savaşlarıyla birlikte elimizden çıkmıştı. Bütünüyle esaret altında olan bir İslam âlemi ve o İslam âleminin yegâne ümidi durumunda olan Türkiye'de, böyle bir iman, böyle bir ümit abidesi İstiklal Marşını yazıyordu.

Değerli milletvekilleri, sözlerimin başında, İstiklal Marşımızın şairinin bir abide şahsiyet olduğunu söylemiştim. Kimdir bu karakter timsali olan insan; o, şair, yazar, fen adamı, gazeteci, eğitimci, mütercim, mütefekkir, en derin dinî meselelere din adamlarından daha derinlemesine vâkıf olan bir düşünce adamı. O, Araplara, Arapça öğretecek kadar Arapça, bütün bir Fars edebiyatına aşina olacak kadar Farsça ve Fransız edebiyatını aslî kaynaklarından okuyacak kadar Fransızca bilirdi. Âkif, Türkçenin hem üstadı hem şakıyan bülbülüydü. Hem Doğuyu hem Batıyı biliyordu; okumuştu. Sadece okumakla kalmamış, Teşkilatı Mahsusanın görevlisi olarak gittiği Berlin'de, Necid çöllerinde, iki âlemi mukayese edecek kadar yakından tanımıştı. Victor Hugo'yu bildiği kadar Sâdi'yi biliyordu, neredeyse bütün hafız, ezberindeydi. O, Batılı bir akla, Doğulu bir ruha sahipti, Şair Şinasi'nin deyimiyle, Asya'nın aklı piranesi ile Avrupa'nın fikri bikri; yani, Asya'nın tecrübeli aklı ile Avrupa'nın taze fikirleri onda bir araya gelmişti. Nihayet o, cumhuriyeti kuran Birinci Mecliste milletini hakkıyla temsil eden bir milletvekiliydi.

Değerli milletvekilleri, İstiklal Marşımızın büyük şairi, Namık Kemal'in deyimiyle "meyü mahbub" edebiyatından; yani "şarap ve sevgili" ikilemi üzerine oturmuş olan edebiyattan hoşlanmazdı. Onun sanatı, elemlerini, ıstıraplarını, sevinçlerini, ruh ve mana zenginliğini paylaştığı toplumunun emrindeydi.

Safahat, sadece bir şiir kitabı değil, Osmanlı Türk toplumunun 19 uncu Asrın son çeyreği ile 20 nci Asrın ilk otuzbeş yılındaki macerasının psikolojik, sosyolojik, hatta siyasî bir tahlilidir. Hasta, Küfe, Meyhane, Bayram, Seyfi Baba, Koca Karı ile Ömer, Mahalle Kahvesi, Köse İmam ve benzeri şiirlerinde, sosyal devlet anlayışının eksikliğinden doğan acıları, sıradan insanların hazin hikâyelerini ve nihayet şairin önerdiği çözümleri buluruz. O, problemleri teşhis etmekle kalmıyor tedaviyi de öneriyordu.

Değerli arkadaşlarım, çağımızda genellikle etiği olmayan bir ekonomik hayat dünyaya hâkim olduğu için, bu ekonomik hayat içerisinde, insanlar, tabiri caizse, kendi yumurtalarını pişirmek için komşularının evinin yanmasına razı olurlar. Bu kadar egoist, bu kadar egosantrik bir ekonomik hayat dünyaya hâkim. "Ben, tok olayım, başkası acından ölsün, bana ne; ben, huzurlu olayım, mutlu olayım, başkası mükedder ve meyus olsun bana ne" diyen bir anlayış hâkim. Mehmet Akif'e bakıyorsunuz; Mehmet Âkif, diğerkâm dediğimiz insanlardan birisidir ve bu konuda bizim için en büyük örneklerden biridir. Nedir diğerkâm olmak; diğer insanların dertleriyle dertlenmek, diğer insanlar haksızlıklara uğradıkları zaman, onların hakkının müdafaasını yapmaktır.

Bakınız, bir şiirinde ne diyor:

"Kanayan bir yara gördü mü yanar ta ciğerim

Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim

Adam, aldırma da geç git diyemem

Aldırırım, çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım

Zalimin hasmıyım; ama, severim mazlumu." Bu, hepimize örnek olması gereken bir tavırdır.

Öte yandan, Mehmet Akif'in Safahat'ında belki birçoğumuzun dikkatini çekmeyen bir şiir vardır. Şiirin başlığı "Dirvas"tır. Dirvas, Emevî halifeleri döneminde yaşanmış bir hikâyeyi anlatır. Halk, köylü, kırsal kesimde yaşayan insanlar perişan vaziyettedir. Son derece düşük gelire sahiptirler; ama, halife büyük bir saltanat içinde yaşamaktadır. Köyünün ileri gelenleri, kabileler bir araya geliyorlar ve "gidip derdimizi halifeye anlatalım; ama, bir sözcü bulmalıyız" diyorlar. Etrafta, çok güzel konuşması ve mantığıyla ünlü olan, 13-14 yaşlarında Dirvas isimli bir genç buluyorlar ve bu gençle birlikte Hişam'ın huzuruna gidiyorlar. Dirvas, Hişam'a diyor ki: "Biz, sana rica etmeye falan gelmedik. Biz, hak istemeye geldik." Bakın, bugünkü demokrasilerdeki modern hak isteme anlayışının bir ifadesidir bu. Hişam'a soruyor Dirvas: "Bizde yok, sende çok. Bu kadar mal, mülk senin mi, halkın mı, Hâlik'ın mı?" Yani, senin mi, halkın mı, yaratıcının mı?.. "Eğer, Hâlik'ın ise, biz de onun kuluyken bize de bir hisse düşer. Eğer halkınsa, halkın malını onlara ver. Yok, bunlar seninse, sen, zevki sefa içerisinde yaşarken, biz senin yönettiğin insanlar olarak sefil durumdayız. O zaman, halka tasadduk et." Hişam da diyor ki: "Bu mantık karşısında benim yapabileceğim bir şey yoktur."

Âkif, tekrar ifade ediyorum, samimiyetiyle, söylediklerini yaşayan bir insan olmasıyla tanınır. Bu sosyal devlet meselesi, hak arama meselesi, vatandaşın yüceltilmesi konularında Safahat'ta çok ama, çok mesajlar buluruz.

Değerli milletvekilleri, Safahat'ı okuduğumuzda, âdeta, günümüzdeki bütün meselelerin, problemlerin bu kitapta dile geldiğini görüyoruz. Peki, Akif bir kahin miydi? 2003 Türkiyesinde şöyle şöyle konular yaşanacak, dolayısıyla, ben de, bunları dile getireyim mi diyordu; hayır, bu, bizim problem çözme konusundaki beceriksizliğimizi gösteriyor. Demek ki, biz, seksen yıl önce, doksan yıl önce Mehmet Âkif'in yaşadığı dönemde de bütün bu meseleleri konuşuyorduk, bu problemlerle karşı karşıya, burun buruna geliyorduk.

Değerli milletvekilleri, bundan dolayıdır ki, Mehmet Âkif'in örnek hayatına, onun ölmez eseri olan Safahat'a, makalelerine, tercümelerine her dönüşümüzde, bugünümüze ve geleceğimize ışık tutacak, ufkumuzu aydınlatacak yeni yeni şeyler bulacağımızdan emin olabilirsiniz.

Mehmet Âkif, Türklerin İslam potasında oluşturduğu medeniyete özü itibariyle hayrandır. O, İslam Dininin, millî hayatın vazgeçilmez bir unsuru olduğunu görür, ama, tevekkül denilen tembelliğin, din zannedilen hurafelerin, din ilmi zannedilen uydurma hikâyelerin de amansız düşmanıdır. Cemalettin Efgani, Muhammed Abduh, Abdürreşit İbrahim, Said Halim Paşa, Muhammed Ferid Vecdi, Abdülaziz Çaviş gibi dönemin modernist İslâam aydınlarından etkilenen, bunların çoğundan tercümeler yapan Âkif, tam anlamıyla medeniyetçi, bilimi rehber kabul eden, çalışma ve gayretten başka kurtarıcı olmadığına inanan, Batı'nın bilim ve teknolojide yakaladığı seviyeye hayran olan, ancak, kültürel değerler açısından körü körüne Batı taklitçiliğini benimsemeyen bir insandır.

Değerli milletvekilleri, Fransız romancısı Balzac'ın çok güzel bir ifadesi vardır, der ki: "Başarının efendisi olmak istiyorsanız, çalışmanın ve gayretin kölesi olmalısınız." Mehmet Âkif'in çok özlü olarak "Allah'a dayan, sâye sarıl, hikmete ram ol/Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol" dizelerinde ifade ettiği gibi, o zaman, Allah'a dayanalım; fakat, sâye sarılalım. Çalışmadan, gayret göstermeden bir sonuç elde etmek mümkün değildir. Bir Latin atasözünde deniliyor ki: "Daha çok gül istiyorsanız, daha çok gül fidanı ekmelisiniz; gökten gül yağmaz hiçbir zaman için." Bugün, memleketimizde yaşadığımız problemlere biraz bu perspektiften bakmak zorundayız.

Değerli milletvekilleri, Mehmet Âkif'in en önemli taraflarından birisi de, tarih boyunca başımıza gelen felaketleri dışımızdaki unsurlara havale ederek, onlara küfretme kolaycılığına kaçmamış olmasıdır. Bu bağlamda, o, millet adına özeleştiriyi de hakkıyla yapar. Şarkı, yani, Müslüman doğuyu içerisinde bulunduğu cehalet ve tembellikten, bid'a ve hurafelerden, ifrat ve tefritlerden, zamanın icaplarını yerine getirememekten, karamsarlık ve tefrikaya düşmekten ve nihayet, Allah'ın kitabı olan Kur'an-ı Kerim'i hakkıyla anlayamamaktan dolayı yerden yere vurur. Bakınız, başımıza gelen bütün felaketleri kendi dışımızdaki unsurlara havale etme millet olarak bizim bir kusurumuzdur, âdeta, bir hastalığımızdır bizim.

Değerli milletvekilleri, varsayın ki, birisi çoban. Çoban, koyunlarına sahip çıkmıyor, sürüsüne köpek katmıyor, yardımcı çoban almıyor, silah almıyor ve kurtlar gelip bütün bu koyunları yiyor. Bu çoban çıkıp da "kahrolsun kurtlar" diye bağırırsa, bu, kendi ahmaklığını tescil ettirmekten öteye bu bir işe yarar mı? Kurdun en doğal görevi, kurdun en tabiî görevi koyunu yemektir; sizin göreviniz de, koyunlarınızı ona yedirmemektir. Hijyenik şartlar sağlamadığınız zaman mikroplar sizi hasta eder. Hijyenik şartlar hazırlamadan mikroplara küfretmenin, pratikte, hiçbir anlamı yoktur. Dini bütün bir insanın, Allah'ın huzuruna gittiği zaman, Allah, kendisine "kulum, niye günah işledin diye sorduğunda "Ya Rabbi, ne yapayım, şeytanı yarattın, başımıza musallat ettin, o dürttü, ben de işledim" diyerek kurtulması mümkün değildir. Dolayısıyla, Türkiye'de ekonomik kriz mi çıktı, memlekette bir olumsuzluk mu var; efendim, dış güçler böyle yaptı... Dış güçler onu yapıyor, bu doğrudur da -sağlam olan bir bünyeye mikrop giremez, girse de tahribat yapamaz- biz ne yaptık, biz nerede hata yapıyoruz; onun hesabını yapmak zorundayız.

Değerli milletvekilleri, Mehmet Âkif, İslam Dinini de en iyi anlayıp en iyi yorumlayan âlimlerimizden birisidir. Bakınız, 1910 yılının ramazan ayında camilerde vaaz eden bazı hurafeci vaizleri dinledikten sonra, Sıratı Müstakim'deki köşesinde -bu çok ilginçtir- şu satırları yazar: "Doğrusu, bu herifleri dinledikçe, gençlerdeki dinsizlik modasını hemen hemen mazur göreceğim geliyor! Eğer dinin ne olduğunu bunlardan öğrenseydim, mutlaka, İslam'ın en büyük düşmanı olurdum."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bakanım, sürenizi uzatıyorum.

Buyurun.

KÜLTÜR BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, zaman olsaydı sizlere, İstiklal Marşını bize armağan eden dehanın baytarlığından, Sıratı Müstakim ve Sebilürreşad'taki yazılarının derinliğinden, Darülfünun'daki derslerinden, Darülhikmeti İslamiye'deki görevinden, Kastamonu'daki Nasrullah Camiinde halkı millî mücadeleye teşvik eden vaazlarından, kış şartlarında Ilgaz Dağlarını at sırtında aşarak, yanında sadece Sebilürreşad'ın klişesi olduğu halde Ankara'ya gelişinden, Tacettin Dergâhında idare lambası eşliğinde yaşadığı çileli bitmez gecelerden, Birinci Mecliste başını Erzurum Mebusu Hüseyin Avni Ulaş'ın çektiği ikinci grup içerisindeki asil duruşundan, vakarından ve nihayet, ruhuna gölgelerin düştüğü ve Mısır'da geçen gurbet yıllarından söz etmek isterdim.

Değerli arkadaşlarım, ne var ki, Âkif'in hoşgörüsünden, kendisi gibi yaşamayan, hayatını kendisi gibi tanzim etmeyen insanlar karşısındaki toleransından söz etmeden geçemeyeceğim. Mehmet Âkif'in çok yakın arkadaşlarından birisi vardır, hepinizin çok yakından bildiği, Neyzen Teyfik. Neyzen Teyfik, titiz, temiz ve dakik olan Akif'in tamamen tersine, son derece derbeder, hırpani kıyafetli ve bolca da içen birisidir; fakat, merhum Âkif, hayatının sonuna kadar Neyzen Teyfik'le dost kalabilmiş olan bir insandır. Birbirimize yaşam biçimi dayatmaya çalıştığımız bugünlerde, Mehmet Âkif'in bu toleransa dayalı örnek davranışını, mutlaka, hepimiz göz önünde bulundurmalıyız.

Değerli milletvekilleri, onun ölümü de, hayatı kadar sade ve vakur olmuştu. Cenaze merasiminde devlet yoktu, devlet erkânı yoktu, şatafat ve resmî tören de yoktu. O, üniversite geçliğinin elleri üzerinde taşınarak ebedî istirahatgâhına defnedildi. Mezarını bile onlar yaptılar. O, tarihe önemli bir insan olmaktan ziyade, değerli bir insan olarak geçti.

Türk Ordusuna armağan ettiği ve "Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın" duasıyla bizlere emanet ettiği İstiklâl Marşımızın kabul yıldönümünde, merhum Âkif'in, tüm şehitlerimizin hatırası önünde hürmetle eğiliyor, Mümtaz Heyetinizi en derin saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Bakana teşekkür ediyoruz.

Şimdi, İçtüzüğün 59 uncu maddesine göre, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Hasan Fehmi Güneş; buyurun. (Alkışlar)

Sayın Güneş, süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA HASAN FEHMİ GÜNEŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bugün, anlamlı bir yıldönümünü konuşuyoruz. Büyük ulusların büyük günleri olur. Biz, ulusal bağımsızlık savaşı yapmış ve mazlum ülkelere, ezilmiş ülkelere örnek olmuş bir büyük ulusuz. Bizim büyük günlerimiz vardır; bugün de, bizim büyük günlerimizden biridir.

Ulusal bağımsızlık sürecimiz, özgündür, özeldir, benzersizdir, dünyada bir emsali yoktur; hem çıkış noktası itibariyle benzersizdir hem yol boyu edindiği içerik ve ağırlık nedeniyle benzersizdir.

Ulusal bağımsızlık sürecimiz, genellikle iki temel değerde odaklaşarak incelenebilir. Bunun birinci boyutu, toprağımızı, vatanımızı işgalden, ulusumuzu tutsaklıktan kurtarmak için verilen Kurtuluş Savaşı boyutudur. Yedi düvelin hayasızca saldırılarına, işgallerine karşı kazanılan bir parlak zaferle sonuçlanmıştır bu birinci boyut; ama, onun bir başka anlamı da var; ulusal bağımsızlık savaşını yapan orduların adı "Türkiye Büyük Millet Meclisi Orduları"ydı; yani, bu Meclis yapmıştı ulusal bağımsızlık savaşını, bu Meclisin orduları yapmıştı ulusal bağımsızlık savaşını. Bu Meclis, savaş yönetmiş bir meclistir; bu Meclis, zafer kazanmış bir meclistir; biz, o Meclisin devamıyız ve onunla övünüyoruz.

Kuşkusuz, ulusal bağımsızlık sürecimiz, sadece savaştan da ibaret değildir; aynı süreç içinde, eşzamanlı olarak, ulusal egemenliğe dayalı, tam bağımsız, yeni ve çağdaş bir Türk Devleti de oluşturulmuştur.

Bu büyük, bu akıl almaz derecede büyük ve onurlu dönüşümün temel gücü, enerji ve heyecan kaynağı, kutsal Anadolu başkaldırısı ile kutsal isyan ve aydınlanma devriminin çağdaş hedeflere yönelik sürekliliğinin tükenmez ışığıdır.

Bağımsızlık sürecimizin, savaş boyutu gibi aydınlanma devrimi boyutu da Yüce Meclisin ürünüdür, bu Yüce Meclis aydınlanma devrimini sürdürmüştür. Bu, aslında, iki tarafı da doğru bir gerçektir. Aydınlanma devriminin ürünü de bu Yüce Meclistir. Çok anlamlı bir günü konuşuyoruz derken, bunları söylemek istiyordum.

İstiklal Marşımız ise, o dönemde "düveli muazzama" denilen emperyalistlerin, ulusumuza, yurdumuza, özgürlüğümüze hayasızca saldırılarına karşı yürütülen bağımsızlık mucizesinin şiirsel anlatımıdır, destanlaşan heyecan ve özgüven kaynağıdır. Sekseniki yıl önce, ilk okunduğunda, Başkanlık kürsüsünde Mustafa Kemal vardı ve alkışlarla karşılıyordu. Onun için özeldir, onun için güzeldir, onun için büyüktür İstiklal Marşımız.

Sayın milletvekilleri, bu anıtsal destanın, İstiklal Marşımızın asıl sahibi Türk Ulusudur. Türk Ulusunun sınırsız özgürlük ve bağımsızlık tutkusunun coşkulu bir anlatımla yazıya, kaleme dökülmesi büyük bir şair tarafından yapılmıştır. O büyük şair de, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, bu Yüce Meclisin bir üyesiydi, Burdur Milletvekili Mehmet Âkif Ersoy'du; onu saygıyla anıyorum. (Alkışlar)

Mehmet Âkif Ersoy bizden biriydi; bir eylem adamıydı, bir dava adamıydı, bir Kuvayı Milliyeciydi, bir tam bağımsızlıkçıydı, bir antiemperyalistti. Saldırganlara, yayılmacılara, mandacılara, sömürgecilere karşı koyanların, başkaldıranların ortak sesiydi, yiğit sesiydi; bu nedenle büyüktü ve büyüklüğünün bedelini hep ödedi. (Alkışlar)

Örnek, büyük bir vatanseverdi. Çanakkale şehitlerine diyordu ki:

"Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!

Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.

....

Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?

'Gömelim gel seni tarihe' desem, sığmazsın."

(Alkışlar)

Medeniyet denilen kudurgan canavara boyun eğmemeyi de en güzel o söylüyordu, en güzel o anlatıyordu:

"Garbın âfakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,

Benim, iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.

Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar

Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar."

Bu anlamlı günde, Yüce Meclisin 1 inci Döneminin devamı olan, Yüce Meclisin 1 inci Döneminin duyarlılıklarını, bilincini taşıyan 22 nci Dönemin üyeleri olmakla övünüyoruz. 1 inci Döneme layık olduğumuzu kanıtladık, kanıtlıyoruz; bunda haklıyız. Âkif'in tanımladığı, tek dişi kalmış, yeni yayılmacı saldırgana, açgözlü canavara karşı, onun buyurgan dayatmalarına boyun eğmeme, ona el açmama, ona tenezzül etmeme, ona karşı çıkma, ulusal onurumuzu yükseklerde, en yükseklerde tutma kararlılığımızı sürdüreceğiz; çünkü, Âkif bizden biriydi; çünkü, İstiklal Marşını bu Meclis kabul etmişti; çünkü, biz, Yüce Ulusun temsilcileriyiz; çünkü, bu Meclis, 1 inci Meclisin aynı yücelikteki devamıdır.

Teşekkür ederim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Güneş.

AK Parti Grubu adına, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Atilla Maraş.

Buyurun Sayın Maraş. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ATİLLA MARAŞ (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İstiklal Marşımızın Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabulünün 82 nci yıldönümü nedeniyle AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Büyük Şair, dilimizin ve istiklalimizin şairi Mehmet Âkif Ersoy, İstiklal Marşını 1921 yılının şubat ayında, ikametine tahsis edilen Tacettin Dergâhında kaleme aldı, 1 Mart 1921 günü, dönemin Maarif Vekili Hamdullah Suphi Tanrıöver tarafından, Türkiye Büyük Millet Meclisinde okundu; salonda mevcut vekillerin heyecanlı alkışlarıyla mukabele gördü.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, 12 Mart 1921'de yaptığı toplantıda, 10 kıta ve 41 mısradan oluşan bu şiir metnini, resmî Millî Marşımız olarak oybirliğiyle kabul etti. Tüm milletvekillerinin teklifiyle Hamdullah Suphi Bey tarafından 3 kez Meclis kürsüsünden -bu kürsüden- okundu ve bütün üyeler tarafından ayakta dinlendi ve alkışlandı.

"Kahraman Ordumuza" diye başlayan İstiklal Marşı, millete mal olduğundan, büyük şair Mehmet Âkif, bunu çok ünlü eseri "Safahat" adlı kitabına almadı.

1921'de, bir millî marşın yazılmasına büyük ihtiyaç hâsıl olmuştu. Milleti ve ordumuzu heyecana ve şevke getirecek olan böyle bir marşa şiddetle ihtiyaç duyulmaktaydı. Bunun için Türkiye Büyük Millet Meclisi bir marş yarışması açtı, kazanacak olan şiir için de 500 lira ödül konuldu. Bu yarışmaya yurdun çeşitli yörelerinden şairler katıldı ve Meclise 724 adet şiir metni geldi; ancak, gönderilen bu eserlerin hiçbirisi istenen heyecanı ve şevki yaratmadığı için kabul edilemedi ve ancak 7 şiir finale kaldı. Bu 7 şiir içerisinden de Mehmet Âkif Ersoy'un yazmış olduğu İstiklal Marşı metni kabule layık görüldü.

Bu marş, inanan, aynı heyecanı ve duyguyu kalbinde ve ruhunun derinliklerinde yaşayan biri tarafından, ancak bir şair tarafından yazılabilirdi. Marşın yazılması için Mehmet Âkif'e teklif yapıldı ve fakat büyük şair, para karşılığında bir tek mısra bile yazmayacağını açıkça söyleyince, kendisine, maddî karşılıksız bir marş yazması teklif edildi. Âkif, bu teminattan sonra, İstiklal Marşını, ikametine tahsis edilen, bugün Mehmet Âkif Müzesi olarak kullanılan Hacettepe Kampusu içerisindeki Taceddin Dergâhında kaleme aldı ve rivayet edilir ki, şiirin bazı mısralarını, geceleyin kalktığında -o zaman ışık yok- gecenin karanlığında aklına gelen ilhamla Taceddin Dergâhının duvarına yazar ve yine rivayet ederler ki, Taceddin Dergâhının duvarları bugün kazılsa, İstiklal Marşının bazı mısraları o duvarın içine kazınmış olarak görülecektir.

Kendisine tahsis edilen bu 500 liralık ödülü kabul etmedi, bunun bir hayır kurumuna verilmesini istedi. Ankara'nın soğuğu, ayazı meşhurdur, bilirsiniz, bundan seksen yıl önceki Ankara'yı bir düşünün. Bir mart ayında, sırtına giyecek bir paltosu dahi olmayan bu büyük insan, kendisine tahsis edilen bu parayı da kabul etmeyerek, hayır kurumuna bağışlamıştır.

O sıralarda ülkemiz, Sakarya Savaşı nedeniyle büyük buhranlı günler yaşıyordu. Düşman, Ankara'ya bir hayli yaklaşmıştı; öyle ki, Ankara'nın boşaltılması bile konuşuluyordu; fakat, milletvekilleri hep bir ağızdan "biz, Ankara'ya geri çekilmek için değil, ölmek için geldik" dediler.

İstiklal Marşı, milletimizin bir kahramanlık destanıdır. Milletiyle, tarihiyle, kültürüyle gurur duyan herkesin bu marşın anlamını iyi bilmesi ve çok iyi değerlendirmesi gerekir. Bu marş, kanımız kadar sıcak, bayrağımız kadar aziz ve vatan toprağı gibi mübarek bir marştır.

Büyük milletimizi ebediyete kadar ayakta tutacak olan bu sağlam mısralardan örülü bu marş, daha ilk kıtasında milletimize büyük heyecan veriyor ve şöyle diyor:

"Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak,

Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak."

Yurt sathında bir tek aile, bir tek insan kalsa bile, al bayrak dalgalanacaktır. O bayrak ki, rengini şehitlerimizin kanından almaktadır. Al bayrak, egemenliğin ve bağımsızlığın sembolüdür; ancak, bu egemenlik, kayıtsız şartsız (bilakayd ü şart) milletin olacaktır.

İstiklal Marşımızın muhtevasındaki değerler manzumesi, bizi biz yapan, bizi millet yapan değerlerdir. Bunlar, tam istiklal ve hürriyet, adalet ve hakikat anlayışı, milletin kendi içinde yaşattığı iman ve kuru bir toprak parçası olarak değil, milletin tarihinin ve inançlarının yoğrulduğu bir toprak parçası olarak vatan.

İstiklal Marşı, her fırsatta, her millî heyecan anında büyük bir coşkuyla okunur.

İstiklâl Marşı Şairimizin marşındaki bu gür, bu tok seda, daha uzun yıllar bu vatan toprağında çınlayacak, insanımızı coşturacak ve onu, ruhunun en mahrem yerlerine inerek heyecanlandıracaktır.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, isterseniz, yine o 1 inci Meclisteki gibi, o günün heyecanını yaşamak için sizlerle birlikte İstiklâl Marşını okumak ve bu heyecanı sizlerle paylaşmak istiyorum:

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;

Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak

O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;

O benimdir, o benim milletimindir ancak.

 

Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilâl!

Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celâl?

Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl...

Hakkıdır, Hakk'a tapan, milletimin istiklâl!

 

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.

Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!

Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.

Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.

 

Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar,

Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.

Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,

Medeniyet! dediğin tek dişi kalmış canavar?

 

Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın.

Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın.

Doğacaktır sana va'dettiği günler Hakk'ın...

Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.

 

Bastığın yerleri toprak! diyerek geçme, tanı:

Düşün altında binlerce kefensiz yatanı.

Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:

Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.

 

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?

Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda!

Canı, cananı, bütün varımı alsın da hüda,

Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.

Ruhumun senden, ilahî, şudur ancak emeli:

Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.

Bu ezanlar ki şahadetleri dinin temeli,

Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli.

 

O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım,

Her cerihamdan, ilahî, boşanıp kanlı yaşım,

Fışkırır ruh-i mücerred gibi yerden na'şım;

O zaman yükselerek arşa değer belki başım.

 

Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl!

Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl.

Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl:

Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;

Hakkıdır, hakk'a tapan, milletimin istiklâl!

(Alkışlar)

Sözlerimi, Âkif merhumun bir cümlesiyle bitiriyorum: "Allah bir daha bu millete İstiklal Marşı yazdırmasın."

Hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Maraş.

Sayın milletvekilleri, Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

Cumhurbaşkanlığının 2 adet tezkeresi vardır; ayrı ayrı okutup, bilgilerinize sunacağım.

D) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - Kayseri Milletvekili Abdullah Gül başkanlığındaki Bakanlar Kurulunun istifasının kabulüne; yeni hükümet teşkil olununcaya kadar Bakanlar Kurulunun göreve devamının rica edildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/204)

     11 Mart 2003

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi: Başbakanlığın, 11 Mart 2003 günlü, B.02.0.PPG.0.12-300-01/4136 sayılı yazısı.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 104 üncü maddesi uyarınca, Bakanlar Kurulunun istifası kabul edilmiştir. Yeni Hükümet kuruluncaya kadar, Bakanlar Kurulunun göreve devamının rica edildiğini bilgilerinize sunarım.

Ahmet Necdet Sezer

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

İkinci tezkereyi okutuyorum:

2. - Bakanlar Kurulunun yeniden kurulması için Siirt Milletvekili ve Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, Anayasanın 109 uncu maddesi uyarınca görevlendirildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/205)

  11 Mart 2003

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi: 11 Mart 2003 günlü, B.01.0.KKB.01-08-1-2003-315 sayılı yazımız.

İlgi yazı ile istifası bildirilmiş olan Bakanlar Kurulunun yeniden kurulması için, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 109 uncu maddesi uyarınca, Siirt Milletvekili ve Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan görevlendirilmiştir.

Seçilecek bakanların atanmaları yapıldıktan sonra Bakanlar Kurulu listesinin ayrıca gönderileceğini bilgilerinize sunarım.

Ahmet Necdet Sezer

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Başbakanlığın, İçtüzüğün 78 inci maddesine göre verilmiş 2 adet tezkeresi vardır; ayrı ayrı okutuyorum:

3. - Ekli listede belirtilen kanun tasarılarının, TBMM İçtüzüğünün 78 inci maddesine göre görüşülmesine devam edilmesi istemine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/206)

        12.3.2003

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 78 inci maddesinde "Bakanlar Kurulunun herhangi bir sebeple çekilmesi halinde yeni Bakanlar Kurulu güven oyu alıncaya kadar, Anayasa ve İçtüzük değişiklikleri hariç, kanun tasarı ve tekliflerinin komisyonlarda ve Genel Kurulda görüşülmesi ertelenir. Ancak, Bakanlar Kurulunun, öncelikli olduğunu bir yazı ile Başbakanlığa bildirdiği kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine devam olunur" hükmü yer almıştır.

Belirtilen hüküm uyarınca Türkiye Büyük Millet Meclisi komisyonları ve Genel Kurulunda görüşülmesi ertelenmiş olan ekli listede belirtilen kanun tasarılarının görüşülmesine devam olunması Bakanlar Kurulunca uygun görülmüştür.

Gereğini arz ederim.

   Abdullah Gül

         Başbakan

Eki                :

Liste

LİSTE

Sıra No.  Esas No.                                   Tasarının Adı                              

1-      1/438 Vatandaşlık Belgesi Verilmesine İlişkin Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı

2-      1/449 Kişi Halleri Konusunda Milletlerarası Karşılıklı Bilgi Verilmesine İlişkin Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı

3-      1/440 Ahvali Şahsiye Belgelerinde Yer Alan Bilgilerin Kodlanmasına İlişkin Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı

4-      1/441 Yaşam Belgesi Verilmesine Dair Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı

5-      1/442 Ahvali Şahsiye Cüzdanlarının Tanınmasına ve Güncelleştirilmesine İlişkin Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı

Sıra No.  Esas No.                                   Tasarının Adı                              

6-      1/479 TC Hükümeti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Yasadışı Göçmenlerin Geri Kabulüne Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna İlişkin Kanun Tasarısı

7-      1/448 TC Hükümeti ile Hırvatistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı

8-      1/431 TC Sağlık Bakanlığı ile Birleşik Meksika Devletleri Sağlık Bakanlığı Arasında Sağlık Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı

9-      1/450 TC ile Ukrayna Arasında Hukukî Konularda Adlî Yardımlaşma ve İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı

10-    1/534 İş Kanunu Tasarısı

11-    1/525 Karayolları Trafik Kanunu ile Sigorta Murakabe Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı

12-    1/350 Yolsuzluğa Karşı Özel Hukuk Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı

13-    1/401 Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanununa Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı

14-    1/395 Uzman Jandarma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı

15-    1/446 Uzman Jandarma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı

16-    1/533 Tebligat Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı

17-    1/530 2003 Malî Yılı Genel Bütçe Kanunu Tasarısı

18-    1/531 2003 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarısı

19-    1/280 2001 Malî Yılı Genel Kesin Hesap Kanunu Tasarısı

20-    1/281 2001 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesin Hesap Kanunu Tasarısı

21-    1/488 Anti-Personel Mayınların Kullanımının, Depolanmasının, Üretiminin ve Devredilmesinin Yasaklanması ve Bunların İmhası ile İlgili Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı

22-    1/445 İçişleri Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı

23-    1/455 Nüfus Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun Tasarısı

24-    1/524 Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı

25-    1/374 Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Hindistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasındaki Turizm İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı

26-    1/419   Türkiye Cumhuriyeti ile Hindistan Cumhuriyeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı.

27-    1/473   Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Hindistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Suçluların İadesi Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı

28-    1/417 Türkiye Cumhuriyeti ile Türkmenistan Cumhuriyeti Hükümetleri Arasında Ankara ve Aşkabad'da Diplomatik Temsilciliklerin Yerleşimine İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı

Sıra No.  Esas No.                                   Tasarının Adı                              

29-    1/421 Türkiye Cumhuriyeti ile Tacikistan Cumhuriyeti Hükümetleri Arasında Ankara ve Duşanbe'de Diplomatik Temsilciliklerin Yerleşimine İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı

30-    1/413 Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Bosna ve Hersek Bakanlar Kurulu Arasında Ankara ve Saraybosna'da Diplomatik Temsilciliklerin Yerleşimine İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı

31-    1/324 Sahil Güvenlik Komutanlığı Kanunu, Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu ile Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanan Tasarısı.

32-    1/388 Türkiye Cumhuriyeti ile Türk Kültür ve Sanatları Ortak Yönetimi Genel Müdürlüğü Arasında Arsa Tahsisi Hakkında Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı

33-    1/394 Devlet Mezarlığı Dışında Defnedilen Bazı Devlet Büyüklerinin Mezarları Hakkında Kanun Tasarısı.

34-    1/286 Kara Avcılığı Kanun Tasarısı

35-    1/343 Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Arnavutluk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Uluslararası Karayolu Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı.

36-    1/371 Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Polonya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Uluslararası Karayolu Taşımacılığı Anlaşmasının Tadiline İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı

37-    1/511 Türkiye Cumhuriyeti ve Hollanda Krallığı Arasında Uluslararası Karayolu Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, tezkere ekindeki liste okunurken, Sayın Kâtip Üyemiz "TC" olarak ifade etmiştir. Bunu "Türkiye Cumhuriyeti" olarak düzeltiyorum ve bu şekilde düzeltilerek zabıtlara geçmiştir. (Alkışlar)

Aynı şekilde, yazışmalarda da buna dikkat edilmesini, buradan, bir defa daha ifade etmiş oluyoruz.

Bilgilerinize sunulmuştur.

ÖNDER SAV (Ankara) - Yazım hatası var Sayın Başkan.

KÂTİP ÜYE YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - "TC" olarak yazılmış Sayın Başkan. Yazım hatası var, okuma hatası yok.

BAŞKAN - İkinci tezkereyi okutuyorum:

4. - Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda bulunan ve görüşülmesi ertelenmiş olan (1/478) esas numaralı Askerlik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının, TBMM İçtüzüğünün 78 inci maddesine göre görüşülmesine devam edilmesi istemine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/207)

        12.3.2003

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 78 inci maddesinde, "Bakanlar Kurulunun herhangi bir sebeple çekilmesi halinde yeni Bakanlar Kurulu güven oyu alıncaya kadar, Anayasa ve İçtüzük değişiklikleri hariç, kanun tasarı ve tekliflerinin komisyonlarda ve Genel Kurulda görüşülmesi ertelenir. Ancak, Bakanlar Kurulunun öncelikli olduğunu bir yazı ile Başkanlığa bildirdiği kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine devam olunur" hükmü yer almıştır.

Belirtilen hüküm uyarınca Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda bulunan ve görüşülmesi ertelenmiş olan (1/478) esas numaralı "Askerlik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı"nın görüşülmesine devam olunması Bakanlar Kurulunca uygun görülmüştür.

Gereğini arz ederim.

   Abdullah Gül

         Başbakan

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

2 adet, komisyonlardan istifa önergesi vardır; okutuyorum:

5. - Zonguldak Milletvekili Polat Türkmen'in, KİT Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/26)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Üyesi bulunduğum Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonundan istifa ediyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.    10.3.2003

Polat Türkmen

       Zonguldak

                 KİT Komisyon Üyesi

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

İkinci önergeyi okutuyorum:

6. - Manisa Milletvekili İsmail Bilen'in, Dilekçe Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/27)

        12.3.2003

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Dilekçe Komisyonu üyeliğimden, gördüğüm lüzum üzerine istifa ediyorum.

İstifamın kabulü ile gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim.

     İsmail Bilen

            Manisa

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

A) ÇEŞİTLİ İŞLER (Devam)

2. - (10/4) ve (10/5) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonları üyeliklerine seçilen milletvekillerinin, başkanlık divanlarını oluşturmak üzere toplanacakları gün, yer ve saate ilişkin, Başkanlık duyurusu

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, İzmit Büyükşehir Belediyesi İzmit Kentsel ve Endüstriyel Su Temin Projesiyle ilgili iddiaların araştırılması amacıyla kurulan (10/4) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliklerine seçilen sayın milletvekillerinin, 12.3.2003 Çarşamba günü, yani bugün, saat 17.00'de anabina zemin kat PTT karşısında bulunan Meclis Araştırması Komisyonu Toplantı Salonunda toplanarak, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yapmalarını rica ediyoruz.

Yine, Tuzgölü'ndeki kirlenmenin araştırılarak, alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/5) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliklerine seçilen sayın milletvekillerinin, 12.3.2003 Çarşamba günü, yani bugün, saat 17.30'da anabina, zemin kat PTT karşısında bulunan Meclis Araştırması Komisyonları Toplantı Salonunda toplanarak, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yapmalarını rica ediyoruz.

Ayrıca, komisyonların toplantı yer ve saatleri ilan tahtasına asılmıştır.

Sayın milletvekilleri, gündemin "Sözlü Sorular" kısmına geçiyoruz.

IV. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI

1. - Yalova Milletvekili Muharrem İnce'nin, Yalova'nın  deprem  sonrası bazı sorunlarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/90)

BAŞKAN -  Soruyu cevaplandıracak sayın hükümet üyesi?.. Yok.

Ertelenmiştir.

2. - Batman Milletvekili M. Nezir Nasıroğlu'nun, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde boşaltılan köylere ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/91)

BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?... Yok.

Ertelenmiştir.

3. - Antalya Milletvekili Osman Özcan'ın, Antalya-Alanya yol çalışmalarına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/97)

BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.

Ertelenmiştir.

4. - İzmir Milletvekili Vezir Akdemir'in, İzmir'in bazı ilçelerindeki çiftçilerin elektrik borçlarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/99) ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M. Hilmi Güler’in cevabı

BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Burada.

Sayın milletvekilleri, okunacak metinler bir hayli uzun oluyor.

Katîp Üyenin metinleri oturarak okumasını Genel Kurulun oylarına sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...Kabul edilmiştir.

Şimdi, önce soruyu okutacağım, ondan sonra, Sayın Bakan, gerekli açıklamayı yapacaklardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Dr. Hilmi Güler tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını saygılarımla arz ederim.    16.1.2003

Vezir Akdemir

                İzmir

Son dönemlerde İzmir İline bağlı Ödemiş, Bayındır, Tire, Kiraz, Beydağ, Kınık, Bergama, Dikili, Aliağa, Menemen İlçeleri ve bu ilçelere bağlı köylerde tarım ve ziraatla uğraşan çiftçilerimiz, yaşanan ekonomik krizden hayli zarar görmüşlerdir. Sulamada kullanılan elektrik borçları hayli yükselmiştir. Ödemede zorluklar yaşanmıştır. Kimilerinin de abonelikleri iptal edilmiştir.

1 - Bu yüzden abonelikleri iptal edilen çiftçilerin aboneliklerini iade etmeyi düşünüyor musunuz?

2 - Çiftçilerin elektrik borçlarının faizlerini kaldırarak, ana borçlarını taksitlendirerek ödemelerini düşünüyor musunuz?

BAŞKAN - Sayın Bakan, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI M. HİLMİ GÜLER (Ordu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İzmir Milletvekili Sayın Vezir Akdemir'in sözlü soru önergesine cevabımı arz ediyorum.

1 inci sorunun cevabı: Çiftçilerin, özellikle İzmir İline bağlı söz konusu ilçe ve bağlı köylerinde, elektrik borcu yüzünden aboneliği iptal edilmiş tarımsal sulama abonesi bulunmamaktadır, yaptığımız kayıtlarda bunu gördük.

2 nci sorunun cevabı: Tarımsal sulama statüsünde bulunan abone gruplarının 31.12.2002 tarihi itibariyle birikmiş borçlarına, esas olarak Devlet İstatistik Enstitüsü tarafından tespit edilen, Türkiye genelinde gerçekleşen TEFE oranını uyguluyoruz; bununla ilgili olarak, 20 Nisana kadar müracaatlarını bekliyoruz. 24 taksit yapılacak, peşin ödeyenlerde TEFE miktarından yüzde 20 indirim olacak. Bununla ilgili kararnameyi Başbakanlığa sunduk, imzası tekemmül etmek üzere. Bu gerçekleştiği takdirde, biraz önce saydığım süreç doğrultusunda uygulama yapılacaktır.

Saygıyla arz ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Bakanımıza teşekkür ediyoruz.

5. - İzmir Milletvekili Vezir Akdemir'in, İzmir'deki okulların elektrik, yakıt ve su borçlarına ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/100) ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M. Hilmi Güler’in cevabı

BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Burada.

Soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın, Maliye Bakanı Sayın Kemal Unakıtan tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını saygılarımla arz ederim.    16.1.2003

Vezir Akdemir

                İzmir

İzmir İli ve ilçelerinde, millî eğitim müdürlüklerine bağlı tüm okullarda ekonomik sıkıntılar yaşanmaktadır. Birçok okul, elektrik, su ve yakıt paralarını veremeyecek durumdalar. Milyarlarca borç altına girmişlerdir.

1- Bazı kuruluşlarda elektrik, su ve yakıt paraları alınmıyor. Mağdur öğrenci velileri ve okul idaresinin çektiği sıkıntıları gidermek için, ivedilikle çözüm önlemleri almayı düşünüyor musunuz?

BAŞKAN - Bu soru, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanımız Sayın Hilmi Güler tarafından cevaplandırılacaktır.

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI M. HİLMİ GÜLER (Ordu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Vezir Akdemir Beyin Maliye Bakanımıza sorduğu sorunun cevabını arz ediyorum:

Millî Eğitim Bakanlığına bağlı olarak eğitim öğretim faaliyetlerini sürdüren İzmir İli merkez ve ilçelerinde bulunan okullarımız ile ülke genelinde bulunan diğer okullarımızın bu tür giderlerinin karşılanabilmesi amacıyla, mevcut hükümet politikaları ve bütçe büyüklükleri çerçevesinde eğitime gerekli önem ve öncelik verilmiş; bu doğrultuda, Millî Eğitim Bakanlığı bütçelerine yılları içinde yeterli ödenekler konulmaya çalışılmıştır.

Okulların, elektrik, su, yakacak ve bunun gibi giderlerinin karşılanabilmesi ve İzmir İlinde -okul idareleri de dahil olmak üzere- tüm okul idare-lerinin sıkıntıya düşmemesi amacıyla, 2000 yılı bütçesine 70 632 000 000 lira ödenek konulmuş; yıl içerisinde 4 316 000 000 liralık ödenek ilavesiyle yılın toplam ödeneği 74 948 000 000 liraya ulaşmış; bu ödeneğin ise, 69 894 000 000 lirası harcanabilmiştir. 2001 yılı bütçesine ise, 90 240 000 000 lira ödenek konulmuş, yıl içerisinde 21 641 000 000 liralık ödenek ilavesiyle toplam ödenek 111 881 000 000 liraya ulaşmış; bu ödeneğin de, 105 667 000 000 lirası harcanmıştır. 2002 yılı bütçesine ise, 191 680 000 000 lira ödenek konulmuş; yıl içerisinde 13 100 000 000 liralık ödenek ilavesiyle toplam ödenek 204 780 000 000 liraya ulaşmış; bu ödeneğin ise, 198 445 000 000 lirası harcanmıştır.

İzmir İlindeki okullara ilişkin 2001 yılı ve daha önceki yıllardan kalmış ödenmemiş elektrik, su ve yakacak borcu yoktur. 2002 yılında ise, yalnızca 9 900 000 000 liralık bir elektrik, su borcu, Millî Eğitim Bakanlığı Bütçe Dairesi Başkanlığına intikal ettirilmiştir. 28 Ocak 2003 tarihi itibariyle, Millî Eğitim Bakanlığı Bütçe Dairesi Başkanlığına intikal etmiş başka bir borç bulunmamaktadır.

2003 malî yılında, hükümetimizin eğitime vermiş olduğu öncelikler doğrultusunda, İzmir İlindekiler de dahil olmak üzere, bütün okullarımızın elektrik, su ve yakacak ihtiyaçlarında sıkıntıya düşmemeleri için, Millî Eğitim Bakanlığı bütçesine yeterli ödenek konulmaya çalışılacaktır.

Maliye Bakanımızın cevabını bu şekilde sizlere arz ediyorum; bilgilerinize saygıyla sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Şimdi, soru sahibi Sayın Akdemir yerinden söz talebinde bulunmuştur; kısaca bir açıklama yapması için kendilerine söz veriyorum.

Buyurun.

VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Önce, Sayın Bakanın açıklamasından dolayı kendisine çok teşekkür ediyorum.

1 inci sorudan başlamak istiyorum. Sayın Bakanımın dediğine göre, şu anda, söz konusu olan ilçelerde, hiçbir yerde, elektrik abonelikleri iptal edilmemiştir. Doğrudur; abonelik iptal edilmemiştir; ama, aboneliklerin birçoğu kapalıdır; o nedenle, bu abonelere bir kolaylık sağlanmasını talep ediyoruz. Ayrıca, borçlarının taksitlendirilmesi sevindiricidir, bizim de temennimiz, dileklerimiz bunlardı; bu doğrultuda yapılan çalışmalardan dolayı kendilerine teşekkür ediyoruz.

Okullaramızla ilgili 2 nci soruda, okullarımızda elektrik ve su paralarından dolayı, okul idareleri, velilerimiz ve öğrencilerimiz sıkıntılar yaşıyor demiştik. Sayın Bakanımızın açıklamasına göre, ödenekler aşağı yukarı ödenmiştir; ama, birçok okulumuzda, bu borçlanmalar Millî Eğitime bildirilmemiştir, zaten, bu sıkıntılar birçok okulumuzda doğal olarak yaşanmaktadır; birçok aile birliği tarafından bu çalışmalar yürütülüyor; birçok ödeme, aile birlikleri tarafından karşılanmaktadır. Bizim buradaki sorunumuzun esas kaynağı, aile birliği ve öğrencilerimizin sıkıntıya girmesini önlemektir. Bunun için, bu ödeneklerin daha da fazla artırılmasını talep ediyoruz.

Sayın Bakana teşekkür ediyorum, sağ olun.

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Akdemir.

6. - İzmir Milletvekili Vezir Akdemir'in, İzmir'in gecekondu semtlerindeki düşük voltajlı elektrik sorununa ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/102) ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M. Hilmi Güler’in cevabı

BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Burada.

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Dr. Hilmi Güler tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını saygılarımla arz ederim.    16.1.2003

Vezir Akdemir

                İzmir

İzmir'in Karşıyaka, Çiğli ve Bornova İlçelerinde gecekondunun yoğun olduğu kısımlarda trafonun yetersiz olması nedeniyle abone sahipleri elektriğin düşük voltajlı olduğundan bahisle, evlerindeki elektronik cihazların zarar gördüğünden şikâyet etmektedirler.

1- Bu bölgelerde yaşayan vatandaşlarımızın zarar görmelerine neden olan bu sorunun ivedilikle çözümü için hangi önlemleri almayı düşünüyorsunuz?

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakanım.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI M. HİLMİ GÜLER (Ordu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İzmir Milletvekili Sayın Vezir Akdemir'in sözlü soru önergesine cevabımı arz ediyorum.

Bu konuyla ilgili birkaç ilçeyi, daha doğrusu, sorunun kapsamına giren ilçeleri, Karşıyaka, Çiğli ve Bornova İlçelerini detayıyla etüt ettirdim. Karşıyaka İlçesinde gecekondulaşma yoğunluklu olarak Onur Mahallesi, Bayraklı, Büyük Yamanlar, Gümüşpala, Örnekköy, Doğançay bölgelerindedir. Bu bölgelerde TEDAŞ Genel Müdürlüğünün 2002 yılı yatırım programı dahilinde Onur Mahallesinde 2, Bayraklı'da 2 adet olmak üzere toplam 4 adet yeni trafo ilavesi yapılmış, ayrıca, anılan bölgelerde 10 adet trafo bölgesinin komple şebekesi yenilenmiştir. Bu bölgelerde 594 adet yeni direk dikilmiş, bu tesisler için 2002 yılı birim fiyatlarıyla 1,6 trilyon Türk Lirası harcama yapılmıştır. Tesis çalışmalarından önce anılan bölgelerdeki voltaj 180-190 volt iken, yeni trafoların devreye girmesiyle şebeke yenilemesinden sonra voltaj 210-220 volt seviyesine çıkmıştır; bu şekliyle ölçülmüştür.

3194 sayılı İmar Kanununda yapılan geçici düzenlemeyle, bu bölgelerde 14 116 kişi abone yapılarak elektrik kullanımı kayıt altına alınmıştır; bu suretle, kaçak kullanımlar önlenmeye çalışılmaktadır.

2003 yılında, söz konusu bölgelerdeki yenileme ve ilave tesis çalışmalarına devam edilmektedir. Buraya, biz, özel bir önem veriyoruz; çünkü, gerçekten, aynı sıkıntılar, bize de daha evvel getirilmişti; ama, şu anda, bu, giderilmiş gözüküyor; çünkü, yaptığımız ölçümler bu şekilde gerçekleşmiştir.

Çiğli İlçemizdeki sıkıntı gecekondulaşma, Şirintepe, Güzeltepe, Uğur Mumcu ve Balatçık Mahallelerinde yoğunlaşmaktadır. Anılan bu bölgelere 2002 yılı yatırım programı dahilinde 3 adet yeni trafo merkezi ilave edilmiş, bu trafo bölgelerine toplam 400 adet yeni direk dikilmiştir. Ayrıca, 8 adet trafo, komple şebekeyle birlikte yenilenmiştir. Şebeke yenilemesi yapılan bölgelerde, ayrıca 470 adet yeni direk dikilmiştir. Bu tesis çalışmaları için yapılan harcama, 2002 yılı birim fiyatlarıyla 1,4 trilyon Türk Lirasıdır. Şebeke ıslahı ve yeni trafo merkezleri tesisinden önce anılan bölgelerde voltajlar, gene 170-180 volt seviyesindeyken, şu an 210-220 volt seviyesindedir.

3194 sayılı İmar Yasasındaki geçici düzenleme sonucu, gecekondu bölgelerinde 3 011 adet yeni abone yapılmıştır. 2003 yılında da, bu anılan gecekondu bölgelerindeki ıslah çalışmalarına büyük bir  titizlikle devam edeceğiz.

Bornova İlçemizdeki gecekondulaşma, Mevlana, Doğanlar, Naldöken, Pınarbaşı, Karasuluk, Işıkkent, Altındağ, Çamdibi, Yeşilçam Mahallelerinde çoğunluktadır. TEDAŞ Genel Müdürlüğünün 2002 yılı yatırım programı dahilinde, anılan mahallelerde toplam 15 adet -ki, bu 11 000 kw/h yapıyor- yeni trafo merkezi tesis edilerek 1 401 adet yeni direkli şebeke tesis  edilmiştir.

Ayrıca, anılan bölgelerde, 8 adet trafo bölgesinde şebeke yenileme çalışması yapılmıştır. Bu kapsamda da, 316 adet yeni direk dikilerek şebeke yenilenmiştir. Bu tesisler için yaklaşık 3 trilyon Türk Lirası harcama yapılmıştır. Bu bölgelerdeki tesis çalışmalarından önce, yine buyurduğunuz gibi, voltaj 160-180 volt seviyesindeyken, tesis çalışmaları sonucu 210-220 volt olarak ölçülmüştür. 3194 sayılı İmar Yasasındaki yeni düzenleme sonucu, anılan gecekondu bölgelerinde 10 180 adet abone yapılarak, kaçak elektrik kullanımının önüne geçilmiştir. 2003 yılında da, verilecek ödenekler dahilinde, bu çalışmaların, belli bir hassasiyet içinde önemle üzerinde durmaktayız; çalışmalarımız sürmektedir.

Saygıyla arz ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

Sayın Akdemir, söz isteğiniz var.

Buyurun.

VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Bu sözlü sorularımı hazırladığım dönemlerde, daha önce seçim çalışmalarında bu bölgelerde çok büyük şikâyetler almıştık; o nedenle bu soru önergesini verdik; ancak, Sayın Bakanımın da açıkladığı gibi, 2002 yılının sonunda birçok sorunların çözüldüğünü, yerinde, ben de daha sonra haber aldım. O nedenle, Sayın Bakanıma ve TEDAŞ yetkililerine, çalışan elemanlara ayrıca buradan teşekkür etmek istiyorum; ancak, şu tedbiri de elden bırakmamak gereklidir. Sayın Bakanımızın da söylediği gibi, daha önce voltajın düşük olduğunu kendileri de bilmektedir; ancak, yapılan ilave tesislerle, şu anda voltaj normal duruma gelmiştir.

Şu bir gerçektir ki, İzmir, göç alan büyük bir ilimizdir, her gün nüfus yoğunluğu artmaktadır. Bunun önlemini almak için de, 2003 yılındaki yatırımların aksamaması dileğiyle, teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Akdemir.

7. - Konya Milletvekili Atilla Kart'ın, tarla ve arsa vasfındaki hazine arazileri üzerindeki zilyetliğe ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/112) ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M. Hilmi Güler’in cevabı

BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Burada.

Soru önergesini okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Maliye Bakanı Sayın Kemal Unakıtan tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını, Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 96 ncı maddeleri gereğince arz ve talep ederim.

       Atilla Kart

             Konya

Bilindiği gibi; mülkiyeti hazineye ait olan ve "tarla" vasfında bulunan arazilerin önemli bir bölümü, uzun yıllardan bu yana yurttaşlarımızın zilyetliğinde bulunmaktadır. Bu arazilerin önemli bir bölümü, hazine tapusu olmayan, ancak idarî bir işlemle "tahsis mera" niteliğini kazanan arazilerdir. İdarî bir işlemle tahsis mera olarak sınırlandırılan bu arazilerin önemli bir bölümü mera niteliğiyle ilgisi olmayan, tarım arazisi niteliğinde olan ve bunun yanında, yapılaşma alanları içinde kalan özellikler taşımaktadır.

Buna göre, yukarıda açıklaması yapılan hususların inceleme ve değerlendirmesi yapıldıktan sonra, mera vasfı bulunmadığı tespit olunan, kayda göre mera olarak görünen, ancak, fiilen tarla veya arsa vasfında bulunan araziler üzerinde zilyet konumunda bulunan kişilerin intifa haklarını korumaya yönelik olarak herhangi bir çalışma planlanmakta mıdır?

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

Süreniz 5 dakika.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart tarafından, Sayın Maliye Bakanına tevcih edilen soru önergesine ilişkin cevabımızı arz ediyorum.

28 Şubat 1998 tarih ve 4342 sayılı Mera Kanunuyla, mera, yaylak ve kışlakların yönetimi ve denetimiyle ilgili görev ve yetkiler, Tarım ve Köyişleri Bakanlığına verilmiştir. 4342 sayılı Mera Kanununun 5/b maddesine göre, devletin hüküm ve tasarrufunda veya hazinenin mülkiyetinde bulunan arazilerden etüt sonucu, mera, yaylak ve kışlak olarak yararlanabileceği anlaşılan yerler mera komisyonunca tespit edilerek, ihtiyaca göre, mera, yaylak, kışlak olarak, köylere ve belediyelere tahsis edilebilmektedir.

Kanuna göre, tahsis kararı, mera komisyonlarınca alınır ve valiliğin onayıyla kesinleşir. Bu bağlamda, mera komisyonlarınca, mülkiyeti hazineye ait tarla vasıflı araziler de, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı belirlenecek normlar ve yöre ihtiyaçları dikkate alınmak suretiyle, mera olarak tahsis edilebilmektedir. Tahsis kararının kesinleşmesinden sonra, bu yerler, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının tasarrufuna geçtiğinden, konuyla ilgili yetkili kuruluş bu Bakanlıktır. Kayden mera olan, ancak, fiilen mera özelliğini taşımayan yerlerin mera vasıflarının ise, anılan kanuna göre, kaldırılması gerekmektedir.

Diğer taraftan, 16 Şubat 1995 gün ve 4070 sayılı Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanuna göre, Bakanlığımızca, tarla, tarım arazisi vasfında olan hazine arazilerinin kiracılarına, hissedarlarına ve tarımsal amaçla kullananlara doğrudan satışı yapılmaktadır.

Arz ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

Soru, Sayın Bakan Hilmi Güler tarafından cevaplandırılmıştır.

8. - Diyarbakır Milletvekili Muhsin Koçyiğit'in, çiftçilerin kredi borçlarına ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi (6/122)

BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.

Soru ertelenmiştir.

9. - Manisa Milletvekili Nuri Çilingir'in, sürücü belgesinde aranılan görme yeterliliğine ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/123)

BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.

Soru ertelenmiştir.

Başkanlığımıza, Sayın Tarım ve Köyişleri Bakanımız, yazılı müracaatta bulunarak, gündemin 10 ve 11 inci sıralarında bulunan soru önergelerini beraberce cevaplandırma arzusunu ve talebini bildirmişlerdir.

Şimdi, 10 ve 11 inci sıralardaki soruları okuyacağım ve Sayın Bakanı, müştereken cevap vermesi için kürsüye davet edeceğim.

10. - Niğde Milletvekili Orhan Eraslan'ın, patates ithalatına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/125) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü’nün cevabı

11. - Niğde Milletvekili Orhan Eraslan'ın, fasulye ithalatına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/126) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü’nün cevabı

BAŞKAN - Soru önergelerini okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Sami Güçlü tarafından sözlü olarak cevaplandırılması için gereğini arz ederim.

Saygılarımla.

  Orhan Eraslan

               Niğde

Bilindiği üzere, Türkiye 200 000 hektar alanda yılda 5 500 000 tonluk üretimiyle dünyanın belli başlı patates üreten ülkelerindendir.

Buna bağlı olarak onbinlerce çiftçi ailesi de geçimini patatesten sağlamaktadır.

Buna karşın, son günlerde çeşitli ülkelerden ithalat yapıldığı belirtilmektedir. Bu haberler, ülkemizdeki tüm üreticileri olduğu gibi, Niğde ve yöresindeki çiftçilerimizi de endişelendirmektedir.

Bu olgulardan hareketle:

Soru 1- Son altı ayda patates ithalatı yapılmış mıdır? Yapılmış ise, hangi ülkelerden ne kadar (miktar ve değer olarak) yapılmıştır?

Soru 2- Bakanlık olarak ithalatı engellemeyi düşünüyor musunuz? Eğer düşünülüyor ise, neler yapılmıştır ve yapılacaktır?

Soru 3- İç piyasada çok düşük fiyatla bile alıcı bulamazken, bir de yapılan ithalatla daha da zor duruma düşen patates üreticilerimizin mağduriyetinin önlenmesi için ne gibi tedbirler almaktasınız?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Sami Güçlü tarafından sözlü olarak cevaplandırılması için gereğini arz ederim.

Saygılarımla.

  Orhan Eraslan

               Niğde

Ülkemiz, 175 000 hektar alanda yılda 250 000 tonluk üretimiyle dünyanın önde gelen fasulye üreticilerindendir.

Üretim bakımından dünyada yüzde 1,4'lük paya sahiptir. Ekim alanı bakımından 5 inci sırada, birim alanındaki verim alanı bakımından da 2 nci sırada gelmektedir.

Son günlerde fasulye ithalatının yoğunlaştığına dair haberler ülkemizdeki tüm üreticileri olduğu gibi Niğde ve yöresindeki çiftçilerimizi de endişelendirmektedir.

Bu olgulardan hareketle:

Soru 1- Son altı ayda fasulye ithalatı yapılmış mıdır? Yapılmış ise hangi ülkelerden ne kadar (miktar ve değer olarak) yapılmıştır?

Soru 2- Bakanlık olarak ithalatı engellemeyi düşünüyor musunuz? Eğer düşünülüyor ise, neler yapılmıştır ve yapılacaktır?

Soru 3- Yapılan ithalatlar sonucu düşük fiyat ve yüksek stok gibi sorunlarla mağdur duruma düşen üreticilerimiz için ne gibi tedbirler almaktasınız?

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

Konuşma süreniz iki soru için 10 dakikadır.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Niğde Milletvekilimiz Sayın Orhan Eraslan Bey, iki önemli tarımsal ürünle ilgili olarak sorular yönelttiler. Patates ve fasulye diye geçmememiz lazım; ülkemizde, patates yaklaşık 500 000, fasulye de yaklaşık 100 000 çiftçi ailemizin temel üretim faaliyet alanıdır; dolayısıyla, kırsal kesim açısından önemli, toplumumuzun beslenme ihtiyacını karşılaması bakımından da, yine aynı şekilde, kıymet ifade eden ürünlerimizdir.

Ben, müsaadenizle, Sayın Milletvekilimizin sorularına sırasıyla cevap vermek istiyorum.

Türkiye için geçmişi pek eski olmayan patates, yüzelli yıl kadar önce Rusya ve Kafkaslar üzerinden doğu bölgelerimize, bir asır kadar önce de, Avrupa üzerinden batı bölgelerimize gelmiştir. Bugün, patates, yurdumuzun hemen her yöresinde yetiştirilmekte, özellikle Doğu ve Orta Anadolu'da, bitkisel üretimin en önemli ürünü olarak yer almaktadır. Beslenme değeri itibariyle diğer gıdalarla mukayese edildiğinde, yumurtadan sonra ikinci sırayı almaktadır, son derece yüksek ve kaliteli proteine sahip bir besin maddesidir.

Ülkemizde patates verimini etkileyen en önemli etken tohumluktur. Bu nedenle, patates üretiminde kaliteli ve sağlıklı tohumluk esastır. Sertifikalı tohumluk üretiminin teşviki ve tohumluk denetimlerinin tekniğe uygun şekilde yapılarak, fazla üretimin ve tohumluğun ihraç imkânlarının geliştirilmesi konusunda Bakanlığımızca çalışmalar başlatılmıştır.

İklim ve coğrafik bölgeler dikkate alındığında, ülkemizdeki patates üretim alanlarını iki grupta toplamamız mümkündür: Bunlardan birincisi, erkenci patates üretim alanıdır; bu alan içerisinde Akdeniz, Ege ve Karadeniz Bölgeleri yer almakta, bu alanlardaki üretimin büyük bir kısmı ise İzmir ve Adana'da gerçekleştirilmektedir. Bu bölgelerde erkenci patates üretiminin yanında, ayrıca, ana ürün patates üretimi de yapılabilmektedir. İkincisi ise, ana üretim alanı olup, temel olarak Orta ve Doğu Anadolu Bölgesini içermektedir. Bu bölgelerde en fazla patates üretimi yapan illerimiz, hepimizin bildiği gibi, Niğde, Nevşehir ve Erzurum'dur. Ülkemizde, patates üretim alanları uzun yıllardır çok fazla değişiklik göstermemiştir; ortalama olarak 215 000 hektarlık bir alanda üretim yapılmakta olup, üretimimiz yaklaşık olarak yıllık 5 200 000 ton civarındadır.

Patates dışticaretimiz değerlendirildiğinde, ülkemizin, genelde ihracatçı bir konumda olduğu görülür. 2000 yılı patates ithalatımız 10 000 ton dolayında iken, aynı yıl ihracatımız 140 000 ton dolayındaydı. 2001 yılı içerisinde de, yine, büyük bir farkla, ihracat fazlamız söz konusudur. Dolayısıyla, Türkiye, patates ihtiyacının tamamını karşılamakta, çok az miktarda ithal ederken, önemli miktarda ihracatta bulunmakta, 1996-2002 yılları arasında, 240 000 tona yaklaşan -55 ile 240 000 ton arasında değişen- ihracatı gerçekleşmiş bulunmaktadır. Bu yıllar içerisindeki ithalat miktarı ise, en fazla 1999'da 11 000 ton civarındadır. Yani, Türkiye'nin ithalatı bir kıymet ifade etmemektedir.

Son altı aylık dönemde, Türkiye'de, sadece Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinden 1 885 ton patates ithalatı yapılmıştır. Bu ithalat, Türkiye ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti arasında imzalanan Ticarî İlişkilerin Düzenlenmesi Hakkında Uygulama Anlaşması kapsamında, ürünün Kıbrıs Türk Cumhuriyeti menşeli olması ve kontrol belgesi alınması şartıyla yapılabilmektedir.

Sayın milletvekilimizin patatesle ilgili sorularının ikincisine ilişkin cevabımı da şu şekilde özetleyebilirim: Ülkemiz, bilindiği gibi, Dünya Ticaret Örgütünün bir üyesidir ve tarımsal ürünlerin uluslararası ticarete ilişkin kuralları içeren anlaşmaya 1995 yılında katılmıştır ve bu anlaşma çerçevesinde kalmak kaydıyla, tarımsal ürünler ithalatında uygulanmakta olan gümrük oranlarını her yıl tespit etmekte ve uygulamaya koymaktadır. Buna bağlı olarak, bugün, patates ithalatında yüzde 20 gümrük vergisi uygulanmaktadır. Bunun dışında, anlaşmanın bir parçası olan sağlık ve bitki sağlığı anlaşması kapsamında da, ithalat sırasında tarım ürünlerinin sağlık ve kalite denetimleri yapılabilmektedir. Uygulanmakta olan bu iki mekanizma dışında tarımsal ürünler ithalatını düzenleyen başka bir mekanizma şu anda bulunmamaktadır. Bu iki koruma tedbirinin ötesinde, herhangi bir ürünün ithalatının fiilen durdurulması Dünya Ticaret Örgütüyle yapmış olduğumuz anlaşma hükümlerine göre de uygun değildir; ancak, tarımsal üretimimizin sürdürülmesi ve üreticilerimizin ürünlerini değer fiyattan pazarlamalarına imkân sağlamak için, Bakanlığımızca, zaman zaman, ithalatta bazı düzenlemeler getirilmektedir. Özellikle, o ürünün hasat dönemine denk gelen zaman periyodu içerisinde bu ürünlerin ithalat gümrük vergileri, Dünya Ticaret Örgütü kuralları içerisinde kalmak kaydıyla zamanla yükseltilebilmektedir. Ayrıca, ülkemiz üretiminde önemli yeri olan patates için Bakanlığımızca kontrol belgesi düzenlenmektedir. Buna karşılık, Dış Ticaret ve Hazine Müsteşarlıklarınca düzenlenen dahilde işleme, ithal lisansı, yatırım teşvik ve ticarî kiralama belgeleri kapsamında Bakanlığımızca, yine, kontrol belgesi düzenlenmektedir. Böylece, piyasada haksız rekabet önlenmekte ve yerli üreticilerimiz olabilecek fiyat düşüşlerine karşı korunmaktadır. Ayrıca, ülkemizde ihtiyaca cevap verebilecek kadar patates tohumluğu bulunmadığı için patates üreticilerinin üretimlerine devam edebilmelerini sağlamak amacıyla ihtiyaç duydukları patates tohumunun da ithalatı yapılmaktadır. Bu amaçla, 2002 yılı ocak-kasım döneminde Almanya, Finlandiya, Hollanda, İngiltere, Kanada ve Fransa'dan toplam 7 838 ton tohumluk amaçlı patates ithalatı yapılmıştır. Durumu bilgilerinize arz ediyorum.

Sayın Orhan Eraslan Beyin ikinci sorusu fasulyeyle ilgilidir. "Üretim bakımından dünyada yüzde 1,4'lük paya sahiptir. Ekim alanı bakımından 5 inci sırada, birim alandaki verim bakımından 2 nci sırada gelmektedir" ifadesiyle ilgili sorularına şöyle cevap verebiliyorum:

Bu ürün de, hemen hemen bütün illerimizde üretilmektedir ve . halkımızın beslenmesinde de önemli bir yere sahiptir. En fazla, Karadeniz ve geçit bölgesinde yetiştirilmektedir. Kıyı bölgelerimizde ise, seralarda, turfanda sebze olarak yetiştiriciliği yapılmaktadır. Küçük aile işletmeleri şeklinde üretim yapıldığı için, tohumluk gübre ve mekanizasyon kullanımı yaygın değildir.

Ülkemizde, üretilen fasulyenin büyük bir kısmı iç tüketimde kullanılmaktadır. Çiftçiler, genellikle, kendi tüketimleri için fasulye yetiştirmekte; ancak, fazla gelen ürünü pazarlamaktadırlar. Türkiye'de, fasulye, son yıllarda, 170-175 000 hektar alanda 230 000 ile 250 000 ton civarında üretilmektedir.

Toplam üretim 230-250 000 ton civarında olurken, yılda, -değişen yıllarda, son sekiz yılda- yaklaşık 1 000 ton ile 28 000 ton arasında ithalat yapıldığı; buna karşılık, 11 000 ile 87 000 ton arasında ihracat yapıldığı görülmüştür. Dolayısıyla, ülkemiz, yine, bu üründe de net ihracatçıdır.

İthalatla ilgili konuda, ülkemizde, kontrol belgesinin düzenlenmesinin açıldığı dönemde, 1 Kasım 2002 tarihinden itibaren, başta, Kırgızistan, Özbekistan, İran, Arjantin ve Çin Halk Cumhuriyetinden olmak üzere çeşitli ülkelerden son altı ay içerisinde 2 195 ton kurufasulye ithalatı gerçekleştirilmiştir. Toplam 250 000 ton üretimin yanında, ithal edilen miktarın fevkalade az olduğu ortadadır.

Yine, fasulye ithalatıyla ilgili olarak "üreticilerimizi korumaya yönelik ne gibi tedbirler aldınız" sorusuna, Dünya Ticaret Örgütüyle olan ilişkilerimiz çerçevesinde -patates için verdiğim cevap geçerlidir- yüzde 20 oranında maksimum vergiye tabidir. Bakanlığımız kontrol belgesi düzenlemektedir. Mevsim itibariyle belli dönemde ithalatına izin verilmemektedir; ancak, bu sezonun dışına çıkıldığı zaman -fasulye için de sınırlı da olsa- ithalat söz konusudur. Bununla ilgili olarak, söylediğim gibi, son altı ay içerisinde fiilen gerçekleşmiş ithalat miktarı ise 2 195 ton olup, nispî olarak çok düşük bir payı ifade etmektedir.

Yine aynı şekilde, bu önemli ürünümüzün üreticilerine yönelik olarak söyleyebileceğimiz politikalarımızı da şöyle ifade edebiliriz: Tarımsal üretimimizin sürdürülebilmesi ve üreticilerimizin ürünlerini değer fiyattan pazarlamasına imkân sağlamak için, Bakanlığımızca, tarım ürünleri ithalatında zaman zaman düzenlemeler yapılmakta, buna bağlı olarak, özellikle o ürünün hasat dönemine denk gelen zaman periyodu içerisinde tarım ürünlerinde ithalat gümrük vergileri yükseltilmekte; ayrıca, fasulye üretiminin hasat dönemi olan ağustos-ekim aylarında bugüne kadar kontrol belgesi düzenlenmemiştir. Böylece, haksız rekabet önlenmeye çalışılmış ve yerli üreticilerimizin elde edebilecekleri fiyatı temin etmeleri ve özellikle bu mahsul döneminde fiyat düşüşlerinden korunması sağlanmaya çalışılmıştır. Elbette, bu konularda zaman zaman aksamalar olduğu, üretim fazlasının çok olduğu dönemlerde üreticilerimizin mağdur duruma düştüğünü biliyoruz. 2002 yılı hasat mevsiminde, özellikle fasulye üreticilerimizin böyle bir durumla karşı karşıya kaldığını; ancak, burada, ithal edilen fasulyenin fiyatı belirlemede bir rolünün olmadığını ifade etmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dünkü sözlü soru görüşmelerinde, daha ziyade, muhalefet partisine mensup milletvekili arkadaşlarımızın sorularına cevaplar verildi. Verilen cevaplardan sonra söz alan arkadaşlarımız, tarımla ilgili bazı konularda düşüncelerini ifade ettiler. Ben, dün ve bugün, asıl soruların dışında, hükümet politikalarımıza ve özellikle tarımsal kesimde taahhüt ettiğimiz birçok konuda sık sık gündeme getirilen konulardan birisine değinmek istiyorum. Yalnız, o konuya geçmeden önce, dün -ismini kaydetmediğim için, şu anda söyleyemeyeceğim- Cumhuriyet Halk Partisine mensup bir milletvekili arkadaşımız, Dünya Bankası Türkiye Temsilcisinin açıklamalarından hareketle, doğrudan gelir desteği ödemelerinin Dünya Bankası tarafından karşılandığını, dolayısıyla, bunun bütçeye konulması gerektiğini ve ödenmesi gerektiğini... Eğer, yanlış anlamadıysam, böyle ifade ettiler.

Ben, o konuda, kısa bir düzeltme yapmak istiyorum: Dünya Bankasıyla, tarım reformu konusunda bir anlaşma vardır, Dünya Bankası bu anlaşmayı finanse etmektedir; ancak, bu anlaşmanın kapsamında, doğrudan gelir desteği ödemesine Dünya Bankasının kaynak tahsis etmesi söz konusu değildir. Bu kaynak, kendi millî kaynaklarımızdan olmaktadır; dolayısıyla, ortada, tahsis edilmiş, alınmış bir borç ve bu maksat için kullanılmaması hadisesi söz konusu değildir. Onu, bilgilerinize arz ediyorum.

İkinci bir husus: Yine, dün de ifade edildi, bugün de Cumhuriyet Halk Partisine mensup bir milletvekili arkadaşımız, gündemdışı konuşmasında dile getirdi, partimizin, özellikle kırsal kesime yönelik politikaları konusunda düşüncelerini, eleştirilerini ifade etti. Müsaade ederseniz, ben, bunlara, genel bir cevap vermek istiyorum. Bunu söylerken de, demokratik sisteme bir atıfta bulunmak istiyorum.

Demokratik sistemin önemini anlatmak, çok farklı değerlendirmeler yapılarak söylenebilir; bunun önemini, üstünlüğünü, avantajlarını ifade edebiliriz. Ben, bununla, bu konuda, kendi pozisyonumuzu, içerisinde yaşadığımız hadiseyi dikkate alarak, özellikle bir yönüne dikkat çekmek istiyorum. Demokratik sistemin en temel vasıflarından bir tanesi, muhalefetin varlığıdır; muhalefet, iktidar partisini sürekli gözler, kollar, eleştirir ve bunları kamuoyuna duyurur; en temel görevlerinden birisi budur. İktidar partisi de, kendi sorumluluk duygusu yanında, kendi seçmenine vermiş olduğu vaatler yanında, muhalefetin bu eleştirilerini de dikkate almak durumundadır, zorundadır. Nitekim, üç ayı aşan bir süre içerisinde 58 inci hükümet -bugün istifa etmiş durumda olan hükümetimiz- bu süre içerisinde Cumhuriyet Halk Partili milletvekillerinden çok eleştiri aldı. Söz alan milletvekillerimiz, benim Mecliste bulunduğum saatler içerisinde ve sorulara cevap verdiğim süreler zarfında, tarımsal politikalarımıza yönelik olarak, özellikle belli bazı alanlarda çiftçi borçları konusunu bugün dile getirdiler; Devlet Bakanımız olmadığı için onun cevabı verilemedi. Ucuz mazot konusu ve tarımda kullanılan elektrik ücretleri yine bugün gündeme geldi. Yine, ifade ettiğim gibi, ucuz mazot konusu sık sık gündeme geldi ve ben, daha önce bununla ilgili konularda henüz çok olgunlaşmış bir çalışmanın olmadığını ifade ettim; ama, tabiî ki, bir baskı altında kalıyoruz. Bu doğrudur, hem verdiğimiz sözler açısından baskı altında kalıyoruz hem de Cumhuriyet Halk Partili milletvekili arkadaşlarımız bu konuyu gündeme getirdiklerinde böyle bir baskı altında kalıyoruz.

Şunu söyledik hep ve doğruyu söyledik burada: Gündemimizi sürekli dışpolitika işgal etti; Avrupa Birliği, Kıbrıs ve Irak konusu; ama, biraz önce söylediğim gibi, ülkemizde iki üründen bahsettim, 600 000 çiftçi ailesini ilgilendiriyordu; dolayısıyla, tüm çiftçileri ilgilendiren konulardan bir tanesi de ucuz mazot konusuydu. Bu, Tarım Bakanlığını da ilgilendiren bir konu; yani, esas hizmet verdiğimiz insanları ilgilendiren bir konu; ama, olayın tamamen dış ticareti ilgilendiren; yani, enerjiyi ilgilendiren, rafinerilerimizi ilgilendiren, Maliyeyi ilgilendiren yönünün daha ağır bastığını biliyorsunuz. Biz, "kendi Bakanlığımız bünyesinde bununla ilgili konuda ne yapabiliriz" sorularını da soruyor ve cevap arıyoruz.

İki konu üzerinde öne çıktı hadise; bir tanesi "biyodizel" diye ifade edilen ve Avrupa'da gittikçe kullanımı yaygınlaşan bir üründür. Bu "yağlı tohumlar" diye ifade edilen bitkilerden enerji amaçlı kullanılma halidir, teknolojisi bakımından bir sorun yoktur; ancak, maliyetler bakımından henüz piyasa şartlarında üretimi söz konusu değildir, çok büyük oranda teşviki gerekmektedir. Ancak, giderek daha büyük oranda kullanılması konusunda, Avrupa Birliği üyelerinin, özellikle çevreci kesimlerin baskısı sonucu kullanma oranında artış olacaktır. Bu, ülkemizde de, önümüzdeki zaman içerisinde gündemimizi daha çok işgal edecektir. Biz de, Tarım Bakanlığı olarak, bu konuda olaya katkı yapmaya çalışıyoruz. Bunun da somut ifadesi olarak şunu söyleyebilirim: Tarımsal İşletmeler Genel Müdürlüğümüzün bünyesinde bu amaçla belli alanların tahsis edilmesi ve buradan elde edilecek yağlı tohumlardan yakıt amaçlı enerji üretimine yönelik olarak bir kısım kullanımların söz konusu olması şeklinde; ama, teknolojisinde sorun olmayan bu alanda, maliyetler yönünden sorun olduğunu ifade ediyorum.

Bunun dışında, ikinci olarak üzerinde durduğumuz husus şudur: Biz, acaba, bu sözümüzü yerine getirme konusunda ne yapabiliriz? Muhalefetimizin bu konuda verdiği dolaylı destek -eleştirileriyle verdiği destekten bahsediyorum- bizi bu konuda şöyle bir noktaya getirmiştir: Kamunun kontrolünde olan TÜPRAŞ'ın üretimini, yurtiçi dağıtımını, ihracatını kontrol ettiğimizde, şöyle bir rakamla karşı karşıya kaldık: TÜPRAŞ, son beş yılda, toplam kapasitesinin belli bir miktarını ihraç etmektedir. Yurtiçi talepteki gerilemeye bağlı olarak, bu ihracat, 1990'da 1 200 000 ton, 2002'de 2 700 000 tona ulaşmıştır, 2003 yılı hedefi ise, 4 300 000 tondur.

Sayın milletvekilleri, TÜPRAŞ, bu ürünlerini -ton olarak ifade edersek- yaklaşık 109 dolar/ton ile 184 dolar/ton; yani, ton başına bu fiyat aralığında değişik yıllarda ihraç etmiş. 2002 yılında ihraç ettiği 2 700 000 ton işlenmiş petrol ürünlerinden, siyah ve beyaz ürünler olarak, 557 000 000 dolarlık bir gelir elde etmiş. Biz, bugün şu noktaya geldik: Bunu, sonuçlanmış bir şey olarak değil; ama, geldiğimiz bir nokta olarak bilgilerinize arz ediyorum, sunuyorum: Bu 2003 yılında programlanmış olan 4 300 000 ton işlenmiş petrol ürünleri ihracatının 2 000 000 tonu Tarım Bakanlığına tahsis edildiği takdirde TÜPRAŞ'a ödememiz gereken miktar, ihraç fiyatından, 370 000 000 dolardır. Bu ürünün yurt içindeki değeri ise, 1 milyar dolardır. Dolayısıyla, biz, çiftçimize yüzde 50 oranında ucuz mazot verme imkânını bulurken, geriye kalan miktar konusunda da, doğrudan gelir desteği için, bütçede, sadece 100 trilyon ayırdığımız kaynağın üzerine, 670 000 000 dolar, yaklaşık 1 katrilyon civarında bir parayı da transfer etme imkânını bulacağız. Bu, henüz ilgili bütün birimler tarafından tartışılıp, sonuçlanmış bir husus değildir; ama, dediğim husus şudur: Verdiğimiz söz ve sorumluluklarımız, muhalefet partimizin bize sürekli olarak yönelttiği uyarıcı görevi ve bunun akabinde meydana gelen arayışların sonunda geldiğimiz nokta, bir çıkış yolu olarak karşımızda görülmelidir. Arayışlarımız sürecektir, çiftçilerimize verdiğimiz sözler doğrultusunda birkısım iyileşmeler sağlayabilmek arzumuzdur, Türk çiftçisinin sorunlarını adım adım çözmek hepimizin görevidir.

Hepinize saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Bakanıma teşekkür ediyoruz.

Soru önergesi Sayın Bakan tarafından cevaplandırılmıştır.

Soru sahibinin bir söz talebi?..

ORHAN ERASLAN (Niğde) - Var efendim.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Eraslan.

Sayın Eraslan, kısa ve öz olarak rica ediyorum.

ORHAN ERASLAN (Niğde) - Sayın Başkan, Sayın Bakana teşekkür ederim; 21 dakikalık bir cevaplama süresinin 9 dakikasını patates ve fasulyeye ayırdılar, eksik olmasınlar. Benim sorum patates ve fasulye üzerineydi, diğer konularla ilgili bir polemik yapmak durumunda değilim.

Niğde, patates üretiminde Türkiye birincisi. Yıllara göre değişmekle birlikte, yaklaşık olarak 1,5 milyon ton patates üretilir. Doğrudur, ithal edilen miktar belki fiyatı düşürmeye yeterli olmayabilir; fakat, üreticiyi, sürekli olarak bir baskı altında tutmaktadır, ithal miktarı az da olsa sürekli bir baskı altında tutmaktadır, dolayısıyla, bu da fiyatın aşağıya çekilmesine neden olmaktadır. Patates fiyatları geçen yılın bile altında, şu anda, maliyetini karşılayamıyor.

Yine, Niğdemiz, fasulye üretimi bakımından da ülkemizin önde gelen illerinden bir tanesidir. Dermason olarak marka olan köy, bizim Niğdemizin köyüdür. Geçen yıl, beyaz fasulye dediğimiz kurufasulyenin kilosu Niğde'de 1 400 000 lira iken, bu yıl 500 000-600 000 lira. Geçen yıl barbunya dediğimiz fasulye 1 500 000 lira iken, bu yıl 900 000 lira. Doğrudur, belki ithal edilen miktarlar, piyasa kuralları içerisinde aşağıya çekmeye yetmeyebilir; ama, tüccarın elinde üreticiye karşı bir sopa şeklinde kullanılıyor. Sayın Bakanım, eksik olmasınlar, birtakım tedbirler aldıklarını söylüyorlar; demek ki, tedbirler yeterli değil efendim, yeni tedbirler üretmek gerekiyor. Bizim çiftçimiz şaşkın vaziyette; patates ekenimiz patates ekmeyeceğini söylüyor, fasulye ekenimiz fasulye ekmeyeceğini söylüyor, pancarın hiç sahibi yok. Yani, kotayı kaldıralım derken, kotalar üst üste geliyor. Hayvancılık deseniz, temelli öldü. Bu durumda ne yapacak çiftçi? Yeni önlemler üretmeyi, yeni önlemler yaratmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Eraslan.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkan, müsaade ederseniz, yerimden, kısaca cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Orhan Eraslan Beyin, soruyu cevaplandırmamdan sonra ifade ettiği konular çok önemli konular. Özellikle üreticilerimizin, gelirlerinden artış beklerken gelir kaybına uğramasını, bir üründe bir önceki yılın fiyatları belliyken o ürünün fiyatlarının düşmesi hadisesini hiçbirimiz kabul edemeyiz, doğru bulamayız; ama, şöyle bir düşünün; son üç yılda önemli ölçüde fiyatı artan bir tarım ürünü var mı, hangi ürünün fiyatı arttı?.. Pamuğun kilosu 500 000 lira ve üretici zarar ediyor, biliyoruz. Bu ürünlerin içerisinde, patates üreticisi de bu durumda. Fasulye üreticisi, özellikle bu sene çok güç durumda kaldı.

Bu konunun, günlük politikanın dışında bir yönü var. Türkiye'de, hangi ürünün üretimi bir miktar artarsa, onun üreticisi büyük zarara uğruyor; çünkü, bu ürünlerin toplam yurtiçi tüketimini kısa sürede artırma imkânı yok. Hiçbir tarım ürününün, biliyorsunuz, gelir elastikiyeti 1'den büyük değildir; yani, insanların gelirleri arttığı zaman, bu ürünleri daha çok tüketmezler. Dolayısıyla, biz, ülkede üretimi artırmaktan bahsettiğimiz anda, mutlaka, dış pazarı düşünmeliyiz. Dış pazarı planlamadan, bunu gerçekleştirmeden olacak üretim artışları, iç piyasada bu tip rahatsızlıklara sebep olacaktır. Bunun kısa vadede pratik yönü yoktur.

İkinci bir husus şu: Biz, Dünya Ticaret Örgütüne dahil olmuşuz, bir anlaşmalar sistemine bağlıyız ve uygulayacağımız bir vergi oranı vardır. Bunun dışında, ithalatı, ek tedbirlerle 2 000 tonlara kadar indiriyoruz.

Arkadaşlar, ithalatta, birçok üründe, kısıntı yaptığımız zaman, biliyorsunuz, başka ülkeler, bizi uluslararası mahkemelere şikâyet ediyorlar, anlaşmalara uymadığımızı söylüyorlar, bizim ithalat yasaklarımızı, engellerimizi ortadan kaldırıyorlar ve ithalat yapmamızı zorunlu hale getiriyorlar. Türkiye, bunu, yapay olarak belli bir ölçüde tutmaya çalışıyor. Bu ölçü, bence, olabilecek çok iyi seviyelere gelmiş durumdadır; çünkü, geriye bir adım daha attığımız zaman, ithalat yasak diyeceğiz; ama, içinde bulunduğumuz piyasa sisteminde bu kavramı kullanamayacağımızı siz de biliyorsunuz. Efendim, bu konuda, kısa vadede çözüm yok; çözüm, biraz orta vadede. Orta vadedeki çözüm şekli de, Türkiye'deki çiftçilerin kayıt altına alınması, arazilerimizin niteliklerinin ve ne üretileceğinin tespit edilmesidir.

Tarım Bakanlığının önümüzdeki yıllarda yapabileceği en önemli görev, Türkiye'de üretim planlamasının yapılabilmesine imkân verecek olan altyapıyı kurmasıdır. 2003 yılı başına kadar bu kurulmamıştır, bir günde kurulamaz; bunu, 2004 yılına kadar tamamlayabilirsek, çiftçilerimizin temel sorunlarından bir tanesini çözmüş olacağız. Böylece, ürün fazlası ortaya çıktığında mağdur durumda kalan ve gelir seviyesi düşen çiftçilerimiz giderek daha azalacaktır; dolayısıyla, tarım kesimindeki sorunlar anlaşılır sorunlardır; ama, kolay çözümü yoktur.

Hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

12. - Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı'nın, yönetim kademelerine yapılan atamalara ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/127)

BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.

Ertelenmiştir.

13. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, 1958'de kaldırılan Karaköy Camiine ilişkin Kültür Bakanından sözlü soru önergesi (6/128)

BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.

Ertelenmiştir.

14. - Samsun Milletvekili Suat Kılıç'ın, Rus doğalgazının fiyatına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/129)

BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?... Yok.

Ertelenmiştir.

Sayın milletvekilleri, sorular kısmına ayırdığımız süremiz tamamlanmıştır.

Şimdi, gündemin "Oylaması Yapılacak İşler" kısmında yer alan Askerlik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının açık oylamasını yapacağız.

Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, İçtüzüğümüze göre bu konuda söz almak istiyorum.

BAŞKAN - Neyle ilgili?..

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Hükümet istifa ettiğine göre, bize göre, bu konu görüşülemez. Gerçi, biraz önce Başbakanlığın bir tezkeresini okudunuz; ama, bu öncelik meselesi hakkında, izin verirseniz, söz almak istiyorum.

BAŞKAN - Nedir o usulsüzlük?

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - İzin verirseniz, 63 üncü maddeye göre söz verirseniz, onu açıklayacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN - Efendim, benim burada 63 üncü maddeye göre... Bu usul, Başkanlığın yaptığı işlemlerle ilgili; dolayısıyla, şu ana kadar yaptığımız işlemlerde usul noktasında herhangi bir yanlışlık görmüyorum.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Hayır efendim, görüşme usulüyle ilgili Sayın Başkan.

AHMET SIRRI ÖZBEK (İstanbul) - Görüşme usulüyle ilgili her zaman söz istenir Sayın Başkan.

BAŞKAN - Efendim, görüşmeler tamamlanmış, sadece oylama noktasında kalınmıştır.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Oylamaya geçerken, görüşme usulüyle ilgili, şu anda uyguladığınız yöntemle ilgili söz almak istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Efendim, ben, size, yerinizden, kısa bir açıklama imkânı veriyorum; Başkanlığımız bu noktada gerekli takdiri yapacaktır.

Buyurun.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; İçtüzüğümüzün ilgili maddesine göre, hükümet herhangi bir şekilde görevden ayrıldığı takdirde, komisyonlarda ve Genel Kurulda görüşülmekte olan yasa tasarıları ve teklifleri ertelenir. Bunun bir istisnası var, o istisna da, Bakanlar Kurulunun öncelik vermesi halinde, bu yasa tasarıları ve teklifleri görüşülebilir.

Biraz önce, Başbakanlığın bir tezkeresini okuttunuz. Orada, zannediyorum 37'ye yakın kanun tasarısının önceliğine dair bir yazı var.

Şimdi, görevden ayrılmış, bundan sonra çıkacak yasalarla ilgisi olmayan -şahıslar aynı olabilir, ayrı mesele ama, yeni bir hükümetle karşı karşıyayız- istifa etmiş bir hükümetin, Meclise sevk etmiş olduğu bütün yasa tasarıları için öncelik iddiası geçerli bir iddia olamaz. İncelediğimiz zaman görüyoruz ki, bu tasarıların pek çoğu eski başbakanlardan, Sayın Necmettin Erbakan zamanından, Sayın Tansu Çiller zamanından, Sayın Mesut Yılmaz zamanından kalmıştır; yıllardır bekleyen bu tasarıların şu anda önceliği söz konusu olamaz.

Usul açısından hükümetin böyle bir yetkisi olsa bile, bu, etik değil, bu, doğru değil. Belki, birkaç tane tasarı öncelikli olabilir; ama, şu anda Meclise sevk edilen, biraz önce belirttiğim gibi, yıllardır bekleyen tasarıların önceliğini iddia etmek mümkün değildir.

Yüce Meclisin, bir anlamda, yetkinin suiistimali yoluyla buraya gönderilmiş olan tezkereye itibar ederek bu tasarıları yasalaştırmasının doğru olmadığını düşünüyoruz. Bu nedenle de, Yüce Başkanlığınızdan ve Genel Kurulumuzdan, bu konuda, tasarılarla ilgili herhangi bir görüşme yapılmamasını, oylama yapılmamasını talep ediyorum.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkanım, ben de usul hakkında söz istiyorum...

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütün üyeleri, milletvekillerimizin tamamı ve Başkanlık Divanı, başta Meclis Başkanımız olmak üzere, bu Meclisin çalışmalarını, bu Yüce Heyet tarafından kabul edilmiş İçtüzüğe göre hareket etmek suretiyle düzenlerler ve çalışmalarımız bu şekilde yapılır.

İçtüzüğümüzün 78 inci maddesi açıktır. Bu maddenin son fıkrasında "Ancak, Bakanlar Kurulunun öncelikli olduğunu bir yazı ile Başkanlığa bildirdiği kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine devam olunur" denilmektedir. Hepimiz, bu İçtüzüğe uymak durumundayız.

Biraz önce, bununla ilgili, iki ayrı tezkere okundu. Tezkerenin birisinde uzun bir liste var; biri de, sadece, bugün oylamasını yapacağımız Askerlik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısıdır.

Biz, bu Tüzük çerçevesinde hareket ediyoruz; ama, sayın milletvekillerimizin ve parti grubu temsilcilerimizin, bu Parlamentoda, her konuda görüşlerinin açıklanması noktasında, şahsen, Başkan olarak benim, öncelikli bir hak ve imkân verme görüşüm vardır.

Bu konuda, siz, görüşünüzü açıkladınız; zabıtlara geçmiştir. İçtüzüğe göre, başkaca yapılacak işlem görülmediğinden oylamaya geçiyorum.

V. - OYLAMASI YAPILACAK İŞLER

1. - Askerlik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/478) (S. Sayısı : 69) açık oylaması (1)

BAŞKAN - Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                       

(1) 69 S. Sayılı Basmayazı 6.3.2003 tarihli 42 nci Birleşim Tutanağına eklidir.

Oylama için 5 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Askerlik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının açıkoylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı                                :                                296

Kabul                                :                                295

Ret                                :                                1

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olsun. (Alkışlar) (1)

Sayın milletvekilleri, birleşime 10 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 17.56

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

                                       

(1) Açıkoylama kesin sonuçlarını gösteren tablo, tutanağın sonuna eklidir.

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 18.08

BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER : Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Suat KILIÇ (Samsun)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 44 üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Şimdi, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

Anti-Personel Mayınların Kullanımının, Depolanmasının, Üretiminin ve Devredilmesinin Yasaklanması ve Bunların İmhası ile İlgili Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporunun görüşülmesine başlıyoruz.

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. - Anti-Personel Mayınların Kullanımının, Depolanmasının, Üretiminin ve Devredilmesinin Yasaklanması ve Bunların İmhası ile İlgili Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/488) (S. Sayısı : 67) (1)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerlerini aldılar.

Komisyon raporu 67 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Şu ana kadar, tasarının tümü üzerinde, Başkanlığımızdan, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Onur Öymen söz talebinde bulunmuştur.

Buyurun Sayın Öymen.

Süreniz 20 dakika.

CHP GRUBU ADINA ONUR ÖYMEN (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; anti-personel mayınların kullanımının, depolanmasının, üretiminin ve devredilmesinin yasaklanması ve bunların imhasıyla ilgili olarak hazırlanmış olan Ottava Sözleşmesinin onaylanması konusunda Cumhuriyet Halk Partisi Meclis Grubunun görüşlerini arz etmek üzere huzurunuza gelmiş bulunuyorum.

Bildiğiniz gibi, anti-personel mayınları dünyada insanlar için çok ciddî bir tehdit oluşturmaktadır. Geçmişte, savaş dönemlerinde dünyanın çeşitli bölgelerine yerleştirilmiş bulunan bu mayınlar savaşlar bittikten sonra da pek çok sayıda masum insanın hayatını almaktadır; ölümüne ve kalıcı sakatlıklara yol açmaktadır.

Değerli arkadaşlar, Birleşmiş Milletlerin yaptığı araştırmalar bu konuda son derece ürkütücü bir tablo ortaya çıkarmaktadır. Bugün dünyada 64 ülkede 100 000 000'u aşkın kara mayını bulunmaktadır ve bu kara mayınları nedeniyle çoğunluğu masum siviller olmak üzere her ay 800 kişi hayatını kaybetmektedir. Dünyada en çok, bu mayınlar, Balkanlar'da görülmektedir. Birinci sırada Bosna-Hersek yer almaktadır; onu, Uzakdoğu'dan bir ülke Kamboçya izlemekte; fakat, Kamboçya'dan sonra, başka bir Balkan ülkesi, Hırvatistan 3 üncü sırada yer almaktadır.

                                      

(1) 67 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Türkiye, kara mayınlarının temizlenmesi konusunda dünyada aktif rol oynanan ülkelerden biridir. Ülke dışında da, Türkiye, kara mayınlarının temizlenmesi konusunda çok önemli çalışmalara katılmaktadır; bir bölümüne parasal yardım yaparak katılmaktadır, bir bölümüne askerî uzmanlarımızın bilfiil bu mayınların imhası çalışmalarına katılması suretiyle katkıda bulunmaktadır; mesela, Bosna-Hersek'in kara mayınlarından arındırılması için, Türkiye 50 000 dolarlık katkıda bulunmuştur; aynı şekilde, gerek Bosna'da gerek Kosova'da mayınların temizlenmesinde Türk Silahlı Kuvvetleri çok aktif bir rol oynamıştır; Arnavutluk'taki mayınların temizlenmesinde de, biz, Türkiye olarak önemli rol oynadık; Afganistan'da da, oradaki görevli birliğimiz, bu alanda çok önemli çalışmalar yapmıştır.

Değerli arkadaşlar, bu sözleşme 4 Aralık 1997 yılında Ottava'da imzaya açılmıştır ve 1999 yılında yürürlüğe girmiştir. Bu anlaşmayı bugüne kadar 142 ülke imzalamış ve 122 ülke onaylamış bulunmaktadır. Türkiye, başından beri bu sözleşmeye sıcak bakmış; fakat, nedense, onaylama işlemi bugüne kadar gecikmiştir. Bu kadar önemli bir konuda, Türkiye'yi bu kadar yakından ilgilendiren bir konuda, ülkemizin, dünya ülkeleri arasında 123 üncü sırada yer alacak olması, ülkemiz hesabına övünülecek bir durum değildir, sevinilecek bir durum değildir. Türkiye, bu kadar önemli bir insanî konuda, şimdiye kadar, çok daha aktif rol oynamalıydı, öncelik almalıydı, bu meseleye öncülük yapan ülkelerden biri olmalıydı; ilk sırada yer almalıydık. Niçin 122 ülkenin gerisinde kalıyoruz?.. Sorulması gereken soru budur. İşin esası doğrudur, bu sözleşmeyi imzalamak doğrudur; ama, bunun, bugüne kadar gecikmiş ve geciktirilmiş olmasının izahı mümkün değildir. Başta Kanada olmak üzere, NATO'da ve başka kuruluşlarda pek çok ülke bu konuda öncülük yaparken, aktif rol oynarken, maalesef, ülkemiz, en geri sıralarda kalan devletler arasında yer almıştır; bu hatayı bir daha tekrarlamayacağımızı ümit ediyorum başka alanlarda.

Değerli arkadaşlar, geçmişte Türkiye de bu kara mayınlarını sınır bölgelerinin güvenliği için veya başka güvenlik ihtiyaçları için kullanmıştır. Özellikle yasal olmayan sınır geçişlerinin önlenmesi için, kaçakçılığın önlenmesi için, Türkiye, toplam olarak şimdiye kadar bizdeki bilgilere göre 935 000 kara mayını yerleştirmiş bulunmaktadır. Bu kara mayınlarının sivillere zarar vermesini önlemek için bunların etrafı işaretlerle çevrilmiştir, bazı tedbirler alınmıştır; ama ne yazık ki, hâlâ daha çok sayıda insanımız bu kara mayınları yüzünden hayatını kaybetmektedir.

Sadece Suriye sınırımızda 3 500 000 dönümlük bir alan mayınlarla kaplanmıştır, bunların temizlenmesine başlanmıştır; ama bunun çok uzun bir zaman alacağı bellidir. Bu mayınlar, hem insanların hayatına mal olmakta hem de o bölgedeki çok verimli arazilerin kullanılmasına imkân vermemektedir, bu açıdan da çok ciddî bir meseledir. Öyle anlaşılıyor ki, bizdeki bazı gayriresmî bilgilere göre, sadece Suriye sınırımızdaki mayınların temizlenmesi için 36 000 000 dolara ihtiyacımız var. Bu mayınları döşerken, temizlenmesinin ne kadar pahalıya mal olacağını başlangıçta düşünmekte fayda vardır. Her ne kadar güvenlik gerekçeleri her şeyin önünde yer alırsa da, bunun maliyet hesabının iyi yapılması lazım.

Arkadaşlar, bir kara mayınının döşenmesinin maliyeti 3 dolardır; fakat onun bulunduğu yerden temizlenmesinin maliyeti ortalama olarak 1 000 dolardır, dünya fiyatları budur, ülkeden ülkeye biraz değişmekle birlikte. Yani mayının temizlenmesinin maliyeti, mayının döşenmesinin birkaç yüz misli fazlasıdır. Uzmanlarca yapılan hesaplamalara göre, sadece Türkiye'deki mayınların tümünün temizlenmesi 350 000 000 ilâ 450 000 000 dolara ihtiyaç göstermektedir, bu kadar para harcamamız lazım, bu mayınların temizlenmesi için. Bütün dünyanın kara mayınlarından temizlenmesi için harcanması gereken para 100 milyar dolardır.

Türkiye, 1996 yılında anti-personel kara mayınlarının üretimini, satışını, transferini, bir moratoryumla, 5 yıllığına durdurmuştur. Daha sonra, bu moratoryum süresiz olarak uzatılmıştır.

2001 yılı sonu itibariyle, değişik sınır bölgelerinde bulunan 10 638 mayını imha etmiş bulunuyoruz; fakat, öyle anlaşılıyor ki, toplam 935 000 mayının tümünün imhası için, bu hızla gidersek, 100 yıl yetmeyecektir. O bakımdan, bu işi hızlandırmamız gerekiyor. Bu iş için gerekli tahsisatı, ilgili askerî makamlarımıza vermemiz gerekiyor, özel sektörü harekete geçirmemiz gerekiyor. Bizim özel sektörümüz, mayınların imhası konusunda uzmanlaşmıştır. Bugün, başta Kuveyt olmak üzere, bazı ülkelerde, Türk firmaları, bu mayınların temizlenmesinde çok başarılı rol oynuyorlar, niçin Türkiye'de aynı işi yapmasınlar? Silahlı Kuvvetlerimizin yanısıra, özel sektöre de, bu konuda görev verilebileceğini düşünüyoruz.

Arkadaşlar, bu mayınların temizlenmesi için, dünyada yeni teknikler geliştirilmiştir, yeni aletler, araçlar geliştirilmiştir. Türkiye'nin, mutlaka, bunlardan edinmesi lazımdır ve bu kara mayınlarının, bu yeni araçlarla, süratle temizlenmesi gerekmektedir.

Değerli arkadaşlar, terör örgütü PKK'nın, 1993 ile 2002 yılları arasında döşediği bu tip mayınlar sonucunda, çok sayıda güvenlik kuvvetleri mensubumuz ve sivil vatandaşımız hayatını kaybetmiş, pek çoğu kalıcı sakatlıklara maruz kalmıştır.

Bugün, Silahlı Kuvvetlerimiz, çok başarılı bir çalışmayla, bu mayınlardan zarara uğrayanları, sakat kalanları rehabilite etme çalışması yapmaktadır. Dünyaya örnek olabilecek bir çalışma yapmaktadır; ama, bu, işin esasını halletmemekte, hâlâ, çok sayıda insanımız ölmektedir. PKK'nın döşediği mayınlar sonucunda, 289 sivil vatandaşımız ile 299 güvenlik mensubu hayatını kaybetmiştir. 792 sivil vatandaşımız ve 1 524 güvenlik görevlisi yaralanmıştır. Sadece 2001 yılı içinde, bu mayınlardan, 5'i çocuk olmak üzere, 16 vatandaşımız ölmüştür ve 10'u çocuk olmak üzere 33 vatandaşımız yaralanmıştır. Yani, terör faaliyetlerinin fiilen bitmesinden sonra bile bu mayınların tahribatı devam ediyor.

Netice itibariyle, Türkiye, bu sözleşmenin onaylanmasına karar vermiştir; ama, demin de ifade ettiğim gibi, bu konuda geç kalmışızdır; daha çabuk, daha hızlı hareket etmemiz gerekiyordu. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, bu konudaki bütün çalışmaları destekliyoruz. Biliyoruz ki, Bulgaristan sınırımızın mayınlardan arındırılması için Türkiye çok aktif bir çaba içindedir. Azerbaycan ve Gürcistan ile sınırlarımızın bu mayınlardan arındırılması için görüşmeler devam ediyor. Yunanistan'la sınırımızın arındırılmasını, önce, 1998 yılında biz teklif ettik; ama, uzun süre Yunanlılardan cevap alamadık. Nihayet, 2001 yılında Türkiye ile birlikte bu mayınların kaldırılmasını kabul ettiler ve Yunan Parlamentosu, Ottava Sözleşmesinin onaylanmasını kararlaştırdı. Şimdi sıra bizim Parlamentomuzdadır ve Yüce Heyetinizin bu sözleşmeyi biraz sonra onaylayacağını ümit etmek istiyorum.

Çok değerli arkadaşlar, bu vesileyle bir hususa daha değinmek istiyorum. Bu bir örnektir; Türkiye, pek çok konuda, bazı önemli uluslararası sözleşmelerin, anlaşmaların imzalanmasında, onaylanmasında geç kalmaktadır. Bunlardan bir bölümü insan haklarıyla ilgilidir. Birleşmiş Milletlerin bazı insan hakları sözleşmelerini Türkiye çok gecikerek onaylamıştır. Bazı önemli uluslararası anlaşmaları, Türkiye -onaylamak şöyle dursun- daha imzalamamıştır. Mesela, bunlardan bir tanesi, Avrupa Sosyal Şartı'dır; bu vesileyle bunu belirtmek istiyorum. Biz, iş güvenliğiyle ilgili olarak, bugünlerde çok yoğun çalışma yaptığımızı düşünüyoruz; fakat, unutulmasın ki, bu uluslararası anlaşmaların imzalanması, Türkiye'de işçilere, çalışanlara çok yeni sosyal imkânlar, ufuklar açacaktır. Niçin orada da sona kalacağız?! Biliyoruz ki, bizden başka imzalamayanlar da var; ama, biz, her konuda sonuncu devlet olmak zorunda mıyız?! İşte, size bir örnek. Bu alanda ve başka alanlarda uluslararası sözleşmeler yapılırken ve imzaya açılırken, Türkiye en sonlarda kalan devlet olmamalıdır. Bu, bize yakışmıyor.  Avrupa Birliğine girmek isteyen, en çağdaş ülkelerden biri olmaya aday olan Türkiye, bu gibi konularda son sıralarda kalmamalıdır. Bu, bizi üzmektedir; milletimizi incitmektedir, rencide etmektedir. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, iktidarın Türkiye'yi çağdaşlaştırma yolunda, bu ve benzeri uluslararası sözleşmelerin bir an önce imzalanması ve onaylanması için sarf edeceği çabalara destek olacağız; çünkü, bizim hedefimiz, Türkiye'yi bir an önce çağdaş bir ülke haline getirmektir. Hele böyle insanî konularda, hele böyle vatandaşımızın can güvenliğini ilgilendiren konularda gecikmenin hiçbir izahı yoktur.

Değerli arkadaşlar, bu düşüncelerle, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu sözleşmenin Yüce Mecliste onaylanmasına katılacağımızı, müspet oy kullanacağımızı huzurunuzda ifade etmekten özel bir mutluluk duyuyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Öymen.

AK Parti Grubu adına, Mardin Milletvekili Sayın Nihat Eri; buyurun. (AK parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA NİHAT ERİ (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime İstiklâl Marşının Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabulünün 82 nci yıldönümünü kutlayarak ve "Hakkıdır, hakka tapan milletimin istiklal" diyen büyük insan, büyük şair Mehmet Âkif Ersoy'u anarak başlamak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, Anti-Personel Mayınların Kullanımının, Depolanmasının, Üretiminin ve Devredilmesinin Yasaklanması ve Bunların İmhası ile İlgili Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının görüşülmesiyle ilgili, AK Parti Grubunun sözcüsü olarak huzurunuzda bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sevgili arkadaşlar, anti-personel mayın dediğimiz zaman, bir kişinin mevcudiyeti, yaklaşması veya temasıyla infilak edecek biçimde tasarımlanan ve bir veya birden fazla kişiyi etkisiz hale getirecek, yaralayacak veya öldürecek mayın olarak tarif edilir.

Anti-personel kara mayınlarının, sorumsuzca ve ayırım gözetmeksizin kullanılmasının sivil nüfusta yol açtığı ağır kayıplar, uluslararası kamuoyunda gittikçe artan bir hassasiyet meydana getirmiştir.

Söz konusu mayınların yasaklanmasına yönelik olarak, 4 Aralık 1977 tarihinde, Ottava'da, Anti-Personel Mayınların Kullanımının, Depolanmasının, Üretiminin ve Devredilmesinin Yasaklanması ve Bunların İmhası ile İlgili Sözleşme imzaya açılmış ve 1 Mart 1999 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

Bu sözleşme, bugüne kadar 142 ülke tarafından imzalanmış ve 122 ülke tarafından da onaylanmıştır. Sözleşmeyi, komşularımız Bulgaristan ve Yunanistan onaylamış; Yunanistan, sözleşmeyi, Birleşmiş Milletler Sekretaryasına tevdi etmiş ve Türkiye'nin sözleşmeye katılma işlemlerinin tamamlanmasının beklendiğini 27 Haziran 2002 tarihli bir notayla Dışişleri Bakanlığımıza bildirmiştir. NATO içerisinde, ülkemizin yanı sıra, Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği ülkeleri arasında da Finlandiya sözleşmeye taraf olmamışlardır; Rusya Federasyonu da, sözleşmeye taraf değildir.

Türkiye, taraf devletlerin 3 Mayıs 1999'da Mozambik'in Başkenti Maputo'da, 2000'de Cenevre'de, 2001'de Nikaragua'nın Başkenti Managua'da ve 2002 yılında, yine Cenevre'de yapılmış bulunan konferanslara gözlemli ülke sıfatıyla katılmış ve anlaşmayı imzalama niyetini ortaya koymuştur.

Ottava Sözleşmesinin yürürlüğe girmesinde, hükümet dışı kuruluşlar ve sivil toplum örgütleri önemli rol oynamıştır. Bu sözleşme, taraf devletlere, stoklarındaki mayınların dört yıl, döşenmiş mayınların da en geç on yıl içerisinde sökülerek imha edilmesi yükümlülüğünü getirmektedir. Taraf devletler, imha işlemi tamamlanıncaya kadar, sivillerin zarar görmemesi için, döşenmiş mayınların yerlerini belirleyip, etrafını çevirmekle yükümlü kılınmışlardır.

Sözleşme, taraf devletlerin anti-personel mayın kullanmasını, bunları geliştirmesini, üretmesini, bir başka şekilde edinmesini, depolamasını, elde tutmasını veya doğrudan ve dolaylı yoldan bir başkasına devretmesini yasaklamaktadır. Ayrıca, bu sözleşme çerçevesinde, bir taraf devlete, yasaklanmış bulunan herhangi bir faaliyetle iştigal etmekte olan herhangi bir kimseye yardımcı olmasını da yasaklamaktadır. Taraf devletler, bu sözleşmeyle, bütün anti-personel mayınları imha etmeyi taahhüt etmektedirler.

Sözleşme, taraf devletlerin, mayınların imhası konusunda diğer taraf devletlerden yardım almalarını; bu konuda, bilimsel ve teknolojik imkânlar ile malzeme transferi bakımından kısıtlama getirilmemesini öngörmektedir. Bu çerçevede, imkânı olan taraf devletler, olanakları kısıtlı diğer taraf devletlere yardım etmekle yükümlü kılınmaktadırlar. Aynı zamanda, bu sözleşmeyle, imkânı olan her taraf devlet, mayın kurbanlarının bakımına ve rehabilitasyonuna, sosyal ve ekonomik uyumuna ve mayınlar konusundaki bilinçlendirme programlarına yardım sağlayacaklardır. Bu yardım, diğer bütün yardımlar gibi, Birleşmiş Milletler sistemi, uluslararası, bölgesel ya da ulusal örgütler veya kuruluşlar, Uluslararası Kızılhaç Komitesi, ulusal Kızılay ve Kızılhaç kurumları ve bunların uluslararası federasyonu, hükümet dışı örgütler aracılığıyla veya ikili düzeyde sağlanacaktır.

Sözleşme uyarınca, taraf devletler, birbirlerinin sözleşmeye riayet edip etmediğini, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri aracılığıyla sorgulayabilecektir. Taraf devletlerin çoğunluğunun uygun görmesi halinde, sözleşmeyle ilgili uygulamalarından şüphe duyulan devletlere bir tespit ekibi gönderilmesi söz konusu olabilmektedir; ancak, denetimle ilgili herhangi bir mekanizma bu sözleşmede yer almamaktadır.

Türkiye, 1996 yılı ocak ayında, anti-personel mayınların satışını ve transferini yasaklayan 3 yıllık bir moratoryum ilan etmiştir. Bu sürenin dolmasını beklemeden, 15 Ekim 1998 tarihinde yapılan bir açıklamayla, moratoryum süresinin, bitiminden itibaren üç yıl için uzatıldığı duyurulmuştur. Söz konusu moratoryum, mart ayında süresiz olarak uzatılmıştır.

Ülkemizin sözleşmeye taraf olmasına dair işlemler sürmektedir. Bu çerçevede, sözleşmeye katılmamızın uygun bulunmasına ilişkin kanun tasarısı 2002 Nisan ayı içerisinde Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmuş, söz konusu tasarı, 9 Mayıs 2002 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyonunda gündeme alınmış, 3 Kasım 2002 tarihinde yapılan genel seçimlerin ardından, bir yasama dönemi içerisinde sonuçlandırılamadığından hükümsüz sayılmıştır. Tasarı, 20 Şubat 2003 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyonunda görüşülerek kabul edilmiş ve Yüce Heyetinizin huzuruna getirilmiştir.

Değerli milletvekilleri, ülkemiz açısından, Suriye sınırı boyunca yer alan 600 kilometre uzunluktaki ve 350 000 dönüm büyüklüğündeki mayınlı arazinin mayınlardan temizlenmesinin gündemde olması nedeniyle de bu sözleşmenin imzalanması önem arz etmektedir. Suriye sınırındaki mayınlı sahanın temizlenmesi için, 1975'te ve 1996'da olmak üzere iki defa Meclis araştırma komisyonları kurulmuş ve her iki komisyonun düzenledikleri raporlarda bu sahaların mayınlardan temizlenmesinin gereğine işaret edilmiştir.

1975 tarihinde kurulan Meclis araştırma komisyonu raporunda şöyle denilmektedir: "Suriye ile aramızdaki hudut boyunca, büyük masraflarla ve büyük alanların faydalanma, hatta, ülke dışı bırakılması pahasına tesis edilmiş olan mayınlı bölge, beklenen faydayı teminden uzak bulunmaktadır. Mayınlanmış saha bizim için tehlikeli ve yasak olmakta; fakat, Suriyeli için, mayınlar temizlenerek yeni bir ilerleme ve tarım alanı teşkil etmektedir. Gerisine çekildiğimiz ve gerisinde bir şeridi mayınlayıp, ter örgüsüyle kapatarak yasakladığımız demiryolu da âdeta Suriye'ye terk edilmiş, buradaki işletme emniyetimiz Suriyelilerin insafına bırakılmış olmaktadır. Gidilemez durumdaki mayınlı sahalarda rahatlıkla üreyen, mücadelesi yapılmayan, zararlı ot, fare ve sair haşaratın tarımsal alanlarımıza verdiği zararlar da dikkate alınmalıdır. Mayınların temizlenmesi suretiyle teknik icaplara uygun yeni bir muhafaza şeridinin tesisi zaruretinde, bütün ilgililerin ittifak halinde bulundukları müşahede edilmiştir. Mayınların temizlenmesi, temizlenen sahada yeni ve modern bir koruma sisteminin kurulması, bu sistemin işgal edeceği son derece dar bir şeritten geriye kalacak olan geniş arazilerin ekonomiye kazandırılması, topraksız köylülere dağıtılmasıyla, sadece güneydoğu illerimizin değil, tüm ülkenin yararına, tarihî değerde bir hizmet yapılmış olacaktır."

20.3.1996 tarihinde kurulan Meclis araştırma komisyonunun raporunda da, mayınlı sahalarda yangın ve yağmur gibi nedenlerden dolayı, mayınların patlamış ve yer değiştirmiş olabileceği sebebiyle, engellik vasıflarının kalmadığı, Suriye sınırı boyunca mayınlı sahaların dışında bulunan 469 adet hudut taşından 7 adedinin sağlam, 25 adedinin kırık olduğu, 437 adedinin ise yanına gidilip görülemediği için durumun bilinmediği, çoğunun Suriye vatandaşlarınca kırılıp yerlerinin değiştirildiğinin sanıldığı, mutlaka fizikî sınırın Suriye sınırına taşınmasının şart olduğu, mevcut mayınlı sahaların temizlenerek tarıma açılmasının uygun olacağı ifade edilmiştir.

Hükümetimizin de, mayınların temizlenmesi konusunda iradesinin olduğunu, geçenlerde bir sayın bakanın açıklamasından öğrendik ve yine, sayın bakanın açıklamasında, kendisinden, 2003 yılı programına bu konuda ödenek ayrılacağını memnuniyetle dinledik.

Değerli arkadaşlar, bu vesileyle, Suriye sınırında bulunan mayınlı sahanın, mayınlarından temizlendikten sonra, en başta fakir mayın kurbanları, topraksız köylüler ve eski sahipleri olmak üzere dağıtım veya satışının yapılmasının gerekli olduğunu belirtmek istiyorum. Bu yolla sağlanacak gelirle, sınırın modern ve elektronik bir sistemle korunması için gerekli olan 40-50 milyon doların çok üstünde bir kaynak sağlanacağı tabiîdir. Bunun yanında, Türkiye, modern dünyada mayın kullanan bir ülke ayıbından kurtulacak ve Avrupa Birliği yolunda daha emin adımlarla ilerleyecek.

Türk Silahlı Kuvvetlerinde bu konuda deneyimli, çok değerli elemanlar olduğunu biliyoruz. Bu işin, özel sektör eliyle de yapılabileceğini biliyoruz; fakat, Türk Silahlı Kuvvetleri eliyle hem çok daha hızlı bir şekilde ve hem de çok daha ucuz bir şekilde yapılacağı ilgililerce belirtilmektedir.

Değerli milletvekilleri, bu sözleşmenin kabulünden sonra, son yıllarda teröristlerle yaşanan silahlı çatışmalar sonucu etrafta bulunan serseri mayınların ve patlamamış mühimmatların bulundukları alanların tespit edilerek işaretlenmesi ve temizlenmesi ile bu bölgede yaşayan halkın karşı karşıya bulunduğu tehlike konusunda eğitilmesi için bir projenin başlatılması gerekir. Bizler seçim çalışmaları yaparken, Nusaybin'de koyunlarını otlatırken mayına basarak parçalanan çobanların taziyelerine gittik. Mayın kurbanlarının tıbbî, sosyal, psikolojik ve ekonomik sorunlarını ele alan projeler hayata geçirilmeli ve bu projelere gereken kolaylıklar sağlanmalıdır.

Değerli arkadaşlar, Avrupa Birliğine aday, çağdaş ve modern Türkiye, insanî hukuk konusunda önemli bir kilometre taşı teşkil eden böylesine önemli bir anlaşmanın dışında kalmamalıdır.

Biz, AK Parti grubu olarak, bu anlaşmaya olumlu oy kullanacağımızı belirtir, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Eri.

Gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi, şahsı adına, Denizli Milletvekili Sayın Haşim Oral; buyurun.

Süreniz 10 dakika.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Anti-Personel Mayınların Kullanımının, Depolanmasının, Üretiminin ve Devredilmesinin Yasaklanması ve Bunların İmhası ile İlgili Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısıyla ilgili şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygı ve sevgiyle selamlarım.

Ülkemiz, anti-personel mayınların sebep olduğu yaralama ile ölümlerden ve bunların insanî bakımdan yol açtığı sonuçlardan duyulan endişeleri paylaşmakla birlikte, coğrafî konumdan kaynaklanan özel güvenlik mülahazalarıyla, Ottava Sözleşmesine bugüne kadar, ne yazık ki, taraf olamamıştır.

Anti-personel mayınlarının özellikle terör örgütlerince ayırım gözetilmeksizin kullanılması, Ottava Sözleşmesine taraf olmaktan imtina etmemizde çok önemli bir rol oynamıştır. Sözleşmeyi, komşularımızdan Bulgaristan ve Yunanistan imzalamış, bunlardan sadece Bulgaristan onaylamıştır.

Günümüzde terörle mücadele alanında önemli bir başarı elde edilmiş bulunmaktadır. Askerî makamlarımız, mevcut teknolojik imkânlar çerçevesinde, sınır güvenliği açısından anti-personel mayınlara fazla ihtiyaç duyulmadığını, sınır güvenliğinin sağlanabilmesi amacıyla ikili ve çoktaraflı güvenlik düzenlemelerine ağırlık verilmesinin daha etkili olduğunu açıkça beyan etmiştir. Sözleşmede yer alan yükümlülüklere uyulması bakımından da güçlüğümüz bulunmayacağını, bu bağlamda, Ottava Sözleşmesine taraf olunmasından imtina edilmesine askerî açıdan gerek kalmadığı değerlendirmesini açıkça yapabiliriz.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; özellikle, bu yasa tasarısının bana hatırlattığı; bugünün ulu insan Mehmet Âkif Ersoy'un İstiklal Marşımızı yazdığı gün olduğu ve ulusumuzun bağımsızlığının -çok daha ileri giderek- bu İstiklal Marşının bir daha yazılmaması konusundaki dileklerimizin Meclis gündeminde dillendirildiği noktada, hem 12 Martı hem de, ne yazık ki,  İskenderun'da açılan PKK bayraklarının ve diğer bayrakların televizyonlardaki görüntüleriyle hepimizin gününün karardığını hissediyorum.

Ne yazıktır ve ne acıdır ki, Türkiye'de bugün bir savaş lobisi oluşturulmuştur ve bu savaş lobisi sonucunda, birileri PKK bayraklarıyla savaşa hayır derken, birileri de savaştan ekonomik ve siyasî çıkar elde etme arzusundadır. Bir milletvekili olarak, sokaktaki insana yüreğini ve gözünü açmış bir insan olarak, her iki lobiyi de kınıyorum ve bunun, Türkiye Büyük Millet Meclisine ve bu ülkenin ekmeğini yiyen insanlara yakışmadığını özellikle vurgulamak istiyorum.

Türk sınırları içinde ayyıldızlı bayrağın haricinde hiçbir bayrak dalgalanamaz; hiç kimse, misakımillî sınırları içinde hiçbir bayrağı, Türk bayrağının üstünde tutamaz! (Alkışlar) Ancak, Türk bayrağının, bizim bağımsızlığımızı işaret ettiğini de hiç kimse unutmamalıdır. Bunu söylerken, kimseyi itham etmek için söylemiyorum.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Hatırlattığınız için teşekkür ederim.

V. HAŞİM ORAL (Devamla) - Hatırlamaya ihtiyaç duyduğunuz için üzülmelisin bence sayın milletvekilim; eğer sen bundan ilham aldıysan, gerçekten üzülmelisin.

Türkiye Cumhuriyetinin bağımsızlığını işaret eden Mehmet Âkif Ersoy, Türkiye'nin bağımsızlığını işaret eden ayyıldızlı bayrağımız, ne yazık ki, bugün, çok kötü şekilde yaralanmaktadır, kamu vicdanı yaralanmaktadır. Bir milletvekili olarak, bütün bu savaş lobisinin tarafı olanların Türkiye'nin çıkarına hareket etmediklerini ve Cumhuriyet Halk Partisinin bütün bu savaş lobilerinin dışında olduğunu özellikle vurgulamak istiyorum. Bu savaş lobilerine destek verenlerin de düşüncelerini bir kez daha gözden geçirmelerini ve bunun bir mayın kadar tehlikeli olduğunu söylemek istiyorum. Sınırlarda mayınlardan kurtulmak isterken, sınır içlerimizdeki düşünce ve eylem mayınlarının ortadan kaldırılması konusunda milletvekillerinin hepsini, üzerlerine düşen sorumluluğu yerine getirmeye davet ediyor; hatırlayanlara da Allah kolaylık versin diyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Oral.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

ANTİ-PERSONEL MAYINLARIN KULLANIMININ, DEPOLANMASININ,

ÜRETİMİNİN VE DEVREDİLMESİNİN YASAKLANMASI VE BUNLARIN İMHASI İLE

İLGİLİ SÖZLEŞMEYE KATILMAMIZIN UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR

KANUN TASARISI

MADDE 1. - 4 Aralık 1997 tarihinde imzaya açılan "Anti-Personel Mayınların Kullanımının, Depolanmasının, Üretiminin ve Devredilmesinin Yasaklanması ve Bunların İmhası ile İlgili Sözleşme"ye katılmamız uygun bulunmuştur.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.

Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için 3 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendi ad ve soyadı ile imzasını taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Anti-Personel Mayınların Kullanımının, Depolanmasının, Üretiminin ve Devredilmesinin Yasaklanması ve Bunların İmhası ile İlgili Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının açıkoylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı                                :                                256

Kabul                                :                                256

Böylece, tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olsun. (Alkışlar) (1)

Sayın milletvekilleri, çalışma süremiz dolmuştur.

Kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 13 Mart 2003 Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Hepinize iyi akşamlar diliyorum.

Kapanma Saati : 18.54

 

 

                                      

(1) Açıkoylama kesin sonuçlarını gösteren tablo, tutanağın sonuna eklidir.
IV. - SORULAR VE CEVAPLAR (Devam)

B) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. - Adana Milletvekili Atillâ Başoğlu’nun, Adana’da yürütülen projelere ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu’nun cevabı (7/205)