SENTIM 2 2 2003-03-20T15:06:00Z 2003-03-20T15:06:00Z 43 27541 156988 TBMM 1308 313 192792 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM : 22          CİLT : 6       YASAMA YILI : 1

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

40 ıncı Birleşim

4 . 3 . 2003 Salı

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMA

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Gündemdişi Konuşmalar

1. - Aydın Milletvekili Özlem Çerçioğlu'nun, tarım politikaları ve Aydın İlinin tarım potansiyeline ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı

2. - Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün, Muhasebeciler Haftasına ilişkin gündemdışı konuşması ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı

3. - Ordu Milletvekili Kâzım Türkmen'in, Ordu İlinin ekonomik sorunları ve mekânsal yapısına ilişkin gündemdışı konuşması ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı

B) Tezkereler ve Önergeler

1. - Antalya Milletvekili Atilla Emek'in, (6/150, 6/151, 6/152, 6/153) esas numaralı sözlü sorularını geri aldığına ilişkin önergesi (4/20)

2. - Tokat Milletvekili Zeyid Aslan'ın Adalet Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/21)

3. - Ekli listede isimleri belirtilen ülke parlamentoları ile Türkiye Büyük Millet Meclisi arasında parlamentolararası dostluk grubu kurulmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/193)

4. - Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün, Çiftçilerin T.C. Ziraat Bankasına, Tarım Kredi Kooperatiflerine, Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğüne, Türkiye Ziraî Donatım Kurumu, Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğüne Olan Borç Faizlerinin Silinmesine Dair Kanun Teklifinin (2/3) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/22)

5. - Bayburt Milletvekili Ülkü Gökalp Güney'in, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair 2809 Sayılı Kanuna Ek ve Geçici Maddeler Eklenmesi ve 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin (2/16) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/23)

V. - ÖNERİLER

A) Danişma Kurulu Önerılerı

1. - Hatay Milletvekili Gökhan Durgun ve 30 milletvekilinin, Amik Gölü kurutularak kazanılan arazinin dağıtımı, kullanımı ve bu konulardaki bazı iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesine ilişkin (10/13) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin görüşülmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

VI. - SEÇİM

A) Komısyonlarda Açik Bulunan Üyelıklere Seçım

1. - Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunda boş bulunan üyeliklere seçim

2. - (10/4) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliklerine seçim

3. - (10/5) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliklerine seçim

VII. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) Sözlü Sorular ve Cevaplari

1. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Konya-Ereğli'deki İvriz Kaya Kabartmasının ve benzeri tarihî eserlerin korunmasına ilişkin Kültür Bakanından sözlü soru önergesi (6/80) ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın cevabı

2. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, millî eğitim politikasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/81) ve Millî Eğitim Bakanı Erkan Mumcu'nun cevabı

3. - Diyarbakır Milletvekili Muhsin Koçyiğit'in, Diyarbakır'da sivil havaalanı kurulup kurulmayacağına ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/83) ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın cevabı

4. - Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun, Karakaya Baraj Gölünde iptal edilen feribot seferlerine ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/88) ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın cevabı

5. - Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun, Malatya-Adana demiryolu hattının ulaşıma ne zaman açılacağına ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/134) ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın cevabı

6. - Çorum Milletvekili Feridun Ayvazoğlu'nun, Alacahöyük PTT Şubesinin kapatılmasına ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/135) ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın cevabı

7. - Kocaeli Milletvekili Mehmet Sefa Sirmen'in, Cengiz Topel Askeri Havaalanının tarifeli seferlere açılmasına ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/149) ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın cevabı

B) Yazili Sorular ve Cevaplari

1- Muğla Milletvekili Ali Cumhur Yaka'nın, kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan geçici işçilerin sorunlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı  (7/141)

2- Muğla Milletvekili Fahrettin Üstün'ün, Muğla bağlantılı bazı yolların bölünmüş yol prejesine alınıp alınmayacağına ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki Ergezen'in cevabı (7/186)

3- Adana Milletvekili Atillâ Başoğlu'nun, Adana'da yürütülen projelere ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın cevabı (7/200)

4- Adana Milletvekili Atillâ Başoğlu'nun, Adana'da yürütülen projelere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ertuğrul Yalçınbayır'ın cevabı (7/212)

5- Adana Milletvekili Atillâ Başoğlu'nun, Adana'da yürütülen projelere ilişkin sorusu ve Turizm Bakanı Güldal Akşit'in cevabı (7/216)

6- Adana Milletvekili Atillâ Başoğlu'nun, Adana'da yürütülen projelere ilişkin sorusu ve Orman Bakanı Osman Pepe'nin cevabı (7/218)

7- Adana Milletvekili Atillâ Başoğlu'nun, Adana'da yürütülen projelere ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun'un cevabı (7/220)

8- Adana Milletvekili Atillâ Başoğlu'nun, Adana'da yürütülen projelere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı (7/222)

9- Adana Milletvekili Tacidar Seyhan'ın, 2002 yılı faiz dışı fazla ve bütçe açığının ekonomiye etkilerine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı (7/231)

VIII. - GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI

A) Öngörüşmeler

1. - Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya ve 42 milletvekilinin, trafik kazalarına karışan belli bir marka yolcu otobüslerinin teknik kusurları olduğu ve firmanın mahkeme kararlarına müdahale ettiği iddialarının araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/7)

2. - Konya Milletvekili Atilla Kart ve 57 milletvekilinin, belli marka yolcu otobüslerinin teknik kusurları olduğu ve Konya Karapınar'daki trafik kazası sonrası süreçteki nüfuz suiistimali iddialarının araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/14)

3. - Hatay Milletvekili Gökhan Durgun ve 30 milletvekilinin, Amik Gölü kurutularak kazanılan arazinin dağıtımı, kullanımı ve bu konulardaki bazı iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/13)

 


I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak beş oturum yaptı.

Birinci Oturum

Genel Kurulun 1 Mart 2003 Cumartesi günkü (bugün) Birleşiminde, daha önce gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve bastırılarak dağıtılan, 61 sıra sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin, 48 saat geçmeden, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 1 inci sırasına alınmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesine, yabancı silahlı kuvvetler unsurlarının altı ay süreyle Türkiye'de bulunmasına ve muharip unsurların Türkiye dışına intikalleri için gerekli düzenlemelerin yapılmasına Anayasanın 92 nci maddesi uyarınca izin verilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi okundu.

Ankara Milletvekili Önder Sav'ın, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine getirilmiş olan Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesine, yabancı silahlı kuvvetler unsurlarının altı ay süreyle Türkiye'de bulunmasına ve muharip unsurların Türkiye dışına intikalleri için gerekli düzenlemelerin yapılmasına Anayasanın 92 nci maddesi uyarınca izin verilmesine dair Başbakanlık tezkeresiyle ilgili işlemlere geçilmesinden önce, Anayasanın 92 nci maddesindeki koşulların oluşup oluşmadığı ve anılan tezkerenin görüşülmesine yer olup olmadığı konusunda Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 63 üncü maddesi uyarınca usul görüşmesi açılmasına ilişkin önergesi üzerine, Oturum Başkanı ve TBMM Başkanı Bülent Arınç tarafından, Başbakanlık tezkeresinin işleme konulmasında Anayasaya aykırılık bulunmadığı ve bu nedenle Başkanlığın tutumunun doğru olduğu, buna rağmen, Ankara Milletvekili Önder Sav'ın önergesinin işleme konulacağı ve usul görüşmesinin açılacağı açıklandı.

Usul görüşmelerinin sonunda, Oturum Başkanı ve TBMM Başkanı Bülent Arınç, yaptığı işlemin ve sürdürdüğü usulün Anayasaya ve İçtüzüğe uygun olduğunu, bu nedenle de herhangi bir oylamaya gerek duymadığını açıkladı.

Başbakanlık tezkeresinin kapalı oturumda görüşülmesine dair İçtüzüğün 70 inci maddesine göre Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış tarafından verilen önergenin okunmasından sonra, saat 15.20'de açık oturuma son verildi.

İkinci, Üçüncü ve Dördüncü Oturum

(Kapalıdır)

Beşinci Oturum

Görüşmeleri kapalı oturumda tamamlanan, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesine, yabancı silahlı kuvvetler unsurlarının altı ay süreyle Türkiye'de bulunmasına ve muharip unsurların Türkiye dışına intikalleri için gerekli düzenlemelerin yapılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresinin yapılan açık oylamasına 533 milletvekilinin katıldığı, 19 çekimser, 250 ret, 264 kabul oyunun kullanıldığı, Anayasanın 96 ncı maddesinde karar için öngörülen salt çoğunluğun sağlanamadığı açıklandı.

4 Mart 2003 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 19.38'de son verildi.

Bülent Arınç

 

 

Başkan

 

 

 

Mevlüt Akgün

Ahmet Küçük

 

Karaman

Çanakkale

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

 

  No. : 58

II. - GELEN KÂĞITLAR

3 . 3 . 2003 Pazartesİ

Tasarılar

1. - 2003 Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı (1/530) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.3.2003)

2. - 2003 Mali Yılı Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarısı (1/531) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.3.2003)

Sözlü Soru Önergeleri

1. - Edirne Milletvekili Necdet Budak'ın, çiftçilerin  elektrik borçlarına  ve sulama kooperatiflerinin kullandığı elektriğin fiyatına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/251) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.2.2003)

2. - İstanbul Milletvekili Ali Rıza  Gülçiçek'in, Diyanet İşleri Başkan Yardımcısının bir gazeteye verdiği demece ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) sözlü soru önergesi (6/252) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.2.2003)

3. - Ankara  Milletvekili Yakup Kepenek'in, olası Irak savaşında yaşanabilecek saldırılardan korunmak için ne gibi önlemler alındığına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/253) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.2.2003)

4. - Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat Melik'in, olası Irak savaşı nedeniyle çiçek aşısı önlemi alınıp alınmadığına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/254) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.2.2003)

5. - Manisa Milletvekili Ufuk Özkan'ın, Konut Edindirme Yardımı hesaplarına ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/255) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.2.2003)

6. - Denizli Milletvekili Mehmet Uğur Neşşar'ın, Türk askerlerine çiçek aşısı kampanyası başlatılıp başlatılmadığına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/256) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.2.2003)

7. - Şanlıurfa Milletvekili Mahmut Yıldız'ın, Ceylanpınar'da yaşayan göçebe vatandaşların sorunlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/257) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.2.2003)

8. - Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat Melik'in, Şanlıurfa Adliye Sarayı inşaatının başlatılmasına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/258) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.2.2003)

9. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, muhtemel Irak harekâtında Türkiye'nin uğrayacağı zararlara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/259) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.2.2003)

10. - Muğla Milletvekili Fahrettin Üstün'ün, muhtemel Irak savaşının turizm sektörüne etkilerine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/260) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.2.2003)

11. - Kırıkkale Milletvekili Halil Tiryaki'nin, Kırıkkale Bayındırlık İl Müdürünün atanmasına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/261) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.2.2003)

12. - Niğde Milletvekili Orhan Eraslan'ın, 4325 sayılı Kanunun tekrar uygulanıp uygulanmayacağına  ve Niğde'nin kapsama alınıp alınmayacağına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/262) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.2.2003)

13. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Adana ve çevresindeki yer altı kaynaklarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/263) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.2.2003)

14. - Edirne Milletvekili Necdet Budak'ın, doğal afet mağduru çiftçilere yönelik yasal düzenleme çalışmalarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/264) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.2.2003)

15. - Mersin Milletvekili Ersoy Bulut'un, doğrudan gelir desteğinin sebze üreticilerine de verilip verilmeyeceğine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/265) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.2.2003)

16. - Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün, sağlık sektöründe uygulanan KDV oranına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/266) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.2.2003)

17. - Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat Melik'in, özürlülerin Sağlık Kurulu Raporu sorununa ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/267) (Başkanlığa geliş tarihi:  3.3.2003)

18. - Samsun Milletvekili Haluk Koç'un, mobil santralin çevreye verdiği zararlara ilişkin Çevre Bakanından sözlü soru önergesi (6/268) (Başkanlığa geliş tarihi:  3.3.2003)

Yazılı Soru Önergeleri

1. - Kayseri Milletvekili Muharrem Eskiyapan'ın, Yamula Barajı tamamlanınca sular altında kalacak karayollarına, ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/261) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.2.2003)

 2. - Konya Milletvekili Nezir Büyükcengiz'in, Irak ziyaretine ilişkin Devlet Bakanından (Kürşad Tüzmen) yazılı soru önergesi (7/262) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.2.2003)

3. - Adana Milletvekili Tacidar Seyhan'ın,  Adana Yedigöze Barajı projesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/263) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.2.2003)

4. - Hatay Milletvekili Abdülaziz Yazar'ın, Hatay'ın, doğal afet risk haritasının yapılıp yapılmayacağına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/264) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.2.2003)

5. - Antalya Milletvekili Osman Özcan'ın, Alanya Dim Barajı yapımına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/265) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.2.2003)

6. - Antalya Milletvekili Osman Kaptan'ın, Antalya-Finike-Sahilkent Beldesinde imara açılan tarım alanlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/266) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.2.2003)

7. - Aydın Milletvekili Özlem Çerçioğlu'nun, amatör denizcilere uygulanan zorunlu sağlık yoklamasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/267) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.2.2003)

8. - Konya Milletvekili Atilla Kart'ın, Çiftçi kayıt sistemine kaydolmayanların durumuna ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/268) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.2.2003)

9. - İzmir Milletvekili Muharrem Toprak'ın, İzmir İlindeki içme suyu ve sulama göleti projelerine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/269) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.2.2003)

10. - Konya Milletvekili Atilla Kart'ın, olası Irak operasyonu için ülkemizde bulunabilecek ABD askerlerine vergi indirimi yapılıp yapılmayacağına ilişkin Millî Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/270) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.2.2003)

11. - Konya Milletvekili Atilla Kart'ın, olası Irak operasyonunun turizm gelirlerine etkisine  ilişkin Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/271) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.2.2003)

  No. : 59

4 . 3 . 2003 SalI

Teklifler

1. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun; Sigorta Murakabe Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/87) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.2.2003)

2. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun; Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/88) (Plan Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.2.2003)

3. - Afyon Milletvekili Halil Ünlütepe ve 22 Milletvekilinin; Afyon İli Sincanlı İlçesinin Adının "Sinanpaşa" Olarak Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifi (2/89) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.2.2003)

4. - Adana Milletvekilleri Atilla Başoğlu, M. Ziya Yergök, Uğur Aksöz, Tacidar Seyhan, Kemal Sağ ve Gaye Erbatur'un; Çatalan Millî Parkı Kanun Teklifi (2/90) (Adalet  ve Tarım, Orman ve Köyişleri ve Çevre ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.2.2003)

Tezkere

1. - Trabzon Milletvekili Asım Aykan'ın; Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/192) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.2.2003)


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

4 Mart 2003 Salı

BAŞKAN : Başkanvekili Yılmaz ATEŞ

KÂTİP ÜYELER : Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Enver YILMAZ (Ordu)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 40 ıncı Birleşimini açıyorum.

III. - YOKLAMA

BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için 5 dakika süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını teknik personel aracılığıyla 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, yeterli çoğunluğumuz vardır.

Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, tarım politikaları ve Aydın İlinin tarım potansiyeli konusunda söz isteyen, Aydın Milletvekili Özlem Çerçioğlu'na aittir.

Buyurun Sayın Çerçioğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Gündemdişi Konuşmalar

1. - Aydın Milletvekili Özlem Çerçioğlu'nun, tarım politikaları ve Aydın İlinin tarım potansiyeline ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı

ÖZLEM ÇERÇİOĞLU (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tarım politikaları ve Aydın İlinin tarım potansiyeli konusunda gündemdışı konuşma yapmak üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

1 Mart Cumartesi günü, ülkemizi, bölgemizi kan, ateş ve gözyaşına boğacak, Türkiye'yi savaşın alevleri arasına atacak bir savaşla ilgili olarak aldığı karar doğrultusunda Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerini kutluyorum. Meclisimize, Türkiyeli analar, Iraklı analar adına teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, tarım, gayri safî millî hâsıladaki payı, sanayie hammadde girdisi sağlaması, ihracat ve istihdam olanaklarının genişliği, kendi kendimize yetmemizi sağlayıcı özellikleriyle, ülkemizde, yaşamsal önem arz eden bir sektördür; ama, ne yazık ki, bugüne kadarki uygulamalar, bu gerçeklerden, gittikçe uzaklaştığımızı göstermektedir.

Türkiye'de, yıllardan beri izlenen yanlış politikalar sonucu, tarımda beklenen gelişmeler sağlanamamış, ülkemiz ithalatçı bir ülke durumuna düşürülmüş ve tarım sektörünün yeniden yapılandırılması yerine, popülist ve politik yaklaşımlar geliştirilmiştir. Gerçek üreticiler, desteklemelerden, hak ettikleri ölçüde yararlanamamışlar, tarımsal üretim artışı sağlanamamıştır. Gelir dağılımı dengesi daha da bozulmuş, sosyal adaletsizlik artmıştır. Tarıma yapılan bütün desteklemeler kaldırılmış, üreticiyi değil de, arazi sahibini destekleyen, hazine arazilerini kiralamak suretiyle üretim yapan çiftçiyi yok sayan ve çiftçiye sadaka veren bir anlayışla "doğrudan gelir desteği" adı altında bir uygulama geliştirilmiştir. Bırakın tarımsal üretimi, üzerinde bitki örtüsü bulunmayan arazi sahiplerine doğrudan gelir desteği ödemesi yapılmıştır. Bu uygulamanın, devletimize vergi yönünden de bir katkısı olmamıştır.

Çiftçimizi, doğrudan gelir desteği gibi palyatif, tarımsal üretimin gelişimine ne derecede katkılı olduğu tartışılan araçlarla avutmak yerine, üreticinin, üretimin her aşamasında teşvik edilmesini amaçlayan destek ve prim araçları geliştirilmelidir. Bir örnek verelim. Arazi sahiplerine, 2002 yılı için, dekar başına 13 500 000 lira doğrudan gelir desteği ödemesi yapılacaktı. Bugüne kadar, 2 il dışında, bunun yüzde 40'ı ile yüzde 60'ı arasında ödeme yapılmıştır; yani, arazi sahiplerine sadakayı bile tam veremediniz.

Seçim meydanlarında çiftçiye "yeşil mazot" adı altında, ucuz mazot vereceğinize söz vermiştiniz. Sevgili muhtarlarımız "bizim, bu mazot fiyatlarıyla üretim yapmamız mümkün değil, biz ucuz mazottan vazgeçtik, mazota zam yapılmasın" diyorlar. Hükümet, Amerikan araçlarına verilecek mazotu bir çırpıda ucuzlatıyor; ama, çiftçinin mazotuna 13 kez zam yapıyor. Bunun neresi adalet?! Bunun neresi kalkınma?! Bunun neresi AK Parti?!

Seçimlerden önce verdiğiniz sözler ile üç aylık hükümet döneminizde yaptıklarınızın ne kadar ak olduğu ortada! Bunları, halkımızın anlamadığını ve değerlendirmediğini mi zannediyorsunuz arkadaşlar?!

AYHAN ZEYNEP TEKİN (Adana) - Vicdan!.. Vicdan!..

ÖZLEM ÇERÇİOĞLU (Devamla) - Demokratik kooperatifçilik temelinde çiftçinin örgütlenmesini teşvik etmeliyiz ve önündeki engelleri ortadan kaldırmalıyız. Çiftçinin söz ve yetki sahibi olmasını sağlamalıyız. Bu yöntemle ancak tarım kayıt altına alınabilir, tarımın gelişmesi ve doğru politikaların uygulanması sağlanabilir.

Destekleme, siyasal kaygılarla değil, tarımı geliştirme amacına dönük, genel ekonomik dengeyi gözetici, tarım sektörünü kayıt altına almayı sağlayıcı bir anlayışla, dinamik ve katılımcı bir yaklaşımla gerçekleştirilmelidir.

Değerli arkadaşlar, tarımda son yıllarda gözlenen bir gelişme de, organik ve ekolojik tarıma yöneliştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çerçioğlu, sözlerinizi tamamlamanız için eksüre veriyorum; buyurun.

ÖZLEM ÇERÇİOĞLU (Devamla) - Bu gelişmeyi, rekabeti sürdürebilmek ve gelirlerimizi artırmak açısından iyi değerlendirmeliyiz. Ülkemizin doğal koşullarını ve ekolojik avantajlarını iyi değerlendirmek zorundayız.

Burada, organik tarım konusunda ciddî potansiyele sahip olan Aydın ve civarında, Büyük Menderesin kirliliğinin ciddî tehdit oluşturduğunu mutlaka belirtmeliyiz. Ayrıca, ihracata yönelik laboratuvarla, Aydın ve  tarımsal üretimi fazla olan diğer illere gümrük kapılarının açılması, tarımı ve tarımsal ürün ihracatını artıracaktır. Bunları yaptığımız oranda, ürün çeşitliliğimizi, üretim kalitesini artırabilir, tarımsal katmadeğeri yükseltir ve ürünlerimize rekabet edici özellikler kazandırabiliriz.

Tarım Bakanlığımızın, bugüne kadar, tarım konusunda ciddî ve tutarlı bir politikasını göremiyoruz; ancak günü kurtarmaya çalıştığını görebiliyoruz. Elimizdeki pazarı kaybetmeden, hükümetin tarıma daha fazla önem vermesi ve üreticilerin ucuz kredilerle desteklenerek, teknik yönden bilgilendirilmesi ihtiyacı ortadadır.

Değerli arkadaşlar, tarımın ve çiftçinin sorunları çok; her birini tek tek çözmek zorundayız. Bu nedenle, ilk yapılması gereken, tarımda yapısal dönüşümü gerçekleştirmektir, tarımın yeniden yapılandırılmasıdır. Sektörün kayıt altına alınması, teknolojinin tarımda egemen kılınması, ilkeli  ve dengeli destekleme, üreticilerin örgütlenmesi ve katılımı ilkeleri temelinde tarımda yapısal dönüşüm sağlanmalıdır.

Değerli arkadaşlar, bunlar gerçekleştirildiği takdirde, ülkemizin tüm bölgelerindeki çiftçimizin yüzü güleceği gibi, Aydın İlimizin pamuğu, inciri, tütünü, zeytini, kestanesi, meyveciliği, hayvancılığı da değerini bulacak; üreticimizin refah düzeyi artacaktır.

Hükümetin bir an önce halkımızın gerçek gündemine dönmesini temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çerçioğlu.

Hükümet adına, Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Sami Güçlü cevap vereceklerdir.

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Aydın Milletvekilimiz Sayın Özlem Çerçioğlu'nun gündemdışı konuşmasına cevap vermek için söz aldım; konuşmama başlamadan önce, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Aydın İli, toprak, iklim, topografik yapı ve ekolojik özellikleriyle, çok çeşitli ürün yetiştirilmesine uygun nadir illerimizden biridir. Aydın İlimiz, tarımın her dalında yetiştiriciliğin yapılabildiği güçlü bir potansiyele sahiptir. 959 000 olan genel nüfusunun yüzde 48'i kırsal kesimde yaşamaktadır ve  şehirde yaşayan nüfusun belli bir kısmının da tarımla uğraştığı gözönüne alındığında, bu ilimizde, toplam nüfusun yaklaşık yüzde 55'inin geçimini tarımdan sağladığı ifade edilebilir. Ekonomik hayatın temelini oluşturan tarımın ağırlığı, sanayi ve ticaret sektöründe de yoğun olarak hissedilmektedir. Bu nedenle, ildeki sanayi tesislerinin üretiminin yüzde 90'ı, doğrudan veya dolaylı olarak tarıma dayalıdır.

Aydın'ın, ülkemiz tarımsal üretimindeki payı yüzde 3,5 olup, 2002 yılında, ilin tarımsal gayri safî geliri, yaklaşık 1,1 katrilyon TL civarındadır. Tarımın altsektörleri itibariyle, tüm faaliyetlerin yürütüldüğü sektör içerisinde, bitkisel üretim, hayvancılık, balıkçılık önemli altsektörlerdendir. Bitkisel üretimde en önemli ürünler pamuk, incir, zeytin, kestane ve narenciyedir.

İlimiz, son yıllarda hayvancılık alanında da atılım içerisine girmiş ve bunun sonucunda, Buharkent İlçesi tavukçuluk, Çine İlçesi ise besicilik yönünden önemli merkezler haline dönüşmüştür.

Pamuk, 2002 yılı içerisinde, 79 000 hektar ekiliş alanı, 269 000 tona varan kütlü ve 107 000 ton civarındaki lif üretimiyle il tarımının temeli olduğu gibi -Türkiye lif üretiminin de yüzde 14'ü gibi büyük bir kısmını karşılaması yönünden- ilin vazgeçilmez stratejik bitkisidir.

İlin ikinci önemli ürünü zeytin olup, binlerce insanın geçim kaynağıdır. Zeytin ve zeytinyağı, Akdeniz mutfağının ve insan sağlığının da vazgeçilmez zenginliklerindendir. 20 000 000'a varan ağaç sayısıyla, en fazla zeytin ağacı olan il Aydın İlimizdir.

Aydın'la özdeşleşen kuruincir, dünya çapında üne sahiptir. İlimiz de, ülkemizde kuruincir üretim ve ihracatında birinci durumdadır; 2002 yılında da, 20 000 ton civarında ihracat gerçekleşmiştir. İlimizde, ihracata yönelik laboratuvarlar kurularak, bu konuda önemli bir atım atılmıştır. Bununla birlikte, büyük bir tarımsal ihracat potansiyeli olan ilimizde aflatoksin laboratuvarı kurulmuş olmasına rağmen, ihracatın İzmir İlinden yapılıyor olması, hizmette aksamalara neden olabilmektedir.

İlimiz, ayrıca -bir başka ürün- kestane üretiminde de, yine birinci sırada yer almaktadır.

Bakanlığımızın yaygın olarak uyguladığı, ancak bütçede tahsis edilen kaynaklarla belli sınırlar içerisinde kalan projelerden, Aydın İlimize de, kendisine ayrılan pay intikal etmektedir. Bu ürünler içerisinde, hepimizin bildiği gibi, yağlı tohumlara yönelik prim uygulaması vardır.  Bunun yanında, biyolojik mücadele ünitesi Çine İlçesinde faaliyete geçmiştir; burada, yine, Bakanlığımız bünyesinde, biyolojik mücadele faaliyetleri, yoğun bir şekilde devam etmektedir. Hayvancılık konusunda, yine, teşvik kapsamında faaliyetlerimizi sürdürmekteyiz.

Ülkemizin tarımsal potansiyeli yüksek olan bu ilimize yönelik prim ödemelerinden, 2003 yılında da, yine, başta pamuk olmak üzere yağlı tohumlar payını alacaktır. Halen, 2002 yılı ürünüyle ilgili ödemeler konusunda, bütçe Meclise intikal ettikten itibaren, kesinleşen rakamla birlikte gerekli yasal düzenlemeler yapılacak; bunun yanında, yine, prim kapsamında olan yağlı tohumlar ve zeytin de bu kapsam içinde değerlendirilecektir. Benzer şekilde, hayvancılıkla ilgili destekler de kapsam içindedir.

Ben, bu kısa açıklamadan sonra, Sayın Özlem Çerçioğlu'nun genel tarım politikalarıyla ilgili konuşması sırasında ifade ettiği hususlara da kısmen cevap vermek istiyorum.

Sayın konuşmacı, konuşmanın bir yerinde "Tarım Bakanlığı günü kurtarmak için çalışıyor, ciddî hiçbir politika geliştirmedi" gibi bir ifade kullandı. Tabiî ki, AK Partili arkadaşlarımızı rahatsız etmiştir haklı olarak; buna yönelik ifadeleri de normaldir. Müsaade ederseniz, size, sayın milletvekilimizin belirttiği konularla ilgili cevaplar vermek, kısaca genel değerlendirmelerde bulunmak istiyorum.

Efendim, Aydın İlimiz, evvela, tabiî, şanslı bir ilimiz. Tarımsal potansiyeli çok yüksek; gerek bitkisel üretim gerekse hayvancılık yönünden hızlı bir gelişme gösteriyor; ancak, İzmir ve Denizli İllerindeki sanayi gelişmesine rağmen, sanayideki gelişme yavaş olduğu için, tabiî, bu, ilimizin ekonomik gelişme seviyesini de etkiliyor. Tabiî, bu, genel bir sorunumuz; ama, tarımla ilgili konularda, 2002 yılı doğrudan gelir desteğinin, yine 2002 yılında, tamamını alan şanslı illerimizden biri; yani, ilk 34 ilimiz arasına girmiş. Bu sebeple, yüzde 40-50'si diye ifade ettiğimiz, ödeyemediğimiz bazı illerimiz var; onların arasında değil, tamamını ödediğimiz illerden bir tanesi ve 2002 yılı içinde ödenmiş. Dolayısıyla, bu bakımdan, Milletvekilimiz Sayın Özlem Çerçioğlu'nun bu hususta çok fazla bir talebi söz konusu değil; ancak, genel bir şikâyeti olabilir ülkemizin diğer kesimlerine yönelik. Tabiî, haklı. Bu konuda, hepimizin bildiği gibi, ödemelerimizin bir kısmı yapılamamıştır. Mayıs sonuna kadar; programda böyle bir hedef belirlenmiştir. Biz de büyük bir arzuyla, temenniyle bu ödemenin bu süre içerisinde yapılmasını gerçekleştirmeye çalışacağız.

Sayın milletvekilim Aydın'ın sorunlarını ifade ederken ve onun dışında genel tarım politikalarıyla ilgili konulara değinirken, yine, nedense, mazot konusunu gündeme getirdiler.

Şimdi, efendim, ülkemizin içinden geçtiği durumu bu salonda bilmeyen yok.

CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Seçimden önce bilmiyor muydunuz?! O zaman da öyleydi.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Seçimden önce, bu konuda, bunu dile getirmeyen parti var mıydı?! Bu konuda, düşüncelerini, toplum yararına olacağına inandığı planlarını, hedeflerini söylemeyen parti var mıydı?! Biz de bu konuda, elbette, düşüncelerimizi söyledik, söylememiz de lazım.

CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Ondan sonra da uygulamak lazım; inceliği bu.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Tabiî efendim. Yalnız, bu konuda hepimiz birkısım tasavvurlar içerisinde bulunuruz, birkısım planlar yaparız. Siz, eski bir sendikacı olarak, herhalde, ülkedeki kamu faaliyetlerini çok iyi bilen bir insansınız. Yani, ülkemiz, 1962'den beri planlarla idare edilir; ama, planlarımızın, biliyorsunuz, o beş yıllık süre içerisinde yapılması gerekenlerin yüzde kaçını yapabilmişizdir?! Bir sendika olarak, yıllık faaliyet programlarınızda hedef aldığınız hangi hedefleri büyük bir oranda gerçekleştirebilmişsinizdir?! Bu, kaynaklara bağlı, insangücüne bağlı, ülkenin ekonomik ve sosyal gelişmesine bağlı, dış konjonktüre bağlıdır. Şimdi, bunların hepsini yok sayarsak...

CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Ama, bir kısmını gerçekleştirdik. Siz zam yapıyorsunuz. Bari zam yapmayın; ucuzluktan vazgeçtik.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Efendim, biraz önce söylediğim hususları bir arada düşünürsek bir öncelik sırası doğuyor. Öncelik sırasına göre hareket etmek zorundayız. Şu anda, öncelik sırası, doğrudan gelir desteğinin ödenmesi ve çiftçilerimizin Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatiflerine olan borçları konusunun daha erken bir şekilde çözülmesidir. Mazot konusuna değineceğim.

Milletvekilimiz Sayın Özlem Çerçioğlu, bir noktanın altını çizdi; tarım sektörünü kayıt altına almak. Tarım sektörünü kayıt altına almanın yolunu, yeri geldiğinde, burada, Meclis kürsüsünde birkaç defa da belirttim; şimdi, tekrar belirtmek istiyorum. Tarım sektörünü kayıt altına almanın yolu, adını koyduğumuz şu sistemle mümkün: O da, çiftçiye ait bütün bilgilerin, onun mülkiyetinde olan unsurların, hayvan varlığının, eğitiminin, o bölgenin toprak yapısının, toprak özelliklerinin, sulanabilir niteliğinin ve benzeri konuların, bir veri tabanı içerisinde ülke çapında toplanmasıdır. Türkiye, maalesef, cumhuriyet dönemi içerisinde, planlı dönem içerisinde, 1980'den sonra -hepsi uzun zaman aralıklarıdır- bunu sağlayamamış. Bu konuda bir gelişme olmadığı sürece, biz, ne tarım sektörünü kayıt altına alabiliriz ne de tarımla ilgili politikaları çok etkin bir şekilde uygulayabiliriz.

Nitekim, geçmişte uyguladığımız tarıma yönelik temel politikalarımız; tabanfiyat ve destekleme alım politikası, girdi sübvansiyonları, daha düşük faizli tarımsal krediler, bizim, geçmişte, 1980'lere kadar çok etkin bir şekilde uyguladığımız, yaygın bir şekilde uyguladığımız politikalardır; ama, biliyorsunuz, bu politikalar, ülkemizde tarım sektörünün sorunlarını çözmeye yetmemiştir; çünkü, bu konuda gerekli bilgi, donanım olmadığı için, ne ihtiyacı olana kredi verebilmişiz ne ihtiyacı olana girdi -sübvanse ettiğimiz girdileri- verebilmişiz ne de tarımsal desteklemelerden arzu ettiğimiz sonucu alabilmişiz.

Bir örnek vermek istiyorum: Eğer, bu politikalar başarılı olsaydı, şu anda ürün fazlası olup, elimizde kalan mahsuller olmazdı; eğer bu politikalar başarılı olsaydı, Türkiye, birkısım tarım ürünlerini ithal etmezdi. Nitekim, bugün, hâlâ, Türkiye, yağlı tohumlar dediğimiz pamuk, ayçiçeği, soya, kanolayı -ham ve bunların ürünlerini- ithal ederken yılda 1 milyar dolara yakın para ödemektedir; halbuki, ülkemiz, bu ürünlerin yetiştirilmesi bakımından fevkalade bir iklim ortamına sahip olup bugüne kadar bunu başaramamışızdır.

Efendim, kolay sorun yok. Eğer, zaten, öyle olsaydı, bizden önceki iktidarlar bunları çok kolaylıkla çözer ve iktidarlarını da sürdürürlerdi. Tarım sektörü zor bir sektör. Hepimizin bildiği gibi, en eğitimli insanlarını kaybediyor, müteşebbislerini kaybediyor, genç nüfusunu kaybediyor ve biz, bu sektörü geliştirmek istiyoruz. Dünyanın her yerinde bu yapı zor bir yapıdır. Bütün bunlara rağmen, tarımsal sektöre dikkat çekiyoruz ve bu sektördeki sorunlara bigâne kalmayacağız, böyle bir niyet ve böyle bir kararlılık taşıyoruz; ama, bu niyet ve kararlılık, elbette maddî kaynak gerektiriyor, elbette ülkenin dış konjonktürünün de buna elvermesini gerektiriyor.

Bu hususta, genel politikalar konusunda, 2003 yılında ve müteakip dönem içerisinde düşündüğümüz şeyleri de sizlere kısaca arz etmek istiyorum.

Efendim, 2003 yılı, tarım sektörü bakımından, Bakanlığım bakımından, öncelikli olarak yasal düzenlemelerin yapılacağı bir yıl olacaktır. Sayın konuşmacımız, Aydın Milletvekilimiz Özlem Çerçioğlu birçok hususu belirtti, bunların içerisinde çiftçi örgütlenmesinden bahsetti. Bu konuyla ilgili yasal düzenlememiz son noktaya gelmiştir. Üretici birlikleri tasarısı hazırlanmış; bu husus, ilgili bakanlıkların görüşünün alınıp Meclisimize intikali safhasına gelmiştir; bu, bir.

İkincisi, Tarım Bakanlığı Teşkilat Kanunu yapısı yeniden ele alınmış olup, dünkü, üretime yönelik örnek model olmak, örnek çiftçi olmak gibi amaçlar dışında, eğitimi önemseyen, planlayan, düzenleyen, kurallar getiren ve kontrol eden bir yapıya kavuşturması esası getirilmiştir. İkinci önemli yasa tasarımız bu yöndedir.

Üçüncüsü, tarım sigortası konusudur ve hazineyle ilgili bakanlık tarafından yürütülmektedir. Tarım Bakanlığımız da bunun çıkması konusunda destek vermektedir, biz de bu faaliyetin içindeyiz.

Toprak kanunu yakın bir zamanda Meclisimize gelecektir. Ülkemizin topraklarının korunması, düzenlenmesi açısından genel bir kanuna ihtiyacımız var. Onun dışında, tarım çerçeve kanun tasarısını hazırlıyoruz. Duymuşsunuzdur, her ülke, belli aralıklarla ülkesinde uygulanacak tarım politikalarını kanun haline getiriyor. Biz, kalkınma planlarında bunları sıralıyoruz; ama, kanun niteliği taşımadığı için, zamanla, hükümet politikalarının uygulanışı içerisinde önemlerini kaybediyorlar. Bu tarım çerçeve kanun tasarısıyla, belli bir süre içerisinde bu ülkede uygulanacak tarım politikalarını, kanun haline getirme konusunda bir çalışmamız var. Bu ve benzeri konular, 2003 yılında Tarım Bakanlığının yasal yönden mevcut dönem içerisinde yeniden yapılanmasına imkân verecektir. İnşallah, bunları gerçekleştirme imkânı buluruz.

Bunun dışında, biraz daha uzun vadeli konular içerisinde ne yapacağımız konusunda birkaç ipucu vermek istiyorum. Birinci konu, hepimizin bildiği, geçmişte çok önemli fonksiyonlar gören, bugün de kısmen stratejik bazı konularda önemli rolü olan Tarımsal İşletmeler Genel Müdürlüğümüz var; eskiden devlet üretme çiftliği dediğimiz, birçoğumuzun da böyle bildiği kurumlar.

CEVDET SELVİ (Eskişehir) - TİGEM, değil mi?..

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Bunları, hızlı bir şekilde özel sektörle işbirliği yaparak, Türkiye'nin, bugün tohumculuk alanında ve vasıflı hayvan, damızlık hayvan yetiştirmesi konusundaki açığını kapatmak üzere kullanacağız. Bununla ilgili konuda, böyle bir teşebbüste, sanıyorum, bütün milletvekillerimiz de, toplumumuz böyle bir canlanmayı ve açılımı beklemektedir.

İkinci bir önemli konu, yine tohumlukla ilgilidir. Türkiye'nin temel tarım ürünü, biliyorsunuz, tahıl grubudur ve buğdaydır; Türkiye'deki toplam bitkisel üretimin yüzde 70'ini kapsamaktadır. Türkiye'nin yıllık buğday açısından tohumluk ihtiyacı 700 000 ton civarındadır.

Arkadaşlar, 2002 yılında sertifikalı buğday tohumluğunun kullanılan miktarı 50 000 tondur. Türk tarımının sorunları, sanıldığı gibi değil, belki basit; ama, çok yaygın ve hepsinin teker teker ele alınmasını gerektirir. 2003 yılı ekim döneminde sertifikalı tohumluk miktarını 4 kat artırarak, 200 000 tona ulaştırmayı düşünüyoruz. Bu ne demektir; bu, Türkiye'nin yılda 1 000 000 ton buğday ithal etmesinin önüne geçmek demektir; çünkü, Türkiye, halen, yılda ortalama, vasıflı, kaliteli, makarnalık ve ekmeklik ihtiyacını karşılamak üzere 1 000 000 ton civarında buğday ithal etmektedir.

Üçüncü önemli konu, ziraî mücadele konusu; bu konuda bölgesel olarak, bir pilot uygulama yapacağız ve Trakya'da başlamış olan çalışmayı da etkin hale getireceğiz. İç Anadolu'da, bazı bölgelerde, süneyle ilgili, devlet mücadelesinin yanında çiftçilerimizin de desteğini alarak, etkin mücadele etmenin bir yolunu ve yöntemini bulmalıyız; çünkü, süne konusundaki mücadele, bugüne kadar başarılı olamamış ve Türkiye'de üretilen buğday ve tahıl grubu yemlik kategorisine düşmüştür.

Efendim, ben, bu konuda çok daha uzun konuşabilirim...

CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Buğday stokumuz kalmadı diyorlar; onunla ilgili bir şeyler söyler misiniz...

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Sayın Cevdet Selvi Beyin, Türkiye'nin, bugünkü buğday stokunun ne olduğuna ilişkin sorusuna kısaca cevap vermek istiyorum; kendisine teşekkür ediyorum.

Efendim, bu konu basında da zaman zaman çıkıyor. Şimdi, evvela, olayın en kestirme cevabı şu: Şu anda, Toprak Mahsulleri Ofisinin silolarında 1 000 000 tonun üzerinde stokumuz var. Bu, bizim, güvenlik stoklarımızın üzerinde bir rakamdır; yani, Türkiye'nin olağanüstü dönemler için ihtiyaç duyduğu stok miktarının üzerindedir. Dolayısıyla, evvela, toplumumuzun bu açıdan bir endişe duymasına, bir kıtlık içerisine girebileceğimiz endişesine kapılmasına gerek yoktur.

Bu, birinci derecede önemli; ama, bundan daha önemli bir gerçek daha vardır, o da şudur: Türkiye'nin yıllık buğday üretimi yaklaşık 18 000 000 tondur, yıllık tüketimi ise 15 000 000 ton civarındadır; yani, Türkiye, üretim fazlası olan bir ülkedir. Halen üreticimizin elinde, değirmencilerin elinde -yani, un sektörünün elinde- ve tüccarın elinde vasıflı buğday var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bakan, konuşmanızı tamamlamanız için eksüre veriyorum.

Buyurun.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bunların toplamı, halen piyasada önemli miktarda; yani, bu, 2 000 000 ton civarındadır; dolayısıyla, Türkiye, şu anda olağanüstü bir döneme, sıcak bir gelişmeye sahne olsa da fiilen böyle bir sıkıntıyla karşılaşmayacak; ancak, hepimizin bildiği, piyasa ekonomisinin böyle dönemlerde kontrolü zordur, iniş ve çıkışları vardır, fiyat hareketleri olacaktır. Fiyat hareketlerinin önüne geçmek için de ilgili kurumumuz Toprak Mahsulleri Ofisi tedbirler almıştır.  Bunlarla ilgili tedbirler şunlardır: Halen, limanlarımızda -şu anda, bugün- 50 000 ton civarında ithal buğday boşaltılmaktadır. Avrupa Birliğiyle daha önce yapılan anlaşmalar çerçevesinde, ithal etmek zorunda olduğumuz 150 000 ton buğdayın ithalatı için ilana çıkılmıştır. Üçüncü bir yol olarak da, yine vadesi biraz daha uzun olmak üzere 150 000 ton civarındaki Kazak buğdayıyla -çünkü, bu, çok vasıflı bir buğdaydır ve sektörümüzün, özellikle un ve ekmek sanayiimizin ihtiyaç duyduğu bir kalitede buğdaydır- ilgili olarak ithalat işlemleri de başlamıştır. Geride 250 000 ton civarında bir ithal yetkimiz vardır ve gümrüksüz olarak ithal etme yetkisi Bakanlar Kurulundan alınmıştır. Fiyat hareketleri ortaya çıktığında ve tüketicimizi rahatsız edecek bir boyuta ulaştığında, bu miktarın da ithalatı konusunda işlemler  başlatılacaktır. Sanıyorum, bunlar, piyasayı düzenleme konusunda etkili olacaktır.

Ben epey vaktinizi aldım, hepinize saygılarımı sunuyorum.

Teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Güçlü.

Gündemdışı ikinci söz, Muhasebeciler Haftası nedeniyle söz isteyen Balıkesir Milletvekili Sayın İsmail Özgün'e aittir.

Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

2. - Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün, Muhasebeciler Haftasına ilişkin gündemdışı konuşması ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı

İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi hürmetle selamlıyorum. Her sene, 1 ile 7 Mart tarihleri arasında Muhasebeciler Haftası kutlanmakta ve ülkemizde de TÜRMOB'un öncülüğünde bu konuda birçok etkinlik düzenlenmektedir.

Bugün, ülkemizde, sayıları aşağı yukarı yüzbini bulan bu camia, 3568 sayılı Yasayla örgütlenmiş ve yasal bir statüye kavuşmuş bulunmaktadır. Ekonomideki, maliyedeki ve ticaret hayatındaki gelişmeler karşısında, devletin ekonomi alanında koyduğu kuralların ve vergi sisteminde yapılan değişikliklerin yeterli olmadığını bugün bile yaşıyoruz. Muhasebe, işletmecilik, vergi, finans, ekonomi, ticaret hukuku ve denetim konularındaki gelişmeler, bu amaçla, yüksek bilgi ve ihtisas sahibi meslek mensuplarını gerektirmiş, bundan dolayı da, dünyanın çeşitli ülkelerinde, değişik unvanlar altında düzenlenen bu meslek, ülkemizde de, biraz önce ifade ettiğim gibi, 3568 sayılı Yasayla serbest muhasebeci, serbest muhasebeci malî müşavir ve yeminli malî müşavirler olarak düzenlenmiştir.

Bu meslek mensupları, bugüne kadar, mükellef ile devlet arasında önemli bir köprü görevini görmüşlerdir; ama, bugün artık, gelişen sermaye piyasalarında da yatırımcıların haklarını korumaktadırlar. Ancak, ülkemizde, malî müşavirlik mesleğine önemli sorumluluklar verilmesine rağmen, yeterince yetki verilmediğini görüyoruz. Bu nedenle, ciddî ve güvenilir bilgiye sahip olabilmek ve ülke çapında denetim fonksiyonunun geliştirilmesine önayak olabilmek için, bu meslek mensuplarının ve meslek grubunun -3568 sayılı Yasanın kabulünün üzerinden aşağı yukarı ondört yıl geçmiş olduğu da dikkate alınmak suretiyle- bazı sorunlarının gözden geçirilmesi zarureti de ortadadır.

Bence, Maliye Bakanlığı, 3568 sayılı Yasa üzerindeki vesayetini kontrollü bir şekilde, tedricen ortadan kaldırmalıdır. 3568 sayılı Yasanın eksikliklerinin düzeltilmesi için, TÜRMOB ve Maliye Bakanlığı, çalışma grubu oluşturmalı, meslek, bir an önce, kendi yasalarını kendi koyabilme ve uygulayabilme aşamasına getirilmelidir. Şu anki uygulamayla, ticarî ve sınai faaliyetlerin gelişmesi ve kayda alınmasına, muhasebe ve malî sistemin oluşturulmasına, standartların geliştirilmesine set vurulmaktadır. Mesleğin kendi standartlarını kendisinin oluşturması, ekonominin malî yönüyle beraber ticarî yönüyle muhasebe ve müşavirlik hizmetlerini vermesi de sağlanmalıdır. Meslek odalarının meslek komiteleri kurmaları, ihtisaslaşma ve bu yönde meslek mensupları yetiştirmeleri sağlanmalıdır. Bunların da, mahkemelerde ve diğer takdir komisyonu gibi yerlerde görev alabilmeleri gerekir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'de ekonomik denetim düzeninin kurulabilmesi için, malî müşavirlere daha çok yetki verilmelidir. Anonim şirketlerin ve kooperatiflerin, muhakkak, bu meslek mensupları tarafından, kamusal yetkileri çerçevesinde ve sorumlulukları altında denetlenmesi zorunluluğu tedricen getirilmelidir. Eğer, ülkemizde yolsuzluğun durmasını, israfın önlenmesini istiyorsak, Türkiye'nin her yerinde sorumlu insanların varlığını orta yere koymalıyız. Bugüne kadar, büyük bir özveriyle, devletle işbirliği halinde çalışan bu meslek mensupları, sadece verginin toplanmasında kullanılmamalıdır, bugüne kadar öyle olmuştur; oysa, artık, ekonominin denetiminde, kamu harcamalarının denetiminde bu meslek mensupları daha etkin hale getirilmelidirler; Türkiye için daha da önemlisi, kim olursa olsun, ister şahıs işletmesi ister sendika ister partiler isterse basın kuruluşları, bilançolarını açıklama ve şeffaflığın sağlanması işlevini,  dünyada olduğu gibi, yerine getirmelidirler.

Değerli milletvekilleri, bugün, meslek mensuplarımızın çok yoğun bir çalışma ortamı içerisinde olduğunu biliyoruz, yoğun bir bürokrasiye yetişmek için çaba sarf ediyorlar; her gün, defalarca vergi dairesi, Bağ-Kur, SSK arasında gidip gelmekte, verilmesi gereken beyannameler ve formlar arasında kaybolmaktadırlar. Çıkan her yeni yasa, muhasebeciye yeni yükler getirmektedir. Bütün bu yoğun çalışmaya karşın, yaşanan ekonomik krizler muhasebecileri de olumsuz etkilemiş ve zor durumda olan mükelleflerinden ücretlerini alamaz hale gelmişlerdir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özgün, konuşmanızı tamamlamanız için eksüre veriyorum.

Buyurun.

İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

Bu bakımdan, reel sektör, esnaf, sanatkâr mutlaka ayağa kaldırılmalı, bürokrasi de azaltılmalıdır.

Değerli milletvekilleri, önümüzdeki günlerde görüşeceğimiz birçok kanunda, eğer, biz, ekonomik denetim düzeninin kurulmasında bu meslek grubunun verdiği işlevleri dikkate alarak gerekeni yapmazsak, yolsuzlukların önüne geçmemiz zor olacaktır. Ayrıca, meslek mensuplarımızın malî tatil gibi talepleri, Maliye Bakanlığımız tarafından da dikkate alınmalıdır. Ben, Yüce Parlamentomuzun ve hükümetimizin, ekonominin denetiminde, meslek mensuplarımızı daha çok yetkili ve sorumlu kılacaklarına inanıyorum. Ayrıca, bu meslek mensuplarımızın sorunlarının çözülmesinde Maliye Bakanlığının da gereken hassasiyeti göstereceğine olan inancımı ifade ediyor; bu vesileyle Parlamentonun değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özgün.

Sayın Özgün'ün konuşmasına hükümet adına Sayın Maliye Bakanı cevap vereceklerdir.

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın Milletvekilimiz İsmail Bey, yeminli malî müşavirler ve serbest malî muhasebeciler hakkında görüşlerini dile getirdiler.

Bildiğiniz gibi, eskiden serbest muhasebecilik, yeminli malî müşavirlik müessesesi yoktu, hatta bu arkadaşlarımız, mükelleflerin vergilere ait itirazlarını yazıyorlardı; ama, davalarına giremiyorlardı, onları yeteri kadar savunamıyorlardı. Sonradan çıkan kanunla kendilerine bazı haklar temin edildi.

Çağdaş vergi sistemimizde serbest muhasebecilerin, yeminli malî müşavirlerin her zaman yeri vardır ve onlara ihtiyaç da vardır. Bu arkadaşlarımız büyük bir fonksiyon icra ederler.

Bildiğiniz gibi, devletin vergi denetim elemanları sınırlıdır, yaptığı denetimler de sınırlıdır. İşte, bu kuruluşlara mensup arkadaşlarımız, devlet denetçileri ile mükellefler arasında bir yer alırlar ve devlet adına birtakım muameleleri denetlerler. Zaten, Maliye Bakanlığı da, kendilerine gerekli önemi atfederler ve birçok işin yapılmasında yeminli malî müşavirlerin raporlarını isterler; mesela, bir yatırım indirimi için, mesela vergi iadesi için, mesela devletten istifade edebilecek birtakım hususları arayabilmek için onların raporlarını isterler; yani, kendilerine belli bir fonksiyon verilmiştir ve belli bir önem de atfedilmiştir.

Tabiî, bunların denetlenmesi de icap etmektedir. Bu konuda, Maliye Bakanlığı olarak, biz, bundan sonra biraz daha geniş ufukla meseleye bakıyoruz; yani, bu arkadaşlarımıza bizim ihtiyacımız vardır ve bu arkadaşlarımıza daha fazla yük vereceğiz, daha fazla sahalarda inceleme yapma hakkı vereceğiz. Yalnız, bu odaların yüksek ücret almaları nedeniyle mükelleflerimizden çok şikâyetler alıyoruz -hatta, kamuoyunda, halk tabiriyle "mühür parası" diyorlar- birçok mükellefimiz "bu mühür parası çok fazla" diyor.

Şimdi, bu konuda, ilgili odalarla konuşuyoruz. Zaman zaman öyle hadiselerle karşılaşıyoruz ki, yeminli malî müşavirlerin veyahut da diğer serbest muhasebecilerin almış olduğu ücretler, mükellefin ödediği vergileri geçiyor; yani, vergiler daha az kalıyor. Tabiî, konuyu karşılıklı anlayış içerisinde ele almamız lazım, odalarımızla görüşme halindeyiz. TÜRMOB'un Sayın Genel Başkanı da, zaten bu Meclis çatısı altında, Cumhuriyet Halk Partisi Milletvekilimiz Mustafa Özyürek'tir, kendisiyle de görüşüyoruz ve odalara ait hakları karşılıklı olarak konuşuyoruz, bunları daha güzel esaslara bağlayacağız ve daha fazla fonksiyon icra etmeleri için gerekli olan düzenlemeleri yapacağız.

Tabiî, bunlar, mükellefle devletimiz arasında bir köprü gibidirler. Bunların önemi çok büyüktür; hem mükelleflerimizi bilgilendirirler hem de devletimize, Maliye Bakanlığımıza gerekli bilgileri, ihtiyaçları -gerek mevzuat yönünden gerekse diğer tatbikat yönünden olsun- bize söylerler, bu bakımdan kendileri önemli bir yer tutuyor. Buradan, bütün TÜRMOB yetkililerine ve bütün arkadaşlara teşekkürlerimi arz ediyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum, sağ olun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Unakıtan.

Sayın milletvekilleri, gündemdışı üçüncü söz, Ordu İlinin ekonomik sorunları ve mekansal yapısıyla ilgili olarak söz isteyen Ordu Milletvekili Kâzım Türkmen'e aittir.

Buyurun Sayın Türkmen. (CHP sıralarından alkışlar)

3. - Ordu Milletvekili Kâzım Türkmen'in, Ordu İlinin ekonomik sorunları ve mekânsal yapısına ilişkin gündemdışı konuşması ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı

KAZIM TÜRKMEN (Ordu) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Doğu Karadeniz illeri arasında yer alan güzel Ordumuzun sorunlarını -hem yapısal hem de ekonomik bakımdan- sizlerle paylaşmak için söz almış bulunuyorum; bu vesileyle hepinize saygılar sunuyorum.

Ayrıca, bir parlamenter olarak, 1 Mart günü, hiçbir gerekçesi olmayan savaşa "hayır" diyen bu Parlamentonun bir üyesi olmaktan onur duyduğumu ifade ediyor ve sizlere teşekkür etmek istiyorum.

Ordu İlimiz, 951 000 olan nüfusu -19 ilçesiyle- itibariyle Türkiye'nin 13 üncü sırasında yer almaktadır. Ne yazık ki, böylesine bir büyüklüğe sahip olan ilimiz, ekonomik yönden, sondan 60'ıncı sıralarda yer almaktadır.

Bu itibarla, Ordumuza yapılması gereken hizmetleri iki konuda ayır-mak zorundayız; çünkü, Ordu'nun gerçek yapısı tarıma dayalıdır. Tarımda ise, esas yapıyı fındık teşkil etmektedir. Dünya piyasalarındaki fındığın ar-zının yüzde 70'ini ülkemiz üretmektedir; Türkiye'de ise, fındık, en çok Ordu İlinde üretilmektedir. Yanlış ekonomik uygulamalardan ve kaygılardan dolayı, fındık üreticisi, ne yazık ki, her geçen gün daha da geriye gitmektedir. Özellikle 5 Şubat kararlarıyla çıkarılan kararnamelerle doğrudan gelir desteği verilmesifındık üreticisini bir ölçüde umuda bağlamış; ancak, çıkarılan kararnameler eksik ve yanlış çıkarılmıştır; zira, daha önceki yıllarda birçok üretici doğrudan gelir desteğine ya müracaat etmemiş veya başka bir nedenle ettirilmemiştir. Eğer, şu anda, bu gelir desteğinden faydalanmak söz konusu olsaydı, bundan, üreticimizin, ancak yüzde 40'ı faydalanabiliyordu; ne yazık ki, bu ümitlerimiz de geleceğe taşınmıştır; çünkü, doğrudan tarımsal gelir desteği 2003 yılı bütçesinden hemen hemen çıkarılarak, umutlar bir defa daha suya düşürülmüştür.

Sayın milletvekilleri, 2000 yılına göre Türkiye genelinde gayri sâfi millî gelir 2 941 dolar iken, herkesin çok güzel, çok gelişmiş zannettiği Ordu İlinde bu rakam 1 375 dolara kadar düşmektedir. Bugün, doğu ve güneydoğu Türkiye'nin en geri kalmış yörelerinden biri olarak kabul edilmektedir; halbuki, doğu ve güneydoğuda kişi başına yapılan kamu yatırımı 17,2 iken, Doğu Karadenizde 9,5'tir. Bu da, Doğu Karadenizin ne kadar ihmal edildiğinin açık bir delilidir.

Bütün bunların ötesinde, sayın milletvekillerimiz, sizlerin büyük bir bölümü, hükümetimizin üyelerinin büyük bir bölümü Doğu Karadeniz ve Ordu'yu görmemiştir. Doğu Karadeniz ve Ordu'yu görmeden gerçek manada yatırım yapmak mümkün değildir. Hele, son zamanlarda turizmde de iddialı olduğunu kabul ettiğimiz ve bu konuda çalışmalar yaptığımız bu güzel beldelerimizde turizmden söz ederken, biz Ordulular olarak, şu ana kadar Ordu'yu görmediğini bildiğimiz Sayın Turizm Bakanımızı da Ordu'yu görmeye davet ediyoruz.

AYHAN ZEYNEP TEKİN (Adana) - Ne biliyorsunuz görüp görmediğini?!

KAZIM TÜRKMEN (Devamla) - Ben, bizzat kendisiyle görüştüm... Görmemesi bir şey değildir efendim; asıl önemli olan, gelip yerinde görerek o güzellikleri Türkiye'ye ve Türkiye ötesine taşıyabilmektir; çünkü, biz, her birimiz bu ülkenin bir parçasıyız, her yerin güzel olmasını isteriz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Türkmen, konuşmanızı tamamlamanız için ek süre veriyorum; buyurun.

KAZIM TÜRKMEN (Devamla) - Sayın milletvekilleri, birçok arkadaşımız "siz, Ordu'nun köylerine nasıl hizmet götürüyorsunuz" diye bu soruyu haklı olarak soruyorlar; çünkü, Karadenizin yapısal durumu yamaçlıktır, toprakları ise sert ve kayalıktır. Bugün, Anadolumuzun herhangi bir toplu köyüne içmesuyunu, elektriği, okulu götürürken çok daha kolay hizmet sağlarsınız. Halbuki, Karadenizdeki köylerin her biri, yıldız gibi bir ünitedir. Dolayısıyla, Anadolu'nun 30 köyüne yapılacak olan bir hizmetin bedeli, Karadenizde ve Ordu'da 1 köy için yapılacak hizmetin bedeline bile yetmemektedir. İşte, bu bakımdan, bütçede kaynaklar ayrılırken, Karadenizin mekansal yapısı, mutlaka, farklı tutulmalıdır ve ödenekler bu farklılık içerisinde ayrılmalıdır.

Biz, biraz önce, Karadenizi ve Ordu'yu görmeyen milletvekillerimizi, sayın bakanlarımızı Ordu'ya davet ederken, bu konuda çok samimiydik. Biz Ordulu 7 milletvekili olarak, sevgi dolu Ordu halkının yüreğiyle, sizleri Ordu'da görmeye, sizleri orada ağırlamaya hazır olduğumuzu, buradan bir defa daha ifade etmek istiyorum.

Sayın milletvekilleri, bütün bunlarla beraber -2003 yılının bütçesinde yeterli ödenek bulunamayacağı gerekçesiyle- yıllardan beri umudumuz olan Ordu üniversitesinin kurulması konusunda çok ciddî haklarımız vardır; çünkü, bu konuda yeterli öğretim yapılamıyor, kaliteli öğretim yapılamıyor mazeretini hiçbir Ordulunun kabul etmesi mümkün değildir.

BAŞKAN- Sayın Türkmen, konuşmanızı toparlar mısınız.

KAZIM TÜRKMEN (Devamla)- Tamamlıyorum efendim.

Çünkü, şu anda Ordu'da, 19 Mayıs Üniversitesine ve Karadeniz Teknik Üniversitesine bağlı 3 yüksekokul vardır. Bunları birleştirerek "Ordu Üniversitesi" adı altında yeni üniversiteyi kurmuş olmak, sadece bu konu için yeterlidir diye düşünüyoruz.

Ümit ediyor ve diliyorum ki, bu konuda, Parlamento, Ordu halkının hakkı olan bu güzel üniversiteyi, bu bilim yuvasını Ordululardan esirgemeyecektir.

Bu duygularla hepinize saygılar ve sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Türkmen.

Sayın Türkmen'in konuşmasını, hükümet adına, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı cevaplandıracaklardır.

Buyurun Sayın Bakanım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Hemşerimiz Sayın Kâzım Türkmen Bey, gerçekten de, önemli konulara dokundu; bununla ilgili olarak, açıklamaya ihtiyaç duyulan noktalar var, onları ifade etmek istedim. Bu arada, yapılan çalışmalar hakkında da bilgi arz etmek istiyorum. Aynı zamanda bunu, bölgemize yapılacak hizmetler açısından önemli bir fırsat olarak görüyorum.

Önce, turizmle ilgili noktayı açıklamak istiyorum. Turizm Bakanımızla anlaşmaya vardık, önümüzdeki ay uzmanlarıyla birlikte Ordu'ya gelecekler.

AHMET ERSİN (İzmir) - Gitmezler, gitmezler...

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) - Aynı zamanda, Çevre Bakanımızla birlikte, üçlü bir grupla bölgede incelemeler yapacağız ve turizm potansiyeli son derece yüksek olan Ordu bölgesinde -ki, Samsun, Giresun, Trabzon bunların hepsi bir dizi halindedir, onlar arasında bir ayırım gözetmeden- önemli turizm projelerini ele alacağız. Bunun içinde, yayla turizmi dahil olmak üzere, denizi de göz önüne alacağız ve bunu -Ulaştırma Bakanımızla da görüştük- Giresun-Samsun arasında, mekik şeklinde, giden bir gemi turuyla da zenginleştireceğiz.

Onun dışında yapılan çalışmalar hakkında bilgi vermek gerekirse şunları söyleyebiliriz:

Ordu'nun çehresini büyük ölçüde değiştirecek ve Sıvas'ı Ordu'ya bağlayacak olan Sıvas-Ordu-Dereyolu karayolu, dönemimizde ciddî bir şekilde ele alınmıştır, bununla ilgili ödenek de konulmuştur. Bu yol -diğer karayollarıyla birlikte bağlantısını ele aldığımız zaman- sadece, Sıvas'ı Ordu'ya bağlamayacak, aynı zamanda, GAP'ı Karadenize bağlayacaktır. Bu gerçekleştiği takdirde -ki, bunu, Bakanlığıma bağlı olan DSİ yürütecektir- hem Sıvas'a hem Ordu'ya hem de GAP'a büyük avantajlar sağlanacaktır.

Onun dışında, önemli projelerden olan Topçam Barajı ve Hidroelektrik Santralı üzerinde ciddî çalışmalarımız sürüyor, bununla ilgili ödenek ayrılmıştır ve bu da, yakın takiple sürdürülmektedir.

Onun dışında, Kumru-Korgan-Niksar yolu, gene, Ordu bölgesi ekonomisine önemli katkılar yapacak bir çalışmadır; bununla ilgili de, hem bana bağlı olan Devlet Su İşlerinin araçları hem de Bayındırlık Bakanlığına bağlı araçlar devreye girecektir.

Burada önemli olan konulardan bir tanesi Ordu üniversitesidir. Maalesef, Ordu, nüfusu itibariyle üniversiteye sahip olması gerekirken, kendisinin üstündeki 19 ilde varken, kendisinin altında da 20 ilde varken, Ordu üniversitesi nedense atlanmıştır. Bununla ilgili müracaat 27 Şubatta yapılmıştır, gene, ortak bir çalışmayla yapılmıştır, buna, Kâzım Türkmen Beyin de katkısı olmuştur. Bu ortak çalışma için de kendilerine ayrıca teşekkür ediyoruz.

Bu arada, kırsal kalkınma projesi ciddî projelerden bir tanesidir; bununla ilgili, Tarım Bakanlığımızla ortak çalışmalar sürdürülmektedir. Burada, biz, Bakanlık olarak da Hükümet olarak da, ortak çalışmalara son derece önem verdiğimiz için, bu da, biraz önce bahsettiğim turizm projesi gibi, çevreyle ilgili projeler gibi ortak bir çalışma olarak ele alınacaktır.

Bu arada, Ünye ve Fatsa'yla birlikte Ordu organize sanayi bölgeleriyle ilgili çalışmalar da sürdürülmektedir. Bu, sanayiin derli toplu bir şekilde ele alınmasında önemli bir unsur olarak kabul edilmektedir.

Bu arada, bizim yaptığımız çalışmalardan, biz sadece bir ile bağlı olarak yatırımlarımızı sunmak istemiyoruz; çünkü, Türkiye için yaptığımız yatırımlardan da ilimiz doğal olarak payını alacaktır. Bu bakımdan, bizim yaptığımız çalışmalar içinde, özellikle Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığının yaptığı çalışmaların, toplam olarak Türkiye genelinde yapılan çalışmaların, tabiî, haliyle, ilimize mutlaka ciddî payı olacaktır. Bunun içinde TEDAŞ'taki projeleri söyleyebiliriz, bununla ilgili, yenileme projeleriyle birlikte verim artırıcı çalışmalardan, kayıp-kaçakla ilgili yaptığımız çalışmalardan Ordu İli de payını alacaktır.

Tabiî, bu arada, yerel yönetimler kanun tasarısı üzerinde ciddî çalışmalarımız sürmekte; bu, yakında, Meclisimize sunulacaktır. Bu yapıldığı zaman da, gerçekleştiği zaman da, yerinden yönetimde önemli bir adım atılacaktır ve her il olduğu gibi, Ordu İli de, burada, daha etkin, daha verimli bir yönetime kavuşacaktır.

AHMET ERSİN (İzmir) - Sayın Bakanım, fındık ne olacak, fındık?.. Fındıkla ilgili konuşun.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) - Fındıkla ilgili çalışma son derece önemli; çünkü, gerçekten, Türkiye'nin yüzde 70'e yakın fındık üretimi bu bölgede yapılmaktadır. Bunu hatırlattığınız için, size teşekkür ederim.

Ben, daha evvelden, partimin ar-ge'den sorumlu genel başkan yardımcısıyken de, TÜBİTAK'tayken de, onunla ilgili önemli çalışmalar yaptım. Şimdi, burada, fındıkla ilgili politikamızı çok ciddî olarak ele almamız gerekiyor. Biz, daha evvelki politikaların dışında, Türkiye'de fındığın tüketilmesi için ve aynı zamanda, fındığı işleyerek, katmadeğeri yüksek ürünler halinde dışarıya satmamızı gerektirecek daha kalıcı bir çalışma içerisindeyiz. Bizim, bununla ilgili, hem Sanayi ve Ticaret Bakanlığımızda hem de diğer bakanlıklarımızda, özellikle Dış Ticaretten sorumlu Devlet Bakanlığımızda ciddî çalışmalarımız var.

Ordu, aslında, normal haliyle, bir sınır şehri sayılmıyor; ama, bir bakıma, deniz açısından bakarsanız, bir sınır vilayetidir, ilidir. Bizim oradaki geniş bakış açımız şudur: Biz, Ordu'ya, sadece Samsun'la, Giresun'la, Sıvas'la ve Tokat'la sınır olarak bakmıyoruz; Ukrayna'yla, Rusya'yla, Bulgaristan'la da sınır olarak bakıyoruz; dolayısıyla, biz, burada, ufkumuzu biraz daha genişleterek, oralarla da ticaret yapabilen bir il olarak bakıyoruz. Ben bir Ordulu olarak size şunu söyleyebilirim: Benim babamdan itibaren, o dönemlerde büyük ihracat yapılırmış. Yani, Ordu'dan, Rusya'ya, diğer ülkelere ihracat yapılırken, şimdi bu ihracat unutulmuş vaziyette. Şimdi, biz, bunu tamamen tersine çevirmeyi düşünüyoruz ve daha etkin bir şekilde ihracatı ve üretimi artıran çalışmaları düşünüyoruz.

Bununla ilgili olarak, mesela, fındıkla ilgili olarak düşündüğümüz çalışmalardan bir tanesi -tabiî, bu, sadece Ordu için değil, Samsun için de geçerlidir, Giresun, Trabzon, hatta Sakarya'yla da ilgilidir- fındığın yeni ürünlere dönüştürülmesidir. Bunun içerisinde, mesela, diyet fındığı diye bahsedeceğimiz fındık olabilir; yani, yağ oranı düşük, yeni uç ürünler üzerine gitmeyi düşünüyoruz; çünkü, fındığın içinde yüzde 60'ın üzerinde yağ vardır; halbuki, Türkiye'de daha fazla tüketilmesi için, bizim, ar-ge'de yaptığımız çalışmalarda, diyet fındığı diye yeni bir fındık türü geliştirilebilir.

Onun dışında, fındığın içindeki yağları kozmetikte kullanmak üzere önemli çalışmalar yapılabilir, önemli ürünler üretilebilir, buna gidilebilir.

Belki,  fındık kabuğunu tanımayanlar ufaltabilir, fındık, fıstık kabuğu diye düşünebilir; ama, fındık kabuğu, aynı zamanda, çok büyük miktarda üretilen bir yan üründür; bundan, furfural denen bir ürün geliştirilebilir. Furfuralın dışında, aktif karbon olarak kullanılabilen, gaz ve suyun temizlenmesinde kullanılabilen yeni ürünler geliştirilebilir; bunlarla ilgili ciddî çalışmalarımız var. Fındık, daha evvelden, sadece kabuklu olarak satılıyordu, şimdi, iç fındık olarak satılıyor veya yeni katmadeğerleriyle ilgili çikolata sanayiinde kullanılıyor, biz, buna, yeni ürünler katmak niyetindeyiz. Bunu yaptığımız zaman, zannediyorum, fındık, daha iyi değerini bulacaktır ve bu noktada mutazarrır olan, senelerdir ezilen Karadeniz köylüsü, burada, rahatlayacaktır. Dolayısıyla, bu, ülkemize de ekonomik bakımdan büyük bir katkı olacaktır.

Ben, sadece fındıkla ilgili bu kadar detayı verdim. Fiyatıyla ilgili de...

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - 2 000 000 işi ne oldu?

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) - O gerçekleşti.

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Nerede gerçekleşti?

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) - Biz orada sözümüzü tuttuk.

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Hani, nerede?..

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) - Her sözümüzü tuttuğumuz gibi, orada da tuttuk ve 2 000 000' un farkı olan kısmı...

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Böyle bir usul var mı?

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) - Yok, ben memnuniyetle cevap veriyorum sayın milletvekilimize; merak ettiği için, bunu ifade etmek istiyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Fındıkta da sözümüzü tuttuk. Oradaki farkla ilgili, dönüm başına 25 000 000 olarak fiyatları hesaplanmıştır ve bunlar, müracaatlarla, Ziraat Bankası vasıtasıyla herkese verilmek üzere, işlem başlatılmıştır. Orada da sözümüzü tuttuk; memnuniyetle bunu da ifade etmek isterim.

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - 1 800 000 oldu Sayın Bakanım.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) - Hayır efendim, 2 000 000'a ulaşacak şekliyle sözümüzü vermiştik; biz, orada, sözümüzü tutmanın rahatlığı ve huzuru içerisindeyiz.

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Bunu vatandaş görecek.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) - Bundan sonra da, fındık konusunda -ki, bizim, şu anda önemli ihraç gelirlerimizden bir tanesidir fındık- biraz önce saydığım ürünler -ki, bunu, belki de şimdiye kadar kimse akıl etmemiştir- çoğunun düşündüğünün çok daha dışında yeni ürünler geliştirecek vizyona sahip bir hükümet olarak gerçekleştireceğiz ve fındık gibi önemli bir ürünün, çoğu kere şikâyet konusu olarak kabul edilen fındığın, aynı zamanda bir nimet olduğunu düşünerek yeni ürünler geliştireceğiz. Bunu, ülkemizin ihracat kalemlerinde önemli bir unsur, önemli bir kalem olarak geliştiriyoruz. Bununla ilgili çalışmalarda sizlerin de desteğini bekliyoruz. Biz, özellikle burada, ortak bir çalışma içerisinde olmamız gereken bir yapı içindeyiz. İlimizde bununla ilgili ortak projelerde, zaten, biz, milletvekillerimizle birlikte bir bütün olarak hareket ediyoruz, sizlerle birlikte hareket ediyoruz. Burada, hakkı yenilmiş bölgemizin daha iyi bir noktaya gelmesi için, aradaki boşluğu, aradaki kayıplarımızı telafi etmek istiyoruz; çünkü, buradaki kazanç, bütün Türkiye'nin kazancı olacaktır. Bununla ilgili çalışmaları özellikle arz etmek istedim.

Bu arada, yine, Bakanlığımla ilgili olan birkaç noktayı daha ifade edeyim; çünkü, bu, hem Türkiye'yi hem bölgeyi hem de Ordu'yu ilgilendirmektedir. Biz, MTA'yla ilgili çalışmalarda, uydu kontrollü olarak bütün maden varlıklarımızı tarıyoruz. Bununla ilgili çalışmalarda önemli noktalara geldik; bunu, yakında izah edeceğiz. Bu, sadece Ordu'yu değil, komşu illeri ve hatta bütün Türkiye'yi kapsamaktadır. Burada, maden, mineral zenginliğimizi uzaktan kontrolle tespit ediyoruz.

Bu arada, demiryolu konusunda Ulaştırma Bakanımızla yaptığımız görüşmede, etüt safhasında olmak kaydıyla, şu anda Çarşamba'dan başlayan -ki, biz, demiryoluna ağırlık veren bir hükümetiz- ve Fatsa'ya kadar uzatılacak bir demiryolu etüdünü başlattık. Bunun sonucunu da alacağız; inşallah, çevre yolu yapıldığı zaman diğer taraflara da nakletmeyi düşünüyoruz; çünkü, demiryolu uzunca bir süredir ihmal edilmiş bir unsurdur. Demiryolunu, ülkemizde, inşallah, Ulaştırma Bakanımızın da destekleriyle -ki, zaten onun görevidir- gerçekleştireceğiz.

Bu arada, DSİ ile ilgili çalışmalara gelince; biliyorsunuz, biz, Türkiye'de, su potansiyelimizin yüzde 34'ünü kullanıyoruz, maalesef, yüzde 66'sını kullanmıyoruz. Özellikle Doğu Karadeniz Bölgesinde, şu anda, sular, başıboş akmaktadır, uzunca bir süredir ihmal edilmiştir ve Türkiye'nin enerji bakımından su potansiyelinin yüzde 20'sini ifade etmektedir bu potansiyel. Burayla ilgili çalışmalarımız da sürmektedir; bu meyanda, Ordu Topçam Barajı ve Hidroelektrik Santralı -Ordu'yla ilgili olarak- yatırımları sürdürülmektedir.

Bu arada, Etibankla ilgili olan kısmı, Eti Holdingle ilgili kısımları söyleyeyim. Biz, zaten, maden kanununu sizin huzurlarınıza yakında getireceğiz; şu anda, alt komisyonda yürütülmektedir. Madenler konusunda, biz, Türkiye'deki bütün madenlerin bir envanterini çıkardık. Bir yandan mevcut envanterini çıkarıyoruz, bir yandan da, bulunmayanları uyduyla arıyoruz. Bunlarla birlikte -ruhsatların listesini çıkardık- yeni maden kanununun ışığı altında, bu ruhsatları alanlar da dahil, hepsini üretime sokacağız. Bu ruhsatları alan kişiler, üzerine yatmayacak şekilde alacaklar ve bunu, özellikle özel sektöre sunacağız. Bununla ilgili, bölgenin maden zenginliklerini daha evvel çıkarmıştık; uydu kontrolüyle yenilerini de bunlara ekleyeceğiz. Dolayısıyla, bölgemiz, maden zenginliği bakımından da hatırı sayılır önemdedir. Özellikle bentonit bol miktarda bulunmaktadır, mermer bulunmaktadır; hatta, zuhurat bakımından bakarsanız, petrol de bulunmaktadır.

Biz, bu noktada, TPAO'da da -TPAO da bana bağlı bir kuruluş olduğu için, bunu memnuniyetle ifade edeyim- şu anda, denizden aramalara ağırlık vereceğiz. Buraya gelmeden biraz önce de bununla ilgili görüşmeleri yaptım. Önemli aramaları denizde yapacağız. Bununla ilgili, Rize ve Trabzon açıklarında bulunduğunu düşünüyoruz ve yakında, petrol aramasına ağırlık vererek, Türkiye'nin önemli bir ithal girdisi olan ve dövizimizi büyük ölçüde harcadığımız petrolü, inşallah, arayıp, bularak ekonomimize katacağız.

Bu arada, BOTAŞ'la ilgili de, birkaç cümle ifade etmek istiyorum; çünkü, bu, hem Samsun'u hem Ordu'yu ve dolayısıyla bölgeyi ilgilendirmektedir, bütün Türkiye'yi ilgilendirmektedir. Buraya, Mavi Akımla gaz gelmeye başlamıştır. Biz, gelen gazın bir kolunu, Samsun'dan itibaren, Ordu, Giresun, Trabzon olmak üzere doğuya doğru, bir kolunu da, Ordu'dan itibaren, Sinop ve Zonguldak'a doğru göndereceğiz; bir kolu, zaten, güneye doğru inmektedir.

Biz, burada, doğalgazı, sadece bir yakıt olarak görmüyoruz, doğalgazın kendisi, aynı zamanda, bir kimyasal hammaddedir. Dolayısıyla, doğalgazın gelmesiyle, bu kimyasal hammadde, aynı zamanda, belki, yeni endüstri ürünlerine dönüşebilir. Buna paralel olarak, mesela, hidrokarbonlara bağlı olarak belli ürünlere geçebiliriz, ayrıca, gübre dahil üretilebilir. Bu bakımdan, BOTAŞ'ın faaliyetleri de, Ordu'yu ve dolayısıyla bölgeyi yakından ilgilendirmektedir.

Hava kirliliğine gelince; bu bölgelerde, maalesef, kötü kömürün Türkiye'ye girmesiyle, yanlış enerji politikasıyla, Türkiye'de kömür varken dışarıdan ithal kömür getirilerek, hava kirliliği son derece artmıştır. Biz, hava kirliliğini önlemek için, şu anda fazlası elimizde bulunan doğalgazı kullanacağız ve aynı zamanda, mevcut yerli kömürümüzü de, kükürdünü gidererek, enerjide kullanacağız.

Dolayısıyla, yapılacak şeyler son derece önemli. Önümüzdeki günler şu anda tahayyül edemeyeceğiniz kadar güzel olacak; bu, aynı zamanda ülkemiz için, aynı zamanda bölgemiz için olacak.

Hepinizi saygıyla selamlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Güler.

Sayın milletvekilleri, Ulaştırma Bakanı Sayın Binali Yıldırım ile Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ, Başkanlığımıza başvurarak, "Sözlü Sorular" kısmında, Bakanlıklarıyla ilgili soruları toptan yanıtlayacaklarını bildirmişlerdir.

Ulaştırma Bakanı Sayın Binali Yıldırım "Sözlü Sorular" kısmının 3, 6, 7, 37, 38 ve 51 inci sıralarında yer alan soruları bir arada cevaplandıracaklardır; Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ da, yine "Sözlü Sorular" kısmının 10, 16, 17, 18, 19 ve 20 nci sıralarında yer alan soruları bir arada cevaplandıracaklardır.

Genel Kurulumuzun bilgisine arz ediyorum.

Teşekkür ederim.

Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

Sözlü soru önergelerinin geri alınmasına dair bir önerge vardır; okutuyorum:

B) Tezkereler ve Önergeler

1. - Antalya Milletvekili Atilla Emek'in, (6/150, 6/151, 6/152, 6/153) esas numaralı sözlü sorularını geri aldığına ilişkin önergesi (4/20)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 52, 53, 54, 55 inci sırasında yer alan (6/150, 151, 152, 153) esas numaralı sözlü soru önergelerimi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

                                     Atilla Emek

                                           Antalya

BAŞKAN - Sözlü soru önergeleri geri verilmiştir.

Komisyondan istifa önergesi vardır; okutuyorum:

2. - Tokat Milletvekili Zeyid Aslan'ın Adalet Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/21)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Adalet Komisyonu üyesi olarak görev yaptığım komisyon üyeliğimden gördüğüm lüzum üzerine istifa ediyorum.

Gereğini saygıyla arz ederim.                 27.2.2003

                             Av. Zeyid Aslan

                                              Tokat

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Bilgilerinize sunulmuştur.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım:

3. - Ekli listede isimleri belirtilen ülke parlamentoları ile Türkiye Büyük Millet Meclisi arasında parlamentolararası dostluk grubu kurulmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/193)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 4 üncü maddesi uyarınca, ekli listede isimleri belirtilen ülke parlamentoları ile TBMM arasında parlamentolararası dostluk grubu kurulması Genel Kurulun tasvibine sunulur.

                                   Bülent Arınç

                        Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                           Başkanı

Ek: 1) Dostluk Grupları Listesi

Liste:

Almanya

Arnavutluk

Avustralya

Avusturya

Azerbaycan

Bulgaristan

Çin Halk Cumhuriyeti

Endonezya

Etiyopya

Filipinler

Fransa

Güney Kore

Gürcistan

İngiltere

İtalya

Makedonya

Malezya

Norveç

Romanya

Singapur

Şili

Sudan

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Kabul edilmiştir.

Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım:

V. - ÖNERİLER

A) Danişma Kurulu Önerılerı

1. - Hatay Milletvekili Gökhan Durgun ve 30 milletvekilinin, Amik Gölü kurutularak kazanılan arazinin dağıtımı, kullanımı ve bu konulardaki bazı iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesine ilişkin (10/13) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin görüşülmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

No. : 21                                                                             Tarihi: 4.3.2003

Genel Kurulun 4 Mart 2003 Salı günkü (bugün) Birleşiminde, Gündemin Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler kısmının 6 ncı sırasında yer alan Hatay Milletvekili Gökhan Durgun ve 30 milletvekilinin, Amik Gölü kurutularak kazanılan arazinin dağıtımı, kullanımı ve bu konulardaki bazı iddiaların araştırılarak, alınması gereken önlemlerin belirlenmesine ilişkin (10/13) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesinin görüşülmesinin Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.

 

 

Bülent Arınç

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi

 

 

Başkanı

 

Salih Kapusuz

Oğuz Oyan

 

AK Parti Grubu Başkanvekili

CHP Grubu Başkanvekili

BAŞKAN- Teşekkür ederim.

Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre verilmiş doğrudan gündeme alınma önergeleri vardır. Ayrı ayrı okutup, işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

 

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)

4. - Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün, Çiftçilerin T.C. Ziraat Bankasına, Tarım Kredi Kooperatiflerine, Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğüne, Türkiye Ziraî Donatım Kurumu, Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğüne Olan Borç Faizlerinin Silinmesine Dair Kanun Teklifinin (2/3) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/22)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

26.11.2002 tarih ve 652 sayılı, hazırlamış olduğum, çiftçilerin 1998, 1999, 2000, 2001, 2002 tarihleri arasında aldıkları borç faizlerinin silinmesiyle ilgili kanun teklifim, verildiği günden itibaren 45 gün geçmesine rağmen halen Genel Kurula inmemiş ve görüşme yapılamamıştır.

İçtüzüğün 37 nci maddesine göre, vermiş olduğum kanun teklifinin Genel Kurula indirilerek görüşmelerin sağlanmasını saygılarımla arz ve talep ederim. 05.01.2003

                                      Ensar Öğüt

                                          Ardahan

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, istemeleri halinde Komisyona, Hükümete, teklif sahibine ve 1 milletvekiline 5 dakikayı geçmemek üzere söz vereceğiz.

Söz talebi var mı?..

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya)- Söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN- Hükümet adına, buyurun Sayın Bakanım.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin sayın üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ardahan Milletvekilimiz Ensar Öğüt Beyefendi tarafından verilen, Çiftçilerin T.C. Ziraat Bankasına, Tarım Kredi Kooperatiflerine, Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğüne, Türkiye Ziraî Donatım Kurumu, Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğüne Olan Borç Faizlerinin Silinmesine Dair Kanun Teklifiyle ilgili olarak, hükümet adına düşüncelerimi ifade etmek istiyorum.

Bu hususta meydana gelen gelişmeleri ve bir kanun teklifi halinde muhalefet milletvekilimizin bir öneri getirmesini, tabiî, doğru ve içerisinde bulundukları şartlar itibariyle çiftçilerimiz açısından, yerinde buluyorum; bu benim şahsî görüşümdür.

Özellikle son yıllarda tarım sektörünün en önemli sorununu, biraz önce uzun konuşmamda belirtme imkânı bulamadığım bir hususu, bu vesileyle yerine getirme imkânı bulacağım. Tohumluktan bahsettim, ziraî mücadeleden bahsettim, tarımsal işletmelerimizin özel sektörle, özellikle sebze tohumculuğu konusunda bir ortak işletme anlayışı geliştirmesinden bahsettim; ama, bunlara ilave olarak, belki bunlardan daha da önemli olan bir sorunla tarım sektörümüz karşı karşıyadır; o da, tarım kesimini finanse edecek bir kredi kurumu kalmamıştır.

Geçmişte, tarım kesimimizi, bu konuda, Ziraat Bankası, tarım kredi kooperatifleri ve benzeri kuruluşlarımız belli ölçülerde finanse etmişlerdir; ancak, yine, ilk konuşmamda da belirttiğim gibi, bu konuda çok etkin bir denetim mekanizmasının olmaması ve belki de siyasî anlayışın bu konuda zaman zaman çok yanlış sonuçlar verecek tedbirler getirmesi nedeniyle bu alanda imkânların da kısılması, kaybolması sonucu sektörü finanse edecek kurum kalmamıştır. Şu anda, Ziraat Bankası, normal piyasa faiz haddinden sektöre kredi açmaktadır; ama, hepimizin bildiği gibi, tarım kesimi serbest piyasa şartlarında kredi kullanma imkânına malik değildir. Tarım kredi kooperatifleri de Ziraat Bankasından aldığı kaynağı, 1-2 puan daha ilave ederek üyelerine dağıtmaktadır. Dolayısıyla, sektör, bugün, temel bir sorunla karşı karşıyadır ve belki de 2003 yılında Tarım Bakanlığı olarak çözmemiz gereken en önemli sorunlardan birisi de, tarımın kredi ihtiyacını karşılayacak bir mekanizmanın mutlaka kurulması ve işletilmesidir. Bu sebeple, Sayın Ensar Öğüt Beyin vermiş olduğu bu kanun teklifiyle konuyu bu şekilde gündeme getirmesi vesilesiyle  bizim de düşüncelerimizi tekrar ifade etme imkânı bulmamızdan dolayı memnuniyetimi ifade ediyorum.

Efendim, sektör, böyle bir durum içindeyken gelişmeyi de kısaca belirtmek gerekirse, özellikle, 2000 yılında meydana gelen krizle birlikte, kredi alan çiftçilerimiz artan faizleri ve bunun getirdiği aşırı yükü ödeme imkânlarını kaybetmişlerdir. Hepimizin bildiği gibi, zaten uzun dönemde içticaret hadleri de tarımın aleyhine işlemektedir. Dolayısıyla, giderek daha yüksek oranda fiyat artışlarına tabi olan tarımsal girdileri kullanırken, tarım ürünlerinin fiyatları bunlara ayak uyduramamış ve tarım kesiminde çiftçilerimiz nispî olarak gelir kayıplarına uğramışlar ve hayat seviyelerindeki iyileşme nispî olarak daha yavaş olmuştur. Bunun üzerine, 2000 yılında peş peşe yaşadığımız krizlerin de etkisiyle faiz hadlerindeki çok büyük artışlar çiftçilerimizin ödeme gücünün kaybolmasına sebep olmuş ve gelinen nokta itibariyle, sistem işlemez hale gelmiştir. Nitekim, 2002 yılının ikinci yarısında, bu hususta ortaya çıkan baskıların sonucu olarak, Ziraat Bankası, tek taraflı olarak, 90 000 çiftçiyi kapsayacak şekilde borçların yeniden yapılandırılmasını gündeme getirmiş, tarım kredi de buna ayak uydurmuştur. Buna göre, borçlar otuzaltı taksite bölünerek ve buna uygun olarak yeniden yapılandırılması söz konusudur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Güçlü, size, konuşmanızı tamamlamanız için eksüre veriyorum; buyurun.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ziraat Bankasının yeniden yapılandırılması faaliyetinin akabinde gelen seçimler ve bu seçim soncunda, yine, biraz önce görüştüğümüz hususla ilgili olarak çiftçi borçlarının affı konusu, sistemin daha da tıkanmasına sebep olmuştur. Bugün, gerek Ziraat Bankasına gerekse tarım kredi kooperatiflerine borcu olan çiftçilerimiz, âdeta bir bekleyiş içerisine girmişlerdir ve dolayısıyla, sistem şu anda işlememektedir. Dolayısıyla, Ensar Öğüt Beyin verdiği kanun teklifi, sistemin tekrar işlemesi bakımından da hükümetimiz açısından dikkat çekicidir; hükümetimizin dikkatini çekme yönünde olumlu bir adımdır. Yalnız, ben, daha önce de bu ve benzeri sorulara cevap verirken yaptığım açıklamalara tekrar gönderme yapıyorum, atıf yapıyorum: Efendim, bu hususta, esas olarak konuyu takip eden kurumumuz Ziraat Bankası, bağlı olduğu birim Hazineden sorumlu Devlet Bakanlığımız bu hususta bir çalışma talimatı vermiş; Ziraat Bankası ve Ziraat Bankasına bağlı olarak da tarım kredi, benzer çalışmaları yapmıştır. Şu anda, bunun arkasına siyasî bir irade gereklidir ve bunun gündeme gelmesi söz konusudur.

Daha önce ifade ettiğim gibi, bu çalışmalar sırasında gelinen nokta ve anlayışı tekrar belirterek konuşmamı tamamlayacağım; o da şu şekilde: Yaklaşık 1 200 000 çiftçimiz şu anda bu iki kurumumuza borçlu durumdadır. Toplam borç miktarı 2,4 katrilyon civarındadır. Dolayısıyla, bu, büyük rakam ve bu çok sayıdaki çiftçimiz, bölgelerimizde de zaman zaman duyduğumuz ve çok şikâyetçi olduğumuz, rahatsız olduğumuz konularla, icra hadiseleriyle karşı karşıyadır; bir an önce sonuçlanması gerekir. Dolayısıyla, ben, hükümetin bir üyesi olarak bu konuda daha fazla beklemenin, artık, gittikçe zorlaşacağını kabul ediyorum ve en kısa sürede bu hususta bir düzenlemenin yapılarak, hem halkımıza hem de Yüce Meclisimize bu husustaki bilginin sunulması gerektiğine inanıyorum.

Bu konunun tekrar gündeme gelmesi konusunda da Sayın Ensar Beyin vermiş olduğu teklifin hükümetimiz açısından işin çabuklaştırılmasına vesile olacağını düşünüyorum.

Bu vesileyle hepinize tekrar saygılarımı takdim ediyorum, sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Teklif sahibi olarak, Ardahan Milletvekili Sayın Ensar Öğüt; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, beni izleyen çok değerli çiftçimiz; 26 Kasım 2003 tarihinde, çiftçilerin Ziraat Bankasına, Tarım Kredi Kooperatiflerine, Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğüne, Türkiye Ziraî Donatım Kurumuna, Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğüne olan borç faizlerinin silinmesi için vermiş olduğum kanun teklifiyle ilgili söz almış bulunmaktayım.

Değerli arkadaşlar, Sayın Bakana teşekkür ediyorum; çok iyi niyetli konuştu. Umuyorum, bu, bizim vermiş olduğumuz kanun teklifini en kısa zamanda gündeme getirir ve kanunlaştırır, faiz altında ezilen çiftçimiz de rahata kavuşur; ancak, ben şunu söyleyeceğim değerli arkadaşlar: 3 Kasım seçimlerinde, hepimiz, seçim meydanlarında çiftçi borçlarının faizleri silinecek diye söz verdik. AKP'li arkadaşlar, siz de söz verdiniz mi vermediniz mi; verdiniz değil mi efendim; biz de verdik, siz de verdiniz. Hangimiz iktidara gelirsek, borç faizleri, temerrüt faizleri silinecekti; ama, dört ay geçmesine rağmen ve ben de üçbuçuk ay önce kanun teklifi vermeme rağmen, henüz, bu teklif, bir gündem maddesi olmadı.

Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak sözümüzde durduk; gelir gelmez, çiftçi borçlarının silinmesi için kanun teklifi verdik.

Değerli arkadaşlar, bakın, halkımız, politikacılar o kadar yalan söylüyor ki, söylemiş ki, inanmıyor. Gidin, sokaktaki insana politikacıyı bir tarif et dediğiniz zaman, başta "yalancı" diyor ve güvensizliğini dile getiriyor. Biz, Yüce Meclis olarak, örnek insanlar olarak, sözümüzde durmazsak ve o sözümüzün arkasında, o insanlara, işkence yapar gibi, yüksek faizin altında ezdirirsek, bu yüce makamın da itibarı sarsılmış olur. Bu anlamda, benim sizden istirhamım, bu kanun teklifi bir an evvel kanunlaşsın.

Bir de, söz vermiş olmanın dışında, şimdi, size bir belge sunacağım. O zaman Fazilet Partili, şimdi AKP'li olan değerli arkadaşlarım... (AK Parti sıralarından "AK Parti" sesleri) Efendim, Anadolu'da size alaca karışık partisi diyorlar. (AK Parti sıralarından "Ne demek bu!" sesleri, gürültüler) Şimdi, bir durun bakalım... Anadolu'da gidin, bakın bakalım; alaca karışık partisi diyorlar. AKP'ye de razı olun şimdi bu ortamda!

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Bu ne demek!.. Bizim adımız "AK Parti."

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Lütfen... Bakın, benim konuşmamı kesmeyin. Sürem 5 dakika. Sayın Başkan, bana süre vermenizi rica ediyorum. (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen... Müdahale etmeyelim.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Sen kimsin be!

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Sataşma değil efendim... Lütfen... "AKP" ya... Herkes "AKP" diyor. Televizyonlar da "AKP2 diyor; yani, bizi niye kıskanıyorsunuz! AK Parti olmanız için, temiz parti olmanız lazım ya! Temiz parti olmanız için, yapın arkadaşlar! Gelin o zaman... (AK Parti sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)

BAŞKAN - Sayın Öğüt... Sayın milletvekilleri... (AK Parti sıralarından gürültüler) Sayın milletvekilleri, oturur musunuz...

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Sözünü geri alsın!

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Ya, tamam o zaman... Siz, AK Parti olmanız için...

BAŞKAN - Oturur musunuz... (Gürültüler) Oturur musunuz... Bir saniye... Oturur musunuz...

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Değerli arkadaşlar... (AK Parti sıralarından "Sözünü geri alsın" sesleri)

BAŞKAN - Bir saniye, oturur musunuz...

EYÜP FATSA (Ordu) - Lütfen... Sayın Başkan, lütfen...

BURHAN KILIÇ (Antalya) - Sözünü geri alsın....

BAŞKAN - Arkadaşlar, bir saniye... (AK Parti sıralarından"sözünü geri alsın"sesleri)

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Değerli arkadaşlar...(Gürültüler)

BAŞKAN - Bir saniye oturur musunuz ...

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ(Elazığ) - Sözünü geri alsın...

BAŞKAN - Arkadaşlar, bir saniye...(AK Parti sıralarından "sözünü geri alsın"sesleri)

Sayın milletvekilleri, siz bir dakika susarsanız, gereğini yapacağım...

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Bizim adımız AK Parti, AK Parti!..

ENSAR ÖĞÜT (Devamla)- Efendim, ben, size "kirli" demedim... Hayır, hayır ben size "kirli" demedim...

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Adımız Ak Parti!..

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - "Kirli"demedim; "kirlilik yaratmayalım" diyorum. Bakın, özür dilerim....

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen... Oturursanız, gereğini yapacağım... Oturursanız, gereğini yapacağım...

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Bakın, özür diliyorum, müsaade edin.

BAŞKAN - Arkadaşlar, sükut... Sevgili arkadaşlar...(Gürültüler)

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Arkadaşlar, özür diliyorum... Eğer, öyle bir kelime kullandıysam, özür diliyorum...

BAŞKAN - Sayın Öğüt, bir saniye... (AK Parti sıralarından gürültüler) Bir saniye Sayın Öğüt...

Sayın milletvekilleri, lütfen, yerlerinize oturursanız... Sayın milletvekilleri, lütfen, oturun yerinize...

Sayın Öğüt, sizden rica ediyorum, bu Parlamentoda bugüne kadar, hiçbir siyasal partiye hiçbir sözcümüz tarafından incitici bir kelime edilmemiştir, lütfen, sözlerinizi düzeltin.

Sayın milletvekilleri, lütfen, siz de sükûnetle sayın sözcüyü dinleyin. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Öğüt, lütfen, sözlerinizi düzeltin.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Değerli arkadaşlar, benim  sözlerim yanlış anlaşıldıysa özür  dilerim. Ben "siyaseti kirletmeyelim" diyorum...(AK Parti sıralarından "kim kirletiyor" sesleri; gürültüler...)

Efendim bir dakika... Bir saniye...

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri...

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Şimdi, o zaman, temizleyin.

Bakın...

BAŞKAN - Sayın Öğüt bir saniye...

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Bakın,  şimdi bir belge açıklayacağım...

BAŞKAN - Sayın Öğüt, bir saniye...

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Ama, bunları süreme ekleyin yalnız... (Gürültüler)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, oturduğunuz yerden sayın konuşmacıya müdahale etmeyin.

Buyurun Sayın Öğüt..

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Şimdi, Sayın Bakanım Zeki Ergezen burada mı?..

Salih Kapusuz Beyefendi burada mı?...

BAŞKAN - Sayın Öğüt, Genel Kurula hitap edin.

Buyurun. (AK Parti sıralarından gürültüler)

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Ama, Agâh Bey... Bir durun, ben anlatayım kardeşim...

Şimdi, belge var. O zaman, 31 Mayıs 2000 tarihinde, Zeki Ergezen Bitlis Milletvekili, Salih Kapusuz Kayseri Milletvekili, Abdüllatif Şener Sıvas Milletvekili, Bülent Arınç Manisa milletvekili ve 30  arkadaşı "çiftçiler faizlerin altında eziliyor, siz tefecisiniz, bu çiftçilerin borçlarını derhal silin" diye, işte, kanun teklifi vermişler kardeşim... Kanunlar ve Kararlar Dairesinden çıkarttırdım. Buna ne diyeceksiniz?! O zaman sözünüzde durun.. (CHP sıralarından "Bravo"sesleri, alkışlar) Yani, 2000 tarihinde... Bakın, 23 ay önce verilmiş olan bir kanun teklifinin arkasında durun bari! Ben, burada 22 000 000 çiftçinin adına konuşuyorum. Kayseri'nin Tomarza İlçesinin tarım kredi kooperatifi, heyetiyle beraber, ben, bu kanun teklifini verdiğim zaman -basında çıktı- bana teşekkür için geldi.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Heyecanlanma!

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Müsaade edin.

Antalya'dan geldi, Bursa'dan geldi, Türkiye'nin her tarafından insanlar geldiler ve "biz, AK Partiye oy verdik; ama, size teşekkür ediyoruz, siz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, gelir gelmez, hemen kanun teklifi verdiniz. Demek ki, çiftçinin dostu sizmişsiniz" dediler. Aynen, net konuşuyorum. İşte, adres vereyim, Kayseri'nin Tomarza İlçesinin kooperatif başkanı diyor.

Değerli arkadaşlar, bakın, burada...

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Bir kişi dediği zaman 22 000 000'un temsilcisi oluyor!..

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Efendim, birsürü insan dedi; benim şimdi 5 dakika zamanım var, bunları mı anlatayım sayın milletvekilim.

Değerli milletvekilleri, bakın, bir belge daha göstereceğim ve bunların fotokopisini size takdim edeceğim. Ardahan'ın merkez köyü var, Çamlıçatak, bu belde...

BAŞKAN - Sayın Öğüt, sayın hükümetin katıldığı ifade edildi. Yani, o nedenle, bu olanağı da değerlendirmenizi dilerim; siz buyurun, hükümeti niye tahrik ediyorsunuz!

Buyurun, siz devam edin sözlerinize.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - İsmini veriyorum, Maksut Işık, Çamlıçatak Köyü; 1995'de tarım kredi kooperatifinden 140 000 000 kredi almış, 6 milyar olmuş!

Erdoğan Aras, 1997'de 30 000 000 almış, 3 milyar olmuş! Buna benzer birsürü liste var.

Değerli arkadaşlar, köylü, bunun altından nasıl çıkacak?! Adam, traktörünü satmış, evini satmış, hayvanını satmış; yani, şimdi, canını mı alacağız! Bir de, bu insanlarımızın yarısını, mal beyanında bulunmadıkları için cezaevlerine doldurduk. Yani, ben sizden rica ediyorum, istirham ediyorum, bu Yüce Makamda, biz kanun teklifi verdik; siz de iktidarsınız, şimdi, biz koalisyon ortağıyız, ortağımız var ikna olmuyor diyemezsiniz, öyle bir şey yok. Siz, büyük bir çoğunlukla geldiniz, hayırlı olsun, gelin, burada, biz de teklif verdik, çiftçilerin şu borçlarını silelim.

Sayın Bakan, çiftçilere olan borç 2,4 katrilyon diyor; ama, 15 gün önce, bu Meclisten, vergi borcu olan  sahte faturacıların  5,7 katrilyon parasını affettiniz ya;  insaf edin! Şimdi, bu çiftçinin 2,4 katrilyon borcu var, bunu affetmiyoruz; ama, sahte faturacıların, hortumcuların 6 katrilyon civarındaki parasını affediyoruz.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Mesnetsiz atma!

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Şimdi "bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu" derler ya hani; böyle bir şey olmaz arkadaşlar! (CHP sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından gürültüler)

Bakın, bir şey daha söyleyeyim: Siz, her zaman, faize karşıyız diyorsunuz; faiz de olmasın kardeşim...

AGÂH KAFKAS (Çorum) - Hangi AK Partili söyledi bunu?!

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Müsaade eder misiniz...

Siz, her zaman, faize karşıyız diyorsunuz... Faizsiz bir dünya da yaratmak için, bir ara, daha önceki partiler şey yaptı... (AK Parti sıralarından gürültüler)

Siz değilsiniz; ben, sizi suçlamıyorum; sizden önceki partiler diyorum. Müsaade eder misiniz...

Şimdi, icra emrini gösteriyorum -bakın, belge gösteriyorum; ben, belgesiz konuşmuyorum- icra emri Ardahan'dan...

AGÂH KAFKAS (Çorum) - Hangi AK Partili söyledi?!

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Agâh Bey, sen de Ardahanlısın; bir dakika dinle beni, dinle kardeşim, gözünü seveyim...

2000 tarihinden itibaren yüzde 155 faiz, icra ve avukatlık masrafları hariç, ödeyeceksiniz diyor. Ya, şimdi, bırakın çiftçiyi, gariban köylüyü; en büyük tüccar yüzde 155 faizle işin içinden çıkamaz. Lütfen, sizden rica ediyorum; şunu kanunlaştıralım, 22 000 000 insanı rahatlatalım.

BAŞKAN - Sayın Öğüt, toparlıyorsunuz sözlerinizi değil mi?

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkanım; özür diliyorum.

Değerli arkadaşlar, çiftçilere, yüzde 40 doğrudan gelir desteği dağıttınız; ama, arkasından da, Ziraat Bankası, çiftçileri icraya gönderdi. (AK Parti sıralarından "Derviş'e sor" sesleri) Şu anda, herkesin evinde icra var, Ziraat Bankası talimatıyla herkesin parasına el konulmuş; Malatya'da konulmuş, başka yerde konulmuş -sadece Ardahan'da değil- Edirne'de konulmuş, Kayseri'de konulmuş...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Şimdi, sizden rica ediyorum; Sayın Bakan buradaysa, derhal...

BAŞKAN - Sayın Öğüt, bir saniye...

Sayın Öğüt, şimdi, ikinci 5 dakikalık süreniz de bitti; o nedenle, son cümleniz için size süre veriyorum; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar[!])

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Borç faizlerinin...

Değerli arkadaşlar, özür diliyorum; bakın, şurada, halk bizi izliyor. Ben, sizden istirham ediyorum; yüksek faizler altında ezilen o eli nasırlı, ayağı çarıklı, yüreği sevgi dolu çiftçiyi öldürmeyelim, o insanları yaşatalım; o insanlar, bu ülke için üretiyor. Siz, hortumcuya, tefeciye, naylon faturacıya veriyorsunuz; çiftçiye verin, bu kanun teklifimi de kanunlaştırın.

Hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Öğüt.

Başka söz isteyen?.. Yok.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Önerge kabul edilmemiştir.

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - Helal olsun!.. Bravo!.. Tebrik ediyorum!..

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Biz, zamanı geldiği zaman yaparız işimizi.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, ikinci önergeyi okutuyorum:

5. - Bayburt Milletvekili Ülkü Gökalp Güney'in, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair 2809 Sayılı Kanuna Ek ve Geçici Maddeler Eklenmesi ve 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin (2/16) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/23)

26.2.2003

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Tarafımızca hazırlanarak 20.12.2002 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulan Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında 2809 sayılı Kanuna Ek ve Geçici Maddeler Eklenmesi ve 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına İlişkin (2/16) esas numaralı Kanun Teklifim 26.12.2002 tarihinde sevk edildiği komisyonlarda görüşme yapılmadan bugüne kadar bekletilmektedir.

Teklifimin, İçtüzüğün 37 nci maddesinin ikinci fıkrasına göre, doğrudan gündeme alınmasını Yüce Meclisin takdirlerine arz ederim.

Saygılarımla.

                                    Ülkü Güney

                                           Bayburt

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Söz isteyen?..

Hükümet?..

Komisyon?..

Teklif sahibi?..

Buyurun Sayın Güney. (Alkışlar)

ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Bayburt) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 20.12.2002 tarihinde, Bayburt üniversitesi kurulması için Yüce Meclise vermiş olduğum kanun teklifi, yasal süre içerisinde ilgili komisyonlarda görüşülemedi. Ben de, İçtüzüğümüzün 37 nci maddesi gereğince Bayburt üniversitesi kurulmasıyla ilgili teklifimi doğrudan Genel Kurul gündemine getirmiş bulunuyorum. Bu vesileyle Yüce Meclisin değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum.

Muhterem arkadaşlarım, Bayburt İli, tarihin her döneminde askerî ve kültürel açıdan önemli bir kültür merkezi olmuştur. Tarihî İpek Yolu üzerindeki çeşitli medeniyetlerin yaşadığı Bayburt, Türklerin Anadolu'da yerleştikleri en eski yerleşim merkezlerinden birisidir.

İlimizin tarihteki hak ettiği yeri alabilmesi, gelişmiş iller seviyesine ulaşabilmesi, işsizlik ve göçün durdurulması, Bayburt halkının daha iyi ekonomik şartlara kavuşabilmesinde en önemli faktör, şüphesiz, kurulacak olan Bayburt üniversitesidir.

Bu üniversitenin kurulabilmesi için Bayburtlular kıt imkânlarını zorlayarak, kurmuş oldukları hizmet vakfı sayesinde gerekli altyapı çalışmalarını büyük ölçüde tamamlamışlardır. İlimizde 440 dönüm arazi üniversite kampusu için tahsis edilmiş, Bayburt Esnaf ve Sanatkârlar Odaları Birliği kendilerine ait 5 500 metrekare kullanım alanlı 8 katlı binayı, Ticaret ve Sanayi Odası da kendilerine ait 11 katlı binayı üniversite için tahsis etmişlerdir.

Ayrıca, şehir merkezinde, İl Özel İdaresine ait 22 dönümlük arsa üzerinde gerektiğinde rektörlük binası olarak kullanılmak üzere bir bina inşa edilerek hizmete sunulmuştur.

Yükseköğretim öğrencileri için 1 000 kişi kapasiteli yurt inşa edilmiş, ayrıca, Bayburt Valiliğine ait 200 kişilik öğrenci yurdu ve hizmet binası, bu üniversitenin hizmetine sunulmak üzere hazırlanmıştır.

İlimizde, bu üniversitenin altyapısını teşkil eden eğitim fakültesi 2003 yılında faaliyete geçiyor. Gerekli bina ve yurt sorunları halledilen bu fakültemiz, 2003 yılında, 150 öğrenciyle eğitim ve öğretime başlayacaktır. Ayrıca, 1994'te kurulan Bayburt Meslek Yüksekokulu, halen, 2 bölüm ve 550 öğrenciyle hizmete devam etmektedir.

Ülkemizin muhtelif yerlerinde, akademik kariyeri olan, yetişmiş, 300'ün üzerinde Bayburtlu öğretim üyesi, kurulacak bu üniversitede, büyük bir heyecan, istek ve özveriyle, çalışmak için sıra beklemektedirler.

Tarihi, kültürü, altyapısı ve öğretim elemanı hazır olan Bayburt üniversitesinin, çok kısa zamanda, Yüce Meclisin siz değerli üyelerinin katkılarıyla kurulacağına, Bayburtlular olarak inanıyoruz. Hele hele, 58 inci hükümetimizin Acil Eylem Planında belirtilen "yeni üniversitelerin kurulması objektif kriterlere bağlanacak, yönetilebilir olmaktan çıkan büyük üniversiteler bölünerek yeni üniversiteler kurulacak öğretim üyesi ve fizikî altyapısı hazır olan illerde, yeni üniversiteler kurulacak" ifadesi, bizim en büyük güvencemizdir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Güney, sözlerinizi toparlamanız için süre veriyorum, buyurun.

ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Devamla) - İnanıyorum ki, yeni hazırlanmakta olan YÖK yasasıyla birlikte, bizim ve bizim gibi, üniversitesi olmasını isteyen, üniversite için altyapısını hazırlamış diğer illerimiz de bu çerçevede ele alınacaktır ve zannediyorum, Türkiye'deki 80 küsur üniversiteye ilave olarak, daha önceki hükümetlerin almış olduğu "her ile bir üniversite programı" çerçevesinde, bizim bu haklı talebimiz yerine getirilecektir.

Yüce Meclisin değerli üyeleri; gelişen, büyüyen ve çağı yakalamak için büyük çaba harcayan, buna gönülden inanan Bayburtlulara, bu üniversitenin kuruluşunda desteğinizi esirgemeyeceğinizi biliyorum. Bu hayırlı ve önemli talebimizin, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve hükümetimiz olarak, sahiplenileceğine inancımız tamdır.

Kanun teklifimizin, Genel Kurul gündemine alınmasına destek vereceğinize gönülden inanıyorum. Bu üniversitemizin, ülkemize, Bayburtumuza hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Güney.

Millî Eğitim Bakanı Sayın Erkan Mumcu, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ERKAN MUMCU (Isparta) - Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimin başında sizleri saygılarımla selamlıyorum.

Her şeyden önce, Bayburt gibi, tarihiyle, kültürüyle kendine özgü ve özel bir yeri olan ilimizin üniversite talebini Meclisimizin gündemine getirdikleri için Bayburt Milletvekilimiz Sayın Ülkü Güney'e çok teşekkür ediyorum.

Efendim, malumları olduğu üzere, devlet üniversiteleri, Anayasanın 130 uncu maddesinde belirtilen ilkeler çerçevesinde kurulurlar ve Anayasanın aynı maddesi, kuruluşların kanunla düzenleneceğini söyledikten sonra der ki: "Kanun, üniversitelerin ülke sathına dengeli bir biçimde yayılmasını gözetir" Yani,Sayın Güney'in Meclis gündemine getirdiği konu, esas itibariyle, Anayasamızın da kanunumuza, dolayısıyla Meclisimize emrettiği hususlardan bir tanesidir. Ancak, Sayın Güney de, tabiî, kendisi son derece değerli ve yetkin bir akademisyen olarak bilir ki, üniversitelerin açılması konusu, Türkiye'de hep tartışmalara konu edilegelmiştir.

Genellikle, üniversitelerin elit kurumlar olduğunu ve elit kurumlar olarak kalması gereğini iddia eden akademisyenler, siyasetçilerin, seçim bölgelerinden gelen baskıları göğüsleyemedikleri için, akademik yeterlilikleri bulunmayan, akademik ölçütleri karşılamayan üniversite açmak, dolayısıyla, esasında üniversite yeterliliği olmayan kurumları üniversiteymiş gibi topluma sunmak gibi bir zaaf içerisinde olduklarını hep iddia edegelmişlerdir.

Doğrusunu isterseniz, siyasete başlamadan önce, ben, bu teze daha çok prim veren vatandaşlardan bir tanesiydim; ancak, siyasete girdikten ve çok geniş halk yığınlarıyla, çok geniş halk kesimleriyle iletişim kurmaya başladıktan, onların talepleriyle, sorunlarıyla birebir, daha doğrudan bir iletişim kurmaya başladıktan sonra gördüm ki, Anayasamızın amir hükmü son derece doğru ve yerinde bir hükümdür. Üniversitenin, yükseköğretim kurumlarının ülke sathına dengeli bir biçimde yayılması, ülkenin gelişmesi, ülkenin modernleşmesi ve çağdaş kültürün ülke sathına yaygınlaştırılması bakımından son derece etkin bir araçtır, verimli bir araçtır.

Doğrusunu isterseniz, bir milletvekili olarak kendi bölgemde -yani, seçim bölgem olan Isparta'da- Süleyman Demirel Üniversitesinin yarattığı değişimi, dönüşümü görmek ve bunun, toplumun en geniş kesimlerince, neredeyse tamamınca nasıl bir coşku ve memnuniyetle karşılandığını görmek, benim bu konudaki kanaatlerimi epeyce değiştirmiştir. 

Elbette, üniversite sistematiğimiz içerisinde elit denilebilecek öncü üniversiteler olacaktır, geleneğini yaratmış üniversiteler olacaktır; ama, eğer, bir yerden başlamazsanız, geleneği olan başka kurumlara sahip olma imkânına da sahip olamazsınız; fakat, Yüce Heyetinizin malumları olduğu üzere, şu anda, yaklaşık iki aydan bu yana, yükseköğretim sistemimizin tümüyle reforme edilmesi konusunda bir demokratik müzakere süreci başlatılmıştır. Bu müzakere sürecine ilişkin görüş ve değerlendirmelerde bulunulurken, en çok atıfta bulunulan hususlardan bir tanesi, hükümetin niyetinin yeni üniversiteler açmak ve bu üniversitelere istediği gibi rektörler atayıp, atadığı rektörler eliyle de üniversite camiası içerisinde kadrolaşma arzusu içerisinde olduğu ifade edilmektedir. Tabiî, bu eleştirinin iler tutar bir tarafı yoktur. Zira, hiç kimseye, herhangi bir idarî kararla profesörlük, doçentlik gibi bir unvan kazandıramayacağınız gibi, esas itibariyle bugüne kadar geleneği oluşmuş, akademik ölçütleri taşımayan kurumları da hayata geçiremezsiniz.

Kaldı ki, diğer taraftan, Türk siyaseti ve Türkiye Büyük Millet Meclisi önemli bir sorunla yüz yüzedir; o da, yükseköğretimdeki çağ nüfusu meselesidir. Yani, Türkiye, yükseköğretimdeki çağ nüfusu oranları bakımından, gelişmiş Batı ülkelerini bir tarafa bırakın, doğu ülkelerinin de, gelişmekte olan ülkelerin de yakaladığı standartların altında kalmış bir ülkedir.

Türkiye, yükseköğretimdeki kapasitesini büyütmek zorundadır; ancak, Türkiye, yükseköğretimdeki kapasitesini büyütürken, bir taraftan da evrensel akademik ölçütlere riayet ederek, bu yükselme prosesini, bu gelişmeyi, kapasiteyi büyütme prosesini işletmek zorundadır. Bu ikisini bir arada yürütmenin zorlukları, elbette malumunuzdur.

Sorunu şöyle açmamız gerekiyor: Her yıl, 1 000 000'u aşkın, 1 500 000 insan, üniversite sınavlarında üniversite kapısının önüne geliyor; yaygın öğretimi dışarıda tutarsanız -ki, yaygın öğretimin akademik niteliği zaten tartışma konusu- örgün öğretim kurumlarına alabildiğiniz oran yüzde 10'u geçmiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ERKAN MUMCU (Devamla) - Sayın Başkan, özür dileyerek...

BAŞKAN - Rica ederim, buyurun Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ERKAN MUMCU (Devamla) - Kaldı ki, yüzde 15 olan meslek yüksekokullarını da örgün eğitim kapsamı içerisinde düşündüğünüzde, oran yüzde 17. Bizim, bunu, yüzde 30-35'lere çıkarma zaruretimiz var. Bu yığılma devam ettiği müddetçe, ilköğretim ve ortaöğretimin verimli bir eğitim sistemi olarak çalışabilmesi mümkün değil; çünkü, Türk toplumunun eğitim sistemini aynı zamanda bir kariyer sistemi olarak, kariyer sistematiği olarak algılayan kültürü, sınavlarla belirlenmiş köşe taşlarını dikkate almadan, eğitime ilişkin bir tutum geliştirmiyor; yani ne yapıyor: Üniversite sınavını kazanmaya göre her şey ayarlanıyor daha ilköğretimin birinci sınıfından ortaöğretimin sonuna kadar ve dershane sistemi, özel ders sistemi, kurs sistemiyle son derece büyük bir ekonomi -önemli bir kısmı kayıtdışında olmak üzere- ciddî bir verimsizliğe ve israfa yol açıyor. Bunun düzenli bir şekilde yürütülmesi gerekiyor.

Taslağımızda getirdiğimiz bir esas var: Biz, yükseköğretim kurumlarının akademik niteliklerine ilişkin ölçütlerin, Üniversitelerarası Kurul tarafından belirlenmesi gerektiğini öngörüyoruz; yani, artık, Türk siyasetini, siyasetçileri... Ki, AK Parti Hükümetinin böyle bir geçmişi olmadığı için, bu ithamın muhatabı olmak durumunda da değil; ancak, geçmişte Parlamentoda bulunmuş ve iradesiyle, şu ya da bu üniversitenin açılması, büyütülmesi, genişletilmesi kararına katılmış siyasî organizmalar böyle bir ithamın muhatabı olabilirler. Sonuç itibariyle, bu ithama muhatap olan Türk siyaseti ise ve Türk siyasetini bu ithamdan arındırmamız gerekiyorsa, akademik nitelikteki ölçütlerin, kurumsal ölçütlerin Üniversitelerarası Kurulca belirlenmesi ve ondan sonra, bu ölçütleri taşıyan girişimlerin yasalaşarak açılması konusunda bir mutabakat oluşturmaya çalışıyoruz.

Dolayısıyla, Sayın Güney'e, bu girişimi dolayısıyla bir yandan teşekkür ederken bir yandan da bu tür tezvirata imkân vermemesi bakımından şunu belirtmek istiyorum: Önce, bu akademik nitelikteki ölçütlerin belirlenmesi ve gerçekten, bu alanın her türlü siyasî müdahaleden arındırılmış bir alan olarak Anayasa ve yasalarla güvence altına alınması, ondan sonra bu girişimlerin, bir taraftan toplumun üniversite beklentisini karşılayan ve akademik kalite, akademik standartları koruyan bir girişim olarak hayata geçirilmesi bakımından kısa bir süreye ihtiyacımız var; yükseköğretimdeki reform girişimimizin tamamlanacağı bir süreye ihtiyacımız var.

Esas itibariyle, hükümetimiz, Bayburt'un da bir üniversiteye kavuşturulmasına sıcak bakmaktadır ve bu konunun, akademik ölçütlerin belirlenmesinden sonra gündeme gelebilecek girişimler arasında Bayburt'un da mutlaka yerini alacağı konusunda, en azından, şu anda, Millî Eğitim Bakanı olarak, kişisel olarak ben söz verebilirim, bu konuda sizinle beraber bir tutum ortaya koyacağıma dair söz verebilirim. Arkadaşlarımızın da aynı tutumu göstereceklerine inancımı ifade etmek istiyorum; ancak, şu aşamada gündeme alınmasının, bekleyen daha pek çok taleple birlikte, yine, biraz önce sözünü ettiğim tartışmaları ayağa kaldıracağı; aslında, gerçekle bağdaşık olmayan bu tartışmaların, konuyu, arzu ettiğimiz noktadan başka noktalara saptırmak gibi bir tehlike de içerdiği için, bunun, bir iki ay geciktirilmesinin; bir zaman söyleyemiyorum; ama, bu yasama yılı içinde eğer yükseköğretim reformunu tamamlayabilirsek -ki, ben tamamlayabileceğimize inanıyorum- bu süreç içerisinde bu konunun ele alınmasının daha uygun olacağını; ama, takdirin Yüce Heyetinize ait olduğunu da ifade ederek, Heyetinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum.

Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Mumcu.

Şimdi, söz sırası, Bayburt Milletvekili Sayın Fettani Battal'da.

Buyurun Sayın Battal. (AK Parti sıralarından alkışlar)

FETANİ BATTAL (Bayburt) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bayburt Üniversitesi hususunda, şahsım adına fikirlerimi belirtmek üzere söz almış bulunuyorum; ama, bu vesileyle, yüce huzurunuzda bir düzeltmeyi de yapmak istiyorum. Benim ismim Fetani Battal, "Fettani" değil. Bu düzeltmeyi yaptığım için de içim rahat. Başkan, teşekkür ederim.

Efendim, gönlüm isterdi ki, Türkiye'de üniversiteler sırf ilmî ve bilimsel kaygılarla ve bilimsel planlamalarla yapılsaydı da, Türk insanı, il il, vilayet vilayet, biz de üniversite istiyoruz demeseydi; ama, maalesef, yıllardır, Türkiye'de, devletinden fabrika isteyen, iş isteyen insanlar, dünya şartları çerçevesinde, artık, o dediklerinin olmayacağını anladıktan sonra, biz de üniversite istiyoruz demeye başladı.

Biz, Bayburt'tan Türkiye'ye bakan ve Bayburt'tan dünyaya bakan insanlar olarak, bakıyoruz ki, milattan önce 3000 yılına kadar köklü bir tarihe sahip olan Bayburt, yaşadığı insanlık tarihi boyunca sürekli başa oynamış, sürekli diri kalmış, sürekli ticaret merkezi olmuş ve sürekli, gün gelmiş, uğruna savaşlar yapılmış; gün gelmiş, devletlerin başkenti olmayı başarmış bu şehir 4 500 yıl tarihe direnmiş, ayakta kalmış; ama, maalesef, 20 nci Yüzyıl, Bayburt için bir yıkım yüzyılı olmuş ve Bayburt, 20 nci Yüzyılda, maalesef, bu çağa ayak uyduramadığı için başına gelebilecek en büyük felaketle karşılaşmıştır. Bayburt, Bayburt olalı böyle bir zulüm görmemiştir yani. (Alkışlar) Çünkü, bir şehrin başına gelebilecek en büyük tehlike Bayburt'un başına gelmiş, Bayburt, maalesef küçülmüştür.

İşte, bu şehri yeniden ayağa kaldırmak hepimizin birinci dereceden görevidir diye düşünüyoruz ve 20 nci Yüzyıla toprağın çocuğu olarak başlayan Bayburtlular, alınterlerini toprağa salıp, oradan bereketin fışkırmasını bekleyen Bayburtlular, gurbetin ve hasretin çocukları olmuşlardır. Daha sonra, yalın kat bir yorganla gurbet ellere düşmüş ve Türkiye'nin varoşlarında, büyük kentlerin varoşlarında tutunamayanları oynamışlardır. Hepinizin, inanıyorum ki, oturduğu evin temelinde, o betonların üzerinde Bayburtluların alınteri vardır.

İşte, bu noktadan hareketle, az önce Sayın Bakanım dedi ki: "Biz de Bayburt'a üniversitenin açılmasına sıcak bakıyoruz." Ben de diyorum ki, ey Sayın Bakanım, sıcak değil, lütfen çok sıcak bakalım; çünkü, buna Bayburtumuzun ihtiyacı var.

Biz, biliyoruz ki, Türkiye'de makro plan yapanlar, uzun yıllar, yaptıkları fahiş hataların faturasını Bayburt'a da kesmişler, büyük şehirlerin yoğun trafiklerinin ortasına gömdükleri üniversiteleri, bence, kıpırdayamaz hale getirmişlerdir. Onun için, şuna inanıyorum: Bayburt'un ne kadar üniversiteye ihtiyacı varsa, üniversitenin de, gerçekten Bayburt'a ihtiyacı var. (Alkışlar) Bunu, beşbin yıl boyunca, insanlığın her zerresini içinde barındıran, çok çok çok köklü bir tarihi içinde barındıran o şehir adına burada söylemekten gurur duyuyorum.

Onun için, hükümetimizin de, uygulamalarıyla, mantığıyla ve Sayın Bakanımızın, çağın nabzını çok iyi tutan o ciddî uygulamalarıyla, yeni YÖK Yasasının düzenlenmesi ve üniversitelerin, karizmatik, seviyeli, haysiyetli ve ülkemizin ihtiyaçlarına cevap verecek tarzda yeniden düzenlenmesi sonrasında Bayburtumuzun da üniversiteye kavuşacağına, üniversiteye sahip olacağına inanıyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum; teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Battal.

Sayın Battal, ben, adınızı "Fetani" olarak telaffuz ettim; acaba yanlış mı anlaşıldı?

FETANİ BATTAL (Bayburt) - Estağfurullah; teşekkür ederim efendim.

BAŞKAN - Peki, teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, önerge üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Önerge kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, gündemin "Seçim" kısmına geçiyoruz.

VI. - SEÇİM

A) Komısyonlarda Açik Bulunan Üyelıklere Seçım

1. - Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunda boş bulunan üyeliklere seçim

BAŞKAN - Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunda boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 2 üyelik için, Antalya Milletvekili Sayın Burhan Kılıç ile İstanbul Milletvekili Sayın Muharrem Karslı aday gösterilmişlerdir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Kabul edilmiştir.

2. - (10/4) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliklerine seçim

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, İzmit Büyükşehir Belediyesi İzmit kentsel ve endüstriyel su temin projesyile ilgili iddiaların araştırılması amacıyla, Genel Kurulun 28.1.2003 tarihli 27 nci Birleşiminde kurulan (10/4) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliklerine siyasî parti gruplarınca gösterilen adayların listesi bastırılıp, sayın üyelere dağıtılmıştır.

Şimdi, listeyi okutup oylarınıza sunacağım:

İzmit Büyükşehir Belediyesi İzmit Kentsel ve Endüstriyel Su Temin Projesiyle İlgili İddiaların Araştırılması Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Üyelikleri Aday Listesi (10/4)

(12)

Adı Soyadı                                Seçim Çevresi

                               AK Parti (8)

Mehmet Emin Tutan                                Bursa

Emin Bilgiç                                Isparta

Nusret Bayraktar                                İstanbul

Mehmet Sekmen                                İstanbul

Muzaffer Baştopçu                                Kocaeli

Recep Yıldırım                                Sakarya

Mustafa Öztürk                                Sinop

Asım Aykan                                Trabzon

                                 CHP (4)

İsmail Özay                                Çanakkale

Kemal Kılıçdaroğlu                                İstanbul

Ahmet Sırrı Özbek                                İstanbul

Mehmet Parlakyiğit                                Kahramanmaraş

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Kabul edilmiştir.

3. - (10/5) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliklerine seçim

BAŞKAN - Tuz Gölündeki kirlenmenin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla, Genel Kurulun 4.2.2003 tarihli 30 uncu Birleşiminde kurulan (10/5) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliklerine siyasî parti gruplarınca gösterilen adayların listesi bastırılıp, sayın üyelere dağıtılmıştır.

Şimdi, listeyi okutup oylarınıza sunacağım:

Tuz Gölündeki Kirlenmenin Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Üyelikleri Aday Listesi (10/5)

(12)

Adı Soyadı                                Seçim Çevresi

                             AK Parti (8)

Abdullah Torun                                 Adana

Ahmet Yaşar                                Aksaray

Faruk Koca                                Ankara

Bayram Özçelik                                Burdur

Fatma Şahin                                Gaziantep

Hasan Angı                                Konya

Özkan Öksüz                                Konya

Osman Seyfi                                Nevşehir

                              CHP (4)

Nevin Gaye Erbatur                                Adana

Canan Arıtman                                İzmir

Nezir Büyükcengiz                                Konya

Atilla Kart                                Konya

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, gündemin "Sözlü Sorular" kısmına geçiyoruz.

VII. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) Sözlü Sorular ve Cevaplari

1. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Konya-Ereğli'deki İvriz Kaya Kabartmasının ve benzeri tarihî eserlerin korunmasına ilişkin Kültür Bakanından sözlü soru önergesi (6/80) ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın cevabı

BAŞKAN -Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Burada.

Soru önergesini okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki soruların, Sayın Kültür Bakanı Hüseyin Çelik tarafından sözlü olarak cevaplandırılması hususunu saygılarımla arz ederim.

                                 Atilla Başoğlu

                                              Adana

1 - Türkiye Cumhuriyeti, ciddî bir tarihî mirasın bulunduğu medeniyetler menşei Anadolu toprakları üzerinde kurulmuştur. Bu durum, insanlığın müşterek tarihî değerlerinin de korunması sorumluluğunun tarafımızdan üstlenilmesi anlamına gelmektedir. Ancak, ülkemizdeki tarihî varlıkların her gün daha fazla kaybolmakta olduğunu üzülerek seyrediyoruz.

a) Konya'nın Ereğli İlçesinde Hititler döneminden kalan ve dünyanın en eski tarım anıtı olan İvriz Kaya Kabartmasının durumu hakkında bizi bilgilendirir misiniz?

b) Söz konusu anıtın korunması için ne gibi tedbirler alınması düşünülmektedir?

2 - Ülkemizde bulunan tarihî eserlerin korunması için ne gibi tedbirler alınması düşünülmektedir?

3 - Yukarıda adı geçen tarihî eserin ve benzerlerinin, Adıyaman Nemrut Kommagene Krallığından kalan heykellerin de korunması için, çağdaş ülkelerde benzerleri görüldüğü gibi, cam fanus içerisine alınması düşünülmekte midir?

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Soru önergesini, Ulaştırma Bakanı Sayın Binali Yıldırım cevaplandıracaklardır.

Buyurun Sayın Yıldırım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adana Milletvekilimiz Sayın Atilla Başoğlu'nun, Konya-Ereğli'deki İvriz Kaya Kabartmasının ve benzeri tarihî eserlerin korunmasına ilişkin sözlü soru önergesini, Kültür Bakanı adına cevaplandırmak üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Konya İli Ereğli İlçesi Aydınkent (İvriz) Köyünde bulunan İvriz Kaya Anıtında, Kültür Bakanlığı uzmanlarınca yapılan incelemede, anıtta yer alan çatlamaların olduğu, bu çatlakların anıt için tehlike arz ettiği belirlenmiştir.

Anıtta ot ve yeşil bitkilerin temizlenip çatlakların kapatılmasından sonra, kaya bloğunun üstüne, anıtı korumaya yönelik, çelik konstrüksiyon, taşıyıcı, şeffaf bir örtü yapılması, taban suyunun, Devlet Su İşleri elemanlarınca yerinde incelenip belirlenmesi ve çözüm üretilmesi, anıt çevresinde yapılacak onarım projelerinde Konya Koruma Kurulu kararının alınması gibi öneriler uzmanlarca saptanmıştır.

Özel sektörün de katkılarıyla, belirtilen soruna çözüm getirilebilmesi amacıyla, Bakanlık, konuyla ilgili olarak, 2003 yılı yatırım programı değerlendirmesine almıştır.

Kültür Bakanlığının bütçe imkânları çerçevesinde, mahallî ve özel sektörün de katkılarıyla, taşınmaz kültür varlıklarının restorasyonu, onarımı, korunması ve çevre düzenleme çalışmalarının yapılarak ülke turizmine kazandırılması konusundaki çalışmalara önümüzdeki yıllarda da devam edilecektir.

Ülkemizin taşınmaz kültür varlıklarının çeşitlilik göstermesi, farklı yapı ve karakterde olması, bölgelerin iklim şartları da dikkate alındığında, ilgili koruma kurul kararları doğrultusunda, koruma önlemleri alınmakta ve uygulanmaktadır.

Yüce Meclise saygılarımla arz ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

ATİLLA BAŞOĞLU (Adana) - Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Başoğlu.

ATİLLA BAŞOĞLU (Adana) - Sayın Bakanımıza, vermiş olduğu bilgiler için teşekkür ederiz.

Sayın Bakanımızın vermiş olduğu bilgilerden, bütçe olduğu takdirde gerekli korumaların yapılabileceği yönünde bir şey anlamış bulunuyoruz. Maalesef, bu durum, şahsımızı endişeye sevk etmektedir. Bütçe olmadığı takdirde, dünyada eşleri olmayan bu eserler, doğanın ve diğer unsurların vahşi pençelerine bırakılmaya devam mı edilecektir; doğrusu bunu içimize sindiremeyiz.

Bir de, Sayın Kültür Bakanımızın, 1 Şubat tarihli Zaman Gazetesinde, olası bir savaşta Irak'ın tarihî ve kültürel varlıklarının korunması yönünde vermiş olduğu bir demeç var. Acaba, Sayın Bakanımız, Türkiye'deki tarihî ve kültürel varlıklara da, Irak'ınkine olduğu kadar yakın ve sıcak duracaklar mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Başoğlu.

Sayın Bakan, teşekkür ederim.

Soru önergesi cevaplandırılmıştır.

2. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, millî eğitim politikasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/81) ve Millî Eğitim Bakanı Erkan Mumcu'nun cevabı

BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Burada.

Soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki soruların, Sayın Millî Eğitim Bakanı Erkan Mumcu tarafından sözlü olarak cevaplandırılması hususunu saygılarımla arz ederim.

                                 Atilla Başoğlu

                                              Adana

1 - "Millî eğitim" kavramı Bakanlığınızca nasıl algılanmaktadır?

2 - Eğitimin "millilik" vasfının sağlanması için ne gibi bir strateji takip edeceksiniz?

3 - Millî kültürü ortak politikalarla oluşturmanız gereken Kültür Bakanlığıyla müşterek bir eylem planı oluşturabildiniz mi?

4 - Bakanlığınız bünyesinde yabancı danışmanlar istihdam edilmiş midir?

5 - Eğer istihdam edilmişse, bunlar kaç kişidir? Orijinleri nedir? Devletimize masrafları nedir? Hangi alanlarda ve hangi amaçlarla kullanılmaktadır?

6 - Hem millî olmak hem de yabancı danışmanlarla çalışmak nasıl açıklanabilir?

7- Ülkemizde eğitimde birlik sağlanabilmiş midir? Her bireyimizin eşit koşullarda eğitim görmeleri için ne gibi önlemler düşünüyorsunuz?

8- Çocuklarımızın, ancak müstemleke ülkelerinde görülecek şekil ve yoğunlukta yabancı dilde eğitim görmelerini Millî Eğitim Bakanı olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakanım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ERKAN MUMCU (Isparta) - Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimin başında, sizleri yeniden, saygılarımla selamlıyorum.

Sayın Başkan, soru önergesine cevap vermeden önce, bir hususu, Meclis Başkanlığının ya da Başkanlık Divanının dikkatine arz etmek istiyorum. Bu soru önergesinde de görüldüğü gibi, 8 ayrı soru -ki, her biri çok uzun sunuşlarla ancak izah edilebilecek konular- bir tek soru önergesine sıkıştırılmış ve bütün bu sorulara cevap vermek için de İçtüzüğün bana tanıdığı süre 5 dakika.

Süre talep etmeyeceğim; ancak, Başkanlığımız, belki, geçmiş dönemlerde de uygulanan bir yaklaşımı yeniden gündeme getirebilir. Sorular, ayrı ayrı önergeler biçiminde düzenlenmek suretiyle, konunun, Heyeti bilgilendirecek bir genişlikte arz edilmesi imkânı sağlanabilir diye düşünüyorum.

"Millî eğitim kavramı, Bakanlığınızca nasıl algılanmaktadır" sorusunun cevabı çok uzun; ama, şunu söylemek durumundayız ki, eğer, bu soru "Millî Eğitim Bakanı olarak siz nasıl algılıyorsunuz" sorusu ise, benim nasıl algılamam gerektiği, her şeyden önce Anayasa ve yasalarda tayin edilmiştir. Demokratik irade, elbette, Anayasanın çizdiği sınırlar içerisinde bir politika ortaya koymak durumundadır; ancak, bu politikaların tamamı, hukukun üstünlüğü prensibi çerçevesinde, hukukun üstünlüğüne bağlı olarak, hukukla çizilmiş, sınırlandırılmış alan durumunda olacaktır. Benim, bu konuya ilişkin algılamam, Anayasa ve yasalarda belirtilen çerçeve içindedir. Bunun ötesine geçecek bir cevap, bunu açacak bir cevap elbette verebilirim; ama, biraz önce arz ettiğim sebeple, bunu, şu an, burada yapabilme imkânından ne yazık ki mahrumum.

"Eğitimin millilik vasfının sağlanması için ne gibi bir strateji takip edeceksiniz?" Bu strateji, zaten, Tevhidi Tedrisat Yasasının benimsendiği günden bu yana, Türkiye'de uygulanıyor; ama, anladığım kadarıyla, bunun kavranılmasına ilişkin bir problem var, daha doğrusu, net olarak kavranılmamış olduğu yolunda, sayın milletvekilinin bir kaygısı var; bu kaygıyı açıklığa, netliğe kavuşturmak lazım.

Millî Eğitim Bakanlığına "millî" unvanının verilmesinin arkasında yatan neden, eğitimin milliliği kavramının Türk eğitim sistemine kazandırılmasının arkasında yatan temel neden, Tevhidi Tedrisat Yasası çıkıncaya kadar Türkiye'de cari olan düzendir. Cari olan o düzen içerisinde, eğitim, çoğunlukla yabancı vakıflar tarafından, özellikle kilise vakıfları tarafından açılan okullarda yürütülmekteydi; bir taraftan da, medrese geleneğinin takipçisi durumunda, din eğitimi veren kurumlar vardı. Bunların yanı sıra, devletin eğitim verdiği kurumlar da, bir biçimde eğitim vermeyi sürdürüyorlardı. Üçlü, hatta çoklu bir yapı vardı demek daha doğrudur. Tevhidi Tedrisat Yasası, bunlara ilişkin olarak, bütün bunları devletin tekeline alan bir düzen getirdi ve amacı da -bunu açık seçik ortaya koymak lazım- üniter bir devlet yapısı altında yaşayacak bir ulus kültürünü ortaya çıkarmaktı. Bunun amacı da buydu.

Eğitimciler, eğitimin laik niteliğini özellikle vurgulaya gelmişlerdir. Bunun da nedeni, çok değişik etnik ve dinî pratiklere ya da kökenlere sahip bir topluluğun, bir üniter devlet yapısı altında, bir ulus kimliğiyle yaşabilmesini sağlamanın yollarından bir tanesinin, onlara, çeşitli pratikler arasında bir çatışma önermeyen, herkesin din ve vicdan hürriyetini teminat altına alırken, devleti bu konuda taraf kılmayan bir eğitim düzeninin Türkiye'ye kazandırılması, hâkim kılınmasıdır. Sorularınız arasında bunun başarılı olup olmadığı yönünde yorumlar var, daha doğrusu, bana ima gibi gelen şeyler var. Bu, yetmişbeş yılı aşkın cumhuriyet pratiğimizin bir muhasebesini yapmayı gerekli kılar. Bilmiyorum, bu 5 dakikalık süre içinde, ben, bu muhasebeyi yapabilir miyim; ama, zannediyorum ki, hem sayın milletvekili hem Yüce Meclisin değerli üyeleri bu muhasebeyi yapabilecek yetkinliktedirler. Benim onlara -tabiri bağışlayınız- buradan bu konuda bir ders vermem çok yakışık almaz. Herkes bunu yapabilir diye düşünüyorum; ama, sorularınızın en önemlisi...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ERKAN MUMCU (Devamla) - Sayın Başkan, çok özür diliyorum...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ERKAN MUMCU (Devamla) - Diyorsunuz ki: "Bakanlığınız bünyesinde yabancı danışmanlar istihdam edilmiş midir?" "Edilmektedir" demem daha doğrudur; ama, bu, Bakanlığımız bünyesinde değil. Bu, çok uzun yıllardan beri uygulanagelen bir şey. Benim Bakanlığa başladığım dönemde başlamış bir uygulama söz konusu değil.

"Bunlar kaç kişi" diye soruyorsunuz. Bakanlığımızda, Avrupa Birliği Akdeniz Programı (MEDA) kapsamında, eğitim alanında üç proje üzerinde çalışılmaktadır. Bu projelerin toplam tutarı 177 190 000 euro olup, sadece Katma Değer Vergisi karşılığı olan 11 690 000 eurosu hükümetimiz tarafından karşılanmaktadır, geri kalan 165 500 000 euro Avrupa Birliği katkısıdır, hibe katkısıdır. Projeler kapsamında, uzun ve kısa süreli olmak üzere, 5'i Danimarka, 5'i Hollanda, 4'ü İngiltere, 1'i de İsveç orijinli olmak üzere toplam 15 yabancı uzman çalışmaktadır. Bunlar, günlük olarak 800 ile 880 euro arasında ücret almaktadırlar. Bu hibe anlaşmaları protokolleri çerçevesinde burada yetkili taraf Avrupa Birliği tarafıdır; bizim öneride bulunma hakkımız saklı kalmakla beraber, danışmanları tayin eden taraf onlardır. Kaldı ki, bu araştırma, danışmanlık ödenekleri, özel olarak, tamamen Avrupa Birliği inisiyatifinde bırakılmıştır.

"Hem millî olmak hem de yabancı danışmanlarla çalışmak nasıl açıklanabilir" diyorsunuz. Doğrusunu isterseniz bu sorunuzu çok yadırgadım; çünkü, biliyorum ki, siz, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilisiniz; hem Yüce Meclisin hem Cumhuriyet Halk Partisinin kurucusu olan Büyük Atatürk, millî eğitim sistemimizin de kurucusu olan Büyük Atatürk, daha sonra, 1936-1937 yıllarında, Amerikan eğitim sistemini reforme eden Kolombiya Üniversitesi profesörlerinden John Dewei'i, daha 1924 yılında görevlendirmiş ve size gösterdiğim şu Türk maarifi hakkında raporu kaleme aldırmış ve bu, uygulamaya geçirilmiştir. Sadece bununla da yetinilmemiştir. 1925'te Alman Ticaret ve Sanayi Müşaviri Kohnen, 1927'de Belçika teknik tedrisat mütehassıslarından Omer, yine, üniversite ıslahatı için 1938'de İsviçreli Albert Malshe ve yine, 1933-1934'te Amerikalı Walker ve arkadaşlarından oluşan bir grup, bizzat Mustafa Kemal Atatürk'ün direktifleriyle, Türk millî eğitiminin reforme edilmesi konusunda danışmanlık hizmetleri yürütmüşlerdir.

Bilginin milliyeti yoktur sayın milletvekilim. Bilgi evrensel bir şeydir. Bilgi evrensel bir şeydir ve her nerede bulunursa alınır ve millî eğitim düzenini kurmak üzere yola çıkan bir büyük önder, bize, bilginin evrenselliği ve bilgi nerede bulunursa alınmalıdır konusunda önemli bir ibret vermiştir. Sizin bunu biliyor olduğunuzu varsayıyorum. Biliyor olduğunuz halde bu sorudan maksadınızın ne olduğunu anlayamadığımı da dürüstlük ve açıklıkla ifade etmek istiyorum.

Sonuç itibariyle, bilgi neredeyse alınır; önemli olan, bu bilginin bizim insanımızın ihtiyaçlarına karşılık gelip gelmediğine karar vermektir, o irade de bizim irademizdir. Bilginin milliyetle hiçbir ilgisi olmaz diye düşünüyorum.

"Çocuklarımızın ancak müstemleke ülkelerinde görülecek şekil ve yoğunlukta yabancı dilde eğitim görmelerini Millî Eğitim Bakanı olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?"

İşte, millî eğitim sisteminin millileştirilmesinin arkasında yatan nedenlerden bir tanesi buydu. Özellikle kilise vakıflarının ve yabancı vakıflarının yabancı dilde eğitiminin bir parça önlenmesiydi. Ben, müsaade ederseniz, özel olarak bir şeyi sizinle paylaşmak istiyorum. Millî eğitim sisteminin en önemli amaçlarından bir tanesi de, cumhuriyetin sınıfsız ve imtiyazsız bir ulus yaratmak idealine hizmet etmektir. Sınıfsız ve imtiyazsız bir ulus yaratmak ne demektir; şu demektir: Eğitim sisteminiz, bir kariyer sistemi olarak, sistemin elitlerini hangi mekanizmalar içinde, kimlere fırsat sunarak ya da kimlere fırsat sunmayarak çıkarmaktadır... Dolayısıyla, hangi elit üreten kariyer mekanizmalarından -ki, onlar eğitim mekanizmalarıdır- kimler gelir ve sistemin elitleri haline gelirler sorusuna cevap vermektir.

Eğitimin millileştirilmesindeki maksatlardan bir tanesi, başından beri bu olagelmiştir ve sorunuza ilişkin olarak, Türkiye'de yapılmış en doğru işlerden bir tanesi Anadolu liselerinin kurulmasıdır. Memleket sathına yayılmış esnaf çocuklarından, işçi çocuklarından, köylü çocuklarından, bu milletin has unsurlarının çocuklarından da, bu sistemin elitleri, yani, teknokratları, bürokratları, yöneticileri, akademisyenleri çıkabilsinler diye, bu düzen kurulmuştur ve şimdi, Millî Eğitim Bakanlığı olarak, bunu, daha da etkin, daha da verimli hale getirecek çalışmalar içerisindeyiz.

Amacımız şudur: Maalesef, bugün, yükseköğretim sisteminde sistemden yararlananların yüzde 70'i, orta sınıfın üstündeki gelir gruplarından gelmektedirler ve önemli bir kısmı, daha önce ebeveynleri yükseköğretimde tahsil görmüş olanlardan oluşmaktadır. Bu, bizim, sınıfsız ve imtiyazsız bir toplum olmak yolundaki iddiamıza, idealimize halel getiren bir durumdur. Bunu ortadan kaldırmak durumundayız, kapasiteleri genişleterek bunu yapmak zorundayız, yoksul çocuklara da fırsatlar sunarak bunu yapmak zorundayız; bütün çabamız, bütün yoğunluğumuz bunun üstünedir.

Bu sistemi, özellikle bu Anadolu liseleri sistemini Türkiye'ye kazandıran değerli devlet adamlarından, siyaset adamlarından bazıları Hakkın rahmetine kavuştular, onlara da, bu vesileyle rahmet diliyorum. Merhum Cumhurbaşkanımız Özal'a rahmet diliyorum; bu kaliteyi Türkiye'ye kazandıran önemli devlet adamlarından birisidir. Onun dışında, Türk millî eğitimine hizmet eden herkese de, huzurlarınızda yeniden teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın Başoğlu, açıklama istiyor musunuz?

ATİLLA BAŞOĞLU (Adana)- Sayın Bakanıma, vermiş olduğu cevaplar için teşekkür ederim.

Bilginin evrensel olduğuna katılıyorum, nerede olursa, orada alınmalı; ama, eğitimde millî olmak için yabancı danışmanlarla çalışmanın gerekliliğine katılmıyorum.

Bir ilave yapmak istiyorum. YEK'le ilgili taslak çalışmalarında A2-2547 sayılı Yasanın "5 inci temel ilkeleri" başlığı adı altında geçen "Öğrencilere Atatürk inkılapları ve ilkeleri doğrultusunda Atatürk milliyetçiliğine bağlı hizmet bilincinin kazandırılması sağlanır" diyen maddenin taslaktan çıkarıldığını gözledik. Burada bir yanlışlık veya unutma mı var; yoksa, Sayın Bakanımız, Atatürkçü çizgide olmayı bize ve millete nasıl izah edebilecektir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Başoğlu.

Sayın Bakan, ekleyeceğiniz bir şey var mı?..

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ERKAN MUMCU (Isparta) - Hayır Sayın Başkan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Mumcu.

Soru önergesi cevaplandırılmıştır

Sayın milletvekilleri, Ulaştırma Bakanı Sayın Binali Yıldırım, 3, 6, 37, 38, 51 inci sıralarındaki soruları birlikte cevaplandıracaktır.

3. -Diyarbakır Milletvekili Muhsin Koçyiğit'in, Diyarbakır'da sivil havaalanı kurulup kurulmayacağına ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/83) ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın cevabı

4. - Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun, Karakaya Baraj Gölünde iptal edilen feribot seferlerine ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/88) ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın cevabı

5. - Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun, Malatya-Adana demiryolu hattının ulaşıma ne zaman açılacağına ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/134) ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın cevabı

6. - Çorum Milletvekili Feridun Ayvazoğlu'nun, Alacahöyük PTT Şubesinin kapatılmasına ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/135) ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın cevabı

7. - Kocaeli Milletvekili Mehmet Sefa Sirmen'in, Cengiz Topel Askeri Havaalanının tarifeli seferlere açılmasına ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/149) ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın cevabı

BAŞKAN - Soru önergelerini okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Ulaştırma Bakanı Sayın Binali Yıldırım tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

                            Muhsin Koçyiğit

                                       Diyarbakır

Bilindiği üzere, Diyarbakır'da mevcut askerî havalimanı Devlet Hava Meydanları İşletmesi ile yapılan sözleşme gereği sivil havalimanı olarak hizmet vermektedir. Ancak, son elim uçak kazası ile birlikte, Diyarbakır'da sivil havalimanına ihtiyaç duyulduğu yadsınamaz bir gerçek olarak ortaya çıkmıştır.

Yer seçimi konusunda gerekli araştırmaları yaparak, Diyarbakır'ın en az sis alan bölgesinde, altyapısı yapılmış, ILS (aletli iniş sistemi) ve teçhizat yönünden tam donanımlı bir sivil havalimanı yapılmasını düşünüyor musunuz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki soruların Ulaştırma Bakanı Sayın Binali Yıldırım tarafından sözlü olarak cevaplandırılması için gereğini arz ederim.

Saygılarımla.

                        Ferit Mevlüt Aslanoğlu

                                          Malatya

Elazığ'ın Baskil İlçesi ile Malatya'nın Battalgazi İlçesi arasında 8 kilometrelik Karakaya Baraj Gölü vardır. Yıllardır Baskil ve Malatya arasındaki ulaşım baraj gölü üzerinden yapılan feribot seferleriyle sağlanmaktaydı. 29.8.2002 tarihinde Baskil Kaymakamlığı Özel İdaresi tarafından işletilen feribot baraj gölünde batmıştır.

Malatya ve Baskil, gerek ekonomik gerekse sosyal olarak yıllardır iç içe yaşamını sürdürmektedir. Malatya'da yaklaşık 50 000 Baskilli yaşamaktadır. Ayrıca, Baskil köylülerinin tüm ürünlerinin Malatya üzerinden pazarlandığı dikkate alınırsa, her gün karşılıklı olarak yapılan seferler iptal edildiği için yöre halkı çok zor durumda kalmıştır.

Soru:

Baskil ve Malatya için sosyal ve ekonomik boyutu çok önemli olan konuya Bakanlığınızca acilen çözüm bulmayı düşünüyor musunuz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki soruların Ulaştırma Bakanı Sayın Binali Yıldırım tarafından sözlü olarak cevaplandırılması için gereğini arz ederim.

Saygılarımla.

                        Ferit Mevlüt Aslanoğlu

                                          Malatya

1- Demiryolu ağının ana arterlerinden biri olan Van-Malatya ve Kurtalan-Malatya demiryollarını Adana ve Çukurova'ya bağlayan Malatya-Adana demiryolu Mayıs 2002 tarihinden itibaren kapalıdır. Ülkemizdeki demiryolu ağının önemli bir yükünü alan bu hattın 9 aydır demiryolu taşımacılığına kapalı olduğunu biliyor musunuz?

2- 9 aydır yük ve yolcu taşımacılığına kapalı olan Malatya-Adana demiryolunun tünel ıslah çalışması sırasında tüneldeki çökme nedeniyle ıslah çalışmaları durdurulmuştur. Sorunun çözümü için bugüne kadar herhangi bir çalışma yapılmış mıdır?

3- TCDDY demiryolu ağımızın önemli bir hattı olan Malatya-Adana hattını yeniden açmayı düşünüyor musunuz? Düşünüyorsanız yük ve yolcu taşımacılığına ne zaman başlamayı planlamaktasınız?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Ulaştırma Bakanı Sayın Binali Yıldırım tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

                        Feridun Ayvazoğlu

                                             Çorum

Tarihî ve turistik özellikleriyle ülkemiz turizminde önemli bir yer tutan Alacahöyük Beldesi PTT Şubesi 7 Kasım 2002 tarihinde kapatılmıştır.

1- Tarihî ve turistik özellikleriyle övündüğümüz beldemize daha fazla turist gelmesi için çaba sarf ettiğimiz bir dönemde Hüyük PTT Şubesine ihtiyaç varken kapatılması bir yarar sağlayacak mıdır?

2- Sağlamayacak ise PTT şubesinin açılması konusunda ne tür çalışmalar yapılmaktadır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Ulaştırma Bakanı tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

                                     Sefa Sirmen

                                            Kocaeli

Kocaeli İzmit Cengiz Topel Askerî Havaalanı sivil havayoluna açılması için gerekli terminal binası ile diğer çevre düzenlemeleri tamamlanmış olup, yaklaşık dört yıl önce tarifeli seferlere başlaması gerekirken bugüne kadar bu seferler başlatılmamıştır.

Anılan havaalanında, tarifeli seferler ne zaman başlatılacaktır?

BAŞKAN- Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Diyarbakır Milletvekilimiz Sayın Muhsin Koçyiğit'in sözlü soru önergesini cevaplandırmak üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği üzere, Diyarbakır Havaalanımız askerî amaçlarla inşa edilmiş olmasına rağmen, 1952 yılından itibaren yapılan protokoller çerçevesinde, sivil amaçlı uçuşlara da hizmet vermektedir. Bu kapsamda, havaalanının, kuruluşumuz tarafından işletilen sivil tesislerinde seyrüsefer güvenliğine yönelik olarak VOR, DME ve NDB gibi seyrüsefer cihazları monte edilmiştir. Bu cihazlarla aynı işlevi yerine getiren; fakat, çok daha düşük minimada yaklaşım hizmeti veren ILS, diğer bir deyişle aletli iniş sistemi, artık, kamuoyunca da bilindiği üzere, kuruluşumuzca yapılan etütler neticesinde, Uluslararası Sivil Havacılık Örgütünün (ICAO) teknik manuelinin 14 üncü ekinde belirtilen manialar nedeniyle söz konusu havaalanına monte edilememiştir.

Bu bakımdan, geçmişte, 8 Ocakta meydana gelen müessif uçak kazası sonrası kamuoyunun ve Yüce Meclisin gündemine gelen bu konu, kamuoyunda, haber yapma uğruna, yetkisiz birçok çevrelerce günlerce tartışılmış ve ILS cihazı olmadığından dolayı bu kazanın husule geldiği yönünde görüşler ortaya atılmıştır. Ancak, üzerinde önemle durmak istediğimiz konu, teknik yönden ILS yaklaşımı olmayan meydanların güvensiz olduğu yönündeki yanlış kanaatin düzeltilmesi gerekmektedir. Bütün dünyadaki örneklere baktığımızda, ILS yaklaşım usullerinin yanı sıra, az önce ifade ettiğim seyrüsefer cihazları da, aynı tarzda, yaygın olarak uçak yaklaşımları için kullanılmaktadır. Nitekim, İngiltere, Fransa, Almanya gibi birçok Avrupa ülkesinde havaalanlarının tamamında ILS cihazı yoktur; ancak, operasyonlar güvenli bir şekilde yapılmaya devam etmektedir. Söz konusu kaza sonrası yapılan teknik incelemeler ve bununla ilgili 2 adet karakutu incelemesi halen devam etmektedir; sonuçlandığında, kazayla ilgili kesin rapor ortaya çıktığında kamuoyu bilgilendirilecektir.

Altyapı bakımından önemli bir eksikliği bulunmayan ve elli yılı aşkın bir süreden beri sivil hava ulaşımına da açık olan Diyarbakır Havaalanımız, yukarıda bahsettiğim seyrüsefer cihazlarını kullanarak, son on yıllık dönem içerisinde 28 000 civarında yolcunun inişine imkân sağlamış ve hiçbir müessif kaza olmamıştır; ancak, 8 Ocakta, hepimizin bildiği gibi, bütün milletimizi üzüntüye boğan kaza gerçekleşmiştir.

Bu haliyle hizmet vermekte iken, 1976'da Gaziantep, 1988'de Şanlıurfa Havaalanları hizmete verilinceye kadar, Diyarbakır Alanı, güneydoğunun sivil hizmet veren en önemli havaalanları arasındaydı. Son yıllarda, havaalanımıza ek olarak, Bakanlığımız, artan uçuş ve yolcu trafiğini dikkate alarak, herhangi bir aksamaya meydan vermemek için, havaalanında birtakım tevsi çalışmaları gerçekleştirmiştir.

Bu bağlamda, mevcut terminal binasına, ek bir aks ilave edilmiş, apron tesisi yapılmış, otopark genişletilmiş, apron aydınlatması ve tesisat galerileri yapılmış, güç merkezi ve çevre güvenliğiyle ilgili tedbirler alınmıştır. 1997'de başlayan bu çalışmalar 2001 yılında tamamlanmış ve bu tevsi çalışmaları, 2003 yılı birim fiyatlarıyla 18 trilyon lira civarında bir bedele baliğ olmuştur.

Netice olarak, Diyarbakır Havaalanı, tesis edilen seyrüsefer cihazlarıyla, uluslararası uçuş kriterleri bağlamında, güvenli bir havaalanıdır. Az önce bahsettiğim yatırımlarla da, seyir güvenliği açısından ilave imkânlar getirilmiştir. Bu bakımdan, sivil ve askerî müşterek kullanımda olan Diyarbakır ve diğer havaalanlarımızda alt donanım yönünden hiçbir güvenlik zaafı bulunmamaktadır.

Yüksek tutarlarla yapılmış mevcut havaalanları sivil amaçlı kullanılmayıp, yeni bir sivil havaalanı yapımı arayışına girmek doğru değildir; ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik sıkıntılar göz önüne alındığında, ortalama 80 000 000 dolara mal olacak böyle bir yatırımın kısa vadede gerçekleştirilemeyeceği açıktır. Sadece bedel olarak değil, gerçekten, havaalanının teknik imkânları, seyrüsefer imkânları açısından, esasen, böyle bir yatırıma da ihtiyaç yoktur.

Diğer yandan, Diyarbakır Havaalanıyla ilgili, yine, Bakanlığımız, ayrıca bir etüt yapmış ve 2001 yılında 222 220, 2002 yılında 185 262 olarak gerçekleşen yolcu trafiği, yapılan ilave yatırımlarla 1,5 milyon yolcuya hizmet verecek hale getirilmiştir.

Bütün bu nedenlerle, yeni bir havaalanı yapımı, ülke çapında 50'yi aşkın irili ufaklı STOL tipi havaalanlarının yapılmış olduğu; ancak, bunların birçoğunun hâlâ kullanılamamış olduğu da göz önüne alınarak, millî kaynakların israfı ötesinde bir yarar getirmeyecektir. Bu konu, bu çerçevede değerlendirildiğinden, ilave bir sivil havaalanı yapımı, yakın vadede, Bakanlığımızca planlanmamaktadır.

Saygılarımla, Yüce Heyetinize arz ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Elazığ'ın Baskil İlçesi ve Malatya'nın Battalgazi İlçesi arasındaki Karakaya Baraj Gölündeki ulaşımın, 29 Ağustosta meydana gelen ve 8 kişinin ölümüyle sonuçlanan feribot faciasından sonra ciddî anlamda aksadığı ve buna ilişkin ne gibi tedbirler alındığı yönünde, Malatya Milletvekilimiz Sayın Mevlüt Arslanoğlu'nun, tevcih edilen bir sorusu vardır.

Bununla ilgili, her şeyden önce, iç sularımızda, deniz taşımacılığı, suyolu taşımacılığı, maalesef, bugüne dek, gereği kadar önemsenmemiş ve bu alanda, sadece, Keban Baraj Gölü değil, Van Gölümüzde, diğer önemli su yollarımızda bu anlamda bir altyapı gerçekleştirilememiştir. Van Gölündeki feribot işletmeciliğiyle ilgili ilk proje şahsıma aittir; 1980'li yılların başında Keban Gölü Belediyeler Birliğine yaptığımız bir projeyle inşa edilen feribot, bugün hâlâ hizmet vermektedir; ancak, 1980'den 2000'li yıllara kadar çalışan tek bir feribotun yaşlanması, seyir güvenliği açısından önemli bir tehlike arz etmektedir.

Bu önemli kazadan sonra burada ortaya çıkan ulaşım güçlüğünü değerlendiren Bakanlığımız, derhal harekete geçmiş ve halen 2 000 metre uzunluğundaki demiryolu köprüsünün, denizyolu ulaşımı konusundaki aksaklıklar, eksiklikler giderilinceye kadar, geçici olarak araç trafiğine açılması yönündeki araştırmalara başlamıştır. Demiryolu köprüsünün, bu kapsamda gerekli kaplama ve tesviye işlemleri yapılarak, iki amaçlı, demiryolu ve karayolu taşımacılığına uygun halde kullanılması için Devlet Demiryolları İşletmemiz bir proje hazırlamıştır. Bu proje, iki ilimizin valiliğine intikal ettirilmiştir; onların da mutabakatıyla, bu kaplama işi kısa sürede gerçekleştirilecek ve trafik, kontrollü olarak hem demiryolu taşımacılığı hem de karayolu taşımacılığına hizmet verir hale getirilecektir. Tabiî ki, bu, bir geçici çözümdür; asıl olan, burada suyolu taşımacılığının geliştirilmesidir.

Maalesef, buradaki bir yasal yetersizliği de sizlerin dikkatine sunmak istiyorum: İç suyollarındaki taşıma elverişliliği ve deniz araçlarının muayenesi, Bakanlığımız yetkisinde olmayıp, İçişleri Bakanlığı yetkisindedir; bu nedenle de, yeterli teknik eleman bakımından, burada, yasal düzenlemelere gitmek zorunluluğu vardır. Bu soruyla ilgili cevabımız da bundan ibarettir. Arz ederim.

Diğer bir sorumuz, yine, Malatya Milletvekilimiz Sayın Mevlüt Aslanoğlu'nun sorusudur. Bu soru da "Van-Malatya ve Kurtalan-Malatya demiryollarını Adana ve Çukurova'ya bağlayan Malatya-Adana demiryolu Mayıs 2002'den itibaren kapalıdır; dokuz aydır kapalı olan bu hat için, tünel için; daha doğrusu, Narlı mevkiinde mevcut kapalı olan tünel için ne yapmayı düşünüyorsunuz" şeklindedir.

Değerli milletvekillerimiz, göreve geldiğimizde, maalesef, 1991'de bu tünelin yapımı için ihale açıldığı...

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - 2001'de...

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - ... ancak, yapım esnasında müteahhit firmayla anlaşmazlığa düşüldüğü, bu nedenle de yapıma ara verildiği, daha sonra tekrar anlaşma sağlanarak tünel açılmasına devam edildiği... Ancak, tünele konu dağın, topyekûn heyelana tabi olması ve sıvılaşması neticesinde, tünel açımı sırasında göçük olmuş ve bu şekilde tamamen kapanmıştır. Müteahhit firma işi bırakmış, bilahara, iş hukuka intikal etmiş, bilirkişi tespitleri vesaire, Mayıs 2002'de iş tamamen çıkmaza girmiş.

Biz, göreve başladığımız andan itibaren, ocak ayı başında, hukuk süreci devam ederken, söz konusu hattın maden taşımacılığına ve ekonomimize olan katkısını dikkate alarak, derhal çalışmaları başlattık. Şubat ayı sonu itibariyle, tünelden, 800 000 metreküp göçük çıkarılmış ve tünel açılmıştır. Şu anda, tünelde, ray döşemeleri ve tünel çeperlerinin mukavemetlendirilmesi çalışmaları devam etmektedir. Bunlar da bir hafta on gün içerisinde tamamlanacak ve demiryolumuz, tekrar faaliyetine başlayacaktır.

Bu yolun kapalı olduğu dönemde bir başka demiryoluyla taşıma gerçekleştirilmiş ve takriben 308 kilometrelik fazla bir yol katedildiğinden, taşıma ücretlerinin artmasının yanında, bu anlamda, 20 trilyon civarında bir zararın oluştuğu tespit edilmiştir.

Bu konuyla ilgili alınan sonuç da böyledir.

Bilgilerinize arz ediyorum.

Diğer bir sorumuz, Çorum Milletvekili Sayın Feridun Ayvazoğlu'nun ve "tarihî ve turistik özellikleriyle ünlü, ülkemiz turizminde önemli yer tutan Alacahöyük'teki PTT şubesi Kasım 2002 tarihinden itibaren kapatılmıştır" deniliyor.

Doğrudur; PTT Çorum Başmüdürlüğünün Alaca Merkezine bağlı Hüyük Şubesi, 1988 nüfuslu, bu beldemizde hizmet vermekte iken, 2001 yılında 6 500 000 000, 2002 yılının 9 aylık süresi içerisinde 7 300 000 000 zarar etmesi nedeniyle, PTT şubeler yönetmeliği ve Başbakanlığın "Kamu Harcamaları Tasarruf Önlemleri" konulu tebliği çerçevesinde geçici olarak kapatılmıştır. Ancak, yöremizin turistik önemi dikkate alınarak, zarar eden bu tip şubeler yerine, bayilik, acentelik tarzında, üçüncü kişilere, o hizmetin yaptırılması yoluna gidilmiş, bu kapsamda söz konusu beldemizdeki PTT hizmetleri turizm mevsimi başlamadan tekrar hizmete girecektir.

Saygıyla arz ediyorum.

Diğer bir soru önergemiz, Kocaeli Milletvekilimiz Sayın Sefa Sirmen'in. Bu soru "Kocaeli İzmit Cengiz Topel Askerî Havaalanının, sivil hava hizmetine açılması için gerekli terminal binası, diğer çevre düzenlemeleri yapılmış, yaklaşık dört yıl önce tarifeli seferlere başlanması gerekirken, bugüne kadar başlanamamıştır" tarzındadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Deniz Kuvvetleri Komutanlığımızın envanterinde bulunan Cengiz Topel Havaalanı askerî ve sivil amaçlı kullanım için, Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğü ile anılan komutanlık arasında, 25 Ocak 1989 tarihinde bir protokol imzalanmıştır. Bu protokole göre, sivil tesisler, askerî tesislere ilave edilerek, inşaat tamamlanmıştır. Havaalanının tarifeli seferlere açılabilmesi için, hepiniz takdir edersiniz ki, gerekli yolcu potansiyelinin mevcut olması icap eder. Bu bağlamda, sadece bu havaalanımız değil, Türkiye genelinde 30'un üzerinde havaalanımız, ne yazık ki, yapılmış; ancak, yolcu taşımacılığına başlanamamıştır.

Bakanlığımız, milyonlarca dolar harcanarak "her ile bir havaalanı" söylemiyle yapılan bu havaalanlarının, doğru veya yanlış yatırımlar gibi kritiğine bakmadan, kullanılabilir hale gelmesi için bir proje başlatmış bulunmaktadır. Projenin esası, iç hava taşımacılığına yönelik işletme maliyetleri ve kapasiteleri düşük uçak filosundan oluşan yeni bir kuruluşla, "çapraz taşımacılık" dediğimiz, hava taşımacılığını makul fiyatlarla gerçekleştirecek bir projedir. Şüphesiz, bu projenin gerçekleştirilmesi, Bakanlık olarak bizim bizzat yapacağımız bir iş olmayacaktır. Biz, bu projenin gerçekleştirilmesi için müteşebbislerimize imkân hazırlayacağız, gerekli iyileştirmeleri -gerek yakıt fiyatı gerekse vergiler ve rüsumlar bakımından- yapmak suretiyle bu tip taşımacılığın artırılması ve bu şekilde de toplam taşımacılıkta bugün maalesef yüzde 95'lere ulaşan kara taşımacılığının, bir nebze de olsa, havayolu taşımacılığına dönmesi ve daha da önemlisi, demiryolu ve  denizyolunun daha etkin kullanılması yönünde çalışmalarımız devam etmektedir. Bunun sağlanmasıyla, şüphesiz, her yıl trafik canavarına feda ettiğimiz binlerce insanımızın, daha az kazalar neticesi, can kaybı azalacak ve bu anlamda da millî servetimiz heba olmaktan kurtarılacaktır.

Bu soruyla ilgili cevabım da bundan ibarettir.

Saygıyla arz ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

Sayın milletvekilleri, sırasıyla, Sayın Bakanın sorularını cevaplandırdığı Sayın Muhsin Koçyiğit, Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu, Sayın Feridun Ayvazoğlu ve Sayın Mehmet Sefa Sirmen'in açıklamaları varsa, onları alacağım.

Sayın Koçyiğit, kendinizi sisteme tanıtır mısınız.

Açıklama isteyen diğer sayın milletvekilleri de kendilerini sisteme tanıtsınlar; biz, sırasıyla onlara açıklama fırsatı vereceğiz.

Buyurun Sayın Koçyiğit.

MUHSİN KOÇYİĞİT (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; verdiği bilgilerden dolayı Sayın Ulaştırma Bakanımıza teşekkür ederim; fakat, isterdim ki, Bakanımız olumlu yanıt versin ve Diyarbakır'ın ihtiyacı olduğunu, bu nedenle bir askerî havalimanı yanında bir sivil havalimanının da kurulması gerektiğini, burada, bizlerin önünde söz versin; fakat, Bakanımız, maalesef, burada, Diyarbakır'a ihtiyaçtan kaynaklanan bir havalimanını bizlere israf olarak gösterdi. Doğrudur, Türkiye'de israf yapılıyor, çeşitli yerlerde yapılıyor, havalimanlarında da yapılıyor; ancak, Diyarbakır'ın, gerçekten, çok acilen bir havalimanına ihtiyacı var, hem de sivil havalimanına. Bugün, askerî havalimanı olduğu için Diyarbakır'da, Diyarbakır'ın nüfusu 1 000 000'u geçiyor, doğunun, güneydoğunun, Ortadoğu'nun merkezi konumunda; günde onlarca uçak inip, kalkıyor.

Daha kısa bir süre önce Diyarbakır'da, 8 Ocakta, hepinizin bildiği gibi, bir uçak kazası meydana geldi. Bu kazada 75 yurttaşımız yaşamını yitirdi. Bunun nedenlerinden birisi de, Diyarbakır Havalimanında ILS sisteminin olmamasıydı. Belki pilotaj hatası da var, başka şeyler de var; ama, bence başlıca nedenlerinden bir tanesi de ILS aletli iniş sisteminin olmamasıydı. Eğer, o sistem olsaydı, bugün bu vatandaşlarımız yaşıyor olacaklardı ve  ailelerinin, bizim yanımızda bulunacaklardı.

Kazadan sonra bu konuda bir araştırma önergesi verdik. Hepinizin bildiği gibi, maalesef, bu araştırma önergesi AKP'nin oylarıyla reddedildi. Ben şuna inanıyorum ki, 22 nci Dönem Parlamentosunun geçireceği 5 yıllık yasama döneminin hiçbir aşamasında, verdiğimiz uçak kazasına ilişkin araştırma önergesi kadar insancıl, masum bir araştırma önergesi gelmeyecektir. Eğer, o kabul edilmiş olsaydı, uçak kazasının nedenleri ortaya çıkarılacak ve Diyarbakır'da, bir askerî havalimanının yanında sivil havalimanına ihtiyaç olup olmadığı da ortaya çıkacaktı; o reddedildi. Bugün de, Bakanımız, Diyarbakır'a bir sivil havaalanını çok görüyor.

Kaza, ILS sisteminin yokluğundan meydana gelmişti. Diyarbakır'da askerî havalimanı var. Askerî havalimanlarında, askerî nedenlerle ILS sistemi kurulamıyor; çünkü, ILS sisteminin çok yüksek direkleri var ve bu direkler, askerî uçaklar kol uçuşu yaptığından -15-20 uçak aynı anda inip, aynı anda kalkıyor- bu uçakların uçuşuna engel teşkil edebiliyor. Bu nedenle, sistem kurulmamış.

Bu demektir ki, Diyarbakır'da daha çok kazalar meydana gelecek, daha çok canlar yanacak. Bunun tekrar meydana gelmemesi için, Sayın Ulaştırma Bakanımızın tekrar gözden geçirip, Diyarbakır'ın ihtiyacının olduğu sivil havalimanını halkımızın hizmetine sunmasını kendilerinden bekliyorum.

Bu vesileyle, herkese teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Koçyiğit.

Sayın Aslanoğlu, buyurun.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; Sayın Bakana, duyarlılığından dolayı teşekkür ediyorum. Daha sözlü soru önergelerine cevap vermeden onbeş gün önce, beni arayarak, günde 2 000 - 2 500 aracın geçtiği Baskil-Malatya arasındaki -feribot kazasındaki- bugüne kadar yapılamayan -150 kilometre dolaşıyor bu insanlar; geçici bir çözüm bulduğu için- demiryolu köprüsü... Belki, Türkiye'de ilk defa demiryolu ve karayolu köprüsü aynı anda kullanılacak. Onun için, Sayın Bakanımdan, bu köprünün öncelikle, yani bir sürece bırakılmadan... Çünkü, insanlar perişan. Günde 1 500 - 2 000 araç geçiyor ve bir o kadar da, en az 5 000 - 6 000 vatandaş geçiyor bu Karakaya Baraj Gölünden. Onun için, Sayın Bakanımdan, Malatya ve Elazığ Valilerinden istirhamım, oradaki işlemin öncelikle bitirilmesidir. Sayın Bakanın duyarlığına teşekkür ediyorum.

Diğer konu da, hakikaten, Van'dan ve Kurtalan'dan gelip Malatya'da kesişen demiryolu ağının dokuz aydır kapalı olması. Divriği Demir Çelik İşletmelerinden İskenderun Limanına ve o yönden gelen tüm yükün dokuz aydır kapalı olan yoldan geçmemesi nedeniyle, bu ülkenin 20 trilyon lira zarar ettiğini Sayın Bakanım söylediler. Bir hafta on gün içerisinde yolun açılacağını -inşallah- söyledikleri için, kendilerine tekrar teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aslanoğlu.

Sayın Feridun Ayvazoğlu'nu salonda göremiyorum.

Sayın Sirmen, buyurun.

MEHMET SEFA SİRMEN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de, her ne kadar istediğim cevapları alamadıysam da, Sayın Bakanıma teşekkür ediyorum.

Tabiî, Kocaeli Türkiye'nin en büyük sanayi merkezi; aynı zamanda, serbest bölgenin de açılmasıyla, büyük bir ticarî canlılık var. Yakında hizmete girecek olan Kartepe kış sporları merkeziyle de Kocaeli, aynı zamanda bir turizm merkezi olacak.

Sayın Bakan işaret buyurdular, Türkiye'de otuza yakın havaalanının işletmeye açılamadığını, hizmete sunulamadığını ifade ettiler. Cengiz Topel Havaalanı da bu havaalanlarından bir tanesi. Büyük heveslerle, büyük yatırımlar yapılarak tamamlanan bu havaalanı dört beş yıldır atıl olarak bekletilmektedir.

Şu anda, bizim tespitlerimize göre, Kocaeli'nde 20 000 hava ulaşımı bileti satılmıştır. Hemen komşumuz Sakarya'yı da dahil ettiğimiz zaman, 2,5 milyonluk çok önemli bir potansiyel vardır. Yani, Kocaeli'nde tarifeli seferler hiç başlatılamadığı için, kapasite olup olmadığı sadece böylesi anket çalışmalarıyla belli oluyor. Bizim yaptığımız çalışmalarda, küçük bir Türkiye olan ilimiz, güneydoğudan, doğudan, Ege'den, Akdeniz'den, Karadeniz'den birçok vatandaşımızın yaşadığı çok önemli bir kent. Sakarya da büyük istifade edecektir. En azından, hükümetimiz, bu dönemde, bu havaalanını işletmeye açmalı, tarifeli seferleri başlatmalı, yaşayarak bir görmeli. Buna o bölgenin ihtiyacı var.

Hepinizin bildiği gibi, 17 Ağustosta yaşadığımız büyük felaket sonrası, dünyanın dört bir yanından hava ulaşımıyla yardımlar bu havaalanına indi. O nedenle, zaman zaman bunun genişliğinin tartışmaları yapıldı. Pistin uzunluğu konusunda bir sorun olmadığı; ancak, genişliğinin uluslararası standarda uygun olmadığı ifade edildi; ama, icraatta, eylemde gördük ki, en büyük uçaklar dahi bu havaalanına inebildi.

O nedenle, Sayın Bakandan, en azından, bu yıl, tarifeli seferlerin başlatılmasının bir denenmesini, hem Sakarya hem Kocaeli bölgesi vatandaşlarının hava ulaşımından yararlanmasının sağlanmasını, bir kez daha, bölge halkı adına rica ediyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Sirmen.

Sayın Bakan, buyurun.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İstanbul) - Ben, tekrar, saygıyla selamlıyorum.

Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; her şeyden önce, 8 Ocakta Diyarbakır Havaalanında meydana gelen kazada, ILS sisteminin olmayışı, bunun ana nedeni olarak, Sayın Koçyiğit tarafından ifade edildi. Ne yazık ki, bu bilgi doğru değil. Bu konudaki incelemeler elan devam etmektedir; ama, ilk bulgulara göre, kazanın nedeninin ILS cihazıyla bir alakasının olmadığı yönündedir. Bu düzeltmeyi yapma ihtiyacı duydum.

Diğer taraftan, bu havaalanımıza, kendisinin de ifade ettiği gibi, her gün onlarca uçak inip kalkmaktadır; askerî uçaklarımız, NATO uçakları, sivil uçaklar. Havaalanımıza ortalama yılda 3 000 iniş yapılmaktadır; sivil yolcu sayısı da yıllık 200 000'e ulaşmıştır. Ancak, yaptığımız genişletme çalışmaları sonucu, şu anda, havaalanı 1 500 000 yolcuyu elleçleyecek, kabul edebilecek kapasitededir.

O bakımdan, ben, tekraren, kısa vadede, ayrı bir sivil havaalanının yapılmasının planlanmadığını, bilgilerinize arz ediyorum. Zira, bu şekilde, askerî ve sivil amaçlı kullanılan 11 havaalanımız var ve umarız ki, bu ve buna benzer kazalar bir daha gerçekleşmez.

Diğer taraftan, Cengiz Topel Havaalanımızla ilgili, Sayın Vekilimiz Sefa Sirmen Beyin ifade ettiği havaalanının, sivil uçuşlara, tarifeli uçuşlara açılması konusunda, ben, huzurunuzda, girişimcilere çağrıda bulunuyorum. Devletin, bu konuma geldikten sonra şirket kurup, hava taşımacılığı veya bir başka taşımacılık yapma dönemi artık çok geride kalmıştır. Biz, devlet olarak, düzenleyici tedbirleri alacağız, gerekli teşvikleri yapacağız. Esasında, havaalanlarımızın hepsi açıktır; eksik olan, bu havaalanlarına uçak seferlerinin yapılmayışıdır.

Malumunuz olduğu üzere, Türk Hava Yolları, yegâne tarifeli sefer yapan şirketimizdir; bir yandan dış uçuşlar bir yandan iç uçuşlar ve elinde bulundurduğu uçak filosunun özelliği nedeniyle, ekonomik olmayan iç havaalanlarımıza seferleri birer birer durdurmaktadır. Esasen, kapasitesi de, Anadolu'daki bütün bu havaalanlarının ihtiyacını görecek seviyede değildir. O bakımdan, az önce konuşmamda da ifade ettiğim "çapraz havayolu taşımacılığı" diye adlandırılan, küçük kapasiteli pervaneli uçaklardan oluşan özel taşımacılık firmaları bu konuda yatırıma davet ediyoruz. Bunun için Bakanlığımız her türlü desteği vermeye hazırdır. Bu konuda da araştırmalarımız, muhtemel girişimciler için çalışmalarımız devam etmektedir.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, sözlü soruların cevaplandırılması kısmını, bu süreyle, tamamlamış oluyoruz. Sözlü sorularımızın, 3, 6, 37, 38 ve 51 sıra sayılı soru önergeleri cevaplandırılmıştır; teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, şimdi, gündemimizin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmına geçiyoruz.

Bu kısmın 1 inci sırasında yer alan, Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya ve 42 milletvekili ile 7 nci sırasında yer alan, Konya Milletvekili Atilla Kart ve 57 milletvekilinin, trafik kazalarına karışan belli bir marka yolcu otobüslerinin teknik kusurları olduğu ve firmanın mahkeme kararlarına müdahale ettiği iddialarının  araştırılması amacıyla Anayasanın 98 inci,  İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerinin birlikte yapılan öngörüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

 

 

 

VIII. - GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE

MECLİS ARAŞTIRMASI

A) Öngörüşmeler

1. - Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya ve 42 milletvekilinin, trafik kazalarına karışan belli bir marka yolcu otobüslerinin teknik kusurları olduğu ve firmanın mahkeme kararlarına müdahale ettiği iddialarının araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/7)

2. - Konya Milletvekili Atilla Kart ve 57 milletvekilinin, belli marka yolcu otobüslerinin teknik kusurları olduğu ve Konya Karapınar'daki trafik kazası sonrası süreçteki nüfuz suiistimali iddialarının araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/14)

BAŞKAN - Hükümet?..

Önerge üzerinde, hükümet ve siyasî parti grupları adına konuşmalar tamamlanmıştı.

Şimdi, söz sırası, önerge sahiplerinden, Afyon Milletvekili Sayın Halil Ünlütepe'ye aittir.

Buyurun Sayın Ünlütepe. (CHP sıralarından alkışlar)

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 24 Ekim 1997 tarihinde, Karapınar-Ereğli devlet karayolunda, 0403 belli marka yolcu otobüsü ile boş olan yakıt tankerinin çarpışması sonucu meydana gelen trafik kazasında, otobüste bulunan 47 üniversiteli gencimiz ile tanker şoför ve yardımcısının yanmasına neden olan olayın sebep ve saiklerini ortaya çıkarmak, bu konuda görev ve hizmet kusuru bulunan kamu kurum ve kuruluşlarını tespit etmek üzere, Anayasanın 98 inci maddesi gereği Meclis araştırması açılması yönünde önerge verilmiştir. Önerge sahipleri adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, hükümet yerinde değil.

BAŞKAN - Sayın Ünlütepe, 1 saniyenizi rica edeyim.

Sayın Ulaştırma Bakanı, sanırım hükümeti siz temsil ediyorsunuz; sizi yerinize alabilir miyiz. Teşekkür ederim.

Buyurun Sayın Ünlütepe.

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) - Toplumumuzda "Karapınar davas"ı olarak isimlendirilen bu olay adlî mercilere intikal etmiş, ceza davası 4616 sayılı Yasa kapsamına göre sonuçlanmış olup, bu konuda açılan diğer davalar ise adlî ve idarî yargıda hâlâ devam etmektedir. Görülmekte olan davalar nedeniyle, yargının bağımsızlığı öne sürülerek Anayasanın 138 inci maddesi gereği görüşme yapılamayacağı düşünülse de, Meclis araştırmasına konu olan olayın yargı yetkisinin kullanılmasıyla ilgili olmaması, yargı organına intikal eden bir konuda Meclis araştırmasının istenilmesi ve görüşülmesini engelleyen bir hüküm de bulunmaması nedeniyle, Meclis araştırmasına konu edilen olayların tartışılmasında ve Yüce Meclisin Meclis araştırması açılması konusunda karar vermesinde yasaya aykırı bir konumun olmadığını düşünüyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde, trafik sorununun en temel sorunlardan biri olduğu, her yıl çok sayıda vatandaşımızın trafik kazalarında yaşamını yitirdiği bilinen bir gerçektir. Ayrıca, karayollarında doğrudan veya dolaylı olarak araçların yoğun bir şekilde trafik kazalarına karışmaları sonucu suç işlenmesine karşın, araçlardaki teknik kusura dayalı incelemeler hep ikinci planda kalmıştır.

Karapınar'da yaşanan kazada 0403 belli marka yolcu otobüsünün tankerle çarpışması sonucu yanarak infilakı olayında, 47'si üniversite öğrencisi olmak üzere, 49 kişinin hayatını kaybettiği malumlarınızdır. Bu olay sonrası yaşanan süreç, ülkemizde idarî ve hukukî eksiklikler ve ülkemiz insanının maruz kaldığı ikinci sınıf muamele nedeniyle dikkat çekicidir.

Bu olayın yargılanması esnasında mahkemeye sunulan bilirkişi raporlarından birisinde, üretici firmanın ürettiği ürünlerde teknik kusur, denetimde görevli olan kurumların hizmet ve görev eksiklikleri ileri sürülmüş ve tartışılır bir halde gündeme getirilmiştir. Mahkeme dosyasında bulunan raporlardan birisi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi öğretim görevlilerince hazırlanmıştır. Bu rapora göre, meydana gelen olayda, işletmeci firma ve sürücüler, olayın meydana gelmesinde kusurlu gözükmektedirler. Ayrıca, üretici firmanın da, ülkemiz şartlarını nazara almayan ve evrensel normların altında kalan, yolcu ve tüketici güvenliğini ihlal eden tasarım ve üretim hatası da tespit edilmiştir. Bunun yanında, İçişleri Bakanlığı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Ulaştırma Bakanlığı ile Karayolları Genel Müdürlüğü ve Emniyet Genel Müdürlüğünün görev ve hizmet kusurları da, geniş bir şekilde, gerekçeli ve tutarlı olarak açıklanmıştır. Ayrıca, mahkemece, dosya içinde Karadeniz Teknik Üniversitesince de hazırlanmış bir uzlaşma raporu mevcut olup, bu raporda da, 4/8 oranında, kazanın meydana gelmesinde teknik kusur bulunmuştur. Burada dikkati çeken, her iki raporda da ağırlıklı kusurun araçtaki teknik kusura dayandığıdır. Raporda, otobüslerde, kaza nedeni olarak 0403 belli marka yolcu otobüslerinde ön tekerlek akslarının önüne gereksiz olarak yerleştirilen çift yakıt tankı gösterilmektedir. Yekpare bir bagaj elde edebilme uğruna, her biri 270 litre olan çift yakıt tankının hortum ve kelepçelerle birbirine bağlandığı, bu bağlantı yerinin darbe olduğu anda ilk parçalanacak yer olduğu, böyle bir düzeneğin el bombası taşımaktan farksız olduğu raporda vurgulanmaktadır. Ayrıca, üretici firmanın Türkiye'ye sunduğu araçlarla Avrupa Birliği ülkelerine sunduğu 0403 belli marka otobüslerin üretiminde farklılıklar olduğu görülmektedir. Türkiye için imal edilen araçlarda, kalite, güvenlik dikkate alınmadan, yakıt depolarının bulunduğu otobüs tabanı ile yolcu kabininin bulunduğu bölüm arasında metalden ayırıcı levha oluşturulmadan, sadece sıkıştırılmış ahşap zemin kullanılması iddiaları, firmanın farklı ülkeler için farklı üretimini, standart üretimden uzaklaştığı tezini kuvvetlendirmektedir.

Farklı üretimin yolcu güvenliği açısından risk yaratıp yaratmadığının, araştırılması gereken bir konu olduğu kanısındayız.

Sayın Başkan, değerli üyeler; üretici firmaya ait 0403 belli marka araçların park halindeyken, seyir halindeyken veya başka sebeplerle yandığı, bir iddiaya göre yaklaşık 100 tanesinin imalat hatasından yandığı, bu olaylar sonucu pek çok vatandaşımızın hayatını yitirdiği bilinen bir gerçek olup, bu olaylar basında da yeterince yer almıştır. Üretici firmanın araçlarının bu kadar sıklıkla kazaya sebep olma özelliklerinin değerlendirilme dışı tutulmaması gerektiği kanaatindeyiz.

Bilirkişi kurulu, belli marka otobüslerdeki çift yakıt tankının bire indirilmesi, ön tekerin önüne yerleştirilen tankın ise ön tekerin arkasına yerleştirilmesi gerektiğini belirterek, bu imalat ve tasarım hatalarının giderilmesi için Sanayi ve Ticaret Bakanlığına durumun bildirilmesini istemiş; mahkemece, gerekli uyarı ve rapor içeriği ilgili bakanlığa ulaştırılmıştır.

4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun, Sanayi Bakanlığını görevli kılmıştır. Bakanlık, bu yasa gereği, kamu yararına uygun olarak, tüketicinin sağlık ve güvenliğini koruyucu politikaların oluşturulmasında düzenleyici tedbirleri alma yükümlülüğündedir.

Dikkat edilmesi gereken bir başka nokta, otobüs üreticisi firmanın, araçtaki teknik problemin giderilmesi yönünde bir çaba sarf etmemesidir. Aynı teknik donanıma sahip araçların, bugün, yollarda, ticarî faaliyetlerde kullanılıyor olması, başka masum insanların da hayatlarını tehdit etmeye devam etmektedir.

Hukukî sorumlulukların hiçe sayılması bir yana, ahlakî ve vicdanî gerekliliğin de dikkate alınmaması, onur kırıcı bir davranıştır. Aynı felaketin bir Avrupa ülkesinde olması durumunda, bu üretici firmanın yine aynı sorumsuzluğu gösterebilmesi mümkün değildir; çünkü, sanayileşmiş ve tüketici haklarına saygılı Batı ülkelerinde, insan hayatı değerlidir ve bunun için gerekli önlemler alınmıştır. Bu nedenle, imalat ve tasarım hatalı araçlar piyasadan toplatılıp, imalat ve tasarım hataları giderilmekte ve yeni üretimlerinde de ona göre önlem alınmaktadır; yani, üretici firmanın, uluslararası standartları gözardı ettiği Türkiye'de, başka yerde gösterdiği duyarlığı göstermeye gerek duymadığı ortaya çıkmaktadır.

İnsan yaşamının parayla ölçülemeyecek kadar değerli olduğu, bu nedenle, tercih söz konusu olduğunda, hiç tereddüt edilmeden insan yaşamının seçilmesi gerektiği halde, Sanayi Bakanlığının, yolcu, tüketici hak ve hukukunu doğrudan ilgilendiren bu olaydaki tutum ve davranışının araştırılması, birtakım gerekçelerin ortaya çıkmasını da sağlayacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ünlütepe, konuşmanızı tamamlamanız için eksüre veriyorum; buyurun.

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) - Bağlıyorum Sayın Başkan.

Tasarım ve üretime yönelik hata mevcut ise, Türkiye'de, 7 000 dolayında belli marka otobüsün çalıştığı ve bu otobüslerin taşıdığı yolcuların tehlike ve risk altında olduğu düşünüldüğünde, yolcu, tüketici hak ve hukuku bakımından, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Yasa hükümlerini ihlal eden bir durumun olup olmadığının araştırılması, bu önergenin önemini daha da artırmaktadır.

Karapınar davası olarak, basında çok fazla yer almıştır. Davanın özelliği nedeniyle, Anayasamızda yer alan hâkimlik teminatı tartışılır bir duruma düşmüştür. Görevlerinde bağımsız olan, Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm veren yargıç, verdiği karar nedeniyle yargılanır hale gelmiş, yargılanmış ve beraat etmiştir; hüküm kurmuş, sürgüne gönderilmiştir.

Bizim, üretici firmanın tüzelkişiliğini, ürünlerini ve ticarî faaliyetlerini karalama gibi bir niyetimiz yoktur. Biz, insan hayatının her yerde aynı öneme sahip olduğunu ve onun korunması hakkında eşit uygulamalar yapılması gerektiğini, hukukî ve ahlakî sorumlulukların ve bu konudaki uygulamaların evrensel standartlarda yapılmasını sağlamak gerektiğini söylüyoruz.

Bu araştırma önergesinin Sayın Başkanlığa verilmesinden sonra, işletici firmanın, üretici firmanın ve Tüketici Hakları Derneğinin bilgilendirme yönündeki yayınları tüm milletvekillerine ulaşmıştır. Ulaştırılan bilgiler, Meclis araştırmasının gerekliliğini daha da kuvvetlendirmiştir. Bilgilerde, kuşku ve güvensizlik yer almıştır. Kuşku ve güvensizliği  yaratan, kamu kurum ve kuruluşlarının görev ve hizmet kusurlarındaki davranışlarıdır. Yüce Parlamento, bu kuşku ve güvensizlik ortamına son vermek için araştırmanın açılması yönünde karar vermelidir diye düşünüyorum.

Üretici firma ürettiği ürünlerine güveniyorsa, tasarım ve imalat hatası olmadığı savında samimî ise, bu araştırmanın açılmasından onlar da memnun olmalıdırlar. Bu tür bir araştırma sonucunda olumsuz tepkilerin de sona ereceğine içtenlikle inanmak istiyoruz.

İnsan hayatının maddî karşılığı yoktur. Bugün, beş yıl önce meydana gelen kazada hayatlarını kaybeden insanları geri getiremezsiniz; ancak, aynı acıların bir kez daha yaşanmamasını sağlayabilmek, bugün Yüce Genel Kurulun elindedir.

Bu araştırma önergesi, yanlışın nereden kaynaklandığının bulunması, aynı acıların bir daha yaşanmaması için gerekli yapısal, kurumsal ve hukukî düzenlemelerin neler olması gerektiğinin belirlenmesi bakımından önemlidir. Bu, hepimizin sorumlu olduğu bir konudur.

Sayın Başkan, değerli üyeler; 47'si üniversite genci olmak üzere 49 kişinin yanarak öldüğü kazaya sebep olan olayda, üretici firmanın imalat veya tasarım hatasının, ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının görev ve hizmet kusurlarının bulunup bulunmadığını tespit amacıyla, Anayasanın 98 ve Meclis İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince, Yüce Meclisimizce Meclis araştırması açılması yönünde karar verilmesini diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ünlütepe.

Meclis araştırması önergesi üzerindeki öngörüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, Meclis araştırması açılıp açılmaması hususunu oylarınıza sunuyorum: Meclis araştırması açılmasını kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Meclis araştırması açılması kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, 6 ncı sırada yer alan, Hatay Milletvekili Sayın Gökhan Durgun ve 30 milletvekilinin, Amik Gölü kurutularak kazanılan arazinin dağıtımı, kullanımı ve bu konulardaki bazı iddiaların araştırılarak, alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesinin öngörüşmelerine başlıyoruz.

3. - Hatay Milletvekili Gökhan Durgun ve 30 milletvekilinin, Amik Gölü kurutularak kazanılan arazinin dağıtımı, kullanımı ve bu konulardaki bazı iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/13)

BAŞKAN - Hükümet?... Burada.

Sayın milletvekilleri, şimdi, İçtüzüğümüze göre, Meclis araştırması açılıp açılmaması hususunda, sırasıyla, hükümete, siyasî parti gruplarına ve önergedeki birinci imza sahibine veya onun göstereceği bir diğer imza sahibine söz verilecektir. Konuşma süreleri hükümet ve gruplar için 20'şer dakika, önerge sahibi için 10 dakikadır.

Şimdi, söz alan sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili Sayın Gökhan Durgun, hükümet adına, Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Sami Güçlü konuşacaklar.

Sayın milletvekilleri, Sayın Bakana söz vermeden önce, Hatay'da bugün bir sel felaketinin yaşandığı haberini aldık. Türkiye Büyük Millet Meclisimiz adına, Hataylı vatandaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimizi iletiyorum; hükümetimizin de konuyla yakından ilgileneceğini biliyorum. Sayın Bakan da başıyla teyit ediyor; teşekkür ediyorum.

Buyurun Sayın Bakan; süreniz 20 dakikadır.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Hatay İlindeki Amik Göl yatağının kurutulması sonucu elde edilen arazide yapılan iskân işlemlerinin incelenmesi ve gerçek ihtiyaç sahiplerine dağıtılmasını sağlamak için bir Meclis araştırması açılması hakkında verilen önergeyle ilgili olarak görüşlerimizi şöyle ifade etmek istiyorum:

Hatay İl sınırları içerisinde yer alan Amik Gölünde kurutma işlemleri 1966 yılında başlamış ve bu çalışmalar 1974 yılında tamamlanmıştır. Bölgedeki köylerin de etkin olarak katıldığı kurutma çalışmaları sonucunda kurutulan toplam alan -sazlık, bataklık ve göl aynası da dahil olmak üzere- yaklaşık 200 000 dönüm civarındadır. Bu arazinin, yaklaşık 107 000 dönümünün yöre çiftçilerine, 4753 sayılı Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu ve 5818 sayılı Kanun uyarınca 20, 40 ve 60 dönümler halinde dağıtımı yapılmış olup, ilgililere tapuları da verilmiştir.

Hatay yöresindeki kiralama işlemleri çerçevesinde, Amik Ovası arazilerinin 78 000 dönümlük alanı, 2510 sayılı İskân Kanunu çerçevesinde, iskân edilecek ailelere verilmek üzere Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğüne 1978 - 1993 yılları arasında tahsis edilmiştir. Tahsisli bu arazinin 6 600 dekarı tarım dışı amaçla, 3 500 dekarı havaalanı için özel idareye ve 710 dekarı da mera alanı olarak ayrılmıştır.

Böylelikle, kullanılabilir, yaklaşık 67 000 dekar tarım arazisi bulunmaktadır. Bu araziler, iskân tamamlanıncaya kadar boş kalmaması için, yöre çiftçilerine, Hatay Valiliği İl Defterdarlığınca kiralanmıştır.

Bugüne kadar, kullanılabilir 67 000 dekar tarım arazisinden 48 565 dekarı 2 683 aileye dağıtılmıştır. Geriye kalan yaklaşık 19 000 dekar araziden  -konut inşaatı devam eden 189 aile ile henüz konutları yatırım programına alınmayan 600 aile olmak üzere- toplam 8 792 aileye, 12 474 dekar arazi dağıtılacaktır; bundan sonra geriye yaklaşık 6 500 dekar arazi kalacaktır. Bu nedenle, Amik Ovasında mevcut kurulu köylerin yerleşim yeri, gelişme alanı, mera alanı payları verilmesi ile arazi ölçümü sırasında meydana gelecek kayıplar nedeniyle arazi miktarında azalma olacağından, henüz tarım arazisi olmayan 792 aileye dağıtım için arazi kalmayacaktır. Diğer taraftan, hak sahiplilik revize çalışmaları da sürdürülmekte olup, durumu ilgili kanuna uymayanların hak sahiplikleri iptal edilmektedir. Hak sahipliği kanun ve yönetmeliklere uygun olarak tespit edilmekte ve bu konuda, Maliye Bakanlığının 198 sayılı genelgesi esas alınmaktadır.

Yapılan tespitler sonucunda, kiracı durumundaki 4 000 aileden, bugünkü yönetmeliğe göre ancak 1 600 aile kiracı özelliği taşımaktadır. Ayrıca, söz konusu kiralamaya tabi tutulan araziler ise yılın sadece ekim ayı sonunda, ilin en önemli ürünü olan pamuk hasadını müteakip tahliye edilmektedir. Burada amaç, araziyi ekenlere zarar vermemek ve dolayısıyla, ürettikleri ürünün hasadını yapmalarına imkân tanımaktır. Diğer taraftan, bu araziler, 1984 yılından beri de iskânen dağıtıma tabi olduğu için, kira sözleşmesi yapılmamakta ve bu nedenle, halen kullananların elinde bulunmaktadır.

Bu arada, bölgede gerçek kiracıların tespiti çalışmalarının sürdürülmesine ilave olarak, TİGEM arazileri gibi alternatif kiralama arazilerinin de tespiti ve prosedürünün incelenmesi çalışmaları da sürdürülmektedir. Hatay'daki söz konusu iskân uygulaması devletimizin politikası olup, bu konudaki öncelikli il kapsamında değerlendirilmektedir. Bu konuyla ilgili teklif edilen kanunda özetle, bölgedeki halen 19 000 dekar arazi ile Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğüne ait yaklaşık 15 000 dönüm arazinin bölgedeki ihtiyaç içindeki köylülere dağıtılması ve böylece bu insanlarımızın mağduriyetlerinin giderilmesi gerekçe gösterilmektedir. Elbette, bu hususta gerekçeye katılmama imkânı yoktur; ancak, tarım işletmeleriyle ilgili birimimizin bölgede yapmış olduğu faaliyetleri ve planladığı hususları da bu vesileyle ifade etmek istiyorum. Yaklaşık 15 000 dönüm arazide üretim faaliyetini sürdürmekte olan tarım işletmemiz, her yıl, 4 000 ton civarında bölge ve sahil kuşağına uygun buğday tohumluğu, 1 000 ton civarında pamuk tohumluğu ve daha çok bölgede talep edilecek olan damızlık sığırların üretilmesi konusunda bir program içerisindedir. Dolayısıyla, bu işletmelerin oradaki topraksız çiftçilere dağıtılması konusunda da, en azından, bugün için pratik olarak uygulanabilecek bir durum söz konusu değildir.

Bölgedeki insanlarımızın gelir seviyesinin artırılmasına yönelik olarak çalışmaların daha kapsamlı, diğer sektörlerle birlikte ele alınacak şekilde yapılması, genel gelişme içerisinde, bölgedeki insanlarımızın da gelir seviyesinin artması konusunda genel tedbirler alınmasını ifade ederim. Bu hususta, kanun teklifi, bugün için, oradaki, bölgedeki mağdur çiftçilerimiz, toprak sahibi olmayan ve yeterli toprağa sahip olmayan işçilerimiz için, şu anda, iskân yönündeki faaliyetlerin devamı ve tarım işletmesinin programları çerçevesinde mümkün gözükmemektedir.

Hepinize saygılarımı sunarak konuşmamı sona erdiriyorum; teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Durgun; buyurun.

CHP GRUBU ADINA GÖKHAN DURGUN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hatay İlindeki Amik Gölünün kurutulması sonucunda elde edilen arazinin dağıtımıyla ilgili Hatay'da yaşanan, yaklaşık otuz yıldır yaşanan, âdeta kangren olmuş bu konuyu araştırmak üzere bir Meclis araştırması önergem vardı; bu nedenle söz almış bulunuyorum; bu nedenle, hepinizi saygıyla bir kez daha selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Hatay'ın 540 000 hektar toplam tarım alanı var. Bu 540 000 hektar tarım alanı içerisinde, biraz sonra konuşacağımız, tartışacağımız, yaklaşık 90 000 hektarını kapsayan, 90 000 hektarını ortaya koyan bir sorunu, bir problemi burada dile getirmeye çalışacağım; beraberce çözüm aramaya çalışacağız.

Hepiniz coğrafyadan, coğrafya kitaplarından hatırlarsınız; Hatay'ın ortasında bir göl var, Amik Gölü. O göl -Sayın Bakan da biraz önce söyledi- 1966 yılından sonra, kurutulma çalışmaları çerçevesinde, 1974 yılına kadar kurutuldu. Ben, bu gölün kurutulması sonucunda Hatay'daki coğrafî değişikliği dile getirmeyeceğim; ama, biraz önce Hatay'da sözkonusu olan sel felaketinin nedenlerinden birisi olduğunu söylemeden de geçmek istemiyorum. Gölün kurutulması Hatay'ın coğrafyasına bir etki yaratmıştır, o etkiyi bir yana bırakarak, konumuzla ilgili bölüme geçmek istiyorum.

Bu, yaklaşık sekiz yıl süren kurutma çalışmaları sırasında bölgedeki çiftçiler kamışları, sazlıkları yolarak, burayı bir tarım arazisi haline getirmeye çalışmışlar ve sekiz yıl gibi uzun bir süre bir fedakârlık yaparak buradaki çalışmaları yürütmüşlerdir. 1974'ten sonra bu araziler, bölgede yaşayan, Bağ-Kura kayıtlı olmayan, SSK'ya kayıtlı olmayan, devlet memuru niteliği taşımayan, vergi dairesine kaydı bulunmayan, hatta hatta ehliyeti dahi olmayan -ve bunlar araştırılmak suretiyle- bu özelliklere sahip olmayan insanlara, 10'ar dönümler halinde, ecrimisil karşılığında kiraya verilmiştir. 1974'te başlayan bu konu, yaklaşık otuz yılı geçen bir süre sonunda farklı bir noktaya taşınmıştır. Düşünebiliyor musunuz, bir arazi, otuz yıl sizin tarafınızdan işletilecek; siz, otuz yıl, o arazi içerisinde geçineceksiniz, ekip biçeceksiniz, çocuğunuz o arazide doğacak, belki torunlarınız o arazi içinde büyüyecek ve otuz yıl sonra diyeceksiniz ki, hadi kalk buradan, burası iskâna tabi arazidir, buranın başka sahipleri vardır, burada başka insanlar oturacaktır, burayı boşalt. Kolay bir iş değildir. Belki, kiralayan insan vefat etmiştir, baba ölmüştür, çocuklar vardır, torunlar vardır, onlar bu olayı anlamakta, kavramakta güçlük çekmektedir ve Hatay'da, yaklaşık 3 000-4 000 aileyi ilgilendiren bir sorundur. 3 000 aileyi nüfus olarak göz önüne aldığınızda, yaklaşık 20 000 -30 000 insan etmektedir. Bizim isteğimiz, talebimiz, 20 000-30 000 insanın bu mağduriyetinin çok ciddî bir biçimde değerlendirilip, bir çözüme kavuşturulmasıdır.

Şimdi, bu arazi, ecrimisil karşılığında kiraya verilmiş ve otuz yıl işletmiş, ekmiş biçmiş insanlardan tahliye sonucunda alınıp, 2510 sayılı Yasaya göre, göçerlere, muhacirlere, gezginci çingenelere ve naklolunanlara verilir maddesine istinaden dağıtılmak durumundadır. İnceleme yaptık, ben de inceledim; o bölgede yaşayan diğer milletvekili arkadaşlarım var, onlar da çok iyi bilirler; bu bölgeye yerleştirilenler, gerçekten, bu 2510 sayılı Kanunun kapsamı içindeki insanları kapsamıyor. İşlem nasıl yapılıyor; çok farklı bir biçimde yapılıyor; ifade etmek istiyorum: Bir grup başkanı bulunuyor; bu grup başkanı herhangi bir insan; git, bize 15, 20, 30, 40 insan bul ve getir, müracaat ettir, bu yasaya biz bunları uydurmaya çalışırız ya da uygun evraklarını bize getirsinler, biz tanzim ederiz deniliyor. Bu biçimde, grup başkanları vasıtasıyla, yeni bir ağalık düzeni, yeni bir sistem oluşturulmaya çalışılıyor.

Şimdi, orada, 20-30 dönümlük araziler, bu grup başkanlarının oluşturduğu gruplara tahsis ediliyor, tapuları veriliyor; ancak, bu insanların birçoğu Kırıkkale İlçemizde iş güç sahibi, kimisi İstanbul'da, kimisi Kayseri'de, kimisi Ankara'da, kimisi emekli memur, kimisi emekli asker. Bunların hepsinin kayıtları var; Köy Hizmetleri Müdürlüğünden istenirse araştırılabilir, çıkarılabilir. Oysa, 2510 sayılı Yasaya baktığınızda, biraz önce söylediğim gibi, bunları 1 inci maddede tarif etmiş. "Muhacirler, mülteciler,  göçebeler ve gezginci çingeneler" diye tabir ediyor 2510 sayılı Kanunun 1 inci maddesi.

Şimdi, bu dağıtılan arazilerin büyük bir bölümünün, bu kanunun 1 inci maddesindeki koşullara uymadığını iddia ediyorum. Yaptığımız araştırmalar sonucunda, iş güç sahibi, arazi sahibi, fabrika sahibi, esnaflık yapan, ticaret yapan insanlara, bu grup başkanları vasıtasıyla, bu araziler tahsis ediliyor. Bu insanların birçoğu da, o arazilerin yerini dahi bilmiyor, nerede olduğunu dahi bilmiyor; ancak, o grup başkanları eliyle, yeni bir ağalık düzeni, yeni bir sistem ortaya çıkıyor.

Şimdi, bu mu adaletimiz, bizim, çiftçimize, köylümüze, topraksız insanımıza, aç insanımıza, ehliyeti dahi olmadan burayı kiraya verdiğimiz insanlara davranış biçimimiz, onlara bakış biçimimiz, onlara uygulayacağımız adalet bu mu olmalı?! Bunun araştırılmasını istiyorum. Kanun yine çok açık; eğer iki üç yıl içerisinde işletilmezse, işleme tabi tutulmazsa, bu araziler ellerinden tekrar geri alınır diyor.

Şimdi, yıllardır -bir bakılsın bakalım- bunlar kiraya verilmiş. Tabiî, kira sözleşmesi yok; ama, ekip biçenler, o biraz önce söylediğimiz grup başkanları vasıtasıyla, bu işi ekip biçenler.

Çok acıdır, o bölgeye gittiğinizde görürsünüz, bu insanların mezar yerleri bile yoktur, bu insanların ekecek bir karış toprakları yoktur. Biraz önce Sayın Bakan ifade etti, gazetelerden de izlemiştik, insanın 10 dönüm arazisini elinden alacaksınız, arkasından 1 tane inek vereceksiniz, hadi bakalım geçin diyeceksiniz. Bu, adalet değildir. Bu, insaf değildir. Bu olayın araştırılması, bu olayın incelenmesi mutlaka gerekmektedir. Ben incelenmesini istiyorum, araştırılmasını istiyorum.

İskâna tabi arazidir, değildir; o, ayrı bir şey. Orada ne vardır, hangi amaçla yapılmıştır; bunlar ayrı bir araştırma konusu, ayrı konu. O yapılır, yapılmaz; iskâna tabi bölgeden çıkarılır, çıkarılmaz. Gerçekten, otuz yıldır orayı eken biçen, bu 10 dönümden başka ekecek bir karış toprağı olmayan bu 30 000 insan için böyle bir düşünce ortaya çıkar; o, ayrı bir şey; ama, hiç olmazsa, burada bir haksızlık yapılmamalı. Bu insanların elinden alınıyorsa, hak sahibine, gerçekten bu işte hak sahibi olmuş, kanunda belirlenmiş, o niteliklere sahip insanlara verilmelidir. Onların dışında bir işlem yapılıyorsa, yeni bir ağalık düzeni Hatay'da getirilmeye çalışılıyorsa, çıkarılmaya çalışılıyorsa, o da, ortadan kaldırılmalı ve engellenmelidir. Bu da, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, hükümetin, hepimizin öncelikli görevidir.

Sayın Bakan "2 683 aileye dağıtılmış" dedi. Benim üç ay önce aldığım bilgi, 2 356 aileydi; demek ki, bu arada yine bir dağıtım işlemi olmuş. Bu dağıtım işleminde yaklaşık 300 aile daha toprağından edilmiş, bir başkasına bu topraklar verilmiş.

Şimdi, bu arazilerin boşaltılıp başkalarına verilmesi esnasındaki hadiseler de çok can sıkıcıdır, DGM'lik suçlar oluşmaktadır. İnsanlar otuz yıllık ekip biçtiği topraktan ayrılmak istememektedir. Jandarma kuvvetiyle, zabıta kuvvetiyle, o topraklardan ağlayarak sızlayarak, ellerini toprağa batırmış olan insanlar topraktan koparılarak tarlanın dışına atılmaktadır. Tarlaların çoğu ekilidir. Ekili arazisinden insanları alıp da dışarıya koymak kadar acı bir olay yoktur. Büyük çatışmalar çıkmaktadır. Halen mahkemeler devam etmektedir.

Bu bölgede iskân amaçlı toprak verilmiş insanlara karşı da zaman zaman birtakım hareketler ortaya çıkmaktadır. Bir düşmanlık da oluşmaktadır. Sonuçta o 30 000 insan, o bölgenin insanıdır; o köylerde, o ilçelerde yaşamaktadır; ama, dışarıdan gelen diğer o 30 000 kişilik 2 300-2 600 aileyse, o bölgede, bir düşmanca anlayışla, davranışla karşı karşıya kalmaktadır.

Burada yapılacak işlerden bir tanesi, bu insanlarımızın sorununa çözüm bulmaktır. Çiftçilik topraksız olmaz, çiftçi topraksız olmaz. Siz, topraktan alıp kopardığınız çiftçiye 2 tane inek vererek, 3 tane koyun vererek, 5 tane tavuk vererek tekrar geçimini sağlayamazsınız, yıllardır yaşamını devam ettirdiği o topraktan kopararak onun hayata bağlanmasını sağlama noktasında olamazsınız; daha ciddî daha farklı tedbirler alınmalıdır.

Sayın Bakan "1984'ten sonra kira sözleşmesi uzatılmadı" dedi.1984'ten sonra kira sözleşmesi uzatıldı. Ben, bildiklerimi söylüyorum. 1995'te dahi kira sözleşmesi uzatıldı. Çok iyi hatırlıyorum, 1991-1995 yılları arasında koalisyon hükümetinde Cumhuriyet Halk Partili Hatay milletvekillerinin girişimiyle bu işlem durduruldu. Demek ki, kira sözleşmeleri uzatılmıştı. Orada, kira işlemi, 1991-1995 yılları arasında hâlâ devam ediyordu; ancak, o dönemin Cumhuriyet Halk Partili Hatay milletvekili arkadaşlarımızın girişimiyle bu işlem durdurulmuştu. Bu kanayan yara, bu problem, bu sıkıntı, o dönem için geçici de olsa gündemden kalkmıştı; ama, tabiî, hükümetler değişiyor, iktidarlar değişiyor, yerine yenileri geliyor; gelenler de geçmişteki uygulamayı, bugüne kadar gelen uygulamayı devam ettirerek geldiler.

Umarım, bugün burada, bu konunun araştırılmasıyla ilgili bir komisyon kurulur, arkadaşlarımız da bu konuda destek verirler. Gerçekten, hak sahiplerine mi veriliyor, yoksa yeni bir sistem, yeni bir düzen, yeni bir anlayış mı; amacı nedir, ortaya çıkar, çıkarılmalıdır. Böyle bir araştırmaya Meclisimiz izin verirse, o bölgenin insanı da hiç olmazsa rahatlar; vatandaş olarak, devletin kendisine bakış açısının farklı olmadığını, devlet ile kendisi arasında bir mesafe olmadığını, otuz yıldır ekip biçtiği topraktan atılıp da yerine bir başkasının getirilmesinin altındaki bu nedenin ne olduğunu kavramaya, anlamaya çalışır.

Yine, Sayın Bakan biraz önce ifade etti; bu araziler üzerinde havaalanı bölgesi tahsis edilmiş. Evet, doğrudur, şu anda inşaatı da devam ediyor; ama, Hatay'da bugün ve bir hafta önce gerçekleşen selden sonra gidip bir görün havaalanını; sular altındadır. O havaalanına uçak mı inecek, yoksa denizde yüzen bir başka araç mı inecek; o da meçhuldür. Hiçbir zaman kurutulan bir gölün üzerine havaalanı yapılması anlayışı olmamıştır, ben hiç rastlamadım; ama, şimdi, böyle bir tahsis olduğu söyleniyor. Yazık, oraya dünyanın parası ödenmiştir; ancak, uçakların ineceği bir yer değil; artık, başka bir şeyin ineceği bir yer haline gelmiştir. Artık, teknik insanlar, bu konuda bir araştırma yapıp da düzeltme noktasına giderlerse, mutlaka, daha farklı bir nokta ortaya çıkar.

TİGEM arazileri vardır, yurtdışında yaşayan yabancı uyruklu insanların arazileri vardır. Bu araziler de incelenip, araştırılıp, burada mağdur edilen, o "ova köylüsü", "ova çiftçisi" dediğimiz insanlara verilmelidir, tahsis edilmelidir.

Bu insanların ineklerle, tavuklarla geçinme şansı yoktur. Böyle bir uygulamayla, böyle bir yöntemle, oradaki 3 000-4 000 aileyi hayata bağlayamazsınız, o bölgeye bağlayamazsınız. İskân amaçlı olarak, bu muhacir ve göçmenleri yerleştiriyorsunuz; ama, Hatay'dan 30 000 insanın göç etmesine sebep oluyorsunuz. Bunun, adaletle, insan haklarıyla, demokrasiyle bağdaşır hiçbir yönü yoktur.

Aynı zamanda, Hatay'da gelişen sel felaketinden de biraz bahsetmek istiyorum. Biz, her sene bu sel felaketini yaşarız, yılda 2-3 defa yaşarız; geçen sene yaşadık, bu sene yine yaşadık; bu, ikinci, üçüncüsü. Oradaki çiftçimiz, ne yazık ki, ektiği buğdayı bir karış hale getirir, o kadar çaba sarf eder, emek sarf eder, buğdayını verir, ancak bir sel gelir, selle gider. Onu söker, yerine pamuk eker, pamuğu da bir sel götürür. İkinci defa pamuk eker, mayıs ayını bulur, mayıstan sonra üçüncü, dördüncü ekimden sonra, artık başına bir şey gelmezse, fiyatlar iyi olursa, destekleme uygun bir şekle gelirse, belki, zarar etmeden bu işten çıkabilir hale gelir.

Şu anda, 30 000 dönüm arazi su altındadır. 200 ev tahliye edilmiştir. Büyük ölçüde büyükbaş ve küçükbaş hayvan telef olmuştur. Bunun sebeplerinden bir tanesi de, o gölün kurutulmasıdır. Eğer o göl kurutulmamış olsaydı, bu selleri ortaya çıkaran sular göle boşalacaktı, böylece bir sel tehlikesi olmayacaktı; ama, ne yazık ki, 1966'da yapılan bu uygulamayla bu noktaya gelinmiştir.

Benim dileğim ve temennim, Hatay'da kanayan bu yaraya çare bulunması için Meclisimizde bir araştırma komisyonunun kurulmasıdır. Hepinizden bu konuda destek bekliyorum, desteğinizi vereceğinize de inanıyorum. Oradaki mağdur insanlarımızın hiç olmazsa vicdanlarını rahatlatmamız lazım. Eğer haksızlık yapılmışsa, hak sahipliğinin bu insanlara verilebilecek şekilde bir düzenlemenin gerçekleştirilmesi lazım.

Bu duygu ve düşüncelerle,  hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum,  teşekkür ediyorum.  (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Durgun.

Sayın milletvekilleri, saat 19.00; süremiz doldu, grup başkanvekillerimizden de bir öneri yok.

O nedenle, sözlü sorular ile kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 5 Mart 2003 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Teşekkür ediyorum.

Kapanma Saati : 18.59