DÖNEM : 22 CİLT : 6 YASAMA
YILI : 1
T. B. M. M.
TUTANAK
DERGİSİ
40 ıncı
Birleşim
4 . 3 . 2003 Salı
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III.- YOKLAMA
IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Gündemdişi
Konuşmalar
1. - Aydın Milletvekili Özlem Çerçioğlu'nun, tarım politikaları ve Aydın
İlinin tarım potansiyeline ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı
2. - Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün, Muhasebeciler Haftasına
ilişkin gündemdışı konuşması ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı
3. - Ordu Milletvekili Kâzım Türkmen'in, Ordu İlinin ekonomik sorunları
ve mekânsal yapısına ilişkin gündemdışı konuşması ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı
B) Tezkereler ve
Önergeler
1. - Antalya Milletvekili Atilla Emek'in, (6/150, 6/151, 6/152, 6/153)
esas numaralı sözlü sorularını geri aldığına ilişkin önergesi (4/20)
2. - Tokat Milletvekili Zeyid Aslan'ın Adalet Komisyonu üyeliğinden
çekildiğine ilişkin önergesi (4/21)
3. - Ekli listede isimleri belirtilen ülke parlamentoları ile Türkiye
Büyük Millet Meclisi arasında parlamentolararası dostluk grubu kurulmasına
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/193)
4. - Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün, Çiftçilerin T.C. Ziraat
Bankasına, Tarım Kredi Kooperatiflerine, Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğüne,
Türkiye Ziraî Donatım Kurumu, Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğüne Olan
Borç Faizlerinin Silinmesine Dair Kanun Teklifinin (2/3) doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi (4/22)
5. - Bayburt Milletvekili Ülkü Gökalp Güney'in, Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek
Kabulüne Dair 2809 Sayılı Kanuna Ek ve Geçici Maddeler Eklenmesi ve 78 ve 190
Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Teklifinin (2/16) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/23)
V. - ÖNERİLER
A) Danişma
Kurulu Önerılerı
1. - Hatay Milletvekili Gökhan Durgun ve 30 milletvekilinin, Amik Gölü
kurutularak kazanılan arazinin dağıtımı, kullanımı ve bu konulardaki bazı
iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesine ilişkin
(10/13) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin görüşülmesine ilişkin
Danışma Kurulu önerisi
VI. - SEÇİM
A) Komısyonlarda
Açik Bulunan Üyelıklere Seçım
1. - Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunda boş bulunan
üyeliklere seçim
2. - (10/4) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliklerine
seçim
3. - (10/5) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliklerine
seçim
VII. - SORULAR VE CEVAPLAR
A) Sözlü Sorular
ve Cevaplari
1. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Konya-Ereğli'deki İvriz Kaya
Kabartmasının ve benzeri tarihî eserlerin korunmasına ilişkin Kültür Bakanından
sözlü soru önergesi (6/80) ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın cevabı
2. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, millî eğitim politikasına
ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/81) ve Millî Eğitim
Bakanı Erkan Mumcu'nun cevabı
3. - Diyarbakır Milletvekili Muhsin Koçyiğit'in, Diyarbakır'da sivil
havaalanı kurulup kurulmayacağına ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru
önergesi (6/83) ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın cevabı
4. - Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun, Karakaya Baraj
Gölünde iptal edilen feribot seferlerine ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü
soru önergesi (6/88) ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın cevabı
5. - Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun, Malatya-Adana
demiryolu hattının ulaşıma ne zaman açılacağına ilişkin Ulaştırma Bakanından
sözlü soru önergesi (6/134) ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın cevabı
6. - Çorum Milletvekili Feridun Ayvazoğlu'nun, Alacahöyük PTT Şubesinin
kapatılmasına ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/135) ve
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın cevabı
7. - Kocaeli Milletvekili Mehmet Sefa Sirmen'in, Cengiz Topel Askeri
Havaalanının tarifeli seferlere açılmasına ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü
soru önergesi (6/149) ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın cevabı
B) Yazili
Sorular ve Cevaplari
1- Muğla Milletvekili Ali Cumhur Yaka'nın, kamu kurum ve kuruluşlarında
çalışan geçici işçilerin sorunlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı
(7/141)
2- Muğla Milletvekili Fahrettin Üstün'ün, Muğla bağlantılı bazı yolların
bölünmüş yol prejesine alınıp alınmayacağına ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve
İskân Bakanı Zeki Ergezen'in cevabı (7/186)
3- Adana Milletvekili Atillâ Başoğlu'nun, Adana'da yürütülen projelere
ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın cevabı (7/200)
4- Adana Milletvekili Atillâ Başoğlu'nun, Adana'da yürütülen projelere
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ertuğrul Yalçınbayır'ın
cevabı (7/212)
5- Adana Milletvekili Atillâ Başoğlu'nun, Adana'da yürütülen projelere
ilişkin sorusu ve Turizm Bakanı Güldal Akşit'in cevabı (7/216)
6- Adana Milletvekili Atillâ Başoğlu'nun, Adana'da yürütülen projelere
ilişkin sorusu ve Orman Bakanı Osman Pepe'nin cevabı (7/218)
7- Adana Milletvekili Atillâ Başoğlu'nun, Adana'da yürütülen projelere
ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun'un cevabı (7/220)
8- Adana Milletvekili Atillâ Başoğlu'nun, Adana'da yürütülen projelere
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı
(7/222)
9- Adana Milletvekili Tacidar Seyhan'ın, 2002 yılı faiz dışı fazla ve
bütçe açığının ekonomiye etkilerine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal
Unakıtan'ın cevabı (7/231)
VIII. - GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS
SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI
A) Öngörüşmeler
1. - Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya ve 42 milletvekilinin, trafik
kazalarına karışan belli bir marka yolcu otobüslerinin teknik kusurları olduğu
ve firmanın mahkeme kararlarına müdahale ettiği iddialarının araştırılması
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/7)
2. - Konya Milletvekili Atilla Kart ve 57 milletvekilinin, belli marka
yolcu otobüslerinin teknik kusurları olduğu ve Konya Karapınar'daki trafik
kazası sonrası süreçteki nüfuz suiistimali iddialarının araştırılması amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/14)
3. - Hatay Milletvekili Gökhan Durgun ve 30 milletvekilinin, Amik Gölü
kurutularak kazanılan arazinin dağıtımı, kullanımı ve bu konulardaki bazı
iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/13)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak beş oturum yaptı.
Birinci Oturum
Genel Kurulun 1 Mart 2003 Cumartesi günkü (bugün) Birleşiminde, daha
önce gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve bastırılarak dağıtılan, 61 sıra
sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Tüketicinin Korunması
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin, 48 saat
geçmeden, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler" kısmının 1 inci sırasına alınmasına ilişkin Danışma Kurulu
önerisi kabul edildi.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesine, yabancı
silahlı kuvvetler unsurlarının altı ay süreyle Türkiye'de bulunmasına ve
muharip unsurların Türkiye dışına intikalleri için gerekli düzenlemelerin
yapılmasına Anayasanın 92 nci maddesi uyarınca izin verilmesine ilişkin
Başbakanlık tezkeresi okundu.
Ankara Milletvekili Önder Sav'ın, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine
getirilmiş olan Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesine,
yabancı silahlı kuvvetler unsurlarının altı ay süreyle Türkiye'de bulunmasına ve
muharip unsurların Türkiye dışına intikalleri için gerekli düzenlemelerin
yapılmasına Anayasanın 92 nci maddesi uyarınca izin verilmesine dair
Başbakanlık tezkeresiyle ilgili işlemlere geçilmesinden önce, Anayasanın 92 nci
maddesindeki koşulların oluşup oluşmadığı ve anılan tezkerenin görüşülmesine
yer olup olmadığı konusunda Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 63 üncü
maddesi uyarınca usul görüşmesi açılmasına ilişkin önergesi üzerine, Oturum
Başkanı ve TBMM Başkanı Bülent Arınç tarafından, Başbakanlık tezkeresinin
işleme konulmasında Anayasaya aykırılık bulunmadığı ve bu nedenle Başkanlığın tutumunun
doğru olduğu, buna rağmen, Ankara Milletvekili Önder Sav'ın önergesinin işleme
konulacağı ve usul görüşmesinin açılacağı açıklandı.
Usul görüşmelerinin sonunda, Oturum Başkanı ve TBMM Başkanı Bülent
Arınç, yaptığı işlemin ve sürdürdüğü usulün Anayasaya ve İçtüzüğe uygun
olduğunu, bu nedenle de herhangi bir oylamaya gerek duymadığını açıkladı.
Başbakanlık tezkeresinin kapalı oturumda görüşülmesine dair İçtüzüğün 70
inci maddesine göre Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış tarafından verilen önergenin
okunmasından sonra, saat 15.20'de açık oturuma son verildi.
İkinci, Üçüncü ve Dördüncü Oturum
(Kapalıdır)
Beşinci Oturum
Görüşmeleri kapalı oturumda tamamlanan, Türk Silahlı Kuvvetlerinin
yabancı ülkelere gönderilmesine, yabancı silahlı kuvvetler unsurlarının altı ay
süreyle Türkiye'de bulunmasına ve muharip unsurların Türkiye dışına intikalleri
için gerekli düzenlemelerin yapılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresinin
yapılan açık oylamasına 533 milletvekilinin katıldığı, 19 çekimser, 250 ret,
264 kabul oyunun kullanıldığı, Anayasanın 96 ncı maddesinde karar için
öngörülen salt çoğunluğun sağlanamadığı açıklandı.
4 Mart 2003 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 19.38'de
son verildi.
Bülent Arınç |
|
|
Başkan |
|
|
|
Mevlüt Akgün |
Ahmet Küçük |
|
Karaman |
Çanakkale |
|
Kâtip Üye |
Kâtip Üye |
No. : 58
II. - GELEN
KÂĞITLAR
3 . 3 . 2003
Pazartesİ
Tasarılar
1. - 2003 Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı (1/530) (Plan
ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.3.2003)
2. - 2003 Mali Yılı Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu
Tasarısı (1/531) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
3.3.2003)
Sözlü Soru
Önergeleri
1. - Edirne Milletvekili Necdet Budak'ın,
çiftçilerin elektrik borçlarına ve sulama kooperatiflerinin kullandığı
elektriğin fiyatına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru
önergesi (6/251) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.2.2003)
2. - İstanbul Milletvekili Ali Rıza Gülçiçek'in, Diyanet İşleri Başkan
Yardımcısının bir gazeteye verdiği demece ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet
Aydın) sözlü soru önergesi (6/252) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.2.2003)
3. - Ankara
Milletvekili Yakup Kepenek'in, olası Irak savaşında yaşanabilecek
saldırılardan korunmak için ne gibi önlemler alındığına ilişkin Başbakandan
sözlü soru önergesi (6/253) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.2.2003)
4. - Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat Melik'in,
olası Irak savaşı nedeniyle çiçek aşısı önlemi alınıp alınmadığına ilişkin
Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/254) (Başkanlığa geliş tarihi:
28.2.2003)
5. - Manisa Milletvekili Ufuk Özkan'ın, Konut Edindirme
Yardımı hesaplarına ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/255)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28.2.2003)
6. - Denizli Milletvekili Mehmet Uğur Neşşar'ın, Türk
askerlerine çiçek aşısı kampanyası başlatılıp başlatılmadığına ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/256) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.2.2003)
7. - Şanlıurfa Milletvekili Mahmut Yıldız'ın,
Ceylanpınar'da yaşayan göçebe vatandaşların sorunlarına ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/257) (Başkanlığa geliş tarihi:
28.2.2003)
8. - Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat Melik'in,
Şanlıurfa Adliye Sarayı inşaatının başlatılmasına ilişkin Bayındırlık ve İskân
Bakanından sözlü soru önergesi (6/258) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.2.2003)
9. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, muhtemel
Irak harekâtında Türkiye'nin uğrayacağı zararlara ilişkin Başbakandan sözlü
soru önergesi (6/259) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.2.2003)
10. - Muğla Milletvekili Fahrettin Üstün'ün, muhtemel
Irak savaşının turizm sektörüne etkilerine ilişkin Başbakandan sözlü soru
önergesi (6/260) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.2.2003)
11. - Kırıkkale Milletvekili Halil Tiryaki'nin,
Kırıkkale Bayındırlık İl Müdürünün atanmasına ilişkin Bayındırlık ve İskân
Bakanından sözlü soru önergesi (6/261) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.2.2003)
12. - Niğde Milletvekili Orhan Eraslan'ın, 4325 sayılı
Kanunun tekrar uygulanıp uygulanmayacağına
ve Niğde'nin kapsama alınıp alınmayacağına ilişkin Başbakandan sözlü
soru önergesi (6/262) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.2.2003)
13. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Adana ve
çevresindeki yer altı kaynaklarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından
sözlü soru önergesi (6/263) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.2.2003)
14. - Edirne Milletvekili Necdet Budak'ın, doğal afet
mağduru çiftçilere yönelik yasal düzenleme çalışmalarına ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/264) (Başkanlığa geliş tarihi:
28.2.2003)
15. - Mersin Milletvekili Ersoy Bulut'un, doğrudan
gelir desteğinin sebze üreticilerine de verilip verilmeyeceğine ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/265) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.2.2003)
16. - Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün, sağlık
sektöründe uygulanan KDV oranına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi
(6/266) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.2.2003)
17. - Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat Melik'in,
özürlülerin Sağlık Kurulu Raporu sorununa ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru
önergesi (6/267) (Başkanlığa geliş tarihi:
3.3.2003)
18. - Samsun Milletvekili Haluk Koç'un, mobil santralin
çevreye verdiği zararlara ilişkin Çevre Bakanından sözlü soru önergesi (6/268)
(Başkanlığa geliş tarihi: 3.3.2003)
Yazılı Soru
Önergeleri
1. - Kayseri Milletvekili Muharrem Eskiyapan'ın, Yamula
Barajı tamamlanınca sular altında kalacak karayollarına, ilişkin Bayındırlık ve
İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/261) (Başkanlığa geliş tarihi:
28.2.2003)
2. - Konya
Milletvekili Nezir Büyükcengiz'in, Irak ziyaretine ilişkin Devlet Bakanından
(Kürşad Tüzmen) yazılı soru önergesi (7/262) (Başkanlığa geliş tarihi:
28.2.2003)
3. - Adana Milletvekili Tacidar Seyhan'ın, Adana Yedigöze Barajı projesine ilişkin
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/263) (Başkanlığa
geliş tarihi: 28.2.2003)
4. - Hatay Milletvekili Abdülaziz Yazar'ın, Hatay'ın,
doğal afet risk haritasının yapılıp yapılmayacağına ilişkin Bayındırlık ve
İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/264) (Başkanlığa geliş tarihi:
28.2.2003)
5. - Antalya Milletvekili Osman Özcan'ın, Alanya Dim
Barajı yapımına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/265) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.2.2003)
6. - Antalya Milletvekili Osman Kaptan'ın,
Antalya-Finike-Sahilkent Beldesinde imara açılan tarım alanlarına ilişkin Tarım
ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/266) (Başkanlığa geliş tarihi:
28.2.2003)
7. - Aydın Milletvekili Özlem Çerçioğlu'nun, amatör
denizcilere uygulanan zorunlu sağlık yoklamasına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/267) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.2.2003)
8. - Konya Milletvekili Atilla Kart'ın, Çiftçi kayıt
sistemine kaydolmayanların durumuna ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/268) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.2.2003)
9. - İzmir Milletvekili Muharrem Toprak'ın, İzmir
İlindeki içme suyu ve sulama göleti projelerine ilişkin Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/269) (Başkanlığa geliş tarihi:
28.2.2003)
10. - Konya Milletvekili Atilla Kart'ın, olası Irak
operasyonu için ülkemizde bulunabilecek ABD askerlerine vergi indirimi yapılıp
yapılmayacağına ilişkin Millî Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/270)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28.2.2003)
11. - Konya Milletvekili Atilla Kart'ın, olası Irak
operasyonunun turizm gelirlerine etkisine
ilişkin Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/271) (Başkanlığa geliş
tarihi: 28.2.2003)
No. : 59
4 . 3 . 2003
SalI
Teklifler
1. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun; Sigorta
Murakabe Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/87) (Sanayi,
Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonuna) (Başkanlığa
geliş tarihi: 25.2.2003)
2. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun; Katma Değer
Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/88) (Plan
Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.2.2003)
3. - Afyon Milletvekili Halil Ünlütepe ve 22
Milletvekilinin; Afyon İli Sincanlı İlçesinin Adının "Sinanpaşa"
Olarak Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifi (2/89) (İçişleri Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26.2.2003)
4. - Adana Milletvekilleri Atilla Başoğlu, M. Ziya
Yergök, Uğur Aksöz, Tacidar Seyhan, Kemal Sağ ve Gaye Erbatur'un; Çatalan Millî
Parkı Kanun Teklifi (2/90) (Adalet ve
Tarım, Orman ve Köyişleri ve Çevre ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 26.2.2003)
Tezkere
1. - Trabzon Milletvekili Asım Aykan'ın; Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/192) (Anayasa
ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş
tarihi: 28.2.2003)
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma Saati:
15.00
4 Mart 2003
Salı
BAŞKAN :
Başkanvekili Yılmaz ATEŞ
KÂTİP ÜYELER
: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Enver YILMAZ (Ordu)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 40 ıncı Birleşimini açıyorum.
III. -
YOKLAMA
BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için 5 dakika süre vereceğim. Sayın
milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını
bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin
salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen
sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını teknik personel
aracılığıyla 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica
ediyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, yeterli çoğunluğumuz
vardır.
Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline
gündemdışı söz vereceğim.
Gündemdışı ilk söz, tarım politikaları ve Aydın İlinin
tarım potansiyeli konusunda söz isteyen, Aydın Milletvekili Özlem Çerçioğlu'na
aittir.
Buyurun Sayın Çerçioğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Gündemdişi
Konuşmalar
1. - Aydın Milletvekili Özlem
Çerçioğlu'nun, tarım politikaları ve Aydın İlinin tarım potansiyeline ilişkin
gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı
ÖZLEM ÇERÇİOĞLU (Aydın) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tarım politikaları ve Aydın İlinin tarım potansiyeli konusunda
gündemdışı konuşma yapmak üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
1 Mart Cumartesi günü, ülkemizi, bölgemizi kan, ateş ve
gözyaşına boğacak, Türkiye'yi savaşın alevleri arasına atacak bir savaşla
ilgili olarak aldığı karar doğrultusunda Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerini
kutluyorum. Meclisimize, Türkiyeli analar, Iraklı analar adına teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, tarım, gayri safî millî hâsıladaki
payı, sanayie hammadde girdisi sağlaması, ihracat ve istihdam olanaklarının
genişliği, kendi kendimize yetmemizi sağlayıcı özellikleriyle, ülkemizde,
yaşamsal önem arz eden bir sektördür; ama, ne yazık ki, bugüne kadarki
uygulamalar, bu gerçeklerden, gittikçe uzaklaştığımızı göstermektedir.
Türkiye'de, yıllardan beri izlenen yanlış politikalar
sonucu, tarımda beklenen gelişmeler sağlanamamış, ülkemiz ithalatçı bir ülke
durumuna düşürülmüş ve tarım sektörünün yeniden yapılandırılması yerine,
popülist ve politik yaklaşımlar geliştirilmiştir. Gerçek üreticiler,
desteklemelerden, hak ettikleri ölçüde yararlanamamışlar, tarımsal üretim
artışı sağlanamamıştır. Gelir dağılımı dengesi daha da bozulmuş, sosyal
adaletsizlik artmıştır. Tarıma yapılan bütün desteklemeler kaldırılmış,
üreticiyi değil de, arazi sahibini destekleyen, hazine arazilerini kiralamak
suretiyle üretim yapan çiftçiyi yok sayan ve çiftçiye sadaka veren bir
anlayışla "doğrudan gelir desteği" adı altında bir uygulama geliştirilmiştir.
Bırakın tarımsal üretimi, üzerinde bitki örtüsü bulunmayan arazi sahiplerine
doğrudan gelir desteği ödemesi yapılmıştır. Bu uygulamanın, devletimize vergi
yönünden de bir katkısı olmamıştır.
Çiftçimizi, doğrudan gelir desteği gibi palyatif,
tarımsal üretimin gelişimine ne derecede katkılı olduğu tartışılan araçlarla
avutmak yerine, üreticinin, üretimin her aşamasında teşvik edilmesini amaçlayan
destek ve prim araçları geliştirilmelidir. Bir örnek verelim. Arazi
sahiplerine, 2002 yılı için, dekar başına 13 500 000 lira doğrudan gelir
desteği ödemesi yapılacaktı. Bugüne kadar, 2 il dışında, bunun yüzde 40'ı ile
yüzde 60'ı arasında ödeme yapılmıştır; yani, arazi sahiplerine sadakayı bile
tam veremediniz.
Seçim meydanlarında çiftçiye "yeşil mazot"
adı altında, ucuz mazot vereceğinize söz vermiştiniz. Sevgili muhtarlarımız
"bizim, bu mazot fiyatlarıyla üretim yapmamız mümkün değil, biz ucuz
mazottan vazgeçtik, mazota zam yapılmasın" diyorlar. Hükümet, Amerikan
araçlarına verilecek mazotu bir çırpıda ucuzlatıyor; ama, çiftçinin mazotuna 13
kez zam yapıyor. Bunun neresi adalet?! Bunun neresi kalkınma?! Bunun neresi AK
Parti?!
Seçimlerden önce verdiğiniz sözler ile üç aylık hükümet
döneminizde yaptıklarınızın ne kadar ak olduğu ortada! Bunları, halkımızın
anlamadığını ve değerlendirmediğini mi zannediyorsunuz arkadaşlar?!
AYHAN ZEYNEP TEKİN (Adana) - Vicdan!.. Vicdan!..
ÖZLEM ÇERÇİOĞLU (Devamla) - Demokratik kooperatifçilik
temelinde çiftçinin örgütlenmesini teşvik etmeliyiz ve önündeki engelleri
ortadan kaldırmalıyız. Çiftçinin söz ve yetki sahibi olmasını sağlamalıyız. Bu
yöntemle ancak tarım kayıt altına alınabilir, tarımın gelişmesi ve doğru
politikaların uygulanması sağlanabilir.
Destekleme, siyasal kaygılarla değil, tarımı geliştirme
amacına dönük, genel ekonomik dengeyi gözetici, tarım sektörünü kayıt altına
almayı sağlayıcı bir anlayışla, dinamik ve katılımcı bir yaklaşımla
gerçekleştirilmelidir.
Değerli arkadaşlar, tarımda son yıllarda gözlenen bir
gelişme de, organik ve ekolojik tarıma yöneliştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çerçioğlu, sözlerinizi tamamlamanız için
eksüre veriyorum; buyurun.
ÖZLEM ÇERÇİOĞLU (Devamla) - Bu gelişmeyi, rekabeti
sürdürebilmek ve gelirlerimizi artırmak açısından iyi değerlendirmeliyiz.
Ülkemizin doğal koşullarını ve ekolojik avantajlarını iyi değerlendirmek
zorundayız.
Burada, organik tarım konusunda ciddî potansiyele sahip
olan Aydın ve civarında, Büyük Menderesin kirliliğinin ciddî tehdit
oluşturduğunu mutlaka belirtmeliyiz. Ayrıca, ihracata yönelik laboratuvarla,
Aydın ve tarımsal üretimi fazla olan
diğer illere gümrük kapılarının açılması, tarımı ve tarımsal ürün ihracatını
artıracaktır. Bunları yaptığımız oranda, ürün çeşitliliğimizi, üretim
kalitesini artırabilir, tarımsal katmadeğeri yükseltir ve ürünlerimize rekabet
edici özellikler kazandırabiliriz.
Tarım Bakanlığımızın, bugüne kadar, tarım konusunda
ciddî ve tutarlı bir politikasını göremiyoruz; ancak günü kurtarmaya
çalıştığını görebiliyoruz. Elimizdeki pazarı kaybetmeden, hükümetin tarıma daha
fazla önem vermesi ve üreticilerin ucuz kredilerle desteklenerek, teknik yönden
bilgilendirilmesi ihtiyacı ortadadır.
Değerli arkadaşlar, tarımın ve çiftçinin sorunları çok;
her birini tek tek çözmek zorundayız. Bu nedenle, ilk yapılması gereken,
tarımda yapısal dönüşümü gerçekleştirmektir, tarımın yeniden
yapılandırılmasıdır. Sektörün kayıt altına alınması, teknolojinin tarımda
egemen kılınması, ilkeli ve dengeli
destekleme, üreticilerin örgütlenmesi ve katılımı ilkeleri temelinde tarımda
yapısal dönüşüm sağlanmalıdır.
Değerli arkadaşlar, bunlar gerçekleştirildiği takdirde,
ülkemizin tüm bölgelerindeki çiftçimizin yüzü güleceği gibi, Aydın İlimizin
pamuğu, inciri, tütünü, zeytini, kestanesi, meyveciliği, hayvancılığı da
değerini bulacak; üreticimizin refah düzeyi artacaktır.
Hükümetin bir an önce halkımızın gerçek gündemine
dönmesini temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çerçioğlu.
Hükümet adına, Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Sami
Güçlü cevap vereceklerdir.
Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Aydın Milletvekilimiz Sayın Özlem Çerçioğlu'nun
gündemdışı konuşmasına cevap vermek için söz aldım; konuşmama başlamadan önce,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Aydın İli, toprak, iklim, topografik yapı ve ekolojik
özellikleriyle, çok çeşitli ürün yetiştirilmesine uygun nadir illerimizden
biridir. Aydın İlimiz, tarımın her dalında yetiştiriciliğin yapılabildiği güçlü
bir potansiyele sahiptir. 959 000 olan genel nüfusunun yüzde 48'i kırsal
kesimde yaşamaktadır ve şehirde yaşayan
nüfusun belli bir kısmının da tarımla uğraştığı gözönüne alındığında, bu
ilimizde, toplam nüfusun yaklaşık yüzde 55'inin geçimini tarımdan sağladığı
ifade edilebilir. Ekonomik hayatın temelini oluşturan tarımın ağırlığı, sanayi
ve ticaret sektöründe de yoğun olarak hissedilmektedir. Bu nedenle, ildeki
sanayi tesislerinin üretiminin yüzde 90'ı, doğrudan veya dolaylı olarak tarıma
dayalıdır.
Aydın'ın, ülkemiz tarımsal üretimindeki payı yüzde 3,5
olup, 2002 yılında, ilin tarımsal gayri safî geliri, yaklaşık 1,1 katrilyon TL
civarındadır. Tarımın altsektörleri itibariyle, tüm faaliyetlerin yürütüldüğü
sektör içerisinde, bitkisel üretim, hayvancılık, balıkçılık önemli
altsektörlerdendir. Bitkisel üretimde en önemli ürünler pamuk, incir, zeytin,
kestane ve narenciyedir.
İlimiz, son yıllarda hayvancılık alanında da atılım
içerisine girmiş ve bunun sonucunda, Buharkent İlçesi tavukçuluk, Çine İlçesi
ise besicilik yönünden önemli merkezler haline dönüşmüştür.
Pamuk, 2002 yılı içerisinde, 79 000 hektar ekiliş
alanı, 269 000 tona varan kütlü ve 107 000 ton civarındaki lif üretimiyle il
tarımının temeli olduğu gibi -Türkiye lif üretiminin de yüzde 14'ü gibi büyük
bir kısmını karşılaması yönünden- ilin vazgeçilmez stratejik bitkisidir.
İlin ikinci önemli ürünü zeytin olup, binlerce insanın
geçim kaynağıdır. Zeytin ve zeytinyağı, Akdeniz mutfağının ve insan sağlığının
da vazgeçilmez zenginliklerindendir. 20 000 000'a varan ağaç sayısıyla, en
fazla zeytin ağacı olan il Aydın İlimizdir.
Aydın'la özdeşleşen kuruincir, dünya çapında üne
sahiptir. İlimiz de, ülkemizde kuruincir üretim ve ihracatında birinci
durumdadır; 2002 yılında da, 20 000 ton civarında ihracat gerçekleşmiştir.
İlimizde, ihracata yönelik laboratuvarlar kurularak, bu konuda önemli bir atım
atılmıştır. Bununla birlikte, büyük bir tarımsal ihracat potansiyeli olan
ilimizde aflatoksin laboratuvarı kurulmuş olmasına rağmen, ihracatın İzmir
İlinden yapılıyor olması, hizmette aksamalara neden olabilmektedir.
İlimiz, ayrıca -bir başka ürün- kestane üretiminde de,
yine birinci sırada yer almaktadır.
Bakanlığımızın yaygın olarak uyguladığı, ancak bütçede
tahsis edilen kaynaklarla belli sınırlar içerisinde kalan projelerden, Aydın
İlimize de, kendisine ayrılan pay intikal etmektedir. Bu ürünler içerisinde,
hepimizin bildiği gibi, yağlı tohumlara yönelik prim uygulaması vardır. Bunun yanında, biyolojik mücadele ünitesi
Çine İlçesinde faaliyete geçmiştir; burada, yine, Bakanlığımız bünyesinde,
biyolojik mücadele faaliyetleri, yoğun bir şekilde devam etmektedir. Hayvancılık
konusunda, yine, teşvik kapsamında faaliyetlerimizi sürdürmekteyiz.
Ülkemizin tarımsal potansiyeli yüksek olan bu ilimize
yönelik prim ödemelerinden, 2003 yılında da, yine, başta pamuk olmak üzere
yağlı tohumlar payını alacaktır. Halen, 2002 yılı ürünüyle ilgili ödemeler
konusunda, bütçe Meclise intikal ettikten itibaren, kesinleşen rakamla birlikte
gerekli yasal düzenlemeler yapılacak; bunun yanında, yine, prim kapsamında olan
yağlı tohumlar ve zeytin de bu kapsam içinde değerlendirilecektir. Benzer
şekilde, hayvancılıkla ilgili destekler de kapsam içindedir.
Ben, bu kısa açıklamadan sonra, Sayın Özlem
Çerçioğlu'nun genel tarım politikalarıyla ilgili konuşması sırasında ifade
ettiği hususlara da kısmen cevap vermek istiyorum.
Sayın konuşmacı, konuşmanın bir yerinde "Tarım
Bakanlığı günü kurtarmak için çalışıyor, ciddî hiçbir politika
geliştirmedi" gibi bir ifade kullandı. Tabiî ki, AK Partili arkadaşlarımızı
rahatsız etmiştir haklı olarak; buna yönelik ifadeleri de normaldir. Müsaade
ederseniz, size, sayın milletvekilimizin belirttiği konularla ilgili cevaplar
vermek, kısaca genel değerlendirmelerde bulunmak istiyorum.
Efendim, Aydın İlimiz, evvela, tabiî, şanslı bir
ilimiz. Tarımsal potansiyeli çok yüksek; gerek bitkisel üretim gerekse
hayvancılık yönünden hızlı bir gelişme gösteriyor; ancak, İzmir ve Denizli
İllerindeki sanayi gelişmesine rağmen, sanayideki gelişme yavaş olduğu için,
tabiî, bu, ilimizin ekonomik gelişme seviyesini de etkiliyor. Tabiî, bu, genel
bir sorunumuz; ama, tarımla ilgili konularda, 2002 yılı doğrudan gelir
desteğinin, yine 2002 yılında, tamamını alan şanslı illerimizden biri; yani,
ilk 34 ilimiz arasına girmiş. Bu sebeple, yüzde 40-50'si diye ifade ettiğimiz,
ödeyemediğimiz bazı illerimiz var; onların arasında değil, tamamını ödediğimiz
illerden bir tanesi ve 2002 yılı içinde ödenmiş. Dolayısıyla, bu bakımdan,
Milletvekilimiz Sayın Özlem Çerçioğlu'nun bu hususta çok fazla bir talebi söz
konusu değil; ancak, genel bir şikâyeti olabilir ülkemizin diğer kesimlerine
yönelik. Tabiî, haklı. Bu konuda, hepimizin bildiği gibi, ödemelerimizin bir
kısmı yapılamamıştır. Mayıs sonuna kadar; programda böyle bir hedef
belirlenmiştir. Biz de büyük bir arzuyla, temenniyle bu ödemenin bu süre
içerisinde yapılmasını gerçekleştirmeye çalışacağız.
Sayın milletvekilim Aydın'ın sorunlarını ifade ederken
ve onun dışında genel tarım politikalarıyla ilgili konulara değinirken, yine,
nedense, mazot konusunu gündeme getirdiler.
Şimdi, efendim, ülkemizin içinden geçtiği durumu bu
salonda bilmeyen yok.
CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Seçimden önce bilmiyor
muydunuz?! O zaman da öyleydi.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) -
Seçimden önce, bu konuda, bunu dile getirmeyen parti var mıydı?! Bu konuda,
düşüncelerini, toplum yararına olacağına inandığı planlarını, hedeflerini
söylemeyen parti var mıydı?! Biz de bu konuda, elbette, düşüncelerimizi
söyledik, söylememiz de lazım.
CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Ondan sonra da uygulamak
lazım; inceliği bu.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Tabiî
efendim. Yalnız, bu konuda hepimiz birkısım tasavvurlar içerisinde bulunuruz,
birkısım planlar yaparız. Siz, eski bir sendikacı olarak, herhalde, ülkedeki
kamu faaliyetlerini çok iyi bilen bir insansınız. Yani, ülkemiz, 1962'den beri
planlarla idare edilir; ama, planlarımızın, biliyorsunuz, o beş yıllık süre
içerisinde yapılması gerekenlerin yüzde kaçını yapabilmişizdir?! Bir sendika
olarak, yıllık faaliyet programlarınızda hedef aldığınız hangi hedefleri büyük
bir oranda gerçekleştirebilmişsinizdir?! Bu, kaynaklara bağlı, insangücüne
bağlı, ülkenin ekonomik ve sosyal gelişmesine bağlı, dış konjonktüre bağlıdır.
Şimdi, bunların hepsini yok sayarsak...
CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Ama, bir kısmını
gerçekleştirdik. Siz zam yapıyorsunuz. Bari zam yapmayın; ucuzluktan vazgeçtik.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) -
Efendim, biraz önce söylediğim hususları bir arada düşünürsek bir öncelik sırası
doğuyor. Öncelik sırasına göre hareket etmek zorundayız. Şu anda, öncelik
sırası, doğrudan gelir desteğinin ödenmesi ve çiftçilerimizin Ziraat Bankası ve
tarım kredi kooperatiflerine olan borçları konusunun daha erken bir şekilde
çözülmesidir. Mazot konusuna değineceğim.
Milletvekilimiz Sayın Özlem Çerçioğlu, bir noktanın
altını çizdi; tarım sektörünü kayıt altına almak. Tarım sektörünü kayıt altına
almanın yolunu, yeri geldiğinde, burada, Meclis kürsüsünde birkaç defa da
belirttim; şimdi, tekrar belirtmek istiyorum. Tarım sektörünü kayıt altına
almanın yolu, adını koyduğumuz şu sistemle mümkün: O da, çiftçiye ait bütün
bilgilerin, onun mülkiyetinde olan unsurların, hayvan varlığının, eğitiminin, o
bölgenin toprak yapısının, toprak özelliklerinin, sulanabilir niteliğinin ve
benzeri konuların, bir veri tabanı içerisinde ülke çapında toplanmasıdır.
Türkiye, maalesef, cumhuriyet dönemi içerisinde, planlı dönem içerisinde,
1980'den sonra -hepsi uzun zaman aralıklarıdır- bunu sağlayamamış. Bu konuda
bir gelişme olmadığı sürece, biz, ne tarım sektörünü kayıt altına alabiliriz ne
de tarımla ilgili politikaları çok etkin bir şekilde uygulayabiliriz.
Nitekim, geçmişte uyguladığımız tarıma yönelik temel
politikalarımız; tabanfiyat ve destekleme alım politikası, girdi
sübvansiyonları, daha düşük faizli tarımsal krediler, bizim, geçmişte,
1980'lere kadar çok etkin bir şekilde uyguladığımız, yaygın bir şekilde
uyguladığımız politikalardır; ama, biliyorsunuz, bu politikalar, ülkemizde
tarım sektörünün sorunlarını çözmeye yetmemiştir; çünkü, bu konuda gerekli
bilgi, donanım olmadığı için, ne ihtiyacı olana kredi verebilmişiz ne ihtiyacı
olana girdi -sübvanse ettiğimiz girdileri- verebilmişiz ne de tarımsal
desteklemelerden arzu ettiğimiz sonucu alabilmişiz.
Bir örnek vermek istiyorum: Eğer, bu politikalar
başarılı olsaydı, şu anda ürün fazlası olup, elimizde kalan mahsuller olmazdı;
eğer bu politikalar başarılı olsaydı, Türkiye, birkısım tarım ürünlerini ithal
etmezdi. Nitekim, bugün, hâlâ, Türkiye, yağlı tohumlar dediğimiz pamuk,
ayçiçeği, soya, kanolayı -ham ve bunların ürünlerini- ithal ederken yılda 1
milyar dolara yakın para ödemektedir; halbuki, ülkemiz, bu ürünlerin
yetiştirilmesi bakımından fevkalade bir iklim ortamına sahip olup bugüne kadar
bunu başaramamışızdır.
Efendim, kolay sorun yok. Eğer, zaten, öyle olsaydı,
bizden önceki iktidarlar bunları çok kolaylıkla çözer ve iktidarlarını da
sürdürürlerdi. Tarım sektörü zor bir sektör. Hepimizin bildiği gibi, en
eğitimli insanlarını kaybediyor, müteşebbislerini kaybediyor, genç nüfusunu
kaybediyor ve biz, bu sektörü geliştirmek istiyoruz. Dünyanın her yerinde bu
yapı zor bir yapıdır. Bütün bunlara rağmen, tarımsal sektöre dikkat çekiyoruz
ve bu sektördeki sorunlara bigâne kalmayacağız, böyle bir niyet ve böyle bir
kararlılık taşıyoruz; ama, bu niyet ve kararlılık, elbette maddî kaynak
gerektiriyor, elbette ülkenin dış konjonktürünün de buna elvermesini
gerektiriyor.
Bu hususta, genel politikalar konusunda, 2003 yılında
ve müteakip dönem içerisinde düşündüğümüz şeyleri de sizlere kısaca arz etmek
istiyorum.
Efendim, 2003 yılı, tarım sektörü bakımından,
Bakanlığım bakımından, öncelikli olarak yasal düzenlemelerin yapılacağı bir yıl
olacaktır. Sayın konuşmacımız, Aydın Milletvekilimiz Özlem Çerçioğlu birçok
hususu belirtti, bunların içerisinde çiftçi örgütlenmesinden bahsetti. Bu
konuyla ilgili yasal düzenlememiz son noktaya gelmiştir. Üretici birlikleri
tasarısı hazırlanmış; bu husus, ilgili bakanlıkların görüşünün alınıp
Meclisimize intikali safhasına gelmiştir; bu, bir.
İkincisi, Tarım Bakanlığı Teşkilat Kanunu yapısı
yeniden ele alınmış olup, dünkü, üretime yönelik örnek model olmak, örnek
çiftçi olmak gibi amaçlar dışında, eğitimi önemseyen, planlayan, düzenleyen,
kurallar getiren ve kontrol eden bir yapıya kavuşturması esası getirilmiştir.
İkinci önemli yasa tasarımız bu yöndedir.
Üçüncüsü, tarım sigortası konusudur ve hazineyle ilgili
bakanlık tarafından yürütülmektedir. Tarım Bakanlığımız da bunun çıkması
konusunda destek vermektedir, biz de bu faaliyetin içindeyiz.
Toprak kanunu yakın bir zamanda Meclisimize gelecektir.
Ülkemizin topraklarının korunması, düzenlenmesi açısından genel bir kanuna
ihtiyacımız var. Onun dışında, tarım çerçeve kanun tasarısını hazırlıyoruz.
Duymuşsunuzdur, her ülke, belli aralıklarla ülkesinde uygulanacak tarım
politikalarını kanun haline getiriyor. Biz, kalkınma planlarında bunları
sıralıyoruz; ama, kanun niteliği taşımadığı için, zamanla, hükümet
politikalarının uygulanışı içerisinde önemlerini kaybediyorlar. Bu tarım
çerçeve kanun tasarısıyla, belli bir süre içerisinde bu ülkede uygulanacak
tarım politikalarını, kanun haline getirme konusunda bir çalışmamız var. Bu ve
benzeri konular, 2003 yılında Tarım Bakanlığının yasal yönden mevcut dönem
içerisinde yeniden yapılanmasına imkân verecektir. İnşallah, bunları
gerçekleştirme imkânı buluruz.
Bunun dışında, biraz daha uzun vadeli konular
içerisinde ne yapacağımız konusunda birkaç ipucu vermek istiyorum. Birinci
konu, hepimizin bildiği, geçmişte çok önemli fonksiyonlar gören, bugün de
kısmen stratejik bazı konularda önemli rolü olan Tarımsal İşletmeler Genel
Müdürlüğümüz var; eskiden devlet üretme çiftliği dediğimiz, birçoğumuzun da
böyle bildiği kurumlar.
CEVDET SELVİ (Eskişehir) - TİGEM, değil mi?..
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) -
Bunları, hızlı bir şekilde özel sektörle işbirliği yaparak, Türkiye'nin, bugün
tohumculuk alanında ve vasıflı hayvan, damızlık hayvan yetiştirmesi konusundaki
açığını kapatmak üzere kullanacağız. Bununla ilgili konuda, böyle bir teşebbüste,
sanıyorum, bütün milletvekillerimiz de, toplumumuz böyle bir canlanmayı ve
açılımı beklemektedir.
İkinci bir önemli konu, yine tohumlukla ilgilidir.
Türkiye'nin temel tarım ürünü, biliyorsunuz, tahıl grubudur ve buğdaydır;
Türkiye'deki toplam bitkisel üretimin yüzde 70'ini kapsamaktadır. Türkiye'nin
yıllık buğday açısından tohumluk ihtiyacı 700 000 ton civarındadır.
Arkadaşlar, 2002 yılında sertifikalı buğday
tohumluğunun kullanılan miktarı 50 000 tondur. Türk tarımının sorunları,
sanıldığı gibi değil, belki basit; ama, çok yaygın ve hepsinin teker teker ele
alınmasını gerektirir. 2003 yılı ekim döneminde sertifikalı tohumluk miktarını
4 kat artırarak, 200 000 tona ulaştırmayı düşünüyoruz. Bu ne demektir; bu,
Türkiye'nin yılda 1 000 000 ton buğday ithal etmesinin önüne geçmek demektir;
çünkü, Türkiye, halen, yılda ortalama, vasıflı, kaliteli, makarnalık ve
ekmeklik ihtiyacını karşılamak üzere 1 000 000 ton civarında buğday ithal
etmektedir.
Üçüncü önemli konu, ziraî mücadele konusu; bu konuda
bölgesel olarak, bir pilot uygulama yapacağız ve Trakya'da başlamış olan
çalışmayı da etkin hale getireceğiz. İç Anadolu'da, bazı bölgelerde, süneyle
ilgili, devlet mücadelesinin yanında çiftçilerimizin de desteğini alarak, etkin
mücadele etmenin bir yolunu ve yöntemini bulmalıyız; çünkü, süne konusundaki
mücadele, bugüne kadar başarılı olamamış ve Türkiye'de üretilen buğday ve tahıl
grubu yemlik kategorisine düşmüştür.
Efendim, ben, bu konuda çok daha uzun konuşabilirim...
CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Buğday stokumuz kalmadı
diyorlar; onunla ilgili bir şeyler söyler misiniz...
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Sayın
Cevdet Selvi Beyin, Türkiye'nin, bugünkü buğday stokunun ne olduğuna ilişkin
sorusuna kısaca cevap vermek istiyorum; kendisine teşekkür ediyorum.
Efendim, bu konu basında da zaman zaman çıkıyor. Şimdi,
evvela, olayın en kestirme cevabı şu: Şu anda, Toprak Mahsulleri Ofisinin
silolarında 1 000 000 tonun üzerinde stokumuz var. Bu, bizim, güvenlik
stoklarımızın üzerinde bir rakamdır; yani, Türkiye'nin olağanüstü dönemler için
ihtiyaç duyduğu stok miktarının üzerindedir. Dolayısıyla, evvela, toplumumuzun
bu açıdan bir endişe duymasına, bir kıtlık içerisine girebileceğimiz endişesine
kapılmasına gerek yoktur.
Bu, birinci derecede önemli; ama, bundan daha önemli
bir gerçek daha vardır, o da şudur: Türkiye'nin yıllık buğday üretimi yaklaşık
18 000 000 tondur, yıllık tüketimi ise 15 000 000 ton civarındadır; yani,
Türkiye, üretim fazlası olan bir ülkedir. Halen üreticimizin elinde, değirmencilerin
elinde -yani, un sektörünün elinde- ve tüccarın elinde vasıflı buğday var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bakan, konuşmanızı tamamlamanız için
eksüre veriyorum.
Buyurun.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bunların toplamı, halen piyasada önemli miktarda; yani,
bu, 2 000 000 ton civarındadır; dolayısıyla, Türkiye, şu anda olağanüstü bir
döneme, sıcak bir gelişmeye sahne olsa da fiilen böyle bir sıkıntıyla
karşılaşmayacak; ancak, hepimizin bildiği, piyasa ekonomisinin böyle dönemlerde
kontrolü zordur, iniş ve çıkışları vardır, fiyat hareketleri olacaktır. Fiyat
hareketlerinin önüne geçmek için de ilgili kurumumuz Toprak Mahsulleri Ofisi
tedbirler almıştır. Bunlarla ilgili
tedbirler şunlardır: Halen, limanlarımızda -şu anda, bugün- 50 000 ton
civarında ithal buğday boşaltılmaktadır. Avrupa Birliğiyle daha önce yapılan
anlaşmalar çerçevesinde, ithal etmek zorunda olduğumuz 150 000 ton buğdayın
ithalatı için ilana çıkılmıştır. Üçüncü bir yol olarak da, yine vadesi biraz
daha uzun olmak üzere 150 000 ton civarındaki Kazak buğdayıyla -çünkü, bu, çok
vasıflı bir buğdaydır ve sektörümüzün, özellikle un ve ekmek sanayiimizin ihtiyaç
duyduğu bir kalitede buğdaydır- ilgili olarak ithalat işlemleri de başlamıştır.
Geride 250 000 ton civarında bir ithal yetkimiz vardır ve gümrüksüz olarak
ithal etme yetkisi Bakanlar Kurulundan alınmıştır. Fiyat hareketleri ortaya
çıktığında ve tüketicimizi rahatsız edecek bir boyuta ulaştığında, bu miktarın
da ithalatı konusunda işlemler
başlatılacaktır. Sanıyorum, bunlar, piyasayı düzenleme konusunda etkili
olacaktır.
Ben epey vaktinizi aldım, hepinize saygılarımı
sunuyorum.
Teşekkür ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Güçlü.
Gündemdışı ikinci söz, Muhasebeciler Haftası nedeniyle
söz isteyen Balıkesir Milletvekili Sayın İsmail Özgün'e aittir.
Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
2. - Balıkesir Milletvekili İsmail
Özgün'ün, Muhasebeciler Haftasına ilişkin gündemdışı konuşması ve Maliye Bakanı
Kemal Unakıtan'ın cevabı
İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi hürmetle selamlıyorum. Her sene, 1 ile 7 Mart
tarihleri arasında Muhasebeciler Haftası kutlanmakta ve ülkemizde de TÜRMOB'un
öncülüğünde bu konuda birçok etkinlik düzenlenmektedir.
Bugün, ülkemizde, sayıları aşağı yukarı yüzbini bulan
bu camia, 3568 sayılı Yasayla örgütlenmiş ve yasal bir statüye kavuşmuş
bulunmaktadır. Ekonomideki, maliyedeki ve ticaret hayatındaki gelişmeler
karşısında, devletin ekonomi alanında koyduğu kuralların ve vergi sisteminde
yapılan değişikliklerin yeterli olmadığını bugün bile yaşıyoruz. Muhasebe,
işletmecilik, vergi, finans, ekonomi, ticaret hukuku ve denetim konularındaki
gelişmeler, bu amaçla, yüksek bilgi ve ihtisas sahibi meslek mensuplarını
gerektirmiş, bundan dolayı da, dünyanın çeşitli ülkelerinde, değişik unvanlar
altında düzenlenen bu meslek, ülkemizde de, biraz önce ifade ettiğim gibi, 3568
sayılı Yasayla serbest muhasebeci, serbest muhasebeci malî müşavir ve yeminli
malî müşavirler olarak düzenlenmiştir.
Bu meslek mensupları, bugüne kadar, mükellef ile devlet
arasında önemli bir köprü görevini görmüşlerdir; ama, bugün artık, gelişen
sermaye piyasalarında da yatırımcıların haklarını korumaktadırlar. Ancak,
ülkemizde, malî müşavirlik mesleğine önemli sorumluluklar verilmesine rağmen,
yeterince yetki verilmediğini görüyoruz. Bu nedenle, ciddî ve güvenilir bilgiye
sahip olabilmek ve ülke çapında denetim fonksiyonunun geliştirilmesine önayak
olabilmek için, bu meslek mensuplarının ve meslek grubunun -3568 sayılı Yasanın
kabulünün üzerinden aşağı yukarı ondört yıl geçmiş olduğu da dikkate alınmak
suretiyle- bazı sorunlarının gözden geçirilmesi zarureti de ortadadır.
Bence, Maliye Bakanlığı, 3568 sayılı Yasa üzerindeki
vesayetini kontrollü bir şekilde, tedricen ortadan kaldırmalıdır. 3568 sayılı
Yasanın eksikliklerinin düzeltilmesi için, TÜRMOB ve Maliye Bakanlığı, çalışma
grubu oluşturmalı, meslek, bir an önce, kendi yasalarını kendi koyabilme ve
uygulayabilme aşamasına getirilmelidir. Şu anki uygulamayla, ticarî ve sınai
faaliyetlerin gelişmesi ve kayda alınmasına, muhasebe ve malî sistemin
oluşturulmasına, standartların geliştirilmesine set vurulmaktadır. Mesleğin
kendi standartlarını kendisinin oluşturması, ekonominin malî yönüyle beraber
ticarî yönüyle muhasebe ve müşavirlik hizmetlerini vermesi de sağlanmalıdır.
Meslek odalarının meslek komiteleri kurmaları, ihtisaslaşma ve bu yönde meslek
mensupları yetiştirmeleri sağlanmalıdır. Bunların da, mahkemelerde ve diğer
takdir komisyonu gibi yerlerde görev alabilmeleri gerekir.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'de ekonomik denetim
düzeninin kurulabilmesi için, malî müşavirlere daha çok yetki verilmelidir.
Anonim şirketlerin ve kooperatiflerin, muhakkak, bu meslek mensupları
tarafından, kamusal yetkileri çerçevesinde ve sorumlulukları altında
denetlenmesi zorunluluğu tedricen getirilmelidir. Eğer, ülkemizde yolsuzluğun
durmasını, israfın önlenmesini istiyorsak, Türkiye'nin her yerinde sorumlu
insanların varlığını orta yere koymalıyız. Bugüne kadar, büyük bir özveriyle,
devletle işbirliği halinde çalışan bu meslek mensupları, sadece verginin
toplanmasında kullanılmamalıdır, bugüne kadar öyle olmuştur; oysa, artık,
ekonominin denetiminde, kamu harcamalarının denetiminde bu meslek mensupları
daha etkin hale getirilmelidirler; Türkiye için daha da önemlisi, kim olursa
olsun, ister şahıs işletmesi ister sendika ister partiler isterse basın
kuruluşları, bilançolarını açıklama ve şeffaflığın sağlanması işlevini, dünyada olduğu gibi, yerine getirmelidirler.
Değerli milletvekilleri, bugün, meslek mensuplarımızın
çok yoğun bir çalışma ortamı içerisinde olduğunu biliyoruz, yoğun bir
bürokrasiye yetişmek için çaba sarf ediyorlar; her gün, defalarca vergi
dairesi, Bağ-Kur, SSK arasında gidip gelmekte, verilmesi gereken beyannameler
ve formlar arasında kaybolmaktadırlar. Çıkan her yeni yasa, muhasebeciye yeni
yükler getirmektedir. Bütün bu yoğun çalışmaya karşın, yaşanan ekonomik krizler
muhasebecileri de olumsuz etkilemiş ve zor durumda olan mükelleflerinden
ücretlerini alamaz hale gelmişlerdir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özgün, konuşmanızı tamamlamanız için
eksüre veriyorum.
Buyurun.
İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.
Bu bakımdan, reel sektör, esnaf, sanatkâr mutlaka ayağa
kaldırılmalı, bürokrasi de azaltılmalıdır.
Değerli milletvekilleri, önümüzdeki günlerde
görüşeceğimiz birçok kanunda, eğer, biz, ekonomik denetim düzeninin
kurulmasında bu meslek grubunun verdiği işlevleri dikkate alarak gerekeni
yapmazsak, yolsuzlukların önüne geçmemiz zor olacaktır. Ayrıca, meslek
mensuplarımızın malî tatil gibi talepleri, Maliye Bakanlığımız tarafından da
dikkate alınmalıdır. Ben, Yüce Parlamentomuzun ve hükümetimizin, ekonominin
denetiminde, meslek mensuplarımızı daha çok yetkili ve sorumlu kılacaklarına
inanıyorum. Ayrıca, bu meslek mensuplarımızın sorunlarının çözülmesinde Maliye
Bakanlığının da gereken hassasiyeti göstereceğine olan inancımı ifade ediyor;
bu vesileyle Parlamentonun değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özgün.
Sayın Özgün'ün konuşmasına hükümet adına Sayın Maliye
Bakanı cevap vereceklerdir.
Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Milletvekilimiz İsmail Bey, yeminli malî müşavirler ve serbest malî
muhasebeciler hakkında görüşlerini dile getirdiler.
Bildiğiniz gibi, eskiden serbest muhasebecilik, yeminli
malî müşavirlik müessesesi yoktu, hatta bu arkadaşlarımız, mükelleflerin
vergilere ait itirazlarını yazıyorlardı; ama, davalarına giremiyorlardı, onları
yeteri kadar savunamıyorlardı. Sonradan çıkan kanunla kendilerine bazı haklar
temin edildi.
Çağdaş vergi sistemimizde serbest muhasebecilerin,
yeminli malî müşavirlerin her zaman yeri vardır ve onlara ihtiyaç da vardır. Bu
arkadaşlarımız büyük bir fonksiyon icra ederler.
Bildiğiniz gibi, devletin vergi denetim elemanları
sınırlıdır, yaptığı denetimler de sınırlıdır. İşte, bu kuruluşlara mensup
arkadaşlarımız, devlet denetçileri ile mükellefler arasında bir yer alırlar ve
devlet adına birtakım muameleleri denetlerler. Zaten, Maliye Bakanlığı da,
kendilerine gerekli önemi atfederler ve birçok işin yapılmasında yeminli malî
müşavirlerin raporlarını isterler; mesela, bir yatırım indirimi için, mesela
vergi iadesi için, mesela devletten istifade edebilecek birtakım hususları
arayabilmek için onların raporlarını isterler; yani, kendilerine belli bir
fonksiyon verilmiştir ve belli bir önem de atfedilmiştir.
Tabiî, bunların denetlenmesi de icap etmektedir. Bu
konuda, Maliye Bakanlığı olarak, biz, bundan sonra biraz daha geniş ufukla
meseleye bakıyoruz; yani, bu arkadaşlarımıza bizim ihtiyacımız vardır ve bu
arkadaşlarımıza daha fazla yük vereceğiz, daha fazla sahalarda inceleme yapma
hakkı vereceğiz. Yalnız, bu odaların yüksek ücret almaları nedeniyle
mükelleflerimizden çok şikâyetler alıyoruz -hatta, kamuoyunda, halk tabiriyle
"mühür parası" diyorlar- birçok mükellefimiz "bu mühür parası
çok fazla" diyor.
Şimdi, bu konuda, ilgili odalarla konuşuyoruz. Zaman
zaman öyle hadiselerle karşılaşıyoruz ki, yeminli malî müşavirlerin veyahut da
diğer serbest muhasebecilerin almış olduğu ücretler, mükellefin ödediği
vergileri geçiyor; yani, vergiler daha az kalıyor. Tabiî, konuyu karşılıklı
anlayış içerisinde ele almamız lazım, odalarımızla görüşme halindeyiz.
TÜRMOB'un Sayın Genel Başkanı da, zaten bu Meclis çatısı altında, Cumhuriyet
Halk Partisi Milletvekilimiz Mustafa Özyürek'tir, kendisiyle de görüşüyoruz ve
odalara ait hakları karşılıklı olarak konuşuyoruz, bunları daha güzel esaslara
bağlayacağız ve daha fazla fonksiyon icra etmeleri için gerekli olan
düzenlemeleri yapacağız.
Tabiî, bunlar, mükellefle devletimiz arasında bir köprü
gibidirler. Bunların önemi çok büyüktür; hem mükelleflerimizi bilgilendirirler
hem de devletimize, Maliye Bakanlığımıza gerekli bilgileri, ihtiyaçları -gerek
mevzuat yönünden gerekse diğer tatbikat yönünden olsun- bize söylerler, bu
bakımdan kendileri önemli bir yer tutuyor. Buradan, bütün TÜRMOB yetkililerine
ve bütün arkadaşlara teşekkürlerimi arz ediyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum, sağ olun efendim. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Unakıtan.
Sayın milletvekilleri, gündemdışı üçüncü söz, Ordu
İlinin ekonomik sorunları ve mekansal yapısıyla ilgili olarak söz isteyen Ordu
Milletvekili Kâzım Türkmen'e aittir.
Buyurun Sayın Türkmen. (CHP sıralarından alkışlar)
3. - Ordu Milletvekili Kâzım Türkmen'in,
Ordu İlinin ekonomik sorunları ve mekânsal yapısına ilişkin gündemdışı
konuşması ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı
KAZIM TÜRKMEN (Ordu) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Doğu Karadeniz illeri arasında yer alan güzel Ordumuzun
sorunlarını -hem yapısal hem de ekonomik bakımdan- sizlerle paylaşmak için söz
almış bulunuyorum; bu vesileyle hepinize saygılar sunuyorum.
Ayrıca, bir parlamenter olarak, 1 Mart günü, hiçbir
gerekçesi olmayan savaşa "hayır" diyen bu Parlamentonun bir üyesi
olmaktan onur duyduğumu ifade ediyor ve sizlere teşekkür etmek istiyorum.
Ordu İlimiz, 951 000 olan nüfusu -19 ilçesiyle-
itibariyle Türkiye'nin 13 üncü sırasında yer almaktadır. Ne yazık ki, böylesine
bir büyüklüğe sahip olan ilimiz, ekonomik yönden, sondan 60'ıncı sıralarda yer
almaktadır.
Bu itibarla, Ordumuza yapılması gereken hizmetleri iki
konuda ayır-mak zorundayız; çünkü, Ordu'nun gerçek yapısı tarıma dayalıdır.
Tarımda ise, esas yapıyı fındık teşkil etmektedir. Dünya piyasalarındaki
fındığın ar-zının yüzde 70'ini ülkemiz üretmektedir; Türkiye'de ise, fındık, en
çok Ordu İlinde üretilmektedir. Yanlış ekonomik uygulamalardan ve kaygılardan
dolayı, fındık üreticisi, ne yazık ki, her geçen gün daha da geriye
gitmektedir. Özellikle 5 Şubat kararlarıyla çıkarılan kararnamelerle doğrudan
gelir desteği verilmesifındık üreticisini bir ölçüde umuda bağlamış; ancak,
çıkarılan kararnameler eksik ve yanlış çıkarılmıştır; zira, daha önceki
yıllarda birçok üretici doğrudan gelir desteğine ya müracaat etmemiş veya başka
bir nedenle ettirilmemiştir. Eğer, şu anda, bu gelir desteğinden faydalanmak
söz konusu olsaydı, bundan, üreticimizin, ancak yüzde 40'ı faydalanabiliyordu;
ne yazık ki, bu ümitlerimiz de geleceğe taşınmıştır; çünkü, doğrudan tarımsal
gelir desteği 2003 yılı bütçesinden hemen hemen çıkarılarak, umutlar bir defa
daha suya düşürülmüştür.
Sayın milletvekilleri, 2000 yılına göre Türkiye
genelinde gayri sâfi millî gelir 2 941 dolar iken, herkesin çok güzel, çok
gelişmiş zannettiği Ordu İlinde bu rakam 1 375 dolara kadar düşmektedir. Bugün,
doğu ve güneydoğu Türkiye'nin en geri kalmış yörelerinden biri olarak kabul
edilmektedir; halbuki, doğu ve güneydoğuda kişi başına yapılan kamu yatırımı
17,2 iken, Doğu Karadenizde 9,5'tir. Bu da, Doğu Karadenizin ne kadar ihmal
edildiğinin açık bir delilidir.
Bütün bunların ötesinde, sayın milletvekillerimiz,
sizlerin büyük bir bölümü, hükümetimizin üyelerinin büyük bir bölümü Doğu
Karadeniz ve Ordu'yu görmemiştir. Doğu Karadeniz ve Ordu'yu görmeden gerçek
manada yatırım yapmak mümkün değildir. Hele, son zamanlarda turizmde de iddialı
olduğunu kabul ettiğimiz ve bu konuda çalışmalar yaptığımız bu güzel
beldelerimizde turizmden söz ederken, biz Ordulular olarak, şu ana kadar
Ordu'yu görmediğini bildiğimiz Sayın Turizm Bakanımızı da Ordu'yu görmeye davet
ediyoruz.
AYHAN ZEYNEP TEKİN (Adana) - Ne biliyorsunuz görüp
görmediğini?!
KAZIM TÜRKMEN (Devamla) - Ben, bizzat kendisiyle
görüştüm... Görmemesi bir şey değildir efendim; asıl önemli olan, gelip yerinde
görerek o güzellikleri Türkiye'ye ve Türkiye ötesine taşıyabilmektir; çünkü,
biz, her birimiz bu ülkenin bir parçasıyız, her yerin güzel olmasını isteriz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Türkmen, konuşmanızı tamamlamanız için
ek süre veriyorum; buyurun.
KAZIM TÜRKMEN (Devamla) - Sayın milletvekilleri, birçok
arkadaşımız "siz, Ordu'nun köylerine nasıl hizmet götürüyorsunuz"
diye bu soruyu haklı olarak soruyorlar; çünkü, Karadenizin yapısal durumu
yamaçlıktır, toprakları ise sert ve kayalıktır. Bugün, Anadolumuzun herhangi
bir toplu köyüne içmesuyunu, elektriği, okulu götürürken çok daha kolay hizmet
sağlarsınız. Halbuki, Karadenizdeki köylerin her biri, yıldız gibi bir
ünitedir. Dolayısıyla, Anadolu'nun 30 köyüne yapılacak olan bir hizmetin
bedeli, Karadenizde ve Ordu'da 1 köy için yapılacak hizmetin bedeline bile
yetmemektedir. İşte, bu bakımdan, bütçede kaynaklar ayrılırken, Karadenizin
mekansal yapısı, mutlaka, farklı tutulmalıdır ve ödenekler bu farklılık
içerisinde ayrılmalıdır.
Biz, biraz önce, Karadenizi ve Ordu'yu görmeyen
milletvekillerimizi, sayın bakanlarımızı Ordu'ya davet ederken, bu konuda çok
samimiydik. Biz Ordulu 7 milletvekili olarak, sevgi dolu Ordu halkının
yüreğiyle, sizleri Ordu'da görmeye, sizleri orada ağırlamaya hazır olduğumuzu,
buradan bir defa daha ifade etmek istiyorum.
Sayın milletvekilleri, bütün bunlarla beraber -2003
yılının bütçesinde yeterli ödenek bulunamayacağı gerekçesiyle- yıllardan beri
umudumuz olan Ordu üniversitesinin kurulması konusunda çok ciddî haklarımız
vardır; çünkü, bu konuda yeterli öğretim yapılamıyor, kaliteli öğretim
yapılamıyor mazeretini hiçbir Ordulunun kabul etmesi mümkün değildir.
BAŞKAN- Sayın Türkmen, konuşmanızı toparlar mısınız.
KAZIM TÜRKMEN (Devamla)- Tamamlıyorum efendim.
Çünkü, şu anda Ordu'da, 19 Mayıs Üniversitesine ve
Karadeniz Teknik Üniversitesine bağlı 3 yüksekokul vardır. Bunları
birleştirerek "Ordu Üniversitesi" adı altında yeni üniversiteyi
kurmuş olmak, sadece bu konu için yeterlidir diye düşünüyoruz.
Ümit ediyor ve diliyorum ki, bu konuda, Parlamento,
Ordu halkının hakkı olan bu güzel üniversiteyi, bu bilim yuvasını Ordululardan
esirgemeyecektir.
Bu duygularla hepinize saygılar ve sevgiler sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Türkmen.
Sayın Türkmen'in konuşmasını, hükümet adına, Enerji ve
Tabiî Kaynaklar Bakanı cevaplandıracaklardır.
Buyurun Sayın Bakanım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER
(Ordu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Hemşerimiz Sayın Kâzım Türkmen Bey, gerçekten de,
önemli konulara dokundu; bununla ilgili olarak, açıklamaya ihtiyaç duyulan
noktalar var, onları ifade etmek istedim. Bu arada, yapılan çalışmalar hakkında
da bilgi arz etmek istiyorum. Aynı zamanda bunu, bölgemize yapılacak hizmetler
açısından önemli bir fırsat olarak görüyorum.
Önce, turizmle ilgili noktayı açıklamak istiyorum.
Turizm Bakanımızla anlaşmaya vardık, önümüzdeki ay uzmanlarıyla birlikte
Ordu'ya gelecekler.
AHMET ERSİN (İzmir) - Gitmezler, gitmezler...
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER
(Devamla) - Aynı zamanda, Çevre Bakanımızla birlikte, üçlü bir grupla bölgede
incelemeler yapacağız ve turizm potansiyeli son derece yüksek olan Ordu
bölgesinde -ki, Samsun, Giresun, Trabzon bunların hepsi bir dizi halindedir,
onlar arasında bir ayırım gözetmeden- önemli turizm projelerini ele alacağız.
Bunun içinde, yayla turizmi dahil olmak üzere, denizi de göz önüne alacağız ve
bunu -Ulaştırma Bakanımızla da görüştük- Giresun-Samsun arasında, mekik
şeklinde, giden bir gemi turuyla da zenginleştireceğiz.
Onun dışında yapılan çalışmalar hakkında bilgi vermek
gerekirse şunları söyleyebiliriz:
Ordu'nun çehresini büyük ölçüde değiştirecek ve Sıvas'ı
Ordu'ya bağlayacak olan Sıvas-Ordu-Dereyolu karayolu, dönemimizde ciddî bir
şekilde ele alınmıştır, bununla ilgili ödenek de konulmuştur. Bu yol -diğer
karayollarıyla birlikte bağlantısını ele aldığımız zaman- sadece, Sıvas'ı
Ordu'ya bağlamayacak, aynı zamanda, GAP'ı Karadenize bağlayacaktır. Bu
gerçekleştiği takdirde -ki, bunu, Bakanlığıma bağlı olan DSİ yürütecektir- hem
Sıvas'a hem Ordu'ya hem de GAP'a büyük avantajlar sağlanacaktır.
Onun dışında, önemli projelerden olan Topçam Barajı ve
Hidroelektrik Santralı üzerinde ciddî çalışmalarımız sürüyor, bununla ilgili
ödenek ayrılmıştır ve bu da, yakın takiple sürdürülmektedir.
Onun dışında, Kumru-Korgan-Niksar yolu, gene, Ordu
bölgesi ekonomisine önemli katkılar yapacak bir çalışmadır; bununla ilgili de,
hem bana bağlı olan Devlet Su İşlerinin araçları hem de Bayındırlık Bakanlığına
bağlı araçlar devreye girecektir.
Burada önemli olan konulardan bir tanesi Ordu
üniversitesidir. Maalesef, Ordu, nüfusu itibariyle üniversiteye sahip olması
gerekirken, kendisinin üstündeki 19 ilde varken, kendisinin altında da 20 ilde
varken, Ordu üniversitesi nedense atlanmıştır. Bununla ilgili müracaat 27
Şubatta yapılmıştır, gene, ortak bir çalışmayla yapılmıştır, buna, Kâzım Türkmen
Beyin de katkısı olmuştur. Bu ortak çalışma için de kendilerine ayrıca teşekkür
ediyoruz.
Bu arada, kırsal kalkınma projesi ciddî projelerden bir
tanesidir; bununla ilgili, Tarım Bakanlığımızla ortak çalışmalar
sürdürülmektedir. Burada, biz, Bakanlık olarak da Hükümet olarak da, ortak
çalışmalara son derece önem verdiğimiz için, bu da, biraz önce bahsettiğim
turizm projesi gibi, çevreyle ilgili projeler gibi ortak bir çalışma olarak ele
alınacaktır.
Bu arada, Ünye ve Fatsa'yla birlikte Ordu organize
sanayi bölgeleriyle ilgili çalışmalar da sürdürülmektedir. Bu, sanayiin derli
toplu bir şekilde ele alınmasında önemli bir unsur olarak kabul edilmektedir.
Bu arada, bizim yaptığımız çalışmalardan, biz sadece
bir ile bağlı olarak yatırımlarımızı sunmak istemiyoruz; çünkü, Türkiye için
yaptığımız yatırımlardan da ilimiz doğal olarak payını alacaktır. Bu bakımdan,
bizim yaptığımız çalışmalar içinde, özellikle Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanlığının yaptığı çalışmaların, toplam olarak Türkiye genelinde yapılan
çalışmaların, tabiî, haliyle, ilimize mutlaka ciddî payı olacaktır. Bunun
içinde TEDAŞ'taki projeleri söyleyebiliriz, bununla ilgili, yenileme
projeleriyle birlikte verim artırıcı çalışmalardan, kayıp-kaçakla ilgili
yaptığımız çalışmalardan Ordu İli de payını alacaktır.
Tabiî, bu arada, yerel yönetimler kanun tasarısı
üzerinde ciddî çalışmalarımız sürmekte; bu, yakında, Meclisimize sunulacaktır.
Bu yapıldığı zaman da, gerçekleştiği zaman da, yerinden yönetimde önemli bir
adım atılacaktır ve her il olduğu gibi, Ordu İli de, burada, daha etkin, daha
verimli bir yönetime kavuşacaktır.
AHMET ERSİN (İzmir) - Sayın Bakanım, fındık ne olacak,
fındık?.. Fındıkla ilgili konuşun.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER
(Devamla) - Fındıkla ilgili çalışma son derece önemli; çünkü, gerçekten,
Türkiye'nin yüzde 70'e yakın fındık üretimi bu bölgede yapılmaktadır. Bunu
hatırlattığınız için, size teşekkür ederim.
Ben, daha evvelden, partimin ar-ge'den sorumlu genel
başkan yardımcısıyken de, TÜBİTAK'tayken de, onunla ilgili önemli çalışmalar
yaptım. Şimdi, burada, fındıkla ilgili politikamızı çok ciddî olarak ele
almamız gerekiyor. Biz, daha evvelki politikaların dışında, Türkiye'de fındığın
tüketilmesi için ve aynı zamanda, fındığı işleyerek, katmadeğeri yüksek ürünler
halinde dışarıya satmamızı gerektirecek daha kalıcı bir çalışma içerisindeyiz.
Bizim, bununla ilgili, hem Sanayi ve Ticaret Bakanlığımızda hem de diğer
bakanlıklarımızda, özellikle Dış Ticaretten sorumlu Devlet Bakanlığımızda ciddî
çalışmalarımız var.
Ordu, aslında, normal haliyle, bir sınır şehri
sayılmıyor; ama, bir bakıma, deniz açısından bakarsanız, bir sınır vilayetidir,
ilidir. Bizim oradaki geniş bakış açımız şudur: Biz, Ordu'ya, sadece Samsun'la,
Giresun'la, Sıvas'la ve Tokat'la sınır olarak bakmıyoruz; Ukrayna'yla,
Rusya'yla, Bulgaristan'la da sınır olarak bakıyoruz; dolayısıyla, biz, burada,
ufkumuzu biraz daha genişleterek, oralarla da ticaret yapabilen bir il olarak
bakıyoruz. Ben bir Ordulu olarak size şunu söyleyebilirim: Benim babamdan
itibaren, o dönemlerde büyük ihracat yapılırmış. Yani, Ordu'dan, Rusya'ya,
diğer ülkelere ihracat yapılırken, şimdi bu ihracat unutulmuş vaziyette. Şimdi,
biz, bunu tamamen tersine çevirmeyi düşünüyoruz ve daha etkin bir şekilde
ihracatı ve üretimi artıran çalışmaları düşünüyoruz.
Bununla ilgili olarak, mesela, fındıkla ilgili olarak
düşündüğümüz çalışmalardan bir tanesi -tabiî, bu, sadece Ordu için değil,
Samsun için de geçerlidir, Giresun, Trabzon, hatta Sakarya'yla da ilgilidir-
fındığın yeni ürünlere dönüştürülmesidir. Bunun içerisinde, mesela, diyet
fındığı diye bahsedeceğimiz fındık olabilir; yani, yağ oranı düşük, yeni uç
ürünler üzerine gitmeyi düşünüyoruz; çünkü, fındığın içinde yüzde 60'ın
üzerinde yağ vardır; halbuki, Türkiye'de daha fazla tüketilmesi için, bizim,
ar-ge'de yaptığımız çalışmalarda, diyet fındığı diye yeni bir fındık türü
geliştirilebilir.
Onun dışında, fındığın içindeki yağları kozmetikte
kullanmak üzere önemli çalışmalar yapılabilir, önemli ürünler üretilebilir,
buna gidilebilir.
Belki, fındık
kabuğunu tanımayanlar ufaltabilir, fındık, fıstık kabuğu diye düşünebilir; ama,
fındık kabuğu, aynı zamanda, çok büyük miktarda üretilen bir yan üründür;
bundan, furfural denen bir ürün geliştirilebilir. Furfuralın dışında, aktif
karbon olarak kullanılabilen, gaz ve suyun temizlenmesinde kullanılabilen yeni
ürünler geliştirilebilir; bunlarla ilgili ciddî çalışmalarımız var. Fındık,
daha evvelden, sadece kabuklu olarak satılıyordu, şimdi, iç fındık olarak
satılıyor veya yeni katmadeğerleriyle ilgili çikolata sanayiinde kullanılıyor,
biz, buna, yeni ürünler katmak niyetindeyiz. Bunu yaptığımız zaman,
zannediyorum, fındık, daha iyi değerini bulacaktır ve bu noktada mutazarrır
olan, senelerdir ezilen Karadeniz köylüsü, burada, rahatlayacaktır.
Dolayısıyla, bu, ülkemize de ekonomik bakımdan büyük bir katkı olacaktır.
Ben, sadece fındıkla ilgili bu kadar detayı verdim.
Fiyatıyla ilgili de...
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - 2 000 000 işi ne oldu?
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER
(Devamla) - O gerçekleşti.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Nerede gerçekleşti?
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER
(Devamla) - Biz orada sözümüzü tuttuk.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Hani, nerede?..
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER
(Devamla) - Her sözümüzü tuttuğumuz gibi, orada da tuttuk ve 2 000 000' un
farkı olan kısmı...
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Böyle bir usul var mı?
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER
(Devamla) - Yok, ben memnuniyetle cevap veriyorum sayın milletvekilimize; merak
ettiği için, bunu ifade etmek istiyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Fındıkta da sözümüzü tuttuk. Oradaki farkla ilgili,
dönüm başına 25 000 000 olarak fiyatları hesaplanmıştır ve bunlar,
müracaatlarla, Ziraat Bankası vasıtasıyla herkese verilmek üzere, işlem
başlatılmıştır. Orada da sözümüzü tuttuk; memnuniyetle bunu da ifade etmek
isterim.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - 1 800 000 oldu Sayın Bakanım.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER
(Devamla) - Hayır efendim, 2 000 000'a ulaşacak şekliyle sözümüzü vermiştik;
biz, orada, sözümüzü tutmanın rahatlığı ve huzuru içerisindeyiz.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Bunu vatandaş görecek.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER
(Devamla) - Bundan sonra da, fındık konusunda -ki, bizim, şu anda önemli ihraç
gelirlerimizden bir tanesidir fındık- biraz önce saydığım ürünler -ki, bunu,
belki de şimdiye kadar kimse akıl etmemiştir- çoğunun düşündüğünün çok daha
dışında yeni ürünler geliştirecek vizyona sahip bir hükümet olarak
gerçekleştireceğiz ve fındık gibi önemli bir ürünün, çoğu kere şikâyet konusu
olarak kabul edilen fındığın, aynı zamanda bir nimet olduğunu düşünerek yeni
ürünler geliştireceğiz. Bunu, ülkemizin ihracat kalemlerinde önemli bir unsur,
önemli bir kalem olarak geliştiriyoruz. Bununla ilgili çalışmalarda sizlerin de
desteğini bekliyoruz. Biz, özellikle burada, ortak bir çalışma içerisinde
olmamız gereken bir yapı içindeyiz. İlimizde bununla ilgili ortak projelerde,
zaten, biz, milletvekillerimizle birlikte bir bütün olarak hareket ediyoruz,
sizlerle birlikte hareket ediyoruz. Burada, hakkı yenilmiş bölgemizin daha iyi
bir noktaya gelmesi için, aradaki boşluğu, aradaki kayıplarımızı telafi etmek
istiyoruz; çünkü, buradaki kazanç, bütün Türkiye'nin kazancı olacaktır. Bununla
ilgili çalışmaları özellikle arz etmek istedim.
Bu arada, yine, Bakanlığımla ilgili olan birkaç noktayı
daha ifade edeyim; çünkü, bu, hem Türkiye'yi hem bölgeyi hem de Ordu'yu
ilgilendirmektedir. Biz, MTA'yla ilgili çalışmalarda, uydu kontrollü olarak
bütün maden varlıklarımızı tarıyoruz. Bununla ilgili çalışmalarda önemli
noktalara geldik; bunu, yakında izah edeceğiz. Bu, sadece Ordu'yu değil, komşu
illeri ve hatta bütün Türkiye'yi kapsamaktadır. Burada, maden, mineral
zenginliğimizi uzaktan kontrolle tespit ediyoruz.
Bu arada, demiryolu konusunda Ulaştırma Bakanımızla
yaptığımız görüşmede, etüt safhasında olmak kaydıyla, şu anda Çarşamba'dan
başlayan -ki, biz, demiryoluna ağırlık veren bir hükümetiz- ve Fatsa'ya kadar
uzatılacak bir demiryolu etüdünü başlattık. Bunun sonucunu da alacağız;
inşallah, çevre yolu yapıldığı zaman diğer taraflara da nakletmeyi düşünüyoruz;
çünkü, demiryolu uzunca bir süredir ihmal edilmiş bir unsurdur. Demiryolunu,
ülkemizde, inşallah, Ulaştırma Bakanımızın da destekleriyle -ki, zaten onun
görevidir- gerçekleştireceğiz.
Bu arada, DSİ ile ilgili çalışmalara gelince;
biliyorsunuz, biz, Türkiye'de, su potansiyelimizin yüzde 34'ünü kullanıyoruz,
maalesef, yüzde 66'sını kullanmıyoruz. Özellikle Doğu Karadeniz Bölgesinde, şu
anda, sular, başıboş akmaktadır, uzunca bir süredir ihmal edilmiştir ve
Türkiye'nin enerji bakımından su potansiyelinin yüzde 20'sini ifade etmektedir
bu potansiyel. Burayla ilgili çalışmalarımız da sürmektedir; bu meyanda, Ordu
Topçam Barajı ve Hidroelektrik Santralı -Ordu'yla ilgili olarak- yatırımları
sürdürülmektedir.
Bu arada, Etibankla ilgili olan kısmı, Eti Holdingle
ilgili kısımları söyleyeyim. Biz, zaten, maden kanununu sizin huzurlarınıza
yakında getireceğiz; şu anda, alt komisyonda yürütülmektedir. Madenler
konusunda, biz, Türkiye'deki bütün madenlerin bir envanterini çıkardık. Bir
yandan mevcut envanterini çıkarıyoruz, bir yandan da, bulunmayanları uyduyla
arıyoruz. Bunlarla birlikte -ruhsatların listesini çıkardık- yeni maden
kanununun ışığı altında, bu ruhsatları alanlar da dahil, hepsini üretime
sokacağız. Bu ruhsatları alan kişiler, üzerine yatmayacak şekilde alacaklar ve
bunu, özellikle özel sektöre sunacağız. Bununla ilgili, bölgenin maden
zenginliklerini daha evvel çıkarmıştık; uydu kontrolüyle yenilerini de bunlara
ekleyeceğiz. Dolayısıyla, bölgemiz, maden zenginliği bakımından da hatırı
sayılır önemdedir. Özellikle bentonit bol miktarda bulunmaktadır, mermer
bulunmaktadır; hatta, zuhurat bakımından bakarsanız, petrol de bulunmaktadır.
Biz, bu noktada, TPAO'da da -TPAO da bana bağlı bir
kuruluş olduğu için, bunu memnuniyetle ifade edeyim- şu anda, denizden
aramalara ağırlık vereceğiz. Buraya gelmeden biraz önce de bununla ilgili
görüşmeleri yaptım. Önemli aramaları denizde yapacağız. Bununla ilgili, Rize ve
Trabzon açıklarında bulunduğunu düşünüyoruz ve yakında, petrol aramasına
ağırlık vererek, Türkiye'nin önemli bir ithal girdisi olan ve dövizimizi büyük
ölçüde harcadığımız petrolü, inşallah, arayıp, bularak ekonomimize katacağız.
Bu arada, BOTAŞ'la ilgili de, birkaç cümle ifade etmek
istiyorum; çünkü, bu, hem Samsun'u hem Ordu'yu ve dolayısıyla bölgeyi
ilgilendirmektedir, bütün Türkiye'yi ilgilendirmektedir. Buraya, Mavi Akımla
gaz gelmeye başlamıştır. Biz, gelen gazın bir kolunu, Samsun'dan itibaren,
Ordu, Giresun, Trabzon olmak üzere doğuya doğru, bir kolunu da, Ordu'dan
itibaren, Sinop ve Zonguldak'a doğru göndereceğiz; bir kolu, zaten, güneye
doğru inmektedir.
Biz, burada, doğalgazı, sadece bir yakıt olarak
görmüyoruz, doğalgazın kendisi, aynı zamanda, bir kimyasal hammaddedir.
Dolayısıyla, doğalgazın gelmesiyle, bu kimyasal hammadde, aynı zamanda, belki,
yeni endüstri ürünlerine dönüşebilir. Buna paralel olarak, mesela,
hidrokarbonlara bağlı olarak belli ürünlere geçebiliriz, ayrıca, gübre dahil
üretilebilir. Bu bakımdan, BOTAŞ'ın faaliyetleri de, Ordu'yu ve dolayısıyla
bölgeyi yakından ilgilendirmektedir.
Hava kirliliğine gelince; bu bölgelerde, maalesef, kötü
kömürün Türkiye'ye girmesiyle, yanlış enerji politikasıyla, Türkiye'de kömür
varken dışarıdan ithal kömür getirilerek, hava kirliliği son derece artmıştır.
Biz, hava kirliliğini önlemek için, şu anda fazlası elimizde bulunan doğalgazı
kullanacağız ve aynı zamanda, mevcut yerli kömürümüzü de, kükürdünü gidererek, enerjide
kullanacağız.
Dolayısıyla, yapılacak şeyler son derece önemli.
Önümüzdeki günler şu anda tahayyül edemeyeceğiniz kadar güzel olacak; bu, aynı
zamanda ülkemiz için, aynı zamanda bölgemiz için olacak.
Hepinizi saygıyla selamlarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Güler.
Sayın milletvekilleri, Ulaştırma Bakanı Sayın Binali
Yıldırım ile Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ, Başkanlığımıza başvurarak,
"Sözlü Sorular" kısmında, Bakanlıklarıyla ilgili soruları toptan
yanıtlayacaklarını bildirmişlerdir.
Ulaştırma Bakanı Sayın Binali Yıldırım "Sözlü
Sorular" kısmının 3, 6, 7, 37, 38 ve 51 inci sıralarında yer alan soruları
bir arada cevaplandıracaklardır; Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ da, yine
"Sözlü Sorular" kısmının 10, 16, 17, 18, 19 ve 20 nci sıralarında yer
alan soruları bir arada cevaplandıracaklardır.
Genel Kurulumuzun bilgisine arz ediyorum.
Teşekkür ederim.
Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.
Sözlü soru önergelerinin geri alınmasına dair bir
önerge vardır; okutuyorum:
B) Tezkereler ve
Önergeler
1. - Antalya Milletvekili Atilla Emek'in,
(6/150, 6/151, 6/152, 6/153) esas numaralı sözlü sorularını geri aldığına
ilişkin önergesi (4/20)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 52, 53, 54,
55 inci sırasında yer alan (6/150, 151, 152, 153) esas numaralı sözlü soru
önergelerimi geri alıyorum.
Gereğini saygılarımla arz ederim.
Atilla Emek
Antalya
BAŞKAN - Sözlü soru önergeleri geri verilmiştir.
Komisyondan istifa önergesi vardır; okutuyorum:
2. - Tokat Milletvekili Zeyid Aslan'ın
Adalet Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/21)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Adalet Komisyonu üyesi olarak görev yaptığım komisyon
üyeliğimden gördüğüm lüzum üzerine istifa ediyorum.
Gereğini saygıyla arz ederim. 27.2.2003
Av. Zeyid Aslan
Tokat
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Bilgilerinize sunulmuştur.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir
tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım:
3. - Ekli listede isimleri belirtilen
ülke parlamentoları ile Türkiye Büyük Millet Meclisi arasında
parlamentolararası dostluk grubu kurulmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi
(3/193)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin
Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 4 üncü maddesi uyarınca, ekli
listede isimleri belirtilen ülke parlamentoları ile TBMM arasında
parlamentolararası dostluk grubu kurulması Genel Kurulun tasvibine sunulur.
Bülent Arınç
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Ek: 1) Dostluk Grupları Listesi
Liste:
Almanya
Arnavutluk
Avustralya
Avusturya
Azerbaycan
Bulgaristan
Çin Halk Cumhuriyeti
Endonezya
Etiyopya
Filipinler
Fransa
Güney Kore
Gürcistan
İngiltere
İtalya
Makedonya
Malezya
Norveç
Romanya
Singapur
Şili
Sudan
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler...
Teşekkür ederim. Kabul edilmiştir.
Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; okutup,
oylarınıza sunacağım:
V. - ÖNERİLER
A) Danişma
Kurulu Önerılerı
1. - Hatay Milletvekili Gökhan Durgun ve
30 milletvekilinin, Amik Gölü kurutularak kazanılan arazinin dağıtımı,
kullanımı ve bu konulardaki bazı iddiaların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesine ilişkin (10/13) esas numaralı Meclis araştırması
önergesinin görüşülmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi
Danışma Kurulu Önerisi
No. : 21 Tarihi:
4.3.2003
Genel Kurulun 4 Mart 2003 Salı günkü (bugün)
Birleşiminde, Gündemin Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler kısmının 6 ncı sırasında yer alan Hatay Milletvekili Gökhan Durgun
ve 30 milletvekilinin, Amik Gölü kurutularak kazanılan arazinin dağıtımı,
kullanımı ve bu konulardaki bazı iddiaların araştırılarak, alınması gereken
önlemlerin belirlenmesine ilişkin (10/13) esas numaralı Meclis Araştırması
Önergesinin görüşülmesinin Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca
uygun görülmüştür.
|
|
Bülent
Arınç |
|
|
Türkiye
Büyük Millet Meclisi |
|
|
Başkanı |
|
Salih
Kapusuz |
Oğuz Oyan |
|
AK Parti
Grubu Başkanvekili |
CHP Grubu
Başkanvekili |
BAŞKAN- Teşekkür ederim.
Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler...
Teşekkür ederim. Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre
verilmiş doğrudan gündeme alınma önergeleri vardır. Ayrı ayrı okutup, işleme
alacağım ve oylarınıza sunacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
IV. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B) TEZKERELER
VE ÖNERGELER (Devam)
4. - Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün,
Çiftçilerin T.C. Ziraat Bankasına, Tarım Kredi Kooperatiflerine, Tarım
İşletmeleri Genel Müdürlüğüne, Türkiye Ziraî Donatım Kurumu, Toprak Mahsulleri
Ofisi Genel Müdürlüğüne Olan Borç Faizlerinin Silinmesine Dair Kanun Teklifinin
(2/3) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/22)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
26.11.2002 tarih ve 652 sayılı, hazırlamış olduğum,
çiftçilerin 1998, 1999, 2000, 2001, 2002 tarihleri arasında aldıkları borç
faizlerinin silinmesiyle ilgili kanun teklifim, verildiği günden itibaren 45
gün geçmesine rağmen halen Genel Kurula inmemiş ve görüşme yapılamamıştır.
İçtüzüğün 37 nci maddesine göre, vermiş olduğum kanun
teklifinin Genel Kurula indirilerek görüşmelerin sağlanmasını saygılarımla arz
ve talep ederim. 05.01.2003
Ensar Öğüt
Ardahan
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, istemeleri halinde Komisyona,
Hükümete, teklif sahibine ve 1 milletvekiline 5 dakikayı geçmemek üzere söz
vereceğiz.
Söz talebi var mı?..
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya)- Söz istiyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN- Hükümet adına, buyurun Sayın Bakanım.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın
Başkan, Yüce Meclisin sayın üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ardahan Milletvekilimiz Ensar Öğüt Beyefendi tarafından
verilen, Çiftçilerin T.C. Ziraat Bankasına, Tarım Kredi Kooperatiflerine, Tarım
İşletmeleri Genel Müdürlüğüne, Türkiye Ziraî Donatım Kurumu, Toprak Mahsulleri
Ofisi Genel Müdürlüğüne Olan Borç Faizlerinin Silinmesine Dair Kanun Teklifiyle
ilgili olarak, hükümet adına düşüncelerimi ifade etmek istiyorum.
Bu hususta meydana gelen gelişmeleri ve bir kanun
teklifi halinde muhalefet milletvekilimizin bir öneri getirmesini, tabiî, doğru
ve içerisinde bulundukları şartlar itibariyle çiftçilerimiz açısından, yerinde
buluyorum; bu benim şahsî görüşümdür.
Özellikle son yıllarda tarım sektörünün en önemli
sorununu, biraz önce uzun konuşmamda belirtme imkânı bulamadığım bir hususu, bu
vesileyle yerine getirme imkânı bulacağım. Tohumluktan bahsettim, ziraî
mücadeleden bahsettim, tarımsal işletmelerimizin özel sektörle, özellikle sebze
tohumculuğu konusunda bir ortak işletme anlayışı geliştirmesinden bahsettim;
ama, bunlara ilave olarak, belki bunlardan daha da önemli olan bir sorunla
tarım sektörümüz karşı karşıyadır; o da, tarım kesimini finanse edecek bir
kredi kurumu kalmamıştır.
Geçmişte, tarım kesimimizi, bu konuda, Ziraat Bankası,
tarım kredi kooperatifleri ve benzeri kuruluşlarımız belli ölçülerde finanse
etmişlerdir; ancak, yine, ilk konuşmamda da belirttiğim gibi, bu konuda çok
etkin bir denetim mekanizmasının olmaması ve belki de siyasî anlayışın bu
konuda zaman zaman çok yanlış sonuçlar verecek tedbirler getirmesi nedeniyle bu
alanda imkânların da kısılması, kaybolması sonucu sektörü finanse edecek kurum
kalmamıştır. Şu anda, Ziraat Bankası, normal piyasa faiz haddinden sektöre
kredi açmaktadır; ama, hepimizin bildiği gibi, tarım kesimi serbest piyasa
şartlarında kredi kullanma imkânına malik değildir. Tarım kredi kooperatifleri
de Ziraat Bankasından aldığı kaynağı, 1-2 puan daha ilave ederek üyelerine
dağıtmaktadır. Dolayısıyla, sektör, bugün, temel bir sorunla karşı karşıyadır
ve belki de 2003 yılında Tarım Bakanlığı olarak çözmemiz gereken en önemli
sorunlardan birisi de, tarımın kredi ihtiyacını karşılayacak bir mekanizmanın
mutlaka kurulması ve işletilmesidir. Bu sebeple, Sayın Ensar Öğüt Beyin vermiş
olduğu bu kanun teklifiyle konuyu bu şekilde gündeme getirmesi vesilesiyle bizim de düşüncelerimizi tekrar ifade etme
imkânı bulmamızdan dolayı memnuniyetimi ifade ediyorum.
Efendim, sektör, böyle bir durum içindeyken gelişmeyi
de kısaca belirtmek gerekirse, özellikle, 2000 yılında meydana gelen krizle
birlikte, kredi alan çiftçilerimiz artan faizleri ve bunun getirdiği aşırı yükü
ödeme imkânlarını kaybetmişlerdir. Hepimizin bildiği gibi, zaten uzun dönemde
içticaret hadleri de tarımın aleyhine işlemektedir. Dolayısıyla, giderek daha
yüksek oranda fiyat artışlarına tabi olan tarımsal girdileri kullanırken, tarım
ürünlerinin fiyatları bunlara ayak uyduramamış ve tarım kesiminde çiftçilerimiz
nispî olarak gelir kayıplarına uğramışlar ve hayat seviyelerindeki iyileşme
nispî olarak daha yavaş olmuştur. Bunun üzerine, 2000 yılında peş peşe
yaşadığımız krizlerin de etkisiyle faiz hadlerindeki çok büyük artışlar
çiftçilerimizin ödeme gücünün kaybolmasına sebep olmuş ve gelinen nokta
itibariyle, sistem işlemez hale gelmiştir. Nitekim, 2002 yılının ikinci
yarısında, bu hususta ortaya çıkan baskıların sonucu olarak, Ziraat Bankası,
tek taraflı olarak, 90 000 çiftçiyi kapsayacak şekilde borçların yeniden
yapılandırılmasını gündeme getirmiş, tarım kredi de buna ayak uydurmuştur. Buna
göre, borçlar otuzaltı taksite bölünerek ve buna uygun olarak yeniden
yapılandırılması söz konusudur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Güçlü, size, konuşmanızı tamamlamanız
için eksüre veriyorum; buyurun.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ziraat Bankasının yeniden yapılandırılması faaliyetinin
akabinde gelen seçimler ve bu seçim soncunda, yine, biraz önce görüştüğümüz
hususla ilgili olarak çiftçi borçlarının affı konusu, sistemin daha da
tıkanmasına sebep olmuştur. Bugün, gerek Ziraat Bankasına gerekse tarım kredi
kooperatiflerine borcu olan çiftçilerimiz, âdeta bir bekleyiş içerisine
girmişlerdir ve dolayısıyla, sistem şu anda işlememektedir. Dolayısıyla, Ensar
Öğüt Beyin verdiği kanun teklifi, sistemin tekrar işlemesi bakımından da
hükümetimiz açısından dikkat çekicidir; hükümetimizin dikkatini çekme yönünde
olumlu bir adımdır. Yalnız, ben, daha önce de bu ve benzeri sorulara cevap
verirken yaptığım açıklamalara tekrar gönderme yapıyorum, atıf yapıyorum:
Efendim, bu hususta, esas olarak konuyu takip eden kurumumuz Ziraat Bankası,
bağlı olduğu birim Hazineden sorumlu Devlet Bakanlığımız bu hususta bir çalışma
talimatı vermiş; Ziraat Bankası ve Ziraat Bankasına bağlı olarak da tarım
kredi, benzer çalışmaları yapmıştır. Şu anda, bunun arkasına siyasî bir irade
gereklidir ve bunun gündeme gelmesi söz konusudur.
Daha önce ifade ettiğim gibi, bu çalışmalar sırasında
gelinen nokta ve anlayışı tekrar belirterek konuşmamı tamamlayacağım; o da şu
şekilde: Yaklaşık 1 200 000 çiftçimiz şu anda bu iki kurumumuza borçlu
durumdadır. Toplam borç miktarı 2,4 katrilyon civarındadır. Dolayısıyla, bu,
büyük rakam ve bu çok sayıdaki çiftçimiz, bölgelerimizde de zaman zaman
duyduğumuz ve çok şikâyetçi olduğumuz, rahatsız olduğumuz konularla, icra
hadiseleriyle karşı karşıyadır; bir an önce sonuçlanması gerekir. Dolayısıyla,
ben, hükümetin bir üyesi olarak bu konuda daha fazla beklemenin, artık,
gittikçe zorlaşacağını kabul ediyorum ve en kısa sürede bu hususta bir
düzenlemenin yapılarak, hem halkımıza hem de Yüce Meclisimize bu husustaki
bilginin sunulması gerektiğine inanıyorum.
Bu konunun tekrar gündeme gelmesi konusunda da Sayın
Ensar Beyin vermiş olduğu teklifin hükümetimiz açısından işin
çabuklaştırılmasına vesile olacağını düşünüyorum.
Bu vesileyle hepinize tekrar saygılarımı takdim
ediyorum, sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Teklif sahibi olarak, Ardahan Milletvekili Sayın Ensar
Öğüt; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri, beni izleyen çok değerli çiftçimiz; 26 Kasım 2003 tarihinde,
çiftçilerin Ziraat Bankasına, Tarım Kredi Kooperatiflerine, Tarım İşletmeleri
Genel Müdürlüğüne, Türkiye Ziraî Donatım Kurumuna, Toprak Mahsulleri Ofisi
Genel Müdürlüğüne olan borç faizlerinin silinmesi için vermiş olduğum kanun
teklifiyle ilgili söz almış bulunmaktayım.
Değerli arkadaşlar, Sayın Bakana teşekkür ediyorum; çok
iyi niyetli konuştu. Umuyorum, bu, bizim vermiş olduğumuz kanun teklifini en
kısa zamanda gündeme getirir ve kanunlaştırır, faiz altında ezilen çiftçimiz de
rahata kavuşur; ancak, ben şunu söyleyeceğim değerli arkadaşlar: 3 Kasım
seçimlerinde, hepimiz, seçim meydanlarında çiftçi borçlarının faizleri
silinecek diye söz verdik. AKP'li arkadaşlar, siz de söz verdiniz mi vermediniz
mi; verdiniz değil mi efendim; biz de verdik, siz de verdiniz. Hangimiz iktidara
gelirsek, borç faizleri, temerrüt faizleri silinecekti; ama, dört ay geçmesine
rağmen ve ben de üçbuçuk ay önce kanun teklifi vermeme rağmen, henüz, bu
teklif, bir gündem maddesi olmadı.
Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak sözümüzde durduk;
gelir gelmez, çiftçi borçlarının silinmesi için kanun teklifi verdik.
Değerli arkadaşlar, bakın, halkımız, politikacılar o
kadar yalan söylüyor ki, söylemiş ki, inanmıyor. Gidin, sokaktaki insana
politikacıyı bir tarif et dediğiniz zaman, başta "yalancı" diyor ve
güvensizliğini dile getiriyor. Biz, Yüce Meclis olarak, örnek insanlar olarak,
sözümüzde durmazsak ve o sözümüzün arkasında, o insanlara, işkence yapar gibi,
yüksek faizin altında ezdirirsek, bu yüce makamın da itibarı sarsılmış olur. Bu
anlamda, benim sizden istirhamım, bu kanun teklifi bir an evvel kanunlaşsın.
Bir de, söz vermiş olmanın dışında, şimdi, size bir
belge sunacağım. O zaman Fazilet Partili, şimdi AKP'li olan değerli
arkadaşlarım... (AK Parti sıralarından "AK Parti" sesleri) Efendim,
Anadolu'da size alaca karışık partisi diyorlar. (AK Parti sıralarından "Ne
demek bu!" sesleri, gürültüler) Şimdi, bir durun bakalım... Anadolu'da
gidin, bakın bakalım; alaca karışık partisi diyorlar. AKP'ye de razı olun şimdi
bu ortamda!
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Bu ne demek!.. Bizim adımız
"AK Parti."
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Lütfen... Bakın, benim konuşmamı
kesmeyin. Sürem 5 dakika. Sayın Başkan, bana süre vermenizi rica ediyorum. (AK
Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen... Müdahale
etmeyelim.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Sen kimsin be!
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Sataşma değil efendim...
Lütfen... "AKP" ya... Herkes "AKP" diyor. Televizyonlar da
"AKP2 diyor; yani, bizi niye kıskanıyorsunuz! AK Parti olmanız için, temiz
parti olmanız lazım ya! Temiz parti olmanız için, yapın arkadaşlar! Gelin o
zaman... (AK Parti sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)
BAŞKAN - Sayın Öğüt... Sayın milletvekilleri... (AK
Parti sıralarından gürültüler) Sayın milletvekilleri, oturur musunuz...
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Sözünü geri alsın!
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Ya, tamam o zaman... Siz, AK
Parti olmanız için...
BAŞKAN - Oturur musunuz... (Gürültüler) Oturur
musunuz... Bir saniye... Oturur musunuz...
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Değerli arkadaşlar... (AK Parti
sıralarından "Sözünü geri alsın" sesleri)
BAŞKAN - Bir saniye, oturur musunuz...
EYÜP FATSA (Ordu) - Lütfen... Sayın Başkan, lütfen...
BURHAN KILIÇ (Antalya) - Sözünü geri alsın....
BAŞKAN - Arkadaşlar, bir saniye... (AK Parti
sıralarından"sözünü geri alsın"sesleri)
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Değerli
arkadaşlar...(Gürültüler)
BAŞKAN - Bir saniye oturur musunuz ...
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ(Elazığ) - Sözünü geri alsın...
BAŞKAN - Arkadaşlar, bir saniye...(AK Parti
sıralarından "sözünü geri alsın"sesleri)
Sayın milletvekilleri, siz bir dakika susarsanız,
gereğini yapacağım...
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Bizim adımız AK Parti, AK
Parti!..
ENSAR ÖĞÜT (Devamla)- Efendim, ben, size
"kirli" demedim... Hayır, hayır ben size "kirli" demedim...
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Adımız Ak Parti!..
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - "Kirli"demedim;
"kirlilik yaratmayalım" diyorum. Bakın, özür dilerim....
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen... Oturursanız,
gereğini yapacağım... Oturursanız, gereğini yapacağım...
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Bakın, özür diliyorum, müsaade
edin.
BAŞKAN - Arkadaşlar, sükut... Sevgili
arkadaşlar...(Gürültüler)
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Arkadaşlar, özür diliyorum...
Eğer, öyle bir kelime kullandıysam, özür diliyorum...
BAŞKAN - Sayın Öğüt, bir saniye... (AK Parti
sıralarından gürültüler) Bir saniye Sayın Öğüt...
Sayın milletvekilleri, lütfen, yerlerinize
oturursanız... Sayın milletvekilleri, lütfen, oturun yerinize...
Sayın Öğüt, sizden rica ediyorum, bu Parlamentoda
bugüne kadar, hiçbir siyasal partiye hiçbir sözcümüz tarafından incitici bir
kelime edilmemiştir, lütfen, sözlerinizi düzeltin.
Sayın milletvekilleri, lütfen, siz de sükûnetle sayın
sözcüyü dinleyin. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Öğüt, lütfen, sözlerinizi düzeltin.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Değerli arkadaşlar, benim sözlerim yanlış anlaşıldıysa özür dilerim. Ben "siyaseti
kirletmeyelim" diyorum...(AK Parti sıralarından "kim kirletiyor"
sesleri; gürültüler...)
Efendim bir dakika... Bir saniye...
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri...
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Şimdi, o zaman, temizleyin.
Bakın...
BAŞKAN - Sayın Öğüt bir saniye...
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Bakın, şimdi bir belge açıklayacağım...
BAŞKAN - Sayın Öğüt, bir saniye...
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Ama, bunları süreme ekleyin
yalnız... (Gürültüler)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, oturduğunuz
yerden sayın konuşmacıya müdahale etmeyin.
Buyurun Sayın Öğüt..
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Şimdi, Sayın Bakanım Zeki
Ergezen burada mı?..
Salih Kapusuz Beyefendi burada mı?...
BAŞKAN - Sayın Öğüt, Genel Kurula hitap edin.
Buyurun. (AK Parti sıralarından gürültüler)
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Ama, Agâh Bey... Bir durun, ben
anlatayım kardeşim...
Şimdi, belge var. O zaman, 31 Mayıs 2000 tarihinde,
Zeki Ergezen Bitlis Milletvekili, Salih Kapusuz Kayseri Milletvekili,
Abdüllatif Şener Sıvas Milletvekili, Bülent Arınç Manisa milletvekili ve
30 arkadaşı "çiftçiler faizlerin
altında eziliyor, siz tefecisiniz, bu çiftçilerin borçlarını derhal silin"
diye, işte, kanun teklifi vermişler kardeşim... Kanunlar ve Kararlar
Dairesinden çıkarttırdım. Buna ne diyeceksiniz?! O zaman sözünüzde durun.. (CHP
sıralarından "Bravo"sesleri, alkışlar) Yani, 2000 tarihinde... Bakın,
23 ay önce verilmiş olan bir kanun teklifinin arkasında durun bari! Ben, burada
22 000 000 çiftçinin adına konuşuyorum. Kayseri'nin Tomarza İlçesinin tarım
kredi kooperatifi, heyetiyle beraber, ben, bu kanun teklifini verdiğim zaman
-basında çıktı- bana teşekkür için geldi.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Heyecanlanma!
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Müsaade edin.
Antalya'dan geldi, Bursa'dan geldi, Türkiye'nin her
tarafından insanlar geldiler ve "biz, AK Partiye oy verdik; ama, size
teşekkür ediyoruz, siz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, gelir gelmez, hemen
kanun teklifi verdiniz. Demek ki, çiftçinin dostu sizmişsiniz" dediler.
Aynen, net konuşuyorum. İşte, adres vereyim, Kayseri'nin Tomarza İlçesinin
kooperatif başkanı diyor.
Değerli arkadaşlar, bakın, burada...
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Bir kişi dediği zaman 22 000
000'un temsilcisi oluyor!..
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Efendim, birsürü insan dedi;
benim şimdi 5 dakika zamanım var, bunları mı anlatayım sayın milletvekilim.
Değerli milletvekilleri, bakın, bir belge daha
göstereceğim ve bunların fotokopisini size takdim edeceğim. Ardahan'ın merkez
köyü var, Çamlıçatak, bu belde...
BAŞKAN - Sayın Öğüt, sayın hükümetin katıldığı ifade
edildi. Yani, o nedenle, bu olanağı da değerlendirmenizi dilerim; siz buyurun,
hükümeti niye tahrik ediyorsunuz!
Buyurun, siz devam edin sözlerinize.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - İsmini veriyorum, Maksut Işık,
Çamlıçatak Köyü; 1995'de tarım kredi kooperatifinden 140 000 000 kredi almış, 6
milyar olmuş!
Erdoğan Aras, 1997'de 30 000 000 almış, 3 milyar olmuş!
Buna benzer birsürü liste var.
Değerli arkadaşlar, köylü, bunun altından nasıl
çıkacak?! Adam, traktörünü satmış, evini satmış, hayvanını satmış; yani, şimdi,
canını mı alacağız! Bir de, bu insanlarımızın yarısını, mal beyanında
bulunmadıkları için cezaevlerine doldurduk. Yani, ben sizden rica ediyorum,
istirham ediyorum, bu Yüce Makamda, biz kanun teklifi verdik; siz de
iktidarsınız, şimdi, biz koalisyon ortağıyız, ortağımız var ikna olmuyor
diyemezsiniz, öyle bir şey yok. Siz, büyük bir çoğunlukla geldiniz, hayırlı
olsun, gelin, burada, biz de teklif verdik, çiftçilerin şu borçlarını silelim.
Sayın Bakan, çiftçilere olan borç 2,4 katrilyon diyor;
ama, 15 gün önce, bu Meclisten, vergi borcu olan sahte faturacıların 5,7
katrilyon parasını affettiniz ya; insaf
edin! Şimdi, bu çiftçinin 2,4 katrilyon borcu var, bunu affetmiyoruz; ama,
sahte faturacıların, hortumcuların 6 katrilyon civarındaki parasını
affediyoruz.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Mesnetsiz atma!
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Şimdi "bu ne perhiz, bu ne
lahana turşusu" derler ya hani; böyle bir şey olmaz arkadaşlar! (CHP sıralarından
alkışlar, AK Parti sıralarından gürültüler)
Bakın, bir şey daha söyleyeyim: Siz, her zaman, faize
karşıyız diyorsunuz; faiz de olmasın kardeşim...
AGÂH KAFKAS (Çorum) - Hangi AK Partili söyledi bunu?!
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Müsaade eder misiniz...
Siz, her zaman, faize karşıyız diyorsunuz... Faizsiz
bir dünya da yaratmak için, bir ara, daha önceki partiler şey yaptı... (AK
Parti sıralarından gürültüler)
Siz değilsiniz; ben, sizi suçlamıyorum; sizden önceki
partiler diyorum. Müsaade eder misiniz...
Şimdi, icra emrini gösteriyorum -bakın, belge
gösteriyorum; ben, belgesiz konuşmuyorum- icra emri Ardahan'dan...
AGÂH KAFKAS (Çorum) - Hangi AK Partili söyledi?!
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Agâh Bey, sen de Ardahanlısın;
bir dakika dinle beni, dinle kardeşim, gözünü seveyim...
2000 tarihinden itibaren yüzde 155 faiz, icra ve
avukatlık masrafları hariç, ödeyeceksiniz diyor. Ya, şimdi, bırakın çiftçiyi,
gariban köylüyü; en büyük tüccar yüzde 155 faizle işin içinden çıkamaz. Lütfen,
sizden rica ediyorum; şunu kanunlaştıralım, 22 000 000 insanı rahatlatalım.
BAŞKAN - Sayın Öğüt, toparlıyorsunuz sözlerinizi değil
mi?
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkanım;
özür diliyorum.
Değerli arkadaşlar, çiftçilere, yüzde 40 doğrudan gelir
desteği dağıttınız; ama, arkasından da, Ziraat Bankası, çiftçileri icraya
gönderdi. (AK Parti sıralarından "Derviş'e sor" sesleri) Şu anda,
herkesin evinde icra var, Ziraat Bankası talimatıyla herkesin parasına el
konulmuş; Malatya'da konulmuş, başka yerde konulmuş -sadece Ardahan'da değil-
Edirne'de konulmuş, Kayseri'de konulmuş...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Şimdi, sizden rica ediyorum;
Sayın Bakan buradaysa, derhal...
BAŞKAN - Sayın Öğüt, bir saniye...
Sayın Öğüt, şimdi, ikinci 5 dakikalık süreniz de bitti;
o nedenle, son cümleniz için size süre veriyorum; buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar[!])
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Borç faizlerinin...
Değerli arkadaşlar, özür diliyorum; bakın, şurada, halk
bizi izliyor. Ben, sizden istirham ediyorum; yüksek faizler altında ezilen o
eli nasırlı, ayağı çarıklı, yüreği sevgi dolu çiftçiyi öldürmeyelim, o
insanları yaşatalım; o insanlar, bu ülke için üretiyor. Siz, hortumcuya,
tefeciye, naylon faturacıya veriyorsunuz; çiftçiye verin, bu kanun teklifimi de
kanunlaştırın.
Hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Öğüt.
Başka söz isteyen?.. Yok.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Önerge kabul
edilmemiştir.
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - Helal olsun!.. Bravo!.. Tebrik
ediyorum!..
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Biz, zamanı geldiği zaman
yaparız işimizi.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, ikinci önergeyi
okutuyorum:
5. - Bayburt Milletvekili Ülkü Gökalp
Güney'in, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair 2809 Sayılı Kanuna Ek ve Geçici
Maddeler Eklenmesi ve 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin (2/16) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin
önergesi (4/23)
26.2.2003
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Tarafımızca hazırlanarak 20.12.2002 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulan Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı
Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında
2809 sayılı Kanuna Ek ve Geçici Maddeler Eklenmesi ve 78 ve 190 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına İlişkin (2/16) esas numaralı
Kanun Teklifim 26.12.2002 tarihinde sevk edildiği komisyonlarda görüşme
yapılmadan bugüne kadar bekletilmektedir.
Teklifimin, İçtüzüğün 37 nci maddesinin ikinci
fıkrasına göre, doğrudan gündeme alınmasını Yüce Meclisin takdirlerine arz
ederim.
Saygılarımla.
Ülkü Güney
Bayburt
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Söz isteyen?..
Hükümet?..
Komisyon?..
Teklif sahibi?..
Buyurun Sayın Güney. (Alkışlar)
ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Bayburt) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 20.12.2002 tarihinde, Bayburt üniversitesi kurulması için Yüce
Meclise vermiş olduğum kanun teklifi, yasal süre içerisinde ilgili
komisyonlarda görüşülemedi. Ben de, İçtüzüğümüzün 37 nci maddesi gereğince
Bayburt üniversitesi kurulmasıyla ilgili teklifimi doğrudan Genel Kurul
gündemine getirmiş bulunuyorum. Bu vesileyle Yüce Meclisin değerli üyelerini
saygıyla selamlıyorum.
Muhterem arkadaşlarım, Bayburt İli, tarihin her
döneminde askerî ve kültürel açıdan önemli bir kültür merkezi olmuştur. Tarihî
İpek Yolu üzerindeki çeşitli medeniyetlerin yaşadığı Bayburt, Türklerin
Anadolu'da yerleştikleri en eski yerleşim merkezlerinden birisidir.
İlimizin tarihteki hak ettiği yeri alabilmesi, gelişmiş
iller seviyesine ulaşabilmesi, işsizlik ve göçün durdurulması, Bayburt halkının
daha iyi ekonomik şartlara kavuşabilmesinde en önemli faktör, şüphesiz,
kurulacak olan Bayburt üniversitesidir.
Bu üniversitenin kurulabilmesi için Bayburtlular kıt
imkânlarını zorlayarak, kurmuş oldukları hizmet vakfı sayesinde gerekli altyapı
çalışmalarını büyük ölçüde tamamlamışlardır. İlimizde 440 dönüm arazi
üniversite kampusu için tahsis edilmiş, Bayburt Esnaf ve Sanatkârlar Odaları
Birliği kendilerine ait 5 500 metrekare kullanım alanlı 8 katlı binayı, Ticaret
ve Sanayi Odası da kendilerine ait 11 katlı binayı üniversite için tahsis
etmişlerdir.
Ayrıca, şehir merkezinde, İl Özel İdaresine ait 22
dönümlük arsa üzerinde gerektiğinde rektörlük binası olarak kullanılmak üzere
bir bina inşa edilerek hizmete sunulmuştur.
Yükseköğretim öğrencileri için 1 000 kişi kapasiteli
yurt inşa edilmiş, ayrıca, Bayburt Valiliğine ait 200 kişilik öğrenci yurdu ve
hizmet binası, bu üniversitenin hizmetine sunulmak üzere hazırlanmıştır.
İlimizde, bu üniversitenin altyapısını teşkil eden
eğitim fakültesi 2003 yılında faaliyete geçiyor. Gerekli bina ve yurt sorunları
halledilen bu fakültemiz, 2003 yılında, 150 öğrenciyle eğitim ve öğretime
başlayacaktır. Ayrıca, 1994'te kurulan Bayburt Meslek Yüksekokulu, halen, 2
bölüm ve 550 öğrenciyle hizmete devam etmektedir.
Ülkemizin muhtelif yerlerinde, akademik kariyeri olan,
yetişmiş, 300'ün üzerinde Bayburtlu öğretim üyesi, kurulacak bu üniversitede,
büyük bir heyecan, istek ve özveriyle, çalışmak için sıra beklemektedirler.
Tarihi, kültürü, altyapısı ve öğretim elemanı hazır
olan Bayburt üniversitesinin, çok kısa zamanda, Yüce Meclisin siz değerli
üyelerinin katkılarıyla kurulacağına, Bayburtlular olarak inanıyoruz. Hele
hele, 58 inci hükümetimizin Acil Eylem Planında belirtilen "yeni
üniversitelerin kurulması objektif kriterlere bağlanacak, yönetilebilir
olmaktan çıkan büyük üniversiteler bölünerek yeni üniversiteler kurulacak
öğretim üyesi ve fizikî altyapısı hazır olan illerde, yeni üniversiteler
kurulacak" ifadesi, bizim en büyük güvencemizdir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Güney, sözlerinizi toparlamanız için
süre veriyorum, buyurun.
ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Devamla) - İnanıyorum ki, yeni
hazırlanmakta olan YÖK yasasıyla birlikte, bizim ve bizim gibi, üniversitesi
olmasını isteyen, üniversite için altyapısını hazırlamış diğer illerimiz de bu
çerçevede ele alınacaktır ve zannediyorum, Türkiye'deki 80 küsur üniversiteye
ilave olarak, daha önceki hükümetlerin almış olduğu "her ile bir
üniversite programı" çerçevesinde, bizim bu haklı talebimiz yerine
getirilecektir.
Yüce Meclisin değerli üyeleri; gelişen, büyüyen ve çağı
yakalamak için büyük çaba harcayan, buna gönülden inanan Bayburtlulara, bu
üniversitenin kuruluşunda desteğinizi esirgemeyeceğinizi biliyorum. Bu hayırlı
ve önemli talebimizin, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve hükümetimiz olarak,
sahiplenileceğine inancımız tamdır.
Kanun teklifimizin, Genel Kurul gündemine alınmasına
destek vereceğinize gönülden inanıyorum. Bu üniversitemizin, ülkemize,
Bayburtumuza hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Güney.
Millî Eğitim Bakanı Sayın Erkan Mumcu, buyurun. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ERKAN MUMCU (Isparta) - Çok
teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimin
başında sizleri saygılarımla selamlıyorum.
Her şeyden önce, Bayburt gibi, tarihiyle, kültürüyle
kendine özgü ve özel bir yeri olan ilimizin üniversite talebini Meclisimizin
gündemine getirdikleri için Bayburt Milletvekilimiz Sayın Ülkü Güney'e çok
teşekkür ediyorum.
Efendim, malumları olduğu üzere, devlet üniversiteleri,
Anayasanın 130 uncu maddesinde belirtilen ilkeler çerçevesinde kurulurlar ve
Anayasanın aynı maddesi, kuruluşların kanunla düzenleneceğini söyledikten sonra
der ki: "Kanun, üniversitelerin ülke sathına dengeli bir biçimde
yayılmasını gözetir" Yani,Sayın Güney'in Meclis gündemine getirdiği konu,
esas itibariyle, Anayasamızın da kanunumuza, dolayısıyla Meclisimize emrettiği
hususlardan bir tanesidir. Ancak, Sayın Güney de, tabiî, kendisi son derece
değerli ve yetkin bir akademisyen olarak bilir ki, üniversitelerin açılması
konusu, Türkiye'de hep tartışmalara konu edilegelmiştir.
Genellikle, üniversitelerin elit kurumlar olduğunu ve
elit kurumlar olarak kalması gereğini iddia eden akademisyenler,
siyasetçilerin, seçim bölgelerinden gelen baskıları göğüsleyemedikleri için,
akademik yeterlilikleri bulunmayan, akademik ölçütleri karşılamayan üniversite
açmak, dolayısıyla, esasında üniversite yeterliliği olmayan kurumları
üniversiteymiş gibi topluma sunmak gibi bir zaaf içerisinde olduklarını hep
iddia edegelmişlerdir.
Doğrusunu isterseniz, siyasete başlamadan önce, ben, bu
teze daha çok prim veren vatandaşlardan bir tanesiydim; ancak, siyasete
girdikten ve çok geniş halk yığınlarıyla, çok geniş halk kesimleriyle iletişim
kurmaya başladıktan, onların talepleriyle, sorunlarıyla birebir, daha doğrudan
bir iletişim kurmaya başladıktan sonra gördüm ki, Anayasamızın amir hükmü son
derece doğru ve yerinde bir hükümdür. Üniversitenin, yükseköğretim kurumlarının
ülke sathına dengeli bir biçimde yayılması, ülkenin gelişmesi, ülkenin
modernleşmesi ve çağdaş kültürün ülke sathına yaygınlaştırılması bakımından son
derece etkin bir araçtır, verimli bir araçtır.
Doğrusunu isterseniz, bir milletvekili olarak kendi
bölgemde -yani, seçim bölgem olan Isparta'da- Süleyman Demirel Üniversitesinin
yarattığı değişimi, dönüşümü görmek ve bunun, toplumun en geniş kesimlerince,
neredeyse tamamınca nasıl bir coşku ve memnuniyetle karşılandığını görmek,
benim bu konudaki kanaatlerimi epeyce değiştirmiştir.
Elbette, üniversite sistematiğimiz içerisinde elit
denilebilecek öncü üniversiteler olacaktır, geleneğini yaratmış üniversiteler
olacaktır; ama, eğer, bir yerden başlamazsanız, geleneği olan başka kurumlara
sahip olma imkânına da sahip olamazsınız; fakat, Yüce Heyetinizin malumları
olduğu üzere, şu anda, yaklaşık iki aydan bu yana, yükseköğretim sistemimizin
tümüyle reforme edilmesi konusunda bir demokratik müzakere süreci
başlatılmıştır. Bu müzakere sürecine ilişkin görüş ve değerlendirmelerde
bulunulurken, en çok atıfta bulunulan hususlardan bir tanesi, hükümetin
niyetinin yeni üniversiteler açmak ve bu üniversitelere istediği gibi rektörler
atayıp, atadığı rektörler eliyle de üniversite camiası içerisinde kadrolaşma
arzusu içerisinde olduğu ifade edilmektedir. Tabiî, bu eleştirinin iler tutar
bir tarafı yoktur. Zira, hiç kimseye, herhangi bir idarî kararla profesörlük,
doçentlik gibi bir unvan kazandıramayacağınız gibi, esas itibariyle bugüne
kadar geleneği oluşmuş, akademik ölçütleri taşımayan kurumları da hayata
geçiremezsiniz.
Kaldı ki, diğer taraftan, Türk siyaseti ve Türkiye
Büyük Millet Meclisi önemli bir sorunla yüz yüzedir; o da, yükseköğretimdeki
çağ nüfusu meselesidir. Yani, Türkiye, yükseköğretimdeki çağ nüfusu oranları
bakımından, gelişmiş Batı ülkelerini bir tarafa bırakın, doğu ülkelerinin de,
gelişmekte olan ülkelerin de yakaladığı standartların altında kalmış bir
ülkedir.
Türkiye, yükseköğretimdeki kapasitesini büyütmek
zorundadır; ancak, Türkiye, yükseköğretimdeki kapasitesini büyütürken, bir
taraftan da evrensel akademik ölçütlere riayet ederek, bu yükselme prosesini,
bu gelişmeyi, kapasiteyi büyütme prosesini işletmek zorundadır. Bu ikisini bir
arada yürütmenin zorlukları, elbette malumunuzdur.
Sorunu şöyle açmamız gerekiyor: Her yıl, 1 000 000'u
aşkın, 1 500 000 insan, üniversite sınavlarında üniversite kapısının önüne
geliyor; yaygın öğretimi dışarıda tutarsanız -ki, yaygın öğretimin akademik
niteliği zaten tartışma konusu- örgün öğretim kurumlarına alabildiğiniz oran
yüzde 10'u geçmiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ERKAN MUMCU (Devamla) - Sayın
Başkan, özür dileyerek...
BAŞKAN - Rica ederim, buyurun Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ERKAN MUMCU (Devamla) - Kaldı ki,
yüzde 15 olan meslek yüksekokullarını da örgün eğitim kapsamı içerisinde
düşündüğünüzde, oran yüzde 17. Bizim, bunu, yüzde 30-35'lere çıkarma
zaruretimiz var. Bu yığılma devam ettiği müddetçe, ilköğretim ve ortaöğretimin
verimli bir eğitim sistemi olarak çalışabilmesi mümkün değil; çünkü, Türk
toplumunun eğitim sistemini aynı zamanda bir kariyer sistemi olarak, kariyer
sistematiği olarak algılayan kültürü, sınavlarla belirlenmiş köşe taşlarını
dikkate almadan, eğitime ilişkin bir tutum geliştirmiyor; yani ne yapıyor:
Üniversite sınavını kazanmaya göre her şey ayarlanıyor daha ilköğretimin
birinci sınıfından ortaöğretimin sonuna kadar ve dershane sistemi, özel ders
sistemi, kurs sistemiyle son derece büyük bir ekonomi -önemli bir kısmı
kayıtdışında olmak üzere- ciddî bir verimsizliğe ve israfa yol açıyor. Bunun
düzenli bir şekilde yürütülmesi gerekiyor.
Taslağımızda getirdiğimiz bir esas var: Biz,
yükseköğretim kurumlarının akademik niteliklerine ilişkin ölçütlerin,
Üniversitelerarası Kurul tarafından belirlenmesi gerektiğini öngörüyoruz; yani,
artık, Türk siyasetini, siyasetçileri... Ki, AK Parti Hükümetinin böyle bir
geçmişi olmadığı için, bu ithamın muhatabı olmak durumunda da değil; ancak,
geçmişte Parlamentoda bulunmuş ve iradesiyle, şu ya da bu üniversitenin
açılması, büyütülmesi, genişletilmesi kararına katılmış siyasî organizmalar
böyle bir ithamın muhatabı olabilirler. Sonuç itibariyle, bu ithama muhatap
olan Türk siyaseti ise ve Türk siyasetini bu ithamdan arındırmamız gerekiyorsa,
akademik nitelikteki ölçütlerin, kurumsal ölçütlerin Üniversitelerarası Kurulca
belirlenmesi ve ondan sonra, bu ölçütleri taşıyan girişimlerin yasalaşarak
açılması konusunda bir mutabakat oluşturmaya çalışıyoruz.
Dolayısıyla, Sayın Güney'e, bu girişimi dolayısıyla bir
yandan teşekkür ederken bir yandan da bu tür tezvirata imkân vermemesi
bakımından şunu belirtmek istiyorum: Önce, bu akademik nitelikteki ölçütlerin
belirlenmesi ve gerçekten, bu alanın her türlü siyasî müdahaleden arındırılmış
bir alan olarak Anayasa ve yasalarla güvence altına alınması, ondan sonra bu
girişimlerin, bir taraftan toplumun üniversite beklentisini karşılayan ve
akademik kalite, akademik standartları koruyan bir girişim olarak hayata
geçirilmesi bakımından kısa bir süreye ihtiyacımız var; yükseköğretimdeki
reform girişimimizin tamamlanacağı bir süreye ihtiyacımız var.
Esas itibariyle, hükümetimiz, Bayburt'un da bir
üniversiteye kavuşturulmasına sıcak bakmaktadır ve bu konunun, akademik
ölçütlerin belirlenmesinden sonra gündeme gelebilecek girişimler arasında
Bayburt'un da mutlaka yerini alacağı konusunda, en azından, şu anda, Millî
Eğitim Bakanı olarak, kişisel olarak ben söz verebilirim, bu konuda sizinle
beraber bir tutum ortaya koyacağıma dair söz verebilirim. Arkadaşlarımızın da
aynı tutumu göstereceklerine inancımı ifade etmek istiyorum; ancak, şu aşamada
gündeme alınmasının, bekleyen daha pek çok taleple birlikte, yine, biraz önce
sözünü ettiğim tartışmaları ayağa kaldıracağı; aslında, gerçekle bağdaşık
olmayan bu tartışmaların, konuyu, arzu ettiğimiz noktadan başka noktalara
saptırmak gibi bir tehlike de içerdiği için, bunun, bir iki ay
geciktirilmesinin; bir zaman söyleyemiyorum; ama, bu yasama yılı içinde eğer
yükseköğretim reformunu tamamlayabilirsek -ki, ben tamamlayabileceğimize inanıyorum-
bu süreç içerisinde bu konunun ele alınmasının daha uygun olacağını; ama,
takdirin Yüce Heyetinize ait olduğunu da ifade ederek, Heyetinize saygı ve
sevgilerimi sunuyorum.
Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Mumcu.
Şimdi, söz sırası, Bayburt Milletvekili Sayın Fettani
Battal'da.
Buyurun Sayın Battal. (AK Parti sıralarından alkışlar)
FETANİ BATTAL (Bayburt) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bayburt Üniversitesi hususunda, şahsım adına
fikirlerimi belirtmek üzere söz almış bulunuyorum; ama, bu vesileyle, yüce
huzurunuzda bir düzeltmeyi de yapmak istiyorum. Benim ismim Fetani Battal,
"Fettani" değil. Bu düzeltmeyi yaptığım için de içim rahat. Başkan,
teşekkür ederim.
Efendim, gönlüm isterdi ki, Türkiye'de üniversiteler
sırf ilmî ve bilimsel kaygılarla ve bilimsel planlamalarla yapılsaydı da, Türk
insanı, il il, vilayet vilayet, biz de üniversite istiyoruz demeseydi; ama,
maalesef, yıllardır, Türkiye'de, devletinden fabrika isteyen, iş isteyen
insanlar, dünya şartları çerçevesinde, artık, o dediklerinin olmayacağını
anladıktan sonra, biz de üniversite istiyoruz demeye başladı.
Biz, Bayburt'tan Türkiye'ye bakan ve Bayburt'tan
dünyaya bakan insanlar olarak, bakıyoruz ki, milattan önce 3000 yılına kadar
köklü bir tarihe sahip olan Bayburt, yaşadığı insanlık tarihi boyunca sürekli
başa oynamış, sürekli diri kalmış, sürekli ticaret merkezi olmuş ve sürekli,
gün gelmiş, uğruna savaşlar yapılmış; gün gelmiş, devletlerin başkenti olmayı
başarmış bu şehir 4 500 yıl tarihe direnmiş, ayakta kalmış; ama, maalesef, 20
nci Yüzyıl, Bayburt için bir yıkım yüzyılı olmuş ve Bayburt, 20 nci Yüzyılda,
maalesef, bu çağa ayak uyduramadığı için başına gelebilecek en büyük felaketle
karşılaşmıştır. Bayburt, Bayburt olalı böyle bir zulüm görmemiştir yani.
(Alkışlar) Çünkü, bir şehrin başına gelebilecek en büyük tehlike Bayburt'un
başına gelmiş, Bayburt, maalesef küçülmüştür.
İşte, bu şehri yeniden ayağa kaldırmak hepimizin
birinci dereceden görevidir diye düşünüyoruz ve 20 nci Yüzyıla toprağın çocuğu
olarak başlayan Bayburtlular, alınterlerini toprağa salıp, oradan bereketin
fışkırmasını bekleyen Bayburtlular, gurbetin ve hasretin çocukları olmuşlardır.
Daha sonra, yalın kat bir yorganla gurbet ellere düşmüş ve Türkiye'nin
varoşlarında, büyük kentlerin varoşlarında tutunamayanları oynamışlardır.
Hepinizin, inanıyorum ki, oturduğu evin temelinde, o betonların üzerinde
Bayburtluların alınteri vardır.
İşte, bu noktadan hareketle, az önce Sayın Bakanım dedi
ki: "Biz de Bayburt'a üniversitenin açılmasına sıcak bakıyoruz." Ben
de diyorum ki, ey Sayın Bakanım, sıcak değil, lütfen çok sıcak bakalım; çünkü,
buna Bayburtumuzun ihtiyacı var.
Biz, biliyoruz ki, Türkiye'de makro plan yapanlar, uzun
yıllar, yaptıkları fahiş hataların faturasını Bayburt'a da kesmişler, büyük
şehirlerin yoğun trafiklerinin ortasına gömdükleri üniversiteleri, bence,
kıpırdayamaz hale getirmişlerdir. Onun için, şuna inanıyorum: Bayburt'un ne
kadar üniversiteye ihtiyacı varsa, üniversitenin de, gerçekten Bayburt'a
ihtiyacı var. (Alkışlar) Bunu, beşbin yıl boyunca, insanlığın her zerresini
içinde barındıran, çok çok çok köklü bir tarihi içinde barındıran o şehir adına
burada söylemekten gurur duyuyorum.
Onun için, hükümetimizin de, uygulamalarıyla,
mantığıyla ve Sayın Bakanımızın, çağın nabzını çok iyi tutan o ciddî
uygulamalarıyla, yeni YÖK Yasasının düzenlenmesi ve üniversitelerin,
karizmatik, seviyeli, haysiyetli ve ülkemizin ihtiyaçlarına cevap verecek
tarzda yeniden düzenlenmesi sonrasında Bayburtumuzun da üniversiteye
kavuşacağına, üniversiteye sahip olacağına inanıyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum; teşekkür ediyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Battal.
Sayın Battal, ben, adınızı "Fetani" olarak
telaffuz ettim; acaba yanlış mı anlaşıldı?
FETANİ BATTAL (Bayburt) - Estağfurullah; teşekkür
ederim efendim.
BAŞKAN - Peki, teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, önerge üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Önerge kabul
edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, gündemin "Seçim"
kısmına geçiyoruz.
VI. - SEÇİM
A) Komısyonlarda
Açik Bulunan Üyelıklere Seçım
1. - Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve
Spor Komisyonunda boş bulunan üyeliklere seçim
BAŞKAN - Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonunda boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 2 üyelik
için, Antalya Milletvekili Sayın Burhan Kılıç ile İstanbul Milletvekili Sayın
Muharrem Karslı aday gösterilmişlerdir.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim.
Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Kabul edilmiştir.
2. - (10/4) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonu üyeliklerine seçim
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, İzmit Büyükşehir
Belediyesi İzmit kentsel ve endüstriyel su temin projesyile ilgili iddiaların
araştırılması amacıyla, Genel Kurulun 28.1.2003 tarihli 27 nci Birleşiminde
kurulan (10/4) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliklerine siyasî
parti gruplarınca gösterilen adayların listesi bastırılıp, sayın üyelere
dağıtılmıştır.
Şimdi, listeyi okutup oylarınıza sunacağım:
İzmit Büyükşehir Belediyesi İzmit Kentsel ve
Endüstriyel Su Temin Projesiyle İlgili İddiaların Araştırılması Amacıyla
Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Üyelikleri Aday Listesi (10/4)
(12)
Adı Soyadı Seçim
Çevresi
AK Parti (8)
Mehmet Emin Tutan Bursa
Emin Bilgiç Isparta
Nusret Bayraktar İstanbul
Mehmet Sekmen İstanbul
Muzaffer Baştopçu Kocaeli
Recep Yıldırım Sakarya
Mustafa Öztürk Sinop
Asım Aykan Trabzon
CHP (4)
İsmail Özay Çanakkale
Kemal Kılıçdaroğlu İstanbul
Ahmet Sırrı Özbek İstanbul
Mehmet Parlakyiğit Kahramanmaraş
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler...
Teşekkür ederim. Kabul edilmiştir.
3. - (10/5) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonu üyeliklerine seçim
BAŞKAN - Tuz Gölündeki kirlenmenin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla, Genel Kurulun 4.2.2003
tarihli 30 uncu Birleşiminde kurulan (10/5) esas numaralı Meclis Araştırması
Komisyonu üyeliklerine siyasî parti gruplarınca gösterilen adayların listesi
bastırılıp, sayın üyelere dağıtılmıştır.
Şimdi, listeyi okutup oylarınıza sunacağım:
Tuz Gölündeki Kirlenmenin Araştırılarak Alınması
Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu
Üyelikleri Aday Listesi (10/5)
(12)
Adı Soyadı Seçim
Çevresi
AK Parti (8)
Abdullah Torun Adana
Ahmet Yaşar Aksaray
Faruk Koca Ankara
Bayram Özçelik Burdur
Fatma Şahin Gaziantep
Hasan Angı Konya
Özkan Öksüz Konya
Osman Seyfi Nevşehir
CHP (4)
Nevin Gaye Erbatur Adana
Canan Arıtman İzmir
Nezir Büyükcengiz Konya
Atilla Kart Konya
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler...
Teşekkür ederim. Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, gündemin "Sözlü
Sorular" kısmına geçiyoruz.
VII. - SORULAR VE CEVAPLAR
A) Sözlü Sorular
ve Cevaplari
1. - Adana Milletvekili Atilla
Başoğlu'nun, Konya-Ereğli'deki İvriz Kaya Kabartmasının ve benzeri tarihî
eserlerin korunmasına ilişkin Kültür Bakanından sözlü soru önergesi (6/80) ve
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın cevabı
BAŞKAN -Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Burada.
Soru önergesini okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki soruların, Sayın Kültür Bakanı Hüseyin Çelik
tarafından sözlü olarak cevaplandırılması hususunu saygılarımla arz ederim.
Atilla Başoğlu
Adana
1 - Türkiye Cumhuriyeti, ciddî bir tarihî mirasın
bulunduğu medeniyetler menşei Anadolu toprakları üzerinde kurulmuştur. Bu
durum, insanlığın müşterek tarihî değerlerinin de korunması sorumluluğunun
tarafımızdan üstlenilmesi anlamına gelmektedir. Ancak, ülkemizdeki tarihî
varlıkların her gün daha fazla kaybolmakta olduğunu üzülerek seyrediyoruz.
a) Konya'nın Ereğli İlçesinde Hititler döneminden kalan
ve dünyanın en eski tarım anıtı olan İvriz Kaya Kabartmasının durumu hakkında
bizi bilgilendirir misiniz?
b) Söz konusu anıtın korunması için ne gibi tedbirler
alınması düşünülmektedir?
2 - Ülkemizde bulunan tarihî eserlerin korunması için
ne gibi tedbirler alınması düşünülmektedir?
3 - Yukarıda adı geçen tarihî eserin ve benzerlerinin,
Adıyaman Nemrut Kommagene Krallığından kalan heykellerin de korunması için,
çağdaş ülkelerde benzerleri görüldüğü gibi, cam fanus içerisine alınması
düşünülmekte midir?
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Soru önergesini, Ulaştırma Bakanı Sayın Binali Yıldırım
cevaplandıracaklardır.
Buyurun Sayın Yıldırım. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İstanbul) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Adana Milletvekilimiz Sayın Atilla Başoğlu'nun,
Konya-Ereğli'deki İvriz Kaya Kabartmasının ve benzeri tarihî eserlerin
korunmasına ilişkin sözlü soru önergesini, Kültür Bakanı adına cevaplandırmak
üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Konya İli Ereğli İlçesi Aydınkent (İvriz) Köyünde
bulunan İvriz Kaya Anıtında, Kültür Bakanlığı uzmanlarınca yapılan incelemede,
anıtta yer alan çatlamaların olduğu, bu çatlakların anıt için tehlike arz
ettiği belirlenmiştir.
Anıtta ot ve yeşil bitkilerin temizlenip çatlakların
kapatılmasından sonra, kaya bloğunun üstüne, anıtı korumaya yönelik, çelik
konstrüksiyon, taşıyıcı, şeffaf bir örtü yapılması, taban suyunun, Devlet Su
İşleri elemanlarınca yerinde incelenip belirlenmesi ve çözüm üretilmesi, anıt
çevresinde yapılacak onarım projelerinde Konya Koruma Kurulu kararının alınması
gibi öneriler uzmanlarca saptanmıştır.
Özel sektörün de katkılarıyla, belirtilen soruna çözüm
getirilebilmesi amacıyla, Bakanlık, konuyla ilgili olarak, 2003 yılı yatırım
programı değerlendirmesine almıştır.
Kültür Bakanlığının bütçe imkânları çerçevesinde,
mahallî ve özel sektörün de katkılarıyla, taşınmaz kültür varlıklarının
restorasyonu, onarımı, korunması ve çevre düzenleme çalışmalarının yapılarak
ülke turizmine kazandırılması konusundaki çalışmalara önümüzdeki yıllarda da
devam edilecektir.
Ülkemizin taşınmaz kültür varlıklarının çeşitlilik
göstermesi, farklı yapı ve karakterde olması, bölgelerin iklim şartları da
dikkate alındığında, ilgili koruma kurul kararları doğrultusunda, koruma
önlemleri alınmakta ve uygulanmaktadır.
Yüce Meclise saygılarımla arz ediyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.
ATİLLA BAŞOĞLU (Adana) - Sayın Başkan, söz istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Başoğlu.
ATİLLA BAŞOĞLU (Adana) - Sayın Bakanımıza, vermiş
olduğu bilgiler için teşekkür ederiz.
Sayın Bakanımızın vermiş olduğu bilgilerden, bütçe
olduğu takdirde gerekli korumaların yapılabileceği yönünde bir şey anlamış
bulunuyoruz. Maalesef, bu durum, şahsımızı endişeye sevk etmektedir. Bütçe
olmadığı takdirde, dünyada eşleri olmayan bu eserler, doğanın ve diğer
unsurların vahşi pençelerine bırakılmaya devam mı edilecektir; doğrusu bunu
içimize sindiremeyiz.
Bir de, Sayın Kültür Bakanımızın, 1 Şubat tarihli Zaman
Gazetesinde, olası bir savaşta Irak'ın tarihî ve kültürel varlıklarının
korunması yönünde vermiş olduğu bir demeç var. Acaba, Sayın Bakanımız,
Türkiye'deki tarihî ve kültürel varlıklara da, Irak'ınkine olduğu kadar yakın
ve sıcak duracaklar mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Başoğlu.
Sayın Bakan, teşekkür ederim.
Soru önergesi cevaplandırılmıştır.
2. - Adana Milletvekili Atilla
Başoğlu'nun, millî eğitim politikasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü
soru önergesi (6/81) ve Millî Eğitim Bakanı Erkan Mumcu'nun cevabı
BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Burada.
Soruyu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki soruların, Sayın Millî Eğitim Bakanı Erkan
Mumcu tarafından sözlü olarak cevaplandırılması hususunu saygılarımla arz
ederim.
Atilla Başoğlu
Adana
1 - "Millî eğitim" kavramı Bakanlığınızca
nasıl algılanmaktadır?
2 - Eğitimin "millilik" vasfının sağlanması
için ne gibi bir strateji takip edeceksiniz?
3 - Millî kültürü ortak politikalarla oluşturmanız
gereken Kültür Bakanlığıyla müşterek bir eylem planı oluşturabildiniz mi?
4 - Bakanlığınız bünyesinde yabancı danışmanlar
istihdam edilmiş midir?
5 - Eğer istihdam edilmişse, bunlar kaç kişidir?
Orijinleri nedir? Devletimize masrafları nedir? Hangi alanlarda ve hangi
amaçlarla kullanılmaktadır?
6 - Hem millî olmak hem de yabancı danışmanlarla
çalışmak nasıl açıklanabilir?
7- Ülkemizde eğitimde birlik sağlanabilmiş midir? Her
bireyimizin eşit koşullarda eğitim görmeleri için ne gibi önlemler
düşünüyorsunuz?
8- Çocuklarımızın, ancak müstemleke ülkelerinde
görülecek şekil ve yoğunlukta yabancı dilde eğitim görmelerini Millî Eğitim
Bakanı olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakanım. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ERKAN MUMCU (Isparta) - Çok
teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimin
başında, sizleri yeniden, saygılarımla selamlıyorum.
Sayın Başkan, soru önergesine cevap vermeden önce, bir
hususu, Meclis Başkanlığının ya da Başkanlık Divanının dikkatine arz etmek
istiyorum. Bu soru önergesinde de görüldüğü gibi, 8 ayrı soru -ki, her biri çok
uzun sunuşlarla ancak izah edilebilecek konular- bir tek soru önergesine
sıkıştırılmış ve bütün bu sorulara cevap vermek için de İçtüzüğün bana tanıdığı
süre 5 dakika.
Süre talep etmeyeceğim; ancak, Başkanlığımız, belki,
geçmiş dönemlerde de uygulanan bir yaklaşımı yeniden gündeme getirebilir.
Sorular, ayrı ayrı önergeler biçiminde düzenlenmek suretiyle, konunun, Heyeti
bilgilendirecek bir genişlikte arz edilmesi imkânı sağlanabilir diye
düşünüyorum.
"Millî eğitim kavramı, Bakanlığınızca nasıl
algılanmaktadır" sorusunun cevabı çok uzun; ama, şunu söylemek
durumundayız ki, eğer, bu soru "Millî Eğitim Bakanı olarak siz nasıl
algılıyorsunuz" sorusu ise, benim nasıl algılamam gerektiği, her şeyden
önce Anayasa ve yasalarda tayin edilmiştir. Demokratik irade, elbette,
Anayasanın çizdiği sınırlar içerisinde bir politika ortaya koymak durumundadır;
ancak, bu politikaların tamamı, hukukun üstünlüğü prensibi çerçevesinde, hukukun
üstünlüğüne bağlı olarak, hukukla çizilmiş, sınırlandırılmış alan durumunda
olacaktır. Benim, bu konuya ilişkin algılamam, Anayasa ve yasalarda belirtilen
çerçeve içindedir. Bunun ötesine geçecek bir cevap, bunu açacak bir cevap elbette
verebilirim; ama, biraz önce arz ettiğim sebeple, bunu, şu an, burada yapabilme
imkânından ne yazık ki mahrumum.
"Eğitimin millilik vasfının sağlanması için ne
gibi bir strateji takip edeceksiniz?" Bu strateji, zaten, Tevhidi Tedrisat
Yasasının benimsendiği günden bu yana, Türkiye'de uygulanıyor; ama, anladığım
kadarıyla, bunun kavranılmasına ilişkin bir problem var, daha doğrusu, net
olarak kavranılmamış olduğu yolunda, sayın milletvekilinin bir kaygısı var; bu
kaygıyı açıklığa, netliğe kavuşturmak lazım.
Millî Eğitim Bakanlığına "millî" unvanının
verilmesinin arkasında yatan neden, eğitimin milliliği kavramının Türk eğitim
sistemine kazandırılmasının arkasında yatan temel neden, Tevhidi Tedrisat
Yasası çıkıncaya kadar Türkiye'de cari olan düzendir. Cari olan o düzen
içerisinde, eğitim, çoğunlukla yabancı vakıflar tarafından, özellikle kilise
vakıfları tarafından açılan okullarda yürütülmekteydi; bir taraftan da, medrese
geleneğinin takipçisi durumunda, din eğitimi veren kurumlar vardı. Bunların
yanı sıra, devletin eğitim verdiği kurumlar da, bir biçimde eğitim vermeyi
sürdürüyorlardı. Üçlü, hatta çoklu bir yapı vardı demek daha doğrudur. Tevhidi
Tedrisat Yasası, bunlara ilişkin olarak, bütün bunları devletin tekeline alan
bir düzen getirdi ve amacı da -bunu açık seçik ortaya koymak lazım- üniter bir
devlet yapısı altında yaşayacak bir ulus kültürünü ortaya çıkarmaktı. Bunun
amacı da buydu.
Eğitimciler, eğitimin laik niteliğini özellikle
vurgulaya gelmişlerdir. Bunun da nedeni, çok değişik etnik ve dinî pratiklere
ya da kökenlere sahip bir topluluğun, bir üniter devlet yapısı altında, bir
ulus kimliğiyle yaşabilmesini sağlamanın yollarından bir tanesinin, onlara,
çeşitli pratikler arasında bir çatışma önermeyen, herkesin din ve vicdan
hürriyetini teminat altına alırken, devleti bu konuda taraf kılmayan bir eğitim
düzeninin Türkiye'ye kazandırılması, hâkim kılınmasıdır. Sorularınız arasında
bunun başarılı olup olmadığı yönünde yorumlar var, daha doğrusu, bana ima gibi
gelen şeyler var. Bu, yetmişbeş yılı aşkın cumhuriyet pratiğimizin bir
muhasebesini yapmayı gerekli kılar. Bilmiyorum, bu 5 dakikalık süre içinde,
ben, bu muhasebeyi yapabilir miyim; ama, zannediyorum ki, hem sayın
milletvekili hem Yüce Meclisin değerli üyeleri bu muhasebeyi yapabilecek
yetkinliktedirler. Benim onlara -tabiri bağışlayınız- buradan bu konuda bir ders
vermem çok yakışık almaz. Herkes bunu yapabilir diye düşünüyorum; ama,
sorularınızın en önemlisi...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ERKAN MUMCU (Devamla) - Sayın
Başkan, çok özür diliyorum...
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ERKAN MUMCU (Devamla) - Diyorsunuz
ki: "Bakanlığınız bünyesinde yabancı danışmanlar istihdam edilmiş
midir?" "Edilmektedir" demem daha doğrudur; ama, bu,
Bakanlığımız bünyesinde değil. Bu, çok uzun yıllardan beri uygulanagelen bir
şey. Benim Bakanlığa başladığım dönemde başlamış bir uygulama söz konusu değil.
"Bunlar kaç kişi" diye soruyorsunuz.
Bakanlığımızda, Avrupa Birliği Akdeniz Programı (MEDA) kapsamında, eğitim
alanında üç proje üzerinde çalışılmaktadır. Bu projelerin toplam tutarı 177 190
000 euro olup, sadece Katma Değer Vergisi karşılığı olan 11 690 000 eurosu
hükümetimiz tarafından karşılanmaktadır, geri kalan 165 500 000 euro Avrupa
Birliği katkısıdır, hibe katkısıdır. Projeler kapsamında, uzun ve kısa süreli
olmak üzere, 5'i Danimarka, 5'i Hollanda, 4'ü İngiltere, 1'i de İsveç orijinli
olmak üzere toplam 15 yabancı uzman çalışmaktadır. Bunlar, günlük olarak 800
ile 880 euro arasında ücret almaktadırlar. Bu hibe anlaşmaları protokolleri
çerçevesinde burada yetkili taraf Avrupa Birliği tarafıdır; bizim öneride
bulunma hakkımız saklı kalmakla beraber, danışmanları tayin eden taraf
onlardır. Kaldı ki, bu araştırma, danışmanlık ödenekleri, özel olarak, tamamen
Avrupa Birliği inisiyatifinde bırakılmıştır.
"Hem millî olmak hem de yabancı danışmanlarla
çalışmak nasıl açıklanabilir" diyorsunuz. Doğrusunu isterseniz bu sorunuzu
çok yadırgadım; çünkü, biliyorum ki, siz, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilisiniz;
hem Yüce Meclisin hem Cumhuriyet Halk Partisinin kurucusu olan Büyük Atatürk,
millî eğitim sistemimizin de kurucusu olan Büyük Atatürk, daha sonra, 1936-1937
yıllarında, Amerikan eğitim sistemini reforme eden Kolombiya Üniversitesi
profesörlerinden John Dewei'i, daha 1924 yılında görevlendirmiş ve size
gösterdiğim şu Türk maarifi hakkında raporu kaleme aldırmış ve bu, uygulamaya
geçirilmiştir. Sadece bununla da yetinilmemiştir. 1925'te Alman Ticaret ve
Sanayi Müşaviri Kohnen, 1927'de Belçika teknik tedrisat mütehassıslarından
Omer, yine, üniversite ıslahatı için 1938'de İsviçreli Albert Malshe ve yine,
1933-1934'te Amerikalı Walker ve arkadaşlarından oluşan bir grup, bizzat
Mustafa Kemal Atatürk'ün direktifleriyle, Türk millî eğitiminin reforme
edilmesi konusunda danışmanlık hizmetleri yürütmüşlerdir.
Bilginin milliyeti yoktur sayın milletvekilim. Bilgi
evrensel bir şeydir. Bilgi evrensel bir şeydir ve her nerede bulunursa alınır
ve millî eğitim düzenini kurmak üzere yola çıkan bir büyük önder, bize,
bilginin evrenselliği ve bilgi nerede bulunursa alınmalıdır konusunda önemli
bir ibret vermiştir. Sizin bunu biliyor olduğunuzu varsayıyorum. Biliyor
olduğunuz halde bu sorudan maksadınızın ne olduğunu anlayamadığımı da dürüstlük
ve açıklıkla ifade etmek istiyorum.
Sonuç itibariyle, bilgi neredeyse alınır; önemli olan,
bu bilginin bizim insanımızın ihtiyaçlarına karşılık gelip gelmediğine karar
vermektir, o irade de bizim irademizdir. Bilginin milliyetle hiçbir ilgisi
olmaz diye düşünüyorum.
"Çocuklarımızın ancak müstemleke ülkelerinde
görülecek şekil ve yoğunlukta yabancı dilde eğitim görmelerini Millî Eğitim
Bakanı olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?"
İşte, millî eğitim sisteminin millileştirilmesinin
arkasında yatan nedenlerden bir tanesi buydu. Özellikle kilise vakıflarının ve
yabancı vakıflarının yabancı dilde eğitiminin bir parça önlenmesiydi. Ben,
müsaade ederseniz, özel olarak bir şeyi sizinle paylaşmak istiyorum. Millî
eğitim sisteminin en önemli amaçlarından bir tanesi de, cumhuriyetin sınıfsız
ve imtiyazsız bir ulus yaratmak idealine hizmet etmektir. Sınıfsız ve
imtiyazsız bir ulus yaratmak ne demektir; şu demektir: Eğitim sisteminiz, bir
kariyer sistemi olarak, sistemin elitlerini hangi mekanizmalar içinde, kimlere
fırsat sunarak ya da kimlere fırsat sunmayarak çıkarmaktadır... Dolayısıyla,
hangi elit üreten kariyer mekanizmalarından -ki, onlar eğitim mekanizmalarıdır-
kimler gelir ve sistemin elitleri haline gelirler sorusuna cevap vermektir.
Eğitimin millileştirilmesindeki maksatlardan bir
tanesi, başından beri bu olagelmiştir ve sorunuza ilişkin olarak, Türkiye'de
yapılmış en doğru işlerden bir tanesi Anadolu liselerinin kurulmasıdır.
Memleket sathına yayılmış esnaf çocuklarından, işçi çocuklarından, köylü
çocuklarından, bu milletin has unsurlarının çocuklarından da, bu sistemin
elitleri, yani, teknokratları, bürokratları, yöneticileri, akademisyenleri
çıkabilsinler diye, bu düzen kurulmuştur ve şimdi, Millî Eğitim Bakanlığı
olarak, bunu, daha da etkin, daha da verimli hale getirecek çalışmalar
içerisindeyiz.
Amacımız şudur: Maalesef, bugün, yükseköğretim
sisteminde sistemden yararlananların yüzde 70'i, orta sınıfın üstündeki gelir
gruplarından gelmektedirler ve önemli bir kısmı, daha önce ebeveynleri
yükseköğretimde tahsil görmüş olanlardan oluşmaktadır. Bu, bizim, sınıfsız ve
imtiyazsız bir toplum olmak yolundaki iddiamıza, idealimize halel getiren bir
durumdur. Bunu ortadan kaldırmak durumundayız, kapasiteleri genişleterek bunu
yapmak zorundayız, yoksul çocuklara da fırsatlar sunarak bunu yapmak
zorundayız; bütün çabamız, bütün yoğunluğumuz bunun üstünedir.
Bu sistemi, özellikle bu Anadolu liseleri sistemini
Türkiye'ye kazandıran değerli devlet adamlarından, siyaset adamlarından
bazıları Hakkın rahmetine kavuştular, onlara da, bu vesileyle rahmet diliyorum.
Merhum Cumhurbaşkanımız Özal'a rahmet diliyorum; bu kaliteyi Türkiye'ye
kazandıran önemli devlet adamlarından birisidir. Onun dışında, Türk millî
eğitimine hizmet eden herkese de, huzurlarınızda yeniden teşekkür ediyor,
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Sayın Başoğlu, açıklama istiyor musunuz?
ATİLLA BAŞOĞLU (Adana)- Sayın Bakanıma, vermiş olduğu
cevaplar için teşekkür ederim.
Bilginin evrensel olduğuna katılıyorum, nerede olursa,
orada alınmalı; ama, eğitimde millî olmak için yabancı danışmanlarla çalışmanın
gerekliliğine katılmıyorum.
Bir ilave yapmak istiyorum. YEK'le ilgili taslak
çalışmalarında A2-2547 sayılı Yasanın "5 inci temel ilkeleri" başlığı
adı altında geçen "Öğrencilere Atatürk inkılapları ve ilkeleri
doğrultusunda Atatürk milliyetçiliğine bağlı hizmet bilincinin kazandırılması
sağlanır" diyen maddenin taslaktan çıkarıldığını gözledik. Burada bir
yanlışlık veya unutma mı var; yoksa, Sayın Bakanımız, Atatürkçü çizgide olmayı
bize ve millete nasıl izah edebilecektir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Başoğlu.
Sayın Bakan, ekleyeceğiniz bir şey var mı?..
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ERKAN MUMCU (Isparta) - Hayır Sayın
Başkan. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Mumcu.
Soru önergesi cevaplandırılmıştır
Sayın milletvekilleri, Ulaştırma Bakanı Sayın Binali
Yıldırım, 3, 6, 37, 38, 51 inci sıralarındaki soruları birlikte
cevaplandıracaktır.
3. -Diyarbakır Milletvekili Muhsin
Koçyiğit'in, Diyarbakır'da sivil havaalanı kurulup kurulmayacağına ilişkin
Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/83) ve Ulaştırma Bakanı Binali
Yıldırım'ın cevabı
4. - Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu'nun, Karakaya Baraj Gölünde iptal edilen feribot seferlerine ilişkin
Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/88) ve Ulaştırma Bakanı Binali
Yıldırım'ın cevabı
5. - Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu'nun, Malatya-Adana demiryolu hattının ulaşıma ne zaman açılacağına
ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/134) ve Ulaştırma Bakanı
Binali Yıldırım'ın cevabı
6. - Çorum Milletvekili Feridun
Ayvazoğlu'nun, Alacahöyük PTT Şubesinin kapatılmasına ilişkin Ulaştırma
Bakanından sözlü soru önergesi (6/135) ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın
cevabı
7. - Kocaeli Milletvekili Mehmet Sefa
Sirmen'in, Cengiz Topel Askeri Havaalanının tarifeli seferlere açılmasına
ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/149) ve Ulaştırma Bakanı
Binali Yıldırım'ın cevabı
BAŞKAN - Soru önergelerini okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun Ulaştırma Bakanı Sayın Binali
Yıldırım tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.
Muhsin Koçyiğit
Diyarbakır
Bilindiği üzere, Diyarbakır'da mevcut askerî havalimanı
Devlet Hava Meydanları İşletmesi ile yapılan sözleşme gereği sivil havalimanı
olarak hizmet vermektedir. Ancak, son elim uçak kazası ile birlikte,
Diyarbakır'da sivil havalimanına ihtiyaç duyulduğu yadsınamaz bir gerçek olarak
ortaya çıkmıştır.
Yer seçimi konusunda gerekli araştırmaları yaparak,
Diyarbakır'ın en az sis alan bölgesinde, altyapısı yapılmış, ILS (aletli iniş
sistemi) ve teçhizat yönünden tam donanımlı bir sivil havalimanı yapılmasını
düşünüyor musunuz?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki soruların Ulaştırma Bakanı Sayın Binali
Yıldırım tarafından sözlü olarak cevaplandırılması için gereğini arz ederim.
Saygılarımla.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu
Malatya
Elazığ'ın Baskil İlçesi ile Malatya'nın Battalgazi
İlçesi arasında 8 kilometrelik Karakaya Baraj Gölü vardır. Yıllardır Baskil ve
Malatya arasındaki ulaşım baraj gölü üzerinden yapılan feribot seferleriyle
sağlanmaktaydı. 29.8.2002 tarihinde Baskil Kaymakamlığı Özel İdaresi tarafından
işletilen feribot baraj gölünde batmıştır.
Malatya ve Baskil, gerek ekonomik gerekse sosyal olarak
yıllardır iç içe yaşamını sürdürmektedir. Malatya'da yaklaşık 50 000 Baskilli
yaşamaktadır. Ayrıca, Baskil köylülerinin tüm ürünlerinin Malatya üzerinden
pazarlandığı dikkate alınırsa, her gün karşılıklı olarak yapılan seferler iptal
edildiği için yöre halkı çok zor durumda kalmıştır.
Soru:
Baskil ve Malatya için sosyal ve ekonomik boyutu çok
önemli olan konuya Bakanlığınızca acilen çözüm bulmayı düşünüyor musunuz?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki soruların Ulaştırma Bakanı Sayın Binali
Yıldırım tarafından sözlü olarak cevaplandırılması için gereğini arz ederim.
Saygılarımla.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu
Malatya
1- Demiryolu ağının ana arterlerinden biri olan
Van-Malatya ve Kurtalan-Malatya demiryollarını Adana ve Çukurova'ya bağlayan
Malatya-Adana demiryolu Mayıs 2002 tarihinden itibaren kapalıdır. Ülkemizdeki
demiryolu ağının önemli bir yükünü alan bu hattın 9 aydır demiryolu
taşımacılığına kapalı olduğunu biliyor musunuz?
2- 9 aydır yük ve yolcu taşımacılığına kapalı olan
Malatya-Adana demiryolunun tünel ıslah çalışması sırasında tüneldeki çökme
nedeniyle ıslah çalışmaları durdurulmuştur. Sorunun çözümü için bugüne kadar
herhangi bir çalışma yapılmış mıdır?
3- TCDDY demiryolu ağımızın önemli bir hattı olan
Malatya-Adana hattını yeniden açmayı düşünüyor musunuz? Düşünüyorsanız yük ve
yolcu taşımacılığına ne zaman başlamayı planlamaktasınız?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Ulaştırma Bakanı Sayın Binali
Yıldırım tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.
Feridun Ayvazoğlu
Çorum
Tarihî ve turistik özellikleriyle ülkemiz turizminde
önemli bir yer tutan Alacahöyük Beldesi PTT Şubesi 7 Kasım 2002 tarihinde
kapatılmıştır.
1- Tarihî ve turistik özellikleriyle övündüğümüz
beldemize daha fazla turist gelmesi için çaba sarf ettiğimiz bir dönemde Hüyük
PTT Şubesine ihtiyaç varken kapatılması bir yarar sağlayacak mıdır?
2- Sağlamayacak ise PTT şubesinin açılması konusunda ne
tür çalışmalar yapılmaktadır?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Ulaştırma Bakanı tarafından sözlü
olarak cevaplandırılmasını arz ederim.
Sefa Sirmen
Kocaeli
Kocaeli İzmit Cengiz Topel Askerî Havaalanı sivil
havayoluna açılması için gerekli terminal binası ile diğer çevre düzenlemeleri
tamamlanmış olup, yaklaşık dört yıl önce tarifeli seferlere başlaması
gerekirken bugüne kadar bu seferler başlatılmamıştır.
Anılan havaalanında, tarifeli seferler ne zaman başlatılacaktır?
BAŞKAN- Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İstanbul) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Diyarbakır Milletvekilimiz Sayın Muhsin
Koçyiğit'in sözlü soru önergesini cevaplandırmak üzere söz almış bulunuyorum;
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği üzere, Diyarbakır Havaalanımız askerî
amaçlarla inşa edilmiş olmasına rağmen, 1952 yılından itibaren yapılan
protokoller çerçevesinde, sivil amaçlı uçuşlara da hizmet vermektedir. Bu
kapsamda, havaalanının, kuruluşumuz tarafından işletilen sivil tesislerinde
seyrüsefer güvenliğine yönelik olarak VOR, DME ve NDB gibi seyrüsefer cihazları
monte edilmiştir. Bu cihazlarla aynı işlevi yerine getiren; fakat, çok daha
düşük minimada yaklaşım hizmeti veren ILS, diğer bir deyişle aletli iniş
sistemi, artık, kamuoyunca da bilindiği üzere, kuruluşumuzca yapılan etütler
neticesinde, Uluslararası Sivil Havacılık Örgütünün (ICAO) teknik manuelinin 14
üncü ekinde belirtilen manialar nedeniyle söz konusu havaalanına monte
edilememiştir.
Bu bakımdan, geçmişte, 8 Ocakta meydana gelen müessif
uçak kazası sonrası kamuoyunun ve Yüce Meclisin gündemine gelen bu konu,
kamuoyunda, haber yapma uğruna, yetkisiz birçok çevrelerce günlerce tartışılmış
ve ILS cihazı olmadığından dolayı bu kazanın husule geldiği yönünde görüşler
ortaya atılmıştır. Ancak, üzerinde önemle durmak istediğimiz konu, teknik
yönden ILS yaklaşımı olmayan meydanların güvensiz olduğu yönündeki yanlış
kanaatin düzeltilmesi gerekmektedir. Bütün dünyadaki örneklere baktığımızda,
ILS yaklaşım usullerinin yanı sıra, az önce ifade ettiğim seyrüsefer cihazları
da, aynı tarzda, yaygın olarak uçak yaklaşımları için kullanılmaktadır.
Nitekim, İngiltere, Fransa, Almanya gibi birçok Avrupa ülkesinde
havaalanlarının tamamında ILS cihazı yoktur; ancak, operasyonlar güvenli bir
şekilde yapılmaya devam etmektedir. Söz konusu kaza sonrası yapılan teknik
incelemeler ve bununla ilgili 2 adet karakutu incelemesi halen devam
etmektedir; sonuçlandığında, kazayla ilgili kesin rapor ortaya çıktığında
kamuoyu bilgilendirilecektir.
Altyapı bakımından önemli bir eksikliği bulunmayan ve
elli yılı aşkın bir süreden beri sivil hava ulaşımına da açık olan Diyarbakır
Havaalanımız, yukarıda bahsettiğim seyrüsefer cihazlarını kullanarak, son on
yıllık dönem içerisinde 28 000 civarında yolcunun inişine imkân sağlamış ve
hiçbir müessif kaza olmamıştır; ancak, 8 Ocakta, hepimizin bildiği gibi, bütün
milletimizi üzüntüye boğan kaza gerçekleşmiştir.
Bu haliyle hizmet vermekte iken, 1976'da Gaziantep,
1988'de Şanlıurfa Havaalanları hizmete verilinceye kadar, Diyarbakır Alanı,
güneydoğunun sivil hizmet veren en önemli havaalanları arasındaydı. Son
yıllarda, havaalanımıza ek olarak, Bakanlığımız, artan uçuş ve yolcu trafiğini
dikkate alarak, herhangi bir aksamaya meydan vermemek için, havaalanında
birtakım tevsi çalışmaları gerçekleştirmiştir.
Bu bağlamda, mevcut terminal binasına, ek bir aks ilave
edilmiş, apron tesisi yapılmış, otopark genişletilmiş, apron aydınlatması ve
tesisat galerileri yapılmış, güç merkezi ve çevre güvenliğiyle ilgili tedbirler
alınmıştır. 1997'de başlayan bu çalışmalar 2001 yılında tamamlanmış ve bu tevsi
çalışmaları, 2003 yılı birim fiyatlarıyla 18 trilyon lira civarında bir bedele
baliğ olmuştur.
Netice olarak, Diyarbakır Havaalanı, tesis edilen
seyrüsefer cihazlarıyla, uluslararası uçuş kriterleri bağlamında, güvenli bir
havaalanıdır. Az önce bahsettiğim yatırımlarla da, seyir güvenliği açısından
ilave imkânlar getirilmiştir. Bu bakımdan, sivil ve askerî müşterek kullanımda
olan Diyarbakır ve diğer havaalanlarımızda alt donanım yönünden hiçbir güvenlik
zaafı bulunmamaktadır.
Yüksek tutarlarla yapılmış mevcut havaalanları sivil
amaçlı kullanılmayıp, yeni bir sivil havaalanı yapımı arayışına girmek doğru
değildir; ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik sıkıntılar göz önüne alındığında,
ortalama 80 000 000 dolara mal olacak böyle bir yatırımın kısa vadede
gerçekleştirilemeyeceği açıktır. Sadece bedel olarak değil, gerçekten,
havaalanının teknik imkânları, seyrüsefer imkânları açısından, esasen, böyle
bir yatırıma da ihtiyaç yoktur.
Diğer yandan, Diyarbakır Havaalanıyla ilgili, yine,
Bakanlığımız, ayrıca bir etüt yapmış ve 2001 yılında 222 220, 2002 yılında 185
262 olarak gerçekleşen yolcu trafiği, yapılan ilave yatırımlarla 1,5 milyon
yolcuya hizmet verecek hale getirilmiştir.
Bütün bu nedenlerle, yeni bir havaalanı yapımı, ülke
çapında 50'yi aşkın irili ufaklı STOL tipi havaalanlarının yapılmış olduğu;
ancak, bunların birçoğunun hâlâ kullanılamamış olduğu da göz önüne alınarak,
millî kaynakların israfı ötesinde bir yarar getirmeyecektir. Bu konu, bu
çerçevede değerlendirildiğinden, ilave bir sivil havaalanı yapımı, yakın
vadede, Bakanlığımızca planlanmamaktadır.
Saygılarımla, Yüce Heyetinize arz ediyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Elazığ'ın Baskil İlçesi ve Malatya'nın Battalgazi
İlçesi arasındaki Karakaya Baraj Gölündeki ulaşımın, 29 Ağustosta meydana gelen
ve 8 kişinin ölümüyle sonuçlanan feribot faciasından sonra ciddî anlamda
aksadığı ve buna ilişkin ne gibi tedbirler alındığı yönünde, Malatya
Milletvekilimiz Sayın Mevlüt Arslanoğlu'nun, tevcih edilen bir sorusu vardır.
Bununla ilgili, her şeyden önce, iç sularımızda, deniz
taşımacılığı, suyolu taşımacılığı, maalesef, bugüne dek, gereği kadar
önemsenmemiş ve bu alanda, sadece, Keban Baraj Gölü değil, Van Gölümüzde, diğer
önemli su yollarımızda bu anlamda bir altyapı gerçekleştirilememiştir. Van
Gölündeki feribot işletmeciliğiyle ilgili ilk proje şahsıma aittir; 1980'li
yılların başında Keban Gölü Belediyeler Birliğine yaptığımız bir projeyle inşa
edilen feribot, bugün hâlâ hizmet vermektedir; ancak, 1980'den 2000'li yıllara
kadar çalışan tek bir feribotun yaşlanması, seyir güvenliği açısından önemli
bir tehlike arz etmektedir.
Bu önemli kazadan sonra burada ortaya çıkan ulaşım
güçlüğünü değerlendiren Bakanlığımız, derhal harekete geçmiş ve halen 2 000
metre uzunluğundaki demiryolu köprüsünün, denizyolu ulaşımı konusundaki
aksaklıklar, eksiklikler giderilinceye kadar, geçici olarak araç trafiğine
açılması yönündeki araştırmalara başlamıştır. Demiryolu köprüsünün, bu kapsamda
gerekli kaplama ve tesviye işlemleri yapılarak, iki amaçlı, demiryolu ve
karayolu taşımacılığına uygun halde kullanılması için Devlet Demiryolları
İşletmemiz bir proje hazırlamıştır. Bu proje, iki ilimizin valiliğine intikal
ettirilmiştir; onların da mutabakatıyla, bu kaplama işi kısa sürede
gerçekleştirilecek ve trafik, kontrollü olarak hem demiryolu taşımacılığı hem
de karayolu taşımacılığına hizmet verir hale getirilecektir. Tabiî ki, bu, bir
geçici çözümdür; asıl olan, burada suyolu taşımacılığının geliştirilmesidir.
Maalesef, buradaki bir yasal yetersizliği de sizlerin
dikkatine sunmak istiyorum: İç suyollarındaki taşıma elverişliliği ve deniz
araçlarının muayenesi, Bakanlığımız yetkisinde olmayıp, İçişleri Bakanlığı
yetkisindedir; bu nedenle de, yeterli teknik eleman bakımından, burada, yasal
düzenlemelere gitmek zorunluluğu vardır. Bu soruyla ilgili cevabımız da bundan
ibarettir. Arz ederim.
Diğer bir sorumuz, yine, Malatya Milletvekilimiz Sayın
Mevlüt Aslanoğlu'nun sorusudur. Bu soru da "Van-Malatya ve
Kurtalan-Malatya demiryollarını Adana ve Çukurova'ya bağlayan Malatya-Adana
demiryolu Mayıs 2002'den itibaren kapalıdır; dokuz aydır kapalı olan bu hat
için, tünel için; daha doğrusu, Narlı mevkiinde mevcut kapalı olan tünel için
ne yapmayı düşünüyorsunuz" şeklindedir.
Değerli milletvekillerimiz, göreve geldiğimizde,
maalesef, 1991'de bu tünelin yapımı için ihale açıldığı...
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - 2001'de...
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - ... ancak,
yapım esnasında müteahhit firmayla anlaşmazlığa düşüldüğü, bu nedenle de yapıma
ara verildiği, daha sonra tekrar anlaşma sağlanarak tünel açılmasına devam
edildiği... Ancak, tünele konu dağın, topyekûn heyelana tabi olması ve
sıvılaşması neticesinde, tünel açımı sırasında göçük olmuş ve bu şekilde
tamamen kapanmıştır. Müteahhit firma işi bırakmış, bilahara, iş hukuka intikal
etmiş, bilirkişi tespitleri vesaire, Mayıs 2002'de iş tamamen çıkmaza girmiş.
Biz, göreve başladığımız andan itibaren, ocak ayı
başında, hukuk süreci devam ederken, söz konusu hattın maden taşımacılığına ve
ekonomimize olan katkısını dikkate alarak, derhal çalışmaları başlattık. Şubat
ayı sonu itibariyle, tünelden, 800 000 metreküp göçük çıkarılmış ve tünel
açılmıştır. Şu anda, tünelde, ray döşemeleri ve tünel çeperlerinin
mukavemetlendirilmesi çalışmaları devam etmektedir. Bunlar da bir hafta on gün
içerisinde tamamlanacak ve demiryolumuz, tekrar faaliyetine başlayacaktır.
Bu yolun kapalı olduğu dönemde bir başka demiryoluyla
taşıma gerçekleştirilmiş ve takriben 308 kilometrelik fazla bir yol
katedildiğinden, taşıma ücretlerinin artmasının yanında, bu anlamda, 20 trilyon
civarında bir zararın oluştuğu tespit edilmiştir.
Bu konuyla ilgili alınan sonuç da böyledir.
Bilgilerinize arz ediyorum.
Diğer bir sorumuz, Çorum Milletvekili Sayın Feridun
Ayvazoğlu'nun ve "tarihî ve turistik özellikleriyle ünlü, ülkemiz
turizminde önemli yer tutan Alacahöyük'teki PTT şubesi Kasım 2002 tarihinden
itibaren kapatılmıştır" deniliyor.
Doğrudur; PTT Çorum Başmüdürlüğünün Alaca Merkezine
bağlı Hüyük Şubesi, 1988 nüfuslu, bu beldemizde hizmet vermekte iken, 2001
yılında 6 500 000 000, 2002 yılının 9 aylık süresi içerisinde 7 300 000 000
zarar etmesi nedeniyle, PTT şubeler yönetmeliği ve Başbakanlığın "Kamu
Harcamaları Tasarruf Önlemleri" konulu tebliği çerçevesinde geçici olarak
kapatılmıştır. Ancak, yöremizin turistik önemi dikkate alınarak, zarar eden bu
tip şubeler yerine, bayilik, acentelik tarzında, üçüncü kişilere, o hizmetin
yaptırılması yoluna gidilmiş, bu kapsamda söz konusu beldemizdeki PTT
hizmetleri turizm mevsimi başlamadan tekrar hizmete girecektir.
Saygıyla arz ediyorum.
Diğer bir soru önergemiz, Kocaeli Milletvekilimiz Sayın
Sefa Sirmen'in. Bu soru "Kocaeli İzmit Cengiz Topel Askerî Havaalanının,
sivil hava hizmetine açılması için gerekli terminal binası, diğer çevre
düzenlemeleri yapılmış, yaklaşık dört yıl önce tarifeli seferlere başlanması
gerekirken, bugüne kadar başlanamamıştır" tarzındadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Deniz Kuvvetleri
Komutanlığımızın envanterinde bulunan Cengiz Topel Havaalanı askerî ve sivil
amaçlı kullanım için, Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğü ile
anılan komutanlık arasında, 25 Ocak 1989 tarihinde bir protokol imzalanmıştır.
Bu protokole göre, sivil tesisler, askerî tesislere ilave edilerek, inşaat
tamamlanmıştır. Havaalanının tarifeli seferlere açılabilmesi için, hepiniz
takdir edersiniz ki, gerekli yolcu potansiyelinin mevcut olması icap eder. Bu
bağlamda, sadece bu havaalanımız değil, Türkiye genelinde 30'un üzerinde
havaalanımız, ne yazık ki, yapılmış; ancak, yolcu taşımacılığına
başlanamamıştır.
Bakanlığımız, milyonlarca dolar harcanarak "her
ile bir havaalanı" söylemiyle yapılan bu havaalanlarının, doğru veya
yanlış yatırımlar gibi kritiğine bakmadan, kullanılabilir hale gelmesi için bir
proje başlatmış bulunmaktadır. Projenin esası, iç hava taşımacılığına yönelik
işletme maliyetleri ve kapasiteleri düşük uçak filosundan oluşan yeni bir
kuruluşla, "çapraz taşımacılık" dediğimiz, hava taşımacılığını makul
fiyatlarla gerçekleştirecek bir projedir. Şüphesiz, bu projenin
gerçekleştirilmesi, Bakanlık olarak bizim bizzat yapacağımız bir iş
olmayacaktır. Biz, bu projenin gerçekleştirilmesi için müteşebbislerimize imkân
hazırlayacağız, gerekli iyileştirmeleri -gerek yakıt fiyatı gerekse vergiler ve
rüsumlar bakımından- yapmak suretiyle bu tip taşımacılığın artırılması ve bu
şekilde de toplam taşımacılıkta bugün maalesef yüzde 95'lere ulaşan kara
taşımacılığının, bir nebze de olsa, havayolu taşımacılığına dönmesi ve daha da
önemlisi, demiryolu ve denizyolunun
daha etkin kullanılması yönünde çalışmalarımız devam etmektedir. Bunun
sağlanmasıyla, şüphesiz, her yıl trafik canavarına feda ettiğimiz binlerce
insanımızın, daha az kazalar neticesi, can kaybı azalacak ve bu anlamda da
millî servetimiz heba olmaktan kurtarılacaktır.
Bu soruyla ilgili cevabım da bundan ibarettir.
Saygıyla arz ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakanım.
Sayın milletvekilleri, sırasıyla, Sayın Bakanın
sorularını cevaplandırdığı Sayın Muhsin Koçyiğit, Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu,
Sayın Feridun Ayvazoğlu ve Sayın Mehmet Sefa Sirmen'in açıklamaları varsa,
onları alacağım.
Sayın Koçyiğit, kendinizi sisteme tanıtır mısınız.
Açıklama isteyen diğer sayın milletvekilleri de
kendilerini sisteme tanıtsınlar; biz, sırasıyla onlara açıklama fırsatı
vereceğiz.
Buyurun Sayın Koçyiğit.
MUHSİN KOÇYİĞİT (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; verdiği bilgilerden dolayı Sayın Ulaştırma Bakanımıza teşekkür
ederim; fakat, isterdim ki, Bakanımız olumlu yanıt versin ve Diyarbakır'ın
ihtiyacı olduğunu, bu nedenle bir askerî havalimanı yanında bir sivil
havalimanının da kurulması gerektiğini, burada, bizlerin önünde söz versin;
fakat, Bakanımız, maalesef, burada, Diyarbakır'a ihtiyaçtan kaynaklanan bir
havalimanını bizlere israf olarak gösterdi. Doğrudur, Türkiye'de israf
yapılıyor, çeşitli yerlerde yapılıyor, havalimanlarında da yapılıyor; ancak,
Diyarbakır'ın, gerçekten, çok acilen bir havalimanına ihtiyacı var, hem de
sivil havalimanına. Bugün, askerî havalimanı olduğu için Diyarbakır'da,
Diyarbakır'ın nüfusu 1 000 000'u geçiyor, doğunun, güneydoğunun, Ortadoğu'nun
merkezi konumunda; günde onlarca uçak inip, kalkıyor.
Daha kısa bir süre önce Diyarbakır'da, 8 Ocakta,
hepinizin bildiği gibi, bir uçak kazası meydana geldi. Bu kazada 75 yurttaşımız
yaşamını yitirdi. Bunun nedenlerinden birisi de, Diyarbakır Havalimanında ILS
sisteminin olmamasıydı. Belki pilotaj hatası da var, başka şeyler de var; ama,
bence başlıca nedenlerinden bir tanesi de ILS aletli iniş sisteminin
olmamasıydı. Eğer, o sistem olsaydı, bugün bu vatandaşlarımız yaşıyor
olacaklardı ve ailelerinin, bizim
yanımızda bulunacaklardı.
Kazadan sonra bu konuda bir araştırma önergesi verdik.
Hepinizin bildiği gibi, maalesef, bu araştırma önergesi AKP'nin oylarıyla
reddedildi. Ben şuna inanıyorum ki, 22 nci Dönem Parlamentosunun geçireceği 5
yıllık yasama döneminin hiçbir aşamasında, verdiğimiz uçak kazasına ilişkin
araştırma önergesi kadar insancıl, masum bir araştırma önergesi gelmeyecektir.
Eğer, o kabul edilmiş olsaydı, uçak kazasının nedenleri ortaya çıkarılacak ve
Diyarbakır'da, bir askerî havalimanının yanında sivil havalimanına ihtiyaç olup
olmadığı da ortaya çıkacaktı; o reddedildi. Bugün de, Bakanımız, Diyarbakır'a
bir sivil havaalanını çok görüyor.
Kaza, ILS sisteminin yokluğundan meydana gelmişti.
Diyarbakır'da askerî havalimanı var. Askerî havalimanlarında, askerî nedenlerle
ILS sistemi kurulamıyor; çünkü, ILS sisteminin çok yüksek direkleri var ve bu
direkler, askerî uçaklar kol uçuşu yaptığından -15-20 uçak aynı anda inip, aynı
anda kalkıyor- bu uçakların uçuşuna engel teşkil edebiliyor. Bu nedenle, sistem
kurulmamış.
Bu demektir ki, Diyarbakır'da daha çok kazalar meydana
gelecek, daha çok canlar yanacak. Bunun tekrar meydana gelmemesi için, Sayın
Ulaştırma Bakanımızın tekrar gözden geçirip, Diyarbakır'ın ihtiyacının olduğu
sivil havalimanını halkımızın hizmetine sunmasını kendilerinden bekliyorum.
Bu vesileyle, herkese teşekkür ediyor, saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Koçyiğit.
Sayın Aslanoğlu, buyurun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Başkan, Yüce
Meclisin değerli üyeleri; Sayın Bakana, duyarlılığından dolayı teşekkür
ediyorum. Daha sözlü soru önergelerine cevap vermeden onbeş gün önce, beni
arayarak, günde 2 000 - 2 500 aracın geçtiği Baskil-Malatya arasındaki -feribot
kazasındaki- bugüne kadar yapılamayan -150 kilometre dolaşıyor bu insanlar;
geçici bir çözüm bulduğu için- demiryolu köprüsü... Belki, Türkiye'de ilk defa
demiryolu ve karayolu köprüsü aynı anda kullanılacak. Onun için, Sayın
Bakanımdan, bu köprünün öncelikle, yani bir sürece bırakılmadan... Çünkü,
insanlar perişan. Günde 1 500 - 2 000 araç geçiyor ve bir o kadar da, en az 5
000 - 6 000 vatandaş geçiyor bu Karakaya Baraj Gölünden. Onun için, Sayın
Bakanımdan, Malatya ve Elazığ Valilerinden istirhamım, oradaki işlemin
öncelikle bitirilmesidir. Sayın Bakanın duyarlığına teşekkür ediyorum.
Diğer konu da, hakikaten, Van'dan ve Kurtalan'dan gelip
Malatya'da kesişen demiryolu ağının dokuz aydır kapalı olması. Divriği Demir
Çelik İşletmelerinden İskenderun Limanına ve o yönden gelen tüm yükün dokuz
aydır kapalı olan yoldan geçmemesi nedeniyle, bu ülkenin 20 trilyon lira zarar
ettiğini Sayın Bakanım söylediler. Bir hafta on gün içerisinde yolun
açılacağını -inşallah- söyledikleri için, kendilerine tekrar teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aslanoğlu.
Sayın Feridun Ayvazoğlu'nu salonda göremiyorum.
Sayın Sirmen, buyurun.
MEHMET SEFA SİRMEN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ben de, her ne kadar istediğim cevapları alamadıysam da, Sayın
Bakanıma teşekkür ediyorum.
Tabiî, Kocaeli Türkiye'nin en büyük sanayi merkezi;
aynı zamanda, serbest bölgenin de açılmasıyla, büyük bir ticarî canlılık var.
Yakında hizmete girecek olan Kartepe kış sporları merkeziyle de Kocaeli, aynı
zamanda bir turizm merkezi olacak.
Sayın Bakan işaret buyurdular, Türkiye'de otuza yakın
havaalanının işletmeye açılamadığını, hizmete sunulamadığını ifade ettiler.
Cengiz Topel Havaalanı da bu havaalanlarından bir tanesi. Büyük heveslerle,
büyük yatırımlar yapılarak tamamlanan bu havaalanı dört beş yıldır atıl olarak
bekletilmektedir.
Şu anda, bizim tespitlerimize göre, Kocaeli'nde 20 000
hava ulaşımı bileti satılmıştır. Hemen komşumuz Sakarya'yı da dahil ettiğimiz
zaman, 2,5 milyonluk çok önemli bir potansiyel vardır. Yani, Kocaeli'nde
tarifeli seferler hiç başlatılamadığı için, kapasite olup olmadığı sadece
böylesi anket çalışmalarıyla belli oluyor. Bizim yaptığımız çalışmalarda, küçük
bir Türkiye olan ilimiz, güneydoğudan, doğudan, Ege'den, Akdeniz'den,
Karadeniz'den birçok vatandaşımızın yaşadığı çok önemli bir kent. Sakarya da
büyük istifade edecektir. En azından, hükümetimiz, bu dönemde, bu havaalanını
işletmeye açmalı, tarifeli seferleri başlatmalı, yaşayarak bir görmeli. Buna o
bölgenin ihtiyacı var.
Hepinizin bildiği gibi, 17 Ağustosta yaşadığımız büyük
felaket sonrası, dünyanın dört bir yanından hava ulaşımıyla yardımlar bu
havaalanına indi. O nedenle, zaman zaman bunun genişliğinin tartışmaları
yapıldı. Pistin uzunluğu konusunda bir sorun olmadığı; ancak, genişliğinin
uluslararası standarda uygun olmadığı ifade edildi; ama, icraatta, eylemde
gördük ki, en büyük uçaklar dahi bu havaalanına inebildi.
O nedenle, Sayın Bakandan, en azından, bu yıl, tarifeli
seferlerin başlatılmasının bir denenmesini, hem Sakarya hem Kocaeli bölgesi
vatandaşlarının hava ulaşımından yararlanmasının sağlanmasını, bir kez daha,
bölge halkı adına rica ediyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Sirmen.
Sayın Bakan, buyurun.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İstanbul) - Ben,
tekrar, saygıyla selamlıyorum.
Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; her şeyden
önce, 8 Ocakta Diyarbakır Havaalanında meydana gelen kazada, ILS sisteminin
olmayışı, bunun ana nedeni olarak, Sayın Koçyiğit tarafından ifade edildi. Ne
yazık ki, bu bilgi doğru değil. Bu konudaki incelemeler elan devam etmektedir;
ama, ilk bulgulara göre, kazanın nedeninin ILS cihazıyla bir alakasının
olmadığı yönündedir. Bu düzeltmeyi yapma ihtiyacı duydum.
Diğer taraftan, bu havaalanımıza, kendisinin de ifade
ettiği gibi, her gün onlarca uçak inip kalkmaktadır; askerî uçaklarımız, NATO
uçakları, sivil uçaklar. Havaalanımıza ortalama yılda 3 000 iniş yapılmaktadır;
sivil yolcu sayısı da yıllık 200 000'e ulaşmıştır. Ancak, yaptığımız genişletme
çalışmaları sonucu, şu anda, havaalanı 1 500 000 yolcuyu elleçleyecek, kabul
edebilecek kapasitededir.
O bakımdan, ben, tekraren, kısa vadede, ayrı bir sivil
havaalanının yapılmasının planlanmadığını, bilgilerinize arz ediyorum. Zira, bu
şekilde, askerî ve sivil amaçlı kullanılan 11 havaalanımız var ve umarız ki, bu
ve buna benzer kazalar bir daha gerçekleşmez.
Diğer taraftan, Cengiz Topel Havaalanımızla ilgili,
Sayın Vekilimiz Sefa Sirmen Beyin ifade ettiği havaalanının, sivil uçuşlara,
tarifeli uçuşlara açılması konusunda, ben, huzurunuzda, girişimcilere çağrıda
bulunuyorum. Devletin, bu konuma geldikten sonra şirket kurup, hava
taşımacılığı veya bir başka taşımacılık yapma dönemi artık çok geride
kalmıştır. Biz, devlet olarak, düzenleyici tedbirleri alacağız, gerekli
teşvikleri yapacağız. Esasında, havaalanlarımızın hepsi açıktır; eksik olan, bu
havaalanlarına uçak seferlerinin yapılmayışıdır.
Malumunuz olduğu üzere, Türk Hava Yolları, yegâne
tarifeli sefer yapan şirketimizdir; bir yandan dış uçuşlar bir yandan iç
uçuşlar ve elinde bulundurduğu uçak filosunun özelliği nedeniyle, ekonomik
olmayan iç havaalanlarımıza seferleri birer birer durdurmaktadır. Esasen,
kapasitesi de, Anadolu'daki bütün bu havaalanlarının ihtiyacını görecek
seviyede değildir. O bakımdan, az önce konuşmamda da ifade ettiğim "çapraz
havayolu taşımacılığı" diye adlandırılan, küçük kapasiteli pervaneli
uçaklardan oluşan özel taşımacılık firmaları bu konuda yatırıma davet ediyoruz.
Bunun için Bakanlığımız her türlü desteği vermeye hazırdır. Bu konuda da
araştırmalarımız, muhtemel girişimciler için çalışmalarımız devam etmektedir.
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN -Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, sözlü soruların
cevaplandırılması kısmını, bu süreyle, tamamlamış oluyoruz. Sözlü
sorularımızın, 3, 6, 37, 38 ve 51 sıra sayılı soru önergeleri
cevaplandırılmıştır; teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, şimdi, gündemimizin "Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmına
geçiyoruz.
Bu kısmın 1 inci sırasında yer alan, Samsun
Milletvekili Musa Uzunkaya ve 42 milletvekili ile 7 nci sırasında yer alan,
Konya Milletvekili Atilla Kart ve 57 milletvekilinin, trafik kazalarına karışan
belli bir marka yolcu otobüslerinin teknik kusurları olduğu ve firmanın mahkeme
kararlarına müdahale ettiği iddialarının
araştırılması amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergelerinin birlikte yapılan öngörüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VIII. - GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS
SORUŞTURMASI VE
MECLİS ARAŞTIRMASI
A) Öngörüşmeler
1. - Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya ve
42 milletvekilinin, trafik kazalarına karışan belli bir marka yolcu
otobüslerinin teknik kusurları olduğu ve firmanın mahkeme kararlarına müdahale
ettiği iddialarının araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/7)
2. - Konya Milletvekili Atilla Kart ve 57
milletvekilinin, belli marka yolcu otobüslerinin teknik kusurları olduğu ve
Konya Karapınar'daki trafik kazası sonrası süreçteki nüfuz suiistimali
iddialarının araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/14)
BAŞKAN - Hükümet?..
Önerge üzerinde, hükümet ve siyasî parti grupları adına
konuşmalar tamamlanmıştı.
Şimdi, söz sırası, önerge sahiplerinden, Afyon
Milletvekili Sayın Halil Ünlütepe'ye aittir.
Buyurun Sayın Ünlütepe. (CHP sıralarından alkışlar)
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyon) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 24 Ekim 1997 tarihinde, Karapınar-Ereğli devlet karayolunda,
0403 belli marka yolcu otobüsü ile boş olan yakıt tankerinin çarpışması sonucu
meydana gelen trafik kazasında, otobüste bulunan 47 üniversiteli gencimiz ile
tanker şoför ve yardımcısının yanmasına neden olan olayın sebep ve saiklerini
ortaya çıkarmak, bu konuda görev ve hizmet kusuru bulunan kamu kurum ve
kuruluşlarını tespit etmek üzere, Anayasanın 98 inci maddesi gereği Meclis
araştırması açılması yönünde önerge verilmiştir. Önerge sahipleri adına söz
almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, hükümet
yerinde değil.
BAŞKAN - Sayın Ünlütepe, 1 saniyenizi rica edeyim.
Sayın Ulaştırma Bakanı, sanırım hükümeti siz temsil
ediyorsunuz; sizi yerinize alabilir miyiz. Teşekkür ederim.
Buyurun Sayın Ünlütepe.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) - Toplumumuzda "Karapınar
davas"ı olarak isimlendirilen bu olay adlî mercilere intikal etmiş, ceza
davası 4616 sayılı Yasa kapsamına göre sonuçlanmış olup, bu konuda açılan diğer
davalar ise adlî ve idarî yargıda hâlâ devam etmektedir. Görülmekte olan
davalar nedeniyle, yargının bağımsızlığı öne sürülerek Anayasanın 138 inci
maddesi gereği görüşme yapılamayacağı düşünülse de, Meclis araştırmasına konu
olan olayın yargı yetkisinin kullanılmasıyla ilgili olmaması, yargı organına
intikal eden bir konuda Meclis araştırmasının istenilmesi ve görüşülmesini
engelleyen bir hüküm de bulunmaması nedeniyle, Meclis araştırmasına konu edilen
olayların tartışılmasında ve Yüce Meclisin Meclis araştırması açılması konusunda
karar vermesinde yasaya aykırı bir konumun olmadığını düşünüyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde,
trafik sorununun en temel sorunlardan biri olduğu, her yıl çok sayıda
vatandaşımızın trafik kazalarında yaşamını yitirdiği bilinen bir gerçektir.
Ayrıca, karayollarında doğrudan veya dolaylı olarak araçların yoğun bir şekilde
trafik kazalarına karışmaları sonucu suç işlenmesine karşın, araçlardaki teknik
kusura dayalı incelemeler hep ikinci planda kalmıştır.
Karapınar'da yaşanan kazada 0403 belli marka yolcu
otobüsünün tankerle çarpışması sonucu yanarak infilakı olayında, 47'si
üniversite öğrencisi olmak üzere, 49 kişinin hayatını kaybettiği
malumlarınızdır. Bu olay sonrası yaşanan süreç, ülkemizde idarî ve hukukî
eksiklikler ve ülkemiz insanının maruz kaldığı ikinci sınıf muamele nedeniyle
dikkat çekicidir.
Bu olayın yargılanması esnasında mahkemeye sunulan
bilirkişi raporlarından birisinde, üretici firmanın ürettiği ürünlerde teknik
kusur, denetimde görevli olan kurumların hizmet ve görev eksiklikleri ileri
sürülmüş ve tartışılır bir halde gündeme getirilmiştir. Mahkeme dosyasında
bulunan raporlardan birisi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi öğretim
görevlilerince hazırlanmıştır. Bu rapora göre, meydana gelen olayda, işletmeci
firma ve sürücüler, olayın meydana gelmesinde kusurlu gözükmektedirler. Ayrıca,
üretici firmanın da, ülkemiz şartlarını nazara almayan ve evrensel normların
altında kalan, yolcu ve tüketici güvenliğini ihlal eden tasarım ve üretim
hatası da tespit edilmiştir. Bunun yanında, İçişleri Bakanlığı, Sanayi ve
Ticaret Bakanlığı, Ulaştırma Bakanlığı ile Karayolları Genel Müdürlüğü ve
Emniyet Genel Müdürlüğünün görev ve hizmet kusurları da, geniş bir şekilde,
gerekçeli ve tutarlı olarak açıklanmıştır. Ayrıca, mahkemece, dosya içinde
Karadeniz Teknik Üniversitesince de hazırlanmış bir uzlaşma raporu mevcut olup,
bu raporda da, 4/8 oranında, kazanın meydana gelmesinde teknik kusur
bulunmuştur. Burada dikkati çeken, her iki raporda da ağırlıklı kusurun
araçtaki teknik kusura dayandığıdır. Raporda, otobüslerde, kaza nedeni olarak
0403 belli marka yolcu otobüslerinde ön tekerlek akslarının önüne gereksiz
olarak yerleştirilen çift yakıt tankı gösterilmektedir. Yekpare bir bagaj elde
edebilme uğruna, her biri 270 litre olan çift yakıt tankının hortum ve
kelepçelerle birbirine bağlandığı, bu bağlantı yerinin darbe olduğu anda ilk
parçalanacak yer olduğu, böyle bir düzeneğin el bombası taşımaktan farksız
olduğu raporda vurgulanmaktadır. Ayrıca, üretici firmanın Türkiye'ye sunduğu
araçlarla Avrupa Birliği ülkelerine sunduğu 0403 belli marka otobüslerin
üretiminde farklılıklar olduğu görülmektedir. Türkiye için imal edilen araçlarda,
kalite, güvenlik dikkate alınmadan, yakıt depolarının bulunduğu otobüs tabanı
ile yolcu kabininin bulunduğu bölüm arasında metalden ayırıcı levha
oluşturulmadan, sadece sıkıştırılmış ahşap zemin kullanılması iddiaları, firmanın
farklı ülkeler için farklı üretimini, standart üretimden uzaklaştığı tezini
kuvvetlendirmektedir.
Farklı üretimin yolcu güvenliği açısından risk yaratıp
yaratmadığının, araştırılması gereken bir konu olduğu kanısındayız.
Sayın Başkan, değerli üyeler; üretici firmaya ait 0403
belli marka araçların park halindeyken, seyir halindeyken veya başka sebeplerle
yandığı, bir iddiaya göre yaklaşık 100 tanesinin imalat hatasından yandığı, bu
olaylar sonucu pek çok vatandaşımızın hayatını yitirdiği bilinen bir gerçek
olup, bu olaylar basında da yeterince yer almıştır. Üretici firmanın
araçlarının bu kadar sıklıkla kazaya sebep olma özelliklerinin değerlendirilme
dışı tutulmaması gerektiği kanaatindeyiz.
Bilirkişi kurulu, belli marka otobüslerdeki çift yakıt
tankının bire indirilmesi, ön tekerin önüne yerleştirilen tankın ise ön tekerin
arkasına yerleştirilmesi gerektiğini belirterek, bu imalat ve tasarım
hatalarının giderilmesi için Sanayi ve Ticaret Bakanlığına durumun
bildirilmesini istemiş; mahkemece, gerekli uyarı ve rapor içeriği ilgili
bakanlığa ulaştırılmıştır.
4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun,
Sanayi Bakanlığını görevli kılmıştır. Bakanlık, bu yasa gereği, kamu yararına
uygun olarak, tüketicinin sağlık ve güvenliğini koruyucu politikaların
oluşturulmasında düzenleyici tedbirleri alma yükümlülüğündedir.
Dikkat edilmesi gereken bir başka nokta, otobüs
üreticisi firmanın, araçtaki teknik problemin giderilmesi yönünde bir çaba sarf
etmemesidir. Aynı teknik donanıma sahip araçların, bugün, yollarda, ticarî
faaliyetlerde kullanılıyor olması, başka masum insanların da hayatlarını tehdit
etmeye devam etmektedir.
Hukukî sorumlulukların hiçe sayılması bir yana, ahlakî
ve vicdanî gerekliliğin de dikkate alınmaması, onur kırıcı bir davranıştır.
Aynı felaketin bir Avrupa ülkesinde olması durumunda, bu üretici firmanın yine
aynı sorumsuzluğu gösterebilmesi mümkün değildir; çünkü, sanayileşmiş ve
tüketici haklarına saygılı Batı ülkelerinde, insan hayatı değerlidir ve bunun
için gerekli önlemler alınmıştır. Bu nedenle, imalat ve tasarım hatalı araçlar
piyasadan toplatılıp, imalat ve tasarım hataları giderilmekte ve yeni
üretimlerinde de ona göre önlem alınmaktadır; yani, üretici firmanın,
uluslararası standartları gözardı ettiği Türkiye'de, başka yerde gösterdiği
duyarlığı göstermeye gerek duymadığı ortaya çıkmaktadır.
İnsan yaşamının parayla ölçülemeyecek kadar değerli
olduğu, bu nedenle, tercih söz konusu olduğunda, hiç tereddüt edilmeden insan
yaşamının seçilmesi gerektiği halde, Sanayi Bakanlığının, yolcu, tüketici hak
ve hukukunu doğrudan ilgilendiren bu olaydaki tutum ve davranışının
araştırılması, birtakım gerekçelerin ortaya çıkmasını da sağlayacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ünlütepe, konuşmanızı tamamlamanız için
eksüre veriyorum; buyurun.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) - Bağlıyorum Sayın Başkan.
Tasarım ve üretime yönelik hata mevcut ise, Türkiye'de,
7 000 dolayında belli marka otobüsün çalıştığı ve bu otobüslerin taşıdığı
yolcuların tehlike ve risk altında olduğu düşünüldüğünde, yolcu, tüketici hak
ve hukuku bakımından, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Yasa
hükümlerini ihlal eden bir durumun olup olmadığının araştırılması, bu önergenin
önemini daha da artırmaktadır.
Karapınar davası olarak, basında çok fazla yer
almıştır. Davanın özelliği nedeniyle, Anayasamızda yer alan hâkimlik teminatı
tartışılır bir duruma düşmüştür. Görevlerinde bağımsız olan, Anayasaya, kanuna
ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm veren yargıç, verdiği
karar nedeniyle yargılanır hale gelmiş, yargılanmış ve beraat etmiştir; hüküm
kurmuş, sürgüne gönderilmiştir.
Bizim, üretici firmanın tüzelkişiliğini, ürünlerini ve
ticarî faaliyetlerini karalama gibi bir niyetimiz yoktur. Biz, insan hayatının
her yerde aynı öneme sahip olduğunu ve onun korunması hakkında eşit uygulamalar
yapılması gerektiğini, hukukî ve ahlakî sorumlulukların ve bu konudaki
uygulamaların evrensel standartlarda yapılmasını sağlamak gerektiğini
söylüyoruz.
Bu araştırma önergesinin Sayın Başkanlığa verilmesinden
sonra, işletici firmanın, üretici firmanın ve Tüketici Hakları Derneğinin
bilgilendirme yönündeki yayınları tüm milletvekillerine ulaşmıştır. Ulaştırılan
bilgiler, Meclis araştırmasının gerekliliğini daha da kuvvetlendirmiştir.
Bilgilerde, kuşku ve güvensizlik yer almıştır. Kuşku ve güvensizliği yaratan, kamu kurum ve kuruluşlarının görev
ve hizmet kusurlarındaki davranışlarıdır. Yüce Parlamento, bu kuşku ve
güvensizlik ortamına son vermek için araştırmanın açılması yönünde karar
vermelidir diye düşünüyorum.
Üretici firma ürettiği ürünlerine güveniyorsa, tasarım
ve imalat hatası olmadığı savında samimî ise, bu araştırmanın açılmasından
onlar da memnun olmalıdırlar. Bu tür bir araştırma sonucunda olumsuz tepkilerin
de sona ereceğine içtenlikle inanmak istiyoruz.
İnsan hayatının maddî karşılığı yoktur. Bugün, beş yıl
önce meydana gelen kazada hayatlarını kaybeden insanları geri getiremezsiniz;
ancak, aynı acıların bir kez daha yaşanmamasını sağlayabilmek, bugün Yüce Genel
Kurulun elindedir.
Bu araştırma önergesi, yanlışın nereden
kaynaklandığının bulunması, aynı acıların bir daha yaşanmaması için gerekli
yapısal, kurumsal ve hukukî düzenlemelerin neler olması gerektiğinin
belirlenmesi bakımından önemlidir. Bu, hepimizin sorumlu olduğu bir konudur.
Sayın Başkan, değerli üyeler; 47'si üniversite genci
olmak üzere 49 kişinin yanarak öldüğü kazaya sebep olan olayda, üretici
firmanın imalat veya tasarım hatasının, ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının
görev ve hizmet kusurlarının bulunup bulunmadığını tespit amacıyla, Anayasanın
98 ve Meclis İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince, Yüce Meclisimizce
Meclis araştırması açılması yönünde karar verilmesini diliyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ünlütepe.
Meclis araştırması önergesi üzerindeki öngörüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi, Meclis araştırması açılıp açılmaması hususunu
oylarınıza sunuyorum: Meclis araştırması açılmasını kabul edenler... Teşekkür
ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Meclis araştırması açılması kabul
edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, 6 ncı
sırada yer alan, Hatay Milletvekili Sayın Gökhan Durgun ve 30 milletvekilinin,
Amik Gölü kurutularak kazanılan arazinin dağıtımı, kullanımı ve bu konulardaki
bazı iddiaların araştırılarak, alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesinin öngörüşmelerine başlıyoruz.
3. - Hatay Milletvekili Gökhan Durgun ve
30 milletvekilinin, Amik Gölü kurutularak kazanılan arazinin dağıtımı,
kullanımı ve bu konulardaki bazı iddiaların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/13)
BAŞKAN - Hükümet?... Burada.
Sayın milletvekilleri, şimdi, İçtüzüğümüze göre, Meclis
araştırması açılıp açılmaması hususunda, sırasıyla, hükümete, siyasî parti
gruplarına ve önergedeki birinci imza sahibine veya onun göstereceği bir diğer
imza sahibine söz verilecektir. Konuşma süreleri hükümet ve gruplar için 20'şer
dakika, önerge sahibi için 10 dakikadır.
Şimdi, söz alan sayın milletvekillerinin isimlerini
okuyorum: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili Sayın Gökhan
Durgun, hükümet adına, Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Sami Güçlü konuşacaklar.
Sayın milletvekilleri, Sayın Bakana söz vermeden önce,
Hatay'da bugün bir sel felaketinin yaşandığı haberini aldık. Türkiye Büyük
Millet Meclisimiz adına, Hataylı vatandaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimizi
iletiyorum; hükümetimizin de konuyla yakından ilgileneceğini biliyorum. Sayın
Bakan da başıyla teyit ediyor; teşekkür ediyorum.
Buyurun Sayın Bakan; süreniz 20 dakikadır.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Hatay İlindeki Amik Göl yatağının kurutulması
sonucu elde edilen arazide yapılan iskân işlemlerinin incelenmesi ve gerçek
ihtiyaç sahiplerine dağıtılmasını sağlamak için bir Meclis araştırması açılması
hakkında verilen önergeyle ilgili olarak görüşlerimizi şöyle ifade etmek
istiyorum:
Hatay İl sınırları içerisinde yer alan Amik Gölünde
kurutma işlemleri 1966 yılında başlamış ve bu çalışmalar 1974 yılında
tamamlanmıştır. Bölgedeki köylerin de etkin olarak katıldığı kurutma
çalışmaları sonucunda kurutulan toplam alan -sazlık, bataklık ve göl aynası da
dahil olmak üzere- yaklaşık 200 000 dönüm civarındadır. Bu arazinin, yaklaşık
107 000 dönümünün yöre çiftçilerine, 4753 sayılı Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu
ve 5818 sayılı Kanun uyarınca 20, 40 ve 60 dönümler halinde dağıtımı yapılmış
olup, ilgililere tapuları da verilmiştir.
Hatay yöresindeki kiralama işlemleri çerçevesinde, Amik
Ovası arazilerinin 78 000 dönümlük alanı, 2510 sayılı İskân Kanunu
çerçevesinde, iskân edilecek ailelere verilmek üzere Köy Hizmetleri Genel
Müdürlüğüne 1978 - 1993 yılları arasında tahsis edilmiştir. Tahsisli bu
arazinin 6 600 dekarı tarım dışı amaçla, 3 500 dekarı havaalanı için özel
idareye ve 710 dekarı da mera alanı olarak ayrılmıştır.
Böylelikle, kullanılabilir, yaklaşık 67 000 dekar tarım
arazisi bulunmaktadır. Bu araziler, iskân tamamlanıncaya kadar boş kalmaması
için, yöre çiftçilerine, Hatay Valiliği İl Defterdarlığınca kiralanmıştır.
Bugüne kadar, kullanılabilir 67 000 dekar tarım
arazisinden 48 565 dekarı 2 683 aileye dağıtılmıştır. Geriye kalan yaklaşık 19
000 dekar araziden -konut inşaatı devam
eden 189 aile ile henüz konutları yatırım programına alınmayan 600 aile olmak
üzere- toplam 8 792 aileye, 12 474 dekar arazi dağıtılacaktır; bundan sonra
geriye yaklaşık 6 500 dekar arazi kalacaktır. Bu nedenle, Amik Ovasında mevcut
kurulu köylerin yerleşim yeri, gelişme alanı, mera alanı payları verilmesi ile
arazi ölçümü sırasında meydana gelecek kayıplar nedeniyle arazi miktarında
azalma olacağından, henüz tarım arazisi olmayan 792 aileye dağıtım için arazi
kalmayacaktır. Diğer taraftan, hak sahiplilik revize çalışmaları da
sürdürülmekte olup, durumu ilgili kanuna uymayanların hak sahiplikleri iptal
edilmektedir. Hak sahipliği kanun ve yönetmeliklere uygun olarak tespit
edilmekte ve bu konuda, Maliye Bakanlığının 198 sayılı genelgesi esas
alınmaktadır.
Yapılan tespitler sonucunda, kiracı durumundaki 4 000
aileden, bugünkü yönetmeliğe göre ancak 1 600 aile kiracı özelliği
taşımaktadır. Ayrıca, söz konusu kiralamaya tabi tutulan araziler ise yılın
sadece ekim ayı sonunda, ilin en önemli ürünü olan pamuk hasadını müteakip
tahliye edilmektedir. Burada amaç, araziyi ekenlere zarar vermemek ve
dolayısıyla, ürettikleri ürünün hasadını yapmalarına imkân tanımaktır. Diğer
taraftan, bu araziler, 1984 yılından beri de iskânen dağıtıma tabi olduğu için,
kira sözleşmesi yapılmamakta ve bu nedenle, halen kullananların elinde
bulunmaktadır.
Bu arada, bölgede gerçek kiracıların tespiti
çalışmalarının sürdürülmesine ilave olarak, TİGEM arazileri gibi alternatif
kiralama arazilerinin de tespiti ve prosedürünün incelenmesi çalışmaları da
sürdürülmektedir. Hatay'daki söz konusu iskân uygulaması devletimizin
politikası olup, bu konudaki öncelikli il kapsamında değerlendirilmektedir. Bu
konuyla ilgili teklif edilen kanunda özetle, bölgedeki halen 19 000 dekar arazi
ile Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğüne ait yaklaşık 15 000 dönüm arazinin
bölgedeki ihtiyaç içindeki köylülere dağıtılması ve böylece bu insanlarımızın
mağduriyetlerinin giderilmesi gerekçe gösterilmektedir. Elbette, bu hususta
gerekçeye katılmama imkânı yoktur; ancak, tarım işletmeleriyle ilgili
birimimizin bölgede yapmış olduğu faaliyetleri ve planladığı hususları da bu
vesileyle ifade etmek istiyorum. Yaklaşık 15 000 dönüm arazide üretim
faaliyetini sürdürmekte olan tarım işletmemiz, her yıl, 4 000 ton civarında
bölge ve sahil kuşağına uygun buğday tohumluğu, 1 000 ton civarında pamuk
tohumluğu ve daha çok bölgede talep edilecek olan damızlık sığırların
üretilmesi konusunda bir program içerisindedir. Dolayısıyla, bu işletmelerin
oradaki topraksız çiftçilere dağıtılması konusunda da, en azından, bugün için
pratik olarak uygulanabilecek bir durum söz konusu değildir.
Bölgedeki insanlarımızın gelir seviyesinin
artırılmasına yönelik olarak çalışmaların daha kapsamlı, diğer sektörlerle
birlikte ele alınacak şekilde yapılması, genel gelişme içerisinde, bölgedeki
insanlarımızın da gelir seviyesinin artması konusunda genel tedbirler
alınmasını ifade ederim. Bu hususta, kanun teklifi, bugün için, oradaki,
bölgedeki mağdur çiftçilerimiz, toprak sahibi olmayan ve yeterli toprağa sahip
olmayan işçilerimiz için, şu anda, iskân yönündeki faaliyetlerin devamı ve
tarım işletmesinin programları çerçevesinde mümkün gözükmemektedir.
Hepinize saygılarımı sunarak konuşmamı sona
erdiriyorum; teşekkür ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Durgun;
buyurun.
CHP GRUBU ADINA GÖKHAN DURGUN (Hatay) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Hatay İlindeki Amik Gölünün kurutulması sonucunda elde
edilen arazinin dağıtımıyla ilgili Hatay'da yaşanan, yaklaşık otuz yıldır
yaşanan, âdeta kangren olmuş bu konuyu araştırmak üzere bir Meclis araştırması
önergem vardı; bu nedenle söz almış bulunuyorum; bu nedenle, hepinizi saygıyla
bir kez daha selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, Hatay'ın 540 000 hektar toplam tarım
alanı var. Bu 540 000 hektar tarım alanı içerisinde, biraz sonra konuşacağımız,
tartışacağımız, yaklaşık 90 000 hektarını kapsayan, 90 000 hektarını ortaya
koyan bir sorunu, bir problemi burada dile getirmeye çalışacağım; beraberce
çözüm aramaya çalışacağız.
Hepiniz coğrafyadan, coğrafya kitaplarından
hatırlarsınız; Hatay'ın ortasında bir göl var, Amik Gölü. O göl -Sayın Bakan da
biraz önce söyledi- 1966 yılından sonra, kurutulma çalışmaları çerçevesinde,
1974 yılına kadar kurutuldu. Ben, bu gölün kurutulması sonucunda Hatay'daki
coğrafî değişikliği dile getirmeyeceğim; ama, biraz önce Hatay'da sözkonusu
olan sel felaketinin nedenlerinden birisi olduğunu söylemeden de geçmek
istemiyorum. Gölün kurutulması Hatay'ın coğrafyasına bir etki yaratmıştır, o
etkiyi bir yana bırakarak, konumuzla ilgili bölüme geçmek istiyorum.
Bu, yaklaşık sekiz yıl süren kurutma çalışmaları
sırasında bölgedeki çiftçiler kamışları, sazlıkları yolarak, burayı bir tarım
arazisi haline getirmeye çalışmışlar ve sekiz yıl gibi uzun bir süre bir
fedakârlık yaparak buradaki çalışmaları yürütmüşlerdir. 1974'ten sonra bu
araziler, bölgede yaşayan, Bağ-Kura kayıtlı olmayan, SSK'ya kayıtlı olmayan,
devlet memuru niteliği taşımayan, vergi dairesine kaydı bulunmayan, hatta hatta
ehliyeti dahi olmayan -ve bunlar araştırılmak suretiyle- bu özelliklere sahip
olmayan insanlara, 10'ar dönümler halinde, ecrimisil karşılığında kiraya
verilmiştir. 1974'te başlayan bu konu, yaklaşık otuz yılı geçen bir süre
sonunda farklı bir noktaya taşınmıştır. Düşünebiliyor musunuz, bir arazi, otuz
yıl sizin tarafınızdan işletilecek; siz, otuz yıl, o arazi içerisinde
geçineceksiniz, ekip biçeceksiniz, çocuğunuz o arazide doğacak, belki
torunlarınız o arazi içinde büyüyecek ve otuz yıl sonra diyeceksiniz ki, hadi kalk
buradan, burası iskâna tabi arazidir, buranın başka sahipleri vardır, burada
başka insanlar oturacaktır, burayı boşalt. Kolay bir iş değildir. Belki,
kiralayan insan vefat etmiştir, baba ölmüştür, çocuklar vardır, torunlar
vardır, onlar bu olayı anlamakta, kavramakta güçlük çekmektedir ve Hatay'da,
yaklaşık 3 000-4 000 aileyi ilgilendiren bir sorundur. 3 000 aileyi nüfus
olarak göz önüne aldığınızda, yaklaşık 20 000 -30 000 insan etmektedir. Bizim
isteğimiz, talebimiz, 20 000-30 000 insanın bu mağduriyetinin çok ciddî bir
biçimde değerlendirilip, bir çözüme kavuşturulmasıdır.
Şimdi, bu arazi, ecrimisil karşılığında kiraya verilmiş
ve otuz yıl işletmiş, ekmiş biçmiş insanlardan tahliye sonucunda alınıp, 2510
sayılı Yasaya göre, göçerlere, muhacirlere, gezginci çingenelere ve
naklolunanlara verilir maddesine istinaden dağıtılmak durumundadır. İnceleme
yaptık, ben de inceledim; o bölgede yaşayan diğer milletvekili arkadaşlarım
var, onlar da çok iyi bilirler; bu bölgeye yerleştirilenler, gerçekten, bu 2510
sayılı Kanunun kapsamı içindeki insanları kapsamıyor. İşlem nasıl yapılıyor;
çok farklı bir biçimde yapılıyor; ifade etmek istiyorum: Bir grup başkanı
bulunuyor; bu grup başkanı herhangi bir insan; git, bize 15, 20, 30, 40 insan
bul ve getir, müracaat ettir, bu yasaya biz bunları uydurmaya çalışırız ya da
uygun evraklarını bize getirsinler, biz tanzim ederiz deniliyor. Bu biçimde,
grup başkanları vasıtasıyla, yeni bir ağalık düzeni, yeni bir sistem
oluşturulmaya çalışılıyor.
Şimdi, orada, 20-30 dönümlük araziler, bu grup
başkanlarının oluşturduğu gruplara tahsis ediliyor, tapuları veriliyor; ancak,
bu insanların birçoğu Kırıkkale İlçemizde iş güç sahibi, kimisi İstanbul'da,
kimisi Kayseri'de, kimisi Ankara'da, kimisi emekli memur, kimisi emekli asker.
Bunların hepsinin kayıtları var; Köy Hizmetleri Müdürlüğünden istenirse
araştırılabilir, çıkarılabilir. Oysa, 2510 sayılı Yasaya baktığınızda, biraz
önce söylediğim gibi, bunları 1 inci maddede tarif etmiş. "Muhacirler,
mülteciler, göçebeler ve gezginci
çingeneler" diye tabir ediyor 2510 sayılı Kanunun 1 inci maddesi.
Şimdi, bu dağıtılan arazilerin büyük bir bölümünün, bu
kanunun 1 inci maddesindeki koşullara uymadığını iddia ediyorum. Yaptığımız
araştırmalar sonucunda, iş güç sahibi, arazi sahibi, fabrika sahibi, esnaflık
yapan, ticaret yapan insanlara, bu grup başkanları vasıtasıyla, bu araziler
tahsis ediliyor. Bu insanların birçoğu da, o arazilerin yerini dahi bilmiyor,
nerede olduğunu dahi bilmiyor; ancak, o grup başkanları eliyle, yeni bir ağalık
düzeni, yeni bir sistem ortaya çıkıyor.
Şimdi, bu mu adaletimiz, bizim, çiftçimize, köylümüze,
topraksız insanımıza, aç insanımıza, ehliyeti dahi olmadan burayı kiraya
verdiğimiz insanlara davranış biçimimiz, onlara bakış biçimimiz, onlara
uygulayacağımız adalet bu mu olmalı?! Bunun araştırılmasını istiyorum. Kanun
yine çok açık; eğer iki üç yıl içerisinde işletilmezse, işleme tabi tutulmazsa,
bu araziler ellerinden tekrar geri alınır diyor.
Şimdi, yıllardır -bir bakılsın bakalım- bunlar kiraya
verilmiş. Tabiî, kira sözleşmesi yok; ama, ekip biçenler, o biraz önce
söylediğimiz grup başkanları vasıtasıyla, bu işi ekip biçenler.
Çok acıdır, o bölgeye gittiğinizde görürsünüz, bu
insanların mezar yerleri bile yoktur, bu insanların ekecek bir karış toprakları
yoktur. Biraz önce Sayın Bakan ifade etti, gazetelerden de izlemiştik, insanın
10 dönüm arazisini elinden alacaksınız, arkasından 1 tane inek vereceksiniz,
hadi bakalım geçin diyeceksiniz. Bu, adalet değildir. Bu, insaf değildir. Bu
olayın araştırılması, bu olayın incelenmesi mutlaka gerekmektedir. Ben
incelenmesini istiyorum, araştırılmasını istiyorum.
İskâna tabi arazidir, değildir; o, ayrı bir şey. Orada
ne vardır, hangi amaçla yapılmıştır; bunlar ayrı bir araştırma konusu, ayrı
konu. O yapılır, yapılmaz; iskâna tabi bölgeden çıkarılır, çıkarılmaz.
Gerçekten, otuz yıldır orayı eken biçen, bu 10 dönümden başka ekecek bir karış
toprağı olmayan bu 30 000 insan için böyle bir düşünce ortaya çıkar; o, ayrı
bir şey; ama, hiç olmazsa, burada bir haksızlık yapılmamalı. Bu insanların
elinden alınıyorsa, hak sahibine, gerçekten bu işte hak sahibi olmuş, kanunda
belirlenmiş, o niteliklere sahip insanlara verilmelidir. Onların dışında bir
işlem yapılıyorsa, yeni bir ağalık düzeni Hatay'da getirilmeye çalışılıyorsa,
çıkarılmaya çalışılıyorsa, o da, ortadan kaldırılmalı ve engellenmelidir. Bu
da, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, hükümetin, hepimizin öncelikli görevidir.
Sayın Bakan "2 683 aileye dağıtılmış" dedi.
Benim üç ay önce aldığım bilgi, 2 356 aileydi; demek ki, bu arada yine bir
dağıtım işlemi olmuş. Bu dağıtım işleminde yaklaşık 300 aile daha toprağından
edilmiş, bir başkasına bu topraklar verilmiş.
Şimdi, bu arazilerin boşaltılıp başkalarına verilmesi
esnasındaki hadiseler de çok can sıkıcıdır, DGM'lik suçlar oluşmaktadır.
İnsanlar otuz yıllık ekip biçtiği topraktan ayrılmak istememektedir. Jandarma
kuvvetiyle, zabıta kuvvetiyle, o topraklardan ağlayarak sızlayarak, ellerini
toprağa batırmış olan insanlar topraktan koparılarak tarlanın dışına
atılmaktadır. Tarlaların çoğu ekilidir. Ekili arazisinden insanları alıp da
dışarıya koymak kadar acı bir olay yoktur. Büyük çatışmalar çıkmaktadır. Halen
mahkemeler devam etmektedir.
Bu bölgede iskân amaçlı toprak verilmiş insanlara karşı
da zaman zaman birtakım hareketler ortaya çıkmaktadır. Bir düşmanlık da
oluşmaktadır. Sonuçta o 30 000 insan, o bölgenin insanıdır; o köylerde, o
ilçelerde yaşamaktadır; ama, dışarıdan gelen diğer o 30 000 kişilik 2 300-2 600
aileyse, o bölgede, bir düşmanca anlayışla, davranışla karşı karşıya
kalmaktadır.
Burada yapılacak işlerden bir tanesi, bu insanlarımızın
sorununa çözüm bulmaktır. Çiftçilik topraksız olmaz, çiftçi topraksız olmaz.
Siz, topraktan alıp kopardığınız çiftçiye 2 tane inek vererek, 3 tane koyun
vererek, 5 tane tavuk vererek tekrar geçimini sağlayamazsınız, yıllardır
yaşamını devam ettirdiği o topraktan kopararak onun hayata bağlanmasını sağlama
noktasında olamazsınız; daha ciddî daha farklı tedbirler alınmalıdır.
Sayın Bakan "1984'ten sonra kira sözleşmesi
uzatılmadı" dedi.1984'ten sonra kira sözleşmesi uzatıldı. Ben,
bildiklerimi söylüyorum. 1995'te dahi kira sözleşmesi uzatıldı. Çok iyi
hatırlıyorum, 1991-1995 yılları arasında koalisyon hükümetinde Cumhuriyet Halk
Partili Hatay milletvekillerinin girişimiyle bu işlem durduruldu. Demek ki,
kira sözleşmeleri uzatılmıştı. Orada, kira işlemi, 1991-1995 yılları arasında
hâlâ devam ediyordu; ancak, o dönemin Cumhuriyet Halk Partili Hatay
milletvekili arkadaşlarımızın girişimiyle bu işlem durdurulmuştu. Bu kanayan
yara, bu problem, bu sıkıntı, o dönem için geçici de olsa gündemden kalkmıştı;
ama, tabiî, hükümetler değişiyor, iktidarlar değişiyor, yerine yenileri
geliyor; gelenler de geçmişteki uygulamayı, bugüne kadar gelen uygulamayı devam
ettirerek geldiler.
Umarım, bugün burada, bu konunun araştırılmasıyla
ilgili bir komisyon kurulur, arkadaşlarımız da bu konuda destek verirler.
Gerçekten, hak sahiplerine mi veriliyor, yoksa yeni bir sistem, yeni bir düzen,
yeni bir anlayış mı; amacı nedir, ortaya çıkar, çıkarılmalıdır. Böyle bir
araştırmaya Meclisimiz izin verirse, o bölgenin insanı da hiç olmazsa rahatlar;
vatandaş olarak, devletin kendisine bakış açısının farklı olmadığını, devlet
ile kendisi arasında bir mesafe olmadığını, otuz yıldır ekip biçtiği topraktan
atılıp da yerine bir başkasının getirilmesinin altındaki bu nedenin ne olduğunu
kavramaya, anlamaya çalışır.
Yine, Sayın Bakan biraz önce ifade etti; bu araziler
üzerinde havaalanı bölgesi tahsis edilmiş. Evet, doğrudur, şu anda inşaatı da
devam ediyor; ama, Hatay'da bugün ve bir hafta önce gerçekleşen selden sonra
gidip bir görün havaalanını; sular altındadır. O havaalanına uçak mı inecek,
yoksa denizde yüzen bir başka araç mı inecek; o da meçhuldür. Hiçbir zaman
kurutulan bir gölün üzerine havaalanı yapılması anlayışı olmamıştır, ben hiç
rastlamadım; ama, şimdi, böyle bir tahsis olduğu söyleniyor. Yazık, oraya
dünyanın parası ödenmiştir; ancak, uçakların ineceği bir yer değil; artık,
başka bir şeyin ineceği bir yer haline gelmiştir. Artık, teknik insanlar, bu
konuda bir araştırma yapıp da düzeltme noktasına giderlerse, mutlaka, daha
farklı bir nokta ortaya çıkar.
TİGEM arazileri vardır, yurtdışında yaşayan yabancı
uyruklu insanların arazileri vardır. Bu araziler de incelenip, araştırılıp,
burada mağdur edilen, o "ova köylüsü", "ova çiftçisi"
dediğimiz insanlara verilmelidir, tahsis edilmelidir.
Bu insanların ineklerle, tavuklarla geçinme şansı
yoktur. Böyle bir uygulamayla, böyle bir yöntemle, oradaki 3 000-4 000 aileyi
hayata bağlayamazsınız, o bölgeye bağlayamazsınız. İskân amaçlı olarak, bu
muhacir ve göçmenleri yerleştiriyorsunuz; ama, Hatay'dan 30 000 insanın göç
etmesine sebep oluyorsunuz. Bunun, adaletle, insan haklarıyla, demokrasiyle
bağdaşır hiçbir yönü yoktur.
Aynı zamanda, Hatay'da gelişen sel felaketinden de
biraz bahsetmek istiyorum. Biz, her sene bu sel felaketini yaşarız, yılda 2-3
defa yaşarız; geçen sene yaşadık, bu sene yine yaşadık; bu, ikinci, üçüncüsü.
Oradaki çiftçimiz, ne yazık ki, ektiği buğdayı bir karış hale getirir, o kadar
çaba sarf eder, emek sarf eder, buğdayını verir, ancak bir sel gelir, selle
gider. Onu söker, yerine pamuk eker, pamuğu da bir sel götürür. İkinci defa
pamuk eker, mayıs ayını bulur, mayıstan sonra üçüncü, dördüncü ekimden sonra,
artık başına bir şey gelmezse, fiyatlar iyi olursa, destekleme uygun bir şekle
gelirse, belki, zarar etmeden bu işten çıkabilir hale gelir.
Şu anda, 30 000 dönüm arazi su altındadır. 200 ev
tahliye edilmiştir. Büyük ölçüde büyükbaş ve küçükbaş hayvan telef olmuştur.
Bunun sebeplerinden bir tanesi de, o gölün kurutulmasıdır. Eğer o göl
kurutulmamış olsaydı, bu selleri ortaya çıkaran sular göle boşalacaktı, böylece
bir sel tehlikesi olmayacaktı; ama, ne yazık ki, 1966'da yapılan bu uygulamayla
bu noktaya gelinmiştir.
Benim dileğim ve temennim, Hatay'da kanayan bu yaraya
çare bulunması için Meclisimizde bir araştırma komisyonunun kurulmasıdır.
Hepinizden bu konuda destek bekliyorum, desteğinizi vereceğinize de inanıyorum.
Oradaki mağdur insanlarımızın hiç olmazsa vicdanlarını rahatlatmamız lazım.
Eğer haksızlık yapılmışsa, hak sahipliğinin bu insanlara verilebilecek şekilde
bir düzenlemenin gerçekleştirilmesi lazım.
Bu duygu ve düşüncelerle, hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum, teşekkür ediyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Durgun.
Sayın milletvekilleri, saat 19.00; süremiz doldu, grup
başkanvekillerimizden de bir öneri yok.
O nedenle, sözlü sorular ile kanun tasarı ve
tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 5 Mart 2003 Çarşamba günü saat 15.00'te
toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Teşekkür ediyorum.
Kapanma Saati
: 18.59