DÖNEM
: 22 CİLT : 5 YASAMA YILI : 1
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
35 inci Birleşim
20 . 2 . 2003
Perşembe
İ
Ç İ N D E K İ L E R
Sayfa
I. - GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Kırklareli Milletvekili Mehmet
Siyam Kesimoğlu'nun, Kırklareli İlinin sorunları ile alınması gereken önlemlere
ilişkin gündemdışı konuşması
2.- Aksaray Milletvekili Ahmet
Yaşar'ın, Aksaray'dan başlatılan duble yol yapımına ilişkin gündemdışı
konuşması
3.- İstanbul Milletvekili Ali
Topuz'un, Anayasa çerçevesinde olası Irak savaşının meşruiyet temellerine
ilişkin gündemdışı konuşması ve Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış'ın cevabı
B)
GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI
VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu
ve 39 milletvekilinin, ülkemizin madenleri ve madencilik politikası konusunda
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/44)
2.- Tekirdağ Milletvekili Mehmet Nuri
Saygun ve 19 milletvekilinin, Trakya'da tarım ve sanayi sektörlerinin yer
seçiminden ve çarpık gelişmeden kaynaklanan sorunların araştırılarak dengeli ve
sağlıklı gelişmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/45)
C)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Başkanlığının, esas komisyon olarak
Çevre Komisyonuna, tali komisyonlar olarak da Adalet Komisyonu ile Plan ve
Bütçe Komisyonuna sevk edilen Çevre Kanunu Tasarısının, görev alanlarına
girmesi nedeniyle Komisyonlarında görüşülmesinin teminine ilişkin tezkeresi
(3/184)
2.- Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen ve
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler'in, 23-24 Aralık 2002 tarihlerinde
Rusya Federasyonuna yaptığı resmî ziyarete iştirak etmeleri uygun görülen
milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/185)
IV.- ÖNERİLER
A)
DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kurulunun 12.8.1990 tarihli 126 ncı Birleşiminin İkinci Oturumuna ilişkin
kapalı oturum tutanakları ile tutanak özetleri ve 5.9.1990 tarihli 3 üncü
Birleşiminin İkinci Oturumuna ilişkin kapalı oturum tutanakları ile tutanak
özetlerinin, İçtüzüğün 71 inci maddesine göre yayımlanmasına ve Genel Kurulun
çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine
ilişkin Danışma Kurulu önerisi
V.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.- 4792 Sayılı Vergi Barışı Kanunu ve
Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere
Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/520) (S. Sayısı :
53)
VI. -
SORULAR VE CEVAPLAR
A)
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1- Hatay Milletvekili Gökhan
Durgun'un, Yapı Denetim Kanununa göre pilot bölge seçilen Hatay'da uygulamada
esneklik sağlanıp sağlanmayacağına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı (7/143)
2- Konya Milletvekili Nezir
Büyükcengiz'in, DSİ'nin projesini kesinleştirdiği bir ihalenin ne zaman
yapılacağına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi
Güler'in cevabı (7/149)
3- Diyarbakır Milletvekili Muhsin
Koçyiğit'in, Ziraat Bankası Diyarbakır Ergani Şubesinin kapatılması kararına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Ali Babacan'ın cevabı (7/173)
I. -
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te
açılarak iki oturum yaptı.
Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat
Melik, Şanlıurfa İli Halfeti İlçesinin sorunları ile alınması gereken önlemlere
ilişkin gündemdışı bir konuşma yaptı;
İstanbul Milletvekili Burhan Kuzu'nun,
Uluslararası Ceza Mahkemesine ilişkin gündemdışı konuşmasına, Adalet Bakanı
Cemil Çiçek,
Kocaeli Milletvekili Nevzat Doğan'ın,
sigaranın sağlığa zararları ve sigarayla mücadele kapsamında alınması gereken
önlemlere ilişkin gündemdışı konuşmasına, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Abdüllatif Şener,
Cevap verdi.
Antalya Milletvekili Nail Kamacı ve 22
milletvekilinin, doğal afetlerin yol açtığı zararların araştırılarak en aza
indirilmesi,
Adana Milletvekili Tacidar Seyhan ve
19 milletvekilinin, özel kurs ve dershaneler ile etüt eğitim merkezlerinin
sorunlarının araştırılarak düzenli, verimli bir yapı ve işleyişe
kavuşturulması,
İçin alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri (10/42,
10/43) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini
alacağı ve öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
(10/9) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun, başkan, başkanvekili,
sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi, Genel Kurulun
bilgisine sunuldu.
Denizli Milletvekili Mehmet Uğur
Neşşar'ın (6/163, 6/164) esas numaralı sözlü sorularını geri aldığına ilişkin
önergesi okundu; sözlü soruların geri verildiği bildirildi.
Devlet Bakanı Ali Babacan, Devlet
Bakanı Kürşad Tüzmen, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım ve Turizm Bakanı Güldal
Akşit'in 13-17 Ocak 2003 tarihlerinde bir heyetle birlikte Çin'e,
İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu,
Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M. Hilmi Güler
ve Kültür Bakanı Hüseyin Çelik'in, 7-11 Ocak 2003 tarihlerinde bir heyetle
birlikte Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan'a,
Yaptıkları resmî ziyarete iştirak
etmeleri uygun görülmüş olan milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkereleri
kabul edildi.
Gündemin "Sözlü Sorular"
kısmının:
1 inci sırasında bulunan (6/77) esas
numaralı sözlü soru üç birleşim içinde cevaplandırılmadığından yazılı soruya
çevrildi; soru sahibi de görüşlerini açıkladı;
2 nci sırasında bulunan (6/80),
3 üncü " " (6/81),
5 inci " " (6/83),
Esas numaralı sözlü sorular ilgili
bakanlar Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından ertelendi;
4 üncü sırasında bulunan (6/82) esas
numaralı sözlü soruya, Sağlık Bakanı Recep Akdağ,
6 ncı sırasında bulunan (6/84),
14 üncü " " (6/96),
42 nci " " (6/133),
56 ncı " " (6/147),
Esas numaralı sözlü sorulara Tarım ve
Köyişleri Bakanı Sami Güçlü,
Cevap verdi; 6 ncı ve 42 nci
sıralardaki soruların sahipleri de cevaplara karşı görüşlerini açıkladılar.
Adlî Tıp Kurumu
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının (1/310) (S.Sayısı:
51)
görüşmelerden sonra yapılan açık oylama sonucunda, kabul edildiği ve
kanunlaştığı açıklandı.
20 Şubat 2003 Perşembe günü saat
15.00'te toplanmak üzere, birleşime 18.50'de son verildi.
Nevzat Pakdil |
|
|
|
|
|
Başkanvekili |
|
|
Suat Kılıç |
|
Türkân Miçooğulları |
|
Samsun |
|
İzmir |
|
Kâtip
Üye |
|
Kâtip
Üye |
No. : 51
II. - GELEN KÂĞITLAR
20.2.2003 PERŞEMBE
Sözlü Soru Önergeleri
1.-
Antalya Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu'nun, TÜFE'deki artışların SSK
emeklilerinin maaşlarına yansıtılmamasına ilişkin Başbakandan sözlü soru
önergesi (6/212) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.2.2003)
2.- Edirne
Milletvekili Necdet Budak'ın, bitki ıslahına yönelik yasal düzenlemeler yapılıp
yapılmayacağına ve sertifikalı tohum kullanımına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/213) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.2.2003)
3.- Manisa
Milletvekili Nuri Çilingir'in, sürücü adaylarının trafik sınavı yerlerine
ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/214) (Başkanlığa geliş tarihi
: 19.2.2003)
Yazılı Soru Önergeleri
1.- Çanakkale
Milletvekili Ahmet Küçük'ün, akaryakıt fiyatlarına ve enerji tüketimine ilişkin
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/239) (Başkanlığa
geliş tarihi : 19.2.2003)
2.- İzmir
Milletvekili Yılmaz Kaya'nın, İzmir'deki okulların yakıt ihtiyacına ilişkin
Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/240) (Başkanlığa geliş tarihi :
19.2.2003)
3.- Antalya
Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu'nun, Antalya-Serik İlçesindeki bazı köylerin
köprü ihtiyacına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/241) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.2.2003)
4.- Antalya
Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu'nun, Antalya-Serik'te yaşanan sel
felaketine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/242) (Başkanlığa geliş
tarihi : 19.2.2003)
5.- Kocaeli
Milletvekili İzzet Çetin'in, Asil Çelik Sanayi ve Ticaret A.Ş'nin satışına
ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif Şener) yazılı soru
önergesi (7/243) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.2.2003)
6.- Sivas
Milletvekili Nurettin Sözen'in, Başbakanın eşinin Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesine başvurusuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/244)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19.2.2003)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Adana
Milletvekili Atilla Başoğlu ve 39 milletvekilinin, ülkemizin madenleri ve
madencilik politikası konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/44)
(Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2003)
2.- Tekirdağ
Milletvekili Mehmet Nuri Saygun ve 19 milletvekilinin, Trakya'da tarım ve
sanayi sektörlerinin yer seçiminden ve çarpık gelişmeden kaynaklanan sorunların
araştırılarak dengeli ve sağlıklı gelişmesi için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/45) (Başkanlığa
geliş tarihi: 18.2.2003)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati : 15.00
20 Şubat 2003 Perşembe
BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER : Türkan MİÇOOĞULLARI (İzmir), Suat KILIÇ
(Samsun)
BAŞKAN - Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 35 inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı
vardır; görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce, üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.
Konuşma süreleri 5'er
dakikadır. Hükümet, bu konuşmalara cevap verebilir; hükümetin cevap süresi 20
dakikadır.
Gündemdışı ilk söz,
Kırklareli İlinin sorunları konusunda söz isteyen, Kırklareli Milletvekili
Mehmet Siyam Kesimoğlu'na aittir.
Buyurun Sayın
Kesimoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.-
Kırklareli Milletvekili Mehmet Siyam Kesimoğlu'nun, Kırklareli İlinin sorunları
ile alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması
MEHMET SİYAM
KESİMOĞLU (Kırklareli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sorunlarımızı
daha da derinleştirecek ve yoksulluğu besleyecek olan savaşa sürüklendiğimiz
bir süreçte, her şeye rağmen barış umudumu koruyarak, Kırklareli'nin sorunları
hakkındaki görüş ve önerilerimi sizlerle paylaşmak üzere gündemdışı söz almış
bulunuyorum; bu vesileyle, geçmiş kurban bayramınızı kutluyor, Yüce Heyetinizi
sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Bayram nedeniyle
ziyaret ederek tüm sorunlarını bir kez daha yaşadığım ve bu kutsal çatı altında
temsilden büyük onur duyduğum ilimizin en yakıcı sorunu, aynı zamanda ülkemizin
de en önemli sorunu olan işsizliktir. Kentsel ve kırsal alandaki işsizlik büyük
boyutlara ulaşmıştır. Özellikle de eğitimli ve yetişmiş gençlerin işsizliği
önemli sorundur. Bununla beraber, ilimizdeki işçiler, çiftçiler yoksulluk
düzeyinin altında gelirlere mahkûm edilmiştir. Büyük ve orta ölçekli işletmeler
batma noktasına gelirken, Kırklareli esnafı kepenk kapatmak zorunda kalmıştır.
Malını, mülkünü, sağlığını kaybeden Kırklareli halkı, son olarak umutlarını
yitirmek üzeredir. Sizlere sormak istiyorum; bizler, umudu olmayan insanları
geleceğe nasıl taşıyacağız? Kırklareli halkı, kapımıza kadar gelen savaşın da
bilincinde, Kıbrıs konusunun da; "önemlerini biliyoruz" diyor; ancak,
"biz, iş istiyoruz, aş istiyoruz, Meclis kürsüsünden bunları dile getirin,
yaşamsal sorunlarımızı çözün ve hemen şimdi çözün" diyor. Bu nedenle,
ilimizdeki istihdam olanakları acilen artırılarak, işsizlik sorununun tahribatı
kısa zamanda kontrol altına alınmalı, eğitilmiş genç işsizlere iş bulma ve iş
kurma projeleri en kısa zamanda yaşama geçirilmelidir.
Değerli
milletvekilleri, bizler, asla ve asla sanayie karşı değiliz; ancak, sanayiin ve
kalkınmanın temelinde tarımın olduğunu biliyoruz. Kırklareli İlimiz, Ergene
Havzasındaki birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü sınıf tarım topraklarının
üzerinde yer almakta ve ülke tarım ürünlerinin en az yüzde 8'ini
karşılamaktadır. Tarım yok edilerek sanayi kurulamaz ve kalkınma sağlanamaz.
Biz, yasaları delen, toprağı, suyu kirleten, doğal varlıkları yok eden tüm
canlıları bile bile ve yavaş yavaş zehirleyen, arıtmasız, arsız çarpık sanayie
karşıyız. Tarım topraklarının amaç dışı kullanılması, toprağa ve tarıma ihanet
olduğu gibi, Anayasanın 45 inci maddesine de açıkça aykırıdır. Buna rağmen,
ilimizin arazi varlığının yaklaşık dörtte 1'i yanlış ve amaç dışı
kullanılmaktadır. Bunun önüne geçmek için, acilen ilimizin arazi kullanım
planlaması yapılarak tarım, sanayi, turizm, orman ve yerleşim alanlarının
belirlenmesi gerekmektedir.
Diğer taraftan, soru
önergesiyle dile getirdiğim İğneada'nın turizm potansiyeli ile arazi kullanım
kararlarını ortaya koyan çevre düzeni planı en kısa sürede onanarak hayata
geçirilmelidir.
İlimizin çarpık ve
hızlı sanayileşmesi, araştırma komisyonu kurulan Ergene Havzasının kirliliğinde
olduğu gibi, birçok çevre sorunlarına da neden olmaktadır. Çarpık kentleşme,
nüfus artışı, göç, toprak erozyonu, tarımda bilinçsizce kullanılan gübre ve
ziraî ilaçların getirdiği kirlilik, ilimizin diğer sorun alanlarıdır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; son yıllarda uygulanan tabanfiyat politikaları, küçük
çiftçileri bitirme noktasına getirmiştir. Bölgedeki ürünlere uygulanan
destekleme, aracı şirketlere gitmektedir. Yılın 9 ayı çalışan Alpullu Şeker
Fabrikası, pancar ekim alanlarının daraltılmasıyla, 30 gün çalışan kapasiteye
indirilmiş, zarar eden ve pancar paralarını zamanında ödeyemeyen bir işletme
konumuna düşürülmüştür.
Diğer taraftan,
hayvan besicilerinin ve süt üreticilerinin yaşam koşulları, dayanılamayacak
boyutlara gelmiştir. 58 inci hükümet, çiftçilerimize yaşam kolaylıkları
getirecekti, çiftçi borçlarına ödeme kolaylığı getirecekti, yeşil mazot verecekti...
"Ne zaman" diye sormak istiyorum; ancak, sorunun, "evet, doğru,
ama" ile başlayan mazeret ağırlıklı cevabını değil, tüm vaatlerin yerine
getirilmesini, üreticilerimiz adına istiyor ve bekliyorum.
Değerli
milletvekilleri, ilimiz nüfusunun yüzde 18'i orman köylüsüdür. Orman köylüsü
de, orman ürünlerinden yeterince yararlanamadığından, perişan durumdadır.
Köylerden, özellikle orman köylerinden büyük kentlere yoğun bir göç yaşanmaktadır.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun,
lütfen tamamlayın.
MEHMET SİYAM KESİMOĞLU
(Devamla) - İnsanlar, ekonomik nedenlerle, doğdukları yerde mutlu olamamakta,
toprak küsmekte, köylerde yalnızca toprağa bağlı olan yaşlılar kalmaktadır.
Orman vasfını
yitiren, orman alanı dışına çıkarılan arazilerin değerlendirilmesi için, 2/B
uygulamasına başlanılmalı ve orman köylülerinin yaşam koşulları, gün
geçirilmeden iyileştirilmelidir.
Yapım çalışmaları
devam eden otoyol ayrımı-Kırklareli-Dereköy-Aziziye-Bulgaristan sınır
karayolunun ödenek azlığı nedeniyle bitirilememiş olması ve Dereköy Gümrük
Kapısının TIR ve kamyon trafiğine kapalı olması, zaten durgun ve yetersiz olan
ilimizdeki ticaretin gelişmemesine yol açmaktadır. İlimizdeki ticaretin
canlanması için, bu karayolunun bir an önce bitirilmesi ve daha önce soru
önergesiyle dile getirdiğim gibi, Kırklareli'nin, sınır ticaretine acilen
açılması gerekmektedir.
Kurulması yönünde bir
kanun teklifi verdiğim Kırklareli üniversitesinin hâlâ kurulamamış olması,
ilimizin başka önemli sorun alanlarından biridir. Üniversite kurulması için tüm
koşulları taşıyan ilimizde, en kısa zamanda Kırklareli üniversitesi
kurulmalıdır.
Son olarak da değerli
milletvekili arkadaşlarım, ilimizde ve Trakya bölgesindeki sorunların çözümü
için, bölgedeki zengin kaynaklar ile insan potansiyelinin değerlendirilmesi ve
kaynakların bölge içinde dengeli bir biçimde dağılımının sağlanması gerekir.
Bunun için de, sürdürülebilir kalkınma anlayışıyla entegre bir Trakya bölge
kalkınma planı yapılması ve uygulanması gerekmektedir.
Hatırlayacaksınız
değerli milletvekili arkadaşlarım, vergi affı yasa tasarısının kabulünden
sonra, kendisi de bir Trakyalı olan Sayın Maliye Bakanı, bu kürsüden, kendi
grubunun bulunduğu bölümü eliyle işaret ederek "vatandaşın derdine derman
olanlar burada oturuyor" dedi. Böyle bir iddiaya gönderme yaparak
sözlerimi tamamlamak istiyorum.
Kırklareli halkı
perişandır, yarınlara taşıyacak umutları kalmamıştır. Mademki 58 inci hükümet
ve AKP Grubu, Sayın Bakanın işaret ettiği anlayışa ve güce sahiptir, o halde,
ben de, Kırklareli halkının temsilcisi olarak, 58 inci hükümeti, bu çaresizliği
bitirmek için göreve davet ediyorum. Oturdukları koltukların hakkını versinler
ve bu vatandaşın derdine derman olsunlar.
Yüce Meclisi bir kez
daha selamlıyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kesimoğlu.
Gündemdışı ikinci
söz, duble yollar konusunda söz isteyen, Aksaray Milletvekili Ahmet Yaşar'a
aittir.
Sayın Yaşar, buyurun.
(AKP sıralarından alkışlar)
2.-
Aksaray Milletvekili Ahmet Yaşar'ın, Aksaray'dan başlatılan duble yol yapımına
ilişkin gündemdışı konuşması
AHMET YAŞAR (Aksaray)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ilk olarak Aksaray'dan başlatılan
duble yolla ilgili gündemdışı söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce
Heyetinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Geçen hafta idrak
etmiş olduğumuz mübarek kurban bayramınızı tebrik ediyor; sağlık, sıhhat, barış
ve afiyet içerisinde nice bayramlar diliyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bir ülkenin karayolları bir insanın atardamarları gibidir. Eğer, damarlar
sağlıklı çalışmıyorsa, damarlardan kan akışı normal değilse, daralmalar ve
arızalar varsa, o insanın sağlıklı yaşaması mümkün değildir. Otoyollar da aynen
bu şekildedir; ülkemizin yıllardır kanayan bir yarasıdır; uzun yıllar ihmal
edilmiştir. Hele, bizim ülkemizde demiryolu nakliyesi ile deniz nakliyesi
tamamen ihmal edildiğinden, ülkenin bütün taşıma ve nakliye ağırlığı
karayolları üzerindedir. Ülkemizde 240 000 adet kamyon, 15 000 adet TIR
olduğunu ve 10 000'in üzerinde otobüsle yolcu taşımacılığı yapıldığını
düşünecek olursak, karayollarının ne kadar ehemmiyetli olduğunu anlamış oluruz.
İşte, bu ehemmiyeti, bu hassasiyeti keşfeden 58 inci hükümet, yolların
iyileştirilmesi amacıyla 15 000 kilometre duble yol yapımını, ilk olarak,
ilimiz Aksaray'dan başlatmıştır.
Bu vesileyle, tüm
ülkemizin huzurunda ve Yüce Heyetin huzurunda, Sayın Başbakanımıza, Bayındırlık
Bakanımıza ve hükümetimizin değerli üyelerine şükranlarımı arz ediyorum.
Yolların ehemmiyeti,
yollarda kaybedilen maddî imkânlar ve ölen yurttaşlarımız düşünülürse, daha da
iyi anlaşılacaktır. Bir yılda, karayollarında kaybettiğimiz vatandaşımızın
sayısı, Sakarya Meydan Muharebesinde kaybettiğimiz şehitlerin sayısına denktir.
Yılda, 6 000-6 500 vatandaşımızı, karayollarındaki trafik kazalarında
kaybetmekteyiz. Bu bayramda, sadece bir haftalık süre içerisinde 114
vatandaşımızı trafik kazasına kurban ettik ve 252 yurttaşımız yaralandı. Bunun
yanında, araçların çarpışması ve devrilmesiyle meydana gelen maddî hasarı
ölçecek olursanız, trilyonlarla ifade etmek mümkün. İşte, bunun için,
karayollarının süratle iyileştirilmesi gerekmektedir.
Bu bakımdan,
Aksaray'dan başlatılan duble yoldaki çalışmalarla ilgili, oradan geçmeyen
arkadaşlarımızın bilgilenmesi açısından bilgi vermek istiyorum. Biliyorsunuz,
Aksaray ile Koçhisar'ın arası 79 kilometredir. Yol, ilk olarak buradan
başlamıştır ve 47 kilometrelik alanda, gece gündüz, cumartesi pazar demeden
süratli bir şekilde çalışma devam etmektedir. Bu çalışmayla, şu anda, aşağı
yukarı 350 000 metreküp toprak nakli yapılmış, bunun serme ve sıkıştırması da Karayolları
tarafından yapılmıştır.
Değerli arkadaşlarım,
Aksaray'dan Ereğli istikametine doğru giden kısımdaki çalışmalar, Köy
Hizmetleri ile Karayolları arasında yapılan bir protokolle devam etmektedir.
Burada, Köy Hizmetleri ve Karayollarının araçları ortak çalışmaktadır.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun,
devam edin.
AHMET YAŞAR (Devamla)
- Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Burada, atıl
vaziyette duran Köy Hizmetleri ve Karayollarının araçları devreye sokulmuş ve
büyük bir gayretle çalışmalar yapılmaktadır. Burada, Karayolları, Köy
Hizmetlerine mazot vermektedir. Geçen hafta, Aksaray'da, Köy Hizmetleri İl
Müdürümüzle yapılan işin maliyetine bir baktık; samimiyetimle itiraf ediyorum
ki, özel sektörün üçte 1'i kadar. Aslında, özel sektör daha ucuz yapar, devlet
bu işi yapamıyor, daha pahalıya mal ediyor gibi bir düşünceye ben de
kapılıyordum; ama, ülkede, bir şeylerin, ne yazık ki yanlış gittiğini görmüş
olduk. Burada, özel sektörün yaptığı işin maliyeti -bu yolun inşaını, yüzde 65
fiyat kırarak almış olmalarına rağmen- daha pahalıya mal olmaktadır.
Şereflikoçhisar -
Aksaray arasındaki yolun bir bölümünü de, Karayolları, kendi imkânlarıyla
yapmaktadır. Bu bölüm dörde bölünmüştür; üç bölümünde müteahhit çalışmaktadır,
bir bölümünde Karayolları ekipleri çalışmaktadır. Karayolları, yine, kendi
araçlarıyla ve kendi elemanlarıyla yapmaktadır. Değerli arkadaşlarım,
gerçekten, harikalar yaratmaktadır buradaki işçilerimiz.
Bu bakımdan,
devletin, tüm birimlerini, işçilerini ve makinelerini faaliyete geçirerek
altyapı hizmetlerini daha ucuza mal edeceği kanaati hâsıl olmuştur.
Değerli arkadaşlarım,
turizm değeri yüksek olan illerde, özellikle Kapadokya ve Antalya yöresinde de
ulaşımın rahat ve huzur içerisinde, kazasız belasız yapılabilmesi için,
buralarda da duble yolların yapılması gereğine inanıyorum.
BAŞKAN - Sayın Yaşar,
lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız.
AHMET YAŞAR (Devamla)
- Hemen toparlıyorum efendim.
Özellikle, Nevşehir
ve Aksaray arası, Aksaray ve Konya, oradan Antalya-Manavgat'a inen yolun
süratle yapılması çok önemlidir ülkemiz için; çünkü, yılda 1 000 000'u aşkın
turist, Aksaray yöresine ve Nevşehir yöresine gelmektedir. Burada meydana gelen
kazalardan dolayı, bize turist gönderen ülkeler, âdeta, ülkemizi riskli ülke
ilan etmiş durumdalar. Eğer bu yollar yapılırsa, ülkemizin turizm kaynakları,
turizm potansiyeli, turizm değerleri ve turizm geliri oldukça yükselecektir.
Bu konuda da
hükümetimizin ilgi ve alakalarını bekliyor, Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Yaşar,
teşekkür ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, gündemdışı üçüncü söz, Anayasa çerçevesinde, olası Irak
savaşının meşruiyet temelleri konusunda söz isteyen, İstanbul Milletvekili Ali
Topuz'a aittir.
Sayın Topuz, buyurun
efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
3.-
İstanbul Milletvekili Ali Topuz'un, Anayasa çerçevesinde olası Irak savaşının
meşruiyet temellerine ilişkin gündemdışı konuşması ve Dışişleri Bakanı Yaşar
Yakış'ın cevabı
ALİ TOPUZ (İstanbul)
- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sınır komşumuz Irak'a yönelik savaş
sürecinin hızlandığı, Türkiye'nin de Amerika Birleşik Devletlerinin yanında bu
savaşa sürüklendiği bir ortamda, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası çerçevesinde,
olası Irak savaşının meşruiyet temelleri konusunda bir analiz ve değerlendirme
yapmak amacıyla huzurunuzda bulunuyorum; hepinizi en içten duygularımla ve
saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) Bana bu konuşma
fırsatını veren Sayın Başkanımıza da teşekkürlerimi sunuyorum.
Evet, değerli
arkadaşlarım, savaş süreci hızlanıyor, savaş paranoyası, kâbus gibi üzerimize
çöküyor. Böyle bir ortamda, Türkiye'nin ulusal çıkarlarını, insanlığın
çıkarlarını korumaya dönük düşüncelerimizi sık sık ortaya koyma fırsatını bulmaya
çalışıyoruz.
Hiç kuşku yok ki,
uygarlığın bu aşamasında, sorunlar, mutlaka barış yoluyla çözümlenmelidir;
uygarlığın bu aşamasında, savaş düşünülmemelidir.
Barış yoluyla
sorunların çözülebileceği konusundaki umudumu koruyarak, Irak savaşıyla ilgili
endişelerimi huzurlarınızda size açıklamaya çalışacağım.
Irak savaşıyla ilgili
ne siyasî ne de ahlakî geçerli bir neden vardır. Bu savaşın çeşitli boyutları
üzerinde, değerli parti yöneticileri, uzmanlar çeşitli değerlendirmeler
yapıyorlar. Siyasî yönü tartışılıyor, askerî yönü tartışılıyor, hele hele
ekonomik yönü olanca genişliğiyle tartışılıyor; ama, her nedense, bu savaşın
hukuksal yönü, bu savaşın meşruiyet yönü yeteri kadar tartışılamıyor. Bu
nedenle, ben, bu savaşla ilgili olarak, hukuksal yönü ve meşruiyet yönü üzerine
eğilerek değerlendirme yapma yolunu seçtim. Hiç şüphe yok ki, aramızda çeşitli
düşünce farklılıkları vardır, siyaset anlayışı bakımından farklılıklarımız
vardır; ama, bizim, bu konuyu iyi bir analize ve iyi bir değerlendirmeye tabi tutabilmemiz
için, mutlaka, bu siyasal düşünce farklılıklarımızın üstüne çıkarak, ulusun
çıkarları açısından objektif doğrulara bakarak, doğru bir analiz, doğru bir
tahlil, doğru bir değerlendirme yapmak durumundayız.
Bu konuyla ilgili iki
düzeyde hukuksal ve meşruiyet sorunları vardır. Birinci düzey uluslararası
hukuk, ikinci düzey bizim ulusal hukukumuzdur. Uluslararası hukuka göre,
meşruiyet, bizim Anayasamızda da, zaten, 92 nci maddede, birinci satırda yer
alarak öncelik kazanmıştır. Bugüne kadar da, gerek devletimizi resmen temsil
eden yetkililer, başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere, Başbakanımız, diğer
yöneticiler, partilerimizin genel başkanları, yöneticileri, birkaç gün öncesine
kadar, uluslararası düzeydeki meşruiyetin Irak savaşıyla ilgili bir karara
varma konusunda en önemli unsur olduğunu tekrarlayagelmişlerdir. Her nedense,
bir iki günden beri, hükümet yetkilileri, uluslararası meşruiyet konusunun
tartışmalı bir konu olduğunu belirterek, bir başbakan yardımcısı arkadaşımız,
bu tartışmalı konunun Türkiye Büyük Millet Meclisinde karara bağlanacağı gibi,
çok yadırgadığım bir değerlendirmede bulundu.
Değerli arkadaşlarım,
çok açık bir gerçektir ki, Irak'ta, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin
aldığı karar doğrultusunda inceleme, denetleme yapılmaktadır. Bunlar
sonuçlanmadan, bu denetleme raporu Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde yeni
bir karara bağlanmadan Irak'la ilgili olarak bir savaş teşebbüsü, kesin olarak
uluslararası hukuka aykırı olacaktır.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Topuz,
devam ediniz.
ALİ TOPUZ (Devamla) -
Bu nedenle, uluslararası hukuk çerçevesinde Meclise bir teklif gelmedikçe,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir görüşme yapması, bir değerlendirme yapması
mümkün değildir. Uluslararası hukuka uygun olmayan bir tezkere veya öneri
Türkiye Büyük Millet Meclisine gelecek olursa, bunu, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Sayın Başkanı gündeme alamaz; bunu gündeme alırsa, anayasa suçu
işler; gündeme aldığı takdirde, Meclis bunu konuşmaya geçemez; geçme kararı
verirse, bu karara olumlu oy verenler anayasa
suçu işlemiş olurlar. Durum bu kadar açıktır; ama, durum sadece bununla
da ifade edilemez. Diyelim ki, Güvenlik Konseyi yeni bir karar aldı,
uluslararası hukuka uygun bir durum söz konusu oldu, ona uygun bir tezkere veya
öneri Türkiye Büyük Millet Meclisine geldi; hiç kuşku yok, Meclisin gündemine
gelir; fakat, Mecliste o konunun değer kazanabilmesi için, Anayasanın 92 nci
maddesinde belirtilen hususlardan birine oturtularak karar verilmesi gerekir.
Anayasanın 92 nci
maddesi üç durum tespit etmiştir: Birisi, savaş hali ilanı; ikincisi, yurt
dışına silahlı kuvvet gönderme; üçüncüsü ise, yabancı silahlı güçlerin
Türkiye'ye gelmesine izin verme, Türkiye'de bulunmasına izin verme.
Şimdi, görüyoruz ki,
hükümetimiz, Amerika Birleşik Devletlerinin silahlı gücünü, Türkiye'de asker
bulundurma noktasına dayandırarak, bir tezkereyle Meclise gelmeye hazırlanıyor.
Umarım, böyle olmaz; ama, eğer, böyle bir tezkereyle Yüce Meclisin önüne
gelecek olursa, biliniz ki, bu, birkaç bakımdan uygun düşmeyen bir davranıştır.
Birincisi, Amerikalıların burada asker bulundurma gibi bir talebi, bizim onları
kendi hudutlarımız içinde bulunduralım gibi bir talebimiz yok; çünkü, biz,
böyle bir talepte henüz bulunmadık. Amerika Birleşik Devletlerinin bizden
talebi, sizin limanlarınızdan, havaalanlarınızdan yararlanayım, coğrafyanızdan
yararlanayım, altyapınızdan yararlanayım, askerlerimi sizin arazinizin,
topraklarınızın üzerinden geçireyim, Silopi'den Kuzey Irak'a geçireyim ve Kuzey
Irak'ta savaşayım. Amerika Birleşik Devletleri, askerlerini, buraya bu amaçla
getiriyor. Şimdi, ben, hükümetin sayın yetkililerine soruyorum: Anayasanın 92
nci maddesinin neresinde bu talebin meşru olarak oturtulabileceği bir dayanak
buluyorsunuz? Bana, bunun bir hesabını verin, bana bunun bir cevabını verin!
(CHP sıralarından alkışlar) Türkiye'de asker bulundurmak başka şey, Türkiye
topraklarından bir komşu ülkeye savaş için geçmek ayrı bir şey. Eğer, bunun
ayrı bir şey olduğunun farkında değilseniz, niye oturuyorsunuz o hükümetin
koltuklarında?!
BAŞKAN - Sayın Topuz,
lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.
ALİ TOPUZ (Devamla) -
Bağlıyorum efendim.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, Anayasamızın 92 nci maddesi, tek başına böyle bir ifade ortaya koyuyor;
fakat, bunu doğrulayan Anayasanın 6 ncı maddesinin, 92 nci maddeyle birlikte
değerlendirilmesi gerekir. Anayasamızın 6 ncı maddesinin son fıkrası,
Anayasadan destek almayan hiçbir yetki, hiçbir kişi ve kuruluş tarafından
kullanılamaz hükmünü getiriyor. O nedenledir ki, Anayasanın 6 ncı ve 92 nci
maddeleri bir arada değerlendirildiği zaman -basından intikal eden biçimiyle
Meclise bir tezkere gelecekse- bu tezkere kesin olarak Anayasaya aykırıdır.
Doğru olanı nedir; doğru olanı, yine 92 nci maddenin içinde belirtilen, uluslararası
anlaşmalar yaparak bu sorunu çözmektir. O da, Anayasamızın 90 ıncı maddesinde
düzenlenmiştir. Türkiye ile Amerika Birleşik Devletleri arasında Irak Savaşına
dönük olarak bir ikili anlaşma veya başka tarafları varsa, ikili, üçlü, dörtlü,
beşli anlaşma, uluslararası anlaşma, her katılımcı ülkenin yasama organında
tartışılıp, onaylanıp, yürürlüğe girerse, o çerçevede, ulusların bir arada
savaş için harekete geçmeleri mümkün olabilir.
BAŞKAN - Sayın Topuz,
lütfen... İstirham ediyorum...
ALİ TOPUZ (Devamla) -
Bağlıyorum efendim.
Hükümetimiz, Amerika
Birleşik Devletleriyle tartışıyor, anlaşmaya çalışıyor, bir mutabakat zaptı
oluşturmaya çalışıyor, yazılı teminat istiyor. Bunları düşünüyorsunuz da,
neden, bu anlaşmayı bir ikili anlaşma çerçevesine döküp, Anayasanın 90 ıncı
maddesine göre ve oradan atıfla 92 nci maddesine göre, daha uygun bir hukukî
ortam, meşruiyet ortamı yaratmıyorsunuz?
Değerli arkadaşlarım,
sözlerimi tamamlıyorum. Bakınız, her Meclisin önüne bazen çok şerefli görevler
düşer, bazen tarihe geçecek görevler yapma fırsatı düşer. Sekseniki yıllık
cumhuriyet tarihimizde bu Yüce Meclisin önüne bugün de çok önemli bir fırsat
düşmüştür. Bu fırsat, globalleşen dünyada ırkı, dini, mezhebi farklı çeşitli
uluslara mensup insanların, milyonların, milyonlarca, milyonlarca insanın,
barış için yürüdüğü bir ortamda...
BAŞKAN - Sayın Topuz,
lütfen tamamlar mısınız...
ALİ TOPUZ (Devamla) -
Bağlıyorum efendim... Teşekkür ederim.
Geliniz, o
insanların, bütün dünyanın meydanlarında, sokaklarında yürüyen o insanların
haykırışlarına kulak verelim, biz onlara öncülük görevini yapalım, sözcülük
görevi gibi bir şey yapalım. Bu Meclis, bütün dünyaya, emperyalistlere karşı
mücadele verme, mazlum ulusların önünü açma, bağımsızlık savaşı veren ulusların
önünü açma konusunda örnek olmuştur. Gelin, bugün de, bu globalleşen dünyada,
bütün dünya halklarının yüksek sesine dikkat edelim. Aksi takdirde, bir büyük
Anayasa suçu işleyerek, savaş gibi büyük bir belanın içine girecek olursak,
ben, şimdiden geleceği görüyorum.
Siz, 363 sandalyeye
dayanarak bu kararı alabilirsiniz; ama, seçimlerden sonra şu tarafta
oturanların sayısı mutlaka azalacaktır, şu tarafta oturanların sayısı da
mutlaka çoğalacaktır. (CHP sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından alkışlar
[!])
BAŞKAN - Sayın
Topuz... Sayın Topuz...
ALİ TOPUZ (Devamla) -
Ama, siz, her halükârda Yüce Divanda hesap vereceksiniz!.. Yüce Divanda hesap
vereceksiniz!.. Sizi bu konuda uyarıyorum. Bu fırsatı değerlendirin; aksi
takdirde, sonradan pişmanlık hiçbir şey ifade etmeyecektir.
Saygılar sunuyorum;
teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Topuz.
Sayın
milletvekilleri, gündemdışı konuşmaya, Dışişleri Bakanı Sayın Yaşar Yakış cevap
verecektir.
Sayın Bakan, buyurun
efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
DIŞİŞLERİ BAKANI
YAŞAR YAKIŞ (Düzce) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her şeyden önce,
değerli politikacı, tecrübeli politikacı Sayın Ali Topuz'a teşekkür etmek
istiyorum, böyle güncel bir konuyu gündeme getirdiği için.
Sayın Topuz'un bu
konuyu açmış olmasından yararlanarak, ben, sadece, kendilerinin özellikle
üzerinde durduğu "meşruiyet" meselesine temas etmekle yetinmeyip,
Irak konusundaki son gelişmeleri de sizlerle paylaşmak ve değerli fikirlerinizden
yararlanmak istiyorum.
Gerçekten, Irak
konusu, bir süredir, gündemin en üst sırasına yerleşmiş bulunmaktadır. Irak
Halkı ile Türk Halkı, akrabalık bağları, komşuluk bağları, tarihten gelen
bağlar, din ilişkileri, kültür ilişkileri açısından zengin bir manzume oluşturmaktadır.
Onun için, Irak'ta meydana gelen gelişmeler, hepimizi -Türk Halkını,
Meclisimizi, hükümetimizi- çok yakından ilgilendirmektedir.
Irak'taki krizin
çözümlenmesi için hükümetimizin gösterdiği çabalar herkesin gözü önünde cereyan
etmektedir. Hatırlayacağınız üzere, Sayın Başbakanımız, önce, Irak'ın komşusu
olan ülkelere ziyarette bulunmuş; ayrıca, komşusu olmayan Mısır'a ziyarette
bulunmuş ve bu ülkelerin dışişleri bakanları, İstanbul'da bir toplantı yaparak
Irak'ı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarına uymaya davet etmiştir
ve Irak'ın kitle imha silahlarından arındırılması için, bölge ülkelerini, komşu
ülkeleri ve uluslararası camiayı ikna edici önlemler almaya davet etmiştir. Söz
konusu bölge ülkeleriyle olan temaslarımız devam etmektedir ve gerekirse başka
toplantılar da yapılabilecektir.
Bundan başka, son
olarak, şubat ayının 17 ve 18 inde; yani, evvelsi gün ve daha evvelsi gün,
Sayın Başbakanımız, Avrupa Birliğinin Brüksel'de Irak konusunda yaptığı bir
toplantıya katılmak için Brüksel'e gitmiş; burada, önce, Avrupa Birliği
ülkeleri kendi aralarında zirve düzeyinde, devlet ve hükümet başkanları
düzeyinde toplanmışlar; ayrıca, dışişleri bakanları toplantısı yapılmıştır.
Bu toplantının 17
Şubat günü yapılan birinci toplantısı, Avrupa Birliğinin halihazırdaki 15
üyesinin toplantısı olduğu halde, bu toplantıdan önce, Dönem Başkanı Yunanistan
Başbakanı Kostas Simitis Sayın Başbakanımızla görüşmüş ve ondan sonra
toplantıya gitmiştir. Böylelikle, Türkiye'nin Irak konusuna bakış açısını, bu toplantıda,
15'lerin kendi aralarında yaptığı toplantıya yansıtma ihtiyacını hissetmiştir.
Ayrıca, 18 Şubatta da, bu 15 ülke artı Avrupa Birliğine aday olan 13 ülkenin
bir toplantısı olmuştur. Bu toplantıda, pek tabiî ki, Sayın Başbakanımız
Türkiye'yi temsilen bulunmuşlardır.
Toplantının sonuç
bildirisinde, Türkiye'nin bölgesel girişimlerinin desteklendiği hususuna
hassaten temas edilmiştir.
Diğer taraftan, Irak
makamları nezdinde de barışçı çözüm yolunda çabalarımız devam etmiştir. Irak
Devlet Başkan Yardımcısı Taha Yasin Ramazan ülkemize bir günlük bir ziyaret
gerçekleştirmiş ve bu ziyaret sırasında, uluslararası camiayı ikna edecek
önlemler aldığı, bir jest yaptığı takdirde, sorunun barışçı yollarla
çözümlenmesi yollarını açacağını kendilerine telkin etmiş bulunuyoruz.
Ayrıca, Devlet Bakanı
ve Başbakan Yardımcısı Sayın Mehmet Ali Şahin de, 16 Şubat günü, İstanbul'da,
Roma-Bağdat yolu üzerinde bir tevakkuf yapan Irak Başbakan Birinci Yardımcısı
Tarık Aziz'i karşılamış ve kendisiyle görüşmüştür. Bu görüşme sırasında,
Başbakan Yardımcımız, aynı şekilde, Irak'ın vakit geçirmeden, uluslararası
camiayı ikna edecek adımları atmasını, kendisine telkin etmiştir.
Öte yandan, Amerika
Birleşik Devletleriyle de temaslarımız sürmektedir. Biliyorsunuz, 12-15 Şubat
tarihleri arasında, Sayın Devlet Bakanımız Ali Babacan'la birlikte, Amerika'ya
bir ziyaret yaptık. Bu ziyaret sırasında Amerika'da, Başkan Bush, Beyaz Sarayın
güvenlik işlerinden sorumlu danışmanı Condoleezza Rice ve Dışişleri Bakanıyla
görüşmeler yaptık. Dışişleri Bakan Yardımcısı, Savunma Bakan Yardımcısı,
Temsilciler Meclisi Başkanı, Temsilciler Meclisinin Tahsisler Komitesi
Başkanıyla çeşitli görüşmeler yaptık.
Bu görüşmeler
sırasında, Türkiye ile Amerika arasında üç kanalda yürütülen müzakerelerin
askerî olanları Ankara'da yürütülmekteydi; siyasî ve ekonomik alanda
yürütülenlerin bir bölümü Amerika'da bulunduğumuz sırada orada yürütülmüştür.
Bu iki alanda da, ekonomik alanda ve siyasî alandaki istişarelerimizde oldukça
önemli mesafe kaydedilmiştir; fakat, istişareler sonuçlanmış değildir, halen
devam etmektedir. Zaman zaman Türkiye basınında ve Türkiye basınından da iktibas
edilerek dünya basınında, konu, sanki bir para pazarlığı devam ediyormuş gibi
takdim edilmektedir. Pek tabiî ki, müzakere edilen konular arasında malî
konular da vardır; fakat, malî konular çok sayıda konudan ancak bir tanesidir.
Türkiye, malî konuları önplana alarak bir müzakere yürütüyor değildir ve belki
en fazla üzerinde durulması gereken husus da şudur: Türkiye, bir savaşa giriyor
değildir, Türkiye, Irak'a savaş ilan ediyor değildir; fakat, eğer, barışçı
çabaları, soruna barışçı yollardan çözüm bulunması yolunda gösterdiği çabalar
bir sonuç vermez de, Türkiye'nin iradesi dışında, Irak'ta, Amerika Birleşik
Devletleri tarafından veya bir ülkeler koalisyonu tarafından askerî harekât
başlatılırsa, o zaman Türkiye'nin çıkarlarının nasıl korunacağının
hazırlıklarını yapıyoruz; yoksa, yaptığımız bir savaş hazırlığı, Irak'a
saldırma, Irak'ta savaş yapma hazırlığı değildir. Bizim hazırlığımız; eğer,
Irak'ta Türkiye'nin arzusu hilafına bir savaş başlarsa, o zaman, Türkiye'nin
siyasî çıkarlarını, ekonomik çıkarlarını nasıl karşılarız, bunun için alınması
gereken askerî önlemler nedir, işte, araştırdığımız, çaba sarf ettiğimiz,
planlamalarını yaptığımız hususlar bunlardır; yoksa, bir savaş hazırlığı
değildir.
Şimdi, biraz da Sayın
Topuz'un haklı olarak değindiği ve konuşmasının temelini, esas konusunu teşkil
eden meşruiyet meselesine gelmek istiyorum.
Pek tabiî ki,
uluslararası meşruiyet çok önemli bir husustur, bunun önemini hükümetimizin her
vesileyle vurgulamıştır ve uluslararası meşruiyet sorununun hükümetimiz ortaya
attığı, hükümetimizin icadı bir konu olarak takdim edilmemesi gerekir; bu
husus, Anayasamızın 92 nci maddesinde yer almaktadır. 92 nci maddede -üç aşağı
beş yukarı- uluslararası hukuka uygun olması koşuluyla, Türkiye'den yabancı
ülkeye asker gönderilmesine veya Türkiye'ye yabancı asker kabul edilmesine
Meclis karar verebilir deniliyor. Burada meşruiyeti pek tabiî ki hükümet tayin
edecek değildir -Sayın Topuz gayet isabetli bir şekilde belirtti; zaten,
kendisi gibi tecrübeli bir siyaset adamından daha başka türlü teşhis
beklemezdim, son derece isabetli- bu meşruiyetin Meclis tarafından belirlenmesi
gerekir. Bu hususu tekrar belirtmek istiyorum. Bu konuyu, ne hükümet ne Meclis
Başkanlığı, bu açıdan incelemek durumundadır. Bir tezkere getirilir; bu tezkere
müzakere edilirken, Meclis, meşruiyet zemininin oluşup oluşmadığına karar
verir. Meşruiyet zemininin oluşup oluşmadığına karar verme yetkisi Yüce
Meclisimizindir. Biz, hükümet olarak bir tezkere getireceğiz size eğer
getirilmesi gerekirse, daha oraya gelmedik. Tezkereyi, ancak, Amerika Birleşik
Devletleriyle aramızdaki istişareler sona erer de bir metne raptedebilirsek, o
zaman, böyle bir tezkere getirilmesi gerekir mi gerekmez mi diye tartışacağız,
eğer gerekirse tezkereyi getireceğiz; ama, uluslararası meşruiyet zemininin
oluşup oluşmadığı hususunu bir avukata danışarak, bir hukukî konuymuş gibi
değerlendirmek yanlıştır. Bu, bir siyasî konudur; buna Meclisimiz karar
verecektir. Dolayısıyla, uluslararası meşruiyet konusundaki görüşümüz budur.
Türkiye, Irak'ın
kitle imha silahlarından arındırılması ve bu arındırılma işinin de barışçı
yollarla çözümünü arzulamakta, bu konuda elinden gelen gayreti sarf etmektedir.
Diğer yandan da, ulusal çıkarlarımız doğrultusunda gerekli tedbirleri zamanında
almaya çalışıyoruz.
Zaman zaman bize şu
soru yöneltilmektedir: "Bir taraftan Amerikalılarla pazarlık yapıyorsunuz,
askerî makamlarımız harıl harıl hazırlıklar yapıyorlar, öbür taraftan da Irak'a
bakan gönderiyorsunuz veya Irak'tan yüksek düzeyde yetkili çağırıyorsunuz,
barışçı çabalar yürütüyorsunuz; bu bir çelişki değil midir?"
Muhterem
milletvekilleri, biz, bunun bir çelişki olmadığı görüşündeyiz; çünkü, eğer
barışçı bir çözüm kolaylaştırılacaksa, icabında, Irak'ın, Amerika tarafından
silah zoruyla bu yola zorlanabileceğini de bilmesi, barışçı yolların Irak tarafından
denenmesini kolaylaştıracaktır. Başka bir deyişle, siz evinizde oturup da, Irak'a,
lütfen ülkeni kitle imha silahlarından arındır dediğinizde, eğer, askerî güçle,
bu şekilde, barışçı yollarla bu sorun çözümlenmediği zaman, uluslararası
meşruiyet zemini de oluşması şartıyla, bunu askerî yolla gerçekleştirmeye
azimli olduğunu uluslararası camia ortaya koyarsa, o zaman Irak makamlarının,
bu işi barışçı yolla çözümlemeleri ihtimali ve imkânı daha fazla artar.
Dolayısıyla, biz, bir yandan Amerikan makamlarıyla müzakereleri yürütmemiz,
öbür yandan, Türkiye'de askerî makamlarımızın bir muhasamât, bir çatışma
başladığı zaman nasıl askerî tedbirler alacağımızı şimdiden müzakere etmeye başlamaları,
öte yandan da, barışçı çabaları sürdürme arasında bir çelişki görmüyoruz. Bu
şekilde her iki pistte de, her iki rayda da çabalarımızı sürdürmeye devam
edeceğiz.
Sayın Başkan, bana,
bu bilgilerimi ve bu değerlendirmelerimi Yüce Meclisimizle paylaşma imkânı
sağladığınız için teşekkür ediyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Bakan,
teşekkür ediyorum.
ALİ TOPUZ (İstanbul)
- Sayın Başkan, Sayın Bakan herhalde bir yanlış tespite dayanmış olsa gerek ki,
benim söylemediğim bir şeyi söylediğim biçiminde ifade ettiler. Uluslararası
meşruiyet konusunun Türkiye Büyük Millet Meclisinde saptanabileceğini ifade
ettiğimi söylediler. Ben öyle ifade etmedim. İzin verirseniz, 69 uncu maddeye
göre, nasıl ifade ettiğimi kürsüden kısaca arz edeyim.
BAŞKAN - Sayın Topuz,
bahsettiğiniz konuyla ilgili olarak tutanakları getirteceğim ve eğer dediğiniz
hususlar var ise, size söz hakkı vereceğim.
Sayın
milletvekilleri, 2 adet Meclis araştırması önergesi vardır. Önergeleri
okutmadan önce, Kâtip Üyenin oturum süresince yapacağı okumaları yerinden
yapması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Birinci Meclis
araştırması önergesini okutuyorum:
B)
GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI
VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.-
Adana Milletvekili Atilla Başoğlu ve 39 milletvekilinin, ülkemizin madenleri ve
madencilik politikası konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/44)
ÊTürkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
3213 sayılı Maden
Yasasının yürürlüğe girdiği 4.6.1985 yılından bu yana, bilhassa Tahkim
Yasasının kabulü sonrasında Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığına bağlı Maden
İşleri Genel Müdürlüğünce başta bor, petrol, trona, bakır, çinko, molibdenyum,
krom, altın, gümüş ve lityum olmak üzere;
1- Değerli
madenlerimizin işletim imtiyaz hakkının hangi yerli ve yabancı şirketlere hangi
ölçütlerle verildiğinin,
2- İmtiyaz verilmiş
olan yerli şirketlerin bilinen ve bilinmeyen yabancı ortaklıkları olup
olmadığı, söz konusu şirketlerin kaç kilometrelik alanlar üzerinde işletim
imtiyaz hakkına sahip oldukları, söz konusu imtiyazın belirli bir süreyle
sınırlandırılıp sınırlandırılmadığının,
3- Bu şirketlerin
Türkiye ekonomisine katkısının ne olduğunun,
4- Ülkemizde faaliyet
gösteren yabancı şirketlerin maden ürünlerinin kullanıldığı ve katma değer
yaratan herhangi bir teknolojiye sahip üretim tesislerinin varlığının,
5- Madenlerimizin
ülkemizde mi işlenip değerlendirildiği, yoksa işlenmeden ham olarak ihraç
edildiği ve bu hususun millî ekonomi üzerindeki kayıp ya da kazanç yönündeki
etkilerinin,
6- Bu kuruluşların
topraklarımızdan çıkardıkları ya da çıkarıp konsantre haline getirdikleri
madenleri hangi ülke ve ülkeye ait sanayi tesislerine ihraç ettikleri,
ihracatımızda ülkemizin alıcı karteli ya da kartelleriyle karşı karşıya olup
olmadığının,
7- Ülkemizden yapılan
maden ihracatında maden değeri üzerine doğrudan etkili olan tenör üzerinde bir
kontrolün yapılıp yapılmadığı, bu suretle ülkemizden kaçak kıymetli metal ve
maden çıkışının olup olmadığının,
8- Ülkemizde çalışan
yabancı maden şirketlerinin üretimleri içerisinde ileri teknolojide kullanılan
çok kıymetli olan ve her geçen gün önemi artan nadir elementlerin olup olmadığı
(stronsiyum, toryum, kobalt, vanadyum, yitrium, bizmut, indiyum, renyum, platin
ve platin grubu elementler gibi) ve bu elementleri belirleyecek analiz yöntem
ve cihazlarına ülkemizin sahip olup olmadığının,
9- Eskiden Eti
Holding A.Ş Genel Müdürlüğüne bağlı olan, ancak daha sonra özelleştirmek üzere
bulunan halen Özelleştirme İdaresi bünyesine alınan kromit ve Türkiye'nin
yegâne ferrokrom üreticisi Antalya Eti Elektrometalürji Sanayi AŞ ve Elazığ
Ferrokrom AŞ'nin sahip olduğu kromit sahalarında platin ve platin grubu elementlerin mevcut olup olmadığının,
10- Tahkim Yasası
kabulünden 5 sene öncesinden günümüze, yukarıda adı geçen kıymetli madenlerin
bulunduğu arazilerin kimlerden kimlere devredildiği veya kiralandığının,
Açığa kavuşturulması
amacıyla, Anayasa ve İçtüzük gereğince bir Meclis araştırması açılmasını arz
ederiz.
1.- Atilla Başoğlu |
(Adana) |
2.- Ahmet Yılmazkaya |
(Gaziantep) |
3.- Uğur Aksöz |
(Adana) |
4.- Ali Oksal |
(Mersin) |
5.- Mehmet Yıldırım |
(Kastamonu) |
6.- Mehmet Parlakyiğit |
(Kahramanmaraş) |
7.- Mustafa Sayar |
(Amasya) |
8.- Necati Uzdil |
(Osmaniye) |
9.- Ali Arslan |
(Muğla) |
10.- Ali Cumhur Yaka |
(Muğla) |
11.- İlyas Sezai Önder |
(Samsun) |
12.- Halil Ünlütepe |
(Afyon) |
13.-Mehmet Küçükaşık |
(Bursa) |
14.- Orhan Ziya Diren |
(Tokat) |
15.- Hüseyin Güler |
(Mersin) |
16.- Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu |
(Ankara) |
17.- Turan Tüysüz |
(Şanlıurfa) |
18.- Mesut Özakcan |
(Aydın) |
19.- Engin Altay |
(Sinop) |
20.- Zekeriya Akıncı |
(Ankara) |
21- Fuat Çay |
(Hatay) |
22.- Abdulaziz Yazar |
(Hatay) |
23.- Ramazan Kerim Özkan |
(Burdur) |
24.- Ali Rıza Gülçiçek |
(İstanbul) |
25.- Mehmet Tomanbay |
(Ankara) |
26.- Mustafa Gazalcı |
(Denizli) |
27.- Osman Coşkunoğlu |
(Uşak) |
28.- Feramus Şahin |
(Tokat) |
29.- Kemal Demirel |
(Bursa) |
30.- Atilla Kart |
(Konya) |
31.- Emin Koç |
(Yozgat) |
32.- Muharrem Toprak |
(İzmir) |
33.- Fikret Ünlü |
(Karaman) |
34.- Kemal Sağ |
(Adana) |
35.- Mehmet Akif Hamzaçebi |
(Trabzon) |
36.- Mehmet Ziya Yergök |
(Adana) |
37.- Nevin Gaye Erbatur |
(Adana) |
38.- İsmet Atalay |
(İstanbul) |
39.- Yücel Artantaş |
(Iğdır) |
40.- Ensar Öğüt |
(Ardahan) |
Gerekçe:
Dünya bir teknoloji
devrimi yaşamaktadır. Sanayi devriminin temel girdileri demir, kömür, petrol
gibi yeraltı kaynakları değerlerini korurken, geleneksel üretimde bir değer
taşımayan, ileri teknoloji üretiminde büyük değer arz eden yeni elementlerin
varlığından söz eden bilimsel çalışmalar birbiri ardına yayımlanmaktadır.
Gelişimlerini yer
altı kaynaklarına borçlu G-7 ülkeleri, yeraltı kaynaklarını, yeraltı kaynakları
kullanarak işlemişler ve günümüz ekonomilerine ulaşmışlardır. Ancak,
üretilemeyen ve yenilemeyen kaynaklar her gün azalmakta ve bu, ülkeleri dışa
bağımlı kılmaktadır. Bugün ABD petrolde yüzde 50 dışa bağımlıdır ve
rezervlerinin on yıl daha yeterli olacağı hesaplanmaktadır. Aynı ülke, boksit,
manganez, çinko, nikel, titanyum, antimuan, platin grubu elementler gibi kırka
yakın maddede yüzde 65, yüzde 100 oranında bağımlıdır. Gelişmiş Avrupa ülkeleri
ve Japonya'da bu rakamlar yüzde 100'lere ulaşmaktadır.
Gelişmiş ülkeler,
tükenmekte olan kaynaklarını etkin politikalarla koruma altına alarak,
sanayilerinin ayakta kalmasını sağlayacak tedbirleri getirmekte, az gelişmiş ve
gelişmekte olan ülkelerin kaynakları üzerinde nüfuzlarını artırmaya
çalışmaktadırlar. Türkiye'nin kalkınmasını engelleyen dışsal faktörlerin
konuyla bağlantısını kurmak yanlış olmayacaktır. Nitekim, kalkınmak
sanayileşmekle, sanayileşmek hammadde kullanımıyla ilgilidir. Bu durumsa, gelişmiş
ülkelerin girdisi olan maden miktarında düşüş demektir.
Gelişmekte olan ve
geri kalmış ülkelerse, madenlerini ham olarak ihraç etmektedir. Afrika, dünya
ham maden ihtiyacının yüzde 35'ini karşılamasına rağmen, kalkınmış olmaktan
uzaktır. Ne yazık ki, ülkemiz de, madenlerini ham ihraç eden ülkeler arasında
yer almaktadır. Yabancı şirketlerin ham olarak dışarıya çıkardıkları madenleri,
yerli şirketler, teknolojik imkânsızlıklardan dolayı, işlemeden satmak
zorundadırlar. İhracatının yüzde 75, yüzde 100'ü ham madene dayalı ülkeler,
dünyanın en geri kalmış ülkelerini oluşturmaktadır.
Üzülerek görüyoruz
ki, ülkemiz, madencilikte hak ettiği mertebeyi yakalamış değildir.
Politikasızlıklar arasında boşta kalan servetlerimiz kapanın elinde kalma
tehlikesindedir. Madenlerimizin ulusal amaçlarla kullanımı, korunması ve geliştirilmesi,
yarınlarımızın en önemli sorumluluklarındandır. Bu görüşlerin ciddî bir şekilde
ele alınması ve sağlıklı bilimsel bir devlet politikası oluşturulması
gerekmektedir.
BAŞKAN -
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge gündemde
yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme,
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Diğer Meclis
araştırması önergesini okutuyorum:
2.-
Tekirdağ Milletvekili Mehmet Nuri Saygun ve 19 milletvekilinin, Trakya'da tarım
ve sanayi sektörlerinin yer seçiminden ve çarpık gelişmeden kaynaklanan
sorunların araştırılarak dengeli ve sağlıklı gelişmesi için alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/45)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Trakya bölgesinin,
ülkemizin tarım ve sanayi sektörlerindeki önemini gözardı etmemiz mümkün
değildir. Ancak yıllardır uygulanmakta olan yanlış tarım ve sanayi politikaları
ne yazık ki bölgemizi tarımsal alanda da, sanayi alanında da verimli kılamamış
ve hatta bölgenin ekolojik dengelerinin dahi alt üst olmasına neden olmuştur.
Bölgede, birinci
derece tarım arazisi niteliğinde olan yörelerde sanayi tesisleri kurulmuş,
gerçekten toprağın verimsizliği nedeniyle sanayi bölgesi olarak belirlenmesi
gereken yörelerde ise tarımın özendirilmesi yoluna gidilmiştir.
Sonuçta Trakya
sağlıksız bir tarım yapısına ve bir sanayi çöplüğüne dönüşmüştür.
Bölgede tarım
sektörünün verimliliğinin sağlanması ve oluşturulacak sanayi bölgelerinin doğru
alanlara kaydırılmasının temini amacıyla bir çalışma yapılması zorunlu hale
gelmiştir.
Bu nedenle,
belirtilen çarpıklığın nedenleri ve çözüm yollarının tespiti amacıyla
Anayasamızın 98 inci, İçtüzüğümüzün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince bir
Meclis araştırılması açılmasına karar verilmesini arz ve talep ederiz. 6.2.2003
1.- Mehmet Nuri Saygun |
(Tekirdağ) |
2.- Erdoğan Kaplan |
(Tekirdağ) |
3.- Necdet Budak |
(Edirne) |
4.- Engin Altay |
(Sinop) |
5.- Salih Gün |
(Kocaeli) |
6.- Ensar Ögüt |
(Ardahan) |
7.- Mehmet Küçükaşık |
(Bursa) |
8.- Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu |
(Ankara) |
9.- Feridun Fikret Baloğlu |
(Antalya) |
10.- Yaşar Tüzün |
(Bilecik) |
11.- Uğur Aksöz |
(Adana) |
12.- İlyas Sezai Önder |
(Samsun) |
13.- Halil Ünlütepe |
(Afyon) |
14.- İsmail Özay |
(Çanakkale) |
15.- Yavuz Altınorak |
(Kırklareli) |
16.- Muharrem İnce |
(Yalova) |
17.- Mustafa Yılmaz |
(Gaziantep) |
18.- Ali Cumhur Yaka |
(Muğla) |
19.- Şevket Gürsoy |
(Adıyaman) |
20.- Hasan Ören |
(Manisa) |
Gerekçe:
Türkiye'nin Avrupa'ya
açılan kapısı, verimli ve bereketli topraklara sahip Trakya bölgemiz, yıllardır
uygulanmakta olan plansız ve programsız uygulanan politikalar sonucunda, gerek
tarım gerekse sanayi sektöründe ciddî yaralar açılmış, yöre halkımız mağdur
edilmiştir.
Çok uzun süre
ülkemizin tarım kaynaklarının önemli bir bölümünü üreten bölgemiz, bu
düzensizlikler sonucu bereketli topraklarını kaybetmiş, kalanları da
koruyamayacak hale gelmiştir.
Bu üzücü durum,
yıllardır tarımı yok sayan politikaların kaçınılmaz sonucudur. Birçok kişiye iş
ve aş imkânı yaratan sanayileşmeye karşı değiliz; ama, sanayi bölgeleri
oluşturulurken tarım sektörünün dikkate alınması şarttır. Gerek verimli
topraklarda sanayileşmenin yaratılması gerekse denetlenemeyen ya da
denetlenmeyen sanayi tesislerinin atıkları sonucu, bölgemizin yeraltı ve
yerüstü su kaynakları kullanılamaz hale gelmiştir. Trakya Bölgesini kimse
gözden çıkaramaz. Bu bölgede bir düzen yaratılmalı, sanayi ve tarımın
birbirlerine zarar vermeden devam etmesi sağlanmalıdır.
Bu belirttiğimiz
sıkıntılar, ne yazık ki, geçmişte, korkulanın da üstünde seyretmiştir.
Gelecekte seyretmeyeceğine yönelik hiçbir gayret de gözlenmemektedir.
Trakya Bölgesinin
yeniden tarım ambarı ve ülkemizin önemli sanayi bölgesi olabilmesi için, bölge
insanının mağdur olmaması için, geçmişin tespitinin yapılması ile gelecekteki
organizasyonların sağlıklı olması için, Anayasamızın 98 inci, İçtüzüğümüzün 104
ve 105 inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırmasının açılmasını arz
ederiz.
Saygılarımızla.
BAŞKAN -
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge, gündemde
yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme,
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Başkanlığının, Çevre
Kanunu Tasarısı hakkında İçtüzüğün 34 üncü maddesi uyarınca verilmiş bir
tezkeresi vardır; okutuyorum:
C)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.-
Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu
Başkanlığının, esas komisyon olarak Çevre Komisyonuna, tali komisyonlar olarak
da Adalet Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonuna sevk edilen Çevre Kanunu
Tasarısının, görev alanlarına girmesi nedeniyle Komisyonlarında görüşülmesinin
teminine ilişkin tezkeresi (3/184)
5.2.2003
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Başkanlığınızca;
26.12.2002 tarihinde "Çevre Kanunu Tasarısı" esas komisyon olarak
Çevre Komisyonuna, tali komisyonlar olarak da Adalet Komisyonu ile Plan ve
Bütçe Komisyonuna sevk edilmiştir.
Ülkemiz reel üretim
sektörünü, sanayi tesislerini ve enerji yatırımlarını yakından ilgilendiren söz
konusu kanun tasarısı komisyonumuzun da görev alanına girmektedir.
Sürdürülebilir kalkınma perspektifi içinde çevreyle uyumun sağlanması
gerekmektedir.
Bu nedenle, Çevre
Komisyonuna sevk edilmiş bulunan "Çevre Kanunu Tasarısının" İçtüzüğün
34 üncü maddesine göre Komisyonumuzda görüşülmesinin temini için gereğinin
yapılmasını bilgilerinize saygılarımla arz ederim.
Soner
Aksoy
Kütahya
Komisyon
Başkanı
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, okunmuş bulunan tezkeredeki Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonunun talebi Çevre Komisyonunca da uygun
bulunduğundan, bu istem, İçtüzüğün 34 üncü maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca
Başkanlığımızca yerine getirilmiştir.
Başbakanlığın,
Anayasanın 82 nci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır; okutup,
oylarınıza sunacağım:
2.-
Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler'in,
23-24 Aralık 2002 tarihlerinde Rusya Federasyonuna yaptığı resmî ziyarete
iştirak etmeleri uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi
(3/185)
19.2.2003
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Devlet Bakanı Kürşad
Tüzmen ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler'in, görüşmelerde
bulunmak üzere, bir heyetle birlikte 23-24 Aralık 2002 tarihlerinde Rusya
Federasyonuna yaptığı resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin
de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararının
sureti ilişikte gönderilmiştir.
Anayasamızın 82 nci
maddesine göre gereğini arz ederim.
Abdullah
Gül
Başbakan
LİSTE
Ömer Çelik |
(Adana) |
Salih Kapusuz |
(Ankara) |
Mehmet Dülger |
(Antalya) |
Emin Bilgiç |
(Isparta) |
Egemen Bağış |
(İstanbul) |
Nazım Ekren |
(İstanbul) |
Şaban Dişli |
(Sakarya) |
BAŞKAN - Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Danışma Kurulunun
önerileri vardır; önce, tümünü okutup işleme alacağım; sonra, ayrı ayrı okutup
oylarınıza sunacağım:
IV.- ÖNERİLER
A)
DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ
1.-
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun 12.8.1990 tarihli 126 ncı
Birleşiminin İkinci Oturumuna ilişkin kapalı oturum tutanakları ile tutanak
özetleri ve 5.9.1990 tarihli 3 üncü Birleşiminin İkinci Oturumuna ilişkin
kapalı oturum tutanakları ile tutanak özetlerinin, İçtüzüğün 71 inci maddesine
göre yayımlanmasına ve Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki
sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi
Danışma Kurulu
Önerisi
No: 17 Tarihi: 20.2.2003
Danışma Kurulunun 20
Şubat 2003 Perşembe günü yaptığı toplantıda aşağıdaki önerilerin Genel Kurulun
onayına sunulması uygun görülmüştür.
Bülent
Arınç
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Faruk Çelik Haluk Koç
AK Parti Grubu Başkanvekili CHP Grubu Başkanvekili
1- Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kurulunun; 12.8.1990 tarihli 126 ncı Birleşiminin İkinci
Oturumuna ilişkin kapalı oturum tutanakları ile tutanak özetleri ve 5.9.1990
tarihli 3 üncü Birleşiminin İkinci Oturumuna ilişkin kapalı oturum tutanakları
ile tutanak özetlerinin, İçtüzüğün 71 inci maddesine göre yayımlanmasının,
2- Genel Kurulun
20.2.2003 Perşembe günkü (bugün) birleşiminde, gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Genel Diğer İşler" kısmının 13 üncü
sırasında yer alan, 53 sıra sayılı 16.1.2003 tarihli ve 4792 sayılı Vergi
Barışı Kanunu ve Anayasanın 89 uncu maddesi gereğince Cumhurbaşkanınca bir daha
görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun,
bu kısmın 1 inci sırasına alınması ve görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışma
süresinin uzatılmasının,
Genel Kurulun onayına
sunulması önerilmiştir.
BAŞKAN - Bu konuda
söz talebi?.. Yok.
Sayın
milletvekilleri, birinci öneriyi okutup, oylarınıza sunacağım:
Öneriler:
1- Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kurulunun; 12.8.1990 tarihli 126 ncı Birleşiminin İkinci Oturumuna ilişkin kapalı oturum
tutanakları ile tutanak özetleri ve 5.9.1990 tarihli 3 üncü Birleşiminin İkinci
Oturumuna ilişkin kapalı oturum tutanakları ile tutanak özetlerinin, İçtüzüğün
71 inci maddesine göre yayımlanmasının Genel Kurulun onayına sunulması
önerilmiştir.
BAŞKAN - Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
İkinci öneriyi
okutuyorum:
2- Genel Kurulun
20.2.2003 Perşembe günkü (bugün) birleşiminde, gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleri İle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 13 üncü
sırasında yer alan, 53 sıra sayılı 16.1.2003 tarihli ve 4792 sayılı Vergi
Barışı Kanunu ve Anayasanın 89 uncu maddesi gereğince Cumhurbaşkanınca bir daha
görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun,
bu kısmın 1 inci sırasına alınması ve görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışma
süresinin uzatılmasının Genel Kurulun onayına sunulması önerilmiştir.
BAŞKAN - Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.
Alınan karar
gereğince 1 inci sıraya alınan, 16.1.2003 tarihli ve 4792 sayılı Vergi Barışı
Kanunu ve Anayasanın 89 uncu maddesi gereğince Cumhurbaşkanınca bir daha
görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun
müzakerelerine başlıyoruz.
V.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER
1.-
4792 Sayılı Vergi Barışı Kanunu ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince
Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/520) (S. Sayısı : 53) (1) (2)
BAŞKAN - Komisyon?..
Burada.
Hükümet?.. Burada.
Komisyon raporu, 53
sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın
milletvekilleri, 16.1.2003 tarihli ve 4792 sayılı Vergi Barışı Kanununun 1, 2,
3, 5, 6, 7, 12, 14, 15 ve 19 uncu maddeleri, Cumhurbaşkanınca uygun
bulunmayarak, bir daha görüşülmek üzere, bu hususta gösterilen gerekçeyle
birlikte, Başkanlığımıza geri gönderilmiştir.
Anayasanın 89 uncu
maddesinin ikinci fıkrasında "Cumhurbaşkanınca kısmen uygun bulunmama
durumunda, Türkiye Büyük Millet Meclisi sadece uygun bulunmayan maddeleri
görüşebilir" hükmü yer almaktadır. Bu hükme göre, geri gönderilen kanunun
bütün maddelerinin veya sadece Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayan maddelerinin
görüşülmesi Genel Kurulun kararına bağlıdır.
Bu nedenle, söz
konusu kanunun, İçtüzüğün 81 inci maddesinde belirtilen usule göre, ancak,
sadece Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayan 1, 2, 3, 5, 6, 7, 12, 14, 15 ve 19
uncu maddelerinin görüşülmesini Genel Kurulun onayına sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, kanunun tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına,
Mersin Milletvekili Mustafa Özyürek; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhurbaşkanı
tarafından veto edilmiş bulunan Vergi Barışı Kanunu hakkında söz almış
bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
âdeta, sürekli bütünlemeye kalan öğrencilere döndük. Önce kanunu buradan
geçiriyoruz, daha sonra Sayın Cumhurbaşkanı iade ediyor, aynı konuları, aynı
maddeleri tekrar burada görüşmek durumunda kalıyoruz. Böylece, hem Yüce
Meclisin güvenilirliği konusunda tereddütlere sebep oluyoruz hem de zamanımızı
boşa harcıyoruz.
O nedenle, kanunları
hazırlarken, kanunları komisyonlarda ve Yüce Mecliste görüşürken, usul
hükümlerine, hukukun temel ilkelerine uymamız gerekir. Uymadığımız takdirde ne
oluyor; bugün yapmakta olduğumuz gibi, aynı konuları tekrar tekrar burada
görüşmek durumunda kalıyoruz. Bu, ilk kanun değil. Meclisimiz, açılalı, daha üç
ayını doldurmadı. Mâlî milatta olduğu gibi, diğer bazı kanunlarda olduğu gibi,
aynı konuları tekrar tekrar görüşmek durumunda kaldık. Ne yazık ki, Sayın
Cumhurbaşkanının geri çevirmesi, iktidar tarafından, Meclis çoğunluğu
tarafından sıradan bir olaymış gibi değerlendiriliyor; deniliyor ki
"Cumhurbaşkanı geri gönderir, biz, virgülüne dokunmadan kendisine iade
ederiz." Ne yazık ki, bu açıklamalar, yani "virgülüne dokunmadan iade
ederiz" açıklamaları, daha Cumhurbaşkanımızın iade gerekçesi okunmadan
ifade ediliyor.
(1) 4792 sayılı Kanunun görüşmeleri 16.1.2003 tarihli 23
üncü Birleşimde yapılmıştır.
(2) 53 S. Sayılı Basmayazı bu birleşim tutanağına
eklidir.
Şimdi,
Cumhurbaşkanlığı, bir makam, Anayasamızda yeri olan bir organ. Oradan bir kanun
geri çevrilmişse, mantık neyi gerektirir; bu geri çevirme gerekçesi
ayrıntılarıyla incelenmeli, orada gerçekten üzerinde durulması gereken noktalar
varsa onlar düzeltilerek kanun yeniden oluşturulmalıdır. Ancak, burada da, daha
ajanslardan vergi barışı yasasının geri çevrildiği haberi çıkar çıkmaz hükümet
yetkililerinden "virgülüne dokunmadan iade edeceğiz" ifadesi geliyor.
Bu doğru değildir arkadaşlarım. Anayasal düzende organlar arasında uyumu
sağlamak hepimizin görevidir.
Cumhurbaşkanımız, son
derece değerli bir hukukçudur; her konuyu, enine boyuna, ciddî şekilde
değerlendirmektedir. İade ettiği kanunlarla ilgili, yeni baştan bir
değerlendirme yapılması ihtiyacı vardır.
Belki, virgülüne
dokunmadan kanunu yeniden çıkarmak suretiyle Sayın Cumhurbaşkanının ikinci kez
veto etmesini engelliyorsunuz; ama, Anayasa Mahkemesinin yolunu da
aralıyorsunuz. O nedenle, yasaları hazırlarken, yasaları burada görüşürken,
mutlaka ve mutlaka, temel hukuk ilkelerini, usul hükümlerini göz önünde
bulundurmamız gerekiyor.
Değerli arkadaşlarım,
kanun yapmak sıradan bir iş değildir. Kanunlar, toplumun hayatını, toplumsal
yaşantıyı etkileyen, düzenleyen kurallardır. Özellikle vergi kanunları,
insanların cebinden para almak veya bugün görüşmekte olduğumuz vergi af
kanununda olduğu gibi, insanların cebine para koymak gibi son derece önemli,
herkesi çok yakından ilgilendiren, milyonlarca mükellefin meşgul olduğu konulardır.
Böylesi konularda işi aceleye getirmek, gerekçeleri dikkate almamak,
hiçbirimize bir şey kazandırmaz. Keşke hükümet, keşke Plan ve Bütçe
Komisyonunun çoğunluğu "biz, virgülüne dokunmadan bu kanunu
Cumhurbaşkanına tekrar göndereceğiz" anlayışında değil de "bu kanunun
eksikleri var, bu kanunun yanlışları var, bunları elbirliğiyle düzeltelim"
anlayışında olsaydı ve Cumhuriyet Halk Partisinin, gerek Plan ve Bütçe
Komisyonunda gerekse kanunun ilk kez burada görüşülmesi sırasında ileri sürdüğü
görüşlere itibar etseydi, bu kanunu, daha güzel, daha mükemmel, daha kolay
uygulanır bir şekilde çıkarma şansına sahip olurduk; ama, ne yazık ki, bu şansı
yakalayamadık. Yine eller kalkacak, daha önce yaptığımız yanlışı, yanlışlığı
Cumhurbaşkanımızın vetosuyla ortaya çıkmış olan bir kanunu, yine, aynen kabul
edeceğiz.
Değerli arkadaşlarım,
Cumhurbaşkanımızın tutumuyla ilgili, Cumhurbaşkanımızın iktidarın bazı
tasarruflarına dönük değerlendirmeleriyle ilgili, Meclis çoğunluğunda, AKP
iktidarında çok yanlış bulduğumuz bir anlayış var. Deniliyor ki:
"Cumhurbaşkanı, bizim işimizi güçleştirmek için kanunları geri çeviriyor.
Cumhurbaşkanı, bizim beyin takımı kurmamıza engel oluyor, onun için bazı
atamalarımızı geri çeviriyor."
Değerli arkadaşlarım,
şu ana kadar önemli atamalar yapılmıştır; atamaları görüyoruz. Bu atamaların
büyük kısmı, ya bakanlarımızın yakınları ya AKP'li milletvekillerinin
akrabaları, eş dost... Yani, eşi dostu bir araya getirmek, beyin takımı kurmak
mıdır?! (AK Parti sıralarından "Ne alakası var" sesleri)
Şimdi, şöyle bir
alakası var değerli arkadaşlarım: Sayın AKP Genel Başkanından pek çok yetkiliye
kadar açıklamalar... (AK Parti sıralarından "Ak Parti" sesleri)
REYHAN BALANDI
(Afyon) - AK Parti...
MUSTAFA ÖZYÜREK
(Devamla) - AKP değerli arkadaşlarım, AKP... (AK Parti sıralarından gürültüler)
Şimdi, bu
terminolojiyi laf atarak çözemeyiz. Onun için, biz "AKP" demeye devam
ediyoruz. Siz, zaman içinde öyle işler yaparsınız ki, millet de döner, size
"AK Parti" der...
İNCİ GÜLSER ÖZDEMİR
(İstanbul) - Diyor zaten.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(Devamla) - ...ama, şu ana kadar, size "AK Parti" demiyor ne yazık
ki; çünkü, yaptığınız tek şey partizanlıktır. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım,
yani, "beyin takımı kuracağız" diye yola çıkıyorsunuz; peki,
"beyin takımı" demek, sadece sizlerin yakınlarınız mı demek?!
MUHARREM KARSLI
(İstanbul) - Nereden çıktı bu?!
MUSTAFA ÖZYÜREK
(Devamla) - Evet, isim isim sayarım. (AK Parti sıralarından "say"
sesleri) Bakanların akrabalarını atadığınızı kabul ediniz.
BAŞKAN - Sayın
Özyürek, bir dakikanızı alabilir miyim.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(Devamla) - Tabiî, Sayın Başkan, buyurun.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, lütfen, hatibi dinleyelim; söz sırası Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubuna geldiğinde, sözcüleriniz tarafından cevap verilsin. Lütfen
dinleyelim. (CHP sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından "Vergi
konusuna gelsin" sesleri)
MUSTAFA ÖZYÜREK
(Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben de bu Meclisin
Meclis Başkanvekilleri tarafından yönetilmesi taraflısıyım; ama, şurada
yaşadığımız olayda görülüyor ki, burada oturan milletvekillerimiz burayı
yönetmeye kalkıyorlar. Hepimizin görevi başka değerli arkadaşlarım. Milletvekilinin
görevi kalkıp burada konuşmaktır; bu Meclisi yönetme görevi Meclis Başkanının
işidir. Onun için, böyle, laf atarak benim insicamımı bozamazsınız; ama, sadece
vakit kaybederiz.
Şimdi, benim
belirtmek istediğim nokta şudur: Evet, dünyanın her yerinde bürokrasi çok
önemlidir. Bürokrasiye getireceğiniz insanlar nitelikli insanlarsa, üretken
insanlarsa, dürüst, namuslu insanlarsa mesele yok; ama, görevini yapan
insanları, sırf "bizim takımdan değildir" diye alırsanız, onun yerine
de eş-dost yakınlarını getirirseniz, bunun adı, beyin takımı kurmak değil, bal
gibi partizanlıktır. (CHP sıralarından alkışlar)
ÜMMET KANDOĞAN
(Denizli) - Vergi barışıyla ne alakası var!
MUSTAFA ÖZYÜREK
(Devamla) - Şimdi, vergi barışına gelelim.
Olay şu değerli
arkadaşlarım; niçin bunu anlatıyorum: Cumhurbaşkanımızın tasarruflarını, yani
veto gerekçesini önemsememiz gerektiğini belirtmek için anlatıyorum;
cumhurbaşkanımız bir atamayı geri çeviriyorsa, bunun da bir nedeni vardır diye
değerlendirin, yanlış yapmayın, kurumlar arasında gereksiz çatışmalara,
gerginliğe yol açmayın demek için bunları anlatıyorum. Yoksa, atamalarla ilgili
konular da yakında Meclis gündemine gelecek. Orada, kim kimin yakını olduğu
için belli noktalara gelmiştir, onları da ayrıntılarıyla sizlere anlatacağız.
Değerli arkadaşlarım,
tekrar görüşmekte olduğumuz vergi barışıyla ilgili olarak, öncelikle, birinci
mesele, bu kanun bir barış filan değil, bu kanun bir af yasası. O nedenle de,
cumhurbaşkanımız, af yasasının kabulünde gerekli olan nitelikli çoğunluğun
burada aranmasını istemiştir. Yani, affın adını barış şeklinde değiştirmek
suretiyle nitelikli çoğunluktan kurtulmak mümkün değildir. Nitekim, bu,
cumhurbaşkanımızdan o nedenle geri çevrilmiştir. Eğer, burada, tekrar,
nitelikli çoğunluğu sağlamadan bu kanunu sonuçlandırırsak, bu Anayasaya aykırı
olur, bu Anayasa Mahkemesinden döner.
Af kanununa
"erteleme" demek, vergi affına "vergi barışı" demek, onun
niteliğini değiştirmez. Bu, esas itibariyle bir af kanunudur ve nitelikli
çoğunluk aranması gerekmektedir.
Şimdi, vergi affını
çıkarmanın yanlış bir şey olduğunu bu hükümetin yetkilileri de açıklamışlardır.
Sayın Maliye Bakanımız demiştir ki: "Bundan sonra Anayasada bir değişiklik
yapacağız, vergi affı çıkarılmasını önleyeceğiz." Peki, vergi affı
çıkarılması sakıncalı, yanlışsa, niçin siz vergi affı çıkarıyorsunuz? "Biz
çıkardık; ama, bizden sonra gelenlerin çıkarmasını Anayasayı değiştirerek
önleyeceğiz." Bu doğru bir yaklaşım değil arkadaşlarım. Anayasayı filan
değiştirmeye lüzum yok; vergi affını, hükümet olarak tasarıyı getirmezsiniz
buradan da çıkmaz; ama, öncelikle şu nitelikli çoğunluğu, beşte 3 çoğunluğu bir
arayalım, ona göre yasa yapalım, daha sonra Anayasaya göre engelleme noktasına
gidelim.
Bir diğer önemli
nokta: Vergi affı meselesinde hükümet önce çok büyük kaynak sağlayacağını
umarak yola çıkmıştır; ama, zaman içinde rakamlar ortaya çıktıkça anlaşılmıştır
ki, buradan öyle büyük bir gelir filan gelmez. Zaten, krizin altında ezilmiş,
siftah yapmadan kepenk kapatan esnafın yeni bir vergi vermesi -ister adına
"af" kelimesini getirin, ister ne getirirseniz getirin- mümkün değil.
Kimlerin vergi borcu
var değerli arkadaşlarım, bunun kompozisyonuna bir bakmak lazım: Önce kamu
kuruluşlarının, belediyelerin, KİT'lerin borcu var. Peki, bunlar zaten büyük
bir sıkıntı içindeler, hazineden para gelmedikçe yeni bir ödeme yapabilirler
mi; yapamazlar. Kimlerin vergi borcu var; batakçı, hayalî ihracatçı, naylon
faturacıların vergi borcu var. Bunların bir kısmını koydunsa bul, zaten batmış;
bir kısmı Egebank gibi, Etibank gibi uydurma, batmış bankaların iştiraklerinin
vergi borcu var. Bunlar, zaten, iflas etmiş, tasfiyeye girmiş; kimden, ne
alacaksınız. Geriye, kala kala, namuslu, dürüst, günü gününe işlerini götürmeye
çalışan esnaf kalıyor, tüccar kalıyor; onlardan da fazla bir şey çıkmaz.
Nitekim, IMF ile yapılan müzakereler sırasında, bu yolla toplanacak gelirin 1
katrilyon civarında olacağına dair çeşitli rakamlar ortaya atılmıştır ki, bize
göre de, burada, 1 katrilyondan fazla bir gelir sağlanamaz.
Değerli arkadaşlarım,
Cumhuriyet Halk Partisinin vergi barışıyla ilgili temel görüşlerini, Plan ve
Bütçe Komisyonunda arkadaşlarımız ifade ettiler ve ilk görüşmesinde de, yine,
burada, Cumhuriyet Halk Partisinin sözcüleri belirtti. Kısaca, bir kez daha
tekrarlamak istiyorum: Biz, 2001 yılında, 2002 yılında büyük bir kriz yaşamış
ülkemizde, namuslu, dürüst mükelleflere vergi borçlarını ödeme konusunda bir
kolaylık getirilmesinden yanayız; ama, biz, bu vesileyle, naylon faturacıların
affedilmesine kesinlikle ve kesinlikle karşıyız (CHP sıralarından alkışlar)
biz, bu vesileyle, hayalî ihracatçıların affedilmesine kesinlikle karşıyız.
Şimdi, bir beyaz
sayfa açmak, bir af getirmek, ancak, yeni bir düzene geçiyorsanız, mevcut
çarpık düzeni ortadan kaldırıp, tutarlı, kalıcı, adil bir vergi reformu
yapıyorsanız ihtiyaçtır; ama, siz, vergi reformunu yapmıyorsunuz, yeni bir
vergi düzenini ortaya koymuyorsunuz, sadece afla başlıyorsunuz. Belki, biraz
sonra, Sayın Maliye Bakanı gelir buraya, der ki: "Yakında vergi reformuyla
ilgili tasarıyı da getireceğiz."
Önce, şu tasarıyı bir
getirin, bir görelim; ondan sonra, geriye dönük bir beyaz sayfa açma ihtiyacı
varsa, onu da açarız.
Malî miladı
kaldırdık; yerine ne koyduk, ne koyacağız, belli değil. Yeni bir düzen
getirmiyoruz, vergi sistemimizdeki çarpıklıkları giderecek önlemler almıyoruz;
ama, vergi affı getiriyoruz. Bu mantık yanlış değerli arkadaşlar, bu mantık
doğru değil.
Şimdi, vergi
sistemimiz öylesine çarpıklaşmış ki... Gerçi, hükümetimiz, biraz önce Sayın
İçişleri Bakanımızın da açıkladığı gibi, henüz Amerikalı askerlerin Türkiye'ye
kabulüyle ilgili bir tezkereyi Meclise getirmedi ve böyle bir karar çıkmadı;
ama, gazetelerden, televizyonlardan izliyoruz ki, Amerikalı askerler geldiler,
İskenderun'a indiler, yerleştiler. Şimdi, haydi Türkiye'ye yerleştiler, o başka
bir konu, dışişleri konuları görüşürken tartışırız; ama, bunların talepleri
nedir biliyor musunuz değerli arkadaşlarım; "Türkiye'de benzinin üzerinden
o kadar yüksek vergi alınıyor ki, şu ÖTV'yi düşürün de biz ucuz benzin
alalım" diyorlar ve gene bugün gazetelerde var; "o kadar yüksek KDV
alıyorsunuz ki, şu KDV'yi ucuzlatın" veya "KDV'siz mal almak
istiyoruz" diyorlar. Yani, devlet olarak, Türk vatandaşlarını o kadar güç
durumda bırakıyoruz, o kadar yüksek vergiler alıyoruz ki, dışarıdan gelen
birisinin gözüne bu, hemen batıyor.
Onun için, işte
"af çıkaracağız, vergi reformu yapacağız" filan demeden önce, artık,
vergi kaçırmanın kapısı haline gelmiş bulunan, insanları vergi kaçırmaya teşvik
eden...
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın
Özyürek, konuşmanızı tamamlamanız için size 2 dakika eksüre veriyorum.
Buyurun.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(Devamla)- Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Vergi kaçırmanın
kapısı haline gelmiş olan şu yüksek KDV oranlarını bir indirelim. Bunun için,
öyle, kanun çıkarmaya filan da lüzum yok; hükümet, bugün bir kararname çıkarır,
KDV oranlarını sıfıra kadar indirebilir.
Benzinin içindeki
yüzde 70'e varan vergileri indirmek için de kanun çıkarmaya filan lüzum yok;
oturursunuz, bir kararname çıkarırsınız, bunları makul düzeye indirirsiniz.
Zaten, artık, vatandaşımız bunlardan şikâyetçi, yani, bu, elin gavuruna karşı
mahcup oluyoruz, Amerikalılara karşı mahcup oluyoruz. Gelin, şu vergi
oranlarını makul bir düzeye indirin de, Amerikalılara karşı yüzümüz kızarmasın
değerli arkadaşlarım!
Değerli arkadaşlarım,
tabiî, vergi reformu, vergi düzenlemeleri, çok önemli işlerdir, bunlar
yapılmalıdır, bunları yaptıktan sonra af düşünülmelidir. Biz, işi tersine
aldık, önce affediyoruz, sonra vergi kanunu getireceğiz diyoruz. Önemli olan,
bugün, artık, vergi kanunu değildir, önemli olan, vergi kanunlarını düzenlemek
değildir; önemli olan, harcamalardaki israfı ve suiistimali önlemektir. Şimdi,
benim, hep yaptığım bir benzetmeyle, testi kırık değerli arkadaşlarım. Bu kamu
düzeni su tutmuyor. Siz, vatandaştan astronomik vergiler topluyorsunuz, o kırık
testiye dolduruyorsunuz; yani, israfa, suiistimale boğulmuş olan devlet
çarkının içine bu paraları atıyorsunuz, bunların hepsi boşa gidiyor.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın
Özyürek, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(Devamla) - İzin verir misiniz Sayın Başkanım, tamamlıyorum.
Onun için, bugün
artık çağımızda, vergi reformu değil, öncelikli olan, harcama reformudur; yani,
harcamalarda saydamlıktır, harcamalarda israfı önlemektir, harcamalarda
yolsuzluğu önlemektir.
Vatandaş "ben,
vergimi veriyorum da, vergim kimlere gidiyor; vergim hırsızlığa, yolsuzluğa,
suiistimale gidiyorsa, ben niçin vergi veriyorum" diyor. Onun için, biz
diyoruz ki; geliniz, önce, şu dokunulmazlıkları bir kaldıralım, kim yolsuzluğa,
kim hırsızlığa karışmışsa hesabını soralım; vatandaş, dürüst, saydam, hiç
kimsenin yaptığının yanına kâr olmadığı bir düzeni görsün, gönül huzuruyla
vergisini ödesin; ondan sonra da, vergi reformunu, vergi affını düşünelim.
Biz, içinde büyük
tutarsızlıklar taşıyan, Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından önemli maddeleri veto
edilen bu kanunun tekrar oylanması sırasında, ne yazık ki, olumlu oy
veremeyeceğiz ve bu kanunun eksik noktalarını -eğer aynen geçerse- Anayasaya
aykırı noktalarını, Anayasa Mahkemesine götürme konusunda gerekli
değerlendirmeleri yapacağız.
Bu vesileyle,
hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Müsamahanız için
teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Teşekkür
ederim Sayın Özyürek.
AK Parti Grubu adına,
Ankara Milletvekili Bülent Gedikli.
Buyurun Sayın
Gedikli. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
BÜLENT GEDİKLİ (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Vergi Barışı
Kanununun geneli hakkında Grubumuz adına, söz almış bulunuyorum; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Benden önce konuşan
CHP'li arkadaşım, bir barıştan, âdeta, savaş çıkarmayı başardı; bir vergi
barışını, bir atama savaşına döndürdü. (AK Parti sıralarından alkışlar) Ama,
biz, hiçbir zaman savaştan yana olmadık; biz, hep barıştan yanayız. (AK Parti
sıralarından alkışlar; CHP sıralarından "Belli belli" sesleri,
alkışlar [!])
Tıpkı "AK
Parti"den "AKP" türetmesini yaptığı gibi.
ORHAN SÜR (Balıkesir)
- Türkçeyi öğrenin, Türkçeyi!..
BÜLENT GEDİKLİ
(Devamla) - Usul hükümlerine eğer dikkat edeceksek, bizim tüzüğümüzde, parti
tüzüğümüzde kısaltılmış adımız "AK Parti"dir, "AKP"
değildir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bundan sonra, bunun "AK
Parti" olarak kullanılmasını hararetle tavsiye ediyoruz.
İSMET ATALAY (İstanbul)
- Maliye Bakanını affetmeyin "AK" diyelim.
BÜLENT GEDİKLİ
(Devamla) - Atamalarla ilgili olarak, biz, bugüne kadar, liyakati, ehliyeti,
kariyeri uygun olmayan hiç kimseyi hiçbir göreve getirmedik. Biz, emanetin
ehline teslim edilmesi gerektiğini en iyi bilenlerdeniz. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Bizde, emanet ehline teslim edilir; bundan hiç şüpheniz olmasın.
VEZİR AKDEMİR
(İzmir)- Maliye Bakanından belli...
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri -biraz önce, Sayın Özyürek'in konuşmasında da ifade etmiştim-
lütfen, hatibe müdahale etmeyelim, konuşmaları dinleyelim.
Teşekkür ederim.
İSMET ATALAY
(İstanbul) - Hatip de konuşmalarına dikkat etsin.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilim, buyurun.
BÜLENT GEDİKLİ
(Devamla) - Vergi Barışı Kanununa gelince, biz bunu daha Meclise sevk ettiğimiz
tarihten itibaren çok iyi gerekçelendirdik; bunun bütün gerekçeleri çok iyi
hazırlandı ve bunlar Yüce Meclisimiz tarafından çok iyi değerlendirildi; hem
Plan ve Bütçe Komisyonundaki görüşmeler sırasında hem Genel Kurul görüşmeleri
sırasında yapılan değerlendirmeler, tasarıyı yeterince olgunlaştırdı ve
hatırladığım kadarıyla 16 Ocak 2003 tarihinde kabul edilmiş olan bu yasa metni,
Sayın Cumhurbaşkanının vetosu üzerine, yeniden gündeme gelmiş oldu; ancak,
aradan geçen bu zaman içerisinde, bu yasa metni, bütün kamuoyu tarafından
değerlendirildi, benimsendi ve genel kabul gördü; belki yasal olarak yürürlüğe
girmedi; ama, bütün insanların, bütün kamuoyunun düşüncelerinde, aklında,
beyninde, âdeta, bu kanun fiilen yürürlüğe girmiş oldu; çünkü, benimsendi.
Tabiî, biz, bu
gerekçe konusunu çok önemsiyoruz. Yargının vermiş olduğu bütün kararlarda da
gerekçe çok önemlidir; yasama organının verdiği kararlarda da veya hükümetten
gelen tasarılar üzerine yapılan kanunlarda da gerekçeler son derece önemlidir;
idarenin, yani yürütme gücünün vermiş olduğu kararlarda da gerekçeler çok
önemlidir; hatta gerekçeler o kadar önemlidir ki, âdeta, hukuk devleti ilkesini
sağlamanın en önemli yoludur. Bir yargı kararında, en az hüküm kısmı kadar
gerekçesi de önemlidir ve bu gerekçelerin hukuk devleti ilkelerine, adalet
anlayışına uygun olması gerektiğini tabiî ki kabul ediyoruz ve biz, bugüne
kadar hep bu şekilde davrandık, bu şekilde kanun tasarılarını hazırladık ve
Meclise getirdik.
Vergi Barışı
Kanunuyla ilgili olarak öne sürdüğümüz veya yazılı olan gerekçelerin başında,
biliyorsunuz, ülkemizin en son içine düşmüş olduğu ekonomik kriz çok büyük bir
etken oldu; yani, bir ekonomik gerekçesi vardı Vergi Barışı Kanununun, hatta
bunu şöyle de ifade edebiliriz: Bugün, bir ülkenin üretim gücü olmadan,
uluslararası rekabet gücü olmadan, bir ülkenin zenginleşmesi, refah sahibi
olması mümkün değil. Bunun da temel yolu, bilginin, sermayenin, teknolojinin
geliştirilmesi ve bütün bunları bir araya getirecek, yatırıma dönüştürecek,
ihracatı yapacak müteşebbislerin bu konuda desteklenmesidir. Ülkemizin gerçek
kaynağı bu müteşebbislerdir.
Dolayısıyla, son üç
yıl içerisinde ülkemizin içine düşmüş olduğu ekonomik kriz, vergi barışı gibi
bir kanun tasarısının hazırlanmasında en önemli rolü oynamıştır. Bunun
göstergelerini ben tekrar etmek istemiyorum burada, daha önceki görüşmelerde
sürekli olarak bunlar gündeme geldi; ama, kısaca bir iki göstergeden
bahsedeyim. Örneğin, millî gelirimiz 2001 yılı sonu itibariyle üçte 1 oranında
azaldı. Bu, hem genel olarak hem kişi başına olarak böyle oldu. 450 000 esnafın
kepenk kapattığını biliyoruz. Böylesine bir ekonomik kriz ortamında, böyle bir
kanunun gündeme gelmesi son derece doğaldır.
Bu kanunun gündeme
gelmesinde bir başka gerekçe de rol oynadı, sosyal gerekçeler. Özellikle
işsizliğin artmış olması, gelir dağılımındaki çarpıklığın çok ileri düzeylere
varmış olması, yine böyle bir kanunun hazırlanmasında çok önemli bir rol
oynadı. Yine, bazı malî gerekçeleri de var; bunları da hepiniz çok iyi
biliyorsunuz.
Bu gerekçeler ortada
iken, vergi barışı gibi bir kanun tasarısının gündeme gelmesi ve Mecliste
değerlendirilmiş olmasını doğal karşılamak gerekir; ki, diğer eleştirilere de
konuşmamın sonuna doğru yer vereceğim; özellikle, sahte fatura kullananların
affedilmesiyle ilgili konularda.
Ben, bu noktada,
özellikle Sayın Cumhurbaşkanının veto gerekçeleri üzerinde biraz durmak
istiyorum; çünkü, kanunun bazı maddelerinin Anayasaya uygun olmadığı noktasında
yapılan değerlendirmeler mevcuttur. Özellikle bu noktada, zannediyorum, 10
maddenin vetosu söz konusu olmuştur. Bu maddeler, sırasıyla; 1 inci madde, yani
kapsam maddesi; 2 nci madde, kesinleşmiş kamu alacaklarına ilişkin madde; 3
üncü madde, ihtilaflı alacaklarla ilgili madde; 5 inci madde, inceleme ve
tarhiyat safhasında bulunan vergilerle ilgili madde; 6 ncı madde, pişmanlıkla
veya kendiliğinden yapılan beyanla ilgili madde; 7 nci madde, Gelir ve Kurumlar
Vergisi matrah artırımına ilişkin madde; 12 nci madde, stok beyanına ilişkin
madde; 14 üncü madde, kamuoyunda sahte fatura kullanma olarak bilinen, Vergi
Usul Kanunun 359 uncu maddesiyle ilgili düzenleme; 15 inci madde, ecrimisil ve
trafik para cezalarına ilişkin madde; 19 uncu madde de, Gümrük Vergisi ve
cezalarına ilişkin maddedir.
Bunlarla ilgili
olarak genel bir değerlendirme yaptığımızda, özellikle bu maddelerin af
niteliğinde olduğu ve beşte 3 çoğunluk gerektirdiği gerekçesiyle iptal
edildiğini görüyoruz; ancak, bütün bu maddelerin dışında kalan sadece 14 üncü
maddeyle ilgili olarak ise, diğer bazı gerekçeler daha söz konusudur. Bunlar,
özellikle sahte faturayı basan ve düzenleyenlerin kapsam dışında bırakılması,
yine, hak arama özgürlüğünün kısıtlanması nedeniyle hukuk devleti ilkesine
aykırı düşmesi; yani, 14 üncü madde, bu gerekçelerle veto edilmiş
gözükmektedir; ancak, bu gerekçelere dikkatlice baktığımız takdirde, basan ve
düzenleyenlerin kapsam dışında bulunması bir hukuka aykırılık gerekçesi,
Anayasaya aykırılık gerekçesi olarak sunulmakla birlikte, burada, fatura
düzenleyenlerin fatura kullananlara göre çok daha ağır bir suç işlediğini biz
kabul ediyoruz veya faturayı basanların yine çok daha ağır bir suç işlediğini
kabul ediyoruz.
Bu niçin böyle;
çünkü, bir faturayı düzenlemek veya basmak bilmeden olmaz ki; ama, bir faturayı
kullanmak bilmeden olabilir, bu faturalar kasten kullanılmamış olabilir.
Aradaki temel fark bu. Dolayısıyla sahte fatura kullanmanın bu şekilde kanun
maddesi kapsamında yer alması son derece doğaldır.
Üstelik, ben, size,
1992 yılında çıkarılmış olan esas bir vergi affı kanunundan bahsedeyim. O
zaman, siz de, DYP ve SHP olarak koalisyon hükümetindeydiniz. Bu, 1992 yılının
Mart ayında 3787 sayıyla çıkarılmış bir kanundur. Bu kanunda da, yine sahte
fatura kullanma, düzenleme, faturayı basma gibi unsurlar tümüyle af kapsamına
alınmıştır. Oysa, biz, yaptığımız düzenlemede, sahte fatura düzenleyenleri
kapsamdışı bırakıyoruz. Sahte fatura basanları kapsamdışı bırakıyoruz.
Karaparayı aklayanlar kesinlikle bu kapsamda yer almıyor. Organize suç
işleyenler kesinlikle bu kapsamda yer almıyor. Biz bunları, zaten, bilerek bu
şekilde kapsam dışında bıraktık. Peki, o zaman, kullananlarla ilgili niçin böyle
bir durum gündeme geldi bu kanun düzenlemelerinde?.. İsterseniz, ona bir
ihracatçının oğlu cevap versin. Daha önce bana gönderilen bir küçük metni
okuyorum:
"Babam, ihracat
yapıp ülkeye 30 000 000 dolar döviz getiren ve ödediği vergilerden dolayı da
rekortmen olan ve takdir belgesi alan bir işadamı.
İki yıl önce
şirketimizin hesapları incelendi. Kamyonlarımızın şoförlerince alınan ve biri
70 000 000, diğeri de 80 000 000 lira olan iki akaryakıt faturası sahte çıktı.
O adreste öyle bir akaryakıt bayii var; ama, verdiği fatura sahteymiş.
Babamın, bu
faturaların sahte olduğunu bilmesi mümkün değildi; ancak, şirketin Yönetim
Kurulu Başkanı olduğu için, yasaya göre, babam suçlu sayılıyormuş. Ceza
mahkemesinde yargılandı ve 18'er aydan 36 ay hapse mahkûm oldu. İyi hal nedeniyle
6 ayını sildiler. Şu anda 2 aydır cezaevinde. Son ziyaretine gittiğimde 'oğlum,
bu ülkeye bir yılda 30 000 000 dolar döviz getirdim, bunu hiç göz önüne
almadılar, yaklaşık 100 dolarlık, o da şoförlerin aldığı iki fatura nedeniyle 30
ay hapse mahkûm oldum; yarın siz de aynı durumu yaşayabilirsiniz, satın malı
mülkü, gidin Amerika'ya yerleşin . Ben de hapisten sağ çıkarsam gelirim
Amerika'ya' dedi."
Onun için, Sayın
Özyürek, indirimli KDV olmadığı için Amerika'ya karşı yüzümüzün kızarmasından
utanmayalım.
TUNCAY ERCENK
(Antalya) - Hepsi mi böyle bunların?!
BAŞKAN - Sayın
milletvekili, lütfen, yerinizden müdahale etmeyiniz.
BÜLENT GEDİKLİ
(Devamla) - Esas, bu insanları Amerika'ya kaçırdığımız için utanalım.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(Mersin) - İhracatçılar da hep sizi mi buluyor?!
BAŞKAN - Sayın hatip,
devam ediniz.
BÜLENT GEDİKLİ
(Devamla) - Tabiî, buna ilişkin yüzlerce örnek verebilirim. Bildiğimiz birçok
örnek var.
OSTİM'deki bir
tornacı da 50 000 000 liralık faturadan dolayı ağır hapis cezası istemiyle
yargılanıyor. Başka bir sürü örnek... İçimizde de böyle örnekler verebilecek
olanlar var.
Sahte fatura
kullanmayla ilgili olarak, özellikle 1999 yılı başından itibaren,
bilerek-bilmeyerek ayırımı yapılmadığı için, mahkemelerde büyük sıkıntı oluştu.
Bunu, konunun uzmanı olanlar, konuyla uzaktan yakından ilgisi olan insanlar
gayet rahatlıkla bilirler. Eğer böyle bir ayırım yapılıyor olsaydı; yani,
bilmeyerek kullananlar mahkemelere sevk edilmemiş olsaydı, belki böyle bir
kanun maddesi olmasına da aslında ihtiyaç kalmayacaktı.
Ancak, bilerek mi
bilmeyerek mi kullandığı tespit edilmeden, sadece faturaların arasında böyle
bir fatura bulunması -bunun miktarı da hiç önemli değildir, 30 000 000 lira
veya 300 000 000 lira fark etmez- ceza mahkemelerine sevk edilmesi için
yeterlidir. Dolayısıyla, bugün, ceza mahkemelerindeki dosyaları
incelediğinizde, sahte faturayı kullanmış olan bir mükellefin bunu bilerek
mi kullandığı veya bilmeyerek mi
kullandığı yönünde bir fikir sahibi olmanız da mümkün değildir. İşte, bu
nedenlerle, böyle bir maddenin düzenlenmesi gereği hâsıl olmuştur.
Bir de, hak arama
özgürlüğünün kısıtlanması, veto gerekçelerinden birisi olarak zikrediliyor.
Burada, tabiî, kanun metninde, hak arama özgürlüğü kısıtlanmıyor. Bir
kaçakçılık suçundan mahkemeye sevk edilmiş olan birisi, beraat etme hakkını
kullanmak isteyebilir, sonuna kadar yargılanmak isteyebilir "ben en nihaî
safhaya kadar böyle bir şeyden yararlanmayacağım, benim kaçakçılık suçumu
düşürmeyin, ben mahkemede suçsuz olduğumu, haklı olduğumu ispat edeceğim"
diyebilir; yani, hak arama özgürlüğünün kısıtlanması bu anlama geliyor; ancak,
kanun metninde böyle bir kısıtlama söz konusu değil; çünkü, bir vergi zıyaı söz
konusuysa, eğer, siz, o vergi zıyaından doğan vergileri, cezaları ve buna
ilişkin bazı fer'i ödemeleri yapmıyor iseniz, zaten, buradan yararlanma söz
konusu değil. Bu ödemeyi yapmadığınız takdirde, zaten yargılama sizin
hakkınızda devam edecek, sonuna kadar bu süreç işleyecektir. O nedenle, hak
arama özgürlüğünün kısıtlanmasından bahsetmek, bence, burada, çok doğru değil.
Öte yandan, Sayın
Cumhurbaşkanının veto gerekçelerine baktığımız zaman, bazı çelişkiler olduğunu
görüyoruz. Şimdi, ben, size, bu konularla ilgili çok somut örnekler vereceğim.
Veto edilen maddeler ile veto edilmeyen maddeler arasında, veto gerekçeleri
bakımından önemli bazı farklar var. Örneğin, yıllık Gelir ve Kurumlar Vergisi
matrah artırımı Anayasaya aykırı bulunuyor -bu, kanundaki 7 nci madde- ancak,
aylık Katma Değer Vergisi ve Stopaj, Gelir Vergisi matrah artırımı Anayasaya
uygun; çünkü, veto edilmemiş. Halbuki, bunların her ikisi de matrah artırımı
mahiyetinde, aynı ortak hükümlere tabiler, matrah artırımı bakımından aynı
ilkelere tabiler. Oysa, Gelir ve Kurumlar Vergisi söz konusu olduğunda
Anayasaya aykırı, Katma Değer Vergisi, Stopaj, Gelir Vergisi söz konusu
olduğunda ise Anayasaya aykırı olmuyor; yani, mahiyetleri itibariyle aynı olan
iki şey arasında, Anayasaya uygunluk yönünden bir farklılık oluşuyor.
Bir başka örnek
vereceğim: Stok affı ve kuyumculara ilişkin madde -ki, kanunun 12 nci maddesi- Anayasaya uygun bulunuyor; ancak,
kayıtlarda yer aldığı halde stoklarda yer almayan mallara ilişkin düzenleme
Anayasaya aykırı bulunuyor. Halbuki, bunlar birbirinin tersi; yani, birisi
kayıtlarda yer alıyor stokta yok, birisi kayıtlarda yok ama stokta var.
Bunlardan birisi Anayasaya uygun, birisi Anayasaya aykırı, veto gerekçelerinden
ötürü. Yine, kuyumculara ilişkin madde de aynı şekilde, o da bir stok affı
mahiyetindeki maddedir -zannediyorum kanunun 13 üncü maddesi- bu durum, aynı
şekilde, o madde için de geçerlidir.
Bir başka örnek
vereceğim veto edilen maddelerle ilgili: Kesinleşmiş kamu alacaklarına ilişkin
madde -ki, kanunda 2 nci maddedir bu- Anayasaya aykırı bulunurken, KİT ve
belediyelerin vergi borçlarına ilişkin düzenleme Anayasaya uygun bulunmuştur;
yani, kanunun 17 nci maddesi bu. Kesinleşmiş kamu alacağından, bir KİT'in veya
bir belediyenin vergi borcunun hiçbir farkı yok, sadece ödeme, taksitlendirme
koşulları bakımından farkı var; borç, bir belediyeye aitse, otuzaltı ayda, 36
eşit taksitte ödeniyor, tek farkı bu. Bu da, kesinleşmiş bir kamu alacağıdır;
ancak, bu Anayasaya aykırı değilken, diğer kamu alacakları Anayasaya aykırıdır!
Bir başka örnek daha
vereceğim: Trafik cezalarına ilişkin düzenleme -ki, kanunun 15 inci maddesi- Anayasaya aykırı bulunmuş yine,
veto gerekçeleri içerisinde yer alıyor; ancak, belli tutarın altındaki
alacakların terkinine ilişkin düzenleme Anayasaya uygun bulunmuş, bu da 16 ncı
madde. Oysa, mahiyet olarak, bunların her ikisi de aynı. Trafik cezalarında,
zannediyorum 200 000 000 liranın altında olan trafik cezaları, 100 000 000
liranın altında olan para cezaları terkin ediliyor. Diğer madde ise, genel bir
terkin düzenlemesi, 20 000 000 liranın altındaki kamu alacaklarını terkin
ediyor; ancak, bunlardan birisi Anayasaya uygun, birisi Anayasaya aykırı,
mahiyet olarak aralarında hiçbir fark yok. Dolayısıyla, veto gerekçeleri bakımından baktığımızda, aralarında bir
tutarsızlık var. Dolayısıyla, genel değerlendirme yaptığımız takdirde, Vergi
Barışı Kanununda yer alan maddelerin, Anayasaya uygunluk bakımından bir sıkıntı
doğuracağını, doğrusu, düşünmüyoruz.
Ben, genel olarak
Vergi Barışı Kanununun, ülkemizin içinde bulunduğu koşullar dolayısıyla,
özellikle bu yıl, yani 2003 yılı ve önümüzdeki yıl, 2004 yılı itibariyle,
piyasalarda mevcut faaliyetlerin canlandırılması bakımından, istihdamın
artırılması bakımından, işsizliğin azaltılması bakımından çok önemli bir rol
oynayacağını düşünüyorum.
Bir de, Vergi Barışı
Kanununun, bizim parti perspektifimizden bakıldığında nasıl bir yeri olduğunu
da yeniden hatırlatmak istiyorum. Biliyorsunuz, biz, üç aşamalı bir vergi
stratejisi benimsediğimizi sürekli olarak deklare ettik, ilan ettik. Bunlardan
ilk adım, malî milat gibi, düzenlenmesi söz konusu olsa bile, bir türlü
yürürlüğe girmesi söz konusu olmamış düzenlemelerin yürürlükten
kaldırılmasıydı; ki, çok talihsiz ve uygunsuz...
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın
Gedikli, konuşmanızı tamamlamanız için, size 2 dakika eksüre veriyorum;
buyurun.
BÜLENT GEDİKLİ
(Devamla) - ...bu düzenlemeler, zaten, konjonktür bakımından hiç de uygun
olmayan bir zamanda gündeme getirilmişti; dolayısıyla, biz, bunları ilk adım
olarak kaldırmıştık.
İkinci adım, vergi
barışı düzenlemeleriydi. Bundan maksat, geçmişin vergi ihtilaflarının, geçmişin
birikmiş sorunlarının, geçmişin sıkıntılarının yeni sisteme taşınmamasıydı;
çünkü, üçüncü bir adım daha var, o da vergi reformu. Yeni bir vergi reformu
yapacağımıza göre, geçmişteki ihtilafları artık, mutlaka geride bırakmamız
gerekiyordu.
Bununla birlikte,
yani, vergi reformuyla beraber düşündüğümüz bir başka düzenlemeyse, harcama
reformu ve bunların her ikisinin de tasarıları nihayetine ulaşmış durumda. Şu
anda son hazırlıkları yapılıyor; ancak, kamuoyunda bazı yönleri
değerlendirildikten sonra gündeme gelmesi söz konusu olacak.
Vergi reformuyla
ilgili olarak iki temel esas benimsiyoruz. Bunlardan bir tanesi, verginin
tabana yayılması, yani -bununla birlikte söyleyebiliriz- kayıtdışılığın
azaltılması; ikinci yönü ise vergi idaresinin daha etkin hale getirilmesidir.
Vergi reformundan amaçladığımız temel hususlar bunlardır; ancak, bunu
tamamlayacak mahiyette, bir de, harcama reformunun mutlaka ülkemizde yapılması
zarureti vardır; bunun da esasını, kurumların bütçeleri ile iç performansları
arasında bir irtibat kurulması içeriyor; yani, artık, girdilere odaklı bir
bütçe değil de, sonuçlara, hizmete odaklı bir bütçe anlayışının
yerleştirilmesini sağlayacağız.
Bu sebeplerle, Vergi
Barışı Kanununun, yeniden, bütün milletvekillerimizce destekleneceğini ümit
ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Çok teşekkür
ederim Sayın Gedikli.
Şahsı adına, Sinop
Milletvekili Engin Altay; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
ENGİN ALTAY (Sinop) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Cumhurbaşkanımız
tarafından 89 ve 104 üncü maddelere istinaden geri gönderilen Vergi Barışı
Kanunu üzerinde şahsım adına görüşlerimi açıklamak üzere huzurunuzdayım; Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Sayın Cumhurbaşkanı, görüşmekte olduğumuz kanunu temel olarak
üç gerekçeyle geri göndermiş; bunlardan birincisi, nitelikli çoğunluk şartı;
ikincisi, yargıya intikal etmiş vergi davalarında savunma hakkının engellenmesi
ve üçüncüsü de, eşitsizlik, anayasal eşitsizlikten dolayı...
Şimdi, birinci temel
gerekçe... Nitelikli çoğunluğa biraz sonra bakacağız, bu Parlamentodan
Anayasanın aradığı nitelikli çoğunluğun çıkıp çıkmayacağına biraz sonra
bakacağız. Ancak, yargıya intikal etmiş vergi davalarında savunma hakkının
engellenmesi hususunda, biraz önce çok değerli AKP sözcüsünün... (AK Parti
sıralarından "AK Parti" sesleri) ...buradan milletvekillerine hitap
ederken "efendim, şimdi bu hak engellenmiyor" demesini, doğrusunu
isterseniz, bir parça yadırgadım. Yani, hiçbir hâkim kanuna aykırı iş ve işlem
yapamaz, hiçbir cumhuriyet savcısı da yürürlükteki kanuna aykırı iş ve işlem
yapamaz. Bu sebeple, 14 üncü maddenin birinci fıkrası gayet açıktır. Örneğin,
Türkeli İlçesinden bakkal Ahmet Özdemir'i birisi şikâyet etse, herhangi bir şey
olsa, yargıda olsa şu anda -ki, tanırım, tertemiz de adamdır- bu adam kendini
aklamak şansını bulamayacaktır. Bu, böyledir; bu, gayet açık. Burada çıkıp da
"efendim, işte, bu kanun buna engel değil" demenin bir manası var
mı?! (AK Parti sıralarından "Var, var" sesleri) Gelir, anlatırsınız
burada var olduğunu.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, diğer ve en önemlisi eşitsizlik. Anayasanın eşitlik ilkesine aykırıdır
bu kanun. Şimdi, sahte belgeyi basanı cezalandıracaksınız bu kanunu buradan
geçirirseniz; sahte belgeyi sipariş edeni affedeceksiniz; yani, bu, tam tabirle
şudur değerli arkadaşlarım: İki çocuk elma bahçesine gidecek, birisi ağaca
çıkacak, elmayı koparacak, çalacak, aşağıdakine atacak; siz, şimdi, ağaçtan
elmayı koparını cezalandıracaksınız; aşağıda, onu alıp yiyeni affedeceksiniz.
Yaptığınız budur, yapacağınız budur. (AK Parti sıralarından "Ne alakası
var" sesleri)
Efendim, ne ilgisi
var! (AK Parti sıralarından "Var, var" sesi) Çıkar, cevap verirsiniz;
burada kürsü var. Lütfen... İstirham ederim...
MUHARREM KARSLI
(İstanbul) - İçtüzüğü bilmiyor musunuz!
ENGİN ALTAY (Devamla)
- Şimdi, buradan, özellikle küçük esnaf ve küçük sanayicinin çok fazla
yararlanacağı gibi bir anlayışı duyurmanın âlemi yoktur. Bu yasadan, daha çok,
büyükler yararlanacaktır. Bizi televizyonlardan izleyen, özellikle küçük esnaf,
küçük sanayici, küçük işletmeci bilmeli ki, buradan çıkacak bu yasa, onların
pek de fazla işine yaramayacaktır.
ÜMMET KANDOĞAN
(Denizli) - Nereden biliyorsunuz?!
ENGİN ALTAY (Devamla)
- Efendim, ben biliyorum.
Neticede, küçük
esnaf, bu anlayışla, bu zihniyetle, küçülmeye devam edecek; büyük esnaf, büyük
sanayici de büyümeye devam edecektir.
YAHYA BAŞ (İstanbul)
- Yanlış biliyorsunuz, yanlış.
ENGİN ALTAY (Devamla)
- Gelir, anlatırsınız.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, lütfen, hatibe müdahale etmeyelim.
ENGİN ALTAY (Devamla)
- Değerli parlamenterler, şimdi, burada, esas, bir konuda çok titiz ve duyarlı
olmak mecburiyetimiz var. Hepimiz, bu Anayasaya göre iş ve işlem yapmak
zorundayız. Yasama, yürütme, yargı... kuvvetler ayrılığı prensibine uymak,
öncelikli olarak Parlamentonun görevidir. Yirmi yılda onbir kez, yargı
kararlarını, af çıkararak ortadan kaldırırsanız, bu ülkede, kimsenin yargıya
güveni de kalmaz, saygısı da kalmaz. (AK Parti sıralarından "bu sadece AK
Partinin mi" sesi) Evet, bu, yirmi yılda çıkan onbir yasa, sadece AKP
Grubunun ürünü değil.
Yine, yürütmenin
dayatmalarını, kayıtsız şartsız siz burada onaylarsanız, yasamaya güven de
kalmaz, saygı da kalmaz.
Gelelim yürütmeye:
Şayet, yürütme organı anayasal çizgisini aşarsa -iş ve işlemleriyle ya da
beyanlarıyla- o zaman, yürütmeye de güven kalmaz. Sayın Başbakan 3 Şubatta bir
şey söylüyor. Sayın Başbakan 3 Şubatta diyor ki: "Türkiye Cumhuriyeti,
Kuzey Irak meselesinde Amerika Birleşik Devletlerinin yanındadır."
Değerli arkadaşlar,
bizim sistemimiz ne zaman başkanlık sistemi oldu!.. Türkiye'de -ben, yanlış
bilmiyorsam- parlamenter sistem vardır ve sizler bunun için buradasınız.
Parlamenter sistemin işlediği ülkelerde, başbakanın, parlamentoya ait, yasamaya
ait bir yetkiyi, yasamada görüşülmeden önce beyan hakkı da yoktur, uygulama
hakkı da yoktur. Bu çatı, hepimize aittir. Bu Anayasa, hepimizindir. Bunu hep
birlikte korumak mecburiyetimiz vardır. Bunda bir eksik varsa, bunu hep beraber
değiştiririz. Bu değişmediği sürece, Türkiye Cumhuriyetinde yaşayan herkesin
buna uymak gibi bir zorunluluğu vardır.
Yüce milletimizin çok
şey beklediği bu Parlamentoda, umuyorum ve diliyorum ki, bu duyarlılığı
göstereceksiniz. Parlamentoyu bu konularda, lütfen, bir parça daha duyarlı
olmaya davet ediyorum. Bu daveti, vicdanî sorumluluğumun gereği yapıyorum.
Bundan önceki dönemlerde, maalesef, daha önce bir hatip arkadaşın da söylediği
gibi, şuradan Atatürk Bulvarına çıktığımızda, milletvekillerinin, rozetlerini
çıkardığı günlerin tekrar yaşanmaması için, bu uyarıyı yapma gereğini duyuyorum.
Değerli
milletvekilleri, bu arada, son derece kritik bir süreci yaşadığımız bu
günlerde, Yüce Türk Milletinin ve onun devleti Türkiye Cumhuriyeti Devletinin,
Amerika Birleşik Devletlerinin lejyonerler karargâh komutanlığına dönüşmemesi
için, son derece duyarlı davranacağınızı umuyorum. Türk Milleti lejyoner
değildir, olmayacaktır.
Hepinize sevgiler,
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Altay.
Sayın
milletvekilleri, kanunun tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Sayın
milletvekilleri, kanunun maddelerine geçilmesi ile bazı maddelerinin
oylamalarının açıkoylama şeklinde yapılması talep edilmektedir. İçtüzüğümüzün
81 inci maddesinin (e) bendinin ikinci fıkrasında "kanun tasarı ve
tekliflerinin tümünün veya maddelerinin oylanması, açıkoylamaya tâbi işlerden
değilse, yirmi üyenin talebi halinde açık oyla, aksi takdirde işaretle
yapılır" hükmü yer almaktadır. Görüşmekte olduğumuz kanunun tümü
açıkoylamaya tabi işlerden olduğu için, maddelerinin, arz ettiğim 81 inci
maddenin ikinci fıkrasının (e) bendine göre, açıkoylamasının yapılıp
yapılmayacağı tartışılabilir; ancak, sonradan ortaya çıkacak duraksama ve
tartışmalara meydan vermemek için, açıkoylama taleplerini sırası geldiğinde
yerine getireceğim.
Kanunun maddelerine
geçilmesinin açıkoylama şeklinde yapılması yolunda bir talep vardır; talebi
okutup, milletvekillerinin salonda bulunup bulunmadıklarını tespit edeceğim.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
kanunun maddelerine geçişte ve 1,2,3,5,6,7,12,14,15 ile 19 uncu maddelerinin
oylamasının açıkoylama şeklinde yapılmasını arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
Faruk Çelik?..
Burada.
Ayhan Zeynep Tekin?..
RAMAZAN TOPRAK
(Aksaray) - Takabbül ediyorum.
BAŞKAN - Ramazan
Toprak Bey takabbül ediyor.
Selami Uzun?..
Burada.
Ahmet Yeni?.. Burada.
Cavit Torun?..
Burada.
Fatma Şahin?..
Burada.
Sinan Özkan?..
Burada.
Hasan Angı?.. Burada.
Abdullah Erdem
Cantimur?.. Burada.
Mehmet Sarı?..
Burada.
Ahmet Uzer?.. Burada.
Mahmut Durdu?..
Burada.
Ayhan Sefer Üstün?..
Burada.
Mustafa Demir?..
Burada.
Mustafa Cumur?..
Burada.
Mahfuz Güler?..
Burada.
Zekeriya Akçam?..
Burada.
Vahit Erdem?..
Burada.
Ali Rıza Alaboyun?..
Burada.
Atilla Koç?.. Burada.
Gülseren Topuz?..
Burada.
Semiha Öyüş?..
Burada.
Serpil Yıldız?..
Burada.
Sabri Varan?..
Burada.
İbrahim Köşdere?..
Burada.
Sayın
milletvekilleri, aynı konuda, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekillerinin de bir
talebi vardır; iki önergeyi birleştirerek gereğini yerine getireceğim.
Açıkoylamanın şekli
hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.
Sayın
milletvekilleri, açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılması hususunu
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için 5 dakika
süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik
personelden yardım istemelerini; bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen
üyelerin oy pusulalarını, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy
kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını,
oyunun rengini ve kendi ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını,
yine oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını
rica ediyorum.
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, 4792 sayılı Vergi Barışı Kanununun maddelerine geçilmesinin
açıkoylama sonucunu açıklıyorum:
Oylamaya katılan üye
sayısı :
460
Kabul : 332
Ret : 128
Sayın
milletvekilleri, kanunun maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir. (AK Parti
sıralarından alkışlar) (1)
Sayın
milletvekilleri, 1 inci maddeyi okutmadan önce, Sayın Topuz'un, İçtüzüğümüzün
69 uncu maddesine göre, ileri sürmüş olduğu görüşten farklı bir görüşün,
kendisine, Dışişleri Bakanınca atfolunduğu yolundaki itirazını tutanaktan inceledim.
Sayın Bakan, Sayın Topuz'a atfen sadece şu cümleleri kullanmıştır: "Sayın
Topuz'un haklı olarak değindiği ve konuşmasının temelini, esas konusunu teşkil
eden meşruiyet meselesine gelmek istiyorum. Sayın Topuz, gayet isabetli bir şekilde
belirtti. Zaten, kendisi gibi tecrübeli bir siyaset adamından daha başka türlü
teşhis beklemezdim; son derece isabetli. Bu meşruiyetin Meclis tarafından
belirlenmesi gerekir."
Sayın
milletvekilleri, bu sözlerden dolayı, İçtüzüğün 69 uncu maddesi kapsamında
Sayın Topuz'a söz vermem mümkün değildir.
ALİ TOPUZ (İstanbul)
- Sayın Başkan...
BAŞKAN - Buyurun.
ALİ TOPUZ (İstanbul)
- Sayın Başkan, ben böyle bir şey söylemedim. Benim konuşmama bakarsanız böyle
bir şey söylemediğim açıkça orada bellidir. Ben, başka bir şey söyledim, böyle
bir şey söylemedim. Sayın Bakan, benim söylemediğim bir şeyi söylediğim
biçiminde açıkladı burada. Bu sözler bana ait değildir, onlar Başbakan
Yardımcısı Sayın Şener'e aittir. Benim sözlerim başka idi. İzin verirseniz...
Benim için konuşma hakkı doğmuştur.
BAŞKAN - Sayın Topuz,
açıklama hakkıyla ilgili İçtüzüğün 69 uncu maddesi -sizin elinizde de zaten
İçtüzüğümüz var- açık, deniliyor ki: "Şahsına sataşılan veya ileri sürmüş
olduğu görüşten farklı bir görüş kendisine atfolunan Hükümet, komisyon, siyasî
parti grubu veya milletvekilleri, açıklama yapabilir ve cevap verebilir."
(1) Açıkoylama kesin sonuçlarını gösteren tablo
tutanağın sonuna eklidir.
ALİ TOPUZ (İstanbul)
- Söylemediğim bir şeyi "söyledi" dediği için söz istiyorum zaten
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Topuz,
devam ediyor: "Açıklama ve cevaplar için Başkan, aynı oturum içinde olmak
üzere söz verme zamanını takdir eder." Şimdi bu zamanı kullanıyoruz.
"Bu suretle söz
almak isteyen, ne sebepten dolayı konuşmak istediğini Başkana bildirir."
Bildirdiniz. "Başkan, söz verip vermemek gerektiğini takdir eder.
Başkanlıkça kendisine söz verilmeyen kimse direnirse, Genel Kurul, bu konuda görüşmesiz
ve işaret oyuyla karar verir."
Eğer, devam ediyorsa
talebiniz, Genel Kurulun onayına sunacağım.
ALİ TOPUZ (İstanbul)
- Yani, siz, kendi kararınızı çoğunluğun oylarıyla şey mi etmek istiyorsunuz...
BAŞKAN - Hayır,
çoğunlukla ilgili değil.
ALİ TOPUZ (İstanbul)
- Bu Meclisin Başkanlığına böyle bir durumu nasıl reva görüyorsunuz; çok açık
bir gerçek varken nasıl söz vermezsiniz?!
BAŞKAN - Sayın
Topuz...
ALİ TOPUZ (İstanbul)
- O zaman, tutumunuz hakkında söz istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Topuz, konuyla ilgili olarak, Sayın
Bakanın, size atfen herhangi bir söz söylediği yoktur; ama, açıklama
istiyorsanız buyurun, açıklama yapın. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ TOPUZ (İstanbul)
- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; gündemdışı konuşmam sırasında,
uluslararası hukukun meşru saydığı hallerle ilgili, Sayın Başbakan Yardımcısı
Abdüllatif Şener'in dün yaptığı bir açıklamayı huzurunuzda ifade etmiştim.
Sayın Şener, o açıklamasında, uluslararası hukukun meşru saydığı hallerin bir
tartışma yarattığını, bu konuyla ilgili geçerli kararın Türkiye Büyük Millet
Meclisi tarafından verileceğini ifade etti. Ben de, bu ifadeyi yadırgadığımı,
uygun bulmadığımı ifade ettim ve kendi görüşüm olarak da dedim ki: "Bu
Irak meselesi, Birleşmiş Milletlere ve Güvenlik Konseyine intikal etmiş bir
meseledir. Güvenlik Konseyinin silah denetçileri Irak'ta halen denetleme yapmaktadırlar,
ara raporlar vermektedirler; dolayısıyla, Irak'ın durumuyla ilgili bir yargıya
varabilmek için bu çalışmaların sonuçlanması, Güvenlik Konseyinin bu konuya
ilişkin olarak açık bir durumu ortaya koyması gerekir."
Şimdi, bu tezi
doğrulayan başka gerekçeler de var. Benim söylediğimle Sayın Şener'in söylediği
birbiriyle tümüyle, bütünüyle çelişen şeylerdir.
Bakınız sayın
milletvekilleri, 92 nci maddede aynen şöyle denilmektedir: "Milletlerarası
hukukun meşrû saydığı hallerde... " Kim meşru sayıyor; milletlerarası
hukuk. Milletlerarası hukukun ne olduğuna, bir ulusal meclis, karar vererek,
milletlerarası hukuk budur, milletlerarası hukuk şu şekilde ihlal edilmiştir
veya edilmemiştir diyebilir mi?! Türkiye Büyük Millet Meclisi böyle bir karar
verse, başka bir devletin meclisi de konuyla ilgili başka türlü bir karar verse,
o konunun uluslararası hukuk açısından hangi yorumuna riayet edilecek?!
Burada açıkça
anlaşılmaktadır ki, uluslarüstü bir kuruluşun bu milletlerarası hukuk konusunda
yorum yapma veya karar verme yetkisi vardır; o da, Birleşmiş Milletlerdir,
Birleşmiş Milletlerin Güvenlik Konseyidir. Güvenlik Konseyine, zaten, Irak
meselesi intikal etmiştir. Dolayısıyla, Güvenlik Konseyinin bu konuya ilişkin
saptamaları bitmedikçe, milletlerarası hukukun meşru saydığı bir duruma, Türkiye
Büyük Millet Meclisi karar veremez.
Saygılar sunuyor,
teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Topuz,
teşekkür ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, 1 inci maddeyi okutuyorum:
VERGİ BARIŞI KANUNU
Kapsam
MADDE 1. - 1. Bu
Kanun hükümleri;
a) 4.1.1961 tarihli
ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu kapsamına giren vergi, resim, harçlar, fon payı
ve bunlara bağlı vergi cezaları, gecikme faizleri, gecikme zamları, 16.8.1997
tarihli ve 4306 sayılı Kanuna göre alınan eğitime katkı payı ve buna bağlı
gecikme zammı, 8.9.1983 tarihli ve 2886 sayılı Devlet İhale Kanununa göre
alınan ecrimisiller ve buna bağlı gecikme zamları ve Devlete ait olup Maliye
Bakanlığına bağlı vergi dairelerince tahsil edilen ve 21.7.1953 tarihli ve 6183
sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun kapsamına giren ve bu
Kanunun ilgili bölümlerinde geçen bazı alacaklar,
b) Vergiler
açısından, 31.8.2002 tarihinden önceki dönemler, beyana dayanan vergilerde bu
tarihe kadar verilmesi gereken beyannameler ve 2002 yılına ilişkin olarak
31.8.2002 tarihinden önce tahakkuk eden vergiler,
c) Kayıtlarda yer
aldığı halde işletmede mevcut olmayan ya da işletmede mevcut olduğu halde
kayıtlarda yer almayan emtia, makine, teçhizat ve demirbaşların beyanı,
d) Devlete ait olup
gümrük idareleri tarafından alınan ve bu Kanunun ilgili bölümlerinde geçen bazı
gümrük vergileri, para cezaları ve gecikme zamları,
Hakkında uygulanır.
2. Bu Kanunda geçen
vergi tabiri; Vergi Usul Kanunu kapsamına giren vergi, resim, harçlar ve fon
payı ile eğitime katkı payını ifade eder.
BAŞKAN - Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına, Antalya Milletvekili Sayın Osman Kaptan; buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA OSMAN
KAPTAN (Antalya) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; 4792 sayılı Vergi
Barışı Kanununun 1 inci maddesi hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına,
görüşlerimi açıklamak için söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.
Sayın
milletvekilleri, Vergi Barışı Kanununun 1 inci maddesi kapsam maddesidir. Vergi
kapsamına giren vergi ve diğer kamu alacaklarına ilişkin cezaları, gecikme
zammı ve gecikme faizlerini belirlemektedir. Sosyal Sigortalar Kurumu ve
Bağ-Kur primlerinin de aynı anlayış içinde kapsama dahil edilmesi uygun olurdu;
ancak, bu yapılmamıştır. SSK ve Bağ-Kur prim borçları ile çiftçi borçları için
aynı anlayış çerçevesinde bir yasal düzenleme acilen yapılmalıdır. Hatta,
çiftçi borçları için yasaya bile gerek kalmadan bir kararnameyle sorun
çözülebilecek durumdadır.
Sayın
milletvekilleri, ülkemizde 2000 ve 2001 yıllarında yaşanan ekonomik kriz, tüm
dargelirlileri, çiftçiyi, işçiyi, esnafı, memuru, emekliyi, herkesi
etkilemiştir. En fazla etkilenenlerin başında da tarım kesimi gelmektedir. Çoğu
köylerde, tüm köylüler icralık olmuştur. Evini barkını, tarlasını tapanını,
traktörünü satan çiftçilerimiz, borçlarını ödeyemedikleri için perişan
durumdadırlar. Çiftçilerimizin anapara dahil, yaklaşık 4 katrilyon lira borcu
bulunmaktadır; bunun 2,9 katrilyon lirası Ziraat Bankasına, kalanı da tarım
kredi kooperatiflerinedir.
Çiftçinin, tarım
kredi kooperatiflerine anapara borcu 550 trilyon lira olmasına karşın, tahakkuk
eden ve edecek olan faizler toplamı 900 trilyon lirayı bulmaktadır. 1999
yılında 1 milyar lira kredi kullanan bir çiftçinin borcu, 2002 yılı başında 6,2
milyar liraya ulaşmıştır. Bunun 3,9 milyar lirası normal faiz, 1,3 milyar
lirası da temerrüt faizidir. 1 milyar lirayı ödeyemeyen çiftçi, 6,2 milyar
lirayı nereden ödeyecektir?!
Sayın
milletvekilleri, kredi kullanan yaklaşık 1 600 000 çiftçimizin, borçlarından
dolayı 792 000'i, yani, kredi alan çiftçi ailelerin yarısı icralıktır, yasal
takiptedir.
Krizle birlikte tüm
girdi fiyatları anormal derecede yükselmesine karşın, ürün fiyatları sürekli
düşmüştür. Çiftçilerimizin kullandığı gübre yarı yarıya azalmıştır; bu da,
ürünün azalacağını göstermektedir.
Sulu tarım bitmek
üzeredir. Çiftçi, elektrik parasından bıktığı için, sulu tarımı bırakmak
zorunda kalmıştır. Ödeme güçlüğü içerisindeki çiftçilerimizin, 2002 yılı ekim
ayı itibariyle, sadece TEDAŞ'a elektrik borcu, faiz dahil, 272,1 trilyon
liradır.
AKP, seçimlerde
"çiftçinin borcunun aslı ertelenecek, faizleri silinecek" dedi;
şimdi, niye gereğini yapmıyorsunuz?
Sayın
milletvekilleri, kamuoyu bu konuda bir beklenti içerisine sokulmuştur. Bakınız,
19.11.2002 tarihli bir gazetede "AK Parti, aylar önce hazırladığı Vergi
Barışı Kanunu Tasarısını imzaya açacak. Tasarı, çiftçi borçları için ödeme
kolaylığı getiriyor" deniliyor. Yine bir başka gazetede "çiftçiye
faiz affı; anapara borcunu altı ay içinde ödeyen çiftçinin gecikme faizi ve
cezasının yüzde 90'ı affedilecek" deniliyor; ama, şimdi, görüyoruz ki,
kanun içinde, bu anlamda, çiftçi yok, Bağ-Kurlu yok, sigorta primini ödeyemeyen
esnaf yok, işveren yok, serbest meslek erbabı yok.
Sayın
milletvekilleri, Vergi Barışı Kanunu, devletle mükellef arasında doğmuş
ihtilafı sona erdirmeyi ve kamu alacağını mükellefin ödeyebileceği bir tutara
indirmeyi, yargı organlarını ve vergi dairelerini yığılmış dosyalardan kurtarmayı
amaçlamaktadır; ancak, devletle sadece mükellefler ihtilaflı değildir;
çiftçinin, Bağ-Kurlunun, sosyal sigorta primlerini, kredi kartı borçlarını
ödeyemeyenlerin durumu, mükelleflerden iyi değildir, hatta daha da kötüdür. Siz,
naylon faturacıları, hayalî ihracatçıları, vergi kaçakçılarını ekonomik krizden
etkilenmiştir diye affedeceksiniz; kredi borcunu ödeyemeyen çiftçileri, prim
borçlarını ödeyemeyen esnaf ve sanatkârları ve Bağ-Kurluları affetmeyeceksiniz;
sizin adalet anlayışınız bu mu?
Kanunun adı da vergi
barışıdır. Savaş rüzgârlarının estiği günümüzde, "barış" sözcüğü,
elbette, daha da bir anlam kazanmaktadır; ancak, barış, toplumun bütün
kesimlerini kapsadığı zaman bir anlam ifade eder. Nitekim, bu kanun, sadece devletle
mükellefleri barıştırmaya dönük olduğu için, ekonomik krizden etkilenen tüm
kesimleri kapsamadığı için, bu bir Vergi Barışı Kanunu değil, bu bir vergi affı
kanunudur demek daha doğru olurdu.
Sayın
milletvekilleri, ülkemizde yaşanan ekonomik krizden dolayı 2 000 000'a yakın
kişi işinden olmuştur, 300 000'den fazla işyeri kapanmıştır. Çalıştırdığı
işçilerin sigorta primlerini ödeyemediği için işyerini kapatan mükellefin vergi
cezalarını affedeceksiniz; ama, sigorta prim borçlarını, faizlerini
affetmeyeceksiniz; primlerini ödeyemeyen Bağ-Kurlunun prim borcu faizlerini
affetmeyeceksiniz. Bu, nasıl bir anlayış; sizin barış anlayışınız bu mu?! Önce
çiftçilerle barışın, çiftçilerle; önce sigorta primlerini, dükkân kirasını,
elektrik, su, telefon parasını ödeyemediği için işyerini kapatan esnafla
barışın, esnafla; işyeri kapandığı için işinden olan, eşinden boşanan, intihar
eden insanlarımızın aileleriyle barışın.
Sayın
milletvekilleri, 24 Aralık 2002 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisine
Adana'dan dilekçe yazan bir grup Bağ-Kurlu vatandaşımız diyor ki: "Bir
kişinin 700 000 000 lira sigorta prim borcu var. Bu Bağ-Kurlu vatandaşımızın
faizlerle birlikte toplam borcu 9,5 milyar liraya ulaşmıştır. Şimdi, faizi,
anaparanın 13 katına ulaşmıştır..."
700 000 000 lirayı
ödeyemeyen bu Bağ-Kurlu vatandaşımız 9,5 milyar lirayı nasıl ödeyecektir?! Bu
örnekleri çoğaltmak mümkündür. İşte, size bir örnek Erzurum'dan, bir örnek
Bursa'dan, bir örnek Antalya'dan...
Bu vatandaşlarımız
"bankaları biz soymadık, Türkiye'de olan biten yolsuzlukları biz yapmadık;
biz, ne hayalî ihracatçıyız ne naylon faturacıyız ne de vergi kaçakçısıyız.
Onlara af var da, bize yok mu; onlarla barışacaksınız da, namusuyla doğru
dürüst çalışan bizlerle dargın mı duracaksınız" diyorlar.
Bu vatandaşlarımız,
sorunlarının çözümünü Yüce Meclisimizden bekliyorlar. Hükümeti, halkımızın
sesine kulak vermeye ve gereğini yapmaya davet ediyoruz.
Hepinizi saygılarla
selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ederim Sayın Kaptan.
Şahsı adına, Trabzon
Milletvekili Sayın Akif Hamzaçebi; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Trabzon) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; gerçekte, bu maddede şahsım
adına söz alacak değildim; ancak, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna mensup
arkadaşımızın, bu kanunun geneli üzerinde Genel Kurula sunmuş olduğu
bilgilerin, kişisel kanaatimce, bazı açılardan düzeltilme ihtiyacı olduğu için
bu konuşmayı yapma ihtiyacını duydum.
Vergi Barışı Kanunu,
kapsam itibariyle, bir vergi affıdır, bunda herhangi bir tereddüt yok; bunu,
Sayın Maliye Bakanımız da "bir daha vergi affı çıkarmak için anayasa
değişikliği yapmayı düşünüyoruz" beyanıyla, esasen kabul etmiştir.
"Vergi affı
kanunu, toplumun bütün kesimlerince benimsenmiştir ve beklenmektedir"
demişti konuşan arkadaşımız. Gerçekte bu şekilde midir; bir bakalım müsaade
ederseniz.
Bu yasanın iki amacı
var; birincisi, ödenmemiş olan vergi borçları ve onun cezaları, gecikme zamları
için birtakım kolaylıklar getirmek; bunların bir bölümünü silmek, kalanını
tahsil etmek; ikinci amacı da, sahte fatura kullanımı konusunda af getirmektir;
kanunun temel iki amacı budur. Kanunu bekleyenler bu iki kesimdir.
Vergi borcunu
ödemeyenlerin sayısı nedir diye baktığımızda, size birkaç rakam vermek
istiyorum: Geçen sene vergi borcu 300 milyar lirayı aşan mükelleflerin, temmuz
ayında, Maliye Bakanlığı tarafından, kendi internet sitesinde ilan edilmesi söz
konusuydu. Bu sitede, 300 milyar liranın üzerinde vergi borcu olup da ilan
edilen mükellef sayısı 1 674'tür ve bu 1 674 kişinin vergi borcu tutarı 5
katrilyon liradır; yani, yaklaşık 10,5 katrilyon lira tuttuğu ifade edilen tüm vergi
alacağı toplamının yarısı 1 674 kişidendir. 1 trilyon liranın üzerinde vergi
borcu olan kişi sayısı 518'dir, bunların vergi borcu da 5 katrilyon liranın
birazcık altındadır; yani, sayı son derece azdır.
Sayın Maliye
Bakanının ifadesi şu: "180 000 ihtilaflı dosya vardır." İsterseniz,
bu rakamdan hareket edelim. 180 000 ihtilaflı dosya, mükellef sayısı değildir.
Bir an için, her mükellefin 1 dosyası olduğunu kabul edersek, yaklaşık 3 500
000 mükellef olduğunu dikkate alırsak, vergi borcu olan mükellef sayısı,
toplamın sadece yüzde 5'idir ki, 180 000 dosya içerisinde, bir mükellefin 1'den
fazla dosyası olduğu dikkate alındığında -mükellef sayısı olarak
değerlendirdiğimizde- bu yüzde 5'lik oran, yüzde 2'lere, yüzde 3'lere düşecek
bir orandır. Bunu bekleyen mükellef sayısı bu kadardır.
Sayın
Cumhurbaşkanının bu Yasanın bir kez daha görüşülmesi konusundaki gerekçeleriyle
ilgili Genel Kurula sunulan bilginin doğru olmadığı kanaatindeyim ve bunun,
Sayın Cumhurbaşkanının veto gerekçesinin iyi okunmamasından kaynaklandığını
tahmin ediyorum. Sayın Cumhurbaşkanı, gerekçenin 2 numaralı paragrafında şöyle
diyor: "İncelenen 4792 sayılı Yasanın 1 ve 19 uncu maddelerinde vergi
cezaları ile para cezalarının; 2, 3, 5, 6, 7 ve 12 nci maddelerinde vergi
cezalarının; 15 inci maddesinde de trafik para cezaları ile diğer para
cezalarının tamamen ya da kısmen kaldırılmasından söz edilmektedir." Yani,
bu maddelerin Anayasaya aykırılığı, bu maddelerde vergi cezalarının veya para
cezalarının tamamen veya kısmen kaldırılıyor olması nedeniyledir. Çelişki
olduğu ifade edilen diğer maddelere bakıldığı zaman görülecektir ki, herhangi
bir vergi cezasının veya para cezasının tamamen veya kısmen kaldırılması
yönünde bir hüküm bulunmamaktadır.
Örnek vermek
istiyorum.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın
Hamzaçebi, konuşmanızı tamamlamanız için, size, 1 dakika eksüre veriyorum.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.
Gelir ve Kurumlar
Vergisinde matrah artırımını düzenleyen 7 nci maddede, usulsüzlük cezalarının
uygulanmayacağına dair hüküm vardır; ama, Katma Değer Vergisinde artırımı
düzenleyen 8 inci maddede ise, herhangi bir cezanın uygulanmayacağına veya
cezanın kaldırılacağına ilişkin bir hüküm yoktur. Dolayısıyla, iki madde
arasında, iade gerekçesi açısından herhangi bir çelişki yoktur.
12 nci maddede,
kayıtlarda yer aldığı halde işletmede mevcut olmayan mallara ilişkin olarak,
geçmişe yönelik vergi cezası uygulanmayacağından söz ediliyor; ama, işletmede
mevcut olduğu halde kayıtlarda yer almayan mallarla ilgili 11 inci maddede,
cezaların uygulanmayacağına veya kaldırılacağına ilişkin herhangi bir hüküm
yok.
Yine, para
cezalarının tamamen veya kısmen kaldırılmasından söz edilen 16 ncı madde ise,
tamamen kolaylık sağlama amaçlıdır; 10 000 000 liraya kadar olan cezaları
düzenlemektedir. Esasen, bu, şu anda da 6183 sayılı Kanunda olan bir maddedir.
Bunun herhangi bir şekilde Anayasaya aykırılığının, zaten, ileri sürülmemesi
gerekir.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; söz alma ihtiyacını, bu konularda Genel Kurulu doğru
bilgilendirme açısından uygun buldum; o nedenle, talepte bulundum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Hamzaçebi.
Sayın milletvekileri,
madde üzerinde başka söz talebi?.. Yok.
1 inci maddenin
oylamasının, açıkoylama şeklinde yapılmasına dair, her iki siyasî parti grubuna
mensup milletvekillerinin önergeleri vardır; önergeleri daha önce okutmuştum.
Geliş sırasına göre,
birinci önergedeki imza sahiplerini tekrar okuyup, salonda olup olmadıklarını
arayacağım. Yeterli sayıda milletvekili bulunduğu takdirde oylamayı açıkoylama
şeklinde yapacağım.
Faruk Çelik?..
Burada.
Ayhan Zeynep Tekin?..
Burada.
Selami Uzun?..
Burada.
Ahmet Yeni?.. Burada.
Cavit Torun?..
Burada.
Fatma Şahin?..
Burada.
Sinan Özkan?..
Burada.
Hasan Angı?.. Burada.
Abdullah Erdem
Cantimur?.. Burada.
Mehmet Sarı?..
Burada.
Ahmet Uzer?.. Burada.
Mahmut Durdu?..
Burada.
Ayhan Sefer Üstün?..
Burada.
Mustafa Demir?..
Burada.
Mustafa Cumur?..
Burada.
Mahfuz Güler?..
Burada.
Zekeriya Akçam?..
Burada.
Vahit Erdem?..
YAHYA AKMAN
(Şanlıurfa)- Tekabbül ediyorum.
BAŞKAN- Tekabbül
ediyorsunuz.
Ali Rıza Alaboyun?..
Burada.
Atilla Koç?.. Burada.
Gülseren Topuzlu?..
Burada.
Semiha Öyüş?..
Burada.
Serpil Yıldız?..
Burada.
Sabri Varan?..
Burada.
İbrahim Köşdere?..
Yeterli sayıda
milletvekili vardır.
Sayın
milletvekilleri, açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.
Açıkoylamanın
elektronik oylama cihazıyla yapılması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için 5 dakika
süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin, teknik personelden
yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy
pusulalarını, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy
kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyun
rengini ve kendisinin adı ve soyadı ile imzasını taşıyan oy pusulasını, yine
oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını
rica ediyorum.
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı.)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, 4792 Sayılı Vergi Barışı Kanununun 1 inci maddesinin açık
oylama sonucunu açıklıyorum:
Katılan üye : 459
Kabul : 337
Ret : 122 (AK Parti sıralarından
alkışlar) (1)
2 nci maddeyi
okutuyorum:
BİRİNCİ BÖLÜM
Tahsilatın
Hızlandırılmasına İlişkin Hükümler
Kesinleşmiş kamu
alacakları
MADDE 2. - 1. Bu
Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla (bu tarih dahil);
a) Vadesi geldiği
halde ödenmemiş olan ya da ödeme süresi henüz geçmemiş bulunan vergilerin
tamamı ile bu vergilere ilişkin gecikme zammı, gecikme faizinin yerine, bu
Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar Devlet İstatistik Enstitüsünün her ay
için belirlediği toptan eşya fiyat endeksinin aylık oranı esas alınarak
hesaplanacak tutarın; dokuz eşit taksitte Şubat, Nisan, Haziran, Ağustos, Ekim,
Aralık 2003 ayları ile Şubat, Nisan, Haziran 2004 ayları sonuna kadar tamamen
ödenmesi, dava açılmaması veya açılmış davalardan vazgeçilmesi şartıyla
vergilere uygulanan gecikme zammı, gecikme faizi ve vergi cezaları ile vergi
cezalarına uygulanan gecikme zamlarının tamamının,
b) Asılları kısmen ya
da tamamen ödenmiş olan vergilere ilişkin gecikme zammı ve gecikme faizi
yerine, bu Kanunun yürürlüğe
girdiği tarihe kadar Devlet İstatistik Enstitüsünün her ay için
(1) Açıkoylama kesin sonuçlarını gösteren tablo
tutanağın sonuna eklidir.
belirlediği toptan
eşya fiyat endeksinin aylık oranı esas alınarak hesaplanacak tutarın; ödenmemiş
vergi asılları ile birlikte, dokuz eşit taksitte Şubat, Nisan, Haziran,
Ağustos, Ekim, Aralık 2003 ayları ile Şubat, Nisan, Haziran 2004 ayları sonuna
kadar tamamen ödenmesi, dava açılmaması veya açılmış davalardan vazgeçilmesi
şartıyla gecikme zammı, gecikme faizi ve vergi cezaları ile vergi cezalarına
uygulanan gecikme zamlarının tamamının,
c) Bir vergi aslına
bağlı olmaksızın kesilmiş olup Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla
ödenmemiş olan vergi cezalarının % 20'sinin; üç eşit taksitte Şubat, Nisan,
Haziran 2003 ayları sonuna kadar ödenmesi, dava açılmaması veya açılmış
davalardan vazgeçilmesi şartıyla kalan % 80'inin,
d) Bu Kanunun
yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla ödenmemiş borcun sadece vergi aslına bağlı
kesilen cezalardan ve bunlara ilişkin gecikme zamlarından ibaret olması halinde
bu cezaların ve bunlara ilişkin gecikme zamlarının tamamının,
e) İştirak, teşvik ve
yardım fiilleri nedeniyle kesilen vergi ziyaı cezalarında, cezaya muhatap
olanların, cezanın % 20'sini, (a) bendinde öngörülen süre ve şekilde ödemeleri,
dava açmamaları veya açılmış davalardan vazgeçmeleri şartıyla, cezanın kalan %
80'inin ve bunlara uygulanan gecikme zamlarının tamamının,
Tahsilinden
vazgeçilir.
2. (1) numaralı fıkra
kapsamına giren alacakların, bu Kanunun yürürlük tarihinden önce 6183 sayılı
Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 48 inci maddesi uyarınca tecil
edilip de tecil şartlarına uygun olarak ödenmekte olanlarından, kalan taksit
tutarları için mükellefler, talep etmeleri halinde bu Kanun hükümlerinden yararlanabilirler.
Bu takdirde tecil şartlarına uygun olarak ödenen taksit tutarları için tecil
hükümleri geçerli sayılır. Bu şekilde ödenen taksit tutarlarına tecil tarihi
ile ödeme tarihi arasında geçen süre için sadece tecil faizi uygulanır. Kalan
taksit tutarları vadesinde ödenmemiş alacak kabul edilir ve bu alacaklar
hakkında (1) numaralı fıkra hükümleri uygulanır.
3. Bu madde kapsamına
giren kamu alacakları ile ilgili olarak, tatbik edilen hacizler, yapılan
ödemeler nispetinde kaldırılır ve buna isabet eden teminatlar iade edilir.
4. Bu Kanunun
kapsadığı dönemlere ilişkin olarak 2002 yılında tahakkuk eden ve bu Kanunun
yürürlüğe girdiği tarihe kadar ödenmemiş olan geçici vergilere ilişkin gecikme
zamları yerine bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar Devlet İstatistik
Enstitüsünün her ay için belirlediği toptan eşya fiyat endeksinin aylık oranı
esas alınarak belirlenen tutar ödenmek suretiyle bu madde hükmünden
yararlanılması mümkündür. Bu takdirde vergi aslının ödenmesi şartı aranmaz.
5. Marmara Bölgesi ve
civarında 17.8.1999 ve 12.11.1999 tarihlerinde meydana gelen depremler
nedeniyle ödeme süresi uzatılan ve bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar
ödeme süresi belirlenmemiş olan yıllık gelir ve kurumlar vergileri ile
kurumların 31.12.1960 tarihli ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 94 üncü
maddesinin birinci fıkrasının (6) numaralı bendinin (b) alt bendi uyarınca
yapacakları gelir vergisi tevkifatı hariç olmak üzere diğer vergilerin vade
tarihi Şubat 2003 ayının son günü kabul edilir ve bu vergiler de (1) numaralı
fıkranın (a) bendi hükmü ile belirlenen sürelerde dokuz eşit taksitte ödenir.
Ödeme süresi belirlenmemiş olan yıllık gelir ve kurumlar vergileri ile
kurumların Gelir Vergisi Kanununun 94 üncü maddesinin birinci fıkrasının (6)
numaralı bendinin (b) alt bendi uyarınca yapacakları gelir vergisi tevkifatının
ödeme süresinin belirlenmesini müteakip bu vergilerde (1) numaralı fıkrada
belirlenen taksit sürelerinde, bazı taksitlerin süresinin geçmiş olması halinde
kalan taksit süresinde ödenir.
6. Bu Kanun
kapsamında ödenecek olan motorlu taşıtlar vergisi ve bu vergiye gecikme zammı
yerine bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar Devlet İstatistik Enstitüsünün
her ay için belirlediği toptan eşya fiyat endeksinin aylık oranı esas alınarak
hesaplanacak tutarın ait olduğu taşıt için, (1) numaralı fıkrada belirtilen
ödeme süresi sonuna kadar 18.2.1963 tarihli ve 197 sayılı Motorlu Taşıtlar
Vergisi Kanununun 13 üncü maddesinin (d) fıkrası hükmü uygulanmaz.
BAŞKAN - 2 nci madde
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Oğuz Oyan.
Sayın Oyan, buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA OĞUZ
OYAN (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, son iki üç aydır
sıkça yapmaya alışık olduğumuz bir uygulamayı tekrarlamak üzereyiz. Yasama
organının önemli bir mesai harcayıp buradan çıkardığı bir düzenlemeyi yeniden
tartışmak, yeniden yasalaştırmak üzere toplanmış ve bunun üzerine söz almış
bulunuyoruz.
Değerli
milletvekilleri, burada, bu madde üzerinden, daha önemli olan şu saptamayı
yapmamız gerekiyor: Yasama faaliyetlerinin verimliliğini düşüren bir süreç
içinden geçiyoruz. Bakınız, size, bir sayısal örnek vereceğim. Şimdiye kadar,
son üç ayda çıkarılan önemli yasa tasarılarının sayısı 8'dir. Diğerleri önemsiz
değildir; ama, uluslararası anlaşma, vesaire... Bütün bunları bir kenara
bırakalım, burada, sizin, AKP Grubunun da önem verdiği, hükümetin de önem
verdiği ve buraya önümüze getirdiği yasa tasarısı -anayasa değişikliğini
öngören yasa tasarısı da dahil- sayısı 8'dir. Bu 8 tane yasa tasarısının 1'i
anayasa değişikliği, 1'i malî milat, 1'i geçici bütçe, 2 tanesi uyum yasası, 1
tanesi basın affı, 1 tanesi sosyal destek ödemesi ve şimdi görüştüğümüz vergi
affı ya da sizin deyişinizle vergi barışıyla ilgili. Bu önemli saydığınız 8
düzenlemeden 4'ü geri dönmüştür; bunlardan 1 tanesi, yani geçici bütçe,
Anayasaya aykırı hükümler ihtiva etmesine rağmen Grubumuz tarafından Anayasa
Mahkemesine intikal ettirilmediği için yürürlükte kalabilmiştir; yani, önem
verdiğiniz 8 tane tasarıdan 5'i sorunludur, handikaplıdır. Böyle bir yasama
faaliyeti, üç ayda 8 düzenleme ne kadar verimli bir çalışma, ayrı; ama, bu 8
tanesinin 4'ünün geri dönmesi ve 1 tanesinin de -geçici bütçe- her an
dönebilecek durumda olduğu halde, biz bu konuda ayrı bir gayret içine
girmediğimiz için dönmemesi; yani, sekizde 5... Böyle bir süreci, siz, bugün,
Türkiye Büyük Millet Meclisi açısından etkin bir çalışma yöntemi olarak
benimseyebilir misiniz?!
Bakınız, basın
affıyla ilgili bir görüşme yapılırken nitelikli çoğunluk meselesi gündeme
geldiğinde, burada, Sayın Meclis Başkanı, grup başkanvekillerini arka tarafa
çağırıp bu nitelikli çoğunluk meselesini görüştüğünde, biz, açıkça şunu
söyledik: "Yapmayın; bu, bir af getiriyor; bu aranır." Keza, bu
kanunun burada görüştüğümüz 10 maddesinin esas itibariyle 1'i dışında -14 üncü
madde- hepsi için geri çevrilme nedeni, nitelikli çoğunluk meselesi; yani,
biçimsel bir açıdan dönüyor. Ee, bu konularda biz sizi uyardık. Peki, bunları
niye yapmıyoruz; niye yapmıyoruz; zaman sadece sizin değil bizim de zamanımız,
bu kürsüyü dinleyen yurttaşların da zamanı; bunu niye heba ediyoruz; Türkiye
Cumhuriyetinin, zamanını bu kadar boşa harcama lüksü var mıdır; gelişmekte olan
bir ülkenin bu kadar bol zamanı var mıdır; zamanın değerini bilemediğimiz
zaman, gelişmiş ülke olma iddiasını sürdürebilir miyiz?! O yüzden, lütfen,
uyarılara kulaklarımızı açalım; çünkü, gelişmiş insan olmadan gelişmiş ülke
olunamıyor.
Ben, basın affı
yasası sırasında, değerli AKP grup başkanvekilini şu sözlerle uyarmış
"bakınız, bu geri döner" demiş -şu Meclisin arka platformundan
çıkarken- ve bir de La Fontaine fıkrasını anlatmıştım. La Fontaine fıkrası,
kaplumbağa ile tavşan yarışını anlatır. Kaplumbağanın yavaş yürüdüğünün
bilincinde olarak tavşan onunla dalga geçer ve yarış çizgisine gelmeden
uyuyakalır; kaplumbağa yavaş yavaş gelir, geçer.
Şimdi, burada, en
azından hükümet açısından ve AKP Grubu açısından bir kere şunu ilke edinmekte
yarar var: Küçük de olsa, kararlı ama emin adımlarla yürümek, olur olmaz, böyle
koşmak, durmak vesaire gibi, ne yaptığını bilmeden gitmekten çok daha kolayca
hedefe varmaya sizi götürür; dolayısıyla, geliniz, ne Meclisin vaktini ne bu
ülkenin değerli zamanını almayalım ve bundan sonra, yasama faaliyetlerine bir
verimlilik, bir etkinlik kazandıralım.
Şimdi, bugün, burada,
Yüce Meclis, AKP milletvekillerinin oylarıyla, yine, sadece biçimsel bir
düzeltme yapıyor ve bu Yüce Meclis, sadece biçimsel bir düzeltmeyle, bu yasayı,
tekrar Cumhurbaşkanının önüne yolluyor. Biz, burada, sizi uyardık, tekrar
uyarıyoruz. Özellikle, birazdan önümüze gelecek olan 14 üncü madde, Anayasaya
aykırılığı açıkça ilan edilmiş, Cumhurbaşkanı tarafından üstüne basa basa
vurgulanmış bir maddedir; yani, bu, sonuçta Anayasa Mahkemesinin önüne gidecek
bir maddedir; bunu ya Cumhurbaşkanı götürür ya biz götürürüz ya da başka
yollardan gider; ama, bunu düzeltmek için bugün fırsat varken, bunu niye
kullanmıyorsunuz?! Yani, 2 kere görüştüğümüz bir yasayı, bir daha, 3 üncü kez
mi önümüze getireceksiniz bir şekilde?! Değerli arkadaşlarım, böyle çalışma
yöntemi olur mu?!
Şimdi, bu yasa
tasarısı görüşülürken iki önemli handikabı ortaya çıkmıştı. Burada, ne yazık
ki, bu Meclis, bu handikapları görmeyerek bu tasarıyı bir skandala dönüştürdü
iki yönden.
Bir; Maliye Bakanı
kendi getirdiği yasayla kendi kendini af kapsamına aldı. Türkiye Cumhuriyeti
tarihinde bu bir ilkti; "hayır alınmadı" vesaire denilmesine
bakmayın. Burada, Vergi Usul Kanununun 359 uncu maddesine göre, iki ayrı suçtan,
ikisi bir bütünün parçaları olan -yani, sahte ve yanıltıcı belge düzenlemek ve
bunları kullanmak; ikisi bir bütünün parçası- ve Cumhurbaşkanının da kendi geri
çevirme gerekçesinde çok net biçimde altını çizdiği gibi, tıpkı bizim burada
söylediğimiz gibi, bunlardan bir tanesini siz af kapsamına alıp, diğerini af
kapsamı dışında tutmak gibi bir garabeti yapamazsınız. Çünkü, eğer böyle bir
şey mümkün olsa idi, Vergi Usul Kanununun 359 uncu maddesi bunları birbirinden
ayırırdı; oysa, Vergi Usul Kanununun 359 uncu maddesi bunların tümünü benzer
bir yaptırıma bağlamıştır, siz bunları burada getirip ayıramazsınız.
Ayırdığınız zaman ne olur; Sayın Bakanın yargılandığı dava açısından bakarsak,
en azından kısmî bir af kapsamı içine girer; ama, bu kısmî giriş, yani bu
belgeleri kullanmak dolayısıyla af kapsamına giriş, aslında daha ağır nitelik
taşıyan bir suçtan af kapsamına girmektir. Belgeyi düzenlemekten daha ağır
olanı, bunu kullanmaktır; çünkü belgeyi düzenleyen, bundan komisyon almaktan
başka bir şey yapmaz; ama, bu belgeyi kullanan, bundan çok daha büyük bir çıkar
sağlar; zaten talep olmasa, bu konuda arz da olmaz.
O yüzden, gelin,
aklıselim sahibi olalım -birazdan bununla ilgili önergeyi de vereceğiz- 14 üncü
maddeyi kapsamdan çıkaralım ve bir daha bu kanun önümüze gelmesin; siz de rahat
edin, biz de rahat edelim, bu Meclis de rahat etsin ve bu ülke defalarca aynı
konuları, aynı kanunları tartışmaktan kurtulsun.
Bu kanunla ilgili bir
başka konu, bir başka handikap da -şimdi benim üzerinde konuştuğum 2 nci madde
de dahil- şudur: Bakınız, bu kanunla ilgili Cumhuriyet Halk Partisi büyük bir
iyiniyet gösterdi. Komisyonda tartışıldığı sırada, birçok maddede olumlu oy
kullandı, bu kanunun oluşmasına, 14 üncü madde dışında olumlu katkı yapmaya
çalıştı; çünkü aylardır bir vergi affı vesaire dediniz, böyle bir beklenti
oluşturdunuz, dolayısıyla da vergi tahsilat, tahakkuk oranları giderek düşmeye
başladı; yani, millet, bir vergi affı beklentisi içine girdi. Dolayısıyla bu,
artık kaçınılmaz olmaya başlamıştı; biz de, pekâlâ, bazı maddelerde destek
verelim dedik. Bakın şimdi vermiyoruz, niye vermiyoruz; çünkü, bu 14 üncü
maddeyle ilgili ne yazık ki, bir ilkesel karara varamadınız bir; bizim,
komisyonda bu kadar destek verdiğimiz bir tasarıyla ilgili burada birdenbire
baktık ki 1, 2 ve 3 üncü maddelerle ilgili, peşpeşe, uzun önergeler verip,
maddelerin kapsamını olduğu gibi değiştirdiniz iki. Burada, bunu söyledik, sizi
ciddiyete davet ettik. Maddelerle ilgili komisyonlarda oluşmuş nihaî metinler
üzerine, Genel Kurulda, ancak birtakım şeklî rötuşlar yapılabilir, bunları
esastan değiştiren birtakım düzenlemelerin arkasında ne var diye sormak gerekir
ve sorduğumuzda, karşımıza çıkan tablo şuydu: Araya IMF'nin girdiği ve IMF'nin
bu kapsamı geniş bulup daraltmak istediği anlaşılıyordu. Bunun, bu Meclise
yapılabilecek en büyük hakaret olduğunu söyledik, bu Meclisin çalışma düzenine
yapılacak çok büyük bir hakaret olduğunu söyledik, büyük bir saygısızlık
olduğunu söyledik ve bunu bir daha tekrarlamayalım demiştik. Dolayısıyla, bugün
şu anda burada konuşulan 2 nci madde de, ne yazık ki, bu kapsam içinde
değerlendirilmesi gereken bir madde.
Geçen sefer, bu
yasanın tümü üzerinde söz alıp, Grubum adına konuşmuştum. İki noktaya tekrar
değinerek, sözlerimi tamamlayacağım.
Bir vergi barışının,
bir vergi affının kalıcı olabilmesi için, eğer, bunun, sağlıklı, yeni bir
başlangıç oluşturabilmesi isteniyorsa, o zaman, bunun, mutlaka, birtakım başka
düzenlemelerle birlikte ele alınması gerekir.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Oyan,
devam ediniz.
OĞUZ OYAN (Devamla) -
Yani, bir vergi reformuyla birlikte ele alınmayan ve nihaî bir vergi affı
olduğu konusunda kamuoyu önünde inandırıcılığı olmayan bir tasarı, ancak, yeni
afların kapısını açan, onların tohumlarını atan, onların filizlerini eken bir
durum yaratır. Dolayısıyla, mutlaka, yeni bir vergi reformu süreci içinde
olması lazım.
Oysa, siz ne
yaptınız; malî milat gibi, bir yeni sayfa açmanın kapısını aralayabilecek bir
uygulamayı tamamen gündemden çıkardınız. Öte yandan, yine, sağlıklı bir vergi
affı sürecine girebilmek için, Türkiye'de, vergi idaresinin mutlaka yeniden
düzenlenmesi gerekir; oysa, bu konuda da herhangi bir adım atılmış değildir.
Dolayısıyla, burada,
vergi afları zincirine, son yirmi yılda, ortalama her iki yılda bir çıkarılan
vergi afları zincirine yeni bir halka ilave etmekten başka bir şey
yapılmamaktadır. Bu yüzden de bu tasarı hüsran verici bir şekilde sonuçlanmaya
mahkûmdur.
İlginiz için teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ederim Sayın Oyan.
Şahsı adına, Yalova
Milletvekili Muharrem İnce söz istemişlerdir.
Sayın İnce, buyurun.
MUHARREM İNCE
(Yalova) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlarken hepinize
bir soru sormak istiyorum: Çalışma odalarınızın rengi, mobilyası size bir
tabutu, ölümü andırıyor mu andırmıyor mu? İç sıkıcı bir ortam değil mi? Bunu
anlamak için mimar olmaya, tasarımcı olmaya gerek var mı? Peki, bir karga
sesiyle bülbül sesini ayırt etmek için müzisyen olmaya gerek var mı?
Ben, vergici değilim,
hukukçu da değilim; ama, bu vergi yasasının adaletli olmadığını anlayabilirim.
Dışarıdan bakan herkes gibi, karga sesiyle bülbül sesini ayırt etmek için nasıl
müzisyen olmak gerekmiyorsa, işte önümüzdeki bu yasanın ne olduğunu görmek de
çok mümkün.
Sizlere bir iki örnek
vermek istiyorum. Siz, eğer, hayalî ihracatçı ile naylon faturacı ile depremde
canını, malını yitirmiş insanların ödeme sürelerini eşit tutarsanız,
kaloriferleri yanmayan, şehre 20 kilometre mesafedeki yerlere giderken cebinde
yol parası bulunmayan insanları görmezden gelirseniz, Yalova gibi küçük bir
şehirde 4 000 esnafın telefonunun kesildiğini görmezden gelirseniz, 10 Ocak
2000 tarihinde kaldırılan mücbir sebepten sonra, buralar Şartlı Terkin Yasasına
sokularak, esnafımız, insanımız mağdur edilmişken, siz bu insanları ayrıcalıklı
görmezseniz, sizin adalet anlayışınızdan kuşku duymak zorundayım.
Bütün CHP'liler,
bütün Cumhuriyet Halk Partililer, size "Adalet ve Kalkınma Partisi"
diyor, siz kendinize "AK Parti" diyorsunuz. Bir kişi daha kazandınız.
Size, şimdiden sonra, asla, Adalet ve Kalkınma Partisi demeyeceğim; çünkü,
adaletinize inanmıyorum. Kalkınmanız ise, Irak'taki mazlum halkın üzerine
atılacak Amerikan bombalarından sağlanacak dolarlara bağlı. (CHP sıralarından
alkışlar) Kalkınma mantığınıza da inanmıyorum.
Değerli
milletvekilleri, sizlere... (AK Parti sıralarından "konuya gel"
sesleri)
Konuya geleceğim...
Bunlar, konu işte, zaten konunun ta özü.
BAŞKAN - Sayın İnce,
lütfen maddeyle ilgili konuşur musunuz.
MUHARREM İNCE
(Devamla) - Maddeyle ilgili görüşüyorum efendim.
Sayın Başkan,
Marmara, deprem bölgesi diye -maddeyi okursanız- orada verilmiş bir önerge var;
9 eşit taksitte ödenir ifadesi için, deprem bölgesinde, bu, ayrıcalıklı olsun,
18 eşit taksitte 36 ayda ödensin diye bizim verilmiş bir önergemiz var; o
önergenin altında benim imzam var, arkadaşlarımın imzaları var, deprem bölgesi
milletvekillerinin imzaları var. Bu, sizin oylarınızla reddedildi. Ben, bu
yüzden, deprem bölgesindeki insanların haklarını savunmak için buradayım. (CHP
sıralarından alkışlar) Teknik konular burada konuşulmaz zaten.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bakınız, sizin bu konuda bir yanlış yaptığınız kanaatindeyim.
Yalova'ya, özellikle Yalova'ya, bu Parlamentonun bir borcu var;
iktidar-muhalefet, hepinizin bir borcu var. Cumhuriyetin kuruluş yıllarında,
Yalova, yazlık başkenttir. 1929'dan 1938'e kadar, bir noktada, cumhuriyet
Yalova'dan idare edilmiştir; ama, cumhuriyeti kuranlar, Yalova'nın
kaplıcasından, denizinden, havasından, suyundan yararlandığı gibi, orayı
kalkındırmışlardır, imar etmişlerdir, orada çiftlikler kurmuşlardır, oraya özel
bir önem vermişlerdir.
ÖMER ÖZYILMAZ
(Erzurum) - Konuya gel, konuya...
MUHARREM İNCE
(Devamla) - 1970'li yıllarda, bu Parlamento üyeleri, yani, bizlerin ağabeyleri,
yine geldiler oraya, Yalova'da, bizim denizimizi, havamızı, suyumuzu
kullandılar; betonlaştırdılar ve gittiler. Şimdi, bizim bir borcumuz var. Hani,
adamın birisi lokantaya gitmiş. Lokantanın kapısında şu yazıyor: "Sen ye,
torunun ödesin." Adam, yemeği yedikten sonra, önüne hesap geliyor.
"Hani torunum ödeyecekti" diyor. "Bu, dedenin hesabı"
diyorlar. Dedenizin hesabı olduğu gibi, sizin de hesabınız var.
Sayın Maliye
Bakanından özellikle şunu istiyorum: Deprem bölgesindeki insanlarla naylon
faturacılar aynı koşullarda değerlendirilmemeli, onların ayrıcalığı olmalı.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın İnce,
lütfen sözlerinizi tamamlar mısınız.
MUHARREM İNCE
(Devamla) - Değerli milletvekilleri, bakınız, Yalova'da ve tüm deprem
bölgesinde, bu ödeme sürelerini, 18 eşit taksitte, 36 ayda yapalım.
İnsanlarımız, esnafımız siftah yapamıyor, belki, siz, bunların farkında
değilsiniz. O kalıcı konutlarda kaloriferler yanmıyor. Bu konuda gerekli
hassasiyetin gösterilmesini istiyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın İnce.
Sayın
milletvekilleri, 2 nci maddenin oylamasının açık oylama şeklinde yapılmasına
dair, her iki siyasî parti grubuna mensup milletvekillerinin önergeleri vardır.
Önergeleri daha önce
okutmuştum. Geliş sırasına göre, birinci önergedeki imza sahiplerini tekrar
okutup, salonda olup olmadıklarını arayacağım. Yeteri sayıda milletvekili
bulunduğu takdirde, oylamayı açık oylama şeklinde yapacağım:
Faruk Çelik?..
Burada.
Ayhan Zeynep Tekin?..
Burada.
Selami Uzun?..
Burada.
Ahmet Yeni?.. Burada.
Cavit Torun?..
Burada.
Fatma Şahin?..
YUSUF SELAHATTİN
BEYRİBEY (Kars) - Takabbül ediyorum.
BAŞKAN - Peki
efendim.
Sinan Özkan?..
Burada.
Hasan Angı?.. Burada.
Abdullah Erdem
Cantimur?.. Burada.
Mehmet Sarı?..
Burada.
Ahmet Uzer?.. Burada.
Mahmut Durdu?..
Burada.
Ayhan Sefer Üstün?..
Burada.
Mustafa Demir?..
Burada.
Mustafa Cumur?..
Burada.
Mahfuz Güler?..
Burada.
Zekeriya Akçam?..
Burada.
Vahit Erdem?..
Burada.
Ali Rıza Alaboyun?..
Burada.
Atilla Koç?.. Burada.
Gülseren Topuz?..
Burada.
Semiha Öyüş?..
Burada.
Serpil Yıldız?..
Burada.
Sabri Baran?..
Burada.
İbrahim Köşdere?..
Burada.
Sayın milletvekilleri,
Başkanlığa, Cumhuriyet Halk Partisi grup başkanvekillerinin verdiği bir önerge
var; onu okuyorum:
"Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
53 sıra sayılı kanun
teklifinin maddelerinin ve genelinin oylamalarında elektronik sisteme giremeyen
ve pusulayla oy kullanan sayın üyelerin, Başkanlığınızca, ad okunarak, teker
teker, salonda bulunup bulunmadıklarının tespit ve teyit edilmesi ve
tutanaklara geçirilmesini arz ve talep ederiz."
Sayın
milletvekilleri, yoklama sırasında, geçmişte, bu tip uygulamalar olmuş; ama,
İçtüzüğümüzde, oylama sırasında, tek tek milletvekillerinin ismi okunarak böyle
bir yola gidilmesi varit olmamıştır. Dolayısıyla, bu önergeyi, bu nedenle
işleme almayacağım. (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından
gürültüler)
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, sadece pusulayla oy kullananlar için söylüyoruz.
BAŞKAN - Evet...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, dikkat edin; bütün sisteme katılanları değil, sadece pusulayla
evet oyu veya hayır oyu verenleri...
BAŞKAN - Sayın Başkan,
tamam; önergenizi okudum, anladım.
Sayın
milletvekilleri, açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.
Açık oylamanın,
elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan "evet" oyu veren 39 kişinin sisteme girememesi diye bir
sorun yok; herkesin, sağ işaret parmağında bir hata olmayabilir... (AK Parti
sıralarından "Ben giremiyorum işte!.." sesi)
Siz bir kişisiniz;
giremiyorsanız, yardımcı olalım. (Gürültüler)
BAŞKAN - Sayın
Başkan... Sayın milletvekilleri...
Sayın Koç, bu
hususta, teknik bir sebep bulunmalıdır, ki, bu, açıkça ifade edilmiş ve
belirtilmiş, elektronik oylamaya giremeyenlerin pusulayla oy vermeleri açık
şekilde belirtilmiş. Onun için, bu açıktır; bunu tartışmaya gerek yok.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Efendim, biz ona itiraz etmiyoruz; teyit edilmesini istiyoruz, tespit
edilmesini istiyoruz.
ALİ KEMAL DEVECİLER
(Balıkesir) - Sayın Başkan, bir demet bırakırım pusulayı, imzalarım giderim; o
zaman ne olacak?!
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, milletvekillerimizin burada tek tek bu şekilde okunarak tespit
edilmesini...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, nitelikli çoğunluk arıyorsunuz, nitelikli çoğunluk bulunmasına
gölge düşürüyorsunuz.
BAŞKAN - Sayın Koç,
lütfen, dinler misiniz...
Bakınız, ikinci fıkra
açık... "Açıkoylamanın, oy kutusunun sıralar arasında dolaştırılmak
suretiyle yapılmasını oylarınıza sunuyorum" diye de bir ifade var.
Dolayısıyla, İçtüzük açıktır; tartışmaya gerek yok.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Bu daha farklı Sayın Başkan.
BAŞKAN - Oylama için
5 dakika süre vereceğim.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, gölge düşürüyorsunuz oylamaya.
BAŞKAN - Bu süre
içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini,
bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için
öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde -sayın milletvekilleri, özellikle
vurguluyorum, 5 dakikalık süre içerisinde- Başkanlığa ulaştırmalarını rica
ediyorum. Ayrıca, vekâleten oy kullanacak Sayın Bakanlar varsa, hangi bakana
vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadıyla imzasını
da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre
içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, oylama işlemi sona ermiştir.
Sayın
milletvekilleri, 4792 sayılı Vergi Barışı Kanununun 2 nci maddesinin açık
oylama sonucunu açıklıyorum:
Oylamaya katılan
milletvekili sayısı: 454
Kabul :
334
Ret :
120
Böylece, 2 nci madde
kabul edilmiştir. (1)
3 üncü maddeyi
okutuyorum:
Kesinleşmemiş veya
dava safhasında bulunan kamu alacakları
MADDE 3. - 1. Bu
Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Vergi Mahkemeleri nezdinde dava
açılmış ya da dava açma süresi henüz geçmemiş olan ikmalen, re'sen veya idarece
yapılmı tarhiyatlarda, vergilerin % 50'si
ile bu tutara gecikme zammı ve gecikme faizi yerine bu Kanunun
(1) Açıkoylama kesin sonuçlarını gösteren tablo
tutanağın sonuna eklidir.
yürürlüğe girdiği
tarihe kadar Devlet İstatistik Enstitüsünün her ay için belirlediği toptan eşya
fiyat endeksinin aylık oranı esas alınarak hesaplanacak tutarın; dokuz eşit
taksitte Şubat, Nisan, Haziran, Ağustos, Ekim, Aralık 2003 ayları ile Şubat,
Nisan, Haziran 2004 ayları sonuna kadar tamamen ödenmesi, dava açılmaması veya
açılmış davalardan vazgeçilmesi şartıyla vergilerin % 50'sinin, gecikme zammı,
gecikme faizi ile vergi cezaları ve bunlara uygulanan gecikme zamlarının
tamamının tahsilinden vazgeçilir.
2. Bu Kanunun
yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla bölge idare mahkemeleri nezdinde itiraza
veya Danıştay nezdinde temyize ilişkin olarak dava açılmış ya da dava açma
süresi henüz geçmemiş olan ikmalen, re'sen veya idarece yapılmış tarhiyatlarda,
bu maddeye göre ödenecek alacak asıllarının tespitinde, bu Kanunun yürürlüğe
girdiği tarih itibarıyla tarhiyatın bulunduğu en son safhadaki tutar esas
alınır. Bu Kanunun yayımlandığı tarihten önce verilmiş en son kararın;
a) Terkin kararı
olması halinde, mükelleflerin bu madde hükmünden yararlanabilmeleri için ilk
tarhiyata esas alınan verginin % 20'si ile bu tutara gecikme zammı ve gecikme
faizi yerine bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar Devlet İstatistik
Enstitüsünün her ay için belirlediği toptan eşya fiyat endeksinin aylık oranı
esas alınarak hesaplanacak tutarın, (1) numaralı fıkrada belirtilen süre ve
şekilde ödenmesi şartıyla, verginin kalan % 80'inin, gecikme zammı, gecikme
faizi ile vergi cezaları ve bunlara uygulanan gecikme zamlarının tamamının,
b) Tasdik veya
tadilen tasdik kararı olması halinde, tasdik edilen verginin tamamı ile bu
tutara gecikme zammı ve gecikme faizi yerine bu Kanunun yürürlüğe girdiği
tarihe kadar Devlet İstatistik Enstitüsünün her ay için belirlediği toptan eşya
fiyat endeksinin aylık oranı esas alınarak hesaplanacak tutarın, (1) numaralı
fıkrada belirtilen süre ve şekilde ödenmesi şartıyla gecikme zammı, gecikme
faizi ile vergi cezaları ve vergi cezalarına uygulanan gecikme zamlarının tamamının,
Tahsilinden
vazgeçilir.
Ancak, verilen en son
kararın bozma kararı olması halinde (a) bendi hükmü, kısmen onama kısmen bozma
kararı olması halinde ise onanan kısım için (b) bendi, bozulan kısım için ise
(a) bendi hükmü uygulanır.
3. Bu Kanunun
yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla
sadece vergi cezalarına karşı dava açılmış olması halinde; vergi aslına
bağlı cezaların, verginin bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce ödenmiş
olması veya 2 nci maddede öngörülen şekilde ödenmesi şartıyla, vergi aslına
bağlı olmaksızın kesilen cezaların ise herhangi bir şart aranmaksızın
tahsilinden vazgeçilir.
4. İştirak, teşvik ve
yardım fiilleri nedeniyle kesilen vergi ziyaı cezalarında, cezaya muhatap
olanların, cezanın % 20'sini, (1) numaralı fıkrada öngörülen süre ve şekilde
ödemeleri, dava açmamaları veya açılmış davalardan vazgeçmeleri şartıyla,
cezanın kalan % 80'inin ve bunlara uygulanan gecikme zamlarının tamamının
tahsilinden vazgeçilir. Bu hüküm, (1) veya (2) numaralı fıkranın (a) bendinde
belirtilen safhada olan vergi ziyaı cezalarında, ilk tarhiyata esas olan ceza
tutarına göre uygulanır.
5. Bu Kanunun
yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla; uzlaşma hükümlerinden yararlanılmak üzere
başvuruda bulunulmuş, uzlaşma günü verilmemiş veya uzlaşma günü gelmemiş ya da
uzlaşma sağlanamamış, ancak dava açma süresi geçmemiş alacaklar da bu madde
hükmünden yararlanır.
6. Bu madde hükmü,
ihtirazi kayıtla verilen beyannamelere karşı açılan davalar hakkında da
uygulanır.
7. Bu madde ile 2 nci
madde hükmünden yararlanmak üzere başvuruda bulunan mükellefler,
yararlandıkları vergi türlerinden, taksit ödeme süresince tahakkuk edenleri zor
durum olmaksızın vadesinde ödemedikleri takdirde belirtilen madde hükümlerinden
yararlanamazlar.
BAŞKAN - 3 üncü madde
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Adana Milletvekili Kemal Sağ.
Sayın Sağ, buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA KEMAL
SAĞ (Adana) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Vergi Barışı Yasasının
"kesinleşmemiş veya dava safhasında bulunan kamu alacakları"
hakkındaki 3 üncü maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum;
sözlerime başlarken, şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Madde hakkındaki
görüşlerime geçmeden önce, uygulamadan gelen bir maliyeci olarak, adı ne olursa
olsun, vergi affına ilişkin görüşlerimi, kısaca, tekraren belirtmek istiyorum.
Bugüne kadar,
cumhuriyet döneminde, yaklaşık 30 adet vergi affı yasası çıkmıştır. Demek ki,
ortalama, her iki yılda bir af yasası çıkarılmıştır. İktidarların, genellikle,
oy kaygısı ve seçmene sempatik görünme arzusuyla çıkarılan bu af kanunlarının
hiçbirisi hedeflenen fiskal ve sosyal amaca ulaşamamış; buna karşılık, vergiye
ilişkin ödevlerini iyi vatandaşlık anlayışıyla zamanında ve tam olarak yerine
getiren mükellefler üzülmüş, iyi niyetli olmayan mükelleflere, maalesef, bu
kanunlarla pirim verilmiş, verginin zamanında ödenmemesi, kasıtlı olmasa da
teşvik edilmiştir. Günü kurtarma amacına yönelik olarak çıkarılan bu tür
kanunlar, maliye açısından gelecek dönemleri, ne yazık ki, menfi yönde ipotek
altına almıştır.
Hakkında söz aldığım
3 üncü madde, bilindiği gibi, mükellef ile vergi dairesi arasında meydana gelen
ihtilafla ilgilidir. Bu konuda uygulamada karşılaştığım ciddî bir sorunu dile
getirmek zorundayım.
Vergi mahkemelerinde
idare ile mükellef arasındaki vergi ihtilaflarına ilişkin açılan davaların
yüzde 90'ı idare aleyhine sonuçlanmaktadır ve maalesef, kaybedilen bu davaların
hemen hemen tamamı, sorumluluk kaygısıyla, yetkililer tarafından otomatikman
temyiz edilmektedir. Bunun temel nedeni, davalardan hangi hallerde
vazgeçileceğine dair, net ve objektif kriterlerin mevcut olmaması ve taşra
teşkilatındaki vergi dairesi müdürlerine, gelir müdürlerine ve defterdarlara
açıkça yetki verilmemiş olmasıdır. İhtilaflı dosya sayısının kabarık olmasının
en önemli nedeni budur. Eğer gerçekçi bir çözüm aranıyorsa, önce bu konu
halledilmelidir; çünkü, yetkili konumdaki bu insanlar, haklarında soruşturma
açılacağı endişesiyle, mükellefin haklı olduğu açıkça belli olan davalarda
bile, temyizden vazgeçme yetkisini kullanmaktan kaçınmaktadırlar.
Bundan böyle, yeni
bir af yasası çıkarılması yerine, öncelikle görevlilere ihtilafları daha kolay
nasıl çözebileceklerine ve mükelleflerin açıkça haklı olduğu ihtilaflarda
davadan nasıl vazgeçebileceklerine dair net ve objektif kriterler getirilmeli
ve açıkça yetki ve güvence verilmelidir.
Gelelim 3 üncü
maddeye; 3 üncü maddede yapılan düzenlemeyle, söz konusu ihtilaflı dosya
sayısının azaltılması amaçlanmış olup, henüz kesinleşmemiş veya dava
safhasındaki kamu alacaklarıyla ilgili olarak mükelleflere ödeme kolaylığı
hedeflenmiştir.
Bu maddeye ilişkin
olarak önemli bulduğum bir haksızlığı, adaletsiz bir uygulamayı yüksek
huzurlarınızda dile getirmek istiyorum.
Maddenin birinci
fıkrasında, birinci derece mahkeme olan vergi mahkemesi, ikinci fıkrasında da
ikinci derece mahkeme olan bölge idare mahkemesi ve Danıştay ele alınmaktadır.
Birinci derece mahkeme aşamasında, dava henüz vergi dairesi veya mükellef
lehine sonuçlanmadığı için, mükellefin ihtilaftan vazgeçmesi, yani, verginin
yüzde 50'sini ve TEFE'ye göre hesaplanacak tutarı ödemek şartıyla, af
şartlarından istifade eder; ancak, ikinci derece mahkeme aşamasında ihtilaftan
vazgeçme halinde iki durum ortaya çıkmaktadır. Birinci durum, ilk derece
mahkeme olan vergi mahkemesinde davanın vergi dairesi lehine, yani, mükellef
aleyhine sonuçlanmış olması halidir. Burada davacı mükelleftir. Karar tasdik
veya tadilen tasdik kararı alınmış ise, tasdik edilen verginin tamamı ile
TEFE'ye göre hesaplanacak tutarın ödenmesi halinde, tüm cezalardan
vazgeçilecektir. Burada, bir sorun yoktur. İkinci durum ise, ilk derece mahkeme
olan vergi mahkemesinde davanın mükellef lehine, yani, vergi dairesi aleyhine
sonuçlanmış olması halidir. İşte, burada sorun vardır. Yani, mükellef aleyhine
haksızlık burada ortaya çıkmaktadır. Teknik deyimiyle terkin kararı olması
halinde, mükellefin bu madde hükmünden faydalanması için, ilk tarhiyata esas
alınan verginin yüzde 20'si ile TEFE'ye göre hesaplanacak tutarın ödenmesi
şartıyla, verginin yüzde 80'inden vazgeçilmektedir. Tasdik veya tadilen tasdik
kararı olması halinde ise, tasdik edilen verginin tamamı ile TEFE oranlarına
göre hesaplanacak tutarın ödenmesi şartıyla, cezaların tamamından vazgeçileceği
belirtilmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yasanın adı, Vergi Barışı Yasasıdır. Barışın anlamı, iki
tarafın rızaen el sıkışmasıdır. Ayrıca, verginin anaprensiplerinden bir tanesi
de, adil olmasıdır. Bu, nasıl bir barış ve nasıl bir adalettir ki, idare, yargı
organlarının kararının kendi lehinde olması durumunda verginin tamamını talep
etmekte, aksi takdirde, yani, mükellefin kazanmış olması halinde ise, başa
dönüp ilk tarhiyata esas alınan miktarın yüzde 20'sini istemektedir. O zaman,
mükellefin mahkemede kazanmasının ne anlamı kalmaktadır?! Peki, nerede kaldı
vergi adaleti?! Bu mu vergi barışı?!
Eğer, mükellefin
vergi mahkemelerinde kazanmış olduğu ve vergi idaresince, bölge idare
mahkemeleri veya -miktara göre- Danıştay nezdinde temyiz edilmiş bulunan bu
davaların bu mercilerce idare lehine bozulması ihtimali düşünülüyorsa, aynı
ihtimal mükellefler için de söz konusudur. Durumun böyle olduğu kabul
ediliyorsa -ki, başka bir seçenek yoktur- o halde, mükellefin açıkça aleyhine
olan bu haksızlık mutlaka giderilmelidir. Yani, mükellef davayı ilk derece
vergi mahkemesinde kaybettiğinde verginin tamamı isteniyorsa, mükellef davayı
kazandığında da verginin tamamı terkin edilmelidir.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; önemli bulduğum iki hususu vurgulayarak, sözlerimi tamamlamak
istiyorum. Birincisi, artık, vergi affı kanunları çıkarılmasından, Maliye
Bakanlığı ve hükümetler kesinlikle vazgeçmelidir. Böylece, dürüst ve iyi
niyetli vatandaşların üzülmesi önlenecek, iyi niyetli olmayan vatandaşlarımızın
ise af beklentisiyle ödememe alışkanlığı yok edilecektir.
İkincisi, eğer, vergi
ihtilaflarının artması ve vergi idaresinin kilitlenmesi istenmiyorsa, vergi
kanunlarındaki ihtilafa yol açan hükümler bir an önce gözden geçirilmeli,
davalardan vazgeçme yetkisi objektif kriterlere bağlanarak, açık ve net bir
şekilde maliye teşkilatının taşra görevlilerine verilmelidir.
Teşekkür ediyor;
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, başka söz talebi?.. Yok.
Sayın
milletvekilleri, 19.45'te toplanmak üzere birleşime ara veriyorum.
Kapanma Saati : 18.53
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati : 19.45
BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER : Suat KILIÇ (Samsun), Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN - Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 35 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Çalışmalara
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
V.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
1.-
4792 Sayılı Vergi Barışı Kanunu ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince
Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/520) (S. Sayısı : 53) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon?..
Yok.
Hükümet?.. Yok.
ALİ KEMAL DEVECİLER
(Balıkesir) - Biraz önce buradaydılar...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Kapatacaksınız herhalde Sayın Başkanım...
ALİ KEMAL DEVECİLER
(Balıkesir) - O zaman, bizi niye bir saat beklettiniz!
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Genel Kuruldan aldığımız karar, bu kanunun görüşülmesinin
bitimine kadardı; şu anda Komisyon ve Hükümet olmadığı için, oturumu
kapatıyorum... (CHP sıralarından alkışlar!)
ALİ KEMAL DEVECİLER
(Balıkesir) - Sayın Başkan, bir saat niye ara verdiniz o zaman?! Bir saat evvel
kapatsaydınız! Yazık! Herhalde sayıyı
bulamayacaksınız, 330'u bulamayacaksınız! (CHP sıralarından alkışlar!)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, lütfen sakin olur musunuz...
Sayın
milletvekilleri, sözlü soru önergeleri ile kanun tasarı ve tekliflerini
sırasıyla görüşmek için, 25 Şubat 2003 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere,
birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati : 19.52