TBMM 2 2 2003-03-04T13:41:00Z 2003-03-04T13:41:00Z 35 23182 132143 TBMM 1101 264 162280 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM : 22          CİLT : 5       YASAMA YILI : 1

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

35 inci Birleşim

20 . 2 . 2003 Perşembe

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

                                                      Sayfa    

 I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Kırklareli Milletvekili Mehmet Siyam Kesimoğlu'nun, Kırklareli İlinin sorunları ile alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması

2.- Aksaray Milletvekili Ahmet Yaşar'ın, Aksaray'dan başlatılan duble yol yapımına ilişkin gündemdışı konuşması

3.- İstanbul Milletvekili Ali Topuz'un, Anayasa çerçevesinde olası Irak savaşının meşruiyet temellerine ilişkin gündemdışı konuşması ve Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış'ın cevabı

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI  VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu ve 39 milletvekilinin, ülkemizin madenleri ve madencilik politikası konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/44)

2.- Tekirdağ Milletvekili Mehmet Nuri Saygun ve 19 milletvekilinin, Trakya'da tarım ve sanayi sektörlerinin yer seçiminden ve çarpık gelişmeden kaynaklanan sorunların araştırılarak dengeli ve sağlıklı gelişmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/45)

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Başkanlığının, esas komisyon olarak Çevre Komisyonuna, tali komisyonlar olarak da Adalet Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonuna sevk edilen Çevre Kanunu Tasarısının, görev alanlarına girmesi nedeniyle Komisyonlarında görüşülmesinin teminine ilişkin tezkeresi (3/184)

2.- Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler'in, 23-24 Aralık 2002 tarihlerinde Rusya Federasyonuna yaptığı resmî ziyarete iştirak etmeleri uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/185)

IV.-  ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun 12.8.1990 tarihli 126 ncı Birleşiminin İkinci Oturumuna ilişkin kapalı oturum tutanakları ile tutanak özetleri ve 5.9.1990 tarihli 3 üncü Birleşiminin İkinci Oturumuna ilişkin kapalı oturum tutanakları ile tutanak özetlerinin, İçtüzüğün 71 inci maddesine göre yayımlanmasına ve Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.- 4792 Sayılı Vergi Barışı Kanunu ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/520) (S. Sayısı : 53)

VI. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1- Hatay Milletvekili Gökhan Durgun'un, Yapı Denetim Kanununa göre pilot bölge seçilen Hatay'da uygulamada esneklik sağlanıp sağlanmayacağına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı (7/143)

2- Konya Milletvekili Nezir Büyükcengiz'in, DSİ'nin projesini kesinleştirdiği bir ihalenin ne zaman yapılacağına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı (7/149)

3- Diyarbakır Milletvekili Muhsin Koçyiğit'in, Ziraat Bankası Diyarbakır Ergani Şubesinin kapatılması kararına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Ali Babacan'ın cevabı (7/173)

 

I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak iki oturum yaptı.

Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat Melik, Şanlıurfa İli Halfeti İlçesinin sorunları ile alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı bir konuşma yaptı;

İstanbul Milletvekili Burhan Kuzu'nun, Uluslararası Ceza Mahkemesine ilişkin gündemdışı konuşmasına, Adalet Bakanı Cemil Çiçek,

Kocaeli Milletvekili Nevzat Doğan'ın, sigaranın sağlığa zararları ve sigarayla mücadele kapsamında alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşmasına, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener,

Cevap verdi.

Antalya Milletvekili Nail Kamacı ve 22 milletvekilinin, doğal afetlerin yol açtığı zararların araştırılarak en aza indirilmesi,

Adana Milletvekili Tacidar Seyhan ve 19 milletvekilinin, özel kurs ve dershaneler ile etüt eğitim merkezlerinin sorunlarının araştırılarak düzenli, verimli bir yapı ve işleyişe kavuşturulması,

İçin alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri (10/42, 10/43) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

(10/9) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi, Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Denizli Milletvekili Mehmet Uğur Neşşar'ın (6/163, 6/164) esas numaralı sözlü sorularını geri aldığına ilişkin önergesi okundu; sözlü soruların geri verildiği bildirildi.

Devlet Bakanı Ali Babacan, Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım ve Turizm Bakanı Güldal Akşit'in 13-17 Ocak 2003 tarihlerinde bir heyetle birlikte Çin'e,

İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu, Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M. Hilmi Güler ve Kültür Bakanı Hüseyin Çelik'in, 7-11 Ocak 2003 tarihlerinde bir heyetle birlikte Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan'a,

Yaptıkları resmî ziyarete iştirak etmeleri uygun görülmüş olan milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkereleri kabul edildi.

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının:

1 inci sırasında bulunan (6/77) esas numaralı sözlü soru üç birleşim içinde cevaplandırılmadığından yazılı soruya çevrildi; soru sahibi de görüşlerini açıkladı;

2 nci sırasında bulunan   (6/80),

3 üncü     "   " (6/81),

5 inci       "   " (6/83),

Esas numaralı sözlü sorular ilgili bakanlar Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından ertelendi;

4 üncü sırasında bulunan (6/82) esas numaralı sözlü soruya, Sağlık Bakanı Recep Akdağ,

6 ncı sırasında bulunan   (6/84),

14 üncü    "    " (6/96),

42 nci       "    " (6/133),

56 ncı       "    " (6/147),

Esas numaralı sözlü sorulara Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü,

Cevap verdi; 6 ncı ve 42 nci sıralardaki soruların sahipleri de cevaplara karşı görüşlerini açıkladılar.

Adlî Tıp Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının (1/310) (S.Sayısı: 51) görüşmelerden sonra yapılan açık oylama sonucunda, kabul edildiği ve kanunlaştığı açıklandı.

20 Şubat 2003 Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 18.50'de son verildi.

                                                       

Nevzat Pakdil

 

 

 

 

 

Başkanvekili

 

 

Suat Kılıç

 

Türkân Miçooğulları

 

Samsun

 

İzmir

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

                                                                           No. : 51

II. - GELEN KÂĞITLAR

20.2.2003 PERŞEMBE

Sözlü Soru Önergeleri

1.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu'nun, TÜFE'deki artışların SSK emeklilerinin maaşlarına yansıtılmamasına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/212) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.2.2003)

2.- Edirne Milletvekili Necdet Budak'ın, bitki ıslahına yönelik yasal düzenlemeler yapılıp yapılmayacağına ve sertifikalı tohum kullanımına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/213) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.2.2003)

3.- Manisa Milletvekili Nuri Çilingir'in, sürücü adaylarının trafik sınavı yerlerine ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/214) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.2.2003)

Yazılı Soru Önergeleri

1.- Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük'ün, akaryakıt fiyatlarına ve enerji tüketimine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/239) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.2.2003)

2.- İzmir Milletvekili Yılmaz Kaya'nın, İzmir'deki okulların yakıt ihtiyacına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/240) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.2.2003)

3.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu'nun, Antalya-Serik İlçesindeki bazı köylerin köprü ihtiyacına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/241) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.2.2003)

4.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu'nun, Antalya-Serik'te yaşanan sel felaketine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/242) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.2.2003)

5.- Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin'in, Asil Çelik Sanayi ve Ticaret A.Ş'nin satışına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif Şener) yazılı soru önergesi (7/243) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.2.2003)

6.- Sivas Milletvekili Nurettin Sözen'in, Başbakanın eşinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurusuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/244) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.2.2003)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu ve 39 milletvekilinin, ülkemizin madenleri ve madencilik politikası konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/44) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2003)

2.- Tekirdağ Milletvekili Mehmet Nuri Saygun ve 19 milletvekilinin, Trakya'da tarım ve sanayi sektörlerinin yer seçiminden ve çarpık gelişmeden kaynaklanan sorunların araştırılarak dengeli ve sağlıklı gelişmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/45) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.2.2003)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.00

20 Şubat 2003 Perşembe

BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Türkan MİÇOOĞULLARI (İzmir), Suat KILIÇ (Samsun)

 

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 35 inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

Konuşma süreleri 5'er dakikadır. Hükümet, bu konuşmalara cevap verebilir; hükümetin cevap süresi 20 dakikadır.

Gündemdışı ilk söz, Kırklareli İlinin sorunları konusunda söz isteyen, Kırklareli Milletvekili Mehmet Siyam Kesimoğlu'na aittir.

Buyurun Sayın Kesimoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Kırklareli Milletvekili Mehmet Siyam Kesimoğlu'nun, Kırklareli İlinin sorunları ile alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması

MEHMET SİYAM KESİMOĞLU (Kırklareli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sorunlarımızı daha da derinleştirecek ve yoksulluğu besleyecek olan savaşa sürüklendiğimiz bir süreçte, her şeye rağmen barış umudumu koruyarak, Kırklareli'nin sorunları hakkındaki görüş ve önerilerimi sizlerle paylaşmak üzere gündemdışı söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, geçmiş kurban bayramınızı kutluyor, Yüce Heyetinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Bayram nedeniyle ziyaret ederek tüm sorunlarını bir kez daha yaşadığım ve bu kutsal çatı altında temsilden büyük onur duyduğum ilimizin en yakıcı sorunu, aynı zamanda ülkemizin de en önemli sorunu olan işsizliktir. Kentsel ve kırsal alandaki işsizlik büyük boyutlara ulaşmıştır. Özellikle de eğitimli ve yetişmiş gençlerin işsizliği önemli sorundur. Bununla beraber, ilimizdeki işçiler, çiftçiler yoksulluk düzeyinin altında gelirlere mahkûm edilmiştir. Büyük ve orta ölçekli işletmeler batma noktasına gelirken, Kırklareli esnafı kepenk kapatmak zorunda kalmıştır. Malını, mülkünü, sağlığını kaybeden Kırklareli halkı, son olarak umutlarını yitirmek üzeredir. Sizlere sormak istiyorum; bizler, umudu olmayan insanları geleceğe nasıl taşıyacağız? Kırklareli halkı, kapımıza kadar gelen savaşın da bilincinde, Kıbrıs konusunun da; "önemlerini biliyoruz" diyor; ancak, "biz, iş istiyoruz, aş istiyoruz, Meclis kürsüsünden bunları dile getirin, yaşamsal sorunlarımızı çözün ve hemen şimdi çözün" diyor. Bu nedenle, ilimizdeki istihdam olanakları acilen artırılarak, işsizlik sorununun tahribatı kısa zamanda kontrol altına alınmalı, eğitilmiş genç işsizlere iş bulma ve iş kurma projeleri en kısa zamanda yaşama geçirilmelidir.

Değerli milletvekilleri, bizler, asla ve asla sanayie karşı değiliz; ancak, sanayiin ve kalkınmanın temelinde tarımın olduğunu biliyoruz. Kırklareli İlimiz, Ergene Havzasındaki birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü sınıf tarım topraklarının üzerinde yer almakta ve ülke tarım ürünlerinin en az yüzde 8'ini karşılamaktadır. Tarım yok edilerek sanayi kurulamaz ve kalkınma sağlanamaz. Biz, yasaları delen, toprağı, suyu kirleten, doğal varlıkları yok eden tüm canlıları bile bile ve yavaş yavaş zehirleyen, arıtmasız, arsız çarpık sanayie karşıyız. Tarım topraklarının amaç dışı kullanılması, toprağa ve tarıma ihanet olduğu gibi, Anayasanın 45 inci maddesine de açıkça aykırıdır. Buna rağmen, ilimizin arazi varlığının yaklaşık dörtte 1'i yanlış ve amaç dışı kullanılmaktadır. Bunun önüne geçmek için, acilen ilimizin arazi kullanım planlaması yapılarak tarım, sanayi, turizm, orman ve yerleşim alanlarının belirlenmesi gerekmektedir.

Diğer taraftan, soru önergesiyle dile getirdiğim İğneada'nın turizm potansiyeli ile arazi kullanım kararlarını ortaya koyan çevre düzeni planı en kısa sürede onanarak hayata geçirilmelidir.

İlimizin çarpık ve hızlı sanayileşmesi, araştırma komisyonu kurulan Ergene Havzasının kirliliğinde olduğu gibi, birçok çevre sorunlarına da neden olmaktadır. Çarpık kentleşme, nüfus artışı, göç, toprak erozyonu, tarımda bilinçsizce kullanılan gübre ve ziraî ilaçların getirdiği kirlilik, ilimizin diğer sorun alanlarıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son yıllarda uygulanan tabanfiyat politikaları, küçük çiftçileri bitirme noktasına getirmiştir. Bölgedeki ürünlere uygulanan destekleme, aracı şirketlere gitmektedir. Yılın 9 ayı çalışan Alpullu Şeker Fabrikası, pancar ekim alanlarının daraltılmasıyla, 30 gün çalışan kapasiteye indirilmiş, zarar eden ve pancar paralarını zamanında ödeyemeyen bir işletme konumuna düşürülmüştür.

Diğer taraftan, hayvan besicilerinin ve süt üreticilerinin yaşam koşulları, dayanılamayacak boyutlara gelmiştir. 58 inci hükümet, çiftçilerimize yaşam kolaylıkları getirecekti, çiftçi borçlarına ödeme kolaylığı getirecekti, yeşil mazot verecekti... "Ne zaman" diye sormak istiyorum; ancak, sorunun, "evet, doğru, ama" ile başlayan mazeret ağırlıklı cevabını değil, tüm vaatlerin yerine getirilmesini, üreticilerimiz adına istiyor ve bekliyorum.

Değerli milletvekilleri, ilimiz nüfusunun yüzde 18'i orman köylüsüdür. Orman köylüsü de, orman ürünlerinden yeterince yararlanamadığından, perişan durumdadır. Köylerden, özellikle orman köylerinden büyük kentlere yoğun bir göç yaşanmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, lütfen tamamlayın.

MEHMET SİYAM KESİMOĞLU (Devamla) - İnsanlar, ekonomik nedenlerle, doğdukları yerde mutlu olamamakta, toprak küsmekte, köylerde yalnızca toprağa bağlı olan yaşlılar kalmaktadır.

Orman vasfını yitiren, orman alanı dışına çıkarılan arazilerin değerlendirilmesi için, 2/B uygulamasına başlanılmalı ve orman köylülerinin yaşam koşulları, gün geçirilmeden iyileştirilmelidir.

Yapım çalışmaları devam eden otoyol ayrımı-Kırklareli-Dereköy-Aziziye-Bulgaristan sınır karayolunun ödenek azlığı nedeniyle bitirilememiş olması ve Dereköy Gümrük Kapısının TIR ve kamyon trafiğine kapalı olması, zaten durgun ve yetersiz olan ilimizdeki ticaretin gelişmemesine yol açmaktadır. İlimizdeki ticaretin canlanması için, bu karayolunun bir an önce bitirilmesi ve daha önce soru önergesiyle dile getirdiğim gibi, Kırklareli'nin, sınır ticaretine acilen açılması gerekmektedir.

Kurulması yönünde bir kanun teklifi verdiğim Kırklareli üniversitesinin hâlâ kurulamamış olması, ilimizin başka önemli sorun alanlarından biridir. Üniversite kurulması için tüm koşulları taşıyan ilimizde, en kısa zamanda Kırklareli üniversitesi kurulmalıdır.

Son olarak da değerli milletvekili arkadaşlarım, ilimizde ve Trakya bölgesindeki sorunların çözümü için, bölgedeki zengin kaynaklar ile insan potansiyelinin değerlendirilmesi ve kaynakların bölge içinde dengeli bir biçimde dağılımının sağlanması gerekir. Bunun için de, sürdürülebilir kalkınma anlayışıyla entegre bir Trakya bölge kalkınma planı yapılması ve uygulanması gerekmektedir.

Hatırlayacaksınız değerli milletvekili arkadaşlarım, vergi affı yasa tasarısının kabulünden sonra, kendisi de bir Trakyalı olan Sayın Maliye Bakanı, bu kürsüden, kendi grubunun bulunduğu bölümü eliyle işaret ederek "vatandaşın derdine derman olanlar burada oturuyor" dedi. Böyle bir iddiaya gönderme yaparak sözlerimi tamamlamak istiyorum.

Kırklareli halkı perişandır, yarınlara taşıyacak umutları kalmamıştır. Mademki 58 inci hükümet ve AKP Grubu, Sayın Bakanın işaret ettiği anlayışa ve güce sahiptir, o halde, ben de, Kırklareli halkının temsilcisi olarak, 58 inci hükümeti, bu çaresizliği bitirmek için göreve davet ediyorum. Oturdukları koltukların hakkını versinler ve bu vatandaşın derdine derman olsunlar.

Yüce Meclisi bir kez daha selamlıyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kesimoğlu.

Gündemdışı ikinci söz, duble yollar konusunda söz isteyen, Aksaray Milletvekili Ahmet Yaşar'a aittir.

Sayın Yaşar, buyurun. (AKP sıralarından alkışlar)

2.- Aksaray Milletvekili Ahmet Yaşar'ın, Aksaray'dan başlatılan duble yol yapımına ilişkin gündemdışı konuşması

AHMET YAŞAR (Aksaray) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ilk olarak Aksaray'dan başlatılan duble yolla ilgili gündemdışı söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Geçen hafta idrak etmiş olduğumuz mübarek kurban bayramınızı tebrik ediyor; sağlık, sıhhat, barış ve afiyet içerisinde nice bayramlar diliyorum.

Değerli arkadaşlarım, bir ülkenin karayolları bir insanın atardamarları gibidir. Eğer, damarlar sağlıklı çalışmıyorsa, damarlardan kan akışı normal değilse, daralmalar ve arızalar varsa, o insanın sağlıklı yaşaması mümkün değildir. Otoyollar da aynen bu şekildedir; ülkemizin yıllardır kanayan bir yarasıdır; uzun yıllar ihmal edilmiştir. Hele, bizim ülkemizde demiryolu nakliyesi ile deniz nakliyesi tamamen ihmal edildiğinden, ülkenin bütün taşıma ve nakliye ağırlığı karayolları üzerindedir. Ülkemizde 240 000 adet kamyon, 15 000 adet TIR olduğunu ve 10 000'in üzerinde otobüsle yolcu taşımacılığı yapıldığını düşünecek olursak, karayollarının ne kadar ehemmiyetli olduğunu anlamış oluruz. İşte, bu ehemmiyeti, bu hassasiyeti keşfeden 58 inci hükümet, yolların iyileştirilmesi amacıyla 15 000 kilometre duble yol yapımını, ilk olarak, ilimiz Aksaray'dan başlatmıştır.

Bu vesileyle, tüm ülkemizin huzurunda ve Yüce Heyetin huzurunda, Sayın Başbakanımıza, Bayındırlık Bakanımıza ve hükümetimizin değerli üyelerine şükranlarımı arz ediyorum.

Yolların ehemmiyeti, yollarda kaybedilen maddî imkânlar ve ölen yurttaşlarımız düşünülürse, daha da iyi anlaşılacaktır. Bir yılda, karayollarında kaybettiğimiz vatandaşımızın sayısı, Sakarya Meydan Muharebesinde kaybettiğimiz şehitlerin sayısına denktir. Yılda, 6 000-6 500 vatandaşımızı, karayollarındaki trafik kazalarında kaybetmekteyiz. Bu bayramda, sadece bir haftalık süre içerisinde 114 vatandaşımızı trafik kazasına kurban ettik ve 252 yurttaşımız yaralandı. Bunun yanında, araçların çarpışması ve devrilmesiyle meydana gelen maddî hasarı ölçecek olursanız, trilyonlarla ifade etmek mümkün. İşte, bunun için, karayollarının süratle iyileştirilmesi gerekmektedir.

Bu bakımdan, Aksaray'dan başlatılan duble yoldaki çalışmalarla ilgili, oradan geçmeyen arkadaşlarımızın bilgilenmesi açısından bilgi vermek istiyorum. Biliyorsunuz, Aksaray ile Koçhisar'ın arası 79 kilometredir. Yol, ilk olarak buradan başlamıştır ve 47 kilometrelik alanda, gece gündüz, cumartesi pazar demeden süratli bir şekilde çalışma devam etmektedir. Bu çalışmayla, şu anda, aşağı yukarı 350 000 metreküp toprak nakli yapılmış, bunun serme ve sıkıştırması da Karayolları tarafından yapılmıştır.

Değerli arkadaşlarım, Aksaray'dan Ereğli istikametine doğru giden kısımdaki çalışmalar, Köy Hizmetleri ile Karayolları arasında yapılan bir protokolle devam etmektedir. Burada, Köy Hizmetleri ve Karayollarının araçları ortak çalışmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, devam edin.

AHMET YAŞAR (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Burada, atıl vaziyette duran Köy Hizmetleri ve Karayollarının araçları devreye sokulmuş ve büyük bir gayretle çalışmalar yapılmaktadır. Burada, Karayolları, Köy Hizmetlerine mazot vermektedir. Geçen hafta, Aksaray'da, Köy Hizmetleri İl Müdürümüzle yapılan işin maliyetine bir baktık; samimiyetimle itiraf ediyorum ki, özel sektörün üçte 1'i kadar. Aslında, özel sektör daha ucuz yapar, devlet bu işi yapamıyor, daha pahalıya mal ediyor gibi bir düşünceye ben de kapılıyordum; ama, ülkede, bir şeylerin, ne yazık ki yanlış gittiğini görmüş olduk. Burada, özel sektörün yaptığı işin maliyeti -bu yolun inşaını, yüzde 65 fiyat kırarak almış olmalarına rağmen- daha pahalıya mal olmaktadır.

Şereflikoçhisar - Aksaray arasındaki yolun bir bölümünü de, Karayolları, kendi imkânlarıyla yapmaktadır. Bu bölüm dörde bölünmüştür; üç bölümünde müteahhit çalışmaktadır, bir bölümünde Karayolları ekipleri çalışmaktadır. Karayolları, yine, kendi araçlarıyla ve kendi elemanlarıyla yapmaktadır. Değerli arkadaşlarım, gerçekten, harikalar yaratmaktadır buradaki işçilerimiz.

Bu bakımdan, devletin, tüm birimlerini, işçilerini ve makinelerini faaliyete geçirerek altyapı hizmetlerini daha ucuza mal edeceği kanaati hâsıl olmuştur.

Değerli arkadaşlarım, turizm değeri yüksek olan illerde, özellikle Kapadokya ve Antalya yöresinde de ulaşımın rahat ve huzur içerisinde, kazasız belasız yapılabilmesi için, buralarda da duble yolların yapılması gereğine inanıyorum.

BAŞKAN - Sayın Yaşar, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız.

AHMET YAŞAR (Devamla) - Hemen toparlıyorum efendim.

Özellikle, Nevşehir ve Aksaray arası, Aksaray ve Konya, oradan Antalya-Manavgat'a inen yolun süratle yapılması çok önemlidir ülkemiz için; çünkü, yılda 1 000 000'u aşkın turist, Aksaray yöresine ve Nevşehir yöresine gelmektedir. Burada meydana gelen kazalardan dolayı, bize turist gönderen ülkeler, âdeta, ülkemizi riskli ülke ilan etmiş durumdalar. Eğer bu yollar yapılırsa, ülkemizin turizm kaynakları, turizm potansiyeli, turizm değerleri ve turizm geliri oldukça yükselecektir.

Bu konuda da hükümetimizin ilgi ve alakalarını bekliyor, Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Yaşar, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, gündemdışı üçüncü söz, Anayasa çerçevesinde, olası Irak savaşının meşruiyet temelleri konusunda söz isteyen, İstanbul Milletvekili Ali Topuz'a aittir.

Sayın Topuz, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

3.- İstanbul Milletvekili Ali Topuz'un, Anayasa çerçevesinde olası Irak savaşının meşruiyet temellerine ilişkin gündemdışı konuşması ve Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış'ın cevabı

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sınır komşumuz Irak'a yönelik savaş sürecinin hızlandığı, Türkiye'nin de Amerika Birleşik Devletlerinin yanında bu savaşa sürüklendiği bir ortamda, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası çerçevesinde, olası Irak savaşının meşruiyet temelleri konusunda bir analiz ve değerlendirme yapmak amacıyla huzurunuzda bulunuyorum; hepinizi en içten duygularımla ve saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) Bana bu konuşma fırsatını veren Sayın Başkanımıza da teşekkürlerimi sunuyorum.

Evet, değerli arkadaşlarım, savaş süreci hızlanıyor, savaş paranoyası, kâbus gibi üzerimize çöküyor. Böyle bir ortamda, Türkiye'nin ulusal çıkarlarını, insanlığın çıkarlarını korumaya dönük düşüncelerimizi sık sık ortaya koyma fırsatını bulmaya çalışıyoruz.

Hiç kuşku yok ki, uygarlığın bu aşamasında, sorunlar, mutlaka barış yoluyla çözümlenmelidir; uygarlığın bu aşamasında, savaş düşünülmemelidir.

Barış yoluyla sorunların çözülebileceği konusundaki umudumu koruyarak, Irak savaşıyla ilgili endişelerimi huzurlarınızda size açıklamaya çalışacağım.

Irak savaşıyla ilgili ne siyasî ne de ahlakî geçerli bir neden vardır. Bu savaşın çeşitli boyutları üzerinde, değerli parti yöneticileri, uzmanlar çeşitli değerlendirmeler yapıyorlar. Siyasî yönü tartışılıyor, askerî yönü tartışılıyor, hele hele ekonomik yönü olanca genişliğiyle tartışılıyor; ama, her nedense, bu savaşın hukuksal yönü, bu savaşın meşruiyet yönü yeteri kadar tartışılamıyor. Bu nedenle, ben, bu savaşla ilgili olarak, hukuksal yönü ve meşruiyet yönü üzerine eğilerek değerlendirme yapma yolunu seçtim. Hiç şüphe yok ki, aramızda çeşitli düşünce farklılıkları vardır, siyaset anlayışı bakımından farklılıklarımız vardır; ama, bizim, bu konuyu iyi bir analize ve iyi bir değerlendirmeye tabi tutabilmemiz için, mutlaka, bu siyasal düşünce farklılıklarımızın üstüne çıkarak, ulusun çıkarları açısından objektif doğrulara bakarak, doğru bir analiz, doğru bir tahlil, doğru bir değerlendirme yapmak durumundayız.

Bu konuyla ilgili iki düzeyde hukuksal ve meşruiyet sorunları vardır. Birinci düzey uluslararası hukuk, ikinci düzey bizim ulusal hukukumuzdur. Uluslararası hukuka göre, meşruiyet, bizim Anayasamızda da, zaten, 92 nci maddede, birinci satırda yer alarak öncelik kazanmıştır. Bugüne kadar da, gerek devletimizi resmen temsil eden yetkililer, başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere, Başbakanımız, diğer yöneticiler, partilerimizin genel başkanları, yöneticileri, birkaç gün öncesine kadar, uluslararası düzeydeki meşruiyetin Irak savaşıyla ilgili bir karara varma konusunda en önemli unsur olduğunu tekrarlayagelmişlerdir. Her nedense, bir iki günden beri, hükümet yetkilileri, uluslararası meşruiyet konusunun tartışmalı bir konu olduğunu belirterek, bir başbakan yardımcısı arkadaşımız, bu tartışmalı konunun Türkiye Büyük Millet Meclisinde karara bağlanacağı gibi, çok yadırgadığım bir değerlendirmede bulundu.

Değerli arkadaşlarım, çok açık bir gerçektir ki, Irak'ta, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin aldığı karar doğrultusunda inceleme, denetleme yapılmaktadır. Bunlar sonuçlanmadan, bu denetleme raporu Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde yeni bir karara bağlanmadan Irak'la ilgili olarak bir savaş teşebbüsü, kesin olarak uluslararası hukuka aykırı olacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Topuz, devam ediniz.

ALİ TOPUZ (Devamla) - Bu nedenle, uluslararası hukuk çerçevesinde Meclise bir teklif gelmedikçe, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir görüşme yapması, bir değerlendirme yapması mümkün değildir. Uluslararası hukuka uygun olmayan bir tezkere veya öneri Türkiye Büyük Millet Meclisine gelecek olursa, bunu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Sayın Başkanı gündeme alamaz; bunu gündeme alırsa, anayasa suçu işler; gündeme aldığı takdirde, Meclis bunu konuşmaya geçemez; geçme kararı verirse, bu karara olumlu oy verenler anayasa  suçu işlemiş olurlar. Durum bu kadar açıktır; ama, durum sadece bununla da ifade edilemez. Diyelim ki, Güvenlik Konseyi yeni bir karar aldı, uluslararası hukuka uygun bir durum söz konusu oldu, ona uygun bir tezkere veya öneri Türkiye Büyük Millet Meclisine geldi; hiç kuşku yok, Meclisin gündemine gelir; fakat, Mecliste o konunun değer kazanabilmesi için, Anayasanın 92 nci maddesinde belirtilen hususlardan birine oturtularak karar verilmesi gerekir.

Anayasanın 92 nci maddesi üç durum tespit etmiştir: Birisi, savaş hali ilanı; ikincisi, yurt dışına silahlı kuvvet gönderme; üçüncüsü ise, yabancı silahlı güçlerin Türkiye'ye gelmesine izin verme, Türkiye'de bulunmasına izin verme.

Şimdi, görüyoruz ki, hükümetimiz, Amerika Birleşik Devletlerinin silahlı gücünü, Türkiye'de asker bulundurma noktasına dayandırarak, bir tezkereyle Meclise gelmeye hazırlanıyor. Umarım, böyle olmaz; ama, eğer, böyle bir tezkereyle Yüce Meclisin önüne gelecek olursa, biliniz ki, bu, birkaç bakımdan uygun düşmeyen bir davranıştır. Birincisi, Amerikalıların burada asker bulundurma gibi bir talebi, bizim onları kendi hudutlarımız içinde bulunduralım gibi bir talebimiz yok; çünkü, biz, böyle bir talepte henüz bulunmadık. Amerika Birleşik Devletlerinin bizden talebi, sizin limanlarınızdan, havaalanlarınızdan yararlanayım, coğrafyanızdan yararlanayım, altyapınızdan yararlanayım, askerlerimi sizin arazinizin, topraklarınızın üzerinden geçireyim, Silopi'den Kuzey Irak'a geçireyim ve Kuzey Irak'ta savaşayım. Amerika Birleşik Devletleri, askerlerini, buraya bu amaçla getiriyor. Şimdi, ben, hükümetin sayın yetkililerine soruyorum: Anayasanın 92 nci maddesinin neresinde bu talebin meşru olarak oturtulabileceği bir dayanak buluyorsunuz? Bana, bunun bir hesabını verin, bana bunun bir cevabını verin! (CHP sıralarından alkışlar) Türkiye'de asker bulundurmak başka şey, Türkiye topraklarından bir komşu ülkeye savaş için geçmek ayrı bir şey. Eğer, bunun ayrı bir şey olduğunun farkında değilseniz, niye oturuyorsunuz o hükümetin koltuklarında?!

BAŞKAN - Sayın Topuz, lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.

ALİ TOPUZ (Devamla) - Bağlıyorum efendim.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, Anayasamızın 92 nci maddesi, tek başına böyle bir ifade ortaya koyuyor; fakat, bunu doğrulayan Anayasanın 6 ncı maddesinin, 92 nci maddeyle birlikte değerlendirilmesi gerekir. Anayasamızın 6 ncı maddesinin son fıkrası, Anayasadan destek almayan hiçbir yetki, hiçbir kişi ve kuruluş tarafından kullanılamaz hükmünü getiriyor. O nedenledir ki, Anayasanın 6 ncı ve 92 nci maddeleri bir arada değerlendirildiği zaman -basından intikal eden biçimiyle Meclise bir tezkere gelecekse- bu tezkere kesin olarak Anayasaya aykırıdır. Doğru olanı nedir; doğru olanı, yine 92 nci maddenin içinde belirtilen, uluslararası anlaşmalar yaparak bu sorunu çözmektir. O da, Anayasamızın 90 ıncı maddesinde düzenlenmiştir. Türkiye ile Amerika Birleşik Devletleri arasında Irak Savaşına dönük olarak bir ikili anlaşma veya başka tarafları varsa, ikili, üçlü, dörtlü, beşli anlaşma, uluslararası anlaşma, her katılımcı ülkenin yasama organında tartışılıp, onaylanıp, yürürlüğe girerse, o çerçevede, ulusların bir arada savaş için harekete geçmeleri mümkün olabilir.

BAŞKAN - Sayın Topuz, lütfen... İstirham ediyorum...

ALİ TOPUZ (Devamla) - Bağlıyorum efendim.

Hükümetimiz, Amerika Birleşik Devletleriyle tartışıyor, anlaşmaya çalışıyor, bir mutabakat zaptı oluşturmaya çalışıyor, yazılı teminat istiyor. Bunları düşünüyorsunuz da, neden, bu anlaşmayı bir ikili anlaşma çerçevesine döküp, Anayasanın 90 ıncı maddesine göre ve oradan atıfla 92 nci maddesine göre, daha uygun bir hukukî ortam, meşruiyet ortamı yaratmıyorsunuz?

Değerli arkadaşlarım, sözlerimi tamamlıyorum. Bakınız, her Meclisin önüne bazen çok şerefli görevler düşer, bazen tarihe geçecek görevler yapma fırsatı düşer. Sekseniki yıllık cumhuriyet tarihimizde bu Yüce Meclisin önüne bugün de çok önemli bir fırsat düşmüştür. Bu fırsat, globalleşen dünyada ırkı, dini, mezhebi farklı çeşitli uluslara mensup insanların, milyonların, milyonlarca, milyonlarca insanın, barış için yürüdüğü bir ortamda...

BAŞKAN - Sayın Topuz, lütfen tamamlar mısınız...

ALİ TOPUZ (Devamla) - Bağlıyorum efendim... Teşekkür ederim.

Geliniz, o insanların, bütün dünyanın meydanlarında, sokaklarında yürüyen o insanların haykırışlarına kulak verelim, biz onlara öncülük görevini yapalım, sözcülük görevi gibi bir şey yapalım. Bu Meclis, bütün dünyaya, emperyalistlere karşı mücadele verme, mazlum ulusların önünü açma, bağımsızlık savaşı veren ulusların önünü açma konusunda örnek olmuştur. Gelin, bugün de, bu globalleşen dünyada, bütün dünya halklarının yüksek sesine dikkat edelim. Aksi takdirde, bir büyük Anayasa suçu işleyerek, savaş gibi büyük bir belanın içine girecek olursak, ben, şimdiden geleceği görüyorum.

Siz, 363 sandalyeye dayanarak bu kararı alabilirsiniz; ama, seçimlerden sonra şu tarafta oturanların sayısı mutlaka azalacaktır, şu tarafta oturanların sayısı da mutlaka çoğalacaktır. (CHP sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından alkışlar [!])

BAŞKAN - Sayın Topuz... Sayın Topuz...

ALİ TOPUZ (Devamla) - Ama, siz, her halükârda Yüce Divanda hesap vereceksiniz!.. Yüce Divanda hesap vereceksiniz!.. Sizi bu konuda uyarıyorum. Bu fırsatı değerlendirin; aksi takdirde, sonradan pişmanlık hiçbir şey ifade etmeyecektir.

Saygılar sunuyorum; teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Topuz.

Sayın milletvekilleri, gündemdışı konuşmaya, Dışişleri Bakanı Sayın Yaşar Yakış cevap verecektir.

Sayın Bakan, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

DIŞİŞLERİ BAKANI YAŞAR YAKIŞ (Düzce) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her şeyden önce, değerli politikacı, tecrübeli politikacı Sayın Ali Topuz'a teşekkür etmek istiyorum, böyle güncel bir konuyu gündeme getirdiği için.

Sayın Topuz'un bu konuyu açmış olmasından yararlanarak, ben, sadece, kendilerinin özellikle üzerinde durduğu "meşruiyet" meselesine temas etmekle yetinmeyip, Irak konusundaki son gelişmeleri de sizlerle paylaşmak ve değerli fikirlerinizden yararlanmak istiyorum.

Gerçekten, Irak konusu, bir süredir, gündemin en üst sırasına yerleşmiş bulunmaktadır. Irak Halkı ile Türk Halkı, akrabalık bağları, komşuluk bağları, tarihten gelen bağlar, din ilişkileri, kültür ilişkileri açısından zengin bir manzume oluşturmaktadır. Onun için, Irak'ta meydana gelen gelişmeler, hepimizi -Türk Halkını, Meclisimizi, hükümetimizi- çok yakından ilgilendirmektedir.

Irak'taki krizin çözümlenmesi için hükümetimizin gösterdiği çabalar herkesin gözü önünde cereyan etmektedir. Hatırlayacağınız üzere, Sayın Başbakanımız, önce, Irak'ın komşusu olan ülkelere ziyarette bulunmuş; ayrıca, komşusu olmayan Mısır'a ziyarette bulunmuş ve bu ülkelerin dışişleri bakanları, İstanbul'da bir toplantı yaparak Irak'ı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarına uymaya davet etmiştir ve Irak'ın kitle imha silahlarından arındırılması için, bölge ülkelerini, komşu ülkeleri ve uluslararası camiayı ikna edici önlemler almaya davet etmiştir. Söz konusu bölge ülkeleriyle olan temaslarımız devam etmektedir ve gerekirse başka toplantılar da yapılabilecektir.

Bundan başka, son olarak, şubat ayının 17 ve 18 inde; yani, evvelsi gün ve daha evvelsi gün, Sayın Başbakanımız, Avrupa Birliğinin Brüksel'de Irak konusunda yaptığı bir toplantıya katılmak için Brüksel'e gitmiş; burada, önce, Avrupa Birliği ülkeleri kendi aralarında zirve düzeyinde, devlet ve hükümet başkanları düzeyinde toplanmışlar; ayrıca, dışişleri bakanları toplantısı yapılmıştır.

Bu toplantının 17 Şubat günü yapılan birinci toplantısı, Avrupa Birliğinin halihazırdaki 15 üyesinin toplantısı olduğu halde, bu toplantıdan önce, Dönem Başkanı Yunanistan Başbakanı Kostas Simitis Sayın Başbakanımızla görüşmüş ve ondan sonra toplantıya gitmiştir. Böylelikle, Türkiye'nin Irak konusuna bakış açısını, bu toplantıda, 15'lerin kendi aralarında yaptığı toplantıya yansıtma ihtiyacını hissetmiştir. Ayrıca, 18 Şubatta da, bu 15 ülke artı Avrupa Birliğine aday olan 13 ülkenin bir toplantısı olmuştur. Bu toplantıda, pek tabiî ki, Sayın Başbakanımız Türkiye'yi temsilen bulunmuşlardır.

Toplantının sonuç bildirisinde, Türkiye'nin bölgesel girişimlerinin desteklendiği hususuna hassaten temas edilmiştir.

Diğer taraftan, Irak makamları nezdinde de barışçı çözüm yolunda çabalarımız devam etmiştir. Irak Devlet Başkan Yardımcısı Taha Yasin Ramazan ülkemize bir günlük bir ziyaret gerçekleştirmiş ve bu ziyaret sırasında, uluslararası camiayı ikna edecek önlemler aldığı, bir jest yaptığı takdirde, sorunun barışçı yollarla çözümlenmesi yollarını açacağını kendilerine telkin etmiş bulunuyoruz.

Ayrıca, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Mehmet Ali Şahin de, 16 Şubat günü, İstanbul'da, Roma-Bağdat yolu üzerinde bir tevakkuf yapan Irak Başbakan Birinci Yardımcısı Tarık Aziz'i karşılamış ve kendisiyle görüşmüştür. Bu görüşme sırasında, Başbakan Yardımcımız, aynı şekilde, Irak'ın vakit geçirmeden, uluslararası camiayı ikna edecek adımları atmasını, kendisine telkin etmiştir.

Öte yandan, Amerika Birleşik Devletleriyle de temaslarımız sürmektedir. Biliyorsunuz, 12-15 Şubat tarihleri arasında, Sayın Devlet Bakanımız Ali Babacan'la birlikte, Amerika'ya bir ziyaret yaptık. Bu ziyaret sırasında Amerika'da, Başkan Bush, Beyaz Sarayın güvenlik işlerinden sorumlu danışmanı Condoleezza Rice ve Dışişleri Bakanıyla görüşmeler yaptık. Dışişleri Bakan Yardımcısı, Savunma Bakan Yardımcısı, Temsilciler Meclisi Başkanı, Temsilciler Meclisinin Tahsisler Komitesi Başkanıyla çeşitli görüşmeler yaptık.

Bu görüşmeler sırasında, Türkiye ile Amerika arasında üç kanalda yürütülen müzakerelerin askerî olanları Ankara'da yürütülmekteydi; siyasî ve ekonomik alanda yürütülenlerin bir bölümü Amerika'da bulunduğumuz sırada orada yürütülmüştür. Bu iki alanda da, ekonomik alanda ve siyasî alandaki istişarelerimizde oldukça önemli mesafe kaydedilmiştir; fakat, istişareler sonuçlanmış değildir, halen devam etmektedir. Zaman zaman Türkiye basınında ve Türkiye basınından da iktibas edilerek dünya basınında, konu, sanki bir para pazarlığı devam ediyormuş gibi takdim edilmektedir. Pek tabiî ki, müzakere edilen konular arasında malî konular da vardır; fakat, malî konular çok sayıda konudan ancak bir tanesidir. Türkiye, malî konuları önplana alarak bir müzakere yürütüyor değildir ve belki en fazla üzerinde durulması gereken husus da şudur: Türkiye, bir savaşa giriyor değildir, Türkiye, Irak'a savaş ilan ediyor değildir; fakat, eğer, barışçı çabaları, soruna barışçı yollardan çözüm bulunması yolunda gösterdiği çabalar bir sonuç vermez de, Türkiye'nin iradesi dışında, Irak'ta, Amerika Birleşik Devletleri tarafından veya bir ülkeler koalisyonu tarafından askerî harekât başlatılırsa, o zaman Türkiye'nin çıkarlarının nasıl korunacağının hazırlıklarını yapıyoruz; yoksa, yaptığımız bir savaş hazırlığı, Irak'a saldırma, Irak'ta savaş yapma hazırlığı değildir. Bizim hazırlığımız; eğer, Irak'ta Türkiye'nin arzusu hilafına bir savaş başlarsa, o zaman, Türkiye'nin siyasî çıkarlarını, ekonomik çıkarlarını nasıl karşılarız, bunun için alınması gereken askerî önlemler nedir, işte, araştırdığımız, çaba sarf ettiğimiz, planlamalarını yaptığımız hususlar bunlardır; yoksa, bir savaş hazırlığı değildir.

Şimdi, biraz da Sayın Topuz'un haklı olarak değindiği ve konuşmasının temelini, esas konusunu teşkil eden meşruiyet meselesine gelmek istiyorum.

Pek tabiî ki, uluslararası meşruiyet çok önemli bir husustur, bunun önemini hükümetimizin her vesileyle vurgulamıştır ve uluslararası meşruiyet sorununun hükümetimiz ortaya attığı, hükümetimizin icadı bir konu olarak takdim edilmemesi gerekir; bu husus, Anayasamızın 92 nci maddesinde yer almaktadır. 92 nci maddede -üç aşağı beş yukarı- uluslararası hukuka uygun olması koşuluyla, Türkiye'den yabancı ülkeye asker gönderilmesine veya Türkiye'ye yabancı asker kabul edilmesine Meclis karar verebilir deniliyor. Burada meşruiyeti pek tabiî ki hükümet tayin edecek değildir -Sayın Topuz gayet isabetli bir şekilde belirtti; zaten, kendisi gibi tecrübeli bir siyaset adamından daha başka türlü teşhis beklemezdim, son derece isabetli- bu meşruiyetin Meclis tarafından belirlenmesi gerekir. Bu hususu tekrar belirtmek istiyorum. Bu konuyu, ne hükümet ne Meclis Başkanlığı, bu açıdan incelemek durumundadır. Bir tezkere getirilir; bu tezkere müzakere edilirken, Meclis, meşruiyet zemininin oluşup oluşmadığına karar verir. Meşruiyet zemininin oluşup oluşmadığına karar verme yetkisi Yüce Meclisimizindir. Biz, hükümet olarak bir tezkere getireceğiz size eğer getirilmesi gerekirse, daha oraya gelmedik. Tezkereyi, ancak, Amerika Birleşik Devletleriyle aramızdaki istişareler sona erer de bir metne raptedebilirsek, o zaman, böyle bir tezkere getirilmesi gerekir mi gerekmez mi diye tartışacağız, eğer gerekirse tezkereyi getireceğiz; ama, uluslararası meşruiyet zemininin oluşup oluşmadığı hususunu bir avukata danışarak, bir hukukî konuymuş gibi değerlendirmek yanlıştır. Bu, bir siyasî konudur; buna Meclisimiz karar verecektir. Dolayısıyla, uluslararası meşruiyet konusundaki görüşümüz budur.

Türkiye, Irak'ın kitle imha silahlarından arındırılması ve bu arındırılma işinin de barışçı yollarla çözümünü arzulamakta, bu konuda elinden gelen gayreti sarf etmektedir. Diğer yandan da, ulusal çıkarlarımız doğrultusunda gerekli tedbirleri zamanında almaya çalışıyoruz.

Zaman zaman bize şu soru yöneltilmektedir: "Bir taraftan Amerikalılarla pazarlık yapıyorsunuz, askerî makamlarımız harıl harıl hazırlıklar yapıyorlar, öbür taraftan da Irak'a bakan gönderiyorsunuz veya Irak'tan yüksek düzeyde yetkili çağırıyorsunuz, barışçı çabalar yürütüyorsunuz; bu bir çelişki değil midir?"

Muhterem milletvekilleri, biz, bunun bir çelişki olmadığı görüşündeyiz; çünkü, eğer barışçı bir çözüm kolaylaştırılacaksa, icabında, Irak'ın, Amerika tarafından silah zoruyla bu yola zorlanabileceğini de bilmesi, barışçı yolların Irak tarafından denenmesini kolaylaştıracaktır. Başka bir deyişle, siz evinizde oturup da, Irak'a, lütfen ülkeni kitle imha silahlarından arındır dediğinizde, eğer, askerî güçle, bu şekilde, barışçı yollarla bu sorun çözümlenmediği zaman, uluslararası meşruiyet zemini de oluşması şartıyla, bunu askerî yolla gerçekleştirmeye azimli olduğunu uluslararası camia ortaya koyarsa, o zaman Irak makamlarının, bu işi barışçı yolla çözümlemeleri ihtimali ve imkânı daha fazla artar. Dolayısıyla, biz, bir yandan Amerikan makamlarıyla müzakereleri yürütmemiz, öbür yandan, Türkiye'de askerî makamlarımızın bir muhasamât, bir çatışma başladığı zaman nasıl askerî tedbirler alacağımızı şimdiden müzakere etmeye başlamaları, öte yandan da, barışçı çabaları sürdürme arasında bir çelişki görmüyoruz. Bu şekilde her iki pistte de, her iki rayda da çabalarımızı sürdürmeye devam edeceğiz.

Sayın Başkan, bana, bu bilgilerimi ve bu değerlendirmelerimi Yüce Meclisimizle paylaşma imkânı sağladığınız için teşekkür ediyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sayın Başkan, Sayın Bakan herhalde bir yanlış tespite dayanmış olsa gerek ki, benim söylemediğim bir şeyi söylediğim biçiminde ifade ettiler. Uluslararası meşruiyet konusunun Türkiye Büyük Millet Meclisinde saptanabileceğini ifade ettiğimi söylediler. Ben öyle ifade etmedim. İzin verirseniz, 69 uncu maddeye göre, nasıl ifade ettiğimi kürsüden kısaca arz edeyim.

BAŞKAN - Sayın Topuz, bahsettiğiniz konuyla ilgili olarak tutanakları getirteceğim ve eğer dediğiniz hususlar var ise, size söz hakkı vereceğim.

Sayın milletvekilleri, 2 adet Meclis araştırması önergesi vardır. Önergeleri okutmadan önce, Kâtip Üyenin oturum süresince yapacağı okumaları yerinden yapması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Birinci Meclis araştırması önergesini okutuyorum:

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI  VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu ve 39 milletvekilinin, ülkemizin madenleri ve madencilik politikası konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/44)

ÊTürkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

3213 sayılı Maden Yasasının yürürlüğe girdiği 4.6.1985 yılından bu yana, bilhassa Tahkim Yasasının kabulü sonrasında Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığına bağlı Maden İşleri Genel Müdürlüğünce başta bor, petrol, trona, bakır, çinko, molibdenyum, krom, altın, gümüş ve lityum olmak üzere;

1- Değerli madenlerimizin işletim imtiyaz hakkının hangi yerli ve yabancı şirketlere hangi ölçütlerle verildiğinin,

2- İmtiyaz verilmiş olan yerli şirketlerin bilinen ve bilinmeyen yabancı ortaklıkları olup olmadığı, söz konusu şirketlerin kaç kilometrelik alanlar üzerinde işletim imtiyaz hakkına sahip oldukları, söz konusu imtiyazın belirli bir süreyle sınırlandırılıp sınırlandırılmadığının,

3- Bu şirketlerin Türkiye ekonomisine katkısının ne olduğunun,

4- Ülkemizde faaliyet gösteren yabancı şirketlerin maden ürünlerinin kullanıldığı ve katma değer yaratan herhangi bir teknolojiye sahip üretim tesislerinin varlığının,

5- Madenlerimizin ülkemizde mi işlenip değerlendirildiği, yoksa işlenmeden ham olarak ihraç edildiği ve bu hususun millî ekonomi üzerindeki kayıp ya da kazanç yönündeki etkilerinin,

6- Bu kuruluşların topraklarımızdan çıkardıkları ya da çıkarıp konsantre haline getirdikleri madenleri hangi ülke ve ülkeye ait sanayi tesislerine ihraç ettikleri, ihracatımızda ülkemizin alıcı karteli ya da kartelleriyle karşı karşıya olup olmadığının,

7- Ülkemizden yapılan maden ihracatında maden değeri üzerine doğrudan etkili olan tenör üzerinde bir kontrolün yapılıp yapılmadığı, bu suretle ülkemizden kaçak kıymetli metal ve maden çıkışının olup olmadığının,

8- Ülkemizde çalışan yabancı maden şirketlerinin üretimleri içerisinde ileri teknolojide kullanılan çok kıymetli olan ve her geçen gün önemi artan nadir elementlerin olup olmadığı (stronsiyum, toryum, kobalt, vanadyum, yitrium, bizmut, indiyum, renyum, platin ve platin grubu elementler gibi) ve bu elementleri belirleyecek analiz yöntem ve cihazlarına ülkemizin sahip olup olmadığının,

9- Eskiden Eti Holding A.Ş Genel Müdürlüğüne bağlı olan, ancak daha sonra özelleştirmek üzere bulunan halen Özelleştirme İdaresi bünyesine alınan kromit ve Türkiye'nin yegâne ferrokrom üreticisi Antalya Eti Elektrometalürji Sanayi AŞ ve Elazığ Ferrokrom AŞ'nin sahip olduğu kromit sahalarında  platin ve platin grubu elementlerin mevcut olup olmadığının,

10- Tahkim Yasası kabulünden 5 sene öncesinden günümüze, yukarıda adı geçen kıymetli madenlerin bulunduğu arazilerin kimlerden kimlere devredildiği veya kiralandığının,

Açığa kavuşturulması amacıyla, Anayasa ve İçtüzük gereğince bir Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

1.- Atilla Başoğlu

(Adana)

2.- Ahmet Yılmazkaya

(Gaziantep)

3.- Uğur Aksöz

(Adana)

4.- Ali Oksal

(Mersin)

5.- Mehmet Yıldırım

(Kastamonu)

6.- Mehmet Parlakyiğit

(Kahramanmaraş)

7.- Mustafa Sayar

(Amasya)

8.- Necati Uzdil

(Osmaniye)

9.- Ali Arslan

(Muğla)

10.- Ali Cumhur Yaka

(Muğla)

11.- İlyas Sezai Önder

(Samsun)

12.- Halil Ünlütepe

(Afyon)

13.-Mehmet Küçükaşık

(Bursa)

14.- Orhan Ziya Diren

(Tokat)

15.- Hüseyin Güler

(Mersin)

16.- Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu

(Ankara)

17.- Turan Tüysüz

(Şanlıurfa)

18.- Mesut Özakcan

(Aydın)

19.- Engin Altay

(Sinop)

20.- Zekeriya Akıncı

(Ankara)

21- Fuat Çay

(Hatay)

22.- Abdulaziz Yazar

(Hatay)

23.- Ramazan Kerim Özkan

(Burdur)

24.- Ali Rıza Gülçiçek

(İstanbul)

25.- Mehmet Tomanbay

(Ankara)

26.- Mustafa Gazalcı

(Denizli)

27.- Osman Coşkunoğlu

(Uşak)

28.- Feramus Şahin

(Tokat)

29.- Kemal Demirel

(Bursa)

30.- Atilla Kart

(Konya)

31.- Emin Koç

(Yozgat)

32.- Muharrem Toprak

(İzmir)

33.- Fikret Ünlü

(Karaman)

34.- Kemal Sağ

(Adana)

35.- Mehmet Akif Hamzaçebi

(Trabzon)

36.- Mehmet Ziya Yergök

(Adana)

37.- Nevin Gaye Erbatur

(Adana)

38.- İsmet Atalay

(İstanbul)

39.- Yücel Artantaş

(Iğdır)

40.- Ensar Öğüt

(Ardahan)

Gerekçe:

Dünya bir teknoloji devrimi yaşamaktadır. Sanayi devriminin temel girdileri demir, kömür, petrol gibi yeraltı kaynakları değerlerini korurken, geleneksel üretimde bir değer taşımayan, ileri teknoloji üretiminde büyük değer arz eden yeni elementlerin varlığından söz eden bilimsel çalışmalar birbiri ardına yayımlanmaktadır.

Gelişimlerini yer altı kaynaklarına borçlu G-7 ülkeleri, yeraltı kaynaklarını, yeraltı kaynakları kullanarak işlemişler ve günümüz ekonomilerine ulaşmışlardır. Ancak, üretilemeyen ve yenilemeyen kaynaklar her gün azalmakta ve bu, ülkeleri dışa bağımlı kılmaktadır. Bugün ABD petrolde yüzde 50 dışa bağımlıdır ve rezervlerinin on yıl daha yeterli olacağı hesaplanmaktadır. Aynı ülke, boksit, manganez, çinko, nikel, titanyum, antimuan, platin grubu elementler gibi kırka yakın maddede yüzde 65, yüzde 100 oranında bağımlıdır. Gelişmiş Avrupa ülkeleri ve Japonya'da bu rakamlar yüzde 100'lere ulaşmaktadır.

Gelişmiş ülkeler, tükenmekte olan kaynaklarını etkin politikalarla koruma altına alarak, sanayilerinin ayakta kalmasını sağlayacak tedbirleri getirmekte, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin kaynakları üzerinde nüfuzlarını artırmaya çalışmaktadırlar. Türkiye'nin kalkınmasını engelleyen dışsal faktörlerin konuyla bağlantısını kurmak yanlış olmayacaktır. Nitekim, kalkınmak sanayileşmekle, sanayileşmek hammadde kullanımıyla ilgilidir. Bu durumsa, gelişmiş ülkelerin girdisi olan maden miktarında düşüş demektir.

Gelişmekte olan ve geri kalmış ülkelerse, madenlerini ham olarak ihraç etmektedir. Afrika, dünya ham maden ihtiyacının yüzde 35'ini karşılamasına rağmen, kalkınmış olmaktan uzaktır. Ne yazık ki, ülkemiz de, madenlerini ham ihraç eden ülkeler arasında yer almaktadır. Yabancı şirketlerin ham olarak dışarıya çıkardıkları madenleri, yerli şirketler, teknolojik imkânsızlıklardan dolayı, işlemeden satmak zorundadırlar. İhracatının yüzde 75, yüzde 100'ü ham madene dayalı ülkeler, dünyanın en geri kalmış ülkelerini oluşturmaktadır.

Üzülerek görüyoruz ki, ülkemiz, madencilikte hak ettiği mertebeyi yakalamış değildir. Politikasızlıklar arasında boşta kalan servetlerimiz kapanın elinde kalma tehlikesindedir. Madenlerimizin ulusal amaçlarla kullanımı, korunması ve geliştirilmesi, yarınlarımızın en önemli sorumluluklarındandır. Bu görüşlerin ciddî bir şekilde ele alınması ve sağlıklı bilimsel bir devlet politikası oluşturulması gerekmektedir.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Diğer Meclis araştırması önergesini okutuyorum:

2.- Tekirdağ Milletvekili Mehmet Nuri Saygun ve 19 milletvekilinin, Trakya'da tarım ve sanayi sektörlerinin yer seçiminden ve çarpık gelişmeden kaynaklanan sorunların araştırılarak dengeli ve sağlıklı gelişmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/45)

 Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Trakya bölgesinin, ülkemizin tarım ve sanayi sektörlerindeki önemini gözardı etmemiz mümkün değildir. Ancak yıllardır uygulanmakta olan yanlış tarım ve sanayi politikaları ne yazık ki bölgemizi tarımsal alanda da, sanayi alanında da verimli kılamamış ve hatta bölgenin ekolojik dengelerinin dahi alt üst olmasına neden olmuştur.

Bölgede, birinci derece tarım arazisi niteliğinde olan yörelerde sanayi tesisleri kurulmuş, gerçekten toprağın verimsizliği nedeniyle sanayi bölgesi olarak belirlenmesi gereken yörelerde ise tarımın özendirilmesi yoluna gidilmiştir.

Sonuçta Trakya sağlıksız bir tarım yapısına ve bir sanayi çöplüğüne dönüşmüştür.

Bölgede tarım sektörünün verimliliğinin sağlanması ve oluşturulacak sanayi bölgelerinin doğru alanlara kaydırılmasının temini amacıyla bir çalışma yapılması zorunlu hale gelmiştir.

Bu nedenle, belirtilen çarpıklığın nedenleri ve çözüm yollarının tespiti amacıyla Anayasamızın 98 inci, İçtüzüğümüzün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırılması açılmasına karar verilmesini arz ve talep ederiz.                              6.2.2003

1.- Mehmet Nuri Saygun

(Tekirdağ)

2.- Erdoğan Kaplan

(Tekirdağ)

3.- Necdet Budak

(Edirne)

4.- Engin Altay

(Sinop)

5.- Salih Gün

(Kocaeli)

6.- Ensar Ögüt

(Ardahan)

7.- Mehmet Küçükaşık

(Bursa)

8.- Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu

(Ankara)

9.- Feridun Fikret Baloğlu

(Antalya)

10.- Yaşar Tüzün

(Bilecik)

11.- Uğur Aksöz

(Adana)

12.- İlyas Sezai Önder

(Samsun)

13.- Halil Ünlütepe

(Afyon)

14.- İsmail Özay

(Çanakkale)

15.- Yavuz Altınorak

(Kırklareli)

16.- Muharrem İnce

(Yalova)

17.- Mustafa Yılmaz

(Gaziantep)

18.- Ali Cumhur Yaka

(Muğla)

19.- Şevket Gürsoy

(Adıyaman)

20.- Hasan Ören

(Manisa)

Gerekçe:

Türkiye'nin Avrupa'ya açılan kapısı, verimli ve bereketli topraklara sahip Trakya bölgemiz, yıllardır uygulanmakta olan plansız ve programsız uygulanan politikalar sonucunda, gerek tarım gerekse sanayi sektöründe ciddî yaralar açılmış, yöre halkımız mağdur edilmiştir.

Çok uzun süre ülkemizin tarım kaynaklarının önemli bir bölümünü üreten bölgemiz, bu düzensizlikler sonucu bereketli topraklarını kaybetmiş, kalanları da koruyamayacak hale gelmiştir.

Bu üzücü durum, yıllardır tarımı yok sayan politikaların kaçınılmaz sonucudur. Birçok kişiye iş ve aş imkânı yaratan sanayileşmeye karşı değiliz; ama, sanayi bölgeleri oluşturulurken tarım sektörünün dikkate alınması şarttır. Gerek verimli topraklarda sanayileşmenin yaratılması gerekse denetlenemeyen ya da denetlenmeyen sanayi tesislerinin atıkları sonucu, bölgemizin yeraltı ve yerüstü su kaynakları kullanılamaz hale gelmiştir. Trakya Bölgesini kimse gözden çıkaramaz. Bu bölgede bir düzen yaratılmalı, sanayi ve tarımın birbirlerine zarar vermeden devam etmesi sağlanmalıdır.

Bu belirttiğimiz sıkıntılar, ne yazık ki, geçmişte, korkulanın da üstünde seyretmiştir. Gelecekte seyretmeyeceğine yönelik hiçbir gayret de gözlenmemektedir.

Trakya Bölgesinin yeniden tarım ambarı ve ülkemizin önemli sanayi bölgesi olabilmesi için, bölge insanının mağdur olmaması için, geçmişin tespitinin yapılması ile gelecekteki organizasyonların sağlıklı olması için, Anayasamızın 98 inci, İçtüzüğümüzün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırmasının açılmasını arz ederiz.

Saygılarımızla.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Başkanlığının, Çevre Kanunu Tasarısı hakkında İçtüzüğün 34 üncü maddesi uyarınca verilmiş bir tezkeresi vardır; okutuyorum:

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Başkanlığının, esas komisyon olarak Çevre Komisyonuna, tali komisyonlar olarak da Adalet Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonuna sevk edilen Çevre Kanunu Tasarısının, görev alanlarına girmesi nedeniyle Komisyonlarında görüşülmesinin teminine ilişkin tezkeresi (3/184)

                                                                                                          5.2.2003

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Başkanlığınızca; 26.12.2002 tarihinde "Çevre Kanunu Tasarısı" esas komisyon olarak Çevre Komisyonuna, tali komisyonlar olarak da Adalet Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonuna sevk edilmiştir.

Ülkemiz reel üretim sektörünü, sanayi tesislerini ve enerji yatırımlarını yakından ilgilendiren söz konusu kanun tasarısı komisyonumuzun da görev alanına girmektedir. Sürdürülebilir kalkınma perspektifi içinde çevreyle uyumun sağlanması gerekmektedir.

Bu nedenle, Çevre Komisyonuna sevk edilmiş bulunan "Çevre Kanunu Tasarısının" İçtüzüğün 34 üncü maddesine göre Komisyonumuzda görüşülmesinin temini için gereğinin yapılmasını bilgilerinize saygılarımla arz ederim.

                                                                   Soner Aksoy

                                                                          Kütahya

                                                        Komisyon Başkanı

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, okunmuş bulunan tezkeredeki Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonunun talebi Çevre Komisyonunca da uygun bulunduğundan, bu istem, İçtüzüğün 34 üncü maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca Başkanlığımızca yerine getirilmiştir.

Başbakanlığın, Anayasanın 82 nci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım:

2.- Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler'in, 23-24 Aralık 2002 tarihlerinde Rusya Federasyonuna yaptığı resmî ziyarete iştirak etmeleri uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/185)

                                                                                                        19.2.2003

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler'in, görüşmelerde bulunmak üzere, bir heyetle birlikte 23-24 Aralık 2002 tarihlerinde Rusya Federasyonuna yaptığı resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasamızın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

                                                                  Abdullah Gül

                                                                         Başbakan

LİSTE

Ömer Çelik

(Adana)

Salih Kapusuz

(Ankara)

Mehmet Dülger

(Antalya)

Emin Bilgiç

(Isparta)

Egemen Bağış

(İstanbul)

Nazım Ekren

(İstanbul)

Şaban Dişli

(Sakarya)

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Danışma Kurulunun önerileri vardır; önce, tümünü okutup işleme alacağım; sonra, ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım:

IV.-  ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun 12.8.1990 tarihli 126 ncı Birleşiminin İkinci Oturumuna ilişkin kapalı oturum tutanakları ile tutanak özetleri ve 5.9.1990 tarihli 3 üncü Birleşiminin İkinci Oturumuna ilişkin kapalı oturum tutanakları ile tutanak özetlerinin, İçtüzüğün 71 inci maddesine göre yayımlanmasına ve Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

No: 17                                                 Tarihi: 20.2.2003

Danışma Kurulunun 20 Şubat 2003 Perşembe günü yaptığı toplantıda aşağıdaki önerilerin Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.

                                                                   Bülent Arınç

                                                        Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                           Başkanı

Faruk Çelik                                               Haluk Koç

AK Parti Grubu Başkanvekili                                 CHP Grubu Başkanvekili

1- Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun; 12.8.1990 tarihli 126 ncı Birleşiminin İkinci Oturumuna ilişkin kapalı oturum tutanakları ile tutanak özetleri ve 5.9.1990 tarihli 3 üncü Birleşiminin İkinci Oturumuna ilişkin kapalı oturum tutanakları ile tutanak özetlerinin, İçtüzüğün 71 inci maddesine göre yayımlanmasının,

2- Genel Kurulun 20.2.2003 Perşembe günkü (bugün) birleşiminde, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Genel Diğer İşler" kısmının 13 üncü sırasında yer alan, 53 sıra sayılı 16.1.2003 tarihli ve 4792 sayılı Vergi Barışı Kanunu ve Anayasanın 89 uncu maddesi gereğince Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun, bu kısmın 1 inci sırasına alınması ve görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasının,

Genel Kurulun onayına sunulması önerilmiştir.

BAŞKAN - Bu konuda söz talebi?.. Yok.

Sayın milletvekilleri, birinci öneriyi okutup, oylarınıza sunacağım:

Öneriler:

1- Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun; 12.8.1990 tarihli  126 ncı Birleşiminin İkinci Oturumuna ilişkin kapalı oturum tutanakları ile tutanak özetleri ve 5.9.1990 tarihli 3 üncü Birleşiminin İkinci Oturumuna ilişkin kapalı oturum tutanakları ile tutanak özetlerinin, İçtüzüğün 71 inci maddesine göre yayımlanmasının Genel Kurulun onayına sunulması önerilmiştir.

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

İkinci öneriyi okutuyorum:

2- Genel Kurulun 20.2.2003 Perşembe günkü (bugün) birleşiminde, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri İle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 13 üncü sırasında yer alan, 53 sıra sayılı 16.1.2003 tarihli ve 4792 sayılı Vergi Barışı Kanunu ve Anayasanın 89 uncu maddesi gereğince Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun, bu kısmın 1 inci sırasına alınması ve görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasının Genel Kurulun onayına sunulması önerilmiştir.

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

Alınan karar gereğince 1 inci sıraya alınan, 16.1.2003 tarihli ve 4792 sayılı Vergi Barışı Kanunu ve Anayasanın 89 uncu maddesi gereğince Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun müzakerelerine başlıyoruz.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.- 4792 Sayılı Vergi Barışı Kanunu ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/520) (S. Sayısı : 53) (1) (2)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporu, 53 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Sayın milletvekilleri, 16.1.2003 tarihli ve 4792 sayılı Vergi Barışı Kanununun 1, 2, 3, 5, 6, 7, 12, 14, 15 ve 19 uncu maddeleri, Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayarak, bir daha görüşülmek üzere, bu hususta gösterilen gerekçeyle birlikte, Başkanlığımıza geri gönderilmiştir.

Anayasanın 89 uncu maddesinin ikinci fıkrasında "Cumhurbaşkanınca kısmen uygun bulunmama durumunda, Türkiye Büyük Millet Meclisi sadece uygun bulunmayan maddeleri görüşebilir" hükmü yer almaktadır. Bu hükme göre, geri gönderilen kanunun bütün maddelerinin veya sadece Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayan maddelerinin görüşülmesi Genel Kurulun kararına bağlıdır.

Bu nedenle, söz konusu kanunun, İçtüzüğün 81 inci maddesinde belirtilen usule göre, ancak, sadece Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayan 1, 2, 3, 5, 6, 7, 12, 14, 15 ve 19 uncu maddelerinin görüşülmesini Genel Kurulun onayına sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, kanunun tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Mersin Milletvekili Mustafa Özyürek; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhurbaşkanı tarafından veto edilmiş bulunan Vergi Barışı Kanunu hakkında söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, âdeta, sürekli bütünlemeye kalan öğrencilere döndük. Önce kanunu buradan geçiriyoruz, daha sonra Sayın Cumhurbaşkanı iade ediyor, aynı konuları, aynı maddeleri tekrar burada görüşmek durumunda kalıyoruz. Böylece, hem Yüce Meclisin güvenilirliği konusunda tereddütlere sebep oluyoruz hem de zamanımızı boşa harcıyoruz.

O nedenle, kanunları hazırlarken, kanunları komisyonlarda ve Yüce Mecliste görüşürken, usul hükümlerine, hukukun temel ilkelerine uymamız gerekir. Uymadığımız takdirde ne oluyor; bugün yapmakta olduğumuz gibi, aynı konuları tekrar tekrar burada görüşmek durumunda kalıyoruz. Bu, ilk kanun değil. Meclisimiz, açılalı, daha üç ayını doldurmadı. Mâlî milatta olduğu gibi, diğer bazı kanunlarda olduğu gibi, aynı konuları tekrar tekrar görüşmek durumunda kaldık. Ne yazık ki, Sayın Cumhurbaşkanının geri çevirmesi, iktidar tarafından, Meclis çoğunluğu tarafından sıradan bir olaymış gibi değerlendiriliyor; deniliyor ki "Cumhurbaşkanı geri gönderir, biz, virgülüne dokunmadan kendisine iade ederiz." Ne yazık ki, bu açıklamalar, yani "virgülüne dokunmadan iade ederiz" açıklamaları, daha Cumhurbaşkanımızın iade gerekçesi okunmadan ifade ediliyor.

                                      

(1) 4792 sayılı Kanunun görüşmeleri 16.1.2003 tarihli 23 üncü Birleşimde yapılmıştır.

(2) 53 S. Sayılı Basmayazı bu birleşim tutanağına eklidir.

Şimdi, Cumhurbaşkanlığı, bir makam, Anayasamızda yeri olan bir organ. Oradan bir kanun geri çevrilmişse, mantık neyi gerektirir; bu geri çevirme gerekçesi ayrıntılarıyla incelenmeli, orada gerçekten üzerinde durulması gereken noktalar varsa onlar düzeltilerek kanun yeniden oluşturulmalıdır. Ancak, burada da, daha ajanslardan vergi barışı yasasının geri çevrildiği haberi çıkar çıkmaz hükümet yetkililerinden "virgülüne dokunmadan iade edeceğiz" ifadesi geliyor. Bu doğru değildir arkadaşlarım. Anayasal düzende organlar arasında uyumu sağlamak hepimizin görevidir.

Cumhurbaşkanımız, son derece değerli bir hukukçudur; her konuyu, enine boyuna, ciddî şekilde değerlendirmektedir. İade ettiği kanunlarla ilgili, yeni baştan bir değerlendirme yapılması ihtiyacı vardır.

Belki, virgülüne dokunmadan kanunu yeniden çıkarmak suretiyle Sayın Cumhurbaşkanının ikinci kez veto etmesini engelliyorsunuz; ama, Anayasa Mahkemesinin yolunu da aralıyorsunuz. O nedenle, yasaları hazırlarken, yasaları burada görüşürken, mutlaka ve mutlaka, temel hukuk ilkelerini, usul hükümlerini göz önünde bulundurmamız gerekiyor.

Değerli arkadaşlarım, kanun yapmak sıradan bir iş değildir. Kanunlar, toplumun hayatını, toplumsal yaşantıyı etkileyen, düzenleyen kurallardır. Özellikle vergi kanunları, insanların cebinden para almak veya bugün görüşmekte olduğumuz vergi af kanununda olduğu gibi, insanların cebine para koymak gibi son derece önemli, herkesi çok yakından ilgilendiren, milyonlarca mükellefin meşgul olduğu konulardır. Böylesi konularda işi aceleye getirmek, gerekçeleri dikkate almamak, hiçbirimize bir şey kazandırmaz. Keşke hükümet, keşke Plan ve Bütçe Komisyonunun çoğunluğu "biz, virgülüne dokunmadan bu kanunu Cumhurbaşkanına tekrar göndereceğiz" anlayışında değil de "bu kanunun eksikleri var, bu kanunun yanlışları var, bunları elbirliğiyle düzeltelim" anlayışında olsaydı ve Cumhuriyet Halk Partisinin, gerek Plan ve Bütçe Komisyonunda gerekse kanunun ilk kez burada görüşülmesi sırasında ileri sürdüğü görüşlere itibar etseydi, bu kanunu, daha güzel, daha mükemmel, daha kolay uygulanır bir şekilde çıkarma şansına sahip olurduk; ama, ne yazık ki, bu şansı yakalayamadık. Yine eller kalkacak, daha önce yaptığımız yanlışı, yanlışlığı Cumhurbaşkanımızın vetosuyla ortaya çıkmış olan bir kanunu, yine, aynen kabul edeceğiz.

Değerli arkadaşlarım, Cumhurbaşkanımızın tutumuyla ilgili, Cumhurbaşkanımızın iktidarın bazı tasarruflarına dönük değerlendirmeleriyle ilgili, Meclis çoğunluğunda, AKP iktidarında çok yanlış bulduğumuz bir anlayış var. Deniliyor ki: "Cumhurbaşkanı, bizim işimizi güçleştirmek için kanunları geri çeviriyor. Cumhurbaşkanı, bizim beyin takımı kurmamıza engel oluyor, onun için bazı atamalarımızı geri çeviriyor."

Değerli arkadaşlarım, şu ana kadar önemli atamalar yapılmıştır; atamaları görüyoruz. Bu atamaların büyük kısmı, ya bakanlarımızın yakınları ya AKP'li milletvekillerinin akrabaları, eş dost... Yani, eşi dostu bir araya getirmek, beyin takımı kurmak mıdır?! (AK Parti sıralarından "Ne alakası var" sesleri)

Şimdi, şöyle bir alakası var değerli arkadaşlarım: Sayın AKP Genel Başkanından pek çok yetkiliye kadar açıklamalar... (AK Parti sıralarından "Ak Parti" sesleri)

REYHAN BALANDI (Afyon) - AK Parti...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - AKP değerli arkadaşlarım, AKP... (AK Parti sıralarından gürültüler)

Şimdi, bu terminolojiyi laf atarak çözemeyiz. Onun için, biz "AKP" demeye devam ediyoruz. Siz, zaman içinde öyle işler yaparsınız ki, millet de döner, size "AK Parti" der...

İNCİ GÜLSER ÖZDEMİR (İstanbul) - Diyor zaten.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - ...ama, şu ana kadar, size "AK Parti" demiyor ne yazık ki; çünkü, yaptığınız tek şey partizanlıktır. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, yani, "beyin takımı kuracağız" diye yola çıkıyorsunuz; peki, "beyin takımı" demek, sadece sizlerin yakınlarınız mı demek?!

MUHARREM KARSLI (İstanbul) - Nereden çıktı bu?!

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Evet, isim isim sayarım. (AK Parti sıralarından "say" sesleri) Bakanların akrabalarını atadığınızı kabul ediniz.

BAŞKAN - Sayın Özyürek, bir dakikanızı alabilir miyim.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Tabiî, Sayın Başkan, buyurun.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, hatibi dinleyelim; söz sırası Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna geldiğinde, sözcüleriniz tarafından cevap verilsin. Lütfen dinleyelim. (CHP sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından "Vergi konusuna gelsin" sesleri)

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben de bu Meclisin Meclis Başkanvekilleri tarafından yönetilmesi taraflısıyım; ama, şurada yaşadığımız olayda görülüyor ki, burada oturan milletvekillerimiz burayı yönetmeye kalkıyorlar. Hepimizin görevi başka değerli arkadaşlarım. Milletvekilinin görevi kalkıp burada konuşmaktır; bu Meclisi yönetme görevi Meclis Başkanının işidir. Onun için, böyle, laf atarak benim insicamımı bozamazsınız; ama, sadece vakit kaybederiz.

Şimdi, benim belirtmek istediğim nokta şudur: Evet, dünyanın her yerinde bürokrasi çok önemlidir. Bürokrasiye getireceğiniz insanlar nitelikli insanlarsa, üretken insanlarsa, dürüst, namuslu insanlarsa mesele yok; ama, görevini yapan insanları, sırf "bizim takımdan değildir" diye alırsanız, onun yerine de eş-dost yakınlarını getirirseniz, bunun adı, beyin takımı kurmak değil, bal gibi partizanlıktır. (CHP sıralarından alkışlar)

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Vergi barışıyla ne alakası var!

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Şimdi, vergi barışına gelelim.

Olay şu değerli arkadaşlarım; niçin bunu anlatıyorum: Cumhurbaşkanımızın tasarruflarını, yani veto gerekçesini önemsememiz gerektiğini belirtmek için anlatıyorum; cumhurbaşkanımız bir atamayı geri çeviriyorsa, bunun da bir nedeni vardır diye değerlendirin, yanlış yapmayın, kurumlar arasında gereksiz çatışmalara, gerginliğe yol açmayın demek için bunları anlatıyorum. Yoksa, atamalarla ilgili konular da yakında Meclis gündemine gelecek. Orada, kim kimin yakını olduğu için belli noktalara gelmiştir, onları da ayrıntılarıyla sizlere anlatacağız.

Değerli arkadaşlarım, tekrar görüşmekte olduğumuz vergi barışıyla ilgili olarak, öncelikle, birinci mesele, bu kanun bir barış filan değil, bu kanun bir af yasası. O nedenle de, cumhurbaşkanımız, af yasasının kabulünde gerekli olan nitelikli çoğunluğun burada aranmasını istemiştir. Yani, affın adını barış şeklinde değiştirmek suretiyle nitelikli çoğunluktan kurtulmak mümkün değildir. Nitekim, bu, cumhurbaşkanımızdan o nedenle geri çevrilmiştir. Eğer, burada, tekrar, nitelikli çoğunluğu sağlamadan bu kanunu sonuçlandırırsak, bu Anayasaya aykırı olur, bu Anayasa Mahkemesinden döner.

Af kanununa "erteleme" demek, vergi affına "vergi barışı" demek, onun niteliğini değiştirmez. Bu, esas itibariyle bir af kanunudur ve nitelikli çoğunluk aranması gerekmektedir.

Şimdi, vergi affını çıkarmanın yanlış bir şey olduğunu bu hükümetin yetkilileri de açıklamışlardır. Sayın Maliye Bakanımız demiştir ki: "Bundan sonra Anayasada bir değişiklik yapacağız, vergi affı çıkarılmasını önleyeceğiz." Peki, vergi affı çıkarılması sakıncalı, yanlışsa, niçin siz vergi affı çıkarıyorsunuz? "Biz çıkardık; ama, bizden sonra gelenlerin çıkarmasını Anayasayı değiştirerek önleyeceğiz." Bu doğru bir yaklaşım değil arkadaşlarım. Anayasayı filan değiştirmeye lüzum yok; vergi affını, hükümet olarak tasarıyı getirmezsiniz buradan da çıkmaz; ama, öncelikle şu nitelikli çoğunluğu, beşte 3 çoğunluğu bir arayalım, ona göre yasa yapalım, daha sonra Anayasaya göre engelleme noktasına gidelim.

Bir diğer önemli nokta: Vergi affı meselesinde hükümet önce çok büyük kaynak sağlayacağını umarak yola çıkmıştır; ama, zaman içinde rakamlar ortaya çıktıkça anlaşılmıştır ki, buradan öyle büyük bir gelir filan gelmez. Zaten, krizin altında ezilmiş, siftah yapmadan kepenk kapatan esnafın yeni bir vergi vermesi -ister adına "af" kelimesini getirin, ister ne getirirseniz getirin- mümkün değil.

Kimlerin vergi borcu var değerli arkadaşlarım, bunun kompozisyonuna bir bakmak lazım: Önce kamu kuruluşlarının, belediyelerin, KİT'lerin borcu var. Peki, bunlar zaten büyük bir sıkıntı içindeler, hazineden para gelmedikçe yeni bir ödeme yapabilirler mi; yapamazlar. Kimlerin vergi borcu var; batakçı, hayalî ihracatçı, naylon faturacıların vergi borcu var. Bunların bir kısmını koydunsa bul, zaten batmış; bir kısmı Egebank gibi, Etibank gibi uydurma, batmış bankaların iştiraklerinin vergi borcu var. Bunlar, zaten, iflas etmiş, tasfiyeye girmiş; kimden, ne alacaksınız. Geriye, kala kala, namuslu, dürüst, günü gününe işlerini götürmeye çalışan esnaf kalıyor, tüccar kalıyor; onlardan da fazla bir şey çıkmaz. Nitekim, IMF ile yapılan müzakereler sırasında, bu yolla toplanacak gelirin 1 katrilyon civarında olacağına dair çeşitli rakamlar ortaya atılmıştır ki, bize göre de, burada, 1 katrilyondan fazla bir gelir sağlanamaz.

Değerli arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk Partisinin vergi barışıyla ilgili temel görüşlerini, Plan ve Bütçe Komisyonunda arkadaşlarımız ifade ettiler ve ilk görüşmesinde de, yine, burada, Cumhuriyet Halk Partisinin sözcüleri belirtti. Kısaca, bir kez daha tekrarlamak istiyorum: Biz, 2001 yılında, 2002 yılında büyük bir kriz yaşamış ülkemizde, namuslu, dürüst mükelleflere vergi borçlarını ödeme konusunda bir kolaylık getirilmesinden yanayız; ama, biz, bu vesileyle, naylon faturacıların affedilmesine kesinlikle ve kesinlikle karşıyız (CHP sıralarından alkışlar) biz, bu vesileyle, hayalî ihracatçıların affedilmesine kesinlikle karşıyız.

Şimdi, bir beyaz sayfa açmak, bir af getirmek, ancak, yeni bir düzene geçiyorsanız, mevcut çarpık düzeni ortadan kaldırıp, tutarlı, kalıcı, adil bir vergi reformu yapıyorsanız ihtiyaçtır; ama, siz, vergi reformunu yapmıyorsunuz, yeni bir vergi düzenini ortaya koymuyorsunuz, sadece afla başlıyorsunuz. Belki, biraz sonra, Sayın Maliye Bakanı gelir buraya, der ki: "Yakında vergi reformuyla ilgili tasarıyı da getireceğiz."

Önce, şu tasarıyı bir getirin, bir görelim; ondan sonra, geriye dönük bir beyaz sayfa açma ihtiyacı varsa, onu da açarız.

Malî miladı kaldırdık; yerine ne koyduk, ne koyacağız, belli değil. Yeni bir düzen getirmiyoruz, vergi sistemimizdeki çarpıklıkları giderecek önlemler almıyoruz; ama, vergi affı getiriyoruz. Bu mantık yanlış değerli arkadaşlar, bu mantık doğru değil.

Şimdi, vergi sistemimiz öylesine çarpıklaşmış ki... Gerçi, hükümetimiz, biraz önce Sayın İçişleri Bakanımızın da açıkladığı gibi, henüz Amerikalı askerlerin Türkiye'ye kabulüyle ilgili bir tezkereyi Meclise getirmedi ve böyle bir karar çıkmadı; ama, gazetelerden, televizyonlardan izliyoruz ki, Amerikalı askerler geldiler, İskenderun'a indiler, yerleştiler. Şimdi, haydi Türkiye'ye yerleştiler, o başka bir konu, dışişleri konuları görüşürken tartışırız; ama, bunların talepleri nedir biliyor musunuz değerli arkadaşlarım; "Türkiye'de benzinin üzerinden o kadar yüksek vergi alınıyor ki, şu ÖTV'yi düşürün de biz ucuz benzin alalım" diyorlar ve gene bugün gazetelerde var; "o kadar yüksek KDV alıyorsunuz ki, şu KDV'yi ucuzlatın" veya "KDV'siz mal almak istiyoruz" diyorlar. Yani, devlet olarak, Türk vatandaşlarını o kadar güç durumda bırakıyoruz, o kadar yüksek vergiler alıyoruz ki, dışarıdan gelen birisinin gözüne bu, hemen batıyor.

Onun için, işte "af çıkaracağız, vergi reformu yapacağız" filan demeden önce, artık, vergi kaçırmanın kapısı haline gelmiş bulunan, insanları vergi kaçırmaya teşvik eden...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özyürek, konuşmanızı tamamlamanız için size 2 dakika eksüre veriyorum.

Buyurun.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla)- Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Vergi kaçırmanın kapısı haline gelmiş olan şu yüksek KDV oranlarını bir indirelim. Bunun için, öyle, kanun çıkarmaya filan da lüzum yok; hükümet, bugün bir kararname çıkarır, KDV oranlarını sıfıra kadar indirebilir.

Benzinin içindeki yüzde 70'e varan vergileri indirmek için de kanun çıkarmaya filan lüzum yok; oturursunuz, bir kararname çıkarırsınız, bunları makul düzeye indirirsiniz. Zaten, artık, vatandaşımız bunlardan şikâyetçi, yani, bu, elin gavuruna karşı mahcup oluyoruz, Amerikalılara karşı mahcup oluyoruz. Gelin, şu vergi oranlarını makul bir düzeye indirin de, Amerikalılara karşı yüzümüz kızarmasın değerli arkadaşlarım!

Değerli arkadaşlarım, tabiî, vergi reformu, vergi düzenlemeleri, çok önemli işlerdir, bunlar yapılmalıdır, bunları yaptıktan sonra af düşünülmelidir. Biz, işi tersine aldık, önce affediyoruz, sonra vergi kanunu getireceğiz diyoruz. Önemli olan, bugün, artık, vergi kanunu değildir, önemli olan, vergi kanunlarını düzenlemek değildir; önemli olan, harcamalardaki israfı ve suiistimali önlemektir. Şimdi, benim, hep yaptığım bir benzetmeyle, testi kırık değerli arkadaşlarım. Bu kamu düzeni su tutmuyor. Siz, vatandaştan astronomik vergiler topluyorsunuz, o kırık testiye dolduruyorsunuz; yani, israfa, suiistimale boğulmuş olan devlet çarkının içine bu paraları atıyorsunuz, bunların hepsi boşa gidiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özyürek, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - İzin verir misiniz Sayın Başkanım, tamamlıyorum.

Onun için, bugün artık çağımızda, vergi reformu değil, öncelikli olan, harcama reformudur; yani, harcamalarda saydamlıktır, harcamalarda israfı önlemektir, harcamalarda yolsuzluğu önlemektir.

Vatandaş "ben, vergimi veriyorum da, vergim kimlere gidiyor; vergim hırsızlığa, yolsuzluğa, suiistimale gidiyorsa, ben niçin vergi veriyorum" diyor. Onun için, biz diyoruz ki; geliniz, önce, şu dokunulmazlıkları bir kaldıralım, kim yolsuzluğa, kim hırsızlığa karışmışsa hesabını soralım; vatandaş, dürüst, saydam, hiç kimsenin yaptığının yanına kâr olmadığı bir düzeni görsün, gönül huzuruyla vergisini ödesin; ondan sonra da, vergi reformunu, vergi affını düşünelim.

Biz, içinde büyük tutarsızlıklar taşıyan, Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından önemli maddeleri veto edilen bu kanunun tekrar oylanması sırasında, ne yazık ki, olumlu oy veremeyeceğiz ve bu kanunun eksik noktalarını -eğer aynen geçerse- Anayasaya aykırı noktalarını, Anayasa Mahkemesine götürme konusunda gerekli değerlendirmeleri yapacağız.

Bu vesileyle, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Müsamahanız için teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özyürek.

AK Parti Grubu adına, Ankara Milletvekili Bülent Gedikli.

Buyurun Sayın Gedikli. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA BÜLENT GEDİKLİ (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Vergi Barışı Kanununun geneli hakkında Grubumuz adına, söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Benden önce konuşan CHP'li arkadaşım, bir barıştan, âdeta, savaş çıkarmayı başardı; bir vergi barışını, bir atama savaşına döndürdü. (AK Parti sıralarından alkışlar) Ama, biz, hiçbir zaman savaştan yana olmadık; biz, hep barıştan yanayız. (AK Parti sıralarından alkışlar; CHP sıralarından "Belli belli" sesleri, alkışlar [!])

Tıpkı "AK Parti"den "AKP" türetmesini yaptığı gibi.

ORHAN SÜR (Balıkesir) - Türkçeyi öğrenin, Türkçeyi!..

BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) - Usul hükümlerine eğer dikkat edeceksek, bizim tüzüğümüzde, parti tüzüğümüzde kısaltılmış adımız "AK Parti"dir, "AKP" değildir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bundan sonra, bunun "AK Parti" olarak kullanılmasını hararetle tavsiye ediyoruz.

İSMET ATALAY (İstanbul) - Maliye Bakanını affetmeyin "AK" diyelim.

BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) - Atamalarla ilgili olarak, biz, bugüne kadar, liyakati, ehliyeti, kariyeri uygun olmayan hiç kimseyi hiçbir göreve getirmedik. Biz, emanetin ehline teslim edilmesi gerektiğini en iyi bilenlerdeniz. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bizde, emanet ehline teslim edilir; bundan hiç şüpheniz olmasın.

VEZİR AKDEMİR (İzmir)- Maliye Bakanından belli...

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri -biraz önce, Sayın Özyürek'in konuşmasında da ifade etmiştim- lütfen, hatibe müdahale etmeyelim, konuşmaları dinleyelim.

Teşekkür ederim.

İSMET ATALAY (İstanbul) - Hatip de konuşmalarına dikkat etsin.

BAŞKAN - Sayın milletvekilim, buyurun.

BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) - Vergi Barışı Kanununa gelince, biz bunu daha Meclise sevk ettiğimiz tarihten itibaren çok iyi gerekçelendirdik; bunun bütün gerekçeleri çok iyi hazırlandı ve bunlar Yüce Meclisimiz tarafından çok iyi değerlendirildi; hem Plan ve Bütçe Komisyonundaki görüşmeler sırasında hem Genel Kurul görüşmeleri sırasında yapılan değerlendirmeler, tasarıyı yeterince olgunlaştırdı ve hatırladığım kadarıyla 16 Ocak 2003 tarihinde kabul edilmiş olan bu yasa metni, Sayın Cumhurbaşkanının vetosu üzerine, yeniden gündeme gelmiş oldu; ancak, aradan geçen bu zaman içerisinde, bu yasa metni, bütün kamuoyu tarafından değerlendirildi, benimsendi ve genel kabul gördü; belki yasal olarak yürürlüğe girmedi; ama, bütün insanların, bütün kamuoyunun düşüncelerinde, aklında, beyninde, âdeta, bu kanun fiilen yürürlüğe girmiş oldu; çünkü, benimsendi.

Tabiî, biz, bu gerekçe konusunu çok önemsiyoruz. Yargının vermiş olduğu bütün kararlarda da gerekçe çok önemlidir; yasama organının verdiği kararlarda da veya hükümetten gelen tasarılar üzerine yapılan kanunlarda da gerekçeler son derece önemlidir; idarenin, yani yürütme gücünün vermiş olduğu kararlarda da gerekçeler çok önemlidir; hatta gerekçeler o kadar önemlidir ki, âdeta, hukuk devleti ilkesini sağlamanın en önemli yoludur. Bir yargı kararında, en az hüküm kısmı kadar gerekçesi de önemlidir ve bu gerekçelerin hukuk devleti ilkelerine, adalet anlayışına uygun olması gerektiğini tabiî ki kabul ediyoruz ve biz, bugüne kadar hep bu şekilde davrandık, bu şekilde kanun tasarılarını hazırladık ve Meclise getirdik.

Vergi Barışı Kanunuyla ilgili olarak öne sürdüğümüz veya yazılı olan gerekçelerin başında, biliyorsunuz, ülkemizin en son içine düşmüş olduğu ekonomik kriz çok büyük bir etken oldu; yani, bir ekonomik gerekçesi vardı Vergi Barışı Kanununun, hatta bunu şöyle de ifade edebiliriz: Bugün, bir ülkenin üretim gücü olmadan, uluslararası rekabet gücü olmadan, bir ülkenin zenginleşmesi, refah sahibi olması mümkün değil. Bunun da temel yolu, bilginin, sermayenin, teknolojinin geliştirilmesi ve bütün bunları bir araya getirecek, yatırıma dönüştürecek, ihracatı yapacak müteşebbislerin bu konuda desteklenmesidir. Ülkemizin gerçek kaynağı bu müteşebbislerdir.

Dolayısıyla, son üç yıl içerisinde ülkemizin içine düşmüş olduğu ekonomik kriz, vergi barışı gibi bir kanun tasarısının hazırlanmasında en önemli rolü oynamıştır. Bunun göstergelerini ben tekrar etmek istemiyorum burada, daha önceki görüşmelerde sürekli olarak bunlar gündeme geldi; ama, kısaca bir iki göstergeden bahsedeyim. Örneğin, millî gelirimiz 2001 yılı sonu itibariyle üçte 1 oranında azaldı. Bu, hem genel olarak hem kişi başına olarak böyle oldu. 450 000 esnafın kepenk kapattığını biliyoruz. Böylesine bir ekonomik kriz ortamında, böyle bir kanunun gündeme gelmesi son derece doğaldır.

Bu kanunun gündeme gelmesinde bir başka gerekçe de rol oynadı, sosyal gerekçeler. Özellikle işsizliğin artmış olması, gelir dağılımındaki çarpıklığın çok ileri düzeylere varmış olması, yine böyle bir kanunun hazırlanmasında çok önemli bir rol oynadı. Yine, bazı malî gerekçeleri de var; bunları da hepiniz çok iyi biliyorsunuz.

Bu gerekçeler ortada iken, vergi barışı gibi bir kanun tasarısının gündeme gelmesi ve Mecliste değerlendirilmiş olmasını doğal karşılamak gerekir; ki, diğer eleştirilere de konuşmamın sonuna doğru yer vereceğim; özellikle, sahte fatura kullananların affedilmesiyle ilgili konularda.

Ben, bu noktada, özellikle Sayın Cumhurbaşkanının veto gerekçeleri üzerinde biraz durmak istiyorum; çünkü, kanunun bazı maddelerinin Anayasaya uygun olmadığı noktasında yapılan değerlendirmeler mevcuttur. Özellikle bu noktada, zannediyorum, 10 maddenin vetosu söz konusu olmuştur. Bu maddeler, sırasıyla; 1 inci madde, yani kapsam maddesi; 2 nci madde, kesinleşmiş kamu alacaklarına ilişkin madde; 3 üncü madde, ihtilaflı alacaklarla ilgili madde; 5 inci madde, inceleme ve tarhiyat safhasında bulunan vergilerle ilgili madde; 6 ncı madde, pişmanlıkla veya kendiliğinden yapılan beyanla ilgili madde; 7 nci madde, Gelir ve Kurumlar Vergisi matrah artırımına ilişkin madde; 12 nci madde, stok beyanına ilişkin madde; 14 üncü madde, kamuoyunda sahte fatura kullanma olarak bilinen, Vergi Usul Kanunun 359 uncu maddesiyle ilgili düzenleme; 15 inci madde, ecrimisil ve trafik para cezalarına ilişkin madde; 19 uncu madde de, Gümrük Vergisi ve cezalarına ilişkin maddedir.

Bunlarla ilgili olarak genel bir değerlendirme yaptığımızda, özellikle bu maddelerin af niteliğinde olduğu ve beşte 3 çoğunluk gerektirdiği gerekçesiyle iptal edildiğini görüyoruz; ancak, bütün bu maddelerin dışında kalan sadece 14 üncü maddeyle ilgili olarak ise, diğer bazı gerekçeler daha söz konusudur. Bunlar, özellikle sahte faturayı basan ve düzenleyenlerin kapsam dışında bırakılması, yine, hak arama özgürlüğünün kısıtlanması nedeniyle hukuk devleti ilkesine aykırı düşmesi; yani, 14 üncü madde, bu gerekçelerle veto edilmiş gözükmektedir; ancak, bu gerekçelere dikkatlice baktığımız takdirde, basan ve düzenleyenlerin kapsam dışında bulunması bir hukuka aykırılık gerekçesi, Anayasaya aykırılık gerekçesi olarak sunulmakla birlikte, burada, fatura düzenleyenlerin fatura kullananlara göre çok daha ağır bir suç işlediğini biz kabul ediyoruz veya faturayı basanların yine çok daha ağır bir suç işlediğini kabul ediyoruz.

Bu niçin böyle; çünkü, bir faturayı düzenlemek veya basmak bilmeden olmaz ki; ama, bir faturayı kullanmak bilmeden olabilir, bu faturalar kasten kullanılmamış olabilir. Aradaki temel fark bu. Dolayısıyla sahte fatura kullanmanın bu şekilde kanun maddesi kapsamında yer alması son derece doğaldır.

Üstelik, ben, size, 1992 yılında çıkarılmış olan esas bir vergi affı kanunundan bahsedeyim. O zaman, siz de, DYP ve SHP olarak koalisyon hükümetindeydiniz. Bu, 1992 yılının Mart ayında 3787 sayıyla çıkarılmış bir kanundur. Bu kanunda da, yine sahte fatura kullanma, düzenleme, faturayı basma gibi unsurlar tümüyle af kapsamına alınmıştır. Oysa, biz, yaptığımız düzenlemede, sahte fatura düzenleyenleri kapsamdışı bırakıyoruz. Sahte fatura basanları kapsamdışı bırakıyoruz. Karaparayı aklayanlar kesinlikle bu kapsamda yer almıyor. Organize suç işleyenler kesinlikle bu kapsamda yer almıyor. Biz bunları, zaten, bilerek bu şekilde kapsam dışında bıraktık. Peki, o zaman, kullananlarla ilgili niçin böyle bir durum gündeme geldi bu kanun düzenlemelerinde?.. İsterseniz, ona bir ihracatçının oğlu cevap versin. Daha önce bana gönderilen bir küçük metni okuyorum:

"Babam, ihracat yapıp ülkeye 30 000 000 dolar döviz getiren ve ödediği vergilerden dolayı da rekortmen olan ve takdir belgesi alan bir işadamı.

İki yıl önce şirketimizin hesapları incelendi. Kamyonlarımızın şoförlerince alınan ve biri 70 000 000, diğeri de 80 000 000 lira olan iki akaryakıt faturası sahte çıktı. O adreste öyle bir akaryakıt bayii var; ama, verdiği fatura sahteymiş.

Babamın, bu faturaların sahte olduğunu bilmesi mümkün değildi; ancak, şirketin Yönetim Kurulu Başkanı olduğu için, yasaya göre, babam suçlu sayılıyormuş. Ceza mahkemesinde yargılandı ve 18'er aydan 36 ay hapse mahkûm oldu. İyi hal nedeniyle 6 ayını sildiler. Şu anda 2 aydır cezaevinde. Son ziyaretine gittiğimde 'oğlum, bu ülkeye bir yılda 30 000 000 dolar döviz getirdim, bunu hiç göz önüne almadılar, yaklaşık 100 dolarlık, o da şoförlerin aldığı iki fatura nedeniyle 30 ay hapse mahkûm oldum; yarın siz de aynı durumu yaşayabilirsiniz, satın malı mülkü, gidin Amerika'ya yerleşin . Ben de hapisten sağ çıkarsam gelirim Amerika'ya' dedi."

Onun için, Sayın Özyürek, indirimli KDV olmadığı için Amerika'ya karşı yüzümüzün kızarmasından utanmayalım.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Hepsi mi böyle bunların?!

BAŞKAN - Sayın milletvekili, lütfen, yerinizden müdahale etmeyiniz.

BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) - Esas, bu insanları Amerika'ya kaçırdığımız için utanalım.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - İhracatçılar da hep sizi mi buluyor?!

BAŞKAN - Sayın hatip, devam ediniz.

BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) - Tabiî, buna ilişkin yüzlerce örnek verebilirim. Bildiğimiz birçok örnek var.

OSTİM'deki bir tornacı da 50 000 000 liralık faturadan dolayı ağır hapis cezası istemiyle yargılanıyor. Başka bir sürü örnek... İçimizde de böyle örnekler verebilecek olanlar var.

Sahte fatura kullanmayla ilgili olarak, özellikle 1999 yılı başından itibaren, bilerek-bilmeyerek ayırımı yapılmadığı için, mahkemelerde büyük sıkıntı oluştu. Bunu, konunun uzmanı olanlar, konuyla uzaktan yakından ilgisi olan insanlar gayet rahatlıkla bilirler. Eğer böyle bir ayırım yapılıyor olsaydı; yani, bilmeyerek kullananlar mahkemelere sevk edilmemiş olsaydı, belki böyle bir kanun maddesi olmasına da aslında ihtiyaç kalmayacaktı.

Ancak, bilerek mi bilmeyerek mi kullandığı tespit edilmeden, sadece faturaların arasında böyle bir fatura bulunması -bunun miktarı da hiç önemli değildir, 30 000 000 lira veya 300 000 000 lira fark etmez- ceza mahkemelerine sevk edilmesi için yeterlidir. Dolayısıyla, bugün, ceza mahkemelerindeki dosyaları incelediğinizde, sahte faturayı kullanmış olan bir mükellefin bunu bilerek mi  kullandığı veya bilmeyerek mi kullandığı yönünde bir fikir sahibi olmanız da mümkün değildir. İşte, bu nedenlerle, böyle bir maddenin düzenlenmesi gereği hâsıl olmuştur.

Bir de, hak arama özgürlüğünün kısıtlanması, veto gerekçelerinden birisi olarak zikrediliyor. Burada, tabiî, kanun metninde, hak arama özgürlüğü kısıtlanmıyor. Bir kaçakçılık suçundan mahkemeye sevk edilmiş olan birisi, beraat etme hakkını kullanmak isteyebilir, sonuna kadar yargılanmak isteyebilir "ben en nihaî safhaya kadar böyle bir şeyden yararlanmayacağım, benim kaçakçılık suçumu düşürmeyin, ben mahkemede suçsuz olduğumu, haklı olduğumu ispat edeceğim" diyebilir; yani, hak arama özgürlüğünün kısıtlanması bu anlama geliyor; ancak, kanun metninde böyle bir kısıtlama söz konusu değil; çünkü, bir vergi zıyaı söz konusuysa, eğer, siz, o vergi zıyaından doğan vergileri, cezaları ve buna ilişkin bazı fer'i ödemeleri yapmıyor iseniz, zaten, buradan yararlanma söz konusu değil. Bu ödemeyi yapmadığınız takdirde, zaten yargılama sizin hakkınızda devam edecek, sonuna kadar bu süreç işleyecektir. O nedenle, hak arama özgürlüğünün kısıtlanmasından bahsetmek, bence, burada, çok doğru değil.

Öte yandan, Sayın Cumhurbaşkanının veto gerekçelerine baktığımız zaman, bazı çelişkiler olduğunu görüyoruz. Şimdi, ben, size, bu konularla ilgili çok somut örnekler vereceğim. Veto edilen maddeler ile veto edilmeyen maddeler arasında, veto gerekçeleri bakımından önemli bazı farklar var. Örneğin, yıllık Gelir ve Kurumlar Vergisi matrah artırımı Anayasaya aykırı bulunuyor -bu, kanundaki 7 nci madde- ancak, aylık Katma Değer Vergisi ve Stopaj, Gelir Vergisi matrah artırımı Anayasaya uygun; çünkü, veto edilmemiş. Halbuki, bunların her ikisi de matrah artırımı mahiyetinde, aynı ortak hükümlere tabiler, matrah artırımı bakımından aynı ilkelere tabiler. Oysa, Gelir ve Kurumlar Vergisi söz konusu olduğunda Anayasaya aykırı, Katma Değer Vergisi, Stopaj, Gelir Vergisi söz konusu olduğunda ise Anayasaya aykırı olmuyor; yani, mahiyetleri itibariyle aynı olan iki şey arasında, Anayasaya uygunluk yönünden bir farklılık oluşuyor.

Bir başka örnek vereceğim: Stok affı ve kuyumculara ilişkin madde    -ki, kanunun 12 nci maddesi- Anayasaya uygun bulunuyor; ancak, kayıtlarda yer aldığı halde stoklarda yer almayan mallara ilişkin düzenleme Anayasaya aykırı bulunuyor. Halbuki, bunlar birbirinin tersi; yani, birisi kayıtlarda yer alıyor stokta yok, birisi kayıtlarda yok ama stokta var. Bunlardan birisi Anayasaya uygun, birisi Anayasaya aykırı, veto gerekçelerinden ötürü. Yine, kuyumculara ilişkin madde de aynı şekilde, o da bir stok affı mahiyetindeki maddedir -zannediyorum kanunun 13 üncü maddesi- bu durum, aynı şekilde, o madde için de geçerlidir.

Bir başka örnek vereceğim veto edilen maddelerle ilgili: Kesinleşmiş kamu alacaklarına ilişkin madde -ki, kanunda 2 nci maddedir bu- Anayasaya aykırı bulunurken, KİT ve belediyelerin vergi borçlarına ilişkin düzenleme Anayasaya uygun bulunmuştur; yani, kanunun 17 nci maddesi bu. Kesinleşmiş kamu alacağından, bir KİT'in veya bir belediyenin vergi borcunun hiçbir farkı yok, sadece ödeme, taksitlendirme koşulları bakımından farkı var; borç, bir belediyeye aitse, otuzaltı ayda, 36 eşit taksitte ödeniyor, tek farkı bu. Bu da, kesinleşmiş bir kamu alacağıdır; ancak, bu Anayasaya aykırı değilken, diğer kamu alacakları Anayasaya aykırıdır!

Bir başka örnek daha vereceğim: Trafik cezalarına ilişkin düzenleme   -ki, kanunun 15 inci maddesi- Anayasaya aykırı bulunmuş yine, veto gerekçeleri içerisinde yer alıyor; ancak, belli tutarın altındaki alacakların terkinine ilişkin düzenleme Anayasaya uygun bulunmuş, bu da 16 ncı madde. Oysa, mahiyet olarak, bunların her ikisi de aynı. Trafik cezalarında, zannediyorum 200 000 000 liranın altında olan trafik cezaları, 100 000 000 liranın altında olan para cezaları terkin ediliyor. Diğer madde ise, genel bir terkin düzenlemesi, 20 000 000 liranın altındaki kamu alacaklarını terkin ediyor; ancak, bunlardan birisi Anayasaya uygun, birisi Anayasaya aykırı, mahiyet olarak aralarında hiçbir fark yok. Dolayısıyla, veto gerekçeleri  bakımından baktığımızda, aralarında bir tutarsızlık var. Dolayısıyla, genel değerlendirme yaptığımız takdirde, Vergi Barışı Kanununda yer alan maddelerin, Anayasaya uygunluk bakımından bir sıkıntı doğuracağını, doğrusu, düşünmüyoruz.

Ben, genel olarak Vergi Barışı Kanununun, ülkemizin içinde bulunduğu koşullar dolayısıyla, özellikle bu yıl, yani 2003 yılı ve önümüzdeki yıl, 2004 yılı itibariyle, piyasalarda mevcut faaliyetlerin canlandırılması bakımından, istihdamın artırılması bakımından, işsizliğin azaltılması bakımından çok önemli bir rol oynayacağını düşünüyorum.

Bir de, Vergi Barışı Kanununun, bizim parti perspektifimizden bakıldığında nasıl bir yeri olduğunu da yeniden hatırlatmak istiyorum. Biliyorsunuz, biz, üç aşamalı bir vergi stratejisi benimsediğimizi sürekli olarak deklare ettik, ilan ettik. Bunlardan ilk adım, malî milat gibi, düzenlenmesi söz konusu olsa bile, bir türlü yürürlüğe girmesi söz konusu olmamış düzenlemelerin yürürlükten kaldırılmasıydı; ki, çok talihsiz ve uygunsuz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Gedikli, konuşmanızı tamamlamanız için, size 2 dakika eksüre veriyorum; buyurun.

BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) - ...bu düzenlemeler, zaten, konjonktür bakımından hiç de uygun olmayan bir zamanda gündeme getirilmişti; dolayısıyla, biz, bunları ilk adım olarak kaldırmıştık.

İkinci adım, vergi barışı düzenlemeleriydi. Bundan maksat, geçmişin vergi ihtilaflarının, geçmişin birikmiş sorunlarının, geçmişin sıkıntılarının yeni sisteme taşınmamasıydı; çünkü, üçüncü bir adım daha var, o da vergi reformu. Yeni bir vergi reformu yapacağımıza göre, geçmişteki ihtilafları artık, mutlaka geride bırakmamız gerekiyordu.

Bununla birlikte, yani, vergi reformuyla beraber düşündüğümüz bir başka düzenlemeyse, harcama reformu ve bunların her ikisinin de tasarıları nihayetine ulaşmış durumda. Şu anda son hazırlıkları yapılıyor; ancak, kamuoyunda bazı yönleri değerlendirildikten sonra gündeme gelmesi söz konusu olacak.

Vergi reformuyla ilgili olarak iki temel esas benimsiyoruz. Bunlardan bir tanesi, verginin tabana yayılması, yani -bununla birlikte söyleyebiliriz- kayıtdışılığın azaltılması; ikinci yönü ise vergi idaresinin daha etkin hale getirilmesidir. Vergi reformundan amaçladığımız temel hususlar bunlardır; ancak, bunu tamamlayacak mahiyette, bir de, harcama reformunun mutlaka ülkemizde yapılması zarureti vardır; bunun da esasını, kurumların bütçeleri ile iç performansları arasında bir irtibat kurulması içeriyor; yani, artık, girdilere odaklı bir bütçe değil de, sonuçlara, hizmete odaklı bir bütçe anlayışının yerleştirilmesini sağlayacağız.

Bu sebeplerle, Vergi Barışı Kanununun, yeniden, bütün milletvekillerimizce destekleneceğini ümit ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Çok teşekkür ederim Sayın Gedikli.

Şahsı adına, Sinop Milletvekili Engin Altay; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

ENGİN ALTAY (Sinop) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Cumhurbaşkanımız tarafından 89 ve 104 üncü maddelere istinaden geri gönderilen Vergi Barışı Kanunu üzerinde şahsım adına görüşlerimi açıklamak üzere huzurunuzdayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Sayın Cumhurbaşkanı, görüşmekte olduğumuz kanunu temel olarak üç gerekçeyle geri göndermiş; bunlardan birincisi, nitelikli çoğunluk şartı; ikincisi, yargıya intikal etmiş vergi davalarında savunma hakkının engellenmesi ve üçüncüsü de, eşitsizlik, anayasal eşitsizlikten dolayı...

Şimdi, birinci temel gerekçe... Nitelikli çoğunluğa biraz sonra bakacağız, bu Parlamentodan Anayasanın aradığı nitelikli çoğunluğun çıkıp çıkmayacağına biraz sonra bakacağız. Ancak, yargıya intikal etmiş vergi davalarında savunma hakkının engellenmesi hususunda, biraz önce çok değerli AKP sözcüsünün... (AK Parti sıralarından "AK Parti" sesleri) ...buradan milletvekillerine hitap ederken "efendim, şimdi bu hak engellenmiyor" demesini, doğrusunu isterseniz, bir parça yadırgadım. Yani, hiçbir hâkim kanuna aykırı iş ve işlem yapamaz, hiçbir cumhuriyet savcısı da yürürlükteki kanuna aykırı iş ve işlem yapamaz. Bu sebeple, 14 üncü maddenin birinci fıkrası gayet açıktır. Örneğin, Türkeli İlçesinden bakkal Ahmet Özdemir'i birisi şikâyet etse, herhangi bir şey olsa, yargıda olsa şu anda -ki, tanırım, tertemiz de adamdır- bu adam kendini aklamak şansını bulamayacaktır. Bu, böyledir; bu, gayet açık. Burada çıkıp da "efendim, işte, bu kanun buna engel değil" demenin bir manası var mı?! (AK Parti sıralarından "Var, var" sesleri) Gelir, anlatırsınız burada var olduğunu.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, diğer ve en önemlisi eşitsizlik. Anayasanın eşitlik ilkesine aykırıdır bu kanun. Şimdi, sahte belgeyi basanı cezalandıracaksınız bu kanunu buradan geçirirseniz; sahte belgeyi sipariş edeni affedeceksiniz; yani, bu, tam tabirle şudur değerli arkadaşlarım: İki çocuk elma bahçesine gidecek, birisi ağaca çıkacak, elmayı koparacak, çalacak, aşağıdakine atacak; siz, şimdi, ağaçtan elmayı koparını cezalandıracaksınız; aşağıda, onu alıp yiyeni affedeceksiniz. Yaptığınız budur, yapacağınız budur. (AK Parti sıralarından "Ne alakası var" sesleri)

Efendim, ne ilgisi var! (AK Parti sıralarından "Var, var" sesi) Çıkar, cevap verirsiniz; burada kürsü var. Lütfen... İstirham ederim...

MUHARREM KARSLI (İstanbul) - İçtüzüğü bilmiyor musunuz!

ENGİN ALTAY (Devamla) - Şimdi, buradan, özellikle küçük esnaf ve küçük sanayicinin çok fazla yararlanacağı gibi bir anlayışı duyurmanın âlemi yoktur. Bu yasadan, daha çok, büyükler yararlanacaktır. Bizi televizyonlardan izleyen, özellikle küçük esnaf, küçük sanayici, küçük işletmeci bilmeli ki, buradan çıkacak bu yasa, onların pek de fazla işine yaramayacaktır.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Nereden biliyorsunuz?!

ENGİN ALTAY (Devamla) - Efendim, ben biliyorum.

Neticede, küçük esnaf, bu anlayışla, bu zihniyetle, küçülmeye devam edecek; büyük esnaf, büyük sanayici de büyümeye devam edecektir.

YAHYA BAŞ (İstanbul) - Yanlış biliyorsunuz, yanlış.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Gelir, anlatırsınız.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, hatibe müdahale etmeyelim.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Değerli parlamenterler, şimdi, burada, esas, bir konuda çok titiz ve duyarlı olmak mecburiyetimiz var. Hepimiz, bu Anayasaya göre iş ve işlem yapmak zorundayız. Yasama, yürütme, yargı... kuvvetler ayrılığı prensibine uymak, öncelikli olarak Parlamentonun görevidir. Yirmi yılda onbir kez, yargı kararlarını, af çıkararak ortadan kaldırırsanız, bu ülkede, kimsenin yargıya güveni de kalmaz, saygısı da kalmaz. (AK Parti sıralarından "bu sadece AK Partinin mi" sesi) Evet, bu, yirmi yılda çıkan onbir yasa, sadece AKP Grubunun ürünü değil.

Yine, yürütmenin dayatmalarını, kayıtsız şartsız siz burada onaylarsanız, yasamaya güven de kalmaz, saygı da kalmaz.

Gelelim yürütmeye: Şayet, yürütme organı anayasal çizgisini aşarsa -iş ve işlemleriyle ya da beyanlarıyla- o zaman, yürütmeye de güven kalmaz. Sayın Başbakan 3 Şubatta bir şey söylüyor. Sayın Başbakan 3 Şubatta diyor ki: "Türkiye Cumhuriyeti, Kuzey Irak meselesinde Amerika Birleşik Devletlerinin yanındadır."

Değerli arkadaşlar, bizim sistemimiz ne zaman başkanlık sistemi oldu!.. Türkiye'de -ben, yanlış bilmiyorsam- parlamenter sistem vardır ve sizler bunun için buradasınız. Parlamenter sistemin işlediği ülkelerde, başbakanın, parlamentoya ait, yasamaya ait bir yetkiyi, yasamada görüşülmeden önce beyan hakkı da yoktur, uygulama hakkı da yoktur. Bu çatı, hepimize aittir. Bu Anayasa, hepimizindir. Bunu hep birlikte korumak mecburiyetimiz vardır. Bunda bir eksik varsa, bunu hep beraber değiştiririz. Bu değişmediği sürece, Türkiye Cumhuriyetinde yaşayan herkesin buna uymak gibi bir zorunluluğu vardır.

Yüce milletimizin çok şey beklediği bu Parlamentoda, umuyorum ve diliyorum ki, bu duyarlılığı göstereceksiniz. Parlamentoyu bu konularda, lütfen, bir parça daha duyarlı olmaya davet ediyorum. Bu daveti, vicdanî sorumluluğumun gereği yapıyorum. Bundan önceki dönemlerde, maalesef, daha önce bir hatip arkadaşın da söylediği gibi, şuradan Atatürk Bulvarına çıktığımızda, milletvekillerinin, rozetlerini çıkardığı günlerin tekrar yaşanmaması için, bu uyarıyı yapma gereğini duyuyorum.

Değerli milletvekilleri, bu arada, son derece kritik bir süreci yaşadığımız bu günlerde, Yüce Türk Milletinin ve onun devleti Türkiye Cumhuriyeti Devletinin, Amerika Birleşik Devletlerinin lejyonerler karargâh komutanlığına dönüşmemesi için, son derece duyarlı davranacağınızı umuyorum. Türk Milleti lejyoner değildir, olmayacaktır.

Hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Altay.

Sayın milletvekilleri, kanunun tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Sayın milletvekilleri, kanunun maddelerine geçilmesi ile bazı maddelerinin oylamalarının açıkoylama şeklinde yapılması talep edilmektedir. İçtüzüğümüzün 81 inci maddesinin (e) bendinin ikinci fıkrasında "kanun tasarı ve tekliflerinin tümünün veya maddelerinin oylanması, açıkoylamaya tâbi işlerden değilse, yirmi üyenin talebi halinde açık oyla, aksi takdirde işaretle yapılır" hükmü yer almaktadır. Görüşmekte olduğumuz kanunun tümü açıkoylamaya tabi işlerden olduğu için, maddelerinin, arz ettiğim 81 inci maddenin ikinci fıkrasının (e) bendine göre, açıkoylamasının yapılıp yapılmayacağı tartışılabilir; ancak, sonradan ortaya çıkacak duraksama ve tartışmalara meydan vermemek için, açıkoylama taleplerini sırası geldiğinde yerine getireceğim.

Kanunun maddelerine geçilmesinin açıkoylama şeklinde yapılması yolunda bir talep vardır; talebi okutup, milletvekillerinin salonda bulunup bulunmadıklarını tespit edeceğim.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanunun maddelerine geçişte ve 1,2,3,5,6,7,12,14,15 ile 19 uncu maddelerinin oylamasının açıkoylama şeklinde yapılmasını arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

Faruk Çelik?.. Burada.

Ayhan Zeynep Tekin?..

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Takabbül ediyorum.

BAŞKAN - Ramazan Toprak Bey takabbül ediyor.

Selami Uzun?.. Burada.

Ahmet Yeni?.. Burada.

Cavit Torun?.. Burada.

Fatma Şahin?.. Burada.

Sinan Özkan?.. Burada.

Hasan Angı?.. Burada.

Abdullah Erdem Cantimur?.. Burada.

Mehmet Sarı?.. Burada.

Ahmet Uzer?.. Burada.

Mahmut Durdu?.. Burada.

Ayhan Sefer Üstün?.. Burada.

Mustafa Demir?.. Burada.

Mustafa Cumur?.. Burada.

Mahfuz Güler?.. Burada.

Zekeriya Akçam?.. Burada.

Vahit Erdem?.. Burada.

Ali Rıza Alaboyun?.. Burada.

Atilla Koç?.. Burada.

Gülseren Topuz?.. Burada.

Semiha Öyüş?.. Burada.

Serpil Yıldız?.. Burada.

Sabri Varan?.. Burada.

İbrahim Köşdere?.. Burada.

Sayın milletvekilleri, aynı konuda, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekillerinin de bir talebi vardır; iki önergeyi birleştirerek gereğini yerine getireceğim.

Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Sayın milletvekilleri, açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için 5 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini; bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin oy pusulalarını, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendi ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

      (Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 4792 sayılı Vergi Barışı Kanununun maddelerine geçilmesinin açıkoylama sonucunu açıklıyorum:

Oylamaya katılan üye sayısı                                : 460

Kabul                                : 332

Ret                                : 128                       

Sayın milletvekilleri, kanunun maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir. (AK Parti sıralarından alkışlar) (1)

Sayın milletvekilleri, 1 inci maddeyi okutmadan önce, Sayın Topuz'un, İçtüzüğümüzün 69 uncu maddesine göre, ileri sürmüş olduğu görüşten farklı bir görüşün, kendisine, Dışişleri Bakanınca atfolunduğu yolundaki itirazını tutanaktan inceledim. Sayın Bakan, Sayın Topuz'a atfen sadece şu cümleleri kullanmıştır: "Sayın Topuz'un haklı olarak değindiği ve konuşmasının temelini, esas konusunu teşkil eden meşruiyet meselesine gelmek istiyorum. Sayın Topuz, gayet isabetli bir şekilde belirtti. Zaten, kendisi gibi tecrübeli bir siyaset adamından daha başka türlü teşhis beklemezdim; son derece isabetli. Bu meşruiyetin Meclis tarafından belirlenmesi gerekir."

Sayın milletvekilleri, bu sözlerden dolayı, İçtüzüğün 69 uncu maddesi kapsamında Sayın Topuz'a söz vermem mümkün değildir.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sayın Başkan, ben böyle bir şey söylemedim. Benim konuşmama bakarsanız böyle bir şey söylemediğim açıkça orada bellidir. Ben, başka bir şey söyledim, böyle bir şey söylemedim. Sayın Bakan, benim söylemediğim bir şeyi söylediğim biçiminde açıkladı burada. Bu sözler bana ait değildir, onlar Başbakan Yardımcısı Sayın Şener'e aittir. Benim sözlerim başka idi. İzin verirseniz... Benim için konuşma hakkı doğmuştur.

BAŞKAN - Sayın Topuz, açıklama hakkıyla ilgili İçtüzüğün 69 uncu maddesi -sizin elinizde de zaten İçtüzüğümüz var- açık, deniliyor ki: "Şahsına sataşılan veya ileri sürmüş olduğu görüşten farklı bir görüş kendisine atfolunan Hükümet, komisyon, siyasî parti grubu veya milletvekilleri, açıklama yapabilir ve cevap verebilir."

                                      

(1) Açıkoylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın sonuna eklidir.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Söylemediğim bir şeyi "söyledi" dediği için söz istiyorum zaten Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Topuz, devam ediyor: "Açıklama ve cevaplar için Başkan, aynı oturum içinde olmak üzere söz verme zamanını takdir eder." Şimdi bu zamanı kullanıyoruz.

"Bu suretle söz almak isteyen, ne sebepten dolayı konuşmak istediğini Başkana bildirir." Bildirdiniz. "Başkan, söz verip vermemek gerektiğini takdir eder. Başkanlıkça kendisine söz verilmeyen kimse direnirse, Genel Kurul, bu konuda görüşmesiz ve işaret oyuyla karar verir."

Eğer, devam ediyorsa talebiniz, Genel Kurulun onayına sunacağım.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Yani, siz, kendi kararınızı çoğunluğun oylarıyla şey mi etmek istiyorsunuz...

BAŞKAN - Hayır, çoğunlukla ilgili değil.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Bu Meclisin Başkanlığına böyle bir durumu nasıl reva görüyorsunuz; çok açık bir gerçek varken nasıl söz vermezsiniz?!

BAŞKAN - Sayın Topuz...

ALİ TOPUZ (İstanbul) - O zaman, tutumunuz hakkında söz istiyorum.

BAŞKAN -  Sayın Topuz, konuyla ilgili olarak, Sayın Bakanın, size atfen herhangi bir söz söylediği yoktur; ama, açıklama istiyorsanız buyurun, açıklama yapın. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; gündemdışı konuşmam sırasında, uluslararası hukukun meşru saydığı hallerle ilgili, Sayın Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in dün yaptığı bir açıklamayı huzurunuzda ifade etmiştim. Sayın Şener, o açıklamasında, uluslararası hukukun meşru saydığı hallerin bir tartışma yarattığını, bu konuyla ilgili geçerli kararın Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından verileceğini ifade etti. Ben de, bu ifadeyi yadırgadığımı, uygun bulmadığımı ifade ettim ve kendi görüşüm olarak da dedim ki: "Bu Irak meselesi, Birleşmiş Milletlere ve Güvenlik Konseyine intikal etmiş bir meseledir. Güvenlik Konseyinin silah denetçileri Irak'ta halen denetleme yapmaktadırlar, ara raporlar vermektedirler; dolayısıyla, Irak'ın durumuyla ilgili bir yargıya varabilmek için bu çalışmaların sonuçlanması, Güvenlik Konseyinin bu konuya ilişkin olarak açık bir durumu ortaya koyması gerekir."

Şimdi, bu tezi doğrulayan başka gerekçeler de var. Benim söylediğimle Sayın Şener'in söylediği birbiriyle tümüyle, bütünüyle çelişen şeylerdir.

Bakınız sayın milletvekilleri, 92 nci maddede aynen şöyle denilmektedir: "Milletlerarası hukukun meşrû saydığı hallerde... " Kim meşru sayıyor; milletlerarası hukuk. Milletlerarası hukukun ne olduğuna, bir ulusal meclis, karar vererek, milletlerarası hukuk budur, milletlerarası hukuk şu şekilde ihlal edilmiştir veya edilmemiştir diyebilir mi?! Türkiye Büyük Millet Meclisi böyle bir karar verse, başka bir devletin meclisi de konuyla ilgili başka türlü bir karar verse, o konunun uluslararası hukuk açısından hangi yorumuna riayet edilecek?!

Burada açıkça anlaşılmaktadır ki, uluslarüstü bir kuruluşun bu milletlerarası hukuk konusunda yorum yapma veya karar verme yetkisi vardır; o da, Birleşmiş Milletlerdir, Birleşmiş Milletlerin Güvenlik Konseyidir. Güvenlik Konseyine, zaten, Irak meselesi intikal etmiştir. Dolayısıyla, Güvenlik Konseyinin bu konuya ilişkin saptamaları bitmedikçe, milletlerarası hukukun meşru saydığı bir duruma, Türkiye Büyük Millet Meclisi karar veremez.

Saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Topuz, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, 1 inci maddeyi okutuyorum:

VERGİ BARIŞI KANUNU

Kapsam

MADDE 1. - 1. Bu Kanun hükümleri;

a) 4.1.1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu kapsamına giren vergi, resim, harçlar, fon payı ve bunlara bağlı vergi cezaları, gecikme faizleri, gecikme zamları, 16.8.1997 tarihli ve 4306 sayılı Kanuna göre alınan eğitime katkı payı ve buna bağlı gecikme zammı, 8.9.1983 tarihli ve 2886 sayılı Devlet İhale Kanununa göre alınan ecrimisiller ve buna bağlı gecikme zamları ve Devlete ait olup Maliye Bakanlığına bağlı vergi dairelerince tahsil edilen ve 21.7.1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun kapsamına giren ve bu Kanunun ilgili bölümlerinde geçen bazı alacaklar,

b) Vergiler açısından, 31.8.2002 tarihinden önceki dönemler, beyana dayanan vergilerde bu tarihe kadar verilmesi gereken beyannameler ve 2002 yılına ilişkin olarak 31.8.2002 tarihinden önce tahakkuk eden vergiler,

c) Kayıtlarda yer aldığı halde işletmede mevcut olmayan ya da işletmede mevcut olduğu halde kayıtlarda yer almayan emtia, makine, teçhizat ve demirbaşların beyanı,

d) Devlete ait olup gümrük idareleri tarafından alınan ve bu Kanunun ilgili bölümlerinde geçen bazı gümrük vergileri, para cezaları ve gecikme zamları,

Hakkında uygulanır.

2. Bu Kanunda geçen vergi tabiri; Vergi Usul Kanunu kapsamına giren vergi, resim, harçlar ve fon payı ile eğitime katkı payını ifade eder.

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Antalya Milletvekili Sayın Osman Kaptan; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA OSMAN KAPTAN (Antalya) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; 4792 sayılı Vergi Barışı Kanununun 1 inci maddesi hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, görüşlerimi açıklamak için söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.

Sayın milletvekilleri, Vergi Barışı Kanununun 1 inci maddesi kapsam maddesidir. Vergi kapsamına giren vergi ve diğer kamu alacaklarına ilişkin cezaları, gecikme zammı ve gecikme faizlerini belirlemektedir. Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kur primlerinin de aynı anlayış içinde kapsama dahil edilmesi uygun olurdu; ancak, bu yapılmamıştır. SSK ve Bağ-Kur prim borçları ile çiftçi borçları için aynı anlayış çerçevesinde bir yasal düzenleme acilen yapılmalıdır. Hatta, çiftçi borçları için yasaya bile gerek kalmadan bir kararnameyle sorun çözülebilecek durumdadır.

Sayın milletvekilleri, ülkemizde 2000 ve 2001 yıllarında yaşanan ekonomik kriz, tüm dargelirlileri, çiftçiyi, işçiyi, esnafı, memuru, emekliyi, herkesi etkilemiştir. En fazla etkilenenlerin başında da tarım kesimi gelmektedir. Çoğu köylerde, tüm köylüler icralık olmuştur. Evini barkını, tarlasını tapanını, traktörünü satan çiftçilerimiz, borçlarını ödeyemedikleri için perişan durumdadırlar. Çiftçilerimizin anapara dahil, yaklaşık 4 katrilyon lira borcu bulunmaktadır; bunun 2,9 katrilyon lirası Ziraat Bankasına, kalanı da tarım kredi kooperatiflerinedir.

Çiftçinin, tarım kredi kooperatiflerine anapara borcu 550 trilyon lira olmasına karşın, tahakkuk eden ve edecek olan faizler toplamı 900 trilyon lirayı bulmaktadır. 1999 yılında 1 milyar lira kredi kullanan bir çiftçinin borcu, 2002 yılı başında 6,2 milyar liraya ulaşmıştır. Bunun 3,9 milyar lirası normal faiz, 1,3 milyar lirası da temerrüt faizidir. 1 milyar lirayı ödeyemeyen çiftçi, 6,2 milyar lirayı nereden ödeyecektir?!

Sayın milletvekilleri, kredi kullanan yaklaşık 1 600 000 çiftçimizin, borçlarından dolayı 792 000'i, yani, kredi alan çiftçi ailelerin yarısı icralıktır, yasal takiptedir.

Krizle birlikte tüm girdi fiyatları anormal derecede yükselmesine karşın, ürün fiyatları sürekli düşmüştür. Çiftçilerimizin kullandığı gübre yarı yarıya azalmıştır; bu da, ürünün azalacağını göstermektedir.

Sulu tarım bitmek üzeredir. Çiftçi, elektrik parasından bıktığı için, sulu tarımı bırakmak zorunda kalmıştır. Ödeme güçlüğü içerisindeki çiftçilerimizin, 2002 yılı ekim ayı itibariyle, sadece TEDAŞ'a elektrik borcu, faiz dahil, 272,1 trilyon liradır.

AKP, seçimlerde "çiftçinin borcunun aslı ertelenecek, faizleri silinecek" dedi; şimdi, niye gereğini yapmıyorsunuz?

Sayın milletvekilleri, kamuoyu bu konuda bir beklenti içerisine sokulmuştur. Bakınız, 19.11.2002 tarihli bir gazetede "AK Parti, aylar önce hazırladığı Vergi Barışı Kanunu Tasarısını imzaya açacak. Tasarı, çiftçi borçları için ödeme kolaylığı getiriyor" deniliyor. Yine bir başka gazetede "çiftçiye faiz affı; anapara borcunu altı ay içinde ödeyen çiftçinin gecikme faizi ve cezasının yüzde 90'ı affedilecek" deniliyor; ama, şimdi, görüyoruz ki, kanun içinde, bu anlamda, çiftçi yok, Bağ-Kurlu yok, sigorta primini ödeyemeyen esnaf yok, işveren yok, serbest meslek erbabı yok.

Sayın milletvekilleri, Vergi Barışı Kanunu, devletle mükellef arasında doğmuş ihtilafı sona erdirmeyi ve kamu alacağını mükellefin ödeyebileceği bir tutara indirmeyi, yargı organlarını ve vergi dairelerini yığılmış dosyalardan kurtarmayı amaçlamaktadır; ancak, devletle sadece mükellefler ihtilaflı değildir; çiftçinin, Bağ-Kurlunun, sosyal sigorta primlerini, kredi kartı borçlarını ödeyemeyenlerin durumu, mükelleflerden iyi değildir, hatta daha da kötüdür. Siz, naylon faturacıları, hayalî ihracatçıları, vergi kaçakçılarını ekonomik krizden etkilenmiştir diye affedeceksiniz; kredi borcunu ödeyemeyen çiftçileri, prim borçlarını ödeyemeyen esnaf ve sanatkârları ve Bağ-Kurluları affetmeyeceksiniz; sizin adalet anlayışınız bu mu?

Kanunun adı da vergi barışıdır. Savaş rüzgârlarının estiği günümüzde, "barış" sözcüğü, elbette, daha da bir anlam kazanmaktadır; ancak, barış, toplumun bütün kesimlerini kapsadığı zaman bir anlam ifade eder. Nitekim, bu kanun, sadece devletle mükellefleri barıştırmaya dönük olduğu için, ekonomik krizden etkilenen tüm kesimleri kapsamadığı için, bu bir Vergi Barışı Kanunu değil, bu bir vergi affı kanunudur demek daha doğru olurdu.

Sayın milletvekilleri, ülkemizde yaşanan ekonomik krizden dolayı 2 000 000'a yakın kişi işinden olmuştur, 300 000'den fazla işyeri kapanmıştır. Çalıştırdığı işçilerin sigorta primlerini ödeyemediği için işyerini kapatan mükellefin vergi cezalarını affedeceksiniz; ama, sigorta prim borçlarını, faizlerini affetmeyeceksiniz; primlerini ödeyemeyen Bağ-Kurlunun prim borcu faizlerini affetmeyeceksiniz. Bu, nasıl bir anlayış; sizin barış anlayışınız bu mu?! Önce çiftçilerle barışın, çiftçilerle; önce sigorta primlerini, dükkân kirasını, elektrik, su, telefon parasını ödeyemediği için işyerini kapatan esnafla barışın, esnafla; işyeri kapandığı için işinden olan, eşinden boşanan, intihar eden insanlarımızın aileleriyle barışın.

Sayın milletvekilleri, 24 Aralık 2002 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisine Adana'dan dilekçe yazan bir grup Bağ-Kurlu vatandaşımız diyor ki: "Bir kişinin 700 000 000 lira sigorta prim borcu var. Bu Bağ-Kurlu vatandaşımızın faizlerle birlikte toplam borcu 9,5 milyar liraya ulaşmıştır. Şimdi, faizi, anaparanın 13 katına ulaşmıştır..."

700 000 000 lirayı ödeyemeyen bu Bağ-Kurlu vatandaşımız 9,5 milyar lirayı nasıl ödeyecektir?! Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. İşte, size bir örnek Erzurum'dan, bir örnek Bursa'dan, bir örnek Antalya'dan...

Bu vatandaşlarımız "bankaları biz soymadık, Türkiye'de olan biten yolsuzlukları biz yapmadık; biz, ne hayalî ihracatçıyız ne naylon faturacıyız ne de vergi kaçakçısıyız. Onlara af var da, bize yok mu; onlarla barışacaksınız da, namusuyla doğru dürüst çalışan bizlerle dargın mı duracaksınız" diyorlar.

Bu vatandaşlarımız, sorunlarının çözümünü Yüce Meclisimizden bekliyorlar. Hükümeti, halkımızın sesine kulak vermeye ve gereğini yapmaya davet ediyoruz.

Hepinizi saygılarla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kaptan.

Şahsı adına, Trabzon Milletvekili Sayın Akif Hamzaçebi; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; gerçekte, bu maddede şahsım adına söz alacak değildim; ancak, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna mensup arkadaşımızın, bu kanunun geneli üzerinde Genel Kurula sunmuş olduğu bilgilerin, kişisel kanaatimce, bazı açılardan düzeltilme ihtiyacı olduğu için bu konuşmayı yapma ihtiyacını duydum.

Vergi Barışı Kanunu, kapsam itibariyle, bir vergi affıdır, bunda herhangi bir tereddüt yok; bunu, Sayın Maliye Bakanımız da "bir daha vergi affı çıkarmak için anayasa değişikliği yapmayı düşünüyoruz" beyanıyla, esasen kabul etmiştir.

"Vergi affı kanunu, toplumun bütün kesimlerince benimsenmiştir ve beklenmektedir" demişti konuşan arkadaşımız. Gerçekte bu şekilde midir; bir bakalım müsaade ederseniz.

Bu yasanın iki amacı var; birincisi, ödenmemiş olan vergi borçları ve onun cezaları, gecikme zamları için birtakım kolaylıklar getirmek; bunların bir bölümünü silmek, kalanını tahsil etmek; ikinci amacı da, sahte fatura kullanımı konusunda af getirmektir; kanunun temel iki amacı budur. Kanunu bekleyenler bu iki kesimdir.

Vergi borcunu ödemeyenlerin sayısı nedir diye baktığımızda, size birkaç rakam vermek istiyorum: Geçen sene vergi borcu 300 milyar lirayı aşan mükelleflerin, temmuz ayında, Maliye Bakanlığı tarafından, kendi internet sitesinde ilan edilmesi söz konusuydu. Bu sitede, 300 milyar liranın üzerinde vergi borcu olup da ilan edilen mükellef sayısı 1 674'tür ve bu 1 674 kişinin vergi borcu tutarı 5 katrilyon liradır; yani, yaklaşık 10,5 katrilyon lira tuttuğu ifade edilen tüm vergi alacağı toplamının yarısı 1 674 kişidendir. 1 trilyon liranın üzerinde vergi borcu olan kişi sayısı 518'dir, bunların vergi borcu da 5 katrilyon liranın birazcık altındadır; yani, sayı son derece azdır.

Sayın Maliye Bakanının ifadesi şu: "180 000 ihtilaflı dosya vardır." İsterseniz, bu rakamdan hareket edelim. 180 000 ihtilaflı dosya, mükellef sayısı değildir. Bir an için, her mükellefin 1 dosyası olduğunu kabul edersek, yaklaşık 3 500 000 mükellef olduğunu dikkate alırsak, vergi borcu olan mükellef sayısı, toplamın sadece yüzde 5'idir ki, 180 000 dosya içerisinde, bir mükellefin 1'den fazla dosyası olduğu dikkate alındığında -mükellef sayısı olarak değerlendirdiğimizde- bu yüzde 5'lik oran, yüzde 2'lere, yüzde 3'lere düşecek bir orandır. Bunu bekleyen mükellef sayısı bu kadardır.

Sayın Cumhurbaşkanının bu Yasanın bir kez daha görüşülmesi konusundaki gerekçeleriyle ilgili Genel Kurula sunulan bilginin doğru olmadığı kanaatindeyim ve bunun, Sayın Cumhurbaşkanının veto gerekçesinin iyi okunmamasından kaynaklandığını tahmin ediyorum. Sayın Cumhurbaşkanı, gerekçenin 2 numaralı paragrafında şöyle diyor: "İncelenen 4792 sayılı Yasanın 1 ve 19 uncu maddelerinde vergi cezaları ile para cezalarının; 2, 3, 5, 6, 7 ve 12 nci maddelerinde vergi cezalarının; 15 inci maddesinde de trafik para cezaları ile diğer para cezalarının tamamen ya da kısmen kaldırılmasından söz edilmektedir." Yani, bu maddelerin Anayasaya aykırılığı, bu maddelerde vergi cezalarının veya para cezalarının tamamen veya kısmen kaldırılıyor olması nedeniyledir. Çelişki olduğu ifade edilen diğer maddelere bakıldığı zaman görülecektir ki, herhangi bir vergi cezasının veya para cezasının tamamen veya kısmen kaldırılması yönünde bir hüküm bulunmamaktadır.

Örnek vermek istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Hamzaçebi, konuşmanızı tamamlamanız için, size, 1 dakika eksüre veriyorum.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

Gelir ve Kurumlar Vergisinde matrah artırımını düzenleyen 7 nci maddede, usulsüzlük cezalarının uygulanmayacağına dair hüküm vardır; ama, Katma Değer Vergisinde artırımı düzenleyen 8 inci maddede ise, herhangi bir cezanın uygulanmayacağına veya cezanın kaldırılacağına ilişkin bir hüküm yoktur. Dolayısıyla, iki madde arasında, iade gerekçesi açısından herhangi bir çelişki yoktur.

12 nci maddede, kayıtlarda yer aldığı halde işletmede mevcut olmayan mallara ilişkin olarak, geçmişe yönelik vergi cezası uygulanmayacağından söz ediliyor; ama, işletmede mevcut olduğu halde kayıtlarda yer almayan mallarla ilgili 11 inci maddede, cezaların uygulanmayacağına veya kaldırılacağına ilişkin herhangi bir hüküm yok.

Yine, para cezalarının tamamen veya kısmen kaldırılmasından söz edilen 16 ncı madde ise, tamamen kolaylık sağlama amaçlıdır; 10 000 000 liraya kadar olan cezaları düzenlemektedir. Esasen, bu, şu anda da 6183 sayılı Kanunda olan bir maddedir. Bunun herhangi bir şekilde Anayasaya aykırılığının, zaten, ileri sürülmemesi gerekir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; söz alma ihtiyacını, bu konularda Genel Kurulu doğru bilgilendirme açısından uygun buldum; o nedenle, talepte bulundum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Hamzaçebi.

Sayın milletvekileri, madde üzerinde başka söz talebi?.. Yok.

1 inci maddenin oylamasının, açıkoylama şeklinde yapılmasına dair, her iki siyasî parti grubuna mensup milletvekillerinin önergeleri vardır; önergeleri daha önce okutmuştum.

Geliş sırasına göre, birinci önergedeki imza sahiplerini tekrar okuyup, salonda olup olmadıklarını arayacağım. Yeterli sayıda milletvekili bulunduğu takdirde oylamayı açıkoylama şeklinde yapacağım.

Faruk Çelik?.. Burada.

Ayhan Zeynep Tekin?.. Burada.

Selami Uzun?.. Burada.

Ahmet Yeni?.. Burada.

Cavit Torun?.. Burada.

Fatma Şahin?.. Burada.

Sinan Özkan?.. Burada.

Hasan Angı?.. Burada.

Abdullah Erdem Cantimur?.. Burada.

Mehmet Sarı?.. Burada.

Ahmet Uzer?.. Burada.

Mahmut Durdu?.. Burada.

Ayhan Sefer Üstün?.. Burada.

Mustafa Demir?.. Burada.

Mustafa Cumur?.. Burada.

Mahfuz Güler?.. Burada.

Zekeriya Akçam?.. Burada.

Vahit Erdem?..

YAHYA AKMAN (Şanlıurfa)- Tekabbül ediyorum.

BAŞKAN- Tekabbül ediyorsunuz.

Ali Rıza Alaboyun?.. Burada.

Atilla Koç?.. Burada.

Gülseren Topuzlu?.. Burada.

Semiha Öyüş?.. Burada.

Serpil Yıldız?.. Burada.

Sabri Varan?.. Burada.

İbrahim Köşdere?..

Yeterli sayıda milletvekili vardır.

Sayın milletvekilleri, açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için 5 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin, teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyun rengini ve kendisinin adı ve soyadı ile imzasını taşıyan oy pusulasını, yine oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı.)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 4792 Sayılı Vergi Barışı Kanununun 1 inci maddesinin açık oylama sonucunu açıklıyorum:

Katılan üye   : 459

Kabul           : 337

Ret               : 122 (AK Parti sıralarından alkışlar)  (1)

2 nci maddeyi okutuyorum:

BİRİNCİ BÖLÜM

Tahsilatın Hızlandırılmasına İlişkin Hükümler

Kesinleşmiş kamu alacakları

MADDE 2. - 1. Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla (bu tarih dahil);

a) Vadesi geldiği halde ödenmemiş olan ya da ödeme süresi henüz geçmemiş bulunan vergilerin tamamı ile bu vergilere ilişkin gecikme zammı, gecikme faizinin yerine, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar Devlet İstatistik Enstitüsünün her ay için belirlediği toptan eşya fiyat endeksinin aylık oranı esas alınarak hesaplanacak tutarın; dokuz eşit taksitte Şubat, Nisan, Haziran, Ağustos, Ekim, Aralık 2003 ayları ile Şubat, Nisan, Haziran 2004 ayları sonuna kadar tamamen ödenmesi, dava açılmaması veya açılmış davalardan vazgeçilmesi şartıyla vergilere uygulanan gecikme zammı, gecikme faizi ve vergi cezaları ile vergi cezalarına uygulanan gecikme zamlarının tamamının,      

b) Asılları kısmen ya da tamamen ödenmiş olan vergilere ilişkin gecikme zammı ve gecikme faizi yerine, bu  Kanunun  yürürlüğe  girdiği tarihe kadar Devlet İstatistik Enstitüsünün her ay için

                           

(1) Açıkoylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın sonuna eklidir.

belirlediği toptan eşya fiyat endeksinin aylık oranı esas alınarak hesaplanacak tutarın; ödenmemiş vergi asılları ile birlikte, dokuz eşit taksitte Şubat, Nisan, Haziran, Ağustos, Ekim, Aralık 2003 ayları ile Şubat, Nisan, Haziran 2004 ayları sonuna kadar tamamen ödenmesi, dava açılmaması veya açılmış davalardan vazgeçilmesi şartıyla gecikme zammı, gecikme faizi ve vergi cezaları ile vergi cezalarına uygulanan gecikme zamlarının tamamının,

c) Bir vergi aslına bağlı olmaksızın kesilmiş olup Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla ödenmemiş olan vergi cezalarının % 20'sinin; üç eşit taksitte Şubat, Nisan, Haziran 2003 ayları sonuna kadar ödenmesi, dava açılmaması veya açılmış davalardan vazgeçilmesi şartıyla kalan % 80'inin,  

d) Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla ödenmemiş borcun sadece vergi aslına bağlı kesilen cezalardan ve bunlara ilişkin gecikme zamlarından ibaret olması halinde bu cezaların ve bunlara ilişkin gecikme zamlarının tamamının,   

e) İştirak, teşvik ve yardım fiilleri nedeniyle kesilen vergi ziyaı cezalarında, cezaya muhatap olanların, cezanın % 20'sini, (a) bendinde öngörülen süre ve şekilde ödemeleri, dava açmamaları veya açılmış davalardan vazgeçmeleri şartıyla, cezanın kalan % 80'inin ve bunlara uygulanan gecikme zamlarının tamamının,

Tahsilinden vazgeçilir.

2. (1) numaralı fıkra kapsamına giren alacakların, bu Kanunun yürürlük tarihinden önce 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 48 inci maddesi uyarınca tecil edilip de tecil şartlarına uygun olarak ödenmekte olanlarından, kalan taksit tutarları için mükellefler, talep etmeleri halinde bu Kanun hükümlerinden yararlanabilirler. Bu takdirde tecil şartlarına uygun olarak ödenen taksit tutarları için tecil hükümleri geçerli sayılır. Bu şekilde ödenen taksit tutarlarına tecil tarihi ile ödeme tarihi arasında geçen süre için sadece tecil faizi uygulanır. Kalan taksit tutarları vadesinde ödenmemiş alacak kabul edilir ve bu alacaklar hakkında (1) numaralı fıkra hükümleri uygulanır.

3. Bu madde kapsamına giren kamu alacakları ile ilgili olarak, tatbik edilen hacizler, yapılan ödemeler nispetinde kaldırılır ve buna isabet eden teminatlar iade edilir.

4. Bu Kanunun kapsadığı dönemlere ilişkin olarak 2002 yılında tahakkuk eden ve bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar ödenmemiş olan geçici vergilere ilişkin gecikme zamları yerine bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar Devlet İstatistik Enstitüsünün her ay için belirlediği toptan eşya fiyat endeksinin aylık oranı esas alınarak belirlenen tutar ödenmek suretiyle bu madde hükmünden yararlanılması mümkündür. Bu takdirde vergi aslının ödenmesi şartı aranmaz.      

5. Marmara Bölgesi ve civarında 17.8.1999 ve 12.11.1999 tarihlerinde meydana gelen depremler nedeniyle ödeme süresi uzatılan ve bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar ödeme süresi belirlenmemiş olan yıllık gelir ve kurumlar vergileri ile kurumların 31.12.1960 tarihli ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 94 üncü maddesinin birinci fıkrasının (6) numaralı bendinin (b) alt bendi uyarınca yapacakları gelir vergisi tevkifatı hariç olmak üzere diğer vergilerin vade tarihi Şubat 2003 ayının son günü kabul edilir ve bu vergiler de (1) numaralı fıkranın (a) bendi hükmü ile belirlenen sürelerde dokuz eşit taksitte ödenir. Ödeme süresi belirlenmemiş olan yıllık gelir ve kurumlar vergileri ile kurumların Gelir Vergisi Kanununun 94 üncü maddesinin birinci fıkrasının (6) numaralı bendinin (b) alt bendi uyarınca yapacakları gelir vergisi tevkifatının ödeme süresinin belirlenmesini müteakip bu vergilerde (1) numaralı fıkrada belirlenen taksit sürelerinde, bazı taksitlerin süresinin geçmiş olması halinde kalan taksit süresinde ödenir.

6. Bu Kanun kapsamında ödenecek olan motorlu taşıtlar vergisi ve bu vergiye gecikme zammı yerine bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar Devlet İstatistik Enstitüsünün her ay için belirlediği toptan eşya fiyat endeksinin aylık oranı esas alınarak hesaplanacak tutarın ait olduğu taşıt için, (1) numaralı fıkrada belirtilen ödeme süresi sonuna kadar 18.2.1963 tarihli ve 197 sayılı Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanununun 13 üncü maddesinin (d) fıkrası hükmü uygulanmaz.

BAŞKAN - 2 nci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Oğuz Oyan.

Sayın Oyan, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, son iki üç aydır sıkça yapmaya alışık olduğumuz bir uygulamayı tekrarlamak üzereyiz. Yasama organının önemli bir mesai harcayıp buradan çıkardığı bir düzenlemeyi yeniden tartışmak, yeniden yasalaştırmak üzere toplanmış ve bunun üzerine söz almış bulunuyoruz.

Değerli milletvekilleri, burada, bu madde üzerinden, daha önemli olan şu saptamayı yapmamız gerekiyor: Yasama faaliyetlerinin verimliliğini düşüren bir süreç içinden geçiyoruz. Bakınız, size, bir sayısal örnek vereceğim. Şimdiye kadar, son üç ayda çıkarılan önemli yasa tasarılarının sayısı 8'dir. Diğerleri önemsiz değildir; ama, uluslararası anlaşma, vesaire... Bütün bunları bir kenara bırakalım, burada, sizin, AKP Grubunun da önem verdiği, hükümetin de önem verdiği ve buraya önümüze getirdiği yasa tasarısı -anayasa değişikliğini öngören yasa tasarısı da dahil- sayısı 8'dir. Bu 8 tane yasa tasarısının 1'i anayasa değişikliği, 1'i malî milat, 1'i geçici bütçe, 2 tanesi uyum yasası, 1 tanesi basın affı, 1 tanesi sosyal destek ödemesi ve şimdi görüştüğümüz vergi affı ya da sizin deyişinizle vergi barışıyla ilgili. Bu önemli saydığınız 8 düzenlemeden 4'ü geri dönmüştür; bunlardan 1 tanesi, yani geçici bütçe, Anayasaya aykırı hükümler ihtiva etmesine rağmen Grubumuz tarafından Anayasa Mahkemesine intikal ettirilmediği için yürürlükte kalabilmiştir; yani, önem verdiğiniz 8 tane tasarıdan 5'i sorunludur, handikaplıdır. Böyle bir yasama faaliyeti, üç ayda 8 düzenleme ne kadar verimli bir çalışma, ayrı; ama, bu 8 tanesinin 4'ünün geri dönmesi ve 1 tanesinin de -geçici bütçe- her an dönebilecek durumda olduğu halde, biz bu konuda ayrı bir gayret içine girmediğimiz için dönmemesi; yani, sekizde 5... Böyle bir süreci, siz, bugün, Türkiye Büyük Millet Meclisi açısından etkin bir çalışma yöntemi olarak benimseyebilir misiniz?!

Bakınız, basın affıyla ilgili bir görüşme yapılırken nitelikli çoğunluk meselesi gündeme geldiğinde, burada, Sayın Meclis Başkanı, grup başkanvekillerini arka tarafa çağırıp bu nitelikli çoğunluk meselesini görüştüğünde, biz, açıkça şunu söyledik: "Yapmayın; bu, bir af getiriyor; bu aranır." Keza, bu kanunun burada görüştüğümüz 10 maddesinin esas itibariyle 1'i dışında -14 üncü madde- hepsi için geri çevrilme nedeni, nitelikli çoğunluk meselesi; yani, biçimsel bir açıdan dönüyor. Ee, bu konularda biz sizi uyardık. Peki, bunları niye yapmıyoruz; niye yapmıyoruz; zaman sadece sizin değil bizim de zamanımız, bu kürsüyü dinleyen yurttaşların da zamanı; bunu niye heba ediyoruz; Türkiye Cumhuriyetinin, zamanını bu kadar boşa harcama lüksü var mıdır; gelişmekte olan bir ülkenin bu kadar bol zamanı var mıdır; zamanın değerini bilemediğimiz zaman, gelişmiş ülke olma iddiasını sürdürebilir miyiz?! O yüzden, lütfen, uyarılara kulaklarımızı açalım; çünkü, gelişmiş insan olmadan gelişmiş ülke olunamıyor.

Ben, basın affı yasası sırasında, değerli AKP grup başkanvekilini şu sözlerle uyarmış "bakınız, bu geri döner" demiş -şu Meclisin arka platformundan çıkarken- ve bir de La Fontaine fıkrasını anlatmıştım. La Fontaine fıkrası, kaplumbağa ile tavşan yarışını anlatır. Kaplumbağanın yavaş yürüdüğünün bilincinde olarak tavşan onunla dalga geçer ve yarış çizgisine gelmeden uyuyakalır; kaplumbağa yavaş yavaş gelir, geçer.

Şimdi, burada, en azından hükümet açısından ve AKP Grubu açısından bir kere şunu ilke edinmekte yarar var: Küçük de olsa, kararlı ama emin adımlarla yürümek, olur olmaz, böyle koşmak, durmak vesaire gibi, ne yaptığını bilmeden gitmekten çok daha kolayca hedefe varmaya sizi götürür; dolayısıyla, geliniz, ne Meclisin vaktini ne bu ülkenin değerli zamanını almayalım ve bundan sonra, yasama faaliyetlerine bir verimlilik, bir etkinlik kazandıralım.

Şimdi, bugün, burada, Yüce Meclis, AKP milletvekillerinin oylarıyla, yine, sadece biçimsel bir düzeltme yapıyor ve bu Yüce Meclis, sadece biçimsel bir düzeltmeyle, bu yasayı, tekrar Cumhurbaşkanının önüne yolluyor. Biz, burada, sizi uyardık, tekrar uyarıyoruz. Özellikle, birazdan önümüze gelecek olan 14 üncü madde, Anayasaya aykırılığı açıkça ilan edilmiş, Cumhurbaşkanı tarafından üstüne basa basa vurgulanmış bir maddedir; yani, bu, sonuçta Anayasa Mahkemesinin önüne gidecek bir maddedir; bunu ya Cumhurbaşkanı götürür ya biz götürürüz ya da başka yollardan gider; ama, bunu düzeltmek için bugün fırsat varken, bunu niye kullanmıyorsunuz?! Yani, 2 kere görüştüğümüz bir yasayı, bir daha, 3 üncü kez mi önümüze getireceksiniz bir şekilde?! Değerli arkadaşlarım, böyle çalışma yöntemi olur mu?!

Şimdi, bu yasa tasarısı görüşülürken iki önemli handikabı ortaya çıkmıştı. Burada, ne yazık ki, bu Meclis, bu handikapları görmeyerek bu tasarıyı bir skandala dönüştürdü iki yönden.

Bir; Maliye Bakanı kendi getirdiği yasayla kendi kendini af kapsamına aldı. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bu bir ilkti; "hayır alınmadı" vesaire denilmesine bakmayın. Burada, Vergi Usul Kanununun 359 uncu maddesine göre, iki ayrı suçtan, ikisi bir bütünün parçaları olan -yani, sahte ve yanıltıcı belge düzenlemek ve bunları kullanmak; ikisi bir bütünün parçası- ve Cumhurbaşkanının da kendi geri çevirme gerekçesinde çok net biçimde altını çizdiği gibi, tıpkı bizim burada söylediğimiz gibi, bunlardan bir tanesini siz af kapsamına alıp, diğerini af kapsamı dışında tutmak gibi bir garabeti yapamazsınız. Çünkü, eğer böyle bir şey mümkün olsa idi, Vergi Usul Kanununun 359 uncu maddesi bunları birbirinden ayırırdı; oysa, Vergi Usul Kanununun 359 uncu maddesi bunların tümünü benzer bir yaptırıma bağlamıştır, siz bunları burada getirip ayıramazsınız. Ayırdığınız zaman ne olur; Sayın Bakanın yargılandığı dava açısından bakarsak, en azından kısmî bir af kapsamı içine girer; ama, bu kısmî giriş, yani bu belgeleri kullanmak dolayısıyla af kapsamına giriş, aslında daha ağır nitelik taşıyan bir suçtan af kapsamına girmektir. Belgeyi düzenlemekten daha ağır olanı, bunu kullanmaktır; çünkü belgeyi düzenleyen, bundan komisyon almaktan başka bir şey yapmaz; ama, bu belgeyi kullanan, bundan çok daha büyük bir çıkar sağlar; zaten talep olmasa, bu konuda arz da olmaz.

O yüzden, gelin, aklıselim sahibi olalım -birazdan bununla ilgili önergeyi de vereceğiz- 14 üncü maddeyi kapsamdan çıkaralım ve bir daha bu kanun önümüze gelmesin; siz de rahat edin, biz de rahat edelim, bu Meclis de rahat etsin ve bu ülke defalarca aynı konuları, aynı kanunları tartışmaktan kurtulsun.

Bu kanunla ilgili bir başka konu, bir başka handikap da -şimdi benim üzerinde konuştuğum 2 nci madde de dahil- şudur: Bakınız, bu kanunla ilgili Cumhuriyet Halk Partisi büyük bir iyiniyet gösterdi. Komisyonda tartışıldığı sırada, birçok maddede olumlu oy kullandı, bu kanunun oluşmasına, 14 üncü madde dışında olumlu katkı yapmaya çalıştı; çünkü aylardır bir vergi affı vesaire dediniz, böyle bir beklenti oluşturdunuz, dolayısıyla da vergi tahsilat, tahakkuk oranları giderek düşmeye başladı; yani, millet, bir vergi affı beklentisi içine girdi. Dolayısıyla bu, artık kaçınılmaz olmaya başlamıştı; biz de, pekâlâ, bazı maddelerde destek verelim dedik. Bakın şimdi vermiyoruz, niye vermiyoruz; çünkü, bu 14 üncü maddeyle ilgili ne yazık ki, bir ilkesel karara varamadınız bir; bizim, komisyonda bu kadar destek verdiğimiz bir tasarıyla ilgili burada birdenbire baktık ki 1, 2 ve 3 üncü maddelerle ilgili, peşpeşe, uzun önergeler verip, maddelerin kapsamını olduğu gibi değiştirdiniz iki. Burada, bunu söyledik, sizi ciddiyete davet ettik. Maddelerle ilgili komisyonlarda oluşmuş nihaî metinler üzerine, Genel Kurulda, ancak birtakım şeklî rötuşlar yapılabilir, bunları esastan değiştiren birtakım düzenlemelerin arkasında ne var diye sormak gerekir ve sorduğumuzda, karşımıza çıkan tablo şuydu: Araya IMF'nin girdiği ve IMF'nin bu kapsamı geniş bulup daraltmak istediği anlaşılıyordu. Bunun, bu Meclise yapılabilecek en büyük hakaret olduğunu söyledik, bu Meclisin çalışma düzenine yapılacak çok büyük bir hakaret olduğunu söyledik, büyük bir saygısızlık olduğunu söyledik ve bunu bir daha tekrarlamayalım demiştik. Dolayısıyla, bugün şu anda burada konuşulan 2 nci madde de, ne yazık ki, bu kapsam içinde değerlendirilmesi gereken bir madde.

Geçen sefer, bu yasanın tümü üzerinde söz alıp, Grubum adına konuşmuştum. İki noktaya tekrar değinerek, sözlerimi tamamlayacağım.

Bir vergi barışının, bir vergi affının kalıcı olabilmesi için, eğer, bunun, sağlıklı, yeni bir başlangıç oluşturabilmesi isteniyorsa, o zaman, bunun, mutlaka, birtakım başka düzenlemelerle birlikte ele alınması gerekir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Oyan, devam ediniz.

OĞUZ OYAN (Devamla) - Yani, bir vergi reformuyla birlikte ele alınmayan ve nihaî bir vergi affı olduğu konusunda kamuoyu önünde inandırıcılığı olmayan bir tasarı, ancak, yeni afların kapısını açan, onların tohumlarını atan, onların filizlerini eken bir durum yaratır. Dolayısıyla, mutlaka, yeni bir vergi reformu süreci içinde olması lazım.

Oysa, siz ne yaptınız; malî milat gibi, bir yeni sayfa açmanın kapısını aralayabilecek bir uygulamayı tamamen gündemden çıkardınız. Öte yandan, yine, sağlıklı bir vergi affı sürecine girebilmek için, Türkiye'de, vergi idaresinin mutlaka yeniden düzenlenmesi gerekir; oysa, bu konuda da herhangi bir adım atılmış değildir.

Dolayısıyla, burada, vergi afları zincirine, son yirmi yılda, ortalama her iki yılda bir çıkarılan vergi afları zincirine yeni bir halka ilave etmekten başka bir şey yapılmamaktadır. Bu yüzden de bu tasarı hüsran verici bir şekilde sonuçlanmaya mahkûmdur.

İlginiz için teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Oyan.

Şahsı adına, Yalova Milletvekili Muharrem İnce söz istemişlerdir.

Sayın İnce, buyurun.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlarken hepinize bir soru sormak istiyorum: Çalışma odalarınızın rengi, mobilyası size bir tabutu, ölümü andırıyor mu andırmıyor mu? İç sıkıcı bir ortam değil mi? Bunu anlamak için mimar olmaya, tasarımcı olmaya gerek var mı? Peki, bir karga sesiyle bülbül sesini ayırt etmek için müzisyen olmaya gerek var mı?

Ben, vergici değilim, hukukçu da değilim; ama, bu vergi yasasının adaletli olmadığını anlayabilirim. Dışarıdan bakan herkes gibi, karga sesiyle bülbül sesini ayırt etmek için nasıl müzisyen olmak gerekmiyorsa, işte önümüzdeki bu yasanın ne olduğunu görmek de çok mümkün.

Sizlere bir iki örnek vermek istiyorum. Siz, eğer, hayalî ihracatçı ile naylon faturacı ile depremde canını, malını yitirmiş insanların ödeme sürelerini eşit tutarsanız, kaloriferleri yanmayan, şehre 20 kilometre mesafedeki yerlere giderken cebinde yol parası bulunmayan insanları görmezden gelirseniz, Yalova gibi küçük bir şehirde 4 000 esnafın telefonunun kesildiğini görmezden gelirseniz, 10 Ocak 2000 tarihinde kaldırılan mücbir sebepten sonra, buralar Şartlı Terkin Yasasına sokularak, esnafımız, insanımız mağdur edilmişken, siz bu insanları ayrıcalıklı görmezseniz, sizin adalet anlayışınızdan kuşku duymak zorundayım.

Bütün CHP'liler, bütün Cumhuriyet Halk Partililer, size "Adalet ve Kalkınma Partisi" diyor, siz kendinize "AK Parti" diyorsunuz. Bir kişi daha kazandınız. Size, şimdiden sonra, asla, Adalet ve Kalkınma Partisi demeyeceğim; çünkü, adaletinize inanmıyorum. Kalkınmanız ise, Irak'taki mazlum halkın üzerine atılacak Amerikan bombalarından sağlanacak dolarlara bağlı. (CHP sıralarından alkışlar) Kalkınma mantığınıza da inanmıyorum.

Değerli milletvekilleri, sizlere... (AK Parti sıralarından "konuya gel" sesleri)

Konuya geleceğim... Bunlar, konu işte, zaten konunun ta özü. 

BAŞKAN - Sayın İnce, lütfen maddeyle ilgili konuşur musunuz.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Maddeyle ilgili görüşüyorum efendim.

Sayın Başkan, Marmara, deprem bölgesi diye -maddeyi okursanız- orada verilmiş bir önerge var; 9 eşit taksitte ödenir ifadesi için, deprem bölgesinde, bu, ayrıcalıklı olsun, 18 eşit taksitte 36 ayda ödensin diye bizim verilmiş bir önergemiz var; o önergenin altında benim imzam var, arkadaşlarımın imzaları var, deprem bölgesi milletvekillerinin imzaları var. Bu, sizin oylarınızla reddedildi. Ben, bu yüzden, deprem bölgesindeki insanların haklarını savunmak için buradayım. (CHP sıralarından alkışlar) Teknik konular burada konuşulmaz zaten.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bakınız, sizin bu konuda bir yanlış yaptığınız kanaatindeyim. Yalova'ya, özellikle Yalova'ya, bu Parlamentonun bir borcu var; iktidar-muhalefet, hepinizin bir borcu var. Cumhuriyetin kuruluş yıllarında, Yalova, yazlık başkenttir. 1929'dan 1938'e kadar, bir noktada, cumhuriyet Yalova'dan idare edilmiştir; ama, cumhuriyeti kuranlar, Yalova'nın kaplıcasından, denizinden, havasından, suyundan yararlandığı gibi, orayı kalkındırmışlardır, imar etmişlerdir, orada çiftlikler kurmuşlardır, oraya özel bir önem vermişlerdir.

ÖMER ÖZYILMAZ (Erzurum) - Konuya gel, konuya...

MUHARREM İNCE (Devamla) - 1970'li yıllarda, bu Parlamento üyeleri, yani, bizlerin ağabeyleri, yine geldiler oraya, Yalova'da, bizim denizimizi, havamızı, suyumuzu kullandılar; betonlaştırdılar ve gittiler. Şimdi, bizim bir borcumuz var. Hani, adamın birisi lokantaya gitmiş. Lokantanın kapısında şu yazıyor: "Sen ye, torunun ödesin." Adam, yemeği yedikten sonra, önüne hesap geliyor. "Hani torunum ödeyecekti" diyor. "Bu, dedenin hesabı" diyorlar. Dedenizin hesabı olduğu gibi, sizin de hesabınız var.

Sayın Maliye Bakanından özellikle şunu istiyorum: Deprem bölgesindeki insanlarla naylon faturacılar aynı koşullarda değerlendirilmemeli, onların ayrıcalığı olmalı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın İnce, lütfen sözlerinizi tamamlar mısınız.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bakınız, Yalova'da ve tüm deprem bölgesinde, bu ödeme sürelerini, 18 eşit taksitte, 36 ayda yapalım. İnsanlarımız, esnafımız siftah yapamıyor, belki, siz, bunların farkında değilsiniz. O kalıcı konutlarda kaloriferler yanmıyor. Bu konuda gerekli hassasiyetin gösterilmesini istiyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın İnce.

Sayın milletvekilleri, 2 nci maddenin oylamasının açık oylama şeklinde yapılmasına dair, her iki siyasî parti grubuna mensup milletvekillerinin önergeleri vardır.

Önergeleri daha önce okutmuştum. Geliş sırasına göre, birinci önergedeki imza sahiplerini tekrar okutup, salonda olup olmadıklarını arayacağım. Yeteri sayıda milletvekili bulunduğu takdirde, oylamayı açık oylama şeklinde yapacağım:

Faruk Çelik?.. Burada.

Ayhan Zeynep Tekin?.. Burada.

Selami Uzun?.. Burada.

Ahmet Yeni?.. Burada.

Cavit Torun?.. Burada.

Fatma Şahin?..

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) - Takabbül ediyorum.

BAŞKAN - Peki efendim.

Sinan Özkan?.. Burada.

Hasan Angı?.. Burada.

Abdullah Erdem Cantimur?.. Burada.

Mehmet Sarı?.. Burada.

Ahmet Uzer?.. Burada.

Mahmut Durdu?.. Burada.

Ayhan Sefer Üstün?.. Burada.

Mustafa Demir?.. Burada.

Mustafa Cumur?.. Burada.

Mahfuz Güler?.. Burada.

Zekeriya Akçam?.. Burada.

Vahit Erdem?.. Burada.

Ali Rıza Alaboyun?.. Burada.

Atilla Koç?.. Burada.

Gülseren Topuz?.. Burada.

Semiha Öyüş?.. Burada.

Serpil Yıldız?.. Burada.

Sabri Baran?.. Burada.

İbrahim Köşdere?.. Burada.

Sayın milletvekilleri, Başkanlığa, Cumhuriyet Halk Partisi grup başkanvekillerinin verdiği bir önerge var; onu okuyorum:

"Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

53 sıra sayılı kanun teklifinin maddelerinin ve genelinin oylamalarında elektronik sisteme giremeyen ve pusulayla oy kullanan sayın üyelerin, Başkanlığınızca, ad okunarak, teker teker, salonda bulunup bulunmadıklarının tespit ve teyit edilmesi ve tutanaklara geçirilmesini arz ve talep ederiz."

Sayın milletvekilleri, yoklama sırasında, geçmişte, bu tip uygulamalar olmuş; ama, İçtüzüğümüzde, oylama sırasında, tek tek milletvekillerinin ismi okunarak böyle bir yola gidilmesi varit olmamıştır. Dolayısıyla, bu önergeyi, bu nedenle işleme almayacağım. (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, sadece pusulayla oy kullananlar için söylüyoruz.

BAŞKAN - Evet...

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, dikkat edin; bütün sisteme katılanları değil, sadece pusulayla evet oyu veya hayır oyu verenleri...

BAŞKAN - Sayın Başkan, tamam; önergenizi okudum, anladım.

Sayın milletvekilleri, açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açık oylamanın, elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan "evet" oyu veren 39 kişinin sisteme girememesi diye bir sorun yok; herkesin, sağ işaret parmağında bir hata olmayabilir... (AK Parti sıralarından "Ben giremiyorum işte!.." sesi)

Siz bir kişisiniz; giremiyorsanız, yardımcı olalım. (Gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Başkan... Sayın milletvekilleri...

Sayın Koç, bu hususta, teknik bir sebep bulunmalıdır, ki, bu, açıkça ifade edilmiş ve belirtilmiş, elektronik oylamaya giremeyenlerin pusulayla oy vermeleri açık şekilde belirtilmiş. Onun için, bu açıktır; bunu tartışmaya gerek yok.

HALUK KOÇ (Samsun) - Efendim, biz ona itiraz etmiyoruz; teyit edilmesini istiyoruz, tespit edilmesini istiyoruz.

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Sayın Başkan, bir demet bırakırım pusulayı, imzalarım giderim; o zaman ne olacak?!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, milletvekillerimizin burada tek tek bu şekilde okunarak tespit edilmesini...

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, nitelikli çoğunluk arıyorsunuz, nitelikli çoğunluk bulunmasına gölge düşürüyorsunuz.

BAŞKAN - Sayın Koç, lütfen, dinler misiniz...

Bakınız, ikinci fıkra açık... "Açıkoylamanın, oy kutusunun sıralar arasında dolaştırılmak suretiyle yapılmasını oylarınıza sunuyorum" diye de bir ifade var. Dolayısıyla, İçtüzük açıktır; tartışmaya gerek yok.

HALUK KOÇ (Samsun) - Bu daha farklı Sayın Başkan.

BAŞKAN - Oylama için 5 dakika süre vereceğim.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, gölge düşürüyorsunuz oylamaya.

BAŞKAN - Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin,  oy pusulalarını, oylama için  öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde -sayın milletvekilleri, özellikle vurguluyorum, 5 dakikalık süre içerisinde- Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum. Ayrıca, vekâleten oy kullanacak Sayın Bakanlar varsa, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadıyla imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, oylama işlemi sona ermiştir.

Sayın milletvekilleri, 4792 sayılı Vergi Barışı Kanununun 2 nci maddesinin açık oylama sonucunu açıklıyorum:

Oylamaya katılan milletvekili sayısı: 454

Kabul      :    334

Ret          :    120

Böylece, 2 nci madde kabul edilmiştir. (1)

3 üncü maddeyi okutuyorum:

Kesinleşmemiş veya dava safhasında bulunan kamu alacakları

MADDE 3. - 1. Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Vergi Mahkemeleri nezdinde dava açılmış ya da dava açma süresi henüz geçmemiş olan ikmalen, re'sen veya idarece yapılmı tarhiyatlarda, vergilerin % 50'si  ile  bu  tutara  gecikme  zammı ve gecikme faizi yerine bu Kanunun

                                     

(1) Açıkoylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın sonuna eklidir.

yürürlüğe girdiği tarihe kadar Devlet İstatistik Enstitüsünün her ay için belirlediği toptan eşya fiyat endeksinin aylık oranı esas alınarak hesaplanacak tutarın; dokuz eşit taksitte Şubat, Nisan, Haziran, Ağustos, Ekim, Aralık 2003 ayları ile Şubat, Nisan, Haziran 2004 ayları sonuna kadar tamamen ödenmesi, dava açılmaması veya açılmış davalardan vazgeçilmesi şartıyla vergilerin % 50'sinin, gecikme zammı, gecikme faizi ile vergi cezaları ve bunlara uygulanan gecikme zamlarının tamamının tahsilinden vazgeçilir.

2. Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla bölge idare mahkemeleri nezdinde itiraza veya Danıştay nezdinde temyize ilişkin olarak dava açılmış ya da dava açma süresi henüz geçmemiş olan ikmalen, re'sen veya idarece yapılmış tarhiyatlarda, bu maddeye göre ödenecek alacak asıllarının tespitinde, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla tarhiyatın bulunduğu en son safhadaki tutar esas alınır. Bu Kanunun yayımlandığı tarihten önce verilmiş en son kararın;

a) Terkin kararı olması halinde, mükelleflerin bu madde hükmünden yararlanabilmeleri için ilk tarhiyata esas alınan verginin % 20'si ile bu tutara gecikme zammı ve gecikme faizi yerine bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar Devlet İstatistik Enstitüsünün her ay için belirlediği toptan eşya fiyat endeksinin aylık oranı esas alınarak hesaplanacak tutarın, (1) numaralı fıkrada belirtilen süre ve şekilde ödenmesi şartıyla, verginin kalan % 80'inin, gecikme zammı, gecikme faizi ile vergi cezaları ve bunlara uygulanan gecikme zamlarının tamamının,

b) Tasdik veya tadilen tasdik kararı olması halinde, tasdik edilen verginin tamamı ile bu tutara gecikme zammı ve gecikme faizi yerine bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar Devlet İstatistik Enstitüsünün her ay için belirlediği toptan eşya fiyat endeksinin aylık oranı esas alınarak hesaplanacak tutarın, (1) numaralı fıkrada belirtilen süre ve şekilde ödenmesi şartıyla gecikme zammı, gecikme faizi ile vergi cezaları ve vergi cezalarına uygulanan gecikme zamlarının tamamının,

Tahsilinden vazgeçilir.

Ancak, verilen en son kararın bozma kararı olması halinde (a) bendi hükmü, kısmen onama kısmen bozma kararı olması halinde ise onanan kısım için (b) bendi, bozulan kısım için ise (a) bendi hükmü uygulanır.

3. Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla  sadece vergi cezalarına karşı dava açılmış olması halinde; vergi aslına bağlı cezaların, verginin bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce ödenmiş olması veya 2 nci maddede öngörülen şekilde ödenmesi şartıyla, vergi aslına bağlı olmaksızın kesilen cezaların ise herhangi bir şart aranmaksızın tahsilinden vazgeçilir.

4. İştirak, teşvik ve yardım fiilleri nedeniyle kesilen vergi ziyaı cezalarında, cezaya muhatap olanların, cezanın % 20'sini, (1) numaralı fıkrada öngörülen süre ve şekilde ödemeleri, dava açmamaları veya açılmış davalardan vazgeçmeleri şartıyla, cezanın kalan % 80'inin ve bunlara uygulanan gecikme zamlarının tamamının tahsilinden vazgeçilir. Bu hüküm, (1) veya (2) numaralı fıkranın (a) bendinde belirtilen safhada olan vergi ziyaı cezalarında, ilk tarhiyata esas olan ceza tutarına göre uygulanır.

5. Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla; uzlaşma hükümlerinden yararlanılmak üzere başvuruda bulunulmuş, uzlaşma günü verilmemiş veya uzlaşma günü gelmemiş ya da uzlaşma sağlanamamış, ancak dava açma süresi geçmemiş alacaklar da bu madde hükmünden yararlanır.

6. Bu madde hükmü, ihtirazi kayıtla verilen beyannamelere karşı açılan davalar hakkında da uygulanır.

7. Bu madde ile 2 nci madde hükmünden yararlanmak üzere başvuruda bulunan mükellefler, yararlandıkları vergi türlerinden, taksit ödeme süresince tahakkuk edenleri zor durum olmaksızın vadesinde ödemedikleri takdirde belirtilen madde hükümlerinden yararlanamazlar.

BAŞKAN - 3 üncü madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Adana Milletvekili Kemal Sağ.

Sayın Sağ, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA KEMAL SAĞ (Adana) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Vergi Barışı Yasasının "kesinleşmemiş veya dava safhasında bulunan kamu alacakları" hakkındaki 3 üncü maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum; sözlerime başlarken, şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Madde hakkındaki görüşlerime geçmeden önce, uygulamadan gelen bir maliyeci olarak, adı ne olursa olsun, vergi affına ilişkin görüşlerimi, kısaca, tekraren belirtmek istiyorum.

Bugüne kadar, cumhuriyet döneminde, yaklaşık 30 adet vergi affı yasası çıkmıştır. Demek ki, ortalama, her iki yılda bir af yasası çıkarılmıştır. İktidarların, genellikle, oy kaygısı ve seçmene sempatik görünme arzusuyla çıkarılan bu af kanunlarının hiçbirisi hedeflenen fiskal ve sosyal amaca ulaşamamış; buna karşılık, vergiye ilişkin ödevlerini iyi vatandaşlık anlayışıyla zamanında ve tam olarak yerine getiren mükellefler üzülmüş, iyi niyetli olmayan mükelleflere, maalesef, bu kanunlarla pirim verilmiş, verginin zamanında ödenmemesi, kasıtlı olmasa da teşvik edilmiştir. Günü kurtarma amacına yönelik olarak çıkarılan bu tür kanunlar, maliye açısından gelecek dönemleri, ne yazık ki, menfi yönde ipotek altına almıştır.

Hakkında söz aldığım 3 üncü madde, bilindiği gibi, mükellef ile vergi dairesi arasında meydana gelen ihtilafla ilgilidir. Bu konuda uygulamada karşılaştığım ciddî bir sorunu dile getirmek zorundayım.

Vergi mahkemelerinde idare ile mükellef arasındaki vergi ihtilaflarına ilişkin açılan davaların yüzde 90'ı idare aleyhine sonuçlanmaktadır ve maalesef, kaybedilen bu davaların hemen hemen tamamı, sorumluluk kaygısıyla, yetkililer tarafından otomatikman temyiz edilmektedir. Bunun temel nedeni, davalardan hangi hallerde vazgeçileceğine dair, net ve objektif kriterlerin mevcut olmaması ve taşra teşkilatındaki vergi dairesi müdürlerine, gelir müdürlerine ve defterdarlara açıkça yetki verilmemiş olmasıdır. İhtilaflı dosya sayısının kabarık olmasının en önemli nedeni budur. Eğer gerçekçi bir çözüm aranıyorsa, önce bu konu halledilmelidir; çünkü, yetkili konumdaki bu insanlar, haklarında soruşturma açılacağı endişesiyle, mükellefin haklı olduğu açıkça belli olan davalarda bile, temyizden vazgeçme yetkisini kullanmaktan kaçınmaktadırlar.

Bundan böyle, yeni bir af yasası çıkarılması yerine, öncelikle görevlilere ihtilafları daha kolay nasıl çözebileceklerine ve mükelleflerin açıkça haklı olduğu ihtilaflarda davadan nasıl vazgeçebileceklerine dair net ve objektif kriterler getirilmeli ve açıkça yetki ve güvence verilmelidir.

Gelelim 3 üncü maddeye; 3 üncü maddede yapılan düzenlemeyle, söz konusu ihtilaflı dosya sayısının azaltılması amaçlanmış olup, henüz kesinleşmemiş veya dava safhasındaki kamu alacaklarıyla ilgili olarak mükelleflere ödeme kolaylığı hedeflenmiştir.

Bu maddeye ilişkin olarak önemli bulduğum bir haksızlığı, adaletsiz bir uygulamayı yüksek huzurlarınızda dile getirmek istiyorum.

Maddenin birinci fıkrasında, birinci derece mahkeme olan vergi mahkemesi, ikinci fıkrasında da ikinci derece mahkeme olan bölge idare mahkemesi ve Danıştay ele alınmaktadır. Birinci derece mahkeme aşamasında, dava henüz vergi dairesi veya mükellef lehine sonuçlanmadığı için, mükellefin ihtilaftan vazgeçmesi, yani, verginin yüzde 50'sini ve TEFE'ye göre hesaplanacak tutarı ödemek şartıyla, af şartlarından istifade eder; ancak, ikinci derece mahkeme aşamasında ihtilaftan vazgeçme halinde iki durum ortaya çıkmaktadır. Birinci durum, ilk derece mahkeme olan vergi mahkemesinde davanın vergi dairesi lehine, yani, mükellef aleyhine sonuçlanmış olması halidir. Burada davacı mükelleftir. Karar tasdik veya tadilen tasdik kararı alınmış ise, tasdik edilen verginin tamamı ile TEFE'ye göre hesaplanacak tutarın ödenmesi halinde, tüm cezalardan vazgeçilecektir. Burada, bir sorun yoktur. İkinci durum ise, ilk derece mahkeme olan vergi mahkemesinde davanın mükellef lehine, yani, vergi dairesi aleyhine sonuçlanmış olması halidir. İşte, burada sorun vardır. Yani, mükellef aleyhine haksızlık burada ortaya çıkmaktadır. Teknik deyimiyle terkin kararı olması halinde, mükellefin bu madde hükmünden faydalanması için, ilk tarhiyata esas alınan verginin yüzde 20'si ile TEFE'ye göre hesaplanacak tutarın ödenmesi şartıyla, verginin yüzde 80'inden vazgeçilmektedir. Tasdik veya tadilen tasdik kararı olması halinde ise, tasdik edilen verginin tamamı ile TEFE oranlarına göre hesaplanacak tutarın ödenmesi şartıyla, cezaların tamamından vazgeçileceği belirtilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yasanın adı, Vergi Barışı Yasasıdır. Barışın anlamı, iki tarafın rızaen el sıkışmasıdır. Ayrıca, verginin anaprensiplerinden bir tanesi de, adil olmasıdır. Bu, nasıl bir barış ve nasıl bir adalettir ki, idare, yargı organlarının kararının kendi lehinde olması durumunda verginin tamamını talep etmekte, aksi takdirde, yani, mükellefin kazanmış olması halinde ise, başa dönüp ilk tarhiyata esas alınan miktarın yüzde 20'sini istemektedir. O zaman, mükellefin mahkemede kazanmasının ne anlamı kalmaktadır?! Peki, nerede kaldı vergi adaleti?! Bu mu vergi barışı?!

Eğer, mükellefin vergi mahkemelerinde kazanmış olduğu ve vergi idaresince, bölge idare mahkemeleri veya -miktara göre- Danıştay nezdinde temyiz edilmiş bulunan bu davaların bu mercilerce idare lehine bozulması ihtimali düşünülüyorsa, aynı ihtimal mükellefler için de söz konusudur. Durumun böyle olduğu kabul ediliyorsa -ki, başka bir seçenek yoktur- o halde, mükellefin açıkça aleyhine olan bu haksızlık mutlaka giderilmelidir. Yani, mükellef davayı ilk derece vergi mahkemesinde kaybettiğinde verginin tamamı isteniyorsa, mükellef davayı kazandığında da verginin tamamı terkin edilmelidir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; önemli bulduğum iki hususu vurgulayarak, sözlerimi tamamlamak istiyorum. Birincisi, artık, vergi affı kanunları çıkarılmasından, Maliye Bakanlığı ve hükümetler kesinlikle vazgeçmelidir. Böylece, dürüst ve iyi niyetli vatandaşların üzülmesi önlenecek, iyi niyetli olmayan vatandaşlarımızın ise af beklentisiyle ödememe alışkanlığı yok edilecektir.

İkincisi, eğer, vergi ihtilaflarının artması ve vergi idaresinin kilitlenmesi istenmiyorsa, vergi kanunlarındaki ihtilafa yol açan hükümler bir an önce gözden geçirilmeli, davalardan vazgeçme yetkisi objektif kriterlere bağlanarak, açık ve net bir şekilde maliye teşkilatının taşra görevlilerine verilmelidir.

Teşekkür ediyor; saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, başka söz talebi?.. Yok.

Sayın milletvekilleri, 19.45'te toplanmak üzere birleşime ara veriyorum.

 

Kapanma Saati : 18.53


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 19.45

BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Suat KILIÇ (Samsun), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 35 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Çalışmalara kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1.- 4792 Sayılı Vergi Barışı Kanunu ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/520) (S. Sayısı : 53) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Hükümet?.. Yok.

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Biraz önce buradaydılar...

HALUK KOÇ (Samsun) - Kapatacaksınız herhalde Sayın Başkanım...

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - O zaman, bizi niye bir saat beklettiniz!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Genel Kuruldan aldığımız karar, bu kanunun görüşülmesinin bitimine kadardı; şu anda Komisyon ve Hükümet olmadığı için, oturumu kapatıyorum... (CHP sıralarından alkışlar!)

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Sayın Başkan, bir saat niye ara verdiniz o zaman?! Bir saat evvel kapatsaydınız! Yazık! Herhalde  sayıyı bulamayacaksınız, 330'u bulamayacaksınız! (CHP sıralarından alkışlar!)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen sakin olur musunuz...

Sayın milletvekilleri, sözlü soru önergeleri ile kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 25 Şubat 2003 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati : 19.52