DİLEK 2 5 2003-03-03T08:12:00Z 2003-03-03T08:12:00Z 44 26268 149729 TBMM 1247 299 183877 9.2812 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM : 22          CİLT : 5       YASAMA YILI : 1

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

34 üncü Birleşim

19 . 2 . 2003 Çarşamba

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

                                                      Sayfa    

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat Melik'in, Şanlıurfa İli Halfeti İlçesinin sorunları ile alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması

2. - İstanbul Milletvekili Burhan Kuzu'nun, Uluslararası Ceza Mahkemesine ilişkin gündemdışı konuşması ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in cevabı

3. - Kocaeli Milletvekili Nevzat Doğan'ın, sigaranın sağlığa zararları ve sigarayla mücadele kapsamında alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. - Antalya Milletvekili Nail Kamacı ve 22 milletvekilinin, doğal afetlerin yol açtığı zararların araştırılarak en aza indirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/42)

2. - Adana Milletvekili Tacidar Seyhan ve 19 milletvekilinin, özel kurs ve dershaneler ile etüt eğitim merkezlerinin sorunlarının araştırılarak düzenli, verimli bir yapı ve işleyişe kavuşturulması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/43)

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - (10/9) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/181)

2. - Denizli Milletvekili Mehmet Uğur Neşşar'ın (6/163, 6/164) esas numaralı sözlü sorularını geri aldığına ilişkin önergesi (4/18)

3. - Devlet Bakanı Ali Babacan, Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım ve Turizm Bakanı Güldal Akşit'in, bir heyetle birlikte Çin'e yaptıkları resmî ziyarete iştirak etmeleri uygun görülmüş olan milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/182)

4. - İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu, Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M. Hilmi Güler ve Kültür Bakanı Hüseyin Çelik'in, bir heyetle birlikte Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan'a yaptıkları resmî ziyarete iştirak etmeleri uygun görülmüş olan milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/183)

IV. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI

1. - Balıkesir Milletvekili Ali Kemal Deveciler'in, Karayolu Güvenliği Yüksek Kurulunun toplantılarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi ve yazılı soruya çevrilmesi nedeniyle konuşması (6/77)

2. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Konya-Ereğli'deki İvriz Kaya Kabartmasının ve benzeri tarihî eserlerin korunmasına ilişkin Kültür Bakanından sözlü soru önergesi (6/80)

3. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, millî eğitim politikasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/81)

4. - Diyarbakır Milletvekili Muhsin Koçyiğit'in, ilk defa kamu hizmetine girecek doktorların açıktan atamalarının ne zaman yapılacağına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı (6/82)

5. - Diyarbakır Milletvekili Muhsin Koçyiğit'in, Diyarbakır'da sivil havaalanı kurulup kurulmayacağına ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/83)

6. - Niğde Milletvekili Orhan Eraslan'ın, Niğde, Nevşehir ve Aksaray'da 2002 yılı doğrudan gelir desteği ödemelerinin ne zaman yapılacağına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı (6/84)

7. - Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün, çiftçilerin kredi borçlarına ve Ardahan'da doğrudan gelir desteği ödemelerinin ne zaman yapılacağına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı (6/96)

8. - Manisa Milletvekili Ufuk Özkan'ın, Manisa'da doğrudan gelir desteği ödemelerinin ne zaman yapılacağına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı (6/133)

9. - Şanlıurfa Milletvekili Sabahattin Cevheri'nin, doğrudan gelir desteği ödemelerinin Şanlıurfa'da ne zaman yapılacağına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı (6/147)

B) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. - Adana Milletvekili Tacidar Seyhan'ın, mevsimlik orman işçilerinin mağduriyetine ilişkin sorusu ve Orman Bakanı Osman Pepe'nin cevabı (7/166)

2. - Manisa Milletvekili Hasan Ören'in,

Esnaf ve sanatkârlara kefalet kooperatifleri aracılığı ile kullandırılan Halkbank kredilerine,

Esnaf ve sanatkârların kredi ihtiyacını karşılayacak bir düzenleme yapılıp yapılmayacağına ve

Esnaf ve sanatkârlara kefalet kooperatifleri aracılığı ile kullandırılan Halbank kredilerinin kullanım şartlarına

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Ali Babacan'ın cevabı (7/197, 7/198, 7/199)

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. - Adlî Tıp Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/310) (S. Sayısı : 51)

I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak üç oturum yaptı.

Birinci Oturum

6.2.2003 tarihli 32 nci Birleşimde yapılan kapalı oturuma ait tutanak özetinin okunabilmesi için, Başkanlıkça, İçtüzüğün 71 inci maddesi uyarınca kapalı oturuma geçilmesi gerektiği açıklandı; oturuma saat 15.03'te son verildi.

 

İkinci Oturum

(Kapalıdır)

 

Üçüncü Oturum

Erzurum Milletvekili İbrahim Özdoğan, strateji, sürdürülebilir kalkınma ve yayla turizmine ilişkin gündemdışı bir konuşma yaptı;

Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun, belediyelerin sokak aydınlatması çalışmalarına ilişkin gündemdışı konuşmasına, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler,

İstanbul Milletvekili Birgen Keleş'in, Türk Medenî Kanununun kabul edilişinin 77 nci yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşmasına, Adalet Bakanı Cemil Çiçek,

Cevap verdi.

Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı ve 73 milletvekilinin, tütün üreticilerinin sorunlarının ve tütün piyasasını düzenleyen 4733 sayılı Kanunun uygulamalarının araştırılması amacıyla (10/40),

Edirne Milletvekili Necdet Budak ve 45 milletvekilinin, yağ bitkileri tarımı ile bitkisel yağ üretimindeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla (10/41),

Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri okundu; önergelerin, gündemdeki yerlerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Manisa Milletvekili Hasan Ören'in, gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 38 inci sırasında bulunan (6/120) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi okundu; sözlü sorunun geri verildiği bildirildi.

Halen başkan, başkanvekili, sözcü  ve kâtip üye seçimini tamamlayamamış olan, yolsuzlukların sebeplerinin, sosyal ve ekonomik boyutlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/9) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun, toplanacağı gün, saat ve yere ilişkin Başkanlıkça duyuruda bulunuldu.

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının:

1 inci sırasında bulunan (6/77) esas numaralı sözlü soru, ilgili bakan Genel Kurulda hazır bulunmadığından, ertelendi;

2 nci

sırasında

bulunan

(6/78),

3 üncü

"

"

(6/79),

15 inci

"

"

(6/92),

16 ncı

"

"

(6/93),

17 nci

"

"

(6/94),

24 üncü

"

"

(6/101),

30 uncu

"

"

(6/105),

39 uncu

"

"

(6/121),

Esas numaralı sözlü sorulara Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener, cevap verdi; Manisa Milletvekili Hasan Ören, Afyon Milletvekili Halil Ünlütepe, İzmir Milletvekili Vezir Akdemir, İzmir Milletvekili Canan Arıtman da cevaplara karşı görüşlerini açıkladılar.

Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya ve 42 milletvekilinin, trafik kazalarına karışan belli bir marka yolcu otobüslerinin teknik kusurları olduğu ve firmanın mahkeme kararlarına müdahale ettiği,

Konya Milletvekili Atilla Kart ve 57 milletvekilinin, belli marka yolcu otobüslerinin teknik kusurları olduğu ve Konya Karapınar'daki trafik kazası sonrası süreçteki nüfuz suiistimali,

İddialarının araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerinin (10/7, 10/14) öngörüşmelerinin, Başkanlıkça, birleştirilerek yapılacağı açıklandı ve önergeler üzerinde bir süre görüşüldü.

19 Şubat 2003 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 19.03'te son verildi.

 

 

 

Nevzat Pakdil

 

 

 

Başkanvekili

 

 

Suat Kılıç

 

Türkân Miçooğulları

 

Samsun

 

İzmir

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye


              No. :  50

II. - GELEN KÂĞITLAR

19.2. 2003 ÇARŞAMBA

Teklifler

1. - İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü'nün; Jeotermal Kaynaklar ve Mineralli Sular Kanunu Teklifi (2/76) (Plan ve Bütçe ve Adalet ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 4.2.2003)

2. - İzmir Milletvekili Vezir Akdemir'in; İzmir İlinde Bayraklı Adı ile Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifi (2/77) (İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 5.2.2003)

3. - Edirne Milletvekili Nejat Gencan'ın; 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununun 53 üncü Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/78) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.2.2003)

4. - İzmir Milletvekili Hakkı Akalın ve 39 Milletvekilinin; 5434 Sayılı Emekli Sandığı Kanununun 32 nci Maddesine Bir Bent Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (2/79) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.2.2003)

Tezkere

1. - Denizli Milletvekili Mehmet Salih Erdoğan'ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/180) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.2.2003)

Raporlar

1. - Sahil Güvenlik Komutanlığı Kanunu, Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu ile Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı : 54) (Dağıtma tarihi : 19.2.2003) (GÜNDEME)

2. - Türkiye Cumhuriyeti ile Türk Kültür ve Sanatları Ortak Yönetimi Genel Müdürlüğü Arasında Arsa Tahsisi Hakkında Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/388) (S. Sayısı : 55) (Dağıtma tarihi : 19.2.2003) (GÜNDEME)

3. - İçişleri Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/445) (S. Sayısı : 56) (Dağıtma tarihi : 19.2.2003) (GÜNDEME)

4. - Nüfus Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun Tasarısı  ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/455) (S. Sayısı : 57) (Dağıtma tarihi : 19.2.2003) (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergeleri

1. - Hatay Milletvekili İnal Batu'nun, AKP Genel Başkanının bir danışmanının BM Genel Sekreterinin Kıbrıs Özel Temsilcisi ile yaptığı iddia edilen görüşmeye ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/210) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.2.2003)

2. - Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'in, üst yönetim kadrolarına atamalara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/211) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.2.2003)

Yazılı Soru Önergeleri

1. - İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu'nun, kamuda çalıştırılan işçilere ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/233) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.2.2003)

2. -  İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu'nun, doğrudan gelir desteği ödemelerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/234) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.2.2003)

3. - İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu'nun, AKP Genel Başkanının mal varlığı davasındaki taraflara ve bilirkişi raporuna ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/235) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.2.2003)

4. - İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu'nun, Ankara Büyükşehir Belediyesinin doğalgaz sayaçlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/236) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.2.2003)

5. - İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu'nun, Akay Alt Geçidinin ilk ihale ve hakediş bedellerine  ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/237) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.2.2003)

Meclis Araştırması Önergeleri

1. - Antalya Milletvekili Nail Kamacı ve 22 Milletvekilinin, doğal afetlerin yol açtığı zararların araştırılarak en aza indirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/42) (Başkanlığa geliş tarihi : 5.2.2003)

2. - Adana Milletvekili Tacidar Seyhan ve 19 Milletvekilinin, özel kurs ve dersaneler ile etüt eğitim merkezlerinin sorunlarının araştırılarak düzenli, verimli bir yapı ve işleyişe kavuşturulması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi  amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/43) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.2.2003)


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.00

19 Şubat 2003 Çarşamba

BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Suat KILIÇ (Samsun), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin       34 üncü Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz... (CHP sıralarından "toplantı yetersayısı yok" sesleri)

Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

Konuşma süreleri 5'er dakikadır.

Hükümet bu konuşmalara cevap verebilir. Hükümetin cevap süresi 20 dakikadır.

Gündemdışı ilk söz, Şanlıurfa İli Halfeti İlçesinin sorunları konusunda söz isteyen, Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat Melik'e aittir.

Buyurun Sayın Melik. (CHP sıralarından alkışlar)

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat Melik'in, Şanlıurfa İli Halfeti İlçesinin sorunları ile alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması

MEHMET VEDAT MELİK (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Şanlıurfa İlinin Halfeti İlçesinin yıllardır çözülemeyen bazı sorunlarını anlatmak üzere gündemdışı söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, Halfeti İlçe merkezi dört mahalleden kurulu bir yerleşim birimi iken, Birecik Barajının yapılmasıyla birlikte, Rüştiye ve Şimaliye Mahallelerinin yüzde 25'i, Çekem Mahallesinin yüzde 80'i ve Başbostan Mahallesinin tamamı baraj gölünün altında kalmış, bunun üzerine, evleri sular altında kalan yurttaşlarımızın, ilçe merkezine yaklaşık 8 kilometre uzaklıkta bulunan Karaotlak Köyündeki 3 559 dekarlık tapulama dışı alana nakledilmesine ve evleri sular altında kalan insanlara dağıtılmak üzere 2 000 adet konut yaptırılmasına karar verilmiş; fakat, olanaklar ölçüsünde, ancak 220 konut yaptırılabilmiş, konutların inşaatının tamamlanmasından sonra da, söz konusu insanlar "Halfeti" adı verilen bu yeni yerleşim birimine nakledilmişlerdir.

Ancak, bu bölgeye nakledilen insanlar, taşındıkları günden bu yana büyük bir tedirginlik içindedirler; çünkü, yaşadıkları yerin idarî statüsü belli değildir; yani, köy müdür, mezra mıdır, ilçe merkezi midir veya mahalle midir?.. Kısacası, devlet eliyle yaptırılan; ancak, ne olduğu belli olmayan bir yerleşim alanı yaratılmıştır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 12 Aralık 2002 tarihinde bu konuyla ilgili vermiş olduğum yazılı soru önergesine Sayın Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanımızın verdiği cevapta ise, yeni yerleşim biriminin mahalle olarak Halfeti Belediyesine bağlanma taleplerinin 1580 sayılı Belediye Kanununun 7 nci maddesindeki mesafe şartına uymadığı, yeni bir belediye kurulmasının da, nüfusunun 2 000'in altında olması münasebetiyle, mümkün olmadığı belirtilmiştir.

Değerli milletvekilleri, yeni oluşturulan ve adına da "Yeni Halfeti" denilen yerleşim birimi, yöre sakinlerinin kendi arzularıyla oluşturduğu bir yer değildir. Bu vatandaşlarımızdan hiçbirisi, yöre şartlarına ve iklimine uygun olarak yapılmış, birçok hatıralarının bulunduğu, doğup büyüdükleri bu evleri isteyerek terk etmemişlerdir. Yapılan barajdan da doğrudan faydalanmamışlar, aksine, doğrudan zarar görmüşlerdir; yani, Karaotlak'ta oluşturulan bu yerleşim birimi, doğal bir gereksinim veya genel kamu yararına yapılan bir yatırım, dolayısıyla devletin yaptığı bir tasarruftur. Bu yüzden, mevcut yasalar uyarınca değil, olağanüstü şartlar çerçevesinde değerlendirilmeli, sorunları çözecek yasalar en kısa zamanda çıkarılmalıdır; çünkü, mevcut yasalar, deprem, sel felaketi ve büyük çaplı baraj yapımı veya fay çatlağı nedeniyle oluşturulan yeni yerleşim alanlarında, yine mevcut yasalardaki hükümlere göre, belediye kurulmasını öngörmekte; fakat, mahalle olarak bağlanmayı dikkate almamaktadır. Halbuki, geçmişte yaşadığımız Gediz depreminden sonra, ilçe merkezine 10 kilometre mesafede kurulan Yeni Gediz, çıkarılan özel bir yasayla mahalle yapılarak, eski ilçe merkezine bağlanmıştır. Yeni adı verilen bu yerleşim birimi de, olağanüstü koşullarda oluştuğu gözönüne alınarak, yeni bir yasayla veya bir türlü Meclise getirilemeyen Mahallî İdareler Yasasına ilave edilecek bir madde ile mahalle yapılmalı ve ilçe merkezine bağlanmalıdır.

Değerli arkadaşlar, ülkemizin gelişmesini daha da artırmak, insanlarımızın refah düzeyini daha da yükseltmek, elbette ki, hepimizin arzusu ve bütün iktidarların da aslî görevidir. Bu amaçla, barajlar yapılacak, birçok köy ve ilçe sular altında kalabilecektir; ancak, bütün ülkeyi ilgilendiren bir yatırımdan dolayı, neden yalnızca çok az sayıda kişi mağdur olacaktır ve mağduriyetleri de bir türlü giderilemeyecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Melik.

MEHMET VEDAT MELİK (Devamla) - Teşekkür ederim.

İşte, yine, Halfeti İlçesi Çekem Mahallesi halkından evleri sular altında kalanların, evleri kamulaştırılarak, Yeni Hafeti'de yapılan konutlara yerleştirilirken, geriye kalan yaklaşık 30 aile ise, evleri doğrudan sular altında kalmadığı için, oldukları yerde bırakılmışlardır. Ancak, bu mahallenin, ilçe merkeziyle bağlantısını sağlayan yolunun, okulunun, camiinin ve elektrik, telefon, içmesuyu gibi bütün sistemlerinin sular altında kaldığını, evler arasındaki ulaşımın -Venedik gibi- kayıklarla yapıldığını; ayrıca, bahar ve yaz aylarının gelmesiyle birlikte, harabeye dönüşen ve etrafı sularla çevrili olan bu yerin, yılanların istilasına uğradığını; bu yüzden, evlerde aile fertlerinin dönüşümlü olarak geceleri yılanlara karşı nöbet tuttuğunu söylersek, bütün ülkenin yararına yapılan bir yatırımın Türkiye gibi büyük bir ülkeye göre çok az sayıdaki insanı nasıl perişan ettiğini ve bu insanların bürokrasi çarkları arasında nasıl ezildiğini belki biraz dile getirmiş oluruz.

Değerli milletvekilleri, Karaotlak'ta oluşturulan yeni yerleşim biriminin eski Halfeti'ye mahalle olarak bağlanması veya bütün ilçenin Karaotlak'ta birleştirilmesi konusuyla Sayın İçişleri Bakanımızın derhal ilgileneceğini ve Çekem Mahallesinde mahsur kalan vatandaşlarımızın da sorunlarına çözüm bulunması için Şanlıurfa Valiliğine talimat verileceği umuduyla hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN- Sayın Melik, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, gündemdışı ikinci söz, uluslararası ceza mahkemesi hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Burhan Kuzu'ya aittir.

Sayın Kuzu, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

2. - İstanbul Milletvekili Burhan Kuzu'nun, Uluslararası Ceza Mahkemesine ilişkin gündemdışı konuşması ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in cevabı

 BURHAN KUZU (İstanbul)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gündemdışı konumuzun başlığı, uluslararası ceza mahkemesi ya da mahkemeleri. Böyle bir konunun gündeme gelmesinin sebebi şu: 10-12 Şubat tarihlerinde Moskova'da bir toplantıya katılma fırsatı bulduk. Bu toplantıya, değerli büyükelçimiz İstanbul Milletvekili Sayın Onur Öymen ve Ankara Milletvekilimiz Haluk İpek Beyle birlikte katıldık. Orada bu mahkeme bir kez daha, 40 ülke tarafından, masaya yatırılmış oldu.

Bu mahkemeye baktığımız zaman, bu mahkeme, 1998 yılında Roma Statüsü çerçevesinde kurulmuş olan bir mahkeme. Mahkemenin kuruluş amaçları içerisinde asıl olarak birkaç konu var; şöyle sıralanıyor: Soykırımı, buna benzer suçları yargılamak, insanlığa karşı işlenen suçları yargılamak, savaş suçlarını yargılamak, barışa karşı işlenen suçları yargılamak.

Şimdi, bu sayılanların dışında, Türkiye bakımından asıl önemli olan terör meselesi ve dünya bakımından da yine çok çok önemli olan uyuşturucu meselesi bu mahkemenin görevleri arasında gözükmüyor. Bu bakımdan, baktığımızda, Türkiye dahil birçok ülke bu statüyü imzalamamış, tabiî ki, onaylamamış haliyle de.

İmzalamayan ülkelere baktığımızda, bunların arasında Amerika'yı görüyoruz; birçok yerde askeri bulunması sebebiyle bu imzadan kaçınıyor. Çin Halk Cumhuriyeti -malumunuz- kendi iç birtakım dengeleri bakımından bu statüyü imzalamamış. İsrail'in yine kendine göre gerekçesi var; fakat, Türkiye'nin gerekçesi, terör konusunda bu mahkemenin yetkili olmaması ya da böyle bir yetkinin statüde yer almamış olması şeklinde gözüküyor.

Yine imzalamayan ülkeler arasında Çin var, Rusya var ve Arap dünyası var, Bağımsız Devletler Topluluğu var. Belki birçok bölgeyi saydım; ama, 139 ülke de imzasını atmış; yani, çok geniş çapta bir katılım da gözüküyor.

Mahkeme bu suçları yargılarken, millî devletin yetkilerini gözetiyor. Şimdi, divan yetkilerine baktığımız zaman, evvela birinci yetkiyi, zaten, prensip olarak millî devlete bırakmış. Şayet, millî devlet, savaş suçlularını yargılamak durumundaysa, kendisi bu işe karışmıyor; fakat, bu devlet suçluları yargılamaz ya da yapılan yargılama göstermelik kalırsa, işte o zaman devreye giriyor ve statüde bu konuda şöyle deniliyor: Ancak, tüm bunlar, Uluslararası Ceza Mahkemesinin yetkisinden kaçırmak amacıyla göstermelik bir yargılama yapıyor. Böyle bir durum olursa, ancak o zaman mahkeme devreye giriyor ve gerekli yargılamayı yaparak cezayı veriyor.

Verdiği cezalar nelerdir diye baktığımızda, verilen cezalar şu dört grupta toplanıyor: Ömür boyu hapis cezası verebiliyor, otuz yıla kadar hapis cezası verebiliyor, para cezası olabiliyor, sağlanan menfaat ve malın müsaderesi olabiliyor.

Bütün bunları gözönünde bulundurduğumuz zaman, tabiî, bu, ölüm cezası olan ülkeler bakımından bir sorun çıkaracağa benziyor. Altını bir kez daha çiziyorum: Bu mahkeme, milletlerarası ceza mahkemesi olmakla beraber, ülkelerin millî yargılamalarına -bu anlamda yargılamalarına- prensip olarak karışmıyor; üye devletler, şayet yargılamayı kendileri yapmazlarsa, ancak o zaman devreye giriyor ki, bu önemli bir hüküm olarak gözüküyor.

Peki, daha önceki dönemlerde bu tür yargılama yapan birtakım mahkemeler yok mu; hepimizin bildiği gibi, tarihte Nürnberg ve Tokyo Mahkemeleri bunun örnekleridir; son olarak da Bosna-Hersek'teki kıyımla ilgili kurulan mahkemeyi gösterebiliriz. Yalnız, bu mahkemeler geçici olarak kurulan mahkemelerdir ve görevleri bittikten sonra da kapanma durumuyla karşı karşıya kalıyorlar. Yalnız, bu mahkemelere çok ciddî bir itiraz var; o da şu, mesela, özellikle Nürnberg Mahkemeleri için "galip gelenlerin mağlup olanları yargıladığı bir mahkeme, tarafsız kalamaz, emirle hareket ediyor" deniliyor. İşte, özellikle, bu birtakım itirazları gidermek bakımından Uluslararası Ceza Mahkemesini desteklemek gerektiğini düşünüyoruz.

Şimdi, Moskova'daki toplantı bunun devamı oldu dedim; kısaca ona da değineyim: Orada, demin saydığım değerli arkadaşlarımızla beraber, Türkiye'yle ilgili olarak ne lazımsa, gerekeni söyledik ve...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

BURHAN KUZU (Devamla) - ...bu sözünü etmiş olduğumuz konuşma sırasında vurguladığımız konu, Türkiye bu toplantıya katıldı; ama, bu mahkemenin göreviyle alakalı statüyü imzalamadı. Sebebi nedir diye sorulduğunda; biz, bunun sebebini terörle alakalı konulara bakmaması şeklinde gösterdik.

Birinci gün o kadar yoğun konuşmamıza ve tartışmamıza rağmen -Sayın Öymen'in de çok büyük katkıları oldu, onu burada belirtmek istiyorum, keza Sayın İpek'le birlikte- bildiriye maalesef, Türkiye'yle alakalı olan bu terör konusunun girmesi talebimiz girmedi. Biz, tabiî, bunun üzerine toplantının bildiri tartışması kısmında Türkiye'nin ağırlığını göstermek bakımından var gücümüzle çalıştık ve birçok ülkenin desteğini almak suretiyle, bu mahkemenin görev alanına terörizmin de girmesinin gerektiğinin metne girmesini sağlamış olduk. Bu, bir açıdan Türkiye'nin başarısıdır; bunu burada özellikle belirtmek istiyorum. Tabiî ki statüye bu henüz girmiş değil; ama, temenni bazından, en azından ileride değişiklik sırasında bunun girmesi gerektiğini özellikle vurgulamış olduk. 40 devleti tabiî küçümsememek lazım; bunların tamamının imzası var bu statüde. Bir nevi parlamenterler tamamı bunların. O açıdan, gittikleri ülkelerde bunları gündeme getirmiş olacaklar.

BAŞKAN - Sayın Kuzu, lütfen toparlar mısınız.

BURHAN KUZU (Devamla) - Son cümlelerim Sayın Başkan.

Şimdi, hâkim statüsüne baktığımız zaman, burada, 18 hâkim var. Hâkim dağılımı olarak elbette ki değişik ülkelerden buraya hâkimler gelmiş, görevlendirilmiş. Bu hâkimlerin içerisinde -şöyle kısaca belirteyim istenseniz- 18 hâkimin 7'si bayan üye olarak gözüküyor ve Avrupa, Amerika, Asya, Afrika dağılımı şeklinde belirtilmiş. Hem hukuk statüsü değişikliği dikkate alınmış hem de ceza hukukçusu, milletlerarası hukukçu olacak şekilde dikkat edilmiş buna da. Yalnız bize şunu sordular: "Türkiye neden burada hâkim aday göstermedi?" Tabiî onu bilemiyorum, niçin gösterilmemiş. Seçimde herhalde şans belki de gözükmemiş; çünkü, 2/3 çoğunlukla seçiliyor ve 30 tur yapılarak ancak bir hâkimin seçilebildiği aşağı yukarı gözüküyor. Zor bir seçim.

Sonuç itibariyle, Türkiye'nin, bu konuda, mutlak surette bu statüye katılması gerektiğini özellikle düşünüyoruz. Aksi halde, böyle bir statünün dışında kalmanın Türkiye bakımından çok doğru olmayacağını düşünüyorum.

Teşekkür ediyorum, saygılarımı sunuyorum efendim hepinize. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kuzu.

Adalet Bakanı Sayın Çiçek, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Kamuoyunun çok az bildiği; ama, son zamanlarda giderek önemi artan uluslararası ceza mahkemesiyle ilgili olarak bugün Sayın Kuzu'nun konuyu gündeme getirmiş olmasını teşekkürle karşılıyorum.

Soğuk savaşın sona ermesinden sonra ortaya çıkan sıcak çatışmalarda, masum sivil topluluklara yönelik katliam, etnik temizlik, saldırı ve sürgün gibi uluslararası hukukun yasakladığı eylemlerin artması ve bu eylemlerin sorumlularının çoğunun cezasız kalması daimî bir uluslararası ceza divanının kurulması çalışmalarını hızlandırmış ve bu çalışmalar sonucunda 1998 yılında Roma'da, Birleşmiş Milletler çerçevesinde, Uluslararası Ceza Divanı Statüsü kabul edilmiştir.

Uluslararası Ceza Divanı dört tür suçun, soykırım suçları, savaş suçları, insanlığa karşı suçlar ve saldırı suçları faillerinin yargılanması amacıyla uluslararası bir ceza hukuku oluşturması yönünde atılan önemli bir adımdır. Görev alanının evrensel olması, geçici değil, sürekli bir mahkeme niteliği taşıması ve bu yönüyle Ruanda ve eski Yugoslavya mahkemelerinden farklı olarak Birleşmiş Milletler organı olmayıp, uluslararası bir anlaşmayla oluşturulan daimî bir tüzelkişiliğe sahip olması, kendisinden önceki benzeri mahkemelerden temel ayırıcı nitelikleri vardır.

Aslında daimî bir uluslararası ceza divanının kurulması için ilk teşebbüsler Milletler Cemiyeti çerçevesinde yapılmış olmasına rağmen, 1930'lu yılların sonuna doğru ortaya çıkan gelişmeler projenin sonuçlandırılmasını engellemiştir. İkinci Dünya Savaşından sonra kurulan Nürnberg ve Tokyo mahkemeleri uluslararası ceza hukukunun ilk içtihatlarını oluşturmuştur; uluslararası ceza divanı düşüncesini yeniden canlandırmıştır; ancak, projenin ivme kazanması, soğuk savaşın ertesinde ve özellikle eski Yugoslavya'da işlenen suçların uluslararası kamuoyunda meydana getirdiği derin acılar sonucu mümkün olabilmiştir ve 1990'lı yıllarda sürdürülen çalışmalar, Temmuz 1998'de Roma Konferansında uluslararası ceza divanının statüsünün imzaya açılmasıyla sonuçlanmıştır.

Uluslararası Ceza Divanı, divanı kuran Roma Statüsünde bahsedilen, uluslararası toplumu ilgilendiren çok ciddî suçları işleyenler hakkında yargı yetkisini kullanmak üzere daimî bir mahkeme sıfatıyla 1 Temmuz 2002 tarihinde kurularak faaliyete geçmiştir.

Uluslararası Ceza Divanının merkezi Hollanda'nın Lahey Şehrinde bulunmaktadır ve bu uluslararası kuruluş bir hukukî şahsiyete sahiptir. Uluslararası Ceza Divanı, ancak kendisini kuran, Roma Statüsüne taraf olan üye devletlerin sınırları dahilinde ve özel bir anlaşma olması şartıyla, başka üye devletlerde görev ve yetkiye sahiptir. Uluslararası Ceza Divanı, uluslararası toplumu müşterek olarak ilgilendiren çok ciddî suçlarla sınırlı olmak üzere yargı yetkisine sahiptir ve bunlar, insanlığa karşı işlenmiş suçlar, savaş suçları, soykırım suçları ve saldırı suçlarıdır. Uluslararası Ceza Divanı, Roma Statüsünün yürürlüğe girmesinden, yani, 1 Temmuz 2002 tarihinden sonraki bir tarihte işlenen suçlar için yargı yetkisine sahiptir.

Uluslararası Ceza Divanı statüsüne taraf olan bir devlet, bir olayı Divan savcısına soruşturması için götürebileceği gibi, Divan savcısı resen de soruşturma açabilir. Bu amaçla, Divan savcısı, devletlerden, Birleşmiş Milletler organlarından, uluslararası kuruluşlardan, sivil toplum örgütlerinden ve diğer güvenilir kaynaklardan bilgi ve belge edinebilir, tanık dinleyebilir. Divan savcısı, eğer, soruşturma başlatmak için makul düzeyde dayanak olduğu sonucuna varırsa, soruşturma izni talebiyle, Divanın duruşma öncesi işlerden sorumlu dairesine başvuruda bulunur ve başvurusunda topladığı maddî delilleri sıralar. Divanın bu dairesi, talebi ve delilleri inceledikten sonra, eğer, soruşturma başlatmak için makul bir dayanak olduğuna ve olayın, Divanın yargı yetkisine girdiğine karar verirse, soruşturma başlatması için Divan savcısına yetki verir. Hemen, bu noktada belirtmek gerekir ki, terörizm ve uyuşturucu kaçakçılığı suçları, maalesef, Divanın yargı yetkisine dahil değildir.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Birleşmiş Milletler Şartının yedinci başlığı çerçevesinde aldığı bir kararla, Divandan soruşturma ve kovuşturma ertelemesini istediği durumlarda, on iki aylık bir süreyle soruşturma veya kovuşturma dondurulur. Divanın yargı yetkisi, ulusal mahkemelerin yargı yetkisini tamamlayıcı olduğundan, bir devlet soruşturma açmaya istekli olmadığı veya kovuşturmayı gerektiği gibi yürütme imkânı olmadığı zaman, ancak Divanın yargı yetkisi bulunmaktadır.

Terörizm suçlarının Uluslararası Ceza Divanının yargı yetkisine dahil edilmesi, ülkemiz, Hollanda ve Sri Lanka tarafından 1998 yılında teklif edilmiş olmasına rağmen, ABD'nin ve Avrupa Birliği ülkelerinin karşı çıkması sonucu, bu teklif kabul edilmemiştir. 11 Eylül 2001 tarihinde ABD'ye karşı gerçekleştirilen terör saldırılarının yol açtığı tepkileri dikkate alan Türkiye, terör suçlarının Uluslararası Ceza Divanın yargı yetkisine alınması önerisini yeniden gündeme getirmiştir;ancak, Avrupa Birliği ülkeleri, bu teklife bir kez daha sıcak bakmamıştır. Türkiye, Uluslararası Ceza Divanını kuran statüyü imzalamayan tek Avrupa ülkesidir. 2002 yılı kasım ayı itibariyle, bu Divanın yetkisini kabul eden devlet sayısı 139, onaylayan devlet sayısı da 89'dur.

Divanın kurulmasının kısa dönemdeki temel etkisi, caydırıcılık olacaktır. Eski Yugoslavya'da işlenen suçların zanlılarının teker teker yakalanıp yargılanıyor olmasından sonra, sürekli ve evrensel bir divanın varlığı, soykırım, savaş suçları ve insanlığa karşı suçları işleyenler için kuşkusuz ki, caydırıcı ve önleyici bir etki yapacaktır.

Lahey'de kurulmuş olan Uluslararası Ceza Divanının en önemli özelliklerinden birisi, tamamlayıcılık ilkesi çerçevesinde çalışmasıdır. Bu ilke çerçevesinde, divanın statüsünde belirlenen suçlardan birisini işlemiş olan şahsın, kendi ülkesinde aynı suçtan yargılanması ve bu yargılama esnasında gerekli şartların yerine getirilmiş olması halinde, divan tarafından yargılanması söz konusu değildir.

Ülkemiz, divanın statüsüne taraf olmadığı gibi, divanın kapsamına giren suçların büyük bir bölümü, yasalarımızda da yer almamaktadır. Ülkemiz, soykırımın önlenmesi sözleşmesine taraf olmakla birlikte, soykırım, bir suç olarak ihdas edilmemiş ve soykırım faillerinin hangi cezaya çarptırılacağı da yasayla belirlenmemiştir.

Ayrıca, divanın statüsünde, 50'ye yakın savaş suçu belirlenmiş olup, Türk Ceza Kanununda ve Askerî Ceza Kanununda savaş suçlarına ilişkin ayrıntılı hükümler de bulunmamaktadır. Mevzuatımızda, insanlığa  karşı suç kavramı da yoktur. Bu nedenle, Türk vatandaşları bakımından, tamamlayıcılık ilkesinin işletilmesi de mümkün değildir.

Uluslararası Ceza Divanına taraf olunması hususundan bağımsız olarak statüde yer alan suçlar bakımından mevzuatımızdaki eksikliklerin giderilmesi gerektiği düşünülmektedir. Bu eksikliklerin giderilmesi, Türk vatandaşlarının, içhukuk yolu tüketilmeden doğrudan Divanın önüne çıkarılmalarını önleyeceği gibi, Divan fikrinin arkasında yatan ilke ve değerleri paylaşan, hukukun üstünlüğüne inanan ve uluslararası hukuka saygılı olan ülkemiz açısından da tutarlı bir davranış olacaktır.

Uluslararası Ceza Divanına taraf olunması konusunda, bundan bağımsız olarak statüde yer alan soykırım suçu, insanlığa karşı suçlar, savaş suçları bakımından mevzuatımızdaki eksikliklerin giderilmesi özel önem taşımaktadır. Divanın yargı yetkisine giren suçların cezalandırılması açısından esas yetki, öncelikle devletin kendisinde bulunmakta, ilgili devletin suç işleyen kişileri yargılamada isteksiz davranması ve bu kişileri yargılayamaması durumunda Divan yetkili hale gelmektedir. Statünün temel unsurlarından olan tamamlayıcılık ilkesinden faydalanabilmemiz açısından, statüde yer alan suçların mevzuatımızda da düzenlenmesi, vatandaşlarımızın, içhukuk yolu tüketilmeden Divan önüne çıkarılmaları ihtimalini ortadan kaldıracağı gibi, ülkemizin, Divanın çalışmalarının altında yatan ilke ve değerleri paylaştığı gerçeğinin de somut göstergesi olacaktır. Bu yönde bir düzenleme, ayrıca hukukun üstünlüğüne inanan ve uluslararası hukuka saygılı olan ülkemiz açısından tutarlı bir davranış olacaktır.

Bu düşüncelerle, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, gündemdışı üçüncü söz, 4207 sayılı Tütün Yasası uygulamaları hakkında söz isteyen Kocaeli Milletvekili Nevzat Doğan'a aittir; Sayın Doğan buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

3. - Kocaeli Milletvekili Nevzat Doğan'ın, sigaranın sağlığa zararları ve sigarayla mücadele kapsamında alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı

 NEVZAT DOĞAN (Kocaeli) - Sayın Başkan, Yüce Meclisimizin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyor, sağlık ve esenlikler diliyorum.

Bugün dikkatlerinizi çekmek istediğim konu, her yıl, dünyada 4 000 000, Türkiye'de ise 100 000'e yakın kişinin ölümüne sebep olan önemli bir afet. Amacım, bugün erişkinlerimizin yaklaşık yüzde 50'sini bağımlı hale getiren, ülkemizin en dinamik kesimi ve geleceği olan gençliği kemiren ve her yıl 1 milyar dolar kayba neden olan sorunu gündeme taşımaktır. İnsanlarımızın onbeş yirmi yıl daha erken ölmesine sebep olan bu sorun, sigaradır. Türkiye'de, sigarayla mücadele konusunda topyekûn bir seferberlik başlatılmalıdır. Sizlerle, sorunun büyüklüğü ve yapılabilecekler hakkındaki görüşlerimi paylaşmak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, sigara, Türkiye'de ve dünyada erken ölümlerin en önemli nedenidir; çünkü, sigara, eroin ve kokain gibi bağımlılık yapıcı bir madde olan nikotini ve 4 000'den fazla zehirli ve kanserojen maddeyi içeren bir üründür. 1950'li yıllarda sigaranın kanser, kalp-damar ve akciğer hastalıkları gibi ölümcül olaylara kesin olarak neden olduğu ispatlanınca, Amerika ve Avrupa'da yoğun sigara karşıtı kampanyalar başlatıldı ve yasal yaptırımlar uygulandı. Böylece, kullanıcılarının yarıya yakınının ölümüne neden olan ve bağımlılık yapıcı olduğu bilinmesine rağmen legal olarak satılan tek madde olan sigaranın tüketimi, gelişmiş ülkelerde ciddî şekilde azaltıldı. Bu durum, uluslararası tütün tekellerini, yeni pazarlara, yani bizim gibi gelişmekte olan ülkelere yöneltti. Bu çokuluslu sigara firmaları çok iyi biliyorlardı ki, sigara içicilerinin yüzde 90'ı sigaraya 20 yaşından önce başlarlar ve Türkiye, sahip olduğu büyük genç nüfusuyla onlar için çok iyi bir pazardır.

Önde gelen bir uluslararası sigara firması, Türkiye'yle ilgili raporunda şöyle diyor: "Lokomotifi doğru raya oturttuk; şimdi amacımız hızlandırmak. Bu ülkenin avantajını kullanacağız. Türkiye dünyanın en iyi pazarlarından biri. İyi bir ürünümüz var, iyi stratejilerimiz var. Türkiye, genç nüfusuyla çok ümit verici."

Evet, kendi ülkelerinde satamadıkları sigarayı, var güçleriyle çalışarak, özgür insanı dudakta sigarayla birleştirerek, sportmenlik ve macerayla bütünleştirerek bizlere sundular. Uyguladıkları yoğun reklamlar ve gelişmiş pazarlama teknikleriyle, özellikle gençler ve kadınlar arasında sigara içme alışkanlığının yaygınlaşmasına, dolayısıyla da, sigarayla ilgili hastalıkların ve ölümlerin çığ gibi artmasına neden oldular.

Maalesef, ülkemizde son yirmi yılda sigara içimi hızlı bir şekilde artmıştır. Bugün, Avrupa'da, en fazla sigara içme oranına sahip ülke durumundayız. Sigaraya başlama yaşı 12'ye kadar inmiştir. Bu, vatana ve millete yapılan en büyük kötülüktür. Her yıl 100 000'e yakın vatandaşımız sigaraya bağlı hastalıklardan ölmektedir ki, bu, her gün bütün yolcularının öldüğü bir jumbo jet kazasına bedel bir kayıptır.

Değerli arkadaşlar, acaba, bir yıl boyunca, ülkemizde, her gün bir uçak kazası olsa ve insanlar ölseydi, buna seyirci kalır mıydık, yoksa, acil önlemler mi alırdık?!

Ayrıca, ülkemizde, sigaranın oluşturduğu 24 hastalığın tanı ve tedavi maliyeti 1 milyar dolar olarak hesaplanmıştır. Buna ek olarak, sigara, toplumun yatırım yaptığı kişileri verimli çağında öldürerek ülke ekonomisine büyük zarar vermektedir. Tüm bunlar, ülkemizin ve milletimizin nasıl bir musibetle karşı karşıya kaldığını göstermektedir.

Buna karşın, sigarayla mücadele konusunda gerekli hassasiyet, maalesef, yeterince gelişmemiştir. Ülkemizde sigaranın özendirilmesini önleme noktasında, 1996 yılında çıkarılan 4207 sayılı Tütün Mamullerinin Zararlarının Önlenmesine Dair Kanun yeterince uygulanmamaktadır. Değerli arkadaşlar, kötü alışkanlıkların sebep olduğu toplumsal erozyona artık dur demenin vakti gelmiştir. Kamuya açık ortamlarda sigara yasağının uygulanabilir hale gelmesi için, öncelikle, bu yasayı çıkaran iradenin, çıkardığı yasaya uyması gerekir. (AK Parti ve CHP sıralarından alkışlar) Yani, bizler, bu yasağı kulis salonlarında delersek, bu yasanın uygulanmasını nasıl bekleriz? Öncelikle, yasa koyucu olarak milletvekili arkadaşlarımın, bu dönemde, sigara yasağı konusunda daha duyarlı davranacaklarına yürekten inanıyorum. Gelin, topyekûn sigarayla mücadeleyi Meclisten başlatalım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUHARREM İNCE (Yalova) - Ben sigarayı bugün bırakacağım; siz de "savaşa hayır" diyecek misiniz? (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Doğan, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız.

NEVZAT DOĞAN (Devamla) - Toparlıyorum efendim.

Diğer yapılması gerekenlere gelince: Öncelikle, 4207 sayılı Yasa gereği, televizyonlarda, her ay 90 dakika gösterilmesi gereken, sigaranın zararlarını vurgulayan programların yapılması mutlaka sağlanmalıdır.

İkinci olarak, ilkokullardan itibaren eğitim ve bilinçlendirme, reklam yasağı, vergi artışı yoluyla...

BAŞKAN - Sayın Doğan, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız. Çok vakit verdim size zaten. Lütfen...

NEVZAT DOĞAN (Devamla) - Tamamlıyorum efendim.

Sigara fiyatlarının artırılması, işyeri ve umumî yerlerde sigara içme yasağının işlevsel hale getirilmesi ve 18 yaşından küçüklere sigara satış yasağının uygulanması mutlaka sağlanmalıdır.

Ayrıca, sigarayı bırakma tedavisi de sigorta kapsamına alınmalıdır.

Değerli arkadaşlar, gençlik geleceğimizin teminatıdır. Kötü alışkanlıkların, gençlerimizin güzel yaşamını kemirmesine izin vermemeliyiz. Bu konuda tam bir seferberliğe ihtiyaç vardır.

BAŞKAN - Sayın Doğan, lütfen tamamlayınız. Lütfen, son cümlenizi rica ediyorum.

NEVZAT DOĞAN (Devamla) - Tamamlıyorum efendim.

Daha sağlıklı, mutlu ve güçlü bir gelecek için sigarayla mücadele konusunda tüm kamuoyunun hassasiyetlerini ve siz değerli milletvekili arkadaşlarımın ilgisini bekliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN -Teşekkür ediyorum Sayın Doğan.

Gündemdışı konuşmaya cevap vermek üzere, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Şener; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kocaeli Milletvekilimiz Nevzat Doğan Beyin 4207 sayılı Yasa çerçevesinde yapmış olduğu konuşma gerçekten önemlidir; çünkü, sigara, tütün, ilk ortaya çıktığı günden bugüne kadar, sürekli tartışılmıştır.

Günümüzde de bazen romantik üsluplar içerisinde, şairane ifadelerle tütün üzerine söylenen sözler varsa bile, artık, kimsenin tartışmadan kabul ettiği nokta, sigaranın zararlı bir nesne oluşudur. (AK Parti sıralarından alkışlar)

İçenler mi, içmeyenler mi alkışlıyor?! (AK Parti sıralarından alkışlar)

Her ne kadar, Ahmet Arif gibi bazı şairlerimiz tütün üzerine ince sözler söylemişlerse de, "yanar da verir kendini dostun dudağına" gibi etkili ifadeler kullanmışlarsa da, belirttiğim gibi, artık, olay, romantik, ince, şairane sözlerin ötesinde, reel olarak, gerçeklerle değerlendirilmelidir diye düşünüyoruz.

Günümüzde, sigaranın sağlığa zararlı olduğu kesin olarak anlaşılmıştır. Biraz önce, sayın milletvekilimiz, değişik rakamlarla bunu ifade etmiştir.

Belki, birkaç yüzyıl öncesinde sigara tartışılsaydı çok farklı şeyler de söylenebilirdi. Nitekim, Amerika Kıtasının keşfinden sonra, 16 ncı Yüzyılda, tütün, Osmanlı Devletine girmeye başlamıştır ve tütün Osmanlı Devletine girdikten sonra, toplumda, birkısım insan tütün içerken, bir kısmı yadırgamıştır.

Tütünün ülkemize ilk girdiği bu dönemleri anlatan büyük Türk düşünürü Kâtip Çelebi, vaktiyle Kültür Bakanlığı tarafından basılmış bir kitabının büyük bir bölümünü tütüne ayırmıştı ve o dönemde, Osmanlı din bilginlerinin tütünü nasıl yorumladıklarını, nasıl değerlendirdiklerini uzun uzun anlatmıştır. Kimi "tütün içmek doğru değildir" demiş, kimi "tütün içmek yanlış değildir" demiş. Fakat, bu uzun bölüm, sonunda şöyle bir cümleyle bitiyordu; diyordu ki Kâtip Çelebi: "Tütün içmek doğru değildir diyen bilginlerin hiçbiri tütünü içmez, tütün içmek yanlış değildir diyen bilginlerin hepsi de tütünü içer." Belirttiğim gibi, bu, 16 ncı Yüzyıla ait bir tartışmadır. O günlerde, bugünkü tıbbî gelişmeler henüz olmadığı için, tütünün veya sigaranın sağlığa yönelttiği tehlikeler bilinmiyordu, sadece bir keyif aracı olarak algılanıyordu; ama, bugün, sayısız zararlarının bulunduğu, hatta, belki, henüz literatüre geçmeyen, bilinmeyen zararlarının da olabileceği ifade edilmektedir.

Bu kesin bilgi sebebiyledir ki, vaktiyle çok yaygın tiryakiliklerin bulunduğu Batı toplumlarında sigaradan korkunç bir kaçış vardır. Batı ülkelerinde, Amerika Birleşik Devletlerinde sigara içenlerin oranı çok düşmüştür, son derece azalmıştır. Bunun ötesinde, sigara içmeyi mümkün kılacak alanlar daralmıştır; insanlar, sigara içebilecek yerler, alanlar bulmakta güçlük çekmektedirler; hatta, bazı ülkelerde, otellerde, kendi odanızda bile sigara içmeniz mümkün değildir; ama, Batı'daki bu gelişime karşın, dünyadaki sigara aleyhtarı kampanyalara karşın, Türkiye, gerçekten -biraz önce Değerli Milletvekilimiz Nevzat Doğan Bey ifade ettiler- dünyada çok fazla sigara içilen ülkelerden biridir. Avrupa'daki oranlara göre değerlendirildiğinde de, en fazla sigara içilen ülke konumundadır.

Bu gerçekten hareket ederek, en azından, sigara içenlerin içmeyenleri tehdit etmesini engellemek maksadıyla, 7.11.1996 tarihinde 4207 sayılı Kanun, Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçmiştir. O dönemde, biz de bu Meclisteydik ve Meclisin büyük bir kabulüyle, mutabakatıyla, bu kanun Meclisten geçmiştir ve yürürlüğe girmiştir. Daha önce, özellikle şehirlerarası otobüslerde, genel, vatandaşın bulunduğu, çocukların, bebeklerin bulunduğu alanlarda yaygın bir şekilde içilen sigara, bu kanunun yayımından sonra pek çok yerde içilmez hale gelmiştir. Bu, müspet bir gelişme olmuştur. 

Aslında, kanunun amacı, kişileri ve toplumu tütün ve tütün mamullerinin zararlarından korumak olarak belirlenmişti ve 2 nci maddesinde de tütün ve tütün mamullerinin içilmesinin yasaklandığı durumlar ve yerler tek tek belirlenmekteydi; 3 üncü maddede de tütün ve tütün mamullerinin isim, marka veya alametler kullanılarak, her ne surette olursa olsun reklam ve tanıtımının yapılması, kullanımının özendirilmesine yönelik kampanyaların düzenlenmesi ve 18 yaşından küçüklere tütün mamulleri satışı yasaklanmaktaydı. Yasaklanmaktaydı diyorum; ama, ilk çıktığı güne vurgu yapmak için bunu söylüyorum. Halen, bu kanun yürürlüktedir ve bu yasaklar da devam etmektedir.

Yine, bu kanun çerçevesinde, sigara paketlerinin üzerine de "sağlığa zararlıdır" ibaresi yazılmıştır.

Geriye dönüp, o günden bugüne kadar meydana gelen uygulamalara baktığımızda, söz konusu kanun, amacı ve içeriğiyle son derece olumlu ve iyi niyetli yasaklar getirmiş; halen, birçok Avrupa ülkesinde uygulanmasına çalışılan düzenlemeler, bu kanunda yer almıştır. Ancak, iki ana başlık altında toplayacağımız yetersizlikleri sebebiyle, maalesef, istenilen düzeyde bir uygulamanın sağlanamadığını da söyleyebiliriz. Nedir onlar?..

Birincisi, tütün mamullerinin içilmesinin yasaklandığı yerlerde, uyarıya rağmen tütün mamulleri içen kimselere uygulanacak para cezası, kanuna göre, ancak, o yerin en büyük mülkî amiri tarafından verilebilmektedir. Dolayısıyla, cezanın kimin tarafından uygulanacağı belirlenirken "bu cezayı, o yerin en büyük mülkî amiri uygular" denildiğinde, fiilen ceza uygulanamaz hale getirilmektedir. Cezanın uygulanamaz hale gelişi ise, pratikte önemli sorunlar meydana getirmektedir ve neticede de, kanunun öngördüğü tedbirler aksamaktadır.

İkincisi, tütün mamullerinin isim, marka ve alametler kullanılarak, her ne suretle olursa olsun reklam ve tanıtımının yapılması, bunların kullanılmasını teşvik ve özendirici kampanyaların düzenlenmesi yasak olmasına rağmen -biraz da bana bağlı olduğu için demeyeyim; ama, gerçekten, fiilen de durum odur. Burada, Tekel İdaresini bunun dışında bırakıyorum- pek çok sigara üreticilerinin, değişik yöntemlerle, kanundaki bu yasağı delmeye çalıştıkları da görülmektedir. Kanunda reklam yasağı var. Bu yasağa, bir kamu kuruluşu olduğu için Tekelin uyuyor olması da yeterli değil. Türkiye'ye giren, Türkiye'de üretilen çok değişik sigaralar var, firmalar var ve bu yasak, kanundaki maksadı dışında, değişik yöntemlerle, vasıtalarla aşılmaktadır, delinmektedir ve en bilinen şekilleriyle de, süpermarketlerdeki markaları çağrıştıran logolar, dağıtım arabalarındaki renk çağrışımları, restoran ve bar gibi yerlerde yapılan tanıtım kampanyaları, bugüne kadar engellenememiştir.

Bu çerçeve içerisinde, yasadan kaynaklanan boşlukların giderilmesi her zaman mümkündür. Bu konuda, sayın milletvekillerimizin kanun teklifi sunma yetkileri de vardır; bunu değerlendirebilirler. Kanun tasarısı olarak da düşünülebilir; ama, milletvekillerimizin kendi iradeleriyle ortaya çıkan böyle bir talep herhalde daha anlamlı olur diye düşünüyorum.

Onun dışında, sigaraya yönelik olarak, basın yayın organlarından ve eğitim kurumlarından, daha farklı, daha etkili bir çerçeve içerisinde, topluma karşı bilgilendirme işlemi yapılabilir; ama, sigara içenin sıfır noktaya geldiği bir Türkiye'yi de veya sıfır noktaya geldiği bir ülkeyi de bulmak mümkün değildir. Bunun gerçekleşmeyeceği bir gerçek; ama, burada önemli olan hadise, özellikle küçükler ve bebeklerin sigara dumanının etkisinden kurtarılması ve bunun dışında, sigara içmeyenlerin içmeme hakkına müdahalenin önlenmesidir diye düşünüyorum.

Tekrar, sayın milletvekilimize teşekkürlerimi sunarak, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

2 adet Meclis araştırması önergesi vardır; okutuyorum :

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. - Antalya Milletvekili Nail Kamacı ve 22 milletvekilinin, doğal afetlerin yol açtığı zararların araştırılarak en aza indirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/42)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Doğal afetler, toplumun normal yaşam düzenini bozan, yaşam kalitesini düşüren ve dış yardıma gereksinim duyuran ekolojik olaylardır. Doğal afetlerin özellikleri, genellikle ani ve beklenmeyen bir zamanda olmaları ve büyük yıkımlara neden olmalarıdır.

Son dönemde ülkemizde de sık sık yaşanan deprem ve sel baskınlarından ülkemiz üzerindeki olumsuz etkilerinin araştırılarak, uğrayacağımız muhtemel felaketlerin önlenmesi için ne gibi tedbirlerin alınması gerektiği konusunda Anayasanın 98 inci, TBMM İçtüzüğünün 104 üncü ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

1- Nail Kamacı

(Antalya)

2- Ramazan Kerim Özkan

(Burdur)

3- Tuncay Ercenk

(Antalya)

4- Erdal Karademir

(İzmir)

5- Feridun Fikret Baloğlu

(Antalya)

6- Osman Özcan

(Antalya)

7- Nurettin Sözen

(Sıvas)

8- Mevlüt Coşkuner

(Isparta)

9- Ali Cumhur Yaka

(Muğla)

10- Ali Arslan

(Muğla)

11- Halil Ünlütepe

(Afyon)

12- Fahrettin Üstün

(Muğla)

13- Atilla Emek

(Antalya)

14- Mustafa Gazalcı

(Denizli)

15- Muhsin Koçyiğit

(Diyarbakır)

16- Mehmet Uğur Neşşar

(Denizli)

17- V. Haşim Oral

(Denizli)

18- Nuri Çilingir

(Manisa)

19- Şefik Zengin

(Mersin)

20- Ferit Mevlüt Aslanoğlu

(Malatya)

21- Muharrem Toprak

(İzmir)

22- Hasan Güyüldar

(Tunceli)

23- Hakkı Ülkü

(İzmir)

Gerekçe:

Küresel ısınma nedeniyle artış gösteren "sera etkisi" olarak tanımlanan tehlike, ozon tabakasındaki incelme ve bunlara bağlı olarak iklimde görülen değişim, asit yağmurları, kirli hava, erozyon nedeniyle verimsizleşen tarım alanları, nesli tükenen endemik türler ekosistemimizi ciddî olarak etkilemektedir.

Bilindiği gibi ülkemizin morfolojik ve klimatolojik özellikleri nedeniyle büyük can ve mal kayıplarına yol açan doğal afetlerle sık sık karşılaşılmaktadır. Doğal afetleri, jeolojik afetler (deprem, volkanik hareketler, zemin kaymaları, çığ, heyelan vb.) meteorolojik afetler (tayfun, siklon, kuraklık vb.) hidrolojik ve denizlerle ilgili afetler (erozyon, yağmur, sel, tsunami, deniz yüzeyi değişimleri, dolu, biyolojik afetler vb.) insana bağlı afetler (hava ve su kirliliği, yangınlar, patlamalar) olarak sınıflandırabiliriz.

Ülkemizde çok farklı afet türleri görülmekte olup, bu afetlerin basında yarattığı hasar durumları dikkate alındığında, yüzde 64 deprem, yüzde 16 heyelan, yüzde 15 su baskınları, yüzde 4 yangın, yüzde 1 oranında çığ, fırtına, yeraltı suyu yükselmeleri gibi meteorolojik kökenli diğer afetler gözlenmektedir. Ülkemiz için bu afetler ne bir başlangıç ne de sondur. Türkiye, afetlerle yaşamasını öğrenmek, afetleri karşılamak ve bunları en az zararla geçiştirebilmek için gerekli çalışmaları yapmak zorundadır. Hem bu doğal afetlerden hem de kendi ellerimizle yarattığımız olumsuz çevre koşullarından korunmak için bilgilenmek ve bilinç düzeyini yükseltmek durumundadır. Oysa biz yer seçimi konusunda yanlışlıklarımızı tekrarlayarak, dayanıksız yapılar üreterek doğa güçlerine meydan okumaya ve afetlere davetiye çıkarmaya devam ediyoruz. Kontrolsüz kentleşme ve endüstrileşme, fay hattı üzerine yerleşimin ve endüstriyel alanların inşa edilmesi, yerleşim alanlarının alüvyonlu topraklar olması, yapılan imar uygulamalarının yanlışlığı ve binalardaki kat sayısının zeminin sağlamlığıyla değerlendirilmemesi sonucu oluşan depremler nedeniyle çok kısa süre önce de can ve mal kayıplarını yaşadık.

Yine, yanlış imar planları, çarpık kentleşme, yanlış tarım uygulamaları, çayır-mera arazilerinin yeteneklerine göre kullanılmamaları, sağanak yağışların fazla olması nedeniyle, bu alanlarda bulunan dere, çay yataklarının ıslah edilmemesi, kanalların bakımlarının yapılmaması nedeniyle sık sık su baskınları ve sel felaketleri de ülkemizde yaşanmaktadır. Aralık ayında Antalya İlinin Kale (Demre) İlçesinde, ocak ayı içinde ise Kumluca, Mavikent, Kaş İlçelerinde ve diğer illerimizde benzer nedenlerle sel felaketleri yaşanmıştır.

Ölüm ve yaralanmalara neden olan doğal afetler sonrasında sağlık hizmetlerinin yetersizliği önplana çıkmıştır.

İstatistiklere göre, geçen yüzyılda doğal afetlere bağlı olarak ülkemizdeki doğrudan ekonomik kayıp GSMH'nin yüzde 1'ini bulmaktadır. Dolaylı ekonomik kayıp olarak da pazar kaybı ve üretim kaybı gibi faktörler de göz önüne alındığında bu oranın yüzde 3-4'e ulaştığı görülmektedir.

Son yıllarda meydana gelen afetlerde yaşanan temel sorun, tehlikenin saptanmasına rağmen uygulayıcı birimlerce gerekli önlemlerin alınmadığı, sonuçta ortaya çıkacak olan riskin önceden saptandığı şeklinde olmuştur. Örneğin, yaşanan sel felaketlerinde gerekli önlemler alınsaydı hasar daha az meydana gelecekti.

Ülkemizin, millî servetinin bu tür ihmaller nedeniyle kaybına tahammülü kalmamıştır.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması hususundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Diğer önergeyi okutuyorum:

2. - Adana Milletvekili Tacidar Seyhan ve 19 milletvekilinin, özel kurs ve dershaneler ile etüt eğitim merkezlerinin sorunlarının araştırılarak düzenli, verimli bir yapı ve işleyişe kavuşturulması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/43)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye'nin en büyük sorunu olan işsizliğin kaynağı ekonomik olduğu kadar kültürel nedenlere de dayanmaktadır. İşsizlerimizin yüzde 50'den fazlasının hiçbir meslekî bilgi ve beceresi bulunmamaktadır. Bu durum Türkiye'de meslek eğitiminin ne kadar büyük önem arz ettiğini açıkça ortaya koymaktadır. Bu gerçeğin bilinmesine rağmen zamanında gerekli tedbirlerin alınmamış olması, yasal düzenlemelerin yapılmamış olması, özel kurs ve dershanelerin, etüt eğitim merkezlerinin ciddî sıkıntılar yaşamasına neden olmuştur. Türkiye'de özel kurs ve dershanelerin işleyişini daha düzenli ve verimli bir yapıya kavuşturmak, meslek kurslarımızı uluslararası düzeye taşımak zorunluluk haline gelmiştir.

Bunların yapılabilmesi için kurumların sorunlarının araştırılması, ilgili dernek ve kuruluşların görüşleri de alınarak özel kurs ve dershanelerin yeniden yapılandırılması ve ilgili kanunların güncelleştirilerek Türkiye koşullarına uygun hale getirilmesi ihtiyacı vardır.

Yukarıda belirtilen nedenlerle Anayasanın 98 inci, TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

Saygılarımızla.     3.2.2003

1- Tacidar Seyhan

(Adana)

2- Engin Altay

(Sinop)

3- Mehmet Yıldırım

(Kastamonu)

4- Fuat Çay

(Hatay)

5- Zekeriya Akıncı

(Ankara)

6- Abdulaziz Yazar

(Hatay)

7- Mehmet Mesut Özakcan

(Aydın)

8- Ramazan Kerim Özkan

(Burdur)

9- Ali Rıza Gülçiçek

(İstanbul)

10- Mehmet Tomanbay

(Ankara)

11- Mustafa Gazalcı

(Denizli)

12- Osman Coşkunoğlu

(Uşak)

13- Feramus Şahin

(Tokat)

14- Kemal Demirel

(Bursa)

15- Atilla Kart

(Konya)

16- Emin Koç

(Yozgat)

17- Muharrem Toprak

(İzmir)

18- Orhan Ziya Diren

(Tokat)

19- Turan Tüysüz

(Şanlıurfa)

20- Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu

(Ankara)

Gerekçe:

Eğitim sektöründe vakıflar (belediye, üniversite faaliyetleri) oldukça fazlalaşmış durumdadır. Bütçeye girdi olabilecek önemli kaynaklar, günümüzde vakıflara yönlendirilmektedir. Özellikle yaygın eğitim alan kursiyerlerin yüzde 7'si Millî Eğitim, Maliye, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının denetiminde olan Gelir veya Kurumlar Vergisine tabi 625 sayılı Yasaya göre kurulan kurumlardır, yüzde 93'ü ise vakıf ve derneklerdedir. İşte bu nedenle vergi yükü 625 sayılı Yasaya tabi kurumların üzerine bırakılmıştır.

Bu haksız rekabet karşısında devletin koyduğu standartlara göre (fizikî şartlar, öğretmen niteliği, Millî Eğitim Bakanlığının onayladığı müfredatlar çerçevesinde) eğitim öğretim yapan 625 sayılı Yasaya tabi kurumların kursiyer sayısı yüzde 7'ye düşerken Maliye Bakanlığınca toplanması gereken vergiler özellikle üniversite ve belediyelerin kurmuş oldukları vakıflar ve dernekler tarafından yapılan eğitimler sonucunda vergi dışı hale getirilmiştir.

Vakıf kurmayan ticarî müesseseler bu durumda mağdur olmaktadır.

Millî Eğitim Bakanlığımızca, ücret karşılığında yaygın eğitim ve öğretim yapan kurumlar, tek çatı altında (Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürlüğünde, 625 sayılı Yasaya tabi olarak) toplanmalı; böylece başıboşluk, çifte standart ortadan kaldırılmalı; belediyeler, dernekler, üniversite vakıfları ve diğer vakıflar tarafından oluşturulan eğitimdeki dağınıklık önlenmelidir.

Eğitimin bağış ve hibe adı altında ücret alınarak yapılmasının önüne geçilmelidir. Maliye Bakanlığını zarara uğratan kuruluşlar açık bir şekilde halka ilan edilerek, 625 sayılı Yasaya tabi olarak çalışan kurumların da mağduriyeti önlenmelidir.

Kaçak ve yasal olmayan bazı kurum ve kuruluşların (belediyeler, dernekler, üniversite vakıfları ve diğer vakıflar) haksız rekabet yaparak eğitim ve öğretim yaptıkları ve bu nedenle, Türk Ceza Kanununun 261 inci maddesini ihlal ettikleri görüldüğünden ilgili önlemler acilen alınmalıdır.

4322 sayılı Yasaya bağlı olarak, 1999 yılında, Millî Eğitim Bakanlığınca çıkarılan yönetmelik gereğince, özel öğretim kurumlarına konulan, kahvehane ve sair gibi yerlerden 200 metre uzak olma şartı, mevcut kurumları mal sahibine bağımlılığa itmekte veya kapanmasına neden olmaktadır. Ayrıca, kurum açacak müteşebbisleri de caydırmaktadır.

Özel kurs ve dershaneler devlet kurumlarına eşdeğer kurumlar gibi gösterilerek, bu kurumlarda çalışanların sosyal ve siyasî engellemelere tabi tutulmasına neden olmaktadır. Bu kurumların idarecileri ve öğretmenlerinden siyasî partiye üye olan varsa, görevlerine son verilmektedir. Seçimler döneminde, tüm kursların idareci ve öğretmenleri, aday olabilmek için istifaya zorlanmaktadır. Bu durum, insan haklarına ve eşitlik ilkesine aykırıdır.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sayın milletvekilleri, yolsuzluklar konusundaki (10/9) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun Başkanlık Divanı seçimine dair bir tezkeresi vardır; okutuyorum:

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - (10/9) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/181)

        19.2.2003

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Komisyonumuz, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üyelerini seçmek üzere 19.2.2003 Çarşamba günü saat 14.00'te Ana Bina PTT karşısı araştırma komisyonu toplantı salonunda 12 üyeyle toplanmış ve aşağıda isimleri yazılı sayın üyeler belirtilen görevlere seçilmişlerdir.

 

Ahmet Güryüz Ketenci

 

 

 

Komisyon Geçici

 

 

 

Başkanı

 

 

 

Adı ve soyadı

Seçim Bölgesi

Aldığı Oy

Başkan

: Azmi Ateş

İstanbul

10

Başkanvekili

: Hamza Albayrak

Amasya

10

Sözcü

: Nimet Çubukçu

İstanbul

9

Kâtip

: Fahrettin Poyraz

Bilecik

9

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Sözlü soru önergelerinin geri alınmasına dair önerge vardır; okutuyorum:

2. - Denizli Milletvekili Mehmet Uğur Neşşar'ın (6/163, 6/164) esas numaralı sözlü sorularını geri aldığına ilişkin önergesi (4/18)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmında yer alan (6/163) ve (6/164) esas nolu sözlü sorularımı geri almak istiyorum.

Gereğini saygıyla arz ederim.

           Mehmet Neşşar

             Denizli

BAŞKAN - Soru önergeleri geri verilmiştir.

Tarım ve Köyişleri Bakanının, İçtüzüğün 98 inci maddesine göre verilmiş bir önergesi vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Meclisimizin 19.2.2003 tarihinde yapacağı 34 üncü Birleşim gündeminin "Sözlü Sorular" bölümünde, doğrudan gelir desteği ödemeleriyle ilgili, Niğde Milletvekili Orhan Eraslan tarafından verilen (6/84) esas nolu sözlü soru önergesine, Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt tarafından verilen 14 sıra (6/96) esas nolu sözlü soru önergesine, Manisa Milletvekili Ufuk Özkan tarafından verilen 42 sıra (6/133) esas nolu sözlü soru önergesine, Şanlıurfa Milletvekili Sabahattin Cevheri tarafından verilen 56 sıra (6/147) esas nolu sözlü soru önergesine bir seferde cevap vermek istiyorum.

Gereğini bilgilerinize arz ederim.

Prof. Dr. Sami Güçlü

Tarım ve Köyişleri Bakanı

BAŞKAN - Sözlü soruların görüşülmesine başlanınca gereği yerine getirilecektir.

Sayın milletvekilleri, Başbakanlığın Anayasanın 82 nci maddesine göre verilmiş 2 adet tezkeresi vardır; okutup, ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

3. - Devlet Bakanı Ali Babacan, Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım ve Turizm Bakanı Güldal Akşit'in,  bir heyetle birlikte Çin'e yaptıkları resmî ziyarete iştirak etmeleri uygun görülmüş olan milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/182)

        18.2.2003

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Devlet Bakanı Ali Babacan, Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım ve Turizm Bakanı Güldal Akşit'in, görüşmelerde bulunmak üzere, bir heyetle birlikte 13-17 Ocak 2003 tarihlerinde Çin'e yaptıkları resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasamızın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

   Abdullah Gül

         Başbakan

                Liste

Ömer Çelik

Adana Milletvekili

Reha Denemeç

Ankara Milletvekili

M. İhsan Arslan

Diyarbakır Milletvekili

Nurettin Canikli

Giresun Milletvekili

Egemen Bağış

İstanbul Milletvekili

Hüseyin Besli

İstanbul Milletvekili

Nazım Ekren

İstanbul Milletvekili

İbrahim Özal

İstanbul Milletvekili

Vahit Erdem

Kırıkkale Milletvekili

Şaban Dişli

Sakarya Milletvekili

Faruk Özak

Trabzon Milletvekili

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

İkinci tezkereyi okutuyorum:

4. - İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu, Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M. Hilmi Güler ve Kültür Bakanı Hüseyin Çelik'in, bir heyetle birlikte Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan'a yaptıkları resmî ziyarete iştirak etmeleri uygun görülmüş olan milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/183)

        18.2.2003

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu, Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M. Hilmi Güler ve Kültür Bakanı Hüseyin Çelik'in, görüşmelerde bulunmak üzere, bir heyetle birlikte 7-11 Ocak 2003 tarihlerinde Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan'a yapacağı resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasamızın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

   Abdullah Gül

         Başbakan

 

Liste

Reha Denemeç

Ankara Milletvekili

Nurettin Canikli

Giresun Milletvekili

Egemen Bağış

İstanbul Milletvekili

İdris Naim Şahin

İstanbul Milletvekili

Şaban Dişli

Sakarya Milletvekili

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, gündemin "Sözlü Sorular" kısmına geçiyoruz.

IV. -  SORULAR VE CEVAPLAR

A) SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Balıkesir Milletvekili Ali Kemal Deveciler'in, Karayolu Güvenliği Yüksek Kurulunun toplantılarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi ve yazılı soruya çevrilmesi nedeniyle konuşması (6/77)

BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.

Sayın milletvekilleri, bu önerge, üç birleşim içinde cevaplandırılmadığından, İçtüzüğün 98 inci maddesinin son fıkrası uyarınca yazılı soruya çevrilecektir; önerge gündemden çıkarılmıştır.

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Deveciler.

Konuşma süreniz 5 dakika.

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Başbakan tarafından cevaplanmayan sözlü soru önergemle ilgili söz almış bulunmaktayım; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

AKP iktidarının acil eylem planında belirtilen ve ülke gündeminin en önemli konusu olan ülkemizdeki karayollarının duble yol olarak yapılması, hakikaten, günümüzü meşgul eden, üzerinde durmamız gereken en önemli konulardan birisidir.

17 Ekim 1996 tarihinde kabul edilen 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 4 üncü maddesi gereğince, karayolu güvenliği konusunda hedefleri tespit etmek ve uygulatmak amacıyla, Başbakanın başkanlığında, Adalet, İçişleri, Maliye, Millî Eğitim, Bayındırlık ve İskân, Sağlık, Ulaştırma, Orman Bakanları ve Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün bağlı olduğu Bakan ile Jandarma Genel Komutanı, Başbakanlık Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarı, Emniyet Genel Müdürü ve Karayolları Genel Müdüründen oluşan Karayolu Güvenliği Yüksek Kurulunun teşkili öngörülmüştür. Bu kurulun, yılda en az iki defa olağan toplanması yasa gereğidir. Yaptığım araştırma neticesi, yasanın yürürlüğe girmesinden bugüne kadar bu kurulun hiç toplanmadığını üzüntüyle öğrenmiş bulunmaktayım.

Yurdumuzda her yıl meydana gelen trafik kazalarında trilyonları aşan maddî kayıp ve zararların yanında yüzlerce vatandaşımız hayatını kaybetmekte, bir o kadarı da sakat kalmaktadır. Meydana gelen kazalar sonucu ülkemiz, her yıl, sanki savaşa girmiş gibi can kaybetmekte, geride ıstırap ve gözyaşı bırakmaktadır. Kazaları önlemek için sürücülere uygulanan para cezaları ne kadar artarsa artsın, bunun çare olmadığı gözlenmektedir. Bunun için, Karayolu Güvenliği Yüksek Kurulunun toplanması, kazaları önleyici tedbirler alması ve bunu uygulatmasıyla karayolu güvenliğinin sağlanması gereklidir.

Bilindiği gibi, Devlet Karayolları, Bayındırlık Bakanlığına bağlı bir genel müdürlük olarak işlevini sürdürmektedir. Bütçeden aldığı pay, sadece Bakanlık bütçesiyle sınırlı kalmaktadır. Böyle olunca, ciddî önlemler alınmasında üst kurula pek çok görev düşmektedir.

Bir şeyi kabul ve itiraf etmemiz gerekir ki, sürücü kusuru yanında, karayolları ağımızın pek çok kesiminde kazaya yol açacak yapım hatalarından, bakım ve güvenlik yönünden önlem alınmamasından kaynaklanan sebeplerle kazalar hep olmaktadır. Bu konuda kurulca alınacak gerçekçi tedbir ve kararların hayata geçirilmesiyle, kazaların asgarî düzeye çekileceğinden kuşku yoktur. Avrupa'da, özellikle Fransa'da uygulanan sistem de, bizim Karayolları Trafik Kanunumuzda benimsenen sistemdir ve bu ülkelerdeki uygulamalarla sonuç alınmış, kazalar asgarî düzeye çekilmiştir.

Sayın Başbakanımıza tavsiyemiz, yasa hükmünün uygulanmasını temin ve karayollarımızda güvenliğin sağlanmasıdır. Onun için, trafik kazalarının en aza indirilmesi amacıyla AKP iktidarının gündeminde olan...

SONER AKSOY (Kütahya) - AKP değil, AK Parti...

ALİ KEMAL DEVECİLER (Devamla) - ...karayollarının duble olması çalışmalarına ışık tutmak üzere, bu Karayolu Güvenliği Yüksek Kurulunun derhal toplanarak, gerekli kararların alınmasının sağlanacağını ümit ediyorum.

Sayın AKP milletvekilleri, söz almış bulunmam sebebiyle, sizlere bazı hususları hatırlatmak istiyorum. AKP milletvekilleri olarak gerek seçim bildirgenizde gerek hükümet programınızda gerekse siz sayın milletvekillerinin seçim konuşmalarında iktidara gelmek için halkımıza verdiğiniz bazı sözleri hatırlatarak, bu sözleri tutmanızı istiyorum.

Özellikle kırsal kesimde yaşayan ve yaşamını hayvancılıkla, tarımla, çiftçilikle sürdürmekte olan insanlarımızın sorunlarına sahip çıkmanızı istiyorum. Sizler, Adalet ve Kalkınma Partisi olarak, bu kesimden oy alabilmek için, çiftçilerimizin Ziraat Bankasına ve tarım kredi kooperatiflerine olan ve şu anda icralara düştükleri bu çiftçi borçlarının ödenebilmesi için gerekli kolaylıkları göstereceğinizi, hatta, çiftçi borçlarını sileceğinizi söylemediniz mi?! Bu mağdur durumda bulunan insanlarımız, sizlerden sözlerinizi tutmanızı istiyor.

Yine, çiftçilerimizin kullandıkları mazotta indirim yapılacağını söyleyerek, yeşil mazotu vereceğinizi sizler vaat ettiniz; ama, bırakın yeşil mazot vermeyi, seçimden bugüne kadar, mazota 15 sefere yakın zam yaptınız. Herhalde, sizler, yeşil mazotun rengini hâlâ tutturamadınız. Zannedersem, mazotun rengini tutturmaya çalışıyorsunuz da, onun için yeşil mazotu veremediniz. Yeşil mazotun rengini tutturup imal ettiğinizde, herhalde o zaman, çiftçiye yeşil mazotu vereceksiniz. Bundan kuşkum yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Deveciler, lütfen, toparlayın.

ALİ KEMAL DEVECİLER (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

Çiftçiye verdiğiniz vaatler, sözde kalmasın. "Ne yapalım, daha üç aylık hükümetiz" demeyin; çünkü, kürsüye çıkan gerek bakan gerek milletvekilleri, hâlâ "üç aylık iktidarız" sözünün altına sığınmaya çalışıyorsunuz. Üç aylık hükümetsiniz ama, seçim öncesi, propaganda döneminde, Genel Başkanınızın, o meşhur Bozüyük seferinde, Toprak Holding ve Çukurova Holdinge verdiği sözleri, nasıl acilen tuttuğunuzu hep birlikte, tüm Türkiye gördü. (CHP sıralarından alkışlar)

RESUL TOSUN (Tokat) - Yahu ne alakası var!

AHMET YENİ (Samsun) - Ne alakası var!

ALİ KEMAL DEVECİLER (Devamla) - Bozüyük İlçesinde, seçim öncesi verilen ve tutulan sözlerle, seramikçilere 40 trilyon lirayı, karşılıksız, bir gecede, bir önergeyle hibe ettiniz, hem de geri ödemesiz hibe ettiniz.

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Ezbere konuşuyorsun, yok öyle bir şey.

ALİ KEMAL DEVECİLER (Devamla) - Yine, Çukurova Holdingin sahibi Mehmet Emin Karamehmet'in, kendisine ait Pamukbanktan ve Yapı Kredi Bankasından kullandığı kredilerle ilgili 5,2 milyar dolar borcunu, 3 yıl ödemesiz, 15 yıl vadeye, AKP iktidarı olarak, siz yaydınız; biz yaymadık. (CHP sıralarından alkışlar)

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Ezbere konuşuyorsun; öğren de öyle gel!

İNCİ GÜLSER ÖZDEMİR (İstanbul) - Öğren de öyle gel!

ALİ KEMAL DEVECİLER (Devamla) - Demek ki, AKP Hükümeti olarak, istedikten sonra, seçim öncesi verilen sözler tutulabiliyormuş!

BAŞKAN - Sayın Deveciler...

ALİ KEMAL DEVECİLER (Devamla) - Bitiriyorum...

Onun için, Toprak Holdinge, Çukurova Holdinge verdiğiniz sözleri nasıl tuttuysanız, seçim öncesi çiftçiye, hayvancıya verdiğiniz sözleri derhal tutunuz. Çiftçinin, Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatifleri borçlarını faiziyle birlikte silerek, vaat ettiğiniz ucuz, yeşil mazotu da derhal çiftçiye veriniz. Veriniz ki, sözlerinizi tuttuğunuzu tüm millet görsün.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Deveciler.

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Ezbere konuşuyorsun, ezbere... Hiçbiri öyle değil; öğren de gel...

İNCİ GÜLSER ÖZDEMİR (İstanbul) - Tribünlere oynayanları da görüyorlar; devam edin...

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri...

2. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Konya-Ereğli'deki İvriz Kaya Kabartmasının ve benzeri tarihî eserlerin korunmasına ilişkin Kültür Bakanından sözlü soru önergesi (6/80)

BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.

Sorunun görüşülmesi ertelenmiştir.

3.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, millî eğitim politikasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/81)

BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.

Sorunun görüşülmesi ertelenmiştir.

4. - Diyarbakır Milletvekili Muhsin Koçyiğit'in, ilk defa kamu hizmetine girecek doktorların açıktan atamalarının ne zaman yapılacağına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (6/82)

BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Burada.

Soru önergesini okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ tarafından sözlü olarak yanıtlandırılmasını arz ederim.

            Muhsin Koçyiğit

       Diyarbakır

Bilindiği üzere, ilk defa kamu hizmetine girecek doktorların açıktan ataması kura yöntemi ile gerçekleştirilmektedir. Ancak, mecburî hizmeti olan veya mecburî hizmetten muaf tutulan doktorların açıktan ataması Mayıs 2002 tarihinden beri yapılmamış bulunmaktadır.

Mecburî hizmeti bulunan veya mecburî hizmetten muaf tutulan doktorların açıktan ataması ne zaman yapılacak?

BAŞKAN - Sayın Bakan, buyurun.

Süreniz 5 dakikadır.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; göreve geldiğimden bu yana, bana ve Bakanlığımdaki ilgili birimlere en çok sorulan sorulardan biri, hekimlerin nakil, atama ve kuralarıyla ilgilidir.

Bugün, ülkemizde toplam 85 000 hekim bulunmasına ve 800 kişiye 1 hekim düşmesine karşın, maalesef, bölgelerarası hekim istihdamında büyük eşitsizlikler vardır ve istihdamda sıkıntı olan bölgelerde sağlık hizmetlerinde ciddî aksamalar meydana gelmekte, yatırımlar da atıl bir şekilde beklemektedir. Mecburî hizmet kanunu diye bilinen uygulamanın da gerekli uygun istihdamı sağlayamadığını görmekteyiz. Her yıl, tıp fakültelerinden yaklaşık 4 500 hekim mezun olmaktadır. Bakanlığımızın elinde, ilgili yasaya dayanan, kullanılabilir pratisyen hekim kadrosu, yüksek sayıda mezun olan bu hekimlerin hepsinin açıktan atamaları için yeterli değildir. Bakanlığımızın, taşradaki hekim ihtiyaçlarını karşılamak üzere 7 000 pratisyen hekim ve 4 200 uzman hekim olmak üzere toplam 11 200 hekim kadrosuna ilişkin kanun tasarısı taslağı, kanunlaşması için 4 Şubat 2003 tarihinde Başbakanlığa sunulmuştur.

Sayın milletvekilimizin soru önergesinde, ayrıca, mecburî hizmeti olan veya muaf tutulan doktorların açıktan atamalarının Mayıs 2002 tarihinden bu yana yapılmadığından söz edilmektedir.

Sayın milletvekilleri, mecburî hizmetten muaf uzman hekimler için -bu süre zarfında- sayın milletvekilimizin belirttiği tarihten itibaren 4 ayrı kura, mecburî hizmeti olan uzman hekimler için de 7 ayrı kura düzenlenmiştir. Yine, bu kuralarda 7 513 kadro ilan edilmiş olup, 3 542 hekim ataması yapılmıştır. Görüldüğü gibi, Bakanlığımız, sürekli olarak münhal kadroları ilan etmekte ve atama yapmaktadır; ancak, ilan edilen kadroların sadece yüzde 47'sine yerleştirme yapılmış olması, hekimlerimizin ilan edilen bu kadrolara yeterli ilgi duymadığını da göstermektedir; çünkü, ilan edilen kadrolar, daha çok, ihtiyaç bulunan doğu ve güneydoğudaki kadrolardır.

Sayın Başkan ve değerli milletvekilleri; Bakanlığımız, hekim istihdamını sağlamak için bir yandan yeni kadro tahsisi yaparken, diğer taraftan da münhal kadrolara periyodik olarak kura yoluyla atama yaparak hekim istihdamındaki sıkıntıları çözmeye çalışmaktadır.

Bunun dışında "Mecburi Hizmet Kanunu" diye bilinen kanun üzerinde çalışmalarımıza devam etmekteyiz. Bu kanunun istihdam konusundaki yaraları tamir edemediğini gördüğümüz için, kanunun rehabilite edilmesi ve gönüllü hizmete yönlendirecek bir başka uygulamanın yürürlüğe sokulması için de şu anda çalışmalarımıza devam ediyoruz.

Sağlık hizmetlerini daha dengeli, daha kaliteli ve eşit sunabilmemiz için, yürütmekte olduğumuz personel politikalarının siyasî müdahalelerden arındırılmış olması da en büyük arzumuzdur.

Yüce Meclisimizin, bu konuda, bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da duyarlılık göstereceğine inanıyor, saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.

5. - Diyarbakır Milletvekili Muhsin Koçyiğit'in, Diyarbakır'da sivil havaalanı kurulup kurulmayacağına ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/83)

BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.

Sorunun görüşülmesi ertelenmiştir.

Sayın milletvekilleri, 6, 14, 42 ve 56 ncı sıralardaki soruları, Sayın Tarım ve Köyişleri Bakanı tek konuşmayla cevaplandıracaktır.

6. - Niğde Milletvekili Orhan Eraslan'ın, Niğde, Nevşehir ve Aksaray'da 2002 yılı doğrudan gelir desteği ödemelerinin ne zaman yapılacağına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı (6/84)

7. - Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün, çiftçilerin kredi borçlarına ve Ardahan'da doğrudan gelir desteği ödemelerinin ne zaman yapılacağına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı (6/96)

8. - Manisa Milletvekili Ufuk Özkan'ın, Manisa'da doğrudan gelir desteği ödemelerinin ne zaman yapılacağına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı (6/133)

9. - Şanlıurfa Milletvekili Sabahattin Cevheri'nin, doğrudan gelir desteği ödemelerinin Şanlıurfa'da ne zaman yapılacağına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı (6/147)

BAŞKAN - Soruları okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Başbakan Sayın Abdullah Gül tarafından sözlü olarak cevaplandırılması için gereğini arz ederim.

Saygılarımla.

  Orhan Eraslan

               Niğde

Bilindiği üzere uygulanan ekonomi politikaları sonucu çiftçilerimiz hem üretim hem de pazarlama alanlarında sıkıntı içerisine düşmüş ve yaşam koşulları giderek ağırlaşmıştır.

Bu koşullar altında devletin yapmış olduğu ödemeler daha da önem kazanmış, çiftçilerimizin yapılacak olan doğrudan gelir desteği ödemelerine ihtiyaç ve hassasiyeti artmıştır.

Soru: Niğde, Nevşehir ve Aksaray İllerindeki çiftçilerimize 2002 yılına ait olarak yapılması gereken doğrudan gelir desteği ödemesi ne zaman yapılacaktır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Tarım Bakanı Prof. Dr. Sami Güçlü tarafından, sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

      Ensar Öğüt

           Ardahan

1- Çiftçilerin tarımsal üretim amaçlı, her türlü tohum, fidan, gübre, ilaç her türlü girdi ve hayvancılık, tarım alet ve makineleri kredilerinin T.C. Ziraat Bankasına, Tarım Kredi Kooperatiflerine, Tarım İşletmelerine, Türkiye Ziraî Donatım Kurumuna, Toprak Mahsulleri Ofisine olan borç faizlerinin kaldırılması hakkında ne düşünüyorsunuz?

2- 1998-2002 yılları arasında alınan kredi borçlarının faizlerinin silinmesini, anaparanın 2 yıl içerisinde 4 taksit halinde ödenmesini düşünüyor musunuz?

3- Yılın 8 ayını kışla geçiren Ardahan'ın insanları çiftçilikle ve hayvancılıkla geçimlerini sağlamaktadır. Soru önergemize verilen cevapta, Ardahan'ın 2002 yılı doğrudan gelir desteği icmallerinin, Hazine Müsteşarlığına gönderildiği belirtilmiştir. Henüz ödenmeyen doğrudan gelir desteği parasını ne zaman ödemeyi düşünüyorsunuz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın aracılığınızla Sayın Tarım Bakanı Prof. Dr. Sami Güçlü tarafından sözlü olarak yanıtlandırılmasını arz ederim.

    Ufuk Özkan

            Manisa

Tarım sektörünün 1980'li yıllardan beri ihmal edildiği bilinmektedir. Bu nedenle,

1- Tarımda doğrudan gelir desteği kapsamında Manisa'ya neden hâlâ ödeme yapılmamıştır?

2- Manisalı çiftçilerimize ne zaman ödeme yapılacaktır?

3- Doğrudan gelir desteği ödemelerinde il bazındaki öncelik sırasının kriteri nedir?

4- 2003 yılı ve sonrasında da gelir desteği ödemeleri yapılacak mıdır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Prof. Dr. Sami Güçlü tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim.

Saygılarımla. 29.1.2003

        Sabahattin Cevheri

          Şanlıurfa

Tarımsal üretim yapan çiftçilere hibe şeklinde yardım maksadıyla ödenen doğrudan gelir destekleme ödemeleri bugüne kadar 41 ilde yüzde 50 oranında ödenmesine rağmen Şanlıurfa İlimizde hiçbir ödeme yapılmamış, bu konuda herhangi bir açıklamada da bulunulmamıştır. Bu konudaki çalışmalarınız nelerdir? Ne zaman ödeme yapmayı düşünüyorsunuz?

BAŞKAN - Sayın Bakan, 4 sözlü soru önergesini cevaplandırmak üzere size 20 dakika süre veriyorum.

Buyurun Sayın Güçlü. (AK Parti sıralarından alkışlar)

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün sözlü sorularla ilgili bölümümüzde, Niğde Milletvekilimiz Orhan Eraslan, Ardahan Milletvekilimiz Ensar Öğüt, Manisa Milletvekilimiz Ufuk Özkan ve Şanlıurfa Milletvekilimiz Sabahattin Cevheri'nin, daha çok doğrudan gelir desteğiyle ilgili, ama, onun dışında da ek bazı sorularına birlikte cevap vermek için söz aldım; hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.

Efendim, sayın milletvekillerimizin bu sorularını bayramdan önce verdiklerini tahmin ediyorum, ben buradaki tarihi tam olarak fark edemedim. Dolayısıyla, bu soruları ilettiklerinde, bu konuda gerçekten merak ettikleri ve bayram münasebetiyle memleketlerine, şehirlerine gittiklerinde kendilerine yoğun bir soru yöneltileceğini biliyorlar ve bu cevabın da Meclis kürsüsünden, ilgili bakandan alınarak onlara iletilmesini diliyorlardı; elbette haklıydılar. Ancak, hepimizin bildiği gibi, hükümetimiz, bayram öncesinde, bu konuda elbette arzu edilen seviyede olmasa bile, çiftçilerimizin 32 ilde doğrudan gelir desteği alacaklarının yüzde 40'ını temin etme ve ödeme imkânını buldu; dolayısıyla, bu soruyu soran milletvekillerimiz de nispeten daha rahat bir şekilde gittiler. Kendilerine yöneltilen sorular azaldı, onların bu konuda cevap verme imkânı daha kolay oldu ve tabiî, AK Partiyi eleştirme imkânı da biraz azaldı.

Elbette, gönlümüz, çiftçilerimize daha yüksek oranda, yani, bir başka ifadeyle, alacaklarının tamamını ödemiş olmayı arzu eder. Ancak, yine, bu Meclisin çatısı altında bulunan bizlerin yakından bildiği bir husus, ülkemizin içinde bulunduğu malî imkânlar bu konuda bir gecikmeyi beraberinde getirmektedir.  Nitekim, bizim halen yapmaya çalıştığımız, tedarik etmeye çalıştığımız bu ödeme 2003 yılına ait de değildir; dolayısıyla, bu hususta çok fazla eleştirilecek... Balıkesir Milletvekilimiz Sayın Ali Kemal Deveciler'in, bana yöneltilen sorularla da alakalı, AK Partiye yönelttiği eleştirilere de kısmen böylece cevap verme imkânı da bulacağım. Bizden önceki, yani 57 nci hükümetin karar aldığı, adını belirlediği, miktarını tespit ettiği, ancak, bütçeye yeterli kaynak ayırmadığı için ödeyemediği ve dolayısıyla, 58 inci hükümete devrettiği bir ödeme planıdır. Dolayısıyla, biz, bununla ilgili ek bir ödeme durumuyla karşı karşıya kaldık ve bunun için kaynak üretip çiftçilerimize ödemeye çalışıyoruz. Bu husustaki gayretimizi takdir edecek olan yüce milletimizdir. Dolayısıyla, ben, hadisenin bu genel olumlu cevabını ifade etmekten memnunum. Devamında da şunu söylemek istiyorum:

2003 yılı geçici bütçesinde, bu kalan borcumuzun -bu 1,4 katrilyondu- yaklaşık 800 trilyonunu şimdi ödemiş olduk; dolayısıyla, kalan miktarı mayıs sonuna kadar ödeyeceğiz ve böylece 2002 yılı borçlarını tamamlamış olacağız, planımız bu yöndedir. İçinde bulunduğumuz zamanın ifade ettiği anlamı yine hepimiz biliyoruz, bölgemizde meydana gelebilecek gelişmeler elbette birçok şeyi değiştirebilir; normal şartlarda mayıs sonuna kadar, çiftçilerimize kalan borcu da ödeyeceğiz.

Ben, bu vesileyle, doğrudan gelir desteği, bunun ifade ettiği anlamı, niçin uygulandığını ve 2003 yılında ve müteakip yıllarda nasıl bir uygulama içinde olacağımızın da kısa ipuçlarını vermek ve bu vesileyle Meclisimizi bilgilendirmek istiyorum.

Efendim, doğrudan gelir desteği 2001 yılında uygulamaya konulmuş olup, bu, Türkiye'nin yıllarca tarıma yönelik teşvik politikalarının bir bakıma arzu ettiğimiz sonuçları ortaya koyamaması, tarımda modernleşme, gelişme, verim artışlarıyla ilgili gelişmelerin çok olumlu olmaması yanında, ülkemizin içinde bulunduğu durum, üst üste yaşadığımız krizler, malî bünyemizin gittikçe büyük güçlükler içerisine düşmesi sonucu, hepimizin bildiği, özellikle 90'lı yılların sonunda politikalarımızda büyük değişiklikler meydana gelmiştir. Bunların başlangıç yılı da, biliyorsunuz, 1980'den itibaren yaşanmıştır. Ben, çok geriye gitmeden söylemek istiyorum. 2000 yılından itibaren yapılan çalışmalarda, özellikle piyasa ekonomisine geçişin daha da önem arz ettiği dönemde, tarımdaki uygulamaların da fiyat mekanizmasının iktisadî hayattaki rolünü etkilemeyecek şekildeki  -yani, arzı, talebi, ürünlerin yapay olarak ek üretim alanlarında gelişme göstermesini önleyecek şekilde- politikaların uygulanması uluslararası kuruluşlar tarafından da tavsiye edilmiştir, dünyada da uygulama teşvik politikaları bu yönde gelişme göstermiştir, Türkiye de bu politika tercihinde bulunmuştur.

Bu politika tercihi, evvela, ülkemizde, bitkisel üretimin yaygın şekilde desteklenmesine yöneliktir; ancak, bu destek, bütün üretim alanları ve bütün bitkiler için geçerli olduğundan dolayı piyasa yapısına etki etmemektedir. Dolayısıyla, bunun savunulacak doğru bir tarafı vardır; ama, bunun, tek başına, ülkedeki üretimi planlamaya, arz eksikliği içerisinde olduğumuz ürünlerde üretim artışını sağlamaya ve arz fazlası olanlarda da bir azalmaya sebep olmayacağı ortadadır. Dolayısıyla, bu desteğin, bu teşvik mekanizmasının, soruyu soran milletvekili arkadaşlarımızdan birisinin de ifade ettiği gibi, bir yardım yönü de vardır, bir sosyal yardım şeklindedir. Dolayısıyla, kırsal kesime -özellikle, kırsal kesim olarak düşündüğümüzde- tarıma -tabiî, Türkiye'de bitkisel üretimin yüzde 70'ine yakın kısmı tahıl olduğu için- tahıl üreticisine bir destek mahiyetindedir ve belki de, buğday üreticisi, diğer sanayi bitkilerine, yağlı tohumlara vesairelere nispetle ilk defa bir destek görmüş olmaktadır. Ana kütle bakımından da bunun böyle doğru bir tarafı vardır.

Bu desteğin, bu yardımın, yani doğrudan gelir desteğinin uygulamasında elbette eleştirilecek taraflar vardır; çiftçilerimiz, milletvekillerimiz, politikacılarımız ve konuyla ilgili olan herkes, bugüne kadar, uygulamanın eksik yönlerini söylemiştir; doğrudur; kamu vicdanı, mevcut uygulama şekline itiraz etmektedir; çünkü, toprak mülkiyetine dayalı bir ödeme önplanda gibidir. Aslında, hakikatte, bu doğrudan gelir desteği ödemesinin ruhunda bu yoktur; ama, yansıyan şekil, toprak mülkiyetine dayalı bir ödemedir ve dolayısıyla, bu da çok doğru bulunmamaktadır. Bu görüşlere, bu kanaatlere biz de katılıyoruz. Dolayısıyla, evvela, 2003 yılında, bunun daha çok üretime yönelik olarak uygulanması konusuna ağırlık vereceğiz. Bununla ilgili çalışmaları sürdürüyoruz. Halen uyguladığımız şey, çıkan kararnameler 2002 yılına aittir ve orada belirlenen sisteme uygun olarak yapılmaktadır.

Bu doğrudan gelir desteğinin bir süresi vardır. Bu, 2004 ve 2005 yılında da uygulanacak ve sonra kaldırılacaktır, ilgili yasal düzenleme, mevzuat süresi uzatılmadığı takdirde.

Bu uygulamanın tarım kesiminde çalışanlara, üreticilere ek bir gelir katkısının yanında, görünmeyen ve çok daha önemli olduğuna inandığım bir faydası vardır; o da şudur: Bugün, biz, tarım sektörünü genel olarak değerlendirdiğimizde, büyük sorunlar içerisinde olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla, bu sorunların çözülebilmesi için, tarımda çok geniş bir bilgi birikimine ihtiyaç vardır. Bunu teknik bir tabirle söyleyecek olursak "tarımsal veri tabanı" diye ifade ettiğimiz, çiftçi sayımız, bunların işledikleri arazilerin miktarı, toprakların niteliği, verimliliği, ekilebilir ürünlerin neler olabileceği konusunda, kısaca, tarımla ilgili bir plan yapacaksak, ülkemizdeki arz-talep dengesi konusunda, insanlarımızı, çiftçilerimizi aydınlatacaksak, onlara yol gösterici olacaksak, bu, piyasa mekanizmasının şartları içerisinde olmak kaydıyla bile olsa, elimizde bilgilere ihtiyaç vardır ve maalesef, tarımla ilgili, bu çapta kapsamlı bir bilgi tam anlamıyla yoktur; kısmidir, bölgeseldir, ürünlerle ilgilidir. Pancarla ilgili, pancar üreticileriyle ilgili bilgi vardır, pamukla ilgili bilgi vardır; ama, esas ana üretici olan tahıl grubuyla ilgili bilgi yoktur ve başka üreticilerle ilgili bilgiler tam değildir. Dolayısıyla, bu, uluslararası kuruluşlar vasıtasıyla da yürütülen bir proje kapsamında. Bir taraftan çiftçilerimize doğrudan gelir desteği yapılırken, diğer taraftan, çiftçilerimizle ilgili, biraz önce saydığım, çok daha kapsamlı bilgilerin toparlanması, derlenmesi, bunların kayıt altına alınması gerekmektedir. Zaman zaman, konuyla ilgili uzmanların, hatta politikacıların ağzından duyduğumuz bir ifade vardır; oda şudur: "Türk tarımıyla ilgili kesinleşmiş, uygulanacak bir politika yoktur." Bunun niçin olmadığının ifadesi, bu bilgilerin yokluğundan kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla, eğer, bu doğrudan gelir desteği projesi içerisinde, biz, bu gerekli bilgileri tam, doğru, sağlıklı bir şekilde tedarik edebilirsek, tarımla ilgili, bundan sonra, üreticilerimizin piyasa şartlarına uygun üretim yapmasını tavsiye etmek, fiyatlar konusunda büyük iniş çıkışları önlemek, üretim fazlası durumunda gelir seviyelerinin düşmesine mani olmak, ihraç edebileceğimiz ürünleri net olarak belirlemek ve bunları etkin bir şekilde teşvik etmek ve sonuç almak mümkün hale gelecektir. Bu kayıt sistemiyle ilgili çalışmalar da yüzde 65-70 oranına yaklaşmıştır. Kalan kısım, elbette, daha zahmetli ve daha zor bir safhasıdır. Ancak, biz, 2003 yılında, bu konuya çok büyük önem vererek, birkısım teknolojik gelişmeleri de bu işe katarak; yani, uydu aracılığıyla bölgelerdeki tarım arazileriyle ilgili tespitlerimizi yaparak, bu hususta başka amaçla bilgiler toplamış olan kurumlarımızla işbirliği içerisine girerek -mesela Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğüyle, Harita Genel Müdürlüğüyle ve başka kurumlarla işbirliği içerisine girerek- bu çiftçi kayıt sisteminin tamamlanmasına çalışacağız. İnşallah, 2003 yılında, bu hususta sonuç alacak şekilde bir gelişmeyi ortaya koyabilirsek, bu, tahmin ediyorum, hepimizin çok olumlu bulacağı bir gelişme olacak. Dolayısıyla, bundan sonra, tarımla ilgili değerlendirmelerimiz, planlarımız, eleştirilerimiz çok daha sağlıklı bir zemine oturacak; neyi, niçin yaptığımızı bileceğiz veya niçin yapmadığımızın cevabını çok ikna edici bir şekilde verme imkânını ortaya koyacağız. Dolayısıyla, 2003 yılında doğrudan gelir desteği uygulamasına devam edeceğiz. Bu uygulamayı, büyük ölçüde, üretime yönelik olarak yapacağız; bunun dışında da, esas ikinci büyük amacı olan çiftçi kayıt sistemiyle ilgili değerlendirmelerimizi tamamlayacağız.

Ben, genel olarak, bu dört milletvekili arkadaşımızın sormuş olduğu sorular vesilesiyle -zaten, onların sordukları soruların cevabı verilmişti, onları biliyorlardı- işin biraz da arka planını ve önümüzdeki yıllarla ilgili düşüncelerimi ifade etme imkânını buldum.

Bu çalışmalarımız içerisinde, kalan bu illerimizle ilgili olarak belirtilmesi gereken husus, 11 ilimizde yüzde 50'sini, 32 ilimizde de yüzde 40'ını ödediğimiz doğrudan gelir desteği ödemelerinin kalan kısımlarını; yani, yüzde 50 ve yüzde 60'lık kısımlarını mayıs sonuna kadar ödemeyi planladığımızı tekrar ifade ediyorum.

Soru soran bu arkadaşlarımız içerisinden Ardahan Milletvekilimiz Sayın Ensar Öğüt Beyefendi, doğrudan gelir desteği yanında, çiftçilerimizin, özellikle kendileriyle ilgili kurumlara, tabiî, daha çok da Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatiflerine olan borçları konusundaki düşüncelerimizi soruyor. Haklı olarak, bölgelerinde, kendilerine bu konuda yöneltilen sorulara çok açık cevap veremediler; çünkü, bu konuda çalışmalar sonuçlanmış değil; AK Partili milletvekili arkadaşlarım da bunun sıkıntısını çekiyor, hepimiz çekiyoruz. Ancak, daha önce de ifade ettim, Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatiflerine olan borçlar konusunda çalışmalar çok ilerlemiş durumda. Şu anda, tarım kredi kooperatifi kendi başına yapmış olduğu çalışmayı bir noktaya getirdi ve Ziraat Bankasıyla görüşmelere başladı. Ziraat Bankası bu konudaki çalışmalarını daha önce belli bir noktaya getirdi. Bu bankamızın bağlı olduğu Hazineden sorumlu Devlet Bakanımız bu çalışmanın ipuçlarını kamuoyuna duyurdu. Hepinizin bir parça bildiği, benim de, son şeklinin karar safhasına kadar geldiğini bildiğim konuyla ilgili açıklayabileceğim -çünkü, bu, bir bakıma kamuoyuna duyuruldu- nokta şudur: Faizler konusunda, sayın milletvekilimizin de "faizleri silecek misiniz" diye sorduğu konuda, evet, faizlerle ilgili bir af gelmektedir, anapara borcu, esas borç miktarı ise güncelleştirilmektedir. Bunun, fiyat endeksine bağlı olarak güncelleştirilerek ödenmesi söz konusudur. Bu hususta, kamu vicdanı da bu çözümün daha makul olduğu düşüncesindedir; yani, anaparanın da, borcun da affı elbette söz konusu olmamalıdır; çünkü, çiftçilerimizin önemli bir kısmı da, anaparasını ve faizini ödemiştir; bu insanları da cezalandırmamamız gerekir. Hatta, bunların durumlarının, belki, yeniden değerlendirilmesi gerekir; bunu, vicdanî bir husus olarak ifade ediyorum. Dolayısıyla, çitçilerimizin borçlarının bu şekilde güncelleştirilmesi söz konusudur. Bununla ilgili açıklamayı, yakın bir zamanda, ilgili bakanımızın kamuoyuna duyuracağını ifade ediyorum. Dolayısıyla, çitçilerimiz açısından bu çok önemli, sevindirici gelişmeyi, bu vesileyle de tekrar ifade etmiş oluyorum.

Efendim, bu hususta bizi ilgilendiren çiftçi sayısı; yani, Ziraat Bankasına ve tarım kredi kooperatiflerine borcu olan çiftçilerimizin sayısı 1 milyonun üzerindedir ve faiz borcunun toplam tutarı da anaparanın toplam tutarına yaklaşmış vaziyettedir -tabiî, genel olarak, bir yekûn olarak söylüyorum- bu çok önemlidir ve yine Balıkesir Milletvekilimiz Ali Kemal Deveciler'in, rengini de ifade ederek "yeşil mazot konusu" diye belirttiği husustan da önemlidir.

Ben, mazotla ilgili bu konuda da, yine, kendi alanımla ilgili bir irtibat kurarak şöyle cevap vermek istiyorum: Bakanlığımızda yapılan bir çalışmaya göre ve burada yer alan bir ifadeye göre, toplam bitkisel üretim içerisinde mazot maliyeti yüzde 20'ye yaklaşan ürünler vardır; dolayısıyla, çok önemlidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Birkaç dakika Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakanım.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Arkadaşlar, bir üretim maliyeti içerisinde yüzde 20'ye yaklaşan payı olan bir girdiyle ilgili tedbirleri almak, elbette, yaygın olarak, bütün çiftçilerimiz bakımından önemlidir; ama, bu kredi borçları ve faizleri konusuyla mukayese edersek, elbette, sırası ikinci derecede gelir; yani, öncelikli olarak...

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Sizden bunu bekliyor köylü Sayın Bakanım, sizden bu müjdeyi bekliyor köylü... Bu müjdeyi verin; babalığı yapın!

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Efendim, gönül istemez mi; yani, bu ülkede, gelir seviyesi fert başına düşen ortalama gelirin dörtte 1'i kadar olan kesime, son yirmi yılda büyük gelir kaybına uğramış, son beş yılda, artık, âdeta ayakta kalma mücadelesi veren bu kesime bir destek yapılmamasını kim isteyebilir ve biz bunun için nasıl emek vermeyiz!.. İnşallah, bununla ilgili gelişmeler peyderpey olacak; yani, şu borç konusunun ondan çok daha önemli olduğunu ifade ediyorum; siz de takdir edersiniz.

Şimdi, borç konusuyla ilgili bu gelişmeyi hallettikten sonra, mazot konusuna geliyorum. Mazot konusunda, tabiî ki, bizim üzerimizde de bir baskı vardır; ama, şunu da bir an için düşünün; mazot konusu, Türkiye'deki toplam akaryakıt üretimi içerisinde; yani, enerjiyle ilgili, petrole dayalı yakıtlar içerisinde, yüzde 40-45'e varan bir paya sahiptir. Şimdi, tarım sektöründe kullanılan mazotu 2 000 000 ton olarak düşünürsek, biz, bunun, diğer sektörlere kaymasını önleyemeyiz. Aslında, hadisenin uygulanma biçimi bakımından çok büyük zorluklar vardır; yani, ulaştırma sektörüne intikal eder, başka sektörlere intikal eder. Tabiî, bu, mazot kullanan herkes için önemli bir şeydir, bir maliyet unsurudur, ekonomi bakımından bir avantajdır bütün faaliyet alanları için; ama, biliyorsunuz, bütçemizin üçte 1'i açıktır, borçla karşılanmaktadır. Bu ana gelir kaynaklarımızdan da önemli bir kısmı dolaylı vergilerden alınmaktadır; yani, bundandır. Bunlar çok üzüntü verici şeylerdir; ama, hakikattir.

Cümlemi şöyle toparlamaya çalışıyorum: Bu hususlarda, elbette, bir sıra vardır, bir öncelik sırası vardır, hepimizin bildiği, hayatımızda olduğu gibi, ekonomik hayatta, sosyal hayatta ve hükümet işlerinde de bir öncelik sırası vardır. Ben, bu öncelik sırasının doğru olduğuna inanıyorum; yani, borçlar ve faizleriyle ilgili bir gelişmeyi, eğer, biz, daha fazla geciktirmeden ortaya koyabilirsek, çiftçilerimiz açısından, çiftçilerimizin neredeyse yarısına yakın kısmı bakımından çok büyük bir gelişmedir, fevkalade önemlidir.

Sıra, daha sonra, hepimizin, sizlerin de, bizlerin de, çiftçilerimize, seçim döneminde, iyileştirmeye çalışacağımızı söylediğimiz gelişmelerde. Şimdi, arkadaşımız Sayın Ali Kemal Bey üç aylık bir iktidar olduğumuzu söyledi; doğru; ama, önümüzde daha zaman da vardır ve işlerin de alacağı, hazırlığı itibariyle, bir süresi de vardır. Ben, her şeyin bir sıra içerisinde, geciktirmeden, ülkenin malî şartları, dış gelişmelerle birlikte değerlendirilerek, bir gelişme içerisinde ortaya konabileceğini ifade ediyorum. Bu konuda o insanlara verdiğimiz sözü yerine getirmek için bir mücadele verdiğimizi de kendilerine buradan ifade ediyorum, duyuruyorum.

Bu vesileyle, sorular sorarak bana da sektörümle ilgili açıklamalar yapma imkânı veren sayın milletvekillerimiz başta olmak üzere hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Bakan.

ORHAN ERASLAN (Niğde)- Sayın Başkan...

BAŞKAN- Orhan Bey, buyurun; yalnız, istirham ediyorum, çok kısa bir katkıda bulunursanız sevinirim.

ORHAN ERASLAN (Niğde)- Ne kadar süre konuşabilirim Sayın Başkanım?

BAŞKAN- İçtüzükteki süre, çok kısa olmak kaydıyla... Bunu hatırlatırım Sayın Eraslan. Bakarsanız, orada bir zaman tahdidi yok.

Buyurun Sayın Eraslan.

ORHAN ERASLAN (Niğde)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyetinin Tarım Bakanı sorumuzu cevapladı. Önce bir üzüntümü ifade etmek istiyorum kendilerine. Biz, İçtüzükle, yasayla, Anayasayla bizlere tanınan hakkı kullanıyoruz, AKP iktidarını eleştirmek için soru sormuyoruz. Sorumuzun bu şekilde algılanmasını teessüfle, üzüntüyle karşılıyorum. Sayın Bakanın perspektifinin bu olması, Türkiye gibi tarımın çöktüğü bir ülkede, çökertildiği bir ülkede soruna çözüm bulma bir yana, sorunu kavrama noktasında da ciddî tereddütler uyandırmıştır. Öncelikle bu konuda üzüntülerimi bildiriyorum Sayın Bakan.

MEHMET ÖZYOL (Adıyaman)- "Teessüf" kelimesinin düzeltilmesi lazım, zabıttan çıkarılması lazım.

ORHAN ERASLAN (Niğde)- Ben, soruyu Sayın Başbakana yöneltmiştim, Tarım Bakanının konusu olduğunu da biliyordum yönelttiğimde. Ancak, Sayın Tarım Bakanımız, bu konuyla ilgili verdiği cevaplarda, cevap dışında her şeyi söylediği için, acaba, Başbakan soruyu cevaplar mı düşüncesiyle öyle sormuştum ve sorum tek cümle, hiçbir abartısı yok: "Niğde, Nevşehir ve Aksaray İllerinde, 2002 yılına ait doğrudan gelir desteği ödemeleri ne zaman yapılacaktır?" Tek bir cümle, net...

BAŞKAN - Sayın Eraslan, katkılarınız için teşekkür ediyorum.

ORHAN ERASLAN (Niğde) - Sayın Başkan, müsaade eder misiniz... Sorum cevaplanmadı; buna ilave sorum var.

BAŞKAN - Hayır efendim, buna ilave soru yok; kısa bir açıklamaydı.

Teşekkür ediyorum, sağ olun.

ORHAN ERASLAN (Niğde) - Sayın Başkan, müsaade ederseniz burada söylemek istediğim şeyler var.

BAŞKAN - Sayın Eraslan, İçtüzüğün verdiği hakkı kullanmış oluyorsunuz; teşekkür ediyorum.

ORHAN ERASLAN (Niğde) - Sayın Başkan, mayıs ayında ödeneceğini söylediler; hangi yılın mayıs ayında?..

BAŞKAN - Sayın Eraslan, bakınız, o konuyla ilgili olarak Sayın Bakanın cevap verme süresi 5 dakikadır.

Siz de açıklama hakkınızı yerinizden kullandınız; tamamdır.

Soru önergesi olan diğer arkadaşlarımızın yerinden konuşma talebi varsa, onları değerlendireyim.

UFUK ÖZKAN (Manisa) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun efendim.

EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkan, Sayın Bakanın cevap talebi var efendim.

BAŞKAN - Sayın Bakan hepsini birlikte cevaplandırsın efendim.

Sayın milletvekilim, buyurun.

UFUK ÖZKAN (Manisa) - Sayın Başkan, Sayın Bakan; bilindiği gibi, doğrudan gelir desteğinin yüzde 40'ı dağıtıldı, yüzde 60'ı dağıtılmadı. Bunda da, ben, daha önceki aylarda doğrudan gelir desteğinin tamamını alan bölgeler ile yüzde 40'ını, yüzde 50'sini alan bölgeler ve şu anda hâlâ doğrudan gelir desteğini alamayan bölgeler arasında bir adaletsizliğin olduğunu tespit ediyorum. Çiftçimizin de son derece kötü durumda olduğunu düşünürsek, borçlarının ve yürüyen faizli borçlarının hangi aşamada, nasıl, ne şekilde ödeneceği, bu konuda da ciddî bir haksızlığın olduğu şahsınız tarafından tespit edilmemiş midir?

Seçim beyannamenizde, acil eylem planınızda ve hükümet programınızda yazılanları her gün ilgiyle okuyorum, her gün de karşıma çok farklı şeyler çıkıyor. Yapmış olduğunuz yazılı beyannamelerinize rağmen, çiftçilerimizin mağdur olduğunu kabul ediyor musunuz?

Tütün politikamızın, tarım politikamızın, pamukla ilgili primlerimizin, bilhassa, tamamı tarım politikasıyla ilgili yanlışlıklara, hâlâ, devam edilecek midir?

Oy almış olduğunuz taban, bugün, size, ucuz mazot konusunda ya da ürettiklerinin karşılığının alınması konusunda son derece kırgındır. Biz, bir devlet büyüğünün söylediği gibi "kim ne verdiyse 5 000 lira fazlasını" diyen tarım politikasından yana değil, alınterinin karşılığının alındığı bir tarım politikası istiyoruz. İnsanlar, ucuz mazotla kandırılmaktan ziyade, ürettiklerinin karşılığını almayı istiyorlar. Bu bakımdan, ucuz mazot söyleminden ne zaman vazgeçip, insanlara, ürettiklerinin karşılığını, alınterlerinin karşılığını almanın müjdesini ne zaman vereceğiz?

BAŞKAN - Sayın Özkan, tamamlayın lütfen.

UFUK ÖZKAN (Manisa) - Son bir sorum var: Doğrudan gelir desteğinin, yanlış anlamadıysam, 2005 yılı dahil, devam edeceğini söylemiştiniz.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum Sayın Özkan.

Söz isteyen başka milletvekili arkadaşımız?.. Yok.

Sayın Bakan?.. Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yanılmıyorsam, Niğde Milletvekilimiz Orhan Eraslan Bey ilkönce söz aldı ve oldukça ağır kabul edilebilecek bir üslupla düşüncelerini söyledi. Ben, aslında, onun sorduğu sorulara cevap verdim. Orhan Bey benden hangi sorusuna cevap alamadı; onu merak ediyorum. Orhan Bey "ne zaman alacak" dedi; bayramdan önce sorduğu için... 7 Şubatta bankalara havale edildi çiftçilerimizin doğrudan gelir desteği hakları.

ORHAN ERASLAN (Niğde) - Yüzde 60'ı soruyorum Sayın Bakan.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Yüzde 60'ını soruyorsanız, mayıs ayı sonuna kadar ödeme planımız var dedim, onu da açıkladım.

ORHAN ERASLAN (Niğde) - Hangi mayıs?..

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Arkadaşlar, daha önce de bu Mecliste çok söyledim: Bununla ilgili ödemeleri -tekrar etmeme gerek yok- beni dinleyen Cumhuriyet Halk Partili milletvekili arkadaşlarımız da herhalde kabul edeceklerdir...

Arkadaşlar, siz, 2002 yılına ait 2,2 katrilyon liralık bir ödeme taahhüdünde bulunacaksınız, 800 trilyon...

ORHAN ERASLAN (Niğde) - Hangi yılın mayısında?..

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - 2002 yılına ait borçlarımızı Mayıs 2003...

ORHAN ERASLAN (Niğde) - Hangi yılın mayısı?.. 2002 mi, 2003 mü?.. (AK Parti sıralarından gürültüler)

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Sayın milletvekilim, bunda anlaşılmayacak ne var allahaşkına! Neyi soruyorsunuz?

ORHAN ERASLAN (Niğde) - Ramazan Bayramı öncesi dediniz, Kurban Bayramı öncesi oldu!.. (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, Sayın Bakanın cevabını dinleyelim efendim.

RESUL TOSUN (Tokat) - Sayın Bakan, Meclise konuşun, Meclise hitap edin.

BAŞKAN - Sayın Bakan, lütfen, devam ediniz efendim. Karşılıklı konuşma olmasın.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Efendim, ben, tabiî, bu seslerden de sizin ne dediğinizi tam anlayamadım; ama, ben, yine de sözümü tekrar ediyorum; biraz önceki cevabımda, 2003 yılı mayıs ayı sonuna kadar, doğrudan gelir desteği ödemelerinde yüzde 50 ve yüzde 60 borcumuz kalan çiftçilerimize ödeme yapmayı planlıyoruz. 2003 yılı ödemelerimizi ise, bu tarihten sonra, yine, açıklayacağımız genelge, onunla ilgili talimatlar doğrultusunda ve tabiî ki, hazinemizin temin edeceği kaynaklarla çiftçilerimize intikal ettireceğiz.

Bilgilerinize saygıyla sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Ufuk Özkan Bey, "Manisa'da halen neden ödeme yapılmamıştır" diyorlar. Evet, yüzde 40'ıyla ilgili cevap Manisa için de geçerlidir; kalan kısım Mayıs 2003'e aittir.

Sayın Ufuk Özkan'a da buradan şöyle seslenmek istiyorum: Ben, Türkiye'de tarımla, tarım sektörüyle ilgili sorunların öyle noktalarına temas ediyorum ki, ettim ki, bunlar yıllardır devam eden ve kolay da çözümü olmayan, kolay da çözülemeyen, çözülemeyeceğini hepimizin de bir bakıma bildiği gibi... Dolayısıyla, hadiseye biraz sosyal yönden yaklaşan, orada insanlarımızı tutmak zorunda olduğumuzu bilerek devletimizin bugüne kadar çeşitli teşviklerle o insanlara bir hayat seviyesi kazandırmaya çalıştığını, bugün de bütün piyasa ekonomisi şartları âdeta gittikçe yaygınlaşır bir hale gelirken, o kesime yönelik desteklerin de devam ettiğini, etmesi gerektiğini; ama, bu sorunların büyük, önemli... Bir örnek vermek gerekirse, bugün Türkiye'de, tarım kesiminde, işletme büyüklüğü ortalama 5,5, Avrupa'da 50, Amerika'da 500 hektardır; bunlara girmek istemiyorum. Dolayısıyla, tarım sektörüyle ilgili sorunlarımıza, bir, kısa vadeli bakacağız, bir de uzun vadeli bakacağız. Bunun başka bir yolu ve yöntemi de yoktur. Uzun vadede geleceğimiz yol bellidir. Biz, buradaki işletmeleri, piyasa için üretim yapar hale getireceğiz; aile işletmesi, geçimlik ekonomiden kurtarmamız lazım; ama, bizim, bunu, üç ayda, bir yılda yapmamız elbette mümkün değildir; çünkü, burada nüfusumuzun yüzde 40'ı barınmaktadır, yaşamaktadır.

Evet, ben, muhalefet partisi milletvekillerini, -çok özel, özen göstererek- yapmaya çalıştığımız, bilgilendirmeye çalıştığımızdan ve Meclisimize duyduğumuz saygı ve hürmetten dolayı, burada -üslubumuzu da çok düzgün bir şekilde tutmaya çalışarak- açıklamalar yapıyorum. Sektörümle ilgili konulara bakışımı, tutum ve davranışlarımı, açıklamalarımı, kabul edilemeyecek bir nitelemeyle bana yönelten milletvekilime yine de teşekkür ediyorum; ama, tabiî, insaf da bekleriz.

Hepinize tekrar saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.

Soru cevaplandırılmıştır.

Sayın milletvekilleri, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

Adlî Tıp Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. - Adlî Tıp Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/310) (S. Sayısı : 51) (1)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Sayın milletvekilleri, komisyon raporu 51 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Niğde Milletvekili Orhan Eraslan söz istemişlerdir.

Sayın Eraslan, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ORHAN ERASLAN (Niğde) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adlî Tıp Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini belirtmek üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi, sevgi ve saygıyla selamlarım.

Sayın milletvekilleri, bildiğiniz gibi, adalet, hava gibidir; varlığını hissedemezsiniz; ancak, yokluğunda, adaletin kıymeti, değeri anlaşılır, yaşamsal önemi anlaşılır. İnsanlık tarihi, insan beyninin, aklının, bilincinin geliştikçe, adaletin de geliştiğini göstermektedir. Adalet duygusu, hayvanlarda bulunmayan tek duygudur; bu açıdan, insanlarla hayvanları ayırmada en önemli araçlardan bir tanesidir. İnsanlar, adil olur; insanlar, aklıyla hareket eder -aklın gereği, adalettir- dürtüleriyle hareket etmezler. Onun için, gelişmiş toplumlar, mutlak surette adaleti gerçekleştirmeye çalışırlar, adaletli toplumlar kurmaya çalışırlar. Demokrasi de, çağdaşlık da ancak adaletle mümkündür. Bunun için, hepimizin -yeminimize de bağlı kalarak- adaleti gerçekleştirmek gibi bir çalışması, çabası olması gerekir.

Değerli milletvekilleri, adaletin tecellisinde önemli olan, çok esaslı maddî yasalar düzenlemek değildir; çok iyi maddî yasalarınız olabilir, çok iyi kanunlar yapabilirsiniz; ama, usul yasalarınız kötüyse, usul yasalarınız demokratik değilse, usul yasalarınız çağdaş değilse, adaleti, iyi yasalara rağmen, gerçekleştiremezsiniz.

Bunun içindir ki, tüm dünyada, totaliter rejimlerle demokratik rejimlerin en temel ayıracı usul yasalarıdır. Bir ülkede, ceza usul yasasıyla oynanmaya başlanıp savunma hakkı sınırlandıkça; yargılama, olağanüstü hale, tabiî hâkim ilkesine aykırı hale getirildikçe, biliniz ki, orada faşizm var, faşizm geliyor. Bir ülkede, ne kadar ki savunma hakkı geliştiriliyor, ne kadar ki tabiî hâkim ilkesine riayet ediliyor, ne kadar ki yargılama teknik hale getiriliyor; işte, o ülkede demokrasi var, güzellik var demektir.

Şimdi konuşacağımız, tartışacağımız konu, Adlî Tıp Kurumu Yasasındaki değişiklikle ilgilidir. Biliyorsunuz, sorgulama ve yargılamada, eskiden beri, bizim de, zaman zaman kapalı dönemlerde, ülkemizin üzerinde karabulutların dolaştığı dönemlerde benimsediğimiz bir yöntem vardır; önce sanık, sonra delil. Sanık bulunmuştur, ondan sonra ona delil yaratılmıştır. Olağanüstü kötü sorgulamalarla, 90 güne varan gözaltı süreleriyle, işkencelerle, ıstıraplarla, insanlara suç icat edilmiştir, suç mimarları yaratılmıştır. Bu bir yöntem; ama, modern ülkelerde, çağdaş demokrasilerde sanıktan delile gidilmiyor, delilden sanığa gidiliyor. İşte, bu, bir anlamda, daha da soyutlarsak, demokrasinin, çağdaşlığın, insan haklarına saygının en temel ayıraçlarından biridir. Hatta, sanık suçunu ikrar etse dahi, başka maddî delillerle suç desteklenmiyorsa, o mücerret ikrarı delil kabul etmemektedir çağdaş yargılama.

                                   

(1) 51 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Cumhuriyet Halk Partisi olarak, biz, insanımıza, bu çağdaş yargılamayı, çağdaş hukuku, çağdaş adaleti layık görüyoruz. Türk toplumu buna layıktır, böyle olmalıdır. O çerçeve içerisinde, usul hukukumuzun yeniden yapılandırılması esprisi içerisinde ve usulümüzün demokratikleştirilmesi çerçevesi içerisinde, sanıktan delile değil de, delilden sanığa gidilmesi çerçevesi içerisinde, adalete yardımcı kurumların da yeniden düzenlenmesine ihtiyaç vardır. İşte, adalete yardımcı kurumlardan bir tanesi ve bence de çok önemlisi, Adlî Tıp Kurumudur.

Değerli milletvekilleri, Adlî Tıp Kurumu, bugün kuruluyor değil, Türkiye'de yıllardır var, hizmet veriyor, belli bir mesafe de kat etmiştir; ancak, hepimizin bildiği gibi, son yıllarda, bu güzide kurum, zaman zaman saygınlığını yitirme noktasına gelmiştir, kötü yönetilmiştir, hatalı yönetilmiştir, eksiklikler göze çarpmıştır; bunların hepsini düzeltmek gibi bir kaygımız vardır, olmalıdır da. Şimdi, Adlî Tıp Kurumunun, yeniden, çağdaş gelişmelere uygun, etkin bir teşkilat yapısına kavuşturulması ve bilimsel yaklaşımlarla, teknolojiyle, çağdaş bilimin gerektirdiği yapıyla oluşturulması ve saygın hale getirilmesi Meclisimizin gündemindedir.

Bu çerçeve içerisinde, iyiniyetle, Adalet Komisyonu Cumhuriyet Halk Partisi üyeleri olarak, gerek Adalet Komisyonunda gerekse alt komisyonda, zannedilenlerin dışında, biz bir muhalefet partisiyiz, iktidarı çelmeleyelim diye değil; iktidar bizden iktidar olmayı öğrensin diye, iktidarmışız gibi bir çaba içerisinde, emek vererek, çaba sarf ederek, bu konuyla ilgili Türkiye'de bilimsel görüş sahipleriyle temas ederek, Adlî Tıp Uzmanları Derneği Başkanı Doç. Dr. Sayın Ümit Biçer'le, Prof. Dr. Hamit Hancı'yla, Prof. Dr. Serpil Salaçin'le temas ederek, bu yasanın düzgün çıkabilmesi için -herkese lazım olacağını bildiğimizden- bir çaba sarf ettik. Kurumu, Türkiye'nin ihtiyaçlarına cevap veren, verimli çalışabilecek, yaygın ve olguları yerinde inceleyebilecek şekilde, nitelikte, yeniden oluşturma çabası içerisinde bulunduk. Bu konuda, Sayın Adalet Bakanına da teşekkür ediyoruz; bu çabalarımızı, sevgiyle, saygıyla ve yüreklendirici biçimde karşıladı. Umuyoruz, bu çabalar, bir kadrolaşma vesilesi sayılmaz. Sayın Adalet Bakanımızdan bunu beklemiyoruz, kendisinin böyle bir değerlendirme içerisinde olmayacak derecede devlet yetkinliğine sahip olduğunu düşünüyoruz, öyle de görmek istiyoruz.

Değerli arkadaşlarım, Adlî Tıp Kurumunda değişiklik yapılan önemli konular şunlar olmuştur: Biliyorsunuz, ülkemizde yeterli derecede adlî tıp uzmanı yok. Tıp fakültesini bitirenler, bu konuda iyi yetişemiyor. Adlî tıbbın konuları çok sevimli değil, onu biliyorum, adlî tıbbın konularının biraz zor olduğunu da biliyorum, yeterli materyal de bulunamıyor. Bu nedenle, üniversitelerimizde, her zaman adlî tıp uzmanı yetiştirebilme olanağı, materyal yokluğu nedeniyle gerçekleşememiştir. Bu değişiklikle, adlî tıp uzmanlığını ve yan dal uzmanlığını, Tıpta Uzmanlık Tüzüğü çerçevesinde     -bunun altını çizmek istiyorum- Adlî Tıp Kurumunun vermesine imkân verilmiştir; bu, bir yeniliktir, önemli bir yeniliktir, bir ihtiyacı karşılamaya dönük bir yeniliktir. Umuyorum ve temenni ediyorum -demin belirttiğim gibi- suiistimal konusu edilmez.

Adlî Tıp Kurumu yaygınlaştırılmıştır. Şube müdürlüklerinin her ağır ceza merkezinde açılması, hatta Adalet Bakanlığının uygun göreceği bazı büyük ilçelerde de kurulması doğrultusunda değişiklik yapılmıştır. Bunun da bir ihtiyaç olduğunu hepimiz biliyoruz.

Yeterli uzmanın bulunmadığı ortamda, kimi zaman, delil toplama adına delil karartılmaktadır; bilinmeden, kötü niyetle olmadan, iyiniyetle bir otopsi yapılmakta, otopside delil yok edilmekte, sırf Adlî Tıp Kurumunun şube müdürlüklerinin olmaması nedeniyle. Bir bilirkişilik müessesesi olan Adlî Tıp Kurumunun, bu nedenle, yaygınlaştırılması da ihtiyacı karşılama doğrultusundadır.

Keza, ihtisas kurulları beşten altıya çıkarılmıştır, görevleri ihtiyaca göre yeniden belirlenmiştir ve ilk defa ülkemizde bir eksiklik... Tıp öğrencileri, materyal yokluğu nedeniyle yeterli eğitim görememektedirler, insan anatomisi, morfolojisi üzerinde yeterli bilgi sahibi olmadan hekim olmaktadırlar. Konusunun sevimli olmadığını biliyorum. Adlî tıpta bu materyal var, bunların üniversiteye devrine imkân verilecek değişiklikler yapılmıştır.

Değişiklik, günlük ihtiyaca, ülkemizin bugünkü ihtiyacına cevap vermeye dönük bir çabadır. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak tasarıya tümüyle olumlu oy vereceğimizi bildirir, Genel Kurulumuza Cumhuriyet Halk Partisi adına sevgi ve saygılarımı sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Eraslan, teşekkür ediyorum.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Kerim Özkul.

Sayın Özkul, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA KERİM ÖZKUL (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Adlî Tıp Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısıyla ilgili olarak, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Grubum ve şahsım adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, adalet sistemimiz, ne yazık ki, ciddî sorunlarla boğuşmaktadır, özellikle davaların çözülme süreci, yoğunluk ve bürokrasi nedeniyle uzamaktadır. Hükümetimiz, bunun bilincindedir. Bu nedenle, yargıyı rahatlatacak bir dizi reformlar yapmayı planlamaktadır.

Yargının karar sürecinin hızlanması önemlidir; ancak, daha da önemlisi, bu kararların adil verilmesidir. Hiç şüphe yok ki, yargı kararları verilirken, bu kararların objektiflik esasına dayanması en büyük kriterdir. Bu nedenle, suç ve suç işleme yöntemlerini gözönünde bulundurduğumuzda ve bunların çözülme aşamasında, Adlî Tıp Kurumuna büyük görev düşmekte, bu tür suçların çözümü ancak Adlî Tıp Kurumunun çalışmalarıyla mümkün olmaktadır.

Değerli milletvekilleri, Adlî Tıp Kurumu, ilk kez 1839 yılında kurulmuş, o zamanlar Sağlık İşleri Genel Müdürlüğüne bağlı olarak hizmet verirken, 1917 yılında Adalet Bakanlığına bağlanmıştır. Adlî Tıp Kurumu, iş hacminin artması nedeniyle, 1926 yılında, 813 sayılı Tıbbı Adlî Müessesesi Kanununun kabulüyle "reislik" haline getirilmiştir. Zamanla 813 sayılı Kanunun da yetersiz kalmasıyla, 1953 yılında, 6119 sayılı Kanun kabul edilerek, teşkilat daha genişletilmiş, grafoloji ve balistik konularını araştıran fizik şubeleri eklenmiştir. 20 Nisan 1982 tarihinde kabul edilen ve 1 Mayıs 1982 tarihinde yürürlüğe giren 2659 sayılı Adlî Tıp Kurumu Kanunuyla, kurum yapısında önemli değişiklikler yapılmıştır; ancak, bugün gelinen noktada, Adlî Tıp Kurumu Kanunu, yine, ihtiyaçlara cevap verememektedir. Kurum, bir taraftan imkânsızlıklarla boğuşurken, diğer yandan, görevini eksiksiz yapma mücadelesi vermektedir. Bugün, Adlî Tıp Kurumu gibi çok önemli bir kurumun personel sayısı, sadece 190'dır. Bu veri, kurumun içinde bulunduğu durumu biraz olsun gözler önüne sermektedir.

Adalet sisteminin işleyişinde yargılamanın hatasız bir şekilde yapılması çok büyük önem arz etmektedir. Adlî Tıp Kurumunun ise, bu doğrultuda, önemi her geçen gün önemi biraz daha artmaktadır.

Adlî Tıp'ın kuruluş felsefesi, adlî işlerde bilirkişilik yapmaktır. Bilirkişiler, mahkemeler, hâkimler ve cumhuriyet başsavcıları tarafından görevlendirilmektedir. Kurum, bu kişileri sağlar; bilirkişiler ise, bilim, teknik ve adlî tıpla ilgili konularda görüşlerini bildirmekle yükümlüdür. Her türlü davada delilleri en ince ayrıntısına kadar inceleyerek, adaletin doğru karar vermesi sürecinde önemli bir görev alırlar. Ancak, ülkemizde halen yeterli adlî tıp elemanı yetiştirilebilecek nitelikte eğitim verilememektedir. Bu durum ise, ortaya ciddî sorunlar çıkarmaktadır.

Adlî Tıp Kurumunun olmadığı yerlerde, sağlık ocağı hekimleri bilirkişi olarak tayin edilmektedir. Bu hekimlerin adlî olaylara gitmeyi kabul etmemeleri halinde, yasal yaptırımlar vardır; ancak, gittiklerinde ise trajik sonuçlara varan yanlış raporlar yazabilmektedirler. Ne yazık ki, buna benzer vakalardan dolayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gidilmesi neticesinde, ülkemiz tazminat ödemek zorunda kalmaktadır. Buradan varılan netice ise, Kurumun mevcut yapısında yeniliklere gidilmesi ve ülke genelinde uygun şartlarda yaygınlaştırılması gerekliliğidir.

Değerli milletvekilleri, bilim ve teknoloji hızla gelişmektedir. Teknolojinin gelişmesinin kuşkusuz olumlu yönleri vardır, bunu tartışmanın bile bir gereği yoktur; ancak, bir gerçek daha vardır ki, o da, bilimin ve teknolojinin gelişmesinin, ne yazık ki, suç işleme tekniklerinde de yenilikleri meydana getirmesidir. Bu durum gözönüne alındığında, adlî delillerin toplanarak uygun şartlarda incelenmesi ve daha da önemlisi, bu materyallerin hukuk terminolojisine uygun hale getirilmesi, şüphesiz yargının hızlı hareket etmesi ve adil davranması açısından önem arz etmektedir; bunu da, ancak adlî tıp kurumları sağlayacaktır.

Değerli arkadaşlar, adlî tıp kurumları, resmî bilirkişi kurumlarıdır. Öyleyse, adlî tıp kurumlarının her alanda bilimsel gelişmeleri takip etmesi gerekmektedir. Ayrıca, kurum, bu gelişmelere seyirci kalmamalı, kendisini bu gelişmeler doğrultusunda yenileyebilmelidir. Bu ise, ancak uygun bir örgütlenmeyle mümkün olabilecektir.

Burada, bizim dikkat çekmek istediğimiz nokta, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planında da vurgulanmış ve "Adlî Tıp Kurumunun çağdaş gelişmelere uygun bir teşkilat yapısına kavuşmamış olması, adlî tıp hizmetlerinin etkin bir şekilde yürütülmesine engel teşkil etmektedir" sözleriyle Adlî Tıp Kurumunun daha etkin ve yenilikçi bir teşkilat yapısına kavuşturulması gerektiği belirtilmiştir.

Bu tasarı yasalaşırsa, Adlî Tıp Kurumu daha çağdaş bir yapıya kavuşacaktır. Bu ise, Kurumun bilimsel gelişmeleri daha hızlı takip etmesini sağlayacaktır. Böylelikle, gelişmeleri yakından takip eden Kurum, kendisini gerektiği gibi yenileme fırsatını elde edecek, dinamik yapıya kavuşacaktır. Dolayısıyla, adaletin işlemesinde Adlî Tıp Kurumundan beklenen vazife en iyi şekilde yerine getirilmiş olacaktır.

Değerli arkadaşlar, Adlî Tıp Kurumu Yasa Tasarısının sağlamış olduğu en önemli yeniliklerden birisi de Kurumda halen görevlerine devam eden uzman personel ile üniversitelere mensup akademik personelin eşgüdüm içerisinde çalışmalarını sağlamasıdır. Ne yazık ki, bugünkü şekliyle Adlî Tıp, bilimsel gelişmelere uzak kalarak, Kurumun daha hızlı ve etkin çalışamamasına neden olmuştur. Kurumun bilimsel gelişmelerden uzak kalması, bu eşgüdümün sağlanamamasından kaynaklanmaktadır. Eşgüdüm sağlandığı takdirde, gerekli alanlarda uzman yetiştirme sorunu da ortadan kalkacaktır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; konuşmamızın başında belirttiğimiz gibi, yargı yeteri kadar hızlı karar verememektedir. Bunda adlî tıp kurumlarının gerekli yaygınlığının olmaması; yani, sınırlı sayıda olmasının payı büyüktür. Yine, bu tasarının getirmiş olduğu yeni düzenlemeyle adlî tıp kurumlarının ülke genelinde gereken yaygınlığa ulaşması hedeflenmektedir. Bunun sağlayacağı en önemli kolaylık ise, soruşturmaların tamamlanmasında hızlı davranılması ve olayların yerinde çözülmesi kolaylığıdır. Bu da, hiç kuşkusuz, adaletin daha seri ve daha doğru karar vermesini sağlayacaktır.

Değerli arkadaşlar, sonuç olarak, dünyada, tıpta ve bilimde hızlı değişmeler ve gelişmeler kaydedilmektedir. Öyleyse, görevi, yargının adil kararlar vermesi için yargıya ışık tutmak olan Adlî Tıp Kurumunun, bu gelişmelere seyirci kalması düşünülemez.

Bu nedenle, adalete daha iyi ve verimli hizmet sunması adına, Adlî Tıp Kurumunun yeniden yapılandırılması bir zorunluluktur. Bu zorunluluğun bir neticesi olarak, Yüce Meclisin huzuruna sunulan bu yasa tasarısına, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu olarak olumlu oy vereceğimizi belirtir; hepinize saygılar sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Özkul, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, şahsı adına, Adana Milletvekili Sayın Mehmet Ziya Yergök konuşacaklar.

Sayın Yergök, buyurun.

MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin sayın üyeleri; Adlî Tıp Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde kişisel görüşlerimi açıklamak için söz almış bulunuyorum; öncelikle Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Adlî Tıp Kurumu, alanında, adlî işlerde bilirkişi görevi yapmak üzere kurulmuş, önemli bir kurumdur; ancak, öncelikle, bilirkişi kurumu hakkındaki genelle ilgili birtakım görüşlerimi açıkladıktan sonra, asıl konumuza değinmek istiyorum.

Bugün, yargının çalışma koşullarının olumsuzluğundan, iş yükünün ağırlığından, yargıç, savcı ve adalet personeli sayısının ihtiyacın çok altında bulunmasından dolayı, uygulamada pek çok sorun yaşanmaktadır; bunların başında da bilirkişi sorunu gelmektedir.

Yasalardaki açık hükümlere rağmen, bugün, neredeyse her konuda bilirkişiye başvurulmakta ve bilirkişilik kurumu, büyük bir sorun olarak karşımıza çıkmakta, yargının âdeta kanayan bir yarası haline gelmiş bulunmaktadır.

Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun, bilirkişilik konusunu düzenleyen 275 inci maddesinde, açıkça "Mahkeme, çözümü özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren hallerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir. Hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukukî bilgi ve çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişi dinlenmez" denilmesine karşın, bugün, tamamen hukukî nitelikte olan, özel ve teknik bilgiyi gerektirmeyen konularda bile bilirkişiye gidilmektedir. Yoğun iş yükü altındaki kimi yargıçlar da, bu uygulamayı teşvik etmekte ve uyuşmazlığın çözümünü bilirkişiye bırakmaktadır.

Gereksiz yere bilirkişi incelemesi yaptırılması, hakkın alınmasını geciktirdiği gibi, taraflara yargılama giderleri de yüklemektedir. Anayasanın 141 inci maddesi ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 77 nci maddesinde "davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması yargının görevidir" denilmiş olmasına rağmen, mahkemeler, bazen, aynı davada beş altı kez bilirkişiye gitmektedir. 

Yine, rapor verilme sürecinin yargıç tarafından belirlenmesi kural ise de, uygulamada buna uyulmadığı ve sonuçta üç ay, dört ay veya bir yıl gibi bir süreyle gecikmeli rapor verildiği görülmektedir. Genellikle ehil olmayan, bilgisiz ve yetersiz kişilerin düzenlediği raporlar verilen kararlara dayanak oluşturmakta ve bu uygulamadan adalet büyük yara almaktadır. Ayrıca, bilirkişi seçimi ve bilirkişi raporu yazımı da, özen gerektiren hususlardandır; ancak, çoğu kez, bu özen de gösterilmemektedir.

Bugün, uygulamada, konuyla ilgili çok kötü örneklerle karşılaşılmakta ve bir bilirkişi saltanatından ve bilirkişi adaletinden söz edilmektedir; hatta, bilirkişilerin hâkimleştiği, hâkimlerin ise noterleştiği biçiminde, belki biraz abartılı; ancak, gerçek payı olan değerlendirmeler de yapılmaktadır.

Bu sorunun, yargıç ve savcılarımızın, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümlerine tamamen uygun bir şekilde hareket etmesi halinde, belki de, ek bir düzenlemeye gerek kalmadan çözüleceği kanısındayız; zira, sorun, usul yasalarımızda çözülmüştür. Bütün mesele, söz konusu yasa maddelerinin sözüne ve özüne uygun olarak uygulanmasıdır.

Bilirkişilerin de etik açıdan  önemli sorumlulukları bulunmaktadır. Bu etik değerlerin ilkini, bilirkişinin doğruyu beyan ödevi oluşturmaktadır. Bilirkişinin, uzmanlık alanındaki en son bilimsel verileri esas alıp, raporunu hazırlarken uyması gereken diğer bir ödev de tarafsız davranma ödevidir. Bilirkişinin, görevini yerine getirirken tarafsız kalabilmesi için de, ilişkileri itibariyle hem taraflardan hem de hâkimden bağımsız bir konumda bulunması şarttır. Bu durum, onun objektif ve tümüyle gerçekleri, doğruyu yansıtan bir rapor hazırlayabilmesinin de temel şartını oluşturur.

Bilirkişilik görevinin icrasında geçerli olan ve etik değer taşıyan, uyulması gereken bir diğer ödev de, duygularla görevin gereklerini birbirine karıştırmamak; yani, bilirkişilik görevini yerine getirirken, hissiyatı değil, salt uzmanlık alanının verilerini ve standartlarını esas almaktır. Acıma, kayırma, nefret, sempati, antipati gibi duygularla ve olaydan etkilenerek düzenlenecek raporlar hiçbir zaman gerçeği yansıtmayacak ve adaletsizliklere yol açacaktır.

Bugün, taraflardan güçlü olanın birebir ilişki kurarak bilirkişileri etkilediği yolunda yaygın kanı, bilirkişilik kurumu için yapılan eleştirilerin başında gelmektedir. Bu nedenle, bilirkişi seçimi de ayrı bir özeni gerektirmektedir.

İşte, bu nedenle, adalet işlerinde bilirkişilik yapmak üzere kurulmuş olup, mahkemeler, hâkimlikler ve cumhuriyet başsavcılıkları tarafından gönderilen adlî tıpla ilgili konularda bilimsel ve teknik görüş bildirmekle yükümlü olan Adlî Tıp Kurumunun önemi burada açıkça ortaya çıkmaktadır. Özellikle geçmiş yıllarda bir bilirkişi kurumu olarak tartışılmaz bir güvenilirliği ve saygınlığı olan bu kurumun da, günümüzde, bilirkişilik kurumundaki genel aşınmadan payını aldığı görülmektedir. Nitekim, bu durum, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planında yer alan "Adlî Tıp Kurumunun çağdaş gelişmelere uygun bir teşkilat yapısına kavuşamamış olması, adlî tıp hizmetlerinin etkin bir şekilde yürütülmesine engel teşkil etmektedir" ibaresiyle de açıkça vurgulanmış bulunmaktadır.

Adlî Tıp Kurumunun, dünyadaki bilimsel gelişmelere paralel olarak, çağdaş tıbbın gerektirdiği yeniliklerden, bilimsel ve teknolojik gelişmelerden yararlanarak adalete daha iyi ve verimli bir hizmet sunabilmesi yeniden yapılandırılmasını zorunlu kılmış ve bu nedenle, görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı hazırlanmıştır. Tasarıyı destekliyoruz; ancak, bilinmeli ki, bu kurumun başarısı, her türlü siyasî etkiden uzak ve yansız biçimde yönetilmesine bağlıdır.

Diğer yandan, bu tasarının yasalaşması, Adlî Tıp Kurumunun yetişmiş elemanları ile üniversitelerimizin adlî tıp anabilim dallarının eşgüdüm içinde çalışmaları, eksikliği duyulan alanlarda Tıpta Uzmanlık Tüzüğü çerçevesinde uzman yetiştirilmesi gereksinimini de karşılayacaktır. Diğer taraftan, kurum birimlerinin ülke genelinde verimli çalışacak yaygınlıkta kurulması da adaletin doğru, hızlı ve etkin biçimde işleyişine katkı sağlayacaktır.

Bu nedenlerle tasarıya olumlu oy vereceğimi belirtir, bu tasarının yasalaşmasıyla, Adlî Tıp Kurumunun bir bilirkişi kurumu olarak eski dönemlerdeki güvenilirliğine ve saygınlığına kavuşmasını diler, Yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Yergök, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

ADLÎ TIP KURUMU KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI

HAKKINDA KANUN TASARISI

MADDE 1. - 14.4.1982 tarihli ve 2659 sayılı Adlî Tıp Kurumu Kanununun 1 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "Adalet işlerinde bilirkişilik görevi yapmak," ibaresinden sonra gelmek üzere "adlî tıp uzmanlığı ve yan dal uzmanlığı programları ile görev alanına giren konularda diğer adlî bilimler alanlarında sempozyum, konferans ve benzeri etkinlikler düzenlemek ve bunlara ilişkin eğitim programları uygulamak" ibaresi eklenmiş, maddenin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Adalet Bakanlığınca Kuruma bağlı olarak Adlî Tıp Kurumu grup başkanlıkları veya şube müdürlükleri kurulabilir. Adlî Tıp Kurumu grup başkanlıkları bünyesinde bir veya daha çok adlî tıp ihtisas dairesi bulunur."

BAŞKAN - 1 inci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili Sayın Haluk Koç; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Benim bu madde üzerinde söz alışım, tamamen, Adlî Tıp Kurumunda düzenleme yapan yasa tasarısının görüşülmesi sırasında adlî tıp uzmanları; yani, tıp mensuplarıyla ilgili meslekî sorunları  bu yasanın çerçevesi içerisinde gözler önüne sermek, bunların sorunlarını Genel Kurulda yansıtmak amacıyladır. Yasanın bütününe dönük bir eleştirim söz konusu değildir. Belki, bundan sonra yapılacak olan düzenlemelerde bu yasanın işlerliğini sağlayacak şekilde insan kaynağını da yeterli bir şekilde düşünme fırsatı verecektir diye söz aldım.

Değerli arkadaşlarım, ülkemizde adlî tıp uzman sayısı, asistanlar dahil, 190 kişidir. Stresli, üzerinde hep baskılar olan, yasal olmasa da sosyal nedenlerle geçim sıkıntısı çeken; yani, herhangi bir özel muayenehanede mesleğini icra edemeyen bu uzmanlık dalını tıp mezunları arasından kimse kolay kolay da seçmemektedir; bu da, işin doğasından gelen bir gerçektir karşımızdaki.

224 sayılı Yasaya göre, adlî tıp uzmanının olmadığı yerde adlî tabiplik görevini de sağlık ocağı hekimi üstlenmektedir. Önümüzdeki dönem karşımıza gelecek bir başka gerçek, 224 sayılı Yasa, hükümet tarafından, Sağlık Bakanlığı tarafından zaten defakto olarak fiilen uygulanmayan, içi boşaltılan bu yasa nedeniyle, önümüzdeki dönem aile hekimliği uygulamasına geçtiğimiz zaman, adlî tabip görevini üstlenecek sağlık ocağı hekimi bulmakta da güçlük çekeceğimiz, çok açık bir projeksiyon bulgusudur, yansıtma bulgusudur.

Ülkemizde, son birkaç yıla kadar, doğru dürüst bir adlî tıp eğitimi, çok açık söylemek gerekirse -bir tıp mensubu olarak da bunu dile getirebilirim- verilememekteydi. Bakın, Türkiye'de 50'ye yakın tıp fakültesi mevcut; bunların içerisinde -büyük tıp fakülteleri hariç- birçok tıp fakültesinde adlî tıp eğitimi verilecek bir bilim dalı, bir kürsü halen de bulunmamaktadır.

Adlî tıp uzmanları olmadığı yerlerde sağlık ocağı hekimleri bu görevi üstlenir demiştik. Bu görevi yapan pratisyen hekimlerin, ne yazık ki, çoğunun adlî tıp konusundaki bilgisi de çok yeterli değildir.

Değerli arkadaşlarım, demokratikleşme çabası içinde bir Türkiye; Avrupa Birliği standartlarına ulaşma çabası içerisinde bir Türkiye; buna göre yasal hazırlıklarını, yönetmeliklerini, tüzüklerini, uygulamalarını düzenleyen bir Türkiye.

Adlî Tıp Kurumu, son derece önemli; üzerinde durulması gereken, demokratikleşmeyle, bağımsız yargının işleyebilmesi için, sağlam, güvenilir bilirkişi kaynaklarının kendisine akmasını sağlayacak çok önemli bir kurum; üzerinde çok ciddiyetle durmamız gerekiyor. Bu yeterli adlî tıp eğitimini alamayan ve bulundukları yerde sağlık ocağı hekimi olarak görev yaparken adlî tıp hekimi olarak olaylara karışma durumunda kalan, yasa gereği müdahale etme durumunda kalan pratisyen hekim arkadaşlarımız, ne yazık ki, adlî bir olaya -hukukçu çok var aramızda; çoğunuz Anadolu'da görev yaparken biliyorsunuz- gitmeyi, çoğu kez reddediyorlar ya da çoğu kez bir mazeret ortaya çıkıyor. Kabul etmemeleri durumunda, bu sefer de yasal yaptırımlarla karşı karşıya kalıyorlar; gittiklerinde ise, trajik sonuçlara varan yanlış raporlar ortaya çıkıyor. Demin de söylediğim gibi, bu sefer de, yargının yanlış yönlendirilmesi sorunu karşımıza çıkıyor.

Değerli arkadaşlarım, adlî tıp uzmanlığı özendirilip, özlük hakları düzenlenmezse, 190 adlî tıp uzman sayısını bile bulamayacağımız gibi, yanlış raporlar sonucu bu olaylara da, belki hukuk tarihine geçecek şekilde, ne yazık ki, hazırlıklı olmak zorundayız.

Ülkemizde, adlî tıp uzmanlığı, Adalet Bakanlığına bağlı Adlî Tıp Kurumu ile tıp fakültelerinin adlî tıp anabilim dallarınca verilmektedir. Adlî Tıp Kurumunun Adalet Bakanlığına bağlı olması, tıp çevrelerince zaman zaman eleştirilen bir durum ortaya çıkarıyor. Bu durum, ileride, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesindeki davalarda ülkemiz aleyhine kullanılabilecek bir durum da olabilir. Bu konuyu da dikkatlerinize sunmak istiyorum. Bu nedenle, değişimi, eleştirilerden önce bizim gerçekleştirmemiz gerekiyor.

Şimdi, bu kurumun özerkliğinin sağlanması, gerçekten, hayatî bir öneme sahip. Bu gerçekleştirilemiyorsa, en azından, Başbakanlığa ya da Cumhurbaşkanlığına bağlanması ve ayrıca, merkezin de İstanbul'dan Ankara'ya alınması gerekli gibi gözükmektedir.

Her ne kadar, kurumun yaptığı bazı analizler -bunlar, DNA analizleri, balistik analizler, parmak izi, imza analizi gibi- polis ve jandarmanın kriminal laboratuvarlarında yapılıyorsa da, özel durumlarda ve itiraz halinde, yine, aslolan Adlî Tıp Kurumundan çıkan son rapordur. Adlî tıp, sadece -yanlış bir yargı var Anadolu'da ve hepimizde- otopsi olarak görülmemelidir; balistik, imza, gen analizi, trafik gibi incelemeler, önümüzdeki yüzyılda gelişen teknolojiyle beraber çok daha farklı bir çalışma alanı getirecektir bu bilim dalına.

Adlî tıp uzmanı kimdir; kısaca bu soruyu sormak gerekiyor. Adlî tıp uzmanı, Adlî Tıp Kurumundan ya da tıp fakültelerinin adlî tıp anabilim dallarından uzmanlık alan tıp doktorlarıdır. Adlî tıp uzmanının çalışma alanı nelerdir; adlî tıp, tıp bilimindeki genel prensip ve gelişmeleri adlî olayların çözümü için kullanan bir bilim dalıdır; çalışma alanı çok geniş olmakla birlikte, ana çalışma konuları olarak, kimliklendirme, ölüm ve ölümden sonraki değişikliklerin incelenmesi, otopsi, travmaya uğramış kişilerin değerlendirilmesi, maluliyet olgularının değerlendirilmesi, cinsel saldırı olgularının değerlendirilmesi, yaş tayinleri, fâriki mümeyyizlik değerlendirmeleri gibi çeşitli çalışma konuları sayılabilir.

Peki, adlî bilimlerin çalışma alanları nedir; oldukça geniş, bunları detaylı olarak söyleyemeyeceğim; yalnız, adlî psikiyatriden adlî meteorolojiye kadar, adlî arkeolojiden adlî antropolojiye kadar birçok bilim dalıyla bir çalışma alanı ortaklığı sergilemektedir.

Peki, ülkemizdeki adlî hekimlik hizmetlerinin yürütülmesindeki sorunlar nelerdir -1 inci maddeyle ilgili- önce eğitim durumuna bakalım istiyorsanız.

Mezuniyet öncesi eğitim...

Bilindiği gibi, ülkemizde adlî tıpla ilgili görevler mevcut yasalara göre adlî tıp uzmanlarına -demin de vurguladım- bunların olmadığı yerlerde de pratisyen hekimlere verilmiştir. Yine, tıp fakültelerinin çoğunda adlî tıp anabilim dallarının bulunmadığını, olanlarda da göstermelik olduğunu, bu eğitimi verecek yeterli öğretim üyesinin bulunmadığını dikkatlerinize sunmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, yine, tıp eğitiminin genelinde Türkiye'de yaşadığımız bir sıkıntı var. Bu, adlî tıp bilim dalını da ilgilendiriyor. Mevcut tıp fakülteleri arasında bir eğitim standardı maalesef yoktur. Değişik tıp fakülteleri değişik müfredat programlarıyla, değişik eğitim şekilleriyle eğitim vermektedir. Türkiye'nin en büyük sorunlarından bir tanesi de budur. Herhalde, bunu, Sağlık Bakanlığının bütçesi görüşülürken, çok ayrıntılı bir şekilde, bir ülke sorunu olarak, gündeme getirmemiz gerekecek. Adlî tıp uzmanlık alanı da bundan payını almaktadır.

Adlî tıp anabilim dalları.

Değerli arkadaşlarım, Adlî Tıp Uzmanlık Derneği tarafından ortak yapılacak çalışmalarla, mezuniyet öncesi adlî tıp eğitimine yönelik tüm fakültelerce ortak yürütülebilecek bir anaprogram taslağının hazırlanması, adlî tıp anabilim dallarının öğretim üyesi sayılarının artırılarak desteklenmesi, eğitimin adlî tıp uzmanı olan kişiler tarafından verilmesi, göstermelik bir bilim dalı kurarak o sıfatı fiilen taşımayan kişilerin o dersi vererek, o eğitimi vererek uzman yetiştirecek konumdan çıkarılması gerekmektedir. Hani fıkrada anlatıldığı gibi, fil kadrosunda maymun kullanmamak gerekiyor. Sözlerimi tenzih ederek söylüyorum, bir örnek olarak söyledim. Yeterli uzmanlık eğitimi, ancak o konuda ehil, yetişmiş öğretim üyelerince verilmelidir. Uzmanlık eğitimi zor bir eğitimdir. Bu konuda da mezuniyet öncesi eğitimde olduğu gibi, fakülteler arasında, Türkiye'de bir standart yoktur. Adlî tıp anabilim dalları dışında Adlî Tıp Kurumu Başkanlığınca da uzmanlık eğitimi verilmektedir. Çok zengin olan kurum materyalinin anabilim dalları tarafından eğitime yönelik kullanımı, Adlî Tıp Kurumunun da eğitim faaliyetlerinde adlî tıp anabilim dalı öğretim üyelerinden yararlanması konusunda mutlaka işbirliği sağlanmalıdır; bunu da, Sayın Bakanımın dikkatlerine arz ediyorum.

Üst uzmanlık eğitimi.

Bilim dalları, artık, günümüzde kapsadıkları alanlarla yetinmiyorlar; bu, bütün tıp dalları için böyle.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HALUK KOÇ (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Lütfen, devam edin Sayın Koç.

HALUK KOÇ (Devamla) - O dalın alt dalı, o alt konunun da bir başka alt seksiyonu uzmanlık haline getirilmektedir. Bu, gelişen teknolojiyle paralel, olması gereken bir durumdur; yani, her derde deva o lokman hekimler eskiden de varmış. Şimdi, her konunun alt konusunun da uzmanı vardır ve o konuyla ilgili mutlaka yeterli bilgi ve birikime -eğitimden sonra tabiî ki- sahip olması gerekmektedir.

Şimdi, Türkiye'de, adlî tıp alanında uzmanlık sonrasında üst uzmanlık eğitimi veren herhangi bir program yoktur. Bakın, Türkiye, bu konuda her türlü riske açık bir ülkedir; yani, adlî tıp uzmanlığı kazandıktan sonra, bir balistik adlî tıp konusunda, bir DNA adlî tıp konusunda veya değişik kriminolojik alt gruplarda yetişmiş üst uzman grubumuz yoktur Türkiye'de. Adlî tıp enstitülerince verilen doktora programları da özel üst dallara yönelik değildir. Ülkemizde adlî bilimler arasında üst uzmanlık eğitimi gören ve bu konularda açılacak programlarla yeni yetişecek uzmanlara eğitim verecek eğitim kadrolarına mutlaka ihtiyaç vardır. Peki, pratisyen hekimleri, mezuniyet sonrasındaki eğitiminde, biz, adlî tıbba nasıl yönlendireceğiz; bu konu oldukça ilginçtir ve burada adlî tıp uzmanlarının özlük haklarıyla ilgili sorunlar ve çözüm önerileri gelmektedir. Madem ki rağbet azdır, başvuru azdır, her şeyde serbest piyasa ekonomisi diyoruz, her şeyde arz-talep dengesini gözetiyoruz, bazı insanları, zorla, belli kurumlarda çalıştırmak olmaz, o zaman, o kurumlarda çalışmayı özendirmek gerekir. O kurumlarda, o konumlarda uzmanlık yapacak insanlara belli avantajlar sağlamak gerekir.

Bir kişi uzmanlık eğitimini bitirdi; adlî tıp uzmanı olanların, özellikle üniversitelerdeki adlî tıp anabilim dallarından ihtisas alanların -bir başka acı gerçek- çok ciddî iş bulma sorunu vardır Türkiye'de. Akademik yapılanmaya sahip anabilim dallarının yetiştirdikleri tüm uzmanlara kadro verememesi, serbest çalışma ve muayenehane açma gibi alternatifleri olmayan adlî tıp uzmanlarına, Adlî Tıp Kurumu ve adlî tıp anabilim dalı olmayan tıp fakültelerinde kadro arama seçeneklerini bırakmakta, ancak, herkesin bu şekilde de istihdamı pek mümkün olmamaktadır. Bu durum, adlî tıp alanına olan talebi de doğal olarak azaltmaktadır. Adlî olgularla ilgili hizmetleri yürütmek üzere Sağlık Bakanlığınca devlet hastanelerine kadro açılması gibi alternatif iş imkânları yaratılması, belki, bir çözüm arayışı olabilir.

Özlük hakları olarak zor şartlarda çalışan uzmanların, başta çalışma şartları, ücretlendirme, yasal korunma ve dokunulmazlık gibi konularda özlük haklarının mutlaka iyileştirilmesi gerekmektedir. Bağımsız yargının adil bir karara varabilmesi için, adlî tıp müessesenin sağlıklı, yeterli bilgi birikimine sahip kişilerle donanarak, çok iyi çalışması gerekmektedir.

Adalet Bakanlığına bağlı olarak çalışan adlî tıp uzmanlarına, adalet mensuplarının yararlandıkları tazminatlar gibi eklemelerin yapılarak, ücretlerinde iyileştirme yapılmasına çalışılmalıdır. Bir kişilik ücretlerde iyileştirme ve takdir yerine, her yerde aynı olacak şekilde uygulanacak ücretlendirmeler için çalışmalar yapılabilir. Sayın Bakanım, bunlar, bu konuda, bu arkadaşlarımıza bir özendirme olabilecektir.

Peki, ulusal bazda, ulusal temelde adlî tıp yapılanması nasıl olmalıdır; 14 Nisan 1982 tarih ve 2659 sayılı Kanunla, adalet işlerinde bilirkişilik yapmak üzere, Adalet Bakanlığına bağlı bir Adlî Tıp Kurumu kurulmuştur. Adlî tıp uzmanı sayısındaki yetersizlik sebebiyle tüm illerde örgütlenmesini tamamlayamayan bu kuruma bağlı birimler, tüm ülke ihtiyacını karşılamakta zorlanmaktadır ve kurum üzerine aşırı bir iş yükü binmektedir. Kurumun Adalet Bakanlığına bağlı olması da birtakım zorluklar getirmektedir. Bunlar hep öneridir, bunlar tartışılmalıdır. Sayın Bakanımın burada olması bir şanstır; ben, takdirlerinize sunuyorum.

Bu kurumun da, TÜBİTAK benzeri özerk bir yapılanmaya kavuşturularak teknik destek ve personel desteği sağlanması belli bölgelerde referans merkezleri haline getirilmesinin yanı sıra, adlî tıp uzmanı barındıran adlî tıp anabilim dallarının, bulundukları illerde tüm adlî hizmetler konusunda yetkili kılınması buradaki personelin, rutin vakalarda eğitim amaçlı kullanımına imkân sağlayacaktır.

Değerli arkadaşlarım, hassas bir konudur; yeterli personel olmadan, eğitimli, donanımlı personel olmadan, kâğıt üzerinde her türlü tamamlığı sağlanmış bir yasa çıkarabiliriz, bir düzenleme yapabiliriz; ama, içerisini, onu zenginleştirecek, ona uygulamalarıyla destek verecek şekilde bir insan gücüyle de doldurmamız gerekmektedir.

Ben, bu maddede söz alarak, sadece adlî tıp uzmanlarının bu yasa içerisindeki yerlerini bir kere daha hatırlatmak istedim. Dikkatiniz için teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Koç.

1 inci madde üzerinde başka söz talebi?.. Yok.

1 inci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Sayın milletvekilleri, 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - Adlî Tıp Kurumu Kanununun 2 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 2. - Adlî Tıp Kurumunun görevleri şunlardır:

a) Mahkemeler ile hâkimlikler ve savcılıklar tarafından gönderilen adlî tıpla ilgili konularda bilimsel ve teknik görüş bildirmek,

b) Adlî tıp uzmanlığı ve yan dal uzmanlığı eğitimini Tıpta Uzmanlık Tüzüğü çerçevesinde vermek,

c) Adlî tıp ve adlî bilimler alanlarında çalışmaları yürütmek üzere seminer, sempozyum, konferans ve benzeri etkinlikler düzenlemek, bunlara ilişkin eğitim programları uygulamak ve ilgili kurum, kuruluş ve kurulların hazırlayacakları adlî tıpla ilgili eğitim programlarının yapılmasına ve yürütülmesine yardımcı olmak,

d) Adlî tıp hizmetlerinin görülmesi sırasında yapılması zorunlu sağlık hizmetlerini vermek."

BAŞKAN - 2 nci madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - Adlî Tıp Kurumu Kanununun 3 üncü maddesinin (f) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"f) - Adlî Tıp Kurumu Grup Başkanlıkları;"

BAŞKAN - 3 üncü madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4. - Adlî Tıp Kurumu Kanununun 4 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 4. - Adlî Tıp Kurumu Başkanlığı, adlî tıp uzmanı bir Başkan ve en az birisi adlî tıp uzmanı olmak üzere iki başkan yardımcısı ile hizmetin gerektirdiği yönetmelikte belirtilen birim ve müdürlüklerden oluşur."

BAŞKAN - 4 üncü madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 5. - Adlî Tıp Kurumu Kanununun 5 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 5. - Adlî Tıp Başkanlar Kurulu, Adlî Tıp Kurumu Başkanının başkanlığında, başkan yardımcıları, adlî tıp ihtisas kurulları başkanları ve Kurum merkezinde bulunan adlî tıp ihtisas daireleri başkanlarından oluşur. Ancak başkan yardımcıları ve adlî tıp ihtisas daireleri başkanları oylamaya katılamaz

BAŞKAN - 5 inci madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 6. - Adlî Tıp Kurumu Kanununun 6 ncı maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Adlî Tıp Genel Kurulu, Adlî Tıp Kurumu Başkanının başkanlığında, adlî tıp ihtisas kurulları başkan ve üyelerinden oluşur."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

7 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 7. - Adlî Tıp Kurumu Kanununun 7 nci maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Adlî Tıp Kurumunda altı ihtisas kurulu bulunur. Aşağıdaki ihtisas kurulları, bir başkan ve adlî tıp uzmanı iki üye ile;

a) Birinci Adlî Tıp İhtisas Kurulu birer;

- Tıbbî patoloji,

- İç Hastalıkları,

- Kardiyoloji,

- Genel Cerrahi,

- Beyin ve Sinir Cerrahisi,

- Anesteziyoloji ve Reanimasyon,

- Kadın Hastalıkları ve Doğum,

- Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları,

b) İkinci Adlî Tıp İhtisas Kurulu birer;

- Radyoloji,

- Göz,

- Kulak Burun Boğaz Hastalıkları,

- Genel Cerrahi,

- Göğüs Cerrahi,

- Kalp ve Damar Cerrahi,

- Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi,

- Nöroloji,

- Ortopedi ve Travmatoloji,

c) Üçüncü Adlî Tıp İhtisas Kurulu birer;

- Ortopedi ve Travmatoloji,

- Genel Cerrahi,

- Nöroloji,

- İç Hastalıkları,

- Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları,

- Göğüs Hastalıkları,

- Enfeksiyon Hastalıkları,

d) Dördüncü Adlî Tıp İhtisas Kurulu;

- Ruh Sağlığı ve Hastalıkları için iki,

- Çocuk psikiyatrisi için bir,

- Nöroloji için bir,

e) Beşinci Adlî Tıp İhtisas Kurulu birer;

- Tıbbî Mikrobiyoloji,

- Tıbbî Farmakoloji,

- Tıbbî Biyokimya,

- Analitik Kimya,

- Allerji hastalıkları,

- İmmünoloji,

- Tıbbi Genetik,

- Enfeksiyon Hastalıkları,

- Halk Sağlığı,

f) Altıncı Adlî Tıp İhtisas Kurulu birer;

- Kadın Hastalıkları ve Doğum,

- Radyoloji,

- Üroloji,

- Ruh Sağlığı ve Hastalıkları,

- Çocuk Psikiyatrisi,

- Adlî Antropoloji,

- Çocuk Cerrahisi,

Uzmanlarından oluşur."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

8 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 8. - Adlî Tıp Kurumu Kanununun 8 inci maddesinin birinci fıkrasının (c) ve (e) bentleri ile ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"c) - Kimya,"

"e) - Fizik,"

"Her adlî tıp ihtisas dairesinde konu ile ilgili uzman bir daire başkanı ile yeteri kadar uzman ve idarî personel bulunur. Adlî tıp ihtisas dairelerinin çalışma esas ve usulleri yönetmelikte gösterilir."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

9 uncu maaddeyi okutuyorum:

MADDE 9. - Adlî Tıp Kurumu Kanununun 9 uncu maddesi kenar başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Adlî Tıp Kurumu Grup Başkanlıkları:

Madde 9. - Adalet Bakanlığınca gerekli görülen yerlerde, bu Kanunun 1 inci maddesi gereğince Adlî Tıp Kurumu grup başkanlıkları kurulur.

Adlî Tıp Kurumu Grup Başkanlığı, adlî tıp uzmanı bir Başkan ile buna bağlı bürodan oluşur.

Adlî Tıp Kurumu grup başkanlıklarının görev, çalışma esas ve usulleri yönetmelikte gösterilir.

Adlî Tıp Kurumu grup başkanı, grup başkanlığındaki tüm görevlilerin özlük hakları itibarıyla ve bütçe ile verilmiş harcama kalemleri sarfiyatından itâ amirliği görevini de yapar."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

10 uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 10. - Adlî Tıp Kurumu Kanununun 10 uncu maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 10. - Adlî Tıp Kurumu şube müdürlükleri, bu Kanunun 1 inci maddesi gereğince Adalet Bakanlığınca ağır ceza mahkemesi bulunan yerlerde kurulur. Ancak, ağır ceza mahkemesi bulunmayan ilçelerde de coğrafi durum ve iş yoğunluğu da göz önünde tutularak, adlî tıp şube müdürlükleri kurulabilir. Adlî Tıp Kurumu şube müdürlükleri, iş hacmine göre bir veya birden fazla adlî tıp uzmanı ve diğer personelden oluşur.

Adlî Tıp Kurumu şube müdürlüğünde görevli personel, Adalet Bakanlığınca görev sınırları belirlenen yerlerde bulunan mahkemeler, hâkimlikler ve savcılıklar tarafından adlî tıpla ilgili olmak üzere gerekli görülecek otopsi, muayene ve keşifleri, gerekirse olay yerine de gitmek suretiyle yaparak bu hususta rapor vermek ve yapılan davet üzerine sözlü görüşlerini bildirmekle yükümlüdür. Adlî Tıp Kurumu şube müdürlüğü bulunmayan yerlerde bu görevler adlî tabip ve diğer personel tarafından yerine getirilir.

Özel Kanun hükümleri saklıdır.

Adlî Tıp Kurumu şube müdürlüklerinin çalışma esas ve usulleri yönetmelikte gösterilir."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

11 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 11. - Adlî Tıp Kurumu Kanununun 11 inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendine aşağıdaki ibare eklenmiştir.

"Başkanlar Kurulunun kararlarını uygulamak,"

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

12 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 12. - Adlî Tıp Kurumu Kanununun 12 nci maddesinin kenar başlığı ile (b) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Başkan yardımcılarının görevleri:"

"b) - Kurum Başkanının yokluğunda kendisine görev verildiğinde ona vekillik etmek."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

13 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 13. - Adlî Tıp Kurumu Kanunu-nun 13 üncü maddesine (c) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki (d) bendi eklenmiş, mevcut (d) bendi (e) bendi olarak teselsül ettirilmiş ve maddeye aşağıdaki fıkra ikinci fıkra olarak eklenmiştir.

"d) - Adlî Tıp Kurumunun adlî tıp alanında uzmanlık programları ile görev alanına giren konularda seminer, sempozyum, konferans ve benzeri etkinlikler ile bunlara ilişkin eğitim programlarını kararlaştırmak,"

"Adlî Tıp Başkanlar Kurulunun çalışma esas ve usulleri yönetmelikte gösterilir."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

14 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 14. - Adlî Tıp Kurumu Kanununun 15 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 15. - Adlî Tıp Genel Kurulu;

a) Adlî tıp ihtisas kurulları ve ihtisas daireleri tarafından verilip de mahkemeler, hâkimlikler ve savcılıklarca kapsamı itibarıyla yeterince kanaat verici nitelikte bulunmadığı, sebebi de belirtilmek suretiyle bildirilen işleri,

b) Adlî tıp ihtisas kurullarınca oybirliğiyle karara bağlanamamış olan işleri,

c) Adlî tıp ihtisas kurullarının verdiği rapor ve görüşleri arasında ortaya çıkan çelişkileri,

d) Adlî tıp ihtisas kurulları ile ihtisas dairelerinin rapor ve görüşleri arasında ortaya çıkan çelişkileri,

e) Adlî tıp ihtisas kurulları ile adlî tıp ihtisas dairelerinin ve adlî tıp şube müdürlüklerinin rapor ve görüşleri arasında ortaya çıkan çelişkileri,

f) Adlî tıp ihtisas kurulları ile Adlî Tıp Kurumu dışındaki sağlık kuruluşlarının verdikleri rapor ve görüşler arasında ortaya çıkan çelişkileri,

Konu ile ilgili uzman üyelerin katılımıyla inceler ve kesin karara bağlar."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

15 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 15. - Adlî Tıp Kurumu Kanununun 16 ncı maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 16. - I- Genel görevleri:

Bu Kanun kapsamına giren işlerde;

a) Bilirkişilerce,

b) Fizik ve Trafik İhtisas Dairelerinin tıpla ilgili olmayan raporları hariç olmak üzere adlî tıp ihtisas dairelerince,

c) Adlî tabip veya adlî tıp uzmanlarınca,

Verilip de mahkemeler, hâkimlikler ve savcılıklar tarafından yeterince kanaat verici nitelikte bulunmayan ve aralarında çelişki olduğu belirlenen raporları inceleyip bilimsel ve teknik görüşlerini bildirmek.

II- Özel görevleri:

a) Birinci Adlî Tıp İhtisas Kurulu:

Ölümle ilgili işler ile diğer kurulların görevlerine girmeyen işler,

b) İkinci Adlî Tıp İhtisas Kurulu:

Müessir fiiller,

c) Üçüncü Adlî Tıp İhtisas Kurulu:

İkinci Adlî Tıp İhtisas Kurulunun görevine girmeyen Sosyal Sigortalar ve İş Kanunları ile ilgili olaylar, malûliyetler, meslekte kazanma gücü kaybı, meslek hastalıkları ve meslekî kusurlar, hürriyeti bağlayıcı cezaların infazının ertelenmesi, sürekli hastalık, sakatlık ve kocama sebepleri ile belirli kişilerin cezalarının hafifletilmesi veya kaldırılmasına ilişkin işlemler,

d) Dördüncü Adlî Tıp İhtisas Kurulu:

Türk Ceza Kanununun 53, 54, 55 ve 57 nci maddeleri ile 58 inci maddesinin bir, iki, dört, beş ve altıncı fıkraları hariç olmak üzere, cezaî ehliyet veya bunu kaldıran veya hafifleten sebepler ile hukukî ehliyetin tespiti, Türk Ceza Kanununun 403 ve 404 üncü maddelerinde yazılı uyuşturucu maddeleri kullanan kimselerin alışkanlığı ile ilgili iptilâ derecesinin belirlenmesine ilişkin işlemler,

e) Beşinci Adlî Tıp İhtisas Kurulu:

Zehirlenmeler ile allerji ve immünolojiye, ilaç kimyasına, alışkanlık yapan diğer maddelere ilişkin işler, nesebin belirlenmesine ilişkin işler, halkın sağlığına, yenecek ve içilecek şeylere ilişkin cürümler, uyutucu ve uyuşturucu maddeler, gıda ve ilaçlara ilişkin işler,

f) Altıncı Adlî Tıp İhtisas Kurulu:

Genel ahlâk ve aile düzeni aleyhine işlenen cürümler, nesep cürümleri, çocuk düşürme veya düşürtme cürümleri, Türk Ceza Kanununun 53, 54, 55 ve 57 nci maddeleri ile 58 inci maddesinin üçüncü fıkrasının dışındaki hususlar ve cinsel iktidar tespiti ile fiile karşı koyup koyamayacağı hususlarının tespitine ve yaş belirlemesine ilişkin işlemler,

Hakkında bilimsel ve teknik görüşlerini bildirmek."

BAŞKAN- Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

16 ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 16. - Adlî Tıp Kurumu Kanununun 17 nci maddesi kenar başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Morg İhtisas Dairesinin görevleri:

Madde 17. - Morg İhtisas Dairesi, mahkemeler ile hâkimlikler ve savcılıklar tarafından gönderilen cesetler ve ceset kısımları ile canlılara ait doku ve biyolojik materyal üzerinde her türlü incelemeleri yapar ve sonucunu bir rapor ile tespit eder.

Morg dairesine getirilen ve otopsinin sonuçlanması ile hüviyetinin tespitinden sonra morg dairesiyle ilgisi kalmayan ve yakınlarınca alınmayan veya araştırmalar sonucu kimsesiz olduğu anlaşılan ceset veya kısımları, adlî tahkikatla ilgisi kalmamış olması ve aksine vasiyet bulunmaması şartıyla, en az altı ay süreyle muhafaza edilmek ve bilimsel araştırma için kullanılmak üzere ilgili yükseköğretim kurumlarına verilebilir. Ceset veya kısımlarının, bilimsel araştırma amacıyla yükseköğretim kurumlarına verilmesiyle ilgili işlemler yönetmelikle düzenlenir."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

17 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 17. - Adlî Tıp Kurumu Kanununun 18 inci maddesinin kenar başlığı "Gözlem İhtisas Dairesinin görevleri:", 19 uncu maddesinin kenar başlığı "Kimya İhtisas Dairesinin görevleri:" şeklinde değiştirilmiştir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

18 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 18. - Adlî Tıp Kurumu Kanununun 20 nci maddesi kenar başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Biyoloji İhtisas Dairesinin görevleri:

Madde 20. - Biyoloji İhtisas Dairesi, mahkemeler ile hâkimlikler ve savcılıklar tarafından gönderilen her türlü biyolojik örnek ve biyolojik örnek taşıması muhtemel materyalin mikrobiyoljik, hematolojik, serolojik ve genetik yönden incelemelerini yapar ve sonucunu bir raporla tespit eder."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

19 uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 19. - Adlî Tıp Kurumu Kanununun 21 inci maddesinin kenar başlığı "Fizik İhtisas Dairesinin görevleri:", 22 nci maddesinin kenar başlığı "Trafik İhtisas Dairesinin görevleri:" şeklinde değiştirilmiş ve 21 inci maddesindeki "klimatolojik," ibaresinden sonra gelmek üzere "diğer fiziksel" ibaresi eklenmiştir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

20 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 20. - Adlî Tıp Kurumu Kanununun 23 üncü maddesinin (A) fıkrasının birinci paragrafı aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve maddenin sonuna aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

"Adlî Tıp Genel Kurulu, Adlî Tıp Kurumu Başkanının başkanlığında adlî tıp ihtisas kurulları başkan ve üyeleri ile 6 ncı maddenin ikinci fıkrası uyarınca Genel Kurula katılması gereken adlî tıp ihtisas dairesi başkan veya vekilinin iştiraki ile toplanır."

"Adlî Tıp Genel Kurulu ve adlî tıp ihtisas kurullarının çalışma esas ve usulleri yönetmelikte gösterilir."

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

21 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 21. - Adlî Tıp Kurumu Kanununun 24 üncü maddesi kenar başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Adlî Tıp Kurumunda bilirkişi dinlenmesi ve toplantılara katılma:

Madde 24. - I- Adlî Tıp Genel Kurulu ve adlî tıp ihtisas kurulları ile adlî tıp ihtisas daireleri, inceledikleri konularla ilgili olarak Adlî Tıp Kurumunda bulunmayan tıp ve diğer uzmanlık dallarında Adlî Tıp Kurumu dışından uzmanların bilirkişi olarak davet edilmesine karar verebilirler. Uzman kişiler oy hakları olmamakla beraber görüşlerini bir raporla Adlî Tıp Genel Kurulu, adlî tıp ihtisas kurulu veya adlî tıp ihtisas dairesi başkanlığına bildirirler.

Bilirkişilere yönetmelikteki esaslara göre Adlî Tıp Genel Kurulu, adlî tıp ihtisas kurulu ve adlî tıp ihtisas dairesi başkanlığınca yaptıkları çalışmaya uygun ücret takdir olunur.

II- a) Adlî Tıp Genel Kurulu, adlî tıp ihtisas kurulları ile adlî tıp ihtisas daireleri, inceledikleri konularla ilgili olarak kendi kurul veya dairelerinde bulunmayan, Adlî Tıp Kurumundaki diğer kurul veya dairelerde bulunan uzmanların davet edilmesine karar verebilirler. Uzman kişiler, o olayla ilgili toplantıya katılır ve oy kullanırlar.

b) Beşinci Adlî Tıp İhtisas Kurulunun görev alanına giren işlerle ilgili ölüm olaylarında; Birinci Adlî Tıp İhtisas Kurulu toplantısına, Birinci Adlî Tıp İhtisas Kurulu Başkanının daveti üzerine Beşinci Adlî Tıp İhtisas Kurulunun o olayla ilgili uzman üye veya üyeleri katılır ve oy kullanırlar.

c) Gözlem İhtisas Dairesinde gözleme tâbi kişiler hakkında, Dördüncü Adlî Tıp İhtisas Kurulunca da karar verilmesi hallerinde; Gözlem İhtisas Dairesi Başkanı veya vekili Dördüncü Adlî Tıp İhtisas Kurulu toplantısına katılır ve oy kullanır."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

22 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 22. - Adlî Tıp Kurumu Kanununun 26 ncı maddesinin birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü fıkraları aşağıdaki şekilde ve maddenin son fıkrasında yer alan "Başkan Yardımcısı" ibaresi "başkan yardımcıları" olarak değiştirilmiştir.

"Adlî Tıp Kurumu Başkanı, başkan yardımcıları, adlî tıp ihtisas kurulları başkan ve üyeleri, Adalet Bakanının inhası üzerine uzman elemanlar veya üniversitelerin ilgili fakülte öğretim üyeleri veya yardımcıları arasından müşterek kararnameyle atanırlar.

Adlî Tıp Kurumu 1. Hukuk Müşaviri, hukuk müşavirleri, adlî tıp ihtisas dairesi başkanları, adlî tıp grup başkanları, adlî tıp şube müdürleri, şube müdürleri, adlî tıp uzmanları, uzmanlar, trafik uzmanları, sosyal hizmet uzmanları, raportörler, mühendisler, kimyagerler, fizikçiler, programcılar, psikologlar, pedagoglar, antropologlar, astronomlar, asistanlar, eczacılar, biyologlar, diş hekimleri, balistik, adlî belge inceleme ve silah muayene uzmanları, Adlî Tıp Kurumu Başkanının teklifi üzerine Adalet Bakanlığınca atanırlar.

Birinci ve ikinci fıkra dışında kalan personelin atamaları Adlî Tıp Kurumu Başkanınca yapılır.

Birinci ve ikinci fıkrada belirtilenlerden, Adlî Tıp Kurumu Başkanı dışındaki görevlere üniversitelerin ilgili fakültelerinin öğretim üyeleri ve yardımcıları, asıl görevleri ile ilişkileri kesilmemek şartıyla görevlendirilebilirler. Adlî Tıp Kurumu Başkanı, başkan yardımcıları ve adlî tıp ihtisas kurulları başkanları ile adlî tıp ihtisas kurulları üyeleri, adlî tıp grup başkanları ve adlî tıp ihtisas daireleri başkanlarının görev süreleri dört yıldır. Görev süreleri sona erenler, aynı usule göre yeniden atanabilir veya görevlendirilebilirler. Yeni atanan veya görevlendirilenler göreve başlayıncaya kadar süresi dolanların görevi devam eder."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

23 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 23. - Adlî Tıp Kurumu Kanununun 27 nci maddesinin kenar başlığı aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve maddenin sonuna aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.

"Malî haklar."

"Ayrıca Adlî Tıp Kurumu çalışanlarına 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda belirtilen en yüksek devlet memuru aylığının;

Adlî Tıp Kurumu Başkanı, başkan yardımcıları ihtisas kurulları başkan ve üyeleri, ihtisas dairesi başkanları, grup başkanları ve 1. Hukuk Müşavirine % 200'ü

26 ncı maddeye göre ataması Bakanlıkça yapılanlardan tıp fakültesi mezunu uzmanlara % 175'i, diğer personele % 125'i,

26 ncı maddeye göre ataması Başkanlıkça yapılanlara % 75'i

Almakta oldukları diğer tazminatlara ek olarak çalıştıkları sürece "Adlî Tıp Tazminatı" olarak ödenir.

Bu tazminatın ödenmesinde aylıklara ilişkin hükümler uygulanır.

Bu tazminat damga vergisi hariç hiçbir vergi ve kesintiye tâbi değildir."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Madde üzerinde bir adet önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan "Adlî Tıp Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının" çerçeve 23 üncü maddesinin tasarı metninden çıkartılmasını ve tasarının diğer maddelerinin de buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Eyüp Fatsa

Recep Koral

Sedat Kızılcıklı

 

Ordu

İstanbul

Bursa

 

Şerif Birinç

 

Fehmi Öztunç

 

Bursa

 

Hakkâri

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RAMAZAN KOÇ (Kırıkkale) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Gerekçeyi okutmadınız Sayın Başkan.

BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum...

FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan, gerekçe okunsun efendim.

BAŞKAN - Önerge sahipleri konuşmuyor; gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe: Adlî Tıp Kurumu çalışanlarına yönelik olarak adlî tıp tazminatı adı altında yeni bir tazminat verilmesinin bütçeye ek malî yük getireceğinin Maliye Bakanlığı tarafından bildirilmesi nedeniyle söz konusu maddenin tasarı metninden çıkartılması amaçlanmaktadır.

BAŞKAN - Hükümetin katıldığı, Komisyonun takdire bıraktığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, önerge aleyhinde konuşmak istiyorum.

FARUK ÇELİK (Bursa) - Oylamaya geçildi Sayın Başkanım.

HALUK KOÇ (Samsun) - Önergenin aleyhinde söz istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Koç, önergeyle ilgili olarak, önerge sahipleri gerekçesini okuttu ve şu anda oylamaya geçtim; bu hususta yapılacak bir şey yok.

HALUK KOÇ (Samsun) - Ama, önergenin tartışılması gerekir Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın Koç, bu konuyla ilgili olarak İçtüzükte sadece önerge sahiplerinin söz hakkı vardır, onun için oylama yaptım.

HALUK KOÇ (Samsun) - Yani, bu önergenin aleyhinde söz hakkı kullanmak mümkün değil mi?!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, önerge kabul edilmiş ve 23 üncü madde kanun metninden çıkarılmıştır.

Şimdi, 24 üncü maddeyi, 23 üncü madde olarak okutuyorum:

MADDE 23. - Adlî Tıp Kurumu Kanununun 29 uncu maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Döner sermayeli işletmeler için Adlî Tıp Kurumuna yirmitrilyon lira döner sermaye tahsis edilmiştir."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?..

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili Sayın Haluk Koç.

Sayın Koç, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 23 üncü maddenin görüşülmesi sırasında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, tasarının 1 inci maddesi görüşülürken de bazı görüşler ifade etmiştim; bu dalda yetişmiş insan gücü eksikliğinden bahsetmiştim ve bu dalda ne kadar zor koşullarda çalışıldığını ifade etmiştim. Türkiye'de 190 adlî tıp uzmanı vardır. 81 vilayette adlî tıp işlerinin yürütülebilmesi için, 190 adlî tıp uzmanının yeterli olmadığı koşullarda, sağlık ocağı tabiplerinin adlî tıp uzmanı olarak görevlendirilebildiklerini ifade etmiştim. Bu arkadaşların, bu konuda yetersiz altyapı eğitimi almalarından dolayı çeşitli sıkıntılarla karşılaşıldığını, daha sonra, bağımsız yargının karar verme sürecini olumsuz etkileyecek birtakım trajedilere, hukuk örneklerine rastlanabileceğini ifade etmiştim. Bu yasanın son derece önemli olduğunu ve içinin, ancak yetişmiş insan gücüyle doldurulabileceği konusunda dikkatlerinizi çekmiştim, duyarlılıklarınızı paylaşmıştım.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, Maliye Bakanlığının ek külfet getireceği ifadesiyle bir değişiklik önergesi verilmiştir. Komisyonda bu madde görüşülürken, Sayın Adalet Bakanımızın olumlu tavrını komisyonda görev yapan arkadaşlarımız ilettiler. Herhalde, Sayın Adalet Bakanımızın, aynı görüşlerini, Genel Kurulda bu önergenin görüşülmesi sırasında da taşıdığına ben inanıyorum. Bu arkadaşlarımızın, özlük hakkı bakımından desteklenmesinden daha doğal bir şey olamaz.

Bakın, adlî tıp son derece önemlidir; bu konuyu teşvik etmemiz lazım, bu konuda yeterli uzman çalıştırmamız lazım. Yetersizlikten bahsediyoruz ve özlük haklarını kısarak, bu yöne yönelebilecek olan arkadaşlarımızın da cesaretini kısıyoruz, önünü kapatıyoruz. Lütfen, bazı konularda komisyonda savunulan görüşleri, burada, son dakika önergeleriyle değiştirmeme noktasında bir anlayış birliğinde olmamız gerekir.

Burada, yasanın özüne dönük bir itiraz yoktur, yasanın içeriğine dönük bir itiraz yoktur; sadece, bu konuda çalışan tıp mensuplarının, adalet mensupları gibi, birtakım özel haklardan, tazminatlardan faydalanması kararı vardır. Yani, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin, demokratikleşme, Avrupa Birliğine girme sürecindeki Türkiye Cumhuriyeti Devletinin, 190 tane adlî tıp uzmanının ve benzer konularda çalışacak sağlık personelinin özlük haklarını kısıtlayarak ne gibi bir tasarrufta bulunabileceğini sizler ifade edebilir misiniz?! (CHP sıralarından alkışlar) Lütfen, duyarlı olalım.

Bu önergenin, biraz önce görüşülen maddede kabul edildiğini görüyoruz; ama, biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Sayın Adalet Bakanının komisyonda takındığı tavra güvenmek istiyoruz. Sayın Adalet Bakanının komisyonda Maliye Bakanlığı temsilcisine karşı takındığı tavrı daha sonra hazırlanacak bir ek tasarıyla telafi edeceğine inancımızı belirtiyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Koç.

Madde üzerinde başka söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, 25 inci maddeyi 24 üncü madde olarak okutuyorum:

MADDE 24. - Adlî Tıp Kurumu Kanununun 30 uncu maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 30. - Döner sermaye gelirlerinden kanunî kesintiler yapıldıktan sonra kalan gelirin % 25'i Adlî Tıp Kurumu ve birimlerinin malzeme, araç, gereç, makine, teçhizat, demirbaş, araştırma ve döner sermayede görevli personel giderlerine ayrılır. Gelirin geri kalan kısmından Adlî Tıp Kurumunda ve birimlerinde görevli personele, çalışma koşullarına hizmet niteliklerine ve diğer özelliklere göre Maliye Bakanlığının görüşü üzerine çıkarılacak yönetmelikte belirlenecek esaslar dahilinde ödeme yapılır. Personele yapılacak ödemelerin bir aylık tutarı, bunların aylık (ek gösterge dahil), yan ödeme ve her türlü tazminat toplamının (makam ve temsil tazminatı ile adlî tıp tazminatı hariç) aylık tutarının iki katını geçemez. Artan gelir, Hazineye gelir kaydedilir."

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Madde üzerinde verilmiş bir adet önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Adlî Tıp Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının çerçeve 24 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Eyüp Fatsa

Recep Koral

Sedat Kızılcıklı

 

Ordu

İstanbul

Bursa

 

Şerif Birinç

 

Mustafa Nuri Akbulut

 

Bursa

 

Erzurum

 

Madde 24.- Adlî Tıp Kurumu Kanununun 30 uncu maddesinin birinci fıkrasına ikinci cümleden sonra gelmek üzere, aşağıdaki cümleler eklenmiştir.

"Ancak, ihtisas daireleri, ihtisas kurulları, hizmetin niteliği itibarıyla görevin zorluk ve risk derecesi yüksek personel ile otopsi görevlilerine Başkanlar Kurulu kararıyla yüzde 50'sine kadar fazla ödeme yapılabilir. Bu şekilde yapılacak fazla ödemelerin oran, esas ve usulleri Başkanlar Kurulunca belirlenir."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet?..

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Katılıyoruz.

BAŞKAN - Önerge sahipleri konuşacak mı, gerekçeyi okutayım mı?

EYÜP FATSA (Ordu) - Gerekçeyi okutun efendim.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Adlî Tıp Kurumunda çalışan personele döner sermayeden yapılacak ödemenin esas ve usullerinin belirlendiği 2659 sayılı Kanunun 30 uncu maddesine eklenen bu hükümler ile Kurumda çalışan ve özellik arz eden balistik, narkotik ve morg ihtisas kurullarında çalışanlar ile Kurumda malî sorumluluk taşıyan görevlilerin döner sermayeden alacakları para miktarlarının artırılmasının sağlanması amaçlanmaktadır.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, teknik bir nedenle, Birleşime 5 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati : 18.25

 


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 18.30

BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Suat KILIÇ (Samsun), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)

BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, 34 üncü Birleşimin İkinci Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. - Adlî Tıp Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/310) (S. Sayısı : 51) (Devam)

BAŞKAN- Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Sayın milletvekilleri, hatırlatma amacıyla önergeyi yeniden okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Adlî Tıp Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının çerçeve 24 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Eyüp Fatsa

Recep Koral

Sedat Kızılcıklı

 

Ordu

İstanbul

Bursa

 

Şerif Birinç

 

Mustafa Nuri Akbulut

 

Bursa

 

Erzurum

Madde 24. - Adlî Tıp Kurumu Kanununun 30 uncu maddesinin birinci fıkrasına, ikinci cümleden sonra gelmek üzere aşağıdaki cümleler eklenmiştir:

"Ancak; ihtisas daireleri, ihtisas kurulları, hizmetin niteliği itibariyle görevin zorluk ve risk derecesi yüksek personel ile otopsi görevlilerine Başkanlar Kurulu kararıyla yüzde 50'sine kadar fazla ödeme yapılabilir. Bu şekilde yapılacak fazla ödemelerin oran, esas ve usulleri Başkanlar Kurulunca belirlenir."

BAŞKAN- Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RAMAZAN CAN (Kırıkkale)- Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN- Hükümet?..

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara)- Katılıyoruz.

Önerge sahipleri?..

EYÜP FATSA (Ordu)- Gerekçe okunsun Sayın Başkan.

BAŞKAN- Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Adlî Tıp Kurumunda çalışan personele döner sermayeden yapılacak ödemenin esas ve usullerinin belirlendiği 2659 sayılı Kanunun 30 uncu maddesine eklenen bu hükümlerle, kurumda çalışan ve özellik arz eden balistik, narkotik ve morg ihtisas kurullarında çalışanlar ile kurumda malî sorumluluk taşıyan görevlilerin döner sermayeden alacakları para miktarlarının artırılmasının sağlanması amaçlanmaktadır.

BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Şimdi, maddeyi, kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler.. Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, 26 ncı maddeyi 25 inci madde olarak okutuyorum:

MADDE 25. - Adlî Tıp Kurumu Kanununun 32 nci maddesinin kenar başlığı "Adalet Bakanlığı hesabına burslu öğrenci okutma ve yurt dışında eğitim:" şeklinde değiştirilmiş ve maddenin sonuna aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.

"Adlî Tıp Kurumunda yararlanılmak üzere Kurum Başkanlığının teklifi, Adalet Bakanlığının onayı ile yurt dışına yolluklu ve yevmiyeli olarak eğitim almak için personel gönderilir.

Bu personel 35 inci maddedeki mecburî hizmet yükümlülüğüne tâbidir."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

27 nci maddeyi 26 ncı madde olarak okutuyorum:

MADDE 26. - Adlî Tıp Kurumu Kanununun 33 üncü maddesi kenar başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Adlî Tıp Kurumunda uzmanlık eğitimi :

Madde 33. - Adlî Tıp Kurumunda adlî tıp alanında uzmanlık ve yan dal uzmanlıkları ilgili kanun, tüzük ve yönetmelikler uyarınca yaptırılır."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

28 inci maddeyi 27 nci madde olarak okutuyorum:

MADDE 27.- Adlî Tıp Kurumu merkez ve taşra teşkilâtında kullanılmak üzere ekli (1) ve (2) sayılı listelerde yer alan kadrolar ihdas edilerek 13.12.1983 tarihli ve 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye ekli (I) sayılı cetvelin ilgili bölümlerine eklenmiştir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Sayın milletvekilleri, maddeyi, ekli listeleriyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

29 uncu maddeyi 28 inci madde olarak okutuyorum:

MADDE 28. - Adlî Tıp Kurumu Kanununa aşağıdaki geçici maddeler eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 3. - Bu Kanunun uygulanmasına ilişkin yönetmelikler bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç ay içinde çıkarılır.

BAŞKAN - Geçici 3 üncü madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Geçici 3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Geçici 4 üncü maddeyi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 4. - Bu Kanun yürürlüğe girdiği tarihte adlî tıp ihtisas kurullarında başkan ve üye görevlerinde bulunanlar, bu Kanuna göre oluşturulacak adlî tıp ihtisas kurullarında uzmanlık alanlarına göre görevlendirilirler.

Görevlendirilemeyenlerden, ikinci görevliler dışında kalanlar, malî hakları saklı kalmak üzere durumlarına uygun kadrolara atanırlar.

Yeni oluşan adlî tıp ihtisas kurullarının başkan ve üyelerinin görev süreleri bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren başlar."

BAŞKAN - Geçici 4 üncü madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Geçici 4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, çerçeve 28 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

30 uncu maddeyi, 29 uncu madde olarak okutuyorum:

MADDE 29.- Bu Kanun yayımı tarihinden üç ay sonra yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

31 inci maddeyi, 30 uncu madde olarak okutuyorum:

MADDE 30.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN -  Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için 5 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin oy pusulalarını oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadıyla imzasını da taşıyan oy pusulasını yine oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Adlî Tıp Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının yapılan açık oylamasına 265 milletvekili katılmış; kabul 263, ret 1, çekimser 1.

Kanun tasarısı kanunlaşmıştır. (1)

Hayırlı, uğurlu olsun. (Alkışlar)

Kanunun kabul edilmesiyle ilgili olarak Adalet Bakanı Sayın Cemil Çiçek'in bir teşekkür konuşması olacaktır.

Sayın Bakan, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

                                            

(1) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo, tutanağın sonuna eklidir.

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İnanıyorum ki, kabul ettiğiniz bu yasayla, Türk yargısına çok önemli bir katkı sağlamış bulunuyorsunuz. Bu katkılarınızdan dolayı, Genel Kuruldaki tüm arkadaşlarıma şükranlarımı arz ediyorum. Hassaten de hükümet teklifini komisyonda çok büyük duyarlılıkla inceleyerek bugünkü hale getiren ve mükemmelleştiren Adalet Komisyonunun tüm üyelerine de ayrıca huzurlarınızda teşekkür ediyorum.

Şüphesiz, Adlî Tıp Kurumu, bir uzmanlık kuruluşumuzdur; öyle olmalıdır ve öyle de olacaktır; siyasî yönü olmayan, olmaması gereken bir kurumdur ve buna da azamî gayret gösterilecektir. Şahsımla ilgili olarak burada dile getirilen güvene de ayrıca şükranlarımı ifade ederim.

Adlî Tıp Kurumu, şüphesiz, bir teknik kuruluştur, teknik kurumdur. Türkiye'de hep şikâyet edilen husus, yargının uzamasıdır, adaletin geç tecelli etmesidir. Bunun en önemli unsurlarından bir tanesi, Adlî Tıp Kurumunun yeteri kadar hizmet üretememesi, yeteri kadar hizmeti verememesidir. Bu noktada, bu kanun, inanıyorum ki, adlî yargıda davaların hızlandırılmasında ve sonuca bir an evvel ulaşmada önemli bir görev ifa edecektir.

Esasen, bizim hukuk sistemimiz, büyük ölçüde, itirafa ve şahit beyanlarına dayalıdır. Halbuki, çağdaş hukukun, büyük ölçüde, teknik bilgiye, teknik delile dayanması gerekmektedir. Beyandan, itiraftan karara ve sonuca ulaştığımız zaman, zaman zaman Türkiye'yi de sıkıntıya sokan bazı zorluklarla, bazı ithamlarla, iddialarla karşılaşılmaktadır. Halbuki, çağdaş hukuk, delilden, teknik delilden sanığa ve oradan karara ulaşmak gibi yeni bir anlayışı sergilemektedir. İnanıyorum ki, Adlî Tıp Kurumu, çıkardığımız bu yasayla, bu görevi de büyük ölçüde ifa edecek güvenilir bir yargının ortaya çıkmasında önemli bir katkı sağlayacaktır.

Şüphesiz, yasayı çıkarmak önemlidir; ama, yasadan daha önemlisi, belki en az onunki kadar önemlisi, burada çalışan insanlarımızın özlük haklarıyla ilgili durumlardır; o noktada, Sayın Koç'un bu kürsüden beyanlarına da aynen katılıyorum. Esasen, 24 üncü maddeye getirdiğimiz ek ilavelerle, bunu, bir ölçüde telafi etmeye çalışıyoruz. Kabul etmek gerekir ki, zaten, kamuda çalışanların tamamıyla ilgili olarak bir ücret dengesizliği olduğu da aşikârdır. Hükümet olarak da, bu dengesizliğin ortadan kaldırılması noktasında, zaten, bütçe hesapları, bütçe dengeleri içerisinde bir çalışma başlatılmaktadır; ama, onu bekleyinceye kadar, burada çalışan insanların, hiç olmazsa, çalışmalarının karşılığının döner sermayeden giderilmesi, karşılanması noktasında da, bir önergeyi kabul etmekle, zannediyorum, bu beklentiyi belli ölçüde karşılamış bulunuyoruz.

Bu kanun, tüm yargı camiasına ve milletimize hayırlı uğurlu olsun.

Hepinize, bu vesileyle teşekkürlerimi ve saygılarımı arz ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, çalışmamızın bitim süresine dakikalar kalmıştır; bu münasebetle, 20 Şubat 2003 Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati : 18.50