DÖNEM : 22 CİLT : 5 YASAMA
YILI : 1
T. B. M. M.
TUTANAK
DERGİSİ
34 üncü
Birleşim
19 . 2 . 2003 Çarşamba
İ Ç İ N D E K İ L E R
Sayfa
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. - Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat Melik'in, Şanlıurfa İli Halfeti
İlçesinin sorunları ile alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması
2. - İstanbul Milletvekili Burhan Kuzu'nun, Uluslararası Ceza
Mahkemesine ilişkin gündemdışı konuşması ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in cevabı
3. - Kocaeli Milletvekili Nevzat Doğan'ın, sigaranın sağlığa zararları
ve sigarayla mücadele kapsamında alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı
konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı
B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS
SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1. - Antalya Milletvekili Nail Kamacı ve 22 milletvekilinin, doğal
afetlerin yol açtığı zararların araştırılarak en aza indirilmesi için alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/42)
2. - Adana Milletvekili Tacidar Seyhan ve 19 milletvekilinin, özel kurs
ve dershaneler ile etüt eğitim merkezlerinin sorunlarının araştırılarak
düzenli, verimli bir yapı ve işleyişe kavuşturulması için alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/43)
C) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. - (10/9) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Geçici
Başkanlığının, Komisyonun, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimini
yaptığına ilişkin tezkeresi (3/181)
2. - Denizli Milletvekili Mehmet Uğur Neşşar'ın (6/163, 6/164) esas
numaralı sözlü sorularını geri aldığına ilişkin önergesi (4/18)
3. - Devlet Bakanı Ali Babacan, Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen, Ulaştırma
Bakanı Binali Yıldırım ve Turizm Bakanı Güldal Akşit'in, bir heyetle birlikte
Çin'e yaptıkları resmî ziyarete iştirak etmeleri uygun görülmüş olan
milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/182)
4. - İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu, Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış,
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M. Hilmi Güler ve Kültür Bakanı Hüseyin
Çelik'in, bir heyetle birlikte Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan'a
yaptıkları resmî ziyarete iştirak etmeleri uygun görülmüş olan
milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/183)
IV. - SORULAR VE CEVAPLAR
A) SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI
1. - Balıkesir Milletvekili Ali Kemal Deveciler'in, Karayolu Güvenliği
Yüksek Kurulunun toplantılarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi ve
yazılı soruya çevrilmesi nedeniyle konuşması (6/77)
2. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Konya-Ereğli'deki İvriz Kaya
Kabartmasının ve benzeri tarihî eserlerin korunmasına ilişkin Kültür Bakanından
sözlü soru önergesi (6/80)
3. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, millî eğitim politikasına
ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/81)
4. - Diyarbakır Milletvekili Muhsin Koçyiğit'in, ilk defa kamu hizmetine
girecek doktorların açıktan atamalarının ne zaman yapılacağına ilişkin Sağlık
Bakanından sözlü soru önergesi ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı (6/82)
5. - Diyarbakır Milletvekili Muhsin Koçyiğit'in, Diyarbakır'da sivil
havaalanı kurulup kurulmayacağına ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru
önergesi (6/83)
6. - Niğde Milletvekili Orhan Eraslan'ın, Niğde, Nevşehir ve Aksaray'da
2002 yılı doğrudan gelir desteği ödemelerinin ne zaman yapılacağına ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün
cevabı (6/84)
7. - Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün, çiftçilerin kredi borçlarına ve
Ardahan'da doğrudan gelir desteği ödemelerinin ne zaman yapılacağına ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi ve Tarım ve Köyişleri Bakanı
Sami Güçlü'nün cevabı (6/96)
8. - Manisa Milletvekili Ufuk Özkan'ın, Manisa'da doğrudan gelir desteği
ödemelerinin ne zaman yapılacağına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü
soru önergesi ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı (6/133)
9. - Şanlıurfa Milletvekili Sabahattin Cevheri'nin, doğrudan gelir
desteği ödemelerinin Şanlıurfa'da ne zaman yapılacağına ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami
Güçlü'nün cevabı (6/147)
B) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1. - Adana Milletvekili Tacidar Seyhan'ın, mevsimlik orman işçilerinin
mağduriyetine ilişkin sorusu ve Orman Bakanı Osman Pepe'nin cevabı (7/166)
2. - Manisa Milletvekili Hasan Ören'in,
Esnaf ve sanatkârlara kefalet kooperatifleri aracılığı ile kullandırılan
Halkbank kredilerine,
Esnaf ve sanatkârların kredi ihtiyacını karşılayacak bir düzenleme
yapılıp yapılmayacağına ve
Esnaf ve sanatkârlara kefalet kooperatifleri aracılığı ile kullandırılan
Halbank kredilerinin kullanım şartlarına
İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Ali Babacan'ın cevabı (7/197, 7/198,
7/199)
V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1. - Adlî Tıp Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/310) (S. Sayısı : 51)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak üç oturum yaptı.
Birinci Oturum
6.2.2003 tarihli 32 nci Birleşimde yapılan kapalı oturuma ait tutanak
özetinin okunabilmesi için, Başkanlıkça, İçtüzüğün 71 inci maddesi uyarınca
kapalı oturuma geçilmesi gerektiği açıklandı; oturuma saat 15.03'te son
verildi.
İkinci Oturum
(Kapalıdır)
Üçüncü Oturum
Erzurum Milletvekili İbrahim Özdoğan, strateji, sürdürülebilir kalkınma
ve yayla turizmine ilişkin gündemdışı bir konuşma yaptı;
Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun, belediyelerin sokak
aydınlatması çalışmalarına ilişkin gündemdışı konuşmasına, Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler,
İstanbul Milletvekili Birgen Keleş'in, Türk Medenî Kanununun kabul
edilişinin 77 nci yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşmasına, Adalet Bakanı
Cemil Çiçek,
Cevap verdi.
Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı ve 73 milletvekilinin, tütün
üreticilerinin sorunlarının ve tütün piyasasını düzenleyen 4733 sayılı Kanunun
uygulamalarının araştırılması amacıyla (10/40),
Edirne Milletvekili Necdet Budak ve 45 milletvekilinin, yağ bitkileri
tarımı ile bitkisel yağ üretimindeki sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla (10/41),
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri okundu; önergelerin,
gündemdeki yerlerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı
açıklandı.
Manisa Milletvekili Hasan Ören'in, gündemin "Sözlü Sorular"
kısmının 38 inci sırasında bulunan (6/120) esas numaralı sözlü sorusunu geri
aldığına ilişkin önergesi okundu; sözlü sorunun geri verildiği bildirildi.
Halen başkan, başkanvekili, sözcü
ve kâtip üye seçimini tamamlayamamış olan, yolsuzlukların sebeplerinin,
sosyal ve ekonomik boyutlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla kurulan (10/9) esas numaralı Meclis Araştırması
Komisyonunun, toplanacağı gün, saat ve yere ilişkin Başkanlıkça duyuruda
bulunuldu.
Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının:
1 inci sırasında bulunan (6/77) esas numaralı sözlü soru, ilgili bakan
Genel Kurulda hazır bulunmadığından, ertelendi;
2 nci |
sırasında |
bulunan |
(6/78), |
3 üncü |
" |
" |
(6/79), |
15 inci |
" |
" |
(6/92), |
16 ncı |
" |
" |
(6/93), |
17 nci |
" |
" |
(6/94), |
24 üncü |
" |
" |
(6/101), |
30 uncu |
" |
" |
(6/105), |
39 uncu |
" |
" |
(6/121), |
Esas numaralı sözlü sorulara Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Abdüllatif Şener, cevap verdi; Manisa Milletvekili Hasan Ören, Afyon
Milletvekili Halil Ünlütepe, İzmir Milletvekili Vezir Akdemir, İzmir
Milletvekili Canan Arıtman da cevaplara karşı görüşlerini açıkladılar.
Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya ve 42 milletvekilinin, trafik
kazalarına karışan belli bir marka yolcu otobüslerinin teknik kusurları olduğu
ve firmanın mahkeme kararlarına müdahale ettiği,
Konya Milletvekili Atilla Kart ve 57 milletvekilinin, belli marka yolcu
otobüslerinin teknik kusurları olduğu ve Konya Karapınar'daki trafik kazası
sonrası süreçteki nüfuz suiistimali,
İddialarının araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergelerinin (10/7, 10/14) öngörüşmelerinin, Başkanlıkça,
birleştirilerek yapılacağı açıklandı ve önergeler üzerinde bir süre görüşüldü.
19 Şubat 2003 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime
19.03'te son verildi.
|
|
Nevzat Pakdil |
|
|
|
Başkanvekili |
|
|
Suat Kılıç |
|
Türkân Miçooğulları |
|
Samsun |
|
İzmir |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
No. : 50
II. - GELEN KÂĞITLAR
19.2. 2003 ÇARŞAMBA
Teklifler
1. - İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü'nün; Jeotermal Kaynaklar ve Mineralli
Sular Kanunu Teklifi (2/76) (Plan ve Bütçe ve Adalet ve Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi : 4.2.2003)
2. - İzmir Milletvekili Vezir Akdemir'in; İzmir İlinde Bayraklı Adı ile
Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifi (2/77) (İçişleri ve Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 5.2.2003)
3. - Edirne Milletvekili Nejat Gencan'ın; 193 Sayılı Gelir Vergisi
Kanununun 53 üncü Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/78)
(Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.2.2003)
4. - İzmir Milletvekili Hakkı Akalın ve 39 Milletvekilinin; 5434 Sayılı
Emekli Sandığı Kanununun 32 nci Maddesine Bir Bent Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi (2/79) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.2.2003)
Tezkere
1. - Denizli Milletvekili Mehmet Salih Erdoğan'ın Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/180) (Anayasa
ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş
tarihi : 18.2.2003)
Raporlar
1. - Sahil Güvenlik Komutanlığı Kanunu, Türk Silahlı Kuvvetleri İç
Hizmet Kanunu ile Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/324) (S.
Sayısı : 54) (Dağıtma tarihi : 19.2.2003) (GÜNDEME)
2. - Türkiye Cumhuriyeti ile Türk Kültür ve Sanatları Ortak Yönetimi
Genel Müdürlüğü Arasında Arsa Tahsisi Hakkında Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/388) (S.
Sayısı : 55) (Dağıtma tarihi : 19.2.2003) (GÜNDEME)
3. - İçişleri Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu
(1/445) (S. Sayısı : 56) (Dağıtma tarihi : 19.2.2003) (GÜNDEME)
4. - Nüfus Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun
Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu
(1/455) (S. Sayısı : 57) (Dağıtma tarihi : 19.2.2003) (GÜNDEME)
Sözlü Soru Önergeleri
1. - Hatay Milletvekili İnal Batu'nun, AKP Genel Başkanının bir
danışmanının BM Genel Sekreterinin Kıbrıs Özel Temsilcisi ile yaptığı iddia
edilen görüşmeye ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/210) (Başkanlığa
geliş tarihi : 17.2.2003)
2. - Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'in, üst yönetim kadrolarına
atamalara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/211) (Başkanlığa geliş
tarihi : 18.2.2003)
Yazılı Soru Önergeleri
1. - İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu'nun, kamuda çalıştırılan
işçilere ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/233) (Başkanlığa
geliş tarihi : 17.2.2003)
2. - İstanbul Milletvekili Kemal
Kılıçdaroğlu'nun, doğrudan gelir desteği ödemelerine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/234) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.2.2003)
3. - İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu'nun, AKP Genel Başkanının
mal varlığı davasındaki taraflara ve bilirkişi raporuna ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/235) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.2.2003)
4. - İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu'nun, Ankara Büyükşehir
Belediyesinin doğalgaz sayaçlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/236) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.2.2003)
5. - İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu'nun, Akay Alt Geçidinin
ilk ihale ve hakediş bedellerine
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/237) (Başkanlığa
geliş tarihi : 17.2.2003)
Meclis Araştırması Önergeleri
1. - Antalya Milletvekili Nail Kamacı ve 22 Milletvekilinin, doğal
afetlerin yol açtığı zararların araştırılarak en aza indirilmesi için alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve
105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/42) (Başkanlığa geliş tarihi : 5.2.2003)
2. - Adana Milletvekili Tacidar Seyhan ve 19 Milletvekilinin, özel kurs
ve dersaneler ile etüt eğitim merkezlerinin sorunlarının araştırılarak düzenli,
verimli bir yapı ve işleyişe kavuşturulması için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/43) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.2.2003)
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma Saati : 15.00
19 Şubat 2003 Çarşamba
BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER : Suat KILIÇ (Samsun),
Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 34 üncü Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz... (CHP sıralarından
"toplantı yetersayısı yok" sesleri)
Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma gündemdışı
söz vereceğim.
Konuşma süreleri 5'er dakikadır.
Hükümet bu konuşmalara cevap verebilir. Hükümetin cevap süresi 20
dakikadır.
Gündemdışı ilk söz, Şanlıurfa İli Halfeti İlçesinin sorunları konusunda
söz isteyen, Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat Melik'e aittir.
Buyurun Sayın Melik. (CHP sıralarından alkışlar)
III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. - Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat
Melik'in, Şanlıurfa İli Halfeti İlçesinin sorunları ile alınması gereken
önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması
MEHMET VEDAT MELİK (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Şanlıurfa İlinin Halfeti İlçesinin yıllardır çözülemeyen bazı sorunlarını
anlatmak üzere gündemdışı söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi
saygıyla selamlarım.
Değerli milletvekilleri, Halfeti İlçe merkezi dört mahalleden kurulu bir
yerleşim birimi iken, Birecik Barajının yapılmasıyla birlikte, Rüştiye ve
Şimaliye Mahallelerinin yüzde 25'i, Çekem Mahallesinin yüzde 80'i ve Başbostan
Mahallesinin tamamı baraj gölünün altında kalmış, bunun üzerine, evleri sular
altında kalan yurttaşlarımızın, ilçe merkezine yaklaşık 8 kilometre uzaklıkta
bulunan Karaotlak Köyündeki 3 559 dekarlık tapulama dışı alana nakledilmesine
ve evleri sular altında kalan insanlara dağıtılmak üzere 2 000 adet konut
yaptırılmasına karar verilmiş; fakat, olanaklar ölçüsünde, ancak 220 konut
yaptırılabilmiş, konutların inşaatının tamamlanmasından sonra da, söz konusu
insanlar "Halfeti" adı verilen bu yeni yerleşim birimine
nakledilmişlerdir.
Ancak, bu bölgeye nakledilen insanlar, taşındıkları günden bu yana büyük
bir tedirginlik içindedirler; çünkü, yaşadıkları yerin idarî statüsü belli
değildir; yani, köy müdür, mezra mıdır, ilçe merkezi midir veya mahalle
midir?.. Kısacası, devlet eliyle yaptırılan; ancak, ne olduğu belli olmayan bir
yerleşim alanı yaratılmıştır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 12 Aralık 2002 tarihinde bu
konuyla ilgili vermiş olduğum yazılı soru önergesine Sayın Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanımızın verdiği cevapta ise, yeni yerleşim biriminin mahalle
olarak Halfeti Belediyesine bağlanma taleplerinin 1580 sayılı Belediye
Kanununun 7 nci maddesindeki mesafe şartına uymadığı, yeni bir belediye
kurulmasının da, nüfusunun 2 000'in altında olması münasebetiyle, mümkün
olmadığı belirtilmiştir.
Değerli milletvekilleri, yeni oluşturulan ve adına da "Yeni
Halfeti" denilen yerleşim birimi, yöre sakinlerinin kendi arzularıyla
oluşturduğu bir yer değildir. Bu vatandaşlarımızdan hiçbirisi, yöre şartlarına
ve iklimine uygun olarak yapılmış, birçok hatıralarının bulunduğu, doğup
büyüdükleri bu evleri isteyerek terk etmemişlerdir. Yapılan barajdan da
doğrudan faydalanmamışlar, aksine, doğrudan zarar görmüşlerdir; yani,
Karaotlak'ta oluşturulan bu yerleşim birimi, doğal bir gereksinim veya genel
kamu yararına yapılan bir yatırım, dolayısıyla devletin yaptığı bir
tasarruftur. Bu yüzden, mevcut yasalar uyarınca değil, olağanüstü şartlar
çerçevesinde değerlendirilmeli, sorunları çözecek yasalar en kısa zamanda
çıkarılmalıdır; çünkü, mevcut yasalar, deprem, sel felaketi ve büyük çaplı
baraj yapımı veya fay çatlağı nedeniyle oluşturulan yeni yerleşim alanlarında,
yine mevcut yasalardaki hükümlere göre, belediye kurulmasını öngörmekte; fakat,
mahalle olarak bağlanmayı dikkate almamaktadır. Halbuki, geçmişte yaşadığımız
Gediz depreminden sonra, ilçe merkezine 10 kilometre mesafede kurulan Yeni
Gediz, çıkarılan özel bir yasayla mahalle yapılarak, eski ilçe merkezine
bağlanmıştır. Yeni adı verilen bu yerleşim birimi de, olağanüstü koşullarda
oluştuğu gözönüne alınarak, yeni bir yasayla veya bir türlü Meclise
getirilemeyen Mahallî İdareler Yasasına ilave edilecek bir madde ile mahalle
yapılmalı ve ilçe merkezine bağlanmalıdır.
Değerli arkadaşlar, ülkemizin gelişmesini daha da artırmak,
insanlarımızın refah düzeyini daha da yükseltmek, elbette ki, hepimizin arzusu
ve bütün iktidarların da aslî görevidir. Bu amaçla, barajlar yapılacak, birçok
köy ve ilçe sular altında kalabilecektir; ancak, bütün ülkeyi ilgilendiren bir
yatırımdan dolayı, neden yalnızca çok az sayıda kişi mağdur olacaktır ve
mağduriyetleri de bir türlü giderilemeyecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Melik.
MEHMET VEDAT MELİK (Devamla) - Teşekkür ederim.
İşte, yine, Halfeti İlçesi Çekem Mahallesi halkından evleri sular
altında kalanların, evleri kamulaştırılarak, Yeni Hafeti'de yapılan konutlara
yerleştirilirken, geriye kalan yaklaşık 30 aile ise, evleri doğrudan sular
altında kalmadığı için, oldukları yerde bırakılmışlardır. Ancak, bu mahallenin,
ilçe merkeziyle bağlantısını sağlayan yolunun, okulunun, camiinin ve elektrik,
telefon, içmesuyu gibi bütün sistemlerinin sular altında kaldığını, evler
arasındaki ulaşımın -Venedik gibi- kayıklarla yapıldığını; ayrıca, bahar ve yaz
aylarının gelmesiyle birlikte, harabeye dönüşen ve etrafı sularla çevrili olan
bu yerin, yılanların istilasına uğradığını; bu yüzden, evlerde aile fertlerinin
dönüşümlü olarak geceleri yılanlara karşı nöbet tuttuğunu söylersek, bütün
ülkenin yararına yapılan bir yatırımın Türkiye gibi büyük bir ülkeye göre çok
az sayıdaki insanı nasıl perişan ettiğini ve bu insanların bürokrasi çarkları
arasında nasıl ezildiğini belki biraz dile getirmiş oluruz.
Değerli milletvekilleri, Karaotlak'ta oluşturulan yeni yerleşim
biriminin eski Halfeti'ye mahalle olarak bağlanması veya bütün ilçenin
Karaotlak'ta birleştirilmesi konusuyla Sayın İçişleri Bakanımızın derhal
ilgileneceğini ve Çekem Mahallesinde mahsur kalan vatandaşlarımızın da
sorunlarına çözüm bulunması için Şanlıurfa Valiliğine talimat verileceği
umuduyla hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN- Sayın Melik, teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, gündemdışı ikinci söz, uluslararası ceza
mahkemesi hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Burhan Kuzu'ya aittir.
Sayın Kuzu, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
2. - İstanbul Milletvekili Burhan
Kuzu'nun, Uluslararası Ceza Mahkemesine ilişkin gündemdışı konuşması ve Adalet
Bakanı Cemil Çiçek'in cevabı
BURHAN KUZU (İstanbul)- Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; gündemdışı konumuzun başlığı, uluslararası
ceza mahkemesi ya da mahkemeleri. Böyle bir konunun gündeme gelmesinin sebebi
şu: 10-12 Şubat tarihlerinde Moskova'da bir toplantıya katılma fırsatı bulduk.
Bu toplantıya, değerli büyükelçimiz İstanbul Milletvekili Sayın Onur Öymen ve
Ankara Milletvekilimiz Haluk İpek Beyle birlikte katıldık. Orada bu mahkeme bir
kez daha, 40 ülke tarafından, masaya yatırılmış oldu.
Bu mahkemeye baktığımız zaman, bu mahkeme, 1998 yılında Roma Statüsü
çerçevesinde kurulmuş olan bir mahkeme. Mahkemenin kuruluş amaçları içerisinde
asıl olarak birkaç konu var; şöyle sıralanıyor: Soykırımı, buna benzer suçları
yargılamak, insanlığa karşı işlenen suçları yargılamak, savaş suçlarını
yargılamak, barışa karşı işlenen suçları yargılamak.
Şimdi, bu sayılanların dışında, Türkiye bakımından asıl önemli olan
terör meselesi ve dünya bakımından da yine çok çok önemli olan uyuşturucu
meselesi bu mahkemenin görevleri arasında gözükmüyor. Bu bakımdan,
baktığımızda, Türkiye dahil birçok ülke bu statüyü imzalamamış, tabiî ki,
onaylamamış haliyle de.
İmzalamayan ülkelere baktığımızda, bunların arasında Amerika'yı
görüyoruz; birçok yerde askeri bulunması sebebiyle bu imzadan kaçınıyor. Çin
Halk Cumhuriyeti -malumunuz- kendi iç birtakım dengeleri bakımından bu statüyü
imzalamamış. İsrail'in yine kendine göre gerekçesi var; fakat, Türkiye'nin
gerekçesi, terör konusunda bu mahkemenin yetkili olmaması ya da böyle bir
yetkinin statüde yer almamış olması şeklinde gözüküyor.
Yine imzalamayan ülkeler arasında Çin var, Rusya var ve Arap dünyası
var, Bağımsız Devletler Topluluğu var. Belki birçok bölgeyi saydım; ama, 139
ülke de imzasını atmış; yani, çok geniş çapta bir katılım da gözüküyor.
Mahkeme bu suçları yargılarken, millî devletin yetkilerini gözetiyor.
Şimdi, divan yetkilerine baktığımız zaman, evvela birinci yetkiyi, zaten,
prensip olarak millî devlete bırakmış. Şayet, millî devlet, savaş suçlularını
yargılamak durumundaysa, kendisi bu işe karışmıyor; fakat, bu devlet suçluları
yargılamaz ya da yapılan yargılama göstermelik kalırsa, işte o zaman devreye
giriyor ve statüde bu konuda şöyle deniliyor: Ancak, tüm bunlar, Uluslararası
Ceza Mahkemesinin yetkisinden kaçırmak amacıyla göstermelik bir yargılama
yapıyor. Böyle bir durum olursa, ancak o zaman mahkeme devreye giriyor ve
gerekli yargılamayı yaparak cezayı veriyor.
Verdiği cezalar nelerdir diye baktığımızda, verilen cezalar şu dört
grupta toplanıyor: Ömür boyu hapis cezası verebiliyor, otuz yıla kadar hapis
cezası verebiliyor, para cezası olabiliyor, sağlanan menfaat ve malın
müsaderesi olabiliyor.
Bütün bunları gözönünde bulundurduğumuz zaman, tabiî, bu, ölüm cezası
olan ülkeler bakımından bir sorun çıkaracağa benziyor. Altını bir kez daha
çiziyorum: Bu mahkeme, milletlerarası ceza mahkemesi olmakla beraber, ülkelerin
millî yargılamalarına -bu anlamda yargılamalarına- prensip olarak karışmıyor;
üye devletler, şayet yargılamayı kendileri yapmazlarsa, ancak o zaman devreye
giriyor ki, bu önemli bir hüküm olarak gözüküyor.
Peki, daha önceki dönemlerde bu tür yargılama yapan birtakım mahkemeler
yok mu; hepimizin bildiği gibi, tarihte Nürnberg ve Tokyo Mahkemeleri bunun
örnekleridir; son olarak da Bosna-Hersek'teki kıyımla ilgili kurulan mahkemeyi
gösterebiliriz. Yalnız, bu mahkemeler geçici olarak kurulan mahkemelerdir ve
görevleri bittikten sonra da kapanma durumuyla karşı karşıya kalıyorlar.
Yalnız, bu mahkemelere çok ciddî bir itiraz var; o da şu, mesela, özellikle
Nürnberg Mahkemeleri için "galip gelenlerin mağlup olanları yargıladığı
bir mahkeme, tarafsız kalamaz, emirle hareket ediyor" deniliyor. İşte,
özellikle, bu birtakım itirazları gidermek bakımından Uluslararası Ceza
Mahkemesini desteklemek gerektiğini düşünüyoruz.
Şimdi, Moskova'daki toplantı bunun devamı oldu dedim; kısaca ona da
değineyim: Orada, demin saydığım değerli arkadaşlarımızla beraber, Türkiye'yle
ilgili olarak ne lazımsa, gerekeni söyledik ve...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
BURHAN KUZU (Devamla) - ...bu sözünü etmiş olduğumuz konuşma sırasında
vurguladığımız konu, Türkiye bu toplantıya katıldı; ama, bu mahkemenin
göreviyle alakalı statüyü imzalamadı. Sebebi nedir diye sorulduğunda; biz,
bunun sebebini terörle alakalı konulara bakmaması şeklinde gösterdik.
Birinci gün o kadar yoğun konuşmamıza ve tartışmamıza rağmen -Sayın
Öymen'in de çok büyük katkıları oldu, onu burada belirtmek istiyorum, keza
Sayın İpek'le birlikte- bildiriye maalesef, Türkiye'yle alakalı olan bu terör
konusunun girmesi talebimiz girmedi. Biz, tabiî, bunun üzerine toplantının
bildiri tartışması kısmında Türkiye'nin ağırlığını göstermek bakımından var
gücümüzle çalıştık ve birçok ülkenin desteğini almak suretiyle, bu mahkemenin
görev alanına terörizmin de girmesinin gerektiğinin metne girmesini sağlamış
olduk. Bu, bir açıdan Türkiye'nin başarısıdır; bunu burada özellikle belirtmek
istiyorum. Tabiî ki statüye bu henüz girmiş değil; ama, temenni bazından, en
azından ileride değişiklik sırasında bunun girmesi gerektiğini özellikle
vurgulamış olduk. 40 devleti tabiî küçümsememek lazım; bunların tamamının
imzası var bu statüde. Bir nevi parlamenterler tamamı bunların. O açıdan,
gittikleri ülkelerde bunları gündeme getirmiş olacaklar.
BAŞKAN - Sayın Kuzu, lütfen toparlar mısınız.
BURHAN KUZU (Devamla) - Son cümlelerim Sayın Başkan.
Şimdi, hâkim statüsüne baktığımız zaman, burada, 18 hâkim var. Hâkim
dağılımı olarak elbette ki değişik ülkelerden buraya hâkimler gelmiş,
görevlendirilmiş. Bu hâkimlerin içerisinde -şöyle kısaca belirteyim istenseniz-
18 hâkimin 7'si bayan üye olarak gözüküyor ve Avrupa, Amerika, Asya, Afrika
dağılımı şeklinde belirtilmiş. Hem hukuk statüsü değişikliği dikkate alınmış
hem de ceza hukukçusu, milletlerarası hukukçu olacak şekilde dikkat edilmiş
buna da. Yalnız bize şunu sordular: "Türkiye neden burada hâkim aday
göstermedi?" Tabiî onu bilemiyorum, niçin gösterilmemiş. Seçimde herhalde
şans belki de gözükmemiş; çünkü, 2/3 çoğunlukla seçiliyor ve 30 tur yapılarak
ancak bir hâkimin seçilebildiği aşağı yukarı gözüküyor. Zor bir seçim.
Sonuç itibariyle, Türkiye'nin, bu konuda, mutlak surette bu statüye
katılması gerektiğini özellikle düşünüyoruz. Aksi halde, böyle bir statünün
dışında kalmanın Türkiye bakımından çok doğru olmayacağını düşünüyorum.
Teşekkür ediyorum, saygılarımı sunuyorum efendim hepinize. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kuzu.
Adalet Bakanı Sayın Çiçek, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Kamuoyunun çok az bildiği; ama, son zamanlarda giderek önemi artan
uluslararası ceza mahkemesiyle ilgili olarak bugün Sayın Kuzu'nun konuyu
gündeme getirmiş olmasını teşekkürle karşılıyorum.
Soğuk savaşın sona ermesinden sonra ortaya çıkan sıcak çatışmalarda,
masum sivil topluluklara yönelik katliam, etnik temizlik, saldırı ve sürgün
gibi uluslararası hukukun yasakladığı eylemlerin artması ve bu eylemlerin
sorumlularının çoğunun cezasız kalması daimî bir uluslararası ceza divanının
kurulması çalışmalarını hızlandırmış ve bu çalışmalar sonucunda 1998 yılında
Roma'da, Birleşmiş Milletler çerçevesinde, Uluslararası Ceza Divanı Statüsü
kabul edilmiştir.
Uluslararası Ceza Divanı dört tür suçun, soykırım suçları, savaş
suçları, insanlığa karşı suçlar ve saldırı suçları faillerinin yargılanması
amacıyla uluslararası bir ceza hukuku oluşturması yönünde atılan önemli bir
adımdır. Görev alanının evrensel olması, geçici değil, sürekli bir mahkeme
niteliği taşıması ve bu yönüyle Ruanda ve eski Yugoslavya mahkemelerinden
farklı olarak Birleşmiş Milletler organı olmayıp, uluslararası bir anlaşmayla
oluşturulan daimî bir tüzelkişiliğe sahip olması, kendisinden önceki benzeri
mahkemelerden temel ayırıcı nitelikleri vardır.
Aslında daimî bir uluslararası ceza divanının kurulması için ilk
teşebbüsler Milletler Cemiyeti çerçevesinde yapılmış olmasına rağmen, 1930'lu
yılların sonuna doğru ortaya çıkan gelişmeler projenin sonuçlandırılmasını
engellemiştir. İkinci Dünya Savaşından sonra kurulan Nürnberg ve Tokyo
mahkemeleri uluslararası ceza hukukunun ilk içtihatlarını oluşturmuştur;
uluslararası ceza divanı düşüncesini yeniden canlandırmıştır; ancak, projenin
ivme kazanması, soğuk savaşın ertesinde ve özellikle eski Yugoslavya'da işlenen
suçların uluslararası kamuoyunda meydana getirdiği derin acılar sonucu mümkün
olabilmiştir ve 1990'lı yıllarda sürdürülen çalışmalar, Temmuz 1998'de Roma
Konferansında uluslararası ceza divanının statüsünün imzaya açılmasıyla
sonuçlanmıştır.
Uluslararası Ceza Divanı, divanı kuran Roma Statüsünde bahsedilen,
uluslararası toplumu ilgilendiren çok ciddî suçları işleyenler hakkında yargı
yetkisini kullanmak üzere daimî bir mahkeme sıfatıyla 1 Temmuz 2002 tarihinde
kurularak faaliyete geçmiştir.
Uluslararası Ceza Divanının merkezi Hollanda'nın Lahey Şehrinde
bulunmaktadır ve bu uluslararası kuruluş bir hukukî şahsiyete sahiptir.
Uluslararası Ceza Divanı, ancak kendisini kuran, Roma Statüsüne taraf olan üye
devletlerin sınırları dahilinde ve özel bir anlaşma olması şartıyla, başka üye
devletlerde görev ve yetkiye sahiptir. Uluslararası Ceza Divanı, uluslararası
toplumu müşterek olarak ilgilendiren çok ciddî suçlarla sınırlı olmak üzere
yargı yetkisine sahiptir ve bunlar, insanlığa karşı işlenmiş suçlar, savaş
suçları, soykırım suçları ve saldırı suçlarıdır. Uluslararası Ceza Divanı, Roma
Statüsünün yürürlüğe girmesinden, yani, 1 Temmuz 2002 tarihinden sonraki bir
tarihte işlenen suçlar için yargı yetkisine sahiptir.
Uluslararası Ceza Divanı statüsüne taraf olan bir devlet, bir olayı
Divan savcısına soruşturması için götürebileceği gibi, Divan savcısı resen de
soruşturma açabilir. Bu amaçla, Divan savcısı, devletlerden, Birleşmiş
Milletler organlarından, uluslararası kuruluşlardan, sivil toplum örgütlerinden
ve diğer güvenilir kaynaklardan bilgi ve belge edinebilir, tanık dinleyebilir.
Divan savcısı, eğer, soruşturma başlatmak için makul düzeyde dayanak olduğu
sonucuna varırsa, soruşturma izni talebiyle, Divanın duruşma öncesi işlerden
sorumlu dairesine başvuruda bulunur ve başvurusunda topladığı maddî delilleri
sıralar. Divanın bu dairesi, talebi ve delilleri inceledikten sonra, eğer,
soruşturma başlatmak için makul bir dayanak olduğuna ve olayın, Divanın yargı
yetkisine girdiğine karar verirse, soruşturma başlatması için Divan savcısına
yetki verir. Hemen, bu noktada belirtmek gerekir ki, terörizm ve uyuşturucu
kaçakçılığı suçları, maalesef, Divanın yargı yetkisine dahil değildir.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Birleşmiş Milletler Şartının
yedinci başlığı çerçevesinde aldığı bir kararla, Divandan soruşturma ve
kovuşturma ertelemesini istediği durumlarda, on iki aylık bir süreyle
soruşturma veya kovuşturma dondurulur. Divanın yargı yetkisi, ulusal
mahkemelerin yargı yetkisini tamamlayıcı olduğundan, bir devlet soruşturma
açmaya istekli olmadığı veya kovuşturmayı gerektiği gibi yürütme imkânı
olmadığı zaman, ancak Divanın yargı yetkisi bulunmaktadır.
Terörizm suçlarının Uluslararası Ceza Divanının yargı yetkisine dahil
edilmesi, ülkemiz, Hollanda ve Sri Lanka tarafından 1998 yılında teklif edilmiş
olmasına rağmen, ABD'nin ve Avrupa Birliği ülkelerinin karşı çıkması sonucu, bu
teklif kabul edilmemiştir. 11 Eylül 2001 tarihinde ABD'ye karşı
gerçekleştirilen terör saldırılarının yol açtığı tepkileri dikkate alan
Türkiye, terör suçlarının Uluslararası Ceza Divanın yargı yetkisine alınması
önerisini yeniden gündeme getirmiştir;ancak, Avrupa Birliği ülkeleri, bu
teklife bir kez daha sıcak bakmamıştır. Türkiye, Uluslararası Ceza Divanını
kuran statüyü imzalamayan tek Avrupa ülkesidir. 2002 yılı kasım ayı itibariyle,
bu Divanın yetkisini kabul eden devlet sayısı 139, onaylayan devlet sayısı da
89'dur.
Divanın kurulmasının kısa dönemdeki temel etkisi, caydırıcılık
olacaktır. Eski Yugoslavya'da işlenen suçların zanlılarının teker teker
yakalanıp yargılanıyor olmasından sonra, sürekli ve evrensel bir divanın
varlığı, soykırım, savaş suçları ve insanlığa karşı suçları işleyenler için
kuşkusuz ki, caydırıcı ve önleyici bir etki yapacaktır.
Lahey'de kurulmuş olan Uluslararası Ceza Divanının en önemli
özelliklerinden birisi, tamamlayıcılık ilkesi çerçevesinde çalışmasıdır. Bu
ilke çerçevesinde, divanın statüsünde belirlenen suçlardan birisini işlemiş
olan şahsın, kendi ülkesinde aynı suçtan yargılanması ve bu yargılama esnasında
gerekli şartların yerine getirilmiş olması halinde, divan tarafından
yargılanması söz konusu değildir.
Ülkemiz, divanın statüsüne taraf olmadığı gibi, divanın kapsamına giren
suçların büyük bir bölümü, yasalarımızda da yer almamaktadır. Ülkemiz,
soykırımın önlenmesi sözleşmesine taraf olmakla birlikte, soykırım, bir suç
olarak ihdas edilmemiş ve soykırım faillerinin hangi cezaya çarptırılacağı da
yasayla belirlenmemiştir.
Ayrıca, divanın statüsünde, 50'ye yakın savaş suçu belirlenmiş olup,
Türk Ceza Kanununda ve Askerî Ceza Kanununda savaş suçlarına ilişkin ayrıntılı
hükümler de bulunmamaktadır. Mevzuatımızda, insanlığa karşı suç kavramı da yoktur. Bu nedenle, Türk vatandaşları
bakımından, tamamlayıcılık ilkesinin işletilmesi de mümkün değildir.
Uluslararası Ceza Divanına taraf olunması hususundan bağımsız olarak
statüde yer alan suçlar bakımından mevzuatımızdaki eksikliklerin giderilmesi
gerektiği düşünülmektedir. Bu eksikliklerin giderilmesi, Türk vatandaşlarının,
içhukuk yolu tüketilmeden doğrudan Divanın önüne çıkarılmalarını önleyeceği
gibi, Divan fikrinin arkasında yatan ilke ve değerleri paylaşan, hukukun
üstünlüğüne inanan ve uluslararası hukuka saygılı olan ülkemiz açısından da
tutarlı bir davranış olacaktır.
Uluslararası Ceza Divanına taraf olunması konusunda, bundan bağımsız
olarak statüde yer alan soykırım suçu, insanlığa karşı suçlar, savaş suçları
bakımından mevzuatımızdaki eksikliklerin giderilmesi özel önem taşımaktadır.
Divanın yargı yetkisine giren suçların cezalandırılması açısından esas yetki,
öncelikle devletin kendisinde bulunmakta, ilgili devletin suç işleyen kişileri
yargılamada isteksiz davranması ve bu kişileri yargılayamaması durumunda Divan
yetkili hale gelmektedir. Statünün temel unsurlarından olan tamamlayıcılık
ilkesinden faydalanabilmemiz açısından, statüde yer alan suçların mevzuatımızda
da düzenlenmesi, vatandaşlarımızın, içhukuk yolu tüketilmeden Divan önüne
çıkarılmaları ihtimalini ortadan kaldıracağı gibi, ülkemizin, Divanın
çalışmalarının altında yatan ilke ve değerleri paylaştığı gerçeğinin de somut
göstergesi olacaktır. Bu yönde bir düzenleme, ayrıca hukukun üstünlüğüne inanan
ve uluslararası hukuka saygılı olan ülkemiz açısından tutarlı bir davranış
olacaktır.
Bu düşüncelerle, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, gündemdışı üçüncü söz, 4207 sayılı Tütün Yasası
uygulamaları hakkında söz isteyen Kocaeli Milletvekili Nevzat Doğan'a aittir;
Sayın Doğan buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
3. - Kocaeli Milletvekili Nevzat
Doğan'ın, sigaranın sağlığa zararları ve sigarayla mücadele kapsamında alınması
gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı
NEVZAT DOĞAN (Kocaeli) - Sayın
Başkan, Yüce Meclisimizin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyor, sağlık
ve esenlikler diliyorum.
Bugün dikkatlerinizi çekmek istediğim konu, her yıl, dünyada 4 000 000,
Türkiye'de ise 100 000'e yakın kişinin ölümüne sebep olan önemli bir afet.
Amacım, bugün erişkinlerimizin yaklaşık yüzde 50'sini bağımlı hale getiren,
ülkemizin en dinamik kesimi ve geleceği olan gençliği kemiren ve her yıl 1
milyar dolar kayba neden olan sorunu gündeme taşımaktır. İnsanlarımızın onbeş
yirmi yıl daha erken ölmesine sebep olan bu sorun, sigaradır. Türkiye'de,
sigarayla mücadele konusunda topyekûn bir seferberlik başlatılmalıdır.
Sizlerle, sorunun büyüklüğü ve yapılabilecekler hakkındaki görüşlerimi
paylaşmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, sigara, Türkiye'de ve dünyada erken ölümlerin en
önemli nedenidir; çünkü, sigara, eroin ve kokain gibi bağımlılık yapıcı bir
madde olan nikotini ve 4 000'den fazla zehirli ve kanserojen maddeyi içeren bir
üründür. 1950'li yıllarda sigaranın kanser, kalp-damar ve akciğer hastalıkları
gibi ölümcül olaylara kesin olarak neden olduğu ispatlanınca, Amerika ve
Avrupa'da yoğun sigara karşıtı kampanyalar başlatıldı ve yasal yaptırımlar
uygulandı. Böylece, kullanıcılarının yarıya yakınının ölümüne neden olan ve
bağımlılık yapıcı olduğu bilinmesine rağmen legal olarak satılan tek madde olan
sigaranın tüketimi, gelişmiş ülkelerde ciddî şekilde azaltıldı. Bu durum,
uluslararası tütün tekellerini, yeni pazarlara, yani bizim gibi gelişmekte olan
ülkelere yöneltti. Bu çokuluslu sigara firmaları çok iyi biliyorlardı ki,
sigara içicilerinin yüzde 90'ı sigaraya 20 yaşından önce başlarlar ve Türkiye,
sahip olduğu büyük genç nüfusuyla onlar için çok iyi bir pazardır.
Önde gelen bir uluslararası sigara firması, Türkiye'yle ilgili raporunda
şöyle diyor: "Lokomotifi doğru raya oturttuk; şimdi amacımız hızlandırmak.
Bu ülkenin avantajını kullanacağız. Türkiye dünyanın en iyi pazarlarından biri.
İyi bir ürünümüz var, iyi stratejilerimiz var. Türkiye, genç nüfusuyla çok ümit
verici."
Evet, kendi ülkelerinde satamadıkları sigarayı, var güçleriyle
çalışarak, özgür insanı dudakta sigarayla birleştirerek, sportmenlik ve macerayla
bütünleştirerek bizlere sundular. Uyguladıkları yoğun reklamlar ve gelişmiş
pazarlama teknikleriyle, özellikle gençler ve kadınlar arasında sigara içme
alışkanlığının yaygınlaşmasına, dolayısıyla da, sigarayla ilgili hastalıkların
ve ölümlerin çığ gibi artmasına neden oldular.
Maalesef, ülkemizde son yirmi yılda sigara içimi hızlı bir şekilde
artmıştır. Bugün, Avrupa'da, en fazla sigara içme oranına sahip ülke
durumundayız. Sigaraya başlama yaşı 12'ye kadar inmiştir. Bu, vatana ve millete
yapılan en büyük kötülüktür. Her yıl 100 000'e yakın vatandaşımız sigaraya
bağlı hastalıklardan ölmektedir ki, bu, her gün bütün yolcularının öldüğü bir
jumbo jet kazasına bedel bir kayıptır.
Değerli arkadaşlar, acaba, bir yıl boyunca, ülkemizde, her gün bir uçak
kazası olsa ve insanlar ölseydi, buna seyirci kalır mıydık, yoksa, acil
önlemler mi alırdık?!
Ayrıca, ülkemizde, sigaranın oluşturduğu 24 hastalığın tanı ve tedavi
maliyeti 1 milyar dolar olarak hesaplanmıştır. Buna ek olarak, sigara, toplumun
yatırım yaptığı kişileri verimli çağında öldürerek ülke ekonomisine büyük zarar
vermektedir. Tüm bunlar, ülkemizin ve milletimizin nasıl bir musibetle karşı
karşıya kaldığını göstermektedir.
Buna karşın, sigarayla mücadele konusunda gerekli hassasiyet, maalesef,
yeterince gelişmemiştir. Ülkemizde sigaranın özendirilmesini önleme noktasında,
1996 yılında çıkarılan 4207 sayılı Tütün Mamullerinin Zararlarının Önlenmesine
Dair Kanun yeterince uygulanmamaktadır. Değerli arkadaşlar, kötü
alışkanlıkların sebep olduğu toplumsal erozyona artık dur demenin vakti
gelmiştir. Kamuya açık ortamlarda sigara yasağının uygulanabilir hale gelmesi
için, öncelikle, bu yasayı çıkaran iradenin, çıkardığı yasaya uyması gerekir.
(AK Parti ve CHP sıralarından alkışlar) Yani, bizler, bu yasağı kulis
salonlarında delersek, bu yasanın uygulanmasını nasıl bekleriz? Öncelikle, yasa
koyucu olarak milletvekili arkadaşlarımın, bu dönemde, sigara yasağı konusunda
daha duyarlı davranacaklarına yürekten inanıyorum. Gelin, topyekûn sigarayla
mücadeleyi Meclisten başlatalım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUHARREM İNCE (Yalova) - Ben sigarayı bugün bırakacağım; siz de
"savaşa hayır" diyecek misiniz? (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Doğan, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız.
NEVZAT DOĞAN (Devamla) - Toparlıyorum efendim.
Diğer yapılması gerekenlere gelince: Öncelikle, 4207 sayılı Yasa gereği,
televizyonlarda, her ay 90 dakika gösterilmesi gereken, sigaranın zararlarını
vurgulayan programların yapılması mutlaka sağlanmalıdır.
İkinci olarak, ilkokullardan itibaren eğitim ve bilinçlendirme, reklam
yasağı, vergi artışı yoluyla...
BAŞKAN - Sayın Doğan, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız. Çok vakit
verdim size zaten. Lütfen...
NEVZAT DOĞAN (Devamla) - Tamamlıyorum efendim.
Sigara fiyatlarının artırılması, işyeri ve umumî yerlerde sigara içme
yasağının işlevsel hale getirilmesi ve 18 yaşından küçüklere sigara satış
yasağının uygulanması mutlaka sağlanmalıdır.
Ayrıca, sigarayı bırakma tedavisi de sigorta kapsamına alınmalıdır.
Değerli arkadaşlar, gençlik geleceğimizin teminatıdır. Kötü
alışkanlıkların, gençlerimizin güzel yaşamını kemirmesine izin vermemeliyiz. Bu
konuda tam bir seferberliğe ihtiyaç vardır.
BAŞKAN - Sayın Doğan, lütfen tamamlayınız. Lütfen, son cümlenizi rica
ediyorum.
NEVZAT DOĞAN (Devamla) - Tamamlıyorum efendim.
Daha sağlıklı, mutlu ve güçlü bir gelecek için sigarayla mücadele
konusunda tüm kamuoyunun hassasiyetlerini ve siz değerli milletvekili
arkadaşlarımın ilgisini bekliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN -Teşekkür ediyorum Sayın Doğan.
Gündemdışı konuşmaya cevap vermek üzere, Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Sayın Şener; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Kocaeli Milletvekilimiz Nevzat Doğan Beyin
4207 sayılı Yasa çerçevesinde yapmış olduğu konuşma gerçekten önemlidir; çünkü,
sigara, tütün, ilk ortaya çıktığı günden bugüne kadar, sürekli tartışılmıştır.
Günümüzde de bazen romantik üsluplar içerisinde, şairane ifadelerle
tütün üzerine söylenen sözler varsa bile, artık, kimsenin tartışmadan kabul
ettiği nokta, sigaranın zararlı bir nesne oluşudur. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
İçenler mi, içmeyenler mi alkışlıyor?! (AK Parti sıralarından alkışlar)
Her ne kadar, Ahmet Arif gibi bazı şairlerimiz tütün üzerine ince sözler
söylemişlerse de, "yanar da verir kendini dostun dudağına" gibi
etkili ifadeler kullanmışlarsa da, belirttiğim gibi, artık, olay, romantik,
ince, şairane sözlerin ötesinde, reel olarak, gerçeklerle değerlendirilmelidir
diye düşünüyoruz.
Günümüzde, sigaranın sağlığa zararlı olduğu kesin olarak anlaşılmıştır.
Biraz önce, sayın milletvekilimiz, değişik rakamlarla bunu ifade etmiştir.
Belki, birkaç yüzyıl öncesinde sigara tartışılsaydı çok farklı şeyler de
söylenebilirdi. Nitekim, Amerika Kıtasının keşfinden sonra, 16 ncı Yüzyılda,
tütün, Osmanlı Devletine girmeye başlamıştır ve tütün Osmanlı Devletine girdikten
sonra, toplumda, birkısım insan tütün içerken, bir kısmı yadırgamıştır.
Tütünün ülkemize ilk girdiği bu dönemleri anlatan büyük Türk düşünürü
Kâtip Çelebi, vaktiyle Kültür Bakanlığı tarafından basılmış bir kitabının büyük
bir bölümünü tütüne ayırmıştı ve o dönemde, Osmanlı din bilginlerinin tütünü
nasıl yorumladıklarını, nasıl değerlendirdiklerini uzun uzun anlatmıştır. Kimi
"tütün içmek doğru değildir" demiş, kimi "tütün içmek yanlış
değildir" demiş. Fakat, bu uzun bölüm, sonunda şöyle bir cümleyle
bitiyordu; diyordu ki Kâtip Çelebi: "Tütün içmek doğru değildir diyen
bilginlerin hiçbiri tütünü içmez, tütün içmek yanlış değildir diyen bilginlerin
hepsi de tütünü içer." Belirttiğim gibi, bu, 16 ncı Yüzyıla ait bir
tartışmadır. O günlerde, bugünkü tıbbî gelişmeler henüz olmadığı için, tütünün
veya sigaranın sağlığa yönelttiği tehlikeler bilinmiyordu, sadece bir keyif
aracı olarak algılanıyordu; ama, bugün, sayısız zararlarının bulunduğu, hatta,
belki, henüz literatüre geçmeyen, bilinmeyen zararlarının da olabileceği ifade
edilmektedir.
Bu kesin bilgi sebebiyledir ki, vaktiyle çok yaygın tiryakiliklerin
bulunduğu Batı toplumlarında sigaradan korkunç bir kaçış vardır. Batı
ülkelerinde, Amerika Birleşik Devletlerinde sigara içenlerin oranı çok
düşmüştür, son derece azalmıştır. Bunun ötesinde, sigara içmeyi mümkün kılacak
alanlar daralmıştır; insanlar, sigara içebilecek yerler, alanlar bulmakta
güçlük çekmektedirler; hatta, bazı ülkelerde, otellerde, kendi odanızda bile
sigara içmeniz mümkün değildir; ama, Batı'daki bu gelişime karşın, dünyadaki
sigara aleyhtarı kampanyalara karşın, Türkiye, gerçekten -biraz önce Değerli
Milletvekilimiz Nevzat Doğan Bey ifade ettiler- dünyada çok fazla sigara içilen
ülkelerden biridir. Avrupa'daki oranlara göre değerlendirildiğinde de, en fazla
sigara içilen ülke konumundadır.
Bu gerçekten hareket ederek, en azından, sigara içenlerin içmeyenleri
tehdit etmesini engellemek maksadıyla, 7.11.1996 tarihinde 4207 sayılı Kanun,
Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçmiştir. O dönemde, biz de bu Meclisteydik
ve Meclisin büyük bir kabulüyle, mutabakatıyla, bu kanun Meclisten geçmiştir ve
yürürlüğe girmiştir. Daha önce, özellikle şehirlerarası otobüslerde, genel,
vatandaşın bulunduğu, çocukların, bebeklerin bulunduğu alanlarda yaygın bir şekilde
içilen sigara, bu kanunun yayımından sonra pek çok yerde içilmez hale
gelmiştir. Bu, müspet bir gelişme olmuştur.
Aslında, kanunun amacı, kişileri ve toplumu tütün ve tütün mamullerinin
zararlarından korumak olarak belirlenmişti ve 2 nci maddesinde de tütün ve
tütün mamullerinin içilmesinin yasaklandığı durumlar ve yerler tek tek
belirlenmekteydi; 3 üncü maddede de tütün ve tütün mamullerinin isim, marka
veya alametler kullanılarak, her ne surette olursa olsun reklam ve tanıtımının
yapılması, kullanımının özendirilmesine yönelik kampanyaların düzenlenmesi ve
18 yaşından küçüklere tütün mamulleri satışı yasaklanmaktaydı. Yasaklanmaktaydı
diyorum; ama, ilk çıktığı güne vurgu yapmak için bunu söylüyorum. Halen, bu
kanun yürürlüktedir ve bu yasaklar da devam etmektedir.
Yine, bu kanun çerçevesinde, sigara paketlerinin üzerine de
"sağlığa zararlıdır" ibaresi yazılmıştır.
Geriye dönüp, o günden bugüne kadar meydana gelen uygulamalara
baktığımızda, söz konusu kanun, amacı ve içeriğiyle son derece olumlu ve iyi
niyetli yasaklar getirmiş; halen, birçok Avrupa ülkesinde uygulanmasına
çalışılan düzenlemeler, bu kanunda yer almıştır. Ancak, iki ana başlık altında
toplayacağımız yetersizlikleri sebebiyle, maalesef, istenilen düzeyde bir
uygulamanın sağlanamadığını da söyleyebiliriz. Nedir onlar?..
Birincisi, tütün mamullerinin içilmesinin yasaklandığı yerlerde, uyarıya
rağmen tütün mamulleri içen kimselere uygulanacak para cezası, kanuna göre,
ancak, o yerin en büyük mülkî amiri tarafından verilebilmektedir. Dolayısıyla,
cezanın kimin tarafından uygulanacağı belirlenirken "bu cezayı, o yerin en
büyük mülkî amiri uygular" denildiğinde, fiilen ceza uygulanamaz hale
getirilmektedir. Cezanın uygulanamaz hale gelişi ise, pratikte önemli sorunlar
meydana getirmektedir ve neticede de, kanunun öngördüğü tedbirler aksamaktadır.
İkincisi, tütün mamullerinin isim, marka ve alametler kullanılarak, her
ne suretle olursa olsun reklam ve tanıtımının yapılması, bunların
kullanılmasını teşvik ve özendirici kampanyaların düzenlenmesi yasak olmasına
rağmen -biraz da bana bağlı olduğu için demeyeyim; ama, gerçekten, fiilen de
durum odur. Burada, Tekel İdaresini bunun dışında bırakıyorum- pek çok sigara
üreticilerinin, değişik yöntemlerle, kanundaki bu yasağı delmeye çalıştıkları
da görülmektedir. Kanunda reklam yasağı var. Bu yasağa, bir kamu kuruluşu
olduğu için Tekelin uyuyor olması da yeterli değil. Türkiye'ye giren,
Türkiye'de üretilen çok değişik sigaralar var, firmalar var ve bu yasak,
kanundaki maksadı dışında, değişik yöntemlerle, vasıtalarla aşılmaktadır,
delinmektedir ve en bilinen şekilleriyle de, süpermarketlerdeki markaları
çağrıştıran logolar, dağıtım arabalarındaki renk çağrışımları, restoran ve bar
gibi yerlerde yapılan tanıtım kampanyaları, bugüne kadar engellenememiştir.
Bu çerçeve içerisinde, yasadan kaynaklanan boşlukların giderilmesi her
zaman mümkündür. Bu konuda, sayın milletvekillerimizin kanun teklifi sunma
yetkileri de vardır; bunu değerlendirebilirler. Kanun tasarısı olarak da
düşünülebilir; ama, milletvekillerimizin kendi iradeleriyle ortaya çıkan böyle
bir talep herhalde daha anlamlı olur diye düşünüyorum.
Onun dışında, sigaraya yönelik olarak, basın yayın organlarından ve
eğitim kurumlarından, daha farklı, daha etkili bir çerçeve içerisinde, topluma
karşı bilgilendirme işlemi yapılabilir; ama, sigara içenin sıfır noktaya
geldiği bir Türkiye'yi de veya sıfır noktaya geldiği bir ülkeyi de bulmak
mümkün değildir. Bunun gerçekleşmeyeceği bir gerçek; ama, burada önemli olan
hadise, özellikle küçükler ve bebeklerin sigara dumanının etkisinden
kurtarılması ve bunun dışında, sigara içmeyenlerin içmeme hakkına müdahalenin
önlenmesidir diye düşünüyorum.
Tekrar, sayın milletvekilimize teşekkürlerimi sunarak, hepinize saygılar
sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.
2 adet Meclis araştırması önergesi vardır; okutuyorum :
B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS
SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1. - Antalya Milletvekili Nail Kamacı ve
22 milletvekilinin, doğal afetlerin yol açtığı zararların araştırılarak en aza
indirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/42)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Doğal afetler, toplumun normal yaşam düzenini bozan, yaşam kalitesini
düşüren ve dış yardıma gereksinim duyuran ekolojik olaylardır. Doğal afetlerin
özellikleri, genellikle ani ve beklenmeyen bir zamanda olmaları ve büyük
yıkımlara neden olmalarıdır.
Son dönemde ülkemizde de sık sık yaşanan deprem ve sel baskınlarından
ülkemiz üzerindeki olumsuz etkilerinin araştırılarak, uğrayacağımız muhtemel
felaketlerin önlenmesi için ne gibi tedbirlerin alınması gerektiği konusunda
Anayasanın 98 inci, TBMM İçtüzüğünün 104 üncü ve 105 inci maddeleri gereğince
Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.
1- Nail
Kamacı |
(Antalya) |
2- Ramazan
Kerim Özkan |
(Burdur) |
3- Tuncay
Ercenk |
(Antalya) |
4- Erdal
Karademir |
(İzmir) |
5- Feridun
Fikret Baloğlu |
(Antalya) |
6- Osman
Özcan |
(Antalya) |
7-
Nurettin Sözen |
(Sıvas) |
8- Mevlüt
Coşkuner |
(Isparta) |
9- Ali
Cumhur Yaka |
(Muğla) |
10- Ali
Arslan |
(Muğla) |
11- Halil
Ünlütepe |
(Afyon) |
12-
Fahrettin Üstün |
(Muğla) |
13- Atilla
Emek |
(Antalya) |
14-
Mustafa Gazalcı |
(Denizli) |
15- Muhsin
Koçyiğit |
(Diyarbakır) |
16- Mehmet
Uğur Neşşar |
(Denizli) |
17- V.
Haşim Oral |
(Denizli) |
18- Nuri
Çilingir |
(Manisa) |
19- Şefik
Zengin |
(Mersin) |
20- Ferit
Mevlüt Aslanoğlu |
(Malatya) |
21-
Muharrem Toprak |
(İzmir) |
22- Hasan
Güyüldar |
(Tunceli) |
23- Hakkı
Ülkü |
(İzmir) |
Gerekçe:
Küresel ısınma nedeniyle artış gösteren "sera etkisi" olarak
tanımlanan tehlike, ozon tabakasındaki incelme ve bunlara bağlı olarak iklimde
görülen değişim, asit yağmurları, kirli hava, erozyon nedeniyle verimsizleşen
tarım alanları, nesli tükenen endemik türler ekosistemimizi ciddî olarak
etkilemektedir.
Bilindiği gibi ülkemizin morfolojik ve klimatolojik özellikleri
nedeniyle büyük can ve mal kayıplarına yol açan doğal afetlerle sık sık
karşılaşılmaktadır. Doğal afetleri, jeolojik afetler (deprem, volkanik
hareketler, zemin kaymaları, çığ, heyelan vb.) meteorolojik afetler (tayfun,
siklon, kuraklık vb.) hidrolojik ve denizlerle ilgili afetler (erozyon, yağmur,
sel, tsunami, deniz yüzeyi değişimleri, dolu, biyolojik afetler vb.) insana
bağlı afetler (hava ve su kirliliği, yangınlar, patlamalar) olarak
sınıflandırabiliriz.
Ülkemizde çok farklı afet türleri görülmekte olup, bu afetlerin basında
yarattığı hasar durumları dikkate alındığında, yüzde 64 deprem, yüzde 16
heyelan, yüzde 15 su baskınları, yüzde 4 yangın, yüzde 1 oranında çığ, fırtına,
yeraltı suyu yükselmeleri gibi meteorolojik kökenli diğer afetler
gözlenmektedir. Ülkemiz için bu afetler ne bir başlangıç ne de sondur. Türkiye,
afetlerle yaşamasını öğrenmek, afetleri karşılamak ve bunları en az zararla
geçiştirebilmek için gerekli çalışmaları yapmak zorundadır. Hem bu doğal
afetlerden hem de kendi ellerimizle yarattığımız olumsuz çevre koşullarından
korunmak için bilgilenmek ve bilinç düzeyini yükseltmek durumundadır. Oysa biz
yer seçimi konusunda yanlışlıklarımızı tekrarlayarak, dayanıksız yapılar
üreterek doğa güçlerine meydan okumaya ve afetlere davetiye çıkarmaya devam
ediyoruz. Kontrolsüz kentleşme ve endüstrileşme, fay hattı üzerine yerleşimin
ve endüstriyel alanların inşa edilmesi, yerleşim alanlarının alüvyonlu
topraklar olması, yapılan imar uygulamalarının yanlışlığı ve binalardaki kat
sayısının zeminin sağlamlığıyla değerlendirilmemesi sonucu oluşan depremler
nedeniyle çok kısa süre önce de can ve mal kayıplarını yaşadık.
Yine, yanlış imar planları, çarpık kentleşme, yanlış tarım uygulamaları,
çayır-mera arazilerinin yeteneklerine göre kullanılmamaları, sağanak yağışların
fazla olması nedeniyle, bu alanlarda bulunan dere, çay yataklarının ıslah
edilmemesi, kanalların bakımlarının yapılmaması nedeniyle sık sık su baskınları
ve sel felaketleri de ülkemizde yaşanmaktadır. Aralık ayında Antalya İlinin
Kale (Demre) İlçesinde, ocak ayı içinde ise Kumluca, Mavikent, Kaş İlçelerinde
ve diğer illerimizde benzer nedenlerle sel felaketleri yaşanmıştır.
Ölüm ve yaralanmalara neden olan doğal afetler sonrasında sağlık
hizmetlerinin yetersizliği önplana çıkmıştır.
İstatistiklere göre, geçen yüzyılda doğal afetlere bağlı olarak
ülkemizdeki doğrudan ekonomik kayıp GSMH'nin yüzde 1'ini bulmaktadır. Dolaylı
ekonomik kayıp olarak da pazar kaybı ve üretim kaybı gibi faktörler de göz
önüne alındığında bu oranın yüzde 3-4'e ulaştığı görülmektedir.
Son yıllarda meydana gelen afetlerde yaşanan temel sorun, tehlikenin
saptanmasına rağmen uygulayıcı birimlerce gerekli önlemlerin alınmadığı,
sonuçta ortaya çıkacak olan riskin önceden saptandığı şeklinde olmuştur.
Örneğin, yaşanan sel felaketlerinde gerekli önlemler alınsaydı hasar daha az
meydana gelecekti.
Ülkemizin, millî servetinin bu tür ihmaller nedeniyle kaybına tahammülü
kalmamıştır.
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması
hususundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Diğer önergeyi okutuyorum:
2. - Adana Milletvekili Tacidar Seyhan ve
19 milletvekilinin, özel kurs ve dershaneler ile etüt eğitim merkezlerinin
sorunlarının araştırılarak düzenli, verimli bir yapı ve işleyişe kavuşturulması
için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/43)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Türkiye'nin en büyük sorunu olan işsizliğin kaynağı ekonomik olduğu
kadar kültürel nedenlere de dayanmaktadır. İşsizlerimizin yüzde 50'den
fazlasının hiçbir meslekî bilgi ve beceresi bulunmamaktadır. Bu durum
Türkiye'de meslek eğitiminin ne kadar büyük önem arz ettiğini açıkça ortaya
koymaktadır. Bu gerçeğin bilinmesine rağmen zamanında gerekli tedbirlerin
alınmamış olması, yasal düzenlemelerin yapılmamış olması, özel kurs ve
dershanelerin, etüt eğitim merkezlerinin ciddî sıkıntılar yaşamasına neden
olmuştur. Türkiye'de özel kurs ve dershanelerin işleyişini daha düzenli ve
verimli bir yapıya kavuşturmak, meslek kurslarımızı uluslararası düzeye taşımak
zorunluluk haline gelmiştir.
Bunların yapılabilmesi için kurumların sorunlarının araştırılması,
ilgili dernek ve kuruluşların görüşleri de alınarak özel kurs ve dershanelerin
yeniden yapılandırılması ve ilgili kanunların güncelleştirilerek Türkiye
koşullarına uygun hale getirilmesi ihtiyacı vardır.
Yukarıda belirtilen nedenlerle Anayasanın 98 inci, TBMM İçtüzüğünün 104
ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.
Saygılarımızla. 3.2.2003
1- Tacidar
Seyhan |
(Adana) |
2- Engin
Altay |
(Sinop) |
3- Mehmet
Yıldırım |
(Kastamonu) |
4- Fuat
Çay |
(Hatay) |
5-
Zekeriya Akıncı |
(Ankara) |
6-
Abdulaziz Yazar |
(Hatay) |
7- Mehmet
Mesut Özakcan |
(Aydın) |
8- Ramazan
Kerim Özkan |
(Burdur) |
9- Ali
Rıza Gülçiçek |
(İstanbul) |
10- Mehmet
Tomanbay |
(Ankara) |
11-
Mustafa Gazalcı |
(Denizli) |
12- Osman
Coşkunoğlu |
(Uşak) |
13-
Feramus Şahin |
(Tokat) |
14- Kemal
Demirel |
(Bursa) |
15- Atilla
Kart |
(Konya) |
16- Emin
Koç |
(Yozgat) |
17-
Muharrem Toprak |
(İzmir) |
18- Orhan
Ziya Diren |
(Tokat) |
19- Turan
Tüysüz |
(Şanlıurfa) |
20-
Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu |
(Ankara) |
Gerekçe:
Eğitim sektöründe vakıflar (belediye, üniversite faaliyetleri) oldukça
fazlalaşmış durumdadır. Bütçeye girdi olabilecek önemli kaynaklar, günümüzde
vakıflara yönlendirilmektedir. Özellikle yaygın eğitim alan kursiyerlerin yüzde
7'si Millî Eğitim, Maliye, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının denetiminde
olan Gelir veya Kurumlar Vergisine tabi 625 sayılı Yasaya göre kurulan
kurumlardır, yüzde 93'ü ise vakıf ve derneklerdedir. İşte bu nedenle vergi yükü
625 sayılı Yasaya tabi kurumların üzerine bırakılmıştır.
Bu haksız rekabet karşısında devletin koyduğu standartlara göre (fizikî
şartlar, öğretmen niteliği, Millî Eğitim Bakanlığının onayladığı müfredatlar
çerçevesinde) eğitim öğretim yapan 625 sayılı Yasaya tabi kurumların kursiyer
sayısı yüzde 7'ye düşerken Maliye Bakanlığınca toplanması gereken vergiler
özellikle üniversite ve belediyelerin kurmuş oldukları vakıflar ve dernekler
tarafından yapılan eğitimler sonucunda vergi dışı hale getirilmiştir.
Vakıf kurmayan ticarî müesseseler bu durumda mağdur olmaktadır.
Millî Eğitim Bakanlığımızca, ücret karşılığında yaygın eğitim ve öğretim
yapan kurumlar, tek çatı altında (Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürlüğünde,
625 sayılı Yasaya tabi olarak) toplanmalı; böylece başıboşluk, çifte standart
ortadan kaldırılmalı; belediyeler, dernekler, üniversite vakıfları ve diğer
vakıflar tarafından oluşturulan eğitimdeki dağınıklık önlenmelidir.
Eğitimin bağış ve hibe adı altında ücret alınarak yapılmasının önüne
geçilmelidir. Maliye Bakanlığını zarara uğratan kuruluşlar açık bir şekilde
halka ilan edilerek, 625 sayılı Yasaya tabi olarak çalışan kurumların da
mağduriyeti önlenmelidir.
Kaçak ve yasal olmayan bazı kurum ve kuruluşların (belediyeler,
dernekler, üniversite vakıfları ve diğer vakıflar) haksız rekabet yaparak
eğitim ve öğretim yaptıkları ve bu nedenle, Türk Ceza Kanununun 261 inci
maddesini ihlal ettikleri görüldüğünden ilgili önlemler acilen alınmalıdır.
4322 sayılı Yasaya bağlı olarak, 1999 yılında, Millî Eğitim Bakanlığınca
çıkarılan yönetmelik gereğince, özel öğretim kurumlarına konulan, kahvehane ve
sair gibi yerlerden 200 metre uzak olma şartı, mevcut kurumları mal sahibine
bağımlılığa itmekte veya kapanmasına neden olmaktadır. Ayrıca, kurum açacak
müteşebbisleri de caydırmaktadır.
Özel kurs ve dershaneler devlet kurumlarına eşdeğer kurumlar gibi
gösterilerek, bu kurumlarda çalışanların sosyal ve siyasî engellemelere tabi
tutulmasına neden olmaktadır. Bu kurumların idarecileri ve öğretmenlerinden
siyasî partiye üye olan varsa, görevlerine son verilmektedir. Seçimler
döneminde, tüm kursların idareci ve öğretmenleri, aday olabilmek için istifaya
zorlanmaktadır. Bu durum, insan haklarına ve eşitlik ilkesine aykırıdır.
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması
konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Sayın milletvekilleri, yolsuzluklar konusundaki (10/9) esas numaralı
Meclis Araştırması Komisyonunun Başkanlık Divanı seçimine dair bir tezkeresi
vardır; okutuyorum:
C) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. - (10/9) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun, başkan, başkanvekili,
sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/181)
19.2.2003
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Komisyonumuz, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üyelerini seçmek
üzere 19.2.2003 Çarşamba günü saat 14.00'te Ana Bina PTT karşısı araştırma
komisyonu toplantı salonunda 12 üyeyle toplanmış ve aşağıda isimleri yazılı
sayın üyeler belirtilen görevlere seçilmişlerdir.
|
Ahmet
Güryüz Ketenci |
|
|
|
Komisyon
Geçici |
|
|
|
Başkanı |
|
|
|
Adı
ve soyadı |
Seçim
Bölgesi |
Aldığı
Oy |
Başkan |
:
Azmi Ateş |
İstanbul |
10 |
Başkanvekili |
:
Hamza Albayrak |
Amasya |
10 |
Sözcü |
:
Nimet Çubukçu |
İstanbul |
9 |
Kâtip |
:
Fahrettin Poyraz |
Bilecik |
9 |
BAŞKAN -
Bilgilerinize sunulmuştur.
Sözlü soru önergelerinin geri alınmasına dair önerge vardır; okutuyorum:
2. - Denizli Milletvekili Mehmet Uğur
Neşşar'ın (6/163, 6/164) esas numaralı sözlü sorularını geri aldığına ilişkin
önergesi (4/18)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Gündemin "Sözlü Sorular" kısmında yer alan (6/163) ve (6/164)
esas nolu sözlü sorularımı geri almak istiyorum.
Gereğini saygıyla arz ederim.
Mehmet
Neşşar
Denizli
BAŞKAN - Soru önergeleri geri verilmiştir.
Tarım ve Köyişleri Bakanının, İçtüzüğün 98 inci maddesine göre verilmiş
bir önergesi vardır; okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Meclisimizin 19.2.2003 tarihinde yapacağı 34 üncü Birleşim gündeminin
"Sözlü Sorular" bölümünde, doğrudan gelir desteği ödemeleriyle
ilgili, Niğde Milletvekili Orhan Eraslan tarafından verilen (6/84) esas nolu
sözlü soru önergesine, Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt tarafından verilen 14
sıra (6/96) esas nolu sözlü soru önergesine, Manisa Milletvekili Ufuk Özkan
tarafından verilen 42 sıra (6/133) esas nolu sözlü soru önergesine, Şanlıurfa
Milletvekili Sabahattin Cevheri tarafından verilen 56 sıra (6/147) esas nolu
sözlü soru önergesine bir seferde cevap vermek istiyorum.
Gereğini bilgilerinize arz ederim.
Prof. Dr. Sami
Güçlü
Tarım ve
Köyişleri Bakanı
BAŞKAN - Sözlü soruların görüşülmesine başlanınca gereği yerine
getirilecektir.
Sayın milletvekilleri, Başbakanlığın Anayasanın 82 nci maddesine göre
verilmiş 2 adet tezkeresi vardır; okutup, ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
3. - Devlet Bakanı Ali Babacan, Devlet
Bakanı Kürşad Tüzmen, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım ve Turizm Bakanı Güldal
Akşit'in, bir heyetle birlikte Çin'e
yaptıkları resmî ziyarete iştirak etmeleri uygun görülmüş olan milletvekillerine
ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/182)
18.2.2003
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Devlet Bakanı Ali Babacan, Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen, Ulaştırma Bakanı
Binali Yıldırım ve Turizm Bakanı Güldal Akşit'in, görüşmelerde bulunmak üzere,
bir heyetle birlikte 13-17 Ocak 2003 tarihlerinde Çin'e yaptıkları resmî
ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun
görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte
gönderilmiştir.
Anayasamızın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.
Abdullah Gül
Başbakan
Liste
Ömer Çelik |
Adana Milletvekili |
Reha Denemeç |
Ankara Milletvekili |
M. İhsan Arslan |
Diyarbakır Milletvekili |
Nurettin Canikli |
Giresun Milletvekili |
Egemen Bağış |
İstanbul Milletvekili |
Hüseyin Besli |
İstanbul Milletvekili |
Nazım Ekren |
İstanbul Milletvekili |
İbrahim Özal |
İstanbul Milletvekili |
Vahit Erdem |
Kırıkkale Milletvekili |
Şaban Dişli |
Sakarya Milletvekili |
Faruk Özak |
Trabzon Milletvekili |
BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
İkinci tezkereyi okutuyorum:
4. - İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu,
Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M. Hilmi Güler
ve Kültür Bakanı Hüseyin Çelik'in, bir heyetle birlikte Azerbaycan, Kazakistan
ve Türkmenistan'a yaptıkları resmî ziyarete iştirak etmeleri uygun görülmüş
olan milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/183)
18.2.2003
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu, Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış, Enerji ve
Tabiî Kaynaklar Bakanı M. Hilmi Güler ve Kültür Bakanı Hüseyin Çelik'in,
görüşmelerde bulunmak üzere, bir heyetle birlikte 7-11 Ocak 2003 tarihlerinde
Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan'a yapacağı resmî ziyarete, ekli listede
adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu
konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.
Anayasamızın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.
Abdullah Gül
Başbakan
|
Liste |
Reha
Denemeç |
Ankara
Milletvekili |
Nurettin
Canikli |
Giresun
Milletvekili |
Egemen
Bağış |
İstanbul
Milletvekili |
İdris Naim
Şahin |
İstanbul
Milletvekili |
Şaban
Dişli |
Sakarya
Milletvekili |
BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, gündemin "Sözlü Sorular" kısmına
geçiyoruz.
IV. -
SORULAR VE CEVAPLAR
A) SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Balıkesir Milletvekili Ali Kemal
Deveciler'in, Karayolu Güvenliği Yüksek Kurulunun toplantılarına ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi ve yazılı soruya çevrilmesi nedeniyle konuşması
(6/77)
BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.
Sayın milletvekilleri, bu önerge, üç birleşim içinde
cevaplandırılmadığından, İçtüzüğün 98 inci maddesinin son fıkrası uyarınca
yazılı soruya çevrilecektir; önerge gündemden çıkarılmıştır.
ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Söz istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Deveciler.
Konuşma süreniz 5 dakika.
ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Sayın Başbakan tarafından cevaplanmayan sözlü soru önergemle ilgili söz almış
bulunmaktayım; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
AKP iktidarının acil eylem planında belirtilen ve ülke gündeminin en
önemli konusu olan ülkemizdeki karayollarının duble yol olarak yapılması,
hakikaten, günümüzü meşgul eden, üzerinde durmamız gereken en önemli konulardan
birisidir.
17 Ekim 1996 tarihinde kabul edilen 2918 sayılı Karayolları Trafik
Kanununun 4 üncü maddesi gereğince, karayolu güvenliği konusunda hedefleri
tespit etmek ve uygulatmak amacıyla, Başbakanın başkanlığında, Adalet,
İçişleri, Maliye, Millî Eğitim, Bayındırlık ve İskân, Sağlık, Ulaştırma, Orman
Bakanları ve Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün bağlı olduğu Bakan ile Jandarma
Genel Komutanı, Başbakanlık Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarı, Emniyet Genel
Müdürü ve Karayolları Genel Müdüründen oluşan Karayolu Güvenliği Yüksek
Kurulunun teşkili öngörülmüştür. Bu kurulun, yılda en az iki defa olağan
toplanması yasa gereğidir. Yaptığım araştırma neticesi, yasanın yürürlüğe
girmesinden bugüne kadar bu kurulun hiç toplanmadığını üzüntüyle öğrenmiş
bulunmaktayım.
Yurdumuzda her yıl meydana gelen trafik kazalarında trilyonları aşan
maddî kayıp ve zararların yanında yüzlerce vatandaşımız hayatını kaybetmekte,
bir o kadarı da sakat kalmaktadır. Meydana gelen kazalar sonucu ülkemiz, her
yıl, sanki savaşa girmiş gibi can kaybetmekte, geride ıstırap ve gözyaşı
bırakmaktadır. Kazaları önlemek için sürücülere uygulanan para cezaları ne
kadar artarsa artsın, bunun çare olmadığı gözlenmektedir. Bunun için, Karayolu
Güvenliği Yüksek Kurulunun toplanması, kazaları önleyici tedbirler alması ve
bunu uygulatmasıyla karayolu güvenliğinin sağlanması gereklidir.
Bilindiği gibi, Devlet Karayolları, Bayındırlık Bakanlığına bağlı bir
genel müdürlük olarak işlevini sürdürmektedir. Bütçeden aldığı pay, sadece
Bakanlık bütçesiyle sınırlı kalmaktadır. Böyle olunca, ciddî önlemler
alınmasında üst kurula pek çok görev düşmektedir.
Bir şeyi kabul ve itiraf etmemiz gerekir ki, sürücü kusuru yanında,
karayolları ağımızın pek çok kesiminde kazaya yol açacak yapım hatalarından,
bakım ve güvenlik yönünden önlem alınmamasından kaynaklanan sebeplerle kazalar
hep olmaktadır. Bu konuda kurulca alınacak gerçekçi tedbir ve kararların hayata
geçirilmesiyle, kazaların asgarî düzeye çekileceğinden kuşku yoktur. Avrupa'da,
özellikle Fransa'da uygulanan sistem de, bizim Karayolları Trafik Kanunumuzda
benimsenen sistemdir ve bu ülkelerdeki uygulamalarla sonuç alınmış, kazalar
asgarî düzeye çekilmiştir.
Sayın Başbakanımıza tavsiyemiz, yasa hükmünün uygulanmasını temin ve
karayollarımızda güvenliğin sağlanmasıdır. Onun için, trafik kazalarının en aza
indirilmesi amacıyla AKP iktidarının gündeminde olan...
SONER AKSOY (Kütahya) - AKP değil, AK Parti...
ALİ KEMAL DEVECİLER (Devamla) - ...karayollarının duble olması
çalışmalarına ışık tutmak üzere, bu Karayolu Güvenliği Yüksek Kurulunun derhal
toplanarak, gerekli kararların alınmasının sağlanacağını ümit ediyorum.
Sayın AKP milletvekilleri, söz almış bulunmam sebebiyle, sizlere bazı
hususları hatırlatmak istiyorum. AKP milletvekilleri olarak gerek seçim
bildirgenizde gerek hükümet programınızda gerekse siz sayın milletvekillerinin
seçim konuşmalarında iktidara gelmek için halkımıza verdiğiniz bazı sözleri
hatırlatarak, bu sözleri tutmanızı istiyorum.
Özellikle kırsal kesimde yaşayan ve yaşamını hayvancılıkla, tarımla,
çiftçilikle sürdürmekte olan insanlarımızın sorunlarına sahip çıkmanızı
istiyorum. Sizler, Adalet ve Kalkınma Partisi olarak, bu kesimden oy alabilmek
için, çiftçilerimizin Ziraat Bankasına ve tarım kredi kooperatiflerine olan ve
şu anda icralara düştükleri bu çiftçi borçlarının ödenebilmesi için gerekli
kolaylıkları göstereceğinizi, hatta, çiftçi borçlarını sileceğinizi
söylemediniz mi?! Bu mağdur durumda bulunan insanlarımız, sizlerden sözlerinizi
tutmanızı istiyor.
Yine, çiftçilerimizin kullandıkları mazotta indirim yapılacağını
söyleyerek, yeşil mazotu vereceğinizi sizler vaat ettiniz; ama, bırakın yeşil
mazot vermeyi, seçimden bugüne kadar, mazota 15 sefere yakın zam yaptınız.
Herhalde, sizler, yeşil mazotun rengini hâlâ tutturamadınız. Zannedersem,
mazotun rengini tutturmaya çalışıyorsunuz da, onun için yeşil mazotu
veremediniz. Yeşil mazotun rengini tutturup imal ettiğinizde, herhalde o zaman,
çiftçiye yeşil mazotu vereceksiniz. Bundan kuşkum yok.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Deveciler, lütfen, toparlayın.
ALİ KEMAL DEVECİLER (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.
Çiftçiye verdiğiniz vaatler, sözde kalmasın. "Ne yapalım, daha üç
aylık hükümetiz" demeyin; çünkü, kürsüye çıkan gerek bakan gerek
milletvekilleri, hâlâ "üç aylık iktidarız" sözünün altına sığınmaya
çalışıyorsunuz. Üç aylık hükümetsiniz ama, seçim öncesi, propaganda döneminde,
Genel Başkanınızın, o meşhur Bozüyük seferinde, Toprak Holding ve Çukurova
Holdinge verdiği sözleri, nasıl acilen tuttuğunuzu hep birlikte, tüm Türkiye
gördü. (CHP sıralarından alkışlar)
RESUL TOSUN (Tokat) - Yahu ne alakası var!
AHMET YENİ (Samsun) - Ne alakası var!
ALİ KEMAL DEVECİLER (Devamla) - Bozüyük İlçesinde, seçim öncesi verilen
ve tutulan sözlerle, seramikçilere 40 trilyon lirayı, karşılıksız, bir gecede,
bir önergeyle hibe ettiniz, hem de geri ödemesiz hibe ettiniz.
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Ezbere konuşuyorsun, yok öyle bir şey.
ALİ KEMAL DEVECİLER (Devamla) - Yine, Çukurova Holdingin sahibi Mehmet Emin
Karamehmet'in, kendisine ait Pamukbanktan ve Yapı Kredi Bankasından kullandığı
kredilerle ilgili 5,2 milyar dolar borcunu, 3 yıl ödemesiz, 15 yıl vadeye, AKP
iktidarı olarak, siz yaydınız; biz yaymadık. (CHP sıralarından alkışlar)
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Ezbere konuşuyorsun; öğren de öyle gel!
İNCİ GÜLSER ÖZDEMİR (İstanbul) - Öğren de öyle gel!
ALİ KEMAL DEVECİLER (Devamla) - Demek ki, AKP Hükümeti olarak,
istedikten sonra, seçim öncesi verilen sözler tutulabiliyormuş!
BAŞKAN - Sayın Deveciler...
ALİ KEMAL DEVECİLER (Devamla) - Bitiriyorum...
Onun için, Toprak Holdinge, Çukurova Holdinge verdiğiniz sözleri nasıl
tuttuysanız, seçim öncesi çiftçiye, hayvancıya verdiğiniz sözleri derhal
tutunuz. Çiftçinin, Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatifleri borçlarını
faiziyle birlikte silerek, vaat ettiğiniz ucuz, yeşil mazotu da derhal çiftçiye
veriniz. Veriniz ki, sözlerinizi tuttuğunuzu tüm millet görsün.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Deveciler.
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Ezbere konuşuyorsun, ezbere... Hiçbiri öyle
değil; öğren de gel...
İNCİ GÜLSER ÖZDEMİR (İstanbul) - Tribünlere oynayanları da görüyorlar;
devam edin...
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri...
2. - Adana Milletvekili Atilla
Başoğlu'nun, Konya-Ereğli'deki İvriz Kaya Kabartmasının ve benzeri tarihî
eserlerin korunmasına ilişkin Kültür Bakanından sözlü soru önergesi (6/80)
BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.
Sorunun görüşülmesi ertelenmiştir.
3.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun,
millî eğitim politikasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi
(6/81)
BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.
Sorunun görüşülmesi ertelenmiştir.
4. - Diyarbakır Milletvekili Muhsin
Koçyiğit'in, ilk defa kamu hizmetine girecek doktorların açıktan atamalarının
ne zaman yapılacağına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi ve Sağlık
Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (6/82)
BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Burada.
Soru önergesini okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ tarafından sözlü
olarak yanıtlandırılmasını arz ederim.
Muhsin
Koçyiğit
Diyarbakır
Bilindiği üzere, ilk defa kamu hizmetine girecek doktorların açıktan
ataması kura yöntemi ile gerçekleştirilmektedir. Ancak, mecburî hizmeti olan
veya mecburî hizmetten muaf tutulan doktorların açıktan ataması Mayıs 2002
tarihinden beri yapılmamış bulunmaktadır.
Mecburî hizmeti bulunan veya mecburî hizmetten muaf tutulan doktorların
açıktan ataması ne zaman yapılacak?
BAŞKAN - Sayın Bakan, buyurun.
Süreniz 5 dakikadır.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; göreve geldiğimden bu yana, bana ve Bakanlığımdaki ilgili
birimlere en çok sorulan sorulardan biri, hekimlerin nakil, atama ve
kuralarıyla ilgilidir.
Bugün, ülkemizde toplam 85 000 hekim bulunmasına ve 800 kişiye 1 hekim
düşmesine karşın, maalesef, bölgelerarası hekim istihdamında büyük
eşitsizlikler vardır ve istihdamda sıkıntı olan bölgelerde sağlık hizmetlerinde
ciddî aksamalar meydana gelmekte, yatırımlar da atıl bir şekilde beklemektedir.
Mecburî hizmet kanunu diye bilinen uygulamanın da gerekli uygun istihdamı
sağlayamadığını görmekteyiz. Her yıl, tıp fakültelerinden yaklaşık 4 500 hekim
mezun olmaktadır. Bakanlığımızın elinde, ilgili yasaya dayanan, kullanılabilir
pratisyen hekim kadrosu, yüksek sayıda mezun olan bu hekimlerin hepsinin
açıktan atamaları için yeterli değildir. Bakanlığımızın, taşradaki hekim
ihtiyaçlarını karşılamak üzere 7 000 pratisyen hekim ve 4 200 uzman hekim olmak
üzere toplam 11 200 hekim kadrosuna ilişkin kanun tasarısı taslağı,
kanunlaşması için 4 Şubat 2003 tarihinde Başbakanlığa sunulmuştur.
Sayın milletvekilimizin soru önergesinde, ayrıca, mecburî hizmeti olan
veya muaf tutulan doktorların açıktan atamalarının Mayıs 2002 tarihinden bu
yana yapılmadığından söz edilmektedir.
Sayın milletvekilleri, mecburî hizmetten muaf uzman hekimler için -bu
süre zarfında- sayın milletvekilimizin belirttiği tarihten itibaren 4 ayrı kura,
mecburî hizmeti olan uzman hekimler için de 7 ayrı kura düzenlenmiştir. Yine,
bu kuralarda 7 513 kadro ilan edilmiş olup, 3 542 hekim ataması yapılmıştır.
Görüldüğü gibi, Bakanlığımız, sürekli olarak münhal kadroları ilan etmekte ve
atama yapmaktadır; ancak, ilan edilen kadroların sadece yüzde 47'sine
yerleştirme yapılmış olması, hekimlerimizin ilan edilen bu kadrolara yeterli
ilgi duymadığını da göstermektedir; çünkü, ilan edilen kadrolar, daha çok,
ihtiyaç bulunan doğu ve güneydoğudaki kadrolardır.
Sayın Başkan ve değerli milletvekilleri; Bakanlığımız, hekim istihdamını
sağlamak için bir yandan yeni kadro tahsisi yaparken, diğer taraftan da münhal
kadrolara periyodik olarak kura yoluyla atama yaparak hekim istihdamındaki
sıkıntıları çözmeye çalışmaktadır.
Bunun dışında "Mecburi Hizmet Kanunu" diye bilinen kanun
üzerinde çalışmalarımıza devam etmekteyiz. Bu kanunun istihdam konusundaki
yaraları tamir edemediğini gördüğümüz için, kanunun rehabilite edilmesi ve
gönüllü hizmete yönlendirecek bir başka uygulamanın yürürlüğe sokulması için de
şu anda çalışmalarımıza devam ediyoruz.
Sağlık hizmetlerini daha dengeli, daha kaliteli ve eşit sunabilmemiz
için, yürütmekte olduğumuz personel politikalarının siyasî müdahalelerden
arındırılmış olması da en büyük arzumuzdur.
Yüce Meclisimizin, bu konuda, bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da
duyarlılık göstereceğine inanıyor, saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.
5. - Diyarbakır Milletvekili Muhsin
Koçyiğit'in, Diyarbakır'da sivil havaalanı kurulup kurulmayacağına ilişkin
Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/83)
BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.
Sorunun görüşülmesi ertelenmiştir.
Sayın milletvekilleri, 6, 14, 42 ve 56 ncı sıralardaki soruları, Sayın
Tarım ve Köyişleri Bakanı tek konuşmayla cevaplandıracaktır.
6. - Niğde Milletvekili Orhan Eraslan'ın,
Niğde, Nevşehir ve Aksaray'da 2002 yılı doğrudan gelir desteği ödemelerinin ne
zaman yapılacağına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi ve Tarım ve
Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı (6/84)
7. - Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün,
çiftçilerin kredi borçlarına ve Ardahan'da doğrudan gelir desteği ödemelerinin
ne zaman yapılacağına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi
ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı (6/96)
8. - Manisa Milletvekili Ufuk Özkan'ın,
Manisa'da doğrudan gelir desteği ödemelerinin ne zaman yapılacağına ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi ve Tarım ve Köyişleri Bakanı
Sami Güçlü'nün cevabı (6/133)
9. - Şanlıurfa Milletvekili Sabahattin
Cevheri'nin, doğrudan gelir desteği ödemelerinin Şanlıurfa'da ne zaman
yapılacağına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi ve Tarım
ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı (6/147)
BAŞKAN - Soruları okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun Başbakan Sayın Abdullah Gül tarafından sözlü olarak
cevaplandırılması için gereğini arz ederim.
Saygılarımla.
Orhan Eraslan
Niğde
Bilindiği üzere uygulanan ekonomi politikaları sonucu çiftçilerimiz hem
üretim hem de pazarlama alanlarında sıkıntı içerisine düşmüş ve yaşam koşulları
giderek ağırlaşmıştır.
Bu koşullar altında devletin yapmış olduğu ödemeler daha da önem
kazanmış, çiftçilerimizin yapılacak olan doğrudan gelir desteği ödemelerine
ihtiyaç ve hassasiyeti artmıştır.
Soru: Niğde, Nevşehir ve Aksaray İllerindeki çiftçilerimize 2002 yılına
ait olarak yapılması gereken doğrudan gelir desteği ödemesi ne zaman
yapılacaktır?
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Tarım Bakanı Prof. Dr. Sami Güçlü tarafından,
sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.
Ensar Öğüt
Ardahan
1- Çiftçilerin tarımsal üretim amaçlı, her türlü tohum, fidan, gübre,
ilaç her türlü girdi ve hayvancılık, tarım alet ve makineleri kredilerinin T.C.
Ziraat Bankasına, Tarım Kredi Kooperatiflerine, Tarım İşletmelerine, Türkiye
Ziraî Donatım Kurumuna, Toprak Mahsulleri Ofisine olan borç faizlerinin
kaldırılması hakkında ne düşünüyorsunuz?
2- 1998-2002 yılları arasında alınan kredi borçlarının faizlerinin
silinmesini, anaparanın 2 yıl içerisinde 4 taksit halinde ödenmesini düşünüyor
musunuz?
3- Yılın 8 ayını kışla geçiren Ardahan'ın insanları çiftçilikle ve
hayvancılıkla geçimlerini sağlamaktadır. Soru önergemize verilen cevapta,
Ardahan'ın 2002 yılı doğrudan gelir desteği icmallerinin, Hazine Müsteşarlığına
gönderildiği belirtilmiştir. Henüz ödenmeyen doğrudan gelir desteği parasını ne
zaman ödemeyi düşünüyorsunuz?
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın aracılığınızla Sayın Tarım Bakanı Prof. Dr. Sami
Güçlü tarafından sözlü olarak yanıtlandırılmasını arz ederim.
Ufuk Özkan
Manisa
Tarım sektörünün 1980'li yıllardan beri ihmal edildiği bilinmektedir. Bu
nedenle,
1- Tarımda doğrudan gelir desteği kapsamında Manisa'ya neden hâlâ ödeme
yapılmamıştır?
2- Manisalı çiftçilerimize ne zaman ödeme yapılacaktır?
3- Doğrudan gelir desteği ödemelerinde il bazındaki öncelik sırasının
kriteri nedir?
4- 2003 yılı ve sonrasında da gelir desteği ödemeleri yapılacak mıdır?
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Prof. Dr. Sami Güçlü
tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim.
Saygılarımla.
29.1.2003
Sabahattin
Cevheri
Şanlıurfa
Tarımsal üretim yapan çiftçilere hibe şeklinde yardım maksadıyla ödenen
doğrudan gelir destekleme ödemeleri bugüne kadar 41 ilde yüzde 50 oranında
ödenmesine rağmen Şanlıurfa İlimizde hiçbir ödeme yapılmamış, bu konuda
herhangi bir açıklamada da bulunulmamıştır. Bu konudaki çalışmalarınız
nelerdir? Ne zaman ödeme yapmayı düşünüyorsunuz?
BAŞKAN - Sayın Bakan, 4 sözlü soru önergesini cevaplandırmak üzere size
20 dakika süre veriyorum.
Buyurun Sayın Güçlü. (AK Parti sıralarından alkışlar)
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün sözlü sorularla ilgili bölümümüzde, Niğde Milletvekilimiz Orhan
Eraslan, Ardahan Milletvekilimiz Ensar Öğüt, Manisa Milletvekilimiz Ufuk Özkan
ve Şanlıurfa Milletvekilimiz Sabahattin Cevheri'nin, daha çok doğrudan gelir
desteğiyle ilgili, ama, onun dışında da ek bazı sorularına birlikte cevap
vermek için söz aldım; hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.
Efendim, sayın milletvekillerimizin bu sorularını bayramdan önce
verdiklerini tahmin ediyorum, ben buradaki tarihi tam olarak fark edemedim.
Dolayısıyla, bu soruları ilettiklerinde, bu konuda gerçekten merak ettikleri ve
bayram münasebetiyle memleketlerine, şehirlerine gittiklerinde kendilerine
yoğun bir soru yöneltileceğini biliyorlar ve bu cevabın da Meclis kürsüsünden,
ilgili bakandan alınarak onlara iletilmesini diliyorlardı; elbette haklıydılar.
Ancak, hepimizin bildiği gibi, hükümetimiz, bayram öncesinde, bu konuda elbette
arzu edilen seviyede olmasa bile, çiftçilerimizin 32 ilde doğrudan gelir
desteği alacaklarının yüzde 40'ını temin etme ve ödeme imkânını buldu;
dolayısıyla, bu soruyu soran milletvekillerimiz de nispeten daha rahat bir
şekilde gittiler. Kendilerine yöneltilen sorular azaldı, onların bu konuda
cevap verme imkânı daha kolay oldu ve tabiî, AK Partiyi eleştirme imkânı da
biraz azaldı.
Elbette, gönlümüz, çiftçilerimize daha yüksek oranda, yani, bir başka
ifadeyle, alacaklarının tamamını ödemiş olmayı arzu eder. Ancak, yine, bu
Meclisin çatısı altında bulunan bizlerin yakından bildiği bir husus, ülkemizin
içinde bulunduğu malî imkânlar bu konuda bir gecikmeyi beraberinde
getirmektedir. Nitekim, bizim halen
yapmaya çalıştığımız, tedarik etmeye çalıştığımız bu ödeme 2003 yılına ait de
değildir; dolayısıyla, bu hususta çok fazla eleştirilecek... Balıkesir
Milletvekilimiz Sayın Ali Kemal Deveciler'in, bana yöneltilen sorularla da
alakalı, AK Partiye yönelttiği eleştirilere de kısmen böylece cevap verme
imkânı da bulacağım. Bizden önceki, yani 57 nci hükümetin karar aldığı, adını
belirlediği, miktarını tespit ettiği, ancak, bütçeye yeterli kaynak ayırmadığı
için ödeyemediği ve dolayısıyla, 58 inci hükümete devrettiği bir ödeme
planıdır. Dolayısıyla, biz, bununla ilgili ek bir ödeme durumuyla karşı karşıya
kaldık ve bunun için kaynak üretip çiftçilerimize ödemeye çalışıyoruz. Bu
husustaki gayretimizi takdir edecek olan yüce milletimizdir. Dolayısıyla, ben,
hadisenin bu genel olumlu cevabını ifade etmekten memnunum. Devamında da şunu
söylemek istiyorum:
2003 yılı geçici bütçesinde, bu kalan borcumuzun -bu 1,4 katrilyondu-
yaklaşık 800 trilyonunu şimdi ödemiş olduk; dolayısıyla, kalan miktarı mayıs
sonuna kadar ödeyeceğiz ve böylece 2002 yılı borçlarını tamamlamış olacağız,
planımız bu yöndedir. İçinde bulunduğumuz zamanın ifade ettiği anlamı yine
hepimiz biliyoruz, bölgemizde meydana gelebilecek gelişmeler elbette birçok
şeyi değiştirebilir; normal şartlarda mayıs sonuna kadar, çiftçilerimize kalan
borcu da ödeyeceğiz.
Ben, bu vesileyle, doğrudan gelir desteği, bunun ifade ettiği anlamı,
niçin uygulandığını ve 2003 yılında ve müteakip yıllarda nasıl bir uygulama
içinde olacağımızın da kısa ipuçlarını vermek ve bu vesileyle Meclisimizi
bilgilendirmek istiyorum.
Efendim, doğrudan gelir desteği 2001 yılında uygulamaya konulmuş olup,
bu, Türkiye'nin yıllarca tarıma yönelik teşvik politikalarının bir bakıma arzu
ettiğimiz sonuçları ortaya koyamaması, tarımda modernleşme, gelişme, verim
artışlarıyla ilgili gelişmelerin çok olumlu olmaması yanında, ülkemizin içinde
bulunduğu durum, üst üste yaşadığımız krizler, malî bünyemizin gittikçe büyük
güçlükler içerisine düşmesi sonucu, hepimizin bildiği, özellikle 90'lı yılların
sonunda politikalarımızda büyük değişiklikler meydana gelmiştir. Bunların başlangıç
yılı da, biliyorsunuz, 1980'den itibaren yaşanmıştır. Ben, çok geriye gitmeden
söylemek istiyorum. 2000 yılından itibaren yapılan çalışmalarda, özellikle piyasa
ekonomisine geçişin daha da önem arz ettiği dönemde, tarımdaki uygulamaların da
fiyat mekanizmasının iktisadî hayattaki rolünü etkilemeyecek şekildeki -yani, arzı, talebi, ürünlerin yapay olarak
ek üretim alanlarında gelişme göstermesini önleyecek şekilde- politikaların
uygulanması uluslararası kuruluşlar tarafından da tavsiye edilmiştir, dünyada
da uygulama teşvik politikaları bu yönde gelişme göstermiştir, Türkiye de bu
politika tercihinde bulunmuştur.
Bu politika tercihi, evvela, ülkemizde, bitkisel üretimin yaygın şekilde
desteklenmesine yöneliktir; ancak, bu destek, bütün üretim alanları ve bütün
bitkiler için geçerli olduğundan dolayı piyasa yapısına etki etmemektedir.
Dolayısıyla, bunun savunulacak doğru bir tarafı vardır; ama, bunun, tek başına,
ülkedeki üretimi planlamaya, arz eksikliği içerisinde olduğumuz ürünlerde
üretim artışını sağlamaya ve arz fazlası olanlarda da bir azalmaya sebep
olmayacağı ortadadır. Dolayısıyla, bu desteğin, bu teşvik mekanizmasının,
soruyu soran milletvekili arkadaşlarımızdan birisinin de ifade ettiği gibi, bir
yardım yönü de vardır, bir sosyal yardım şeklindedir. Dolayısıyla, kırsal
kesime -özellikle, kırsal kesim olarak düşündüğümüzde- tarıma -tabiî,
Türkiye'de bitkisel üretimin yüzde 70'ine yakın kısmı tahıl olduğu için- tahıl
üreticisine bir destek mahiyetindedir ve belki de, buğday üreticisi, diğer
sanayi bitkilerine, yağlı tohumlara vesairelere nispetle ilk defa bir destek
görmüş olmaktadır. Ana kütle bakımından da bunun böyle doğru bir tarafı vardır.
Bu desteğin, bu yardımın, yani doğrudan gelir desteğinin uygulamasında
elbette eleştirilecek taraflar vardır; çiftçilerimiz, milletvekillerimiz,
politikacılarımız ve konuyla ilgili olan herkes, bugüne kadar, uygulamanın
eksik yönlerini söylemiştir; doğrudur; kamu vicdanı, mevcut uygulama şekline
itiraz etmektedir; çünkü, toprak mülkiyetine dayalı bir ödeme önplanda gibidir.
Aslında, hakikatte, bu doğrudan gelir desteği ödemesinin ruhunda bu yoktur;
ama, yansıyan şekil, toprak mülkiyetine dayalı bir ödemedir ve dolayısıyla, bu
da çok doğru bulunmamaktadır. Bu görüşlere, bu kanaatlere biz de katılıyoruz.
Dolayısıyla, evvela, 2003 yılında, bunun daha çok üretime yönelik olarak
uygulanması konusuna ağırlık vereceğiz. Bununla ilgili çalışmaları
sürdürüyoruz. Halen uyguladığımız şey, çıkan kararnameler 2002 yılına aittir ve
orada belirlenen sisteme uygun olarak yapılmaktadır.
Bu doğrudan gelir desteğinin bir süresi vardır. Bu, 2004 ve 2005 yılında
da uygulanacak ve sonra kaldırılacaktır, ilgili yasal düzenleme, mevzuat süresi
uzatılmadığı takdirde.
Bu uygulamanın tarım kesiminde çalışanlara, üreticilere ek bir gelir
katkısının yanında, görünmeyen ve çok daha önemli olduğuna inandığım bir
faydası vardır; o da şudur: Bugün, biz, tarım sektörünü genel olarak
değerlendirdiğimizde, büyük sorunlar içerisinde olduğunu biliyoruz.
Dolayısıyla, bu sorunların çözülebilmesi için, tarımda çok geniş bir bilgi
birikimine ihtiyaç vardır. Bunu teknik bir tabirle söyleyecek olursak
"tarımsal veri tabanı" diye ifade ettiğimiz, çiftçi sayımız, bunların
işledikleri arazilerin miktarı, toprakların niteliği, verimliliği, ekilebilir
ürünlerin neler olabileceği konusunda, kısaca, tarımla ilgili bir plan
yapacaksak, ülkemizdeki arz-talep dengesi konusunda, insanlarımızı, çiftçilerimizi
aydınlatacaksak, onlara yol gösterici olacaksak, bu, piyasa mekanizmasının
şartları içerisinde olmak kaydıyla bile olsa, elimizde bilgilere ihtiyaç vardır
ve maalesef, tarımla ilgili, bu çapta kapsamlı bir bilgi tam anlamıyla yoktur;
kısmidir, bölgeseldir, ürünlerle ilgilidir. Pancarla ilgili, pancar
üreticileriyle ilgili bilgi vardır, pamukla ilgili bilgi vardır; ama, esas ana
üretici olan tahıl grubuyla ilgili bilgi yoktur ve başka üreticilerle ilgili
bilgiler tam değildir. Dolayısıyla, bu, uluslararası kuruluşlar vasıtasıyla da
yürütülen bir proje kapsamında. Bir taraftan çiftçilerimize doğrudan gelir desteği
yapılırken, diğer taraftan, çiftçilerimizle ilgili, biraz önce saydığım, çok
daha kapsamlı bilgilerin toparlanması, derlenmesi, bunların kayıt altına
alınması gerekmektedir. Zaman zaman, konuyla ilgili uzmanların, hatta
politikacıların ağzından duyduğumuz bir ifade vardır; oda şudur: "Türk
tarımıyla ilgili kesinleşmiş, uygulanacak bir politika yoktur." Bunun
niçin olmadığının ifadesi, bu bilgilerin yokluğundan kaynaklanmaktadır.
Dolayısıyla, eğer, bu doğrudan gelir desteği projesi içerisinde, biz, bu
gerekli bilgileri tam, doğru, sağlıklı bir şekilde tedarik edebilirsek, tarımla
ilgili, bundan sonra, üreticilerimizin piyasa şartlarına uygun üretim yapmasını
tavsiye etmek, fiyatlar konusunda büyük iniş çıkışları önlemek, üretim fazlası
durumunda gelir seviyelerinin düşmesine mani olmak, ihraç edebileceğimiz
ürünleri net olarak belirlemek ve bunları etkin bir şekilde teşvik etmek ve
sonuç almak mümkün hale gelecektir. Bu kayıt sistemiyle ilgili çalışmalar da
yüzde 65-70 oranına yaklaşmıştır. Kalan kısım, elbette, daha zahmetli ve daha
zor bir safhasıdır. Ancak, biz, 2003 yılında, bu konuya çok büyük önem vererek,
birkısım teknolojik gelişmeleri de bu işe katarak; yani, uydu aracılığıyla
bölgelerdeki tarım arazileriyle ilgili tespitlerimizi yaparak, bu hususta başka
amaçla bilgiler toplamış olan kurumlarımızla işbirliği içerisine girerek
-mesela Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğüyle, Harita Genel Müdürlüğüyle ve başka
kurumlarla işbirliği içerisine girerek- bu çiftçi kayıt sisteminin
tamamlanmasına çalışacağız. İnşallah, 2003 yılında, bu hususta sonuç alacak
şekilde bir gelişmeyi ortaya koyabilirsek, bu, tahmin ediyorum, hepimizin çok
olumlu bulacağı bir gelişme olacak. Dolayısıyla, bundan sonra, tarımla ilgili
değerlendirmelerimiz, planlarımız, eleştirilerimiz çok daha sağlıklı bir zemine
oturacak; neyi, niçin yaptığımızı bileceğiz veya niçin yapmadığımızın cevabını
çok ikna edici bir şekilde verme imkânını ortaya koyacağız. Dolayısıyla, 2003
yılında doğrudan gelir desteği uygulamasına devam edeceğiz. Bu uygulamayı,
büyük ölçüde, üretime yönelik olarak yapacağız; bunun dışında da, esas ikinci
büyük amacı olan çiftçi kayıt sistemiyle ilgili değerlendirmelerimizi
tamamlayacağız.
Ben, genel olarak, bu dört milletvekili arkadaşımızın sormuş olduğu
sorular vesilesiyle -zaten, onların sordukları soruların cevabı verilmişti,
onları biliyorlardı- işin biraz da arka planını ve önümüzdeki yıllarla ilgili
düşüncelerimi ifade etme imkânını buldum.
Bu çalışmalarımız içerisinde, kalan bu illerimizle ilgili olarak
belirtilmesi gereken husus, 11 ilimizde yüzde 50'sini, 32 ilimizde de yüzde
40'ını ödediğimiz doğrudan gelir desteği ödemelerinin kalan kısımlarını; yani,
yüzde 50 ve yüzde 60'lık kısımlarını mayıs sonuna kadar ödemeyi planladığımızı
tekrar ifade ediyorum.
Soru soran bu arkadaşlarımız içerisinden Ardahan Milletvekilimiz Sayın
Ensar Öğüt Beyefendi, doğrudan gelir desteği yanında, çiftçilerimizin,
özellikle kendileriyle ilgili kurumlara, tabiî, daha çok da Ziraat Bankası ve
tarım kredi kooperatiflerine olan borçları konusundaki düşüncelerimizi soruyor.
Haklı olarak, bölgelerinde, kendilerine bu konuda yöneltilen sorulara çok açık
cevap veremediler; çünkü, bu konuda çalışmalar sonuçlanmış değil; AK Partili
milletvekili arkadaşlarım da bunun sıkıntısını çekiyor, hepimiz çekiyoruz.
Ancak, daha önce de ifade ettim, Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatiflerine
olan borçlar konusunda çalışmalar çok ilerlemiş durumda. Şu anda, tarım kredi
kooperatifi kendi başına yapmış olduğu çalışmayı bir noktaya getirdi ve Ziraat
Bankasıyla görüşmelere başladı. Ziraat Bankası bu konudaki çalışmalarını daha
önce belli bir noktaya getirdi. Bu bankamızın bağlı olduğu Hazineden sorumlu
Devlet Bakanımız bu çalışmanın ipuçlarını kamuoyuna duyurdu. Hepinizin bir
parça bildiği, benim de, son şeklinin karar safhasına kadar geldiğini bildiğim
konuyla ilgili açıklayabileceğim -çünkü, bu, bir bakıma kamuoyuna duyuruldu-
nokta şudur: Faizler konusunda, sayın milletvekilimizin de "faizleri
silecek misiniz" diye sorduğu konuda, evet, faizlerle ilgili bir af
gelmektedir, anapara borcu, esas borç miktarı ise güncelleştirilmektedir.
Bunun, fiyat endeksine bağlı olarak güncelleştirilerek ödenmesi söz konusudur.
Bu hususta, kamu vicdanı da bu çözümün daha makul olduğu düşüncesindedir; yani,
anaparanın da, borcun da affı elbette söz konusu olmamalıdır; çünkü,
çiftçilerimizin önemli bir kısmı da, anaparasını ve faizini ödemiştir; bu
insanları da cezalandırmamamız gerekir. Hatta, bunların durumlarının, belki,
yeniden değerlendirilmesi gerekir; bunu, vicdanî bir husus olarak ifade
ediyorum. Dolayısıyla, çitçilerimizin borçlarının bu şekilde güncelleştirilmesi
söz konusudur. Bununla ilgili açıklamayı, yakın bir zamanda, ilgili bakanımızın
kamuoyuna duyuracağını ifade ediyorum. Dolayısıyla, çitçilerimiz açısından bu
çok önemli, sevindirici gelişmeyi, bu vesileyle de tekrar ifade etmiş oluyorum.
Efendim, bu hususta bizi ilgilendiren çiftçi sayısı; yani, Ziraat
Bankasına ve tarım kredi kooperatiflerine borcu olan çiftçilerimizin sayısı 1
milyonun üzerindedir ve faiz borcunun toplam tutarı da anaparanın toplam
tutarına yaklaşmış vaziyettedir -tabiî, genel olarak, bir yekûn olarak
söylüyorum- bu çok önemlidir ve yine Balıkesir Milletvekilimiz Ali Kemal
Deveciler'in, rengini de ifade ederek "yeşil mazot konusu" diye
belirttiği husustan da önemlidir.
Ben, mazotla ilgili bu konuda da, yine, kendi alanımla ilgili bir
irtibat kurarak şöyle cevap vermek istiyorum: Bakanlığımızda yapılan bir
çalışmaya göre ve burada yer alan bir ifadeye göre, toplam bitkisel üretim
içerisinde mazot maliyeti yüzde 20'ye yaklaşan ürünler vardır; dolayısıyla, çok
önemlidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Birkaç dakika Sayın
Başkan...
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakanım.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Arkadaşlar, bir üretim
maliyeti içerisinde yüzde 20'ye yaklaşan payı olan bir girdiyle ilgili
tedbirleri almak, elbette, yaygın olarak, bütün çiftçilerimiz bakımından
önemlidir; ama, bu kredi borçları ve faizleri konusuyla mukayese edersek,
elbette, sırası ikinci derecede gelir; yani, öncelikli olarak...
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Sizden bunu bekliyor köylü Sayın Bakanım,
sizden bu müjdeyi bekliyor köylü... Bu müjdeyi verin; babalığı yapın!
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Efendim, gönül istemez
mi; yani, bu ülkede, gelir seviyesi fert başına düşen ortalama gelirin dörtte
1'i kadar olan kesime, son yirmi yılda büyük gelir kaybına uğramış, son beş
yılda, artık, âdeta ayakta kalma mücadelesi veren bu kesime bir destek
yapılmamasını kim isteyebilir ve biz bunun için nasıl emek vermeyiz!..
İnşallah, bununla ilgili gelişmeler peyderpey olacak; yani, şu borç konusunun
ondan çok daha önemli olduğunu ifade ediyorum; siz de takdir edersiniz.
Şimdi, borç konusuyla ilgili bu gelişmeyi hallettikten sonra, mazot
konusuna geliyorum. Mazot konusunda, tabiî ki, bizim üzerimizde de bir baskı
vardır; ama, şunu da bir an için düşünün; mazot konusu, Türkiye'deki toplam
akaryakıt üretimi içerisinde; yani, enerjiyle ilgili, petrole dayalı yakıtlar
içerisinde, yüzde 40-45'e varan bir paya sahiptir. Şimdi, tarım sektöründe
kullanılan mazotu 2 000 000 ton olarak düşünürsek, biz, bunun, diğer sektörlere
kaymasını önleyemeyiz. Aslında, hadisenin uygulanma biçimi bakımından çok büyük
zorluklar vardır; yani, ulaştırma sektörüne intikal eder, başka sektörlere
intikal eder. Tabiî, bu, mazot kullanan herkes için önemli bir şeydir, bir
maliyet unsurudur, ekonomi bakımından bir avantajdır bütün faaliyet alanları
için; ama, biliyorsunuz, bütçemizin üçte 1'i açıktır, borçla karşılanmaktadır.
Bu ana gelir kaynaklarımızdan da önemli bir kısmı dolaylı vergilerden
alınmaktadır; yani, bundandır. Bunlar çok üzüntü verici şeylerdir; ama,
hakikattir.
Cümlemi şöyle toparlamaya çalışıyorum: Bu hususlarda, elbette, bir sıra
vardır, bir öncelik sırası vardır, hepimizin bildiği, hayatımızda olduğu gibi,
ekonomik hayatta, sosyal hayatta ve hükümet işlerinde de bir öncelik sırası
vardır. Ben, bu öncelik sırasının doğru olduğuna inanıyorum; yani, borçlar ve
faizleriyle ilgili bir gelişmeyi, eğer, biz, daha fazla geciktirmeden ortaya
koyabilirsek, çiftçilerimiz açısından, çiftçilerimizin neredeyse yarısına yakın
kısmı bakımından çok büyük bir gelişmedir, fevkalade önemlidir.
Sıra, daha sonra, hepimizin, sizlerin de, bizlerin de, çiftçilerimize,
seçim döneminde, iyileştirmeye çalışacağımızı söylediğimiz gelişmelerde. Şimdi,
arkadaşımız Sayın Ali Kemal Bey üç aylık bir iktidar olduğumuzu söyledi; doğru;
ama, önümüzde daha zaman da vardır ve işlerin de alacağı, hazırlığı itibariyle,
bir süresi de vardır. Ben, her şeyin bir sıra içerisinde, geciktirmeden,
ülkenin malî şartları, dış gelişmelerle birlikte değerlendirilerek, bir gelişme
içerisinde ortaya konabileceğini ifade ediyorum. Bu konuda o insanlara
verdiğimiz sözü yerine getirmek için bir mücadele verdiğimizi de kendilerine
buradan ifade ediyorum, duyuruyorum.
Bu vesileyle, sorular sorarak bana da sektörümle ilgili açıklamalar
yapma imkânı veren sayın milletvekillerimiz başta olmak üzere hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Bakan.
ORHAN ERASLAN (Niğde)- Sayın Başkan...
BAŞKAN- Orhan Bey, buyurun; yalnız, istirham ediyorum, çok kısa bir
katkıda bulunursanız sevinirim.
ORHAN ERASLAN (Niğde)- Ne kadar süre konuşabilirim Sayın Başkanım?
BAŞKAN- İçtüzükteki süre, çok kısa olmak kaydıyla... Bunu hatırlatırım
Sayın Eraslan. Bakarsanız, orada bir zaman tahdidi yok.
Buyurun Sayın Eraslan.
ORHAN ERASLAN (Niğde)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye
Cumhuriyetinin Tarım Bakanı sorumuzu cevapladı. Önce bir üzüntümü ifade etmek
istiyorum kendilerine. Biz, İçtüzükle, yasayla, Anayasayla bizlere tanınan
hakkı kullanıyoruz, AKP iktidarını eleştirmek için soru sormuyoruz. Sorumuzun
bu şekilde algılanmasını teessüfle, üzüntüyle karşılıyorum. Sayın Bakanın
perspektifinin bu olması, Türkiye gibi tarımın çöktüğü bir ülkede, çökertildiği
bir ülkede soruna çözüm bulma bir yana, sorunu kavrama noktasında da ciddî
tereddütler uyandırmıştır. Öncelikle bu konuda üzüntülerimi bildiriyorum Sayın
Bakan.
MEHMET ÖZYOL (Adıyaman)- "Teessüf" kelimesinin düzeltilmesi
lazım, zabıttan çıkarılması lazım.
ORHAN ERASLAN (Niğde)- Ben, soruyu Sayın Başbakana yöneltmiştim, Tarım
Bakanının konusu olduğunu da biliyordum yönelttiğimde. Ancak, Sayın Tarım
Bakanımız, bu konuyla ilgili verdiği cevaplarda, cevap dışında her şeyi
söylediği için, acaba, Başbakan soruyu cevaplar mı düşüncesiyle öyle sormuştum
ve sorum tek cümle, hiçbir abartısı yok: "Niğde, Nevşehir ve Aksaray
İllerinde, 2002 yılına ait doğrudan gelir desteği ödemeleri ne zaman
yapılacaktır?" Tek bir cümle, net...
BAŞKAN - Sayın Eraslan, katkılarınız için teşekkür ediyorum.
ORHAN ERASLAN (Niğde) - Sayın Başkan, müsaade eder misiniz... Sorum
cevaplanmadı; buna ilave sorum var.
BAŞKAN - Hayır efendim, buna ilave soru yok; kısa bir açıklamaydı.
Teşekkür ediyorum, sağ olun.
ORHAN ERASLAN (Niğde) - Sayın Başkan, müsaade ederseniz burada söylemek
istediğim şeyler var.
BAŞKAN - Sayın Eraslan, İçtüzüğün verdiği hakkı kullanmış oluyorsunuz;
teşekkür ediyorum.
ORHAN ERASLAN (Niğde) - Sayın Başkan, mayıs ayında ödeneceğini
söylediler; hangi yılın mayıs ayında?..
BAŞKAN - Sayın Eraslan, bakınız, o konuyla ilgili olarak Sayın Bakanın
cevap verme süresi 5 dakikadır.
Siz de açıklama hakkınızı yerinizden kullandınız; tamamdır.
Soru önergesi olan diğer arkadaşlarımızın yerinden konuşma talebi varsa,
onları değerlendireyim.
UFUK ÖZKAN (Manisa) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Buyurun efendim.
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkan, Sayın Bakanın cevap talebi var
efendim.
BAŞKAN - Sayın Bakan hepsini birlikte cevaplandırsın efendim.
Sayın milletvekilim, buyurun.
UFUK ÖZKAN (Manisa) - Sayın Başkan, Sayın Bakan; bilindiği gibi,
doğrudan gelir desteğinin yüzde 40'ı dağıtıldı, yüzde 60'ı dağıtılmadı. Bunda
da, ben, daha önceki aylarda doğrudan gelir desteğinin tamamını alan bölgeler
ile yüzde 40'ını, yüzde 50'sini alan bölgeler ve şu anda hâlâ doğrudan gelir
desteğini alamayan bölgeler arasında bir adaletsizliğin olduğunu tespit
ediyorum. Çiftçimizin de son derece kötü durumda olduğunu düşünürsek,
borçlarının ve yürüyen faizli borçlarının hangi aşamada, nasıl, ne şekilde
ödeneceği, bu konuda da ciddî bir haksızlığın olduğu şahsınız tarafından tespit
edilmemiş midir?
Seçim beyannamenizde, acil eylem planınızda ve hükümet programınızda
yazılanları her gün ilgiyle okuyorum, her gün de karşıma çok farklı şeyler
çıkıyor. Yapmış olduğunuz yazılı beyannamelerinize rağmen, çiftçilerimizin
mağdur olduğunu kabul ediyor musunuz?
Tütün politikamızın, tarım politikamızın, pamukla ilgili primlerimizin,
bilhassa, tamamı tarım politikasıyla ilgili yanlışlıklara, hâlâ, devam edilecek
midir?
Oy almış olduğunuz taban, bugün, size, ucuz mazot konusunda ya da
ürettiklerinin karşılığının alınması konusunda son derece kırgındır. Biz, bir
devlet büyüğünün söylediği gibi "kim ne verdiyse 5 000 lira
fazlasını" diyen tarım politikasından yana değil, alınterinin karşılığının
alındığı bir tarım politikası istiyoruz. İnsanlar, ucuz mazotla kandırılmaktan
ziyade, ürettiklerinin karşılığını almayı istiyorlar. Bu bakımdan, ucuz mazot
söyleminden ne zaman vazgeçip, insanlara, ürettiklerinin karşılığını,
alınterlerinin karşılığını almanın müjdesini ne zaman vereceğiz?
BAŞKAN - Sayın Özkan, tamamlayın lütfen.
UFUK ÖZKAN (Manisa) - Son bir sorum var: Doğrudan gelir desteğinin,
yanlış anlamadıysam, 2005 yılı dahil, devam edeceğini söylemiştiniz.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum Sayın Özkan.
Söz isteyen başka milletvekili arkadaşımız?.. Yok.
Sayın Bakan?.. Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; yanılmıyorsam, Niğde Milletvekilimiz Orhan Eraslan Bey ilkönce
söz aldı ve oldukça ağır kabul edilebilecek bir üslupla düşüncelerini söyledi.
Ben, aslında, onun sorduğu sorulara cevap verdim. Orhan Bey benden hangi
sorusuna cevap alamadı; onu merak ediyorum. Orhan Bey "ne zaman
alacak" dedi; bayramdan önce sorduğu için... 7 Şubatta bankalara havale
edildi çiftçilerimizin doğrudan gelir desteği hakları.
ORHAN ERASLAN (Niğde) - Yüzde 60'ı soruyorum Sayın Bakan.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Yüzde 60'ını
soruyorsanız, mayıs ayı sonuna kadar ödeme planımız var dedim, onu da
açıkladım.
ORHAN ERASLAN (Niğde) - Hangi mayıs?..
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Arkadaşlar, daha önce
de bu Mecliste çok söyledim: Bununla ilgili ödemeleri -tekrar etmeme gerek yok-
beni dinleyen Cumhuriyet Halk Partili milletvekili arkadaşlarımız da herhalde
kabul edeceklerdir...
Arkadaşlar, siz, 2002 yılına ait 2,2 katrilyon liralık bir ödeme
taahhüdünde bulunacaksınız, 800 trilyon...
ORHAN ERASLAN (Niğde) - Hangi yılın mayısında?..
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - 2002 yılına ait
borçlarımızı Mayıs 2003...
ORHAN ERASLAN (Niğde) - Hangi yılın mayısı?.. 2002 mi, 2003 mü?.. (AK
Parti sıralarından gürültüler)
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Sayın milletvekilim,
bunda anlaşılmayacak ne var allahaşkına! Neyi soruyorsunuz?
ORHAN ERASLAN (Niğde) - Ramazan Bayramı öncesi dediniz, Kurban Bayramı
öncesi oldu!.. (AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, Sayın Bakanın cevabını
dinleyelim efendim.
RESUL TOSUN (Tokat) - Sayın Bakan, Meclise konuşun, Meclise hitap edin.
BAŞKAN - Sayın Bakan, lütfen, devam ediniz efendim. Karşılıklı konuşma
olmasın.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Efendim, ben, tabiî, bu
seslerden de sizin ne dediğinizi tam anlayamadım; ama, ben, yine de sözümü
tekrar ediyorum; biraz önceki cevabımda, 2003 yılı mayıs ayı sonuna kadar,
doğrudan gelir desteği ödemelerinde yüzde 50 ve yüzde 60 borcumuz kalan
çiftçilerimize ödeme yapmayı planlıyoruz. 2003 yılı ödemelerimizi ise, bu
tarihten sonra, yine, açıklayacağımız genelge, onunla ilgili talimatlar
doğrultusunda ve tabiî ki, hazinemizin temin edeceği kaynaklarla çiftçilerimize
intikal ettireceğiz.
Bilgilerinize saygıyla sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Sayın Ufuk Özkan Bey, "Manisa'da halen neden ödeme
yapılmamıştır" diyorlar. Evet, yüzde 40'ıyla ilgili cevap Manisa için de
geçerlidir; kalan kısım Mayıs 2003'e aittir.
Sayın Ufuk Özkan'a da buradan şöyle seslenmek istiyorum: Ben, Türkiye'de
tarımla, tarım sektörüyle ilgili sorunların öyle noktalarına temas ediyorum ki,
ettim ki, bunlar yıllardır devam eden ve kolay da çözümü olmayan, kolay da
çözülemeyen, çözülemeyeceğini hepimizin de bir bakıma bildiği gibi...
Dolayısıyla, hadiseye biraz sosyal yönden yaklaşan, orada insanlarımızı tutmak
zorunda olduğumuzu bilerek devletimizin bugüne kadar çeşitli teşviklerle o
insanlara bir hayat seviyesi kazandırmaya çalıştığını, bugün de bütün piyasa
ekonomisi şartları âdeta gittikçe yaygınlaşır bir hale gelirken, o kesime
yönelik desteklerin de devam ettiğini, etmesi gerektiğini; ama, bu sorunların
büyük, önemli... Bir örnek vermek gerekirse, bugün Türkiye'de, tarım kesiminde,
işletme büyüklüğü ortalama 5,5, Avrupa'da 50, Amerika'da 500 hektardır; bunlara
girmek istemiyorum. Dolayısıyla, tarım sektörüyle ilgili sorunlarımıza, bir,
kısa vadeli bakacağız, bir de uzun vadeli bakacağız. Bunun başka bir yolu ve
yöntemi de yoktur. Uzun vadede geleceğimiz yol bellidir. Biz, buradaki
işletmeleri, piyasa için üretim yapar hale getireceğiz; aile işletmesi,
geçimlik ekonomiden kurtarmamız lazım; ama, bizim, bunu, üç ayda, bir yılda
yapmamız elbette mümkün değildir; çünkü, burada nüfusumuzun yüzde 40'ı
barınmaktadır, yaşamaktadır.
Evet, ben, muhalefet partisi milletvekillerini, -çok özel, özen
göstererek- yapmaya çalıştığımız, bilgilendirmeye çalıştığımızdan ve
Meclisimize duyduğumuz saygı ve hürmetten dolayı, burada -üslubumuzu da çok
düzgün bir şekilde tutmaya çalışarak- açıklamalar yapıyorum. Sektörümle ilgili
konulara bakışımı, tutum ve davranışlarımı, açıklamalarımı, kabul edilemeyecek
bir nitelemeyle bana yönelten milletvekilime yine de teşekkür ediyorum; ama,
tabiî, insaf da bekleriz.
Hepinize tekrar saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.
Soru cevaplandırılmıştır.
Sayın milletvekilleri, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.
Adlî Tıp Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı
ve Adalet Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.
V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1. - Adlî Tıp Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/310) (S. Sayısı : 51) (1)
BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.
Hükümet?.. Burada.
Sayın milletvekilleri, komisyon raporu 51 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Niğde
Milletvekili Orhan Eraslan söz istemişlerdir.
Sayın Eraslan, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ORHAN ERASLAN (Niğde) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Adlî Tıp Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini
belirtmek üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi, sevgi ve saygıyla selamlarım.
Sayın milletvekilleri, bildiğiniz gibi, adalet, hava gibidir; varlığını
hissedemezsiniz; ancak, yokluğunda, adaletin kıymeti, değeri anlaşılır,
yaşamsal önemi anlaşılır. İnsanlık tarihi, insan beyninin, aklının, bilincinin
geliştikçe, adaletin de geliştiğini göstermektedir. Adalet duygusu, hayvanlarda
bulunmayan tek duygudur; bu açıdan, insanlarla hayvanları ayırmada en önemli
araçlardan bir tanesidir. İnsanlar, adil olur; insanlar, aklıyla hareket eder
-aklın gereği, adalettir- dürtüleriyle hareket etmezler. Onun için, gelişmiş
toplumlar, mutlak surette adaleti gerçekleştirmeye çalışırlar, adaletli
toplumlar kurmaya çalışırlar. Demokrasi de, çağdaşlık da ancak adaletle
mümkündür. Bunun için, hepimizin -yeminimize de bağlı kalarak- adaleti
gerçekleştirmek gibi bir çalışması, çabası olması gerekir.
Değerli milletvekilleri, adaletin tecellisinde önemli olan, çok esaslı
maddî yasalar düzenlemek değildir; çok iyi maddî yasalarınız olabilir, çok iyi
kanunlar yapabilirsiniz; ama, usul yasalarınız kötüyse, usul yasalarınız demokratik
değilse, usul yasalarınız çağdaş değilse, adaleti, iyi yasalara rağmen,
gerçekleştiremezsiniz.
Bunun içindir ki, tüm dünyada, totaliter rejimlerle demokratik
rejimlerin en temel ayıracı usul yasalarıdır. Bir ülkede, ceza usul yasasıyla
oynanmaya başlanıp savunma hakkı sınırlandıkça; yargılama, olağanüstü hale,
tabiî hâkim ilkesine aykırı hale getirildikçe, biliniz ki, orada faşizm var,
faşizm geliyor. Bir ülkede, ne kadar ki savunma hakkı geliştiriliyor, ne kadar
ki tabiî hâkim ilkesine riayet ediliyor, ne kadar ki yargılama teknik hale
getiriliyor; işte, o ülkede demokrasi var, güzellik var demektir.
Şimdi konuşacağımız, tartışacağımız konu, Adlî Tıp Kurumu Yasasındaki
değişiklikle ilgilidir. Biliyorsunuz, sorgulama ve yargılamada, eskiden beri,
bizim de, zaman zaman kapalı dönemlerde, ülkemizin üzerinde karabulutların
dolaştığı dönemlerde benimsediğimiz bir yöntem vardır; önce sanık, sonra delil.
Sanık bulunmuştur, ondan sonra ona delil yaratılmıştır. Olağanüstü kötü
sorgulamalarla, 90 güne varan gözaltı süreleriyle, işkencelerle, ıstıraplarla,
insanlara suç icat edilmiştir, suç mimarları yaratılmıştır. Bu bir yöntem; ama,
modern ülkelerde, çağdaş demokrasilerde sanıktan delile gidilmiyor, delilden
sanığa gidiliyor. İşte, bu, bir anlamda, daha da soyutlarsak, demokrasinin,
çağdaşlığın, insan haklarına saygının en temel ayıraçlarından biridir. Hatta,
sanık suçunu ikrar etse dahi, başka maddî delillerle suç desteklenmiyorsa, o
mücerret ikrarı delil kabul etmemektedir çağdaş yargılama.
(1) 51 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak, biz, insanımıza, bu çağdaş yargılamayı,
çağdaş hukuku, çağdaş adaleti layık görüyoruz. Türk toplumu buna layıktır,
böyle olmalıdır. O çerçeve içerisinde, usul hukukumuzun yeniden
yapılandırılması esprisi içerisinde ve usulümüzün demokratikleştirilmesi
çerçevesi içerisinde, sanıktan delile değil de, delilden sanığa gidilmesi
çerçevesi içerisinde, adalete yardımcı kurumların da yeniden düzenlenmesine
ihtiyaç vardır. İşte, adalete yardımcı kurumlardan bir tanesi ve bence de çok
önemlisi, Adlî Tıp Kurumudur.
Değerli milletvekilleri, Adlî Tıp Kurumu, bugün kuruluyor değil,
Türkiye'de yıllardır var, hizmet veriyor, belli bir mesafe de kat etmiştir;
ancak, hepimizin bildiği gibi, son yıllarda, bu güzide kurum, zaman zaman
saygınlığını yitirme noktasına gelmiştir, kötü yönetilmiştir, hatalı
yönetilmiştir, eksiklikler göze çarpmıştır; bunların hepsini düzeltmek gibi bir
kaygımız vardır, olmalıdır da. Şimdi, Adlî Tıp Kurumunun, yeniden, çağdaş
gelişmelere uygun, etkin bir teşkilat yapısına kavuşturulması ve bilimsel
yaklaşımlarla, teknolojiyle, çağdaş bilimin gerektirdiği yapıyla oluşturulması
ve saygın hale getirilmesi Meclisimizin gündemindedir.
Bu çerçeve içerisinde, iyiniyetle, Adalet Komisyonu Cumhuriyet Halk
Partisi üyeleri olarak, gerek Adalet Komisyonunda gerekse alt komisyonda,
zannedilenlerin dışında, biz bir muhalefet partisiyiz, iktidarı çelmeleyelim
diye değil; iktidar bizden iktidar olmayı öğrensin diye, iktidarmışız gibi bir
çaba içerisinde, emek vererek, çaba sarf ederek, bu konuyla ilgili Türkiye'de
bilimsel görüş sahipleriyle temas ederek, Adlî Tıp Uzmanları Derneği Başkanı
Doç. Dr. Sayın Ümit Biçer'le, Prof. Dr. Hamit Hancı'yla, Prof. Dr. Serpil
Salaçin'le temas ederek, bu yasanın düzgün çıkabilmesi için -herkese lazım
olacağını bildiğimizden- bir çaba sarf ettik. Kurumu, Türkiye'nin ihtiyaçlarına
cevap veren, verimli çalışabilecek, yaygın ve olguları yerinde inceleyebilecek
şekilde, nitelikte, yeniden oluşturma çabası içerisinde bulunduk. Bu konuda,
Sayın Adalet Bakanına da teşekkür ediyoruz; bu çabalarımızı, sevgiyle, saygıyla
ve yüreklendirici biçimde karşıladı. Umuyoruz, bu çabalar, bir kadrolaşma
vesilesi sayılmaz. Sayın Adalet Bakanımızdan bunu beklemiyoruz, kendisinin
böyle bir değerlendirme içerisinde olmayacak derecede devlet yetkinliğine sahip
olduğunu düşünüyoruz, öyle de görmek istiyoruz.
Değerli arkadaşlarım, Adlî Tıp Kurumunda değişiklik yapılan önemli
konular şunlar olmuştur: Biliyorsunuz, ülkemizde yeterli derecede adlî tıp
uzmanı yok. Tıp fakültesini bitirenler, bu konuda iyi yetişemiyor. Adlî tıbbın
konuları çok sevimli değil, onu biliyorum, adlî tıbbın konularının biraz zor
olduğunu da biliyorum, yeterli materyal de bulunamıyor. Bu nedenle,
üniversitelerimizde, her zaman adlî tıp uzmanı yetiştirebilme olanağı, materyal
yokluğu nedeniyle gerçekleşememiştir. Bu değişiklikle, adlî tıp uzmanlığını ve
yan dal uzmanlığını, Tıpta Uzmanlık Tüzüğü çerçevesinde -bunun altını çizmek istiyorum- Adlî Tıp
Kurumunun vermesine imkân verilmiştir; bu, bir yeniliktir, önemli bir yeniliktir,
bir ihtiyacı karşılamaya dönük bir yeniliktir. Umuyorum ve temenni ediyorum
-demin belirttiğim gibi- suiistimal konusu edilmez.
Adlî Tıp Kurumu yaygınlaştırılmıştır. Şube müdürlüklerinin her ağır ceza
merkezinde açılması, hatta Adalet Bakanlığının uygun göreceği bazı büyük
ilçelerde de kurulması doğrultusunda değişiklik yapılmıştır. Bunun da bir
ihtiyaç olduğunu hepimiz biliyoruz.
Yeterli uzmanın bulunmadığı ortamda, kimi zaman, delil toplama adına
delil karartılmaktadır; bilinmeden, kötü niyetle olmadan, iyiniyetle bir otopsi
yapılmakta, otopside delil yok edilmekte, sırf Adlî Tıp Kurumunun şube
müdürlüklerinin olmaması nedeniyle. Bir bilirkişilik müessesesi olan Adlî Tıp
Kurumunun, bu nedenle, yaygınlaştırılması da ihtiyacı karşılama
doğrultusundadır.
Keza, ihtisas kurulları beşten altıya çıkarılmıştır, görevleri ihtiyaca
göre yeniden belirlenmiştir ve ilk defa ülkemizde bir eksiklik... Tıp
öğrencileri, materyal yokluğu nedeniyle yeterli eğitim görememektedirler, insan
anatomisi, morfolojisi üzerinde yeterli bilgi sahibi olmadan hekim
olmaktadırlar. Konusunun sevimli olmadığını biliyorum. Adlî tıpta bu materyal
var, bunların üniversiteye devrine imkân verilecek değişiklikler yapılmıştır.
Değişiklik, günlük ihtiyaca, ülkemizin bugünkü ihtiyacına cevap vermeye
dönük bir çabadır. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak tasarıya tümüyle olumlu
oy vereceğimizi bildirir, Genel Kurulumuza Cumhuriyet Halk Partisi adına sevgi
ve saygılarımı sunarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Eraslan, teşekkür ediyorum.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Kerim Özkul.
Sayın Özkul, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA KERİM ÖZKUL (Konya) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri, Adlî Tıp Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısıyla ilgili olarak, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım; bu vesileyle, Grubum ve şahsım adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, adalet sistemimiz, ne yazık ki, ciddî
sorunlarla boğuşmaktadır, özellikle davaların çözülme süreci, yoğunluk ve
bürokrasi nedeniyle uzamaktadır. Hükümetimiz, bunun bilincindedir. Bu nedenle,
yargıyı rahatlatacak bir dizi reformlar yapmayı planlamaktadır.
Yargının karar sürecinin hızlanması önemlidir; ancak, daha da önemlisi,
bu kararların adil verilmesidir. Hiç şüphe yok ki, yargı kararları verilirken,
bu kararların objektiflik esasına dayanması en büyük kriterdir. Bu nedenle, suç
ve suç işleme yöntemlerini gözönünde bulundurduğumuzda ve bunların çözülme
aşamasında, Adlî Tıp Kurumuna büyük görev düşmekte, bu tür suçların çözümü
ancak Adlî Tıp Kurumunun çalışmalarıyla mümkün olmaktadır.
Değerli milletvekilleri, Adlî Tıp Kurumu, ilk kez 1839 yılında kurulmuş,
o zamanlar Sağlık İşleri Genel Müdürlüğüne bağlı olarak hizmet verirken, 1917
yılında Adalet Bakanlığına bağlanmıştır. Adlî Tıp Kurumu, iş hacminin artması
nedeniyle, 1926 yılında, 813 sayılı Tıbbı Adlî Müessesesi Kanununun kabulüyle
"reislik" haline getirilmiştir. Zamanla 813 sayılı Kanunun da
yetersiz kalmasıyla, 1953 yılında, 6119 sayılı Kanun kabul edilerek, teşkilat
daha genişletilmiş, grafoloji ve balistik konularını araştıran fizik şubeleri
eklenmiştir. 20 Nisan 1982 tarihinde kabul edilen ve 1 Mayıs 1982 tarihinde
yürürlüğe giren 2659 sayılı Adlî Tıp Kurumu Kanunuyla, kurum yapısında önemli
değişiklikler yapılmıştır; ancak, bugün gelinen noktada, Adlî Tıp Kurumu
Kanunu, yine, ihtiyaçlara cevap verememektedir. Kurum, bir taraftan
imkânsızlıklarla boğuşurken, diğer yandan, görevini eksiksiz yapma mücadelesi
vermektedir. Bugün, Adlî Tıp Kurumu gibi çok önemli bir kurumun personel
sayısı, sadece 190'dır. Bu veri, kurumun içinde bulunduğu durumu biraz olsun
gözler önüne sermektedir.
Adalet sisteminin işleyişinde yargılamanın hatasız bir şekilde yapılması
çok büyük önem arz etmektedir. Adlî Tıp Kurumunun ise, bu doğrultuda, önemi her
geçen gün önemi biraz daha artmaktadır.
Adlî Tıp'ın kuruluş felsefesi, adlî işlerde bilirkişilik yapmaktır.
Bilirkişiler, mahkemeler, hâkimler ve cumhuriyet başsavcıları tarafından
görevlendirilmektedir. Kurum, bu kişileri sağlar; bilirkişiler ise, bilim,
teknik ve adlî tıpla ilgili konularda görüşlerini bildirmekle yükümlüdür. Her
türlü davada delilleri en ince ayrıntısına kadar inceleyerek, adaletin doğru
karar vermesi sürecinde önemli bir görev alırlar. Ancak, ülkemizde halen
yeterli adlî tıp elemanı yetiştirilebilecek nitelikte eğitim verilememektedir.
Bu durum ise, ortaya ciddî sorunlar çıkarmaktadır.
Adlî Tıp Kurumunun olmadığı yerlerde, sağlık ocağı hekimleri bilirkişi
olarak tayin edilmektedir. Bu hekimlerin adlî olaylara gitmeyi kabul etmemeleri
halinde, yasal yaptırımlar vardır; ancak, gittiklerinde ise trajik sonuçlara
varan yanlış raporlar yazabilmektedirler. Ne yazık ki, buna benzer vakalardan
dolayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gidilmesi neticesinde, ülkemiz tazminat
ödemek zorunda kalmaktadır. Buradan varılan netice ise, Kurumun mevcut yapısında
yeniliklere gidilmesi ve ülke genelinde uygun şartlarda yaygınlaştırılması
gerekliliğidir.
Değerli milletvekilleri, bilim ve teknoloji hızla gelişmektedir.
Teknolojinin gelişmesinin kuşkusuz olumlu yönleri vardır, bunu tartışmanın bile
bir gereği yoktur; ancak, bir gerçek daha vardır ki, o da, bilimin ve
teknolojinin gelişmesinin, ne yazık ki, suç işleme tekniklerinde de yenilikleri
meydana getirmesidir. Bu durum gözönüne alındığında, adlî delillerin toplanarak
uygun şartlarda incelenmesi ve daha da önemlisi, bu materyallerin hukuk
terminolojisine uygun hale getirilmesi, şüphesiz yargının hızlı hareket etmesi
ve adil davranması açısından önem arz etmektedir; bunu da, ancak adlî tıp
kurumları sağlayacaktır.
Değerli arkadaşlar, adlî tıp kurumları, resmî bilirkişi kurumlarıdır.
Öyleyse, adlî tıp kurumlarının her alanda bilimsel gelişmeleri takip etmesi
gerekmektedir. Ayrıca, kurum, bu gelişmelere seyirci kalmamalı, kendisini bu
gelişmeler doğrultusunda yenileyebilmelidir. Bu ise, ancak uygun bir
örgütlenmeyle mümkün olabilecektir.
Burada, bizim dikkat çekmek istediğimiz nokta, Sekizinci Beş Yıllık
Kalkınma Planında da vurgulanmış ve "Adlî Tıp Kurumunun çağdaş gelişmelere
uygun bir teşkilat yapısına kavuşmamış olması, adlî tıp hizmetlerinin etkin bir
şekilde yürütülmesine engel teşkil etmektedir" sözleriyle Adlî Tıp
Kurumunun daha etkin ve yenilikçi bir teşkilat yapısına kavuşturulması
gerektiği belirtilmiştir.
Bu tasarı yasalaşırsa, Adlî Tıp Kurumu daha çağdaş bir yapıya
kavuşacaktır. Bu ise, Kurumun bilimsel gelişmeleri daha hızlı takip etmesini
sağlayacaktır. Böylelikle, gelişmeleri yakından takip eden Kurum, kendisini
gerektiği gibi yenileme fırsatını elde edecek, dinamik yapıya kavuşacaktır.
Dolayısıyla, adaletin işlemesinde Adlî Tıp Kurumundan beklenen vazife en iyi
şekilde yerine getirilmiş olacaktır.
Değerli arkadaşlar, Adlî Tıp Kurumu Yasa Tasarısının sağlamış olduğu en
önemli yeniliklerden birisi de Kurumda halen görevlerine devam eden uzman
personel ile üniversitelere mensup akademik personelin eşgüdüm içerisinde
çalışmalarını sağlamasıdır. Ne yazık ki, bugünkü şekliyle Adlî Tıp, bilimsel
gelişmelere uzak kalarak, Kurumun daha hızlı ve etkin çalışamamasına neden
olmuştur. Kurumun bilimsel gelişmelerden uzak kalması, bu eşgüdümün
sağlanamamasından kaynaklanmaktadır. Eşgüdüm sağlandığı takdirde, gerekli
alanlarda uzman yetiştirme sorunu da ortadan kalkacaktır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; konuşmamızın başında belirttiğimiz
gibi, yargı yeteri kadar hızlı karar verememektedir. Bunda adlî tıp
kurumlarının gerekli yaygınlığının olmaması; yani, sınırlı sayıda olmasının
payı büyüktür. Yine, bu tasarının getirmiş olduğu yeni düzenlemeyle adlî tıp
kurumlarının ülke genelinde gereken yaygınlığa ulaşması hedeflenmektedir. Bunun
sağlayacağı en önemli kolaylık ise, soruşturmaların tamamlanmasında hızlı
davranılması ve olayların yerinde çözülmesi kolaylığıdır. Bu da, hiç kuşkusuz,
adaletin daha seri ve daha doğru karar vermesini sağlayacaktır.
Değerli arkadaşlar, sonuç olarak, dünyada, tıpta ve bilimde hızlı
değişmeler ve gelişmeler kaydedilmektedir. Öyleyse, görevi, yargının adil
kararlar vermesi için yargıya ışık tutmak olan Adlî Tıp Kurumunun, bu
gelişmelere seyirci kalması düşünülemez.
Bu nedenle, adalete daha iyi ve verimli hizmet sunması adına, Adlî Tıp
Kurumunun yeniden yapılandırılması bir zorunluluktur. Bu zorunluluğun bir
neticesi olarak, Yüce Meclisin huzuruna sunulan bu yasa tasarısına, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu olarak olumlu oy vereceğimizi belirtir; hepinize
saygılar sunarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Özkul, teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, şahsı adına, Adana Milletvekili Sayın Mehmet Ziya
Yergök konuşacaklar.
Sayın Yergök, buyurun.
MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin sayın üyeleri; Adlî Tıp Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde kişisel görüşlerimi açıklamak için söz almış
bulunuyorum; öncelikle Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Adlî Tıp Kurumu, alanında, adlî işlerde bilirkişi görevi yapmak üzere
kurulmuş, önemli bir kurumdur; ancak, öncelikle, bilirkişi kurumu hakkındaki
genelle ilgili birtakım görüşlerimi açıkladıktan sonra, asıl konumuza değinmek
istiyorum.
Bugün, yargının çalışma koşullarının olumsuzluğundan, iş yükünün
ağırlığından, yargıç, savcı ve adalet personeli sayısının ihtiyacın çok altında
bulunmasından dolayı, uygulamada pek çok sorun yaşanmaktadır; bunların başında
da bilirkişi sorunu gelmektedir.
Yasalardaki açık hükümlere rağmen, bugün, neredeyse her konuda
bilirkişiye başvurulmakta ve bilirkişilik kurumu, büyük bir sorun olarak
karşımıza çıkmakta, yargının âdeta kanayan bir yarası haline gelmiş
bulunmaktadır.
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun, bilirkişilik konusunu düzenleyen 275
inci maddesinde, açıkça "Mahkeme, çözümü özel veya teknik bir bilgiyi
gerektiren hallerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir.
Hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukukî bilgi ve çözümlenmesi mümkün olan
konularda bilirkişi dinlenmez" denilmesine karşın, bugün, tamamen hukukî
nitelikte olan, özel ve teknik bilgiyi gerektirmeyen konularda bile bilirkişiye
gidilmektedir. Yoğun iş yükü altındaki kimi yargıçlar da, bu uygulamayı teşvik
etmekte ve uyuşmazlığın çözümünü bilirkişiye bırakmaktadır.
Gereksiz yere bilirkişi incelemesi yaptırılması, hakkın alınmasını
geciktirdiği gibi, taraflara yargılama giderleri de yüklemektedir. Anayasanın
141 inci maddesi ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 77 nci maddesinde
"davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması yargının
görevidir" denilmiş olmasına rağmen, mahkemeler, bazen, aynı davada beş
altı kez bilirkişiye gitmektedir.
Yine, rapor verilme sürecinin yargıç tarafından belirlenmesi kural ise
de, uygulamada buna uyulmadığı ve sonuçta üç ay, dört ay veya bir yıl gibi bir
süreyle gecikmeli rapor verildiği görülmektedir. Genellikle ehil olmayan,
bilgisiz ve yetersiz kişilerin düzenlediği raporlar verilen kararlara dayanak
oluşturmakta ve bu uygulamadan adalet büyük yara almaktadır. Ayrıca, bilirkişi
seçimi ve bilirkişi raporu yazımı da, özen gerektiren hususlardandır; ancak,
çoğu kez, bu özen de gösterilmemektedir.
Bugün, uygulamada, konuyla ilgili çok kötü örneklerle karşılaşılmakta ve
bir bilirkişi saltanatından ve bilirkişi adaletinden söz edilmektedir; hatta,
bilirkişilerin hâkimleştiği, hâkimlerin ise noterleştiği biçiminde, belki biraz
abartılı; ancak, gerçek payı olan değerlendirmeler de yapılmaktadır.
Bu sorunun, yargıç ve savcılarımızın, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu
hükümlerine tamamen uygun bir şekilde hareket etmesi halinde, belki de, ek bir
düzenlemeye gerek kalmadan çözüleceği kanısındayız; zira, sorun, usul
yasalarımızda çözülmüştür. Bütün mesele, söz konusu yasa maddelerinin sözüne ve
özüne uygun olarak uygulanmasıdır.
Bilirkişilerin de etik açıdan
önemli sorumlulukları bulunmaktadır. Bu etik değerlerin ilkini,
bilirkişinin doğruyu beyan ödevi oluşturmaktadır. Bilirkişinin, uzmanlık
alanındaki en son bilimsel verileri esas alıp, raporunu hazırlarken uyması
gereken diğer bir ödev de tarafsız davranma ödevidir. Bilirkişinin, görevini
yerine getirirken tarafsız kalabilmesi için de, ilişkileri itibariyle hem
taraflardan hem de hâkimden bağımsız bir konumda bulunması şarttır. Bu durum,
onun objektif ve tümüyle gerçekleri, doğruyu yansıtan bir rapor
hazırlayabilmesinin de temel şartını oluşturur.
Bilirkişilik görevinin icrasında geçerli olan ve etik değer taşıyan,
uyulması gereken bir diğer ödev de, duygularla görevin gereklerini birbirine
karıştırmamak; yani, bilirkişilik görevini yerine getirirken, hissiyatı değil,
salt uzmanlık alanının verilerini ve standartlarını esas almaktır. Acıma,
kayırma, nefret, sempati, antipati gibi duygularla ve olaydan etkilenerek
düzenlenecek raporlar hiçbir zaman gerçeği yansıtmayacak ve adaletsizliklere
yol açacaktır.
Bugün, taraflardan güçlü olanın birebir ilişki kurarak bilirkişileri
etkilediği yolunda yaygın kanı, bilirkişilik kurumu için yapılan eleştirilerin
başında gelmektedir. Bu nedenle, bilirkişi seçimi de ayrı bir özeni
gerektirmektedir.
İşte, bu nedenle, adalet işlerinde bilirkişilik yapmak üzere kurulmuş
olup, mahkemeler, hâkimlikler ve cumhuriyet başsavcılıkları tarafından
gönderilen adlî tıpla ilgili konularda bilimsel ve teknik görüş bildirmekle
yükümlü olan Adlî Tıp Kurumunun önemi burada açıkça ortaya çıkmaktadır.
Özellikle geçmiş yıllarda bir bilirkişi kurumu olarak tartışılmaz bir
güvenilirliği ve saygınlığı olan bu kurumun da, günümüzde, bilirkişilik
kurumundaki genel aşınmadan payını aldığı görülmektedir. Nitekim, bu durum,
Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planında yer alan "Adlî Tıp Kurumunun çağdaş
gelişmelere uygun bir teşkilat yapısına kavuşamamış olması, adlî tıp
hizmetlerinin etkin bir şekilde yürütülmesine engel teşkil etmektedir"
ibaresiyle de açıkça vurgulanmış bulunmaktadır.
Adlî Tıp Kurumunun, dünyadaki bilimsel gelişmelere paralel olarak,
çağdaş tıbbın gerektirdiği yeniliklerden, bilimsel ve teknolojik gelişmelerden
yararlanarak adalete daha iyi ve verimli bir hizmet sunabilmesi yeniden
yapılandırılmasını zorunlu kılmış ve bu nedenle, görüşmekte olduğumuz kanun
tasarısı hazırlanmıştır. Tasarıyı destekliyoruz; ancak, bilinmeli ki, bu
kurumun başarısı, her türlü siyasî etkiden uzak ve yansız biçimde yönetilmesine
bağlıdır.
Diğer yandan, bu tasarının yasalaşması, Adlî Tıp Kurumunun yetişmiş
elemanları ile üniversitelerimizin adlî tıp anabilim dallarının eşgüdüm içinde
çalışmaları, eksikliği duyulan alanlarda Tıpta Uzmanlık Tüzüğü çerçevesinde
uzman yetiştirilmesi gereksinimini de karşılayacaktır. Diğer taraftan, kurum
birimlerinin ülke genelinde verimli çalışacak yaygınlıkta kurulması da adaletin
doğru, hızlı ve etkin biçimde işleyişine katkı sağlayacaktır.
Bu nedenlerle tasarıya olumlu oy vereceğimi belirtir, bu tasarının
yasalaşmasıyla, Adlî Tıp Kurumunun bir bilirkişi kurumu olarak eski
dönemlerdeki güvenilirliğine ve saygınlığına kavuşmasını diler, Yüce Meclisi
saygıyla selamlarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Yergök, teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
ADLÎ TIP KURUMU KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK
YAPILMASI
HAKKINDA KANUN TASARISI
MADDE 1. - 14.4.1982 tarihli ve 2659 sayılı Adlî Tıp Kurumu Kanununun 1
inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "Adalet işlerinde bilirkişilik
görevi yapmak," ibaresinden sonra gelmek üzere "adlî tıp uzmanlığı ve
yan dal uzmanlığı programları ile görev alanına giren konularda diğer adlî
bilimler alanlarında sempozyum, konferans ve benzeri etkinlikler düzenlemek ve
bunlara ilişkin eğitim programları uygulamak" ibaresi eklenmiş, maddenin
ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Adalet Bakanlığınca Kuruma bağlı olarak Adlî Tıp Kurumu grup
başkanlıkları veya şube müdürlükleri kurulabilir. Adlî Tıp Kurumu grup
başkanlıkları bünyesinde bir veya daha çok adlî tıp ihtisas dairesi
bulunur."
BAŞKAN - 1 inci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına,
Samsun Milletvekili Sayın Haluk Koç; buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Benim bu madde üzerinde söz alışım, tamamen, Adlî Tıp Kurumunda
düzenleme yapan yasa tasarısının görüşülmesi sırasında adlî tıp uzmanları;
yani, tıp mensuplarıyla ilgili meslekî sorunları bu yasanın çerçevesi içerisinde gözler önüne sermek, bunların
sorunlarını Genel Kurulda yansıtmak amacıyladır. Yasanın bütününe dönük bir
eleştirim söz konusu değildir. Belki, bundan sonra yapılacak olan
düzenlemelerde bu yasanın işlerliğini sağlayacak şekilde insan kaynağını da yeterli
bir şekilde düşünme fırsatı verecektir diye söz aldım.
Değerli arkadaşlarım, ülkemizde adlî tıp uzman sayısı, asistanlar dahil,
190 kişidir. Stresli, üzerinde hep baskılar olan, yasal olmasa da sosyal
nedenlerle geçim sıkıntısı çeken; yani, herhangi bir özel muayenehanede
mesleğini icra edemeyen bu uzmanlık dalını tıp mezunları arasından kimse kolay
kolay da seçmemektedir; bu da, işin doğasından gelen bir gerçektir
karşımızdaki.
224 sayılı Yasaya göre, adlî tıp uzmanının olmadığı yerde adlî tabiplik
görevini de sağlık ocağı hekimi üstlenmektedir. Önümüzdeki dönem karşımıza
gelecek bir başka gerçek, 224 sayılı Yasa, hükümet tarafından, Sağlık Bakanlığı
tarafından zaten defakto olarak fiilen uygulanmayan, içi boşaltılan bu yasa
nedeniyle, önümüzdeki dönem aile hekimliği uygulamasına geçtiğimiz zaman, adlî
tabip görevini üstlenecek sağlık ocağı hekimi bulmakta da güçlük çekeceğimiz,
çok açık bir projeksiyon bulgusudur, yansıtma bulgusudur.
Ülkemizde, son birkaç yıla kadar, doğru dürüst bir adlî tıp eğitimi, çok
açık söylemek gerekirse -bir tıp mensubu olarak da bunu dile getirebilirim-
verilememekteydi. Bakın, Türkiye'de 50'ye yakın tıp fakültesi mevcut; bunların
içerisinde -büyük tıp fakülteleri hariç- birçok tıp fakültesinde adlî tıp
eğitimi verilecek bir bilim dalı, bir kürsü halen de bulunmamaktadır.
Adlî tıp uzmanları olmadığı yerlerde sağlık ocağı hekimleri bu görevi
üstlenir demiştik. Bu görevi yapan pratisyen hekimlerin, ne yazık ki, çoğunun
adlî tıp konusundaki bilgisi de çok yeterli değildir.
Değerli arkadaşlarım, demokratikleşme çabası içinde bir Türkiye; Avrupa
Birliği standartlarına ulaşma çabası içerisinde bir Türkiye; buna göre yasal
hazırlıklarını, yönetmeliklerini, tüzüklerini, uygulamalarını düzenleyen bir
Türkiye.
Adlî Tıp Kurumu, son derece önemli; üzerinde durulması gereken,
demokratikleşmeyle, bağımsız yargının işleyebilmesi için, sağlam, güvenilir
bilirkişi kaynaklarının kendisine akmasını sağlayacak çok önemli bir kurum;
üzerinde çok ciddiyetle durmamız gerekiyor. Bu yeterli adlî tıp eğitimini
alamayan ve bulundukları yerde sağlık ocağı hekimi olarak görev yaparken adlî
tıp hekimi olarak olaylara karışma durumunda kalan, yasa gereği müdahale etme
durumunda kalan pratisyen hekim arkadaşlarımız, ne yazık ki, adlî bir olaya
-hukukçu çok var aramızda; çoğunuz Anadolu'da görev yaparken biliyorsunuz-
gitmeyi, çoğu kez reddediyorlar ya da çoğu kez bir mazeret ortaya çıkıyor.
Kabul etmemeleri durumunda, bu sefer de yasal yaptırımlarla karşı karşıya
kalıyorlar; gittiklerinde ise, trajik sonuçlara varan yanlış raporlar ortaya
çıkıyor. Demin de söylediğim gibi, bu sefer de, yargının yanlış yönlendirilmesi
sorunu karşımıza çıkıyor.
Değerli arkadaşlarım, adlî tıp uzmanlığı özendirilip, özlük hakları
düzenlenmezse, 190 adlî tıp uzman sayısını bile bulamayacağımız gibi, yanlış
raporlar sonucu bu olaylara da, belki hukuk tarihine geçecek şekilde, ne yazık
ki, hazırlıklı olmak zorundayız.
Ülkemizde, adlî tıp uzmanlığı, Adalet Bakanlığına bağlı Adlî Tıp Kurumu
ile tıp fakültelerinin adlî tıp anabilim dallarınca verilmektedir. Adlî Tıp
Kurumunun Adalet Bakanlığına bağlı olması, tıp çevrelerince zaman zaman
eleştirilen bir durum ortaya çıkarıyor. Bu durum, ileride, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesindeki davalarda ülkemiz aleyhine kullanılabilecek bir durum da
olabilir. Bu konuyu da dikkatlerinize sunmak istiyorum. Bu nedenle, değişimi,
eleştirilerden önce bizim gerçekleştirmemiz gerekiyor.
Şimdi, bu kurumun özerkliğinin sağlanması, gerçekten, hayatî bir öneme
sahip. Bu gerçekleştirilemiyorsa, en azından, Başbakanlığa ya da
Cumhurbaşkanlığına bağlanması ve ayrıca, merkezin de İstanbul'dan Ankara'ya
alınması gerekli gibi gözükmektedir.
Her ne kadar, kurumun yaptığı bazı analizler -bunlar, DNA analizleri,
balistik analizler, parmak izi, imza analizi gibi- polis ve jandarmanın
kriminal laboratuvarlarında yapılıyorsa da, özel durumlarda ve itiraz halinde,
yine, aslolan Adlî Tıp Kurumundan çıkan son rapordur. Adlî tıp, sadece -yanlış
bir yargı var Anadolu'da ve hepimizde- otopsi olarak görülmemelidir; balistik,
imza, gen analizi, trafik gibi incelemeler, önümüzdeki yüzyılda gelişen
teknolojiyle beraber çok daha farklı bir çalışma alanı getirecektir bu bilim
dalına.
Adlî tıp uzmanı kimdir; kısaca bu soruyu sormak gerekiyor. Adlî tıp
uzmanı, Adlî Tıp Kurumundan ya da tıp fakültelerinin adlî tıp anabilim
dallarından uzmanlık alan tıp doktorlarıdır. Adlî tıp uzmanının çalışma alanı
nelerdir; adlî tıp, tıp bilimindeki genel prensip ve gelişmeleri adlî olayların
çözümü için kullanan bir bilim dalıdır; çalışma alanı çok geniş olmakla
birlikte, ana çalışma konuları olarak, kimliklendirme, ölüm ve ölümden sonraki
değişikliklerin incelenmesi, otopsi, travmaya uğramış kişilerin
değerlendirilmesi, maluliyet olgularının değerlendirilmesi, cinsel saldırı
olgularının değerlendirilmesi, yaş tayinleri, fâriki mümeyyizlik
değerlendirmeleri gibi çeşitli çalışma konuları sayılabilir.
Peki, adlî bilimlerin çalışma alanları nedir; oldukça geniş, bunları
detaylı olarak söyleyemeyeceğim; yalnız, adlî psikiyatriden adlî meteorolojiye
kadar, adlî arkeolojiden adlî antropolojiye kadar birçok bilim dalıyla bir
çalışma alanı ortaklığı sergilemektedir.
Peki, ülkemizdeki adlî hekimlik hizmetlerinin yürütülmesindeki sorunlar
nelerdir -1 inci maddeyle ilgili- önce eğitim durumuna bakalım istiyorsanız.
Mezuniyet öncesi eğitim...
Bilindiği gibi, ülkemizde adlî tıpla ilgili görevler mevcut yasalara
göre adlî tıp uzmanlarına -demin de vurguladım- bunların olmadığı yerlerde de
pratisyen hekimlere verilmiştir. Yine, tıp fakültelerinin çoğunda adlî tıp
anabilim dallarının bulunmadığını, olanlarda da göstermelik olduğunu, bu
eğitimi verecek yeterli öğretim üyesinin bulunmadığını dikkatlerinize sunmak
istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, yine, tıp eğitiminin genelinde Türkiye'de
yaşadığımız bir sıkıntı var. Bu, adlî tıp bilim dalını da ilgilendiriyor.
Mevcut tıp fakülteleri arasında bir eğitim standardı maalesef yoktur. Değişik
tıp fakülteleri değişik müfredat programlarıyla, değişik eğitim şekilleriyle
eğitim vermektedir. Türkiye'nin en büyük sorunlarından bir tanesi de budur.
Herhalde, bunu, Sağlık Bakanlığının bütçesi görüşülürken, çok ayrıntılı bir
şekilde, bir ülke sorunu olarak, gündeme getirmemiz gerekecek. Adlî tıp
uzmanlık alanı da bundan payını almaktadır.
Adlî tıp anabilim dalları.
Değerli arkadaşlarım, Adlî Tıp Uzmanlık Derneği tarafından ortak
yapılacak çalışmalarla, mezuniyet öncesi adlî tıp eğitimine yönelik tüm
fakültelerce ortak yürütülebilecek bir anaprogram taslağının hazırlanması, adlî
tıp anabilim dallarının öğretim üyesi sayılarının artırılarak desteklenmesi,
eğitimin adlî tıp uzmanı olan kişiler tarafından verilmesi, göstermelik bir
bilim dalı kurarak o sıfatı fiilen taşımayan kişilerin o dersi vererek, o
eğitimi vererek uzman yetiştirecek konumdan çıkarılması gerekmektedir. Hani
fıkrada anlatıldığı gibi, fil kadrosunda maymun kullanmamak gerekiyor.
Sözlerimi tenzih ederek söylüyorum, bir örnek olarak söyledim. Yeterli uzmanlık
eğitimi, ancak o konuda ehil, yetişmiş öğretim üyelerince verilmelidir.
Uzmanlık eğitimi zor bir eğitimdir. Bu konuda da mezuniyet öncesi eğitimde
olduğu gibi, fakülteler arasında, Türkiye'de bir standart yoktur. Adlî tıp
anabilim dalları dışında Adlî Tıp Kurumu Başkanlığınca da uzmanlık eğitimi
verilmektedir. Çok zengin olan kurum materyalinin anabilim dalları tarafından
eğitime yönelik kullanımı, Adlî Tıp Kurumunun da eğitim faaliyetlerinde adlî
tıp anabilim dalı öğretim üyelerinden yararlanması konusunda mutlaka işbirliği
sağlanmalıdır; bunu da, Sayın Bakanımın dikkatlerine arz ediyorum.
Üst uzmanlık eğitimi.
Bilim dalları, artık, günümüzde kapsadıkları alanlarla yetinmiyorlar;
bu, bütün tıp dalları için böyle.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HALUK KOÇ (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Lütfen, devam edin Sayın Koç.
HALUK KOÇ (Devamla) - O dalın alt dalı, o alt konunun da bir başka alt
seksiyonu uzmanlık haline getirilmektedir. Bu, gelişen teknolojiyle paralel,
olması gereken bir durumdur; yani, her derde deva o lokman hekimler eskiden de
varmış. Şimdi, her konunun alt konusunun da uzmanı vardır ve o konuyla ilgili
mutlaka yeterli bilgi ve birikime -eğitimden sonra tabiî ki- sahip olması
gerekmektedir.
Şimdi, Türkiye'de, adlî tıp alanında uzmanlık sonrasında üst uzmanlık
eğitimi veren herhangi bir program yoktur. Bakın, Türkiye, bu konuda her türlü
riske açık bir ülkedir; yani, adlî tıp uzmanlığı kazandıktan sonra, bir
balistik adlî tıp konusunda, bir DNA adlî tıp konusunda veya değişik
kriminolojik alt gruplarda yetişmiş üst uzman grubumuz yoktur Türkiye'de. Adlî
tıp enstitülerince verilen doktora programları da özel üst dallara yönelik
değildir. Ülkemizde adlî bilimler arasında üst uzmanlık eğitimi gören ve bu
konularda açılacak programlarla yeni yetişecek uzmanlara eğitim verecek eğitim
kadrolarına mutlaka ihtiyaç vardır. Peki, pratisyen hekimleri, mezuniyet
sonrasındaki eğitiminde, biz, adlî tıbba nasıl yönlendireceğiz; bu konu oldukça
ilginçtir ve burada adlî tıp uzmanlarının özlük haklarıyla ilgili sorunlar ve
çözüm önerileri gelmektedir. Madem ki rağbet azdır, başvuru azdır, her şeyde
serbest piyasa ekonomisi diyoruz, her şeyde arz-talep dengesini gözetiyoruz,
bazı insanları, zorla, belli kurumlarda çalıştırmak olmaz, o zaman, o
kurumlarda çalışmayı özendirmek gerekir. O kurumlarda, o konumlarda uzmanlık
yapacak insanlara belli avantajlar sağlamak gerekir.
Bir kişi uzmanlık eğitimini bitirdi; adlî tıp uzmanı olanların,
özellikle üniversitelerdeki adlî tıp anabilim dallarından ihtisas alanların
-bir başka acı gerçek- çok ciddî iş bulma sorunu vardır Türkiye'de. Akademik
yapılanmaya sahip anabilim dallarının yetiştirdikleri tüm uzmanlara kadro
verememesi, serbest çalışma ve muayenehane açma gibi alternatifleri olmayan
adlî tıp uzmanlarına, Adlî Tıp Kurumu ve adlî tıp anabilim dalı olmayan tıp
fakültelerinde kadro arama seçeneklerini bırakmakta, ancak, herkesin bu şekilde
de istihdamı pek mümkün olmamaktadır. Bu durum, adlî tıp alanına olan talebi de
doğal olarak azaltmaktadır. Adlî olgularla ilgili hizmetleri yürütmek üzere
Sağlık Bakanlığınca devlet hastanelerine kadro açılması gibi alternatif iş
imkânları yaratılması, belki, bir çözüm arayışı olabilir.
Özlük hakları olarak zor şartlarda çalışan uzmanların, başta çalışma
şartları, ücretlendirme, yasal korunma ve dokunulmazlık gibi konularda özlük
haklarının mutlaka iyileştirilmesi gerekmektedir. Bağımsız yargının adil bir
karara varabilmesi için, adlî tıp müessesenin sağlıklı, yeterli bilgi
birikimine sahip kişilerle donanarak, çok iyi çalışması gerekmektedir.
Adalet Bakanlığına bağlı olarak çalışan adlî tıp uzmanlarına, adalet
mensuplarının yararlandıkları tazminatlar gibi eklemelerin yapılarak,
ücretlerinde iyileştirme yapılmasına çalışılmalıdır. Bir kişilik ücretlerde
iyileştirme ve takdir yerine, her yerde aynı olacak şekilde uygulanacak
ücretlendirmeler için çalışmalar yapılabilir. Sayın Bakanım, bunlar, bu konuda,
bu arkadaşlarımıza bir özendirme olabilecektir.
Peki, ulusal bazda, ulusal temelde adlî tıp yapılanması nasıl olmalıdır;
14 Nisan 1982 tarih ve 2659 sayılı Kanunla, adalet işlerinde bilirkişilik
yapmak üzere, Adalet Bakanlığına bağlı bir Adlî Tıp Kurumu kurulmuştur. Adlî
tıp uzmanı sayısındaki yetersizlik sebebiyle tüm illerde örgütlenmesini
tamamlayamayan bu kuruma bağlı birimler, tüm ülke ihtiyacını karşılamakta
zorlanmaktadır ve kurum üzerine aşırı bir iş yükü binmektedir. Kurumun Adalet
Bakanlığına bağlı olması da birtakım zorluklar getirmektedir. Bunlar hep
öneridir, bunlar tartışılmalıdır. Sayın Bakanımın burada olması bir şanstır;
ben, takdirlerinize sunuyorum.
Bu kurumun da, TÜBİTAK benzeri özerk bir yapılanmaya kavuşturularak
teknik destek ve personel desteği sağlanması belli bölgelerde referans
merkezleri haline getirilmesinin yanı sıra, adlî tıp uzmanı barındıran adlî tıp
anabilim dallarının, bulundukları illerde tüm adlî hizmetler konusunda yetkili
kılınması buradaki personelin, rutin vakalarda eğitim amaçlı kullanımına imkân
sağlayacaktır.
Değerli arkadaşlarım, hassas bir konudur; yeterli personel olmadan,
eğitimli, donanımlı personel olmadan, kâğıt üzerinde her türlü tamamlığı
sağlanmış bir yasa çıkarabiliriz, bir düzenleme yapabiliriz; ama, içerisini,
onu zenginleştirecek, ona uygulamalarıyla destek verecek şekilde bir insan
gücüyle de doldurmamız gerekmektedir.
Ben, bu maddede söz alarak, sadece adlî tıp uzmanlarının bu yasa
içerisindeki yerlerini bir kere daha hatırlatmak istedim. Dikkatiniz için
teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Koç.
1 inci madde üzerinde başka söz talebi?.. Yok.
1 inci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Sayın milletvekilleri, 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2. - Adlî Tıp Kurumu Kanununun 2 nci maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Madde 2. - Adlî Tıp Kurumunun görevleri şunlardır:
a) Mahkemeler ile hâkimlikler ve savcılıklar tarafından gönderilen adlî
tıpla ilgili konularda bilimsel ve teknik görüş bildirmek,
b) Adlî tıp uzmanlığı ve yan dal uzmanlığı eğitimini Tıpta Uzmanlık
Tüzüğü çerçevesinde vermek,
c) Adlî tıp ve adlî bilimler alanlarında çalışmaları yürütmek üzere
seminer, sempozyum, konferans ve benzeri etkinlikler düzenlemek, bunlara
ilişkin eğitim programları uygulamak ve ilgili kurum, kuruluş ve kurulların
hazırlayacakları adlî tıpla ilgili eğitim programlarının yapılmasına ve
yürütülmesine yardımcı olmak,
d) Adlî tıp hizmetlerinin görülmesi sırasında yapılması zorunlu sağlık
hizmetlerini vermek."
BAŞKAN - 2 nci madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3. - Adlî Tıp Kurumu Kanununun 3 üncü maddesinin (f) bendi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"f) - Adlî Tıp Kurumu Grup Başkanlıkları;"
BAŞKAN - 3 üncü madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4. - Adlî Tıp Kurumu Kanununun 4 üncü maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Madde 4. - Adlî Tıp Kurumu Başkanlığı, adlî tıp uzmanı bir Başkan
ve en az birisi adlî tıp uzmanı olmak üzere iki başkan yardımcısı ile hizmetin
gerektirdiği yönetmelikte belirtilen birim ve müdürlüklerden oluşur."
BAŞKAN - 4 üncü madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
5 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 5. - Adlî Tıp Kurumu Kanununun 5 inci maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Madde 5. - Adlî Tıp Başkanlar Kurulu, Adlî Tıp Kurumu Başkanının
başkanlığında, başkan yardımcıları, adlî tıp ihtisas kurulları başkanları ve
Kurum merkezinde bulunan adlî tıp ihtisas daireleri başkanlarından oluşur.
Ancak başkan yardımcıları ve adlî tıp ihtisas daireleri başkanları oylamaya
katılamaz
BAŞKAN - 5 inci madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
6 ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 6. - Adlî Tıp Kurumu Kanununun 6 ncı maddesinin birinci fıkrası
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Adlî Tıp Genel Kurulu, Adlî Tıp Kurumu Başkanının başkanlığında,
adlî tıp ihtisas kurulları başkan ve üyelerinden oluşur."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
7 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 7. - Adlî Tıp Kurumu Kanununun 7 nci maddesinin birinci fıkrası
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Adlî Tıp Kurumunda altı ihtisas kurulu bulunur. Aşağıdaki ihtisas
kurulları, bir başkan ve adlî tıp uzmanı iki üye ile;
a) Birinci Adlî Tıp İhtisas Kurulu birer;
- Tıbbî patoloji,
- İç Hastalıkları,
- Kardiyoloji,
- Genel Cerrahi,
- Beyin ve Sinir Cerrahisi,
- Anesteziyoloji ve Reanimasyon,
- Kadın Hastalıkları ve Doğum,
- Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları,
b) İkinci Adlî Tıp İhtisas Kurulu birer;
- Radyoloji,
- Göz,
- Kulak Burun Boğaz Hastalıkları,
- Genel Cerrahi,
- Göğüs Cerrahi,
- Kalp ve Damar Cerrahi,
- Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi,
- Nöroloji,
- Ortopedi ve Travmatoloji,
c) Üçüncü Adlî Tıp İhtisas Kurulu birer;
- Ortopedi ve Travmatoloji,
- Genel Cerrahi,
- Nöroloji,
- İç Hastalıkları,
- Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları,
- Göğüs Hastalıkları,
- Enfeksiyon Hastalıkları,
d) Dördüncü Adlî Tıp İhtisas Kurulu;
- Ruh Sağlığı ve Hastalıkları için iki,
- Çocuk psikiyatrisi için bir,
- Nöroloji için bir,
e) Beşinci Adlî Tıp İhtisas Kurulu birer;
- Tıbbî Mikrobiyoloji,
- Tıbbî Farmakoloji,
- Tıbbî Biyokimya,
- Analitik Kimya,
- Allerji hastalıkları,
- İmmünoloji,
- Tıbbi Genetik,
- Enfeksiyon Hastalıkları,
- Halk Sağlığı,
f) Altıncı Adlî Tıp İhtisas Kurulu birer;
- Kadın Hastalıkları ve Doğum,
- Radyoloji,
- Üroloji,
- Ruh Sağlığı ve Hastalıkları,
- Çocuk Psikiyatrisi,
- Adlî Antropoloji,
- Çocuk Cerrahisi,
Uzmanlarından oluşur."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
8 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 8. - Adlî Tıp Kurumu Kanununun 8 inci maddesinin birinci fıkrasının
(c) ve (e) bentleri ile ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"c) - Kimya,"
"e) - Fizik,"
"Her adlî tıp ihtisas dairesinde konu ile ilgili uzman bir daire
başkanı ile yeteri kadar uzman ve idarî personel bulunur. Adlî tıp ihtisas
dairelerinin çalışma esas ve usulleri yönetmelikte gösterilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde
kabul edilmiştir.
9 uncu maaddeyi okutuyorum:
MADDE 9. - Adlî Tıp Kurumu Kanununun 9 uncu maddesi kenar başlığı ile
birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Adlî Tıp Kurumu Grup Başkanlıkları:
Madde 9. - Adalet Bakanlığınca gerekli görülen yerlerde, bu Kanunun 1
inci maddesi gereğince Adlî Tıp Kurumu grup başkanlıkları kurulur.
Adlî Tıp Kurumu Grup Başkanlığı, adlî tıp uzmanı bir Başkan ile buna
bağlı bürodan oluşur.
Adlî Tıp Kurumu grup başkanlıklarının görev, çalışma esas ve usulleri
yönetmelikte gösterilir.
Adlî Tıp Kurumu grup başkanı, grup başkanlığındaki tüm görevlilerin
özlük hakları itibarıyla ve bütçe ile verilmiş harcama kalemleri sarfiyatından
itâ amirliği görevini de yapar."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde
kabul edilmiştir.
10 uncu maddeyi okutuyorum:
MADDE 10. - Adlî Tıp Kurumu Kanununun 10 uncu maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Madde 10. - Adlî Tıp Kurumu şube müdürlükleri, bu Kanunun 1 inci
maddesi gereğince Adalet Bakanlığınca ağır ceza mahkemesi bulunan yerlerde
kurulur. Ancak, ağır ceza mahkemesi bulunmayan ilçelerde de coğrafi durum ve iş
yoğunluğu da göz önünde tutularak, adlî tıp şube müdürlükleri kurulabilir. Adlî
Tıp Kurumu şube müdürlükleri, iş hacmine göre bir veya birden fazla adlî tıp
uzmanı ve diğer personelden oluşur.
Adlî Tıp Kurumu şube müdürlüğünde görevli personel, Adalet Bakanlığınca
görev sınırları belirlenen yerlerde bulunan mahkemeler, hâkimlikler ve
savcılıklar tarafından adlî tıpla ilgili olmak üzere gerekli görülecek otopsi,
muayene ve keşifleri, gerekirse olay yerine de gitmek suretiyle yaparak bu
hususta rapor vermek ve yapılan davet üzerine sözlü görüşlerini bildirmekle
yükümlüdür. Adlî Tıp Kurumu şube müdürlüğü bulunmayan yerlerde bu görevler adlî
tabip ve diğer personel tarafından yerine getirilir.
Özel Kanun hükümleri saklıdır.
Adlî Tıp Kurumu şube müdürlüklerinin çalışma esas ve usulleri
yönetmelikte gösterilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
11 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 11. - Adlî Tıp Kurumu Kanununun 11 inci maddesinin birinci
fıkrasının (b) bendine aşağıdaki ibare eklenmiştir.
"Başkanlar Kurulunun kararlarını uygulamak,"
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
12 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 12. - Adlî Tıp Kurumu Kanununun 12 nci maddesinin kenar başlığı
ile (b) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Başkan yardımcılarının görevleri:"
"b) - Kurum Başkanının yokluğunda kendisine görev verildiğinde ona
vekillik etmek."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
13 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 13. - Adlî Tıp Kurumu Kanunu-nun 13 üncü maddesine (c) bendinden
sonra gelmek üzere aşağıdaki (d) bendi eklenmiş, mevcut (d) bendi (e) bendi
olarak teselsül ettirilmiş ve maddeye aşağıdaki fıkra ikinci fıkra olarak
eklenmiştir.
"d) - Adlî Tıp Kurumunun adlî tıp alanında uzmanlık programları ile
görev alanına giren konularda seminer, sempozyum, konferans ve benzeri
etkinlikler ile bunlara ilişkin eğitim programlarını kararlaştırmak,"
"Adlî Tıp Başkanlar Kurulunun çalışma esas ve usulleri yönetmelikte
gösterilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
14 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 14. - Adlî Tıp Kurumu Kanununun 15 inci maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Madde 15. - Adlî Tıp Genel Kurulu;
a) Adlî tıp ihtisas kurulları ve ihtisas daireleri tarafından verilip de
mahkemeler, hâkimlikler ve savcılıklarca kapsamı itibarıyla yeterince kanaat
verici nitelikte bulunmadığı, sebebi de belirtilmek suretiyle bildirilen
işleri,
b) Adlî tıp ihtisas kurullarınca oybirliğiyle karara bağlanamamış olan
işleri,
c) Adlî tıp ihtisas kurullarının verdiği rapor ve görüşleri arasında
ortaya çıkan çelişkileri,
d) Adlî tıp ihtisas kurulları ile ihtisas dairelerinin rapor ve
görüşleri arasında ortaya çıkan çelişkileri,
e) Adlî tıp ihtisas kurulları ile adlî tıp ihtisas dairelerinin ve adlî
tıp şube müdürlüklerinin rapor ve görüşleri arasında ortaya çıkan çelişkileri,
f) Adlî tıp ihtisas kurulları ile Adlî Tıp Kurumu dışındaki sağlık
kuruluşlarının verdikleri rapor ve görüşler arasında ortaya çıkan çelişkileri,
Konu ile ilgili uzman üyelerin katılımıyla inceler ve kesin karara
bağlar."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
15 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 15. - Adlî Tıp Kurumu Kanununun 16 ncı maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Madde 16. - I- Genel görevleri:
Bu Kanun kapsamına giren işlerde;
a) Bilirkişilerce,
b) Fizik ve Trafik İhtisas Dairelerinin tıpla ilgili olmayan raporları
hariç olmak üzere adlî tıp ihtisas dairelerince,
c) Adlî tabip veya adlî tıp uzmanlarınca,
Verilip de mahkemeler, hâkimlikler ve savcılıklar tarafından yeterince
kanaat verici nitelikte bulunmayan ve aralarında çelişki olduğu belirlenen
raporları inceleyip bilimsel ve teknik görüşlerini bildirmek.
II- Özel görevleri:
a) Birinci Adlî Tıp İhtisas Kurulu:
Ölümle ilgili işler ile diğer kurulların görevlerine girmeyen işler,
b) İkinci Adlî Tıp İhtisas Kurulu:
Müessir fiiller,
c) Üçüncü Adlî Tıp İhtisas Kurulu:
İkinci Adlî Tıp İhtisas Kurulunun görevine girmeyen Sosyal Sigortalar ve
İş Kanunları ile ilgili olaylar, malûliyetler, meslekte kazanma gücü kaybı,
meslek hastalıkları ve meslekî kusurlar, hürriyeti bağlayıcı cezaların
infazının ertelenmesi, sürekli hastalık, sakatlık ve kocama sebepleri ile
belirli kişilerin cezalarının hafifletilmesi veya kaldırılmasına ilişkin
işlemler,
d) Dördüncü Adlî Tıp İhtisas Kurulu:
Türk Ceza Kanununun 53, 54, 55 ve 57 nci maddeleri ile 58 inci
maddesinin bir, iki, dört, beş ve altıncı fıkraları hariç olmak üzere, cezaî
ehliyet veya bunu kaldıran veya hafifleten sebepler ile hukukî ehliyetin
tespiti, Türk Ceza Kanununun 403 ve 404 üncü maddelerinde yazılı uyuşturucu
maddeleri kullanan kimselerin alışkanlığı ile ilgili iptilâ derecesinin
belirlenmesine ilişkin işlemler,
e) Beşinci Adlî Tıp İhtisas Kurulu:
Zehirlenmeler ile allerji ve immünolojiye, ilaç kimyasına, alışkanlık
yapan diğer maddelere ilişkin işler, nesebin belirlenmesine ilişkin işler,
halkın sağlığına, yenecek ve içilecek şeylere ilişkin cürümler, uyutucu ve
uyuşturucu maddeler, gıda ve ilaçlara ilişkin işler,
f) Altıncı Adlî Tıp İhtisas Kurulu:
Genel ahlâk ve aile düzeni aleyhine işlenen cürümler, nesep cürümleri,
çocuk düşürme veya düşürtme cürümleri, Türk Ceza Kanununun 53, 54, 55 ve 57 nci
maddeleri ile 58 inci maddesinin üçüncü fıkrasının dışındaki hususlar ve cinsel
iktidar tespiti ile fiile karşı koyup koyamayacağı hususlarının tespitine ve
yaş belirlemesine ilişkin işlemler,
Hakkında bilimsel ve teknik görüşlerini bildirmek."
BAŞKAN- Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
16 ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 16. - Adlî Tıp Kurumu Kanununun 17 nci maddesi kenar başlığı ile
birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Morg İhtisas Dairesinin görevleri:
Madde 17. - Morg İhtisas Dairesi, mahkemeler ile hâkimlikler ve
savcılıklar tarafından gönderilen cesetler ve ceset kısımları ile canlılara ait
doku ve biyolojik materyal üzerinde her türlü incelemeleri yapar ve sonucunu
bir rapor ile tespit eder.
Morg dairesine getirilen ve otopsinin sonuçlanması ile hüviyetinin
tespitinden sonra morg dairesiyle ilgisi kalmayan ve yakınlarınca alınmayan
veya araştırmalar sonucu kimsesiz olduğu anlaşılan ceset veya kısımları, adlî
tahkikatla ilgisi kalmamış olması ve aksine vasiyet bulunmaması şartıyla, en az
altı ay süreyle muhafaza edilmek ve bilimsel araştırma için kullanılmak üzere
ilgili yükseköğretim kurumlarına verilebilir. Ceset veya kısımlarının, bilimsel
araştırma amacıyla yükseköğretim kurumlarına verilmesiyle ilgili işlemler
yönetmelikle düzenlenir."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
17 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 17. - Adlî Tıp Kurumu Kanununun 18 inci maddesinin kenar başlığı
"Gözlem İhtisas Dairesinin görevleri:", 19 uncu maddesinin kenar
başlığı "Kimya İhtisas Dairesinin görevleri:" şeklinde
değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
18 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 18. - Adlî Tıp Kurumu Kanununun 20 nci maddesi kenar başlığı ile
birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Biyoloji İhtisas Dairesinin görevleri:
Madde 20. - Biyoloji İhtisas Dairesi, mahkemeler ile hâkimlikler ve
savcılıklar tarafından gönderilen her türlü biyolojik örnek ve biyolojik örnek
taşıması muhtemel materyalin mikrobiyoljik, hematolojik, serolojik ve genetik
yönden incelemelerini yapar ve sonucunu bir raporla tespit eder."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
19 uncu maddeyi okutuyorum:
MADDE 19. - Adlî Tıp Kurumu Kanununun 21 inci maddesinin kenar başlığı
"Fizik İhtisas Dairesinin görevleri:", 22 nci maddesinin kenar
başlığı "Trafik İhtisas Dairesinin görevleri:" şeklinde değiştirilmiş
ve 21 inci maddesindeki "klimatolojik," ibaresinden sonra gelmek
üzere "diğer fiziksel" ibaresi eklenmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
20 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 20. - Adlî Tıp Kurumu Kanununun 23 üncü maddesinin (A) fıkrasının
birinci paragrafı aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve maddenin sonuna aşağıdaki
fıkra eklenmiştir.
"Adlî Tıp Genel Kurulu, Adlî Tıp Kurumu Başkanının başkanlığında
adlî tıp ihtisas kurulları başkan ve üyeleri ile 6 ncı maddenin ikinci fıkrası
uyarınca Genel Kurula katılması gereken adlî tıp ihtisas dairesi başkan veya
vekilinin iştiraki ile toplanır."
"Adlî Tıp Genel Kurulu ve adlî tıp ihtisas kurullarının çalışma
esas ve usulleri yönetmelikte gösterilir."
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
21 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 21. - Adlî Tıp Kurumu Kanununun 24 üncü maddesi kenar başlığı ile
birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Adlî Tıp Kurumunda bilirkişi dinlenmesi ve toplantılara katılma:
Madde 24. - I- Adlî Tıp Genel Kurulu ve adlî tıp ihtisas kurulları ile
adlî tıp ihtisas daireleri, inceledikleri konularla ilgili olarak Adlî Tıp
Kurumunda bulunmayan tıp ve diğer uzmanlık dallarında Adlî Tıp Kurumu dışından
uzmanların bilirkişi olarak davet edilmesine karar verebilirler. Uzman kişiler
oy hakları olmamakla beraber görüşlerini bir raporla Adlî Tıp Genel Kurulu,
adlî tıp ihtisas kurulu veya adlî tıp ihtisas dairesi başkanlığına bildirirler.
Bilirkişilere yönetmelikteki esaslara göre Adlî Tıp Genel Kurulu, adlî
tıp ihtisas kurulu ve adlî tıp ihtisas dairesi başkanlığınca yaptıkları
çalışmaya uygun ücret takdir olunur.
II- a) Adlî Tıp Genel Kurulu, adlî tıp ihtisas kurulları ile adlî tıp
ihtisas daireleri, inceledikleri konularla ilgili olarak kendi kurul veya
dairelerinde bulunmayan, Adlî Tıp Kurumundaki diğer kurul veya dairelerde
bulunan uzmanların davet edilmesine karar verebilirler. Uzman kişiler, o olayla
ilgili toplantıya katılır ve oy kullanırlar.
b) Beşinci Adlî Tıp İhtisas Kurulunun görev alanına giren işlerle ilgili
ölüm olaylarında; Birinci Adlî Tıp İhtisas Kurulu toplantısına, Birinci Adlî
Tıp İhtisas Kurulu Başkanının daveti üzerine Beşinci Adlî Tıp İhtisas Kurulunun
o olayla ilgili uzman üye veya üyeleri katılır ve oy kullanırlar.
c) Gözlem İhtisas Dairesinde gözleme tâbi kişiler hakkında, Dördüncü
Adlî Tıp İhtisas Kurulunca da karar verilmesi hallerinde; Gözlem İhtisas
Dairesi Başkanı veya vekili Dördüncü Adlî Tıp İhtisas Kurulu toplantısına
katılır ve oy kullanır."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
22 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 22. - Adlî Tıp Kurumu Kanununun 26 ncı maddesinin birinci, ikinci,
üçüncü ve dördüncü fıkraları aşağıdaki şekilde ve maddenin son fıkrasında yer
alan "Başkan Yardımcısı" ibaresi "başkan yardımcıları"
olarak değiştirilmiştir.
"Adlî Tıp Kurumu Başkanı, başkan yardımcıları, adlî tıp ihtisas
kurulları başkan ve üyeleri, Adalet Bakanının inhası üzerine uzman elemanlar
veya üniversitelerin ilgili fakülte öğretim üyeleri veya yardımcıları arasından
müşterek kararnameyle atanırlar.
Adlî Tıp Kurumu 1. Hukuk Müşaviri, hukuk müşavirleri, adlî tıp ihtisas
dairesi başkanları, adlî tıp grup başkanları, adlî tıp şube müdürleri, şube
müdürleri, adlî tıp uzmanları, uzmanlar, trafik uzmanları, sosyal hizmet
uzmanları, raportörler, mühendisler, kimyagerler, fizikçiler, programcılar,
psikologlar, pedagoglar, antropologlar, astronomlar, asistanlar, eczacılar,
biyologlar, diş hekimleri, balistik, adlî belge inceleme ve silah muayene
uzmanları, Adlî Tıp Kurumu Başkanının teklifi üzerine Adalet Bakanlığınca
atanırlar.
Birinci ve ikinci fıkra dışında kalan personelin atamaları Adlî Tıp
Kurumu Başkanınca yapılır.
Birinci ve ikinci fıkrada belirtilenlerden, Adlî Tıp Kurumu Başkanı
dışındaki görevlere üniversitelerin ilgili fakültelerinin öğretim üyeleri ve
yardımcıları, asıl görevleri ile ilişkileri kesilmemek şartıyla
görevlendirilebilirler. Adlî Tıp Kurumu Başkanı, başkan yardımcıları ve adlî
tıp ihtisas kurulları başkanları ile adlî tıp ihtisas kurulları üyeleri, adlî
tıp grup başkanları ve adlî tıp ihtisas daireleri başkanlarının görev süreleri
dört yıldır. Görev süreleri sona erenler, aynı usule göre yeniden atanabilir
veya görevlendirilebilirler. Yeni atanan veya görevlendirilenler göreve
başlayıncaya kadar süresi dolanların görevi devam eder."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
23 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 23. - Adlî Tıp Kurumu Kanununun 27 nci maddesinin kenar başlığı
aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve maddenin sonuna aşağıdaki fıkralar
eklenmiştir.
"Malî haklar."
"Ayrıca Adlî Tıp Kurumu çalışanlarına 657 sayılı Devlet Memurları
Kanununda belirtilen en yüksek devlet memuru aylığının;
Adlî Tıp Kurumu Başkanı, başkan yardımcıları ihtisas kurulları başkan ve
üyeleri, ihtisas dairesi başkanları, grup başkanları ve 1. Hukuk Müşavirine %
200'ü
26 ncı maddeye göre ataması Bakanlıkça yapılanlardan tıp fakültesi
mezunu uzmanlara % 175'i, diğer personele % 125'i,
26 ncı maddeye göre ataması Başkanlıkça yapılanlara % 75'i
Almakta oldukları diğer tazminatlara ek olarak çalıştıkları sürece
"Adlî Tıp Tazminatı" olarak ödenir.
Bu tazminatın ödenmesinde aylıklara ilişkin hükümler uygulanır.
Bu tazminat damga vergisi hariç hiçbir vergi ve kesintiye tâbi
değildir."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Madde üzerinde bir adet önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan "Adlî Tıp Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısının" çerçeve 23 üncü maddesinin tasarı metninden
çıkartılmasını ve tasarının diğer maddelerinin de buna göre teselsül
ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Eyüp Fatsa |
Recep
Koral |
Sedat
Kızılcıklı |
|
Ordu |
İstanbul |
Bursa |
|
Şerif
Birinç |
|
Fehmi
Öztunç |
|
Bursa |
|
Hakkâri |
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RAMAZAN KOÇ (Kırıkkale) - Takdire bırakıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet?..
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Gerekçeyi okutmadınız Sayın Başkan.
BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi
oylarınıza sunuyorum...
FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan, gerekçe okunsun efendim.
BAŞKAN - Önerge sahipleri konuşmuyor; gerekçesini okutuyorum:
Gerekçe: Adlî Tıp Kurumu çalışanlarına yönelik olarak adlî tıp tazminatı
adı altında yeni bir tazminat verilmesinin bütçeye ek malî yük getireceğinin
Maliye Bakanlığı tarafından bildirilmesi nedeniyle söz konusu maddenin tasarı
metninden çıkartılması amaçlanmaktadır.
BAŞKAN - Hükümetin katıldığı, Komisyonun takdire bıraktığı önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, önerge aleyhinde konuşmak istiyorum.
FARUK ÇELİK (Bursa) - Oylamaya geçildi Sayın Başkanım.
HALUK KOÇ (Samsun) - Önergenin aleyhinde söz istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Koç, önergeyle ilgili olarak, önerge sahipleri
gerekçesini okuttu ve şu anda oylamaya geçtim; bu hususta yapılacak bir şey
yok.
HALUK KOÇ (Samsun) - Ama, önergenin tartışılması gerekir Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın Koç, bu konuyla ilgili olarak İçtüzükte sadece önerge sahiplerinin
söz hakkı vardır, onun için oylama yaptım.
HALUK KOÇ (Samsun) - Yani, bu önergenin aleyhinde söz hakkı kullanmak
mümkün değil mi?!
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, önerge kabul edilmiş ve 23 üncü madde
kanun metninden çıkarılmıştır.
Şimdi, 24 üncü maddeyi, 23 üncü madde olarak okutuyorum:
MADDE 23. - Adlî Tıp Kurumu Kanununun 29 uncu maddesinin ikinci
fıkrasının birinci cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Döner sermayeli işletmeler için Adlî Tıp Kurumuna yirmitrilyon
lira döner sermaye tahsis edilmiştir."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?..
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, söz istiyorum.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Samsun
Milletvekili Sayın Haluk Koç.
Sayın Koç, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 23 üncü maddenin görüşülmesi sırasında Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, tasarının 1 inci maddesi görüşülürken de bazı
görüşler ifade etmiştim; bu dalda yetişmiş insan gücü eksikliğinden
bahsetmiştim ve bu dalda ne kadar zor koşullarda çalışıldığını ifade etmiştim.
Türkiye'de 190 adlî tıp uzmanı vardır. 81 vilayette adlî tıp işlerinin
yürütülebilmesi için, 190 adlî tıp uzmanının yeterli olmadığı koşullarda,
sağlık ocağı tabiplerinin adlî tıp uzmanı olarak görevlendirilebildiklerini
ifade etmiştim. Bu arkadaşların, bu konuda yetersiz altyapı eğitimi
almalarından dolayı çeşitli sıkıntılarla karşılaşıldığını, daha sonra, bağımsız
yargının karar verme sürecini olumsuz etkileyecek birtakım trajedilere, hukuk
örneklerine rastlanabileceğini ifade etmiştim. Bu yasanın son derece önemli
olduğunu ve içinin, ancak yetişmiş insan gücüyle doldurulabileceği konusunda
dikkatlerinizi çekmiştim, duyarlılıklarınızı paylaşmıştım.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, Maliye Bakanlığının ek külfet getireceği
ifadesiyle bir değişiklik önergesi verilmiştir. Komisyonda bu madde
görüşülürken, Sayın Adalet Bakanımızın olumlu tavrını komisyonda görev yapan
arkadaşlarımız ilettiler. Herhalde, Sayın Adalet Bakanımızın, aynı görüşlerini,
Genel Kurulda bu önergenin görüşülmesi sırasında da taşıdığına ben inanıyorum.
Bu arkadaşlarımızın, özlük hakkı bakımından desteklenmesinden daha doğal bir
şey olamaz.
Bakın, adlî tıp son derece önemlidir; bu konuyu teşvik etmemiz lazım, bu
konuda yeterli uzman çalıştırmamız lazım. Yetersizlikten bahsediyoruz ve özlük
haklarını kısarak, bu yöne yönelebilecek olan arkadaşlarımızın da cesaretini
kısıyoruz, önünü kapatıyoruz. Lütfen, bazı konularda komisyonda savunulan
görüşleri, burada, son dakika önergeleriyle değiştirmeme noktasında bir anlayış
birliğinde olmamız gerekir.
Burada, yasanın özüne dönük bir itiraz yoktur, yasanın içeriğine dönük
bir itiraz yoktur; sadece, bu konuda çalışan tıp mensuplarının, adalet
mensupları gibi, birtakım özel haklardan, tazminatlardan faydalanması kararı
vardır. Yani, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin, demokratikleşme, Avrupa Birliğine
girme sürecindeki Türkiye Cumhuriyeti Devletinin, 190 tane adlî tıp uzmanının
ve benzer konularda çalışacak sağlık personelinin özlük haklarını kısıtlayarak
ne gibi bir tasarrufta bulunabileceğini sizler ifade edebilir misiniz?! (CHP
sıralarından alkışlar) Lütfen, duyarlı olalım.
Bu önergenin, biraz önce görüşülen maddede kabul edildiğini görüyoruz;
ama, biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Sayın Adalet Bakanının komisyonda
takındığı tavra güvenmek istiyoruz. Sayın Adalet Bakanının komisyonda Maliye
Bakanlığı temsilcisine karşı takındığı tavrı daha sonra hazırlanacak bir ek
tasarıyla telafi edeceğine inancımızı belirtiyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Koç.
Madde üzerinde başka söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, 25 inci maddeyi 24 üncü madde olarak okutuyorum:
MADDE 24. - Adlî Tıp Kurumu Kanununun 30 uncu maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Madde 30. - Döner sermaye gelirlerinden kanunî kesintiler
yapıldıktan sonra kalan gelirin % 25'i Adlî Tıp Kurumu ve birimlerinin malzeme,
araç, gereç, makine, teçhizat, demirbaş, araştırma ve döner sermayede görevli
personel giderlerine ayrılır. Gelirin geri kalan kısmından Adlî Tıp Kurumunda
ve birimlerinde görevli personele, çalışma koşullarına hizmet niteliklerine ve
diğer özelliklere göre Maliye Bakanlığının görüşü üzerine çıkarılacak
yönetmelikte belirlenecek esaslar dahilinde ödeme yapılır. Personele yapılacak
ödemelerin bir aylık tutarı, bunların aylık (ek gösterge dahil), yan ödeme ve
her türlü tazminat toplamının (makam ve temsil tazminatı ile adlî tıp tazminatı
hariç) aylık tutarının iki katını geçemez. Artan gelir, Hazineye gelir
kaydedilir."
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Madde üzerinde verilmiş bir adet önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Adlî Tıp Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısının çerçeve 24 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Eyüp Fatsa |
Recep
Koral |
Sedat
Kızılcıklı |
|
Ordu |
İstanbul |
Bursa |
|
Şerif
Birinç |
|
Mustafa
Nuri Akbulut |
|
Bursa |
|
Erzurum |
Madde 24.- Adlî Tıp Kurumu Kanununun 30 uncu maddesinin birinci
fıkrasına ikinci cümleden sonra gelmek üzere, aşağıdaki cümleler eklenmiştir.
"Ancak, ihtisas daireleri, ihtisas kurulları, hizmetin niteliği
itibarıyla görevin zorluk ve risk derecesi yüksek personel ile otopsi
görevlilerine Başkanlar Kurulu kararıyla yüzde 50'sine kadar fazla ödeme
yapılabilir. Bu şekilde yapılacak fazla ödemelerin oran, esas ve usulleri
Başkanlar Kurulunca belirlenir."
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet?..
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Katılıyoruz.
BAŞKAN - Önerge sahipleri konuşacak mı, gerekçeyi okutayım mı?
EYÜP FATSA (Ordu) - Gerekçeyi okutun efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Adlî Tıp Kurumunda çalışan personele döner sermayeden yapılacak ödemenin
esas ve usullerinin belirlendiği 2659 sayılı Kanunun 30 uncu maddesine eklenen
bu hükümler ile Kurumda çalışan ve özellik arz eden balistik, narkotik ve morg
ihtisas kurullarında çalışanlar ile Kurumda malî sorumluluk taşıyan
görevlilerin döner sermayeden alacakları para miktarlarının artırılmasının
sağlanması amaçlanmaktadır.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, teknik bir nedenle, Birleşime 5 dakika
ara veriyorum.
Kapanma Saati : 18.25
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati : 18.30
BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER : Suat KILIÇ (Samsun),
Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)
BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, 34 üncü Birleşimin İkinci Oturumunu
açıyorum.
Görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.
V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1. - Adlî Tıp Kurumu Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/310) (S. Sayısı
: 51) (Devam)
BAŞKAN- Komisyon?.. Burada.
Hükümet?.. Burada.
Sayın milletvekilleri, hatırlatma amacıyla önergeyi yeniden okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Adlî Tıp Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısının çerçeve 24 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Eyüp Fatsa |
Recep Koral |
Sedat Kızılcıklı |
|
Ordu |
İstanbul |
Bursa |
|
Şerif Birinç |
|
Mustafa Nuri Akbulut |
|
Bursa |
|
Erzurum |
Madde 24. - Adlî Tıp Kurumu Kanununun 30 uncu maddesinin birinci
fıkrasına, ikinci cümleden sonra gelmek üzere aşağıdaki cümleler eklenmiştir:
"Ancak; ihtisas daireleri, ihtisas kurulları, hizmetin niteliği
itibariyle görevin zorluk ve risk derecesi yüksek personel ile otopsi
görevlilerine Başkanlar Kurulu kararıyla yüzde 50'sine kadar fazla ödeme
yapılabilir. Bu şekilde yapılacak fazla ödemelerin oran, esas ve usulleri
Başkanlar Kurulunca belirlenir."
BAŞKAN- Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RAMAZAN CAN (Kırıkkale)- Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN- Hükümet?..
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara)- Katılıyoruz.
Önerge sahipleri?..
EYÜP FATSA (Ordu)- Gerekçe okunsun Sayın Başkan.
BAŞKAN- Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: Adlî Tıp Kurumunda çalışan personele döner sermayeden yapılacak
ödemenin esas ve usullerinin belirlendiği 2659 sayılı Kanunun 30 uncu maddesine
eklenen bu hükümlerle, kurumda çalışan ve özellik arz eden balistik, narkotik
ve morg ihtisas kurullarında çalışanlar ile kurumda malî sorumluluk taşıyan
görevlilerin döner sermayeden alacakları para miktarlarının artırılmasının
sağlanması amaçlanmaktadır.
BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin
katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Şimdi, maddeyi, kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler.. Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, 26 ncı maddeyi 25 inci madde olarak okutuyorum:
MADDE 25. - Adlî Tıp Kurumu Kanununun 32 nci maddesinin kenar başlığı
"Adalet Bakanlığı hesabına burslu öğrenci okutma ve yurt dışında
eğitim:" şeklinde değiştirilmiş ve maddenin sonuna aşağıdaki fıkralar
eklenmiştir.
"Adlî Tıp Kurumunda yararlanılmak üzere Kurum Başkanlığının
teklifi, Adalet Bakanlığının onayı ile yurt dışına yolluklu ve yevmiyeli olarak
eğitim almak için personel gönderilir.
Bu personel 35 inci maddedeki mecburî hizmet yükümlülüğüne
tâbidir."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
27 nci maddeyi 26 ncı madde olarak okutuyorum:
MADDE 26. - Adlî Tıp Kurumu Kanununun 33 üncü maddesi kenar başlığıyla
birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Adlî Tıp Kurumunda uzmanlık eğitimi :
Madde 33. - Adlî Tıp Kurumunda adlî tıp alanında uzmanlık ve yan dal
uzmanlıkları ilgili kanun, tüzük ve yönetmelikler uyarınca yaptırılır."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
28 inci maddeyi 27 nci madde olarak okutuyorum:
MADDE 27.- Adlî Tıp Kurumu merkez ve taşra teşkilâtında kullanılmak
üzere ekli (1) ve (2) sayılı listelerde yer alan kadrolar ihdas edilerek
13.12.1983 tarihli ve 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye ekli (I) sayılı
cetvelin ilgili bölümlerine eklenmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Sayın milletvekilleri, maddeyi, ekli listeleriyle birlikte oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
29 uncu maddeyi 28 inci madde olarak okutuyorum:
MADDE 28. - Adlî Tıp Kurumu Kanununa aşağıdaki geçici maddeler
eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 3. - Bu Kanunun uygulanmasına ilişkin yönetmelikler
bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç ay içinde çıkarılır.
BAŞKAN - Geçici 3 üncü madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Geçici 3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Geçici 4 üncü maddeyi okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 4. - Bu Kanun yürürlüğe girdiği tarihte adlî tıp ihtisas
kurullarında başkan ve üye görevlerinde bulunanlar, bu Kanuna göre
oluşturulacak adlî tıp ihtisas kurullarında uzmanlık alanlarına göre
görevlendirilirler.
Görevlendirilemeyenlerden, ikinci görevliler dışında kalanlar, malî
hakları saklı kalmak üzere durumlarına uygun kadrolara atanırlar.
Yeni oluşan adlî tıp ihtisas kurullarının başkan ve üyelerinin görev
süreleri bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren başlar."
BAŞKAN - Geçici 4 üncü madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Geçici 4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, çerçeve 28 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
30 uncu maddeyi, 29 uncu madde olarak okutuyorum:
MADDE 29.- Bu Kanun yayımı tarihinden üç ay sonra yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
31 inci maddeyi, 30 uncu madde olarak okutuyorum:
MADDE 30.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.
Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için 5 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme
giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de
sisteme giremeyen üyelerin oy pusulalarını oylama için öngörülen 5 dakikalık
süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana
vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadıyla
imzasını da taşıyan oy pusulasını yine oylama için öngörülen 5 dakikalık süre
içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Adlî Tıp Kurumu Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının yapılan açık oylamasına 265 milletvekili
katılmış; kabul 263, ret 1, çekimser 1.
Kanun tasarısı kanunlaşmıştır. (1)
Hayırlı, uğurlu olsun. (Alkışlar)
Kanunun kabul edilmesiyle ilgili olarak Adalet Bakanı Sayın Cemil
Çiçek'in bir teşekkür konuşması olacaktır.
Sayın Bakan, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
(1) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo,
tutanağın sonuna eklidir.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
İnanıyorum ki, kabul ettiğiniz bu yasayla, Türk yargısına çok önemli bir
katkı sağlamış bulunuyorsunuz. Bu katkılarınızdan dolayı, Genel Kuruldaki tüm
arkadaşlarıma şükranlarımı arz ediyorum. Hassaten de hükümet teklifini
komisyonda çok büyük duyarlılıkla inceleyerek bugünkü hale getiren ve
mükemmelleştiren Adalet Komisyonunun tüm üyelerine de ayrıca huzurlarınızda
teşekkür ediyorum.
Şüphesiz, Adlî Tıp Kurumu, bir uzmanlık kuruluşumuzdur; öyle olmalıdır
ve öyle de olacaktır; siyasî yönü olmayan, olmaması gereken bir kurumdur ve
buna da azamî gayret gösterilecektir. Şahsımla ilgili olarak burada dile
getirilen güvene de ayrıca şükranlarımı ifade ederim.
Adlî Tıp Kurumu, şüphesiz, bir teknik kuruluştur, teknik kurumdur.
Türkiye'de hep şikâyet edilen husus, yargının uzamasıdır, adaletin geç tecelli
etmesidir. Bunun en önemli unsurlarından bir tanesi, Adlî Tıp Kurumunun yeteri
kadar hizmet üretememesi, yeteri kadar hizmeti verememesidir. Bu noktada, bu
kanun, inanıyorum ki, adlî yargıda davaların hızlandırılmasında ve sonuca bir
an evvel ulaşmada önemli bir görev ifa edecektir.
Esasen, bizim hukuk sistemimiz, büyük ölçüde, itirafa ve şahit
beyanlarına dayalıdır. Halbuki, çağdaş hukukun, büyük ölçüde, teknik bilgiye,
teknik delile dayanması gerekmektedir. Beyandan, itiraftan karara ve sonuca
ulaştığımız zaman, zaman zaman Türkiye'yi de sıkıntıya sokan bazı zorluklarla,
bazı ithamlarla, iddialarla karşılaşılmaktadır. Halbuki, çağdaş hukuk,
delilden, teknik delilden sanığa ve oradan karara ulaşmak gibi yeni bir
anlayışı sergilemektedir. İnanıyorum ki, Adlî Tıp Kurumu, çıkardığımız bu
yasayla, bu görevi de büyük ölçüde ifa edecek güvenilir bir yargının ortaya
çıkmasında önemli bir katkı sağlayacaktır.
Şüphesiz, yasayı çıkarmak önemlidir; ama, yasadan daha önemlisi, belki
en az onunki kadar önemlisi, burada çalışan insanlarımızın özlük haklarıyla
ilgili durumlardır; o noktada, Sayın Koç'un bu kürsüden beyanlarına da aynen
katılıyorum. Esasen, 24 üncü maddeye getirdiğimiz ek ilavelerle, bunu, bir
ölçüde telafi etmeye çalışıyoruz. Kabul etmek gerekir ki, zaten, kamuda
çalışanların tamamıyla ilgili olarak bir ücret dengesizliği olduğu da
aşikârdır. Hükümet olarak da, bu dengesizliğin ortadan kaldırılması noktasında,
zaten, bütçe hesapları, bütçe dengeleri içerisinde bir çalışma
başlatılmaktadır; ama, onu bekleyinceye kadar, burada çalışan insanların, hiç
olmazsa, çalışmalarının karşılığının döner sermayeden giderilmesi, karşılanması
noktasında da, bir önergeyi kabul etmekle, zannediyorum, bu beklentiyi belli
ölçüde karşılamış bulunuyoruz.
Bu kanun, tüm yargı camiasına ve milletimize hayırlı uğurlu olsun.
Hepinize, bu vesileyle teşekkürlerimi ve saygılarımı arz ediyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, çalışmamızın bitim süresine dakikalar kalmıştır;
bu münasebetle, 20 Şubat 2003 Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak üzere,
birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati : 18.50