DÖNEM : 22 YASAMA YILI : 1
T. B. M. M.
TUTANAK
DERGİSİ
CİLT : 5
33 üncü
Birleşim
18 . 2 . 2003 Salı
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Gündemdişi
Konuşmalar
1. - Erzurum Milletvekili İbrahim Özdoğan'ın, strateji, sürdürülebilir
kalkınma ve yayla turizmine ilişkin gündemdışı konuşması
2. - Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun, belediyelerin
sokak aydınlatması çalışmalarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Enerji ve
Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı
3. - İstanbul Milletvekili Birgen Keleş'in, Türk Medenî Kanununun kabul
edilişinin 77 nci yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması ve Adalet Bakanı
Cemil Çiçek'in cevabı
B) Gensoru,
Genel Görüşme, Meclıs Soruşturmasi ve Meclıs Araştirmasi Önergelerı
1. - Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı ve 73 milletvekilinin, tütün
üreticilerinin sorunlarının ve tütün piyasasını düzenleyen 4733 sayılı Kanunun
uygulamalarının araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/40)
2. - Edirne Milletvekili Necdet Budak ve 45 milletvekilinin, yağ bitkileri
tarımı ile bitkisel yağ üretimindeki sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/41)
C) Tezkereler ve
Önergeler
1. - Manisa Milletvekili Hasan Ören'in, (6/120) esas numaralı sözlü
sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/17)
D) Çeşıtlı İşler
1. - Halen başkanlık divanını oluşturmamış bulunan (10/9) esas numaralı
Meclis Araştırması Komisyonunun, toplanacağı gün, saat ve yere ilişkin
Başkanlık duyurusu
IV. - SORULAR VE CEVAPLAR
A) Sözlü Sorular
ve Cevaplari
1. - Balıkesir Milletvekili Ali Kemal Deveciler'in, Karayolu Güvenliği
Yüksek Kurulunun toplantılarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/77)
2. - Manisa Milletvekili Hasan Ören'in, Türk Ticaret Bankası
emeklilerinin maaşlarının ödenmemesine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi
ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı (6/78)
3. - Konya Milletvekili Atilla Kart'ın, Türk Ticaret Bankası
emeklilerinin maaşlarının ödenmemesine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi
ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı (6/79)
4. - Afyon Milletvekili Halil Ünlütepe'nin Afyon SEKA tesislerinin satış
bedeline ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından sözlü soru önergesi
ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı (6/92)
5. - Afyon Milletvekili Halil Ünlütepe'nin, Afyon SEKA işletmesinin
modernizasyonuna ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından sözlü soru
önergesi ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı
(6/93)
6. - Afyon Milletvekili Halil Ünlütepe'nin, Afyon SEKA işletmesinin
özelleştirilmesine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından sözlü soru
önergesi ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı
(6/94)
7. - İzmir Milletvekili Vezir Akdemir'in, AKP Genel Başkanı Recep Tayyip
Erdoğan'ın yurtdışı gezilerine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı (6/101)
8. - İzmir Milletvekili Canan Arıtman'ın, AKP Genel Başkanının yurtdışı
gezilerindeki giderlerin nasıl karşılandığına ilişkin Başbakandan sözlü soru
önergesi ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı
(6/105)
9. - Manisa Milletvekili Hasan Ören'in, sözleşmesiz üretilen
tütünün akıbetine ilişkin Devlet Bakanı
ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif Şener) sözlü soru önergesi ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı (6/121)
B) Yazili
Sorular ve Cevaplari
1. - Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'in, işkence suçlarına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in cevabı (7/63)
2. - Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı'nın, Atatürk Orman Çiftliğine
ilişkin Başbakandan sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı
(7/77)
3. - Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü'nün, Çerkezköy Devlet
Hastanesinin çeşitli sorunlarına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın
cevabı (7/96)
4. - Kırklareli Milletvekili Mehmet Siyam Kesimoğlu'nun, Sakarya-Karasu,
Kırklareli-İğneada kıyı bandı çevre düzeni planına ilişkin sorusu ve
Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki Ergezen'in cevabı (7/98)
5. - Kırklareli Milletvekili Mehmet Siyam Kesimoğlu'nun, Kırklareli'nin
sınır ticaretine ne zaman açılacağına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Kürşad
Tüzmen'in cevabı (7/99)
6. - Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan'ın, muhtarların aylıklarına
ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı
(7/102)
7. - Muğla Milletvekili Ali Cumhur Yaka'nın, Fethiye Devlet Hastanesinin
ne zaman hizmete gireceğine ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın
cevabı (7/108)
8. - Ordu Milletvekili Kazım Türkmen'in, fındık üreticisine verilmesi
planlanan ek fiyata ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun'un
cevabı (7/116)
9. - Konya Milletvekili Atilla Kart'ın, el konulan bedelsiz ithale konu
otomobillere ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen'in
cevabı (7/127)
10. - Konya Milletvekili Atilla Kart'ın, Beyşehir'in SSK Hastanesi ve
Bağ-Kur Şubesi ihtayacına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Murat Başesgioğlu'nun cevabı (7/131)
11. - Konya Milletvekili Atilla Kart'ın,
Beyşehir-Cevizli-Akseki yol yapım projesine ve
Beyşehir-Antalya karayolu ulaşımının Gembos yolu üzerinden yapılmasına
yönelik bir çalışma olup olmadığına ilişkin soruları ve Bayındırlık ve İskân
Bakanı Zeki Ergezen'in cevabı (7/132, 134)
12. - Konya Milletvekili Atilla Kart'ın, Beyşehir Gölü Millî Parkına
ilişkin sorusu ve Orman Bakanı Osman Pepe'nin cevabı (7/133)
13. - Konya Milletvekili Nezir Büyükcengiz'in, havaalanlarına ILS
sistemi yerleştirme çalışmalarına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali
Yıldırım'ın cevabı (7/136)
14. - İstanbul Milletvekili Zeynep Damla Gürel'in, havaalanlarındaki ILS
sistemine ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın cevabı (7/138)
15. - Hatay Milletvekili Züheyir Amber'in, şehit yakınları ve gazilerin
maaşlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı
(7/140)
16. - Kastamonu Milletvekili Mehmet Yıldırım'ın, özelleştirme
kapsamındaki Kastamonu Taşköprü Sigara Kağıdı Fabrikasına ilişkin Başbakandan
sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı
(7/142)
17. - Antalya Milletvekili Atila Emek'in, Gazipaşa Havaalanı projesine
ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın cevabı (7/144)
18. - Hatay Milletvekili Abdulaziz Yazar'ın, uzman erbaşların
sorunlarına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı Vecdi Gönül'ün cevabı
(7/147)
19. - Konya Milletvekili Nezir Büyükcengiz'in, Mevlana Kültür Merkezi
inşaatına ilişkin sorusu ve Kültür Bakanı Hüseyin Çelik'in cevabı (7/156)
20. - Antalya Milletvekili Feridun Baloğlu'nun, Burdur-Antalya demiryolu
projesine ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın cevabı (7/168)
21. - Sinop Milletvekili Engin Altay'ın, Sinop Havaalanının Jandarma
Genel Komutanlığına devrine ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali
Yıldırım'ın cevabı (7/174)
22. - Sinop Milletvekili Engin Altay'ın, Sinop Köy Hizmetleri İl
Müdürlüğünün ihtiyaçlarına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami
Güçlü'nün cevabı (7/175)
23. - Konya Milletvekili Atilla Kart'ın, Konya'da mısır kurutma
tesisleri kurulup kurulmayacağına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı
Sami Güçlü'nün cevabı (7/177)
V. - GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS
ARAŞTIRMASI VE MECLİS SORUŞTURMASI
A) Öngörüşmeler
1. - Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya ve 42 Milletvekilinin, trafik
kazalarına karışan belli bir marka yolcu otobüslerinin teknik kusurları olduğu
ve firmanın mahkeme kararlarına müdahale ettiği iddialarının araştırılması
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/7)
2. - Konya Milletvekili Atilla Kart ve 57 Milletvekilinin, belli marka
yolcu otobüslerinin teknik kusurları olduğu ve Konya Karapınar'daki trafik
kazası sonrası süreçteki nüfuz suiistimali iddialarının araştırılması amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/14)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00 te açılarak üç oturum yaptı.
Birinci Oturum
Oturum Başkanı TBMM Başkanı Bülent Arınç, Kahramanmaraş'ın düşman
işgalinden kurtarılış yıldönümü dolayısıyla Kahramanmaraş halkına selam ve
saygılarını sunduğuna, kurtuluş törenlerinden ve bayramlarından dolayı
kendilerini kutladığına ilişkin bir konuşma yaptı.
Kahramanmaraş'ın düşman işgalinden kurtarılış yıldönümü münasebetiyle
gündemdışı söz talebinde bulunan iki Kahramanmaraş Milletvekiline ve NATO
toplantısıyla ilgili gündemdışı söz isteyen bir milletvekiline, bugünkü
gündemin yoğunluğu dolayısıyla söz verilemediği Başkanlıkça açıklandı.
Genel Kurulun 6 Şubat 2003 Perşembe günkü (bugün) birleşiminde, daha
önce gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve bastırılarak dağıtılan, 51 sıra
sayılı Adlî Tıp Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısının 48 saat geçmeden gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 2 nci sırasına alınmasına
ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.
Türkiye'deki askerî üs ve tesisler ile limanlarda gerekli yenileştirme,
geliştirme, inşaat ve tevsi çalışmaları ile altyapı faaliyetlerinde bulunmak
amacıyla, Amerika Birleşik Devletlerine mensup teknik ve askerî personelin 3 ay
süreyle Türkiye'de bulunmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi okundu.
28 milletvekilince Başbakanlık
tezkeresinin kapalı oturumda
görüşülmesine dair İçtüzüğün 70
inci maddesine göre verilmiş bir önerge bulunduğunun Başkanlıkça açıklanması
üzerine, saat 15.23'te açık oturuma son verildi.
İkinci Oturum
(Kapalıdır)
Üçüncü Oturum
Görüşmeleri kapalı oturumda tamamlanan, Türkiye'deki askerî üs ve
tesisler ile limanlarda gerekli yenileştirme, geliştirme, inşaat ve tevsi
çalışmaları ile altyapı faaliyetlerinde bulunmak amacıyla, Amerika Birleşik
Devletlerine mensup teknik ve askerî personelin 3 ay süreyle Türkiye'de
bulunmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresinin, elektronik cihazla yapılan açık
oylamadan sonra, kabul edildiği açıklandı.
Basın ve Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların
Ertelenmesine Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 2.1.2003 Tarihli ve
4779 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir
Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/432) (S. Sayısı: 37) üzerindeki görüşmeler tamamlandı, elektronik cihazla
yapılan açık oylamadan sonra, kabul edilip, kanunlaştığı açıklandı.
Oturum Başkanı TBMM Başkanı Bülent Arınç, Kurban Bayramına sağlık, sevgi ve hoşgörü içerisinde
kavuşulmasını, bayramın, ülkemiz ve bölgemizdeki savaş bulutlarını dağıtmasını,
barış, huzur ve mutluluk içerisinde güzel günlere vesile olmasını temenni eden
bir konuşma yaptı.
18 Şubat 2003 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime
19.06'da son verildi.
Bülent Arınç |
|
|
Başkan |
|
|
|
Yaşar Tüzün |
Enver Yılmaz |
|
Bilecik |
Ordu |
|
Kâtip Üye |
Kâtip Üye |
No. : 47
II. - GELEN
KÂĞITLAR
7 . 2 . 2003
Cuma
Sözlü Soru
Önergeleri
1. - Antalya Milletvekili Osman Özcan'ın, muhtarlar ile
köy ihtiyar heyeti üyelerinin özlük haklarına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü
soru önergesi (6/191) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.2.2003)
2. - Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun,
doğrudan gelir desteği ödemelerine ilişkin Devlet Bakanından (Ali Babacan)
sözlü soru önergesi (6/192) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.2.2003)
3. - İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, ruh ve sinir
hastalıkları hastanelerindeki güvenlik sorunlarına ilişkin Sağlık Bakanından
sözlü soru önergesi (6/193) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.2.2003)
4. - İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, satılan
İzmir-Gaziemir sosyal konutlarının tapularının ne zaman verileceğine ilişkin
Bayındırlık ve İskan Bakanından sözlü soru önergesi (6/194) (Başkanlığa geliş
tarihi: 5.2.2003)
5. - Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan'ın yapımı
süren Karaçal Barajına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru
önergesi (6/195) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.2.2003)
6. - Antalya Milletvekili Tuncay Ercenk'in, Antalya
İlinin hastane ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/196)
(Başkanlığa geliş tarihi: 5.2.2003)
7. - Adana Milletvekili Kemal Sağ'ın, Adana Şakirpaşa
Havalimanının ikinci pist ihtiyacına ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru
önergesi (6/197) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.2.2003)
8. - Adana Milletvekili Kemal Sağ'ın, taksilerin
zorunlu trafik sigortası primlerine ilişkin Devlet Bakanından (Ali Babacan)
sözlü soru önergesi (6/198) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.2.2003)
9. - Adana Milletvekili Kemal Sağ'ın, İskenderun Demir
ve Çelik Fabrikasına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi
(6/199) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.2.2003)
10. - Adana Milletvekili Kemal Sağ'ın, Adana İlindeki
göç almadan kaynaklanan sorunlara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi
(6/200) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.2.2003)
11. - Zonguldak Milletvekili Nadir Saraç'ın, Çatalağzı
Termik Santralına ilave ünite yapılması kararına ilişkin Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/201) (Başkanlığa geliş tarihi:
5.2.2003)
12. - Hatay Milletvekili Gökhan Durgun'un, İSDEMİR'in
ERDEMİR'e devrine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif
Şener) sözlü soru önergesi (6/202) (Başkanlığa geliş tarihi: 6.2.2003)
Yazılı Soru
Önergeleri
1. - Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun,
son beş yıldaki ortaöğretim ve üniversite mezunlarına ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/226) (Başkanlığa geliş tarihi: 6.2.2003)
2. - Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun,
son beş yılda kamuda işe alınan personele ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Mehmet Ali Şahin) yazılı soru önergesi (7/227) (Başkanlığa
geliş tarihi: 6.2.2003)
3. - İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu'nun, 3628
sayılı Kanun kapsamındaki bazı kişilerin mal beyanında bulunup bulunmadığına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/228) (Başkanlığa geliş
tarihi: 6.2.2003)
4. - Tekirdağ Milletvekili Mehmet Nuri Saygun'un,
Tekirdağ-Muratlı'daki Atatürk Evi Müzesinin restorasyonuna ilişkin Kültür
Bakanından yazılı soru önergesi (7/229) (Başkanlığa geliş tarihi: 6.2.2003)
5. - Adana Milletvekili Tacidar Seyhan'ın,
valiliklerdeki geçici işçilerin sigorta primlerinin yatırılma yöntemine ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/230) (Başkanlığa
geliş tarihi: 6.2.2003)
6. - Adana Milletvekili Tacidar Seyhan'ın, 2002 yılı
faiz dışı fazla ve bütçe açığının ekonomiye etkilerine ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/231) (Başkanlığa geliş tarihi: 6.2.2003)
7. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, AKP Genel
Başkanıyla ilgili bazı iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/232) (Başkanlığa geliş tarihi: 6.2.2003)
No. :
48
17 . 2 . 2003
Pazartesİ
Tasarılar
1. - Karayolları Trafik Kanunu ile Sigorta Murakabe
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/525) (Plan ve Bütçe ve
Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
3.2.2003)
2. - Uzman Erbaş Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı (1/526) (Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 3.2.2003)
3. - Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/527) (Millî Savunma Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 3.2.2003)
Teklifler
1. - Malatya Milletvekili Muharrem Kılıç'ın; Malatya'da
Büyükşehir Belediyesi Kurulması Hakkında Kanun Teklifi (2/71) (İçişleri ve Plan
ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2003)
2. - İzmir Milletvekili Türkan Miçooğulları'nın; Devlet
Memurları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/72) (Plan ve
Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2003)
3. - İzmir Milletvekili Bülent Baratalı'nın; Devlet
Memurları Kanunu ile Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/73) (İçişleri ve Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2003)
4. - İzmir Milletvekili Bülent Baratalı'nın; Devlet
Memurları Kanunu ile Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/74) (İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2003)
5. - Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün ve 60
Milletvekilinin; Yükseköğretim Kurumları Teşkilat Kanunu ile 78 ve 190 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
(2/75) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2003)
Rapor
1. - 16.1.2003 Tarihli ve 4792 Sayılı Vergi Barışı
Kanunu ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha
Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/520) (S. Sayısı: 53) (Dağıtma tarihi: 17.2.2003) (GÜNDEME)
Sözlü Soru
Önergeleri
1. - İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, taksici
cinayetlerine ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/203)
(Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2003)
2. - Manisa Milletvekili Ufuk Özkan'ın, ülkemizin
rüzgâr enerjisi potansiyeline ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından
sözlü soru önergesi (6/204) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2003)
3. - Van Milletvekili Mehmet Kartal'ın, Van'daki
elektrik hatlarının yenilenme ihtiyacına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından sözlü soru önergesi (6/205) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2003)
4. - Van Milletvekili Mehmet Kartal'ın, özelleştirme
kapsamındaki Van Sümerbank Kundura Fabrikasına ilişkin Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif Şener) sözlü soru önergesi (6/206)
(Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2003)
5. - Van Milletvekili Mehmet Kartal'ın, Van-Muradiye İl
Özel İdaresi sosyal konutlarına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi
(6/207) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2003)
6. - Yozgat Milletvekili Emin Koç'un, fotoğrafını
okullara astıracağı iddialarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru
önergesi (6/208) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2003)
7. - Malatya Milletvekili Muharrem Kılıç'ın, İnönü
Üniversitesi Turgut Özal Tıp Merkezinin kadro sorununa ilişkin Maliye
Bakanından sözlü soru önergesi (6/209) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2003)
No. :
49
18 . 2 . 2003 SalI
Meclis
Araştırması Önergeleri
1. - Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı ve 73
Milletvekilinin, tütün üreticilerinin sorunlarının ve tütün piyasasını
düzenleyen 4733 sayılı Kanunun uygulamalarının araştırılması amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/40) (Başkanlığa geliş tarihi:
4.2.2003)
2. - Edirne Milletvekili Necdet Budak ve 45
Milletvekilinin, yağ bitkileri tarımı ile bitkisel yağ üretimindeki sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/41) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2003)
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma Saati
: 15.00
18 Şubat 2003
Salı
BAŞKAN :
Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER
: Suat KILIÇ (Samsun), Türkan MİÇOOĞULLARI (İzmir)
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 33 üncü
Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.
Sayın milletvekilleri, görüşmelere başlamadan önce,
6.2.2003 tarihli 32 nci Birleşimde yapılan kapalı oturuma ait tutanak özetinin,
İçtüzüğün 71 inci maddesine göre okunabilmesi için kapalı oturuma geçmemiz
gerekmektedir.
Bu nedenle, sayın milletvekilleri ile Genel Kurul
salonunda bulunabilecek yeminli stenograflar ve yeminli görevliler
dışındakilerin salonu boşaltmalarını rica ediyorum.
Tutanak özeti okunduktan sonra, açık oturuma geçilecek
ve görüşmelere devam edilecektir.
Sayın idare amirlerinin, bu konuda yardımcı olmalarını
ve salon boşaldıktan sonra Başkanlığa haber vermelerini rica ediyorum.
Kapalı oturuma geçiyoruz.
Kapanma Saati
: 15.03
İKİNCİ OTURUM
(İkinci Oturum kapalıdır)
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati
: 15.18
BAŞKAN :
Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER
: Suat KILIÇ (Samsun), Türkan MİÇOOĞULLARI (İzmir)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 33 üncü Birleşiminin -kapalı oturumdan sonraki- Üçüncü Oturumunu
açıyorum.
Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma gündemdışı söz
vereceğim.
Konuşma süreleri 5'er dakikadır.
Hükümet bu konuşmalara cevap verebilir. Hükümetin cevap
süresi 20 dakikadır.
Gündemdışı ilk söz, strateji, sürdürülebilir kalkınma
ve yayla turizmi ko-nularında söz isteyen, Erzurum Milletvekili İbrahim
Özdoğan'a aittir.
Buyurun Sayın Özdoğan. (AK Parti sıralarından alkışlar)
III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Gündemdişi
Konuşmalar
1. - Erzurum Milletvekili İbrahim
Özdoğan'ın, strateji, sürdürülebilir kalkınma ve yayla turizmine ilişkin
gündemdışı konuşması
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; konuşmama başlarken, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Son yıllarda, belki de, yönetim literatüründe en çok
kullanılan kavramlardan birisi de "strateji" kelimesidir. Strateji,
kelime anlamı bakımından "sevk etme, yöneltme, gönderme, götürme"
demektir. Kelimenin eski Yunan generallerinden Strategos'un bilgi ve sanatına
atfen kullanıldığı sanılmaktadır. Bazı kaynaklarda ise stratejinin, Latince
yol, çizgi ve nehir yatağı anlamındaki "stratum"dan geldiği
belirtilmektedir. Her iki tanımda da istikamet göstermeye atıf yapılmıştır.
Strateji bilimsel bir disiplin olarak gelişmesini
askerî alanda gerçekleş-tirmiş, daha sonra sosyal ve ekonomik alanlarda
kullanılmaya başlanmıştır. Bütün gelişmiş ve verimli çalışan toplumlarda
kendilerine has bir strateji geliş-tirme merkezi bulunmaktadır. Bugün Japonya,
Güney Kore, Singapur ve daha pek çok ülke, gelecekle ilgili ülke stratejilerini
oluşturmak için büyük kaynak-lar ayırmaktadırlar. Kentler de bu çalışmalardan
etkilenmektedir. Kentlerimiz için de böyle uygulama yapılabilir. Bunun ilk
adımı, kent meclisleri adına ça-lışabilecek "kent için strateji geliştirme
merkezi" kurulabilir. Bu merkez, ba-ğımsız çalışabilecek bir öneri
hazırlama birimi olabilir; böylece, bu merkez, bir düşünce üretme ve geliştirme
merkezi olabilir.
Sonuç olarak: Geleceğe yön verme adına sistematik
analizler içeren strateji, yapılan işlerin rasyonel değerlendirmesini kapsar.
Strateji geliştirme ve yaşatma satranç oyununa benzerken, stratejisiz hayat zar
atmaya benzer. Birinde her adımı bilgi yönlendirirken, diğerinde ise her şey
şansa bağlıdır.
Sürdürülebilir kalkınmanın temelinde kaynakların
korunması ve geliştirilmesi bulunmaktadır. Kaynakların sürekli olarak korunarak
değerlendirilmeleri, özellikle yenilenebilen kaynakların kendilerini yenileme
sınırları aşılmadan kalkınmaya destek olabilmeleri, çevreyi koruyan kalkınma
felsefesinin temelini oluşturmaktadır. Sürdürülebilirlik bir toplumun,
ekosistemin ya da sürekliliği olan herhangi bir sistemin işlerini kesintisiz,
bozulmadan, aşırı kullanımla tüketmeden ya da sistemin hayatî bağı olan ana
kaynaklara aşırı yüklenmeden sürdürülebilmesi yeteneği olarak tanımlanmaktadır.
Turizm olgusu ise büyük ölçüde çevre kalitesine
bağlıdır; ancak, çevre kalitesini olumsuz etkileyen etmelerin başında turizm
gelmektedir. İnsanın doğayı kendi çıkarları doğrultusunda tüketmesi sonucu
doğanın insana yenik düşmesine karşın, aslında yenilen insandır. İnsan, kendi
hayatı için gerekli olan hayatî kaynakları, varlığını sürdürebilme olanaklarını
hızla tüketmekte ve dolayısıyla, kendi tükenişini hazırlamaktadır.
Sürdürülebilir turizmin ilkeleri şunlardır: Talebe göre
değil, arza göre turistik düzenlemelerin yapılması; önceliklerin yerel halka
verilmesi; oniki ay turizm; toplutaşıma; toplumsal katılım; temiz enerji
kullanımı; eylem durumunda dinlenme; gerçek hayatın sahnelenmesi; mevcut yapı
stokunun kullanımı; toplumsal ve kültürel kimliğin korunması; turizm
yatırımlarının esnek, gelişmeye açık ve uzun vadeli olması olarak
sıralanabilir.
Bu ilkeler doğrultusunda sürdürülebilir turizmin amacı,
turizm olayını çevreye, topluma, tarihsel, doğal ve kültürel varlıklara zarar
vermeden, bölge ekonomisine ve toplumsal yaşantıya katkıda bulunacak biçimde
geliştirmektir.
Bu, şunlar olabiliyor: Tarihsel, doğal ve kültürel
varlıklar ile çevreyi ve toplumu korumak; tarihsel, doğal ve kültürel
varlıkları turizme kazandırmak; turizmi çeşitlendirmek ve mevsimlere yaymak;
turizm gelirlerini artırmak; ulaşım olanaklarını kolaylaştırmak; altyapı ve
hizmet sorunlarını çözmek; turizm sektöründeki işgücünün niteliğini ve
niceliğini artırmak; turizm sektöründeki yatırım olanaklarını geliştirmek;
turizm amaçlı tanıtım ve pazarlama etkinliklerini artırmak.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özdoğan, lütfen konuşmanızı
tamamlayınız.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Sürdürülebilir turizmin
amacına ulaşabilmesi için, sürdürülebilir turizm ilkeleri doğrultusunda, uzun
dönemli değişimleri öngörerek, eldeki kaynak ve olanakların en etkin ve verimli
bir biçimde kullanılmasına yönelik bir yöntem geliştirilmiştir.
Geliştirilen yönteme göre, sürdürülebilir turizm süreci
2 alt süreçten oluşmaktadır:
1- Sürdürülebilir turizm hazırlık süreci.
2- Sürdürülebilir turizm uygulama süreci.
Öneri yöntem, her iki ana aşamayı da kapsamaktadır.
Sürdürülebilir turizm süreci içerisinde, süreci oluşturan tüm bileşenlerin
birbirleriyle olan ilişkilerinin ve zamana bağlı olarak çıkması olası
değişmelerin tam olarak ifade edilebilmesi amacı geliştirilmiştir.
Turistik düzenlemeler, çoğunlukla turistik talebe göre
biçimlendirilmeye çalışılmakta ve kaynaklar zorlanmaktadır. Zorlanan kaynaklar,
kısa vadede kâr getirse de, uzun vadede tam bir çöküşe neden olmaktadır.
Turistik bölge olarak kabul edilen alanın turizm
açısından önem taşıyan tüm özellikleri doğrultusunda yapılacak kademelenme, hem
yatırımların hem de kullanıcıların bireysel veya grupsal programlarının
optimizasyonu açısından önem taşımaktadır.
Turistik bölgenin kullanıcıları, turistlerle birlikte
yerel halktır. Bu nedenle, tanıtım programının hedefleri içerisinde yerel
halkın da olması gerekmektedir. Yerel halk, turizm konusunda, bir sonraki kuşak
hedef alınarak bilinçlendirilmelidir. Ev sahibi kavramının, gerçek anlamda,
yerel halk tarafından benimsenmesi, bu bilinçlendirme sürecinin ilk ve önemli
aşamasıdır.
BAŞKAN - Sayın Özdoğan, lütfen, tamamlar mısınız.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.
Klasik ekonomilerde büyümenin önkoşulu, daha fazla
kaynak kullanarak, daha fazla üretmek ve daha fazla tüketmektir. Kaynakların
tükenmesi konusunda, önce kalkınalım, daha sonra sorunları çözeriz yaklaşımı
hâkimdir. Bu yaklaşım sonucunda, kısa vadede gelişmişlik, uzun vadede
tükenmişlik bizi beklemektedir.
Turizmimizin de bu çerçevede ele alınmasını sayın
hükümetten istirham ediyor; tekrar, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Özdoğan, teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, gündemdışı ikinci söz,
belediyelerimizin sokak aydınlatması çalışmaları hakkında söz isteyen, Malatya
Milletvekili Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu'na aittir.
Buyurun Sayın Aslanoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
2. - Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu'nun, belediyelerin sokak aydınlatması çalışmalarına ilişkin
gündemdışı konuşması ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in
cevabı
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Başkan, Yüce
Meclisin çok değerli üyeleri; hepinizin geçmiş bayramını kutluyor, bayramların
hepimiz için sağlık, mutluluk ve huzur dolu geçmesini diliyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye'de, 16 büyükşehir
belediyesi, büyükşehir belediyelerine bağlı 58 ilçe belediyesi, büyükşehir
belediyelerine bağlı 31 alt belediye, 65 il belediyesi, 792 ilçe belediyesi, 2
254 belde belediyesi olmak üzere toplam 3 216 belediye vardır. Belediyelerde
171 000'i memur, 106 000'i işçi ve 1 300'ü de sözleşmeli olmak üzere yaklaşık
280 000 kişi çalışmaktadır. Türkiye'de 81 ilimizde özel idare vardır. Burada 8
000 memur, 760 işçi ve 53 sözleşmeli personel olmak üzere toplam 8 813 kişi
çalışmaktadır.
23.5.2002 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan ve
12.4.2002 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla, 1.1.2003'ten itibaren genel
aydınlatma giderlerinin belediye sınırları içerisinde belediyelerden, belediye
sınırları dışında il özel idare bütçesinden karşılanacağı kararı alınmıştır.
TEDAŞ tarafından, bu uygulama 1.1.2003'ten itibaren sessizce başlatılmış ve
sokak aydınlatmaları için trafolara sayaç takma işlemleri tamamlanmıştır ve
şubat ayından itibaren belediyelere ve özel idarelere faturaları
gönderilecektir.
İller Bankasınca, her ay, Maliye Bakanlığı kanalıyla
toplanan devlet gelirlerinin yüzde 6'sı belediyelerimize aktarılmaktadır. Bu
kaynakların toplamı ise, yıllık yaklaşık 3 katrilyondur. Aylık olarak ise
yaklaşık 240-250 trilyon kaynak, belediyelerimize aktarılmak üzere İller
Bankasına gönderilmektedir; ancak, belediyelerimizin, İller Bankasına yaklaşık
300 trilyon, SSK, Emekli Sandığı ve diğer kamu kurumlarına yaklaşık 2 katrilyon
borcu mevcuttur. Belediyelerimize ödenmek üzere aktarılan kaynaklardan, bu
borçlar nedeniyle, her ay yaklaşık 80 trilyon kesinti yapılmaktadır ve belediyelerimize, İller Bankası
tarafından ayda yaklaşık 160-170 trilyonluk bir ödeme yapılmaktadır. Ayrıca,
belediyelerimizin İller Bankasına olan borçları için, her ay, İller Bankasının
bankalardan aldığı kaynağın üzerine en az yüzde 10-15 spread koyularak,
yaklaşık aylık yüzde 7-8 oranında bir faiz yürütülmektedir; bu faizler,
belediyelerin borçlarını ödemelerini imkânsız hale getirmektedir. Diğer taraftan, belediyelerimizin SSK ve
Emekli Sandığına olan borçları nedeniyle de, yine, aylık yüzde 7 faiz
uygulanmaktadır. Bugün, 3 216 belediyenin özellikle 3 000 civarındaki kısmı,
aldığı parayla, İller Bankası kaynaklarıyla, işçilik ücretlerini ödeyemez
haldedir. Özellikle hiçbir gelir kaynağı olmayan ilçe ve belde belediyelerine,
bu uygulamayla büyük haksızlıklar yapılmakta ve belediyelerimizin yörelerine
hizmet etme imkânı ortadan kalkmaktadır.
Ayrıca, belediyelerimizin borçlu olduğu kamu kurumları,
işin en kolayını, icra takibi yapmakta ve icra takibiyle, belediyelerimizin
İller Bankasındaki alacaklarına haciz koymakta ve bir seferde kesmek
istemektedirler. Belediyelerimiz işçi ücretlerini ödeyemiyorlar, işçilerine
aylık 50-60 000 000 lira avans veriyorlar ve çoğu belediyemizin işçileri ayda
60-70 000 000 lirayla idare eder hale gelmiştir. Belediyeler, işçilerine önemli
miktarda borçlu. Ayrıca, haciz gelen bir borçluya, İcra ve İflas Kanunu gereği
en az 4 taksit yapılmaktadır; fakat, kamu kurumları ve İller Bankası, tüm
belediyelerden bir seferde kesmek istiyor ve belediyelere yaşam hakkı
vermiyorlar; onun için, özellikle kamu kurumlarına borçlu belediyeler hiçbir
hizmet üretemiyor ve hiçbir iş yapamıyorlar.
2001 yılı sonu rakamlarına göre, Türkiye'de 97 milyar
kilovat/saat enerji tüketilmiştir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu, lütfen konuşmanızı tamamlar
mısınız.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Toparlıyorum...
Sokak aydınlatmalarında ise 4,8 milyar kilovat/saat
enerji tüketilmektedir. Sokak aydınlatmaları için, belediyelerden yaklaşık 600
trilyon liralık bir kaynak çıkacaktır; yani, belediyelere 600 trilyon liralık
ilave yük getirilmektedir; başka bir deyimle, belediye ve özel idarelere, 2003
yılında, yaklaşık 600 trilyonluk bir yük gelecektir. Kaynakları yetersiz olan
ve hizmet veremeyen belediyelerimiz, bu yükü nasıl kaldıracaktır? Acaba, hangi
kaynakla bu paraları ödeyebilecektir; yoksa, yüklü miktarda borçlu oldukları
kamu kuruluşlarına, bir de TEDAŞ mı eklenecektir? TEDAŞ, alamayacağı bir
parayı, defterinin alacak hanesine mi yazacaktır; yoksa, belediyeler, gasp ve
kapkaç çetelerinin cirit attığı şehirlerimizde sokak lambalarını söndürecekler
midir?
Özel idareler, kendi yörelerinde bugün için
devlet-vatandaş işbirliğiyle yapılan, özellikle köylere yönelik içmesuyu,
kanal, yol ve diğer hizmetlerde en önemli kaynaktır ve son derece başarılı
çalışmalar yapmaktadır. Özel idarelerin bu kaynaklarının bir kısmı elektrik
bedeli olarak TEDAŞ'a giderse, köyleri ışıksız bıraktığımız gibi, diğer
hizmetlerde de karanlığa gömeceğiz.
Yerel yönetimler yasasının bir an önce çıkarılmasının
ne derece önemli olduğunu, tüm milletvekillerimizin dikkatine bir kez daha
sunuyorum; ancak, mevcut 16 büyükşehir belediyesinin, büyükşehir olma
standartlarının tekrar gözden geçirilmesi gerekmektedir. Malatya Belediyesinin
neden aynı statüye alınmadığını bilmek istiyoruz; yoksa, bizim boyumuz mu
kısa?! Ancak, mevcut koşullarda en az 4-5 büyükşehir belediyesinin standardının
üstünde olan Malatya Belediyesinin hakkının teslim edilmesi gerekiyor.
Diğer taraftan, TEDAŞ tarafından son günlerde çalışması
yapılan coğrafî bölgesel uygulamayla, bölgelerin kayıp-kaçaklarına göre o
bölgedeki elektrik fiyatlarının belirleneceği söylenmektedir. Siz, İzmir veya
Manisa'daki bir iplik fabrikasına kilovat/saatini 5,23 sente sattığınız
enerjiyi, doğu bölgesinde 8,9 sente satarsanız, bu fabrikaların kapısına kilit
vurursunuz.
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu...
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum Sayın
Başkanım.
BAŞKAN - Lütfen...
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - İzmir'deki iplik
fabrikasıyla doğudaki iplik fabrikası aynı enerjiyi tüketmiyor mu? Doğudaki
fabrikaların hepsine yarın sabah kilit vurmayalım, doğudaki insanların
ekmeğiyle oynamayalım ve doğuda ekmek kapısı olan fabrikalara ve işyerlerine
değil, kaçak elektrik kullanan herkese kilit vuralım.
Hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Aslanoğlu.
Gündemdışı konuşmaya, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı
Sayın Hilmi Güler cevap verecektir.
Sayın Bakan, buyurun. (AK Parti sarılarından alkışlar)
Sayın Bakan, süreniz 20 dakika.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER
(Ordu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum
ve geçmiş bayramınızı tebrik ediyorum.
Şimdi, konuya ilişkin olarak, Cumhuriyet Halk Partisi
Malatya Millet-vekili Sayın Mevlüt Aslanoğlu'nun ileri sürdüğü, belediyelerden
aydınlatmay-la ilgili istenen ödemeler konusuna bir açıklık getirmek istiyorum.
Daha evvelden TEDAŞ tarafından çıkarılan Ücretsiz ve
Tarife Altı Uygulama Yönetmeliğine göre, bu aydınlatmalar, cadde, sokak ve
ibadethanelere bedelsiz olarak yapılıyordu; ancak, 23 Mayıs 2002 tarihinde
24763 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla, bu değiştirilmiştir ve netice olarak
da, yukarıda belirtilen abone gruplarına ölçü sistemleri tesis edilmesi ve
belediye sınırları içerisinde belediye, belediye sınırları dışında ilgili il
özel idaresinin bütçesinden, ibadethanelerin yıllık giderleri için ise Diyanet
İşleri Başkanlığı bütçesinden karşılanması öngörülmüştür. Ancak, Hazine
Müşteşarlığımız, 2002 yılına ait ölçülebilen elektrik bedellerini görev zararı
olarak karşılamış, 2003 yılından itibaren ise, bunun, kuruluşların bütçesinden
karşılanacağını belirtmiştir; ancak, konuyla ilgili karışıklıkları da göz önüne
alarak -çünkü, bununla ilgili sayaç takılması ve bazı hazırlıkların yapılması
zaman alacağı için- biz, Bakanlığımızca bir kararname hazırlanması önerisinde
bulunduk ve bunu Bakanlar Kuruluna ilettik. Burada, bunların Hazinece
karşılanmasını önerdik; çünkü, şu anda mevcut sistemin hazırlıksızlığı söz
konusudur. Bu sayaçların takılması, ölçüm aletlerinin takılması belli bir zaman
alacaktır. Ayrıca da belediyelerle Bakanlığımız arasında ve valilikler arasında
bu konuda, bizden önce açılmış bulunan 29 tane dava vardır. Bunun zorluğunu ve
uygulama güçlüğünü göz önüne alarak, biz, bunun için bir kararname hazırladık,
şu anda imzada. Ayrıca da, Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu, 2003 yılının 31
Aralığına kadar bunların alınmamasını ifade eden, sayaçların takılmasını tehir
ettiğini ifade eden bir kararname yayımlamıştır. Bu karar gereğince, 1 Ocak
2004 tarihine kadar bunun takılması tehir edilmiştir. Bu, 11.8.2002 tarih ve
24483 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan EPDK Elektrik Tarifeleri Yönetmeliğinin
geçici 5 inci maddesi gereğince yayımlanmıştır. Dolayısıyla, burada bu yıl için
böyle bir ödeme söz konusu değildir; bunu zaten bildiriyoruz. Ayrıca, herhangi
bir karışıklığa mahal vermemek için bununla ilgili bütün birimlere yazıyla da
bunu ifade ettik. Aslında, bunu açıklamamıza gerek de yoktu; ama, vaki yanlış
anlamaları gidermek için bunu yaptık. Dolayısıyla, bununla ilgili herhangi bir
ödeme, hele böyle 600 trilyon filan gibi bir ödeme söz konusu değildir.
Belediyelerin sıkıntılarını da bildiğimiz için, özellikle kolaylıklar getirmeye
çalışırken, böyle bir yükü kesinlikle düşünmüyoruz. Bununla ilgili gerekli
açıklamaları, zamanı geldiğinde çeşitli ortamlarda defalarca yaptık, böyle bir
şey söz konusu değil.
Bununla ilgili olarak, biz, Bakanlığımız olarak,
aslında, bu tehir etme olayını da bir çözüm olarak görmüyoruz. Biz, köklü
çözümler arayan bir hükümetiz ve Bakanlığımız da bu konuya köklü çözümler
getirmek durumundadır. Bununla ilgili olarak değişik çalışmalar içindeyiz.
Bunların içinde, önce enerjiyi alırken, kazanmak anlamında girdileri
ucuzlatmaya çalışıyoruz. Bununla ilgili bütün anlaşmaları masaya yatırdık.
Bilhassa, doğalgaz alımı konusunda yaptığımız çalışmalar belli bir noktaya
gelmiş bulunuyor ve bununla ilgili gerek Turusgaz konusunda gerekse Mavi Akım
ve doğrudan doğruya batıdan gelen doğalgaz -ki, biz, üç ayrı kalemle, üç ayrı
fiyatla doğalgaz alıyoruz- bunları tek fiyata indirmeye çalışıyoruz; bununla
ilgili ciddî çalışmalarımız var ve yaptığımız çalışmalarla da, farklı boyutlara
ulaşan incelemelerin sonuna doğru yaklaşmak üzereyiz ve önümüzdeki hafta bir
grup Rus yöneticiyle önemli bir toplantı yapacağız. Onun neticesi net bir
şekilde ortaya çıktığında, sizlere bunu arz etmekten mutluluk duyacağım; olumlu
bir gidişat var bu konuda.
Bu arada, kayıp-kaçak oranı konusunda ciddî
çalışmalarımız var. Bu çalışmalarda, maalesef, bölgeler arasında farklı
uygulamalarla, hatta, sektörler arasında farklı tablolarla karşılaşıyoruz ve
genellikle, burada, güneydoğu ve doğu bölgelerinde oran yüksek gibi gözüküyor;
ama, İstanbul'da da, Ankara'da da, maalesef, ödemeyen birimlerle karşı
karşıyayız ve bunların sosyal yönü kadar, işin ekonomik ve adlî boyutu üzerinde
de ciddî çalışmalarla buna çözüm bulmaya çalışıyoruz.
Bunlar, tabiî, yılların birikimi. Şu anda TEDAŞ'ın
tahsil edilemeyen alacakları var; bunların üzerine gidiyoruz ve bunlarla ilgili
köklü çalışmalar içindeyiz. Bunların sonucu ortaya çıktığında, zaten, sizlere
bunları ifade edeceğiz, açıklayacağız, sunacağız.
Bu arada, enerji politikasında köklü çalışmalar
yürütüyoruz. Daha önceki çalışmalarda, maalesef, çok net olmayan hatta
politikası olmayan bir enerji sistemimizden bahsetmenin mümkün olduğu bir tabloyla
karşı karşıya kaldık. Çünkü, bizim kaynaklarımız büyük ölçüde yabancı
kaynaklara bağlı ve 2020 yılında, eğer böyle giderse, yüzde 78-80 dışa bağımlı
olacağız. Bizim çalışmamız ise, bizim, parti olarak, hükümet olarak ele
aldığımız çalışmadaki ana unsur ise, millî kaynaklarımıza bağlı bir enerji
politikasıdır. Bununla ilgili olarak da, zaten, Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanlığı diye anılan bakanlığımızda, biz, enerji politikamızı tabiî kaynaklar
üzerine bina edeceğiz. Bununla ilgili çalışmalarda da ana unsur, su ve kömürle
birlikte, aramalarına ağırlık vereceğimiz doğalgaz ve petrol üzerine olacaktır.
Biz, şu anda, bilhassa su konusunda, yerli kaynaklarımızın yüzde 35'ini
kullanıyoruz, yüzde 65'ini kullanmıyoruz. Yaptığımız hesaplamalara göre,
kullanmadığımız, denize dökülen suyun enerji değeri yılda 3,5-4 milyar dolardır. Bunun dışında, erozyonla ve
sulamayla kaybettiğimiz ekonomik değeri burada zikretmiyorum; sadece, denize
döktüğümüz suyun enerji değeri 3,5-4 milyar dolardır.
Burada, doğalgaza bağlı bir politika, maalesef,
uygulanmış. Bu noktada da elektrik üretimine baktığımız zaman, tüketim değeri
açısından, yüzde 43 doğalgaz, yüzde 26 hidrolik, yüzde 22'de kömür üzerine
kurulan bir sistemimizin olduğunu, geriye kalanın ise, fuel-oil üzerine,
motorin üzerine dayanan bir enerji politikasının olduğunu görüyoruz. Bu, yanlış
bir politikadır ve biz, bunu düzeltmek durumundayız. Bizim örnek olarak
aldığımız veya girmeye çalıştığımız Avrupa Birliğinde ise, bu, ortalama olarak,
beş büyük sütun üzerine oturmaktadır. Bunlardan biri kömürdür yüzde 25; 3 tane
yüzde 20 var, hidrolik, nükleer ve doğalgaz; bir de, yüzde 15 civarında olan,
rüzgâr, jeotermal enerji ve güneş enerjisi üzerine kurulmaktadır. Biz, en
azından, enerji politikamızı böyle beş sütun üzerine oturtmayı ve böylece,
ülkemizi dışa bağımlılıktan kurtarmayı düşünüyoruz; çünkü, geleceğimiz, yerli
kaynaklarımız ve millî kaynaklarımız üzerinde oturmalıdır. Bununla ilgili
olarak da, dışa bağımlılığımızı mutlaka azaltmak durumundayız.
Yine, hükümetimizin diğer hükümetlerden farkı, bununla
ilgili araştırmaya ve geliştirmeye verdiği önemdir. Bu konuda araştırma ve
geliştirmeyle ilgili olarak, yine, tabiî kaynaklara bağlı olarak, bilhassa bor
üzerinde ciddî çalışmalarımız var, borun enerjide kullanılmasıyla ilgili
olarak, bor araştırma enstitüsü kanunu tasarısını bu ay içerisinde Bakanlar
Kuruluna ve Meclise iletmiş olacağız; bunun son aşamasına geldik. Borun,
hidrojen enerjisi üreten tarzda araştırılmasına birinci önceliği vereceğiz;
borun aynı zamanda uç ürünlerine de ağırlık veren bir politikayla, hem enerjiye
hem de uç ürünlerine ağırlık veren bir politikayı burada uygulayacağız.
Onun dışında, toryumla ilgili çalışmamız belli bir
noktaya gelmiştir. Dünya bilinen toryum rezervinin yüzde 53'üne sahip olan
ülkemiz, toryumu nükleer enerji üretmekte kullanmak üzere araştırma ve
geliştirmeye dayalı bir yol izlemektedir. Bu araştırma ve geliştirmenin
sonucunda, biz, gene, millî kaynaklarımıza, ulusal kaynaklarımıza bağlı bir
nükleer enerji uygulamasına inşallah geçeceğiz. Bunun da şerefi, gene bu
Parlamentoya, bu hükümete ait olacaktır.
Kayıp-kaçak oranıyla ilgili olarak da çok ciddî bir
çalışma başlatıyoruz. Bu çalışmanın sosyal ayağı da olacaktır; çünkü, burada,
ödeyemeyen insanların niye ödeyemediğini de incelememiz lazım, bununla ilgili
ayrı bir çalışma içindeyiz. Onun dışında, işin adlî boyutunu, idarî boyutunu
ele alan kısmıyla ilgili olarak da özel birimler kurduk; burada da yoğun bir
uygulamayla kayıp-kaçağın önüne geçeceğimize inanıyoruz ve bu noktada da çok
kararlıyız. Çünkü, bu işin içinde haksız rekabet var, bu işin içinde kul hakkı
var, bu işin içinde, aynı zamanda, etik değerlerin zorlanması var. Bununla
ilgili ciddî çalışmaları sürdürüyoruz; çünkü, bilhassa üretim konusunda kaçak
elektrik kullanarak haksız rekabette bulunan kişilerin de bu haksız
kazançlarının önüne geçmek durumundayız. Aynı zamanda, bu, bütçemize de vergi
açısından büyük bir yük getirmektedir, bunun önüne mutlaka -ciddî bir şekilde-
geçeceğiz. Bununla ilgili zamana bağlı bir program oluşturduk, yakında bunları
bölge bölge uygulayacağız.
Bu arada, sayın milletvekilimizin biraz önce bahsettiği
illerin bölgelerarası gruplara ayrılmasıyla ilgili olarak da birkaç cümleyle
bilgi arz etmek istiyorum. Daha evvelden 33 bölgeye ayrılmış bir program vardı
ve bu özelleştirme uygulaması, Danıştaya yapılan müracaatla ve bazı yanlış ve
eksik uygulamalarla, maalesef, akamete uğramıştır. Bu noktada, uzunca bir
süredir, altı yılı bulan bir programla da bakımsız kalan hatlar üzerinde
bilhassa kayıp oranı yükselmiştir. Biz, bunun önüne bir an evvel geçmek
istiyorduk. Eğer, Danıştay böyle bir kararı almamış olsaydı, bizim, Bakanlık
olarak görüşümüz, doğrudan doğruya, bir an evvel bunları sahiplerine,
taliplilerine vermekti; ancak, şimdi, bu kararı beklemek durumundayız ve
bununla ilgili uygulamaya geçeceğiz.
Ancak, daha önceki uygulamanın başarısızlığından da
ders alarak, biz, ülkeyi 13 bölgeye ayırdık. Biz derken, Hazine, Enerji
Piyasası Düzenleme Kurulu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı olarak bir
çalışma yaptık. Burada, 13 ayrı bölge halinde illeri ele aldık ve bu
uygulamayı, biz, özelleştirmenin ilk adımı olarak görüyoruz. Bu özelleştirmeyle
ilgili çalışmada da, bir süre, geçiş dönemini uygulayacağız; çünkü, gerçekten,
bölgeler arasında fark var ve belki, bazı illerin zorlanacağını düşünerek, bir
geçiş dönemini düşünüyoruz. Bu geçiş döneminde, belki bazı bölgelere Hazinece
özel katkılarda bulunulacak ve ondan sonra özelleştirme yapılacak.
Bu arada da, tabiî, bazı illerin sıkıntıları var; mesela,
Kahramanmaraş'ın, Adıyaman'ın, Trabzon'un, Giresun'un, Gümüşhane'nin bize vaki
müracaatları oldu. Onlar, daha fazla kayıp kaçak olan illerle bir arada
bulunmak istemediklerini ilettiler. Şimdi, tabiî, biz, bütün illerin
memnuniyetini hedef aldık; ancak, bazı kombinezonlar mümkün olmuyor
işletmecilik açısından ve aynı zamanda uygulamanın kolaylığı açısından, verimi
açısından. Bununla ilgili, yine de, onları mutazarrır etmeyecek şekilde, onları
rahatsız etmeyecek şekilde bir düzenleme düşünüyoruz. O bakımdan, 3 Martla
başlayan yeni bir döneme gireceğiz. Bu bir süreçtir. Bu süreç, 3 Martta
şalterin inip kalkması gibi bir anda değişecek bir değişim değildir, bir
süreçtir. Bu süreç, önemli bir süreçtir ve ülkenin belki de enerji konusunda
önemli bir transformasyona gireceği bir süreçtir; bu, sadece elektrikte değil,
doğalgaz da, petrolde de olacaktır.
Petrolde, maalesef, büyük kaçakçılıkla karşı
karşıyayız. Bunlar için yeni bir çalışma başlatıyoruz.
Doğalgazda bazı düzensizlikler var. Bu yaptığımız çalışmaların
bir kısmı kamuoyunun gözü önünde oluyor, bir kısmını da gizli olarak
yürütüyoruz; bunlar zaten sonuçlanınca açıklayacağız. Şu anda, gerek
bürokratları gerekse bazı muhatapları daha fazla gereksiz rahatsız etmemek
niyetinde olduğumuz için ve işin ciddiyeti açısından, bunu, şu anda, netleşene
kadar belli bir tarzda yürütmeye çalışıyoruz. Bu arada, elektrikle olan da aynı
şekilde ve bunlar, maalesef, birbirleriyle de bağlantılı. Bu bağlantı içinde
şunu görüyoruz: Elektrik üretiminde yüzde 43 oranında doğalgaz kullanıyoruz; 17
milyar metreküp doğalgazın 12 milyar metreküpünü, biz, elektrik üretmekte
kullanıyoruz. Dolayısıyla, pahalı aldığımız bir girdiyle, pahalı elektrik
üretiyoruz. Bunun yüzde 22'sini de yolda kaybediyoruz. Dolayısıyla, böyle bir
uygulamayla karşı karşıyayız. Bunları düzeltmek, tabiî ki, bizim görevimiz ve
bunu düzelteceğiz, bu noktada çok kararlıyız ve bunun için de, biraz önce
saydığım tedbirleri alarak gidiyoruz. Bölgesel uygulamalarla özelleştirmeye
ağırlık vereceğiz. Kayıp kaçak oranında daha etkin bir uygulama başlatacağız.
Girdileri ucuz alacak, alırken kazanan bir hükümet durumundayız, bunu yapacağız
ve bu arada da, diğer enerji girdilerinden olan petrol konusunda, yine, önemli
çalışmaların başlangıcında buluyoruz.
Bu arada, yine, bizim, Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanlığı olarak, biraz önce bahsettiğim diğer farkımız da, araştırma ve
geliştirmeye verdiğimiz önem; onu da size arz etmiş oldum. Böylece, derli toplu
bir çalışmayı sunmak istiyoruz.
Bu arada, tabiî, yerel yönetimlerle ilgili kanuna
verdiğimiz önem ve bu konudaki ciddî çalışmalarla da, belediyelerimizi daha
etkin bir hale getireceğiz ve belediyeler üzerindeki yükü bu şekilde
kaldıracağız.
Yalnız, diğer bir fark olarak burada bir noktayı daha
vurgulayayım: Biz, enerjide, enerjiyi kim kullanıyorsa, parasını onun
ödemesinden yanayız. Bununla ilgili düzenlemeyle de, gerek belediyeler olsun
gerek sokak aydınlatmalarıyla ilgili çalışmalar olsun gerek il özel
idareleriyle olan çalışmalar olsun, bunlarla ilgili köklü çözümleri de bir bir
ortaya koyacağız. Dolayısıyla, Malatya Milletvekili Sayın Mevlüt Aslanoğlu'nun
biraz önce bahsettiği 600 trilyonluk bir yük, şu anda söz konusu değildir.
Bunu, bu arada düzeltmiş oldum.
Hepinize saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Tek bir cümle...
BAŞKAN - Buyurun...
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Başkanım,
müsaade ederseniz, tek bir cümleyle Sayın Bakana sorabilir miyim?
BAŞKAN - Daha sonra izah ederseniz sayın
milletvekilim... Uygulamada böyle bir usulümüz yok. Sayın Bakanımız da burada,
yerinde; lütfen, kendisine izah ederseniz sevinirim.
Sayın milletvekilleri, gündemdışı üçüncü söz, Türk
Medenî Kanununun kabul edilişinin 77 nci yıldönümü hakkında söz isteyen,
İstanbul Milletvekili Sayın Birgen Keleş'e aittir.
Sayın Keleş, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
3. - İstanbul Milletvekili Birgen
Keleş'in, Türk Medenî Kanununun kabul edilişinin 77 nci yıldönümüne ilişkin
gündemdışı konuşması ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in cevabı
BİRGEN KELEŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; dün, 17 Şubat, Türk Medenî Kanununun kabul edilişinin 77 nci
yıldönümü idi. Aslında, toplumlar, geçmiş başarılarını kutlamalı; ama, geleceği
etkileyecek olan projelerle heyecanlanmalıdır diye düşünüyorum. Ancak, Türk
Medenî Kanunu, bugün için de heyecan verici bir olgudur; çünkü, hem geçmiş
tarihimizdeki en parlak başarı örneklerindendir hem de geleceğimizi aydınlatan
ve çağdaş bir toplum olmanın yollarını açan temel taşlardandır. Bu nedenle,
bugün Türk Medenî Kanununun 77 nci yıldönümünü kutlamak, şükranla anmak ve yeni
Türk Medenî Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunda gördüğüm bir
eksikliği dikkatlerinize sunmak için söz almış bulunuyorum.
Değerli arkadaşlarım, cumhuriyet, birbirinden ayrı gibi
gözüken, ama, aslında, bir bütünü meydana getiren devrimlerden oluşan muhteşem
bir çağdaşlaşma projesidir. Bunun en önemli halkalarından bir tanesi kadın
erkek eşitliğidir ve Türk Medenî Kanunu da bu eşitliğin temelinde yatmaktadır.
Tek evlilik, resmî nikâh, yargıç kararıyla boşanma, miras paylaşımında kız ve
erkek çocuğun eşit olarak kabul edilmesi; bunlar, hep, 1926'da kabul edilen
Türk Medenî Kanununun getirdiği kazanımlardır. Bu kanun, getirdiği yeniliklerle
Türk kadınını o dönemdeki çağdaş düzeye çıkarmıştır; ama, ne var ki, geçmiş
yüzyılın son yirmibeş yılında, dünyada, kadın erkek eşitliği açı-sından çok
büyük gelişmeler olmuş, sözleşmeler imzalanmış, ülkeler, bu sözleşmeleri yaşama
geçirmişler ve bunun için gerekli anayasa değişikliğini, yasa değişikliğini
yapmışlar ve bu da yetmemiş, ayrıca özel önlemler almışlardır. Türkiye ise,
Türk Medenî Kanununu değiştirmeyi, ancak 1998 yılında, bir tasarı halinde
Türkiye Büyük Millet Meclisine sunmuştur. 3 Ekim 2001'de, Anayasada, aile
içerisinde kadın erkek eşitliği ilkesi kabul edilmiş, 22 Kasım 2001'de Medenî
Kanun kabul edilmiş; ama, 1 Ocak 2002'de uygulamaya başlanmıştır.
Yeni Medenî Kanun aile içerisinde kadın-erkek
eşitliğini daha da pekiştirmiştir; çünkü, kadınlar ile erkeklere eşit haklar ve
eşit sorumluluklar getirmiştir ve ayrıca da, evlilik birliği sona erdiğinde,
evlilik sırasında elde edilen malların eşit paylaşımını öngörmüştür.
Değerli arkadaşlarım, yeni Türk Medenî Kanunu, örneğin,
ev seçiminde, velayette, çocukların nafakasında, evlatlık almada, işe başlamak
için izin alma zorunluluğunu kaldırmada, evin ortak kullanımı, ortak kullanılan
evin ileride nasıl kullanılacağını belirlemede ve buna benzer konularda çok
çağdaş, çok ileri hükümler getirmiştir. Yine, evlilik birliği sırasında elde
edilen mallara katılma rejimi; yani, bu
rejimin yasal olarak kabul edilmesi
de, çağa göre önemli, ileri bir aşamadır ve 1 Ocak 2002'den
itibaren uygulanmaya başlaması, yeni evlenenlere, 2002'den sonra evlenenlere,
var olan bir haksızlığı aşma olanağını tanımıştır; ama, eski evliler için de,
yasal rejimi, bir sözleşmeyle kabul etme zorunluluğu getirmiştir; yani, 1 Ocak
2002'den önce evlenenler, eğer, mal rejimini, yeni mal rejimi olarak benimsemek
istiyorlarsa ve ondan yararlanmak istiyorlarsa, bunu sözleşmeyle belirlemek
zorundadırlar.
İşte, bu noktada, bir defa, yeni evliler ile eski
evliler arasında bir ayırım yapılmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Devam edin Sayın Keleş; buyurun.
BİRGEN KELEŞ (Devamla) - İkincisi de, eski evliler için
mevcut olan haksızlık devam ettirilmiştir.
Değerli arkadaşlarım, bu Meclis bu haksızlığı aşmak
zorundadır, bu Meclis bu haksızlığı gidermek zorundadır; çünkü, sizler de biliyorsunuz
ki, Türkiye'de, evlilik sırasında uygulanacak rejimle ilgili sözleşme yapma
alışkanlığı yoktur. Nitekim, böyle bir olanak eskiden de var olduğu halde, hiç
kullanılmamıştır, bu sefer de yeni Türk Medenî Kanunuyla da bir yıllık süre
tanındığı halde, parmakla sayılacak kadar az sayıda insan, bu haktan
yararlanmak için sözleşme yapmak üzere notere başvurmuştur.
Bu haksızlığın devam etmesi mümkün değildir; çünkü,
gene hep beraber biliyoruz ki, Türkiye'de evlilik birliği sırasında elde edilen
malların hemen tamamı, yüzde 90'ından fazlası erkeklerin üzerine kayıtlıdır.
Değerli arkadaşlarım, ben, bu konuyu, bugün gündeme
getirdim; çünkü, bu maddenin, yani yürürlükte olan kanundaki bu hükmün,
kadın-erkek eşitliğine aykırı olduğunu düşünüyorum; bu hükmün, Anayasa ve
yasadaki değişikliğin ruhuna ve amacına aykırı olduğunu düşünüyorum; bu hükmün,
uluslar arasında genel kabul gören ilkelere aykırı olduğunu düşünüyorum ve
nihayet bu hükmün, diğer ülkelerde olan uygulamalara ters olduğunu düşünüyorum.
Cumhuriyet Halk Partisindeki bütün milletvekilleri,
başta, bizim Genel Başkanımız olmak üzere, bütün arkadaşlarım, bu haksızlığın
düzeltilmesine taraftardır ve bu konuda her türlü çabayı göstereceklerdir; ama,
benim, AKP'li milletvekillerinden bir ricam var; lütfen, bu haksızlığın
giderilmesinde katkıda bulunsunlar ve evlilik birliği sırasında elde edilen
mallara uygulanacak yasal mal rejimi söz konusu olduğunda; yani, evlilik
birliği sırasında elde edilen mallara katılım rejiminin kabulü söz konusu
olduğunda, kendilerini sadece bir eş olarak görmesinler; kendilerini, annesi
olan gençler, kız kardeşi olan ağabeyler ve kızları olan babalar olarak
görsünler; çünkü, öyle yaptıkları takdirde, haksızlığı daha iyi kavrayacakları
ve düzeltilmesi için daha rahat katkıda bulunacakları kanısındayım.
Teşekkür ediyorum, Yüce Meclise saygılar sunuyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Keleş.
Gündemdışı konuşmayla ilgili açıklama yapmak üzere,
Adalet Bakanı Sayın Cemil Çiçek; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Keleş'in de belirttiği gibi 17 Şubat 1926 günü
kabul edilen Türk Medenî Kanununun 77 nci Yıldönümü. 77 yıl önce, Türkiye, Türk
Kanunu Medenisini kabul etmiş, böylece Büyük Atatürk'ün cumhuriyetle beraber
yürürlüğe koymaya çalıştığı çağdaşlaşma ve modernleşme projesinde bir önemli
adımı atmıştır.
Değerli milletvekilleri, medenî kanunlar, insan
hayatını doğumdan ölüme, hatta doğum öncesinden ölüm sonrasına kadar kapsayan
kanunlardır. Bu süre içinde insan hayatıyla ilgili bütün hukukî ilişkiler,
medenî kanunların konusunu oluşturmaktadır. Böylece, kişinin, hak sahibi olarak
hukuk dünyasına gelmesi, nişanlanması, evlenmesi, çocuk sahibi olması, mal mülk
edinmesi, mirasçı ve miras bırakan olması, hep medenî kanunların içinde
düzenlenmektedir. İnsan hayatının her yönünün düzenlendiği medenî kanunlar, bu
nitelikleri, bu kimlikleriyle hukuk birliği ve ulusal birlik üzerinde de birleştirici bir rol oynamaktadır.
Şüphesiz,
kanunların da bir ömrü
vardır, bir eskime durumu söz
konusudur. Aradan geçen 77 yıllık zaman
içerisinde, dünyada aile hukukunu, kadın erkek eşitliğini, çocuk haklarını
yakından ilgilendiren önemli gelişmeler olmuştur. Özellikle İkinci Dünya
Savaşından sonra, Birleşmiş Milletler Teşkilatının kurulmasıyla kadın-erkek
eşitliğinin her düzeyde sağlanması yolunda önemli sözleşmeler imzalanmıştır.
1948 İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ve 1950 Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesini temel alan bu sözleşmeler arasında, 1979 yılında kabul edilen
Kadınlara Karşı Her Türlü Ayırımcılığın Önlenmesi Sözleşmesiyle, 1989'da kabul
edilen Çocuk Hakları Sözleşmesi, bu gelişmelerin somut birer hukukî belgesi
olmuştur. İşte, uluslararası sözleşmelerde de ifadesini bulan tüm bu
gelişmelerin, kadın erkek eşitliği, çocuğun korunması, zayıfın korunması
ilkeleri ışığında, Medenî Kanuna yansıtılması sonucunda hazırlanan yeni Türk Medenî
Kanunu 1 Ocak 2002'den itibaren yürürlüğe girmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu tarihî
yıldönümünde, Türk Kanunu Medenisinin özellikleriyle ilgili birkaç hususu
belirtmek istiyorum. Her şeyden önce, yeni Türk Medenî Kanunu, sistematiği
itibariyle önceki kanunun devamı niteliğindedir.
Yine bir başlangıç devamında, kişiler hukuku, aile
hukuku, miras hukuku ve eşya hukuku gelmektedir.
Yeni Türk Medenî Kanunu, sistematiği itibariyle
eskisinin benzeri olduğu gibi, esas itibariyle konuların sıralanışı da aynıdır.
Tabiî, arada, farklı ya da eski Türk Kanunu Medenisinde bulunmayan yeni konular
da vardır. Bunlar, gerek kişiler hukukunda gerek aile hukukunda gerek miras
gerek eşya hukukunda rastladığımız konular ve kurallardır. Mesela, mal
rejimleriyle ilgili hükümler, hemen hemen tamamıyla değişmiştir. Diğerlerinde
ise, kısmî değişikliklerle birlikte madde numaraları değişmiş; ama, temel
ilkeler korunmuştur.
Yeni Türk Medenî Kanunu, daha önce sözünü ettiğimiz
uluslararası gelişmelerin yanı sıra, Türkiye'de yetmişbeş yıl içerisinde
meydana gelen değişiklikleri de bir anlamda yansıtmaktadır. Ayrıca, her
vatandaşın kolayca anlayabileceği bir dille yazılmıştır.
Kişiler hukuku kitabı, Anayasamızda ve insan hakları
belgelerinde, insan hakları kavramını önplana çıkaran anlayışı yansıtmaktadır.
Kişiler hukukunda, kişinin hakları, çağımızın anlayışına uygun olarak daha
güçlü bir biçimde vurgulanmış; insanın kişiliği, eski Türk Kanunu Medenisinde
olduğu gibi, sağ doğmak kaydıyla ana rahmine düştüğü andan itibaren
başlamaktadır. Aynı anlayış, insanlar tarafından oluşturulan tüzelkişiler için
de geçerlidir.
Bu arada, dernekler ve vakıflar, eski Türk Kanunu
Medenisine göre daha geniş bir düzenlemeye kavuşturulmuş, derneklerin kuruluşu,
organları, derneklere üyelik, üst kuruluşlar olarak federasyonlar ve
konfederasyonlar, yurt dışında çalışma, yabancıların Türkiye'de dernek kurması
ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiştir. Böylece, insanların çeşitli amaçları
gerçekleştirmek için kurdukları dernekler ve vakıflar, yeni Türk Medenî
Kanununda daha sağlam temellere oturtulmuştur.
Aile hukuku, yeni Türk Medenî Kanununun en çok
değişikliğe uğrayan bölümüdür. Bu değişiklikler, kadın ve erkeğin eşit haklara
kavuşturulması biçiminde özetlenebilir. Kadın-erkek eşitliği, konuşmamın
başında da ifade ettiğim uluslararası sözleşmelerin bir yansıması olarak
düzenlenmiştir. Böylece, yeni Türk Medenî Kanunu, her şeyden önce, eski Türk
Kanunu Medenisinde "karı-koca" olarak adlandırılan ve evlilik
dediğimiz birliği oluşturan insanların eşitliğine dayanmaktadır. O nedenle,
yeni Türk Medenî Kanunu, onlardan, artık "karı-koca" olarak söz
etmiyor "eşler" olarak söz ediyor. Eşler arasında hiçbir ayırım
gözetmeksizin, her ikisi için eşit haklar, eşit yükümlülükler, eşit
sorumluluklar getiriyor.
Evlenme yaşıyla başlayan eşitlik, aile hukukunun her
alanında devam etmektedir. Evlenecek çiftler, içlerinden herhangi birinin
oturduğu yerdeki evlendirme memuruna başvurarak evlenme isteklerini
bildirebileceklerdir. Evlendikten sonra da tamamıyla eşit haklara, eşit
yükümlülüklere ve eşit sorumluluklara sahip olacaklardır. Her ikisinin evlilik
birliğindeki rolleri aynıdır, aralarında herhangi bir üstünlük söz konusu
değildir. Evlilik içinde yetkileri ve sorumlulukları aynıdır; çocukların
yetiştirilmesinde, eğitiminde aynı görevlere sahiptirler, ailenin geçimini
sağlamakta aynı sorumlulukları taşımaktadırlar. Şimdi, her iki eş aynı yetkiye
sahiptir. Borçlardan da her iki eş birlikte sorumludurlar.
Bütün bunlar, yeni bir anlayış olarak, İkinci Dünya
Savaşından sonra dünyanın her tarafında, özellikle Avrupa'da güçlü bir şekilde
ifadesini bulan kadın-erkek eşitliğinin bir yansımasıdır. 2001 yılında
Anayasanın 41 inci maddesinde yapılan değişiklikle ailenin eşler arasında
eşitliğe dayandığı vurgulanmıştır. Bu düzenleme yapılmadan önce, Türk Medenî
Kanunu Tasarısı, zaten, bu eşitlik ilkesine göre hazırlanmış idi.
Yeni Türk Medenî Kanununda kadın-erkek eşitliğini tam
olarak gerçekleştirmek bakımından atılan en önemli adım ise, yasal mal
rejimleridir. Eski Türk Kanunu Medenîsinde üç mal rejimi vardı; yasal mal
rejimi olan mal ayrılığı, seçimlik rejimler olarak mal birliği ve mal
ortaklığı. Yeni Türk Medenî Kanunu bunların sayısını dörde çıkarmıştır. Yasal
mal rejimi olan edinilmiş mallara katılma rejimi.
Edinilmiş mallara katılma rejimi, malların paylaşılması
anlamında değil, hem ortaya konulan emeğin, evlilik birliğinin mutluluğunu
birlikte sağlama yolunda çaba olduğu hem de onun sonuçlarının her iki eşe ait
olduğu anlamında bir felsefenin ifadesidir.
Bu arada, hem mal rejimlerinde hem miras hukukunda
işletmelerin bütünlüğünü koruyan hükümlere yer verilmiştir. Tarım alanında
miras yoluyla arazilerin bölünmesi, verimsiz, küçük işletmeleri ortaya
çıkarmaktadır. Yeni kanunda, eski Türk Kanunu Medenisine oranla daha geniş
düzenlemelerle, işletmelerin, bu arada, tarımsal işletmelerin bölünmesini,
parçalanmasını önleyici hükümler getirilmiştir.
Aile hukukunda doğum itibariyle çocuklar arasında fark
yaratılması artık sona ermiştir. Bu, hem Anayasanın hem Çocuk Hakları
Sözleşmesinin gereğidir. O nedenle, eski Türk Kanunu Medenisinde yer alan
nesebi sahih olan-nesebi sahih olmayan çocuklar ayırımı kaldırılmıştır. Evlilik
dışında doğmuş olsa dahi, her şeyden önce çocuğun anayla olan soybağı bellidir;
ama, ondan sonra da, evlenmeyle, tanımayla ya da hâkimin hükmüyle, bu çocuğun,
evlilik içerisinde doğmuş çocukla aynı haklara sahip olması için gerekli
önlemler ve düzenlemeler yapılmıştır.
Yeni Türk Medenî Kanununda, evlat edinme
kolaylaştırılmış, evlat edinmede, özellikle çocuksuz ailelerin bu arzularını
karşılayan düzenlemeler ayrıntılı bir şekilde yer almış, vesayet konusunda da
yeni hükümler getirilmiştir.
Yukarıda sözü edildiği üzere, yeni Türk Medenî
Kanununda aileyi koruyucu hükümler getirilmiştir; zaten aile hukukundaki bütün
hükümlerde de bu düşünce vardır.
Aile hukukunun başarıyla uygulanması, Türkiye'de aile
mahkemelerinin kurulmasını zorunlu kılmaktadır. Bakanlığımızca hazırlanan aile
mahkemeleri kanunu tasarısı kanunlaşarak yürürlüğe girmiş bulunmaktadır. Aile
mahkemeleri, aile hukukundaki yeni düzenlemelerin uygulanmasında önemli bir
göreve sahip olacaktır.
Bu anlayış, yeni Türk Medenî Kanununda ülkemizin
geleneklerine uygun olarak şimdiye kadar mevcut yasal mirasçılar yanında, amca,
dayı, hala ve teyzenin de belirli durumlarda yasal mirasçı olarak kabul
edilmesini gerekli kılmıştır; fakat, miras bırakanın tasarruf olanağı
genişletilmiştir. Bu anlamda, saklı pay ya da eski terimle mahfuz hisse
miktarlarını azaltan hükümler genişletilmiştir. Ayrıca, sağ kalan eşin, miras
nedeniyle mağdur olmaması için gerekli düzenlemeler yapılmış ve böylece bu
konuda önemli adımlar atılmıştır.
Değerli milletvekilleri, yeni Türk Medenî Kanunu,
Türkiye'de, 1926 yılından itibaren gerçekleştirilen hukuk alanındaki
yenileşmelerin ve çağdaşlaşmaların önemli adımıydı. Aradan geçen zaman
içerisinde vaki eksiklikler, uygulamadan doğan aksaklıklar ve uluslararası
sözleşmelerle kabul ettiğimiz hususlar bu kanunî düzenlemelere yansıtılmıştır.
Şüphesiz, yürürlük tarihiyle ilgili bazı sıkıntılar vardır. Böylesine köklü
düzenlemelerin söz konusu olduğu yasalar uygulama sırasında bazı eksiklikleri,
bazı aksaklıkları da tabiî olarak çıkaracaktır. Bunları düzeltmek de, hiç
şüphesiz, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, hepimizin görevidir. Zaten, yalnız
Türk Medenî Kanununda değil cumhuriyetle beraber Türkiye'de uygulamaya konulan
Türk Ceza Kanunu başta olmak üzere, Türk Ticaret Kanunu, İcra İflas Kanunu,
Borçlar Kanunu da dahil olmak üzere, temel yasalarda, bu yıl içerisinde, öyle
zannediyorum ki, çok önemli değişimler yaşanacak ve güncelleştirmeler
sağlanacaktır. Bu konuda Türkiye Büyük Millet Meclisinin katkısının çok önemli
olduğunu bu vesileyle ifade etmek istiyorum.
Bu düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.
2 adet Meclis araştırması önergesi vardır; okutuyorum:
B) Gensoru,
Genel Görüşme, Meclıs Soruşturmasi ve Meclıs Araştirmasi Önergelerı
1. - Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı
ve 73 milletvekilinin, tütün üreticilerinin sorunlarının ve tütün piyasasını düzenleyen
4733 sayılı Kanunun uygulamalarının araştırılması amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/40)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Kamuoyunda kısaca Tütün Yasası olarak bilinen 4733
sayılı Yasa 9.1.2002 tarihinde Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girdi.
Yasa, tütün üretimi yapan yaklaşık 3 000 000 yurttaşımızı doğrudan, ekonomiye
katkısı açısından bütün ülkeyi yakından ilgilendirmektedir. Tütün Yasası
görüşülürken Türkiye Büyük Millet Meclisinde ve kamuoyunda yasanın
tütüncülüğümüze ve tütün üreticilerine darbe vuracağı, dünya tütün tekellerinin
ülkemiz tütün üretimini ve sigara pazarını ele geçireceği dile getirildi. Sayın
Cumhurbaşkanının benzeri kaygılarla bir kez daha görüşülmek üzere yasayı
Meclise geri göndermesine karşın yasa çıktı. Yasanın kimi maddelerinin iptali
için bir partinin Anayasa Mahkemesine açtığı dava sürmektedir.
2002 yılı verilerine göre ülkemizde 4 400 köyde tütün
üretimi yapılmakta ve 403 000 tütün ekicisi bulunmaktadır. Bu ekicilerin 182
051'i Ege, 11 604'ü Marmara, 72 299'u Karadeniz'de, 23 854'ü doğuda, 113 081'i
Güneydoğu Anadolu Bölgesinde bulunmaktadır. Üretilen tütünlerin yüzde 63'ü
Ege'de, yüzde 5'i Marmara'da, yüzde 14'ü Karadeniz, yüzde 3'ü doğu ve yüzde
15'i Güneydoğu Anadolu Bölgesinde üretilmektedir.
Toprağın yapısına ve tütünün kalitesine bakılmaksızın,
tütün üretimine sınırlama (kota) konulmuştur. Üreticinin tüccarlarla yaptığı
tek yanlı sözleşmelerin hiçbir güvencesi yoktur.
Tütün üreticilerini destekleyen, üretimlerinin büyük bir
bölümünü alan Tekel özelleştirme kapsamındadır. Tekel özelleştiği zaman,
örgütsüz tütün üreticisi daha çok perişan olacaktır. Tütün üretiminin ortadan
kalktığı bölgelerde yeni işsizler ortaya çıkacaktır. Tütünden başka ürün
yetişmeyen topraklarda insanlar açlıkla karşı karşıya gelecektir.
Girmeye çalıştığımız Avrupa Birliğine üye ülkeler ve
örneğin, bizimle aynı tip tütün (oriental) yetiştiren Yunanistan, tütün
üreticisini desteklemektedir.
Dışa tütün ve sigara satan Türkiye, dışarıdan tütün ve
sigara almaya başlamıştır. Bu bağımlılık giderek daha çok artacaktır. Türkiye
reji düzeninden kurtularak, ulusal tütün politikasını kurmuş bir ülkedir.
Yeniden o düzeni anımsatacak bir uygulamayı sürdüremez.
Yeni Tütün Yasası bir yılı aşkın bir süredir
uygulanmaktadır. Tütün Kurulu büyük bir yetki ve sorumluluk almıştır.
Ayrıntıları belirleyecek tüzük ve yönetmelikler henüz çıkarılmamıştır. İktidar
ve muhalefet partili milletvekilleri, Mecliste, çeşitli zamanlarda yaptıkları
konuşmalarda tütün üreticilerinin durumundan ve yasadan yakınmaktadır.
Tütün Yasasını üreticilerin yararına ve ulusal
çıkarlarımıza uygun bir biçimde yeniden gözden geçirmek için öncelikle bir
yıllık uygulamanın ve tütün üreticisinin durumunun incelenmesi gerekir.
Bu düşünceyle, Anayasanın 98 inci İçtüzüğün 104 ve 105
inci maddelerine göre Meclis araştırması açılmasını saygıyla dileriz.
1- Mustafa Gazalcı (Denizli)
2- Ahmet Sırrı Özbek (İstanbul)
3- M.Nezir Nasıroğlu (Batman)
4- Mehmet Uğur Neşşar (Denizli)
5- Enver Öktem (İzmir)
6- Muharrem Toprak (İzmir)
7- Mustafa Özyurt (Bursa)
8- Kemal Demirel (Bursa)
9- Mehmet Işık (Giresun)
10- Hüseyin Bayındır (Kırşehir)
11- Orhan Eraslan (Niğde)
12- Nezir Büyükcengiz (Konya)
13- Gökhan Durgun (Hatay)
14- Atilla Emek (Antalya)
15- Feramus Şahin (Tokat)
16- Atilla Kart (Konya)
17- Şevket Gürsoy (Adıyaman)
18- V.Haşim Oral (Denizli)
19- Mehmet Ziya Yergök (Adana)
20- Hasan Güyüldar (Tunceli)
21- Ali Rıza Gülçiçek (İstanbul)
22- A.İsmet Çanakçı (Ankara)
23- Emin Koç (Yozgat)
24- Türkân Miçooğulları (İzmir)
25- V.Sinan Yerlikaya (Tunceli)
26- Kemal Kılıçdaroğlu (İstanbul)
27- Muharrem İnce (Yalova)
28- Osman Özcan (Antalya)
29- Nail Kamacı (Antalya)
30- İsmail Değerli (Ankara)
31- Cemal Kaya (Ağrı)
32- Ali Arslan (Muğla)
33- Mehmet Siyam Kesimoğlu (Kırklareli)
34- Hakkı Ülkü (İzmir)
35- Turan Tüysüz (Şanlıurfa)
36- K.Kemal Anadol (İzmir)
37- Nadir Saraç (Zonguldak)
38- Mehmet Boztaş (Aydın)
39- Mehmet Semerci (Aydın)
40- Atilla Başoğlu (Adana)
41- Mehmet Tomanbay (Ankara)
42- Halil Ünlütepe (Afyon)
43- Algan Hacaloğlu (İstanbul)
44- Ayşe Gülsün Bilgehan (Ankara)
45- Fikret Ünlü (Karaman)
46- Ahmet Küçük (Çanakkale)
47- Ferit Mevlüt Aslanoğlu (Malatya)
48- Mehmet Şerif Ertuğrul (Muş)
49- Ali Rıza Bodur (İzmir)
50- İlyas Sezai Önder (Samsun)
51- Mehmet Küçükaşık (Bursa)
52- Orhan Sür (Balıkesir)
53- Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
54- Şevket Arz (Trabzon)
55- Muharrem Kılıç (Malatya)
56- Cemal Kaya (Ağrı)
57- Hüseyin Güler (Mersin)
58- Orhan Ziya Diren (Tokat)
59- Mehmet Mesut Özakcan (Aydın)
60- Ali Kemal Kumkumoğlu (İstanbul)
61- Gürol Ergin (Muğla)
62- Osman Coşkunoğlu (Uşak)
63- Kemal Sağ (Adana)
64- Sedat Uzunbay (İzmir)
65- Mehmet Vedat Melik (Şanlıurfa)
66- Engin Altay (Sinop)
67- Ahmet Ersin (İzmir)
68- Hakkı Akalın (İzmir)
69- İsmail Özay (Çanakkale)
70- Özlem Çerçioğlu (Aydın)
71- Bülent Baratalı (İzmir)
72- İzzet Çetin (Kocaeli)
73- Canan Arıtman (İzmir)
74- Harun Akın (Zonguldak)
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması hususundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.
2 nci önergeyi okutuyorum :
2. - Edirne Milletvekili Necdet Budak ve
45 milletvekilinin, yağ bitkileri tarımı ile bitkisel yağ üretimindeki
sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/41)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Ülkemiz tarımı ve ekonomisi açısından son derece önemli
olan bitkisel yağ üretim açığının azaltılmasına yönelik politikaların
belirlenmesi ve yağ bitkileri üretim sorunlarının araştırılarak, gerekli
önlemlerin alınması amacıyla, Anayasanın 98 inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün 104 üncü ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması
açılmasını arz ederiz.
1- Necdet Budak (Edirne)
2- Ali Oksal (Mersin)
3- Sedat Pekel (Balıkesir)
4- Halil Tiryaki (Kırıkkale)
5- Hüseyin Bayındır (Kırşehir)
6- Mehmet Işık (Giresun)
7- Mustafa Yılmaz (Gaziantep)
8- Berhan Şimşek (İstanbul)
9- Mehmet Vedat Melik (Şanlıurfa)
10- A. İsmet Çanakçı (Ankara)
11- Harun Akın (Zonguldak)
12- Mehmet Nuri Saygun (Tekirdağ)
13- Erdoğan Kaplan (Tekirdağ)
14- Mehmet Kartal (Van)
15- Türkan Miçooğulları (İzmir)
16- Bülent Baratalı (İzmir)
17- Mehmet Sevigen (İstanbul)
18- Tuncay Ercenk (Antalya)
19- Necati Uzdil (Osmaniye)
20- Mehmet Küçükaşık (Bursa)
21- Mustafa Özyurt (Bursa)
22- Uğur Aksöz (Adana)
23- Nadir Saraç (Zonguldak)
24- Vahit Çekmez (Mersin)
25- Salih Gün (Kocaeli)
26- Hakkı Ülkü (İzmir)
27- Erdal Karademir (İzmir)
28- Gökhan Durgun (Hatay)
29- Zekeriya Akıncı (Ankara)
30- Mustafa Gazalcı (Denizli)
31- Muharrem İnce (Yalova)
32- Mehmet Uğur Neşşar (Denizli)
33- Hüseyin Güler (Mersin)
34- Yüksel Çorbacıoğlu (Artvin)
35- Nurettin Sözen (Sıvas)
36- Mehmet Siyam Kesimoğlu (Kırklareli)
37- Cevdet Selvi (Eskişehir)
38- Kemal Derviş (İstanbul)
39- Yakup Kepenek (Ankara)
40- İzzet Çetin (Kocaeli)
41- Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
42- Nail Kamacı (Antalya)
43- Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
44- Osman Özcan (Antalya)
45- Ensar Öğüt (Ardahan)
46- Enis Tütüncü (Tekirdağ)
Gerekçe:
Giderek artan dünya ve ülkemiz nüfus artışına paralel
olarak, gıda maddelerinin tüketimi artmaktadır. İnsan beslenmesinde önemli bir
rol oynayan bitkisel yağların tüketim artışı, bu yağların üretimine hammadde
sağlayan yağ bitkilerinin de önemini ortaya koymaktadır.
Ülkemizde üretimi yapılan yağ bitkilerini, ayçiçeği,
pamuk (çiğit), soya, susam, kolza, yerfıstığı ve haşhaş olarak sıralayabiliriz.
Üretilen bitkisel yağlar ise, yüzde 48,4'ü ayçiçeğinden, yüzde 33,6'sı
çiğitten, yüzde 18'i de zeytin ve diğer yağ bitkilerinden elde edilmektedir.
Görülmektedir ki, ayçiçeği, bitkisel yağ üretiminde önemli yer tutmaktadır.
Ayçiçeği ekiliş alanının yüzde 91,8'i, üretiminin yüzde 85,8'i Marmara, Ege,
ortakuzey ve ortagüney Anadolu bölgelerinde yapılmaktadır.
Bugün ayçiçeği üretiminin yaklaşık 2/3'sinin sağlandığı
Trakya bölgesinde de ayçiçeği üretiminde büyük sorunlar yaşanmaktadır.
Özellikle, bölgede yetiştirilen buğdayla rekabette fiyat paritesinin ayçiçeği
aleyhine bozulması, üreticileri, bir yıl buğday bir yıl ayçiçeği yerine, üst
üste buğday ekmeye yöneltmektedir. Ayrıca, prim ödemelerinin aksaması, ağır
faiz yükünden kurtulamaması, çiftçimizi, ayçiçeği üretiminden
uzaklaştırmaktadır. Bu da, yağlı tohum üretimimizi, dolayısıyla bitkisel yağ
üretimimizi olumsuz yönde etkilemektedir.
Yıllardır konuşulduğu halde tutarlı tarımsal planlama
uygulamaya sokulamadığı için, yıldan yıla bitkisel yağ açığımız artmaktadır. Bu
açığı kapatmak için yapılan ham yağ ve yağlı tohum ithalatına yılda yaklaşık 1
milyar dolar döviz ödemek zorunda kalınmıştır.
Ayrıca, geçtiğimiz yıllarda fiyat artışlarının önüne
geçmek amacıyla ayçiçeği tohumu ve ham yağ ithalatından alınan gümrük
vergilerinin indirilmesi negatif etki göstererek rekabet şansını ortadan
kaldırmış, sadece Trakya'da otuza yakın ham yağ tesisinin kapanmasına, 300
kişinin işsiz kalmasına yol açmıştır. Ayakta kalan tesislerse yüzde 40, yüzde
50 kapasiteyle çalışmak zorunda kalmışlar, hatta bazı sanayicilerimiz
tesislerini sökerek yurt dışına taşımışlardır; ama, aynı dönemde, başka üretici
ülkeler kendi kırma tesislerini korumak için önlemler alarak, yağlı tohum
ihracı yerine ham yağ ihracını teşvik etmişlerdir. Bu yüzden, ithalat
yapılırken üreticilerimizin emeğinin ziyan olmaması ve yağ sanayiinin atıl
kapasite sebebiyle verimsizliğe neden olmaması için gereken hassasiyet
gösterilmelidir.
Dünya yağlı tohum bitkileri üretim dağılımına
baktığımızda ise yüzde 53'ü soya fasulyesi, yüzde 13'ü kolza (kanola), yüzde
12'si pamuk tohumu (çiğit), yüzde 10'u ayçiçeği, yüzde 7'si kabuklu yerfıstığı
ve yüzde 5'i de diğer tohumlar olmak üzere, ülkemiz üretim yelpazesinden çok
farklı bir durum göze çarpmaktadır.
Dünyada ayçiçeği üretimi son yıllarda gerilerken, soya
ve kolza üretimi, özellikle yağın kalitesinin de iyileştirilmesiyle, son on
yılda periyodik olarak artış trendine girmiştir; ama, bu üretim sıralaması,
ülkelerin kendi iklim koşulları göz önüne alınarak farklı şekillerde
olabilmektedir.
Amerika Birleşik Devletlerinde ve İtalya'da en önemli
yağ bitkisi soya fasulyesi olurken, Fransa'da kolzanın ilk sırada olduğu, buna
karşılık soya fasulyesinin en alt sırayı aldığı, İspanya'da ise, ülkemizdeki
gibi, ayçiçeği üretiminin ilk sırayı aldığı görülmektedir.
Ülkemiz açısından, çiftçimizin ekonomik olarak içinde
bulunduğu zor durum da değerlendirilerek, nadas alanlarının ekim planlaması,
destekleme politikaları, sözleşmeli üretim, tohumluk temini ve alım garantisi
gibi teşvik edici araçlar kullanılarak yağ bitkileri üretimi mutlaka
çeşitlendirilmelidir.
Bitkisel yağ açığımız yıllara göre değişiklik
göstermekle birlikte yaklaşık 500 000 ton ve bunun yıllık değerinin 600 000
000-700 000 000 dolara eşdeğer olduğu düşünülürse, Meclis araştırması açılıp
üretim sorunlarının tespit edilerek, alınacak önlemlerin bir an önce
belirlenmesi gerekmektedir.
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Sözlü soru önergesinin geri alınmasına dair bir önerge
vardır; okutuyorum:
C) Tezkereler ve
Önergeler
1. - Manisa Milletvekili Hasan Ören'in,
(6/120) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/17)
18.1.2003
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Gündemin "Sözlü Sorular" kısmında yer alan
(6/120) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.
Gereğini saygılarımla arz ederim.
Hasan Ören
Manisa
BAŞKAN - Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.
D) Çeşıtlı İşler
1. - Halen başkanlık divanını
oluşturmamış bulunan (10/9) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun,
toplanacağı gün, saat ve yere ilişkin Başkanlık duyurusu
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Yolsuzlukların
Sebeplerinin Sosyal ve Ekonomik Boyutlarının Araştırılarak Alınması Gereken
Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu, başkan,
başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimini yapamamıştır.
Bu komisyona seçilen sayın milletvekillerinin, 19 Şubat
2003 Çarşamba günü saat 14.00'te, Ana Bina Zemin Kat PTT karşısındaki Meclis
Araştırması Komisyonları Toplantı Salonunda toplanarak, başkan, başkanvekili,
sözcü ve kâtip seçimini yapmalarını rica ediyorum.
Komisyonun toplantı yeri, gün ve saati ilan tahtalarına
da asılmıştır.
Sayın milletvekilleri, gündemin "Sözlü
Sorular" kısmına geçiyoruz.
IV. - SORULAR VE CEVAPLAR
A) SÖZLÜ
SORULAR VE CEVAPLARI
1. - Balıkesir
Milletvekili Ali Kemal Deveciler'in, Karayolu Güvenliği Yüksek Kurulunun
toplantılarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/77)
BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.
Sorunun görüşülmesi ertelenmiştir.
2. - Manisa Milletvekili Hasan Ören'in,
Türk Ticaret Bankası emeklilerinin maaşlarının ödenmemesine ilişkin Başbakandan
sözlü soru önergesi ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in
cevabı (6/78)
3. - Konya Milletvekili Atilla Kart'ın,
Türk Ticaret Bankası emeklilerinin maaşlarının ödenmemesine ilişkin Başbakandan
sözlü soru önergesi ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in
cevabı (6/79)
4. - Afyon Milletvekili Halil
Ünlütepe'nin Afyon SEKA tesislerinin satış bedeline ilişkin Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısından sözlü soru önergesi ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı (6/92)
5. - Afyon Milletvekili Halil
Ünlütepe'nin, Afyon SEKA işletmesinin modernizasyonuna ilişkin Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısından sözlü soru önergesi ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı (6/93)
6. - Afyon Milletvekili Halil
Ünlütepe'nin, Afyon SEKA işletmesinin özelleştirilmesine ilişkin Devlet Bakanı
ve Başbakan Yardımcısından sözlü soru önergesi ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı (6/94)
7. - İzmir Milletvekili Vezir Akdemir'in,
AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yurtdışı gezilerine ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Abdüllatif Şener'in cevabı (6/101)
8. - İzmir Milletvekili Canan Arıtman'ın,
AKP Genel Başkanının yurtdışı gezilerindeki giderlerin nasıl karşılandığına
ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Abdüllatif Şener'in cevabı (6/105)
9. - Manisa Milletvekili Hasan Ören'in,
sözleşmesiz üretilen tütünün akıbetine
ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından sözlü soru önergesi ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı (6/121)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, birleşimin başında
okutmam gereken bir önergeyi okuyorum:
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif
Şener'in, 2, 3, 15, 16, 17, 24, 30, 38 ve 39 uncu sıradaki sözlü soru
önergelerini cevaplandırmak üzere söz isteği vardır.
İçtüzüğümüze göre, önce soruları okutacağım, sonra
Sayın Bakana söz hakkı vereceğim.
Sayın milletvekilleri, Kâtip Üyenin, soruları yerinden
oturarak okumasını oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
İlk soru önergesini okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Başbakan Sayın Abdullah Gül
tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.
Hasan Ören
Manisa
Bankacılık mevzuatındaki düzenlemelere rağmen,
uygulamadaki aksaklıklar nedeniyle, vatandaşlarımız yanında banka çalışanları
ve emeklileri de mağdur olmaktadırlar. Bunun en son örneğini Türk Ticaret
Bankası emeklileri yaşamıştır. Banka emeklileri, 1 Kasım tarihinde almaları
gereken üç aylık emekli maaşlarını alamamışlardır. Bankanın 14.8.2002 tarihli
bilançosuna 240 trilyon lira karşılık konulmasına rağmen, bu maaşlar zamanında
ödenmemiştir.
Bu nedenlerle;
1-1 Kasım 2002 tarihinde Türk Ticaret Bankası
emeklilerine ödenmesi gereken emekli maaşı neden ödenmemiştir? Ödenmemesi
hukukî bir sorundan mı kaynaklanmaktadır?
2-Emeklilerin maaşları ne zaman ödenecektir?
3-Bu sorunu yaşayan aynı durumda başka banka emeklileri
ve çalışanı var mıdır?
4-Banka emeklileri, bu sorunla önümüzdeki dönemlerde
tekrar karşılaşacaklar mıdır?
5-Türk Ticaret Bankası emeklilerinin bu sorunlarla bir
daha karşılaşmamaları için herhangi bir tedbir alınacak mıdır? Bu tedbirler
neler olacaktır?
BAŞKAN - Diğerini okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Başbakan Sayın Abdullah Gül
tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını, Anayasanın 98 ve İçtüzüğün 96 ncı
maddeleri gereğince arz ve talep ederim.
Atilla Kart
Konya
Türk Ticaret Bankası emeklileri tarafından iletilen
bilgilere göre; bu kişilere 1 Kasım 2002 tarihinde peşin olarak ödenmesi
gereken üç aylık maaşlarının Ocak 2003 ayına isabet eden bölümü halen
ödenmemiştir. Yine verilen bilgilere göre, bankanın 14.8.2002 tarihli
bilançosunda vakfa ödenmek üzere, aktüer açık borcu olarak 240 trilyon karşılık
ayrılmış durumdadır. İlaç ödemelerinde de engellemeler çıkarıldığı ifade
edilmektedir.
Bu açıklamalara göre;
1- Ocak 2003 ayına ilişkin ödeme ne zaman yapılacaktır?
1 Şubat 2003 tarihinde yapılması gereken ödeme,
zamanında yapılabilecek midir?
2- Bankanın 14.8.2002 tarihli bilançosunda, vakfa
ödenmek üzere aktüer açık borcu olarak ayrılmış bir karşılık var mıdır?
BAŞKAN - Diğerini okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıda belirtilen sorularımın Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener tarafından sözlü olarak cevaplandırılması
hususunda gereğini arz ederim.
Halil Ünlütepe
Afyon
Afyon SEKA tesislerine eksperler tarafından biçilen 250
milyon dolar değerle satılamaması üzerine, bedelsiz olarak tekrar satışa
çıkarıldığında, üç firma talip olmuştur. Bu üç firmanın bedelli satışa teklif
vermeyip, bedelsiz satışa talip olmalarını nasıl karşılıyorsunuz?
İşletmenin satışından beklenen gelir ne kadardır?
BAŞKAN - Diğerini okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıda belirtilen sorularımın Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener tarafından sözlü olarak cevaplandırılması
hususunda gereğini arz ederim.
Halil Ünlütepe
Afyon
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun SEKA Afyon
İşletme Müdürlüğü hakkında hazırladığı 2002 yılı raporunda, üretimin ve
kapasitenin yükseltilmesi, işletme ürünlerine rekabet gücü kazandırılması ve
işletmenin kendine yeterli duruma getirilmesi amacıyla İzmit İşletmesinde
bulunan yazı tabı kâğıdı üreten makinelerden birinin yenilenerek Afyon
İşletmesine nakledilmesi suretiyle birim maliyetlerinin düşürülmesi kanısının
etüt edilmesi konularına değinilmiştir.
Bu konuda bir çalışma yapılmış mıdır? Yapılmışsa
nelerdir?
Fabrikanın modernizasyonunun yapılıp, ekonomiye
kazandırılması mümkün müdür?
BAŞKAN - Diğerini okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıda belirtilen sorularımın Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener tarafından sözlü olarak cevaplandırılması
hususunda gereğini arz ederim.
Halil Ünlütepe
Afyon
SEKA Afyon İşletmesinin özelleştirilmesinin, fabrikada
çalışan işçilerin ve geçimini bu fabrikaya kamış satarak sağlayan, sayıları
yaklaşık 15 000'i bulan bölge halkının durumu gözönüne alınarak iptali veya
ertelenmesi mümkün müdür? Değilse, söz konusu personelin ve bölge halkının
durumu ne olacaktır?
Özelleştirme halinde SEKA'ya ait çıraklık okulundan
mezun olmuş birkısım personelin, uzmanlık alanı dikkate alınarak
değerlendirilmeleri mümkün olacak mıdır?
Sosyal sonuçları açısından ciddî sakıncalar içermesi
nedeniyle özelleştirme yerine, idarî ve malî
özerklik temeline dayalı yeni bir yapılandırmaya gidilebilir mi?
BAŞKAN - Diğerini okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Başbakan Sayın Abdullah Gül
tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını saygılarımla arz ederim. 16.1.2003
Vezir Akdemir
İzmir
AKP Genel Başkanı Sayın Tayyip Erdoğan, 3 Kasım seçimi
öncesi ve sonrası, hiçbir yetkisi olmadığı halde sık sık yurtdışı gezisi
yapmakta ve Türkiye'nin politikasıyla çelişen açıklamalar yapmaktadır.
Sorularım şunlardır:
1- AKP Genel Başkanının bu davranışını nasıl
karşılıyorsunuz? Yaptığı açıklamalar, Başbakan olarak sizi ve hükümetinizi
bağlıyor mu?
2- Yaptığı bu yurtdışı gezilerin masrafları nereden
karşılanmaktadır?
BAŞKAN - Diğerini okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun Başbakan Abdullah Gül tarafından
sözlü olarak cevaplandırılmasını saygıyla arz ederim.
Canan Arıtman
İzmir
Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı Recep Tayyip
Erdoğan'ın, 4 Kasım 2002 tarihinden bugüne değin, herhangi bir devlet görevinde
olmamasına rağmen çok sayıda yurtdışı seyahate katıldığını, beraberinde yetkili
yetkisiz çok sayıda kişiyi götürdüğünü medyadan izliyoruz. En son gittiği Çin
gezisine, oğlu Necmettin Bilal Erdoğan'ı da beraberinde götürdüğünü basından
öğrendik.
AK Parti Genel Başkanı ve beraberindekilerin, bu
seyahatlerdeki gidiş-dönüş uçak ücretleri, iaşe ve ibateleriyle, hediye vesaire
gibi masrafları, kimler veya hangi kurumlar tarafından karşılanmıştır? Devlet
tarafından, bu giderleri karşılamak için herhangi bir ödeme yapılmış mıdır?
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, gündemin "Sözlü
Sorular" kısmının 38 inci sırasındaki (6/120) esas numaralı soru, sahibi
tarafından geri alındığı için, okutmuyorum.
Diğer soruyu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın, aracılığınızla, Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Sayın Abdüllatif Şener tarafından sözlü olarak
cevaplandırılmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Hasan Ören
Manisa
Bu yıl ilk defa uygulanan sözleşmeli tütün tarımıyla
ilgili olarak, sözleşmesiz üretilen ve ekicinin elinde kalan tütünlerin akıbeti
henüz belli değildir. 2002 tütün üretim sezonunda, Tekel ve firmalarla yapılan
sözleşme dışında, yaklaşık 5 000 ton sözleşmesiz tütün üretimi yapılmıştır.
Manisa'da, sözleşmesiz üretilen tütün miktarı ise 2 300 ton dolayındadır.
Toplam tütün üretimi içerisinde sözleşmesiz tütün üretimi yüzde 3'tür.
1- Sözleşmesiz olarak üretilen ve üreticinin elinde
kalan tütün ne olacaktır?
2- Tekel'in bu tütünleri alması için bir çalışma
yapılmış mıdır?
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, sözlü soru önergelerini
cevaplandırmak üzere, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Abdüllatif
Şener Beyi davet ediyorum.
Sayın Şener, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER
(Sıvas) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle soru önergesi sahibi
sayın milletvekillerimize teşekkür ediyorum. Gerçekten, önemli bazı konularda,
Meclisin ve kamuoyunun bilgilenmesini sağlamaya yönelik olarak vermiş oldukları
soru önergeleriyle, konunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu
gündemine girmesini sağlamış olmaktadırlar.
Bu arada, şu noktayı da belirtmek istiyorum, özellikle
ilk iki soru münasebetiyle: Bildiğiniz gibi, sorulan soruların bir kısmı,
bağımsız üst kurullar tarafından gerçekleştirilen işlemlere ilişkindir. Aslında, son yıllarda, bağımsız kurulların
yaygınlaşması sonrasında, siyasetin, bu kurumların faaliyetlerine müdahalesi
söz konusu olmamaktadır; ancak, gerek milletvekillerimiz gerek kamuoyu, bu üst
kurulların yapmış olduğu işlemlerle ilgili olarak, hükümetin kendilerini
bilgilendirmesini talep etmektedir. Şu anda mevcut, yürürlükteki Anayasa ve
yürürlükteki İçtüzük hükümleri de, bağımsız kurullara yönelik sorulabilecek
sorulara ilişkin olarak sonradan bir değişikliğe uğramadığı için, eski hükümler
devam etmekte olduğu için -ben, bu ilk iki soru da dahil- kamuoyunu ve Türkiye
Büyük Millet Meclisini bilgilendirmek istiyorum.
Cevaplandırmak istediğim ilk soru, Manisa Milletvekili
Sayın Hasan Ören'e aittir ve Türk Ticaret Bankası emeklilerine ilişkindir.
Bildiğiniz gibi, Türk Ticaret Bankası, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu
tarafından iki kez satışa çıkarılmıştır. Uygun alıcı bulunamamıştır. Bunun
üzerine, bu bankanın tasfiyesine karar verilmiş ve bankacılık yetkileri de
iptal edilmiştir. Daha sonra, İstanbul ticaret mahkemeleri tarafından, Türk
Ticaret Bankası Anonim Şirketinin tasfiyesinin ihtiyatî tedbir yoluyla
durdurulmasına karar verilmiştir. Hukuken, ihtiyatî tedbir kararı tasfiye
halini ortadan kaldırmamış; ancak, verildikleri tarihten itibaren ileriye
yönelik olarak tasfiye işlemleri durmuştur. Yani, BDDK'nın, Türk Ticaret
Bankasının tasfiyesine ilişkin olarak vermiş olduğu karar yürürlüktedir; ancak,
daha sonra ticaret mahkemesinin vermiş olduğu karar, bu tasfiye işlemlerinin
ileriye yönelik olarak işlemesini engellemektedir. Böyle bir ortamda,
özellikle, bankanın kendi özel emekli sandığından maaş alan emeklilerinin
konumuyla ilgili sorunlar sürekli gündeme gelmiştir. Zaman zaman milletvekillerimize
sorunlarını intikal ettirmişlerdir ve Sayın Hasan Ören de, bu intikal eden
sorunların bir parçası olarak, soru önergesiyle bunların durumunu sormaktadır.
Banka, bildiğiniz gibi, yaklaşık olarak 2 000 kişinin
çalışmakta olduğu bir bankadır. Bunlardan yapılan özel emeklilik kesintileri
ise 7 500 civarındaki emeklinin maaşını karşılamaya yetmemektedir; emekli
maaşlarının ödenmesindeki sorun da bu noktadan kaynaklanmaktadır.
Türk Ticaret Bankası emeklilerinin kasım, aralık ve
ocak dönemine ait emekli maaşları ödenmiştir; ama, bundan sonraki emeklilik
maaşlarının ödenmesiyle ilgili belirsizlikler de devam etmektedir.
Bu sorunu yaşayan, aynı durumda başka bir banka bulunup
bulunmadığı sorulmaktadır. Şu anda, halihazırda, bu sorunu yaşayan, benzer
konumda kurum ve emekli mensupları bulunmamaktadır.
"Banka emeklileri bu sorunla önümüzdeki dönemlerde
tekrar karşılaşacaklar mı" diye sorulmaktadır. Emekli Sandığının
gelirleri, demin belirttiğim gibi, giderlerini karşılayabilecek durumda
değildir. Dolayısıyla, gelirlerin giderleri karşılayabilecek durumda olmayışı
sebebiyle, bu sorunun devam edeceği gibi bir izlenim görülmektedir.
Diğer taraftan "Türk Ticaret Bankası emeklilerinin
bu sorunlarla bir daha karşılaşmamaları için herhangi bir tedbir alınacak
mıdır" diye sorulmaktadır. Gerçekten, eğer, bir sorun mevcutsa, bu sorunun
çözümlenmesi lazımdır, çözüme kavuşturulması lazımdır. Çözüme kavuşturmayla
ilgili olarak, birinci planda BDDK, ikinci planda da Türk Ticaret Bankası
Emekli Sandığının sorumlulukları vardır. Sorunun, aslında, şu ana kadar
çözümsüzlükler taşımasının sebebi de karşılıklı mutabakatın sağlanmayışı ve
ilgili kararların, gerekli kararların alınmayışıdır. Sorunun çözümündeki temel
nirengi noktası şudur: Türk Ticaret Bankası Emekli Sandığının genel kurulu
yapıp, kendisini feshetmesi gerekmektedir ve kendisini feshettiği takdirde,
Sosyal Sigortalar Kurumuna katılım kararı almaları halinde bu katılım
sağlanacaktır ve buna istinaden de SSK bünyesinde bunların emekli maaşlarının
ödenmesi sağlanacaktır. Kesin çözüm, Türk Ticaret Bankası Emekli Sandığı Genel
Kurulunun bir karar alarak, kendisini feshedip, SSK'ya katılım kararı almasına
bağlıdır. Bu yapıldığı takdirde konu çözülmüş olacaktır; ancak, şu ana kadar
böyle bir işleme ilgililer geçmemişlerdir.
Diğer taraftan, cevaplandırmak istediğim ikinci soru,
Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart'a aittir. Soru aynıdır; yine, Türk Ticaret
Bankası emeklilerinin maaş durumu sorulmaktadır "ocak maaşları ödenecek
mi" diye sorulmaktadır; ancak, sorunun cevaplandırılması süre aldığı için,
bu arada, 31 Ocak 2003 tarihi itibariyle Ocak 2003 maaşları ödenmiştir.
İlk soruya ilave olarak "1 Şubat 2003 tarihinde
yapılması gereken ödeme zamanında yapılacak mıdır" diye ayrı bir soru yer
almaktadır. İlk soruya verdiğim cevap çerçevesinde değerlendirecek olursak,
belirttiğim gibi, konu, şu andaki haliyle, sorunlarla, problemlerle
yürümektedir; ancak, Emekli Sandığı Genel Kurulunun toplanıp, kendini
feshetmesi ve SSK'ya katılım kararı alması halinde önümüzdeki ödemelerde hiçbir
sorun çıkmayacaktır.
Diğer taraftan, yine, Konya Milletvekili Sayın Atilla
Kart'ın sorusunda farklı bir nokta olarak belirtilmekte ve denilmektedir ki:
"Bankanın 14.8.2002 tarihli bilançosunda, vakfa ödenmek üzere aktüer açık
borcu olarak ayrılmış bir karşılık var mıdır?" Mademki, banka bilançosunda
bu açığa bir karşılık ayrıldığına göre, ödemenin... Yani "böyle bir açık
var mıdır; bu çerçevede ödemelerde sorun yaşamadan, tediyelerin yapılması
mümkün müdür" denilmektedir.
Gerçekten, 14.8.2002 tarihli bilançoya baktığımızda,
aktuarya açığı, borcu olarak 240 trilyon Türk Lirası karşılık ayrıldığı
görülmektedir. Bildiğiniz gibi, bilançolarda karşılıklar pasifte yer
almaktadır; ancak, pasifte 240 trilyon lira olarak yer alan bu karşılığın
kaynağının bilançonun aktifinde gösterilmesi lazım. Maalesef, karşılık 240
trilyon lira olarak gösterilmiş olmakla birlikte, pasifte yer almış olmakla
birlikte, aktifte bunun bir karşılığı yoktur; zarar olarak görülmektedir; yani,
aktifte karşılığı zarardır; dolayısıyla, bir kaynak içermemektedir.
Diğer bir soru, Afyon SEKA İşletmesine ilişkin olarak,
Afyon Milletvekili Sayın Halil Ünlütepe'nin sorusudur. Bu soruda da, Afyon SEKA
tesislerine eksperler tarafından 250 000 000 dolar değer biçildiği halde,
bunun, bedelsiz olarak tekrar satışa çıkarıldığı gibi bir ifade yer almaktadır;
bunun nasıl değerlendirildiği sorulmaktadır. Afyon SEKA İşletmesi, bildiğiniz
gibi, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından, özelleştirilmek üzere,
6.3.2000 tarihinde, 24.5.2000 tarihinde ve ayrıca 16.9.2002 tarihinde olmak
üzere üç kez ihaleye çıkarılmıştır. İlk iki ihalede hiçbir teklif
alınamamıştır; yani, hiç kimse, hiçbir yatırımcı, burayı cazip bir yatırım,
cazip bir işletme olarak algılamamış ve teklif vermemiştir. En son, 11.11.2002
tarihinde yapılan ihalede üç yatırımcıdan teklif alınmıştır. Bu üç yatırımcıdan
alınan teklife istinaden, ihale süreci ve görüşmeler şu anda devam etmektedir.
İşletmenin özelleştirme işlemleri, kapalı teklif almak ve sonrasında görüşmeler
yapmak üzere, pazarlık usulüyle gerçekleştirilmektedir. Dolayısıyla, ihale
işlemleri, pazarlıklar ve tekliflerin değerlendirilmesi şu anda devam
etmektedir. İşletmenin bedelsiz olarak satışa çıkarılması gibi herhangi bir
durum söz konusu değildir.
Soru önergesinde "işletmenin satışından ne kadar
gelir beklenmektedir" denilmektedir. Yine, belirttiğim gibi, ihale süreci
halen devam etmekte olup, bu aşamada elde edilebilecek gelirin belirlenmesi
mümkün değildir. Bununla ilgili bir bedeli ve değeri, zaten, ihale süreci devam
eden bir işletmeye ilişkin olarak, burada telaffuz etmek de doğru olmaz.
Afyon Milletvekili Sayın Halil Ünlütepe'nin bir diğer
soru önergesi de, yine, Afyon SEKA İşletme Müdürlüğüne ilişkindir. Başbakanlık
Yüksek Denetleme Kurulunun, Afyon SEKA İşletme Müdürlüğü hakkında hazırladığı
2002 yılı raporunda, üretimin ve kapasitenin
yükseltilmesi, işletme ürünlerine rekabet gücü kazandırılması ve işletmenin
kendine yeterli duruma getirilebilmesi amacıyla, İzmit İşletmesinde bulunan
yazı tabı kâğıdı üreten makinelerden birinin yenilenerek Afyon İşletmesine
nakledilmesi suretiyle birim maliyetlerin düşürülmesinin mümkün olabileceğiyle
ilgili bir değerlendirme bulunduğu ifade edilmektedir ve bu değerlendirmenin
bulunup bulunmadığı ve Bakanlığımızca nasıl mütalaa edildiği sorulmaktadır.
Afyon İşletmesi, 1.5.1979 tarihinde üretime
başlamıştır. 50 000 ton/yıl kapasiteye sahip olan bu işletmede, beyazlatılmış
saman ve kamış selülozu üretilmektedir. Ürettiği mamuller, öncelikli olarak
SEKA'nın diğer işletmeleri olan Dalaman ve İzmit İşletmelerinde birinci hamur
yazı tabı kâğıdı üretiminde hammadde olarak kullanılmaktadır. Dalaman
İşletmesinin 30.3.2001 tarihinde özelleştirilmesi sonucu ise, bugün, Afyon SEKA
İşletmesi, sadece İzmit İşletmesinde kullanılan hammaddeyi temin etmektedir. Bu
miktar da, 20 000 ton/yıl seviyesindedir. Hem içpiyasa hem de ihraç imkânları
için çalışmalar yapılmış olmasına rağmen, kalite ve maliyet olumsuzlukları
nedeniyle istenilen değere ulaştırılamamıştır. Yıllar itibariyle üretim miktarı
27 000 ton seviyesinde olup, en yüksek üretim 1992 yılında 36 151 ton olarak
gerçekleştirilmiştir.
İşletmenin ciddî anlamda yatırım ihtiyacı
bulunmaktadır. Soru önergesinde de buna vurgu yapılmış ve İzmit'teki bir
makinenin nakli suretiyle, verimli kullanılıp kullanılamayacağı, maliyetlerin
düşürülüp düşürülemeyeceği sorulmuştu. Gerçekten, işletmenin önemli yatırım
ihtiyacı vardır; ama, bu yatırım ihtiyaçlarını sadece bir makineyle
sınırlandırmak ve bir makine nakliyle, buranın, verimli, kârlı bir işletme
haline dönüşebileceğini söylemek mümkün değildir.
Yatırım ihtiyacını ana çerçeve içerisinde
değerlendirecek olursak, pişirme ünitesinde, beyazlatma ünitesinde, selüloz teksif ve kurutma ünitesinde, selüloz balyalama ünitesinde gerekli olup,
20 000 000 ABD Doları tutarında bir yatırım harcaması yapılmasına ihtiyaç
duyulmaktadır. İzmit İşletmesinde bulunan yazı tabı kâğıdı üreten makinelerden
en büyüğü ise 8 nolu kâğıt makinesi olup, 1960 yılında üretime başlamıştır ve
29 700 ton/yıl kapasitededir. Birinci hamur yazı tabı kâğıdında yüzde 60
civarında kısa elyaf selülozu kullanıldığından, 8 nolu makinenin kapasitesi,
Afyon İşletmesinin tüm kapasitesinin kullanımı düşünüldüğünde yetersiz
kalmaktadır ve bu çerçeve içerisinde değerlendirildiğinde, yatırım ihtiyacı
olduğu kesindir. Bu ihtiyacın 20 000 000 dolar civarında olduğu da
hesaplanmıştır; ama, İzmit'teki bir makinenin nakli suretiyle verimli
olabilmesi, maliyetlerin yeterli düzeyde düşürülebilmesi ve rekabet edebilir
bir düzeyde üretime geçirilebilmesi açısından yeterli görülmemektedir.
"Fabrikanın modernizasyonunun yapılıp ekonomiye
kazandırılması mümkün müdür" diye, soru önergesinde ilave bir soru ifade
edilmiştir. Bu da, yine, ilk soruya ilişkin verdiğim açıklamalardan anlaşılmaktadır;
ancak, tekrar ifade etmek gerekirse, Türkiye Selüloz ve Kâğıt Fabrikaları
AŞ'nin belirlediği rakamlara göre işletmede gerekli olan yatırım ihtiyacı 20
000 000 ABD Dolarıdır. Eğer, komple bir kâğıt fabrikası haline dönüştürülmesi
düşünülürse, İzmit İşletmesinden nakledilecek, selüloz üretimini tam
kullanamayan makine için yatırım tutarı 10 000 000 ABD Doları olarak
belirlenmiştir. Bu yatırımların kamu eliyle yapılması, içinde bulunulan
konjonktür ve kamu yatırımları önceliklerinde ekonomik bulunmadığından, Devlet
Planlama Teşkilatı tarafından onaylanan yatırım programlarında da yer
alamamaktadır. Tesislerin bu gibi yatırımları yapabilecek imkânı
bulunmadığından, tesislerin özelleştirilmesi, uzun vadede yaşamasını
sağlayacak, yöreye ve ekonomiye önemli katkılar da sağlayabilecektir diye
düşünülmektedir ve kesin çözüm olarak, buradaki yatırım kapasitesini, üretim
kapasitesini, istihdam kapasitesini genişletebilecek bir perspektif içerisinde
buranın özelleştirilmesi gerektiği kanaati hâkimdir.
Diğer bir soru, yine, Afyon Milletvekili Sayın Halil
Ünlütepe'nin, Afyon SEKA İşletmesinin özelleştirilmesinin, fabrikada çalışan
işçilerin ve geçimini bu fabrikaya bağlamış olan, sayıları yaklaşık 15 000'i
bulan bölge halkının durumunda ne gibi etkiler yapacağıyla ilgili sorusudur.
Özelleştirme sonucunda, Afyon İşletmesindeki işçilerin
haklarının korunması için, gerek satış şartnamesinde gerekse satış
sözleşmesinde, çalışanların kanunî haklarının korunmasına dair maddeler yer
almaktadır. Bu doğrultuda, Afyon İşletmesinin satışı durumunda, işçilerin kıdem
tazminatları SEKA Genel Müdürlüğü tarafından, ihbar tazminatları ise alıcı
tarafından ödenecek, herhangi bir şekilde işini kaybedenler iş kaybı tazminatı
almaya hak kazanacaklardır. Ayrıca, işletmenin özelleştirilmesi durumunda
personelin bir kısmının alıcı tarafından yeniden istihdam edilmesi de
mümkündür. Diğer taraftan, özelleştirilen kuruluştaki işçilere yeni iş imkânı
sağlanması konusunda yasal düzenleme yapılması yönündeki çalışmalar
tamamlanmıştır. 4046 sayılı Kanunda, özelleştirilen kurumların
özelleştirilmesiyle burada çalışanların işsiz kalmasını engellemeye yönelik bir
düzenleme yapılmıştır, Bakanlar Kurulunda imzaya açılmıştır, bu imzalar
tamamlanmıştır; öyle zannediyorum ki, bu hafta içerisinde, bu kanun değişikliği
önerimiz, kanun tasarısı olarak Türkiye Büyük Millet Meclisine gelecektir ve
Türkiye Büyük Millet Meclisinde de kısa süre içerisinde yasalaşmasını
beklemekteyiz.
Hazırladığımız bu yeni kanun tasarısına göre, bu
kuruluşlarda çalışanların özelleştirme sebebiyle işsiz kalması önlenmektedir.
Özelleştirme sonucunda bu kurumda çalışan geçici ve kadrolu işçilerimizin
kamuya başvurarak, yeni istihdam imkânı elde etmelerine imkân sağlanacaktır.
Yani, bu kuruluşlarda çalışan personel ya özelleştirme sonucunda, yine aynı
kurumda çalışmayı tercih edebilecektir ya -nitelikli, vasıflı bir işgücünü
ifade edebiliyorsa- daha yüksek bir ücretle iş bulabileceğini düşünüyorsa,
başka bir yerde iş arama veya bulma hakkına sahip olacaktır veya "hayır,
ben kamuda çalışacağım" diyecektir ve kamunun diğer kesimlerinde kendisine
iş gösterilecektir. Yani, özelleştirme sebebiyle hiç kimsenin işsizlik
tehdidiyle baş başa kalmayacağı bir düzenleme yapılmıştır. Bu, Türkiye Büyük
Millet Meclisi komisyonları ve Genel Kurulunda da tartışmanıza ve oylarınıza
açılacaktır, destekleyeceğinizi umut ediyorum.
Diğer taraftan, SEKA Afyon İşletmesi
özelleştirilemediği takdirde, Afyon İşletmesinin ürettiği selülozu kullanan
işletmelerin de özelleştirme programında bulunması nedeniyle, bir müddet sonra,
burada üretilen selüloza ihtiyaç kalmayacaktır. Üretim maliyetinin, sektördeki
satış fiyatının yaklaşık 2 katı olduğu gözönüne alındığında, bu üretimin,
mevcut durumda sektöre satış imkânı bulunmamaktadır; ancak, özelleştirme
sonrasında, işletmede ihtiyaç duyulan iyileştirme yatırımları ile kapasitenin
artırılması, üretilen selülozun alıcı tarafından kullanılması, maliyetin
düşürülerek pazarda rekabet edebilir hale getirilmesi sonucunda, gerek kamış
üreticilerine gerekse yaratılacak ilave hizmet alımlarıyla -nakliye, iaşe,
işgücü gibi- yöre halkına katkı sağlayabileceği düşünülmektedir.
Aynı soru önergesinin içerisindeki diğer bir soruda da
"özelleştirme halinde, SEKA'ya ait çıraklık okulundan mezun olmuş birkısım
personelin uzmanlık alanı dikkate alınarak değerlendirilmesi mümkün olacak
mıdır" denilmektedir. SEKA Afyon İşletmesinin özelleştirilmesi durumunda,
bu durumun alıcı tarafından dikkate alınarak değerlendirilmesi her zaman
mümkündür; ama, belirttiğim gibi, bizim, Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk
edeceğimiz kanun tasarısıyla, işsizlik riski, tehlikesi tamamıyla bertaraf
edilmiş olacaktır.
Yine, aynı soru önergesi içerisindeki bir diğer soruda
da "sosyal sonuçları açısından ciddî sakıncalar içermesi nedeniyle,
özelleştirme yerine, idarî ve malî özerklik temeline dayalı yeni bir
yapılandırmaya gidilebilir mi" denilmekte; yeni ve farklı bir açılım
gösteren bir politika önerisinde bulunulmaktadır.
Teşekkür ediyorum.
Türkiye Selüloz ve Kâğıt Fabrikaları AŞ (SEKA),
Özelleştirme Yüksek Kurulunun 6.12.1997 tarih ve 97/54 sayılı kararıyla
özelleştirme kapsamına, 15.7.1998 tarih ve 98/51 sayılı kararıyla da
özelleştirme programına alınmış olup, SEKA Afyon İşletmesinin özelleştirilmesi
için yapılan çalışmalar bu karara istinaden gerçekleştirilmektedir. Zarar eden
ve yatırım ihtiyacı bulunan işletmenin idarî ve malî açıdan özerk hale
getirilmesi, ekonomik faaliyetlerinin devamına yetmeyebilir düşüncesi hâkimdir;
ama, tüm özelleştirme kapsamındaki kuruluşlar itibariyle. Bu özerkleştirme
temeline dayalı bir yeni yapılandırma modeli; tartışılabilir; ancak, şunu
belirtmek isterim ki, kamuoyunda, günümüz itibariyle, özelleştirmeye karşı bir
direnç ve karşı fikir, aşağı yukarı kalmamıştır. Aslına bakarsanız,
özelleştirme, sadece bir partinin veya iktidar partisinin veya AK Partinin
görüşü değildir. Bugün, iktidarda muhalefette hatta Meclis içinde veya Mecliste
temsil edilmeyen partilerimizin hemen hemen tamamının görüşü özelleştirmeden
yanadır. Tüm parti programlarını incelediğiniz zaman, artık, özelleştirmenin
bir parti görüşü, düşüncesi veya bir parti politikası olmaktan da öte, bir
devlet politikası haline dönüştüğü görülmektedir. Zaten, ilk kamu
işletmelerinin ortaya çıktığı dönemleri incelediğimizde de bunun böyle
amaçlandığını görmekteyiz.
Bildiğiniz gibi, Türkiye'de kamu işletmelerinin yaygın
bir şekilde kurulması ve sanayide devletçilik anlayışıyla yurdun dört bir
tarafında devlet fabrikalarının oluşturulması cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa
Kemal Atatürk döneminde başlamıştır ve gerçekleştirilmiştir. Gerçi, cumhuriyet
öncesi dönemlerde de devlet eliyle fabrika kurma politikaları vardır. 1860'lı
yıllarda devlet eliyle çok sayıda fabrika kurulmuştur. "Sanayide
devletçilik" adı altında çok yaygın bir sanayileşme programı devlet eliyle
ve devlet fabrikaları yoluyla sürdürülmüştür. Daha sonraki dönemlerde de, bu,
devam etmiştir; ama, cumhuriyet öncesi uygulamaları görülen bu politikalar,
cumhuriyet sonrasında ve özellikle 1930 ile 1938 arasındaki dönemlerde yaygın
bir şekilde uygulanmıştır. Türk ekonomisinde seçkin ve ayrıcalıklı yeri bulunan
Etibank, Sümerbank gibi önemli kuruluşlar da bu yıllarda kurulmuştur. Ancak,
Atatürk döneminde kurulan bu fabrikaların, bu işletmelerin, kuruluşların
kuruluş kanunlarına baktığımızda da ilginç cümlelere rastlamaktayız. Nedir o
ilginç cümleler; örneğin, iktisadî devlet teşekkülleriyle ilgili 1928 yılında
çıkarılan kanunda, bu fabrikalar devlet eliyle kurulacaktır. Devlet eliyle
kurulmasının sebebi ülkemizde yeterli sermaye birikiminin olmayışıdır, özel
sektörün yeterli düzeyde gelişmemiş olmasıdır. Türkiye'de özel sektör geliştiği
takdirde, yeterli sermaye birikimine ülkemiz ulaştığı takdirde, bu devlet
fabrikaları özel sektöre devredilecektir diye hükümler yer almaktadır.
Dolayısıyla, dünyanın özelleştirmeyi tartışmadığı bir
dönemde, Almanya'nın Özelleştirme İdaresi Başkanlığı olan TREUHAND'ı tasfiye
ettiğini; Batı Avrupa ülkelerinde özelleştirmenin tamamen gündemden kalktığını;
Doğu Avrupa ülkelerinin, 1990 sonrasında, dünyaya açılmayla birlikte
özelleştirme faaliyetlerine yeni başlamış olmalarına rağmen, özelleştirmede,
bizim aldığımız mesafeden çok daha fazla mesafe aldıklarını gördüğümüzde; Asya,
Afrika ve diğer dünya ülkelerini incelediğimizde, artık, kamu işletmelerinin
özel sektöre devredildiğini gördüğümüzde, bu konuda Türkiye'de geç kalındığını,
geçmiş iktidarların konuyu ciddî bir iktidar politikası haline, kararlı bir
politika haline dönüştüremediklerini söyleyebiliriz.
AK Parti iktidarı olarak, 58 inci cumhuriyet hükümeti
olarak, biz, kararlı bir politika ortaya koyduk; bu kararlı politikanın bir
sonucu olarak da, özelleştirmeyi gerçekleştireceğimizi ifade ettik. Onyedi
senedir, Türkiye'de, toplam kamu işletmeciliği portföyünü bir bütün olarak
dikkate aldığımızda yüzde 8 civarında özelleştirme yapılabilmiştir.
Özelleştirme konusunda Türkiye çok yavaş hareket etmiştir; onyedi yıldır,
geçmiş iktidarlar bu konuda kararlı tutum sergileyememişlerdir, sosyal
engelleri aşacak tedbirleri de ortaya koyamamışlardır. Biz, kararlı bir
şekilde, çalışanlar açıkta kalmayacaktır dedik, sosyal tedbirlerin önemli bir
kısmıyla ilgili önerimizi hazırladık ve Meclise sunacağız, kararlı bir iradeyi
de aynı şekilde ortaya koyacağız ve Türkiye, uluslararası rekabet gücü yüksek
bir ekonomik ortamı gerçekleştirebilmek için özelleştirmeye de büyük önem
atfedecektir; ancak, uluslararası rekabet gücümüzün yeterli düzeyde olabilmesi
için, Türk ekonomisinin başarılı olabilmesi için sadece özelleştirmenin yeterli
olmadığını da biliyoruz, diğer tedbirlerin alınması da gereklidir. 58 inci
cumhuriyet hükümeti olarak da, kararlı bir şekilde, ülkemizdeki yatırım
ortamını iyileştirerek, ekonomimizin rekabet gücünü artırarak ve kaynakların
etkin kullanımını engelleyen kamu işletmeciliğini özelleştirmek suretiyle,
belli bir periyot içerisinde tasfiye etmek suretiyle Türkiye'yi güçlü bir
ekonomik yapıya kavuşturacağız, bu konuda kararlıyız. Sosyal politikalarla
ilgili tedbirlerimizi alıyoruz, almaktayız; ama, siyasî irade olarak da bu
kararlılığı göstereceğiz.
Uzun yıllardır Türkiye'de, her özelleştirme
hadisesinden sonra pek çok tartışma gündeme girmiştir ve özelleştirmenin hızını
da bu tartışmalar kesmiştir. Özelleştirme İdaresi Başkanlığı, maalasef, bana
bağlanmış olduğu için, her tartışmaya rağmen, belki siyasal olarak
yıpranabilirim; ama, bu yıpranmayı da göze alarak kararlı bir özelleştirme
programını sürdüreceğimi Yüce Heyetinizin huzurunda da ifade etmek istiyorum.
Diğer iki soru önergesinden biri İzmir Milletvekili
Sayın Vezir Akdemir'e, diğeri de yine İzmir Milletvekili Sayın Canan Arıtman'a
aittir. İki soru önergesi de, Sayın Genel Başkanımızın yurtdışı gezilerine
ilişkindir. Bu konudaki görüşlerimi de ifade etmek istiyorum.
Sorularda büyük ölçüde benzerlik var; ama, Sayın Vezir
Akdemir'in sorusuyla başlamak istiyorum. Soruda "AK Parti Genel Başkanının
yurtdışı gezileri ve bu gezilerle bağlantılı olarak yapmış olduğu beyanları
nasıl değerlendiriyorsunuz ve yaptığı bu yurtdışı gezilerin masrafları nereden
karşılanmaktadır" denilmektedir. Sayın Vezir Akdemir soru önergesinde
belirttikleri üzere, Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Adalet ve Kalkınma Partisinin
Genel Başkanıdır. 2820 sayılı Siyasî Partiler Kanununun 3 üncü maddesi açıktır.
Bu maddeye göre, siyasî partiler, Anayasa ve kanunlara uygun olarak;
milletvekili ve mahallî idareler seçimleri yoluyla, tüzük ve programlarında
belirtilen görüşleri doğrultusunda çalışmalar yapmakta ve açık propagandaları
ile millî iradenin oluşmasını sağlamaktadırlar.
Bir ülkede millî iradenin oluşmasında siyaset kurumuna
büyük görevler düşmektedir. Siyasetçilerin, genel başkanından milletvekillerine
ve tüm mensuplarına varıncaya kadar, parti programları ve tüzüklerindeki
görüşler doğrultusunda kamuoyunu yönlendirmeye yönelik olarak yapmış oldukları
açıklamalar, bu millî iradenin oluşmasına katkı sağlamaktadır. Yine, demokratik
bir devlet ve toplum düzeni içerisinde ülkenin, çağdaş medeniyet seviyesine
ulaşması amacını güden ve ülke çapında faaliyet göstermek üzere teşkilatlanan
tüzelkişiliğe sahip kuruluşlar olan siyasî partilerin bu işlevleri, genel
başkanı başta olmak üzere, yapmış oldukları konuşmalarla, oluşturmuş oldukları
politikalarla ortaya çıkmaktadır.
Dolayısıyla, bir siyasî partinin genel başkanının,
hatta bir iktidar partisinin genel başkanının, değişik konulara ilişkin olarak,
parti programındaki ve tüzüğündeki görüşleri dile getirmesi, konuşması faydalı
bir olaydır ve demokratik bir toplum düzeninin, demokratik bir devlet düzeninin
gerekleri içerisinde değerlendirilmelidir; aksine, sorgulanmamalıdır diye
düşünüyorum.
Diğer taraftan, Türkiye'nin, muasır medeniyet
seviyesine ulaşması hedefine yönelik bir adım olarak, uluslararası camianın
diğer üyeleriyle ekonomik, sosyal ve kültürel ilişkiler kurulması ve
Türkiye'nin Avrupa Birliği bünyesinde yer alması amacıyla Genel Başkanımız
Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından yapılan yurtdışı gezilerinin ve bu
gezilerde parti ve hükümet programımızla uyumlu açıklamalarının da
eleştirilecek hiçbir yanı yoktur diye değerlendiriyoruz. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Diğer taraftan, "bu yurtdışı gezilerinin finansmanı
nereden karşılanmaktadır" denilmektedir. Aslında, finansmanın nereden
karşılanacağı açıktır; Siyasî Partiler Kanunu zaten bunu düzenlemiştir. 2820
sayılı Siyasî Partiler Kanununun 61 inci maddesi, bir siyasî partinin
yapabileceği harcamaların, giderlerin neler olduğunu belirtmektedir. Siyasî
partilerin nerelere harcamalar yapacağı, hangi giderleri yapacağı Siyasî
Partiler Kanununun 61 inci maddesinde belirlenmiştir; dolayısıyla, bu yurtdışı
gezilerin giderleri, belirttiğim 2820 sayılı Siyasî Partiler Kanununun 61 inci
maddesinde belirtilen giderler içerisinde yer alır. Bu giderlerin niye
yapıldığı bellidir; zaten kanunen düzenlenmiştir. Bu giderlerin nereden finanse
edileceği, bu giderlerin hangi kaynaktan yapılacak harcamalarla karşılanacağı
da yine 2820 sayılı Siyasî Partiler Kanununun 70 inci maddesinde
düzenlenmiştir. Bu 70 inci maddedeki düzenlemeye uygun olarak AK Partinin gelir
kaynakları bellidir ve şeffaftır. Türkiye'de ilk defa bir siyasî parti,
programında parti gelirlerinin ve giderlerinin şeffaf olacağını açıklamıştır ve
parti programımızdaki bu ifadeler doğrultusunda, ilk kurulduğumuz günden
itibaren, AK Parti, belli periyotlar içerisinde -önceleri üçer aylık periyotlar
halindeydi, şimdi birer aylık periyotlar halinde- internet sitelerinde
gelirlerini, giderlerini açıkça kamuoyuna duyurmaktadır. Yine, zaman zaman
Genel Başkanımızın yaptığı basın toplantılarında da, AK Partinin dönemsel
olarak ne kadar gelir elde ettiği, ne kadar gider yaptığı kamuoyuna
duyurulmaktadır. Bu açık ve şeffaf politikanın, Türkiye'de siyaset yapacağını
ifade eden bütün siyasî partilerin politikası olması gerektiği kanaatindeyim.
Zaten, Siyasî Partiler Kanununda, parti finansmanının, seçim harcamalarının
şeffaf olmasına yönelik, belli usuller, esaslar dairesinde yapılmasına yönelik
olarak düzenlemeler yapacağımızı da seçim beyannamemizde ifade ettik, parti
programımızda ifade ettik. Buna yönelik çalışmalar tamamlanmaktadır ve bu
konudaki değişiklikler de bu Meclisin gündemine gelecektir.
Ben, umut ediyorum ki, Değerli Milletvekilimiz Vezir
Akdemir de böyle bir şeffaf siyaset anlayışından yana olduğu için bu soru
önergesini tevcih etmişlerdir ve Genel Kurulda bu konular tartışılırken,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu da, AK Parti Grubu da topyekûn buna destek
vereceklerdir ve ittifak halinde bu şeffaflık burada sağlanacaktır diye
düşünüyorum.
Diğer soru önergesi...
MEHMET SEVİGEN (İstanbul)- Hazine parası mıdır Sayın
Bakan?..
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER
(Devamla)- Siyasî Partiler Kanununun 70 inci maddesini okuduğunuz zaman
görürsünüz. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Ayrıntısını merak ediyorsanız bulabilirsiniz. Zaten,
gelir kaynaklarımızın ne olduğu, bizim internet sitesinde yayımlanan
bilançolarımızda, dönem hesaplarında görülmektedir.
TUNCAY ERCENK (Antalya)- Şeffaf olduğu için sordu!..
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER
(Devamla)- Şeffaftır evet...
TUNCAY ERCENK (Antalya)- Çok aydınlattınız teşekkür
ederim.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER
(Devamla)- Ben de teşekkür ediyorum sayın milletvekilim, sağ olun.
İzmir Milletvekilimiz Sayın Canan Arıtman'ın sorusu
benzer niteliktedir; bir ilave var...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER
(Devamla)- "Sayın Genel Başkanınızın en son gittiği Çin gezisine oğlu
Necmettin Bilal Erdoğan'ı da beraberinde götürdüğünü basından öğrendik; bunun
masrafları nereden karşılanmıştır" denilmektedir. Gayet açıktır; Sayın
Genel Başkanımızın başta Avrupa Birliği ülkeleri, daha sonra Rusya Federasyonu
ve Çin dahil olmak üzere yapmış olduğu bu gezilere kalabalık heyetler
katılmıştır, özel sektörden, kamu kesiminden görevliler katılmıştır. Bu
seyahatler sırasında Sayın Genel Başkanımız ile Adalet ve Kalkınma Partisini
temsilen görevlendirilen parti yetkililerinin giderleri parti bütçesinden
karşılanmış olup onun dışındaki kişilerin masrafları tamamen özel masraf
niteliğindedir ve bu özel masraflar -Sayın Necmettin Bilal dahil- kendileri
tarafından karşılanmıştır. Bunu da bilgilerinize arz ediyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Bakanım, 39 uncu sıradaki son soruyu da,
lütfen, cevaplandırırsanız.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER
(Devamla) - Peki, Sayın Başkanım.
Ben, önce Manisa Milletvekili Sayın Hasan Ören Beye
teşekkür ediyorum. Daha önce, ziyaretleriyle bağlantılı olarak, vermiş olduğu
soru önergeleri çerçevesinde görüşmelerimiz olmuştu, bir kısmını bu sebeple
çekmişlerdi.
39 uncu sıradaki soru ise, Tekelle ilgili bir sorudur
ve bu soruda "sözleşmesiz olarak üretilen ve üreticinin elinde kalan
tütünler ne olacaktır" denilmektedir. 3.1.2002 tarihli ve 4733 sayılı
Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol İşletmeleri Genel Müdürlüğünün Yeniden
Yapılandırılması İle Tütün ve Tütün Mamullerinin Üretimine, İç ve Dışalım ve
Satımına 4046 sayılı Kanunda ve 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun uyarınca, ülkemizdeki tütün iç ve dışalımı ve
satımı konuları yeniden düzenlenmiştir. Dolayısıyla, aşağı yukarı onüç ay önce,
2002 yılının ocak ayının başında yapılan bir yasal düzenlemeyle tütün iç ve
dışalımı ve satımı konuları yeniden düzenlenmiş bulunmaktadır. Söz konusu
Kanunun 6 ncı maddesi uyarınca, üretici tütünlerinin yazılı sözleşme esası veya
açık artırma yöntemiyle alınıp satılması uygulamasına geçilmiştir. 2002
yılında, bu çerçevede 284 016 ekici ile Tekel, 102 979 ekici ile tüccar yazılı
sözleşme yapmışlardır ve işlemler bu yazılı sözleşmeler çerçevesinde
yürümektedir. Toplam 149 000 ton tütünün alımına da şubat ayı içerisinde
başlanmış bulunmaktadır.
Yazılı sözleşme yapmadan tütün üretiminde bulunan tütün
üreticileri, 4733 sayılı Kanun uyarınca, tütünlerini açık artırma yöntemiyle
satışa sunacak olup, açık artırma yöntemine ilişkin usul ve esaslar aynı
kanunun 2 nci maddesine göre oluşturulan Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkollü
İçkiler Piyasası Düzenleme Kurulu ve Kurumu tarafından belirlenip uygulamaya
konulacaktır.
Bu çerçevede, bu soru önergesi içerisindeki diğer bir
soruda "Tekel'in bu tütünleri alması için bir çalışma yapılmış mıdır"
denilmektedir. Tekel Genel Müdürlüğü tarafından, sigara fabrikalarında
kullanılmak üzere 56 800 ton tütünün alımı için 284 016 ekiciyle yazılı
sözleşme yapılmıştır.
Yukarıda açıklandığı üzere, sözleşmesi olmadan tütün
üretimi yapan üreticiler, tütünlerini açık artırma merkezlerine
getireceklerdir. Tekel Genel Müdürlüğünün ihtiyacı olan tütün menşelerinin
tamamının, ilk belirlemelere göre, yazılı sözleşme yapılan üreticilerden
karşılanacağı tespit edilmiştir. İhtiyaç fazlası olması halinde, belirtildiği
gibi, sözleşme yapılmayan üreticilerin tütünleri de alınabilecektir.
Bu uzun cevaplandırma sürecinden sonra, ben, soruyu
soran arkadaşlarımıza, konulara ilgi duyup dinleyen değerli milletvekillerimize
teşekkürlerimi sunuyorum.
Sağ olun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Şener, teşekkür ediyorum.
Sözlü soru önergesi sahibi sayın milletvekillerinden
söz isteyenlere, yerlerinden söz hakkı vereceğim.
Efendim, Sayın Bakanın konuşmasıyla ilgili olarak
elektronik sisteme girerek söz talebinde bulunan arkadaşlarımızın isimlerini
okuyorum: Sayın Ören, Sayın Akdemir, Sayın Arıtman, Sayın Ünlütepe.
Buyurun Sayın Ören.
HASAN ÖREN (Manisa) - Sayın Başkan, Sayın Bakanıma, 2
nci sırada olan, Türk Ticaret Bankasıyla ilgili iki sorum olacak.
Biliyorsunuz, Türk Ticaret Bankası, geçmiş dönemlerde,
Cumhuriyet Halk Partisinin çok üzerinde konuştuğu bir banka. 55 inci hükümet
döneminde, Alaattin Çakıcılar, Korkmaz Yiğitler, Kamuran Çörtüklerle bu
bankanın içerisi bir hayli boşaltılmıştı. Tabiî, bu boşaltılmada, bu 7 500
emeklinin ve 7 500 emekliye bağlı 50 000 kişinin hiçbir suçu ve günahı da
yoktu; ama, ne yazık ki, bugüne geldik, bugün, bu ceremeyi bu arkadaşlarımız
çekiyor.
"Emekli maaşlarının ödenebilmesi için bankanın
devletten herhangi bir yardım almasına gerek yoktur" deniliyor. Bankanın
14.8.2002 tarihli bilançosunda, vakfa ödenmek üzere aktüer açık borcu olarak
240 trilyon lira karşılık ayrılmış durumda. AKP iktidarı, 363 milletvekiliyle,
güçlü bir şekilde Parlamentoya geldi. Birinci sorum şu: BDDK'yla görüşülüp, bu
konuda, bu 240 trilyon liranın banka yönetimine verilerek, emeklilerin
mağduriyeti önlenebilir mi?
İkincisi, Sayın Bakanımız, sandığın, genel kurul
yaparsa, SSK'ya geçeceğini söyledi. Ola ki, Emekli Sandığı 1 Martta genel
kurulunu yaptı ve kendisini feshetti; 2 Mart günü SSK'lı vatandaşlarımızın
haklarından yararlanacaklar mı; yoksa, 1 Martta yapılan bu kongreden sonra,
aradan aylar ve yıllar geçecek, bu emekliler, yine, mağdur olacaklar mı?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Ören, teşekkür ediyorum.
Buyurun Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER
(Sıvas) - Teşekkür ediyorum.
Gerçekten, Türk Ticaret Bankası, öteden beri,
kamuoyunun ve siyasetin gündeminde kalmış bir bankadır, daha sonra Fona
devredilmiştir ve sonunda da tasfiye kararı alınmıştır.
Özellikle bankacılık sektörü üzerinde siyasetin
geçmişteki olumsuz görüntülerini ortadan kaldırmak maksadıyla Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Üst Kurulu kurulmuştur. Bankalarla ilgili olarak
yapılacak düzenlemelerin, bankalara yönelik olarak yapılacak denetlemelerin
siyasetin etkisinden arındırılması gerektiği düşünülmüştür. Bu düşünceler
çerçevesinde, bağımsız bir kurul olarak BDDK kurulmuştur.
BDDK'nın kurulmasından sonra, bu konularda düzenleme
yapma yetkisi bu Kurula aittir. Bankaları belli kriterler içerisinde
denetleyen, sektörün gelişimini izleyen de, aynı şekilde, BDDK'dır. BDDK,
bağımsız bir kuruldur ve mümkün olduğunca demeyeyim, hatta, mutlak anlamda, siyasetin
etkisinden bağımsız olarak çalışma imkânına ne kadar sahipse, o kadar etkili
olabileceği düşünülmektedir.
Dolayısıyla, Türk Ticaret Bankasıyla ve burada
çalışanlarla bağlantılı sorunlar ve gelişmeler, doğrudan doğruya BDDK'nın
vereceği kararlar çerçevesinde değerlendirilebilecek bir husustur.
Burada, değerli milletvekilimizin belirlemiş olduğu 240
trilyon lirayı, soru önergesini cevaplandırırken ifade ettim. Ben, bu soru
önergesiyle ilgili cevabı oluştururken ilgili Kuruldan bilgi aldım, ona istinaden
söylüyorum. Evet, 240 trilyon lira, bankanın bilançosunun aktifinde karşılık
olarak yer almaktadır; ancak, karşılık olarak yer alan bu paranın sandığa
devredilmesi sağlanırsa sandık ayakta kalabilir, varlığını sürdürebilir, başka
bir işleme ihtiyaç olmaz diye düşünebilmenin de mümkün olduğu gibi bir kanaat
içerisinde değilim; çünkü, bu karşılığın kaynağı bilançoda yok. Bu 240 trilyon
liralık karşılığın bilançoda, aktifteki karşılığı zarardır; yani, kasada veya
hesapta veya gayrimenkul şeklinde karşılığı olan, kaynağı olan bir karşılık
değildir bu 240 trilyon lira. Sorun zaten buradan çıkmaktadır. Sayın BDDK
Başkanının verdiği bilgiye göre de, eğer, sandık, tasfiye kararı alırsa, genel
kurul da SSK'ya devredilmeyle ilgili bir karar alırsa, emeklilik işlemlerinin
SSK'ya devredilecek ve sorun tamamen çözülecek, o süre içerisinde meydana gelen
emeklilik kesintileri, bu emeklilerin kesintileriyle ilgili birikimlerin de,
biriken meblağların da BDDK tarafından SSK'ya yatırılacaktır.
Bilgilerinize arz ediyorum.
BAŞKAN - Soru cevaplandırılmıştır.
Afyon Milletvekilimiz Sayın Halil Ünlütepe; buyurun
efendim.
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyon) - Öncelikle, açıklamalarından
dolayı Sayın Bakana teşekkür ediyorum.
Benim sormak istediğimi üç şey var.
İlk olarak, işletmenin satışından beklenen gelirin ne
olduğunu sormuştum. Arz ve talep kuralına göre, satan kişi ne beklediğini
bilebilmelidir. Niçin bunu sordum? Sayın Bakanın da açıkladığı gibi, onyedi
yıldır özelleştirmelerden elde ettiğimiz gelir yanılmıyorsam 9 500 000 000
dolar. Özelleştirmeler için yapılan masrafların toplamı da 9 500 000 000 dolar.
Dünyanın neresinde görülmüştür bu tür bir özelleştirme?! Birileri kapının
dışına itilirken, emekçiler kapının dışına itilirken, belirli bir grup
korunarak, sat-kurtul sevdasıyla gidileceği endişesiyle, işletmenin satışından
beklenen gelirin ne olduğunu sormuştum; ona yanıt alamadım.
İkinci sorum: Fabrikanın modernizasyonunun yapılıp
ekonomiye kazandırılması mümkün müdür? Sayın Bakanın açıklamalarından yanlış
anlamadıysam, yatırımda modernizasyon için, öncelikle 20 000 000 dolarlık bir
yatırım gerekmektedir. Ben, Türkiye'nin bir ekonomik kriz içerisinde olduğunu
biliyorum, iç ve dışborç krizi içerisinde olduğumuzu biliyorum. Üretimin
devamlılığı için ve orada çalışan işçilerin, 15 000'e yakın ailenin beslendiği
de göz önüne alınırsa, hükümet, kayıtdışını teşvik ederek, vergi ödemeyenleri
affederek, dürüst, namuslu ve gününde vergisini ödeyen vatandaşları
cezalandırarak, mevcut kamu mallarını satarak borçlarını azaltma yöntemini
niçin tercih ediyor?
Üçüncü sorum da, özelleştirmeye karşı olup olmama olayı
değildi, orada önemli olan, bunun altyapısının oluşturularak, emeklerinin
değerleri korunarak bir özelleştirmenin yönlendirilmesiydi. Gerçi, Sayın
Bakanın açıklamalarından, yeni bir yasa taslağının önümüzdeki günlerde Meclis
gündemine geleceğini duymak beni çok mutlu etti; ama, Türkiye'de bir gerçek var
ki, onyedi yıldır, özelleştirilen fabrikalarda işçiler işlerinden
kovulmuşlardır, ekmeklerinden olmuşlardır, bu özelleştirmeler, yeniden,
işsizlik boyutlarını çığ gibi büyütecektir. Bu konularda açıklama yapılabilirse
sevinirim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Ünlütepe, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, buyurun.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER
(Sıvas) - Ben de teşekkür ediyorum.
Şimdi, bu özelleştirme sebebiyle, ne kadar gelir elde
edilebileceğinin, alt ve üst sınırlar itibariyle, konuşulması dahi sağlıklı
değildir; çünkü, şu anda bu ihale işlemleri devam etmektedir. İhale
işlemlerinden önce, bildiğiniz gibi, bir değer tespit komisyonu oluşmakta -4046
sayılı Kanunda kimlerden oluşacağı bellidir- bu çerçevede değer tespitleri
yapılmaktadır. Daha sonra ihale komisyonu oluşmaktadır, ihale komisyonunun
kimlerden oluşacağı da aynı şekilde kanunda belirtilmiştir ve verilen teklifler
açılmakta, daha sonra da görüşmeler yapılmaktadır.
Bu, SEKA Afyon İşletmesiyle ilgili işlemler 58 inci
cumhuriyet hükümetinin kuruluşundan önce başlamıştır, ihale ilanları da o zaman
verilmiştir, teklifler ona göre alınmıştır. Tekliflerin açılışı ve işleme
başlayışı daha sonra olmuştur; ancak, açık bir şey söylemek gerekirse, şunu
ifade edebilirim: Bu işletmeye kimlerin teklif verdiğini, kimin ne kadar teklif
verdiğini henüz ben de bilmiyorum; çünkü, sormadım. Teklif sahipleri kimlerdir
ve ne verdiler demedim. Hiçbir ihalede de, neticeleninceye kadar, ilgili
komisyonlar işlemlerini tamamlayıp Özelleştirme Yüksek Kuruluna gönderinceye
kadar hiçbir bilgi de istemem ve almam prensip olarak. Henüz süreci tamamlanmış
bir özelleştirme yok. Nasıl olsa, verilen teklifler ve ihale komisyonunun
sağladığı kesinleşme bir tutanakla Özelleştirme Yüksek Kuruluna gelecek. Orada,
verilen teklifler ve yatırımcılar değerlendirilirken her türlü bilgi zaten
istenecektir. Dolayısıyla, bu SEKA Afyon İşletmesiyle ilgili olarak, şu
safhada, sayın milletvekilimizin sorduğu sorular çerçevesindeki bilgiler
doğrudan doğruya benim de talep ettiğim bilgiler dahi değildir. Talep etmeyi de
zaten sakıncalı gördüğüm için henüz ben de bekliyorum.
Alt sınır, üst sınır nedir, ne olabilir, onu göreceğiz.
Geldiği zaman herhalde daha sağlıklı bir değerlendirme yapılabilir; ama, şuna
katılıyorum: Özelleştirme sebebiyle yıllardır, onyedi yıldır büyük gayretler
sarf ediliyor. Kararlı bir siyasî irade ortaya konulmamış gözükse de,
gelir-gider hesaplarına baktığımız zaman, zaman zaman özelleştirme gelirinden
daha fazla gider yapıldığı dönemlere de rastlıyoruz; ama, toplam itibariyle
rakamlara baktığımızda, buradan fazla bir gelir geldiğini söyleyebilmek de
mümkün değil; gelirler giderleri tamamen karşılıyor gibi bir tablo var. Bu,
sürekli olarak, özelleştirmeyi niçin yapıyoruz sorusunu gündeme getiriyor; ama,
dünyanın değişik ülkelerinde de üste para vererek özelleştirme yapanlar var.
Örneğin, Almanya'da çok fazla paralar harcamak suretiyle özelleştirme
tamamlanmıştır.
Özelleştirmede önplanda tutulması gereken nokta,
ekonominin rasyonelleşmesi olmalıdır, ekonomimizin bütünü içerisinde kaynak
israfının olmayacağı bir yapılanmayı sağlayabilmek olmalıdır diye düşünüyorum;
ama, her ne pahasına olursa olsun devletin neyi var neyi yok satalım, bunları
borçlara karşılık gösterelim, devletin borçlanma serüvenini bununla devam
ettirelim diye bir anlayış varsa, bu anlayış da tamamıyla yanlıştır; ona da
katılıyorum.
Diğer taraftan, özelleştirmeyle ortaya çıkacak işsizlik
sorununu çözeceğimizi belirttim; ama, sayın milletvekilimin, yani,
özelleştirmeye bağlı olarak, kamu mallarını satarak, devletin, borçlarını
ödemeye mi yöneldiği veya birtakım vergileri affederek mi sıkıntıları aşmaya
çalıştığı gibi yaklaşımlarına -biraz konumuzu da aşıyor- katılmadığımı, sadece
ifade etmekle yetineceğim.
BAŞKAN - Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.
Sayın Vezir Akdemir...
VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 24 üncü sıradaki sorum Sayın Başbakana idi; Sayın Başbakanın
yerine Sayın Bakan cevaplandırdığı için kendisine teşekkür ediyorum.
Sorumu, bir daha okumak istiyorum.
AKP Genel Başkanı Sayın Tayyip Erdoğan, 3 Kasım seçim
öncesi ve sonrası, hiçbir yetkisi olmadığı halde sık sık yurtdışı gezisi
yapmakta ve Türkiye'nin politikasıyla çelişen açıklamalar yapmaktadır.
Sorularım şunlardır:
1-AKP Genel Başkanının bu davranışını nasıl
karşılıyorsunuz? Yaptığı açıklamalar, Başbakan olarak sizi ve hükümetinizi
bağlıyor mu?
2-Yaptığı bu yurtdışı gezilerin masrafları nereden
karşılanmaktadır?
Sayın Bakan kısa da olsa soruma cevap verdiği için
kendisine teşekkür ediyorum; ama, Sayın Bakan, bazı şeyleri o kadar çok güzel
ifade etti ki "gerçekten, hukukun üstünlüğünü savunan, insanlığı seven, topluma
saygılı olan, şeffaflığı ilke edinen, özürlü insanlarını ve toplumunu seven bir
genel başkan, Yüce Meclisimize yakışır bir genel başkan" ifadesini
kullandı; kendisine de teşekkür ediyorum; ama, ben bu sorumun cevabını yaklaşık
iki üç hafta önce basından almıştım. (AK Parti sıralarından "Niye
soruyorsun öyleyse" sesleri)
BAŞKAN - Lütfen...
VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Şimdi, tıpta şizofrenlik bir
hastalıktır; toplumumuzda bu tür hastalığı taşıyan vatandaşlarımız var.
FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan, İçtüzükte böyle bir
usul yok. Sayın milletvekilimiz soruyu tevcih etmişlerdir; Sayın Bakanımız
cevabını vermişlerdir.
VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Hayır efendim.
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya)
- Şu anda yorum yapıyor!
FARUK ÇELİK (Bursa) - Yani, eğer, bir açıklama talebi
varsa, kısa bir açıklama yapabilir, ama, yani...
HALUK KOÇ (Samsun) - Kısa bir açıklama yapıyor Sayın
Çelik; İçtüzükteki yetkisini kullanıyor arkadaşımız.
BAŞKAN - Sayın Başkanım, buyurun; konuşmacı...
VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Ben sorumu tamamlamak
istiyorum... Açıklık getirmek istiyorum...
BAŞKAN - Sayın Akdemir, lütfen, toparlar mısınız
sözlerinizi.
VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Sayın Başkan, teşekkür
ediyorum.
Ben de, gerçekten, bu Yüce Meclisin layık olduğu bir
genel başkanı tarif etmek istiyorum; ben de onu tarif etmek istiyorum. Hepimize
gereklidir, demokrasi hepimize gereklidir, özgürlükler hepimiz içindir, hukuk
hepimiz içindir, şeffaflık hepimiz içindir; o nedenle, şeffaf olmalıyız.
Sorumun cevabını basından aldım ben... (AK Parti
sıralarından "Niye soruyorsun öyleyse" sesleri) Bu tür sorular
yöneltildiği zaman, Mecliste...
BAŞKAN - Sayın Akdemir, lütfen, soru önergesiyle
sınırlı kalırsanız...
Ben, size teşekkür ediyorum, sağ olun.
VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Ben teşekkür ediyorum.
Sorumu tamamlıyorum.
MEHMET ERGUN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Sorunun cevabını aldıysan, sormana gerek
yok.
BAŞKAN - Lütfen...
VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Sorumu tamamlıyorum.
BAŞKAN - Sayın Akdemir, teşekkür ediyorum.
VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Ama, ben sorumu tamamlamadım.
BAŞKAN - Sayın Bakan, buyurun efendim.
VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Ben sorumu tamamlamadım...
Mikrofon özgürlüğü dahi yok!..
BAŞKAN - Sayın Akdemir, teşekkür ediyorum. Lütfen...
Sayın Bakan, buyurun.
VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Sayın Başkan, sorumu
tamamlamadım.
BAŞKAN - Efendim, soru tamamlanmıştır.
Sayın Bakan, buyurun.
VEZİR AKDEMİR (İzmir) - İçtüzüğe uygun değil... İşte
özgürlüklerin ne olduğu burada da belli oluyor!.. Özgürlükleri
savunacaksınız...
BAŞKAN - Sayın Akdemir, teşekkür ediyorum.
VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Mikrofon özgürlüğü dahi yoktur
Sayın Başkanım!.. Mikrofon özgürlüğü olmayan yerde özgürlükleri
savunamazsınız...
BAŞKAN - Sayın Bakan, Sayın Arıtman'ın sorusu da aynı
şekilde, isterseniz onu da dinleyelim.
VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Sayın Başkan, sorum bitmedi,
mikrofonu açar mısınız?!.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Akdemir.
VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Mikrofon özgürlüğü bile yok!..
BAŞKAN - Buyurun Sayın Arıtman. (Gürültüler)
CANAN ARITMAN (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen,
milletvekilimizi dinleyin.
Sayın Arıtman, buyurun efendim.
CANAN ARITMAN (İzmir) - Sayın AKP'li milletvekilleri,
lütfen, sorularımızı alınganlıkla karşılamayınız efendim. Hepimiz, burada,
milletin vekili sıfatıyla bu soruları soruyoruz.
Değerli arkadaşlarım, değerli milletvekilleri;
halkımız, milletimiz bazı konulardan rahatsız. Biz, onların vekili olarak bu
soruları buraya getiriyoruz. Bakın, millet rahatsız. Sayın Genel Başkanınızın,
devlet adına hiçbir yetkisi, görevi ve sorumluluğu olmadığı halde, yurt dışında
bazı devlet yetkilileriyle, yabancı devlet adamlarıyla görüşüp, ülkemiz adına,
millet adına, devlet adına bazı sözler verdiğinden endişe etmektedir toplum.
MEHMET SEKMEN (İstanbul) - Orada mıydınız?!.
CANAN ARITMAN (İzmir) - İşte, bakın, Amerika Devlet
Başkanı Sayın Bush'la görüşmesinden on saat önce, Amerika'da bir otelde,
Amerika'nın Savunma Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığının en önde gelen
kişileriyle saatlerce süren konuşmada...
MEHMET ERGUN DAĞCIOĞLU (Tokat) - İftihar edin
hanımefendi.
CANAN ARITMAN (İzmir) - ... bu devlet adına, bu millet
adına ne gibi sözler verildiğini merak ediyoruz. Çünkü, orada devlet adına
hiçbir yetkili yoktu; Dışişlerinden bir yetkili yoktu, elçilik görevlimiz yoktu
ve o görüşmelerin hiçbir tutanağı olmamıştı. Milletimiz bundan rahatsızdır.
Endişelerimiz bu noktadadır.
BAŞKAN - Sayın Arıtman, lütfen, sorularınızı Sayın
Bakana yöneltirseniz memnun olurum.
CANAN ARITMAN (İzmir) - Genel Başkanınız Sayın Recep
Tayyip Erdoğan'ın yetki, görev ve sorumluluğu olmadığı halde çok sayıda
yurtdışı gezisi var. İşte, Davos'ta renkli lale devri geceleri oluyor... Tamam,
gözümüz falan yok. Sayın Recep Taypip Erdoğan kendi adına veya AKP adına
istediği kadar gezi yapabilir; ama, milletimiz soruyor, bunların parası benim
cebimden mi ödeniyor, benim ödediğim vergilerden mi ödeniyor? (AK Parti
sıralarından gürültüler)
Kusura bakmayınız, benim soru önergemde bu soru da
vardı ve lütfen alınganlık göstermeyiniz. (AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Lütfen, konuşmacıyı dinleyiniz.
NAİL KAMACI (Antalya) - Millet adına soruyoruz parası
nereden geliyor diye, niye rahatsız oluyorsunuz?
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, müdahale
etmeyiniz. (CHP sıralarından gürültüler)
CANAN ARITMAN (İzmir) - Efendim, bakın, Genel
Başkanınızın oğluyla ilgili sormak durumunda kaldık. Millet soruyor. (AK Parti
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Lütfen!.. (Gürültüler)
Sayın milletvekilleri, lütfen, hatibi dinleyiniz.
CANAN ARITMAN (İzmir) - Çünkü, bakın, Genel Başkanınız,
çocuklarının eğitimi için başkalarından burs almak durumunda kaldığı için Çin
gezilerinde şahsî bir ödeme yapabileceğini zannetmedik. Onun için, özür
dileriz, millet adına bu soruyu da sorduk.
Ben, şimdi Sayın Bakanıma sormak istiyorum; çünkü,
sorumun özü buydu ve cevabını alamadım: Devlet adına bir ödeme yapılmış mıdır,
devletin kasasından milletin bir kuruşu çıkmış mıdır, örtülü ödenekten bir
ödeme yapılmış mıdır? Sorum budur, bunun net cevabını istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Arıtman, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım, buyurun efendim.
HASAN ÖREN (Manisa) - Sayın Başkanım, müsaade
buyurursanız benim de soru önergem vardı, ben de sorularımı sorayım hepsine
birden cevap verirler.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER
(Sivas) - Bu iki konu aynı, sizinki farklı yalnız.
BAŞKAN - Efendim, lütfen, sırasıyla bütün milletvekili
arkadaşlarıma söz hakkı verdim.
Sayın Bakan, buyurun efendim, lütfen cevaplayınız.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER
(Sivas) - Ben, sayın milletvekillerine teşekkür ediyorum; ancak, şu cümleyle
başlamak istiyorum net ve anlaşılır olsun diye: Sayın Genel Başkanımızın
katılmış olduğu bu yurtdışı gezilerinin masrafı, giderleri parti bütçesinden
karşılanmıştır -soru önergesine verdiğim cevap çerçevesindeki kısmı- ve bu
giderlere ilişkin olarak hiçbir kamu kuruluşunun bütçesinden veya ödenek
faslından hiçbir şey ödenmemiştir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Yani, net,
açık, yapılan giderler tamamıyla, katılanların konumuna göre ya kendi özel
bütçelerinden karşılanmıştır veya -parti, partiyi temsil edenlerin giderleri
de- parti bütçesinden karşılanmıştır.
Diğer taraftan, ben, bu vesileyle şunu ifade etmek
istiyorum: Zaman zaman insanlar farklı kelimeler kullanabilirler, farklı
şeyleri söylediklerini düşünebilirler; ama, birbirinden farklı şeyleri
söylediğini zannederken bile, bazen, görürüz ki, ortak kaygılar dile getirilir.
Aslında, bu konu etrafında, Sayın Akdemir ile Sayın Arıtman'ın yaklaşım
tarzıyla diğer milletvekillerimizin yaklaşım tarzında farklılıklar yok. Hepimiz
siyasetin şeffaf olmasını istiyoruz, siyasetin belli kurallar içerisinde
yürümesini bekliyoruz. Hukuk devleti ilkeleri dairesinde, tüm kurulların,
kurumların, kanunların, Anayasanın kendilerine vermiş olduğu yetkiler ve
sorumluluklar çerçevesinde hareket etmesini istiyoruz. Bu ortak kaygımızın bir
somut alanına dökülmesi şeklinde ifade edilen soru önergelerinde de, ben,
vurguyu bu genel kaygılarınıza yönelttim cevaplandırırken. Burada, Mecliste,
farklı düşünen kimse olduğunu zannetmiyorum. Elbette, siyasetin masrafları,
harcamaları, gelirleri, giderleri şeffaf olmalıdır; elbette, hukuk devleti
ilkesine herkes uymalıdır. Bizi bu Mecliste var kılan şey, nokta, zaten, hukuk
devleti ilkesine duyduğumuz inançtır. Keyfîlik demokrasilerde olamaz, hukuk
devletinde olamaz ve herkesin yetkisi bellidir, sorumluluğu bellidir.
Bu çerçeve içerisinde değerlendirecek olursak, soru
önergelerindeki "yetkisi olmadığı halde bazı uluslararası toplantılarda
bulunmuştur" gibi ifadelere katılamadığımı ifade edeceğim. Siyasî
partilerin ne olduğu, hangi işlevlere sahip bulunduğu, hangi organlardan
meydana geldiği, Anayasada, Siyasî Partiler Kanununda ve diğer kanunlarda
belirlenmiştir.
Bu yurtdışı seyahatler de, Anayasa ve yasalara
uygundur. İktidardaki bir partinin genel başkanının, elbette, dış seyahatler
yapması, dış seyahatlerde görüşmeler yapması doğaldır, hukuka uygundur, hukuk
zeminine uygundur, hukukun çerçevesine ve sınırlarına uygundur. Ancak, burada şunu hassasiyetle belirtmem gerekir ki,
Türkiye'de, ülkemizi bağlayan kararların hangi organlarda, ne şekilde alınacağı
da bellidir. Türkiye, bir hukuk devletidir ve bu hukuk devleti kavramı
içerisinde de, herkesin her konuda yetkili olduğunu düşünebilmek mümkün
değildir. Nitekim, Türkiye'nin dışpolitikayla ilgili karar alması gereken
noktalar vardır; içpolitikayla ilgili kararlar değişik organlarda alınmaktadır;
ama, her kararın hangi organda alınacağı, neticeye bağlanacağı da Anayasada
veya yasalarda belirlenmiştir. Örneğin, Irak olayları üzerinde, yurtdışına
asker gönderme veya asker kabul etme gibi bir konunun, Anayasamızda açıkça
belirtildiği gibi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yetkisinde olduğu, hepimizin
bildiği bir konudur. Bir başka noktada, bir başka mercide, bir başka makamın,
Türkiye Büyük Millet Meclisi adına böylesi bir konuda karar alması mümkün
değildir.
Dolayısıyla, temaslar ayrı şeydir, kararlar ayrı
şeydir. Dış seyahatleri, birtakım kararların alındığı, bağlandığı yerler gibi
algılamak, bana kalırsa, çok sağlıklı değildir. Elbette milletvekillerimiz de
dış seyahatlere gitmektedirler, dış görüşmelerde bulunmaktadırlar; Meclisin
ilgili komisyonları var, bu komisyonlar da dış seyahatlerde bulunmaktadır;
burada, değişik yabancı yetkililerle özel veya genel temaslarda
bulunmaktadırlar, görüşmeler yapmaktadırlar; ama, bu milletvekillerimizin
yapmış olduğu görüşmeleri, temasları bir karar gibi nitelemek kimsenin de
hatırına gelmemektedir. Türkiye adına, dışpolitikamız adına veya içpolitikamız
adına bir yerlerde kararlar alınacaksa, bu yerlerin nereler olduğu, kararı
kimlerin alabileceği yasalarımızda, Anayasamızda zaten belli olduğuna göre, bu
noktada bir tereddüte düşmenin doğru olduğu, sağlıklı olduğu kanaatinde
değilim. Bunu, özellikle belirtmek istiyorum ve teşekkür ediyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, sözlü soru önergeleri
cevaplandırılmıştır.
Gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmına geçiyoruz.
Bu kısmın 1 inci sırasında yer alan, Samsun
Milletvekili Musa Uzunkaya ve 42 milletvekilinin, trafik kazalarına karışan
belli bir marka yolcu otobüslerinin teknik kusurları olduğu ve firmanın mahkeme
kararlarına müdahale ettiği iddialarının araştırılması amacıyla Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi ile konuları aynı olması nedeniyle, gündemin 7 nci
sırasında yer alan, Konya Milletvekili Atilla Kart ve 57 milletvekilinin,
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerinin öngörüşmeleri birlikte
yapılacaktır.
Öngörüşmelerin birlikte yapılmasına ilişkin, Konya Milletvekili Atilla Kart'ın önergesi de vardır.
V. - GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS ARAŞTIRMASI VE
MECLİS
SORUŞTURMASI
A)
ÖNGÖRÜŞMELER
1. - Samsun
Milletvekili Musa Uzunkaya ve 42 milletvekilinin, trafik kazalarına karışan
belli bir marka yolcu otobüslerinin teknik kusurları olduğu ve firmanın mahkeme
kararlarına müdahale ettiği iddialarının araştırılması amacıyla Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/7)
2- Konya
Milletvekili Atilla Kart ve 57 milletvekilinin, belli marka yolcu otobüslerinin
teknik kusurları olduğu ve Konya Karapınar'daki trafik kazası sonrası süreçteki
nüfuz suiistimali iddialarının araştırılması amacıyla Anayasanın 98 inci,
İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/14)
BAŞKAN - Hükümet?.. Burada.
İçtüzüğümüze göre, Meclis araştırması açılıp açılmaması
hususunda, sırasıyla, hükümete, siyasî parti gruplarına ve önergelerdeki
birinci imza sahiplerine veya onların göstereceği bir diğer imza sahibine söz
verilecektir.
Konuşma süreleri, hükümet ve gruplar için 20'şer
dakika, önerge sahipleri için 10'ar dakikadır.
İlk söz, Hükümet adına Sanayi ve Ticaret Bakanı Sayın
Ali Coşkun'un.
Buyurun Sayın Coşkun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (İstanbul) - Sayın
Başkan, çok değerli milletvekilleri; verilen Meclis araştırması önergesiyle
ilgili olarak, Bakanlığımın görüşlerini bildirmek üzere, huzurunuza çıkmış
bulunuyorum; bu vesileyle, şahsım ve Bakanlığım adına, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Konya İli Karapınar İlçesi yakınlarında 24.10.1997 günü
meydana gelen trafik kazası konusunda Bakanlığımız dışındaki aşamalar ile
Bakanlığımızca yapılan çalışmalar aşağıda arz edilmektedir.
Bakanlığımız dışındaki aşamalar:
Karapınar mevkiinde 0403 model Mercedes marka bir
otobüs ile bir akaryakıt tankerinin çarpışması sonucu 49 kişi hayatını
kaybetmiştir. Ölenleri bir kez daha rahmetle anıyorum ve yakınlarına sabırlar
diliyorum. Takdir edersiniz ki, böyle bir acının hiçbir araştırmayla, hiçbir
davayla, hiçbir tazminatla karşılığı bulunmaz; onun için, tabiî ki
üzüntülerimiz sonsuzdur.
Kaza sonrası, otobüs yolcuları, otobüs işletmecisi ve
otobüs imalatçısı arasında imalat hatası ya da ağır hizmet kusuru istinadına
dayalı ihtilaflar oluşmuş, buna bağlı olarak da tazminat talepli muhtelif
davalar açılmıştır.
Dava sürerken, mahkemece bilirkişi olarak atanan Orta
Doğu Teknik Üniversitesi öğretim görevlilerinin hazırlamış oldukları 11.8.1998
tarihli bilirkişi raporu mahkemeye sunulmuştur. Anılan raporda,
"Mercedes-Benz 0403 otobüsleri yasa ve yönetmeliğe uygundur" tespiti
yapmıştır. Söz konusu otobüslerin Araçların İmal, Tadil ve Montajı Hakkındaki
Yönetmeliğe uygun olduğu belirtilmiş; ancak, anılan yönetmeliğin ülke
şartlarına ve standartlara uygun olmadığı iddia edilmiştir. Ayrıca,
Mercedes-Benz Türk Anonim Şirketi firmasının olaydaki sorumluluğunu ortadan
kaldırmaması hususunda görüş bildirilmiştir. Bu görüş doğrultusunda, Mercedes-
Benz Türk Anonim Şirketine toplam 34 üzerinden 5/8 oranında kusur atfetmiştir.
Karapınar Asliye Ceza Mahkemesi, işbu rapora dayanarak
davanın başlamasından ikibuçuk yıl sonra Mercedes-Benz Türk Anonim Şirketi
yöneticilerini, üç yıl sonra da idare meclisi üyelerini yürümekte olan davaya
dahil etmiştir.
Bilirkişi heyetinin kusur dağılımını 34 üzerinden
yapması üzerine, kusur oranlarının belirlenmesi hususu Türkiye Cumhuriyeti
Adalet Bakanlığı Adlî Tıp Kurumu Başkanlığına tevdi edilmiştir. Konuyla ilgili
olarak 25.3.1999 tarihinde toplanan Trafik İhtisas Kurulu "otobüsün,
Bakanlığımızca yayımlanarak, uygulaması yapılan yönetmeliğine uygun olduğu
tescil edilmiş olduğundan, otobüs üreticisine atfolunan kusura iştirak
edilmemiştir" diyerek bilirkişi heyetinin iddiasını geçersiz kılmış ve
tanker sürücüsünü 8/8 kusurlu bulmuştur.
İpek Turizm sahibi Derviş Binboğa, Adlî Tıp Kurumu Trafik
İhtisas Kurulu üyeleri aleyhine dava açmak istemiş; ancak, bu talep, ilgili
mahkeme tarafından yerinde görülmeyerek reddedilmiştir.
2002 yılında ihracatının yüzde 83'ünü bu otobüslerle
Avrupa Birliği ülkelerine yaptığını iddia eden Mercedes-Benz Türk Anonim
Şirketinin müracaatı üzerine; Orta Doğu Teknik Üniversitesi Makine Fakültesi
Otomotiv Kürsüsü tarafından ikinci
rapor, Yıldız Teknik Üniversitesi Makine Fakültesi tarafından birinci rapor,
uluslararası kaza analiz uzmanları tarafından 31.10.2000 tarihli 10 kişilik
heyetle bir rapor tanzim edilmiştir. Üç rapor da resmî bilirkişi raporundaki iddiaları
çürütmüş ve Mercedes-Benz otobüsünün kusursuz olduğu hükmüne varmıştır.
Karapınar Asliye Ceza Mahkemesi, yukarıda bahsedilen
raporları dikkate almayarak, 1.12.2000 tarihinde Mercedes-Benz Türk Anonim
Şirketi yönetici ve idare meclisi üyeleri aleyhine kararını vermiştir.
Mahkeme kararında, önce, tüm davalıları, hem beraat
ettirmiş hem de aynı anda Mercedes-Benz Türk Anonim Şirketi yönetici ve hissedarını,
yeniden yargılanmaları talebiyle Konya Ağır Ceza Mahkemesine sevk etmiştir.
Konya Ağır Ceza Mahkemesi 12.2.2001 tarihli kararıyla,
"yangının, araçların çarpışması sonucu çıktığı açıktır" tespitiyle,
Karapınar Asliye Ceza Mahkemesinin bu kararını bozmuş ve Mercedes-Benz Türk
Anonim Şirketi yetkililerinin ağır cezada yargılanmalarını reddederek, dosyayı,
Yargıtaya göndermiştir.
Yargıtay 5. Ceza Dairesi, Konya Ağır Ceza Mahkemesini
haklı bularak Karapınar Asliye Ceza Mahkemesinin vermiş olduğu kararı 29.3.2001
tarihinde oybirliğiyle kaldırmıştır.
Diğer taraftan, Karapınar Asliye Ceza Mahkemesi
kararının Mercedes- Benz Türk Anonim Şirketi ve Karapınar Cumhuriyet Savcısı
tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay 2. Ceza Dairesinde 4.4.2001
tarihli kararı ve yine oybirliğiyle Karapınar Asliye Ceza Mahkemesi kararını
bozmuş ve bu davanın 4616 sayılı Şartla Salıverme Yasası kapsamına girdiğinin
tespiti ve bu hususa işaretle, dosyayı, gereğini yerine getirmek üzere
Karapınar Asliye Ceza Mahkemesine iade etmiştir.
Ancak, Karapınar Asliye Ceza Mahkemesi, "Yargıtay
ilamı doğrultusunda, davanın ertelenmesi cihetine gidilecektir" ibaresinin
de yer aldığı 18.4.2001 tarihli bir tensip tutanağına bir mahkeme ara
kararıyla;
1-Kimlik tespiti gerekçesiyle Mercedes-Benz Türk Anonim
Şirketinin yabancı uyruklu yöneticilerinin tutuklanmasına,
2-Mercedes-Benz 0403 model otobüslerin piyasadan
aşamalı olarak toplatılmasına,
Tensiben karar vermiştir.
Bir üst mahkeme olan Ereğli Ağır Ceza Mahkemesi,
Karapınar Mahkemesinin 0403 model otobüslerin toplatılması kararını
"mahkemenin hükümlerinin değerlendirmesinde yanılgıya düştüğünü" ve
"kanunî prosedürlerin uygulanmadığını" tespitle 27.4.2001 tarih,
2001/52 sayılı kararıyla kaldırılmış ve dosyayı Karapınar Asliye Ceza
Mahkemesine iade etmiştir.
Yine, Ereğli Ağır Ceza Mahkemesi, Karapınar
Mahkemesinin 0403 otobüslerinin toplatılması kararını "yasal dayanağı
olmadığı" ve "konunun ceza mahkemesi yetki alanının dışında
kaldığı" hususlarını tespitle, yine oybirliğiyle 27.4.2001 tarih, 2001/53
sayılı kararla kaldırmıştır.
Anılan kararların kanun hükümlerine aykırı bulunarak
bir üst mahkeme tarafından kaldırılmış olmasına ve konunun mahkemenin yetki
alanı dışında kaldığının açıkça tespit edilmiş olmasına rağmen, Karapınar
Asliye Ceza Mahkemesi, bu defa da Sanayi ve Ticaret Bakanlığımıza 30.1.2001 ve
24.7.2001 tarihlerinde iki ayrı yazıyla müracaatla "takdiri ve uygulama
esasları ve yaptırım yetkisi tamamen Bakanlığımıza ait olmak üzere"
şeklinde bir ifadeyle, daha önce tensip tutanağında belirlediği hedefe ulaşma
girişiminde bulunmuştur.
Bu gelişmeler üzerine, Karapınar Asliye Ceza Mahkemesi
hâkimi, Yargıtayın yedi ay önce vermiş olduğu kararı uygulayarak, Mercedes-Benz
Türk Anonim Şirketinin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı yöneticileri hakkında
erteleme kararı vermiş, yabancı uyruklu hissedarlar için ise, Anayasa
Mahkemesinin "davanın tecili yerine, ortadan kaldırılması" yönünde
karar verme ihtimalini öne sürerek, işbu kararın beklenmesini
kararlaştırmıştır.
Bakanlığımızca yapılan çalışmalar:
Konunun Bakanlığımızı ilgilendiren yönü, iç mevzuat
düzenlemelerimizin genel kabul gören dünya ve Avrupa normlarına uygun olup
olmadığı ve bu normların uygulanıp uygulanmadığının denetimidir. Bakanlığımız,
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 29 uncu maddesi uyarınca, Bayındırlık
ve İskân Bakanlığının uygun görüşünü de alarak, araçların yapımı ve tadili ile
ilgili asgarî şartları belirleyen, Araçların İmal, Tadil ve Montajı Hakkında
kısa ismiyle AİTM Yönetmeliğini hazırlamış, 3 Şubat 1993 tarihli Resmî Gazetede
yayımlayarak yürürlüğe koymuştur.
Adı geçen yönetmelik hazırlanırken, bu tarihte
yürürlükte olan dünyadaki teknolojik gelişmelere paralel olarak, gerek
Birleşmiş Milletler gerek Avrupa Ekonomik Komisyonu ve gerekse Avrupa Birliği
ülkeleri mevzuat düzenlemeleri izlenerek, anılan yönetmeliğe zamanında aktarım
sağlanmıştır.
Bu bağlamda, Bakanlığımızca aşağıda belirtilen
çalışmalar yapılmıştır.
Sanayi Genel Müdür Yardımcısı (Makine Mühendisi Mesut
Gülcüler, Daire Başkanvekili Makine Mühendisi Burhan Cömert, Şube Müdür Vekili
Makine Mühendisi Mirşan Demir ve İstanbul Sanayi ve Ticaret İl Müdürlüğünde
görevli Makine Mühendisi İsmail Yıldız'dan) Başkanlığında oluşan heyetçe,
7.2.2002 tarihinde Mercedes firmasında ve yangına sebebiyet verdiği iddia
edilen yakıt deposu üretimi yan sanayide ve ithal ve yerli benzeri otobüsler
mukayese edilerek gerekli inceleme yapılmıştır. Anılan heyet, Bakanlığımızca
uygulanan mevzuata uygun imalatı yaptığı hususunda rapor vermiştir.
Karapınar Asliye Ceza Mahkemesinin 18.4.2001 tarihli
ara kararıyla, Bakanlığımızdan, AİTM Yönetmeliği konusunda 11.8.1998 tarihli
raporu düzenleyen bilirkişilerden bilgi alınıp değerlendirme ve araştırma
yapılması istenmesi üzerine, 23.5.2002 tarihinde, işbu heyetle Ortadoğu Teknik
Üniversitesinde bir toplantı yapılmıştır. Yapılan toplantıda AİTM ve Tip Onayı
Yönetmelikleri üzerinde durulmuş, özellikle otobüs vasıtaları üzerindeki yakıt
tankları, cam kırma çekiçleri, araçların Türkiye karayollarına uygunluk taşıyıp
taşımadıkları ve içpiyasa için üretilen otobüsler ile yurtdışı piyasasına
verilen ihraç ürünü araçlar arasında üretim farklarının olup olmadığı,
toplantının ağırlıklı konusunu teşkil etmiştir.
Bilirkişi heyetine, AİTM ve Tip Onayı yönetmelikleri
konusunda Bakanlığımızca diğer ülkelerdeki örneklerine paralel çalışmalar
yürütüldüğü, söz konusu yönetmelikler, ihtiyaçların yanı sıra, bilim ve
teknolojinin değişen ve gelişen şartlarına göre sürekli güncelleştirildiği, bu
yönetmeliklerin gerekli kıldığı test ve belgelendirme konularında
üniversitelerle de teknik işbirliğine gidilebileceği ifade edilerek bu
görüşmelerin karşılıklı olarak devam ettirilmesine karar verilmiştir.
Yukarıda belirtildiği üzere, söz konusu kazaya ilişkin
olarak Bakanlığımıza yapılan müracaatlara istinaden gerekli teknik incelemeler
yapılarak ilgili mahkemelere zamanında intikal ettirilmiştir.
Mahkemenin, dava avukatlarının ve İpek Turizm sahibi
Derviş Binboğa'nın Bakanlığımıza gönderilen yazıları ve basında çıkan yazılar
üzerine, Bakanlığımız başmüfettişi başkanlığında, Sanayi Genel Müdürlüğünden
bir makine mühendisi, Ölçüler ve Standartlar Genel Müdürlüğünden bir makine
mühendisi ve Tüketicinin ve Rekabetin Korunması Genel Müdürlüğünden bir
endüstri mühendisinin katılımıyla oluşturulan heyet marifetiyle, 1995-1998 ve
1999-2002 model otobüslerdeki yakıt depoları incelenmiştir.
Söz konusu heyetin, 18.1.2002 tarihli raporunda özetle,
üretilen otobüslerin mevzuata uygun olduğu, mevzuattaki depoyla ilgili
hükümlerin zamanında ve uluslararası taahhütler de göz önüne alınarak usulüne
uygun bir biçimde yapıldığı, mevzuatın yetersiz olmadığı belirtilmiştir; ancak,
bu heyetin raporu, mahkemeleri etkilememek amacıyla mahkemeye gönderilmemiştir.
Bakanlığımız, yürürlükteki Anayasa ve kanunlarımız
hükümleriyle, taraflarca yargıya intikal ettirilmiş konularda dikkatli olmuş,
mahkemelerin kararlarını etkileyecek tavır ve davranışlardan özenle
kaçınmıştır.
Sonuç olarak, Bakanlığımız Hukuk Müşavirliğinden de
alınan yazıda belirtildiği üzere, Karapınar Asliye Hukuk Mahkemesi;
1- 2001/144 esas sayılı dosyanın, İpek Yol Turizm
tarafından açılan davada görevsizlik kararı,
2- 1998/275 esas sayılı dosyanın, İpek Yol Turizm ve
diğer davalılar tarafından Mercedes-Benz Türk, Ulaştırma Bakanlığı, Karayolları
Genel Müdürlüğünden tazminat davası, anılan otobüslerin üretiminin
durdurulması, Bakanlığımızca ve Ulaştırma Bakanlığınca verilen belgelerin
iptali ve seferden men edilmesiyle ilgili açılan davada görevsizlik kararı,
3- 1999/104 esas sayılı dava, davacı tarafından takip
edilmediğinden, 2000/149 esas sayılı kararla ve davanın açılmamış sayılmasına
karar verilmesiyle sonuçlandırıldığı belirlenmiştir.
Ayrıca, takdir edersiniz ki, yargıya intikal etmiş olan
bu konu, kendi mecrasında devam ederken, Anayasanın 138 inci maddesinin (b)
bendinde "görülmekte olan bir dava hakkında, Yasama Meclisinde yargı
yetkisinin kullanılmasıyla ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya
herhangi bir beyanda bulunulamaz" hükmü yer almaktadır. Bu hal karşısında,
komisyon kurulduğu takdirde, teamüllerden de anlaşıldığına göre -geçmiş
dönemdeki komisyonlardan- durum hakkında komisyon bilgilenme temin edecek ve
Yüce Meclise bu bilgileri sunma durumunda olacaktır.
Takdir Yüce Meclisindir.
Bilgilerinize arz eder, saygılar sunarım. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Coşkun, teşekkür ederim.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili
Sayın Atilla Kart; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ATİLLA KART (Konya) - Sayın Başkan,
esas hakkında konuşmama başlamadan evvel usul hakkındaki bir eksikliği dile
getirmek istiyorum: Gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının 1 inci ve 7 nci sırasındaki iki
araştırma önergesinin birleştirilmesi yolunda her iki grup tarafından da bir
önerge verildiğini haricen biliyorum. O sebeple, Başkanlık Divanının,
öncelikle, bu konuda, usulî anlamda bir karar alması gerekir diye düşünüyorum.
Bu kararınızdan sonra, araştırma önergesinin esası hakkında konuşma yapmanın
daha uygun olacağı görüşündeyim. Bu konuda bir karar ittihazı gerekir. Bunu,
öncelikle, bilgi ve takdirlerinize sunmak istiyorum.
BAŞKAN - Evet, aynı mahiyette olan araştırma
önergeleriyle ilgili olarak, Sayın Başkanlığın birleştirilerek görüştürme
yetkisi vardır. Bu konuda gerekli karar verilmiştir.
Sayın Kart, buyurun, konuşmanıza devam edin.
ATİLLA KART (Devamla) - Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; görüşülmekte olan araştırma önergesi hakkında Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, 24 Ekim 1997 tarihinde, Karapınar
- Ereğli karayolunun 21 inci kilometresinde, bir yolcu otobüsü ile boş bir
tanker çarpıştı. Bu çarpışma sonucunda, boş tankerde bulunan şoför ve
yardımcısı ile otobüste bulunan 47 kişi, bir iki dakika içinde gelişen yangın
sonucunda yanarak öldüler. Otobüste bulunan yolcuların çok büyük bir bölümü,
cumhuriyet bayramı öncesinde Ege Bölgesinde bulunan ailelerini ziyarete
gitmekte olan Niğde ve Kayseri Üniversitelerine mensup üniversite
öğrencileriydi.
Sıradan bir trafik kazası boyutlarını aşan bu olay,
idarî ve adlî mercilere bütün yönleriyle intikal etmiş, olayı yaratan
sebeplerin açıklığa kavuşturulması ve böyle bir olayın bir daha meydana
gelmemesi için alınması gereken önlemlerin idarî ve adlî merciler tarafından
tespiti yolunda çalışmalar yapılmıştır.
Günümüzde sosyal ve kompleks bir vaka halini alan
trafik kazalarının bütün unsurlarıyla incelenmesi, araştırılması için, bu olay,
emsal bir olay olma özelliğini taşımaktaydı. Sıradan bir trafik kazası
boyutlarından çok farklı özellikler içeren bu olayın yargılaması aşamasında,
işletmeci firma ve sürücülerin kusurları yanında, kamu kurum ve kuruluşlarının
-ki, bu kamu kurum ve kuruluşları arasında Bayındırlık Bakanlığı, Sanayi ve
Ticaret Bakanlığı, Ulaştırma Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel
Müdürlüğü ve Karayolları Genel Müdürlüğü mevcuttu- görev ve hizmet kusurları
tespit edildi. Yine, bunların yanında, yargılama esnasında, üretici firmanın,
Türkiye şartlarını nazara almayan, evrensel normların altında kalan tasarım ve
üretim hataları tespit edildi.
Bu süreçten sonra, üretici firmanın yönetim kurulu
başkanı ve direktörleriyle birlikte, işletmeci firmanın yönetim kurulu başkanı
hakkında da kamu davası açılarak, sonuçta, açılan ceza davaları, 19 sanık
yönünden sürdürülmeye devam edildi. Üretici firma bünyesinde dava açılan 17
kişiden 9 kişi yabancı uyruklu, 8 kişi ise Türk uyruğuna tabi idi.
Biraz evvel, Sayın Bakan, yargılama safahatı hakkında
birtakım bilgiler verdi. Bu bilgileri, ben, hem Anayasanın 138 inci maddesi
anlamında hatalı buluyorum hem de son derece yüzeysel bilgiler olarak
değerlendiriyorum. Bu aşamada, biz, yargılama safahatına ilişkin olarak,
yargılama safahatının ne şekilde seyrettiği konusunda bir araştırma önergesi
vermiş değiliz. Esasen, bu konuda bir araştırma yapılmasına Anayasanın 138 inci
maddesi açıkça aykırılık teşkil ediyor, aykırılık gösteriyor.
Bizim, bu araştırma önergesinde ulaşmak istediğimiz
sonuç şu: Biraz evvel açıklamasını yaptığım iddia ve bulgular karşısında, hukuk
ve ceza mahkemeleriyle idarî yargıda yeni bir süreç başladı. Bu süreçten sonra
-olay, tamamen hukukî ve teknik mahiyette olan bir olay iken- maalesef, bir
bölüm basın ve davada hiçbir sıfatı olmayan bazı derneklerin iştirak ve
organizesiyle, kamuoyuna ve doğrudan dönemin hükümetine yönelik olarak -57 nci
hükümeti kastediyorum; bunu da özellikle vurgulamak istiyorum- "sizin adlî
mercileriniz ülkenin bu ekonomik kriz ortamında yabancı yatırımcıya nasıl engel
olur, nasıl engel olabilir; bunlara müdahale edin; değilse, yabancı yatırımcı
başka ülkelere kayacak" denilerek raporlar hazırlanmaya ve başvurular
yapılmaya başlandı. Bu derneklerin özel gündemle toplandıkları ve bu gündeme
devletin 5 bakanının iştirak ettiği resmî kayıtlarla sabittir değerli
arkadaşlarım.
Elbette, dönemin hükümeti, her türlü sivil toplum
örgütlerinin birtakım taleplerine karşılık vermek üzere onların davetlerine
icabet edebilir; ama, bunu yaparken, o sivil toplum örgütlerinin hukuka aykırı
olan taleplerine ses çıkarmıyorsa, burada, tartışılması gereken, irdelenmesi
gereken çok şey var demektir. Bu araştırma önergesinin, bir anlamda, özü bu
noktada yoğunlaşıyor.
Günümüzde, değerli arkadaşlarım, istihdam yaratan,
teknoloji yaratan, katmadeğer getiren, ihracat sağlayan yabancı yatırımcıya
karşı çıkmanın anlamsızlığı artık ortadadır; bunun tartışılacak hiçbir yönü
yok; ancak, yabancı yatırımcının da, diğer yatırımcılar gibi, her anlamda,
sosyal, hukukî ve evrensel anlamda sorumluluğunun bulunduğu gözden
kaçırılmamalıdır. Bu konuda yabancı yatırımcının imtiyazı olamaz, yabancı
yatırımcının dokunulmazlığı olamaz. Sorunun özü de, büyük ölçüde bu noktada
yoğunlaşmaktadır.
Kendi ülkelerinde benzer olaylarda üç ay içinde, olay
henüz idarî merciler aşamasında iken, olaya çözüm getiren, araçların tadilini
sağlayan, araçları geri çağıran yabancı yatırımcı, ülkemizde böylesine müessif
bir olaya rağmen, beş yıldan bu yana hiçbir gayret içine girmiyor ise, burada
tartışılması gereken, burada araştırılması gereken çok şey var değerli
arkadaşlarım.
Esasen, çok hızlı gelişen teknoloji karşısında, artık,
otomotiv sektöründe bu türlü tasarım hatalarının olması olağandır; bunu, doğal
karşılamak gerekir; uçak sanayiinde dahi benzer hatalar olmaktadır. Önemli
olan, bu hataların varlığı halinde, bu hataların giderilmesini sağlayacak
yaklaşımı göstermektir. Ancak, bu gerçeğe rağmen "siz, kim oluyorsunuz da
bizi yargılamak istiyorsunuz; biz, dünya firmasıyız" dediğiniz ve bu
düşüncenizi, ekonomik ve sosyal gücünüzle uygulamaya koymak istediğiniz zaman,
burada tartışılması gereken çok şey var değerli arkadaşlarım.
Bir taraftan "bu hâkime müdahale edin, bu adama
müdahale edin -aynen tabiri okuyorum, aynen tabiri aktarıyorum- değilse,
yatırımlarımızı Balkanlara taşırız" deyip, birkaç gün sonra bu davranışın
ve mesajın yanlışlığını anlayıp "biz, bir davayla bir yere gitmeyiz"
denildiği zaman, burada irdelenmesi gereken çok şey var değerli arkadaşlarım.
Türkiye'nin en varlıklı işadamlarının oluşturduğu bir
dernek -tekrar ifade ediyorum- Türkiye'nin en varlıklı işadamlarının
oluşturduğu bir dernek, demokratik hak kullanımının ve katılımcılığın gereği
olarak, ülke sorunlarının çözümü konusunda 10 sahifelik bir rapor hazırlayıp,
bu raporun bir sahifesinde de, doğru ve isabetli bir yaklaşımla, yargı
bağımsızlığının öneminden söz edip, aradan daha bir hafta, on gün geçmeden,
dört beş dernek ve bir bölüm basının organizasyonuyla, dönemin Başbakanı ve
bakanlarıyla görüşmeler yapıp, gazetelere sürmanşet yaptırarak, taraf olmadığı
ve sıfatının bulunmadığı bir dosyaya müdahale edilmesi yolunda ricada
bulunuyorsa ve bu dosya için "zaten, davası bitmiş dosya" diyorsa,
burada, irdelenmesi gereken çok şey var değerli arkadaşlarım.
Meslekî ve ticarî işbirliğinin gereği olarak dayanışma
içinde bulunulması, çoğulculuğun gereği olarak, demokratik anlayışımıza göre
doğal bir davranıştır; ancak, bu işbirliğini yaparken, ilgililerin ve
mağdurların temel haklarına saldırıda bulunuyor, bu hakları ihlal ediyorsanız,
orada, elbette, yanlış ve haksız ilişkiler yumağının varlığı dile
getirilmelidir değerli arkadaşlarım.
Dönemin Adalet Bakanı -yani, 57 nci hükümeti
kastediyorum- Yargıtayın, reddi hâkim talebinin reddini onayan kararına rağmen,
yani -biraz daha açayım- yargılamanın usule uygun olduğunu tespit eden kararına
rağmen, usule uygun olarak yapıldığını tespit eden kararına rağmen, aynı soyut
ve dayanıksız suçlamalarla, yargılamayı yapan hâkim hakkında, sanık sıfatıyla,
ağır ceza mahkemesinde dava açılmasını sağlıyorsa, burada, yargıya müdahale
anlamında, kapsamında tartışılması gereken çok şey var değerli arkadaşlarım.
Yargıya yönelik olarak, nüfuz suiistimali, doğrudan
müdahale, basın özgürlüğünün kötüye kullanılması, egemenlik haklarına saldırı
ve evrensel hukuk normlarının ihlali içeriğinde saldırılar yapılmış olmasına
rağmen, kıvançla ve gururla ifade ediyoruz, Türk yargısı ve yine bir bölüm
basın, adaletin tecellisi ve gerçeğin ortaya çıkması yolunda üstüne düşen
görevi yapmaya devam etmiştir. Esasen, her çelişkinin, her yanlışın, her
haksızlığın ve her hukukdışılığın beraberinde doğrunun ve gerçeğin ifade
edilmesini ve tezahürünü sağlaması da kaçınılmaz bir hadisedir. Bundan kaçınmak
mümkün değildir. Bu süreç, sosyolojik ve psikolojik bir süreçtir. Ne güzeldir
ki, olayımızda bu süreç yaşanmıştır. Hiçbir şekilde organize edilmesi mümkün
olmayan spontan bir tepki ve sağduyu hareketi kendiliğinden gelişmiştir. Bu
sağduyu sebebiyledir ki, her kesimden yazarlar, yargıya yapılan müdahale
karşısında olayın özünü ve esasını kamuoyuna yansıtmaktan kaçınmamışlardır.
Değerli arkadaşlarım, Yüce Meclisin yetkilerini ve
fonksiyonunu özel ve kişisel amaçlarla kullanmamak gerektiği konusunda son
derece duyarlı olunması gereğini önemle ifade ediyorum; ancak, AKP Grubuna
mensup Samsun Milletvekili Sayın Uzunkaya ve arkadaşlarının konuyla ilgili olan
önergeleri karşısında, sorumluluk anlayışımın gereği olarak, ölen yolcuların
müdahil aileleri adına avukat sıfatıyla, beş yıldan bu yana takip ettiğim bu
dava konusunda bu araştırma önergesini hazırlamamazlık yapamazdım. Cumhuriyet
Halk Partisi Grubuna mensup 57 arkadaşımın imzalarıyla, konuyu daha da kapsamlı
bir şekilde, daha da geniş boyutlarıyla Meclis gündemine taşımanın gerek ve
yararına inandığım için, ikinci önergeyi vererek, bunu huzurlarınıza getirmiş
bulunuyoruz.
Vurgulayarak ifade ediyorum, bu önergede üretici firma
hedef alınmamıştır. Bir dünya firması olan üretici firmanın tüzelkişiliğine
veyahut ürünlerine yönelik değerlendirme ve eleştiri yapmak bizim görevimiz
değildir. Esasen, üretici firmanın bu konulardaki üstünlüğü ve sağlamış olduğu
standartlar, otomotiv sektöründe bilinen ve kabul edilen gerçeklerdir.
Bu önergede, işletmeci firmanın ve sürücülerin
kusurları, kamu kurum ve kuruluşlarının görev ve hizmet kusurları yanında,
üretici firmanın ürünlerinden sadece birisine yönelik olarak Türkiye'deki
üretimin hatalı boyutu ve evrensel normların altında kaldığı hususu dile
getirilmektedir. Bu sebeple, üretici firmanın şahsımıza yönelik olan ve
eleştiri boyutlarını aşan iddialarına karşı yasama kürsüsünü kullanmayacağımı,
kamunun bu yüce kürsüsünü kullanmayacağımı, sadece ve sadece, yargı birimlerini
kullanacağımı ayrıca ifade etmek istiyorum.
Yine, bu önergede, sadece üretici firmanın belli bir
ürünü değil, başka üretici firmaların da benzer tasarım ve üretim hatalarından
dolayı doğmuş olan mağduriyetlerin ve çözümlerin tespitine yönelik çalışmalar
yapılması amaçlanmaktadır. Bu sebeple, bu olayda muhatap, artık, üretici
firmalar değil, üretici firmaları idarî ve yasal anlamda denetlemek mevkiinde
olan Sanayi ve Ticaret Bakanlığıdır. Konunun, artık, bu yönü bizim için önem
kazanmıştır.
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı beş yıllık yargılama süreci
içerisinde ne yaptı değerli arkadaşlarım; maalesef, hiçbir şey yapmadı,
görevden kaçtı, sorumluluktan kaçtı. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, mahkemenin 80
sahifeyle kendisine gönderdiği ve üretici firma üzerinde denetim yapılmasını
isteyen yazısını bir üst yazıyla üretici firmaya gönderiyor, üretici firmanın
vermiş olduğu bir cevabı da, hazırlamış olduğu mütalaayı da, savunmayı da,
yine, bir üst yazıyla mahkemeye gönderiyor; ondan sonra da "buyurun, ben
denetim görevimi yaptım" diyor.
Değerli arkadaşlarım, biraz ciddiyet... Biraz
ciddiyet... Böyle bir uygulama, Aziz Nesin'in kara mizah örneklerine dahi taş
çıkartacak bir uygulamadır. Bürokrasinin hazin durumunu, bürokrasinin
sorumluluktan kaçan, sorumluluktan uzaklaşan anlayışını yansıtmaktan başka bir
örnek değildir bu cevap.
Biz bu önergede -özellikle, 57 nci hükümet dönemini
kastediyorum değerli arkadaşlarım- Sanayi ve Ticaret Bakanlığının idarî ve
yasal anlamda denetim görevini yapıp yapmadığı, bu denetim görevini gereği gibi
yapmamasından dolayı yolcu ve tüketici güvenliğini ihlal eden sonuçların doğup
doğmadığı, bu görevin yapılmamasından dolayı Avrupa Birliği sürecinde bazı
Avrupa ülkelerinin ülkemize ve Ortadoğu ülkelerine yönelik olarak çifte
standarda dayalı bir üretim içinde olup olmadıkları veya böyle bir sonucun
doğup doğmadığı hususunun tespitini talep ediyoruz değerli arkadaşlarım.
Biraz evvel açıkladığım sebeplerle, biraz sonra ana
başlıklarıyla tekrar vurgulayacağım gibi, bu araştırmaların yapılmasını
sağlayarak hukuk devleti yapılanmasına katkı sağlayalım istiyorum. Abartmak
istemiyoruz; ancak, tevazu da göstermek istemiyorum; bu konuların üzerine
gidildiği ve amaca uygun araştırma yapıldığı, olayın bütün boyutları ve
unsurları bu vesileyle değerlendirildiği takdirde, yasama fonksiyonuna uygun
bir çalışma yapmış olacağımıza inanıyorum.
Yukarıdaki anlatımlar çerçevesinde, ülkemize yatırım
yapan, hizmet üreten, katkı sağlayan hiçbir kişi ve kuruma karşı kişisel
hesabımızın olmadığını, olamayacağını vurgulamak istiyorum. Yine bu sebeple
üretici firmanın şahsımıza yönelik olarak getirdiği eleştirilere karşı, kamunun
bu yüce kürsüsünü kullanmayacağımı, cevap vermeyeceğimi tekrar ifade ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, gelin, bu önerge vesilesiyle,
medya-ticaret- siyaset ilişkilerindeki yanlışlıkları, hukuka aykırılıkları
tespit edelim. Habercilik yapan ve kamuoyunu doğru bilgilendiren gazeteci ile
bu ilişkiler yumağı içinde gazeteciliğe aykırı davranan ve basın özgürlüğünü
kişisel ve özel amaçları doğrultusunda kullanan gazeteci arasındaki farkı
tespit edelim, bunun ölçülerini tespit edelim, çözümlerini araştıralım. Bunu
yaparken, birtakım sermaye gruplarının, konuyla hiçbir şekilde ilgisi olmayan
ve iştiraklerinin bulunduğu sigorta şirketlerinin kazancını artırmak amacıyla,
basın özgürlüğü aracılığıyla konuyu nasıl saptırdıklarını tespit edelim değerli
arkadaşlarım. Medya-ticaret-siyaset ilişkileri arasındaki sınırı ve birisinin
diğerinin aracı olmasını önleyecek tedbirleri alalım. Basın özgürlüğünün
sınırlarının, bazı kartellerin ve güç odaklarının çıkarlarıyla sınırlı
olmadığını, olamayacağını tespit edelim ve buna göre uygulamalar yapılmasını
sağlayalım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Devam edin Sayın Kart, buyurun.
ATİLLA KART (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, gelin,
aynı tür araçlar için Avrupa ülkelerine yapılan imalatta -çok önemli görüyorum,
bunu, özellikle takdirlerinize sunmak istiyorum- yakıt tankları için ilave
mekanik güvenlik mekanizması yapılırken, Türkiye için yapılan imalatta neden bu
mekanizmanın yapılmadığını soralım, araştıralım.
Avrupa Birliği sürecinde, bu Birliğin kurucusu
durumunda olan ülkelerin, insanımıza ve üçüncü dünya ülkelerine yönelik çifte
standarda dayalı uygulamalarının sebeplerini araştıralım ve değerlendirmesini
yapalım.
Gelin, yargıya yönelik olarak, en üstün siyasî irade
dahil, basın ve birtakım güç odakları tarafından yapılan müdahaleleri
araştıralım. Bu müdahaleleri bertaraf edecek ve gerçek anlamda bütün
unsurlarıyla yargı bağımsızlığını ve yargıç teminatını sağlayacak mekanizmaları
geliştirelim ve kuralım. Yargı ilişkileri içinde avukatlık mesleğinin kötüyü
kullanılmasını önleyecek tedbirleri araştıralım.
Değerli arkadaşlarım, bu önerge vesilesiyle, ulaştırma
politikamızı tartışarak, neden karayolu ile demiryolu arasında bir denge
kuramadığımızı, neden yolcu ve eşya taşımacılığını birlikte yaptığımızı
tartışalım, bu durumun yarattığı sakıncaları tespit edelim.
Gelin, bu vesileyle, adlî tıp ve bilirkişilik kurumunun
işleyişindeki yanlışlıkları tespit edip çözümlerini üretelim. Sol gözünde 8/10
görme özrü olan, kaza anında gözlük kullanmayan, 100 tam ceza puanı sebebiyle
ehliyeti iptal edilen, buna rağmen kendisine yeniden ehliyet verilen ve
sürücülük yapmaya devam eden bir şehirlerarası otobüs sürücüsünün ve işletmeci
firmanın olaydaki fahiş kusuruna rağmen, nasıl kusursuz raporu verildiğini
araştıralım değerli arkadaşlarım. İdarenin fahiş ölçülerdeki görev ve hizmet
kusurunu araştıralım. İdarî memurların, yani sıradan memurların, böyle bir
olayda, adlî tıp bünyesinde nasıl bilirkişilik yaptıklarını araştıralım değerli
arkadaşlarım.
Gelin, bu önerge illiyetiyle, toplumumuzda, artık
sosyal ve kompleks bir yara mahiyetini alan trafik sorununu bütün boyut ve
unsurlarıyla tartışalım. 2015 yılında, her aileden bir bireyin trafik mağduru
ya da kazazede olmasını önleyecek tedbirleri alalım.
Değerli arkadaşlarım, gelin, bu olay vesilesiyle, bu
araştırma önergesi vesilesiyle, savcılık makamları tarafından, aynı olay
hakkında, aynı şikâyet hakkında, 7 defa, 7 ayrı savcılık makamı tarafından
nasıl yetkisizlik kararı verildiğini araştıralım, tespit edelim. Bunun
sebeplerini, bunun çözümlerini araştıralım. Yargının ve yargıcın nasıl
bürokratlaştığını görelim. Bu sakıncaları ve bu aşınmayı nasıl giderebiliriz,
bunu araştıralım. Hukuk devleti yapılanmasını ve yargı bağımsızlığını bekleyen
en büyük tehlikenin yargının bürokratlaşması olduğunu, yargının siyasallaşması
olduğunu bir defa daha görelim, bunun çözümlerini araştıralım değerli
arkadaşlarım.
Değerli arkadaşlarım, bu önergede -Sayın Bakanımızın
temas ettiği gibi- hiçbir şekilde Anayasanın 138 inci maddesine aykırı bir hal
söz konusu değil. 138 inci maddede, biliyorsunuz, devam etmekte olan bir
olayla, bir davayla ilgili olarak yargı yetkisinin kullanılmasına yönelik
olarak araştırma yapılamayacağı düzenlenmiştir. Biz, bu olayda, bu davayla
ilgili yargı yetkisinin nasıl kullanıldığının araştırılmasının yapılmasını
istemiyoruz. Bu olayda, Türkiye'nin birtakım sosyal, idarî ve adlî sorunlarının
genel çerçevede tartışılmasını, tespit edilmesini, bunu talep ediyoruz.
Nitekim, bu sebepledir ki, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık makamı da,
Başkanlık Divanı da önergeyi bu kapsamda değerlendirmiş, üretici firmanın bu
yöne yönelik itirazının yerinde olmadığı yolunda karar vermiştir, bunu da
bilgilerinize ayrıca sunuyorum.
Değerli arkadaşlarım, konuşmamı toparlıyorum, konuşmamı
uzattığımın farkındayım; ama, tekrar ifade ediyorum, konuyu çok abartmadan;
fakat, tevazu göstermeden tekrar vurgulamak istiyorum, bir bakış açısına göre
bu önergede çok şey isteniyor ve amaçlanıyor denebilir; ancak, değerli
arkadaşlarım, bu konuları birilerinin takip etmesi ve bu sorumluluğu üstlenmesi
gerekiyor. Bunu yapacak olan bizleriz. Hukuk devletinin gerçek anlamda tesisi
ve kuvvetler ayrılığı ilkesi doğrultusunda o hassas dengenin kurulabilmesi için
yasama organı olarak bu yapılanmayı, bu sorumluluğu bizim üstlenmemiz
gerekiyor. Yasama organı olarak devletin üç temel organı arasında gerekli
yapılanmayı sağlamak bizim temel ödevimiz, bizim temel sorumluluğumuzdur;
fakat, bütün bunları yaparken, elbette, haksızlık ve mağduriyetlere yol
açmadan, yeni mağdurlar yaratmadan, yukarıda anlatımı yapılan olayları
tartışarak, araştırarak, sorgulayarak bir çalışma yapmak gerektiğini önemle
ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu önerge, içi dolu olan bir
önergedir. Yapacağımız çalışmalarla, bu önergede sözü edilen kurum ve
kavramları amacına uygun bir şekilde yapılandırmak, inanıyorum ki bizlerin
gayretine bağlıdır.
Değerli arkadaşlarım, gelin, bu sınavı hep birlikte
verelim, bunun sorumluluğunu hep birlikte üstlenelim; bütün bunları yaparken
de, tutarlılığımızı ve güvenilirliğimizi kaybetmeden ve yılgınlığa kapılmadan,
bu çalışmamızı kamuoyuna mal edelim, hukuk devletinin bütün unsurlarıyla
yapılanması için üstümüze düşeni yapalım.
Bu anlayış ve sorumlulukla, araştırma önergesine,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak olumlu oy vereceğimizi beyan ediyor ve
Sayın Başkana da, göstermiş olduğu tolerans için tekrar teşekkür ediyor; Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Kart, teşekkür ediyorum.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Samsun
Milletvekili Musa Uzunkaya; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; evvela, sizlerin ve sizlerin şahsında
milletimizin ve aziz İslam âleminin, geçtiğimiz hafta içinde idrak ettiğimiz
mübarek kurban bayramını tebrik ediyor; haccını ikmal edip memleketlerine avdet
etmekte olan -takriben 2 000 000 kişi- ve özellikle de memleketimize
yolculukları devam eden hacılarımızın da haclarının mebrur, yolculuklarının
hayırlı olması dileğimle, sizleri saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, AK Parti Grubuna mensup 42
milletvekili arkadaşım ve CHP Grubuna mensup Sayın Atilla Kart ve 57
milletvekilinin -âdeta, bir anlamda
-âdeta, bir anlamda, telfik ettiğimiz takdirde- toplam 99 milletvekilinin imzasını
taşıyan bir araştırma önergesi üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış
bulunuyorum.
Benden önce konuşan konuşmacının ve Sayın Bakanımızın
da açıkça izhar etmese bile, konuşmaları içerisinde zımnen var olduğunu
hissettiğim, acaba, böyle ciddî bir yatırım yapan kuruluş sorgulanmak mı
isteniyor, tırnakiçi ifade etmek gerekirse, "yabancı sermaye ürkütülmek
durumunda mı olur" endişesine asla mahal olmadığını, bu vesileyle bir defa
daha ifade etmek istiyorum.
Bu mesele kamuya mal olmuştur. Bu meselenin mağdurları
var. Bugüne kadar -sayıları tartışılabilir, elime geçen, bana intikal eden
rakamlar çok sağlıklı olmayabilir- trafik kazalarına taraf olmuş muhtelif
vasıftaki araçlarda elbette ölümler olmuştur. Esasen, belki, bu önergemiz
vesilesiyle tartışılması gereken, Türkiye'de, âdeta, trafik kazalarında, on
yılların savaşına bedel kaybettiğimiz insanların sayısıdır. Müsaade ederseniz,
size, bir iki çarpıcı rakam vermek istiyorum. Bu olayın bir parçasıdır ve bu
kazanın meydana geliş nedeniyle alakalı tartışılan bir mevzu olduğu için
gündeme getirilmiştir. 1993'ten 2002'ye kadar son on yılın trafik kazalarına
baktığımızda -Emniyet Genel Müdürlüğünün 2002 istatistiği çok net değil, henüz
daha kesin olarak alınmış değil- kaza adedi 3 615 989, ölü sayısı 48 323...
Kaldı ki, bu, trafik kazalarının meydana geldiği andaki ölümlerdir, hatta,
bunların içerisinde, kırsaldaki traktör ve benzeri kazaların ölüm raporları çok
kere buralarda yoktur. Kazaları müteakiben kanama, yoğun bir travma vesaire
sonucu ölenler de bu rakama dahil değildir, sadece kaza anında ve vukuatın
olduğu ilk anda hastaneye intikal eden ölüm raporlarıdır. Yaralı sayısı 1 062
649 ve senelere sari malî bilanço da -tabiî, önceki bilançolar rakam olarak
artırılabilir; ama, Türk parası bazında söylüyorum- 1 165 676 863 000 000; ama,
önceki seneleri bugünkü rakamlara çevirirseniz, bu rakamların da birkaç katrilyona
baliğ olduğu görülmektedir.
Değerli arkadaşlar, burada dikkati çeken husus,
Türkiye'de, trafik kazalarının, dünyanın hiçbir ülkesinde görülmediği kadar
yoğun olmasıdır. Belki bu önerge vesilesiyle dikkati çekmek durumunda olduğumuz
hadise bu noktada odaklaşmalıdır, odaklaşmaktadır. Çok gariptir, elimde, çok
enteresan, yine, ilgili birimlerin anketleri var, raporları var. Bunlar, bir
anlamda, hepinizin malumu olan raporlardır. Mesela, trafik kazalarının
nedenlerine baktığınız zaman, teknik arızalar yüzde 2,5-3'ü... Türkiye'de,
yolların teknik yetersizliği, raporlara, maalesef, yüzde 1 olarak intikal
ederken, İngiltere'de, yolların eksikliği, arızası yüzde 23, yüzde 24'tür; yani, İngiltere'nin yolları bizden 24 kat
daha kötü; ama, bizim Türkiye'deki karayollarının hepsi -maşallah- Londra
asfaltı gibidir, hepsi pırıl pırıl yollardır!.. Demek ki, olayın arka
planında...
Türkiye'de en büyük suçlu kimdir?.. Hatalar elbette
vardır; ama, bir şeyi yargılamak ve beraberce, Yüce Parlamentonun değerli
üyeleri olarak sorgulamak zorundayız. Birçoğunuz ve birçoğumuz da araç
kullanıyoruz ve her birimiz, her gün, araçla seyrüsefer halindeyiz.
Türkiye'deki trafik kazala-rında, suç işleyen; yani, trafik kazalarının meydana
gelmesinde müsebbip, yüzde 93'lere varan oranda da sürücüdür. Yani, bunun
anlamı şudur: Türki-ye'de her şoför potansiyel suçludur. Bu rakamlar oldukça
ürkütücü ve bana göre, sağlıktan oldukça uzak rakamlardır.
Niye hadise böyle?.. Dünyanın hiçbir ülkesinde bir
meslek sektörü -eğer, meslek olarak telakki ederseniz- yüzde 94 oranında suça
mütemayil olamaz. O za-man bir başka arızayı aramak lazım.
Vakıa şudur: Türkiye olarak, üzülerek söylemek lazım ki,
yol standartları itibariyle fevkalade geri bir ülkeyiz. Onun içindir ki, Adalet
ve Kalkınma Partisinin 58 inci hükümetinin ilk acil eylemi 15 000 kilometrelik
duble, bölünmüş yoldur; çünkü, AK Parti, bu gerçeği çok iyi görmüştür.
Öncelikle, Türkiye'nin yol standartlarının Avrupa düzeyini yakalaması
gerekiyor; çünkü, her tür model araç bu yollarda seyrüseferde; ama, iptidai
araçların, en modern araçların seyrettiği bu yollarda, maalesef, aradığımız
vasfı bulmak mümkün değildir.
Burada, tabiî, bir başka eksiği mevzuat açısından da
telaffuz etmek durumunda olduğumuzu söyleyeyim. O hadise de şudur: Bakınız,
trafik kazalarında gidilir, emniyet, ilgililer rapor tutarlar. Onların rapor
tutuşu da, bir başka bahsi diğer olarak ele alınırsa, başka bir sıkıntıdır.
Yaralı bir trafik kazasında yollar saatlerce kapanır. Nitekim, bayram
haftalarında böyle olur. Yine aynı curcunayı, bu bayram haftasında muhtelif
yollarda insanlarımız saatlerce yaşadı. Halbuki, Batı'da bu böyle değil.
Tarafeyn, sigortalı olduğu için derhal hemen mutabakata varıyor ve ilgili
polisin, emniyetin gelmesine mahal kalmadan yol açılıyor, trafik seyre müsait
hale getiriliyor; ama, Türkiye'de böyle değil. Acilen bu yasanın da bir an önce
düzeltilmesi lazım.
Bir diğer konu: Kimin suçlu olduğu belirlenirken,
maalesef, bugüne kadar devlet kurumları hiçbir zaman suçlu addedilmemiştir.
Vatandaş suçludur; ama, Karayollarının suçu olmaz, Köy Hizmetlerinin suçu
olmaz, belediye ve mücavir alanlardaki yol arızalarından belediyeler suçlu
olmaz. Şehirlerin ortasında koca koca çukurlar, içerisine insanlar düşer,
arabalar düşer, insanlar telef olur, hayatlarını kaybederler, araçları heder
olur, işte malî bilanço ortada; ama, ne belediye burada tazminat öder ne Köy
Hizmetleri ne de Karayolları.
Değerli arkadaşlar, kanaatimce, acilen bu mevzuatın da
düzeltilmesi gerekir. Kusur oranı kimde... Burada kusur oranlarından
bahsediliyor, her iki tarafın raporları var; yani, mağdur olduğunu iddia eden
şirketin de raporu var, üretici firma olarak bilinen, dünyanın en büyük kuruluşlarından,
otomotiv sanayiinin devi olan Mercedes-Benz'in de haklı bir kısım iddiaları
var. Öyle kusur olmuş ki, 8'de 8 üzerinden 34'e çıkmış. Nasıl bir bölüşüm
yapılmışsa onu da doğrusu anlayamadım. Dolayısıyla, suç kimde ise, o, mutlaka
bir bedel ödemelidir ki, bihakkın görev yapılmış olsun. O bakımdan, ben, bu
vesileyle, Değerli Bakanımızı ve Karayollarının ilgililerini de, özellikle bu
mevsimde dikkatli olmaya, birkısım eksiklikleri telafi etmeye acilen davet
ediyorum.
Geçen, bir vesileyle, Karayolları Genel Müdürlüğündeki
bir toplantıda ifade ettim. "Karayollarında işaret ve işaretçilere dikkat
edilmesi" diye bir ifade kullanılır; hep böyle, radyolarda, çocukluğumdan
beri hatırlarım, yol raporu verilirken. Merak ederim, nerelerde işaret var...
Mesela, geçtiğimiz günlerde, Karadeniz sahil otoyolunda onarım, tamiratın
yapıldığı Bulancak mıntıkasında meydana gelen iki üst üste kaza, işaretlerin
bulunmaması sonucu insanların yaralanmasına ve ölümüne neden olmuştur. Onun
için, karayolları ihalelerini katlayarak alan birkısım firmalar -katlayarak
alan firmalar diyorum; maalesef, büyük yolsuzlukların olduğu iddia edilen bu
ihalelerde- katlayarak, trilyonlarla ilave paralar almalarına rağmen, yol
yapımlarında, servis yollarına geçerken konulması gereken işaretlerden
hiçbirini koyma gerekliliği duymamaktadırlar. Ne ışıklı ikaz, ne de ışıksız...
Ne levha, ne hiçbir şey... Yani, tamamen, karayoluna çıktığınız zaman, önce,
fatihanızı, yasininizi okuyup öyle çıkacaksınız, muhtemeldir ki, sonunda bir
başka hale dönebilirsiniz.
Aziz Parlamentonun muhterem üyeleri; şunu açıklıkla
söylemek durumundayız. Kesinlikle, hataların sahibi tespit edilmelidir; eğer
üretimde de bir hata varsa, bu üretimin de araştırılmasının yapılması açısından
en önemli mekânının Yüce Parlamento olduğunu düşünüyorum. Bundan yüksünmenin de
gereği yoktur. Kanaatim odur ki, yani, bu firmanın bu tip bir arızayı taşıyan
bir eksikliği olabilir.
Bakın, basında çıktığı için teşhir etmemde mahzur yok;
çünkü, basında çıktı. "3 200 adet Citroen C3'ler, fren sistemindeki bir
arızadan dolayı Almanya'da toplatıldı" deniliyor. Altında yine bir başka
haber; iki ayrı gazetenin haberi; biri bu ay içerisindeki, diğeri de geçtiğimiz
ay içerisindeki haber: "164 000 BMW X5 geri çağırılıyor" deniliyor.
Bunu gazetelerde çıktığı için söylüyorum, yoksa, teşhir etmenin hiçbir anlamı
olmaz elbette.
Şimdi, bunu niçin söylüyorum; Batılılar bunu yapmış da
onun için. Çok iyi biliyorsunuz, geçtiğimiz dönemlerde üretilen çok tasarruflu
şu küçük Mercedesler Almanya'da toplatıldı, üretiminde bir hata olduğu
söylendi. Yani, önce, ilkesel olarak, bu üretici firma hata yapamaz mı -önce,
mantığı buraya bir oturtalım- yapabilir. Yapabilirse bunun incelemesi mümkün
değil mi?!
Değerli arkadaşlar, bakın, şunlar, bana ilgili kurumun
verdiği raporlar. Muhtelif illerde meydana gelen, yanmayla sonuçlanan trafik
kazaları ki, bunlardan biri de, kendi seçim bölgem olan Samsun-Havza arasında,
17 kişinin öldüğü bir trafik kazası. İşte, meşhur Karapınar vakasında da, 42'si
üniversite öğrencisi gencecik yavrularımız olmak üzere, toplam 49 kişinin
öldüğü kaza. Takriben -rakam az olabilir, çok olabilir- 150-200 civarında,
yangınla sonuçlanan kazanın olduğu iddia edilmektedir. Şimdi, tarafların
muhtelif raporları var: ben detaylarına girmek istemiyorum. Sayın Kart
açıklamada bulundu, Sayın Bakanımız da, çıktılar, kendilerinden önceki dönemde
Sanayi Bakanlığının bu konuda yapmış olduğu raporları takdim ettiler. Doğrudur,
her ikisi de görüş olarak ifade ettiler.
Bakın, ben burada başka bir şey söylüyorum; diyorum ki,
mademki, çeşitli zeminlerde...Üç üniversite farklı farklı raporlar verdi.
Mesela, üniversitelerden -bana ait değil iddia, iddia onlara ait olduğu için
burada söylüyorum- biri "ısmarlama bir rapordur" diyor. Birisi
"hukuk burada baskı altına alınmıştır, hatta, Adalet Bakanı baskı altına
alınmıştır" diyor. Öyle midir değil midir, bunun doğru olup olmadığını
kimin araştırması lazım; aziz milleti adına Yüce Parlamentonun araştırması
lazım.
Benim kanaatim odur ki, bu konuda, hiçbir endişeye ve
tereddüde mahal kalmadan, eğrisiyle doğrusuyla, inanıyorum, Türkiye'deki
yabancı sermaye olarak, yatırım açısından en sağlıklı ve büyük yatırımı yapan
bu kuruluşa, bir milletvekili olarak müteşekkirim; temennimiz, yabancı
sermayenin daha güçlü bir şekilde bu ülkede yatırım yapmasıdır ve dünyanın
devidir bu firma -kabul ediyoruz- ve dünyada, artık, fevkalade özel bir marka
olmuştur; bunu takdir etmemek mümkün değil; ancak, 1996 yılından 2002'nin
sonuna kadar veya 2003'ün başına kadar sayısız trafik kazasında... Ha, sayısal
olarak, bunlarda, yangın veya trafik kazasının çok olması da doğaldır. Niye? Bu
modelde, 403 modelinde, yanlış bilmiyorsam, elimizdeki rakamlara göre, 8 000 adet otobüs Türkiye'deki
karayollarında günlük seyrüsefer halindedir. Bunun anlamı şudur: Günde 40 kişi
taşımış olsa, 320 000 insan bu otobüslerle her gün bir yerden bir yere
taşınıyor; yani, günde yarım milyona yakın, üç günde 1 000 000 insanı ülkenin
sağından soluna, batısından doğusuna, güneyinden kuzeyine taşıyor bu otobüsler
ve Türkiye'nin en büyük handikaplarından zaten biri de bu değil mi? Biz, bütün
taşımacılığımızı karayollarıyla, şu verimsiz karayollarıyla yapıyoruz. TIR'lar
oradan gider, motosiklet oradan gider, traktörler oradan gider, af buyurun, her
şey oradan gider; ondan sonra, tabiî, kazaların oluş sebepleri... Yığınla sebep
var; ama, bu sebepler arasında bir başka farklı sebep var ki... Bu sebebin
sağlıklı olup olmadığını, en azından, böyle bir töhmetten kurtarılması
gerektiğini, böyle bir zandan kurtarılması gerektiğini, Yüce Parlamentonun
oluşturacağı olumlu, verimli, ilgili uzman ve hukukçu diğer birimlerin, teknik
insanların katılacağı bir heyetle yapılacak çalışma... Muhtemeldir ki, böyle
bir yanlışın, böyle bir eksikliğin olmadığı da ortaya çıkabilir. Bu,
Mersedes-Benz için çok daha isabetli bir karar olur. Artık, bir yerde millet
adına son kararı Yüce Parlamento vermiş olur ve tartışmalar da bu noktada
bitmiş olur.
Onun için, bence, bu önergeden yüksünmemek lazım,
endişe duymamak lazım. Mercedes-Benz'in değerli yöneticilerinin... Ki,
milletvekili arkadaşlarımıza, hepimize, bilindiği üzere, "Karapınar
Dosyası" diye birer tane dosya gönderdiler. İçinde onbeş onaltı sayfalık
raporları var. Ayrıca, bendenize de bir başka yazı geldi. Taraflardan da
yazılar geldi. Efendim, sigorta şirketlerinin bunlarla ilgili bazı endişeleri
olmuş. Bize, onlarla ilgili birkısım yazılar geldi; yani "yanıyorlar"
vesaire gibi; ama, ben, açıklıkla bir şeyi söyleyeyim: Bunların hepsi hilafı
hakikat da olabilir; ama, ortada bir gerçek var; o da, bu otobüslerin zaman
zaman yandığıdır. Bu durum, diğerlerine nispetle bunlarda daha çoktur; daha çok
olmasının sebebi olarak, gerçekten, yakıt tankları ön tekerlerinin önündedir;
yok, 500 litrelik yakıt depoları vardır, bunlar sağlıklıdır, değildir...
İddialar tartışılmış; ben, bunlara tekrar girmenin gerekli olmadığını düşünüyorum;
ama, diyorum ki, her birimizin zaman zaman seyahat için binmek durumunda
olduğumuz bu otobüslerin bu anlamdaki sağlıksızlıkları varsa, bunun
giderilmesi; sağlıklı ise, durumlarının Yüce Parlamento tarafından tescil
edilmesi amacıyla bir araştırma önergesinin kabul edilmesi, her şeyden önce,
ülkemizde böyle güzel bir yatırımı yapan Mercedes-Benz'in hayrınadır ve
faydasınadır. Çünkü, Allah vermesin, muhtemeldir ki, önümüzdeki günlerde yeni
kazalar da olabilir; bunu kim önleyebilir, yani, kim, aksinin olduğunu iddia
edebilir?! Temenni ederiz, kazalar hiç olmasın; ama, böyle bir şey olması
halinde "yine Mercedes, yine kaza" diyecekler. Nitekim, şu gazeteler
hep aynı şeyleri yazıyor: İşte "yine Mercedes, yine yangın"
deniliyor. Efendim, bir başkasında "yine Mercedes, yine yangın"
deniliyor. Yani, bunlar zaman zaman gazetelerde çıkacak ve çıkıyor. Bunu
önlemenin akılcı yolu, kanaatimce, bu önergenin Yüce Parlamento tarafından
kabul edilerek, bir araştırma komisyonunun oluşturulmasıdır.
Bu vesileyle, yüce huzurlarınızda kanaatimi burada
sizlerle paylaşırken, tekrar, esas vurgulamak istediğim hususu da sizlerle
paylaşarak huzurunuzdan ayrılmak istiyorum; o da şudur: Türkiye'de, acilen,
karayollarında seyreden araçlarımızla ve bu araçlar içerisindeki insanlarımızın
can güvenliğiyle alakalı alınması gereken tedbirleri sağlıklı olarak alalım.
İçişleri Bakanlığımız, emniyet görevlilerimiz buna cansiparane gayret
ediyorlar, bunu biliyorum; ancak, müşahedelerimi üzülerek söyleyeyim: Bazen
ilime giderken görüyorum, trafik polisleri, sanki, tabir yerindeyse, pusu
kuruyorlar. Yani, en tenha yerde... Kaza olması muhtemel yerde durmuyorlar.
Nerede; mesela, diyelim ki, 90'ı nerede geçebilir, burada... Yolun fevkalade
müsait olduğu... Diyor ki: "Radara girdin, 90'ı..." Mesela, bizim
Çorum bölgesinde vardır, Koparan'da geçitler var, çok ağır geçitler; kamyon
tankeri, tanker bilmem neyi, hep birbirlerini sollarlar. Orada durmaz katiyen;
çünkü, aşağıda mutlaka geçecek, kamyona dahi ceza yazacak. Ben, onun için,
dürüst görev yapanları tenzih ediyorum; ama, diyorum ki: Trafikteki çok
değerli, cansiparane çalışan arkadaşlarımız, emniyet görevlilerimiz bu konuda,
kazaları önleyici -mutlaka, maktu miktarlarda cezaları kesmek için değil-
tedbirleri alarak, bulunmaları gereken yerde bulunsunlar. Özellikle,
Türkiye'de, trafikte, seyredilen yollarda 1 600 küsur kara nokta var. Acil
olarak, Karayollarımızın, bu 1 600 ciddî noktayı bir an önce imar etmesi...
Sefer yapıldığı anlarda, hiç olmazsa, üçlü... Bazı yerlerde birbirini sollamak
durumunda olan araçların daha çok bu kazayı yaptığı söyleniyor. Mesela,
tankerle çarpıştığı iddia edilen o...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, çalışma süremiz dolmuştur.
Konuşmanıza devam edecekseniz, Genel Kuruldan konuşmanız için olur alacağım.
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Sayın Başkan, sadece bir
saygı sunacağım.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Sayın Uzunkaya'nın
konuşmasının bitimine kadar oturumun uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın Uzunkaya, buyurun.
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Yani, demektir ki, önüm
açıktır, sabaha kadar konuşabilirim, raporlar elimde duruyor.
Değerli arkadaşlar, ben sözümü bitiriyordum zaten.
Temennimiz şu: Bu rapor... Sayın Kart'ın bu konuda
geçmişte bir çalışması oldu, müdahil bir avukattır. Benim önergemin, Sayın
Kart'ın önergesiyle doğrudan bir ilişkisi yok; yani, o anlamda da bir yaklaşım
sergilenirse fevkalade yanlış olur; ama, akıl için doğru birdi. Kanaatimce,
böyle bir yanlış ve benzeri yanlışların üzerine hepimizin gitmesi lazım mıdır
değil midiri de araştırmamız gerekir diye düşünüyorum.
Tüm bu alandaki tedbirlerin alınması konusunda Meclisimizin
gerekli hassasiyeti göstereceğine inanıyor, akşamınızın hayırlı olması
dileğimle hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Uzunkaya.
Sayın milletvekilleri, sözlü sorular ile kanun tasarı
ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 19 Şubat 2003 Çarşamba günü saat
15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati
: 19.03