SENTIM 2 1 2003-03-03T07:26:00Z 2003-03-03T07:26:00Z 42 27921 159153 TBMM 1326 318 195451 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM : 22        YASAMA YILI : 1

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

CİLT : 5

 

33 üncü Birleşim

18 . 2 . 2003 Salı

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Gündemdişi Konuşmalar

1. - Erzurum Milletvekili İbrahim Özdoğan'ın, strateji, sürdürülebilir kalkınma ve yayla turizmine ilişkin gündemdışı konuşması

2. - Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun, belediyelerin sokak aydınlatması çalışmalarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı

3. - İstanbul Milletvekili Birgen Keleş'in, Türk Medenî Kanununun kabul edilişinin 77 nci yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in cevabı

B) Gensoru, Genel Görüşme, Meclıs Soruşturmasi ve Meclıs Araştirmasi Önergelerı

1. - Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı ve 73 milletvekilinin, tütün üreticilerinin sorunlarının ve tütün piyasasını düzenleyen 4733 sayılı Kanunun uygulamalarının araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/40)

2. - Edirne Milletvekili Necdet Budak ve 45 milletvekilinin, yağ bitkileri tarımı ile bitkisel yağ üretimindeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/41)

C) Tezkereler ve Önergeler

1. - Manisa Milletvekili Hasan Ören'in, (6/120) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/17)

D) Çeşıtlı İşler

1. - Halen başkanlık divanını oluşturmamış bulunan (10/9) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun, toplanacağı gün, saat ve yere ilişkin Başkanlık duyurusu

IV. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) Sözlü Sorular ve Cevaplari

1. - Balıkesir Milletvekili Ali Kemal Deveciler'in, Karayolu Güvenliği Yüksek Kurulunun toplantılarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/77)

2. - Manisa Milletvekili Hasan Ören'in, Türk Ticaret Bankası emeklilerinin maaşlarının ödenmemesine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı (6/78)

3. - Konya Milletvekili Atilla Kart'ın, Türk Ticaret Bankası emeklilerinin maaşlarının ödenmemesine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı (6/79)

4. - Afyon Milletvekili Halil Ünlütepe'nin Afyon SEKA tesislerinin satış bedeline ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından sözlü soru önergesi ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı (6/92)

5. - Afyon Milletvekili Halil Ünlütepe'nin, Afyon SEKA işletmesinin modernizasyonuna ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından sözlü soru önergesi ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı (6/93)

6. - Afyon Milletvekili Halil Ünlütepe'nin, Afyon SEKA işletmesinin özelleştirilmesine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından sözlü soru önergesi ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı (6/94)

7. - İzmir Milletvekili Vezir Akdemir'in, AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yurtdışı gezilerine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı (6/101)

8. - İzmir Milletvekili Canan Arıtman'ın, AKP Genel Başkanının yurtdışı gezilerindeki giderlerin nasıl karşılandığına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı (6/105)

9. - Manisa Milletvekili Hasan Ören'in, sözleşmesiz üretilen tütünün  akıbetine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif Şener) sözlü soru önergesi ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı (6/121)

B) Yazili Sorular ve Cevaplari

1. - Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'in, işkence suçlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in cevabı (7/63)

2. - Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı'nın, Atatürk Orman Çiftliğine ilişkin Başbakandan sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı (7/77)

3. - Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü'nün, Çerkezköy Devlet Hastanesinin çeşitli sorunlarına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı (7/96)

4. - Kırklareli Milletvekili Mehmet Siyam Kesimoğlu'nun, Sakarya-Karasu, Kırklareli-İğneada kıyı bandı çevre düzeni planına ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki Ergezen'in cevabı (7/98)

5. - Kırklareli Milletvekili Mehmet Siyam Kesimoğlu'nun, Kırklareli'nin sınır ticaretine ne zaman açılacağına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen'in cevabı (7/99)

6. - Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan'ın, muhtarların aylıklarına ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı (7/102)

7. - Muğla Milletvekili Ali Cumhur Yaka'nın, Fethiye Devlet Hastanesinin ne zaman hizmete gireceğine ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı (7/108)

8. - Ordu Milletvekili Kazım Türkmen'in, fındık üreticisine verilmesi planlanan ek fiyata ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun'un cevabı (7/116)

9. - Konya Milletvekili Atilla Kart'ın, el konulan bedelsiz ithale konu otomobillere ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen'in cevabı (7/127)

10. - Konya Milletvekili Atilla Kart'ın, Beyşehir'in SSK Hastanesi ve Bağ-Kur Şubesi ihtayacına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu'nun cevabı (7/131)

11. - Konya Milletvekili Atilla Kart'ın,

Beyşehir-Cevizli-Akseki yol yapım projesine ve

Beyşehir-Antalya karayolu ulaşımının Gembos yolu üzerinden yapılmasına yönelik bir çalışma olup olmadığına ilişkin soruları ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki Ergezen'in cevabı (7/132, 134)

12. - Konya Milletvekili Atilla Kart'ın, Beyşehir Gölü Millî Parkına ilişkin sorusu ve Orman Bakanı Osman Pepe'nin cevabı (7/133)

13. - Konya Milletvekili Nezir Büyükcengiz'in, havaalanlarına ILS sistemi yerleştirme çalışmalarına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın cevabı (7/136)

14. - İstanbul Milletvekili Zeynep Damla Gürel'in, havaalanlarındaki ILS sistemine ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın cevabı (7/138)

15. - Hatay Milletvekili Züheyir Amber'in, şehit yakınları ve gazilerin maaşlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı (7/140)

16. - Kastamonu Milletvekili Mehmet Yıldırım'ın, özelleştirme kapsamındaki Kastamonu Taşköprü Sigara Kağıdı Fabrikasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı (7/142)

17. - Antalya Milletvekili Atila Emek'in, Gazipaşa Havaalanı projesine ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın cevabı (7/144)

18. - Hatay Milletvekili Abdulaziz Yazar'ın, uzman erbaşların sorunlarına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı Vecdi Gönül'ün cevabı (7/147)

19. - Konya Milletvekili Nezir Büyükcengiz'in, Mevlana Kültür Merkezi inşaatına ilişkin sorusu ve Kültür Bakanı Hüseyin Çelik'in cevabı (7/156)

20. - Antalya Milletvekili Feridun Baloğlu'nun, Burdur-Antalya demiryolu projesine ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın cevabı (7/168)

21. - Sinop Milletvekili Engin Altay'ın, Sinop Havaalanının Jandarma Genel Komutanlığına devrine ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın cevabı (7/174)

22. - Sinop Milletvekili Engin Altay'ın, Sinop Köy Hizmetleri İl Müdürlüğünün ihtiyaçlarına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı (7/175)

23. - Konya Milletvekili Atilla Kart'ın, Konya'da mısır kurutma tesisleri kurulup kurulmayacağına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı (7/177)

V. - GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS ARAŞTIRMASI VE MECLİS SORUŞTURMASI

A) Öngörüşmeler

1. - Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya ve 42 Milletvekilinin, trafik kazalarına karışan belli bir marka yolcu otobüslerinin teknik kusurları olduğu ve firmanın mahkeme kararlarına müdahale ettiği iddialarının araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/7)

2. - Konya Milletvekili Atilla Kart ve 57 Milletvekilinin, belli marka yolcu otobüslerinin teknik kusurları olduğu ve Konya Karapınar'daki trafik kazası sonrası süreçteki nüfuz suiistimali iddialarının araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/14)

 


I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00 te açılarak üç oturum yaptı.

Birinci Oturum

Oturum Başkanı TBMM Başkanı Bülent Arınç, Kahramanmaraş'ın düşman işgalinden kurtarılış yıldönümü dolayısıyla Kahramanmaraş halkına selam ve saygılarını sunduğuna, kurtuluş törenlerinden ve bayramlarından dolayı kendilerini kutladığına ilişkin bir konuşma yaptı.

Kahramanmaraş'ın düşman işgalinden kurtarılış yıldönümü münasebetiyle gündemdışı söz talebinde bulunan iki Kahramanmaraş Milletvekiline ve NATO toplantısıyla ilgili gündemdışı söz isteyen bir milletvekiline, bugünkü gündemin yoğunluğu dolayısıyla söz verilemediği Başkanlıkça açıklandı.

Genel Kurulun 6 Şubat 2003 Perşembe günkü (bugün) birleşiminde, daha önce gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve bastırılarak dağıtılan, 51 sıra sayılı Adlî Tıp Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 48 saat geçmeden gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 2 nci sırasına alınmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.

Türkiye'deki askerî üs ve tesisler ile limanlarda gerekli yenileştirme, geliştirme, inşaat ve tevsi çalışmaları ile altyapı faaliyetlerinde bulunmak amacıyla, Amerika Birleşik Devletlerine mensup teknik ve askerî personelin 3 ay süreyle Türkiye'de bulunmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi okundu.

28 milletvekilince  Başbakanlık tezkeresinin kapalı oturumda  görüşülmesine dair  İçtüzüğün 70 inci maddesine göre verilmiş bir önerge bulunduğunun Başkanlıkça açıklanması üzerine, saat 15.23'te açık oturuma son verildi.

İkinci Oturum

(Kapalıdır)

Üçüncü Oturum

Görüşmeleri kapalı oturumda tamamlanan, Türkiye'deki askerî üs ve tesisler ile limanlarda gerekli yenileştirme, geliştirme, inşaat ve tevsi çalışmaları ile altyapı faaliyetlerinde bulunmak amacıyla, Amerika Birleşik Devletlerine mensup teknik ve askerî personelin 3 ay süreyle Türkiye'de bulunmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresinin, elektronik cihazla yapılan açık oylamadan sonra, kabul edildiği açıklandı.

Basın ve Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 2.1.2003 Tarihli ve 4779 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/432) (S. Sayısı: 37) üzerindeki görüşmeler tamamlandı, elektronik cihazla yapılan açık oylamadan sonra, kabul edilip, kanunlaştığı açıklandı.

Oturum Başkanı TBMM Başkanı Bülent Arınç,   Kurban Bayramına sağlık, sevgi ve hoşgörü içerisinde kavuşulmasını, bayramın, ülkemiz ve bölgemizdeki savaş bulutlarını dağıtmasını, barış, huzur ve mutluluk içerisinde güzel günlere vesile olmasını temenni eden bir konuşma yaptı.

18 Şubat 2003 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 19.06'da son verildi.

Bülent Arınç

 

 

Başkan

 

 

 

Yaşar Tüzün

Enver Yılmaz

 

Bilecik

Ordu

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

No. :  47

II. - GELEN KÂĞITLAR

7 . 2 . 2003 Cuma

Sözlü Soru Önergeleri

1. - Antalya Milletvekili Osman Özcan'ın, muhtarlar ile köy ihtiyar heyeti üyelerinin özlük haklarına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/191) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.2.2003)

2. - Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun, doğrudan gelir desteği ödemelerine ilişkin Devlet Bakanından (Ali Babacan) sözlü soru önergesi (6/192) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.2.2003)

3. - İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, ruh ve sinir hastalıkları hastanelerindeki güvenlik sorunlarına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/193) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.2.2003)

4. - İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, satılan İzmir-Gaziemir sosyal konutlarının tapularının ne zaman verileceğine ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından sözlü soru önergesi (6/194) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.2.2003)

5. - Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan'ın yapımı süren Karaçal Barajına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/195) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.2.2003)

6. - Antalya Milletvekili Tuncay Ercenk'in, Antalya İlinin hastane ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/196) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.2.2003)

7. - Adana Milletvekili Kemal Sağ'ın, Adana Şakirpaşa Havalimanının ikinci pist ihtiyacına ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/197) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.2.2003)

8. - Adana Milletvekili Kemal Sağ'ın, taksilerin zorunlu trafik sigortası primlerine ilişkin Devlet Bakanından (Ali Babacan) sözlü soru önergesi (6/198) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.2.2003)

9. - Adana Milletvekili Kemal Sağ'ın, İskenderun Demir ve Çelik Fabrikasına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi (6/199) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.2.2003)

10. - Adana Milletvekili Kemal Sağ'ın, Adana İlindeki göç almadan kaynaklanan sorunlara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/200) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.2.2003)

11. - Zonguldak Milletvekili Nadir Saraç'ın, Çatalağzı Termik Santralına ilave ünite yapılması kararına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/201) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.2.2003)

12. - Hatay Milletvekili Gökhan Durgun'un, İSDEMİR'in ERDEMİR'e devrine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif Şener) sözlü soru önergesi (6/202) (Başkanlığa geliş tarihi: 6.2.2003)

Yazılı Soru Önergeleri

1. - Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun, son beş yıldaki ortaöğretim ve üniversite mezunlarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/226) (Başkanlığa geliş tarihi: 6.2.2003)

2. - Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun, son beş yılda kamuda işe alınan personele ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Mehmet Ali Şahin) yazılı soru önergesi (7/227) (Başkanlığa geliş tarihi: 6.2.2003)

3. - İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu'nun, 3628 sayılı Kanun kapsamındaki bazı kişilerin mal beyanında bulunup bulunmadığına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/228) (Başkanlığa geliş tarihi: 6.2.2003)

4. - Tekirdağ Milletvekili Mehmet Nuri Saygun'un, Tekirdağ-Muratlı'daki Atatürk Evi Müzesinin restorasyonuna ilişkin Kültür Bakanından yazılı soru önergesi (7/229) (Başkanlığa geliş tarihi: 6.2.2003)

5. - Adana Milletvekili Tacidar Seyhan'ın, valiliklerdeki geçici işçilerin sigorta primlerinin yatırılma yöntemine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/230) (Başkanlığa geliş tarihi: 6.2.2003)

6. - Adana Milletvekili Tacidar Seyhan'ın, 2002 yılı faiz dışı fazla ve bütçe açığının ekonomiye etkilerine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/231) (Başkanlığa geliş tarihi: 6.2.2003)

7. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, AKP Genel Başkanıyla ilgili bazı iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/232) (Başkanlığa geliş tarihi: 6.2.2003)

      No. :  48

17 . 2 . 2003 Pazartesİ

Tasarılar

1. - Karayolları Trafik Kanunu ile Sigorta Murakabe Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/525) (Plan ve Bütçe ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji  Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.2.2003)

2. - Uzman Erbaş Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/526) (Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.2.2003)

3. - Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/527) (Millî Savunma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.2.2003)

Teklifler

1. - Malatya Milletvekili Muharrem Kılıç'ın; Malatya'da Büyükşehir Belediyesi Kurulması Hakkında Kanun Teklifi (2/71) (İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2003)

2. - İzmir Milletvekili Türkan Miçooğulları'nın; Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/72) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2003)

3. - İzmir Milletvekili Bülent Baratalı'nın; Devlet Memurları Kanunu ile Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/73) (İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2003)

4. - İzmir Milletvekili Bülent Baratalı'nın; Devlet Memurları Kanunu ile Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/74) (İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2003)

5. - Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün ve 60 Milletvekilinin; Yükseköğretim Kurumları Teşkilat Kanunu ile 78 ve 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/75) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2003)

Rapor

1. - 16.1.2003 Tarihli ve 4792 Sayılı Vergi Barışı Kanunu ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/520) (S. Sayısı: 53) (Dağıtma tarihi: 17.2.2003) (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergeleri

1. - İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, taksici cinayetlerine ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/203) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2003)

2. - Manisa Milletvekili Ufuk Özkan'ın, ülkemizin rüzgâr enerjisi potansiyeline ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/204) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2003)

3. - Van Milletvekili Mehmet Kartal'ın, Van'daki elektrik hatlarının yenilenme ihtiyacına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/205) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2003)

4. - Van Milletvekili Mehmet Kartal'ın, özelleştirme kapsamındaki Van Sümerbank Kundura Fabrikasına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif Şener) sözlü soru önergesi (6/206) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2003)

5. - Van Milletvekili Mehmet Kartal'ın, Van-Muradiye İl Özel İdaresi sosyal konutlarına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/207) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2003)

6. - Yozgat Milletvekili Emin Koç'un, fotoğrafını okullara astıracağı iddialarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/208) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2003)

7. - Malatya Milletvekili Muharrem Kılıç'ın, İnönü Üniversitesi Turgut Özal Tıp Merkezinin kadro sorununa ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/209) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2003)

      No. :  49

18 . 2 .  2003 SalI

Meclis Araştırması Önergeleri

1. - Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı ve 73 Milletvekilinin, tütün üreticilerinin sorunlarının ve tütün piyasasını düzenleyen 4733 sayılı Kanunun uygulamalarının araştırılması amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/40) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2003)

2. - Edirne Milletvekili Necdet Budak ve 45 Milletvekilinin, yağ bitkileri tarımı ile bitkisel yağ üretimindeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/41) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2003)


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.00

18 Şubat 2003 Salı

BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Suat KILIÇ (Samsun), Türkan MİÇOOĞULLARI (İzmir)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 33 üncü Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Sayın milletvekilleri, görüşmelere başlamadan önce, 6.2.2003 tarihli 32 nci Birleşimde yapılan kapalı oturuma ait tutanak özetinin, İçtüzüğün 71 inci maddesine göre okunabilmesi için kapalı oturuma geçmemiz gerekmektedir.

Bu nedenle, sayın milletvekilleri ile Genel Kurul salonunda bulunabilecek yeminli stenograflar ve yeminli görevliler dışındakilerin salonu boşaltmalarını rica ediyorum.

Tutanak özeti okunduktan sonra, açık oturuma geçilecek ve görüşmelere devam edilecektir.

Sayın idare amirlerinin, bu konuda yardımcı olmalarını ve salon boşaldıktan sonra Başkanlığa haber vermelerini rica ediyorum.

Kapalı oturuma geçiyoruz.

Kapanma Saati : 15.03

 

İKİNCİ OTURUM

(İkinci Oturum kapalıdır)


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 15.18

BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Suat KILIÇ (Samsun), Türkan MİÇOOĞULLARI (İzmir)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 33 üncü Birleşiminin -kapalı oturumdan sonraki- Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

Konuşma süreleri 5'er dakikadır.

Hükümet bu konuşmalara cevap verebilir. Hükümetin cevap süresi 20 dakikadır.

Gündemdışı ilk söz, strateji, sürdürülebilir kalkınma ve yayla turizmi ko-nularında söz isteyen, Erzurum Milletvekili İbrahim Özdoğan'a aittir.

Buyurun Sayın Özdoğan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Gündemdişi Konuşmalar

1. - Erzurum Milletvekili İbrahim Özdoğan'ın, strateji, sürdürülebilir kalkınma ve yayla turizmine ilişkin gündemdışı konuşması

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlarken, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Son yıllarda, belki de, yönetim literatüründe en çok kullanılan kavramlardan birisi de "strateji" kelimesidir. Strateji, kelime anlamı bakımından "sevk etme, yöneltme, gönderme, götürme" demektir. Kelimenin eski Yunan generallerinden Strategos'un bilgi ve sanatına atfen kullanıldığı sanılmaktadır. Bazı kaynaklarda ise stratejinin, Latince yol, çizgi ve nehir yatağı anlamındaki "stratum"dan geldiği belirtilmektedir. Her iki tanımda da istikamet göstermeye atıf yapılmıştır.

Strateji bilimsel bir disiplin olarak gelişmesini askerî alanda gerçekleş-tirmiş, daha sonra sosyal ve ekonomik alanlarda kullanılmaya başlanmıştır. Bütün gelişmiş ve verimli çalışan toplumlarda kendilerine has bir strateji geliş-tirme merkezi bulunmaktadır. Bugün Japonya, Güney Kore, Singapur ve daha pek çok ülke, gelecekle ilgili ülke stratejilerini oluşturmak için büyük kaynak-lar ayırmaktadırlar. Kentler de bu çalışmalardan etkilenmektedir. Kentlerimiz için de böyle uygulama yapılabilir. Bunun ilk adımı, kent meclisleri adına ça-lışabilecek "kent için strateji geliştirme merkezi" kurulabilir. Bu merkez, ba-ğımsız çalışabilecek bir öneri hazırlama birimi olabilir; böylece, bu merkez, bir düşünce üretme ve geliştirme merkezi olabilir.

Sonuç olarak: Geleceğe yön verme adına sistematik analizler içeren strateji, yapılan işlerin rasyonel değerlendirmesini kapsar. Strateji geliştirme ve yaşatma satranç oyununa benzerken, stratejisiz hayat zar atmaya benzer. Birinde her adımı bilgi yönlendirirken, diğerinde ise her şey şansa bağlıdır.

Sürdürülebilir kalkınmanın temelinde kaynakların korunması ve geliştirilmesi bulunmaktadır. Kaynakların sürekli olarak korunarak değerlendirilmeleri, özellikle yenilenebilen kaynakların kendilerini yenileme sınırları aşılmadan kalkınmaya destek olabilmeleri, çevreyi koruyan kalkınma felsefesinin temelini oluşturmaktadır. Sürdürülebilirlik bir toplumun, ekosistemin ya da sürekliliği olan herhangi bir sistemin işlerini kesintisiz, bozulmadan, aşırı kullanımla tüketmeden ya da sistemin hayatî bağı olan ana kaynaklara aşırı yüklenmeden sürdürülebilmesi yeteneği olarak tanımlanmaktadır.

Turizm olgusu ise büyük ölçüde çevre kalitesine bağlıdır; ancak, çevre kalitesini olumsuz etkileyen etmelerin başında turizm gelmektedir. İnsanın doğayı kendi çıkarları doğrultusunda tüketmesi sonucu doğanın insana yenik düşmesine karşın, aslında yenilen insandır. İnsan, kendi hayatı için gerekli olan hayatî kaynakları, varlığını sürdürebilme olanaklarını hızla tüketmekte ve dolayısıyla, kendi tükenişini hazırlamaktadır.

Sürdürülebilir turizmin ilkeleri şunlardır: Talebe göre değil, arza göre turistik düzenlemelerin yapılması; önceliklerin yerel halka verilmesi; oniki ay turizm; toplutaşıma; toplumsal katılım; temiz enerji kullanımı; eylem durumunda dinlenme; gerçek hayatın sahnelenmesi; mevcut yapı stokunun kullanımı; toplumsal ve kültürel kimliğin korunması; turizm yatırımlarının esnek, gelişmeye açık ve uzun vadeli olması olarak sıralanabilir.

Bu ilkeler doğrultusunda sürdürülebilir turizmin amacı, turizm olayını çevreye, topluma, tarihsel, doğal ve kültürel varlıklara zarar vermeden, bölge ekonomisine ve toplumsal yaşantıya katkıda bulunacak biçimde geliştirmektir.

Bu, şunlar olabiliyor: Tarihsel, doğal ve kültürel varlıklar ile çevreyi ve toplumu korumak; tarihsel, doğal ve kültürel varlıkları turizme kazandırmak; turizmi çeşitlendirmek ve mevsimlere yaymak; turizm gelirlerini artırmak; ulaşım olanaklarını kolaylaştırmak; altyapı ve hizmet sorunlarını çözmek; turizm sektöründeki işgücünün niteliğini ve niceliğini artırmak; turizm sektöründeki yatırım olanaklarını geliştirmek; turizm amaçlı tanıtım ve pazarlama etkinliklerini artırmak.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özdoğan, lütfen konuşmanızı tamamlayınız.

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Sürdürülebilir turizmin amacına ulaşabilmesi için, sürdürülebilir turizm ilkeleri doğrultusunda, uzun dönemli değişimleri öngörerek, eldeki kaynak ve olanakların en etkin ve verimli bir biçimde kullanılmasına yönelik bir yöntem geliştirilmiştir.

Geliştirilen yönteme göre, sürdürülebilir turizm süreci 2 alt süreçten oluşmaktadır:

1- Sürdürülebilir turizm hazırlık süreci.

2- Sürdürülebilir turizm uygulama süreci.

Öneri yöntem, her iki ana aşamayı da kapsamaktadır. Sürdürülebilir turizm süreci içerisinde, süreci oluşturan tüm bileşenlerin birbirleriyle olan ilişkilerinin ve zamana bağlı olarak çıkması olası değişmelerin tam olarak ifade edilebilmesi amacı geliştirilmiştir.

Turistik düzenlemeler, çoğunlukla turistik talebe göre biçimlendirilmeye çalışılmakta ve kaynaklar zorlanmaktadır. Zorlanan kaynaklar, kısa vadede kâr getirse de, uzun vadede tam bir çöküşe neden olmaktadır.

Turistik bölge olarak kabul edilen alanın turizm açısından önem taşıyan tüm özellikleri doğrultusunda yapılacak kademelenme, hem yatırımların hem de kullanıcıların bireysel veya grupsal programlarının optimizasyonu açısından önem taşımaktadır.

Turistik bölgenin kullanıcıları, turistlerle birlikte yerel halktır. Bu nedenle, tanıtım programının hedefleri içerisinde yerel halkın da olması gerekmektedir. Yerel halk, turizm konusunda, bir sonraki kuşak hedef alınarak bilinçlendirilmelidir. Ev sahibi kavramının, gerçek anlamda, yerel halk tarafından benimsenmesi, bu bilinçlendirme sürecinin ilk ve önemli aşamasıdır.

BAŞKAN - Sayın Özdoğan, lütfen, tamamlar mısınız.

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.

Klasik ekonomilerde büyümenin önkoşulu, daha fazla kaynak kullanarak, daha fazla üretmek ve daha fazla tüketmektir. Kaynakların tükenmesi konusunda, önce kalkınalım, daha sonra sorunları çözeriz yaklaşımı hâkimdir. Bu yaklaşım sonucunda, kısa vadede gelişmişlik, uzun vadede tükenmişlik bizi beklemektedir.

Turizmimizin de bu çerçevede ele alınmasını sayın hükümetten istirham ediyor; tekrar, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Özdoğan, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, gündemdışı ikinci söz, belediyelerimizin sokak aydınlatması çalışmaları hakkında söz isteyen, Malatya Milletvekili Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu'na aittir.

Buyurun Sayın Aslanoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

2. - Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun, belediyelerin sokak aydınlatması çalışmalarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin çok değerli üyeleri; hepinizin geçmiş bayramını kutluyor, bayramların hepimiz için sağlık, mutluluk ve huzur dolu geçmesini diliyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye'de, 16 büyükşehir belediyesi, büyükşehir belediyelerine bağlı 58 ilçe belediyesi, büyükşehir belediyelerine bağlı 31 alt belediye, 65 il belediyesi, 792 ilçe belediyesi, 2 254 belde belediyesi olmak üzere toplam 3 216 belediye vardır. Belediyelerde 171 000'i memur, 106 000'i işçi ve 1 300'ü de sözleşmeli olmak üzere yaklaşık 280 000 kişi çalışmaktadır. Türkiye'de 81 ilimizde özel idare vardır. Burada 8 000 memur, 760 işçi ve 53 sözleşmeli personel olmak üzere toplam 8 813 kişi çalışmaktadır.

23.5.2002 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan ve 12.4.2002 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla, 1.1.2003'ten itibaren genel aydınlatma giderlerinin belediye sınırları içerisinde belediyelerden, belediye sınırları dışında il özel idare bütçesinden karşılanacağı kararı alınmıştır. TEDAŞ tarafından, bu uygulama 1.1.2003'ten itibaren sessizce başlatılmış ve sokak aydınlatmaları için trafolara sayaç takma işlemleri tamamlanmıştır ve şubat ayından itibaren belediyelere ve özel idarelere faturaları gönderilecektir.

İller Bankasınca, her ay, Maliye Bakanlığı kanalıyla toplanan devlet gelirlerinin yüzde 6'sı belediyelerimize aktarılmaktadır. Bu kaynakların toplamı ise, yıllık yaklaşık 3 katrilyondur. Aylık olarak ise yaklaşık 240-250 trilyon kaynak, belediyelerimize aktarılmak üzere İller Bankasına gönderilmektedir; ancak, belediyelerimizin, İller Bankasına yaklaşık 300 trilyon, SSK, Emekli Sandığı ve diğer kamu kurumlarına yaklaşık 2 katrilyon borcu mevcuttur. Belediyelerimize ödenmek üzere aktarılan kaynaklardan, bu borçlar nedeniyle, her ay yaklaşık 80 trilyon kesinti yapılmaktadır  ve belediyelerimize, İller Bankası tarafından ayda yaklaşık 160-170 trilyonluk bir ödeme yapılmaktadır. Ayrıca, belediyelerimizin İller Bankasına olan borçları için, her ay, İller Bankasının bankalardan aldığı kaynağın üzerine en az yüzde 10-15 spread koyularak, yaklaşık aylık yüzde 7-8 oranında bir faiz yürütülmektedir; bu faizler, belediyelerin borçlarını ödemelerini imkânsız hale getirmektedir.  Diğer taraftan, belediyelerimizin SSK ve Emekli Sandığına olan borçları nedeniyle de, yine, aylık yüzde 7 faiz uygulanmaktadır. Bugün, 3 216 belediyenin özellikle 3 000 civarındaki kısmı, aldığı parayla, İller Bankası kaynaklarıyla, işçilik ücretlerini ödeyemez haldedir. Özellikle hiçbir gelir kaynağı olmayan ilçe ve belde belediyelerine, bu uygulamayla büyük haksızlıklar yapılmakta ve belediyelerimizin yörelerine hizmet etme imkânı ortadan kalkmaktadır.

Ayrıca, belediyelerimizin borçlu olduğu kamu kurumları, işin en kolayını, icra takibi yapmakta ve icra takibiyle, belediyelerimizin İller Bankasındaki alacaklarına haciz koymakta ve bir seferde kesmek istemektedirler. Belediyelerimiz işçi ücretlerini ödeyemiyorlar, işçilerine aylık 50-60 000 000 lira avans veriyorlar ve çoğu belediyemizin işçileri ayda 60-70 000 000 lirayla idare eder hale gelmiştir. Belediyeler, işçilerine önemli miktarda borçlu. Ayrıca, haciz gelen bir borçluya, İcra ve İflas Kanunu gereği en az 4 taksit yapılmaktadır; fakat, kamu kurumları ve İller Bankası, tüm belediyelerden bir seferde kesmek istiyor ve belediyelere yaşam hakkı vermiyorlar; onun için, özellikle kamu kurumlarına borçlu belediyeler hiçbir hizmet üretemiyor ve hiçbir iş yapamıyorlar.

2001 yılı sonu rakamlarına göre, Türkiye'de 97 milyar kilovat/saat enerji tüketilmiştir.

       (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Toparlıyorum...

Sokak aydınlatmalarında ise 4,8 milyar kilovat/saat enerji tüketilmektedir. Sokak aydınlatmaları için, belediyelerden yaklaşık 600 trilyon liralık bir kaynak çıkacaktır; yani, belediyelere 600 trilyon liralık ilave yük getirilmektedir; başka bir deyimle, belediye ve özel idarelere, 2003 yılında, yaklaşık 600 trilyonluk bir yük gelecektir. Kaynakları yetersiz olan ve hizmet veremeyen belediyelerimiz, bu yükü nasıl kaldıracaktır? Acaba, hangi kaynakla bu paraları ödeyebilecektir; yoksa, yüklü miktarda borçlu oldukları kamu kuruluşlarına, bir de TEDAŞ mı eklenecektir? TEDAŞ, alamayacağı bir parayı, defterinin alacak hanesine mi yazacaktır; yoksa, belediyeler, gasp ve kapkaç çetelerinin cirit attığı şehirlerimizde sokak lambalarını söndürecekler midir?

Özel idareler, kendi yörelerinde bugün için devlet-vatandaş işbirliğiyle yapılan, özellikle köylere yönelik içmesuyu, kanal, yol ve diğer hizmetlerde en önemli kaynaktır ve son derece başarılı çalışmalar yapmaktadır. Özel idarelerin bu kaynaklarının bir kısmı elektrik bedeli olarak TEDAŞ'a giderse, köyleri ışıksız bıraktığımız gibi, diğer hizmetlerde de karanlığa gömeceğiz.

Yerel yönetimler yasasının bir an önce çıkarılmasının ne derece önemli olduğunu, tüm milletvekillerimizin dikkatine bir kez daha sunuyorum; ancak, mevcut 16 büyükşehir belediyesinin, büyükşehir olma standartlarının tekrar gözden geçirilmesi gerekmektedir. Malatya Belediyesinin neden aynı statüye alınmadığını bilmek istiyoruz; yoksa, bizim boyumuz mu kısa?! Ancak, mevcut koşullarda en az 4-5 büyükşehir belediyesinin standardının üstünde olan Malatya Belediyesinin hakkının teslim edilmesi gerekiyor.

Diğer taraftan, TEDAŞ tarafından son günlerde çalışması yapılan coğrafî bölgesel uygulamayla, bölgelerin kayıp-kaçaklarına göre o bölgedeki elektrik fiyatlarının belirleneceği söylenmektedir. Siz, İzmir veya Manisa'daki bir iplik fabrikasına kilovat/saatini 5,23 sente sattığınız enerjiyi, doğu bölgesinde 8,9 sente satarsanız, bu fabrikaların kapısına kilit vurursunuz.

BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu...

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Lütfen...

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - İzmir'deki iplik fabrikasıyla doğudaki iplik fabrikası aynı enerjiyi tüketmiyor mu? Doğudaki fabrikaların hepsine yarın sabah kilit vurmayalım, doğudaki insanların ekmeğiyle oynamayalım ve doğuda ekmek kapısı olan fabrikalara ve işyerlerine değil, kaçak elektrik kullanan herkese kilit vuralım.

Hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Aslanoğlu.

Gündemdışı konuşmaya, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Hilmi Güler cevap verecektir.

Sayın Bakan, buyurun. (AK Parti sarılarından alkışlar)

Sayın Bakan, süreniz 20 dakika.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum ve geçmiş bayramınızı tebrik ediyorum.

Şimdi, konuya ilişkin olarak, Cumhuriyet Halk Partisi Malatya Millet-vekili Sayın Mevlüt Aslanoğlu'nun ileri sürdüğü, belediyelerden aydınlatmay-la ilgili istenen ödemeler konusuna bir açıklık getirmek istiyorum.

Daha evvelden TEDAŞ tarafından çıkarılan Ücretsiz ve Tarife Altı Uygulama Yönetmeliğine göre, bu aydınlatmalar, cadde, sokak ve ibadethanelere bedelsiz olarak yapılıyordu; ancak, 23 Mayıs 2002 tarihinde 24763 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla, bu değiştirilmiştir ve netice olarak da, yukarıda belirtilen abone gruplarına ölçü sistemleri tesis edilmesi ve belediye sınırları içerisinde belediye, belediye sınırları dışında ilgili il özel idaresinin bütçesinden, ibadethanelerin yıllık giderleri için ise Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesinden karşılanması öngörülmüştür. Ancak, Hazine Müşteşarlığımız, 2002 yılına ait ölçülebilen elektrik bedellerini görev zararı olarak karşılamış, 2003 yılından itibaren ise, bunun, kuruluşların bütçesinden karşılanacağını belirtmiştir; ancak, konuyla ilgili karışıklıkları da göz önüne alarak -çünkü, bununla ilgili sayaç takılması ve bazı hazırlıkların yapılması zaman alacağı için- biz, Bakanlığımızca bir kararname hazırlanması önerisinde bulunduk ve bunu Bakanlar Kuruluna ilettik. Burada, bunların Hazinece karşılanmasını önerdik; çünkü, şu anda mevcut sistemin hazırlıksızlığı söz konusudur. Bu sayaçların takılması, ölçüm aletlerinin takılması belli bir zaman alacaktır. Ayrıca da belediyelerle Bakanlığımız arasında ve valilikler arasında bu konuda, bizden önce açılmış bulunan 29 tane dava vardır. Bunun zorluğunu ve uygulama güçlüğünü göz önüne alarak, biz, bunun için bir kararname hazırladık, şu anda imzada. Ayrıca da, Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu, 2003 yılının 31 Aralığına kadar bunların alınmamasını ifade eden, sayaçların takılmasını tehir ettiğini ifade eden bir kararname yayımlamıştır. Bu karar gereğince, 1 Ocak 2004 tarihine kadar bunun takılması tehir edilmiştir. Bu, 11.8.2002 tarih ve 24483 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan EPDK Elektrik Tarifeleri Yönetmeliğinin geçici 5 inci maddesi gereğince yayımlanmıştır. Dolayısıyla, burada bu yıl için böyle bir ödeme söz konusu değildir; bunu zaten bildiriyoruz. Ayrıca, herhangi bir karışıklığa mahal vermemek için bununla ilgili bütün birimlere yazıyla da bunu ifade ettik. Aslında, bunu açıklamamıza gerek de yoktu; ama, vaki yanlış anlamaları gidermek için bunu yaptık. Dolayısıyla, bununla ilgili herhangi bir ödeme, hele böyle 600 trilyon filan gibi bir ödeme söz konusu değildir. Belediyelerin sıkıntılarını da bildiğimiz için, özellikle kolaylıklar getirmeye çalışırken, böyle bir yükü kesinlikle düşünmüyoruz. Bununla ilgili gerekli açıklamaları, zamanı geldiğinde çeşitli ortamlarda defalarca yaptık, böyle bir şey söz konusu değil.

Bununla ilgili olarak, biz, Bakanlığımız olarak, aslında, bu tehir etme olayını da bir çözüm olarak görmüyoruz. Biz, köklü çözümler arayan bir hükümetiz ve Bakanlığımız da bu konuya köklü çözümler getirmek durumundadır. Bununla ilgili olarak değişik çalışmalar içindeyiz. Bunların içinde, önce enerjiyi alırken, kazanmak anlamında girdileri ucuzlatmaya çalışıyoruz. Bununla ilgili bütün anlaşmaları masaya yatırdık. Bilhassa, doğalgaz alımı konusunda yaptığımız çalışmalar belli bir noktaya gelmiş bulunuyor ve bununla ilgili gerek Turusgaz konusunda gerekse Mavi Akım ve doğrudan doğruya batıdan gelen doğalgaz -ki, biz, üç ayrı kalemle, üç ayrı fiyatla doğalgaz alıyoruz- bunları tek fiyata indirmeye çalışıyoruz; bununla ilgili ciddî çalışmalarımız var ve yaptığımız çalışmalarla da, farklı boyutlara ulaşan incelemelerin sonuna doğru yaklaşmak üzereyiz ve önümüzdeki hafta bir grup Rus yöneticiyle önemli bir toplantı yapacağız. Onun neticesi net bir şekilde ortaya çıktığında, sizlere bunu arz etmekten mutluluk duyacağım; olumlu bir gidişat var bu konuda.

Bu arada, kayıp-kaçak oranı konusunda ciddî çalışmalarımız var. Bu çalışmalarda, maalesef, bölgeler arasında farklı uygulamalarla, hatta, sektörler arasında farklı tablolarla karşılaşıyoruz ve genellikle, burada, güneydoğu ve doğu bölgelerinde oran yüksek gibi gözüküyor; ama, İstanbul'da da, Ankara'da da, maalesef, ödemeyen birimlerle karşı karşıyayız ve bunların sosyal yönü kadar, işin ekonomik ve adlî boyutu üzerinde de ciddî çalışmalarla buna çözüm bulmaya çalışıyoruz.

Bunlar, tabiî, yılların birikimi. Şu anda TEDAŞ'ın tahsil edilemeyen alacakları var; bunların üzerine gidiyoruz ve bunlarla ilgili köklü çalışmalar içindeyiz. Bunların sonucu ortaya çıktığında, zaten, sizlere bunları ifade edeceğiz, açıklayacağız, sunacağız.

Bu arada, enerji politikasında köklü çalışmalar yürütüyoruz. Daha önceki çalışmalarda, maalesef, çok net olmayan hatta politikası olmayan bir enerji sistemimizden bahsetmenin mümkün olduğu bir tabloyla karşı karşıya kaldık. Çünkü, bizim kaynaklarımız büyük ölçüde yabancı kaynaklara bağlı ve 2020 yılında, eğer böyle giderse, yüzde 78-80 dışa bağımlı olacağız. Bizim çalışmamız ise, bizim, parti olarak, hükümet olarak ele aldığımız çalışmadaki ana unsur ise, millî kaynaklarımıza bağlı bir enerji politikasıdır. Bununla ilgili olarak da, zaten, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı diye anılan bakanlığımızda, biz, enerji politikamızı tabiî kaynaklar üzerine bina edeceğiz. Bununla ilgili çalışmalarda da ana unsur, su ve kömürle birlikte, aramalarına ağırlık vereceğimiz doğalgaz ve petrol üzerine olacaktır. Biz, şu anda, bilhassa su konusunda, yerli kaynaklarımızın yüzde 35'ini kullanıyoruz, yüzde 65'ini kullanmıyoruz. Yaptığımız hesaplamalara göre, kullanmadığımız, denize dökülen suyun enerji değeri yılda 3,5-4 milyar  dolardır. Bunun dışında, erozyonla ve sulamayla kaybettiğimiz ekonomik değeri burada zikretmiyorum; sadece, denize döktüğümüz suyun enerji değeri 3,5-4 milyar dolardır.

Burada, doğalgaza bağlı bir politika, maalesef, uygulanmış. Bu noktada da elektrik üretimine baktığımız zaman, tüketim değeri açısından, yüzde 43 doğalgaz, yüzde 26 hidrolik, yüzde 22'de kömür üzerine kurulan bir sistemimizin olduğunu, geriye kalanın ise, fuel-oil üzerine, motorin üzerine dayanan bir enerji politikasının olduğunu görüyoruz. Bu, yanlış bir politikadır ve biz, bunu düzeltmek durumundayız. Bizim örnek olarak aldığımız veya girmeye çalıştığımız Avrupa Birliğinde ise, bu, ortalama olarak, beş büyük sütun üzerine oturmaktadır. Bunlardan biri kömürdür yüzde 25; 3 tane yüzde 20 var, hidrolik, nükleer ve doğalgaz; bir de, yüzde 15 civarında olan, rüzgâr, jeotermal enerji ve güneş enerjisi üzerine kurulmaktadır. Biz, en azından, enerji politikamızı böyle beş sütun üzerine oturtmayı ve böylece, ülkemizi dışa bağımlılıktan kurtarmayı düşünüyoruz; çünkü, geleceğimiz, yerli kaynaklarımız ve millî kaynaklarımız üzerinde oturmalıdır. Bununla ilgili olarak da, dışa bağımlılığımızı mutlaka azaltmak durumundayız.

Yine, hükümetimizin diğer hükümetlerden farkı, bununla ilgili araştırmaya ve geliştirmeye verdiği önemdir. Bu konuda araştırma ve geliştirmeyle ilgili olarak, yine, tabiî kaynaklara bağlı olarak, bilhassa bor üzerinde ciddî çalışmalarımız var, borun enerjide kullanılmasıyla ilgili olarak, bor araştırma enstitüsü kanunu tasarısını bu ay içerisinde Bakanlar Kuruluna ve Meclise iletmiş olacağız; bunun son aşamasına geldik. Borun, hidrojen enerjisi üreten tarzda araştırılmasına birinci önceliği vereceğiz; borun aynı zamanda uç ürünlerine de ağırlık veren bir politikayla, hem enerjiye hem de uç ürünlerine ağırlık veren bir politikayı burada uygulayacağız.

Onun dışında, toryumla ilgili çalışmamız belli bir noktaya gelmiştir. Dünya bilinen toryum rezervinin yüzde 53'üne sahip olan ülkemiz, toryumu nükleer enerji üretmekte kullanmak üzere araştırma ve geliştirmeye dayalı bir yol izlemektedir. Bu araştırma ve geliştirmenin sonucunda, biz, gene, millî kaynaklarımıza, ulusal kaynaklarımıza bağlı bir nükleer enerji uygulamasına inşallah geçeceğiz. Bunun da şerefi, gene bu Parlamentoya, bu hükümete ait olacaktır.

Kayıp-kaçak oranıyla ilgili olarak da çok ciddî bir çalışma başlatıyoruz. Bu çalışmanın sosyal ayağı da olacaktır; çünkü, burada, ödeyemeyen insanların niye ödeyemediğini de incelememiz lazım, bununla ilgili ayrı bir çalışma içindeyiz. Onun dışında, işin adlî boyutunu, idarî boyutunu ele alan kısmıyla ilgili olarak da özel birimler kurduk; burada da yoğun bir uygulamayla kayıp-kaçağın önüne geçeceğimize inanıyoruz ve bu noktada da çok kararlıyız. Çünkü, bu işin içinde haksız rekabet var, bu işin içinde kul hakkı var, bu işin içinde, aynı zamanda, etik değerlerin zorlanması var. Bununla ilgili ciddî çalışmaları sürdürüyoruz; çünkü, bilhassa üretim konusunda kaçak elektrik kullanarak haksız rekabette bulunan kişilerin de bu haksız kazançlarının önüne geçmek durumundayız. Aynı zamanda, bu, bütçemize de vergi açısından büyük bir yük getirmektedir, bunun önüne mutlaka -ciddî bir şekilde- geçeceğiz. Bununla ilgili zamana bağlı bir program oluşturduk, yakında bunları bölge bölge uygulayacağız.

Bu arada, sayın milletvekilimizin biraz önce bahsettiği illerin bölgelerarası gruplara ayrılmasıyla ilgili olarak da birkaç cümleyle bilgi arz etmek istiyorum. Daha evvelden 33 bölgeye ayrılmış bir program vardı ve bu özelleştirme uygulaması, Danıştaya yapılan müracaatla ve bazı yanlış ve eksik uygulamalarla, maalesef, akamete uğramıştır. Bu noktada, uzunca bir süredir, altı yılı bulan bir programla da bakımsız kalan hatlar üzerinde bilhassa kayıp oranı yükselmiştir. Biz, bunun önüne bir an evvel geçmek istiyorduk. Eğer, Danıştay böyle bir kararı almamış olsaydı, bizim, Bakanlık olarak görüşümüz, doğrudan doğruya, bir an evvel bunları sahiplerine, taliplilerine vermekti; ancak, şimdi, bu kararı beklemek durumundayız ve bununla ilgili uygulamaya geçeceğiz.

Ancak, daha önceki uygulamanın başarısızlığından da ders alarak, biz, ülkeyi 13 bölgeye ayırdık. Biz derken, Hazine, Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı olarak bir çalışma yaptık. Burada, 13 ayrı bölge halinde illeri ele aldık ve bu uygulamayı, biz, özelleştirmenin ilk adımı olarak görüyoruz. Bu özelleştirmeyle ilgili çalışmada da, bir süre, geçiş dönemini uygulayacağız; çünkü, gerçekten, bölgeler arasında fark var ve belki, bazı illerin zorlanacağını düşünerek, bir geçiş dönemini düşünüyoruz. Bu geçiş döneminde, belki bazı bölgelere Hazinece özel katkılarda bulunulacak ve ondan sonra özelleştirme yapılacak.

Bu arada da, tabiî, bazı illerin sıkıntıları var; mesela, Kahramanmaraş'ın, Adıyaman'ın, Trabzon'un, Giresun'un, Gümüşhane'nin bize vaki müracaatları oldu. Onlar, daha fazla kayıp kaçak olan illerle bir arada bulunmak istemediklerini ilettiler. Şimdi, tabiî, biz, bütün illerin memnuniyetini hedef aldık; ancak, bazı kombinezonlar mümkün olmuyor işletmecilik açısından ve aynı zamanda uygulamanın kolaylığı açısından, verimi açısından. Bununla ilgili, yine de, onları mutazarrır etmeyecek şekilde, onları rahatsız etmeyecek şekilde bir düzenleme düşünüyoruz. O bakımdan, 3 Martla başlayan yeni bir döneme gireceğiz. Bu bir süreçtir. Bu süreç, 3 Martta şalterin inip kalkması gibi bir anda değişecek bir değişim değildir, bir süreçtir. Bu süreç, önemli bir süreçtir ve ülkenin belki de enerji konusunda önemli bir transformasyona gireceği bir süreçtir; bu, sadece elektrikte değil, doğalgaz da, petrolde de olacaktır.

Petrolde, maalesef, büyük kaçakçılıkla karşı karşıyayız. Bunlar için yeni bir çalışma başlatıyoruz.

Doğalgazda bazı düzensizlikler var. Bu yaptığımız çalışmaların bir kısmı kamuoyunun gözü önünde oluyor, bir kısmını da gizli olarak yürütüyoruz; bunlar zaten sonuçlanınca açıklayacağız. Şu anda, gerek bürokratları gerekse bazı muhatapları daha fazla gereksiz rahatsız etmemek niyetinde olduğumuz için ve işin ciddiyeti açısından, bunu, şu anda, netleşene kadar belli bir tarzda yürütmeye çalışıyoruz. Bu arada, elektrikle olan da aynı şekilde ve bunlar, maalesef, birbirleriyle de bağlantılı. Bu bağlantı içinde şunu görüyoruz: Elektrik üretiminde yüzde 43 oranında doğalgaz kullanıyoruz; 17 milyar metreküp doğalgazın 12 milyar metreküpünü, biz, elektrik üretmekte kullanıyoruz. Dolayısıyla, pahalı aldığımız bir girdiyle, pahalı elektrik üretiyoruz. Bunun yüzde 22'sini de yolda kaybediyoruz. Dolayısıyla, böyle bir uygulamayla karşı karşıyayız. Bunları düzeltmek, tabiî ki, bizim görevimiz ve bunu düzelteceğiz, bu noktada çok kararlıyız ve bunun için de, biraz önce saydığım tedbirleri alarak gidiyoruz. Bölgesel uygulamalarla özelleştirmeye ağırlık vereceğiz. Kayıp kaçak oranında daha etkin bir uygulama başlatacağız. Girdileri ucuz alacak, alırken kazanan bir hükümet durumundayız, bunu yapacağız ve bu arada da, diğer enerji girdilerinden olan petrol konusunda, yine, önemli çalışmaların başlangıcında buluyoruz.

Bu arada, yine, bizim, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı olarak, biraz önce bahsettiğim diğer farkımız da, araştırma ve geliştirmeye verdiğimiz önem; onu da size arz etmiş oldum. Böylece, derli toplu bir çalışmayı sunmak istiyoruz.

Bu arada, tabiî, yerel yönetimlerle ilgili kanuna verdiğimiz önem ve bu konudaki ciddî çalışmalarla da, belediyelerimizi daha etkin bir hale getireceğiz ve belediyeler üzerindeki yükü bu şekilde kaldıracağız.

Yalnız, diğer bir fark olarak burada bir noktayı daha vurgulayayım: Biz, enerjide, enerjiyi kim kullanıyorsa, parasını onun ödemesinden yanayız. Bununla ilgili düzenlemeyle de, gerek belediyeler olsun gerek sokak aydınlatmalarıyla ilgili çalışmalar olsun gerek il özel idareleriyle olan çalışmalar olsun, bunlarla ilgili köklü çözümleri de bir bir ortaya koyacağız. Dolayısıyla, Malatya Milletvekili Sayın Mevlüt Aslanoğlu'nun biraz önce bahsettiği 600 trilyonluk bir yük, şu anda söz konusu değildir. Bunu, bu arada düzeltmiş oldum.

Hepinize saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Tek bir cümle...

BAŞKAN - Buyurun...

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Başkanım, müsaade ederseniz, tek bir cümleyle Sayın Bakana sorabilir miyim?

BAŞKAN - Daha sonra izah ederseniz sayın milletvekilim... Uygulamada böyle bir usulümüz yok. Sayın Bakanımız da burada, yerinde; lütfen, kendisine izah ederseniz sevinirim.

Sayın milletvekilleri, gündemdışı üçüncü söz, Türk Medenî Kanununun kabul edilişinin 77 nci yıldönümü hakkında söz isteyen, İstanbul Milletvekili Sayın Birgen Keleş'e aittir.

Sayın Keleş, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

3. - İstanbul Milletvekili Birgen Keleş'in, Türk Medenî Kanununun kabul edilişinin 77 nci yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in cevabı

BİRGEN KELEŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dün, 17 Şubat, Türk Medenî Kanununun kabul edilişinin 77 nci yıldönümü idi. Aslında, toplumlar, geçmiş başarılarını kutlamalı; ama, geleceği etkileyecek olan projelerle heyecanlanmalıdır diye düşünüyorum. Ancak, Türk Medenî Kanunu, bugün için de heyecan verici bir olgudur; çünkü, hem geçmiş tarihimizdeki en parlak başarı örneklerindendir hem de geleceğimizi aydınlatan ve çağdaş bir toplum olmanın yollarını açan temel taşlardandır. Bu nedenle, bugün Türk Medenî Kanununun 77 nci yıldönümünü kutlamak, şükranla anmak ve yeni Türk Medenî Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunda gördüğüm bir eksikliği dikkatlerinize sunmak için söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, cumhuriyet, birbirinden ayrı gibi gözüken, ama, aslında, bir bütünü meydana getiren devrimlerden oluşan muhteşem bir çağdaşlaşma projesidir. Bunun en önemli halkalarından bir tanesi kadın erkek eşitliğidir ve Türk Medenî Kanunu da bu eşitliğin temelinde yatmaktadır. Tek evlilik, resmî nikâh, yargıç kararıyla boşanma, miras paylaşımında kız ve erkek çocuğun eşit olarak kabul edilmesi; bunlar, hep, 1926'da kabul edilen Türk Medenî Kanununun getirdiği kazanımlardır. Bu kanun, getirdiği yeniliklerle Türk kadınını o dönemdeki çağdaş düzeye çıkarmıştır; ama, ne var ki, geçmiş yüzyılın son yirmibeş yılında, dünyada, kadın erkek eşitliği açı-sından çok büyük gelişmeler olmuş, sözleşmeler imzalanmış, ülkeler, bu sözleşmeleri yaşama geçirmişler ve bunun için gerekli anayasa değişikliğini, yasa değişikliğini yapmışlar ve bu da yetmemiş, ayrıca özel önlemler almışlardır. Türkiye ise, Türk Medenî Kanununu değiştirmeyi, ancak 1998 yılında, bir tasarı halinde Türkiye Büyük Millet Meclisine sunmuştur. 3 Ekim 2001'de, Anayasada, aile içerisinde kadın erkek eşitliği ilkesi kabul edilmiş, 22 Kasım 2001'de Medenî Kanun kabul edilmiş; ama, 1 Ocak 2002'de uygulamaya başlanmıştır.

Yeni Medenî Kanun aile içerisinde kadın-erkek eşitliğini daha da pekiştirmiştir; çünkü, kadınlar ile erkeklere eşit haklar ve eşit sorumluluklar getirmiştir ve ayrıca da, evlilik birliği sona erdiğinde, evlilik sırasında elde edilen malların eşit paylaşımını öngörmüştür.

Değerli arkadaşlarım, yeni Türk Medenî Kanunu, örneğin, ev seçiminde, velayette, çocukların nafakasında, evlatlık almada, işe başlamak için izin alma zorunluluğunu kaldırmada, evin ortak kullanımı, ortak kullanılan evin ileride nasıl kullanılacağını belirlemede ve buna benzer konularda çok çağdaş, çok ileri hükümler getirmiştir. Yine, evlilik birliği sırasında elde edilen mallara katılma rejimi;  yani, bu rejimin  yasal  olarak  kabul edilmesi de,  çağa göre önemli,  ileri bir aşamadır ve 1 Ocak 2002'den itibaren uygulanmaya başlaması, yeni evlenenlere, 2002'den sonra evlenenlere, var olan bir haksızlığı aşma olanağını tanımıştır; ama, eski evliler için de, yasal rejimi, bir sözleşmeyle kabul etme zorunluluğu getirmiştir; yani, 1 Ocak 2002'den önce evlenenler, eğer, mal rejimini, yeni mal rejimi olarak benimsemek istiyorlarsa ve ondan yararlanmak istiyorlarsa, bunu sözleşmeyle belirlemek zorundadırlar.

İşte, bu noktada, bir defa, yeni evliler ile eski evliler arasında bir ayırım yapılmıştır. 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Devam edin Sayın Keleş; buyurun.

BİRGEN KELEŞ (Devamla) - İkincisi de, eski evliler için mevcut olan haksızlık devam ettirilmiştir.

Değerli arkadaşlarım, bu Meclis bu haksızlığı aşmak zorundadır, bu Meclis bu haksızlığı gidermek zorundadır; çünkü, sizler de biliyorsunuz ki, Türkiye'de, evlilik sırasında uygulanacak rejimle ilgili sözleşme yapma alışkanlığı yoktur. Nitekim, böyle bir olanak eskiden de var olduğu halde, hiç kullanılmamıştır, bu sefer de yeni Türk Medenî Kanunuyla da bir yıllık süre tanındığı halde, parmakla sayılacak kadar az sayıda insan, bu haktan yararlanmak için sözleşme yapmak üzere notere başvurmuştur.

Bu haksızlığın devam etmesi mümkün değildir; çünkü, gene hep beraber biliyoruz ki, Türkiye'de evlilik birliği sırasında elde edilen malların hemen tamamı, yüzde 90'ından fazlası erkeklerin üzerine kayıtlıdır.

Değerli arkadaşlarım, ben, bu konuyu, bugün gündeme getirdim; çünkü, bu maddenin, yani yürürlükte olan kanundaki bu hükmün, kadın-erkek eşitliğine aykırı olduğunu düşünüyorum; bu hükmün, Anayasa ve yasadaki değişikliğin ruhuna ve amacına aykırı olduğunu düşünüyorum; bu hükmün, uluslar arasında genel kabul gören ilkelere aykırı olduğunu düşünüyorum ve nihayet bu hükmün, diğer ülkelerde olan uygulamalara ters olduğunu düşünüyorum.

Cumhuriyet Halk Partisindeki bütün milletvekilleri, başta, bizim Genel Başkanımız olmak üzere, bütün arkadaşlarım, bu haksızlığın düzeltilmesine taraftardır ve bu konuda her türlü çabayı göstereceklerdir; ama, benim, AKP'li milletvekillerinden bir ricam var; lütfen, bu haksızlığın giderilmesinde katkıda bulunsunlar ve evlilik birliği sırasında elde edilen mallara uygulanacak yasal mal rejimi söz konusu olduğunda; yani, evlilik birliği sırasında elde edilen mallara katılım rejiminin kabulü söz konusu olduğunda, kendilerini sadece bir eş olarak görmesinler; kendilerini, annesi olan gençler, kız kardeşi olan ağabeyler ve kızları olan babalar olarak görsünler; çünkü, öyle yaptıkları takdirde, haksızlığı daha iyi kavrayacakları ve düzeltilmesi için daha rahat katkıda bulunacakları kanısındayım.

Teşekkür ediyorum, Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Keleş.

Gündemdışı konuşmayla ilgili açıklama yapmak üzere, Adalet Bakanı Sayın Cemil Çiçek; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Keleş'in de belirttiği gibi 17 Şubat 1926 günü kabul edilen Türk Medenî Kanununun 77 nci Yıldönümü. 77 yıl önce, Türkiye, Türk Kanunu Medenisini kabul etmiş, böylece Büyük Atatürk'ün cumhuriyetle beraber yürürlüğe koymaya çalıştığı çağdaşlaşma ve modernleşme projesinde bir önemli adımı atmıştır.

Değerli milletvekilleri, medenî kanunlar, insan hayatını doğumdan ölüme, hatta doğum öncesinden ölüm sonrasına kadar kapsayan kanunlardır. Bu süre içinde insan hayatıyla ilgili bütün hukukî ilişkiler, medenî kanunların konusunu oluşturmaktadır. Böylece, kişinin, hak sahibi olarak hukuk dünyasına gelmesi, nişanlanması, evlenmesi, çocuk sahibi olması, mal mülk edinmesi, mirasçı ve miras bırakan olması, hep medenî kanunların içinde düzenlenmektedir. İnsan hayatının her yönünün düzenlendiği medenî kanunlar, bu nitelikleri, bu kimlikleriyle hukuk birliği ve ulusal  birlik üzerinde de birleştirici bir rol oynamaktadır.

Şüphesiz,  kanunların da  bir ömrü vardır,  bir eskime durumu söz konusudur.  Aradan geçen 77 yıllık zaman içerisinde, dünyada aile hukukunu, kadın erkek eşitliğini, çocuk haklarını yakından ilgilendiren önemli gelişmeler olmuştur. Özellikle İkinci Dünya Savaşından sonra, Birleşmiş Milletler Teşkilatının kurulmasıyla kadın-erkek eşitliğinin her düzeyde sağlanması yolunda önemli sözleşmeler imzalanmıştır. 1948 İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ve 1950 Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini temel alan bu sözleşmeler arasında, 1979 yılında kabul edilen Kadınlara Karşı Her Türlü Ayırımcılığın Önlenmesi Sözleşmesiyle, 1989'da kabul edilen Çocuk Hakları Sözleşmesi, bu gelişmelerin somut birer hukukî belgesi olmuştur. İşte, uluslararası sözleşmelerde de ifadesini bulan tüm bu gelişmelerin, kadın erkek eşitliği, çocuğun korunması, zayıfın korunması ilkeleri ışığında, Medenî Kanuna yansıtılması sonucunda hazırlanan yeni Türk Medenî Kanunu 1 Ocak 2002'den itibaren yürürlüğe girmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu tarihî yıldönümünde, Türk Kanunu Medenisinin özellikleriyle ilgili birkaç hususu belirtmek istiyorum. Her şeyden önce, yeni Türk Medenî Kanunu, sistematiği itibariyle önceki kanunun devamı niteliğindedir.

Yine bir başlangıç devamında, kişiler hukuku, aile hukuku, miras hukuku ve eşya hukuku gelmektedir.

Yeni Türk Medenî Kanunu, sistematiği itibariyle eskisinin benzeri olduğu gibi, esas itibariyle konuların sıralanışı da aynıdır. Tabiî, arada, farklı ya da eski Türk Kanunu Medenisinde bulunmayan yeni konular da vardır. Bunlar, gerek kişiler hukukunda gerek aile hukukunda gerek miras gerek eşya hukukunda rastladığımız konular ve kurallardır. Mesela, mal rejimleriyle ilgili hükümler, hemen hemen tamamıyla değişmiştir. Diğerlerinde ise, kısmî değişikliklerle birlikte madde numaraları değişmiş; ama, temel ilkeler korunmuştur.

Yeni Türk Medenî Kanunu, daha önce sözünü ettiğimiz uluslararası gelişmelerin yanı sıra, Türkiye'de yetmişbeş yıl içerisinde meydana gelen değişiklikleri de bir anlamda yansıtmaktadır. Ayrıca, her vatandaşın kolayca anlayabileceği bir dille yazılmıştır.

Kişiler hukuku kitabı, Anayasamızda ve insan hakları belgelerinde, insan hakları kavramını önplana çıkaran anlayışı yansıtmaktadır. Kişiler hukukunda, kişinin hakları, çağımızın anlayışına uygun olarak daha güçlü bir biçimde vurgulanmış; insanın kişiliği, eski Türk Kanunu Medenisinde olduğu gibi, sağ doğmak kaydıyla ana rahmine düştüğü andan itibaren başlamaktadır. Aynı anlayış, insanlar tarafından oluşturulan tüzelkişiler için de geçerlidir.

Bu arada, dernekler ve vakıflar, eski Türk Kanunu Medenisine göre daha geniş bir düzenlemeye kavuşturulmuş, derneklerin kuruluşu, organları, derneklere üyelik, üst kuruluşlar olarak federasyonlar ve konfederasyonlar, yurt dışında çalışma, yabancıların Türkiye'de dernek kurması ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiştir. Böylece, insanların çeşitli amaçları gerçekleştirmek için kurdukları dernekler ve vakıflar, yeni Türk Medenî Kanununda daha sağlam temellere oturtulmuştur.

Aile hukuku, yeni Türk Medenî Kanununun en çok değişikliğe uğrayan bölümüdür. Bu değişiklikler, kadın ve erkeğin eşit haklara kavuşturulması biçiminde özetlenebilir. Kadın-erkek eşitliği, konuşmamın başında da ifade ettiğim uluslararası sözleşmelerin bir yansıması olarak düzenlenmiştir. Böylece, yeni Türk Medenî Kanunu, her şeyden önce, eski Türk Kanunu Medenisinde "karı-koca" olarak adlandırılan ve evlilik dediğimiz birliği oluşturan insanların eşitliğine dayanmaktadır. O nedenle, yeni Türk Medenî Kanunu, onlardan, artık "karı-koca" olarak söz etmiyor "eşler" olarak söz ediyor. Eşler arasında hiçbir ayırım gözetmeksizin, her ikisi için eşit haklar, eşit yükümlülükler, eşit sorumluluklar getiriyor.

Evlenme yaşıyla başlayan eşitlik, aile hukukunun her alanında devam etmektedir. Evlenecek çiftler, içlerinden herhangi birinin oturduğu yerdeki evlendirme memuruna başvurarak evlenme isteklerini bildirebileceklerdir. Evlendikten sonra da tamamıyla eşit haklara, eşit yükümlülüklere ve eşit sorumluluklara sahip olacaklardır. Her ikisinin evlilik birliğindeki rolleri aynıdır, aralarında herhangi bir üstünlük söz konusu değildir. Evlilik içinde yetkileri ve sorumlulukları aynıdır; çocukların yetiştirilmesinde, eğitiminde aynı görevlere sahiptirler, ailenin geçimini sağlamakta aynı sorumlulukları taşımaktadırlar. Şimdi, her iki eş aynı yetkiye sahiptir. Borçlardan da her iki eş birlikte sorumludurlar.

Bütün bunlar, yeni bir anlayış olarak, İkinci Dünya Savaşından sonra dünyanın her tarafında, özellikle Avrupa'da güçlü bir şekilde ifadesini bulan kadın-erkek eşitliğinin bir yansımasıdır. 2001 yılında Anayasanın 41 inci maddesinde yapılan değişiklikle ailenin eşler arasında eşitliğe dayandığı vurgulanmıştır. Bu düzenleme yapılmadan önce, Türk Medenî Kanunu Tasarısı, zaten, bu eşitlik ilkesine göre hazırlanmış idi.

Yeni Türk Medenî Kanununda kadın-erkek eşitliğini tam olarak gerçekleştirmek bakımından atılan en önemli adım ise, yasal mal rejimleridir. Eski Türk Kanunu Medenîsinde üç mal rejimi vardı; yasal mal rejimi olan mal ayrılığı, seçimlik rejimler olarak mal birliği ve mal ortaklığı. Yeni Türk Medenî Kanunu bunların sayısını dörde çıkarmıştır. Yasal mal rejimi olan edinilmiş mallara katılma rejimi.

Edinilmiş mallara katılma rejimi, malların paylaşılması anlamında değil, hem ortaya konulan emeğin, evlilik birliğinin mutluluğunu birlikte sağlama yolunda çaba olduğu hem de onun sonuçlarının her iki eşe ait olduğu anlamında bir felsefenin ifadesidir.

Bu arada, hem mal rejimlerinde hem miras hukukunda işletmelerin bütünlüğünü koruyan hükümlere yer verilmiştir. Tarım alanında miras yoluyla arazilerin bölünmesi, verimsiz, küçük işletmeleri ortaya çıkarmaktadır. Yeni kanunda, eski Türk Kanunu Medenisine oranla daha geniş düzenlemelerle, işletmelerin, bu arada, tarımsal işletmelerin bölünmesini, parçalanmasını önleyici hükümler getirilmiştir.

Aile hukukunda doğum itibariyle çocuklar arasında fark yaratılması artık sona ermiştir. Bu, hem Anayasanın hem Çocuk Hakları Sözleşmesinin gereğidir. O nedenle, eski Türk Kanunu Medenisinde yer alan nesebi sahih olan-nesebi sahih olmayan çocuklar ayırımı kaldırılmıştır. Evlilik dışında doğmuş olsa dahi, her şeyden önce çocuğun anayla olan soybağı bellidir; ama, ondan sonra da, evlenmeyle, tanımayla ya da hâkimin hükmüyle, bu çocuğun, evlilik içerisinde doğmuş çocukla aynı haklara sahip olması için gerekli önlemler ve düzenlemeler yapılmıştır.

Yeni Türk Medenî Kanununda, evlat edinme kolaylaştırılmış, evlat edinmede, özellikle çocuksuz ailelerin bu arzularını karşılayan düzenlemeler ayrıntılı bir şekilde yer almış, vesayet konusunda da yeni hükümler getirilmiştir.

Yukarıda sözü edildiği üzere, yeni Türk Medenî Kanununda aileyi koruyucu hükümler getirilmiştir; zaten aile hukukundaki bütün hükümlerde de bu düşünce vardır.

Aile hukukunun başarıyla uygulanması, Türkiye'de aile mahkemelerinin kurulmasını zorunlu kılmaktadır. Bakanlığımızca hazırlanan aile mahkemeleri kanunu tasarısı kanunlaşarak yürürlüğe girmiş bulunmaktadır. Aile mahkemeleri, aile hukukundaki yeni düzenlemelerin uygulanmasında önemli bir göreve sahip olacaktır.

Bu anlayış, yeni Türk Medenî Kanununda ülkemizin geleneklerine uygun olarak şimdiye kadar mevcut yasal mirasçılar yanında, amca, dayı, hala ve teyzenin de belirli durumlarda yasal mirasçı olarak kabul edilmesini gerekli kılmıştır; fakat, miras bırakanın tasarruf olanağı genişletilmiştir. Bu anlamda, saklı pay ya da eski terimle mahfuz hisse miktarlarını azaltan hükümler genişletilmiştir. Ayrıca, sağ kalan eşin, miras nedeniyle mağdur olmaması için gerekli düzenlemeler yapılmış ve böylece bu konuda önemli adımlar atılmıştır.

Değerli milletvekilleri, yeni Türk Medenî Kanunu, Türkiye'de, 1926 yılından itibaren gerçekleştirilen hukuk alanındaki yenileşmelerin ve çağdaşlaşmaların önemli adımıydı. Aradan geçen zaman içerisinde vaki eksiklikler, uygulamadan doğan aksaklıklar ve uluslararası sözleşmelerle kabul ettiğimiz hususlar bu kanunî düzenlemelere yansıtılmıştır. Şüphesiz, yürürlük tarihiyle ilgili bazı sıkıntılar vardır. Böylesine köklü düzenlemelerin söz konusu olduğu yasalar uygulama sırasında bazı eksiklikleri, bazı aksaklıkları da tabiî olarak çıkaracaktır. Bunları düzeltmek de, hiç şüphesiz, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, hepimizin görevidir. Zaten, yalnız Türk Medenî Kanununda değil cumhuriyetle beraber Türkiye'de uygulamaya konulan Türk Ceza Kanunu başta olmak üzere, Türk Ticaret Kanunu, İcra İflas Kanunu, Borçlar Kanunu da dahil olmak üzere, temel yasalarda, bu yıl içerisinde, öyle zannediyorum ki, çok önemli değişimler yaşanacak ve güncelleştirmeler sağlanacaktır. Bu konuda Türkiye Büyük Millet Meclisinin katkısının çok önemli olduğunu bu vesileyle ifade etmek istiyorum.

Bu düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

2 adet Meclis araştırması önergesi vardır; okutuyorum:

B) Gensoru, Genel Görüşme, Meclıs Soruşturmasi ve Meclıs Araştirmasi Önergelerı

1. - Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı ve 73 milletvekilinin, tütün üreticilerinin sorunlarının ve tütün piyasasını düzenleyen 4733 sayılı Kanunun uygulamalarının araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/40)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kamuoyunda kısaca Tütün Yasası olarak bilinen 4733 sayılı Yasa 9.1.2002 tarihinde Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girdi. Yasa, tütün üretimi yapan yaklaşık 3 000 000 yurttaşımızı doğrudan, ekonomiye katkısı açısından bütün ülkeyi yakından ilgilendirmektedir. Tütün Yasası görüşülürken Türkiye Büyük Millet Meclisinde ve kamuoyunda yasanın tütüncülüğümüze ve tütün üreticilerine darbe vuracağı, dünya tütün tekellerinin ülkemiz tütün üretimini ve sigara pazarını ele geçireceği dile getirildi. Sayın Cumhurbaşkanının benzeri kaygılarla bir kez daha görüşülmek üzere yasayı Meclise geri göndermesine karşın yasa çıktı. Yasanın kimi maddelerinin iptali için bir partinin Anayasa Mahkemesine açtığı dava sürmektedir.

2002 yılı verilerine göre ülkemizde 4 400 köyde tütün üretimi yapılmakta ve 403 000 tütün ekicisi bulunmaktadır. Bu ekicilerin 182 051'i Ege, 11 604'ü Marmara, 72 299'u Karadeniz'de, 23 854'ü doğuda, 113 081'i Güneydoğu Anadolu Bölgesinde bulunmaktadır. Üretilen tütünlerin yüzde 63'ü Ege'de, yüzde 5'i Marmara'da, yüzde 14'ü Karadeniz, yüzde 3'ü doğu ve yüzde 15'i Güneydoğu Anadolu Bölgesinde üretilmektedir.

Toprağın yapısına ve tütünün kalitesine bakılmaksızın, tütün üretimine sınırlama (kota) konulmuştur. Üreticinin tüccarlarla yaptığı tek yanlı sözleşmelerin hiçbir güvencesi yoktur.

Tütün üreticilerini destekleyen, üretimlerinin büyük bir bölümünü alan Tekel özelleştirme kapsamındadır. Tekel özelleştiği zaman, örgütsüz tütün üreticisi daha çok perişan olacaktır. Tütün üretiminin ortadan kalktığı bölgelerde yeni işsizler ortaya çıkacaktır. Tütünden başka ürün yetişmeyen topraklarda insanlar açlıkla karşı karşıya gelecektir.

Girmeye çalıştığımız Avrupa Birliğine üye ülkeler ve örneğin, bizimle aynı tip tütün (oriental) yetiştiren Yunanistan, tütün üreticisini desteklemektedir.

Dışa tütün ve sigara satan Türkiye, dışarıdan tütün ve sigara almaya başlamıştır. Bu bağımlılık giderek daha çok artacaktır. Türkiye reji düzeninden kurtularak, ulusal tütün politikasını kurmuş bir ülkedir. Yeniden o düzeni anımsatacak bir uygulamayı sürdüremez.

Yeni Tütün Yasası bir yılı aşkın bir süredir uygulanmaktadır. Tütün Kurulu büyük bir yetki ve sorumluluk almıştır. Ayrıntıları belirleyecek tüzük ve yönetmelikler henüz çıkarılmamıştır. İktidar ve muhalefet partili milletvekilleri, Mecliste, çeşitli zamanlarda yaptıkları konuşmalarda tütün üreticilerinin durumundan ve yasadan yakınmaktadır.

Tütün Yasasını üreticilerin yararına ve ulusal çıkarlarımıza uygun bir biçimde yeniden gözden geçirmek için öncelikle bir yıllık uygulamanın ve tütün üreticisinin durumunun incelenmesi gerekir.

Bu düşünceyle, Anayasanın 98 inci İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddelerine göre Meclis araştırması açılmasını saygıyla dileriz.

1- Mustafa Gazalcı                                (Denizli)

2- Ahmet Sırrı Özbek                                (İstanbul)

3- M.Nezir Nasıroğlu                                (Batman)

4- Mehmet Uğur Neşşar                                (Denizli)

5- Enver Öktem                                (İzmir)

6- Muharrem Toprak                                (İzmir)

7- Mustafa Özyurt                                (Bursa)

8- Kemal Demirel                                (Bursa)

9- Mehmet Işık                                (Giresun)

10- Hüseyin Bayındır                                (Kırşehir)

11- Orhan Eraslan                                (Niğde)

12- Nezir Büyükcengiz                                (Konya)

13- Gökhan Durgun                                (Hatay)

14- Atilla Emek                                (Antalya)

15- Feramus Şahin                                (Tokat)

16- Atilla Kart                                (Konya)

17- Şevket Gürsoy                                (Adıyaman)

18- V.Haşim Oral                                (Denizli)

19- Mehmet Ziya Yergök                                (Adana)

20- Hasan Güyüldar                                (Tunceli)

21- Ali Rıza Gülçiçek                                (İstanbul)

22- A.İsmet Çanakçı                                (Ankara)

23- Emin Koç                                (Yozgat)

24- Türkân Miçooğulları                                (İzmir)

25- V.Sinan Yerlikaya                                (Tunceli)

26- Kemal Kılıçdaroğlu                                (İstanbul)

27- Muharrem İnce                                (Yalova)

28- Osman Özcan                                (Antalya)

29- Nail Kamacı                                (Antalya)

30- İsmail Değerli                                (Ankara)

31- Cemal Kaya                                (Ağrı)

32- Ali Arslan                                (Muğla)

33- Mehmet Siyam Kesimoğlu                                (Kırklareli)

34- Hakkı Ülkü                                (İzmir)

35- Turan Tüysüz                                (Şanlıurfa)

36- K.Kemal Anadol                                (İzmir)

37- Nadir Saraç                                (Zonguldak)

38- Mehmet Boztaş                                (Aydın)

39- Mehmet Semerci                                (Aydın)

40- Atilla Başoğlu                                (Adana)

41- Mehmet Tomanbay                                (Ankara)

42- Halil Ünlütepe                                (Afyon)

43- Algan Hacaloğlu                                (İstanbul)

44- Ayşe Gülsün Bilgehan                                (Ankara)

45- Fikret Ünlü                                (Karaman)

46- Ahmet Küçük                                (Çanakkale)

47- Ferit Mevlüt Aslanoğlu                                (Malatya)

48- Mehmet Şerif Ertuğrul                                (Muş)

49- Ali Rıza Bodur                                (İzmir)

50- İlyas Sezai Önder                                (Samsun)

51- Mehmet Küçükaşık                                (Bursa)

52- Orhan Sür                                (Balıkesir)

53- Ramazan Kerim Özkan                                (Burdur)

54- Şevket Arz                                (Trabzon)

55- Muharrem Kılıç                                (Malatya)

56- Cemal Kaya                                (Ağrı)

57- Hüseyin Güler                                (Mersin)

58- Orhan Ziya Diren                                (Tokat)

59- Mehmet Mesut Özakcan                                (Aydın)

60- Ali Kemal Kumkumoğlu                                (İstanbul)

61- Gürol Ergin                                (Muğla)

62- Osman Coşkunoğlu                                (Uşak)

63- Kemal Sağ                                (Adana)

64- Sedat Uzunbay                                (İzmir)

65- Mehmet Vedat Melik                                (Şanlıurfa)

66- Engin Altay                                (Sinop)

67- Ahmet Ersin                                (İzmir)

68- Hakkı Akalın                                (İzmir)

69- İsmail Özay                                (Çanakkale)

70- Özlem Çerçioğlu                                (Aydın)

71- Bülent Baratalı                                (İzmir)

72- İzzet Çetin                                (Kocaeli)

73- Canan Arıtman                                (İzmir)

74- Harun Akın                                (Zonguldak)

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması hususundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

2 nci önergeyi okutuyorum :

2. - Edirne Milletvekili Necdet Budak ve 45 milletvekilinin, yağ bitkileri tarımı ile bitkisel yağ üretimindeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/41)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemiz tarımı ve ekonomisi açısından son derece önemli olan bitkisel yağ üretim açığının azaltılmasına yönelik politikaların belirlenmesi ve yağ bitkileri üretim sorunlarının araştırılarak, gerekli önlemlerin alınması amacıyla, Anayasanın 98 inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 üncü ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

1- Necdet Budak                                (Edirne)

2- Ali Oksal                                (Mersin)

3- Sedat Pekel                                (Balıkesir)

4- Halil Tiryaki                                (Kırıkkale)

5- Hüseyin Bayındır                                (Kırşehir)

6- Mehmet Işık                                (Giresun)

7- Mustafa Yılmaz                                (Gaziantep)

8- Berhan Şimşek                                (İstanbul)

9- Mehmet Vedat Melik                                (Şanlıurfa)

10- A. İsmet Çanakçı                                (Ankara)

11- Harun Akın                                (Zonguldak)

12- Mehmet Nuri Saygun                                (Tekirdağ)

13- Erdoğan Kaplan                                (Tekirdağ)

14- Mehmet Kartal                                (Van)

15- Türkan Miçooğulları                                (İzmir)

16- Bülent Baratalı                                (İzmir)

17- Mehmet Sevigen                                (İstanbul)

18- Tuncay Ercenk                                (Antalya)

19- Necati Uzdil                                (Osmaniye)

20- Mehmet Küçükaşık                                (Bursa)

21- Mustafa Özyurt                                (Bursa)

22- Uğur Aksöz                                (Adana)

23- Nadir Saraç                                (Zonguldak)

24- Vahit Çekmez                                (Mersin)

25- Salih Gün                                (Kocaeli)

26- Hakkı Ülkü                                (İzmir)

27- Erdal Karademir                                (İzmir)

28- Gökhan Durgun                                (Hatay)

29- Zekeriya Akıncı                                (Ankara)

30- Mustafa Gazalcı                                (Denizli)

31- Muharrem İnce                                (Yalova)

32- Mehmet Uğur Neşşar                                (Denizli)

33- Hüseyin Güler                                (Mersin)

34- Yüksel Çorbacıoğlu                                (Artvin)

35- Nurettin Sözen                                (Sıvas)

36- Mehmet Siyam Kesimoğlu                                (Kırklareli)

37- Cevdet Selvi                                (Eskişehir)

38- Kemal Derviş                                (İstanbul)

39- Yakup Kepenek                                (Ankara)

40- İzzet Çetin                                (Kocaeli)

41- Mehmet Ali Özpolat                                (İstanbul)

42- Nail Kamacı                                (Antalya)

43- Ramazan Kerim Özkan                                (Burdur)

44- Osman Özcan                                (Antalya)

45- Ensar Öğüt                                (Ardahan)

46- Enis Tütüncü                                (Tekirdağ)

Gerekçe:

Giderek artan dünya ve ülkemiz nüfus artışına paralel olarak, gıda maddelerinin tüketimi artmaktadır. İnsan beslenmesinde önemli bir rol oynayan bitkisel yağların tüketim artışı, bu yağların üretimine hammadde sağlayan yağ bitkilerinin de önemini ortaya koymaktadır.

Ülkemizde üretimi yapılan yağ bitkilerini, ayçiçeği, pamuk (çiğit), soya, susam, kolza, yerfıstığı ve haşhaş olarak sıralayabiliriz. Üretilen bitkisel yağlar ise, yüzde 48,4'ü ayçiçeğinden, yüzde 33,6'sı çiğitten, yüzde 18'i de zeytin ve diğer yağ bitkilerinden elde edilmektedir. Görülmektedir ki, ayçiçeği, bitkisel yağ üretiminde önemli yer tutmaktadır. Ayçiçeği ekiliş alanının yüzde 91,8'i, üretiminin yüzde 85,8'i Marmara, Ege, ortakuzey ve ortagüney Anadolu bölgelerinde yapılmaktadır.

Bugün ayçiçeği üretiminin yaklaşık 2/3'sinin sağlandığı Trakya bölgesinde de ayçiçeği üretiminde büyük sorunlar yaşanmaktadır. Özellikle, bölgede yetiştirilen buğdayla rekabette fiyat paritesinin ayçiçeği aleyhine bozulması, üreticileri, bir yıl buğday bir yıl ayçiçeği yerine, üst üste buğday ekmeye yöneltmektedir. Ayrıca, prim ödemelerinin aksaması, ağır faiz yükünden kurtulamaması, çiftçimizi, ayçiçeği üretiminden uzaklaştırmaktadır. Bu da, yağlı tohum üretimimizi, dolayısıyla bitkisel yağ üretimimizi olumsuz yönde etkilemektedir.

Yıllardır konuşulduğu halde tutarlı tarımsal planlama uygulamaya sokulamadığı için, yıldan yıla bitkisel yağ açığımız artmaktadır. Bu açığı kapatmak için yapılan ham yağ ve yağlı tohum ithalatına yılda yaklaşık 1 milyar dolar döviz ödemek zorunda kalınmıştır.

Ayrıca, geçtiğimiz yıllarda fiyat artışlarının önüne geçmek amacıyla ayçiçeği tohumu ve ham yağ ithalatından alınan gümrük vergilerinin indirilmesi negatif etki göstererek rekabet şansını ortadan kaldırmış, sadece Trakya'da otuza yakın ham yağ tesisinin kapanmasına, 300 kişinin işsiz kalmasına yol açmıştır. Ayakta kalan tesislerse yüzde 40, yüzde 50 kapasiteyle çalışmak zorunda kalmışlar, hatta bazı sanayicilerimiz tesislerini sökerek yurt dışına taşımışlardır; ama, aynı dönemde, başka üretici ülkeler kendi kırma tesislerini korumak için önlemler alarak, yağlı tohum ihracı yerine ham yağ ihracını teşvik etmişlerdir. Bu yüzden, ithalat yapılırken üreticilerimizin emeğinin ziyan olmaması ve yağ sanayiinin atıl kapasite sebebiyle verimsizliğe neden olmaması için gereken hassasiyet gösterilmelidir.

Dünya yağlı tohum bitkileri üretim dağılımına baktığımızda ise yüzde 53'ü soya fasulyesi, yüzde 13'ü kolza (kanola), yüzde 12'si pamuk tohumu (çiğit), yüzde 10'u ayçiçeği, yüzde 7'si kabuklu yerfıstığı ve yüzde 5'i de diğer tohumlar olmak üzere, ülkemiz üretim yelpazesinden çok farklı bir durum göze çarpmaktadır.

Dünyada ayçiçeği üretimi son yıllarda gerilerken, soya ve kolza üretimi, özellikle yağın kalitesinin de iyileştirilmesiyle, son on yılda periyodik olarak artış trendine girmiştir; ama, bu üretim sıralaması, ülkelerin kendi iklim koşulları göz önüne alınarak farklı şekillerde olabilmektedir.

Amerika Birleşik Devletlerinde ve İtalya'da en önemli yağ bitkisi soya fasulyesi olurken, Fransa'da kolzanın ilk sırada olduğu, buna karşılık soya fasulyesinin en alt sırayı aldığı, İspanya'da ise, ülkemizdeki gibi, ayçiçeği üretiminin ilk sırayı aldığı görülmektedir.

Ülkemiz açısından, çiftçimizin ekonomik olarak içinde bulunduğu zor durum da değerlendirilerek, nadas alanlarının ekim planlaması, destekleme politikaları, sözleşmeli üretim, tohumluk temini ve alım garantisi gibi teşvik edici araçlar kullanılarak yağ bitkileri üretimi mutlaka çeşitlendirilmelidir.

Bitkisel yağ açığımız yıllara göre değişiklik göstermekle birlikte yaklaşık 500 000 ton ve bunun yıllık değerinin 600 000 000-700 000 000 dolara eşdeğer olduğu düşünülürse, Meclis araştırması açılıp üretim sorunlarının tespit edilerek, alınacak önlemlerin bir an önce belirlenmesi gerekmektedir.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sözlü soru önergesinin geri alınmasına dair bir önerge vardır; okutuyorum:

C) Tezkereler ve Önergeler

1. - Manisa Milletvekili Hasan Ören'in, (6/120) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/17)

18.1.2003

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmında yer alan (6/120) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

                                     Hasan Ören

                                            Manisa

BAŞKAN - Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

D) Çeşıtlı İşler

1. - Halen başkanlık divanını oluşturmamış bulunan (10/9) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun, toplanacağı gün, saat ve yere ilişkin Başkanlık duyurusu

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Yolsuzlukların Sebeplerinin Sosyal ve Ekonomik Boyutlarının Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimini yapamamıştır.

Bu komisyona seçilen sayın milletvekillerinin, 19 Şubat 2003 Çarşamba günü saat 14.00'te, Ana Bina Zemin Kat PTT karşısındaki Meclis Araştırması Komisyonları Toplantı Salonunda toplanarak, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimini yapmalarını rica ediyorum.

Komisyonun toplantı yeri, gün ve saati ilan tahtalarına da asılmıştır.

Sayın milletvekilleri, gündemin "Sözlü Sorular" kısmına geçiyoruz.

IV. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI

1. - Balıkesir Milletvekili Ali Kemal Deveciler'in, Karayolu Güvenliği Yüksek Kurulunun toplantılarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/77)

BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.

Sorunun görüşülmesi ertelenmiştir.

2. - Manisa Milletvekili Hasan Ören'in, Türk Ticaret Bankası emeklilerinin maaşlarının ödenmemesine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı (6/78)

3. - Konya Milletvekili Atilla Kart'ın, Türk Ticaret Bankası emeklilerinin maaşlarının ödenmemesine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı (6/79)

4. - Afyon Milletvekili Halil Ünlütepe'nin Afyon SEKA tesislerinin satış bedeline ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından sözlü soru önergesi ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı (6/92)

5. - Afyon Milletvekili Halil Ünlütepe'nin, Afyon SEKA işletmesinin modernizasyonuna ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından sözlü soru önergesi ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı (6/93)

6. - Afyon Milletvekili Halil Ünlütepe'nin, Afyon SEKA işletmesinin özelleştirilmesine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından sözlü soru önergesi ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı (6/94)

7. - İzmir Milletvekili Vezir Akdemir'in, AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yurtdışı gezilerine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı (6/101)

8. - İzmir Milletvekili Canan Arıtman'ın, AKP Genel Başkanının yurtdışı gezilerindeki giderlerin nasıl karşılandığına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı (6/105)

9. - Manisa Milletvekili Hasan Ören'in, sözleşmesiz üretilen tütünün  akıbetine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından sözlü soru önergesi ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı (6/121)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, birleşimin başında okutmam gereken bir önergeyi okuyorum:

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in, 2, 3, 15, 16, 17, 24, 30, 38 ve 39 uncu sıradaki sözlü soru önergelerini cevaplandırmak üzere söz isteği vardır.

İçtüzüğümüze göre, önce soruları okutacağım, sonra Sayın Bakana söz hakkı vereceğim.

Sayın milletvekilleri, Kâtip Üyenin, soruları yerinden oturarak okumasını oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

İlk soru önergesini okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan Sayın Abdullah Gül tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

                                     Hasan Ören

                                            Manisa

Bankacılık mevzuatındaki düzenlemelere rağmen, uygulamadaki aksaklıklar nedeniyle, vatandaşlarımız yanında banka çalışanları ve emeklileri de mağdur olmaktadırlar. Bunun en son örneğini Türk Ticaret Bankası emeklileri yaşamıştır. Banka emeklileri, 1 Kasım tarihinde almaları gereken üç aylık emekli maaşlarını alamamışlardır. Bankanın 14.8.2002 tarihli bilançosuna 240 trilyon lira karşılık konulmasına rağmen, bu maaşlar zamanında ödenmemiştir.

Bu nedenlerle;

1-1 Kasım 2002 tarihinde Türk Ticaret Bankası emeklilerine ödenmesi gereken emekli maaşı neden ödenmemiştir? Ödenmemesi hukukî bir sorundan mı kaynaklanmaktadır?

2-Emeklilerin maaşları ne zaman ödenecektir?

3-Bu sorunu yaşayan aynı durumda başka banka emeklileri ve çalışanı var mıdır?

4-Banka emeklileri, bu sorunla önümüzdeki dönemlerde tekrar karşılaşacaklar mıdır?

5-Türk Ticaret Bankası emeklilerinin bu sorunlarla bir daha karşılaşmamaları için herhangi bir tedbir alınacak mıdır? Bu tedbirler neler olacaktır?

BAŞKAN - Diğerini okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan Sayın Abdullah Gül tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını, Anayasanın 98 ve İçtüzüğün 96 ncı maddeleri gereğince arz ve talep ederim.

                                       Atilla Kart

                                             Konya

Türk Ticaret Bankası emeklileri tarafından iletilen bilgilere göre; bu kişilere 1 Kasım 2002 tarihinde peşin olarak ödenmesi gereken üç aylık maaşlarının Ocak 2003 ayına isabet eden bölümü halen ödenmemiştir. Yine verilen bilgilere göre, bankanın 14.8.2002 tarihli bilançosunda vakfa ödenmek üzere, aktüer açık borcu olarak 240 trilyon karşılık ayrılmış durumdadır. İlaç ödemelerinde de engellemeler çıkarıldığı ifade edilmektedir.

Bu açıklamalara göre;

1- Ocak 2003 ayına ilişkin ödeme ne zaman yapılacaktır?

1 Şubat 2003 tarihinde yapılması gereken ödeme, zamanında yapılabilecek midir?

2- Bankanın 14.8.2002 tarihli bilançosunda, vakfa ödenmek üzere aktüer açık borcu olarak ayrılmış bir karşılık var mıdır?

BAŞKAN - Diğerini okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıda belirtilen sorularımın Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener tarafından sözlü olarak cevaplandırılması hususunda gereğini arz ederim.             

                                Halil Ünlütepe

                                             Afyon

Afyon SEKA tesislerine eksperler tarafından biçilen 250 milyon dolar değerle satılamaması üzerine, bedelsiz olarak tekrar satışa çıkarıldığında, üç firma talip olmuştur. Bu üç firmanın bedelli satışa teklif vermeyip, bedelsiz satışa talip olmalarını nasıl karşılıyorsunuz?

İşletmenin satışından beklenen gelir ne kadardır?

BAŞKAN - Diğerini okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıda belirtilen sorularımın Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener tarafından sözlü olarak cevaplandırılması hususunda gereğini arz ederim.             

                                Halil Ünlütepe

                                             Afyon

Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun SEKA Afyon İşletme Müdürlüğü hakkında hazırladığı 2002 yılı raporunda, üretimin ve kapasitenin yükseltilmesi, işletme ürünlerine rekabet gücü kazandırılması ve işletmenin kendine yeterli duruma getirilmesi amacıyla İzmit İşletmesinde bulunan yazı tabı kâğıdı üreten makinelerden birinin yenilenerek Afyon İşletmesine nakledilmesi suretiyle birim maliyetlerinin düşürülmesi kanısının etüt edilmesi konularına değinilmiştir.

Bu konuda bir çalışma yapılmış mıdır? Yapılmışsa nelerdir?

Fabrikanın modernizasyonunun yapılıp, ekonomiye kazandırılması mümkün müdür?

BAŞKAN - Diğerini okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıda belirtilen sorularımın Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener tarafından sözlü olarak cevaplandırılması hususunda gereğini arz ederim.

                                Halil Ünlütepe

                                             Afyon

SEKA Afyon İşletmesinin özelleştirilmesinin, fabrikada çalışan işçilerin ve geçimini bu fabrikaya kamış satarak sağlayan, sayıları yaklaşık 15 000'i bulan bölge halkının durumu gözönüne alınarak iptali veya ertelenmesi mümkün müdür? Değilse, söz konusu personelin ve bölge halkının durumu ne olacaktır?

Özelleştirme halinde SEKA'ya ait çıraklık okulundan mezun olmuş birkısım personelin, uzmanlık alanı dikkate alınarak değerlendirilmeleri mümkün olacak mıdır?

Sosyal sonuçları açısından ciddî sakıncalar içermesi nedeniyle özelleştirme yerine, idarî ve malî  özerklik temeline dayalı yeni bir yapılandırmaya gidilebilir mi?

BAŞKAN - Diğerini okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan Sayın Abdullah Gül tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını saygılarımla arz ederim. 16.1.2003

                                Vezir Akdemir

                                               İzmir

AKP Genel Başkanı Sayın Tayyip Erdoğan, 3 Kasım seçimi öncesi ve sonrası, hiçbir yetkisi olmadığı halde sık sık yurtdışı gezisi yapmakta ve Türkiye'nin politikasıyla çelişen açıklamalar yapmaktadır.

Sorularım şunlardır:

1- AKP Genel Başkanının bu davranışını nasıl karşılıyorsunuz? Yaptığı açıklamalar, Başbakan olarak sizi ve hükümetinizi bağlıyor mu?

2- Yaptığı bu yurtdışı gezilerin masrafları nereden karşılanmaktadır?

BAŞKAN - Diğerini okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Başbakan Abdullah Gül tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını saygıyla arz ederim.

                                Canan Arıtman

                                               İzmir

Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, 4 Kasım 2002 tarihinden bugüne değin, herhangi bir devlet görevinde olmamasına rağmen çok sayıda yurtdışı seyahate katıldığını, beraberinde yetkili yetkisiz çok sayıda kişiyi götürdüğünü medyadan izliyoruz. En son gittiği Çin gezisine, oğlu Necmettin Bilal Erdoğan'ı da beraberinde götürdüğünü basından öğrendik.

AK Parti Genel Başkanı ve beraberindekilerin, bu seyahatlerdeki gidiş-dönüş uçak ücretleri, iaşe ve ibateleriyle, hediye vesaire gibi masrafları, kimler veya hangi kurumlar tarafından karşılanmıştır? Devlet tarafından, bu giderleri karşılamak için herhangi bir ödeme yapılmış mıdır?

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 38 inci sırasındaki (6/120) esas numaralı soru, sahibi tarafından geri alındığı için, okutmuyorum.

Diğer soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın, aracılığınızla, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Abdüllatif Şener tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                     Hasan Ören

                                            Manisa

Bu yıl ilk defa uygulanan sözleşmeli tütün tarımıyla ilgili olarak, sözleşmesiz üretilen ve ekicinin elinde kalan tütünlerin akıbeti henüz belli değildir. 2002 tütün üretim sezonunda, Tekel ve firmalarla yapılan sözleşme dışında, yaklaşık 5 000 ton sözleşmesiz tütün üretimi yapılmıştır. Manisa'da, sözleşmesiz üretilen tütün miktarı ise 2 300 ton dolayındadır. Toplam tütün üretimi içerisinde sözleşmesiz tütün üretimi yüzde 3'tür.

1- Sözleşmesiz olarak üretilen ve üreticinin elinde kalan tütün ne olacaktır?

2- Tekel'in bu tütünleri alması için bir çalışma yapılmış mıdır?

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, sözlü soru önergelerini cevaplandırmak üzere, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Abdüllatif Şener Beyi davet ediyorum.

Sayın Şener, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle soru önergesi sahibi sayın milletvekillerimize teşekkür ediyorum. Gerçekten, önemli bazı konularda, Meclisin ve kamuoyunun bilgilenmesini sağlamaya yönelik olarak vermiş oldukları soru önergeleriyle, konunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu gündemine girmesini sağlamış olmaktadırlar.

Bu arada, şu noktayı da belirtmek istiyorum, özellikle ilk iki soru münasebetiyle: Bildiğiniz gibi, sorulan soruların bir kısmı, bağımsız üst kurullar tarafından gerçekleştirilen işlemlere ilişkindir.  Aslında, son yıllarda, bağımsız kurulların yaygınlaşması sonrasında, siyasetin, bu kurumların faaliyetlerine müdahalesi söz konusu olmamaktadır; ancak, gerek milletvekillerimiz gerek kamuoyu, bu üst kurulların yapmış olduğu işlemlerle ilgili olarak, hükümetin kendilerini bilgilendirmesini talep etmektedir. Şu anda mevcut, yürürlükteki Anayasa ve yürürlükteki İçtüzük hükümleri de, bağımsız kurullara yönelik sorulabilecek sorulara ilişkin olarak sonradan bir değişikliğe uğramadığı için, eski hükümler devam etmekte olduğu için -ben, bu ilk iki soru da dahil- kamuoyunu ve Türkiye Büyük Millet Meclisini bilgilendirmek istiyorum.

Cevaplandırmak istediğim ilk soru, Manisa Milletvekili Sayın Hasan Ören'e aittir ve Türk Ticaret Bankası emeklilerine ilişkindir. Bildiğiniz gibi, Türk Ticaret Bankası, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu tarafından iki kez satışa çıkarılmıştır. Uygun alıcı bulunamamıştır. Bunun üzerine, bu bankanın tasfiyesine karar verilmiş ve bankacılık yetkileri de iptal edilmiştir. Daha sonra, İstanbul ticaret mahkemeleri tarafından, Türk Ticaret Bankası Anonim Şirketinin tasfiyesinin ihtiyatî tedbir yoluyla durdurulmasına karar verilmiştir. Hukuken, ihtiyatî tedbir kararı tasfiye halini ortadan kaldırmamış; ancak, verildikleri tarihten itibaren ileriye yönelik olarak tasfiye işlemleri durmuştur. Yani, BDDK'nın, Türk Ticaret Bankasının tasfiyesine ilişkin olarak vermiş olduğu karar yürürlüktedir; ancak, daha sonra ticaret mahkemesinin vermiş olduğu karar, bu tasfiye işlemlerinin ileriye yönelik olarak işlemesini engellemektedir. Böyle bir ortamda, özellikle, bankanın kendi özel emekli sandığından maaş alan emeklilerinin konumuyla ilgili sorunlar sürekli gündeme gelmiştir. Zaman zaman milletvekillerimize sorunlarını intikal ettirmişlerdir ve Sayın Hasan Ören de, bu intikal eden sorunların bir parçası olarak, soru önergesiyle bunların durumunu sormaktadır.

Banka, bildiğiniz gibi, yaklaşık olarak 2 000 kişinin çalışmakta olduğu bir bankadır. Bunlardan yapılan özel emeklilik kesintileri ise 7 500 civarındaki emeklinin maaşını karşılamaya yetmemektedir; emekli maaşlarının ödenmesindeki sorun da bu noktadan kaynaklanmaktadır.

Türk Ticaret Bankası emeklilerinin kasım, aralık ve ocak dönemine ait emekli maaşları ödenmiştir; ama, bundan sonraki emeklilik maaşlarının ödenmesiyle ilgili belirsizlikler de devam etmektedir.

Bu sorunu yaşayan, aynı durumda başka bir banka bulunup bulunmadığı sorulmaktadır. Şu anda, halihazırda, bu sorunu yaşayan, benzer konumda kurum ve emekli mensupları bulunmamaktadır.

"Banka emeklileri bu sorunla önümüzdeki dönemlerde tekrar karşılaşacaklar mı" diye sorulmaktadır. Emekli Sandığının gelirleri, demin belirttiğim gibi, giderlerini karşılayabilecek durumda değildir. Dolayısıyla, gelirlerin giderleri karşılayabilecek durumda olmayışı sebebiyle, bu sorunun devam edeceği gibi bir izlenim görülmektedir.

Diğer taraftan "Türk Ticaret Bankası emeklilerinin bu sorunlarla bir daha karşılaşmamaları için herhangi bir tedbir alınacak mıdır" diye sorulmaktadır. Gerçekten, eğer, bir sorun mevcutsa, bu sorunun çözümlenmesi lazımdır, çözüme kavuşturulması lazımdır. Çözüme kavuşturmayla ilgili olarak, birinci planda BDDK, ikinci planda da Türk Ticaret Bankası Emekli Sandığının sorumlulukları vardır. Sorunun, aslında, şu ana kadar çözümsüzlükler taşımasının sebebi de karşılıklı mutabakatın sağlanmayışı ve ilgili kararların, gerekli kararların alınmayışıdır. Sorunun çözümündeki temel nirengi noktası şudur: Türk Ticaret Bankası Emekli Sandığının genel kurulu yapıp, kendisini feshetmesi gerekmektedir ve kendisini feshettiği takdirde, Sosyal Sigortalar Kurumuna katılım kararı almaları halinde bu katılım sağlanacaktır ve buna istinaden de SSK bünyesinde bunların emekli maaşlarının ödenmesi sağlanacaktır. Kesin çözüm, Türk Ticaret Bankası Emekli Sandığı Genel Kurulunun bir karar alarak, kendisini feshedip, SSK'ya katılım kararı almasına bağlıdır. Bu yapıldığı takdirde konu çözülmüş olacaktır; ancak, şu ana kadar böyle bir işleme ilgililer geçmemişlerdir.

Diğer taraftan, cevaplandırmak istediğim ikinci soru, Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart'a aittir. Soru aynıdır; yine, Türk Ticaret Bankası emeklilerinin maaş durumu sorulmaktadır "ocak maaşları ödenecek mi" diye sorulmaktadır; ancak, sorunun cevaplandırılması süre aldığı için, bu arada, 31 Ocak 2003 tarihi itibariyle Ocak 2003 maaşları ödenmiştir.

İlk soruya ilave olarak "1 Şubat 2003 tarihinde yapılması gereken ödeme zamanında yapılacak mıdır" diye ayrı bir soru yer almaktadır. İlk soruya verdiğim cevap çerçevesinde değerlendirecek olursak, belirttiğim gibi, konu, şu andaki haliyle, sorunlarla, problemlerle yürümektedir; ancak, Emekli Sandığı Genel Kurulunun toplanıp, kendini feshetmesi ve SSK'ya katılım kararı alması halinde önümüzdeki ödemelerde hiçbir sorun çıkmayacaktır.

Diğer taraftan, yine, Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart'ın sorusunda farklı bir nokta olarak belirtilmekte ve denilmektedir ki: "Bankanın 14.8.2002 tarihli bilançosunda, vakfa ödenmek üzere aktüer açık borcu olarak ayrılmış bir karşılık var mıdır?" Mademki, banka bilançosunda bu açığa bir karşılık ayrıldığına göre, ödemenin... Yani "böyle bir açık var mıdır; bu çerçevede ödemelerde sorun yaşamadan, tediyelerin yapılması mümkün müdür" denilmektedir.

Gerçekten, 14.8.2002 tarihli bilançoya baktığımızda, aktuarya açığı, borcu olarak 240 trilyon Türk Lirası karşılık ayrıldığı görülmektedir. Bildiğiniz gibi, bilançolarda karşılıklar pasifte yer almaktadır; ancak, pasifte 240 trilyon lira olarak yer alan bu karşılığın kaynağının bilançonun aktifinde gösterilmesi lazım. Maalesef, karşılık 240 trilyon lira olarak gösterilmiş olmakla birlikte, pasifte yer almış olmakla birlikte, aktifte bunun bir karşılığı yoktur; zarar olarak görülmektedir; yani, aktifte karşılığı zarardır; dolayısıyla, bir kaynak içermemektedir.

Diğer bir soru, Afyon SEKA İşletmesine ilişkin olarak, Afyon Milletvekili Sayın Halil Ünlütepe'nin sorusudur. Bu soruda da, Afyon SEKA tesislerine eksperler tarafından 250 000 000 dolar değer biçildiği halde, bunun, bedelsiz olarak tekrar satışa çıkarıldığı gibi bir ifade yer almaktadır; bunun nasıl değerlendirildiği sorulmaktadır. Afyon SEKA İşletmesi, bildiğiniz gibi, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından, özelleştirilmek üzere, 6.3.2000 tarihinde, 24.5.2000 tarihinde ve ayrıca 16.9.2002 tarihinde olmak üzere üç kez ihaleye çıkarılmıştır. İlk iki ihalede hiçbir teklif alınamamıştır; yani, hiç kimse, hiçbir yatırımcı, burayı cazip bir yatırım, cazip bir işletme olarak algılamamış ve teklif vermemiştir. En son, 11.11.2002 tarihinde yapılan ihalede üç yatırımcıdan teklif alınmıştır. Bu üç yatırımcıdan alınan teklife istinaden, ihale süreci ve görüşmeler şu anda devam etmektedir. İşletmenin özelleştirme işlemleri, kapalı teklif almak ve sonrasında görüşmeler yapmak üzere, pazarlık usulüyle gerçekleştirilmektedir. Dolayısıyla, ihale işlemleri, pazarlıklar ve tekliflerin değerlendirilmesi şu anda devam etmektedir. İşletmenin bedelsiz olarak satışa çıkarılması gibi herhangi bir durum söz konusu değildir.

Soru önergesinde "işletmenin satışından ne kadar gelir beklenmektedir" denilmektedir. Yine, belirttiğim gibi, ihale süreci halen devam etmekte olup, bu aşamada elde edilebilecek gelirin belirlenmesi mümkün değildir. Bununla ilgili bir bedeli ve değeri, zaten, ihale süreci devam eden bir işletmeye ilişkin olarak, burada telaffuz etmek de doğru olmaz.

Afyon Milletvekili Sayın Halil Ünlütepe'nin bir diğer soru önergesi de, yine, Afyon SEKA İşletme Müdürlüğüne ilişkindir. Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun, Afyon SEKA İşletme Müdürlüğü hakkında hazırladığı

2002 yılı raporunda, üretimin ve kapasitenin yükseltilmesi, işletme ürünlerine rekabet gücü kazandırılması ve işletmenin kendine yeterli duruma getirilebilmesi amacıyla, İzmit İşletmesinde bulunan yazı tabı kâğıdı üreten makinelerden birinin yenilenerek Afyon İşletmesine nakledilmesi suretiyle birim maliyetlerin düşürülmesinin mümkün olabileceğiyle ilgili bir değerlendirme bulunduğu ifade edilmektedir ve bu değerlendirmenin bulunup bulunmadığı ve Bakanlığımızca nasıl mütalaa edildiği sorulmaktadır.

Afyon İşletmesi, 1.5.1979 tarihinde üretime başlamıştır. 50 000 ton/yıl kapasiteye sahip olan bu işletmede, beyazlatılmış saman ve kamış selülozu üretilmektedir. Ürettiği mamuller, öncelikli olarak SEKA'nın diğer işletmeleri olan Dalaman ve İzmit İşletmelerinde birinci hamur yazı tabı kâğıdı üretiminde hammadde olarak kullanılmaktadır. Dalaman İşletmesinin 30.3.2001 tarihinde özelleştirilmesi sonucu ise, bugün, Afyon SEKA İşletmesi, sadece İzmit İşletmesinde kullanılan hammaddeyi temin etmektedir. Bu miktar da, 20 000 ton/yıl seviyesindedir. Hem içpiyasa hem de ihraç imkânları için çalışmalar yapılmış olmasına rağmen, kalite ve maliyet olumsuzlukları nedeniyle istenilen değere ulaştırılamamıştır. Yıllar itibariyle üretim miktarı 27 000 ton seviyesinde olup, en yüksek üretim 1992 yılında 36 151 ton olarak gerçekleştirilmiştir.

İşletmenin ciddî anlamda yatırım ihtiyacı bulunmaktadır. Soru önergesinde de buna vurgu yapılmış ve İzmit'teki bir makinenin nakli suretiyle, verimli kullanılıp kullanılamayacağı, maliyetlerin düşürülüp düşürülemeyeceği sorulmuştu. Gerçekten, işletmenin önemli yatırım ihtiyacı vardır; ama, bu yatırım ihtiyaçlarını sadece bir makineyle sınırlandırmak ve bir makine nakliyle, buranın, verimli, kârlı bir işletme haline dönüşebileceğini söylemek mümkün değildir.

Yatırım ihtiyacını ana çerçeve içerisinde değerlendirecek olursak, pişirme ünitesinde, beyazlatma ünitesinde,  selüloz teksif ve kurutma ünitesinde,  selüloz balyalama  ünitesinde  gerekli olup, 20 000 000 ABD Doları tutarında bir yatırım harcaması yapılmasına ihtiyaç duyulmaktadır. İzmit İşletmesinde bulunan yazı tabı kâğıdı üreten makinelerden en büyüğü ise 8 nolu kâğıt makinesi olup, 1960 yılında üretime başlamıştır ve 29 700 ton/yıl kapasitededir. Birinci hamur yazı tabı kâğıdında yüzde 60 civarında kısa elyaf selülozu kullanıldığından, 8 nolu makinenin kapasitesi, Afyon İşletmesinin tüm kapasitesinin kullanımı düşünüldüğünde yetersiz kalmaktadır ve bu çerçeve içerisinde değerlendirildiğinde, yatırım ihtiyacı olduğu kesindir. Bu ihtiyacın 20 000 000 dolar civarında olduğu da hesaplanmıştır; ama, İzmit'teki bir makinenin nakli suretiyle verimli olabilmesi, maliyetlerin yeterli düzeyde düşürülebilmesi ve rekabet edebilir bir düzeyde üretime geçirilebilmesi açısından yeterli görülmemektedir.

"Fabrikanın modernizasyonunun yapılıp ekonomiye kazandırılması mümkün müdür" diye, soru önergesinde ilave bir soru ifade edilmiştir. Bu da, yine, ilk soruya ilişkin verdiğim açıklamalardan anlaşılmaktadır; ancak, tekrar ifade etmek gerekirse, Türkiye Selüloz ve Kâğıt Fabrikaları AŞ'nin belirlediği rakamlara göre işletmede gerekli olan yatırım ihtiyacı 20 000 000 ABD Dolarıdır. Eğer, komple bir kâğıt fabrikası haline dönüştürülmesi düşünülürse, İzmit İşletmesinden nakledilecek, selüloz üretimini tam kullanamayan makine için yatırım tutarı 10 000 000 ABD Doları olarak belirlenmiştir. Bu yatırımların kamu eliyle yapılması, içinde bulunulan konjonktür ve kamu yatırımları önceliklerinde ekonomik bulunmadığından, Devlet Planlama Teşkilatı tarafından onaylanan yatırım programlarında da yer alamamaktadır. Tesislerin bu gibi yatırımları yapabilecek imkânı bulunmadığından, tesislerin özelleştirilmesi, uzun vadede yaşamasını sağlayacak, yöreye ve ekonomiye önemli katkılar da sağlayabilecektir diye düşünülmektedir ve kesin çözüm olarak, buradaki yatırım kapasitesini, üretim kapasitesini, istihdam kapasitesini genişletebilecek bir perspektif içerisinde buranın özelleştirilmesi gerektiği kanaati hâkimdir.

Diğer bir soru, yine, Afyon Milletvekili Sayın Halil Ünlütepe'nin, Afyon SEKA İşletmesinin özelleştirilmesinin, fabrikada çalışan işçilerin ve geçimini bu fabrikaya bağlamış olan, sayıları yaklaşık 15 000'i bulan bölge halkının durumunda ne gibi etkiler yapacağıyla ilgili sorusudur.

Özelleştirme sonucunda, Afyon İşletmesindeki işçilerin haklarının korunması için, gerek satış şartnamesinde gerekse satış sözleşmesinde, çalışanların kanunî haklarının korunmasına dair maddeler yer almaktadır. Bu doğrultuda, Afyon İşletmesinin satışı durumunda, işçilerin kıdem tazminatları SEKA Genel Müdürlüğü tarafından, ihbar tazminatları ise alıcı tarafından ödenecek, herhangi bir şekilde işini kaybedenler iş kaybı tazminatı almaya hak kazanacaklardır. Ayrıca, işletmenin özelleştirilmesi durumunda personelin bir kısmının alıcı tarafından yeniden istihdam edilmesi de mümkündür. Diğer taraftan, özelleştirilen kuruluştaki işçilere yeni iş imkânı sağlanması konusunda yasal düzenleme yapılması yönündeki çalışmalar tamamlanmıştır. 4046 sayılı Kanunda, özelleştirilen kurumların özelleştirilmesiyle burada çalışanların işsiz kalmasını engellemeye yönelik bir düzenleme yapılmıştır, Bakanlar Kurulunda imzaya açılmıştır, bu imzalar tamamlanmıştır; öyle zannediyorum ki, bu hafta içerisinde, bu kanun değişikliği önerimiz, kanun tasarısı olarak Türkiye Büyük Millet Meclisine gelecektir ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde de kısa süre içerisinde yasalaşmasını beklemekteyiz.

Hazırladığımız bu yeni kanun tasarısına göre, bu kuruluşlarda çalışanların özelleştirme sebebiyle işsiz kalması önlenmektedir. Özelleştirme sonucunda bu kurumda çalışan geçici ve kadrolu işçilerimizin kamuya başvurarak, yeni istihdam imkânı elde etmelerine imkân sağlanacaktır. Yani, bu kuruluşlarda çalışan personel ya özelleştirme sonucunda, yine aynı kurumda çalışmayı tercih edebilecektir ya -nitelikli, vasıflı bir işgücünü ifade edebiliyorsa- daha yüksek bir ücretle iş bulabileceğini düşünüyorsa, başka bir yerde iş arama veya bulma hakkına sahip olacaktır veya "hayır, ben kamuda çalışacağım" diyecektir ve kamunun diğer kesimlerinde kendisine iş gösterilecektir. Yani, özelleştirme sebebiyle hiç kimsenin işsizlik tehdidiyle baş başa kalmayacağı bir düzenleme yapılmıştır. Bu, Türkiye Büyük Millet Meclisi komisyonları ve Genel Kurulunda da tartışmanıza ve oylarınıza açılacaktır, destekleyeceğinizi umut ediyorum.

Diğer taraftan, SEKA Afyon İşletmesi özelleştirilemediği takdirde, Afyon İşletmesinin ürettiği selülozu kullanan işletmelerin de özelleştirme programında bulunması nedeniyle, bir müddet sonra, burada üretilen selüloza ihtiyaç kalmayacaktır. Üretim maliyetinin, sektördeki satış fiyatının yaklaşık 2 katı olduğu gözönüne alındığında, bu üretimin, mevcut durumda sektöre satış imkânı bulunmamaktadır; ancak, özelleştirme sonrasında, işletmede ihtiyaç duyulan iyileştirme yatırımları ile kapasitenin artırılması, üretilen selülozun alıcı tarafından kullanılması, maliyetin düşürülerek pazarda rekabet edebilir hale getirilmesi sonucunda, gerek kamış üreticilerine gerekse yaratılacak ilave hizmet alımlarıyla -nakliye, iaşe, işgücü gibi- yöre halkına katkı sağlayabileceği düşünülmektedir.

Aynı soru önergesinin içerisindeki diğer bir soruda da "özelleştirme halinde, SEKA'ya ait çıraklık okulundan mezun olmuş birkısım personelin uzmanlık alanı dikkate alınarak değerlendirilmesi mümkün olacak mıdır" denilmektedir. SEKA Afyon İşletmesinin özelleştirilmesi durumunda, bu durumun alıcı tarafından dikkate alınarak değerlendirilmesi her zaman mümkündür; ama, belirttiğim gibi, bizim, Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edeceğimiz kanun tasarısıyla, işsizlik riski, tehlikesi tamamıyla bertaraf edilmiş olacaktır.

Yine, aynı soru önergesi içerisindeki bir diğer soruda da "sosyal sonuçları açısından ciddî sakıncalar içermesi nedeniyle, özelleştirme yerine, idarî ve malî özerklik temeline dayalı yeni bir yapılandırmaya gidilebilir mi" denilmekte; yeni ve farklı bir açılım gösteren bir politika önerisinde bulunulmaktadır.

Teşekkür ediyorum.

Türkiye Selüloz ve Kâğıt Fabrikaları AŞ (SEKA), Özelleştirme Yüksek Kurulunun 6.12.1997 tarih ve 97/54 sayılı kararıyla özelleştirme kapsamına, 15.7.1998 tarih ve 98/51 sayılı kararıyla da özelleştirme programına alınmış olup, SEKA Afyon İşletmesinin özelleştirilmesi için yapılan çalışmalar bu karara istinaden gerçekleştirilmektedir. Zarar eden ve yatırım ihtiyacı bulunan işletmenin idarî ve malî açıdan özerk hale getirilmesi, ekonomik faaliyetlerinin devamına yetmeyebilir düşüncesi hâkimdir; ama, tüm özelleştirme kapsamındaki kuruluşlar itibariyle. Bu özerkleştirme temeline dayalı bir yeni yapılandırma modeli; tartışılabilir; ancak, şunu belirtmek isterim ki, kamuoyunda, günümüz itibariyle, özelleştirmeye karşı bir direnç ve karşı fikir, aşağı yukarı kalmamıştır. Aslına bakarsanız, özelleştirme, sadece bir partinin veya iktidar partisinin veya AK Partinin görüşü değildir. Bugün, iktidarda muhalefette hatta Meclis içinde veya Mecliste temsil edilmeyen partilerimizin hemen hemen tamamının görüşü özelleştirmeden yanadır. Tüm parti programlarını incelediğiniz zaman, artık, özelleştirmenin bir parti görüşü, düşüncesi veya bir parti politikası olmaktan da öte, bir devlet politikası haline dönüştüğü görülmektedir. Zaten, ilk kamu işletmelerinin ortaya çıktığı dönemleri incelediğimizde de bunun böyle amaçlandığını görmekteyiz.

Bildiğiniz gibi, Türkiye'de kamu işletmelerinin yaygın bir şekilde kurulması ve sanayide devletçilik anlayışıyla yurdun dört bir tarafında devlet fabrikalarının oluşturulması cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk döneminde başlamıştır ve gerçekleştirilmiştir. Gerçi, cumhuriyet öncesi dönemlerde de devlet eliyle fabrika kurma politikaları vardır. 1860'lı yıllarda devlet eliyle çok sayıda fabrika kurulmuştur. "Sanayide devletçilik" adı altında çok yaygın bir sanayileşme programı devlet eliyle ve devlet fabrikaları yoluyla sürdürülmüştür. Daha sonraki dönemlerde de, bu, devam etmiştir; ama, cumhuriyet öncesi uygulamaları görülen bu politikalar, cumhuriyet sonrasında ve özellikle 1930 ile 1938 arasındaki dönemlerde yaygın bir şekilde uygulanmıştır. Türk ekonomisinde seçkin ve ayrıcalıklı yeri bulunan Etibank, Sümerbank gibi önemli kuruluşlar da bu yıllarda kurulmuştur. Ancak, Atatürk döneminde kurulan bu fabrikaların, bu işletmelerin, kuruluşların kuruluş kanunlarına baktığımızda da ilginç cümlelere rastlamaktayız. Nedir o ilginç cümleler; örneğin, iktisadî devlet teşekkülleriyle ilgili 1928 yılında çıkarılan kanunda, bu fabrikalar devlet eliyle kurulacaktır. Devlet eliyle kurulmasının sebebi ülkemizde yeterli sermaye birikiminin olmayışıdır, özel sektörün yeterli düzeyde gelişmemiş olmasıdır. Türkiye'de özel sektör geliştiği takdirde, yeterli sermaye birikimine ülkemiz ulaştığı takdirde, bu devlet fabrikaları özel sektöre devredilecektir diye hükümler yer almaktadır.

Dolayısıyla, dünyanın özelleştirmeyi tartışmadığı bir dönemde, Almanya'nın Özelleştirme İdaresi Başkanlığı olan TREUHAND'ı tasfiye ettiğini; Batı Avrupa ülkelerinde özelleştirmenin tamamen gündemden kalktığını; Doğu Avrupa ülkelerinin, 1990 sonrasında, dünyaya açılmayla birlikte özelleştirme faaliyetlerine yeni başlamış olmalarına rağmen, özelleştirmede, bizim aldığımız mesafeden çok daha fazla mesafe aldıklarını gördüğümüzde; Asya, Afrika ve diğer dünya ülkelerini incelediğimizde, artık, kamu işletmelerinin özel sektöre devredildiğini gördüğümüzde, bu konuda Türkiye'de geç kalındığını, geçmiş iktidarların konuyu ciddî bir iktidar politikası haline, kararlı bir politika haline dönüştüremediklerini söyleyebiliriz.

AK Parti iktidarı olarak, 58 inci cumhuriyet hükümeti olarak, biz, kararlı bir politika ortaya koyduk; bu kararlı politikanın bir sonucu olarak da, özelleştirmeyi gerçekleştireceğimizi ifade ettik. Onyedi senedir, Türkiye'de, toplam kamu işletmeciliği portföyünü bir bütün olarak dikkate aldığımızda yüzde 8 civarında özelleştirme yapılabilmiştir. Özelleştirme konusunda Türkiye çok yavaş hareket etmiştir; onyedi yıldır, geçmiş iktidarlar bu konuda kararlı tutum sergileyememişlerdir, sosyal engelleri aşacak tedbirleri de ortaya koyamamışlardır. Biz, kararlı bir şekilde, çalışanlar açıkta kalmayacaktır dedik, sosyal tedbirlerin önemli bir kısmıyla ilgili önerimizi hazırladık ve Meclise sunacağız, kararlı bir iradeyi de aynı şekilde ortaya koyacağız ve Türkiye, uluslararası rekabet gücü yüksek bir ekonomik ortamı gerçekleştirebilmek için özelleştirmeye de büyük önem atfedecektir; ancak, uluslararası rekabet gücümüzün yeterli düzeyde olabilmesi için, Türk ekonomisinin başarılı olabilmesi için sadece özelleştirmenin yeterli olmadığını da biliyoruz, diğer tedbirlerin alınması da gereklidir. 58 inci cumhuriyet hükümeti olarak da, kararlı bir şekilde, ülkemizdeki yatırım ortamını iyileştirerek, ekonomimizin rekabet gücünü artırarak ve kaynakların etkin kullanımını engelleyen kamu işletmeciliğini özelleştirmek suretiyle, belli bir periyot içerisinde tasfiye etmek suretiyle Türkiye'yi güçlü bir ekonomik yapıya kavuşturacağız, bu konuda kararlıyız. Sosyal politikalarla ilgili tedbirlerimizi alıyoruz, almaktayız; ama, siyasî irade olarak da bu kararlılığı göstereceğiz.

Uzun yıllardır Türkiye'de, her özelleştirme hadisesinden sonra pek çok tartışma gündeme girmiştir ve özelleştirmenin hızını da bu tartışmalar kesmiştir. Özelleştirme İdaresi Başkanlığı, maalasef, bana bağlanmış olduğu için, her tartışmaya rağmen, belki siyasal olarak yıpranabilirim; ama, bu yıpranmayı da göze alarak kararlı bir özelleştirme programını sürdüreceğimi Yüce Heyetinizin huzurunda da ifade etmek istiyorum.

Diğer iki soru önergesinden biri İzmir Milletvekili Sayın Vezir Akdemir'e, diğeri de yine İzmir Milletvekili Sayın Canan Arıtman'a aittir. İki soru önergesi de, Sayın Genel Başkanımızın yurtdışı gezilerine ilişkindir. Bu konudaki görüşlerimi de ifade etmek istiyorum.

Sorularda büyük ölçüde benzerlik var; ama, Sayın Vezir Akdemir'in sorusuyla başlamak istiyorum. Soruda "AK Parti Genel Başkanının yurtdışı gezileri ve bu gezilerle bağlantılı olarak yapmış olduğu beyanları nasıl değerlendiriyorsunuz ve yaptığı bu yurtdışı gezilerin masrafları nereden karşılanmaktadır" denilmektedir. Sayın Vezir Akdemir soru önergesinde belirttikleri üzere, Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Adalet ve Kalkınma Partisinin Genel Başkanıdır. 2820 sayılı Siyasî Partiler Kanununun 3 üncü maddesi açıktır. Bu maddeye göre, siyasî partiler, Anayasa ve kanunlara uygun olarak; milletvekili ve mahallî idareler seçimleri yoluyla, tüzük ve programlarında belirtilen görüşleri doğrultusunda çalışmalar yapmakta ve açık propagandaları ile millî iradenin oluşmasını sağlamaktadırlar.

Bir ülkede millî iradenin oluşmasında siyaset kurumuna büyük görevler düşmektedir. Siyasetçilerin, genel başkanından milletvekillerine ve tüm mensuplarına varıncaya kadar, parti programları ve tüzüklerindeki görüşler doğrultusunda kamuoyunu yönlendirmeye yönelik olarak yapmış oldukları açıklamalar, bu millî iradenin oluşmasına katkı sağlamaktadır. Yine, demokratik bir devlet ve toplum düzeni içerisinde ülkenin, çağdaş medeniyet seviyesine ulaşması amacını güden ve ülke çapında faaliyet göstermek üzere teşkilatlanan tüzelkişiliğe sahip kuruluşlar olan siyasî partilerin bu işlevleri, genel başkanı başta olmak üzere, yapmış oldukları konuşmalarla, oluşturmuş oldukları politikalarla ortaya çıkmaktadır.

Dolayısıyla, bir siyasî partinin genel başkanının, hatta bir iktidar partisinin genel başkanının, değişik konulara ilişkin olarak, parti programındaki ve tüzüğündeki görüşleri dile getirmesi, konuşması faydalı bir olaydır ve demokratik bir toplum düzeninin, demokratik bir devlet düzeninin gerekleri içerisinde değerlendirilmelidir; aksine, sorgulanmamalıdır diye düşünüyorum.

Diğer taraftan, Türkiye'nin, muasır medeniyet seviyesine ulaşması hedefine yönelik bir adım olarak, uluslararası camianın diğer üyeleriyle ekonomik, sosyal ve kültürel ilişkiler kurulması ve Türkiye'nin Avrupa Birliği bünyesinde yer alması amacıyla Genel Başkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından yapılan yurtdışı gezilerinin ve bu gezilerde parti ve hükümet programımızla uyumlu açıklamalarının da eleştirilecek hiçbir yanı yoktur diye değerlendiriyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Diğer taraftan, "bu yurtdışı gezilerinin finansmanı nereden karşılanmaktadır" denilmektedir. Aslında, finansmanın nereden karşılanacağı açıktır; Siyasî Partiler Kanunu zaten bunu düzenlemiştir. 2820 sayılı Siyasî Partiler Kanununun 61 inci maddesi, bir siyasî partinin yapabileceği harcamaların, giderlerin neler olduğunu belirtmektedir. Siyasî partilerin nerelere harcamalar yapacağı, hangi giderleri yapacağı Siyasî Partiler Kanununun 61 inci maddesinde belirlenmiştir; dolayısıyla, bu yurtdışı gezilerin giderleri, belirttiğim 2820 sayılı Siyasî Partiler Kanununun 61 inci maddesinde belirtilen giderler içerisinde yer alır. Bu giderlerin niye yapıldığı bellidir; zaten kanunen düzenlenmiştir. Bu giderlerin nereden finanse edileceği, bu giderlerin hangi kaynaktan yapılacak harcamalarla karşılanacağı da yine 2820 sayılı Siyasî Partiler Kanununun 70 inci maddesinde düzenlenmiştir. Bu 70 inci maddedeki düzenlemeye uygun olarak AK Partinin gelir kaynakları bellidir ve şeffaftır. Türkiye'de ilk defa bir siyasî parti, programında parti gelirlerinin ve giderlerinin şeffaf olacağını açıklamıştır ve parti programımızdaki bu ifadeler doğrultusunda, ilk kurulduğumuz günden itibaren, AK Parti, belli periyotlar içerisinde -önceleri üçer aylık periyotlar halindeydi, şimdi birer aylık periyotlar halinde- internet sitelerinde gelirlerini, giderlerini açıkça kamuoyuna duyurmaktadır. Yine, zaman zaman Genel Başkanımızın yaptığı basın toplantılarında da, AK Partinin dönemsel olarak ne kadar gelir elde ettiği, ne kadar gider yaptığı kamuoyuna duyurulmaktadır. Bu açık ve şeffaf politikanın, Türkiye'de siyaset yapacağını ifade eden bütün siyasî partilerin politikası olması gerektiği kanaatindeyim. Zaten, Siyasî Partiler Kanununda, parti finansmanının, seçim harcamalarının şeffaf olmasına yönelik, belli usuller, esaslar dairesinde yapılmasına yönelik olarak düzenlemeler yapacağımızı da seçim beyannamemizde ifade ettik, parti programımızda ifade ettik. Buna yönelik çalışmalar tamamlanmaktadır ve bu konudaki değişiklikler de bu Meclisin gündemine gelecektir.

Ben, umut ediyorum ki, Değerli Milletvekilimiz Vezir Akdemir de böyle bir şeffaf siyaset anlayışından yana olduğu için bu soru önergesini tevcih etmişlerdir ve Genel Kurulda bu konular tartışılırken, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu da, AK Parti Grubu da topyekûn buna destek vereceklerdir ve ittifak halinde bu şeffaflık burada sağlanacaktır diye düşünüyorum.

Diğer soru önergesi...

MEHMET SEVİGEN (İstanbul)- Hazine parası mıdır Sayın Bakan?..

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla)- Siyasî Partiler Kanununun 70 inci maddesini okuduğunuz zaman görürsünüz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Ayrıntısını merak ediyorsanız bulabilirsiniz. Zaten, gelir kaynaklarımızın ne olduğu, bizim internet sitesinde yayımlanan bilançolarımızda, dönem hesaplarında görülmektedir.

TUNCAY ERCENK (Antalya)- Şeffaf olduğu için sordu!..

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla)- Şeffaftır evet...

TUNCAY ERCENK (Antalya)- Çok aydınlattınız teşekkür ederim.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla)- Ben de teşekkür ediyorum sayın milletvekilim, sağ olun.

İzmir Milletvekilimiz Sayın Canan Arıtman'ın sorusu benzer niteliktedir; bir ilave var...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla)- "Sayın Genel Başkanınızın en son gittiği Çin gezisine oğlu Necmettin Bilal Erdoğan'ı da beraberinde götürdüğünü basından öğrendik; bunun masrafları nereden karşılanmıştır" denilmektedir. Gayet açıktır; Sayın Genel Başkanımızın başta Avrupa Birliği ülkeleri, daha sonra Rusya Federasyonu ve Çin dahil olmak üzere yapmış olduğu bu gezilere kalabalık heyetler katılmıştır, özel sektörden, kamu kesiminden görevliler katılmıştır. Bu seyahatler sırasında Sayın Genel Başkanımız ile Adalet ve Kalkınma Partisini temsilen görevlendirilen parti yetkililerinin giderleri parti bütçesinden karşılanmış olup onun dışındaki kişilerin masrafları tamamen özel masraf niteliğindedir ve bu özel masraflar -Sayın Necmettin Bilal dahil- kendileri tarafından karşılanmıştır. Bunu da bilgilerinize arz ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Bakanım, 39 uncu sıradaki son soruyu da, lütfen, cevaplandırırsanız.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Peki, Sayın Başkanım.

Ben, önce Manisa Milletvekili Sayın Hasan Ören Beye teşekkür ediyorum. Daha önce, ziyaretleriyle bağlantılı olarak, vermiş olduğu soru önergeleri çerçevesinde görüşmelerimiz olmuştu, bir kısmını bu sebeple çekmişlerdi.

39 uncu sıradaki soru ise, Tekelle ilgili bir sorudur ve bu soruda "sözleşmesiz olarak üretilen ve üreticinin elinde kalan tütünler ne olacaktır" denilmektedir. 3.1.2002 tarihli ve 4733 sayılı Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol İşletmeleri Genel Müdürlüğünün Yeniden Yapılandırılması İle Tütün ve Tütün Mamullerinin Üretimine, İç ve Dışalım ve Satımına 4046 sayılı Kanunda ve 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun uyarınca, ülkemizdeki tütün iç ve dışalımı ve satımı konuları yeniden düzenlenmiştir. Dolayısıyla, aşağı yukarı onüç ay önce, 2002 yılının ocak ayının başında yapılan bir yasal düzenlemeyle tütün iç ve dışalımı ve satımı konuları yeniden düzenlenmiş bulunmaktadır. Söz konusu Kanunun 6 ncı maddesi uyarınca, üretici tütünlerinin yazılı sözleşme esası veya açık artırma yöntemiyle alınıp satılması uygulamasına geçilmiştir. 2002 yılında, bu çerçevede 284 016 ekici ile Tekel, 102 979 ekici ile tüccar yazılı sözleşme yapmışlardır ve işlemler bu yazılı sözleşmeler çerçevesinde yürümektedir. Toplam 149 000 ton tütünün alımına da şubat ayı içerisinde başlanmış bulunmaktadır.

Yazılı sözleşme yapmadan tütün üretiminde bulunan tütün üreticileri, 4733 sayılı Kanun uyarınca, tütünlerini açık artırma yöntemiyle satışa sunacak olup, açık artırma yöntemine ilişkin usul ve esaslar aynı kanunun 2 nci maddesine göre oluşturulan Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkollü İçkiler Piyasası Düzenleme Kurulu ve Kurumu tarafından belirlenip uygulamaya konulacaktır.

Bu çerçevede, bu soru önergesi içerisindeki diğer bir soruda "Tekel'in bu tütünleri alması için bir çalışma yapılmış mıdır" denilmektedir. Tekel Genel Müdürlüğü tarafından, sigara fabrikalarında kullanılmak üzere 56 800 ton tütünün alımı için 284 016 ekiciyle yazılı sözleşme yapılmıştır.

Yukarıda açıklandığı üzere, sözleşmesi olmadan tütün üretimi yapan üreticiler, tütünlerini açık artırma merkezlerine getireceklerdir. Tekel Genel Müdürlüğünün ihtiyacı olan tütün menşelerinin tamamının, ilk belirlemelere göre, yazılı sözleşme yapılan üreticilerden karşılanacağı tespit edilmiştir. İhtiyaç fazlası olması halinde, belirtildiği gibi, sözleşme yapılmayan üreticilerin tütünleri de alınabilecektir.

Bu uzun cevaplandırma sürecinden sonra, ben, soruyu soran arkadaşlarımıza, konulara ilgi duyup dinleyen değerli milletvekillerimize teşekkürlerimi sunuyorum.

Sağ olun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Şener, teşekkür ediyorum.

Sözlü soru önergesi sahibi sayın milletvekillerinden söz isteyenlere, yerlerinden söz hakkı vereceğim.

Efendim, Sayın Bakanın konuşmasıyla ilgili olarak elektronik sisteme girerek söz talebinde bulunan arkadaşlarımızın isimlerini okuyorum: Sayın Ören, Sayın Akdemir, Sayın Arıtman, Sayın Ünlütepe.

Buyurun Sayın Ören.

HASAN ÖREN (Manisa) - Sayın Başkan, Sayın Bakanıma, 2 nci sırada olan, Türk Ticaret Bankasıyla ilgili iki sorum olacak.

Biliyorsunuz, Türk Ticaret Bankası, geçmiş dönemlerde, Cumhuriyet Halk Partisinin çok üzerinde konuştuğu bir banka. 55 inci hükümet döneminde, Alaattin Çakıcılar, Korkmaz Yiğitler, Kamuran Çörtüklerle bu bankanın içerisi bir hayli boşaltılmıştı. Tabiî, bu boşaltılmada, bu 7 500 emeklinin ve 7 500 emekliye bağlı 50 000 kişinin hiçbir suçu ve günahı da yoktu; ama, ne yazık ki, bugüne geldik, bugün, bu ceremeyi bu arkadaşlarımız çekiyor.

"Emekli maaşlarının ödenebilmesi için bankanın devletten herhangi bir yardım almasına gerek yoktur" deniliyor. Bankanın 14.8.2002 tarihli bilançosunda, vakfa ödenmek üzere aktüer açık borcu olarak 240 trilyon lira karşılık ayrılmış durumda. AKP iktidarı, 363 milletvekiliyle, güçlü bir şekilde Parlamentoya geldi. Birinci sorum şu: BDDK'yla görüşülüp, bu konuda, bu 240 trilyon liranın banka yönetimine verilerek, emeklilerin mağduriyeti önlenebilir mi?

İkincisi, Sayın Bakanımız, sandığın, genel kurul yaparsa, SSK'ya geçeceğini söyledi. Ola ki, Emekli Sandığı 1 Martta genel kurulunu yaptı ve kendisini feshetti; 2 Mart günü SSK'lı vatandaşlarımızın haklarından yararlanacaklar mı; yoksa, 1 Martta yapılan bu kongreden sonra, aradan aylar ve yıllar geçecek, bu emekliler, yine, mağdur olacaklar mı?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Ören, teşekkür ediyorum.

Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) - Teşekkür ediyorum.

Gerçekten, Türk Ticaret Bankası, öteden beri, kamuoyunun ve siyasetin gündeminde kalmış bir bankadır, daha sonra Fona devredilmiştir ve sonunda da tasfiye kararı alınmıştır.

Özellikle bankacılık sektörü üzerinde siyasetin geçmişteki olumsuz görüntülerini ortadan kaldırmak maksadıyla Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Üst Kurulu kurulmuştur. Bankalarla ilgili olarak yapılacak düzenlemelerin, bankalara yönelik olarak yapılacak denetlemelerin siyasetin etkisinden arındırılması gerektiği düşünülmüştür. Bu düşünceler çerçevesinde, bağımsız bir kurul olarak BDDK kurulmuştur.

BDDK'nın kurulmasından sonra, bu konularda düzenleme yapma yetkisi bu Kurula aittir. Bankaları belli kriterler içerisinde denetleyen, sektörün gelişimini izleyen de, aynı şekilde, BDDK'dır. BDDK, bağımsız bir kuruldur ve mümkün olduğunca demeyeyim, hatta, mutlak anlamda, siyasetin etkisinden bağımsız olarak çalışma imkânına ne kadar sahipse, o kadar etkili olabileceği düşünülmektedir.

Dolayısıyla, Türk Ticaret Bankasıyla ve burada çalışanlarla bağlantılı sorunlar ve gelişmeler, doğrudan doğruya BDDK'nın vereceği kararlar çerçevesinde değerlendirilebilecek bir husustur.

Burada, değerli milletvekilimizin belirlemiş olduğu 240 trilyon lirayı, soru önergesini cevaplandırırken ifade ettim. Ben, bu soru önergesiyle ilgili cevabı oluştururken ilgili Kuruldan bilgi aldım, ona istinaden söylüyorum. Evet, 240 trilyon lira, bankanın bilançosunun aktifinde karşılık olarak yer almaktadır; ancak, karşılık olarak yer alan bu paranın sandığa devredilmesi sağlanırsa sandık ayakta kalabilir, varlığını sürdürebilir, başka bir işleme ihtiyaç olmaz diye düşünebilmenin de mümkün olduğu gibi bir kanaat içerisinde değilim; çünkü, bu karşılığın kaynağı bilançoda yok. Bu 240 trilyon liralık karşılığın bilançoda, aktifteki karşılığı zarardır; yani, kasada veya hesapta veya gayrimenkul şeklinde karşılığı olan, kaynağı olan bir karşılık değildir bu 240 trilyon lira. Sorun zaten buradan çıkmaktadır. Sayın BDDK Başkanının verdiği bilgiye göre de, eğer, sandık, tasfiye kararı alırsa, genel kurul da SSK'ya devredilmeyle ilgili bir karar alırsa, emeklilik işlemlerinin SSK'ya devredilecek ve sorun tamamen çözülecek, o süre içerisinde meydana gelen emeklilik kesintileri, bu emeklilerin kesintileriyle ilgili birikimlerin de, biriken meblağların da BDDK tarafından SSK'ya yatırılacaktır.

Bilgilerinize arz ediyorum.

BAŞKAN - Soru cevaplandırılmıştır.

Afyon Milletvekilimiz Sayın Halil Ünlütepe; buyurun efendim.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyon) - Öncelikle, açıklamalarından dolayı Sayın Bakana teşekkür ediyorum.

Benim sormak istediğimi üç şey var.

İlk olarak, işletmenin satışından beklenen gelirin ne olduğunu sormuştum. Arz ve talep kuralına göre, satan kişi ne beklediğini bilebilmelidir. Niçin bunu sordum? Sayın Bakanın da açıkladığı gibi, onyedi yıldır özelleştirmelerden elde ettiğimiz gelir yanılmıyorsam 9 500 000 000 dolar. Özelleştirmeler için yapılan masrafların toplamı da 9 500 000 000 dolar. Dünyanın neresinde görülmüştür bu tür bir özelleştirme?! Birileri kapının dışına itilirken, emekçiler kapının dışına itilirken, belirli bir grup korunarak, sat-kurtul sevdasıyla gidileceği endişesiyle, işletmenin satışından beklenen gelirin ne olduğunu sormuştum; ona yanıt alamadım.

İkinci sorum: Fabrikanın modernizasyonunun yapılıp ekonomiye kazandırılması mümkün müdür? Sayın Bakanın açıklamalarından yanlış anlamadıysam, yatırımda modernizasyon için, öncelikle 20 000 000 dolarlık bir yatırım gerekmektedir. Ben, Türkiye'nin bir ekonomik kriz içerisinde olduğunu biliyorum, iç ve dışborç krizi içerisinde olduğumuzu biliyorum. Üretimin devamlılığı için ve orada çalışan işçilerin, 15 000'e yakın ailenin beslendiği de göz önüne alınırsa, hükümet, kayıtdışını teşvik ederek, vergi ödemeyenleri affederek, dürüst, namuslu ve gününde vergisini ödeyen vatandaşları cezalandırarak, mevcut kamu mallarını satarak borçlarını azaltma yöntemini niçin tercih ediyor?

Üçüncü sorum da, özelleştirmeye karşı olup olmama olayı değildi, orada önemli olan, bunun altyapısının oluşturularak, emeklerinin değerleri korunarak bir özelleştirmenin yönlendirilmesiydi. Gerçi, Sayın Bakanın açıklamalarından, yeni bir yasa taslağının önümüzdeki günlerde Meclis gündemine geleceğini duymak beni çok mutlu etti; ama, Türkiye'de bir gerçek var ki, onyedi yıldır, özelleştirilen fabrikalarda işçiler işlerinden kovulmuşlardır, ekmeklerinden olmuşlardır, bu özelleştirmeler, yeniden, işsizlik boyutlarını çığ gibi büyütecektir. Bu konularda açıklama yapılabilirse sevinirim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Ünlütepe, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, buyurun.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) - Ben de teşekkür ediyorum.

Şimdi, bu özelleştirme sebebiyle, ne kadar gelir elde edilebileceğinin, alt ve üst sınırlar itibariyle, konuşulması dahi sağlıklı değildir; çünkü, şu anda bu ihale işlemleri devam etmektedir. İhale işlemlerinden önce, bildiğiniz gibi, bir değer tespit komisyonu oluşmakta -4046 sayılı Kanunda kimlerden oluşacağı bellidir- bu çerçevede değer tespitleri yapılmaktadır. Daha sonra ihale komisyonu oluşmaktadır, ihale komisyonunun kimlerden oluşacağı da aynı şekilde kanunda belirtilmiştir ve verilen teklifler açılmakta, daha sonra da görüşmeler yapılmaktadır.

Bu, SEKA Afyon İşletmesiyle ilgili işlemler 58 inci cumhuriyet hükümetinin kuruluşundan önce başlamıştır, ihale ilanları da o zaman verilmiştir, teklifler ona göre alınmıştır. Tekliflerin açılışı ve işleme başlayışı daha sonra olmuştur; ancak, açık bir şey söylemek gerekirse, şunu ifade edebilirim: Bu işletmeye kimlerin teklif verdiğini, kimin ne kadar teklif verdiğini henüz ben de bilmiyorum; çünkü, sormadım. Teklif sahipleri kimlerdir ve ne verdiler demedim. Hiçbir ihalede de, neticeleninceye kadar, ilgili komisyonlar işlemlerini tamamlayıp Özelleştirme Yüksek Kuruluna gönderinceye kadar hiçbir bilgi de istemem ve almam prensip olarak. Henüz süreci tamamlanmış bir özelleştirme yok. Nasıl olsa, verilen teklifler ve ihale komisyonunun sağladığı kesinleşme bir tutanakla Özelleştirme Yüksek Kuruluna gelecek. Orada, verilen teklifler ve yatırımcılar değerlendirilirken her türlü bilgi zaten istenecektir. Dolayısıyla, bu SEKA Afyon İşletmesiyle ilgili olarak, şu safhada, sayın milletvekilimizin sorduğu sorular çerçevesindeki bilgiler doğrudan doğruya benim de talep ettiğim bilgiler dahi değildir. Talep etmeyi de zaten sakıncalı gördüğüm için henüz ben de bekliyorum.

Alt sınır, üst sınır nedir, ne olabilir, onu göreceğiz. Geldiği zaman herhalde daha sağlıklı bir değerlendirme yapılabilir; ama, şuna katılıyorum: Özelleştirme sebebiyle yıllardır, onyedi yıldır büyük gayretler sarf ediliyor. Kararlı bir siyasî irade ortaya konulmamış gözükse de, gelir-gider hesaplarına baktığımız zaman, zaman zaman özelleştirme gelirinden daha fazla gider yapıldığı dönemlere de rastlıyoruz; ama, toplam itibariyle rakamlara baktığımızda, buradan fazla bir gelir geldiğini söyleyebilmek de mümkün değil; gelirler giderleri tamamen karşılıyor gibi bir tablo var. Bu, sürekli olarak, özelleştirmeyi niçin yapıyoruz sorusunu gündeme getiriyor; ama, dünyanın değişik ülkelerinde de üste para vererek özelleştirme yapanlar var. Örneğin, Almanya'da çok fazla paralar harcamak suretiyle özelleştirme tamamlanmıştır.

Özelleştirmede önplanda tutulması gereken nokta, ekonominin rasyonelleşmesi olmalıdır, ekonomimizin bütünü içerisinde kaynak israfının olmayacağı bir yapılanmayı sağlayabilmek olmalıdır diye düşünüyorum; ama, her ne pahasına olursa olsun devletin neyi var neyi yok satalım, bunları borçlara karşılık gösterelim, devletin borçlanma serüvenini bununla devam ettirelim diye bir anlayış varsa, bu anlayış da tamamıyla yanlıştır; ona da katılıyorum.

Diğer taraftan, özelleştirmeyle ortaya çıkacak işsizlik sorununu çözeceğimizi belirttim; ama, sayın milletvekilimin, yani, özelleştirmeye bağlı olarak, kamu mallarını satarak, devletin, borçlarını ödemeye mi yöneldiği veya birtakım vergileri affederek mi sıkıntıları aşmaya çalıştığı gibi yaklaşımlarına -biraz konumuzu da aşıyor- katılmadığımı, sadece ifade etmekle yetineceğim.

BAŞKAN - Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.

Sayın Vezir Akdemir...

VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 24 üncü sıradaki sorum Sayın Başbakana idi; Sayın Başbakanın yerine Sayın Bakan cevaplandırdığı için kendisine teşekkür ediyorum.

Sorumu, bir daha okumak istiyorum.

AKP Genel Başkanı Sayın Tayyip Erdoğan, 3 Kasım seçim öncesi ve sonrası, hiçbir yetkisi olmadığı halde sık sık yurtdışı gezisi yapmakta ve Türkiye'nin politikasıyla çelişen açıklamalar yapmaktadır.

Sorularım şunlardır:

1-AKP Genel Başkanının bu davranışını nasıl karşılıyorsunuz? Yaptığı açıklamalar, Başbakan olarak sizi ve hükümetinizi bağlıyor mu?

2-Yaptığı bu yurtdışı gezilerin masrafları nereden karşılanmaktadır?

Sayın Bakan kısa da olsa soruma cevap verdiği için kendisine teşekkür ediyorum; ama, Sayın Bakan, bazı şeyleri o kadar çok güzel ifade etti ki "gerçekten, hukukun üstünlüğünü savunan, insanlığı seven, topluma saygılı olan, şeffaflığı ilke edinen, özürlü insanlarını ve toplumunu seven bir genel başkan, Yüce Meclisimize yakışır bir genel başkan" ifadesini kullandı; kendisine de teşekkür ediyorum; ama, ben bu sorumun cevabını yaklaşık iki üç hafta önce basından almıştım. (AK Parti sıralarından "Niye soruyorsun öyleyse" sesleri)

BAŞKAN - Lütfen...

VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Şimdi, tıpta şizofrenlik bir hastalıktır; toplumumuzda bu tür hastalığı taşıyan vatandaşlarımız var.

FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan, İçtüzükte böyle bir usul yok. Sayın milletvekilimiz soruyu tevcih etmişlerdir; Sayın Bakanımız cevabını vermişlerdir.

VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Hayır efendim.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya)  - Şu  anda yorum yapıyor!

FARUK ÇELİK (Bursa) - Yani, eğer, bir açıklama talebi varsa, kısa bir açıklama yapabilir, ama, yani...

HALUK KOÇ (Samsun) - Kısa bir açıklama yapıyor Sayın Çelik; İçtüzükteki yetkisini kullanıyor arkadaşımız.

BAŞKAN - Sayın Başkanım, buyurun; konuşmacı...

VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Ben sorumu tamamlamak istiyorum... Açıklık getirmek istiyorum...

BAŞKAN - Sayın Akdemir, lütfen, toparlar mısınız sözlerinizi.

VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Ben de, gerçekten, bu Yüce Meclisin layık olduğu bir genel başkanı tarif etmek istiyorum; ben de onu tarif etmek istiyorum. Hepimize gereklidir, demokrasi hepimize gereklidir, özgürlükler hepimiz içindir, hukuk hepimiz içindir, şeffaflık hepimiz içindir; o nedenle, şeffaf olmalıyız.

Sorumun cevabını basından aldım ben... (AK Parti sıralarından "Niye soruyorsun öyleyse" sesleri) Bu tür sorular yöneltildiği zaman, Mecliste...

BAŞKAN - Sayın Akdemir, lütfen, soru önergesiyle sınırlı kalırsanız...

Ben, size teşekkür ediyorum, sağ olun.

VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Ben teşekkür ediyorum.

Sorumu tamamlıyorum.

MEHMET ERGUN DAĞCIOĞLU (Tokat)  - Sorunun cevabını aldıysan, sormana gerek yok.

BAŞKAN - Lütfen...

VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Sorumu tamamlıyorum.

BAŞKAN - Sayın Akdemir, teşekkür ediyorum.

VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Ama, ben sorumu tamamlamadım.

BAŞKAN - Sayın Bakan, buyurun efendim.

VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Ben sorumu tamamlamadım... Mikrofon özgürlüğü dahi yok!..

BAŞKAN - Sayın Akdemir, teşekkür ediyorum. Lütfen...

Sayın Bakan, buyurun.

VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Sayın Başkan, sorumu tamamlamadım.

BAŞKAN - Efendim, soru tamamlanmıştır.

Sayın Bakan, buyurun.

VEZİR AKDEMİR (İzmir) - İçtüzüğe uygun değil... İşte özgürlüklerin ne olduğu burada da belli oluyor!.. Özgürlükleri savunacaksınız...

BAŞKAN - Sayın Akdemir, teşekkür ediyorum.

VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Mikrofon özgürlüğü dahi yoktur Sayın Başkanım!.. Mikrofon özgürlüğü olmayan yerde özgürlükleri savunamazsınız...

BAŞKAN - Sayın Bakan, Sayın Arıtman'ın sorusu da aynı şekilde, isterseniz onu da dinleyelim.

VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Sayın Başkan, sorum bitmedi, mikrofonu açar mısınız?!.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Akdemir.

VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Mikrofon özgürlüğü bile yok!..

BAŞKAN - Buyurun Sayın Arıtman. (Gürültüler)

CANAN ARITMAN (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, milletvekilimizi dinleyin.

Sayın Arıtman, buyurun efendim.

CANAN ARITMAN (İzmir) - Sayın AKP'li milletvekilleri, lütfen, sorularımızı alınganlıkla karşılamayınız efendim. Hepimiz, burada, milletin vekili sıfatıyla bu soruları soruyoruz.

Değerli arkadaşlarım, değerli milletvekilleri; halkımız, milletimiz bazı konulardan rahatsız. Biz, onların vekili olarak bu soruları buraya getiriyoruz. Bakın, millet rahatsız. Sayın Genel Başkanınızın, devlet adına hiçbir yetkisi, görevi ve sorumluluğu olmadığı halde, yurt dışında bazı devlet yetkilileriyle, yabancı devlet adamlarıyla görüşüp, ülkemiz adına, millet adına, devlet adına bazı sözler verdiğinden endişe etmektedir toplum.

MEHMET SEKMEN (İstanbul) - Orada mıydınız?!.

CANAN ARITMAN (İzmir) - İşte, bakın, Amerika Devlet Başkanı Sayın Bush'la görüşmesinden on saat önce, Amerika'da bir otelde, Amerika'nın Savunma Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığının en önde gelen kişileriyle saatlerce süren konuşmada...

MEHMET ERGUN DAĞCIOĞLU (Tokat) - İftihar edin hanımefendi.

CANAN ARITMAN (İzmir) - ... bu devlet adına, bu millet adına ne gibi sözler verildiğini merak ediyoruz. Çünkü, orada devlet adına hiçbir yetkili yoktu; Dışişlerinden bir yetkili yoktu, elçilik görevlimiz yoktu ve o görüşmelerin hiçbir tutanağı olmamıştı. Milletimiz bundan rahatsızdır. Endişelerimiz bu noktadadır.

BAŞKAN - Sayın Arıtman, lütfen, sorularınızı Sayın Bakana yöneltirseniz memnun olurum.

CANAN ARITMAN (İzmir) - Genel Başkanınız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın yetki, görev ve sorumluluğu olmadığı halde çok sayıda yurtdışı gezisi var. İşte, Davos'ta renkli lale devri geceleri oluyor... Tamam, gözümüz falan yok. Sayın Recep Taypip Erdoğan kendi adına veya AKP adına istediği kadar gezi yapabilir; ama, milletimiz soruyor, bunların parası benim cebimden mi ödeniyor, benim ödediğim vergilerden mi ödeniyor? (AK Parti sıralarından gürültüler)

Kusura bakmayınız, benim soru önergemde bu soru da vardı ve lütfen alınganlık göstermeyiniz. (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Lütfen, konuşmacıyı dinleyiniz.

NAİL KAMACI (Antalya) - Millet adına soruyoruz parası nereden geliyor diye, niye rahatsız oluyorsunuz?

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, müdahale etmeyiniz. (CHP sıralarından gürültüler)

CANAN ARITMAN (İzmir) - Efendim, bakın, Genel Başkanınızın oğluyla ilgili sormak durumunda kaldık. Millet soruyor. (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Lütfen!.. (Gürültüler)

Sayın milletvekilleri, lütfen, hatibi dinleyiniz.

CANAN ARITMAN (İzmir) - Çünkü, bakın, Genel Başkanınız, çocuklarının eğitimi için başkalarından burs almak durumunda kaldığı için Çin gezilerinde şahsî bir ödeme yapabileceğini zannetmedik. Onun için, özür dileriz, millet adına bu soruyu da sorduk.

Ben, şimdi Sayın Bakanıma sormak istiyorum; çünkü, sorumun özü buydu ve cevabını alamadım: Devlet adına bir ödeme yapılmış mıdır, devletin kasasından milletin bir kuruşu çıkmış mıdır, örtülü ödenekten bir ödeme yapılmış mıdır? Sorum budur, bunun net cevabını istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Arıtman, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, buyurun efendim.

HASAN ÖREN (Manisa) - Sayın Başkanım, müsaade buyurursanız benim de soru önergem vardı, ben de sorularımı sorayım hepsine birden cevap verirler.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Bu iki konu aynı, sizinki farklı yalnız.

BAŞKAN - Efendim, lütfen, sırasıyla bütün milletvekili arkadaşlarıma söz hakkı verdim.

Sayın Bakan, buyurun efendim, lütfen cevaplayınız.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Ben, sayın milletvekillerine teşekkür ediyorum; ancak, şu cümleyle başlamak istiyorum net ve anlaşılır olsun diye: Sayın Genel Başkanımızın katılmış olduğu bu yurtdışı gezilerinin masrafı, giderleri parti bütçesinden karşılanmıştır -soru önergesine verdiğim cevap çerçevesindeki kısmı- ve bu giderlere ilişkin olarak hiçbir kamu kuruluşunun bütçesinden veya ödenek faslından hiçbir şey ödenmemiştir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Yani, net, açık, yapılan giderler tamamıyla, katılanların konumuna göre ya kendi özel bütçelerinden karşılanmıştır veya -parti, partiyi temsil edenlerin giderleri de- parti bütçesinden karşılanmıştır.

Diğer taraftan, ben, bu vesileyle şunu ifade etmek istiyorum: Zaman zaman insanlar farklı kelimeler kullanabilirler, farklı şeyleri söylediklerini düşünebilirler; ama, birbirinden farklı şeyleri söylediğini zannederken bile, bazen, görürüz ki, ortak kaygılar dile getirilir. Aslında, bu konu etrafında, Sayın Akdemir ile Sayın Arıtman'ın yaklaşım tarzıyla diğer milletvekillerimizin yaklaşım tarzında farklılıklar yok. Hepimiz siyasetin şeffaf olmasını istiyoruz, siyasetin belli kurallar içerisinde yürümesini bekliyoruz. Hukuk devleti ilkeleri dairesinde, tüm kurulların, kurumların, kanunların, Anayasanın kendilerine vermiş olduğu yetkiler ve sorumluluklar çerçevesinde hareket etmesini istiyoruz. Bu ortak kaygımızın bir somut alanına dökülmesi şeklinde ifade edilen soru önergelerinde de, ben, vurguyu bu genel kaygılarınıza yönelttim cevaplandırırken. Burada, Mecliste, farklı düşünen kimse olduğunu zannetmiyorum. Elbette, siyasetin masrafları, harcamaları, gelirleri, giderleri şeffaf olmalıdır; elbette, hukuk devleti ilkesine herkes uymalıdır. Bizi bu Mecliste var kılan şey, nokta, zaten, hukuk devleti ilkesine duyduğumuz inançtır. Keyfîlik demokrasilerde olamaz, hukuk devletinde olamaz ve herkesin yetkisi bellidir, sorumluluğu bellidir.

Bu çerçeve içerisinde değerlendirecek olursak, soru önergelerindeki "yetkisi olmadığı halde bazı uluslararası toplantılarda bulunmuştur" gibi ifadelere katılamadığımı ifade edeceğim. Siyasî partilerin ne olduğu, hangi işlevlere sahip bulunduğu, hangi organlardan meydana geldiği, Anayasada, Siyasî Partiler Kanununda ve diğer kanunlarda belirlenmiştir.

Bu yurtdışı seyahatler de, Anayasa ve yasalara uygundur. İktidardaki bir partinin genel başkanının, elbette, dış seyahatler yapması, dış seyahatlerde görüşmeler yapması doğaldır, hukuka uygundur, hukuk zeminine uygundur, hukukun çerçevesine ve sınırlarına  uygundur. Ancak, burada şunu hassasiyetle belirtmem gerekir ki, Türkiye'de, ülkemizi bağlayan kararların hangi organlarda, ne şekilde alınacağı da bellidir. Türkiye, bir hukuk devletidir ve bu hukuk devleti kavramı içerisinde de, herkesin her konuda yetkili olduğunu düşünebilmek mümkün değildir. Nitekim, Türkiye'nin dışpolitikayla ilgili karar alması gereken noktalar vardır; içpolitikayla ilgili kararlar değişik organlarda alınmaktadır; ama, her kararın hangi organda alınacağı, neticeye bağlanacağı da Anayasada veya yasalarda belirlenmiştir. Örneğin, Irak olayları üzerinde, yurtdışına asker gönderme veya asker kabul etme gibi bir konunun, Anayasamızda açıkça belirtildiği gibi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yetkisinde olduğu, hepimizin bildiği bir konudur. Bir başka noktada, bir başka mercide, bir başka makamın, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına böylesi bir konuda karar alması mümkün değildir.

Dolayısıyla, temaslar ayrı şeydir, kararlar ayrı şeydir. Dış seyahatleri, birtakım kararların alındığı, bağlandığı yerler gibi algılamak, bana kalırsa, çok sağlıklı değildir. Elbette milletvekillerimiz de dış seyahatlere gitmektedirler, dış görüşmelerde bulunmaktadırlar; Meclisin ilgili komisyonları var, bu komisyonlar da dış seyahatlerde bulunmaktadır; burada, değişik yabancı yetkililerle özel veya genel temaslarda bulunmaktadırlar, görüşmeler yapmaktadırlar; ama, bu milletvekillerimizin yapmış olduğu görüşmeleri, temasları bir karar gibi nitelemek kimsenin de hatırına gelmemektedir. Türkiye adına, dışpolitikamız adına veya içpolitikamız adına bir yerlerde kararlar alınacaksa, bu yerlerin nereler olduğu, kararı kimlerin alabileceği yasalarımızda, Anayasamızda zaten belli olduğuna göre, bu noktada bir tereddüte düşmenin doğru olduğu, sağlıklı olduğu kanaatinde değilim. Bunu, özellikle belirtmek istiyorum ve teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, sözlü soru önergeleri cevaplandırılmıştır.

Gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmına geçiyoruz.

Bu kısmın 1 inci sırasında yer alan, Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya ve 42 milletvekilinin, trafik kazalarına karışan belli bir marka yolcu otobüslerinin teknik kusurları olduğu ve firmanın mahkeme kararlarına müdahale ettiği iddialarının araştırılması amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi ile konuları aynı olması nedeniyle, gündemin 7 nci sırasında yer alan, Konya Milletvekili Atilla Kart ve 57 milletvekilinin, Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerinin öngörüşmeleri birlikte yapılacaktır.

Öngörüşmelerin birlikte yapılmasına ilişkin,  Konya Milletvekili Atilla Kart'ın  önergesi de vardır.

V. - GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS ARAŞTIRMASI VE

MECLİS SORUŞTURMASI

A) ÖNGÖRÜŞMELER

1. - Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya ve 42 milletvekilinin, trafik kazalarına karışan belli bir marka yolcu otobüslerinin teknik kusurları olduğu ve firmanın mahkeme kararlarına müdahale ettiği iddialarının araştırılması amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/7)

2- Konya Milletvekili Atilla Kart ve 57 milletvekilinin, belli marka yolcu otobüslerinin teknik kusurları olduğu ve Konya Karapınar'daki trafik kazası sonrası süreçteki nüfuz suiistimali iddialarının araştırılması amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/14)

BAŞKAN - Hükümet?.. Burada.

İçtüzüğümüze göre, Meclis araştırması açılıp açılmaması hususunda, sırasıyla, hükümete, siyasî parti gruplarına ve önergelerdeki birinci imza sahiplerine veya onların göstereceği bir diğer imza sahibine söz verilecektir.

Konuşma süreleri, hükümet ve gruplar için 20'şer dakika, önerge sahipleri için 10'ar dakikadır.

İlk söz, Hükümet adına Sanayi ve Ticaret Bakanı Sayın Ali Coşkun'un.

Buyurun Sayın Coşkun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (İstanbul) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; verilen Meclis araştırması önergesiyle ilgili olarak, Bakanlığımın görüşlerini bildirmek üzere, huzurunuza çıkmış bulunuyorum; bu vesileyle, şahsım ve Bakanlığım adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Konya İli Karapınar İlçesi yakınlarında 24.10.1997 günü meydana gelen trafik kazası konusunda Bakanlığımız dışındaki aşamalar ile Bakanlığımızca yapılan çalışmalar aşağıda arz edilmektedir.

Bakanlığımız dışındaki aşamalar:

Karapınar mevkiinde 0403 model Mercedes marka bir otobüs ile bir akaryakıt tankerinin çarpışması sonucu 49 kişi hayatını kaybetmiştir. Ölenleri bir kez daha rahmetle anıyorum ve yakınlarına sabırlar diliyorum. Takdir edersiniz ki, böyle bir acının hiçbir araştırmayla, hiçbir davayla, hiçbir tazminatla karşılığı bulunmaz; onun için, tabiî ki üzüntülerimiz sonsuzdur.

Kaza sonrası, otobüs yolcuları, otobüs işletmecisi ve otobüs imalatçısı arasında imalat hatası ya da ağır hizmet kusuru istinadına dayalı ihtilaflar oluşmuş, buna bağlı olarak da tazminat talepli muhtelif davalar açılmıştır.

Dava sürerken, mahkemece bilirkişi olarak atanan Orta Doğu Teknik Üniversitesi öğretim görevlilerinin hazırlamış oldukları 11.8.1998 tarihli bilirkişi raporu mahkemeye sunulmuştur. Anılan raporda, "Mercedes-Benz 0403 otobüsleri yasa ve yönetmeliğe uygundur" tespiti yapmıştır. Söz konusu otobüslerin Araçların İmal, Tadil ve Montajı Hakkındaki Yönetmeliğe uygun olduğu belirtilmiş; ancak, anılan yönetmeliğin ülke şartlarına ve standartlara uygun olmadığı iddia edilmiştir. Ayrıca, Mercedes-Benz Türk Anonim Şirketi firmasının olaydaki sorumluluğunu ortadan kaldırmaması hususunda görüş bildirilmiştir. Bu görüş doğrultusunda, Mercedes- Benz Türk Anonim Şirketine toplam 34 üzerinden 5/8 oranında kusur atfetmiştir.

Karapınar Asliye Ceza Mahkemesi, işbu rapora dayanarak davanın başlamasından ikibuçuk yıl sonra Mercedes-Benz Türk Anonim Şirketi yöneticilerini, üç yıl sonra da idare meclisi üyelerini yürümekte olan davaya dahil etmiştir.

Bilirkişi heyetinin kusur dağılımını 34 üzerinden yapması üzerine, kusur oranlarının belirlenmesi hususu Türkiye Cumhuriyeti Adalet Bakanlığı Adlî Tıp Kurumu Başkanlığına tevdi edilmiştir. Konuyla ilgili olarak 25.3.1999 tarihinde toplanan Trafik İhtisas Kurulu "otobüsün, Bakanlığımızca yayımlanarak, uygulaması yapılan yönetmeliğine uygun olduğu tescil edilmiş olduğundan, otobüs üreticisine atfolunan kusura iştirak edilmemiştir" diyerek bilirkişi heyetinin iddiasını geçersiz kılmış ve tanker sürücüsünü 8/8 kusurlu bulmuştur.

İpek Turizm sahibi Derviş Binboğa, Adlî Tıp Kurumu Trafik İhtisas Kurulu üyeleri aleyhine dava açmak istemiş; ancak, bu talep, ilgili mahkeme tarafından yerinde görülmeyerek reddedilmiştir.

2002 yılında ihracatının yüzde 83'ünü bu otobüslerle Avrupa Birliği ülkelerine yaptığını iddia eden Mercedes-Benz Türk Anonim Şirketinin müracaatı üzerine; Orta Doğu Teknik Üniversitesi Makine Fakültesi Otomotiv Kürsüsü  tarafından ikinci rapor, Yıldız Teknik Üniversitesi Makine Fakültesi tarafından birinci rapor, uluslararası kaza analiz uzmanları tarafından 31.10.2000 tarihli 10 kişilik heyetle bir rapor tanzim edilmiştir. Üç rapor da resmî bilirkişi raporundaki iddiaları çürütmüş ve Mercedes-Benz otobüsünün kusursuz olduğu hükmüne varmıştır.

Karapınar Asliye Ceza Mahkemesi, yukarıda bahsedilen raporları dikkate almayarak, 1.12.2000 tarihinde Mercedes-Benz Türk Anonim Şirketi yönetici ve idare meclisi üyeleri aleyhine kararını vermiştir.

Mahkeme kararında, önce, tüm davalıları, hem beraat ettirmiş hem de aynı anda Mercedes-Benz Türk Anonim Şirketi yönetici ve hissedarını, yeniden yargılanmaları talebiyle Konya Ağır Ceza Mahkemesine sevk etmiştir.

Konya Ağır Ceza Mahkemesi 12.2.2001 tarihli kararıyla, "yangının, araçların çarpışması sonucu çıktığı açıktır" tespitiyle, Karapınar Asliye Ceza Mahkemesinin bu kararını bozmuş ve Mercedes-Benz Türk Anonim Şirketi yetkililerinin ağır cezada yargılanmalarını reddederek, dosyayı, Yargıtaya göndermiştir.

Yargıtay 5. Ceza Dairesi, Konya Ağır Ceza Mahkemesini haklı bularak Karapınar Asliye Ceza Mahkemesinin vermiş olduğu kararı 29.3.2001 tarihinde oybirliğiyle kaldırmıştır.

Diğer taraftan, Karapınar Asliye Ceza Mahkemesi kararının Mercedes- Benz Türk Anonim Şirketi ve Karapınar Cumhuriyet Savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay 2. Ceza Dairesinde 4.4.2001 tarihli kararı ve yine oybirliğiyle Karapınar Asliye Ceza Mahkemesi kararını bozmuş ve bu davanın 4616 sayılı Şartla Salıverme Yasası kapsamına girdiğinin tespiti ve bu hususa işaretle, dosyayı, gereğini yerine getirmek üzere Karapınar Asliye Ceza Mahkemesine iade etmiştir.

Ancak, Karapınar Asliye Ceza Mahkemesi, "Yargıtay ilamı doğrultusunda, davanın ertelenmesi cihetine gidilecektir" ibaresinin de yer aldığı 18.4.2001 tarihli bir tensip tutanağına bir mahkeme ara kararıyla;

1-Kimlik tespiti gerekçesiyle Mercedes-Benz Türk Anonim Şirketinin yabancı uyruklu yöneticilerinin tutuklanmasına,

2-Mercedes-Benz 0403 model otobüslerin piyasadan aşamalı olarak toplatılmasına,

Tensiben karar vermiştir.

Bir üst mahkeme olan Ereğli Ağır Ceza Mahkemesi, Karapınar Mahkemesinin 0403 model otobüslerin toplatılması kararını "mahkemenin hükümlerinin değerlendirmesinde yanılgıya düştüğünü" ve "kanunî prosedürlerin uygulanmadığını" tespitle 27.4.2001 tarih, 2001/52 sayılı kararıyla kaldırılmış ve dosyayı Karapınar Asliye Ceza Mahkemesine iade etmiştir.

Yine, Ereğli Ağır Ceza Mahkemesi, Karapınar Mahkemesinin 0403 otobüslerinin toplatılması kararını "yasal dayanağı olmadığı" ve "konunun ceza mahkemesi yetki alanının dışında kaldığı" hususlarını tespitle, yine oybirliğiyle 27.4.2001 tarih, 2001/53 sayılı kararla kaldırmıştır.

Anılan kararların kanun hükümlerine aykırı bulunarak bir üst mahkeme tarafından kaldırılmış olmasına ve konunun mahkemenin yetki alanı dışında kaldığının açıkça tespit edilmiş olmasına rağmen, Karapınar Asliye Ceza Mahkemesi, bu defa da Sanayi ve Ticaret Bakanlığımıza 30.1.2001 ve 24.7.2001 tarihlerinde iki ayrı yazıyla müracaatla "takdiri ve uygulama esasları ve yaptırım yetkisi tamamen Bakanlığımıza ait olmak üzere" şeklinde bir ifadeyle, daha önce tensip tutanağında belirlediği hedefe ulaşma girişiminde bulunmuştur.

Bu gelişmeler üzerine, Karapınar Asliye Ceza Mahkemesi hâkimi, Yargıtayın yedi ay önce vermiş olduğu kararı uygulayarak, Mercedes-Benz Türk Anonim Şirketinin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı yöneticileri hakkında erteleme kararı vermiş, yabancı uyruklu hissedarlar için ise, Anayasa Mahkemesinin "davanın tecili yerine, ortadan kaldırılması" yönünde karar verme ihtimalini öne sürerek, işbu kararın beklenmesini kararlaştırmıştır.

Bakanlığımızca yapılan çalışmalar:

Konunun Bakanlığımızı ilgilendiren yönü, iç mevzuat düzenlemelerimizin genel kabul gören dünya ve Avrupa normlarına uygun olup olmadığı ve bu normların uygulanıp uygulanmadığının denetimidir. Bakanlığımız, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 29 uncu maddesi uyarınca, Bayındırlık ve İskân Bakanlığının uygun görüşünü de alarak, araçların yapımı ve tadili ile ilgili asgarî şartları belirleyen, Araçların İmal, Tadil ve Montajı Hakkında kısa ismiyle AİTM Yönetmeliğini hazırlamış, 3 Şubat 1993 tarihli Resmî Gazetede yayımlayarak yürürlüğe koymuştur.

Adı geçen yönetmelik hazırlanırken, bu tarihte yürürlükte olan dünyadaki teknolojik gelişmelere paralel olarak, gerek Birleşmiş Milletler gerek Avrupa Ekonomik Komisyonu ve gerekse Avrupa Birliği ülkeleri mevzuat düzenlemeleri izlenerek, anılan yönetmeliğe zamanında aktarım sağlanmıştır.

Bu bağlamda, Bakanlığımızca aşağıda belirtilen çalışmalar yapılmıştır.

Sanayi Genel Müdür Yardımcısı (Makine Mühendisi Mesut Gülcüler, Daire Başkanvekili Makine Mühendisi Burhan Cömert, Şube Müdür Vekili Makine Mühendisi Mirşan Demir ve İstanbul Sanayi ve Ticaret İl Müdürlüğünde görevli Makine Mühendisi İsmail Yıldız'dan) Başkanlığında oluşan heyetçe, 7.2.2002 tarihinde Mercedes firmasında ve yangına sebebiyet verdiği iddia edilen yakıt deposu üretimi yan sanayide ve ithal ve yerli benzeri otobüsler mukayese edilerek gerekli inceleme yapılmıştır. Anılan heyet, Bakanlığımızca uygulanan mevzuata uygun imalatı yaptığı hususunda rapor vermiştir.

Karapınar Asliye Ceza Mahkemesinin 18.4.2001 tarihli ara kararıyla, Bakanlığımızdan, AİTM Yönetmeliği konusunda 11.8.1998 tarihli raporu düzenleyen bilirkişilerden bilgi alınıp değerlendirme ve araştırma yapılması istenmesi üzerine, 23.5.2002 tarihinde, işbu heyetle Ortadoğu Teknik Üniversitesinde bir toplantı yapılmıştır. Yapılan toplantıda AİTM ve Tip Onayı Yönetmelikleri üzerinde durulmuş, özellikle otobüs vasıtaları üzerindeki yakıt tankları, cam kırma çekiçleri, araçların Türkiye karayollarına uygunluk taşıyıp taşımadıkları ve içpiyasa için üretilen otobüsler ile yurtdışı piyasasına verilen ihraç ürünü araçlar arasında üretim farklarının olup olmadığı, toplantının ağırlıklı konusunu teşkil etmiştir.

Bilirkişi heyetine, AİTM ve Tip Onayı yönetmelikleri konusunda Bakanlığımızca diğer ülkelerdeki örneklerine paralel çalışmalar yürütüldüğü, söz konusu yönetmelikler, ihtiyaçların yanı sıra, bilim ve teknolojinin değişen ve gelişen şartlarına göre sürekli güncelleştirildiği, bu yönetmeliklerin gerekli kıldığı test ve belgelendirme konularında üniversitelerle de teknik işbirliğine gidilebileceği ifade edilerek bu görüşmelerin karşılıklı olarak devam ettirilmesine karar verilmiştir.

Yukarıda belirtildiği üzere, söz konusu kazaya ilişkin olarak Bakanlığımıza yapılan müracaatlara istinaden gerekli teknik incelemeler yapılarak ilgili mahkemelere zamanında intikal ettirilmiştir.

Mahkemenin, dava avukatlarının ve İpek Turizm sahibi Derviş Binboğa'nın Bakanlığımıza gönderilen yazıları ve basında çıkan yazılar üzerine, Bakanlığımız başmüfettişi başkanlığında, Sanayi Genel Müdürlüğünden bir makine mühendisi, Ölçüler ve Standartlar Genel Müdürlüğünden bir makine mühendisi ve Tüketicinin ve Rekabetin Korunması Genel Müdürlüğünden bir endüstri mühendisinin katılımıyla oluşturulan heyet marifetiyle, 1995-1998 ve 1999-2002 model otobüslerdeki yakıt depoları incelenmiştir.

Söz konusu heyetin, 18.1.2002 tarihli raporunda özetle, üretilen otobüslerin mevzuata uygun olduğu, mevzuattaki depoyla ilgili hükümlerin zamanında ve uluslararası taahhütler de göz önüne alınarak usulüne uygun bir biçimde yapıldığı, mevzuatın yetersiz olmadığı belirtilmiştir; ancak, bu heyetin raporu, mahkemeleri etkilememek amacıyla mahkemeye gönderilmemiştir.

Bakanlığımız, yürürlükteki Anayasa ve kanunlarımız hükümleriyle, taraflarca yargıya intikal ettirilmiş konularda dikkatli olmuş, mahkemelerin kararlarını etkileyecek tavır ve davranışlardan özenle kaçınmıştır.

Sonuç olarak, Bakanlığımız Hukuk Müşavirliğinden de alınan yazıda belirtildiği üzere, Karapınar Asliye Hukuk Mahkemesi;

1- 2001/144 esas sayılı dosyanın, İpek Yol Turizm tarafından açılan davada görevsizlik kararı,

2- 1998/275 esas sayılı dosyanın, İpek Yol Turizm ve diğer davalılar tarafından Mercedes-Benz Türk, Ulaştırma Bakanlığı, Karayolları Genel Müdürlüğünden tazminat davası, anılan otobüslerin üretiminin durdurulması, Bakanlığımızca ve Ulaştırma Bakanlığınca verilen belgelerin iptali ve seferden men edilmesiyle ilgili açılan davada görevsizlik kararı,

3- 1999/104 esas sayılı dava, davacı tarafından takip edilmediğinden, 2000/149 esas sayılı kararla ve davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesiyle sonuçlandırıldığı belirlenmiştir.

Ayrıca, takdir edersiniz ki, yargıya intikal etmiş olan bu konu, kendi mecrasında devam ederken, Anayasanın 138 inci maddesinin (b) bendinde "görülmekte olan bir dava hakkında, Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılmasıyla ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz" hükmü yer almaktadır. Bu hal karşısında, komisyon kurulduğu takdirde, teamüllerden de anlaşıldığına göre -geçmiş dönemdeki komisyonlardan- durum hakkında komisyon bilgilenme temin edecek ve Yüce Meclise bu bilgileri sunma durumunda olacaktır.

Takdir Yüce Meclisindir.

Bilgilerinize arz eder, saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Coşkun, teşekkür ederim.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ATİLLA KART (Konya) - Sayın Başkan, esas hakkında konuşmama başlamadan evvel usul hakkındaki bir eksikliği dile getirmek istiyorum: Gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının 1 inci ve 7 nci sırasındaki iki araştırma önergesinin birleştirilmesi yolunda her iki grup tarafından da bir önerge verildiğini haricen biliyorum. O sebeple, Başkanlık Divanının, öncelikle, bu konuda, usulî anlamda bir karar alması gerekir diye düşünüyorum. Bu kararınızdan sonra, araştırma önergesinin esası hakkında konuşma yapmanın daha uygun olacağı görüşündeyim. Bu konuda bir karar ittihazı gerekir. Bunu, öncelikle, bilgi ve takdirlerinize sunmak istiyorum.

BAŞKAN - Evet, aynı mahiyette olan araştırma önergeleriyle ilgili olarak, Sayın Başkanlığın birleştirilerek görüştürme yetkisi vardır. Bu konuda gerekli karar verilmiştir.

Sayın Kart, buyurun, konuşmanıza devam edin.

ATİLLA KART (Devamla) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; görüşülmekte olan araştırma önergesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, 24 Ekim 1997 tarihinde, Karapınar - Ereğli karayolunun 21 inci kilometresinde, bir yolcu otobüsü ile boş bir tanker çarpıştı. Bu çarpışma sonucunda, boş tankerde bulunan şoför ve yardımcısı ile otobüste bulunan 47 kişi, bir iki dakika içinde gelişen yangın sonucunda yanarak öldüler. Otobüste bulunan yolcuların çok büyük bir bölümü, cumhuriyet bayramı öncesinde Ege Bölgesinde bulunan ailelerini ziyarete gitmekte olan Niğde ve Kayseri Üniversitelerine mensup üniversite öğrencileriydi.

Sıradan bir trafik kazası boyutlarını aşan bu olay, idarî ve adlî mercilere bütün yönleriyle intikal etmiş, olayı yaratan sebeplerin açıklığa kavuşturulması ve böyle bir olayın bir daha meydana gelmemesi için alınması gereken önlemlerin idarî ve adlî merciler tarafından tespiti yolunda çalışmalar yapılmıştır.

Günümüzde sosyal ve kompleks bir vaka halini alan trafik kazalarının bütün unsurlarıyla incelenmesi, araştırılması için, bu olay, emsal bir olay olma özelliğini taşımaktaydı. Sıradan bir trafik kazası boyutlarından çok farklı özellikler içeren bu olayın yargılaması aşamasında, işletmeci firma ve sürücülerin kusurları yanında, kamu kurum ve kuruluşlarının -ki, bu kamu kurum ve kuruluşları arasında Bayındırlık Bakanlığı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Ulaştırma Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Karayolları Genel Müdürlüğü mevcuttu- görev ve hizmet kusurları tespit edildi. Yine, bunların yanında, yargılama esnasında, üretici firmanın, Türkiye şartlarını nazara almayan, evrensel normların altında kalan tasarım ve üretim hataları tespit edildi.

Bu süreçten sonra, üretici firmanın yönetim kurulu başkanı ve direktörleriyle birlikte, işletmeci firmanın yönetim kurulu başkanı hakkında da kamu davası açılarak, sonuçta, açılan ceza davaları, 19 sanık yönünden sürdürülmeye devam edildi. Üretici firma bünyesinde dava açılan 17 kişiden 9 kişi yabancı uyruklu, 8 kişi ise Türk uyruğuna tabi idi.

Biraz evvel, Sayın Bakan, yargılama safahatı hakkında birtakım bilgiler verdi. Bu bilgileri, ben, hem Anayasanın 138 inci maddesi anlamında hatalı buluyorum hem de son derece yüzeysel bilgiler olarak değerlendiriyorum. Bu aşamada, biz, yargılama safahatına ilişkin olarak, yargılama safahatının ne şekilde seyrettiği konusunda bir araştırma önergesi vermiş değiliz. Esasen, bu konuda bir araştırma yapılmasına Anayasanın 138 inci maddesi açıkça aykırılık teşkil ediyor, aykırılık gösteriyor.

Bizim, bu araştırma önergesinde ulaşmak istediğimiz sonuç şu: Biraz evvel açıklamasını yaptığım iddia ve bulgular karşısında, hukuk ve ceza mahkemeleriyle idarî yargıda yeni bir süreç başladı. Bu süreçten sonra -olay, tamamen hukukî ve teknik mahiyette olan bir olay iken- maalesef, bir bölüm basın ve davada hiçbir sıfatı olmayan bazı derneklerin iştirak ve organizesiyle, kamuoyuna ve doğrudan dönemin hükümetine yönelik olarak -57 nci hükümeti kastediyorum; bunu da özellikle vurgulamak istiyorum- "sizin adlî mercileriniz ülkenin bu ekonomik kriz ortamında yabancı yatırımcıya nasıl engel olur, nasıl engel olabilir; bunlara müdahale edin; değilse, yabancı yatırımcı başka ülkelere kayacak" denilerek raporlar hazırlanmaya ve başvurular yapılmaya başlandı. Bu derneklerin özel gündemle toplandıkları ve bu gündeme devletin 5 bakanının iştirak ettiği resmî kayıtlarla sabittir değerli arkadaşlarım.

Elbette, dönemin hükümeti, her türlü sivil toplum örgütlerinin birtakım taleplerine karşılık vermek üzere onların davetlerine icabet edebilir; ama, bunu yaparken, o sivil toplum örgütlerinin hukuka aykırı olan taleplerine ses çıkarmıyorsa, burada, tartışılması gereken, irdelenmesi gereken çok şey var demektir. Bu araştırma önergesinin, bir anlamda, özü bu noktada yoğunlaşıyor.

Günümüzde, değerli arkadaşlarım, istihdam yaratan, teknoloji yaratan, katmadeğer getiren, ihracat sağlayan yabancı yatırımcıya karşı çıkmanın anlamsızlığı artık ortadadır; bunun tartışılacak hiçbir yönü yok; ancak, yabancı yatırımcının da, diğer yatırımcılar gibi, her anlamda, sosyal, hukukî ve evrensel anlamda sorumluluğunun bulunduğu gözden kaçırılmamalıdır. Bu konuda yabancı yatırımcının imtiyazı olamaz, yabancı yatırımcının dokunulmazlığı olamaz. Sorunun özü de, büyük ölçüde bu noktada yoğunlaşmaktadır.

Kendi ülkelerinde benzer olaylarda üç ay içinde, olay henüz idarî merciler aşamasında iken, olaya çözüm getiren, araçların tadilini sağlayan, araçları geri çağıran yabancı yatırımcı, ülkemizde böylesine müessif bir olaya rağmen, beş yıldan bu yana hiçbir gayret içine girmiyor ise, burada tartışılması gereken, burada araştırılması gereken çok şey var değerli arkadaşlarım.

Esasen, çok hızlı gelişen teknoloji karşısında, artık, otomotiv sektöründe bu türlü tasarım hatalarının olması olağandır; bunu, doğal karşılamak gerekir; uçak sanayiinde dahi benzer hatalar olmaktadır. Önemli olan, bu hataların varlığı halinde, bu hataların giderilmesini sağlayacak yaklaşımı göstermektir. Ancak, bu gerçeğe rağmen "siz, kim oluyorsunuz da bizi yargılamak istiyorsunuz; biz, dünya firmasıyız" dediğiniz ve bu düşüncenizi, ekonomik ve sosyal gücünüzle uygulamaya koymak istediğiniz zaman, burada tartışılması gereken çok şey var değerli arkadaşlarım.

Bir taraftan "bu hâkime müdahale edin, bu adama müdahale edin -aynen tabiri okuyorum, aynen tabiri aktarıyorum- değilse, yatırımlarımızı Balkanlara taşırız" deyip, birkaç gün sonra bu davranışın ve mesajın yanlışlığını anlayıp "biz, bir davayla bir yere gitmeyiz" denildiği zaman, burada irdelenmesi gereken çok şey var değerli arkadaşlarım.

Türkiye'nin en varlıklı işadamlarının oluşturduğu bir dernek -tekrar ifade ediyorum- Türkiye'nin en varlıklı işadamlarının oluşturduğu bir dernek, demokratik hak kullanımının ve katılımcılığın gereği olarak, ülke sorunlarının çözümü konusunda 10 sahifelik bir rapor hazırlayıp, bu raporun bir sahifesinde de, doğru ve isabetli bir yaklaşımla, yargı bağımsızlığının öneminden söz edip, aradan daha bir hafta, on gün geçmeden, dört beş dernek ve bir bölüm basının organizasyonuyla, dönemin Başbakanı ve bakanlarıyla görüşmeler yapıp, gazetelere sürmanşet yaptırarak, taraf olmadığı ve sıfatının bulunmadığı bir dosyaya müdahale edilmesi yolunda ricada bulunuyorsa ve bu dosya için "zaten, davası bitmiş dosya" diyorsa, burada, irdelenmesi gereken çok şey var değerli arkadaşlarım.

Meslekî ve ticarî işbirliğinin gereği olarak dayanışma içinde bulunulması, çoğulculuğun gereği olarak, demokratik anlayışımıza göre doğal bir davranıştır; ancak, bu işbirliğini yaparken, ilgililerin ve mağdurların temel haklarına saldırıda bulunuyor, bu hakları ihlal ediyorsanız, orada, elbette, yanlış ve haksız ilişkiler yumağının varlığı dile getirilmelidir değerli arkadaşlarım.

Dönemin Adalet Bakanı -yani, 57 nci hükümeti kastediyorum- Yargıtayın, reddi hâkim talebinin reddini onayan kararına rağmen, yani -biraz daha açayım- yargılamanın usule uygun olduğunu tespit eden kararına rağmen, usule uygun olarak yapıldığını tespit eden kararına rağmen, aynı soyut ve dayanıksız suçlamalarla, yargılamayı yapan hâkim hakkında, sanık sıfatıyla, ağır ceza mahkemesinde dava açılmasını sağlıyorsa, burada, yargıya müdahale anlamında, kapsamında tartışılması gereken çok şey var değerli arkadaşlarım.

Yargıya yönelik olarak, nüfuz suiistimali, doğrudan müdahale, basın özgürlüğünün kötüye kullanılması, egemenlik haklarına saldırı ve evrensel hukuk normlarının ihlali içeriğinde saldırılar yapılmış olmasına rağmen, kıvançla ve gururla ifade ediyoruz, Türk yargısı ve yine bir bölüm basın, adaletin tecellisi ve gerçeğin ortaya çıkması yolunda üstüne düşen görevi yapmaya devam etmiştir. Esasen, her çelişkinin, her yanlışın, her haksızlığın ve her hukukdışılığın beraberinde doğrunun ve gerçeğin ifade edilmesini ve tezahürünü sağlaması da kaçınılmaz bir hadisedir. Bundan kaçınmak mümkün değildir. Bu süreç, sosyolojik ve psikolojik bir süreçtir. Ne güzeldir ki, olayımızda bu süreç yaşanmıştır. Hiçbir şekilde organize edilmesi mümkün olmayan spontan bir tepki ve sağduyu hareketi kendiliğinden gelişmiştir. Bu sağduyu sebebiyledir ki, her kesimden yazarlar, yargıya yapılan müdahale karşısında olayın özünü ve esasını kamuoyuna yansıtmaktan kaçınmamışlardır.

Değerli arkadaşlarım, Yüce Meclisin yetkilerini ve fonksiyonunu özel ve kişisel amaçlarla kullanmamak gerektiği konusunda son derece duyarlı olunması gereğini önemle ifade ediyorum; ancak, AKP Grubuna mensup Samsun Milletvekili Sayın Uzunkaya ve arkadaşlarının konuyla ilgili olan önergeleri karşısında, sorumluluk anlayışımın gereği olarak, ölen yolcuların müdahil aileleri adına avukat sıfatıyla, beş yıldan bu yana takip ettiğim bu dava konusunda bu araştırma önergesini hazırlamamazlık yapamazdım. Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna mensup 57 arkadaşımın imzalarıyla, konuyu daha da kapsamlı bir şekilde, daha da geniş boyutlarıyla Meclis gündemine taşımanın gerek ve yararına inandığım için, ikinci önergeyi vererek, bunu huzurlarınıza getirmiş bulunuyoruz.

Vurgulayarak ifade ediyorum, bu önergede üretici firma hedef alınmamıştır. Bir dünya firması olan üretici firmanın tüzelkişiliğine veyahut ürünlerine yönelik değerlendirme ve eleştiri yapmak bizim görevimiz değildir. Esasen, üretici firmanın bu konulardaki üstünlüğü ve sağlamış olduğu standartlar, otomotiv sektöründe bilinen ve kabul edilen gerçeklerdir.

Bu önergede, işletmeci firmanın ve sürücülerin kusurları, kamu kurum ve kuruluşlarının görev ve hizmet kusurları yanında, üretici firmanın ürünlerinden sadece birisine yönelik olarak Türkiye'deki üretimin hatalı boyutu ve evrensel normların altında kaldığı hususu dile getirilmektedir. Bu sebeple, üretici firmanın şahsımıza yönelik olan ve eleştiri boyutlarını aşan iddialarına karşı yasama kürsüsünü kullanmayacağımı, kamunun bu yüce kürsüsünü kullanmayacağımı, sadece ve sadece, yargı birimlerini kullanacağımı ayrıca ifade etmek istiyorum.

Yine, bu önergede, sadece üretici firmanın belli bir ürünü değil, başka üretici firmaların da benzer tasarım ve üretim hatalarından dolayı doğmuş olan mağduriyetlerin ve çözümlerin tespitine yönelik çalışmalar yapılması amaçlanmaktadır. Bu sebeple, bu olayda muhatap, artık, üretici firmalar değil, üretici firmaları idarî ve yasal anlamda denetlemek mevkiinde olan Sanayi ve Ticaret Bakanlığıdır. Konunun, artık, bu yönü bizim için önem kazanmıştır.

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı beş yıllık yargılama süreci içerisinde ne yaptı değerli arkadaşlarım; maalesef, hiçbir şey yapmadı, görevden kaçtı, sorumluluktan kaçtı. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, mahkemenin 80 sahifeyle kendisine gönderdiği ve üretici firma üzerinde denetim yapılmasını isteyen yazısını bir üst yazıyla üretici firmaya gönderiyor, üretici firmanın vermiş olduğu bir cevabı da, hazırlamış olduğu mütalaayı da, savunmayı da, yine, bir üst yazıyla mahkemeye gönderiyor; ondan sonra da "buyurun, ben denetim görevimi yaptım" diyor.

Değerli arkadaşlarım, biraz ciddiyet... Biraz ciddiyet... Böyle bir uygulama, Aziz Nesin'in kara mizah örneklerine dahi taş çıkartacak bir uygulamadır. Bürokrasinin hazin durumunu, bürokrasinin sorumluluktan kaçan, sorumluluktan uzaklaşan anlayışını yansıtmaktan başka bir örnek değildir bu cevap.

Biz bu önergede -özellikle, 57 nci hükümet dönemini kastediyorum değerli arkadaşlarım- Sanayi ve Ticaret Bakanlığının idarî ve yasal anlamda denetim görevini yapıp yapmadığı, bu denetim görevini gereği gibi yapmamasından dolayı yolcu ve tüketici güvenliğini ihlal eden sonuçların doğup doğmadığı, bu görevin yapılmamasından dolayı Avrupa Birliği sürecinde bazı Avrupa ülkelerinin ülkemize ve Ortadoğu ülkelerine yönelik olarak çifte standarda dayalı bir üretim içinde olup olmadıkları veya böyle bir sonucun doğup doğmadığı hususunun tespitini talep ediyoruz değerli arkadaşlarım.

Biraz evvel açıkladığım sebeplerle, biraz sonra ana başlıklarıyla tekrar vurgulayacağım gibi, bu araştırmaların yapılmasını sağlayarak hukuk devleti yapılanmasına katkı sağlayalım istiyorum. Abartmak istemiyoruz; ancak, tevazu da göstermek istemiyorum; bu konuların üzerine gidildiği ve amaca uygun araştırma yapıldığı, olayın bütün boyutları ve unsurları bu vesileyle değerlendirildiği takdirde, yasama fonksiyonuna uygun bir çalışma yapmış olacağımıza inanıyorum.

Yukarıdaki anlatımlar çerçevesinde, ülkemize yatırım yapan, hizmet üreten, katkı sağlayan hiçbir kişi ve kuruma karşı kişisel hesabımızın olmadığını, olamayacağını vurgulamak istiyorum. Yine bu sebeple üretici firmanın şahsımıza yönelik olarak getirdiği eleştirilere karşı, kamunun bu yüce kürsüsünü kullanmayacağımı, cevap vermeyeceğimi tekrar ifade ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, gelin, bu önerge vesilesiyle, medya-ticaret- siyaset ilişkilerindeki yanlışlıkları, hukuka aykırılıkları tespit edelim. Habercilik yapan ve kamuoyunu doğru bilgilendiren gazeteci ile bu ilişkiler yumağı içinde gazeteciliğe aykırı davranan ve basın özgürlüğünü kişisel ve özel amaçları doğrultusunda kullanan gazeteci arasındaki farkı tespit edelim, bunun ölçülerini tespit edelim, çözümlerini araştıralım. Bunu yaparken, birtakım sermaye gruplarının, konuyla hiçbir şekilde ilgisi olmayan ve iştiraklerinin bulunduğu sigorta şirketlerinin kazancını artırmak amacıyla, basın özgürlüğü aracılığıyla konuyu nasıl saptırdıklarını tespit edelim değerli arkadaşlarım. Medya-ticaret-siyaset ilişkileri arasındaki sınırı ve birisinin diğerinin aracı olmasını önleyecek tedbirleri alalım. Basın özgürlüğünün sınırlarının, bazı kartellerin ve güç odaklarının çıkarlarıyla sınırlı olmadığını, olamayacağını tespit edelim ve buna göre uygulamalar yapılmasını sağlayalım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Devam edin Sayın Kart, buyurun.

ATİLLA KART (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, gelin, aynı tür araçlar için Avrupa ülkelerine yapılan imalatta -çok önemli görüyorum, bunu, özellikle takdirlerinize sunmak istiyorum- yakıt tankları için ilave mekanik güvenlik mekanizması yapılırken, Türkiye için yapılan imalatta neden bu mekanizmanın yapılmadığını soralım, araştıralım.

Avrupa Birliği sürecinde, bu Birliğin kurucusu durumunda olan ülkelerin, insanımıza ve üçüncü dünya ülkelerine yönelik çifte standarda dayalı uygulamalarının sebeplerini araştıralım ve değerlendirmesini yapalım.

Gelin, yargıya yönelik olarak, en üstün siyasî irade dahil, basın ve birtakım güç odakları tarafından yapılan müdahaleleri araştıralım. Bu müdahaleleri bertaraf edecek ve gerçek anlamda bütün unsurlarıyla yargı bağımsızlığını ve yargıç teminatını sağlayacak mekanizmaları geliştirelim ve kuralım. Yargı ilişkileri içinde avukatlık mesleğinin kötüyü kullanılmasını önleyecek tedbirleri araştıralım.

Değerli arkadaşlarım, bu önerge vesilesiyle, ulaştırma politikamızı tartışarak, neden karayolu ile demiryolu arasında bir denge kuramadığımızı, neden yolcu ve eşya taşımacılığını birlikte yaptığımızı tartışalım, bu durumun yarattığı sakıncaları tespit edelim.

Gelin, bu vesileyle, adlî tıp ve bilirkişilik kurumunun işleyişindeki yanlışlıkları tespit edip çözümlerini üretelim. Sol gözünde 8/10 görme özrü olan, kaza anında gözlük kullanmayan, 100 tam ceza puanı sebebiyle ehliyeti iptal edilen, buna rağmen kendisine yeniden ehliyet verilen ve sürücülük yapmaya devam eden bir şehirlerarası otobüs sürücüsünün ve işletmeci firmanın olaydaki fahiş kusuruna rağmen, nasıl kusursuz raporu verildiğini araştıralım değerli arkadaşlarım. İdarenin fahiş ölçülerdeki görev ve hizmet kusurunu araştıralım. İdarî memurların, yani sıradan memurların, böyle bir olayda, adlî tıp bünyesinde nasıl bilirkişilik yaptıklarını araştıralım değerli arkadaşlarım.

Gelin, bu önerge illiyetiyle, toplumumuzda, artık sosyal ve kompleks bir yara mahiyetini alan trafik sorununu bütün boyut ve unsurlarıyla tartışalım. 2015 yılında, her aileden bir bireyin trafik mağduru ya da kazazede olmasını önleyecek tedbirleri alalım.

Değerli arkadaşlarım, gelin, bu olay vesilesiyle, bu araştırma önergesi vesilesiyle, savcılık makamları tarafından, aynı olay hakkında, aynı şikâyet hakkında, 7 defa, 7 ayrı savcılık makamı tarafından nasıl yetkisizlik kararı verildiğini araştıralım, tespit edelim. Bunun sebeplerini, bunun çözümlerini araştıralım. Yargının ve yargıcın nasıl bürokratlaştığını görelim. Bu sakıncaları ve bu aşınmayı nasıl giderebiliriz, bunu araştıralım. Hukuk devleti yapılanmasını ve yargı bağımsızlığını bekleyen en büyük tehlikenin yargının bürokratlaşması olduğunu, yargının siyasallaşması olduğunu bir defa daha görelim, bunun çözümlerini araştıralım değerli arkadaşlarım.

Değerli arkadaşlarım, bu önergede -Sayın Bakanımızın temas ettiği gibi- hiçbir şekilde Anayasanın 138 inci maddesine aykırı bir hal söz konusu değil. 138 inci maddede, biliyorsunuz, devam etmekte olan bir olayla, bir davayla ilgili olarak yargı yetkisinin kullanılmasına yönelik olarak araştırma yapılamayacağı düzenlenmiştir. Biz, bu olayda, bu davayla ilgili yargı yetkisinin nasıl kullanıldığının araştırılmasının yapılmasını istemiyoruz. Bu olayda, Türkiye'nin birtakım sosyal, idarî ve adlî sorunlarının genel çerçevede tartışılmasını, tespit edilmesini, bunu talep ediyoruz. Nitekim, bu sebepledir ki, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık makamı da, Başkanlık Divanı da önergeyi bu kapsamda değerlendirmiş, üretici firmanın bu yöne yönelik itirazının yerinde olmadığı yolunda karar vermiştir, bunu da bilgilerinize ayrıca sunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, konuşmamı toparlıyorum, konuşmamı uzattığımın farkındayım; ama, tekrar ifade ediyorum, konuyu çok abartmadan; fakat, tevazu göstermeden tekrar vurgulamak istiyorum, bir bakış açısına göre bu önergede çok şey isteniyor ve amaçlanıyor denebilir; ancak, değerli arkadaşlarım, bu konuları birilerinin takip etmesi ve bu sorumluluğu üstlenmesi gerekiyor. Bunu yapacak olan bizleriz. Hukuk devletinin gerçek anlamda tesisi ve kuvvetler ayrılığı ilkesi doğrultusunda o hassas dengenin kurulabilmesi için yasama organı olarak bu yapılanmayı, bu sorumluluğu bizim üstlenmemiz gerekiyor. Yasama organı olarak devletin üç temel organı arasında gerekli yapılanmayı sağlamak bizim temel ödevimiz, bizim temel sorumluluğumuzdur; fakat, bütün bunları yaparken, elbette, haksızlık ve mağduriyetlere yol açmadan, yeni mağdurlar yaratmadan, yukarıda anlatımı yapılan olayları tartışarak, araştırarak, sorgulayarak bir çalışma yapmak gerektiğini önemle ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu önerge, içi dolu olan bir önergedir. Yapacağımız çalışmalarla, bu önergede sözü edilen kurum ve kavramları amacına uygun bir şekilde yapılandırmak, inanıyorum ki bizlerin gayretine bağlıdır.

Değerli arkadaşlarım, gelin, bu sınavı hep birlikte verelim, bunun sorumluluğunu hep birlikte üstlenelim; bütün bunları yaparken de, tutarlılığımızı ve güvenilirliğimizi kaybetmeden ve yılgınlığa kapılmadan, bu çalışmamızı kamuoyuna mal edelim, hukuk devletinin bütün unsurlarıyla yapılanması için üstümüze düşeni yapalım.

Bu anlayış ve sorumlulukla, araştırma önergesine, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak olumlu oy vereceğimizi beyan ediyor ve Sayın Başkana da, göstermiş olduğu tolerans için tekrar teşekkür ediyor; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Kart, teşekkür ediyorum.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; evvela, sizlerin ve sizlerin şahsında milletimizin ve aziz İslam âleminin, geçtiğimiz hafta içinde idrak ettiğimiz mübarek kurban bayramını tebrik ediyor; haccını ikmal edip memleketlerine avdet etmekte olan -takriben 2 000 000 kişi- ve özellikle de memleketimize yolculukları devam eden hacılarımızın da haclarının mebrur, yolculuklarının hayırlı olması dileğimle, sizleri saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, AK Parti Grubuna mensup 42 milletvekili arkadaşım ve CHP Grubuna mensup Sayın Atilla Kart ve 57 milletvekilinin    -âdeta, bir anlamda -âdeta, bir anlamda, telfik ettiğimiz takdirde- toplam 99 milletvekilinin imzasını taşıyan bir araştırma önergesi üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum.

Benden önce konuşan konuşmacının ve Sayın Bakanımızın da açıkça izhar etmese bile, konuşmaları içerisinde zımnen var olduğunu hissettiğim, acaba, böyle ciddî bir yatırım yapan kuruluş sorgulanmak mı isteniyor, tırnakiçi ifade etmek gerekirse, "yabancı sermaye ürkütülmek durumunda mı olur" endişesine asla mahal olmadığını, bu vesileyle bir defa daha ifade etmek istiyorum.

Bu mesele kamuya mal olmuştur. Bu meselenin mağdurları var. Bugüne kadar -sayıları tartışılabilir, elime geçen, bana intikal eden rakamlar çok sağlıklı olmayabilir- trafik kazalarına taraf olmuş muhtelif vasıftaki araçlarda elbette ölümler olmuştur. Esasen, belki, bu önergemiz vesilesiyle tartışılması gereken, Türkiye'de, âdeta, trafik kazalarında, on yılların savaşına bedel kaybettiğimiz insanların sayısıdır. Müsaade ederseniz, size, bir iki çarpıcı rakam vermek istiyorum. Bu olayın bir parçasıdır ve bu kazanın meydana geliş nedeniyle alakalı tartışılan bir mevzu olduğu için gündeme getirilmiştir. 1993'ten 2002'ye kadar son on yılın trafik kazalarına baktığımızda -Emniyet Genel Müdürlüğünün 2002 istatistiği çok net değil, henüz daha kesin olarak alınmış değil- kaza adedi 3 615 989, ölü sayısı 48 323... Kaldı ki, bu, trafik kazalarının meydana geldiği andaki ölümlerdir, hatta, bunların içerisinde, kırsaldaki traktör ve benzeri kazaların ölüm raporları çok kere buralarda yoktur. Kazaları müteakiben kanama, yoğun bir travma vesaire sonucu ölenler de bu rakama dahil değildir, sadece kaza anında ve vukuatın olduğu ilk anda hastaneye intikal eden ölüm raporlarıdır. Yaralı sayısı 1 062 649 ve senelere sari malî bilanço da -tabiî, önceki bilançolar rakam olarak artırılabilir; ama, Türk parası bazında söylüyorum- 1 165 676 863 000 000; ama, önceki seneleri bugünkü rakamlara çevirirseniz, bu rakamların da birkaç katrilyona baliğ olduğu görülmektedir.

Değerli arkadaşlar, burada dikkati çeken husus, Türkiye'de, trafik kazalarının, dünyanın hiçbir ülkesinde görülmediği kadar yoğun olmasıdır. Belki bu önerge vesilesiyle dikkati çekmek durumunda olduğumuz hadise bu noktada odaklaşmalıdır, odaklaşmaktadır. Çok gariptir, elimde, çok enteresan, yine, ilgili birimlerin anketleri var, raporları var. Bunlar, bir anlamda, hepinizin malumu olan raporlardır. Mesela, trafik kazalarının nedenlerine baktığınız zaman, teknik arızalar yüzde 2,5-3'ü... Türkiye'de, yolların teknik yetersizliği, raporlara, maalesef, yüzde 1 olarak intikal ederken, İngiltere'de, yolların eksikliği, arızası  yüzde 23, yüzde 24'tür; yani, İngiltere'nin yolları bizden 24 kat daha kötü; ama, bizim Türkiye'deki karayollarının hepsi -maşallah- Londra asfaltı gibidir, hepsi pırıl pırıl yollardır!.. Demek ki, olayın arka planında...

Türkiye'de en büyük suçlu kimdir?.. Hatalar elbette vardır; ama, bir şeyi yargılamak ve beraberce, Yüce Parlamentonun değerli üyeleri olarak sorgulamak zorundayız. Birçoğunuz ve birçoğumuz da araç kullanıyoruz ve her birimiz, her gün, araçla seyrüsefer halindeyiz. Türkiye'deki trafik kazala-rında, suç işleyen; yani, trafik kazalarının meydana gelmesinde müsebbip, yüzde 93'lere varan oranda da sürücüdür. Yani, bunun anlamı şudur: Türki-ye'de her şoför potansiyel suçludur. Bu rakamlar oldukça ürkütücü ve bana göre, sağlıktan oldukça uzak rakamlardır.

Niye hadise böyle?.. Dünyanın hiçbir ülkesinde bir meslek sektörü -eğer, meslek olarak telakki ederseniz- yüzde 94 oranında suça mütemayil olamaz. O za-man bir başka arızayı aramak lazım.

Vakıa şudur: Türkiye olarak, üzülerek söylemek lazım ki, yol standartları itibariyle fevkalade geri bir ülkeyiz. Onun içindir ki, Adalet ve Kalkınma Partisinin 58 inci hükümetinin ilk acil eylemi 15 000 kilometrelik duble, bölünmüş yoldur; çünkü, AK Parti, bu gerçeği çok iyi görmüştür. Öncelikle, Türkiye'nin yol standartlarının Avrupa düzeyini yakalaması gerekiyor; çünkü, her tür model araç bu yollarda seyrüseferde; ama, iptidai araçların, en modern araçların seyrettiği bu yollarda, maalesef, aradığımız vasfı bulmak mümkün değildir.

Burada, tabiî, bir başka eksiği mevzuat açısından da telaffuz etmek durumunda olduğumuzu söyleyeyim. O hadise de şudur: Bakınız, trafik kazalarında gidilir, emniyet, ilgililer rapor tutarlar. Onların rapor tutuşu da, bir başka bahsi diğer olarak ele alınırsa, başka bir sıkıntıdır. Yaralı bir trafik kazasında yollar saatlerce kapanır. Nitekim, bayram haftalarında böyle olur. Yine aynı curcunayı, bu bayram haftasında muhtelif yollarda insanlarımız saatlerce yaşadı. Halbuki, Batı'da bu böyle değil. Tarafeyn, sigortalı olduğu için derhal hemen mutabakata varıyor ve ilgili polisin, emniyetin gelmesine mahal kalmadan yol açılıyor, trafik seyre müsait hale getiriliyor; ama, Türkiye'de böyle değil. Acilen bu yasanın da bir an önce düzeltilmesi lazım.

Bir diğer konu: Kimin suçlu olduğu belirlenirken, maalesef, bugüne kadar devlet kurumları hiçbir zaman suçlu addedilmemiştir. Vatandaş suçludur; ama, Karayollarının suçu olmaz, Köy Hizmetlerinin suçu olmaz, belediye ve mücavir alanlardaki yol arızalarından belediyeler suçlu olmaz. Şehirlerin ortasında koca koca çukurlar, içerisine insanlar düşer, arabalar düşer, insanlar telef olur, hayatlarını kaybederler, araçları heder olur, işte malî bilanço ortada; ama, ne belediye burada tazminat öder ne Köy Hizmetleri ne de Karayolları.

Değerli arkadaşlar, kanaatimce, acilen bu mevzuatın da düzeltilmesi gerekir. Kusur oranı kimde... Burada kusur oranlarından bahsediliyor, her iki tarafın raporları var; yani, mağdur olduğunu iddia eden şirketin de raporu var, üretici firma olarak bilinen, dünyanın en büyük kuruluşlarından, otomotiv sanayiinin devi olan Mercedes-Benz'in de haklı bir kısım iddiaları var. Öyle kusur olmuş ki, 8'de 8 üzerinden 34'e çıkmış. Nasıl bir bölüşüm yapılmışsa onu da doğrusu anlayamadım. Dolayısıyla, suç kimde ise, o, mutlaka bir bedel ödemelidir ki, bihakkın görev yapılmış olsun. O bakımdan, ben, bu vesileyle, Değerli Bakanımızı ve Karayollarının ilgililerini de, özellikle bu mevsimde dikkatli olmaya, birkısım eksiklikleri telafi etmeye acilen davet ediyorum.

Geçen, bir vesileyle, Karayolları Genel Müdürlüğündeki bir toplantıda ifade ettim. "Karayollarında işaret ve işaretçilere dikkat edilmesi" diye bir ifade kullanılır; hep böyle, radyolarda, çocukluğumdan beri hatırlarım, yol raporu verilirken. Merak ederim, nerelerde işaret var... Mesela, geçtiğimiz günlerde, Karadeniz sahil otoyolunda onarım, tamiratın yapıldığı Bulancak mıntıkasında meydana gelen iki üst üste kaza, işaretlerin bulunmaması sonucu insanların yaralanmasına ve ölümüne neden olmuştur. Onun için, karayolları ihalelerini katlayarak alan birkısım firmalar -katlayarak alan firmalar diyorum; maalesef, büyük yolsuzlukların olduğu iddia edilen bu ihalelerde- katlayarak, trilyonlarla ilave paralar almalarına rağmen, yol yapımlarında, servis yollarına geçerken konulması gereken işaretlerden hiçbirini koyma gerekliliği duymamaktadırlar. Ne ışıklı ikaz, ne de ışıksız... Ne levha, ne hiçbir şey... Yani, tamamen, karayoluna çıktığınız zaman, önce, fatihanızı, yasininizi okuyup öyle çıkacaksınız, muhtemeldir ki, sonunda bir başka hale dönebilirsiniz.

Aziz Parlamentonun muhterem üyeleri; şunu açıklıkla söylemek durumundayız. Kesinlikle, hataların sahibi tespit edilmelidir; eğer üretimde de bir hata varsa, bu üretimin de araştırılmasının yapılması açısından en önemli mekânının Yüce Parlamento olduğunu düşünüyorum. Bundan yüksünmenin de gereği yoktur. Kanaatim odur ki, yani, bu firmanın bu tip bir arızayı taşıyan bir eksikliği olabilir.

Bakın, basında çıktığı için teşhir etmemde mahzur yok; çünkü, basında çıktı. "3 200 adet Citroen C3'ler, fren sistemindeki bir arızadan dolayı Almanya'da toplatıldı" deniliyor. Altında yine bir başka haber; iki ayrı gazetenin haberi; biri bu ay içerisindeki, diğeri de geçtiğimiz ay içerisindeki haber: "164 000 BMW X5 geri çağırılıyor" deniliyor. Bunu gazetelerde çıktığı için söylüyorum, yoksa, teşhir etmenin hiçbir anlamı olmaz elbette.

Şimdi, bunu niçin söylüyorum; Batılılar bunu yapmış da onun için. Çok iyi biliyorsunuz, geçtiğimiz dönemlerde üretilen çok tasarruflu şu küçük Mercedesler Almanya'da toplatıldı, üretiminde bir hata olduğu söylendi. Yani, önce, ilkesel olarak, bu üretici firma hata yapamaz mı -önce, mantığı buraya bir oturtalım- yapabilir. Yapabilirse bunun incelemesi mümkün değil mi?!

Değerli arkadaşlar, bakın, şunlar, bana ilgili kurumun verdiği raporlar. Muhtelif illerde meydana gelen, yanmayla sonuçlanan trafik kazaları ki, bunlardan biri de, kendi seçim bölgem olan Samsun-Havza arasında, 17 kişinin öldüğü bir trafik kazası. İşte, meşhur Karapınar vakasında da, 42'si üniversite öğrencisi gencecik yavrularımız olmak üzere, toplam 49 kişinin öldüğü kaza. Takriben -rakam az olabilir, çok olabilir- 150-200 civarında, yangınla sonuçlanan kazanın olduğu iddia edilmektedir. Şimdi, tarafların muhtelif raporları var: ben detaylarına girmek istemiyorum. Sayın Kart açıklamada bulundu, Sayın Bakanımız da, çıktılar, kendilerinden önceki dönemde Sanayi Bakanlığının bu konuda yapmış olduğu raporları takdim ettiler. Doğrudur, her ikisi de görüş olarak ifade ettiler.

Bakın, ben burada başka bir şey söylüyorum; diyorum ki, mademki, çeşitli zeminlerde...Üç üniversite farklı farklı raporlar verdi. Mesela, üniversitelerden -bana ait değil iddia, iddia onlara ait olduğu için burada söylüyorum- biri "ısmarlama bir rapordur" diyor. Birisi "hukuk burada baskı altına alınmıştır, hatta, Adalet Bakanı baskı altına alınmıştır" diyor. Öyle midir değil midir, bunun doğru olup olmadığını kimin araştırması lazım; aziz milleti adına Yüce Parlamentonun araştırması lazım.

Benim kanaatim odur ki, bu konuda, hiçbir endişeye ve tereddüde mahal kalmadan, eğrisiyle doğrusuyla, inanıyorum, Türkiye'deki yabancı sermaye olarak, yatırım açısından en sağlıklı ve büyük yatırımı yapan bu kuruluşa, bir milletvekili olarak müteşekkirim; temennimiz, yabancı sermayenin daha güçlü bir şekilde bu ülkede yatırım yapmasıdır ve dünyanın devidir bu firma -kabul ediyoruz- ve dünyada, artık, fevkalade özel bir marka olmuştur; bunu takdir etmemek mümkün değil; ancak, 1996 yılından 2002'nin sonuna kadar veya 2003'ün başına kadar sayısız trafik kazasında... Ha, sayısal olarak, bunlarda, yangın veya trafik kazasının çok olması da doğaldır. Niye? Bu modelde, 403 modelinde, yanlış bilmiyorsam, elimizdeki rakamlara göre,     8 000 adet otobüs Türkiye'deki karayollarında günlük seyrüsefer halindedir. Bunun anlamı şudur: Günde 40 kişi taşımış olsa, 320 000 insan bu otobüslerle her gün bir yerden bir yere taşınıyor; yani, günde yarım milyona yakın, üç günde 1 000 000 insanı ülkenin sağından soluna, batısından doğusuna, güneyinden kuzeyine taşıyor bu otobüsler ve Türkiye'nin en büyük handikaplarından zaten biri de bu değil mi? Biz, bütün taşımacılığımızı karayollarıyla, şu verimsiz karayollarıyla yapıyoruz. TIR'lar oradan gider, motosiklet oradan gider, traktörler oradan gider, af buyurun, her şey oradan gider; ondan sonra, tabiî, kazaların oluş sebepleri... Yığınla sebep var; ama, bu sebepler arasında bir başka farklı sebep var ki... Bu sebebin sağlıklı olup olmadığını, en azından, böyle bir töhmetten kurtarılması gerektiğini, böyle bir zandan kurtarılması gerektiğini, Yüce Parlamentonun oluşturacağı olumlu, verimli, ilgili uzman ve hukukçu diğer birimlerin, teknik insanların katılacağı bir heyetle yapılacak çalışma... Muhtemeldir ki, böyle bir yanlışın, böyle bir eksikliğin olmadığı da ortaya çıkabilir. Bu, Mersedes-Benz için çok daha isabetli bir karar olur. Artık, bir yerde millet adına son kararı Yüce Parlamento vermiş olur ve tartışmalar da bu noktada bitmiş olur.

Onun için, bence, bu önergeden yüksünmemek lazım, endişe duymamak lazım. Mercedes-Benz'in değerli yöneticilerinin... Ki, milletvekili arkadaşlarımıza, hepimize, bilindiği üzere, "Karapınar Dosyası" diye birer tane dosya gönderdiler. İçinde onbeş onaltı sayfalık raporları var. Ayrıca, bendenize de bir başka yazı geldi. Taraflardan da yazılar geldi. Efendim, sigorta şirketlerinin bunlarla ilgili bazı endişeleri olmuş. Bize, onlarla ilgili birkısım yazılar geldi; yani "yanıyorlar" vesaire gibi; ama, ben, açıklıkla bir şeyi söyleyeyim: Bunların hepsi hilafı hakikat da olabilir; ama, ortada bir gerçek var; o da, bu otobüslerin zaman zaman yandığıdır. Bu durum, diğerlerine nispetle bunlarda daha çoktur; daha çok olmasının sebebi olarak, gerçekten, yakıt tankları ön tekerlerinin önündedir; yok, 500 litrelik yakıt depoları vardır, bunlar sağlıklıdır, değildir... İddialar tartışılmış; ben, bunlara tekrar girmenin gerekli olmadığını düşünüyorum; ama, diyorum ki, her birimizin zaman zaman seyahat için binmek durumunda olduğumuz bu otobüslerin bu anlamdaki sağlıksızlıkları varsa, bunun giderilmesi; sağlıklı ise, durumlarının Yüce Parlamento tarafından tescil edilmesi amacıyla bir araştırma önergesinin kabul edilmesi, her şeyden önce, ülkemizde böyle güzel bir yatırımı yapan Mercedes-Benz'in hayrınadır ve faydasınadır. Çünkü, Allah vermesin, muhtemeldir ki, önümüzdeki günlerde yeni kazalar da olabilir; bunu kim önleyebilir, yani, kim, aksinin olduğunu iddia edebilir?! Temenni ederiz, kazalar hiç olmasın; ama, böyle bir şey olması halinde "yine Mercedes, yine kaza" diyecekler. Nitekim, şu gazeteler hep aynı şeyleri yazıyor: İşte "yine Mercedes, yine yangın" deniliyor. Efendim, bir başkasında "yine Mercedes, yine yangın" deniliyor. Yani, bunlar zaman zaman gazetelerde çıkacak ve çıkıyor. Bunu önlemenin akılcı yolu, kanaatimce, bu önergenin Yüce Parlamento tarafından kabul edilerek, bir araştırma komisyonunun oluşturulmasıdır.

Bu vesileyle, yüce huzurlarınızda kanaatimi burada sizlerle paylaşırken, tekrar, esas vurgulamak istediğim hususu da sizlerle paylaşarak huzurunuzdan ayrılmak istiyorum; o da şudur: Türkiye'de, acilen, karayollarında seyreden araçlarımızla ve bu araçlar içerisindeki insanlarımızın can güvenliğiyle alakalı alınması gereken tedbirleri sağlıklı olarak alalım. İçişleri Bakanlığımız, emniyet görevlilerimiz buna cansiparane gayret ediyorlar, bunu biliyorum; ancak, müşahedelerimi üzülerek söyleyeyim: Bazen ilime giderken görüyorum, trafik polisleri, sanki, tabir yerindeyse, pusu kuruyorlar. Yani, en tenha yerde... Kaza olması muhtemel yerde durmuyorlar. Nerede; mesela, diyelim ki, 90'ı nerede geçebilir, burada... Yolun fevkalade müsait olduğu... Diyor ki: "Radara girdin, 90'ı..." Mesela, bizim Çorum bölgesinde vardır, Koparan'da geçitler var, çok ağır geçitler; kamyon tankeri, tanker bilmem neyi, hep birbirlerini sollarlar. Orada durmaz katiyen; çünkü, aşağıda mutlaka geçecek, kamyona dahi ceza yazacak. Ben, onun için, dürüst görev yapanları tenzih ediyorum; ama, diyorum ki: Trafikteki çok değerli, cansiparane çalışan arkadaşlarımız, emniyet görevlilerimiz bu konuda, kazaları önleyici -mutlaka, maktu miktarlarda cezaları kesmek için değil- tedbirleri alarak, bulunmaları gereken yerde bulunsunlar. Özellikle, Türkiye'de, trafikte, seyredilen yollarda 1 600 küsur kara nokta var. Acil olarak, Karayollarımızın, bu 1 600 ciddî noktayı bir an önce imar etmesi... Sefer yapıldığı anlarda, hiç olmazsa, üçlü... Bazı yerlerde birbirini sollamak durumunda olan araçların daha çok bu kazayı yaptığı söyleniyor. Mesela, tankerle çarpıştığı iddia edilen o...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, çalışma süremiz dolmuştur. Konuşmanıza devam edecekseniz, Genel Kuruldan konuşmanız için olur alacağım.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Sayın Başkan, sadece bir saygı sunacağım.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Sayın Uzunkaya'nın konuşmasının bitimine kadar oturumun uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın Uzunkaya, buyurun.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Yani, demektir ki, önüm açıktır, sabaha kadar konuşabilirim, raporlar elimde duruyor.

Değerli arkadaşlar, ben sözümü bitiriyordum zaten.

Temennimiz şu: Bu rapor... Sayın Kart'ın bu konuda geçmişte bir çalışması oldu, müdahil bir avukattır. Benim önergemin, Sayın Kart'ın önergesiyle doğrudan bir ilişkisi yok; yani, o anlamda da bir yaklaşım sergilenirse fevkalade yanlış olur; ama, akıl için doğru birdi. Kanaatimce, böyle bir yanlış ve benzeri yanlışların üzerine hepimizin gitmesi lazım mıdır değil midiri de araştırmamız gerekir diye düşünüyorum.

Tüm bu alandaki tedbirlerin alınması konusunda Meclisimizin gerekli hassasiyeti göstereceğine inanıyor, akşamınızın hayırlı olması dileğimle hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Uzunkaya.

Sayın milletvekilleri, sözlü sorular ile kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 19 Şubat 2003 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati : 19.03