BIM 2 2 2003-02-27T08:53:00Z 2003-02-27T08:53:00Z 45 28149 160450 TBMM 1337 320 197043 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM : 22 CİLT : 4 YASAMA YILI : 1

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

31 inci Birleşim

5 . 2 . 2003 Çarşamba

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

          I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - Antalya Milletvekili Burhan Kılıç'ın, Antalya İli Kumluca İlçesinde meydana gelen sel felaketi ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ertuğrul Yalçınbayır'ın cevabı

2. - Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün'ün, Bilecik İlinin sorunları, beklentileri ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması

3. - Çorum Milletvekili Agâh Kafkas'ın, Çalışanların Tasarrufa Teşvik Edilmesi ve Bu Tasarrufların Değerlendirilmesine Dair Kanun uyarınca toplanan tasarrufların tasfiyesine ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ertuğrul Yalçınbayır'ın cevabı

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. - Balıkesir Milletvekili Orhan Sür ve 47 milletvekilinin, bor madeni kaynaklarımızın stratejik ve ekonomik değerinin araştırılarak gereği gibi değerlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/38)

2. - Ankara Milletvekili Yakup Kepenek ve 21 milletvekilinin, bankacılık ve finans sektöründe yaşanan sorunların araştırılarak sağlıklı bir yapı ve işleyişe kavuşturulması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/39)

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - Millî Savunma Komisyonu Başkanlığına İstanbul Milletvekili Cengiz Kaptanoğlu'nun seçildiğine ilişkin Komisyon Başkanlığı tezkeresi (3/179)

IV. - ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. - Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. - Basın ve Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 2.1.2003 tarihli ve 4779 sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/432) (S. Sayısı : 37)

2. - Harp Akademileri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Millî Savunma Komisyonları raporları (1/334) (S.Sayısı: 44)

3. - Türk Ceza Kanunu ile Hapishane ve Tevkifhanelerin İdaresi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu(1/304) (S.Sayısı: 43)

4. - Taşınmaz Mal Zilyedliğine Yapılan Tecavüzlerin Önlenmesi Hakkında Kanuna Bazı Maddeler Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/393) (S.Sayısı: 40)

5. - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Karadeniz Ekonomik İşbirliği (KEİ) Örgütü Arasında Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesi (KEİPA) Uluslararası Sekreteryası İçin Evsahibi Ülke Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/348) (S.Sayısı: 39)

VI. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. - Gaziantep Milletvekili Nurettin Aktaş'ın, milletvekili dokunulmazlığına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in cevabı.(7/16)

2. - Tokat Milletvekili Orhan Ziya Diren'in, Tokat'ta Dış Ticaret Standardizasyon Grup Denetim Şubesi kurulup kurulmayacağına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen'in cevabı (7/129)

I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açıldı.

Kars Milletvekili Zeki Karabayır'ın, Kars İlinin ekonomik sorunlarına ve Sarıkamış kayak tesislerine,

İstanbul Milletvekili Bülent Hasan Tanla'nın, dünya kamuoyunun olası Irak savaşı hakkındaki yaklaşımına,

İlişkin gündemdışı konuşmalarına Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ertuğrul Yalçınbayır,

Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Faruk Bayrak'ın, Habur gümrük kapısına alternatif gümrük kapılarına ve Suriye ile sınır ticaretinin geliştirilmesine ilişkin gündemdışı konuşmasına da Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen;

Cevap verdiler.

İzmir Milletvekili Ali Rıza Bodur ve 24 milletvekilinin, Tarişbank'ın Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devrinin ve satışının araştırılması (10/36),

Zonguldak Milletvekili Harun Akın ve 22 milletvekilinin, Türkiye Taşkömürü Kurumunun sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi (10/37),

Amacıyla birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemde yerlerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Çorum Milletvekili Murat Yıldırım'ın,

Samsun Milletvekili Cemal Yılmaz Demir'in,

Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu üyeliğinden çekildiklerine ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Antalya Milletvekili Nail Kamacı'nın, (6/71), (6/72),

Manisa Milletvekili Ufuk Özkan'ın, (6/113), (6/114), (6/115),

Esas numaralı sözlü sorularını geri aldıklarına ilişkin önergeleri okundu; sözlü soruların geri verildiği bildirildi.

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının:

1 inci sırasında bulunan (6/63) esas numaralı sözlü soru, üç birleşim içerisinde cevaplandırılmadığından, yazılı soruya çevrildi.

2 nci sırasında bulunan (6/65),

3 üncü sırasında bulunan (6/67),

4 üncü sırasında bulunan (6/68),

5 inci sırasında bulunan (6/69),

Esas numaralı sözlü sorular üç birleşim içinde cevaplandırılmadığından yazılı soruya çevrildi; soru sahipleri de görüşlerini açıkladı;

8 inci sırasında bulunan (6/73) esas numaralı sözlü soruya Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ertuğrul Yalçınbayır;

9 uncu sırasında bulunan (6/74),

10 uncu sırasında bulunan (6/75),

11 inci sırasında bulunan (6/76),

Esas numaralı sözlü sorulara Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü;

Cevap verdi; soru sahipleri de cevaplara karşı görüşlerini açıkladı.

Konya Milletvekili Özkan Öksüz ve 22 milletvekilinin, Tuz Gölündeki kirlenmenin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesinin (10/5), yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildiği açıklandı.

Kurulacak komisyonun 12 üyeden oluşması,

Komisyonun çalışma süresinin, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimi tarihinden itibaren üç ay olması,

Komisyonun, gerektiğinde Ankara dışında da çalışması;

Kabul edildi.

5 Şubat 2003 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 18.00'de son verildi.

İsmail Alptekin

Başkanvekili

Yaşar Tüzün           Enver Yılmaz

             Bilecik                        Ordu

Kâtip Üye               Kâtip Üye

 

No. : 45

II. - GELEN KÂĞITLAR

5 . 2 . 2003 ÇARŞAMBA

Tezkere

1.- Konya Milletvekili Atilla Kart'ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/176) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.2.2003)

Raporlar

1.- Uluslararası Sergilere İlişkin Sözleşme ile Sözleşmeye Değişiklik Getiren Uluslararası Sergiler Bürosu Genel Kurul Kararına Katılmamızın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/373) (S. Sayısı: 47) (Dağıtma tarihi: 5.2.2003) (GÜNDEME)

2.- Türkiye Cumhuriyeti ve Moldova Cumhuriyeti Arasında Konsolusluk Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/381) (S. Sayısı: 48)  (Dağıtma  tarihi: 5.2.2003) (GÜNDEME)

3.- Türkiye Cumhuriyeti ile Türkmenistan Cumhuriyeti Hükümetleri Arasında Ankara ve Aşkabad'da Diplomatik Temsilciliklerin Yerleşimine İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/417) (S. Sayısı: 49)  (Dağıtma  tarihi: 5.2.2003) (GÜNDEME)

4.- Türkiye Cumhuriyeti ile Tacikistan Cumhuriyeti Hükümetleri Arasında Ankara ve Duşanbe'de Diplomatik Temsilciliklerinin Yerleşimine İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/421) (S. Sayısı: 50)  (Dağıtma tarihi: 5.2.2003) (GÜNDEME)

5.- Adli Tıp Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/310) (S. Sayısı: 51)  (Dağıtma tarihi: 5.2.2003) (GÜNDEME)

6.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Bosna ve Hersek Bakanlar Kurulu Arasında Ankara ve Saraybosna'da Diplomatik Temsilciliklerinin Yerleşimine İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/413) (S. Sayısı: 52)  (Dağıtma tarihi: 5.2.2003) (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergeleri

1.- Antalya Milletvekili Tuncay Ercenk'in, çiftçilerin faiz borçlarına ve tarımsal girdilerin vergilerine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/182) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.1.2003)

2.- Antalya Milletvekili Tuncay Ercenk'in, esnafın kredi faizi borcunun silinip silinmeyeceğine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/183) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.1.2003)

3.- Antalya Milletvekili Nail Kamacı'nın, zirai ilaç analiz ücretlerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/184) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2003)

4.- Antalya Milletvekili Nail Kamacı'nın, bürokrat atamalarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/185) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2003)

5.- Antalya Milletvekili Nail Kamacı'nın, BAĞ-KUR'lu ve sosyal güvencesi olmayan özürlü çocukların eğitim sorununa ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/186) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2003)

6.- Antalya Milletvekili Nail Kamacı'nın, belediyelerin genel aydınlatma yerleri elektrik giderlerine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/187) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2003)

7.- Manisa Milletvekili Nuri Çilingir'in, yapı denetim şirketlerine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/188) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2003)

8.- Manisa Milletvekili Nuri Çilingir'in, belediyelerdeki imarla ilgili teknik personele ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/189) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2003)

9.- Manisa Milletvekili Nuri Çilingir’in, Karayolları Trafik Yönetmeliğine Bir And Metni Eklenip Eklenmeyeceğine ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/190) (Başkanlığa geliş tarihi : 4.2.2003)

Yazılı Soru Önergeleri

1.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Adana'da yürütülen projelere ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/200) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2003)

2.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Adana'da yürütülen projelere ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/201) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2003)

3.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Adana'da yürütülen projelere ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/202) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2003)

4.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Adana'da yürütülen projelere ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/203) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2003)

5.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Adana'da yürütülen projelere ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/204) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2003)

6.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Adana'da yürütülen projelere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/205) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2003)

7.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Adana'da yürütülen projelere ilişkin Millî Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/206) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2003)

8.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Adana'da yürütülen projelere ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/207) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2003)

9.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Adana'da yürütülen projelere ilişkin Devlet Bakanından (Kürşad Tüzmen) yazılı soru önergesi (7/208) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2003)

10.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Adana'da yürütülen projelere ilişkin Devlet Bakanından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/209) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2003)

11.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Adana'da yürütülen projelere ilişkin Devlet Bakanından (Beşir Atalay) yazılı soru önergesi (7/210) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2003)

12.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Adana'da yürütülen projelere ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) yazılı soru önergesi (7/211) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2003)

13.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Adana'da yürütülen projelere ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ertuğrul Yalçınbayır) yazılı soru önergesi (7/212) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2003)

14.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Adana'da yürütülen projelere ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Mehmet Ali Şahin) yazılı soru önergesi (7/213) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2003)

15.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Adana'da yürütülen projelere ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif Şener) yazılı soru önergesi (7/214) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2003)

16.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Adana'da yürütülen projelere ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/215) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2003)

17.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Adana'da yürütülen projelere ilişkin Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/216) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2003)

18.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Adana'da yürütülen projelere ilişkin Çevre Bakanından yazılı soru önergesi (7/217) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2003)

19.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Adana'da yürütülen projelere ilişkin Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/218) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2003)

20.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Adana'da yürütülen projelere ilişkin Kültür Bakanından yazılı soru önergesi (7/219) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2003)

21.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Adana'da yürütülen projelere ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/220) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2003)

22.- Hatay Milletvekili Gökhan Durgun'un, Suriye'deki bir barajdan kaynaklanan Hatay'daki su baskını zararına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/221) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2003)

23.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Adana'da yürütülen projelere ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/222) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2003)

24.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Adana'da yürütülen projelere ve doğrudan gelir desteği ödemelerinin ne zaman yapılacağına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/223) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2003)

25.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, stratejik araştırma enstitülerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/224) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2003)

26.- Eskişehir Milletvekili Cevdet Selvi'nin, özelleştirme programına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/225) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2003)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Balıkesir Milletvekili Orhan Sür ve 47 Milletvekilinin, bor madeni kaynaklarımızın stratejik ve ekonomik değerinin araştırılarak gereği gibi değerlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/38) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2003)

2.- Ankara Milletvekili Yakup Kepenek ve 21 Milletvekilinin, bankacılık ve finans sektöründe yaşanan sorunların araştırılarak, sağlıklı bir yapı ve işleyişe kavuşturulması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/39) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2003)

 

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

5 Şubat 2003 Çarşamba

BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Enver YILMAZ (Ordu), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 31 inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayımız vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden önce, üç değerli milletvekili arkadaşımıza gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, Antalya İli Kumluca İlçesinde meydana gelen sel felaketi hakkında söz isteyen Antalya Milletvekili Burhan Kılıç'a aittir.

Buyurun Sayın Kılıç.

Süreniz 5 dakikadır.

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - Antalya Milletvekili Burhan Kılıç'ın, Antalya İli Kumluca İlçesinde meydana gelen sel felaketi ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ertuğrul Yalçınbayır'ın cevabı

BURHAN KILIÇ (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Antalya İlimizin Kumluca İlçesinde meydana gelen sel ve hortum felaketi nedeniyle gündemdışı söz almış bulunmaktayım.

Değerli arkadaşlar, 20 Ocak 2003 tarihinde, aşırı yağışlar nedeniyle, örtüaltı sebze yetiştiriciliğinin yoğun olarak yapıldığı Kumluca İlçemizde büyük bir sel felaketi yaşanmıştır. Trilyonlarca Türk Lirası harcayarak, domates, biber, salatalık, patlıcan ekerek, geçimini seracılığa bağlamış olan üreticimiz, bu afet karşısında, akla hayale gelmeyecek şekilde tarımsal bir yıkımla karşı karşıya gelmiştir.

Kumluca İlçemiz, seracılığın başkenti olarak anılmayı hak etmiş, tarım sektörünün gurur veren ilçelerinden biridir. Türkiye'deki toplam örtüaltı sebze üretiminin yaklaşık yüzde 30'u Kumluca'da yapılmaktadır. Toplam 34 500 dekar sera alanı bulunmaktadır. 2002 yılı itibariyle, Kumluca İlçemizin tarım geliri 450 trilyon liraya ulaşmıştır. Bu, sadece üretilen ürünün değeridir; hizmet gelirleri ve diğer yan gelirlerle birlikte, ülke ekonomisine ayrıca katmadeğer sağlamaktadır. Yaklaşık olarak, tarımsal gelirin yüzde 86'sı seracılıktan, geri kalanı narenciye ve diğer ürünlerden karşılanmaktadır.

Ülke ekonomisine böylesine büyük bir katkı sağlayan Kumluca İlçemizin, Mavikent Beldesindeki 7 000 dekar seranın yüzde 80'i, Beykonak Beldesindeki 5 500 dekar seranın yüzde 60'ı, Yenimahalle'deki, Hızırkahya ve Salur Köylerindeki seraların yaklaşık 2 000 dekarı sular altında kalmıştır.

Sel felaketinden hemen sonra bölgeye giderek, bizzat incelemelerde bulundum. Yaptığım incelemelerden edindiğim izlenimler ve yetkili uzmanlardan aldığım bilgilere göre, sel felaketinde zararın bu kadar fazla olması, yağışın düzensizliğiyle beraber, dere ıslahlarının yapılmamış ve yeterli tahliye kanallarının açılmamış olmasındandır. Öyle anlaşılıyor ki, önceki iktidarlar, tarımın yoğun olarak yapıldığı bu bölgeye hizmet götürmekte yetersiz kalmışlardır.

Ayrıca, beldedeki belediye başkanlarının, kendi imkânlarıyla aşabilecekleri problemlerin üzerine gitmediklerini, devletten çözüm beklediklerini gördüm. Tahliye kanallarının açılması noktasında çaba sarf etmemişlerdir.

Yöre halkından aldığım bilgiye göre, daha önce açık olan bazı kanalların kapandığını tespit ettim. Siyasî olarak, göz yumulan bu gibi olayların takipçisi olacağımızı bir kez daha belirtmek istiyorum.

İlçede öyle dereler gördüm ki, dere belli bir noktaya kadar geliyor ve ucu sera bahçelerine salıverilmiş, denize kadar ulaşmıyor. Konunun uzmanları birçok proje yapmış; ama, bu projeler, siyasî partiler tarafından, kendi yandaşlarının yerinden değil de başka yerlerden geçmesini sağlama çabaları yüzünden uygulanamamış ve sürekli yeni projeler yapılmıştır. Kırk yıldır çözülemeyen 1 400 metre mesafeli Baysı Deresi konusu bunun en güzel örneklerinden birisidir. Taşkın kontrol projeleri, sel kapanları, acil ihtiyaçtır.

Baysı Deresi için yöre halkımıza söz vermiştik. Hükümetimizi kurduktan sonra, en uygun projenin uygulanması noktasında Devlet Su İşlerine tavsiyede bulundum ve derenin açılması için çalışmalar başlatıldı. Kamulaştırma Kanunu gereği, gönüllülerle, kamulaştırma fiyatı üzerinde anlaşıldı; ücretleri ödenerek, arazilerin tapusu Devlet Su İşleri adına kesildi. Bu bölgedeki çiftçilerimize, bu müjdeyi verebilirim. Ayrıca, yörenin su baskınlarına maruz kalmaması için bugüne kadar yapılmayan gerekli proje ve etütler yapılarak, köklü çözüme gidilmelidir.

Kumluca İlçemizdeki seracılık sektörü, ekonomimize sağladığı katkının yanında, istihdam yönünden de onbinlerce insanımıza iş ve aş sağlamaktadır. Sera sahiplerinin, ortakçılarının ve işçilerimizin mağduriyetinin, vakit geçirilmeden ve adil bir biçimde giderilmesi için, ilgili devlet kuruluşlarınca -yani, Ziraat Bankası, Halk Bankası ve tarım kredi kooperatiflerince- verilen gübre, mazot, tarımsal ilaç borçları faizsiz ertelenmeli; ayrıca, mağdur üreticilerin tamamının bölgede tarım yapabilmesi için, kendilerine yeniden kredi verilmelidir.

Felaket mahalline intikal ettiğimde, hükümet olarak, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonu ve Kızılayın, mağdur çiftçi ailelerine battaniye, gıda ve ihtiyaç yardımı yaptığını gördüm. Olay mahalline anında yardım ulaştırdıkları için, her iki kuruma ve görevli arkadaşlara teşekkür ediyorum.

2 Şubat 2003 tarihinde Demre (Kale) İlçemizde hortum çıkmış, 2 200 adet cam sera, 600 adet plastik sera yerle bir olmuştur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, sözünüzü tamamlayın efendim.

BURHAN KILIÇ (Devamla) - Yine, 2 Şubat 2003 tarihinde Serik İlçemizde sel felaketi olmuş, 40 ev, 150 sera, 2 köprü tamamen yıkılmıştır.

Sayın milletvekilleri, seracılığın açık tarla ziraati gibi düşünülmesi durumunda, problemlerin çözümü mümkün olmayacaktır; örtüaltı sebze yetiştiriciliği, klasik ziraatin dışında, bir tür sanayi tipi üretim gibi değerlendirilmelidir. Cam veya naylon örtü, ısı kontrolü sağlayan malzeme ve yakıt, hibrit tohum, ilaç, gübre, sulama sistemleri gibi birçok pahalı girdileri olan bu tesislerin tabiî afetlere karşı sigortalanması gerekmektedir. Maalesef,  bu konuda çiftçilerimizin yeterli duyarlılığı göstermediklerini gözledim. Bu tesislerin sigortalanması için gerekli eğitim desteği ve teşvik edici, özendirici devlet desteğinin de bugüne kadar yapılmadığını müşahede ettim. Ayrıca, şehirlerimizin yapılan altyapı planlamasının bir benzeri olarak, sera alanlarının da planlanması artık zorunlu hale gelmiştir.

Sözlerime son verirken, bundan sonra da çiftçilerimizin yanında olacağımızı, problemlerini halletme noktasında gerekli girişimlerde bulunacağımızı belirtiyor, zarar gören çiftçilerimize geçmiş olsun dileklerimi tekrar iletiyor ve saygılar sunuyorum. Ayrıca, hepinizin kurban bayramını da kutluyorum.

Hoşça kalın. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Kılıç.

Bu konuşmaya karşı, hükümetin söz isteği var.

Sayın Başbakan Yardımcımız Ertuğrul Yalçınbayır; buyurun.

Süreniz 20 dakika.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Antalya Milletvekilimiz Burhan Kılıç'ın, Antalya İli Kumluca'daki sel felaketi nedeniyle aldığı söze cevaben söz hakkımızı kullanıyoruz. Hepinizi sevgi, saygı, barış ve mutluluk dileklerimle selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, dikkatsizlik, tedbirsizlik, doğal afet ve benzeri nedenlerle ülkemiz, epey maddî ve manevî kayıplara uğrayan bir ülkedir. Bu yolla, katrilyonlarca lira zarar ve ölüm meydana gelmektedir. Gerek trafik kazaları itibarıyla olsun gerek sel, deprem ve benzeri nedenlerle olsun, ülkemiz, bu konuda büyük bir kaynak israfına maruz kalmaktadır. Bunların azaltılmasıyla ilgili gerekli çalışmaların hem yasal düzeyde hem de idarî düzeyde yapılması zorunluluğu ortadadır.

Değerli milletvekilleri, bunlarla ilgili olarak gerek deprem için gerekse sel felaketi için ve trafik kazaları için, bunların azaltılması için programlar önümüzdeki günlerde gündeme getirilecek, gerekli çalışmalar tamamlanıp, kamuoyuna da  bildirilecektir. Güncel olarak, Antalya İli Kumluca'daki sel felaketine uğrayan kişilere, biz, geçmiş olsun diyoruz. Onların zararlarının önlenmesi konusunda gerekli idarî çalışmalar yapılmıştır ve bu arada, Başbakanlık Acil Destek Fonu programından dört gün önce bir miktar para gönderilmiş ve önümüzdeki günlerde de yeni ilaveler gönderilecektir.

Ben, Antalya İlindeki, Kumluca'daki bütün çiftçilerimize geçmiş olsun diyorum. Diğer yerler itibariyle de, gerekli tedbirlerin öncelikle kişiler ve kurumlar tarafından alınması ve bilgilendirilme işlemlerinin yapılması fevkalade önemlidir. Ülkenin, bu tür maddî ve manevî kayıplardan, gerek doğa vasıtasıyla gerekse kendi eli vasıtasıyla sebebiyet verdiği zararlardan kurtulması dileğiyle, gerekli çalışmaların hem Türkiye Büyük Millet Meclisi vasıtasıyla hem de idare vasıtasıyla yapılması dileklerimle, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

Gündemdışı ikinci söz, Bilecik İlinin sorunları hakkında söz isteyen Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün'e aittir.

Buyurun Sayın Tüzün. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

2. - Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün'ün, Bilecik İlinin sorunları, beklentileri ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; Bilecik İlinin sorunlarını ve beklentilerini anlatmak üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Osmanlının beylikten imparatorluğa, imparatorluktan kurtuluşa ve nihayet Türkiye Cumhuriyetine geçişinde önemli bir tarihî misyonu üzerinde taşıyan Bilecik Kenti, 1920'lerde, Kurtuluş Savaşının hareketli yıllarında birden çok yangına maruz kalmış ve Bilecik'in büyük bir bölümü yanmıştır. Söz konusu yangın Bilecik'in büyüme hızını yavaşlatmış ve Bilecik, bugüne kadar hızlı bir kalkınma gerçekleştirememiş, sosyal ve kültürel yatırımlardan yeterince pay alamamıştır. İlimizin ve Marmara Bölgesinin en önemli sorunlarının başında yer alan ve İstanbul'u Akdenize bağlayan Bozüyük-Adapazarı, Bozüyük-Bilecik-Osmaneli-Mekece yolu projesidir; Marmara ve Akdenizi birbirine bağlayan tek yoldur. 1996 yılından bu yana yatırım programında bulunan toplam 135 kilometre olan ve ihalesi yapılan bu yolun bitirilmesi, ilimizin karayoluyla civar illere bağlantısını güçlendirecektir.

Bursa Yenişehir Havaalanı-Bilecik arası 50 kilometredir. Bu havaalanından ilimizin yararlandırılması, sanayi kuruluşlarımız başta olmak üzere, Bilecik için büyük önem taşımaktadır. Mevcut devlet yolu keskin virajlı ve dardır. Yatırım programında da yer alan Yenişehir yolunun iyileştirilmesi, Bilecik için hayatî önem taşımaktadır.

Bilecik'in üretim ve ihracat mallarının Marmara Denizi üzerinden  denizyoluyla taşınmasına imkân verecek olan ve 2002 yılı yatırım programında bulunan, Ayazma-İnönü-Osmaneli-Bursa-Bandırma demiryolunun yapımına bir an önce başlanarak tamamlanması, ilimizde bulunan sanayi kuruluşlarının ürünlerini demiryolu aracılığıyla taşıması, ilimiz açısından aciliyet arz etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bilecik'te 520 kilometrekarelik alanı sulayabilecek su potansiyeli bulunmasına rağmen, bu potansiyelin yaklaşık olarak yarısı kullanılabilmektedir. Başta, Gölpazarı ovası olmak üzere, ilimizdeki sulanabilir alanların sulanabilmesi, sulama ve drenaj problemlerinin köklü çözüme kavuşturulması için ilimizde sulama konusunda faaliyet gösteren kuruluşların personel, araç gereç ve ödenek ihtiyaçlarının karşılanması halinde, elimizdeki bu yaşamsal sorun çözüme kavuşacaktır.

Yüzyıllar boyu farklı kültürlerin ticaret kervanlarının uğrak yeri olan Bilecik'te ipekböcekçiliği halkın önemli bir geçim kaynağı olmuştur; ancak, bugün, yüzyılların simgesi ve halkın geçim kaynağı olan bu gelenek yok olma tehlikesiyle yüz yüze kalmıştır. Ülkemiz ve ilimiz açısından önemli bir tarihî değeri olan ipekböcekçiliğinin yeniden canlandırılması için gerekli çalışmaların acilen yapılması uygun olacaktır.

Bir başka önemli sorun  ise, bira üretiminin en önemli hammaddesi olan ve Türkiye'de sadece Bilecik İli, Pazaryeri İlçesi ve köylerinde yetiştirilen şerbetçiotu bitkisidir; ancak, şerbetçiotunun daha ucuza ithal edilmeye başlamasıyla üretimi azaltılmıştır. Şerbetçiotu için teşvik kanunu çıkarılması veya üreticilerin taban fiyat uygulamasıyla desteklenmesi gerekmektedir; çünkü, şerbetçiotu, yaklaşık 4 000 ailenin, yani, 15 000 nüfusun geçim kaynağıdır.

Sayın Başkan, değerli üyeler; sağlık, hiç kuşku yok ki, insan hayatı açısından oldukça önemlidir. Bu bağlamda, ilimizde bulunan ve aciliyet arz eden sağlık sorununa değinmek istiyorum. Bilecik'te, çalışan nüfusunun büyük çoğunluğunun SSK'lı olmasına rağmen, ne yazık ki, bir SSK hastanesi bulunmamaktadır. İl merkezindeki SSK Dispanseri, hem donanım hem de personel yönünden yetersiz olduğundan, en az 50 yataklı SSK hastanesine ihtiyaç vardır. Bilecik halkının dileği, en kısa zamanda bir SSK hastanesine kavuşmaktır. Toplam yatak kapasitesi 118 olan Bilecik Devlet Hastanesi, büyük bir hasta yoğunluğuna sahiptir. İl içinden geçmekte olan 650 sayılı devlet yolunda çok sık meydana gelen trafik kazaları nedeniyle çok sayıda tramvatik hasta başvurusu olduğu da dikkate alınarak, Bilecik Devlet Hastanesinin 200 yatak kapasiteye çıkarılması ve personel yönünden takviye edilmesi, yaşanmasını istemediğimiz olumsuzlukları da önleyecektir.

Geçmişi olmayan toplumların gelecekleri de olamaz. Zengin bir kültür mozaiğine sahip olan ilimizde kültürel etkinlikler ve kültürel nitelikli sergiler, halen, çok uygun olmayan ortamlarda yapılmaktadır. Kültürel etkinliklere gençlerin, öğrencilerin ve halkın katılımının daha yüksek düzeyde sağlanabilmesi ve kültür ve tabiat varlıklarına duyarlı, kimlikli bireyler yetiştirebilmemiz açısından, arsası hazır olan ve yatırım programında yer alan kültür sitesinin yapılması yerinden olacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, bir dakikanızı rica edeyim.

Buyurun.

YAŞAR TÜZÜN (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

2000 yılında düşünce olarak başlayan, bugün projesi tamamlanmış olan ve Bilecik için yaşamsal önem taşıyan "Beylikten İmparatorluğa, İmparatorluktan Kurtuluşa: Bilecik" projesi, ilimizin dünya platformunda zengin kültür mirasının tanıtılması ve özlediğimiz bacasız sanayiin kurulması açısından önemlidir. Bu bağlamda, projesi hazır olan bu önemli proje için gerekli ödeneğin ilimize ayrılması, Bilecik'in büyüme hızına hız katarken, yıllardır büyük kentlerin arasında sıkışıp kalmaktan da kurtaracaktır.

Marmara Bölgesinin en zengin ve çeşitli tabiat varlıklarıyla çevrili tek ili olan Bilecik, doğa sporları ve yayla turizmi açısından da yüksek bir potansiyele sahiptir. Gerekli yatırımların yapılması halinde, bu önemli zenginliği, başta ulusumuza ve dünya insanına tanıtmak mümkün olacaktır.

Bilecik'te sanayi, eğitim ve diğer kamu alanlarında çalışanların giderek artması, konut açığı sorununu da beraberinde getirmektedir. Söz konusu konut açığının kapatılabilmesi için, toplu konut yapımının teşviki ve desteklenmesi gerekmektedir. Toplu Konut İdaresi Başkanlığının, toplu konut yapımıyla bu soruna çözüm getirebileceği düşünülmektedir. Diğer yandan, il özel idaresinin kamulaştırma yapabilmesi ve hazine arazisi satın alabilmesine imkân tanınması yönünde mevzuat değişikliği yapılması ve belediyelerin bu konuda desteklenmesinin de bu sorunun çözümünde etkili olabileceği düşünülmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bildiğiniz gibi, ülkelerin gelişmişlik göstergelerinin en önemli unsurlarından birisi de, ülkelerin eğitim seviyesi ve eğitilmiş insangücüdür. Ülkemizde son dönemlerde yeniden hız kazanan üniversiteleşme hareketinin başarıya ulaşması, bu açıdan büyük önem taşımaktadır.

Bilecik, gerek sahibi olduğu köklü ve tarihî geçmişi açısından gerekse coğrafî konumu itibariyle, her dönemde, ekonomi, kültür, ticaret ve eğitim merkezi olmuştur; ancak, altyapısının tam anlamıyla mevcut olmasına rağmen, bir üniversite mevcut değildir.

Bilecik İlinde yükseköğretimdeki bugünkü öğrenci sayısı 4 430'dur. Bu öğrenciler, 3 üniversiteye dağıtılmış durumdadır. Bu öğrenci sayısının daha altında Türkiye'de kurulmuş mevcut üniversiteler de vardır. Bu üniversitelerin fizikî ve sosyal kapasitelerinden daha iyi imkânlara sahip okullarımızın da bir araya gelerek bir üniversiteye dönüşmesi, Bilecik İline büyük canlılık kazandıracaktır.

İlimizde halen Dumlupınar Üniversitesine bağlı 1 iktisadî ve idarî bilimler fakültesi ve 4 meslek yüksekokulu -Gölpazarı Meslek Yüksekokulu, Osmaneli Meslek Yüksekokulu, Pazaryeri Meslek Yüksekokulu, Söğüt Meslek Yüksekokulu- Anadolu Üniversitesine bağlı Bilecik ve Bozüyük Meslek Yüksekokulları öğretim vermektedir. Bu okullara ilaveten diğer eğitim dallarında da fakülte ve yüksekokulların kurulması ve bunların Edebali üniversitesi çatısı altında toplanması, ilimizin sosyal, kültürel ve ekonomik gelişmesini hızlandıracaktır. Bu konuda hazırlamış olduğum Edebali üniversitesinin kurulmasına ilişkin kanun teklifine desteklerinizi  bekliyorum.

Sayın Başkanım, değerli milletvekillerim; Bilecik İli, kuruluşun ve kurtuluşun merkezi olup, Osmanlı İmparatorluğunun kurulduğu, Türk Milletinin makûs talihinin yenildiği ildir.

Böyle bir günde, Yüce Meclisin bu masasından sizlere hitap etmekten, gerçekten, büyük mutluluk ve onur duyuyorum.

Ülkemizin ve dünyamızın, maalesef, Irak savaşını konuştuğu bugünlerde, türbesi Bilecik'te bulunan Sayın Şeyh Edebali'nin vasiyeti, benim için, ülkemiz için ve dünya için büyük önem arz etmelidir.

Sayın Başkanın müsaadeleriyle, Şeyh Edebali'nin Osman Beye nasihatini, burada, huzurlarınızda okumak istiyorum.

"Ey Oğul! Beysin...

Bundan sonra öfke bize, uysallık sana...

Güceniklik bize, gönül almak sana...

Suçlamak bize, katlanmak sana...

Acizlik bize, yanılgı bize, hoşgörmek sana...

Geçimsizlikler, çatışmalar, anlaşmazlıklar bize, adalet sana...

Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize, bağışlama sana...

Ey Oğul!

Bundan sonra bölmek bize, bütünlemek sana...

Üşengeçlik bize, uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana...

Ey Oğul!

Sabretmesini bil, vaktinden önce çiçek açmaz.

Şunu da unutma ki!

İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın.

Ey Oğul!

Yükün ağır, işin çetin, gücün kıla bağlı.

Allah yardımcın olsun!" (Alkışlar)

Böylesine bir dönemde, Irak savaşıyla ilgili alacağımız kararları elbette saygıyla karşılıyorum; ama, Şeyh Edebali'nin yediyüz yıl önce söylemiş olduğu "önce insan; insanı yaşat ki, devlet yaşasın" düşüncesini de önplanda tutmalıyız diyor; hepinizin kurban bayramını kutluyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tüzün.

Bu vasiyet doğrultusunda, Başkanlık Divanının, size de gereken müsamahayı gösterdiğini görüyorsunuz. (Alkışlar)

YAŞAR TÜZÜN (Devamla) - Huzurlarınızda da vasiyetin bir nüshasını Sayın Başkanıma hediye etmek istiyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tüzün.

Hükümetin herhangi bir söz talebi?.. Yok.

Gündemdışı üçüncü söz isteği, Çalışanların Tasarruflarını Teşvik Hesabının Tasfiyesi ve Bu Hesaptan Yapılacak Ödemelere Dair Kanun Tasarısı hakkında söz isteyen Çorum Milletvekili Agâh Kafkas'a aittir.

Buyurun Sayın Kafkas. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

3. - Çorum Milletvekili Agâh Kafkas'ın, Çalışanların Tasarrufa Teşvik Edilmesi ve Bu Tasarrufların Değerlendirilmesine Dair Kanun uyarınca toplanan tasarrufların tasfiyesine ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ertuğrul Yalçınbayır'ın cevabı

AGÂH KAFKAS (Çorum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 3417 sayılı Çalışanların Tasarrufa Teşvik Edilmesi ve Bu Tasarrufların Değerlendirilmesine Dair Kanun ile tesis edilen çalışanların tasarruflarını teşvik hesabının tasfiyesine ilişkin olarak görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Sözlerimin başında, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Adı bile tartışmalı olan, "tasarruf" dediğiniz zaman gönüllülük ilkesinde olması lazımken "zorunlu" diye adı bile tartışmalı olan; Anayasa açısından tartışmalı olan, tasarruf ilkesi açısından tartışmalı olan, hak sahipleri açısından tartışmalı olan, nemalandırma usulü açısından tartışmalı olan; ayrıca, mülkiyet hakkına tecavüz olarak değerlendirilebilecek ve insan hakları açısından da tartışmalı olan bir zorunlu tasarruf serüveninin sonuna gelmiş bulunuyoruz.

Toplumun çok büyük bir kesimini ilgilendiren bu konunun, özellikle bütün sosyal tarafların, olayın bütün taraflarının mutabakatı alınarak çözülmesini, hükümetin demokratikleşme açısından attığı önemli bir adım olarak değerlendiriyorum. 1 Nisan 1988 tarihinde yürürlüğe giren 3417 sayılı Yasayla çalışanların tasarruf yapmalarını teşvik amacıyla ücretlerinden belli oranlarda kesinti yapılması, devlet ya da ilgili işverenlerin de tasarruflara katkıda bulunması ve toplanan tasarrufların en iyi şekilde değerlendirilmesi hedeflenmişti. Bu amaç doğrultusunda, 10 veya daha fazla işçi çalıştıran işyerlerindeki işçiler, sözleşmeli personel ve kamu kesimi çalışanları yasa kapsamına alınmıştı. Kanunun çıktığı günden bu yana, yaklaşık 6 000 000 kişi, bu tasarruf hesabında toplanan paradan, değişik tutarlarda hak sahibi konumuna gelmiştir.

31 Aralık 2002 tarihi itibariyle, bu hesapta toplanan anapara miktarı 1 katrilyon 696 trilyon liradır; k,ümülatif olarak hesapta toplanan nema ise 12 katrilyon 400 trilyon lira civarındadır. Aynı tarih itibariyle, hesaptan kümülatif çıkış tutarı ise, 3 katrilyon 560 trilyon liradır. Bu çıkışları, esas olarak, hak sahiplerine yapılan nema ödemeleri teşkil etmektedir.

Değerli milletvekilleri, bilindiği üzere, sosyal güvenlik reformu çerçevesinde çıkarılan 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanunuyla, işsizlik sigortası uygulamasına geçilmiştir. İşsizlik sigortasının çalışanlara ve işverenlere ek bir yük getirmemesi amacıyla, 3417 sayılı Yasanın kapsam ve tasarruf tutarlarını düzenleyen 2 ve 3 üncü maddeleri, 1 Haziran 2000 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere iptal edilmiş ve bu fona nema kesilmesi durdurulmuştu.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 23 Mayıs 2000 tarihinde 57 nci hükümetin ekonomiden sorumlu Bakanı, zorunlu tasarruflarla ilgili, şöyle bir konuşma yapıyor; Sayın Bakan "bu noktada, geri ödeme yapılması usul ve esaslarına yönelik yeni bir yasal düzenlemeye gereksinim olup olmadığı tartışılmaktadır. Öncelikle bir noktayı açıkça belirtmek istiyorum ki, 3,7 katrilyon TL'ye, yani, yaklaşık 6 milyar dolara ulaşan bir hesabın, bir anda nakden ve defaten tasfiyesi olanaklı değildir. Makro ekonomik dengelerin tümünü bozacak böyle bir uygulamaya yönelik önerilerin akla dahi getirilmemesi gerekir. Her ne kadar, bu hesabın tasfiye edilmesine olumlu bakıyorsak da, tüm piyasaları bir anda altüst edecek böyle bir uygulamanın beklenmesi, ekonomik programımız yönünden doğru olmayacaktır" diyor; yani, imkânsız olduğunu söylüyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hatırlanacağı üzere, fonun tasfiyesi, hak sahiplerine ödenmesi konusunda iyice çıkmaza girilmişti; ancak, 58 inci hükümet, söz verdiği gibi, çıkmaza giren konuyu sivil toplum kuruluşlarının da tam bir mutabakatıyla çözmüştür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kafkas, 1 dakika eksüre veriyorum; lütfen, toparlayın efendim.

Buyurun.

AGÂH KAFKAS (Devamla) - Bu paralar, aşağıdaki şekilde hak sahiplerine ödenecek; piyasaya girecek olan sıcak parayla, ekonomimiz dinamizm kazanacaktır.

Tasarruf kesintileri ve devlet-işveren katkılarından oluşan anapara ödemesinin en geç Nisan 2003 içerisinde ve bütçe imkânları çerçevesinde eğer mümkün olabilirse, Mart 2003'te yapılması; geriye kalan tutarın 2004, 2005, 2006 yıllarında, mart, haziran, eylül ve aralık aylarında olmak üzere 10 taksitte ödenmesi; bu tutarların enflasyon karşısında erimesini önlemek için, TÜFE artı 5 puan uygulamasıyla değerlendirilmesi; hak sahiplerini mağdur etmeyecek şekilde, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki tasfiyeye ilişkin kanunun 2 nci ve 8 inci maddelerinde gerekli düzenlemelerin yapılması ve 2007 yılında bitirilmesi öngörülen ödeme takviminin geriye çekilerek 2006'da tamamlanması kararlaştırılmıştır.

Onbeş yıllık haksızlık -İşçi Sendikaları Konfederasyonu (Türk-İş)  Hak-İş, DİSK, Kamu Çalışanları Sendikaları Konfederasyonu ve İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) olmak üzere- 4 kamu çalışanları konfederasyonu olmak üzere, 8 büyük kuruluşun genel başkanlarıyla, tam bir mutabakatla, uzun süren müzakere sonucunda çözülmüştür. Hükümetin, işçi, işveren ve kamu çalışanlarının temsilcileriyle vardığı bu mutabakatı şahsım adına olumlu bir gelişme olarak değerlendiriyorum. Bu, AK Parti anlayışının yaşama geçirilmesinin önemli adımlarından bir tanesidir diye düşünüyorum. Burada, AK Partinin bu anlayışında, insana saygı var, emeğe saygı var, hakka saygı vardır; hak anlayışının hayata geçirilmesinin somut bir göstergesidir. Başta bu anlayışın mimarı Değerli Genel Başkanımız Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere, Başbakanımız Abdullah Gül'e ve ilgili bakan arkadaşlarımıza, çalışanlar ve emekçiler adına şükranlarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) Hak sahibi değerli emekçi kardeşlerime de bu sorunun çözülmesinde gösterdikleri gayretten dolayı teşekkür ediyorum ve kendilerine bu sonucun hayırlı olmasını diliyor, bayrama ağız tadıyla girmelerini diliyorum. Kimsesizlerin kimi olma anlayışının bu somut örneğinin milletimize hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Yüce Heyetin ve milletimizin Kurban Bayramını içtenlikle kutluyor, saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Kafkas.

Hükümet söz istemiştir.

Hükümet adına, Başbakan Yardımcımız Sayın Ertuğrul Yalçınbayır konuşacaklardır.

Buyurun Sayın Bakan.

Süreniz 20 dakikadır.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sendikacı arkadaşımız Agâh Kafkas'ın zorunlu tasarruflar üzerine aldığı söze karşılık hükümet adına söz almış bulunuyorum; hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

Bilindiği gibi, 58 inci hükümet, acil eylem planıyla, birçok sorunu hangi sürede, hangi konuyu nasıl çözeceğini belirlemişti ve bunlar, seçim meydanlarında da halka söylenen hususlardı.

AHMET ERSİN (İzmir) - Ama, hiçbir şey çözmediniz Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Devamla) - Artık, siyaset kurumu, seçim meydanlarında neyi söylüyorsa, bunları hangi zamanda, hangi kaynaklarla yapacağını bildiriyorsa, hükümet olduğunda bunları da o şekilde takip etme görevi altındadır; dünyada siyasetin vardığı seviye budur. Seçim meydanında halkı siz kandıramazsınız; bunlar, sandığa bir türlü yansır. Kandırdım diyemezsiniz; verdiğiniz söze bağlanan sonuçlar mutlaka takip edilecektir.

Bunlardan birisi de, seçim meydanlarında hem bizim hem anamuhalefet partisinin ve diğer partilerin söylediği, Çalışanları Tasarrufa Teşvik Fonunun tasfiyesiyle ilgili yapılacaklardı. Biz de, bunları altı ay içinde çözme vaadinde bulunmuştuk. Hazine Müsteşarlığının bağlı bulunduğu Devlet Bakanımızın çok ciddî çalışmaları, ayrıca, konunun tarafı olan sendikaların da büyük katkılarıyla, sorun çözüme kavuştu. Bilindiği gibi, anapara 2003 Nisanında ödenecektir; 2004, 2005 ve 2006 yıllarında olmak kaydıyla, 10 taksitte de diğer borçlar tasfiye edilecektir.

Yıllardır Türkiye'nin gündemini işgal etti. Zorunlu olarak, kanunen de olsa insana bir şeyi dayatmak mümkün değil; zaman zaman bunlar çıkıyor. Biz, halkın rızasının önemli olduğunu düşünüyoruz; zorunlu tasarruf anlayışını hiç benimsemedik ve bu Türkiye gündeminden çıkarılacaktır; bundan sonra da, kamu vakıflarının, halkı zorunlu bağışa zorlamaları mutlaka gündemden düşürülecektir. Zorunluluk yoktur, rıza esası vardır. Zorunluluk, ancak, idarenin belli konularda vermiş olduğu kararlarla -ki Türkiye Büyük Millet Meclisinin kararına bağlı olarak- mümkündür; onun dışında zorunluluk, olabilecek iş değildir. Siz, tasarrufa mecbur kılamazsınız; ister yapar ister yapmaz; ama, onbeş yıldır Türkiye bu acayip durumu yaşadı, kaynakları itibariyle şu anda çözebilecek hale geldi; bundan sonraki sorunları da, biz, devlet, sivil toplum örgütleri ve yerel yönetimlerle bir uzlaşma anlayışı içinde çözmeye hazırız. Bu konuda millete verdiğimiz sözün yerine getirilmesi, milletin siyaset kurumuna olan güvenini de artıracaktır. Biz halkımıza güveniyoruz, biz insanımıza güveniyoruz; kurumlarımıza güvenilmesini istiyoruz. Bu güven ortamı, en önemli kaynaktır; bu kaynaktan yararlanacak olan, tüm Türkiye'dir.

Hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

Teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

Gündemdışı konuşmalar tamamlanmıştır.

Sayın milletvekilleri, Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

2 adet Meclis araştırması önergesi vardır, ayrı ayrı okutup bilgilerinize sunacağım; ancak, okunacak metinlerin uzun olması dikkate alınarak -Yüce Heyetiniz karar verirse- Kâtip Üyenin oturarak okuması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. - Balıkesir Milletvekili Orhan Sür ve 47 milletvekilinin, bor madeni kaynaklarımızın stratejik ve ekonomik değerinin araştırılarak gereği gibi değerlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/38)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Yüzlerce bilim adamının "21 inci Yüzyılın petrolü" olarak tanımladığı ve uzay teknolojisinde, bilişim sektörü, nükleer teknolojiden savaş sanayiine kadar pek çok alanın vazgeçilmez hammaddesi olan dünya bor rezervlerinin yüzde 63'ü ülkemizde bulunmaktadır.

İşlenildiği zaman trilyonlarca dolarlık bir değere ulaşan ulusal zenginliğimiz olan bor madenlerimizin stratejik ve ekonomik değerinin araştırılması, bu zenginliğimizin korunması ve geliştirilmesini sağlayıcı politikaların belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

Saygılarımızla.

1.- Orhan Sür                                (Balıkesir)

2.- Sedat Pekel                                (Balıkesir)

3.- Ahmet Küçük                                (Çanakkale)

4.- Ali Kemal Deveciler                                (Balıkesir)

5.- İzzet Çetin                                 (Kocaeli)

6.- Naci Aslan                                (Ağrı)

7.- Sedat Uzunbay                                (İzmir)

8.- Vahit Çekmez                                (Mersin)

9.- Mehmet Vedat Melik                                (Şanlıurfa)

10.- Hüseyin Bayındır                                (Kırşehir)

11.- Hasan Fehmi Güneş                                (İstanbul)

12.- Mehmet Siyam Kesimoğlu                                (Kırklareli)

13.- Abdulkadir Ateş                                (Gaziantep)

14.- Hasan Aydın                                (İstanbul)

15.- Hüseyin Ekmekçioğlu                                (Antalya)

16.- Cemal Kaya                                (Ağrı)

17.- Şefik Zengin                                (Mersin)

18.- Halil Ünlütepe                                (Afyon)

19.- Züheyir Amber                                (Hatay)

20.- Abdulaziz Yazar                                (Hatay)

21.- Özlem Çerçioğlu                                (Aydın)

22.- Yüksel Çorbacıoğlu                                (Artvin)

23.- İsmail Özay                                (Çanakkale)

24.- Onur Öymen                                (İstanbul)

25.- Şükrü Elekdağ                                (İstanbul)

26.- Feramus Şahin                                (Tokat)

27.- Hüseyin Güler                                (Mersin)

28.- Muharrem Toprak                                (İzmir)

29.- Orhan Ziya Diren                                (Tokat)

30.- Enis Tütüncü                                (Tekirdağ)

31.- Mustafa Özyurt                                (Bursa)

32.- Ali Rıza Bodur                                (İzmir)

33- Erdal Karademir                                (İzmir)

34- Mehmet Mesut Özakcan                                (Aydın)

35- Mustafa Sayar                                (Amasya)

36- Nail Kamacı                                (Antalya)

37- Mehmet Ali Arıkan                                (Eskişehir)

38- Mehmet Vedat Yücesan                                 (Eskişehir)

39- Yaşar Tüzün                                 (Bilecik)

40- Nevin Gaye Erbatur                                (Adana)

41- Uğur Aksöz                                 (Adana)

42- Ferit Mevlüt Aslanoğlu                                (Malatya)

43- Ramazan Kerim Özkan                                (Burdur)

44- Mustafa Gazalcı                                (Denizli)

45- Mehmet Küçükaşık                                (Bursa)

46- İlyas Sezai Önder                                (Samsun)

47- M. Sezai Nasıroğlu                                (Batman)

48- Ahmet Sırrı Özbek                                (İstanbul)

Gerekçe:

Nükleer teknolojiden uzay araçlarına kadar 250'yi aşkın alanda kullanılan ve teknolojik gelişmelerle kullanım alanı gün geçtikçe genişleyen bor madenleri ülkemizi dünyada söz sahibi yapan stratejik bir madendir.

Dünya bor rezervlerinin yüzde 63'üne sahip olan ülkemiz, dünya üretiminin yüzde 31'ini gerçekleştirmektedir. Rezervlerimizin büyük bir kısmı Balıkesir, Kütahya ve Eskişehir illerimizde bulunmaktadır. Türkiye'den sonra en büyük bor rezervine yüzde 13'le ABD sahiptir.

Türkiye'nin dışındaki ülkelerde dünyanın ancak 50-60 yıllık ihracatını karşılayabilecek bor rezervleri bulunurken, ülkemizde tüm dünyanın 450 yıllık ihtiyacını karşılayabilecek rezervler bulunmaktadır. Yani bugünkü üretim ve tüketim hızıyla 60 yıl sonra Türkiye'den başka hiçbir ülkede bor madeni kalmayacaktır ve Türkiye bu konuda dünyada tekel konumuna gelecektir.

Yılda ortalama 250 000 000 dolarlık bor ihracatı, toplam maden ihracat gelirlerimizin yüzde 50'sini oluşturmaktadır. Dünya ihracatının yüzde 21'ini tek başına ülkemiz gerçekleştirmektedir.

Bor madeninin rafine olarak ihracı, özellikle uç ürünlerinin işlenerek elde edilmesinde Balıkesir ve Bandırma Organize Sanayi Bölgelerinin özel teşvik alanı olarak ilan edilip gerekli yatırımların yapılmasıyla sağlanmalıdır. Bu takdirde ihracatın yıllık 800 000 000 dolar seviyesine çıkması ve dünya ihracatının yüzde 50'sini kontrol etmesi mümkündür.

Bor madeni stratejik nitelikli ulusal kaynağımızdır. Bu alanda kamu yararı ve ulusal çıkarların kararlı olarak korunmasını sağlayacak politikaların etkin olarak eşgüdümü, yönlendirilmesi ve denetimi ancak kamu işletmeciliğiyle sağlanabilir.

Ulusal zenginliğimiz olan bor madenlerimizin ulusal üretim kapasitemizi artırmak, daha çok rafine bor ürünü üretmek, çevre ve doğanın korunmasına özen gösterilmesi ve zengin rezervlerimizi rasyonel bir şekilde ekonomiye entegre edebilmek amacıyla ulusal politikaların belirlenerek gerekli yasal düzenlemelere öncülük ve rehberlik yapması için bir Meclis araştırma komisyonu kurulmasında yarar görmekteyiz.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

İkinci önergeyi okutuyorum:

2. - Ankara Milletvekili Yakup Kepenek ve 21 milletvekilinin, bankacılık ve finans sektöründe yaşanan sorunların araştırılarak sağlıklı bir yapı ve işleyişe kavuşturulması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/39)

     3 Şubat 2003

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Bankacılık başta olmak üzere finans kurumlarının sağlıklı işleyişi, ekonomik gelişmenin önkoşuludur. Ancak, son günlerde, kimi basın ve yayın organlarına da yansıyan ve ekonomik yaşamı olumsuz etkileyebilecek karşılıklı suçlamaların bir kez daha kanıtladığı gibi, finans sisteminin işleyişinde sorunlar yaşanmaktadır.

Bu konuda:

1- Bankacılık sektörünün, ekonominin, özellikle Kasım 2000'den sonra karşılaştığı ağır bunalım sonrasında yapılan yeniden düzenlemelere karşın, yaşadığı yapısal aksaklıkların saptanması;

2- TMSF-Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna alınan bankalarla ilgili olarak, BDDK-Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu tarafından bugüne dek yapılan ve yapılmakta olan işlemler hakkında daha ayrıntılı ve sağlıklı bilgi edinilmesi;

3- Ekonomik faaliyetlerin can damarı olan bankacılık ve finans kurumlarıyla ilgili olarak, varsa, yasal boşlukların saptanması;

4- Bu konuda alınması gereken önlemlerin belirlenmesi;

Amacıyla, Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 104 üncü ve 105 inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını istiyoruz.

Saygılarımızla.

Gerekçe:

Aşağıdaki göstergeler, bankacılık sektöründe büyük sorunlar yaşanmakta olduğunu kanıtlamaktadır.

1- Ulusal gelirin 2002 yılı ilk dokuz aylık verileri, ekonominin bir bütün olarak, yüzde 6,2 oranında büyüdüğünü; buna karşılık, esas olarak bankacılığı içeren "Malî Kuruluşlar" alt sektörünün aynı dönemde, bir önceki yılın, yani 2001'in aynı dönemine göre yüzde 6,8 oranında küçüldüğünü göstermektedir. Eklemek gerekir ki, 2001 yılı, tümüyle ekonominin, tarihinin en ağır bunalımlarından biriyle karşılaştığı bir yıl olmuştur.

2- TMSF-Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilmiş bulunan bir bankanın yeniden eski sahiplerine verilmesi süreci, kamuoyunda yoğun tartışmaların yaşanmasına ve değişik basın yayın kuruluşlarının karşılıklı olarak birbirlerini ağır bir biçimde suçlamalarına neden olmaktadır.

Karşılıklı suçlamalar, kamuoyunu ciddî bir biçimde rahatsız edecek boyutlara varmaktadır.

3- Bankaların, bankacıların ve bu alandaki bağımsız kurulların tartışmalı bir duruma gelmesi ve giderek karşılıklı suçlamalara konu olması, genel olarak ekonomide, özellikle de finans piyasalarında bulunması gereken güven ortamını ağır bir biçimde sarsmaktadır.

4- Bilindiği gibi, güven bunalımı, çoğu kez, daha ağır krizlerin doğmasına neden olduğundan, finans sisteminin bütünüyle ve bir an önce Meclis tarafından ele alınması gerekmektedir.

Meclis araştırmasıyla:

Finans sektörünü düzenleyen yasaların uygulama durumu;

TMSF kapsamındaki bankaların her biriyle ilgili olarak yapılmış ve yapılmakta olan işlemler;

Bankaların yeniden yapılanması amacıyla sağlanan destekler, gelirler ve harcamaların ayrıntılı incelenmesi;

Genel olarak banka sahipliğinin el değiştirmesi, özel olarak da son tartışmalara yol açan bir bankanın eski sahibine geri verilmesi sürecinin incelenmesi, bu sürecin para piyasaları üzerindeki olumlu ya da olumsuz etkilerinin değerlendirilmesi;

Genel olarak finans kesimi, özel olarak da bankacılık sektöründe yaşanmakta olan tartışmalı ortamdan çıkılması için yeni yasal düzenlemelere gerek olup olmadığı;

Ekonominin güçlenmesi için altyapı oluşturan bankalar ve finans kuruluşlarının etkin, saydam ve kredi ilişkilerinde tüm girişimcilere eşit uzaklıkta olmalarını sağlamak üzere alınması gereken diğer önlemlerin neler olabileceği;

Açıklık kazanacaktır.

1- Yakup Kepenek                                (Ankara)

2- Mehmet Akif Hamzaçebi                                (Trabzon)

3- Ahmet Küçük                                (Çanakkale)

4- Hasan Aydın                                (İstanbul)

5- Hüseyin Ekmekçioğlu                                (Antalya)

6- Kemal Kılıçdaroğlu                                (İstanbul)

7- Ali Rıza Bodur                                (İzmir)

8- Mustafa Sayar                                (Amasya)

9- Erdal Karademir                                (İzmir)

10- Yılmaz Kaya                                (İzmir)

11- Nuri Çilingir                                (Manisa)

12- Nezir Büyükcengiz                                (Konya)

13- Mehmet Vedat Yücesan                                (Eskişehir)

14- Mehmet Ali Arıkan                                (Eskişehir)

15- Nevin Gaye Erbatur                                (Adana)

16- Ferit Mevlüt Aslanoğlu                                (Malatya)

17- Uğur Aksöz                                (Adana)

18- Türkan Miçooğulları                                (İzmir)

19- Fikret Ünlü                                (Karaman)

20- Bülent Hasan Tanla                                (İstanbul)

21- Mustafa Yılmaz                                (Gaziantep)

22- Harun Akın                                (Zonguldak)

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Şimdi, Millî Savunma Komisyonunun Başkan seçimine dair bir tezkeresi vardır; okutuyorum:

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - Millî Savunma Komisyonu Başkanlığına İstanbul Milletvekili Cengiz Kaptanoğlu'nun seçildiğine ilişkin Komisyon Başkanlığı tezkeresi (3/179)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye Büyük Millet Meclisi Millî Savunma Komisyonu 30.1.2003 tarihinde yaptığı 3 üncü birleşiminde alınan karar gereğince Başkan seçimini yapmak üzere 5.2.2003 Çarşamba günü saat 13.00'te toplanmış, toplantıya (19) üye katılmış ve kullanılan oy pusulalarının tasnifi sonucunda, aşağıda ad ve soyadı ile seçim çevresi belirtilen üye, hizasında gösterilen oyu alarak, İçtüzüğün 24 üncü maddesi uyarınca Başkan seçilmiştir.

Bilgilerinize arz ederim.

Saygılarımla.

        Ziyaeddin Yağcı

              Adana

       Komisyon Sözcüsü

Başkan: Cengiz Kaptanoğlu (İstanbul Milletvekili) (19) oy

BAŞKAN- Bilgilerinize sunulmuştur.

Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; okutuyorum:

IV. - ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. - Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

NO: 15   Tarih: 5.2.2003

Genel Kurulun 5 Şubat 2003 Çarşamba günkü (bugün) birleşiminde, sözlü soruların görüşülmemesi, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 9 uncu sırasında yer alan 44 sıra sayılı Harp Akademileri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının bu kısmın 2 nci sırasına, 6 ncı sırasında yer alan 40 sıra sayılı Taşınmaz Mal Zilyedliğine Yapılan Tecavüzlerin Önlenmesi Hakkında Kanuna Bazı Maddeler Eklenmesine Dair Kanun Tasarısının 4 üncü sırasına, 5 inci sırasında yer alan 39 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Karadeniz Ekonomik İşbirliği (KEİ) Örgütü Arasında Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesi (KEİPA) Uluslararası Sekretaryası İçin Evsahibi Ülke Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının 5 inci sırasına, daha önce gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve bastırılarak dağıtılan, 43 sıra sayılı Türk Ceza Kanunu İle Hapishane ve Tevkifhanelerin İdaresi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının ise 48 saat geçmeden bu kısmın 3 üncü sırasına alınması ve aynı birleşimde gündemin 6 ncı sırasına kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasının Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.

    Bülent Arınç

           Türkiye Büyük Millet Meclisi

            Başkanı

Salih Kapusuz             Oğuz Oyan

AK Parti Grubu Başkanvekili CHP Grubu Başkanvekili

BAŞKAN- Söz isteği?.. Yok.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

Basın ve Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 2.1.2003 Tarihli ve 4779 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. - Basın ve Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 2.1.2003 tarihli ve 4779 sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/432) (S. Sayısı : 37)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Hükümet?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Harp Akademileri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Millî Savunma Komisyonları Raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.

2. - Harp Akademileri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı  ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Millî Savunma Komisyonları Raporları (1/334) (S. Sayısı: 44) (1)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet burada.

Sayın milletvekilleri, komisyon raporu 44 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Eskişehir Milletvekili Fahri Keskin.

Buyurun Sayın Keskin. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulun gündeminde bulunan 44 sıra sayılı Harp Akademileri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum, hepinizi şahsım ve Grubum adına saygıyla selamlarım.

Yurdumuzda ilk teknik yükseköğretim kurumlarının askerlik, yine askerliğe bağlı olarak mühendislik ve tıbbî alanda başladığı hepimizin malumudur. Bu bağlamda, temeli Osmanlı İmparatorluğu zamanında atılan bu kurumlardan harp akademilerinin tarihçesine kısaca göz atmamız gerekir.

Yurdumuzda Kara Harp Akademisinin 1848 yılında, bundan tam 155 yıl önce kurulmuş olduğunu çoğumuz hatırlamıyor bile. Deniz Harp Akademisinin 1864 yılında, Hava Harp Akademisinin 1937 yılında, Millî Güvenlik Akademisinin de 1952 yılında kurulduğunu görüyoruz. Bütün bu akademiler ise, 1954 yılında "Harp Akademileri Komutanlığı" adı altında bir çatı altında toplanmış ve birleştirilmiştir.

Bugün, harp okullarında, standart askerî eğitimin yanında, en gelişmiş üniversitelerimizden olan Orta Doğu ve Boğaziçi Üniversiteleri gibi okullarda okutulan sistem mühendisliği branşı ve diğer konularda eğitim ve öğretim yapılmaktadır. Okutulan bu standart eğitim nedeniyle, geçtiğimiz dönemde, harp okullarıyla ilgili kanun tasarısının bu Meclis tarafından kabul edilmesiyle, harp okullarının, yükseköğretim kurumu olarak görev yaptıkları kabul edilmiştir.

Günün ihtiyaçlarına ve çağın gereklerine uygun olarak harp okullarında verilen bu standart eğitimi takiben harp akademilerinde verilen yükseköğrenime, mevcut kanunda "üst düzey eğitim" denilmektedir. Bunun nedeni de, Harp Akademileri Kanununun YÖK Kanunundan daha eski tarihli olmasından kaynaklanmaktadır.

Üst düzey eğitim kavramı, halen YÖK Kanununda geçen "master" olarak da adlandırılan "lisansüstü eğitim" kavramını karşılamaktadır. Bu kavram yerleşmiş olduğundan, geçerliliğini korumakta olup, bu tasarıyla, bu kanunda hiçbir değişiklik yapılmamıştır. Ancak, doktora eğitimi için, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununa paralel olarak, tasarının öngördüğü gibi, akademilere bağlı olarak enstitülerin kurulması gerekmektedir. Tasarıyla gerçekleştirilmek istenilen düzenleme de işte budur.

Hatırlanacağı üzere, sivil üniversitelerde, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun çıkmasından önce master ve doktora yapmak mümkünken, Yükseköğretim Kanununun kabul edilmesiyle beraber, rektörlüklere bağlı enstitülerde master ve doktora yapılmasına başlanılmıştır. Bu sistemin neticesinde, Türkiye, Uluslararası Bilim Yayın Katalogunca kabul edilen standartlarda bilimsel yayın sayısını çoğaltmış, geliştirmiş, bu sıralamada kendisini 22 nci sıraya yükseltmiştir.

Tasarıyla getirilen düzenlemede, Harp Akademilerinde de, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunundaki bu düzenlemelere paralel olarak, enstitülerin kurulması planlandığı görülmektedir.

Çağdaş ülkelerde olduğu gibi, Harp Akademileri Komutanlığı bünyesinde kurulacak olan bu enstitülerle, geleceğin komutanlarını oluşturan kurmay subayların doktora eğitimi almaları, bu sıfatla, dünya görüşlerinin ve değerlendirmelerinin bilimsel bir tabana oturması sağlanacaktır ve stratejik araştırma olanakları artırılmış olmaktadır. Tesis edilecek enstitülerde doktora yapan personelden, Türk Silahlı Kuvvetlerinin çeşitli eğitim ve öğretim kurumlarında öğretim üyesi ve araştırmacı olarak yararlanılabilecek, Türk Silahlı Kuvvetlerinin bu konudaki ihtiyaçları da buradan karşılanabilecektir. Halihazırda buna benzer enstitüler NATO ve Batı Avrupa ülkelerinde mevcuttur ve faaliyet göstermektedirler.

Bunun dışında, bu tip doktora eğitimi veren harp akademisi bulunan Arnavutluk, Kırgızistan, ABD, Azerbaycan, Gürcistan gibi çeşitli ülkelerden 54 subay, yurdumuzda bu akademilerde eğitim ve öğretim görmektedirler.

Kurulacak olan bu enstitüler, devletimiz için ilave bir yük, ilave bir bütçe getirmeyecektir; aynı eğitim kadrosuyla, aynı binalarda, mevcut eğitim ve öğretimine devam edecektir.

Bunun dışında, bu enstitüler, çağın gerektirdiği anabilim dallarında da eğitim ve öğretim faaliyetlerini sürdürecektir. Örneğin, kriz yönetimi veya terörle mücadele gibi konularda kurulacak olan anabilim dallarında, gerekli yapılanma, zaman içerisinde kolaylıkla sağlanmış olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sonuç olarak, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununa paralel olarak yapılan bu düzenlemeler için, Yüksek Öğretim Kurulunun akademik konularda karar organı olan Üniversitelerarası Kurulun da olumlu görüşü alınmış bulunmaktadır.

Kurulacak olan bu enstitülerin Türk Silahlı Kuvvetlerine ve milletimize hayırlı olmasını diler, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, bu tasarıya olumlu oy vereceğimizi belirtir, hepinizi saygıyla selamlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Keskin.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Balıkesir Milletvekili Sedat Pekel; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

CHP GRUBU ADINA SEDAT PEKEL (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan (1/334) esas numaralı Harp Akademileri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum; konuşmama başlamadan önce, sizleri, şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına saygıyla selamlıyorum.

Türk Milletinin ve onun değerli varlığı Türk Silahlı Kuvvetlerinin insana yaptığı yatırımın en güzel örneği olan Harp Akademileri 1848 yılında kurulmuş ve ilk mezunlarını 1849 yılında vermiştir. 1848 yılında kurulan Harp Akademilerinin ilk öğrencileri, harp okulunu dereceyle bitiren ilk 5 subay olup, bu subaylardan 4'ü mareşalliğe kadar yükselebilmişlerdir.

1864 yılında "Erkânı Harbiye Nizamnamesi" adıyla yayımlanan metin, Harp Akademilerinin yönetimine ilişkin ilk objektif hukuk metnidir.

Deniz Harp Akademisi, 1864 yılında, Hasköy'deki tersane binasında kurulmuştur.

Harp Akademilerinde 1878 yılına kadar Fransız eğitim sistemi uygulanmıştır; 1877-78 Rus Harbinden sonra bu sistem terk edilmiştir. 1880 yılında Erkânı Harbiyede öğretim süresi 2 yıldan 3 yıla çıkarılmıştır.

1927 yılında mektebin adı "Harp Akademisi Müdürlüğü" olmuş ve bilahara, müdürlük unvanı komutanlığa çevrilmiştir. İlk kez 15 Ocak 1927 tarihinde öğretime açılan Yüksek Levazım Okulu, Levazım Üstsubay Kursu ve Levazım Okulu ile genel ve üstsubaylara mahsus Yüksek Komuta Kursu da Harp Akademisine bağlandığından "Askerî Akademiler Komutanlığı" adı verilmiştir.

1937 yılında Hava Harp Akademisi kurulmuştur. 1948 yılından itibaren Amerikan eğitim usulü kabul edilmiş ve öğretim metotlarında büyük değişiklikler yapılmaya başlanmıştır. İkinci Dünya Harbinde elde edilen denemelere göre ihtisaslaşmaya geniş ölçüde yer verilmiş, kuvvet harp akademileri birinci sınıfta bulunanlardan başlayarak, harekât kurmayı ve ikmal kurmayı yetiştirilmeye başlanmışsa da, iki yıllık denemeden sonra bu uygulamadan vazgeçilmiştir.

Mart 1949 tarihinden itibaren akademilere "Harp Akademileri Komutanlığı" adının verildiğini görüyoruz. 1 Eylül 1952 tarihinde, bugünkü Millî Güvenlik Akademisi "Millî Savunma Akademisi" adıyla kurularak, 2 Aralık 1952 tarihinde öğretime başlamıştır; 7 Ağustos 1964 tarihinde ise "Millî Güvenlik Akademisi" adını almıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugünkü Silahlı Kuvvetler Akademisi, 19 Ekim 1954 tarihinde "Müşterek Harp Akademisi" adı altında öğretime açılmıştır. 1956 yılında ismi "Yüksek Komuta Akademisi" olarak değiştirilmiş ve 7 Ağustos 1964 tarihine kadar bu isim altında faaliyetlerine devam etmiştir. Bu tarihten sonra da Silahlı Kuvvetler Akademisi adını almıştır.

Harp Akademileri, 1848 ile 1853 yılları arasında, Harp Okulu ile birlikte, Pangaltı'da; 1853 ile 1858 yılları arasında Taşkışla'da; 1858 ile 1862 yılları arasında Gülhane'deki askerî hastanede; 1862 ile 1909 yılları arasında tekrar Pangaltı'da; 1909 ile 1914 yılları arasında Yıldız Sarayında; 1917 yılında, üç ay süreyle, Çağlayan Köşkünde; 1919 ile 1921 yılları arasında, Teşvikiye'de, Şerif Paşa Konağında; 1923 ile 1924 yılları arasında, Beyazıt'ta, Harbiye Nezaretinde; 1924 ile 1941 yılları arasında Yıldız Sarayında faaliyet göstermiştir. 1914 ile 1919 yılları arasında, harp nedeniyle, sürekli öğrenim yapılamamıştır.

İkinci Dünya Savaşı nedeniyle, 1941 ile 1946 yılları arasında, Ankara'da, Kara Kuvvetleri Komutanlığının bulunduğu binada faaliyetine devam eden Harp Akademileri, 1946 yılında tekrar Yıldız Sarayına taşınmıştır. 1946 ile 1975 yılları arasında Yıldız Sarayında eğitim ve öğretim faaliyetlerini sürdüren Harp Akademileri, 24 Ağustos 1975 tarihinden itibaren Yenilevent'teki yeni tesislerine taşınmaya başlamış ve intikal, 12 Eylül 1975 tarihinde sona ermiştir.

Harp Akademileri, 1975-1976 eğitim öğretim yılına, 1 Ekim 1975 tarihinde yeni tesislerinde başlamıştır. Bu arada, 11 Ağustos 1971 tarihinde, 1467 sayılı Harp Akademileri Kanunu yürürlüğe girmiştir. Bu kanuna uygun olarak hazırlanan yönetmelik gereği, subaylar, diplomalarını almaya hak kazanmıştır.

8 Eylül 1878 tarihinde, Hava Harp Akademisi, geçici olarak iskân edildiği Deniz Harp Akademisinden, inşaatı tamamlanan kendi binasına taşınmıştır.

Harp Akademileri Komutanlığı teşkilatı içerisinde Kara, Deniz, Hava Harp Akademileri, Silahlı Kuvvetler Akademisi, Millî Güvenlik Akademisi ve Askeri Bilimler Araştırma Merkezî olarak eğitim ve öğretim faaliyetlerini sürdürmektedir.

Millî Güvenlik Akademisi, sivil müdavimlerin daha etkin katılımını sağlamak amacıyla, 1995 senesinden itibaren, Ankara'da Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği binasında hizmet vermektedir.

Harp Akademileri Komutanlığı bünyesindeki Yüksek Askerî Bilimler Enstitüsü Başkanlığının adı, 24 Mayıs 1989 tarihinde kabul edilen 3563 sayılı Harp Akademileri Kanunuyla, Askeri Bilimler Araştırma Merkezi olarak değiştirilmiştir.

Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesindeki tüm Genelkurmay Başkanları ile kuvvet komutanları, başta Yüce Önder Atatürk olmak üzere, 6 Cumhurbaşkanı, 3 Senato Başkanı, 7 Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı, 19 Başbakan, 10 Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı, 7 Dışişleri ve Maliye Bakanı, 5 Millî Eğitim Bakanı, 21 Bayındırlık Bakanı, 2 Ticaret ve Tarım Bakanı, 1 Basın Yayın ve Turizm Bakanı, 1 Gümrük ve Tekel Bakanı, 7 Ulaştırma Bakanı, 1 Vakıflar Bakanı, 2 Köyişleri Bakanı, 1 Gençlik ve Spor Bakanı Harp Akademilerinden mezun olmuştur.

2001-2002 eğitim ve öğretim yılında 27 dost ve müttefik ülkeden 53 subay Harp Akademilerinde öğrenim görmüştür. Bu yıl ise 24 ülkeden 54 subay Harp Akademilerinde öğrenim görmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetleri ve ülkemiz için stratejik araştırma ve incelemeye duyulan ihtiyaç giderek artmaktadır. Bu ihtiyacın, strateji konularında altyapıya sahip Türk Silahlı Kuvvetlerinin en üst düzeyde eğitim ve öğretim veren kuruluşu olan Harp Akademileri Komutanlığı bünyesinde kurulacak enstitüyle giderilebileceği değerlendirilmektedir.

Çağdaş ülkelerde olduğu gibi, Harp Akademileri Komutanlığı bünyesinde kurulacak enstitüyle, geleceğin komutanlarını oluşturan kurmay subayların doktora eğitimi almaları; bu sıfatla, dünya görüşleri ve değerlendirmelerinin bilimsel bir tabana oturması sağlanacak ve stratejik araştırma olanakları artacaktır. Ayrıca, tesis edilecek enstitülerde doktora yapan personelden, Türk Silahlı Kuvvetlerinin çeşitli eğitim ve öğretim kurumlarında öğretim üyesi ve araştırmacı olarak yararlanılabilecek, Türk Silahlı Kuvvetlerinin bu konudaki ihtiyaçları da karşılanabilecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Harp Akademileri Komutanlığı bünyesinde enstitü teşkiline imkân sağlanmasını öngören tasarıyı Cumhuriyet Halk Partisi olarak desteklediğimizi bildirir, hepinizi Grubum ve şahsım adına saygıyla selamlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyoruz Sayın Pekel.

Gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi, şahısları adına söz isteyen arkadaşlarımıza söz vermeden önce, Hükümet ve Komisyonun bir talebi var mı?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) - Hayır.

BAŞKAN - Yok.

Diyarbakır Milletvekili Sayın Cavit Torun; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Torun, süreniz 10 dakikadır.

CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi, şahsım adına sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Görüşülmekte olan Harp Akademileri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde şahsım adına söz aldım.

Bu yasa tasarısının geçmesiyle, harp akademileri ilmî hüviyet kazanacak ve bu yolla, güzel araştırmalara imza atacaktır; buna, inanıyorum. Bu arada, doktora eğitimi yapma imkânı da doğacak; bunun da çok faydalı olduğuna kaniim.

Yalnız, özellikle, görüşülmekte olan kanun tasarısının 4 üncü maddesinin (c) bendini okumak istiyorum. (c) bendinde "Millî Güvenlik Akademisinde; Türk Silahlı Kuvvetlerinde, kamu kurum ve kuruluşlarında ve gerektiğinde özel kesimde üst kademede görevli veya görev almaya aday yöneticilere millî güvenlik konularında bilgi ve yetenek kazandırmak" yönünde bir madde getirilmiş bulunuyor.

Bu maddeyi kabul etmemizin imkânı yoktur; zira, bu maddede, Millî Güvenlik Akademisi, kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan sivil personele eğitim verecek ve gerektiğinde özel kesimde çalışan insanlara da eğitim verme hakkını elde edecek. Ayrıca, bu yetmiyormuş gibi, görev almaya aday, yani, kamuda görev almaya aday yöneticilere de millî güvenlik konularında bilgi ve gerektiğinde de yetenek kazandıracak. Yani, bilgi vermekle yetinilmeyecek, gerektiğinde, bu insanlar askerî akademilerde eğitime tabi tutulacaklar.

Bizler, 28 Şubat dönemini yaşamış olan insanlarız. Bu tasarı, bu haliyle kabul edilecek olur ise, kamuda ve özel kesimde çalışanlar dahil olmak üzere, tüm sivil yöneticilere eğitim verilecek ve ordu, sivil hayatın hemen her kesimine müdahil olacaktır. Hepimizin müşteki olduğu 28 Şubat sürecini unutmayalım.

AHMET ERSİN (İzmir) - Hepimiz değil... Hepimiz değil, kendinizi söyle!

CAVİT TORUN (Devamla) - Hâkimler, savcılar, Yargıtay üyeleri brifinglerden geçirildiler. Koca koca adamların, brifingi veren askerlerin önünde kalkışları ve alkışlamaları, doğrusu, hem çok yanlış, hem de çok komik görüntüler oluşturmuştu. Bu durumda, bu tasarının geçmesiyle, sivil kesimde çalışan, kamuda çalışan insanlar askerî akademilerde belirli bir yazım işlemine tabi tutulacaklardır; hadi diyelim, fişleneceklerdir.

Sonsuz yetki verilmektedir. Çağrılan insanların bu toplantıya gitmemelerine imkân ve ihtimal yoktur; bu tasarı kabul edildiği takdirde, çağrılan insanlar, eğitime kesin olarak gitmek zorundadırlar. Aday yöneticiler dahi eğitime çağrılacaklar, burada kendilerinin hizmetlerinden askerî anlamda yararlanılamayacağı konusunda kanaat getirilenler, olumsuz sicile tabi tutulacaklardır; anlamı budur.

Şu andaki yapısıyla, Avrupa Birliğine katılımın önündeki en büyük engellerden birisi olarak kabul edilen ordunun yapısal biçimi, sivil hayata müdahalesi, bu tasarının geçmesi halinde, hemen her kesimi ilgilendirecek tarzda etkinlik kazanacaktır. Bizler, Avrupa Birliğine girmek için yoğun çaba içerisinde olan bir milletin Parlamentosunun fertleri olarak, tasarının bu halinin kabul edilmesinin imkân dahilinde olmadığını görüyoruz ve bunu sizlerle paylaşmak düşüncesini taşıdım. Bu nedenle, benim, sayın hükümet yetkililerinden ve Sayın Millî Savunma Bakanımızdan talebim, yasanın 4 üncü maddesinin (c) bendinin, tadilat vesaire yapılarak değil, tümüyle yasa metninden çıkarılması doğrultusundadır.

Bu itibarla, hepinizi, sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Torun.

Hükümetin söz talebi vardır.

Buyurun Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcımız Sayın Ertuğrul Yalçınbayır.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; huzurunuza getirilen yasa tasarısıyla 3563 sayılı Harp Akademileri Kanununun 7 maddesinde değişiklik yapılmaktadır.

YÖK Başkanlığının 1998 tarihli yazısında, Harp Akademileri mezunu kurmay subayların, uluslararası ilişkiler, personel yönetimi, inkılâp tarihi ve Atatürkçülük, uluslararası işbirliği ve ulusal güvenlik konularında doktora yapabilecekleri belirtilmiştir. Söz konusu yazı kapsamında, kurmay subaylar, belirtilen beş dalda yükseklisans yapmış kabul edilmekte ve üniversitelere başvurdukları takdirde, 6 Kasım 1981 tarihli ve 2547 sayılı YÖK Kanunu çerçevesinde doğrudan doktora yapabilmektedirler.

Yabancı ülkelerin lisansüstü düzeyde eğitim veren askerî kurumlarına baktığımızda, Amerika Birleşik Devletlerinde lisansüstü düzeyde eğitim veren çok sayıda askerî veya yarı askerî eğitim kurumu bulunmaktadır. Bu okullarda çeşitli teknik ve sosyal branşlarda askerî ve sivil personele lisansüstü düzeyde eğitim verilmektedir. İngiltere'de de Birleşik Krallık Savunma Akademisi bünyesinde Müşterek Kuvvetler Komuta Kurmay Kolejinin yanı sıra, Kraliyet Savunma Çalışmaları Koleji, Çatışma Çalışmaları Araştırma Merkezi bulunmaktadır. Söz konusu iki merkez de lisansüstü düzeyde eğitim veren ve araştırma yapan kuruluşlardır. Her iki kurum bünyesinde askerî ve sivil personele eğitim verilmektedir. Almanya'da aynı şekilde Hamburg ve Münih silahlı kuvvetler üniversitelerinin bünyesinde bu tür fakülte ve enstitüler vasıtasıyla, teknik branşların yanı sıra, sosyal, siyasal ve strateji bilimleri alanında lisansüstü düzeyde eğitim imkânı tanınmaktadır. Kanada'da da aynı kapsamda, askerî ve sivil personele lisansüstü düzeyde eğitim verilmektedir. İtalya'da, çeşitli birimler bünyesinde, askerî ve sivil personele lisansüstü düzeyde eğitim verilmektedir. Macaristan'da, Polonya'da, Güney Kore'de benzeri örnekler vardır. Getirilen kanun tasarısıyla, Harp Akademilerinin görevleri arasında yer alan "kurmay subay yetiştirmek" yerine "kurmay subayları lisans üstü düzeyde eğitim-öğretim ile yetiştirmek" tabiri yer almaktadır.

4 üncü maddenin (c) bendinde -biraz önce konuşmacının belirttiği (c) bendinde- ise hiçbir değişiklik yapılmamıştır. Bu, 1989'dan beri vardır. Belirtilen endişelere katılmak mümkün değildir. Bu, Harp Akademilerinde, Türk Silahlı Kuvvetleri ve ülkemiz için stratejik araştırma ve incelemeye duyulan ihtiyacı gidermek ve kaliteli personel yetiştirmekle ilgili bir hadisedir. Biz, dünyadaki yarışın dışında kalamayız. Biz, en üst düzeyde personele eğitim vermekle ilgili bu kurumların kurulmasında, bu kanun tasarısının getirilmesinde zaruret gördük; bunda ülkemizin çıkarları vardır.

Çağdaş ülkelerde olduğu gibi, Harp Akademileri Komutanlığı bünyesinde kurulacak enstitüyle geleceğin komutanlarını oluşturan kurmay subayların doktora eğitimi almaları, bu sıfatla, dünya görüşleri ve değerlendirmelerinin bilimsel bir tabana oturtulması sağlanacak ve stratejik araştırma olanakları artacaktır.

Ayrıca, tesis edilecek enstitülerde doktora yapan personelden, Türk Silahlı Kuvvetlerinin çeşitli eğitim ve öğretim kurumlarında öğretim üyesi ve araştırmacı olarak yararlanılabilecek, Türk Silahlı Kuvvetlerinin bu konuda ihtiyaçları da karşılanabilecektir.

Komisyonda her iki parti grubunun da oybirliğiyle kabul ettiği metin huzurunuzdadır. Bu metnin yasalaşmasında çeşitli yararlar vardır.

Hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum. Bu tasarının hayırlı olmasını diliyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

Şahsı adına ikinci söz, Ankara Milletvekili Mehmet Tomanbay'a aittir.

Buyurun Sayın Tomanbay.

Süreniz 10 dakikadır.(CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET TOMANBAY (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Harp Akademileri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İçinde bulunduğumuz hafta, ülkemizin geleceğini derinden etkileyecek çok önemli kararların alınmakta olduğu tarihî bir haftadır. Olası Irak savaşıyla ilgili hükümet tezkeresinin, bir önemli değişiklik olmaz ise, yarın Genel Kurulumuza, Yüce Meclisimize getirileceği bilinmektedir. Ne yazık ki, Türkiye, kendisini hiçbir şekilde ilgilendirmeyen, ülkemize acı ve gözyaşından, vatandaşlarımıza ekonomik sıkıntıdan ve geleceğimize belirsizlikten başka hiçbir katkıda bulunmayacak bir savaşa, bağımsız karar alma yeteneğinden, bilgi birikiminden ve iradesinden yoksun bir hükümetin yönetimi altında sürüklenmektedir. Özellikle, uluslararası hukukî dayanaktan yoksun bir savaşa taraf olmak ve bunun sonucunda topraklarımızda yabancı asker konuşlandırmak, bu askerlere limanlarımızı açmak, kara ve demiryollarımızı kullandırmak, İstiklâl Savaşıyla taçlandırdığımız tam bağımsızlığımızı ve ulusal egemenliğimizi yok saymakla eşanlamlıdır. Dilerim, Yüce Meclisimiz, olası Irak savaşıyla ilgili tezkere gündeme geldiği zaman, bu duyarlılığı göstererek, karar alır ve bölgemizde barışı egemen kılar.

Savaş tamtamlarının seslerinin yükseldiği bir dönemde, ülkemizin güvenliğinin ve savunmasının temel taşı ve teminatı olan Silahlı Kuvvetlerimizin elemanlarına en üst düzeyde eğitim ve öğretim veren Harp Akademilerinin  kanununda bir değişiklik yapılmasına dair kanun tasarısını görüşmekteyiz.

Tasarıyla, Türk Silahlı Kuvvetlerinin en üst düzeyde eğitim ve öğretim veren kuruluşu olan Harp Akademileri Komutanlığı bünyesinde, geleceğin komutanlarını oluşturan kurmay subayların doktora eğitimi almalarını sağlayacak enstitüler kurulması amaçlanmaktadır. Böylelikle, kurmay subayların, doktora eğitimi alarak dünya görüşleri ve değerlendirmelerinin bilimsel bir tabana oturması, dünyadaki bilgisel gelişimi takip etmeleri ve stratejik araştırma olanaklarını artırmaları sağlanmış olacaktır.

Türkiye, dünyanın en sorunlu bölgesi olan Ortadoğu'da yer alan ve çok önemli stratejik konuma sahip bir ülkedir. Bölgede daha önceleri yaşanan krizler ve bölgesel savaşlar ile çok yakın zamanda çıkma olasılığı yüksek olan Irak savaşının da gösterdiği gibi, sürekli olarak bölgesel sorunlarla karşılaşma riski yüksek olan bir ülkeyiz. Bütün bu yapıya rağmen, ne mutlu ki, cumhuriyetimizin kurulduğu günden beri geçen 80 yılda, Türkiye, bölgemizde hiçbir savaşa karışmamıştır; Yüce Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk'ün "yurtta barış, dünyada barış" ilkesi yaşama geçirilebilmiştir. Kuşkusuz, bunun altında, bölgemizin, demokratik, istikrarlı ve son yıllarda yaşadığımız tüm ekonomik krizlere karşın, yine de güçlü bir ülkesi olmamız yatmaktadır.

21 inci Yüzyıl, bilgi çağı diye adlandırılmaktadır. Çağımızın ünlü düşünürlerinden Alvin Toffler, insanlığın başlangıcından günümüze kadar olan sürecini üç döneme ayırır: Bunlardan ilk dönem tarım dönemi, ikinci dönem sanayi dönemi ve içinde bulunduğumuz 21 inci Yüzyılla başlayan dönemse bilgi çağı, bilgi dönemidir. Dolayısıyla, bilgiyi üreten ve kontrol edebilen ülkeler hızla gelişmekte, gönenç düzeylerini artırmakta ve demokratik, güçlü, çağdaş bilgi toplumu haline gelebilmektedirler.

Bilgi toplumunun ana kurumları ise, üniversiteler, akademik enstitüler ve araştırma merkezleridir. Dünyanın her yerinde bu kurumlarda yoğun bir bilgi üretimi gerçekleştirilmektedir. Günümüzde, mevcut bilgi, her beş yılda iki katına çıkmaktadır.

Gelişmiş ülkeler, toplumlarının, bilgi çağının gerektirdiği şekilde eğitim almalarını en temel görev bilmekte ve bu yönde her türlü yatırımı yaparak, uluslararası yarışmada geri kalmamaya çalışmaktadırlar.

Günümüzde, artık, savaşlar da, en gelişmiş bilgilerin kullanıldığı teknolojik savaşlara dönüşmüştür. 1950'lere kadar egemenliğini sürdürmüş bulunan konvansiyonel silahlar ve savaş sanayii, İkinci Dünya Savaşından sonra hızla önemini yitirmeye başlamıştır. Bu dönemden sonra geliştirilen ileri teknolojiyle tam isabet ve uzun menzilli silahların üretimi gerçekleştirilmiş ve mikroçip teknolojisi, savaşlarda imha bölgesini artırmak için gerekli araçları sağlayarak hedeflerin bulunmasını, takip ve yok edilmesini kolaylaştırmıştır. Yani, askerî alanda da bilgi üretimi ve bilginin kontrolü, ülke savunmasında ya da savaşlarda çok önemli bir güç haline gelmiştir. Bu konuda en yakın örnekler, 1991 Körfez Savaşı ve Afganistan Savaşıdır. Kuşkusuz, teknolojik üstünlük, ileriyi görebilme, çeşitli alternatifler arasında en doğru seçimi yapabilme, bölgesel tahliller gibi stratejik bilgi birikimini de içermektedir. Bu nedenlerle, çağımızda Silahlı Kuvvetler mensuplarının en gelişmiş düzeylerde eğitilmeleri, bilimsel gelişmeleri yakından takip etmeleri ve bilgi üretebilir hale gelmeleri, dolayısıyla, ileri teknolojileri diğer gelişmiş ülkeler gibi kullanabilmeleri kaçınılmaz bir zorunluluktur.

Bilginin üretimi için çok önemli bir diğer önkoşul ise, özgür bir düşünce ortamına sahip olmaktır. Özgür düşünce ortamının olmadığı, demokratik hoşgörüden uzak ortamlarda, yeni fikirlerin, düşüncelerin ve buluşların ortaya çıkması ve bilimin gelişerek bilgi birikiminin sağlanması olanaklı değildir. Öte yandan, gelişen bilim ve artan bilgi birikimi ise, demokrasi ve özgür düşünceye olan bağlılığı da besler ve gelişimine katkıda bulunur. Bir diğer deyişle, bilgi ve demokrasi, karşılıklı olarak birbirini besleyen ve geliştiren iki güçtür. Bu açıdan, Harp Akademileri Komutanlığı bünyesinde kurulacak olan ve kurmay subaylara, doktora yaparak bilgi üretiminde katkıda bulunmalarını, dünyadaki bilimsel gelişmeleri takip etmelerini sağlayacak enstitüler aracılığıyla yeni bir yapılanmaya izin veren bu kanun tasarısı, hem Silahlı Kuvvetlerimizin savunma gücünü bilgi toplumuna uygun şekilde artıracak hem de demokrasi ve özgür düşünce bilincini daha da güçlendirecektir.

Bu düşüncelerle, tasarıya kabul oyu vereceğimi bildirir, Genel Kurula saygılarımı sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Tomanbay.

Soru?.. Yok.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

HARP AKADEMİLERİ KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR

KANUN TASARISI

MADDE 1. - 24.5.1989 tarihli ve 3563 sayılı Harp Akademileri Kanununun 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentleri aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve aynı fıkraya (e) ve (f) bentleri ile bu fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

a) Harp Akademileri : Genelkurmay Başkanlığı kuruluşunda lisans üstü düzeyde akademik eğitim-öğretim yapan, Silahlı Kuvvetlere Komutanlık ve Karargâh Subaylığı niteliklerine sahip kurmay subay yetiştiren, kurmay subaylara müşterek ve birleşik karargâh ve birliklerin faaliyetlerini yönetecek tarzda öğrenim yaptıran, Silahlı Kuvvetlerde, kamu yönetiminde ve gerektiğinde özel kesimde görevli üst kademe yöneticilerine millî güvenlik konularında bilgi ve yetenek kazandıran, stratejik konularda bilimsel araştırma, yayın ve danışmanlık yapan bir bilim ve ihtisas kuruluşudur.

b) Akademik Eğitim-Öğretim : Harp Akademileri eğitim-öğretimine katılan personele askerî bilimler, millî güvenlik, komutanlık ve yöneticilikle ilgili konularda araştırma ve inceleme suretiyle yaptırılan bir yüksek öğretimdir. Harp Akademileri bünyesindeki Kuvvet Harp Akademileri ve Enstitülerde, Yükseköğretim Kurulu tarafından kabul edilen alanlarda lisans üstü düzeyde eğitim-öğretim yapılır.

e) Enstitüler : Harp Akademilerinde ilgili bilim dallarında lisans üstü düzeyde eğitim-öğretim, bilimsel araştırma ve uygulama yapan ve bilimsel özerkliğe sahip olan yükseköğretim kurumlarıdır.

f) Lisans Üstü : Yüksek lisans ve doktora eğitimini kapsar ve aşağıdaki kademelere ayrılır.

1) Yüksek Lisans (Bilim uzmanlığı, yüksek mühendislik, yüksek mimarlık, master): Bir lisans öğretimine dayalı, eğitim-öğretim ve araştırmanın sonuçlarını ortaya koymayı amaçlayan bir yüksek öğretimdir.

2) Doktora : Lisansa dayalı en az altı yarı yıl veya yüksek lisansa veya eczacılık veya fen fakültesi mezunlarınca Sağlık Bakanlığı tarafından düzenlenen esaslara göre bir laboratuvar dalında kazanılan uzmanlığa dayalı en az dört yarı yıllık programı kapsayan ve orijinal bir araştırmanın sonuçlarını ortaya koymayı amaçlayan bir yüksek öğretimdir.

Bu Kanunda geçen diğer kavram ve terimler hakkında, 6.11.1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 3 üncü maddesinde yer verilen tanımlar geçerlidir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 1 inci madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - 3563 sayılı Kanunun 3 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 3. - Harp Akademileri Komutanlığı, Genelkurmay Başkanlığına bağlı olup, aşağıdaki birimlerden oluşur:

a) Kuvvet Harp Akademileri;

  1) Kara Harp Akademisi,

  2) Deniz Harp Akademisi,

  3) Hava Harp Akademisi.

b) Silâhlı Kuvvetler Akademisi,

c) Millî Güvenlik Akademisi,

d) Enstitüler,

e) Askerî Bilimler Araştırma Merkezi,

f) İhtiyaca göre, Genelkurmay Başkanlığınca teşkil edilecek diğer eğitim ve öğretim birimleri,

g) Harp Akademileri Komutanlığına bağlı birlik ve kurumlar.

Gerektiğinde bu birimlerin birkaçı bir komutanlık altında birleştirilebilir.

Harp Akademilerinin kuruluş ve kadroları, Türk Silâhlı Kuvvetleri kuruluş ve kadrolarında gösterilir."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 2 nci madde kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - 3563 sayılı Kanunun 4 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 4. - Harp Akademilerinin görevleri aşağıda belirtilmiştir :

a) Kuvvet Harp Akademilerinde; Atatürkçü görüşü tam olarak benimseyen, özellikle askerî faaliyet alanlarında uygun harekat tarzını bulma, doğru karara ulaşma ve verilen kararı en etkin şekilde uygulama yeteneği olan, komutanlık ve karargâh subaylığı tekniklerine sahip, muhakeme ve planlama becerisi gelişmiş kurmay subayları lisans üstü düzeyde eğitim-öğretim ile yetiştirmek.

b) Silâhlı Kuvvetler Akademisinde; kurmay subaylara müşterek ve birleşik karargâh ve birlikler seviyesinde planlama, yönlendirme ve kontrol teknikleri ile bu karargâh ve birliklerin faaliyetlerini yönetecek tarzda eğitim ve öğretim yaptırmak.

c) Millî Güvenlik Akademisinde; Türk Silâhlı Kuvvetlerinde, kamu kurum ve kuruluşlarında ve gerektiğinde özel kesimde üst kademede görevli veya görev almaya aday yöneticilere millî güvenlik konularında bilgi ve yetenek kazandırmak.

d) Enstitülerde; 2 nci maddenin (e) bendine uygun olarak lisans üstü düzeyde eğitim-öğretim yapmak, çeşitli konularda verilecek araştırma ve inceleme görevlerini yürütmek.

e) Askerî Bilimler Araştırma Merkezinde; Silâhlı Kuvvetlerin bilimsel gelişmesine katkıda bulunmak maksadıyla, askerî ve millî güvenlik konularında, özellikle stratejik seviyede inceleme yapmak, yenilikleri araştırmak ve geliştirmek, elde edilecek sonuçlardan lüzumlu görülenleri ilgili komutanlık ve kuruluşlara yayımlamak, akademik eğitim-öğretimin geliştirilmesi için çalışmalarda bulunmak.

f) Türk Silâhlı Kuvvetlerinin ihtiyacı dikkate alınarak, Genelkurmay Başkanlığının yapacağı plana göre, Harp Akademileri bünyesinde açılacak çeşitli kurslara katılan subayların meslekî bilgileri ile sevk ve idare kabiliyetlerini geliştirmek.

g) Müşterek talimnameleri tetkik etmek, değerlendirmek, gerektiğinde yeni talimnameler hazırlamak ve mevcut talimname değişiklik tekliflerini yetkili makama sunmak."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 3 üncü madde kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4. - 3563 sayılı Kanunun 5 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 5. - Harp Akademileri Komutanlığında; Harp Akademileri Yüksek Kurulu ile Akademiler bünyesinde birer Akademik Kurul; Enstitüler bünyesinde ise birer Enstitü Kurulu teşkil edilir. Bu kurulların genel görevi, eğitim-öğretimi düzenlemek ve değerlendirmektir.

Harp Akademileri Yüksek Kurulu; eğitim ve öğretim konularında, Akademi ve Enstitü kurullarınca karara bağlanamayan hususları, bu Kanun ve Genelkurmay Başkanlığının emirleri çerçevesinde karara bağlayan üst kuruldur. Bu Kurul, Harp Akademileri Komutanları, Askerî Bilimler Araştırma Merkezi Başkanı, Harp Akademileri Komutanlığı Öğretim Başkanından oluşur. Enstitülerdeki eğitim-öğretim ile ilgili olan, ancak Enstitü Kurulları tarafından karara bağlanamayan konuların incelenmesinde Harp Akademileri Yüksek Kuruluna, Enstitü müdürleri de iştirak eder.

Akademi kurulları; Kuvvet Harp Akademilerinin, Silahlı Kuvvetler Akademisinin ve Millî Güvenlik Akademisinin bünyelerinde oluşturulan kurullardır. Akademi kurulları; Akademi Komutanının başkanlığında, Akademi Öğretim Başkanı ve Akademi öğretim elemanı kadrolarına atanan subaylardan oluşur. Eğitim-öğretimin düzenlenmesi ile ilgili konularda, kurullara, Harp Akademilerinde daimî görevli üniversite öğretim üyeleri ile eğitim-öğretim planlamacıları da katılır. Harp Akademileri Komutanı, gerek duyduğu hallerde Akademi kurullarının toplantılarına katılır.

Enstitü kurulları; Enstitülerin bünyesinde oluşturulan kurullardır. Enstitü müdürü başkanlığında, müdür yardımcıları ve Enstitülerde eğitim ve öğretimi yapılan ana bilim dalları başkanlarından oluşur.

Kurullarda başarı durumlarının tespiti ile ilgili kararlar toplantıya katılanların üçte iki çoğunluğu ile alınır. Her üye oyunu kabul veya ret yoluyla belirlemek zorundadır. "

BAŞKAN - 4 üncü madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 5. - 3563 sayılı Kanunun 10 uncu maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki (e) bendi eklenmiştir.

"e) Enstitülere, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu ile 4566 sayılı Harp Okulları Kanunu kapsamında olan veya bunlara denkliği onaylanmış yükseköğretim kurumlarını bitiren lisans veya yüksek lisans diplomasına sahip asker, sivil veya yabancı kişiler ile Kuvvet Harp Akademilerini bitiren kurmay subaylar katılır."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 5 inci madde kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 6. - 3563 sayılı Kanunun 12 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 12. - Kuvvet Harp Akademilerinde eğitim-öğretimin süresi iki akademik eğitim-öğretim yılıdır.

Silâhlı Kuvvetler ve Millî Güvenlik Akademilerinde eğitim-öğretim süresi beş aydır.

Enstitülerde yüksek lisans ve doktora eğitim-öğretiminin süresi, akademik eğitim-öğretimin dönemleri, yabancıların Enstitülere katılım esasları ile diğer hususlar Millî Savunma Bakanlığı tarafından hazırlanacak yönetmelikle düzenlenir.

Kuvvet Harp Akademileri ile Silâhlı Kuvvetler Akademisi ve Millî Güvenlik Akademisinde eğitim-öğretim süreleri; teknik ve bilimsel gelişmeler, strateji ve taktikteki yenilikler veya uluslararası askerî politik şartlar gibi sebeplerle Genelkurmay Başkanlığınca uzatılabilir veya kısaltılabilir.

Savaş veya savaşı gerektiren haller ile olağanüstü hallerde, Genelkurmay Başkanlığı, Harp Akademilerinde eğitim-öğretime ara verebilir. Bu hallerde, Harp Akademilerinde öğrenimde bulunan veya eğitim-öğretime katılma hakkını kazanmış bulunanların bu hakları saklıdır. Bunların eğitim-öğretimi tamamlamalarına ait hususlar yönetmelikte gösterilecek esaslara göre Genelkurmay Başkanlığınca düzenlenir."

BAŞKAN - 6 ncı madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

7 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 7. - 3563 sayılı Kanunun 14 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 14. - Kuvvet Harp Akademilerinden mezun olan ve kurmaylıkları Genelkurmay Başkanlığınca onaylanan subaylara eğitim gördükleri ana bilim dallarında yüksek lisans diploması, Enstitülerden mezun olanlara da akademik seviyelerine göre yüksek lisans veya doktora diploması verilir."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

7 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

8 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 8. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

8 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

9 uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 9. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

9 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Maddeler üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olmasını diliyorum. (CHP sıralarından "1 ret" sesi)

Sayın milletvekilleri, 3 üncü sıraya alınan, Türk Ceza Kanunu ile Hapishane ve Tevkifhanelerin İdaresi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.

3. - Türk Ceza Kanunu ile Hapishane ve Tevkifhanelerin İdaresi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/304) (S.Sayısı: 43) (1)

BAŞKAN - Komisyon?.. Hazır.

Hükümet?.. Hazır.

Sayın milletvekilleri, komisyon raporu 43 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Çorum Milletvekili Muzaffer Külcü; buyurun.

Süreniz 20 dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA MUZAFFER KÜLCÜ (Çorum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Ceza Kanunu ile Hapisane ve Tevkifhanelerin İdaresi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Suç teşkil eden bir fiili işleyen kimse için işletilen yargı sürecinin sonunda beraat etme veya hüküm giyme gibi iki ihtimal vardır. Bir cezayla cezalandırılan kişi için uygulanan infaz ise ceza yargılamasının tamamlayıcı bir unsuru olmaktadır.

Ceza mahkemelerince verilen mahkûmiyet kararları veya henüz bir mahkûmiyet kararı vaki olmamakla birlikte, yargı süreci devam ederken yaşanan tutuklanma sırasında yapılan işlemler, infaz işlemlerini oluşturmaktadır genel olarak. İnfaz sisteminin kurulmasının temel amacı ise suç teşkil eden fiili işleyen kişinin yeniden topluma kazandırılmasıdır. Kişinin kendisinden kaynaklanan sebeplerle olabilir veya toplum içerisinde uzlaşıyla yaşamayı becerememesinden doğan problemlerden olabilir; infaz kurumları, bu sebeplerin hiçbirisine bakmaksızın, sebep ne olursa olsun, bu kurumlarda bulunan kişileri, yani, hükümlü veya tutukluları, uygun bir iyileştirme ve eğitim dönemi sonunda toplumsal yaşama yeniden hazırlamak ve toplumla bütünleştirip, infaz süresi sonunda yeniden suç işlemelerinin önüne geçmek için çalışmalar yapmaktadır.

Tabiî olarak, böyle bir süreç, birtakım kısıtlamaları, hatta bazı yaptırımları da beraberinde getirmektedir; ama, takdir olunur ki, hiçbir halde, tutuklu veya hükümlünün, insan olması hasebiyle sahip olduğu hakları kullanması engellenmemekte ve elinden alınmamaktadır. Zaten, bu tür haklar, uluslararası bildirgeler ve sözleşmelerle de tespit edilmiş durumdadır.

Tutuklu veya hükümlülerin haklarını güvence altına almak için yayımlanmış metinlere şöyle bir göz atarsak; bunların en önemlisi, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin 19.1.1973'te kabul edilen ve taraf ülkelere yönelik olarak yayımladığı, Suçluların Islahı İçin Asgarî Standart Kurallar diye bilinen, 5 sayılı tavsiye kararlarıdır. Suçluların ıslahı için belirlenmiş olan asgarî standart kuralların dayanağını ise, yine, Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal Konseyince kabul edilen 31.7.1957 tarihli Mahpusların Islahı İçin Asgarî Standart Kurallar oluşturmaktadır. Yine, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 2 ilâ 18 inci maddeleri, hükümlüler bakımından uygulanabilir düzenlemeleri içermektedir.

İçmevzuat bakımından bir değerlendirme yaparsak, Anayasamızın, kişinin hakları ve ödevlerini düzenleyen ikinci bölümünde, kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığını geliştirme bahsinde "herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir" denilerek üst bir güvence sağlanmış bulunmaktadır. Bu anayasal düzenleme, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 2 nci maddesindeki "her ferdin yaşama hakkı kanunun himayesi altındadır" hükmüyle de paralellik arz etmektedir.

Bugün görüşmekte olduğumuz değişiklik çalışmaları da, özellikle ceza ve tutukevlerinde yaşanan açlık grevlerine ilişkin düzenlemelerde, bu ilkelerden hareketle yapılan iyileştirme çabalarıdır. Artık, çağdaş dünyada, insan hakları söz konusu olduğunda, insan onuru konuşulduğunda, hiçbir devlet, hiçbir millet bunları tartışır durumda değildir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; devlet olmak, bir taraftan, tutuklu veya hükümlüyü insanca yaşam standardında tutmayı gerektirirken, aynı zamanda, devlet olmak bir sorumluluğu daha gerektirmektedir; bu da, üzerinde konuştuğumuz infaz kurumlarının güvenliğini sağlamak olacaktır. Eğer, bu kurumlarda gerekli otoritenin sağlanması mümkün olmazsa, güvenliğin sağlanması, otoritenin temini hususunda bir ihmal veya gevşeklik söz konusu olursa, geçmişte cezaevlerinde yaşanan ve hepimizin takip ettiği olayları bir kez daha yaşamak mukadder olacaktır.

Sanıyorum, tasarı üzerindeki görüşmelerin sonunda, Sayın Adalet Bakanımız burada bir konuşma yapacaklardır. Ümit ederim, o zaman, bize, o geçmişte yaşadığımız olaylardan sonra ceza ve tutukevlerinde güvenliği sağlama ve devletin otoritesini temin hususunda, o günden bu güne kadar epeyce olumlu mesafe katedildiğini söyleyeceklerdir.

Değerli milletvekilleri, hafızalarımızı tazeleyerek, şöyle o cezaevlerinde yaşanan hadiseleri gözümüzün önüne getirecek olursak, hepimizin tüyleri ürperiyor; âdeta, o günlerde cezaevleri, mafyanın, teröristlerin hâkimiyet sağladığı, devletinse, orada bulunan kişilere sadece ekmek ve yemek verdiği kurumlar haline getirilmişti. Bu kurumlarda devletin hâkimiyetinin yeniden tesisi için onlarca insanın ölümüne sebebiyet verildi. Bu tür olayların yaşanmaması için, eğer tamamen yok etmek mümkün olmuyorsa, hiç olmazsa minimize edebilmek için, görüşmekte olduğumuz tasarıyla, cezaevleri ve tutukevlerine, delici, kesici, patlayıcı maddelerin ve buna benzer öldürücü gazların, kör edici gazların sokulmasına ilişkin, biraz daha ağırlaştırıcı düzenlemeler yapılmaktadır. Bu tasarıyla birlikte bu tür eylemleri işleyen insanlar, işlemiş oldukları fiiller başka bir suç teşkil ediyor olsa bile, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılacaklardır.

Ayrıca, bu infaz kurumlarında kalan insanların toplumsal yaşama uyumunun sağlanması temel bir amaç olarak kabul edildiğine göre, buradaki insanların potansiyel suçlu psikolojisinden kurtarılmasını sağlayacak, oradaki kişilerin sosyalitesini geliştirecek, birlikte ve uyum içerisinde yaşama kültürünü artıracak bazı çalışmaların da buralarda yapıldığını hepimizin bilmesi gerekir. Bu çerçevede değerlendirilebilecek, tutukluların haberleşmelerinin, ziyaretçileriyle görüşmelerinin, eğitim ve spor faaliyetlerine katılmalarının, meslek kazandırma ve işyurdu faaliyetlerine katılmaları gibi birtakım çalışmaların engellenmesi durumunda, yine, bu fiilleri işleyenler için de -filleri başka bir suç oluştursa bile- bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla tecziye edilmeleri öngörülmektedir ki, bu da, bu fiillerin işlenmesini caydırıcı olacaktır ve bu caydırıcılığın artırılması hususunda yapılan düzenleme doğru bir adımdır diye düşünmekteyiz.

Değerli milletvekilleri, yine, görüşülmekte olan tasarıyla, tutuklu veya hükümlülerin beslenmeyi reddetmesi veya ölüm orucunda bulunması hallerine ilişkin de yeni düzenlemeler getirilmektedir. Beslenmenin reddedilmesi veya ölüm orucu gibi hallerin yaşanması durumlarında buna ilişkin düzenlemeler yapılırken, şöyle, uluslararası mevzuat nasıldır diye baktığımızda, Amerika Birleşik Devletleri, Almanya, Avusturya, Belçika, Fransa, İspanya, İsviçre ve Portekiz gibi ülkelerde görüyoruz ki, bu hallerin yaşanması durumunda, doktor raporuyla duruma müdahale edilmektedir. Hatta, Fransa ve Avusturya'da daha radikal bir düzenleme yapılmış; bu gibi durumlara, sadece 7 gün izin verilmekte ve ondan sonra, böyle bir rapor da aranmaksızın, hemen müdahale edilmektedir.

Bu tür içdüzenlemeler, uluslararası bazı komitelerin veya konseylerin kararları ve bildirgeleri çerçevesinde yapılmaktadır. Bu anlamda, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin tavsiye kararlarına bakacak olursak, orada deniliyor ki "yasa ve kurallara uygun bir emre aktif veya pasif mukavemet dışında, tutuklu ve hükümlülere karşı güç kullanılamaz." Biz, bu cümleyi mefhumu muhalifinden okuduğumuz zaman şu sonuca varıyoruz ki, yasaya uygun bir emre karşı gelen kimseye karşı güç kullanmak, o devletin bir hakkı olarak belirmektedir.

Yine, söz konusu Komitenin 98/7 sayılı Kararının 63 üncü maddesinde belirtiliyor ki, açlık grevinde bulunan kimsenin durumunda gözle görülebilir bir kötüleşme meydana gelmesi halinde, doktor, durumu yetkili makama rapor edecek ve bu konudaki ulusal düzenlemeye göre, bu raporun ibrazından sonra, bu raporun sunulmasından sonra hareket edilecektir. Avrupa İnsan Hakları Komisyonu kararlarında ise, zaruret halinde, hayat kurtarmak amacıyla zor kullanılabileceği çok açık bir şekilde kabul edilmiştir.

Görüştüğümüz tasarıyla, bu konuda içhukuka ilişkin yeni bir düzenleme getirilmektedir. Buna göre, hükümlü ve tutuklular, sebepleri özel olarak irdelenmeksizin, hangi sebeple olursa olsun, kendilerine verilen yiyecek veya içecekleri reddettikleri takdirde, öncelikle bu davranışlarının kötü sonuçları kendilerine anlatılacak, bedenleri ve ruhları üzerinde bırakacağı hasarlar kendilerine anlatılacaktır. Ayrıca, kurumun bünyesinde bulunan psikososyal hizmet birimince de, bu davranışlarından vazgeçmeleri hususunda, kendileri için, ikna çalışmaları yapılacaktır.

Bu getirilen düzenleme, birçok Avrupa ülkesinden çok daha ileri bir düzenlemedir. Yukarıda belirttiğim bilgilendirme ve ikna çalışmalarına rağmen beslenmeyi reddeden veya ölüm orucuna devam etme hususunda inat eden kimseler, hayatî tehlikenin söz konusu olması veya bilincinin bozulduğunun kurum tabibince tespit edilmesi hallerinde derhal tedavi altına alınacaklardır.

Burada dikkatimizi çeken bir husus var ki, bu, tedavi veya doktor müdahalesiyle gerçekleşen beslenmenin, ilgilinin sağlını veya hayatını hiçbir şekilde tehlike altına sokmayacak olmasıdır.

Yine, burada, dikkat etmemiz gereken bir husus, kurum idaresi, hükümlü veya tutuklunun serbest iradesine dayanmayan hiçbir tedbiri de uygulamak zorunda bulunmayacaktır. Burada elde edilmek istenen netice ise, esasında, böyle bir tedbirin alınması hususunda iradesi olmamasına rağmen, rızası olmamasına rağmen, daha sonra, ilgilinin, kötüniyetli birtakım davranışlarla kurum idarecilerine zarar vermesinin önüne geçmektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının bir maddesiyle de, ceza ve tutukevlerine girişte yapılan arama ve kontrol hususunda nasıl bir çalışma yapılacağı düzenlenmiş olmaktadır. Bu kurumlara girişlerde arama konusu, şimdiye kadar, çokça tartışılan bir mesele olagelmiştir. Bu tartışmalar, özellikle avukat arkadaşlarımın zihninde hâlâ tazeliğini koruyordur eminim. Yargının ana unsuru olarak kabul edilen hâkim, savcı ve avukat üçlüsü üzerinde böyle bir tartışma, bugün, yeni bir düzenlemenin yapılmasını zaruret haline getirmiştir. Ceza infaz kurumlarına yasak maddelerin sokulması, bu yasak maddelerin içeriye taşınması hususunda, ne yazık ki, o kurumlarda çalışan personeli ve oraya, sanıklarla, tutuklularla, hükümlülerle görüşmek için gitmek zorunda olan avukatları, biraz daha hassasça üzerinde durulan kişiler haline getirmiştir. Bu, böyle bir düzenlemenin zaruretini ortaya çıkarmıştır.

Değerli milletvekilleri, böyle bir ihtimal herkes için söz konusudur. Bu işlere tevessül eden avukatların sayısına toplam avukatların sayısı içerisinde bakıldığında, bu, yüzde 1'leri bile bulmayacak kadar küçük bir orandır. Kaldı ki, bir insanın hâkim, savcı, avukat olması çok da önemli değildir. Bizler düzenlemelerimizi yaparken, kişilerin bulundukları konumlara bakmamak gibi bir objektifliğe sahip olmak zorundayız. Eğer böyle bakmazsak, şöyle bir sonuca da varmak elbette mümkündür: Halen, hâkimler, savcılar hakkında da görevi kötüye kullanma, rüşvet ve benzeri suçlardan açılmış onlarca dava vardır. Öyleyse, bizim, kişilerin makamlarını, mevkilerini dikkate almadan, sadece, işlerini yaparken layıkıyla davranıyorlar mı, dürüst davranıyorlar mı, kaliteli ve dürüst insan olmaya dikkat ediyorlar mı ilkesinden hareket etmemiz gerekecektir. Aksi halde, yargı mekanizmasının içinde bulunduğu konumlara göre davranacak olursak, o konumlarına göre, birilerini daha fazla güvenilir, birilerini de daha az güvenilir görecek olursak, bu, bizi, fazlaca, devletçi bir anlayışın temsilcileri kılar. Halbuki, bizler, bir hukuk devletinin yasama üyeleri olarak, bunlardan daha fazla, şuna dikkat etmek zorundayız: Biz, yargı organında hem karar merciine hem iddia makamına hem de savunma makamına aynı derecede güvenmek ve aynı derecede de sahip çıkmak zorundayız. Ümit ediyorum ki bugün yapılacak olan değişiklikle birlikte bu tür tartışmalara da hep birlikte son veriyor olacağız.

Bugün getirilen tasarıyla şöyle bir düzenleme yapılıyor: Ceza infaz kurumlarına girecek olanlar kim olursa olsun, bunların taşıdıkları sıfatlar ne olursa olsun, orada bulunan duyarlı kapıdan herkes geçmek zorundadır. Eğer duyarlı kapı yoksa elle arama yapılacaktır; fakat, milletvekilleri Türkiye'nin en üst düzeyde seçilmişleri olması hasebiyle; mülkî amirler o yörenin en üst düzey yöneticileri olması hasebiyle; hâkimler, savcılar ve avukatlar da yargı üçlüsünün içerisinde en üstte bulunan kimseler olması hasebiyle, onların üstlerinin elle aranması seçim hakkına bırakılmıştır. Eğer her geçişlerinde o duyarlı kapıda ikaz sinyali çalıyorsa, o zaman, o gün içeriye girmekten vazgeçmek veya üstlerinin elle aranmasına razı olmak durumunda olacaklardır.

Değerli milletvekilleri, bu aramalarda dikkat edilmesi gereken ve yasayla da belirtilen bir husus daha var ki, o da, bu aramalarda, hiçbir şekilde, insan onuruna saygıyı temel esas olarak kabul etmekten kimse geri kalmayacaktır.

Tasarının tümü üzerinde yaptığımız bu değerlendirme sonucunda görüyoruz ki, hem infaz kurumlarının güvenliğini artırmaya hem de bu kurumlarda bulunan insanların toplumsal yaşama yeniden hazırlanmasına ve bu kişilerin, gelecekteki yaşamlarına hazırlanırken de, sıhhatlerinin ve hayatlarının korunmasına yönelik azamî gayretin gösterilmesine ilişkin, yeni, çağdaş ve Avrupa normlarında bir düzenlemeyi, bugün, hep birlikte kabul edeceğiz. Öbür taraftan da, uzunca zamandır, özellikle avukatlar için tartışma konusu olan arama meselesine, bugün, yine birlikte son veriyor olacağız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben, son söz olarak, bu tasarının komisyon çalışmalarını yürüten Adalet Komisyonu üyesi arkadaşlarıma ve bugün, buradaki çalışmaları yürüten milletvekili arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla) - Ayrıca, sizlerin ve aziz milletimizin yaklaşan Kurban Bayramını tebrik ediyor; bayramların bayram tadında yaşandığı, huzur dolu, mutluluk dolu, barış dolu nice günleri hepimiz için temenni ediyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarında alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Külcü.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Niğde Milletvekili Sayın Orhan Eraslan; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

CHP GRUBU ADINA ORHAN ERASLAN (Niğde) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Ceza Kanunu ile Hapishane ve Tevkifhanelerin İdaresi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Bilindiği üzere, geçen dönemde, cezaevlerinde açlık grevleri ve ölüm oruçları yaşandı, dramatik birtakım olaylar oldu. Bunun üzerine, 57 nci hükümet tarafından, şimdi görüşmekte olduğumuz konuda bir yasa tasarısı hazırlanarak Parlamentoya sevk edilmişti; kadük oldu. Bu tasarı, 58 inci hükümet tarafından yenilenerek şimdi huzurunuza getirilmiş bulunuyor. Bu tasarı, mutlaka bir ihtiyaçtan doğdu; bir hastalık vardı, o hastalığın tedavisi ihtiyacı doğdu; ancak, acaba teşhis doğru muydu, bu konuya değinmekte yarar var. Hastalık neredeydi, teşhiste hata yapıldı mı yapılmadı mı bunu değerlendirmek istiyorum.

57 nci hükümet tarafından hazırlanan yasa tasarısı, fevkalade tepkisel, tepkiyi içeren bir tasarıydı. Bu tasarı Adalet Komisyonuna geldiğinde, Cumhuriyet Halk Partili üyeler ve AKP'li üyeler olarak, oybirliğiyle, bu tasarının bir tepki yasası olduğunu, sakat olduğunu gördük; doğrusu, insan haklarının kullanılması, temel hak ve hürriyetlerin kullanılması açısından önemli sakınca ve sınırlamalar getirdiğini gördük. Bu tasarının bir alt komisyona sevk edilmesi oybirliğiyle uygun görüldü. Alt komisyonda yapılan iyi bir çalışmayla, yasa tasarısı, deyim yerindeyse, insancıllaştırıldı, demokratikleştirildi, insana daha yakın hale getirildi, temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasındaki sınırlamalar bir ölçüde -tamamen demeyi arzu ederdim- kaldırıldı, kaldırılmaya çalışıldı; ancak, hâlâ, bizim kanaatimizce önemli sakatlıkları da içermektedir, yeri geldikçe buna değineceğiz.

Şimdi, alt komisyonca yapılan bu çalışmadan sonra, komisyon çalışması sırasında ne yazık ki, -üzüntüyle ifade etmek istiyorum- Bakanlıkça, özellikle çok tartışılan 6 ncı madde konusunda, tasarının geri çekilmesi tehdidinde bulunuldu ve bu koşul içerisinde bazı antidemokratik hükümleri içermesine rağmen, bazı temel hak ve hürriyetleri sınırlayıcı hükümleri içermesine rağmen, mevcut durumdan daha iyileşme sağladığı için bu tasarının bu şekilde geçmesine rıza göstermek zorunluluğu doğdu.

Evet, yasa önemli eksiklikler içeriyor. Mesela, Ceza Yasasının 307 nci maddesine 307/a ve 307/b maddeleri olarak çerçeve 2 nci maddeyle eklenen ekler, kuşkusuz, bir ihtiyaçtan kaynaklanıyor; ancak, gerek ceza miktarının yüksekliği, gerekse birtakım muğlak ifadeleri taşıması uygulamada tereddütleri doğuracaktır ve tartışmalara neden olacaktır.

Keza, çerçeve 3 üncü maddedeki değişiklikle, esasen, Türk Ceza Kanununun 516 ncı maddesinde var olan bir hüküm tekrar edilmiştir. Bu da, bir anlamda, Bakanlığın o tepkiselliğini bir ölçüde devam ettirdiğini göstermektedir.

Çerçeve 5 inci madde ise, bir insanlık dramı olan ölüm oruçlarıyla ilgilidir. Bu konuda, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, özellikle hekimlik mesleğinin etik kurallarına riayet edilmesi, Dünya Tabipler Birliğinin, Tokyo ve Malta Bildirgeleri esaslarının dikkate alınması konusunda ısrarlı davrandık; aynı hassasiyeti, burada hakşinas olmak durumundayız, AKP'li arkadaşlarımız da gösterdiler. Bu maddenin alt komisyon çalışması sırasında, müdahalenin ancak bir hekim gözetiminde yapılması hususunda kanaat birliği yaratmaya çalıştık; fakat, AKP'li arkadaşlarımızın oylarıyla, ileride çok sakıncalı olacağını gördüğümüz -çerçeve 5 inci maddenin dördüncü fıkrasının ikinci cümlesi- gecikmesi hükümlü ve tutuklu için hayatî tehlike doğurabilecek ise, bu tedbirlere hekim gözetimi olmadan da başvurulabileceğini içeren cümle ne yazık ki tasarı metnine konulmuştur; bu, yer almamalıydı. Bu cümle, bu maddeyi, ileride sürekli istismara yol açacak -işte, hekimin gecikmesi söz konusu olabilir, müdahale edememesi durumu olabilir gibi- istismar edilebilecek bir noktaya getirmektedir.

Değerli milletvekilleri, tasarının üzerinde en çok tartışılan maddesi ise çerçeve 6 ncı maddesi. Bu madde, kamuoyunda bilinen şekliyle, avukatların cezaevlerini ziyaretleriyle ilgili maddedir. Şimdi, bir konuya değinmekte yarar var. Savunma hakkı, avukatlara tanınan bir hak değildir; savunma hakkı, en temel insan haklarındandır, yaşam hakkıyla koşuttur; avukatlar, sadece, savunma hakkının kullanılmasında bir vasıtadır. Bunun için, bu maddedeki imkânı, bu maddedeki çabayı, avukatlara tanınan bir ayrıcalık, bir istisna gibi görmemek gerekir, işin özü buradadır.

Bir diğer nokta da, esasen, nedense, Bakanlık bürokrasisi, hep, avukatların cezaevine gireceği şeklinde, cezaevine girmesi şeklinde işi tasrih etmiştir. Avukat, cezaevine girmiyor, ceza çekilen bölgelere gitmiyor; avukat, müvekkiliyle görüşmeye mahsus yere gidiyor, mahkûm ya da tutuklu oraya getiriliyor. Tutuklunun, avukatın yanına getirilmesinde ve geri götürülmesinde farklı kişilerce, defalarca aranması söz konusudur. Dolayısıyla, burada, avukatın, yargının bir unsuru olduğu, üstelik kurucu bir unsuru olduğu unutularak, mahkûmun bir ortağıymış ya da suçlunun bir ortağıymış muamelesine tabi tutulması, insan haklarına da, Avukatlık Yasasının 58 inci maddesine de aykırıdır.

Şimdi burada değinmek istediğimiz bazı noktalar var. Bir ülkede demokrasinin genişliği, seviyesi neyle ölçülür; bunun en önemli kriterlerinden biri olan savunmanın genişliği ve savunmanın önünde engellerin olmamasıyla ölçülür. Eğer bir ülkede savunma engellere çarpıyorsa, savunma engelleniyorsa, orada -kimse kusura bakmasın- demokrasi henüz gelişmemiştir, tekemmül etmemiştir, tekâmül etmemiştir, eksiktir, yarımdır; konuyu bu şekilde ortaya koymak durumundayız.

İdare, çeşitli nedenlerle ve çeşitli anlaşmazlıklar sebebiyle cezaevinde düzeni sağlayamayınca, bunun avukatların sorumluluğunda olduğu savını, ne yazık ki işlemeye başlamıştır. Benden önce konuşan arkadaşımızın da belirttiği gibi, Türkiye'de 48 000 avukat var. Bakanlık yetkililerinden "avukatlar şimdiye kadar içeriye ne soktular, bildiğiniz olayları bir söyleyin, 48 000 avukat ne soktu" diye sorduğumda, bana bir metin verildi.

Değerli milletvekilleri, bu metne göre 199 avukat cep telefonu sokmuş; sanırım, bunların içerisinde 199'u değilse de, belki 195'i, unutkanlıkla olan bir şeydir; benim de başıma geldi, ben de bir avukatım unutkanlıkla içeriye cep telefonuyla geçtiğim olmuştur; onu, ne sanığa ne de müvekkilime vermek gibi bir kastım vardı; diğer arkadaşlarımızın da... Dolayısıyla, 199 avukatın suç işleme kastıyla cep telefonu soktuğunu kimse savunamaz.

14 avukat bıçak sokmaya teşebbüs etmiş. Bu bıçakların boyutuna bakmak lazım; çakı mıdır değil midir, unutkanlık eseri midir, o da ayrı bir şey. Geriye kalan 2 avukat, silah ve mermi, 3 avukat da esrar; yani, kırksekizbinde 5.

Değerli milletvekilleri, şimdi, bıçakla da suç işleniyor; hiç üretimi yapılmasın, çok sayıda insan bıçakla öldürüldü; öyle mi?.. Yani, 48 000 kişilik bir camiada üç beş kişi suç işleyecek diye, camianın tümünü töhmet altında bırakmaya -töhmet altında kalsın avukatlar, zararı yok; avukatlar onu taşır, birçok şeyi taşıdıkları gibi- çok temel bir hak olan savunma hakkını sınırlamaya kimsenin hakkı olmadığını düşünüyoruz.

Şimdi, amacımız, tabiî ki, cezaevlerinde huzur ve sükunu temin etmek; ama, bunu temin ederken, kantarın topuzunu kaçırıp savunma hakkını budamamak, insan haklarını budamamak, bunları da işler durumda tutmak.

Tüm bunlara karşın, savunmada, avukatın sır tutma mükellefiyeti bu tasarıyla korunmuştur. Belgeleri eskiden olduğu gibi -ilk tasarıdaki gibi- artık, yetkili yetkisiz herkes inceleyemiyor, savunması nedir diye bakamıyor; bu tür iyileştirmeler de sağlanmıştır, bir anlamda, üçlü protokolden bir adım daha ileridir. Açık sözle ifade ediyoruz, gönlümüzün arzu ettiği yasa değildir, üçlü protokolden bir adım ileridir. Uygun bulmadığımız noktalara, yeri gelince, maddeler üzerinde görüşme yapılırken arkadaşlarımız değineceklerdir; ancak, üçlü protokolden, mevcut uygulamadan bir adım ileri olan bu yasa tasarısına kabul oyu vereceğiz; yani, ölümün yerine sıtmaya razı olmak gibi bir şey.

Hepinize saygılar, sevgiler sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Eraslan.

Gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Şahıslar adına bir konuşma talebi yoktur.

Böylece, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Maddelere geçilmesi kabul edilmiştir.

Şimdi, 1 inci maddeyi okutuyorum:

TÜRK CEZA KANUNU İLE HAPİSHANE VE TEVKİFHANELERİN İDARESİ

HAKKINDA KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. - 1.3.1926 tarihli ve 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 30 uncu maddesinin ikinci fıkrasında geçen ikinci "bir" kelimesi "bin" olarak değiştirilmiştir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 1 inci madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - Türk Ceza Kanununa 307 nci maddeden sonra gelmek üzere aşağıdaki 307/a ve 307/b maddeleri eklenmiştir.

"MADDE 307/a. - Ceza infaz kurumları ve tutukevlerine kanuna aykırı olarak, ateşli silah, mermi, patlayıcı madde, kesici, delici, yaralayıcı, bereleyici alet, yakıcı, aşındırıcı, boğucu, bayıltıcı, kör edici gaz ve ecza, her türlü zehir ve uyuşturucu madde, cep telefonu, telsiz ve sair elektronik haberleşme aracı sokanlar, bunları ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde bulunduranlar veya kullananlar, fiilleri başka bir suç oluştursa bile ayrıca iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılırlar. Ancak, bu durumda 10.7.1953 tarihli ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunun ek 1 inci maddesindeki fiillerden dolayı ceza verilmez.

Birinci fıkrada sayılanların dışında kalıp da kanuna uygun olarak yasaklanmış bulunan her türlü eşya, araç, gereç veya malzemeyi ceza infaz kurumları ve tutukevlerine sokanlar, bunları ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde bulunduranlar veya kullananlar, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılırlar.

BAŞKAN- Efendim, 307/a okundu.

Bu konuda söz isteği var mı?.. Yok.

307/a'yı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Şimdi, 307/b'yi okutuyorum:

MADDE 307/b. - Ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde bulunan hükümlü ve tutukluların haberleşmelerini, ziyaretçileriyle görüşmelerini, iyileştirme ve eğitim programları çerçevesinde eğitim ve spor, meslek kazandırma ve işyurdu çalışmaları ile diğer sosyal ve kültürel faaliyetlere katılmalarını, kurum tabibince muayene ve tedavi edilmelerini, müdafi veya avukat tayin etmelerini, bunlarla görüşmelerini, mahkemelere veya Cumhuriyet Başsavcılıklarına gitmelerini, kurum görevlileri ile görüşmelerini, salıverilenlerin kurum dışına çıkmalarını her ne suretle olursa olsun engelleyenler, hükümlü ve tutukluları bu fiillere teşvik edenler, bu yolda talimat verenler, mevzuatın hükümlü ve tutuklulara tanıdığı sair her türlü görüşme ve temas olanaklarını engelleyenler, fiilleri başka bir suç oluştursa bile, ayrıca bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılırlar.

Hükümlü ve tutukluların beslenmesini engelleyenler hakkında iki yıldan dört yıla kadar hapis cezası verilir. Hükümlü ve tutukluların açlık grevine veya ölüm orucuna teşvik veya ikna edilmeleri ya da bu yolda kendilerine talimat verilmesi de beslenmenin engellenmesi sayılır.

Beslenmenin engellenmesi nedeniyle ölüm meydana geldiğinde faile on yıldan yirmi yıla kadar hapis cezası verilir. 456 ncı maddenin birinci, ikinci ve üçüncü fıkralarında sayılan bedensel zararların meydana gelmesi hâlinde ise, faile aynı madde hükümleri gereğince ceza verilir."

BAŞKAN - Çerçeve 2 nci maddeye bağlı madde 307/b üzerinde söz isteyen var mı? Yok.

Çerçeve 2 nci maddeye bağlı madde 307/b'yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Böylece, çerçeve 2 nci maddeye bağlı madde 307/a ve madde 307/b Yüce Heyetinizce kabul edilmiştir.

Şimdi, çerçeve 2 nci maddeyi, bu maddeye bağlı madde 307/a ve madde 307/b ile birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - Türk Ceza Kanununun 516 ncı maddesinin ikinci fıkrasının ikinci cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Ancak eylem, ceza infaz kurumları ve tutukevlerine ait bina, araç, gereç veya tesislerine karşı işlenirse veya 7 nci bentteki halde hapis cezası üç yıldan az olamaz."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4. - 14.6.1930 tarihli ve 1721 sayılı Hapishane ve Tevkifhanelerin İdaresi Hakkında Kanunun 10.9.1993 tarihli ve 524 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile yürürlükten kaldırılan 3 üncü maddesi aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiştir.

"Madde 3. - Bu Kanunun 2 nci maddesine uygun olarak, Adalet ve Sağlık Bakanlıklarınca birlikte belirlenecek esaslara göre, hükümlü ve tutukluların yaşları, çalıştıkları işin özellikleri, dinî ve kültürel gerekleri de göz önünde tutulmak suretiyle, sağlıklı ve güçlü kalmaları için kendilerine nitelik ve nicelik bakımından besleyici, sağlık koşullarına uygun, yeterli kaloride ve makul çeşitlilikte besin verilir; içme suyu sağlanır.

Hükümlü ve tutuklular, kendilerine verilen günlük besin maddeleri dışındaki ihtiyaçlarını ceza infaz kurumları ve tutukevleri kantininden sağlayabilirler. Kantini bulunmayan kurumlarda bu maddeler, idarenin izin ve kontrolü altında dışardan sağlanabilir.

Hasta hükümlü ve tutuklulara kurum tabibinin belirleyeceği besin verilir."

BAŞKAN - 4 üncü madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 4 üncü madde kabul edilmiştir.

Şimdi, 5 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 5. - Hapishane ve Tevkifhanelerin İdaresi Hakkında Kanunun 10.9.1993 tarihli ve 524 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile yürürlükten kaldırılan 4 üncü maddesi aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiştir.

"Madde 4. - Hükümlü ve tutuklular, hangi nedenle olursa olsun, kendilerine verilen yiyecek ve içecekleri sürekli olarak reddettikleri takdirde; bu hareketlerinin kötü sonuçları ile bırakacağı bedensel ve ruhsal hasarlar konusunda ceza infaz kurumu veya tutukevi tabibince bilgilendirilirler. Psiko-sosyal hizmet birimince de bu hareketlerinden vazgeçmeleri yolunda çalışmalar yapılır ve sonuç alınamaması halinde, beslenmelerine kurum tabibince belirlenen rejime göre uygun ortamda başlanır.

Beslenmeyi reddederek açlık grevi veya ölüm orucunda bulunan hükümlü ve tutuklulardan, birinci fıkra gereğince alınan tedbirlere ve yapılan çalışmalara rağmen hayatî tehlikeye girdiği veya bilincinin bozulduğu tabipçe belirlenenler hakkında, isteklerine bakılmaksızın kurumda, olanak bulunmadığı takdirde derhâl hastahaneye kaldırılmak suretiyle muayene ve teşhise yönelik tıbbî araştırma, tedavi ve beslenme gibi tedbirler, sağlık ve hayatları için tehlike oluşturmamak şartıyla uygulanır.

Yukarıda belirtilen haller dışında, bir sağlık sorunu olup da muayene ve tedaviyi reddeden hükümlü ve tutukluların sağlık veya hayatlarının ciddî tehlike içinde olması veya ceza infaz kurumu ve tutukevinde bulunanların sağlık veya hayatları için tehlike oluşturan bir durumun varlığı halinde de ikinci fıkra hükümleri uygulanır.

Bu maddede öngörülen tedbirler, kurum tabibinin tavsiye ve yönetimi altında uygulanır. Ancak kurum tabibinin zamanında müdahale edememesi veya gecikmesi hükümlü ve tutuklu için hayatî tehlike doğurabilecek ise, bu tedbirlere ikinci fıkrada belirtilen şartlar aranmaksızın başvurulur.

Bu madde uyarınca hükümlü ve tutukluların sağlıklarının korunması ve tedavilerine yönelik zorlayıcı tedbirler, onur kırıcı nitelikte olmamak şartıyla uygulanır."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 5 inci madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, birleşime 10 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.24


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.43

BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Enver YILMAZ (Ordu), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 31 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

43 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

3. - Türk Ceza Kanunu ile Hapishane ve Tevkifhanelerin İdaresi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/304) (S.Sayısı: 43) (Devam)

 

BAŞKAN - Komisyon?.. Hazır.

Hükümet?.. Hazır.

Şimdi, tasarının 6 ncı maddesini okutuyorum:

MADDE 6. - Hapishane ve Tevkifhanelerin İdaresi Hakkında Kanunun 10.9.1993 tarihli ve 524 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile yürürlükten kaldırılan 6 ncı maddesi aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiştir.

"Madde 6. - Sıfat ve görevi ne olursa olsun, ceza infaz kurumları ve tutukevlerine giren herkes, duyarlı kapıdan geçmek zorundadır. Ayrıca, iç ve dış güvenlik personeli dahil olmak üzere ceza infaz kurumları ve tutukevlerine girenlerin üstleri metal dedektörle aranır; eşyaları x-ray cihazından veya benzeri güvenlik sistemlerinden geçirilir ve ayrıca şüphe halinde elle aranır. Bu cihazların bulunmadığı yerlerde arama ve kontrol elle yapılır. Ancak, hâkim ve Cumhuriyet savcılarının, avukatların, milletvekillerinin, mülki amirlerin hiçbir şekilde üstü elle aranmaz. Duyarlı kapı cihazının ikazının sürmesi halinde bu kişiler elle aranmayı kabul ettikleri takdirde kuruma girebilirler.

Ceza infaz kurumları ve tutukevlerine giren müdafi veya avukatlarca, savunmaya ilişkin olduğu yazılı olarak beyan edilen belge ve dosyalar aramaya tâbi tutulmaz.

Konusu suç teşkil etmemekle birlikte ceza infaz kurumları ve tutukevlerine sokulması yasak olan eşya, araç, gereç veya malzemeler çıkışta sahibine verilmek üzere idare tarafından muhafaza altına alınır.

Hükümlü ve tutuklular, ziyaret veya iyileştirme ve eğitim programları dışında herhangi bir sebeple odalarından çıkış veya dönüşlerinde ayrı yerlerde ve farklı memurlarca üst veya eşya aramasına tâbi tutulurlar.

Aramalarda insan onuruna saygı esastır."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Adana Milletvekili Sayın Ziya Yergök.

Buyurun Sayın Yergök. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; 6 ncı madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; sözlerime başlamadan önce, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli üyeler, görüşmekte olduğumuz tasarı, 57 nci hükümet tarafından hazırlanmış, hatta, Adalet Komisyonunda da görüşülmüş, kabul edilmiş; ancak, özellikle şu anda görüşmekte olduğumuz bu maddeyle ilgili olarak barolardan ve avukat arkadaşlardan gelen yoğun tepki üzerine, yasalaşmamış ve hükümsüz olmuştur.

Bu tasarı, 58 inci hükümet tarafından da Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulmuş, Adalet Komisyonunda ve alt komisyonda bazı değişikler bazı değişiklikler yapılarak kabul edilmiştir. Tasarı, hem alt komisyonda hem Adalet Komisyonunda, AKP'li arkadaşlarımızın da olumlu katkılarıyla -biraz önce tümü hakkında söz alan değerli arkadaşımız, Niğde Milletvekilimiz Orhan Eraslan'ın da belirttiği gibi- ideal olmamakla beraber, kısmî bir iyileştirmeye kavuşturulmuştur.

Değerli üyeler, özellikle hükümet tasarısı biçiminde ortaya çıkan, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sevk edilen bu tasarının mantığının altında, avukatları potansiyel suçlu olarak gören bir anlayış yatmaktadır. Her zaman, her yerde dile getiriyoruz, adalet mülkün temelidir. Hepimiz biliyoruz ki, buradaki mülk, mal mülk anlamında değil, devletin ülkesi anlamındadır; adalet, devletin ve ülkenin temelidir; ancak, savunma da adaletin temelidir. İşte, savunma hakkını kullanan avukatları, potansiyel suçlu olarak gören, sanığın cüppe giymiş suç ortağı olarak kabul eden anlayış, ilkel bir anlayıştır, çağdışı bir anlayıştır. Ne yazık ki, Adalet Bakanlığı bürokrasisine egemen olan anlayış da budur ve bu tasarının altında onların mantığı ve çabası yatmaktadır.

Değerli üyeler, hükümet tasarısında "sıfat ve görevi ne olursa olsun, ceza infaz kurumları ve tutukevlerine giren herkes, duyarlı kapıdan geçmek zorundadır. Ayrıca, iç ve dış güvenlik personeli dahil olmak üzere ceza infaz kurumları ve tutukevlerine girenlerin üstleri metal dedektörle aranır; eşyaları x-ray cihazından veya benzeri güvenlik sistemlerinden geçirilir. Bu cihazların bulunmadığı yerlerde arama ve kontrol elle yapılır" şeklindeydi. Adalet Komisyonumuzda buna "ancak, hâkim ve cumhuriyet savcılarının, avukatların, milletvekillerinin, mülkî amirlerin hiçbir şekilde üstü elle aranmaz" cümlesi ilave edildi. Bu, yerinde ve doğru bir düzenlemeydi; ancak "Duyarlı kapı cihazının ikazının sürmesi halinde bu kişiler elle aranmayı kabul ettikleri takdirde kuruma girebilirler" cümlesinin ilave edilmesiyle bir kaygımız ortaya çıkmıştır. İdare tarafından duyarlı kapı cihazı çok hassas bir şekilde ayarlandığı takdirde, bu duyarlı kapı sürekli ikaz verecek ve oraya gelen avukat veya cezaevine girecek diğer kişiler ya cezaevine girmekten vazgeçecekler veyahut da elle aranmayı kabul etmek zorunda kalarak içeri gireceklerdir. Geçmiş uygulamalardan da yola çıkarak, haklı olarak, bunun idare tarafından kötüye kullanılabileceği endişesini, kaygısını duyuyoruz.

Yine, hükümet tasarısında "Ceza infaz kurumları ve tutukevlerine giren müdafi veya avukatlarca, savunmaya ilişkin olduğu yazılı olarak beyan edilen belge ve dosyalar aramaya tabi tutulamaz. Ancak, şüphe halinde hâkimin, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet Savcısının kararı ile arama yapılır" hükmü vardı. Yine, Adalet Komisyonunda, isabetli bir şekilde "Ancak, şüphe halinde hâkimin, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet Savcısının kararı ile arama yapılır" bölümü, verilen önergelerle, oybirliğiyle çıkarılmıştır. Bu düzenleme, doğru bir düzenlemedir; çünkü, cezaevine gittiğiniz zaman kim duyacak şüpheyi; ya orada görevli olan jandarma veya infaz koruma memuru ; hangi bilgisiyle, hangi görgüsüyle, bir avukatın dosyasının ve evrakının savunmaya ilişkin olup olmadığı hakkında şüphe duyacak, ondan sonra da bu belgelerin aranması süreci başlayacak?! Bu, yanlış bir düzenlemeydi. Adalet Komisyonunun kabul ettiği metin, bu anlamda, daha doğru ve daha yerinde bir metin olmuştur.

Değerli arkadaşlar, biraz önce, sözlerimin başında da belirttiğim gibi, avukatı potansiyel suçlu gören ve cezaevlerine giren suç aletlerinin avukatlar tarafından sokulduğu önyargısından hareketle hazırlanmış bir tasarı söz konusuydu.

Cezaevine, gerçekten, çeşitli suç aletleri zaman zaman sokulmaktadır; ancak, kabul etmek gerekir ki, bunların çok azından avukat sorumludur. 2000 ile 2003 yılları arasında, yine Bakanlığın verdiği rakamlarda, sadece 3 kişi cezaevine bir suç aleti sokmaktan mahkûm olmuştur.

Değerli üyeler, Türkiye'de 48 000 avukat var. Eğer, son üç yılda, cezaevine en yoğun biçimde giren bu meslek mensuplarından sadece 3 kişi bu şekilde mahkûm olmuşsa, 48 000 avukata hukukdışı uygulamayı getirecek bir düzenleme yapmanın haksızlığı da açık ve seçik ortadadır. Kaldı ki, avukatların üstünün aranması, avukatların belgelerinin aranması hem ulusal düzenlemeler açısından hem de uluslararası belgeler açısından yanlıştır.

Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 144 üncü maddesi "Yakalanan veya tutuklu bulunan kişi, vekâletname aranmaksızın, müdafii ile her zaman ve konuşulanları başkalarının duymayacağı bir ortamda görüşebilir. Bu kişinin müdafii ile yazışmaları denetime tabi tutulamaz" hükmünü taşımaktadır. Yine, Avukatlık Yasasının 36 ncı maddesinde "Avukatların kendilerine tevdi edilen veya gerek avukatlık görevi, gerekse Türkiye Barolar Birliği ve barolar organlarındaki görevleri dolayısıyla öğrendikleri hususu açığa vurmaları yasaktır" denilmiştir. Yine, Avukatlık Yasasının 1 inci maddesinde "Avukat, yargının kurucu unsurlarından olan bağımsız savunmayı serbestçe temsil eder" hükmü vardır. Keza, Avukatlık Yasasının 58 inci maddesi "Ağır cezayı gerektiren suç halleri dışında, avukatın üzeri aranamaz" hükmünü amirdir.

Diğer taraftan, 27 Ağustos - 7 Eylül 1990 tarihleri arasında Havana'da toplanan Suçların Önlenmesine ve Suçluların Islahı Üzerine Sekizinci Birleşmiş Milletler Konferansı tarafından kabul edilen Avukatların Rolüne Dair Temel Prensiplerde -ki, bu kısaca Havana Kuralları diye geçmektedir- avukatların üstünün aranmasını, belgelerinin aranmasını önleyen düzenlemeler söz konusudur. Keza, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin avukatlık mesleğinin özgürce yapılmasına ilişkin 9 numaralı tavsiye kararında da, avukatların üstlerinin ve eşyalarının herhangi bir şekilde aranması, avukatların zilyetliğinde bulunan dokümanlara veya belgelere el konulması halinde baroların derhal harekete geçeceğini ifade etmektedir.

Değerli üyeler, cezaevine sokulan çeşitli suç aletlerinin kimler tarafından sokulduğu konusunda, şu okuyacağım genelge çok açık bir fikir verecektir. Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünün, güvenlik önlemleri konusunda 19.9.1995 tarihinde cumhuriyet başsavcılıklarına gönderdiği genelgenin 5 inci maddesinde aynen şu hüküm yer almaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Sayın Yergök, buyurun, sözlerinizi tamamlayın lütfen.

MEHMET ZİYA YERGÖK (Devamla)- Tamamlıyorum Sayın Başkanım.

Adalet Bakanlığı genelgesinin 5 inci maddesini aynen okuyorum sayın üyeler: "Alınan duyumlardan, tabanca, bıçak, uyuşturucu madde ve benzeri gibi yasak eşyanın daha ziyade tatil günleri ve gece mesaileri sırasında cezaevine sokulduğu anlaşıldığından, bu saatlerde daha hassas davranılması için nöbetçi müdürler ve vardiya başmemurları uyarılacaktır; gerekirse her türlü aramanın yapılması sağlanacaktır." Geceleyin ve tatil günleri bu suç aletlerinin sokulduğu belirtilmektedir. Geceleyin ve tatil günleri avukat cezaevine girmemektedir. Bu genelgenin bu maddesi bile bu suç aletlerinin avukatlar tarafından sokulmadığını çok açık ve kesin biçimde ortaya koymaktadır.

Değerli üyeler, benden önce söz alan arkadaşımın da ifade ettiği gibi, yapılan düzenleme ideal bir düzenleme olmamakla beraber, üçlü protokolün ötesinde kısmî iyileştirme getiren bir düzenleme olması nedeniyle, buna destek vereceğimizi ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Yergök.

Değerli milletvekilleri, madde üzerinde şahısları adına söz isteyen sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum: İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Özpolat, İstanbul Milletvekili Algan Hacaloğlu ve Ankara Milletvekili Ersönmez Yarbay.

Bildiğiniz gibi, İçtüzüğümüz gereğince iki sayın milletvekiline söz verebiliyoruz; konuşmayan bir milletvekili olursa, ondan sonra sırası gelene söz vereceğim.

Şimdi, söz sırası, İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Ali Özpolat'ın.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 5 dakika.

MEHMET ALİ ÖZPOLAT (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Ceza Kanunu ile Hapishane ve Tevkifhanelerin İdaresi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, bilindiği gibi, geçen yasama dönemine ait bir kanun tasarısıdır. Yeni hükümet hiçbir yeni çalışma yapmadan, yeni demokratik açılımlar aramadan, eski tasarıyı, şimdi yine Meclisimizin gündemine taşımıştır.

Tüm dünyada kabul gördüğü gibi, avukatlık mesleği, yargı için yadsınamaz bir güçtür. Avukatlık olmazsa yargı olmaz. O nedenle, bu meslek diğerlerinden farklı ve özel bir öneme sahiptir.

Demokratik sistemin işlemesi, avukatlık mesleğinin iyi işlemesine bağlıdır. Demokratik sistemin iyi işlemesi, adil yargılamanın tüm koşullarda birlikte yerine getirilmesi, avukatlık mesleğinin özgürlük ve bağımsızlık içerisinde yapılabilmesine bağlıdır. Avukatlık mesleğinin, toplumun hiçbir kesiminden, herhangi bir sebeple doğrudan doğruya veya dolaylı olarak hukukdışı bir sınırlamaya, tahrike, etkiye, baskıya, tehdide uğramadan icra edilebilmesi, adil yargılamanın en temel koşuludur.

Ancak, bugün "ağır cezayı gerektiren suçüstü halleri dışında avukatın üzeri  aranamaz" diyen Avukatlık Yasasının 58 inci maddesi ortadayken, kararname ve protokollerle, onun üzerinde uygulamalarla savunma mesleği baskı ve tehdit altına alınmak istenmektedir. Kamuoyunun üçlü protokol olarak bildiği Adalet, İçişleri ve Sağlık Bakanlıkları arasında düzenlenen protokolle, zaten, ceza ve tutukevlerine girişte avukatlar inanılmaz uygulamalarla karşı karşıyadırlar. Bugünkü yasa tasarısının ve yapılmak istenen değişikliğin temel dayanağı da işte bu üçlü protokoldür.

Hafta sonu İstanbul Barosunun tasarı hakkında bir toplantısına katıldım. Toplantıya birçok ilin baro başkanı da davetliydi. Savunma mesleğinin sorunlarını dinleme fırsatı buldum. Avukatlar şikâyetçi, şikâyetleri inanılmaz boyutlarda. Müvekkille görüşebilmek yoğun sabır ve cesaret gerektiriyor. Birkaç noktada aramadan geçen avukatlar, yüksek duyarlığa ayarlanmış x-ray cihazından ellerinde kemerleri, ayaklarında lastik terlikleri ya da yalınayak, görevlilerin önünden onurları zedelenmiş olarak geçmek durumunda kalıyorlar. Çünkü, cihaz, ayakkabıdaki bir çiviye, bayan avukatların giysilerindeki en küçük metal aksama bile geçit vermiyor. Avukatlar bu cihazlardan defalarca geçmek zorunda bırakılıyorlar. İşlem, kişilik haklarını zedeleyici ve onur kırıcı bir duruma dönüşüyor. Bu durum kimi zaman öyle bezdirici bir hal alıyor ki, cihazdan defalarca geçmek yerine, neredeyse, eziyet bitsin diye elle aranılmaya razı olmak gerekiyor. Bu noktada da başka bir tehlike var; elle arama tacize, küçümsemeye, saygısızlığa dönüştürülüyor. Üstelik, kadın avukatı kadın görevlinin araması da durumu hafifletmiyor. Sonuçta, avukatın, bu biçimde, cihazdan bezdirilmesi adil savunma ve yargılamaya gölge düşürüyor. Görevini yapmaya çalışan avukatın daha işin başında kişilik haklarına bu denli yoğun saldırı ve darbe alması sürecin devamını olumsuz etkileyebiliyor.

Avukatların cezaevlerine girerken aranmalarında özel hükümler bulunmalı; ama, işlemin herhangi bir kişiye değil de savunma mesleğini yerine getiren kişiye yapıldığı gözönünde tutulmalı; hiçbir zaman, avukatın evrakları ve çantası aranmamalı, aranamamalı, dokunmamalı ve üst araması hiçbir surette yapılmamalı, x-ray cihazından geçişler eziyete dönüşmemelidir. Bu cihazların duyarlılıkları kişilik haklarına saldırıya dönüşmeyecek şekilde ayarlanabilir. Örneğin, silah arama ya da benzeri metalleri tespite ayarlamak kural haline getirilebilinir.

Avukatlık Yasasının 58 inci maddesine göre ağır cezayı gerektiren suçüstü halleri dışında avukatın üstünün aranmayacağı hükmü emredici hükümdür. Buna rağmen ve bunun üstünde uygulamalar hukuka aykırılık taşır. İşte, bu nedenle, 48 000 avukatı temsil eden baroların görüşleri yansıtılmadan, değerlendirilmeden sonuca gidilmesi çok sakıncalı olmuştur. Aksi halde, savunma mesleği, adil yargılama ilkesi, giderek, hukukumuz ve demokrasimiz ciddî yaralar alacaktır. Çünkü, savunma hakkına duyulan güven demokrasiye duyulan güvendir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özpolat,  süre veriyorum; sözlerinizi tamamlayın.

MEHMET ALİ ÖZPOLAT (Devamla) - Bitiriyorum efendim.

Hak ve özgürlükleri geliştirmek, çağdaş dünyanın üyesi bir hukuk devleti olmak istiyorsak savunma mesleğinin saygınlığını korumak zorundayız.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Özpolat.

İstanbul Milletvekili Sayın Algan Hacaloğlu.

Buyurun Sayın Hacaloğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Hacaloğlu, süreniz 5 dakika.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşülmekte olan tasarının 6 ncı maddesinin son cümlesinde "Aramalarda insan onuruna saygı esastır" denilmektedir; önemli bir tespit. İnsan onuruna saygıyı... Biz, son iki yıl içinde, 100'ü aşkın tutuklu ve hükümlünün ölüm oruçlarında yaşamını yitirdiği, koğuşlarda sayısız, sınırsız adi suçların, insan yaşamına yönelik, onuruna yönelik tehditlerin süregeldiği ve genel anlamda savunma hakkının yeterince gözetilmediği bir toplumda, bir ortamda, cezaevlerine yönelik getirdiğimiz düzenlemede, bu maddeyle, aramalarda insan onuruna saygıyı esas almaktayız. İnsan onurunun korunmadığı, insan onurunun esas alınmadığı bir düzen, hukuk devleti olabilir mi?!

Anayasamızın 17 nci maddesinde "Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tâbi tutulamaz" denilmektedir. Diyebilirsiniz ki, o, üst hukuk; şimdi, biz, alt hukukun gereğini yapıyoruz; orada öngörüleni, maddeye geçiriyoruz. Peki, Türkiye, şimdi mi, bu maddeyle mi hukuk devletine dönüşecek!

Değerli arkadaşlarım, sorun, sistemdedir; sorun, hem cezaevi sisteminde hem de ülkemizde, özellikle 12 Eylülle beraber çökertilen, genel anlamda demokrasi kültüründe ve çıtası düşürülen hukuk sistemimizdedir.

Cezaevlerimiz, yıllardır sorun kaynağı olmuştur. Anımsayınız; son ölüm oruçlarından önce -televizyonlara yansımıştır- törenle, topluca ölüm oruçlarının başlangıcını, bizler, televizyonlarımızda, başlangıçtan yaklaşık 100 gün sonra, ölümler başladıktan sonra bir şekilde izleyebilmişizdir. Yani, resmî kesim, onu banda almıştır, bunu, ancak, ölüm oruçları geri dönülemez noktaya geldiği zaman, bir konunun yanlışını ortaya koyabilmek için, bir gerekçe olarak sunmuştur.

Evet, insan onuru, her alanda korunmalıdır; insan onuru, cezaevlerine girişte de, aramalarda da korunmalıdır; ama, cezaevleriyle ilişkin olduğu için konumuz, burada bir ironinin tespitini yapmak istiyorum. Bu yasa teklifini sunmuş olan hükümet döneminde yaşanan ölüm oruçları, temelinde yanlış bir uygulama olmakla beraber, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, biz, daima ölüm oruçlarının karşısında olmamıza rağmen, gelinen  noktada bunun önü alınamamıştır.

F tipi cezaevleri ölüm oruçlarına gerekçe olarak göstermiştir. Şudur, budur; işin ideolojik boyutu vardır, başka boyutları vardır; ama, hukuk devletinde, eğer, biz, Avrupa Topluluğu normlarına yükselmek istiyorsak, cezaevlerini de o standartlarda geliştirmemiz  ve doğal olarak o ortamda aramasını da, ziyaretleri de, avukatla görüşmeleri de o standartlara çıkarmamız gerekmektedir. Batı normlarında geceleri, tutukluların ve hükümlülerin güven içinde kalabilecekleri 1,2,3 kişilik odalar...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, mikrofonu açıyorum; buyurun, devam edin...

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim, bitiriyorum.

...gündüzleri ise, eşzamanlı olarak, aynı anda, ayırım gözetmeksizin, tüm odaların açılarak, tüm hükümlü veya tutukluların sosyal yaşamlarını veya kendi eğitimlerini veya meslek edinmelerini, becerilerini geliştirebilecekleri ortamda gündüzlerini geçirebilmeleri. Çağdaş cezaevi tipi budur. Bunun, tabiatıyla, maddî boyutları vardır, diğer boyutları vardır.

Her şeyden evvel, cezaevlerinde görevli olan kamu görevlilerine, insan onuruna saygılı olmalarını sağlayacak bir eğitim vermek gerekir. Aksi halde, buradaki söylemle, biz, bazı kamu görevlilerinin, gereğinde, insan onuruna saygılı olmayan davranışta olduklarını kabul etmiş oluyoruz; bu ise, kabul edilecek bir şey değil, olamaz.

Ben, Yüce Meclisimizin, uygun bir ortamda, cezaevlerinin düzeni ve yapısına ilişkin gerekli değişiklikleri de ele alacağı umuduyla, hepinize en derin saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Hacaloğlu.

Sayın milletvekilleri, konuşmalar tamamlanmıştır.

6 ncı madde üzerinde 2 adet önerge vardır.

Önergeleri, önce, geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık derecelerine göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Türk Ceza Kanunu ile Hapishane ve Tevkifhanelerin İdaresi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 6 ncı maddesinin 1, 2 ve 4 üncü fıkralarının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Salih Kapusuz

Mehmet Kurt

Mehmet Fehmi Uyanık

 

Ankara

Samsun

Diyarbakır

 

Sabri Varan

Yusuf Selahattin Beyribey

 

 

Gümüşhane

Kars

 

 

"Kurum personeli ve dış güvenlik personeli dahil olmak üzere, sıfat ve görevi ne olursa olsun, ceza infaz kurumları ve tutukevlerine girenler duyarlı kapıdan geçmek zorundadır. Bu kişilerin üstleri metal dedektörle aranır; eşyaları x-ray cihazından veya benzeri güvenlik sistemlerinden geçirilir, ayrıca şüphe halinde elle aranır. Bu cihazların bulunmadığı yerlerde arama ve kontrol elle yapılır. Ancak milletvekilleri, mülkî amirler, hâkim, cumhuriyet savcıları ve bu sınıftan sayılanlar, müdafi ve avukatlar, noterler, ceza infaz kurumları ve tutukevleri kontrolörleri, izleme kurulu başkan ve üyeleri, uluslararası sözleşmelerle yetkileri tanınmış kişi ve kuruluşların temsilcileri, ceza infaz kurumu ve tutukevi koruma birlik komutanı ile kurum müdürünün üstleri ağır cezayı gerektiren suçüstü halleri dışında elle aranamaz. Duyarlı kapı cihazının ikazının sürmesi halinde bu kişiler elle aramayı kabul ettikleri takdirde kuruma girebilirler.

Ceza infaz kurumlarına ve tutukevlerine giren müdafi veya avukatlarca savunmaya ilişkin olduğu yazılı olarak beyan edilen belge ve dosyalar incelemeye tabi tutulmaz.

Hükümlü ve tutuklular, odalarından çıkış veya dönüşlerinde ayrı yerlerde ve farklı memurlarca üst ve eşya aramasına tabi tutulurlar."

BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türk Ceza Kanunu ile Hapishane ve Tevkifhanelerin İdaresi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının Adalet Komisyonunun kabul ettiği metnin 6 ncı maddesinin 1 inci fıkrasına son cümle olarak ilave edilen "Duyarlı kapı cihazının ikazının sürmesi halinde bu kişiler elle aramayı kabul ettikleri takdirde kuruma girebilirler" cümlesinin metinden çıkarılmasını saygıyla arz ederiz. 5.1.2003

 

M. Ziya Yergök

Orhan Eraslan

Muharrem Kılıç

 

 

Adana

Niğde

Malatya

 

 

Feridun Fikret Baloğlu

Feridun Ayvazoğlu

Türkân Miçooğulları

 

 

Antalya

Çorum

İzmir

 

 

BAŞKAN - Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi tekrar okutup, işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Türk Ceza Kanunu ile Hapishane ve Tevkifhanelerin İdaresi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 6 ncı maddesinin 1, 2 ve 4 üncü fıkralarının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Salih Kapusuz

          (Ankara)

   ve arkadaşları

"Kurum personeli ve dış güvenlik personeli dahil olmak üzere, sıfat ve görevi ne olursa olsun, ceza infaz kurumları ve tutukevlerine girenler duyarlı kapıdan geçmek zorundadır. Bu kişilerin üstleri metal dedektörle aranır; eşyaları x-ray cihazından veya benzeri güvenlik sistemlerinden geçirilir, ayrıca şüphe halinde elle aranır. Bu cihazların bulunmadığı yerlerde arama ve kontrol elle yapılır. Ancak milletvekilleri, mülkî amirler, hâkim, cumhuriyet savcıları ve bu sınıftan sayılanlar, müdafi ve avukatlar, noterler, ceza infaz kurumları ve tutukevleri kontrolörleri, izleme kurulu başkan ve üyeleri, uluslararası sözleşmelerle yetkileri tanınmış kişi ve kuruluşların temsilcileri, ceza infaz kurumu ve tutukevi koruma birlik komutanı ile kurum müdürünün üstleri ağır cezayı gerektiren suçüstü halleri dışında elle aranamaz. Duyarlı kapı cihazının ikazının sürmesi halinde bu kişiler elle aramayı kabul ettikleri takdirde kuruma girebilirler.

Ceza infaz kurumlarına ve tutukevlerine giren müdafi veya avukatlarca savunmaya ilişkin olduğu yazılı olarak beyan edilen belge ve dosyalar incelemeye tabi tutulmaz.

Hükümlü ve tutuklular, odalarından çıkış veya dönüşlerinde ayrı yerlerde ve farklı memurlarca üst ve eşya aramasına tabi tutulurlar."

BAŞKAN - Önergeye Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Takdire bırakıyorsunuz.

Hükümet önergeye katılıyor mu?

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor.

Önerge sahipleri, gerekçeyi mi okutalım, söz mü istiyorsunuz?

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe :

Ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde asayiş ve güvenliğin daha iyi bir şekilde sağlanması amacıyla kurum personeli ve dış güvenlik personeli de dahil olmak üzere, sıfat ve görevi ne olursa olsun, kurumlara giren kişilerin duyarlı kapıdan geçmesi, metal dedektör, x-ray cihazı veya benzeri güvenlik sistemlerinden geçirilmesi ve bunun dışında kalan hallerde aramanın nasıl yapılacağı konularına ve istisna getirilecek kişilere açıklık getirilmesi amaçlanmıştır.

Öte yandan, maddede belirtilen bazı meslek gruplarının özel kanunlarındaki düzenlemelere paralellik sağlamak ve bazılarının da cezaevi sistemi içerisindeki konumları gereği elle aranmalarının ağır cezayı gerektiren suçüstü hallerinde mümkün olabileceği düzenlenmiştir.

Ayrıca, savunma yargının vazgeçilmez parçası olduğundan, savunmaya ilişkin dosya ve belgelerin incelemeye tabi tutulamayacağı hükmü bağlanmıştır.

Cezaevi iç güvenliği de önem taşıdığından, hükümlü ve tutukluların odalarından giriş ve dönüşlerinde, ayrı yerlerde ve farklı memurlarca aramaya tabi tutulacağı hükmü getirilmiştir.

BAŞKAN - Gerekçeyi okuttuk.

Şimdi, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

Efendim, kâtip üyeler, sayımda bir türlü sonuca ulaşamadılar.

Şimdi, elektronik cihazla oylama yapacağım.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, iki arkadaşımızın mutabakat sağlaması şart değil; arada çok ciddî bir fark var; dolayısıyla, böyle bir arayışa lüzum yok.

BAŞKAN - Sayın Başkan, Başkanlık olarak böyle bir karar verdik; kararımızı tatbik edeceğiz.

Oylama için 5 dakika süre veriyorum.

Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin, teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen sisteme giremeyen üyelerin oy pusulalarını Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, önerge kabul edilmiştir.

Sayın Yergök ve arkadaşlarının vermiş olduğu ikinci önerge, maddenin birinci fıkrasının son cümlesinin metinden çıkarılmasını istemektedir; ancak, kabul ettiğiniz önergeyle, bu cümle metinde kalmıştır. Bu nedenle, ikinci önergeyi işleme alamıyorum.

Şimdi, maddeyi, kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

7 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 7.- Bu kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - 7 nci Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

8 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 8.- Bu kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - 8 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının maddeleri üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Tasarının tümü kabul edilmiştir ve kanunlaşmıştır; hayırlı olmasını diliyorum.

Sayın Bakanın bir konuşma talebi vardır, teşekkür etme noktasında.

Sayın Adalet Bakanımız Cemil Çiçek Beyi davet ediyorum.

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum; bu yasa vesilesiyle, katkılarınızdan dolayı hepinize teşekkürlerimi arz etmek istiyorum.

Evvela, bu yasanın neden gündeme geldiğini kısaca ifade etmek isterim. Bu yasa, bir tepkiden dolayı gündeme gelmiyor. Testi kırılmadan tedbir alma anlayışıyla bu yasa gündeme gelmiştir; bunun altını evvela çizmek isterim. Bir ihtiyaçtır; cezaevlerinde bir defa daha eski sıkıntıları, eski acıları, ıstırapları yaşamak istemiyorsak, bu neviden düzenlemelere ihtiyaç vardı. Yasal yetersizliği, yetmezliği, boşluğu ortadan kaldırmak istiyoruz; bunun için bu yasa gündeme getirilmiştir.

İkincisi, burada ifade edildiği gibi, biz, 58 inci hükümet olarak ve onun Adalet Bakanı olarak, doğruların kabulünde hiçbir kompleksim yok, hükümet olarak da yok. Doğruyu kim söylerse söylesin, kimin zamanında gündeme getirilirse getirilsin, biz, o doğrunun takipçisi oluruz, o yasa tasarısının arkasında oluruz. Elbette, bu yasanın, belli acıların, belli üzüntülerin ve sıkıntıların arkasından gündeme getirildiği doğrudur; ancak, belli düzenlemelerden sonra da, çok şükür, belli sıkıntılara rağmen, şu an, cezaevlerinde huzur ve düzen sağlanmıştır. Temenni ediyoruz ki, bu yasayla birlikte, burada görev yapan infaz memurlarımız ve bizler, buraların sevk ve idaresinde daha yetkili ve daha etkili olma imkânına kavuşmuş olacağız.

Şüphesiz, ceza infaz kurumlarıyla ilgili kurallar belirlenirken, bunların maksadı, cezaevleri içerisinde düzeni sağlamak, oradaki insanların güvenliğini sağlamak ve orada hükümlü bulunan insanların cezaların infazından sonra topluma faydalı bir insan olarak katılmalarını temin etmek maksadıyla yapılmaktadır. Dikkat ederseniz, bu yasanın 2 nci, 3 üncü, 4 üncü, 5 inci maddelerine baktığınızda, esas itibariyle, bu maksatlardan birini, ikisini, üçünü karşılamak üzere düzenleme yapılmıştır. En çok tartışılan konu, 6 ncı maddeyle alakalıdır.

Şüphesiz, burada, maksadı aşan değerlendirmeler yapıldı. Ben de avukatlık mesleğinden geliyorum. Bugün sahip olduğum imkânı bu meslekteki kazanımlarıma borçluyum. Bundan dolayı da, avukatlık mesleğini icra etmiş ve bugün bu noktaya gelmiş bir insan olarak, bu mesleğin mensuplarıyla ilgili bizim bir peşin hükmümüz olamaz; bu, mümkün değildir. Tümünü hesaba katarak bir değerlendirme yapmamız da mümkün değildir.

Onun için, burada, maksadı aşan beyanların bu tasarıyla uzaktan yakından bir alakası da yoktur. Kaldı ki, bir şey daha ifade etmek isterim. Eğer bu düzenleme yapılmasaydı... Zaten, burada zikredilen bir protokol var, üçlü protokol; Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı. Bugün getirdiğimiz düzenlemelerden daha ağır birkısım hükümleri ihtiva etmekte ve bunlar uygulanmakta. Halbuki, bu 6 ncı maddeyle ilgili düzenleme, muhalefetle birlikte -bizim getirdiğimiz tasarıya rağmen- ortaya çıkan bir düzenlemedir. Dolayısıyla, üçlü protokole nazaran da daha ileri bir uygulamayı getirmektedir. Bu protokol yargıya gitmiştir. 15 baro, bu uygulamanın savunma hakkını kısıtladığı, Anayasaya, yasaya aykırı olduğu iddiasıyla Danıştaya götürmüştür. Şimdi, biz, burada hukuk adına bir konuşma yapıyorsak... Anayasanın 138 inci maddesi de gayet açık, orada deniliyor ki, yargı kararları herkesi bağlar. Bu üçlü protokolle ilgili olarak Danıştay 10. Dairesi, 2000/776 esas 2000/2531 sayılı kararıyla "ceza ve tutukevlerindeki gözetim ve denetim görevinin en etkin biçimde yapılabilmesi ve avukatlık görevinin her türlü isnat ve iftiralardan da korunmasını sağlamak amacıyla getirilen düzenlemede hukuka aykırılık görülmemiştir" demiştir. Biz de zaten bunları düzenlemeye çalışıyoruz. Dolayısıyla, yaptığımız işte hukuka aykırı bir yan da yoktur. Vicdanen müsterih olabilmeniz açısından -şu an yasalaştı; inşallah, bunları kullanmaya ihtiyaç olmaz; orada huzur ve sükûn sağlanır; bir defa daha o acılı günleri yaşamak istemeyiz- bir şeyi ifade etmek istiyorum; acaba, biraz evvel kabul ettiğimiz yasa, bize mahsus bir yasa mı; 6 ncı maddeyle ilgili düzenlemeler sadece Türkiye'de mi var?.. Şimdi, her cümlemize başlarken Avrupa Birliğine bir atıf yapıyoruz, bütün müktesebatımızı Avrupa Birliği normlarına uydurmaya çalışıyoruz. Bunun için de ne fedakârlıklara katlandığımız hep beraber ortadadır. Ben, komisyonda da ifade etmeye çalıştım. Bir tartışma açmak anlamında söylemiyorum; ama, vicdanen müsterih olasınız.

Şimdi, Avrupa Birliği ülkelerinde cezaevi giriş çıkışlarıyla ilgili uygulamadan birkaç metin okuyacağım. Mesela Almanya'da, tutuklu ve hükümlüleri ziyaret izni verilmiş olan avukatlar, güvenlik nedeniyle, dedektör ya da elle aranabilmekte; savunmaya ilişkin belgelerine bakılmakta; fakat, içeriği incelenmemektedir. Söz konusu belgeler, idarece verilen bir dosyaya konulmakta; çantaları içeriye sokulmamaktadır. Birçoğumuzun Almanya'da yakınları var; isterseniz, burada okuduğum bilgileri, bilvesile oradan da öğrenme imkânı olabilecek; ancak, Alman Ceza Kanununun 129 uncu maddesi kapsamında, terör örgütleri veya mensuplarının avukatı olan kişilerin beraberinde bulunan belgeler, Alman Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 148 inci maddesi gereğince, cezaevinde el konularak hâkime incelettirilebilmektedir. Ayrıca, avukatla ilgili olarak, tutukluyla yaptıkları görüşmeler izlenebilmekte, yaptıkları yazışmalar denetlenebilmektedir.

Diğer taraftan, Alman Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 138 inci maddesine göre, örgüt üyesi müvekkiliyle ilişkiye giren ya da gireceğinden haklı olarak şüphe edilen avukatlar, hâkim kararıyla davadan uzaklaştırılabilmektedir. Alman yüksek mahkemeleri, kararlarında, tutuklu müvekkillerini ziyaret etmek isteyen avukatların, cezaevi ziyaretçileri için öngörülmüş bulunan üst baş arama yükümlülüğüne katlanmak zorunda olduklarını belirterek, açmış oldukları davaları reddetmişlerdir.

İtalya'da, cezaevlerine giren avukatlar, duyarlı kapıdan geçerek bir metal dedektörle üst aramasına tabi tutulmakta; eğer, cezaevine yasaklanmış bir şey sokacağına dair bir şüphe varsa, savcının sözlü emriyle üzerleri de aranabilmekte; bu arama sırasında, savunmaya ilişkin belgeleri incelenmemektedir; ancak, bu belgeler, avukat tarafından, doğrudan tutukluya verilmemekte, bir zarfa konularak idareye verilmekte ve idare tarafından tutukluya verilmektedir. Avukatlar mafya veya terör örgütü mensuplarıyla açık görüş yapamamakta, aralarında ayrıca cam bulunmaktadır. Bizde yüz yüze görüşüyorlar.

Belçika'da cezaevlerine giren avukatlar, meslekî belgesini göstererek duyarlı bir kapıdan geçirilmekte ve çantaları açılarak içerisinde bulunan belgelere basitçe bakılmakta, şüphe üzerine üzerleri elle aranabilmekte; ancak, bu arama polis tarafından yapılmaktadır. Fransa'da, Amerika'da, Kanada'da, Hollanda'da, Danimarka'da, Finlandiya'da, Norveç'te benzer hükümler var.

Demek istediğim şey, bizim getirdiğimiz düzenleme, Avrupa Birliği uygulamalarından farklı bir uygulama değil; belki, bazı noktalarda ondan çok daha fazla bu konuda avukatlık mesleğine duyarlılık gösteren, savunma hakkının kısıtlanmaması noktasında bir çabanın, gayretin mahsulü olarak huzurunuza gelmiştir; bunu da bu vesileyle ifade etmek istiyorum.

Katkılarınızdan dolayı tekrar teşekkür ediyor; saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

Değerli milletvekilleri, şimdi, Taşınmaz Mal Zilyetliğine Yapılan Tecavüzlerin Önlenmesi Hakkında Kanuna Bazı Maddeler Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu raporunun görüşülmesine başlıyoruz.

4. - Taşınmaz Mal Zilyedliğine Yapılan Tecavüzlerin Önlenmesi Hakkında Kanuna Bazı Maddeler Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/393) (S. Sayısı: 40) (1)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporu 40 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Sıdıka Aydoğan; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

CHP GRUBU ADINA SIDIKA AYDOĞAN (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Taşınmaz Mal Zilyetliğine Yapılan Tecavüzlerin Önlenmesi Hakkında Kanuna Bazı Maddelerin Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak görüşlerimizi bildirmek için söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisin değerli üyelerini, sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime, 3091 sayılı Taşınmaz Mal Zilyetliğine Yapılan Tecavüzlerin Önlenmesi Hakkında Kanundan kısaca söz ederek başlamak istiyorum.

Anılan bu kanun, taşınmaz malikinin kim olduğuna bakmaksızın, sadece ve sadece zilyedi araştıran ve zilyet edinilen taşınmaza bir şahıs tarafından vaki müdahale karşısında, işbu müdahalenin def'i ile taşınmazın zilyet edene teslimi konusunda mülkî amirlere yetki veren bir yasadır.

Bu kanunda, az önce de belirttiğim gibi, mülkiyet üzerinde kesinlikle durulmaz. Tapuda kayıtlı bir taşınmaz, maliki tarafından kullanılmayıp başka bir şahıs tarafından kullanılıyorsa, bu durumda taşınmaz maliki, tapulu yerine vaki tecavüzün önlenmesi için, görevli ve yetkili mahkemelerde meni müdahale davası açması gerekmektedir.

Ayrıca, yine, üzerinde önemle durulması ve karıştırılmaması gereken bir diğer konu da, şifahî ya da yazılı kira sözleşmesiyle bir meskende kiracı konumunda bulunan şahıslara karşı bu yasanın uygulanamayacağıdır. Bu gibi konularda da, yine, görevli ve yetkili mahkemelerde dava açmak gerekmektedir.

3091 sayılı Yasa, genel mahkemelerde uyuşmazlık konusu yapılmış olan olaylarda da uygulanamaz. Sözü edilen yasa, acil durumlarda, zilyet edilen taşınmaza vaki tecavüzlerde uygulanır.

Şu anda üzerinde konuştuğumuz tasarı, bu yasanın uygulaması sırasında görülen aksaklıkları gidermek, bir nevi boşlukları doldurmak üzere hazırlanmış, mevcut 3091 sayılı Yasaya bazı maddelerin eklenmesine dairdir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 3091 sayılı Yasanın uygulaması sırasında, kırsal kesimde çalışan bir avukat olarak ben de bu güçlüklerle gerçekten karşılaşmış bulunuyorum. Bunu, sizlere birkaç misalle daha kolay anlatabileceğimi düşünüyorum.

Bir şahıs tarafından zilyet edilen bir  taşınmaz üzerine, başka bir şahıs bir kondu yapıyor ve içine birkaç parça eşya koyuyor ya da zilyet edilen bir taşınmaza yine bir başka şahıs bir dam yapıp içine küçük ve  büyükbaş hayvan yerleştiriyor veya zilyet edilen bir taşınmaza başka bir şahıs bir depo yapıp, içine mahsul koyuyor.

Bu gibi durumlarda, zilyedin, kaymakamlık ya da valilik makamına başvurarak tecavüzü def ettirmesi, mevcut 3091 sayılı Yasaya göre mümkün; ancak, yetkililerin, taşınmazların içinde bulunan eşya, hayvan, mahsul vesaireyi, şayet mütecaviz tarafından teslim alınmazsa, başka bir yere kaldırması, teslim etmesi mümkün değildir. Kaldı ki, bu malların bozulma ihtimali göz önüne alındığında ya da hayvan ise, bakımı, yemesi, içmesi düşünüldüğünde, olay daha da vahim hale gelmektedir.

Görüldüğü gibi, bu durumlarda mevcut 3091 sayılı Yasayla sonuca ulaşmak, tecavüzü tam anlamıyla bertaraf etmek imkânsız hale gelmektedir. Nasıl ki, genel mahkeme kararlarının infazı için, icra müdürlüklerinin, gerektiğinde yanına polis ve çilingir almak suretiyle kilitli kapıyı açıp içeriye girme ve içeride bulunan eşyayı muhafaza altına alma, yediemine teslim etme ve muhafaza altına alınan malı paraya çevirme yetkisi varsa, 3091 sayılı Yasanın uygulanmasında karşılaşılan bu güçlükleri gidermek için de, mülkî amirleri bu yetkilerle donatmamız gerektiğini düşünüyorum.

Bu anlamda, Genel Kurula getirilen mevcut 3091 sayılı Yasanın uygulaması sırasında karşılaşılan güçlükleri gidermek amacına matuf bazı maddelerin eklenmesine ilişkin yasa tasarısına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak olumlu oy vereceğimizi Yüce Heyetinize bildirir, sevgi ve saygılar sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Aydoğan.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Yalova Milletvekili Sayın Şükrü Önder; buyurun.(AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA ŞÜKRÜ ÖNDER (Yalova) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 3091 sayılı Taşınmaz Mal Zilyetliğine Yapılan Tecavüzlerin Önlenmesi Hakkında Kanuna Bazı Maddeler Eklenmesine Dair Kanun Tasarısıyla ilgili olarak, Grubum adına söz almış bulunuyorum; şahsım ve Grubum adına, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Osmanlı İmparatorluğu döneminden başlayan, ancak, kadastro çalışmalarının yetersizliği, arazi yapısı, mahkemelerin aşırı yükü, başka bir deyişle, ülkemizin sosyal ve hukukî şartları nedeniyle cumhuriyet döneminde de devam eden taşınmaz mallara yapılan tecavüz ve müdahalelerin, idarî yolla çözümlenmesi görevi, ülkemizin gelenekleri ve mülkî idareye duyulan güven nedeniyle vali ve kaymakamlarımıza verilmiştir.

3091 sayılı Taşınmaz Mal Zilyetliğine Yapılan Tecavüzlerin Önlenmesi Hakkında Kanun, acil ve henüz mahkemeye başvurulmamış hallerde, zilyedi bulunan gayrimenkuller üzerinde tasarruf hakkının sağlanmasının ve gayrimenkullere yapılacak tecavüz ve müdahalelerin önlenmesini amaçlamaktadır. Ancak, kanunun kabul edildiği 1984 yılından bu yana yapılan uygulamalarda, istenilen sonuç alınamamıştır. Özellikle, taşınmaz mal zilyetliğine yapılan tecavüzlerde, mütecaviz tarafından getirildikten sonra damlı yapılar içinde kalan eşyaların varlığı, zilyedin, taşınmaz maldan gereği gibi yararlanmasını engellemektedir. Az evvel, konuşmacı arkadaşımızın da ifade ettiği gibi, bilhassa, canlı hayvan veyahut da uzun süre içeride kalması durumunda kokacak yiyecek ve sebze gibi maddelerin dışarıya tahliye edilmesi durumu söz konusu olduğunda, mülkî amirler veya bunların yerine uygulamayı yapan görevli arkadaşlarımız, çeşitli güçlüklerle karşılaşmaktaydı.

Kanunda, mezkûr eşyaların ne olacağı yolunda herhangi bir hüküm bulunmaması, lehine men ve teslim kararı verilmiş olanların mağduriyetine sebep olmaktadır. Diğer taraftan, men kararının infazı sırasında, teslimin de bu hususu sağlayacak şekilde ve kanunî gayeye uygun olarak yapılması, yani adlî icra yoluyla, teslime benzer şekilde gerekli tedbirler alınarak, taşınmazın zilyedine olduğu gibi teslimi gerektiği mütalaa olunmaktadır. Nitekim, uygulamada da, damlı yapılarla ilgili men kararlarının infazında, mütecavize ait eşyanın bu görüş ışığında çıkarılarak, zilyedin, anılan taşınmaza tasarrufu sağlanmaktadır; ancak, 3091 sayılı Kanunda bu konuda boşluk bulunması sebebiyle, tereddüdün devam ettiği ve kanunun özüne uygun olarak, uyuşmazlık konusu taşınmaz mal içindeki eşyayı boşalttıran mülkî amirlerin, bu infaz dolayısıyla ağır bir sorumluluk altına girdiği de tespit edilmiştir. Bunu önlemek üzere getirilecek ek bir maddeyle, üzerindeki tecavüz ve müdahale men edilen taşınmaz mal içinde bulunan ve sahibine teslim edilemeyen eşyanın muhafazası ve açık artırma yoluyla satışının yapılarak, zilyedin, lehine karar verilen taşınmaz üzerinde tam olarak tasarrufunu sağlamak suretiyle, kanunun öngördüğü amaca kısa sürede ulaşılacaktır. Bu nedenle, uygulamaya büyük bir rahatlık getirileceği değerlendirilmektedir.

Grubumuz olarak, bu yasa tasarısına uygun görüşle olumlu oy vereceğimizi bildiriyorum. Yaklaşan kurban bayramı dolayısıyla, tüm ulusumuzun ve Yüce Meclisimizin siz değerli üyelerinin kurban bayramını kutluyorum.

Saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Önder.

Şahısları adına söz isteği?.. Yok.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelere geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

TAŞINMAZ MAL ZİLYEDLİĞİNE YAPILAN TECAVÜZLERİN ÖNLENMESİ

HAKKINDA KANUNA BAZI MADDELER EKLENMESİNE DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. - 4.12.1984 tarihli ve 3091 sayılı Taşınmaz Mal Zilyedliğine Yapılan Tecavüzlerin Önlenmesi Hakkında Kanuna aşağıdaki maddeler eklenmiştir.

"EK MADDE 1. - Tecavüz ve müdahalenin önlenmesi hakkındaki kararın uygulanmasında, kilitli ve kapalı taşınmaz malların açılması zorunludur.

Gerekirse bu yerler zorla açtırılır, kilit ve her türlü tertipler kırılabilir. Üzerindeki tecavüz ve müdahale men edilen taşınmaz mal içindeki mütecavize ait eşyanın boşaltılmasında, durumun gerektirdiği tedbirler alınır.

BAŞKAN - Ek madde 1 üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Ek madde 1 kabul edilmiştir.

Şimdi, ek madde 2'yi okutuyorum:

EK MADDE 2. - Üzerindeki tecavüz veya müdahale men edilen taşınmaz mal içinde bulunan mütecavize ait eşya çıkarılarak mütecavize, vekiline veya bunlar hazır değilse mütecavizin aile efradından veya işçilerinden reşit bir kişiye teslim edilir. Bunlardan hiç birinin bulunmaması halinde, anılan eşya yed'i emin olarak zilyedin uhdesinde muhafaza altına alınır ve infaz memurunca mütecavize hemen tebligat yapılarak;  eşyanın bulunduğu mahalde ise beş ve değilse otuz gün içinde eşyayı teslim alması, aksi halde eşyanın açık artırma yolu ile satılacağı bildirilir. Verilen süre içinde teslim alınmayan eşya; kaymakamın, vali veya yetkili vali yardımcısının emriyle görevlendirilen en az bir memur veya gerekirse bilir kişiler tarafından yapılacak bedel takdiri ve ilanı takiben açık artırma yolu ile satılarak, muhafaza ve satışla ilgili bütün giderler karşılanır. Artan para, mütecaviz hesabına Ziraat Bankasına yatırılır ve durum kendisine tebliğ edilir."

Bozulması ihtimali bulunan eşya, tebligat aranmaksızın, miktar tespiti ve bedel takdiri yapıldıktan sonra satılır."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Ek madde 2 kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, şimdi, çerçeve 1 inci maddeyi, ek madde 1, ek madde 2'yle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 2 nci madde kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 3 üncü madde kabul edilmiştir.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Tasarı kabul edilmiş ve yasalaşmıştır; hayırlı olmasını diliyorum.

Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü Arasında Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesi Uluslararası Sekretaryası İçin Evsahibi Ülke Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.

5. - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Karadeniz Ekonomik İşbirliği (KEİ) Örgütü Arasında Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesi (KEİPA) Uluslararası Sekretaryası İçin Evsahibi Ülke Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/348) (S. Sayısı: 39) (1)

BAŞKAN - Komisyon?..

Hükümet?.. Hazır.

Komisyon raporu 39 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Şükrü Elekdağ'ın söz isteği vardır.

Buyurun Sayın Elekdağ. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü Arasında Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesi Uluslararası Sekretaryası İçin Evsahibi Ülke Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini sunmak amacıyla huzurunuzda bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 1992 yılında Türkiye'nin öncülüğünde kurulmuş olan Karadeniz Ekonomik İşbirliği, çok taraflı bölgesel bir ekonomik işbirliği örgütüdür. Kurulma amacı, Karadeniz havzasındaki ülkeler arasında ticareti ve ekonomik işbirliğini geliştirerek ekonomik kalkınmaya, refaha ve bölgedeki siyasî istikrara katkıda bulunmaktır. Üyeleri; Arnavutluk, Azerbaycan, Bulgaristan, Ermenistan, Gürcistan, Moldava, Romanya, Rusya Federasyonu, Türkiye, Ukrayna ve Yunanistan'dır.

Değerli milletvekilleri, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesinin kuruluş amacı, tahmin edeceğiniz gibi, üye ülkeler arasında, parlamenterleri bir araya getirerek, siyasî dayanışmanın güçlendirilmesine yardımcı olmak, bu şekilde, Karadeniz Ekonomik İşbirliğinin görevlerinin ve öneminin geniş halk katmanları tarafından anlaşılmasına yardımcı olmak, katkıda bulunmak ve işbirliği alanlarının genişletilip derinleştirilmesini sağlamaktır.

Bu amaçla, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesinin kurulması 26 Şubat 1963 tarihinde İstanbul'da kabul edilmiştir. Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesinden beklenen verimin alınabilmesi için de, bir uluslararası sekretarya oluşturulmuş ve Dolmabahçe Sarayı Harekât Köşkünün selamlık bölümü bu Sekretaryaya bina olarak tahsis edilmiştir.

Şimdi sizlere sunulan bu tasarıyla, bu binanın kullanım usul ve kuralları düzenlenmekte, Sekretaryanın ve Sekretaryada çalışanların statüsü yasal bir zemine oturtulmakta, Sekretaryanın mal varlığına ilişkin ayrıcalık ve bağışıklıkların tabi olacağı kurallar belirlenmektedir.

Sayın milletvekilleri, ancak, bu işlem, tam on yıl gibi bir gecikmeyle yapılmaktadır. On yıllık bir gecikmenin izahı, takdir ederseniz, biraz zor; ama, Karadeniz Ekonomik İşbirliği içerisinde her şey kaplumbağa hızıyla yürüyor sayın milletvekilleri. Bu durumun nedenlerini sorarsanız, o zaman biraz gerilere ve bu uluslararası kuruluşun Türkiye'nin öncülüğünde nasıl ortaya çıktığına bir göz atmamız gerekecek.

Esasında, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü, Türkiye'nin, merkezî, jeopolitik konumu açısından ticarî ve ekonomik ilişkilerini çok yönlü olarak geliştirmesine imkân verecek çok yararlı, hatta, eşsiz diye nitelendirilebilecek bir platform oluşturmaktadır. Bu eşsiz jeopolitik konum, Türkiye'nin, hem bir Asya hem bir Avrupa hem bir Karadeniz hem bir Akdeniz hem bir Balkan hem bir Kafkas hem de bir Ortadoğu ülkesi olmasından kaynaklanmaktadır. Aynı zamanda, Türkiye'nin, güneyindeki Arap Yarımadası ve Kuzey Afrika ülkeleriyle de derin, tarihî ve kültürel bağlara sahip olması da önemlidir tabiatıyla, bu bağlamda.

Buna ilaveten, Türkiye, Asya, Avrupa ve Afrika Kıtaları arasındaki en kısa hava, deniz ve karayollarının üstünden geçtiği merkezî bir konumda bulunmaktadır. Uluslararası alanda da akademisyenler ve yabancı devlet adamları, Türkiye'nin, Karadeniz Ekonomik İşbirliğini kurmasını alkışlamışlar ve Türkiye'nin, bu Ekonomik İşbirliği Örgütüyle çok yönlü birleştirici bir köprü ve platform olma özelliğini daima vurgulamışlardır.

Ne var ki, sayın milletvekilleri, Türkiye'nin attığı bazı yanlış adımlar nedeniyle, başlangıçta ülkemize büyük açılımlar vaat eden bu örgütten tam anlamıyla yararlandığımızı söylemek mümkün değildir.

Değerli milletvekilleri, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütünün oluşmasına kişisel katkımı ve bu kuruluşla ilgili olarak bilahara atıldığını gözlemlediğim bazı yanlış adımları sizlerle paylaşırsam, bu kuruluşun vaat ettiği potansiyel ile bugünkü performansı arasındaki büyük uçurum çok daha iyi anlaşılacaktır.

Karadeniz havzasındaki ülkeler arasında kurumsal bir işbirliği önerimi, ilk defa, 9 Ocak 1990 tarihinde, Türk Henkel Firması tarafından düzenlenen "Dünyada Değişimler ve Türkiye" konulu bir panel toplantısında açıklamıştım. Bu panele, o zaman Sabah Gazetesi yazarı olan Mehmet Barlas, gazeteci yazar Çetin Altan, Sovyetler Birliği Büyükelçisi Albert Çernişev ve ben konuşmacı olarak katılmıştık. Benim Amerika'daki görevimi takiben emekli olmamın üstünden üç ay geçmişti. O tarihte Sovyetler Birliği henüz dağılmamıştı, Varşova Paktı da ayaktaydı; ama, Gorbaçov'un politikaları Doğu Avrupa'da bir yumuşamanın zeminini hazırlamıştı sayın milletvekilleri. Ancak, Türkiye, gelişen yumuşama atmosferini henüz algılamaktan  çok uzaktı, Ankara hâlâ Sovyetler Birliğini bir numaralı tehdit olarak değerlendiriyor ve dış politikası ile güvenlik politikası bu tehdit üzerine bina ediliyordu. Bu bakımdan, toplantıda, ben, Karadeniz Ekonomik İşbirliği fikrini ortaya attığım zaman salonda bir sessizlik oldu ve herkes emekli Türk Büyükelçisinin bu çılgın fikri hakkında Sovyet Büyükelçisinin yapacağı yorumu beklemeye başladı. Sovyetler Birliği Büyükelçisi Çernişev'in tepkisi ise çok olumlu oldu; aynen şu ifadelerde bulundu: "Sayın Elekdağ'ın fikirlerini ben şahsen çok olumlu buldum; ama, Moskova ne der bilemem."

Çetin Altan, o günkü konuşmasında şöyle bir espri yaptı sayın milletvekilleri: "Ben, dünyanın değiştiğini seziyordum; ama, bu kadarını beklemiyordum. Bir süre önce, ben Sovyetler Birliğinin 50 nci yıldönümü dolayısıyla bir yazı yazınca, cumhuriyet savcısı, benim üç yıla mahkûm edilmemi istemişti. Şimdi, şu geldiğimiz noktaya bakın. Bir yanımda, birkaç ay önceye kadar Amerika'da büyükelçimiz olan Şükrü Elekdağ, öte yanımda da, Sovyetler Birliği Büyükelçisi Çernişev var ve biz burada, komünizmden, kapitalizmden ve Sovyetler ile Türkiye'yi iç içe getirecek bir işbirliğinden bahsediyoruz. Beni hapse atmaya çalışan savcının şimdi aramızda olmasını çok isterdim; herhalde, burada duydukları küçük dilini yutmasına neden olurdu."

Toplantının ertesi günü, tanınmış işadamı Tekfen Yönetim Kurulu Başkanı Nihat Gökyiğit Çernişev'le karşılaşmış. Büyükelçi, Gökyiğit'e "Elekdağ'ın önerisi son derece ilginç ve cazip. Bu fikirden o kadar heyecanlandım ki, dün gece uyuyamadım" demiş.

Ben, bundan sonra, Karadeniz Ekonomik İşbirliği konusunda bir dizi makale yazdım. Bunların ilki 20 Şubat 1990'da Cumhuriyet Gazetesinde yayımlandı. Bu makaleden sonraki diğer makalelerde, Karadeniz Ekonomik İşbirliği, Ticareti Geliştirme ve Yatırımları Güçlendirme Bankası hakkında yazılar yazdım. Bilhassa şu hususu belirttim; dedim ki: "Bölge ülkeleri arasında ticaret hacminin gelişmesi finansman alanında karşılaşılan sorunların çözümlenmesiyle doğrudan orantılıdır. Bu amaçla, bir ticaret ve yatırım bankasının kurulması son derece önemlidir." Önerdiğim model çokuluslu bir Eximbanktı.

O zaman cumhurbaşkanı olan, rahmetli, Turgut Özal, 1990 Mayıs ayında Harp Akademileri Komutanlığında yapılan bir diploma töreninde beni gördüğü zaman, fikrimi fevkalade beğendiğini söyledi ve benden bu konuda ayrıntılı bir rapor istedi. Raporumu okuduktan sonra da, bu konuyu resmî bir girişim haline getirmek amacıyla düzenlenen ve ilgili bakanlar ile üst düzey bürokratların katıldıkları toplantılara benim de katılmamı sağladı. Bu toplantılarda projeye ilişkin görüşlerimi ayrıntılı biçimde izah etme imkânını buldum ve birçok rapor sundum.

O dönemde, Devlet Planlama Teşkilatı, Karadeniz Ekonomik İşbirliğine olumlu bakmıyordu, Dışişleri Bakanı da projeye kuvvetle karşı çıkıyordu. Bakanlık, soğuk savaşın, artık sona ermek üzere olduğunu pek algılayamamıştı. Türkiye'yi, ufukta beliren yeni bir dünya düzenine uydurmak için, atılması gereken adımlar arasında Karadeniz Ekonomik İşbirliğinin başta gelen bir girişim olduğu pek kavranamıyordu. Bakanlığa göre, Karadeniz Ekonomik İşbirliği mevsimsiz bir girişimdi. Türkiye'deki iş çevreleri ise, fikri benimsediler ve desteklediler. Özellikle, Türkiye-Sovyetler Birliği İş Konseyinin yıllık toplantısında bu konuda yaptığım konuşma çok büyük ilgi ve destek gördü. Konseyin Yönetim Kurulu Başkanı rahmetli Nejat Eczacıbaşı'nın yönettiği toplantıda 150'den fazla Rus işadamı vardı, konuşmamı ayakta alkışladılar. Gorbaçov'un perestroika yaklaşımı Rusya'da yeni bir hava estiriyordu. Moskova, Karadeniz Ekonomik İşbirliğini, Rusya'yı Türkiye üzerinden Batı'ya açacak, açılabileceği, bir koridor olarak görüyordu. Bu ortamda Karadenizi çevreleyen ülkeler arasında müzakereler başladı, Sovyetler Birliği dağılınca da, bağımsızlıklarına kavuşan Bulgaristan'dan, Romanya'dan başka, Ukrayna, Moldova, Gürcistan, Ermenistan, Azerbaycan da, Karadeniz Ekonomik İşbirliği müzakerelerine katıldılar.

Sonuçta, Karadeniz Ekonomik İşbirliğini kuran belge, 25 Haziran 1992 tarihinde Çırağan Sarayında, 11 ülkenin devlet ve hükümet başkanlarının katılımıyla, görkemli bir törende imzalandı. Bu, çok medyatik bir olaydı. Böyle medyatik bir olayın odağında olmak, siyasî liderlerimiz açısından önemliydi. Bu nedenle, zamanın Başbakanı Demirel ile Cumhurbaşkanı Özal arasında, belgeyi kimin imzalayacağı konusunda bir anlaşmazlık çıktı. Davetler Özal tarafından yapılmıştı, bu itibarla, evsahibi olarak konuklarını ağırlaması gerekirdi; Demirel de icradan sorumlu kişi olarak belgeyi imzalayacaktı, bu doğaldı; ama, rahmetli Özal, bir süredir Karadeniz Ekonomik İşbirliğinin fikir babalığını üstlenmişti, bu projenin kendi fikriyatının ürünü olduğunu her konuşmasında dile getiriyor ve projeyi sahipleniyordu, onun için, belgeyi mutlaka imzalamak istiyordu. Belgeyi imzalamayınca da toplantıya katılmayı reddetti ve böylece, pek de yakışık olmayan bir durum ortaya çıktı.

Değerli milletvekilleri, bu girizgâhtan sonra, kuruluşundan bu yana on yıl geçmiş olan Karadeniz Ekonomik İşbirliğinin, bu süre zarfında neler yaptığına bir bakalım. Gerçeği isterseniz, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü, aslî faaliyet alanı olan üyeleri arasında ticaretin geliştirilmesi hususunda somut bir ilerleme sağlayamamıştır. Karadeniz Ekonomik İşbirliği gibi bir kuruluşun başarısının en başta gelen göstergesi, üye ülkeler arasında ticaretin artırılmasıdır.

Yasa tasarısının Meclis Dışişleri Komisyonunda görüşülmesi sırasında, ilgili Bakanlık temsilcilerinden bu konuda analitik bir değerlendirme talebinde bulundum. Aldığım yanıt, bu konuda Karadeniz Ekonomik İşbirliği bünyesinde hiçbir araştırmanın yapılmamış olduğu, bu konuda hiçbir analitik bir değerlendirmenin olmadığı yolundaydı.

Sayın milletvekilleri, bu yanıt, benim için olduğu kadar sizler için de şaşırtıcıdır. Bu ne biçim bir bölgesel ekonomik işbirliği kuruluşudur ki, ticarî alandaki performansını sarih şekilde ortaya koyan bir değerlendirmeye sahip değildir.

Hadi, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Sekretaryası görevini yapmadı, bu konuda dalga geçti diyelim; ama, bu üye olan devletler, onların bakanları, onların bürokratları, temsilcileri on yıl boyunca neden bunu hatırlamadılar? Benim bu sorduğumu sormak, onların da hatırına gelmedi mi? Akla durgunluk veren bir durum.

Karadeniz Ekonomik İşbirliği niteliğinde bir bölgesel ekonomik işbirliği kuruluşunun başarısının ikinci göstergesi, ortak projeler üretmek ve bunların finansmanı için, Dünya Bankası gibi uluslararası finans kuruluşlarından da finansman sağlamaktır; fakat, gördüğüm kadarıyla, Karadeniz Ekonomik İşbirliği, maalesef, bu konuda da sınıfta kalmıştır. On onbir yıl içerisinde, dişe gelir bir veya iki tane proje üretmiştir; onun dışında, bu büyük kuruluşa hiçbir şekilde yakışmayacak olan çerez kabilinden küçük birtakım projelerdir.

Sonuç olarak, bugüne kadar, ortak projeler alanında da Karadeniz Ekonomik İşbirliğinin başarılı olduğu söylenemez.

Sayın milletvekilleri, yıllardan beri, Karadeniz Ekonomik İşbirliğine üye ülkelerin işadamları, vize güçlüklerinden şikâyet ederler. İşadamları, işlerini takip için, Karadeniz Ekonomik İşbirliğine üye olan ülkelere gidemediklerini, haftalarca vize beklediklerini ileri sürerler. İşadamları için bu muamelelerin basitleştirilmesi amacıyla, bundan on yıl önce girişimlerde bulunuldu; hâlâ, bir sonuç alınmış değil. Bu ataleti, bu laçkalığı anlamak mümkün mü değerli arkadaşlarım?! İşadamlarının serbest dolaşımı sağlanmadan, malların ve sermayenin serbest dolaşımı sağlanabilir mi?! Gördüğünüz gibi, Karadeniz Ekonomik İşbirliğinin, bugüne kadar etkin bir ekonomik işbirliği kuruluşu haline geldiği söylenemez. Bunun birkaç nedeni var: Zamanım azaldığı için, bunları çok kısaca sizlere arz edeceğim.

Bunlardan bir tanesi, Yunanistan'ın, Karadeniz Ekonomik İşbirliğine kurucu üye olarak alınmasıdır. Bu, rahmetli Özal'ın fikridir; maalesef, bu konuda kimseye danışmadan hareket etmiştir ve Türkiye, uzun yıllar ve hâlâ, bu vahim hatanın bedelini ödemiştir, ödemektedir. Zira, Yunanistan, Karadeniz Ekonomik İşbirliğinde, Türkiye'nin çıkarlarını sistematik olarak baltalamıştır, Atina, Türkiye'nin çıkarlarının bulunduğu her alanda Türkiye'nin önünü kesmiştir. Bunun en açık örneği de, Karadeniz Ticaret ve Yatırım Bankasının kuruluşunda görülür. Yunanistan'ın tutumu dolayısıyla, temel görevi bölgeiçi ticaretin gelişmesini sağlamak olan bu banka, yıllar boyu kurulamamıştır, ancak 1998 yılında kurulabildi; maalesef, uzun bir gecikmeden sonra ve acıdır ki, Türkiye'nin fikir babası olduğu bu banka da Selanik'te kuruldu. Üzüntüyü mucip olan bir husustur gerçekten bu; çünkü, banka, İstanbul'daki Karadeniz Ekonomik İşbirliği sekretaryasına rakip bir kuruluş niteliği kazanmaktadır.

Karadeniz Ekonomik İşbirliğinin etkin bir kuruluş haline gelmesini engelleyen ikinci önemli neden de, Karadeniz Ekonomik İşbirliğinin, ancak, yedi sekiz senelik bir gecikmeyle, uluslararası tüzelkişilik kazanabilmesinden ileri gelmiştir. Karadeniz Ekonomik İşbirliği, uzun bir süre, yani, sekiz sene, uluslararası statüden mahrum bir teşkilat olarak yaşamını sürdürmüştür. Yani, bu süre zarfında, Karadeniz Ekonomik İşbirliği, uluslararası alanda geçerli bir nüfus kâğıdına sahip değildi, yani, nesebi sahih değildi.

Tüzelkişilik sağlanması hususundaki işlemler Haziran 1998 tarihinde tamamlandı ve bu konuyla ilgili KEİ şartı da 1999'da yürürlüğe girdi.

Karadeniz Ekonomik İşbirliği, bu kimlik zafiyeti dolayısıyla önemli ortak projelerine, Dünya Bankasından ve Avrupa Kalkınma ve İmar Bankasından finansman sağlayamadı. Bu bankalara başvurduğu zaman şöyle bir yanıtla karşılaştı: Projeler güzel; ama, siz nesiniz? Kuruluş belgeniz sadece siyasî bir deklarasyon; parlamentolarınız bu deklarasyonu kabul etmiş değil, onaylamış değil ve siz, bunu, götürüp, Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliğine...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, izin verir misiniz, mikrofonu açıyorum; buyurun.

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) - Evet, uluslararası kamu finansal kuruluşlarının Karadeniz Ekonomik İşbirliğine verdiği cevap buydu, "bizim ilkelerimiz, sizin statünüzdeki bir kuruluşa kredi vermemizi engelliyor" dediler.

Değerli milletvekilleri, Karadeniz Ekonomik İşbirliği hakkında kuvvetli eleştirilerde bulunduysam da, bu kuruluşun, bütün bu gecikmelere ve hatalara rağmen, büyük bir potansiyeli olduğuna inanıyorum. Başarılı olması, muhakkak ki, temelde, üye ülkelerin, ortak bir geleceği bina etmenin sorumluluğunun bilinciyle hareket etmelerine bağlı.

Gerçekte, Karadeniz Ekonomik İşbirliği, Türkiye'nin dışpolitikasında ve dış ekonomik ilişkilerinin gelişmesinde yararlanabileceği çok önemli bir levyedir, bir kaldıraçtır. Bu bakımdan, örgütün gelişip, güçlenmesinde Türkiye'nin büyük yararı vardır; ancak, bunun için, Türkiye'nin, iyi düşünülmüş ve tutarlı bir politikaya ihtiyacı vardır.

Zamanın dolması nedeniyle, bu konudaki öneri ve yaklaşımlarımı sizlerle paylaşamıyorum; ancak, yukarıda izah etmiş olduğum görüşlerle ve Karadeniz Ekonomik İşbirliğinin büyük potansiyelinin fiiliyata intikal ettirilmesi için gerekli önlemlerin alınması kaydıyla, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesi Uluslararası Sekretaryası İçin Evsahibi Ülke Anlaşmasının onayına olumlu oy vereceğimizi bilgilerinize sunarım.

Saygılarımla. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Elekdağ.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Kars Milletvekili Sayın Zeki Karabayır söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Karabayır. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA ZEKİ KARABAYIR (Kars) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Türkiye Cumhuriyeti ile Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü Arasında Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesi Uluslararası Sekretaryası İçin Evsahibi Ülke Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının geneli üzerinde, AK Parti Grubunun görüşlerini ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bilindiği gibi, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesi, kısaca KEİPA, 26 Şubat 1993 tarihinde, Arnavutluk, Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan, Moldova, Romanya, Rusya Federasyonu, Ukrayna ve Türkiye Parlamento başkanlarının İstanbul'da toplanarak yayımladıkları ortak bir deklarasyonla kurulmuştur. Bu aşamada, Bulgaristan ve Yunanistan KEİPA'ya gözlemci statüsünde katılmayı tercih etmişlerdir. Yunanistan asambleye Haziran 1995'te, Bulgaristan ise Haziran 1997'de tam üye olmuştur.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; KEİPA'nın temel fonksiyonları ve amaçları şöyle özetlenebilir: Karadeniz Ekonomik İşbirliği sürecine hukukî ve siyasal zemin hazırlamak; parlamentolar aracılığıyla sürece siyasî destek sağlamak; halkların temsilcileri olan parlamenterler vasıtasıyla KEİ süreci ideallerinin bölge genelinde benimsenmesini sağlamak; parlamentolar arasında, siyasî, ekonomik, ticarî, sosyal ve kültürel alanlarda işbirliği, dayanışma, diyalog ortamını yaratarak, bölge halkları arasında güven ve iyi komşuluk ilişkilerinin geliştirilmesine, böylelikle, bölgede barış ve istikrarın tesisine ve korunmasına somut katkılarda bulunmaktır.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; KEİPA Uluslararası Sekretaryası, on yıldır, Dolmabahçe Sarayı Harekât Köşkünde çalışmalarını sürdürmektedir. KEİPA'ya, Türkiye Cumhuriyeti tarafından geçici Uluslararası Sekretarya binası olarak tahsis edilen bu yerin kullanım usul ve kurallarının düzenlenmesine gerek duyulmuştur. Söz konusu düzenlemeleri de içeren Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile KEİ Örgütü Arasında KEİPA Uluslararası Sekretaryası İçin Evsahibi Ülke Anlaşması, 25 Nisan 2002 tarihinde Kiev'de yapılan Dışişleri Bakanları Konseyi toplantısı sırasında imzalanmıştır.

Evsahibi Ülke Anlaşmasında, KEİPA Uluslararası Sekretaryasının görev ve işlevlerini daha etkili bir şekilde yerine getirebilmesi ve KEİPA Sekretaryasının statüsünün yasal bir zemine oturtulması da amaçlanmıştır. Bu kapsamda, anlaşma hükümleriyle, KEİPA Sekretaryası olarak kullanılacak bina ve sekretaryanın malvarlığına ilişkin ayrıcalık ve bağışıklıkların yanında, KEİPA faaliyetleri çerçevesinde Türkiye'ye gelecek ya da sekretaryada çalışacak kişilerin ve ailelerin geliş gidişleri ve ülkemizde bulundukları süre içinde tabi olacakları kurallar belirtilmiştir.

Anlaşmada, KEİPA Uluslararası Sekretaryasının malvarlığının yanı sıra, arşiv, yayın ve haberleşmesine ilişkin bağışıklıklar da yer almaktadır. KEİPA'nın ilke ve amaçları doğrultusundaki faaliyetlerin bağımsız bir şekilde yerine getirilebilmesi için tanınan ayrıcalık ve bağışıklıkların kötüye kullanılmasını önlemek üzere tedbirler de öngörülmüştür.

Evsahibi Ülke Anlaşması, anlaşmanın onaylandığının KEİ Uluslararası Daimî Sekretaryasına bildirildiği tarihte yürürlüğe girmiş sayılacaktır.

KEİ Uluslararası Sekretaryasının İstanbul'da yerleşik olması nedeniyle, bu anlaşmanın yürürlüğe girmesi ülkemiz açısından önem taşımaktadır.

AK Parti Grubu olarak, bu anlaşmayı uygun bulduğumuzu belirtir, siz değerli arkadaşlarımın ve aziz milletimin Kurban Bayramını tebrik eder, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Karabayır.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE KARADENİZ EKONOMİK İŞBİRLİĞİ (KEİ) ÖRGÜTÜ ARASINDA KARADENİZ EKONOMİK İŞBİRLİĞİ PARLAMENTER ASAMBLESİ (KEİPA) ULUSLARARASI SEKRETARYASI İÇİN EVSAHİBİ ÜLKE

ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR

KANUN TASARISI

MADDE 1. - 25 Nisan 2002 tarihinde Kiev'de imzalanan "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Karadeniz Ekonomik İşbirliği (KEİ) Örgütü Arasında Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesi (KEİPA) Uluslararası Sekretaryası İçin Evsahibi Ülke Anlaşması"nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 1 inci madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 2 nci madde kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 3 üncü madde kabul edilmiştir.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Şimdi, açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Oylama elektronik cihazla yapılacaktır.

Oylama için 5 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin, teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar varsa, hangi bakana vekâleten oy kullanacağını, oyunun rengini ve kendisinin adı ve soyadı ile imzasını taşıyan oy pusulasını, yine oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü Arasında Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesi Uluslararası Sekretaryası İçin Ev Sahibi Ülke Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının açık oylamasının sonucunu açıklıyorum:

Oylamaya 216 sayın milletvekili katılmış; kabul 216.

Tasarı, bu şekilde, kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olmasını diliyorum. (1)

Sayın milletvekilleri, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 6 Şubat 2003 Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati: 19.31