DÖNEM
: 22 YASAMA
YILI : 1
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
CİLT : 4
29 uncu Birleşim
30 . 1 . 2003 Perşembe
İ
Ç İ N D E K İ L E R I. – GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
II. – GELEN
KÂĞITLAR
III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. – Kocaeli Milletvekili Salih Gün’ün,
belediyelere, içerisinde bulundukları malî sıkıntıların giderilebilmesi için
yardım yapılması gerektiğine ilişkin gündemdışı konuşması ve İçişleri Bakanı
Abdülkadir Aksu’nun cevabı
2. – Erzurum Milletvekili İbrahim
Özdoğan'ın, Palandöken Dağı kayak merkezinin yerine kurulması planlanan kış
sporları turizm merkezinin önemine ve Erzurum İlinin kültür ve turizm
potansiyelinin harekete geçirilmesi için yapılması gerekenlere ilişkin
gündemdışı konuşması
3. – Tunceli Milletvekili Hasan
Güyüldar'ın, Pülümür depreminde bir okulun hasar görmesi nedeniyle şahsıyla
ilgili olarak basında yer alan haberlere ve Tunceli İlinin sorunlarına ilişkin
gündemdışı konuşması ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki Ergezen'in cevabı
B)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. – 4792 sayılı Vergi Barışı Kanununun
bir defa daha görüşülmek üzere geri gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı
tezkeresi (3/175)
C) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1. – İstanbul Milletvekili Kemal
Kılıçdaroğlu ve 22 milletvekilinin, sosyal güvenlik kurumlarının sorunlarının
araştırılarak sosyal güvenlik sisteminin sağlıklı bir yapı ve işleyişe
kavuşturulması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/33)
2. – Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük ve
27 milletvekilinin, ülkemizdeki ulaşım sistemlerinin mevcut durumunun ve yol
açtığı sorunların araştırılarak öncelikli, ekonomik ve güvenli ulaşım
politikalarının belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/34)
3. – İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 19
milletvekilinin, Tekel'in özelleştirilmesinin doğuracağı sonuçların
araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/35)
IV. – SEÇİM
A)
KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM
1. – Millî Savunma, Dışişleri, Plan ve
Bütçe ve İnsan Haklarını İnceleme Komisyonlarında açık bulunan üyeliklere seçim
V. – KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1. – Basın ve Yayın Yoluyla İşlenen
Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanunda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin 2.1.2003 Tarihli ve 4779 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu
Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme
Tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/432) (S. Sayısı : 37)
2. – Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı
Birleşmiş Milletler Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ile İçişleri ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/309) (S. Sayısı :
29)
3. – Türkiye Cumhuriyeti ile Hırvatistan
Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/313) (S. Sayısı : 30)
4. – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Avrupa Birliği Komisyonu Arasında Merkezî Finans ve İhale Biriminin Kurulması
ile Ulusal Fonun Kurulmasına İlişkin Mutabakat Zabıtlarının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe ve Dışişleri
Komisyonları Raporları (1/314) (S. Sayısı : 31)
5. – Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı
Birleşmiş Milletler Sözleşmesine Ek Kara, Deniz ve Hava Yoluyla Göçmen
Kaçakçılığına Karşı Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve İçişleri ve Dışişleri Komisyonları raporları (1/315) (S. Sayısı :
32)
6. – Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı
Birleşmiş Milletler Sözleşmesine Ek İnsan Ticaretinin, Özellikle Kadın ve Çocuk
Ticaretinin Önlenmesine, Durdurulmasına ve Cezalandırılmasına İlişkin
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile İçişleri ve
Dışişleri Komisyonları raporları (1/316) (S. Sayısı : 33)
VI. –
SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İzmir Milletvekili Erdal Karademir'in,
İzmir ören yerleri gelirlerinden İl Özel
İdaresine aktarılan payı düzenleyen protokolün iptaline
– İzmir Milletvekili Türkan
Miçooğulları'nın,
İzmir ören yerleri gelirlerinden İl Özel
İdaresine aktarılan payı düzenleyen protokolün iptaline ilişin soruları ve
Kültür Bakanı Hüseyin Çelik'in cevabı (7/88,89)
2. – Şanlıurfa Milletvekili Turan
Tüysüz'ün, GAP kapsamındaki bazı uygulamalara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı
ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı (7/91)
3. – Ağrı Milletvekili Mehmet Melik
Özmen'in, AB finansman ve fon uygulamalarının ülkelere etkisine ilişkin sorusu
ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ertuğrul Yalçınbayır'ın cevabı (7/109)
I. – GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak
iki oturum yaptı.
Denizli Milletvekili V. Haşim Oral'ın,
Denizli ve bağlı bazı ilçelerdeki pamuk,
Balıkesir Milletvekili Sedat Pekel'in,
Balıkesir İlindeki beyaz et ve yumurta,
Üreticilerinin sorunlarına ilişkin
gündemdışı konuşmasına Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü;
Konya Milletvekilleri Ahmet Işık'ın, Konya
İlinin sorunlarına ve Mevlana ile Mustafa Kemal Atatürk'ün tarihî konumlarına
ilişkin gündemdışı konuşmasına da Kültür Bakanı Hüseyin Çelik,
Cevap verdi.
Zonguldak Milletvekili Harun Akın ve 115
milletvekilinin, kuruluşundan bugüne Atatürk Orman Çiftliğinin durumunun
araştırılarak içinde bulunduğu sorunların çözümü için alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi,
Samsun Milletvekili Cemal Yılmaz Demir ve
23 milletvekilinin, Samsun'da kurulma aşamasındaki mobil santrallerin yer
seçimi süreci ile çevre ve insan sağlığına muhtemel etkilerinin araştırılması,
Kars Milletvekili Selami Yiğit ve 20
milletvekilinin, Ermenistan'daki bir nükleer santralın ülkemiz için oluşturduğu
tehlikenin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi,
Amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergeleri (10/30), (10/31), (10/32) Genel Kurulun bilgisine sunuldu;
önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde
yapılacağı açıklandı.
İzmir Milletvekili Oğuz Oyan'ın (6/87)
esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi okundu; sözlü
sorunun geri verildiği bildirildi.
Bazı milletvekillerine, belirtilen sebep
ve sürelerle izin verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi;
Genel Kurulun 29 Ocak 2003 Çarşamba günkü
(bugün) birleşiminde, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 8 inci sırasında yer alan, 37
sıra sayılı Basın ve Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların
Ertelenmesine Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 2.1.2003 tarihli ve
4779 sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu maddesi gereğince Cumhurbaşkanınca bir
daha görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresi ve Adalet Komisyonu raporunun, bu
kısmın 1 inci sırasına alınmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi,
Kabul edildi.
Gündemin "Sözlü Sorular"
kısmının:
1 inci sırasında bulunan (6/54),
3 üncü sırasında bulunan (6/56),
4 üncü sırasında bulunan (6/57),
5 inci sırasında bulunan (6/58),
Esas numaralı sözlü sorular üç birleşim
içinde cevaplandırılmadığından yazılı soruya çevrildi; soru sahipleri de
görüşlerini açıkladı;
2 nci sırasında bulunan (6/55),
6 ncı sırasında bulunan (6/61),
9 uncu sırasında bulunan (6/64),
Esas numaralı sözlü sorulara Tarım ve
Köyişleri Bakanı Sami Güçlü;
7 nci sırasında bulunan (6/62) esas
numaralı sözlü soruya Kültür Bakanı Hüseyin Çelik,
Cevap verdi; 2, 6 ve 7 nci sıralardaki
soruların sahipleri de cevaplara karşı görüşlerini açıkladı.
Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere
geri gönderilen ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler" kısmının 1 inci sırasına alınan, Basın ve Yayın Yoluyla
İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanunda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin 2.1.2003 tarihli ve 4779 sayılı Kanunun (1/432) (S. Sayısı
: 37) tümü üzerindeki görüşmeler tamamlandı.
30 Ocak 2003 Perşembe
günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 18.55'te son verildi.
Yılmaz
Ateş |
|
|
Başkanvekili |
|
|
|
Mevlüt Akgün |
Mehmet Danış |
|
Karaman |
Çanakkale |
|
Kâtip Üye |
Kâtip Üye |
II. – GELEN
KÂĞITLAR No. :42
30.1.2003 PERŞEMBE
Cumhurbaşkanınca Geri Gönderilen Kanun
1. – 16.1.2003 Tarihli ve
4792 Sayılı Vergi Barışı Kanunu ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince
Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi (1/520)
(Anayasa ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.1.2003)
Rapor
1. – Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Karadeniz Ekonomik İşbirliği (KEİ) Örgütü Arasında Karadeniz
Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesi (KEİPA) Uluslararası Sekretaryası İçin
Evsahibi Ülke Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/348) (S. Sayısı : 39) (Dağıtma tarihi : 30.1.2003) (GÜNDEME)
Sözlü Soru Önergeleri
1. – Şanlıurfa
Milletvekili Sabahattin Cevheri'nin, doğrudan gelir desteği ödemelerinin
Şanlıurfa'da ne zaman yapılacağına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü
soru önergesi (6/147) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.1.2003)
2. – Çanakkale
Milletvekili Ahmet Küçük'ün, duble yol yapımına ilişkin Bayındırlık ve İskân
Bakanından sözlü soru önergesi (6/148) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.1.2003)
3. – Kocaeli Milletvekili
Mehmet Sefa Sirmen'in, Cengiz Topel Askerî Havaalanının tarifeli seferlere
açılmasına ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/149) (Başkanlığa
geliş tarihi : 29.1.2003)
4. – Antalya Milletvekili
Atilla Emek'in, Alanya'ya SSK ve BAĞ-KUR şubesi açılıp açılmayacağına ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/150) (Başkanlığa
geliş tarihi : 29.1.2003)
5. – Antalya Milletvekili
Atilla Emek'in, Manavgat'a SSK ve BAĞ-KUR şubesi açılıp açılmayacağına ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/151) (Başkanlığa
geliş tarihi : 29.1.2003)
6. – Antalya Milletvekili
Atilla Emek'in, Manavgat'a SSK hastanesi yapılıp yapılmayacağına ilişkin Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/152) (Başkanlığa geliş
tarihi : 29.1.2003)
7. – Antalya Milletvekili
Atilla Emek'in, Alanya'ya SSK hastanesi yapılıp yapılmayacağına ilişkin Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/153) (Başkanlığa geliş
tarihi : 29.1.2003)
8. – Çorum Milletvekili
Feridun Ayvazoğlu'nun, Azerbaycan'da saldırıya uğrayan iki Türk üniversite
öğrencisine ilişkin Dışişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/154)
(Başkanlığa geliş tarihi : 29.1.2003)
9. – Antalya Milletvekili
Tuncay Ercenk'in, BAĞ-KUR'un sağlık kuruluşlarına olan borçlarına ve sağlık
giderlerinin geri ödemelerine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından
sözlü soru önergesi (6/155) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.1.2003)
Yazılı Soru Önergeleri
1. – Tokat Milletvekili
Orhan Ziya Diren'in, TEKEL bayilerinin ödeyeceği harca ilişkin Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif Şener) yazılı soru önergesi (7/176)
(Başkanlığa geliş tarihi : 29.1.2003)
2. – Konya Milletvekili
Atilla Kart'ın, Konya'da mısır kurutma tesisleri kurulup kurulmayacağına
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/177) (Başkanlığa
geliş tarihi : 29.1.2003)
Meclis Araştırması Önergeleri
1. – İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve 22 milletvekilinin, sosyal güvenlik kurumlarının
sorunlarının araştırılarak sosyal güvenlik sisteminin sağlıklı bir yapı ve
işleyişe kavuşturulması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi.(10/33) (Başkanlığa geliş tarihi :
28.1.2003)
2. – Çanakkale
Milletvekili Ahmet Küçük ve 27 milletvekilinin, ülkemizdeki ulaşım
sistemlerinin mevcut durumunun ve yol açtığı sorunların araştırılarak
öncelikli, ekonomik ve güvenli ulaşım politikalarının belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi.(10/34) (Başkanlığa geliş tarihi :
28.1.2003)
3. – İzmir Milletvekili
Ahmet Ersin ve 19 milletvekilinin, TEKEL'in özelleştirilmesinin doğuracağı
sonuçların araştırılması amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi.(10/35)
(Başkanlığa geliş tarihi : 28.1.2003)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati : 15.10
30 Ocak 2003 Perşembe
BAŞKAN : Başkanvekili Yılmaz ATEŞ
KÂTİP ÜYELER : Mevlüt AKGÜN (Karaman), Mehmet DANİŞ
(Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 29 uncu Birleşimini açıyorum.
Sayın milletvekilleri, 10
dakika geciktiğimiz için özür diliyoruz. Bu gecikmemizin nedeni, Türkiye Büyük
Millet Meclisi çalışmalarının daha verimli bir şekilde sürdürülmesine
yöneliktir, yoksa, keyfî bir uygulama değildir; onu bilgilerinize sunuyorum;
anlayışınız için de teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri,
toplantı yetersayımız vardır; görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç
arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.
İlk söz, belediyelere
yardım yapılması konusunda söz isteyen Kocaeli Milletvekili Salih Gün'e aittir.
Buyurun Sayın Gün (CHP
sıralarından alkışlar)
III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. –
Kocaeli Milletvekili Salih Gün’ün, belediyelere, içerisinde bulundukları malî
sıkıntıların giderilebilmesi için yardım yapılması gerektiğine ilişkin
gündemdışı konuşması ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu’nun cevabı
SALİH GÜN (Kocaeli) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tüm belediyelere yardım yapılması
hakkında gündemdışı söz almış bulunuyorum; sözlerime başlamadan önce, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Son seçimlerdeki başarınızdan dolayı sizleri kutluyor,
başarılar diliyorum.
57 nci hükümetin
partizanca uygulamalarından dolayı, belediyelerimiz kan ağlamaktadır. Tek
umutları, 22 nci Yasama Dönemindeki milletvekilleri ve 58 inci hükümettir;
hükümetten tek bekledikleri de, 57 nci hükümetin yaptığı gibi partizanca
davranmamasıdır.
Bir evvelki hükümetin
Başbakanını ve Bayındırlık Bakanını, Ağustos 1999 depreminden sonra afet
paylarını partizanca dağıttığını kanıtlamak için mahkemeye verdim. Danıştay
İdarî Dava Daireleri Genel Kurulunun 2.3.2001 günkü kararı, bu iddiamı
onayladı. Yani, 57 nci hükümetin partizanca tarafgir para dağıttığını, yardım
yaptığını Dava Daireleri Genel Kurulunun kararıyla sabitledim ve ispat ettim;
23 yetkili imza, oybirliğiyle lehimize karar vererek onayladı. 1989 yılından
itibaren, 14 yıl belediye başkanlığı yapmış birisi olarak, bazı görüşlerimi
Yüce Meclise arz edeceğim.
Ülke yönetiminin
sorumluluğu, genel yönetim olarak her ne kadar Ankara'da, Mecliste gözükse de,
halkımızın her saniye yanında, hizmetinde olan, binbir güçlükle beldelerine,
ilçelerine, illerine hizmet etmeye çalışan
3 227 belediye başkanı vardır Türkiye'de. Bunlar, 44 000 000 nüfusa
hizmet etmektedirler. Bunların 16'sı, büyükşehir olarak, 3030 sayılı Yasaya
göre 22 000 000 insanımıza, 3030
sayılı Yasa dışında kalan belediyelerimiz de 21 815 000 kişiye hizmet etmektedirler.
Bu, ne zaman iki kategoriye ayrıldı; zamanın başbakanı merhum Turgut Özal ile
İstanbul Belediye Başkanı Bedrettin Dalan, 1984 yılında beraber çıkardıkları
yasayla Türkiye Cumhuriyetindeki insanları iki sınıfa ayırdılar; büyükşehirde
oturanlar ayrı, diğer il ve ilçelerde oturanlar ayrı.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 81 ilden milletvekili olarak seçilip Meclise geldik.
Beldelerde, ilçelerde, illerdeki belediye başkanlarının, muhtarların, il genel
meclisi üyelerinin durumlarını, belediye çalışanlarının durumlarını bilmeyen
var mı; kesin olarak eminim ki, yok. Üç beş ay maaşını alamayan belediye
çalışanları ve bu maaşı verememenin ezikliğinde, Ankara ile belediyesinin
arasında mekik dokuyan belediye başkanları, para bulmak için her gün Ankara'ya
gelmektedirler. Ben, deneyimlerinden dolayı kaynağı söyleyeyim, 3030 sayılı
Yasaya göre gönderilen belediye paylarını Türkiye'deki insanların hepsine eşit
bakarak gönderirseniz sorun kalkar. Ondört yıllık deneyimimden de bunu
söylüyorum. Şimdi, rakamlar vereceğim. Nevşehir'de oturan, Sıvas'ta,
Balıkesir'de oturan Mehmet ile Ayşe için, İller Bankası, devlet olarak 6 000
000 lira para gönderir; ama, İstanbul'da, Ankara'da veya diğer büyükşehir
sınırları içerisinde oturan Mehmet ile Ayşe iseniz, orada toplanan vergiler
değerlendirilerek, kişi başına ilave olarak 7 000 000 ilâ 15 000 000 lira ek
para gider.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Gün,
sözlerinizi tamamlamanız için size eksüre veriyorum.
Buyurun.
SALİH GÜN (Devamla) - Bir
yerde Ayşe veya Mehmet'e hizmet etmek için 6 000 000 lira para gönderiyor
devlet, bir yerde oturana 20 000 000 lira gönderiyor... Olmaz böyle bir şey.
Eğer, bu insanları askere alırken, onlardan vergi alırken eşit tutuyorsanız,
hizmet karşısında da eşit tutmak zorundasınız. İlk çıkacak yasada da bunu
düzeltmek zorundayız. Belediyelerin hepsine 3030 sayılı Yasa uygulanmalı.
Saygıdeğer
milletvekilleri, ülkemiz coğrafyası turizme uygun olduğundan, sanayileşen
bölgelerde nüfus farklı oluşmakta, turizm bölgelerinde nüfus mevsime göre
farklılık oluşturmaktadır. Basından öğrendiğim kadarıyla, yeni yasaya göre, 5
000 nüfusun altındaki belediyeler kaldırılıp en yakın belediyelere bağlanıyor.
Avrupa Birliğine girmeye çalıştığımız şu günlerde Avrupa'dan örnek de almak
zorundayız. İtalya'da, 57 000 000 nüfusa karşılık 8 100 belediye var, Fransa'da,
60 000 000 nüfusa karşılık 15 300 belediye var. Türkiye'de, 65 000 000 nüfusa
karşılık 3 227 belediye var, Neden belediyeleri kaldırmaya çalışıyoruz?!
Parlamentodaki milletvekili sayısını, üç dört sene önce alınan bir kararla
-Türkiye milletvekilliği adı altında- 450'den 550'ye çıkarıyoruz, yerel
yönetimde bütün sıkıntıyı çeken belediyeleri azaltmaya çalışıyoruz; tamamen
yanlış. Bu tip yerlerde -belediyeler azaltıldığında- 5 000 nüfusun altında olan
yerlerde bir kooperatif kurulduğu zaman, o kooperatifleşmeden dolayı oranın nüfusu
hormonlu gibi büyümektedir. Sanayi bölgelerinde...
BAŞKAN - Sayın Gün,
toparlar mısınız sözlerinizi.
SALİH GÜN (Devamla) -
Teşekkür ederim Başkanım, toparlıyorum. 3 227 belediye başkanı adına
konuşuyorum, biraz müsamahalı olmanızı rica edeceğim efendim.
Biz neden azaltıyoruz
belediyeleri, dünyada bu kadar çok belediye varken?
Şimdi, konuşmamın can
alıcı yerine geliyorum. Tabiî ki, hükümet olarak bunu düşündünüz; mübarek
kurban bayramı arifesinde, beldelerde ve illerdeki -bizleri Meclise gönderen-
belediye çalışanları, devlet memurları ve işçileri maaşlarını beklemektedir.
Eğer, bu maaşları ayın 5'ine kadar gönderip, ayın 7'sine kadar da dağıtılmasını
sağlarsak, bundan önce haksızlığa uğramış belediyelere bayram hediyesi
göndermiş oluruz.
Bu vesileyle, şimdiden,
alacağı karar nedeniyle hükümet mensuplarına teşekkür ederek konuşmamı
tamamlıyor, Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Gün.
Hükümet adına, İçişleri
Bakanı Sayın Abdülkadir Aksu cevap vereceklerdir.
Buyurun Sayın Bakan. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kocaeli
Milletvekilimiz Sayın Salih Gün'ün, tüm belediyelere yardım yapılması
hakkındaki gündemdışı konuşmasıyla ilgili olarak söz almış bulunuyorum;
konuşmama başlamadan önce, Yüce Heyetinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, seçimlerde elde ettiğimiz başarı nedeniyle, bu değerli konuşmacı
arkadaşımın bizleri kutlamasını da, âlicenap bir davranış olarak kabul ediyor
ve kendilerine teşekkür ediyorum. Bu fırsattan istifadeyle, iktidar-muhalefet
ilişkisinin yapıcı bir anlayış içerisinde gerçekleşmesinin, ülkemizdeki
demokratik nizamın kurumsallaşmasına katkıda bulunacağına olan inancımı bir kez
daha belirtmek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 58 inci cumhuriyet hükümetimiz, yıllardır kamuoyunda
tartışılmış; ancak, gerekli siyasî irade teşekkül ettirilemediği için sadece
sözde ve doktrinde kalmış, her biri sosyal, ekonomik ve idarî yapıda âdeta
kangren olmuş sorunları kökten çözme kararlılığındadır. Bu kapsamda, bildiğiniz
gibi, gördüğünüz gibi, Türkiye'nin gündemine pek çok reform paketi peş peşe
gelmeye başlamıştır. Bunların en başında gelen, hükümet olarak en öncelik
verdiğimiz konulardan biri de "Yerel Yönetimler Reform Tasarısı" dır.
Bu doğrultuda, öncelikle, merkezî idare ile mahallî idareler arasında görev,
yetki, sorumluluk ve kaynak paylaşımına ilişkin esasları düzenlemek amacıyla
Bakanlığım tarafından bir çerçeve yasa taslağı hazırlanmıştır.
Bu taslağın hazırlanması
çalışmaları sırasında ve çalışmaların her aşamasında, katılımcı yönetim
anlayışımızın bir gereği olarak, siyasal partilerimizin, milletvekillerimizin,
belediye başkanlarımızın, bilim adamlarımızın, sivil toplum kuruluşlarımızın,
diğer kamu kurum ve kuruluşlarımızın görüş, öneri, eleştirilerine hep açık
olunmuş ve bunlarla sürekli bir iletişim içerisinde bulunulmuştur.
Bu çerçevede, geçtiğimiz
aralık ayında, Bakanlığımızda, oldukça geniş katılımlı bir toplantı da
düzenledik. Bilahara, Belediyeler Birliğinin Ankara'da, İstanbul'daki birçok
belediyemizin öncülüğünde yapılan çalışmaları değerlendirmek üzere
Kızılcahamam'da, Marmara ve Boğazlar Belediyeler Birliği ile TEBİAT'ın Afyon'da
müştereken düzenledikleri toplantıya arkadaşlarımızla birlikte katıldık ve
ilgililerin konuya ilişkin görüşlerini aldık.
Diğer taraftan,
Bakanlığımda yaptığım bu çalışmaların her safhasında, isteyen
milletvekillerimiz, belediye başkanlarımız, bilim adamlarımız da bu toplantılarımıza
katılıp, görüşlerini bildirdiler. Ortaya konulan öneriler en ince ayrıntısına
kadar değerlendirildi ve nihayet, hazırladığımız taslağı, bu reform projemizi
dün Bakanlar Kurulunda Sayın Başbakanımız ve Bakanlarımızla paylaştık. Tasarı
metnini, Bakanlar Kuruluna takdim ettim, ya bu akşam veya yarın akşam bu amaçla
yine Bakanlar Kurulu üyelerimizle bir araya gelerek, bu tasarı üzerindeki
değerlendirmelerimizi ve çalışmalarımızı devam ettireceğiz. Hedefimiz,
hazırlayacağımız yerel yönetimler yasa tasarısını önümüzdeki birkaç gün
içerisinde Yüce Meclisimize sunmak olacaktır. Henüz iki ayını doldurmuş 58 inci
cumhuriyet hükümetimiz, halkımıza verdiği sözü deklare ettiği takvimden daha
önce yerine getirerek, otuz yıldır konuşulan mahallî idareler reformunu Türkiye
Büyük Millet Meclisine sunacak ve böylece cumhuriyet tarihimizin en önemli
reformlarından birini yapmak, inşallah, hükümetimize ve 22 nci Dönem Türkiye
Büyük Millet Meclisimize, sizlere nasip olacaktır. Dileğimiz, hummalı bir
çalışmayla hazırlıkları ikmal edilen mahallî idareler reformunun, ülkemizde
demokrasinin ve vatandaş odaklı yönetim anlayışının yerleşmesine vesile
olmasıdır. Hedefimiz, vatandaşımıza en iyi, en kaliteli hizmeti sunacak bir
kamu yönetimini oluşturmak, Türkiye'yi zenginleştirmek, insanımızı mutlu ve
müreffeh kılmaktır. Bunun için gereken her türlü tedbiri hep birlikte alacağız.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülkemizin sosyal gelişmesine paralel olarak, vatandaşların
devletten ve yerel yönetimlerden hizmet beklentisinin çıtası çok yükselmiştir;
ancak, yerel yönetimlerin bu beklentilere cevap verecek malî gücü
bulunmamaktadır, hatta, ciddî malî sıkıntılarla karşı karşıyadırlar
Mahallî İdareler reformu
çerçevesinde, merkezî idareyle yerel yönetimler arasında görev ve yetki
paylaşımını esastan değiştirmeyi hedef alıyoruz. Artık, merkezî idarenin
görevlerini, reform çalışmasında, hazırladığımız taslakta tek tek tadat ederek
sınırlayacak, tıpkı gelişmiş Batı demokrasilerinde uygulandığı ve Avrupa Yerel
Özerklik Şartında ifade edildiği gibi, yerel yönetimlere geniş bir hareket ve
hizmet alanı oluşturacağız.
Takdir edileceği gibi,
yalnız görev verip, kaynak dağıtımında kıskanç davranmak, sonuç alınmasını
imkânsız kılacaktır. Bu nedenle, görev ve yetki paylaşımıyla birlikte,
kaynakların da adil paylaşımına özen gösterilmektedir. Bu cümleden olarak,
belediyelerimizin gelirlerini yükseltmek üzere tedbirleri de geliştirmekteyiz.
Bu amaçla, bir yandan, merkezden alınan paylar konusunda çalışma yapılırken,
öte yandan da, yerel düzeyde yeni gelir imkânları oluşturmaya çalışılmaktadır.
Değerli arkadaşıma
teşekkür ediyorum; belediyelerle ilgili bir talebi oldu. "Bunlar,
bayramdan önce maaş alsın" dediler; ama, arkadaşımıza ve sizlere hemen
şunu ifade edeyim ki, çok değerli Bayındırlık ve İskân Bakanımız, bir hafta önce,
bu konuyu düşünmüş ve İller Bankasına gerekli talimatı vermiştir (AK Parti
sıralarından alkışlar) ve İller Bankası, afet bölgesindeki bütün belediyelere
-tabiî, borcu olan belediyelere- yüzde 75, diğer belediyelere de, borcu olan
yüzde 40-45 nispetinde, bayramdan önce, ayın 5'ine kadar ödeme yapacak ve
böylece, belediyelerimiz de, çalışanlara bayram öncesi maaşlarını ödemiş
olacaklar.
Değerli arkadaşlarım,
konuşmalarımda temas ettiğim bir hususa daha değinmeden geçemeyeceğim. Artık,
vatandaşlarımıza, günlük hayatlarını idame ettirdiği her yerde insanca yaşamayı
imkânlı kılacak asgarî şartları planlamak zorundayız. Bu nedenle, bizim reform
kurgumuz içinde en küçük yerleşim yerlerinin dahi imar sorunlarına kökten çözüm
üretecek donanımlar da bulunacaktır. Çarpık kentleşmeyi oluşturan gerekçeleri
belediye ölçeğinde ele alarak gidermek mümkün değildir. Bu nedenle, daha
bütüncül bir bakış açısına ihtiyaç olduğu kanaatindeyiz ve bu amaçla da
hazırladığımız tasarıda il çapında imar planlaması yapılmasına imkân veren
hükümler de getirmekteyiz. Bu çerçevede, yerel yönetimlerimizin ölçek sorununu
da tartışarak, ideal çözümler üretmeye de kararlıyız. Yerel yönetim
büyüklükleri konusunda dünyada var olan örneklerden ve akademik çalışmalardan
da esinlenerek ülkemiz şartlarına en uygun formülün bulunacağından da hiç kimsenin
kuşkusu olmasın.
Ben, bu düşüncelerle,
hepinize tekrar en derin saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
2. –
Erzurum Milletvekili İbrahim Özdoğan'ın, Palandöken Dağı kayak merkezinin
yerine kurulması planlanan kış sporları turizm merkezinin önemine ve Erzurum
İlinin kültür ve turizm potansiyelinin harekete geçirilmesi için yapılması
gerekenlere ilişkin gündemdışı konuşması
BAŞKAN - Gündemdışı
ikinci söz, Erzurum İli ve kış turizmi konusunda söz isteyen Erzurum
Milletvekili İbrahim Özdoğan'a aittir. (AKP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Özdoğan.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kültür ve turizm ölçeğinde Palandöken
kış turizmi konusunda gündemdışı söz almış bulunmaktayım, bu vesileyle, Yüce
Heyetinizi Erzurumlu hemşerilerim adına saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Palandöken sıradağlarındaki mevcut kayak merkezi Erzurum'un
güneyinde 2200- 3174 kotlarında kuzeye bakan yamaçlardadır. Bu kayak merkezin,
yaklaşık yedi ay süreli kayak mevsimi, uzun ve değişik eğimlerde kayak pistleri
ve kış sporları uygulamaları için elverişli iklim ve kar şartlarına sahip;
Erzurum şehir merkezine 5 kilometre, Devlet Demir Yollarına 10 kilometre ve
havalimanına 15 kilometre mesafededir.
Bu merkezde uluslararası
alt disiplini müsabakalarının yapıldığı FIS, Uluslararası Kayak Federasyonunca
tescilli, 1967(67)/83, 1968/68/83 numaralarla kayıtlı Ejder (kuzey) ve Kapukaya
(güney) pistleri mevcuttur.
Bu merkezde ileride
yapılacak yapılaşmanın plansız yapılaşmalara fırsat vermemesi için Erzurum
Valiliğince 1986 yılında Erzurum Kış Sporları ve Turizmini Geliştirme ve
Planlama Komisyonunu kurulmuştur.
Nisan 1987'de Turizm
Bankası AŞ Fiziksel Grup Başkanlığı Türkiye Kış Sporları Merkezleri turizm
yatırım alanları etütleri yaptırmış, Erzurum Palandöken kış sporları turizm
merkezi turizm alanı kullanımı planlama çalışmalarına başlamış ve bu yaptığı
çalışmalarını 1988 yılında DPT'ye sunmuştur.
DPT, bu iki çalışmanın da
yerinde ve isabetli olduğunu uzmanlarının yapmış olduğu çalışmalar neticesinde
görmüş ve Türkiyemizde kış sporları ve turizminin gelişebileceği dağlarla
birlikte Erzurum Palandöken Dağları kış sporları ve turizmi alan kullanımı
planlama işini uluslararası ihaleye açmış ve bu ihaleyi de Kanada firması
kazanmıştır.
Bu firmanın yaptığı
çalışma, yeni mekanik ve konaklama tesislerinin yerlerinin fonksiyonel alan
kullanımı planıdır. Bu plan, Palandöken Dağlarında üç ayrı alanda Eylül 1988'de
Türkiye Kayak Federasyonu Başkanlığının kış sporları konusundaki İtalyan uzman
Richard Plattner'in fizibilite çalışmalarını yaptığı alanlarda yapılmıştır;
firmanın çalışma yaptığı bu alanlarda uluslararası standartlarda kayak yapma
imkânlarını, çalışma alanlarını, taşıyıcı sistemlerinin kapasitelerini
belirlemiştir. Sonuçta, çalışma yapılan bölgelerden, Gez Yaylasının acemi ve
orta, Erzurum Boğazının (mevcut tesislerinin olduğu yer) usta, Konaklı'nın ise
her beceri (alp ve kuzey) düzeyindeki kayakçıya hitap edeceği tespit
edilmiştir.
Ayrıca, bu planda, bu üç
bölgedeki alp disiplini için FIS standartlarına uygun pistleri de
belirlenmiştir.
Buna göre, Gez Yaylasının
380 hektar net alanı mevcut olup, günlük kapasitesi 10 600 kişidir.
Erzurum Boğazının (mevcut
tesislerin bulunduğu alan) 450 hektar net alanı mevcut olup, günlük kapasitesi
6 500 kişidir.
Konaklı-Tekederesi 100
hektar net alana sahip olup, günlük alp kayağı kapasitesi 4 000 kişidir.
Bu bölgenin kuzeyi, kuzey
kayağı için ideal bölgedir.
Her ne kadar, dünyada,
kuzey kayağının yapıldığı bölgeler 1 800 kotlarının üzerine çıkmışsa da,
burada, insanlar, 2 000 kotlarda yaşamaktadır. 2 250 kotlarındaki bu düz ve
geniş alan, niye uluslararası standartta sayılmasın.
Bu alanda, istenilen
adette 50 kilometrelik turlar yapılır; ayrıca, 25 metrelik, 50 metrelik, 75
metrelik tramplenlerle de kuzey yarışlarına uygun hale gelir.
Kuzey kayağı ve alp
kayağının bir arada bulunduğu böylesine büyük bir kapasiteye sahip bu güzel
bölge, geleceğin Türkiyesinin de önemli bir merkezi olacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yıllardır ihmal edilmiş ilimizin kültür ve turizm
potansiyelini aşağıdaki başlıklar altında şöyle sıralayabiliriz: Kültür
turizmi, inanç turizmi, termal turizmi, akarsu sporları (rafting) ve doğa
yürüyüşleri turizmi, kongre turizmi, kış turizmi.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sözlerinizi
tamamlamanız için eksüre veriyorum.
Buyurun Sayın Özdoğan.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Tamamlıyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye, dağlık yöreleri geniş alanlar kapsayan, kar yağışları
etkili bir ülke olmasına rağmen, gerek dağ turizmi gerekse dağ sporlarını
yeterince geliştirememiş bir ülkedir. Oysa, dağ turizmine ve dağ sporlarına
elverişli yöreleri bulunan dünya ve özellikle Avrupa ülkeleri bu imkânlarını
değerlendirerek, hem turizm hem de kitle sporu yönünden oldukça ileri bir
gelişme göstermişlerdir.
Bir diğer açıdan, dünya,
çok çeşitli baskıların neden olduğu geleneksel turizmden gittikçe kopmakta,
mekanikliğin sınırladığı, motorize olmayan yumuşak turizme yönelmektedir.
Hedef, artık, mümkün olduğunca tabiata yakın bir turizmdir.
Ülkemizde de bu anlayışın
gittikçe geniş kesimlerce benimsenmesi ve hâkim düşünce haline dönüşmesi
yönündeki tavırlar, dağlık yörelerin dikkate alınması gerçeğini beraberinde
getirmektedir. Nitekim, sağlıklı iklim şartlarında...
Bir yönüyle de, bu
yörelerde sosyoekonomik açıdan gelişmeyi turizm yoluyla sağlamak, turizm
anlayışının önemli başlıklarından biri olmuştur.
Bölgelerin
kalkındırılmasına yönelik önerilen bir dizi tedbirler içerisinde, topoğrafik ve
klimatik özellikleri nedeniyle yörenin kış turizmine açılması önemli bir araç
olarak görülmektedir.
Kış turizminde aşama
kaydetmiş Avrupa'daki dağlık alanlı turizm merkezleri, bölgesel bütünleşme ve
kalkınmada kış ve karı etkili bir araç olarak kullanabildiklerini
sergilemektedirler. Konaklama, yiyecek-içecek işletmeleri ve mekanik tesisler
gibi yatırımlar, turizm yoluyla bölgesel kalkınmanın önemli araçları haline
gelmişlerdir.
BAŞKAN - Sayın Özdoğan,
sözlerinizi toparlayabilir misiniz.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Toparlıyorum efendim.
Söz konusu ülkeler,
fonksiyonel kış turizm merkezlerini planlarken, başarılı olmayı şu kriterlere
bağlı olarak görmektedirler: Kar şartları (kantitatif ve kalitatif açıdan),
kayak bölgesinin topografik durumu, güneşleme süresi, ulaşılabilirlik ve
ulaşıma açılma maliyeti.
Türkiye'de kış turizmi
bugüne kadar yaygınlık kazanamamış, ancak, belli zümrelerin prestiji haline
gelmiştir. Oysa, turizmi çeşitlendirme gibi politikaların uygulamaya
konulmasında, ülkemizin kış turizmine oldukça uygun alanlara sahip olması
nedeniyle zorluk çekilmemelidir.
1991 yılında Devlet
Planlama Teşkilatı Müsteşarlığınca uluslararası bir konsorsiyuma hazırlatılan
Kış Turizmi Master Planı çerçevesinde mevcut kış sporu imkânları, kayak
merkezleriyle birlikte incelenerek, bir veritabanı oluşturulmaya çalışması, bu
anlamda çok ciddî bir yaklaşım olmuştur.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yukarıda 6 ana başlık altında topladığımız turizm çeşitliliği
potansiyelini harekete geçirebilmemiz için, başta, kara, hava, demiryolu ulaşım
ağlarının iyileştirilmesi, kış mevsiminde uçakların inmesini kolaylaştıracak
teknolojinin sağlanması, serbest bölge, ikinci organize sanayi sitelerine
kaynak aktarılması, yılan hikâyesine dönen sivil havaalanı inşaatının
tamamlanması, yarım kalan yatırımların faaliyete geçirilmesi için yeni teşvik
yasalarının çıkarılması, Doğu Anadolu projesinin hayatiyete geçirilmesi için
DAP idaresi başkanlığının kurulması ve bu projede öngörülen yatırımların bu
kurum tarafından finanse edilmesi, yıllardan beri açılmayı bekleyen TRT bölge
müdürlüğü prodüksiyon merkezinin hizmete açılması, Palandöken-Çat içme ve
sulama suyu projesi inşaatının bir an önce bitirilmesi gibi, lokomotif görevi
yapacak iyileştirme, yatırım ve desteklere ihtiyaç vardır. Dün düşmana karşı
set olan Palandöken, bugün, Erzurumumuzun ekonomik yönden en büyük umudu
durumundadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Erzurum, yok olma tehlikesine düşen milletimizin yeniden hayat
sahnesine çıkışında müstesna bir rol oynamıştır. Her zaman olduğu gibi, güneşin
yine doğudan doğmasından tabiî ne olabilir ki!
Tekrar teşekkür ediyor,
saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Özdoğan.
Gündemdışı üçüncü söz,
Tunceli İlinin sorunları konusunda söz isteyen, Tunceli Milletvekili Sayın
Hasan Güyüldar'a aittir.
Buyurun Sayın Güyüldar.
(CHP sıralarından alkışlar)
3. –
Tunceli Milletvekili Hasan Güyüldar'ın, Pülümür depreminde bir okulun hasar
görmesi nedeniyle şahsıyla ilgili olarak basında yer alan haberlere ve Tunceli
İlinin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Bayındırlık ve İskân Bakanı
Zeki Ergezen'in cevabı
HASAN GÜYÜLDAR (Tunceli)
- Sayın Başkan, Yüce Parlamentonun değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinize
Tunceli İlinin sorunlarını sunmak için huzurunuzda bulunmaktayım; konuşmama
başlamadan evvel, Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. Bildiğiniz gibi, 27 Ocak
akşamı, Pülümür'de, saat 7.30'da 6,5 şiddetinde bir deprem olmuştur. Bu
depremde 1 vatandaşımız ölmüş, bazı vatandaşlarımız yaralanmışlardır. Ölen
vatandaşımıza Allah'tan rahmet, kederli ailesine başsağlığı, yaralı
vatandaşlarımıza da acil şifalar diliyorum. Tüm Tuncelili ve Pülümürlü
hemşerilerime geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.
Tunceli İlinin
milletvekilleri olarak, Sayın Yerlikaya ile beraber, aynı gün, karayoluyla
Pülümür'e hareket ettik. Akşam Pülümür'e vardık. Bayındırlık ve İskân Bakanımız
Sayın Zeki Ergezen depremin hemen sonrasında tüm birimlerini faaliyete
geçirmişler, kendileri de aynı gün Pülümür'e gelerek incelemelerde
bulunmuşlardır. Halkımız moral bulmuştur. Bölgenin iki milletvekili olarak,
huzurlarınızda Sayın Bakana teşekkürlerimizi sunuyoruz.
Ayrıca, Tunceli Valisi
Sayın Mustafa Erkal'a, Sayın Yılmaz Cihan Paşaya ve diğer kuruluşlara
çalışmalarından dolayı şükranlarımızı sunuyoruz. Tüm Tuncelili ve Pülümürlü
hemşerilerime, uzak illerden Tunceli'ye ve Pülümür'e göndermiş oldukları
yardımlardan dolayı, hassasiyetlerinden dolayı teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; bildiğiniz gibi, kış devam ediyor. Pülümür'ün kışı çok sert ve
haşin geçmektedir. Tüm vatandaşlarımız, artçı depremlerden dolayı evlerine
giremeyip, geceyi ve gündüzü dışarıda geçirmektedirler. Barınma, ısınma ve gıda
yardımına çok ihtiyaçları vardır. Her ne kadar gerekli çalışmalar yapılıyorsa
da, bu çalışmaların daha da verimli olması için Sayın Valimizin ve oradaki
kuruluşların hassasiyetini bekliyoruz.
Pülümür köylerinde iş
makinelerine ihtiyaç vardır. Vatandaşlar enkazları kazma ve küreğiyle
kaldırmaya çalışmaktadırlar. Devam eden bu sorunlar, zaman zaman bize
iletilmektedir.
Türkiye'nin deprem kuşağı
üzerinde olması acı bir gerçektir. Erzincan-Pülümür bölgesinin tam fay hattı
üzerinde olması, daha da acı bir gerçektir. Bu acı gerçeğin teşhisi bilindiğine
göre, doktor reçetesindeki ilacın kullanılması gerekmektedir; ama, maalesef,
deprem yönetmeliğinin tam olarak uygulanmadığı gerçeği karşısında herkesin
sorumluluk payı vardır. Tek çözüm, bir an evvel, bu yönetmeliğin
uygulanmasıdır.
Değerli milletvekilleri,
Pülümür depreminde hasar gören Pülümür yatılı bölge okulunun yapımı için,
Bayındırlık ve İskân Bakanlığınca 29. 7. 1992 tarihinde yapılan ihale sonucu,
bu iş, Çolakoğlu İnşaat Firmasına kalmıştır.
İş, yüzde 30'la tamamlanarak, 25.9.1995 tarihinde tasfiye olmuştur. Çolakoğlu
İnşaat Firması çokkatlı 12 bloktan oluşan inşaatın kabasını, temelden çatıya
kadar, sıvasıyla beraber yapmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Güyüldar,
sözlerinizi toparlamanız için süre veriyorum; buyurun.
HASAN GÜYÜLDAR (Devamla)
- Sayın Başkanım, teşekkür ederim.
12.11.1997 ve 14.12.2000
tarihlerinde yapılan ihalelerle, işin geri kalan onarım ve ikmal ihalesi bende
kalmış, keşfi ve projesine göre, iş, tarafımdan tamamlanmış olup, adı geçen
okul faaliyete geçmiştir.
Ben, 1997 yılında bu işe
başlamadan evvel Tunceli Bayındırlık İl Müdürlüğüne 19.1.1988 tarih ve 145
sayılı yazıyla başvurarak inşaatın genel durumu hakkında inceleme
yaptırılmasını talep ettim ve gerekli olan incelemelerden sonra ancak işe
başlayacağımı bildirdim. Başvurumun sonucu ve ilgili yapılan incelemeler olumlu
raporu dosyamda mevcuttur.
Pülümür'de 5.12.1995
tarihinde 5,8 şiddetindeki depremden dolayı meydana gelen hasarlarla beraber,
12 bloktan oluşan tüm betonarme aksamı ve kaba inşaatı dışındaki tüm imalatlar
tarafımdan yapılmıştır. Yaptığım imalatları sıralarsak: Kapı ve ısıcamlı PVC
pencere doğramaları, iç ve dış boyaları, fayans, yer döşemesi kaplaması,
lojmanda yurt dolapları, komple sıhhî tesisat ve kalorifer tesisatı, elektrik
tesisatı, ısı kanalları ve tesisatı, mutfak ve çamaşırhane, laboratuar ve çeker
ocakları, klima ve santralları, jeneratör, telefon santralları, spor salonları,
çelik takviyeler, spor salonu iç imalatı, uzay çatı, kanalizasyon, su şebekesi,
2 adet 150 tonluk su deposu ve makine dairesi, trafo binası, fosseptik, giriş
kulübesi ve saha tanzimi tarafımdan yapılmıştır. Bir hayli betonarme imalat
yapmışımdır. Bu betonarme imalatlarda, bu 6,5 şiddetindeki depremden dolayı kıl
inceliğinde bir hasar görülmemiştir.
BAŞKAN- Sayın Güyüldar,
sözlerinizi toparlar mısınız.
HASAN GÜYÜLDAR (Devamla)-
Özür diliyorum efendim; tamamlayayım şimdi sözümü.
Ben bir inşaat mühendisi
olup, 25 yıldır mesleğimi onurumla, gururumla icra ediyorum. 25 yıllık iş
hayatımda yaptığım tüm işlerimin arkasında imzam vardır ve şimdiye kadar hiçbir
işimden dolayı ne idarelerle karşı karşıya geldim ne de işimden dolayı bir
teknik hata yaptım. Ben isterdim ki, beni bu 3 aylık milletvekilliğimle değil,
25 yıllık iş hayatıma dokunup manşete çıkarsalardı. Şahsıma yapılan bu
haksızlığa rağmen, saygın basınımızın bu yorumları, yaşamım için olumlu bir
rehber olacaktır.
Temiz toplum, temiz
siyaset Yüce Meclisimizin ilkesidir. Bu ilkeler doğrultusunda, huzurunuzda,
yaptığım işlerimin yasal olarak arkasındayım; Yüce Parlamentonuza arz ederim.
On gün önce Sayın Meclis
Başkanımıza yapmış olduğum başvuru, Tunceli'nin sorunları içindi. Bildiğiniz
gibi, Pülümür depremi ikinci bir sorun olarak Tunceli'nin sorunlarına ilave
oldu.
Sayın Başkan sürede
esneklik gösterir ve sayın milletvekilleri de anlayış gösterirlerse,
Tunceli'nin sorunlarını kısa olarak sizlere sunmak istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Güyüldar,
o konu için, size, bir başka oturumda söz verelim. Toparlarsanız sözlerinizi...
AHMET ERSİN (İzmir) - Bir
önceki konuşmacı 20 dakika konuştu.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Güyüldar; toparlar mısınız...
HASAN GÜYÜLDAR (Devamla)
- Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli milletvekilleri; Tunceli, misali doğal
güzelliğiyle, laik, demokrat; ama, mağdur edilmiş başı dik, onurlu insanıyla
Tunceli sorunlarının başında, halkın köyünde yaşaması gelmektedir. GAP İdaresi
tarafından 1999 yılından bu yana uygulanmakta olan Köye Dönüş ve Rehabilitasyon
Projesiyle ilgili olarak Tunceli'de ciddî uygulamalar bekliyoruz.
OHAL Bölgesindeki terör
faciasından dolayı hükümetlerden hizmeti göremiyoruz. Valilik emrine verilen yetersiz
ödeneklerle ciddî bir yapılanmanın olamayacağı anlaşılıyor. Yeni hükümetin bu
yaraya merhem olmasını bekliyoruz.
Aşağıda sıralamaya
çalıştığım sorunları acil eylem planına dahil etmesini hükümetten ivedilikle
bekliyoruz ve mağdur olan bölge halkı adına bu sorunun takipçisi olacağız.
1- Boşalan ve yıkılan
köyler resmî olarak biliniyor. Bunların yerleşim alanları belirlenmeli ve
tespit edilen bu yerleşim alanlarına bir plan çerçevesinde, konut, okul,
sağlıkevi, altyapısıyla beraber geliştirilecek tip projelerle ihale edilip,
yapımına zaman geçirilmeden başlanmalıdır.
2- Köye dönüş yapan
aileler bir süre rehabilite edilmelidir. Arazilerin verimli hale getirilmesi
için gerekli destek yapılmalı, arıcılık ve hayvancılığa çok elverişli olan bu
bölgede bu sektör tekrar canlandırılmalıdır.
3- Göç etmek zorunda olan
vatandaşlara mağduriyetlerinden dolayı devlet maddî yardım yapmalı, sağlık ve
eğitim hizmetleri devletçe karşılanmalı, işsizlerimize iş alanlarının
açılmasına öncelik tanınmalıdır.
4- Metropol illerin
varoşlarında mağdur olan ve köylerine dönüş yapmak isteyen ailelerin maddî
imkânları olmadığından evlerinin nakliyesi devletin aracıyla yapılmalı veya
nakliye ücreti karşılanmalıdır.
5- Tunceli insanının en
büyük özelliği okumaktır. Okuma-yazma oranı çok yüksektir. 1980'lerde
üniversitelere giriş sınavında Türkiye'de birinci il olan Tunceli'de eğitim, ne
yazık ki, yaşanan olaylar ve imkânsızlıklar nedeniyle diğer illere oranla alt
sıralarda kalmıştır. OHAL bölgesinde, eğitimde fırsat eşitliği olmadığına göre,
üniversitelere giriş sınavında bu bölgedeki öğrencilerin aldığı sonuçlara artı
puan ilave edilerek, hakkaniyet sağlanmalıdır.
Bilindiği üzere, Ekim
2002'de Tunceli'nin Hozat İlçesinde patlayan mayınlardan 3 vatandaşımız ölmüş,
3'ü de yaralanmış; ayrıca, Mazgirt İlçesinde 1 vatandaşımızın da ayağı
kopmuştur. İvedilikle, tüm köyler ve çevreleri mayınlardan ve patlayıcılardan
temizlenmelidir. Köylerimizde yaşayan vatandaşlarımız bu mayınlardan dolayı
tedirginlik içinde olup, tehlikeyle karşı karşıya bulunmaktadırlar.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Sayın Başkan, daha kaç dakika konuşacak?!
BAŞKAN - Sayın Güyüldar,
normal sürenizden 7 dakika fazla konuştunuz; rica ediyorum, lütfen, tamamlayın
sözlerinizi.
HASAN GÜYÜLDAR (Devamla)
- 2 dakika... Anlayışınızı bekliyorum efendim.
Güneyi Erzurum'a,
dolayısıyla Karadenize bağlayan devlet yolu Tunceli'den geçmektedir; ama, ne
yazık ki, bu yolun Tunceli-Erzincan arası, yol standartlarına uygun değildir.
1997'de ihalesi yapılan Pülümür-Mutu arasındaki kısım bir türlü tamamlanamayıp,
sürüncemede kalmış ve kışın zaman zaman kapanan bu yol, Pülümürlü
vatandaşlarımızın mağduriyetlerine neden olmaktadır.
Bayındırlık ve İskân
Bakanı Sayın Zeki Ergezen'in bilgisi dahilinde olan bu yolun duble yol
projesine dahil edilmesini bekliyoruz.
Pülümür İlçemizin, fay
üzerinde olması nedeniyle, köylerindeki ve merkezindeki yapılar takviye
edilmeli, yeni yapılacak inşaatlar da üç kattan fazla yapılmamalıdır.
Tunceli İlimizin ana
hatlarıyla belirttiğim sorunlarına hükümetin icraatlarını bekler, Yüce Meclise
saygılar sunarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Güyüldar.
Gündemdışı konuşmaya,
Hükümet adına Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Zeki Ergezen cevap
vereceklerdir.
Buyurun Sayın Ergezen.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAYINDIRLIK VE İSKÂN
BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Ben, tekrar, Pülümürlülere geçmiş olsun
dileğiyle sözlerime başlamak istiyorum; Sayın Başkanıma ve sayın
milletvekillerime saygılarımı sunuyorum. Sayın Başkan. nezaket buyurdular, bize
söz hakkı verdiler; bundan dolayı kendilerine teşekkür ederim.
Sayın milletvekilimin
konuşmasının tamamını dinlemedim ama, son kısımlarını dinleme şansına sahip
oldum. Tunceli veya başka iller... Ben, bir söz söylüyorum, bunu çok bilinçli
söylüyorum: Biz, bölgeci değiliz, Türkiyeciyiz diyoruz. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Artık, birtakım kabukları
kırmamızın, birtakım taassupları yıkmamızın, insanlar arasındaki bölük pörçük
ayrılıkları orta yerden kaldırmamızın, bütünlüğü en iyi şekilde
pekiştirmemizin; bunun harcının ne olması
gerekiyorsa o harcı hep beraber koymamızın gerektiği bilinci içinde
hareket etmemizden dolayı da kendimi mutlu ve bahtiyar hissediyorum ve buradan
bütün belediyelere bir müjde vermek istiyorum: Bayramdan önce, hepinizin
parasını gönderiyoruz; hiçbir parti farkı gözetmeksizin, bütün belediyelerin
parasını gönderiyoruz. (Alkışlar)
Borcu olan belediyelerin,
afet bölgesinde olanların yüzde 75, borcu olan diğer belediyelerin, en az,
yüzde 45, borcu olmayan belediyelerin de borçlarının tamamını göndermenin
talimatını vererek ve genel müdürle hemfikir olduktan sonra Genel Başkanım ve
Başbakanımın da görüşü alındıktan sonra bunu huzurlarınızda açıklıyorum.
Şimdi, Tunceli ile
ilgili, yani Pülümür'le ilgili olarak da şunları söylemek istiyorum: Olaydan
beşbuçuk saat sonra oraya ulaştık; hakikaten, çadırların yeterli olmadığını
gördük; söyleyenler doğru söylüyor. Onun için konteynerlerden 14 tanesi dün
Erzincan Bayındırlık Müdürlüğü önünden, Erzincan'dan Pülümür'e intikal etti ve
teslim edildi. Diğer geriye kalan 70 küsur tanesi dün gece özel bir trenle,
özel bir hatla Elazığ üzerinden yola çıkarıldı, Elazığ'a ulaşmak üzere veya bu
gece ulaşır. Elazığ'dan bunları karayoluyla nakletmek için bütün TIR'larımız şu
anda Elazığ'da hazır vaziyette bekliyor, onların da gerekli hazırlıkları
yapıldı. Onun dışında, çevre illerden bayındırlık müdürlüğü komisyonları
oluşturduk, tespit çalışmaları yapılıyor. Ankara'dan da bir heyet gönderdik
çevre illere takviye olarak. Bunun dışında, biraz önce, Sayın Genel Başkanım ve
Başbakanımın da talimatları üzerine, belki ilk toplu konutumuzun temelini orada
atacağız. Toplu konutla ilgili heyetimiz şu anda oraya ulaşmak üzereler.
Gerekli çalışmalar yapılıyor, hazırlıklar yapılıyor. Buradan da Pülümürlülere
müjde verebiliriz. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Yani, niye söyledim bunu;
Milletvekilimiz Sayın Hasan Bey duyarlı olmamız konusunda bir ifade
kullandıkları için. Biz de o duyarlılığa cevap olarak, çok önceden duyarlı
davrandığımızı, dolayısıyla, döner dönmez toplukonutla ilgili heyeti
gönderdiğimizi, bununla ilgili gerekli çalışmaların yapılacağından, CHP'liler
olsun, iktidar kanadı olsun, halkımız olsun endişe duymaması lazım, endişe
etmemeleri lazım.
Ben, muhalefeti bir
istişarî mekanizma olarak görüyorum. Muhalefet, karalama değil; muhalefet
hırçınlık değil; muhalefet, önüne geleni tenkit etmek değil. Ben muhalefeti,
iktidara yol gösteren, onun eksikliklerini gündeme getiren, yapıcı bir üslupla,
âdeta istişare mekanizması olarak görüyorum ve CHP'lilerden, bundan sonra, bu
noktada bizlere yardımcı olmalarını bekliyoruz. Türkiye'nin buna ihtiyacı var
diyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar) Biz, iktidar kanadı olarak, elbette,
sizlerin bu fikirlerinize... (CHP sıralarından gürültüler) Dinle!
...bu fikirlerinize
olumlu yanıtlar verecek tavrı, üslubu sergilemeliyiz. Kolay değil, yılların
alışkanlıklarını yıkmak kolay değil; hem sizin için kolay değil hem bizim için
kolay değil. Çok zor günlerden geldik, çok sert günlerden geldik, çok sert
eleştirilerin olduğu günlerden geldik. Bunların hiçbir yarar vermediğini
gördük. Dolayısıyla, siz de, biz de, tekrar, şapkaları önümüze koyalım,
olayları gözden geçirelim, Türkiye gerçeklerini masaya yatıralım; kardeşlik için
ne lazımsa, o üslubu kullanalım; başka türlü kurtuluşumuz yoktur diyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Biz, tabiî, geçen gün,
hemen, Sayın Valimizin ihtiyacı olan parayı göndermiştik; söylemedik. Sayın
Valimizi biz arıyoruz; ne kadar, neye ihtiyacınız varsa, anında ulaşacağız.
Biraz önce, yine, Genel
Başkanımız bizi aradılar. Beraber, yakın bir zamanda Pülümür'e gideceğiz. Onun
için, gittik, geldik, tamam, işi bir seferde bitirme niyetinde değiliz.
Yolla ilgili -Hasan Bey
doğru söylüyor- Tunceli'nin sıkıntısı var; Erzincan tarafından gelirken de
sıkıntı var, Elazığ'dan giderken de sıkıntı var. Hem kış şartları, hem Munzur
Dağlarının yapısını bilenler orayı çok iyi bilirler, hem de terör nedeniyle,
yapılması gerekenler, bugüne kadar yapılamamıştır. Helikopterle bile giderken
ne kadar sıkıntı çektiğimizi, karayoluyla gidenlerin hangi sıkıntıları
yaşadığını, hangi duygulara kapıldıklarının bilinci içinde olaylara bakmak,
bana göre en doğru bir yaklaşımdır; ama, bütün bu zor şartlar içerisinde olsa
dahi, biz, o yolları yapabilmenin gayreti içindeyiz. Sizin gerçekten yola
ihtiyacınız var, bu yollar yapılmalıdır, sıkıntı içindesiniz. Temenni ediyoruz,
inşallah, Mevlam önümüzü açar; Tuncelililerin, Pülümürlülerin sıkıntılarını hep
beraber aşarız; devlet olarak, millet olarak doğru iş yaparız, sağlam iş
yaparız, kaliteli iş yaparız, düzgün iş yaparız; insanımızın da devlete,
siyasetçiye, hükümetlere, bürokratlara, müteahhitlere güveni olur, güven
duyarlar, itimat edilen meslekleri oluştururuz, saygın meslek sahipleri, saygın
siyasetçiler oluruz.
Niye bunu söylüyorum;
Kızılay'a inerken milletvekili rozetini çıkardığımız günleri unutmuyorum.
Meslek sarsılmıştı, siyaset sarsılmıştı; ama, şu anda çok rahatım. Müteahhitlik
müessesesi de sarsılmıştır; ama, müteahhitlik, şerefli bir meslektir; insanlara
bina yapıyorsunuz, yol yapıyorsunuz, köprü yapıyorsunuz Bu sarsılan itibarı
yeniden yerine oturtmak, hepimizin görevi olmalıdır;çünkü, müteahhitlik mesleği
de, hatırı sayılır bir meslektir.
Depremde milletvekilinin
yapacağı bina yıkılabilir. "Milletvekilinin yapacağı bina yıkılmaz"
diye bir şey yok; senin de yapacağın
bina yıkılabilir, ben de yapsam yıkılabilir; ama, yanlışlarımızı görmemiz lazım.
Ben, buradan bir daha
belediye başkanlarına, siyasetçilere
sesleniyorum. Lütfen, gereksiz yerlere yüksek binalar yapmayın. Birilerine
rant ve menfaat sağlamak için imar planlarıyla oynamayın diyorum; lütfen,
oynamayın, ihtiyaç yok. (AK Parti sıralarından alkışlar) Tek katlı binalar, iki
katlı binalar bize yeter. Biz, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin müesseselerinin
sarsılmasını istemiyoruz, itibar sahibi olmasını istiyoruz; bir kuruşunun dahi
zayi olmasını istemiyoruz.
Onun için, müteahhitler
iş yaparken, lütfen, düzgün iş yapsınlar; siyasetçiler, kime torpil olacaklarsa
lütfen, onun ölçülerini iyi koysunlar. Ustamızı, işçimizi, müteahhidimizi,
teknik elemanlarımızı, bürokratlarımızı görevlerini daha iyi yapmaya davet
ediyorum. Makamlar, oturma, istirhat etme yeri, formaliteleri tamamlama yeri
değildir; herkes şantiyesinin başına koşsun, takip etsin, incelesin. Türkiye
Cumhuriyetinde yaşayan her insanımız, hatırı sayılır insandır.
Onun için, meslek
gruplarını ayırıp, belli mesleklere çatmanın, onları yıpratmanın, onları halkın
gözünde küçük düşürmenin de hiçbir yarar getirmeyeceği inancı içinde, tekrar
halkımıza geçmiş olsun diyorum; Mevla'dan böyle musibetleri yaşamamamızı
temenni ediyorum ve en iyi günlerin hepimizin olması dileğiyle, saygılarımı
sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Ergezen.
Sayın milletvekilleri,
Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.
Sunuşlarımız uzundur; o
nedenle, Sayın Kâtip Üyenin sunuşları yerinden okuyarak Genel Kurulumuza arz
etmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul
etmeyenler... Teşekkür ederim. Kabul edilmiştir.
Cumhurbaşkanlığının bir
tezkeresi vardır; okutuyorum :
B)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. – 4792
sayılı Vergi Barışı Kanununun bir defa daha görüşülmek üzere geri
gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/175)
29.1.2003
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi:17 Ocak 2003 günlü,
A.01.0.GNS.0.10.00.02-359/1970 sayılı yazınız.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kurulunca 16.1.2003 gününde kabul edilen 4792 sayılı "Vergi
Barışı Kanunu" incelenmiştir :
1- İncelenen 4792 sayılı
Yasanın 14 üncü maddesinin,
- 1 inci fıkrasında,
Vergi Usul Yasasının 359 uncu maddesinde sayılan fiilleri 31.8.2002 gününden
önce işleyenler hakkında,
· Cumhuriyet
savcılıklarına suç duyurusunda bulunulmayacağı,
· Soruşturma aşamasında
olanlar için takibat yapılmayacağı,
· Açılmış olan kamu
davalarının ortadan kaldırılacağı,
· Kesinleşmiş mahkûmiyet
kararlarının infaz edilmeyeceği,
- 2 nci fıkrasında, Vergi
Usul Yasasının 359 uncu maddesinin (b) fıkrasının,
· 1 inci bendindeki
"defter, kayıt ve belgeleri yok edenler veya defter sahifelerini yok ederek
yerine başka yapraklar koyanlar veya hiç yaprak koymayanlar veya belgelerin
asıl veya suretlerini tamamen veya kısmen sahte olarak düzenleyenler" ile,
· 2 nci bendindeki
"belgeleri sahte olarak basanlar",
Hakkında 1 inci fıkra
kurallarının uygulanmayacağı veya sözü edilenlerin bu yasanın 7, 8 ve 9 uncu
maddelerinden yararlanamayacakları,
- 3 üncü fıkrasında,
işlenen kaçakçılık suçlarından dolayı vergi ziyaına neden olunduğu durumlarda,
1 inci fıkra kurallarından yararlanılabilmesi için,
· Salınan vergi ve
kesilen cezalar ile gecikme faizi ve zamlarının, bu yasanın yürürlüğünden önce
ya da bu yasa kurallarından yararlanılarak öngörülen sürede ve tutarda tümüyle
ödenmiş olması ve,
· Bunlara karşı idarî
yargı yerlerinde dava açılmaması ya da açılan davalardan vazgeçilmesinin koşulu
olduğu,
Belirtilmiştir.
Bu maddeyle gönderme
yapılan Vergi Usul Yasasının 4369 sayılı Yasayla değişik 359 uncu maddesinde,
"a) Vergi
kanunlarına göre tutulan veya düzenlenen ve saklanma ve ibraz mecburiyeti
bulunan;
1) Defter ve kayıtlarda
hesap ve muhasebe hileleri yapanlar, gerçek olmayan veya kayda konu işlemlerle
ilgisi bulunmayan kişiler adına hesap açanlar veya defterlere kaydı gereken
hesap ve işlemleri vergi matrahının azalması sonucunu doğuracak şekilde tamamen
veya kısmen başka defter, belge veya diğer kayıt ortamlarına kaydedenler,
2) Defter, kayıt ve
belgeleri tahrif edenler veya gizleyenler (varlığı noter tasdik kayıtları veya
sair suretlerle sabit olduğu halde, inceleme sırasında vergi incelemesine yetkili
kimselere defter ve belgelerin ibraz edilmemesi gizleme demektir) veya
muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge düzenleyenler veya bu belgeleri
kullananlar (muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge, gerçek bir muamele veya
duruma dayanmakla birlikte, bu muamele veya durumu, mahiyet veya miktar
itibariyle gerçeğe aykırı şekilde yansıtan belgedir)
Hakkında altı aydan üç
yıla kadar hapis cezası hükmolunur.
Hükmolunan hapis
cezasının para cezasına çevrilmesinde, hapis cezasının her bir günü için,
sanayi sektöründe çalışan onaltı yaşından büyük işçiler için yürürlükte bulunan
asgarî ücretin bir aylık brüt tutarının yarısı esas alınır ve hükmolunan bu
para cezası ertelenemez.
b) Vergi kanunları
uyarınca tutulan veya düzenlenen ve saklama ve ibraz mecburiyeti bulunan;
1) Defter, kayıt ve
belgeleri yok edenler veya defter sahifelerini yok ederek yerine başka
yapraklar koyanlar veya hiç yaprak koymayanlar veya belgelerin asıl veya
suretlerini tamamen veya kısmen sahte olarak düzenleyenler veya bu belgeleri
kullananlar (sahte belge, gerçek bir muamele veya durum olmadığı halde bunlar
varmış gibi düzenlenen belgedir)
2) Belgeleri, Maliye
Bakanlığıyla anlaşması olmadığı halde basanlar ile sahte olarak basanlar veya
bu belgeleri kullananlar,
Hakkında onsekiz aydan üç
yıla kadar ağır hapis cezası hükmolunur.
371 inci maddedeki
pişmanlık şartlarına uygun olarak durumu ilgili makamlara bildirenler hakkında
bu madde hükmü uygulanmaz.
Kaçakçılık suçlarını
işleyenler hakkında bu maddede yazılı cezaların uygulanması 344 üncü maddede
yazılı vergi zıyaı cezasının ayrıca uygulanmasına engel teşkil etmez"
Denilmiştir.
Görüldüğü gibi, Vergi
Usul Yasasının değişik 359 uncu maddesinde, yaptırımı hürriyeti bağlayıcı ceza
olan vergide kaçakçılık suçları ve cezaları düzenlenmiştir.
Maddenin, 4369 sayılı
Yasayla değiştirilmeden önceki biçimine göre, kaçakçılık suçu, oluşumu vergi
ziyaının doğmasına bağlı Devlet Hazinesine karşı işlenmiş bir suç olarak
görülmüşken, bu yasayla yapılan değişiklikle kaçakçılık suçu, topluma karşı
işlenmiş suç olarak yeniden tanımlanmıştır.
Maddenin yeni
düzenlemesine göre, kaçakçılık suçunu oluşturan eylemler, sahtecilik suçu
kapsamına giren eylemlerdir. Maddede, bu suçu işleyenler için hapis ve ağır
hapis cezaları öngörülmüştür.
İncelenen 4792 sayılı
Yasanın 14 üncü maddesinin 1 inci fıkrasıyla, Vergi Usul Yasasının değişik 359
uncu maddesinde yazılı eylemleri 31.8.2002 gününden önce gerçekleştirenler
hakkında hükmolunacak ya da hükmolunmuş hapis ve ağır hapis cezaları ortadan
kaldırılmaktadır.
Anılan fıkrada,
kapsamdaki eylemler nedeniyle suç
duyurusunda bulunulamayacağının, soruşturma aşamasında olanlar için takibat
yapılamayacağının, açılmış bulunan kamu davalarının ortadan kaldırılacağının ve
kesinleşmiş mahkûmiyet kararlarının infaz edilmeyeceğinin öngörülmesi, yapılan
düzenlemenin af niteliğinde olduğunu göstermektedir.
a - Anayasanın, 4709
sayılı Yasayla değişik 87 nci maddesinde, genel ve özel af ilanı, Türkiye Büyük
Millet Meclisi üye tamsayısının beşte 3 çoğunluğunun kararına bağlanmıştır.
87 nci maddenin nitelikli
çoğunluk öngören bu özel düzenlemesi karşısında, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin afla ilgili yasaları kabulünde, Anayasanın genel düzenleme içeren 96
ncı maddesinin uygulanamayacağı ve bu maddede öngörülen karar yetersayısının
geçerli olmayacağı açıktır.
İncelenen 4792 sayılı
Yasanın 14 üncü maddesiyle getirilen düzenleme af niteliğinde olduğu için,
Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının beşte 3 çoğunluğunun oyuyla kabul
edilmesi anayasal gerekliliktir.
Belirtilen bu hukuksal
duruma karşın, tutanaklarda, bu maddenin üye tamsayısının beşte 3'ünün oyuyla
kabul edildiğine ilişkin bir kayıt bulunmaması, maddenin nitelikli çoğunlukla
kabul edilmediğini göstermektedir.
Anayasada, genel kuraldan
ayrılarak toplantı ve karar yetersayısı için özel düzenlemeler bulunan
durumlarda, herhangi bir itiraz olmasa da, sonradan ortaya çıkacak duraksama ve
tartışmalara neden olmamak için, toplantı ve karar yetersayılarının tutanaklara
geçirilmesi gerekmektedir.
Bu durumda, incelenen
4792 sayılı Yasanın 14 üncü maddesi, biçimsel yönden Anayasanın 87 nci
maddesiyle bağdaşmamaktadır.
b- Öte yandan, Anayasanın
2 nci maddesinde, Türkiye Cumhuriyetinin bir hukuk devleti olduğu; 36 ncı
maddesinde, herkesin yasal yollardan yargı yerlerinde davacı ya da davalı
olarak sav ve savunma hakkına sahip bulunduğu; 38 inci maddesinin dördüncü
fıkrasında da, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimsenin suçlu
sayılamayacağı belirtilmiştir.
Bu anayasal kurallar,
üzerine suç atılı bulunan bireylere, hak arama özgürlüğü kapsamında, yargı
önünde aklanmayı isteme hakkını vermektedir.
Oysa, incelenen 4792
sayılı Yasanın 14 üncü maddesinin 1 inci fıkrasında, Vergi Usul Yasasının
değişik 359 uncu maddesinde sayılan fiilleri 31.8.2002 gününden önce
işleyenlerle ilgili olarak başlatılmış bulunan soruşturmaların sürdürülmeyeceği
ve açılmış olan kamu davalarının ortadan kaldırılacağı kurala bağlanmıştır.
Bu kural, Vergi Usul
Yasasının 359 uncu maddesine dayanılarak suçlanan kişilere, soruşturmanın ya da
yargılamanın sürdürülmesini isteme hakkını tanımamakta, böylece, hak arama
özgürlüğünü engellemektedir.
4616 sayılı Yasanın
benzer içerikteki kuralı, Anayasa Mahkemesinin 18.7.2001 günlü, E: 2001/4, K:
2001/332 sayılı kararıyla, hak arama özgürlüğüne aykırı bulunarak iptal
edilmiştir.
Bu nedenlerle, incelenen
4792 sayılı Yasanın 14 üncü maddesi, hak arama özgürlüğünü kısıtlayıcı
içeriğiyle, hukuk devleti ilkesine aykırı düşmektedir.
c- İncelenen 4792 sayılı
Yasanın 14 üncü maddesinin 2 nci fıkrasında, Vergi Usul Yasasının değişik 359
uncu maddesinin (b) fıkrasının,
- 1 inci bendindeki,
"defter, kayıt ve belgeleri yok edenler veya defter sahifelerini yok
ederek yerine başka yapraklar koyanlar veya hiç yaprak koymayanlar veya
belgelerin asıl veya suretlerini tamamen veya kısmen sahte olarak düzenleyenler"
ile,
- 2 nci bendindeki,
"belgeleri sahte olarak basanlar",
Hakkında, bu maddenin 1
inci fıkrasının uygulanmayacağı belirtilerek, af kapsamı dışında tutulmuştur.
Böylece, söz konusu
kuralla, sahte belge "basanlar" ve "düzenleyenler" af
kapması dışında tutulmakta; buna karşılık, basılan ya da düzenlenen bu sahte
belgeleri kullananların eylemleri af kapsamına alınmaktadır.
Bu durum, haklı bir
nedene dayanmadığı gibi, adalet duygusunu ve toplumsal barışı zedeleyecek
niteliktedir. Çünkü, vergi işlemlerinde sahte belge, daha az vergi ödemek, hiç
vergi ödememek ya da üçüncü kişilerden alınan vergileri devlete vermemek gibi
amaçlarla kullanılmaktadır.
Bir başka anlatımla,
sahte belgeden asıl çıkar sağlayanlar, bu belgeleri basanlar ya da
düzenleyenler değil, kullananlardır. Sahte belgeyi basanların ya da
düzenleyenlerin bu işten kazancı, alacakları komisyondan ibarettir. Bu tür
belgeleri kullananların, Devlet Hazinesinden kendi servetlerine haksız olarak
kattıkları değer ise, belgeyi basan ya da düzenleyenlerin aldıkları tutarla
karşılaştırılamayacak kadar yüksektir.
Bu durumda, vergi
işlemlerinde sahte belge kullananlar, bu belgeleri basanlar ya da düzenleyenler
gibi, topluma karşı suç işlemekte ve vergisel kamu düzenini bozmaktadırlar.
Yasa koyucu, sahte
belgeyi basma, düzenleme ve kullanma eylemlerini eşit ağırlıkta gördüğü için,
aralarında bir ayırım yapmadan, Vergi Usul Yasasının değişik 359 uncu
maddesinde tümünü yaptırıma bağlamıştır.
Bu nedenlerle, eylemleri,
sahte belge basanlar ya da düzenleyenlere göre daha ağır nitelik taşımasına ve
haklı bir nedene dayanmamasına karşın, sahte belge kullananların, incelenen
4792 sayılı Yasanın 14 üncü maddesinin ikinci fıkrasında yer verilmeyerek af
kapsamına alınmaları, yasanın, toplumsal barış sağlama amacıyla, vergisel kamu
düzeniyle, adalet duygusuyla ve hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmamaktadır.
2 - İncelenen 4792 sayılı
Yasanın 1 ve 19 uncu maddelerinde vergi cezaları ile para cezalarının; 2, 3, 5,
6, 7 ve 12 nci maddelerinde vergi cezalarının; 15 inci maddesinde de trafik
para cezaları ile diğer para cezalarının tamamen ya da kısmen kaldırılmasından
söz edilmektedir.
Vergi Usul Yasasında
öngörülen parasal vergi cezaları, diğer para cezaları gibi, ilgili yönetim
birimlerince verilen ve kamu cezası özelliği gösteren yaptırımlardır. Bir başka
deyişle, vergi cezaları, vergi yükümlüsü ya da sorumlusunu, para cezaları da
kişileri kamu düzenine uymaya zorlayan cezaî nitelikte yaptırımlardır.
Nitekim, Anayasa
Mahkemesinin, 3787 sayılı Bazı Kamu Alacaklarının Tahsilatının Hızlandırılması
ve Matrah Artırımı Hakkındaki Kanuna ilişkin 24.6.1993 günlü; E: 1992/29,
K:1993/23 sayılı kararında,
"Vergi hukukunda yer
alan vergi cezaları da mükelleflerin ya da sorumluların yasalarda belirtilen
vergi suçlarını işlemeleri durumunda uygulanan malî ve hürriyeti bağlayıcı
nitelikteki yaptırımlardır. Gecikme zammı ve gecikme faizinde amaç, kamu
alacaklarının zamanında ödenmemesinden dolayı Hazinenin uğradığı zararı
karşılamak olmasına karşın, vergi cezaları, belirlenen vergi suçlarını
işleyenleri cezalandırmak amacını taşır. Bu cezalar, vergi idareleri tarafından
idarî usullerle ve yargı kararı gerekmeksizin uygulanan malî ve idarî nitelikli
yaptırımlar olabileceği gibi, yargı organlarınca ceza yargılama usulleri
uygulanarak hürriyeti bağlayıcı ceza niteliğindeki yaptırımlar da
olabilir"
Denilerek, vergi
cezalarının hukuksal niteliği açıkça ortaya konulmuştur. Yüksek Mahkeme, bu
kararında "yargı yerlerince-ilgili yönetim birimlerince" verilmesi ya
da "hürriyeti bağlayıcı-malî ve idarî" nitelikte olması arasında
ayırım yapmadan, yalnızca "amacı" gözeterek, tüm vergi cezalarını suç
işleyenleri cezalandırmak için verilen cezaî yaptırımlar olarak kabul etmiştir.
Bir ceza yaptırımı olduğu
yukarıda açıklanan vergi cezaları ile para cezalarının tahsilinden kısmen ya da
tamamen vazgeçilmesi af niteliğindedir.
Anayasanın değişik 87 nci
maddesinde, genel ve özel af ilanı Türkiye Büyük Millet Meclisinin yetkisine
verilirken "hürriyeti bağlayıcı ceza-para cezası" ya da "adlî
ceza-idarî ceza" ayırımı yapılmamıştır.
İdarî cezalar da diğer
cezalar gibi kendi alanında kamu düzenini sağlamaya çalışan "cezaî"
yaptırımlardır. Bu nitelikleri nedeniyle idarî cezalara ilişkin af kararlarının
da nitelikli çoğunlukla alınması gerekmektedir.
Tutanakların
incelenmesinden, 4792 sayılı Yasanın 1, 2, 3, 5, 6, 7, 12, 15 ve 19 uncu
maddelerinin nitelikli çoğunlukla değil, normal karar yetersayısıyla kabul
edildiği görülmektedir.
Bu nedenle, anılan
maddeleri, biçimsel yönden Anayasanın 87 nci maddesiyle bağdaştırmak olanaklı
görülmemiştir.
3- Ülkemizde 1980-2000
yıllarında 11 kez af yasası çıkarılarak ortalama iki yılda bir vergi affına
başvurulması, bu kurumu gelenekselleştirmiştir. Bu durum, bir yandan, vergi
suçlarının işlenmesini özendirmekte ve vergi cezalarının caydırıcı etkisini
azaltmakta; öte yandan da, vergisini zamanında ödeyen yurttaşların adalet
duygusunu incitmekte ve güvenini sarsmaktadır.
4792 sayılı Yasanın bu
yönden de yeniden görüşülmesinde kamu yararı bulunduğu düşünülmektedir.
Yukarıda açıklanan
gerekçelerle yayımlanması uygun bulunmayan 4792 sayılı Vergi Barışı Kanunu 1,
2, 3, 5, 6, 7, 12, 14, 15 ve 19 uncu maddelerinin Türkiye Büyük Millet
Meclisince bir kez daha görüşülmesi için, Anayasanın değişik 89 uncu ve 104
üncü maddeleri uyarınca ilişikte geri gönderilmiştir.
Ahmet
Necdet Sezer
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Bilgilerinize
sunulmuştur.
Meclis araştırması
önergeleri vardır; okutuyorum :
C) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1. –
İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve 22 milletvekilinin, sosyal güvenlik
kurumlarının sorunlarının araştırılarak sosyal güvenlik sisteminin sağlıklı bir
yapı ve işleyişe kavuşturulması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/33)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Bugün, sosyal güvenlik
sistemimiz ciddî sorunlarla karşı karşıyadır. Gerek aktif sigortalılar gerekse
yıllarca çalışıp emekli olan yurttaşlarımız, geleceğe güvenle
bakamamaktadırlar. Bu durum, sadece Sosyal Sigortalar Kurumu, Bağ-Kur ve Emekli
Sandığı için değil, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Yasasının geçici 20 nci
maddesine göre kurulan sandıklar için de geçerlidir. Nitekim, Türk Ticaret
Bankası emeklileri aylık alamaz duruma gelmişlerdir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin
böylesine büyük bir soruna ilgisiz kalacağı düşünülemez. Bu nedenle, konunun
bütün boyutlarıyla ele alınarak araştırılması ve çözüm yollarının bulunabilmesi
için, Anayasanın 98 ve İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması
açılmasını arz ve teklif ederiz.
1. Kemal Kılıçdaroğlu (İstanbul)
2. Ahmet Küçük (Çanakkale)
3. Nejat Gencan (Edirne)
4. Ali Oksal (Mersin)
5. K. Kemal Anadol (İzmir)
6. Salih Gün (Kocaeli)
7. Eşref Erdem (Ankara)
8. Muharrem Toprak (İzmir)
9. Ali Kemal Deveciler (Balıkesir)
10. Mehmet Parlakyiğit
(Kahramanmaraş)
11. Hakkı Ülkü (İzmir)
12. Muhsin Koçyiğit
(Diyarbakır)
13. Vahit Çekmez (Mersin)
14. Feridun Ayvazoğlu
(Çorum)
15. Muharrem İnce
(Yalova)
16. Atilla Emek (Antalya)
17. Atilla Kart (Konya)
18. Emin Koç (Yozgat)
19. Mehmet Boztaş (Aydın)
20. Mehmet Mesut Özakcan
(Aydın)
21. Mehmet Semerci
(Aydın)
22. Mustafa Gazalcı
(Denizli)
23. Engin Altay (Sinop)
Gerekçe :
Gerek yurtiçinde gerek
yurtdışında yaşayan tüm yurttaşlarımızı doğrudan ilgilendiren sosyal güvenlik
sistemimiz, yıllardır uygulanan yanlış politikalar nedeniyle büyük açmazlarla
karşı karşıyadır. Sistem, bir sorunlar yumağı olmanın yanında, oldukça dağınık
bir yapı da sergilemektedir. Oysa, insanımızın geleceğine güvenle bakabilmesi,
bu sistemin iyi ve tutarlı çalışmasına bağlıdır. Ancak, bugüne kadar, sosyal
güvenlik sistemimizin sorunları belli bir bütünlük içinde ele alınmadığından
sorun çözülememiş, aksine, var olan sorunlar her yıl giderek derinleşmiştir.
Bu sorunun çözümü,
doğrudan Yüce Parlamentonun alacağı kararlara bağlıdır; çünkü, sosyal güvenlik
sistemini içinden çıkılmaz noktaya getiren uygulamalar, büyük ölçüde,
yürürlükteki yasalardan kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla, sistemin var olan
sorunlarının çözümü, büyük ölçüde, yapılacak yasal düzenlemelere bağlı
olacaktır.
Takdir edilir ki, yasal
çalışmaların tutarlılığı, sorunların sağlıklı teşhisine bağlıdır. Türkiye Büyük
Millet Meclisinde kurulacak bir araştırma komisyonu, sorunların saptanması ve
sağlıklı çözümlerin üretilmesi açısından büyük önem taşımaktadır.
Konunun, ulusal
ekonominin sağlıklı bir bünyeye kavuşması ve ulusal sosyal güvenlik sisteminin
oluşturulması açısından taşıdığı önem, Yüce Meclisin takdirindedir. Anayasada
tanımlanan "tasada ve kıvançta birlikte olma" ilkesinden hareketle,
yurttaşlarımızın geleceğe güvenle bakmaları, yarınlarından herhangi bir endişe
duymamaları açısından, sosyal güvenlik sisteminin sorunlarına, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin ivedilikle el atması gerekmektedir.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önerge, gündemde yerini
alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Diğer Meclis araştırması
önergesini okutuyorum :
2. –
Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük ve 27 milletvekilinin, ülkemizdeki ulaşım
sistemlerinin mevcut durumunun ve yol açtığı sorunların araştırılarak
öncelikli, ekonomik ve güvenli ulaşım politikalarının belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi(10/34)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Ülkemizde, elli yıldır
uygulanan dengesiz, sağlıksız, güvensiz, pahalı ve çağımızın gelişmelerinden
yoksun hale gelmiş ulaştırma sistemimiz nedeniyle, her yıl, binlerce insanımız
yaşamını kaybetmektedir.
Binlerce vatandaşımızın
yaşamını kaybetmesine, onbinlerce vatandaşımızın sakat kalmasına neden olan ve
ekonomiye trilyonlarca lira yük getiren ulaştırma politikalarının mevcut
durumunu ve sorunlarını tespit etmek ve çözüm yollarını belirlemek için,
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince bir Meclis
araştırması açılmasını arz ederiz.
1. Ahmet Küçük (Çanakkale)
2. Orhan Sür (Balıkesir)
3. Ali Kemal Deveciler (Balıkesir)
4. Muharrem İnce (Yalova)
5. Ali Oksal (Mersin)
6. Eşref Erdem (Ankara)
7. Mehmet Parlakyiğit (Kahramanmaraş)
8. Muhsin Koçyiğit (Diyarbakır)
9. Salih Gün (Kocaeli)
10. Nejat Gencan (Edirne)
11. Muharrem Toprak
(İzmir)
12. Atilla Emek (Antalya)
13. Atilla Kart (Konya)
14. Feridun Ayvazoğlu
(Çorum)
15. Hakkı Ülkü (İzmir)
16. K.Kemal Anadol
(İzmir)
17. Ahmet Yılmazkaya
(Gaziantep)
18. Nuri Çilingir
(Manisa)
19. İlyas Sezai Önder
(Samsun)
20. Gökhan Durgun (Hatay)
21. Şevket Gürsoy
(Adıyaman)
22. Rasim Çakır (Edirne)
23. Ahmet Sırrı Özbek
(İstanbul)
24. Züheyir Amber (Hatay)
25. Naci Aslan (Ağrı)
26. Ersin Arıoğlu
(İstanbul)
27. İdris Sami Tandoğdu
(Ordu)
28. Şevket Arz (Trabzon)
Gerekçe :
Ulaştırma, ülkelerin
ekonomik, toplumsal ve kültürel gelişmelerinin, yani kalkınmalarının temel
öğelerindendir. Üstelik, çok yönlü yansımalarıyla yaşamımızı derinden
etkilemektedir. Ulaştırma politikaları, ekonomide, çevre bilincinde, turizm
hizmetlerinde yakından hissedilirken, trafik kazalarıyla da insan yaşamını
doğrudan tehdit eder boyutlarıyla karşımıza çıkmaktadır.
Bir ülkede doğru bir
ulaştırma politikasının, dolayısıyla sağlıklı bir ulaştırma sisteminin
yürürlükte olması, karayolu, demiryolu, denizyolu, havayolu ve benzeri
ulaştırma türlerinin teknik ve ekonomik açıdan uygun ve etkin oldukları
yerlerde kullanılmalarına bağlıdır. Böylece, hem ülkenin sosyal ve ekonomik
gelişimi için gerekli desteği sağlayan hem de toplumsal maliyeti en düşük olan,
yani yatırım ve işletme maliyetlerinin olabildiğince düşük olmasından başka,
çevreyi kirletmeyen veya en az kirleten, insanların trafik kazalarında
ölmedikleri, dengeli, ucuz ve sağlıklı ulaştırma sistemine sahip olmak
mümkündür.
Tüm dünyada ve ülkemizde
bilinen bu gerçeklere karşın, ne yazık ki, ülkemizin ulaştırma sistemi
dengesiz, hem pahalı hem de sağlıksızdır. Dengesizdir; çünkü, yolcuların yüzde
95'i, yüklerin yüzde 92'si karayoluyla taşınmaktadır. Trafikte ağır araçların
oranı gelişmiş ülkelerde yüzde 10'ları aşmazken, ülkemizde yüzde 60'ları
bulmaktadır. Bu yüzden, ülkemizde, her yıl, yaklaşık 200 000'i aşkın trafik
kazasında 3 000-4 000 insanımız yaşamını yitirmektedir. Son on yılda 50 000-55
000 civarında insanımızın trafik kazalarında yaşamını yitirdiğini göz önüne
aldığımızda, tüm bu acı bilançolar, dengesiz ve sağlıksız ulaştırma
politikalarının en açık ve üzücü göstergesidir.
Binlerce vatandaşımızın
yaşamını kaybetmesine neden olan ulaştırma sistemimiz, aynı zamanda korkunç
ekonomik külfetleri beraberinde getirirken, enerjide de savurganlık ve dışa
bağımlılığı artırmaktadır.
Teknolojinin günümüzde
eriştiği düzeyde, kara, deniz, hava ortamında ulaşımın hemen her türünün
erişmiş olduğu hız ve kapasite sayesinde, her ortamda ulaştırmanın sağlıklı
yapılabilmesi olanaklı hale gelmiştir. Yapılacak tercihin birinci ve
vazgeçilmez unsuru, yolculuğun sağlıklı, güvenli ve ekonomik, taşımacılığın ise
hızlı ve ekonomik olabilmesidir.
Yaklaşık elli yıldır
ülkemizde izlenen yanlış ulaştırma politikaları nedeniyle, ne yazık ki,
ulaşımda, gerek yolcu gerekse yük taşımacılığı hem sağlıksız hem pahalı hem de
çevreye karşı acımasız ve de büyük bir can kaybı bedeli ödenerek yapılmaktadır.
Çağdaş ülkelerde yolcu
ulaşımının yüzde 90'lık kısmı demiryoluyla yapılırken, bizde yolcuların yüzde
4'ü demiryollarıyla taşınmaktadır. Avrupa Birliği ülkelerinde yük
taşımacılığının neredeyse tamamı demiryollarıyla yapılırken bizde sadece yüzde
5'lik kısmı demiryollarıyla yapılmaktadır.
Ulaştırma politikalarında
bugüne kadar uygulanan yanlış yöntemler ve dengesiz yatırımlar, aynı zamanda
demiryollarının ve denizyollarının çağdaşlaşmasını ve gelişmesini engelleyerek
ulaştırma sistemimizi olumsuz etkilemektedir.
Bu nedenlerle, ülkemiz
önceliklerine uygun, dengeli ve rasyonel kalkınmayı olumlu etkileyecek en
güvenli, en hızlı ve ekonomik ulaştırmayı sağlayacak ulaştırma politikalarının
ana ilkelerini belirlemek ve uzun vadeli stratejiye dayalı makro ulaştırma
politikalarını saptamak amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi araştırma
komisyonu kurulmasına gerek duyulmuştur.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önerge, gündemde yerini
alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşme, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Diğer Meclis araştırması
önergesini okutuyorum:
3. – İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 19 milletvekilinin,
Tekel’in özelleştirilmesinin doğuracağı sonuçların araştırılması amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/35)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Tekel Genel Müdürlüğü,
bir kamu iktisadî kuruluşu olarak görev yapmakta iken, Özelleştirme Yüksek
Kurulu kararıyla özelleştirme kapsam ve programına alınmış olup, sermayesinin
tamamı devlete aittir.
Tekel, Avrupa'nın en
büyük 30 uncu alkollü-alkolsüz içki ve dünyanın 5 inci büyük sigara üreticisi
firmasıdır. 2001 yılı gayri safî satış hâsılatı 3 katrilyon liradan fazladır.
Bu hâsılatın yaklaşık 2 katrilyonu kamuya vergi, fon ve pay olarak gitmektedir.
2001 yılı kârı 140 trilyona yakındır; yani, kamu bütçesi bakımından tam bir
altın yumurtlayan tavuktur. Böylesi önemli ve büyük bir kurumu sadece yabancı
firmaların satın alacağı açıktır. Dolayısıyla, Tekel özelleştirildiğinde, satın
alan yabancı kuruluşlar, her yıl yapılan bu yüksek kârları doğrudan dışarıya
akıtacaklardır.
Tekel ile Türk
tütüncülüğünün yaşaması birbirleriyle sıkı sıkıya bağlantılıdır. 2001
verilerine göre, Türkiye'de 4 500 köyde tütün tarımı yapılmakta ve yaklaşık 500
000 aile tütün ekicisi durumundadır. Tekel markalarını satın alan yabancı firmalar,
kendi bilinen markalarına pazar hazırlayabilmek için, yerli sigaraları
piyasadan çekecekler ve bir süre sonra, Türk tütünü yabancı menşeli sigaraların
yüzde 15'lik dolgu maddesi haline gelecektir. Bu durum, en az 75 000 ton tütünün
üretilmesinden vazgeçilmesi demektir ki, özellikle toprak yapısı
itibariyle Doğu ve Güneydoğudaki ve
hatta Ege'deki tütün üreticilerinin
perişan olması sonucunu getirir.
Ayrıca, bu kuruluşta
çalışan 40 000 işçi ve memur da geleceğinden endişelidir.
Bu bakımlardan, kamunun
gözbebeği olan bu kuruma sahip çıkılarak, işletmelerinin yenilenmesi ve elde
edilen gelirlerle yeni istihdam alanları yaratılması ülkenin toplumsal ve
ekonomik koşulları açısından daha uygun olacaktır.
Sunulan nedenlerle,
Tekelin özelleştirilmesinin, Türk tütüncülüğü, Tekel çalışanları ve kamu
bütçesine getireceği yükler ve vereceği zararların, Anayasanın 98 inci ve
İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince araştırılmasını arz ve talep
ederim.
1. Ahmet Ersin (İzmir)
2. Mustafa Gazalcı (Denizli)
3. Yakup Kepenek (Ankara)
4. Kemal Sağ (Adana)
5. Bülent Baratalı (İzmir)
6. Enver Öktem (İzmir)
7. Türkan Miçooğulları (İzmir)
8. Mesut Değer (Diyarbakır)
9. Özlem Çerçioğlu (Aydın)
10. Muhsin Koçyiğit
(Diyarbakır)
11. Mehmet Boztaş (Aydın)
12. Ahmet Yılmazkaya
(Gaziantep)
13. Ali Oksal (Mersin)
14. Halil Ünlütepe
(Afyon)
15. Nejat Gencan (Edirne)
16. Mehmet Vedat Melik
(Şanlıurfa)
17. Atilla Kart (Konya)
18. Feridun Fikret
Baloğlu (Antalya)
19. V. Haşim Oral
(Denizli)
20. Osman Özcan (Antalya)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önerge, gündemde yerini
alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Sayın milletvekilleri,
gündemin "Seçim" kısmına geçiyoruz.
IV. – SEÇİM
A)
KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM
1. – Millî
Savunma, Dışişleri, Plan ve Bütçe ve İnsan Haklarını İnceleme Komisyonlarında
açık bulunan üyeliklere seçim
BAŞKAN - Millî Savunma
Komisyonunda boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyelik
için, Antalya Milletvekili Sayın Osman Akman aday gösterilmiştir.
Oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Dışişleri Komisyonunda
boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için, Sakarya
Milletvekili Sayın Süleyman Gündüz aday gösterilmiştir.
Oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Kabul
edilmiştir.
Plan ve Bütçe
Komisyonunda boş bulunan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyelik
için, İstanbul Milletvekili Sayın Mustafa Açıkalın aday gösterilmişlerdir.
Oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler...Teşekkür ederim. Kabul
edilmiştir.
İnsan Haklarını İnceleme
Komisyonunda boş bulunan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyelik
için, Osmaniye Milletvekili Sayın Mehmet Sarı aday gösterilmişlerdir.
Oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Kabul
edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmına geçiyoruz.
Basın ve Yayın Yoluyla
İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanunda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin 2.1.2003 Tarihli ve 4779 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu
Maddesi Gereğince Sayın Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri
Gönderme Tezkeresi ve Adalet Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1. – Basın ve Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve
Cezaların Ertelenmesine Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 2.1.2003
Tarihli ve 4779 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince
Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Adalet
Komisyonu Raporu (1/432) (S. Sayısı : 37)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Hükümet?.. Yok.
Komisyon olmadığı için
görüşmeyi erteliyoruz.
Sayın milletvekilleri,
Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesinin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile İçişleri ve Dışişleri
Komisyonları raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.
2. – Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler
Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile İçişleri
ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/309) (S. Sayısı : 29) (1)
BAŞKAN - Komisyon?..
Burada.
Hükümet?.. Burada.
Sayın milletvekilleri,
komisyon raporu 29 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Sayın Mustafa Dündar; buyurun. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
MUSTAFA DÜNDAR (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sınıraşan
Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına
söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Günümüzde organize
suçlarlarla ilgili en çarpıcı nokta, bunların sınıraşan, yani, ulusal sınırları
aşan, sınırötesi ya da uluslararası nitelikleridir. Bugün "organize
suçlar" denildiğinde, gerek akademik literatürde ve gerekse güvenlik
bilimleri terminolojisinde büyük ölçüde transnasyonel nitelikli suç örgütleri
kastedilmektedir. Sınıraşan suç grupları, genellikle belirli bir ülkede
üslenerek, yasadışı faaliyetlerini, piyasa şartları ile siyasî ve hukukî yapısı
uygun olan ve özellikle yakalanma, tutuklanma ve mahkûm olma riski düşük olan
birkaç farklı ülkede yürütürler.
Etkisi ulusal sınırları
aşan bir suç türü olarak organize suçlar, 20 inci Yüzyılda ciddî bir problem
olmakla beraber, dünya düzeni için bir tehdit olarak son zamanlarda algılanmaya
başlanmıştır. Bu suç türü, ülkelerin bütünlüğünü bozucu bir etki yapmaktadır.
Genelde sınırötesi bir yapılanma ve etkiye sahip oldukları için, koordine
edilmiş uluslararası politika ve işbirliğini zorunlu kılmaktadır. Bu suç türünü
organize eden örgütler "mafya" ya da "global mafya" olarak
adlandırılırlar. Son zamanlarda, Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği, bu suç
türüyle mücadelede uluslararası adımlar atmak amacıyla girişimlerde
bulunmuşlardır.
Bu amaçla, sınıraşan
örgütlü suçlara karşı uluslararası bir sözleşme yapılması, 21-23 Kasım 1994
tarihlerinde, Napoli'de düzenlenen, Sınıraşan Örgütlü Suça Karşı Dünya Bakanlar
Konferansında kararlaştırılmıştır. Konferansta, Sınıraşan Örgütlü Suça Karşı
Napoli Siyasî Bildirisi ve Küresel Eylem Planı kabul edilmiştir. Uluslararası
sözleşme hazırlıkları için Birleşmiş Milletler Suçun Önlenmesi ve Ceza Adaleti
Komisyonu tarafından kurulan çalışma grubu, Nisan 1998'de faaliyetlerine
başlamıştır.
Çalışma grubu hazırlanan
taslak sözleşmeyi gözden geçirmiş, sözleşme metninin, Birleşmiş Milletler Suçun
Önlenmesi ve Suçlulara Yapılacak Muamele 10 uncu Kongresi ile Binyıl Genel
Kurul Oturumunun düzenleneceği 2000 yılına kadar hazırlanması
kararlaştırılmıştır. Ayrıca, hazırlanacak sözleşmenin eklerini oluşturmak üzere
protokoller yapılması da kararlaştırılmıştır.
Daha sonra, Birleşmiş
Milletler Genel Kurulu, 1998 yılında, anlaşma ile protokol metinlerini
oluşturmak üzere kapsamlı bir hükümetlerarası Ad Hoc Komite kurulmasını
kararlaştırmıştır. Ad Hoc Komitenin müzakereleri yaklaşık iki yıl sürmüştür.
Nihayet, 12-13 Aralık 2000 tarihlerinde, İtalya'nın Palermo Kentinde, Sınıraşan
Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi İçin Siyasî Üst Düzey İmza
Konferansı düzenlenmiştir.
Sınıraşan Örgütlü Suçlara
Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi, bir ülkede planlanan örgütlü bir suçun,
başka bir ülkede işlendiği ve suç gelirlerinin üçüncü bir ülkede bulunduğu
durumlarda, olayın ilgili ülkelerinden hiçbirinin yargı yetkisine tam olarak
girmemesi nedeniyle suç faillerinin cezasız kalması gibi istenmeyen durumların
önlenebilmesi amacıyla etkin adlî yardımlaşma ve işbirliği mekanizmalarını
öngörmektedir. Bu, bugüne kadar uluslararası düzeyde kabul edilmiş en ileri
düzenlemedir. İç mevzuatımız, sözleşmede yer alan yükümlülüklerin yerine
getirilmesine elverişli olup, sözleşme hükümleri, uygulamada, adlî ve güvenlik
makamlarımızın görev ve yetkilerini olumsuz etkileyecek herhangi bir husus
içermemektedir.
Birleşmiş Milletler
çerçevesinde müzakere edilerek 12 Aralık 2000 tarihinde İtalya'nın Palermo
kentinde düzenlenen bir konferansla imzaya açılan "Sınıraşan Örgütlü
Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi" 14 Ocak 2003 tarihi
itibariyle 147 ülke tarafından imzalanmış olup, 28 ülke taraf durumundadır.
Sözleşmenin yürürlüğe girmesi için, 40 ıncı ülkenin taraf olmasının ardından
doksan günün geçmesi gerekmektedir.
Ülkemizin de maruz
kaldığı özellikle uyuşturucu madde
kaçakçılığı, göçmen kaçakçılığı gibi örgütlü suç faaliyetlerine karşı
adlî ve güvenlik makamlarımızın gösterdiği çabaları uluslararası işbirliği
yoluyla güçlendirmesi beklenen ve konuyla ilgili tüm kuruluşlarımız tarafından
da uygun görülen bu sözleşmeye ülkemizin de taraf olmasında büyük yarar
bulunduğu düşünülmektedir.
Bu sözleşmeyle ilgili
bilgilerimizi Genel Kurula arz eder, saygılarımı sunarım.(AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Dündar.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Halil Akyüz; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HALİL
AKYÜZ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sınıraşan Örgütlü
Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesiyle ilgili, ben de, biraz önce
konuşan arkadaşım gibi, Yüce Meclisi bilgilendirmek üzere huzurlarınızdayım; bu
olanaktan yararlanarak, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği üzere, tüm
dünyada son yirmi yıl içinde örgütlü suçun olağanüstü gelişme kaydettiğine
tanık oluyoruz. Bu bağlamda, sadece örgütlü suç bağlantılı şiddet, tehdit,
sahtecilik, dolandırıcılık, yasadışı her türlü kaçakçılık, rüşvet, karapara
aklama suçlarının sayısal artışı şeklinde nicel değil, özellikle
profesyonelleşme, rasyonelleşme, uluslararasılaşma biçiminde niteliksel bir
gelişme de söz konusudur,
Bu gelişmenin nedenleri
çok çeşitli ve oldukça karmaşıktır. Ekonomik ve malî liberalleşme,
küreselleşme, kişilerin ve malların hareketliliği, iletişim teknolojisindeki
gelişmeler, ülkelerarası bağımlılıklar, ulusal sınırların açılması, örgütlü
suçların bu denli ivme kazanmasının başlıca nedenleri olarak sayılabilirler.
Ekonomik ve sosyal
dalgalanmalar, ülkemizde de suç gruplarının faaliyetleri için bir zemin
oluşturmaktadır. Ekonomik, teknolojik gelişme ve küreselleşmeye paralel olarak
ülkemizdeki organize suç örgütlerinin faaliyet alanlarını genişlettiği ve
yeniden yapılanmaya giriştikleri gözlenmektedir. Örgütsel suçlar, sadece
ülkemiz için değil, tüm dünya için gerek ulusların güvenliği gerek ekonomik
istikrar ve demokrasinin gelişimi açısından önemli bir tehdit oluşturmaktadır.
Küreselleşmenin ve
serbest piyasa ekonomisine dayanan ülkelerarası ilişkilerin kaydettiği hızlı
gelişme, örgütlü suç gruplarının birden fazla ülkede yürüttükleri
faaliyetlerinin de artmasına elverişli bir zemin hazırlamış, bu bağlamda,
yasadışı uyuşturucu kaçakçılığı, göçmen kaçakçılığı, insan ticareti ve silah
kaçakçılığı gibi olgularla gereği gibi mücadele edebilmek için uluslararası
işbirliğinin önemi daha da artmıştır.
Bu noktadan hareketle,
tüm dünyayı tehdit eden örgütlü suçlarla mücadeleyi ve uluslararası işbirliğini
öngören uluslararası bir sözleşme yapılması, 21-23 Kasım 1994 tarihlerinde
Napoli'de düzenlenen Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Dünya Bakanlar
Konferansında kararlaştırılarak, sözleşme metninin, Birleşmiş Milletler Binyıl
Genel Oturumunun düzenlendiği 2000 yılı sonuna kadar hazırlanması
öngörülmüştür.
Uluslararası sözleşmeyi hazırlamakla
görevlendirilen komite, 1998 yılında faaliyetlerine başlamış ve iki yılı aşkın
sürede tamamlanan çalışmalar sonucunda, komitenin 2000 yılında yapılan
toplantısında, sözleşme metni üzerinde mutabakata varılmıştır.
Ülkemiz, başından beri,
hazırlık toplantısı ve çalışmalarına aktif biçimde katılmıştır. Sözleşme ve
buna ek protokoller, başta Adalet, İçişleri ve Maliye Bakanlıklarımız olmak
üzere, ilgili tüm kurum ve kuruluşlarımızca, Dışişleri Bakanlığının
koordinatörlüğünde incelenmiş ve değerlendirilmiştir. Bu değerlendirme ve
çalışmalar sonucunda, Sınıraşan Örgütlü Suçlarla Mücadele Sözleşmesinin ve buna
ek protokollerin, uluslararası planda, örgütlü suça karşı mücadele alanında
taraf devletlere karşılıklı yardımlaşma ve işbirliği olanakları sağlayacak
önemli bir uluslararası belge oluşturacağı ve dolayısıyla, bu sözleşme ve
eklerinin ülkemizce imzalanmasında yarar bulunduğu kanaatine varılmıştır.
Birleşmiş Milletler
çerçevesinde müzakere edilerek sonuçlandırılan Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı
Birleşmiş Milletler Sözleşmesi, 12-13 Aralık 2000 tarihlerinde, İtalya'nın
Palermo Kentinde düzenlenen bir konferansla Birleşmiş Milletler üyesi ülkelerin
imzasına açılmış ve 136 ülke yanında, ülkemiz tarafından da imzalanmıştır.
Sözleşme, bir ülkede
planlanan bir örgütlü suçun başka bir ülkede işlendiği, suç gelirlerinin başka
bir ülkede aklandığı ve suç mağdurlarının, delillerinin ve tanıklarının da,
yine başka bir ülkede bulunduğu durumlarda, olayın ilgili ülkelerinden
hiçbirinin yargı yetkisine tam olarak girmemesi nedeniyle suç faillerinin
cezasız kalması gibi istenmeyen durumların önlenebilmesi amacıyla etkin adlî
yardımlaşma ve işbirliği mekanizmaları öngörmektedir.
Sözleşme, örgütlü suç
grupları tarafından yapılan faaliyetlerin suç addedilmesi konusunda taraf
ülkelerin ulusal mevzuatlarını uyumlaştırmayı amaçlamaktadır. Sözleşme
uyarınca, suç teşkil eden bu fiiller bir örgütlü suç grubu tarafından işlenen
suçları organize etmek, yönetmek ve yardım etmeyi de kapsamaktadır. Bu, ayrıca,
parasal veya maddî bir kazanç elde etmek amacıyla, ciddî bir suç işlemek için
bir veya daha fazla kişiyle anlaşmayı da içermektedir. Sözleşme, bazı ülkelerde
örgütlü suçlarda hızlı bir artışa neden olan yolsuzluğu da suç kapsamına
almaktadır. Yolsuzluk, kamu görevlilerine resmî görevleriyle bağdaşmayacak bir
iş yaptırmak için rüşvet teklif etmeyi veya vermeyi içermektedir. Aynı şekilde,
rüşvet kabul eden kamu görevlileri de yolsuzlukla suçlanabileceklerdir.
Bu uluslararası sözleşme
gereğince, ilk kez, bir örgütlü suç grubunun işlediği ciddî suçlarda rol
oynayan veya bunlardan kazanç sağlayan ve bu sayede karapara aklayan şirketler
ve ortaklıklar da suçlanabilecektir. Bu şirketler de uygun şekilde
cezalandırılacak ve önemli ölçüde ekonomik yaptırımlara uğrayacaklardır.
Sözleşme uyarınca, başka
ülkelere kaçmış olan örgütlü suç sanıklarının etrafındaki çemberin daraltılması
için, taraf ülkeler delil toplama, bilgi alışverişi de dahil olmak üzere
birbirleriyle adlî yardımlaşmada bulunacaklardır.
Bütün bunlar, bugüne
kadar uluslararası düzeyde kabul edilmiş en ileri düzenlemelerdir.
İç mevzuatımız,
sözleşmede yer alan yükümlülüklerin yerine getirilmesine elverişlidir.
Ülkemizin de maruz
kaldığı, özellikle uyuşturucu madde kaçakçılığı, göçmen kaçakçılığı gibi
örgütlü suç faaliyetlerine karşı, adlî ve güvenlik makamlarımızın gösterdiği
çabaların uluslararası işbirliği yoluyla güçlendirilmesi büyük önem arz
etmektedir. İlave bilgi vermem gerekirse, 27 Ocak 2003 tarihi itibariyle, bu
sözleşmeyi 147 ülke imzalamıştır, 28 ülke de taraf olmuş durumdadır.
Günümüzde, sınırlar
ötesine taşmış bulunan örgütlü suçlarla mücadeleyi öngören, bu alanda,
uluslararası işbirliğiyle, yardımlaşmayı amaçlayan ve -tekrar etmem gerekirse-
uluslararası düzeyde kabul gören en ileri düzenleme olan bu sözleşmenin ülkemiz
tarafından da onaylanması uygun görülmektedir. Bu nedenle, Grubumuz bu
sözleşmeye olumlu oy kullanacaktır.
Uluslararası, sınıraşan
örgütlü suçlarla ilgili yaptığımız her iki konuşma, biliyorum, birbirine
benzemektedir; ama, tekrarda fayda vardır.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Akyüz.
Komisyon ve hükümetin söz
talebi var mı? Yok.
Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler...
Teşekkür ederim. Kabul edilmiştir. Teşekkür ederim.
1 inci maddeyi okutuyorum
:
SINIRAŞAN ÖRGÜTLÜ SUÇLARA KARŞI BİRLEŞMİŞ MİLLETLER
SÖZLEŞMESİNİN
ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1. -
"Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi"nin
onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteyen?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür
ederim. Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2. - Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
2 nci madde üzerinde söz
isteyen?.. Yok.
2 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür
ederim. 2 nci madde kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3.- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - 3 üncü madde
üzerinde söz isteyen?.. Yok.
Teşekkür ederim.
3 üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür
ederim. 3 üncü madde kabul edilmiştir.
Tasarının tümü açık
oylamaya tabidir.
Açık oylamanın şekli
hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.
Açık oylamanın elektronik
oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür
ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Kabul edilmiştir. Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri,
oylama için 5 dakikalık süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen
üyelerin, teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen sisteme
giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre
içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy
kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullanacağını,
oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy
pusulasını, yine, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, oylamanın sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy : 372
Kabul : 370
Ret : 2
Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır; hayırlı olmasını diliyorum. (Alkışlar) (1)
Sayın milletvekilleri,
Türkiye Cumhuriyeti İle Hırvatistan Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarı ve Dışişleri
Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.
3. – Türkiye Cumhuriyeti ile Hırvatistan Cumhuriyeti Arasında
Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/313) (S. Sayısı : 30) (1)
BAŞKAN- Komisyon?..
Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Komisyon raporu 30 sıra
sayısıyla bastırılıp, dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde
söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Onur Öymen; buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ONUR
ÖYMEN (İstanbul)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti
İle Hırvatistan Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Bildiğiniz gibi,
Hırvatistan Cumhuriyeti, Yugoslavya'nın dağılmasından sonra ortaya çıkan
devletlerden biridir ve son yıllarda siyasî açıdan olsun ekonomik açıdan olsun
büyük bir gelişme göstermektedir.
Siyasî açıdan, Hırvatistan, Avrupa Birliği ve NATO ile ilişkilerini
geliştirmiştir, bütün komşu ülkeleriyle ilişkilerini geliştirmiştir. Ticarî
açıdan, ekonomik açıdan da çok önemli hamleler yapmaktadır.
Sayın Başkan, bildiğiniz
gibi, ülkelerin siyasî ilişkileriyle ekonomik ilişkileri arasında çok yakın bağ
bulunmaktadır. Türkiye, başından beri, Hırvatistan'la çok yakın ilişki içinde
olmuştur. Bosna-Hersek savaşının sona ermesinde, Türkiye ile Hırvatistan
arasında devlet başkanları düzeyinde yapılan temasların, işbirliğinin çok büyük
etkisi olmuştur ve ondan sonra da, Türkiye, Hırvatistan'la siyasî açıdan çok
yoğun ilişki içine girmiştir. Hırvatistan'da ilk büyükelçilik açan ülkelerden
biri Türkiye'dir.
Ekonomik alanda da bazı
çalışmalar yapılmıştır. 1995 yılında Türk-Hırvat İş Konseyi kurulmuştur.
Hırvatistan'daki iş imkânları konusunda Türk iş çevrelerini bilgilendirmek için
çeşitli toplantılar düzenlenmiştir. Ayrıca, bu iki ülke arasında potansiyel
işbirliği alanları olarak, turizm, gemi inşa sanayii, deniz taşımacılığı ve
balıkçılık alanları tespit edilmiştir.
Değerli arkadaşlar, bu
kadar yoğun çalışmalar yapılmıştır da ne sonuç alınmıştır; maalesef,
Hırvatistan'la ekonomik ve ticarî ilişkilerimizde alabildiğimiz sonuçlar çok
mütevazıdır, çok zayıftır. Bir örnek vermek istiyorum: Hırvatistan'ın ihracatı
içinde İtalya'nın payı yüzde 23,7, Almanya'nın yüzde 14, Bosna-Hersek'in yüzde
12, Slovenya'nın yüzde 9,1, Türkiye'nin payı ise, maalesef, yüzde 0,33'tür.
Hırvatistan'ın ithalatında da aynı tablo göze çarpmaktadır. Hırvatistan'ın
ithalatı içinde Almanya'nın payı yüzde 17, İtalya'nın yüzde 16, Slovenya'nın
yüzde 7, Rusya'nın yüzde 7, Avusturya'nın yüzde 7, Türkiye'nin yüzde 0,19'dur.
Bu niye böyle olmuştur; siyasî ilişkilerimizin bu kadar gelişmiş olması,
ekonomik ilişkilerin gelişmesine niçin yardımcı olmamıştır? İşte, bu, bizim
ciddiyetle düşünmemiz gereken bir konudur.
Bunun ötesinde, iki ülke
arasında, 10 adet üst düzey ticaret ve ekonomik işbirliği anlaşması
imzalanmıştır; TİKA İşbirliği Protokolü yapılmıştır. Serbest Ticaret Anlaşması
da, işte, bu anlaşmalar zincirinin sonuncu halkasını oluşturacaktır. Bu
anlaşmaya göre, Türkiye, sanayi ürünlerinde tatbik ettiği gümrük vergilerini
sıfırlayacak; Hırvatistan ise, sanayi ürünlerinde ülkemize karşı uyguladığı
gümrük vergilerini, üç liste temelinde 2007 yılına kadar sıfırlayacaktır. Diğer
ürünlerde ise, vergiler, anlaşmanın yürürlüğe girmesiyle birlikte
kaldırılacaktır.
Demin, genel rakamları,
Hırvatistan'ın yıllık ihracat ve ithalatındaki Türkiye'nin payını verdim. Daha
önemli olan, ticarî ilişkilerimizde, maalesef, geriye doğru bir gidişin göze
çarpmasıdır. İlk yedi ay itibariyle yapılan kıyaslama, 2000 yılının ilk yedi
ayı ile 2002 yılının ilk yedi ayı arasında yapılan kıyaslama bu ticarî
ilişkilerimizin, ticaret hacmimizin yüzde 9,3 oranında azaldığını
göstermektedir. Bu kadar çabaya karşı bu kadar zayıf bir sonuç niçin
alınmıştır; ne eksikliğimiz olmuştur da bu sonuçları almışızdır? Çeşitli
örgütlerimiz orada aktif bir şekilde çalışmaktadır, TİKA aktif şekilde
çalışmaktadır; niçin sonuç alamadık?
Sadece Hırvatistan'da bu
tablo karşımıza çıksa, diyebiliriz ki, bu, Hırvatistan'ın bazı özelliklerinden
kaynaklanıyor. Ne yazık ki, benzeri tablo hemen hemen bütün Balkan ülkeleriyle
ilişkilerimizde göze çarpmaktadır. Bir yandan Türkiye'nin dışticareti hızla
artmakta, bu ülkelerin dışticareti hızla artmakta; fakat, Türkiye'nin kendi
bölgesinde, Balkanlardaki payı azalmaktadır, yatırımlardaki payı azalmaktadır.
Bu ülkelerin Türkiye'deki yatırımlarının payı çok düşüktür. Şimdiye kadar
sadece 4 Hırvat firması Türkiye'de yatırım yapmıştır ve bunların toplam
yatırımları da 126 milyar Türk Lirasından ibarettir. Bu kadar düşük bir
işbirliği düzeyi gerçekten düşündürücüdür.
Bunun ötesinde,
Hırvatistan'daki bazı ihalelere Türk müteahhit firmalarının piyasa koşullarına
uymak kaydıyla özel avantajlardan yararlanarak katılmaları konusunda 1999
yılında bir mutabakata varılmıştır, bir protokol imzalanmıştır; fakat, 1999
yılından bugüne kadar bu alanda hiçbir sonuç alınamamıştır bizdeki bilgiye
göre.
Önümüzdeki aylarda,
İstanbul'da Türkiye ile Hırvatistan arasındaki iş konseyinin beşinci ortak
toplantısı düzenlenecektir. Ümit ediyoruz ki, şimdi, hükümet, bu geçmiş
deneyimlerden de esinlenerek, ders alarak, artık, bu konulara daha büyük bir
öncelik verme ihtiyacını hissedecektir. İşte, bu iş konseyi bir fırsattır.
Şimdi, Avrupa Birliğiyle yaptığımız gümrük birliği anlaşmasının bir gereği olan
bu ticaret anlaşmasının da böyle bir fırsat yaratmasını temenni ediyoruz.
Değerli arkadaşlar,
ekonomik açıdan Balkanlarda güçlü olamazsak, yatırımlarda, ticarette güçlü
olamazsak, siyasî ilişkilerimiz de bundan olumsuz yönde etkilenir. Bunları,
sadece bir ticarî mesele gibi görmemek lazımdır. Demin de dediğim gibi, siyasî
ilişkiler ile ekonomik ve ticarî ilişkiler arasında çok yakın bir bağ vardır.
Ümit ediyoruz ki, önümüzdeki aylarda, hükümet, gerek Hırvatistan'la gerek bütün
Balkan ülkeleriyle, çevremizdeki diğer ülkelerle ekonomik ve ticarî ilişkilerin
geliştirilmesine özel bir önem ve öncelik verecektir. Biz, Cumhuriyet Halk
Partisi olarak, bu konunun takipçisi olacağız.
Değerli arkadaşlar, bu
düşüncelerle, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, Yüce Meclise sunulmuş
bulunan kanun tasarısına olumlu oy vereceğimizi ifade ediyor, Yüce Meclise
saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Öymen.
Gruplar adına başka söz
talebi?.. Yok.
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın
Başkan, Grubumuz adına Sayın Hüseyin Kansu konuşacak.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Kansu.
AK PARTİ GRUBU ADINA
HÜSEYİN KANSU (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 30 sıra sayılı
Türkiye Cumhuriyeti ile Hırvatistan Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerinde AK
Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; küreselleşen dünyamızın gittikçe sayıları artan bölgesel
ekonomik entegrasyon modellerinin başarı göstermesi ve bu tip siyaset izleyen
ülkelerin, gerek kalkınma ve gerek politika alanında gösterdikleri başarı,
serbest ticaret sahasının geliştirilmesinin bir ülkeye olan katkılarını açıkça
göstermektedir. Bu çerçevede, ülkemiz ve Hırvatistan arasında böyle bir
anlaşmanın gerçekleştirilmesi, her iki ülkenin yararına olacağı bir gerçektir.
Bu anlaşmayla, Türkiye Cumhuriyeti ile Hırvatistan Cumhuriyeti arasında serbest
ticaret anlaşmasının, taraflar arasında ikili ticaret hacminin artırılmasına ve
hammaddelerini Hırvatistan'dan sağlayan Türk sanayicilerinin üretim
maliyetlerinin azaltılmasına katkıda bulunması, karşılıklı yatırımları ve
tarafların üçüncü ülke piyasalarındaki işbirliğinin teşvik edilmesi
amaçlanmaktadır.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; günümüzde, globalleşme ve bloklaşma olguları birlikte
yaşanmaktadır. Bir yandan uluslararası serbest ticaret anlaşmaları
imzalanırken, diğer yandan, bloklar içi dayanışma ve blokların kendilerini dış
dünyaya karşı koruma için aldıkları önlemlere devamlı tanık olmaktayız.
Yaşamakta olduğumuz yeni
dünya düzeninde, barış için istikrarı sağlamak çok büyük önem arz etmektedir.
Ekonomik refah ve ticaret yoluyla, karşılıklı bağımlılık ilkesiyle, barış, en
güvenli şekilde sağlanabilir.
Ülkemiz, gümrük birliğini
kuran 1/95 sayılı Türkiye Avrupa Birliği Ortaklık Konseyi Kararının 16 ncı
maddesi uyarınca, Avrupa Birliği ile üçüncü ülkeler arasında tercihli ticaret
düzenlemelerini aşamalı olarak üstlenmek yükümlülüğü altındadır. Ülkemiz, bu
bağlamda, Avrupa Birliğiyle arasında tercihli ticaret düzenlemeleri bulunan
üçüncü ülkelerle serbest ticaret anlaşması müzakereleri yürütmektedir. Türkiye,
gümrük birliğinin gereği olarak, uyguladığı ticarî koruma düzeylerinde kapsamlı
indirimler gerçekleştirmiştir. Serbest ticaret anlaşmaları, üçüncü ülkelere
yönelik bu indirimlerin Türkiye açısından dengeli ve karşılıklı bir temele
oturtulması ve ihracatımızın, ürün ve ülke bağlamında çeşitlendirilmesi
bakımından da önem taşımaktadır.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Türkiye, bu amaçla, serbest ticaret anlaşması müzakerelerini
düzenli bir takvim çerçevesinde yürütmüş ve şimdiye kadar, çoğu Orta ve Doğu
Avrupa ülkesi, başka bir deyişle de Avrupa Birliğine aday ülkeler olan 12
ülkeyle serbest ticaret anlaşması imzalayarak yürürlüğe koymuştur.
Bu anlaşmayla, iki ülke
arasındaki ekonomik işbirliğinin gelişimine katkıda bulunmak ve karşılıklı
ticarî mübadelelerin kapsamını artırmak amacıyla, iyi ilişkilerin
geliştirilmesi ve güçlendirilmesi hedeflenmektedir.
Anlaşmanın amaçlarını
şöyle sıralamak mümkündür: İki ülke arasındaki ekonomik işbirliğini artırmak,
geliştirmek ve iki ülke toplumunun yaşam standardını yükseltmek; taraflar
arasındaki ticarette adil rekabet koşullarını sağlamak; tarım ürünleri de dahil
olmak üzere, mal ticaretindeki güçlükleri ve kısıtlamaları ortadan kaldırmak;
karşılıklı ticaretin geliştirilmesi yoluyla taraflar arasındaki ekonomik
ilişkilerin ahenkli şekilde gelişmesini teşvik etmek; ticaretteki engellerin
kaldırılması suretiyle dünya ticaretinin ahenkli gelişmesine ve genişlemesine
katkıda bulunmak; her iki ülkedeki ortak yatırımların geliştirilmesi başta
olmak üzere, yatırımların daha fazla desteklenmesi için koşulları oluşturmak ve
tarafların üçüncü ülke pazarlarındaki ticaretini ve işbirliğini artırmaktır.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; sanayileşme, ülke içinde üretim artışı, iş bulma ve döviz
getirisi gibi ekonomik ve sosyal kazançlar sağlamanın yanı sıra, bilimsel ve
teknolojik çalışmalar nedeniyle insangücünün niteliksel olarak gelişimine ve
vatandaşlık onurunun yükselmesine de katkıda bulunmaktır. Kendi teknolojisini
üretmeye yönelik bir sanayileşme hareketi, nitelikli işgücünün gelişmiş
ülkelere göçünü ve ülkenin yapmış olduğu eğitim yatırımlarından kayba
uğramasını önleyecektir. Sanayileşmenin de en belirgin öğesi, teknoloji
üretebilmektir. Teknoloji üretebildiğiniz, bilgiyi ürün tasarlamada
kullanabildiğiniz takdirde, ticarette rekabet üstünlüğü sağlayabilirsiniz.
Bunların başarılmasında bugün tartıştığımız serbest ticaret anlaşmalarının
oynadığı rolü unutmamak gerekir.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; aslında, ülkemizde ihracatı artırmak için yapılabilecek
konuları süratle saymak gerekirse, çağdaş destekleme yöntemlerini artırmalıyız,
kaliteyle Türkiye'yi özdeşleştirmeliyiz ve Türkiye'de kaliteli üretim
yapmalıyız, birlik ve beraberlik içerisinde dünyaya açılmalıyız, yurtdışı
fuarlara iştirak etmeliyiz, ikili serbest ticaret anlaşması yaptığımız
ülkelerin sayısını artırmalıyız.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; serbest ticaret, bugün, gelişmiş devletlerin ve özellikle, son
yarım asırdır dünya ticaretinin temelini oluşturan serbest piyasa ekonomisinin
olmazsa olmaz ilkelerinden biridir. Bugün, sosyal, siyasal ve ekonomik olarak
çevresine göre gelişen, refah düzeyi yüksek olan bütün dünya ülkelerinin en
belirleyici özellikleri, gerek ikili anlaşma ve gerekse çoktaraflı serbest
ticaret anlaşmalarıyla ekonomilerini beslemeleridir.
Bu çerçevede, Hırvatistan
Cumhuriyetiyle imzalanan Serbest Ticaret Anlaşmasının, gerek sanayici ve
yatırımcımızın desteklenmesi ve geliştirilmesinin ve gerekse topyekûn olarak
ekonomimize etkilerinin, diğer ülkelerle imzalanan aynı mahiyetteki
anlaşmalarla, ileride olumlu katkılar sağlayacağı görüşündeyiz.
Bu düşüncelerle, AK Parti
Grubu olarak, bu anlaşmaya olumlu oy vereceğimizi belirtir ve Genel Kurulu
saygıyla selamlarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kansu.
Komisyon ve Hükümetin söz
talebi?.. Yok.
Başka söz talebi olan?..
Yok.
Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler...
Teşekkür ederim. Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum
:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE HIRVATİSTAN CUMHURİYETİ ARASINDA SERBEST
TİCARET ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1. - 13 Mart 2002
tarihinde Zagreb'de imzalanan "Türkiye Cumhuriyeti ile Hırvatistan
Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Anlaşması"nın onaylanması uygun
bulunmuştur.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum
:
MADDE 2. - Söz konusu
Anlaşmaya ekli cetvellerde değişiklik yapmaya Bakanlar Kurulu yetkilidir.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz
isteyen?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür
ederim. Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum
:
MADDE 3. - Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteyen?.. Yok. Teşekkür ederim.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür
ederim. Kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi okutuyorum
:
MADDE 4. - Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteyen?.. Yok. Teşekkür ederim.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür
ederim. Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü açık
oylamaya tabidir.
Açık oylamanın şekli
hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.
Açık oylamanın elektronik
oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür
ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için 5 dakika süre
vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden
yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy
pusulalarını, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy
kullanacak sayın bakanlar varsa, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun
rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını yine
oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını
rica ediyorum.
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN - Oylama sonucunu
açıklıyorum:
Kabul : 326
Ret : 1
Tasarı kanunlaşmıştır;
hayırlı olmasını diliyorum. (1)
Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Avrupa Birliği Komisyonu Arasında Merkezî Finans ve İhale
Biriminin Kurulması ile Ulusal Fonun Kurulmasına İlişkin Mutabakat Zabıtlarının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe ve
Dışişleri Komisyonları raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.
4. – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Avrupa Birliği
Komisyonu Arasında Merkezî Finans ve İhale Biriminin Kurulması ile Ulusal Fonun
Kurulmasına İlişkin Mutabakat Zabıtlarının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu
Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonları Raporları
(1/314) (S. Sayısı : 31) (1)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Komisyon raporu 31 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde
söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Onur
Öymen; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ONUR
ÖYMEN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Avrupa Birliği Komisyonu Arasında Merkezî Finans ve İhale
Biriminin Kurulması ile Ulusal Fonun Kurulmasına İlişkin Mutabakat Zabıtlarının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere söz almış bulunuyorum.
Bu mutabakat zaptı, 14
Şubat 2002 tarihinde imzalanmış; ancak, 57 nci hükümet döneminde onay işlemleri
tamamlanamadığı için, şimdi, yeniden Yüce Meclisin onayına sunulmuştur.
Bu kanun tasarısı, Plan
ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonlarında kapsamlı biçimde görüşüldüğü için, işin
ayrıntısına girmeyeceğim. Yalnız, bir iki noktayı Yüce Heyetinizin dikkatine
getirmek istiyorum. Bunlardan bir tanesi şudur: Bu kanun tasarısıyla, Avrupa
Birliğinden hibe olarak aldığımız paraları harcarken, yapacağımız ihaleleri
Türkiye'nin ihale mevzuatına göre değil, Avrupa Birliğinin usullerine,
normlarına göre yapacağız; Avrupa Birliği gazetesinde yayımlanacak ve bizim çok
tartıştığımız İhale Kanunumuz bu işte geçerli olmayacak. Şimdi, şu soru
aklımıza gelmiyor mu: Bizim Avrupa Birliğiyle 35 yıldır malî ilişkimiz var;
Avrupa Birliği 35 yıldan beri böyle bir usul önermemiş de, niçin şimdi öneriyor?!
Yani, niçin, şimdiye kadar böyle özel bir ihale yöntemi uygulamayayım dedi de,
şimdi bizden bunu istiyor? Bunun üzerinde düşünmek lazım. Efendim, deniliyor ki
"şimdiye kadar Türkiye, daha çok Akdeniz ülkelerinin yararlandığı MEDA fonlarından
yardım alıyordu; onun için gerek görülmemişti." Yani, demek ki, Akdeniz
ülkelerine Avrupa Birliğinin yaptığı yardımlar, verdiği hibeler böyle özel bir
ihale rejimine tabi değil. Bunları, sadece, Yüce Heyetinizin dikkatini çekmek
için söylüyorum. Bu gibi durumlar üzerinde çok iyi düşünmemiz gerekiyor.
İkinci nokta şu: Türkiye
Büyük Millet Meclisine sunulan kanun tasarısına ekli belgelerden bir tanesinde
deniliyor ki "diğer aday ülkelerden bu tür malî yapılanmanın uygulandığı
İspanya ve Yunanistan'da başarılı sonuçlar alınmıştır." Değerli
arkadaşlar, İspanya ve Yunanistan, Avrupa Birliğine aday ülke midir?!
Yunanistan, 20 yılı aşkın bir zamandan beri tam üyedir; İspanya, neredeyse 15
yıldır Avrupa Birliğine tam üyedir. O bakımdan, bu gibi belgeler hazırlanırken,
belki biraz daha özen gösterilmesi yararlı olacak. Üstelik şu soru akla
geliyor: Niçin İspanya ve Yunanistan; yani, acaba, başka ülkelerde başarılı
sonuç alınamadığı için mi bu iki ülke önplana çıkarılmıştır? Bunların üzerinde
düşünmemiz gerekiyor.
Bir de, değerli
arkadaşlar, şunu belirteyim: Uluslararası yardımlarda, hibelerde şimdi artık
genel eğilim, dünyada, bu yardımların mümkün olduğu kadar koşulsuz
verilmesidir. Geçmiş yıllarda bütün bu dış yardımlar çeşitli koşullara
bağlanmıştır ve bunlardan beklenen sonuç alınamadığı için, birçok ülke ve
uluslararası birçok kuruluş bu koşulları kaldırmıştır. Mesela, bugün,
Kanada'nın çeşitli ülkelere yaptığı yardımlar, hiçbir koşula bağlanmamaktadır.
Avrupa Birliğinin kendisi, LOME ülkeleri dediğimiz Afrika'nın ve geri kalmış
bazı bölgelerin ülkelerine yaptığı yardımlarda koşulları kaldırmıştır veya
asgarî düzeye indirmiştir. O zaman, bu hibe yardımı, Avrupa Birliği tarafından,
Türkiye'ye bunca yıl koşulsuz yapılmışken, tam şu sırada niçin böyle koşullu
hibe haline getirilmek istenmiştir; bu düşünülmeye değer.
Meselenin esası daha
dikkat çekicidir. Burada, Avrupa Birliğinin hibe yardımlarından bahsediyoruz.
Şimdiye kadar, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri görüşülürken, Yüce Mecliste,
kamuoyunda, basında, hemen hemen daima, biz hangi yükümlülüğümüzü yerine
getirmedik; hep bunları tartışıyoruz; Avrupa Birliğinin bizden istediği hangi
yasayı henüz çıkarmadık; hangi uygulamayı henüz yeterince yapamadık?.. Ve
boyuna kendimizi suçluyoruz. Peki, madalyonun öbür tarafı yok mu? Avrupa
Birliği bize olan yükümlülüklerini her zaman yerine getirdi mi? İşte, bu
hibeler konusu, bunları sorgulayacağımız bir konudur.
Değerli arkadaşlar,
Yunanistan, Avrupa Birliğine üye olduktan hemen sonra, 1981 yılında, Avrupa
Birliğinin 4 üncü Malî Protokol çerçevesinde Türkiye'ye yapacağı yardımları
veto etmiştir. Avrupa Birliği, o zamanın parasıyla Türkiye'ye 600 000 000 euro
yardım taahhüt etmişti; Yunanistan'ın vetosu yüzünden bu parayı alamadık, hâlâ
alamadık. Aradan geçen yirmiiki yıla rağmen, maalesef, Avrupa Birliği bu
yükümlülüğünü yerine getirmemiştir. Dikkatinizi çekerim: Biz, kendi
yükümlülüklerimize gösterdiğimiz özenin en azından bir benzerini Avrupa
Birliğinin yükümlülüklerini yerine getirmesi için gösterirsek, bunun için çaba
harcarsak, sanıyorum çok iyi olur.
Mesele bundan ibaret de
değil. Avrupa Birliği, 1995 yılı sonunda gümrük birliğine girerken Türkiye'ye
kapsamlı bir malî yardım paketi vaat etmişti. 375 000 000 euroluk bir hibe
yardımı alacaktık; Avrupa Yatırım Bankasından önemli krediler alacaktık. Ne
oldu?.. O zaman da Yunanistan Kardak meselesini bahane ederek bunları veto
etti, bu parayı da alamadık. Ne aldık; aldığımız para son derece mütevazı bir
paradır.
Size bir iki rakam vermek
istiyorum: Estonya'nın nüfusu Türkiye'nin yaklaşık kırkta 1'idir; Avrupa
Birliğinin Estonya'ya yaptığı hibe yardımı, Türkiye'ye şu anda yapmakta olduğu
hibe yardımının yarısı kadardır. Dahası var: Bulgaristan'ın nüfusu Türkiye'nin
altıda 1'idir; Avrupa Birliğinin Bulgaristan'a yaptığı yardım, Türkiye'ye
yaptığı yardımın 2 mislidir. Şimdi Orta ve Doğu Avrupa ülkelerine Avrupa
Birliği bütçesinden, üye ülkelerin bütçelerinden ve AB'nin girişimiyle başka
kaynaklardan soğuk savaştan sonraki altı yıl içinde sağlanan yardım 86,5 milyar
eurodur. Otuzbeş yılda Avrupa Birliğinin Türkiye'ye yaptığı yardım, yaklaşık 1
milyarı hibe, yaklaşık 1,5 milyarı da kredi olmak üzere 2,5 milyar eurodan
ibarettir. Değerli arkadaşlar, bu çok hazin bir tablodur.
Son yıllardaki yardım
miktarlarına bakalım. 1990'la 2001 yılları arasında bu Orta ve Doğu Avrupa
ülkelerine Avrupa Biriliğinin hibe yardımı 14 500 000 000 eurodur. Aynı
dönemde, yani 1990'la 2001 yılları arasında Türkiye'ye yapılan toplam hibe
yardımı 840 000 000 eurodan ibarettir; yani, Orta ve Doğu Avrupa ülkelerine
yapılan yardımın, neredeyse yirmide 1'i.
Krediler: Orta ve Doğu
Avrupa ülkelerine verilen krediler 16 500 000 000 eurodur, Türkiye'ye ise 1,5
milyar eurodan ibarettir. İşte, değerli arkadaşlar, tablo budur.
Şimdi, Türkiye-Avrupa
Birliği ilişkilerini görüşürken, sanıyorum ki, bizim, Meclis olarak, hükümet
olarak ve sivil toplum örgütleri olarak, kamuoyu olarak, basın olarak, bu gibi
konuları önplana çıkarmamız lazım. Kaynak yetersizliği dolayısıyla, daha birkaç
gün önce, 600 önemli yatırım projemizi iptal ettik, hükümet iptal etti; kaynak
yokmuş... Kaynak burada. Bu kaynağı sağlayabilseydik, bize taahhüt edilen
paraları alabilseydik, belki, bu projelerin azımsanmayacak bir bölümünü
gerçekleştirebilecektik. İşte, hükümetten bizim beklediğimiz, bu konuların
peşine düşmesidir. Sadece görevini tam yapamamış bir öğrenci gibi, başkalarının
bizden istediklerini en iyi şekilde yapmaya çalışmak değil, bizim görevimiz,
başkalarının taahhütlerini yerine getirmesini sağlamaktır, bunun peşine
düşmektir. İşte, bizim, zannediyorum ki, bu konularda, iktidar olarak,
muhalefet olarak çok, yoğun bir çaba içine girmemiz gerekiyor.
Bu kanun, öyle
anlaşılıyor ki, Avrupa Birliğinin diğer aday ülkelere de teşmil ettiği bir
kanundur; o bakımdan, bunu onaylamak durumundayız. Ancak, bunun uygulanmasında,
biraz önce sözünü ettiğim hususları yerine getirirsek, dikkatimizi bu
taraflara, bu konulara tevcih edersek, sanıyorum, yararlı bir iş yapmış oluruz.
Türkiye'nin hakkını korumak Yüce Meclisin görevidir, hükümetin görevidir.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu olarak, bu düşüncelerle, bu yasa tasarısına olumlu oy vereceğiz.
Yüce Meclise saygılarımı
sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Öymen.
Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Nur Doğan Topaloğlu; buyurun.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA NUR
DOĞAN TOPALOĞLU (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Avrupa Birliği Komisyonu Arasında Merkezî
Finans ve İhale Biriminin Kurulması ile Ulusal Fonun Kurulmasına İlişkin
Mutabakat Zabıtlarının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı
üzerinde, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla
selamlarım.
Sayın Öymen, konunun
Avrupa Birliğiyle ilgili kısmında ayrıntılı bilgi verdikleri için, ben, onun
üzerinde fazla durmayacağım; sadece, mutabakat zaptının özelliklerinden
bahsedeceğim.
Sayın Öymen'in de
belirttiği gibi, bu, hibe yardımlarının esaslarını belirlemek ve ulusal
programlarla paralellik sağlamak için kurulmuştur. Ayrıca, her ülkenin mevzuatı
farklı olduğu için, ülkeler arasında bir mutabakat zaptının zaruretine
inanılmıştır. Zaten, bizim gündemimizdeki konu da bu mutabakat zaptından
ibarettir.
Mutabakat zaptı iki
bölümden oluşmaktadır. Bunlardan birisi, Merkezî Finans ve İhale Biriminin
kurulmasıdır. Bu zaptın, 8 fıkradan oluşan girişi, 13 maddeden oluşan
ayrıntıları vardır. Ulusal fonun kurulmasına ilişkin zabıt ise, 4 maddelik
giriş ve 17 maddelik ayrıntılardan oluşmaktadır. İşlemler nasıl yapılacak, fon
nasıl kurulacak, ihale nasıl yapılacak, yetkilendirilmeler nasıl olacak;
bunların hepsi, mutabakat zabıtlarında ayrıntılı olarak belirtilmiştir. Bu mutabakat
zaptı 14 Şubat 2002 tarihliydi.
Bunun üzerine ayrıca,
hükümetimizce, Başbakanlık kanalıyla 18.7.2002 tarihinde 41 sayılı bir genelge
yayımlanmıştır. Bu genelgede de, Ulusal Malî Yardım Koordinatörlüğü, Malî
İşbirliği Komitesi, Ulusal Fon ve Ulusal Yetkilendirme Görevlisi, Ortak İzleme
Komitesi, Merkezî Finans ve İhale Birimi kurulması yer almıştır. Bununla da
yetinilmemiş, ayrıca, malî işlerden sorumlu bir devlet bakanı, bu iş için de
görevlendirilmiş; ancak, bu mutabakat zaptının daha önceki Meclislerin
gündemine gelmesi mümkün olmadığından, zaman yetişmediğinden, bu, bize
gelmiştir. Komisyonumuzca bu,
incelendi, uygun bulunduğuna dair karar alındı, gündeme geldi. Biz de AK
Partisi olarak olumlu oy vereceğiz.
Ben, bu vesileyle
sözlerimi bitiriyor, hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Topaloğlu
Komisyon adına söz
talebi?..Yok.
Hükümet adına?..
Sayın Yalçınbayır,
buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; (1/314) esas numaralı kanun tasarısı üzerinde, hükümetin
görüşlerini arz etmek üzere, söz almış bulunuyorum; hepinize, sevgi, saygı,
barış ve mutluluk dileklerimi sunuyorum.
Avrupa Birliğine adaylık
süreci içinde ülkemize sağlanacak malî yardımların, münhasıran Katılım
Ortaklığı ve Ulusal Programda yer alan önceliklere yönlendirilmesi gereği
ortadadır. Bu amaçla, diğer aday ülkelerde olduğu gibi, ülkemizde de bazı yeni
yapılar oluşturulmuştur. Bunlar; Ulusal Yardım Koordinatörü, Malî İşbirliği
Komitesi, Ulusal Fon ve Ulusal Yetkilendirme Görevlisi, Merkezî Finans ve
Sözleşmeler Birimi gibi yapılardır. Merkezî Finans ve Sözleşmeler Birimi ile
Ulusal Fonun işleyişi esaslarına dair mutabakat zabıtları, genişlemeden sorumlu
Avrupa Birliği Komiseri Verheugen'in ülkemizi ziyaret ettiği 14 Şubat 2002
tarihinde imzalanmıştır ve bu onay işlemi de, bugün tekemmül etmek üzeredir.
Bu kanun tasarısı, malî
işbirliği yapılanması çerçevesi içinde bir kanun tasarısıdır. Biz, bunlarla
ilgili olarak kısaca şu bilgileri arz etmek istiyoruz.
Hibe yardımlar ve kredi
imkânlarından Türkiye ne kadar yararlandı; Sayın Öymen güzel tespitlerde
bulundu. 2002 ile 2006 yılları arasındaki 7 yıllık sürede biz ne alacağız:
MEDA-2 kapsamında, hibe olarak 889 000 000 euro, yılda ortalama 127 000 000
euro ve Avrupa Yatırım Bankası kredisi olarak 1 470 000 000 euro, yılda
ortalama 210 000 000 euro malî yardımda bulunulması öngörülmüştür. Bu
çerçevede, 2000 yılında toplam 176 000 000 euro, 2001 yılında 167 000 000 euro,
2002 yılında ise 126 000 000 euro tutarındaki projeler taahhüde bağlanmıştır.
2003 yılında taahhüt edilecek 145 000 000 euroya dair programlama çalışmaları
sürmektedir. Bu meyanda, Avrupa Birliği Komisyonu, ülkemizin IMF ve Dünya
Bankası istişaresiyle yürüttüğü yapısal ve sektörel reformların
gerçekleştirilmesini desteklemek amacıyla, MEDA-2 fonlarından ülkemize
yapılacak hibe yardımının 150 000 000 euroluk bölümünü, doğrudan yardım
şeklinde, projeye bağlı olmaksızın tahsis etme kararı almıştır. Bu meblağın 75
000 000 euroluk ilk diliminin serbest bırakılması, AB Komisyonu tarafından, 7
Aralık 2001 tarihinde kararlaştırılmıştır. 75 000 000'luk ikinci dilimin 2002
sonundan önce transferinin gerçekleşmesi öngörülmüştür; bu, gerçekleşmek üzeredir.
Burada dikkat çekici olan
husus, Avrupa Birliği malî kaynaklarının söz konusu Avrupa Birliği ülkelerinin
ekonomik gelişmeyi destekleyecek projeleri hayata geçirmede karşılaştıkları
-aday ülkelerin karşılaştıkları- finansman sorunlarının çözümünde önemli rol
oynadığıdır. Üyelik tarihlerinden günümüze kadarki dönem incelendiğinde, Avrupa
Birliğinin, kendi üzerine düşen edimleri yeterince yerine getirmediğini
görmekteyiz. Bu konuda, siyasî iradeye, şüphesiz ki ihtiyaç vardır. Bu irade,
her hükümet tarafından konulmuştur; ancak, ısrarlı ve istikrarlı bir şekilde
konulma zarureti de ortadadır. Bu dönem incelendiğinde, İspanya, Portekiz ve
Yunanistan'ın Avrupa Birliğinden, gerek hibe gerekse kredi olarak ciddî boyutta
malî yardım sağladığı gözükmektedir. Birliğe 1986 yılında üye olan İspanya'ya
1986'dan 2001 yılı sonuna kadar yaklaşık 80 milyar euro hibe ve 42 milyar euro
kredi yardımı yapılmıştır. Yine, aynı yılda AB'ye üye olmuş Portekiz'e
1986-2001 yılları arasında yaklaşık 32 milyar euro hibe ve 18 milyar euro kredi
yardımı sağlanmıştır. Yunanistan 1981 yılında tam üye olduğu AB'den, 2001 yılı
sonuna kadar yaklaşık 47 milyar euro hibe ve 9 milyar euro da kredi yardımı
sağlamıştır. Bu rakamlar çerçevesinde, Avrupa Birliği, hibe ve kredi yardımı
olarak hesaplandığında yıllık ortalama, İspanya'ya 8,8 milyar, Portekiz'e 3,1
milyar ve Yunanistan'a 2,8 milyar euro malî yardımda bulunmuştur. Avrupa
Birliği malî kaynaklarına ek olarak, tam üyeliğinin getirmiş olduğu istikrar ve
güven ortamı, söz konusu ülkelerin ekonomilerine önemli ölçüde ivme
kazandırmıştır. Avrupa Birliği üyeliğiyle birlikte İspanya, Portekiz ve
Yunanistan'a gelen doğrudan yabancı sermaye yatırımlarında büyük ölçüde artış
sağlanmıştır.
Örnek olarak, İspanya'ya
son 10 yıllık süre içinde yıllık ortalama 10 milyar ABD Doları doğrudan yabancı
sermaye yatırımı yapılmıştır. Söz konusu ülkeler, Avrupa Birliği üyeliğinin
sağlamış olduğu olumlu etkiyle ekonomide kazandıkları ivme çerçevesinde millî
gelir artışlarında da önemli başarı elde etmişlerdir. İspanya'nın üyelik
tarihinde 5 250 ABD Doları olan kişi başı millî geliri 2001 yılında 14 860 ABD
Dolarına, Portekiz'in 2 470 dolar olan kişi başı millî geliri 10 670 dolara
ulaşmıştır; 1981 yılında AB'ye üye olduğunda kişi başına millî geliri 5 700
dolar olan Yunanistan'ın 2001 de ulaştığı rakam ise 11 780 ABD Dolarıdır.
Aynı dönem içerisinde
ülkemizin gösterdiği performansı değerlendirdiğimizde, sonuç pek de olumlu
değildir. Türkiye'nin 1981 yılında 1 920 dolar olan kişi başına millî geliri
2001 yılında 2 540, 2002 yılında ise 2 200 dolar seviyesinde gerçekleşmiştir.
AB üyesi ülkeler, son 20
yıl içinde ekonomik gelişmede gösterdikleri performansı, sadece AB'den temin
ettikleri malî kaynakları kullanarak sağlamamışlardır; ancak, AB malî
yardımlarının ekonominin birçok alanında kullanılmasının yarattığı ivmeyle
birlikte, AB üyeliğinin sağlamış olduğu istikrar ve güven ortamı, İspanya,
Yunanistan ve Portekiz'in, bugün, gelişmiş birer ülke olmalarında önemli rol
oynamıştır. Türkiye, bu süreçte, hak ettiği yardımı alamamış, Avrupa Birliği
ise, kendi üzerine düşen edimi eşitlik kuralı çerçevesinde uygulamamıştır.
Bilgilerinize arz ederim.
Teşekkür ederim.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri,
şahısları adına söz isteyen?.. Yok.
Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler...
Teşekkür ederim. Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum
:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE AVRUPA BİRLİĞİ KOMİSYONU
ARASINDA MERKEZÎ FİNANS VE İHALE BİRİMİNİN KURULMASI İLE ULUSAL FONUN
KURULMASINA İLİŞKİN MUTABAKAT ZABITLARININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞU
HAKKINDA KANUN TASARISI
MADDE 1. - 14 Şubat 2002
tarihinde Ankara'da imzalanan "Merkezî Finans ve İhale Biriminin
Kurulmasına İlişkin Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Avrupa Birliği Komisyonu
Arasındaki Mutabakat Zaptı" ile "Ulusal Fon'un Kurulmasına İlişkin
Mutabakat Zaptı"nın onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz
isteyen?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür
ederim. Madde kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum
:
MADDE 2. - Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteyen?.. Yok. Teşekkür ederim.
Oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde
kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3. - Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteyen?.. Yok.
Oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde
kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın şekli
hakkında Genel Kurulun kararına başvuracağım.
Açık oylamanın elektronik
cihazla yapılmasını kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler...
Teşekkür ederim. Kabul edilmiştir.
Oylama için 5 dakika süre
vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin, teknik personelden
yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy
pusulalarını, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy
kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını,
oyunun rengini ve kendisinin adı ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy
pusulasını, yine, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, oylama sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı :
300
Kabul : 300
Tasarı kanunlaşmıştır,
hayırlı olmasını diliyorum. Teşekkür ederim. (1)
Sayın milletvekilleri,
Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesine Ek Kara, Deniz
ve Hava Yoluyla Göçmen Kaçakçılığına Karşı Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ve Dışişleri Komisyonları
raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.
5. – Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler
Sözleşmesine Ek Kara, Deniz ve Hava Yoluyla Göçmen Kaçakçılığına Karşı
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ve
Dışişleri Komisyonları Raporları (1/315) (S. Sayısı : 32) (1)
BAŞKAN - Komisyon?..
Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Komisyon raporu 32 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Şimdi, tasarının tümü
üzerinde söz isteyen sayın milletvekillerine söz vereceğim.
Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Mustafa Dündar; buyurun. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
MUSTAFA DÜNDAR (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sınıraşan
Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesine Ek Kara, Deniz ve Hava
Yoluyla Göçmen Kaçakçılığına Karşı Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı hakkında, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
12 - 13 Aralık 2000
tarihlerinde Palermo'da imzalanan Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş
Milletler Sözleşmesine ek olarak, kadın ve çocuk kaçakçılığı, ateşli silahlar
kaçakçılığı ve göçmen kaçakçılığı konularında da protokoller kabul edilmiştir.
14 Ocak 2003 tarihi
itibariyle, Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesine Ek
Kara, Deniz ve Hava Yoluyla Göçmen Kaçakçılığına Karşı Protokol 112 ülke
tarafından imzalanmış olup, 20 ülke taraf konumundadır; ancak, protokol,
sözleşmenin kendisi yürürlüğe girdikten sonra, aynı şekilde, 40 ıncı ülkenin
taraf olmasının ardından 90 gün geçtikten sonra yürürlüğe girecektir.
Birleşmiş Milletler
Mülteciler Yüksek Komiserliğinin kaçak göç ve mülteci sorunu üzerine yaptığı
bir araştırmada, 1980'li yılların ardından ivme kazanan küreselleşmenin zengin
ve fakir ülkeler arasındaki mesafeyi daha da açtığı, ülke sınırlarını zorladığı
ve mülteci sorununun da bu tarihten itibaren artmaya başladığı, katı vize
politikaları ve taşıma kurallarının mültecileri kaçak göçe iterek, insan
kaçakçılığının önemli bir sektör haline geldiği belirtilmiştir.
Birleşmiş Milletlerin
2000 yılına ilişkin değerlendirmeleri içeren raporunda, Batı Avrupa'da en fazla
mülteciye sahip ülkenin Almanya olduğu ve bu mültecilerin çoğunluğunu Türkiye,
Yugoslavya, Irak ve İran'dan gelen mültecilerin oluşturduğu ve sayılarının 1
000 000'a ulaştığı belirtilmiştir. En fazla mültecinin En fazla mültecinin
bulunduğu ülkeler ise Cezayir, Ermenistan, Azerbaycan, Çin, Kongo, Etiyopya,
Almanya, Gine, Hindistan, Endonezya, İran, Pakistan, Kenya, Uganda, Filistin,
Nepal, Sudan, Tanzanya, Tayland, Yugoslavya ve Zambiya olarak sıralanmıştır.
Raporda "küreselleşmeyle birlikte ticaretin ve yolculuğun kolaylaşması,
ulusötesi suç örgütlerinin de işini kolaylaştırır" denilmektedir. Ayrıca,
kokain ticareti, elmas kaçakçılığı, fueloildeki ihtilafların insan trafiğini de
artırdığı, bu karmaşık trafik ağının insan kaçakçılığını hızla kârlı bir sektör
haline getirdiği; kaçak göçü organize eden servisler bir endüstri haline
gelirken, 2000 yılında insan kaçakçılığının daha da arttığı ifade edilmiştir.
Yukarıda da belirtildiği
gibi, günümüzde küreselleşmenin ve serbest piyasa ekonomisine dayanan
ülkelerarası ilişkilerin kaydettiği hızlı gelişme, örgütlü suç gruplarının
birden fazla ülkede yürüttükleri faaliyetlerin de artmasına elverişli bir zemin
hazırlamış; bu bağlamda, uyuşturucu kaçakçılığı, göçmen kaçakçılığı, insan
ticareti ve silah kaçakçılığı gibi olgularla gereği gibi mücadele edebilmek
için, uluslararası işbirliğinin önemi daha da artmıştır.
Kısaca denebilir ki, bir
ülkenin insan kaçakçılığıyla tek başına mücadele etmesinin mümkün olmadığı,
artık bilinen bir gerçektir. Bu tür mücadeleler, gerek ulusal, gerekse
uluslararası alanda işbirliği içerisinde yürütülmesiyle başarıya
ulaşabilecektir. Umulan başarının anahtarı ise hiç kuşkusuz, ülkelerarası hızlı
ve etkin bilgi alışverişi, eşgüdüm ve sorunların uluslararası düzeyde ele
alınmasıdır.
Bu ihtiyaç doğrultusunda,
Birleşmiş Milletler çerçevesinde müzakere edilerek sonuçlandırılan Sınıraşan
Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi ve eki Kara, Deniz ve
Havayoluyla Göçmen Kaçakçılığına Karşı Protokol, 12-13 Aralık 2000 tarihlerinde
İtalya'nın Palermo kentinde düzenlenen bir konferansla Birleşmiş Milletler
üyesi ülkelerin imzasına açılmış ve ülkemiz tarafından da imzalanmıştır.
Sınıraşan Örgütlü Suçlara
Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesine Ek Kara, Deniz ve Havayoluyla Göçmen
Kaçakçılığına Karşı Protokol, anılan sözleşmeyle birlikte yorumlanacak olup,
kara, deniz ve hava yoluyla yapılan göçmen kaçakçılığını önlemek, bununla
mücadele etmek için işbirliği ve bilgi alışverişi yapılmasını ve ulusal,
bölgesel ve uluslararası düzeylerde önlemler alınmasını öngörmektedir. Söz
konusu protokol, bugüne kadar, uluslararası düzeyde bu konuda kabul edilmiş en
ileri düzenlemedir. İç mevzuatımız, sözleşmede yer alan hükümlerin yerine
getirilmesine elverişli olup, sözleşme hükümleri, uygulamada, adlî ve güvenlik
makamlarımızın görev ve yetkilerini olumsuz etkileyecek herhangi bir husus
içermemektedir. Bu protokolün hayata geçirilmesiyle, ülkemizin de maruz kaldığı
göçmen kaçakçılığı faaliyetlerine karşı adlî ve güvenlik makamlarımızın
gösterdiği çabaları uluslararası işbirliği yoluyla güçlendirmesi beklenmektedir.
Saygılarımla arz ederim,
teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Dündar.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Halil Akyüz; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HALİL
AKYÜZ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sınıraşan Örgütlü
Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesine Ek Kara, Deniz ve Hava Yoluyla
Göçmen Kaçakçılığına Karşı Protokol hakkında bilgi sunmak üzere söz almış
bulunuyorum; Yüce Heyetinizi Grubum ve şahsım adına saygıyla selamlarım.
Daha önceki konuşmamda
Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesiyle ilgili
görüşlerimi aktarmıştım. Şimdi, bu sözleşmenin eklerinden birini teşkil eden
kara, deniz ve hava yoluyla göçmen kaçakçılığına karşı protokol üzerinde durmak
istiyorum.
Bilindiği üzere, ülkemiz,
coğrafî konumu itibariyle, göç olgusu içerisinde bir transit ülke konumundadır.
Son yıllarda, Türkiye'ye, Türkiye üzerinden Batı Avrupa'ya yönelik yasadışı göç
hareketlerinde gözle görülür artışlar meydana gelmiştir. Sovyet Bloku'nun
dağılmasından sonra, diğer Batı ülkelerinin yanı sıra Türkiye de, Romanya,
Rusya, Moldova, Ukrayna vatandaşlarının yasadışı göçlerine hedef haline
gelmiştir. 2000 yılında yasadışı konumda 109 345 Bulgaristan vatandaşı
ülkemizde bulunmaktaydı. 1 Temmuz 2001 tarihinden itibaren bu ülke
vatandaşlarına uygulanmaya başlanan vize muafiyetinin, Bulgaristan
vatandaşlarının yasadışı ikametleriyle ilgili verileri de etkilediği tahmin
edilmektedir. Bu ülke vatandaşlarının dışında, ülkemizde, yukarıda anılan
ülkelerden 200 000'i aşkın yabancının yasadışı olarak yaşadığı tahmin
edilmektedir.
Türkiye, özellikle
Afganistan, Irak, Pakistan, İran ve Bangladeş vatandaşlarının yasadışı
göçlerinde Batı Avrupa'ya geçişte bir transit güzergâhı konumundadır. 2000
yılında Batı Avrupa'ya geçmeye çalışan, çoğunluğu bu ülkelerin vatandaşlarından
olan 94 514 yabancı ülkemizde yakalanmıştır. 2001 yılında ise yakalanan
yasadışı göçmen sayısı 92 365 olmuştur. 1 Kasım 2002 itibariyle ülkemizde 74
002 yasadışı göçmen yakalanmıştır.
Bu rakamlar, yasadışı
olarak, gerek sahte belge ya da vizelerle sınır kapılarımızdan girebilenleri
gerek sınır kapılarımızın dışından belgesiz ve vizesiz olarak girebilenleri
gerekse Türkiye'ye yasal olarak giriş yaptıktan sonra vize veya ikamet izni
süresi bitenleri içermektedir.
Yasal görünüm altında,
yasadışı göç amacıyla, sınırlarımızdan içeri girmek isteyenlerin denetimi önem
taşımaktadır. Bu çerçevede, 2000 yılında 24 504, 2001 yılında ise 15 208 kişi,
malî durumlarında ve belgelerinde görülen eksiklik nedeniyle, yasal sınır
kapılarımızdan geri çevrilmiştir. Bu kişilerin önemli bir kısmının, geri
çevrilmemiş olsaydı, muhtemelen, Avrupa Birliğine yasadışı geçiş girişiminde
bulunmuş olabilecekleri söylenebilir.
Yasadışı göçün
günümüzdeki en önemli özelliği, örgütlü şebekelerce düzenlenmesidir. Bu
nedenle, günümüzde, göçmen kaçakçılığı olarak tanımlanan bir suç türü ortaya
çıkmıştır. Yasadışı göçle mücadelenin en önemli ayaklarından birisi de
şebekelerle mücadeledir. Bu çerçevede, 2000 yılında, ülkemizde, 149'u yabancı
850 yasadışı göç organizatörü, 2001 yılında ise 134'ü yabancı 1 155 yasadışı
göç organizatörü yakalanmıştır. 1 Kasım 2002 itibariyle yakalanan organizatör
sayısı, 1 025'tir 1998 yılından itibaren, 1 Kasım 2002 tarihine kadar 3 315
organizatör yakalanmıştır.
Öte yandan, 2000 yılında
31 399, 2001 yılında ise 15 795 yabancı, hırsızlık, para, pasaport ve vize
sahteciliği, ahlaka aykırı davranış, uyuşturucu satıcılığı, kaçak çalışma, adam
öldürme gibi suçlardan dolayı takip edilmiş ve bir kısmı sınır dışı edilmiştir.
Türkiye'den Avrupa'ya
yönelik transit göç, ağırlıkla, Ege ve Akdeniz'den kaçak gemi ve tekne
çıkışlarıyla gerçekleşmektedir. Sahil güvenlik birimlerimiz, yaptıkları
çalışmalarla, giderek denizde yasadışı göçü daha etkin bir şekilde engellemektedirler.
Her geçen yıl, Türkiye'den çıkarak Avrupa Birliği ülkelerine ulaşan yasadışı
göçmen gemisi ve tekne sayısı azalmakta, Avrupa Birliği ülkelerine gitmek üzere
Türk karasularından kaçmaya çalışan, fakat, güvenlik güçlerince yakalanan gemi
ve tekne sayısı artmaktadır. Nitekim, 2000 yılında Türkiye'den çıkarak Avrupa
Birliği ülkelerine ulaşabilen ve içinde fiilen yasadışı göçmen bulunan gemi ve
tekne 19 iken, 2001'de 9'a düşmüş, 2002 yılında ise bu sayı 2 olmuştur.
Türkiye'den çıkarak Avrupa Birliği ülkelerine ulaşmak isteyen ve içinde fiilen
yasadışı göçmen bulunduğu tespit edilerek 2000 yılında yakalanan gemi ve tekne
sayısı 17 iken, 2001 yılında 19'a çıkmıştır, aynı kapsamdaki gemi ve tekne
sayısı 2002 yılında 42 olmuştur.
Yasadışı göç, bölgeler
arasındaki derin gelir düzeyi uçurumlarının, siyasî istikrarsızlıkların ve
insan hak ve özgürlükleri ihlallerinin unsurlarını oluşturduğu yapısal
sorunların bir tezahürü olarak görülmelidir. Ulaşım ve iletişim imkânlarının
artışının göç etkisini artırdığı, genel olarak paylaşılan bir gözlemdir.
Yasadışı göç, teknik ya da hukuksal önlemlerin derecesi ne olursa olsun, belli
düzeyde devam etmesi engellenemez bir olgudur. Devletlerin çabaları, yasadışı
göçün kamu düzenini bozmasına izin vermeyecek şekilde kontrol edilmesini
amaçlamaktadır. Yasadışı göçün Türkiye'de ve Güneydoğu Akdeniz ve Balkanlar
Bölgesinde kamu düzenini bozacak derecede bir düzeye erişmek üzere olduğunu söylemek
mümkündür.
Tabiatıyla, bunlarla
mücadelede ancak uluslararası işbirliğiyle başarıya ulaşılabilir. Zira, bu işle
uğraşan şebekeler, uluslararası düzeyde bağlantıları olan ve çalışan
gruplardır. Bu gruplar, birçok ulustan kişileri içinde barındırmakta,
uluslararası bir ağa sahip bulunmaktadırlar.
Buradan hareketle, insan
kaçakçılığıyla mücadeleyi bir ülkenin tek başına yürütebilmesi mümkün değildir;
somut işbirliği kaçınılmazdır. Suç ve terör örgütlerince yürütülen yasadışı
insan kaçakçılığı ve insan ticaretiyle mücadele için uluslararası alandaki
çalışmaların desteklenmesi önem kazanmaktadır.
Türkiye, sosyal,
ekonomik, siyasî ve insanî boyutları olan yasadışı göç, insan kaçakçılığı ve
insan ticaretiyle mücadelenin uluslararası işbirliği anlayışı içerisinde,
karşılıklı saygı gözetilerek yürütülmesinden yanadır.
Bu bağlamda, insan
kaçakçılığı ve insan ticareti konusunda son dönemde kaydedilen en önemli aşama,
Birleşmiş Milletler Sınıraşan Örgütlü Suçlarla Mücadele Sözleşmesi ve bunun
eklerinden biri olan, Kara, Deniz ve Hava Yoluyla Göçmen Kaçakçılığına Karşı
Protokoldür.
Günümüzde ülkeler
arasındaki ilişkilerde gözlenen hızlı gelişme, örgütlü suç gruplarının birden
fazla ülkede yürüttükleri faaliyetlerinin de artmasına elverişli bir zemin
hazırlamış; bu bağlamda, uyuşturucu kaçakçılığı, göçmen kaçakçılığı, insan
ticareti ve silah kaçakçılığı gibi olgularla gereği gibi mücadele edebilmek
için uluslararası işbirliğinin önemi daha da artmaktadır.
Birleşmiş Milletler
çerçevesinde müzakere edilerek sonuçlandırılan Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı
Birleşmiş Milletler Sözleşmesi ve eki, Kara, Deniz ve Hava Yoluyla Göçmen
Kaçakçılığına Karşı Protokol, 12-13 Aralık 2000 tarihlerinde, İtalya'nın
Palermo Kentinde düzenlenen bir konferansla Birleşmiş Milletler üyesi ülkelerin
imzasına açılmış ve ülkemiz tarafından da imzalanmıştır.
Kara, Deniz ve Hava
Yoluyla Göçmen Kaçakçılığına Karşı Protokol, anasözleşmeyle birlikte
yorumlanacaktır. Protokol, kara, deniz ve havayoluyla yapılan göçmen
kaçakçılığını önlemek, bununla mücadele etmek için işbirliği ve bilgi alışverişi
yapılmasını ve ulusal, bölgesel ve uluslararası düzeylerde önlemler alınmasını
öngörmektedir.
Daha önce de belirttiğim
üzere, bu protokol, bugüne kadar uluslararası düzeyde bu konuda kabul edilmiş
en ileri düzenlemedir.
Özellikle ülkemizin maruz
kaldığı, zararlarını gördüğü göçmen kaçakçılığı faaliyetlerine karşı mücadelede
adlî ve güvenlik makamlarımızca büyük çabalar sarf edilmektedir: bu çabaların
uluslararası işbirliğiyle güçlendirilmesi zaruret arz etmektedir.
Halen 112 ülke tarafından
imzalan, 20 ülkenin de taraf olduğu bu protokolün, ülkemiz tarafından da
onaylanmasında büyük yarar olduğu kanaatindeyim. Bu nedenle, Grubumuz, bu
protokole olumlu oy kullanacaktır.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Akyüz.
Komisyonun söz talebi?..
Yok.
Hükümetin söz talebi?..
Yok.
Şahıslar adına söz
talebi?.. Yok.
Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler...
Teşekkür ederim. Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum
:
SINIRAŞAN ÖRGÜTLÜ SUÇLARA KARŞI BİRLEŞMİŞ MİLLETLER
SÖZLEŞMESİNE EK KARA, DENİZ VE HAVA YOLUYLA GÖÇMEN KAÇAKÇILIĞINA KARŞI
PROTOKOLÜN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1. - Birleşmiş
Milletler çerçevesinde 12-13 Aralık 2000 tarihlerinde Palermo'da düzenlenen
konferansta kabul edilen "Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş
Milletler Sözleşmesine Ek Kara, Deniz ve Hava Yoluyla Göçmen Kaçakçılığına
Karşı Protokol"un onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz
isteyen?.. Yok.
Oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Kabul
edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum
:
MADDE 2. - Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz
isteyen?.. Yok.
Oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde
kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum
:
MADDE 3. - Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Söz isteyen?..
Yok. Teşekkür ederim.
Oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Yok. Teşekkür ederim.
Madde kabul edilmiştir.
Tasarının tümü açık
oylamaya tabidir.
Açık oylamanın şekli
konusunda Genel Kurulun kararını alacağım.
Açık oylamanın elektronik
oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür
ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Kabul edilmiştir.
Oylama için 5 dakika süre
vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden
yardım istemelerini; bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin oy
pusulalarını, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum. Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar
var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendi ad ve
soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine oylama için öngörülen 5
dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, oylama sonucunu açıklıyorum: Oylamaya 295 sayın milletvekili
katılmış olup, 295 kabul oyu kullanılmıştır. Tasarı böylece kabul edilmiş oldu;
hayırlı olmasını diliyorum. (1)
Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri,
Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesine Ek İnsan
Ticaretinin, Özellikle Kadın ve Çocuk Ticaretinin Önlenmesine, Durdurulmasına
ve Cezalandırılmasına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ile İçişleri ve Dışişleri Komisyonları raporlarının
görüşmelerine başlıyoruz.
6. – Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler
Sözleşmesine Ek İnsan Ticaretinin, Özellikle Kadın ve Çocuk Ticaretinin
Önlenmesine, Durdurulmasına ve Cezalandırılmasına İlişkin Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile İçişleri ve Dışişleri
Komisyonları Raporları (1/316) (S. Sayısı : 33) (1)
BAŞKAN - Komisyon?..
Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Komisyon raporu 33 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde
söz isteyen sayın milletvekillerine söz veriyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Halil Akyüz konuşacaktır.
Buyurun Sayın Akyüz. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HALİL
AKYÜZ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sınıraşan Örgütlü
Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesine Ek İnsan Ticaretinin, Özellikle
Kadın ve Çocuk Ticaretinin Önlenmesine, Durdurulmasına ve Cezalandırılmasına
İlişkin Protokol hakkında Yüce Meclisi bilgilendirmek üzere söz aldım; bu
nedenle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sınıraşan Örgütlü Suçlara
Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesine Ek İnsan Ticaretinin, Özellikle Kadın ve
Çocuk Ticaretinin Önlenmesine, Durdurulmasına ve Cezalandırılmasına İlişkin
Protokol, insan kaçakçılığının önlenmesi yönünde uluslararası çapta atılan
önemli adımlardan birisidir. İnsan ticareti, oldukça eski bir geçmişi olan,
bütün dünyada gittikçe yaygınlaşan en önemli insan hakları ihlalidir.
İnsan ticareti, yalnız
insanları değil toplumları da sosyoekonomik olarak etkileyen bir faktördür. Son
yıllarda, ekonomik küreselleşmenin gelişmekte olan ülkelerde doğurduğu sosyal
ve ekonomik problemler ve işsizlik, insan ticaretinin artmasının en önemli
nedenlerindendir. Bugün, sanayi haline getirilmiş olan bu örgütlü insan
ticaretinin hedef kitlesi, ne yazık ki, daha çok kadın ve çocuklardır. Kadın
ticareti giderek önem kazanan bir sorun alanıdır. Kadın ticaretiyle ilgili
olarak uluslararası, ulusal ve bölgesel seviyede mağdurların sayılarına
ulaşılamamakta, suç trafiği iyi tanımlanamamakta ve rapor edilememekte, etki
alanları konusunda doğru yargı ve değerlendirmeye varılamamaktadır. Kadın ve çocukların
zorla veya kandırılmanın yanı sıra kendi istekleriyle de bu ticaretin aracı
olmaları, bu olayı çok boyutlu ve çözümü hiç de kolay olmayan bir sorun haline
getirmektedir.
Türkiye için kadın
ticareti, her yıl, bir önceki yıla göre artış göstermekte ve ciddî boyutlarda
tehlike oluşturmaktadır. Bilindiği üzere, son yıllarda dünyada meydana gelen
siyasî gelişmeler ve ekonomik sıkıntılar, özellikle eski Doğu Bloku ülkelerinin
ve Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla ortaya çıkan bağımsız cumhuriyetlerin dışa
açılmalarını zorunlu hale getirmesi ve fuhuşun büyük meblâğların söz konusu
olduğu bir sektör haline gelmiş olması sonucunda, Türkiye, bu ülkelerden fuhuş
amaçlı olarak gelen insanların tercih ettiği bir açık pazar haline gelmiştir.
Değerli milletvekilleri,
biliyorum, bu konuşmamda sevimsiz sözcükler geçiyor, bunun için özür diliyorum.
Bu sözcüklerin yerine, anlaşılır, daha sevimli bir sözcük aradım inanın; ama,
başarılı olamadım, onun için bu sözcükleri kullanmak zorunda kalıyorum.
Ülkemize, özellikle fuhuş
amaçlı olarak çok sayıda yabancı uyruklu kadın gelmekte ve çoğunluğu cinsel
sömürü amaçlı kadın ticaretine alet olmaktadır. Bunun sonucu olarak, gerek kamu
düzeni gerekse de genel sağlık açısından ciddî sıkıntılar yaşanmaktadır. İnsan
onurunu ve insan haklarını hiçe sayarak, kurbanları istismar edip köleleştiren
suç örgütleriyle mücadele, uluslararası işbirliğinin en önemli faktörüdür.
Türkiye, kadın ticareti konusunda, orijin, transit ve hedef ülke olarak,
Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği çerçevesinde
gerçekleştirilen tüm çalışmalarda uluslararası işbirliğine inanan ve katılan
bir ülkedir.
Sınıraşan Örgütlü Suçlara
Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesine Ek İnsan Ticaretinin, Özellikle Kadın ve
Çocuk Ticaretinin Önlenmesine, Durdurulmasına ve Cezalandırılmasına İlişkin
Protokol, tüm dünya devletlerinin insan ticaretiyle mücadelesinde, ayrıntılı
hükümler taşıyan, suç kurbanlarının insan haklarının korunmasında da geniş
önlemler içeren en kapsamlı uluslararası belgedir.
Söz konusu protokol, 2
nci maddesinde belirtildiği gibi, kadın ve çocuklara özel önem atfederek, insan
kaçakçılığını önlemek ve mücadele etmek, bu tür kaçakçılığın mağdurlarını
onların insan haklarına bütünüyle saygı göstererek korumak ve onlara yardım
etmek amacını taşımaktadır.
Protokolün 3 üncü maddesinde,
insan kaçakçılığı, kuvvet kullanarak veya kuvvet kullanma tehdidiyle veya diğer
bir biçimde zorlama, kaçırma, hile, aldatma, güçlü veya zayıf bir konumun
kötüye kullanılması veya başkası üzerinde kontrolü olan kişilerin rızasını
kazanmak için, o kişiye veya başkalarına kazanç veya çıkar sağlama yoluyla
kişilerin istismar amaçlı temini, bir yerden bir yere taşınması, devredilmesi,
barındırılması veya teslim alınması şeklinde tanımlanmaktadır. Bu bağlamda,
istismar terimi, asgarî olarak, başkalarının fuhuşunun istismar edilmesini veya
cinsel istismarın başka biçimlerini, zorla çalıştırmayı veya hizmet ettirmeyi,
köleliği veya kölelik benzeri uygulamaları, kulluğu veya organ naklini
içermektedir.
Protokolün 5 inci maddesi
uyarınca, taraf devletler, insan kaçakçılığının cezalandırılması için gerekli
yasal ve diğer önlemleri almaya yükümlüdürler.
Protokolün 6 ncı maddesi
uyarınca, her taraf devlet, mümkün olduğu ölçüde insan kaçakçılığına ilişkin
yargılama işlemlerini gizli yürüterek, mağdurların özel hayatlarını ve
kimliklerini korumaya yükümlüdür. Taraf devletler, ayrıca, sivil toplum
örgütleriyle ve diğer ilgili örgütlerle işbirliği içinde, insan kaçakçılığı
mağdurlarının fiziksel, psikolojik ve sosyal yönden iyileşmelerini sağlamak,
onlara, uygun barınma olanağı, anlayabilecekleri dilde, özellikle yasal
haklarına ilişkin danışmanlık ve bilgi, tıbbî, psikolojik ve maddî yardım ile
çalışma, öğrenim ve eğitim olanakları sağlayacaktır.
Protokolün 7 nci maddesi
uyarınca, taraf devletler, insan kaçakçılığı mağdurlarının kendi ülkelerinde
geçici veya daimî olarak kalmalarına izin veren yasal veya diğer uygun
önlemleri almayı düşünecektir.
Protokolün 9 uncu
maddesi, taraf devletlerin, insan kaçakçılığını önlemek ve bununla mücadele
etmek için, araştırma, bilgi ve kitle iletişim kampanyaları ve sosyal ve
ekonomik girişimler gibi önlemleri uygulamak için çaba göstermelerini
öngörmektedir. Taraf devletler, aynı madde uyarınca, ayrıca ikili veya
çoktaraflı işbirliği yolu da dahil olmak üzere, kaçakçılığa yol açan, özellikle
kadınlar ve çocuklar olmak üzere, kişilerin her türlü istismarının artmasına
sebep olan talebi engellemek için, eğitimsel, sosyal ve kültürel önlemler gibi
yasal veya diğer önlemleri alacak veya güçlendirecektir.
Taraf devletler,
protokolün 10 ve 11 inci maddeleri uyarınca, insan kaçakçılığını önlemek
amacıyla, göçmenlikten sorumlu veya diğer yetkili makamları aracılığıyla, bilgi
alışverişi yoluyla işbirliği yapacak, sınır kontrollerini mümkün olduğu ölçüde
güçlendirecektir.
Protokolün 12 nci
maddesi, taraf devletlere, verdikleri seyahat veya kimlik belgelerinin, kolayca
kötüye kullanılamayacak ve güçlük çekmeden tahrif edilemeyecek veya kanuna
aykırı şekilde değiştirilemeyecek, kopya edilemeyecek veya düzenlenemeyecek
kalitede olmalarını temin etme yükümlülüğünü getirmektedir.
Ülkemiz için de büyük
sorun kaynağı olan ve özellikle, kadın ve çocukları etkileyen insan
kaçakçılığının önlenmesi amacıyla, adlî ve güvenlik makamlarımızın çabalarının
uluslararası işbirliğiyle güçlendirilmesi büyük önem arz etmektedir.
İnsan kaçakçılığının
önlenmesi alanında uluslararası düzeyde kabul gören en ileri düzenleme olan bu
protokolün ülkemiz tarafından da onaylanmasını olumlu görmekteyim.
Bu nedenle, Grubumuzun
olumlu oy kullanacağını bildiriyor; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ederim
Sayın Akyüz.
Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Eyyüp Sanay; buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
EYYÜP SANAY (Ankara)- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sınıraşan Örgütlü
Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesine Ek İnsan Ticaretinin, Özellikle
Kadın ve Çocuk Ticaretinin Önlenmesine, Durdurulmasına ve Cezalandırılmasına
İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Teknolojik gelişmeler ve
küreselleşme suçların çeşitliliğini artırıyor; özellikle, sosyal ve ekonomik
birtakım yeni kavramlar, yeni suç türleri gündeme geliyor. İşte, bu sözleşme
de, yeni ortaya çıkan bu problemleri uluslararası ilişkilerde çözümlemek
amacıyla yapılan görüşmeler sonucunda ortaya çıkmış ve uluslararası nitelik
taşıyan bir sözleşmedir.
Örgütlü suç gruplarının
1'den fazla ülkede faaliyet yürütmesine elverişli bir zemin ortaya çıkmış;
başta, uyuşturucu kaçakçılığı, göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti ile silah
kaçakçılığı gibi alanlarda yeterli veya gerekli mücadeleyi verebilmek için
uluslararası işbirliğinin önemi gittikçe artmaktadır.
Uluslararası örgütlü
suçlara karşı işbirliği ihtiyacı doğrultusunda Birleşmiş Milletler çerçevesinde
müzakere başlatılmış, 21-23 Kasım 1994 tarihinde, sınıraşan örgütlü suçlara
karşı bir sözleşme yapılması kararlaştırılmıştır.
Napoli'de düzenlenen
Sınıraşan Örgütlü Suça Karşı Dünya Bakanlar Konferansında Napoli Siyasî
Bildirisi ve Küresel Eylem Planı kabul edilmiştir. Sınıraşan Örgütlü Suçlara
Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi ve Ek İnsan Ticaretinin, Özellikle Kadın
ve Çocuk Ticaretinin Önlenmesine Durdurulmasına ve Cezalandırılmasına İlişkin
Protokol, 12-13 Aralık 2000 tarihinde İtalya'nın Palermo kentinde düzenlenen
bir konferansta Birleşmiş Milletler üyesi ülkelerin imzasına açılmış, söz
konusu protokol, ülkemiz tarafından da imzalanmıştır.
Sayın milletvekilleri,
bir ülkede planlanan örgütlü suçun, başka bir ülkede işlenmesi, üçüncü bir
ülkede aklanması gibi karmaşık durumlar ile mağdurları, deliller ve tanıkların
da başka bir ülkede bulunduğu durumlarda, ilgili ülkelerden hiçbirinin
yetkisine tam olarak girmemesi sebebiyle suç faillerinin cezasız kalmaması
temel amaçtır. Bu sebeple, etkin bir adlî yardımlaşma ve işbirliği
gerekmektedir.
Söz konusu Birleşmiş
Milletler Protokolü ve Palermo Sözleşmesi, insan ticaretini, özellikle kadın ve
çocuk ticaretini önlemek ve bununla mücadele etmek için, kaynak, transit ve
hedef ülkelerde, insan ticaretinin cezalandırılması ve bu ticaretin
mağdurlarının için uluslararası düzeyde insan haklarının korunması dahil
tedbirlerin alınmasını öngörmektedir.
Sınıraşan Örgütlü Suçlara
Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesini 14 Ocak 2003 tarihi itibariyle 147 ülke
imzalamış olup, 28 ülke taraf durumundadır.
Kadın ve Kız Çocukları
Kaçakçılığına İlişkin Olan Sözleşmeyi ise 117 ülke imzalamış olup, 20 ülke
taraf durumundadır.
Örgütlü suç
faaliyetlerine karşı güvenlik güçlerimizin ve adlî makamlarımızın gösterdiği
çabaları uluslararası işbirliği yoluyla güçlendirmeye yönelik bu sözleşmeye
ülkemiz de taraf olmalıdır.
Söz konusu protokol, bu
konuda uluslararası düzeyde kabul edilmiş en ileri düzenlemelerden biridir.
Ülkemizin de maruz
kaldığı, insan ticaretine yönelik örgütlü suç faaliyetlerine karşı güvenlik
güçlerimizin ve adlî makamlarımızın gösterdiği çabaların uluslararası işbirliği
yoluyla güçlendirilmesini temenni eder, bu kanunun Grubumuz tarafından olumlu
bulunduğunu bildirir, Yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Sanay.
Komisyon ve hükümetin söz
talebi?.. Yok.
Şahısları adına söz
talebi?.. Yok.
Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Tasarının maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul
etmeyenler... Teşekkür ederim. Maddelere geçilmesi kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum
:
SINIRAŞAN ÖRGÜTLÜ SUÇLARA KARŞI BİRLEŞMİŞ MİLLETLER
SÖZLEŞMESİNE EK İNSAN TİCARETİNİN, ÖZELLİKLE KADIN VE ÇOCUK TİCARETİNİN
ÖNLENMESİNE, DURDURULMASINA VE CEZALANDIRILMASINA İLİŞKİN PROTOKOLÜN
ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1. - Birleşmiş
Milletler çerçevesinde 12-13 Aralık 2000 tarihlerinde Palermo'da düzenlenen
konferansta kabul edilen "Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş
Milletler Sözleşmesine Ek İnsan Ticaretinin, Özellikle Kadın ve Çocuk
Ticaretinin Önlenmesine, Durdurulmasına ve Cezalandırılmasına İlişkin
Protokol"ün onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz
isteyen?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum : Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim.
1 inci madde kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum
:
MADDE 2. - Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz
isteyen?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Yok. Teşekkür
ederim. 2 nci madde kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum
:
MADDE 3. - Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteyen?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Yok. Teşekkür
ederim. Madde kabul edilmiştir.
Tasarının tümü
açıkoylamaya tabidir.
Açıkoylamanın elektronik
oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür
ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Teşekkür ederim.
Oylama için 5 dakika süre
vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden
yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy
pusulalarını, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum; ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar
varsa, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad
ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını yine oylama için öngörülen 5
dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, yapılan açıkoylamanın neticesini arz ediyorum:
Kullanılan oy sayısı :
257
Kabul : 257
Böylece, tasarı kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olmasını diliyorum. (Alkışlar) (1)
Sayın milletvekilleri,
çalışma süremizin bitimine 8 dakika var.
Yeni bir tasarıyı
görüşmek için yeterli zaman kalmadığından, sözlü sorular ile diğer denetim
konularını sırasıyla görüşmek üzere, 4 Şubat 2003 Salı günü, saat 15.00'te
toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Teşekkür ediyorum.
Kapanma Saati : 18.52