BIM 2 3 2003-02-24T09:36:00Z 2003-02-24T09:36:00Z 38 23334 133008 TBMM 1108 266 163343 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM : 22        YASAMA YILI : 1

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

CİLT : 4

 

29 uncu Birleşim

30 . 1 . 2003 Perşembe

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R  I. GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. GELEN KÂĞITLAR

III. BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Kocaeli Milletvekili Salih Gün’ün, belediyelere, içerisinde bulundukları malî sıkıntıların giderilebilmesi için yardım yapılması gerektiğine ilişkin gündemdışı konuşması ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu’nun cevabı

2. – Erzurum Milletvekili İbrahim Özdoğan'ın, Palandöken Dağı kayak merkezinin yerine kurulması planlanan kış sporları turizm merkezinin önemine ve Erzurum İlinin kültür ve turizm potansiyelinin harekete geçirilmesi için yapılması gerekenlere ilişkin gündemdışı konuşması

3. – Tunceli Milletvekili Hasan Güyüldar'ın, Pülümür depreminde bir okulun hasar görmesi nedeniyle şahsıyla ilgili olarak basında yer alan haberlere ve Tunceli İlinin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki Ergezen'in cevabı

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – 4792 sayılı Vergi Barışı Kanununun bir defa daha görüşülmek üzere geri gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/175)

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. – İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve 22 milletvekilinin, sosyal güvenlik kurumlarının sorunlarının araştırılarak sosyal güvenlik sisteminin sağlıklı bir yapı ve işleyişe kavuşturulması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/33)

2. – Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük ve 27 milletvekilinin, ülkemizdeki ulaşım sistemlerinin mevcut durumunun ve yol açtığı sorunların araştırılarak öncelikli, ekonomik ve güvenli ulaşım politikalarının belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/34)

3. – İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 19 milletvekilinin, Tekel'in özelleştirilmesinin doğuracağı sonuçların araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/35)

IV. – SEÇİM

A) KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM

1. – Millî Savunma, Dışişleri, Plan ve Bütçe ve İnsan Haklarını İnceleme Komisyonlarında açık bulunan üyeliklere seçim

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. – Basın ve Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 2.1.2003 Tarihli ve 4779 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/432) (S. Sayısı : 37)

2. – Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile İçişleri ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/309) (S. Sayısı : 29)

3. – Türkiye Cumhuriyeti ile Hırvatistan Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu  (1/313) (S. Sayısı : 30)

4. – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Avrupa Birliği Komisyonu Arasında Merkezî Finans ve İhale Biriminin Kurulması ile Ulusal Fonun Kurulmasına İlişkin Mutabakat Zabıtlarının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/314) (S. Sayısı : 31)

5. – Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesine Ek Kara, Deniz ve Hava Yoluyla Göçmen Kaçakçılığına Karşı Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ve Dışişleri Komisyonları raporları (1/315) (S. Sayısı : 32)

6. – Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesine Ek İnsan Ticaretinin, Özellikle Kadın ve Çocuk Ticaretinin Önlenmesine, Durdurulmasına ve Cezalandırılmasına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile İçişleri ve Dışişleri Komisyonları raporları (1/316) (S. Sayısı : 33)

VI. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İzmir Milletvekili Erdal Karademir'in,

İzmir ören yerleri gelirlerinden İl Özel İdaresine aktarılan payı düzenleyen protokolün iptaline

– İzmir Milletvekili Türkan Miçooğulları'nın,

İzmir ören yerleri gelirlerinden İl Özel İdaresine aktarılan payı düzenleyen protokolün iptaline ilişin soruları ve Kültür Bakanı Hüseyin Çelik'in cevabı (7/88,89)

2. – Şanlıurfa Milletvekili Turan Tüysüz'ün, GAP kapsamındaki bazı uygulamalara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı (7/91)

3. – Ağrı Milletvekili Mehmet Melik Özmen'in, AB finansman ve fon uygulamalarının ülkelere etkisine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ertuğrul Yalçınbayır'ın cevabı (7/109)

I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak iki oturum yaptı.

Denizli Milletvekili V. Haşim Oral'ın, Denizli ve bağlı bazı ilçelerdeki pamuk,

Balıkesir Milletvekili Sedat Pekel'in, Balıkesir İlindeki beyaz et ve yumurta,

Üreticilerinin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşmasına Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü;

Konya Milletvekilleri Ahmet Işık'ın, Konya İlinin sorunlarına ve Mevlana ile Mustafa Kemal Atatürk'ün tarihî konumlarına ilişkin gündemdışı konuşmasına da Kültür Bakanı Hüseyin Çelik,

Cevap verdi.

Zonguldak Milletvekili Harun Akın ve 115 milletvekilinin, kuruluşundan bugüne Atatürk Orman Çiftliğinin durumunun araştırılarak içinde bulunduğu sorunların çözümü için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi,

Samsun Milletvekili Cemal Yılmaz Demir ve 23 milletvekilinin, Samsun'da kurulma aşamasındaki mobil santrallerin yer seçimi süreci ile çevre ve insan sağlığına muhtemel etkilerinin araştırılması,

Kars Milletvekili Selami Yiğit ve 20 milletvekilinin, Ermenistan'daki bir nükleer santralın ülkemiz için oluşturduğu tehlikenin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi,

Amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri (10/30), (10/31), (10/32) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

İzmir Milletvekili Oğuz Oyan'ın (6/87) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi okundu; sözlü sorunun geri verildiği bildirildi.

Bazı milletvekillerine, belirtilen sebep ve sürelerle izin verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi;

Genel Kurulun 29 Ocak 2003 Çarşamba günkü (bugün) birleşiminde, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 8 inci sırasında yer alan, 37 sıra sayılı Basın ve Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 2.1.2003 tarihli ve 4779 sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu maddesi gereğince Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresi ve Adalet Komisyonu raporunun, bu kısmın 1 inci sırasına alınmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi,

Kabul edildi.

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının:

1 inci sırasında bulunan (6/54),

3 üncü sırasında bulunan (6/56),

4 üncü sırasında bulunan (6/57),

5 inci sırasında bulunan (6/58),

Esas numaralı sözlü sorular üç birleşim içinde cevaplandırılmadığından yazılı soruya çevrildi; soru sahipleri de görüşlerini açıkladı;

2 nci sırasında bulunan (6/55),

6 ncı sırasında bulunan (6/61),

9 uncu sırasında bulunan (6/64),

Esas numaralı sözlü sorulara Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü;

7 nci sırasında bulunan (6/62) esas numaralı sözlü soruya Kültür Bakanı Hüseyin Çelik,

Cevap verdi; 2, 6 ve 7 nci sıralardaki soruların sahipleri de cevaplara karşı görüşlerini açıkladı.

Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderilen ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 1 inci sırasına alınan, Basın ve Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 2.1.2003 tarihli ve 4779 sayılı Kanunun (1/432) (S. Sayısı : 37) tümü üzerindeki görüşmeler tamamlandı.

30 Ocak 2003 Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 18.55'te son verildi.

Yılmaz Ateş

 

 

Başkanvekili

 

 

 

Mevlüt Akgün

Mehmet Danış

 

Karaman

Çanakkale

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

                                                    II. – GELEN KÂĞITLAR                                        No. :42

30.1.2003 PERŞEMBE

Cumhurbaşkanınca Geri Gönderilen Kanun

1. – 16.1.2003 Tarihli ve 4792 Sayılı Vergi Barışı Kanunu ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi (1/520) (Anayasa ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.1.2003)

Rapor

1. – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Karadeniz Ekonomik İşbirliği (KEİ) Örgütü Arasında Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesi (KEİPA) Uluslararası Sekretaryası İçin Evsahibi Ülke Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/348) (S. Sayısı : 39) (Dağıtma tarihi :  30.1.2003) (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergeleri

1. – Şanlıurfa Milletvekili Sabahattin Cevheri'nin, doğrudan gelir desteği ödemelerinin Şanlıurfa'da ne zaman yapılacağına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/147) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.1.2003)

2. – Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük'ün, duble yol yapımına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/148) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.1.2003)

3. – Kocaeli Milletvekili Mehmet Sefa Sirmen'in, Cengiz Topel Askerî Havaalanının tarifeli seferlere açılmasına ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/149) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.1.2003)

4. – Antalya Milletvekili Atilla Emek'in, Alanya'ya SSK ve BAĞ-KUR şubesi açılıp açılmayacağına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/150) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.1.2003)

5. – Antalya Milletvekili Atilla Emek'in, Manavgat'a SSK ve BAĞ-KUR şubesi açılıp açılmayacağına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/151) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.1.2003)

6. – Antalya Milletvekili Atilla Emek'in, Manavgat'a SSK hastanesi yapılıp yapılmayacağına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/152) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.1.2003)

7. – Antalya Milletvekili Atilla Emek'in, Alanya'ya SSK hastanesi yapılıp yapılmayacağına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/153) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.1.2003)

8. – Çorum Milletvekili Feridun Ayvazoğlu'nun, Azerbaycan'da saldırıya uğrayan iki Türk üniversite öğrencisine ilişkin Dışişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/154) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.1.2003)

9. – Antalya Milletvekili Tuncay Ercenk'in, BAĞ-KUR'un sağlık kuruluşlarına olan borçlarına ve sağlık giderlerinin geri ödemelerine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/155) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.1.2003)

Yazılı Soru Önergeleri

1. – Tokat Milletvekili Orhan Ziya Diren'in, TEKEL bayilerinin ödeyeceği harca ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif Şener) yazılı soru önergesi (7/176) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.1.2003)

2. – Konya Milletvekili Atilla Kart'ın, Konya'da mısır kurutma tesisleri kurulup kurulmayacağına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/177) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.1.2003)

Meclis Araştırması Önergeleri

1. – İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve 22 milletvekilinin, sosyal güvenlik kurumlarının sorunlarının araştırılarak sosyal güvenlik sisteminin sağlıklı bir yapı ve işleyişe kavuşturulması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi.(10/33) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.1.2003)

2. – Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük ve 27 milletvekilinin, ülkemizdeki ulaşım sistemlerinin mevcut durumunun ve yol açtığı sorunların araştırılarak öncelikli, ekonomik ve güvenli ulaşım politikalarının belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi.(10/34) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.1.2003)

3. – İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 19 milletvekilinin, TEKEL'in özelleştirilmesinin doğuracağı sonuçların araştırılması amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi.(10/35) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.1.2003)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.10

30 Ocak 2003 Perşembe

BAŞKAN : Başkanvekili Yılmaz ATEŞ

KÂTİP ÜYELER : Mevlüt AKGÜN (Karaman), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 29 uncu Birleşimini açıyorum.

Sayın milletvekilleri, 10 dakika geciktiğimiz için özür diliyoruz. Bu gecikmemizin nedeni, Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmalarının daha verimli bir şekilde sürdürülmesine yöneliktir, yoksa, keyfî bir uygulama değildir; onu bilgilerinize sunuyorum; anlayışınız için de teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

İlk söz, belediyelere yardım yapılması konusunda söz isteyen Kocaeli Milletvekili Salih Gün'e aittir.

Buyurun Sayın Gün (CHP sıralarından alkışlar)

III. BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Kocaeli Milletvekili Salih Gün’ün, belediyelere, içerisinde bulundukları malî sıkıntıların giderilebilmesi için yardım yapılması gerektiğine ilişkin gündemdışı konuşması ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu’nun cevabı

SALİH GÜN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tüm belediyelere yardım yapılması hakkında gündemdışı söz almış bulunuyorum; sözlerime başlamadan önce, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Son seçimlerdeki başarınızdan dolayı sizleri kutluyor, başarılar diliyorum.

57 nci hükümetin partizanca uygulamalarından dolayı, belediyelerimiz kan ağlamaktadır. Tek umutları, 22 nci Yasama Dönemindeki milletvekilleri ve 58 inci hükümettir; hükümetten tek bekledikleri de, 57 nci hükümetin yaptığı gibi partizanca davranmamasıdır.

Bir evvelki hükümetin Başbakanını ve Bayındırlık Bakanını, Ağustos 1999 depreminden sonra afet paylarını partizanca dağıttığını kanıtlamak için mahkemeye verdim. Danıştay İdarî Dava Daireleri Genel Kurulunun 2.3.2001 günkü kararı, bu iddiamı onayladı. Yani, 57 nci hükümetin partizanca tarafgir para dağıttığını, yardım yaptığını Dava Daireleri Genel Kurulunun kararıyla sabitledim ve ispat ettim; 23 yetkili imza, oybirliğiyle lehimize karar vererek onayladı. 1989 yılından itibaren, 14 yıl belediye başkanlığı yapmış birisi olarak, bazı görüşlerimi Yüce Meclise arz edeceğim.

Ülke yönetiminin sorumluluğu, genel yönetim olarak her ne kadar Ankara'da, Mecliste gözükse de, halkımızın her saniye yanında, hizmetinde olan, binbir güçlükle beldelerine, ilçelerine, illerine hizmet etmeye çalışan    3 227 belediye başkanı vardır Türkiye'de. Bunlar, 44 000 000 nüfusa hizmet etmektedirler. Bunların 16'sı, büyükşehir olarak, 3030 sayılı Yasaya göre    22 000 000 insanımıza, 3030 sayılı Yasa dışında kalan belediyelerimiz de 21 815 000 kişiye hizmet etmektedirler. Bu, ne zaman iki kategoriye ayrıldı; zamanın başbakanı merhum Turgut Özal ile İstanbul Belediye Başkanı Bedrettin Dalan, 1984 yılında beraber çıkardıkları yasayla Türkiye Cumhuriyetindeki insanları iki sınıfa ayırdılar; büyükşehirde oturanlar ayrı, diğer il ve ilçelerde oturanlar ayrı.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 81 ilden milletvekili olarak seçilip Meclise geldik. Beldelerde, ilçelerde, illerdeki belediye başkanlarının, muhtarların, il genel meclisi üyelerinin durumlarını, belediye çalışanlarının durumlarını bilmeyen var mı; kesin olarak eminim ki, yok. Üç beş ay maaşını alamayan belediye çalışanları ve bu maaşı verememenin ezikliğinde, Ankara ile belediyesinin arasında mekik dokuyan belediye başkanları, para bulmak için her gün Ankara'ya gelmektedirler. Ben, deneyimlerinden dolayı kaynağı söyleyeyim, 3030 sayılı Yasaya göre gönderilen belediye paylarını Türkiye'deki insanların hepsine eşit bakarak gönderirseniz sorun kalkar. Ondört yıllık deneyimimden de bunu söylüyorum. Şimdi, rakamlar vereceğim. Nevşehir'de oturan, Sıvas'ta, Balıkesir'de oturan Mehmet ile Ayşe için, İller Bankası, devlet olarak 6 000 000 lira para gönderir; ama, İstanbul'da, Ankara'da veya diğer büyükşehir sınırları içerisinde oturan Mehmet ile Ayşe iseniz, orada toplanan vergiler değerlendirilerek, kişi başına ilave olarak 7 000 000 ilâ 15 000 000 lira ek para gider.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Gün, sözlerinizi tamamlamanız için size eksüre veriyorum.

Buyurun.

SALİH GÜN (Devamla) - Bir yerde Ayşe veya Mehmet'e hizmet etmek için 6 000 000 lira para gönderiyor devlet, bir yerde oturana 20 000 000 lira gönderiyor... Olmaz böyle bir şey. Eğer, bu insanları askere alırken, onlardan vergi alırken eşit tutuyorsanız, hizmet karşısında da eşit tutmak zorundasınız. İlk çıkacak yasada da bunu düzeltmek zorundayız. Belediyelerin hepsine 3030 sayılı Yasa uygulanmalı.

Saygıdeğer milletvekilleri, ülkemiz coğrafyası turizme uygun olduğundan, sanayileşen bölgelerde nüfus farklı oluşmakta, turizm bölgelerinde nüfus mevsime göre farklılık oluşturmaktadır. Basından öğrendiğim kadarıyla, yeni yasaya göre, 5 000 nüfusun altındaki belediyeler kaldırılıp en yakın belediyelere bağlanıyor. Avrupa Birliğine girmeye çalıştığımız şu günlerde Avrupa'dan örnek de almak zorundayız. İtalya'da, 57 000 000 nüfusa karşılık 8 100 belediye var, Fransa'da, 60 000 000 nüfusa karşılık 15 300 belediye var. Türkiye'de, 65 000 000 nüfusa karşılık 3 227 belediye var, Neden belediyeleri kaldırmaya çalışıyoruz?! Parlamentodaki milletvekili sayısını, üç dört sene önce alınan bir kararla -Türkiye milletvekilliği adı altında- 450'den 550'ye çıkarıyoruz, yerel yönetimde bütün sıkıntıyı çeken belediyeleri azaltmaya çalışıyoruz; tamamen yanlış. Bu tip yerlerde -belediyeler azaltıldığında- 5 000 nüfusun altında olan yerlerde bir kooperatif kurulduğu zaman, o kooperatifleşmeden dolayı oranın nüfusu hormonlu gibi büyümektedir. Sanayi bölgelerinde...

BAŞKAN - Sayın Gün, toparlar mısınız sözlerinizi.

SALİH GÜN (Devamla) - Teşekkür ederim Başkanım, toparlıyorum. 3 227 belediye başkanı adına konuşuyorum, biraz müsamahalı olmanızı rica edeceğim efendim.

Biz neden azaltıyoruz belediyeleri, dünyada bu kadar çok belediye varken?

Şimdi, konuşmamın can alıcı yerine geliyorum. Tabiî ki, hükümet olarak bunu düşündünüz; mübarek kurban bayramı arifesinde, beldelerde ve illerdeki -bizleri Meclise gönderen- belediye çalışanları, devlet memurları ve işçileri maaşlarını beklemektedir. Eğer, bu maaşları ayın 5'ine kadar gönderip, ayın 7'sine kadar da dağıtılmasını sağlarsak, bundan önce haksızlığa uğramış belediyelere bayram hediyesi göndermiş oluruz.

Bu vesileyle, şimdiden, alacağı karar nedeniyle hükümet mensuplarına teşekkür ederek konuşmamı tamamlıyor, Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gün.

Hükümet adına, İçişleri Bakanı Sayın Abdülkadir Aksu cevap vereceklerdir.

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kocaeli Milletvekilimiz Sayın Salih Gün'ün, tüm belediyelere yardım yapılması hakkındaki gündemdışı konuşmasıyla ilgili olarak söz almış bulunuyorum; konuşmama başlamadan önce, Yüce Heyetinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, seçimlerde elde ettiğimiz başarı nedeniyle, bu değerli konuşmacı arkadaşımın bizleri kutlamasını da, âlicenap bir davranış olarak kabul ediyor ve kendilerine teşekkür ediyorum. Bu fırsattan istifadeyle, iktidar-muhalefet ilişkisinin yapıcı bir anlayış içerisinde gerçekleşmesinin, ülkemizdeki demokratik nizamın kurumsallaşmasına katkıda bulunacağına olan inancımı bir kez daha belirtmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 58 inci cumhuriyet hükümetimiz, yıllardır kamuoyunda tartışılmış; ancak, gerekli siyasî irade teşekkül ettirilemediği için sadece sözde ve doktrinde kalmış, her biri sosyal, ekonomik ve idarî yapıda âdeta kangren olmuş sorunları kökten çözme kararlılığındadır. Bu kapsamda, bildiğiniz gibi, gördüğünüz gibi, Türkiye'nin gündemine pek çok reform paketi peş peşe gelmeye başlamıştır. Bunların en başında gelen, hükümet olarak en öncelik verdiğimiz konulardan biri de "Yerel Yönetimler Reform Tasarısı" dır. Bu doğrultuda, öncelikle, merkezî idare ile mahallî idareler arasında görev, yetki, sorumluluk ve kaynak paylaşımına ilişkin esasları düzenlemek amacıyla Bakanlığım tarafından bir çerçeve yasa taslağı hazırlanmıştır.

Bu taslağın hazırlanması çalışmaları sırasında ve çalışmaların her aşamasında, katılımcı yönetim anlayışımızın bir gereği olarak, siyasal partilerimizin, milletvekillerimizin, belediye başkanlarımızın, bilim adamlarımızın, sivil toplum kuruluşlarımızın, diğer kamu kurum ve kuruluşlarımızın görüş, öneri, eleştirilerine hep açık olunmuş ve bunlarla sürekli bir iletişim içerisinde bulunulmuştur.

Bu çerçevede, geçtiğimiz aralık ayında, Bakanlığımızda, oldukça geniş katılımlı bir toplantı da düzenledik. Bilahara, Belediyeler Birliğinin Ankara'da, İstanbul'daki birçok belediyemizin öncülüğünde yapılan çalışmaları değerlendirmek üzere Kızılcahamam'da, Marmara ve Boğazlar Belediyeler Birliği ile TEBİAT'ın Afyon'da müştereken düzenledikleri toplantıya arkadaşlarımızla birlikte katıldık ve ilgililerin konuya ilişkin görüşlerini aldık.

Diğer taraftan, Bakanlığımda yaptığım bu çalışmaların her safhasında, isteyen milletvekillerimiz, belediye başkanlarımız, bilim adamlarımız da bu toplantılarımıza katılıp, görüşlerini bildirdiler. Ortaya konulan öneriler en ince ayrıntısına kadar değerlendirildi ve nihayet, hazırladığımız taslağı, bu reform projemizi dün Bakanlar Kurulunda Sayın Başbakanımız ve Bakanlarımızla paylaştık. Tasarı metnini, Bakanlar Kuruluna takdim ettim, ya bu akşam veya yarın akşam bu amaçla yine Bakanlar Kurulu üyelerimizle bir araya gelerek, bu tasarı üzerindeki değerlendirmelerimizi ve çalışmalarımızı devam ettireceğiz. Hedefimiz, hazırlayacağımız yerel yönetimler yasa tasarısını önümüzdeki birkaç gün içerisinde Yüce Meclisimize sunmak olacaktır. Henüz iki ayını doldurmuş 58 inci cumhuriyet hükümetimiz, halkımıza verdiği sözü deklare ettiği takvimden daha önce yerine getirerek, otuz yıldır konuşulan mahallî idareler reformunu Türkiye Büyük Millet Meclisine sunacak ve böylece cumhuriyet tarihimizin en önemli reformlarından birini yapmak, inşallah, hükümetimize ve 22 nci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisimize, sizlere nasip olacaktır. Dileğimiz, hummalı bir çalışmayla hazırlıkları ikmal edilen mahallî idareler reformunun, ülkemizde demokrasinin ve vatandaş odaklı yönetim anlayışının yerleşmesine vesile olmasıdır. Hedefimiz, vatandaşımıza en iyi, en kaliteli hizmeti sunacak bir kamu yönetimini oluşturmak, Türkiye'yi zenginleştirmek, insanımızı mutlu ve müreffeh kılmaktır. Bunun için gereken her türlü tedbiri hep birlikte alacağız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin sosyal gelişmesine paralel olarak, vatandaşların devletten ve yerel yönetimlerden hizmet beklentisinin çıtası çok yükselmiştir; ancak, yerel yönetimlerin bu beklentilere cevap verecek malî gücü bulunmamaktadır, hatta, ciddî malî sıkıntılarla karşı karşıyadırlar

Mahallî İdareler reformu çerçevesinde, merkezî idareyle yerel yönetimler arasında görev ve yetki paylaşımını esastan değiştirmeyi hedef alıyoruz. Artık, merkezî idarenin görevlerini, reform çalışmasında, hazırladığımız taslakta tek tek tadat ederek sınırlayacak, tıpkı gelişmiş Batı demokrasilerinde uygulandığı ve Avrupa Yerel Özerklik Şartında ifade edildiği gibi, yerel yönetimlere geniş bir hareket ve hizmet alanı oluşturacağız.

Takdir edileceği gibi, yalnız görev verip, kaynak dağıtımında kıskanç davranmak, sonuç alınmasını imkânsız kılacaktır. Bu nedenle, görev ve yetki paylaşımıyla birlikte, kaynakların da adil paylaşımına özen gösterilmektedir. Bu cümleden olarak, belediyelerimizin gelirlerini yükseltmek üzere tedbirleri de geliştirmekteyiz. Bu amaçla, bir yandan, merkezden alınan paylar konusunda çalışma yapılırken, öte yandan da, yerel düzeyde yeni gelir imkânları oluşturmaya çalışılmaktadır.

Değerli arkadaşıma teşekkür ediyorum; belediyelerle ilgili bir talebi oldu. "Bunlar, bayramdan önce maaş alsın" dediler; ama, arkadaşımıza ve sizlere hemen şunu ifade edeyim ki, çok değerli Bayındırlık ve İskân Bakanımız, bir hafta önce, bu konuyu düşünmüş ve İller Bankasına gerekli talimatı vermiştir (AK Parti sıralarından alkışlar) ve İller Bankası, afet bölgesindeki bütün belediyelere -tabiî, borcu olan belediyelere- yüzde 75, diğer belediyelere de, borcu olan yüzde 40-45 nispetinde, bayramdan önce, ayın 5'ine kadar ödeme yapacak ve böylece, belediyelerimiz de, çalışanlara bayram öncesi maaşlarını ödemiş olacaklar.

Değerli arkadaşlarım, konuşmalarımda temas ettiğim bir hususa daha değinmeden geçemeyeceğim. Artık, vatandaşlarımıza, günlük hayatlarını idame ettirdiği her yerde insanca yaşamayı imkânlı kılacak asgarî şartları planlamak zorundayız. Bu nedenle, bizim reform kurgumuz içinde en küçük yerleşim yerlerinin dahi imar sorunlarına kökten çözüm üretecek donanımlar da bulunacaktır. Çarpık kentleşmeyi oluşturan gerekçeleri belediye ölçeğinde ele alarak gidermek mümkün değildir. Bu nedenle, daha bütüncül bir bakış açısına ihtiyaç olduğu kanaatindeyiz ve bu amaçla da hazırladığımız tasarıda il çapında imar planlaması yapılmasına imkân veren hükümler de getirmekteyiz. Bu çerçevede, yerel yönetimlerimizin ölçek sorununu da tartışarak, ideal çözümler üretmeye de kararlıyız. Yerel yönetim büyüklükleri konusunda dünyada var olan örneklerden ve akademik çalışmalardan da esinlenerek ülkemiz şartlarına en uygun formülün bulunacağından da hiç kimsenin kuşkusu olmasın.

Ben, bu düşüncelerle, hepinize tekrar en derin saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

2. – Erzurum Milletvekili İbrahim Özdoğan'ın, Palandöken Dağı kayak merkezinin yerine kurulması planlanan kış sporları turizm merkezinin önemine ve Erzurum İlinin kültür ve turizm potansiyelinin harekete geçirilmesi için yapılması gerekenlere ilişkin gündemdışı konuşması

BAŞKAN - Gündemdışı ikinci söz, Erzurum İli ve kış turizmi konusunda söz isteyen Erzurum Milletvekili İbrahim Özdoğan'a aittir. (AKP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Özdoğan.

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kültür ve turizm ölçeğinde Palandöken kış turizmi konusunda gündemdışı söz almış bulunmaktayım, bu vesileyle, Yüce Heyetinizi Erzurumlu hemşerilerim adına saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Palandöken sıradağlarındaki mevcut kayak merkezi Erzurum'un güneyinde 2200- 3174 kotlarında kuzeye bakan yamaçlardadır. Bu kayak merkezin, yaklaşık yedi ay süreli kayak mevsimi, uzun ve değişik eğimlerde kayak pistleri ve kış sporları uygulamaları için elverişli iklim ve kar şartlarına sahip; Erzurum şehir merkezine 5 kilometre, Devlet Demir Yollarına 10 kilometre ve havalimanına 15 kilometre mesafededir.

Bu merkezde uluslararası alt disiplini müsabakalarının yapıldığı FIS, Uluslararası Kayak Federasyonunca tescilli, 1967(67)/83, 1968/68/83 numaralarla kayıtlı Ejder (kuzey) ve Kapukaya (güney) pistleri mevcuttur.

Bu merkezde ileride yapılacak yapılaşmanın plansız yapılaşmalara fırsat vermemesi için Erzurum Valiliğince 1986 yılında Erzurum Kış Sporları ve Turizmini Geliştirme ve Planlama Komisyonunu kurulmuştur.

Nisan 1987'de Turizm Bankası AŞ Fiziksel Grup Başkanlığı Türkiye Kış Sporları Merkezleri turizm yatırım alanları etütleri yaptırmış, Erzurum Palandöken kış sporları turizm merkezi turizm alanı kullanımı planlama çalışmalarına başlamış ve bu yaptığı çalışmalarını 1988 yılında DPT'ye sunmuştur.

DPT, bu iki çalışmanın da yerinde ve isabetli olduğunu uzmanlarının yapmış olduğu çalışmalar neticesinde görmüş ve Türkiyemizde kış sporları ve turizminin gelişebileceği dağlarla birlikte Erzurum Palandöken Dağları kış sporları ve turizmi alan kullanımı planlama işini uluslararası ihaleye açmış ve bu ihaleyi de Kanada firması kazanmıştır.

Bu firmanın yaptığı çalışma, yeni mekanik ve konaklama tesislerinin yerlerinin fonksiyonel alan kullanımı planıdır. Bu plan, Palandöken Dağlarında üç ayrı alanda Eylül 1988'de Türkiye Kayak Federasyonu Başkanlığının kış sporları konusundaki İtalyan uzman Richard Plattner'in fizibilite çalışmalarını yaptığı alanlarda yapılmıştır; firmanın çalışma yaptığı bu alanlarda uluslararası standartlarda kayak yapma imkânlarını, çalışma alanlarını, taşıyıcı sistemlerinin kapasitelerini belirlemiştir. Sonuçta, çalışma yapılan bölgelerden, Gez Yaylasının acemi ve orta, Erzurum Boğazının (mevcut tesislerinin olduğu yer) usta, Konaklı'nın ise her beceri (alp ve kuzey) düzeyindeki kayakçıya hitap edeceği tespit edilmiştir.

Ayrıca, bu planda, bu üç bölgedeki alp disiplini için FIS standartlarına uygun pistleri de belirlenmiştir.

Buna göre, Gez Yaylasının 380 hektar net alanı mevcut olup, günlük kapasitesi 10 600 kişidir.

Erzurum Boğazının (mevcut tesislerin bulunduğu alan) 450 hektar net alanı mevcut olup, günlük kapasitesi 6 500 kişidir.

Konaklı-Tekederesi 100 hektar net alana sahip olup, günlük alp kayağı kapasitesi 4 000 kişidir.

Bu bölgenin kuzeyi, kuzey kayağı için ideal bölgedir.

Her ne kadar, dünyada, kuzey kayağının yapıldığı bölgeler 1 800 kotlarının üzerine çıkmışsa da, burada, insanlar, 2 000 kotlarda yaşamaktadır. 2 250 kotlarındaki bu düz ve geniş alan, niye uluslararası standartta sayılmasın.

Bu alanda, istenilen adette 50 kilometrelik turlar yapılır; ayrıca, 25 metrelik, 50 metrelik, 75 metrelik tramplenlerle de kuzey yarışlarına uygun hale gelir.

Kuzey kayağı ve alp kayağının bir arada bulunduğu böylesine büyük bir kapasiteye sahip bu güzel bölge, geleceğin Türkiyesinin de önemli bir merkezi olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yıllardır ihmal edilmiş ilimizin kültür ve turizm potansiyelini aşağıdaki başlıklar altında şöyle sıralayabiliriz: Kültür turizmi, inanç turizmi, termal turizmi, akarsu sporları (rafting) ve doğa yürüyüşleri turizmi, kongre turizmi, kış turizmi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sözlerinizi tamamlamanız için eksüre veriyorum.

Buyurun Sayın Özdoğan.

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, dağlık yöreleri geniş alanlar kapsayan, kar yağışları etkili bir ülke olmasına rağmen, gerek dağ turizmi gerekse dağ sporlarını yeterince geliştirememiş bir ülkedir. Oysa, dağ turizmine ve dağ sporlarına elverişli yöreleri bulunan dünya ve özellikle Avrupa ülkeleri bu imkânlarını değerlendirerek, hem turizm hem de kitle sporu yönünden oldukça ileri bir gelişme göstermişlerdir.

Bir diğer açıdan, dünya, çok çeşitli baskıların neden olduğu geleneksel turizmden gittikçe kopmakta, mekanikliğin sınırladığı, motorize olmayan yumuşak turizme yönelmektedir. Hedef, artık, mümkün olduğunca tabiata yakın bir turizmdir.

Ülkemizde de bu anlayışın gittikçe geniş kesimlerce benimsenmesi ve hâkim düşünce haline dönüşmesi yönündeki tavırlar, dağlık yörelerin dikkate alınması gerçeğini beraberinde getirmektedir. Nitekim, sağlıklı iklim şartlarında...

Bir yönüyle de, bu yörelerde sosyoekonomik açıdan gelişmeyi turizm yoluyla sağlamak, turizm anlayışının önemli başlıklarından biri olmuştur.

Bölgelerin kalkındırılmasına yönelik önerilen bir dizi tedbirler içerisinde, topoğrafik ve klimatik özellikleri nedeniyle yörenin kış turizmine açılması önemli bir araç olarak görülmektedir.

Kış turizminde aşama kaydetmiş Avrupa'daki dağlık alanlı turizm merkezleri, bölgesel bütünleşme ve kalkınmada kış ve karı etkili bir araç olarak kullanabildiklerini sergilemektedirler. Konaklama, yiyecek-içecek işletmeleri ve mekanik tesisler gibi yatırımlar, turizm yoluyla bölgesel kalkınmanın önemli araçları haline gelmişlerdir.

BAŞKAN - Sayın Özdoğan, sözlerinizi toparlayabilir misiniz.

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Toparlıyorum efendim.

Söz konusu ülkeler, fonksiyonel kış turizm merkezlerini planlarken, başarılı olmayı şu kriterlere bağlı olarak görmektedirler: Kar şartları (kantitatif ve kalitatif açıdan), kayak bölgesinin topografik durumu, güneşleme süresi, ulaşılabilirlik ve ulaşıma açılma maliyeti.

Türkiye'de kış turizmi bugüne kadar yaygınlık kazanamamış, ancak, belli zümrelerin prestiji haline gelmiştir. Oysa, turizmi çeşitlendirme gibi politikaların uygulamaya konulmasında, ülkemizin kış turizmine oldukça uygun alanlara sahip olması nedeniyle zorluk çekilmemelidir.

1991 yılında Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığınca uluslararası bir konsorsiyuma hazırlatılan Kış Turizmi Master Planı çerçevesinde mevcut kış sporu imkânları, kayak merkezleriyle birlikte incelenerek, bir veritabanı oluşturulmaya çalışması, bu anlamda çok ciddî bir yaklaşım olmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yukarıda 6 ana başlık altında topladığımız turizm çeşitliliği potansiyelini harekete geçirebilmemiz için, başta, kara, hava, demiryolu ulaşım ağlarının iyileştirilmesi, kış mevsiminde uçakların inmesini kolaylaştıracak teknolojinin sağlanması, serbest bölge, ikinci organize sanayi sitelerine kaynak aktarılması, yılan hikâyesine dönen sivil havaalanı inşaatının tamamlanması, yarım kalan yatırımların faaliyete geçirilmesi için yeni teşvik yasalarının çıkarılması, Doğu Anadolu projesinin hayatiyete geçirilmesi için DAP idaresi başkanlığının kurulması ve bu projede öngörülen yatırımların bu kurum tarafından finanse edilmesi, yıllardan beri açılmayı bekleyen TRT bölge müdürlüğü prodüksiyon merkezinin hizmete açılması, Palandöken-Çat içme ve sulama suyu projesi inşaatının bir an önce bitirilmesi gibi, lokomotif görevi yapacak iyileştirme, yatırım ve desteklere ihtiyaç vardır. Dün düşmana karşı set olan Palandöken, bugün, Erzurumumuzun ekonomik yönden en büyük umudu durumundadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Erzurum, yok olma tehlikesine düşen milletimizin yeniden hayat sahnesine çıkışında müstesna bir rol oynamıştır. Her zaman olduğu gibi, güneşin yine doğudan doğmasından tabiî ne olabilir ki!

Tekrar teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özdoğan.

Gündemdışı üçüncü söz, Tunceli İlinin sorunları konusunda söz isteyen, Tunceli Milletvekili Sayın Hasan Güyüldar'a aittir.

Buyurun Sayın Güyüldar. (CHP sıralarından alkışlar)

3. – Tunceli Milletvekili Hasan Güyüldar'ın, Pülümür depreminde bir okulun hasar görmesi nedeniyle şahsıyla ilgili olarak basında yer alan haberlere ve Tunceli İlinin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki Ergezen'in cevabı

HASAN GÜYÜLDAR (Tunceli) - Sayın Başkan, Yüce Parlamentonun değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinize Tunceli İlinin sorunlarını sunmak için huzurunuzda bulunmaktayım; konuşmama başlamadan evvel, Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. Bildiğiniz gibi, 27 Ocak akşamı, Pülümür'de, saat 7.30'da 6,5 şiddetinde bir deprem olmuştur. Bu depremde 1 vatandaşımız ölmüş, bazı vatandaşlarımız yaralanmışlardır. Ölen vatandaşımıza Allah'tan rahmet, kederli ailesine başsağlığı, yaralı vatandaşlarımıza da acil şifalar diliyorum. Tüm Tuncelili ve Pülümürlü hemşerilerime geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.

Tunceli İlinin milletvekilleri olarak, Sayın Yerlikaya ile beraber, aynı gün, karayoluyla Pülümür'e hareket ettik. Akşam Pülümür'e vardık. Bayındırlık ve İskân Bakanımız Sayın Zeki Ergezen depremin hemen sonrasında tüm birimlerini faaliyete geçirmişler, kendileri de aynı gün Pülümür'e gelerek incelemelerde bulunmuşlardır. Halkımız moral bulmuştur. Bölgenin iki milletvekili olarak, huzurlarınızda Sayın Bakana teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Ayrıca, Tunceli Valisi Sayın Mustafa Erkal'a, Sayın Yılmaz Cihan Paşaya ve diğer kuruluşlara çalışmalarından dolayı şükranlarımızı sunuyoruz. Tüm Tuncelili ve Pülümürlü hemşerilerime, uzak illerden Tunceli'ye ve Pülümür'e göndermiş oldukları yardımlardan dolayı, hassasiyetlerinden dolayı teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bildiğiniz gibi, kış devam ediyor. Pülümür'ün kışı çok sert ve haşin geçmektedir. Tüm vatandaşlarımız, artçı depremlerden dolayı evlerine giremeyip, geceyi ve gündüzü dışarıda geçirmektedirler. Barınma, ısınma ve gıda yardımına çok ihtiyaçları vardır. Her ne kadar gerekli çalışmalar yapılıyorsa da, bu çalışmaların daha da verimli olması için Sayın Valimizin ve oradaki kuruluşların hassasiyetini bekliyoruz.

Pülümür köylerinde iş makinelerine ihtiyaç vardır. Vatandaşlar enkazları kazma ve küreğiyle kaldırmaya çalışmaktadırlar. Devam eden bu sorunlar, zaman zaman bize iletilmektedir.

Türkiye'nin deprem kuşağı üzerinde olması acı bir gerçektir. Erzincan-Pülümür bölgesinin tam fay hattı üzerinde olması, daha da acı bir gerçektir. Bu acı gerçeğin teşhisi bilindiğine göre, doktor reçetesindeki ilacın kullanılması gerekmektedir; ama, maalesef, deprem yönetmeliğinin tam olarak uygulanmadığı gerçeği karşısında herkesin sorumluluk payı vardır. Tek çözüm, bir an evvel, bu yönetmeliğin uygulanmasıdır.

Değerli milletvekilleri, Pülümür depreminde hasar gören Pülümür yatılı bölge okulunun yapımı için, Bayındırlık ve İskân Bakanlığınca 29. 7. 1992 tarihinde yapılan ihale sonucu, bu iş, Çolakoğlu İnşaat Firmasına  kalmıştır. İş, yüzde 30'la tamamlanarak, 25.9.1995 tarihinde tasfiye olmuştur. Çolakoğlu İnşaat Firması çokkatlı 12 bloktan oluşan inşaatın kabasını, temelden çatıya kadar, sıvasıyla beraber yapmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Güyüldar, sözlerinizi toparlamanız için süre veriyorum; buyurun.

HASAN GÜYÜLDAR (Devamla) - Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

12.11.1997 ve 14.12.2000 tarihlerinde yapılan ihalelerle, işin geri kalan onarım ve ikmal ihalesi bende kalmış, keşfi ve projesine göre, iş, tarafımdan tamamlanmış olup, adı geçen okul faaliyete geçmiştir.

Ben, 1997 yılında bu işe başlamadan evvel Tunceli Bayındırlık İl Müdürlüğüne 19.1.1988 tarih ve 145 sayılı yazıyla başvurarak inşaatın genel durumu hakkında inceleme yaptırılmasını talep ettim ve gerekli olan incelemelerden sonra ancak işe başlayacağımı bildirdim. Başvurumun sonucu ve ilgili yapılan incelemeler olumlu raporu dosyamda mevcuttur.

Pülümür'de 5.12.1995 tarihinde 5,8 şiddetindeki depremden dolayı meydana gelen hasarlarla beraber, 12 bloktan oluşan tüm betonarme aksamı ve kaba inşaatı dışındaki tüm imalatlar tarafımdan yapılmıştır. Yaptığım imalatları sıralarsak: Kapı ve ısıcamlı PVC pencere doğramaları, iç ve dış boyaları, fayans, yer döşemesi kaplaması, lojmanda yurt dolapları, komple sıhhî tesisat ve kalorifer tesisatı, elektrik tesisatı, ısı kanalları ve tesisatı, mutfak ve çamaşırhane, laboratuar ve çeker ocakları, klima ve santralları, jeneratör, telefon santralları, spor salonları, çelik takviyeler, spor salonu iç imalatı, uzay çatı, kanalizasyon, su şebekesi, 2 adet 150 tonluk su deposu ve makine dairesi, trafo binası, fosseptik, giriş kulübesi ve saha tanzimi tarafımdan yapılmıştır. Bir hayli betonarme imalat yapmışımdır. Bu betonarme imalatlarda, bu 6,5 şiddetindeki depremden dolayı kıl inceliğinde bir hasar görülmemiştir.

BAŞKAN- Sayın Güyüldar, sözlerinizi toparlar mısınız.

HASAN GÜYÜLDAR (Devamla)- Özür diliyorum efendim; tamamlayayım şimdi sözümü.

Ben bir inşaat mühendisi olup, 25 yıldır mesleğimi onurumla, gururumla icra ediyorum. 25 yıllık iş hayatımda yaptığım tüm işlerimin arkasında imzam vardır ve şimdiye kadar hiçbir işimden dolayı ne idarelerle karşı karşıya geldim ne de işimden dolayı bir teknik hata yaptım. Ben isterdim ki, beni bu 3 aylık milletvekilliğimle değil, 25 yıllık iş hayatıma dokunup manşete çıkarsalardı. Şahsıma yapılan bu haksızlığa rağmen, saygın basınımızın bu yorumları, yaşamım için olumlu bir rehber olacaktır.

Temiz toplum, temiz siyaset Yüce Meclisimizin ilkesidir. Bu ilkeler doğrultusunda, huzurunuzda, yaptığım işlerimin yasal olarak arkasındayım; Yüce Parlamentonuza arz ederim.

On gün önce Sayın Meclis Başkanımıza yapmış olduğum başvuru, Tunceli'nin sorunları içindi. Bildiğiniz gibi, Pülümür depremi ikinci bir sorun olarak Tunceli'nin sorunlarına ilave oldu.

Sayın Başkan sürede esneklik gösterir ve sayın milletvekilleri de anlayış gösterirlerse, Tunceli'nin sorunlarını kısa olarak sizlere sunmak istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Güyüldar, o konu için, size, bir başka oturumda söz verelim. Toparlarsanız sözlerinizi...

AHMET ERSİN (İzmir) - Bir önceki konuşmacı 20 dakika konuştu.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Güyüldar; toparlar mısınız...

HASAN GÜYÜLDAR (Devamla) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli milletvekilleri; Tunceli, misali doğal güzelliğiyle, laik, demokrat; ama, mağdur edilmiş başı dik, onurlu insanıyla Tunceli sorunlarının başında, halkın köyünde yaşaması gelmektedir. GAP İdaresi tarafından 1999 yılından bu yana uygulanmakta olan Köye Dönüş ve Rehabilitasyon Projesiyle ilgili olarak Tunceli'de ciddî uygulamalar bekliyoruz.

OHAL Bölgesindeki terör faciasından dolayı hükümetlerden hizmeti göremiyoruz. Valilik emrine verilen yetersiz ödeneklerle ciddî bir yapılanmanın olamayacağı anlaşılıyor. Yeni hükümetin bu yaraya merhem olmasını bekliyoruz.

Aşağıda sıralamaya çalıştığım sorunları acil eylem planına dahil etmesini hükümetten ivedilikle bekliyoruz ve mağdur olan bölge halkı adına bu sorunun takipçisi olacağız.

1- Boşalan ve yıkılan köyler resmî olarak biliniyor. Bunların yerleşim alanları belirlenmeli ve tespit edilen bu yerleşim alanlarına bir plan çerçevesinde, konut, okul, sağlıkevi, altyapısıyla beraber geliştirilecek tip projelerle ihale edilip, yapımına zaman geçirilmeden başlanmalıdır.

2- Köye dönüş yapan aileler bir süre rehabilite edilmelidir. Arazilerin verimli hale getirilmesi için gerekli destek yapılmalı, arıcılık ve hayvancılığa çok elverişli olan bu bölgede bu sektör tekrar canlandırılmalıdır.

3- Göç etmek zorunda olan vatandaşlara mağduriyetlerinden dolayı devlet maddî yardım yapmalı, sağlık ve eğitim hizmetleri devletçe karşılanmalı, işsizlerimize iş alanlarının açılmasına öncelik tanınmalıdır.

4- Metropol illerin varoşlarında mağdur olan ve köylerine dönüş yapmak isteyen ailelerin maddî imkânları olmadığından evlerinin nakliyesi devletin aracıyla yapılmalı veya nakliye ücreti karşılanmalıdır.

5- Tunceli insanının en büyük özelliği okumaktır. Okuma-yazma oranı çok yüksektir. 1980'lerde üniversitelere giriş sınavında Türkiye'de birinci il olan Tunceli'de eğitim, ne yazık ki, yaşanan olaylar ve imkânsızlıklar nedeniyle diğer illere oranla alt sıralarda kalmıştır. OHAL bölgesinde, eğitimde fırsat eşitliği olmadığına göre, üniversitelere giriş sınavında bu bölgedeki öğrencilerin aldığı sonuçlara artı puan ilave edilerek, hakkaniyet sağlanmalıdır.

Bilindiği üzere, Ekim 2002'de Tunceli'nin Hozat İlçesinde patlayan mayınlardan 3 vatandaşımız ölmüş, 3'ü de yaralanmış; ayrıca, Mazgirt İlçesinde 1 vatandaşımızın da ayağı kopmuştur. İvedilikle, tüm köyler ve çevreleri mayınlardan ve patlayıcılardan temizlenmelidir. Köylerimizde yaşayan vatandaşlarımız bu mayınlardan dolayı tedirginlik içinde olup, tehlikeyle karşı karşıya bulunmaktadırlar.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın Başkan, daha kaç dakika konuşacak?!

BAŞKAN - Sayın Güyüldar, normal sürenizden 7 dakika fazla konuştunuz; rica ediyorum, lütfen, tamamlayın sözlerinizi.

HASAN GÜYÜLDAR (Devamla) - 2 dakika... Anlayışınızı bekliyorum efendim.

Güneyi Erzurum'a, dolayısıyla Karadenize bağlayan devlet yolu Tunceli'den geçmektedir; ama, ne yazık ki, bu yolun Tunceli-Erzincan arası, yol standartlarına uygun değildir. 1997'de ihalesi yapılan Pülümür-Mutu arasındaki kısım bir türlü tamamlanamayıp, sürüncemede kalmış ve kışın zaman zaman kapanan bu yol, Pülümürlü vatandaşlarımızın mağduriyetlerine neden olmaktadır.

Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Zeki Ergezen'in bilgisi dahilinde olan bu yolun duble yol projesine dahil edilmesini bekliyoruz.

Pülümür İlçemizin, fay üzerinde olması nedeniyle, köylerindeki ve merkezindeki yapılar takviye edilmeli, yeni yapılacak inşaatlar da üç kattan fazla yapılmamalıdır.

Tunceli İlimizin ana hatlarıyla belirttiğim sorunlarına hükümetin icraatlarını bekler, Yüce Meclise saygılar sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Güyüldar.

Gündemdışı konuşmaya, Hükümet adına Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Zeki Ergezen cevap vereceklerdir.

Buyurun Sayın Ergezen. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Ben, tekrar, Pülümürlülere geçmiş olsun dileğiyle sözlerime başlamak istiyorum; Sayın Başkanıma ve sayın milletvekillerime saygılarımı sunuyorum. Sayın Başkan. nezaket buyurdular, bize söz hakkı verdiler; bundan dolayı kendilerine teşekkür ederim.

Sayın milletvekilimin konuşmasının tamamını dinlemedim ama, son kısımlarını dinleme şansına sahip oldum. Tunceli veya başka iller... Ben, bir söz söylüyorum, bunu çok bilinçli söylüyorum: Biz, bölgeci değiliz, Türkiyeciyiz diyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Artık, birtakım kabukları kırmamızın, birtakım taassupları yıkmamızın, insanlar arasındaki bölük pörçük ayrılıkları orta yerden kaldırmamızın, bütünlüğü en iyi şekilde pekiştirmemizin; bunun harcının ne olması  gerekiyorsa o harcı hep beraber koymamızın gerektiği bilinci içinde hareket etmemizden dolayı da kendimi mutlu ve bahtiyar hissediyorum ve buradan bütün belediyelere bir müjde vermek istiyorum: Bayramdan önce, hepinizin parasını gönderiyoruz; hiçbir parti farkı gözetmeksizin, bütün belediyelerin parasını gönderiyoruz. (Alkışlar)

Borcu olan belediyelerin, afet bölgesinde olanların yüzde 75, borcu olan diğer belediyelerin, en az, yüzde 45, borcu olmayan belediyelerin de borçlarının tamamını göndermenin talimatını vererek ve genel müdürle hemfikir olduktan sonra Genel Başkanım ve Başbakanımın da görüşü alındıktan sonra bunu huzurlarınızda açıklıyorum.

Şimdi, Tunceli ile ilgili, yani Pülümür'le ilgili olarak da şunları söylemek istiyorum: Olaydan beşbuçuk saat sonra oraya ulaştık; hakikaten, çadırların yeterli olmadığını gördük; söyleyenler doğru söylüyor. Onun için konteynerlerden 14 tanesi dün Erzincan Bayındırlık Müdürlüğü önünden, Erzincan'dan Pülümür'e intikal etti ve teslim edildi. Diğer geriye kalan 70 küsur tanesi dün gece özel bir trenle, özel bir hatla Elazığ üzerinden yola çıkarıldı, Elazığ'a ulaşmak üzere veya bu gece ulaşır. Elazığ'dan bunları karayoluyla nakletmek için bütün TIR'larımız şu anda Elazığ'da hazır vaziyette bekliyor, onların da gerekli hazırlıkları yapıldı. Onun dışında, çevre illerden bayındırlık müdürlüğü komisyonları oluşturduk, tespit çalışmaları yapılıyor. Ankara'dan da bir heyet gönderdik çevre illere takviye olarak. Bunun dışında, biraz önce, Sayın Genel Başkanım ve Başbakanımın da talimatları üzerine, belki ilk toplu konutumuzun temelini orada atacağız. Toplu konutla ilgili heyetimiz şu anda oraya ulaşmak üzereler. Gerekli çalışmalar yapılıyor, hazırlıklar yapılıyor. Buradan da Pülümürlülere müjde verebiliriz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Yani, niye söyledim bunu; Milletvekilimiz Sayın Hasan Bey duyarlı olmamız konusunda bir ifade kullandıkları için. Biz de o duyarlılığa cevap olarak, çok önceden duyarlı davrandığımızı, dolayısıyla, döner dönmez toplukonutla ilgili heyeti gönderdiğimizi, bununla ilgili gerekli çalışmaların yapılacağından, CHP'liler olsun, iktidar kanadı olsun, halkımız olsun endişe duymaması lazım, endişe etmemeleri lazım.

Ben, muhalefeti bir istişarî mekanizma olarak görüyorum. Muhalefet, karalama değil; muhalefet hırçınlık değil; muhalefet, önüne geleni tenkit etmek değil. Ben muhalefeti, iktidara yol gösteren, onun eksikliklerini gündeme getiren, yapıcı bir üslupla, âdeta istişare mekanizması olarak görüyorum ve CHP'lilerden, bundan sonra, bu noktada bizlere yardımcı olmalarını bekliyoruz. Türkiye'nin buna ihtiyacı var diyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar) Biz, iktidar kanadı olarak, elbette, sizlerin bu fikirlerinize... (CHP sıralarından gürültüler) Dinle!

...bu fikirlerinize olumlu yanıtlar verecek tavrı, üslubu sergilemeliyiz. Kolay değil, yılların alışkanlıklarını yıkmak kolay değil; hem sizin için kolay değil hem bizim için kolay değil. Çok zor günlerden geldik, çok sert günlerden geldik, çok sert eleştirilerin olduğu günlerden geldik. Bunların hiçbir yarar vermediğini gördük. Dolayısıyla, siz de, biz de, tekrar, şapkaları önümüze koyalım, olayları gözden geçirelim, Türkiye gerçeklerini masaya yatıralım; kardeşlik için ne lazımsa, o üslubu kullanalım; başka türlü kurtuluşumuz yoktur diyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Biz, tabiî, geçen gün, hemen, Sayın Valimizin ihtiyacı olan parayı göndermiştik; söylemedik. Sayın Valimizi biz arıyoruz; ne kadar, neye ihtiyacınız varsa, anında ulaşacağız.

Biraz önce, yine, Genel Başkanımız bizi aradılar. Beraber, yakın bir zamanda Pülümür'e gideceğiz. Onun için, gittik, geldik, tamam, işi bir seferde bitirme niyetinde değiliz.

Yolla ilgili -Hasan Bey doğru söylüyor- Tunceli'nin sıkıntısı var; Erzincan tarafından gelirken de sıkıntı var, Elazığ'dan giderken de sıkıntı var. Hem kış şartları, hem Munzur Dağlarının yapısını bilenler orayı çok iyi bilirler, hem de terör nedeniyle, yapılması gerekenler, bugüne kadar yapılamamıştır. Helikopterle bile giderken ne kadar sıkıntı çektiğimizi, karayoluyla gidenlerin hangi sıkıntıları yaşadığını, hangi duygulara kapıldıklarının bilinci içinde olaylara bakmak, bana göre en doğru bir yaklaşımdır; ama, bütün bu zor şartlar içerisinde olsa dahi, biz, o yolları yapabilmenin gayreti içindeyiz. Sizin gerçekten yola ihtiyacınız var, bu yollar yapılmalıdır, sıkıntı içindesiniz. Temenni ediyoruz, inşallah, Mevlam önümüzü açar; Tuncelililerin, Pülümürlülerin sıkıntılarını hep beraber aşarız; devlet olarak, millet olarak doğru iş yaparız, sağlam iş yaparız, kaliteli iş yaparız, düzgün iş yaparız; insanımızın da devlete, siyasetçiye, hükümetlere, bürokratlara, müteahhitlere güveni olur, güven duyarlar, itimat edilen meslekleri oluştururuz, saygın meslek sahipleri, saygın siyasetçiler oluruz.

Niye bunu söylüyorum; Kızılay'a inerken milletvekili rozetini çıkardığımız günleri unutmuyorum. Meslek sarsılmıştı, siyaset sarsılmıştı; ama, şu anda çok rahatım. Müteahhitlik müessesesi de sarsılmıştır; ama, müteahhitlik, şerefli bir meslektir; insanlara bina yapıyorsunuz, yol yapıyorsunuz, köprü yapıyorsunuz Bu sarsılan itibarı yeniden yerine oturtmak, hepimizin görevi olmalıdır;çünkü, müteahhitlik mesleği de, hatırı sayılır bir meslektir.

Depremde milletvekilinin yapacağı bina yıkılabilir. "Milletvekilinin yapacağı bina yıkılmaz" diye bir şey  yok; senin de yapacağın bina yıkılabilir, ben de yapsam yıkılabilir; ama, yanlışlarımızı görmemiz lazım.

Ben, buradan bir daha belediye başkanlarına, siyasetçilere  sesleniyorum. Lütfen, gereksiz yerlere yüksek binalar yapmayın. Birilerine rant ve menfaat sağlamak için imar planlarıyla oynamayın diyorum; lütfen, oynamayın, ihtiyaç yok. (AK Parti sıralarından alkışlar) Tek katlı binalar, iki katlı binalar bize yeter. Biz, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin müesseselerinin sarsılmasını istemiyoruz, itibar sahibi olmasını istiyoruz; bir kuruşunun dahi zayi olmasını istemiyoruz.

Onun için, müteahhitler iş yaparken, lütfen, düzgün iş yapsınlar; siyasetçiler, kime torpil olacaklarsa lütfen, onun ölçülerini iyi koysunlar. Ustamızı, işçimizi, müteahhidimizi, teknik elemanlarımızı, bürokratlarımızı görevlerini daha iyi yapmaya davet ediyorum. Makamlar, oturma, istirhat etme yeri, formaliteleri tamamlama yeri değildir; herkes şantiyesinin başına koşsun, takip etsin, incelesin. Türkiye Cumhuriyetinde yaşayan her insanımız, hatırı sayılır insandır.

Onun için, meslek gruplarını ayırıp, belli mesleklere çatmanın, onları yıpratmanın, onları halkın gözünde küçük düşürmenin de hiçbir yarar getirmeyeceği inancı içinde, tekrar halkımıza geçmiş olsun diyorum; Mevla'dan böyle musibetleri yaşamamamızı temenni ediyorum ve en iyi günlerin hepimizin olması dileğiyle, saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ergezen.

Sayın milletvekilleri, Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

Sunuşlarımız uzundur; o nedenle, Sayın Kâtip Üyenin sunuşları yerinden okuyarak Genel Kurulumuza arz etmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Kabul edilmiştir.

Cumhurbaşkanlığının bir tezkeresi vardır; okutuyorum :

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – 4792 sayılı Vergi Barışı Kanununun bir defa daha görüşülmek üzere geri gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/175)

                                        29.1.2003

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi:17 Ocak 2003 günlü, A.01.0.GNS.0.10.00.02-359/1970 sayılı yazınız.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunca 16.1.2003 gününde kabul edilen 4792 sayılı "Vergi Barışı Kanunu" incelenmiştir :

1- İncelenen 4792 sayılı Yasanın 14 üncü maddesinin,

- 1 inci fıkrasında, Vergi Usul Yasasının 359 uncu maddesinde sayılan fiilleri 31.8.2002 gününden önce işleyenler hakkında,

· Cumhuriyet savcılıklarına suç duyurusunda bulunulmayacağı,

· Soruşturma aşamasında olanlar için takibat yapılmayacağı,

· Açılmış olan kamu davalarının ortadan kaldırılacağı,

· Kesinleşmiş mahkûmiyet kararlarının infaz edilmeyeceği,

- 2 nci fıkrasında, Vergi Usul Yasasının 359 uncu maddesinin (b) fıkrasının,

· 1 inci bendindeki "defter, kayıt ve belgeleri yok edenler veya defter sahifelerini yok ederek yerine başka yapraklar koyanlar veya hiç yaprak koymayanlar veya belgelerin asıl veya suretlerini tamamen veya kısmen sahte olarak düzenleyenler" ile,

· 2 nci bendindeki "belgeleri sahte olarak basanlar",

Hakkında 1 inci fıkra kurallarının uygulanmayacağı veya sözü edilenlerin bu yasanın 7, 8 ve 9 uncu maddelerinden yararlanamayacakları,

- 3 üncü fıkrasında, işlenen kaçakçılık suçlarından dolayı vergi ziyaına neden olunduğu durumlarda, 1 inci fıkra kurallarından yararlanılabilmesi için,

· Salınan vergi ve kesilen cezalar ile gecikme faizi ve zamlarının, bu yasanın yürürlüğünden önce ya da bu yasa kurallarından yararlanılarak öngörülen sürede ve tutarda tümüyle ödenmiş olması ve,

· Bunlara karşı idarî yargı yerlerinde dava açılmaması ya da açılan davalardan vazgeçilmesinin koşulu olduğu,

Belirtilmiştir.

Bu maddeyle gönderme yapılan Vergi Usul Yasasının 4369 sayılı Yasayla değişik 359 uncu maddesinde,

"a) Vergi kanunlarına göre tutulan veya düzenlenen ve saklanma ve ibraz mecburiyeti bulunan;

1) Defter ve kayıtlarda hesap ve muhasebe hileleri yapanlar, gerçek olmayan veya kayda konu işlemlerle ilgisi bulunmayan kişiler adına hesap açanlar veya defterlere kaydı gereken hesap ve işlemleri vergi matrahının azalması sonucunu doğuracak şekilde tamamen veya kısmen başka defter, belge veya diğer kayıt ortamlarına kaydedenler,

2) Defter, kayıt ve belgeleri tahrif edenler veya gizleyenler (varlığı noter tasdik kayıtları veya sair suretlerle sabit olduğu halde, inceleme sırasında vergi incelemesine yetkili kimselere defter ve belgelerin ibraz edilmemesi gizleme demektir) veya muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge düzenleyenler veya bu belgeleri kullananlar (muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge, gerçek bir muamele veya duruma dayanmakla birlikte, bu muamele veya durumu, mahiyet veya miktar itibariyle gerçeğe aykırı şekilde yansıtan belgedir)

Hakkında altı aydan üç yıla kadar hapis cezası hükmolunur.

Hükmolunan hapis cezasının para cezasına çevrilmesinde, hapis cezasının her bir günü için, sanayi sektöründe çalışan onaltı yaşından büyük işçiler için yürürlükte bulunan asgarî ücretin bir aylık brüt tutarının yarısı esas alınır ve hükmolunan bu para cezası ertelenemez.

b) Vergi kanunları uyarınca tutulan veya düzenlenen ve saklama ve ibraz mecburiyeti bulunan;

1) Defter, kayıt ve belgeleri yok edenler veya defter sahifelerini yok ederek yerine başka yapraklar koyanlar veya hiç yaprak koymayanlar veya belgelerin asıl veya suretlerini tamamen veya kısmen sahte olarak düzenleyenler veya bu belgeleri kullananlar (sahte belge, gerçek bir muamele veya durum olmadığı halde bunlar varmış gibi düzenlenen belgedir)

2) Belgeleri, Maliye Bakanlığıyla anlaşması olmadığı halde basanlar ile sahte olarak basanlar veya bu belgeleri kullananlar,

Hakkında onsekiz aydan üç yıla kadar ağır hapis cezası hükmolunur.

371 inci maddedeki pişmanlık şartlarına uygun olarak durumu ilgili makamlara bildirenler hakkında bu madde hükmü uygulanmaz.

Kaçakçılık suçlarını işleyenler hakkında bu maddede yazılı cezaların uygulanması 344 üncü maddede yazılı vergi zıyaı cezasının ayrıca uygulanmasına engel teşkil etmez"

Denilmiştir.

Görüldüğü gibi, Vergi Usul Yasasının değişik 359 uncu maddesinde, yaptırımı hürriyeti bağlayıcı ceza olan vergide kaçakçılık suçları ve cezaları düzenlenmiştir.

Maddenin, 4369 sayılı Yasayla değiştirilmeden önceki biçimine göre, kaçakçılık suçu, oluşumu vergi ziyaının doğmasına bağlı Devlet Hazinesine karşı işlenmiş bir suç olarak görülmüşken, bu yasayla yapılan değişiklikle kaçakçılık suçu, topluma karşı işlenmiş suç olarak yeniden tanımlanmıştır.

Maddenin yeni düzenlemesine göre, kaçakçılık suçunu oluşturan eylemler, sahtecilik suçu kapsamına giren eylemlerdir. Maddede, bu suçu işleyenler için hapis ve ağır hapis cezaları öngörülmüştür.

İncelenen 4792 sayılı Yasanın 14 üncü maddesinin 1 inci fıkrasıyla, Vergi Usul Yasasının değişik 359 uncu maddesinde yazılı eylemleri 31.8.2002 gününden önce gerçekleştirenler hakkında hükmolunacak ya da hükmolunmuş hapis ve ağır hapis cezaları ortadan kaldırılmaktadır.

Anılan fıkrada, kapsamdaki eylemler nedeniyle  suç duyurusunda bulunulamayacağının, soruşturma aşamasında olanlar için takibat yapılamayacağının, açılmış bulunan kamu davalarının ortadan kaldırılacağının ve kesinleşmiş mahkûmiyet kararlarının infaz edilmeyeceğinin öngörülmesi, yapılan düzenlemenin af niteliğinde olduğunu göstermektedir.

a - Anayasanın, 4709 sayılı Yasayla değişik 87 nci maddesinde, genel ve özel af ilanı, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının beşte 3 çoğunluğunun kararına bağlanmıştır.

87 nci maddenin nitelikli çoğunluk öngören bu özel düzenlemesi karşısında, Türkiye Büyük Millet Meclisinin afla ilgili yasaları kabulünde, Anayasanın genel düzenleme içeren 96 ncı maddesinin uygulanamayacağı ve bu maddede öngörülen karar yetersayısının geçerli olmayacağı açıktır.

İncelenen 4792 sayılı Yasanın 14 üncü maddesiyle getirilen düzenleme af niteliğinde olduğu için, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının beşte 3 çoğunluğunun oyuyla kabul edilmesi anayasal gerekliliktir.

Belirtilen bu hukuksal duruma karşın, tutanaklarda, bu maddenin üye tamsayısının beşte 3'ünün oyuyla kabul edildiğine ilişkin bir kayıt bulunmaması, maddenin nitelikli çoğunlukla kabul edilmediğini göstermektedir.

Anayasada, genel kuraldan ayrılarak toplantı ve karar yetersayısı için özel düzenlemeler bulunan durumlarda, herhangi bir itiraz olmasa da, sonradan ortaya çıkacak duraksama ve tartışmalara neden olmamak için, toplantı ve karar yetersayılarının tutanaklara geçirilmesi gerekmektedir.

Bu durumda, incelenen 4792 sayılı Yasanın 14 üncü maddesi, biçimsel yönden Anayasanın 87 nci maddesiyle bağdaşmamaktadır.

b- Öte yandan, Anayasanın 2 nci maddesinde, Türkiye Cumhuriyetinin bir hukuk devleti olduğu; 36 ncı maddesinde, herkesin yasal yollardan yargı yerlerinde davacı ya da davalı olarak sav ve savunma hakkına sahip bulunduğu; 38 inci maddesinin dördüncü fıkrasında da, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimsenin suçlu sayılamayacağı belirtilmiştir.

Bu anayasal kurallar, üzerine suç atılı bulunan bireylere, hak arama özgürlüğü kapsamında, yargı önünde aklanmayı isteme hakkını vermektedir.

Oysa, incelenen 4792 sayılı Yasanın 14 üncü maddesinin 1 inci fıkrasında, Vergi Usul Yasasının değişik 359 uncu maddesinde sayılan fiilleri 31.8.2002 gününden önce işleyenlerle ilgili olarak başlatılmış bulunan soruşturmaların sürdürülmeyeceği ve açılmış olan kamu davalarının ortadan kaldırılacağı kurala bağlanmıştır.

Bu kural, Vergi Usul Yasasının 359 uncu maddesine dayanılarak suçlanan kişilere, soruşturmanın ya da yargılamanın sürdürülmesini isteme hakkını tanımamakta, böylece, hak arama özgürlüğünü engellemektedir.

4616 sayılı Yasanın benzer içerikteki kuralı, Anayasa Mahkemesinin 18.7.2001 günlü, E: 2001/4, K: 2001/332 sayılı kararıyla, hak arama özgürlüğüne aykırı bulunarak iptal edilmiştir.

Bu nedenlerle, incelenen 4792 sayılı Yasanın 14 üncü maddesi, hak arama özgürlüğünü kısıtlayıcı içeriğiyle, hukuk devleti ilkesine aykırı düşmektedir.

c- İncelenen 4792 sayılı Yasanın 14 üncü maddesinin 2 nci fıkrasında, Vergi Usul Yasasının değişik 359 uncu maddesinin (b) fıkrasının,

- 1 inci bendindeki, "defter, kayıt ve belgeleri yok edenler veya defter sahifelerini yok ederek yerine başka yapraklar koyanlar veya hiç yaprak koymayanlar veya belgelerin asıl veya suretlerini tamamen veya kısmen sahte olarak düzenleyenler" ile,

- 2 nci bendindeki, "belgeleri sahte olarak basanlar",

Hakkında, bu maddenin 1 inci fıkrasının uygulanmayacağı belirtilerek, af kapsamı dışında tutulmuştur.

Böylece, söz konusu kuralla, sahte belge "basanlar" ve "düzenleyenler" af kapması dışında tutulmakta; buna karşılık, basılan ya da düzenlenen bu sahte belgeleri kullananların eylemleri af kapsamına alınmaktadır.

Bu durum, haklı bir nedene dayanmadığı gibi, adalet duygusunu ve toplumsal barışı zedeleyecek niteliktedir. Çünkü, vergi işlemlerinde sahte belge, daha az vergi ödemek, hiç vergi ödememek ya da üçüncü kişilerden alınan vergileri devlete vermemek gibi amaçlarla kullanılmaktadır.

Bir başka anlatımla, sahte belgeden asıl çıkar sağlayanlar, bu belgeleri basanlar ya da düzenleyenler değil, kullananlardır. Sahte belgeyi basanların ya da düzenleyenlerin bu işten kazancı, alacakları komisyondan ibarettir. Bu tür belgeleri kullananların, Devlet Hazinesinden kendi servetlerine haksız olarak kattıkları değer ise, belgeyi basan ya da düzenleyenlerin aldıkları tutarla karşılaştırılamayacak kadar yüksektir.

Bu durumda, vergi işlemlerinde sahte belge kullananlar, bu belgeleri basanlar ya da düzenleyenler gibi, topluma karşı suç işlemekte ve vergisel kamu düzenini bozmaktadırlar.

Yasa koyucu, sahte belgeyi basma, düzenleme ve kullanma eylemlerini eşit ağırlıkta gördüğü için, aralarında bir ayırım yapmadan, Vergi Usul Yasasının değişik 359 uncu maddesinde tümünü yaptırıma bağlamıştır.

Bu nedenlerle, eylemleri, sahte belge basanlar ya da düzenleyenlere göre daha ağır nitelik taşımasına ve haklı bir nedene dayanmamasına karşın, sahte belge kullananların, incelenen 4792 sayılı Yasanın 14 üncü maddesinin ikinci fıkrasında yer verilmeyerek af kapsamına alınmaları, yasanın, toplumsal barış sağlama amacıyla, vergisel kamu düzeniyle, adalet duygusuyla ve hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmamaktadır.

2 - İncelenen 4792 sayılı Yasanın 1 ve 19 uncu maddelerinde vergi cezaları ile para cezalarının; 2, 3, 5, 6, 7 ve 12 nci maddelerinde vergi cezalarının; 15 inci maddesinde de trafik para cezaları ile diğer para cezalarının tamamen ya da kısmen kaldırılmasından söz edilmektedir.

Vergi Usul Yasasında öngörülen parasal vergi cezaları, diğer para cezaları gibi, ilgili yönetim birimlerince verilen ve kamu cezası özelliği gösteren yaptırımlardır. Bir başka deyişle, vergi cezaları, vergi yükümlüsü ya da sorumlusunu, para cezaları da kişileri kamu düzenine uymaya zorlayan cezaî nitelikte yaptırımlardır.

Nitekim, Anayasa Mahkemesinin, 3787 sayılı Bazı Kamu Alacaklarının Tahsilatının Hızlandırılması ve Matrah Artırımı Hakkındaki Kanuna ilişkin 24.6.1993 günlü; E: 1992/29, K:1993/23 sayılı kararında,

"Vergi hukukunda yer alan vergi cezaları da mükelleflerin ya da sorumluların yasalarda belirtilen vergi suçlarını işlemeleri durumunda uygulanan malî ve hürriyeti bağlayıcı nitelikteki yaptırımlardır. Gecikme zammı ve gecikme faizinde amaç, kamu alacaklarının zamanında ödenmemesinden dolayı Hazinenin uğradığı zararı karşılamak olmasına karşın, vergi cezaları, belirlenen vergi suçlarını işleyenleri cezalandırmak amacını taşır. Bu cezalar, vergi idareleri tarafından idarî usullerle ve yargı kararı gerekmeksizin uygulanan malî ve idarî nitelikli yaptırımlar olabileceği gibi, yargı organlarınca ceza yargılama usulleri uygulanarak hürriyeti bağlayıcı ceza niteliğindeki yaptırımlar da olabilir"

Denilerek, vergi cezalarının hukuksal niteliği açıkça ortaya konulmuştur. Yüksek Mahkeme, bu kararında "yargı yerlerince-ilgili yönetim birimlerince" verilmesi ya da "hürriyeti bağlayıcı-malî ve idarî" nitelikte olması arasında ayırım yapmadan, yalnızca "amacı" gözeterek, tüm vergi cezalarını suç işleyenleri cezalandırmak için verilen cezaî yaptırımlar olarak kabul etmiştir.

Bir ceza yaptırımı olduğu yukarıda açıklanan vergi cezaları ile para cezalarının tahsilinden kısmen ya da tamamen vazgeçilmesi af niteliğindedir.

Anayasanın değişik 87 nci maddesinde, genel ve özel af ilanı Türkiye Büyük Millet Meclisinin yetkisine verilirken "hürriyeti bağlayıcı ceza-para cezası" ya da "adlî ceza-idarî ceza" ayırımı yapılmamıştır.

İdarî cezalar da diğer cezalar gibi kendi alanında kamu düzenini sağlamaya çalışan "cezaî" yaptırımlardır. Bu nitelikleri nedeniyle idarî cezalara ilişkin af kararlarının da nitelikli çoğunlukla alınması gerekmektedir.

Tutanakların incelenmesinden, 4792 sayılı Yasanın 1, 2, 3, 5, 6, 7, 12, 15 ve 19 uncu maddelerinin nitelikli çoğunlukla değil, normal karar yetersayısıyla kabul edildiği görülmektedir.

Bu nedenle, anılan maddeleri, biçimsel yönden Anayasanın 87 nci maddesiyle bağdaştırmak olanaklı görülmemiştir.

3- Ülkemizde 1980-2000 yıllarında 11 kez af yasası çıkarılarak ortalama iki yılda bir vergi affına başvurulması, bu kurumu gelenekselleştirmiştir. Bu durum, bir yandan, vergi suçlarının işlenmesini özendirmekte ve vergi cezalarının caydırıcı etkisini azaltmakta; öte yandan da, vergisini zamanında ödeyen yurttaşların adalet duygusunu incitmekte ve güvenini sarsmaktadır.

4792 sayılı Yasanın bu yönden de yeniden görüşülmesinde kamu yararı bulunduğu düşünülmektedir.

Yukarıda açıklanan gerekçelerle yayımlanması uygun bulunmayan 4792 sayılı Vergi Barışı Kanunu 1, 2, 3, 5, 6, 7, 12, 14, 15 ve 19 uncu maddelerinin Türkiye Büyük Millet Meclisince bir kez daha görüşülmesi için, Anayasanın değişik 89 uncu ve 104 üncü maddeleri uyarınca ilişikte geri gönderilmiştir.

                        Ahmet Necdet Sezer

                               Cumhurbaşkanı

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Bilgilerinize sunulmuştur.

Meclis araştırması önergeleri vardır; okutuyorum :

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. – İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve 22 milletvekilinin, sosyal güvenlik kurumlarının sorunlarının araştırılarak sosyal güvenlik sisteminin sağlıklı bir yapı ve işleyişe kavuşturulması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/33)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Bugün, sosyal güvenlik sistemimiz ciddî sorunlarla karşı karşıyadır. Gerek aktif sigortalılar gerekse yıllarca çalışıp emekli olan yurttaşlarımız, geleceğe güvenle bakamamaktadırlar. Bu durum, sadece Sosyal Sigortalar Kurumu, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı için değil, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Yasasının geçici 20 nci maddesine göre kurulan sandıklar için de geçerlidir. Nitekim, Türk Ticaret Bankası emeklileri aylık alamaz duruma gelmişlerdir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin böylesine büyük bir soruna ilgisiz kalacağı düşünülemez. Bu nedenle, konunun bütün boyutlarıyla ele alınarak araştırılması ve çözüm yollarının bulunabilmesi için, Anayasanın 98 ve İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

  1. Kemal Kılıçdaroğlu (İstanbul)

  2. Ahmet Küçük  (Çanakkale)

  3. Nejat Gencan (Edirne)

  4. Ali Oksal (Mersin)

  5. K. Kemal Anadol (İzmir)

  6. Salih Gün (Kocaeli)

  7. Eşref Erdem (Ankara)

  8. Muharrem Toprak (İzmir)

  9. Ali Kemal Deveciler (Balıkesir)

10. Mehmet Parlakyiğit (Kahramanmaraş)

11. Hakkı Ülkü (İzmir)

12. Muhsin Koçyiğit (Diyarbakır)

13. Vahit Çekmez (Mersin)

14. Feridun Ayvazoğlu (Çorum)

15. Muharrem İnce (Yalova)

16. Atilla Emek (Antalya)

17. Atilla Kart (Konya)

18. Emin Koç (Yozgat)

19. Mehmet Boztaş (Aydın)

20. Mehmet Mesut Özakcan (Aydın)

21. Mehmet Semerci (Aydın)

22. Mustafa Gazalcı (Denizli)

23. Engin Altay (Sinop)

Gerekçe :

Gerek yurtiçinde gerek yurtdışında yaşayan tüm yurttaşlarımızı doğrudan ilgilendiren sosyal güvenlik sistemimiz, yıllardır uygulanan yanlış politikalar nedeniyle büyük açmazlarla karşı karşıyadır. Sistem, bir sorunlar yumağı olmanın yanında, oldukça dağınık bir yapı da sergilemektedir. Oysa, insanımızın geleceğine güvenle bakabilmesi, bu sistemin iyi ve tutarlı çalışmasına bağlıdır. Ancak, bugüne kadar, sosyal güvenlik sistemimizin sorunları belli bir bütünlük içinde ele alınmadığından sorun çözülememiş, aksine, var olan sorunlar her yıl giderek derinleşmiştir.

Bu sorunun çözümü, doğrudan Yüce Parlamentonun alacağı kararlara bağlıdır; çünkü, sosyal güvenlik sistemini içinden çıkılmaz noktaya getiren uygulamalar, büyük ölçüde, yürürlükteki yasalardan kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla, sistemin var olan sorunlarının çözümü, büyük ölçüde, yapılacak yasal düzenlemelere bağlı olacaktır.

Takdir edilir ki, yasal çalışmaların tutarlılığı, sorunların sağlıklı teşhisine bağlıdır. Türkiye Büyük Millet Meclisinde kurulacak bir araştırma komisyonu, sorunların saptanması ve sağlıklı çözümlerin üretilmesi açısından büyük önem taşımaktadır.

Konunun, ulusal ekonominin sağlıklı bir bünyeye kavuşması ve ulusal sosyal güvenlik sisteminin oluşturulması açısından taşıdığı önem, Yüce Meclisin takdirindedir. Anayasada tanımlanan "tasada ve kıvançta birlikte olma" ilkesinden hareketle, yurttaşlarımızın geleceğe güvenle bakmaları, yarınlarından herhangi bir endişe duymamaları açısından, sosyal güvenlik sisteminin sorunlarına, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ivedilikle el atması gerekmektedir.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Diğer Meclis araştırması önergesini okutuyorum :

2. – Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük ve 27 milletvekilinin, ülkemizdeki ulaşım sistemlerinin mevcut durumunun ve yol açtığı sorunların araştırılarak öncelikli, ekonomik ve güvenli ulaşım politikalarının belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi(10/34)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizde, elli yıldır uygulanan dengesiz, sağlıksız, güvensiz, pahalı ve çağımızın gelişmelerinden yoksun hale gelmiş ulaştırma sistemimiz nedeniyle, her yıl, binlerce insanımız yaşamını kaybetmektedir.

Binlerce vatandaşımızın yaşamını kaybetmesine, onbinlerce vatandaşımızın sakat kalmasına neden olan ve ekonomiye trilyonlarca lira yük getiren ulaştırma politikalarının mevcut durumunu ve sorunlarını tespit etmek ve çözüm yollarını belirlemek için, Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

  1. Ahmet Küçük (Çanakkale)

  2. Orhan Sür (Balıkesir)

  3. Ali Kemal Deveciler (Balıkesir)

  4. Muharrem İnce (Yalova)

  5. Ali Oksal (Mersin)

  6. Eşref Erdem (Ankara)

  7. Mehmet Parlakyiğit (Kahramanmaraş)

  8. Muhsin Koçyiğit (Diyarbakır)

  9. Salih Gün (Kocaeli)

10. Nejat Gencan (Edirne)

11. Muharrem Toprak (İzmir)

12. Atilla Emek (Antalya)

13. Atilla Kart (Konya)

14. Feridun Ayvazoğlu (Çorum)

15. Hakkı Ülkü (İzmir)

16. K.Kemal Anadol (İzmir)

17. Ahmet Yılmazkaya (Gaziantep)

18. Nuri Çilingir (Manisa)

19. İlyas Sezai Önder (Samsun)

20. Gökhan Durgun (Hatay)

21. Şevket Gürsoy (Adıyaman)

22. Rasim Çakır (Edirne)

23. Ahmet Sırrı Özbek (İstanbul)

24. Züheyir Amber (Hatay)

25. Naci Aslan (Ağrı)

26. Ersin Arıoğlu (İstanbul)

27. İdris Sami Tandoğdu (Ordu)

28. Şevket Arz (Trabzon)

Gerekçe :

Ulaştırma, ülkelerin ekonomik, toplumsal ve kültürel gelişmelerinin, yani kalkınmalarının temel öğelerindendir. Üstelik, çok yönlü yansımalarıyla yaşamımızı derinden etkilemektedir. Ulaştırma politikaları, ekonomide, çevre bilincinde, turizm hizmetlerinde yakından hissedilirken, trafik kazalarıyla da insan yaşamını doğrudan tehdit eder boyutlarıyla karşımıza çıkmaktadır.

Bir ülkede doğru bir ulaştırma politikasının, dolayısıyla sağlıklı bir ulaştırma sisteminin yürürlükte olması, karayolu, demiryolu, denizyolu, havayolu ve benzeri ulaştırma türlerinin teknik ve ekonomik açıdan uygun ve etkin oldukları yerlerde kullanılmalarına bağlıdır. Böylece, hem ülkenin sosyal ve ekonomik gelişimi için gerekli desteği sağlayan hem de toplumsal maliyeti en düşük olan, yani yatırım ve işletme maliyetlerinin olabildiğince düşük olmasından başka, çevreyi kirletmeyen veya en az kirleten, insanların trafik kazalarında ölmedikleri, dengeli, ucuz ve sağlıklı ulaştırma sistemine sahip olmak mümkündür.

Tüm dünyada ve ülkemizde bilinen bu gerçeklere karşın, ne yazık ki, ülkemizin ulaştırma sistemi dengesiz, hem pahalı hem de sağlıksızdır. Dengesizdir; çünkü, yolcuların yüzde 95'i, yüklerin yüzde 92'si karayoluyla taşınmaktadır. Trafikte ağır araçların oranı gelişmiş ülkelerde yüzde 10'ları aşmazken, ülkemizde yüzde 60'ları bulmaktadır. Bu yüzden, ülkemizde, her yıl, yaklaşık 200 000'i aşkın trafik kazasında 3 000-4 000 insanımız yaşamını yitirmektedir. Son on yılda 50 000-55 000 civarında insanımızın trafik kazalarında yaşamını yitirdiğini göz önüne aldığımızda, tüm bu acı bilançolar, dengesiz ve sağlıksız ulaştırma politikalarının en açık ve üzücü göstergesidir.

Binlerce vatandaşımızın yaşamını kaybetmesine neden olan ulaştırma sistemimiz, aynı zamanda korkunç ekonomik külfetleri beraberinde getirirken, enerjide de savurganlık ve dışa bağımlılığı artırmaktadır.

Teknolojinin günümüzde eriştiği düzeyde, kara, deniz, hava ortamında ulaşımın hemen her türünün erişmiş olduğu hız ve kapasite sayesinde, her ortamda ulaştırmanın sağlıklı yapılabilmesi olanaklı hale gelmiştir. Yapılacak tercihin birinci ve vazgeçilmez unsuru, yolculuğun sağlıklı, güvenli ve ekonomik, taşımacılığın ise hızlı ve ekonomik olabilmesidir.

Yaklaşık elli yıldır ülkemizde izlenen yanlış ulaştırma politikaları nedeniyle, ne yazık ki, ulaşımda, gerek yolcu gerekse yük taşımacılığı hem sağlıksız hem pahalı hem de çevreye karşı acımasız ve de büyük bir can kaybı bedeli ödenerek yapılmaktadır.

Çağdaş ülkelerde yolcu ulaşımının yüzde 90'lık kısmı demiryoluyla yapılırken, bizde yolcuların yüzde 4'ü demiryollarıyla taşınmaktadır. Avrupa Birliği ülkelerinde yük taşımacılığının neredeyse tamamı demiryollarıyla yapılırken bizde sadece yüzde 5'lik kısmı demiryollarıyla yapılmaktadır.

Ulaştırma politikalarında bugüne kadar uygulanan yanlış yöntemler ve dengesiz yatırımlar, aynı zamanda demiryollarının ve denizyollarının çağdaşlaşmasını ve gelişmesini engelleyerek ulaştırma sistemimizi olumsuz etkilemektedir.

Bu nedenlerle, ülkemiz önceliklerine uygun, dengeli ve rasyonel kalkınmayı olumlu etkileyecek en güvenli, en hızlı ve ekonomik ulaştırmayı sağlayacak ulaştırma politikalarının ana ilkelerini belirlemek ve uzun vadeli stratejiye dayalı makro ulaştırma politikalarını saptamak amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi araştırma komisyonu kurulmasına gerek duyulmuştur.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Diğer Meclis araştırması önergesini okutuyorum:

3. – İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 19 milletvekilinin, Tekel’in özelleştirilmesinin doğuracağı sonuçların araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/35)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Tekel Genel Müdürlüğü, bir kamu iktisadî kuruluşu olarak görev yapmakta iken, Özelleştirme Yüksek Kurulu kararıyla özelleştirme kapsam ve programına alınmış olup, sermayesinin tamamı devlete aittir.

Tekel, Avrupa'nın en büyük 30 uncu alkollü-alkolsüz içki ve dünyanın 5 inci büyük sigara üreticisi firmasıdır. 2001 yılı gayri safî satış hâsılatı 3 katrilyon liradan fazladır. Bu hâsılatın yaklaşık 2 katrilyonu kamuya vergi, fon ve pay olarak gitmektedir. 2001 yılı kârı 140 trilyona yakındır; yani, kamu bütçesi bakımından tam bir altın yumurtlayan tavuktur. Böylesi önemli ve büyük bir kurumu sadece yabancı firmaların satın alacağı açıktır. Dolayısıyla, Tekel özelleştirildiğinde, satın alan yabancı kuruluşlar, her yıl yapılan bu yüksek kârları doğrudan dışarıya akıtacaklardır.

Tekel ile Türk tütüncülüğünün yaşaması birbirleriyle sıkı sıkıya bağlantılıdır. 2001 verilerine göre, Türkiye'de 4 500 köyde tütün tarımı yapılmakta ve yaklaşık 500 000 aile tütün ekicisi durumundadır. Tekel markalarını satın alan yabancı firmalar, kendi bilinen markalarına pazar hazırlayabilmek için, yerli sigaraları piyasadan çekecekler ve bir süre sonra, Türk tütünü yabancı menşeli sigaraların yüzde 15'lik dolgu maddesi haline gelecektir. Bu durum, en az 75 000 ton tütünün üretilmesinden vazgeçilmesi demektir ki, özellikle toprak yapısı itibariyle  Doğu ve Güneydoğudaki ve hatta Ege'deki  tütün üreticilerinin perişan olması sonucunu getirir.

Ayrıca, bu kuruluşta çalışan 40 000 işçi ve memur da geleceğinden endişelidir.

Bu bakımlardan, kamunun gözbebeği olan bu kuruma sahip çıkılarak, işletmelerinin yenilenmesi ve elde edilen gelirlerle yeni istihdam alanları yaratılması ülkenin toplumsal ve ekonomik koşulları açısından daha uygun olacaktır.

Sunulan nedenlerle, Tekelin özelleştirilmesinin, Türk tütüncülüğü, Tekel çalışanları ve kamu bütçesine getireceği yükler ve vereceği zararların, Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince araştırılmasını arz ve talep ederim.

  1. Ahmet Ersin (İzmir)

  2. Mustafa Gazalcı (Denizli)

  3. Yakup Kepenek (Ankara)

  4. Kemal Sağ (Adana)

  5. Bülent Baratalı (İzmir)

  6. Enver Öktem (İzmir)

  7. Türkan Miçooğulları (İzmir)

  8. Mesut Değer (Diyarbakır)

  9. Özlem Çerçioğlu (Aydın)

10. Muhsin Koçyiğit (Diyarbakır)

11. Mehmet Boztaş (Aydın)

12. Ahmet Yılmazkaya (Gaziantep)

13. Ali Oksal (Mersin)

14. Halil Ünlütepe (Afyon)

15. Nejat Gencan (Edirne)

16. Mehmet Vedat Melik (Şanlıurfa)

17. Atilla Kart (Konya)

18. Feridun Fikret Baloğlu (Antalya)

19. V. Haşim Oral (Denizli)

20. Osman Özcan (Antalya)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sayın milletvekilleri, gündemin "Seçim" kısmına geçiyoruz.

IV. – SEÇİM

A) KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM

1. – Millî Savunma, Dışişleri, Plan ve Bütçe ve İnsan Haklarını İnceleme Komisyonlarında açık bulunan üyeliklere seçim

BAŞKAN - Millî Savunma Komisyonunda boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için, Antalya Milletvekili Sayın Osman Akman aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Dışişleri Komisyonunda boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için, Sakarya Milletvekili Sayın Süleyman Gündüz aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Kabul edilmiştir.

Plan ve Bütçe Komisyonunda boş bulunan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için, İstanbul Milletvekili Sayın Mustafa Açıkalın aday gösterilmişlerdir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler...Teşekkür ederim. Kabul edilmiştir.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda boş bulunan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için, Osmaniye Milletvekili Sayın Mehmet Sarı aday gösterilmişlerdir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

Basın ve Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 2.1.2003 Tarihli ve 4779 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince Sayın Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Adalet Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. – Basın ve Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 2.1.2003 Tarihli ve 4779 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/432) (S. Sayısı : 37)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Hükümet?.. Yok.

Komisyon olmadığı için görüşmeyi erteliyoruz.

Sayın milletvekilleri, Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile İçişleri ve Dışişleri Komisyonları raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.

2. – Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile İçişleri ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/309) (S. Sayısı : 29) (1)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Sayın milletvekilleri, komisyon raporu 29 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Sayın Mustafa Dündar; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA DÜNDAR (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Günümüzde organize suçlarlarla ilgili en çarpıcı nokta, bunların sınıraşan, yani, ulusal sınırları aşan, sınırötesi ya da uluslararası nitelikleridir. Bugün "organize suçlar" denildiğinde, gerek akademik literatürde ve gerekse güvenlik bilimleri terminolojisinde büyük ölçüde transnasyonel nitelikli suç örgütleri kastedilmektedir. Sınıraşan suç grupları, genellikle belirli bir ülkede üslenerek, yasadışı faaliyetlerini, piyasa şartları ile siyasî ve hukukî yapısı uygun olan ve özellikle yakalanma, tutuklanma ve mahkûm olma riski düşük olan birkaç farklı ülkede yürütürler.

Etkisi ulusal sınırları aşan bir suç türü olarak organize suçlar, 20 inci Yüzyılda ciddî bir problem olmakla beraber, dünya düzeni için bir tehdit olarak son zamanlarda algılanmaya başlanmıştır. Bu suç türü, ülkelerin bütünlüğünü bozucu bir etki yapmaktadır. Genelde sınırötesi bir yapılanma ve etkiye sahip oldukları için, koordine edilmiş uluslararası politika ve işbirliğini zorunlu kılmaktadır. Bu suç türünü organize eden örgütler "mafya" ya da "global mafya" olarak adlandırılırlar. Son zamanlarda, Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği, bu suç türüyle mücadelede uluslararası adımlar atmak amacıyla girişimlerde bulunmuşlardır.

Bu amaçla, sınıraşan örgütlü suçlara karşı uluslararası bir sözleşme yapılması, 21-23 Kasım 1994 tarihlerinde, Napoli'de düzenlenen, Sınıraşan Örgütlü Suça Karşı Dünya Bakanlar Konferansında kararlaştırılmıştır. Konferansta, Sınıraşan Örgütlü Suça Karşı Napoli Siyasî Bildirisi ve Küresel Eylem Planı kabul edilmiştir. Uluslararası sözleşme hazırlıkları için Birleşmiş Milletler Suçun Önlenmesi ve Ceza Adaleti Komisyonu tarafından kurulan çalışma grubu, Nisan 1998'de faaliyetlerine başlamıştır.

Çalışma grubu hazırlanan taslak sözleşmeyi gözden geçirmiş, sözleşme metninin, Birleşmiş Milletler Suçun Önlenmesi ve Suçlulara Yapılacak Muamele 10 uncu Kongresi ile Binyıl Genel Kurul Oturumunun düzenleneceği 2000 yılına kadar hazırlanması kararlaştırılmıştır. Ayrıca, hazırlanacak sözleşmenin eklerini oluşturmak üzere protokoller yapılması da kararlaştırılmıştır.

Daha sonra, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 1998 yılında, anlaşma ile protokol metinlerini oluşturmak üzere kapsamlı bir hükümetlerarası Ad Hoc Komite kurulmasını kararlaştırmıştır. Ad Hoc Komitenin müzakereleri yaklaşık iki yıl sürmüştür. Nihayet, 12-13 Aralık 2000 tarihlerinde, İtalya'nın Palermo Kentinde, Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi İçin Siyasî Üst Düzey İmza Konferansı düzenlenmiştir.

Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi, bir ülkede planlanan örgütlü bir suçun, başka bir ülkede işlendiği ve suç gelirlerinin üçüncü bir ülkede bulunduğu durumlarda, olayın ilgili ülkelerinden hiçbirinin yargı yetkisine tam olarak girmemesi nedeniyle suç faillerinin cezasız kalması gibi istenmeyen durumların önlenebilmesi amacıyla etkin adlî yardımlaşma ve işbirliği mekanizmalarını öngörmektedir. Bu, bugüne kadar uluslararası düzeyde kabul edilmiş en ileri düzenlemedir. İç mevzuatımız, sözleşmede yer alan yükümlülüklerin yerine getirilmesine elverişli olup, sözleşme hükümleri, uygulamada, adlî ve güvenlik makamlarımızın görev ve yetkilerini olumsuz etkileyecek herhangi bir husus içermemektedir.

Birleşmiş Milletler çerçevesinde müzakere edilerek 12 Aralık 2000 tarihinde İtalya'nın Palermo kentinde düzenlenen bir konferansla imzaya açılan "Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi" 14 Ocak 2003 tarihi itibariyle 147 ülke tarafından imzalanmış olup, 28 ülke taraf durumundadır. Sözleşmenin yürürlüğe girmesi için, 40 ıncı ülkenin taraf olmasının ardından doksan günün geçmesi gerekmektedir.

Ülkemizin de maruz kaldığı özellikle uyuşturucu madde  kaçakçılığı, göçmen kaçakçılığı gibi örgütlü suç faaliyetlerine karşı adlî ve güvenlik makamlarımızın gösterdiği çabaları uluslararası işbirliği yoluyla güçlendirmesi beklenen ve konuyla ilgili tüm kuruluşlarımız tarafından da uygun görülen bu sözleşmeye ülkemizin de taraf olmasında büyük yarar bulunduğu düşünülmektedir.

Bu sözleşmeyle ilgili bilgilerimizi Genel Kurula arz eder, saygılarımı sunarım.(AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Dündar.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Halil Akyüz; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA HALİL AKYÜZ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesiyle ilgili, ben de, biraz önce konuşan arkadaşım gibi, Yüce Meclisi bilgilendirmek üzere huzurlarınızdayım; bu olanaktan yararlanarak, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği üzere, tüm dünyada son yirmi yıl içinde örgütlü suçun olağanüstü gelişme kaydettiğine tanık oluyoruz. Bu bağlamda, sadece örgütlü suç bağlantılı şiddet, tehdit, sahtecilik, dolandırıcılık, yasadışı her türlü kaçakçılık, rüşvet, karapara aklama suçlarının sayısal artışı şeklinde nicel değil, özellikle profesyonelleşme, rasyonelleşme, uluslararasılaşma biçiminde niteliksel bir gelişme de söz konusudur,

Bu gelişmenin nedenleri çok çeşitli ve oldukça karmaşıktır. Ekonomik ve malî liberalleşme, küreselleşme, kişilerin ve malların hareketliliği, iletişim teknolojisindeki gelişmeler, ülkelerarası bağımlılıklar, ulusal sınırların açılması, örgütlü suçların bu denli ivme kazanmasının başlıca nedenleri olarak sayılabilirler.

Ekonomik ve sosyal dalgalanmalar, ülkemizde de suç gruplarının faaliyetleri için bir zemin oluşturmaktadır. Ekonomik, teknolojik gelişme ve küreselleşmeye paralel olarak ülkemizdeki organize suç örgütlerinin faaliyet alanlarını genişlettiği ve yeniden yapılanmaya giriştikleri gözlenmektedir. Örgütsel suçlar, sadece ülkemiz için değil, tüm dünya için gerek ulusların güvenliği gerek ekonomik istikrar ve demokrasinin gelişimi açısından önemli bir tehdit oluşturmaktadır.

Küreselleşmenin ve serbest piyasa ekonomisine dayanan ülkelerarası ilişkilerin kaydettiği hızlı gelişme, örgütlü suç gruplarının birden fazla ülkede yürüttükleri faaliyetlerinin de artmasına elverişli bir zemin hazırlamış, bu bağlamda, yasadışı uyuşturucu kaçakçılığı, göçmen kaçakçılığı, insan ticareti ve silah kaçakçılığı gibi olgularla gereği gibi mücadele edebilmek için uluslararası işbirliğinin önemi daha da artmıştır.

Bu noktadan hareketle, tüm dünyayı tehdit eden örgütlü suçlarla mücadeleyi ve uluslararası işbirliğini öngören uluslararası bir sözleşme yapılması, 21-23 Kasım 1994 tarihlerinde Napoli'de düzenlenen Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Dünya Bakanlar Konferansında kararlaştırılarak, sözleşme metninin, Birleşmiş Milletler Binyıl Genel Oturumunun düzenlendiği 2000 yılı sonuna kadar hazırlanması öngörülmüştür.

 Uluslararası sözleşmeyi hazırlamakla görevlendirilen komite, 1998 yılında faaliyetlerine başlamış ve iki yılı aşkın sürede tamamlanan çalışmalar sonucunda, komitenin 2000 yılında yapılan toplantısında, sözleşme metni üzerinde mutabakata varılmıştır.

Ülkemiz, başından beri, hazırlık toplantısı ve çalışmalarına aktif biçimde katılmıştır. Sözleşme ve buna ek protokoller, başta Adalet, İçişleri ve Maliye Bakanlıklarımız olmak üzere, ilgili tüm kurum ve kuruluşlarımızca, Dışişleri Bakanlığının koordinatörlüğünde incelenmiş ve değerlendirilmiştir. Bu değerlendirme ve çalışmalar sonucunda, Sınıraşan Örgütlü Suçlarla Mücadele Sözleşmesinin ve buna ek protokollerin, uluslararası planda, örgütlü suça karşı mücadele alanında taraf devletlere karşılıklı yardımlaşma ve işbirliği olanakları sağlayacak önemli bir uluslararası belge oluşturacağı ve dolayısıyla, bu sözleşme ve eklerinin ülkemizce imzalanmasında yarar bulunduğu kanaatine varılmıştır.

Birleşmiş Milletler çerçevesinde müzakere edilerek sonuçlandırılan Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi, 12-13 Aralık 2000 tarihlerinde, İtalya'nın Palermo Kentinde düzenlenen bir konferansla Birleşmiş Milletler üyesi ülkelerin imzasına açılmış ve 136 ülke yanında, ülkemiz tarafından da imzalanmıştır.

Sözleşme, bir ülkede planlanan bir örgütlü suçun başka bir ülkede işlendiği, suç gelirlerinin başka bir ülkede aklandığı ve suç mağdurlarının, delillerinin ve tanıklarının da, yine başka bir ülkede bulunduğu durumlarda, olayın ilgili ülkelerinden hiçbirinin yargı yetkisine tam olarak girmemesi nedeniyle suç faillerinin cezasız kalması gibi istenmeyen durumların önlenebilmesi amacıyla etkin adlî yardımlaşma ve işbirliği mekanizmaları öngörmektedir.

Sözleşme, örgütlü suç grupları tarafından yapılan faaliyetlerin suç addedilmesi konusunda taraf ülkelerin ulusal mevzuatlarını uyumlaştırmayı amaçlamaktadır. Sözleşme uyarınca, suç teşkil eden bu fiiller bir örgütlü suç grubu tarafından işlenen suçları organize etmek, yönetmek ve yardım etmeyi de kapsamaktadır. Bu, ayrıca, parasal veya maddî bir kazanç elde etmek amacıyla, ciddî bir suç işlemek için bir veya daha fazla kişiyle anlaşmayı da içermektedir. Sözleşme, bazı ülkelerde örgütlü suçlarda hızlı bir artışa neden olan yolsuzluğu da suç kapsamına almaktadır. Yolsuzluk, kamu görevlilerine resmî görevleriyle bağdaşmayacak bir iş yaptırmak için rüşvet teklif etmeyi veya vermeyi içermektedir. Aynı şekilde, rüşvet kabul eden kamu görevlileri de yolsuzlukla suçlanabileceklerdir.

Bu uluslararası sözleşme gereğince, ilk kez, bir örgütlü suç grubunun işlediği ciddî suçlarda rol oynayan veya bunlardan kazanç sağlayan ve bu sayede karapara aklayan şirketler ve ortaklıklar da suçlanabilecektir. Bu şirketler de uygun şekilde cezalandırılacak ve önemli ölçüde ekonomik yaptırımlara uğrayacaklardır.

Sözleşme uyarınca, başka ülkelere kaçmış olan örgütlü suç sanıklarının etrafındaki çemberin daraltılması için, taraf ülkeler delil toplama, bilgi alışverişi de dahil olmak üzere birbirleriyle adlî yardımlaşmada bulunacaklardır.

Bütün bunlar, bugüne kadar uluslararası düzeyde kabul edilmiş en ileri düzenlemelerdir.

İç mevzuatımız, sözleşmede yer alan yükümlülüklerin yerine getirilmesine elverişlidir.

Ülkemizin de maruz kaldığı, özellikle uyuşturucu madde kaçakçılığı, göçmen kaçakçılığı gibi örgütlü suç faaliyetlerine karşı, adlî ve güvenlik makamlarımızın gösterdiği çabaların uluslararası işbirliği yoluyla güçlendirilmesi büyük önem arz etmektedir. İlave bilgi vermem gerekirse, 27 Ocak 2003 tarihi itibariyle, bu sözleşmeyi 147 ülke imzalamıştır, 28 ülke de taraf olmuş durumdadır.

Günümüzde, sınırlar ötesine taşmış bulunan örgütlü suçlarla mücadeleyi öngören, bu alanda, uluslararası işbirliğiyle, yardımlaşmayı amaçlayan ve -tekrar etmem gerekirse- uluslararası düzeyde kabul gören en ileri düzenleme olan bu sözleşmenin ülkemiz tarafından da onaylanması uygun görülmektedir. Bu nedenle, Grubumuz bu sözleşmeye olumlu oy kullanacaktır.

Uluslararası, sınıraşan örgütlü suçlarla ilgili yaptığımız her iki konuşma, biliyorum, birbirine benzemektedir; ama, tekrarda fayda vardır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Akyüz.

Komisyon ve hükümetin söz talebi var mı? Yok.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Kabul edilmiştir. Teşekkür ederim.

1 inci maddeyi okutuyorum :

SINIRAŞAN ÖRGÜTLÜ SUÇLARA KARŞI BİRLEŞMİŞ MİLLETLER SÖZLEŞMESİNİN

ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. - "Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi"nin onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

2 nci madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. 2 nci madde kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - 3 üncü madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Teşekkür ederim.

3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. 3 üncü madde kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Kabul edilmiştir. Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, oylama için 5 dakikalık süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin, teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullanacağını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, oylamanın sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy : 372

Kabul : 370

Ret : 2

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olmasını diliyorum. (Alkışlar) (1)

Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti İle Hırvatistan Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarı ve Dışişleri Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

3. – Türkiye Cumhuriyeti ile Hırvatistan Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu  (1/313) (S. Sayısı : 30) (1)

BAŞKAN- Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Komisyon raporu 30 sıra sayısıyla bastırılıp, dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Onur Öymen; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ONUR ÖYMEN (İstanbul)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti İle Hırvatistan Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.

Bildiğiniz gibi, Hırvatistan Cumhuriyeti, Yugoslavya'nın dağılmasından sonra ortaya çıkan devletlerden biridir ve son yıllarda siyasî açıdan olsun ekonomik açıdan olsun büyük  bir gelişme göstermektedir. Siyasî açıdan, Hırvatistan, Avrupa Birliği ve NATO ile ilişkilerini geliştirmiştir, bütün komşu ülkeleriyle ilişkilerini geliştirmiştir. Ticarî açıdan, ekonomik açıdan da çok önemli hamleler yapmaktadır.

Sayın Başkan, bildiğiniz gibi, ülkelerin siyasî ilişkileriyle ekonomik ilişkileri arasında çok yakın bağ bulunmaktadır. Türkiye, başından beri, Hırvatistan'la çok yakın ilişki içinde olmuştur. Bosna-Hersek savaşının sona ermesinde, Türkiye ile Hırvatistan arasında devlet başkanları düzeyinde yapılan temasların, işbirliğinin çok büyük etkisi olmuştur ve ondan sonra da, Türkiye, Hırvatistan'la siyasî açıdan çok yoğun ilişki içine girmiştir. Hırvatistan'da ilk büyükelçilik açan ülkelerden biri Türkiye'dir.

Ekonomik alanda da bazı çalışmalar yapılmıştır. 1995 yılında Türk-Hırvat İş Konseyi kurulmuştur. Hırvatistan'daki iş imkânları konusunda Türk iş çevrelerini bilgilendirmek için çeşitli toplantılar düzenlenmiştir. Ayrıca, bu iki ülke arasında potansiyel işbirliği alanları olarak, turizm, gemi inşa sanayii, deniz taşımacılığı ve balıkçılık alanları tespit edilmiştir.

Değerli arkadaşlar, bu kadar yoğun çalışmalar yapılmıştır da ne sonuç alınmıştır; maalesef, Hırvatistan'la ekonomik ve ticarî ilişkilerimizde alabildiğimiz sonuçlar çok mütevazıdır, çok zayıftır. Bir örnek vermek istiyorum: Hırvatistan'ın ihracatı içinde İtalya'nın payı yüzde 23,7, Almanya'nın yüzde 14, Bosna-Hersek'in yüzde 12, Slovenya'nın yüzde 9,1, Türkiye'nin payı ise, maalesef, yüzde 0,33'tür. Hırvatistan'ın ithalatında da aynı tablo göze çarpmaktadır. Hırvatistan'ın ithalatı içinde Almanya'nın payı yüzde 17, İtalya'nın yüzde 16, Slovenya'nın yüzde 7, Rusya'nın yüzde 7, Avusturya'nın yüzde 7, Türkiye'nin yüzde 0,19'dur. Bu niye böyle olmuştur; siyasî ilişkilerimizin bu kadar gelişmiş olması, ekonomik ilişkilerin gelişmesine niçin yardımcı olmamıştır? İşte, bu, bizim ciddiyetle düşünmemiz gereken bir konudur.

Bunun ötesinde, iki ülke arasında, 10 adet üst düzey ticaret ve ekonomik işbirliği anlaşması imzalanmıştır; TİKA İşbirliği Protokolü yapılmıştır. Serbest Ticaret Anlaşması da, işte, bu anlaşmalar zincirinin sonuncu halkasını oluşturacaktır. Bu anlaşmaya göre, Türkiye, sanayi ürünlerinde tatbik ettiği gümrük vergilerini sıfırlayacak; Hırvatistan ise, sanayi ürünlerinde ülkemize karşı uyguladığı gümrük vergilerini, üç liste temelinde 2007 yılına kadar sıfırlayacaktır. Diğer ürünlerde ise, vergiler, anlaşmanın yürürlüğe girmesiyle birlikte kaldırılacaktır.

Demin, genel rakamları, Hırvatistan'ın yıllık ihracat ve ithalatındaki Türkiye'nin payını verdim. Daha önemli olan, ticarî ilişkilerimizde, maalesef, geriye doğru bir gidişin göze çarpmasıdır. İlk yedi ay itibariyle yapılan kıyaslama, 2000 yılının ilk yedi ayı ile 2002 yılının ilk yedi ayı arasında yapılan kıyaslama bu ticarî ilişkilerimizin, ticaret hacmimizin yüzde 9,3 oranında azaldığını göstermektedir. Bu kadar çabaya karşı bu kadar zayıf bir sonuç niçin alınmıştır; ne eksikliğimiz olmuştur da bu sonuçları almışızdır? Çeşitli örgütlerimiz orada aktif bir şekilde çalışmaktadır, TİKA aktif şekilde çalışmaktadır; niçin sonuç alamadık?

Sadece Hırvatistan'da bu tablo karşımıza çıksa, diyebiliriz ki, bu, Hırvatistan'ın bazı özelliklerinden kaynaklanıyor. Ne yazık ki, benzeri tablo hemen hemen bütün Balkan ülkeleriyle ilişkilerimizde göze çarpmaktadır. Bir yandan Türkiye'nin dışticareti hızla artmakta, bu ülkelerin dışticareti hızla artmakta; fakat, Türkiye'nin kendi bölgesinde, Balkanlardaki payı azalmaktadır, yatırımlardaki payı azalmaktadır. Bu ülkelerin Türkiye'deki yatırımlarının payı çok düşüktür. Şimdiye kadar sadece 4 Hırvat firması Türkiye'de yatırım yapmıştır ve bunların toplam yatırımları da 126 milyar Türk Lirasından ibarettir. Bu kadar düşük bir işbirliği düzeyi gerçekten düşündürücüdür.

Bunun ötesinde, Hırvatistan'daki bazı ihalelere Türk müteahhit firmalarının piyasa koşullarına uymak kaydıyla özel avantajlardan yararlanarak katılmaları konusunda 1999 yılında bir mutabakata varılmıştır, bir protokol imzalanmıştır; fakat, 1999 yılından bugüne kadar bu alanda hiçbir sonuç alınamamıştır bizdeki bilgiye göre.

Önümüzdeki aylarda, İstanbul'da Türkiye ile Hırvatistan arasındaki iş konseyinin beşinci ortak toplantısı düzenlenecektir. Ümit ediyoruz ki, şimdi, hükümet, bu geçmiş deneyimlerden de esinlenerek, ders alarak, artık, bu konulara daha büyük bir öncelik verme ihtiyacını hissedecektir. İşte, bu iş konseyi bir fırsattır. Şimdi, Avrupa Birliğiyle yaptığımız gümrük birliği anlaşmasının bir gereği olan bu ticaret anlaşmasının da böyle bir fırsat yaratmasını temenni ediyoruz.

Değerli arkadaşlar, ekonomik açıdan Balkanlarda güçlü olamazsak, yatırımlarda, ticarette güçlü olamazsak, siyasî ilişkilerimiz de bundan olumsuz yönde etkilenir. Bunları, sadece bir ticarî mesele gibi görmemek lazımdır. Demin de dediğim gibi, siyasî ilişkiler ile ekonomik ve ticarî ilişkiler arasında çok yakın bir bağ vardır. Ümit ediyoruz ki, önümüzdeki aylarda, hükümet, gerek Hırvatistan'la gerek bütün Balkan ülkeleriyle, çevremizdeki diğer ülkelerle ekonomik ve ticarî ilişkilerin geliştirilmesine özel bir önem ve öncelik verecektir. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu konunun takipçisi olacağız.

Değerli arkadaşlar, bu düşüncelerle, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, Yüce Meclise sunulmuş bulunan kanun tasarısına olumlu oy vereceğimizi ifade ediyor, Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Öymen.

Gruplar adına başka söz talebi?.. Yok.

EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkan, Grubumuz adına Sayın Hüseyin Kansu konuşacak.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Kansu.

AK PARTİ GRUBU ADINA HÜSEYİN KANSU (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 30 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti ile Hırvatistan Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; küreselleşen dünyamızın gittikçe sayıları artan bölgesel ekonomik entegrasyon modellerinin başarı göstermesi ve bu tip siyaset izleyen ülkelerin, gerek kalkınma ve gerek politika alanında gösterdikleri başarı, serbest ticaret sahasının geliştirilmesinin bir ülkeye olan katkılarını açıkça göstermektedir. Bu çerçevede, ülkemiz ve Hırvatistan arasında böyle bir anlaşmanın gerçekleştirilmesi, her iki ülkenin yararına olacağı bir gerçektir. Bu anlaşmayla, Türkiye Cumhuriyeti ile Hırvatistan Cumhuriyeti arasında serbest ticaret anlaşmasının, taraflar arasında ikili ticaret hacminin artırılmasına ve hammaddelerini Hırvatistan'dan sağlayan Türk sanayicilerinin üretim maliyetlerinin azaltılmasına katkıda bulunması, karşılıklı yatırımları ve tarafların üçüncü ülke piyasalarındaki işbirliğinin teşvik edilmesi amaçlanmaktadır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; günümüzde, globalleşme ve bloklaşma olguları birlikte yaşanmaktadır. Bir yandan uluslararası serbest ticaret anlaşmaları imzalanırken, diğer yandan, bloklar içi dayanışma ve blokların kendilerini dış dünyaya karşı koruma için aldıkları önlemlere devamlı tanık olmaktayız.

Yaşamakta olduğumuz yeni dünya düzeninde, barış için istikrarı sağlamak çok büyük önem arz etmektedir. Ekonomik refah ve ticaret yoluyla, karşılıklı bağımlılık ilkesiyle, barış, en güvenli şekilde sağlanabilir.

Ülkemiz, gümrük birliğini kuran 1/95 sayılı Türkiye Avrupa Birliği Ortaklık Konseyi Kararının 16 ncı maddesi uyarınca, Avrupa Birliği ile üçüncü ülkeler arasında tercihli ticaret düzenlemelerini aşamalı olarak üstlenmek yükümlülüğü altındadır. Ülkemiz, bu bağlamda, Avrupa Birliğiyle arasında tercihli ticaret düzenlemeleri bulunan üçüncü ülkelerle serbest ticaret anlaşması müzakereleri yürütmektedir. Türkiye, gümrük birliğinin gereği olarak, uyguladığı ticarî koruma düzeylerinde kapsamlı indirimler gerçekleştirmiştir. Serbest ticaret anlaşmaları, üçüncü ülkelere yönelik bu indirimlerin Türkiye açısından dengeli ve karşılıklı bir temele oturtulması ve ihracatımızın, ürün ve ülke bağlamında çeşitlendirilmesi bakımından da önem taşımaktadır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye, bu amaçla, serbest ticaret anlaşması müzakerelerini düzenli bir takvim çerçevesinde yürütmüş ve şimdiye kadar, çoğu Orta ve Doğu Avrupa ülkesi, başka bir deyişle de Avrupa Birliğine aday ülkeler olan 12 ülkeyle serbest ticaret anlaşması imzalayarak yürürlüğe koymuştur.

Bu anlaşmayla, iki ülke arasındaki ekonomik işbirliğinin gelişimine katkıda bulunmak ve karşılıklı ticarî mübadelelerin kapsamını artırmak amacıyla, iyi ilişkilerin geliştirilmesi ve güçlendirilmesi hedeflenmektedir.

Anlaşmanın amaçlarını şöyle sıralamak mümkündür: İki ülke arasındaki ekonomik işbirliğini artırmak, geliştirmek ve iki ülke toplumunun yaşam standardını yükseltmek; taraflar arasındaki ticarette adil rekabet koşullarını sağlamak; tarım ürünleri de dahil olmak üzere, mal ticaretindeki güçlükleri ve kısıtlamaları ortadan kaldırmak; karşılıklı ticaretin geliştirilmesi yoluyla taraflar arasındaki ekonomik ilişkilerin ahenkli şekilde gelişmesini teşvik etmek; ticaretteki engellerin kaldırılması suretiyle dünya ticaretinin ahenkli gelişmesine ve genişlemesine katkıda bulunmak; her iki ülkedeki ortak yatırımların geliştirilmesi başta olmak üzere, yatırımların daha fazla desteklenmesi için koşulları oluşturmak ve tarafların üçüncü ülke pazarlarındaki ticaretini ve işbirliğini artırmaktır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sanayileşme, ülke içinde üretim artışı, iş bulma ve döviz getirisi gibi ekonomik ve sosyal kazançlar sağlamanın yanı sıra, bilimsel ve teknolojik çalışmalar nedeniyle insangücünün niteliksel olarak gelişimine ve vatandaşlık onurunun yükselmesine de katkıda bulunmaktır. Kendi teknolojisini üretmeye yönelik bir sanayileşme hareketi, nitelikli işgücünün gelişmiş ülkelere göçünü ve ülkenin yapmış olduğu eğitim yatırımlarından kayba uğramasını önleyecektir. Sanayileşmenin de en belirgin öğesi, teknoloji üretebilmektir. Teknoloji üretebildiğiniz, bilgiyi ürün tasarlamada kullanabildiğiniz takdirde, ticarette rekabet üstünlüğü sağlayabilirsiniz. Bunların başarılmasında bugün tartıştığımız serbest ticaret anlaşmalarının oynadığı rolü unutmamak gerekir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; aslında, ülkemizde ihracatı artırmak için yapılabilecek konuları süratle saymak gerekirse, çağdaş destekleme yöntemlerini artırmalıyız, kaliteyle Türkiye'yi özdeşleştirmeliyiz ve Türkiye'de kaliteli üretim yapmalıyız, birlik ve beraberlik içerisinde dünyaya açılmalıyız, yurtdışı fuarlara iştirak etmeliyiz, ikili serbest ticaret anlaşması yaptığımız ülkelerin sayısını artırmalıyız.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; serbest ticaret, bugün, gelişmiş devletlerin ve özellikle, son yarım asırdır dünya ticaretinin temelini oluşturan serbest piyasa ekonomisinin olmazsa olmaz ilkelerinden biridir. Bugün, sosyal, siyasal ve ekonomik olarak çevresine göre gelişen, refah düzeyi yüksek olan bütün dünya ülkelerinin en belirleyici özellikleri, gerek ikili anlaşma ve gerekse çoktaraflı serbest ticaret anlaşmalarıyla ekonomilerini beslemeleridir.

Bu çerçevede, Hırvatistan Cumhuriyetiyle imzalanan Serbest Ticaret Anlaşmasının, gerek sanayici ve yatırımcımızın desteklenmesi ve geliştirilmesinin ve gerekse topyekûn olarak ekonomimize etkilerinin, diğer ülkelerle imzalanan aynı mahiyetteki anlaşmalarla, ileride olumlu katkılar sağlayacağı görüşündeyiz.

Bu düşüncelerle, AK Parti Grubu olarak, bu anlaşmaya olumlu oy vereceğimizi belirtir ve Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kansu.

Komisyon ve Hükümetin söz talebi?.. Yok.

Başka söz talebi olan?.. Yok.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum :

TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE HIRVATİSTAN CUMHURİYETİ ARASINDA SERBEST TİCARET ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. - 13 Mart 2002 tarihinde Zagreb'de imzalanan "Türkiye Cumhuriyeti ile Hırvatistan Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Anlaşması"nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum :

MADDE 2. - Söz konusu Anlaşmaya ekli cetvellerde değişiklik yapmaya Bakanlar Kurulu yetkilidir.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum :

MADDE 3. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok. Teşekkür ederim.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum :

MADDE 4. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok. Teşekkür ederim.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için 5 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar varsa, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını yine oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Oylama sonucunu açıklıyorum:

Kabul : 326

Ret : 1

Tasarı kanunlaşmıştır; hayırlı olmasını diliyorum. (1)

Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Avrupa Birliği Komisyonu Arasında Merkezî Finans ve İhale Biriminin Kurulması ile Ulusal Fonun Kurulmasına İlişkin Mutabakat Zabıtlarının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonları raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.

4. – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Avrupa Birliği Komisyonu Arasında Merkezî Finans ve İhale Biriminin Kurulması ile Ulusal Fonun Kurulmasına İlişkin Mutabakat Zabıtlarının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/314) (S. Sayısı : 31) (1)

 BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Komisyon raporu 31 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Onur Öymen; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ONUR ÖYMEN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Avrupa Birliği Komisyonu Arasında Merkezî Finans ve İhale Biriminin Kurulması ile Ulusal Fonun Kurulmasına İlişkin Mutabakat Zabıtlarının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere söz almış bulunuyorum.

Bu mutabakat zaptı, 14 Şubat 2002 tarihinde imzalanmış; ancak, 57 nci hükümet döneminde onay işlemleri tamamlanamadığı için, şimdi, yeniden Yüce Meclisin onayına sunulmuştur.

Bu kanun tasarısı, Plan ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonlarında kapsamlı biçimde görüşüldüğü için, işin ayrıntısına girmeyeceğim. Yalnız, bir iki noktayı Yüce Heyetinizin dikkatine getirmek istiyorum. Bunlardan bir tanesi şudur: Bu kanun tasarısıyla, Avrupa Birliğinden hibe olarak aldığımız paraları harcarken, yapacağımız ihaleleri Türkiye'nin ihale mevzuatına göre değil, Avrupa Birliğinin usullerine, normlarına göre yapacağız; Avrupa Birliği gazetesinde yayımlanacak ve bizim çok tartıştığımız İhale Kanunumuz bu işte geçerli olmayacak. Şimdi, şu soru aklımıza gelmiyor mu: Bizim Avrupa Birliğiyle 35 yıldır malî ilişkimiz var; Avrupa Birliği 35 yıldan beri böyle bir usul önermemiş de, niçin şimdi öneriyor?! Yani, niçin, şimdiye kadar böyle özel bir ihale yöntemi uygulamayayım dedi de, şimdi bizden bunu istiyor? Bunun üzerinde düşünmek lazım. Efendim, deniliyor ki "şimdiye kadar Türkiye, daha çok Akdeniz ülkelerinin yararlandığı MEDA fonlarından yardım alıyordu; onun için gerek görülmemişti." Yani, demek ki, Akdeniz ülkelerine Avrupa Birliğinin yaptığı yardımlar, verdiği hibeler böyle özel bir ihale rejimine tabi değil. Bunları, sadece, Yüce Heyetinizin dikkatini çekmek için söylüyorum. Bu gibi durumlar üzerinde çok iyi düşünmemiz gerekiyor.

İkinci nokta şu: Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan kanun tasarısına ekli belgelerden bir tanesinde deniliyor ki "diğer aday ülkelerden bu tür malî yapılanmanın uygulandığı İspanya ve Yunanistan'da başarılı sonuçlar alınmıştır." Değerli arkadaşlar, İspanya ve Yunanistan, Avrupa Birliğine aday ülke midir?! Yunanistan, 20 yılı aşkın bir zamandan beri tam üyedir; İspanya, neredeyse 15 yıldır Avrupa Birliğine tam üyedir. O bakımdan, bu gibi belgeler hazırlanırken, belki biraz daha özen gösterilmesi yararlı olacak. Üstelik şu soru akla geliyor: Niçin İspanya ve Yunanistan; yani, acaba, başka ülkelerde başarılı sonuç alınamadığı için mi bu iki ülke önplana çıkarılmıştır? Bunların üzerinde düşünmemiz gerekiyor.

Bir de, değerli arkadaşlar, şunu belirteyim: Uluslararası yardımlarda, hibelerde şimdi artık genel eğilim, dünyada, bu yardımların mümkün olduğu kadar koşulsuz verilmesidir. Geçmiş yıllarda bütün bu dış yardımlar çeşitli koşullara bağlanmıştır ve bunlardan beklenen sonuç alınamadığı için, birçok ülke ve uluslararası birçok kuruluş bu koşulları kaldırmıştır. Mesela, bugün, Kanada'nın çeşitli ülkelere yaptığı yardımlar, hiçbir koşula bağlanmamaktadır. Avrupa Birliğinin kendisi, LOME ülkeleri dediğimiz Afrika'nın ve geri kalmış bazı bölgelerin ülkelerine yaptığı yardımlarda koşulları kaldırmıştır veya asgarî düzeye indirmiştir. O zaman, bu hibe yardımı, Avrupa Birliği tarafından, Türkiye'ye bunca yıl koşulsuz yapılmışken, tam şu sırada niçin böyle koşullu hibe haline getirilmek istenmiştir; bu düşünülmeye değer.

Meselenin esası daha dikkat çekicidir. Burada, Avrupa Birliğinin hibe yardımlarından bahsediyoruz. Şimdiye kadar, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri görüşülürken, Yüce Mecliste, kamuoyunda, basında, hemen hemen daima, biz hangi yükümlülüğümüzü yerine getirmedik; hep bunları tartışıyoruz; Avrupa Birliğinin bizden istediği hangi yasayı henüz çıkarmadık; hangi uygulamayı henüz yeterince yapamadık?.. Ve boyuna kendimizi suçluyoruz. Peki, madalyonun öbür tarafı yok mu? Avrupa Birliği bize olan yükümlülüklerini her zaman yerine getirdi mi? İşte, bu hibeler konusu, bunları sorgulayacağımız bir konudur.

Değerli arkadaşlar, Yunanistan, Avrupa Birliğine üye olduktan hemen sonra, 1981 yılında, Avrupa Birliğinin 4 üncü Malî Protokol çerçevesinde Türkiye'ye yapacağı yardımları veto etmiştir. Avrupa Birliği, o zamanın parasıyla Türkiye'ye 600 000 000 euro yardım taahhüt etmişti; Yunanistan'ın vetosu yüzünden bu parayı alamadık, hâlâ alamadık. Aradan geçen yirmiiki yıla rağmen, maalesef, Avrupa Birliği bu yükümlülüğünü yerine getirmemiştir. Dikkatinizi çekerim: Biz, kendi yükümlülüklerimize gösterdiğimiz özenin en azından bir benzerini Avrupa Birliğinin yükümlülüklerini yerine getirmesi için gösterirsek, bunun için çaba harcarsak, sanıyorum çok iyi olur.

Mesele bundan ibaret de değil. Avrupa Birliği, 1995 yılı sonunda gümrük birliğine girerken Türkiye'ye kapsamlı bir malî yardım paketi vaat etmişti. 375 000 000 euroluk bir hibe yardımı alacaktık; Avrupa Yatırım Bankasından önemli krediler alacaktık. Ne oldu?.. O zaman da Yunanistan Kardak meselesini bahane ederek bunları veto etti, bu parayı da alamadık. Ne aldık; aldığımız para son derece mütevazı bir paradır.

Size bir iki rakam vermek istiyorum: Estonya'nın nüfusu Türkiye'nin yaklaşık kırkta 1'idir; Avrupa Birliğinin Estonya'ya yaptığı hibe yardımı, Türkiye'ye şu anda yapmakta olduğu hibe yardımının yarısı kadardır. Dahası var: Bulgaristan'ın nüfusu Türkiye'nin altıda 1'idir; Avrupa Birliğinin Bulgaristan'a yaptığı yardım, Türkiye'ye yaptığı yardımın 2 mislidir. Şimdi Orta ve Doğu Avrupa ülkelerine Avrupa Birliği bütçesinden, üye ülkelerin bütçelerinden ve AB'nin girişimiyle başka kaynaklardan soğuk savaştan sonraki altı yıl içinde sağlanan yardım 86,5 milyar eurodur. Otuzbeş yılda Avrupa Birliğinin Türkiye'ye yaptığı yardım, yaklaşık 1 milyarı hibe, yaklaşık 1,5 milyarı da kredi olmak üzere 2,5 milyar eurodan ibarettir. Değerli arkadaşlar, bu çok hazin bir tablodur.

Son yıllardaki yardım miktarlarına bakalım. 1990'la 2001 yılları arasında bu Orta ve Doğu Avrupa ülkelerine Avrupa Biriliğinin hibe yardımı 14 500 000 000 eurodur. Aynı dönemde, yani 1990'la 2001 yılları arasında Türkiye'ye yapılan toplam hibe yardımı 840 000 000 eurodan ibarettir; yani, Orta ve Doğu Avrupa ülkelerine yapılan yardımın, neredeyse yirmide 1'i.

Krediler: Orta ve Doğu Avrupa ülkelerine verilen krediler 16 500 000 000 eurodur, Türkiye'ye ise 1,5 milyar eurodan ibarettir. İşte, değerli arkadaşlar, tablo budur.

Şimdi, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerini görüşürken, sanıyorum ki, bizim, Meclis olarak, hükümet olarak ve sivil toplum örgütleri olarak, kamuoyu olarak, basın olarak, bu gibi konuları önplana çıkarmamız lazım. Kaynak yetersizliği dolayısıyla, daha birkaç gün önce, 600 önemli yatırım projemizi iptal ettik, hükümet iptal etti; kaynak yokmuş... Kaynak burada. Bu kaynağı sağlayabilseydik, bize taahhüt edilen paraları alabilseydik, belki, bu projelerin azımsanmayacak bir bölümünü gerçekleştirebilecektik. İşte, hükümetten bizim beklediğimiz, bu konuların peşine düşmesidir. Sadece görevini tam yapamamış bir öğrenci gibi, başkalarının bizden istediklerini en iyi şekilde yapmaya çalışmak değil, bizim görevimiz, başkalarının taahhütlerini yerine getirmesini sağlamaktır, bunun peşine düşmektir. İşte, bizim, zannediyorum ki, bu konularda, iktidar olarak, muhalefet olarak çok, yoğun bir çaba içine girmemiz gerekiyor.

Bu kanun, öyle anlaşılıyor ki, Avrupa Birliğinin diğer aday ülkelere de teşmil ettiği bir kanundur; o bakımdan, bunu onaylamak durumundayız. Ancak, bunun uygulanmasında, biraz önce sözünü ettiğim hususları yerine getirirsek, dikkatimizi bu taraflara, bu konulara tevcih edersek, sanıyorum, yararlı bir iş yapmış oluruz. Türkiye'nin hakkını korumak Yüce Meclisin görevidir, hükümetin görevidir.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, bu düşüncelerle, bu yasa tasarısına olumlu oy vereceğiz.

Yüce Meclise saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Öymen.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Nur Doğan Topaloğlu; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA NUR DOĞAN TOPALOĞLU (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Avrupa Birliği Komisyonu Arasında Merkezî Finans ve İhale Biriminin Kurulması ile Ulusal Fonun Kurulmasına İlişkin Mutabakat Zabıtlarının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.

Sayın Öymen, konunun Avrupa Birliğiyle ilgili kısmında ayrıntılı bilgi verdikleri için, ben, onun üzerinde fazla durmayacağım; sadece, mutabakat zaptının özelliklerinden bahsedeceğim.

Sayın Öymen'in de belirttiği gibi, bu, hibe yardımlarının esaslarını belirlemek ve ulusal programlarla paralellik sağlamak için kurulmuştur. Ayrıca, her ülkenin mevzuatı farklı olduğu için, ülkeler arasında bir mutabakat zaptının zaruretine inanılmıştır. Zaten, bizim gündemimizdeki konu da bu mutabakat zaptından ibarettir.

Mutabakat zaptı iki bölümden oluşmaktadır. Bunlardan birisi, Merkezî Finans ve İhale Biriminin kurulmasıdır. Bu zaptın, 8 fıkradan oluşan girişi, 13 maddeden oluşan ayrıntıları vardır. Ulusal fonun kurulmasına ilişkin zabıt ise, 4 maddelik giriş ve 17 maddelik ayrıntılardan oluşmaktadır. İşlemler nasıl yapılacak, fon nasıl kurulacak, ihale nasıl yapılacak, yetkilendirilmeler nasıl olacak; bunların hepsi, mutabakat zabıtlarında ayrıntılı olarak belirtilmiştir. Bu mutabakat zaptı 14 Şubat 2002 tarihliydi.

Bunun üzerine ayrıca, hükümetimizce, Başbakanlık kanalıyla 18.7.2002 tarihinde 41 sayılı bir genelge yayımlanmıştır. Bu genelgede de, Ulusal Malî Yardım Koordinatörlüğü, Malî İşbirliği Komitesi, Ulusal Fon ve Ulusal Yetkilendirme Görevlisi, Ortak İzleme Komitesi, Merkezî Finans ve İhale Birimi kurulması yer almıştır. Bununla da yetinilmemiş, ayrıca, malî işlerden sorumlu bir devlet bakanı, bu iş için de görevlendirilmiş; ancak, bu mutabakat zaptının daha önceki Meclislerin gündemine gelmesi mümkün olmadığından, zaman yetişmediğinden, bu, bize gelmiştir. Komisyonumuzca  bu, incelendi, uygun bulunduğuna dair karar alındı, gündeme geldi. Biz de AK Partisi olarak olumlu oy vereceğiz.

Ben, bu vesileyle sözlerimi bitiriyor, hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Topaloğlu

Komisyon adına söz talebi?..Yok.

Hükümet adına?..

Sayın Yalçınbayır, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; (1/314) esas numaralı kanun tasarısı üzerinde, hükümetin görüşlerini arz etmek üzere, söz almış bulunuyorum; hepinize, sevgi, saygı, barış ve mutluluk dileklerimi sunuyorum.

Avrupa Birliğine adaylık süreci içinde ülkemize sağlanacak malî yardımların, münhasıran Katılım Ortaklığı ve Ulusal Programda yer alan önceliklere yönlendirilmesi gereği ortadadır. Bu amaçla, diğer aday ülkelerde olduğu gibi, ülkemizde de bazı yeni yapılar oluşturulmuştur. Bunlar; Ulusal Yardım Koordinatörü, Malî İşbirliği Komitesi, Ulusal Fon ve Ulusal Yetkilendirme Görevlisi, Merkezî Finans ve Sözleşmeler Birimi gibi yapılardır. Merkezî Finans ve Sözleşmeler Birimi ile Ulusal Fonun işleyişi esaslarına dair mutabakat zabıtları, genişlemeden sorumlu Avrupa Birliği Komiseri Verheugen'in ülkemizi ziyaret ettiği 14 Şubat 2002 tarihinde imzalanmıştır ve bu onay işlemi de, bugün tekemmül etmek üzeredir.

Bu kanun tasarısı, malî işbirliği yapılanması çerçevesi içinde bir kanun tasarısıdır. Biz, bunlarla ilgili olarak kısaca şu bilgileri arz etmek istiyoruz.

Hibe yardımlar ve kredi imkânlarından Türkiye ne kadar yararlandı; Sayın Öymen güzel tespitlerde bulundu. 2002 ile 2006 yılları arasındaki 7 yıllık sürede biz ne alacağız: MEDA-2 kapsamında, hibe olarak 889 000 000 euro, yılda ortalama 127 000 000 euro ve Avrupa Yatırım Bankası kredisi olarak 1 470 000 000 euro, yılda ortalama 210 000 000 euro malî yardımda bulunulması öngörülmüştür. Bu çerçevede, 2000 yılında toplam 176 000 000 euro, 2001 yılında 167 000 000 euro, 2002 yılında ise 126 000 000 euro tutarındaki projeler taahhüde bağlanmıştır. 2003 yılında taahhüt edilecek 145 000 000 euroya dair programlama çalışmaları sürmektedir. Bu meyanda, Avrupa Birliği Komisyonu, ülkemizin IMF ve Dünya Bankası istişaresiyle yürüttüğü yapısal ve sektörel reformların gerçekleştirilmesini desteklemek amacıyla, MEDA-2 fonlarından ülkemize yapılacak hibe yardımının 150 000 000 euroluk bölümünü, doğrudan yardım şeklinde, projeye bağlı olmaksızın tahsis etme kararı almıştır. Bu meblağın 75 000 000 euroluk ilk diliminin serbest bırakılması, AB Komisyonu tarafından, 7 Aralık 2001 tarihinde kararlaştırılmıştır. 75 000 000'luk ikinci dilimin 2002 sonundan önce transferinin gerçekleşmesi öngörülmüştür; bu, gerçekleşmek üzeredir.

Burada dikkat çekici olan husus, Avrupa Birliği malî kaynaklarının söz konusu Avrupa Birliği ülkelerinin ekonomik gelişmeyi destekleyecek projeleri hayata geçirmede karşılaştıkları -aday ülkelerin karşılaştıkları- finansman sorunlarının çözümünde önemli rol oynadığıdır. Üyelik tarihlerinden günümüze kadarki dönem incelendiğinde, Avrupa Birliğinin, kendi üzerine düşen edimleri yeterince yerine getirmediğini görmekteyiz. Bu konuda, siyasî iradeye, şüphesiz ki ihtiyaç vardır. Bu irade, her hükümet tarafından konulmuştur; ancak, ısrarlı ve istikrarlı bir şekilde konulma zarureti de ortadadır. Bu dönem incelendiğinde, İspanya, Portekiz ve Yunanistan'ın Avrupa Birliğinden, gerek hibe gerekse kredi olarak ciddî boyutta malî yardım sağladığı gözükmektedir. Birliğe 1986 yılında üye olan İspanya'ya 1986'dan 2001 yılı sonuna kadar yaklaşık 80 milyar euro hibe ve 42 milyar euro kredi yardımı yapılmıştır. Yine, aynı yılda AB'ye üye olmuş Portekiz'e 1986-2001 yılları arasında yaklaşık 32 milyar euro hibe ve 18 milyar euro kredi yardımı sağlanmıştır. Yunanistan 1981 yılında tam üye olduğu AB'den, 2001 yılı sonuna kadar yaklaşık 47 milyar euro hibe ve 9 milyar euro da kredi yardımı sağlamıştır. Bu rakamlar çerçevesinde, Avrupa Birliği, hibe ve kredi yardımı olarak hesaplandığında yıllık ortalama, İspanya'ya 8,8 milyar, Portekiz'e 3,1 milyar ve Yunanistan'a 2,8 milyar euro malî yardımda bulunmuştur. Avrupa Birliği malî kaynaklarına ek olarak, tam üyeliğinin getirmiş olduğu istikrar ve güven ortamı, söz konusu ülkelerin ekonomilerine önemli ölçüde ivme kazandırmıştır. Avrupa Birliği üyeliğiyle birlikte İspanya, Portekiz ve Yunanistan'a gelen doğrudan yabancı sermaye yatırımlarında büyük ölçüde artış sağlanmıştır.

Örnek olarak, İspanya'ya son 10 yıllık süre içinde yıllık ortalama 10 milyar ABD Doları doğrudan yabancı sermaye yatırımı yapılmıştır. Söz konusu ülkeler, Avrupa Birliği üyeliğinin sağlamış olduğu olumlu etkiyle ekonomide kazandıkları ivme çerçevesinde millî gelir artışlarında da önemli başarı elde etmişlerdir. İspanya'nın üyelik tarihinde 5 250 ABD Doları olan kişi başı millî geliri 2001 yılında 14 860 ABD Dolarına, Portekiz'in 2 470 dolar olan kişi başı millî geliri 10 670 dolara ulaşmıştır; 1981 yılında AB'ye üye olduğunda kişi başına millî geliri 5 700 dolar olan Yunanistan'ın 2001 de ulaştığı rakam ise 11 780 ABD Dolarıdır.

Aynı dönem içerisinde ülkemizin gösterdiği performansı değerlendirdiğimizde, sonuç pek de olumlu değildir. Türkiye'nin 1981 yılında 1 920 dolar olan kişi başına millî geliri 2001 yılında 2 540, 2002 yılında ise 2 200 dolar seviyesinde gerçekleşmiştir.

AB üyesi ülkeler, son 20 yıl içinde ekonomik gelişmede gösterdikleri performansı, sadece AB'den temin ettikleri malî kaynakları kullanarak sağlamamışlardır; ancak, AB malî yardımlarının ekonominin birçok alanında kullanılmasının yarattığı ivmeyle birlikte, AB üyeliğinin sağlamış olduğu istikrar ve güven ortamı, İspanya, Yunanistan ve Portekiz'in, bugün, gelişmiş birer ülke olmalarında önemli rol oynamıştır. Türkiye, bu süreçte, hak ettiği yardımı alamamış, Avrupa Birliği ise, kendi üzerine düşen edimi eşitlik kuralı çerçevesinde uygulamamıştır.

Bilgilerinize arz ederim.

Teşekkür ederim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, şahısları adına söz isteyen?.. Yok.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum :

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE AVRUPA BİRLİĞİ KOMİSYONU ARASINDA MERKEZÎ FİNANS VE İHALE BİRİMİNİN KURULMASI İLE ULUSAL FONUN KURULMASINA İLİŞKİN MUTABAKAT ZABITLARININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞU HAKKINDA KANUN TASARISI

MADDE 1. - 14 Şubat 2002 tarihinde Ankara'da imzalanan "Merkezî Finans ve İhale Biriminin Kurulmasına İlişkin Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Avrupa Birliği Komisyonu Arasındaki Mutabakat Zaptı" ile "Ulusal Fon'un Kurulmasına İlişkin Mutabakat Zaptı"nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum :

MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok. Teşekkür ederim.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararına başvuracağım.

Açık oylamanın elektronik cihazla yapılmasını kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Kabul edilmiştir.

Oylama için 5 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin, teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin adı ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, oylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı : 300

Kabul : 300

Tasarı kanunlaşmıştır, hayırlı olmasını diliyorum. Teşekkür ederim. (1)

Sayın milletvekilleri, Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesine Ek Kara, Deniz ve Hava Yoluyla Göçmen Kaçakçılığına Karşı Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ve Dışişleri Komisyonları raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.

5. – Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesine Ek Kara, Deniz ve Hava Yoluyla Göçmen Kaçakçılığına Karşı Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/315) (S. Sayısı : 32) (1)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Komisyon raporu 32 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Şimdi, tasarının tümü üzerinde söz isteyen sayın milletvekillerine söz vereceğim.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Mustafa Dündar; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA DÜNDAR (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesine Ek Kara, Deniz ve Hava Yoluyla Göçmen Kaçakçılığına Karşı Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

12 - 13 Aralık 2000 tarihlerinde Palermo'da imzalanan Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesine ek olarak, kadın ve çocuk kaçakçılığı, ateşli silahlar kaçakçılığı ve göçmen kaçakçılığı konularında da protokoller kabul edilmiştir.

14 Ocak 2003 tarihi itibariyle, Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesine Ek Kara, Deniz ve Hava Yoluyla Göçmen Kaçakçılığına Karşı Protokol 112 ülke tarafından imzalanmış olup, 20 ülke taraf konumundadır; ancak, protokol, sözleşmenin kendisi yürürlüğe girdikten sonra, aynı şekilde, 40 ıncı ülkenin taraf olmasının ardından 90 gün geçtikten sonra yürürlüğe girecektir.

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliğinin kaçak göç ve mülteci sorunu üzerine yaptığı bir araştırmada, 1980'li yılların ardından ivme kazanan küreselleşmenin zengin ve fakir ülkeler arasındaki mesafeyi daha da açtığı, ülke sınırlarını zorladığı ve mülteci sorununun da bu tarihten itibaren artmaya başladığı, katı vize politikaları ve taşıma kurallarının mültecileri kaçak göçe iterek, insan kaçakçılığının önemli bir sektör haline geldiği belirtilmiştir.

Birleşmiş Milletlerin 2000 yılına ilişkin değerlendirmeleri içeren raporunda, Batı Avrupa'da en fazla mülteciye sahip ülkenin Almanya olduğu ve bu mültecilerin çoğunluğunu Türkiye, Yugoslavya, Irak ve İran'dan gelen mültecilerin oluşturduğu ve sayılarının 1 000 000'a ulaştığı belirtilmiştir. En fazla mültecinin En fazla mültecinin bulunduğu ülkeler ise Cezayir, Ermenistan, Azerbaycan, Çin, Kongo, Etiyopya, Almanya, Gine, Hindistan, Endonezya, İran, Pakistan, Kenya, Uganda, Filistin, Nepal, Sudan, Tanzanya, Tayland, Yugoslavya ve Zambiya olarak sıralanmıştır. Raporda "küreselleşmeyle birlikte ticaretin ve yolculuğun kolaylaşması, ulusötesi suç örgütlerinin de işini kolaylaştırır" denilmektedir. Ayrıca, kokain ticareti, elmas kaçakçılığı, fueloildeki ihtilafların insan trafiğini de artırdığı, bu karmaşık trafik ağının insan kaçakçılığını hızla kârlı bir sektör haline getirdiği; kaçak göçü organize eden servisler bir endüstri haline gelirken, 2000 yılında insan kaçakçılığının daha da arttığı ifade edilmiştir.

Yukarıda da belirtildiği gibi, günümüzde küreselleşmenin ve serbest piyasa ekonomisine dayanan ülkelerarası ilişkilerin kaydettiği hızlı gelişme, örgütlü suç gruplarının birden fazla ülkede yürüttükleri faaliyetlerin de artmasına elverişli bir zemin hazırlamış; bu bağlamda, uyuşturucu kaçakçılığı, göçmen kaçakçılığı, insan ticareti ve silah kaçakçılığı gibi olgularla gereği gibi mücadele edebilmek için, uluslararası işbirliğinin önemi daha da artmıştır.

Kısaca denebilir ki, bir ülkenin insan kaçakçılığıyla tek başına mücadele etmesinin mümkün olmadığı, artık bilinen bir gerçektir. Bu tür mücadeleler, gerek ulusal, gerekse uluslararası alanda işbirliği içerisinde yürütülmesiyle başarıya ulaşabilecektir. Umulan başarının anahtarı ise hiç kuşkusuz, ülkelerarası hızlı ve etkin bilgi alışverişi, eşgüdüm ve sorunların uluslararası düzeyde ele alınmasıdır.

Bu ihtiyaç doğrultusunda, Birleşmiş Milletler çerçevesinde müzakere edilerek sonuçlandırılan Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi ve eki Kara, Deniz ve Havayoluyla Göçmen Kaçakçılığına Karşı Protokol, 12-13 Aralık 2000 tarihlerinde İtalya'nın Palermo kentinde düzenlenen bir konferansla Birleşmiş Milletler üyesi ülkelerin imzasına açılmış ve ülkemiz tarafından da imzalanmıştır.

Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesine Ek Kara, Deniz ve Havayoluyla Göçmen Kaçakçılığına Karşı Protokol, anılan sözleşmeyle birlikte yorumlanacak olup, kara, deniz ve hava yoluyla yapılan göçmen kaçakçılığını önlemek, bununla mücadele etmek için işbirliği ve bilgi alışverişi yapılmasını ve ulusal, bölgesel ve uluslararası düzeylerde önlemler alınmasını öngörmektedir. Söz konusu protokol, bugüne kadar, uluslararası düzeyde bu konuda kabul edilmiş en ileri düzenlemedir. İç mevzuatımız, sözleşmede yer alan hükümlerin yerine getirilmesine elverişli olup, sözleşme hükümleri, uygulamada, adlî ve güvenlik makamlarımızın görev ve yetkilerini olumsuz etkileyecek herhangi bir husus içermemektedir. Bu protokolün hayata geçirilmesiyle, ülkemizin de maruz kaldığı göçmen kaçakçılığı faaliyetlerine karşı adlî ve güvenlik makamlarımızın gösterdiği çabaları uluslararası işbirliği yoluyla güçlendirmesi beklenmektedir.

Saygılarımla arz ederim, teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Dündar.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Halil Akyüz; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA HALİL AKYÜZ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesine Ek Kara, Deniz ve Hava Yoluyla Göçmen Kaçakçılığına Karşı Protokol hakkında bilgi sunmak üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi Grubum ve şahsım adına saygıyla selamlarım.

Daha önceki konuşmamda Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesiyle ilgili görüşlerimi aktarmıştım. Şimdi, bu sözleşmenin eklerinden birini teşkil eden kara, deniz ve hava yoluyla göçmen kaçakçılığına karşı protokol üzerinde durmak istiyorum.

Bilindiği üzere, ülkemiz, coğrafî konumu itibariyle, göç olgusu içerisinde bir transit ülke konumundadır. Son yıllarda, Türkiye'ye, Türkiye üzerinden Batı Avrupa'ya yönelik yasadışı göç hareketlerinde gözle görülür artışlar meydana gelmiştir. Sovyet Bloku'nun dağılmasından sonra, diğer Batı ülkelerinin yanı sıra Türkiye de, Romanya, Rusya, Moldova, Ukrayna vatandaşlarının yasadışı göçlerine hedef haline gelmiştir. 2000 yılında yasadışı konumda 109 345 Bulgaristan vatandaşı ülkemizde bulunmaktaydı. 1 Temmuz 2001 tarihinden itibaren bu ülke vatandaşlarına uygulanmaya başlanan vize muafiyetinin, Bulgaristan vatandaşlarının yasadışı ikametleriyle ilgili verileri de etkilediği tahmin edilmektedir. Bu ülke vatandaşlarının dışında, ülkemizde, yukarıda anılan ülkelerden 200 000'i aşkın yabancının yasadışı olarak yaşadığı tahmin edilmektedir.

Türkiye, özellikle Afganistan, Irak, Pakistan, İran ve Bangladeş vatandaşlarının yasadışı göçlerinde Batı Avrupa'ya geçişte bir transit güzergâhı konumundadır. 2000 yılında Batı Avrupa'ya geçmeye çalışan, çoğunluğu bu ülkelerin vatandaşlarından olan 94 514 yabancı ülkemizde yakalanmıştır. 2001 yılında ise yakalanan yasadışı göçmen sayısı 92 365 olmuştur. 1 Kasım 2002 itibariyle ülkemizde 74 002 yasadışı göçmen yakalanmıştır.

Bu rakamlar, yasadışı olarak, gerek sahte belge ya da vizelerle sınır kapılarımızdan girebilenleri gerek sınır kapılarımızın dışından belgesiz ve vizesiz olarak girebilenleri gerekse Türkiye'ye yasal olarak giriş yaptıktan sonra vize veya ikamet izni süresi bitenleri içermektedir.

Yasal görünüm altında, yasadışı göç amacıyla, sınırlarımızdan içeri girmek isteyenlerin denetimi önem taşımaktadır. Bu çerçevede, 2000 yılında 24 504, 2001 yılında ise 15 208 kişi, malî durumlarında ve belgelerinde görülen eksiklik nedeniyle, yasal sınır kapılarımızdan geri çevrilmiştir. Bu kişilerin önemli bir kısmının, geri çevrilmemiş olsaydı, muhtemelen, Avrupa Birliğine yasadışı geçiş girişiminde bulunmuş olabilecekleri söylenebilir.

Yasadışı göçün günümüzdeki en önemli özelliği, örgütlü şebekelerce düzenlenmesidir. Bu nedenle, günümüzde, göçmen kaçakçılığı olarak tanımlanan bir suç türü ortaya çıkmıştır. Yasadışı göçle mücadelenin en önemli ayaklarından birisi de şebekelerle mücadeledir. Bu çerçevede, 2000 yılında, ülkemizde, 149'u yabancı 850 yasadışı göç organizatörü, 2001 yılında ise 134'ü yabancı 1 155 yasadışı göç organizatörü yakalanmıştır. 1 Kasım 2002 itibariyle yakalanan organizatör sayısı, 1 025'tir 1998 yılından itibaren, 1 Kasım 2002 tarihine kadar 3 315 organizatör yakalanmıştır.

Öte yandan, 2000 yılında 31 399, 2001 yılında ise 15 795 yabancı, hırsızlık, para, pasaport ve vize sahteciliği, ahlaka aykırı davranış, uyuşturucu satıcılığı, kaçak çalışma, adam öldürme gibi suçlardan dolayı takip edilmiş ve bir kısmı sınır dışı edilmiştir.

Türkiye'den Avrupa'ya yönelik transit göç, ağırlıkla, Ege ve Akdeniz'den kaçak gemi ve tekne çıkışlarıyla gerçekleşmektedir. Sahil güvenlik birimlerimiz, yaptıkları çalışmalarla, giderek denizde yasadışı göçü daha etkin bir şekilde engellemektedirler. Her geçen yıl, Türkiye'den çıkarak Avrupa Birliği ülkelerine ulaşan yasadışı göçmen gemisi ve tekne sayısı azalmakta, Avrupa Birliği ülkelerine gitmek üzere Türk karasularından kaçmaya çalışan, fakat, güvenlik güçlerince yakalanan gemi ve tekne sayısı artmaktadır. Nitekim, 2000 yılında Türkiye'den çıkarak Avrupa Birliği ülkelerine ulaşabilen ve içinde fiilen yasadışı göçmen bulunan gemi ve tekne 19 iken, 2001'de 9'a düşmüş, 2002 yılında ise bu sayı 2 olmuştur. Türkiye'den çıkarak Avrupa Birliği ülkelerine ulaşmak isteyen ve içinde fiilen yasadışı göçmen bulunduğu tespit edilerek 2000 yılında yakalanan gemi ve tekne sayısı 17 iken, 2001 yılında 19'a çıkmıştır, aynı kapsamdaki gemi ve tekne sayısı 2002 yılında 42 olmuştur.

Yasadışı göç, bölgeler arasındaki derin gelir düzeyi uçurumlarının, siyasî istikrarsızlıkların ve insan hak ve özgürlükleri ihlallerinin unsurlarını oluşturduğu yapısal sorunların bir tezahürü olarak görülmelidir. Ulaşım ve iletişim imkânlarının artışının göç etkisini artırdığı, genel olarak paylaşılan bir gözlemdir. Yasadışı göç, teknik ya da hukuksal önlemlerin derecesi ne olursa olsun, belli düzeyde devam etmesi engellenemez bir olgudur. Devletlerin çabaları, yasadışı göçün kamu düzenini bozmasına izin vermeyecek şekilde kontrol edilmesini amaçlamaktadır. Yasadışı göçün Türkiye'de ve Güneydoğu Akdeniz ve Balkanlar Bölgesinde kamu düzenini bozacak derecede bir düzeye erişmek üzere olduğunu söylemek mümkündür.

Tabiatıyla, bunlarla mücadelede ancak uluslararası işbirliğiyle başarıya ulaşılabilir. Zira, bu işle uğraşan şebekeler, uluslararası düzeyde bağlantıları olan ve çalışan gruplardır. Bu gruplar, birçok ulustan kişileri içinde barındırmakta, uluslararası bir ağa sahip bulunmaktadırlar.

Buradan hareketle, insan kaçakçılığıyla mücadeleyi bir ülkenin tek başına yürütebilmesi mümkün değildir; somut işbirliği kaçınılmazdır. Suç ve terör örgütlerince yürütülen yasadışı insan kaçakçılığı ve insan ticaretiyle mücadele için uluslararası alandaki çalışmaların desteklenmesi önem kazanmaktadır.

Türkiye, sosyal, ekonomik, siyasî ve insanî boyutları olan yasadışı göç, insan kaçakçılığı ve insan ticaretiyle mücadelenin uluslararası işbirliği anlayışı içerisinde, karşılıklı saygı gözetilerek yürütülmesinden yanadır.

Bu bağlamda, insan kaçakçılığı ve insan ticareti konusunda son dönemde kaydedilen en önemli aşama, Birleşmiş Milletler Sınıraşan Örgütlü Suçlarla Mücadele Sözleşmesi ve bunun eklerinden biri olan, Kara, Deniz ve Hava Yoluyla Göçmen Kaçakçılığına Karşı Protokoldür.

Günümüzde ülkeler arasındaki ilişkilerde gözlenen hızlı gelişme, örgütlü suç gruplarının birden fazla ülkede yürüttükleri faaliyetlerinin de artmasına elverişli bir zemin hazırlamış; bu bağlamda, uyuşturucu kaçakçılığı, göçmen kaçakçılığı, insan ticareti ve silah kaçakçılığı gibi olgularla gereği gibi mücadele edebilmek için uluslararası işbirliğinin önemi daha da artmaktadır.

Birleşmiş Milletler çerçevesinde müzakere edilerek sonuçlandırılan Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi ve eki, Kara, Deniz ve Hava Yoluyla Göçmen Kaçakçılığına Karşı Protokol, 12-13 Aralık 2000 tarihlerinde, İtalya'nın Palermo Kentinde düzenlenen bir konferansla Birleşmiş Milletler üyesi ülkelerin imzasına açılmış ve ülkemiz tarafından da imzalanmıştır.

Kara, Deniz ve Hava Yoluyla Göçmen Kaçakçılığına Karşı Protokol, anasözleşmeyle birlikte yorumlanacaktır. Protokol, kara, deniz ve havayoluyla yapılan göçmen kaçakçılığını önlemek, bununla mücadele etmek için işbirliği ve bilgi alışverişi yapılmasını ve ulusal, bölgesel ve uluslararası düzeylerde önlemler alınmasını öngörmektedir.

Daha önce de belirttiğim üzere, bu protokol, bugüne kadar uluslararası düzeyde bu konuda kabul edilmiş en ileri düzenlemedir.

Özellikle ülkemizin maruz kaldığı, zararlarını gördüğü göçmen kaçakçılığı faaliyetlerine karşı mücadelede adlî ve güvenlik makamlarımızca büyük çabalar sarf edilmektedir: bu çabaların uluslararası işbirliğiyle güçlendirilmesi zaruret arz etmektedir.

Halen 112 ülke tarafından imzalan, 20 ülkenin de taraf olduğu bu protokolün, ülkemiz tarafından da onaylanmasında büyük yarar olduğu kanaatindeyim. Bu nedenle, Grubumuz, bu protokole olumlu oy kullanacaktır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Akyüz.

Komisyonun söz talebi?.. Yok.

Hükümetin söz talebi?.. Yok.

Şahıslar adına söz talebi?.. Yok.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum :

SINIRAŞAN ÖRGÜTLÜ SUÇLARA KARŞI BİRLEŞMİŞ MİLLETLER SÖZLEŞMESİNE EK KARA, DENİZ VE HAVA YOLUYLA GÖÇMEN KAÇAKÇILIĞINA KARŞI PROTOKOLÜN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. - Birleşmiş Milletler çerçevesinde 12-13 Aralık 2000 tarihlerinde Palermo'da düzenlenen konferansta kabul edilen "Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesine Ek Kara, Deniz ve Hava Yoluyla Göçmen Kaçakçılığına Karşı Protokol"un onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum :

MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum :

MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Söz isteyen?.. Yok. Teşekkür ederim.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Yok. Teşekkür ederim. Madde kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın şekli konusunda Genel Kurulun kararını alacağım.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Kabul edilmiştir.

Oylama için 5 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini; bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin oy pusulalarını, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum. Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendi ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, oylama sonucunu açıklıyorum: Oylamaya 295 sayın milletvekili katılmış olup, 295 kabul oyu kullanılmıştır. Tasarı böylece kabul edilmiş oldu; hayırlı olmasını diliyorum. (1)

Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesine Ek İnsan Ticaretinin, Özellikle Kadın ve Çocuk Ticaretinin Önlenmesine, Durdurulmasına ve Cezalandırılmasına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile İçişleri ve Dışişleri Komisyonları raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.

6. – Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesine Ek İnsan Ticaretinin, Özellikle Kadın ve Çocuk Ticaretinin Önlenmesine, Durdurulmasına ve Cezalandırılmasına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile İçişleri ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/316) (S. Sayısı : 33) (1)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Komisyon raporu 33 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen sayın milletvekillerine söz veriyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Halil Akyüz konuşacaktır.

Buyurun Sayın Akyüz. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA HALİL AKYÜZ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesine Ek İnsan Ticaretinin, Özellikle Kadın ve Çocuk Ticaretinin Önlenmesine, Durdurulmasına ve Cezalandırılmasına İlişkin Protokol hakkında Yüce Meclisi bilgilendirmek üzere söz aldım; bu nedenle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesine Ek İnsan Ticaretinin, Özellikle Kadın ve Çocuk Ticaretinin Önlenmesine, Durdurulmasına ve Cezalandırılmasına İlişkin Protokol, insan kaçakçılığının önlenmesi yönünde uluslararası çapta atılan önemli adımlardan birisidir. İnsan ticareti, oldukça eski bir geçmişi olan, bütün dünyada gittikçe yaygınlaşan en önemli insan hakları ihlalidir.

İnsan ticareti, yalnız insanları değil toplumları da sosyoekonomik olarak etkileyen bir faktördür. Son yıllarda, ekonomik küreselleşmenin gelişmekte olan ülkelerde doğurduğu sosyal ve ekonomik problemler ve işsizlik, insan ticaretinin artmasının en önemli nedenlerindendir. Bugün, sanayi haline getirilmiş olan bu örgütlü insan ticaretinin hedef kitlesi, ne yazık ki, daha çok kadın ve çocuklardır. Kadın ticareti giderek önem kazanan bir sorun alanıdır. Kadın ticaretiyle ilgili olarak uluslararası, ulusal ve bölgesel seviyede mağdurların sayılarına ulaşılamamakta, suç trafiği iyi tanımlanamamakta ve rapor edilememekte, etki alanları konusunda doğru yargı ve değerlendirmeye varılamamaktadır. Kadın ve çocukların zorla veya kandırılmanın yanı sıra kendi istekleriyle de bu ticaretin aracı olmaları, bu olayı çok boyutlu ve çözümü hiç de kolay olmayan bir sorun haline getirmektedir.

Türkiye için kadın ticareti, her yıl, bir önceki yıla göre artış göstermekte ve ciddî boyutlarda tehlike oluşturmaktadır. Bilindiği üzere, son yıllarda dünyada meydana gelen siyasî gelişmeler ve ekonomik sıkıntılar, özellikle eski Doğu Bloku ülkelerinin ve Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla ortaya çıkan bağımsız cumhuriyetlerin dışa açılmalarını zorunlu hale getirmesi ve fuhuşun büyük meblâğların söz konusu olduğu bir sektör haline gelmiş olması sonucunda, Türkiye, bu ülkelerden fuhuş amaçlı olarak gelen insanların tercih ettiği bir açık pazar haline gelmiştir.

Değerli milletvekilleri, biliyorum, bu konuşmamda sevimsiz sözcükler geçiyor, bunun için özür diliyorum. Bu sözcüklerin yerine, anlaşılır, daha sevimli bir sözcük aradım inanın; ama, başarılı olamadım, onun için bu sözcükleri kullanmak zorunda kalıyorum.

Ülkemize, özellikle fuhuş amaçlı olarak çok sayıda yabancı uyruklu kadın gelmekte ve çoğunluğu cinsel sömürü amaçlı kadın ticaretine alet olmaktadır. Bunun sonucu olarak, gerek kamu düzeni gerekse de genel sağlık açısından ciddî sıkıntılar yaşanmaktadır. İnsan onurunu ve insan haklarını hiçe sayarak, kurbanları istismar edip köleleştiren suç örgütleriyle mücadele, uluslararası işbirliğinin en önemli faktörüdür. Türkiye, kadın ticareti konusunda, orijin, transit ve hedef ülke olarak, Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği çerçevesinde gerçekleştirilen tüm çalışmalarda uluslararası işbirliğine inanan ve katılan bir ülkedir.

Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesine Ek İnsan Ticaretinin, Özellikle Kadın ve Çocuk Ticaretinin Önlenmesine, Durdurulmasına ve Cezalandırılmasına İlişkin Protokol, tüm dünya devletlerinin insan ticaretiyle mücadelesinde, ayrıntılı hükümler taşıyan, suç kurbanlarının insan haklarının korunmasında da geniş önlemler içeren en kapsamlı uluslararası belgedir.

Söz konusu protokol, 2 nci maddesinde belirtildiği gibi, kadın ve çocuklara özel önem atfederek, insan kaçakçılığını önlemek ve mücadele etmek, bu tür kaçakçılığın mağdurlarını onların insan haklarına bütünüyle saygı göstererek korumak ve onlara yardım etmek amacını taşımaktadır.

Protokolün 3 üncü maddesinde, insan kaçakçılığı, kuvvet kullanarak veya kuvvet kullanma tehdidiyle veya diğer bir biçimde zorlama, kaçırma, hile, aldatma, güçlü veya zayıf bir konumun kötüye kullanılması veya başkası üzerinde kontrolü olan kişilerin rızasını kazanmak için, o kişiye veya başkalarına kazanç veya çıkar sağlama yoluyla kişilerin istismar amaçlı temini, bir yerden bir yere taşınması, devredilmesi, barındırılması veya teslim alınması şeklinde tanımlanmaktadır. Bu bağlamda, istismar terimi, asgarî olarak, başkalarının fuhuşunun istismar edilmesini veya cinsel istismarın başka biçimlerini, zorla çalıştırmayı veya hizmet ettirmeyi, köleliği veya kölelik benzeri uygulamaları, kulluğu veya organ naklini içermektedir.

Protokolün 5 inci maddesi uyarınca, taraf devletler, insan kaçakçılığının cezalandırılması için gerekli yasal ve diğer önlemleri almaya yükümlüdürler.

Protokolün 6 ncı maddesi uyarınca, her taraf devlet, mümkün olduğu ölçüde insan kaçakçılığına ilişkin yargılama işlemlerini gizli yürüterek, mağdurların özel hayatlarını ve kimliklerini korumaya yükümlüdür. Taraf devletler, ayrıca, sivil toplum örgütleriyle ve diğer ilgili örgütlerle işbirliği içinde, insan kaçakçılığı mağdurlarının fiziksel, psikolojik ve sosyal yönden iyileşmelerini sağlamak, onlara, uygun barınma olanağı, anlayabilecekleri dilde, özellikle yasal haklarına ilişkin danışmanlık ve bilgi, tıbbî, psikolojik ve maddî yardım ile çalışma, öğrenim ve eğitim olanakları sağlayacaktır.

Protokolün 7 nci maddesi uyarınca, taraf devletler, insan kaçakçılığı mağdurlarının kendi ülkelerinde geçici veya daimî olarak kalmalarına izin veren yasal veya diğer uygun önlemleri almayı düşünecektir.

Protokolün 9 uncu maddesi, taraf devletlerin, insan kaçakçılığını önlemek ve bununla mücadele etmek için, araştırma, bilgi ve kitle iletişim kampanyaları ve sosyal ve ekonomik girişimler gibi önlemleri uygulamak için çaba göstermelerini öngörmektedir. Taraf devletler, aynı madde uyarınca, ayrıca ikili veya çoktaraflı işbirliği yolu da dahil olmak üzere, kaçakçılığa yol açan, özellikle kadınlar ve çocuklar olmak üzere, kişilerin her türlü istismarının artmasına sebep olan talebi engellemek için, eğitimsel, sosyal ve kültürel önlemler gibi yasal veya diğer önlemleri alacak veya güçlendirecektir.

Taraf devletler, protokolün 10 ve 11 inci maddeleri uyarınca, insan kaçakçılığını önlemek amacıyla, göçmenlikten sorumlu veya diğer yetkili makamları aracılığıyla, bilgi alışverişi yoluyla işbirliği yapacak, sınır kontrollerini mümkün olduğu ölçüde güçlendirecektir.

Protokolün 12 nci maddesi, taraf devletlere, verdikleri seyahat veya kimlik belgelerinin, kolayca kötüye kullanılamayacak ve güçlük çekmeden tahrif edilemeyecek veya kanuna aykırı şekilde değiştirilemeyecek, kopya edilemeyecek veya düzenlenemeyecek kalitede olmalarını temin etme yükümlülüğünü getirmektedir.

Ülkemiz için de büyük sorun kaynağı olan ve özellikle, kadın ve çocukları etkileyen insan kaçakçılığının önlenmesi amacıyla, adlî ve güvenlik makamlarımızın çabalarının uluslararası işbirliğiyle güçlendirilmesi büyük önem arz etmektedir.

İnsan kaçakçılığının önlenmesi alanında uluslararası düzeyde kabul gören en ileri düzenleme olan bu protokolün ülkemiz tarafından da onaylanmasını olumlu görmekteyim.

Bu nedenle, Grubumuzun olumlu oy kullanacağını bildiriyor; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Akyüz.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Eyyüp Sanay; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA EYYÜP SANAY (Ankara)- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesine Ek İnsan Ticaretinin, Özellikle Kadın ve Çocuk Ticaretinin Önlenmesine, Durdurulmasına ve Cezalandırılmasına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Teknolojik gelişmeler ve küreselleşme suçların çeşitliliğini artırıyor; özellikle, sosyal ve ekonomik birtakım yeni kavramlar, yeni suç türleri gündeme geliyor. İşte, bu sözleşme de, yeni ortaya çıkan bu problemleri uluslararası ilişkilerde çözümlemek amacıyla yapılan görüşmeler sonucunda ortaya çıkmış ve uluslararası nitelik taşıyan bir sözleşmedir.

Örgütlü suç gruplarının 1'den fazla ülkede faaliyet yürütmesine elverişli bir zemin ortaya çıkmış; başta, uyuşturucu kaçakçılığı, göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti ile silah kaçakçılığı gibi alanlarda yeterli veya gerekli mücadeleyi verebilmek için uluslararası işbirliğinin önemi gittikçe artmaktadır.

Uluslararası örgütlü suçlara karşı işbirliği ihtiyacı doğrultusunda Birleşmiş Milletler çerçevesinde müzakere başlatılmış, 21-23 Kasım 1994 tarihinde, sınıraşan örgütlü suçlara karşı bir sözleşme yapılması kararlaştırılmıştır.

Napoli'de düzenlenen Sınıraşan Örgütlü Suça Karşı Dünya Bakanlar Konferansında Napoli Siyasî Bildirisi ve Küresel Eylem Planı kabul edilmiştir. Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi ve Ek İnsan Ticaretinin, Özellikle Kadın ve Çocuk Ticaretinin Önlenmesine Durdurulmasına ve Cezalandırılmasına İlişkin Protokol, 12-13 Aralık 2000 tarihinde İtalya'nın Palermo kentinde düzenlenen bir konferansta Birleşmiş Milletler üyesi ülkelerin imzasına açılmış, söz konusu protokol, ülkemiz tarafından da imzalanmıştır.

Sayın milletvekilleri, bir ülkede planlanan örgütlü suçun, başka bir ülkede işlenmesi, üçüncü bir ülkede aklanması gibi karmaşık durumlar ile mağdurları, deliller ve tanıkların da başka bir ülkede bulunduğu durumlarda, ilgili ülkelerden hiçbirinin yetkisine tam olarak girmemesi sebebiyle suç faillerinin cezasız kalmaması temel amaçtır. Bu sebeple, etkin bir adlî yardımlaşma ve işbirliği gerekmektedir.

Söz konusu Birleşmiş Milletler Protokolü ve Palermo Sözleşmesi, insan ticaretini, özellikle kadın ve çocuk ticaretini önlemek ve bununla mücadele etmek için, kaynak, transit ve hedef ülkelerde, insan ticaretinin cezalandırılması ve bu ticaretin mağdurlarının için uluslararası düzeyde insan haklarının korunması dahil tedbirlerin alınmasını öngörmektedir.

Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesini 14 Ocak 2003 tarihi itibariyle 147 ülke imzalamış olup, 28 ülke taraf durumundadır.

Kadın ve Kız Çocukları Kaçakçılığına İlişkin Olan Sözleşmeyi ise 117 ülke imzalamış olup, 20 ülke taraf durumundadır.

Örgütlü suç faaliyetlerine karşı güvenlik güçlerimizin ve adlî makamlarımızın gösterdiği çabaları uluslararası işbirliği yoluyla güçlendirmeye yönelik bu sözleşmeye ülkemiz de taraf olmalıdır.

Söz konusu protokol, bu konuda uluslararası düzeyde kabul edilmiş en ileri düzenlemelerden biridir.

Ülkemizin de maruz kaldığı, insan ticaretine yönelik örgütlü suç faaliyetlerine karşı güvenlik güçlerimizin ve adlî makamlarımızın gösterdiği çabaların uluslararası işbirliği yoluyla güçlendirilmesini temenni eder, bu kanunun Grubumuz tarafından olumlu bulunduğunu bildirir, Yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Sanay.

Komisyon ve hükümetin söz talebi?.. Yok.

Şahısları adına söz talebi?.. Yok.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Maddelere geçilmesi kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum :

SINIRAŞAN ÖRGÜTLÜ SUÇLARA KARŞI BİRLEŞMİŞ MİLLETLER SÖZLEŞMESİNE EK İNSAN TİCARETİNİN, ÖZELLİKLE KADIN VE ÇOCUK TİCARETİNİN ÖNLENMESİNE, DURDURULMASINA VE CEZALANDIRILMASINA İLİŞKİN PROTOKOLÜN

ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. - Birleşmiş Milletler çerçevesinde 12-13 Aralık 2000 tarihlerinde Palermo'da düzenlenen konferansta kabul edilen "Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesine Ek İnsan Ticaretinin, Özellikle Kadın ve Çocuk Ticaretinin Önlenmesine, Durdurulmasına ve Cezalandırılmasına İlişkin Protokol"ün onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. 1 inci madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum :

MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Yok. Teşekkür ederim. 2 nci madde kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum :

MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Yok. Teşekkür ederim. Madde kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.

Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Teşekkür ederim.

Oylama için 5 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum; ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar varsa, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını yine oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, yapılan açıkoylamanın neticesini arz ediyorum:

Kullanılan oy sayısı : 257

Kabul : 257

Böylece, tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olmasını diliyorum. (Alkışlar) (1)

Sayın milletvekilleri, çalışma süremizin bitimine 8 dakika var.

Yeni bir tasarıyı görüşmek için yeterli zaman kalmadığından, sözlü sorular ile diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek üzere, 4 Şubat 2003 Salı günü, saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Teşekkür ediyorum.

Kapanma Saati : 18.52