BIM 2 2 2003-01-23T12:43:00Z 2003-01-23T12:43:00Z 48 29341 167247 TBMM 1393 334 205391 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM : 22          CİLT : 2       YASAMA YILI : 1

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

19 uncu Birleşim

8 . 1 . 2003 Çarşamba

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

                                                      Sayfa    

 

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMA

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - Ağrı Milletvekili Naci Aslan'ın, Ağrı İlinin ekonomik, sosyal ve güncel sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması

2. - İstanbul Milletvekili Ersin Arıoğlu'nun, Erzincan İli ve civarında 27 Aralık 1939'da meydana gelen depremin 63 üncü yıldönümüne ve konusu yalnız "deprem" olan bir ihtisas ve araştırma komisyonu kurulması gerektiğine ilişkin gündemdışı konuşması ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki Ergezen'in cevabı

3. - Karaman Milletvekili Mevlüt Akgün'ün, elma üreticilerinin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması

 

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. - İstanbul Milletvekili Bihlun Tamaylıgil ve 30 milletvekilinin, tasarruf sahiplerinin mağduriyetine yol açan holdinglerin faaliyetlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/16)

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, Millî Savunma Komisyonu başkanlığı ve üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/3)

V . - ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. - Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

VI. - SEÇİM

A) KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM

1. - Dilekçe Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim

VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. - Sosyal Sigortalar Kanunu, Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu, Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa Göre Gelir veya Aylık Almakta Olanlara Sosyal Destek Ödemesi Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/341) (S. Sayısı : 16)

2. - Türk Ceza Kanunu, Cezaların İnfazı Hakkında Kanun ve Karayolları Trafik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ve Adalet Komisyonları raporları (1/300) (S. Sayısı : 13)

3. - Cezaların İnfazı Hakkında Kanunda ve Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/291) (S. Sayısı : 14)

4. - Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun Tasarısı ve  Adalet Komisyonu Raporu (1/311) (S. Sayısı : 15)

VIII. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. - Şanlıurfa Milletvekili Turhan Tüysüz'ün, Şanlıurfa Siverek İlçesinin elektrik ile ilgili sorunlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı (7/55)

2. - Konya Milletvekili Nezir Büyükcengiz'in, Emekli Sandığına bağlı emeklilerin maaşlarının aylık olarak ödenip ödenmeyeceğine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı (7/57)


I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açıldı. 

Konya Milletvekili Ahmet Işık'ın, demokratik hukuk devleti ve temel hak ve hürriyetlere ilişkin gündemdışı konuşmasına Adalet Bakanı Cemil Çiçek cevap verdi.

Kars Milletvekili Selami Yiğit, Kars İlinde yaşanan sosyal ve ekonomik sorunlara ve alınması gereken önlemlere,

Mardin Milletvekili Nihat Eri, 1999-2000 yıllarında Mardin İli Kızıltepe İlçesinde pamuk üreticilerine verilen pamuk teşvik primlerinde yapıldığı iddia edilen fazla ödemelerin geri istenmesine ve bu konuda yapılması gerekenlere,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisinde,

İslam Konferansı Örgütü Parlamento Birliğinde,

Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilâtı Parlamenter Asamblesinde,

Türkiye Büyük Millet Meclisini temsil edecek üyelerle ilgili, siyasî parti grup başkanlıklarınca aday gösterilen ve Başkanlık Divanınca adaylıkları kabul edilen milletvekillerine ilişkin TBMM Başkanlığı tezkereleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Diyarbakır Milletvekili Mesut Değer'in, (6/39) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi okundu; sözlü sorunun geri verildiği bildirildi.

Genel Kurulun 7 Ocak 2003 Salı günkü (bugün) birleşiminde, gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının 6 ncı sırasında yer alan, Ankara Milletvekili Salih Kapusuz ve 24 milletvekilinin, yolsuzlukların sebeplerinin, sosyal ve ekonomik boyutlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesine ilişkin (10/9) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin görüşmelerinin yapılmasına, aynı birleşimde sözlü sorular ile diğer denetim konularının görüşülmemesine, önergenin görüşmelerinin bitiminden sonra da, aynı gün gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve bastırılarak dağıtılan 12 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu, Vergi Usul Kanunu, Kurumlar Vergisi Kanunu, Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu, 4306 Sayılı Kanun, 4481 Sayılı Kanun ve 4562 Sayılı Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında 19.12.2002 Tarihli ve 4775 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu maddesi gereğince Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresi ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun 48 saat geçmeden gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına alınması ve kanunun görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.

Gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmında bulunan, Ankara Milletvekili Salih Kapusuz ve 24 milletvekilinin, yolsuzlukların sebeplerinin, sosyal ve ekonomik boyutlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesinin (10/9), yapılan öngörüşmelerden sonra, kabul edildiği açıklandı.

Kurulacak komisyonun:

12 üyeden teşekkül etmesi,

Çalışma süresinin, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimi tarihinden başlamak üzere, üç ay olması,

Gerektiğinde Ankara dışında da çalışması,

Kabul edildi.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan ve Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderilen, Gelir Vergisi Kanunu, Vergi Usul Kanunu, Kurumlar Vergisi Kanunu, Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu, 4306 Sayılı Kanun, 4481 Sayılı Kanun ve 4562 Sayılı Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında 19.12.2002 Tarihli ve 4775 Sayılı Kanunun (1/333) (S. Sayısı : 12), görüşmelerini müteakiben elektronik cihazla yapılan açık oylamasından sonra, kabul edildiği ve kanunlaştığı açıklandı.

8 Ocak 2003 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 20.01'de son verildi.

İsmail Alptekin

 

 

Başkanvekili

 

 

 

Yaşar Tüzün

Mevlüt Akgün

 

Bilecik

Karaman

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye


     No. : 26

II. - GELEN KÂĞITLAR

8.1.2003 ÇARŞAMBA

Tasarılar

1. - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Arnavutluk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Uluslararası Karayolu Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/343) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.1.2003)

2. - Askerlik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/344) (Millî Savunma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.1.2003)

3. - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Denizcilik Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/345) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.1.2003)

4. - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sivil Havacılık İşbirliği Anlaşmasının  Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/346) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.1.2003)

5. - Karayolları Trafik Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/347) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.1.2003)

Teklif

1. - Manisa Milletvekili Hasan Ören'in; Devlet Memurları Kanununa Ekli 1 Sayılı Cetvelde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/25) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.12.2002)

Tezkere

1. - Kocaeli Milletvekili Mehmet Sefa Sirmen'in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/146) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.1.2003)

Raporlar

1. - Türk Ceza Kanunu, Cezaların İnfazı Hakkında Kanun ve Karayolları Trafik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ve Adalet Komisyonları Raporları (1/300) (S. Sayısı: 13) (Dağıtma tarihi: 8.1.2003) (Gündeme)

2. - Cezaların İnfazı Hakkında Kanunda ve Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/291)
(S. Sayısı : 14) (Dağıtma tarihi: 8.1.2003) (Gündeme)

3. - Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/311) (S. Sayısı : 15) (Dağıtma tarihi : 8.1.2003) (Gündeme)

4. - Sosyal Sigortalar Kanunu, Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu, Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa Göre Gelir veya Aylık Almakta Olanlara Sosyal Destek Ödemesi Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/341) (S. Sayısı : 16) (Dağıtma tarihi : 8.1.2003) (Gündeme)

Sözlü Soru Önergesi

1. - İzmir Milletvekili Canan Arıtman'ın, İzmir ören yerleri gelirlerinden İl Özel İdaresine aktarılan payı düzenleyen protokolün iptaline ilişkin Kültür Bakanından sözlü soru önergesi (6/62) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.1.2003)

Yazılı Soru Önergeleri

1. - İzmir Milletvekili Erdal Karademir'in, İzmir ören yerleri gelirlerinden İl Özel İdaresine aktarılan payı düzenleyen protokolün iptaline ilişkin Kültür Bakanından yazılı soru önergesi (7/88) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.1.2003)

2. - İzmir Milletvekili Türkan Miçooğulları'nın, İzmir ören yerleri gelirlerinden İl Özel İdaresine aktarılan payı düzenleyen protokolün iptaline ilişkin Kültür Bakanından yazılı soru önergesi (7/89) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.1.2003)

3. - Kayseri Milletvekili Muharrem Eskiyapan'ın, Yamula Barajı ve Hidroelektrik Santrali ile Develi İkinci Merhale Projelerine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/90) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.1.2003)

Geri Alınan Sözlü Soru Önergesi

1. - Diyarbakır Milletvekili Muhsin Koçyiğit, Enerji Piyasası Üst Kurulu Başkan ve üyeleri ile personelinin malî haklarına ilişkin Başbakandan sözlü  soru önergesini 8.1.2003 tarihinde geri almıştır  (6/53)

Meclis Araştırması Önergesi

1. - İstanbul Milletvekili Bihlun Tamaylıgil ve 30 milletvekilinin, tasarruf sahiplerinin mağduriyetine yol açan holdinglerin faaliyetlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/16) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.1.2003)

 


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.00

8 Ocak 2003 Çarşamba

BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER : Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Mevlüt AKGÜN (Karaman)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 19 uncu Birleşimini açıyorum.

III. - Y O K L A M A

BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağım.

Yoklama için 5 dakika süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin, oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını, teknik personel aracılığıyla 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekilimize gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, Ağrı İlinin ekonomik, sosyal ve güncel sorunları konusunda söz isteyen, Ağrı Milletvekili Naci Aslan'a aittir.

Buyurun Sayın Aslan. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - Ağrı Milletvekili Naci Aslan'ın, Ağrı İlinin ekonomik, sosyal ve güncel sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması

NACİ ASLAN (Ağrı) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin Genel Kurul çalışmalarını izleyen ve izlemeyen tüm Ağrılı hemşerilerim; hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Zengin ve yüksek kültürlerin beşiği Anadolunun bir parçası olan Ağrı, Doğu Anadolunun bir serhat şehridir. Bu özelliğini, coğrafyasına, ekonomik bir merkez olmasına ve jeopolitiğine borçlu olan Ağrı İlimizde yaygın ekonomik faaliyet tarımdır. Köylerimizde oturan nüfusumuzun tamamı, şehirlerde oturanların bir kısmı tarımla uğraşmaktadır. Tarımsal üretim içinde, ekonomik ağırlığı itibariyle, hayvancılık birinci sırada, tarla ziraatı, yani, çiftçilik ikinci sıradadır. Bunda, Ağrımızda kurulmuş olan şeker fabrikasının da payı büyüktür. Fabrika, tarım sektörünü olumlu yönde etkilemiş ve tarımın altyapısını oluşturmuştur.

İlimizin coğrafî yapısı, yani geniş mera ve yaylalar, hayvancılığa daha uygundur. Ağrı, Türkiye'nin en önemli hayvancılık merkezlerinden biridir; bu anlamda büyük bir hayvan potansiyeline sahiptir. Ağrı İlindeki hayvan sayısıyla Türkiye'nin hayvan sayısı karşılaştırıldığında, Türkiyemizde yetiştirilen hayvanın yüzde 3,3'ü Ağrı'da yetiştirilmektedir. Bu da gösteriyor ki, Ağrı İli, hayvancılıkta Türkiye'de birinci il konumundadır; ancak, son yirmi yılda, terör ve tarımda uygulanan yanlış politikalar, gerek hayvancılık sektöründe gerekse tarımda büyük gerileme meydana getirmiştir.

İlimizin, özellikle ovalık yerde olması, tarımda modern girdi kullanımı, çağdaş tarım araçlarının işletimi gelişmekle beraber, çiftçimizin bugünkü durumu içler acısıdır. Çığ gibi büyüyen işsizlik ve sınır ticaretinin engellenmesi, bu acı durumun daha da büyümesine neden olmuştur.

Devlet İstatistik Enstitüsü verilerine göre, Türkiye'nin gayri safî millî hâsılası, kişi başına, ortalama olarak, 2 941 dolar iken,  Ağrı İlimiz, 824 dolarla Türkiye sıralamasında sondan ikinci sırada yer almaktadır.

Bilindiği üzere, 57 nci hükümet döneminde, IMF ekonomik programı çerçevesinde, Dünya Bankasının desteğiyle Tarımda Doğrudan Gelir Desteği adıyla bir proje uygulamaya konuldu. Bu proje, geçmişte, çiftçileri desteklemeye yönelik, özünde daha sosyal adaleti sağlayan bir destek olarak gündeme gelmişti; ancak, zamanla uygulamada, küçük ve orta ölçekli çiftçilere yarar sağlamayan, açık uçlu kredilerle büyük çiftçilere büyük olanaklar sağlayan bir destek haline dönüştü.

Bu ödemelerle ilgili hususlar... 57 nci hükümetin, Bakanlar Kurulunun 4.5.2002 tarih ve 2002/4165 sayılı karar ekiyle, doğrudan gelir desteğinden yararlanacak çiftçilerimizin kayıt işleminin bitirilmesi için 1.10.2002 tarihi verilmişti. Bütün bu işlemler bitirilmiş ve bakanlığa gerekli dosyalar gönderilmiştir. Çiftçi başına 500 dönüm arazi ve 1 dönüme 13 500 000 lira tahsis edilmesine karşılık, çiftçi sayısı 2 600 000, destek dağıtılması gereken arazinin alan toplamı 170 milyon dekardır.

2001 yılında doğrudan gelir desteği uygulaması kapsamında 1,7 katrilyon, 2002'de ise 2,4 katrilyon dağıtılması öngörülmüştür. Bunu, şunun için söylüyorum: Türkiye'nin en geri kalmış illerinden biri olan Ağrı, yoksul çiftçisi ve yoksul halkıyla, kışın bu zor günlerinde bu doğrudan gelir desteği paralarının gelmesiyle biraz rahatlayacağını düşünmüşken; 2003 yılından önce, yani, 2002 yılı bitiminde bu paraların dağıtılacağı söylenmişken, maalesef, bugüne kadar, bu paralar dağıtılmadı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Aslan, sözlerinizi tamamlamanız için sürenizi uzatıyorum. 

NACİ ASLAN (Devamla) - Bizim, 58 inci hükümetimizden talebimiz, Ağrı gibi kış şartlarının çok ağır geçtiği bir ilde, bu doğrudan gelir desteği paralarının gönderilmesidir.

İkinci konu, şu anda kar kalınlığının 1 metreyi bulduğunu ve -Sayın Derya Sazak'ın da gazetede göstermiş olduğu gibi- bir Hamurlu annemizin, bacımızın hastaneye yetişmek için kağnıyla 5,5 saat yol kat ettiği ve bu annemizin 2 çocuğunu kaybettiğini bütün kamuoyu biliyor. Peki, düşünelim; acaba, bu annemiz 2 çocuğunu niçin kaybetti? Elbette ki, bu, ezelî bir kader, ona inanıyoruz; ama, eğer yan faktörler, yan tedbirler alınmış olsaydı, belki bu ölümün önüne geçilebilirdi. Bu ne demektir; Köy Hizmetlerinde yeterli araç parkının olmayışı, karla mücadele için yeterli parasının olmayışı ve yolların binek araçlarına açık olmayışı nedeniyle kağnıyla gelmiş olması, bu iki yavrumuzun kaybına sebep olmuştur.

O nedenle, Köy İşlerinden sorumlu olan Sayın Bakanıma sesleniyorum. Lütfen, karın yağmadığı yerlerde stok ettiğiniz dozer, kepçe ve kamyonları bekleteceğinize, onları, karın 1,5 metre olduğu ve tüm imkânsızlıkların buluştuğu Doğu Anadoludaki şu geri kalmış yörelerimize gönderelim; hiç olmazsa, insanlarımız, 50-60 kilometre uzakta ve köy yollarında en elverişsiz şartların yaşandığı bu bölgede, kolayca doktora ve hastaneye kavuşsun.

İkinci sorunumuz, Yazıcı Barajı 1994 yılında ihale edilmiş, 700 milyar lira keşif bedeli ve bitim tarihi 1998.

BAŞKAN - Sayın Aslan, tamamlamanızı rica edeceğim.

NACİ ASLAN (Devamla) - Şu anda, nakdî gerçekleşme oranı yüzde 56, baraj için istenilen para 46 trilyon lira, bu sene istenilen ödenek 22,5 trilyon lira, maalesef, ayrılan 2,8 trilyon lira.

Bu nedenle, diyoruz ki, inşallah, 58 inci hükümetimiz, Ağrı, Eleşkirt ve Ekincik Ovaları için hayatî önem taşıyan Yazıcı Barajının bir an önce bitirilmesi için gerekli ödeneği ayıracaktır.

Ben, Ağrı'nın sorunlarını başka bir konuşmamda dile getirmek üzere, Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Aslan.

Gündemdışı ikinci söz, Erzincan depreminin 63 üncü yıldönümü münasebetiyle söz isteyen, İstanbul Milletvekili Sayın Ersin Arıoğlu'na aittir.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

2. - İstanbul Milletvekili Ersin Arıoğlu'nun, Erzincan İli ve civarında 27 Aralık 1939'da meydana gelen depremin 63 üncü yıldönümüne ve konusu yalnız "deprem" olan bir ihtisas ve araştırma komisyonu kurulması gerektiğine ilişkin gündemdışı konuşması ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki Ergezen'in cevabı

ERSİN ARIOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli milletvekilleri; bu kürsüden ilk konuşmama başlarken, 22 nci çalışma döneminin, bilimsel düşüncelerin ışığında başarılı çalışmaların yapıldığı, ülke sorunlarının güç birliğiyle aşıldığı, yurdumuzda ve dünyada barışın zedelenmeden sürdüğü, ülkemiz için mutluluk üreten bir dönem olmasını kalpten gelen duygularla diliyor, Yüce Meclise saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, tam 63 yıl 12 gün önce, Erzincan İlimiz ve civarı, 27 Aralık gecesi saat 02.00 civarında, aletsel büyüklüğü 7,9 olarak ölçülen Türkiye'nin en şiddetli depremine maruz kaldı. 60 saniye içerisinde, yaklaşık 33 000 yurttaşımızı kaybettik, 150 000 yurttaşımız yaralandı, yüzbinlerce ev ve işyeri hasar gördü.

Türkiye, Erzincan depreminden sonra, hasar doğuran 55 deprem daha yaşadı. Bu depremlerin 14'ünün magnetüdü 7 veya 7'den büyüktür; inanılmaz boyutlarda can ve mal kayıplarına neden olmuşlardır.

Sayın Başkan, güzel Türkiyem, dünyanın en aktif deprem bölgelerinden birisidir. Türkiye toprakları üzerinde depremler olmaya devam edecektir. Türkiye, inşaatlarını, gerekli kalite kavramı içerisinde üretemediğinden, deprem bilincini ve yapı denetimini bir türlü yeterince geliştiremediğinden, Türkiye'de olan depremler daima şiddetlerinden daha büyük ölçekte yapısal hasarlara ve can kayıplarına yol açmaktadır. Nitekim, 1999 Marmara depremi, bize, üzerinde yaşadığımız toprakların yüzyıllardır süregiden bu gerçeğini, çok acı bir şekilde tekrar hatırlatmıştır. Türkiye, 17 Ağustos 1999 depreminde 18 000 yurttaşını ve millî gelirinin yüzde 8'ini, 48 saniye içerisinde kaybedivermiştir.

Sayın Başkan, Türkiye, İzmit depremiyle çok acı tecrübeler yaşamıştır ve halen de yaşamaya devam etmektedir. Yeterli araştırma yapılmamış olmasına rağmen, 2000 ve 2001 yıllarında içine düştüğümüz derin krizlerin muhtemel tetikleyici sebeplerinden birisi de İzmit depremidir. Ayrıca, Türkiye'nin depremlere karşı ne kadar hazırlıksız olduğu, bu depremlerde açıkça ortaya çıkmıştır. Basiretsiz ve yanlış hükümet politikalarının ıstırapları ne kadar artırdığı yaşanmış, halkımız, depremden rant sağlamaya çalışan siyasî irade sahiplerini ve eylemlerini ibretle izlemiştir. Halkımız, 1999 seçimleriyle zamanın iktidarına gösterdiği güveni, 2002 seçimlerinde, belki de bu nedenlerle çekivermiştir. Bu gerçeklerin ışığında, ülkemizin deprem risklerini Yüce Meclisin yüksek dikkatlerine getirmek üzere söz aldım.

Sayın milletvekilleri, Türkiye depremselliği özetlenirse, deprem doğuran fayların toplam uzunluğu 15 000 kilometredir. Magnetüdü 5,5'ten büyük olan depremler yapısal hasar doğururlar; ölümlere sebep olan depremler, genel olarak magnetüdü 6 ve 6'dan büyük olan depremlerdir. Türkiye'de, magnetüdü 5,5 ilâ 6 arasında, her yıl iki deprem beklenmektedir. 6 ilâ 7 magnetüdlü depremler, Türkiye'de 3 ilâ 7 yılda bir tekrarlanır. Magnetüdü 7'den büyük olan çok şiddetli depremler 7 ilâ 10 yılda bir tekrar geri döner.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin en aktif deprem bölgesi, kuzey Anadolu fayının civarıdır. Kuzey Anadolu fay hattı, batıda Marmara Denizinin içine girer ve İstanbul'un hemen güneyinden geçer. Son bilimsel gözlemler, İstanbul'u etkileyecek bir büyük depremin olası olduğunu göstermektedir. İstanbul, tüm vergilerimizin yüzde 47'sini ödeyen, en gelişmiş kentimizdir. Senelerin ihmaliyle, tüm diğer şehirlerimiz gibi hazırlıksız durumda bulunan İstanbul için olası bir depremde 40 000 ilâ 100 000 vatandaşımızı kaybedeceğiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN -Sayın Arıoğlu, buyurun, sözlerinizi tamamlayın efendim.

ERSİN ARIOĞLU (Devamla) - 100 000'i aşkın ev yıkılacak. 800 000 ilâ 1 000 000 aile depremden zarar görecek. Maddî kayıplarımız, millî gelirimizin yüzde 10 ilâ 12'sine ulaşacak. İzmir Kentimiz için de hasar boyutu sayısal olarak daha küçük, fakat, benzer bilimsel senaryolar bulunuyor.

Değerli milletvekilleri, Türkiye nüfusunun yüzde 95'i, toplam konut stokumuzun yüzde 90'ı, tüm altyapı varlıklarımızın yüzde 92'si tahripkâr depremlerin riskini taşır. Türkiye, artık, depremi çok ciddiye almak ve hızla hazırlanmak zorundadır. Depremlerin oluşması muhtemel risklerini azaltmak, depremlerin etkilediği sosyoekonomik yapıyı süratle düzeltmek, bölgeyi daha da geliştirerek eski yaşantısına döndürmek, Anayasamızın 5 inci ve 57 nci maddeleri gereği devletimizin görevidir. Devlet, bu görevini, hükümetlerinin hazırladığı bilimsel verilere dayalı, kesintisiz uygulanan ulusal programlar ve finansmanı hazırlanmış tutarlı eylemlerle yerine getirebilir. Ne yazık ki, bu görev, uzun yıllardan beri ihmal edilegelmiştir ve ortada da bir ulusal deprem politikası yoktur.

Değerli milletvekilleri, şüphesiz, bugünkü iktidar, yılların ihmalinden sorumlu olamaz; ancak, 58 inci hükümet bu büyük ihmali de sürdüremez. Hükümet, deprem hazırlıklarına, ulusal ve bütünsel bir deprem programı çerçevesinde hemen başlamalıdır. Hal böyleyken, acil planda depremden hiç söz edilmemiştir. Mecliste okunan programdaysa sadece "deprem kayıplarının asgariye indirilmesi için her türlü tedbir alınacaktır" denilerek, konu çok muğlak bırakılmıştır. AKP'nin böylesine önemli bir konu için öneriler sunmaması veya getirmeyi ihmal etmesi, Cumhuriyet Halk Partisini ve kamuoyunu hayrete düşürmüştür.

Bu konuşmamın süresi içinde yapılması gerekenleri saymamın olanağı yoktur. Eğer, Sayın Başbakan, hükümet programının son cümlelerinde söylendiği gibi, program eksikliklerinin ortak akıl ve işbirliğiyle giderilmesinde ciddî ve kararlı ise, şimdi, gelin, konusu yalnız deprem olan bir ihtisas ve araştırma komisyonu kuralım. Ulusal bir deprem programı hazırlanması başta olmak üzere, gerekenleri hemen yapmaya başlayalım. Böylece, Yüce Meclisin ana görevi olan can ve mal güvenliğini sağlama konusunda gerekli özeni gösterelim.

"Uyarılmadık" diyemeyiz; çünkü, tarihe not düşüldü.

Bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Meclise saygılarımı sunarım.

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Arıoğlu. Hassasiyetinize de ayrıca teşekkür ediyoruz.

Yüce Meclisin, iktidarıyla muhalefetiyle, ülkemizin ortak meselesi olan bu konuyu çözecek bir çalışma gayreti içinde olacağını temenni ediyoruz. Allah, böyle bir felaketi bir daha ülkemize göstermesin temennisini de burada ifade ediyorum.

TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın Karakaya, bir isteğiniz mi var?

TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) - Sayın Başkanım, izniniz olursa, Erzincan Milletvekili olarak sayın hatibin duygularına ortak olmayı düşünüyorum.

BAŞKAN - Efendim, böyle bir usulümüz yok.

TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) - İçtüzük 69'a göre...

BAŞKAN - Efendim, iki cümleyle...

TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) - Sayın Başkanım, zatıâlilerinizin, Başkanlığımızın takdirine, çok saygın milletvekilimiz, hatibimizin duyarlı düşüncelerine bir Erzincan Milletvekili olarak, 1939 yılında 33 000 canın kaybolduğu, 150 000 kişinin etkilendiği ve o ailelerden birisi olarak ve 13 Mart 1992 depreminde de çok yakınlarını kaybetmiş, depremin içerisinde olan bir birey olarak da, sayın hatibimizin hassasiyetlerine, duygularına, hem ortak oluyor hem teşekkür ediyorum. Böyle bir günde, Erzincan 1939 depreminin 63 üncü yıldönümü münasebetiyle, gündemdışı söz almalarından dolayı da teşekkür ediyorum; ancak, izniniz olursa, birkaç kelimeyle, ben de...

BAŞKAN - Efendim, ben teşekkürünüzü alıyorum.

TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) - ...kanaatimi paylaşmak istiyorum.

BAŞKAN - Bir cümle efendim.

TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) - Coğrafyamız, Türkiyemiz, birinci derecede deprem kuşağında. Örneklerinde olduğu gibi, 1939'da Erzincan büyük depremi, 1992'de ikinci büyük depremi, 1999'da körfez depremi adına, cumhuriyet hükümetlerimiz, alabildiğince ve olabildiğince tedbirler almış, depremzedelerimizin yaralarını sarmaya çalışmışlardır. Ben, umuyorum ve diliyorum ve inanıyorum ki, 58 inci cumhuriyet hükümetimiz de, çağdaş teknoloji ölçeğinde ve bilimin öncülüğünde tedbirlerini alacaktır. Büyük...

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum... Teşekkür ediyorum.

Efendim, şimdi, üçüncü gündemdışı söze geçmeden önce, Sayın Bakanımız bu konuda bir açıklama yapacak mı?

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Evet Sayın Başkan.

BAŞKAN - Bayındırlık ve İskân Bakanımız Sayın Zeki Ergezen; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Sayın Başkanım, sayın milletvekillerimiz; depremle ilgili konuşan ilk arkadaşı dinleyemedim, son arkadaşın da konuşmalarının son bölümlerine denk geldik; ama, sorunumuz ortak sorun, problem ortak problem.

Ben, hemen sözüme şöyle başlamak istiyorum. Tedbirsizliklerimizin faturasını kadere ihale etme hakkına sahip değiliz. (Alkışlar) İnsanlar çalacaklar, çırpacaklar, betonu kalitesiz yapacaklar, deprem yönetmeliklerine uymayacaklar, imar planlarıyla ilgili şartnamelerin gereklerini yerine getirmeyecekler, zemin etüt araştırmaları yapmayacaklar, siyasetçinin gücüne, paranın gücüne dayanarak imar planı uygulamaları yapacaklar, fazla katlar yaptıracaklar, beton kalitesiz olacak, kalıp kalitesiz olacak, depremlere uygun demir döşenmeyecek, ondan sonra da, kaderimiz deyip, boyun bükme gibi, bu ihaleyi Allah'a çıkarmaya kimsenin hakkı yoktur. (Alkışlar)

Siz, derenin ağzına ev yapacaksınız, sağanak bir yağışta evinizi sel alıp denize dökecek, çoluk çocuğunuz ölecek, kaderim deyip, boyun bükeceksiniz!.. Böyle bir anlayış, böyle bir inanç dünyanın neresinde var bilmiyorum. Binaları kalitesiz yapacaksın, kumunu düzgün seçmeyeceksin, agregayı düzgün seçmeyeceksin, betonun dozuna bakmayacaksın "al gülüm, ver gülüm" anlayışıyla, kendi partililerim geldiği zaman, onların arzusuna uygun imar planı uygulamaları yapacağım, onların arzusuna uygun kat vereceğim, onların arzusuna uygun projeleri tasdik ettireceğim, kendimden olmayan insanlara da çile çektireceğim, git bugün, yarın gel diyeceğim; ondan sonra da, afetler, felaketler, ıstıraplar dinmeyecek, bitmeyecek. Onun da faturalarını siyasî rant anlamıyla, kürsüleri kullanacağız, miting meydanlarını kullanacağız, etkilerimizi ve yetkilerimizi kullanacağız. Ben diyorum ki, artık bu anlayıştan vazgeçmeliyiz, bu huyumuzu terk etmeliyiz, gerçekleri hayata geçirmeliyiz.

26 Aralık 1939'daki Erzincan depremi, yüzyılın en büyük depremiydi. Orada 32 962 kişi ölmüş, 116 720 insan da yaralanmıştı. 1992 yılının 13 Martında Erzincan'da yine deprem olmuştu. O zaman 39 milletvekiliydik; ben de şurada oturuyordum. Burada bir iktidar vardı. O zaman, en fazla zayiatın olduğu binalar devletin binaları, resmî kurumlar, hem de bu Parlamentoda olup bunları kullanan insanların şirketlerinin yaptığı binalardı. Bunlar gündeme getirildi, konuşuldu.

Ben şuraya gelmek istiyorum: Suç, bana göre, yasalarda değil; suç insanda. İnsanımız suça çok yatkın, insanımız torpile çok yatkın, insanımız yanlışlara çok temayüllü. Önce insanımızı düzeltmemiz lazım, önce insanımızın düzelmesi lazım. Eğer, insan düzelmezse; eğer, insanlar, yanlışlarla mücadele etmeyi kendilerine bir karakter sembolü olarak benimsemezlerse; yüreklerinde, her hadisede ve her olayda insanı merkeze oturtmazlarsa, bu insanlarla bir yere varmak mümkün değil; sadece konuşuruz, sadece bağırırız, sadece çağırırız, karalarız, kirletiriz, müdafaa ederiz veya tenkit ederiz; zaman geçer gün geçer, insanlar ölür, bir daha döner aynı şeyi yaşarız.

Biz diyoruz ki, gelin, lütfen, artık, doğruları hayata geçirelim; birilerinin keyfine, birilerinin arzularına göre imar planlarını uygulamayalım; birilerinin keyfine, birilerinin arzusuna göre ruhsat vermeyelim.

Buradan sesleniyorum: Mühendisleri göreve davet ediyorum. Müteahhitler de, Ankara'dan, telefonlarla şantiyeleri idare etmekten vazgeçsinler. (AK Parti sıralarından alkışlar) Müteahhitlerimizin, Parlamentonun kulislerinde, milletvekillerinin bulunduğu yerlerde, onlarla daha fazla vakit geçirmekten ziyade, kendi şantiyelerinin başında olmaları lazım, işlerinin başında olmaları lazım, işlerini sevk ve idare etmeleri lazım.

Görüyoruz ki, müteahhitlerimiz, maalesef, Ankara'da oturuyorlar, taşrayı telefonlarla idare ediyorlar. Hakedişler telefonlarla düzenleniyor, şantiye telefonlarla yönetiliyor, talimatlar telefonlarla veriliyor, süre uzatımları, mukayeseli keşifler veyahut da işlerdeki değişiklikler, poz numaraları telefonlarla...

Buradan sesleniyoruz: Ey Türk müteahhitleri, ey Türk mühendisleri, en son Gölcük'te ölen insanların acısını lütfen unutmayın, ıstıraplarını unutmayın. Bu, istismar edilecek bir konu değil. İnsanın ölümü üzerine siyaset yapılamaz, siyasî rant da elde edilemez. Yanlışlar neredeyse, gelin, o yanlışları terk edelim, doğruları hayata geçirelim, görevimizi bihakkın yapalım. Japonya'daki gibi depremde en az insan ölen ölçekleri Türkiyemize, ülkemize getirelim; bunları hayata geçirelim. Sen Ankara'da oturacaksın bina yapacaksın, Ankara'da oturacaksın köprü yapacaksın. Aynı huy, taşrada, maalesef, kontrol sisteminde de var; aynı huy, maalesef, taşrada şantiye şeflerinde de var. Müteahhit buradan, taşradaki de oturduğu koltuktan şantiyeyi telefonla idare ediyor. İnşaatlar ilkokul mezunu sürveyanların, ortaokul mezunu sürveyanların elinde kalmış; nasıl yapıldığı da bilinmiyor, nasıl uygulandığı da bilinmiyor. Bunları biraz fazla sıkmaya kalktığınız zaman da hemen Meclise koşuyorlar, birilerini buluyorlar, seni yıpratmak, seni sindirmek, onların denetimine mani olmak için olmadık kapıları deniyorlar. Ben buradan sesleniyorum, siyasetçilere de sesleniyorum, arkadaşlarıma da sesleniyorum: Ülkeyi soyanlara torpil olmayın!

AHMET ERSİN (İzmir) - İhale Yasasını ne yaptınız?!

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Kalitesiz bina yapan insanları yanınızda taşımayın, ülkenin çıkarlarını düşünmeyenleri odalarınıza sokmayın diyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar) Onun için, lütfen bırakın rahat çalışalım, imar planlarını adam gibi uygulayalım, binalarımızı kaliteli yapalım.

AHMET ERSİN (İzmir) - Siz Bakansınız!..

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Betonumuzu düzgün dökelim, demirimizi düzgün döşeyelim, projemizi depreme dayanıklı hale getirelim, fazla ödemelerin önüne yiğitçe geçelim, yeşilkartlının parasını Ankara'da oturup, telefonlarla şantiyeyi yöneten insanlara da yedirmeyelim diyorum.

Depremlerde insanlarımızın daha az ölmesi arzusuyla hepinize saygılar sunuyor, hürmetlerimi iletiyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -Sayın Bakana teşekkür ediyoruz.

Değerli milletvekilleri, gündemdışı üçüncü söz, elma yetiştiricilerinin sorunları hakkında söz isteyen, Karaman Milletvekili Mevlüt Akgün'e aittir.

Buyurun Sayın Akgün. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

3. - Karaman Milletvekili Mevlüt Akgün’ün, elma üreticilerinin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması

MEVLÜT AKGÜN (Karaman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye elmacılığının merkezi Karaman İlimizdeki elma üreticilerinin ve Türkiye elmacılığının sorunlarına ilişkin olarak gündemdışı söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Muhterem arkadaşlarım, Türkiye elma üretiminin yaklaşık yüzde 20'si Karaman İlimizde yapılmaktadır. 2002 yılı itibariyle ülkemizde üretilen 2,3 milyon ton elmanın 400 000 tondan fazlası Karaman İlimizden elde edilmiştir. Karaman İlimizde, Tarım İl Müdürlüğünün rakamlarıyla, tam 3 947 000 adet, meyve veren elma ağacı bulunmaktadır. Bu büyük elmacılık kapasitesiyle Karaman İlimiz, Türk dilinin başkenti olduğu gibi, Türk elmacılığının da başkentidir. Elma tarımı için ekolojik şartların son derece uygun olduğu Karaman'da, kaliteli ve pazar değeri yüksek elma üretimi yapılmaktadır.

Değerli arkadaşlar, Evliya Çelebi'nin ünlü Seyahatnamesinde belirttiği gibi, elma, meleklerin kokusunu andıran, insanlara manevî dünyadan esinler getiren, binbir derde deva, muhteşem güzellikte bir dünya nimetidir. Amerikalıların deyimiyle, meyvelerin kralı unvanının değişmez sahibidir.

Ancak, üreticilerimizin binbir zahmet ve titizlikle üretmiş oldukları bu müstesna nimet, maalesef, bazı yanlış politikalar sayesinde çürümeye ve telef edilmeye mahkûm olmaktadır. İhracatın teşvik edildiği yıllar ile ihracatın teşvik edilmediği yıllar arasında fiyat uçurumları oluşarak, üretici mağdur olmaktadır. Örneğin, 2000 yılında elma ihracatına 80 ile 110 Amerikan Doları arasında teşvikler verilmiş, tam anlamıyla bir ihracat patlaması yaşanmıştır; ancak, 2002 yılında ve bugünlerde elma, 400 000 TL'ye kadar düşmüştür. Enerji maliyetleri yüzde 300 artmış, elma üreticilerinin ve soğuk hava depolarının zararı şu anda yüzde 50'leri aşmış bulunmaktadır. Geçen hafta basına yansıyan haberlerde de görüldüğü gibi, şu anda, soğuk hava depolarında 400 000 ton elma bulunmaktadır. Halbuki, Türkiye'de bu elmanın ancak 200 000 tonunun tüketilebileceği ifade edilmektedir; kalan 200 000 tonun çöpe dökülmemesi için, hükümetimizin çok acil ihracat teşvikleri ve tedbirleri alması çok önem arz etmektedir.

Bir teklif olarak sunmak istiyorum: Okullarda öğrencilere dağıtılan sütle birlikte her öğrenciye bir elma dağıtarak hem üreticilerimizi zor durumdan kurtarmış hem de öğrencilerimizin beslenmesine katkıda bulunmuş olmaz mıyız. Depolarımızda çöpe gitmeyi bekleyen 200 000 ton elma varken, hâlâ İran'dan, hatta Yeni Zelanda'dan elma ithal ediyor olmamızı üreticilerimize de tüketicilerimize de izah etmemiz mümkün değildir. İran elması sınır ticaretiyle ithal ediliyorsa, Ankara'da, İstanbul'da, İzmir'de pazarlarda nasıl satılabilmektedir?!

Eylül-ekim ayları arasında hasat edilen elmanın, tütün, zeytin, çay, fındık ve üzüm gibi ürünlerde olduğu gibi devlet tarafından teşvik edilmesi, yüzbinlerce elma üreticisinin ortak isteğidir. Zira, elma, bir defa dikilip uzun yıllar hasat edilen bir üründür, zarar ettiğinizde söküp atmanız mümkün değildir. Elmacılığı serbest ekonominin çarklarına bırakalım derken, bu sektörde tröst haline gelmiş 8-10 firmaya geniş avantajlar sağlamanın hiçbir anlamı yoktur.

Değerli arkadaşlar, bildiğiniz gibi, soğuk hava depoları, meyveciliğimizin olmazsa olmaz öğeleridir; ancak, soğuk hava depoları sanayi tesisi sayılmadığı için, ticarethane bazında elektrik kullanmaktadır. Hal böyle olunca, tavuk ve yumurta üreticileri 90 000 liradan elektrik kullanırken, soğuk hava depoları 188 000 liradan elektrik kullanmaktadır. Bu da, üretim maliyetine büyük yük getirmektedir.

Değerli milletvekilleri, elmacılık, ülkemizde, altın yumurtlayan bir tavuktur. Bu cennet meyvesini nimete ve paraya dönüştürmek, basit önlemler almak suretiyle mümkündür. Başta Karamanlı üreticilerimiz olmak üzere, çiftçilerimiz, dünyanın en kaliteli ve nefis aromalı elmalarını üreterek görevlerini en iyi şekilde yapmaktadırlar. Hükümetimizin de, dile getirdiğimiz bu sorunları aşmak için kolları sıvayacağına yürekten inanıyoruz.

Türkiye elmacılığının merkezi olan Karaman'a bir meyvecilik enstitüsü kurulmalıdır. Konuyla ilgili uzman açığı bu kurum vasıtasıyla giderilip, toprak etütleriyle fizibilite çalışmaları bu uzmanlara emanet edilmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Akgün, mikrofonu açıyorum; sözlerinizi tamamlayın.

MEVLÜT AKGÜN (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

Daha da artırılan ve kaliteli hale getirilen elma üretimi ihracat teşvikleriyle ülkemize döviz kaynağı haline getirilmelidir.

Milletimize elma tadında günler diler; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Akgün.

Değerli milletvekilleri, gündemdışı konuşmalar tamamlanmıştır.

Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

Bir Meclis araştırması önergesi vardır; okutuyorum:

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. - İstanbul Milletvekili Bihlun Tamaylıgil ve 30 milletvekilinin, tasarruf sahiplerinin mağduriyetine yol açan holdinglerin faaliyetlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/16)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Sermaye piyasalarının sağlıklı gelişmesi, büyük ölçüde bu piyasanın güven ve açıklık içinde çalışmasına ve tasarruf sahiplerinin hak ve yararlarının korunmasına bağlıdır. Ancak, yurtiçi ve yurt dışında yerleşik vatandaşlarımızın tasarruflarını değerlendirme eğilimlerini yanlış yönde kullanan ve holding ticarî kimliğinde faaliyet gösteren şirketlerin gerçekleştirdiği eylemlerin yurttaşlarımızı mağdur ettiği bilinmektedir. Bu konuda;

1. - Holding kimliğinde faaliyet gösteren bu şirketlerin işlemlerinin Bankalar Kanunu, Türk Ticaret Kanunu ve Sermaye Piyasası Kanunu açısından değerlendirilmesi ve çıkan aykırılıkların saptanması,

2. - İlgili kamu kuruluşlarının yapmış oldukları çalışmaların sonuçlarının araştırılması,

3. - Yurt dışında ve yurt içinde yerleşik vatandaşlarımızın tasarruflarının daha sağlıklı ve güvenli değerlendirilmesine olanak sağlanması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasamızın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.8.1.2003

Saygılarımızla.

1. - Bihlun Tamaylıgil                                 (İstanbul)

2. - Kemal Kılıçdaroğlu                                (İstanbul)

3. - Bülent Tanla                                (İstanbul)

4. - Mehmet Yıldırım                                (Kastamonu)

5. - Yaşar Nuri Öztürk                                (İstanbul)

6. - Sıdıka Aydoğan                                (İstanbul)

7. - Halil Ünlütepe                                (Afyon)

8. - Algan Hacaloğlu                                (İstanbul)

9. - Ayşe Gülsün Bilgehan                                (Ankara)

10. - Ersin Arıoğlu                                (İstanbul)

11. - Hasan Aydın                                (İstanbul)

12. - Mehmet Sevigen                                (İstanbul)

13. - Özlem Çerçioğlu                                (Aydın)

14. - Mehmet Semerci                                (Aydın)

15. - Şükrü Mustafa Elekdağ                                (İstanbul)

16. - Memduh Hacıoğlu                                (İstanbul)

17. - Engin Altay                                (Sinop)

18. - Ahmet Sırrı Özbek                                (İstanbul)

19. - Muharrem Eskiyapan                                (Kayseri)

20. - Abdulkadir Ateş                                (Gaziantep)

21. - Yüksel Çorbacıoğlu                                (Artvin)

22. - Halil Tiryaki                                (Kırıkkale)

23. - Canan Arıtman                                (İzmir)

24. - Onur Öymen                                (İstanbul)

25. - Nuri Çilingir                                (Manisa)

26. - Muharrem Toprak                                (İzmir)

27. - Muharrem İnce                                (Yalova)

28. - Sedat Pekel                                (Balıkesir)

29. - Mehmet Küçükaşık                                (Bursa)

30. - Mustafa Özyurt                                (Bursa)

31. - Kemal Demirel                                (Bursa)

Gerekçe:

Başkalarının sırtından menfaat elde etmek amacında olan bazı kişi ya da kuruluşların "holding" adı altında kurdukları şirketlerin, tasarruf sahibi olan pek çok kişinin mağduriyetine yol açtıkları bilinmektedir.

İzinsiz halka arz yapan bu kuruluşların ortaklarının mağduriyetlerinin ne olduklarını incelersek;

1. - Bu kuruluşların hisse senetlerinden alan kişilerin zarara uğramaları halinde, bu zararı karşılayacak bir fon yoktur ve mağduriyetleri kaçınılmazdır.

2. - Bu kuruluşlara ortak olan tasarruf sahiplerine çoğu kez makbuz verilmesi nedeniyle, ortak olduklarını belgeleyecekleri yasal bir belge ellerinde yoktur. Bu nedenle ortaklık haklarını kullanmaları engellenmektedir.

3. - Bu kuruluşların, çoğu kez, yeni ortaklarını pay defterine kaydetmedikleri ve mevcut ortakları özel kayıtlarda izledikleri bilinmektedir. Bu durumda, herhangi bir uyuşmazlıkta, kişi, ortak olduğunun ispatında zorluklar yaşamaktadır.

Kamuoyunda çeşitli adlarla bilinen şirketlerin temel faaliyetlerinin, yurt dışında yerleşik vatandaşların tasarruflarını, Türkiye'de kurulu holdingler aracılığıyla Türkiye'ye getirip değerlendirmeye çalışmak olduğu görülmektedir.

Bu kuruluşlar hangileridir, ne amaçla kurulmuşlardır, kuruluş özellikleri nedir?

Bu kuruluşlar bankacılık mı yapmaktadırlar, özel finans kurumu veya normal ticaret şirketi midirler?

Yüksek montanlı reklam kampanyalarıyla hangi hedefleri göstererek, hangi dayanakları ortaya koyarak halkı inandırmış ve tasarruflarını kendi lehlerine kullanmışlardır?

Fon toplama yöntemleri, toplanan fonlara karşılık verilen belgelerin hukukî niteliği, fon transfer etme işlemleri, kâr dağıtma yöntemlerinin mevcut yasal düzenlemeler karşısındaki durumları nedir?

Holding kimliğinde bugüne kadar ulusal ve uluslararası ortamda yaptıkları icraatlarla birçok başarıya imza atmış, vatana hizmet etmiş olan şirketlerle aynı kimliği kullanarak, bu şirketlere haksızlık edilmesine neden olanlar kimlerdir?

Tabela holding diye tabir edebileceğimiz bu kuruluşların yaptıkları faaliyetler nasıl bu kadar denetimsiz kalabiliyor? Eskiden üç yıl süreyle faaliyet gösteren 5 şirketin bir araya gelmesiyle kurulan holdinglerin, bugün "önce tabelayı al, sonra altını doldur" haline gelmesinin sonuçları nelerdir?

Kaç yurttaşımızın mağduriyetine sebep olmuşlardır?

Bu yapı içerisinde kaç milyar dolarlık kaynak batmıştır?

Bu konuda yetkili kamu otoriteleri görevlerini yeterince yerine getirmiş midir?

Bugüne kadar kanuna aykırılıkları tespit edilen holdingler hakkında uygulanan cezaî şartların yaptırımı ne derece başarılı olmuştur?

Yurt dışına çalışmak amacıyla yıllar öncesinden gitmiş ve oldukça zor şartlarda elde ettikleri gelirlerinden ayırdıkları tasarrufları değerlendirmeyi hedefleyen vatandaşların, ortaya çıkan bu örneklerden sonra, kendi anavatanlarına yapmayı düşünecekleri yatırımlar ne derece etkilenecektir?

Böyle bir etkilenim varsa bu konulardaki yasal boşlukların doldurulması, bu yurttaşlarımızın güvenli bir ortamda tasarruflarını Türkiye'ye getirmeleri için gerekli yasal altyapının hazırlanması gerekmektedir.

Bütün bu başlıklarda yapılacak araştırma sonrası ortaya çıkacak sonuçların değerlendirilmesi ile gerekli yasal düzenlemelerin yapılması için Meclis araştırması gerekmektedir.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sayın milletvekilleri, komisyondan istifa önergesi vardır, okutuyorum:

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, Millî Savunma Komisyonu başkanlığı ve üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/3)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gördüğüm lüzum üzerine, TBMM Millî Savunma Komisyonu Başkanlığından ve Komisyon üyeliğinden istifa ediyorum.

Gereğini arz ederim.

Saygılarımla.

          Ramazan Toprak

           Aksaray

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur. (CHP sıralarından alkışlar)

Danışma Kurulunun bir önerisi vardır okutup; oylarınıza sunacağım:

V . - ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. - Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

No : 11   Tarihi : 8.1.2003

Genel Kurulun 8 Ocak 2003 Çarşamba günkü (bugün) birleşiminde, sözlü soruların görüşülmemesi, aynı gün Gelen Kâğıtlar listesinde yayımlanan ve bastırılarak dağıtılan, 16 sıra sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu, Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu, Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa Göre Gelir veya Aylık Almakta Olanlara Sosyal Destek Ödemesi Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 48 saat geçmeden, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 1 inci sırasına, 13 sıra sayılı Türk Ceza Kanunu, Cezaların İnfazı Hakkında Kanun ve Karayolları Trafik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 2 nci sırasına, 14 sıra sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanunda ve Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 3 üncü sırasına, 15 sıra sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun Tasarısının 4 üncü sırasına alınması ve tasarıların görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasının Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.

    Bülent Arınç

           Türkiye Büyük Millet Meclisi

            Başkanı

Salih Kapusuz               Haluk Koç

AK Parti Grubu Başkanvekili CHP Grubu Başkanvekili

BAŞKAN - Efendim, söz isteği?.. Yok.

Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gündemin "Seçim" kısmına geçiyoruz.

VI. - SEÇİM

A) KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM

1. - Dilekçe Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN - Dilekçe Komisyonunda boş bulunan ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için, Ankara Milletvekili İsmet Çanakçı aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir; hayırlı olsun.

Alınan karar gereğince sözlü soruları görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

Sosyal Sigortalar Kanunu, Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu, Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa Göre Gelir veya Aylık Almakta Olanlara Sosyal Destek Ödemesi Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz. 

VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. - Sosyal Sigortalar Kanunu, Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu, Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa Göre Gelir veya Aylık Almakta Olanlara Sosyal Destek Ödemesi Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/341) (S. Sayısı : 16) (1)

BAŞKAN - Komisyon?.. Hazır.

Hükümet?.. Hazır.

Komisyon raporu 16 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Kemal Kılıçdaroğlu görüşünü bildirecektir.

Buyurun Sayın Kılıçdaroğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)- Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, öncelikle, gerçekten, Türkiye'de açlık sınırı içinde çalışan ve daha sonra emekli olan; ama, emekli olduğu zaman da insanca yaşayabileceği bir aylık alamayan insanların sorununa eğilen, kısmen eğilen ve bir yıllık bir yasa dahi olsa böyle bir değişikliği Parlamentoya getiren Sayın Bakanı ve şahsında hükümeti kutluyorum.

Değerli milletvekilleri, sosyal güvenlik sistemi, hepiniz günlük gazetelerden izliyorsunuz, yıllardır ciddî sorunlar yaşıyor; ama, bu soruna, maalesef, bugüne kadar hükümetler sağlıklı çözümler getiremediler. Çaba harcayanlar oldu, uzun uzun tasarılar hazırlandı, kanun hükmünde kararnameler hazırlandı; fakat, koalisyon ortaklığının yapısı içerisinde, Türkiye için hayatî derecede önemli olan bu sorun çözülemedi.

Değerli arkadaşlar, sosyal güvenlik niçin önemlidir insanlar için; eğer, bir ülkede insanlar, yarınlarına güvenle bakabileceklerse, güven içerisinde yaşamlarını sürdürmek üzere çaba gösterecek, çalışacak, gezecek, seyahat edeceklerse, sosyal güvenlik sistemi dediğimiz bir kuruma ihtiyaç var. Bu, bir anayasal kurumdur ve sosyal güvenlik sisteminin sağlıklı gelişmesini, kendi kaynaklarını üretmesini sağlamak için gerekli yasal düzenlemeleri yapmak da hükümetlerin görevidir.

Değerli milletvekilleri, hatırlarsanız, geçen yasama döneminde sosyal güvenlik sisteminde reform yapıyoruz diye tasarılar getirildi, Parlamentodan geçti ve emeklilerin aylıkları, aylık tüketici fiyat endeksindeki artışlara paralel olarak artsın diye bir düzenleme yapıldı.

Değerli milletvekilleri, şimdi, hükümetin sunduğu tasarının gerekçesindeki ilk cümleyi okuyorum: "Her ay tüketici fiyatları indeksi değişim oranı kadar artırılan emekli aylıklarının bir bölümü asgarî ücretin bile altına düşmüştür."

Reform olarak Parlamentodan geçen ve bugün hükümetin de itiraf etmek zorunda kaldığı, asgarî ücretin altına bile düşen emekli aylıklarıyla siz, insanların geleceğe nasıl güvenle bakabilmelerini sağlayabilirsiniz; elbette ki, bunu yapamazsınız.

                                       

(1) 16 S. Sayılı Basmayazı Tutanağa eklidir.

Değerli milletvekilleri, tasarıda açıkça yazılmamakla beraber, Sayın Bakanın Plan ve Bütçe Komisyonunda yaptığı açıklamalarda ve Sayın Başbakanın yaptığı basın toplantısında, Sosyal Sigorta Kurumu emeklilerine 75 000 000 lira, Bağ-Kur emeklilerine de 100 000 000 lira civarında bir para verileceği ifade edildi. Bu para herhangi bir kesintiye tabi tutulmayacak, seyyanen herkese ödenmiş olacak ve bu paranın kaynağı da bütçeden karşılanmış olacak.

Bu ilave edildiği zaman; yani, bu tasarı yasalaştığı ve Bakanlar Kurulu da buna uygun bir kararnameyi yürürlüğe koyduğunda en düşük SSK emekli aylığı 332 000 000 lira, en düşük Bağ-Kur emekli aylığı da 250 000 000 lira olacak.

Değerli milletvekilleri, daha yeni kabul edilen asgarî ücretle ilgili, hemen, size bilgi sunayım: Asgarî ücretin neti 225 999 000 lira; yani, asgarî ücretle, aşağı yukarı, denk bir duruma getiriliyor. Acaba, bu, SSK veya Bağ-Kur emeklilerini mutlu edebilecek mi; elbette ki, hayır.

Bakınız, Türk-İş'in 2002 Aralık ayında yaptığı bir araştırmanın sonuçlarını size sunayım: Türk-İş'e göre açlık sınırı 380 000 000 lira, yoksulluk sınırı da 1 155 000 000 lira. Yani, yapılan zamma rağmen, ne açlık sınırına ulaşılabiliyor ne de yoksulluk sınırı aşılabiliyor; ama, bunu, çok büyük bir övünçle Parlamentoya getiriyoruz ve diyoruz ki, biz, sosyal güvenlik sisteminde ciddî çabalar harcadık, işte, emeklilerin durumunu, sorununu gideriyoruz. Bununla emeklilerin sorununun giderilmediği çok açık.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'de gelir dağılımı çok bozuldu. O konuda, gerçekten de, Devlet Planlama Teşkilâtının yaptığı son derece sağlıklı çalışmalar var. Dün, burada bir vergi yasasını kabul ettik. Önemli bir miktarda devlet içborçlanma senedi geliri elde edenlerden hiç vergi alınmaması şeklinde bir karar çıktı, bir yasa çıktı. Gelir kaymaları vergilenmeyen alanlara gidiyor arkadaşlar. Hiçbir işçinin, emeklinin ya da Bağ-Kurlunun devlet içborçlanma senedi aldığını duydunuz mu acaba? Hatta, birer parlamenter olarak, sizler, kendi çalışma yaşamınızda devlet içborçlanma senedi aldınız mı acaba? Ama, biz, olağanüstü gelir elde eden bu kişileri hiç vergilememeye karar verdik. Şimdi, getiriyoruz, SSK ve Bağ-Kur emeklisinin ağzına bir parmak bal çalıyoruz;sesini çıkarma arkadaş, onları, 608 milyar lira gelir elde ederken vergilemeyeceğiz, sana da ayda 100 000 000 lira veriyoruz, idare et bununla. Bu, doğru değil arkadaşlar.

Şimdi, bir başka konuya daha değineyim. Eskiden, Türkiye derdik, Türkiye'yi bir bütün olarak görürdük. Hepiniz gazetelerde okuyorsunuz, artık, bir de öteki Türkiye'den söz ediliyor. Öteki Türkiye'ye ayda              75 000 000 lira, öteki Türkiye'ye ayda 100 000 000 lira, bu Türkiye'ye de 608 milyar lira ve bunun adına da biz "adalet" diyoruz; adalet değil arkadaşlar.

Şimdi, ben, size, Dünya Bankasının finanse ettiği, Türkiye'de yoksulluk araştırması yapan bir profesörün raporundan bazı bölümler aktarmak istiyorum. Bu araştırmaya göre, Türkiye'deki toplam nüfusun yüzde 5'i ile 10'u arasındaki bir grubun hiçbir geliri yok arkadaşlar, hiçbir geliri yok. Bunlar, raporda, "derin yoksul" olarak tanımlanıyor. Bu insanlar kahveye gidemiyor ve ne acıdır, bu insanlar camiye bile gidemiyor; çünkü, otobüse binecek paraları yok.

MEHMET SEKMEN (İstanbul) - Camiye otobüsle gidilmiyor ki zaten!

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Herhalde herkesin evinin önünde bir cami yoktur sayın milletvekilim, değil mi? Ama, onu da yaparsanız, zaten şaşırmayız! (CHP sıralarından alkışlar)

RESUL TOSUN (Tokat) - Din istismarı yapıyorsunuz.

BAŞKAN - Sayın Kılıçdaroğlu, siz, Genel Kurula hitap edin.

Sayın milletvekilleri, konuşmacıya yerinizden müdahale etmeyiniz lütfen.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Değerli milletvekilleri, ben, Türkiye'nin gerçeklerinden söz ediyorum; ama, gerçekler sizi niçin bu kadar rahatsız ediyor, bunu anlamıyorum.

RESUL TOSUN (Tokat) - Din istismarı yapıyorsunuz; camiye otobüsle gidilmiyor ki!

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Gerçekler sizi rahatsız etmemeli. Gerçekler hepimizi üzüyor, sizi rahatsız ettiği kadar bizi de rahatsız ediyor; ama, bizim görevimiz, bu gerçeklere çözüm bulmak. Bu gerçekleri çözelim, elbirliğiyle çözüm getirelim. Bakın, bu tasarıyı getirdiniz diye size teşekkür de ediyoruz; ama, yetersizliğini vurguluyoruz ve mümkün olduğu kadar, daha iyi olanaklar sağlayalım diyoruz. Bu, elbette bir yıllıktır. Sizin, 2004 yılında, 2005 yılında, 2006 yılında, çok daha iyi koşullarda, emeklilerin durumunu düzelteceğinize de inanıyoruz. Getirin tasarıyı, size destek vereceğiz, onu da söylüyoruz.

Ben, size, öteki Türkiye'den bazı sayfalar açmak istiyorum; çünkü, siz, kusura bakmayın, bunları bilmiyorsunuz. Bakın, bu ailelerin evine sebze girmiyor. Bu aileler, nadiren tavuk yiyor. Bu aileler, patatesi ekmeğe katık yaparak yiyor. Bu ailelerden en şanslı olanları, evi pazara yakın olanlar; çünkü, bu aileler çürük topluyorlar. Bu ailelerin -belki sevineceğiniz bir şey- giyecek harcaması yok arkadaşlar.

MAHMUT UĞUR ÇETİN (Niğde) - Biz onların içinden geldik.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Belli oluyor zaten içinden geldiğiniz efendim!..

Bu ailelerin kira sorunu yok; çünkü, bu aileler kirada oturmuyorlar. Bu gruptaki ailelerin çocukları okula gidemiyor, okula gidememelerinin en büyük nedeni de ayakkabılarının olmaması. Yine, bu ailelerin çocuklarında suç oranı çok düşük değerli milletvekilleri; çünkü, bu ailelerin çocukları kent merkezine gidemiyorlar, evden ayrılamıyorlar, çevreden ayrılamıyorlar. Devlet, bu ailelerden sadece 40 000'ine, 50 000'ine ulaşabiliyor, diğerlerine henüz ulaşmış değil.

Değerli milletvekilleri, bu araştırmayı şunun için size sundum: Az önce ifade ettiğimiz, ayda 75 000 000 ve 100 000 000 liralık bir artış sağladığımız kesimlerin, şu veya bu şekilde, eksik de olsa, az da olsa bir devlet güvencesi var; ama, az önce size sunduğum raporda geçen ailelerin hiçbir geliri yok değerli arkadaşlarım. Biz, emeklilerin sorunlarına eğilirken, onları çözelim derken, onların durumlarını iyileştirelim derken, derin yoksul dediğimiz bu ailelerin de sorunlarına hükümetin dikkatini çekmek için anlattım. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız, sanıyorum, gece gündüz çalışıyordur; bu sorunlara, mutlaka, kendisi de vâkıftır; bu raporu bulmasını ve bu raporu okumasını çok isterim ve bu gruba, mutlaka, hükümet olarak ulaşmalısınız, Parlamento olarak ulaşmalıyız, bu ailelerin sorunlarına, mutlaka ama mutlaka çözüm getirmeliyiz.

Değerli milletvekilleri, bu yasa, 1.1.2003-31.12.2003 tarihleri arasında geçerli; 2004'te ne olacak, bilmiyoruz. Umuyoruz, 2004 yılında çok daha iyi, çok daha güzel sonuçlar çıkarabilecek bir politikayı hükümet izlemiş olur; böylelikle, hem yoksullara ulaşmış oluruz, onların çocuklarına ulaşmış oluruz hem de emeklilere daha iyi koşullar sağlamış oluruz.

Değerli milletvekilleri, bu karamsar tablo Türkiye'ye yakışmıyor. Eğer, bir ülkede, gelir dağılımı, önemli sayılabilecek farklılıklara ortam hazırlamışsa, bu ülkede ciddî sorunlar her zaman var demektir.

Ben, size, değerli araştırmacı, İstanbul Milletvekilimiz Sayın Bülent Tanla'nın yaptığı bir araştırmadan da bilgi sunmak istiyorum. Araştırmasında şöyle söylüyor: "Türkiye'deki ailelerin yüzde 54,4'ü yoksulluk sınırı altında yaşamaktadır. Yoksulluk sınırındaki yüzde 30,8'i oluşturan 4 697 081 aileden üçte 1'inin de borcu bulunmaktadır."

Yine, aynı araştırmaya göre, bankalarda bulunan paraların, tasarruf mevduatının yüzde 68,6'sı, hesap sahiplerinin yüzde 1'inden azının elinde; yüzde 87,2'si de hesap sahiplerinin yüzde 4,4'ünün elindedir; yani, o 608 milyar liralık vergi ayrıcalığı tanıdığımız grubun elinde arkadaşlar.

Türkiye'deki süt üretimini sizin bilgilerinize sunmak istiyorum. 1999'da 10 165 000 tonken, bu rakam, 2002'de 9 553 000 tona düşmüş vaziyette. Süt tüketimi yok arkadaşlar, süt tüketimi düşüyor. İlaç tüketimi düşüyor, gazete tüketimi düşüyor; ama, faizler artırıyor, dolar artıyor, euro artıyor... Böylesine bir tabloyu mutlaka düzeltmek zorundayız değerli milletvekilleri.

Şimdi, bir başka konu daha var. Değerli milletvekilleri, bu tasarı, adı üzerinde "sosyal destek ödemesi" olarak tanımlanıyor. Yıllardır çalışan, emek harcayan bir işçiye veya bir Bağ-Kurluya, biz, niçin sosyal destek ödemesi verelim?! Onun aylığını artırmıyoruz, ona hak ettiği parayı vermiyoruz, ona iane vermiş durumuna sokuyoruz. O emekli işçi acaba bunu hak ediyor mu?!

Bakınız, 1971 yılında, yine bu Parlamentoda, Uluslararası Çalışma Örgütünün 102 sayılı Sözleşmesi geçti. O sözleşmenin adı "Sosyal Güvenliğin Asgarî Normları"dır. Bu sözleşmeye göre, 9 ayrı dalda sosyal sigorta hizmeti sunmayı Türkiye Cumhuriyeti taahhüt etmiş, 1971 yılında. En son, işsizlik sigortasını geçen yasama döneminde kabul ettik. 9 numaralı sigorta dalı "aile yardımları sigortası" henüz Türkiye'de uygulanmıyor değerli arkadaşlar.

Az önce öteki Türkiye'den manzaralar sunduğumuz yoksul insanlara ulaşmak, kurumsal destekle olur değerli arkadaşlar, ianeyle olmaz, yardımla olmaz. Yasasını çıkarırsınız, insanları sosyal güvenlik kapsamına alırsınız, düşük gelirli veya geliri olmayan ailelerin çocuklarına yardım yaparsınız, sigorta kapsamına alırsınız bunları.

Benim Sayın Bakandan dileğim şu: Sayın Bakanım, lütfen, aile yardımları sigortası dalını da hazırlayın. Yoksullukla mücadelenin bir numaralı yolu, bu yasa tasarısını da yürürlüğe koymaktır. Biz, yoksul insanlarımıza ulaşmak, onların da toplumda saygın birer kişi olarak gezmelerini sağlamak, emekli olduklarında da insanca yaşamalarının önünü açmak zorundayız. Eğer biz bunu yaparsak, Parlamento olarak görevimizi yerine getirmiş oluruz.

Değerli milletvekilleri, asgarî ücretle ilgili olarak geçen dönem bir tespit yapıldı, az önce rakamını verdim. Asgarî ücretin yeni miktarı  225 000 000 lira, 16 yaş ve daha üst gruplar için geçerli olan rakam; ama, Adalet ve Kalkınma Partisinin Değerli Genel Başkanı, bu rakamı duyunca tepki gösterdi -umarız, bu tepki, gazetelere yansıyan tepki doğrudur- ve bu rakamın çok küçük olduğundan ve kısa sürede yükseltilmesi gerektiğinden söz etti. Eğer, böyle bir davranış sergilenmişse, gazetelere yansıyan haberler doğruysa, gerçekten de son derece yerindedir ve bu asgarî ücretin netinin, en az, açlık sınırına çıkarılması lazım; açlık sınırına... Açlık sınırı neyse, bari, hiç değilse, asgarî ücret de o olsun. Eğer, bu konuda da bir çaba gösterilirse, bu çabanın da, CHP Grubu olarak bizi mutlu edeceğini sizlere buradan açıklamak isterim.

Değerli arkadaşlarım, sosyal güvenlik sistemi sorunlu bir sistemdir dedim. Geçen dönem çıkarılan kanun hükmünde kararnameler Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi. Şu anda, Türkiye'nin en büyük sosyal güvenlik kurumunun yasası yok; yani, açık deyimle, bugün, Sosyal Sigortalar Kurumu, Türkiye İş Kurumu, kayıtdışı kurumlardır; fiilen var olan, ama, hukuken olmayan kurumlar... Sayın Bakanımız, bu konuda, geçen, kanun hükmünde kararnameleri sevk etti. Sanıyorum, Sağlık Komisyonu Başkanımız ve Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanımız alt komisyonlarını oluşturdular. Bu yasaların da bir an önce çıkması ve bu kuruluşların da mutlaka yasal statülerine ulaşması gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, biz, bu tasarıya, CHP Grubu olarak, olumlu oy veriyoruz. Rakamlar konusunda, tasarıda "aylık ve gelir tutarlarına göre aylar itibariyle farklılaştırmaya Bakanlar Kurulu yetkilidir" deniliyor; ama, bir uyarıyı yapmaktan da kendimi alamayacağım. Anayasanın 73 üncü maddesine göre, malî yükümlülükler kanunla konulur, kanunla kaldırılır. Bakanlar Kurulu kararıyla bütçeye malî yükümlülükler getirilemez, yurttaşlara malî yükümlülükler getirilemez. Burada, Bakanlar Kuruluna bu rakamı belirleme yetkisi vermek yerine, keşke, mümkün olsaydı, 75 000 000 ve 100 000 000'u alt sınır yapsaydık, olur ya, yıl içerisinde hükümete bir esneklik daha tanısaydık. Burada olabildiğince geniş; ama, çerçevesi çok iyi belli olmayan bir yetkiyi Bakanlar Kuruluna veriyoruz. Objektif olmak açısından tasarının daha sağlıklı düzenlenmesi gerekirdi; ama, tabiî, sonuçta önemli olan emekliye hak ettiği aylığı bir şekliyle vermektir.

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kılıçdaroğlu, mikrofonu açıyorum, sözlerinizi toparlayın lütfen.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Bağlıyorum Sayın Başkanım.

Bu, yıllarını veren, emek harcayan, çaba gösteren, yıllardır çalışan, düzenli, primini ödeyen insanların, bugün geldikleri nokta, gerçekten de Türkiye açısından bir dramdır. Bu drama neşter atılması gerekiyor.

Bu vesileyle, ben, tasarının hükümetimize, emeklilerimize, ulusumuza hayırlı olmasını diliyor; hepinizi saygıyla selamlıyorum değerli arkadaşlar. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Kılıçdaroğlu.

İkinci söz, AK Parti Grubu adına, Karabük Milletvekili Mehmet Ceylan'a ait.

Buyurun Sayın Ceylan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET CEYLAN (Karabük) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Sosyal Sigortalar Kanunu, Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu, Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa Göre Gelir veya Aylık Almakta Olanlara Sosyal Destek Ödemesi Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının geneli üzerinde, AK Parti Grubu adına görüşlerimizi iletmek üzere söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz tasarı, ülkemizde yaklaşık 5 000 000 kişiyi direkt olarak, aileleriyle birlikte ise yaklaşık 20 000 000 kişiyi dolaylı olarak ilgilendiren çok önemli bir tasarı niteliğindedir.

Tasarıyla, sayıları toplam olarak yaklaşık 5 000 000 kişiyi bulan SSK, Bağ-Kur ve tarım sigortası kapsamında yaşlılık, malullük, ölüm aylığı ve sürekli iş göremezlik gelir veya aylığı alanlara 2003 yılı için aylık veya gelirlerine ilave olarak bütçeden sosyal destek ödemesi yapılmasına ilişkin Bakanlar Kuruluna yetki verilmektedir.

Bakanlığımız ve hükümetimiz tarafından kararlaştırılan düzenlemeyle, SSK, Bağ-Kur ve tarım sigortası kapsamındaki emeklilerimizin aylıkları 2003 yılı için sosyal destek ödemesi adı altında 75 000 000 ile 100 000 000 lira arasında artırılmaktadır.

Uzun yıllar ülkemize hizmet ettikten sonra emeklerinin karşılığı olarak rahat bir hayat yaşamayı hak eden bu vatandaşlarımız, maalesef, sürekli olarak ihmal edilmiş ve ülkemizde yıllar boyu yaşanan yüksek enflasyon ve krizler sonucu yoksulluğa mahkûm olmuşlardır.

Bilindiği gibi, ülkemizde 1970'li yılların sonundan itibaren yaklaşık çeyrek asırdır yüksek bir enflasyon yaşamaktayız. Yaşanan bu kronik ve yüksek enflasyon, maalesef, başta gelir dağılımı olmak üzere toplumda birçok dengeleri altüst etmiştir. Yaşadığımız ve bir an önce tek haneli rakamlara inmesini arzu ettiğimiz yüksek enflasyon olgusu, maalesef, en çok dargelirliyi ve sabit gelirli toplum kesimlerini olumsuz yönde etkilemiştir. Bu kesimlerin reel gelirleri her geçen gün erozyona uğramış, de bunun neticesinde de ülkemizde gelir dağılımı giderek bozulmuştur.

Değerli milletvekilleri, ülkelerin gelişmişlik göstergelerinde, kişi başına düşen millî gelir miktarıyla birlikte, toplam millî gelirin dağılımında uygulanan yöntem ve paylaşım çok önemlidir. Maalesef, bugün, ülkemiz, gelir dağılımının dengeli ve adil paylaşımı açısından OECD ülkeleri arasında çok geri sıralarda yer almaktadır. Son yıllarda yaşadığımız krizlerin de etkisiyle, toplumda gelir grupları arasında makas giderek artmıştır; bugün nüfusumuzun en zengin yüzde 20'lik kısmı, en fakir yüzde 20'lik kısmından 10 kat daha fazla gelire sahip bulunmaktadır. Bu oran ise, gelir dağılımının ne derece bozulduğunu açık bir şekilde göstermektedir.

Özellikle kentlerde artan yoksulluk, geniş halk kitlelerinin ekonomik ve sosyal hayattan dışlanmasına ve giderek marjinalleşmesine neden olmaktadır. Bu durum, kentlerde asayiş ve huzurun bozulmasına, zenginler ve yoksullar arasındaki yaşam standardı farkının açılmasına, toplumsal kutuplaşmaya ve umutsuzluk duygusunun yaygınlaşmasına neden olmaktadır.

Değerli milletvekilleri, biraz önce Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşan Kemal Beydi; ülkemizdeki açlık ve yoksulluk sınırlarıyla ilgili rakamlar ifade ettiler. Bu rakamları verirlerken de, Türk-İşin rakamlarını esas aldılar. Bugün ülkemizde, resmî kurum olan Devlet İstatistik Enstitüsünün verilerine göre, aylık kişi başına yoksulluk sınırı 109 ABD Dolarıdır, açlık sınırı ise, 43 ABD Dolarıdır. Bugünkü dolar kuruyla, 4 kişilik bir aile için açlık sınırını hesapladığımızda, açlık sınırı -dolar kurunu 1 670 000 lira olarak alıp, 4 kişi üzerinden hesapladığımızda- aylık 287 000 000 lira etmektedir.

Bugün görüşmekte olduğumuz tasarıyla SSK, Bağ-Kur ve tarım sigortası kapsamındaki emeklilerin 2002 yılı sonu itibariyle almış oldukları ortalama aylıklar nedir, ona bir bakalım. SSK emeklilerinin ortalama aylığı 276 000 000 lira, Bağ-Kurluların 262 000 000 lira, tarım sigortası kapsamındakilerin de 110 000 000 liradır. Tabiî, en düşük rakamlar bundan daha düşük, SSK emeklilerinin 257 000 000, Bağ-Kur emeklilerinin 150 000 000 ve tarım sigortası kapsamındaki emeklilerin ise 66 000 000 liradır. Dolayısıyla, Devlet İstatistik Enstitüsünün hesaplamalarına göre 4 kişilik bir aile için açlık sınırı 287 000 000 liradır. Bu ortalama maaşlar, her 3 kurumdan emekli olanlar için de açlık sınırının altında seyretmektedir. Tabiî ki, bütün bu iyileştirme çabaları işte bunun içindir, elbette. Doğrudur, rakamlarda belki tereddütler var, benim hesabıma göre, açlık sınırı 4 kişilik bir aile için 287 000 000 lira, Kemal Bey için 380 000 000 lira; doğrudur; gerisindedir; ama, hükümetimizin ve bakanlığımızın yapmış olduğu çalışma, işte, bu kesimlerin gelirlerini açlık sınırının üstüne çıkarmayı hedeflemekte, onların yaşam seviyelerini bütçe imkânları ve kıt kaynaklar ölçüsünde olabildiğince artırmayı hedeflemektedir.

Bu yeni düzenlemeye göre, SSK emeklilerinin hepsinin maaşlarına 75 000 000'ar milyon lira zam gelmekte ve SSK emeklisinin en düşük maaşı 332 000 000 liraya çıkarılarak yüzde 30'luk bir artış öngörülmektedir. Bağ-Kur emeklilerinin en düşük maaşı 150 000 000'dan 250 000 000 liraya çıkarılarak yüzde 67 gibi bir artış öngörülmektedir değerli arkadaşlar. Bu, belki, Bağ-Kur tarihinde, Sosyal Sigortalar Kurumu tarihinde de rekor sayılabilecek bir artışı ifade etmektedir. Keza, tarım sigortası kapsamındaki emeklilerin artış oranı da 66 000 000 liradan 166 000 000 liraya çıkarılmaktadır; yüzde 151 gibi bir artışı ifade etmektedir.

Yine, 65 yaş aylığı alanların aylık maaşları da 24 000 000 liradan yüzde 100'lük bir artışla
48 000 000 liraya çıkarılmaktadır.

Tabiî ki, bu kesimin sıkıntılarını paylaşıyoruz. Biraz önce de ifade etmiş olduğum gibi, ülkemizde yıllardır, çeyrek asırdır yaşadığımız yüksek enflasyon ve krizler neticesinde bu kesim son derece zor durumda kalmıştır. Emeklilerimiz âdeta evlerinden çıkamaz hale gelmiştir; bunu hep kabul ediyoruz; yüreğimiz sızlıyor elbette ki. Tabiî, bütün bu çabalar, onların gelir durumlarını biraz daha iyileştirmek ve yaşam standartlarını yükseltmeye yöneliktir.

Değerli milletvekilleri, milletimizin büyük teveccühüyle iktidar olmuş AK Parti Hükümetinin en temel amaçlarından biri, ülkemiz insanının yaşadığı yoksulluk ve fakirlik zincirini kırmak, gelir dağılımındaki adaletsizliği ve bozukluğu gidermektir; bunu, sadece emekli kesiminde değil, toplumun her kesiminde gerçekleştirmektir.

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ve Avrupa Sosyal Şartı gibi uluslararası belgelerde, insanın onurlu yaşam hakkına sahip olduğu açıkça vurgulanmıştır. İnsanların yoksulluğa mahkûm edilmeme gibi evrensel hakları bulunmaktadır. Yoksulluğun ortadan kaldırılması bir ahlakî insanlık görevi olarak yönetimin temel görevleri arasında yer almaktadır. Bu, aynı zamanda, Anayasamızın da bir emridir.

İşte, bu düşünceden hareket eden hükümetimiz, SSK, Bağ-Kur ve tarım sigortası emekli, dul ve yetimlerinin durumlarını iyileştirmek maksadıyla, bütün imkânsızlıklara ve kıt kaynaklara rağmen, bu kesime, emekli maaşlarına ilaveten, 2003 yılı için, sosyal destek ödemesi yapılmasını uygun görmüştür.

Bilindiği gibi 57 nci hükümet zamanında, seçimlerden hemen önce, 1 Kasım 2002 tarihinde çıkarılan bir kararnameyle emeklilerimize, memurlara yapılan 100 000 000 liralık artış miktarında zam yapılacağı sözü verilmiştir; ancak, söz konusu kararnameyle SSK ve Bağ-Kur emeklilerimize sadece yüzde 2,7 oranında zam yapılabilecektir ki, bu oran SSK emeklilerinin maaşlarında 7 000 000 ile 13 000 000 arasında, Bağ-Kur emeklilerinin maaşında ise 5 000 000 ile 10 000 000 arasında bir artışa tekabül etmektedir. Hükümetimiz, bu zam oranının emeklilerimizin beklentilerini karşılayamayacak derecede düşük olması üzerine bir çalışma yapmış ve emeklilerimizin maaşlarına "sosyal destek ödemesi" adı altında bir artış yapılmasını uygun görmüştür.

Tabiî ki, emekli maaşlarında yapılan bu iyileştirmeler oransal olarak geçmiş dönemlere kıyasla yapılan en iyi iyileştirme olmasına rağmen, bu anlamda bir rekor niteliği taşımasına rağmen, yine de bu kesimin, insanca rahat bir hayat sürmesi için yetersiz olduğu kanaatindeyiz. Hükümetimiz ve bakanlığımız bütün imkânları zorlayarak bu iyileştirmeyi yapmıştır. Biz biliyoruz ki, önümüzdeki dönemlerde bütçe ve kaynak imkânları ölçüsünde, hükümetimiz, gerek çalışanların gerekse emekli kesimin durumlarını daha da iyileştirme yönünde çalışmalarını sürdürecektir. Sosyal devlet anlayışı da bunu gerektirmektedir. Emekli maaşlarına yapılan bu artışlar emekli kesimin maaşlarına yapılan bir zamdan ziyade, aslında, onların geçmiş dönemlerde hak edip de verilmeyen, onlar yerine başka alanlara aktarılan tabiî haklarıdır diye düşünüyoruz; yani, çoktan hak edilip de verilmeyen bir hakkın, şimdi iadesi veya telafisi olarak düşünmekteyiz.

Emekli kesimin maaşlarına yapılan bu iyileştirmeler, bütçeye bir miktar, yaklaşık 3 katrilyon lira gibi bir yük getiriyor gözükse de, orta ve uzun vadeli bir dönemde, genel ekonomi ve piyasalar üzerinde de olumlu etkileri olacaktır; çünkü, piyasaya çıkacak bu para, 3 katrilyon lira gibi bir para, büyük ölçüde tüketim harcamalarına sarf edilecektir. 

Ülkemizde yaşadığımız krizin atlatılmamasının en büyük nedenlerinden biri, insanların satın alma gücünün azalması ve dolayısıyla, tüketim harcamalarının azalmış olması ve bu sürecin, maalesef, devam etmesidir. Sabit ücretli kesimin, dolayısıyla emekli kesimin marjinal tüketim eğilimi oldukça yüksektir. Dolayısıyla, 3 katrilyon lira gibi sıcak bir para piyasalara girerse, piyasalar canlanacak, ardından, üretime ve istihdama da olumlu katkıları olacaktır. 

Değerli milletvekilleri, tabiî, şu anda, ülkemizde bir kriz ortamı yaşıyoruz. Piyasalar bu krizden son derece olumsuz etkilenmiş durumda ve tüketim harcamaları olabildiğince kısılmış durumda. Gelişmiş ülkelerin ekonomilerine baktığımızda, piyasaları canlandırmak, bu kriz ortamından çıkmak için, zaman zaman hükümetler, sıfır faiz veya sıfırın altında faizlerle de tüketici kredileri vermektedir. İşte, bu anlamda, bu kesime, emekli kesime yapılacak bu desteğin, bir anlamda, krizin giderilmesine de çok olumlu katkıları olacağı kanaatindeyiz. Özetle, iyileştirmenin sosyal boyutu kadar ekonomik boyutu da önem arz etmektedir.

Diğer taraftan, bu iyileştirme, Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kur gibi kuruluşlarda oluşturulan cazibeyle, prim tabanının genişlemesine de yardımcı olacaktır.

Yapılan iyileştirmenin çok yönlü ekonomik ve sosyal artıları olmasına rağmen, birçok kesimden takdir almasına rağmen -bu, SSK emeklileri, Bağ-Kur emeklileri cemiyeti dernekleri başkanları başta olmak üzere- yine de her zaman olduğu gibi, halktan uzak, halkın sorunlarını anlamakta zorluk çeken veya idrak edemeyen belli bir kesimden eleştiri almaktadır. Bu eleştirileri, doğrusu, anlamakta, gerçekten zorlanıyoruz. Bu kesim "bu yaklaşım, popülist bir yaklaşımdır; kaynağı olmayan bir zamdır, bunun kaynağını nereden bulacaksınız" diyor.

Değerli milletvekilleri, yapılan bu iyileştirme, kesinlikle, popülist, siyasî bir davranış değildir; tamamen insanî ve sosyal devlet anlayışıyla mütenasip bir davranış biçimidir. Ortada seçim mi var ki popülist bir yaklaşım olsun? Seçimden çıkalı henüz iki ay olmuş durumda. Bu, popülist bir yaklaşım değil, gecikmiş bir hak iadesidir.

Kaynak soruluyor; elbette ki, hükümetimiz bu kararı alırken, kaynağını da düşünmüş durumdadır. Türkiye, 70 000 000'luk nüfusuyla büyük bir ülkedir. Seçim sonrası yakalanan güven ve istikrar ortamı içerisinde hükümetimiz, almakta olduğu tedbirlerle, bu kaynağı da bulacaktır. Bırakın yeni kaynak arayışlarını, kamu harcamalarında alınan tasarruf tedbirleri ve önlenen kaçaklar bile, bu kaynak için fazlasıyla yeterli olacaktır. 

Hükümetin bütçe açıklarını kapatmak ve dengeli bir bütçe için yeni kaynak çalışmalarını hepimiz biliyoruz. Maliye Bakanlığımızın yürüttüğü vergi barışı projesi, bugünlerde Meclisimize sunulacaktır. Şu anda, Maliyenin, tahakkuk edip de tahsil edilemeyen 10 katrilyon lira vergi alacağı bulunmaktadır. Bu projeyle, bu paranın büyük bir bölümünün tahsili beklenmektedir.

Yine, bu yıl, Özelleştirme İdaresi, özelleştirme programına hız vermektedir. Belki de geçmiş yılların en kapsamlı  özelleştirmesi bu yıl içerisinde gerçekleştirilecektir. 2003 malî yılı için kamuya alınması düşünülen 3 000 adet araç alımı iptal edilmiş durumdadır. Lojman ve sosyal tesis satışı hızlanmaktadır. Yolsuzluk ve kaçakların üzerine gidilmektedir. Daha dün, Genel Kurulumuzda, yolsuzluklarla ilgili araştırma komisyonu kurulması kabul edilmiştir.

Diğer taraftan, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımızın çalışmaları vardır; sosyal güvenlik kuruluşlarının açıklarını kapatmaya yönelik, özellikle sağlık harcamalarını disiplin altına almaya yönelik bu çalışmalarını biliyoruz. Bu kapsamda yapılacak tasarruflar bile, bu açığı kapatmaya, bu ödemeyi kapatmaya yeterli olacaktır.

Pek tabiîdir ki, tüm bu çalışmalar biraz zaman alabilecektir. Hiç kimsenin elinde de sihirli değnek yoktur. Emeklilerimizin durumunu biz bu hale getirmedik, bunda bir kabahatimiz, bir kusurumuz yok. Bütün amacımız, o insanların daha iyi bir hayat şartına kavuşmasıdır; bunun için azamî çabayı hükümetimiz ve bakanlığımız göstermektedir, iyi niyetle, samimi duygular içinde çalışılmaktadır. Tabiî, bizim için de yeterli değildir; ama, imkânlar bunu elvermektedir şu anda, bütçe imkânları ölçüsünde emekli kesimin durumu da elbette ki düzelecektir.

Diğer taraftan, bu ödemeler sadece 2003 yılı için şu anda geçerli gibi gözüküyor, bütçe tekniği ancak buna elvermektedir. Elbette ki, 2004 yılı için de, hükümetimiz ve bakanlığımız bu çalışmaları devam ettirecektir.

Onun ötesinde, sosyal güvenlik kuruluşlarının yeniden yapılandırılması kapsamında buna benzer tedbirler de içerilecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ceylan, mikrofonu açıyorum, tamamlayın lütfen.

MEHMET CEYLAN (Devamla) - Tamamlayayım Sayın Başkanım.

Değerli milletvekilleri, özetle, hükümetimizin, SSK, Bağ-Kur ve tarım sigortası kapsamındaki emeklilerin durumlarını düzeltmeye yönelik, maaşlarının dışında seyyanen vermeyi kararlaştırdığı sosyal destek ödemesi çok yönlü yararlar getirecektir. Her şeyden önce, bir zamanlar emekleriyle bu ülkeye hizmet etmiş, alınteri dökmüş, kalkınmasına katkıda bulunmuş bu kesimin malî durumunda önemli bir artış sağlayacaktır; millî gelirin paylaşımındaki olumsuzluğu gidermeye yönelik katkısı olacaktır; 3 katrilyon lira gibi sıcak bir paranın piyasalara girecek olması nedeniyle, piyasaların canlanmasına ve krizin atlatılmasına yardımcı olacaktır. Bütün bunların dışında, milletimizin, emeklilerin ve çalışanların nezdinde, bir kez daha, devletimizin güçlü olduğu, sosyal yaraları sarmaya muktedir olduğu ve güvenilir olduğu düşüncesini pekiştirecektir.

Emeklilerimizin durumunu iyileştirmeye yönelik sosyal destek ödemesiyle yapılan bu yardım dolayısıyla, hükümetimizi ve bakanlığımızı bir kez daha kutluyorum. Ödemenin, emeklilerimizin insanca yaşayabilecekleri bir konuma kavuşturulmasına vesile olmasını diliyorum ve emeklilerimize hayırlı olması dileğiyle, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Ceylan.

Şimdi, şahısları adına, Ordu Milletvekili Cemal Uysal söz istemiştir.

Buyurun Sayın Uysal. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

CEMAL UYSAL (Ordu) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısı üzerinde şahsî görüşlerimi açıklamak üzere huzurlarınızda bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye, son çeyrek asırlık bir zaman diliminde, oldukça yüksek ve kronik bir enflasyon konjonktürü içerisinde kıvranıp durdu. Bu yüksek enflasyon, ekonominin bütün dengelerini altüst etti; tasarruf seviyesinden kaynak tahsisine, yatırımlardan ihracata, kambiyo fiyatından kamu finansmanına ve nihayet, gelir dağılımına kadar çok olumsuz etkileri görüldü. Özellikle, gelir dağılımındaki bozukluk son derece önemlidir; çünkü, bozuk gelir dağılımını düzeltmek öyle zannedildiği kadar kolay değildir; çünkü, ekonomide millî gelir oluşurken, aynı zamanda gelir ve servet birikimleri kalıpları oluşur. Bunlar, çok çeşitli reel ve parasal araçlar üzerinde meydana gelir. Bu gelir ve servet yapıları yıllar boyunca oluştuğu ve belli bir kalıba girdiği için, bunları, sonradan, kısa zamanda, bulundukları yerlerden koparmak ve başkalarına, özellikle de dargelirlilere aktarmak mümkün olmaz; güç bir iştir, dirençle karşılaşılır. Bu kesimler arasındaki gelir dağılımının tablosu da bunu göstermektedir. Millî gelirden en düşük payı alan yüzde 20'lik grubun 1968'deki payı yüzde 3 iken, 1994'te yüzde 4,9 olmuştur; yani, 26 yıllık bir devrede bu dargelirlilerin payı sadece 1,9 oranında artmıştır. Bu nedenle, gelir dağılımını, sadece enflasyonu düşürmek suretiyle düzeltmek mümkün değildir; mutlaka, bu kesimlere kaynak aktarmak gereklidir. İşte, bu yapılmıştır. SSK ve Bağ-Kur emeklilerinin aylıklarının önemli ölçüde artırılmasını bu çerçevede değerlendirmek gerekir.

Evet, bir ülkede kalkınmak için tasarruf asıldır ve önemlidir; ama, bunu, sadece işçiden, memurdan, emekliden beklemek insafsızlık olur. Gelecek neslin selameti uğruna mevcut neslin sefaletinin savunulması mümkün değildir.

Enflasyonun önemli ölçüde düşmüş olması çok olumludur, bunu sevinçle karşılıyoruz. Bir gelire sahip olan insanın bu gelirinin zaman içindeki seyri önemlidir. Gelir artarsa refah düzeyi de artacaktır. Gelirin bir de harcama safhası vardır; harcama safhası enflasyonla çok ilgilidir. Burada, özellikle, fiyatların sürekli artmaması çok önemlidir. Enflasyonun düşmüş olmasının, bu bakımdan da refaha etkisi olacaktır. Enflasyon düşerken, emeklilerin şimdiye kadar uğradıkları gelir kayıplarının da, mutlaka, gelir artışıyla desteklenmesi gerekirdi; işte, şimdi, bu yapılmıştır.

Emekli ödemeleri, üretim faktörlerinin istihdamına bağlı olmayan bir gelirler sistemidir; ancak, herkes emekli olacak, aktif çalışma hayatından çekilecektir. İnsanlar, tabiî ömürlerinin sonlarında geçinebileceği asgarî bir gelire ve hastalandığında tedavi görebileceği bir güvenceye sahip olmalıdır. Çok az sayıdaki bir kesime, 20-30 tane bankaya devlet bütçesinden yılda 60 katrilyonun üzerinde faiz ödenmektedir; bu, aşağı yukarı 40 milyar dolardır. Ayrıca, banka sisteminden de aşağı yukarı bu kadar faiz ödenmektedir. 150 milyar dolar millî geliri olan bir ülkede, aşağı yukarı 70 milyar dolarlık bir faiz ödemesi vardır ve bunların hiçbirini bu emekliler almamaktadır; çünkü emeklilerin böyle alanlara plase edecekleri ne tasarrufları vardır ne ellerinde paraları vardır.

Emeklilere yapılan zamlar, emeklilerimizin rahatlamasını sağlayacağı gibi, özellikle dargelirli tarım üreticilerine de olumlu etki yapacaktır. Çünkü, emekliler dargelirli insanlardır ve harcamaları içerisinde gıda maddelerinin payı çok yüksektir. Bu bakımdan da çiftçilerimiz bundan sonra tarım ürünlerini çok daha iyi fiyatla ve çok daha büyük miktarda satacaklar, bu da ekonomiye mutlaka olumlu etki yapacaktır. Öte yandan ülkemizin her tarafında yaşayan emeklilerimiz aylıklarını bulundukları köyde, beldede mahallede, kasabada, pazarda, bakkalda harcadıklarından, bu, bu dargelirli esnafların gelirlerini de artıracaktır. Bu bakımdan da çok olumlu etkileri olacaktır.

Çok değerli milletvekilleri, sosyal güvenlik sektörü, tabiî ki primli rejime dayanıyor; ama, sosyal politikayı esas aldığınız zaman, bu sosyal sigorta, sosyal yardım ve sosyal hizmet üçlüsünden oluşmaktadır. Gelişmiş ekonomilerde primli rejimlerin dışında, mutlaka, önemli ölçüde destekler; yani sosyal yardımlar yapılmaktadır. Bu bakımdan da gerçekten bu verilmiş olan zamlar ve bunların bir destek ödemesi şeklinde verilmesi, hükümetimizin sosyal politika alanındaki düşüncelerini, sosyal ekonomiyle ilgili politikalarını uygulaması bakımından da fevkalade önemlidir.

Bu bakımdan, ben, tasarının çok olumlu olduğunu ve işçilere yapılan zamların da -çok fazla olmamakla birlikte- onlara büyük imkânlar, büyük kolaylıklar sağlayacağını umuyorum; bu bakımdan da, hükümetimizi, takdirle, tebrikle karşılıyorum.

Hepinize saygılarımı ve sevgilerimi sunuyorum efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Uysal.

Hükümet adına, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız Sayın Murat Başesgioğlu söz istemiştir.

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kurdan emekli olan emeklilerimize yapılacak destek ödemesine ilişkin kanun tasarısını görüşmek ve hükümetimizin görüşlerini arz etmek üzere huzurunuzdayım; bu vesileyle, hem bakanlığım hem de hükümetimiz adına, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu ana kadar değerli görüşlerini bu yüce kürsüde ifade eden grup sözcülerimize, şahsı adına görüş bildiren değerli milletvekillerimize ve bu tasarının, bir an önce Meclis Genel Kurul gündemine alınmasına önayak olan değerli grup başkanvekillerimize, Başkanlık Divanımıza ve Plan ve Bütçe Komisyonumuza çok teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; benden önce konuşan değerli konuşmacılar, içinden geçmekte olduğumuz kritik konjonktürün ve geçmişte yaşamış olduğumuz ekonomik krizin ülkemizde meydana getirdiği tahribatı çok açık ve seçik bir şekilde ortaya koydular. Burada, Dünya Bankasının bir raporundan bahsedildi. Evet, orada çok vahim rakamlar var. Sayın Kılıçdaroğlu'nun referans gösterdiği raporu ben de okudum; gerçekten, oradaki rakamlar, oradaki sayılar, insanlarımızın içinde bulunduğu bu acıklı durumu çok net bir şekilde ortaya koyuyor. Tabiî, bu gerçeği görmek için Dünya Bankası raporuna veyahut da yabancı kaynaklı raporlara ihtiyacımız yok, hepimiz halkın içindeki insanlar olarak bunu birebir yaşıyoruz. Maalesef, geldiğimiz noktada, ülkemizde derin bir yoksulluğun, bir fukaralığın yaşandığı gerçeğiyle karşı karşıyayız. Şimdi burada geçmişe dönüp, geçmişin sorgulamasını yapmanın, bugün için veyahut da geleceğe yönelik çözümler için hiçbir faydası olmadığı kanaatindeyim. Önemli olan, bu dönem Parlamentosu olarak, 58 inci cumhuriyet hükümeti olarak, bundan sonra bu insanlara neler yapabiliriz, ülkemizde fukaralığı ve yoksulluğu yenmek için neler yapabiliriz; hep birlikte bunun çözümlerini araştırmak ve icraına başlamaktır.

Bugün huzurlarınızda görüştüğümüz tasarıyla, Bağ-Kurdan ve SSK'dan emekli olmuş vatandaşlarımıza "sosyal destek ödemesi" adı altında, emekli maaşlarına ilave zam yapılması Bakanlar Kurulumuzca kararlaştırılmış ve bu konuda yasal düzenlemenin yapılabilmesi için de, Yüce Meclisin iradesine ihtiyaç duyulmuş, bu sebeple, kanun tasarısı Bakanlar Kurulu tarafından sevk edilmiştir.

Değerli arkadaşlarım, bu düzenlemeyle, seyyanen, SSK emeklilerimize 75 000 000 lira, Bağ-Kur emeklilerimize ise 1 inci basamaktan 12 nci basamağa kadar ve 13 üncü basamaktan 24 üncü basamağa kadar olmak üzere, 75 000 000 ve 100 000 000 lira gibi kademeli bir artışı huzurlarınıza getirdik.

Yine, hepiniz hatırlayacaksınız, bizden önceki hükümet, memurlarımıza 100 000 000 lira civarında bir ilave zam yapmıştı. Kanunlarımıza göre, bu zammın SSK emeklilerine ve Bağ-Kur emeklilerine de yansıtılması söz konusuydu. Biz, hükümete gelir gelmez, acaba memurlarımıza yapılan bu zamdan SSK ve Bağ-Kur emeklilerimize de uygulanırsa ne kadar bir fark oluşacak diye baktık, bunun hesabı Hazine ve Maliye tarafından yapıldı, ortaya çıkarılan resmî rakam yüzde 2,7; bunun parasal karşılığı, en düşük basamakta 5 000 000 lira, en üst basamakta da 10 000 000 lira gibi çok cüzî rakamlara tekabül eden bir fark olarak ortaya çıktı. Elbette, hükümetimizin ve hiçbirimizin, bu 5 000 000'luk, 10 000 000'luk zammı, yıllarını bu ülkenin ekonomisine, çalışma hayatına vermiş değerli emeklilerimize telaffuz etmesi mümkün değildi. Dolayısıyla, hükümet olarak, içerisinde bulunduğumuz hassas dengeleri de çok iyi hesap ederek, bu Bağ-Kur emeklilerimize ve SSK emeklilerimize seyyanen 75 000 000'ar ve 100 000 000'ar liralık zam yapmayı uygun gördük. Bu, belirtildiği gibi, 1 Ocak 2003 ile 31.12.2003 tarihleri arasında geçerli bir maaş farkıdır. 2004 yılı başında, tekrar bu hususu hem hükümet olarak hem de Meclis olarak yeniden gözden geçirmemiz gerekecek.

Değerli arkadaşlarım, burada, tabiî, benim büyük şansım, SSK orijinli, Çalışma Bakanlığı orijinli çok değerli milletvekillerimiz var; yıllarca bu kurumlarda genel müdürlük yapmış, çeşitli kademelerinde gerçekten çok önemli mesailerini vermiş çok değerli arkadaşlarım var. Bu arkadaşlarımın çokluğu benim için büyük şans, hükümetimiz için büyük şans; hepsinin tecrübesinden, hepsinin birikiminden elbette yararlanacağız; ki, 2003 yılı, özellikle sosyal güvenlik konusunda büyük tartışmaların veyahut da büyük çalışmaların yaşanacağı bir yıl olacak; onu birazdan arz etmeye çalışacağım.

Buradan, şuraya gelmek istiyorum: Bu arkadaşlarım da Yüce Meclis de gayet iyi bilir ki, sigortacılık sisteminde esas olan, bu sistemin kendi      gelir-gider hesapları dengesi üzerinde yaşamasıdır, aktuaryel dengelerinin sağlıklı olmasıdır; ama, bizdeki tabloyu arkadaşlarım da biliyorlar, bir kez daha bu tabloyu sizlerle paylaşmak istiyorum. Dünyadaki normal standart 1 emekliye karşı 4 çalışandır; ama, bizde, şu anda geldiğimiz noktada, 2003 yılı başı itibariyle, bu oran 1'e karşılık 1,6'dır; 1 çalışanın karşıladığı emekli oranı 1,6'dır. Bu, dünyadaki standartların çok altındadır ve bize, bugüne kadar verdiği sinyallerin ötesinde çok güçlü bir sinyal vermektedir.

Artı, nüfus projeksiyonlarımız bize göstermektedir ki, Türkiye, 2030'lu yıllarda, 2040'lı yıllarda, artık, toplam nüfus içerisindeki yaşlı nüfus oranı çok yoğunlaşmış bir nüfus kompozisyonuna sahip olacaktır.

Bunun anlamı şudur: Yaşlı nüfusun yoğun olduğu toplumlarda, sosyal güvenlik sistemini kendi dengeleri üzerinde tutmak zordur. Biz, şu anda genç bir nüfusumuz olmasına rağmen sosyal güvenlik sistemimizde bu kadar sıkıntı yaşarsak, yarın, toplumumuzdaki yaşlılık oranı arttığı zaman, sosyal güvenlik sistemimizdeki sıkıntı daha büyük boyutlara ulaşacak demektir.

Bunu rakamlarla biraz daha açmak istiyorum. SSK'da, şu anda, bir ayda prim tahsilatı olarak topladığımız meblağ, 900 trilyon lira civarındadır. SSK emeklilerimize vermiş olduğumuz maaş tutarı 1 katrilyon liradır; yani, sadece, bir kere emekli maaş ödemelerinde, her ay 100 trilyon liralık bir açığımız söz konusudur. Buraya, daha sağlık harcamalarını ilave etmedim.

Değerli arkadaşlarım, Bağ-Kurun ve SSK'nın, 2003 yılı toplam sağlık harcaması 7,7 katrilyon liradır. Hem Bağ-Kurun hem de SSK'nın toplam sağlık harcaması 7,7 katrilyon liradır, bunun 4,2 katrilyon lirası da ilaç gideridir, ilaca ayrılmış bir paradır. Bunlar, toplam bütçe büyüklükleri içerisinde büyük miktarlardır; ama, şöyle de bir gerçek vardır; Türkiye'de, kişi başına yapılan sağlık harcaması çok düşüktür. Özellikle, SSK, bu açıdan baz alındığında, 60-70 dolar gibi bir sağlık harcaması düşmektedir. Bu da göstermektedir ki, biz, SSK'lılarımıza kaliteli, çağın gerektirdiği kalitede, standartta bir sağlık hizmeti maalesef sunamıyoruz. Bu da, acı bir gerçektir.

Bu rakamlara şunu da ilave edeyim izninizle: Sosyal Sigortalar Kurumumuzdan, ayda ortalama 25 000 kişi emeklilik sistemimize katılmaktadır, Bağ-Kurdan ise, ayda, sayıları ortalama 12 000, 13 000, bazen de 15 000'e varan vatandaşımız, sigortalımız emeklilik sistemine katılmaktadır; yani, bir ayda 40 000 kişi SSK'dan ve Bağ-Kurdan emeklilik sistemine dahil oluyor. Bunu bir yıla yaydığımız zaman, en iyimser rakamla, bir yılda 400 000 kişi Türkiye'de emeklilik sistemine dahil oluyor demektir.

Evet, bu aktuaryel dengeyle, bu gelir gider hesabıyla önümüzdeki yıllara bir projeksiyon tuttuğumuz zaman, tablonun ne kadar ağır olduğunu hep birlikte görüyoruz.

Peki, bu gidişata sessiz mi kalacağız; Türkiye'nin en önemli sorunlarından olan sosyal güvenlik sorununa sessiz mi kalacağız; hayır, hükümet olarak, Parlamento olarak, bu kötü gidişe sessiz kalamayız. Sessiz kalırsak, bugün bizim üzerimizde olan sorumluluğu ve bize yüklenmiş olan mükellefiyetleri ertelemiş oluruz; bizden sonra gelecek dönemlere, bizden sonra gelecek nesillere çok ağır  bir yük bırakmış oluruz. Buna, hiç birimizin hakkı yok. İnşallah, 2003 yılında, sosyal güvenlik sistemimizin dönüştürülmesi için, değiştirilmesi için hep birlikte gayret edeceğiz.

Sayın Kılıçdaroğlu'nun ifade ettikleri gibi, geçen dönem Anayasa Mahkememizce iptal olunan kanun hükmünde kararnameleri yeniledik, şu anda, ilgili komisyonlarımızda görüşmeleri devam ediyor; ama, bunun yanı sıra, bizim, 58 inci hükümet olarak, acil eylem planına koyduğumuz bu sosyal güvenlik sistemine bakış açısını yansıtan ve Türkiye'deki sosyal güvenlik norm ve standartlarıyla uyumlu -hükümetimizin de benimsediği- bir projeksiyonumuz var. Niyetimiz, daha önceki 2 kanun hükmünde kararnameyi ve hükümetimizin bu yeni bakış açısını bir hamur haline getirmek. Elbette ki, siz değerli komisyon üyelerimizin, milletvekillerimizin ve partilerimizin de değerli katkısıyla, bunu, güzel bir şekilde organize edip, üç ayda bir, beş ayda bir Parlamentonun huzuruna gelip, Parlamentonun değerli zamanlarını almak istemiyoruz. Onun için, belki, komisyonlardaki çalışmalarımız belli bir süre daha alabilir; ama, bir yasa yapacaksak, sosyal güvenlik sisteminin sorunlarını köklü bir şekilde halledeceksek, biraz zamana ihtiyacımız var. Bu süreci, inşallah, hem Parlamentomuzla  hem de sosyal güvenlik sistemiyle ilgili bütün sosyal taraflarla, sivil toplum örgütleriyle birlikte götüreceğiz ve ülkemizin geleceğine, kalıcı, kendi ayakları üzerinde duran bir sosyal güvenlik sistemini kazandırmanın mutluluğunu hep birlikte yaşayacağız diye düşünüyorum.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; tabiî, iktidarda olmakla, muhalefet cephesinden olma konusunda çok farklı bakış açıları var. Sayın Kılıçdaroğlu dediler ki: "Bir parmak bal çaldınız; bu, 75 000 000 liralık  ve 100 000 000 liralık zamlar azdır." Belki, bu -kendileri de gayet iyi bilirler- Bağ-Kurun ve SSK'nın yakın geçmişinde, bu şekilde, sosyal destek ödemesi adı altında yapılan zamların en büyüğüdür; ama, bu yaptığımız zamlarla, Bağ-Kur ve SSK emeklimizin sosyal refah anlamında ulaşabileceği standartların altında olduğunu da kabul ediyorum; ama, bu, bizim, bütün imkânlarımızı zorlayarak verdiğimiz ve ulaşabildiğimiz bir rakamdır. Keşke, bütçe imkânları geniş olsa, ülkemizin yaşamış olduğu bu derin krizler sonucunda uğradığı tahribat giderilmiş olsa ve daha fazla verebilme imkânına kavuşsak; ama, 2003 yılı itibariyle, bizim, emeklimize imkânları zorlayarak verebildiğimiz sistem budur. Kaldı ki, herkes biliyor ki, sosyal güvenlik sisteminde, sigortacılık sisteminde, bu şekilde, sosyal yardım zammı, sosyal destek ödemesi diye bir sistem yoktur. Bu sistemler, kendi gelirleriyle kendi giderlerini karşılamak zorundadırlar; almış olduğu primlerle emeklilerinin hem maaşlarını hem de sağlık harcamalarını karşılamak zorundadırlar; ama, maalesef, 1992 yılından itibaren bu kurumların malî yapılarındaki bozukluk nedeniyle, bugün geldiğimiz noktada, sosyal güvenlik kuruluşlarımız 10 katrilyon liralık açıkla karşı karşıyadır. Bunu, Hazineden ve genel bütçeden karşılayarak, elbette, sosyal devlet olmanın gereklerini yerine getirmek zorundayız. Birçok Avrupa ülkesinde de genel bütçeden, hazineden sosyal güvenlik sistemine transferler yapılıyor; ama, belki, onlarda, bizim kadar, hazine üzerinde, genel bütçe üzerinde, artık, taşınmayacak bir yük haline gelmiş değil, yapılan bu transferler.

Evet, siz bu şekilde bizi tenkit ediyorsunuz, "az verdiniz" diyorsunuz; ama, üç dört gündür de "kardeşim bunun kaynağı nerede" diye yer yerinden oynuyor. Bu paralar, daha emeklilerimizin cebine girmeden, adamların, neredeyse, burunlarından getirdiler. Bu tartışmaları yaparken elimizi vicdanımıza koymamız lazım. Her şeyden önce ve herkesten önce bu makro ekonomik dengelerin döndürülebileceğini, borç stokumuzun eritilmesini, borçlanma faizlerimizin düşürülmesi konusundaki hassasiyeti, ilk önce, hükümet olarak biz taşıyoruz; çünkü, burada, davul, bizim boynumuza asılı. Bu önümüzdeki süreçte, bu konuda, makro ekonomik dengelerdeki bozuklukların, faizlerdeki yükselmelerin ve diğer ekonomik parametrelerdeki bozuklukların en büyük sıkıntısını biz yaşayacağız. Biz, bu bilinç içerisindeyiz ve diyoruz ki, biz, bu 3 katrilyon liralık ilave finansman ihtiyacını koyarken bunu öngördük. 140 katrilyon liralık gelir bütçesi içerisinde 3 katrilyon liralık bir ilave finansmanın dizayn edilebileceğini, Maliye, Hazine ve ilgili bakanlıktaki arkadaşlarımız öngördüler; yani, 3 katrilyon liralık ilave finansman verildi diye Türkiye'deki bütün ekonomik dengelerin bozulduğunu ifade ederek piyasaları, şurayı burayı tedirgin etmenin aklî ve mantıkî olmadığını ifade etmek istiyorum. Kaldı ki, biraz evvel Bakanlar Kurulu toplantısını yaptık. Sayın Başbakan da ifade ettiler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) - Sayın Başkanım, 1 dakika daha izin verirseniz, toparlayacağım.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) - Bu yeni kaynak konusunda hükümetimizin görüşlerini ifade ettiler; bunu, sizlerle de paylaşmak istiyorum, özetle ifade etmek istiyorum.

Hükümetimizin önümüzdeki sürece ilişkin kararlılığı devam etmektedir. Bu kararlılığı hangi noktadadır; malî disiplini koruma noktasında kararlıyız. Uluslararası kuruluşlarla yaptığımız taahhütlere karşı yükümlülüklerimizi yerine getirme konusunda hassasiyetimiz devam ediyor. Faizdışı fazla konusundaki öngördüğümüz hedef konusunda herhangi bir sapma söz konusu değildir.

Bunlara ilaveten yaptığımız görüşmeler neticesinde, özellikle, Maliye, Hazine ve ilgili bakanlıklarımızın yaptığı çalışmalar neticesinde iki ana konuda, tasarruf ve kaynak yaratma konusundaki görüşlerimizi yoğunlaştırmış bulunmaktayız. Bunlardan birisi malî disiplini sağlamaya yönelik yapısal tedbirlerdir. Bundan sonra, gerek sosyal güvenlikte gerekse benzeri ödemelerde ödeneküstü harcama yetkisi veren uygulama kaldırılacaktır; yani, ödeneği olmayan hiçbir konuda hükümetin harcama yetkisi olmayacaktır. Eğer çok zorunluluk olur ise, Yüce Meclise, sizin huzurunuza gelip, bu konuda ödenek talebi yapılacaktır.

Diğer bir husus, harcamalarda tasarrufa yönelik öncelikli tedbirler listesidir.

Bu iki ana başlık altında size arz etmeye çalıştığım tasarrufların ve tedbirlerin neticesi, 2003 yılında, toplam 6 katrilyon 225 trilyon lira bir tasarrufun, kaynağın yaratıldığını, bugün Sayın Başbakanım da ifade etti; ben de, bu kürsüden, bu rakamları sizlerle paylaşmak istiyorum.

Dolayısıyla, biz, ekonomimizi ve diğer dengeleri öyle başıboş bırakmış değiliz; hükümet olarak, bütün hassasiyetlerin, bütün dengelerin korunması konusunda azamî gayret sarf ediyoruz. Evet, gerek iç dinamikler itibariyle gerekse çevremizde yaşanan dış gelişmeler dolayısıyla normal bir konjonktürden geçmiyoruz; bu konuştuklarımızı, bu zammı, normal bir dönemde tartışmıyoruz; ama, biz, bütün bu iç ve dış dinamiklerin yapmış olduğu gelişmelere, yansımalara rağmen, ekonomiyle ilgili, diğer sosyal parametrelerle ilgili bütün sorunların bilincindeyiz; bütün sorunların ne şekilde çözüleceğine dair de, hükümetimizin öngörüsü, hükümetimizin projeksiyonu çok sağlıklıdır. Bunu, size ifade etmek istiyorum.

Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım; bu tasarı dolayısıyla göstermiş olduğunuz hassasiyete çok teşekkür ediyorum. Emeklilerimize kazandırmış olduğumuz bu ilave farklarla, onların da, ömürlerinin bundan sonraki kalan bölümlerinde, aileleriyle sağlıklı ve huzur içinde bir yaşam geçirmelerini diliyor; hepinize, hükümetim adına saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, bir hususu açıklamak istiyorum. Sayın grup başkanvekillerimizin ve sayın milletvekillerimizin, yasa tasarısı görüşmeleri başlarken, İçtüzüğümüzün 61 inci maddesindeki hassasiyeti göstermelerini rica ediyorum.

Bilindiği gibi, İçtüzüğümüzde söz isteme usulleri belirlenmiştir. Buna göre, daha işin başında, grup başkanvekillerinin, gerek yasanın tümü gerekse maddeleri üzerinde grup adına konuşacak sayın milletvekillerinin isimlerini, kendi imzalarıyla Başkanlığımıza ulaştırmaları gerekmektedir ve şahısları adına söz isteyenlerin de, yine, yazılı olarak bildirmeleri daha uygun ve sağlıklıdır. Böyle olunca "Başkan, görüşmeye başlamadan önce, söz sırasına göre söz alanların adlarını okutur" deniliyor İçtüzüğümüzde.

Sayın Bakanımız, bütün konuşmalar bittikten sonra kendisine söz verilmesini rica etmişti. Bakanımıza söz verdikten sonra, Sayın Oğuz Oyan Beyefendi söz talebinde bulundular. Kesinlikle, kendilerine söz vereceğim; bu açıklamam genele taalluk ediyor; çünkü, bu görevi bana verdiğiniz gün ifade ettiğim gibi, milletin kürsüsünden, iktidar muhalefet farkı gözetmeksizin, milletvekillerimiz en iyi şekilde yararlanacaklar ve değerli fikirlerini aktaracaklardır. Bu, sadece Başkanlığımıza bir kolaylık sağlanması bakımından, bundan sonraki çalışmalarımızda sayın grup başkanvekillerimizden bizim özel bir ricamızdır.

Teşekkür ediyorum hepinize.

Buyurun Sayın Oyan. (CHP sıralarından alkışlar)

OĞUZ OYAN (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bir konuyu açıklayayım; Sayın Bakan henüz kürsüye çıkmadan ben söz talebimi iletmiştim; gerçi, sizin söylediğinize göre yine biraz gecikmişti; fakat, ne yazık ki, o zamanlama tam uymadı; yoksa, Bakandan sonra konuşmak gibi bir niyetim yoktu; onu, öncelikle belirtmek isterim.

BAŞKAN - Buyurun.

OĞUZ OYAN (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, burada, bizim de desteklediğimiz bir tasarıyı konuşuyoruz. Bu tasarıyı destekliyoruz; çünkü, Türkiye'de -burada çok uzun açıklandı- birçok toplum kesimi yaşama imkânlarına sahip olamayacak gelir düzeylerinde yaşamlarını idame ettirmeye çalışıyorlar. Dolayısıyla, onlar için ne verilse azdır. O nedenle, biz, burada, bu tür adımları doğru yönde atılmış adımlar olarak değerlendiriyoruz.

Dikkat ettiyseniz, bizim buradaki tartışmaya katkımız şu yönde oluyor; ben de o yönde devam edeceğim. Bu adım olumludur; ama, eksik bir adımdır, yarım bir adımdır, bu geçici bir adımdır. Bu, sadece 2003 yılı için yapılan bir düzenlemedir ve söz konusu sosyal destek ödemesi, aslında, Bakanlar Kuruluna verilen yetki üzerinden götürülen bir uygulamadır. Türkiye'de, özellikle Özal sonrasında bir uygulama, bir gelenek yerleşmeye başladı; yarı mamul yasalar getirmek... Yarı mamul yasalar, âdeta yağı, tuzu olmayan, sosu olmayan makarna çıkarmak gibi bir şey. Biz, burada, yarı mamul yasa çıkarıyoruz; yetkileri, Bakanlar Kuruluna devrediyoruz. Bu işlerin böyle olmaması lazım; yani, Meclisin yetkilerini Bakanlar Kuruluna devretmemesi gerekir. Sizin hükümetiniz, bizim hükümetimiz diye asla bakmayınız; günü gelir bu sıralar, bu yerler değişebilir. Hükümetlerin, Meclisin yetkilerini devralmalarına izin vermemeliyiz. Buraya, bize, daha tekemmül etmiş, daha tamamlanmış yasa tasarılarının gelmelerini istemeliyiz. Örneğin, Türkiye'de KDV'yle ilgili Bakanlar Kuruluna bir yetki verilmiştir "yüzde 1 ile 40 arasında oranı değiştirmeye Bakanlar Kurulu yetkilidir" diye. Biz artık ne yapacağız ki?! Bizim herhangi bir KDV oranıyla ilgili söz hakkımız kalmış mıdır 1985 yılı sonrasında; kalmamıştır. Meclis, bu yetkilerini devretmemelidir; bu kadar geniş yetki devretmemelidir.

Şimdi, efendim, benim söylemek istediğim bir başka konu şu: Türkiye'de kalıcı düzenlemeler yapmak zorundayız. Geçici düzenlemeler iğretidir. Bunlar hükümetlere göre değişir. Bir de, zaten, zaman içinde ömrü sınırlıdır.

Türkiye'nin yapması gereken şeyler şunlar: Bir kere, Türkiye, 1971 yılında kabul ettiği bir ILO sözleşmesi gereğince aile yardımı sigortasını artık yürürlüğe koymak zorundadır. Eğer bunu yaparsak, sisteme bu tür birtakım yamaya bile gerek kalmayabilir. Aile yardımı sigortası, çok temel bir sigortadır ve bizim katılmak istediğimiz Avrupa Birliği ülkelerinde var olan bir sigorta sistemidir. Biz, bunu, 1971 yılında kabul etmişiz; artık, uygulamaya geçelim. Bu onur sizin olsun; buyurun getirin, biz destekleyeceğiz.

İkincisi, sosyal güvenlik sistemine devletin yaptığı katkılar, gelişmiş ülkelerde, özellikle bizim üye olmak istediğimiz Avrupa Birliği ülkelerinde sistemlidir; yani, devlet, bir üçüncü taraf olarak sisteme prim katkısı yapmaktadır. Oysa, Türkiye'de yapılan katkı nedir biliyor musunuz; Türkiye'de, 1994 yılı sonrasında, devlet açık kapamak amacıyla bütçeye transfer kalemi koymaya başlamıştır. Daha önce, Emekli Sandığına, devlet, işveren olduğu için katılıyordu; ama, 1994 sonrasında SSK'ya, Bağ-Kur'a ve Emekli Sandığına da açık kapamak amacıyla katkı yapmaya başladı. Bu doğru değildir; çünkü, burada devlet, sistematik bir katkı yapan taraf olarak yok; yani, bunlar açık vermeseler katkı yapmayacak. Böyle bir şey olamaz. Gelişmiş ülkelerde -size oranlar vereceğim şimdi- bu çok yüksek miktarlardadır.

Bakınız, sistem olarak, prim sistemi esaslı bir sosyal güvenlik sistemine sahip olan Fransa, Yunanistan gibi ülkelerde; yani, sosyal güvenlik sistemi geliri primle oluşan ülkelerde, Fransa'da sosyal güvenlik prim katkılarının yüzde 22'si devlet tarafından, Yunanistan'da yüzde 17'si devlet tarafından sağlanır. Bu, Beveridge sistemi dediğimiz; yani, sistemin finansmanının esas olarak vergilerle yapıldığı ülkelerde, örneğin, Danimarka'da yüzde 76'ya çıkar, İrlanda'da yüzde 61'dir, İngiltere'de yüzde 42'dir; yani, devlet, sisteme, zorunlu bir katkı olarak bu yüksek oranlarda katkı yapmaktadır. Karma finansman sisteminde olan ülkelerde dahi bu yüzde 20- 30 arasındadır; örneğin, İtalya'da devlet yüzde 30 oranında sisteme katkı yapar. Bir iane, bir yardım, bir zekât, bir transfer falan değil. Devlet, zorunlu bir taraf olarak buna katılıyor. Demek ki, bizim burada yapmamız gereken birinci şey budur. Siz bu kurumlara devlet olarak katkı yapacak sistemi getirin, kurum, bu tür, emekli maaşlarına ya da diğer sağlık hizmetlerine yapacağı katkıyı kendi imkânlarıyla yapsın; yani, kendi aktuaryel dengesini kursun. Burada biz bunu bütçeden yapıyoruz. Sonuçta ne oluyor; işte, üç beş sene geçiyor, işte, bu sosyal güvenlik kuruluşları müflistir, bunlar iflas etmiştir... Sayın Bakan biraz önce çok güzel rakamları da açıkladı burada; -rakamların kendisi güzel değildi; ama, açıklanması iyi oldu- yani, SSK 900 trilyonluk aylık prim topluyor, sağlık hariç 1 katrilyon emekli maaşı ödüyor. Şimdi, bu yürümez sistem. Bunun yürümez olmasının arkasında da yıllardır sosyal güvenlik sistemini sömüren ve onunla ilgili yanlış kararlar alan hükümetler var. Tabiî, bunu burada söylememiz gerekiyor; yani, bu, sadece şimdi yaratılmış bir durum değil; ama, buna çözüm kalıcı bir çözüm olmak zorundadır, buna çözüm sistematik bir çözüm olmak zorundadır.

Şimdi, burada bize düşen, size düşen nedir? Bakınız, Türkiye'de, bir kere, bu devlet katkısını kalıcı hale getirelim, sürekli hale getirelim. Yakında sosyal güvenlikle ilgili tasarılar da gelecek önümüze, bu vesileyle bunu eğer düzenleyebilirseniz... Devletin, zaten yaptığı, açık kapamak yoluyla yaptığı şu katkıları, geliniz, bir prim katkısına çevirelim, böylece -o katkılar şu an zaten var, bundan sonra da olmak zorunda, artık sistem açık vermeye mahkûm- hiç olmazsa, bunu da biz yaptık deyin. Devlet, buraya, üçüncü taraf olarak sisteme katkı yapan bir kurum haline gelsin. Sayın Bakana öneriyorum, bunu, ciddî olarak düşünelim. Tabiî, bunun üzerinde açık verirse, devletin yine borcudur o açığı kapamak; ama, bir kere, önce bu kurumların açığını, bu yolla bir azaltalım biz. Bu kurumların ayakta durmasına katkıda bulunalım.

İkincisi, 102 sayılı ILO sözleşmesiyle imza attığımız bu aile yardımı sigortasını bir yürürlüğe sokalım.

Üçüncüsü, Türkiye'de kimsesiz yaşlılarla ilgili 202 sayılı Yasayı, sembolik yardım yapan bir düzenleme olmaktan çıkaralım; bu insanları, yaşayabilir bir duruma getirelim.

Dördüncüsü, Türkiye'de tüm nüfusu kapsayacak şekilde bir sağlık sigortasına geçme zamanı gelmiştir. Burada, Sağlık Bakanı da açıkladı, aslında, biz, zaten neredeyse, bütün nüfusa, şu ya da bu yolla -yeşilkart, şu bu- bunu veriyoruz. Bırakalım bu yeşilkartı filan, bütün vatandaşlarımız, tümü, genel sağlık sigortasından yararlanma hakkına sahip olsunlar; bu, bir hak haline gelsin; Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonunun bir yardımı, bağışı, ianesi biçiminden çıkaralım.

İşsizlik sigortası konusunu da, bugün içinde bulunduğu durumdan kurtaralım. Bakın, Türkiye'de, devletin, üçüncü taraf olarak katkı yaptığı tek sigorta kalemi, işsizlik sigortasıdır. Biliyorsunuz, 2000 yılında, çalışanların tasarrufunu teşvik hesabı kaldırılırken, SSK'ya tabi olanlar açısından, işçi statüsünde olanlar açısından tasarruf kesintisi, işsizlik sigortasına dönüşerek devam etmiştir; devlet de buna katkı yapmaya başlamıştır. İyi; ama, bundan kim yararlanıyor; uygulamaya bakınız, uygulamada, bundan, işsizden çok Hazine yararlanıyor; çünkü, Hazine, işsizlik sigortası fonunu bir borçlanma kalemi olarak kullanıyor. Bu kadar çok işsiz olan bir ülkede, işsizlik sigortasından yararlanan işçi sayısına bakınız!.. Bir de ne kadar yararlanıyorlar; asgarî ücretin yarısı ile asgarî ücret sınırları arasında bir miktar; bununla yaşanabilir mi?! Yani, şimdiki, artmış haliyle 110 000 000 lira ile 220 000 000 lira arasında -yuvarlak hesap- bir yardım; o da, sınırlı süre. Bu, olmaz. Türkiye'de, işsizlik sigortasını adil bir duruma getirmemiz lazım.

Sayın Bakan, aktif-pasif sigorta oranlarından yakındı. Şimdi, bu aktif-pasif sigorta oranlarını yükseltmenin yolları var; bir kere, bunun birinci yolu, brüt ücret ile net ücret farkını daraltacaksınız. Türkiye'de, brüt ücret ile net ücret farkı açılmıştır. Yani, asgarî ücretten bile bu kadar vergi alıyoruz! Demek ki, bunları azaltmamız gerekiyor. İkincisi, kayıtdışılıkla mücadele etmemiz gerekiyor. Bunun için, hem vergi hem sigorta alanında mücadele gerekir. Sizin getirdiğiniz düzenlemeler, bu mücadele için uygun gözükmüyor. Nihayet, bizim, vergi ve sigorta sistemini buna uygun olarak yeniden düzenlenmemiz gerekir; oysa, dün görüştüğümüz vergi yasası da, buna müsait bir yapı sunmuyor.

Yani, burada, özetle şunu söylemek istiyoruz: Lütfen, daha hazırlıklı yasa tasarılarıyla buraya gelinsin. Yani, biz de, böylece, neye oy verdiğimizi, hangi sınırlar içerisinde neyi oyladığımızı daha iyi bilelim. Daha kalıcı düzenlemelerle buraya gelinsin ki, böylece, biz de, biraz daha, yıllık değil de, uzun vadeli bir düzenleme yaptığımızın bilincinde, farkında olalım ve vatandaşımız da bunun farkında olsun.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OĞUZ OYAN (Devamla) - Sayın Başkan, toparlıyorum efendim.

BAŞKAN - Buyurun; lütfen, toparlayınız.

OĞUZ OYAN (Devamla) - Son olarak şunu söyleyeyim: Kaynak meselesinde rahat olunuz. Yani, tabiî "kaynak meselesinde rahat olunuz" derken, gidip para basınız anlamında söylemiyorum. Kaynak meselesinde, biz, size olumsuz eleştiride bulunmayız; ancak, şunu söyleriz: "Böyle bir uygulama popülisttir" diyenlere biz karşı çıkarız; çünkü, bankaları hortumlayanlar, devletin bütçesinin yarısını faize verenler, iktidarlar işçiye, memura birazcık kaynak aktarınca "bu, popülizm" diye bağırıyor; buna hakları yoktur! (Alkışlar) Sizinle beraberiz; ancak, şunu söyleyeyim: Aktardığımız bu kaynakları, eğer, yarın, Özel Tüketim Vergisine, KDV'ye zam yaparak geri alacaksak, o zaman "dur" deriz size; çünkü, o anlamda, halka, en yoksul kesimlere sonuçta bunu vergi yükü olarak bindirecek uygulamadan kaçınmak lazım.

Bununla ilgili ikinci bir şey söyleyeyim: Burada, kaynak meselesinde atılacak çok adım var; siz, bir tane sembolik örnek verdiniz; dediniz ki, milletvekili lojmanları... Çok güzel, sembolik bir örnek. Gelin, daha ağırlıklı büyük bir örnek verelim: Hortumcuların hortumlarını keselim ve buna da biz örnek olalım. Gelin, dokunulmazlığı kaldıralım.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Oyan.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelere geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Şimdi, 1 inci maddeyi okutuyorum:

SOSYAL SİGORTALAR KANUNU, TARIM İŞÇİLERİ SOSYAL SİGORTALAR KANUNU, ESNAF VE SANATKÂRLAR VE DİĞER BAĞIMSIZ ÇALIŞANLAR SOSYAL SİGORTALAR KURUMU KANUNU İLE TARIMDA KENDİ ADINA VE HESABINA ÇALIŞANLAR SOSYAL SİGORTALAR KANUNUNA GÖRE GELİR VEYA AYLIK ALMAKTA OLANLARA SOSYAL DESTEK ÖDEMESİ YAPILMASI HAKKINDA KANUN TASARISI

MADDE 1. - 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu, 2925 sayılı Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu, 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa göre gelir veya aylık almakta olanlara 1/1/2003-31/12/2003 tarihleri arasında, genel  bütçeden karşılanmak üzere, almakta oldukları aylık veya gelirlerine ilave olarak sosyal destek ödemesi yapılır. Sosyal destek ödemesinin miktarı ile usul ve esaslarını belirlemeye ve bu ödemeleri yukarıda sayılan kanunlar uyarınca aylık ve gelir tutarlarına göre aylar itibarıyla farklılaştırmaya Bakanlar Kurulu yetkilidir.

Sosyal destek ödemesinde, ölüm geliri veya ölüm aylığında hak sahiplerine ilgili kanunlarda öngörülen gelir veya aylıktaki hisseleri, sürekli iş göremezlik gelirinde  sürekli iş göremezlik dereceleri dikkate alınır. Sosyal destek ödemeleri gelir ya da aylık ödeme tarihlerinde herhangi bir kesintiye tâbi tutulmaksızın net olarak ödenir.

BAŞKAN - 1 inci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin konuşacaklardır.

Buyurun Sayın Çetin. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şahsım ve Grubum adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün, iktidarıyla, muhalefetiyle, ülkemizin bugünlere gelmesinde büyük emekleri olan emeklilerimizin durumlarının düzeltilmesine ilişkin bir kanun tasarısını görüşmekteyiz ve yine -sevindirici olan bir durum- hem iktidar hem muhalefet, emeklilerimizin yıllardır içinde bulundukları, yaşadıkları sıkıntılardan kurtarılmasında hemfikirler ve bu tasarıyı bir an evvel çıkararak, hiç olmazsa kısmen rahatlamalarına imkân vereceğiz.

Değerli milletvekilleri, gerçekten, hem 506 sayılı Yasaya göre hem de bu tasarıda sayılan diğer kanunlara göre emekli aylığı almakta olan emeklilerimizin durumuna ilişkin düzenleme, ne yazık ki, biraz evvel Grup Başkanvekilimin de belirttiği gibi, hem yasa tekniğinden yoksun hem de birtakım çelişkiler taşıyor. Gerçekten, emeklilerimiz sevindi. Anımsarsanız, 57 nci hükümet, ekim ayı içerisinde, kamu çalışanlarına, memurlara 100 000 000 lira -ki, onun 75 000 000'u uygulanmış, kalanı daha sonraya bırakılmıştı- zam yapmıştı. Başta işçi emeklilerimiz olmak üzere, hemen hemen tüm emekliler, seçildiğimiz günden bugüne kadar hepimizi, faks yağmuruna tutarak; telefon ederek, 1 Kasımda, 57 nci hükümet döneminde alınan karar gereği, memur emeklilerine verilen zammın bir an önce kendilerine de verilmesi talebini dile getirdiler.

Sayın Bakanın belirttiği gibi, 57 nci hükümet yapmış olduğu çalışmada, yani, memur emeklilerine 2002 yılı içerisinde yapılan zam ile -işçi emeklilerinin emekli aylıklarındaki artış TÜFE esas alınarak belirlendiği için- işçi emeklilerine yapılan zam arasında bir fark oluşmuşsa, bu farkın, aralık ayı içerisinde maaşlara yansıtılacağını öngörmekteydi. Bu doğrultuda yapılan hesaplamaya göre -ki, hangi kriterler esas alındı pek bilemiyoruz- yüzde 2,7'lik bir fark, yani, 5 000 000 ile 10 000 000 lira arasında bir rakam -Sayın Bakanımızın belirttiği gibi- işçi emeklilerimizin tepkisini çekmişti.

Hükümetin, emeklilerimize, kademeli bir biçimde artış öngören bu düzenlemeyi, bu kanun tasarısını Yüce Meclise sunmadan önce açıklamış olması, emeklilerimizi sevindirdi; fakat, hükümetle, yani, yürütme ile yasama arasındaki bir çelişkiyi daha gündeme getirdi.

Değerli milletvekilleri, burada bir kanun yapıyoruz. Gerçekten, bunun hangi usul ve esaslara göre yapılacağı belirlenmiştir. Miktarları önceden belirlenmiş, açıklaması yapılmış ve uygulanması için buraya getirilen bir metin, herhalde, Meclisimizin çalışma ilişkilerine gölge düşürür diye düşünüyorum. O nedenle, bu tür çalışmaları, hepimizin ortak olduğu çalışmaları, hiç olmazsa Mecliste görüşüldükten sonra, kanunlaştıktan sonra açıklamanın daha saygın bir tutum olacağını düşünüyorum.

Diğer taraftan, sosyal destek ödemesi bir yıl süreyi öngörüyor. Yine bu madde içerisinde, aylık gelir ve tutarlarına göre aylar itibariyle farklılaştırmaya Bakanlar Kurulu yetkili kılınıyor. Oysa, Anayasamızın 7 ve 8 inci maddeleri, bu konuda bir yetki devrinin, yani, Meclisimizin, yürütmeye, hükümete bu konularda bir yetki devretmesinin yanlış olacağını, en azından tavanının ve tabanının belirtilmesi gerektiğini hatırlatmak istiyorum. Yani, bu tasarı teknik olarak hazırlanırken bir sakatlığı içeriyor. Yarın, herhangi bir şekilde, Anayasaya aykırılığı gerekçesiyle, düzenleniş biçimi yönünden eğer iptal edilirse, "ne yapalım, böyle oldu" deyip, emeklilerin karşısına çıkma gibi bir şey mi düşündünüz diye aklımdan geçiyor. Onun için, gelin, emeklileri huzursuz etmeyelim.

Bir yıllık bir süre için 75 000 000 lira, 100 000 000 lira öngörülüyor; ama, bu oranı belirleme yetkisi Bakanlar Kuruluna devrediliyor. Üç ay geçtikten sonra, Bakanlar Kurulu "ben bunu 50 kuruş artıracağım" ya da "10 000 000 lira artıracağım" gibi bir keyfiliğin içerisine girerse, bu Meclisi boşuna meşgul etmiş olmaz mıyız?! Onun için, mümkün olduğunca keyfî uygulamalardan kaçınmamız gerektiği düşünüyorum.

Yine, bu tasarı, tarafımızdan desteklenen bir tasarı; ama, sürekli iş göremezlik gelirini de sakatlık oranlarına göre uygulamak doğru değil. Bunların almış olduğu iş göremezlik ödenekleri 120 000 000-140 000 000 lira gibi tutarlar olup, zaten, son derece düşüktür. Sakatlık oranları neyse -yüzde 20, yüzde 30- o oranda uygulayacağız diyerek, bunları, bu haktan mahrum bırakmanın ya da eksik uygulamanın hakkaniyet ölçülerine pek uygun düşmeyeceğini düşünüyorum.

Değerli milletvekilleri, gerçekten kabul etmek gerekir ki, emeklilerimiz, bu konuda, bu miktarlardan memnundur; biz de, bu miktarların daha da artırılması gerektiğini düşünüyoruz. Biraz evvel Sayın Bakanımızın söylediği gibi, biz, kaynağı sormuyoruz; hükümetimiz kaynak açıklamak zorunda değil; kaynağı soran IMF. Eğer, seçimlerden önce IMF karşıtı tutum izleyip de, bugün, IMF'ye "kaynağımız şudur" deme ihtiyacı hissediyorsanız, o, sizin sorununuz, Yüce Meclisimizin IMF'ye hesap verme gibi bir yükümlülüğü olduğunu düşünmüyorum.

Diğer taraftan, emeklilerimizin içerisinde, 7 500'e yakın Türk Ticaret Bankası emeklisi de, durumlarının bir an evvel düzeltilmesini beklemektedirler. Bildiğiniz gibi, son üç aylıklarını ağustos ayında aldılar, kasımdan bu yana aylıkları ödenmiyor. Gerekçeleri de, Türk Ticaret Bankası tasfiye ediliyor, biz bunu ödemeyiz... Böyle bir gerekçe olmaz; yani, bütçesinde karşılığı konulmuş ve 7 500 kişiyi; yani, 7 500 aileyi ilgilendiren Türk Ticaret Bankası emeklilerinin de sorunlarının bir an evvel çözümlenmesi gerektiğini düşünüyorum.

Diğer taraftan, tabiî, tasarı, buraya, Meclise geldiğimizde önümüze getirildi, tasarıyla burada karşılaştık. 57 nci hükümet döneminde memurlara verilen 75 000 000 liraların Kore ve Kıbrıs gazilerine uygulanıp uygulanmadığı, eğer uygulanmamış ise bu tasarıyla birlikte onların da kapsama alınması gerektiği, onları da sevindirecek bir tutumdur, bir davranıştır diye düşünüyorum.

Yine, Grup Başkanvekilimin belirttiği yaşlılık aylığı miktarları son derece gülünç. Sosyal devlet olmanın gereği o aylıkların da bir an önce artırılmasıdır.

Gerçekten, bu tasarı, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizim de desteklediğimiz ve bir an önce gerçekleştirilmesini istediğimiz bir tasarı. Özellikle, çalışanlarımız, gelecekte emekli olacaklar, bugün, sosyal sigorta hizmetlerinden memnun değiller, onu biliyoruz. Sayın Bakanımız biraz evvel rakamlar verdi "SSK'da emeklinin çalışana oranı 1,6, dünya ortalaması 4" diye. Evet, doğru, gerçekten Sosyal Sigortalar Kurumuna ek yük getirmemesi düşüncesiyle bütçeden karşılanacağı ve sosyal destek primi olarak ödeneceği öngörülüyor; ama, bugün işyerlerinde çalışanlar yılın son günlerinde, yılın ilk günlerinde "hemen, acaba, tensikat var mı, emeklilik yaşı yükseltilmiş olmasına rağmen, işte, bütçe imkânları ya da kamunun küçültülmesi politikaları çerçevesinde zorla emekli olacak mıyız" kaygısı içerisinde. Bugün işyerlerinde çalışanlar huzursuz, pek çoğu "15 Ocakta emekli olmamızın yararı nedir" diye soruyor. Gelecekte, önümüzdeki günlerde önümüze gelecek olan, belki, işverenlere verilen bir söz gereği önümüze gelecek olan İş Kanunu tasarısıyla kıdem tazminatları ellerinden gidecek mi kaygısını taşıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Efendim, sözünüzü tamamlayın lütfen.

Buyurun.

İZZET ÇETİN (Devamla)- Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. 

Bugün emekli maaşı alanlar, ömürleri boyu, ülkemizin kalkınması için çaba sarf ettiler; ama, hiçbir zaman huzurlu bir çalışma ortamı, bir emeklilik yaşamı yaşamadılar. O nedenle, bunların, gelecekte emekli olacak arkadaşlarımızın da mutlu bir emeklilik sürebilmesi için, bunun, bir yıllık bir süreden ziyade kalıcı olması ve maaşa dönüştürülmesi ve Bakanlar Kurulu yetkisinin taban ve tavan sınırlarının gözden geçirilmesi, sürekli iş göremezlik gelirinin de, dereceleri nispetinde değil, emeklilere uygulanan oranda uygulanan miktarların seyyanen kendilerine verilmesi onları da mutlu edecektir diyorum.

Ben de, bu yasayla, emeklilerimizin maddî sorunlarının çözümlenemeyeceğini biliyorum. Açlık sınırının 400 000 000, yoksulluk sınırının 1 200 000 000 olduğu bir ülkede, siz, 166 000 000 lirayla, 252 000 000 lirayla, ortalama 290 000 000 lira olan emekli aylığını 390 000 000 liraya yükseltmeyle emeklilerimizi mutlu kılamazsınız.

Onları mutlu kılmanın yolu, onlara, insanca yaşayabilecekleri, hiç olmazsa ömürlerinin son günlerinde insanca yaşayabilecekleri bir ücret vermekten ve onların aylıklarını, emekli aylıklarının artışını TÜFE'den kurtarıp, memur emeklileriyle birlikte aynı seviyeye getirmekten geçer diyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ederiz Sayın Çetin.

AK Parti Grubu adına, Kars Milletvekili Selahattin Beyribey; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır. 

AK PARTİ GRUBU ADINA YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan evvel hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz Sosyal Sigortalar Kanunu, Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu, Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa Göre Gelir veya Aylık Almakta Olanlara Sosyal Destek Ödemesi Yapılması Hakkında Kanun Tasarının 1 inci maddesi üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım.

Bu maddeyle, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu, 2925 sayılı Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu, 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile 2926 Sayılı Tarımda Kendi Adına veya Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa göre gelir ve aylık almakta olanlara 1.1.2003 ve 31.12.2003 tarihleri arasında genel bütçeden karşılanmak üzere, aylık veya gelirlerine ilave olarak sosyal destek ödemesi yapılacaktır. Bunun miktarını, ne kadar olduğunu Sayın Bakanımız ve sözcüler söylediler, gerçi ben de konuşmalarımın arasında ifade edeceğim; ama, herkes biliyor ki, biz seçim meydanlarına çıktığımız zaman AK Partinin, fakirin, fukaranın, dargelirlinin yanında olacağını beyan etmiştik. Biz, meydanlarda, en düşük 66 000 000 Türk Lirası aylık alan Tarımda Kendi Adına veya Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar emeklilerinin, yine en düşük 145 000 000 Türk Lirası aylık alan Bağ-Kur emeklilerinin, yine en düşük 257 000 000 Türk Lirası aylık alan SSK emeklilerinin ıstıraplarını, sıkıntılarını kendi içimizde hissettik. Onların dertleriyle, onların verdiği oylarla, onların o ıstıraplarına çare olmak için de buraya geldik. Geldiğimiz günden itibaren toplumdaki sosyal dengeyi yerine getirmek, toplumdaki insanlarımızın geçim standartlarını artırmak, dargelirlilere destek olmak üzere 58 inci hükümet bu tasarıyla önümüze geldi. Bu tasarıyla, Bağ-Kur ve SSK emeklilerinin aylıklarına 75 000 000 ile 100 000 000 arasında ekleme yapılacaktır. Böylece, dargelirli toplum rahatlayacak, ayrıca, bununla birlikte, ekonomiye sıcak para girdiğinden dolayı, ekonomide ciddî oranda bir canlılık ve güçlenme olacak, ekonomi yeniden canlanacaktır.

Onun ötesini de ben düşünüyorum. Bağ-Kurlular, ayrıca sigortalılar primlerini yatırmıyorlar. Emeklilik cazip hale geldiği için, bu cazipleşmeden dolayı Bağ-Kurlular bir an evvel emekli olmak için primlerini yatıracaklar, bunun da bir katmadeğer sağlayacağı kanaatini taşıyorum.

AK Partinin temel hedefi, milletin, kendi içindeki sosyal barışı temin etmektir. Bununla ilgili, buna ek olarak, biliyorsunuz, üç ay içerisinde, bu üç aylık geçici bütçe içerisinde ortalama olarak memurlara da yüzde 10 ek zam yapıldı. Bunu kamuoyunda yüzde 5 olarak ifade ettiler; oysaki, ortalama yüzde 10'dur. Yeterli midir, değildir; ama, bu üç aylıktır. Bütçemiz çıktığı zaman, aşağı, düşük seviyede maaş alan memurlarımızın maaşlarının düzeleceğini, tavan ile taban arasında bir dengeye doğru gidileceğini de göreceğiz.

Değerli milletvekilleri, AK Parti, toplumun önemli bir kısmındaki iyileşmelere devam edecek, asgarî ücretlilerin de yeniden değerlendirilmesiyle, onların da maaşlarını yükseltecektir. Bu maddenin son fıkrasında yer alan, özellikle, ölüm geliri, ölüm aylığı ve sürekli iş göremezlik geliri de bu gelen kanunla desteklenmiş olacak. Sürekli iş göremezlikteki dereceler, gerçekten, toplumsal olarak veya onların aldıkları düşük ücretleri artırıcı boyutta olmadığı için, zannediyorum, bununla ilgili hükümetimizin veya Grubumuzun belki bir teklifi olacaktır. Onun da değerlendirilerek, bu kardeşlerimizi de ekonomik olarak güçlendirilmiş bir hale getireceğimizi düşünüyorum.

AK Parti Grubu adına, çıkarılacak olan bu yasadan dolayı, hükümetimize, 58 inci Hükümetin Sayın Başbakanına, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanına, bu kanunun çıkmasında emeği geçen bütün Genel Kurul üyelerine şükranlarımı sunuyorum; ayrıca, emeklilere hayırlı olsun diyorum. Bundan sonra, dargelirlilerin yanında olduğumuzu, önümüzdeki dönemde çıkaracağımız yasalarla da göreceğiz.

Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Beyribey.

Şimdi, şahısları adına söz isteği vardır.

İzmir Milletvekili Sayın Oğuz Oyan...

OĞUZ OYAN (İzmir) - Konuşmayacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN - Peki.

Çorum Milletvekili Sayın Agah Kafkas; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

AGAH KAFKAS (Çorum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Emeklilerimize yapılacak ödemelerle ilgili kanun tasarısının 1 inci maddesiyle ilgili olarak şahsım adına söz almış bulunuyorum.

Bu düzenlemeyi, AK Partinin, kimsesizlerin kimi olma iddiasının bir yansıması olarak değerlendiriyorum ve bunda emeği geçen başta 58 inci Cumhuriyet Hükümetinin Başbakanı olmak üzere, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanını ve tüm hükümet üyelerini tebrik ediyorum. Bunun, bir sosyal devletin, çağdaş sosyal devlet olma yolunda bundan sonra atılacak adımlara da önemli bir başlangıç olmasını diliyorum.

Sosyal Güvenlik sistemleri, çağdaş dünyada kendi yağlarıyla kavrulur; ancak, çağdaş dünya sosyal devlet olma işlevini yürütürken, sosyal güvenlik sisteminin bir parçası olarak kendisini yerine koyup ve sisteme katkı sağlayan bir mekanizmayı oluşturur. Biz de, biraz önce Sayın Bakanın da ifade ettiği gibi, 1992 yılından beri sosyal güvenlik sistemimiz açık veriyor. Hükümetler, bütçeden ve hazineden bunu karşıladıklarını ifade ediyor ve kamuoyunda da yaygın bir kanaatle şu söyleniliyor: "Sosyal güvenlik sistemimizin karadeliklerinin açığını kapatıyoruz." Oysaki, sosyal devlet, prim sistemiyle buna katkı sağlaması gereken devlet olma işlevini yerine getirmediği için, sanki, sisteme yardım ediyormuş gibi... Çağdaş devletin görevi, sistemin bizzat içinde olmaktır, katkı sağlamaktır, aktuaryel dengeyi düzeltmesidir.

Şimdi, bu kanunu çıkaracağımız bugün Türkiye'nin fotoğrafına baktığımız zaman, maalesef, çok da keyifli bir fotoğraf görmüyoruz. Buna, isterseniz Dünya Bankasının raporlarından bakınız, isterseniz Birleşmiş Milletlerin insanî gelişmişlik endeksinden bakınız, isterseniz DPT'nin, isterseniz DİE'nin verilerinden ya da Türk-İş'in, Hak-İş'in, sivil toplum örgütlerinin yaptığı çalışmalardan bakınız, nereden bakarsanız bakınız ya da Sayın Kılıçdaroğlu'nun biraz önce çizdiği Türkiye fotoğrafına bakınız, nereden bakarsanız bakınız... Hiçbir yerden bakmanıza gerek yok. Buraya seçilip gelen bu Yüce Heyetin her birisi, toplumun içerisinden o acıları, ıstırapları çekerek, milletin teveccühüne mazhar olarak gelmiş insanlardır. (AK Parti sıralarından alkışlar) O fotoğraftır ki, bu milletin Türkiye siyasetini temize çekmesini sağlamıştır ve 4 Kasım günü AK Partiyi iktidara getirmiştir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Onun için, Türkiye'de, milletin, devleti, siyaseti temize çekme mesajını bu Yüce Heyetin çok iyi okuması, iktidarıyla muhalefetiyle çok iyi okuması ve sistemi, kurumları, kuruluşları temize çekip, çağdaş normlara oturtturması çalışmasını bir an önce başlatması gerekmektedir. O nedenle, kimse, bu milletin iradesini küçümseyemez. Sanki, bu millet... Bu fotoğraf herkes tarafından bilinen bir fotoğraf. Kimi sözcü arkadaşlarımızın, burada, bu fotoğrafa bakıp da "niye böyle bir durum vardır"ı sorgulamaya hakkı yoktur. Bu, milletin tercihidir. Milletin doğru karar verdiğinin yansımalarını da, bugün bu çalışmalarla ortaya koymaktayız. Örneğin, cumhuriyet tarihimizde çok da sık görülen bir fotoğrafla karşı karşıya değiliz; asgarî ücret yeni tespit edildi, daha hiç uygulanmadı; ama, Sayın Genel Başkanımız "bu asgarî ücretin bu şekilde uygulanması doğru değildir, bunun günün şartlarına uygun hale getirilmesi gerekir" ricasında bulunmuştur ve talimatını vermiştir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bu, AK Parti iktidarının, milletin tercihini nasıl doğru okuduğunun çok önemli bir göstergesidir diye düşünüyorum.

Şimdi, bize düşen görev -doğrudur, katılırım; bu kısım tedbirlerle, günü kurtaracak tedbirlerle bu işi götüremeyiz- milletin, siyaseti temize çektiği gibi, bizim de kurumlarımızı temize çekmemiz, sosyal güvenlik sistemimizi yeniden temize çekmemizdir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AGAH KAFKAS (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun.

AGAH KAFKAS (Devamla) - Sosyal güvenlik sistemine devletin bilfiil katıldığı, iane değil, sosyal devlet olmanın gereği olarak katıldığı, reel ekonominin önünün açıldığı ve emekliye insanca yaşayabilecek standartları sağlayacak çağdaş bir sosyal güvenlik sistemini hep birlikte oluşturma dileğimle saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Kafkas.

Konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi, madde üzerinde bir önerge vardır.

Madde üzerindeki önergeyi okutuyorum ve işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 1 inci maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Ali Rıza Alaboyun

Afif Demirkıran

Hasan Kara

 

Aksaray

Batman

Kilis

 

Recep Koral

Mehmet Ceylan

 

 

İstanbul

Karabük

 

"Sosyal destek ödemeleri gelir ve aylık ödeme tarihlerinde herhangi bir kesintiye tabi tutulmaksızın net olarak ödenir."

BAŞKAN - Efendim, Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Takdire bırakıyorsunuz.

Hükümet önergeye katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor, Komisyon takdire bırakıyor.

Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergenin sahibi?..

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Gerekçe okunsun efendim.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Yapılacak sosyal destek ödemelerinin belirlenmesinde bundan yararlanacak kişiler yönünden adil, makul ve ölçülülüğün sağlanmasını teminen bu fıkranın değiştirilmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Şimdi, 1 inci maddeyi kabul edilmiş önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir; hayırlı olsun.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - Bu Kanun 1.1.2003 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde, şahsı adına, Ankara Milletvekili Sayın Oya Araslı; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

OYA ARASLI (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çok olumlu bir faaliyet içerisinde olduğumuzu düşünüyorum; çünkü, emekli işçilerimiz, Bağ-Kur emeklilerimiz, tarımda çalışan işçi emeklilerimiz, şu anda kendilerine verilmesi düşünülen miktarın çok çok daha üstünde emekli aylığı veya bu tür ek sosyal yardımlar almayı hak etmiş durumdadır. Daha iyi bir yaşamı, alınlarının teriyle kazanmış oldukları yaşamı çok daha güzel bir biçimde yaşamak ihtiyacındadırlar. Onlara bunu sağlamak, bizim temel görevimizdir. Keşke, kendilerine çok daha fazla imkânlar sağlayabilsek...

Bütün bunları, bu girişimin lehinde olduğumu, bu kanun tasarısının lehinde oy kullanacağımı ifade etmek amacıyla burada dile getiriyorum. Kişisel olarak ben de, üyesi bulunduğum Cumhuriyet Halk Partisi Grubu da, bu tasarıya destek vereceğiz; ancak, ben, bir anayasa hukuku profesörüyüm, meslek alanım itibariyle, burada yasama tekniği bakımından gördüğüm bazı sakıncaları, bundan sonraki çalışmalarımıza ışık tutmak, bizi bazı hatalardan korumasını sağlamak amacıyla dile getirmeyi, burada zapta geçirmeyi de bir görev olarak bildim.

Değerli arkadaşlarım, yasayı, biz, öğrencilerimize tanımlarken "kalıcı bir hukukî tasarruf" olarak ifade ederiz. Bir yıllık yasa çıkarmak, şu Yüce Meclisin şu emeğinin karşılığı olması gereken bir iş midir? Bir yıl için geçerli olmak üzere yasa çıkarılır mı; hele, böyle bir konuda?.. Gönül arzu ederdi ki, burada emekli işçilerimize sağladığımız imkânı bir yılla sınırlı tutmayalım, kalıcı hale getirelim. Bu, hem onlara borcumuzun bir gereğidir hem de "yasa" tanımına uygun bir iş olur. Keşke, sadece 2003 yılıyla sınırlı bir imkân tanımasaydık, burada tanıdığımız imkânı kalıcı hale getirmiş olsaydık; gelecek sene de yararlanabilselerdi, daha sonraki yıllarda da yararlanabilselerdi.

İkinci olarak, müşahede ettiğim husus şudur: Biz, burada, emekli işçilerimize bir imkân tanıyoruz; ama, bu imkânın parasal karşılığı somut sayılarla nedir? Bu konuda hiçbir belirleme yapmadan, yetkiyi Bakanlar Kuruluna devretmiş durumdayız. Bu, Anayasamıza aykırı bir yetki devri görünümündedir. Yasama yürütmeye yetki verir; ama, bunun sınırlarını epeyce belirleyerek verir. Yürütme kendisi kural koymaz, yasa koyucunun koymuş olduğu kurallar çerçevesinde hareket eder; ama, biz, burada, yürütmeye, Bakanlar Kuruluna öyle bir yetki veriyoruz ki, bu yardımın miktarı nedir, belli değil; Bakanlar Kurulunun gönlünden ne koparsa, her ay için değişebilecek rakamlar halinde uygulamaya sokulacak. Bu tipik bir yetki devridir. Bundan önce, çok kez Anayasa Mahkemesi bu tür düzenlemeleri, Anayasaya aykırı yetki devri nedeniyle iptal etmiştir. İki ay sonra, hükümet "ben sıkıştım, ayda 75 000 000, 80 000 000 veremiyorum, 5 000 000'la yetinecek emeklilerimiz" dese, yasama organı olarak ne yapacağız? Bir müdahale imkânımız; ancak, bir başka yasa çıkarmak suretiyle mümkün olacak; çünkü, yetkiyi Bakanlar Kuruluna devretmişiz.

Değerli arkadaşlarım, mütemadiyen aynı konu için yasama organını tekrar tekrar tekrar yormaya, meşgul etmeye hakkımız var mı? Yarın öbür gün Anayasa Mahkemesi böyle bir yasayı iptal etse, kendilerine yardım etmek ihtiyacında olduğumuz, o emeklilerimizin durumu ne olacak?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim.

OYA ARASLI (Devamla) - Hemen toparlıyorum Sayın Başkan.

Devlet yönetmek çok ciddî bir iş değerli arkadaşlarım. Yasama organında görev yapanların da, Bakanlar Kurulunda görev yapanların da her adımını bu ciddiyete uygun bir biçimde atması gerekiyor. Yaptık, oldu!.. Olmaz değerli arkadaşlarım. Çok içten, çok kamunun yararına bir şey yapıyor olsak bile, özenli hareket etmek mecburiyetindeyiz. Anayasanın, yasaların, yasama organı olmanın bütün gereklerini yerine getirmeliyiz.

Ben yürürlük maddesini vesile bilerek bu konudaki mülahazalarımı Yüce Meclise arz etmeyi bir görev bildim.

Çok teşekkür ediyorum, saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ederiz Sayın Araslı.

Efendim, hükümet adına Sayın Çalışma Bakanımızın söz isteği vardır.

Buyurun Sayın Bakan.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - İzin verirseniz, yerimden... Kısa olacak çünkü Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Buyurun.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; iki konuda değerli konuşmacıların itirazları var. Birincisi, niye bir yıl için yapıyorsunuz bu işi; diğeri de, Yüce Meclisin yetkilerinin yürütmeye devri konusuna ilişkin değerli görüşleri. Şunun için bir yıl süreyle sınırlı bu; bütçe tekniği açısından. Biz bu öngörüyü, bu hesaplamayı ancak 2003 yılı için yapabiliyoruz. 2004 yılı için hangi parametrelerin hangi oranda değişeceğini şimdiden bilsek bile, 2004 yılı bütçesini bağlayıcı şekilde şu anda oraya bir rakam koymak, bir ilave finans koymak mümkün değil. Bu, zannederim, takdir edilecek bir konudur.

İkincisi de, Yüce Meclisimiz, Bakanlar Kuruluna, o şekilde geniş, layüsel bir yetki devretmiyor. Burada açıklanmıştır; 75 000 000'luk, 100 000 000'luk sınırlar, limitler... Hangi basamaklara verileceği burada gayet açık bir şekilde belli edilmiştir. Burada, Bakanlar Kurulunun düzenlemesini veyahut da elinde bir enstrüman olarak kullanmasını icap ettiren husus -biraz evvel değerli arkadaşımız da ifade etti- iş göremezlik, sürekli iş göremezlik, ölüm geliri ve ölüm aylığı alanlara ilişkin, eğer bu yasada tanımlanan oranlar ve dereceler nispetinde bir ayarlama olursa, bu sigortalılarımızın bundan mağdur olacağı noktasındadır; yoksa, onun dışında, hükümetimizin, Parlamentonun, ceffelkalem, büyük ölçüde yetki devri gibi bir şeylere katılması mümkün değildir; burada sınırlar bellidir, süre bellidir. Diğer husus, bütçe tekniği açısından ve yasaların özelliğinden kaynaklanan bir konudur.

Onun dışında, yarın, "işte, paramız yok; 75 000 000 yerine 5 000 000 veririz" filan... Tabiî, bunları kabul etmek mümkün değil. Hükümetimiz bu rakamı açıklamıştır, Çalışma Bakanı olarak biz açıklamışızdır. Eğer, biz bu 75 000 000'u veremezsek, bu koltukta oturmayız Hocam.

Teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 2 nci madde kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Söz isteyen?.. Yok.

3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir. 

Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Şimdi, elektronik oylama cihazıyla yapılacak açık oylamada oylama için 5 dakikalık süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin, teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakan var ise, hangi bakana vekâleten oy kullanacağını, oyunun rengini ve kendi ad ve soyadı ile imzasını taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmasını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Sosyal Sigortalar Kanunu, Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu, Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa Göre Gelir veya Aylık Almakta Olanlara Sosyal Destek Ödemesi Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının tümü üzerinde yapılan oylama sonucunu açıklıyorum:

Katılan : 320

Kabul   : 320

Böylece, tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olsun. (Alkışlar) (1)

Şimdi, Sayın Bakan, yerinden, bir kısa teşekkür konuşması yapacaktır.

Buyurun Sayın Bakan.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; ben, başta Başkanlık Divanımız olmak üzere, bu tasarının yasalaşması sürecinde emeği geçen bütün arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanımıza, değerli üyelerine, siyasî partilerimizin grup başkanlarına, sözcülerine ve şahısları adına söz alarak değerli katkılarda ve görüşlerde bulunan milletvekillerimize çok teşekkür ediyorum. Bu kanunun, SSK ve Bağ-Kur emeklilerimize hayırlı olmasını temenni ediyor; hükümetimiz adına hepinize saygılar sunuyorum.(AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, 2 nci sıraya alınan, Türk Ceza Kanunu, Cezaların İnfazı Hakkında Kanun ve Karayolları Trafik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ve Adalet Komisyonları raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.

2. - Türk Ceza Kanunu, Cezaların İnfazı Hakkında Kanun ve Karayolları Trafik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ve Adalet Komisyonları raporları (1/300) (S. Sayısı : 13) (2)

BAŞKAN - Komisyon?.. Hazır.

Hükümet?.. Hazır.

Komisyon raporu 13 sıra sayıyla bastırılıp, sayın milletvekillerimize dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Tekirdağ Milletvekili Mehmet Nuri Saygun; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

CHP GRUBU ADINA MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Ceza Kanunu, Cezaların İnfazı Hakkında Kanun ve Karayolları Trafik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısıyla ilgili olarak Grup adına söz almış bulunmaktayım.

Yasa tasarısını bir bütün olarak ele aldığımızda, ülkede mevcut trafik kazalarının çokluğu da dikkate alındığında, bu yönde bir düzenlemenin doğru olduğu ve bu düzenlemeye ihtiyaç duyulduğu açıktır; ancak, öncelikle, trafik kazalarının azalmasına yönelik uygulamaların sürücü belgesi alınması koşullarının daha titizlikle uygulamaya sokulması halinde mümkün olabileceğini düşünmekteyiz.

                                         

(1) Açık Oy Tablosu tutanağa eklidir.

(2) 13. S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

BAŞKAN - Sayın Saygun, bir dakikanızı rica ediyorum.

Değerli milletvekilleri, sayın hatibin konuşmasını takip edemiyoruz; milletvekillerimiz kendi aralarında bayağı bir sohbet içerisindeler. Ben, sükûnetle dinlenilmesini rica ediyorum.

Buyurun.

MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla) - Teşekkür  ederim Sayın Başkan.

Efendim, araç konusunda yeterli bilgi ve beceri sahibi olmayan ya da fiziksel engeli bulunanların, işbu belgeyi almadan önce gerekli eksikliklerini tamamlamalarına yönelik çalışmalar yapılmalıdır. Hak etmediği ya da hazır olmadığı halde sürücü belgesi alanların yönlendirdiği bir trafik yapısında kaza olmaması ve kayıpların dışında, birçok gözü yaşlı insanın geride kalmaması mümkün değildir.

Sürücünün kendi iradesiyle kaza zemini hazırladığı hallerde verilecek olan cezanın, iradesi dışında oluşan kaza sonucu verilecek olan cezayla aynı nitelik ve miktarda olmaması doğaldır ve olmaması gerekenidir.

Bu nedenle, hukuk yapımıza ilk kez giren bilinçli taksir değerlendirmesinin isabetli olduğu inancındayız; ancak, bilinçli taksir, bilinçli taksiri oluşturacak hususların belirlenmesinde birtakım zorluklar yaşanabilmesi  mümkündür. Bu nedenle de, özellikle, bilinçli taksirin tanımında ve uygulamasında dikkatli olunmalıdır.

Bu açıklama tahtında, tasarının 1 inci maddesinin uygunluğuna katılmaktayız; çünkü, bu yolla bir kaza yapma ihtimalini kendi bilinciyle yaratan sürücülerin bu tür alışkanlıklarının önüne geçilmesinde caydırıcı niteliği olan bu tasarı, mevcut trafik kazalarında azalmaya neden olabilecektir.

Tasarının 2 nci maddesinde, bilinçli taksir suçunun işlenmiş olduğu hallerde verilecek cezanın paraya çevrilmesinin önüne geçilmektedir.

Halen, trafik kazaları sonucunda verilen cezaların caydırıcı yönlerinin az olduğu açıktır. Bu nedenle de, özellikle, olayın mağdurlarının tepkili oldukları da bilinen bir gerçektir; ancak, yukarıda da belirttiğim gibi, bilinçli taksir suçunun özellikleri ve niteliklerinin sağlıklı bir biçimde belirlenmesi ve uygulanması, bu değişiklik içinde önem taşımaktadır. Uygulamada doğabilecek aksaklıkların en kısa sürede düzeltilmesi durumunda, bu uygulamanın yerini bulacağı; böylece, bundan böyle, mağdurların, en azından, daha huzurlu olabilecekleri; kazaya kendi iradî davranışları neticesinde sebep olanlarınsa, hak ettikleri oranda tecziyeleri mümkün olacaktır. Ancak, burada, yargı uygulayıcılarının yetki ve takdir alanlarının daraltıldığını gözlemlemekteyiz. Yargı erkine hiçbir takdir ve hareket sahasının bırakılmamasının hukukî yönden doğru olmadığını düşünüyoruz. Yargıyı toplumun dışında kabul etmemiz mümkün değildir. Bilinçli taksir suçunun yasaya dahil edilmiş olması halinde, zaten, toplumun içinden gelen ve konusunda uzman olan yargıçların gerekli hassasiyeti göstereceklerine inanmaktayız. Bu nedenle de, Adalet Komisyonunun toplantısında bu yönde bir açıklamada bulundum.

Gerek hız nedeniyle ve de gerekse yasa ve yönetmeliklerde belirtilen miktarın üzerinde alkol almak suretiyle araç kullananlar hakkında uygulanacak para cezalarını ve sürücü belgesinin geri alınmasını tanzim eden tasarının 3 üncü ve 4 üncü maddelerinin de, diğer maddelerde olduğu gibi, caydırıcı özelliğinin bulunduğu açıktır. Özellikle, küçük bir ilde ikamet eden bir sürücünün belgesinin geçici süre alınması halinde, bu sürücünün, belirtilen bu hususlara yönelik test ve tedaviden geçebilmesi için çok uzun yol kat etmesi ve farklı bir ile gitmesi gerekmektedir. Bu konuda yeterince test ve tedavi merkezleri de oluşturulmamış olduğundan, süre sonunda belgelerini geri almada ciddî zorluklarla karşılaşılmaktadır. Ayrıca, bu konudaki uygulamalarda, belgesini geri alacak sürücünün pek de küçümsenmeyecek miktarda masrafları da olmaktadır. Bu nedenle, illerde ihtisaslaşmış bir sağlık ocağının il sağlık müdürüne bağlı olarak bu testleri yapmasının sağlanması ya da hastane bünyelerinde bu konuda bir ihtisas kurulunun oluşturulması suretiyle, sürücü belgesi alınanlara süre sonunda yapılacak uygulamaların daha pratik hale getirilmesi gerekmektedir.

Tasarının 5 inci maddesine gelince: Bu maddeye kadarki değerlendirmeler, cezaların şahsîliği prensibi gereğince, suç işleyen kişilere yönelik gerekli caydırıcı tedbirlerin alınmasına ilişkindir; ancak, bu maddede, suç ve suçlu dikkate alınmamakta, farklı bir anlayış ifade edilmektedir. Öncelikle, sürücü olmamak koşuluyla alkol alanların cezalandırılması, yasalarımızca söz konusu olamaz; ama, bu maddeyle, ülke genelinde alkol satışlarına ciddî bir kısıtlama getirilmesi halinde, hiçbir suçu olmayanların da cezalandırılmakta olduklarını görmekteyiz. Önce şuna karar vermek gerekir: Alkol, bir suç unsuru ise, tamamen ortadan kaldırılmalıdır; ancak, bu yönde düşünülmemekteyse, bu durumda, alkole bağlı olarak suç işleyenler hariç, alkol alanların potansiyel suçlu olarak kabulleri, sağlıklı ve hukuk zeminine oturtulması mümkün olmayan bir anlayış haline gelmektedir. Komisyonda, bu yönde yapılan açıklamaların dahi farklı algılandığını ve alkollü araç kullananların tarafımdan onaylanmakta olduklarını gözlemledim. Özellikle de, şahsımın alkollü araç kullandığı yönünde iddialara da maruz kaldım.

Değerli milletvekilleri, bizim, yasa koyucu olarak, en doğruyu en güzel olanı yapmamız görevimizdir. Bu görevin yerine getirilmesinde, kendisiyle ilgili eksikliklerin ifade edilmesinin bir hata olduğunu, basının bana yönelik tüm beyanlarına karşın, kabul etmiyorum ve özellikle de, bir hukuk adamı olarak, alkollü araç kullanılmasını asla doğru bulmuyorum ve alkollü araç kullanılmasının da karşısındayım; ancak, bu maddeyle alkollü araç kullanmak değil, alkol satın almak yasaklanmakta ve dolayısıyla da tecziye edilmektedir. Bu nedenle de, 5 inci maddenin düzenlenmesinin sağlıklı olmadığını düşünüyorum. Ülkemizde turizmden ciddî bir gelir sağlanmaktadır, bunun artarak da sağlanacağı düşünülmektedir; ancak, bu maddenin bu şekilde kabulü halinde, özellikle turistik yörelerde, turizm gelirlerinde ciddî bir düşüş görülecektir. Ayrıca, maddenin yasak kapsamına giren yerlerde düğün salonları ve benzeri işletmeler kurulmuş olabilir. Bu uygulamayla, birçok işyerinin kapatılmasına neden olunabilir.

Sonuç olarak, alkollü araç kullananların cezalandırılmasına yönelik tüm uygulamalara katılmakla birlikte, sürücü olmayan kişilerin satın alma hakkına yönelik bu uygulamayı onaylamamaktayım. Yasa tasarısının tümü değerlendirildiğinde -az evvel de ifade ettiğim gibi- psikoteknik ve psikiyatri uzmanı muayenesinin koşullarının derhal geliştirilmesini, böylece, cezalananların ceza süresi sonunda mağduriyetlerinin önlenmesinin sağlanmasını talep etmekte; ayrıca, tasarının 5 inci maddesinin, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun ek 12 nci maddesi halinde kalmasının uygun olacağını düşünmekteyim.

Bu vesileyle, yıllardır trafik kazaları sonucu mağdur olanların ve yakınlarının üzüntülerini de paylaştığımızı ifade eder, Yüce Meclise saygılarımı sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Saygun.

Şimdi, AK Parti Grubu adına, Hatay Milletvekili Sadullah Ergin; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA SADULLAH ERGİN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Ceza Kanunu, Cezaların İnfazı Hakkında Kanun ve Karayolları Trafik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Sözlerime başlarken, muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Kıymetli arkadaşlar, günümüzde motorlu kara taşıt araçlarının gerek nicelik, gerek nitelik bakımından büyük bir gelişme ve artış gösterdiği bilinen bir gerçektir. Özellikle, şehiriçi ve şehirlerarası karayollarında doğrudan veya dolaylı olarak bu araçların yoğun bir şekilde trafik kazasına karışmaları sonucu suç işlenmesine karşın, mevzuatımızda bu eylemleri cezaî yaptırıma bağlayan hükümlerin yeterli derecede caydırıcı olmadığı görülmektedir. Bu araçlarla işlenen ve öldürme ya da yaralamayla sonuçlanan trafik kazalarında bu suçlara ilişkin kusurluluk şekli, özellikle de alkollü araç kullanılması sonucunda işlenen suçlarda kusurluluğun derecesini yeterince ortaya çıkaramamaktadır. Zira, uyuşturucu ve keyif verici maddeler alarak ve alkollü araç kullanılması sonucunda işlenen eylemlerde, fiil ve sonuç arasında ortaya çıkan nedensellik değerine bağlı cezaî yaptırımı, ceza hukukundaki klasik kusur teorisiyle açıklamak son derece güçtür.

Değerli arkadaşlar, önümüze gelen bu tasarıyla, çağdaş ceza kanunlarında olduğu gibi, kusurluluğun bir türünü oluşturan taksirin daha da yoğunlaşmış şekli olan bilinçli taksir kavramına 765 sayılı Türk Ceza Kanununda yer verilerek, faildeki tehlikelilik haliyle orantılı cezanın genel ve özel önleme fonksiyonlarının gerçekleştirilmesi ve 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun bu konuyla ilgili maddelerinde öngörülen cezanın artırılarak, bu suçlara karşı caydırıcılığın sağlanması amaçlanmıştır.

Bu tasarıda, yine, otoyollarda ve devlet karayollarında, konaklama yerleri ile belediye mücavir alanları hariç olmak üzere, yapı ve tesislerde alkollü içki satılmasının yasaklanmasına ilişkin hükümlere de yer verilmiştir.

Değerli milletvekilleri, ülkemiz, uzun yıllardan beri, trafik teröründen çok acılar çekmiştir; nice ocaklar sönmüş, aileler parçalanmış, maddî ve manevî kayıplar, bünyemizde onulmaz yaralar açmıştır. Maalesef, savaşlarda verdiğimiz can kaybından daha fazlasını trafik terörüne vermiş bulunmaktayız ve hâlâ da, canlarımızı, bu anlamsız teröre kurban vermeye devam ediyoruz. Medyadan izliyorsunuz; İstanbul'dan Ankara'ya yürüyen kazazede yakınlarının, kaza yapılmış olan otoyolları trafiğe kapatma eylemlerini görüyoruz ve maalesef, Anadolu'nun dört bir yanından, her gün yükselen feryatları, yüreğimizin derinliklerine kadar hissediyoruz. Evladını, anasını, babasını, eşini dostunu trafik kazalarında kurban vermiş olanlar ile kurban vermeye aday olan bizler ve tüm milletimiz, bu yasanın çıkmasını çok ciddî bir şekilde bekliyor.

Değerli arkadaşlar, burada yaptığımız çalışma, işte bu olumsuz tablonun giderilmesi ve feryatların azaltılması, akabinde de, inşallah, ortadan kaldırılması çabalarının bir parçasıdır. Esas itibariyle, bu çalışmalar, bugün başlamış çalışmalar da değildir. 21 inci Dönem Parlamentosunun başlattığı; fakat, tamamlayamadığı bu çalışma, inşallah, sizlerle beraber, bizim tarafımızdan tamamlanacak ve hayırlı bir iş yapmış olacağız.

Değerli arkadaşlar, bu tasarıyla yapılması düşünülen değişiklikleri birkaç başlık halinde özetlemek istiyorum. İlk olarak, Türk Ceza Yasasındaki taksir kavramı genişletilerek, kanuna "bilinçli taksir" terimi ilave edilmektedir. Bugün, Fransa ve Belçika gibi bazı Avrupa ülkeleri ile Anglo- Sakson ceza hukuku sistemlerine girmiş bulunan bilinçli taksiri şöyle tanımlayabiliriz:

Bilinçli taksir: Ortaya çıkan sonuç, istenmemiş olmakla beraber, öngörülebilir olmasıdır. Örneğin, şehiriçi yollarda 120 kilometre hızla giden bir araç kaza yaptığında, bu kaza ve eylem taksirli bir eylemdir; ancak, sürücü, bu hızla şehir içinde gittiğinde kaza yapmayı öngörebilecek konumdadır. Dolayısıyla, bunu, basit taksir olarak değerlendirmek, kazazede veya yakınlarına, kamu hukukuna karşı bir haksızlık olarak telakki edilecektir.

Bilinçli taksir, yasalarımıza yeni giren bir kavram. Şu anda üzerinde çalışılmakta olan Türk Ceza Yasası tasarısında yerini alacak bu kavrama, bu kanunlarımızda da yer verilmek suretiyle bir paralellik ve uyum sağlanmaya çalışılmıştır.

Değerli arkadaşlar, bilinçli taksirli hallerde faile verilecek cezalarda 1/3 oranında artırıma gidilmek suretiyle, faillerin bu eylemleri öngörmesini engellemek ve bu şekilde davranışını kısıtlamak amacıyla getirilmiştir.

Yukarıda yaptığımız değerlendirmeler, limit üzerinde alkol alarak araç kullanan araç şoförleri için de geçerlidir. Yönetmeliklerde tanınmış olan limitlerin üzerinde alkol alarak karayollarına çıkan şoförler, mutlaka kaza yapmayı arzu etmemekle beraber, bu halde kaza yapma olasılığının daha yüksek olduğunu bilecek durumdadırlar. Dolayısıyla, bilinçli taksir, yasalarımıza yeni nitelikli bir tanım getirmekte ve karayollarında cereyan eden kazaların ve onun ötesindeki taksirli suçların engellenmesinde yeni bir kurum olarak önümüze çıkmaktadır.

Yine, önümüze gelen tasarıyla, Cezaların İnfazı Hakkında Kanunda değişiklik yapılarak, bilinçli taksirle işlenmiş suçların paraya çevrilmesi engellenmektedir.

Değerli arkadaşlar, 647 sayılı Yasanın 4 üncü maddesi, hürriyeti bağlayıcı cezaların bir kısmını paraya çevirmeyi düzenleyen bir maddedir. Ancak, bilinçli taksirle işlenen suçlar, kamu vicdanında büyük yankı uyandırdığından ve toplumsal vicdanı rahatsız ettiğinden, bu maddede bir istisna getirilerek, bilinçli taksirle işlenen suçların 647 sayılı Yasanın 4 üncü maddesi kapsamında değerlendirilemeyeceği hükmü getirilmektedir. Böylelikle, potansiyel olarak neticeyi görebilecek, karayollarında limitlerin üzerinde hız yapan, limitlerin üzerinde alkol alarak yola çıkan şoförlerin masum insanların hayatını sona erdirme riskini azaltmaya yönelik bu çalışmalar, inşallah, müspet netice verecek ve Anadolu'dan yükselecek o acı, ıstırap sesleri biraz azalacaktır.

Değerli arkadaşlar, yine, bu tasarıdaki 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 48 inci maddesindeki değişikliklerle de, alkollü araç kullananlar ile aşırı hızlı araç kullananlara uygulanacak yaptırımlar ağırlaştırılmıştır.

Burada, yapılan değişikliklerle, suçun işlendiği tarihten itibaren geriye doğru beş yıl içerisinde bu maddeyi ihlal eden sürücülere, birinci ihlalde, altı ay süreyle ehliyeti geri alınmak ve 265 300 000 lira para cezası uygulanmakla tecziye edilmektedir.

Yine, bu süre içerisinde ikinci ihlal vuku bulursa, bu defa, ehliyet iki yıllık süre için geri alınmakta ve para cezası da 332 600 000 lira civarında tutulmaktadır. İkinci ihlali yapanlar, ayrıca sürücü davranışlarını geliştirme eğitimine tabi tutulmaktadırlar. Bu eğitimden başarıyla geçen sürücülere, yasal süre dolduktan sonra sürücü belgeleri iade edilmektedir.

Yine, bu beş yıllık süre içerisinde, aynı suçtan dolayı üçüncü defa yasayı ihlal eden sürücülerin, sürücü belgeleri beş yıllık bir süre için geri alınmaktadır. Verilecek para cezası da 532 600 000 lira olarak düzenlenmiştir; ancak, burada, hürriyeti bağlayıcı ceza da vardır. Daha önceki yasa metninde daha düşük olan hürriyeti bağlayıcı ceza, önümüze gelen tasarıyla, altı aya kadar hapis cezası olarak düzenlenmiştir.

Yine, bu hallerde sürücü, bu cezaları almaktan başka psiko-teknik değerlendirme ve psikiyatri uzmanı muayenesine tabi tutulmaktadır. Bu değerlendirme ve muayene sonrasında uygun görülenlere, geri alma süresi sonunda sürücü belgeleri iade edilebilecektir.

Esas itibariyle, bu hükümler, yasamızın mevcut halinde de bulunmaktadır; ancak, caydırıcılığı olsun diye, bu yeni düzenlemeyle müeyyideler artırılmıştır, ağırlaştırılmıştır.

Değerli arkadaşlar, yine, aynı tasarıda, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 51 inci maddesinin iki ve beşinci fıkraları değiştirilmiş, hız limitini aşan sürücülere verilen cezalar artırılmış ve ilave caydırıcılık sağlanması amaçlanmıştır.

Bu tasarıda değineceğim son husus, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun ek 12 nci maddesinin değiştirilerek, sürücülerin alkollü içki alma ihtimali bulunan yerlerdeki alkollü içki satışının yasaklanmasına dairdir.

Değerli arkadaşlar, ülkemizde alkollü araç kullanımı nedeniyle sürücü belgelerinin geri alınması uygulaması 1997 yılında başlamış. 2001 yılı sonuna kadar bu müeyyideye tabi tutulan sürücü sayısı 145 000'dir; dört yıl içerisinde, 145 000 sürücünün sürücü belgesi geri alınmış. Bu rakam, zabıta tarafından tespit edilen, yakalanan sürücülere ait olan rakamdır. Takdir edersiniz ki, alkollü olarak trafiğe çıkan her sürücü de tespit edilebilir durumda değildir. Dolayısıyla, gerçek manada, karayollarımızda limit üstü alkol alarak dolaşan sürücü sayısı, burada bahsettiğimiz rakamların çok çok üstündedir. Bu durum, gerçekten düşündürücü ve bir o kadar da vahimdir.

Hepimiz, yaşamımızın önemli bir kısmını trafikte ve karayollarında geçiriyoruz ve düşününüz ki, binlerce araç, her an, kaza yapma riski yüksek bir şekilde trafikte kol geziyor. Her an, hepimizin de, tüm halkımızın da can ve mal emniyeti tehdit altında demektir.

Değerli arkadaşlar, işte bu nedenlerle, tasarıyla, hepimizin can  ve mal emniyeti açısından bu son değişiklik yapılarak, karayollarında ve otoyollarda sürücülerin alkollü içecekleri temin etmesi engellenmeye çalışılmıştır.

Bu yasa tasarısı komisyonda görüşülürken, Cumhuriyet Halk Partili değerli üyeler bir muhalefet şerhi yazdılar ek 12 nci maddeyle ilgili olarak. Buradaki muhalefet şerhinin bir gerekçesi olarak, karayollarındaki trafik kazalarını engellemeye yönelik değil, alkol alımına tepki olarak bu maddenin getirildiği savı öne sürülmüştür. Bir ikinci gerekçe olarak da, turizm bölgelerinde ekonomiyi olumsuz etkileyecek bir yönü bulunduğu gerekçesiyle, değerli üyelerimiz bu maddeye muhalefet şerhi koymuşlardır.

Değerli arkadaşlar, burada şu tercihte bulunmamız gerekiyor: Bir yanda, karayollarında ve otoyollarda sürücülerin alkol alma özgürlüğü veya işyeri sahiplerimizin para kazanma hürriyeti; ama, bunun karşısında da, yaşama hakkı, yaşamımızı devam ettirebilme hakkı. Bu ikisi arasında bir tercih yapmak durumundayız.

Yıllardan beri, masum insanlar, maalesef, kendilerinin sebep olmadığı kazalarda can verdiler, yaralandılar, maddî-manevî çok büyük zararlar gördüler. Dolayısıyla, hiçbir özgürlük, yaşama özgürlüğünden daha öncelikli ve daha önemli değildir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Yine, insan hayatı, parayla ölçülemeyecek kadar değerlidir. Yani, turistik yörelerde bir miktar ekonomik kayıp gerekçesiyle, karayollarında çok sayıda trafik canavarının dolaşmasına rıza göstermemeliyiz diye düşünüyorum. Dolayısıyla, Genel Kurula gelen tasarının, amaca hizmet edecek bir tasarı olduğunu düşünmekteyiz.

Değerli arkadaşlar, tüm bu yasal tedbirler, tek başına, elbette ki, trafik kazalarını sona erdirmeye yetmeyecektir. Mevcut kazaların sebeplerinden bir tanesidir, iki tanesidir bizim burada düzenlemeye çalıştığımız hususlar; ama, bunun ötesinde, nihaî olarak kazaları sona erdirecek ve Türkiye'deki karayollarında seyahat barışını sağlayacak olan şey, halkımızın doğru eğitilmesi, yeterli eğitilmesi, karayollarımızdaki teknik imkânların ve altyapının yeterli düzeye getirilmesiyle mümkün olabilecektir. Bunun farkındayız; ancak, inanıyoruz ki, huzurunuza getirilmiş bulunan bu tasarıdaki değişiklikler de, karayollarında meydana gelen trafik kazalarında önemli ölçüde azalma sağlayacak ve canı yanacak birçok muhtemel insanımızın canının yanmaması için de bir tedbir olacaktır.

Bu tasarının yasalaşması hayırlı bir adım olacaktır, önümüzdeki dönemlere ışık tutacaktır.

Bu tasarının oluşumu sürecinde emek veren, çalışan tüm arkadaşlarıma teşekkür ediyorum ve Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum, hürmetlerimi sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Ergin.

Şimdi, şahısları adına söz isteği vardır.

İstanbul Milletvekili Hasan Fehmi Güneş; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

HASAN FEHMİ GÜNEŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının getirmekte olduğu yeni bir kavramla ilgili görüşlerimi arz etmek istiyorum.

Bu yeni kavram "bilinçli taksir" kavramıdır. Ceza hukukumuzda ve hukukumuzda "bilinç" ve "taksir" kelimelerini yan yana getirmek zordur, uygun değildir. Taksir, yani, kusur, kusurlu suç, bilinçli olmayan, kastî olmayan, kabahat türünden olan eylemlerdir; ama, bilinçli halde yapılmış bir eylemse, bilinçli bir ceza yasası yahut ceza kuralı ihlaliyse, o, artık, taksir değildir; ya bilinçlidir, amaçlıdır, kastîdir ya bilinçsizdir, kusurdur, taksirdir. İkisi birden, şimdiye kadar uyguladığımız, bütün hukukçularımız arasında yaygın olan kavramlara, anlayışlara terstir. Yeni bir kavramdır, hiç uygulanmamıştır. Öyle anlaşılıyor ki, tasarı, kusurun ağırını, kusurun yoğunlaşmışını böyle ifade etmek istemekte ve ona daha ağır bir ceza öngörmektedir, daha ağır bir yaptırım öngörmektedir. Bu, işin bir tarafı, önleyici tarafı; ama, kavram üzerinde, ben, yeniden -Sayın Bakanla da, Sayın Komisyon Başkanıyla da ayaküzeri konuşma imkânı buldum- düşünülmesi gerektiğini Yüksek Genel Kurulun da bilgisine, takdirine sunuyorum.

Uygun değildir; kavram olarak, bu kelimelere yükleyebileceğimiz anlamlar olarak yan yana gelmez, kusur ve bilinç. Öyle anlaşılıyor ki, Batı'da, Batı hukukunda benzer bir yeni kavram türetilmiş cezada ve uygulanmış. Bizim Ceza Yasamızda değişiklik yapmayı öngören, henüz Meclise getirilmemiş olan öneride de bu kavram kullanılmış; ama, bu öneride kullanılmış olması, bizim bu kavramı kullanmamıza yeter gerekçe değildir; içimize sinmez bu ikisi. Mümkündür ki, muhtemeldir ki, bir tercüme farklılığıdır, tercüme yetersizliğidir, tercüme hatasıdır. Çok güzel söylenmiş gerekçede -Komisyonun gerekçesinde de var, tasarının gerekçesinde de var- "yoğunlaştırılmış, yoğunlaşmış taksir" denilmektedir; çok daha anlamlıdır, bizim Türkçemize ve hukuk dilimize, hukukta kullandığımız terminolojiye daha uygundur. "Yoğunlaşmış kusur" olabilir "ağır kusur" olabilir "tehlikeli kusur" olabilir. Az evvelki konuşmacı arkadaşımızın, sözcü arkadaşımızın kullandığı bir sözcük var "nitelikli kusur" demektedir. Cezada da kullanılan bir sözcüktür; bu, denilebilir.

Bunu bilgilerinize sunmak istedim. Sayın Bakandan, Sayın Komisyon Başkanından da, bu konuyu bir kere daha değerlendirmelerini diliyor, saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Güneş.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

TÜRK CEZA KANUNU, CEZALARIN İNFAZI HAKKINDA KANUN VE KARAYOLLARI TRAFİK KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. - 1.3.1926 tarihli ve 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 45 inci maddesine aşağıdaki son fıkra eklenmiştir.

"Failin öngördüğü neticeyi istememesine rağmen neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır; bu halde ceza üçte bir oranında artırılır."

BAŞKAN - 1 inci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart; buyurun.

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA ATİLLA KART (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının 1 inci maddesi hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek, beyan etmek üzere söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bilindiği gibi, günümüzde trafik kazaları, gelişen teknoloji karşısında, sürücü kusurları, yol yetersizlikleri, tasarım ve üretim hataları ve sair sebeplerle, ülkemizde, artık, trajik bir sosyal vaka boyutuna ulaşmıştır. Bir hesaplamaya göre, çok ciddî olarak yapılan bir araştırmaya, bilirkişi raporuna göre, trafik kazaları bu tempo içinde seyrettiği takdirde, ülkemizde, 2015 yılında, her aileden bir bireyin trafik kazasına maruz kalması gibi bir sonuçla karşı karşıyayız. Bu husus, takdir olunur ki, son derece vahim bir haldir. Dolayısıyla, trafik kazalarıyla ilgili düzenlemeler yapılırken, bütün bu yönlerin, bütün bu unsurların tartışılması, değerlendirilmesi gerekmektedir.

Bu yasayla getirilen düzenleme, çerçevesi, konusu itibariyle son derece sınırlı bir düzenleme. Ümit ederim ki, trafik kazaları konusunda gerek Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından ve gerekse Cumhuriyet Halk Partisi tarafından verilmiş olan araştırma önergesinde bu konunun bütün unsurları, bütün faktörleri masaya yatırılır, tartışılır, değerlendirilir ve bu konunun çözümü konusundaki öneriler, tedbirler uygulamaya geçirilir.

Gelişen teknolojide, trafik kazalarının oluşumunda artık kompleks sebepler ve faktörler etkili olmaya başlamıştır. Artık, olayları, sosyal olayları, sadece "taksir" kavramı ve "kasıt" kavramıyla izah etmek mümkün olamayacak bir hal almıştır. Öylesine kompleks olaylar, öylesine kompleks suç türleri gelişmiştir ki, bu, taksirle gelişen, kasıtla işlenen suçlar arasında ara bir denge kurma, ara bir düzenleme yapma gereği doğmuştur. Bu sebepledir ki, çağdaş mevzuatlarda, çağdaş hukuk sistemlerinde, bu yasada "bilinçli taksir" denilen, ama, hatalı bir ifadeyle, biraz evvel Sayın Hasan Fehmi Güneş'in de ifade ettiği gibi, yetersiz ve hatalı olarak ifade edilen bir ara düzenleme, ara kavram düzenlemesi getirilmiştir.

Burada hemen tekrar ifade etmek istiyorum; "bilinçli taksir" düzenlemesi, yetersiz bir düzenleme, yetersiz bir ifade. Bunun "yoğunlaşmış kasıt" altında, "yoğunlaşmış kusur" altında işlenmesi, "ağır kusur" altında işlenmesi; ama, onun da ötesinde, sonucunun öngörülebilmesi hali söz konusu; yani, burada ilgili şahıs, fail veya sanık, sonucunu öngörerek, ama, kastî olmayan bir şekilde bu eylemi işlemektedir. Bu niye çok önemli; şunun için çok önemli: Mevcut sistemimizde, mevcut mevzuatımızda, meydana gelen kaza sonucuna göre, temel ceza, bazen iki yıldan başlamakta, bazen dört yıldan başlamakta, on yıla kadar çıkabilmekte. Bu düzenlemeyle, burada yapılacak uygulamaların on yılın da üstüne çıkması, yerine göre onüç, ondört, onbeş yıla ulaşması gibi bir düzenleme getirilmiş olmaktadır. Bu konunun son derece hassas bir konu, sınırda olan bir konu olması sebebiyle de, uygulayıcıların, bu kavramın açık bir şekilde düzenlenmiş olmasına ihtiyaçları vardır. Bu sebeple, bu düzenlemede "bilinçli taksir" kavramı yerine "öngörülü taksir" kavramının kullanılmasının amaca çok daha uygun olacağı görüşündeyiz. Esasen, bakıyoruz, getirilen tasarıda da "failin öngördüğü neticeyi istememesine rağmen" ibaresi var. Dolayısıyla "öngörülü taksir" kavramının, yasa metnine uyum sağlaması açısından da ve amaca uygun hale getirilmesi bakımından da "bilinçli taksir" kavramı yerine kullanılmasının, hem hukuk tekniğine hem de amaca uygun olacağı açıktır. Bunu, hem komisyonun hem hükümetin takdirlerine önemle sunuyorum.

Verilmek istenilen cezanın taksir ile kasıt arasındaki dengeyi sağlaması bakımından bu şekildeki bir düzenlemeye yine ihtiyaç olduğu açıktır. Bu yönüyle de tasarıya elbette katılıyoruz.

Her ne kadar mevzuatımızda öngörülü taksirin unsurları bütün yönleriyle düzenlenmemiş ise de, bu noktada sınırlı da olsa, trafik yasalarına yönelik olarak ve Ceza Kanununun 45 inci maddesiyle ilgili olarak bu düzenlemenin yapılmış olmasını, biz, bir başlangıç olarak kabul ediyoruz.

Yine, bağlantılı olarak, bu düzenlemenin yapılması sayesindedir ki, Yargıtayın, yüksek mahkemenin ve diğer adlî mahkemelerin bugüne kadar içtihat yaratmaktaki zorluklarının da aşılabileceği düşüncesindeyiz. Bu noktada da bir başlangıç yapılmış ve mesafe alınmış olacaktır.

Bu düşüncelerle ve bu ihtirazî kayıtlarla, gerek 1 inci maddeye gerek 2 nci maddeye olumlu yönde oy kullanacağımızı ifade ediyor; Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Kart.

1 inci madde üzerinde başka söz isteği yoktur; görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, 19.30'da tekrar toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati : 18.49


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 19.35

BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER : Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Mevlüt AKGÜN (Karaman)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 19 uncu Birleşimin İkinci Oturumunu açıyorum.

13 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

2. - Türk Ceza Kanunu, Cezaların İnfazı Hakkında Kanun ve Karayolları Trafik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ve Adalet Komisyonları raporları (1/300) (S. Sayısı : 13) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Tasarının 2 nci maddesini okutuyorum:

MADDE 2. - 13.7.1965 tarihli ve 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanunun 4 üncü maddesinin üçüncü fıkrasına aşağıdaki cümle eklenmiştir.

"Bu hüküm bilinçli taksir halinde uygulanmaz"

BAŞKAN - Madde üzerinde gruplar adına söz isteği var mı? Yok.

Şahsı adına, Niğde Milletvekili Sayın Orhan Eraslan; buyurun efendim.

Süreniz 5 dakika.

ORHAN ERASLAN (Niğde) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; önemli bir düzenleme yapmakta Yüce Meclisimiz; yalnız, önemli düzenlemede önemli bir hukukî hata yaptığımızı düşünüyorum.

Hepimizin bildiği gibi, 647 sayılı Yasanın 4 ve 6 ncı maddeleri -hukukçu arkadaşlar daha tanışık- paraya çevirme ve tecille ilgilidir. Kasten işlenen suçlarda dahi bu maddeler kullanılır, yargıcın takdirindedir. Kasten işlenen suçlar da dahil, yargıç, verdiği cezayı paraya çevirebilir. Şimdi, bu yaptığımız düzenlemeye göre, kasten işlenmeyen -yasada bana göre hukuk tekniği açısından adı yanlış- öngörülü taksirle işlenen bir suçta yargıcın paraya çevirme yetkisini elinden alıyoruz. Kastî suçta yargıç paraya çevirebiliyor cezayı, taksirli bir suçta paraya çeviremiyor. Ceza Kanununun iç dinamiği bozuluyor.

Genellikle, toplumsal baskılara ve toplumsal isteklere göre yasalar düzenlenirken, kimi zaman ölçü fazla kaçırıldığında ortaya garip durumlar çıkar. Ceza Kanunumuzda bu tür durumlar sıkça vardır. Çok yazıldı söylenildi; örneğin, birisinin boğazına bıçak dayayarak gözlüğünü almak 20 senedir, gözünü oymak 5 senedir. Böyle bir anormal dengesizlik var. İşte, burada da böyle bir hata yapıldığı düşüncesindeyim. Şimdi, kasten birisinin bacağını kırdınız, iki yıl hapis cezası aldınız "bacağını kırmak için kasten yaptım" dediniz. Hâkim, takdirine bağlı olarak bu cezanızı paraya çevirebilir; ama, aracınızla yolda giderken fazla süratten veya belki yemekte içtiğiniz bir biradan dolayı birisine çarptınız, bacağı kırıldı, burada aldığınız cezanın paraya çevrilmesi söz konusu değil; yani, bir dengesizlik söz konusu. Uzun yıllar kullanılacak yasama faaliyeti yapıyoruz, kodifikasyon yapıyoruz; kodifikasyonda, Ceza Kanununun içdinamiğini bozmama durumundayız; bu, dikkate alınmalıdır. Bence, hâkimin takdirinde olacak noktaların yasa kapsamı içerisinde çok fazla değerlendirmek, hâkime hareket alanı bırakmaz.

Öteden beri -Yargıtayımızın uygulamasında da buna sıkça rastlanır- vaka mahkemesi, vakayı en iyi değerlendirecek mahkeme olmasına rağmen, vaka mahkemesinin takdiri, ne yazık ki, bizim uygulamamızda çok fazla nazara alınmaz. Yasamanın, vaka mahkemesinin takdirinde olması gereken bir olayı -toplumsal baskılar nedeniyle- düzenlemesinin, Ceza Kanununun içdinamiğini bozacağı kanaatindeyim. Tasarının bu maddesinin olmaması, Türk Ceza Kanununun bütünlüğü açısından daha önemlidir diye düşünüyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Eraslan.

Madde üzerinde başka söz isteği?.. Yok.

2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - 13.10.1983 tarihli ve 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 48 inci maddesinin iki, beş ve altıncı fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Uyuşturucu veya keyif verici maddelerin cinsleri ile alkollü içkilerin etki dereceleri ve kandaki miktarlarını tespit amacıyla, trafik zabıtasınca teknik cihazlar kullanılır. Tespit usulleri ve muayene şartları, Sağlık Bakanlığının görüşüne uygun olarak hazırlanacak yönetmelikte düzenlenir."

"Yönetmelik ile belirtilen miktarların üzerinde alkollü araç kullandığı tespit edilen sürücülerin, suçun işlendiği tarihten itibaren geriye doğru beş yıl içinde; birinci defasında sürücü belgeleri altı ay süreyle geri alınır ve haklarında 265 300 000 lira para cezası uygulanır. İkinci defasında sürücü belgeleri iki yıl süreyle geri alınır ve haklarında 332 600 000 lira para cezası uygulanır ve bu sürücüler Sağlık Bakanlığınca, esas ve usulleri Sağlık ve İçişleri Bakanlıklarınca çıkarılacak yönetmelikte gösterilen sürücü davranışlarını geliştirme eğitimine tabi tutulurlar, eğitimi başarıyla tamamlayanların belgeleri süresi sonunda iade edilir. Üç veya üçten fazlasında ise, sürücü belgeleri beş yıl süreyle geri alınır ve altı aydan aşağı olmamak üzere hafif hapis cezası ile birlikte 532 600 000 lira hafif para cezası uygulanır. Ayrıca, psiko-teknik değerlendirme ve psikiyatri uzmanı muayenesine tabi tutulurlar. Bu değerlendirme ve muayene sonrasında uygun görülenlere, geri alma süresi sonunda sürücü belgeleri iade edilir. Psiko-teknik değerlendirme ve psikiyatri uzmanı muayenesinin yapılmasına dair esas ve usuller yönetmelikte gösterilir.

Uyuşturucu ve keyif verici maddeleri alarak araç kullananlara, eylemi başka bir suç oluştursa bile ayrıca, altı ay hafif hapis cezası ile birlikte 532 600 000lira hafif para cezası uygulanır ve sürücü belgeleri süresiz olarak geri alınır."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Malatya Milletvekili Sayın Muharrem Kılıç; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; öncelikle, sayın milletvekillerimizi şahsım ve CHP Grubu adına saygıyla selamlıyorum.

Bugün, ülkemizin en önemli sorunlarından birisi olan trafik sorunuyla ilgili yasal değişiklikleri görüşmekteyiz. Getirilen düzenlemeler, iyiniyetli çabalar olmakla birlikte, sorunu çözmekten uzaktır.

Tasarının 3 üncü maddesiyle 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 48 inci maddesinin beş ve altıncı fıkralarında yapılan değişiklikle, yönetmelikte belirlenen miktarın üzerinde alkollü araç kullanan sürücülere verilen para cezalarının miktarı ve sürücü belgesinin geri alım süreleri uzatılmıştır.

Caydırıcı olması yönünden, bu değişiklikleri Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak destekliyoruz; ancak, alkollü araç kullanımıyla ilgili cezaları artırmak, tek başına trafik kazalarını önleyecek bir yöntem de değildir. Emniyet Genel Müdürlüğü Trafik Eğitim Dairesi Başkanlığından aldığımız bilgilere göre, 2002 yılının ilk 11 ayında meydana gelen trafik kazalarında alkol miktarı yüzde 0,50 promilin üzerinde araç kullananların trafik kazalarına neden olma oranı sadece yüzde 1,32'dir; keza, hız sınırını aşan sürücülerin neden olduğu kazaların oranı da yine yüzde 1,19'dur. Bu nedenle, alkol ve hızla ilgili maddelerdeki cezaları artırdıktan sonra trafik kazalarının sona ereceğini düşünmek bir hayaldir. Acaba, bu tasarı, alkol tüketimini önlemek için öncelikle getirilmiş bir tasarı mıdır diye düşünmekten kendimi alamıyorum; çünkü, gerçekten, veriler, trafik kazalarında alkollü araç kullanım oranının çok düşük olduğunu göstermektedir. (AK Parti sıralarında "yapma" sesleri)

"Yapma" değil, bunlar, resmî kayıtlardan aldığım belgelerde yazıyor. Bunlar, Trafik Eğitim Dairesi Başkanlığından aldığım belgelerdir.

Trafik canavarı, 2002 yılında yaklaşık 3 000 vatandaşımızın ölümüne, 85 000 vatandaşımızın yaralanmasına ve ülkemizin 200 000 000 dolar maddî kaybına neden olmuştur; ancak, ceza ve yasaklarla veya yol kenarlarına trafik canavarı resmi koymakla ülkemizdeki trafik sorununu çözmemiz mümkün değildir. Bunun için ülkemizin ulaşım politikasının tümüyle gözden geçirilmesi gerekmektedir.

Halen ülkemizde yolcu ve yük taşımacılığının yüzde 95'i karayollarıyla yapılmaktadır. Ülkemizdeki kamyon ve otobüs sayısı pek çok Avrupa ülkesindeki kamyon ve otobüs sayısından fazladır. Bu taşımacılık sistemi pahalı olduğu gibi trafik canavarını da azdırmaktadır. Kaldı ki, ülkemiz akaryakıtta yüzde 88 oranında dışa bağımlıdır. Petrolde bu kadar dışa bağımlı bir ülkenin petrole dayalı ulaşım sistemi üzerinde bu kadar ısrarcı olmasını anlamak mümkün değildir. Bu nedenle, taşımacılıkta demiryollarını, deniz yollarını dengeli biçimde geliştirerek taşıma sistemleri arasında denge oluşturmamız gerekiyor. Ancak, geçen hafta yaptığım gündemdışı konuşmada belirttiğim gibi, şu anda Malatya-Adana demiryolumuz dokuz aydır kapalı olmasına rağmen ve bunu gerek soru önergesiyle gerekse gündemdışı konuşmayla Sayın Heyetin huzuruna getirmeme rağmen henüz Ulaştırma Bakanımızdan bu konuyla ilgili bir açıklama da gelmiş değil. Bir an önce karayollarımızın standartlarını yükseltmemiz, otoyollar ve duble yolların yapımını hızlandırmamız ve bunun yanında 1950 yılından bu yana ihmal edilmiş olan demiryollarımızı, ülkemizi batıdan doğuya, Avrupa'dan Ortaasya ve Ortadoğu ülkelerine bağlayacak geliş-gidiş ve yüksek standartlı olmak üzere yenilememiz, yeni güzergâhlar oluşturmamız gerekmektedir.

Ayrıca, sürücülerin eğitimine büyük önem vermemiz gerekiyor.

Yüce Heyeti saygılarla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyoruz Sayın Kılıç.

3 üncü madde üzerinde başka bir söz isteği yok.

3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4. - 2918 sayılı Kanunun 51 inci maddesinin iki ve beşinci fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Hız ölçen teknik cihaz veya çeşitli usullerle yapılan tespit sonucu hız sınırlarını yüzde ondan yüzde elliye (elli dahil) kadar aşan sürücülere 64 700 000 lira, yüzde elliden fazla aşan sürücülere 131 900 000 lira para cezası uygulanır."

"Bu cihazları imal ve ithal edenler, fiil başka bir suç oluştursa bile ayrıca 800 000 000 liradan 1 332 800 000 liraya kadar hafif para cezası ve altı aydan sekiz aya kadar hafif hapis cezası ile; araçlarında bulunduran işletenler ise, 532 600 000 liradan 800 000 000 liraya kadar hafif para cezası ve dört aydan altı aya kadar hafif hapis cezası ile cezalandırılırlar ve bu cihazların müsaderesine de hükmolunur."

BAŞKAN- Madde üzerinde söz istemi?.. Yok.

Maddeyle ilgili bir önerge vardır; şimdi, önergeyi okutup, işleme alacağım.

          8.1.2003

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Türk Ceza Kanunu, Cezaların İnfazı Hakkında Kanun ve Karayolları Trafik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 4 üncü maddesinin birinci fıkrasına "iki" kelimesinden sonra gelmek üzere "üç" kelimesinin ilave edilmesine, ikinci fıkrasının "hız ölçen teknik cihaz veya çeşitli teknik usullerle yapılan tespit sonucu hız sınırlarını yüzde ondan yüzde otuza (otuz dahil) kadar aşan sürücülere 64 700 000 lira, yüzde otuzdan fazla aşan sürücülere 131 900 000 lira para cezası uygulanır" şeklinde değiştirilmesine ve ikinci fıkradan sonra gelmek üzere de:

"Hız sınırlarını yüzde otuzdan fazla aşmak suretiyle ihlal suçunun işlendiği tarihten geriye doğru (1) yıl içerisinde aynı kuralı (5) defa ihlal ettiği tespit edilenlerin sürücü belgeleri (1) yıl süreyle geri alınır. Süresi sonunda psiko-teknik değerlendirmeden ve psikiyatri uzmanının muayenesinden geçirilerek sürücü belgesi almasına mani hali olmadığı anlaşılanların belgeleri iade edilir" fıkrasının ilave edilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Salih Kapusuz

Ünal Kacır

Mustafa Ataş

 

Ankara

İstanbul

İstanbul

 

Seracettin Karayağız

Nusret Bayraktar

 

 

Muş

İstanbul

 

BAŞKAN - Efendim, Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutalım mı, bir açıklama yapacak mısınız efendim?

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Gerekçeyi okutalım efendim.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Hükümet tarafından gönderilen tasarıda da benzer bir metin mevcuttur.

Önerimizde para cezası biraz daha artırılmış olup, hürriyeti bağlayıcılık cezasının daha makul düzeyde tutulması gerekçesiyle hazırladığımız önergemizin kabulünü Yüce Heyetinizden arz ederiz.

BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı, hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 5. - 2918 sayılı Kanunun ek 12 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Ek Madde 12. - Konaklama yerleri ve belediye mücavir alanları hariç olmak üzere, otoyollarda ve Devlet karayollarında yapılacak ve açılacak yapı ve tesislerde alkollü içki satılmasına izin verilmez."

BAŞKAN - Söz isteği?..

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Antalya Milletvekili Feridun Baloğlu.

Buyurun Sayın Baloğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 5 inci madde üzerinde özellikle söz alma isteğimin nedeni, basında bu maddeyle ilgili spekülasyonlar ve Partime yönelik eleştirilerdir. Bu görüştüğümüz kanun tasarısı Türkiye'de günlük hayat açısından büyük değer taşıyor, önem taşıyor; çünkü, trafik suçlarının toplumda yarattığı tahribatı hepimiz görüyoruz, yaşıyoruz.

Ben, bu madde üzerindeki görüşlerimi başkalarına göre daha özgür biçimde ifade etme şansına sahibim; çünkü, benim bir trafik canavarı olma ihtimalim yoktur, motorlu araç hiç kullanmadım, kullanmayacağım da bundan sonra. O yüzden, söylediklerimi, belirli bir tavrı eleştirmek ya da belirli bir tavrı savunmak anlamında yorumlamayacağınızı biliyorum ve rahatlıkla düşüncelerimi ifade etmeye çalışıyorum.

Tasarının genel gerekçesi bu tahribatın giderilmesine yöneliktir. Diğer maddelere bir itirazımız yok; düzenlenen cezalarla, yeni düzenlemelerle yapılan şu olmuştur: Alkollü araç kullananlar daha şiddetle cezalandırılacaktır. Bugün önergeyle biraz yumuşatılmış da olsa, yeteri kadar ağır cezalar getirmektedir; ama, 5 inci madde konusunda daha dikkatli davranmamız gerektiğini düşünüyorum. Bunu, ilim, Antalya açısından ve turizm açısından daha duyarlı davranmamız gerektiğini düşünerek öne çıkarıyorum.

Sayın milletvekilleri, ek 12 nci maddede yapılan değişiklikle, aslında, hükümet tasarısı ve komisyonda kabul edilen son biçim -İçişleri Komisyonundan geçen metni kastetmiyorum- önünüzdedir, bakarsanız göreceksiniz ki, alan kısmen daraltılmıştır, mücavir alanlar bu kapsamın dışında bırakılmıştır; ama, karayolları da kapsam içine alınarak, alkollü içki satılan yerlere ilişkin başka bir sınırlama getirilmiştir. O yüzden, bu maddeye baktığınız zaman, her iki ihtimalde de, her iki uygulamada da, ek 12 nci maddeden doğan bir yanlışlığın sürmekte olduğunu görüyoruz. Ek 12 nci madde, mevcut şekliyle bile... Onu izninizle okumak istiyorum. Bu ek 12 nci madde "tüm otoyollarda, konaklama yerleri hariç, alkollü içki satılmasına izin verilmez" hükmünü içeriyor. Şimdi, bu son şekilde, önümüze gelen biçimde "konaklama yerleri ve belediye mücavir alanları hariç olmak üzere" denilerek "mücavir alanlar" bu kapsamın dışına çıkarılıyor; ama, buna karşılık "karayolları" ekleniyor.

Şimdi, bu uygulamayla ne kastediliyor, yani, amaç ne? İçki satışını yasaklamak, sınırlamak biçiminde bir tavır varsa, açıkça konulmalıdır ve bunu destekleyenler de olacaktır, buna karşı çıkanlar da olacaktır. İçki satışını daha geniş alanlara yayacak bir düzenleme getirilecekse, bu da bir düşüncedir, bu da getirilebilir. Burada, hiçbir tercih yok, hiçbir ölçü yok. Bu düzenlemenin getireceği sonuç şu olacaktır: Yerel yönetimlerin, valiliklerin, hatta bir jandarma görevlisinin, içki konusunda düzenlemesine imkân verecek olmasıdır. Yani, devletin görevi, içkinin, nerede ve ne tarzda satılacağını, hangi mezeyle içileceğini düzenlemek değildir. Bu kadar ayrıntıya girmenin bir anlamı yok. Ek 12 nci madde bunu getiriyor. Bir karar vermek gerekiyor. İçki satışını tümüyle yasaklamak düşünülüyorsa -ki, böyle bir düşüncenin olmadığını biliyorum, kimseyi suçlamak için de böyle bir soru sormuyorum- bu yapılmalıdır; aksi söyleniyorsa, bırakın, her yerde herkes içsin. Bu da bir düşüncedir.

Sayın milletvekilleri, şimdi, tek tek maddelere baktığımız zaman, bir nokta çok net bir biçimde ortaya çıkıyor. Konaklama tesisi kavramı nedir? İki briketle çevrilmiş, kapısına pansiyon yazılmış bir yeri konaklama tesisi saymak mümkündür. O zaman, orada içki satılacak; ama, milyarlarca lira sarf edilerek yapılmış bir tesiste, sadece orada benzin de satıldığı için, bir bira satılmasına izin verilmeyecek. Biz, ne kimsenin doyasıya bira içme hakkını buraya, gündeme getiriyoruz ne de insanların içki içmesine karşı çıkıyoruz; bakışımız bu. Yani, buradaki düzenleme, net bir tercih içermiyor ve ileride sorunlar yaratacak bir noktaya geliyor.

Ben şunu öneriyorum ve bu noktadan sonra bunu yapmanın mümkün olmadığını biliyorum; ama, bunun zabıtlara geçmesini istiyorum: Trafik Yasasındaki bu ek 12 nci madde kaldırılmalıdır. Bu konuda, genel düzenlemeler, İller İdaresi Kanunuyla, valilerin ve kaymakamların yetkisi çerçevesinde yapılabilir; o zaman, sorun ortadan kalkar. Yani, şu olur: Turistik bölgelerde bu uygulamanın getireceği tahribat ortadan kaldırılır. Yerel yöneticiler bölgenin şartlarına uygun kararlar verebilir. O nedenle, ben, ek 12 nci maddeye ilişkin düzenlemenin geri çekilmesini talep ediyorum, öneriyorum ya da bu düzenlemenin bu şekliyle geçmesi halinde, bunun daha açıklayıcı hale getirilmesini diliyorum; aksi halde, çok sorun doğacaktır.

İzin verirseniz bir hususu da arz etmek istiyorum: Adalet Komisyonunda bu konu tartışılırken, ben ve diğer Cumhuriyet Halk Partili milletvekili arkadaşlarımız çok açık görüşler dile getirdik. Biz, bunları söylerken peşin bir hükümden de hareket etmedik. Karşı görüşü savunanların da doğru düşünebileceklerini, kendi inançları doğrultusunda sözler söyleyebileceklerini kabul ediyorum; herkesin hayata bir bakışı vardır, bir olaya bir bakışı vardır. Birbirimize saygı duymak zorundayız.

Şimdi, bakınız, dün ve bugünkü gazetelerde, bu tartışma -bir hukuk tartışmasıdır bu yaptığımız, bir ülke tartışmasıdır- alkolseverler ile alkol karşıtlarının mücadelesi gibi gösterildi; bu Parlamentoda böyle bir hava yok. Burada bir görev yapıyoruz, bunu tartışıyoruz; yani, bu nedenle, bize yönelik, Partimize yönelik eleştirileri kabul etmiyorum. Tartışma, bir alkol, antialkol cephesi tartışması da değil, burada, sükûnetle, bakın, tartışıyoruz; bunu, böyle bir tartışma haline dönüştürmeye yönelik girişimleri de, hiç doğru bulmuyoruz; çünkü, biz inanıyoruz ve biliyoruz ki, bu uygulamanın getireceği kaygıları ifade edenler, içki şişelerinde boğulmayı düşünen insanlar değil, buna karşı çıkanlar, benim bu söylediklerime karşı çıkanlar da, böyle, gözü kapalı içki düşmanları değil; bir yasal düzenleme yapıyoruz.

Bu yasa bu şekliyle çıksa bile, içinde doğru hükümler de içeriyor, birtakım çözümler de getiriyor, bu şekliyle çıksa bile ülkemize hayırlar getirmesini diliyorum, eleştirilerin de dikkate alınacağını umut ediyorum; ama, şu da bir gerçek: Önce, sürücü olmanın şartlarını bu ülkede yeniden gözden geçirmek gerekiyor. Bu ülkede, ihmal edilen demiryollarını öne geçirmek gerekiyor; bir ulaşım aracıdır, tüm yükü karayollarına yıkıyoruz, çözümü de burada araştırmaya çalışıyoruz. Sürücü olmayı bu kadar kolaylaştıran şartları değiştirmek gerekiyor. Birçok şey söylenebilir, bunları da araştırmalıyız. Sadece, bu düzenlemelerin bir çözüm getirmeyeceği düşüncesindeyim.

Özlemimiz açıktır; biz, karayollarının kan gölüne dönüştüğü bir ülke olmasını istemiyoruz ülkemizin. Bunu giderecek her önlemi destekler Cumhuriyet Halk Partisi; ülke halkına, insana saygımızın bir gereğidir bu.

Ayrıca, biz, aklı başında sürücülerin araç kullandığı bir ülke olmak istiyoruz. Bu doğrultudaki her düzenlemenin yanında yer alacağız; ama, bu 5 inci madde konusundaki kaygılarımı ifade ediyorum, 5 inci maddeye bu şekliyle bizim olumlu oy vermemiz düşünülemez.

Hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Baloğlu.

Madde üzerinde başka söz isteği?.. Yok.

5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 6. - 2918 sayılı Kanuna geçici 16 ncı maddeden sonra gelmek üzere aşağıdaki geçici 17 nci madde eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 17. - Bu Kanunun ek 12 nci maddesi kapsamına giren ve daha önce yapılmış veya açılmış yapı ve tesislerde bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren bir yıl içinde ek 12 nci maddede belirtilen yükümlülükler yerine getirilir."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

7 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 7. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

7 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

8 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 8. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

8 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Şimdi, tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olmasını diliyorum.

Sayın Adalet Bakanımız söz istemiştir.

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu yasanın, milletimiz için, toplumumuz için hayırlı olmasını temenni ediyorum. Gerçekten de, trafik kazalarıyla ilgili olarak önemli bir düzenlemeyi burada gerçekleştirmiş oluyoruz.

Komisyonda da ifade ettiğim gibi, aslında, bir tek yasayla Türkiye'de trafik sorunlarını çözmek ne mümkündür ne de yeterlidir; çünkü, trafik kazalarına etki eden pek çok faktör var; yollarımızın standardından tutun başkaca unsurlara varıncaya kadar bu kazalara tesir icra ediyor. Şüphesiz, belki de, trafik kazalarını önlemenin en temel yolu eğitimdir. Toplumumuzda pek çok üzücü sonucun sebebi de eğitimdir, çözümü de eğitimden geçiyor. Ancak, eğitimi dünden bugüne bir gecede, bir haftada halledemeyeceğimize göre, öbür taraftan caydırıcı tedbirleri alma mecburiyeti de vardır.

Bugün yasalaştırdığımız ve kabul ettiğimiz bu tasarı, geçtiğimiz dönemde de, değişik partilere mensup milletvekillerimizin şu veya bu vesileyle gündeme getirdiği bir konu. Neden bu tasarı gündeme geldi; çünkü, son 5 yılda 26 000'den fazla insanımız hayatını kaybetti, 1 500 000'e yakın vatandaşımız bu trafik kazaları sebebiyle yaralandı ve millî servet heba oldu. Bütün bunlar karşısında anlaşıldı ki, meri mevzuatımızdaki trafik cezaları yeterli değil. Özellikle ölümle sonuçlanan kazaların çok önemli bir kısmının alkollü sürücüler yüzünden meydana geldiği de, istatistiklerle açıkça ortaya çıkmış vaziyette. Onun için, kabul ettiğimiz bu kanunla, alkollü sürücülerle ilgili birkısım cezaların getirilmiş olması, tedbirlerin getirilmiş olması, caydırıcı bir unsur olması düşüncesiyle, kanaatiyledir ve bu kanunda alkole çok fazla vurgu yapılmasının sebebi de bundan dolayıdır; yoksa, yasakçı bir zihniyetle, alkolü yasaklamak vesaire gibi bir düşünce kesinlikle yoktur, olamaz. Biz, Türkiye'de, yasaları yaparken, olabildiğince realist davranmaya, Türkiye'nin menfaatını, içinde bulunduğumuz toplumun taleplerini, ihtiyaçlarını da göz önünde bulundurarak bu düzenlemeleri yapmaya çalışıyoruz. Ümit ederim ve temenni ederim ki -benden evvel konuşan arkadaşlarımızın da dile getirdiği gibi- bu tasarı, alkollü araç kullanmak durumunda olan insanlarımız için yeterli bir uyarıcı etki yapar.

Tabiatıyla, burada, özellikle meslek odalarına çok büyük görev düşüyor; şoför esnafımızın bu noktada uyarılması lazım, kanunun getirdiği birkısım müeyyidelerin iyi anlatılması lazım. Aksi halde, biz bunları bilmiyorduk gibi bir durumla da, inşallah, karşı karşıya kalmayız.

Yalnız, burada, yine zabıtlara geçmesi açısından bir hususu ifade edeceğim. Bu kanunla birlikte "bilinçli taksir" diye bir kavram ilk defa ceza hukukumuza girmiş gözüküyor. Biz, bu düzenlemeyi yaparken, şu an Başbakanlıkta bulunan ve inşallah, bu yasama dönemi içerisinde yasalaştırmayı düşündüğümüz Türk Ceza Kanunu Tasarısındaki bölümden buraya aktarma yaptık. Bu Türk Ceza Kanunu Tasarısının İkinci Kısım Birinci Bölümünde yer alan ve kasıt ve taksiri düzenleyen -20 nci madde kastı düzenliyor, 21 inci madde de taksiri düzenliyor- maddelerde "failin öngördüğü neticeyi istememesine karşın neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır, bu halde ceza üçte 1'den yarısına kadar artırılır" denilmektedir. Şimdi bu kanuna naklettiğimiz cümle, aynen buradaki cümledir, bir uyumu sağlamak bakımından ifade edilmiştir.

Doğrusu, bu Ceza Kanunu Tasarısı da, başta değerli hukukçularımız Prof. Sulhi Dönmezer, Prof. Feridun Yenisey, Prof. Bahri Öztürk, Prof. Durmuş Tezcan, Prof. Doğan Soyhasan olmak üzere, Yargıtayın ilgili ceza dairelerinin, Cumhuriyet Başsavcılığımızın, barolarımızın mutabık kaldığı bir metindir. Bu neviden tasarılar hazırlanırken, yüksek malumlarınızdır, bu kavramlar üzerinde uzun uzadıya tartışma yapılıyor ve bir mutabakatın sonucu olarak, bu, orta yere çıkmış oluyor. Dolayısıyla, bizim, bu düzenlemedeki "bilinçli taksir" kavramı, böyle bir münakaşanın, müzakerenin ve mutabakatın sonucunda ortaya çıkmış bir metinden, bugünkü kanuna aktarılmış bir bölümü ifade ediyor. Bunu da bilvesile ıttılaınıza arz etmek istiyorum. Kanun memleketimiz için hayırlı olsun.

Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN  - Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, Cezaların İnfazı Hakkında Kanunda ve Âmme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Adalet Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

3. - Cezaların İnfazı Hakkında Kanunda ve Âmme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/291)
(S. Sayısı : 14) (1)

BAŞKAN - Komisyon?.. Hazır.

Hükümet?.. Hazır.

Komisyon raporu 14 sıra sayı ile bastırılıp, dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

CEZALARIN İNFAZI HAKKINDA KANUNDA VE ÂMME ALACAKLARININ TAHSİL USULÜ HAKKINDA KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. - 13.7.1965 tarihli ve 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanunun değişik 5 inci maddesine dördüncü fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

"Mahkeme, ödeme emrinin tebliğinden itibaren bir aylık sürenin sona erdiği veya takside bağlanıp da taksitlerden birinin süresinde ödenmemesi nedeniyle geri kalan miktarının tamamının muaccel olduğu tarihten başlayarak ödenmeyen para cezasına, 6183 Sayılı Âmme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 51 inci maddesinde belirlenen gecikme zammı oranının yarısı oranında gecikme zammı uygulanmasına da karar verir."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?... Yok.

Efendim, şimdi verilen önergenin, gruplarca, Komisyon ve Hükümetçe görülmesi bakımından 5 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 20.12

 

 

                                          

(1)     14 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.


(2)     ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 20.17

BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER : Mevlüt AKGÜN (Karaman), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN - 19 uncu Birleşimin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

14 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

3. - Cezaların İnfazı Hakkında Kanunda ve Âmme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/291) (S. Sayısı : 14) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet?.. Yerinde.

Tasarının 1 inci maddesi üzerinde verilen önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 14 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Madde 1. - 13.7.1965 tarihli ve 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanunun değişik 5 inci maddesinin dördüncü fıkrasının son cümlesinde geçen "sekizinci" ibaresi "dokuzuncu", dokuzuncu fıkrasında geçen "altıncı" ibaresi "yedinci" şeklinde değiştirilmiş, aynı maddeye dördüncü fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

"Mahkeme, ödeme emrinin tebliğinden itibaren bir aylık sürenin sona erdiği veya takside bağlanıp da taksitlerden birinin süresinde ödenmemesi nedeniyle geri kalan miktarının tamamının muaccel olduğu tarihten başlayarak ödenmeyen para cezasına, 6183 sayılı Âmme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 51 inci maddesinde belirlenen gecikme zammı oranının yarısı oranında gecikme zammı uygulanmasına da karar verir."

 

Haluk İpek

Hasan Kara

Alim Tunç

 

Ankara

Kilis

Uşak

 

Mevlüt Akgün

Eyüp Fatsa

 

 

Karaman

Ordu

 

BAŞKAN - Önergeye Komisyon katılıyor mu efendim?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - Çoğunluğumuz olmadığı için katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Katılıyoruz.

BAŞKAN - Önerge sahipleri, gerekçeyi mi okutalım efendim?

EYÜP FATSA (Ordu) - Gerekçe okunsun efendim.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Maddeyle, 647 sayılı Kanunun 5 inci maddesine dördüncü fıkrasından sonra gelmek üzere yeni bir fıkra eklendiğinden, madde içinde yapılan yollamaların düzeltilmesi gerekmektedir. Önerge bu amaçla verilmiştir.

BAŞKAN - Komisyonun çoğunluğu olmadığı için katılamadığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 1 inci madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- 21.7.1953 tarihli ve 6183 sayılı Âmme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun değişik 51 inci maddesinin üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Gecikme zammı; 213 sayılı Vergi Usul Kanununa göre uygulanan vergi ziyaı cezalarında bu madde uyarınca belirlenen oranda, ceza mahiyetinde olan âmme alacaklarında ise bu oranın yarısı ölçüsünde uygulanır."

BAŞKAN - Söz isteği?.. Yok.

Madde üzerinde 1 adet önerge vardır; önergeyi okutup, işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 14 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 2 nci maddesiyle değiştirilmesi öngörülen 6183 sayılı Âmme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun değişik 51 inci maddesinin üçüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Salih Kapusuz

Recep Koral

Nusret Bayraktar

 

Ankara

İstanbul

İstanbul

 

Afif Demirkıran

Mahfuz Güler

 

 

Batman

Bingöl

 

"Gecikme zammı; 213 sayılı Vergi Usul Kanununa göre uygulanan vergi ziyaı cezalarında bu madde uyarınca belirlenen oranda, mahkemeler tarafından verilen ve ceza mahiyetinde olan âmme alacaklarında ise bu oranın yarısı ölçüsünde uygulanır."

BAŞKAN - Efendim, önergeye Komisyon?..

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - Çoğunluğumuz olmadığı için katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükümet?..

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Katılıyoruz.

BAŞKAN - Gerekçeyi mi okutalım?

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Evet.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Maddeyle getirilmesi amaçlanan para cezalarına gecikme zammı uygulanmasına ilişkin hükmün, sadece mahkemeler tarafından verilen ve ceza mahiyetinde olan âmme alacaklarında uygulanması için bu değişiklik önergesi verilmiştir.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - Bu kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4. - Bu kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Söz isteği?.. Yok.

4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olmasını diliyorum.

Sayın milletvekilleri, Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu raporunun görüşmelerine başlayacağız.

4. - Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/311) (S. Sayısı : 15)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Komisyon bulunmadığı için görüşemiyoruz.

Bu nedenle, gündemdeki konuları sırasıyla görüşmek için, 9 Ocak 2003 Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati : 20.26

 


VIII. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. - Şanlıurfa Milletvekili Turhan Tüysüz’ün, Şanlıurfa Siverek İlçesinin elektrik ile ilgili sorunlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî KaynaklarBakanı Mehmet Hilmi Güler’in cevabı (

2. - Konya Milletvekili Nezir Büyükcengiz’in, Emekli Sandığına bağlı emeklilerin maaşlarının aylık olarak ödenip ödenmeyeceğine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/57)