DÖNEM
: 22 CİLT : 2 YASAMA YILI : 1
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
19 uncu Birleşim
8 . 1 . 2003 Çarşamba
İ
Ç İ N D E K İ L E R
Sayfa
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
YOKLAMA
IV. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. - Ağrı Milletvekili Naci Aslan'ın, Ağrı
İlinin ekonomik, sosyal ve güncel sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması
2. - İstanbul Milletvekili Ersin
Arıoğlu'nun, Erzincan İli ve civarında 27 Aralık 1939'da meydana gelen depremin
63 üncü yıldönümüne ve konusu yalnız "deprem" olan bir ihtisas ve
araştırma komisyonu kurulması gerektiğine ilişkin gündemdışı konuşması ve
Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki Ergezen'in cevabı
3. - Karaman Milletvekili Mevlüt Akgün'ün,
elma üreticilerinin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması
B) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1. - İstanbul Milletvekili Bihlun
Tamaylıgil ve 30 milletvekilinin, tasarruf sahiplerinin mağduriyetine yol açan
holdinglerin faaliyetlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/16)
C)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. - Aksaray Milletvekili Ramazan
Toprak'ın, Millî Savunma Komisyonu başkanlığı ve üyeliğinden çekildiğine
ilişkin önergesi (4/3)
V . -
ÖNERİLER
A) DANIŞMA
KURULU ÖNERİLERİ
1. - Genel Kurulun çalışma gün ve
saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma
Kurulu önerisi
VI. - SEÇİM
A)
KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM
1. - Dilekçe Komisyonunda boş bulunan
üyeliğe seçim
VII. -
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1. - Sosyal Sigortalar Kanunu, Tarım
İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu, Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız
Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile Tarımda Kendi Adına ve Hesabına
Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa Göre Gelir veya Aylık Almakta Olanlara
Sosyal Destek Ödemesi Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/341) (S. Sayısı : 16)
2. - Türk Ceza Kanunu, Cezaların İnfazı
Hakkında Kanun ve Karayolları Trafik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ve İçişleri ve Adalet Komisyonları raporları (1/300) (S. Sayısı
: 13)
3. - Cezaların İnfazı Hakkında Kanunda ve
Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/291) (S. Sayısı : 14)
4. - Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve
Yargılama Usullerine Dair Kanun Tasarısı ve
Adalet Komisyonu Raporu (1/311) (S. Sayısı : 15)
VIII. -
SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1. - Şanlıurfa Milletvekili Turhan
Tüysüz'ün, Şanlıurfa Siverek İlçesinin elektrik ile ilgili sorunlarına ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı (7/55)
2. - Konya Milletvekili Nezir
Büyükcengiz'in, Emekli Sandığına bağlı emeklilerin maaşlarının aylık olarak
ödenip ödenmeyeceğine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı
(7/57)
I. - GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te
açıldı.
Konya Milletvekili Ahmet Işık'ın,
demokratik hukuk devleti ve temel hak ve hürriyetlere ilişkin gündemdışı
konuşmasına Adalet Bakanı Cemil Çiçek cevap verdi.
Kars Milletvekili Selami Yiğit, Kars
İlinde yaşanan sosyal ve ekonomik sorunlara ve alınması gereken önlemlere,
Mardin Milletvekili Nihat Eri, 1999-2000
yıllarında Mardin İli Kızıltepe İlçesinde pamuk üreticilerine verilen pamuk
teşvik primlerinde yapıldığı iddia edilen fazla ödemelerin geri istenmesine ve
bu konuda yapılması gerekenlere,
İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.
Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisinde,
İslam Konferansı Örgütü Parlamento
Birliğinde,
Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilâtı
Parlamenter Asamblesinde,
Türkiye Büyük Millet Meclisini temsil
edecek üyelerle ilgili, siyasî parti grup başkanlıklarınca aday gösterilen ve
Başkanlık Divanınca adaylıkları kabul edilen milletvekillerine ilişkin TBMM
Başkanlığı tezkereleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Diyarbakır Milletvekili Mesut Değer'in,
(6/39) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi okundu;
sözlü sorunun geri verildiği bildirildi.
Genel Kurulun 7 Ocak 2003 Salı günkü
(bugün) birleşiminde, gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının 6 ncı sırasında yer alan, Ankara
Milletvekili Salih Kapusuz ve 24 milletvekilinin, yolsuzlukların sebeplerinin,
sosyal ve ekonomik boyutlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesine ilişkin (10/9) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin
görüşmelerinin yapılmasına, aynı birleşimde sözlü sorular ile diğer denetim
konularının görüşülmemesine, önergenin görüşmelerinin bitiminden sonra da, aynı
gün gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve bastırılarak dağıtılan 12 sıra
sayılı Gelir Vergisi Kanunu, Vergi Usul Kanunu, Kurumlar Vergisi Kanunu,
Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu, 4306 Sayılı Kanun, 4481 Sayılı Kanun ve 4562
Sayılı Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında 19.12.2002 Tarihli ve 4775 Sayılı
Kanun ve Anayasanın 89 uncu maddesi gereğince Cumhurbaşkanınca bir daha
görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresi ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun
48 saat geçmeden gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler" kısmına alınması ve kanunun görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin Danışma Kurulu
önerisi kabul edildi.
Gündemin "Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmında bulunan, Ankara
Milletvekili Salih Kapusuz ve 24 milletvekilinin, yolsuzlukların sebeplerinin,
sosyal ve ekonomik boyutlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesinin
(10/9), yapılan öngörüşmelerden sonra, kabul edildiği açıklandı.
Kurulacak komisyonun:
12 üyeden teşekkül etmesi,
Çalışma süresinin, başkan, başkanvekili,
sözcü ve kâtip seçimi tarihinden başlamak üzere, üç ay olması,
Gerektiğinde Ankara dışında da çalışması,
Kabul edildi.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan ve Cumhurbaşkanınca
bir daha görüşülmek üzere geri gönderilen, Gelir Vergisi Kanunu, Vergi Usul
Kanunu, Kurumlar Vergisi Kanunu, Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu, 4306 Sayılı
Kanun, 4481 Sayılı Kanun ve 4562 Sayılı Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında
19.12.2002 Tarihli ve 4775 Sayılı Kanunun (1/333) (S. Sayısı : 12),
görüşmelerini müteakiben elektronik cihazla yapılan açık oylamasından sonra,
kabul edildiği ve kanunlaştığı açıklandı.
8 Ocak 2003 Çarşamba günü saat 15.00'te
toplanmak üzere, birleşime 20.01'de son verildi.
İsmail Alptekin |
|
|
Başkanvekili |
|
|
|
Yaşar Tüzün |
Mevlüt Akgün |
|
Bilecik |
Karaman |
|
Kâtip
Üye |
Kâtip
Üye |
No. : 26
II. - GELEN KÂĞITLAR
8.1.2003 ÇARŞAMBA
Tasarılar
1. - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Arnavutluk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Uluslararası Karayolu Taşımacılığı
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/343)
(Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Dışişleri Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi : 3.1.2003)
2. - Askerlik Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/344) (Millî Savunma Komisyonuna) (Başkanlığa
geliş tarihi : 3.1.2003)
3. - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Denizcilik Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/345) (Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi
: 3.1.2003)
4. - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sivil Havacılık İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/346) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.1.2003)
5. - Karayolları Trafik Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/347) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa
geliş tarihi : 3.1.2003)
Teklif
1. - Manisa Milletvekili Hasan Ören'in;
Devlet Memurları Kanununa Ekli 1 Sayılı Cetvelde Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi (2/25) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.12.2002)
Tezkere
1. - Kocaeli Milletvekili Mehmet Sefa
Sirmen'in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/146) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona)
(Başkanlığa geliş tarihi : 6.1.2003)
Raporlar
1. - Türk Ceza Kanunu, Cezaların İnfazı
Hakkında Kanun ve Karayolları Trafik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ve İçişleri ve Adalet Komisyonları Raporları (1/300) (S. Sayısı:
13) (Dağıtma tarihi: 8.1.2003) (Gündeme)
2. - Cezaların İnfazı Hakkında Kanunda ve
Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/291)
(S. Sayısı : 14) (Dağıtma tarihi: 8.1.2003) (Gündeme)
3. - Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve
Yargılama Usullerine Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/311) (S.
Sayısı : 15) (Dağıtma tarihi : 8.1.2003) (Gündeme)
4. - Sosyal Sigortalar Kanunu, Tarım
İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu, Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız
Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile Tarımda Kendi Adına ve Hesabına
Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa Göre Gelir veya Aylık Almakta Olanlara
Sosyal Destek Ödemesi Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/341) (S. Sayısı : 16) (Dağıtma tarihi : 8.1.2003) (Gündeme)
Sözlü Soru
Önergesi
1. - İzmir Milletvekili Canan Arıtman'ın,
İzmir ören yerleri gelirlerinden İl Özel İdaresine aktarılan payı düzenleyen
protokolün iptaline ilişkin Kültür Bakanından sözlü soru önergesi (6/62)
(Başkanlığa geliş tarihi : 7.1.2003)
Yazılı Soru
Önergeleri
1. - İzmir Milletvekili Erdal
Karademir'in, İzmir ören yerleri gelirlerinden İl Özel İdaresine aktarılan payı
düzenleyen protokolün iptaline ilişkin Kültür Bakanından yazılı soru önergesi
(7/88) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.1.2003)
2. - İzmir Milletvekili Türkan
Miçooğulları'nın, İzmir ören yerleri gelirlerinden İl Özel İdaresine aktarılan
payı düzenleyen protokolün iptaline ilişkin Kültür Bakanından yazılı soru
önergesi (7/89) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.1.2003)
3. - Kayseri Milletvekili Muharrem
Eskiyapan'ın, Yamula Barajı ve Hidroelektrik Santrali ile Develi İkinci Merhale
Projelerine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/90) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.1.2003)
Geri Alınan
Sözlü Soru Önergesi
1. - Diyarbakır Milletvekili Muhsin
Koçyiğit, Enerji Piyasası Üst Kurulu Başkan ve üyeleri ile personelinin malî
haklarına ilişkin Başbakandan sözlü
soru önergesini 8.1.2003 tarihinde geri almıştır (6/53)
Meclis
Araştırması Önergesi
1. - İstanbul Milletvekili Bihlun
Tamaylıgil ve 30 milletvekilinin, tasarruf sahiplerinin mağduriyetine yol açan
holdinglerin faaliyetlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/16) (Başkanlığa
geliş tarihi : 7.1.2003)
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma Saati : 15.00
8 Ocak 2003 Çarşamba
BAŞKAN : Başkanvekili
İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER : Yaşar
TÜZÜN (Bilecik), Mevlüt AKGÜN (Karaman)
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin
19 uncu Birleşimini açıyorum.
III. - Y O
K L A M A
BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama
yapacağım.
Yoklama için 5 dakika süre vereceğim.
Sayın milletvekillerinin, oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını
bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen
milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden yardım
istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını,
teknik personel aracılığıyla 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı
yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç sayın
milletvekilimize gündemdışı söz vereceğim.
Gündemdışı ilk söz, Ağrı İlinin ekonomik,
sosyal ve güncel sorunları konusunda söz isteyen, Ağrı Milletvekili Naci
Aslan'a aittir.
Buyurun Sayın Aslan. (CHP sıralarından
alkışlar)
Konuşma süreniz 5 dakikadır.
IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. - Ağrı
Milletvekili Naci Aslan'ın, Ağrı İlinin ekonomik, sosyal ve güncel sorunlarına
ilişkin gündemdışı konuşması
NACİ ASLAN (Ağrı) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin Genel Kurul çalışmalarını
izleyen ve izlemeyen tüm Ağrılı hemşerilerim; hepinizi en derin saygılarımla
selamlıyorum.
Zengin ve yüksek kültürlerin beşiği
Anadolunun bir parçası olan Ağrı, Doğu Anadolunun bir serhat şehridir. Bu
özelliğini, coğrafyasına, ekonomik bir merkez olmasına ve jeopolitiğine borçlu
olan Ağrı İlimizde yaygın ekonomik faaliyet tarımdır. Köylerimizde oturan
nüfusumuzun tamamı, şehirlerde oturanların bir kısmı tarımla uğraşmaktadır.
Tarımsal üretim içinde, ekonomik ağırlığı itibariyle, hayvancılık birinci
sırada, tarla ziraatı, yani, çiftçilik ikinci sıradadır. Bunda, Ağrımızda
kurulmuş olan şeker fabrikasının da payı büyüktür. Fabrika, tarım sektörünü
olumlu yönde etkilemiş ve tarımın altyapısını oluşturmuştur.
İlimizin coğrafî yapısı, yani geniş mera
ve yaylalar, hayvancılığa daha uygundur. Ağrı, Türkiye'nin en önemli
hayvancılık merkezlerinden biridir; bu anlamda büyük bir hayvan potansiyeline
sahiptir. Ağrı İlindeki hayvan sayısıyla Türkiye'nin hayvan sayısı
karşılaştırıldığında, Türkiyemizde yetiştirilen hayvanın yüzde 3,3'ü Ağrı'da
yetiştirilmektedir. Bu da gösteriyor ki, Ağrı İli, hayvancılıkta Türkiye'de
birinci il konumundadır; ancak, son yirmi yılda, terör ve tarımda uygulanan
yanlış politikalar, gerek hayvancılık sektöründe gerekse tarımda büyük gerileme
meydana getirmiştir.
İlimizin, özellikle ovalık yerde olması,
tarımda modern girdi kullanımı, çağdaş tarım araçlarının işletimi gelişmekle
beraber, çiftçimizin bugünkü durumu içler acısıdır. Çığ gibi büyüyen işsizlik
ve sınır ticaretinin engellenmesi, bu acı durumun daha da büyümesine neden
olmuştur.
Devlet İstatistik Enstitüsü verilerine göre,
Türkiye'nin gayri safî millî hâsılası, kişi başına, ortalama olarak, 2 941
dolar iken, Ağrı İlimiz, 824 dolarla
Türkiye sıralamasında sondan ikinci sırada yer almaktadır.
Bilindiği üzere, 57 nci hükümet döneminde,
IMF ekonomik programı çerçevesinde, Dünya Bankasının desteğiyle Tarımda
Doğrudan Gelir Desteği adıyla bir proje uygulamaya konuldu. Bu proje, geçmişte,
çiftçileri desteklemeye yönelik, özünde daha sosyal adaleti sağlayan bir destek
olarak gündeme gelmişti; ancak, zamanla uygulamada, küçük ve orta ölçekli
çiftçilere yarar sağlamayan, açık uçlu kredilerle büyük çiftçilere büyük
olanaklar sağlayan bir destek haline dönüştü.
Bu ödemelerle ilgili hususlar... 57 nci
hükümetin, Bakanlar Kurulunun 4.5.2002 tarih ve 2002/4165 sayılı karar ekiyle,
doğrudan gelir desteğinden yararlanacak çiftçilerimizin kayıt işleminin
bitirilmesi için 1.10.2002 tarihi verilmişti. Bütün bu işlemler bitirilmiş ve
bakanlığa gerekli dosyalar gönderilmiştir. Çiftçi başına 500 dönüm arazi ve 1
dönüme 13 500 000 lira tahsis edilmesine karşılık, çiftçi sayısı 2 600 000,
destek dağıtılması gereken arazinin alan toplamı 170 milyon dekardır.
2001 yılında doğrudan gelir desteği
uygulaması kapsamında 1,7 katrilyon, 2002'de ise 2,4 katrilyon dağıtılması
öngörülmüştür. Bunu, şunun için söylüyorum: Türkiye'nin en geri kalmış
illerinden biri olan Ağrı, yoksul çiftçisi ve yoksul halkıyla, kışın bu zor
günlerinde bu doğrudan gelir desteği paralarının gelmesiyle biraz
rahatlayacağını düşünmüşken; 2003 yılından önce, yani, 2002 yılı bitiminde bu
paraların dağıtılacağı söylenmişken, maalesef, bugüne kadar, bu paralar
dağıtılmadı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Aslan, sözlerinizi
tamamlamanız için sürenizi uzatıyorum.
NACİ ASLAN (Devamla) - Bizim, 58 inci hükümetimizden
talebimiz, Ağrı gibi kış şartlarının çok ağır geçtiği bir ilde, bu doğrudan
gelir desteği paralarının gönderilmesidir.
İkinci konu, şu anda kar kalınlığının 1
metreyi bulduğunu ve -Sayın Derya Sazak'ın da gazetede göstermiş olduğu gibi-
bir Hamurlu annemizin, bacımızın hastaneye yetişmek için kağnıyla 5,5 saat yol
kat ettiği ve bu annemizin 2 çocuğunu kaybettiğini bütün kamuoyu biliyor. Peki,
düşünelim; acaba, bu annemiz 2 çocuğunu niçin kaybetti? Elbette ki, bu, ezelî
bir kader, ona inanıyoruz; ama, eğer yan faktörler, yan tedbirler alınmış
olsaydı, belki bu ölümün önüne geçilebilirdi. Bu ne demektir; Köy Hizmetlerinde
yeterli araç parkının olmayışı, karla mücadele için yeterli parasının olmayışı
ve yolların binek araçlarına açık olmayışı nedeniyle kağnıyla gelmiş olması, bu
iki yavrumuzun kaybına sebep olmuştur.
O nedenle, Köy İşlerinden sorumlu olan
Sayın Bakanıma sesleniyorum. Lütfen, karın yağmadığı yerlerde stok ettiğiniz
dozer, kepçe ve kamyonları bekleteceğinize, onları, karın 1,5 metre olduğu ve
tüm imkânsızlıkların buluştuğu Doğu Anadoludaki şu geri kalmış yörelerimize
gönderelim; hiç olmazsa, insanlarımız, 50-60 kilometre uzakta ve köy yollarında
en elverişsiz şartların yaşandığı bu bölgede, kolayca doktora ve hastaneye
kavuşsun.
İkinci sorunumuz, Yazıcı Barajı 1994
yılında ihale edilmiş, 700 milyar lira keşif bedeli ve bitim tarihi 1998.
BAŞKAN - Sayın Aslan, tamamlamanızı rica
edeceğim.
NACİ ASLAN (Devamla) - Şu anda, nakdî
gerçekleşme oranı yüzde 56, baraj için istenilen para 46 trilyon lira, bu sene
istenilen ödenek 22,5 trilyon lira, maalesef, ayrılan 2,8 trilyon lira.
Bu nedenle, diyoruz ki, inşallah, 58 inci
hükümetimiz, Ağrı, Eleşkirt ve Ekincik Ovaları için hayatî önem taşıyan Yazıcı
Barajının bir an önce bitirilmesi için gerekli ödeneği ayıracaktır.
Ben, Ağrı'nın sorunlarını başka bir
konuşmamda dile getirmek üzere, Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Aslan.
Gündemdışı ikinci söz, Erzincan depreminin
63 üncü yıldönümü münasebetiyle söz isteyen, İstanbul Milletvekili Sayın Ersin
Arıoğlu'na aittir.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakikadır.
2. -
İstanbul Milletvekili Ersin Arıoğlu'nun, Erzincan İli ve civarında 27 Aralık
1939'da meydana gelen depremin 63 üncü yıldönümüne ve konusu yalnız
"deprem" olan bir ihtisas ve araştırma komisyonu kurulması
gerektiğine ilişkin gündemdışı konuşması ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki
Ergezen'in cevabı
ERSİN ARIOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan,
Yüce Meclisin değerli milletvekilleri; bu kürsüden ilk konuşmama başlarken, 22
nci çalışma döneminin, bilimsel düşüncelerin ışığında başarılı çalışmaların
yapıldığı, ülke sorunlarının güç birliğiyle aşıldığı, yurdumuzda ve dünyada
barışın zedelenmeden sürdüğü, ülkemiz için mutluluk üreten bir dönem olmasını
kalpten gelen duygularla diliyor, Yüce Meclise saygılarımı sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, tam 63 yıl 12 gün
önce, Erzincan İlimiz ve civarı, 27 Aralık gecesi saat 02.00 civarında, aletsel
büyüklüğü 7,9 olarak ölçülen Türkiye'nin en şiddetli depremine maruz kaldı. 60
saniye içerisinde, yaklaşık 33 000 yurttaşımızı kaybettik, 150 000 yurttaşımız
yaralandı, yüzbinlerce ev ve işyeri hasar gördü.
Türkiye, Erzincan depreminden sonra, hasar
doğuran 55 deprem daha yaşadı. Bu depremlerin 14'ünün magnetüdü 7 veya 7'den
büyüktür; inanılmaz boyutlarda can ve mal kayıplarına neden olmuşlardır.
Sayın Başkan, güzel Türkiyem, dünyanın en
aktif deprem bölgelerinden birisidir. Türkiye toprakları üzerinde depremler
olmaya devam edecektir. Türkiye, inşaatlarını, gerekli kalite kavramı
içerisinde üretemediğinden, deprem bilincini ve yapı denetimini bir türlü
yeterince geliştiremediğinden, Türkiye'de olan depremler daima şiddetlerinden
daha büyük ölçekte yapısal hasarlara ve can kayıplarına yol açmaktadır.
Nitekim, 1999 Marmara depremi, bize, üzerinde yaşadığımız toprakların
yüzyıllardır süregiden bu gerçeğini, çok acı bir şekilde tekrar hatırlatmıştır.
Türkiye, 17 Ağustos 1999 depreminde 18 000 yurttaşını ve millî gelirinin yüzde
8'ini, 48 saniye içerisinde kaybedivermiştir.
Sayın Başkan, Türkiye, İzmit depremiyle
çok acı tecrübeler yaşamıştır ve halen de yaşamaya devam etmektedir. Yeterli
araştırma yapılmamış olmasına rağmen, 2000 ve 2001 yıllarında içine düştüğümüz
derin krizlerin muhtemel tetikleyici sebeplerinden birisi de İzmit depremidir.
Ayrıca, Türkiye'nin depremlere karşı ne kadar hazırlıksız olduğu, bu
depremlerde açıkça ortaya çıkmıştır. Basiretsiz ve yanlış hükümet
politikalarının ıstırapları ne kadar artırdığı yaşanmış, halkımız, depremden
rant sağlamaya çalışan siyasî irade sahiplerini ve eylemlerini ibretle
izlemiştir. Halkımız, 1999 seçimleriyle zamanın iktidarına gösterdiği güveni,
2002 seçimlerinde, belki de bu nedenlerle çekivermiştir. Bu gerçeklerin
ışığında, ülkemizin deprem risklerini Yüce Meclisin yüksek dikkatlerine
getirmek üzere söz aldım.
Sayın milletvekilleri, Türkiye
depremselliği özetlenirse, deprem doğuran fayların toplam uzunluğu 15 000
kilometredir. Magnetüdü 5,5'ten büyük olan depremler yapısal hasar doğururlar;
ölümlere sebep olan depremler, genel olarak magnetüdü 6 ve 6'dan büyük olan
depremlerdir. Türkiye'de, magnetüdü 5,5 ilâ 6 arasında, her yıl iki deprem
beklenmektedir. 6 ilâ 7 magnetüdlü depremler, Türkiye'de 3 ilâ 7 yılda bir
tekrarlanır. Magnetüdü 7'den büyük olan çok şiddetli depremler 7 ilâ 10 yılda
bir tekrar geri döner.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin en
aktif deprem bölgesi, kuzey Anadolu fayının civarıdır. Kuzey Anadolu fay hattı,
batıda Marmara Denizinin içine girer ve İstanbul'un hemen güneyinden geçer. Son
bilimsel gözlemler, İstanbul'u etkileyecek bir büyük depremin olası olduğunu
göstermektedir. İstanbul, tüm vergilerimizin yüzde 47'sini ödeyen, en gelişmiş
kentimizdir. Senelerin ihmaliyle, tüm diğer şehirlerimiz gibi hazırlıksız
durumda bulunan İstanbul için olası bir depremde 40 000 ilâ 100 000
vatandaşımızı kaybedeceğiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN -Sayın Arıoğlu, buyurun,
sözlerinizi tamamlayın efendim.
ERSİN ARIOĞLU (Devamla) - 100 000'i aşkın
ev yıkılacak. 800 000 ilâ 1 000 000 aile depremden zarar görecek. Maddî
kayıplarımız, millî gelirimizin yüzde 10 ilâ 12'sine ulaşacak. İzmir Kentimiz
için de hasar boyutu sayısal olarak daha küçük, fakat, benzer bilimsel
senaryolar bulunuyor.
Değerli milletvekilleri, Türkiye nüfusunun
yüzde 95'i, toplam konut stokumuzun yüzde 90'ı, tüm altyapı varlıklarımızın
yüzde 92'si tahripkâr depremlerin riskini taşır. Türkiye, artık, depremi çok
ciddiye almak ve hızla hazırlanmak zorundadır. Depremlerin oluşması muhtemel
risklerini azaltmak, depremlerin etkilediği sosyoekonomik yapıyı süratle
düzeltmek, bölgeyi daha da geliştirerek eski yaşantısına döndürmek,
Anayasamızın 5 inci ve 57 nci maddeleri gereği devletimizin görevidir. Devlet,
bu görevini, hükümetlerinin hazırladığı bilimsel verilere dayalı, kesintisiz
uygulanan ulusal programlar ve finansmanı hazırlanmış tutarlı eylemlerle yerine
getirebilir. Ne yazık ki, bu görev, uzun yıllardan beri ihmal edilegelmiştir ve
ortada da bir ulusal deprem politikası yoktur.
Değerli milletvekilleri, şüphesiz, bugünkü
iktidar, yılların ihmalinden sorumlu olamaz; ancak, 58 inci hükümet bu büyük
ihmali de sürdüremez. Hükümet, deprem hazırlıklarına, ulusal ve bütünsel bir
deprem programı çerçevesinde hemen başlamalıdır. Hal böyleyken, acil planda
depremden hiç söz edilmemiştir. Mecliste okunan programdaysa sadece
"deprem kayıplarının asgariye indirilmesi için her türlü tedbir
alınacaktır" denilerek, konu çok muğlak bırakılmıştır. AKP'nin böylesine önemli
bir konu için öneriler sunmaması veya getirmeyi ihmal etmesi, Cumhuriyet Halk
Partisini ve kamuoyunu hayrete düşürmüştür.
Bu konuşmamın süresi içinde yapılması
gerekenleri saymamın olanağı yoktur. Eğer, Sayın Başbakan, hükümet programının
son cümlelerinde söylendiği gibi, program eksikliklerinin ortak akıl ve
işbirliğiyle giderilmesinde ciddî ve kararlı ise, şimdi, gelin, konusu yalnız
deprem olan bir ihtisas ve araştırma komisyonu kuralım. Ulusal bir deprem
programı hazırlanması başta olmak üzere, gerekenleri hemen yapmaya başlayalım.
Böylece, Yüce Meclisin ana görevi olan can ve mal güvenliğini sağlama konusunda
gerekli özeni gösterelim.
"Uyarılmadık" diyemeyiz; çünkü,
tarihe not düşüldü.
Bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Meclise
saygılarımı sunarım.
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Arıoğlu.
Hassasiyetinize de ayrıca teşekkür ediyoruz.
Yüce Meclisin, iktidarıyla muhalefetiyle,
ülkemizin ortak meselesi olan bu konuyu çözecek bir çalışma gayreti içinde
olacağını temenni ediyoruz. Allah, böyle bir felaketi bir daha ülkemize
göstermesin temennisini de burada ifade ediyorum.
TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) - Sayın
Başkan...
BAŞKAN - Sayın Karakaya, bir isteğiniz mi
var?
TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) - Sayın
Başkanım, izniniz olursa, Erzincan Milletvekili olarak sayın hatibin
duygularına ortak olmayı düşünüyorum.
BAŞKAN - Efendim, böyle bir usulümüz yok.
TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) - İçtüzük 69'a
göre...
BAŞKAN - Efendim, iki cümleyle...
TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) - Sayın
Başkanım, zatıâlilerinizin, Başkanlığımızın takdirine, çok saygın
milletvekilimiz, hatibimizin duyarlı düşüncelerine bir Erzincan Milletvekili
olarak, 1939 yılında 33 000 canın kaybolduğu, 150 000 kişinin etkilendiği ve o
ailelerden birisi olarak ve 13 Mart 1992 depreminde de çok yakınlarını kaybetmiş,
depremin içerisinde olan bir birey olarak da, sayın hatibimizin
hassasiyetlerine, duygularına, hem ortak oluyor hem teşekkür ediyorum. Böyle
bir günde, Erzincan 1939 depreminin 63 üncü yıldönümü münasebetiyle, gündemdışı
söz almalarından dolayı da teşekkür ediyorum; ancak, izniniz olursa, birkaç
kelimeyle, ben de...
BAŞKAN - Efendim, ben teşekkürünüzü
alıyorum.
TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) - ...kanaatimi
paylaşmak istiyorum.
BAŞKAN - Bir cümle efendim.
TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) - Coğrafyamız,
Türkiyemiz, birinci derecede deprem kuşağında. Örneklerinde olduğu gibi,
1939'da Erzincan büyük depremi, 1992'de ikinci büyük depremi, 1999'da körfez
depremi adına, cumhuriyet hükümetlerimiz, alabildiğince ve olabildiğince
tedbirler almış, depremzedelerimizin yaralarını sarmaya çalışmışlardır. Ben,
umuyorum ve diliyorum ve inanıyorum ki, 58 inci cumhuriyet hükümetimiz de,
çağdaş teknoloji ölçeğinde ve bilimin öncülüğünde tedbirlerini alacaktır.
Büyük...
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum... Teşekkür
ediyorum.
Efendim, şimdi, üçüncü gündemdışı söze
geçmeden önce, Sayın Bakanımız bu konuda bir açıklama yapacak mı?
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN
(Bitlis) - Evet Sayın Başkan.
BAŞKAN - Bayındırlık ve İskân Bakanımız
Sayın Zeki Ergezen; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN
(Bitlis) - Sayın Başkanım, sayın milletvekillerimiz; depremle ilgili konuşan
ilk arkadaşı dinleyemedim, son arkadaşın da konuşmalarının son bölümlerine denk
geldik; ama, sorunumuz ortak sorun, problem ortak problem.
Ben, hemen sözüme şöyle başlamak
istiyorum. Tedbirsizliklerimizin faturasını kadere ihale etme hakkına sahip
değiliz. (Alkışlar) İnsanlar çalacaklar, çırpacaklar, betonu kalitesiz
yapacaklar, deprem yönetmeliklerine uymayacaklar, imar planlarıyla ilgili
şartnamelerin gereklerini yerine getirmeyecekler, zemin etüt araştırmaları
yapmayacaklar, siyasetçinin gücüne, paranın gücüne dayanarak imar planı
uygulamaları yapacaklar, fazla katlar yaptıracaklar, beton kalitesiz olacak,
kalıp kalitesiz olacak, depremlere uygun demir döşenmeyecek, ondan sonra da,
kaderimiz deyip, boyun bükme gibi, bu ihaleyi Allah'a çıkarmaya kimsenin hakkı
yoktur. (Alkışlar)
Siz, derenin ağzına ev yapacaksınız,
sağanak bir yağışta evinizi sel alıp denize dökecek, çoluk çocuğunuz ölecek,
kaderim deyip, boyun bükeceksiniz!.. Böyle bir anlayış, böyle bir inanç
dünyanın neresinde var bilmiyorum. Binaları kalitesiz yapacaksın, kumunu düzgün
seçmeyeceksin, agregayı düzgün seçmeyeceksin, betonun dozuna bakmayacaksın
"al gülüm, ver gülüm" anlayışıyla, kendi partililerim geldiği zaman,
onların arzusuna uygun imar planı uygulamaları yapacağım, onların arzusuna
uygun kat vereceğim, onların arzusuna uygun projeleri tasdik ettireceğim,
kendimden olmayan insanlara da çile çektireceğim, git bugün, yarın gel
diyeceğim; ondan sonra da, afetler, felaketler, ıstıraplar dinmeyecek,
bitmeyecek. Onun da faturalarını siyasî rant anlamıyla, kürsüleri kullanacağız,
miting meydanlarını kullanacağız, etkilerimizi ve yetkilerimizi kullanacağız. Ben
diyorum ki, artık bu anlayıştan vazgeçmeliyiz, bu huyumuzu terk etmeliyiz,
gerçekleri hayata geçirmeliyiz.
26 Aralık 1939'daki Erzincan depremi,
yüzyılın en büyük depremiydi. Orada 32 962 kişi ölmüş, 116 720 insan da
yaralanmıştı. 1992 yılının 13 Martında Erzincan'da yine deprem olmuştu. O zaman
39 milletvekiliydik; ben de şurada oturuyordum. Burada bir iktidar vardı. O
zaman, en fazla zayiatın olduğu binalar devletin binaları, resmî kurumlar, hem
de bu Parlamentoda olup bunları kullanan insanların şirketlerinin yaptığı
binalardı. Bunlar gündeme getirildi, konuşuldu.
Ben şuraya gelmek istiyorum: Suç, bana
göre, yasalarda değil; suç insanda. İnsanımız suça çok yatkın, insanımız
torpile çok yatkın, insanımız yanlışlara çok temayüllü. Önce insanımızı düzeltmemiz
lazım, önce insanımızın düzelmesi lazım. Eğer, insan düzelmezse; eğer,
insanlar, yanlışlarla mücadele etmeyi kendilerine bir karakter sembolü olarak
benimsemezlerse; yüreklerinde, her hadisede ve her olayda insanı merkeze
oturtmazlarsa, bu insanlarla bir yere varmak mümkün değil; sadece konuşuruz,
sadece bağırırız, sadece çağırırız, karalarız, kirletiriz, müdafaa ederiz veya
tenkit ederiz; zaman geçer gün geçer, insanlar ölür, bir daha döner aynı şeyi
yaşarız.
Biz diyoruz ki, gelin, lütfen, artık, doğruları
hayata geçirelim; birilerinin keyfine, birilerinin arzularına göre imar
planlarını uygulamayalım; birilerinin keyfine, birilerinin arzusuna göre ruhsat
vermeyelim.
Buradan sesleniyorum: Mühendisleri göreve
davet ediyorum. Müteahhitler de, Ankara'dan, telefonlarla şantiyeleri idare
etmekten vazgeçsinler. (AK Parti sıralarından alkışlar) Müteahhitlerimizin,
Parlamentonun kulislerinde, milletvekillerinin bulunduğu yerlerde, onlarla daha
fazla vakit geçirmekten ziyade, kendi şantiyelerinin başında olmaları lazım,
işlerinin başında olmaları lazım, işlerini sevk ve idare etmeleri lazım.
Görüyoruz ki, müteahhitlerimiz, maalesef,
Ankara'da oturuyorlar, taşrayı telefonlarla idare ediyorlar. Hakedişler
telefonlarla düzenleniyor, şantiye telefonlarla yönetiliyor, talimatlar
telefonlarla veriliyor, süre uzatımları, mukayeseli keşifler veyahut da
işlerdeki değişiklikler, poz numaraları telefonlarla...
Buradan sesleniyoruz: Ey Türk
müteahhitleri, ey Türk mühendisleri, en son Gölcük'te ölen insanların acısını lütfen
unutmayın, ıstıraplarını unutmayın. Bu, istismar edilecek bir konu değil.
İnsanın ölümü üzerine siyaset yapılamaz, siyasî rant da elde edilemez.
Yanlışlar neredeyse, gelin, o yanlışları terk edelim, doğruları hayata
geçirelim, görevimizi bihakkın yapalım. Japonya'daki gibi depremde en az insan
ölen ölçekleri Türkiyemize, ülkemize getirelim; bunları hayata geçirelim. Sen
Ankara'da oturacaksın bina yapacaksın, Ankara'da oturacaksın köprü yapacaksın.
Aynı huy, taşrada, maalesef, kontrol sisteminde de var; aynı huy, maalesef,
taşrada şantiye şeflerinde de var. Müteahhit buradan, taşradaki de oturduğu
koltuktan şantiyeyi telefonla idare ediyor. İnşaatlar ilkokul mezunu
sürveyanların, ortaokul mezunu sürveyanların elinde kalmış; nasıl yapıldığı da
bilinmiyor, nasıl uygulandığı da bilinmiyor. Bunları biraz fazla sıkmaya
kalktığınız zaman da hemen Meclise koşuyorlar, birilerini buluyorlar, seni
yıpratmak, seni sindirmek, onların denetimine mani olmak için olmadık kapıları
deniyorlar. Ben buradan sesleniyorum, siyasetçilere de sesleniyorum,
arkadaşlarıma da sesleniyorum: Ülkeyi soyanlara torpil olmayın!
AHMET ERSİN (İzmir) - İhale Yasasını ne
yaptınız?!
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN
(Devamla) - Kalitesiz bina yapan insanları yanınızda taşımayın, ülkenin
çıkarlarını düşünmeyenleri odalarınıza sokmayın diyoruz. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Onun için, lütfen bırakın rahat çalışalım, imar planlarını adam gibi
uygulayalım, binalarımızı kaliteli yapalım.
AHMET ERSİN (İzmir) - Siz Bakansınız!..
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN
(Devamla) - Betonumuzu düzgün dökelim, demirimizi düzgün döşeyelim, projemizi
depreme dayanıklı hale getirelim, fazla ödemelerin önüne yiğitçe geçelim,
yeşilkartlının parasını Ankara'da oturup, telefonlarla şantiyeyi yöneten
insanlara da yedirmeyelim diyorum.
Depremlerde insanlarımızın daha az ölmesi
arzusuyla hepinize saygılar sunuyor, hürmetlerimi iletiyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN -Sayın Bakana teşekkür ediyoruz.
Değerli milletvekilleri, gündemdışı üçüncü
söz, elma yetiştiricilerinin sorunları hakkında söz isteyen, Karaman
Milletvekili Mevlüt Akgün'e aittir.
Buyurun Sayın Akgün. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
3. -
Karaman Milletvekili Mevlüt Akgün’ün, elma üreticilerinin sorunlarına ilişkin
gündemdışı konuşması
MEVLÜT AKGÜN (Karaman) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye elmacılığının merkezi Karaman İlimizdeki elma
üreticilerinin ve Türkiye elmacılığının sorunlarına ilişkin olarak gündemdışı
söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Muhterem arkadaşlarım, Türkiye elma
üretiminin yaklaşık yüzde 20'si Karaman İlimizde yapılmaktadır. 2002 yılı
itibariyle ülkemizde üretilen 2,3 milyon ton elmanın 400 000 tondan fazlası
Karaman İlimizden elde edilmiştir. Karaman İlimizde, Tarım İl Müdürlüğünün
rakamlarıyla, tam 3 947 000 adet, meyve veren elma ağacı bulunmaktadır. Bu
büyük elmacılık kapasitesiyle Karaman İlimiz, Türk dilinin başkenti olduğu
gibi, Türk elmacılığının da başkentidir. Elma tarımı için ekolojik şartların
son derece uygun olduğu Karaman'da, kaliteli ve pazar değeri yüksek elma
üretimi yapılmaktadır.
Değerli arkadaşlar, Evliya Çelebi'nin ünlü
Seyahatnamesinde belirttiği gibi, elma, meleklerin kokusunu andıran, insanlara
manevî dünyadan esinler getiren, binbir derde deva, muhteşem güzellikte bir
dünya nimetidir. Amerikalıların deyimiyle, meyvelerin kralı unvanının değişmez
sahibidir.
Ancak, üreticilerimizin binbir zahmet ve
titizlikle üretmiş oldukları bu müstesna nimet, maalesef, bazı yanlış
politikalar sayesinde çürümeye ve telef edilmeye mahkûm olmaktadır. İhracatın
teşvik edildiği yıllar ile ihracatın teşvik edilmediği yıllar arasında fiyat
uçurumları oluşarak, üretici mağdur olmaktadır. Örneğin, 2000 yılında elma ihracatına
80 ile 110 Amerikan Doları arasında teşvikler verilmiş, tam anlamıyla bir
ihracat patlaması yaşanmıştır; ancak, 2002 yılında ve bugünlerde elma, 400 000
TL'ye kadar düşmüştür. Enerji maliyetleri yüzde 300 artmış, elma üreticilerinin
ve soğuk hava depolarının zararı şu anda yüzde 50'leri aşmış bulunmaktadır.
Geçen hafta basına yansıyan haberlerde de görüldüğü gibi, şu anda, soğuk hava
depolarında 400 000 ton elma bulunmaktadır. Halbuki, Türkiye'de bu elmanın
ancak 200 000 tonunun tüketilebileceği ifade edilmektedir; kalan 200 000 tonun
çöpe dökülmemesi için, hükümetimizin çok acil ihracat teşvikleri ve tedbirleri
alması çok önem arz etmektedir.
Bir teklif olarak sunmak istiyorum:
Okullarda öğrencilere dağıtılan sütle birlikte her öğrenciye bir elma dağıtarak
hem üreticilerimizi zor durumdan kurtarmış hem de öğrencilerimizin beslenmesine
katkıda bulunmuş olmaz mıyız. Depolarımızda çöpe gitmeyi bekleyen 200 000 ton
elma varken, hâlâ İran'dan, hatta Yeni Zelanda'dan elma ithal ediyor olmamızı
üreticilerimize de tüketicilerimize de izah etmemiz mümkün değildir. İran
elması sınır ticaretiyle ithal ediliyorsa, Ankara'da, İstanbul'da, İzmir'de
pazarlarda nasıl satılabilmektedir?!
Eylül-ekim ayları arasında hasat edilen
elmanın, tütün, zeytin, çay, fındık ve üzüm gibi ürünlerde olduğu gibi devlet
tarafından teşvik edilmesi, yüzbinlerce elma üreticisinin ortak isteğidir.
Zira, elma, bir defa dikilip uzun yıllar hasat edilen bir üründür, zarar
ettiğinizde söküp atmanız mümkün değildir. Elmacılığı serbest ekonominin
çarklarına bırakalım derken, bu sektörde tröst haline gelmiş 8-10 firmaya geniş
avantajlar sağlamanın hiçbir anlamı yoktur.
Değerli arkadaşlar, bildiğiniz gibi, soğuk
hava depoları, meyveciliğimizin olmazsa olmaz öğeleridir; ancak, soğuk hava
depoları sanayi tesisi sayılmadığı için, ticarethane bazında elektrik
kullanmaktadır. Hal böyle olunca, tavuk ve yumurta üreticileri 90 000 liradan
elektrik kullanırken, soğuk hava depoları 188 000 liradan elektrik
kullanmaktadır. Bu da, üretim maliyetine büyük yük getirmektedir.
Değerli milletvekilleri, elmacılık,
ülkemizde, altın yumurtlayan bir tavuktur. Bu cennet meyvesini nimete ve paraya
dönüştürmek, basit önlemler almak suretiyle mümkündür. Başta Karamanlı
üreticilerimiz olmak üzere, çiftçilerimiz, dünyanın en kaliteli ve nefis
aromalı elmalarını üreterek görevlerini en iyi şekilde yapmaktadırlar.
Hükümetimizin de, dile getirdiğimiz bu sorunları aşmak için kolları
sıvayacağına yürekten inanıyoruz.
Türkiye elmacılığının merkezi olan
Karaman'a bir meyvecilik enstitüsü kurulmalıdır. Konuyla ilgili uzman açığı bu
kurum vasıtasıyla giderilip, toprak etütleriyle fizibilite çalışmaları bu
uzmanlara emanet edilmelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Akgün, mikrofonu açıyorum;
sözlerinizi tamamlayın.
MEVLÜT AKGÜN (Devamla) - Bitiriyorum Sayın
Başkan.
Daha da artırılan ve kaliteli hale
getirilen elma üretimi ihracat teşvikleriyle ülkemize döviz kaynağı haline
getirilmelidir.
Milletimize elma tadında günler diler;
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Akgün.
Değerli milletvekilleri, gündemdışı
konuşmalar tamamlanmıştır.
Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları
vardır.
Bir Meclis araştırması önergesi vardır;
okutuyorum:
B) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1. -
İstanbul Milletvekili Bihlun Tamaylıgil ve 30 milletvekilinin, tasarruf
sahiplerinin mağduriyetine yol açan holdinglerin faaliyetlerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/16)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Sermaye piyasalarının sağlıklı gelişmesi,
büyük ölçüde bu piyasanın güven ve açıklık içinde çalışmasına ve tasarruf
sahiplerinin hak ve yararlarının korunmasına bağlıdır. Ancak, yurtiçi ve yurt
dışında yerleşik vatandaşlarımızın tasarruflarını değerlendirme eğilimlerini
yanlış yönde kullanan ve holding ticarî kimliğinde faaliyet gösteren
şirketlerin gerçekleştirdiği eylemlerin yurttaşlarımızı mağdur ettiği
bilinmektedir. Bu konuda;
1. - Holding kimliğinde faaliyet gösteren
bu şirketlerin işlemlerinin Bankalar Kanunu, Türk Ticaret Kanunu ve Sermaye
Piyasası Kanunu açısından değerlendirilmesi ve çıkan aykırılıkların saptanması,
2. - İlgili kamu kuruluşlarının yapmış
oldukları çalışmaların sonuçlarının araştırılması,
3. - Yurt dışında ve yurt içinde yerleşik
vatandaşlarımızın tasarruflarının daha sağlıklı ve güvenli değerlendirilmesine
olanak sağlanması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasamızın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis
araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.8.1.2003
Saygılarımızla.
1. - Bihlun Tamaylıgil (İstanbul)
2. - Kemal Kılıçdaroğlu (İstanbul)
3. - Bülent Tanla (İstanbul)
4. - Mehmet Yıldırım (Kastamonu)
5. - Yaşar Nuri Öztürk (İstanbul)
6. - Sıdıka Aydoğan (İstanbul)
7. - Halil Ünlütepe (Afyon)
8. - Algan Hacaloğlu (İstanbul)
9. - Ayşe Gülsün Bilgehan (Ankara)
10. - Ersin Arıoğlu (İstanbul)
11. - Hasan Aydın (İstanbul)
12. - Mehmet Sevigen (İstanbul)
13. - Özlem Çerçioğlu (Aydın)
14. - Mehmet Semerci (Aydın)
15. - Şükrü Mustafa
Elekdağ (İstanbul)
16. - Memduh Hacıoğlu (İstanbul)
17. - Engin Altay (Sinop)
18. - Ahmet Sırrı Özbek (İstanbul)
19. - Muharrem Eskiyapan (Kayseri)
20. - Abdulkadir Ateş (Gaziantep)
21. - Yüksel Çorbacıoğlu (Artvin)
22. - Halil Tiryaki (Kırıkkale)
23. - Canan Arıtman (İzmir)
24. - Onur Öymen (İstanbul)
25. - Nuri Çilingir (Manisa)
26. - Muharrem Toprak (İzmir)
27. - Muharrem İnce (Yalova)
28. - Sedat Pekel (Balıkesir)
29. - Mehmet Küçükaşık (Bursa)
30. - Mustafa Özyurt (Bursa)
31. - Kemal Demirel (Bursa)
Gerekçe:
Başkalarının sırtından menfaat elde etmek
amacında olan bazı kişi ya da kuruluşların "holding" adı altında
kurdukları şirketlerin, tasarruf sahibi olan pek çok kişinin mağduriyetine yol
açtıkları bilinmektedir.
İzinsiz halka arz yapan bu kuruluşların
ortaklarının mağduriyetlerinin ne olduklarını incelersek;
1. - Bu kuruluşların hisse senetlerinden
alan kişilerin zarara uğramaları halinde, bu zararı karşılayacak bir fon yoktur
ve mağduriyetleri kaçınılmazdır.
2. - Bu kuruluşlara ortak olan tasarruf
sahiplerine çoğu kez makbuz verilmesi nedeniyle, ortak olduklarını
belgeleyecekleri yasal bir belge ellerinde yoktur. Bu nedenle ortaklık
haklarını kullanmaları engellenmektedir.
3. - Bu kuruluşların, çoğu kez, yeni
ortaklarını pay defterine kaydetmedikleri ve mevcut ortakları özel kayıtlarda
izledikleri bilinmektedir. Bu durumda, herhangi bir uyuşmazlıkta, kişi, ortak
olduğunun ispatında zorluklar yaşamaktadır.
Kamuoyunda çeşitli adlarla bilinen
şirketlerin temel faaliyetlerinin, yurt dışında yerleşik vatandaşların
tasarruflarını, Türkiye'de kurulu holdingler aracılığıyla Türkiye'ye getirip
değerlendirmeye çalışmak olduğu görülmektedir.
Bu kuruluşlar hangileridir, ne amaçla
kurulmuşlardır, kuruluş özellikleri nedir?
Bu kuruluşlar bankacılık mı
yapmaktadırlar, özel finans kurumu veya normal ticaret şirketi midirler?
Yüksek montanlı reklam kampanyalarıyla
hangi hedefleri göstererek, hangi dayanakları ortaya koyarak halkı inandırmış
ve tasarruflarını kendi lehlerine kullanmışlardır?
Fon toplama yöntemleri, toplanan fonlara
karşılık verilen belgelerin hukukî niteliği, fon transfer etme işlemleri, kâr
dağıtma yöntemlerinin mevcut yasal düzenlemeler karşısındaki durumları nedir?
Holding kimliğinde bugüne kadar ulusal ve
uluslararası ortamda yaptıkları icraatlarla birçok başarıya imza atmış, vatana
hizmet etmiş olan şirketlerle aynı kimliği kullanarak, bu şirketlere haksızlık
edilmesine neden olanlar kimlerdir?
Tabela holding diye tabir edebileceğimiz
bu kuruluşların yaptıkları faaliyetler nasıl bu kadar denetimsiz kalabiliyor?
Eskiden üç yıl süreyle faaliyet gösteren 5 şirketin bir araya gelmesiyle
kurulan holdinglerin, bugün "önce tabelayı al, sonra altını doldur"
haline gelmesinin sonuçları nelerdir?
Kaç yurttaşımızın mağduriyetine sebep
olmuşlardır?
Bu yapı içerisinde kaç milyar dolarlık
kaynak batmıştır?
Bu konuda yetkili kamu otoriteleri
görevlerini yeterince yerine getirmiş midir?
Bugüne kadar kanuna aykırılıkları tespit
edilen holdingler hakkında uygulanan cezaî şartların yaptırımı ne derece
başarılı olmuştur?
Yurt dışına çalışmak amacıyla yıllar
öncesinden gitmiş ve oldukça zor şartlarda elde ettikleri gelirlerinden
ayırdıkları tasarrufları değerlendirmeyi hedefleyen vatandaşların, ortaya çıkan
bu örneklerden sonra, kendi anavatanlarına yapmayı düşünecekleri yatırımlar ne
derece etkilenecektir?
Böyle bir etkilenim varsa bu konulardaki
yasal boşlukların doldurulması, bu yurttaşlarımızın güvenli bir ortamda
tasarruflarını Türkiye'ye getirmeleri için gerekli yasal altyapının
hazırlanması gerekmektedir.
Bütün bu başlıklarda yapılacak araştırma
sonrası ortaya çıkacak sonuçların değerlendirilmesi ile gerekli yasal
düzenlemelerin yapılması için Meclis araştırması gerekmektedir.
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde
yapılacaktır.
Sayın milletvekilleri, komisyondan istifa
önergesi vardır, okutuyorum:
C)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. -
Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, Millî Savunma Komisyonu başkanlığı ve
üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/3)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Gördüğüm lüzum üzerine, TBMM Millî Savunma
Komisyonu Başkanlığından ve Komisyon üyeliğinden istifa ediyorum.
Gereğini arz ederim.
Saygılarımla.
Ramazan Toprak
Aksaray
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur. (CHP
sıralarından alkışlar)
Danışma Kurulunun bir önerisi vardır
okutup; oylarınıza sunacağım:
V . -
ÖNERİLER
A) DANIŞMA
KURULU ÖNERİLERİ
1. - Genel
Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden
düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi
Danışma Kurulu Önerisi
No : 11 Tarihi : 8.1.2003
Genel Kurulun 8 Ocak 2003 Çarşamba günkü
(bugün) birleşiminde, sözlü soruların görüşülmemesi, aynı gün Gelen Kâğıtlar
listesinde yayımlanan ve bastırılarak dağıtılan, 16 sıra sayılı Sosyal
Sigortalar Kanunu, Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu, Esnaf ve
Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile
Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa Göre
Gelir veya Aylık Almakta Olanlara Sosyal Destek Ödemesi Yapılması Hakkında
Kanun Tasarısının 48 saat geçmeden, gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 1 inci sırasına,
13 sıra sayılı Türk Ceza Kanunu, Cezaların İnfazı Hakkında Kanun ve Karayolları
Trafik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 2 nci sırasına,
14 sıra sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanunda ve Amme Alacaklarının Tahsil
Usulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 3 üncü
sırasına, 15 sıra sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama
Usullerine Dair Kanun Tasarısının 4 üncü sırasına alınması ve tasarıların
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasının Genel
Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.
Bülent Arınç
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Salih Kapusuz Haluk
Koç
AK Parti Grubu Başkanvekili CHP
Grubu Başkanvekili
BAŞKAN - Efendim, söz isteği?.. Yok.
Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gündemin "Seçim" kısmına
geçiyoruz.
VI. - SEÇİM
A)
KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM
1. -
Dilekçe Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim
BAŞKAN - Dilekçe Komisyonunda boş bulunan
ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için, Ankara Milletvekili
İsmet Çanakçı aday gösterilmiştir.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir; hayırlı olsun.
Alınan karar gereğince sözlü soruları
görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.
Sosyal Sigortalar Kanunu, Tarım İşçileri
Sosyal Sigortalar Kanunu, Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar
Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar
Sosyal Sigortalar Kanununa Göre Gelir veya Aylık Almakta Olanlara Sosyal Destek
Ödemesi Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun
görüşmelerine başlıyoruz.
VII. -
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
1. - Sosyal
Sigortalar Kanunu, Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu, Esnaf ve
Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile
Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa Göre
Gelir veya Aylık Almakta Olanlara Sosyal Destek Ödemesi Yapılması Hakkında
Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/341) (S. Sayısı : 16) (1)
BAŞKAN - Komisyon?.. Hazır.
Hükümet?.. Hazır.
Komisyon raporu 16 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Kemal Kılıçdaroğlu görüşünü
bildirecektir.
Buyurun Sayın Kılıçdaroğlu. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 20 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul)- Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, öncelikle,
gerçekten, Türkiye'de açlık sınırı içinde çalışan ve daha sonra emekli olan;
ama, emekli olduğu zaman da insanca yaşayabileceği bir aylık alamayan
insanların sorununa eğilen, kısmen eğilen ve bir yıllık bir yasa dahi olsa
böyle bir değişikliği Parlamentoya getiren Sayın Bakanı ve şahsında hükümeti
kutluyorum.
Değerli milletvekilleri, sosyal güvenlik
sistemi, hepiniz günlük gazetelerden izliyorsunuz, yıllardır ciddî sorunlar
yaşıyor; ama, bu soruna, maalesef, bugüne kadar hükümetler sağlıklı çözümler
getiremediler. Çaba harcayanlar oldu, uzun uzun tasarılar hazırlandı, kanun
hükmünde kararnameler hazırlandı; fakat, koalisyon ortaklığının yapısı
içerisinde, Türkiye için hayatî derecede önemli olan bu sorun çözülemedi.
Değerli arkadaşlar, sosyal güvenlik niçin
önemlidir insanlar için; eğer, bir ülkede insanlar, yarınlarına güvenle
bakabileceklerse, güven içerisinde yaşamlarını sürdürmek üzere çaba gösterecek,
çalışacak, gezecek, seyahat edeceklerse, sosyal güvenlik sistemi dediğimiz bir
kuruma ihtiyaç var. Bu, bir anayasal kurumdur ve sosyal güvenlik sisteminin
sağlıklı gelişmesini, kendi kaynaklarını üretmesini sağlamak için gerekli yasal
düzenlemeleri yapmak da hükümetlerin görevidir.
Değerli milletvekilleri, hatırlarsanız,
geçen yasama döneminde sosyal güvenlik sisteminde reform yapıyoruz diye
tasarılar getirildi, Parlamentodan geçti ve emeklilerin aylıkları, aylık
tüketici fiyat endeksindeki artışlara paralel olarak artsın diye bir düzenleme
yapıldı.
Değerli milletvekilleri, şimdi, hükümetin
sunduğu tasarının gerekçesindeki ilk cümleyi okuyorum: "Her ay tüketici
fiyatları indeksi değişim oranı kadar artırılan emekli aylıklarının bir bölümü
asgarî ücretin bile altına düşmüştür."
Reform olarak Parlamentodan geçen ve bugün
hükümetin de itiraf etmek zorunda kaldığı, asgarî ücretin altına bile düşen
emekli aylıklarıyla siz, insanların geleceğe nasıl güvenle bakabilmelerini
sağlayabilirsiniz; elbette ki, bunu yapamazsınız.
(1) 16 S. Sayılı
Basmayazı Tutanağa eklidir.
Değerli milletvekilleri, tasarıda açıkça
yazılmamakla beraber, Sayın Bakanın Plan ve Bütçe Komisyonunda yaptığı
açıklamalarda ve Sayın Başbakanın yaptığı basın toplantısında, Sosyal Sigorta
Kurumu emeklilerine 75 000 000 lira, Bağ-Kur emeklilerine de 100 000 000 lira
civarında bir para verileceği ifade edildi. Bu para herhangi bir kesintiye tabi
tutulmayacak, seyyanen herkese ödenmiş olacak ve bu paranın kaynağı da bütçeden
karşılanmış olacak.
Bu ilave edildiği zaman; yani, bu tasarı
yasalaştığı ve Bakanlar Kurulu da buna uygun bir kararnameyi yürürlüğe
koyduğunda en düşük SSK emekli aylığı 332 000 000 lira, en düşük Bağ-Kur emekli
aylığı da 250 000 000 lira olacak.
Değerli milletvekilleri, daha yeni kabul
edilen asgarî ücretle ilgili, hemen, size bilgi sunayım: Asgarî ücretin neti
225 999 000 lira; yani, asgarî ücretle, aşağı yukarı, denk bir duruma
getiriliyor. Acaba, bu, SSK veya Bağ-Kur emeklilerini mutlu edebilecek mi;
elbette ki, hayır.
Bakınız, Türk-İş'in 2002 Aralık ayında
yaptığı bir araştırmanın sonuçlarını size sunayım: Türk-İş'e göre açlık sınırı
380 000 000 lira, yoksulluk sınırı da 1 155 000 000 lira. Yani, yapılan zamma
rağmen, ne açlık sınırına ulaşılabiliyor ne de yoksulluk sınırı aşılabiliyor;
ama, bunu, çok büyük bir övünçle Parlamentoya getiriyoruz ve diyoruz ki, biz,
sosyal güvenlik sisteminde ciddî çabalar harcadık, işte, emeklilerin durumunu,
sorununu gideriyoruz. Bununla emeklilerin sorununun giderilmediği çok açık.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'de gelir
dağılımı çok bozuldu. O konuda, gerçekten de, Devlet Planlama Teşkilâtının
yaptığı son derece sağlıklı çalışmalar var. Dün, burada bir vergi yasasını
kabul ettik. Önemli bir miktarda devlet içborçlanma senedi geliri elde
edenlerden hiç vergi alınmaması şeklinde bir karar çıktı, bir yasa çıktı. Gelir
kaymaları vergilenmeyen alanlara gidiyor arkadaşlar. Hiçbir işçinin, emeklinin
ya da Bağ-Kurlunun devlet içborçlanma senedi aldığını duydunuz mu acaba? Hatta,
birer parlamenter olarak, sizler, kendi çalışma yaşamınızda devlet içborçlanma
senedi aldınız mı acaba? Ama, biz, olağanüstü gelir elde eden bu kişileri hiç
vergilememeye karar verdik. Şimdi, getiriyoruz, SSK ve Bağ-Kur emeklisinin
ağzına bir parmak bal çalıyoruz;sesini çıkarma arkadaş, onları, 608 milyar lira
gelir elde ederken vergilemeyeceğiz, sana da ayda 100 000 000 lira veriyoruz,
idare et bununla. Bu, doğru değil arkadaşlar.
Şimdi, bir başka konuya daha değineyim.
Eskiden, Türkiye derdik, Türkiye'yi bir bütün olarak görürdük. Hepiniz
gazetelerde okuyorsunuz, artık, bir de öteki Türkiye'den söz ediliyor. Öteki
Türkiye'ye ayda 75 000 000
lira, öteki Türkiye'ye ayda 100 000 000 lira, bu Türkiye'ye de 608 milyar lira
ve bunun adına da biz "adalet" diyoruz; adalet değil arkadaşlar.
Şimdi, ben, size, Dünya Bankasının finanse
ettiği, Türkiye'de yoksulluk araştırması yapan bir profesörün raporundan bazı
bölümler aktarmak istiyorum. Bu araştırmaya göre, Türkiye'deki toplam nüfusun
yüzde 5'i ile 10'u arasındaki bir grubun hiçbir geliri yok arkadaşlar, hiçbir
geliri yok. Bunlar, raporda, "derin yoksul" olarak tanımlanıyor. Bu
insanlar kahveye gidemiyor ve ne acıdır, bu insanlar camiye bile gidemiyor;
çünkü, otobüse binecek paraları yok.
MEHMET SEKMEN (İstanbul) - Camiye otobüsle
gidilmiyor ki zaten!
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Herhalde
herkesin evinin önünde bir cami yoktur sayın milletvekilim, değil mi? Ama, onu
da yaparsanız, zaten şaşırmayız! (CHP sıralarından alkışlar)
RESUL TOSUN (Tokat) - Din istismarı
yapıyorsunuz.
BAŞKAN - Sayın Kılıçdaroğlu, siz, Genel
Kurula hitap edin.
Sayın milletvekilleri, konuşmacıya
yerinizden müdahale etmeyiniz lütfen.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Değerli
milletvekilleri, ben, Türkiye'nin gerçeklerinden söz ediyorum; ama, gerçekler
sizi niçin bu kadar rahatsız ediyor, bunu anlamıyorum.
RESUL TOSUN (Tokat) - Din istismarı
yapıyorsunuz; camiye otobüsle gidilmiyor ki!
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Gerçekler
sizi rahatsız etmemeli. Gerçekler hepimizi üzüyor, sizi rahatsız ettiği kadar
bizi de rahatsız ediyor; ama, bizim görevimiz, bu gerçeklere çözüm bulmak. Bu
gerçekleri çözelim, elbirliğiyle çözüm getirelim. Bakın, bu tasarıyı getirdiniz
diye size teşekkür de ediyoruz; ama, yetersizliğini vurguluyoruz ve mümkün
olduğu kadar, daha iyi olanaklar sağlayalım diyoruz. Bu, elbette bir yıllıktır.
Sizin, 2004 yılında, 2005 yılında, 2006 yılında, çok daha iyi koşullarda,
emeklilerin durumunu düzelteceğinize de inanıyoruz. Getirin tasarıyı, size
destek vereceğiz, onu da söylüyoruz.
Ben, size, öteki Türkiye'den bazı sayfalar
açmak istiyorum; çünkü, siz, kusura bakmayın, bunları bilmiyorsunuz. Bakın, bu
ailelerin evine sebze girmiyor. Bu aileler, nadiren tavuk yiyor. Bu aileler,
patatesi ekmeğe katık yaparak yiyor. Bu ailelerden en şanslı olanları, evi
pazara yakın olanlar; çünkü, bu aileler çürük topluyorlar. Bu ailelerin -belki
sevineceğiniz bir şey- giyecek harcaması yok arkadaşlar.
MAHMUT UĞUR ÇETİN (Niğde) - Biz onların
içinden geldik.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Belli
oluyor zaten içinden geldiğiniz efendim!..
Bu ailelerin kira sorunu yok; çünkü, bu
aileler kirada oturmuyorlar. Bu gruptaki ailelerin çocukları okula gidemiyor,
okula gidememelerinin en büyük nedeni de ayakkabılarının olmaması. Yine, bu
ailelerin çocuklarında suç oranı çok düşük değerli milletvekilleri; çünkü, bu
ailelerin çocukları kent merkezine gidemiyorlar, evden ayrılamıyorlar, çevreden
ayrılamıyorlar. Devlet, bu ailelerden sadece 40 000'ine, 50 000'ine
ulaşabiliyor, diğerlerine henüz ulaşmış değil.
Değerli milletvekilleri, bu araştırmayı
şunun için size sundum: Az önce ifade ettiğimiz, ayda 75 000 000 ve 100 000 000
liralık bir artış sağladığımız kesimlerin, şu veya bu şekilde, eksik de olsa,
az da olsa bir devlet güvencesi var; ama, az önce size sunduğum raporda geçen
ailelerin hiçbir geliri yok değerli arkadaşlarım. Biz, emeklilerin sorunlarına
eğilirken, onları çözelim derken, onların durumlarını iyileştirelim derken,
derin yoksul dediğimiz bu ailelerin de sorunlarına hükümetin dikkatini çekmek
için anlattım. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız, sanıyorum, gece gündüz
çalışıyordur; bu sorunlara, mutlaka, kendisi de vâkıftır; bu raporu bulmasını
ve bu raporu okumasını çok isterim ve bu gruba, mutlaka, hükümet olarak
ulaşmalısınız, Parlamento olarak ulaşmalıyız, bu ailelerin sorunlarına, mutlaka
ama mutlaka çözüm getirmeliyiz.
Değerli milletvekilleri, bu yasa,
1.1.2003-31.12.2003 tarihleri arasında geçerli; 2004'te ne olacak, bilmiyoruz.
Umuyoruz, 2004 yılında çok daha iyi, çok daha güzel sonuçlar çıkarabilecek bir
politikayı hükümet izlemiş olur; böylelikle, hem yoksullara ulaşmış oluruz,
onların çocuklarına ulaşmış oluruz hem de emeklilere daha iyi koşullar sağlamış
oluruz.
Değerli milletvekilleri, bu karamsar tablo
Türkiye'ye yakışmıyor. Eğer, bir ülkede, gelir dağılımı, önemli sayılabilecek
farklılıklara ortam hazırlamışsa, bu ülkede ciddî sorunlar her zaman var
demektir.
Ben, size, değerli araştırmacı, İstanbul
Milletvekilimiz Sayın Bülent Tanla'nın yaptığı bir araştırmadan da bilgi sunmak
istiyorum. Araştırmasında şöyle söylüyor: "Türkiye'deki ailelerin yüzde
54,4'ü yoksulluk sınırı altında yaşamaktadır. Yoksulluk sınırındaki yüzde
30,8'i oluşturan 4 697 081 aileden üçte 1'inin de borcu bulunmaktadır."
Yine, aynı araştırmaya göre, bankalarda
bulunan paraların, tasarruf mevduatının yüzde 68,6'sı, hesap sahiplerinin yüzde
1'inden azının elinde; yüzde 87,2'si de hesap sahiplerinin yüzde 4,4'ünün
elindedir; yani, o 608 milyar liralık vergi ayrıcalığı tanıdığımız grubun
elinde arkadaşlar.
Türkiye'deki süt üretimini sizin
bilgilerinize sunmak istiyorum. 1999'da 10 165 000 tonken, bu rakam, 2002'de 9
553 000 tona düşmüş vaziyette. Süt tüketimi yok arkadaşlar, süt tüketimi
düşüyor. İlaç tüketimi düşüyor, gazete tüketimi düşüyor; ama, faizler
artırıyor, dolar artıyor, euro artıyor... Böylesine bir tabloyu mutlaka
düzeltmek zorundayız değerli milletvekilleri.
Şimdi, bir başka konu daha var. Değerli
milletvekilleri, bu tasarı, adı üzerinde "sosyal destek ödemesi"
olarak tanımlanıyor. Yıllardır çalışan, emek harcayan bir işçiye veya bir
Bağ-Kurluya, biz, niçin sosyal destek ödemesi verelim?! Onun aylığını
artırmıyoruz, ona hak ettiği parayı vermiyoruz, ona iane vermiş durumuna
sokuyoruz. O emekli işçi acaba bunu hak ediyor mu?!
Bakınız, 1971 yılında, yine bu
Parlamentoda, Uluslararası Çalışma Örgütünün 102 sayılı Sözleşmesi geçti. O
sözleşmenin adı "Sosyal Güvenliğin Asgarî Normları"dır. Bu sözleşmeye
göre, 9 ayrı dalda sosyal sigorta hizmeti sunmayı Türkiye Cumhuriyeti taahhüt
etmiş, 1971 yılında. En son, işsizlik sigortasını geçen yasama döneminde kabul ettik.
9 numaralı sigorta dalı "aile yardımları sigortası" henüz Türkiye'de
uygulanmıyor değerli arkadaşlar.
Az önce öteki Türkiye'den manzaralar
sunduğumuz yoksul insanlara ulaşmak, kurumsal destekle olur değerli arkadaşlar,
ianeyle olmaz, yardımla olmaz. Yasasını çıkarırsınız, insanları sosyal güvenlik
kapsamına alırsınız, düşük gelirli veya geliri olmayan ailelerin çocuklarına
yardım yaparsınız, sigorta kapsamına alırsınız bunları.
Benim Sayın Bakandan dileğim şu: Sayın
Bakanım, lütfen, aile yardımları sigortası dalını da hazırlayın. Yoksullukla
mücadelenin bir numaralı yolu, bu yasa tasarısını da yürürlüğe koymaktır. Biz,
yoksul insanlarımıza ulaşmak, onların da toplumda saygın birer kişi olarak
gezmelerini sağlamak, emekli olduklarında da insanca yaşamalarının önünü açmak
zorundayız. Eğer biz bunu yaparsak, Parlamento olarak görevimizi yerine
getirmiş oluruz.
Değerli milletvekilleri, asgarî ücretle
ilgili olarak geçen dönem bir tespit yapıldı, az önce rakamını verdim. Asgarî
ücretin yeni miktarı 225 000 000 lira,
16 yaş ve daha üst gruplar için geçerli olan rakam; ama, Adalet ve Kalkınma
Partisinin Değerli Genel Başkanı, bu rakamı duyunca tepki gösterdi -umarız, bu
tepki, gazetelere yansıyan tepki doğrudur- ve bu rakamın çok küçük olduğundan
ve kısa sürede yükseltilmesi gerektiğinden söz etti. Eğer, böyle bir davranış
sergilenmişse, gazetelere yansıyan haberler doğruysa, gerçekten de son derece
yerindedir ve bu asgarî ücretin netinin, en az, açlık sınırına çıkarılması
lazım; açlık sınırına... Açlık sınırı neyse, bari, hiç değilse, asgarî ücret de
o olsun. Eğer, bu konuda da bir çaba gösterilirse, bu çabanın da, CHP Grubu
olarak bizi mutlu edeceğini sizlere buradan açıklamak isterim.
Değerli arkadaşlarım, sosyal güvenlik
sistemi sorunlu bir sistemdir dedim. Geçen dönem çıkarılan kanun hükmünde
kararnameler Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi. Şu anda, Türkiye'nin en
büyük sosyal güvenlik kurumunun yasası yok; yani, açık deyimle, bugün, Sosyal
Sigortalar Kurumu, Türkiye İş Kurumu, kayıtdışı kurumlardır; fiilen var olan,
ama, hukuken olmayan kurumlar... Sayın Bakanımız, bu konuda, geçen, kanun
hükmünde kararnameleri sevk etti. Sanıyorum, Sağlık Komisyonu Başkanımız ve
Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanımız alt komisyonlarını oluşturdular. Bu yasaların
da bir an önce çıkması ve bu kuruluşların da mutlaka yasal statülerine ulaşması
gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, biz, bu tasarıya,
CHP Grubu olarak, olumlu oy veriyoruz. Rakamlar konusunda, tasarıda "aylık
ve gelir tutarlarına göre aylar itibariyle farklılaştırmaya Bakanlar Kurulu
yetkilidir" deniliyor; ama, bir uyarıyı yapmaktan da kendimi alamayacağım.
Anayasanın 73 üncü maddesine göre, malî yükümlülükler kanunla konulur, kanunla
kaldırılır. Bakanlar Kurulu kararıyla bütçeye malî yükümlülükler getirilemez,
yurttaşlara malî yükümlülükler getirilemez. Burada, Bakanlar Kuruluna bu rakamı
belirleme yetkisi vermek yerine, keşke, mümkün olsaydı, 75 000 000 ve 100 000
000'u alt sınır yapsaydık, olur ya, yıl içerisinde hükümete bir esneklik daha
tanısaydık. Burada olabildiğince geniş; ama, çerçevesi çok iyi belli olmayan
bir yetkiyi Bakanlar Kuruluna veriyoruz. Objektif olmak açısından tasarının
daha sağlıklı düzenlenmesi gerekirdi; ama, tabiî, sonuçta önemli olan emekliye
hak ettiği aylığı bir şekliyle vermektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kılıçdaroğlu, mikrofonu
açıyorum, sözlerinizi toparlayın lütfen.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Bağlıyorum
Sayın Başkanım.
Bu, yıllarını veren, emek harcayan, çaba
gösteren, yıllardır çalışan, düzenli, primini ödeyen insanların, bugün
geldikleri nokta, gerçekten de Türkiye açısından bir dramdır. Bu drama neşter
atılması gerekiyor.
Bu vesileyle, ben, tasarının hükümetimize,
emeklilerimize, ulusumuza hayırlı olmasını diliyor; hepinizi saygıyla
selamlıyorum değerli arkadaşlar. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın
Kılıçdaroğlu.
İkinci söz, AK Parti Grubu adına, Karabük
Milletvekili Mehmet Ceylan'a ait.
Buyurun Sayın Ceylan. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Süreniz 20 dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET CEYLAN
(Karabük) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Sosyal Sigortalar
Kanunu, Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu, Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer
Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile Tarımda Kendi Adına ve
Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa Göre Gelir veya Aylık Almakta
Olanlara Sosyal Destek Ödemesi Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının geneli
üzerinde, AK Parti Grubu adına görüşlerimizi iletmek üzere söz almış
bulunmaktayım; bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Görüşmekte olduğumuz tasarı, ülkemizde
yaklaşık 5 000 000 kişiyi direkt olarak, aileleriyle birlikte ise yaklaşık 20
000 000 kişiyi dolaylı olarak ilgilendiren çok önemli bir tasarı
niteliğindedir.
Tasarıyla, sayıları toplam olarak yaklaşık
5 000 000 kişiyi bulan SSK, Bağ-Kur ve tarım sigortası kapsamında yaşlılık,
malullük, ölüm aylığı ve sürekli iş göremezlik gelir veya aylığı alanlara 2003
yılı için aylık veya gelirlerine ilave olarak bütçeden sosyal destek ödemesi
yapılmasına ilişkin Bakanlar Kuruluna yetki verilmektedir.
Bakanlığımız ve hükümetimiz tarafından
kararlaştırılan düzenlemeyle, SSK, Bağ-Kur ve tarım sigortası kapsamındaki
emeklilerimizin aylıkları 2003 yılı için sosyal destek ödemesi adı altında 75
000 000 ile 100 000 000 lira arasında artırılmaktadır.
Uzun yıllar ülkemize hizmet ettikten sonra
emeklerinin karşılığı olarak rahat bir hayat yaşamayı hak eden bu
vatandaşlarımız, maalesef, sürekli olarak ihmal edilmiş ve ülkemizde yıllar
boyu yaşanan yüksek enflasyon ve krizler sonucu yoksulluğa mahkûm olmuşlardır.
Bilindiği gibi, ülkemizde 1970'li yılların
sonundan itibaren yaklaşık çeyrek asırdır yüksek bir enflasyon yaşamaktayız.
Yaşanan bu kronik ve yüksek enflasyon, maalesef, başta gelir dağılımı olmak
üzere toplumda birçok dengeleri altüst etmiştir. Yaşadığımız ve bir an önce tek
haneli rakamlara inmesini arzu ettiğimiz yüksek enflasyon olgusu, maalesef, en
çok dargelirliyi ve sabit gelirli toplum kesimlerini olumsuz yönde
etkilemiştir. Bu kesimlerin reel gelirleri her geçen gün erozyona uğramış, de
bunun neticesinde de ülkemizde gelir dağılımı giderek bozulmuştur.
Değerli milletvekilleri, ülkelerin
gelişmişlik göstergelerinde, kişi başına düşen millî gelir miktarıyla birlikte,
toplam millî gelirin dağılımında uygulanan yöntem ve paylaşım çok önemlidir.
Maalesef, bugün, ülkemiz, gelir dağılımının dengeli ve adil paylaşımı açısından
OECD ülkeleri arasında çok geri sıralarda yer almaktadır. Son yıllarda
yaşadığımız krizlerin de etkisiyle, toplumda gelir grupları arasında makas
giderek artmıştır; bugün nüfusumuzun en zengin yüzde 20'lik kısmı, en fakir
yüzde 20'lik kısmından 10 kat daha fazla gelire sahip bulunmaktadır. Bu oran
ise, gelir dağılımının ne derece bozulduğunu açık bir şekilde göstermektedir.
Özellikle kentlerde artan yoksulluk, geniş
halk kitlelerinin ekonomik ve sosyal hayattan dışlanmasına ve giderek
marjinalleşmesine neden olmaktadır. Bu durum, kentlerde asayiş ve huzurun
bozulmasına, zenginler ve yoksullar arasındaki yaşam standardı farkının
açılmasına, toplumsal kutuplaşmaya ve umutsuzluk duygusunun yaygınlaşmasına
neden olmaktadır.
Değerli milletvekilleri, biraz önce
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşan Kemal Beydi; ülkemizdeki açlık ve
yoksulluk sınırlarıyla ilgili rakamlar ifade ettiler. Bu rakamları verirlerken
de, Türk-İşin rakamlarını esas aldılar. Bugün ülkemizde, resmî kurum olan
Devlet İstatistik Enstitüsünün verilerine göre, aylık kişi başına yoksulluk
sınırı 109 ABD Dolarıdır, açlık sınırı ise, 43 ABD Dolarıdır. Bugünkü dolar
kuruyla, 4 kişilik bir aile için açlık sınırını hesapladığımızda, açlık sınırı
-dolar kurunu 1 670 000 lira olarak alıp, 4 kişi üzerinden hesapladığımızda-
aylık 287 000 000 lira etmektedir.
Bugün görüşmekte olduğumuz tasarıyla SSK,
Bağ-Kur ve tarım sigortası kapsamındaki emeklilerin 2002 yılı sonu itibariyle
almış oldukları ortalama aylıklar nedir, ona bir bakalım. SSK emeklilerinin
ortalama aylığı 276 000 000 lira, Bağ-Kurluların 262 000 000 lira, tarım
sigortası kapsamındakilerin de 110 000 000 liradır. Tabiî, en düşük rakamlar
bundan daha düşük, SSK emeklilerinin 257 000 000, Bağ-Kur emeklilerinin 150 000
000 ve tarım sigortası kapsamındaki emeklilerin ise 66 000 000 liradır.
Dolayısıyla, Devlet İstatistik Enstitüsünün hesaplamalarına göre 4 kişilik bir
aile için açlık sınırı 287 000 000 liradır. Bu ortalama maaşlar, her 3 kurumdan
emekli olanlar için de açlık sınırının altında seyretmektedir. Tabiî ki, bütün
bu iyileştirme çabaları işte bunun içindir, elbette. Doğrudur, rakamlarda belki
tereddütler var, benim hesabıma göre, açlık sınırı 4 kişilik bir aile için 287
000 000 lira, Kemal Bey için 380 000 000 lira; doğrudur; gerisindedir; ama,
hükümetimizin ve bakanlığımızın yapmış olduğu çalışma, işte, bu kesimlerin
gelirlerini açlık sınırının üstüne çıkarmayı hedeflemekte, onların yaşam
seviyelerini bütçe imkânları ve kıt kaynaklar ölçüsünde olabildiğince artırmayı
hedeflemektedir.
Bu yeni düzenlemeye göre, SSK
emeklilerinin hepsinin maaşlarına 75 000 000'ar milyon lira zam gelmekte ve SSK
emeklisinin en düşük maaşı 332 000 000 liraya çıkarılarak yüzde 30'luk bir
artış öngörülmektedir. Bağ-Kur emeklilerinin en düşük maaşı 150 000 000'dan 250
000 000 liraya çıkarılarak yüzde 67 gibi bir artış öngörülmektedir değerli
arkadaşlar. Bu, belki, Bağ-Kur tarihinde, Sosyal Sigortalar Kurumu tarihinde de
rekor sayılabilecek bir artışı ifade etmektedir. Keza, tarım sigortası
kapsamındaki emeklilerin artış oranı da 66 000 000 liradan 166 000 000 liraya
çıkarılmaktadır; yüzde 151 gibi bir artışı ifade etmektedir.
Yine, 65 yaş aylığı alanların aylık
maaşları da 24 000 000 liradan yüzde 100'lük bir artışla
48 000 000 liraya çıkarılmaktadır.
Tabiî ki, bu kesimin sıkıntılarını
paylaşıyoruz. Biraz önce de ifade etmiş olduğum gibi, ülkemizde yıllardır,
çeyrek asırdır yaşadığımız yüksek enflasyon ve krizler neticesinde bu kesim son
derece zor durumda kalmıştır. Emeklilerimiz âdeta evlerinden çıkamaz hale
gelmiştir; bunu hep kabul ediyoruz; yüreğimiz sızlıyor elbette ki. Tabiî, bütün
bu çabalar, onların gelir durumlarını biraz daha iyileştirmek ve yaşam
standartlarını yükseltmeye yöneliktir.
Değerli milletvekilleri, milletimizin
büyük teveccühüyle iktidar olmuş AK Parti Hükümetinin en temel amaçlarından
biri, ülkemiz insanının yaşadığı yoksulluk ve fakirlik zincirini kırmak, gelir
dağılımındaki adaletsizliği ve bozukluğu gidermektir; bunu, sadece emekli
kesiminde değil, toplumun her kesiminde gerçekleştirmektir.
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ve
Avrupa Sosyal Şartı gibi uluslararası belgelerde, insanın onurlu yaşam hakkına
sahip olduğu açıkça vurgulanmıştır. İnsanların yoksulluğa mahkûm edilmeme gibi
evrensel hakları bulunmaktadır. Yoksulluğun ortadan kaldırılması bir ahlakî
insanlık görevi olarak yönetimin temel görevleri arasında yer almaktadır. Bu,
aynı zamanda, Anayasamızın da bir emridir.
İşte, bu düşünceden hareket eden
hükümetimiz, SSK, Bağ-Kur ve tarım sigortası emekli, dul ve yetimlerinin
durumlarını iyileştirmek maksadıyla, bütün imkânsızlıklara ve kıt kaynaklara
rağmen, bu kesime, emekli maaşlarına ilaveten, 2003 yılı için, sosyal destek
ödemesi yapılmasını uygun görmüştür.
Bilindiği gibi 57 nci hükümet zamanında,
seçimlerden hemen önce, 1 Kasım 2002 tarihinde çıkarılan bir kararnameyle
emeklilerimize, memurlara yapılan 100 000 000 liralık artış miktarında zam
yapılacağı sözü verilmiştir; ancak, söz konusu kararnameyle SSK ve Bağ-Kur
emeklilerimize sadece yüzde 2,7 oranında zam yapılabilecektir ki, bu oran SSK
emeklilerinin maaşlarında 7 000 000 ile 13 000 000 arasında, Bağ-Kur
emeklilerinin maaşında ise 5 000 000 ile 10 000 000 arasında bir artışa tekabül
etmektedir. Hükümetimiz, bu zam oranının emeklilerimizin beklentilerini
karşılayamayacak derecede düşük olması üzerine bir çalışma yapmış ve
emeklilerimizin maaşlarına "sosyal destek ödemesi" adı altında bir
artış yapılmasını uygun görmüştür.
Tabiî ki, emekli maaşlarında yapılan bu
iyileştirmeler oransal olarak geçmiş dönemlere kıyasla yapılan en iyi
iyileştirme olmasına rağmen, bu anlamda bir rekor niteliği taşımasına rağmen,
yine de bu kesimin, insanca rahat bir hayat sürmesi için yetersiz olduğu
kanaatindeyiz. Hükümetimiz ve bakanlığımız bütün imkânları zorlayarak bu
iyileştirmeyi yapmıştır. Biz biliyoruz ki, önümüzdeki dönemlerde bütçe ve
kaynak imkânları ölçüsünde, hükümetimiz, gerek çalışanların gerekse emekli
kesimin durumlarını daha da iyileştirme yönünde çalışmalarını sürdürecektir.
Sosyal devlet anlayışı da bunu gerektirmektedir. Emekli maaşlarına yapılan bu
artışlar emekli kesimin maaşlarına yapılan bir zamdan ziyade, aslında, onların geçmiş
dönemlerde hak edip de verilmeyen, onlar yerine başka alanlara aktarılan tabiî
haklarıdır diye düşünüyoruz; yani, çoktan hak edilip de verilmeyen bir hakkın,
şimdi iadesi veya telafisi olarak düşünmekteyiz.
Emekli kesimin maaşlarına yapılan bu iyileştirmeler,
bütçeye bir miktar, yaklaşık 3 katrilyon lira gibi bir yük getiriyor gözükse
de, orta ve uzun vadeli bir dönemde, genel ekonomi ve piyasalar üzerinde de
olumlu etkileri olacaktır; çünkü, piyasaya çıkacak bu para, 3 katrilyon lira
gibi bir para, büyük ölçüde tüketim harcamalarına sarf edilecektir.
Ülkemizde yaşadığımız krizin
atlatılmamasının en büyük nedenlerinden biri, insanların satın alma gücünün
azalması ve dolayısıyla, tüketim harcamalarının azalmış olması ve bu sürecin,
maalesef, devam etmesidir. Sabit ücretli kesimin, dolayısıyla emekli kesimin
marjinal tüketim eğilimi oldukça yüksektir. Dolayısıyla, 3 katrilyon lira gibi
sıcak bir para piyasalara girerse, piyasalar canlanacak, ardından, üretime ve
istihdama da olumlu katkıları olacaktır.
Değerli milletvekilleri, tabiî, şu anda,
ülkemizde bir kriz ortamı yaşıyoruz. Piyasalar bu krizden son derece olumsuz
etkilenmiş durumda ve tüketim harcamaları olabildiğince kısılmış durumda.
Gelişmiş ülkelerin ekonomilerine baktığımızda, piyasaları canlandırmak, bu kriz
ortamından çıkmak için, zaman zaman hükümetler, sıfır faiz veya sıfırın altında
faizlerle de tüketici kredileri vermektedir. İşte, bu anlamda, bu kesime,
emekli kesime yapılacak bu desteğin, bir anlamda, krizin giderilmesine de çok olumlu
katkıları olacağı kanaatindeyiz. Özetle, iyileştirmenin sosyal boyutu kadar
ekonomik boyutu da önem arz etmektedir.
Diğer taraftan, bu iyileştirme, Sosyal
Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kur gibi kuruluşlarda oluşturulan cazibeyle, prim
tabanının genişlemesine de yardımcı olacaktır.
Yapılan iyileştirmenin çok yönlü ekonomik
ve sosyal artıları olmasına rağmen, birçok kesimden takdir almasına rağmen -bu,
SSK emeklileri, Bağ-Kur emeklileri cemiyeti dernekleri başkanları başta olmak
üzere- yine de her zaman olduğu gibi, halktan uzak, halkın sorunlarını
anlamakta zorluk çeken veya idrak edemeyen belli bir kesimden eleştiri
almaktadır. Bu eleştirileri, doğrusu, anlamakta, gerçekten zorlanıyoruz. Bu
kesim "bu yaklaşım, popülist bir yaklaşımdır; kaynağı olmayan bir zamdır,
bunun kaynağını nereden bulacaksınız" diyor.
Değerli milletvekilleri, yapılan bu
iyileştirme, kesinlikle, popülist, siyasî bir davranış değildir; tamamen insanî
ve sosyal devlet anlayışıyla mütenasip bir davranış biçimidir. Ortada seçim mi
var ki popülist bir yaklaşım olsun? Seçimden çıkalı henüz iki ay olmuş durumda.
Bu, popülist bir yaklaşım değil, gecikmiş bir hak iadesidir.
Kaynak soruluyor; elbette ki, hükümetimiz
bu kararı alırken, kaynağını da düşünmüş durumdadır. Türkiye, 70 000 000'luk nüfusuyla
büyük bir ülkedir. Seçim sonrası yakalanan güven ve istikrar ortamı içerisinde
hükümetimiz, almakta olduğu tedbirlerle, bu kaynağı da bulacaktır. Bırakın yeni
kaynak arayışlarını, kamu harcamalarında alınan tasarruf tedbirleri ve önlenen
kaçaklar bile, bu kaynak için fazlasıyla yeterli olacaktır.
Hükümetin bütçe açıklarını kapatmak ve
dengeli bir bütçe için yeni kaynak çalışmalarını hepimiz biliyoruz. Maliye
Bakanlığımızın yürüttüğü vergi barışı projesi, bugünlerde Meclisimize
sunulacaktır. Şu anda, Maliyenin, tahakkuk edip de tahsil edilemeyen 10
katrilyon lira vergi alacağı bulunmaktadır. Bu projeyle, bu paranın büyük bir
bölümünün tahsili beklenmektedir.
Yine, bu yıl, Özelleştirme İdaresi,
özelleştirme programına hız vermektedir. Belki de geçmiş yılların en
kapsamlı özelleştirmesi bu yıl
içerisinde gerçekleştirilecektir. 2003 malî yılı için kamuya alınması düşünülen
3 000 adet araç alımı iptal edilmiş durumdadır. Lojman ve sosyal tesis satışı
hızlanmaktadır. Yolsuzluk ve kaçakların üzerine gidilmektedir. Daha dün, Genel
Kurulumuzda, yolsuzluklarla ilgili araştırma komisyonu kurulması kabul
edilmiştir.
Diğer taraftan, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığımızın çalışmaları vardır; sosyal güvenlik kuruluşlarının açıklarını
kapatmaya yönelik, özellikle sağlık harcamalarını disiplin altına almaya
yönelik bu çalışmalarını biliyoruz. Bu kapsamda yapılacak tasarruflar bile, bu
açığı kapatmaya, bu ödemeyi kapatmaya yeterli olacaktır.
Pek tabiîdir ki, tüm bu çalışmalar biraz
zaman alabilecektir. Hiç kimsenin elinde de sihirli değnek yoktur.
Emeklilerimizin durumunu biz bu hale getirmedik, bunda bir kabahatimiz, bir
kusurumuz yok. Bütün amacımız, o insanların daha iyi bir hayat şartına
kavuşmasıdır; bunun için azamî çabayı hükümetimiz ve bakanlığımız göstermektedir,
iyi niyetle, samimi duygular içinde çalışılmaktadır. Tabiî, bizim için de
yeterli değildir; ama, imkânlar bunu elvermektedir şu anda, bütçe imkânları
ölçüsünde emekli kesimin durumu da elbette ki düzelecektir.
Diğer taraftan, bu ödemeler sadece 2003
yılı için şu anda geçerli gibi gözüküyor, bütçe tekniği ancak buna
elvermektedir. Elbette ki, 2004 yılı için de, hükümetimiz ve bakanlığımız bu
çalışmaları devam ettirecektir.
Onun ötesinde, sosyal güvenlik
kuruluşlarının yeniden yapılandırılması kapsamında buna benzer tedbirler de
içerilecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ceylan, mikrofonu açıyorum,
tamamlayın lütfen.
MEHMET CEYLAN (Devamla) - Tamamlayayım
Sayın Başkanım.
Değerli milletvekilleri, özetle,
hükümetimizin, SSK, Bağ-Kur ve tarım sigortası kapsamındaki emeklilerin
durumlarını düzeltmeye yönelik, maaşlarının dışında seyyanen vermeyi
kararlaştırdığı sosyal destek ödemesi çok yönlü yararlar getirecektir. Her
şeyden önce, bir zamanlar emekleriyle bu ülkeye hizmet etmiş, alınteri dökmüş,
kalkınmasına katkıda bulunmuş bu kesimin malî durumunda önemli bir artış
sağlayacaktır; millî gelirin paylaşımındaki olumsuzluğu gidermeye yönelik
katkısı olacaktır; 3 katrilyon lira gibi sıcak bir paranın piyasalara girecek
olması nedeniyle, piyasaların canlanmasına ve krizin atlatılmasına yardımcı
olacaktır. Bütün bunların dışında, milletimizin, emeklilerin ve çalışanların
nezdinde, bir kez daha, devletimizin güçlü olduğu, sosyal yaraları sarmaya
muktedir olduğu ve güvenilir olduğu düşüncesini pekiştirecektir.
Emeklilerimizin durumunu iyileştirmeye
yönelik sosyal destek ödemesiyle yapılan bu yardım dolayısıyla, hükümetimizi ve
bakanlığımızı bir kez daha kutluyorum. Ödemenin, emeklilerimizin insanca
yaşayabilecekleri bir konuma kavuşturulmasına vesile olmasını diliyorum ve
emeklilerimize hayırlı olması dileğiyle, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Ceylan.
Şimdi, şahısları adına, Ordu Milletvekili
Cemal Uysal söz istemiştir.
Buyurun Sayın Uysal. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakikadır.
CEMAL UYSAL (Ordu) - Sayın Başkan, çok
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısı üzerinde şahsî
görüşlerimi açıklamak üzere huzurlarınızda bulunuyorum; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Türkiye, son çeyrek asırlık bir zaman
diliminde, oldukça yüksek ve kronik bir enflasyon konjonktürü içerisinde
kıvranıp durdu. Bu yüksek enflasyon, ekonominin bütün dengelerini altüst etti;
tasarruf seviyesinden kaynak tahsisine, yatırımlardan ihracata, kambiyo
fiyatından kamu finansmanına ve nihayet, gelir dağılımına kadar çok olumsuz
etkileri görüldü. Özellikle, gelir dağılımındaki bozukluk son derece önemlidir;
çünkü, bozuk gelir dağılımını düzeltmek öyle zannedildiği kadar kolay değildir;
çünkü, ekonomide millî gelir oluşurken, aynı zamanda gelir ve servet
birikimleri kalıpları oluşur. Bunlar, çok çeşitli reel ve parasal araçlar
üzerinde meydana gelir. Bu gelir ve servet yapıları yıllar boyunca oluştuğu ve
belli bir kalıba girdiği için, bunları, sonradan, kısa zamanda, bulundukları
yerlerden koparmak ve başkalarına, özellikle de dargelirlilere aktarmak mümkün
olmaz; güç bir iştir, dirençle karşılaşılır. Bu kesimler arasındaki gelir
dağılımının tablosu da bunu göstermektedir. Millî gelirden en düşük payı alan
yüzde 20'lik grubun 1968'deki payı yüzde 3 iken, 1994'te yüzde 4,9 olmuştur;
yani, 26 yıllık bir devrede bu dargelirlilerin payı sadece 1,9 oranında
artmıştır. Bu nedenle, gelir dağılımını, sadece enflasyonu düşürmek suretiyle
düzeltmek mümkün değildir; mutlaka, bu kesimlere kaynak aktarmak gereklidir.
İşte, bu yapılmıştır. SSK ve Bağ-Kur emeklilerinin aylıklarının önemli ölçüde
artırılmasını bu çerçevede değerlendirmek gerekir.
Evet, bir ülkede kalkınmak için tasarruf
asıldır ve önemlidir; ama, bunu, sadece işçiden, memurdan, emekliden beklemek
insafsızlık olur. Gelecek neslin selameti uğruna mevcut neslin sefaletinin
savunulması mümkün değildir.
Enflasyonun önemli ölçüde düşmüş olması
çok olumludur, bunu sevinçle karşılıyoruz. Bir gelire sahip olan insanın bu
gelirinin zaman içindeki seyri önemlidir. Gelir artarsa refah düzeyi de
artacaktır. Gelirin bir de harcama safhası vardır; harcama safhası enflasyonla
çok ilgilidir. Burada, özellikle, fiyatların sürekli artmaması çok önemlidir.
Enflasyonun düşmüş olmasının, bu bakımdan da refaha etkisi olacaktır. Enflasyon
düşerken, emeklilerin şimdiye kadar uğradıkları gelir kayıplarının da, mutlaka,
gelir artışıyla desteklenmesi gerekirdi; işte, şimdi, bu yapılmıştır.
Emekli ödemeleri, üretim faktörlerinin
istihdamına bağlı olmayan bir gelirler sistemidir; ancak, herkes emekli olacak,
aktif çalışma hayatından çekilecektir. İnsanlar, tabiî ömürlerinin sonlarında
geçinebileceği asgarî bir gelire ve hastalandığında tedavi görebileceği bir
güvenceye sahip olmalıdır. Çok az sayıdaki bir kesime, 20-30 tane bankaya
devlet bütçesinden yılda 60 katrilyonun üzerinde faiz ödenmektedir; bu, aşağı
yukarı 40 milyar dolardır. Ayrıca, banka sisteminden de aşağı yukarı bu kadar
faiz ödenmektedir. 150 milyar dolar millî geliri olan bir ülkede, aşağı yukarı
70 milyar dolarlık bir faiz ödemesi vardır ve bunların hiçbirini bu emekliler
almamaktadır; çünkü emeklilerin böyle alanlara plase edecekleri ne tasarrufları
vardır ne ellerinde paraları vardır.
Emeklilere yapılan zamlar, emeklilerimizin
rahatlamasını sağlayacağı gibi, özellikle dargelirli tarım üreticilerine de
olumlu etki yapacaktır. Çünkü, emekliler dargelirli insanlardır ve harcamaları
içerisinde gıda maddelerinin payı çok yüksektir. Bu bakımdan da çiftçilerimiz
bundan sonra tarım ürünlerini çok daha iyi fiyatla ve çok daha büyük miktarda
satacaklar, bu da ekonomiye mutlaka olumlu etki yapacaktır. Öte yandan
ülkemizin her tarafında yaşayan emeklilerimiz aylıklarını bulundukları köyde,
beldede mahallede, kasabada, pazarda, bakkalda harcadıklarından, bu, bu
dargelirli esnafların gelirlerini de artıracaktır. Bu bakımdan da çok olumlu
etkileri olacaktır.
Çok değerli milletvekilleri, sosyal
güvenlik sektörü, tabiî ki primli rejime dayanıyor; ama, sosyal politikayı esas
aldığınız zaman, bu sosyal sigorta, sosyal yardım ve sosyal hizmet üçlüsünden
oluşmaktadır. Gelişmiş ekonomilerde primli rejimlerin dışında, mutlaka, önemli
ölçüde destekler; yani sosyal yardımlar yapılmaktadır. Bu bakımdan da gerçekten
bu verilmiş olan zamlar ve bunların bir destek ödemesi şeklinde verilmesi,
hükümetimizin sosyal politika alanındaki düşüncelerini, sosyal ekonomiyle
ilgili politikalarını uygulaması bakımından da fevkalade önemlidir.
Bu bakımdan, ben, tasarının çok olumlu
olduğunu ve işçilere yapılan zamların da -çok fazla olmamakla birlikte- onlara
büyük imkânlar, büyük kolaylıklar sağlayacağını umuyorum; bu bakımdan da,
hükümetimizi, takdirle, tebrikle karşılıyorum.
Hepinize saygılarımı ve sevgilerimi sunuyorum
efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Uysal.
Hükümet adına, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanımız Sayın Murat Başesgioğlu söz istemiştir.
Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Süreniz 20 dakika.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Sosyal
Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kurdan emekli olan emeklilerimize yapılacak destek
ödemesine ilişkin kanun tasarısını görüşmek ve hükümetimizin görüşlerini arz
etmek üzere huzurunuzdayım; bu vesileyle, hem bakanlığım hem de hükümetimiz
adına, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu ana kadar değerli görüşlerini bu yüce
kürsüde ifade eden grup sözcülerimize, şahsı adına görüş bildiren değerli milletvekillerimize
ve bu tasarının, bir an önce Meclis Genel Kurul gündemine alınmasına önayak
olan değerli grup başkanvekillerimize, Başkanlık Divanımıza ve Plan ve Bütçe
Komisyonumuza çok teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
benden önce konuşan değerli konuşmacılar, içinden geçmekte olduğumuz kritik
konjonktürün ve geçmişte yaşamış olduğumuz ekonomik krizin ülkemizde meydana
getirdiği tahribatı çok açık ve seçik bir şekilde ortaya koydular. Burada,
Dünya Bankasının bir raporundan bahsedildi. Evet, orada çok vahim rakamlar var.
Sayın Kılıçdaroğlu'nun referans gösterdiği raporu ben de okudum; gerçekten,
oradaki rakamlar, oradaki sayılar, insanlarımızın içinde bulunduğu bu acıklı
durumu çok net bir şekilde ortaya koyuyor. Tabiî, bu gerçeği görmek için Dünya
Bankası raporuna veyahut da yabancı kaynaklı raporlara ihtiyacımız yok, hepimiz
halkın içindeki insanlar olarak bunu birebir yaşıyoruz. Maalesef, geldiğimiz
noktada, ülkemizde derin bir yoksulluğun, bir fukaralığın yaşandığı gerçeğiyle
karşı karşıyayız. Şimdi burada geçmişe dönüp, geçmişin sorgulamasını yapmanın,
bugün için veyahut da geleceğe yönelik çözümler için hiçbir faydası olmadığı
kanaatindeyim. Önemli olan, bu dönem Parlamentosu olarak, 58 inci cumhuriyet
hükümeti olarak, bundan sonra bu insanlara neler yapabiliriz, ülkemizde
fukaralığı ve yoksulluğu yenmek için neler yapabiliriz; hep birlikte bunun
çözümlerini araştırmak ve icraına başlamaktır.
Bugün huzurlarınızda görüştüğümüz
tasarıyla, Bağ-Kurdan ve SSK'dan emekli olmuş vatandaşlarımıza "sosyal
destek ödemesi" adı altında, emekli maaşlarına ilave zam yapılması
Bakanlar Kurulumuzca kararlaştırılmış ve bu konuda yasal düzenlemenin
yapılabilmesi için de, Yüce Meclisin iradesine ihtiyaç duyulmuş, bu sebeple,
kanun tasarısı Bakanlar Kurulu tarafından sevk edilmiştir.
Değerli arkadaşlarım, bu düzenlemeyle,
seyyanen, SSK emeklilerimize 75 000 000 lira, Bağ-Kur emeklilerimize ise 1 inci
basamaktan 12 nci basamağa kadar ve 13 üncü basamaktan 24 üncü basamağa kadar
olmak üzere, 75 000 000 ve 100 000 000 lira gibi kademeli bir artışı
huzurlarınıza getirdik.
Yine, hepiniz hatırlayacaksınız, bizden
önceki hükümet, memurlarımıza 100 000 000 lira civarında bir ilave zam
yapmıştı. Kanunlarımıza göre, bu zammın SSK emeklilerine ve Bağ-Kur emeklilerine
de yansıtılması söz konusuydu. Biz, hükümete gelir gelmez, acaba memurlarımıza
yapılan bu zamdan SSK ve Bağ-Kur emeklilerimize de uygulanırsa ne kadar bir
fark oluşacak diye baktık, bunun hesabı Hazine ve Maliye tarafından yapıldı,
ortaya çıkarılan resmî rakam yüzde 2,7; bunun parasal karşılığı, en düşük
basamakta 5 000 000 lira, en üst basamakta da 10 000 000 lira gibi çok cüzî
rakamlara tekabül eden bir fark olarak ortaya çıktı. Elbette, hükümetimizin ve
hiçbirimizin, bu 5 000 000'luk, 10 000 000'luk zammı, yıllarını bu ülkenin
ekonomisine, çalışma hayatına vermiş değerli emeklilerimize telaffuz etmesi
mümkün değildi. Dolayısıyla, hükümet olarak, içerisinde bulunduğumuz hassas
dengeleri de çok iyi hesap ederek, bu Bağ-Kur emeklilerimize ve SSK emeklilerimize
seyyanen 75 000 000'ar ve 100 000 000'ar liralık zam yapmayı uygun gördük. Bu,
belirtildiği gibi, 1 Ocak 2003 ile 31.12.2003 tarihleri arasında geçerli bir
maaş farkıdır. 2004 yılı başında, tekrar bu hususu hem hükümet olarak hem de
Meclis olarak yeniden gözden geçirmemiz gerekecek.
Değerli arkadaşlarım, burada, tabiî, benim
büyük şansım, SSK orijinli, Çalışma Bakanlığı orijinli çok değerli
milletvekillerimiz var; yıllarca bu kurumlarda genel müdürlük yapmış, çeşitli
kademelerinde gerçekten çok önemli mesailerini vermiş çok değerli arkadaşlarım
var. Bu arkadaşlarımın çokluğu benim için büyük şans, hükümetimiz için büyük
şans; hepsinin tecrübesinden, hepsinin birikiminden elbette yararlanacağız; ki,
2003 yılı, özellikle sosyal güvenlik konusunda büyük tartışmaların veyahut da
büyük çalışmaların yaşanacağı bir yıl olacak; onu birazdan arz etmeye
çalışacağım.
Buradan, şuraya gelmek istiyorum: Bu
arkadaşlarım da Yüce Meclis de gayet iyi bilir ki, sigortacılık sisteminde esas
olan, bu sistemin kendi gelir-gider
hesapları dengesi üzerinde yaşamasıdır, aktuaryel dengelerinin sağlıklı
olmasıdır; ama, bizdeki tabloyu arkadaşlarım da biliyorlar, bir kez daha bu
tabloyu sizlerle paylaşmak istiyorum. Dünyadaki normal standart 1 emekliye
karşı 4 çalışandır; ama, bizde, şu anda geldiğimiz noktada, 2003 yılı başı
itibariyle, bu oran 1'e karşılık 1,6'dır; 1 çalışanın karşıladığı emekli oranı
1,6'dır. Bu, dünyadaki standartların çok altındadır ve bize, bugüne kadar
verdiği sinyallerin ötesinde çok güçlü bir sinyal vermektedir.
Artı, nüfus projeksiyonlarımız bize
göstermektedir ki, Türkiye, 2030'lu yıllarda, 2040'lı yıllarda, artık, toplam
nüfus içerisindeki yaşlı nüfus oranı çok yoğunlaşmış bir nüfus kompozisyonuna
sahip olacaktır.
Bunun anlamı şudur: Yaşlı nüfusun yoğun
olduğu toplumlarda, sosyal güvenlik sistemini kendi dengeleri üzerinde tutmak
zordur. Biz, şu anda genç bir nüfusumuz olmasına rağmen sosyal güvenlik
sistemimizde bu kadar sıkıntı yaşarsak, yarın, toplumumuzdaki yaşlılık oranı
arttığı zaman, sosyal güvenlik sistemimizdeki sıkıntı daha büyük boyutlara
ulaşacak demektir.
Bunu rakamlarla biraz daha açmak
istiyorum. SSK'da, şu anda, bir ayda prim tahsilatı olarak topladığımız meblağ,
900 trilyon lira civarındadır. SSK emeklilerimize vermiş olduğumuz maaş tutarı
1 katrilyon liradır; yani, sadece, bir kere emekli maaş ödemelerinde, her ay
100 trilyon liralık bir açığımız söz konusudur. Buraya, daha sağlık
harcamalarını ilave etmedim.
Değerli arkadaşlarım, Bağ-Kurun ve
SSK'nın, 2003 yılı toplam sağlık harcaması 7,7 katrilyon liradır. Hem Bağ-Kurun
hem de SSK'nın toplam sağlık harcaması 7,7 katrilyon liradır, bunun 4,2
katrilyon lirası da ilaç gideridir, ilaca ayrılmış bir paradır. Bunlar, toplam
bütçe büyüklükleri içerisinde büyük miktarlardır; ama, şöyle de bir gerçek
vardır; Türkiye'de, kişi başına yapılan sağlık harcaması çok düşüktür.
Özellikle, SSK, bu açıdan baz alındığında, 60-70 dolar gibi bir sağlık
harcaması düşmektedir. Bu da göstermektedir ki, biz, SSK'lılarımıza kaliteli,
çağın gerektirdiği kalitede, standartta bir sağlık hizmeti maalesef
sunamıyoruz. Bu da, acı bir gerçektir.
Bu rakamlara şunu da ilave edeyim
izninizle: Sosyal Sigortalar Kurumumuzdan, ayda ortalama 25 000 kişi emeklilik
sistemimize katılmaktadır, Bağ-Kurdan ise, ayda, sayıları ortalama 12 000, 13
000, bazen de 15 000'e varan vatandaşımız, sigortalımız emeklilik sistemine
katılmaktadır; yani, bir ayda 40 000 kişi SSK'dan ve Bağ-Kurdan emeklilik
sistemine dahil oluyor. Bunu bir yıla yaydığımız zaman, en iyimser rakamla, bir
yılda 400 000 kişi Türkiye'de emeklilik sistemine dahil oluyor demektir.
Evet, bu aktuaryel dengeyle, bu gelir
gider hesabıyla önümüzdeki yıllara bir projeksiyon tuttuğumuz zaman, tablonun
ne kadar ağır olduğunu hep birlikte görüyoruz.
Peki, bu gidişata sessiz mi kalacağız;
Türkiye'nin en önemli sorunlarından olan sosyal güvenlik sorununa sessiz mi
kalacağız; hayır, hükümet olarak, Parlamento olarak, bu kötü gidişe sessiz
kalamayız. Sessiz kalırsak, bugün bizim üzerimizde olan sorumluluğu ve bize
yüklenmiş olan mükellefiyetleri ertelemiş oluruz; bizden sonra gelecek
dönemlere, bizden sonra gelecek nesillere çok ağır bir yük bırakmış oluruz. Buna, hiç birimizin hakkı yok. İnşallah,
2003 yılında, sosyal güvenlik sistemimizin dönüştürülmesi için, değiştirilmesi
için hep birlikte gayret edeceğiz.
Sayın Kılıçdaroğlu'nun ifade ettikleri
gibi, geçen dönem Anayasa Mahkememizce iptal olunan kanun hükmünde
kararnameleri yeniledik, şu anda, ilgili komisyonlarımızda görüşmeleri devam
ediyor; ama, bunun yanı sıra, bizim, 58 inci hükümet olarak, acil eylem planına
koyduğumuz bu sosyal güvenlik sistemine bakış açısını yansıtan ve Türkiye'deki
sosyal güvenlik norm ve standartlarıyla uyumlu -hükümetimizin de benimsediği-
bir projeksiyonumuz var. Niyetimiz, daha önceki 2 kanun hükmünde kararnameyi ve
hükümetimizin bu yeni bakış açısını bir hamur haline getirmek. Elbette ki, siz
değerli komisyon üyelerimizin, milletvekillerimizin ve partilerimizin de
değerli katkısıyla, bunu, güzel bir şekilde organize edip, üç ayda bir, beş
ayda bir Parlamentonun huzuruna gelip, Parlamentonun değerli zamanlarını almak
istemiyoruz. Onun için, belki, komisyonlardaki çalışmalarımız belli bir süre
daha alabilir; ama, bir yasa yapacaksak, sosyal güvenlik sisteminin sorunlarını
köklü bir şekilde halledeceksek, biraz zamana ihtiyacımız var. Bu süreci,
inşallah, hem Parlamentomuzla hem de
sosyal güvenlik sistemiyle ilgili bütün sosyal taraflarla, sivil toplum
örgütleriyle birlikte götüreceğiz ve ülkemizin geleceğine, kalıcı, kendi
ayakları üzerinde duran bir sosyal güvenlik sistemini kazandırmanın mutluluğunu
hep birlikte yaşayacağız diye düşünüyorum.
Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri;
tabiî, iktidarda olmakla, muhalefet cephesinden olma konusunda çok farklı bakış
açıları var. Sayın Kılıçdaroğlu dediler ki: "Bir parmak bal çaldınız; bu,
75 000 000 liralık ve 100 000 000
liralık zamlar azdır." Belki, bu -kendileri de gayet iyi bilirler-
Bağ-Kurun ve SSK'nın yakın geçmişinde, bu şekilde, sosyal destek ödemesi adı
altında yapılan zamların en büyüğüdür; ama, bu yaptığımız zamlarla, Bağ-Kur ve
SSK emeklimizin sosyal refah anlamında ulaşabileceği standartların altında
olduğunu da kabul ediyorum; ama, bu, bizim, bütün imkânlarımızı zorlayarak
verdiğimiz ve ulaşabildiğimiz bir rakamdır. Keşke, bütçe imkânları geniş olsa,
ülkemizin yaşamış olduğu bu derin krizler sonucunda uğradığı tahribat
giderilmiş olsa ve daha fazla verebilme imkânına kavuşsak; ama, 2003 yılı
itibariyle, bizim, emeklimize imkânları zorlayarak verebildiğimiz sistem budur.
Kaldı ki, herkes biliyor ki, sosyal güvenlik sisteminde, sigortacılık
sisteminde, bu şekilde, sosyal yardım zammı, sosyal destek ödemesi diye bir
sistem yoktur. Bu sistemler, kendi gelirleriyle kendi giderlerini karşılamak
zorundadırlar; almış olduğu primlerle emeklilerinin hem maaşlarını hem de
sağlık harcamalarını karşılamak zorundadırlar; ama, maalesef, 1992 yılından
itibaren bu kurumların malî yapılarındaki bozukluk nedeniyle, bugün geldiğimiz
noktada, sosyal güvenlik kuruluşlarımız 10 katrilyon liralık açıkla karşı
karşıyadır. Bunu, Hazineden ve genel bütçeden karşılayarak, elbette, sosyal
devlet olmanın gereklerini yerine getirmek zorundayız. Birçok Avrupa ülkesinde
de genel bütçeden, hazineden sosyal güvenlik sistemine transferler yapılıyor;
ama, belki, onlarda, bizim kadar, hazine üzerinde, genel bütçe üzerinde, artık,
taşınmayacak bir yük haline gelmiş değil, yapılan bu transferler.
Evet, siz bu şekilde bizi tenkit
ediyorsunuz, "az verdiniz" diyorsunuz; ama, üç dört gündür de
"kardeşim bunun kaynağı nerede" diye yer yerinden oynuyor. Bu
paralar, daha emeklilerimizin cebine girmeden, adamların, neredeyse,
burunlarından getirdiler. Bu tartışmaları yaparken elimizi vicdanımıza koymamız
lazım. Her şeyden önce ve herkesten önce bu makro ekonomik dengelerin
döndürülebileceğini, borç stokumuzun eritilmesini, borçlanma faizlerimizin
düşürülmesi konusundaki hassasiyeti, ilk önce, hükümet olarak biz taşıyoruz;
çünkü, burada, davul, bizim boynumuza asılı. Bu önümüzdeki süreçte, bu konuda,
makro ekonomik dengelerdeki bozuklukların, faizlerdeki yükselmelerin ve diğer
ekonomik parametrelerdeki bozuklukların en büyük sıkıntısını biz yaşayacağız.
Biz, bu bilinç içerisindeyiz ve diyoruz ki, biz, bu 3 katrilyon liralık ilave
finansman ihtiyacını koyarken bunu öngördük. 140 katrilyon liralık gelir
bütçesi içerisinde 3 katrilyon liralık bir ilave finansmanın dizayn
edilebileceğini, Maliye, Hazine ve ilgili bakanlıktaki arkadaşlarımız
öngördüler; yani, 3 katrilyon liralık ilave finansman verildi diye Türkiye'deki
bütün ekonomik dengelerin bozulduğunu ifade ederek piyasaları, şurayı burayı
tedirgin etmenin aklî ve mantıkî olmadığını ifade etmek istiyorum. Kaldı ki,
biraz evvel Bakanlar Kurulu toplantısını yaptık. Sayın Başbakan da ifade
ettiler.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (Devamla) - Sayın Başkanım, 1 dakika daha izin verirseniz,
toparlayacağım.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (Devamla) - Bu yeni kaynak konusunda hükümetimizin görüşlerini
ifade ettiler; bunu, sizlerle de paylaşmak istiyorum, özetle ifade etmek
istiyorum.
Hükümetimizin önümüzdeki sürece ilişkin
kararlılığı devam etmektedir. Bu kararlılığı hangi noktadadır; malî disiplini
koruma noktasında kararlıyız. Uluslararası kuruluşlarla yaptığımız taahhütlere
karşı yükümlülüklerimizi yerine getirme konusunda hassasiyetimiz devam ediyor.
Faizdışı fazla konusundaki öngördüğümüz hedef konusunda herhangi bir sapma söz
konusu değildir.
Bunlara ilaveten yaptığımız görüşmeler
neticesinde, özellikle, Maliye, Hazine ve ilgili bakanlıklarımızın yaptığı
çalışmalar neticesinde iki ana konuda, tasarruf ve kaynak yaratma konusundaki
görüşlerimizi yoğunlaştırmış bulunmaktayız. Bunlardan birisi malî disiplini sağlamaya
yönelik yapısal tedbirlerdir. Bundan sonra, gerek sosyal güvenlikte gerekse
benzeri ödemelerde ödeneküstü harcama yetkisi veren uygulama kaldırılacaktır;
yani, ödeneği olmayan hiçbir konuda hükümetin harcama yetkisi olmayacaktır.
Eğer çok zorunluluk olur ise, Yüce Meclise, sizin huzurunuza gelip, bu konuda
ödenek talebi yapılacaktır.
Diğer bir husus, harcamalarda tasarrufa
yönelik öncelikli tedbirler listesidir.
Bu iki ana başlık altında size arz etmeye
çalıştığım tasarrufların ve tedbirlerin neticesi, 2003 yılında, toplam 6
katrilyon 225 trilyon lira bir tasarrufun, kaynağın yaratıldığını, bugün Sayın
Başbakanım da ifade etti; ben de, bu kürsüden, bu rakamları sizlerle paylaşmak
istiyorum.
Dolayısıyla, biz, ekonomimizi ve diğer
dengeleri öyle başıboş bırakmış değiliz; hükümet olarak, bütün hassasiyetlerin,
bütün dengelerin korunması konusunda azamî gayret sarf ediyoruz. Evet, gerek iç
dinamikler itibariyle gerekse çevremizde yaşanan dış gelişmeler dolayısıyla
normal bir konjonktürden geçmiyoruz; bu konuştuklarımızı, bu zammı, normal bir
dönemde tartışmıyoruz; ama, biz, bütün bu iç ve dış dinamiklerin yapmış olduğu
gelişmelere, yansımalara rağmen, ekonomiyle ilgili, diğer sosyal parametrelerle
ilgili bütün sorunların bilincindeyiz; bütün sorunların ne şekilde çözüleceğine
dair de, hükümetimizin öngörüsü, hükümetimizin projeksiyonu çok sağlıklıdır.
Bunu, size ifade etmek istiyorum.
Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım; bu
tasarı dolayısıyla göstermiş olduğunuz hassasiyete çok teşekkür ediyorum. Emeklilerimize
kazandırmış olduğumuz bu ilave farklarla, onların da, ömürlerinin bundan
sonraki kalan bölümlerinde, aileleriyle sağlıklı ve huzur içinde bir yaşam
geçirmelerini diliyor; hepinize, hükümetim adına saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, bir hususu
açıklamak istiyorum. Sayın grup başkanvekillerimizin ve sayın
milletvekillerimizin, yasa tasarısı görüşmeleri başlarken, İçtüzüğümüzün 61
inci maddesindeki hassasiyeti göstermelerini rica ediyorum.
Bilindiği gibi, İçtüzüğümüzde söz isteme
usulleri belirlenmiştir. Buna göre, daha işin başında, grup başkanvekillerinin,
gerek yasanın tümü gerekse maddeleri üzerinde grup adına konuşacak sayın
milletvekillerinin isimlerini, kendi imzalarıyla Başkanlığımıza ulaştırmaları
gerekmektedir ve şahısları adına söz isteyenlerin de, yine, yazılı olarak
bildirmeleri daha uygun ve sağlıklıdır. Böyle olunca "Başkan, görüşmeye
başlamadan önce, söz sırasına göre söz alanların adlarını okutur"
deniliyor İçtüzüğümüzde.
Sayın Bakanımız, bütün konuşmalar
bittikten sonra kendisine söz verilmesini rica etmişti. Bakanımıza söz
verdikten sonra, Sayın Oğuz Oyan Beyefendi söz talebinde bulundular.
Kesinlikle, kendilerine söz vereceğim; bu açıklamam genele taalluk ediyor;
çünkü, bu görevi bana verdiğiniz gün ifade ettiğim gibi, milletin kürsüsünden,
iktidar muhalefet farkı gözetmeksizin, milletvekillerimiz en iyi şekilde
yararlanacaklar ve değerli fikirlerini aktaracaklardır. Bu, sadece
Başkanlığımıza bir kolaylık sağlanması bakımından, bundan sonraki
çalışmalarımızda sayın grup başkanvekillerimizden bizim özel bir ricamızdır.
Teşekkür ediyorum hepinize.
Buyurun Sayın Oyan. (CHP sıralarından
alkışlar)
OĞUZ OYAN (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Bir konuyu açıklayayım; Sayın Bakan henüz
kürsüye çıkmadan ben söz talebimi iletmiştim; gerçi, sizin söylediğinize göre
yine biraz gecikmişti; fakat, ne yazık ki, o zamanlama tam uymadı; yoksa,
Bakandan sonra konuşmak gibi bir niyetim yoktu; onu, öncelikle belirtmek
isterim.
BAŞKAN - Buyurun.
OĞUZ OYAN (Devamla) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugün, burada, bizim de desteklediğimiz bir tasarıyı
konuşuyoruz. Bu tasarıyı destekliyoruz; çünkü, Türkiye'de -burada çok uzun
açıklandı- birçok toplum kesimi yaşama imkânlarına sahip olamayacak gelir
düzeylerinde yaşamlarını idame ettirmeye çalışıyorlar. Dolayısıyla, onlar için
ne verilse azdır. O nedenle, biz, burada, bu tür adımları doğru yönde atılmış
adımlar olarak değerlendiriyoruz.
Dikkat ettiyseniz, bizim buradaki tartışmaya
katkımız şu yönde oluyor; ben de o yönde devam edeceğim. Bu adım olumludur;
ama, eksik bir adımdır, yarım bir adımdır, bu geçici bir adımdır. Bu, sadece
2003 yılı için yapılan bir düzenlemedir ve söz konusu sosyal destek ödemesi,
aslında, Bakanlar Kuruluna verilen yetki üzerinden götürülen bir uygulamadır.
Türkiye'de, özellikle Özal sonrasında bir uygulama, bir gelenek yerleşmeye
başladı; yarı mamul yasalar getirmek... Yarı mamul yasalar, âdeta yağı, tuzu
olmayan, sosu olmayan makarna çıkarmak gibi bir şey. Biz, burada, yarı mamul
yasa çıkarıyoruz; yetkileri, Bakanlar Kuruluna devrediyoruz. Bu işlerin böyle
olmaması lazım; yani, Meclisin yetkilerini Bakanlar Kuruluna devretmemesi
gerekir. Sizin hükümetiniz, bizim hükümetimiz diye asla bakmayınız; günü gelir
bu sıralar, bu yerler değişebilir. Hükümetlerin, Meclisin yetkilerini
devralmalarına izin vermemeliyiz. Buraya, bize, daha tekemmül etmiş, daha
tamamlanmış yasa tasarılarının gelmelerini istemeliyiz. Örneğin, Türkiye'de
KDV'yle ilgili Bakanlar Kuruluna bir yetki verilmiştir "yüzde 1 ile 40
arasında oranı değiştirmeye Bakanlar Kurulu yetkilidir" diye. Biz artık ne
yapacağız ki?! Bizim herhangi bir KDV oranıyla ilgili söz hakkımız kalmış mıdır
1985 yılı sonrasında; kalmamıştır. Meclis, bu yetkilerini devretmemelidir; bu
kadar geniş yetki devretmemelidir.
Şimdi, efendim, benim söylemek istediğim
bir başka konu şu: Türkiye'de kalıcı düzenlemeler yapmak zorundayız. Geçici
düzenlemeler iğretidir. Bunlar hükümetlere göre değişir. Bir de, zaten, zaman
içinde ömrü sınırlıdır.
Türkiye'nin yapması gereken şeyler şunlar:
Bir kere, Türkiye, 1971 yılında kabul ettiği bir ILO sözleşmesi gereğince aile
yardımı sigortasını artık yürürlüğe koymak zorundadır. Eğer bunu yaparsak,
sisteme bu tür birtakım yamaya bile gerek kalmayabilir. Aile yardımı sigortası,
çok temel bir sigortadır ve bizim katılmak istediğimiz Avrupa Birliği
ülkelerinde var olan bir sigorta sistemidir. Biz, bunu, 1971 yılında kabul
etmişiz; artık, uygulamaya geçelim. Bu onur sizin olsun; buyurun getirin, biz
destekleyeceğiz.
İkincisi, sosyal güvenlik sistemine
devletin yaptığı katkılar, gelişmiş ülkelerde, özellikle bizim üye olmak
istediğimiz Avrupa Birliği ülkelerinde sistemlidir; yani, devlet, bir üçüncü
taraf olarak sisteme prim katkısı yapmaktadır. Oysa, Türkiye'de yapılan katkı
nedir biliyor musunuz; Türkiye'de, 1994 yılı sonrasında, devlet açık kapamak
amacıyla bütçeye transfer kalemi koymaya başlamıştır. Daha önce, Emekli
Sandığına, devlet, işveren olduğu için katılıyordu; ama, 1994 sonrasında SSK'ya,
Bağ-Kur'a ve Emekli Sandığına da açık kapamak amacıyla katkı yapmaya başladı.
Bu doğru değildir; çünkü, burada devlet, sistematik bir katkı yapan taraf
olarak yok; yani, bunlar açık vermeseler katkı yapmayacak. Böyle bir şey
olamaz. Gelişmiş ülkelerde -size oranlar vereceğim şimdi- bu çok yüksek
miktarlardadır.
Bakınız, sistem olarak, prim sistemi
esaslı bir sosyal güvenlik sistemine sahip olan Fransa, Yunanistan gibi
ülkelerde; yani, sosyal güvenlik sistemi geliri primle oluşan ülkelerde,
Fransa'da sosyal güvenlik prim katkılarının yüzde 22'si devlet tarafından,
Yunanistan'da yüzde 17'si devlet tarafından sağlanır. Bu, Beveridge sistemi
dediğimiz; yani, sistemin finansmanının esas olarak vergilerle yapıldığı
ülkelerde, örneğin, Danimarka'da yüzde 76'ya çıkar, İrlanda'da yüzde 61'dir,
İngiltere'de yüzde 42'dir; yani, devlet, sisteme, zorunlu bir katkı olarak bu
yüksek oranlarda katkı yapmaktadır. Karma finansman sisteminde olan ülkelerde
dahi bu yüzde 20- 30 arasındadır; örneğin, İtalya'da devlet yüzde 30 oranında
sisteme katkı yapar. Bir iane, bir yardım, bir zekât, bir transfer falan değil.
Devlet, zorunlu bir taraf olarak buna katılıyor. Demek ki, bizim burada
yapmamız gereken birinci şey budur. Siz bu kurumlara devlet olarak katkı
yapacak sistemi getirin, kurum, bu tür, emekli maaşlarına ya da diğer sağlık
hizmetlerine yapacağı katkıyı kendi imkânlarıyla yapsın; yani, kendi aktuaryel
dengesini kursun. Burada biz bunu bütçeden yapıyoruz. Sonuçta ne oluyor; işte,
üç beş sene geçiyor, işte, bu sosyal güvenlik kuruluşları müflistir, bunlar
iflas etmiştir... Sayın Bakan biraz önce çok güzel rakamları da açıkladı
burada; -rakamların kendisi güzel değildi; ama, açıklanması iyi oldu- yani, SSK
900 trilyonluk aylık prim topluyor, sağlık hariç 1 katrilyon emekli maaşı
ödüyor. Şimdi, bu yürümez sistem. Bunun yürümez olmasının arkasında da
yıllardır sosyal güvenlik sistemini sömüren ve onunla ilgili yanlış kararlar
alan hükümetler var. Tabiî, bunu burada söylememiz gerekiyor; yani, bu, sadece
şimdi yaratılmış bir durum değil; ama, buna çözüm kalıcı bir çözüm olmak
zorundadır, buna çözüm sistematik bir çözüm olmak zorundadır.
Şimdi, burada bize düşen, size düşen
nedir? Bakınız, Türkiye'de, bir kere, bu devlet katkısını kalıcı hale
getirelim, sürekli hale getirelim. Yakında sosyal güvenlikle ilgili tasarılar
da gelecek önümüze, bu vesileyle bunu eğer düzenleyebilirseniz... Devletin,
zaten yaptığı, açık kapamak yoluyla yaptığı şu katkıları, geliniz, bir prim
katkısına çevirelim, böylece -o katkılar şu an zaten var, bundan sonra da olmak
zorunda, artık sistem açık vermeye mahkûm- hiç olmazsa, bunu da biz yaptık
deyin. Devlet, buraya, üçüncü taraf olarak sisteme katkı yapan bir kurum haline
gelsin. Sayın Bakana öneriyorum, bunu, ciddî olarak düşünelim. Tabiî, bunun üzerinde
açık verirse, devletin yine borcudur o açığı kapamak; ama, bir kere, önce bu
kurumların açığını, bu yolla bir azaltalım biz. Bu kurumların ayakta durmasına
katkıda bulunalım.
İkincisi, 102 sayılı ILO sözleşmesiyle
imza attığımız bu aile yardımı sigortasını bir yürürlüğe sokalım.
Üçüncüsü, Türkiye'de kimsesiz yaşlılarla
ilgili 202 sayılı Yasayı, sembolik yardım yapan bir düzenleme olmaktan
çıkaralım; bu insanları, yaşayabilir bir duruma getirelim.
Dördüncüsü, Türkiye'de tüm nüfusu
kapsayacak şekilde bir sağlık sigortasına geçme zamanı gelmiştir. Burada,
Sağlık Bakanı da açıkladı, aslında, biz, zaten neredeyse, bütün nüfusa, şu ya
da bu yolla -yeşilkart, şu bu- bunu veriyoruz. Bırakalım bu yeşilkartı filan,
bütün vatandaşlarımız, tümü, genel sağlık sigortasından yararlanma hakkına
sahip olsunlar; bu, bir hak haline gelsin; Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı
Teşvik Fonunun bir yardımı, bağışı, ianesi biçiminden çıkaralım.
İşsizlik sigortası konusunu da, bugün
içinde bulunduğu durumdan kurtaralım. Bakın, Türkiye'de, devletin, üçüncü taraf
olarak katkı yaptığı tek sigorta kalemi, işsizlik sigortasıdır. Biliyorsunuz,
2000 yılında, çalışanların tasarrufunu teşvik hesabı kaldırılırken, SSK'ya tabi
olanlar açısından, işçi statüsünde olanlar açısından tasarruf kesintisi,
işsizlik sigortasına dönüşerek devam etmiştir; devlet de buna katkı yapmaya
başlamıştır. İyi; ama, bundan kim yararlanıyor; uygulamaya bakınız, uygulamada,
bundan, işsizden çok Hazine yararlanıyor; çünkü, Hazine, işsizlik sigortası
fonunu bir borçlanma kalemi olarak kullanıyor. Bu kadar çok işsiz olan bir
ülkede, işsizlik sigortasından yararlanan işçi sayısına bakınız!.. Bir de ne
kadar yararlanıyorlar; asgarî ücretin yarısı ile asgarî ücret sınırları
arasında bir miktar; bununla yaşanabilir mi?! Yani, şimdiki, artmış haliyle 110
000 000 lira ile 220 000 000 lira arasında -yuvarlak hesap- bir yardım; o da,
sınırlı süre. Bu, olmaz. Türkiye'de, işsizlik sigortasını adil bir duruma
getirmemiz lazım.
Sayın Bakan, aktif-pasif sigorta
oranlarından yakındı. Şimdi, bu aktif-pasif sigorta oranlarını yükseltmenin
yolları var; bir kere, bunun birinci yolu, brüt ücret ile net ücret farkını
daraltacaksınız. Türkiye'de, brüt ücret ile net ücret farkı açılmıştır. Yani,
asgarî ücretten bile bu kadar vergi alıyoruz! Demek ki, bunları azaltmamız
gerekiyor. İkincisi, kayıtdışılıkla mücadele etmemiz gerekiyor. Bunun için, hem
vergi hem sigorta alanında mücadele gerekir. Sizin getirdiğiniz düzenlemeler,
bu mücadele için uygun gözükmüyor. Nihayet, bizim, vergi ve sigorta sistemini
buna uygun olarak yeniden düzenlenmemiz gerekir; oysa, dün görüştüğümüz vergi
yasası da, buna müsait bir yapı sunmuyor.
Yani, burada, özetle şunu söylemek
istiyoruz: Lütfen, daha hazırlıklı yasa tasarılarıyla buraya gelinsin. Yani,
biz de, böylece, neye oy verdiğimizi, hangi sınırlar içerisinde neyi
oyladığımızı daha iyi bilelim. Daha kalıcı düzenlemelerle buraya gelinsin ki,
böylece, biz de, biraz daha, yıllık değil de, uzun vadeli bir düzenleme
yaptığımızın bilincinde, farkında olalım ve vatandaşımız da bunun farkında
olsun.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
OĞUZ OYAN (Devamla) - Sayın Başkan,
toparlıyorum efendim.
BAŞKAN - Buyurun; lütfen, toparlayınız.
OĞUZ OYAN (Devamla) - Son olarak şunu
söyleyeyim: Kaynak meselesinde rahat olunuz. Yani, tabiî "kaynak
meselesinde rahat olunuz" derken, gidip para basınız anlamında
söylemiyorum. Kaynak meselesinde, biz, size olumsuz eleştiride bulunmayız;
ancak, şunu söyleriz: "Böyle bir uygulama popülisttir" diyenlere biz
karşı çıkarız; çünkü, bankaları hortumlayanlar, devletin bütçesinin yarısını
faize verenler, iktidarlar işçiye, memura birazcık kaynak aktarınca "bu,
popülizm" diye bağırıyor; buna hakları yoktur! (Alkışlar) Sizinle
beraberiz; ancak, şunu söyleyeyim: Aktardığımız bu kaynakları, eğer, yarın,
Özel Tüketim Vergisine, KDV'ye zam yaparak geri alacaksak, o zaman
"dur" deriz size; çünkü, o anlamda, halka, en yoksul kesimlere
sonuçta bunu vergi yükü olarak bindirecek uygulamadan kaçınmak lazım.
Bununla ilgili ikinci bir şey söyleyeyim:
Burada, kaynak meselesinde atılacak çok adım var; siz, bir tane sembolik örnek
verdiniz; dediniz ki, milletvekili lojmanları... Çok güzel, sembolik bir örnek.
Gelin, daha ağırlıklı büyük bir örnek verelim: Hortumcuların hortumlarını
keselim ve buna da biz örnek olalım. Gelin, dokunulmazlığı kaldıralım.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Oyan.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelere geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Şimdi, 1 inci maddeyi okutuyorum:
SOSYAL SİGORTALAR KANUNU,
TARIM İŞÇİLERİ SOSYAL SİGORTALAR KANUNU, ESNAF VE SANATKÂRLAR VE DİĞER BAĞIMSIZ
ÇALIŞANLAR SOSYAL SİGORTALAR KURUMU KANUNU İLE TARIMDA KENDİ ADINA VE HESABINA
ÇALIŞANLAR SOSYAL SİGORTALAR KANUNUNA GÖRE GELİR VEYA AYLIK ALMAKTA OLANLARA
SOSYAL DESTEK ÖDEMESİ YAPILMASI HAKKINDA KANUN TASARISI
MADDE 1. - 506 sayılı Sosyal Sigortalar
Kanunu, 2925 sayılı Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu, 1479 sayılı Esnaf
ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile
2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar
Kanununa göre gelir veya aylık almakta olanlara 1/1/2003-31/12/2003 tarihleri
arasında, genel bütçeden karşılanmak
üzere, almakta oldukları aylık veya gelirlerine ilave olarak sosyal destek
ödemesi yapılır. Sosyal destek ödemesinin miktarı ile usul ve esaslarını
belirlemeye ve bu ödemeleri yukarıda sayılan kanunlar uyarınca aylık ve gelir
tutarlarına göre aylar itibarıyla farklılaştırmaya Bakanlar Kurulu yetkilidir.
Sosyal destek ödemesinde, ölüm geliri veya
ölüm aylığında hak sahiplerine ilgili kanunlarda öngörülen gelir veya aylıktaki
hisseleri, sürekli iş göremezlik gelirinde
sürekli iş göremezlik dereceleri dikkate alınır. Sosyal destek ödemeleri
gelir ya da aylık ödeme tarihlerinde herhangi bir kesintiye tâbi tutulmaksızın
net olarak ödenir.
BAŞKAN - 1 inci madde üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına, Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin konuşacaklardır.
Buyurun Sayın Çetin. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şahsım ve Grubum adına hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bugün, iktidarıyla, muhalefetiyle,
ülkemizin bugünlere gelmesinde büyük emekleri olan emeklilerimizin durumlarının
düzeltilmesine ilişkin bir kanun tasarısını görüşmekteyiz ve yine -sevindirici
olan bir durum- hem iktidar hem muhalefet, emeklilerimizin yıllardır içinde bulundukları,
yaşadıkları sıkıntılardan kurtarılmasında hemfikirler ve bu tasarıyı bir an
evvel çıkararak, hiç olmazsa kısmen rahatlamalarına imkân vereceğiz.
Değerli milletvekilleri, gerçekten, hem
506 sayılı Yasaya göre hem de bu tasarıda sayılan diğer kanunlara göre emekli
aylığı almakta olan emeklilerimizin durumuna ilişkin düzenleme, ne yazık ki,
biraz evvel Grup Başkanvekilimin de belirttiği gibi, hem yasa tekniğinden
yoksun hem de birtakım çelişkiler taşıyor. Gerçekten, emeklilerimiz sevindi.
Anımsarsanız, 57 nci hükümet, ekim ayı içerisinde, kamu çalışanlarına,
memurlara 100 000 000 lira -ki, onun 75 000 000'u uygulanmış, kalanı daha
sonraya bırakılmıştı- zam yapmıştı. Başta işçi emeklilerimiz olmak üzere, hemen
hemen tüm emekliler, seçildiğimiz günden bugüne kadar hepimizi, faks yağmuruna
tutarak; telefon ederek, 1 Kasımda, 57 nci hükümet döneminde alınan karar
gereği, memur emeklilerine verilen zammın bir an önce kendilerine de verilmesi
talebini dile getirdiler.
Sayın Bakanın belirttiği gibi, 57 nci hükümet
yapmış olduğu çalışmada, yani, memur emeklilerine 2002 yılı içerisinde yapılan
zam ile -işçi emeklilerinin emekli aylıklarındaki artış TÜFE esas alınarak
belirlendiği için- işçi emeklilerine yapılan zam arasında bir fark oluşmuşsa,
bu farkın, aralık ayı içerisinde maaşlara yansıtılacağını öngörmekteydi. Bu
doğrultuda yapılan hesaplamaya göre -ki, hangi kriterler esas alındı pek
bilemiyoruz- yüzde 2,7'lik bir fark, yani, 5 000 000 ile 10 000 000 lira
arasında bir rakam -Sayın Bakanımızın belirttiği gibi- işçi emeklilerimizin
tepkisini çekmişti.
Hükümetin, emeklilerimize, kademeli bir
biçimde artış öngören bu düzenlemeyi, bu kanun tasarısını Yüce Meclise sunmadan
önce açıklamış olması, emeklilerimizi sevindirdi; fakat, hükümetle, yani,
yürütme ile yasama arasındaki bir çelişkiyi daha gündeme getirdi.
Değerli milletvekilleri, burada bir kanun
yapıyoruz. Gerçekten, bunun hangi usul ve esaslara göre yapılacağı
belirlenmiştir. Miktarları önceden belirlenmiş, açıklaması yapılmış ve
uygulanması için buraya getirilen bir metin, herhalde, Meclisimizin çalışma
ilişkilerine gölge düşürür diye düşünüyorum. O nedenle, bu tür çalışmaları,
hepimizin ortak olduğu çalışmaları, hiç olmazsa Mecliste görüşüldükten sonra,
kanunlaştıktan sonra açıklamanın daha saygın bir tutum olacağını düşünüyorum.
Diğer taraftan, sosyal destek ödemesi bir
yıl süreyi öngörüyor. Yine bu madde içerisinde, aylık gelir ve tutarlarına göre
aylar itibariyle farklılaştırmaya Bakanlar Kurulu yetkili kılınıyor. Oysa,
Anayasamızın 7 ve 8 inci maddeleri, bu konuda bir yetki devrinin, yani,
Meclisimizin, yürütmeye, hükümete bu konularda bir yetki devretmesinin yanlış
olacağını, en azından tavanının ve tabanının belirtilmesi gerektiğini
hatırlatmak istiyorum. Yani, bu tasarı teknik olarak hazırlanırken bir
sakatlığı içeriyor. Yarın, herhangi bir şekilde, Anayasaya aykırılığı
gerekçesiyle, düzenleniş biçimi yönünden eğer iptal edilirse, "ne yapalım,
böyle oldu" deyip, emeklilerin karşısına çıkma gibi bir şey mi düşündünüz
diye aklımdan geçiyor. Onun için, gelin, emeklileri huzursuz etmeyelim.
Bir yıllık bir süre için 75 000 000 lira,
100 000 000 lira öngörülüyor; ama, bu oranı belirleme yetkisi Bakanlar Kuruluna
devrediliyor. Üç ay geçtikten sonra, Bakanlar Kurulu "ben bunu 50 kuruş
artıracağım" ya da "10 000 000 lira artıracağım" gibi bir
keyfiliğin içerisine girerse, bu Meclisi boşuna meşgul etmiş olmaz mıyız?! Onun
için, mümkün olduğunca keyfî uygulamalardan kaçınmamız gerektiği düşünüyorum.
Yine, bu tasarı, tarafımızdan desteklenen
bir tasarı; ama, sürekli iş göremezlik gelirini de sakatlık oranlarına göre
uygulamak doğru değil. Bunların almış olduğu iş göremezlik ödenekleri 120 000
000-140 000 000 lira gibi tutarlar olup, zaten, son derece düşüktür. Sakatlık
oranları neyse -yüzde 20, yüzde 30- o oranda uygulayacağız diyerek, bunları, bu
haktan mahrum bırakmanın ya da eksik uygulamanın hakkaniyet ölçülerine pek
uygun düşmeyeceğini düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri, gerçekten kabul
etmek gerekir ki, emeklilerimiz, bu konuda, bu miktarlardan memnundur; biz de,
bu miktarların daha da artırılması gerektiğini düşünüyoruz. Biraz evvel Sayın
Bakanımızın söylediği gibi, biz, kaynağı sormuyoruz; hükümetimiz kaynak
açıklamak zorunda değil; kaynağı soran IMF. Eğer, seçimlerden önce IMF karşıtı
tutum izleyip de, bugün, IMF'ye "kaynağımız şudur" deme ihtiyacı
hissediyorsanız, o, sizin sorununuz, Yüce Meclisimizin IMF'ye hesap verme gibi
bir yükümlülüğü olduğunu düşünmüyorum.
Diğer taraftan, emeklilerimizin
içerisinde, 7 500'e yakın Türk Ticaret Bankası emeklisi de, durumlarının bir an
evvel düzeltilmesini beklemektedirler. Bildiğiniz gibi, son üç aylıklarını
ağustos ayında aldılar, kasımdan bu yana aylıkları ödenmiyor. Gerekçeleri de,
Türk Ticaret Bankası tasfiye ediliyor, biz bunu ödemeyiz... Böyle bir gerekçe
olmaz; yani, bütçesinde karşılığı konulmuş ve 7 500 kişiyi; yani, 7 500 aileyi
ilgilendiren Türk Ticaret Bankası emeklilerinin de sorunlarının bir an evvel
çözümlenmesi gerektiğini düşünüyorum.
Diğer taraftan, tabiî, tasarı, buraya,
Meclise geldiğimizde önümüze getirildi, tasarıyla burada karşılaştık. 57 nci
hükümet döneminde memurlara verilen 75 000 000 liraların Kore ve Kıbrıs
gazilerine uygulanıp uygulanmadığı, eğer uygulanmamış ise bu tasarıyla birlikte
onların da kapsama alınması gerektiği, onları da sevindirecek bir tutumdur, bir
davranıştır diye düşünüyorum.
Yine, Grup Başkanvekilimin belirttiği
yaşlılık aylığı miktarları son derece gülünç. Sosyal devlet olmanın gereği o
aylıkların da bir an önce artırılmasıdır.
Gerçekten, bu tasarı, Cumhuriyet Halk
Partisi olarak bizim de desteklediğimiz ve bir an önce gerçekleştirilmesini
istediğimiz bir tasarı. Özellikle, çalışanlarımız, gelecekte emekli olacaklar,
bugün, sosyal sigorta hizmetlerinden memnun değiller, onu biliyoruz. Sayın
Bakanımız biraz evvel rakamlar verdi "SSK'da emeklinin çalışana oranı 1,6,
dünya ortalaması 4" diye. Evet, doğru, gerçekten Sosyal Sigortalar
Kurumuna ek yük getirmemesi düşüncesiyle bütçeden karşılanacağı ve sosyal
destek primi olarak ödeneceği öngörülüyor; ama, bugün işyerlerinde çalışanlar
yılın son günlerinde, yılın ilk günlerinde "hemen, acaba, tensikat var mı,
emeklilik yaşı yükseltilmiş olmasına rağmen, işte, bütçe imkânları ya da
kamunun küçültülmesi politikaları çerçevesinde zorla emekli olacak mıyız"
kaygısı içerisinde. Bugün işyerlerinde çalışanlar huzursuz, pek çoğu "15
Ocakta emekli olmamızın yararı nedir" diye soruyor. Gelecekte, önümüzdeki
günlerde önümüze gelecek olan, belki, işverenlere verilen bir söz gereği
önümüze gelecek olan İş Kanunu tasarısıyla kıdem tazminatları ellerinden
gidecek mi kaygısını taşıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN- Efendim, sözünüzü tamamlayın
lütfen.
Buyurun.
İZZET ÇETİN (Devamla)- Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Bugün emekli maaşı alanlar, ömürleri boyu,
ülkemizin kalkınması için çaba sarf ettiler; ama, hiçbir zaman huzurlu bir
çalışma ortamı, bir emeklilik yaşamı yaşamadılar. O nedenle, bunların,
gelecekte emekli olacak arkadaşlarımızın da mutlu bir emeklilik sürebilmesi
için, bunun, bir yıllık bir süreden ziyade kalıcı olması ve maaşa
dönüştürülmesi ve Bakanlar Kurulu yetkisinin taban ve tavan sınırlarının gözden
geçirilmesi, sürekli iş göremezlik gelirinin de, dereceleri nispetinde değil,
emeklilere uygulanan oranda uygulanan miktarların seyyanen kendilerine
verilmesi onları da mutlu edecektir diyorum.
Ben de, bu yasayla, emeklilerimizin maddî
sorunlarının çözümlenemeyeceğini biliyorum. Açlık sınırının 400 000 000,
yoksulluk sınırının 1 200 000 000 olduğu bir ülkede, siz, 166 000 000 lirayla,
252 000 000 lirayla, ortalama 290 000 000 lira olan emekli aylığını 390 000 000
liraya yükseltmeyle emeklilerimizi mutlu kılamazsınız.
Onları mutlu kılmanın yolu, onlara,
insanca yaşayabilecekleri, hiç olmazsa ömürlerinin son günlerinde insanca
yaşayabilecekleri bir ücret vermekten ve onların aylıklarını, emekli
aylıklarının artışını TÜFE'den kurtarıp, memur emeklileriyle birlikte aynı
seviyeye getirmekten geçer diyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ederiz Sayın Çetin.
AK Parti Grubu adına, Kars Milletvekili
Selahattin Beyribey; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA YUSUF SELAHATTİN
BEYRİBEY (Kars) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan
evvel hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Görüşmekte olduğumuz Sosyal Sigortalar
Kanunu, Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu, Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer
Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile Tarımda Kendi Adına ve
Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa Göre Gelir veya Aylık Almakta
Olanlara Sosyal Destek Ödemesi Yapılması Hakkında Kanun Tasarının 1 inci
maddesi üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Bu maddeyle, 506 sayılı Sosyal Sigortalar
Kanunu, 2925 sayılı Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu, 1479 sayılı Esnaf
ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile
2926 Sayılı Tarımda Kendi Adına veya Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar
Kanununa göre gelir ve aylık almakta olanlara 1.1.2003 ve 31.12.2003 tarihleri
arasında genel bütçeden karşılanmak üzere, aylık veya gelirlerine ilave olarak
sosyal destek ödemesi yapılacaktır. Bunun miktarını, ne kadar olduğunu Sayın
Bakanımız ve sözcüler söylediler, gerçi ben de konuşmalarımın arasında ifade
edeceğim; ama, herkes biliyor ki, biz seçim meydanlarına çıktığımız zaman AK
Partinin, fakirin, fukaranın, dargelirlinin yanında olacağını beyan etmiştik.
Biz, meydanlarda, en düşük 66 000 000 Türk Lirası aylık alan Tarımda Kendi
Adına veya Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar emeklilerinin, yine en düşük
145 000 000 Türk Lirası aylık alan Bağ-Kur emeklilerinin, yine en düşük 257 000
000 Türk Lirası aylık alan SSK emeklilerinin ıstıraplarını, sıkıntılarını kendi
içimizde hissettik. Onların dertleriyle, onların verdiği oylarla, onların o
ıstıraplarına çare olmak için de buraya geldik. Geldiğimiz günden itibaren
toplumdaki sosyal dengeyi yerine getirmek, toplumdaki insanlarımızın geçim
standartlarını artırmak, dargelirlilere destek olmak üzere 58 inci hükümet bu
tasarıyla önümüze geldi. Bu tasarıyla, Bağ-Kur ve SSK emeklilerinin aylıklarına
75 000 000 ile 100 000 000 arasında ekleme yapılacaktır. Böylece, dargelirli
toplum rahatlayacak, ayrıca, bununla birlikte, ekonomiye sıcak para girdiğinden
dolayı, ekonomide ciddî oranda bir canlılık ve güçlenme olacak, ekonomi yeniden
canlanacaktır.
Onun ötesini de ben düşünüyorum.
Bağ-Kurlular, ayrıca sigortalılar primlerini yatırmıyorlar. Emeklilik cazip
hale geldiği için, bu cazipleşmeden dolayı Bağ-Kurlular bir an evvel emekli
olmak için primlerini yatıracaklar, bunun da bir katmadeğer sağlayacağı
kanaatini taşıyorum.
AK Partinin temel hedefi, milletin, kendi
içindeki sosyal barışı temin etmektir. Bununla ilgili, buna ek olarak,
biliyorsunuz, üç ay içerisinde, bu üç aylık geçici bütçe içerisinde ortalama
olarak memurlara da yüzde 10 ek zam yapıldı. Bunu kamuoyunda yüzde 5 olarak
ifade ettiler; oysaki, ortalama yüzde 10'dur. Yeterli midir, değildir; ama, bu
üç aylıktır. Bütçemiz çıktığı zaman, aşağı, düşük seviyede maaş alan
memurlarımızın maaşlarının düzeleceğini, tavan ile taban arasında bir dengeye
doğru gidileceğini de göreceğiz.
Değerli milletvekilleri, AK Parti,
toplumun önemli bir kısmındaki iyileşmelere devam edecek, asgarî ücretlilerin
de yeniden değerlendirilmesiyle, onların da maaşlarını yükseltecektir. Bu
maddenin son fıkrasında yer alan, özellikle, ölüm geliri, ölüm aylığı ve
sürekli iş göremezlik geliri de bu gelen kanunla desteklenmiş olacak. Sürekli
iş göremezlikteki dereceler, gerçekten, toplumsal olarak veya onların aldıkları
düşük ücretleri artırıcı boyutta olmadığı için, zannediyorum, bununla ilgili
hükümetimizin veya Grubumuzun belki bir teklifi olacaktır. Onun da
değerlendirilerek, bu kardeşlerimizi de ekonomik olarak güçlendirilmiş bir hale
getireceğimizi düşünüyorum.
AK Parti Grubu adına, çıkarılacak olan bu
yasadan dolayı, hükümetimize, 58 inci Hükümetin Sayın Başbakanına, Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanına, bu kanunun çıkmasında emeği geçen bütün Genel Kurul
üyelerine şükranlarımı sunuyorum; ayrıca, emeklilere hayırlı olsun diyorum.
Bundan sonra, dargelirlilerin yanında olduğumuzu, önümüzdeki dönemde
çıkaracağımız yasalarla da göreceğiz.
Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Beyribey.
Şimdi, şahısları adına söz isteği vardır.
İzmir Milletvekili Sayın Oğuz Oyan...
OĞUZ OYAN (İzmir) - Konuşmayacağım Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Peki.
Çorum Milletvekili Sayın Agah Kafkas;
buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakikadır.
AGAH KAFKAS (Çorum) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Emeklilerimize yapılacak ödemelerle ilgili
kanun tasarısının 1 inci maddesiyle ilgili olarak şahsım adına söz almış
bulunuyorum.
Bu düzenlemeyi, AK Partinin, kimsesizlerin
kimi olma iddiasının bir yansıması olarak değerlendiriyorum ve bunda emeği
geçen başta 58 inci Cumhuriyet Hükümetinin Başbakanı olmak üzere, Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanını ve tüm hükümet üyelerini tebrik ediyorum. Bunun, bir
sosyal devletin, çağdaş sosyal devlet olma yolunda bundan sonra atılacak
adımlara da önemli bir başlangıç olmasını diliyorum.
Sosyal Güvenlik sistemleri, çağdaş dünyada
kendi yağlarıyla kavrulur; ancak, çağdaş dünya sosyal devlet olma işlevini
yürütürken, sosyal güvenlik sisteminin bir parçası olarak kendisini yerine
koyup ve sisteme katkı sağlayan bir mekanizmayı oluşturur. Biz de, biraz önce
Sayın Bakanın da ifade ettiği gibi, 1992 yılından beri sosyal güvenlik sistemimiz
açık veriyor. Hükümetler, bütçeden ve hazineden bunu karşıladıklarını ifade
ediyor ve kamuoyunda da yaygın bir kanaatle şu söyleniliyor: "Sosyal
güvenlik sistemimizin karadeliklerinin açığını kapatıyoruz." Oysaki,
sosyal devlet, prim sistemiyle buna katkı sağlaması gereken devlet olma
işlevini yerine getirmediği için, sanki, sisteme yardım ediyormuş gibi...
Çağdaş devletin görevi, sistemin bizzat içinde olmaktır, katkı sağlamaktır,
aktuaryel dengeyi düzeltmesidir.
Şimdi, bu kanunu çıkaracağımız bugün
Türkiye'nin fotoğrafına baktığımız zaman, maalesef, çok da keyifli bir fotoğraf
görmüyoruz. Buna, isterseniz Dünya Bankasının raporlarından bakınız, isterseniz
Birleşmiş Milletlerin insanî gelişmişlik endeksinden bakınız, isterseniz
DPT'nin, isterseniz DİE'nin verilerinden ya da Türk-İş'in, Hak-İş'in, sivil
toplum örgütlerinin yaptığı çalışmalardan bakınız, nereden bakarsanız bakınız
ya da Sayın Kılıçdaroğlu'nun biraz önce çizdiği Türkiye fotoğrafına bakınız,
nereden bakarsanız bakınız... Hiçbir yerden bakmanıza gerek yok. Buraya seçilip
gelen bu Yüce Heyetin her birisi, toplumun içerisinden o acıları, ıstırapları
çekerek, milletin teveccühüne mazhar olarak gelmiş insanlardır. (AK Parti
sıralarından alkışlar) O fotoğraftır ki, bu milletin Türkiye siyasetini temize
çekmesini sağlamıştır ve 4 Kasım günü AK Partiyi iktidara getirmiştir. (AK
Parti sıralarından alkışlar) Onun için, Türkiye'de, milletin, devleti, siyaseti
temize çekme mesajını bu Yüce Heyetin çok iyi okuması, iktidarıyla
muhalefetiyle çok iyi okuması ve sistemi, kurumları, kuruluşları temize çekip,
çağdaş normlara oturtturması çalışmasını bir an önce başlatması gerekmektedir.
O nedenle, kimse, bu milletin iradesini küçümseyemez. Sanki, bu millet... Bu
fotoğraf herkes tarafından bilinen bir fotoğraf. Kimi sözcü arkadaşlarımızın,
burada, bu fotoğrafa bakıp da "niye böyle bir durum vardır"ı
sorgulamaya hakkı yoktur. Bu, milletin tercihidir. Milletin doğru karar
verdiğinin yansımalarını da, bugün bu çalışmalarla ortaya koymaktayız. Örneğin,
cumhuriyet tarihimizde çok da sık görülen bir fotoğrafla karşı karşıya değiliz;
asgarî ücret yeni tespit edildi, daha hiç uygulanmadı; ama, Sayın Genel
Başkanımız "bu asgarî ücretin bu şekilde uygulanması doğru değildir, bunun
günün şartlarına uygun hale getirilmesi gerekir" ricasında bulunmuştur ve
talimatını vermiştir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bu, AK Parti
iktidarının, milletin tercihini nasıl doğru okuduğunun çok önemli bir
göstergesidir diye düşünüyorum.
Şimdi, bize düşen görev -doğrudur,
katılırım; bu kısım tedbirlerle, günü kurtaracak tedbirlerle bu işi
götüremeyiz- milletin, siyaseti temize çektiği gibi, bizim de kurumlarımızı
temize çekmemiz, sosyal güvenlik sistemimizi yeniden temize çekmemizdir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
AGAH KAFKAS (Devamla) - Toparlıyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Buyurun.
AGAH KAFKAS (Devamla) - Sosyal güvenlik
sistemine devletin bilfiil katıldığı, iane değil, sosyal devlet olmanın gereği
olarak katıldığı, reel ekonominin önünün açıldığı ve emekliye insanca yaşayabilecek
standartları sağlayacak çağdaş bir sosyal güvenlik sistemini hep birlikte
oluşturma dileğimle saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Kafkas.
Konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi, madde üzerinde bir önerge vardır.
Madde üzerindeki önergeyi okutuyorum ve
işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının 1 inci
maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
|
Ali Rıza Alaboyun |
Afif Demirkıran |
Hasan Kara |
|
Aksaray |
Batman |
Kilis |
|
Recep Koral |
Mehmet Ceylan |
|
|
İstanbul |
Karabük |
|
"Sosyal destek ödemeleri gelir ve
aylık ödeme tarihlerinde herhangi bir kesintiye tabi tutulmaksızın net olarak
ödenir."
BAŞKAN - Efendim, Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA
(Afyon) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Takdire bırakıyorsunuz.
Hükümet önergeye katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor,
Komisyon takdire bırakıyor.
Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin
katıldığı önergenin sahibi?..
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Gerekçe okunsun
efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Yapılacak sosyal destek ödemelerinin
belirlenmesinde bundan yararlanacak kişiler yönünden adil, makul ve ölçülülüğün
sağlanmasını teminen bu fıkranın değiştirilmesi amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
Şimdi, 1 inci maddeyi kabul edilmiş önerge
doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir; hayırlı olsun.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2. - Bu Kanun 1.1.2003 tarihinden
geçerli olmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde, şahsı adına,
Ankara Milletvekili Sayın Oya Araslı; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
OYA ARASLI (Ankara) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; çok olumlu bir faaliyet içerisinde olduğumuzu düşünüyorum;
çünkü, emekli işçilerimiz, Bağ-Kur emeklilerimiz, tarımda çalışan işçi
emeklilerimiz, şu anda kendilerine verilmesi düşünülen miktarın çok çok daha
üstünde emekli aylığı veya bu tür ek sosyal yardımlar almayı hak etmiş
durumdadır. Daha iyi bir yaşamı, alınlarının teriyle kazanmış oldukları yaşamı
çok daha güzel bir biçimde yaşamak ihtiyacındadırlar. Onlara bunu sağlamak,
bizim temel görevimizdir. Keşke, kendilerine çok daha fazla imkânlar
sağlayabilsek...
Bütün bunları, bu girişimin lehinde
olduğumu, bu kanun tasarısının lehinde oy kullanacağımı ifade etmek amacıyla
burada dile getiriyorum. Kişisel olarak ben de, üyesi bulunduğum Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu da, bu tasarıya destek vereceğiz; ancak, ben, bir anayasa
hukuku profesörüyüm, meslek alanım itibariyle, burada yasama tekniği bakımından
gördüğüm bazı sakıncaları, bundan sonraki çalışmalarımıza ışık tutmak, bizi
bazı hatalardan korumasını sağlamak amacıyla dile getirmeyi, burada zapta
geçirmeyi de bir görev olarak bildim.
Değerli arkadaşlarım, yasayı, biz,
öğrencilerimize tanımlarken "kalıcı bir hukukî tasarruf" olarak ifade
ederiz. Bir yıllık yasa çıkarmak, şu Yüce Meclisin şu emeğinin karşılığı olması
gereken bir iş midir? Bir yıl için geçerli olmak üzere yasa çıkarılır mı; hele,
böyle bir konuda?.. Gönül arzu ederdi ki, burada emekli işçilerimize
sağladığımız imkânı bir yılla sınırlı tutmayalım, kalıcı hale getirelim. Bu,
hem onlara borcumuzun bir gereğidir hem de "yasa" tanımına uygun bir
iş olur. Keşke, sadece 2003 yılıyla sınırlı bir imkân tanımasaydık, burada
tanıdığımız imkânı kalıcı hale getirmiş olsaydık; gelecek sene de
yararlanabilselerdi, daha sonraki yıllarda da yararlanabilselerdi.
İkinci olarak, müşahede ettiğim husus
şudur: Biz, burada, emekli işçilerimize bir imkân tanıyoruz; ama, bu imkânın
parasal karşılığı somut sayılarla nedir? Bu konuda hiçbir belirleme yapmadan,
yetkiyi Bakanlar Kuruluna devretmiş durumdayız. Bu, Anayasamıza aykırı bir
yetki devri görünümündedir. Yasama yürütmeye yetki verir; ama, bunun
sınırlarını epeyce belirleyerek verir. Yürütme kendisi kural koymaz, yasa
koyucunun koymuş olduğu kurallar çerçevesinde hareket eder; ama, biz, burada,
yürütmeye, Bakanlar Kuruluna öyle bir yetki veriyoruz ki, bu yardımın miktarı
nedir, belli değil; Bakanlar Kurulunun gönlünden ne koparsa, her ay için
değişebilecek rakamlar halinde uygulamaya sokulacak. Bu tipik bir yetki
devridir. Bundan önce, çok kez Anayasa Mahkemesi bu tür düzenlemeleri,
Anayasaya aykırı yetki devri nedeniyle iptal etmiştir. İki ay sonra, hükümet
"ben sıkıştım, ayda 75 000 000, 80 000 000 veremiyorum, 5 000 000'la
yetinecek emeklilerimiz" dese, yasama organı olarak ne yapacağız? Bir
müdahale imkânımız; ancak, bir başka yasa çıkarmak suretiyle mümkün olacak;
çünkü, yetkiyi Bakanlar Kuruluna devretmişiz.
Değerli arkadaşlarım, mütemadiyen aynı
konu için yasama organını tekrar tekrar tekrar yormaya, meşgul etmeye hakkımız
var mı? Yarın öbür gün Anayasa Mahkemesi böyle bir yasayı iptal etse,
kendilerine yardım etmek ihtiyacında olduğumuz, o emeklilerimizin durumu ne
olacak?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim.
OYA ARASLI (Devamla) - Hemen toparlıyorum
Sayın Başkan.
Devlet yönetmek çok ciddî bir iş değerli
arkadaşlarım. Yasama organında görev yapanların da, Bakanlar Kurulunda görev
yapanların da her adımını bu ciddiyete uygun bir biçimde atması gerekiyor.
Yaptık, oldu!.. Olmaz değerli arkadaşlarım. Çok içten, çok kamunun yararına bir
şey yapıyor olsak bile, özenli hareket etmek mecburiyetindeyiz. Anayasanın,
yasaların, yasama organı olmanın bütün gereklerini yerine getirmeliyiz.
Ben yürürlük maddesini vesile bilerek bu
konudaki mülahazalarımı Yüce Meclise arz etmeyi bir görev bildim.
Çok teşekkür ediyorum, saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ederiz Sayın Araslı.
Efendim, hükümet adına Sayın Çalışma
Bakanımızın söz isteği vardır.
Buyurun Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - İzin verirseniz, yerimden... Kısa olacak çünkü Sayın
Başkanım.
BAŞKAN - Buyurun.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; iki konuda değerli
konuşmacıların itirazları var. Birincisi, niye bir yıl için yapıyorsunuz bu
işi; diğeri de, Yüce Meclisin yetkilerinin yürütmeye devri konusuna ilişkin
değerli görüşleri. Şunun için bir yıl süreyle sınırlı bu; bütçe tekniği
açısından. Biz bu öngörüyü, bu hesaplamayı ancak 2003 yılı için yapabiliyoruz.
2004 yılı için hangi parametrelerin hangi oranda değişeceğini şimdiden bilsek
bile, 2004 yılı bütçesini bağlayıcı şekilde şu anda oraya bir rakam koymak, bir
ilave finans koymak mümkün değil. Bu, zannederim, takdir edilecek bir konudur.
İkincisi de, Yüce Meclisimiz, Bakanlar
Kuruluna, o şekilde geniş, layüsel bir yetki devretmiyor. Burada açıklanmıştır;
75 000 000'luk, 100 000 000'luk sınırlar, limitler... Hangi basamaklara
verileceği burada gayet açık bir şekilde belli edilmiştir. Burada, Bakanlar
Kurulunun düzenlemesini veyahut da elinde bir enstrüman olarak kullanmasını
icap ettiren husus -biraz evvel değerli arkadaşımız da ifade etti- iş
göremezlik, sürekli iş göremezlik, ölüm geliri ve ölüm aylığı alanlara ilişkin,
eğer bu yasada tanımlanan oranlar ve dereceler nispetinde bir ayarlama olursa,
bu sigortalılarımızın bundan mağdur olacağı noktasındadır; yoksa, onun dışında,
hükümetimizin, Parlamentonun, ceffelkalem, büyük ölçüde yetki devri gibi bir
şeylere katılması mümkün değildir; burada sınırlar bellidir, süre bellidir.
Diğer husus, bütçe tekniği açısından ve yasaların özelliğinden kaynaklanan bir
konudur.
Onun dışında, yarın, "işte, paramız
yok; 75 000 000 yerine 5 000 000 veririz" filan... Tabiî, bunları kabul
etmek mümkün değil. Hükümetimiz bu rakamı açıklamıştır, Çalışma Bakanı olarak
biz açıklamışızdır. Eğer, biz bu 75 000 000'u veremezsek, bu koltukta oturmayız
Hocam.
Teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bakan.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... 2 nci madde kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Söz isteyen?.. Yok.
3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın şekli hakkında Genel
Kurulun kararını alacağım.
Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla
yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Şimdi, elektronik oylama cihazıyla
yapılacak açık oylamada oylama için 5 dakikalık süre vereceğim. Bu süre
içerisinde sisteme giremeyen üyelerin, teknik personelden yardım istemelerini,
bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için
öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın
bakan var ise, hangi bakana vekâleten oy kullanacağını, oyunun rengini ve kendi
ad ve soyadı ile imzasını taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 5
dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmasını rica ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Sosyal
Sigortalar Kanunu, Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu, Esnaf ve
Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile
Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa Göre
Gelir veya Aylık Almakta Olanlara Sosyal Destek Ödemesi Yapılması Hakkında
Kanun Tasarısının tümü üzerinde yapılan oylama sonucunu açıklıyorum:
Katılan : 320
Kabul : 320
Böylece, tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır; hayırlı olsun. (Alkışlar) (1)
Şimdi, Sayın Bakan, yerinden, bir kısa
teşekkür konuşması yapacaktır.
Buyurun Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; ben,
başta Başkanlık Divanımız olmak üzere, bu tasarının yasalaşması sürecinde emeği
geçen bütün arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Plan ve Bütçe Komisyonu
Başkanımıza, değerli üyelerine, siyasî partilerimizin grup başkanlarına,
sözcülerine ve şahısları adına söz alarak değerli katkılarda ve görüşlerde
bulunan milletvekillerimize çok teşekkür ediyorum. Bu kanunun, SSK ve Bağ-Kur
emeklilerimize hayırlı olmasını temenni ediyor; hükümetimiz adına hepinize
saygılar sunuyorum.(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, 2 nci sıraya
alınan, Türk Ceza Kanunu, Cezaların İnfazı Hakkında Kanun ve Karayolları Trafik
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ve Adalet
Komisyonları raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.
2. - Türk
Ceza Kanunu, Cezaların İnfazı Hakkında Kanun ve Karayolları Trafik Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ve Adalet Komisyonları
raporları (1/300) (S. Sayısı : 13) (2)
BAŞKAN - Komisyon?.. Hazır.
Hükümet?.. Hazır.
Komisyon raporu 13 sıra sayıyla
bastırılıp, sayın milletvekillerimize dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Tekirdağ Milletvekili Mehmet Nuri Saygun; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 20 dakika.
CHP GRUBU ADINA MEHMET NURİ SAYGUN
(Tekirdağ)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Ceza Kanunu, Cezaların
İnfazı Hakkında Kanun ve Karayolları Trafik Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısıyla ilgili olarak Grup adına söz almış bulunmaktayım.
Yasa tasarısını bir bütün olarak ele
aldığımızda, ülkede mevcut trafik kazalarının çokluğu da dikkate alındığında,
bu yönde bir düzenlemenin doğru olduğu ve bu düzenlemeye ihtiyaç duyulduğu
açıktır; ancak, öncelikle, trafik kazalarının azalmasına yönelik uygulamaların
sürücü belgesi alınması koşullarının daha titizlikle uygulamaya sokulması
halinde mümkün olabileceğini düşünmekteyiz.
(1) Açık Oy Tablosu
tutanağa eklidir.
(2) 13. S. Sayılı
Basmayazı tutanağa eklidir.
BAŞKAN - Sayın Saygun, bir dakikanızı rica
ediyorum.
Değerli milletvekilleri, sayın hatibin
konuşmasını takip edemiyoruz; milletvekillerimiz kendi aralarında bayağı bir
sohbet içerisindeler. Ben, sükûnetle dinlenilmesini rica ediyorum.
Buyurun.
MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Efendim, araç konusunda yeterli bilgi ve
beceri sahibi olmayan ya da fiziksel engeli bulunanların, işbu belgeyi almadan
önce gerekli eksikliklerini tamamlamalarına yönelik çalışmalar yapılmalıdır.
Hak etmediği ya da hazır olmadığı halde sürücü belgesi alanların yönlendirdiği
bir trafik yapısında kaza olmaması ve kayıpların dışında, birçok gözü yaşlı
insanın geride kalmaması mümkün değildir.
Sürücünün kendi iradesiyle kaza zemini
hazırladığı hallerde verilecek olan cezanın, iradesi dışında oluşan kaza sonucu
verilecek olan cezayla aynı nitelik ve miktarda olmaması doğaldır ve olmaması
gerekenidir.
Bu nedenle, hukuk yapımıza ilk kez giren
bilinçli taksir değerlendirmesinin isabetli olduğu inancındayız; ancak,
bilinçli taksir, bilinçli taksiri oluşturacak hususların belirlenmesinde
birtakım zorluklar yaşanabilmesi
mümkündür. Bu nedenle de, özellikle, bilinçli taksirin tanımında ve
uygulamasında dikkatli olunmalıdır.
Bu açıklama tahtında, tasarının 1 inci
maddesinin uygunluğuna katılmaktayız; çünkü, bu yolla bir kaza yapma ihtimalini
kendi bilinciyle yaratan sürücülerin bu tür alışkanlıklarının önüne
geçilmesinde caydırıcı niteliği olan bu tasarı, mevcut trafik kazalarında
azalmaya neden olabilecektir.
Tasarının 2 nci maddesinde, bilinçli
taksir suçunun işlenmiş olduğu hallerde verilecek cezanın paraya çevrilmesinin
önüne geçilmektedir.
Halen, trafik kazaları sonucunda verilen
cezaların caydırıcı yönlerinin az olduğu açıktır. Bu nedenle de, özellikle,
olayın mağdurlarının tepkili oldukları da bilinen bir gerçektir; ancak,
yukarıda da belirttiğim gibi, bilinçli taksir suçunun özellikleri ve niteliklerinin
sağlıklı bir biçimde belirlenmesi ve uygulanması, bu değişiklik içinde önem
taşımaktadır. Uygulamada doğabilecek aksaklıkların en kısa sürede düzeltilmesi
durumunda, bu uygulamanın yerini bulacağı; böylece, bundan böyle, mağdurların,
en azından, daha huzurlu olabilecekleri; kazaya kendi iradî davranışları
neticesinde sebep olanlarınsa, hak ettikleri oranda tecziyeleri mümkün
olacaktır. Ancak, burada, yargı uygulayıcılarının yetki ve takdir alanlarının
daraltıldığını gözlemlemekteyiz. Yargı erkine hiçbir takdir ve hareket
sahasının bırakılmamasının hukukî yönden doğru olmadığını düşünüyoruz. Yargıyı
toplumun dışında kabul etmemiz mümkün değildir. Bilinçli taksir suçunun yasaya
dahil edilmiş olması halinde, zaten, toplumun içinden gelen ve konusunda uzman
olan yargıçların gerekli hassasiyeti göstereceklerine inanmaktayız. Bu nedenle
de, Adalet Komisyonunun toplantısında bu yönde bir açıklamada bulundum.
Gerek hız nedeniyle ve de gerekse yasa ve
yönetmeliklerde belirtilen miktarın üzerinde alkol almak suretiyle araç
kullananlar hakkında uygulanacak para cezalarını ve sürücü belgesinin geri
alınmasını tanzim eden tasarının 3 üncü ve 4 üncü maddelerinin de, diğer
maddelerde olduğu gibi, caydırıcı özelliğinin bulunduğu açıktır. Özellikle,
küçük bir ilde ikamet eden bir sürücünün belgesinin geçici süre alınması
halinde, bu sürücünün, belirtilen bu hususlara yönelik test ve tedaviden
geçebilmesi için çok uzun yol kat etmesi ve farklı bir ile gitmesi
gerekmektedir. Bu konuda yeterince test ve tedavi merkezleri de oluşturulmamış
olduğundan, süre sonunda belgelerini geri almada ciddî zorluklarla
karşılaşılmaktadır. Ayrıca, bu konudaki uygulamalarda, belgesini geri alacak
sürücünün pek de küçümsenmeyecek miktarda masrafları da olmaktadır. Bu nedenle,
illerde ihtisaslaşmış bir sağlık ocağının il sağlık müdürüne bağlı olarak bu
testleri yapmasının sağlanması ya da hastane bünyelerinde bu konuda bir ihtisas
kurulunun oluşturulması suretiyle, sürücü belgesi alınanlara süre sonunda
yapılacak uygulamaların daha pratik hale getirilmesi gerekmektedir.
Tasarının 5 inci maddesine gelince: Bu
maddeye kadarki değerlendirmeler, cezaların şahsîliği prensibi gereğince, suç
işleyen kişilere yönelik gerekli caydırıcı tedbirlerin alınmasına ilişkindir;
ancak, bu maddede, suç ve suçlu dikkate alınmamakta, farklı bir anlayış ifade
edilmektedir. Öncelikle, sürücü olmamak koşuluyla alkol alanların
cezalandırılması, yasalarımızca söz konusu olamaz; ama, bu maddeyle, ülke
genelinde alkol satışlarına ciddî bir kısıtlama getirilmesi halinde, hiçbir
suçu olmayanların da cezalandırılmakta olduklarını görmekteyiz. Önce şuna karar
vermek gerekir: Alkol, bir suç unsuru ise, tamamen ortadan kaldırılmalıdır;
ancak, bu yönde düşünülmemekteyse, bu durumda, alkole bağlı olarak suç
işleyenler hariç, alkol alanların potansiyel suçlu olarak kabulleri, sağlıklı
ve hukuk zeminine oturtulması mümkün olmayan bir anlayış haline gelmektedir.
Komisyonda, bu yönde yapılan açıklamaların dahi farklı algılandığını ve alkollü
araç kullananların tarafımdan onaylanmakta olduklarını gözlemledim. Özellikle
de, şahsımın alkollü araç kullandığı yönünde iddialara da maruz kaldım.
Değerli milletvekilleri, bizim, yasa
koyucu olarak, en doğruyu en güzel olanı yapmamız görevimizdir. Bu görevin
yerine getirilmesinde, kendisiyle ilgili eksikliklerin ifade edilmesinin bir
hata olduğunu, basının bana yönelik tüm beyanlarına karşın, kabul etmiyorum ve
özellikle de, bir hukuk adamı olarak, alkollü araç kullanılmasını asla doğru
bulmuyorum ve alkollü araç kullanılmasının da karşısındayım; ancak, bu maddeyle
alkollü araç kullanmak değil, alkol satın almak yasaklanmakta ve dolayısıyla da
tecziye edilmektedir. Bu nedenle de, 5 inci maddenin düzenlenmesinin sağlıklı
olmadığını düşünüyorum. Ülkemizde turizmden ciddî bir gelir sağlanmaktadır,
bunun artarak da sağlanacağı düşünülmektedir; ancak, bu maddenin bu şekilde
kabulü halinde, özellikle turistik yörelerde, turizm gelirlerinde ciddî bir
düşüş görülecektir. Ayrıca, maddenin yasak kapsamına giren yerlerde düğün
salonları ve benzeri işletmeler kurulmuş olabilir. Bu uygulamayla, birçok
işyerinin kapatılmasına neden olunabilir.
Sonuç olarak, alkollü araç kullananların
cezalandırılmasına yönelik tüm uygulamalara katılmakla birlikte, sürücü olmayan
kişilerin satın alma hakkına yönelik bu uygulamayı onaylamamaktayım. Yasa
tasarısının tümü değerlendirildiğinde -az evvel de ifade ettiğim gibi-
psikoteknik ve psikiyatri uzmanı muayenesinin koşullarının derhal
geliştirilmesini, böylece, cezalananların ceza süresi sonunda mağduriyetlerinin
önlenmesinin sağlanmasını talep etmekte; ayrıca, tasarının 5 inci maddesinin,
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun ek 12 nci maddesi halinde kalmasının
uygun olacağını düşünmekteyim.
Bu vesileyle, yıllardır trafik kazaları
sonucu mağdur olanların ve yakınlarının üzüntülerini de paylaştığımızı ifade
eder, Yüce Meclise saygılarımı sunarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Saygun.
Şimdi, AK Parti Grubu adına, Hatay
Milletvekili Sadullah Ergin; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 20 dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA SADULLAH ERGİN
(Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Ceza Kanunu, Cezaların
İnfazı Hakkında Kanun ve Karayolları Trafik Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı hakkında Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Sözlerime başlarken, muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Kıymetli arkadaşlar, günümüzde motorlu
kara taşıt araçlarının gerek nicelik, gerek nitelik bakımından büyük bir
gelişme ve artış gösterdiği bilinen bir gerçektir. Özellikle, şehiriçi ve
şehirlerarası karayollarında doğrudan veya dolaylı olarak bu araçların yoğun
bir şekilde trafik kazasına karışmaları sonucu suç işlenmesine karşın,
mevzuatımızda bu eylemleri cezaî yaptırıma bağlayan hükümlerin yeterli derecede
caydırıcı olmadığı görülmektedir. Bu araçlarla işlenen ve öldürme ya da
yaralamayla sonuçlanan trafik kazalarında bu suçlara ilişkin kusurluluk şekli,
özellikle de alkollü araç kullanılması sonucunda işlenen suçlarda kusurluluğun
derecesini yeterince ortaya çıkaramamaktadır. Zira, uyuşturucu ve keyif verici
maddeler alarak ve alkollü araç kullanılması sonucunda işlenen eylemlerde, fiil
ve sonuç arasında ortaya çıkan nedensellik değerine bağlı cezaî yaptırımı, ceza
hukukundaki klasik kusur teorisiyle açıklamak son derece güçtür.
Değerli arkadaşlar, önümüze gelen bu
tasarıyla, çağdaş ceza kanunlarında olduğu gibi, kusurluluğun bir türünü
oluşturan taksirin daha da yoğunlaşmış şekli olan bilinçli taksir kavramına 765
sayılı Türk Ceza Kanununda yer verilerek, faildeki tehlikelilik haliyle
orantılı cezanın genel ve özel önleme fonksiyonlarının gerçekleştirilmesi ve
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun bu konuyla ilgili maddelerinde
öngörülen cezanın artırılarak, bu suçlara karşı caydırıcılığın sağlanması amaçlanmıştır.
Bu tasarıda, yine, otoyollarda ve devlet
karayollarında, konaklama yerleri ile belediye mücavir alanları hariç olmak
üzere, yapı ve tesislerde alkollü içki satılmasının yasaklanmasına ilişkin
hükümlere de yer verilmiştir.
Değerli milletvekilleri, ülkemiz, uzun
yıllardan beri, trafik teröründen çok acılar çekmiştir; nice ocaklar sönmüş,
aileler parçalanmış, maddî ve manevî kayıplar, bünyemizde onulmaz yaralar
açmıştır. Maalesef, savaşlarda verdiğimiz can kaybından daha fazlasını trafik
terörüne vermiş bulunmaktayız ve hâlâ da, canlarımızı, bu anlamsız teröre
kurban vermeye devam ediyoruz. Medyadan izliyorsunuz; İstanbul'dan Ankara'ya
yürüyen kazazede yakınlarının, kaza yapılmış olan otoyolları trafiğe kapatma
eylemlerini görüyoruz ve maalesef, Anadolu'nun dört bir yanından, her gün
yükselen feryatları, yüreğimizin derinliklerine kadar hissediyoruz. Evladını,
anasını, babasını, eşini dostunu trafik kazalarında kurban vermiş olanlar ile
kurban vermeye aday olan bizler ve tüm milletimiz, bu yasanın çıkmasını çok
ciddî bir şekilde bekliyor.
Değerli arkadaşlar, burada yaptığımız
çalışma, işte bu olumsuz tablonun giderilmesi ve feryatların azaltılması,
akabinde de, inşallah, ortadan kaldırılması çabalarının bir parçasıdır. Esas
itibariyle, bu çalışmalar, bugün başlamış çalışmalar da değildir. 21 inci Dönem
Parlamentosunun başlattığı; fakat, tamamlayamadığı bu çalışma, inşallah,
sizlerle beraber, bizim tarafımızdan tamamlanacak ve hayırlı bir iş yapmış
olacağız.
Değerli arkadaşlar, bu tasarıyla yapılması
düşünülen değişiklikleri birkaç başlık halinde özetlemek istiyorum. İlk olarak,
Türk Ceza Yasasındaki taksir kavramı genişletilerek, kanuna "bilinçli
taksir" terimi ilave edilmektedir. Bugün, Fransa ve Belçika gibi bazı
Avrupa ülkeleri ile Anglo- Sakson ceza hukuku sistemlerine girmiş bulunan
bilinçli taksiri şöyle tanımlayabiliriz:
Bilinçli taksir: Ortaya çıkan sonuç,
istenmemiş olmakla beraber, öngörülebilir olmasıdır. Örneğin, şehiriçi yollarda
120 kilometre hızla giden bir araç kaza yaptığında, bu kaza ve eylem taksirli
bir eylemdir; ancak, sürücü, bu hızla şehir içinde gittiğinde kaza yapmayı
öngörebilecek konumdadır. Dolayısıyla, bunu, basit taksir olarak
değerlendirmek, kazazede veya yakınlarına, kamu hukukuna karşı bir haksızlık
olarak telakki edilecektir.
Bilinçli taksir, yasalarımıza yeni giren
bir kavram. Şu anda üzerinde çalışılmakta olan Türk Ceza Yasası tasarısında
yerini alacak bu kavrama, bu kanunlarımızda da yer verilmek suretiyle bir
paralellik ve uyum sağlanmaya çalışılmıştır.
Değerli arkadaşlar, bilinçli taksirli
hallerde faile verilecek cezalarda 1/3 oranında artırıma gidilmek suretiyle,
faillerin bu eylemleri öngörmesini engellemek ve bu şekilde davranışını
kısıtlamak amacıyla getirilmiştir.
Yukarıda yaptığımız değerlendirmeler,
limit üzerinde alkol alarak araç kullanan araç şoförleri için de geçerlidir.
Yönetmeliklerde tanınmış olan limitlerin üzerinde alkol alarak karayollarına
çıkan şoförler, mutlaka kaza yapmayı arzu etmemekle beraber, bu halde kaza
yapma olasılığının daha yüksek olduğunu bilecek durumdadırlar. Dolayısıyla,
bilinçli taksir, yasalarımıza yeni nitelikli bir tanım getirmekte ve
karayollarında cereyan eden kazaların ve onun ötesindeki taksirli suçların
engellenmesinde yeni bir kurum olarak önümüze çıkmaktadır.
Yine, önümüze gelen tasarıyla, Cezaların
İnfazı Hakkında Kanunda değişiklik yapılarak, bilinçli taksirle işlenmiş
suçların paraya çevrilmesi engellenmektedir.
Değerli arkadaşlar, 647 sayılı Yasanın 4
üncü maddesi, hürriyeti bağlayıcı cezaların bir kısmını paraya çevirmeyi
düzenleyen bir maddedir. Ancak, bilinçli taksirle işlenen suçlar, kamu
vicdanında büyük yankı uyandırdığından ve toplumsal vicdanı rahatsız
ettiğinden, bu maddede bir istisna getirilerek, bilinçli taksirle işlenen
suçların 647 sayılı Yasanın 4 üncü maddesi kapsamında değerlendirilemeyeceği
hükmü getirilmektedir. Böylelikle, potansiyel olarak neticeyi görebilecek,
karayollarında limitlerin üzerinde hız yapan, limitlerin üzerinde alkol alarak
yola çıkan şoförlerin masum insanların hayatını sona erdirme riskini azaltmaya
yönelik bu çalışmalar, inşallah, müspet netice verecek ve Anadolu'dan
yükselecek o acı, ıstırap sesleri biraz azalacaktır.
Değerli arkadaşlar, yine, bu tasarıdaki
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 48 inci maddesindeki değişikliklerle
de, alkollü araç kullananlar ile aşırı hızlı araç kullananlara uygulanacak
yaptırımlar ağırlaştırılmıştır.
Burada, yapılan değişikliklerle, suçun
işlendiği tarihten itibaren geriye doğru beş yıl içerisinde bu maddeyi ihlal
eden sürücülere, birinci ihlalde, altı ay süreyle ehliyeti geri alınmak ve 265
300 000 lira para cezası uygulanmakla tecziye edilmektedir.
Yine, bu süre içerisinde ikinci ihlal vuku
bulursa, bu defa, ehliyet iki yıllık süre için geri alınmakta ve para cezası da
332 600 000 lira civarında tutulmaktadır. İkinci ihlali yapanlar, ayrıca sürücü
davranışlarını geliştirme eğitimine tabi tutulmaktadırlar. Bu eğitimden
başarıyla geçen sürücülere, yasal süre dolduktan sonra sürücü belgeleri iade
edilmektedir.
Yine, bu beş yıllık süre içerisinde, aynı
suçtan dolayı üçüncü defa yasayı ihlal eden sürücülerin, sürücü belgeleri beş
yıllık bir süre için geri alınmaktadır. Verilecek para cezası da 532 600 000
lira olarak düzenlenmiştir; ancak, burada, hürriyeti bağlayıcı ceza da vardır.
Daha önceki yasa metninde daha düşük olan hürriyeti bağlayıcı ceza, önümüze
gelen tasarıyla, altı aya kadar hapis cezası olarak düzenlenmiştir.
Yine, bu hallerde sürücü, bu cezaları
almaktan başka psiko-teknik değerlendirme ve psikiyatri uzmanı muayenesine tabi
tutulmaktadır. Bu değerlendirme ve muayene sonrasında uygun görülenlere, geri
alma süresi sonunda sürücü belgeleri iade edilebilecektir.
Esas itibariyle, bu hükümler, yasamızın
mevcut halinde de bulunmaktadır; ancak, caydırıcılığı olsun diye, bu yeni
düzenlemeyle müeyyideler artırılmıştır, ağırlaştırılmıştır.
Değerli arkadaşlar, yine, aynı tasarıda,
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 51 inci maddesinin iki ve beşinci
fıkraları değiştirilmiş, hız limitini aşan sürücülere verilen cezalar artırılmış
ve ilave caydırıcılık sağlanması amaçlanmıştır.
Bu tasarıda değineceğim son husus, 2918
sayılı Karayolları Trafik Kanununun ek 12 nci maddesinin değiştirilerek,
sürücülerin alkollü içki alma ihtimali bulunan yerlerdeki alkollü içki
satışının yasaklanmasına dairdir.
Değerli arkadaşlar, ülkemizde alkollü araç
kullanımı nedeniyle sürücü belgelerinin geri alınması uygulaması 1997 yılında
başlamış. 2001 yılı sonuna kadar bu müeyyideye tabi tutulan sürücü sayısı 145
000'dir; dört yıl içerisinde, 145 000 sürücünün sürücü belgesi geri alınmış. Bu
rakam, zabıta tarafından tespit edilen, yakalanan sürücülere ait olan rakamdır.
Takdir edersiniz ki, alkollü olarak trafiğe çıkan her sürücü de tespit
edilebilir durumda değildir. Dolayısıyla, gerçek manada, karayollarımızda limit
üstü alkol alarak dolaşan sürücü sayısı, burada bahsettiğimiz rakamların çok
çok üstündedir. Bu durum, gerçekten düşündürücü ve bir o kadar da vahimdir.
Hepimiz, yaşamımızın önemli bir kısmını
trafikte ve karayollarında geçiriyoruz ve düşününüz ki, binlerce araç, her an,
kaza yapma riski yüksek bir şekilde trafikte kol geziyor. Her an, hepimizin de,
tüm halkımızın da can ve mal emniyeti tehdit altında demektir.
Değerli arkadaşlar, işte bu nedenlerle,
tasarıyla, hepimizin can ve mal
emniyeti açısından bu son değişiklik yapılarak, karayollarında ve otoyollarda
sürücülerin alkollü içecekleri temin etmesi engellenmeye çalışılmıştır.
Bu yasa tasarısı komisyonda görüşülürken,
Cumhuriyet Halk Partili değerli üyeler bir muhalefet şerhi yazdılar ek 12 nci
maddeyle ilgili olarak. Buradaki muhalefet şerhinin bir gerekçesi olarak,
karayollarındaki trafik kazalarını engellemeye yönelik değil, alkol alımına
tepki olarak bu maddenin getirildiği savı öne sürülmüştür. Bir ikinci gerekçe
olarak da, turizm bölgelerinde ekonomiyi olumsuz etkileyecek bir yönü bulunduğu
gerekçesiyle, değerli üyelerimiz bu maddeye muhalefet şerhi koymuşlardır.
Değerli arkadaşlar, burada şu tercihte
bulunmamız gerekiyor: Bir yanda, karayollarında ve otoyollarda sürücülerin
alkol alma özgürlüğü veya işyeri sahiplerimizin para kazanma hürriyeti; ama,
bunun karşısında da, yaşama hakkı, yaşamımızı devam ettirebilme hakkı. Bu ikisi
arasında bir tercih yapmak durumundayız.
Yıllardan beri, masum insanlar, maalesef,
kendilerinin sebep olmadığı kazalarda can verdiler, yaralandılar, maddî-manevî
çok büyük zararlar gördüler. Dolayısıyla, hiçbir özgürlük, yaşama özgürlüğünden
daha öncelikli ve daha önemli değildir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Yine,
insan hayatı, parayla ölçülemeyecek kadar değerlidir. Yani, turistik yörelerde
bir miktar ekonomik kayıp gerekçesiyle, karayollarında çok sayıda trafik
canavarının dolaşmasına rıza göstermemeliyiz diye düşünüyorum. Dolayısıyla,
Genel Kurula gelen tasarının, amaca hizmet edecek bir tasarı olduğunu
düşünmekteyiz.
Değerli arkadaşlar, tüm bu yasal
tedbirler, tek başına, elbette ki, trafik kazalarını sona erdirmeye
yetmeyecektir. Mevcut kazaların sebeplerinden bir tanesidir, iki tanesidir
bizim burada düzenlemeye çalıştığımız hususlar; ama, bunun ötesinde, nihaî
olarak kazaları sona erdirecek ve Türkiye'deki karayollarında seyahat barışını
sağlayacak olan şey, halkımızın doğru eğitilmesi, yeterli eğitilmesi,
karayollarımızdaki teknik imkânların ve altyapının yeterli düzeye getirilmesiyle
mümkün olabilecektir. Bunun farkındayız; ancak, inanıyoruz ki, huzurunuza
getirilmiş bulunan bu tasarıdaki değişiklikler de, karayollarında meydana gelen
trafik kazalarında önemli ölçüde azalma sağlayacak ve canı yanacak birçok
muhtemel insanımızın canının yanmaması için de bir tedbir olacaktır.
Bu tasarının yasalaşması hayırlı bir adım
olacaktır, önümüzdeki dönemlere ışık tutacaktır.
Bu tasarının oluşumu sürecinde emek veren,
çalışan tüm arkadaşlarıma teşekkür ediyorum ve Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum,
hürmetlerimi sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Ergin.
Şimdi, şahısları adına söz isteği vardır.
İstanbul Milletvekili Hasan Fehmi Güneş;
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakikadır.
HASAN FEHMİ GÜNEŞ (İstanbul) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının getirmekte olduğu
yeni bir kavramla ilgili görüşlerimi arz etmek istiyorum.
Bu yeni kavram "bilinçli taksir"
kavramıdır. Ceza hukukumuzda ve hukukumuzda "bilinç" ve
"taksir" kelimelerini yan yana getirmek zordur, uygun değildir.
Taksir, yani, kusur, kusurlu suç, bilinçli olmayan, kastî olmayan, kabahat
türünden olan eylemlerdir; ama, bilinçli halde yapılmış bir eylemse, bilinçli
bir ceza yasası yahut ceza kuralı ihlaliyse, o, artık, taksir değildir; ya
bilinçlidir, amaçlıdır, kastîdir ya bilinçsizdir, kusurdur, taksirdir. İkisi
birden, şimdiye kadar uyguladığımız, bütün hukukçularımız arasında yaygın olan
kavramlara, anlayışlara terstir. Yeni bir kavramdır, hiç uygulanmamıştır. Öyle
anlaşılıyor ki, tasarı, kusurun ağırını, kusurun yoğunlaşmışını böyle ifade
etmek istemekte ve ona daha ağır bir ceza öngörmektedir, daha ağır bir yaptırım
öngörmektedir. Bu, işin bir tarafı, önleyici tarafı; ama, kavram üzerinde, ben,
yeniden -Sayın Bakanla da, Sayın Komisyon Başkanıyla da ayaküzeri konuşma
imkânı buldum- düşünülmesi gerektiğini Yüksek Genel Kurulun da bilgisine,
takdirine sunuyorum.
Uygun değildir; kavram olarak, bu
kelimelere yükleyebileceğimiz anlamlar olarak yan yana gelmez, kusur ve bilinç.
Öyle anlaşılıyor ki, Batı'da, Batı hukukunda benzer bir yeni kavram türetilmiş
cezada ve uygulanmış. Bizim Ceza Yasamızda değişiklik yapmayı öngören, henüz
Meclise getirilmemiş olan öneride de bu kavram kullanılmış; ama, bu öneride
kullanılmış olması, bizim bu kavramı kullanmamıza yeter gerekçe değildir;
içimize sinmez bu ikisi. Mümkündür ki, muhtemeldir ki, bir tercüme
farklılığıdır, tercüme yetersizliğidir, tercüme hatasıdır. Çok güzel söylenmiş
gerekçede -Komisyonun gerekçesinde de var, tasarının gerekçesinde de var-
"yoğunlaştırılmış, yoğunlaşmış taksir" denilmektedir; çok daha
anlamlıdır, bizim Türkçemize ve hukuk dilimize, hukukta kullandığımız
terminolojiye daha uygundur. "Yoğunlaşmış kusur" olabilir "ağır
kusur" olabilir "tehlikeli kusur" olabilir. Az evvelki konuşmacı
arkadaşımızın, sözcü arkadaşımızın kullandığı bir sözcük var "nitelikli
kusur" demektedir. Cezada da kullanılan bir sözcüktür; bu, denilebilir.
Bunu bilgilerinize sunmak istedim. Sayın
Bakandan, Sayın Komisyon Başkanından da, bu konuyu bir kere daha
değerlendirmelerini diliyor, saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Güneş.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
TÜRK CEZA KANUNU, CEZALARIN İNFAZI HAKKINDA KANUN VE
KARAYOLLARI TRAFİK KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1. - 1.3.1926 tarihli ve 765 sayılı
Türk Ceza Kanununun 45 inci maddesine aşağıdaki son fıkra eklenmiştir.
"Failin öngördüğü neticeyi
istememesine rağmen neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır;
bu halde ceza üçte bir oranında artırılır."
BAŞKAN - 1 inci madde üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart; buyurun.
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA ATİLLA KART (Konya) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının 1 inci maddesi
hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek, beyan etmek
üzere söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bilindiği gibi,
günümüzde trafik kazaları, gelişen teknoloji karşısında, sürücü kusurları, yol
yetersizlikleri, tasarım ve üretim hataları ve sair sebeplerle, ülkemizde,
artık, trajik bir sosyal vaka boyutuna ulaşmıştır. Bir hesaplamaya göre, çok
ciddî olarak yapılan bir araştırmaya, bilirkişi raporuna göre, trafik kazaları
bu tempo içinde seyrettiği takdirde, ülkemizde, 2015 yılında, her aileden bir
bireyin trafik kazasına maruz kalması gibi bir sonuçla karşı karşıyayız. Bu
husus, takdir olunur ki, son derece vahim bir haldir. Dolayısıyla, trafik
kazalarıyla ilgili düzenlemeler yapılırken, bütün bu yönlerin, bütün bu unsurların
tartışılması, değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bu yasayla getirilen düzenleme, çerçevesi,
konusu itibariyle son derece sınırlı bir düzenleme. Ümit ederim ki, trafik
kazaları konusunda gerek Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından ve gerekse
Cumhuriyet Halk Partisi tarafından verilmiş olan araştırma önergesinde bu
konunun bütün unsurları, bütün faktörleri masaya yatırılır, tartışılır,
değerlendirilir ve bu konunun çözümü konusundaki öneriler, tedbirler uygulamaya
geçirilir.
Gelişen teknolojide, trafik kazalarının
oluşumunda artık kompleks sebepler ve faktörler etkili olmaya başlamıştır.
Artık, olayları, sosyal olayları, sadece "taksir" kavramı ve
"kasıt" kavramıyla izah etmek mümkün olamayacak bir hal almıştır.
Öylesine kompleks olaylar, öylesine kompleks suç türleri gelişmiştir ki, bu,
taksirle gelişen, kasıtla işlenen suçlar arasında ara bir denge kurma, ara bir
düzenleme yapma gereği doğmuştur. Bu sebepledir ki, çağdaş mevzuatlarda, çağdaş
hukuk sistemlerinde, bu yasada "bilinçli taksir" denilen, ama, hatalı
bir ifadeyle, biraz evvel Sayın Hasan Fehmi Güneş'in de ifade ettiği gibi,
yetersiz ve hatalı olarak ifade edilen bir ara düzenleme, ara kavram
düzenlemesi getirilmiştir.
Burada hemen tekrar ifade etmek istiyorum;
"bilinçli taksir" düzenlemesi, yetersiz bir düzenleme, yetersiz bir
ifade. Bunun "yoğunlaşmış kasıt" altında, "yoğunlaşmış
kusur" altında işlenmesi, "ağır kusur" altında işlenmesi; ama,
onun da ötesinde, sonucunun öngörülebilmesi hali söz konusu; yani, burada
ilgili şahıs, fail veya sanık, sonucunu öngörerek, ama, kastî olmayan bir
şekilde bu eylemi işlemektedir. Bu niye çok önemli; şunun için çok önemli:
Mevcut sistemimizde, mevcut mevzuatımızda, meydana gelen kaza sonucuna göre,
temel ceza, bazen iki yıldan başlamakta, bazen dört yıldan başlamakta, on yıla
kadar çıkabilmekte. Bu düzenlemeyle, burada yapılacak uygulamaların on yılın da
üstüne çıkması, yerine göre onüç, ondört, onbeş yıla ulaşması gibi bir
düzenleme getirilmiş olmaktadır. Bu konunun son derece hassas bir konu, sınırda
olan bir konu olması sebebiyle de, uygulayıcıların, bu kavramın açık bir
şekilde düzenlenmiş olmasına ihtiyaçları vardır. Bu sebeple, bu düzenlemede
"bilinçli taksir" kavramı yerine "öngörülü taksir"
kavramının kullanılmasının amaca çok daha uygun olacağı görüşündeyiz. Esasen,
bakıyoruz, getirilen tasarıda da "failin öngördüğü neticeyi istememesine
rağmen" ibaresi var. Dolayısıyla "öngörülü taksir" kavramının,
yasa metnine uyum sağlaması açısından da ve amaca uygun hale getirilmesi bakımından
da "bilinçli taksir" kavramı yerine kullanılmasının, hem hukuk
tekniğine hem de amaca uygun olacağı açıktır. Bunu, hem komisyonun hem
hükümetin takdirlerine önemle sunuyorum.
Verilmek istenilen cezanın taksir ile
kasıt arasındaki dengeyi sağlaması bakımından bu şekildeki bir düzenlemeye yine
ihtiyaç olduğu açıktır. Bu yönüyle de tasarıya elbette katılıyoruz.
Her ne kadar mevzuatımızda öngörülü
taksirin unsurları bütün yönleriyle düzenlenmemiş ise de, bu noktada sınırlı da
olsa, trafik yasalarına yönelik olarak ve Ceza Kanununun 45 inci maddesiyle
ilgili olarak bu düzenlemenin yapılmış olmasını, biz, bir başlangıç olarak
kabul ediyoruz.
Yine, bağlantılı olarak, bu düzenlemenin
yapılması sayesindedir ki, Yargıtayın, yüksek mahkemenin ve diğer adlî
mahkemelerin bugüne kadar içtihat yaratmaktaki zorluklarının da aşılabileceği
düşüncesindeyiz. Bu noktada da bir başlangıç yapılmış ve mesafe alınmış
olacaktır.
Bu düşüncelerle ve bu ihtirazî kayıtlarla,
gerek 1 inci maddeye gerek 2 nci maddeye olumlu yönde oy kullanacağımızı ifade
ediyor; Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Kart.
1 inci madde üzerinde başka söz isteği
yoktur; görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, 19.30'da tekrar
toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.
Kapanma
Saati : 18.49
İKİNCİ
OTURUM
Açılma Saati : 19.35
BAŞKAN : Başkanvekili
İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER : Yaşar
TÜZÜN (Bilecik), Mevlüt AKGÜN (Karaman)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 19 uncu
Birleşimin İkinci Oturumunu açıyorum.
13 sıra sayılı kanun tasarısının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
VII. - KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
2. - Türk
Ceza Kanunu, Cezaların İnfazı Hakkında Kanun ve Karayolları Trafik Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ve Adalet Komisyonları
raporları (1/300) (S. Sayısı : 13) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Tasarının 2 nci maddesini okutuyorum:
MADDE 2. - 13.7.1965 tarihli ve 647 sayılı
Cezaların İnfazı Hakkında Kanunun 4 üncü maddesinin üçüncü fıkrasına aşağıdaki
cümle eklenmiştir.
"Bu hüküm bilinçli taksir halinde
uygulanmaz"
BAŞKAN - Madde üzerinde gruplar adına söz
isteği var mı? Yok.
Şahsı adına, Niğde Milletvekili Sayın
Orhan Eraslan; buyurun efendim.
Süreniz 5 dakika.
ORHAN ERASLAN (Niğde) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; önemli bir düzenleme yapmakta Yüce Meclisimiz; yalnız,
önemli düzenlemede önemli bir hukukî hata yaptığımızı düşünüyorum.
Hepimizin bildiği gibi, 647 sayılı Yasanın
4 ve 6 ncı maddeleri -hukukçu arkadaşlar daha tanışık- paraya çevirme ve
tecille ilgilidir. Kasten işlenen suçlarda dahi bu maddeler kullanılır,
yargıcın takdirindedir. Kasten işlenen suçlar da dahil, yargıç, verdiği cezayı
paraya çevirebilir. Şimdi, bu yaptığımız düzenlemeye göre, kasten işlenmeyen
-yasada bana göre hukuk tekniği açısından adı yanlış- öngörülü taksirle işlenen
bir suçta yargıcın paraya çevirme yetkisini elinden alıyoruz. Kastî suçta
yargıç paraya çevirebiliyor cezayı, taksirli bir suçta paraya çeviremiyor. Ceza
Kanununun iç dinamiği bozuluyor.
Genellikle, toplumsal baskılara ve
toplumsal isteklere göre yasalar düzenlenirken, kimi zaman ölçü fazla
kaçırıldığında ortaya garip durumlar çıkar. Ceza Kanunumuzda bu tür durumlar
sıkça vardır. Çok yazıldı söylenildi; örneğin, birisinin boğazına bıçak
dayayarak gözlüğünü almak 20 senedir, gözünü oymak 5 senedir. Böyle bir anormal
dengesizlik var. İşte, burada da böyle bir hata yapıldığı düşüncesindeyim.
Şimdi, kasten birisinin bacağını kırdınız, iki yıl hapis cezası aldınız
"bacağını kırmak için kasten yaptım" dediniz. Hâkim, takdirine bağlı
olarak bu cezanızı paraya çevirebilir; ama, aracınızla yolda giderken fazla
süratten veya belki yemekte içtiğiniz bir biradan dolayı birisine çarptınız,
bacağı kırıldı, burada aldığınız cezanın paraya çevrilmesi söz konusu değil;
yani, bir dengesizlik söz konusu. Uzun yıllar kullanılacak yasama faaliyeti
yapıyoruz, kodifikasyon yapıyoruz; kodifikasyonda, Ceza Kanununun içdinamiğini
bozmama durumundayız; bu, dikkate alınmalıdır. Bence, hâkimin takdirinde olacak
noktaların yasa kapsamı içerisinde çok fazla değerlendirmek, hâkime hareket
alanı bırakmaz.
Öteden beri -Yargıtayımızın uygulamasında
da buna sıkça rastlanır- vaka mahkemesi, vakayı en iyi değerlendirecek mahkeme
olmasına rağmen, vaka mahkemesinin takdiri, ne yazık ki, bizim uygulamamızda
çok fazla nazara alınmaz. Yasamanın, vaka mahkemesinin takdirinde olması
gereken bir olayı -toplumsal baskılar nedeniyle- düzenlemesinin, Ceza Kanununun
içdinamiğini bozacağı kanaatindeyim. Tasarının bu maddesinin olmaması, Türk
Ceza Kanununun bütünlüğü açısından daha önemlidir diye düşünüyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Eraslan.
Madde üzerinde başka söz isteği?.. Yok.
2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3. - 13.10.1983 tarihli ve 2918
sayılı Karayolları Trafik Kanununun 48 inci maddesinin iki, beş ve altıncı
fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Uyuşturucu veya keyif verici
maddelerin cinsleri ile alkollü içkilerin etki dereceleri ve kandaki
miktarlarını tespit amacıyla, trafik zabıtasınca teknik cihazlar kullanılır.
Tespit usulleri ve muayene şartları, Sağlık Bakanlığının görüşüne uygun olarak
hazırlanacak yönetmelikte düzenlenir."
"Yönetmelik ile belirtilen
miktarların üzerinde alkollü araç kullandığı tespit edilen sürücülerin, suçun
işlendiği tarihten itibaren geriye doğru beş yıl içinde; birinci defasında
sürücü belgeleri altı ay süreyle geri alınır ve haklarında 265 300 000 lira
para cezası uygulanır. İkinci defasında sürücü belgeleri iki yıl süreyle geri
alınır ve haklarında 332 600 000 lira para cezası uygulanır ve bu sürücüler
Sağlık Bakanlığınca, esas ve usulleri Sağlık ve İçişleri Bakanlıklarınca
çıkarılacak yönetmelikte gösterilen sürücü davranışlarını geliştirme eğitimine
tabi tutulurlar, eğitimi başarıyla tamamlayanların belgeleri süresi sonunda
iade edilir. Üç veya üçten fazlasında ise, sürücü belgeleri beş yıl süreyle
geri alınır ve altı aydan aşağı olmamak üzere hafif hapis cezası ile birlikte
532 600 000 lira hafif para cezası uygulanır. Ayrıca, psiko-teknik
değerlendirme ve psikiyatri uzmanı muayenesine tabi tutulurlar. Bu
değerlendirme ve muayene sonrasında uygun görülenlere, geri alma süresi sonunda
sürücü belgeleri iade edilir. Psiko-teknik değerlendirme ve psikiyatri uzmanı
muayenesinin yapılmasına dair esas ve usuller yönetmelikte gösterilir.
Uyuşturucu ve keyif verici maddeleri
alarak araç kullananlara, eylemi başka bir suç oluştursa bile ayrıca, altı ay
hafif hapis cezası ile birlikte 532 600 000lira hafif para cezası uygulanır ve
sürücü belgeleri süresiz olarak geri alınır."
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Malatya Milletvekili Sayın Muharrem Kılıç; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA MUHARREM KILIÇ (Malatya) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; öncelikle, sayın milletvekillerimizi
şahsım ve CHP Grubu adına saygıyla selamlıyorum.
Bugün, ülkemizin en önemli sorunlarından
birisi olan trafik sorunuyla ilgili yasal değişiklikleri görüşmekteyiz.
Getirilen düzenlemeler, iyiniyetli çabalar olmakla birlikte, sorunu çözmekten
uzaktır.
Tasarının 3 üncü maddesiyle 2918 sayılı
Karayolları Trafik Kanununun 48 inci maddesinin beş ve altıncı fıkralarında
yapılan değişiklikle, yönetmelikte belirlenen miktarın üzerinde alkollü araç
kullanan sürücülere verilen para cezalarının miktarı ve sürücü belgesinin geri
alım süreleri uzatılmıştır.
Caydırıcı olması yönünden, bu
değişiklikleri Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak destekliyoruz; ancak,
alkollü araç kullanımıyla ilgili cezaları artırmak, tek başına trafik
kazalarını önleyecek bir yöntem de değildir. Emniyet Genel Müdürlüğü Trafik
Eğitim Dairesi Başkanlığından aldığımız bilgilere göre, 2002 yılının ilk 11
ayında meydana gelen trafik kazalarında alkol miktarı yüzde 0,50 promilin
üzerinde araç kullananların trafik kazalarına neden olma oranı sadece yüzde
1,32'dir; keza, hız sınırını aşan sürücülerin neden olduğu kazaların oranı da
yine yüzde 1,19'dur. Bu nedenle, alkol ve hızla ilgili maddelerdeki cezaları
artırdıktan sonra trafik kazalarının sona ereceğini düşünmek bir hayaldir.
Acaba, bu tasarı, alkol tüketimini önlemek için öncelikle getirilmiş bir tasarı
mıdır diye düşünmekten kendimi alamıyorum; çünkü, gerçekten, veriler, trafik
kazalarında alkollü araç kullanım oranının çok düşük olduğunu göstermektedir.
(AK Parti sıralarında "yapma" sesleri)
"Yapma" değil, bunlar, resmî
kayıtlardan aldığım belgelerde yazıyor. Bunlar, Trafik Eğitim Dairesi
Başkanlığından aldığım belgelerdir.
Trafik canavarı, 2002 yılında yaklaşık 3
000 vatandaşımızın ölümüne, 85 000 vatandaşımızın yaralanmasına ve ülkemizin
200 000 000 dolar maddî kaybına neden olmuştur; ancak, ceza ve yasaklarla veya
yol kenarlarına trafik canavarı resmi koymakla ülkemizdeki trafik sorununu
çözmemiz mümkün değildir. Bunun için ülkemizin ulaşım politikasının tümüyle
gözden geçirilmesi gerekmektedir.
Halen ülkemizde yolcu ve yük
taşımacılığının yüzde 95'i karayollarıyla yapılmaktadır. Ülkemizdeki kamyon ve
otobüs sayısı pek çok Avrupa ülkesindeki kamyon ve otobüs sayısından fazladır.
Bu taşımacılık sistemi pahalı olduğu gibi trafik canavarını da azdırmaktadır.
Kaldı ki, ülkemiz akaryakıtta yüzde 88 oranında dışa bağımlıdır. Petrolde bu
kadar dışa bağımlı bir ülkenin petrole dayalı ulaşım sistemi üzerinde bu kadar
ısrarcı olmasını anlamak mümkün değildir. Bu nedenle, taşımacılıkta
demiryollarını, deniz yollarını dengeli biçimde geliştirerek taşıma sistemleri
arasında denge oluşturmamız gerekiyor. Ancak, geçen hafta yaptığım gündemdışı
konuşmada belirttiğim gibi, şu anda Malatya-Adana demiryolumuz dokuz aydır
kapalı olmasına rağmen ve bunu gerek soru önergesiyle gerekse gündemdışı
konuşmayla Sayın Heyetin huzuruna getirmeme rağmen henüz Ulaştırma Bakanımızdan
bu konuyla ilgili bir açıklama da gelmiş değil. Bir an önce karayollarımızın
standartlarını yükseltmemiz, otoyollar ve duble yolların yapımını
hızlandırmamız ve bunun yanında 1950 yılından bu yana ihmal edilmiş olan
demiryollarımızı, ülkemizi batıdan doğuya, Avrupa'dan Ortaasya ve Ortadoğu
ülkelerine bağlayacak geliş-gidiş ve yüksek standartlı olmak üzere yenilememiz,
yeni güzergâhlar oluşturmamız gerekmektedir.
Ayrıca, sürücülerin eğitimine büyük önem
vermemiz gerekiyor.
Yüce Heyeti saygılarla selamlıyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ediyoruz Sayın Kılıç.
3 üncü madde üzerinde başka bir söz isteği
yok.
3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4. - 2918 sayılı Kanunun 51 inci
maddesinin iki ve beşinci fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Hız ölçen teknik cihaz veya çeşitli
usullerle yapılan tespit sonucu hız sınırlarını yüzde ondan yüzde elliye (elli
dahil) kadar aşan sürücülere 64 700 000 lira, yüzde elliden fazla aşan
sürücülere 131 900 000 lira para cezası uygulanır."
"Bu cihazları imal ve ithal edenler,
fiil başka bir suç oluştursa bile ayrıca 800 000 000 liradan 1 332 800 000
liraya kadar hafif para cezası ve altı aydan sekiz aya kadar hafif hapis cezası
ile; araçlarında bulunduran işletenler ise, 532 600 000 liradan 800 000 000
liraya kadar hafif para cezası ve dört aydan altı aya kadar hafif hapis cezası
ile cezalandırılırlar ve bu cihazların müsaderesine de hükmolunur."
BAŞKAN- Madde üzerinde söz istemi?.. Yok.
Maddeyle ilgili bir önerge vardır; şimdi,
önergeyi okutup, işleme alacağım.
8.1.2003
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Türk Ceza Kanunu,
Cezaların İnfazı Hakkında Kanun ve Karayolları Trafik Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 4 üncü maddesinin birinci fıkrasına
"iki" kelimesinden sonra gelmek üzere "üç" kelimesinin
ilave edilmesine, ikinci fıkrasının "hız ölçen teknik cihaz veya çeşitli
teknik usullerle yapılan tespit sonucu hız sınırlarını yüzde ondan yüzde otuza
(otuz dahil) kadar aşan sürücülere 64 700 000 lira, yüzde otuzdan fazla aşan
sürücülere 131 900 000 lira para cezası uygulanır" şeklinde
değiştirilmesine ve ikinci fıkradan sonra gelmek üzere de:
"Hız sınırlarını yüzde otuzdan fazla
aşmak suretiyle ihlal suçunun işlendiği tarihten geriye doğru (1) yıl
içerisinde aynı kuralı (5) defa ihlal ettiği tespit edilenlerin sürücü
belgeleri (1) yıl süreyle geri alınır. Süresi sonunda psiko-teknik
değerlendirmeden ve psikiyatri uzmanının muayenesinden geçirilerek sürücü
belgesi almasına mani hali olmadığı anlaşılanların belgeleri iade edilir"
fıkrasının ilave edilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Salih Kapusuz |
Ünal Kacır |
Mustafa Ataş |
|
Ankara |
İstanbul |
İstanbul |
|
Seracettin Karayağız |
Nusret Bayraktar |
|
|
Muş |
İstanbul |
|
BAŞKAN - Efendim, Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN
(Zonguldak) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) -
Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutalım mı, bir
açıklama yapacak mısınız efendim?
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Gerekçeyi
okutalım efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Hükümet tarafından gönderilen tasarıda da
benzer bir metin mevcuttur.
Önerimizde para cezası biraz daha
artırılmış olup, hürriyeti bağlayıcılık cezasının daha makul düzeyde tutulması gerekçesiyle
hazırladığımız önergemizin kabulünü Yüce Heyetinizden arz ederiz.
BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı,
hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
Maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
5 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 5. - 2918 sayılı Kanunun ek 12 nci
maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Ek Madde 12. - Konaklama yerleri ve
belediye mücavir alanları hariç olmak üzere, otoyollarda ve Devlet
karayollarında yapılacak ve açılacak yapı ve tesislerde alkollü içki
satılmasına izin verilmez."
BAŞKAN - Söz isteği?..
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına,
Antalya Milletvekili Feridun Baloğlu.
Buyurun Sayın Baloğlu. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 5 inci madde üzerinde
özellikle söz alma isteğimin nedeni, basında bu maddeyle ilgili spekülasyonlar
ve Partime yönelik eleştirilerdir. Bu görüştüğümüz kanun tasarısı Türkiye'de
günlük hayat açısından büyük değer taşıyor, önem taşıyor; çünkü, trafik
suçlarının toplumda yarattığı tahribatı hepimiz görüyoruz, yaşıyoruz.
Ben, bu madde üzerindeki görüşlerimi başkalarına
göre daha özgür biçimde ifade etme şansına sahibim; çünkü, benim bir trafik
canavarı olma ihtimalim yoktur, motorlu araç hiç kullanmadım, kullanmayacağım
da bundan sonra. O yüzden, söylediklerimi, belirli bir tavrı eleştirmek ya da
belirli bir tavrı savunmak anlamında yorumlamayacağınızı biliyorum ve
rahatlıkla düşüncelerimi ifade etmeye çalışıyorum.
Tasarının genel gerekçesi bu tahribatın
giderilmesine yöneliktir. Diğer maddelere bir itirazımız yok; düzenlenen
cezalarla, yeni düzenlemelerle yapılan şu olmuştur: Alkollü araç kullananlar
daha şiddetle cezalandırılacaktır. Bugün önergeyle biraz yumuşatılmış da olsa,
yeteri kadar ağır cezalar getirmektedir; ama, 5 inci madde konusunda daha
dikkatli davranmamız gerektiğini düşünüyorum. Bunu, ilim, Antalya açısından ve
turizm açısından daha duyarlı davranmamız gerektiğini düşünerek öne
çıkarıyorum.
Sayın milletvekilleri, ek 12 nci maddede
yapılan değişiklikle, aslında, hükümet tasarısı ve komisyonda kabul edilen son
biçim -İçişleri Komisyonundan geçen metni kastetmiyorum- önünüzdedir,
bakarsanız göreceksiniz ki, alan kısmen daraltılmıştır, mücavir alanlar bu
kapsamın dışında bırakılmıştır; ama, karayolları da kapsam içine alınarak,
alkollü içki satılan yerlere ilişkin başka bir sınırlama getirilmiştir. O
yüzden, bu maddeye baktığınız zaman, her iki ihtimalde de, her iki uygulamada
da, ek 12 nci maddeden doğan bir yanlışlığın sürmekte olduğunu görüyoruz. Ek 12
nci madde, mevcut şekliyle bile... Onu izninizle okumak istiyorum. Bu ek 12 nci
madde "tüm otoyollarda, konaklama yerleri hariç, alkollü içki satılmasına
izin verilmez" hükmünü içeriyor. Şimdi, bu son şekilde, önümüze gelen
biçimde "konaklama yerleri ve belediye mücavir alanları hariç olmak
üzere" denilerek "mücavir alanlar" bu kapsamın dışına çıkarılıyor;
ama, buna karşılık "karayolları" ekleniyor.
Şimdi, bu uygulamayla ne kastediliyor,
yani, amaç ne? İçki satışını yasaklamak, sınırlamak biçiminde bir tavır varsa,
açıkça konulmalıdır ve bunu destekleyenler de olacaktır, buna karşı çıkanlar da
olacaktır. İçki satışını daha geniş alanlara yayacak bir düzenleme
getirilecekse, bu da bir düşüncedir, bu da getirilebilir. Burada, hiçbir tercih
yok, hiçbir ölçü yok. Bu düzenlemenin getireceği sonuç şu olacaktır: Yerel
yönetimlerin, valiliklerin, hatta bir jandarma görevlisinin, içki konusunda
düzenlemesine imkân verecek olmasıdır. Yani, devletin görevi, içkinin, nerede
ve ne tarzda satılacağını, hangi mezeyle içileceğini düzenlemek değildir. Bu
kadar ayrıntıya girmenin bir anlamı yok. Ek 12 nci madde bunu getiriyor. Bir
karar vermek gerekiyor. İçki satışını tümüyle yasaklamak düşünülüyorsa -ki,
böyle bir düşüncenin olmadığını biliyorum, kimseyi suçlamak için de böyle bir
soru sormuyorum- bu yapılmalıdır; aksi söyleniyorsa, bırakın, her yerde herkes
içsin. Bu da bir düşüncedir.
Sayın milletvekilleri, şimdi, tek tek
maddelere baktığımız zaman, bir nokta çok net bir biçimde ortaya çıkıyor.
Konaklama tesisi kavramı nedir? İki briketle çevrilmiş, kapısına pansiyon
yazılmış bir yeri konaklama tesisi saymak mümkündür. O zaman, orada içki
satılacak; ama, milyarlarca lira sarf edilerek yapılmış bir tesiste, sadece
orada benzin de satıldığı için, bir bira satılmasına izin verilmeyecek. Biz, ne
kimsenin doyasıya bira içme hakkını buraya, gündeme getiriyoruz ne de insanların
içki içmesine karşı çıkıyoruz; bakışımız bu. Yani, buradaki düzenleme, net bir
tercih içermiyor ve ileride sorunlar yaratacak bir noktaya geliyor.
Ben şunu öneriyorum ve bu noktadan sonra
bunu yapmanın mümkün olmadığını biliyorum; ama, bunun zabıtlara geçmesini
istiyorum: Trafik Yasasındaki bu ek 12 nci madde kaldırılmalıdır. Bu konuda,
genel düzenlemeler, İller İdaresi Kanunuyla, valilerin ve kaymakamların yetkisi
çerçevesinde yapılabilir; o zaman, sorun ortadan kalkar. Yani, şu olur:
Turistik bölgelerde bu uygulamanın getireceği tahribat ortadan kaldırılır.
Yerel yöneticiler bölgenin şartlarına uygun kararlar verebilir. O nedenle, ben,
ek 12 nci maddeye ilişkin düzenlemenin geri çekilmesini talep ediyorum,
öneriyorum ya da bu düzenlemenin bu şekliyle geçmesi halinde, bunun daha
açıklayıcı hale getirilmesini diliyorum; aksi halde, çok sorun doğacaktır.
İzin verirseniz bir hususu da arz etmek
istiyorum: Adalet Komisyonunda bu konu tartışılırken, ben ve diğer Cumhuriyet
Halk Partili milletvekili arkadaşlarımız çok açık görüşler dile getirdik. Biz,
bunları söylerken peşin bir hükümden de hareket etmedik. Karşı görüşü
savunanların da doğru düşünebileceklerini, kendi inançları doğrultusunda sözler
söyleyebileceklerini kabul ediyorum; herkesin hayata bir bakışı vardır, bir
olaya bir bakışı vardır. Birbirimize saygı duymak zorundayız.
Şimdi, bakınız, dün ve bugünkü
gazetelerde, bu tartışma -bir hukuk tartışmasıdır bu yaptığımız, bir ülke
tartışmasıdır- alkolseverler ile alkol karşıtlarının mücadelesi gibi gösterildi;
bu Parlamentoda böyle bir hava yok. Burada bir görev yapıyoruz, bunu
tartışıyoruz; yani, bu nedenle, bize yönelik, Partimize yönelik eleştirileri
kabul etmiyorum. Tartışma, bir alkol, antialkol cephesi tartışması da değil,
burada, sükûnetle, bakın, tartışıyoruz; bunu, böyle bir tartışma haline
dönüştürmeye yönelik girişimleri de, hiç doğru bulmuyoruz; çünkü, biz
inanıyoruz ve biliyoruz ki, bu uygulamanın getireceği kaygıları ifade edenler,
içki şişelerinde boğulmayı düşünen insanlar değil, buna karşı çıkanlar, benim
bu söylediklerime karşı çıkanlar da, böyle, gözü kapalı içki düşmanları değil;
bir yasal düzenleme yapıyoruz.
Bu yasa bu şekliyle çıksa bile, içinde
doğru hükümler de içeriyor, birtakım çözümler de getiriyor, bu şekliyle çıksa
bile ülkemize hayırlar getirmesini diliyorum, eleştirilerin de dikkate
alınacağını umut ediyorum; ama, şu da bir gerçek: Önce, sürücü olmanın
şartlarını bu ülkede yeniden gözden geçirmek gerekiyor. Bu ülkede, ihmal edilen
demiryollarını öne geçirmek gerekiyor; bir ulaşım aracıdır, tüm yükü
karayollarına yıkıyoruz, çözümü de burada araştırmaya çalışıyoruz. Sürücü
olmayı bu kadar kolaylaştıran şartları değiştirmek gerekiyor. Birçok şey
söylenebilir, bunları da araştırmalıyız. Sadece, bu düzenlemelerin bir çözüm getirmeyeceği
düşüncesindeyim.
Özlemimiz açıktır; biz, karayollarının kan
gölüne dönüştüğü bir ülke olmasını istemiyoruz ülkemizin. Bunu giderecek her
önlemi destekler Cumhuriyet Halk Partisi; ülke halkına, insana saygımızın bir
gereğidir bu.
Ayrıca, biz, aklı başında sürücülerin araç
kullandığı bir ülke olmak istiyoruz. Bu doğrultudaki her düzenlemenin yanında
yer alacağız; ama, bu 5 inci madde konusundaki kaygılarımı ifade ediyorum, 5
inci maddeye bu şekliyle bizim olumlu oy vermemiz düşünülemez.
Hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Baloğlu.
Madde üzerinde başka söz isteği?.. Yok.
5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
6 ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 6. - 2918 sayılı Kanuna geçici 16
ncı maddeden sonra gelmek üzere aşağıdaki geçici 17 nci madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 17. - Bu Kanunun ek 12
nci maddesi kapsamına giren ve daha önce yapılmış veya açılmış yapı ve
tesislerde bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren bir yıl içinde ek 12 nci
maddede belirtilen yükümlülükler yerine getirilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
7 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 7. - Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
7 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
8 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 8. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
8 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Şimdi, tasarının tümünü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır; hayırlı olmasını diliyorum.
Sayın Adalet Bakanımız söz istemiştir.
Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu yasanın, milletimiz için, toplumumuz
için hayırlı olmasını temenni ediyorum. Gerçekten de, trafik kazalarıyla ilgili
olarak önemli bir düzenlemeyi burada gerçekleştirmiş oluyoruz.
Komisyonda da ifade ettiğim gibi, aslında,
bir tek yasayla Türkiye'de trafik sorunlarını çözmek ne mümkündür ne de
yeterlidir; çünkü, trafik kazalarına etki eden pek çok faktör var; yollarımızın
standardından tutun başkaca unsurlara varıncaya kadar bu kazalara tesir icra
ediyor. Şüphesiz, belki de, trafik kazalarını önlemenin en temel yolu
eğitimdir. Toplumumuzda pek çok üzücü sonucun sebebi de eğitimdir, çözümü de
eğitimden geçiyor. Ancak, eğitimi dünden bugüne bir gecede, bir haftada
halledemeyeceğimize göre, öbür taraftan caydırıcı tedbirleri alma mecburiyeti
de vardır.
Bugün yasalaştırdığımız ve kabul ettiğimiz
bu tasarı, geçtiğimiz dönemde de, değişik partilere mensup milletvekillerimizin
şu veya bu vesileyle gündeme getirdiği bir konu. Neden bu tasarı gündeme geldi;
çünkü, son 5 yılda 26 000'den fazla insanımız hayatını kaybetti, 1 500 000'e
yakın vatandaşımız bu trafik kazaları sebebiyle yaralandı ve millî servet heba
oldu. Bütün bunlar karşısında anlaşıldı ki, meri mevzuatımızdaki trafik
cezaları yeterli değil. Özellikle ölümle sonuçlanan kazaların çok önemli bir
kısmının alkollü sürücüler yüzünden meydana geldiği de, istatistiklerle açıkça
ortaya çıkmış vaziyette. Onun için, kabul ettiğimiz bu kanunla, alkollü
sürücülerle ilgili birkısım cezaların getirilmiş olması, tedbirlerin getirilmiş
olması, caydırıcı bir unsur olması düşüncesiyle, kanaatiyledir ve bu kanunda
alkole çok fazla vurgu yapılmasının sebebi de bundan dolayıdır; yoksa, yasakçı
bir zihniyetle, alkolü yasaklamak vesaire gibi bir düşünce kesinlikle yoktur,
olamaz. Biz, Türkiye'de, yasaları yaparken, olabildiğince realist davranmaya,
Türkiye'nin menfaatını, içinde bulunduğumuz toplumun taleplerini, ihtiyaçlarını
da göz önünde bulundurarak bu düzenlemeleri yapmaya çalışıyoruz. Ümit ederim ve
temenni ederim ki -benden evvel konuşan arkadaşlarımızın da dile getirdiği
gibi- bu tasarı, alkollü araç kullanmak durumunda olan insanlarımız için
yeterli bir uyarıcı etki yapar.
Tabiatıyla, burada, özellikle meslek
odalarına çok büyük görev düşüyor; şoför esnafımızın bu noktada uyarılması
lazım, kanunun getirdiği birkısım müeyyidelerin iyi anlatılması lazım. Aksi
halde, biz bunları bilmiyorduk gibi bir durumla da, inşallah, karşı karşıya
kalmayız.
Yalnız, burada, yine zabıtlara geçmesi
açısından bir hususu ifade edeceğim. Bu kanunla birlikte "bilinçli
taksir" diye bir kavram ilk defa ceza hukukumuza girmiş gözüküyor. Biz, bu
düzenlemeyi yaparken, şu an Başbakanlıkta bulunan ve inşallah, bu yasama dönemi
içerisinde yasalaştırmayı düşündüğümüz Türk Ceza Kanunu Tasarısındaki bölümden
buraya aktarma yaptık. Bu Türk Ceza Kanunu Tasarısının İkinci Kısım Birinci
Bölümünde yer alan ve kasıt ve taksiri düzenleyen -20 nci madde kastı
düzenliyor, 21 inci madde de taksiri düzenliyor- maddelerde "failin
öngördüğü neticeyi istememesine karşın neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli
taksir vardır, bu halde ceza üçte 1'den yarısına kadar artırılır"
denilmektedir. Şimdi bu kanuna naklettiğimiz cümle, aynen buradaki cümledir,
bir uyumu sağlamak bakımından ifade edilmiştir.
Doğrusu, bu Ceza Kanunu Tasarısı da, başta
değerli hukukçularımız Prof. Sulhi Dönmezer, Prof. Feridun Yenisey, Prof. Bahri
Öztürk, Prof. Durmuş Tezcan, Prof. Doğan Soyhasan olmak üzere, Yargıtayın
ilgili ceza dairelerinin, Cumhuriyet Başsavcılığımızın, barolarımızın mutabık
kaldığı bir metindir. Bu neviden tasarılar hazırlanırken, yüksek
malumlarınızdır, bu kavramlar üzerinde uzun uzadıya tartışma yapılıyor ve bir
mutabakatın sonucu olarak, bu, orta yere çıkmış oluyor. Dolayısıyla, bizim, bu
düzenlemedeki "bilinçli taksir" kavramı, böyle bir münakaşanın, müzakerenin
ve mutabakatın sonucunda ortaya çıkmış bir metinden, bugünkü kanuna aktarılmış
bir bölümü ifade ediyor. Bunu da bilvesile ıttılaınıza arz etmek istiyorum.
Kanun memleketimiz için hayırlı olsun.
Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, Cezaların İnfazı
Hakkında Kanunda ve Âmme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Adalet Komisyonu raporunun görüşmelerine
başlıyoruz.
3. -
Cezaların İnfazı Hakkında Kanunda ve Âmme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/291)
(S. Sayısı : 14) (1)
BAŞKAN - Komisyon?.. Hazır.
Hükümet?.. Hazır.
Komisyon raporu 14 sıra sayı ile bastırılıp,
dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz isteyen?..
Yok.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
CEZALARIN İNFAZI HAKKINDA
KANUNDA VE ÂMME ALACAKLARININ TAHSİL USULÜ HAKKINDA KANUNDA DEĞİŞİKLİK
YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1. - 13.7.1965 tarihli ve 647 sayılı
Cezaların İnfazı Hakkında Kanunun değişik 5 inci maddesine dördüncü fıkrasından
sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"Mahkeme, ödeme emrinin tebliğinden
itibaren bir aylık sürenin sona erdiği veya takside bağlanıp da taksitlerden
birinin süresinde ödenmemesi nedeniyle geri kalan miktarının tamamının muaccel
olduğu tarihten başlayarak ödenmeyen para cezasına, 6183 Sayılı Âmme Alacaklarının
Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 51 inci maddesinde belirlenen gecikme zammı
oranının yarısı oranında gecikme zammı uygulanmasına da karar verir."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?...
Yok.
Efendim, şimdi verilen önergenin,
gruplarca, Komisyon ve Hükümetçe görülmesi bakımından 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati : 20.12
(1)
14 S. Sayılı Basmayazı
tutanağa eklidir.
(2)
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati : 20.17
BAŞKAN : Başkanvekili
İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER : Mevlüt
AKGÜN (Karaman), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - 19 uncu Birleşimin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
14 sıra sayılı kanun tasarısının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
VII. - KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
3. -
Cezaların İnfazı Hakkında Kanunda ve Âmme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/291) (S. Sayısı : 14) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet?.. Yerinde.
Tasarının 1 inci maddesi üzerinde verilen
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 14 sıra sayılı kanun
tasarısının çerçeve 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Madde 1. - 13.7.1965 tarihli ve 647 sayılı
Cezaların İnfazı Hakkında Kanunun değişik 5 inci maddesinin dördüncü fıkrasının
son cümlesinde geçen "sekizinci" ibaresi "dokuzuncu",
dokuzuncu fıkrasında geçen "altıncı" ibaresi "yedinci"
şeklinde değiştirilmiş, aynı maddeye dördüncü fıkrasından sonra gelmek üzere
aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"Mahkeme, ödeme emrinin tebliğinden
itibaren bir aylık sürenin sona erdiği veya takside bağlanıp da taksitlerden
birinin süresinde ödenmemesi nedeniyle geri kalan miktarının tamamının muaccel
olduğu tarihten başlayarak ödenmeyen para cezasına, 6183 sayılı Âmme
Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 51 inci maddesinde belirlenen
gecikme zammı oranının yarısı oranında gecikme zammı uygulanmasına da karar
verir."
|
Haluk İpek |
Hasan Kara |
Alim Tunç |
|
Ankara |
Kilis |
Uşak |
|
Mevlüt Akgün |
Eyüp Fatsa |
|
|
Karaman |
Ordu |
|
BAŞKAN - Önergeye Komisyon katılıyor mu
efendim?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN
(Zonguldak) - Çoğunluğumuz olmadığı için katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet?..
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) -
Katılıyoruz.
BAŞKAN - Önerge sahipleri, gerekçeyi mi
okutalım efendim?
EYÜP FATSA (Ordu) - Gerekçe okunsun
efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Maddeyle, 647 sayılı Kanunun 5 inci
maddesine dördüncü fıkrasından sonra gelmek üzere yeni bir fıkra eklendiğinden,
madde içinde yapılan yollamaların düzeltilmesi gerekmektedir. Önerge bu amaçla
verilmiştir.
BAŞKAN - Komisyonun çoğunluğu olmadığı
için katılamadığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
Maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 1 inci madde kabul
edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- 21.7.1953 tarihli ve 6183 sayılı
Âmme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun değişik 51 inci maddesinin
üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Gecikme zammı; 213 sayılı Vergi Usul
Kanununa göre uygulanan vergi ziyaı cezalarında bu madde uyarınca belirlenen
oranda, ceza mahiyetinde olan âmme alacaklarında ise bu oranın yarısı ölçüsünde
uygulanır."
BAŞKAN - Söz isteği?.. Yok.
Madde üzerinde 1 adet önerge vardır;
önergeyi okutup, işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 14 sıra sayılı kanun
tasarısının çerçeve 2 nci maddesiyle değiştirilmesi öngörülen 6183 sayılı Âmme
Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun değişik 51 inci maddesinin üçüncü
fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Salih Kapusuz |
Recep Koral |
Nusret Bayraktar |
|
Ankara |
İstanbul |
İstanbul |
|
Afif Demirkıran |
Mahfuz Güler |
|
|
Batman |
Bingöl |
|
"Gecikme zammı; 213 sayılı Vergi Usul
Kanununa göre uygulanan vergi ziyaı cezalarında bu madde uyarınca belirlenen
oranda, mahkemeler tarafından verilen ve ceza mahiyetinde olan âmme
alacaklarında ise bu oranın yarısı ölçüsünde uygulanır."
BAŞKAN - Efendim, önergeye Komisyon?..
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN
(Zonguldak) - Çoğunluğumuz olmadığı için katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükümet?..
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) -
Katılıyoruz.
BAŞKAN - Gerekçeyi mi okutalım?
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Evet.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Maddeyle getirilmesi amaçlanan para
cezalarına gecikme zammı uygulanmasına ilişkin hükmün, sadece mahkemeler
tarafından verilen ve ceza mahiyetinde olan âmme alacaklarında uygulanması için
bu değişiklik önergesi verilmiştir.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3. - Bu kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4. - Bu kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Söz isteği?.. Yok.
4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır;
hayırlı olmasını diliyorum.
Sayın milletvekilleri, Aile Mahkemelerinin
Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu
raporunun görüşmelerine başlayacağız.
4. - Aile
Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun Tasarısı ve
Adalet Komisyonu Raporu (1/311) (S. Sayısı : 15)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Komisyon bulunmadığı için görüşemiyoruz.
Bu nedenle, gündemdeki konuları sırasıyla
görüşmek için, 9 Ocak 2003 Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak üzere,
birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati : 20.26
VIII. -
SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1. -
Şanlıurfa Milletvekili Turhan Tüysüz’ün, Şanlıurfa Siverek İlçesinin elektrik
ile ilgili sorunlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî KaynaklarBakanı Mehmet
Hilmi Güler’in cevabı (
2. - Konya
Milletvekili Nezir Büyükcengiz’in, Emekli Sandığına bağlı emeklilerin
maaşlarının aylık olarak ödenip ödenmeyeceğine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı
Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/57)