BIM 2 3 2003-01-22T15:01:00Z 2003-01-22T15:01:00Z 51 33491 190901 TBMM 1590 381 234439 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

 

DÖNEM : 22          CİLT : 2       YASAMA YILI : 1

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

18 inci Birleşim

7 . 1 . 2003 Salı

 

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMA

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Konya Milletvekili Ahmet Işık'ın, demokratik hukuk devleti ve temel hak ve hürriyetlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in cevabı

2.- Kars Milletvekili Selami Yiğit'in, Kars İlinde yaşanan sosyal ve ekonomik sorunlara ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması

3.- Mardin Milletvekili Nihat Eri'nin, 1999-2000 yıllarında Mardin İli Kızıltepe İlçesinde pamuk üreticilerine verilen pamuk teşvik primlerinde yapıldığı iddia edilen fazla ödemelerin geri istenmesine ve bu konuda yapılması gerekenlere ilişkin gündemdışı konuşması

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisinde Türkiye Büyük Millet Meclisini temsil edecek üyelerle ilgili, siyasî parti grup başkanlıklarınca aday gösterilen ve Başkanlık Divanınca adaylıkları kabul edilen milletvekillerine ilişkin TBMM Başkanlığı tezkeresi (3/143)

2.- İslam Konferansı Örgütü Parlamento Birliğinde Türkiye Büyük Millet Meclisini temsil edecek üyelerle ilgili, siyasî parti grup başkanlıklarınca aday gösterilen ve Başkanlık Divanınca adaylıkları kabul edilen milletvekillerine ilişkin TBMM Başkanlığı tezkeresi (3/144)

3.- Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı Parlamenter Asamblesinde Türkiye Büyük Millet Meclisini temsil edecek üyelerle ilgili, siyasî parti grup başkanlıklarınca aday gösterilen ve Başkanlık Divanınca adaylıkları kabul edilen milletvekillerine ilişkin TBMM Başkanlığı tezkeresi (3/1445)

4.- Diyarbakır Milletvekili Mesut Değer'in, (6/39) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi okundu (4/2)

V.- ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİSİ

1.- Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

VI.- KİT KOMİSYONU RAPORU

1.- Kamu İktisadi Teşebbüslerinin denetimine ait 1998-1999 yıllarına ilişkin komisyon raporu

VII.- GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI

A) ÖNGÖRÜŞMELER

1.- Ankara Milletvekili Salih Kapusuz ve 24 Milletvekilinin, yolsuzlukların sebeplerinin, sosyal ve ekonomik boyutlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/9)

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.- Gelir Vergisi Kanunu, Vergi Usul Kanunu, Kurumlar Vergisi Kanunu, Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu, 4306 Sayılı Kanun, 4481 Sayılı Kanun ve 4562 Sayılı Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında 19.12.2002 Tarihli ve 4775 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/333) (S. Sayısı: 12)

IX.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Batman Milletvekili M.Nezir Nasıroğlu'nun, Batman İlindeki çeşitli sorunlara ve projelere ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı (7/10)

2.- İstanbul Milletvekili Azmi Ateş'in, kamu kurum ve kuruluşlarının bünyesinde kurulu vakıflara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı (7/12)

3.- İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, Başbakanlık Teftiş Kurulunun BDDK hakkında hazırladığı raporun işleme konulup konulmayacağına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı (7/17)

4.- İstanbul Milletvekili Azmi Ateş'in;

Gümrük Vakfı ile Türkiye Elektrik Kurum Vakfına,

Nüfus Hizmetleri Güçlendirme Vakfı ile Özel İdare ve Personeli Vakfına,

Türk Polis Teşkilatını Güçlendirme Vakfı ile Türk İdareciler Vakfına,

Sağlık Bakanlığı bünyesindeki bazı vakıflara,

Ankara Trafik Vakfı ve İstanbul Trafik Vakfına,

Tarım Kredi Kooperatifleri bünyesindeki personel vakıflarına,

Sporla ilgili bazı vakıflara,

Millî Piyango İdaresi bünyesindeki vakıflara,

TBMM Vakfı ile Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Mensupları Sosyal Yardımlaşma ve Eğitim ve Emeklilik Vakfına,

Özelleştirme İdaresi ve Merkez Bankası bünyesindeki personel vakıflarına,

TRT bünyesindeki personel ve vakıflarına,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı (7/13, 14, 15, 22, 23, 24, 25, 26, 27, 28, 29)

5.- İstanbul Milletvekili Azmi Ateş'in;

Millî Eğitim Sağlık Eğitim Vakfı ile Millî Eğitim Vakfına,

Orman Bakanlığı bünyesindeki personel vakıflarına,

THK Havacılık Vakfı ile TPAO Personeli Vakfına,

Başbakanlık bünyesindeki bazı vakıflara,

SHÇEK bünyesindeki vakıflara,

Opera ve Bale Sanatlarını Geliştirme Vakfı ile Tiyatro Bale Çalışanları Yardımlaşma Vakfına,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı (7/30, 31, 32, 33, 34, 35)

6.- İzmir Milletvekili Hakkı Akalın'ın, İzmir-Karşıyaka-Çiğli Bölgesinin hastane ihtiyacına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu'nun cevabı (7/40)

7.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş'in, Ankara-Kızılay-Çayyolu metro projesine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı (7/47)

8.- Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu'nun, doğrudan gelir desteği için Dünya Bankasından gerekli kaynağın gelip gelmediğine ve ödemenin Uşak İlinde ne zaman tamamlanacağına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı (7/51)

 


I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak iki oturum yaptı.

Başkanvekili Yılmaz Ateş, Başkanvekilliği görevine başlaması nedeniyle bir konuşma yaptı.

Malatya Milletvekili Muharrem Kılıç'ın, dokuz aydır ulaşıma kapalı olan Malatya-Adana demiryolu hattına ilişkin gündemdışı konuşmasına, Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki Ergezen cevap verdi.

Batman Milletvekili Ahmet İnal, Dicle Üniversitesinin sorunları ile Batman'da fen-edebiyat  fakültesi açılmasına,

İzmir Milletvekili Enver Öktem, memur maaşlarına yapılan  zam ve tespit edilen yeni asgarî ücrete,

 İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

4775 Sayılı Gelir Vergisi Kanunu, Vergi Usul Kanunu, Kurumlar Vergisi Kanunu, Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu, 4306 Sayılı Kanun, 4481 Sayılı Kanun ve 4562 Sayılı Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun bir daha görüşülmek üzere geri gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Erzurum Milletvekili Ömer Özyılmaz ve 30 arkadaşının, sekiz yıllık kesintisiz zorunlu eğitim uygulamasının getirdiği sorunların araştırılarak, alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/15) okundu; önergenin gündemde yerini alacağı ve öngörüşmesinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ın, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Meclis Başkanı Dr. Vehbi Zeki Serter'in vâki davetine icabet ederek, beraberinde bir parlamento heyeti olduğu halde, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine resmî ziyarette bulunmasına,

Bazı milletvekillerine, Başkanlık tezkeresinde belirtilen sebep ve sürelerle izin ile,

Bursa Milletvekili Faruk Anbarcıoğlu'na ödenek ve yolluğunun verilmesine,

 İlişkin Başkanlık tezkereleri kabul edildi.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan:

 Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının (1/282) (S. Sayısı : 3 ve 3'e 1 inci ek) elektronik cihazla yapılan açık oylamadan,

 Basın ve Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin (1/321) (S. Sayısı: 7),

Türk Vatandaşları Hakkında Yabancı Ülke Mahkemelerinden ve Yabancılar Hakkında Türk Mahkemelerinden Verilen Ceza Mahkûmiyetlerinin İnfazına Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin (1/289) (S. Sayısı 8),

 Hâkim ve Savcı Adayları Eğitim Merkezi Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun İki Maddesinin Yeniden Düzenlenmesine Dair (1/293) (S.Sayısı 9),

Uluslararası Ticarî İşlemlerde Yabancı Kamu Görevlilerine Rüşvet Verilmesinin Önlenmesi İçin Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair (1/299) (S.Sayısı 10),

Kanun Tasarılarının yapılan görüşmelerden;

Sonra kabul edildikleri ve kanunlaştıkları açıklandı.

7 Ocak 2003 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 18.06'da son verildi.

 

 

Yılmaz Ateş

 

 

 

Başkanvekili

 

 

Suat Kılıç

 

Mehmet Daniş

 

Samsun

 

Çanakkale

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

                                                                                 No. : 23

II. – GELEN KÂĞITLAR

3. 1. 2003 CUMA

Tasarılar

1.- Harp Akademileri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/334) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Millî Savunma Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.12.2002)

2.- Türkiye Cumhuriyeti ile Libya Arap Halk Sosyalist Cemahiriyesi Arasında Konsolosluk Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/335) (Dışişleri Komisyonuna)  (Başkanlığa geliş tarihi: 31.12.2002)

3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Arama Kurtarma Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/336) (Bayındırlık İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.12.2002)

4.- Türkiye Cumhuriyeti ile Bosna ve Hersek Arasındaki Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/337) (Plan ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.12.2002)

5.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sahil  Güvenlik Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/338) (İçişleri ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.12.2002)

6.- Türkiye Cumhuriyeti, Azerbaycan Cumhuriyeti ve Gürcistan Arasında Petrolün Azerbaycan Cumhuriyeti, Gürcistan ve Türkiye Cumhuriyeti Ülkeleri Üzerinden, Bakü-Tiflis-Ceyhan Ana İhraç Boru Hattı Yoluyla Taşınmasına İlişkin Anlaşmanın Eklerini Teşkil Eden Ev Sahibi Hükümet Anlaşması, Anahtar Teslimi Müteahhitlik Anlaşması ve Hükümet Garantisine İlişkin Tecdit ve Değişiklik Anlaşmalarının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/339) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.12.2002)

7.- Çalışanların Tasarruflarını Teşvik Hesabının Tasfiyesi ve Bu Hesaptan Yapılacak Ödemelere Dair Kanun Tasarısı (1/340) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.1.2003)

8.- Sosyal Sigortalar Kanunu, Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu, Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa Göre Gelir veya Aylık Almakta Olanlara Sosyal Destek Ödemesi Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/341) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.1.2003)

Teklif

1.- İstanbul Milletvekili Birgen Keleş'in; 4722 Sayılı Türk Medenî Kanunu'nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 10 uncu Maddesinin 1 inci ve 3 üncü Fıkralarında Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/24) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.12.2002)

Sözlü Soru Önergeleri

1.- Diyarbakır Milletvekili Muhsin Koçyiğit'in, zorunlu tasarruf birikimlerine ilişkin Devlet Bakanından (Ali Babacan) sözlü  soru önergesi (6/54) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.1.2003)

2.- Kars Milletvekili Selami Yiğit'in, çiftçilere doğrudan gelir desteği ödemelerinde uygulanan öncelik kriterlerine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/55) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.1.2003)

3.- Diyarbakır Milletvekili Muhsin Koçyiğit'in, Ziraat Bankası Diyarbakır-Ergani Şubesinin kapatılması kararına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/56) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.1.2003)

Yazılı Soru Önergeleri

1.- Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı'nın, Atatürk Orman Çiftliği'ne ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/77) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.1.2003)

2.- Çorum Milletvekili Feridun Ayvazoğlu'nun, Çorum'da üniversite kurulup kurulmayacağına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/78) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.1.2003)

 

                                                                                 No. : 24

6. 1. 2003 PAZARTESİ

Tasarı

1.- Vergi Barışı Kanunu Tasarısı (1/342) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 6.1.2003)

Sözlü Soru Önergeleri

1.- Sinop Milletvekili Engin Altay'ın, Sinop Havaalanının Jandarma Genel Komutanlığına devrine ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü  soru önergesi (6/57) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.12.2002)

2.- Sinop Milletvekili Engin Altay'ın, Sinop Köy Hizmetleri İl Müdürlüğünün ihtiyaçlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü  soru önergesi (6/58) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.12.2002)

3.- Sinop Milletvekili Engin Altay'ın, Karadeniz'e bırakılan zehirli atık dolu varillere ilişkin Çevre Bakanından sözlü  soru önergesi (6/59) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.12.2002)

4.- Diyarbakır Milletvekili Muhsin Koçyiğit'in, memurlara yapılan kira yardımının artırılıp artırılmayacağına ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/60) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.1.2003)

Yazılı Soru Önergeleri

1.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun, Sivas-Malatya, Malatya-Gaziantep doğalgaz boru hattı projelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/79) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.1.2003)

2.- İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu'nun, kamu vakıflarına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Mehmet Ali Şahin) yazılı soru önergesi (7/80) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.1.2003)

3.- İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu'nun, memur maaş artışının SSK ve BAĞ-KUR emeklilerine ne zaman yansıtılacağına ilişkin Devlet Bakanından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/81) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.1.2003)

4.- İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu'nun, zorunlu tasarrufların nemalandırılmasına ilişkin Devlet Bakanından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/82) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.1.2003)

5.- İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu'nun, Aydın-Denizli karayolu ihalesine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/83) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.1.2003)

6.- İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu'nun, bazı AKP il başkanlarının bürokratlardan rapor ve anket istedikleri iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/84) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.1.2003)

7.- İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu'nun, İhlas Finans Tasfiye Kurulu Başkanlığına yapılan atamaya ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/85) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.1.2003)

8.- İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu'nun, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunca denetlenen kurum ve kuruluşlarda çalıştırılan işçilere ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Mehmet Ali Şahin) yazılı soru önergesi (7/86) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.1.2003)

9.- İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu'nun, DÖSİM bünyesindeki geçici işçilere ilişkin Kültür Bakanından yazılı soru önergesi (7/87) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.1.2003)

 

                                                                                 No. : 25

7. 1. 2003 SALI

Raporlar

1.- Gelir Vergisi Kanunu, Vergi Usul Kanunu, Kurumlar Vergisi Kanunu, Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu, 4306 Sayılı Kanun, 4481 Sayılı Kanun ve 4562 Sayılı Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında 19.12.2002 Tarihli ve 4775 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/333)  (S.Sayısı: 12) (Dağıtma tarihi: 7.1.2003) (GÜNDEME)

2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonunun, kamu iktisadî teşebbüslerinin 1998 ve 1999 yıllarına ve bazı kuruluşların geçmiş yıllara ait bilanço ve netice hesapları ile faaliyet raporlarından denetimleri tamamlananlara dair raporu  (Sayı : 1-162) (Dağıtma tarihi : 7.1.2003) (Rapor, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 7.1.2003 tarihli 18 inci Birleşim Tutanak Dergisine eklenmiştir.)

Sözlü Soru Önergesi

1.- Malatya Milletvekili Muharrem Kılıç'ın, doğrudan gelir desteği ödemelerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/61) (Başkanlığa geliş tarihi: 6.1.2003)

 


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

7 Ocak 2003 Salı

BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Mevlüt AKGÜN (Karaman)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 18 inci Birleşimini açıyorum.

III. – Y O K L A M A

BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağım.

Yoklama için 5 dakika süre veriyorum.

Sayın milletvekillerinin, oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını, teknik personel aracılığıyla 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekilimize gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, demokratik hukuk devleti ve temel hak ve hürriyetler konusunda söz isteyen Konya Milletvekili Sayın Ahmet Işık'a aittir.

Buyurun Sayın Işık. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Konya Milletvekili Ahmet Işık'ın, demokratik hukuk devleti ve temel hak ve hürriyetlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in cevabı

AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; demokratik hukuk devleti ve temel hak ve hürriyetler konusunda gündemdışı söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, sizleri saygıyla selamlıyorum.

Meclis çatısı altında ve özellikle bu kürsüden, Mustafa Kemal Atatürk ve dava arkadaşlarını rahmetle anıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; demokrasi platformunun istikrarlı ve kararlı yürüyüşünde 3 Kasım 2002 tarihiyle birlikte bir adım daha atmanın mutluluğu ve huzuru içerisindeyiz. Benimsediğimiz ve izlediğimiz yolun kuvvet ve sağlamlığını, neticenin ise yüceliğini biliyoruz. Seçimler, siyasal iktidarların güven tazelemesi ya da başkaca siyasal iktidarlara yönetme hakkı veren demokratik tercihlerdir. Bu demokratik tercihlerle iktidara gelen siyasî parti ya da partilerin hüsnü kabul görmesi sadece o partileri sandıkta tercih edenler değil, tercihini başkaca kullanmışlar tarafından da toplumsal destek görmeye başladığında siyasal iktidarlar icraatlarını çok daha etkin ve kararlı bir şekilde uygulama şanslarını elde ederler. Bu noktada millet adına endişe duymak, millete yapılan haksızlığı da beraberinde getirir. Böyle bir davranış, endişe duyulanlar tarafından asla tasvip görmez.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hukukun üstünlüğüne bağlılık devletin meşruluğunu da güçlü ve etkin kılar. Yönetimin şeffaf olduğu, yönetilenlerin yönetenlere duyduğu güven ve tolerans insanların iktisadî kalkınmasına ve devletin adil ve adaletli otoritesine katkı sağlar. Siyasal iktidarlar kaynağını demokrasiden aldığı, iktidarda bulunanların ise hukuka dayandığı demokratik hukuk devletinde insanların temel hak ve hürriyetleri ideal anlamda güvence altında demektir. Demokratik hukuk devletinde siyasal iktidardakiler hukuku referans almaları durumunda, hukuk devleti idealini gerçekleştirmiş olurlar. Hukuk devletinde devletin tarafsızlığı teminat altındadır. Yönetenler yönetilenlere karşı keyfilik içerisinde olamazlar, herkes hukuk önünde eşittir. Hiç kimse ayrıcalıklı olmadığı gibi, haksızlığa da uğratılamazlar. Devlet merkezli bir siyaset değil, insan merkezli bir siyaset esastır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ideal demokratik hukuk devleti sürecinde, devletin zımnî bir ideoloji dayatıyormuş gibi takdim edilmesi, ideal hukuk devleti hedefiyle çeliştiği gibi, temel hak ve hürriyetleri de temelinden zedeler. Demokrasilerde aslolan, temel hak ve hürriyetlerin sadece metinlerde değil, yaşamın günlük realitesinde de görülmesidir. Aksi hal, uygulamada karşılığı olmayan ütopyadır var olduğu beyan edilen şey.

Anayasanın ruhunda ve lafzında mündemiç olan temel hak ve hürriyetlerin kullanılması, hiçbir şekilde baskı altına alınmamalıdır. Temel hak ve hürriyetlerin kullanılması, hakkın özgürce yerine getirilmesinden ziyade, insan onuruyla da ilintilidir. Temel hak ve hürriyetler, demokrasinin olmazsa var olmazlarındandır. İdeal demokrasi anlayışının temel hak ve hürriyetlere bakış açısı birey merkezlidir; esas değer insandır ve insan anlamlıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önceyi kavramak, anı anlamak ve geleceği yakalamak gerekmektedir. Yapılması gereken, değişmeyen bilimsel doğrularla değişen zamanın gücünü kavrayarak, çağın nabzını tutmaktır.

Değerli milletvekilleri, temel hak ve hürriyetlerin ideal anlamda hayat bulduğu, milletimizin huzurlu ve mutlu olduğu, devletimizin daha da güçlü kılındığı, Atatürk ilke ve inkılaplarının her noktasının yeterince hayata geçtiği bir Türkiye ideali ve özlemiyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Işık.

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın konuşmacıya hükümetimiz cevap verecektir.

Adalet Bakanımız Sayın Cemil Çiçek; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara)- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Demokrasi, hukuk devleti, temel hak ve özgürlükler, bugün insanlığın ortak idealidir ve müşterek faydasıdır ve bu üç kavram, demokrasi, hukuk devleti, temel hak ve özgürlükler akraba kavramlardır; âdeta, usul-füru ilişkisi gibi, biri olmadığı zaman diğerinin olması mümkün değildir.

Bir ülkede demokrasi varsa, bunun tabiî sonucu olarak, o ülke, aynı zamanda hukuk devleti niteliğini taşır, aynı zamanda orada temel hak ve özgürlükler teminat altına alınmıştır. Tersinden baktığımızda, bir ülkede temel hak ve özgürlükler yoksa, yeteri kadar yoksa, o zaman, hem hukuk devletinde ve uygulamalarında eksiklikler var, noksanlıklar var hem de demokrasinin standardı düşük demektir.

Onun için, bu üç kavram, tabiatıyla, Türk Milleti olarak bizim de üzerinde en fazla durduğumuz, durmamız gereken ve bu yasama döneminde de, hem temel hak ve özgürlükler açısından hem hukuk devletinin noksanlıklarını giderebilmek ve hukuk devletinin altyapısını daha da sağlam hale getirebilmek bakımından hem demokrasimizin standardını yükseltmek açısından üzerinde önemle duracağımız ciddî çalışmaların başladığı, başlayacağı bir yıl olması gerekmektedir. Doğrusu, Avrupa Birliği hedefi de, bu üç kavramın, Türkiye'de yazılı olmaktan çıkıp yaşanır hale gelmesi açısından da önem arz ediyor.

Anayasamızın 2 nci maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin, diğer nitelikleri yanında, bir hukuk devleti olduğu da ifade edilmektedir. Bu, doğru bir nitelemedir, doğru bir tavsiftir; Anayasada yazdığı için değil, yazmasa da, doğru olan ve insanımızın ihtiyacı olan bir nitelemedir.

O sebeple, bize düşen, 22 nci Dönem Parlamento olarak ve neticede iktidar olarak, bu yasama döneminde Anayasada yazılı olan bu nitelikleri daha fazla yaşanır hale getirmek lazım. Meseleyi, Anayasaya yazmakla iş bitmiyor, bu yazılanları, Türk toplumu için yaşanır hale getirmek, belki yazmak kadar önem arz ediyor. Bu kavramlar içerisinde, tabiatıyla, görev alanımızla da ilgili olarak, hukuk devleti ve hukuk kavramı daha da öne çıkıyor; çünkü, bir ülkede hukukun yozlaşmasıyla birlikte devletin fonksiyonlarında da bozulma başlar. Suçu denetim altına alarak azaltması beklenen hukukun kendisi, cezalandırılması gereken kötülüklerin kaynağı haline gelir. Bir atasözümüz var "et kokarsa tuzlarsınız..." ya tuz kokarsa, esas felaket buradadır; hukuk kokuşmamalı, hukuk yozlaşmamalı. Hukuk yozlaşırsa, bir ülkenin başına gelebilecek en büyük felaket de bence budur; çünkü, hukuk, bireyin meşru savunma hakkının kolektif organizasyonudur. Hukuk, kendisinden korumasını istediğimiz ve beklediğimiz adaleti yok etmeye yönelmemelidir. Hukuk, adalet terazisinde tartılmalı... Devletin de hukuk süzgecinden geçmesi gerekir ki, sonuçta vardığımız nokta hukuk devleti olsun. Eğer, bir ülkede hukuk soygun aracı haline geliyorsa, orada ciddî tehlike var demektir; o sebeple, hukuk, soygun aracı haline de gelmemelidir, bu, insanlık tarihinin şahit olduğu en menfur yozlaşma olur. Şunu iyi bilmeliyiz ki, yozlaşmış ve yozlaştırılmış hukuk, çatışma ve sürtüşmeyi ortaya çıkarır. Hukukun yozlaştığı yerde adalet ve toplum tehdit altındadır, belki de, bir toplum için en öncelikli tehdit de bu olmak gerekir.

Yasa yapmakla hukuk yapmak aynı şey değildir. Hukuk devletinde haklar ve özgürlükler bir lütuf olarak algılanamaz, böyle değerlendirilemez. O sebeple, bu üç kavramı, Türkiye'de bundan sonra da çok konuşacağız, çok tartışacağız, bunları da yerli yerine oturtmak icap eder. Bunları yerli yerine oturturken, tabiatıyla, insanlığın kazanımlarını ve müştereken paylaştığımız bir kısım metinleri de, önümüzde kılavuz olarak, rehber olarak almamız gerekir. Özellikle, geride bıraktığımız yüzyıl, belki de, insanlığa en büyük katkıyı bu alanda sağlamıştır. Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, bu anlamda önemli metinlerdir. Bizim de bu Meclisten yasa çıkarırken, özellikle temel hak ve özgürlükler anlamında yasaları çıkarırken, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesini esas alarak, hukukumuzdaki vaki eksiklikleri, noksanlıkları, bu anlamda, yeni baştan gözden geçirmemiz gerekiyor. 58 inci hükümet döneminde, bu anlamda, önemli çabaların ve gayretlerin içerisinde olacağız. Belki de hiçbir hükümet döneminde olmadığı kadar, 58 inci hükümet döneminde, hukuk devletine vurgu yaptık, hukuk reformlarıyla ilgili önemli paragrafları bu vurguya ayırmaya çalıştık. Bunun çalışmaları, şimdiden, esas itibariyle başlamıştır. Parlamento olarak birlikte onurunu paylaştığımız ve milletimize yeni yıl armağanı olarak bu kürsüden ifade etmeye çalıştığım uyum yasaları, bu anlamda, önemli adımlar içermektedir. Bunlar, bir taraftan örgütlenme özgürlüğüyle alakalı olarak diğer taraftan da yasama alanını genişleten, siyasal özgürlükleri genişleten önemli yasa değişiklikleridir. Bundan sonra da, bu nevi paketler Yüce Meclisin huzuruna gelecektir.

Sözlerime burada son verirken şunu ifade etmek isterim ki, gerek Türkiye'de demokrasinin standardının yükseltilebilmesi açısından gerekse hukuk devletinden yola çıkarak bu ülkede hukukun üstünlüğünü temin etmek anlamında gerekse insanımızın iş kadar, aş kadar, ekmek kadar talep etmeye başladığı temel hak ve özgürlüklerin daha geniş anlamda, hem tanınan hem de yaşanan bir noktaya gelebilmesi açısından 2003 yılı bir hukuk yılı olacaktır. Bu kürsüden, bunu, sizlere taahhüt ediyorum. İnşallah sizlerle beraber, bu şerefi birlikte paylaşacağız ve 2003 yılı demokrasi, insan hakları, özgürlükler ve hukuk devleti açısından bir milat olacaktır. Bu temenniyle, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

Gündemdışı ikinci söz, Kars İlinin genel sorunları hakkında söz isteyen Kars Milletvekili Selami Yiğit'e aittir.

Buyurun Sayın Yiğit.

Süreniz 5 dakika.

2. – Kars Milletvekili Selami Yiğit’in, Kars İlinde yaşanan sosyal ve ekonomik sorunlara ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması

SELAMİ YİĞİT (Kars) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkanın bana tanıdığı bu kısa zaman diliminde, sizlere ilim Kars'ın içinde bulunduğu ağır koşullar hakkında bazı bilgiler sunmak istiyorum.

Kars'ın ve Kars halkının uzun yıllardır bir kadermişçesine yaşadığı bu koşullardan nasıl kurtulması gerektiği üzerine düşüncelerimi arz etmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uzun yıllar Doğu Anadolu Bölgemizin eğitim düzeyi en yüksek insanlarının yaşadığı, tarımsal üretimin ve hayvancılığın çok gelişmiş olduğu, kendi kendine yetebilen, hatta tarım ve hayvancılıkla ilgili önemli bir katmadeğer yaratan Kars İli, bugün, artık ekonomik anlamda geri kalmış, kişi başına düşen 712 dolarlık millî geliriyle gelişmişlik sıralamasında 73 üncü sıraya düşmüştür; her yıl yüzlerce aileyi büyük kentlere göç ettiren, hak etmediği acı bir kaderi yaşayan bir il durumuna düşmüştür. Kars İli, bugüne kadar işbaşına gelen hükümetlerin uyguladığı yanlış tarım ve hayvancılık politikaları sonucunda, doğunun birçok bölgesinde olduğu gibi, bugün bir ekonomik çöküntü içerisindedir. Bu durum Kars'ın ve Kars halkının kaderi değildir, olmamalıdır.

Bu olumsuz tablonun bir an önce değişmesi, ülkemizin doğusuna açılan bu tarihî kentin layık olduğu düzeye getirilmesi gerekmektedir. Bu da, ancak tarım ve hayvancılığa dayalı, tarımı ve hayvancılığı yeniden canlandıran, çağın gereklerine göre yeniden yapılandıran bir modelle, böyle bir projeyle mümkündür.

Değerli milletvekilleri, burada sizlere Kars'ta yapılan tarımsal üretime ilişkin bazı genel bilgiler vermek ve yapılması gerekenler hakkında görüşlerimi ortaya koymak istiyorum.

Devletimizin verilerine göre Kars'ta 341 000 hektar sulanılabilir tarım arazisi bulunmaktadır, yine aynı verilere göre, bu tarım alanının sulanabilen kısmı yalnızca 22 000 hektardır. Bunun oransal olarak ifadesi, Kars'ta tarım alanlarının yalnızca yüzde 7'sinin sulanabilmekte olmasıdır. Bu tablonun ortaya çıkardığı gerçek şudur. Bugüne kadar işbaşına gelmiş hükümetlerin basiretsiz politikaları ve Kars'ın yıllar yılı sahipsiz kalışı ve temsil sorunu binlerce hektar tarım alanının, verimsiz, çorak bir toprak parçasına dönüşmesine neden olmuştur. Oysaki, yine devletimizin bir kurumu olan Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün Kars için hazırladığı sulama projesi, bu sorunun çözümü için çok önemli bir adımdır. DSİ'nin, önincelemesi, planlaması, kesin projesi ve inşaatı devam eden bu yatırımlarının toplamı 141 000 hektar alanın sulanmasını sağlayacaktır. Proje kapsamında yapımı devam eden Selim-Bayburt barajı ve Arpaçay ikinci etap cazibe sulaması ile yapılması öngörülen Kars barajı, Digor pompaj sulaması, Alabalık barajı ve Katranlı barajlarının hayata geçirilmesi halinde, ülkemizin doğusunda, tarımsal üretim ve verimlilik açısından büyük bir atılımın ortaya çıkacağı bir gerçektir. Böylece, Kars'ta, Türkiye'nin en verimli tarım bölgelerinden biri olan Iğdır Ovasının iki katı büyüklüğünde tarım alanının sulanması imkânı doğacaktır. Değerli milletvekilleri, bu noktaya özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum.

Öte yandan, Kars'ta, ekilebilir tarımsal alanın yüzde 60'ında hububat, yüzde 5'inde yem bitkileri, yüzde 3'ünde de endüstri bitkileri ekimi yapılmaktadır; ancak, Kars'taki doğa şartları, hububatta verimi düşürmektedir. Hububattan elde edilen verim, Türkiye ortalamasının üçte 1'idir.

Bu nedenlerle, Kars'ta, hububat ekimi yerine yem bitkileri ve endüstri bitkileri ekimini teşvik etmemiz gerekmektedir; çünkü, yem bitkilerinin verimi, hububata göre beş kat daha fazladır. Ayrıca, ağır kış şartları nedeniyle, arazide beslenemeyen hayvanların yem bitkileriyle beslenmeleri de, bölgemizin en önemli geçim kaynağı olan hayvancılığın gelişmesine büyük katkı sağlayacaktır.

Diğer yandan, yüzde 3 oranında olan endüstri bitkilerinin ekimi de bölgemizde teşvik edilmelidir. Zira, Kars'ta yapılan şekerpancarı ekimi, Kars Şeker Fabrikasının ihtiyacının ancak üçte 1'ini karşılamaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kars'taki tarımsal üretime ilişkin özetlemeye çalıştığım bu projenin hayata geçmesi için yapılması gereken, sözünü ettiğim sulama yatırımlarının bir an önce hayata geçirilmesidir. Bu sulama yatırımları ve ona bağlı olarak yem bitkileri ve endüstri bitkilerine yönelik tarımsal üretime geçildiğinde, Kars çiftçisi tekrar eski günlerine dönecek, hayvancılık, tekrar, bölgenin candamarı olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada, özellikle üzerinde durmak istediğim husus şudur: Kars'ın kaderini değiştirmek, başta hükümetimizin olmak üzere, tümümüzün görevidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlar mısınız Sayın Yiğit.

SELAMİ YİĞİT (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

Bu da, tarım ve hayvancılıkta yapılacak büyük bir projeyi hayata geçirmekle mümkündür; hükümet olmak bunu gerektirir. Hükümet olmak, bir bölgenin yok olmasına, bir kentin tamamen boşalarak göçe zorlanmasına seyirci kalmak değildir. Bölgenin kaderini değiştirmek, büyük projelerin altına imza atmaktan geçer. Hükümet olmak, tüm Türkiye'yi kucaklamaktır, herkese eşit mesafede olmaktır; kendi seçim çevresinin çiftçisine ayrıcalık yapmak değildir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada, bu kısa zamanda sizlere arz etmeye çalıştığım sorunlar, Kars'ın içinde bulunduğu sorunlar yumağının yalnızca bir parçasıdır. Bölgemizin sorunları gerçekten çok ağırdır. Yüce Meclisimizi, bu sorunlara karşı duyarlı olmaya çağırıyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Yiğit.

Hükümet adına söz isteyen?.. Yok.

Sayın milletvekilleri, gündemdışı üçüncü söz, Mardin İli Kızıltepe İlçesindeki çiftçilerden 1999-2000 yıllarında yapılan pamuk destekleme primlerinin geri istenmesiyle ilgili söz isteminde bulunan, Mardin Milletvekili Nihat Eri'ye aittir.

Buyurun Sayın Eri.

Süreniz 5 dakika.

3. – Mardin Milletvekili Nihat Eri’nin, 1999-2000 yıllarında Mardin İli Kızıltepe İlçesinde pamuk üreticilerine verilen pamuk teşvik primlerinde yapıldığı iddia edilen fazla ödemelerin geri istenmesine ve bu konuda yapılması gerekenlere ilişkin gündemdışı konuşması

NİHAT ERİ (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

1999 ile 2000 yıllarında Mardin İli Kızıltepe İlçesinde pamuk üreticilerine verilen pamuk teşvik primlerinde yapıldığı iddia edilen fazla ödemelerle ilgili konuyu açıklamak üzere huzurunuzda bulunuyorum.

Kızıltepe İlçesinde pamuk teşvik primi ödemelerinde usulsüzlük yapıldığı iddiasıyla Tarım Bakanlığı müfettişlerince yapılan soruşturmada, üreticilerin gerçeğe aykırı biçimde, fazla beyanda bulundukları ve usulsüz olarak, yaklaşık 600 000 dolar fazla prim aldıkları ifade edilmekte ve aldıkları fazla primi iade etmeleri istenmektedir. Müfettişler, pamuk ekim alanlarının o yıllara ait uydu görüntülerinin kadastro paftalarına uygulanarak tespit edildiğini söylemişlerdir.

Değerli arkadaşlar, sorun bu noktada başlamaktadır; çünkü, Mardin Kadastro Müdürlüğünden alınan bilgilere göre, kadastro paftaları en son 1950 yılında çekilen hava fotoğraflarına göre hazırlanmıştır. Ayrıca, bu fotoğrafların yarıdan fazlası sayısallaştırılamamıştır. Bu paftaların 2000 yılında alınan uydu fotoğraflarıyla birebir örtüşmesi mümkün değildir.

Değerli milletvekilleri, buna rağmen, çalışmalar yürütülmüş; bazen dört beş köy birleştirilerek, pamuk ekim alanlarının tespiti yapılmaya çalışılmıştır, bunun dışında herhangi bir çalışma yapılmamıştır; esasen, yapılması da mümkün değildir. Ancak, bundan sonra, daha vahim bir hata yapılarak, Tarım İl Müdürlüğünde bulunan ve üretici dosyalarını zamanında inceleyen, şayet yanlış işlem yapıldıysa düzeltmekle görevli olan teknik elemanlar, müfettişlerce bilirkişi olarak görevlendirilmiş ve kendilerinden köy bazında tespiti yapılan pamuk ekim alanlarının üretici bazında tespiti istenmiştir. Bu heyet, tespit işlemlerini yaparken, hiçbir köyde arazi ölçümü yapmamıştır; yapması da imkânsızdır; çünkü, 1999 ve 2000 yıllarında ekimi yapılan bir ürünün tespiti için 2002 yılı sonunda ölçüm yapılamaz. Heyet, köylerde sadece köy muhtarları ve bazı köylülerle yüz yüze görüşmek suretiyle, bu tespitleri yapmıştır. Başkaca hiçbir teknik yöntem kullanılmadan yapılan bu tespitin sağlıklı ve güvenilir olduğunu düşünmek gerçekçi değildir.

Değerli milletvekilleri, yapılan tespitlerde, bazı köylerde fazla bazı köylerdeyse eksik beyan bulunduğu tespit edilmiştir. Toplam olarak, 1999 yılı hakediş belgelerinde, beyan edilen toplam alandan 4 842 dekar, 2000 yılı içerisinde 25 891 dekar fazla ekim alanının varlığı tespit edilmiştir. Dikkatinizi çekiyorum, eksik değil, fazlalık tespit edilmiştir; yani, Kızıltepe genelinde, iddia edildiği gibi fazla beyan değil, eksik beyanda bulunulduğu tespit edilmiştir.

Tam rakamları da şudur: 1999 yılında 114 320 dekar beyan edilmiş, tespit edilen 119 168 dekar; 2000 yılı için 110 505 dekar beyan edilmiş, 136 397 dekar tespit edilmiş.

Durum böyle iken, fazla beyan saptandığı iddia edilen köylerdeki üreticilerden prim iadesi istenirken, eksik beyan saptanan köylerle ilgili olarak herhangi bir işlem öngörülmemiştir.

Sonuç olarak, yapılan işlemlerde bir yanlışlık veya eksiklik varsa bile, bunun sorumluları ne üreticilerdir ne de tarım il müdürlüğü teknik elemanlarınca teslim alınan ve doğruluğu araştırılarak, mevzuata uygun olarak hazırlandıktan sonra düzenlenen hakediş belgelerine imza koyan ve bugün, çiftçilerle birlikte suçlanan, kaymakam dahil komisyon üyeleridir.

Esasen, mevcut uygulamayla, gerçekten pamuk ekim alanlarının sağlıklı tespiti mümkün değildir. Yerleşim yerlerine ait kadastro paftalarının, tamamen, yeni uydu fotoğraflarıyla yeniden hazırlanarak sayısallaştırılmasından sonra, coğrafî bilgi sistemleri ve uzaktan algılama tekniği kullanılarak, ancak sağlıklı ölçümler yapılmak suretiyle ekim alanlarını belirlemek mümkündür.

Değerli arkadaşlar, haksız kazanç sağlamakla suçlanan üretici sayısı, 2 300 üreticiden 1 800'üdür. 1 dolar ile -dikkatinizi çekiyorum- hatta 0,45 dolar ile 15 000 dolar arasında değişen cezaların ödenmesi bir tarafa, yürürlükteki desteklemeye ilişkin genelgeye göre, haksız kazanç sağladığı belirlenen çiftçi bir daha desteklemeden yararlanamamaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Eri, mikrofonu açıyorum, konuşmanızı toparlayın lüften.

NİHAT ERİ (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

Tarımın gelişmesi için devlet tarafından desteklenen çiftçinin, baştan savma bir raporla ömür boyu desteklemeden mahrum bırakılması, kabul edilebilecek bir olay değildir. Ceza alan çiftçiler arasında, destekleme parası almayanlar ve destekleme primi için başvurmayanlar dahi yer almıştır.

Değerli arkadaşlar, binlerce çiftçiyi mağdur eden ve onları, devlet desteğinden ömür boyu mahrum bırakan böyle bir raporun altında yatan gerçekler araştırılmalıdır. Bu olaylar cereyan ederken, Mardin Tarım İl Müdiresi Tezcan Gençer ve eşi Kızıltepe Tarım İlçe Müdürü Abdullah Gençer görev başındaydılar. Bu çift, rüşvet aldıkları belgelerle tespit edilerek görevlerinden alınmış; ne hikmetse, kısa bir süre sonra görevlerine iade edilmiş; aradan zaman geçmeden, rüşvet alırken, ikinci defa suçüstü yapılarak tutuklanmışlardır.

Sayın Tarım ve Köyişleri Bakanına soruyorum: İki defa rüşvet alırken yakalanan bu karı koca çiftin Tarım ve Köyişleri Bakanlığındaki görevleri halen devam ediyor mu? Kızıltepe çiftçilerini mağdur eden müfettiş Mehmet Emin Polat'ın, bu çiftle yakınlığı ne düzeydedir; bu yakınlık ideolojik bir yakınlık mıdır? Kızıltepe çiftçisini cezalandırmak için düzenlendiği kesin olan bu raporun düzenlenmesinde, kendilerini suçüstü yakalatan Kızıltepe çiftçisinden intikam almak isteyen bu çiftin rolü olmuş mudur?

Son olarak, Kızıltepe çiftçisinin bu mağduriyetinin giderilmesini hükümetimizden ivedilikle talep ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Eri.

Sayın milletvekilleri, gündemdışı konuşmalar tamamlanmıştır.

Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının tezkereleri vardır; bu tezkereleri ayrı ayrı okutup bilgilerinize sunacağım.

Buyurun:

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisinde Türkiye Büyük Millet Meclisini temsil edecek üyelerle ilgili, siyasî parti grup başkanlıklarınca aday gösterilen ve Başkanlık Divanınca adaylıkları kabul edilen milletvekillerine ilişkin TBMM Başkanlığı tezkeresi (3/143)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 2 nci maddesine göre Türkiye Büyük Millet Meclisini Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisinde temsil edecek grubumuzu oluşturmak üzere, Siyasî Parti Grup Başkanlıklarınca aday gösterilen ve Başkanlık Divanının 3 Ocak 2003 tarih ve 3 sayılı oturumunda kabul edilen üyelerin isimleri Genel Kurulun bilgilerine sunulur.

    Bülent Arınç

           Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

 

Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi

Türk Delegasyonu

Asıl Üyeler:

  1- Ruhi Açıkgöz                                 Aksaray Milletvekili

  2- Gülsün Bilgehan                                 Ankara Milletvekili

  3- Mevlüt Çavuşoğlu                                 Antalya Milletvekili

  4- Murat Mercan                                Eskişehir Milletvekili

  5- Abdulkadir Ateş                                 Gaziantep Milletvekili

  6- Ali Rıza Gülçiçek                                İstanbul Milletvekili

  7- İrfan Gündüz                                 İstanbul Milletvekili

  8- Ömer Zülfü Livaneli                                İstanbul Milletvekili

  9- Zekeriya Akçam                                İzmir Milletvekili

10- Mehmet Tekelioğlu                                İzmir Milletvekili

11- Yüksel Çavuşoğlu                                 Karaman Milletvekili

12- Süleyman Gündüz                                 Sakarya Milletvekili

 

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

İkinci tezkereyi okutuyorum:

2. – İslâm Konferansı Örgütü Parlamento Birliğinde Türkiye Büyük Millet Meclisini temsil edecek üyelerle ilgili, siyasî parti grup başkanlıklarınca aday gösterilen ve Başkanlık Divanınca adaylıkları kabul edilen milletvekillerine ilişkin TBMM Başkanlığı tezkeresi (3/144)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 Sayılı Kanunun 2 nci maddesine göre Türkiye Büyük Millet Meclisini İslam Konferansı Örgütü Parlamento Birliğinde temsil edecek Grubumuzu oluşturmak üzere, Siyasî Parti Grup Başkanlıklarınca aday gösterilen ve Başkanlık Divanının 3 Ocak 2003 tarih ve 3 sayılı oturumunda kabul edilen üyelerin isimleri Genel Kurulun bilgilerine sunulur.

    Bülent Arınç

           Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

İKÖPAB Türk Grubu İsim Listesi:

M. Said Yazıcıoğlu                                 Ankara Milletvekili

Züheyir Amber                                 Hatay Milletvekili

Mustafa Eyiceoğlu                                 Mersin Milletvekili

M. Vedat Melik                                 Şanlıurfa Milletvekili

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Üçüncü tezkereyi okutuyorum:

3.- Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı Parlamenter Asamblesinde Türkiye Büyük Millet Meclisini temsil edecek üyelerle ilgili, siyasî parti grup başkanlıklarınca aday gösterilen ve Başkanlık Divanınca adaylıkları kabul edilen milletvekillerine ilişkin TBMM Başkanlığı tezkeresi (3/1445)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 Sayılı Kanunun 2 nci maddesine göre Türkiye Büyük Millet Meclisini Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı Parlamenter Asamblesinde temsil edecek Grubumuzu oluşturmak üzere, Siyasî Parti Grup Başkanlıklarınca aday gösterilen ve Başkanlık Divanının 3 Ocak 2003 tarih ve 3 sayılı oturumunda kabul edilen üyelerin isimleri Genel Kurulun bilgilerine sunulur.

    Bülent Arınç

           Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

AGİTPA Türk Grubu İsim Listesi:

Nevin Gaye Erbatur                                 Adana Milletvekili

Mustafa Tuna                                 Ankara Milletvekili

Afif Demirkıran                                 Batman Milletvekili

Alaattin Büyükkaya                                 İstanbul Milletvekili

Nevzat Yalçıntaş                                 İstanbul Milletvekili

Algan Hacaloğlu                                 İstanbul Milletvekili

Orhan Ziya Diren                                 Tokat Milletvekili

Şükrü Ayalan                                 Tokat Milletvekili

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Sözlü soru önergesinin geri alınmasına dair bir tezkere vardır; okutuyorum:

4. – Diyarbakır Milletvekili Mesut Değer’in, (6/39) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi okundu (4/2)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 31 inci sırasında yer alan (6/39) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

   Mesut Değer

       Diyarbakır

BAŞKAN - Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; okutuyorum:

V. – ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİSİ

1. – Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

No: 10    Tarihi: 7.1.2003

Genel Kurulun 7 Ocak 2003 Salı günkü (bugün) birleşiminde, gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının 6 ncı sırasında yer alan, Ankara Milletvekili Salih Kapusuz ve 24 milletvekilinin, yolsuzlukların sebeplerinin, sosyal ve ekonomik boyutlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesine ilişkin (10/9) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin görüşmelerinin yapılması, aynı birleşimde sözlü sorular ile diğer denetim konularının görüşülmemesi, önergenin görüşmelerinin bitiminden sonra da, aynı gün Gelen Kâğıtlar listesinde yayımlanan ve bastırılarak dağıtılan 12 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu, Vergi Usul Kanunu, Kurumlar Vergisi Kanunu, Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu, 4306 Sayılı Kanun, 4481 Sayılı Kanun ve 4562 Sayılı Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında 19.12.2002 Tarihli ve 4775 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun 48 saat geçmeden gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına alınması ve kanunun görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasının Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.

                                   Bülent Arınç

                        Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

Salih Kapusuz                Haluk Koç

AK Parti Grubu Başkanvekili CHP Grubu Başkanvekili

BAŞKAN - Söz isteyen?.. Yok.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

VI. – KİT KOMİSYONU RAPORU

1. – Kamu İktisadî Teşebbüslerinin denetimine ait 1998-1999 yıllarına ilişkin komisyon raporu (1)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonunun, Kamu İktisadî Teşebbüslerinin denetimine ait 1998, 1999 yıllarına ilişkin komisyon raporu, 3346 sayılı Kanun uyarınca, 7.1.2003 günü, yani, bugün dağıtılmıştır.

Kamu İktisadî Teşebbüsleri ile Fonların Türkiye Büyük Millet Meclisince Denetlenmesinin Düzenlenmesi Hakkında Kanunun 8 inci maddesine göre rapora siyasî parti grupları, 20 milletvekili veya hükümet, dağıtım tarihinden itibaren 15 gün içinde itiraz etmediği takdirde, komisyon raporu kesinleşmiş olacaktır.

Bilgilerinize sunuyorum.

Alınan karar gereğince, sözlü soruları görüşmüyor ve gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmına geçiyoruz.

6 ncı sırada yer alan, Ankara Milletvekili Salih Kapusuz ve 24 milletvekilinin, yolsuzlukların sebeplerinin, sosyal ve ekonomik boyutlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesinin öngörüşmesine başlıyoruz.

VII. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI

VE MECLİS ARAŞTIRMASI

A) ÖNGÖRÜŞMELER

1. – Ankara Milletvekili Salih Kapusuz ve 24 Milletvekilinin, yolsuzlukların sebeplerinin, sosyal ve ekonomik boyutlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/9)

BAŞKAN - Hükümet?.. Burada.

Sayın milletvekilleri, İçtüzüğümüze göre, Meclis araştırması açılıp açılmaması hususunda, sırasıyla, hükümete, siyasî parti gruplarına ve önergedeki birinci imza sahibine veya onun göstereceği bir diğer imza sahibine söz verilecektir.

Konuşma süreleri, hükümet ve gruplar için 20'şer dakika, önerge sahibi için 10 dakikadır.

Efendim, şu ana kadar bir söz talebi Başkanlığımıza ulaşmadı; ancak, ilk olarak hükümete söz veriyorum.

Sayın Adalet Bakanımız Cemil Çiçek söz istemiştir.

Buyurun efendim.

Süreniz 20 dakika.

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ankara Milletvekilimiz Sayın Salih Kapusuz ve 25 arkadaşı tarafından verilmiş olan bu araştırma önergesi, zannediyorum, üzerinde önemle durulması gereken bir önerge; çünkü, gerçekten, bugün, bu Parlamento çatısı altında temsil edilen iki partimiz ve tüm milletvekilleri olarak, seçim süresince en çok vurgu yaptığımız iki konu var; yoksulluk ve yolsuzluk. Aslında, hepimiz biliyor, kabul ediyor ve inanıyoruz ki, Türkiye'de insanımızın bir süreden beri yaşadığı sıkıntının, ekonomik zorlukların temelinde yatan olay yolsuzluktur. Dolayısıyla, böyle bir önergenin verilmiş olmasını fevkalade önemli buluyorum ve bu önergeyi veren arkadaşlara huzurunuzda teşekkür ediyorum; çünkü, böyle bir araştırmayı yapmak, bizim vicdan borcumuzdur. Böyle bir önergenin verilmiş olması, daha yasama yılının başlangıcında, özel bir anlam ifade ediyor; çünkü, bu yeni yasama döneminde, siyasetin itibarı, bu yönde yapacağımız çalışmalara bağlıdır. Parlamentonun itibarı, yolsuzluklar konusunda göstereceğimiz hassasiyete ve duyarlılığa bağlıdır. Bunlardan çok daha önemlisi, rejime, devlete ve demokrasiye güvenin özünde ve esasında, bu yönde atacağımız adımlar çok önem arz etmektedir. Toplumun geleceği de, bir anlamda, Türkiye'de bu yolsuzlukların önlenmesiyle doğrudan alakalı.

Gerçekten, Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak, son zamanlarda, bizi, uluslararası platformlarda da en çok sıkıntıya sokan hususların başında Türkiye'deki yolsuzluğun boyutu gelmektedir. Bir vesileyle daha ifade etmeye çalıştım; Türkiye, maalesef, ilimde, teknikte, teknolojide dünya ülkeleri arasında ilk 10'a girmeyi başaramadı; bu, üzücü bir durum; ama, yolsuzluklar konusunda, bir istatistiğe bakarsanız, ilk 3 arasına girmeyi başardık. Bir başka açıdan değerlendirme yaptığımızda da ilk 10'a girmeyi başarmış olduk. Bu, Türkiye için fevkalade ayıptır ve yüz kızartıcı bir durumdur. Dolayısıyla, 22 nci Dönem Parlamentosu olarak ve onun içinden çıkan hükümet olarak, her şeyden evvel bu yolsuzluklar konusuna bir neşter vurmamız gerekiyor. Doğrusu, belki, bu önergenin görüşüldüğü günlerde Türkiye'de bir neşter operasyonu da başlamıştır, SSK'daki ilaç yolsuzluğuyla alakalı olarak. Dolayısıyla, iyi bir başlangıç yaptığımızı düşünüyorum; bunun arkasının getirilmesi lazım.

Buradan, sizin huzurunuzda da bir şeyi çok açık olarak aziz milletimize ifade etmek isterim ki, bu ülkede kim yolsuzluğun üzerine gitmek istiyorsa, elinde yetki varsa, imkân varsa, bilgi varsa ve "geçtiğimiz dönemde de biz bu işleri yapacaktık; ama, siyaset bu işi tıkadı, siyaset bu işi engelledi" diyorsa, bilsinler ki, en rahat çalışma yapacakları dönem bu dönemdir. Bu Parlamentonun çatısı altında, hiç kimse, yolsuzluğa, haksızlığa, hukuksuzluğa asla müsaade etmez, etmeyecektir ve bu Parlamento bunun öncülüğünü yapacaktır. Bu anlamda, verilmiş önergeyi fevkalade önemli buluyorum ve kabul ediyoruz ve destekliyoruz.

Kaldı ki, Türkiye, bugün, eğer, birkısım uluslararası kuruluşlarla en küçük meselesini bile pazarlık konusu yapıp, neyi nasıl yapacağını oraya danışmak gibi bir mecburiyetle karşı karşıya kaldıysa, devletin iki yakası bir araya gelemiyorsa, bunun ekonomik yönden çok izahı yapılabilir; ama, şunu hepimizin bilmesi lazım ki, bunun iki tane temel sebebi vardır: Bunlardan bir tanesi devletteki yolsuzluktur; bir tanesi de devletteki israftır. Bu iki illet, devleti de milleti de toplum hayatını da çürütmektedir.

O sebeple, biz, hükümet olarak, bir yönüyle israfla mücadele yaparken, öbür taraftan da, hem hükümet olarak hem Parlamento olarak bu yolsuzluklar meselesini en öncelikli mesele kabul edip, bunun üzerine olabildiğince gitmemiz lazım. Bunun için ne yapılması gerekiyorsa bunu yapmamız lazım. Yasal değişiklik gerekiyorsa, bu yasal değişiklikleri yapacağız. Hükümet programında bu konuya özel önem verdik. Burada araştırma önergesi vermek gerekiyorsa, bu önergeleri vereceğiz, verilmiştir; bunun gereğini yapacağız. Şüphesiz, hükümet olarak yolsuzlukla mücadele konusunda çalışma yaparken böyle bir komisyonun kurulması ve bu komisyonun çalışmaları sonucunda ortaya koyacağı ilkeler, esaslar, telkin ve tavsiyeler, bize ışık tutacaktır; bu yöndeki mücadelemize de güç verecektir.

Bu konunun kolay olmadığını da bilmiş olmamız lazım gelir. Bu mesele, sadece bir yasal düzenleme değildir. Yolsuzluk dediğimiz olay, aysberk gibi bir olay; bunun, suyun üstünde olan kısmı var, suyun altında olan kısmı var, sistemden kaynaklanan kısmı var; insandan, yönetimden ve siyasetten kaynaklanan kısımları var. Bunların hepsini bir bütün içerisinde değerlendirmek ve sonuçta, bir iyi noktaya birlikte varmamız gerekiyor.

Şüphesiz, sistemden kaynaklanan kısımların olduğunu kabul etmemiz lazım, hepimiz kabul ediyoruz. Bu konuyla ilgili yazılmış pek çok kitapta, raporda ve tartışmada varılan sonuç şudur ki, devlet, ekonomide bu kadar etkin olursa, bu kadar yetkili olursa, kredi mekanizmasının önemli bir kısmı hâlâ kamu bankalarından yönetiliyorsa, onun üzerinden Türkiye'de kredi dağıtılıyorsa, hazine arazilerinin en önemli kısmı devletin elindeyse, ekonomide bu kadar etkin ve yetkin bir role sahipse, burada yolsuzluğun olmaması mümkün değildir. Bunu bir mazeret olarak ileri sürmüyorum, bir tespit olarak ileri sürüyorum. Eğer bunun çaresi, devletin bu alanlardaki müdahalesini asgariye indirmek ise, toplumda bu anlamda bir mutabakatın olduğunu da kabul etmemiz lazım. Bütün siyasî partilerin bu noktadaki seçim beyannamelerine baktığımızda, hemen herkesin mutabık olduğu bir husus var ki, o da, devlet ekonomiden elini çekmelidir; yani, eğer, işbaşına gelen iktidarlar, teşviklerle, tahsislerle, kredilerle ve bunları temin edecek tayinlerle uğraşıyorsa burada kirlilik kaçınılmaz olur. Onun için, köklü bir devlet reformuna, ekonomide bu anlamda çok ciddî yapısal değişikliklere ihtiyaç vardır. Yapı böyle devam ettiği sürece, maalesef, birtakım sıkıntılar olmaya devam edecektir; bunu ortadan kaldırmamız gerekiyor. Tabiatıyla, bunu yaparken üzerinde önemle durmamız gereken, bütün seçim beyannamelerinde açıkça ifade edilmiş olan ve bizim de hükümet programına inanarak koyduğumuz bir husus var, o da şeffaflıktır. Devlet icraatlarında, devlet işlerinde, özellikle kredilerde, teşviklerde, tahsislerde, parayla ilgili olan kısımlarda, aslında, devletin tüm alanlarında olmakla birlikte, sır kavramı dışında, devlet yönetiminin, olabildiğince açık, şeffaf, vatandaşlar tarafından bilinen, izlenen bir yapıya kavuşturulması gerekir. Onun içindir ki, biz, hükümet programında, belki bu yolsuzluların önlenebilmesi açısından şeffaflığa önem verdik; bunu, bir slogan olarak oraya yazmak yerine, bunun gereğini yapabilmek açısından, önümüzdeki bir birbuçuk ay içerisinde Başbakanlığa ve oradan da Meclise -inşallah- getirmeyi düşündüğümüz bilgi edinme hakkı var. Eğer, vatandaş, Türkiye'de devletin nasıl yönetildiğini, ihalelerin nasıl yapıldığını, teşviklerin kimlere, nasıl, neden dolayı verildiğini öğrenebilirse ve bu benzeri konularda bilgiye ulaşma imkânını, hakkını, teminatını vatandaşlarımıza verebilirsek, bu alanda önemli bir adımı da atmış olacağız.

Geçtiğimiz parlamento döneminde bu çatı altında bulunan değerli arkadaşlarımız hatırlayacaklar ve bileceklerdir, maalesef, 21 inci Dönem Parlamentosu ve siyasetçileri olarak bizler çok iyi bir imtihan veremedik. Kamuoyunda uzunca süre yolsuzlukla birbirlerini suçlayanlar, sonra bir gecede aklama yoluna gittiler ve bunun sonucu olarak da siyaset, doğrusu, çok büyük ölçüde itibar kaybına uğradı. Dolayısıyla, bu yeni dönemde, bu neviden işlerden uzak olarak, vatandaşımızın önüne, yaptığımız her icraatla ilgili bilgi edinme imkânını getirebiliyorsak, yapılan birkısım başvurulara doğru cevap verebiliyorsak, ikna edici, yeterli cevaplar verebiliyorsak, belki, devlet icraatlarını bu anlamda da, hem Meclis denetimine hem de vatandaş denetimine açmış olacağız.

Geçtiğimiz dönemde, özellikle büyük yolsuzlukların olduğu iddia edilen Hazineyle ilgili, bankalarla ilgili birkısım sorulara, her defasında "bunlar ticarî sırdır" denilmek suretiyle -birçok alanda istismar var; ama, herkes onu biliyor- en çok istismar edilen konuların başında, bu sır kavramı geliyor. Neyi soruyorsanız, hangi bankadan, kime ne kredi verdiniz; otomatik olarak size cevap geliyor: "Bu sırdır, ticarî sırdır açıklayamayız." Bu sırrın da sırrını bu dönem çözmemiz gerekiyor. Ben o kanaati taşıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, üzerinde durmamız gereken hususların başında, yolsuzlukların önlenebilmesi açısından, Siyasî Partiler Yasası özel önem arz ediyor. Siyasette kirliliğin başlangıcı, siyasetin finansmanından kaynaklanıyor. O sebeple, seçimlere giderken, yine, bütün partilerin -ister Meclis içinde ister Meclis dışında- üzerinde en fazla durduğu konulardan bir tanesi, bu Siyasî Partiler ve Seçim Yasalarının değişmesi gerektiği yolundaki iddialardır, görüşlerdir, kabullerdir. Dolayısıyla, biz, bu neviden değişiklikleri, genelde, bir eski alışkanlık olarak hep seçim zamanı yapmaya çalıştık, onun için de doğru dürüst bir çalışma yapamadık. Bu defa, doğru bir iş yapalım düşüncesiyle, 58 inci hükümet olarak -şahsen Cemil Çiçek ve Adalet Bakanı olarak da- ilk yaptığımız işlerden bir tanesi, bu Siyasî Partiler Yasasının ele alınması olmuştur. Zannediyorum, kısa dönem içerisinde, siyasetin finansmanı dahil, bu noktada yapılan çalışmaların, çok şeffaf, çok açık, denetlenebilir, kamuoyu tarafından öğrenilebilir bir hale getirilebilmesi bakımından, vakıfların, derneklerin ya da daha evvel yapılmış olan panellerin ortaya koyduğu görüşleri, düşünceleri de mezcederek toplumumuzun önüne, kısa dönemde, bu anlamda yolsuzlukları da önleyecek ve siyasetin finansmanı üzerindeki gölgeyi ortadan kaldıracak bir siyasî partiler yasasını Parlamentonun huzuruna getireceğiz ve sizlerin de katkısıyla, inanıyorum ki, bu meseleye yasal anlamda önemli bir neşteri de vurmuş olacağız. Bunu fevkalade önemli buluyorum.

Yine, üzerinde önemle durmamız gereken konuların başında, demin söylediğim bu sır kavramı gelmektedir. Gerçekten, yolsuzlukların önlenebilmesi noktasında, bu sır kavramına bir açıklık getirilmesi gerekiyor; onun da düzenleneceğini burada ifade etmek istiyorum.

Tabiatıyla, üzerinde durmamız gereken yolsuzlukların önlenebilmesi noktasında hep ifade etmeye çalıştık; eğer, bir ülkenin sorunlarının çözümü sadece yasa çıkarmakla mümkün olsa, dünyada hemen hemen sorunlu hiçbir ülke, hiçbir memleket kalmaz; en ileri ülkenin kanunlarını en azından tercüme edersiniz, getirirsiniz, yürürlüğe koyarsınız, olur biter. Belli ki, yasa çıkarmak bu işin başlangıcıdır; ama, yolsuzluk konusunda kamuoyunun duyarlılığı da özel önem arz ediyor. Özellikle, günümüz demokrasisi, temsilî demokrasi olmanın ötesinde, bir anlamda katılımcı demokrasidir; devlet yönetimine, devlet icraatlarına ve tasarruflarına, sadece oy vermek suretiyle değil, onun da ötesinde, zaman zaman katılım imkânını getirmek ve bu mekanizmaları da harekete geçirmek gerekiyor. Belki de, bu anlamda, yolsuzluklar konusunda kamuoyunun duyarlılığı ve bu noktadaki bilincin gelişmiş olması, yolsuzlukların önlenebilmesi açısından özel bir önem arz edecektir diye düşünüyorum. Sivil toplum kuruluşlarının, bu konuda, yeni dönemde daha aktif olmalarını, doğrusu, hükümet olarak da bekliyoruz. Kimin elinde, yolsuzluk iddiasıyla ilgili bir bilgi, bir belge varsa, bana verebilirler, bize verebilirler, Parlamentomuza verebilirler, burada bulunan partilerimize verebilirler; inanıyorum ki, hangi makama verilirse verilsin, bu neviden yolsuzluk iddiaları en hassas şekilde incelenecek, araştırılacak ve sonucu da kamuoyuna açıklanacaktır. O sebeple, burada araştırma açılmasıyla ilgili olarak zikredilen önergenin gerekçeleri, hükümet olarak bizim de benimsediğimiz ve hassasiyetle üzerinde durduğumuz ve duracağımız bir konu olarak gözükmektedir.

Yolsuzlukları araştırırken, biz, hükümet olarak bir şeye dikkat etmeye çalışıyoruz. Elbette, yolsuzlukların üzerine gidilecek, kim, ne konuda yolsuzluk yaptıysa, gelecek, bağımsız mahkemeler huzurunda bunun hesabını verecektir, vermelidir. Başta da söyledim, siyasetin itibarı buna bağlı; devletimizin, milletimizin geleceği bu noktada göstereceğimiz hassasiyete bağlı. Ancak, geçtiğimiz dönemde yapılan birkısım yanlışlıkları da yapmamamız gerekir. O da şudur: Suçluluğu kesinleşinceye kadar hiç kimseyi, âdeta bir maç nakleder gibi, suçluluğu kesinleşmemiş bir mahkûmiyet kararına bağlanmamış insanları, eğer üç gün sonra serbest bırakacaksanız, elinizde yeterli delil yoksa yargısız infaz yoluna da gidilmemelidir; buna da azami hassasiyeti göstermek lazım. Geçtiğimiz dönemde, maalesef, bunun çok kötü örneklerini bu toplum yaşadı, sonra sapla saman birbirine karıştı, arkasından da doğru dürüst bir netice çıkmadı. Evet, biz hükümet olarak, bu işlerin üzerine gideceğiz, bu noktada en ufak bir tereddütümüz yok, sonuna kadar bu işte kararlıyız; ama, bütün bunları yaparken de hukuk devleti ilkelerine uygun olarak yapacağız. Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir hukuk devletiyse, ne yapıyorsa, ne yapacaksa, kimden ne hesap soracaksa, bir mahalle kabadayısı üslubu içerisinde değil, hukuk devletine yakışan, yaraşan bir üslup içerisinde, bir anlayış içerisinde, bir uygulama içerisinde bunları yapacaktır.

İnanıyorum ki, bu görüşmelerin sonucunda araştırma önergesi kabul edilecek ve bu alanda da bizlere önemli mesajlar verecek bir çalışmayı birlikte yapma imkânı bulacağız. Bu vesileyle, önergeyi kabullendiğimizi, benimsediğimiz ve yapılacak çalışmalara da daha şimdiden teşekkür etmek istediğimizi ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Şimdi, AK Parti Grubu adına Ankara Milletvekili Salih Kapusuz konuşacaklardır.

Buyurun Sayın Kapusuz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi, AK Parti Grubu ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Türkiyemiz için çok önem verdiğimiz ilk adımı birlikte atıyoruz. Ülkemizin gündeminden hiç düşmeyen yolsuzlukların, usulsüzlüklerin, haksız kazançların sosyal ve ekonomik boyutlarını, sebeplerini araştırmak, alınması gereken tedbirleri tespit etmek üzere verdiğimiz Meclis araştırması önergesiyle ilgili olarak, şahsım, önerge sahipleri ve Grubumuz adına görüşlerimizi ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, yolsuzluklar konusu toplumumuzu sürekli meşgul ve rahatsız etmiştir. Bir toplumda çürümeyi başlatan ve o toplumu çökerten en büyük organize suç unsuru yolsuzluktur. Yolsuzluk, âdeta zina gibidir; zira, bu suç tek başına işlenmez, ona eşlik etmiş işadamları, siyasîler, bürokratlar ve ortakları vardır. Bu kadar geniş kapsamlı suç konseptinin etki sahası çok geniş olmakta, toplumun tüm katmanlarında derin yaralar açmakta ve izler bırakmaktadır. 1839 Tanzimat Fermanından bugüne kadar yapılmış olan uygulamalarda, âdeta çağın vebası diye nitelendirebileceğimiz bu suçla mücadelede maalesef başarı sağlanamamıştır; çünkü, bu uygulamalar, eski tarz siyaset anlayışının bir ürünüdür. Oysa, eski tarz siyaset anlayışını temsil eden partiler ve liderler seçmen tarafından tasfiye edilmiştir, artık, yepyeni bir siyaset yapma tarzı söz konusudur, bu fırsat da bu Meclisin elindedir.

AK Parti, yalnız hesap sormaya değil, aynı zamanda hesap vermeye söz vermiş bir siyasî partidir; AK Parti, sözünün de eridir. Bu doğrultuda, hükümetimiz, devletin ekonomi üzerindeki etkinliğini minimum seviyeye indirmek için var gücüyle çalışma başlatmıştır. Meclisimiz de, yolsuzlukla mücadele için çok kapsamlı bir çalışmayı başlatmak üzere, bugün kolları sıvamıştır.

Devletler hukukî bir düzene dayanarak kurulur ve yaşarlar. Toplumun içinde bir fert olarak bizlerin, toplumsal kaynaklar üzerinde eşit hak ve yetkilere sahip olma imkânı dardır. İşte, devlet düzeni, toplumda, kimin, neyi, ne kadar kontrol edeceğini belirler. Bu yapı içerisinde kararların tümünü tek elden programlamak mümkün olmadığına göre, kamu yöneticilerine takdir yetkisinin tanınması kaçınılmazdır.

Yolsuzluk, usulsüzlük ve haksız kazanç sağlama çabalarını tamamen yok etmek, hiçbir toplumda mümkün değildir. Gelişmekte olan ülkeler gibi, bizim ülkemizde de, yolsuzlukların yaygın olduğu görüşü genel bir kanaattir. Gazeteler hemen her gün yolsuzluk olaylarına geniş yer ayırmakta, kamuoyu, sürekli yolsuzluklardan yakınmaktadır. Gerçekten, ülkenin geleceğine ipotek koyan, vatandaşla devletin arasını açan, siyaset kurumuna olan güveni sıfıra indiren, dürüst çalışmayı ve hak aramayı zorlaştıran bu durum düzelmedikçe, ne ekonomik ne de sosyal kalkınmanın sağlanması mümkün olabilecektir.

Burada, yolsuzluğun, usulsüzlüğün, her türlü haksız kazancın tanımını, sosyolojik ve ekonomik analizini yapacak değilim. Herkes bilmektedir ki, devletin hantallığı, büyüklüğü ve ekonomik alana müdahalesi, yolsuzlukların alanını da genişletmektedir. Sivil toplum unsurlarının varlığı, gücü ve vatandaşlık bilinci, yolsuzlukları önlemede en önemli araç konumuna gelmiş bulunmaktadır.

Değerli milletvekilleri, kanunlar koymak da, tek başına, mücadelede yeterli değildir. Yeryüzünde, yolsuzluk gibi kamu düzenini bozan yöntemler yüzyıllardır mevcut ve tarihçesi devletlerin tarihi kadar da eskidir. Geleneksel bir ülkede bir devletin rolünün artması, kısa dönemde, onurlu bürokratları etkilemez; ayrıca, kamu görevlileri, yolsuzluk işlemine, zaten, özü itibariyle de karışmak istemezler.

Ancak, böyle bir geleneğe sahip olmayan ülkelerde, kamu görevlilerinin sorumlulukları iyice belirlenmemiş ve kamu yönetiminde de şeffaflık söz konusu değilse, yüksek vergi oranları, yetersiz ücret ve gelir, ahlakî değerlerin zafiyeti, kamu harcamaları, kamu görevlilerinin yolsuzlukla ilgili davranışlarını doğrudan etkileyecektir.

Yolsuzluk, rüşvet, usulsüzlük, adam kayırma bir kere başlamaya görsün, bulaşıcı bir hastalık gibi sürekli yayılım gösterir ve yayılmaktadır. Önceleri şok etkisi yapan yolsuzluk haberlerine zamanla tolerans gösterilmeye başlandığı da bir gerçektir. Cezalandırılmaz, teşhir edilmez, üstü kapatılırsa, bu durumun giderek yozlaşması, çoğalması da kaçınılmaz olacaktır.

Siyasetçi, bürokrat, rant kapma kavgası veren şirket yöneticisinin yozlaşma olgusu, ülke ölçeğinde her geçen gün daha da yaygınlaşmaktadır. Bunu hep birlikte görmekteyiz. Bunun iki önemli nedeni vardır: Gelir ve servet dağılımının giderek artan uçurumu, küreselleşmenin ortaya çıkardığı vahşi rekabet.

Ülkemizde, ekonomik kararların doğurduğu rantların yapılaşmasında, bürokrasinin düzenleyici yetkilerinin son yirmi yıldır giderek siyasî kadrolara kaydırılması, siyasî kararları alanların kendilerine has bir üslup benimsemeleri, özel fonlarla firma bazında kayırmalara imkân sağlanması, en üst yönetim organlarında görevli olanların bile kamuyu bağlayıcı ilişkiler geliştirmeleri yüzünden, ekonomik kararların artan boyutlarda bireyselleşmeye başladığını, dolayısıyla yolsuzluk kozasının daha sıkıca örülmekte olduğunu dehşetle görmekteyiz.

Yolsuzlukların, fertlerinin refahına harcanması gereken kaynakların başka kişilerce çalınması, bunun da toplumun bir kesiminin daha çok yoksullaşması anlamına geldiği noktasında hemen herkesin hemfikir olduğu bir gerçektir. Yolsuzlukla birlikte artan ahlakî çöküntü, ülkelerin hem ekonomisini hem toplumsal dokuyu ve hem de demokratik sistemi zedelemektedir. Hatta, o nedenledir ki, demokrasiye geçiş aşamaları uzamakta, hatta zorlaşmaktadır. Toplumda yolsuzlukların artması, ekonomiye devletin müdahalesinin artmasıyla yakından da ilgilidir. Bu bakımdan, yolsuzlukla mücadelede devletin rolünün yeniden belirlenmesi gerekmektedir. Devletin düzenleyici ve denetleyici rolü öncelikli hale gelmelidir. Bir kere, ülke yöneticileri yolsuzlukla mücadelede açık, dürüst ve kararlı olmalıdır. Yolsuzluk yapanın kim olduğuna bakılmaksızın, kanunlar eşit uygulanmalı ve cezaları geciktirilmeden verilmelidir; çünkü, geciken adalet adalet değildir.

İkincisi, vergi politikaları, özelleştirme ve harcama kararlarında şeffaf olunmalı, hukuk kuralları mutlaka uygulanmalıdır.

Üçüncüsü ise, kamu çalışanlarının gelirleri artırılarak dürüst davranışlar özendirilmeli, etkin kontrol yapılmalı, personelin aşırı servet artışları izlenmelidir.

Yargının bağımsızlığı mutlaka sağlanmalı, yargı kararları hızlandırılmalıdır. Siyasî partilerin finansman probleminin çözülmesi ve temiz siyasetin özendirilmesi, pek çok sorunun çözümüne büyük katkıda bulunacaktır.

Değerli arkadaşlar, Türkiyemiz, işte, bu adımlardan sonra 21 inci Yüzyılda hak ettiği onurlu yeri yakalama noktasında, kişi başına millî geliri 20 000-30 000 dolarlara çıkacak düzeyi mutlaka, hızla elde edecek gayret içerisine girmelidir.

Uzakdoğu Asya ve Amerika Birleşik Devletlerindeki gelişmelerden önemli dersler çıkarmak hepimiz için gerekir diye düşünüyorum.

Şirket ve bankaların malî tablolarının gerçeği yansıtmaması, bilgi akışındaki eksiklikler, rüşvet ve yolsuzluk olayları, olmazsa olmaz bir zorunluluğu açıkça gözler önüne sermektedir; bu zorunluluk ise, şeffaflıktır, saydamlıktır.

Yolsuzluklar, dünyada farklı derecelerde artış eğilimi gösterirken, bizim ülkemize özgü nedenlerle de, maalesef, yaygınlık gelişme göstermektedir.

2001 yılında Davos'ta yapılan Dünya Ekonomik Forumunda bir rapor yayımlandı. Bu raporda, Türkiye'ye ait bölümde, Türkiye, yolsuzluklar sıralamasında 35 ülke arasında, Çin, Rusya ve Endonezya'dan sonra dünya 4 üncüsü olarak ilan edildi.

Yolsuzluklar yüzünden, Türk halkı, yüzde 36 daha fazla vergi ödemektedir. 2000 yılı vergi gelirlerinin 9,5 katrilyonluk bölümünün yolsuzluklar yüzünden fazla ödenen vergi olduğu aynı raporda vurgulanmaktadır.

Devletin gelir kaybı ve kaynak israfı nedeniyle yolsuzluklar, âdeta, gizli bir vergi gibi ekonomiye yük oluşturmaktadır. Şeffaflık ve kurumsal düzenlemelerle, yolsuzluğun tamamen değilse bile azamî ölçüde önüne geçilmesi durumunda, ülkemizin her yıl yüzde 36 oranında daha az vergi yüküyle karşı karşıya kalacağı aynı çalışmalarda belirtilmektedir.

Yine aynı rapora göre; 1998 ve 1999 yıllarında yolsuzlukların maliyetinin yaklaşık 160 milyar dolar olduğu ifade edilmektedir; belki, bugünkü rakamlarla 200 milyar dolara ulaştığını bile söylemek mümkün olabilir.

Dışarıdan bir göz olarak, Dünya Bankası Türkiye temsilcilerinin, Türkiye'nin bir yolsuzluklar ülkesi ve bu anlamda da çürümeye yönelmiş bir ülke olduğu beyanını, maalesef, kamuoyuna açıkça ifade edilen bir görüş olarak, hepimiz ibretle takip ettik. Bu durum, halkımız üzerinde önemli ölçüde olumsuzluklar meydana getiren ciddî bir sorundur.

Toplumun bütününe ve devlete ait kaynaklar, küçük bir azınlık tarafından haksız şekilde tüketilmekte, hatta çalınmaktadır. Birkısım azınlık haksız ve sebepsiz zenginleşirken, büyük bir çoğunluk yoksulluğa sürüklenmekte, gelir dağılımı hızla bozulmakta, değerlerimiz yozlaşmakta ve devlete olan güven sarsılmaktadır. Bu da, toplumsal barışın bozulmasına ve zedelenmesine yol açmaktadır.

Türkiye'de uzun bir süredir derin bir şeyler oluyor ve Türkiye dev cüssesiyle bir yerlere doğru âdeta sürükleniyor. Yıllardır kronik hale gelen enflasyon, hantal devlet yapısı, bütçe açıklarının giderek artması, korkunç boyutlara ulaşan iç ve dışborçlar, yolsuzlukların âdeta devleşmesi, gelir dağılımındaki bozukluklar, dağ gibi büyüyen işsizlik, yozlaşma, ahlakî çöküntü, israf, milleti bıktıran faizler, rüşvet ve haraç, mafyalaşma, alkol, uyuşturucu, hukuksuzluk, intiharlar, insan hakları ihlalleri, tabular, korkular, fobiler; yani, bu güzel ülkemiz Türkiyemizin, siyasî, sosyal ve ekonomik panoramasının son yıllardaki görüntüsü, maalesef, kriz, yoksulluk ve yolsuzluk olmuştur.

Bu gelişmelerin sorumluluğu, sadece bürokrat - siyasetçi ikilisine mal edilemeyecek kadar da yaygın olmuştur. Bu bataktan çıkış, aynı zamanda yaygın arınma operasyonlarıyla mümkün olacaktır. Her geçen gün, balina, paraşüt, bufalo, beyaz enerji, mavi akım, bankaların içinin boşaltılması, sosyal güvenlik kurumlarındaki vurgunlar, sadece ülke gündemini meşgul etmiş olmuyor, insanımızın hafızasını işgal ediyor, insanımızın psikolojisini bozuyor, âdeta insanımızın kimyasını bozuyor, ülkemize de büyük oranda, maalesef, zaman kaybettiriyor.

Değerli milletvekilleri, biz, AK Parti olarak, hem seçim beyannamemizde hem hükümet programımızda hem de acil eylem planımızda yolsuzluk ve yoksullukla mücadele edeceğimizi açıkça kamuoyuna deklare ettik. Yolsuzluklara imkân vermeyen şeffaf bir devlet anlayışını yerleştireceğimizi, malî yönetim anlayışımız hakkında kamuoyunu daha fazla bilgilendireceğimizi de taahhüt ettik. Bu sözümüzde duruyoruz.

Hükümetimizin alacağı önlemler programda açıkça belirtilmiştir. İnsanı ekonomik kalkınmanın merkezine oturtmayı ahlakî bir zorunluluk olarak gören politikalarla bu önlemlerin kısa zamanda hükümetimiz tarafından uygulamaya geçirileceğine de inancımız tamdır.

Bu noktada, hükümetle birlikte Yüce Meclise düşen önemli görevler vardır. Yolsuzlukların yaygınlaşması kalkınmanın önündeki en büyük engellerden biridir; çünkü, gerçek bir kalkınma, insanlara güven veren bir kamu düzeninde, güven veren bir iktisadî düzenle mümkün olacaktır. Yolsuzluklar, iktisadî alanı tam bir bataklığa çevirir; bu ise, gerçek yatırımcıyı ürkütür. Yapılan onca yasal düzenlemeye rağmen, Türkiye'ye yabancı sermaye akışının bir türlü sağlanamamasının belki temel sebeplerinden bir tanesi de -en önemlisi de- budur. Yolsuzluklar, gerçek bir demokrasinin altyapısını tahrip eder, ahlakı bozar, toplumun rasyonalitesini de yaralar; kısacası, bir ülkede var olan bütün pozitif değerleri içten kemirir.

Değerli arkadaşlarım, toparlayacak olursak, yolsuzlukları önleme konusunda Meclise düşen görev polislik yapmak değildir. Öncelikle yargı bağımsızlığı sağlanmalıdır; bu alanda ihtiyaç duyulan her türlü düzenlemeye Meclis olarak katkı vereceğimizi bir kez daha ifade etmek isteriz. Yargının, her düzeydeki yolsuzluk iddiasını ve ihtimallerini özgürce araştırabilmesine de imkân verebilmeliyiz.

Meclisimize düşen görev, yolsuzluğu yaratan siyasî ve iktisadî şartları doğru tespit ve teşhis ederek, ortadan kaldırmak olmalıdır.

Sayın milletvekilleri, yolsuzlukla mücadele, siyasetüstü bir konudur ve öyle olmalıdır. Geçmişte başarı sağlanamamasının sebeplerinden belki bir tanesi de, olayın siyasallaştırılmasıdır, bunun bir politik malzeme gibi görülmesidir. Biz ise, bunu böyle görmek istemiyoruz. 22 nci Dönem Parlamentomuzun kendisine ve milletvekillerimize yakışan tarafsızlıkla ve kararlıkla çalışmalarını sürdüreceğine de inancım tamdır.

Şunu unutmayalım ki, yasama organı ne zaman yolsuzlukları önleme adına polislik görevine soyunmuşsa, mesele, tamamen daha da içinden çıkılmaz bir hal almıştır. Bu tip tasarruflar, amaca hizmet etmediği gibi, zaman zaman yeni haksızlıkların oluşmasına da yol açmıştır. Biz, Adalet ve Kalkınma Partisi olarak, yolsuzluk meselesini Türkiye'nin gündeminden çıkarmaya kararlıyız.

Mevzuatın bazen yolsuzluk yarattığını ve haksız kazançlar elde edilmesine imkân sağladığını da biliyoruz. Yani, sistemin üretmiş olduğu birtakım imkânları, birilerinin yolsuzluk adına fırsat olarak değerlendirdiğini de unutmamalıyız. Kanun fırsat veriyorsa, yapılacak şey, mevzuatı yeniden düzenlemek olmalıdır. Yolsuzluk, ille kanun ihlali olarak görülmemelidir.

Haksız kazanç, sadece hırsızlık şeklinde de oluşmuyor. Mevzuatın kendisi bazen haksız kazanç kapısı haline gelebiliyor. Bizim sorumluluğumuz, bu çerçevede yapılması gereken düzenlemeleri yapmak ve meseleye el atmaktır.

Siyasî partilerin, kimi parti mensuplarına dönük iddialara sergiledikleri geleneksel reflekslerin, ne ilgili kişilere ne de bu refleksin sahibi partilere hiçbir faydası olmamıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sözlerinizi tamamlayın Sayın Kapusuz.

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Kişisel konuşmayı da tamamlamak istiyorum Sayın Başkan, uzatmayacağım.

Bu konuda rahat olmalıyız, hatta bu anlamda da, ilk adımı birlikte atmalıyız.

Bu tür iddiaların siyasallaştırılmadan, kişilerle sınırlı tutulmasına ve siyaset kurumunun yolsuzluklara kol kanat geren bir kuruma dönüştürülmesine de mani olmalıyız. Nasıl olsa gerçek ortaya çıkacaktır. Gerçeğin bilinmesinden de kimsenin zararı olmayacaktır; hatta itham edilen kişinin aklanma talebine saygıyla yaklaşalım. Bunu şunun için söylüyorum: İddialar ortada kalmasın, suç varsa cezası çekilsin, iftiralar varsa bu da tescillensin. Kendimizi bu pisliğe bulaştırmadan, meseleleri yozlaştırmadan, mutlaka çözüme ulaşmalıyız; bundan başka bir yol da yoktur.

Herkes elini taşın altına birlikte koysun; bireyler, kurumlar, kuruluşlar, şirketler, bürokratlar, bütün vatandaşlar, kim neyi biliyorsa, neyi varsa, topyekûn katkı sağlasın. Ülkemizi temizlemek adına, haksızlıktan ve pislikten birlikte kurtulmalıyız.

Kimse başkasından değil, kendisinden, katkısından müspet sonuç çıkacağına inanmalı ve bilmelidir ki, ülkemizde ulaşılmak istenilen temiz yönetim, temiz siyaset ve bugüne kadar tartıştığımız yolsuzlukların son bulması, ancak bu şekliyle gerçekleşecektir.

Sanaldan gerçeğe mutlaka hızla geçmeliyiz. Bunun, artık, laf, söz kısmına son vermeli, icraatını yapmalıyız. İyi bir başlangıç, başarının yarısıdır. Engeller, takılmak için değil, aşılmak içindir. Gideceği limanı bilmeyenler, hiçbir rüzgârdan hayır gelmeyeceğini de bilmelidir.

Birlikte olmanın büyük avantajları vardır. Evet, birlikte olmayan her güç, cılızdır. Birleşmede başlangıç, birliği sürdürmede gelişme, birlikte çalışmada ise başarı vardır.

Biz, her şey Türkiye için diyoruz ve adaletin mülkün temeli olduğuna  inanıyoruz. Yolsuzluk gibi bir büyük felaketin sebeplerini, yöntemlerini, sistemlerini ve sonuçlarını çok iyi tespit edip, sona erdirmeliyiz. Yapanları tespit edip, bunları -her kim olursa olsun, nerelere ulaşırsa ulaşsın- sonuna kadar takip edip, cezalandırılmasını sağlamak hepimizin görevidir. Bu görev, tarihî bir görev, aynı zamanda sorumluluktur. Hepinizi ve herkesi, bu tarihî görevi yapmaya davet ediyor, AK Parti Grubu olarak, yolsuzlukların üzerine gidilmesi konusunda yapılması gerekli olan her türlü çalışmaya sonuna kadar katkı sağlayacağımızı, bir kez daha ifade ediyorum.

Başlangıç olarak attığımız bu adımın, ülkemize, milletimize, yeni dönem Parlamentomuza hayırlar getirmesini; inşallah, bu çalışmalardan sonra, Türkiye'nin gündeminde, yolsuzluğun, tekrar, bir kez daha araştırılmasına ihtimal ve ihtiyaç olmamasını temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Kapusuz.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Ali Topuz konuşacaklar efendim.

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Ali Topuz.

Buyurun Sayın Topuz. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;  Ankara Milletvekili Sayın Salih Kapusuz ve 24 milletvekilinin, yolsuzlukların sebeplerinin, sosyal ve ekonomik boyutlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun düşüncelerini, değerlendirmelerini sunmak üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi, şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

Sayın milletvekilleri, Meclis araştırması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bilgi edinme ve denetim yapma yetkileri çerçevesinde, Anayasanın 98 inci maddesinin üçüncü bendinde belirtilen amaca dönük olarak belirlenmiştir. Anayasa metnini aynen okuyorum: "Meclis araştırması, belli bir konuda bilgi edinilmek için yapılan incelemeden ibarettir." Esas amacı bilgi edinmektir; ama, bu konu "Türkiye Büyük Millet Meclisinin bilgi edinme ve denetim yolları" başlıklı bölümünde  ele alınmıştır. Demek ki, elde edilecek bu bilgilerin denetim amacıyla kullanılması asıl amaçtır.

İçtüzüğümüzün konuyu düzenleyen 104 üncü maddesi aynen şöyle başlamaktadır: "Meclis araştırması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Anayasanın 98 inci maddesinin üçüncü fıkrası gereğince yapacağı incelemedir."

İçtüzüğün, Meclis araştırma komisyonlarının kuruluşu ve yetkileriyle ilgili 105 inci maddesinde de, böyle bir komisyonun kurulmasına karar verildiği zaman, bu komisyona üç ay içerisinde görevini bitirme talimatı verilmektedir. Bu komisyon, eğer, üç ay içerisinde görevini yetiştiremez ise, bir aylık bir eksüre daha alma şansına, hakkına sahiptir; ama, dört ay kesin süredir.

Dört ay bittiği halde, eğer, araştırma bir sonuca varamamışsa, bunun nedenlerini belirten bir raporla Meclisin önüne yeniden gelmek gerekiyor. Eğer, Meclis uygun görürse, yeni bir komisyon kurarak, araştırmanın devamını isteyebiliyorsunuz.

Şimdi, hukukî prosedürü bu olan bir işlem üzerinde konuşuyoruz. Tabiî, araştırma komisyonu raporunu Yüce Meclise sunduğu zaman, bu araştırmada elde edilen bilgilere dayanarak bir soruşturma açılmasını gerekli kılan durum söz konusuysa, Meclis, onu belli bir çoğunlukla oyluyor ve araştırmayı soruşturmaya dönüştürebiliyor.

Şimdi, demek ki, öncelikle bilgi edinmek esastır. Geriye doğru baktığımızda, Parlamento tarihinde, bu, bilgi edinme ve soruşturmaya yönelme iddiaları, büyük bir genellikle muhalefet partileri tarafından Meclisin gündemine getirilmiştir. Bunun çok temel bir sebebi vardır; muhalefet partileri, yeterli bilgiyi kamu kurum ve kuruluşlarından, devlet dairelerinden alma hakkına ve şansına sahip olamadıkları için, hükümetle de yeterli şekilde ilişki kuramadıkları için, Meclisin denetim imkânlarını kullanma yolunu seçerler; çünkü, iktidar partileri, iktidar grupları, bir konuyla ilgili bilgi edinme konusunda herhangi bir kısıtlamaya tabi değildirler, iktidar partileri, hükümetleri vasıtasıyla, incelemek istedikleri, bilgi edinmek istedikleri her konuya ulaşma imkânına sahiptir.

Şimdi, burada, yeni ve değişik bir durumla karşı karşıyayız. İktidarı büyük bir çoğunlukla elinde bulunduran bir grup, bilgi edinme ihtiyacını duyuyor. Neyle ilgili; yolsuzluklarla ilgili. Yolsuzluklar ne; Türkiye'nin gündemindeki birinci konu. Zaten, Sayın Bakan ve önerge sahipleri adına konuşan arkadaşımız Sayın Kapusuz, Türkiye'de yolsuzluğun ne kadar yaygın olduğunu, burada, hep birbirini destekleyerek anlattılar. Onlara, benim, başka bir şey ilave etmeme gerek yok. Gerçekten, geçtiğimiz dönem, yolsuzluklarla dopdolu bir dönemdir. Bunun üzerine yürümek, tabiî ki, hepimizin temel görevidir.

Ancak, burada, çok ince bir noktayı dikkatinize sunmakta yarar görüyorum. Sayın Kapusuz ve arkadaşlarının verdiği araştırma önergesi soyut, çok soyut düzeyde; somut bir konuyu incelemeye dönük, bilgi edinmeye dönük bir anlayışla kaleme alınmamış. Çok genel olarak, bir ölçüde felsefe yaparcasına, siyaset oluşturmak amacına dönük olarak, çok geniş çerçevede Türkiye'nin neresinde, hangi kurumunda, hangi dönemde, hangi sektörde, hangi alanda, ne türlü yolsuzluklar varsa, bunların tümünün sebeplerine, sonuçlarına ve bunları ortadan kaldırmaya dönük önlemleri için bir araştırma önergesi getiriyor.

Şimdi, bu kadar geniş kapsamlı bir araştırma önergesinin, uygulamada nasıl bir program izleyerek hangi konuların üzerine nasıl gidileceği konusunda bazı kaygıları taşıdığımı konuşmamın başında ifade etmek istiyorum; çünkü, soyut düzeyde kalmış, somut bir alan belirleyerek belli konudaki yolsuzluğu araştırmaya dönük, onun bilgilerini elde etmeye dönük bir iddia ortaya konulmamış. Herhalde, komisyon kurulduktan sonra, o komisyon, gündemine, oturacak, bakacak, araştıracak, nereden başlayayım diyecek ve bu geniş çerçeve, bu geniş yelpaze içerisinde kendisine bir rota çizecek.

Tabiî, hemen burada şunu sormak gerekir: Yolsuzluklar, Türkiye'nin birinci sorunudur dedik ve bütün seçim kampanyasını bu konunun üzerine bina ettik, hem Adalet ve Kalkınma Partisi hem Cumhuriyet Halk Partisi olarak; çünkü, Türkiye'nin gerçekten en öncelikli olan konusu; ama, bu konuyla ilgili hâlâ bilgi edinmeye ihtiyacımız var. Doğrusu bunu anlamak bana biraz zor geliyor. (CHP sıralarından alkışlar)

Eğer hükümet bilgi edinmekte bir güçlük çekiyor da, Meclis çalışmalarıyla yeni bir bilgiye ulaşma yöntemini geliştireceklerse, o ayrı bir şey, benim hiç şimdiye kadar hiç karşılaştığım bir olay değil. Merak ettiğim konulardan birisi bu. Yani, hükümet bilgiye ulaşamıyor, hükümet yolsuzlukların sebeplerini bulamıyor, onların nedenleri üzerinde, sonuçları üzerinde, alınması gereken tedbirler üzerinde herhangi bir uygulamaya geçemiyor bilgi eksikliğinden, Meclis bilgileri bulacak, hükümet de onun gereğini yerine getirecek gibi bir tabloyla karşı karşıyayız; çok garip bir tablo.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, sonunda söyleyeceğim sözü, hemen sözümün başında söyleyeyim. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak biz bu araştırma önergesini destekleyeceğiz, bu komisyonun kurulmasına olumlu oy vereceğiz; hiç kuşku yok, buna olumlu oy vereceğiz; ama, ne yaptığımızı bilmemiz gerekir. Onun için bu kadar dil dökmeye çalışıyorum; yani, beklenti düzeyinizi bu söylediklerimi de dikkate alarak tespit etmeniz sizler açısından yararlı olacaktır diye söylemeye çalışıyorum.

Şimdi, biz, bir kere Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu konuda önceliği hiçbir partiye vermek niyetinde olamayız; çünkü, yolsuzlukla mücadele bizim temel niteliğimizi teşkil eder. (CHP sıralarından alkışlar) Tarih boyunca Cumhuriyet Halk Partisi yolsuzluklara karşı tavrıyla dikkat çekmiş; zaten, çürümüş bir imparatorluk düzeninden, yozlaşmış bir toplumsal düzenden Türkiye'yi çağdaş, yeni bir düzene taşırken, getirdikleri sistemin temeline dürüstlüğü yerleştirmiş bu Türkiye'nin kurucuları, Cumhuriyet Halk Partisinin kurucuları. İkinci Genel Başkanımız İsmet İnönü "beytülmale el sürdürmeme" sözcüğüyle herkes tarafından belleklerde yer etmiş bir devlet adamı. Unutmayalım, yakın bir geçmişte -1998'in sonu 1999'un başında- biz, dışarıdan desteklediğimiz bir hükümeti yolsuzluk nedeniyle düşürmüş bir parti ve onun hesabını, faturasını da ödemiş bir parti olarak burada bulunuyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)

O nedenle, kimse, yolsuzluklarla mücadelede Cumhuriyet Halk Partisinin önüne geçme hakkına, o kadar kolay kolay sahip değildir; ama, ben, Adalet ve Kalkınma Partisinin de yolsuzluklarla mücadelede samimî bir davranış içerisinde olduğunu görüyorum; biraz sonra söyleyeceğim konularda da o samimî davranışın örneklerini vermelerini de onlardan beklediğimi ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, şimdi bir noktayı daha söylemek isterim: Gerek Sayın Bakanın gerekse önerge sahipleri adına konuşan değerli arkadaşımızın söylediği gibi, hükümet ile Meclis el ele, yolsuzluklar üzerinde ciddî bir çalışma yapacak gibi bir izlenim vermeye çalışıyorsunuz.

Şimdi, arkadaşlar, hükümetin görevi ayrıdır, Parlamentonun görevi ayrıdır. Sakın, hükümet ile Parlamentoyu birbirine karıştırmayın; iktidarın görevi ayrıdır, muhalefetin görevi ayrıdır. Anayasada düzenlenen bu görevleri birbirine karıştırmaya kalkışırsanız, bundan çok kötü sonuçlar çıkar, altından kalkmak zor olur.

Parlamentoya düşen görev, denetim görevidir; bilgi edinecek, denetleyecek. Kimi denetleyecek; yürütmeyi denetleyecek. Yürütmeyle beraber ne yapılacağına karar verecekler ve yürütmeyi de denetimi de hükümetle beraber götürecekler. Bu, bir zamanlar, bir eski başbakanın, yürütme nedir, yasama nedir, yargı nedir, kuvvetler ayrılığı ilkesi nedir bilmeyen bir başbakanın, bir tarihte, bu Yüce Meclisten, yürütmenin, yargının ve yasamanın uyum içerisinde çalışmalarını sağlamaya dönük bir Meclis komisyonu kurmasına benzeyen bir davranıştır. Öyle bir komisyon kurmak istemişti o başbakan... (CHP sıralarından alkışlar) "Yürütme, yargı ve yasama uyum içinde çalışsın..." Halbuki, bizim Anayasamız, bu üç kuvvetin ayrı ayrı, kendi sorumluluklarını yerine getirmesini ve de birbirini denetlemesini öngörmektedir.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, öyle zannediyorum ki, Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşlarımız, yolsuzlukla mücadele etmenin çok önemli bir konu olduğunu bildikleri için, kamuoyuna da bu beklentileri verdikleri için, şu anda da yolsuzluklarla mücadele etme konusunda çok somut bazı girişimlerde bulunamadıkları için zaman kazanmaya dönük bir gayret içindedirler. Hiç gülümsemeyin... Bir araştırma komisyonu en az dört ayda sonuç verecek ve belki, dört ayda da sonuç veremeyeceği için, bir ikinci dört aylık süre için yeni bir komisyonun kurulmasına yol açabilecek bir beklentiye gerek olmadan, yolsuzlukların üzerine gidebilmenin çok güzel fırsatları vardır elinizde; oralardan başlamalısınız, size biraz sonra onları söyleyeceğim; ama, bir şeyin altını çizeyim, beni mazur görün, iktidar-muhalefet ilişkilerini gerginleştirmek istemiyoruz, biz de istemiyoruz, siz de istemiyorsunuz. Dikkat ederseniz, muhalefet olarak da bu sorumluluk içinde çalışıyoruz; ama, bazı şeyleri söylemek muhalefetin vazgeçemeyeceği görevleri arasında olur. Eğer, bir yerde bir oyalama görülüyorsa veya böyle görünüp başka türlü davranıldığını tespit ediyorsak, bunu da bütün açıklıklarıyla ortaya koymak zorundayız. Öyle sanıyorum ki, henüz iki ay bile dolmamış olmasına rağmen Adalet ve Kalkınma Partisi, uygulamalarında çok değişik bir izlenim vermektedir. Sanki, bir meseleyi çözüyormuş gibi davranıyorlar; ama, o meseleyi çözmediğini, çözemediğini, o meselenin çözümünü ertelediğini gösteren bulgular, belgeler var elimizde; her konuda... Yani, bu, izlenen dışpolitikada da öyle, getirilen kanun tasarılarının savunulmasında da öyle. Mesela "yolsuzlukla mücadele edeceğiz" diyorsunuz "kayıtlı ekonomiyi gerçekleştireceğiz, kayıtdışı ekonomiyi önleyeceğiz" Diyorsunuz; ama, Malî Milat Yasasını kaldırıyorsunuz, nereden buldun yasasını kaldırıyorsunuz, hatta bilerek, naylon fatura kullananları affetmeye hazırlanıyorsunuz... Öbür taraftan "yolsuzlukları önleyeceğiz" diye konuşuyorsunuz! (CHP sıralarından alkışlar)

Bir yandan, Sayın Başbakan, görünüşte, büyük bir çaba sarf ederek, bütün ülkeleri dolaşarak Türkiye'nin savaşa girmemesi, bölgede savaşın olmaması için, savaşı önlemek için çaba sarf ediyor, öteki taraftan, dün akşam dinlediğim Dışişleri Bakanı, bir televizyon programında ne yapacakları sorusuna "en son dakikada, Türkiye'nin yararları neyse onun gereğini yapacağız" diyerek, giderek Türkiye'nin kabul etmeye mecbur kalabileceği bir süreci işlettiğini göstermektedir.

Değerli arkadaşlar, çok basit bir örnek daha vereyim...

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Bu cümlenin neresine takıldınız?

ALİ TOPUZ (Devamla) - Cevap vereyim, şurasına takıldım: En son noktada Türkiye'nin karar vermesi demek, hiçbir konuyu müzakere etme şansının kalmadığı bir noktada kendisine deklare edilen, önerilen siyaseti kabul etmesi anlamına gelir. Amerika ile ilişkilerinizde en son noktaya kadar bir sonuca bağlamazsanız -eğer şimdiye kadar bağlanmamışsanız, o ayrı bir hikâye- son noktada bağlayacağız demek, onlar ne isterse onu yapacağız demektir; bunu hep beraber yaşayacağız ve göreceğiz.

Şimdi değerli arkadaşlar, çok daha başka, sade bir örnek vereyim: Adalet ve Kalkınma Partisinin ilk siyaset hamlesi, Adalet ve Kalkınma Partisi Sayın Genel Başkanının yeni milletvekillerine yaptığı ilk konuşma; kükreyerek söylediği bir şey vardı orada: "Sizden Meclis lojmanlarında oturmayı reddetmenizi istiyorum, bekliyorum." Öyle değil mi?.. (AK Parti sıralarından "Hayır" sesleri)

"Oturmamanızı bekliyorum" demedi mi?... "Oturmayın" demedi mi, "oturmamanızı rica ediyorum" demedi mi?.. (AK Parti sıralarından "Hayır" sesleri) "Hayır" mı diyorsunuz?.. Yani, siz başka şeyler duyuyorsunuz, biz başka şeyler mi söylüyoruz?

Değerli arkadaşlarım, "Meclis lojmanlarında oturmamanızı sizden istiyorum" dedi ve de Meclis Başkanımız bu meseleyi biraz daha genişleterek, bütün lojmanların ve eğitim tesislerinin, dinlenme tesislerinin elden çıkarılması gerektiğini söyleyerek kamuoyu önünde kendisine, partisine destek sağlamaya çalıştı, "bravo, bakın, nereden, ne güzel yerden başladılar" dedirtmek için uğraştı; ama, size soruyorum; 400 tripleks milletvekili lojmanı, artı 176 daire, toplam 576 dairede şu anda 298'i eski milletvekili, 52 tanesi de bu dönem seçilmiş milletvekili olmak üzere 350 kişi oturmaktadır. (CHP sıralarından "hayda" sesleri, alkışlar) Bunların içerisinde bir tane Cumhuriyet Halk Partili - ne eski ne yeni- yoktur; ama, şu sıralarda oturan 52 arkadaşımız hâlâ orada oturmaktadır. Var mı buna bir itirazınız?.. Siz böyle bir durumdayken topluma hangi güveni vereceksiniz, sizin neyinize güveneceğiz biz, toplum neyinize güvenecek sizin? (CHP sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından gürültüler)

Değerli arkadaşlarım, bütün bunlar şunu gösteriyor: Siz başka düşünüyorsunuz başka türlü yapıyorsunuz, böylece milleti kandırabileceğinizi zannediyorsunuz, uyum içindeki bir muhalefetin de bunlara sessiz kalacağını zannediyorsunuz ve istediğiniz gibi Türkiye'yi yönetebileceğinizi zannediyorsunuz.

RESUL TOSUN (Tokat) - CHP Mecliste olsaydı o vekiller de şu anda orada oturuyor olacaktı.

ALİ TOPUZ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, öyle, varsayımlar üzerinde konuşmayın.

Mesela, burada benim sizden beklediğim tek şey, ilgililerinizden, yetkililerinizden birisinin kalkıp, haklısınız, biz burada bir ihmal yaptık bunu düzelteceğiz en kısa zamanda demesidir; bunu derse, ancak bir şey kazanırsınız, bunu demezseniz her şeyi kaybedersiniz. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, bütün bunlar benim de bir konuda yanıldığımı gösterdi. Ben, Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidara çok iyi hazırlandığını zannediyordum; ama, görüyorum ki, şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidara hazırlanamamış; bu konuda çok ciddi sıkıntıları var.

Değerli arkadaşlarım, yolsuzlukla mücadele temel bir sorunumuzdur; ama, bununla mücadelenin tek ve önemli yolu...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ TOPUZ (Devamla) - Sayın Başkan, birkaç dakika lütfeder misiniz?

BAŞKAN - Sayın Topuz, sözlerinizi toparlamanız için mikrofonu açıyorum.

ALİ TOPUZ (Devamla) - Yolsuzlukla mücadelenin en geçerli yolu ve en önce başlanılması gereken yeri, siyaset ile yolsuzluk arasında daha önce kurulmuş olan bağları ortadan kaldırabilmek, siyaseti yolsuzluklardan arındırabilmek, siyaseti, yolsuzlukları ortaya çıkartan bir kurum olarak geliştirebilmek, siyasetin, parlamentoyu -Türkiye'nin her sorununda olduğu gibi- yolsuzlukların da üzerine güven verici bir tutumla gidebilecek hale getirmesini sağlamaktır.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Öyle olacak zaten.

ALİ TOPUZ (Devamla) - Bunun yolu da, önce, kendimizle ilgili birtakım önlemleri almaktır.

Dokunulmazlıklarla ilgili sınırlandırmayı yerine getirmeden, yolsuzluklarla ilgili yapılacak mücadelenin hiçbir anlamı yoktur, hiçbir geçerliliği yoktur; sonuç almak mümkün değildir. (CHP sıralarından alkışlar)

Özellikle sizin için, Adalet ve Kalkınma Partisi için, dokunulmazlıkların anayasal düzende, Anayasada yapılacak değişiklikle kaldırılmasına şu bakımdan da ihtiyaç vardır... Herhangi bir suçlama yapmak için söylemiyorum; ama, şu anda, Adalet ve Kalkınma Partisinin yöneticilerinden, bakanlarından ve milletvekillerinden çok sayıda arkadaşımız hakkında yürümekte olan davalar vardır, bu davalar bir iddiadır.  Ben, inanıyorum ki ve inanmak istiyorum ki, bütün Adalet ve Kalkınma Partililer, bu davalardan, bu iddialardan alın akıyla çıksınlar, aklansınlar ve daha da güçlenerek yollarına devam etsinler. Bunun böyle olmasını sağlamak, bizden önce size düşen bir görevdir. Bunun yolu şudur: Bunun yolu, bir an evvel dokunulmazlıkları kaldırmaktır. Dokunulmazlığın anayasal olarak halledilmesi eğer yetişmiyorsa, bunlarla ilgili, dokunulmazlığın kaldırılmasına ilişkin dosyalar Meclise intikal ettiği zaman, hiç evelemeden, gevelemeden, zamana sermeden, gelir gelmez üzerindeki zırhları kaldırıp, arkadaşlarınızın hukuk önüne çıkıp aklanmalarına fırsat vermenizdir. Bunu yapmadığınız takdirde, Cumhuriyet Halk Partisinden gördüğünüz desteği, bundan sonra görme şansınız yoktur. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Biz, sizin aklanmanızı, aklanmak için engel çıkarmamanızı, yargının süratle işlemesine fırsat vermenizi; aranızda, ifade vermek için mahkemelere çağrılan arkadaşlarımızın, hastalık bahanesiyle, başka bahanelerle o celselere katılmamak gibi yollardan vazgeçmesini, bir an evvel kendi programlarını, kendi randevularını, kendi davalarıyla ilgili takvime ve saatlere göre ayarlayarak, yargının süratle işlemesini sağlayarak, aklanıp buraya gelmesini istiyoruz. Bunu yapmadığınız takdirde, size olan güvenimizin devam etmeyeceğini buradan ifade ediyorum.

Hepinize sevgiler ve saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -Teşekkür ediyoruz Sayın Topuz.

Sayın milletvekilleri, önerge sahipleri adına, Ankara Milletvekili Salih Kapusuz'a söz veriyorum.

Buyurun Sayın Kapusuz, süreniz 10 dakika; ama, daha önceki konuşmanızda da sürenizi aştınız; tabiî ki, diğer siyasî parti grubu adına konuşan sayın milletvekilimize de belirli bir süre verdik. O bakımdan, mümkün olduğu kadar sürenizi iyi kullanmanızı rica ediyorum; çünkü, süreyi uzatmayacağım.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; önerge sahipleri adına mecburî olarak konuşmak durumunda kaldım. Değilse, iktidar ve muhalefet farkı gözetmeksizin, aynı hedefe yönelik belirli adımları Meclis olarak atma önceliğimize inanarak, bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonraki çalışmalarımızda da azamî dikkati, itinayı AK Parti olarak göstermeye devam edeceğiz.

Konular, değişik amaçlara taşınsa bile, şu anda tartıştığımız önerge, Türkiye'de herkesin ciddî bir şekilde rahatsız olduğu yolsuzluklarla ilgili, Türkiye Büyük Millet Meclisinin anayasal bir görevi olan denetim göreviyle alakalı bir önergedir. 24 milletvekili arkadaşımızla birlikte bir önerge verdik; önergenin konusu, Türkiye'deki yolsuzlukların araştırılması. Evet, hükümetler olur, gelir, gider; parlamentolar da belirli dönem hizmet verirler. Biz, milletvekilleri olarak da, milletvekilliğini bir meslek edinmiş insanlar değiliz, belirli bir dönem için hizmet etmek, görev yapmak üzere buraya geliyoruz.

Dolayısıyla, amacımız, bu Parlamentonun, milletin kararıyla, millî iradenin tecellisi olarak bu dönem buraya gelmiş milletvekilleri olarak yolsuzluk konusunda mücadele etmekti; bu konuya elbette bigâne kalamazdık. Hükümetimiz bu konuda kararlıdır, en ufak bir endişeniz söz konusu olmasın. Bütün çalışmalar, büyük bir dikkat ve itinayla da yapılmaktadır; ancak, biz, bunun, söylem olarak, dedikodu olarak, söz olarak, sanal olarak kalması yerine, gerçekleşmesinden yana bir tavır sergiliyoruz. Hükümetimiz, güvenoyu alalı, yaklaşık, bir ay daha tam dolmamıştır. Biz, elbette, Parlamento olarak bu konuda bir adım attık, inanıyorum ki, sizler de ifade ettiniz biraz önce, katkı vereceksiniz. Eğer, katılmasanız bile, biz, AK Parti Grubu olarak bu konunun mutlaka komisyonunu kuracağız ve birlikte çalışacağız, bunda tereddüt duymayın. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, değerli dostum, arkadaşım, sözcü, Sayın Ali Topuz, dış politikadaki son anda karar vermeyle yolsuzluğu ilişkilendirmeye kalktı, ben, bunu anlayamadım doğrusu!

İSMET ATALAY (İstanbul) - Anlayacaksın!..

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Son anda bir şeye karar verip vermeme konusu, hükümetin, kendi içerisinde bir konudaki müzakeresinin altyapısının, elbette, bir an kendisiyle alakalı takdir yetkisidir. Bu konunun yolsuzlukla bir alakası yok. Bu konuyla ne söylemek istediğinizi, zannedersem, kamuoyu pek anlamış değil. (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)

Değerli arkadaşlar, aynı şekilde, yine, sayın dostum, lojmanların boşaltılmış olmasından âdeta rahatsızlık duyuyor gibi bir yaklaşım içinde. (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından "Ooo" sesleri, gürültüler)

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Boşaltılsın diyoruz; ama, nerede?

A. İSMET ÇANAKÇI (Ankara) - Önce boşaltılsın, sonra konuşulsun diyoruz.

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Bakınız, bendeniz lojmanlarda oturuyorum. (CHP sıralarından alkışlar [!]) Geçen dönem milletvekili olan... 

A. İSMET ÇANAKÇI (Ankara) - Bravo!..

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Boşaltılsın diyoruz, neden boşaltmadınız diyoruz.

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Evet... Evet... Onu söyleyeceğim.

Şimdi, arkadaşlar, kamuoyuyla bir şeyi paylaşmak istiyorsanız, gizlemenizin, gerçekleri örtmenizin bir anlamı yok. Bakınız biz, 22 nci Dönem...

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Önce sen boşalt!..

HASAN FEHMİ GÜNEŞ (İstanbul) - Niye önce siz boşaltmıyorsunuz?!.

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, eğer, dinleme lütfunda bulunursanız... Tüzük ölçüleri içerisinde, konuşmak isteyen arkadaşlarımız konuşabilirler, en ufak bir tereddütünüz olmasın...

Bakınız, biz, 22 nci Dönem yeni seçilen milletvekilleriyiz. 21 inci Dönemde de milletvekili olarak görev yaptık; dolayısıyla, o zaman, böyle bir karar alınmadığı için lojmanlarda oturuyorduk...

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Üç ay geçti ama!

HASAN FEHMİ GÜNEŞ (İstanbul) - Oturmayın...

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Karar daha...

HASAN FEHMİ GÜNEŞ (İstanbul) - Olmaz...

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Müsaade eder misiniz...

Karar daha yeni alındı... Alınan kararın da gerekçesini, hatta, tarihini bile bilmiyorsunuz. (CHP sıralarından gürültüler) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı toplanmıştır Değerli Başkanvekili arkadaşım Yılmaz Bey de aramızdadır; herhalde size eksik bilgi verdi veyahut da bilgilenme fırsatı bulamadınız. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bakınız, açıklanan tarih şudur: 15 Ocağa kadar, lojmanların zaten oturan milletvekilleri tarafından kirası ödenmişti.

A. İSMET ÇANAKÇI (Ankara) - Kira da ödemeyin...

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Siz kirasını ödemiş olan milletvekillerini kira süresi dolmadan çıkarmak gibi bir yetkiye sahip değilsiniz.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Siz kira da ödemeyin...

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakın, siz dahi, kendi mülkünüzde bir kiracınız olsa, işyerinizde oturuyor olsa ne yaparsınız?..

HASAN FEHMİ GÜNEŞ (İstanbul) - Siz çıkabilirsiniz...

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - "Bugün çık" demekle bu insanı çıkarma hakkına sahip olmazsınız.

HASAN FEHMİ GÜNEŞ (İstanbul) - Öyle bir hakkımız yok; ama, mesela, siz çıkabilirsiniz...

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Buna bir süre verirsiniz, buna bir imkân verirsiniz...

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sen çık sen...

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Bu süre içerisinde...

BAŞKAN - Sayın Kapusuz... Sayın Kapusuz... Bir dakikanızı rica ediyorum.

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Buyurun...

HASAN FEHMİ GÜNEŞ (İstanbul) - Hiçbir engel yok; siz, tahliye edebilirsiniz, çıkabilirsiniz...

A. İSMET ÇANAKÇI (Ankara) - Önce sizin çıkmanız lazım...

BAŞKAN - Değerli arkadaşlar...

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Şu anda arkadaşlar...

BAŞKAN - Lütfen... Lütfen, konuşmacıyı dinleyelim...

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Ama, kamuoyunun bir şeyi doğru bilmesi lazım. AK Parti Grubundan -lütfen dikkat buyurun- 22 nci Dönem seçilmiş hiçbir milletvekili arkadaşım lojmanlara gelmedi ve oturmadı. (AK Parti sıralarından alkışlar) Sizin arkadaşlarınızdan, değerli dostum, Sayın Bakanımız Mustafa Yılmaz Bey de birkaç gün önce boşalttı, o da oturuyordu. (AK Parti sıralarından alkışlar) Yani, ne demek istediğimi anlatabiliyor muyum? Bunların yolsuzlukla falan alâkası yok, altını çizmek isterim; bir.

OYA ARASLI (Ankara) - Samimiyetle var; siz, kendiniz samimî olun.

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, sayın milletvekilleri; bakınız, ikinci olarak size bir şey hatırlatmak istiyorum; samimî olarak şunu bir kez daha hafızalarınıza nakşetmenizi de istirham ediyorum. Bu toplumda siyaseti yıpratmak, milletvekillerini yıpratmak için üç konu hiç dilden düşürülmemiştir, yıllardan beri kullanılmıştır. Bunlardan bir tanesi milletvekilinin maaşı, bir tanesi lojmanı, bir tanesi de dokunulmazlığı. Bu yanlışa sizlerin katılmış olması beni cidden üzmüştür. (CHP sıralarından "siz de aynısınız" sesleri ve gürültüler) Ben buna üzülüyorum, bakın böyle yanlışlıklarla bir yere varmak da mümkün değildir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bunu doğru algılamak, doğru değerlendirmek durumundayız, kendi bindiğiniz dalı da kesmeyin lütfen.

Değerli arkadaşlar, bir diğer hususu daha vurgulamak istiyorum. Zannedersem birçok milletvekili arkadaşımız ilk defa Parlamentoya intikal ettikleri için heyecanlanıyorlar, onları da anlayışla karşılıyorum, böyle bir heyecan duymalarına da saygı duyuyorum.

ORHAN SÜR (Balıkesir) - Hiç olmazsa, bizde o heyecan var, sizde o da yok.

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Ama, bir şeyi hatırlatmak isterim ki, burada, kürsüden konuşulur, orada dinlenilir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Ama, bu duyarlılığınıza saygı duyduğumu ifade etmek istedim; çünkü, yolsuzluk gibi bir konuda hassasiyet hepimize ait önemli bir hassasiyettir. Bir kez daha ifade etmek istiyorum, Türkiye'nin neresinde, kiminle, hangi kurumla, hangi şirketle, hangi sektörle ilgili olursa olsun biz yolsuzluğun üzerine gideceğiz ve sonuna kadar da peşinde olacağız. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ORHAN SÜR (Balıkesir) - Naylon faturalar ne olacak?

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Bu konuda en ufak bir tereddütünüz olmasın. İsteyen bizimle bu yolda koşarak gider, isteyen de geride kalır; tercih herkesin kendisine aittir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

HASAN AYDIN (İstanbul) - Naylon faturalarla ilgili af...

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Değerli arkadaşlar,  bağımsız yargı tarafından kesinleşmemiş hiçbir iddia ile ilgili olarak kişileri yargılamayın, aynı şeyler hepiniz için geçerlidir, hepimiz için geçerlidir. Dolayısıyla, bir karar istihsal edilmeden, kesinleşmeden insanları töhmet altında bulundurmanın, onları itham etmenin de, doğrusu, yine bize yakışmadığını bir gerçek olarak size hatırlatmak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, bakınız, arkadaşlarımız, konuşmalarında, bu önergenin kapsamının geniş olduğuna yer verdiler; doğrusu, geniş olmasının amacı şudur: Kuracağımız yeni komisyon, mutlaka ama mutlaka, ne yapsın; tercihlerini, önceliklerini belirlesin, kamuoyunun öncelik verdiği, ulaşabildiği belgeyi, bilgiyi derleyip toparlasın, oralardan çıkacak sonuçları da nereye taşısın; bağımsız yargıya taşısın.

Parlamentonun ikinci bir görev alanı daha var ki, eğer bu konularla ilgili suçlular tespit edilmişse, soruşturma komisyonu kurmaktır. Soruşturma komisyonu, bu elde edilmiş olan bilgileri daha detaylı bir şekilde incelemeye alır, ifadelere başvurur, gerekiyorsa, Yüce Divana sevk eder.

Ben inanıyorum ki, bizim, parlamenterler olarak, milletvekilleri olarak ve Parlamento olarak bu konuda yapmış olduğumuz çalışmayı, sizler de takdir ediyorsunuz, bundan dolayı bir rahatsızlığınız yok; ama, belki, siz iktidar partisisiniz, bu önergeyi, iktidar olarak siz değil de, keşke, muhalefet olarak biz verseydik diye düşünebilirsiniz, bunu da saygıyla karşılarım. (AK Parti sıralarından alkışlar) Keşke siz verseydiniz; yani, bir grup arkadaşımız bir önerge daha vermiş olsaydı, o önergeleri birleştirirdik. Ben paylaşmayı severim, sizlerin katkılarına sonuna kadar parti olarak açık olduğumuzu da bilirsiniz. Dolayısıyla, bu önergeleri birlikte değerlendirirdik; ama, hiç üzülmeyin, bizim vermiş olduğumuz önergeler, sizin adınıza verilmiş önergedir; bundan da mutluluk duyun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, ben, bir kez daha hatırlatmak istiyorum ki, siyaset kurumunu hep birlikte korumalıyız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kapusuz, sözlerinizi toparlayın lütfen.

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlarım, siyaset kurumuna muhalefet eden, siyaset kurumuyla uğraşan, siyaset kurumuna, âdeta düşmanlık diyebileceğim şekilde tavır koyanlar bulunabilir; ama, önceliğimiz, siyaset kurumunun sorumluları olarak, hep birlikte, bu kurumu kollamak, korumak ve gereğini yerine getirmektir.

Beni dinleme lütfunda bulundunuz. Bu önergeye oy vereceğinizi ümit ediyor, bu komisyonu kurup, birlikte, milletimizin gönlüne taht kuracağımıza inanıyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Kapusuz.

Sayın Altay, size, İçtüzük gereğince söz verme imkânım yok... (CHP sıralarından "sataşma var" sesleri)

Meclis araştırması önergesi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

YILMAZ ATEŞ (Ankara) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Bir şey mi söylemek istiyorsunuz Sayın Ateş?

YILMAZ ATEŞ (Ankara) - Sayın Başkan, Sayın Kapusuz, adımı da vererek bir bilgi sundular. İzin verirseniz, ben de o konudaki doğru bilgiyi açıklayayım.

BAŞKAN - Sayın Ateş, herhangi bir sataşma yok... (CHP sıralarından "var, var" sesleri) Yalnız, bir şey söylemek istiyorsanız, yerinizden, birkaç cümleyle -Tüzüğümüz böyle- işaret edin. Burada herhangi bir sataşma olduğu kanaatinde değilim; ama, bir açıklama ihtiyacınız varsa ona saygı duyuyorum.

Yerinizden söz veriyorum; buyurun.

YILMAZ ATEŞ (Ankara) - Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Sayın Kapusuz, benim, Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna yanlış bilgi verdiğim iddiasında bulundu. Ben, o nedenle söz talebinde bulunmuştum; teşekkür ediyorum.

Bildiğiniz gibi, Anayasanın 94 üncü maddesine göre, Türkiye Büyük Millet Meclisi başkanvekillerinin, mensubu oldukları siyasî partilerin Meclis içinde ve Meclis dışındaki çalışmalarına katılma olanakları yoktur. O nedenle, benim, Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna özel bir bilgi vermem veya yanlış bilgilendirmem söz konusu olamaz; çünkü, Başkanlık Divanının aldığı kararı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Sayın Başkanı Bülent Arınç, kamuoyu önünde basına açıkladı. Edinilen bilgiler de, Sayın Başkanın açıklamalarından alınan bilgilerdir. Kaldı ki, Cumhuriyet Halk Partisi Sayın Sözcüsünün de söylediği, bir yanlış bilgiye dayalı değil, şu anda, 15 Ocak tarihine kadar Türkiye Büyük Millet Meclisinin uhdesinde olan lojmanlarında oturan sayın milletvekillerinin sayısına ilişkin bir bilgidir. O nedenle, benim bir yanlış bilgi veya özel bir bilgi vermem söz konusu değildir.

Onu düzeltmek istedim; teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Ben de teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, Meclis araştırması önergesi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, Meclis araştırması açılıp açılmaması hususunda oylarınıza başvuracağım:

Meclis araştırması açılmasını kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim. (Alkışlar)

Sayın milletvekilleri, Meclis araştırması açılması değerli oylarınızla kabul edilmiş olup, Meclis araştırmasını yapacak komisyonun 12 üyeden kurulmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Komisyonun çalışma süresinin, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üyenin seçimi tarihinden başlamak üzere üç ay olmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Komisyonun, gerektiğinde Ankara dışında da çalışabilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

Alınan karar gereğince, Gelir Vergisi Kanunu, Vergi Usul Kanunu, Kurumlar Vergisi Kanunu, Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu, 4306 Sayılı Kanun, 4481 Sayılı Kanun ve 4562 Sayılı Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında 19.12.2002 Tarihli ve 4775 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu maddesi gereğince, Cumhurbaşkanınca, bir daha görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresi ve plan ve bütçe komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.

VIII. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.- Gelir Vergisi Kanunu, Vergi Usul Kanunu, Kurumlar Vergisi Kanunu, Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu, 4306 Sayılı Kanun, 4481 Sayılı Kanun ve 4562 Sayılı Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında 19.12.2002 Tarihli ve 4775 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/333) (S. Sayısı: 12) (1) (2)

BAŞKAN - Komisyon?.. Hazır.

Hükümet?.. Hazır.

Komisyon raporu 12 sıra sayısıyla bastırılıp, sayın milletvekillerine dağıtılmıştır.

Sayın milletvekilleri, Gelir Vergisi Kanunu, Vergi Usul Kanunu, Kurumlar Vergisi Kanunu, Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu, 4306 Sayılı Kanun, 4481 Sayılı Kanun ve 4562 Sayılı Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında 19.12.2002 Tarihli ve 4775 Sayılı Kanunun, 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8 ve 9 uncu maddeleri, Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayarak, bir daha görüşülmek üzere, bu hususta gösterilen gerekçeyle birlikte Başkanlığımıza geri gönderilmiştir.

Plan ve Bütçe Komisyonu, kanunun sadece bu maddelerini ve ilgisi nedeniyle yürürlükle ilgili 16 ncı maddesini yeniden görüşmüştür.

Anayasamızın 89 uncu maddesinin ikinci fıkrasında, "Cumhurbaşkanınca kısmen uygun bulunmama durumunda, Türkiye Büyük Millet Meclisi sadece uygun bulunmayan maddeleri görüşebilir" hükmü yer almaktadır.

Bu hükme göre, geri gönderilen kanunun bütün maddelerinin veya sadece Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayan maddelerinin görüşülmesi, Genel Kurulun kararına bağlıdır.

Bu nedenle, söz konusu kanunun, İçtüzüğün 81 inci maddesinde belirtilen usule göre, ancak, sadece, Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayan 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7,8 ve 9 uncu maddeleri ile ilgisi nedeniyle Plan ve Bütçe Komisyonunca yeniden görüşülen 16 ncı maddesinin görüşülmesini Genel Kurulun onayına sunacağım.

Sayın milletvekilleri, yukarıda okuduğum çerçevede oylarınıza başvuruyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kanunun tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Mersin Milletvekili Sayın Mustafa Özyürek ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Mersin Milletvekili Sayın Dengir Mir Mehmet Fırat söz istemişlerdir.

İlk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına talep edilmiştir.

Mersin Milletvekili Sayın Mustafa Özyürek; buyurun efendim.

Süreniz 20 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; "Malî Milat Yasası" olarak adlandırılan yasanın görüşmeleriyle ilgili olarak, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, sık sık patinaj yapıyoruz,  bir türlü mesafe alamıyoruz. Şimdi, burada da bir patinajla karşı karşıyayız.

Kısa bir süre önce, burada, bu yasayı enine boyuna tartışmış ve kabul etmiştik. O zaman da, biz bu yasayla ilgili eleştirilerimizi gündeme getirmiştik. Bu eleştirilerimizden hiçbiri dikkate alınmadan, komisyondan geldiği şekliyle, sadece hayat standardı esasıyla ilgili konu rapordan çekilmek suretiyle, aynen geçmişti. O günkü konuşmamda da ifade etmeye çalışmıştım; Türkiye'de kayıtdışılığın diz boyu olduğu bir dönemde, vergi kayıp ve kaçağının alıp başını gittiği bir dönemde, kayıtdışılıkla mücadelede, vergi kayıp ve kaçağıyla mücadelede son derece etkin bir yasa olan Malî Milat Yasasının bütünüyle yürürlükten kaldırılmasının yanlış olduğunu ifade etmiştim.

Değerli arkadaşlarım, bu gerekçelerimiz ve diğer bazı gerekçeler de, Sayın Cumhurbaşkanımızın bu kanunu geri göndermesine neden oldu. Öncelikle, Sayın Cumhurbaşkanımızın, vergide adalet ilkesini, yıllardır unuttuğumuz vergide adalet kavramını gündeme getirmiş olmasından büyük mutluluk duyduğumu ifade etmek istiyorum ve bu vesileyle, iyi ki Türkiye'de Cumhurbaşkanı var diyorum.

Değerli arkadaşlarım, ne yapmak istiyoruz; yapmak istediğimiz şu: 1998 yılında, o günkü vergi sistemimizin kayıtdışılıkla mücadele edemediğini, vergi kayıp ve kaçağıyla mücadele edemediğini, vergi sistemimizin son derece karmaşık olduğunu, vergide adaletin sağlanamadığını, büyük çarpıklıklar yaşandığını tespit etmiş ve bu tespit doğrultusunda, Malî Milat Yasası, büyük çalışmalar sonucu Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilmişti.

Kısa bir süre sonra, bu yasa, ekonominin önünü tıkadığı, bu yasa nedeniyle yurt dışına büyük servet kaçtığı gerekçesiyle 4444 sayılı Kanunla 31.12.2002 tarihine kadar ertelenmişti. 4444 sayılı Yasanın gerekçesinde, Malî Milat Yasasının özü itibariyle son derece yararlı, ekonomimizin ihtiyacı olan, vergi sistemimizin ihtiyacı olan bir yasa olduğu ifade edilmiş ve yasanın tümünden, temel mantığından vazgeçmeden sadece belli bir süre ertelendiği ifade edilmiştir; yani, şu anda, kaldırmak üzere harekete geçtiğimiz, bu konudaki Plan ve Bütçe Komisyonu raporunu görüştüğümüz kanun, bizden önceki Mecliste iki kez yararlı bulunmuş, vergi sistemimiz açısından vazgeçilmez olarak nitelenmiştir; ama, bugün geldiğimiz noktada, biz, bu kanunu bütünüyle yürürlükten kaldırıyoruz.

Şimdi, o günden bugüne, 1998'den 2003 yılının başına, vergi sistemimiz daha mı iyiye gitmiştir; hayır. Vergi kayıp ve kaçağında azalma mı olmuştur; hayır. Kayıtdışı ekonomi küçülmüş müdür; hayır. Vergi sistemimiz basitleşmiş midir; hayır. Vergi toplamada adalet mi sağladık; hayır. Peki, öyleyse, yani, 1998'den bugüne daha kötü duruma gelmişse vergi sistemimiz, o zaman ne yapmak istiyoruz?

Sistemi iyileştirmeye dönük bir yasayı yürürlükten kaldırarak sistemi iyileştirmek mümkün değil. Eğer, hükümet, bugün, buraya, yeni bir vergi reformuyla gelmiş olsaydı, malî milat yasasını şu şu şu nedenlerle kaldırıyorum; ama, onun eksiklerini tamamlayacak bir vergi reformuyla karşınıza geldim demiş olsaydı büyük saygı duyardık; ama, yapılan nedir; İhtiyaçlar ortada, vergi sistemimizdeki çarpıklık ortada; ama, biz, vergi sistemini iyileştirmek için çıkarılmış bir yasayı yürürlükten kaldırıyoruz. Niçin kaldırıyoruz; deniliyor ki: "Servet kaçtı, sermaye dışarıya kaçtı ve bu yasa uygulanamaz."

Değerli arkadaşlarım, bu yasa uygulanmadı ki, uygulanamaz nitelikte olup olmadığına karar verelim. Bu yasa -o günün şartlarını hatırlayan arkadaşlarımız mutlaka aranızda vardır- toplumun çok geniş kesiminden destek görmüştür ve sağda solda kendini tanımlayan bütün partilerin milletvekillerince kabul edilmiştir; ama, belli egemen çevrelerden öylesine bir rüzgâr estirilmiştir ki, önce bu yasa ertelenmiş, şimdi de kaldırılmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, vergi sistemimiz gerçekten çarpıktır. Zaten, vergi sisteminin çarpık olduğunu görmek için bu konuda uzman olmaya lüzum yok. Sokaktaki vatandaşa bile sorsanız, bunu, size açık açık söyler. Zaten, vergi konusu, herkesin ilgi alanındadır. Futbol bir, vergi iki; herkes bu konuların uzmanıdır. İşte, Galatasaray'da Hasan Şaş olmasa da bilmem kim olsa maçın daha güzel olacağını herkes anlatır; vergi sistemimizde de herkesin kendine göre bir vergi tanımı vardır.

Şimdi, Sayın Bakan Unakıtan'ın da demeçleri iki gündür basında yer alıyor. Sayın Bakanın, benim de katıldığım bir analizi var; diyor ki: "Vasıtalı vergiler -yani, tüketim üzerinden aldığımız vergiler- toplam vergi gelirlerimizin yüzde 70'ine ulaştı; vasıtasız vergiler -yani, gelir üzerinden alınan vergiler- yüzde 30'da kaldı. İşte, bu -başka pek çok çarpıklığı var sistemimizin de- bu çarpıklığın çok belirgin bir göstergesidir." Bunu, muhalefet milletvekili olarak Mustafa Özyürek söylemiyor; bunu, İktidarın Maliye Bakanı söylüyor; yani, çarpıklık noktasında, teşhiste aramızda bir sorun yok; ama, bunu nasıl gidereceğiz? Bunu, mutlaka gidermemiz lazım. Bunu gidermenin kolay yolu, basit yolu, 4369 sayılı Malî Milat Yasasının özünü koruyarak, ama aksayan noktalarını değiştirmek suretiyle, kısa sürede bir vergi reformunu bu Meclisin önüne getirmek ve bu Meclisten çıkarmaktı. Ne yazık ki, hükümet, bu yolu denemeden, bazı hâkim çevrelerde egemen olan görüşlere itibar ederek, bu yasayı bütünüyle yürürlükten kaldırıyor, daha sonra bir vergi reformu getireceğini söylüyor. İnşallah, vergi reformuyla ilgili sözlerinde samimîdirler, kısa sürede buraya getirirler, bizi mahcup ederler. Böyle bir konuda biz mahcup olmaya razıyız; yeter ki, adil bir vergi sistemini getirelim; yeter ki, dengeli bir vergi sistemi getirelim, basit bir vergi sistemi getirelim ve kalıcı bir vergi sistemi oluşturalım ki, vergi sistemini yaz boz tahtasına çevirmeyelim.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye, sürekli vergi sistemiyle oynamak suretiyle, mükellefin kafasını karıştırmakta, vatandaşın kafasını karıştırmakta. Bırakınız mükellefi, bugünkü vergilerimizi bilen vergi dairesi müdürü sayısı bile çok azdır; çok karmaşık hale gelmiştir.

Öyle anlaşılıyor ki, Sayın Cumhurbaşkanının vetosundan kurtulmak için, önemli bir değişiklik yapmadan bu kanunu kabul edecek iktidar çoğunluğu. Komisyonda da buna benzer görüşlerimi ifade etmiştim; ama, bir etkisi olmadı, kabul edildi. Buradan da böyle geçeceği anlaşılıyor; ama, geliniz, bu vesileyle vergi sistemimizdeki çarpıklık konusunda bir fikir birliğine varalım.

Değerli arkadaşlarım, öyle bir ülke düşününüz ki, mazottan yüzde 75 vergi alıyor. Öyle bir ülke düşününüz ki, benzinden yüzde 80 vergi alıyor; yani, benzin satın alırken ödediğimiz paranın yüzde 80'i vergi. Niçin bu yola gidiyoruz; çünkü, Gelir Vergisini alamıyoruz, Kurumlar Vergisini alamıyoruz, kayıtdışı ekonomiyle mücadele edemiyoruz, vergi kaçakçılığını önleyemiyoruz; eh, kolay yola başvuruyoruz. Benzin alırken vatandaş, gidiyor, yüzde 80 vergi ödüyor. İstasyon sahipleri "biz, benzin istasyonu olmaktan çıktık, hepimiz birer vergi dairesi haline geldik" diyorlar. Gerçekten de, toplam vergi gelirlerimizin çok büyük bölümü akaryakıt üzerinden alınan vergiden oluşuyor. Bu vergiler adaletsizdir değerli arkadaşlar. Bir Anadol arabası -Anadol araba pek kalmamıştır ama- bir Fiat arabası, bir Serçesi olan vatandaş da benzin alırken yüzde 80 vergi ödüyor -o lüks arabaların adını ben pek bilmem ama- bir Mercedes kullanan da yüzde 80 vergi ödüyor; cip kullanan da -o cipler falan var çok fiyakalı- yüzde 80 ödüyor, garip vatandaş da yüzde 80 ödüyor... Adalet bunun neresinde?!

İşte, bu sistemi çevirmenin, bu sistemi dönüştürmenin yolu, Gelir Vergisini, Kurumlar Vergisini tahsil edebilmektir. Gelir Vergisini ve Kurumlar Vergisini tahsil edebilmenin yolu da, vergi kayıp ve kaçağıyla mücadelede, kayıtdışı ekonomiyle mücadelede önemli bir araç olan malî miladı özü itibariyle muhafaza etmekti. Malî milat yasası ilk çıkarken de, ben, bazı eleştirileri gündeme getirmiştim. İşte, o eleştiriler doğrultusunda sistem kısa sürede iyileştirilebilir ve vergi sistemimizde bir adalet, bir kalıcılık sağlanabilirdi.

Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanı diyor ki, siz, bu kanunu kaldırıyorsunuz, kayıtdışılıkla mücadeleden vazgeçiyorsunuz, vergi kayıp ve kaçağıyla mücadeleden vazgeçiyorsunuz; ama, kamu giderlerini karşılamak için vergi ihtiyacınız da açık; o zaman, yine vasıtalı vergiler alacaksınız, yine akaryakıta zam yapacaksınız, yine Katma Değer Vergisine zam yapacaksınız, yine elektriğe zam yapacaksınız ve haksız, dengesiz, adaletsiz bir vergi sistemini ayakta tutacaksınız; onun için, bu yasanın kaldırılması, Anayasamızda öngörülen "vergi vatandaşın malî gücüne göre alınır" temel ilkesiyle çelişmektedir; yani, malî milat yasasının kaldırılması Anayasamızın 73 üncü maddesine aykırılık teşkil etmektedir.

Sayın Cumhurbaşkanı, elbette, sadece Sayın Ahmet Necdet Sezer değildir. Sayın Cumhurbaşkanlığı bir makamdır. Nasıl bizler yetkimizi Anayasadan alarak burada bir görev yapıyorsak, Sayın Cumhurbaşkanımız da bu Meclis tarafından seçilmiş anayasal bir kurum. O, ondört sayfalık bir gerekçeyle bir yasayı geri çevirdiği zaman, orada ileri sürülen gerekçelerin hiçbir önemi yok, biz virgülüne dokunmadan bu yasayı tekrar göndeririz, virgülüne dokunmadığımız için de kendisi veto edemez diye düşünülüyor olabilir; ama, bu, Anayasada öngörülen, kurumlar arasında aranan uyum açısından çok önemlidir. Hükümet Meclisle, Meclis Cumhurbaşkanıyla ve Anayasa Mahkemesiyle, anayasal kurumlar birbiriyle çelişmeden, birbiriyle zıtlaşmadan çalışmalıdır değerli arkadaşlarım. Bu zıtlaşmalardan güzel şeyler çıkmaz. Güzel şeyler, uyumdan, anlaşmadan çıkar. Onun için, ben, daha yeni başlayan bir hükümetin, daha yeni başlayan bir Parlamentonun, Cumhurbaşkanlığıyla zıtlaşmadan, Cumhurbaşkanının geri gönderme gerekçelerini ciddîye alarak, bütün kapsamıyla değerlendirerek, ona uygun değişiklikleri yapmasını beklerdim. İşte, geciktikçe Özel Tüketim Vergisinden şu kadar kaybımız oluyor, Özel İletişim Vergisinden şu kadar kaybımız oluyor, onun için bunu bir an önce çıkaralım telaşı gereksizdir. Biz, malî milat yasasını bütünüyle kaldırarak, kayıtdışı ekonomi yoluyla ne kaybediyoruz, vergi kayıp ve kaçağına ne kadar gitti, bunları da hesaplayarak, bu dengeleri gözetmek gerekir.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, malî milat yasasının, belli noktalarda revize edilmek, belli noktaları gözden geçirilmek şartıyla, kaldırılması yerine uygulamaya devam edilmesinden yanayız. Zaten, malî milat yasasının bütün iş dünyasında, bütün bu konunun uzmanları tarafından eleştirilen noktası, 1998 Eylül ayında bloke edilen değerlere "nereden buldun" sorusunun sorulmayacağına dair bir yasal güvencenin verilmemiş olmasıydı.

Cumhuriyet Halk Partisi olarak seçim bildirgemizde de ifade ettiğimiz gibi, 2003 yılına kadar, kim, nerede parası varsa, ister yastık altında ister yurtdışında, getirsin, sisteme soksun, buna dönük bir nereden buldun sorusunu sormayalım; ama, daha sonra da, herkes yaptığı harcamanın, edindiği servetin kaynağını açıklasın. Bundan güzel şey olur mu değerli arkadaşlarım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, konuşmanızı toparlayın lütfen.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Toparlıyorum efendim.

Herkesin kıskançlıkla baktığı, herkesin karaparacı gördüğü bir kişi olarak bir villada oturmayı mı istersiniz, yoksa, helal olsun, çalıştı, emeğinin karşılığını aldı, onunla bu villayı aldı, güle güle otursun denilsin mi istersiniz? Biz, Türkiye'de, herkesin, alınteriyle çalışıp parasını kazanmasına, vergisini kuruşuna kadar ödemesine ve vergisi ödenmiş kazancıyla da, isterse villa alsın isterse kat alsın isterse yurt dışına gitsin isterse özel uçak alsın, buna bir şey demiyoruz; ama, Gelir Vergisini, Kurumlar Vergisini ödemeyip, devleti, gariban vatandaşın günlük tüketimine, peynirine, sütüne, yoğurduna, ekmeğine zam üzerine zam yapmaya, Katma Değer Vergisi üzerine Katma Değer Vergisi yüklemeye mahkûm eden sisteme karşıyız. Onun için, bu kanuna vetodan önce de ret oyu vermiştik, yine ret oyu vereceğiz. Umuyor ve diliyorum ki, iktidar da, çoğunluk partisi de, bu çarpık vergi sisteminden kısa sürede vazgeçecek, Türkiye'ye, kalıcı, adil, dengeli, vatandaşı rahat ettirecek, hazineye yeterli gelir sağlayacak bir vergi sistemini getirecektir. Biz de, her zaman, burada, eleştirme durumunda kalmadan "bak, ne güzel düşünmüşler, biz de destekliyoruz" diyeceğimiz bir vergi sistemini dört gözle beklemeye devam ediyoruz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Özyürek.

AK Parti Grubu adına, Mersin Milletvekili Sayın Dengir Mir Mehmet Fırat; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi Grubum adına saygıyla selamlıyorum. Bazı vergi kanunlarında değişiklik yapan yasa, Cumhurbaşkanımızca, bir kez daha görüşülmek üzere Genel Kurulumuza iade edilmiştir; bugün, bunu görüşüyoruz.

"Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, insan hakları açısından evrensel normlara uyum sağlamak için, Anayasa ve yasalarında gerekli değişiklikleri yapmak zorundadır. Uygarlık düzeyinin bir göstergesi olarak kabul edilen ve uluslararası alanda büyük gelişme gösteren insan hakları hukuku verileri hukukumuza yansıtılmalı, uluslararası sözleşmeler karşısında Anayasa ve yasa kuralları gözden geçirilerek, sözleşmelerde öngörülen evrensel standartlar hukukumuza kazandırılmalıdır.

Anayasaya göre, Cumhurbaşkanı, yalnız yürütme organı içerisinde değil, yargı yönünden de üstün bir konuma ve önemli yetkilere sahip bulunmaktadır. Yasaların iptali isteminde bulunabileceğinden, Anayasaya uygunluğun yargısal denetiminde de önemli bir yetkiye sahiptir.

Kişilerin hukuksal durumlarını etkileyebilecek olan Cumhurbaşkanının, devletin başı sıfatıyla değil, yönetimin başı sıfatıyla tek başına yapacağı işlemler ve diğer konulardaki sınırlamalar hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmamaktadır."

Bu, Sayın Cumhurbaşkanının, bu kürsüden 1.10.2000 tarihinde yapmış olduğu konuşmanın bir pasajıdır.

Sayın Cumhurbaşkanının, Anayasa Mahkemesinin başı olarak yargı yılının açılışlarında yapmış olduğu konuşmalar, aslında, dikkatle takip edilmelidir, bir kez daha irdelenmelidir. Sayın Cumhurbaşkanı, Anayasamızda yer alan, Cumhurbaşkanlığına verilmiş olan yetkilerin parlamenter sisteme uygun olmadığını, bu yetkilerin daraltılması gerektiğini defeatle ifade etmiştir. Hakikaten, Anayasamıza göre, Cumhurbaşkanımız, parlamenter sistemle pek bağdaşmayan, yarı başkanlık sisteminin gerekleri içerisinde yer alması gereken bazı yetkilerle donatılmıştır. Bu yetkilerin, parlamenter sistemin özünü ortadan kaldırdığı konusunda da Sayın Cumhurbaşkanı defeatle ifadede bulunmuştur.

Türk demokratik parlamenter sistemi içerisinde, çok kısa bir süre önce, Türkiye'de milletvekilliği genel seçimleri yapılmıştır. Siyasî partiler, kendilerinin ekonomik, siyasî ve vergi sistemleri konusundaki öngörülerini, iktidara geldikleri zaman neler yapacaklarını, kendi programlarında ve seçim beyannamelerinde ifade buyurmuşlar ve bu seçim beyannameleriyle halkın karşısına çıkmış, oy istemişlerdir. Bu seçimler sonucunda da, Adalet ve Kalkınma Partisi, Meclisin üçte ikisini oluşturacak nispette milletvekiliyle ve halkın tasvibiyle Mecliste yerini almıştır.

Seçim beyannamemizde, açık ve kesin olarak, malî miladın ortadan kaldırılacağını, vergi sisteminde köklü değişikliklere gideceğimizi ifade ettik, halkımızdan da bu yönden rey istedik ve halkımız da, bu taahhütlerimizi göz önüne alarak bizi iktidara taşıdı. Tabiî, Sayın Cumhurbaşkanı, bireysel olarak, bir vatandaş olarak reyini kullanırken bu seçim beyannamemizi beğenmemiş olabilir, bizim partimiz lehine de oy kullanmamış olabilir; bu, onun en tabiî haklarından birisidir, onu saygıyla karşılıyoruz; ancak, ekonominin temel özelliklerinin birisi olan vergi kanunları konusunda bir siyasî gibi davranarak, bir süre tanımaksızın vergi yasasını veto etmesi ve bir kez daha görüşülmek üzere Meclise göndermesi, çok kritik bir dönemden geçen ekonomimizi ciddî surette etkiler. Anayasa Mahkemesi dahi, vergi kanunları üstünde yapmış olduğu yargısal denetimde, iptal cihetine giderken -enteresan olarak- hükümete belli bir süre imkân tanımak üzere, bu yasanın altı ay veya bir sene sonra yürürlükten kaldırılacağı konusunda istisnaî. kararlar almaktadır. Sayın Cumhurbaşkanının bu yönde almış olduğu karar, devletimizi günde 5 trilyon lira zarara uğratmıştır. Dolayısıyla, Adalet ve Kalkınma Partisi olarak ekonomik programımızın aksamasına yol açmıştır.

Sayın Cumhurbaşkanımız, basın sözcüsü vasıtasıyla yapmış olduğu açıklamada "evet, doğru, 5 trilyonluk bir kayıp var; ama, şu kadar vergidışı bir bölge kalmaktadır, peki, bu ne olacaktır?" diye de bir nevi siyasî diyaloğun içerisine, siyasî bir söylemin içerisine girmiştir. Bunu kabul edebilmek mümkün değildir; çünkü, her ne kadar devletin başı durumunda bulunan Cumhurbaşkanının, bir yerde, halka karşı sorumlu olan, halka hesap vermek durumunda olan ve programını tatbik etmekle yükümlü bulunan bir hükümetin programını aksatacak şekilde, devletin işlevlerini aksatacak şekilde bu yetkisini kullanmasının bence doğru olduğu kanısında değilim.

Kaldı ki, Anayasamızın 162 nci maddesinin son fıkrası enteresandır. Bütçe konusundaki bu maddede şöyle denilmektedir: "Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, bütçe kanunu tasarılarının Genel Kurulda görüşülmesi sırasında, gider artırıcı veya gelirleri azaltıcı önerilerde bulunamazlar." Yani, yasama yetkisine sahip olan sizler dahi, ekonomik nedenlerle, gider artırıcı ve gelir azaltıcı öneride bulunamama şeklindeki bir sınırlamaya tabi iken, devletin başı olan Cumhurbaşkanının, böyle bir işlevinin -ki, gelir azaltıcı şekilde yapılmış olan bir veto- devletin gelirlerini azaltıcı yönde bir işlem olduğundan, Anayasanın ruhu itibariyle, Cumhurbaşkanının böyle bir yetkiye sahip olmadığı sonucu çıkmaktadır.

Değerli arkadaşlar, bu Meclis, çok kısa bir süre içerisinde çalışmaya başladı ve arka arkaya da bazı yasalar çıkarıldı.

Parlamenter rejim içerisinde, yasaların, tabiî olarak, çeşitli denetleme kademelerinden geçmesini gayet normal olarak addediyoruz. Bunlardan biri de, Cumhurbaşkanının, bir yasayı ve anayasa değişikliğini ikinci kez görüşülmek üzere Meclise sevk etme hakkıdır; ancak, bunu toplumdan kopuk olarak yapmak, toplumun nabzını tutmadan böyle bir işleme girmek de, bir yerde, hakikaten, "Cumhurun Başkanlığı" sıfatını taşıyan mevkiin, çok dikkatli kullanması gereken yetkilerinden biridir.

En son yapılmış olan bir kamuoyu yoklamasını dikkatlerinize sunmak istiyorum. Bir süre önce, Yüce Meclisimiz tarafından kabul edilmiş olan anayasa değişiklikleriyle ilgili yasa, malumlarınız olduğu üzere, Cumhurbaşkanınca, bir kez daha görüşülmek üzere bu Meclise gönderilmiştir. İşte, bu kamuoyu yoklamasında, vatandaşlara, bunun vatandaş tarafından doğru bulunup bulunmadığı konusu sorulduğunda, maalesef, bunu olumsuz bulan oran yüzde 57,9'dur. Vatandaşımız, böylece, artık, Cumhurbaşkanının, bir siyasî parti gibi, bir muhalefet partisi gibi hareket etmesini tasvip etmediğini göstermektedir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

İnanıyoruz ki, bu yasanın da Meclise gönderilme gerekçesinin vatandaş tarafından anlaşılabilir olması mümkün değildir. Millî piyangodan, loto'dan, toto'dan, at yarışlarından alınan bir verginin bir süre ortadan kaldırılmasının veya bir süre yürürlüğe sokulmamasının vatandaşlarımıza ne gibi katkıda bulunacağının cevabını, Sayın Cumhurbaşkanlığı mevkiinin vermesi gerektiği kanısındayım.

Kaldı ki, mevcut olan yasa, yürürlükte olan bir yasa değil, 1998'de çıkarılmış olan bir yasa. 1999'da, yine, bu Yüce Meclise, bunun 2002 yılı sonuna kadar ertelenmesi konusunda, o günkü hükümet bir yasa tasarısı getirmiş ve bu ertelenmiştir. Peki, o günkü hükümetin bunun ertelenmesi için ileri sürmüş olduğu gerekçeler nedir ki, Cumhurbaşkanımızın gerekçesinde de bu belirtilmektedir. Ne deniliyor: O gün Tayland'da meydana gelmiş olan bir krizden dolayı malî miladın uygulanmaması gerektiği; çünkü, Türkiye içerisindeki ekonomik krizden ekonominin etkileneceği, dolayısıyla malî miladın 2003 yılının başına kadar ertelenmesi istenmektedir. Peki, Tayland'daki bir malî kriz bu yasayı erteletebiliyorsa, hemen çok yakınında, Türkiye'nin 2001 yılında yaşamış olduğu, arka arkaya iki defa yaşamış olduğu ve Türk ekonomisinin dibe vurduğu ekonomik krizler acaba bu yasanın ortadan kaldırılması için bir gerekçe olamaz mıydı? Malî milat dediğimiz şeyin aslında tatbikinin mümkün olmadığı, maliyeciler tarafından, malî uzmanlar tarafından ifade edilen ve Türk ekonomisine de katkısının bulunmadığı tescil edilmiş olan bir konunun yeniden gündeme getirilmesini, biz, tamamen teknik bir mesele olmanın ötesinde, ulusal gazetelerimizin manşetine çıktığı gibi, Cumhurbaşkanının muhalefet görevini üstlenmesinin ötesinde bir şey ifade etmediği kanısındayız.

Cumhurbaşkanlığı makamı muhalefet yapma makamı değildir, Cumhurbaşkanlığı makamı, hakikaten, ülke için çok kutsal olan, hepimiz için çok kutsal olan ve korunması gereken bir makamdır. Bu makamlar, eğer yanlışları düzeltebiliyor ise, eğer bu devletin ekonomisinin, bu ülkenin ekonomisinin gelişmesi yönünde katkılar sağlayabiliyor ise, tabiî ki, saygındırlar; ancak, siyasî düşüncelerinin etkisi altında eğer bazı ifadeler, bazı eylemler de yapılıyor ise, o zaman, o mevkiin tartışılması gündeme gelir ki, bu, hiçbirimiz tarafından arzu edilmeyen bir sonuçtur.

Değerli arkadaşlarım, biz, Adalet ve Kalkınma Partisi olarak neler yapacağımızı programımızda vaat ettik, seçim beyannamemizde bunu daha güncel hale getirdik ve ondan sonra da, 58 nci hükümet olarak da, acil eylem planımızı ilan ettik ve bazı siyasîlerin, bunu, bir siyasî basiretsizlik veya siyasî tecrübesizlik olarak beyan etmelerine rağmen, biz, şu inanç içerisindeyiz ki, biz, milletimize vermiş olduğumuz sözün bir namus borcu olduğu kanısındayız ve dolayısıyla, bunu, bir siyasî acemilik olarak değil, milletimize saygı duyan bir iktidar olarak, yapacağımız şeyi bir aylık, üç aylık, altı aylık ve bir yıllık tarihlere bağladık ve bu tarihler içerisinde, bir aylık acil eylem planımızın içerisinde de malî miladın ortadan kaldırılacağı sözü vardır; biz, bu sözümüzü yerine getirdik.

Bu sözün doğru olup olmadığının veya bu eylemimizin doğru olup olmadığının hesabını ise, bir tek yere verebiliriz; o da, milletimize veririz. (AK Parti sıralarından alkışlar) Milletimizin önüne er geç gideceğiz. Demokrasilerin erdemlerinden birisi de bu; en sonunda seçim sandığına gideceğiz. Eğer, Adalet ve Kalkınma Partisi olarak, biz, sözlerimizi tutabilmişsek, vatandaşımızı sıkıntıdan kurtarabilmişsek, yoksulluktan, yolsuzluktan kurtarabilmiş isek, yeniden buralara gelme imkânına sahibiz; eğer yapamamışsak, son seçimlerde görüldüğü gibi, o sandığın dibine gömme hakkı vatandaşımıza aittir; ancak, bu yolda yürürken siyasî mesuliyetimizin bilinci içerisinde, birilerinin yolumuzu siyasî nedenlerden dolayı, sorumsuz olan mevkilerin yolumuzu siyasî nedenlerden dolayı kesmesini de kabul edebilmek mümkün değildir.

Anayasayı, işimize geldiği zaman lafzen, işimize geldiği zaman ruhen tefsir etmek veya Anayasa Mahkemesi Başkanıyken başka türlü konuşup, bu kürsüde ilk konuşmanızda başka türlü konuşup, ama, bugünkü eylemlerinizle o günkü söylemlerinize ters düşerseniz, o zaman halk sizi yargılar ve sizle beraber işgal etmiş olduğunuz mevki de tartışılır hale gelir.

Biz, bundan uzak durulması gerektiği kanısındayız; çünkü, toplumsal bir konsensüs oluşmuştur, bu konsensüsü bozmamamız lazım. Birbirimizi tenkit edebiliriz, bu tenkitlerimizin mutlak surette yapıcı olması gerekir; çünkü, hepimiz burada Türkiye'nin menfaatları için varız, Türk Halkının daha iyi bir yaşam koşuluna kavuşması için varız. Bu konuda, iktidarıyla muhalefetiyle elbirliği içerisinde çalışacağız. Bazen, tabiî olarak, muhalefet, yanlışlarımızı görecek, bizi uyaracak ve bu uyarılar, hakikaten, bilimsel bir çerçeve içerisinde değerlendirilip, doğru bulunduğu takdirde de, eğer bir yanlışımız varsa, biz, Adalet ve Kalkınma Partisi olarak, o yanlıştan dönmeyi bir erdem olarak kabul ediyoruz ve bundan sonra da öyle kabul edeceğiz.

Bir kez daha görüşülmekte olan bu yasanın teknik yönlerini, biraz sonra maddelerine geçildiğinde arkadaşlarım cevaplandıracaklar; ancak, siyaseten bu konunun irdelenmesinde fayda görüyoruz. Bu irdelemeyi birden fazla yapmak da istemiyoruz; çünkü, kurumların saygınlığının mutlak surette korunması gerektiğini ve demokrasi için bu kurumların, bu kuruluşların da mutlak surette bir koruma altına alınması gerektiği kanısıyla, devamlı gündeme gelmesi taraftarı değiliz. İnanıyoruz ki, bu son olur.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum; teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Fırat.

Sayın milletvekilleri, şahsı adına, Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu söz istemiştir.

Buyurun Sayın Coşkunoğlu.

Süreniz 10 dakika.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, önümüzde bir yasa tasarısı var. Bu yasa tasarısı bir sonuçtur, bir belgedir. Üyesi olduğum Plan ve Bütçe Komisyonunda belli bir irdeleme, belli bir tartışmadan geçtikten sonra, Cumhurbaşkanının vetosunu aldıktan sonra, tekrar görüşüldükten sonra, önümüze gelen bir sonuçtur; dolayısıyla, bu sonucu, bu tasarıyı oylayacağız biraz sonra.

Bazen, tasarının içeriğinin tutarlılığı ve yararı -olumlu veya olumsuz oy vermek için- önemli olduğu kadar, onu ortaya çıkaran süreç de çok önemlidir. Şimdi tasarının içeriği hakkında Grubumuz adına konuşan Sayın Özyürek, gerekli bilgileri vererek, bir sonuç olarak önümüze gelen tasarıyı benimsemediğimizi anlattı. Ben, sizinle, o tasarının önümüze gelme süreciyle ilgili bazı bilgileri paylaşmak istiyorum. Bunları çok önemli görüyorum. Bunları, Sayın Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kapusuz'un söylemiş olduğu bir nedenle, kendi deyimiyle "siyaset kurumunu korumamız gerekir; yoksa, kendi bindiğimiz dalı kendimiz keseriz" sözünün de bir gereği olarak görüyorum.

Eğer, biz, yasa tasarılarını hazırlama ve ortaya çıkarma sürecinde yeterli bilgi ve belgeye dayanmadan bu işi yaparsak, işte o zaman Türkiye Büyük Millet Meclisinin itibarına ve işte o zaman siyaset kurumuna halel getirmiş oluruz. Bu süreç hakkında benim çok ciddî kaygılarım olan iki konuyu sizinle paylaşmak istiyorum.

Birincisi, bu yasa tasarısının ekonomimize ne katacağı, ne getireceği, ne götüreceği, teknik bir ihtisas komisyonu olan Plan ve Bütçe Komisyonunda önümüze konulmamıştır. Bu, bilgi ve belgelere değil söylentilere dayanarak, mertebe aşamasında bile bir veriye dayanmadan, somut bilgiye dayanmadan, benim, devlet ciddiyetine yakıştıramadığım bir tartışma sürecinin sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Burada, ciddî bir neden-sonuç ilişkisi yoktur. Örneğin "parayı ürkütmeyelim" deniliyor. Şunu yaparsak şu kadar para ürkmez veya Türkiye'ye geri gelir diye ne bir rakam ne de bir iddia... Türkiye'den dışarı çıkan paranın bir kısmı da -hepimiz biliyoruz- sigorta için çıkıyor; yani, Türkiye'de ciddî bir devlet ortamını kendi açısından görememiş olan kişiler "ne olur ne olmaz Türkiye'de, ben biraz paramı şuraya koyayım" diyor. Eğer, Türkiye'yi -parayı ürkütmemek için azamî çaba gösteren birtakım ada ülkeleri vardır- oraya çevirecek bir gayri ciddilik içerisine götürürsek, işte, o zaman Türkiye'den para kaçar. Dolayısıyla, bu neden-sonuç ilişkisini, ben, komisyonda da dikkate getirmeye çalıştım; fakat, başarılı olamadım. İngiltere'de yayımlanan Economist Dergisinde bile, mertebe cinsinden belli miktarlar nakledilir, dışarı çıkan parayla ilgili. Herhangi bir veriye, somut bilgiye, neden-sonuç ilişkisine dayanmadan, söylentilere dayanan, âdeta hissiyata dayanan bir yasa tasarısı süreci yaşadık.

Diyelim ki, bu, bir siyasî tercihi yansıtıyordu. AKP Sayın Grup Sözcüsü de "biz, bunu seçim bildirgemize koyduk, halkımıza söz verdik, bunu yerine getireceğiz" diyor. Bu, bir siyasî tercih olarak uygulanmaya konulmak istenen bir tasarı olabilir. Onda da, yine, süreçle ilgili çok ciddî bir itirazım var. Plan ve Bütçe Komisyonunda, ilk tur tartışmalarda "sivil toplum örgütlerine danıştınız mı" diye açık ve net bir soru sorduk, net bir yanıt alamadık. Ondan sonra, yasa çıktıktan sonra, Türkiye'nin önde gelen bazı sivil toplum örgütlerinden itirazlar yükseldi.

Değerli arkadaşlarım, değerli milletvekili arkadaşlarım, eğer, Sayın Kapusuz'un dediği gibi, siyaset kurumunu korumak gerekiyorsa, işte, o zaman, geçirdiğimiz yasaların toplumun diğer kurumlarıyla da uzlaşma içerisinde olmasına dikkat etmemiz gerekir. Yok, biz, Cumhurbaşkanını dikkate almayacağız; yok, biz, şu, bu sivil toplum örgütlerini dikkate almayacağız; çünkü, biz, halkın desteğiyle buraya geldik derseniz, o zaman, birisi, size, kalkar, buradaki üçte 2 çoğunluğunuza rağmen halkın sadece üçte 1'inin sizi desteklediğini anımsatır; bu da, biraz, sizleri zor durumda bırakır. Lütfen...

MUSTAFA ÜNALDI (Konya) - O, sizin için de geçerli.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) - Toplumun üçte 1 oyunu alarak, gerek Türkiye Büyük Millet Meclisinde gerekse komisyonlarda üçte 2 çoğunluğu sağlamış olduğunuzu unutmazsanız, bu, hepimiz için iyi olur. Biraz alçakgönüllülüğe davet ediyorum sizi.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Bunlar, tartışılarak seçim bildirgesine konulmuştur, bunlar tartışılmıştır.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) - Şimdi, toplumun ihmal edilemeyecek çeşitli kurumları var; Cumhurbaşkanlığı mevkii bunlardan biridir. Sayın Cumhurbaşkanımızı, ekonomiyi şu kadar zarara sokacak bir davranışta bulundu diye suçlamak yerine, Cumhurbaşkanımızın önüne yanlış yasa tasarısı götürme sürecini eleştirirsek, biraz özeleştiri yaparsak, zannedersem, itibarımız için daha iyi olur.

Son olarak...

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Size mi soralım?!.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) - Bize de sorun... Bize de sorun... Ayıp mı; hiç ayıp değil. Bize de sorun, sivil toplum örgütlerine de sorun.

BAŞKAN - Efendim, hatibi dinleyelim. Yerinizden müdahale etmeyin.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) - Yarın öbür gün, Anayasa Mahkemesi bu yasayı geri gönderirse, o zaman, buraya çıkıp Anayasa Mahkemesini mi suçlayacağız?! Devletin diğer kurumlarıyla, Parlamentonun diğer ekibiyle uyum içerisinde çalışmak için, lütfen, üstümüze düşeni hepimiz yapalım. Bunları sizlerin de arzu ettiğini biliyorum. Ben, burada, mümkün olduğu kadar yapıcı bir hatırlatma ve eleştiri yapmaya çalışıyorum. Süreç sağlıklı işlerse, ortaya çıkacak sonuçlar da daha sağlıklı olur; ben, bunu hatırlatmak istiyorum. Örneğin, bunun somut bir sonucunu Yaşam Standardı Vergisinde gördük, değil mi?.. Süreç yine yanlıştı; sonunda, isyanlar çıktı, geri çekildi. Bu gibi patinajlara, bu gibi durumlara yol açmamak elimizde; yeter ki, karşılıklı sorumluluk içerisinde, devletin içerisinde uzlaşmamız gereken diğer kurumların olduğunu da lütfen unutmayalım. En önemlisi -bunu, lütfen, yanlış bir anlama kimse çekmesin- dört yıl çabuk geçer... (AK Parti sıralarından "beş yıl" sesleri) Peki, beş yıl diyelim. Beş yıl çabuk geçer, toplumun üçte 1 çoğunluğu ile Meclisin üçte 2 çoğunluğu da çabuk geçer.

Hepinize saygılar, sevgiler sunarım.

Teşekkür ederim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Coşkunoğlu.

Sayın milletvekilleri, kanunun tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.

Şimdi, 1 inci maddeyi okutuyorum:

 

GELİR VERGİSİ KANUNU, VERGİ USUL KANUNU, KURUMLAR VERGİSİ KANUNU, VERASET VE İNTİKAL VERGİSİ KANUNU, 4306 SAYILI KANUN, 4481 SAYILI KANUN VE 4562 SAYILI KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN

Kanun No. : 4775                                                                        Kabul Tarihi: 19.12.2002

MADDE 1. - 31.12.1960 tarihli ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 1 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

Madde 1. - Gerçek kişilerin gelirleri gelir vergisine tâbidir. Gelir bir gerçek kişinin bir takvim yılı içinde elde ettiği kazanç ve iratların safi tutarıdır.

 

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Oğuz Oyan söz istemişlerdir.

Başkanlığımıza şu ana kadar başka söz talebi ulaşmamıştır.

Sayın Oğuz Oyan, buyurun.

CHP GRUBU ADINA OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Efendim, aralık ayı ortalarında kabul edilen ve Cumhuriyet Halk Partisinin "ret" oyu kullandığı bir Yasayı tekrar görüşmek durumundayız. 4775 sayılı bu Yasanın 1 inci maddesi hakkında görüşlerimi bildirmek üzere söz aldım.

4369 sayılı Yasa, 1998 yılında getirilen yasa, Türkiye'de Anayasanın 73 üncü maddesine uyum sağlamak üzere atılmış en önemli adımdı. Neydi bu 73 üncü madde: "Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, malî gücüne göre, vergi ödemekle yükümlüdür." Yani, az kazanandan az, çok kazanandan çok anlamına gelen bir hüküm; yani, "ödeme gücüne göre" dediğimiz zaman, artan oranlı bir vergi sistemi demek istiyoruz.

Burada biraz önce Sayın Özyürek'in de belirttiği gibi, "dolaylı" dediğimiz tüketim vergileri böyle bir esasa bakmazlar; onlar, mükellefin satın alma gücü, malî gücü konusunda kördürler; yani, hangi mal ya da hizmeti alıyorsanız, onun için tayin edilmiş vergiyi ödersiniz, sizin malî gücünüzün burada bir önemi yoktur. Oysa, Gelir Vergisi türü vergilerde, sizin öznel durumlarınızla, kişisel durumlarınızla -evli, bekâr olmanızla, çocuk sayınızla- gelir durumunuzla ilgili birtakım hükümler konulabilir; dolayısıyla, vergiyi, malî güçle uyumlu bir şekle getirme imkânı vardır.

Bakınız, Maliye Bakanının bugünlerde basına yansıyan bir açıklaması var; doğru bir açıklama: "Türkiye'de vergi adaleti bozulmuştur; çünkü, vergilerin yüzde 70'i dolaylı vergiler ağırlıklı bir duruma gelmiştir" diyor.

Şimdi, buna tekrar döneceğim; ama, eğer, böyle bir adaletsiz durum varsa, şunu biliniz ki, bunun ortaya çıkmasının en önemli nedenlerinden bir tanesi, 4369 sayılı Yasanın yarım uygulanmasıdır. Bu yasa yarım uygulanmıştır; çünkü, bu yasa 1998'de geldiğinde, bunun özellikle Gelir ve Kurumlar Vergisinde vergi oranlarını indiren hükümleri anında uygulanmış; dolayısıyla, bütün kesimler, özellikle sermayenin çeşitli çevreleri bunu alkışlamışlar; fakat, bunlar kazanıldıktan sonra, bu yasanın diğer yönleri, özellikle devrimci nitelik taşıyabilecek, vergiyi tabana yayabilecek, daha düşük oranda, ama daha çok mükelleften vergi alacak; yani, herkesin vergi ödevini yerine getireceği sistem çalışmadı. Bu niye çalışmadı; çünkü, bu yasanın buna benzer hükümleri ertelendi. 4444 sayılı bir Yasa çıkarıldı 1999'da ve bu hükümler geçtiğimiz yılın sonuna kadar ertelendi. Bugün, halen üzerinde konuştuğumuz kanun; ancak, işte geçici olarak, 4369'un maddeleri, işte bu yılın ilk on ayında uygulama sahasına yansıyor; ama, uygulanmıyor; çünkü, Maliye Bakanlığı kaldırmak istediği bir uygulamayı yürürlükte tutmuyor.

Şimdi, bu değişikliklerin arkasında, 4369'un, gelir tanımı vardı, bu gelirin unsurları vardı, dolayısıyla bütün gelirlerin kapsanması ve bütün mükelleflerin kapsanması anlayışı vardı. Bunun için gelir tanımı değiştirilmiş ve kaynak esasından, net artış esasına geçilmek istenmiştir.

Şimdi, buradan, bu hatırlatmayı yaptıktan sonra, Cumhurbaşkanının kanunu, bir kere daha görüşülmek için geri gönderme gerekçesindeki haklılığı vurgulamak istiyorum; çünkü, burada, ilk kez 73 üncü maddeye bir yaklaşım imkânı elde edilmişken, Anayasanın bu maddesine, biz yeniden 1998 öncesine dönmek isteyerek, yeniden Anayasa doğrultusunda hüküm icra edecek bir uygulamadan kendimizi -ne yapıyoruz- uzaklaştırıyoruz. Dolayısıyla, Cumhurbaşkanı haklı olarak uyarıyor Meclisi ve kamuoyunu ve bu konunun yeniden müzakere edilmesini istiyor.

Değerli milletvekilleri, oysa, iktidar kanadı, bu yasayı, aynen, tekrar, sanki bu uyarılar yapılmamış gibi, önümüze getiriyor. Hatta bir sayın milletvekili, burada, haksız ithamlarla Cumhurbaşkanlığı makamını suçluyor. Bakınız, Cumhurbaşkanı kendi tasarruflarında ekonomik sonuçları değil, öncelikle hukukî sonuçları gözetir. İktidarın, hükümetin yapması gereken öncelikli iş, böyle bir veto olayını da dikkate alarak, bu işi zamanında köşke yollaması -doğru yanlış, ayrı mesele; ama zamanını ona göre yapması- bu zamana sahip değilse, yapacağı ikinci şey, yeniden bir erteleme durumu yaratarak -yani, nasıl 2002 sonuna kadar ertelenmişse- daha uygun, rahat bir zamanda bu yasanın çıkarılmasının zeminini hazırlamak olabilirdi. Kendi eksikliğini şimdi Cumhurbaşkanı üzerinden çıkarmaya çalışmak ve Cumhurbaşkanını ekonomik kayıplara neden olduğu üzerinden itham etmeye çalışmak haksızlıktır, yakışıksızdır.

Bakınız, burada tutarlı olmak zorundayız. Hem, Sayın Maliye Bakanı, bu hükümetin Bakanı, Türkiye'de dolaylı vergilerin, tüketim üzerinden alınan vergilerin aşırıya gittiğini söyleyecek; ama, hem de 2002 yılında yüzde 66'ya çıkmış olan bu ağırlığı 2003 yılında yüzde 70'e çıkaracak bir tabloyu önümüze getirecek; çünkü, dolaylı vergilerin, yani, tüketim, mal ve hizmet üzerinden alınan vergilerin ağırlığı yüzde 66'ydı geçen yıl. Şimdi bunu yüzde 69-70'e taşımayı isteyen kim yahut da böyle bir projeyle önümüze gelen kim; Maliye Bakanının kendisi. Dolayısıyla, burada öncelikle bir kere tutarlı olmak zorundayız. Bir şeyi eleştiriyorsak, onun gereğini yapacaksınız. Onun gereği de, şimdi 4369 sayılı Yasayı bütünüyle değiştiren bu tasarı değildir.

Yani, siz, hem dolaylı vergileri ortadan kaldıralım diyeceksiniz yahut da -daha doğrusu- bunun ağırlığını azaltalım diyeceksiniz hem de Türkiye'de özellikle dolaysız vergiler üzerinden büyük indirimler yapacak, dolaylı vergilerin ağırlığını daha da artıracak bir vergi affı tasarısını vergi barışı adı altında getireceksiniz. Bu tutarlı değildir.

Siz hem dolaylı vergileri gayri adil diye eleştireceksiniz hem getirdiğiniz tasarıyla, getirdiğiniz bütçeyle, dolaylı vergiler ağırlıklı bir yapıya gidişi âdeta teşvik edeceksiniz.

Hem enflasyonu düşürmek isteyeceksiniz hem de aslında sistem içinde dolaylı vergileri ağırlıkta tutarak fiyat artışlarına daha çok yansıyan bir vergilemeyi devrede tutacaksınız.

Siz hem dolaylı vergileri eleştireceksiniz; ama, hem de özel iletişim vergisini getireceksiniz. Tam da dolaylı vergilerin alanına giriyoruz.

Yani, tutarlı ve samimî olmak gerekiyor değerli milletvekilleri.

Hem tüketim vergilerini gayri adil bulacaksınız, bunlar eşitsiz vergiler diyeceksiniz -ki, doğrudur- ama, hem de vergilemenin sosyal fonksiyonuyla ilgili bütün düzenlemeleri bir çırpıda gözardı edeceksiniz. Cumhurbaşkanı haklı olarak uyarıyor: "Anayasanın 73 üncü maddesinin ikinci fıkrasında, vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı, maliye politikasının sosyal amacıdır" diyor.

Evet, maliye politikasının, vergi politikasının sosyal amacı, vergilerin adil dağıtımıdır. Siz, bunu mu yapıyorsunuz; bunu yapmıyorsunuz. Siz, bu yasayla, devlet içborçlanma senetleri almış bir vergi mükellefini, 608 milyar liralık yıllık geliri dolayısıyla vergi sahası dışına çıkarıyorsunuz. Bu mu vergi adaleti?! Ondan sonra diyorsunuz ki, ya, bu dolaylı vergiler, tüketim üzerinden alınan vergiler çok artıyor ve fakir vatandaş eziliyor... E, ezen sizsiniz; 608 milyar lirayı vergi dışında bırakıyorsunuz. Yani, devlete borç verenin, bunun üzerinden aldığı faizden yılda 608 milyar lirayı, dile kolay, 608 milyar lirayı vergidışı bırakıyorsunuz. Öbür taraftan, asgarî ücreti vergilemeye devam ediyorsunuz. Böyle bir mantık olmaz, bu samimî olamaz, bu tutarlı olamaz. Dolayısıyla, sizin buradan gideceğiniz yer, Türkiye'de vergi sistemini daha fazla tahrip edecek bir noktadır.

Siz, hem Avrupa Birliğine üyelik için çabalıyor gözüküyorsunuz hem kayıtdışılığı daha da azdıracak, 1998 öncesine dönüşü savunan bir düzenleme yapıyorsunuz. Türkiye'de karaparanın, kayıtdışılığın, Türkiye'deki rekabet gücünü artıracağı gibi faraziye üzerinden bunları yapamazsınız. Türkiye, bu yoldan dünyayla rekabet gücünü daha fazla artırabilecek bir durumda olamaz zaten, eğer artırdıysa bile; çünkü, Türkiye'nin rekabet ettiği ülkeler, Türkiye'den çok daha düşük ücretle istihdam yapabiliyorlar.

Siz, hem Türkiye'de vergi adaletini savunacaksınız; ama, hem de vergi aflarıyla "nereden buldun" sorusunun sorulmasına engel olacaksınız, malî milat gibi bir sayfanın açılmasına engel olacaksınız; hem yolsuzluklarla ilgili araştırma komisyonu kuracaksınız hem de yolsuzlukların anası olan bu tür uygulamaları, insanları gelirlerini nereden bulduğunun hesabını vermesi konusundaki sorumluluklarından kurtaracaksınız; yani, ayrıcalıklı bir zümre yaratacaksınız. Bunun, herhangi bir tutarlı, samimî tarafı yoktur, olamaz.

Bu arada, şunu da söylemek isterim: Türkiye'de eğer devlete güveni sağlamak istiyorsanız, bunu, buradaki tutumunuzla göstermek zorundasınız. Bunun öncelikli koşullarından biri...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, sözünüzü toparlayın lütfen.

OĞUZ OYAN (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

Hem devlete güveni sağlayalım diyeceksiniz, hem geceyarısı tasarısıyla hayat standardını tekrar getireceksiniz, hem seçmene verdiğiniz sözleri tutmamış olacaksınız, hem vatandaştan, kamuoyundan böyle kaçırarak bir uygulama yapacaksınız, hem de daha kötüsü, bir arkadaşınız buraya çıkacak ve hiç rahatsız olmadan "biz bu memleketi hayat standardından kurtardık" diyebilecek! Yani, kendilerinin getirdiği bir öneriyi burada geri çekip, bir de bundan hiç rahatsız olmadığını söyleyecek ya da böyle burada beni dinlerken büyük bir rahatlıkla gülecek mesela...

Bunu millete anlatmak çok zor. Yani, bu samimiyet çizgisini tutturamazsak, bunun adı takıyyedir; bunu siz gayet iyi bilirsiniz. Türkiye'de hem yolsuzluklarla savaşmak isteyeceksiniz hem naylon fatura kullananı getireceğiniz vergi yasasıyla devredışı bırakacaksınız!.. Bütün bunların herhangi bir açıklaması olamaz. Türkiye'de emekçi sınıflardan, köylüden, işçiden oy aldınız; ama, yaptığınıza, buradaki uygulamalarınıza baktığımız zaman, katıksız bir sermaye partisi gibi davranıyorsunuz. Siz, bir kitle partisi gibi bile davranamıyorsunuz. Yaptığınız uygulamalarla 608 milyar lirayı vergidışı bırakmanın başka bir adı yoktur.

Onun için, bizim burada size uyarımız şudur: Geliniz, muhalefetin sesini dinleyin, Anayasadan, Anayasa Mahkemesinden ya da Cumhurbaşkanlığından yasaların dönmesini istemiyorsanız, bizi dinlemeniz yeterli arkadaşlar, başka bir yere kulak vermenize gerek yok. Sadece muhalefeti dinleyin... (CHP sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından alkışlar[!])Teşekkür ederim.

Biz, vergi ilkelerinde tutarlılığın, ancak kendi iç tutarlılığınızla ve samimî davranışlarınızla mümkün olabileceğini düşünüyoruz, o yüzden kamu maliyesini, vergi sahasını daha fazla tahrip etmeden, bu yasa konusundaki inattan vazgeçilmesini öneriyoruz.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Oyan.

Sayın milletvekilleri, 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...  1 inci madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - 193 sayılı Kanunun 2 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

Madde 2. - Gelire giren kazanç ve iratlar şunlardır :

1. Ticarî kazançlar,

2. Ziraî kazançlar,

3. Ücretler,

4. Serbest meslek kazançları,

5. Gayrimenkul sermaye iratları,

6. Menkul sermaye iratları,

7. Diğer kazanç ve iratlar.

Bu Kanunda aksine hüküm olmadıkça, yukarıda yazılı kazanç ve iratlar gelirin tespitinde gerçek ve safi miktarları ile nazara alınır.

BAŞKAN - 2 nci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu söz istemiştir.

Buyurun Sayın Kılıçdaroğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; az önce, burada yapılan bir konuşmanın, aslında hiç olmamasını isterdik. Sayın Cumhurbaşkanı, anayasal yetkisine dayanarak, bir yasayı bir kez daha görüşülmek üzere Parlamentoya geri göndermiştir. Bir Cumhurbaşkanının, Anayasadan kaynaklanan bir yetkisini kullanırken, bu makamda eleştiri konusu yapılmasını, doğrusunu isterseniz, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına üzüntü verici buluyorum.

Bakın, Sayın Cumhurbaşkanı veto gerekçesinde ne söylüyor: "Vergi mükelleflerinin yaklaşık yarısının kayıtdışı kalmasının bir başka sonucu, devletin dolaylı vergilere yönelmesi olup, bunun bir örneği incelenen yasanın yasalaşması sürecinde görülmüştür."

Şimdi, bu yanlış mı arkadaşlar? Kayıtdışı ekonomiyi serbest bırakıyoruz, kişiye "sen bu paranın kaynağı açıkla" deme hakkını kamunun elinden alıyoruz. Bunun, devletin saygınlığıyla bağdaşır bir yönü var mı değerli arkadaşlar?!

Cumhurbaşkanı, devleti temsil eden bir organdır, devletin saygınlığını koruyan bir organdır. Bir muz cumhuriyetini -herhalde- Türkiye Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanının yönetmesini istemeyiz. Bu ülkede, alınteriyle kazanılmış bir paranın hesabını kim vermek istemez?! Biz, ancak hesap verdiğimiz ölçüde toplumda saygınlık kazanırız; hesap verdiğimiz ölçüde insanlar bize itibar ederler; kaynağımızın, gelirimizin gelirini hesabını verdiğimiz ölçüde biz insanların arasına alın akıyla çıkabiliriz. Bu yasayla ne getiriyoruz: Çalabilirsin arkadaş; söz veriyoruz, yasa çıkarıyoruz; hesap sormayacağız. (CHP sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından "yok öyle bir şey" sesleri, gürültüler)

Evet, bakın, ben, size söyleyeyim...

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Bırakın, öyle bir şey yok, saptırmayın! (CHP sıralarından "var, var" sesleri)

AHMET HALUK KOÇ (Samsun) - Hatibe müdahale etmeyin, söz alıp konuşursunuz. (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Kılıçdaroğlu, bir dakikanızı rica ediyorum...

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Tabiî efendim.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, hatibe müdahale etmeyin, yerinizden konuşmayın, bir söz talebiniz varsa Başkanlık değerlendirir.

Buyurun efendim.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Şimdi, bu yasa bu yetkiyi getiriyor mu getirmiyor mu veya kaldırıyor mu kaldırmıyor mu?.. O soruya yanıt vereyim: Gidiyorsunuz lüks bir otelde düğün yapıyorsunuz, dolarları savuruyorsunuz; bu yasa çıktığı zaman, hangi kamu görevlisi gidip bu paranın kaynağını soracak bana söyleyebilir misiniz?! (AK Parti sıralarından "bugüne kadar niye sorulmadı?" sesleri, gürültüler)

Şimdi, değerli arkadaşlarım, biz bu sorunun yanıtını sormak zorundayız. Bugüne kadar sorulup sorulmaması önemli değil; biz bu soruyu sormak zorundayız, Türkiye Cumhuriyetine saygınlık kazandırmak için sormak zorundayız.

Bakın, az önce bu Yüce Parlamentoda oybirliğiyle bir araştırma önergesini kabul ettik, yolsuzlukların üzerine gideceğiz. Peki, değerli arkadaşlarım, bu yasayı niye çıkarıyoruz biz? Siz, yolsuzluğu  sadece Parlamenterlerin yaptığını mı sanıyorsunuz? Yolsuzluğun bir diğer önemli ayağı olan işveren ayağını nasıl kapatacaksınız, nasıl sorgulayacaksınız bana söyleyebilir misiniz?! Nereden buldun diye soramayacağız adama; kaldırıyoruz bunu, sonra da diyoruz ki: "Efendim, biz, yolsuzluklarla ilgili araştırma yapacağız." Kimi kandırıyoruz değerli arkadaşlarım? Gerçekten samimî olmamız lazım.

Bakın, bu Yüce Parlamentoda güzel şeyler yapalım. Bakın, az önce, bir sayın konuşmacı şunu söyledi:"Kamuoyu bunu istiyor." Allahınızı severseniz, işçiler istiyor mu bunu, memurlar istiyor mu?! Bakın, Ankara Sanayi Odası Başkanı bu yasanın karşısında, Ankara Ticaret Odası Başkanı karşısında, İstanbul Sanayi Odası Başkanı karşısında, İstanbul Ticaret Odası Başkanı karşısında, sivil toplum örgütleri bu yasanın karşısında. Bakın, iyi niyetle şunu da söylüyorlar: Evet, yastık altında para olabilir, üretime girmemiş para olabilir; bunları, evet, getirelim, girsin sisteme, kayıtlı hale gelsin, bunların kaynağını sormayalım, bunun yasal güvencesini de verelim; ama, kusura bakmayın, belli bir saatten sonra da soralım. Şimdi, siz, ömür boyu sormayalım diye bir yasal düzenleme getiriyorsunuz; itiraz ettiğimiz nokta bu değerli arkadaşlar. Ömür boyu bunu getirmeyin; niye getiriyorsunuz?! Bir yıl, beş yıl getirin; beş yıl, tamam, çalsın çırpsın, devlete vergi de ödemesin, yeter ki kayıtlı hale getirsin, vergi de almayalım, sormayalım da... İyi, ama, altıncı yıldan sonra soralım yani, izin verin arkadaşlar...

Bakın, Cumhurbaşkanı diyor ki: "Anayasanın 73 üncü maddesi, herkes kamu harcamalarını karşılamak üzere, gücü oranında vergi öder." Bu yasa, gücü oranında vergi ödemeyi engelliyor; engellediği için de, siz, petrole zam yapıyorsunuz, doğalgaza zam yapıyorsunuz, diğer alanlara zam yapıyorsunuz, dolaylı vergilere zam yapıyorsunuz; kim ödüyor bunu; vatandaş ödüyor. Buna engel olun diyor, bu kadar basit; bir daha düşünün diyor.

Şimdi, biz, ısrarla, diyoruz ki, hayır, biz bunu sormayacağız. Peki, değerli arkadaşlarım, bu sorunun muhatabına, biz, eğer sormayacaksak, bunun hesabını sormayacaksak, siz, vergiyi, kimden, nasıl alacaksınız?! Asgarî ücretliden alacaksınız değil mi arkadaşlar, esnaftan alacaksınız değil mi arkadaşlar, çiftçiden alacaksınız değil mi, üretim yapan sanayiciden alacaksınız; ama, köşesinde oturup, devlete trilyonları borç para verip, elini sıcak sudan soğuk suya sokmayan adamdan vergi almayacaksınız ve bunun adı da vergi adaleti olacak. Sonra da gelip kızacaksınız; efendim, Sayın Cumhurbaşkanı kamuoyunu nasıl dinlemiyor da, bu yasayı yeniden görüşülmek üzere Parlamentoya sevk ediyor.

Şimdi, Parlamentoda, gerek iktidarın gerek muhalefet partilerinin -gerçekten, bunu içten söylüyorum- samimî olması lazım.

Bakın, yine burada Sayın Cumhurbaşkanı için şöyle bir ifade kullanıldı; dendi ki, efendim, at yarışlarından, Lotodan, Totodan vergi alınmasın diye Sayın Cumhurbaşkanı bir daha düşünün... Bu  maddelerle ilgili olarak veto gerekçesinde bir cümle dahi yoktur arkadaşlar. Niye seçmene dolaylı yollardan selam gönderiyoruz da doğruları söylemiyoruz?!

Doğrular, farklı şeyler arkadaşlar. Kimse "onlardan vergi almayın" demiyor; bizim de hiç öyle bir itirazımız olmadı; vergi  alacaksınız. Şans oyunlarından vergi alın, sigaradan vergi alın, içkiden vergi alın; hiç itirazımız yok onlara; ama, bu ülkede çalışıp alınteriyle kazanan kişi vergi verirken, alınteriyle çalışıp ama vergi vermeyen adam arasında haksızlık yaratmayın. Hem "Adalet ve Kalkınma Partisi"diyorsunuz, adaletten söz ediyorsunuz, partinizin ismine "adalet" sözcüğünü getiriyorsunuz; ama, elinizi vicdanınıza koyun, bunun neresi adalet?! Asgarî ücretliden vergi alıyorsunuz, bunu adalet olarak kabul ediyorsunuz; 608 milyar liradan vergi almıyorsunuz, bunu da adalet olarak görüyorsunuz!.. Halk, sizin adaletinize nasıl güvensin arkadaşlar?! (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, yine samimî olarak şunun üzerinde durmamız gerekiyor: Bu ülkenin en değerli kaynağı, kalkınmasının tek kaynağı, vergilerdir.

Bakın, bir şey daha açıklamaktan kendimi alıkoyamayacağım. Parlamentonun, 1920'de ilk kurulduğunda, dualarla açıldığı zaman, kabul ettiği 1 numaralı kanun, bir vergi kanunudur arkadaşlar. Başka ülkelerin gelir kaynaklarına güvenip kalkınma sağlamayı amaçlarsanız, bu ülkeyi kalkındırma yolunu seçerseniz bugün geldiğimiz noktaya geliriz; bu ülkeyi borç batağına yükleriz.

Bakın, bir muhalefet partisi olarak "adaletli vergi alın"diyoruz sizden; sizin için söylüyoruz aslında, ülkemiz için söylüyoruz; ama, siz "biz, vergi almayacağız"diyorsunuz. Hayırlı olsun değerli milletvekilleri. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Kılıçdaroğlu'na teşekkür ediyoruz.

2 nci madde üzerinde başka söz talebi?.. Yok.

ENGİN ALTAY (Sinop) - Var Başkanım.

BAŞKAN - Şahsınız adına mı?..

ENGİN ALTAY (Sinop) - Evet.

BAŞKAN - Ama, daha önce bildirin. Yani, biz, tam maddeyi oylayacağımız zaman, bu, olmaz... Önceden, madde okunduğunda, bu bilgilerin bize ulaşması lazım.

Sinop Milletvekili Sayın Altay, süreniz 5 dakikadır.

Buyurun.

ENGİN ALTAY (Sinop) - Sayın Başkan, Parlamentonun sayın üyeleri; görüşülmekte olan vergi yasası üzerinde şahsım adına görüşlerimi açıklamak üzere söz aldım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

3 Kasım seçimlerinin böyle neticelenmesinin bir sebebi var; bu sebep de, tüm Türkiye'de, yoksulluğun, herkesin ortak paydası haline gelmesidir. Bu nedenle de, toplum, bu Parlamentodan, çok ama çok şey beklemektedir. Bu sebeple, sayın grup sözcülerimizin belirttiği gibi, buradan çıkacak her yasa, kesinlikle ve kesinlikle, emekten, emekçiden yana olmak zorundadır. 3 Kasım seçimleri, toplumun, özellikle de, kırsal kesim insanının son derece yoksullaştırılmasından dolayı böyle neticelenmiştir. Seçim Kanununun da antidemokratik bir şekilde varoluşu, mevcut oluşu nedeniyle de, istesek de istemesek de, Parlamentodaki tablo budur. İktidar Partisinin, 363 kişilik sayısal çoğunluğunu, halkımızın, özellikle de emekçi kesimin lehine kullanacağını umuyorum, ummak istiyorum.

Türkiye'de devletin en temel sorunu, şüphesiz ki, yolsuzluktur. Bütün yolsuzlukları önlesek bile, vergi düzenlemesini, vergi adaletini, vergiyi tabana yayma konusunu sağlayamazsak yolsuzluğu önlemiş sayılmayız. Bu yolsuzluk ki, devletin başına bela olmuştur; bu yolsuzluk ki, Türkiye'de yaşayan 60 000 000 insanın yoksullaşmasına, 20 000 000 insanın Afrika'daki kabile devletleri yurttaşları haline gelmesine neden olmuştur. Bu sebeple, Yüce Heyetinizin yolsuzluk konusunda ve buna bağlı olarak yoksulluk konusunda son derece duyarlı olacağını umuyorum, ummak istiyorum.

Mensubu olduğum Cumhuriyet Halk Partisinin İkinci Genel Başkanı İsmet İnönü, Nazilli Basma Fabrikasında 25 kuruş usulsüzlük tespit olunduğu için başbakanlıktan istifa etme kararı alıyor. Böyle bir partinin üyesi, mensubu olarak, sizleri, daha çok duyarlılığa davet ediyorum, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Altay.

2 nci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - 193 sayılı Kanunun 80 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

Madde 80. - Aşağıda yazılı olup geçen bölümlerin dışında kalan kazanç ve iratlar bu bölümdeki hükümlere göre vergiye tâbi gelire dahildir :

1. Değer artışı kazançları,

2. Arızî kazançlar.

BAŞKAN - 3 üncü madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Ali Kemal Kumkumoğlu.

Buyurun Sayın Kumkumoğlu.

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi şahsım ve grubum adına saygıyla selamlıyorum.

Cumhurbaşkanımız tarafından yeniden görüşülmek üzere Meclisimize gönderilen ve dün, benim de üyesi bulunduğum Plan ve Bütçe Komisyonunda görüştüğümüz ve bugün Mecliste görüşmeye devam ettiğimiz vergi kanunları üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum.

Değerli milletvekilleri, Plan ve Bütçe Komisyonunda da söylemiştim; aslında çok ortak yanlarımız var. Hep farklılıklarımızı tartışıyoruz; ama, ortak yanlarımız var. Plan ve Bütçe Komisyonunda tespit ettiğim ortak yanlarımız şunlar:

Verginin tabana yayılması gerekliliği konusunda hiç kimsenin bir itirazı yok; hatta, bunu, başta Sayın Maliye Bakanı olmak üzere bu konuyla ilgili olan herkes, üzerinde mutabakat sağlanmış önemli bir hedef olarak görüyor ve aynı zamanda Türkiye'deki vergi sisteminin önemli eksikliklerinden birisi olarak değerlendiriyor. Kayıt dışının kayıt içine alınması, yine, herkes için ortak bir hedef; ama, Türkiye ekonomisinin, dolayısıyla vergi sistemimizin en aksayan yanlarından bir tanesi olarak üzerinde mutabakat sağladığımız bir başka konu. Vergide adaletin sağlanması, yine, herkesin üzerinde mutabakat sağladığı bir konu. Mutlaka vergi adaletinin sağlanması gerektiği kanaatinin herkeste pekiştiği, en adaletsiz vergi olarak bilinen dolaylı vergilerin oranının olağanüstü yüksekliğinin Türkiye'deki vergi adaletsizliğinin en temel nedeni olduğu konusunda herkes hemfikir, tam bir mutabakat halinde; ama, sıra çözüme gelince... Yani, bu çözmeyi istediğimiz, çözmeyi düşündüğümüz, mutlaka çözülmesini istediğimiz konulardaki mutabakatımızı, çözümler konusunda -maalesef demek durumundayım- ben, çok özgür iradenin, gerçekten bu iş nasıl çözülebilir yaklaşımının, anlayışının, özellikle iktidar partisi temsilcisi konumunda olan arkadaşlarımız tarafından samimiyetle değerlendirildiği kanaatinde değilim; onları etkileyen başka unsurlar var. Aksi halde, verginin tabana yayılabilmesinin, kayıtdışının kayıt içine alınabilmesinin, vergide adaletin sağlanabilmesinin önünde, nasıl olur da "malî milat", nasıl olur da "nereden buldun" bir engel olarak ortaya çıkabilir?!

Değerli arkadaşlarım, kimseye "nereden buldun" sorusunu soramadan, kayıt dışını kayıt içine nasıl alacağız; kim bu sihirli formülü biliyor?! O zaman, gelsin, bu sihirli formülü bilen arkadaşlarımız buradan söylesin.

Cumhurbaşkanımızın bu yasayı tekrar görüşülmek üzere Parlamentomuza geri göndermesinde kendisinin dayandığı en temel gerekçe, hepimizin üzerinde mutabakat sağladığı, hepimizin, bu Parlamentoda görev yapan her arkadaşımızın yurttaşlarına karşı bir borç, bir namus borcu olarak yerine getirmek durumunda kaldığı veya kalmak zorunda olduğunu düşündüğüm, vergide adaletin sağlanmasına bu düzenlemenin aykırı olduğunu ifade etmesi veya böyle düşünerek, bunu, tekrar, buraya geri göndermesidir.

Değerli arkadaşlarım, diğer kazanç ve iratlar... Bir önceki maddede geçtik bunu. Kaynağı ne olursa olsun, bir gelirin vergilendirilip vergilendirilmediği tespit edilemeden, bilinemeden, vergide adalet, kayıtdışıyı engelleme nasıl sağlanabilir ve hangi sebeple, Cumhurbaşkanımızın, haklı, doğal, aslında hepimizin paylaştığı bu önerisi, bu gerekçesi, burada, siyasete bir müdahalesi olarak değerlendirilebilir?! Cumhurbaşkanının böyle bir yetkisi var.

O zaman şöyle bakılacak: Bir defa, Adalet ve Kalkınma Partisine mensup arkadaşlarımız, Cumhurbaşkanının da kendilerine karşı önyargılı olduğunu düşünüyorlar; böyle bir vehimleri var. Cumhurbaşkanı, burada, Adalet ve Kalkınma Partisinin kendi çoğunluğuna dayanarak çıkardığı hangi yasayı, hangi gerekçeyle, bir defa daha Parlamentoda görüşün anlayışıyla buraya göndermiş olursa olsun, arkadaşlarımızın gerekçesi hemen hazır; "zaten, Cumhurbaşkanı bize karşı kararlı, bize karşı bir tavır içerisinde, seçimlerde de büyük bir ihtimalle bize oy vermemiştir; o nedenle, Cumhurbaşkanı siyasî davranıyor ve siyasete müdahale ediyor." Böyle bir anlayış olabilir mi değerli arkadaşlarım?!

MEHMET ALİ SUÇİN (Batman) - Onu siz söylüyorsunuz.

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Müsaade ederseniz, o zaman okuyayım...

 MEHMET ALİ SUÇİN (Batman) - Burada öyle bir şey diyen yok.

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - O zaman, arkadaşlarımızı doğru dinleyin. Tutanaklardan da alabiliriz...

BAŞKAN - Sayın Hatip, siz Genel Kurula hitap edin...

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Ama, arkadaşlarımız müdahale etmezlerse...

BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, lütfen, yerinizden müdahale etmeyin.

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Ben, şimdi, AK Partiye mensup Dengir Mir Mehmet Fırat arkadaşımızın ifadelerini, tuttuğum notlardan, aynen tekrar ediyorum size: "Cumhurbaşkanı, Vergi Yasasını geri çevirerek, siyasî tartışmanın içerisine girmiştir. Cumhurbaşkanı, Adalet ve Kalkınma Partisine oy vermemiş olabilir; ama, bunu, bizi engelleyici bir tavır olarak sergileyemez." Bunları, daha yarım saat önce, bu kürsüden, birlikte dinledik değerli arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)

Daha ileri gitti arkadaşımız; buradan, bu kürsüden, Cumhurbaşkanının bu geri çevirdiği yasa metniyle ilgili bir kamuoyu araştırması yapıldığını ve bu kamuoyu araştırmasında, yurttaşlarımızın yüzde 57'sinin, geri çevirdiği bu yasa konusunda Cumhurbaşkanının haksız olduğunu ifade ettiğini söyledi.

Değerli arkadaşlarım, şu, bizi burada izleyen televizyon kameraları vasıtasıyla yurttaşların bizi dinleyebildiği gibi, şimdi, biz de yurttaşlarımızı dinleyebilme şansına sahip olsak ve ben, şuradan, yurttaşlarımıza "değerli yurttaşlarım, Sayın Cumhurbaşkanımız, bu yasayı geri gönderirken 'bu yasa, vergide adaletin sağlanmasını engelleyici bir yasadır. Bu yasayla, kaynağı ne olursa olsun, hangi biçimiyle kazanılmış olursa olsun, eğer yasalar karşısında meşru hale dönüştürülmemişse, bunun menşei belli değilse, devlet veya devletin herhangi bir yetkilisi, hiçbir şekilde, bu gelirin kaynağıyla ilgili bir tek soru sorma hakkına sahip değildir' dedi. Şimdi, biz, böyle bir yasayı buradan geçirmek istiyoruz. Cumhurbaşkanı da, bunun yeniden görüşülmesi için Parlamentoya bunu geri gönderiyor. Söyleyin bakalım, siz hangisinden yanasınız; nereden buldun sorusu, ülkede yolsuzlukların tartışıldığı, daha bir saat önce yolsuzluklarla mücadele etmek için komisyon oluşturduğumuz ve bunun Türkiye'nin en temel meselelerinden birisi olduğunu bizim seslendirdiğimiz bir Türkiye'de doğru bir talep midir, haksız bir talep midir" desem, sanıyorum, yurttaşlarımızın çok büyük bir kısmının sesi buraya ulaşabilmiş olsaydı, tamamının sesi buraya ulaşabilmiş olsaydı, tamamı, Cumhurbaşkanımız yerden göğe kadar haklıdır, Parlamento da buna göre davransın diye bize haklı ve doğru telkini göndermiş olacaktı. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, konuşmamın başına dönmek istiyorum.

Aslında, bu kanaat, sadece yurttaşlarımızın kanaati değil. Bakın, biraz önce mutabakatlarımızı saydım. Bu mutabakatlara itirazı olan bir tek milletvekili var mı; yani, verginin tabana yayılmasına itirazı olan bir arkadaşımız var mı? Kayıt dışının kayıt içine alınmasına itirazı olan bir arkadaşımız var mı? Peki, vergide adaletin sağlanmasına itirazı olan bir arkadaşımız var mı? O zaman, Cumhurbaşkanının, esas itibariyle, vergide adaletin sağlanması anlayışına dönük olarak geri gönderdiği bu yasayla ilgili Cumhurbaşkanımıza dönük bu suçlamaların altında yatan şey nedir?! Her gerekçeyle, her fırsat bulduğumuzda, her vesileyle, Cumhurbaşkanlığı makamını -aslında işin tersi var- oradaki kurumu siyaseten kendimize çok yakın bulmadığımız için, aslında, o kurumu, sadece bizim emrimize girmesi gereken bir memuriyet kurumu olarak düşündüğümüz ve bilinçaltında bu yattığı için, oradan bize dönük bütün eleştirileri, bütün uyarıları, bütün haklı uyarıları, oraya dönük bir saldırı haline dönüştürmemiz yanlıştır.

Kaldı ki, Sayın Cumhurbaşkanımızla, daha doğrusu o kurumla, geçtiğimiz dönemlerde bu tür tartışmalar içerisine giren, her vesileyle o kurumu suçlayanların, bugün, halk tarafından nereye, ne biçimde taşındığı, halkın o konudaki iradesinin ve kararlılığının nasıl ortaya çıktığı, daha geçtiğimiz günlerde en somut biçimde ortaya çıkmıştır ve belki, bugün, iki partili bir Parlamentonun oluşmasından...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın konuşmacı, lütfen, sözünüzü toparlayın efendim.

MEMET ALİ SUÇİN (Batman) - Madde üzerinde konuş!..

NURETTİN AKTAŞ (Gaziantep) - Sabahtan beri Cumhurbaşkanını müdafaa ediyor. Böyle şey olmaz!.. Madde üzerinde konuşsun!..

BAŞKAN - Yerinizden müdahale etmeyin efendim, lütfen, yerinizden müdahale etmeyin.

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Sayın Başkan, burada bir tek AKP sözcüsü konuştu ve o da, konuşmasının tamamına yakınını Cumhurbaşkanını eleştirmeye dönük bir konuşma olarak yaptı.

BAŞKAN - Efendim, siz esasa dönün; lütfen, madde üzerinde sözlerinizi tamamlayın.

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Esasa dönüyorum Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlarım, bence, bu yasayı çıkarmanın altında yatan mantık şudur; aslında kimseden böyle bir talep de gelmiyor; ama, şöyle bir anlayış var: Eğer, biz, nereden buldun sorusunu sorarsak, yatırım olmaz, para kaçar, sermaye kaçar. Aslında böyle bir şey yok. Bu, vehmedilen bir şey. Böyle bir şeyin olabileceğini düşünüyoruz. Komisyonda, gerçi arkadaşlarımızın başka tür şeyleri de olmuştu; küçük ve orta boy sanayi işletmeleri kayıt altına alınırsa, rekabet edemiyorlar, dünya rekabeti filan gibi. Yani, bunu çok doğal sayan yaklaşımlar da oldu; ama, ben, esas itibariyle, bu vehimden ürküldüğü kanaatindeyim ve bu vehmi, dönüp, kendimize dönük bir şantaj haline dönüştürüyoruz; böyle yaparsak kaçar, dolayısıyla ekonomi sıkıntıya girer...

Değerli arkadaşlarım, bu vehimden de, kendi kendimize oluşturduğumuz bu vehimden de, bu vehmin ardından oluşturduğumuz şantajdan da, şantaj mantığından da lütfen kendimizi kurtaralım. Bu vehim de doğru değildir, bu şantaj da doğru değildir. Türkiye çağdaş bir ülke olacaksa, vergi sistemini de çağdaş bir anlayışla yeniden düzenlemek durumundadır.

Hepinize saygılar sunar, teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Kumkumoğlu, teşekkür ediyoruz.

Sayın Bakan söz istemiştir.

Maliye Bakanımız Sayın Kemal Unakıtan; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabiî, burada bir kanunu tartışıyoruz. Bu kanun, daha önce buradan geçti, Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından bazı maddelerinin tekrar görüşülmesi için Meclise iade edildi. Şimdi, o maddeleri görüşüyoruz.

Tabiî, vergi kanunları biraz teknik kanunlardır. Konuşmacı arkadaşları çok dikkatle dinledim, dinlerken de bazı şeyleri açıklama mecburiyeti duydum, onun için huzurunuza gelmiş bulunuyorum; yoksa, bekleyecektim, kanunun görüşmeleri tamamlanınca da, her zaman yaptığımız gibi, teşekkür konuşması yapacaktım.

Tabiî, burada, bazı konular çok saptırılıyor maalesef. Bu, ne niyetle yapılıyor bilmiyorum; ama, konuştuğumuz bu konu, teknik bir konu. Bakın arkadaşlar, Sayın Cumhurbaşkanımızın tekrar görüşülmesini istediği sekiz dokuz madde var; iki ana bölümde ele alınması lazım. Birisi, malî milat dediğimiz, verginin yeniden tanımlanması meselesidir. Vergiyi nerelerden alacağız? Bu konuda dünyada iki teori var; bazı ülkeler birini kabul etmiş, bazı ülkeler diğerini kabul etmiş. Birincisi, kaynak teorisi. Yani, bizim şu anda uygulamak istediğimiz ve 1950 yılından beri de uygulanan bir sistem, yeni bir sistem değil. O kaynak teorisine göre deniliyor ki, vergi alınacak kaynakların önceden belirlenmesi lazım. Yani, şu, şu, şu kazançlardan, gelirlerden, iratlardan vergi alınır... Nerelerden alacağı belli.

Diğer teori de, kısaca, net artış teorisi olarak isimlendiriliyor. Orada da deniliyor ki, bir kimsenin harcamalarında, tasarruflarında meydana gelen artışı eğer o kimse ispat edemezse, onu biz gelir olarak anlarız ve vergilendiririz. Bizim de karşı çıktığımız konu bu. Yani, biz, net artışı kabul etmiyoruz, kaynak teorisini kabul ediyoruz.

Niye bunu böyle yapıyoruz, niçin yapıyoruz; şimdi, net artış teorisini biz hukukî bulmuyoruz, onun için yapıyoruz. Öyle bir usulü kabul edeceksiniz ki, teoriyi kabul edeceksiniz ki, gelecek birisi, inceleyecek, bunu anlat, anlatamadın, vergi aldım... Hangi yıla ait vergi aldın?! On yıl önce de elde etmiş olabilir, yirmi yıl önce de elde etmiş olabilir. Ben, her an, buldum mu, vergiyi alırım... Biz, buna karşıyız. Neden karşıyız; vergi hukukunda zaman aşımı vardır. Zaman aşımı müessesesine aykırılık, hukuka aykırılıktır; temel hukuka da aykırıdır, vergi hukukuna da aykırıdır.

Peki, şimdi, sadece bu mu; bu da değil. Mükelleflerin bir hukuku vardır, mükellef hukuku vardır. Yani, mükellef, vatandaş, nerelerden vergi ödeyeceğini önceden bilmek mecburiyetindedir; yoksa, Deli Dumrul vergisi gibi, buldum, yakaladım, al vergiyi... Böyle şey olmaz! (AK Parti sıralarından alkışlar) Biz, vatandaşımızın, mükellefimizin hukukunu korumak mecburiyetindeyiz. Eskiden servet vergileri, servet beyannamesi vardı. Bu, servet beyannamesinden de beter bir şey. O zaman, iki servet beyannamesine, iki yılın servetine bakılıyordu; aradaki fark, eğer ispatlanamazsa, vergi olarak salınıyordu. Burada, iki yılın da değil, ne zaman bulduysam... Biz, buna karşıyız.

Şimdi, bu bizim söylediğimiz sistem, şimdiye kadar aralıksız hep uygulanmış Türkiye'de. Bunları kimler uygulamış; bakın, ben size söyleyeyim. Hiç, öyle, heyecanlanmaya, bizi Reisicumhurumuzla karşı karşıya getirmeye lüzum yok. Bunu İngiltere uyguluyor, Almanya uyguluyor, kıta Avrupası uyguluyor. Ben, bunların hepsini anlattım, komisyonda anlattım; ama, kıymetli arkadaşlarımız, nedense, aynılarını tekrar anlatıyorlar bize, tekrar söylüyorlar; yanlış anlamaya mahal veriliyor. Onun için, açıklamak için ben geldim; yoksa, biz, bütün tenkitlere açığız, onlardan da istifade ediyoruz, kendilerine de her zaman -her türlü konuşmalar burada olacaktır- teşekkür ediyoruz.

Şimdi, bize dediler ki: "Avrupa'daki, oradaki sosyal hayat, ekonomik hayat değişik; orada var diye ille bizde de mi?.." Hayır... Biz, bize uyduğu için bunu istiyoruz. Biz, mükellefimizin hukukunu korumak mecburiyetindeyiz; biz, hukuka uygun hareket etmek mecburiyetindeyiz. "Anayasaya aykırı..." Efendim, 52 yıldır uygulanıyor, Anayasaya aykırı değildi de şimdi mi aykırı oldu bu iş?! (AK Parti sıralarından alkışlar) Yani, lütfen, bunları bırakalım. Yani, bir defa, ne tartıştığımızı bilelim; neyi tartışıyoruz biz...

İkincisi, şimdi, burada, bak, hemfikiriz; iktidarla da, muhalefetle de hemfikir olduğumuz noktalar var. Biz, vergi tabanını genişletmek istiyoruz, vergiyi tabana yaymak istiyoruz. Bunları yeni söylemiyoruz. İktidar olmadan önce, seçimlerden önce, seçim beyannamemizi AK Parti olarak yayımladık; içeride, dışarıda, her yerde bunu ilan ettik; biz, şunları şunları yapmak istiyoruz dedik -yeni bir şey değil bu- ve bu millete anlattık. Bu millet, bizim seçim beyannamemizi beğendi ve bizi, büyük çoğunlukla, işte, Meclise getirdi. (AK Parti sıralarından alkışlar) Biz, milletin desteğini aldık. Programımız yeni değil. Bu millet bizi hükümet yaptı. Hükümet programımızda da anlattık. Ha, hükümet olduktan sonra da Sayın Başbakanımız geldi "şimdi icraat zamanı başladı" dedi ve biz de ne dediysek, onları bir bir getiriyoruz şimdi ve bunun arkasında da azimle duruyoruz, inançla duruyoruz. Bunları, milletimize verdiğimiz sözü de tek tek yerine getireceğiz; bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Şimdi, tabiî, biz, vergi tabanının genişletilmesini istiyoruz. Kayıtdışı ekonomiyi de kayıt altına almak istiyoruz. Bu kanunu kabul edersen kayıt dışına alındı, kanunu kabul etmezsen kayıtdışı gitti; böyle numara yok, böyle iş olmaz!

Bakın, ben size arz edeyim. Cumhuriyet Halk Partisinin değerli üyeleri de -içlerinde çok kıymetli maliyeciler var- çok iyi bilirler. Kayıt dışını kayıt altına almak için, öyle iki maddelik göstermelik kanunla olmaz bu iş. Kanunu çıkar, ondan sonra da uygulama. "Aman, biz bunu ille uygularız, şöyle yaparız..." Yok böyle şey, böyle kolaycılık yok. Yaptığımız işe alnımızın teri akması lazım; ancak, başarı burada. Hükümetimiz böyle hareket ediyor.

Bakın, kapsamlı bir istihbaratınız olmazsa, mükelleflere vergi numarası verip iyi takip etmezseniz, güçlü bir vergi idareniz olmazsa, etkin bir vergi denetiminiz olmazsa, istediğiniz kanunu çıkarın, mümkün değil.

Şimdi "adaletsiz" diyorlar. Yahu, bu, dolaylı vergiler ile dolaysız vergiler arasındaki nispî farkların artması eski bir şey değil, yeni oldu bunlar; 1998'ten sonra oldu, 1999'dan sonra oldu. Kucağımızda biz bunu bulduk. Sanki bu kanunu kabul etmezsen, yüzde 70 dolaylı vergiler, yüzde 30 dolaysız vergiler... Ondan olmadı. Neden oldu; yönetim beceriksizliğinden oldu. Bu millet, bu yönetim beceriksizliğinden dolayı, bu Büyük Millet Meclisini tamamen değiştirdi. Bunun farkında olalım. (AK Parti sıralarından alkışlar) Göstermelik vergilerle, kanunlarla olmaz. Bakın, şimdi, bu malî miladı konuşuyoruz; yani, verginin tanımlanması, o teoriyi konuşuyoruz. Biz, o teoriyi kabul etmiyoruz. 1998'de kabul etmiş beyefendiler; 1999 yok; 2000, uygulama yok; 2001 yok; 2002 yok! Çok Sayın Cumhuriyet Halk Partisinin seçim beyannamesine bakıyorum "biz gelirsek, biz de bir sene uygulamayacağız" diyorlar. Madem öyle, niye uygulamayacaklar; uygulasınlar! (AK Parti sıralarından alkışlar) Vergi kanunları ekonomiye paralel olmalıdır; ekonominin...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bakan, sürenizi uzatıyorum; toparlarsanız...

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Hayhay.

Ekonomiyle taban tabana zıt vergi kanunu olmaz; olsa da tatbik edemezsiniz.

Şimdi, buna karşı hiç... İş âlemi de karşı değil, işçiler de karşı değil, vatandaşlar da karşı değil; neden?.. Bu kadar işsizliğin olduğu bir yerde iş imkânı açmak, emekçiye hizmet etmek değil de, kime hizmet etmek?!. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Şimdi, bize, sivil toplum örgütleri geliyor; herkesin fikrini alıyoruz. Değerli Cumhuriyet Halk Partisinin üyelerinin de fikrini alıyoruz ve memnun oluyoruz katkılarından dolayı, teşekkür ediyoruz. Bakın, TOBB'la konuşuyoruz, sanayi odalarıyla konuşuyoruz, ticaret odalarıyla konuşuyoruz. Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, tabiî, herhalde o toplantıda olmadığı için onu söyledi; "Ankara Ticaret Odası da karşı" dedi. Hayır; bizim Başbakanımız ve diğer Bakanlarımızla -yeni toplantı oldu- onların toplantılarına katıldık; alenen, kalktı, Sayın Başkan, bize, malî miladı kaldırdık diye teşekkür etti. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın arkadaşlar, sayın milletvekilleri, şimdi, biz kararlıyız. Neye kararlıyız? Biz, verginin tabanını genişleteceğiz, tabana yayacağız vergiyi, kayıtdışı ekonomiyi kayıt altına alacağız; buna kararlıyız. Ekonomiyle uyumunu sağlayacağız, bütün vergi kanunlarımız öyle olacak ve toplam vergi gelirlerini artıracağız; buna kararlıyız. Vergi denetiminde reform, vergi idaresinde reform; bunları bir bir buraya getireceğiz ve teşvikleri de getireceğiz buraya, göreceksiniz; çünkü, bu milletin işe, aşa ihtiyacı var. Malî politikalar, ekonomik politikalar bir bütündür; birbirini desteklemek mecburiyetindedir.

Şimdi, ben, bunları bilgi olarak arz ettim. Niyetim, kimseye, tenkitlere tahammül edememek değil, öyle bir şey yok; tenkitlerden memnun oluyoruz. Sayın Reisicumhurumuzla da bizim hiçbir problemimiz yoktur ve onun bize iade ederken göstermiş olduğu amaçlara aynen biz de uymak istiyoruz. Zaten, seçim beyannamemizde de, hükümet programımızda da bunları açıkladık. Bunları buradan tekrar bütün millete duyuruyorum. Bizim niyetimiz budur. Başka türlü kurtuluş da yoktur. Malî disipline uymak mecburiyetindeyiz, kamu açıklarını sağlıklı vergilerle karşılamak mecburiyetindeyiz, enflasyonu indirmek mecburiyetindeyiz, ekonomik büyümeyi sağlamak mecburiyetindeyiz; kısacası, bu milletimizin yüzünü güldürmek mecburiyetindeyiz.

Hepinize saygılar sunuyorum; sağ olun, var olun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Bakana teşekkür ediyoruz.

3 üncü madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 3 üncü madde kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4. - 193 sayılı Kanunun mülga mükerrer 80 inci maddesi aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiştir.

Mükerrer Madde 80. - Aşağıda yazılı mal ve hakların elden çıkarılmasından doğan kazançlar değer artışı kazançlarıdır.

1. İvazsız olarak iktisap edilenler ile 3 ay süreyle elde tutulan ve Türkiye'de kurulu menkul kıymet borsalarında işlem gören hisse senetleri hariç, menkul kıymetlerin elden çıkarılmasından sağlanan kazançlar.

2. 70 inci maddenin birinci fıkrasının 5 numaralı bendinde yazılı hakların (ihtira beratları hariç) elden çıkarılmasından doğan kazançlar.

3. Telif haklarının ve ihtira beratlarının müellifleri, mucitleri ve bunların kanunî mirasçıları dışında kalan kimseler tarafından elden çıkarılmasından doğan kazançlar.

4. Ortaklık haklarının veya hisselerinin elden çıkarılmasından doğan kazançlar.

5. Faaliyeti durdurulan bir işletmenin kısmen veya tamamen elden çıkarılmasından doğan kazançlar.

6. İktisap şekli ne olursa olsun (ivazsız olarak iktisap edilenler hariç) 70 inci maddenin birinci fıkrasının 1, 2, 4 ve 7 numaralı bentlerinde yazılı mal (gerçek usulde vergiye tâbi çiftçilerin ziraî istihsalde kullandıkları gayrimenkuller dahil) ve hakların, iktisap tarihinden başlayarak dört yıl içinde elden çıkarılmasından doğan kazançlar (Kooperatiflerin ortaklarına bu sıfatları dolayısıyla tahsis ettikleri gayrimenkulleri tahsis tarihinde ortak tarafından satın alınmış sayılır.)

Bu maddede geçen "elden çıkarma" deyimi, yukarıda yazılı mal ve hakların satılması, bir ivaz karşılığında devir ve temliki, trampa edilmesi, takası, kamulaştırılması, devletleştirilmesi, ticaret şirketlerine sermaye olarak konulmasını ifade eder.

Bir takvim yılında elde edilen değer artışı kazancının 10 milyar liralık kısmı gelir vergisinden müstesnadır.

Faaliyetine devam eden ticarî bir işletmenin kısmen veya tamamen satılmasından veya ticarî işletmeye dahil amortismana tâbi iktisadî kıymetlerle birinci fıkrada yazılı hakların elden çıkarılmasından doğan kazançlar ticarî kazanç sayılır ve bunlara ticarî kazanç hakkındaki hükümler uygulanır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?..

OĞUZ OYAN (İzmir) - Söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - CHP Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Oğuz Oyan; buyurun efendim.

Süreniz 10 dakika.

Efendim, söz istekleri önceden olursa, Başkanlığımız sizlere teşekkür eder.

CHP GRUBU ADINA OĞUZ OYAN (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tartıştığımız konu, vergi konusu. Vergileme alanı, bir ülkedeki ekonomik güç dengelerinin, ekonomik çıkar çatışmalarının en fazla billurlaştığı alandır. İşte, o nedenle zaten, 4369 sayılı Yasayı getirenlere, 1998'de ilk getirdiklerinde şu eleştiriyi yöneltmiştik: Siz, şimdi bu yasaya destek bulursunuz; ama, bu yasaya öyle gedikler açılır ki, bütün uyumu, iç tutarlılığı gider. Nitekim öyle olmuştur; yani, toplumdaki güç dengeleri, sonuçta, Parlamentoya da yansımaktadır ve bu yansıma yasalarda ifadesini bulmaktadır; vergi yasası bunun en açık tezahürüdür. Riskli bir yasaydı; bazı kesimler açısından, vergileme sahasına girmek istemeyenler açısından, iktidar açısından riskliydi. Ne açıdan; çünkü, yarım kalma ihtimali yüksekti. Bu riski oynadılar, kaybettiler; ama, bu yasa, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde Anayasanın malî gücüne göre vergilendirme ilkesine en uygun, en yaklaşan yasaydı; yazık oldu, yazık oluyor. Dolayısıyla, Sayın Bakan "bunlar niçin yıllardır Anayasaya aykırı değildi de, şimdi aykırı?!" diyor. Yani, ilk defa bir yaklaşım sağlanmış ve o yaklaşımdan şimdi kendimizi geri çekiyoruz. İşte, aykırılık burada; yani, Cumhurbaşkanı da, böyle bir fırsat varken, bunu değerlendirin diye bize mesaj yolluyor.

Değerli milletvekilleri, vergilemenin üç temel işlevi vardır: -Sayın Bakan "teknik konuşalım" dedi, teknik konuşalım- Bunlardan biri, fiskal işlevidir; yani, vergilemeyle gelir sağlamayı amaçlarsınız. İkincisi, sosyal işlevidir; yani, vergileme, vergi adaletini koruyacak biçimde yapılır; dolayısıyla, güçsüz kesimler lehine indirimler uygulanır. Bizde ücretliler lehine ya da özürlüler lehine özel indirim gibi sembolik bir indirim var; gelişmiş ülkeler bunları daha anlamlı hale getirir. Hatta, düşük gelirli kesimler için negatif vergileme vardır; yani, onlardan vergi alınmaz, onlara vergi yerine gelir transferi yapılır; işte buna negatif vergileme denir. Dolayısıyla,  vergilemenin sosyal işlevi, öyle lafta kalacak bir iş değildir. Burada getirilen tasarıda sosyal işlevin olmadığını bir kere gördük. Ekonomik işlevi vardır; yani, bir vergi geldiğinde bunun, o ekonominin gelişmesiyle, Adalet ve Kalkınma Partisinin adında da olduğu gibi kalkınma amacıyla örneğin, birtakım işlevler olabilir, sektörel, bölgesel anlamda vergi yükünün dağılımını yeniden düzenleyen uygulamalar olur, buna, ekonomik işlev denir. Böyle bir uygulama var mı diye bakıyoruz, böyle bir şey de göremiyoruz veya tanımdan -tam da bu maddeyle ilgili- bakalım, gelir tanımıyla ilgili birtakım özellikler vardır. Gelir tanımını öyle düzenlersiniz ki, bu, piyasadaki rekabet ilişkilerini bozmaz. Halbuki, bizim 4369 sayılı Yasa öncesi sistemimiz, tadadî bir sistemdir, yani, hangi unsurlar vergiye tabidir diye sayar; saymadığı bir madde var gibi gözükür    -burada 2 inci maddenin yedinci fıkrası- diğer kazanç ve iratlar... İşte şimdi burada tam da onunla ilgileniyoruz.

Diğer kazanç ve iratlar deyince, sayılmayan her türlü diğer kazanç ve irat sanırsınız; doğru değildir. Cumhurbaşkanı, bunun üzerine çok güzel nokta koymuştur. Diğer kazanç ve iratlar da burada sayılıyor. Diğer kazanç ve iratlar nedir; değer artışı kazançlarıdır, sayılıyor tek tek, sayılmayanlar yoktur; arızi kazançlar diyor, o arızi kazançlar da tek tek sayılıyor burada; birazdan geleceksiniz, yasanın 82 nci maddesidir.

Şimdi, peki, bütün bunların dışında, ekonomik hayatın getirdiği yeni gelir kaynaklarını, yeni kazançları nasıl vergileyeceksiniz; sayılmadığı için vergileyemezsiniz. Doğru olan peki bu mudur, yani, tadadî bir sistem midir; tek tek saymak ve "bunun dışında olanlar vergi dışıdır" demek mi doğrudur; yoksa, bunları saymak yerine -ki, aslında 4369 saymıştır; ama, hiç olmazsa bir yedinci fıkrasıyla bütün kazançları kapsamıştır- neyi vergiye tabi tutmayacaksanız onu saymak, dolayısıyla "geride kalan her şey, tüm gelir kaynakları vergiye tabidir" demek mi doğrudur; diğeri, bu dediğim doğrudur; çünkü, o zaman, bu gelişen dinamik hayatın karşınıza çıkardığı bütün yeni kazanç unsurlarını kavrarsınız, kentsel kazançları daha iyi vergilendirirsiniz, elektronik ticaretin vesairenin gelişen sahalarını daha iyi vergilendirirsiniz; yani, gelişmeye müsait bir vergi sisteminiz olur. Siz ne yapıyorsunuz; köhnemiş, geri, ilkel bir sisteme geri dönüş yapıyorsunuz ve bunu da "doğru bir iş yaptık" diye bize pazarlamaya çalışıyorsunuz. Buna mı evet diyeceğiz?!

Bu arada şunu da söyleyeyim; burada sizin yaptığınız, sonuç itibariyle sadece fiskal amaç üzerinden gittiğiniz için yaptığınız şey, bir anestezi fiskalden başka şey değildir; yani, Türkçesiyle, siz, bir vergi uyuşturması yapıyorsunuz. Vergi uyuşturması dediğimiz olay şudur: Dolaylı dediğimiz vergileri toplum algılayamaz. Yani, bakkaldan çiklet alan çocuk, bakkaldan gazoz alan çocuk, vergi ödediğini bilir mi; bilmez; ama, vergi öder. Evine tüpgaz alan vatandaş, onun fiyatını ne olarak algılar; tüpgazın fiyatı olarak algılar, yüzde 70 oranında vergi ödediğini bilir mi; bilmez. İşte, vergi idaresi açısından kolaycı yol, bu vergi anestezisi dediğimiz, vergi uyuşturması dediğimiz olaya başvurmaktır. Bu, kolaycı yoldur vergi idaresi açısından; çünkü, hiç kimseyi karşısına almaz. İnsanlar, Gelir Vergisini gidip yatırmıyor vergi dairesine; ama, her mal ve hizmeti aldığında bunu ödüyor, farkında değil. Siz, bunu yaparak, bir kere, bu toplumda vergi bilincinin oluşmasına engel oluyorsunuz. Yani, her yurttaş, yurttaş olmanın gereği olarak vergi bilincine sahip olmalıdır. Türkiye, bunu yapamazsa, gelişmiş ülke saflarına katılamayacaktır, bunun bilincinde olmalıyız; çünkü, gerek OECD normları gerekse Avrupa Birliği normları açısından bizim buna ihtiyacımız var. Yani, böyle sürekli, kayıtdışılık üzerinden, Türkiye'nin geleceğini düzgün bir ülke olarak inşa etmesi ve buradan, bütün yolsuzluklarla savaşacak bir sistem oluşturması mümkün değildir. O nedenle, burada, bu gelir tanımının unsurlarının bu şekilde yeniden daraltılmasını üzüntüyle karşıladığımızı belirtmek istiyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Oyan.

4 üncü madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 5. - 193 sayılı Kanunun 81 inci maddesi başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

Vergilendirilmeyecek değer artışı kazançları

Madde 81. - Aşağıdaki yazılı hallerde değer artışı kazancı hesaplanmaz ve vergilendirilmez :

1. Ferdi bir işletmenin sahibinin ölümü halinde, kanunî mirasçılar tarafından işletmenin faaliyetine devam olunması ve mirasçılar tarafından işletmeye dahil iktisadî kıymetlerin kayıtlı değerleriyle (bilanço esasına göre defter tutuluyorsa bilançonun aktif ve pasifiyle bütün halinde) aynen devir alınması.

2. Kazancı bilanço esasına göre tespit edilen ferdi bir işletmenin bilançosunun bir sermaye şirketine aktif ve pasifiyle bütün halinde devrolunması, devir alan şirketin bilançosuna aynen geçirilmesi ve devredilen ferdi işletmenin sahip veya sahiplerinin şirketten, devir bilançosuna göre hesaplanan öz sermayesi tutarında ortaklık payı alması (Bu ortaklık payını temsil eden hisse senetlerinin nama yazılı olması şarttır.)

3. Kolektif ve adi komandit şirketlerin bu maddenin 2 numaralı bendinde yazılı şartlar dahilinde nev'i değiştirerek sermaye şirketi haline dönüşmesi (Kolektif ve adi komandit şirketlerin şekil değiştirerek anonim şirket haline dönüşmesi halinde şekil değiştiren kolektif ve adi komandit şirketlerin ortaklarının anonim şirketteki ortaklık paylarını gösteren hisse senetlerinin nama yazılı olması şarttır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 6. - 193 sayılı Kanunun mülga mükerrer 81 inci maddesi aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiştir.

Mükerrer Madde 81. - Değer artışında safi kazanç, elden çıkarma karşılığında alınan para ve ayınlarla sağlanan ve para ile temsil edilebilen her türlü menfaatlerin tutarından, elden çıkarılan mal ve hakların maliyet bedelleri ile elden çıkarma dolayısıyla yapılan ve satıcının uhdesinde kalan giderlerin ve ödenen vergi ve harçların indirilmesi suretiyle bulunur. Hâsılatın ayın ve menfaat olarak sağlanan kısmının tutarı Vergi Usul Kanununun değerleme ile ilgili hükümlerine göre tayin ve tespit olunur.

Maliyet bedelinin mükelleflerce tespit edilememesi halinde maliyet bedeli yerine; Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre, takdir komisyonlarınca tespit edilecek bedel, kazancı bilanço veya işletme hesabı esasına göre tespit edilen işletmelerde ise son bilançoda veya envanter kayıtlarında gösterilen değer esas alınır.

İşletmeye dahil amortismana tâbi iktisadî kıymetlerin elden çıkarılması halinde, iktisadî kıymetlerin maliyet bedeli yerine amortismanlar düşüldükten sonra kalan net değeri esas alınır.

Menkul kıymetlerin elden çıkarılmasında, iktisap bedelinin tevsik edilememesi halinde Vergi Usul Kanununun 266 ncı maddesinde yazılı itibari değer iktisap bedeli olarak kabul edilir.

Dar mükelleflerin (kurumlar dahil), yabancı sermaye mevzuatına göre ilgili mercilerden izin almak suretiyle, Türkiye'ye bizzat getirdikleri nakdî veya aynî sermaye karşılığında iktisap ettikleri menkul kıymetler ile iştirak hisselerini elden çıkarmalarından doğan değer artışı kazançlarının hesabında, kur farkından doğan kazançlar dikkate alınmaz. Şu kadar ki, bu mükelleflerin Türkiye'de elde ettikleri kazançların, münhasıran bu menkul kıymet veya iştirak hisseleri dolayısıyla elde edilen menkul sermaye iratlarından ve bu kıymet veya hisselerin elden çıkarılmasından doğan değer artışı kazançlarından ibaret olması şarttır. Bu mükelleflerin, Türkiye'de menkul kıymet alım satımıyla devamlı olarak uğraşmaları halinde, kur farkından doğan kazançlar da ticarî kazancın hesabında dikkate alınır.

Kur farkından doğan kazançların hesabında, menkul kıymet veya iştirak hisselerinin iktisabına tahsis edilen yabancı sermayenin bu kıymet veya hisselerin iktisap tarihindeki Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası döviz alış kuruna göre hesaplanan Türk Lirası karşılığı ile bu kıymet veya hisselerin elden çıkarılması tarihindeki aynı miktar yabancı sermayenin Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası döviz alış kuruna göre hesaplanan Türk Lirası karşılığı arasındaki fark esas alınır.

Mal ve hakların elden çıkarılmasında iktisap bedeli, elden çıkarılan mal ve hakların, elden çıkarıldığı ay hariç olmak üzere Devlet İstatistik Enstitüsünce belirlenen toptan eşya fiyat endeksindeki artış oranında artırılarak tespit edilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

7 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 7. - 193 sayılı Kanunun 82 nci maddesi başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

Arızi kazançlar

Madde 82. - Vergiye tâbi arızi kazançlar şunlardır :

1. Arızi olarak ticarî muamelelerin icrasından veya bu nitelikteki muamelelere tavassuttan elde edilen kazançlar.

2. Ticarî veya ziraî bir işletmenin faaliyeti ile serbest meslek faaliyetinin durdurulması veya terk edilmesi, henüz başlamamış olan böyle bir faaliyete hiç girişilmemesi, ihale, artırma ve eksiltmelere iştirak edilmemesi karşılığında elde edilen hâsılat.

3. Gayrimenkullerin tahliyesi veya kiracılık hakkının devri karşılığında alınan tazminatlar ile peştemallıklar (kiracıya ait tesisat ve malların tahliye ve devri sırasında kiralayan veya yeni kiracıya devrinde doğan kazançlar dahil).

4. Arızi olarak yapılan serbest meslek faaliyetleri dolayısıyla tahsil edilen hâsılat.

5. Gerçek usulde vergiye tâbi mükelleflerin terk ettikleri işleri ile ilgili olarak sonradan elde ettikleri kazançlar (zarar yazılan değersiz alacaklarla, karşılık ayrılan şüpheli alacakların tahsili dahil).

6. Dar mükellefiyete tâbi olanların 45 inci maddede yazılı işleri arızi olarak yapmalarından elde ettikleri kazançlar.

Bir takvim yılında 1, 2, 3 ve 4 numaralı bentlerde yazılı olan kazançlar (henüz başlamamış olan ticarî, ziraî veya meslekî bir faaliyete hiç girişilmemesi ile ihale, artırma ve eksiltmelere iştirak edilmemesi karşılığında elde edilen kazançlar hariç) toplamının 10 milyar liralık kısmı gelir vergisinden müstesnadır.

Bu maddede geçen "hâsılat" deyimi alınan para ve ayınlarla diğer suretlerle elde edilen ve para ile temsil edilebilen menfaatleri ifade eder.

Arızi kazançların safi miktarı aşağıdaki şekilde tespit olunur.

1. Bu maddenin birinci fıkrasının 1 numaralı bendinde yazılı işlerde satış bedelinden maliyet bedeli ve satış dolayısıyla yapılan giderler indirilir.

2. Bu maddenin birinci fıkrasının 2, 3, 4 ve 5 numaralı bentlerinde yazılı işlerde elde edilen hâsılattan tevsik edilmek kaydıyla yapılan giderler indirilir.

3. Bu maddenin birinci fıkrasının 6 numaralı bendinde yazılı işlerde, 45 inci madde hükümleri uygulanır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum. Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

8 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 8. - 31.12.1960 tarihli ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun;

1. - Geçici 46 ncı maddesinin 1 numaralı fıkrasında yer alan "beş yıldan fazla" ve "beş yıllık süre" ibareleri sırasıyla "dört yıldan fazla" ve "dört yıllık süre", 2 numaralı fıkrasında yer alan "2003 yılı" ibaresi "2002 yılı",

2. - Geçici 55 inci maddesinde yer alan "1.1.1999 - 31.12.2002 tarihleri arasında" ibaresi "1.1.1999 - 31.12.2003 tarihleri arasında",

3. - Geçici 59 uncu maddesinde yer alan "31.12.2004 tarihine kadar," "26.7.2001 - 31.12.2002 tarihleri arasında" ve "80 inci" ibareleri sırasıyla "31.12.2005 tarihine kadar," "26.7.2001 - 31.12.2003 tarihleri arasında" ve "mükerrer 80 inci",Şeklinde değiştirilmiştir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

9 uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 9.- 4.1.1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 30 uncu maddesinin 2 nci fıkrasının (7) numaralı bendi yürürlükten kaldırılmıştır.

BAŞKAN - Efendim, bu madde üzerinde, Cumhuriyet Halk partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Hasan Aydın söz istemiştir.

Buyurun Sayın Aydın.

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA HASAN AYDIN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına arkadaşlarım konuştu; belki bütün maddelerde aynı noktalara değinildiği için, birçok maddede de konuşma gereği duymadık; ama, burada, özellikle de bu maddede çok açık bir şey var, kaldırılan bir maddeden söz ediliyor; yani "nereden buldun..."

Sayın Bakanımız ve Adalet ve Kalkınma Partili diğer arkadaşlar da ifade ettiler -bizim iddialarımızın çarpıtıldığı- aslında yapmaya çalıştıklarınızla bizim dediklerimiz arasında bağın olmadığını ifade etmeye çalıştılar. Doğrusu bu değil. Yine, Sayın Bakanın ifade ettiği gibi, belki yirmi yıl önce bir kazanç elde etmiş, zamanaşımına uğramış, kalkıp "bu mu sorulacak" anlamına gelebilecek bir ifadede de bulunulabiliyor.

Değerli arkadaşlarım, işin esas yanı bence şu: "Biz devletiz" diyoruz. Devletin bazı kuralları var, devletin bazı vazgeçilmez ilkeleri var, vatandaşların tümüne ortak uygulanması gereken, eşit uygulanması gereken, asla ayırt edilmemesi gereken, uygulama alanında ayırt ettiğiniz zaman adil ve adaletli bir devlet olmaktan vazgeçebileceğiniz anlamına gelebilecek bazı reel gerçekler var. Türkiye'de biz bugün çalışandan vergi almaktayız, tüccardan vergi almaktayız, hatta öylesine ki, küçük bir işyeri açmak için vergi dairesinin ön denetimleri dahil olmak üzere ya da iflas etmiş olan bir işyerinizi kapatmak için uzunca bir bürokratik süreci geride bırakabileceğiniz bir sistem içerisindeyiz; ama, şu yasayla birlikte malî miladın kaldırılması... Kaldırılan ne; yani, dün ile bugün arasında bir değişiklik yoksa, kaldırılan ne? Kötü olan neydi de kaldırıyoruz, yerine yenisini koyuyoruz? Adalet ve Kalkınma Partili hangi arkadaşım "bakınız, biz bunu yaptık, bu yasada şu ifade ediliyor, biz dün kötü olan bir şeyi değiştirdik, yerine güzel bir şey ikâme ettik" demektedir? Hayır, sadece savunma yapılmaktadır. Denilmektedir ki; sizin dediğiniz doğru değil, bu noktayı çarpıtıyorsunuz, biz kayıt içine alacağız, vesaire, vesaire... "Nereden buldun" diye sorulamayacaksa, "nereden buldun" anlamında kendisini ifade eden yasa maddesini kaldıracaksanız, günün birinde karşınıza bayağı ciddî bir mal varlığıyla, para varlığıyla birileri çıktığında onun siyasal, onun yasal bir dayanağı olamayacaksa, kayıtdışılık cennetini nasıl kayıt içine alabilecek durumda olabiliriz?!

Şimdi, bu, sadece, ülkede adaletli çalıştığı zaman, alnının teriyle kazandığı zaman vergi veren insanlara karşı kötülük değil, aynı zamanda dünlerde zaman zaman yaşadığımız... Sevgili arkadaşlarım, günümüzde Türkiye öyle bir hale geldi ki, toplum yapısındaki bu bozulma, bireylerin yapısını da bozdu. Benim gençliğimde, ben hatırlıyorum, 1980'li yıllardan önce, sağcı ya da solcu hiç fark etmez, bir tüccar, bir memur bir hırsızlık yapsa idi, gelip, onu, hanımına, eşine itiraf edemezdi. Türkiye öyle bir noktaya geldi ki, aynı devlet dairesinde çalışan, aynı maaşı alan iki insandan biri, eğer bir yerlerden parayı çalmış ve çırpmışsa, altına bir araba, eşine bilezikler, kendine bir ev almışsa, toplumun neredeyse takdir ettiği "bravo, çok yetenekli ve beceriklidir" dediği, hatta diğerinin de, çalmayan o memurun, çalmayan o görevlinin hanımının, kendi eşine "ne kadar beceriksizsin" diyebildiği bir toplum yapısından geçmekteyiz, bireylerin de bozulmuşluğundan geçmekteyiz.

Burada bir şeyi şahsen merak ediyorum: Anayasa değişikliği konusunda, Anayasaya uyum yasaları konusunda muhalefetle iktidar çok ciddî bir uyum içerisinde çalıştı. Şimdi anlıyorum ki, Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşlarımızın anlamış oldukları uyum şu: Biz bir şeyi önerirsek, Cumhuriyet Halk Partisi de bu konuda bizimle bir problem çıkarmazsa, çok iyi bir muhalefet yapacak; bu konuda bir tartışma olmazsa, iyi bir uzlaşma içerisindeyiz; ama, bizim kafaya koyduğumuz 17 maddeden ibaret bir paketin bir tek maddesinin değişimi konusunda bile bir tavır alırsanız, siz uzlaşmaz olursunuz, siz muhalefet noktasında farklı... Bu, doğru değil; yani, biz, bu Parlamentoda, gerektiğinde, evet, biz bunu Plan ve Bütçe Komisyonunda şekillendirdik, biçimlendirdik, burada oy çokluğuyla kanunlara dönüştürdük, paket olarak gönderdik, Cumhurbaşkanımızdan geri geldi; acaba, oturup düşünmemiz gerekmez mi; muhalefet partisi bu konuda önerilerde bulundu, muhalefet partisinin, acaba, bu konulardaki önerilerinde doğruluk payı olabilir mi?.. Ya da muhalefet partisi zaten bu konuda bir muhalefet anlayışı kararı içerisinde, iyi ya da kötü maddeleri ayırt etmeksizin tümüne karşı, Cumhurbaşkanından bu noktada geriye dönüşü bizim için hiçbir anlam ifade etmemeli mi?!.

Ayrıca, savunmuş olduğumuz bu düşünceler, koymuş olduğumuz şu yasa maddelerinin günlerdir uygulanmadığından söz edilmektedir. Uygulanan ne; yani, malî miladı kaldırarak, uygulanmamış olan, uygulanma fırsatı bulamamış olan, uygulandığında muhtemelen toplumun neredeyse tüm kesimlerinin iyi olacağına inandıkları, toplumun tüm kesimlerinin fayda bulacaklarına inandıkları bir maddenin, daha uygulanmaya geçmeden, yararlı olup olamayacağını nasıl kestirebiliyoruz?!

Ben bir şey daha ifade etmek isterim değerli arkadaşlarım; eğer, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Türkiye'nin geleceğindeki ekonomiyi düzeltme noktasında, namuslu, dürüst, onurlu, çalışan işadamının kazancına güvenerek değil, onun vergisine güvenerek değil, çalan, çırpan, yetimin hakkını yiyen, devletinden kaçıran, hırsızlık yapan, anasından doğmamış bebeğin sütünden çalıp para biriktirenin kazancıyla Türkiye'nin ekonomi çarkını döndürecekse, lanet olsun, o çark dönmesin daha iyi! (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar.)

Haramla, haram sermayeyle, hırsızlık sermayesi ile bir ülke insanının geleceğini garanti altına alma felsefesini karıştırmayalım. Bunlar hırsızdırlar. Ülkede vergi vermeyenler insan değildir. Ülkede diğer insanların haklarını çalarak, onu bir karakteristik olaya dönüştürmüş olarak bir rant biriktirmiş olabilirler; ama, emin olunuz ki, siz, onlara ne kadar tolerans tanırsanız tanıyın, onlara daha fazla parayı çalma ve çırpma noktasında "aman, ülkenin ekonomisi bozulmasın, aman, bir miktar sermaye kaybolmasın" iyi niyetiyle de olsa taviz verseniz, bunun, ülkenin geleceğine asla bir faydası olmayacak ve Türkiye, buraya dayanarak geleceğini aydınlatma şansını yakalayamayacaktır.

Gelin, biraz düşününüz; yani, bir tarafın ret, bir tarafın kabul oylarının toptan kalktığı bir anlayışla "bu Parlamentoda iktidar bizim elimizde, iktidar olmanın ötesinde de bu ülkenin menfaatlarını sadece biz düşünürüz" felsefesiyle değil, hepimiz bu geminin ortak yolcularıyız, bu ülkede, bu ülkenin geriye gidişinden tümümüz sorumlu olacağız. Size üç hesap sorulacaksa, Cumhuriyet Halk Partisine de bir hesap sorulacak. Hesabın bize az sorulmuş olması, bizim, ülkeyi sizden daha az sevdiğimiz anlamına gelmediği gibi, bizim sayımızın az olması, ülke gerçeklerini sizden daha az gördüğümüz anlamına da gelmez. Bizi biraz dikkate alınız. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar.) Gerçekten dikkate alınız. Bu sayısal üstünlükle, bu sayısal üstünlük psikozuyla böyle devam ederek ülkeye çok daha fazla katkı yapamayacaksınız ve yine samimiyetle inanıyorum ki, iyi niyetinize dayanan, geleceği inşa etme noktasındaki hedef ve hayallerinizi daha kolay yakalayamayacaksınız.

Konuşmamızın temel amacı sadece muhalefet etmek değil. Bugün burada ortaya çıkmış olan... Bakınız, bir şeye itiraz ediyorsunuz siz, rica ediyorum... Muhalefet partisinin bütün dediklerine itiraz ediyorsunuz, topluca el kaldırıyorsunuz; Cumhurbaşkanının dediklerine tümüyle itiraz ediyor, topluca el kaldırıyorsunuz; bu, iyi bir yol değil. Bu yolun, dışarıdan baktığınızda, resmini çektiğinizde çok sempatik bir yanı yok. Bir sayı üstünlüğünün böylesine bir şekilde kullanılmasının sizin hedeflerinize katkı yapacağına da ben inanmıyorum.

Ben şöyle düşünüyorum: Gelin... Elbette bugün maddelerin değişmesi mümkün değil; gerçi, çok da acele ediliyor, yani, onu da anlamış değilim... Bu nasıl bir hızdır ki, bu nasıl bir aceledir ki, yıllardır büyük bir sıkıntı içinde yaşayan bir ülkenin Cumhurbaşkanı geri göndermiş, biraz inceleyelim, biraz üzerinde çalışalım, biraz "acaba"ları değerlendirelim demeden, hatta, gereksinim bile duymadan, alelacele, derhal, hemen, Parlamentoya getirip, madde üzerinde söz isteyen var mı, var -konuşanlar, Cumhuriyet Halk Partililer, muhalefet- kabul edenler, kabul etmeyenler, kabul edilmiştir... Neyi kabul ediyoruz arkadaşlar?!

AYHAN ZEYNEP TEKİN (Adana) - Ne yapalım?

HASAN AYDIN (Devamla) - Tabii ki kabul edeceksiniz de, bir ülkenin geleceğini, bir ülkenin geleceğindeki temel meseleleri bu kadar acele, bu kadar hızlı, bu kadar panik... Arkamızdan kovalayan yok, bir hafta sonra da olsa, bu yasalar çıkacaksa yine çıkar; ama, biraz müzakereye, biraz uzlaşmaya, biraz toplumun geleceğini inşa etmeye yönelik düşünürsek, ülkenin geleceği açısından daha iyi şeyler yapmış oluruz. Umuyor ve diliyorum ki, bu alışkanlık ve bu gelenek inatla ve ısrarla böyle sürmez, ülkenin geleceğini düzgün bir şekilde inşa etme konusunda birbirimize daha fazla katkı yaparız.

Tümünüzü saygıyla, sevgiyle selamlıyorum; sağ olun. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Aydın.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekilimiz Alaattin Büyükkaya.

Buyurun Sayın Büyükkaya. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA ALAATTİN BÜYÜKKAYA (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önce, Grubum adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu madde üzerinde söz almayacaktık, konuşmak da istemiyorduk; çünkü, daha önceki görüşmeler sırasında yeterli açıklamaları yapmıştık. Ayrıca, Plan ve Bütçe Komisyonunda, yine görüşmeler sırasında da uzun uzadıya açıklamalar yapıldı, gerekçeler ortaya konuldu; ancak, görüyorum ki, aynı şeyler yine tekrar ediliyor; tekrar edilince, bazı gerçekleri de söylemek bize vazife oldu.

Nereden Buldun Yasası 1994'te çıktı. Çıktıktan sonra olanları hepimiz biliyoruz, nerelere hangi paraların gittiğini biliyoruz. Türkiye'de eğer bir kriz varsa... 1994'te zaten bunu hepimiz yaşadık, ondan sonraki krizde de bunların hepsini biliyoruz. Bunlar bilindiği için de, bu uygulanamadı. İki maliye bakanı geçti, hükümetler geçti, hepsi ertelemek zorunda kaldı, uygulanmadı.

Şimdi, bakın, maddeye bakalım, hatta Cumhurbaşkanımızın gerekçesinde kullandığı ifadelere bakalım isterseniz: "213 sayılı Vergi Usul Yasasının 30 uncu maddesinin 2791 sayılı Yasayla değişik ikinci fıkrasına 24.6.1994 günlü 4008 sayılı Yasayla eklenen 7 nci bentle öngörülen, mükelleften herhangi bir bildirim, belge, beyan alınmadan yalnızca denetim elemanlarınca saptanan -dikkatinizi çekiyorum; hiçbir belge olmayacak, hiçbir objektif kural yok, sadece denetim elemanlarınca saptanan- ve kaynağı açıklanamayan -saptanan derken, burada, tamamen kanaat; ki, kanunda "kanaat" deniliyor- gider ve birikimlerden hareket edilerek dönem kazancının belirlenmesi yönteminin güçlü bir otokontrol sistemi olarak denetimin etkinliğini artıracağı kuşkusuzdur."

Şimdi, hepimiz düşünelim: Bir vergi sistemi, bir adalet sistemi, bir hukuk sistemi, hiçbir objektiflik yok, hiçbir kural yok, belge yok; birisi geliyor "benim kanaatim bu yöndedir ve şimdi vergiye muhatapsınız" diyor. Böyle bir denetime razı mısınız?! Böyle bir denetime razı olan var mı?! Eğer, insan haklarıysa, objektiflikse, hukuksa, bunu nasıl izah edeceğiz?!

Kanunda mükellef için kurallar konulmuş. 5 yıllık bir zamanaşımı konulmuş; kanunda var bu. Siz diyorsunuz ki, hayır, 5 yıllık zamanaşımı yok. Şimdi, bizim getirdiğimiz sistemde -objektif kriterlere dayanıyor- ölçülebilir esaslar getiriyoruz, bilinmeyen, ölçülemeyen, objektif olmayan hiçbir şeyi kabul etmiyoruz; keyfiliğe hayır diyoruz, kesinlikle hayır diyoruz; olan bir şey varsa, bilinen, belgelenen, ölçülebilir, ispat edilebilir bir şey varsa, gereğini yapalım diyoruz; söylediğimiz bu ve hiçbir belirsizlik yok, hiçbir istikrarsızlık yok. Düşünün ki, siz, verginizi ödemişsiniz, her şey bitmiş, bir gün size uygulama geliyor; bunları kabul edecek miyiz? Dolayısıyla, bizim yapmak istediğimiz, getirmek istediğimiz... Avrupa Topluluğuna girelim diyoruz, Avrupa Topluluğu ülkelerinde uygulananın aynısını istiyoruz, aynısının uygulanmasını istiyoruz. Suyu tersine akıtamayız.

Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Büyükkaya.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, şahsım adına söz istiyorum.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Vacip oldu çünkü...

BAŞKAN - Söz talebiniz, daha önce...

HALUK KOÇ (Samsun) - Yazıyorduk, yetişmedi.

BAŞKAN - Şahsı adına, Mersin Milletvekilimiz Sayın Mustafa Özyürek söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Özyürek.

Süreniz 5 dakika.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bir söz talebinde bulunma niyetim yoktu. Sayın Bakan "burada biraz teknik konuşalım" dedi; ama, teknik gerçekler, gerçekten güme gitti.

Şimdi, bir kere, şu anda, 52 yıldır ödendi diye geri getirdiğimiz gelirin unsurlarını tadadi olarak; yani, sayarak belirleyen sistem var, bir de, 4369'un öngördüğü net artış teorisi var. Yani, bunların hepsi teknikte var, yani, bunları ders kitaplarında okuturlar.

"Bizim dediğimiz var, öbürleri yanlıştır..." Bu, yok; böyle bir şey yok değerli arkadaşlarım. Yani, bunları zapta geçirmezsem, biraz önce bir arkadaşımız, burada "vergi tekniğini bilmeden, vergi uzmanlığı olmadan konuşmalar yapılıyor" dedi; o zaman, bir vergi uzmanı olarak kendime haksızlık edeceğimi düşünürüm; o nedenle söz almış bulunuyorum; bu, bir.

İki; deniliyor ki: "Net artış teorisi olursa, keyfî olarak herkesten vergi alınır." Böyle bir şey olabilir mi değerli arkadaşlarım?! Amerika Birleşik Devletlerinde net artış teorisi uygulanır. Dünyanın en mükemmel vergi sistemi oradadır, vergi kaçağı da yoktur.

Şimdi, biz, bunların hepsini yok sayıp "bu sistem gelirse, keyfî olarak ondan bundan vergi alınacak, onun için bu sisteme..." derseniz, bunlar doğru değil, bunlar doğru değil.

Şimdi, anlatılanlardan bir şey benim aklıma yattı: "Arkadaşlar, biz, seçim bildirgemizde bunu söyledik; o nedenle de, biz, bunu kaldırıyoruz..." Tabiî, seçim bildirgenizde yazdığınız her şeyi de yapmıyorsunuz; hani yeşil mazot vardı, ucuzlatacaktınız?..

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Olacak, olacak... İnşallah olacak...

HARUN AKIN (Zonguldak) - Biraz daha zam gelsin de...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - İnşallah olacak; ama, olmazsa, hesabını gelip sorarım burada; sorarım hesabını.

Hani, fındıkla ilgili -2 000 000 lira- kararname çıkıyordu, sevk edilmişti, ne oldu, ne oldu?!.

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Gelecek, gelecek...

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - SSK'dan bahsedin...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - KDV'yi indirecektiniz, ne oldu?!.

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - İnecek, inecek...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Memurun maaşını artıracaktınız, ne oldu?!.

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Artırıldı...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - İşçinin, memurun...

Arkadaşlarım, keşke, seçimde söylediğiniz her şeyi uygulasanız, ben o zaman şapka çıkarırım.

BAŞKAN - Sayın Özyürek, maddeye dönerseniz efendim...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bu, bir.

İki; böyle, sonsuza kadar bir zamanaşımını kaldırıyor filan... Bunları kim çıkarıyor, kim söylüyor; hayretler içerisinde izliyorum! Zamanaşımıyla ilgili maddeler yerinde duruyor.

AYHAN ZEYNEP TEKİN (Adana) -  Bu kadar zaman içerisinde her şeyin yapılmasını beklediğiniz için biz de size hayret ediyoruz.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Hanımefendi, gelir, burada konuşursunuz. Bu kürsü herkese açık. Size de saygımız sonsuz...

BAŞKAN - Efendim, siz, Genel Kurula hitap edin.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Sizi dinlemekten de mutlu oluruz...

BAŞKAN - Sayın Hatip... Sayın Hatip...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Bir ay değil, beş ay sonra da yine konuşuruz. Göreceksiniz ki, bugünkünden daha kötü olacaksınız, yine bir şey yapamayacaksınız. Ömrünüz patinaj yapmakla geçecek. (AK Parti sıralarından alkışlar [!])

Laf atarsanız cevap veririm; onun için, Sayın Başkan, özür diliyorum.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, böyle, zamanaşımı filan kalkmıyor. Denilen şey şu... Sayın Bakanın bir ifadesini de düzeltmek istiyorum, Plan ve Bütçe Komisyonunda da ifade ettik. Seçim bildirgesinin yazımında da rolü olan bir arkadaşınız olarak, yazdığım şeyin farkında olan bir insan olarak açıkça ifade etmek zorundayım ki, biz, malî miladı kaldırmayı veya bir sene ertelemeyi vaat etmedik. Biz, malî miladı revize etmeyi, bir sene içerisinde sisteme giren değerlerden hesap sormamayı vaat ettik. Bir sene uygulamamak başka şey, sisteme girenlerden "nereden buldun" sorusunu sormamak başka bir şey. Kaldı ki, gelirin tanımıyla ilgili, 4369'un tamamını okursanız, belli kaynaklar, orada, yine sayılmıştır; ama, sonunda, genel nitelikli bir ifadeye yer verilmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, sözlerinizi toparlamanız için mikrofonu açıyorum.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Bir, zamanaşımı bütünüyle kalkmıştır, on sene, yirmi sene önceki kazançlardan hesap sorulacaktır filan ifadesi teknik değildir, doğru değildir. İki; inceleme elemanı canının istediğinden vergi alacak, canının istediğinden hesap soracak sözleri doğru değildir. Biz, bu vergi kanununu çıkarmakla hukuk sistemini mi ilga ettik, bu vergi kanununu çıkarmakla keyfî bir yönetim mi getiriyoruz? Bunlar söz konusu değil. Her şeyi yerinde konuşalım, tekniği teknik olarak konuşalım, birbirimizi yanıltmayalım, kamuoyunu da yanıltmayalım.

Siz diyorsunuz ki -bu bir anlayıştır, bu tartışılıyor; bizim saygımız yok bu anlayışa, biz kabul etmiyoruz- kayıtdışı ekonomi bazı ülkeleri kalkındırır. Bu düzenlemeler, bu anlayışın sonucudur. Daha önce de ifade ettim; kayıtdışı ekonominin trenine binerek limana salim varan bir tek ülke yoktur, geri kalmış ülkelerin hepsinde kayıtdışılık dizboyudur; ama, hepsi o... Biz istiyoruz ki, her şey kayda alınsın, her şey kuralları içinde olsun, namuslu mükellef dürüstçe vergisini ödesin, ödemeyenden de "nereden buldun kardeşim bu parayı, nereden aldın bu villayı, nereden yaptın bu düğünü" diye hesap soralım. Namuslu adam "beş senedir ben şu vergileri ödedim, işte gelirim bu, bununla ben bu villayı aldım" desin, saygı duyalım; ama, gargaraya getirip "canım, sana ne, nereden buldun sorusunu mu soracaksın, servetimin hesabını mı soracaksın" derseniz -Türkiye, kırk-elli yıldır, böyle diye diye, bu hale geldi- bunun sorumluluğu size ait olur.

Bir fırsat çıkmıştı, hep beraber, bu ülkeyi, kayıtdışılığın önlendiği, vergi kayıp ve kaçağının önlendiği, dürüst, gelişmiş bir ülke haline getirme fırsatı önümüzde vardı, bu fırsatı kaçırdık, üzüntümüz bundandır.

Hayırlı olsun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Özyürek.

9 uncu madde üzerinde görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

16 ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 16. - Bu Kanunun;

- 15 inci maddesi 31.12.2002 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde,

- 12 ve 13 üncü maddeleri yayımını izleyen günde,

- 11 inci maddesi 1.2.2003 tarihinde,

- Diğer maddeleri 1.1.2003 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde,

yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, şimdi, İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre, bir sayın milletvekilimiz oyunun rengini belirtmek istemiştir.

İstanbul Milletvekili Sayın Hasan Fehmi Güneş, oyunun rengini belirtmek üzere söz istemiştir. Kendilerine söz veriyorum; ancak, bu sürenin çok kısa, sadece oyunuz hakkındaki görüşünüzü belirtme noktasında olmasını rica ediyorum; tabiî ki, aleyhte.

Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

HASAN FEHMİ GÜNEŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu yasanın görüşülmesi sırasında, yasanın geliş sürecine de bağlı olarak görüşmeler, konuşmalar, aslında yasayı aştı, yasayı aşan boyutlara ulaştı. O nedenle, ben, oyumun rengini belirtme konuşmamda da, bir ölçüde bu gelenek içinde kalmaya çalışarak sözlerimi uzatırsam, lütfen, beni bağışlamasını diliyorum Sayın Başkandan.

Değerli arkadaşlar, uzun bir süre beraber parlamenterlik yapacağız bir aksilik olmazsa, Tanrı bir aksilik çıkarmazsa, Tanrı ömür verirse. O nedenle, belki bu tür çalışmaların başında bazı konularda birbirimizi doğru anlamalıyız; kendimizi de doğru anlamalıyız, konumumuzu da doğru anlamalıyız, gücümüzü de doğru anlamalıyız. Ne kadarız ne kadar değiliz, bunu bilmek zorundayız.

İktidar partisi sözcülerinin iddialarında, biz, seçimler sırasında, seçim beyannamemizde, seçim bildirgemizde bunları söyledik, oy da aldık, artık bunlar yasalaşmış sayılır gibi bir görüş hâkim. Bu doğru değil, böyle değil. Evet, seçim beyannamenizde bunları yazmış olabilirsiniz, çok da oy aldığınız kesin, büyük bir çoğunlukla buraya geldiğinizi de görüyorum, bununla övünebilirsiniz; ama, seçim bildirgeniz kabul edildi, onların hepsi yasalaştı demek değil. Burada yasayı beraber yapacağız, birlikte yapacağız burada yasayı. Biz de varız, bizden başkaları da var, bu Meclisin dışında da bu konuda sözü olan, söyleyeceği sözü olanlar var.

Cumhurbaşkanının bu yasayı iade etmesi burada tartışma konusu yapıldı; Cumhurbaşkanının yetkisi yorumlandı, gecikmenin maliyeti söz konusu edildi. Değerli arkadaşlar, biz yasa yapıcıyız, hukuk koyucuyuz. Hukukun üstünlüğünü savunacak yer burasıdır, hukukun üstünlüğünün temsilcisi bizleriz. Hukukun üstünlüğü amacıyla bir tasarruf yapılıyorsa, onun parasal değeri olmaz, onun fiyatı olmaz, o, parayla ölçülmez. "Sen bunu iade ettiğin zaman şu kadar lira zarar ederiz" denilmez, burada denilmez en azından; çünkü, biz, yasa koyucuyuz. Onun bedeli olmaz.

Bilmek zorundayız ki, devlet, ulus, bir kurumlar dizgesidir, bir sistemdir; birbiriyle ilişkili, birbirini etkileyen, birbirini besleyen, birbirinin çalışmasını yükselten bir kurumlar sistemidir. İktidar, o kurumlardan biridir; ama, sadece biridir. Hükümet, o kurumlardan biridir; ama, sadece biridir. Başka kurumlar da vardır, Türkiye Büyük Millet Meclisi de o kurumlardan biridir.

Sayısal üstünlük bir takıntı haline dönüşürse, demokrasiye zarar verebilir. Demokrasi, çoğunluğun hegemonyası, diktası, kayıtsız şartsız egemenliği değildir; aksine, çoğunluğun, azınlığın haklarına saygı gösterdiği bir rejimdir; oy bakımından azınlığın, onların korunduğu rejimdir.

Sayısal üstünlük her zaman yetmeyebilir; siyasal üstünlük de gerekebilir. Sayısal üstünlük her şey demek değildir; çünkü, oylanamayacak değerler vardır, oyla değiştirilemeyecek değerler vardır. Oy, her şey değildir. Ne yapabileceğimizi değil... Belki, bu kadar büyük sayıyla Parlamentoda bulunmanın bir riski şu olabilir. Özür dilerim haddimi aşıyorsam; ama, iyi niyetle söylüyorum. Sizler için sorun, ne yapacağınızı tespit etmek değil, ne yapmamanız gerektiğini iyi tespit etmektir, ne yapılamayacağını iyi tespit etmek gerekmektedir.

BAŞKAN - Sayın Güneş, toparlarsanız memnum olurum.

HASAN FEHMİ GÜNEŞ (Devamla) - Toparlıyorum efendim.

Doğru sanılan, alışılmış yanlışlar vardır; bunlardan kurtulmalıyız. 22 nci Dönem, bu bakımdan bir şans olabilir. Yani, demek istiyorum ki, siyasetin temel kurallarından biri, ne kadar olduğumuzu bilmektir.

Değerli arkadaşlar, doğruyu söyleme ve doğruyu yapma tekeli hiçbirimizde değildir. Cumhuriyet Halk Partisinin sözcüleri çıktılar, çok doğru şeyler söylediler, başkaları da çok doğru şeyler söylediler. Hayır, doğru sadece benim söylediğimdir dersek, doğruyu bulamayız, en çok da doğruya ihanet etmiş oluruz.

1987'de bir parti, milletin üçte 1'inin oyunu alarak, Mecliste üçte 2'lik çoğunluk sağlamıştı.  Biz yine buradaydık, onlara da bugünkü gibi katkı yapmaya çalışıyorduk, onları uyarmaya çalışıyorduk, yanlışlarını göstermeye çalışıyorduk, bizi dinlemiyorlardı, çünkü, müthiş bir oy üstünlükleri vardı, parmaklarını kaldırıp, karar veriyorlardı. Onlar bugün yoklar ve denir ki, tarih tekerrürden ibarettir. Siyasette... (AK Parti sıralarından "Siz de yoktunuz" sesleri) Biz, yine buradayız, onlar yoklar! (CHP sıralarından alkışlar) Siyasette donkişotluğun yeri yoktur; çünkü, siyasetin değirmeni daha hızlı ve daha acımasız öğütüyor.

Ben ret oyu vereceğimi bilgilerinize sunuyor, Sayın Başkana ve sizlere çok teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, görüşmeler tamamlanmıştır.

Kanunun tümü açık oylamaya tabidir. Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım. Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir; oylama, elektronik cihazla yapılacaktır.

Şimdi, oylama için 5 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak Sayın Bakanlar var ise, hangi Bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadıyla imzasını taşıyan oy pusulasını, yine oylama için uygun görülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Gelir Vergisi Kanunu, Vergi Usul Kanunu, Kurumlar Vergisi Kanunu, Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu, 4306 Sayılı Kanun, 4481 Sayılı Kanun ve 4562 Sayılı Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında 19.12.2002 Tarihli ve 4775 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi üzerine yapılan oylama sonunda; oylamaya 278 sayın milletvekilimiz katılmış, 226 kabul, 52 ret oyu kullanılmıştır. (1)

Böylece, tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. Hayırlı olmasını diliyorum. (Alkışlar)

Hükümetimiz adına, Sayın Maliye Bakanımız bir teşekkür konuşması için söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada çok kıymetli tartışmalar oldu, güzel bir karara vardınız. Bundan dolayı, önce, sizi tebrik ediyorum; çok önemli bir karar verildi, kanunumuz kabul edildi ve şahsım, hükümetimiz adına da teşekkürlerimi arz ediyorum; sağ olun, var olun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Burası, milletin serbest kürsüsü; özgürce konuşulacak, özgürce tartışılacak ve sonunda, özgürce, milletin vekilleri milletin iradesini yansıtacaklar; onu da yaptınız.

Tekrar tekrar teşekkür ediyorum, sağ olun, var olun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -Sayın Maliye Bakanımıza teşekkür ediyoruz.

Sayın milletvekilleri, sözlü soru önergeleri ile gündemdeki konuları sırasıyla görüşmek için, 8 Ocak 2003 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati :20.01