DÖNEM
: 22 CİLT : 2 YASAMA YILI : 1
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
17 nci Birleşim
2 . 1 . 2003 Perşembe
İ
Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
YOKLAMA
IV. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1. - Başkanvekili Yılmaz Ateş'in,
Başkanvekilliği görevine başlaması nedeniyle konuşması
B)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. - Malatya Milletvekili Muharrem
Kılıç'ın, ulaşıma kapalı olan Malatya-Adana demiryolu hattına ilişkin gündemdışı
konuşması ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki Ergezen'in cevabı
2. - Batman Milletvekili Ahmet İnal'ın,
Dicle Üniversitesinin sorunları ile Batman'da fen-edebiyat fakültesi açılmasına
ilişkin gündemdışı konuşması
3. - İzmir Milletvekili Enver Öktem'in,
memur maaşlarına yapılan zam ve tespit edilen yeni asgarî ücrete ilişkin
gündemdışı konuşması
C)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. - 4775 Sayılı Gelir Vergisi Kanunu,
Vergi Usul Kanunu, Kurumlar Vergisi Kanunu, Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu,
4306 Sayılı Kanun, 4481 Sayılı Kanun ve 4562 Sayılı Kanunda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanunun bir daha görüşülmek üzere geri gönderildiğine
ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/139)
2. - Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
Bülent Arınç'ın, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Meclis Başkanı Dr. Vehbi Zeki
Serter'in vâki davetine icabet ederek, beraberinde bir parlamento heyeti olduğu
halde, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine resmî ziyarette bulunmasına ilişkin
Başkanlık tez-keresi (3/140)
3. - Bazı milletvekillerine, Başkanlık
tezkeresinde belirtilen sebep ve sürelerle izin verilmesine ilişkin Başkanlık
tezkeresi (3/141)
4. - Bursa Milletvekili Faruk
Anbarcıoğlu'na ödenek ve yolluğunun verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi
(3/142)
D) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİ
1. - Erzurum Milletvekili Ömer Özyılmaz ve
30 arkadaşının, sekiz yıllık kesintisiz
zorunlu eğitim uygulamasının getirdiği sorunlara ilişkin Meclis araştırması
önergesi (10/15)
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1. - Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve İçişleri, Adalet ve Anayasa Komisyonları
Raporları (1/282) (S. Sayısı : 3 ve 3'e 1 inci Ek)
2. - Basın ve Yayın Yoluyla İşlenen
Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanunda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/321) (S.
Sayısı : 7)
3. - Türk Vatandaşları Hakkında Yabancı
Ülke Mahkemelerinden ve Yabancılar Hakkında Türk Mahkemelerinden Verilen Ceza
Mahkûmiyetlerinin İnfazına Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/289) (S. Sayısı : 8)
4. - Hâkim ve Savcı Adayları Eğitim
Merkezi Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun İki Maddesinin Yeniden Düzenlenmesine
Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/293) (S. Sayısı : 9)
5. - Uluslararası Ticari İşlemlerde
Yabancı Kamu Görevlilerine Rüşvet Verilmesinin Önlenmesi İçin Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/299)
(S. Sayısı : 10)
VI. -
SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1. - İstanbul Milletvekili Azmi Ateş'in;
Pamukbank ve TMSF'na devredilen diğer
bankalara,
Pamukbank'ın Yapı Kredi Bankası ile
birleşmesine izin verilmemesinin nedenlerine ve Pamukbank'ın TMSF'na
devredilmesiyle ilgili bazı iddialara,
Çukurova Grubunun borçlarına, Pamukbank'ın
TMSF'na devrine ve Yapı ve Kredi Bankası ile birleşmesine izin verilmemesine,
BDDK'nın Pamukbank hakkındaki
bilgilendirme raporuna,
İlişkin soruları ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı (7/6, 7, 8, 9)
2. - Tekirdağ Milletvekili Enis
Tütüncü'nün, Kınalı Ayrımı-Tekirdağ bölünmüş yol projesine ilişkin Ulaştırma
Bakanından sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki Ergezen'in cevabı (7/11)
3. - İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in;
Yapı ve Kredi Bankası'nın bir bilanço
denetim raporundaki bazı hususlara,
Yapı ve Kredi Bankası'nın bir bilançosunun
denetimine
İlişkin soruları ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı (7/20, 21)
4. - İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in,
BDDK'nın Demirbank tasarruflarıyla ilgili olarak Devlet Denetleme Kurulunun bir
rapor hazırlayıp hazırlamadığına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı (7/36)
5. - İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in,
BDDK üyeleri hakkında savcılığa soruşturma izni verilip verilmeyeceğine ilişkin
sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı
(7/39)
6. - Antalya Milletvekili Nail Kamacı'nın,
Antalya-Kale İlçesinde yaşanan doğal afetle ilgili yardım yapılıp
yapılmayacağına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün
cevabı (7/44)
7. - İzmir Milletvekili Ali Rıza Bodur'un,
İzmir İlindeki bazı su işleri projelerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı (7/46)
I. - GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak
üç oturum yaptı.
Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya, 3 Kasım
milletvekili genel seçimlerinden çıkarılması gereken sonuçlara ve tarımla
uğraşanların sorunlarının hükümetçe bir an önce çözülmesi gerektiğine,
Burdur Milletvekili Bayram Özçelik,
ölümünün 66 ncı yıldönümü münasebetiyle, İstiklal Marşı şairi Mehmet Âkif
Ersoy'un kişiliğine ve eserlerine,
Manisa Milletvekili Hasan Ören,
çekirdeksiz kuru üzüm üreticilerinin sorunlarına ve tarımda doğrudan gelir
desteği uygulamasından Manisa İlinin de yararlandırılması gerektiğine,
İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.
Denizli Milletvekili Mehmet Uğur Neşşar ve
26 arkadaşının, kamu kurum ve kuruluşları ile kamu yararına çalışan vakıf,
dernek gibi kuruluşlarda bağış adı altında toplanan malî kaynağın araştırılması
(10/12),
Hatay Milletvekili Gökhan Durgun ve 30
arkadaşının, Amik Gölü kurutularak kazanılan arazinin dağıtımı, kullanımı ve bu
konulardaki bazı iddiaların araştırılarak alınması gereken önemlerin
belirlenmesi (10/13),
Konya Milletvekili Atilla Kart ve 57
arkadaşının, belli marka yolcu otobüslerinin teknik kusurları olduğu ve Konya
Karapınar'daki trafik kazası sonrasındaki süreçteki nüfuz suiistimali
iddialarının araştırılması (10/14),
Amacıyla birer Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergeleri okundu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı
ve öngörüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Ergene Nehrindeki kirliliğin ve çevreye
etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
kurulan (10/2, 6) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Geçici
Başkanlığının, Komisyonun başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimine
ilişkin tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 3 üncü sırasında yer alan 6
sıra sayılı, 2003 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeleri Kanunlaşıncaya Kadar
Devlet Harcamalarının Yapılmasına ve Devlet Gelirlerinin Tahsiline Yetki
Verilmesine Dair Kanun Tasarısı ile Üretimini Likit Petrol Gazı ile Yapan
Üreticilerin Zararlarının Karşılanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısının bu kısmın 2 nci sırasına alınmasına ve bugünkü
birleşimde 5 sıra sayılı, 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı
Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında 13.12.2002 Tarihli ve 4774 Sayılı Kanunun
ikinci görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına; 27
Aralık 2002 Cuma günü de Genel Kurulun 14.00-20.00 saatleri arasında
çalışmasına,
27 Aralık 2002 Cuma ve 31 Aralık 2002 Salı
günleri Genel Kurul çalışması yapılmamasına,
İlişkin Danışma Kurulu önerileri kabul
edildi.
Gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:
1 inci sırasında bulunan, Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının (1/282) (S. Sayısı
: 3 ve 3'e 1 inci ek) görüşmeleri, Komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır
bulunmadıklarından ertelendi;
2 nci sırasına alınan, 2003 Malî Yılı
Genel ve Katma Bütçeleri Kanunlaşıncaya Kadar Devlet Harcamalarının Yapılmasına
ve Devlet Gelirlerinin Tahsiline Yetki Verilmesine Dair Kanun Tasarısının
(1/320, 1/319) (S. Sayısı : 6) yapılan açık oylamadan sonra,
3 üncü sırasına alınan, Cumhurbaşkanınca
bir daha görüşülmek üzere geri gönderilen, 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanunun (1/318) (S.
Sayısı : 5 ve 5'e 1 inci ek) ikinci görüşmesi tamamlanarak, yapılan gizli
oylamadan sonra,
Kabul edildikleri ve kanunlaştıkları
açıklandı.
Alınan karar gereğince, 2 Ocak 2003
Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 00.35'te son verildi.
Sadık Yakut
Başkanvekili
|
Türkân Miçooğulları |
|
Enver Yılmaz |
|
İzmir |
|
Ordu |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
No. : 20
II. - GELEN
KÂĞITLAR
27.12.2002
CUMA
Sözlü Soru
Önergeleri
1. - Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün,
Türkgözü sınır kapısından yapılan motorin ticaretinin kaldırılmasına,
Çıldır-Aktaş sınır kapısı çalışmalarına ve Ardahan'da doğalgaz rafinerisi ve
çevrim santrali kurulup kurulmayacağına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/40) (Başkanlığa geliş
tarihi: 25.12.2002)
2. - Diyarbakır Milletvekili Mesut
Değer'in, Diyarbakır'ın elektrik enerjisi sorununa ilişkin Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanından sözlü soru
önergesi (6/41) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.12.2002)
3. - Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün,
Bağ-Kur ve İşçi emeklileri maaşlarına iyileştirme yapılıp yapılmayacağına
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/42) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.12.2002)
4. - Diyarbakır Milletvekili Mesut
Değer'in, şehirlerarası yolcu otobüsü şoför ve muavinlerinin sosyal güvenlik
sorununa ilişkin İçişleri Bakanından sözlü
soru önergesi (6/43) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.12.2002)
Yazılı Soru
Önergesi
1. - Şanlıurfa Milletvekili Sabahattin
Cevheri'nin, Şanlıurfa'da TEDAŞ'ın
personel ihtiyacı ile, İlin elektrik enerjisi sorununa ilişkin Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/69) (Başkanlığa geliş tarihi:26.12.2002)
No. : 21
30.12.2002
PAZARTESİ
Tasarılar
1. - Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu
Tasarısı (1/327) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
26.12.2002)
2. - Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/328)
(Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
26.12.2002)
3. - Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanuna Bir Ek Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı (1/329)
(Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.12.2002)
4. - Aile Araştırma Kurumu Genel Müdürlüğü
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı (1/330) (Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
26.12.2002)
5. - Turizm Bakanlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Bir Maddesinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/331) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.12.2002)
6. - Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı (1/332) (Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
26.12.2002)
Teklifler
1. - Şanlıurfa Milletvekili Yahya
Akman'ın; Devlet Memurları Kanunu, Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile
399 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi (2/21) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
23.12.2002)
2. - İstanbul Milletvekili Algan Hacaloğlu
ve 58 Milletvekilinin; "3069 Sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Üyeliği
ile Bağdaşmayan İşler Hakkında Kanun" ile "3628 Sayılı Mal
Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu" nda
Değişiklik Yapılması ve TBMM Etik Komisyonunun Kurulmasına İlişkin Yasa (Siyasi
Ahlak Yasası) Teklifi (2/22) (Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
24.12.2002)
Sözlü Soru
Önergeleri
1. - Kars Milletvekili Selami Yiğit'in,
doğrudan gelir desteği ödemelerinin Kars'ta ne zaman yapılacağına ilişkin Tarım
ve Köyişleri Bakanından sözlü soru
önergesi (6/44) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.12.2002)
2. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret
Baloğlu'nun, Antalya'daki yerel yönetimlerin turizm şirketlerinin ödediği
vergilerden yeterince pay alamamasına ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/45) (Başkanlığa geliş
tarihi: 27.12.2002)
3. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret
Baloğlu'nun, Burdur-Antalya demiryolu projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından
sözlü soru önergesi (6/46) (Başkanlığa
geliş tarihi: 27.12.2002)
4. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret
Baloğlu'nun, Antalya Konyaaltı Beldesinde kapalı durumdaki bir otele ilişkin Turizm Bakanından sözlü soru önergesi (6/47) (Başkanlığa geliş
tarihi: 27.12.2002)
5. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret
Baloğlu'nun, Antalya Konyaaltı Beldesinde Karayolları Genel Müdürlüğüne ait boş
bir alana ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/48) (Başkanlığa geliş
tarihi: 27.12.2002)
6. - Adana Milletvekili Tacidar Seyhan'ın,
TBMM Bilgi İşlem Merkezine ve bazı bilgi işlem hizmetlerine ilişkin Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanından sözlü soru önergesi (6/49) (Başkanlığa geliş
tarihi: 27.12.2002)
7. - Diyarbakır Milletvekili Mesut
Değer'in, Emekli Sandığı Diyarbakır Bölge Müdürlüğünün kapatılması kararına
ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/50) (Başkanlığa geliş tarihi:
27.12.2002)
Yazılı Soru
Önergeleri
1. - Hatay Milletvekili Fuat Çay'ın, Yumurtalık- İskenderun arasında
nitelikli endüstri bölgesi kurulup kurulmayacağına ilişkin Sanayi ve Ticaret
Bakanından yazılı soru önergesi (7/70) (Başkanlığa geliş tarihi:27.12.2002)
2. - İstanbul Milletvekili Kemal
Kılıçdaroğlu'nun, 1950-2002 yılları arasında Karayolları Genel Müdürlüğünün
gelirleri, harcama tutarı ve yapılan yollara ilişkin Bayındırlık ve İskân
Bakanından yazılı soru önergesi (7/71) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.12.2002)
3. - Tekirdağ Milletvekili Enis
Tütüncü'nün, Şarköy-Karıştıran yol yapım çalışmalarına ilişkin Bayındırlık ve
İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/72) (Başkanlığa geliş tarihi:
27.12.2002)
4. - Sinop Milletvekili Engin Altay'ın,
Sinop'un bazı ilçelerine ne zaman kaymakam atanacağına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/73) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.12.2002)
5. - Konya Milletvekili Atilla Kart'ın,
Konya-Ankara hızlı tren projesi çalışmalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/74) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.12.2002)
6. - Konya Milletvekili Atilla Kart'ın,
Konya'da kurulacak üçüncü organize sanayi bölgesinin endüstri bölgesi olarak
düzenlenip düzenlenmeyeceğine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru
önergesi (7/75) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.12.2002)
7. - Konya Milletvekili Atilla Kart'ın,
Konya Mevlana Kültür Merkezi Projesine ilişkin Kültür Bakanından yazılı soru
önergesi (7/76) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.12.2002)
No. : 22
2.1.2003
PERŞEMBE
Cumhurbaşkanınca
Geri Gönderilen Kanun
1. - Gelir Vergisi Kanunu, Vergi Usul
Kanunu, Kurumlar Vergisi Kanunu, Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu, 4306 Sayılı
Kanun, 4481 Sayılı Kanun ve 4562 Sayılı Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında
19.12.2002 tarihli ve 4775 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince
Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi (1/333)
(Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.12.2002)
Teklif
1. - Mardin Milletvekili Muharrem Doğan ve
22 Milletvekilinin; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/23) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.12.2002)
Tezkereler
1. - Kocaeli Milletvekili Mehmet Sefa
Sirmen'in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/137) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.12.2002)
2. - Kocaeli Milletvekili Mehmet Sefa
Sirmen'in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/138) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.12.2002)
Sözlü Soru
Önergeleri
1. - Mardin Milletvekili Muharrem
Doğan'ın, bir araştırma önergesinde imzası bulunan bir Bakana ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/51)
(Başkanlığa geliş tarihi: 31.12.2002)
2. - Diyarbakır Milletvekili Muhsin
Koçyiğit'in, milletvekili lojmanlarına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanından sözlü soru önergesi (6/52)
(Başkanlığa geliş tarihi: 31.12.2002)
3.- Diyarbakır Milletvekili Muhsin
Koçyiğit'in, Enerji Piyasası Üst Kurulu Başkan ve üyeleri ile personelinin mali
haklarına ilişkin Başbakandan sözlü
soru önergesi (6/53) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.12.2002)
Meclis
Araştırması Önergesi
1.- Erzurum Milletvekili
Ömer Özyılmaz ve 30 milletvekilinin, sekiz yıllık kesintisiz zorunlu eğitim
uygulamasının getirdiği sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/15) (Başkanlığa
geliş tarihi : 27.12.2002)
BİRİNCİ OTURUM
2 Ocak 2003
Perşembe
BAŞKAN :
Başkanvekili Yılmaz ATEŞ
KÂTİP
ÜYELER : Suat KILIÇ (Samsun), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 17 nci Birleşimini açıyorum.
III. -
YOKLAMA
BAŞKAN -Sayın milletvekilleri, elektronik
cihazla yoklama yapacağım.
Yoklama için 5 dakika süre vereceğim.
Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak, salonda bulunduklarını
bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen
milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden yardım
istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını, teknik personel
aracılığıyla, 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica
ediyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı
yetersayımız vardır; görüşmelere başlıyoruz.
IV. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.-
Başkanvekili Yılmaz Ateş'in, Başkanvekilliği görevine başlaması nedeniyle
konuşması
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 18 Aralık
2002 tarihinde, oylarınızla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekilliğine
seçilmemden ötürü, hepinize teşekkürlerimi ve şükranlarımı sunarım. (Alkışlar)
Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün
liderliğinde başarılan Ulusal Kurtuluş Savaşımızın yönetildiği, demokratik,
laik ve sosyal hukuk devletimizin kurucusu Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir
üyesi ve Başkanvekili olma onurunu bana veren ulusumuza, siz değerli
milletvekillerine tekrar şükran ve minnetlerimi arz ederim. (Alkışlar)
Bu görevin onuru kadar, yüklediği
sorumlulukların da bilincindeyim. Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışmalarını
tam bir tarafsızlık içinde yöneteceğim. Ulusumuzun çıkarlarının korunup,
geliştirilmesi konusunda siz değerli milletvekilleriyle verimli çalışmalar
yapacağımıza inanıyorum; bunun gayreti içinde olacağım. Davranışlarımızla,
yaşam biçimimizle, çıkardığımız yasaları önce şahsımıza uygulamamızla,
oldubitti ve emrivakilere karşı duruşumuzla, yetkilerimizi zamanında ve yerinde
kullanmamızla, sorumluluğumuzu yerine getirmemizle Türkiye Büyük Millet
Meclisinin saygınlığını koruyacağımıza ve halkımızın gözbebeği olma noktasına
taşıyacağımıza inanıyorum.
Sayın milletvekilleri, bu makamın ilk ve
değişmez sahibi Mustafa Kemal Atatürk'tür. Ulusumuzun ve siz sayın
milletvekillerinin duyduğu güvenle, vekâleten bu makamda oturuyorum.
Çalışmalarımızı yönetmede tam bir tarafsızlık içinde olacağım.
Atatürk devrim ve ilkelerinden,
demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti ilkelerinden, yaşam şeklinden, hukukun
üstünlüğünden, demokratik insan hak ve özgürlüklerinden yana taraf olduğumu da
Yüce Meclisimize ve ulusumuza arz ediyorum.
2003 yılının ulusumuza ve bütün dünyaya
barış, huzur ve refah getirmesi dileğiyle yeni yılınızı kutlar, başarılar
dilerim.
Sevgi ve saygılarımı sunarım. (Alkışlar)
Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden
önce üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.
Gündemdışı ilk söz, Malatya Adana
arasındaki demiryolu hattının sekiz aydır ulaşıma kapalı olması nedeniyle söz
isteyen, Malatya Milletvekili Muharrem Kılıç'a aittir.
Buyurun Sayın Kılıç. (CHP sıralarından
alkışlar)
B) GÜNDEM
DIŞI KONUŞMALAR
1.- Malatya
Milletvekili Muharrem Kılıç'ın, ulaşıma kapalı olan Malatya-Adana demiryolu
hattına ilişkin gündemdışı konuşması ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki
Ergezen'in cevabı
MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; öncelikle, hepinizin yeni yılını kutlar, 2003 yılının,
ülkemize ve tüm insanlığa, mutluluk, huzur ve barış getirmesini dilerim.
Konuşma talebimin nedeni, dokuz aydır
kapalı olan Malatya-Adana demiryolunun konumunu Yüce Heyetin dikkatine
sunmaktır.
Malatya-Adana demiryolu, cumhuriyetimizin
ilk yıllarında, ekonomik ve teknik zorluklara rağmen, âdeta, kazma kürekle inşa
edilerek, 23.4.1931 tarihinde, Ulu Önder Atatürk tarafından hizmete açılmıştır.
Yüce Atatürk, açılışta yaptığı konuşmada "Demiryolları, Türk Milletinin
refah ve medeniyet yoludur" demiştir. İşte, bu anlayışla, cumhuriyetimizin
ilk on yılında, Onuncu Yıl Marşında da belirtildiği gibi, anayurdumuz demir
ağlarla örülmüştür.
Cumhuriyetimizin ilk yıllarında, yarısı
yabancı şirketlerden alınarak ulusallaştırılan ve diğer yarısı da yurtsever
Anadolu insanının alınteriyle inşa edilmiş olan demiryollarımız, ne yazık ki,
kendi kaderine terk edilmiştir. Bunun acı bir örneğini, halen, Malatya-Adana
demiryolunda görmekteyiz. Malatya-Adana arasındaki 7 numaralı tünelde meydana
gelen çökme nedeniyle, bu yolumuz, maalesef, Nisan 2002'den bu yana, dokuz
aydır kapalıdır.
Cumhuriyetin ilk yıllarında kazma kürekle
açılan bu tünel, ülkemizin bugünkü ekonomik ve teknik gücüne rağmen
açılamamıştır. Bu demiryolumuz, doğuyu güneye bağlayan bir anayol olduğu gibi,
İran ve Suriye'ye de gitmekte olan uluslararası bir ulaşım yoludur; yolcu, yük
ve maden cevheri taşımacılığında önemli bir hattır. Hekimhan ve Divriği
madenleri, elektrikli tren ulaşımı nedeniyle, bu yoldan İskenderun'a ucuz bir
maliyetle taşınmaktadır. Yolun kapalı olması nedeniyle, maden cevheri nakliyesi
Sıvas-Kayseri güzergâhına kaydırılmış; ancak, taşıma maliyeti dört beş kat
artmıştır. Hatta, bu nedenle dışarıdan demir cevheri ithalinin yapıldığından
bahsedilmektedir. Ülkemiz ekonomisinin böylesine büyük zarara uğramasına neden
olanlar bunun hesabını vermelidirler.
Bu demiryolumuz, stratejik açıdan da önem
arz etmektedir. Amerika Birleşik Devletlerinin Irak operasyonunun gündemde
olduğu bu dönemde, İkinci Ordu Karargâhının bulunduğu Malatya ile güney
arasında bir ulaşım hattı olan demiryolunun devredışı kalması, millî
güvenliğimiz açısından da üzerinde durulması gereken önemli bir husustur. Sayın
Hükümetimizi ve Ulaştırma Bakanımızı, ülkemiz çıkarları bakımından büyük önem
arz eden bu konuyu bir an önce inceleyerek, Malatya-Adana demiryolu hattının
açılması için gereğini yapmaya çağırıyorum.
Ayrıca, bu vesileyle ulaştırma
sistemimizdeki çarpıklığa da değinmek istiyorum. Ülkemizdeki yük ve yolcu
taşımacılığının yüzde 95'i karayoluyla yapılmaktadır. Ülkemizdeki kamyon ve
otobüs sayısı, pek çok Avrupa ülkesinden fazladır. Bu taşımacılık sistemi
pahalı olduğu gibi, trafik canavarını da azdırmaktadır. Gelişmiş çağdaş
ülkelerin hiçbirinde böyle bir çarpıklık bulunmamaktadır. Trafik canavarı, 2002
yılında, yaklaşık 3 000 vatandaşımızın ölümüne, 85 000 vatandaşımızın
yaralanmasına ve 200 000 000 dolar maddî kayba neden olmuştur. 2003 yılında
trafik suçlarına karşı uygulanacak cezalar büyük ölçüde artırılmıştır; ancak,
trafik canavarını, cezaları artırmakla veya yol kenarlarına canavar resmi
koymakla önleyemeyiz.
Türkiye gibi, petrolde dışa bağımlı bir
ülkenin petrole dayalı ulaşım sistemi üzerinde ısrarcı olmasını anlamak mümkün
değildir. Bu nedenle, bir an önce şehir merkezlerinde raylı sistem veya metroya
geçmemiz, şehirlerarası yollarda da büyük merkezler arasına ve önemli üretim
merkezlerine yüksek standartlı demiryolları yapmamız ve mevcutları yenilememiz
gerekiyor.
Ayrıca, Avrupa ile Ortaasya ve Ortadoğu
arasında bağlantıyı kurarak, yük ve yolcu taşımacılığında Avrupa ulaşım
sistemiyle entegre olmalıyız.
Konu ulaşımdan açılmışken, 15 000
kilometrelik duble yol yapımında Malatya'nın yer almamış olmasını da kabul
edemiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Bitireceğim
Sayın Başkan.
Oysa, Malatya, doğuyla batı arasında yer
alan önemli bir merkezdir.
Keza, yine, Malatyalı çiftçiler, doğrudan
gelir desteğini henüz alamamış olup, mağdur olmuşlardır.
Bu hususlara da dikkatinizi çeker; Yüce
Heyete saygılarımı sunarım. (Alkışlar)
BAŞKAN -Teşekkür ederim.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN
(Bitlis) - Sayın Başkan, söz hakkı doğmuş oluyor. Milletvekilimize cevap
vermekle hem milletvekilimizi rahatlatmış oluruz hem Meclisi rahatlatmış
oluruz. 15 000 kilometrelik yolla ilgili olarak cevap vermeme müsaade eder
misiniz.
BAŞKAN - Rica ederim Sayın Bakanım.
Sayın Bakan gündemdışı konuşmaya cevap verecekler.
Buyurun Sayın Bakanım. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN
(Bitlis) - Sayın Malatya Milletvekili arkadaşımız, gündemdışı olarak
demiryoluyla ilgili konuşmalarını yaparken, 15 000 kilometrelik otoyolla ilgili
olarak da, Malatya'nın yer almadığı şeklinde bir ifadede bulundular. Tabiî,
aslında, iktidar kanadındaki milletvekilleri de zaman zaman aynı soruyu
soruyorlar. O bakımdan, konuşmaktan ziyade, sizleri rahatlatmak bakımından,
kamuoyu dinliyorsa, onlar da, en azından, kafalarında bir soru varsa, o soruya
cevap bulsunlar diye söz almış bulunuyorum.
15 000 kilometre bölünmüş yol veya başka
bir ifadeyle duble yol, Anadolu tabiriyle çift yol -yani, bizim Türkçemizde
çift yol olarak geçiyor; çünkü, yol kavramı çok, otoyol, duble yol, çift yol,
bölünmüş yol, bir sürü kavramlar var- bu 15 000 kilometrelik otoyol, bölünmüş
yolla veya duble yolla ilgili çalışmalar neticelenmedi, çalışmalarımız devam
ediyor. Hiçbir açıklamamız yok, medya, kendiliğinden yazıp çiziyor. Bu yazılıp
çizilenlerin bir kısmı doğru, bir kısmı doğru değil; ancak, bizim,
Karayollarımızın kriterleri vardır; trafik yoğunluğudur "ölüm yolu"
diye tabir edilen yollar vardır; bütün bu kriterler dikkate alınarak, bölünmüş
yolların öncelikleri tespit ediliyor. Yolların tespitinde torpil yok,
particilik yok, adam kayırma yok, bölgecilik yok; Türkiyecilik vardır, biz
Türkiyeciyiz ve Türkiyeciliği öne çıkarmaya çalışıyoruz. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Ben, Bitlis Milletvekili olmama rağmen,
doğulu olmama rağmen, önce Aksaray yolundan başladık, ondan sonra nereden
başladık; Denizli-Aydın yolundan başladık. Eskişehir Sivrihisar'da şantiyemizi
kurduk, şu anda makinelerimiz orada, bunu da anlatmış olayım. Ayrıca,
Kayseri-Kırıkkale'den başladık, Susurluk için de talimat verdik.
Biz, yollarımızın önceliklerini tespit
ederken, insanımıza nasıl huzur getirebiliriz, insanımızın yükünü nasıl
azaltabiliriz, diyerek anneler çocuklarını yolcu ederken, telefonların başında,
evladım sağ salim yerine ulaştı mı ulaşmadı mı endişesini taşımamaları için, bu
yollarda insanlarımızın can güvenliğini dikkate alarak, bölünmüş yollara
öncelik veriyoruz. Bu konuda arkadaşlarımızın rahat olması lazım, Malatya
Milletvekilinin rahat olması lazım, herkesin rahat olması lazım; çünkü, iddia
ediyorum, söylüyorum; biz Türkiyeciyiz. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Türkiye'nin çıkarları vardır. Bunların hepsini yakında sizlere açıklayacağız.
Hatırlarsınız, geçmiş yıllarla ilgili
yatırımları, hepinize, parti farkı gözetmeksizin, bütün yatırımları, detayına
kadar sizlere ulaştırdık. Bu bölünmüş yolların da gizli kapaklı tarafı yok.
Akşam, televizyonda, Ankara Milletvekilimiz konuşuyordu, güzel konuştular,
şeffaflıktan bahsettiler. Bunları, şeffaf bir şekilde, dosyaların içerisinde
sizlere ulaştıracağız; itirazlarınız varsa, itirazlarınızı alacağız, sizin
bilgilerinize itibar edeceğiz, görüşlerinize itibar edeceğiz; çünkü, bizim
kolektif akla ihtiyacımız vardır, kolektif birikimlere ihtiyacımız vardır;
yanlış yaparsak, yaptığımız yanlışlardan geri dönüp, sizin arzularınız
paralelinde o yolları yeniden düzenleyip, Türkiye'nin bu ihtiyacını
karşılayacağız diyorum ve hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Sayın Başkanım,
müsaade ederseniz iki kelime bir şey söylemek istiyorum.
BAŞKAN - Sayın milletvekilim, böyle bir
usulümüz yok. Siz görüşlerinizi açıkladınız, Sayın Bakan da yanıt verdi. Yine,
aydınlanmak istediğiniz bir konu varsa, baş başa görüşerek halledersiniz.
Teşekkür ederim.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Programda var
mı yok mu, onu açıklamadı Sayın Bakan.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, gündemdışı
ikinci söz, Dicle Üniversitesinin sorunları, YÖK'le ilişkileri ve Batman'da fen
- edebiyat fakültesinin açılması konusunda söz isteyen, Batman Milletvekili
Ahmet İnal'a aittir.
Buyurun Sayın İnal. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
2. - Batman
Milletvekili Ahmet İnal'ın, Dicle Üniversitesinin sorunları ile Batman'da
fen-edebiyat fakültesi açılmasına ilişkin gündemdışı konuşması
AHMET İNAL (Batman) - Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; sözlerime başlarken, Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyor, yeni yılın, ülkemiz için hayırlara vesile olmasını Yüce
Mevla'dan diliyorum.
Güneydoğu Anadolu Bölgesinde bulunan köklü
üniversitelerimizden Dicle Üniversitesinin sorunları, YÖK'le ilişkileri ve
Batman'da petrol üniversitesinin açılmasını hızlandıracak fen - edebiyat
fakültesinin açılması konusunda gündemdışı söz almış bulunmaktayım.
Bilindiği gibi, YÖK, 1982 Anayasamızın
yükseköğretim sisteminin temel esaslarına göre oluşturulan anayasal bir
kurumdur. 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 7 nci maddesine göre YÖK, bir
üniversite içerisinde fakülte, enstitü ve yüksekokul açılması, birleştirilmesi
veya kapatılmasıyla ilgili olarak doğrudan veya üniversiteden gelecek önerilere
dayalı kararlar almak ve gereği için Millî Eğitim Bakanına sunmakla görevlidir.
Yasadan da anlaşıldığı gibi, YÖK, son derece iyiniyetlerle ve önemli görevler
için kurulmuştur; ancak, son yıllarda, YÖK Başkanı, bu görevi, hissî ve
ideolojik davranışlarıyla kötüye kullanmaktadır. Başta üniversiteler olmak
üzere, akademik çevreler, öğrenciler ve toplumun birçok kesimi için YÖK bir
sorun olmuştur. Bu konuda yapılan kamuoyu araştırmaları, bunu net bir şekilde
ortaya koymaktadır. YÖK'ün, antidemokratik ve dayatmacı uygulamaları, toplumun
her kesimini rahatsız etmektedir.
Bu bağlamda, YÖK'ün mağduru olmuş eğitim
kurumlarımızdan bir tanesini arz etmek istiyorum. Güneydoğu Anadolunun bölge kenti
durumundaki Diyarbakır'da, bölge için, maddî ve manevî anlamda hayatî öneme
sahip olan Dicle Üniversitesi, önemli çalışmalara imza atmaktadır. Dicle
Üniversitesi, merkez kampusunun yer aldığı Diyarbakır'ın yanı sıra, birçok il
ve ilçede açılmış bulunan fakülte ve yüksekokullarıyla Türkiye'nin en eski ve
en iyi üniversiteleri arasında yerini almaktadır. Bunun yanında, 18 000'e yakın
öğrencisi, 3 000'e yaklaşan değerli öğretim üyeleri ve idarî personeliyle
bölgeye hizmet götürme noktasında çok önemli bir yer tutmaktadır. Üniversite,
1200 yataklı araştırma hastanesiyle, öğretim hizmetinin yanı sıra, bölgenin
sağlık merkezi konumundadır. Araştırma hastanesinde verilen üst düzeyde sağlık
hizmeti sayesinde, bölgedeki vatandaşlarımız, daha büyük merkezlere gitmenin
maddî ve manevî külfetinden kurtulmaktadırlar. Dicle Üniversitesinin
geliştirilmesi, Güneydoğu Anadolu Bölgesinin geliştirilmesiyle aynı anlama
gelmektedir.
Dicle Üniversitesinde, öğretim üyeliğinde
kaliteyi yükseltmek amacıyla, Öğretim Üyeliğine Yükseltme ve Atama Yönergesi
kabul edilerek yürürlüğe konulmuştur.
Bu şekilde, YÖK tarafından alınan kriter tespiti yapmamış olan üniversitelerin
kadro taleplerinin dikkate alınmayacağı hususunda da, üniversite, üzerine
düşeni yapmıştır; ancak, bütün bu iyiniyetli çalışmalar, bir türlü, YÖK Başkanı
Sayın Kemal Gürüz'ün Dicle Üniversitesine karşı olan hissî yaklaşımları
yüzünden bir sonuca ulaşamamaktadır. Bu hissî yaklaşımların bir sonucu olarak,
2002 yılı için Maliye Bakanlığı tarafından serbest bırakılan 3 750 adet
akademik kadro YÖK tarafından bütün üniversitelere dağıtılmış olmasına
karşılık, Dicle Üniversitesine bir tek akademik kadro verilmemiştir. Konuyla
ilgili yapılan tüm başvurular cevapsız kalmıştır. Böylece, Dicle Üniversitesi
YÖK tarafından cezalandırılmaktadır. Dicle Üniversitesinin ihtiyacı olan bu
kadrolar verilmediği için, bölgede sağlık hizmetleri ve akademik hizmetler
aksamaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüldüğü gibi, Sayın Gürüz, eğitim kurum ve kuruluşlarına karşı hasmane bir
tutum sergilemektedir, bu güzide eğitim kurumunun taleplerine âdeta kulak
tıkamaktadır. Herhalde, eğitim kurumları ve bilim adamlarının birbirlerine
karşı hasmane tutum içinde olmaları kadar yanlış bir şey olamaz. İlim ve
bilimde kin ve nefretin yeri yoktur. Bu bağlamda, Dicle Üniversitesi Senatosu
tarafından 17.5.2000 gün ve 4 sayılı oturumla karar alınıp YÖK'e sunulan 5
fakülte ve 2 yüksekokulun açılması tekliflerine yine cevap verilmemiştir. Bu
tekliflerden bir tanesi de, Batman için düşünülen petrol üniversitesinin
altyapısını oluşturacak olan fen-edebiyat fakültesinin bir an önce açılması
talebidir. Bu haklı talebin sürüncemede bırakılması, Batman halkını büyük bir
üzüntü ve hayal kırıklığına sevk etmiştir.
Batman, il olduktan sonra hızlı bir gelişme
göstermiştir. Çevre ilçeleriyle 500
000'e dayanan nüfusu, sosyal yapısı, ekonomik güç ve fizikî altyapı
yeterliliği, ortaöğretimde okuyan öğrenci sayısının fazlalığıyla üniversite
için son derece uygun bir kenttir. Batman'da, Dicle Üniversitesi, bünyesinde,
halihazırda 2 yüksekokul ve 1 teknik eğitim fakültesi mevcuttur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
AHMET İNAL (Devamla) - Kurulması düşünülen
fen-edebiyat fakültesinin açılmasıyla üniversiteleşme süreci hızlanmış
olacaktır. Bu da Batman'daki resmî sivil, bütün toplumun gayreti ve arzusudur.
Böylesine bir ihtiyaç ve iştiyakın Sayın Gürüz'ün olumsuz yaklaşımına takılması
toplumda ciddî bir rahatsızlığa neden olmuştur. Sayın Gürüz ve YÖK, takdir
haklarını toplumun aleyhine değil, lehine kullanmalıdır diye düşünüyorum.
Ayrıca, Batman milletvekili olarak
hükümetimizden Batman halkı adına istirhamım, yeni açılacak üniversiteler
arasına Batman petrol üniversitesini de katmalarıdır. Bu durum bütün Batman
halkını mutlu edeceği gibi, halkımızın önündeki en büyük engel olan cehaletin
aşılmasına da vesile olacaktır. Unutulmamalıdır ki, her kötülüğün ve
çirkinliğin arkasında cehalet vardır.
Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın İnal.
Gündemdışı üçüncü söz, memur ve asgarî
ücret zamları konusunda söz isteyen, İzmir Milletvekili Enver Öktem'e aittir.
Buyurun Sayın Öktem. (CHP sıralarından
alkışlar)
3. - İzmir
Milletvekili Enver Öktem'in, memur maaşlarına yapılan zam ve tespit edilen yeni
asgarî ücrete ilişkin gündemdışı konuşması
ENVER ÖKTEM (İzmir) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; son hükümet zammıyla bir kez daha sahipsiz oldukları
ortaya çıkan memur ve işçilere yapılan zamlarla ilgili görüşlerimi arz etmek
üzere söz almış bulunuyorum.
Öncelikle, bütün halkımızın yeni yılını
kutluyor ve acımasız bir savaş rüzgârının estirildiği bölgemize yeni yılın
öncelikle barış getirmesini temenni ediyorum.
Değerli arkadaşlar, hükümet işbaşına
geleli iki ay oldu. Aslında, AKP iktidarının açıkladığı hükümet programından,
yeni iktidarın, halkımızın refahı açısından bir önceki dönemden pek de farklı
bir anlayış ortaya koyamayacağı anlaşılmaktaydı; çünkü, halkın duyarlılığını
yansıtan bazı süslü ifadeler kullanılmış olsa da, tatbik etmek istenilen
program, aynen IMF programıydı. Felsefesi, ruhu IMF'ci olan bir programa
istediğiniz kadar yoksulluk edebiyatı serpiştirin, özünde ekonomik doğrultuyu
değiştiremezsiniz. Bu iki aylık süre içerisinde gerçekleşen uygulamalar
söylediklerimizi doğruladı. Hükümetin açıkladığı yüzde 5-6'lık memur zammı ve
net 223 000 000 lira olarak belirlenen asgarî ücret, yoksulluğu önleyeceği,
dargelirlilerin sıkıntılarını çözeceği vaatleriyle iktidara gelen AKP'nin nasıl
bir ekonomik model ortaya koyduğunu çok açık bir şekilde ortaya çıkarmıştır. Bu
süreçte, AKP'nin söylemi ile pratiği arasında da nasıl bir çelişki olduğunu net
olarak görmeye başladık.
Değerli milletvekilleri, bir önceki
iktidar döneminde uygulanan ekonomik programı sosyal boyuttan yoksun olmakla eleştiren
AKP, büyük bir şevkle açıkladığı hükümet programında aynen şu ifadeleri
kullanmaktaydı: "Resmî verilere göre nüfusumuzun yüzde 15'i açlık
sınırının altındadır. Hükümetimiz, insan haklarına ve Anayasaya aykırı olan bu
acı tabloya kayıtsız kalmayacaktır. Hükümetimiz, uygulayacağı sosyal
politikalar çerçevesinde bu acil sorunun çözümüne öncelik verecektir."
Bunun hemen akabindeki cümle de şu şekildeydi: "Hükümetimiz, açıkladığı
ekonomik programların arkasında güçlü bir siyasî irade olarak yer alacaktır."
Değerli arkadaşlar, böyle bir anlayışla
iktidar koltuğuna oturan hükümete soruyorum: Resmî gayriresmî bütün
istatistiklerde belirlendiği gibi, açlık sınırının 500 000 000 Türk Lirasını
geçtiği, yoksulluk sınırının 1 000 000 000 lirayı aştığı bir sosyal tabloda
milyonlarca memur 424 000 000 lira maaşla ailesiyle birlikte nasıl
yaşayacaktır?! Asgarî ücretle çalışan milyonlarca işçi 223 000 000 lira ücretle
nasıl geçinecektir?! Çalışma gücü kalmayan emekli, hayatının son dönemlerinde
200 000 000-300 000 000 liralık maaşlarla nasıl geçinecektir?! Memurlara ocak
ayında vereceğinizi söylediğiniz elli küsur milyon liralık sadakayla bu vebalin
altından kalkamazsınız. "Milletvekili maaşlarına da sıfır zam
yapacağız" diyerek, açlığa mahkûm edilmiş vatandaşlarımızın karnını
doyuramazsınız, yaptığınız işin üstünü kapatamazsınız. Gönül isterdi ki,
milletvekillerine vermediğiniz zam miktarını da dargelirli vatandaşlarımıza
vermiş olsaydınız; ama, bunu da yapmadınız.
Sayın milletvekilleri, şimdi, size,
ülkemizin nasıl bir sosyal çarpıklık içerisinde olduğunu gösteren ibretlik bir
durumdan bahsedeceğim. Gazetelerde okumuşsunuzdur, en temel gıda maddesi olması
gereken, ama, maalesef, halkımızın büyük çoğunluğunun, sadece Kurban
Bayramlarında biraz olsun yiyebildiği etin fiyatı, bu yıl yüzde 86 artmıştır.
Bu yılki enflasyon oranı ise, yüzde 36'dır; yani, etin enflasyonu ülke
enflasyonundan katbekat fazladır. Öte yandan, bakıyoruz, 2002 tüketim
harcamaları istatistiklerine göre, zaten az olan et tüketimi, son bir yılda yüzde
10,7 oranında azalmıştır. Şu çelişkiye bakın ki, tüketimi yüzde 10 azalan bir
gıda maddesinin fiyatı yüzde 85 oranında artış gösterebilmektedir. Bu tabloyu
genelleştirebiliriz.
Yine, gazetelere yansıyan istatistiklere
göre, tüketicilerin son bir yılda harcamaları yüzde 6,7 oranında azalmış, daha
doğrusu azaltmak zorunda kaldığı ortaya çıkmıştır; ama, enflasyon, buna rağmen
yüzde 36. Bütün temel iktisat kitaplarında anlatılan, fiyatların, talep
arttıkça yükseleceği doğrultusundadır. Peki, bu çelişkili durum nasıl
açıklanabilir?!
Değerli arkadaşlar, bu durumun Türkçesi
şudur: Halkımızın satın alma gücü giderek azalmış; hatta, en temel maddeleri
bile tüketemeyecek duruma gelmiştir. Daha net olarak söylersek, halkımız,
yoksul bile değildir; artık, kelimenin tam anlamıyla, açtır...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ENVER ÖKTEM (Devamla) - Zaten, enflasyonun
nispeten düşük olmasının nedeni de budur. Zira, halkın harcayacak geliri yok
ki, talepte bulunsun. Peki, halkın tüketiminin, harcamalarının azaldığı bir
durumda, enflasyonun da, aslında sıfırın altına düşmesi gerekirken, nasıl
oluyor da yüzde 36'lara çıkıyor, nasıl oluyor da halkımızın çoğunluğunun hemen
hiç tüketmediği etin enflasyonu yüzde 85'leri buluyor. Bu durum, madalyonun
öteki yüzünü, aslında gerçek yüzünü görmemizi sağlıyor. Evet, ülkemizde,
harcaması hiç de az olmayan, üstelik satın alma gücü giderek artan bir kesim
daha vardır. Aslında, etin enflasyonunun yüzde 86 olmasına neden olan da bu
kesimdir. Halkın ürettiklerini tüketen, krizlerden beslenen, üretmeden
gelirlerini sürekli olarak artıran faizci, rantiyeci, avantacı, asalak bir
kesim vardır. Bu tablo, iki farklı Türkiye'nin olduğunu göstermektedir; üreten
yoksulların çoğunluk Türkiyesi ve tüketen azınlıklıkların Türkiyesi.
Değerli arkadaşlar, çaresizlik
içerisindeki tepkili halkımız, işte bu sosyal tabloyu değiştirsin diye,
sözleriyle mangalda kül bırakmayan AKP'yi iktidara taşıdı; ama, ondan da ilk
darbeyi yedi.
Hükümete sesleniyorum... Şimdi,
diyebilirsiniz ki, bu durum bizim eserimiz değil, bizden önceki iktidarın
politikaları sonucudur. İyi de, bu gerçeği bile bile oy istemediniz mi? Daha
şimdiden memurun, emeklinin, işçinin bütün umutlarını yok edecektiniz de, bu
yılbaşı arifesindeki mutsuzluğa neden sürüklediniz halkımızı; farkınız ne?..
BAŞKAN - Sayın Öktem, sözlerinizi
tamamlıyorsunuz değil mi?
ENVER ÖKTEM (Devamla) - En azından bir
ümit ışığı veremez miydiniz? Daha ilk derste sınıfta kaldınız...
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Muhatapları
Mecliste yok söylediklerinizin...
ENVER ÖKTEM (Devamla) - Bu yoksulluk
düzeninde çalışanlara reva görülen zamla, ancak 1 hindi veya 10 tane ampul
alınabilir. Çalışanlar ve emekliler, seçimlerle birlikte parlak bir ampule
zaten sahip olmuşlardı. Giderek pırıltısı azalan bu ampulün loş ışığında
kendilerine reva görülen hindiyi de, bir ay boyunca afiyetle yiyeceklerdir.
Hükümetimizin emekçilere verdiği yeni yıl hediyesi de budur. Hükümet, şu anki
uygulamalarıyla bir sözümüzü bize hatırlatmaktadır: Aynı tas, aynı hamam.
Saygılar sunarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Biraz insaflı
olun; bir ayda her şey düzelmez.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Öktem.
Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları
vardır.
Cumhurbaşkanlığının bir tezkeresi vardır;
okutuyorum:
C)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. - 4775
Sayılı Gelir Vergisi Kanunu, Vergi Usul Kanunu, Kurumlar Vergisi Kanunu,
Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu, 4306 Sayılı Kanun, 4481 Sayılı Kanun ve 4562
Sayılı Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun bir daha görüşülmek üzere
geri gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/139)
Sayı: B.01.0.KKB.01-18/A-5-2002-903
31.12.2002
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi: 20.12.2002 günlü,
A.01.0.GNS.0.10.00.02-156/1061 sayılı yazınız.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kurulunda 19.12.2002 gününde kabul edilen, 4775 Sayılı "Gelir Vergisi
Kanunu, Vergi Usul Kanunu, Kurumlar Vergisi Kanunu, Veraset ve İntikal Vergisi
Kanunu, 4306 Sayılı Kanun, 4481 Sayılı Kanun ve 4562 Sayılı Kanunda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun" incelenmiştir.
1 - 4775 sayılı Yasanın 1, 2, 3, 5, 6 ve 7
nci maddeleri ile Gelir Vergisi Yasasının sırasıyla 1 inci, 2 nci, 80 inci,
mükerrer 80 inci, 81 inci, mükerrer 81 inci ve 82 nci maddeleri değiştirilerek
ya da yeniden düzenlenerek, Gelir Vergisinde 4369 sayılı Yasa değişikliğinden
önceki sisteme dönüldüğü görülmektedir.
Gerçekten, incelenen 4775 sayılı Yasa ile
193 sayılı Gelir Vergisi Yasasının;
a -1 inci maddesi değiştirilerek, gerçek
kişilerin gelirlerinin Gelir Vergisine bağlı olduğu belirtilmiş ve gelir, bir
gerçek kişinin bir takvim yılı içinde elde ettiği kazanç ve iratların safî
tutarı olarak tanımlanmıştır.
b - 2 nci maddesi değiştirilerek, gelire
giren kazanç ve iratların, ticarî kazançlar, ziraî kazançlar, ücretler, serbest
meslek kazançları, gayrimenkul sermaye iratları, menkul sermaye iratları ve
diğer kazanç ve iratlar olduğu belirtilmiş; Yasada tersine kural olmadıkça,
gelirin belirlenmesinde kazanç ve iratların gerçek ve safî tutarlar ile dikkate
alınacağı kurala bağlanmıştır.
c - 80 inci maddesi değiştirilerek, ticarî
kazanç, ziraî kazanç, ücret, serbest meslek kazancı, gayrimenkul sermaye iradı
ya da menkul sermaye iradı olarak vergilenemeyen kazanç ve iratların,
"değer artışı kazançları" ve "arızî kazançlar" olarak vergiye
bağlı gelire dahil olduğu belirtilmiştir.
d - 4369 sayılı Yasayla yürürlükten
kaldırılan mükerrer 80 inci maddesi yeniden düzenlenerek;
- İvazsız iktisap edilenler ile üç ay
süreyle elde tutulan ve Türkiye'de kurulu menkul kıymet borsalarında işlem
gören hisse senetleri hariç, menkul kıymetlerin elden çıkarılmasından sağlanan
kazançlar,
- 70 inci maddenin birinci fıkrasının 5
inci bendinde yazılı hakların elden çıkarılmasından doğan kazançlar,
- Telif haklarının ve ihtira beratlarının
müellifleri, mucitleri ve bunların yasal mirasçıları dışında kalan kimseler
tarafından elden çıkarılmasından doğan kazançlar,
- Ortaklık haklarının ya da hisselerinin
elden çıkarılmasından doğan kazançlar,
-Faaliyeti durdurulan bir işletmenin
kısmen ya da tamamen elden çıkarılmasından doğan kazançlar,
-İktisap biçimi ne olursan olsun (ivazsız
iktisap edilenler hariç) 70 inci maddenin birinci fıkrasının 1,2,4 ve 7 nci
bentlerinde yazılı mal ve hakların, iktisap gününden başlayarak dört yıl içinde
elden çıkarılmasından doğan kazançlar,
değer artışı kazancı olarak tanımlanmış,
"elden çıkarma" deyiminin de, yukarıda yazılı mal ve hakların
satılmasını, bir ivaz karşılığında devir ve temlikini, trampa edilmesini,
takasını, kamulaştırılmasını, devletleştirilmesini, ticaret şirketlerine
sermaye olarak konulmasını anlattığı belirtilmiş; bir takvim yılında elde
edilen değer artışı kazancının 10 milyar liralık kısmının gelir vergisinden
müstesna olduğu kurala bağlanmıştır.
Diğer yandan, faaliyetini sürdüren ticarî
bir işletmenin kısmen ya da tamamen satılmasından ya da ticarî işletmeye dahil
amortismana bağlı iktisadî değerler ile yukarıda sayılan hakların elden
çıkarılmasından doğan kazançların ticarî kazanç sayılması ve bunlara ticarî
kazanca ilişkin kuralların uygulanması öngörülmüştür.
e - 81 inci maddesi değiştirilerek,
-Bireysel bir işletmenin sahibinin ölümü
durumunda, yasal mirasçılarca işletmenin faaliyetinin sürdürülmesi ve işletmeye
dahil iktisadî değerlerin kayıtlı tutarlarıyla aynen devir alınması,
-Kazancı bilanço esasına göre saptanan
bireysel bir işletmenin bilançosunun bir sermaye şirketine aktif ve pasifiyle
bütün halinde devrolunması, devralan şirketin bilançosuna aynen geçirilmesi ve
devredilen bireysel işletmenin sahip ya da sahiplerinin şirketten, devir bilançosuna
göre hesaplanan öz sermayesi tutarında ortaklık payı alması,
-Kolektif ve adi komandit şirketlerin
yukarıda yazılı koşullar içinde türü değiştirilerek sermaye şirketine
dönüştürülmesi
durumlarında değer artışı kazancı
hesaplanmayacağı ve vergilendirilmeyeceği belirtilmiştir.
f - 4369 sayılı Yasayla yürürlükten
kaldırılan mükerrer 81 inci maddesi yeniden düzenlenerek,
- Değer artışında safî kazancın, elden
çıkarma karşılığında alınan para ve ayınlarla sağlanan ve parayla temsil
edilebilen her türlü yararların tutarından, elden çıkarılan mal ve hakların
maliyet bedelleri ile elden çıkarma dolayısıyla yapılan ve satıcı üzerinde
kalan giderlerin ve ödenen vergi ve harçların indirilmesiyle bulunması,
hâsılatın ayın ve yarar olarak sağlanan kısmına ilişkin tutarın ise, Vergi Usul
Yasasının değerlemeyle ilgili kurallarına göre tayin ve tespit olunması,
- Maliyet bedelinin mükelleflerce
saptanamaması durumunda maliyet bedeli yerine, Vergi Usul Yasası kurallarına
göre, takdir komisyonlarınca belirlenecek bedel, kazancı bilanço ya da işletme
hesabı esasına göre saptanan işletmelerde ise son bilançoda ya da envanter
kayıtlarında gösterilen değerin esas alınması,
- İşletmeye dahil amortismana bağlı
iktisadî değerlerin elden çıkarılması durumunda, maliyet bedeli yerine
amortismanlar düşüldükten sonra kalan net tutarının esas alınması,
- Menkul değerlerin elden çıkarılmasında,
iktisap bedelinin tevsik edilememesi durumunda Vergi Usul Yasasının 266 ncı
maddesinde yazılı itibarî değerin iktisap bedeli olarak kabul edilmesi,
- Türkiye'de elde ettikleri kazançların
yalnızca menkul değer ya da iştirak hisseleri dolayısıyla elde edilen menkul
sermaye iratlarından ve bu değer ya da hisselerin elden çıkarılmasından doğan
değer artışı kazançlarından ibaret olması koşuluyla, dar mükelleflerin, yabancı
sermaye mevzuatına göre ilgili mercilerden izin alarak Türkiye'ye bizzat
getirdikleri nakdî ya da aynî sermaye karşılığında iktisap ettikleri menkul
kıymetler ile iştirak hisselerini elden çıkarmalarından doğan değer artışı
kazançlarının hesabında kur farkından doğan kazançların dikkate alınmaması,
ancak, bu mükelleflerin Türkiye'de menkul kıymet alım satımıyla sürekli olarak
uğraşmaları durumunda ise kur farkından doğan kazançların ticarî kazancın
hesabında dikkate alınması,
- Kur farkından doğan kazançların
hesabında, menkul değer ya da iştirak hisselerinin iktisabına tahsis edilen
yabancı sermayenin bu değer ya da hisselerin iktisap günündeki Türkiye
Cumhuriyet Merkez Bankası döviz alış kuruna göre hesaplanan Türk Lirası
karşılığı ile bu değer ya da hisselerin elden çıkarılması günündeki aynı tutar
yabancı sermayenin Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası döviz alış kuruna göre
hesaplanan Türk Lirası karşılığı arasındaki farkın esas alınması,
- Mal ve hakların elden çıkarılmasında
iktisap bedelinin, elden çıkarılan mal ve hakların, elden çıkarıldığı ay hariç
olmak üzere, Devlet İstatistik Enstitüsünce belirlenen toptan eşya fiyat
endeksindeki artış oranında artırılarak saptanması,
kurala bağlanmıştır.
g - 82 nci maddesi değiştirilerek,
-Arızi ticarî işlemlerin
gerçekleştirilmesinden ya da bu nitelikteki işlemlere aracılık yapmaktan elde
edilen kazançlar,
- Ticarî ya da ziraî bir işletmenin
faaliyeti ile serbest meslek faaliyetinin durdurulması ya da terk edilmesi, henüz
başlamamış olan böyle bir faaliyete hiç girişilmemesi, ihale, artırma ve
eksiltmelere katılınmaması karşılığında elde edilen hâsılat,
- Taşınmazların tahliyesi ya da kiracılık
hakkının devri karşılığında alınan tazminatlar ile peştamallıklar,
- Arızî olarak yapılan serbest meslek
faaliyetleri dolayısıyla elde edilen hâsılat,
- Gerçek usulde vergiye bağlı
mükelleflerin terk ettikleri işleriyle ilgili olarak sonradan elde ettikleri
kazançlar,
- Dar mükellefiyete bağlı olanların 45
inci maddede yazılı işleri arızî olarak yapmalarından elde ettikleri kazançlar,
vergilendirilecek arızî kazanç olarak
tanımlanmıştır.
Değer artışı kazancında olduğu gibi,
burada da, bir takvim yılında, yukarıda ilk 4 paragrafta yazılı olan
kazançların toplamının 10 milyar liralık kısmının gelir vergisinden müstesna
olduğu belirtilmiştir.
Diğer yandan, maddede geçen
"hâsılat" deyiminin, alınan para ve ayınlarla, diğer yöntemlerle elde
edilen ve parayla temsil edilebilen yararları anlattığı kurala bağlanmış ve
arızî kazançların net tutarının nasıl hesaplanacağı açıklanmıştır.
2 - Yapılan değişiklik ve düzenlemelerin
anlamının ortaya konulabilmesi için, önceki kurallara bakılmasında yarar
bulunmaktadır.
a - Gelir Vergisi uygulamasında, 22.7.1998
günlü 4369 sayılı Yasadan önceki durum:
193 sayılı Gelir Vergisi Yasasının, 4369
sayılı Yasayla değiştirilmeden önce, 1 inci maddesinde, gelir, bir gerçek
kişinin bir takvim yılı içinde elde ettiği kazanç ve iratların net tutarı
olarak tanımlanmış; 2 nci maddesinde de, gelire giren kazanç ve iratlar 7 grup
olarak sayılmıştır.
Düzenlemeye göre, bir gelirin vergiye
bağlı tutulabilmesi, 2 nci maddede sayılan gelir gruplarından birine girmesine
bağlıdır.
Gelir Vergisi sistemimizde, belli bir
kaynağa bağlı gelir öğelerinin yanında, böyle bir kaynağa bağlı olmayan ya da
süreklilik taşımayan kimi gelirler de, sair kazanç ve iratlar grubunda vergiye
bağlı tutulmuştur.
Yasanın 2 nci maddesinde sayılan gelir
gruplarından "sair kazanç ve iratlar" ilk bakışta, önceki 6 gruba
girmeyen gelirlerin bu grupta vergilendirileceği izlenimini veriyorsa da, bu
gruba giren gelirlerin Yasanın 80 inci ve 81 inci maddelerinde ayrı ayrı
gösterilmiş olması, bu izlenimi doğru kılmamaktadır. Diğer bir deyişle, ilk 6
gruba girmeyen bir gelirin vergilendirilebilmesi, ancak söz konusu gelirin
"sair kazanç ve iratları" düzenleyen maddeler içinde belirtilmiş
olmasına bağlıdır.
Bu durum, geniş anlamda gelir kavramına
giren kimi gelirlerin vergilendirilmemesi sonucunu doğurmuştur. Buna göre,
gelirin yalnızca el değiştirmesinden ibaret olan transfer niteliğindeki
geçişler vergilendirilen gelir kavramına girmemektedir.
Bu sistemden kaynaklanan sorunlar 4369
sayılı Yasanın 24 üncü maddesinin gerekçesinde, "...gelişen ekonomik
hayata bağlı olarak elde edilebilecek, devamlılık niteliği bulunmayan gelir
unsurları çeşitlenmekte ve bu gelir unsurlarına ilişkin açık bir hüküm
bulunmaması durumunda kanunla bir değişiklik yapılıncaya kadar söz konusu
unsurlar vergidışı kalmaktadır. Dolayısıyla, bu gelir unsurları açıkça bireyin
satın alma gücünü artırdığı halde vergilenememektedir. Bu tür gelirleri
vergilendirmek için yapılacak düzenlemeler her zaman mümkün olamamakta, en
azından yapılacak değişikliğin zaman alması, vergilendirmede adalet ilkesinin
uygulanmasını geciktirmektedir. Diğer yandan yapılan değişiklikler, kanunun
gittikçe karmaşıklaşmasına ve sistematiğinin bozulmasına yol açmakta ve
vergilendirmede belirlilik ilkesini zedelemektedir. Ayrıca, vergiye tabi
gelirin kapsamı konusunda idare ile mükellef arasında uyuşmazlıklara neden
olmaktadır.
Kişilerin üretim sürecine katkıları
dolayısıyla elde ettikleri gelirler vergilendirilirken, üretime katkı sonucunda
elde edilmeyen, gelirin yeniden paylaşımı olarak nitelendirilebilecek birkısım
gelir unsurunun vergilendirilmemesi vergilendirmenin genellik ve eşitlik
ilkesini zedelemekte, toplumda vergi ödemeye karışı bir direnç oluşmasına yol
açmaktadır.
Mevcut düzenlemenin yarattığı diğer bir
sorun, vergiye tabi olması gerektiği halde beyandışı bırakılan kazanç ve
iratların, vergiye tabi olmadığı ileri sürülen gelirlerden kaynaklandığı
yolundaki gerekçelerle mükelleflerin Vergi Usul Kanunundaki 30/7 nci maddeye
göre yapılacak tarhiyatlardan kaçınabilmeleridir. Kaldı ki, vergiden kaçınma
kastı olmasa dahi varlığı tespit edilen gelirin hangi vergilendirme rejimi
çerçevesinde vergilendirileceğinin tespiti mevcut sistem içinde mümkün
olmayabilmektedir.
Uygulamada bu sıkıntılar ülkemizde geniş
boyutlara ulaşan kayıtdışı ekonominin daha da yaygınlaşmasına katkıda
bulunmaktadır. Kayıtdışında faaliyet gösteren potansiyel yükümlüler, bu şekilde
elde ettikleri gelirin tespit edilmesi durumunda dahi etkin bir şekilde
vergilenmeyeceği düşüncesinden hareketle söz konusu faaliyetlerini güven içinde
sürdürebilmektedirler..." biçiminde ortaya konulmuştur.
Diğer yandan, 4369 sayılı Yasa
değişikliğinden önceki gelir tanımı üzerine kurulu gelir vergisi sisteminin
başarılı olabilmesi için, sağlıklı bir belge ve kayıt düzeninin yerleşmiş
olması, yönetsel ve yargısal yeterli ve etkili bir vergi denetiminin bulunması
gerekmektedir; çünkü, sistemin başarısı, her mükellefin tüm faaliyetlerinin
izlenmesine bağlıdır; oysa, ülkemizdeki veriler bu gereklerin başarılı olarak
yerine getirilemediğini göstermektedir.
Gelir Vergisi Yasasının yürürlüğe
konulduğu 1961 yılından, 4369 sayılı Yasanın yürürlüğüne ilişkin 1.1.1999
gününe kadar bu gelir anlayışı uygulanmış ve bu süreçte, kaynak teorisine göre
yapılan gelir tanımının yetersiz olduğu, mükelleflerin birkısım gelirinin
kapsamdışı tutulduğu, belge ve kayıt düzeninin yerleştirilemediği, etkili ve
yeterli bir vergi denetimi yapılamadığı görülmüştür.
Ortaya çıkan sakıncalar, çeşitli güvenlik
sistemleri ve otokontrol düzenekleriyle giderilmeye çalışılmıştır.
"Ortalama kâr haddi esası", "asgarî ziraî kazanç esası",
"gider esası" ve "servet beyanı esası" bu tür vergi
güvenlik ve otokontrol kurumları olarak geliştirilmiştir.
Bu kurumlara 1.1.1983'ten itibaren
"hayat standardı esası" eklenmiştir. Mükellefin kendisinin ve
ailesinin yaşamını sürdürmesinin bir bedeli olduğu, dolayısıyla, gelirinin de
en az bu bedeli karşılamaya yeterli tutarda bulunması gerektiği varsayımına
dayanan "hayat standardı esası"nın yürürlüğe konulmasından bir yıl
sonra da "gider esası" ile "servet kazancı esası" kaldırılmıştır.
Ne var ki "hayat standardı esası" uygulamasından da istenilen sonuç
alınamamıştır.
Geçmişteki bu deneyimlerden yola
çıkılarak, mükellefin gerçek ödeme gücünün ortaya konulabilmesi için 213 sayılı
Vergi Usul Yasasının 30 uncu maddesinin ikinci fıkrasına 24.6.1994 günlü, 4008
sayılı Yasayla 7 nci bent eklenmiş ve bu bentte "harcama ve tasarruflar
yoluyla resen takdir" yöntemi getirilmiştir. Ne var ki, 7 nci bent kuralı,
1.1.1995 gününde yürürlüğe girmesinin öngörülmesine karşın, 1.1.1999 yılına,
yani vergi tanımında değişiklik yapılıncaya kadar uygulanamamıştır.
Bu nedenlerle, Gelir Vergisi Yasasındaki
gelir tanımı ve gelir gruplarına giren gelir öğeleri kapsamında değişiklik
yapılması zorunluluğu doğmuştur.
b - Gelir Vergisine ilişkin olarak
22.7.1998 günlü, 4369 sayılı Yasayla getirilen düzenlemeler:
Gelir Vergisi Yasasının 1 inci maddesinde
4369 sayılı Yasayla yapılan değişiklikle gelir, "bir gerçek kişinin bir
takvim yılı içinde elde ettiği, tasarruf veya harcamasına kaynak teşkil eden
her türlü kazanç ve iratların safî tutarı" biçiminde yeniden tanımlanmış;
buna koşut olarak Yasanın 2 nci maddesinin 7 nci bendindeki gelir grubu
"kaynağı ne olursa olsun diğer her türlü kazanç ve iratlar" biçiminde
değiştirilerek geniş anlamdaki gelir tanımı pekiştirilmiştir. Böylece, kişinin
satın alma gücünü artıran her türlü değerin vergiye bağlı gelir olduğu
vurgulanmıştır.
Yapılan bu yeni tanımlamayla, bir gelirin
vergilendirilebilmesi için yasada açıkça belirtilmiş olması gerektiği yolundaki
anlayış terk edilerek, bir gelirin vergilendirilmemesi için yasada açıkça
vergiden ayrık tutulduğuna ilişkin bir kuralın bulunması gerektiği anlayışına
geçilmiştir. Ayrıca, ekonomik gelişmelere bağlı olarak yeni gelir öğelerinin
ortaya çıkması durumunda bunların kendiliğinden verginin konusuna alınması
sağlanmış, böylece Gelir Vergisi Yasasının ekonomik gelişmelere uyumu
hızlandırılmıştır.
Sonuç olarak, 4369 sayılı Yasayla
gerçekleştirilen değişiklikle, ödeme gücüne göre vergilendirme ilkesinden
hareketle vergi adaleti, herhangi bir gelirin vergiye bağlı olup olmadığı
konusunda vergi idaresi ile mükellefler arasında uyuşmazlık olasılığının azaltılması ve vergi tabanının
genişletilmesi sağlanmıştır.
Ayrıca, 213 sayılı Vergi Usul Yasasının 30
uncu maddesinin ikinci fıkrasına 4008 sayılı Yasayla eklenen 7 nci bentteki,
maliye denetim elemanlarınca yapılan incelemeler sırasında mükelleflerin, her
türlü harcama ve tasarruflarını vergisi ödenmiş ya da vergiye bağlı olmayan
kazançlardan sağladıklarını kanıtlayamamaları durumunu resen vergi tarhını
gerektiren nedenler arasına alan kural anlam kazanmıştır.
Anılan bendin gerekçesinde, bu
düzenlemeyle, mükelleften herhangi bir bildirim, belge, beyan alınmaksızın
yalnızca idare tarafından saptanan harcama ve tasarruftan hareketle kişilerin
vergilendirilmesi gereken gelirlerinin kontrol edilmesinin amaçlandığı, kaynağı
açıklanamayan harcama ve tasarruflardan hareket edilerek dönem kazancının
belirlenmesi yönteminin güçlü bir oto-kontrol sistemi olarak denetimin
etkinliğini artıracağı vurgulanmıştır.
Yapılan bu düzenlemelerle gelirin
saptanmasında "kaynak teorisi"nden "net artış teorisi"ne
geçilmiştir. Bu bağlamda, kaynağı ne olursa olsun tüm gelirlerin 1.1.1999
gününden başlayarak gelir vergisi kapsamına alınması ve yasalarda belirlenen ayrıklıklar
dışında vergilendirilmeyen herhangi bir gelirin kalmaması biçiminde
özetlenebilecek bir reform gerçekleştirilmiştir. Bu reformla, vergi tabanının
genişletilmesine koşut olarak, vergi inceleme ve denetim alanı da genişletilmiş
ve etkinliği artırılmıştır.
4369 sayılı Yasanın yürürlük günü olan
1.1.1999'dan önce kişilerin çeşitli biçimlerde edindikleri birikimlerinin de
kayıt altına alınarak yasallaştırılmasına gerek duyulmuş ve Gelir Vergisi
Yasasına 4369 sayılı Yasayla geçici 47 nci madde eklenmiştir.
Anılan geçici 47 nci maddede,
mükelleflerin kayıtlarda yer almayan ya da maddede sayılan belgelerle
kanıtlanamayan nakit para, mevduat sertifikası, döviz ve benzeri değerlerini
30.9.1998 günü itibariyle en az bir gün süreyle Türkiye'de kurulu mevduat
kabulüne yetkili bankaların Türkiye'deki şubelerinde bulundurduklarının
kanıtlanması koşuluyla, bu değerlerden karşılanan mal edinimleri ve giderlere
ilişkin inceleme ve tarhiyat yapılamayacağı kurala bağlanmıştır.
Böylece anılan geçici maddeyle bir yandan
kayıtdışı değerlere yasallık kazandırılırken, diğer yandan bunlara ilişkin
geçmişe dönük inceleme ve vergilendirme yapılmayacağının güvencesi verilmiştir.
Üstelik, ilgili kuruluşların, mükelleflerin bu konudaki istemlerini yerine
getirmeye zorunlu oldukları belirtilmiştir.
Bu geçici madde ile öngörülen 30.9.1998
günü kamuoyunda "Malî Milat" olarak anılmıştır.
Ancak, bu yeni düzenlemeler yürürlüğe
girmeden, Gelir Vergisi Yasasına 14.8.1999 günlü, 4444 sayılı Yasayla eklenen
geçici 56 ncı maddeyle, uygulama 2002 yılının sonuna kadar ertelenmiş ve eski
düzenlemelerin benzeri kurallar yürürlüğe konulmuştur. Yine Gelir Vergisi
Yasasına, 23.11.2000 günlü, 4605 sayılı Yasayla eklenen geçici 58 inci maddeyle
de, 1.1.2000-31.12.2001 günleri için "hayat standardı esası" yeniden
getirilmiştir.
Ertelemenin nedenleri 4444 sayılı Yasanın
genel gerekçesinde şöyle açıklanmıştır:
"22 Temmuz 1998 tarihli ve 4369
sayılı Yasayla vergi sisteminde reform niteliğinde köklü değişiklikler
yapılmıştır. Bu değişikliklerin yapılmasında şu temel ilkelerden hareket
edilmiştir:
1. Vergi tabanının genişletilmesi,
2. Kayıtdışı ekonominin kayda alınması,
3. Vergi sisteminin daha basit ve açık
hale getirilmesi,
4. Vergi adaletinin sağlanması,
5. Ekonomiye uyum.
4369 sayılı Yasanın bu temel ilkeleri bugün
de vazgeçilmez ve ikinci plana atılamaz ilkelerdir. Bu ilkelerden vazgeçilmesi
her sosyal ve ekonomik koşulda söz konusu değildir.
...4369 sayılı Yasa toplumun geniş
kesimlerince kabul ve destek görmüştür. Ancak, bu yasanın hazırlıkları
sırasında ve yasalaşma sürecinde var olan koşullar daha sonradan hızla
değişmiş, 1997 yılı ortalarında Tayland'da başlayan ve sermaye ve mal
hareketleri yoluyla Güneydoğu Asya'yı etkisi altına alan finansal kriz 1998'in
ortalarında Rusya'yı da etkisi altına alarak bütün dünya ekonomilerini derinden
sarsmıştır.
Tüm dünya ekonomilerini sarsan ekonomik
krizin olumsuz etkileri Türkiye ekonomisini önemli ölçüde etkilemiş, 1998
yılında başlayan ekonomik daralma 1999 yılında da devam etmiştir. Dışsal
faktörlerin etkileri sonucu ortaya çıkan yeni ekonomik durum bütün işletmeleri
olumsuz yönde etkilemiş, bunun sonucunda da mükelleflerin yeni ekonomik
koşullardan kaynaklanan haklı talepleri gündeme gelmiştir.
Vergi sistemlerini ekonomik koşullardan
bağımsız olarak düşünmek mümkün olmadığı gibi, vergi mevzuatını değişmez kabul
etmek de mümkün değildir. Vergi sisteminin temel fonksiyonu ekonomik koşulları
değiştirmek değildir. Tersine ekonomik koşullar vergi sistemini değiştirmek
için yeterli gerekçe olabilir. Vergi sistemi ekonomik koşulları ve yapıyı
izlemek ve yeni koşul ve yapıya uygun düzenlemeleri yapmak durumundadır.
Açıklanan gerekçelerle vergi sistemini
ekonomik koşullar çerçevesinde tekrar gözden geçirmek ve gerekli önlemleri
almak zorunluluğu doğmuştur. Bunu yaparken vergi sisteminin özüne
dokunulmaması, temel ilkelerin korunması, vergiyle ilgili uzun vadeli amaçlara
ulaşmaya çalışırken mükelleflerin malî yapılarını olumsuz etkilemeyecek başka
yöntem ve araçların kullanılması temel hareket noktasını oluşturmaktadır.
Vergi mevzuatında ekonomik gerekler
nedeniyle bazı değişiklikler yaparken, 4369 sayılı Yasanın temel ilkelerinden
vazgeçilmesi gerekmemektedir. Bu ilkeler bugün de geçerlidir. Ancak bu ilkelere
ulaşmaya çalışırken kullanılacak yöntem ve araçlarda farklılıklar olacaktır.
...Bu Yasada, 4369 sayılı Yasayla
getirilen ve kayıtdışı ekonominin kayda alınmasında çok önemli bir düzenleme
olan bütün gelirlerin vergiye tabî olduğu yönündeki gelir tanımı
değiştirilmemekte, uygun bir süre için ertelenmektedir. Bu sürede; mevcut
ekonomik koşulların yarattığı olumsuz etkilerin işletmeler üzerindeki
etkilerinin bütünüyle ortadan kalkacağı tahmin edilmekte, ayrıca vergi
idaresine, yeni düzenlemeyi mükelleflere sağlıklı bir şekilde anlatma ve
yeterli hazırlığı yapabilmesi için daha geniş bir zaman tanınmaktadır. Böylece,
geçiş dönemi olmayan düzenlemenin mükelleflerde yarattığı olumsuz psikolojik
etkiler ortadan kaldırılmakta ve uygun koşullarda bir geçiş dönemi
öngörülmektedir..."
3 - Devlet ve diğer kamu tüzelkişilerinin,
yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin görülmesini sağlamak için
gelire gereksinimleri vardır. Gerek devlet aygıtının yürütülmesi, gerek kamu
hizmetinin görülmesi için yapılan giderlerin karşılanmasında en büyük gelir
tutarını ise vergiler oluşturmaktadır.
Vergi, devletin ya da devletten
vergilendirme yetkisi almış diğer kamu tüzelkişilerinin, bireylerden hukuksal
cebir altında ve yasalarda belirtilen kurallar içinde, karşılıksız aldığı
ekonomik değer olarak tanımlanmaktadır.
Bu tanımdaki belirleyici öğelerden olan
hukuksal cebir kavramı, vergiyi ödemenin yasal görev olmasını ve bu görevi
yerine getirmeyenlere yasayla öngörülen yaptırımların uygulanmasını
kapsamaktadır.
Bu durumuyla vergi, birey ile vergi
alacaklısı devlet örgütü arasında yalnızca malî ilişkiyi değil, aynı zamanda
hukuksal bir ilişkiyi anlatmaktadır. Nitekim, Anayasanın 73 üncü maddesinde,
vergi ödevi ile kişinin hukuksal ilişkisi düzenlenmiştir.
Anılan maddede getirilen kural herkesi
malî gücüne göre vergi ödemekle yükümlü kılmış, ancak, yükümlülük kamu
giderlerinin karşılanması koşuluna bağlanmıştır. Bu, kamu giderleri
gerektirmedikçe kişiden vergi alınmaması ve vergi adı altında toplanan
paraların kamu giderleri dışında harcanmaması anlamına gelmektedir. Görüldüğü
gibi, vergi ödevinde kişinin, belirli bir hizmetten doğrudan doğruya yararlanma
karşılığı olarak bir ödemede bulunması değil, bütün kamu hizmetleri giderlerine
karşı genel bir katılma payını üstlenmesi söz konusudur.
Vergi ödevinde tüm kamu giderlerine karşı
genel bir katılma payının yüklenilmesi, söz konusu payın eşit ve dengeli olarak
dağılımını zorunlu kılmaktadır. Nitekim, Anayasanın 73 üncü maddesinin ikinci
fıkrasında "vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı, maliye
politikasının sosyal amacıdır" kuralına yer verilmiştir.
Bu anayasal ilkeler çerçevesinde; vergi,
resim, harç ve benzeri malî yükümlülüğe ilişkin düzenlemelerin yasayla
gerçekleştirilmesi, vergi yükümlülüğünün, genel bir katılma payı olması
nedeniyle, kişiler arasında dengeli ve eşit dağıtılması, adalet ve hakkaniyet
ölçütlerine uygun, açık, anlaşılabilir ve belirgin oranlar ve öğeler içermesi
gerekmektedir.
4 - İncelenen 4775 sayılı Yasanın 1-7 nci
maddeleri ile Gelir Vergisi Yasasında yapılan değişiklikler ve yeniden
düzenlemelerle; 4369 sayılı Yasanın getirdiği, ancak bugüne kadar ertelenerek
uygulamaya konulmayan gelir tanımıyla ilgili yeni anlayışın ekonomiye olan
olumsuz etkilerinden, kamuoyunda düzenlemeye olan güvensizlikten ve
düzenlemeden beklenen olumlu sonuçların alınmasında bu düzenlemenin beklenen
etkiyi sağlayamayacağı konusunda varılan genel anlayıştan söz edilerek
kaldırılması ve gelir vergisi uygulamasında, 4369 sayılı Yasayla yapılan
değişiklikten önceki duruma dönülmesi amaçlanmaktadır.
Oysa, 4369 sayılı Yasayla getirilen reform
niteliğindeki uygulamaları erteleyen 4444 sayılı Yasanın genel gerekçesinde de
açıkça belirtildiği gibi, 4369 sayılı Yasanın temel ilkeleri vazgeçilmemesi
gereken ilkelerdir.
Vergi Usul Yasasının 30 uncu maddesinin
ikinci fıkrasına 4008 sayılı Yasayla eklenen 7 nci bent kuralıyla birlikte 4369
sayılı Yasayla Gelir Vergisi Yasasında yapılan değişikliklerin öncelikli amacı,
tüm vergi mükelleflerinin ve mükelleflerin tüm işlemlerinin belge ve kayıt
düzenine alınmasıdır.
Durum böyle olunca bunu sağlayan düzenlemelerin
yürürlükten kaldırılmasının, yani, kayıtdışılığı önleyemeyen, tersine buna yol
açan bir sistemin yeniden yürürlüğe konulmasının en azından kayıtdışılığı
özendirmek anlamına geldiği açıktır. Üstelik, eski güvenlik ve otokontrol
sistemlerinin getirilmediği de göz önüne alınırsa, vergidışı kalmanın ne kadar
kolaylaştırıldığı daha açık biçimde görülecektir.
Böyle bir vergi düzeninin, Anayasanın 73
üncü maddesiyle oluşturulmak istenilen vergi sistemiyle bağdaşıp bağdaşmadığı
tartışılabilir.
Vergi mükelleflerinin yaklaşık yarısının
kayıtdışı olmasının anlamı ve sonucu, kamu hizmetinin finansman gereksiniminin
büyük bölümünü kayıtlı ve dürüst vergi mükelleflerinin üstlenmek zorunda
kalmaları olduğuna göre; bu durumun Anayasanın vergide eşitlik, vergi yükünün
adaletli ve dengeli dağılımı ilkeleriyle bağdaştırılmasının nasıl uygun
görüldüğü de tartışılabilir, ancak, tartışılmaması gereken husus, Gelir Vergisi
sisteminde eskiye dönüşün sosyal hukuk devleti anlayışıyla bağdaşmadığı ve
kamuoyunda kabul görmediği gerçeğidir.
Vergi mükelleflerinin yaklaşık yarısının
kayıtdışı kalmasının bir başka sonucu, devletin dolaylı vergilere yönelmesi
olup, bunun bir örneği incelenen yasanın yasalaşması sürecinde görülmüştür.
Önce "hayat standardı esası"nın getirilmesine çalışılmış ve buna
bağlı olarak kamuoyunda deprem vergisi olarak adlandırılan "Özel İşlem
Vergisi"nin kimi kalemlerinin kaldırılması öngörülmüştür. Ancak,
"hayat standardı esası" tepkiler üzerine yasa tasarısından
çıkarılınca, kaldırılmak istenilen Özel İşlem Vergisi kalemleri yasaya yeniden
konulmuştur. Dolaylı vergilerin dargelirli yurttaşlara olan olumsuz etkisi
bilinen bir gerçektir.
5 - Vergi gelirlerinin devlet yaşamı ve
kamu hizmetleri yönünden önemi ve gerektiğinde hukuksal cebir kullanılarak elde
edilebilmesi, vergi denetiminin gereğini ve etkin kılınmasındaki zorunluluğu
ortaya koymaktadır. Bu nedenle, incelenen yasanın, Vergi Usul Yasasının 30 uncu
maddesinin ikinci fıkrasının 7 nci bendini yürürlükten kaldıran 9 uncu maddesi
üzerinde ayrıca durmak gerekir.
213 sayılı Vergi Usul Yasasının 30 uncu
maddesinin 2791 sayılı Yasayla değişik ikinci fıkrasına 24.6.1994 günlü, 4008
sayılı Yasayla eklenen 7 nci bentle öngörülen, mükelleften herhangi bir
bildirim, belge, beyan alınmadan yalnızca denetim elemanlarınca saptanan ve
kaynağı açıklanamayan gider ve birikimlerden hareket edilerek dönem kazancının
belirlenmesi yönteminin güçlü bir otokontrol sistemi olarak denetimin
etkinliğini artıracağı kuşkusuzdur.
4369 sayılı Yasadan daha önce Vergi Usul
Yasasına eklenmiş olmasına karşın, değinilen bu düzenlemenin, ancak 4369 sayılı
Yasanın benimsediği sistemle birlikte etkin duruma geleceği ve beklenen
sonuçları doğurabileceği açıktır.
Dolayısıyla, incelenen yasayla, Vergi Usul
Yasasının 30 uncu maddesinin ikinci fıkrasının 7 nci bent kuralının yürürlükten
kaldırılması, vergi güvenliği yönünden sakınca doğuracak niteliktedir.
Sonuç olarak, özellikle Vergi Usul
Yasasının 30 uncu maddesinin ikinci fıkrasının 7 nci bendinin yürürlükten
kaldırılması ve Gelir Vergisi Yasasında eski düzenlemelere, bu kez otokontrol
ve güvenlik düzenekleri de olmaksızın geri dönülmesi, esasen eski
düzenlemelerin sonucu olan kayıtdışılığı daha da özendireceğinden, gerçek
kişilerin gelirlerinin büyük bölümü, şimdi olduğu gibi, vergilendirilmemiş
kazanç olarak kalacaktır.
Bu durumun "kara para" ile
savaşımda olumsuz etki yaratacağı açıktır.
Oysa, verginin ödeme gücüne göre alınması,
vergi yükünün adaletli ve dengeli dağıtılması her vergi yasasında bulunması
gereken niteliklerdir.
6 - İncelenen 4775 sayılı Yasanın 8 inci
maddesi ile 193 sayılı Gelir Vergi Yasasının;
- Geçici 46 ncı maddesinin,
1 inci fıkrasında yer alan "beş
yıldan fazla" ve "beş yıllık süre" ibarelerinin sırasıyla
"dört yıldan fazla" ve "dört yıllık süre",
2 nci fıkrasında yer alan "2003
yılı"nın "2002 yılı",
- Geçici 55 inci maddesinde yer alan
"1.1.1999-31.12.2002 tarihleri arasında" ibaresinin
"1.1.1999-31.12.2003 tarihleri arasında",
- Geçici 59 uncu maddesinde yer alan
"31.12.2004 tarihine kadar", "26.7.2001-31.12.2002 tarihleri
arasında" ve "80 inci" ibarelerinin sırasıyla "31.12.2005
tarihine kadar", "26.7.2001-31.12.2003 tarihleri arasında" ve
"mükerrer 80 inci",
biçiminde değiştirilmesi öngörülmüştür.
Bu kurallardan geçici 46 ncı ve geçici 59
uncu maddelere ilişkin olanların, incelenen 4775 sayılı Yasayla yapılan
değişikliklerle doğrudan ilgisi bulunmaktadır.
Yayımlanması yukarıdaki gerekçelerle uygun
bulunmayan "4775 Sayılı Gelir Vergisi Kanunu, Vergi Usul Kanunu, Kurumlar
Vergisi Kanunu, Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu, 4306 sayılı Kanun, 4481
sayılı Kanun ve 4562 sayılı Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun",
1, 2, 3, 4, 5, 6, 7 ve 9 uncu maddeleri ile bu maddelerle ilgili olan 8 inci
maddesinin Türkiye Büyük Millet Meclisince bir kez daha görüşülmesi için,
Anayasanın değişik 89 uncu ve 104 üncü maddeleri uyarınca ilişikte geri
gönderilmiştir.
Ahmet Necdet Sezer
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Bilgilerinize sunulmuştur.
Sayın milletvekilleri, Kâtip Üyemizin
bundan sonraki sunuşları yerinde oturarak okuması hususunu oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Etmeyenler... Teşekkür ederim.
Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, bir Meclis
araştırması önergesi vardır; okutuyorum:
D) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1. -
Erzurum Milletvekili Ömer Özyılmaz ve 30 arkadaşının, sekiz yıllık kesintisiz
zorunlu eğitim uygulamasının getirdiği sorunlara ilişkin Meclis araştırması
önergesi (10/15)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Ülkemizde 17.8.1997 tarih ve 4306 sayılı
Kanunla zorunlu eğitim 8 yıla çıkarılmıştır. Eğitimsel bir reform olan bu
kanunun uygulanması yaklaşık 5,5 yıldır sürmektedir. Bu süre içerisindeki
uygulamalarda, ortaokul çağ nüfusunun yüzde 80'ini aşan bir oranda okula
gitmesini sağlaması gibi bazı yararlarını gördük; fakat her reform
uygulamasında olduğu gibi, bu kanunun uygulamasında da pek çok sorun
yaşanmaktadır.
Gerek bu sorunların varlığının ve
boyutlarının tespiti gerekse bunların çözümü hususunda alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi için, Anayasanın 98, Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını
arz ederiz.
1.- Ömer Özyılmaz (Erzurum)
2.- Muzaffer Gülyurt (Erzurum)
3.- Mustafa Nuri Akbulut (Erzurum)
4.- Sabahattin Yıldız (Muş)
5.- İsmail Ericekli (Çankırı)
6.- Mehmet Sait Armağan (Isparta)
7.- Talip Kaban (Erzincan)
8.- Murat Yıldırım (Çorum)
9.- Remzi Çetin (Konya)
10.- Mehmet Ergun Dağcıoğlu (Tokat)
11.- Mustafa Ünaldı (Konya)
12.- Ahmet Faruk Ünsal (Adıyaman)
13.- Mücahit Daloğlu (Erzurum)
14.- Hikmet Özdemir (Çankırı)
15.- Hamit Taşçı (Ordu)
16.- İbrahim Özdoğan (Erzurum)
17.- Murat Yıldırım (Çorum)
18.- Hacı Biner (Van)
19.- Mehmet Atilla Maraş (Şanlıurfa)
20- Mustafa Ilıcalı (Erzurum)
21- Alim Tunç (Uşak)
22- Mehmet Kurt (Samsun)
23- Sinan Özkan (Kastamonu)
24- Hakkı Köylü (Kastamonu)
25- Recep Garip (Adana)
26- Mehmet Emin Tutan (Bursa)
27- Abdulmecit Alp (Bursa)
28- Şevket Orhan (Bursa)
29- Mustafa Dündar (Bursa)
30- Niyazi Pakyürek (Bursa)
31- İbrahim Köşdere (Çanakkale)
Gerekçe:
Ülkemizde 8 yıllık zorunlu eğitimin, gerek
5 yıllık dönemden devraldığı gerek 8 yıllık eğitimin "kesintisiz"
modelle uygulanmasından gerekse bu dönemde yapılması gerektiği halde yapılmayan
görevlerden kaynaklanan pek çok sorunla karşı karşıya olduğu bir gerçektir.
Bu sorunları şöylece özetleyebiliriz:
1 - Kapalı İlköğretim Okulları Sorunu:
Yapılan araştırmalar, Güneydoğu, Doğu, orta
Anadolu ve Doğu Karadeniz Bölgelerimizde 6 500 civarında kapalı okulun
bulunduğunu göstermektedir.
2 - Okullardaki Kapasite Yetersizliği:
Köy ilkokullarımızın çoğu 1, 2 ya da 3
derslikli okullardan oluşmaktaydı. Buralarda 1, 2, 3 üncü sınıfların bir
derslikte, 4 ve 5 inci sınıfların da diğer bir derslikte öğretim yaptığı
bilinmekteydi. Esasen, bu durum, çağdaş eğitim anlayışına uymaz. Buna rağmen,
bu okulların tamamı 1997'de ilköğretim okulu statüsüne kavuştular, yani, artık
buralarda sadece ilkokullar değil, ortaokullar da okuyacaklar demektir.
Halbuki, bu okullar, ilkokul sınıflarını dahi barındıramazken, şimdi ortaokul
eğitimi de bunlara eklendi ve sorun daha da içinden çıkılamaz hale geldi. Söz
konusu okulların fizikî kapasiteleriyse, ihtiyacı karşılayacak derecede
genişletilemedi.
3 - Program Geliştirme Çalışmasının
Yapılmaması:
4306 sayılı Kanunun hedefi, sadece ilkokul
ile ortaokulu bir araya getirip zorunlu eğitimi 8 yıla çıkarmak değil, bilakis
ikisini de yeni bir anlayışla yeniden üretmektir. Bu da, eğitimde program
geliştirme çalışmasıyla ancak gerçekleştirebilir. Böyle bir çalışma ise, henüz
yapılmamıştır.
4 - Öğretmen Yetersizliği:
Öğretmen ihtiyacımız had safhadadır.
İlgili kurum ve kuruluşlarda ise, bu ihtiyacın ciddî bir tespit ve analizinin,
buna paralel olarak da çözüm üretme çalışmalarının yapılmadığı görülmektedir.
Halbuki, ikiyüzbin öğretmene ihtiyacımız vardır.
5 - Taşımalı Eğitim ve Yatılı Bölge Okulu
Uygulaması:
Derslik ve öğretmen eksikliğinden dolayı,
okula gidecek olan çocukların ya başka okullara taşınması ya da yatılı bölge
okullarında eğitim yapmaları istenmektedir. Bu uygulama, bir geçiş dönemi
anlayışı içerisinde ve kısa süre için olursa, göz yumulabilir. Ancak, görünen o
ki, kalıcı ve meşru bir hale getirilmeye çalışılmaktadır. Halbuki, bu uygulama
ne çağdaş eğitim anlayışına uyar ne de
kabul edilebilir bir durumdur.
6 - Eğitim Ortamlarının Uygun Olmayışı:
Yukarıda bahsedilen eksikliklere,
okullardaki pek çok eğitim araç-gereçlerinin, sosyal faaliyetlerin yapılacağı
salonların, okul bahçesinin ve düzgün bir okul çevresinin olmayışı da
eklenirse, ülkemizdeki pek çok okulda eğitim ortamlarının ne derece düşük
düzeyde olduğu rahatlıkla görülebilir.
7 - Meslek Liselerinin Sorunları:
Çağdaş dünya, meslek okullarına büyük önem
vermektedir. Bizde ise, özellikle son beş-altı yılda meslek liseleri büyük bir
darbe yediler diyebiliriz. Bu okulların sorunları, ilköğretimin
"kesintisiz modelle" uygulanmasından, hem buralarda uygulanan eğitim
programları ve eğitim süreçlerinden hem de üniversiteye girişteki sınav ve
değerlendirmeden kaynaklanmaktadır.
8 - İlköğretimdeki Finansman Durumu:
4306 sayılı Kanunla, ilköğretimin
finansmanında kullanılmak üzere yeni vergiler konmuştur. 5,5 yıldan beri
halktan toplanan bu vergilerin amacında kullanılıp kullanılmadığını,
kullanıldıysa ne kadarının kullanıldığını ve nerelere harcandığını kamuoyunun
bilmediği bir gerçektir.
9 - Eğitimde Bilgisayarın Kullanılması:
Kesintisiz zorunlu eğitim kanununu Meclise
getiren hükümet, bu kanunun çıkmasıyla birlikte ilköğretim okullarında
bilgisayarlı eğitime geçileceğini ve kısa sürede, öğrencilerin bilgisayar
ortamında derslerini göreceklerini topluma vaat etmişti. Bunun gerçekleşme
oranı bilinmemektedir.
İşte, bütün bu sorunların varlığının ve
boyutlarının tespiti ve bunların çözümü hususunda alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi için, Anayasanın 98, TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri
gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge gündemdeki yerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde
yapılacaktır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının
bir tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.
C)
TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)
2. -
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ın, Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti Meclis Başkanı Dr. Vehbi Zeki Serter'in vâki davetine icabet
ederek, beraberinde bir parlamento heyeti olduğu halde, Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyetine resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/140)
30 Aralık 2002
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
Bülent Arınç'ın, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhuriyet Meclisi Başkanı Dr.
Vehbi Zeki Serter'in davetine icabet ederek, beraberinde bir Parlamento heyeti
olduğu halde, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine resmî ziyarette bulunması hususu
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620
sayılı Kanunun 6 ncı maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
Bülent Arınç
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler işaret
buyursunlar... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir; teşekkür
ederim.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, bazı sayın milletvekillerinin izinli sayılmalarına ilişkin bir
tezkeresi vardır; okutup, ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
3. - Bazı
milletvekillerine, Başkanlık tezkeresinde belirtilen sebep ve sürelerle izin
verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/141)
2 Ocak 2003
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Aşağıda adları yazılı sayın
milletvekillerinin hizalarında gösterilen süre ve nedenlerle izinli sayılmaları
Başkanlık Divanının 24.12.2002 tarihli toplantısında uygun görülmüştür.
Genel Kurulun onayına sunulur.
Bülent Arınç
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
"Bursa Milletvekili Faruk
Anbarcıoğlu, hastalığı nedeniyle, 15.11.2002 tarihinden geçerli olmak üzere 60
gün"
BAŞKAN -
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir; teşekkür ederim.
"Giresun Milletvekili Mehmet Işık,
hastalığı nedeniyle, 14.12.2002 tarihinden geçerli olmak üzere 15 gün"
BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir; teşekkür
ederim.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, bir sayın milletvekilinin ödenek ve yolluğunun verilebilmesine
dair bir tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.
4-. - Bursa
Milletvekili Faruk Anbarcıoğlu'na ödenek ve yolluğunun verilmesine ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/142)
2 Ocak 2003
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Hastalığı nedeniyle bu yasama yılında
aralıksız olarak iki ay izin alan Bursa Milletvekili Faruk Anbarcıoğlu'na
İçtüzüğün 154 üncü maddesi gereğince ödenek ve yolluğunun verilebilmesi
Başkanlık Divanının 24.12.2002 tarihli toplantısında uygun görülmüştür.
Genel Kurulun onayına sunulur.
Bülent Arınç
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir; teşekkür
ederim.
Sayın milletvekilleri, gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmına geçiyoruz.
Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısı ve İçişleri, Adalet ve Anayasa Komisyonları raporlarının
müzakeresine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
1. -
Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve İçişleri,
Adalet ve Anayasa Komisyonları Raporları (1/282) (S. Sayısı : 3 ve 3'e 1 inci
Ek) (1)
BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.
Hükümet?.. Burada.
Tasarının 38 ve 39 uncu maddeleri, esas
komisyonca, İçtüzüğün 88 inci maddesi uyarınca geri çekilmişti.
Esas komisyon olan Anayasa Komisyonu, bu
maddeleri yeniden görüşerek, raporunu Yüksek Başkanlığa vermiştir.
Komisyon raporu 3'e 1 inci ek sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Şimdi, 38 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE
38.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?..
ÖNDER SAV (Ankara) - Sayın Başkan, söz
alabiliyor muyuz?
BAŞKAN - Tabiî.
Madde üzerinde söz isteyen varsa, söz
vereceğiz.
ÖNDER SAV (Ankara) - İçtüzük değişikliği
uygun değilmiş gibi görünüyor da, onun için...
BAŞKAN - Sayın Sav, daha önce yürürlük ve
yürütme maddeleri üzerinde söz alınamıyordu; ancak, Anayasa Mahkemesi iptal
ettiği için, şimdi söz verebiliyoruz.
Söz isteyen varsa, söz vereceğiz.
ÖNDER SAV (Ankara) - Sayın Başkan, Grup
adına söz istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Sav.
Sayın Sav, söz süreniz 10 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA ÖNDER SAV (Ankara) - Sayın
Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; aslında, bir yasa tasarı veya teklifinin
yürürlük" ve yürütme maddeleri üzerinde konuşmanın pek uygun düşmediğini
deneyimlerimle biliyorum; ancak, bir özel durum nedeniyle konuşma gereğini
duydum.
Komisyonumuz, yürürlük ve yürütme
maddelerini geri çekmiş idi. Geri çekme nedeni, sanıyorum, bu yasalardan önce
kabul etmiş olduğumuz anayasa değişikliğinin sonucunu beklemeye ilişkin idi.
Şimdi, anayasa değişikliğinin tekrar geri gelmesinden sonra referanduma
sunulmayacağı da anlaşıldı ve anayasa değişikliği hüküm ifade edecek noktaya
geldi.
Elimizdeki yasa metninde, Adalet ve Anayasa
Komisyonlarında eklenen bir madde var; hükümet tasarısında yok idi. Tasarıya 16
ncı madde olarak geçmiş olan değişiklik, Milletvekili Seçimi Kanununun 39 uncu
maddesinin üçüncü fıkrasının değişikliğiyle ilgilidir. Anımsanacağı gibi, halen
yürürlükte olan Milletvekili Seçimi Kanununun 39 uncu maddesinin üçüncü
fıkrası, "herhangi bir nedenle bir seçim çevresinde seçimlerin
yenilenmesine karar verilmesi halinde, yenilenme kararının Resmî Gazetede
ilanından sonraki altmışıncı günü takip eden ilk pazar günü seçimlerin
yenileneceği tarihtir" der. Elimizdeki tasarının 16 ncı maddesinde, bu
altmış gün, doksan güne çıkarılmış oluyor.
Özel olarak önümüzde Siirt seçimleriyle
ilgili bir tablo var. Sanıyorum, bu değişiklik de, Siirt seçimlerine yönelik
olarak düşünülmüş ve Komisyonda, hükümet tasarısında olmamasına karşın,
eklenmiş bir değişiklik idi. Siirt seçimlerinin akıbeti belli oldu. Yüksek
Seçim Kurulu, 2 Aralık tarihinde, seçimlerin 9 Şubatta yapılacağını ilan etti.
Arkasından, yine, ek bir kararla, 989 sayılı Kararla, hangi koşullarda seçimin
yapılacağını belirledi ve o kararının eki olarak da, seçim takviminin Resmî
Gazetede ilan edildiğine dair bir karar verdi 3.12.2002 tarihinde.
Aslında, maalesef, Yüksek Seçim Kurulumuz,
son zamanlarda işlevini çok sağlıklı olarak yerine getiremiyor. Türkiye Büyük
Millet Meclisi kürsüsünden bunu söylediğim için, bir hukukçu olarak, üzgünüm;
ancak, gerçeğin de altını çizmek zorundayız. "Seçim takvimi
ekindedir" dedikten sonra, ilgili siyasî partilere göndermesi ve Resmî
Gazetede yayımlanması gerekir idi.
Sonra, bir başka kararla, Yüksek Seçim
Kurulu, ekinde takvimi de ilan eden bir metni 25 Aralık 2002 tarihinde duyurdu;
yani, ekinde vardır dediği, 3 Aralıktan itibaren yirmiiki gün sonra seçim
takvimi geldi.
Yüksek Seçim Kurulu politik kurul
değildir, politik karar mercii değildir; Anayasamıza ve yasalarımıza göre,
seçimin denetim ve gözetimiyle yükümlü yargı yetkisini kullanan kuruldur. Yargı
yetkisini kullanan kurulların bu denli politik karar alma aşamasına gelmesinden,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, üzüntü duyduğumuzu ifade etmek istiyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
Bugün görüşülecek olan tasarıyla ilgili
olarak, İktidar Partisinin Grup Başkanvekili arkadaşımızla bir görüşme yaptım
ve 16 ncı maddenin üçüncü fıkrasının artık hüküm ifade etmediğini, Yüksek Seçim
Kurulunun takvimi ilan ettiğini, 9 Şubatta seçimin yapılmasına göre takvimin
işlemeye başladığını, sandık kurullarına görevler yüklendiğini ve seçmen bilgi
kartlarının hazırlanmakta olduğunu söyledim. Böyle bir aşamadan sonra, artık,
geçerli bir dönem için, kısa bir dönem için hüküm ifade edecek olan bir
maddenin kalıcı bir madde yerine gelmesi fevkalade sakıncalıdır. Yıllardır
uygulanan ve bir değişikliğe gereksinim duyulmayan 39 uncu madde, şimdi bir
yenileme seçimi vesilesiyle, altmış gün olan süre doksan güne çıkarılarak
değiştirilecek olursa gerçekten hukuk zedelenmiş olur diye düşünüyorum. Biz,
önümüze çıkan her duruma göre o gereksinimi göz önünde bulundurarak, hukuku
dolanarak bir düzenleme yapmaya kalkarsak Türkiye Büyük Millet Meclisinin
yasama yetkisinde zaaflar yaratmaya başlarız. Bu yürürlük ve yürütme
maddelerinden önce bu konuları Meclis tutanaklarına Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına geçirmek için söz almış bulunuyorum.
Şimdi, Çok Değerli Komisyon Başkanımız ve
Çok Değerli Adalet Bakanımıza, İçtüzüğün 89 uncu maddesindeki yetkilerini
kullanarak, tekriri müzakere talebiyle, bu, sonradan Adalet ve Anayasa
Komisyonlarında eklenmiş olan, hükümet tasarısında bulunmayan, 39 uncu maddenin
üçüncü fıkrasına ilişkin değişikliği geri almalarını öneriyoruz; yaparlar,
yapmazlar kendi takdirlerine kalmış bir konudur; ama, gerçekten hukuku bu kadar
hırpalamaya "efendim, 9 Şubatta Siirt'te seçim olmaz, 9 Martta
yapalım" diye Yüksek Seçim Kurulu Başkanının onbeş dakika, yarım saat önce
yaptığı duyurunun peşinden gitmeye de gerek görmüyorum. Siirt'teki hava
koşullarının 9 Martta 9 Şubata göre daha düzgün olacağına dair hiçbir taahhüt,
hiçbir mukavele de yoktur. O bakımdan, zamanında yapılması, yasanın zedelenmemesi,
hukukun dolanılmaması, hukuka karşı hile yapılmaması açısından bu tespitlerde
bulunmayı yararlı görüyorum. Kaldı ki, doğrusu, tabiî hükümeti bağlamaz İktidar
Partisinin Grup Başkanvekilinin sözleri; ama, çok deneyimli arkadaşımız Sayın
Salih Kapusuz'un Anadolu Ajansına geçen "tekriri müzakere yapılacaktır,
tekrar altmış güne çekilecektir" şeklindeki sözlerinden sonra, bugün
geldiğimiz, bir saat sonra geldiğimiz bu aşamayı da çok kayda değer bulduğumu
ifade etmek istiyorum ve tekrar, Komisyon ve Hükümetten, tekriri müzakereyle,
16 ncı maddenin üçüncü fıkrasını eski haline döndürmelerini talep ediyorum.
Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Sav.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına, Sayın Salih Kapusuz; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA SALİH KAPUSUZ
(Ankara) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizin yeni yılını kutluyor,
mutluluklar getirmesini temenni ediyorum.
Bildiğiniz gibi, Yüce Meclis tarafından
daha önce yürürlük ve yürütme maddelerine kadar karar altına alınmış,
geçirilmiş olan tasarının, yürürlük ve yürütme maddeleriyle ilgili olarak,
sayın üstat, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu sözcüsünün açıklamalarına birazcık
katkı yapmak istiyorum.
Birinci olarak, Başkanlığımızın, bir
hususu, bir kez daha, belki, beraberce gözden geçirmesine ihtiyaç duyulduğunu
ifade etmek isterim ki, yürürlük ve yürütme maddeleriyle ilgili olarak son
yapmış olduğumuz içtüzük değişikliği, acaba, önerge vermeyi ve konuşmayı
bizlere verdi mi; orası biraz muğlaktır; çünkü, orayla ilgili bir düzenleme
yapmadığımıza göre, onu, herhalde, Sayın Önder Sav'ın ifade ettikleri gibi, bir
kez daha düşünüp, bundan sonra yapacağımız içtüzük değişikliğinde, belki, bunu,
anlaşılır, hepimizin mutabakat sağladığı bir şekle getirmekte fayda olabilir.
İkinci olarak, hep birlikte, iktidar ve
muhalefet partileri olarak Anayasamızda bir değişiklik yaptık. Yapmış olduğumuz
bu değişiklikte, bildiğiniz gibi, araseçim için süreyi doksan güne çıkardık.
Hukukçu arkadaşlarımızın ve ilgililerin çok yakın bildikleri ve takip
edecekleri gibi, bu süreler Anayasada varsa, yasalardaki sürelerin buna uyumlu
olarak uygulamaya taşınması...
ÖNDER SAV (Ankara)- Araseçim Salih Bey...
SALİH KAPUSUZ ( Devamla) - Evet efendim,
arz edeceğim; biliyorum.
Sayın Sav, bizim yapmış olduğumuz
düzenleme, araseçimle ilgili 90 günlük süredir; ancak, Anayasaya konulmuş bir
sürenin, seçimlerin yenilenmesine de uyarlı hale getirilmesi, herhalde
sistematik olarak daha uygun düşebilir; yani "orada 60 gün, bura niye 90
gün" gibi birtakım tartışmalara fırsat vermemeliyiz. Araseçim de olsa,
seçimlerin yenilenmesi de olsa, değil
mi ki Anayasada 90 gün var, yasayı da 90 güne çıkarmak, herhalde, uyum
açısından, sistematik olarak daha uygun olur diye düşünüyorum.
Arkadaşlar, bildiğiniz gibi, biz, 16 ncı
maddede, seçimlerin yenilenmesiyle ilgili olarak, mevcut yasanın 60 günlük
süresini de, bu gerekçeyle 90 güne çıkardığımızı bir kez daha ifade etmek
istiyorum.
Bunu ifade ettikten sonra, üçüncü olarak,
Sayın Sav'ın ifade ettiği bir husus var ki, elbette, Yüksek Seçim Kurulunun
kararları, katılsak da katılmasak da, nihaî olarak hepimizi bağlayan
kararlardır. Bu kararların tartışılacak çok yönü vardır. Hakikaten, belki bir
tartışma zeminine taşısak, bunu en çok tartışacaklardan bir tanesi de, AK Parti
Grubu ve şahsımdır; ancak, şu an itibariyle, bunu tartışmaktan daha çok,
kendileriyle daha önce yapmış olduğum, Cumhuriyet Halk Partisinin yetkilileriyle,
hakikaten, biz de gelecek hafta, bu tasarıdaki 90 günü, 60 günü belki bir kez
daha görüşmenin uygun olabileceğini konuştuk; fakat, buraya geldikten sonra
Yüksek Seçim Kurulunun bir açıklaması intikal ettirildi bana. Yüksek Seçim
Kurulu, bölgeden almış oldukları bilgilere dayalı olarak, Siirt'te seçimlerin
yapılabilmesi şartlarının çok ağır olduğunu gerekçe olarak göstererek, bunun
Mecliste de görüşülen bir tasarı ve teklifle de alakalı olarak 90 güne
çıkarılacağının uygun olacağını ifade etmiş.
Bütün bunları masanın üzerine koyup
kafaları karıştırmamak ve rahat olarak, Seçim Kurulunun da bu konuda
rahatlığını temin etmek adına, biz, çıkarmış olduğumuz, daha önce geçirmiş
olduğumuz bu tasarının aynı şekilde, buradan, yürürlük ve yürütme maddelerini geçirerek
yürürlüğe girmesini uygun bulmaktayız.
Dolayısıyla, sadece katkı sağlamak için bunları ilave olarak ifade ettim.
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kapusuz.
Hükümet ve Komisyon adına söz isteyen?..
Yok.
Başka söz talebi?.. Yok.
38 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir;
teşekkür ederim.
39 uncu maddeyi okutuyorum:
MADDE 39.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen sayın
milletvekili?.. Yok; teşekkür ederim.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık
oylamaya tabidir.
Açık oylamanın şekli hakkında Genel
Kurulun kararını alacağım.
Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla
yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, kanun tasarısının
çerçeve 14 üncü maddesinde geçen "Meclis" ibaresinin, Anayasada
yapılan değişikliğe de paralel olarak "Meclisinde" şeklinde olması
gerekmektedir. Tasarının tümünü bu redaksiyonla birlikte oylarınıza sunacağım;
teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, oylama için 5
dakika süre veriyorum. Bu süre içerisinde oyunu kullanamayan
milletvekillerinin, teknik personelden yardım istemelerini veya oy pusulalarını
yazılı olarak Divana göndermelerini rica ediyorum; teşekkür ederim.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylar toplanıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının açık oylamasına 259
sayın milletvekili katılmış; 254 kabul, 2 ret, 3 çekimser oyla tasarı kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır; ülkemize hayırlı olmasını diliyorum. (Alkışlar) (1)
Adalet Bakanı Sayın Çiçek Genel Kurula bir
teşekkür konuşması yapacaklardır.
Buyurun Sayın Bakanım. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
2003 yılının, ülkemiz ve milletimiz için,
hepimiz için, sağlık, mutluluk dolu bir yıl olmasını, bölge ve tüm dünya için
barış ve esenlik getirmesini diliyorum.
Bütün bu temennilerin gerçekleşmesi ise,
herkesin, her kesimin, özellikle de uluslararası gücü elinde bulunduranların,
hukuka, uluslararası hukuka, insan hak ve özgürlüklerine itibar etmesine,
ittiba etmesine bağlıdır. Çağdaşlığa giden yolun başlangıcı, hukuka bağlılıktan
geçer. Kuvvetin hukuku değil, hukukun kuvveti, gücü kontrol ettiği bir dünya,
bütün insanlığın ortak ideali olmalıdır.
Bu açıdan, Türkiye, 2003'e umutla giriyor,
önemli adımlar atarak giriyor. Onaylanarak yürürlüğe giren anayasa değişikliği
ve şimdi kabul ettiğimiz bu yasayla, ülkemiz, hukuk devleti ilkesine yakışan
düzenlemeleri hayata geçiriyor.
Bu konuda emeği geçen herkese, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubuna, Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna ve bağımsız
milletvekili arkadaşlarıma şükranlarımı sunuyorum. (Alkışlar)
Bu değişiklikler, milletimize ve
demokrasimize bir yeni yıl armağanıdır. Bu düzenlemeler, bizi, Atatürk'ün
özlemi olan çağdaş medeniyet idealine bir adım daha yaklaştırmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, anayasa değişikliği
ve uyum yasaları, ülkemizin ihtiyacıdır ve bunun için yapılmaktadır. Bu
yasalar, bu değişiklikler ve bu düzenlemeler, Hans için değil Hasan için, Tony
için değil Turan için, Jessica için değil, Jülide, Ayşe, Fatma içindir, bu
ülkenin aziz insanları içindir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bu böyle
bilinmelidir.
58 inci cumhuriyet hükümeti olarak,
sizlerin de katkı ve desteğiyle, bu çabaları artırarak sürdüreceğiz ve
inanıyorum ki, siyasî tarihimiz açısından, 2003 yılı, siyasî yasakların
kaldırıldığı, insan hak ve özgürlükleri alanında köklü, kapsamlı değişikliklerin
yapıldığı önemli ve anlamlı bir yıl olacaktır.
Yasaları çıkarmanın tek başına yeterli
olmadığını ve olmayacağını bittecrübe biliyoruz; ancak, yasa çıkarmak ilk
adımdır. İkinci adım, bunların uygulanmasıdır. Şimdi sıra, bunu uygulayacak
olanlardadır. Onlar, Yüce Meclisin maksadını ve varmak istediği hedefi iyi
anlamalı, yasaları, çağdaş hukukî değerleri ve özgürlükleri koruyacak bir
anlayışla uygulamalı ve yorumlamalıdır. Yasaklarla bir yere varılamayacağını
hepimiz bilmeli ve anlamalıyız. Yasakların kural, özgürlüklerin istisna olduğu
anlayış artık geride kaldı.
Bunlar, işkencenin, hak ihlallerinin
himaye görmeyeceği düzenlemelerdir. Siyaset alanını genişleten, örgütlenme
özgürlüğünün önündeki engellerin bir kısmını daha kaldıran, ülkemizi demokrasi
dünyasında daha itibarlı kılacak ve arkası da gelecek olan hayırlı çabalardır.
Bu çabalarla, demokrasi alanında, insan hak ve özgürlükleri alanında mevcut
bulunan ve zaman zaman uluslararası platformlarda önümüze konulan hukukî
altyapı eksikliklerimizi tamamlayacağız ve medenî dünyada hak ettiğimiz yeri
mutlaka alacağız.
Bu düşüncelerle, hepinize tekrar teşekkür
ediyor; saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakanım.
Sayın milletvekilleri, Basın ve Yayın
Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanunda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu raporunun
görüşmelerine başlıyoruz.
2. - Basın
ve Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair
Ka-nunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu
Raporu (1/321) (S. Sayısı : 7) (1)
BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.
Hükümet?.. Burada.
Komisyon raporu 7 sıra sayısıyla
bastırılıp, dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına Sayın Önder Sav; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ÖNDER SAV (Ankara) - Sayın
Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; Basın ve Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara
İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair 4454 Sayılı Kanunun 2 nci
Maddesine İki Fıkra Eklenmesine İlişkin Tasarının üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum.
Bilindiği gibi, 28 Ağustos 1999'da kabul
edilmiş olan kanun, 23 Nisan 1999 tarihine kadar işlenmiş suçlar ve bu nedenle
oniki yıl ve daha az şahsî hürriyeti bağlayıcı bir cezaya mahkûm edilmiş
bulunan kimselerin cezalarının infazının ertelenmesine olanak tanımış idi;
yani, aşağı yukarı dört yıla yakın bir süre geriden hükmünü icra eden bir yasa
olmuş oluyor. O anlamıyla hükmünü icra etmiş, devrini tamamlamış bir yasaya
yeni bir madde ekliyoruz veyahut maddeye yeni fıkralar ekliyoruz.
Böyle bir kanuna yeni madde eklemek ya da
bir fıkra eklemek, maddeyi, hem yasama tekniğine ve hukukun üstünlüğü ilkesine aykırı
bir şekle dönüştürmekte hem de verilmiş olan cezaların tamamıyla infaz edilmiş
olanlarının artık ertelemeden yararlanması söz konusu olamayacak iken, yeni bir
erteleme şansı yaratmaktadır.
Getirilmek istenilen düzenlemeyle, cezası
infaz edilenler yararlandırılmak, üstü örtülü bir şekilde affedilmek
istenilmektedir. Bu sözcük, benim, burada aklıma geliveren ve sizinle bölüşmek
istediğim bir sözcük değil, Anayasa Mahkemesinin iptal kararına konu olan
sözcüktür. İnfazla amaç gerçekleşmiş, suçluların topluma uyum sağlaması ve
topluma yeniden kazandırılması mümkün hale gelmiş ve bu süreç tamamlanmıştır.
Gerekçede sözü edilen eşitlik
sağlanmasından amaç da doğrusu tam anlaşılamamaktadır. Anayasanın amaçladığı
eşitlik, eylemli eşitlik değil hukuksal eşitliktir. Bu yasa tasarısında
hukuksal eşitlik gözetilmiyor, eylemli eşitlik gözetiliyor. Hukukçular bunu çok
iyi bilir; hele hele Anayasa kararlarına biraz ilgi duyan hukukçular, eylemli
eşitlik ile hukuksal eşitliğin ayırdını çok dikkatli bir şekilde yaparlar.
Önümüzdeki düzenleme, tamamen eylemli eşitliği amaçlamakta ve hukuksallıktan
uzaklaşmaktadır.
Erteleme, Türkiye Büyük Millet Meclisine,
Anayasayla tanınmış bir yetki değildir.
Böyle bir yetki, 1924 Anayasasında vardı; ama, 1961 ve 1982 Anayasalarında
"erteleme" diye bir kavram, Türkiye Büyük Millet Meclisi yetkileri
arasında sayılmamıştır.
Adaleti kişiselleştiren ve yargı organına
ait bir yetkinin yasama organınca kullanılması, hukuk tekniği bakımından, hiç
de uygun değildir. Yargı yetkisini, Anayasanın 9 uncu maddesine göre, bağımsız
mahkemeler kullanmış ve hükmünü de, kararlar icra etmiştir.
Getirilen düzenleme, Anayasanın 138
maddesinin dördüncü fıkrasına da aykırı olup, mahkeme kararlarının
değiştirilmesiyle eşdeğerli bir duruma düşülmüştür. Eğer, kişiye özel
değişiklik ve yasa maddesi isteniyorsa, amacı ve süresi dolmuş, ölmüş bir
yasaya yeni bir hüküm koymak değildir bunun yolu; 4454 sayılı Yasadan ayrı,
yeni ve bugün için geçerli olabilecek bir yasa hazırlamak, yasama tekniğine de,
hukukun üstünlüğü ilkesine de uygun düşer.
Bu nedenle, getirilen düzenleme,
Anayasanın, hukuk devletini tarif eden, niteliklerini sayan 2 nci maddesine, 9
uncu ve 10 uncu maddelerine aykırıdır; Anayasa Mahkemesinin yerleşmiş
kararlarını yok saymak anlamına gelir.
Yasa tasarısının gerekçesinde kılıf olarak
sunulmak istenilen Türk Ceza Kanununun 2 nci maddesinin ikinci fıkrasının,
getirilmek istenen düzenlemeyle uzaktan yakından alakası yoktur; tamamen, bir
kılıf bulma sözcüğüdür. Hiç kimse hukukun üstünde olamaz ve hiç kimse de,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubundan, Anayasaya aykırı bir kanuna destek verilmesi
hakkını istemeye sahip değildir! (CHP sıralarından alkışlar)
Anayasa Mahkemesinin ve Sayın
Cumhurbaşkanının benzer düzenlemelerle ilgili titizliği, kararlılığı ortadadır.
Bu böyleyken, siyasal iktidarın "ben yaparım, olur" mantığıyla,
mızrağı çuvala sığdırmasını da anlamak mümkün değildir. Öznel, somut, kişiye
özgü, kişisel amaçla gerçekleştirilen yasal düzenlemelerin nasıl geri geldiği,
hepimizin bildiği gerçektir.
Yasalara, yasa koyucu olarak uymak zorunda
olduğumuz ilkelerden ve hukukun üstünlüğü anlayışından uzaklaşmayalım. Yasa
koyucunun da, yani bizim de, Türkiye Büyük Millet Meclisinin de uymak zorunda
olduğu, bozamayacağı temel hukuk ilkelerini gözardı etmeyelim. Yanlış hesap
Bağdat'tan döner; bumerang gibi döner, bu hesabı yapanlara zarar verecek duruma
gelir diye endişe duyduğumu ifade etmek istiyorum.
Getirilmek istenen düzenleme, adı Erteleme
Yasası olan 4454 sayılı Yasaya ek de olsa, onun hukukî niteliğini, onun yasal
tanımını değiştirmez. Düzenlemenin adını hukuken doğru koyalım değerli
arkadaşlarım; bu, toplu özel af çıkarma yetkisinin kullanılmasıdır, şartlı
aftır.
Bilindiği üzere, özel af, Türk Ceza
Kanununun 98 inci maddesinde sayılmakta ve cezayı ortadan kaldıran, azaltan
veya başka bir cezaya çeviren bir kurum olarak tanımlanmaktadır. Genel af ise
kamu davasının ve hükmolunan cezaların bütün neticeleriyle birlikte ortadan
kaldırılmasıdır. Önümüzdeki düzenlemede hem toplu özel af getiriliyor hem de
mahkûmiyet vaki olmamış sayılanların hakları üzerindeki yasaklamalar da
kaldırılarak, adı konulmadan genel af getiriliyor. Böylesine çelişkili bir
düzenleme için bizim asla katkımız olamaz; bunu bizden beklemeyin.
Yapılan düzenleme, Anayasanın 87 nci
maddesi kapsamı içindedir. Bir dost uyarısı yapmak istiyorum; geçmişteki
yanlışlığa düşmeyiniz. İlgili Anayasa maddesindeki nitelikli çoğunluk oyunu
gözardı ettiğiniz takdirde, bu yasanın akıbetini şimdiden ben size söyleyeyim.
Sayın Adalet Bakanı deneyimli bir
hukukçudur. Bu Parlamentoda geçmiş dönemlerde de görev yapmıştır. Bu tür
yasaların akıbetinin ne olduğunu bilecek bir uygulamadan gelmektedir. Hükümet
ve komisyona açık önerimizi yapıyoruz. Bizim herhangi bir önergemize gerek
bırakmadan kendi yetkilerini kullanmalarını söylemek istiyorum. Bu, hukuka,
yasama tekniğine ve Anayasaya aykırı düzenlemeyi lütfen geri çekiniz. Aksi
takdirde, hukukun üstünlüğüne, hukuk devleti ilkesine, kanun önünde eşitliğe,
mahkeme kararlarının değişmezliği kuralına ve Anayasaya sadakatten
ayrılmayacağına yemin eden, biz, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri
olarak, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak bu yasaya olumlu oy vermeyeceğiz.
Hepinizi saygılarla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Sav.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına,
Sayın Mehmet Yılmazcan; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET YILMAZCAN
(Kahramanmaraş) -Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Basın ve Yayın Yoluyla
İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanunda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı üzerinde, Grubum adına görüşlerimi açıklamak
üzere huzurunuza gelmiş bulunuyorum; sözlerime başlarken, Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği gibi, Avrupa ülkeleri ceza
kanunlarının hepsinde, ülkemizden daha geniş bir biçimde uygulanan erteleme,
işlenen suçun niteliğine göre değişen, belli bir süre içinde failin yeniden suç
işlememesi durumunda kamu davasının açılmaması, duruşmanın yapılmaması, suçluluğun
tespiti veya mahkûmiyet hükmünün verilmemesi, hüküm verilmişse cezanın infaz
edilmemesi, mahkûmiyetin meydana gelmemiş sayılması neticesini doğuran hukukî
bir müessesedir. Bu suretle, kanunda öngörülen deneme süreleri içinde
gösterilen iyi hal sonucu, fail hakkında kamu davasının açılmasından,
duruşmanın yapılmasından, mahkûmiyet hükmünün verilmesinden veya verilen
mahkûmiyet hükmünün ya da cezanın infazından feragat edilmektedir.
Yukarıda da belirtildiği gibi, erteleme,
Türk Ceza Kanununun genel esaslarının yer aldığı birinci kitabında 89 ile 95
inci maddeleri arasında ve 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanunun 6 ncı
maddesinde düzenlenmiş olup, kapsamına giren suçlar bakımından verilen cezanın
çektirilmesini engellemekte, ceza mahkûmiyeti halinde muayyen deneme süreleri
öngörerek, bu sürelerin olaysız geçmesi halinde mahkûmiyeti vaki olmamış
saymaktadır.
Ceza hukukunun niteliği gereği, verilmiş
bir ceza mahkûmiyetinin derhal infazı gerekir; ancak, kimi hallerde, sanığın
mahkûmiyetinin ağırlığı, geçmişteki durumu ve suç işleme eğiliminin dikkate
alınması suretiyle ve belirli bir süre iyi hal göstermesi koşuluyla cezasının
infazının ertelenmesine imkân tanınmaktadır. Gerçekten, mahkûmiyet hükmünün
derhal infazı çok faydalı olmakla birlikte, gerekli şartların varlığı halinde,
hükmolunan cezanın infaz edilmemesi çok daha yararlı olabilir. Bu sistemde,
cezasının infazı ertelenen hükümlü, deneme süresini iyi halle geçirdiğinde,
mahkûmiyet esasen vaki olmamış sayıldığından, cezaların ferdileştirilmesi
amaçlanmakta ve deneme süresinin bitiminde, devletin, ceza vermek ve bunu infaz
etmek hakkından feragat ettiği kabul edilmektedir.
Cezanın ertelenmesi, iyi bir ceza
siyasetinin gerçekleşmesine hizmet eden bir müessese olduğu gibi, deneme süresi
içinde iyi hal gösterenin mahkûmiyetinin hiç vaki olmamış sayılması, kötü hale
dönenin ise, çarptırılacağı cezaların bildirilmesi, aynı zamanda cezaların
bireyselleştirilmesi vasıtasıdır. Ertelemenin diğer bir gayesi, kısa süreli
hürriyeti bağlayıcı cezaların sakıncalarını ortadan kaldırma ve dolayısıyla,
mükerrerliğe engel olmadır.
Tasarının arz ettiği önem nedeniyle,
ertelemenin sonuçlarına özellikle değinmek gerekmektedir. Ertelemenin hemen
beliren ilk sonucu, cezaların infazına engel oluşudur. Türk hukuk sistemine
göre, erteleme halinde, mahkûmiyetin bütün diğer neticeleri de geri bırakılır;
ancak, ertelemenin esas sonucu, deneme süresinin sonunda husule gelir. Bu, Türk
Ceza Kanununun 95 inci maddesinde hükme bağlandığı üzere, mahkûmiyetin esasen
vaki olmamış sayılmasıdır. Mahkûmiyetin esasen vaki olmamış sayılması hususu,
erteleme müessesesinin esasını teşkil etmektedir. Ertelemenin esas gayesinin,
sadece infazın geri bırakılması olmadığı, mahkûmiyetin ortadan kalkmasına
yönelik olduğu o kadar açıktır ki, aşağıda belirtilen bazı durumlarda
ertelemenin uygulanabileceğinin kabulü bunu göstermektedir.
Tutuklu olarak ceza, tamamen veya kısmen
çekilmiş olabilir. Cezanın tamamen çekilip, infaz edilecek ceza kalmamış olsa
bile erteleme kararı verilebileceği, öğretide bütün müelliflerce kabul edildiği
gibi, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 12.1.1944 tarih ve 81 sayılı kararında da
benimsenen bu görüş, bugüne kadarki kararlarla müstakar hale gelmiştir.
Tutukluluğun mahsubu sonucu birkısım infaz
edilecek ceza kalmışsa, yalnız bu kısım değil cezanın tümü hakkında tecil
kararı verilebileceği, tecilin tecezzi kabul etmeyeceği kuralı uyarınca
Yargıtayca kabul edilmektedir. Anayasa Mahkemesi de, benzer bir olayda verdiği
kararda aynı doğrultuda görüş bildirmiştir. Kararda, bu nedenle, aslî cezaya
bağlı olarak gerçekleşen fer'î cezalar ile hak yoksunluklarına ilişkin
yaptırımların da erteleme olanaklarından yararlanması gerekir.
Hasan Celal Güzel'in aslî cezası infaz
edilmiş ya da bihakkın tahliyesi sağlanmış olsa bile, buna bağlı olan hak
yoksunluklarının infazına 4616 sayılı Yasa yürürlüğe girdiği tarihte devam
edilmektedir. Bu yasa kapsamına giren bir suçtan dolayı mahkûm edildiğine göre,
infazı devam eden feri cezaları ve hak yoksunlukları yönünden ertelemeden
yararlanması gerekeceği gibi, belli koşulların gerçekleşmesi halinde, 4454
sayılı Yasanın 2 nci maddesinde öngörülen mahkûmiyetin hiç vaki olmamış
sayılacağı olanağından da yararlanması gerekir.
Kaçmak suretiyle aldığı cezanın infazını
engelleyen bir mahkûm, 4454 sayılı ve bunun kapsamını genişleten 4616 sayılı
Yasaların getirdiği erteleme ve mahkûmiyetin hiç vaki olmaması olanaklarından
faydalanarak her türlü haklarına kavuşurken, yasanın yürürlüğünden önce, iyi
niyetle kendiliğinden gelip, aslî cezasını çeken diğer bir mahkûmu bu
olanaklardan yararlandırmamak, adalet, hakkaniyet ve eşitlik ilkeleriyle
bağdaşmaz. Öte yandan, Danıştayın 15.11.1990 gün ve 2/2 sayılı içtihadı
birleştirme kararında da belirtildiği gibi, "4454 sayılı Yasanın 2 nci
maddesinde belirtilen üç yıllık deneme süresinin bitimi beklenmeden fer'î
cezalar ile hak yoksunluklarına ilişkin yaptırımların bu süre içinde
uygulanmamasının kabulü gerekir. Üç yıllık deneme süresi bittikten sonra bu
hakların kullanılabileceğini savunmak, ertelemenin amacına ters düşer. Kişinin
fer'î cezaları ile hak yoksunlukları da, deneme süresince ertelenmiş ve askıya
alınmıştır. Açıklanan nedenlerle ertelemenin amacı, bölünmezliği, fer'î cezalar
ile hak yoksunluklarına etkisi gözetildiğinde, 4454 ve 4616 sayılı Yasaların
öngördüğü olanaklardan Hasan Celal Güzel'in yararlanması gerektiği ve Yeniden
Doğuş Partisi üyesi olmasında yasal bir engel bulunmadığı sonucuna
varıldığından, partiye ihtar kararı verilmesi isteminin reddi gerekir"
denilmektedir.
Danıştay daireleri arasında çıkan görüş
farklılıkları, Danıştay tarafından, 15.11.1990 tarihinde Danıştay İçtihatları
Birleştirme Kurulu kararıyla giderilmiş ve kararda "memurun hürriyeti
bağlayıcı cezadan doğan ertelenmiş bir ceza mahkûmiyeti bulunduğunda, deneme
süresi olaysız geçtiği takdirde mahkûmiyet vaki olmamış sayıldığından, deneme
süresinin olaysız geçip geçmeyeceği beklenmeden ertelenmiş bir mahkûmiyet hükmü
nedeniyle, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 48/A-5 ve 98/b maddeleri
uyarınca, devlet memurunun görevine son verilemeyeceğini" belirterek, aynı
yönde karar vermiştir.
3.9.1999 tarihinde yürürlüğe giren 4454
sayılı Basın ve Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların
Ertelenmesine Dair Kanunun 1 inci maddesi, basın yoluyla veya sözlü veya
görüntülü yayın araçlarıyla yahut miting, kongre, konferans, seminer,
sempozyum, açıkoturum veya panel gibi her türlü toplantılarda yapılan
konuşmalarla işlenmiş, yukarı haddi oniki yılı geçmeyen hürriyeti bağlayıcı
ceza öngören suçlarla ilgili olarak kesinleşmiş veya infaz edilmekte olan
cezaların infazının soruşturma aşamasında kamu davası açılmasının, henüz
kesinleşmemiş davaların da kesin hükme bağlanmasının ertelenmesine dair
düzenlemeler getirmiştir.
Yine aynı Kanunun 2 nci maddesiyle,
cezasının infazı, kamu davasının açılması ve açılmış kamu davasının kesin hükme
bağlanmasının ertelenmesine karar verilenlerden üç yıl süreyle kastî suç
işlemeyenler hakkında sırasıyla: Mahkûmiyetlerinin vaki olmamış sayılacağı,
kamu davasının açılmayacağı, açılmış olan kamu davasının ortadan kaldırılmasına
karar verileceği hususlarını hükme bağlamıştır.
Görüldüğü gibi, bahsi geçen suçları
işleyenlerden haklarında soruşturma yapılanlar, dava açılanlar, kesin hüküm
verilenler, hatta cezaları kısmen infaz edilenler yönünden 4454 sayılı Kanunda
düzenlemeler getirilmiş; ancak, cezaları tamamen infaz edilenler için bir hükme
yer verilmemiş, bu hususta boşluk doğmuştur. Haddizatında bu boşluğun,
uygulamada mevcut hükümler nazara alınarak hükümlü lehine doldurulması mümkün
iken, maalesef, birtakım nedenlerle bu yola başvurulmamıştır.
Durum böyle olunca uygulamada değişik
kararlar verilerek haksızlıklar, mağduriyetler ve eşitsizlikler ortaya çıkmış,
kamu vicdanı rahatsız edilmiştir. Aynı tarihlerde benzer suçları işleyenlere
farklı işlemler yapılmış, birçok durumda kötü niyetliler kanun tarafından
korunur hale getirilmiş, adalete yardımcı olanlar himaye edilmemiştir.
Olayı somutlaştıracak olursak, aynı suçu
birlikte işleyip yargılanan iki kişiden, davayı uzatıp yargılamayı geciktiren veya
mahkûm olduğu halde infazdan kaçarak cezasını çekmeyen bu kanun hükümlerinden
yararlanmış, davasına gelip ifadesini veren ya da mahkûm olduğu cezasını
cezaevine girerek çekense bu kanundan yararlanamamıştır.
4454 sayılı Kanun gereğince soruşturma, dava
ve cezası ertelenenler, üç yıllık deneme süresinden sonra, sabıka kaydına
geçecek bir ceza almaktan kurtulmuşlar, ceza alıp da, cezası adlî sicil kaydına
işlenenlerin sabıka kayıtları silinmiş, ancak, cezası infaz edilenlerin sabıka
kayıtları silinmeyerek, bu durumda olanlara haksızlık yapılmış, benzer
durumdakiler arasında eşitsizlik yaratılmıştır. Bu itibarla, 4454 sayılı Kanun
hükümleri eksik kalmış, bu eksiklik kamu vicdanında rahatsızlık yaratmış,
uygulamada da tereddütler doğurmuştur.
Basın ve Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara
İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısı, bir kişiye özgü, özel düzenlemeler getirmemekte,
yukarıda ifade ettiğimiz nedenlerden dolayı mağduriyetlerine sebebiyet verilen çok
sayıda kişiyi kapsamaktadır. Kanundaki eksiklik, bu düzenlemeyle tamamlanmakta,
eşitsizlik ve bundan kaynaklanan mağduriyetler, gecikmeli de olsa
giderilmektedir.
Biz, sadece ve sadece, ilkelerimiz
sebebiyle bu değişikliği destekliyoruz. İlke adamı olarak tanınan Sayın Deniz
Baykal'ın liderliğindeki Cumhuriyet Halk Partisinin, 3 Kasımdan bu yana
sergilediği demokratik ve ilkeli tavırlarından dolayı, Grubum adına, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubuna teşekkürlerimi sunuyorum. Bir ilke partisi olan CHP'nin de
bu değişikliğe kabul oyu vereceğini umuyor, bu vesileyle saygılarımı sunuyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yılmazcan.
Şahısları adına söz isteyen sayın
milletvekili var mı? Yok.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Sayın
Başkan, bir açıklama yapmak istiyorum efendim.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Görüşmekte
olduğumuz tasarıyla ilgili birkaç hususa kısaca temas etmek istiyorum.
Evvela, sözlerimin başında hemen belirtmek
isterim ki, muhalefet sözcümüz Sayın Sav tarafından ifade edildiği gibi, bu bir
af yasası değildir -bunun altını kalın
çizgiyle çiziyorum- çünkü, özü itibariyle, bu yeni bir yasa da değildir; daha
evvel çıkarılmış olan bir yasanın uygulamasından doğan haksızlığı,
adaletsizliği ve eşitsizliği ortadan kaldırmaya yönelik bir düzenlemedir; bunu
yapmakla da kendimizi mükellef hissediyoruz; çünkü, hep, her vesileyle
söylediğimiz bir husus var: Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir hukuk devletidir,
diğer niteliklerinin yanında. Hukuk devleti kavramının ifade ettiği bir anlam
olmalı. Aynı konuda, aynı konumda olan insanlara farklı muamele yapılması,
hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmaz. Esasen, bu yasa çıkarılırken, tutanaklara
bakıldığında, bu eşitsizlik, bu adaletsizlik, bu hakkaniyetsizlik müteaddit
defalar ifade edildi; ancak, o günkü iktidar, bugünkü iktidar kadar muhalefetin
sesine, itirazlarına, bu noktadaki telkin ve tavsiyelerine fazla itibar
etmediği için, bu adaletsizlik o günden bugüne sürdü, geliyor.
Şimdi, bir yasa çıkarılmış. Bu yasayla,
evvela, basın yoluyla suç işleyen ile işlemeyen arasında bir ayırım yapılmış;
ondan sonra da, cezası infaz edilmiş olan ile edilmemiş olan arasında bir
ayırım yapılmış ve Anayasa Mahkemesi de, bu kanun kendi önüne geldiğinde,
adalet ve eşitlik ilkesine aykırı bularak, basın yoluyla işlenmiş olsun ya da
olmasın, yeni bir düzenleme getirmiş; ancak, bu, şimdi yaptığımız düzenleme o
gün söz konusu olmadığı için, o adaletsizlik ve eşitsizlik aynen devam ediyor;
bunu ortadan kaldırmamız lazım. Kaldı ki, burada çok açık bir adaletsizliğin
olduğunu da hepimiz kabul ediyoruz. Birileri, Türkiye'nin içinde bulunduğu
şartlardan, durumlardan, otorite zafiyetinden istifadeyle suçu işlemiş, mahkûm
olmuş, cezası kesinleşmiş, yolunu bulmuş yurtdışına gitmiş. Öbürü de -öbürü ya
da öbürleri, kimlerse- bir suç işlemiş, gitmiş adalete teslim olmuş, devlete
teslim olmuş, cezasını çekmiş. Şimdi, birincisinin cezasını, belli bir süre
içerisinde suç işlememiş olması halinde, bütün sonuçlarıyla birlikte ortadan
kaldırıyor, mahkûmiyet vaki olmamış sayılıyor; bedelini ödemiş olan, cezasını
çekmiş olan insanlarla ilgili hak mahrumiyetleri devam ediyor. Bunun insafla,
hakla, nasafetle bağdaşır bir yanı yoktur; yasanın getirilmesindeki temel espri
temel anlam da budur.
İkincisi -doğrusu, Sayın Sav'a ne kadar
uygun düştü o ifade bilemiyorum- kılıf bulma gibi bir niyetimiz de yok; çünkü,
kılıf tabiri hukukî bir tabir değil; onu da bu vesileyle ifade etmek istiyorum.
Üçüncüsü, bu, kişisel de değildir. Neden
kişisel değildir; kişisel bir düzenleme olması için o düzenlemeden yalnız o
kişinin istifade etmesi lazım, başka hiç kimsenin istifade etmemesi gerekir.
Tabiatıyla, hükümet olarak değerli Parlamentomuzu, değerli milletvekillerimizi
bilgilendirmek bizim görevimiz.
Şimdi, bakınız, geriye dönüp baktığımızda
-hep belli bir isim çağrıştırılıyor bu yasadan dolayı ama- bu düzenlemeyle ne
tip bir haksızlığı ve adaletsizliği ortadan kaldırdığımızı da bilgilerinize arz
etmek isterim.
Şimdi, 312 nci maddenin ikinci
fıkrasından... Bu kanun çıkmadan evvel bizim adlî sicil kayıtlarımızdaki kayıt
sayısı 2 126'dır. Bu kanuna evet dediğimiz takdirde, bu anlamda 312'ye 2'den, 2
126 kaydı da silmiş olacağız. 5680 sayılı Basın Kanununa muhalefetten ve ondan
hüküm giymiş olanlardan da 1 146 kaydı silmiş olacağız. Sadece bu iki kanuna
muhalefetten dolayı, maddelere muhalefetten dolayı 3 000'den fazla kayıt
ortadan kaldırılmış olacak. Yani, dışarıdaki propagandaya, izah tarzına
baktığımızda, âdeta, bu kanun bir tek kişi için çıkarılıyor, kişisel bir kanun;
dolayısıyla, kişisel bir kanun çıkmaz, kişiye uygun kanun olmaz. Kaldı ki,
hukuk teorisi açısından baktığımızda şunu da söylemeden geçemeyeceğim: Kişiye
mahsus kanun çıkmaz; ama, hangi hukuk devletinde kişiye mahsus yasak olur ki?!
(AK Parti sıralarından alkışlar) Yani, bu ülkede bir kanun çıkaracağız biz,
herkes istifade eder, illa x şahsı istifade edemez; bu da, doğrusu, hukuk
devleti ilkesiyle bağdaşamaz. O sebeple, Anayasanın 10 uncu maddesi dikkate
alınarak, Türk Ceza Kanunun 2 nci maddesinin ikinci fıkrası ve Türk Ceza
Kanunun 95 inci maddesinin II nci fıkrası esas alınarak bu düzenleme
yapılmıştır.
Bu mülahazayla düşüncelerimi ortaya koymak
istedim; hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Tasarının tümü üzerinde söz isteyen başka
milletvekili var mı? Yok.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü
üzerinde görüşmeler tamamlanmıştır; maddelerine geçilmesini oylarınıza sunmadan
önce, 10 dakika ara veriyorum ve Sayın Grup Başkanvekillerini, Sayın Adalet
Bakanını ve Sayın Komisyonu Divanın arkasında toplantıya davet ediyorum.
Kapanma Saati: 17.19
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 17.35
BAŞKAN
:Başkanvekili Yılmaz ATEŞ
KÂTİP
ÜYELER: Suat KILIÇ (Samsun), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 17 nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam
ediyoruz.
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
2. - Basın
ve Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair
Ka-nunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu
Raporu (1/321) (S. Sayısı : 7) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmış, maddelerine geçilmesini oylarınıza sunmadan
önce 15 dakika ara vermiştik.
Şimdi, tasarının maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler...
Teşekkür ederim...
ÖNDER SAV (Ankara) - Kabul edenler kaç
kişi Sayın Başkan?
BAŞKAN - Kabul edilmiştir Sayın Sav.
Teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ÖNDER SAV (Ankara) - Kaç kişi?..
BAŞKAN - 1 inci maddeyi okutuyorum...
OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın Başkan, kaç
kişinin kabul ettiğinin bilinmesi gerek; çünkü, beşte 3 çoğunluk gerekir.
BAŞKAN - Sayın Oyan, görüşmeler yapıldı;
gruplarımız görüşlerini dile getirdiler, hükümet adına Sayın Bakan görüşünü
dile getirdi. Biz de, üzerimize düşen, gereken uyarıyı yaptıktan sonra oylamayı
yaptık, maddelerine geçilmesini de kabul ettik ve şimdi 1 inci maddeyi
okutuyorum...
ÖNDER SAV (Ankara) - Oylamaya itiraz var
Sayın Başkan.
OĞUZ OYAN (İzmir) - İtiraz var; itirazın
dikkate alınması gerekir.
Beşte 3 çoğunluğun olmadığı zapta geçsin.
BAŞKAN - 1 inci maddeyi okutuyorum:
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Anayasanın ihlali
söz konusu.
BASIN VE
YAYIN YOLUYLA İŞLENEN SUÇLARA İLİŞKİN DAVA VE CEZALARIN
ERTELENMESİNE
DAİR KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA İLİŞKİN
KANUN
TASARISI
MADDE 1. - 28.8.1999 tarihli ve 4454 sayılı Basın ve Yayın Yoluyla İşlenen
Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanunun 2 nci maddesine
aşağıdaki iki fıkra eklenmiştir.
"1 inci madde kapsamına giren bir
suçtan dolayı mahkûmiyet hükmü alıp cezası infaz edilmiş olanlar da, bu Kanunun
yayımı tarihine kadar geçen süreyi 1 inci madde kapsamına giren kasıtlı bir
cürümden dolayı yeniden mahkûm edilmeksizin geçirdikleri takdirde mahkûmiyet
vaki olmamış sayılır.
Bu madde uyarınca mahkûmiyeti vaki olmamış
sayılanların hakları üzerindeki yasaklamalar da kendiliğinden kalkar."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?..
Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. 1 inci madde
kabul edilmiştir.
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Beşte 3 çoğunluk
yoktur yalnız. Varsa, sayın, tespit edin.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Af yasası
olmadığı için, gerek yoktur Sayın Başkan; uygulama doğru.
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Beşte 3'ün olmadığı
zabıtlara geçsin de, ondan sonrasını siz halledersiniz.
BAŞKAN - Sayın Topuz, itirazınız kayda
geçti, tutanağa geçti; teşekkür ederim.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?..Yok.
Maddeyi oylarınızı sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul
edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?..
ÖNDER SAV (Ankara) - Sayın Başkan, söz
istiyorum.
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, Ankara Milletvekili Sayın Önder Sav.
Buyurun Sayın Sav.
CHP GRUBU ADINA ÖNDER SAV (Ankara) - Sayın
Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; oturumu yönetmekte olan Meclis
Başkanvekilimizin, çok isabetli bir ara vermeyle, benim konuşmamda tespit
ettiğim ve dikkate alınmasını rica ettiğim bir konuyu, grup başkanvekilleri ve
sayın hükümet temsilcisiyle görüştüğü anlaşılıyor. Bu görüşmeden, Sayın Adalet
Bakanımızın kürsüden söylediği gibi, görüşülmekte olan bu yasa tasarısının bir
af tasarısı olmadığı, bir erteleme yasasına eklenen madde olduğu şeklindeki
değerlendirmesine iltifat edildiği anlaşılıyor. İster ben söyleyeyim ister
Sayın Adalet Bakanı söylesin isterse çok değerli başka bir hukukçu söylesin bu
gerçeği değiştirmez; Anayasa Mahkemesi kararlarının ifade ettiği anlamı
değiştirmez, yerleşmiş olan Anayasa Mahkemesi kararlarını değiştirmez. Hem
tasarının maddelerine geçilmesi oylanırken hem 1 inci ve 2 nci madde
oylanırken, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, örtülü af niteliğinde olan, toplu
özel af niteliğinde olan, şartlı af niteliğinde olan bu yasa tasarısının beşte
3 çoğunluğu, yani, 330'u bulan bir çoğunluğun olması gerekirken, şu anda,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde, Anamuhalefet Partisinin milletvekilleri dahil,
Meclisin beşte 3'ünün olmadığını tespit etmiş bulunuyoruz. Zaten, bu böyle olsa
da olmasa da, Meclisi yönetmekte olan Sayın Meclis Başkanvekilinin bunun beşte
3 çoğunluğuyla geçtiği şeklindeki bir ibaresi tutanağa geçmediği taktirde, o
beşte 3 çoğunlukla geçmemiş sayılacaktır.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak bu
tespiti yaptığımızı, tutanaklara bunun böyle geçmesi gerektiğini ifade etmek
için söz aldım.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Sav.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, söz
alabilir miyim?
BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına Sayın Salih Kapusuz; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA SALİH KAPUSUZ
(Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; her ne kadar
yürürlük ve yürütmeyle ilgili olarak konuşulmasının tartışma konusu olduğunu
ifade etmiş olmama rağmen söz almak mecburiyetinde kaldım; onun için bir kez
daha huzurlarınızdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Biraz önce Değerli Başkanımızın da içeride
yapmış olduğu özel toplantıda ifade ettiğimiz gibi, biz burada bir af yasası
çıkarmıyoruz. Şayet, Anayasanın 87 nci maddesinde olduğu gibi bir af yasası
çıkarmış olsak, değerli sözcü arkadaşlarımızın da ifade ettikleri gibi 3/5
çoğunluk aramak mecburiyetindeydik; fakat, biz bir af yasası çıkarmıyoruz. Biz,
Türk Ceza Yasasının 95 inci maddesinin ikinci fıkrasında -ki, uzun uzun okumak
istemiyorum; ama, ikinci fıkrasını okumak istiyorum zabıtlara geçmesi açısından
da önemli olduğu için-aynen "Cürüm ile mahkûm olan kimse hüküm tarihinden
itibaren beş sene içinde işlediği diğer
bir cürümden dolayı evvelce verilen ceza cinsinden bir cezaya yahut hapis veya
ağır hapis cezasına mahkûm olmazsa, cezası tescil edilmiş olan...
ÖNDER SAV (Ankara)- "Tescil"
değil "tecil" olacak.
İSMET ATALAY (İstanbul)- Tapuya tescil
yapmıyorsun!..
SALİH KAPUSUZ (Devamla)- "... cezası
tecil edilmiş olan mahkûmiyeti esasen vaki olmamış sayılır. Aksi takdirde her
iki ceza ayrı ayrı tenfiz olunur."
Şimdi, değerli arkadaşlar, biliyorsunuz,
bu konu Anayasa Mahkemesinde tartışma konusu oldu; olay Anayasa Mahkemesine
gitti. Anayasa Mahkemesinde, sadece 1 üye "bu af yasasıdır" dedi,
onun dışındaki bütün üyeler, 11 üyenin 10'u "bu bir af yasası
değildir" dedi. Dolayısıyla, Anayasa Mahkemesinin kararıyla tescil edilmiş
olan af olmaması, şu anda af gibi mütalaa edilecek olursa, yanlış bir yerden
işe girmiş olacağımızdan dolayıdır ki, bu konuyla alakalı olarak tartışmayı
uzatmamanın gerekli olduğunu düşünüyorum.
Yine, bir diğer hususu daha ifade etmek
isterim ki, biraz önce okumuş olduğum 95 inci maddenin ikinci fıkrasına göre,
tecil süresince suç işlemezse vaki olmamış sayılır hükmü. Bizim, burada... Daha
önceki uygulamaları da -ki, eylem olarak, biraz önceki konuşmacılar da ifade
ettiler- biliyorsunuz; iki kişi aynı suçtan mahkûmiyet alıyor, biri erteliyor,
kaçıyor, mahkûm olmuyor, diğeri ise yasaların gereğini yerine getiriyor, gidiyor
cezasını çekiyor. Bu yasa çıktıktan sonra, cezasını çekmeyenler bu ertelemeden
istifade ediyor; ama, cezasını çekenler ise, fer'î cezalar açısından
yasaklılığı devam ediyor. Burada bir eşitsizlik ve haksızlık açık, ortadadır;
adalete de uygun düşmemektedir. Dolayısıyla, biz, Sayın Bakanın biraz önce
ifade ettiği gibi, sadece iki maddeyle, Türk Ceza Yasasının iki maddesiyle
ilgili olarak, 3 000 küsur kişiyi ilgilendiren bu hususun belki daha fazla
şahısları ilgilendirdiğini de göz önünde bulundurarak, bu işin, yasal olarak
tartışma zemininden çıkmasını ve burada hakkaniyete uygun bir düzenlemenin
gereğine inandığımız için buraya getirmiş olduğumuzu ifade etmek istiyorum. Bir
kez daha şunu vurgulayarak sözümü tamamlıyorum:
Bu bir af yasası değildir. Biraz önce
söylediğim Türk Ceza Yasasının 95 inci maddesinde yapacağımız bir düzenleme ve
düzeltme, bir değişiklik, size göre af yasası mıdır; elbette değildir. Türk
Ceza Yasasının 95 inci maddesindeki düzenlemeyi af yasası kabul etmek mümkün
olmadığına göre, bu düzenlemenin de af yasası olması mümkün değildir.
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kapusuz.
Sayın milletvekilleri, bir hususu
bilgilerinize sunmak istiyorum. Bizim İçtüzüğümüzün 81 inci maddesinin (d)
bendi şöyleydi: "Tasarı veya tekliflerin yürürlük ve yürütme maddeleri ile
yabancı devletlerle veya milletlerarası kuruluşlarla yapılacak andlaşmaların
onaylanmasının uygun bulunduğuna ilişkin tasarıların maddeleri üzerinde görüşme
açılmaz ve önerge verilemez."
Bu hüküm, Anayasa Mahkemesi tarafından
iptal edildi.
11 Aralık 2002 tarihli Resmî Gazetede
yayımlanan, 10.12.2002 tarihli kararınıza göre, İçtüzükte yaptığımız
değişiklikle şöyle bir hüküm eklendi: "Maddeler hakkında konuşma süreleri
bunun yarısı kadardır."
O nedenle, ben yeni bir âdet çıkarmış
değilim; ben, İçtüzükte yaptığınız değişikte "maddeler" denilince,
yürütme de, yürürlük de bir madde olduğu için, bu söz hakkını veriyorum.
Teşekkür ederim.
3 üncü madde üzerinde başka söz talebi var
mı? Yok.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler...
Teşekkür ederim. Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; ulusumuza ve
devletimize hayırlı olmasını diliyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, Türk Vatandaşları
Hakkında Yabancı Ülke Mahkemelerinden ve Yabancılar Hakkında Türk
Mahkemelerinden Verilen Ceza Mahkûmiyetlerinin İnfazına Dair Kanunda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu raporunun görüşmelerine
başlıyoruz.
3.- Türk
Vatandaşları Hakkında Yabancı Ülke Mahkemelerinden ve Yabancılar Hakkında Türk
Mahkemelerinden Verilen Ceza Mahkûmiyetlerinin İnfazına Dair Kanunda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/289) (S.
Sayısı :8) (1)
BAŞKAN - Hükümet?.. Yerinde.
Komisyon?.. Yerinde.
Komisyon raporu 8 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz isteyen?..
Yok. Teşekkür ederim.
Tasarının maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler...
Teşekkür ederim. Tasarının maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
TÜRK
VATANDAŞLARI HAKKINDA YABANCI ÜLKE MAHKEMELERİNDEN VE YABANCILAR HAKKINDA TÜRK
MAHKEMELERİNDEN VERİLEN CEZA
MAHKÛMİYETLERİNİN
İNFAZINA DAİR KANUNDA DEĞİŞİKLİK
YAPILMASINA
İLİŞKİN KANUN TASARISI
MADDE 1. - 8.5.1984 tarih ve 3002 sayılı
Türk Vatandaşları Hakkında Yabancı Ülke Mahkemelerinden ve Yabancılar Hakkında
Türk Mahkemelerinden Verilen Ceza Mahkûmiyetlerinin İnfazına Dair Kanunun 4
üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 4. - Yabancı ülkede verilen
mahkûmiyet kararlarının Türkiye'de yerine getirilmesine Adalet Bakanı
tarafından karar verilebilir."
BAŞKAN - 1 inci madde üzerinde söz
isteyen?.. Yok.
Teşekkür ederim.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Kabul
edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2.- 3002 sayılı Kanunun 12 nci
maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 12.- Türk mahkemelerince
yabancı uyruklular hakkında verilen mahkûmiyet kararlarının, hükümlünün uyruğu
olduğu devlette yerine getirilmesine Adalet Bakanı tarafından karar
verilebilir."
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
2 nci madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.
2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. 2 nci madde
kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3.- Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. 3 üncü madde
kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.
4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. 4 üncü madde
kabul edilmiştir.
Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Tasarı
kabul edilmiştir; ülkemize ve ulusumuza hayırlı olmasını diliyorum. (Alkışlar)
Sayın milletvekilleri, Hâkim ve Savcı
Adayları Eğitim Merkezi Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun İki Maddesinin
Yeniden Düzenlenmesine Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu raporunun
görüşülmesine başlıyoruz.
4.- Hâkim
ve Savcı Adayları Eğitim Merkezi Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun İki
Maddesinin Yeniden Düzenlenmesine Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu
Raporu (1/293) (S. Sayısı : 9) (1)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Komisyon raporu, 9 sıra sayısıyla
bastırılıp, dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz isteyen?..
Yok.
Tasarının maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler...
Teşekkür ederim. Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
HÂKİM VE
SAVCI ADAYLARI EĞİTİM MERKEZİ KURULUŞ VE GÖREVLERİ
HAKKINDA
KANUNUN İKİ MADDESİNİN YENİDEN DÜZENLENMESİNE DAİR
KANUN
TASARISI
MADDE 1. - 6.6.1985 tarihli ve 3221 sayılı
Hâkim ve Savcı Adayları Eğitim Merkezi Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun 10
uncu maddesi aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiştir.
"Madde 10. - Eğitim sonunda adaylar,
eğitim süresi içinde kendilerine öğretilen konularla ilgili olarak, yazılı
sınava alınırlar.
Yazılı sınava dair hususlar yönetmelikte
düzenlenir."
BAŞKAN - 1 inci madde üzerinde söz
talebi?.. Yok. Teşekkür ederim.
1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. 1 inci madde
kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2.- 3221 sayılı Kanunun 11 inci
maddesi aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiştir.
"Madde 11.- Eğitim sonunda yazılı
sınavda başarı gösterenlerin mesleğe kabulleri ile atanmaları, Hâkimler ve
Savcılar Kanunu hükümlerine göre yapılır. "
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.
2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Kabul
edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3.- Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen sayın
milletvekili?... Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. 3 üncü madde
kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen sayın
milletvekili?... Yok. Teşekkür ederim.
4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. 4 üncü madde
kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler...
Teşekkür ederim. Tasarı, kabul edilerek yasalaşmıştır; hayırlı olmasını
diliyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Sayın milletvekilleri, Uluslararası Ticarî
İşlemlerde Yabancı Kamu Görevlilerine Rüşvet Verilmesinin Önlenmesi İçin Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu
raporunun müzakeresine başlıyoruz.
Komisyon raporu, 10 sıra sayısıyla bastırılıp,
dağıtılmıştır.
5.-
Uluslararası Ticari İşlemlerde Yabancı Kamu Görevlilerine Rüşvet Verilmesinin
Önlenme-si İçin Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Adalet Komisyonu Raporu (1/299) (S. Sayısı : 10) (1)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Tasarının tümü üzerinde söz isteyen?..
Yok. Teşekkür ederim.
Şimdi, tasarının maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler...
Teşekkür ederim. Tasarının maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
ULUSLARARASI
TİCARİ İŞLEMLERDE YABANCI KAMU GÖREVLİLERİNE
RÜŞVET VERİLMESİNİN ÖNLENMESİ İÇİN BAZI
KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1. - 1.3.1926 tarihli ve 765 sayılı
Türk Ceza Kanununun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan "bu
Kanunun" ibaresinden sonra gelmek üzere "211 inci maddesinin üçüncü
fıkrası ile 213" ibaresi eklenmiş ve ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Bunlar hakkında yabancı bir ülkede
daha önce hüküm verilmiş olsa bile, Adalet Bakanının talebi üzerine Türkiye'de
yeniden yargılama yapılır. Ancak, fiil yabancı paraların taklidine veya 211
inci maddenin üçüncü fıkrası ile 213 üncü maddenin uygulanmasına ilişkin olduğu
takdirde yabancı ülkede daha önce hüküm verilmiş ise Türkiye'de kovuşturma
yapılmaz."
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. 1 inci madde
kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2. - Türk Ceza Kanununun 211 inci
maddesine aşağıdaki fıkra üçüncü fıkra olarak eklenmiştir.
"Yabancı bir ülkede seçilmiş veya
atanmış olan, yasama ve idarî veya adlî bir görevi yürüten kamu kurum veya
kuruluşlarının memur veya görevlilerine veya aynı ülkede uluslararası nitelikte
görevleri yerine getirenlere, uluslararası ticari işlemler nedeniyle, bir işin
yapılması veya yapılmaması veya haksız bir menfaatin elde edilmesi veya
muhafazası amacıyla, doğrudan veya dolaylı olarak birinci fıkranın öngördüğü
menfaatlerin teklif veya vaat edilmesi
veya verilmesi de rüşvet sayılır."
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
2 nci madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Kabul
edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3. - Türk Ceza Kanununun mülga 220 nci maddesi aşağıdaki şekilde
yeniden düzenlenmiştir.
"Madde 220. - Bu Fasılda yer alan
rüşvet verme suçları, tüzel kişilerin yetkili temsilcileri tarafından
işlendiğinde, bunlar cezalandırılmakla beraber tüzel kişi hakkında da suçla
elde edilen menfaatin iki katından üç katına kadar ağır para cezasına
hükmolunur."
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. 3 üncü madde
kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4. - 8.9.1983 tarihli ve 2886 sayılı Devlet İhale Kanununun 85 inci
maddesinin dördüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Türk Ceza Kanununun İkinci Kitabının
Üçüncü Babının Üçüncü Faslında yer alan rüşvet verme suçu ile 339, 340 ve 342
nci maddelerine göre, bu Kanun kapsamındaki suçlar nedeniyle haklarında
tekerrür hükümleri uygulananlar, mesleklerini icradan men olunurlar ve herhangi
bir ad altında müteahhitlik yapamazlar."
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul
edilmiştir.
5 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 5. - 13.11.1996 tarihli ve 4208
sayılı Karaparanın Aklanmasının Önlenmesine, 2313 Sayılı Uyuşturucu Maddelerin
Murakabesi Hakkında Kanunda, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununda ve 178
Sayılı Maliye Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 2 nci maddesinin (a) bendinin
(6) numaralı alt bendine, "192," numarasından sonra gelmek üzere
"211 ila 220," ibaresi eklenmiştir.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.
Teşekkür ederim.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. 5 inci madde kabul edilmiştir.
6 ncı maddeyi okutuyorum.
MADDE 6. - Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz isteyen sayın
milletvekili?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. 6 ncı madde
kabul edilmiştir.
7 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 7. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. 7 nci madde
kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler...
Teşekkür ederim. Tasarı kabul edilerek yasalaşmıştır; hayırlı olmasını
diliyorum. (Alkışlar)
Sayın Bakan, buyurun.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.
Bugün yasalaşmasına fırsat verdiğiniz bu
tasarılarla, aslında çok önemli adımları atmış oluyoruz. Belki de, bazıları bir
tek kelime değişmesinden ibaret, bazıları bir tek cümleden ibaret, bazıları da
birkaç paragraflık maddelerden ibaret düzenlemeler; ama, ne yazık ki, geriye
dönük yasama çalışmaları içerisinde, toplum hayatı açısından, devlet hayatı
açısından çok önemli olan ve şu yarım saatlik, bir saatlik zaman harcamakla
yapmış olduğumuz bu düzenlemeler geçmişte yapılamadı. Türkiye bunun kıymetini
bilecek ve takdir edecektir. Özellikle bu son yasalaştırdığımız tasarı,
fevkalade önem arz ediyor.
Bakınız, bu seçimlere gelirken Türkiye'de
en çok konuşulan konu yolsuzluk idi; hepimiz, burada bulunan partiler,
iktidar-muhalefet, bu konunun üzerinde çok durduk, çok vurgu yaptık ve
zannediyorum seçimler de bu mesele üzerinde cereyan etti.
Şimdi, Türkiye, belki, bilimde, sanatta,
teknikte dünya ülkeleri içerisinde ilk 10'a girmedi, maalesef giremedi; ama,
yolsuzluklar konusunda, uluslararası raporlara baktığımızda, yolsuzluğun,
rüşvetin en çok olduğu ilk 10 ülke arasına girmeyi -tırnak içerisinde
söylüyorum- başarabildi.
İşte, bütün dünyada, bu yolsuzluk, rüşvet
dediğimiz olay, devlet hayatını kirleten, siyaseti kirleten ve haksız rekabete
sebebiyet veren bir konu. Onun için de, ülkeler, uluslararası ticarî işlemlerde
yabancı kamu görevlilerine verilen rüşvetin önlenmesiyle ilgili bir sözleşme
düzenledi 17 Aralık 1997 tarihinde ve bunu 30 ülke imzaladı, Türkiye'de bu
sözleşmeye taraf, Türkiye de gerçekten böyle bir sözleşmenin yararına inandı ve
kabul etti; ancak, bununla ilgili düzenlemeyi bugüne kadar bir türlü
gerçekleştiremedi ve Türkiye'nin uluslararası platformlarda en çok ikaz edilen,
tenkit edilen konularından bir tanesi.
Son olarak, 12-13 Aralık 2002 tarihinde,
yani bizim hükümetimiz göreve başladıktan sonra, Paris'te yapılan çalışma grubu
toplantısında, bu konu tekrar gündeme geldi ve OECD ülkeleri arasında biz bu
uyum kanununu çıkarmayan tek ülke olmak gibi bir ayıbı taşıyorduk.
Size çok teşekkür ediyorum. Bu kanunu
kabul etmekle, gerçekten, bu ayıptan Türkiye'yi kurtardınız,. Türkiye de artık,
kamu görevlilerine rüşvet verilmesinin önlenmesi hususundaki sözleşmenin
taahhütlerini yerine getirme durumunda olan bir ülke olma özelliğini taşımış
oluyor; yasalaşan bu tasarının böylesine de bir önemi var. Onun için sizlere
katkılarınızdan dolayı teşekkür ediyorum, hepinize tekrar saygılar sunuyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN- Sayın Bakan, teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, gündemimizde yer
alan maddelerin tamamını görüştük. Başkaca da görüşülecek konu kalmamıştır.
Sözlü sorular ile diğer denetim konularını
sırasıyla görüşmek için, 7 Ocak 2003 salı günü Saat 15.00'te toplanmak üzere
birleşimi kapatıyorum.
Bu yeni yılda bu güzel çalışmayı
yaptığımız için de hepinize ayrıca teşekkür ediyorum. (Alkışlar)
Kapanma Saati: 18.06