BIM 2 4 2003-01-20T07:44:00Z 2003-01-20T07:44:00Z 35 21022 119828 TBMM 998 239 147157 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM : 22          CİLT : 2       YASAMA YILI : 1

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

17 nci Birleşim

2 . 1 . 2003 Perşembe

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMA

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1. - Başkanvekili Yılmaz Ateş'in, Başkanvekilliği görevine başlaması nedeniyle konuşması

B) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - Malatya Milletvekili Muharrem Kılıç'ın, ulaşıma kapalı olan Malatya-Adana demiryolu hattına ilişkin gündemdışı konuşması ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki Ergezen'in cevabı

2. - Batman Milletvekili Ahmet İnal'ın, Dicle Üniversitesinin sorunları ile Batman'da fen-edebiyat fakültesi açılmasına ilişkin gündemdışı konuşması

3. - İzmir Milletvekili Enver Öktem'in, memur maaşlarına yapılan zam ve tespit edilen yeni asgarî ücrete ilişkin gündemdışı konuşması

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - 4775 Sayılı Gelir Vergisi Kanunu, Vergi Usul Kanunu, Kurumlar Vergisi Kanunu, Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu, 4306 Sayılı Kanun, 4481 Sayılı Kanun ve 4562 Sayılı Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun bir daha görüşülmek üzere geri gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/139)

2. - Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ın, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Meclis Başkanı Dr. Vehbi Zeki Serter'in vâki davetine icabet ederek, beraberinde bir parlamento heyeti olduğu halde, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık tez-keresi (3/140)

3. - Bazı milletvekillerine, Başkanlık tezkeresinde belirtilen sebep ve sürelerle izin verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/141)

4. - Bursa Milletvekili Faruk Anbarcıoğlu'na ödenek ve yolluğunun verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/142)

D) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİ

1. - Erzurum Milletvekili Ömer Özyılmaz ve 30  arkadaşının, sekiz yıllık kesintisiz zorunlu eğitim uygulamasının getirdiği sorunlara ilişkin Meclis araştırması önergesi (10/15)

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. - Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve İçişleri, Adalet ve Anayasa Komisyonları Raporları (1/282) (S. Sayısı : 3 ve 3'e 1 inci Ek)

2. - Basın ve Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/321) (S. Sayısı : 7)

3. - Türk Vatandaşları Hakkında Yabancı Ülke Mahkemelerinden ve Yabancılar Hakkında Türk Mahkemelerinden Verilen Ceza Mahkûmiyetlerinin İnfazına Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/289) (S. Sayısı : 8)

4. - Hâkim ve Savcı Adayları Eğitim Merkezi Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun İki Maddesinin Yeniden Düzenlenmesine Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/293) (S. Sayısı : 9)

5. - Uluslararası Ticari İşlemlerde Yabancı Kamu Görevlilerine Rüşvet Verilmesinin Önlenmesi İçin Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/299) (S. Sayısı : 10)

VI. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. - İstanbul Milletvekili Azmi Ateş'in;

Pamukbank ve TMSF'na devredilen diğer bankalara,

Pamukbank'ın Yapı Kredi Bankası ile birleşmesine izin verilmemesinin nedenlerine ve Pamukbank'ın TMSF'na devredilmesiyle ilgili bazı iddialara,

Çukurova Grubunun borçlarına, Pamukbank'ın TMSF'na devrine ve Yapı ve Kredi Bankası ile birleşmesine izin verilmemesine,

BDDK'nın Pamukbank hakkındaki bilgilendirme raporuna,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı (7/6, 7, 8, 9)

2. - Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü'nün, Kınalı Ayrımı-Tekirdağ bölünmüş yol projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki Ergezen'in cevabı (7/11)

3. - İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in;

Yapı ve Kredi Bankası'nın bir bilanço denetim raporundaki bazı hususlara,

Yapı ve Kredi Bankası'nın bir bilançosunun denetimine

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı (7/20, 21)

4. - İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, BDDK'nın Demirbank tasarruflarıyla ilgili olarak Devlet Denetleme Kurulunun bir rapor hazırlayıp hazırlamadığına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı (7/36)

5. - İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, BDDK üyeleri hakkında savcılığa soruşturma izni verilip verilmeyeceğine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı (7/39)

6. - Antalya Milletvekili Nail Kamacı'nın, Antalya-Kale İlçesinde yaşanan doğal afetle ilgili yardım yapılıp yapılmayacağına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı (7/44)

7. - İzmir Milletvekili Ali Rıza Bodur'un, İzmir İlindeki bazı su işleri projelerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı (7/46)

 

 

I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak üç oturum yaptı.

Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya, 3 Kasım milletvekili genel seçimlerinden çıkarılması gereken sonuçlara ve tarımla uğraşanların sorunlarının hükümetçe bir an önce çözülmesi gerektiğine,

Burdur Milletvekili Bayram Özçelik, ölümünün 66 ncı yıldönümü münasebetiyle, İstiklal Marşı şairi Mehmet Âkif Ersoy'un kişiliğine ve eserlerine,

Manisa Milletvekili Hasan Ören, çekirdeksiz kuru üzüm üreticilerinin sorunlarına ve tarımda doğrudan gelir desteği uygulamasından Manisa İlinin de yararlandırılması gerektiğine,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

Denizli Milletvekili Mehmet Uğur Neşşar ve 26 arkadaşının, kamu kurum ve kuruluşları ile kamu yararına çalışan vakıf, dernek gibi kuruluşlarda bağış adı altında toplanan malî kaynağın araştırılması (10/12),

Hatay Milletvekili Gökhan Durgun ve 30 arkadaşının, Amik Gölü kurutularak kazanılan arazinin dağıtımı, kullanımı ve bu konulardaki bazı iddiaların araştırılarak alınması gereken önemlerin belirlenmesi (10/13),

Konya Milletvekili Atilla Kart ve 57 arkadaşının, belli marka yolcu otobüslerinin teknik kusurları olduğu ve Konya Karapınar'daki trafik kazası sonrasındaki süreçteki nüfuz suiistimali iddialarının araştırılması (10/14),

Amacıyla birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri okundu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve öngörüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Ergene Nehrindeki kirliliğin ve çevreye etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/2, 6) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimine ilişkin tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 3 üncü sırasında yer alan 6 sıra sayılı, 2003 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeleri Kanunlaşıncaya Kadar Devlet Harcamalarının Yapılmasına ve Devlet Gelirlerinin Tahsiline Yetki Verilmesine Dair Kanun Tasarısı ile Üretimini Likit Petrol Gazı ile Yapan Üreticilerin Zararlarının Karşılanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının bu kısmın 2 nci sırasına alınmasına ve bugünkü birleşimde 5 sıra sayılı, 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında 13.12.2002 Tarihli ve 4774 Sayılı Kanunun ikinci görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına; 27 Aralık 2002 Cuma günü de Genel Kurulun 14.00-20.00 saatleri arasında çalışmasına,

27 Aralık 2002 Cuma ve 31 Aralık 2002 Salı günleri Genel Kurul çalışması yapılmamasına,

İlişkin Danışma Kurulu önerileri kabul edildi.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:

1 inci sırasında bulunan, Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının (1/282) (S. Sayısı : 3 ve 3'e 1 inci ek) görüşmeleri, Komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından ertelendi;

2 nci sırasına alınan, 2003 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeleri Kanunlaşıncaya Kadar Devlet Harcamalarının Yapılmasına ve Devlet Gelirlerinin Tahsiline Yetki Verilmesine Dair Kanun Tasarısının (1/320, 1/319) (S. Sayısı : 6) yapılan açık oylamadan sonra,

3 üncü sırasına alınan, Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderilen, 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanunun (1/318) (S. Sayısı : 5 ve 5'e 1 inci ek) ikinci görüşmesi tamamlanarak, yapılan gizli oylamadan sonra,

Kabul edildikleri ve kanunlaştıkları açıklandı.

Alınan karar gereğince, 2 Ocak 2003 Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 00.35'te son verildi.

 

                                     Sadık Yakut

                                    Başkanvekili

                       

 

Türkân Miçooğulları

 

Enver Yılmaz

 

İzmir

 

Ordu

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 


No. : 20

II. - GELEN KÂĞITLAR

27.12.2002 CUMA

Sözlü Soru Önergeleri

1. - Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün, Türkgözü sınır kapısından yapılan motorin ticaretinin kaldırılmasına, Çıldır-Aktaş sınır kapısı çalışmalarına ve Ardahan'da doğalgaz rafinerisi ve çevrim santrali kurulup kurulmayacağına ilişkin Başbakandan sözlü  soru önergesi (6/40) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.12.2002)

2. - Diyarbakır Milletvekili Mesut Değer'in, Diyarbakır'ın elektrik enerjisi sorununa ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü  soru önergesi (6/41) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.12.2002)

3. - Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün, Bağ-Kur ve İşçi emeklileri maaşlarına iyileştirme yapılıp yapılmayacağına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü  soru önergesi (6/42) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.12.2002)

4. - Diyarbakır Milletvekili Mesut Değer'in, şehirlerarası yolcu otobüsü şoför ve muavinlerinin sosyal güvenlik sorununa ilişkin İçişleri Bakanından sözlü  soru önergesi (6/43) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.12.2002)

Yazılı Soru Önergesi

1. - Şanlıurfa Milletvekili Sabahattin Cevheri'nin, Şanlıurfa'da  TEDAŞ'ın personel ihtiyacı ile, İlin elektrik enerjisi sorununa ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi     (7/69) (Başkanlığa geliş tarihi:26.12.2002)

 

          No. :  21

30.12.2002 PAZARTESİ

Tasarılar

1. - Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu Tasarısı (1/327) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.12.2002)

2. - Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/328) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.12.2002)

3. - Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanuna Bir Ek Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı (1/329) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.12.2002)

4. - Aile Araştırma Kurumu Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı (1/330) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.12.2002)

5. - Turizm Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/331) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.12.2002)

6. - Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı (1/332) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.12.2002)

 

Teklifler

1. - Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman'ın; Devlet Memurları Kanunu, Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile 399 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/21) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.12.2002)

2. - İstanbul Milletvekili Algan Hacaloğlu ve 58 Milletvekilinin; "3069 Sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Üyeliği ile Bağdaşmayan İşler Hakkında Kanun" ile "3628 Sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu" nda Değişiklik Yapılması ve TBMM Etik Komisyonunun Kurulmasına İlişkin Yasa (Siyasi Ahlak Yasası) Teklifi (2/22) (Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.12.2002)

Sözlü Soru Önergeleri

1. - Kars Milletvekili Selami Yiğit'in, doğrudan gelir desteği ödemelerinin Kars'ta ne zaman yapılacağına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü  soru önergesi (6/44) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.12.2002)

2. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu'nun, Antalya'daki yerel yönetimlerin turizm şirketlerinin ödediği vergilerden yeterince pay alamamasına ilişkin Maliye Bakanından sözlü  soru önergesi (6/45) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.12.2002)

3. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu'nun, Burdur-Antalya demiryolu projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü  soru önergesi (6/46) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.12.2002)

4. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu'nun, Antalya Konyaaltı Beldesinde kapalı durumdaki bir otele  ilişkin Turizm Bakanından sözlü  soru önergesi (6/47) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.12.2002)

5. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu'nun, Antalya Konyaaltı Beldesinde Karayolları Genel Müdürlüğüne ait boş bir alana ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü  soru önergesi (6/48) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.12.2002)

6. - Adana Milletvekili Tacidar Seyhan'ın, TBMM Bilgi İşlem Merkezine ve bazı bilgi işlem hizmetlerine ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından sözlü soru önergesi (6/49) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.12.2002)

7. - Diyarbakır Milletvekili Mesut Değer'in, Emekli Sandığı Diyarbakır Bölge Müdürlüğünün kapatılması kararına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/50) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.12.2002)

Yazılı Soru Önergeleri

1. - Hatay  Milletvekili Fuat Çay'ın, Yumurtalık- İskenderun arasında nitelikli endüstri bölgesi kurulup kurulmayacağına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/70) (Başkanlığa geliş tarihi:27.12.2002)

2. - İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu'nun, 1950-2002 yılları arasında Karayolları Genel Müdürlüğünün gelirleri, harcama tutarı ve yapılan yollara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/71) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.12.2002)

3. - Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü'nün, Şarköy-Karıştıran yol yapım çalışmalarına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/72) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.12.2002)

4. - Sinop Milletvekili Engin Altay'ın, Sinop'un bazı ilçelerine ne zaman kaymakam atanacağına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/73) (Başkanlığa geliş tarihi :  27.12.2002)

5. - Konya Milletvekili Atilla Kart'ın, Konya-Ankara hızlı tren projesi çalışmalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/74) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.12.2002)

6. - Konya Milletvekili Atilla Kart'ın, Konya'da kurulacak üçüncü organize sanayi bölgesinin endüstri bölgesi olarak düzenlenip düzenlenmeyeceğine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/75) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.12.2002)

7. - Konya Milletvekili Atilla Kart'ın, Konya Mevlana Kültür Merkezi Projesine ilişkin Kültür Bakanından yazılı soru önergesi (7/76) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.12.2002)

 

          No. :  22

2.1.2003 PERŞEMBE

Cumhurbaşkanınca Geri Gönderilen Kanun

1. - Gelir Vergisi Kanunu, Vergi Usul Kanunu, Kurumlar Vergisi Kanunu, Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu, 4306 Sayılı Kanun, 4481 Sayılı Kanun ve 4562 Sayılı Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında 19.12.2002 tarihli ve 4775 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi (1/333) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.12.2002)

Teklif

1. - Mardin Milletvekili Muharrem Doğan ve 22 Milletvekilinin; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/23) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.12.2002)

Tezkereler

1. - Kocaeli Milletvekili Mehmet Sefa Sirmen'in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/137) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.12.2002)

2. - Kocaeli Milletvekili Mehmet Sefa Sirmen'in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/138) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.12.2002)

Sözlü Soru Önergeleri

1. - Mardin Milletvekili Muharrem Doğan'ın, bir araştırma önergesinde imzası bulunan bir Bakana ilişkin Başbakandan sözlü  soru önergesi (6/51) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.12.2002)

2. - Diyarbakır Milletvekili Muhsin Koçyiğit'in, milletvekili lojmanlarına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından sözlü  soru önergesi (6/52) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.12.2002)

3.- Diyarbakır Milletvekili Muhsin Koçyiğit'in, Enerji Piyasası Üst Kurulu Başkan ve üyeleri ile personelinin mali haklarına ilişkin Başbakandan sözlü  soru önergesi (6/53) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.12.2002)

Meclis Araştırması Önergesi

1.- Erzurum Milletvekili Ömer Özyılmaz ve 30 milletvekilinin, sekiz yıllık kesintisiz zorunlu eğitim uygulamasının getirdiği sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/15) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.12.2002)
BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.00

2 Ocak 2003 Perşembe

BAŞKAN : Başkanvekili Yılmaz ATEŞ

KÂTİP ÜYELER : Suat KILIÇ (Samsun), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17 nci Birleşimini açıyorum.

III. - YOKLAMA

BAŞKAN -Sayın milletvekilleri, elektronik cihazla yoklama yapacağım.

Yoklama için 5 dakika süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak, salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise,  yoklama pusulalarını, teknik personel aracılığıyla, 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız vardır; görüşmelere başlıyoruz.

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Başkanvekili Yılmaz Ateş'in, Başkanvekilliği görevine başlaması nedeniyle konuşması

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 18 Aralık 2002 tarihinde, oylarınızla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekilliğine seçilmemden ötürü, hepinize teşekkürlerimi ve şükranlarımı sunarım. (Alkışlar)

Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün liderliğinde başarılan Ulusal Kurtuluş Savaşımızın yönetildiği, demokratik, laik ve sosyal hukuk devletimizin kurucusu Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir üyesi ve Başkanvekili olma onurunu bana veren ulusumuza, siz değerli milletvekillerine tekrar şükran ve minnetlerimi arz ederim. (Alkışlar)

Bu görevin onuru kadar, yüklediği sorumlulukların da bilincindeyim. Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışmalarını tam bir tarafsızlık içinde yöneteceğim. Ulusumuzun çıkarlarının korunup, geliştirilmesi konusunda siz değerli milletvekilleriyle verimli çalışmalar yapacağımıza inanıyorum; bunun gayreti içinde olacağım. Davranışlarımızla, yaşam biçimimizle, çıkardığımız yasaları önce şahsımıza uygulamamızla, oldubitti ve emrivakilere karşı duruşumuzla, yetkilerimizi zamanında ve yerinde kullanmamızla, sorumluluğumuzu yerine getirmemizle Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygınlığını koruyacağımıza ve halkımızın gözbebeği olma noktasına taşıyacağımıza inanıyorum.

Sayın milletvekilleri, bu makamın ilk ve değişmez sahibi Mustafa Kemal Atatürk'tür. Ulusumuzun ve siz sayın milletvekillerinin duyduğu güvenle, vekâleten bu makamda oturuyorum. Çalışmalarımızı yönetmede tam bir tarafsızlık içinde olacağım.

Atatürk devrim ve ilkelerinden, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti ilkelerinden, yaşam şeklinden, hukukun üstünlüğünden, demokratik insan hak ve özgürlüklerinden yana taraf olduğumu da Yüce Meclisimize ve ulusumuza arz ediyorum.

2003 yılının ulusumuza ve bütün dünyaya barış, huzur ve refah getirmesi dileğiyle yeni yılınızı kutlar, başarılar dilerim.

Sevgi ve saygılarımı sunarım. (Alkışlar)

Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden önce üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, Malatya Adana arasındaki demiryolu hattının sekiz aydır ulaşıma kapalı olması nedeniyle söz isteyen, Malatya Milletvekili Muharrem Kılıç'a aittir.

Buyurun Sayın Kılıç. (CHP sıralarından alkışlar)

B) GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

1.- Malatya Milletvekili Muharrem Kılıç'ın, ulaşıma kapalı olan Malatya-Adana demiryolu hattına ilişkin gündemdışı konuşması ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki Ergezen'in cevabı

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; öncelikle, hepinizin yeni yılını kutlar, 2003 yılının, ülkemize ve tüm insanlığa, mutluluk, huzur ve barış getirmesini dilerim.

Konuşma talebimin nedeni, dokuz aydır kapalı olan Malatya-Adana demiryolunun konumunu Yüce Heyetin dikkatine sunmaktır.

Malatya-Adana demiryolu, cumhuriyetimizin ilk yıllarında, ekonomik ve teknik zorluklara rağmen, âdeta, kazma kürekle inşa edilerek, 23.4.1931 tarihinde, Ulu Önder Atatürk tarafından hizmete açılmıştır. Yüce Atatürk, açılışta yaptığı konuşmada "Demiryolları, Türk Milletinin refah ve medeniyet yoludur" demiştir. İşte, bu anlayışla, cumhuriyetimizin ilk on yılında, Onuncu Yıl Marşında da belirtildiği gibi, anayurdumuz demir ağlarla örülmüştür.

Cumhuriyetimizin ilk yıllarında, yarısı yabancı şirketlerden alınarak ulusallaştırılan ve diğer yarısı da yurtsever Anadolu insanının alınteriyle inşa edilmiş olan demiryollarımız, ne yazık ki, kendi kaderine terk edilmiştir. Bunun acı bir örneğini, halen, Malatya-Adana demiryolunda görmekteyiz. Malatya-Adana arasındaki 7 numaralı tünelde meydana gelen çökme nedeniyle, bu yolumuz, maalesef, Nisan 2002'den bu yana, dokuz aydır kapalıdır.

Cumhuriyetin ilk yıllarında kazma kürekle açılan bu tünel, ülkemizin bugünkü ekonomik ve teknik gücüne rağmen açılamamıştır. Bu demiryolumuz, doğuyu güneye bağlayan bir anayol olduğu gibi, İran ve Suriye'ye de gitmekte olan uluslararası bir ulaşım yoludur; yolcu, yük ve maden cevheri taşımacılığında önemli bir hattır. Hekimhan ve Divriği madenleri, elektrikli tren ulaşımı nedeniyle, bu yoldan İskenderun'a ucuz bir maliyetle taşınmaktadır. Yolun kapalı olması nedeniyle, maden cevheri nakliyesi Sıvas-Kayseri güzergâhına kaydırılmış; ancak, taşıma maliyeti dört beş kat artmıştır. Hatta, bu nedenle dışarıdan demir cevheri ithalinin yapıldığından bahsedilmektedir. Ülkemiz ekonomisinin böylesine büyük zarara uğramasına neden olanlar bunun hesabını vermelidirler.

Bu demiryolumuz, stratejik açıdan da önem arz etmektedir. Amerika Birleşik Devletlerinin Irak operasyonunun gündemde olduğu bu dönemde, İkinci Ordu Karargâhının bulunduğu Malatya ile güney arasında bir ulaşım hattı olan demiryolunun devredışı kalması, millî güvenliğimiz açısından da üzerinde durulması gereken önemli bir husustur. Sayın Hükümetimizi ve Ulaştırma Bakanımızı, ülkemiz çıkarları bakımından büyük önem arz eden bu konuyu bir an önce inceleyerek, Malatya-Adana demiryolu hattının açılması için gereğini yapmaya çağırıyorum.

Ayrıca, bu vesileyle ulaştırma sistemimizdeki çarpıklığa da değinmek istiyorum. Ülkemizdeki yük ve yolcu taşımacılığının yüzde 95'i karayoluyla yapılmaktadır. Ülkemizdeki kamyon ve otobüs sayısı, pek çok Avrupa ülkesinden fazladır. Bu taşımacılık sistemi pahalı olduğu gibi, trafik canavarını da azdırmaktadır. Gelişmiş çağdaş ülkelerin hiçbirinde böyle bir çarpıklık bulunmamaktadır. Trafik canavarı, 2002 yılında, yaklaşık 3 000 vatandaşımızın ölümüne, 85 000 vatandaşımızın yaralanmasına ve 200 000 000 dolar maddî kayba neden olmuştur. 2003 yılında trafik suçlarına karşı uygulanacak cezalar büyük ölçüde artırılmıştır; ancak, trafik canavarını, cezaları artırmakla veya yol kenarlarına canavar resmi koymakla önleyemeyiz.

Türkiye gibi, petrolde dışa bağımlı bir ülkenin petrole dayalı ulaşım sistemi üzerinde ısrarcı olmasını anlamak mümkün değildir. Bu nedenle, bir an önce şehir merkezlerinde raylı sistem veya metroya geçmemiz, şehirlerarası yollarda da büyük merkezler arasına ve önemli üretim merkezlerine yüksek standartlı demiryolları yapmamız ve mevcutları yenilememiz gerekiyor.

Ayrıca, Avrupa ile Ortaasya ve Ortadoğu arasında bağlantıyı kurarak, yük ve yolcu taşımacılığında Avrupa ulaşım sistemiyle entegre olmalıyız.

Konu ulaşımdan açılmışken, 15 000 kilometrelik duble yol yapımında Malatya'nın yer almamış olmasını da kabul edemiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Bitireceğim Sayın Başkan.

Oysa, Malatya, doğuyla batı arasında yer alan önemli bir merkezdir.

Keza, yine, Malatyalı çiftçiler, doğrudan gelir desteğini henüz alamamış olup, mağdur olmuşlardır.

Bu hususlara da dikkatinizi çeker; Yüce Heyete saygılarımı sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN -Teşekkür ederim.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Sayın Başkan, söz hakkı doğmuş oluyor. Milletvekilimize cevap vermekle hem milletvekilimizi rahatlatmış oluruz hem Meclisi rahatlatmış oluruz. 15 000 kilometrelik yolla ilgili olarak cevap vermeme müsaade eder misiniz.

BAŞKAN - Rica ederim Sayın Bakanım.

Sayın Bakan gündemdışı konuşmaya cevap verecekler.

Buyurun Sayın Bakanım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Sayın Malatya Milletvekili arkadaşımız, gündemdışı olarak demiryoluyla ilgili konuşmalarını yaparken, 15 000 kilometrelik otoyolla ilgili olarak da, Malatya'nın yer almadığı şeklinde bir ifadede bulundular. Tabiî, aslında, iktidar kanadındaki milletvekilleri de zaman zaman aynı soruyu soruyorlar. O bakımdan, konuşmaktan ziyade, sizleri rahatlatmak bakımından, kamuoyu dinliyorsa, onlar da, en azından, kafalarında bir soru varsa, o soruya cevap bulsunlar diye söz almış bulunuyorum.

15 000 kilometre bölünmüş yol veya başka bir ifadeyle duble yol, Anadolu tabiriyle çift yol -yani, bizim Türkçemizde çift yol olarak geçiyor; çünkü, yol kavramı çok, otoyol, duble yol, çift yol, bölünmüş yol, bir sürü kavramlar var- bu 15 000 kilometrelik otoyol, bölünmüş yolla veya duble yolla ilgili çalışmalar neticelenmedi, çalışmalarımız devam ediyor. Hiçbir açıklamamız yok, medya, kendiliğinden yazıp çiziyor. Bu yazılıp çizilenlerin bir kısmı doğru, bir kısmı doğru değil; ancak, bizim, Karayollarımızın kriterleri vardır; trafik yoğunluğudur "ölüm yolu" diye tabir edilen yollar vardır; bütün bu kriterler dikkate alınarak, bölünmüş yolların öncelikleri tespit ediliyor. Yolların tespitinde torpil yok, particilik yok, adam kayırma yok, bölgecilik yok; Türkiyecilik vardır, biz Türkiyeciyiz ve Türkiyeciliği öne çıkarmaya çalışıyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Ben, Bitlis Milletvekili olmama rağmen, doğulu olmama rağmen, önce Aksaray yolundan başladık, ondan sonra nereden başladık; Denizli-Aydın yolundan başladık. Eskişehir Sivrihisar'da şantiyemizi kurduk, şu anda makinelerimiz orada, bunu da anlatmış olayım. Ayrıca, Kayseri-Kırıkkale'den başladık, Susurluk için de talimat verdik.

Biz, yollarımızın önceliklerini tespit ederken, insanımıza nasıl huzur getirebiliriz, insanımızın yükünü nasıl azaltabiliriz, diyerek anneler çocuklarını yolcu ederken, telefonların başında, evladım sağ salim yerine ulaştı mı ulaşmadı mı endişesini taşımamaları için, bu yollarda insanlarımızın can güvenliğini dikkate alarak, bölünmüş yollara öncelik veriyoruz. Bu konuda arkadaşlarımızın rahat olması lazım, Malatya Milletvekilinin rahat olması lazım, herkesin rahat olması lazım; çünkü, iddia ediyorum, söylüyorum; biz Türkiyeciyiz. (AK Parti sıralarından alkışlar) Türkiye'nin çıkarları vardır. Bunların hepsini yakında sizlere açıklayacağız.

Hatırlarsınız, geçmiş yıllarla ilgili yatırımları, hepinize, parti farkı gözetmeksizin, bütün yatırımları, detayına kadar sizlere ulaştırdık. Bu bölünmüş yolların da gizli kapaklı tarafı yok. Akşam, televizyonda, Ankara Milletvekilimiz konuşuyordu, güzel konuştular, şeffaflıktan bahsettiler. Bunları, şeffaf bir şekilde, dosyaların içerisinde sizlere ulaştıracağız; itirazlarınız varsa, itirazlarınızı alacağız, sizin bilgilerinize itibar edeceğiz, görüşlerinize itibar edeceğiz; çünkü, bizim kolektif akla ihtiyacımız vardır, kolektif birikimlere ihtiyacımız vardır; yanlış yaparsak, yaptığımız yanlışlardan geri dönüp, sizin arzularınız paralelinde o yolları yeniden düzenleyip, Türkiye'nin bu ihtiyacını karşılayacağız diyorum ve hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Sayın Başkanım, müsaade ederseniz iki kelime bir şey söylemek istiyorum.

BAŞKAN - Sayın milletvekilim, böyle bir usulümüz yok. Siz görüşlerinizi açıkladınız, Sayın Bakan da yanıt verdi. Yine, aydınlanmak istediğiniz bir konu varsa, baş başa görüşerek halledersiniz.

Teşekkür ederim.

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Programda var mı yok mu, onu açıklamadı Sayın Bakan.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, gündemdışı ikinci söz, Dicle Üniversitesinin sorunları, YÖK'le ilişkileri ve Batman'da fen - edebiyat fakültesinin açılması konusunda söz isteyen, Batman Milletvekili Ahmet İnal'a aittir.

Buyurun Sayın İnal. (AK Parti sıralarından alkışlar)

2. - Batman Milletvekili Ahmet İnal'ın, Dicle Üniversitesinin sorunları ile Batman'da fen-edebiyat fakültesi açılmasına ilişkin gündemdışı konuşması

AHMET İNAL (Batman) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; sözlerime başlarken, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyor, yeni yılın, ülkemiz için hayırlara vesile olmasını Yüce Mevla'dan diliyorum.

Güneydoğu Anadolu Bölgesinde bulunan köklü üniversitelerimizden Dicle Üniversitesinin sorunları, YÖK'le ilişkileri ve Batman'da petrol üniversitesinin açılmasını hızlandıracak fen - edebiyat fakültesinin açılması konusunda gündemdışı söz almış bulunmaktayım.

Bilindiği gibi, YÖK, 1982 Anayasamızın yükseköğretim sisteminin temel esaslarına göre oluşturulan anayasal bir kurumdur. 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 7 nci maddesine göre YÖK, bir üniversite içerisinde fakülte, enstitü ve yüksekokul açılması, birleştirilmesi veya kapatılmasıyla ilgili olarak doğrudan veya üniversiteden gelecek önerilere dayalı kararlar almak ve gereği için Millî Eğitim Bakanına sunmakla görevlidir. Yasadan da anlaşıldığı gibi, YÖK, son derece iyiniyetlerle ve önemli görevler için kurulmuştur; ancak, son yıllarda, YÖK Başkanı, bu görevi, hissî ve ideolojik davranışlarıyla kötüye kullanmaktadır. Başta üniversiteler olmak üzere, akademik çevreler, öğrenciler ve toplumun birçok kesimi için YÖK bir sorun olmuştur. Bu konuda yapılan kamuoyu araştırmaları, bunu net bir şekilde ortaya koymaktadır. YÖK'ün, antidemokratik ve dayatmacı uygulamaları, toplumun her kesimini rahatsız etmektedir.

Bu bağlamda, YÖK'ün mağduru olmuş eğitim kurumlarımızdan bir tanesini arz etmek istiyorum. Güneydoğu Anadolunun bölge kenti durumundaki Diyarbakır'da, bölge için, maddî ve manevî anlamda hayatî öneme sahip olan Dicle Üniversitesi, önemli çalışmalara imza atmaktadır. Dicle Üniversitesi, merkez kampusunun yer aldığı Diyarbakır'ın yanı sıra, birçok il ve ilçede açılmış bulunan fakülte ve yüksekokullarıyla Türkiye'nin en eski ve en iyi üniversiteleri arasında yerini almaktadır. Bunun yanında, 18 000'e yakın öğrencisi, 3 000'e yaklaşan değerli öğretim üyeleri ve idarî personeliyle bölgeye hizmet götürme noktasında çok önemli bir yer tutmaktadır. Üniversite, 1200 yataklı araştırma hastanesiyle, öğretim hizmetinin yanı sıra, bölgenin sağlık merkezi konumundadır. Araştırma hastanesinde verilen üst düzeyde sağlık hizmeti sayesinde, bölgedeki vatandaşlarımız, daha büyük merkezlere gitmenin maddî ve manevî külfetinden kurtulmaktadırlar. Dicle Üniversitesinin geliştirilmesi, Güneydoğu Anadolu Bölgesinin geliştirilmesiyle aynı anlama gelmektedir.

Dicle Üniversitesinde, öğretim üyeliğinde kaliteyi yükseltmek amacıyla, Öğretim Üyeliğine Yükseltme ve Atama Yönergesi kabul edilerek  yürürlüğe konulmuştur. Bu şekilde, YÖK tarafından alınan kriter tespiti yapmamış olan üniversitelerin kadro taleplerinin dikkate alınmayacağı hususunda da, üniversite, üzerine düşeni yapmıştır; ancak, bütün bu iyiniyetli çalışmalar, bir türlü, YÖK Başkanı Sayın Kemal Gürüz'ün Dicle Üniversitesine karşı olan hissî yaklaşımları yüzünden bir sonuca ulaşamamaktadır. Bu hissî yaklaşımların bir sonucu olarak, 2002 yılı için Maliye Bakanlığı tarafından serbest bırakılan 3 750 adet akademik kadro YÖK tarafından bütün üniversitelere dağıtılmış olmasına karşılık, Dicle Üniversitesine bir tek akademik kadro verilmemiştir. Konuyla ilgili yapılan tüm başvurular cevapsız kalmıştır. Böylece, Dicle Üniversitesi YÖK tarafından cezalandırılmaktadır. Dicle Üniversitesinin ihtiyacı olan bu kadrolar verilmediği için, bölgede sağlık hizmetleri ve akademik hizmetler aksamaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüldüğü gibi, Sayın Gürüz, eğitim kurum ve kuruluşlarına karşı hasmane bir tutum sergilemektedir, bu güzide eğitim kurumunun taleplerine âdeta kulak tıkamaktadır. Herhalde, eğitim kurumları ve bilim adamlarının birbirlerine karşı hasmane tutum içinde olmaları kadar yanlış bir şey olamaz. İlim ve bilimde kin ve nefretin yeri yoktur. Bu bağlamda, Dicle Üniversitesi Senatosu tarafından 17.5.2000 gün ve 4 sayılı oturumla karar alınıp YÖK'e sunulan 5 fakülte ve 2 yüksekokulun açılması tekliflerine yine cevap verilmemiştir. Bu tekliflerden bir tanesi de, Batman için düşünülen petrol üniversitesinin altyapısını oluşturacak olan fen-edebiyat fakültesinin bir an önce açılması talebidir. Bu haklı talebin sürüncemede bırakılması, Batman halkını büyük bir üzüntü ve hayal kırıklığına sevk etmiştir.

Batman, il olduktan sonra hızlı bir gelişme göstermiştir. Çevre ilçeleriyle     500 000'e dayanan nüfusu, sosyal yapısı, ekonomik güç ve fizikî altyapı yeterliliği, ortaöğretimde okuyan öğrenci sayısının fazlalığıyla üniversite için son derece uygun bir kenttir. Batman'da, Dicle Üniversitesi, bünyesinde, halihazırda 2 yüksekokul ve 1 teknik eğitim fakültesi mevcuttur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

AHMET İNAL (Devamla) - Kurulması düşünülen fen-edebiyat fakültesinin açılmasıyla üniversiteleşme süreci hızlanmış olacaktır. Bu da Batman'daki resmî sivil, bütün toplumun gayreti ve arzusudur. Böylesine bir ihtiyaç ve iştiyakın Sayın Gürüz'ün olumsuz yaklaşımına takılması toplumda ciddî bir rahatsızlığa neden olmuştur. Sayın Gürüz ve YÖK, takdir haklarını toplumun aleyhine değil, lehine kullanmalıdır diye düşünüyorum.

Ayrıca, Batman milletvekili olarak hükümetimizden Batman halkı adına istirhamım, yeni açılacak üniversiteler arasına Batman petrol üniversitesini de katmalarıdır. Bu durum bütün Batman halkını mutlu edeceği gibi, halkımızın önündeki en büyük engel olan cehaletin aşılmasına da vesile olacaktır. Unutulmamalıdır ki, her kötülüğün ve çirkinliğin arkasında cehalet vardır.

Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın İnal.

Gündemdışı üçüncü söz, memur ve asgarî ücret zamları konusunda söz isteyen, İzmir Milletvekili Enver Öktem'e aittir.

Buyurun Sayın Öktem. (CHP sıralarından alkışlar)

3. - İzmir Milletvekili Enver Öktem'in, memur maaşlarına yapılan zam ve tespit edilen yeni asgarî ücrete ilişkin gündemdışı konuşması

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son hükümet zammıyla bir kez daha sahipsiz oldukları ortaya çıkan memur ve işçilere yapılan zamlarla ilgili görüşlerimi arz etmek üzere söz almış bulunuyorum.

Öncelikle, bütün halkımızın yeni yılını kutluyor ve acımasız bir savaş rüzgârının estirildiği bölgemize yeni yılın öncelikle barış getirmesini temenni ediyorum.

Değerli arkadaşlar, hükümet işbaşına geleli iki ay oldu. Aslında, AKP iktidarının açıkladığı hükümet programından, yeni iktidarın, halkımızın refahı açısından bir önceki dönemden pek de farklı bir anlayış ortaya koyamayacağı anlaşılmaktaydı; çünkü, halkın duyarlılığını yansıtan bazı süslü ifadeler kullanılmış olsa da, tatbik etmek istenilen program, aynen IMF programıydı. Felsefesi, ruhu IMF'ci olan bir programa istediğiniz kadar yoksulluk edebiyatı serpiştirin, özünde ekonomik doğrultuyu değiştiremezsiniz. Bu iki aylık süre içerisinde gerçekleşen uygulamalar söylediklerimizi doğruladı. Hükümetin açıkladığı yüzde 5-6'lık memur zammı ve net 223 000 000 lira olarak belirlenen asgarî ücret, yoksulluğu önleyeceği, dargelirlilerin sıkıntılarını çözeceği vaatleriyle iktidara gelen AKP'nin nasıl bir ekonomik model ortaya koyduğunu çok açık bir şekilde ortaya çıkarmıştır. Bu süreçte, AKP'nin söylemi ile pratiği arasında da nasıl bir çelişki olduğunu net olarak görmeye başladık.

Değerli milletvekilleri, bir önceki iktidar döneminde uygulanan ekonomik programı sosyal boyuttan yoksun olmakla eleştiren AKP, büyük bir şevkle açıkladığı hükümet programında aynen şu ifadeleri kullanmaktaydı: "Resmî verilere göre nüfusumuzun yüzde 15'i açlık sınırının altındadır. Hükümetimiz, insan haklarına ve Anayasaya aykırı olan bu acı tabloya kayıtsız kalmayacaktır. Hükümetimiz, uygulayacağı sosyal politikalar çerçevesinde bu acil sorunun çözümüne öncelik verecektir." Bunun hemen akabindeki cümle de şu şekildeydi: "Hükümetimiz, açıkladığı ekonomik programların arkasında güçlü bir siyasî irade olarak yer alacaktır."

Değerli arkadaşlar, böyle bir anlayışla iktidar koltuğuna oturan hükümete soruyorum: Resmî gayriresmî bütün istatistiklerde belirlendiği gibi, açlık sınırının 500 000 000 Türk Lirasını geçtiği, yoksulluk sınırının 1 000 000 000 lirayı aştığı bir sosyal tabloda milyonlarca memur 424 000 000 lira maaşla ailesiyle birlikte nasıl yaşayacaktır?! Asgarî ücretle çalışan milyonlarca işçi 223 000 000 lira ücretle nasıl geçinecektir?! Çalışma gücü kalmayan emekli, hayatının son dönemlerinde 200 000 000-300 000 000 liralık maaşlarla nasıl geçinecektir?! Memurlara ocak ayında vereceğinizi söylediğiniz elli küsur milyon liralık sadakayla bu vebalin altından kalkamazsınız. "Milletvekili maaşlarına da sıfır zam yapacağız" diyerek, açlığa mahkûm edilmiş vatandaşlarımızın karnını doyuramazsınız, yaptığınız işin üstünü kapatamazsınız. Gönül isterdi ki, milletvekillerine vermediğiniz zam miktarını da dargelirli vatandaşlarımıza vermiş olsaydınız; ama, bunu da yapmadınız.

Sayın milletvekilleri, şimdi, size, ülkemizin nasıl bir sosyal çarpıklık içerisinde olduğunu gösteren ibretlik bir durumdan bahsedeceğim. Gazetelerde okumuşsunuzdur, en temel gıda maddesi olması gereken, ama, maalesef, halkımızın büyük çoğunluğunun, sadece Kurban Bayramlarında biraz olsun yiyebildiği etin fiyatı, bu yıl yüzde 86 artmıştır. Bu yılki enflasyon oranı ise, yüzde 36'dır; yani, etin enflasyonu ülke enflasyonundan katbekat fazladır. Öte yandan, bakıyoruz, 2002 tüketim harcamaları istatistiklerine göre, zaten az olan et tüketimi, son bir yılda yüzde 10,7 oranında azalmıştır. Şu çelişkiye bakın ki, tüketimi yüzde 10 azalan bir gıda maddesinin fiyatı yüzde 85 oranında artış gösterebilmektedir. Bu tabloyu genelleştirebiliriz.

Yine, gazetelere yansıyan istatistiklere göre, tüketicilerin son bir yılda harcamaları yüzde 6,7 oranında azalmış, daha doğrusu azaltmak zorunda kaldığı ortaya çıkmıştır; ama, enflasyon, buna rağmen yüzde 36. Bütün temel iktisat kitaplarında anlatılan, fiyatların, talep arttıkça yükseleceği doğrultusundadır. Peki, bu çelişkili durum nasıl açıklanabilir?!

Değerli arkadaşlar, bu durumun Türkçesi şudur: Halkımızın satın alma gücü giderek azalmış; hatta, en temel maddeleri bile tüketemeyecek duruma gelmiştir. Daha net olarak söylersek, halkımız, yoksul bile değildir; artık, kelimenin tam anlamıyla, açtır...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENVER ÖKTEM (Devamla) - Zaten, enflasyonun nispeten düşük olmasının nedeni de budur. Zira, halkın harcayacak geliri yok ki, talepte bulunsun. Peki, halkın tüketiminin, harcamalarının azaldığı bir durumda, enflasyonun da, aslında sıfırın altına düşmesi gerekirken, nasıl oluyor da yüzde 36'lara çıkıyor, nasıl oluyor da halkımızın çoğunluğunun hemen hiç tüketmediği etin enflasyonu yüzde 85'leri buluyor. Bu durum, madalyonun öteki yüzünü, aslında gerçek yüzünü görmemizi sağlıyor. Evet, ülkemizde, harcaması hiç de az olmayan, üstelik satın alma gücü giderek artan bir kesim daha vardır. Aslında, etin enflasyonunun yüzde 86 olmasına neden olan da bu kesimdir. Halkın ürettiklerini tüketen, krizlerden beslenen, üretmeden gelirlerini sürekli olarak artıran faizci, rantiyeci, avantacı, asalak bir kesim vardır. Bu tablo, iki farklı Türkiye'nin olduğunu göstermektedir; üreten yoksulların çoğunluk Türkiyesi ve tüketen azınlıklıkların Türkiyesi.

Değerli arkadaşlar, çaresizlik içerisindeki tepkili halkımız, işte bu sosyal tabloyu değiştirsin diye, sözleriyle mangalda kül bırakmayan AKP'yi iktidara taşıdı; ama, ondan da ilk darbeyi yedi.

Hükümete sesleniyorum... Şimdi, diyebilirsiniz ki, bu durum bizim eserimiz değil, bizden önceki iktidarın politikaları sonucudur. İyi de, bu gerçeği bile bile oy istemediniz mi? Daha şimdiden memurun, emeklinin, işçinin bütün umutlarını yok edecektiniz de, bu yılbaşı arifesindeki mutsuzluğa neden sürüklediniz halkımızı; farkınız ne?..

BAŞKAN - Sayın Öktem, sözlerinizi tamamlıyorsunuz değil mi?

ENVER ÖKTEM (Devamla) - En azından bir ümit ışığı veremez miydiniz? Daha ilk derste sınıfta kaldınız...

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Muhatapları Mecliste yok söylediklerinizin...

ENVER ÖKTEM (Devamla) - Bu yoksulluk düzeninde çalışanlara reva görülen zamla, ancak 1 hindi veya 10 tane ampul alınabilir. Çalışanlar ve emekliler, seçimlerle birlikte parlak bir ampule zaten sahip olmuşlardı. Giderek pırıltısı azalan bu ampulün loş ışığında kendilerine reva görülen hindiyi de, bir ay boyunca afiyetle yiyeceklerdir. Hükümetimizin emekçilere verdiği yeni yıl hediyesi de budur. Hükümet, şu anki uygulamalarıyla bir sözümüzü bize hatırlatmaktadır: Aynı tas, aynı hamam.

Saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Biraz insaflı olun; bir ayda her şey düzelmez.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Öktem.

Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

Cumhurbaşkanlığının bir tezkeresi vardır; okutuyorum:

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - 4775 Sayılı Gelir Vergisi Kanunu, Vergi Usul Kanunu, Kurumlar Vergisi Kanunu, Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu, 4306 Sayılı Kanun, 4481 Sayılı Kanun ve 4562 Sayılı Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun bir daha görüşülmek üzere geri gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/139)

Sayı: B.01.0.KKB.01-18/A-5-2002-903

      31.12.2002

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi: 20.12.2002 günlü, A.01.0.GNS.0.10.00.02-156/1061 sayılı yazınız.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda 19.12.2002 gününde kabul edilen, 4775 Sayılı "Gelir Vergisi Kanunu, Vergi Usul Kanunu, Kurumlar Vergisi Kanunu, Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu, 4306 Sayılı Kanun, 4481 Sayılı Kanun ve 4562 Sayılı Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun" incelenmiştir.

1 - 4775 sayılı Yasanın 1, 2, 3, 5, 6 ve 7 nci maddeleri ile Gelir Vergisi Yasasının sırasıyla 1 inci, 2 nci, 80 inci, mükerrer 80 inci, 81 inci, mükerrer 81 inci ve 82 nci maddeleri değiştirilerek ya da yeniden düzenlenerek, Gelir Vergisinde 4369 sayılı Yasa değişikliğinden önceki sisteme dönüldüğü görülmektedir.

Gerçekten, incelenen 4775 sayılı Yasa ile 193 sayılı Gelir Vergisi Yasasının;

a -1 inci maddesi değiştirilerek, gerçek kişilerin gelirlerinin Gelir Vergisine bağlı olduğu belirtilmiş ve gelir, bir gerçek kişinin bir takvim yılı içinde elde ettiği kazanç ve iratların safî tutarı olarak tanımlanmıştır.

b - 2 nci maddesi değiştirilerek, gelire giren kazanç ve iratların, ticarî kazançlar, ziraî kazançlar, ücretler, serbest meslek kazançları, gayrimenkul sermaye iratları, menkul sermaye iratları ve diğer kazanç ve iratlar olduğu belirtilmiş; Yasada tersine kural olmadıkça, gelirin belirlenmesinde kazanç ve iratların gerçek ve safî tutarlar ile dikkate alınacağı kurala bağlanmıştır.

c - 80 inci maddesi değiştirilerek, ticarî kazanç, ziraî kazanç, ücret, serbest meslek kazancı, gayrimenkul sermaye iradı ya da menkul sermaye iradı olarak vergilenemeyen kazanç ve iratların, "değer artışı kazançları" ve "arızî kazançlar" olarak vergiye bağlı gelire dahil olduğu belirtilmiştir.

d - 4369 sayılı Yasayla yürürlükten kaldırılan mükerrer 80 inci maddesi yeniden düzenlenerek;

- İvazsız iktisap edilenler ile üç ay süreyle elde tutulan ve Türkiye'de kurulu menkul kıymet borsalarında işlem gören hisse senetleri hariç, menkul kıymetlerin elden çıkarılmasından sağlanan kazançlar,

- 70 inci maddenin birinci fıkrasının 5 inci bendinde yazılı hakların elden çıkarılmasından doğan kazançlar,

- Telif haklarının ve ihtira beratlarının müellifleri, mucitleri ve bunların yasal mirasçıları dışında kalan kimseler tarafından elden çıkarılmasından doğan kazançlar,

- Ortaklık haklarının ya da hisselerinin elden çıkarılmasından doğan kazançlar,

-Faaliyeti durdurulan bir işletmenin kısmen ya da tamamen elden çıkarılmasından doğan kazançlar,

-İktisap biçimi ne olursan olsun (ivazsız iktisap edilenler hariç) 70 inci maddenin birinci fıkrasının 1,2,4 ve 7 nci bentlerinde yazılı mal ve hakların, iktisap gününden başlayarak dört yıl içinde elden çıkarılmasından doğan kazançlar,

değer artışı kazancı olarak tanımlanmış, "elden çıkarma" deyiminin de, yukarıda yazılı mal ve hakların satılmasını, bir ivaz karşılığında devir ve temlikini, trampa edilmesini, takasını, kamulaştırılmasını, devletleştirilmesini, ticaret şirketlerine sermaye olarak konulmasını anlattığı belirtilmiş; bir takvim yılında elde edilen değer artışı kazancının 10 milyar liralık kısmının gelir vergisinden müstesna olduğu kurala bağlanmıştır.

Diğer yandan, faaliyetini sürdüren ticarî bir işletmenin kısmen ya da tamamen satılmasından ya da ticarî işletmeye dahil amortismana bağlı iktisadî değerler ile yukarıda sayılan hakların elden çıkarılmasından doğan kazançların ticarî kazanç sayılması ve bunlara ticarî kazanca ilişkin kuralların uygulanması öngörülmüştür.

e - 81 inci maddesi değiştirilerek,

-Bireysel bir işletmenin sahibinin ölümü durumunda, yasal mirasçılarca işletmenin faaliyetinin sürdürülmesi ve işletmeye dahil iktisadî değerlerin kayıtlı tutarlarıyla aynen devir alınması,

-Kazancı bilanço esasına göre saptanan bireysel bir işletmenin bilançosunun bir sermaye şirketine aktif ve pasifiyle bütün halinde devrolunması, devralan şirketin bilançosuna aynen geçirilmesi ve devredilen bireysel işletmenin sahip ya da sahiplerinin şirketten, devir bilançosuna göre hesaplanan öz sermayesi tutarında ortaklık payı alması,

-Kolektif ve adi komandit şirketlerin yukarıda yazılı koşullar içinde türü değiştirilerek sermaye şirketine dönüştürülmesi

durumlarında değer artışı kazancı hesaplanmayacağı ve vergilendirilmeyeceği belirtilmiştir.

f - 4369 sayılı Yasayla yürürlükten kaldırılan mükerrer 81 inci maddesi yeniden düzenlenerek,

- Değer artışında safî kazancın, elden çıkarma karşılığında alınan para ve ayınlarla sağlanan ve parayla temsil edilebilen her türlü yararların tutarından, elden çıkarılan mal ve hakların maliyet bedelleri ile elden çıkarma dolayısıyla yapılan ve satıcı üzerinde kalan giderlerin ve ödenen vergi ve harçların indirilmesiyle bulunması, hâsılatın ayın ve yarar olarak sağlanan kısmına ilişkin tutarın ise, Vergi Usul Yasasının değerlemeyle ilgili kurallarına göre tayin ve tespit olunması,

- Maliyet bedelinin mükelleflerce saptanamaması durumunda maliyet bedeli yerine, Vergi Usul Yasası kurallarına göre, takdir komisyonlarınca belirlenecek bedel, kazancı bilanço ya da işletme hesabı esasına göre saptanan işletmelerde ise son bilançoda ya da envanter kayıtlarında gösterilen değerin esas alınması,

- İşletmeye dahil amortismana bağlı iktisadî değerlerin elden çıkarılması durumunda, maliyet bedeli yerine amortismanlar düşüldükten sonra kalan net tutarının esas alınması,

- Menkul değerlerin elden çıkarılmasında, iktisap bedelinin tevsik edilememesi durumunda Vergi Usul Yasasının 266 ncı maddesinde yazılı itibarî değerin iktisap bedeli olarak kabul edilmesi,

- Türkiye'de elde ettikleri kazançların yalnızca menkul değer ya da iştirak hisseleri dolayısıyla elde edilen menkul sermaye iratlarından ve bu değer ya da hisselerin elden çıkarılmasından doğan değer artışı kazançlarından ibaret olması koşuluyla, dar mükelleflerin, yabancı sermaye mevzuatına göre ilgili mercilerden izin alarak Türkiye'ye bizzat getirdikleri nakdî ya da aynî sermaye karşılığında iktisap ettikleri menkul kıymetler ile iştirak hisselerini elden çıkarmalarından doğan değer artışı kazançlarının hesabında kur farkından doğan kazançların dikkate alınmaması, ancak, bu mükelleflerin Türkiye'de menkul kıymet alım satımıyla sürekli olarak uğraşmaları durumunda ise kur farkından doğan kazançların ticarî kazancın hesabında dikkate alınması,

- Kur farkından doğan kazançların hesabında, menkul değer ya da iştirak hisselerinin iktisabına tahsis edilen yabancı sermayenin bu değer ya da hisselerin iktisap günündeki Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası döviz alış kuruna göre hesaplanan Türk Lirası karşılığı ile bu değer ya da hisselerin elden çıkarılması günündeki aynı tutar yabancı sermayenin Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası döviz alış kuruna göre hesaplanan Türk Lirası karşılığı arasındaki farkın esas alınması,

- Mal ve hakların elden çıkarılmasında iktisap bedelinin, elden çıkarılan mal ve hakların, elden çıkarıldığı ay hariç olmak üzere, Devlet İstatistik Enstitüsünce belirlenen toptan eşya fiyat endeksindeki artış oranında artırılarak saptanması,

kurala bağlanmıştır.

g - 82 nci maddesi değiştirilerek,

-Arızi ticarî işlemlerin gerçekleştirilmesinden ya da bu nitelikteki işlemlere aracılık yapmaktan elde edilen kazançlar,

- Ticarî ya da ziraî bir işletmenin faaliyeti ile serbest meslek faaliyetinin durdurulması ya da terk edilmesi, henüz başlamamış olan böyle bir faaliyete hiç girişilmemesi, ihale, artırma ve eksiltmelere katılınmaması karşılığında elde edilen hâsılat,

- Taşınmazların tahliyesi ya da kiracılık hakkının devri karşılığında alınan tazminatlar ile peştamallıklar,

- Arızî olarak yapılan serbest meslek faaliyetleri dolayısıyla elde edilen hâsılat,

- Gerçek usulde vergiye bağlı mükelleflerin terk ettikleri işleriyle ilgili olarak sonradan elde ettikleri kazançlar,

- Dar mükellefiyete bağlı olanların 45 inci maddede yazılı işleri arızî olarak yapmalarından elde ettikleri kazançlar,

vergilendirilecek arızî kazanç olarak tanımlanmıştır.

Değer artışı kazancında olduğu gibi, burada da, bir takvim yılında, yukarıda ilk 4 paragrafta yazılı olan kazançların toplamının 10 milyar liralık kısmının gelir vergisinden müstesna olduğu belirtilmiştir.

Diğer yandan, maddede geçen "hâsılat" deyiminin, alınan para ve ayınlarla, diğer yöntemlerle elde edilen ve parayla temsil edilebilen yararları anlattığı kurala bağlanmış ve arızî kazançların net tutarının nasıl hesaplanacağı açıklanmıştır.

2 - Yapılan değişiklik ve düzenlemelerin anlamının ortaya konulabilmesi için, önceki kurallara bakılmasında yarar bulunmaktadır.

a - Gelir Vergisi uygulamasında, 22.7.1998 günlü 4369 sayılı Yasadan önceki durum:

193 sayılı Gelir Vergisi Yasasının, 4369 sayılı Yasayla değiştirilmeden önce, 1 inci maddesinde, gelir, bir gerçek kişinin bir takvim yılı içinde elde ettiği kazanç ve iratların net tutarı olarak tanımlanmış; 2 nci maddesinde de, gelire giren kazanç ve iratlar 7 grup olarak sayılmıştır.

Düzenlemeye göre, bir gelirin vergiye bağlı tutulabilmesi, 2 nci maddede sayılan gelir gruplarından birine girmesine bağlıdır.

Gelir Vergisi sistemimizde, belli bir kaynağa bağlı gelir öğelerinin yanında, böyle bir kaynağa bağlı olmayan ya da süreklilik taşımayan kimi gelirler de, sair kazanç ve iratlar grubunda vergiye bağlı tutulmuştur.

Yasanın 2 nci maddesinde sayılan gelir gruplarından "sair kazanç ve iratlar" ilk bakışta, önceki 6 gruba girmeyen gelirlerin bu grupta vergilendirileceği izlenimini veriyorsa da, bu gruba giren gelirlerin Yasanın 80 inci ve 81 inci maddelerinde ayrı ayrı gösterilmiş olması, bu izlenimi doğru kılmamaktadır. Diğer bir deyişle, ilk 6 gruba girmeyen bir gelirin vergilendirilebilmesi, ancak söz konusu gelirin "sair kazanç ve iratları" düzenleyen maddeler içinde belirtilmiş olmasına bağlıdır.

Bu durum, geniş anlamda gelir kavramına giren kimi gelirlerin vergilendirilmemesi sonucunu doğurmuştur. Buna göre, gelirin yalnızca el değiştirmesinden ibaret olan transfer niteliğindeki geçişler vergilendirilen gelir kavramına girmemektedir.

Bu sistemden kaynaklanan sorunlar 4369 sayılı Yasanın 24 üncü maddesinin gerekçesinde, "...gelişen ekonomik hayata bağlı olarak elde edilebilecek, devamlılık niteliği bulunmayan gelir unsurları çeşitlenmekte ve bu gelir unsurlarına ilişkin açık bir hüküm bulunmaması durumunda kanunla bir değişiklik yapılıncaya kadar söz konusu unsurlar vergidışı kalmaktadır. Dolayısıyla, bu gelir unsurları açıkça bireyin satın alma gücünü artırdığı halde vergilenememektedir. Bu tür gelirleri vergilendirmek için yapılacak düzenlemeler her zaman mümkün olamamakta, en azından yapılacak değişikliğin zaman alması, vergilendirmede adalet ilkesinin uygulanmasını geciktirmektedir. Diğer yandan yapılan değişiklikler, kanunun gittikçe karmaşıklaşmasına ve sistematiğinin bozulmasına yol açmakta ve vergilendirmede belirlilik ilkesini zedelemektedir. Ayrıca, vergiye tabi gelirin kapsamı konusunda idare ile mükellef arasında uyuşmazlıklara neden olmaktadır.

Kişilerin üretim sürecine katkıları dolayısıyla elde ettikleri gelirler vergilendirilirken, üretime katkı sonucunda elde edilmeyen, gelirin yeniden paylaşımı olarak nitelendirilebilecek birkısım gelir unsurunun vergilendirilmemesi vergilendirmenin genellik ve eşitlik ilkesini zedelemekte, toplumda vergi ödemeye karışı bir direnç oluşmasına yol açmaktadır.

Mevcut düzenlemenin yarattığı diğer bir sorun, vergiye tabi olması gerektiği halde beyandışı bırakılan kazanç ve iratların, vergiye tabi olmadığı ileri sürülen gelirlerden kaynaklandığı yolundaki gerekçelerle mükelleflerin Vergi Usul Kanunundaki 30/7 nci maddeye göre yapılacak tarhiyatlardan kaçınabilmeleridir. Kaldı ki, vergiden kaçınma kastı olmasa dahi varlığı tespit edilen gelirin hangi vergilendirme rejimi çerçevesinde vergilendirileceğinin tespiti mevcut sistem içinde mümkün olmayabilmektedir.

Uygulamada bu sıkıntılar ülkemizde geniş boyutlara ulaşan kayıtdışı ekonominin daha da yaygınlaşmasına katkıda bulunmaktadır. Kayıtdışında faaliyet gösteren potansiyel yükümlüler, bu şekilde elde ettikleri gelirin tespit edilmesi durumunda dahi etkin bir şekilde vergilenmeyeceği düşüncesinden hareketle söz konusu faaliyetlerini güven içinde sürdürebilmektedirler..." biçiminde ortaya konulmuştur.

Diğer yandan, 4369 sayılı Yasa değişikliğinden önceki gelir tanımı üzerine kurulu gelir vergisi sisteminin başarılı olabilmesi için, sağlıklı bir belge ve kayıt düzeninin yerleşmiş olması, yönetsel ve yargısal yeterli ve etkili bir vergi denetiminin bulunması gerekmektedir; çünkü, sistemin başarısı, her mükellefin tüm faaliyetlerinin izlenmesine bağlıdır; oysa, ülkemizdeki veriler bu gereklerin başarılı olarak yerine getirilemediğini göstermektedir.

Gelir Vergisi Yasasının yürürlüğe konulduğu 1961 yılından, 4369 sayılı Yasanın yürürlüğüne ilişkin 1.1.1999 gününe kadar bu gelir anlayışı uygulanmış ve bu süreçte, kaynak teorisine göre yapılan gelir tanımının yetersiz olduğu, mükelleflerin birkısım gelirinin kapsamdışı tutulduğu, belge ve kayıt düzeninin yerleştirilemediği, etkili ve yeterli bir vergi denetimi yapılamadığı görülmüştür.

Ortaya çıkan sakıncalar, çeşitli güvenlik sistemleri ve otokontrol düzenekleriyle giderilmeye çalışılmıştır. "Ortalama kâr haddi esası", "asgarî ziraî kazanç esası", "gider esası" ve "servet beyanı esası" bu tür vergi güvenlik ve otokontrol kurumları olarak geliştirilmiştir.

Bu kurumlara 1.1.1983'ten itibaren "hayat standardı esası" eklenmiştir. Mükellefin kendisinin ve ailesinin yaşamını sürdürmesinin bir bedeli olduğu, dolayısıyla, gelirinin de en az bu bedeli karşılamaya yeterli tutarda bulunması gerektiği varsayımına dayanan "hayat standardı esası"nın yürürlüğe konulmasından bir yıl sonra da "gider esası" ile "servet kazancı esası" kaldırılmıştır. Ne var ki "hayat standardı esası" uygulamasından da istenilen sonuç alınamamıştır.

Geçmişteki bu deneyimlerden yola çıkılarak, mükellefin gerçek ödeme gücünün ortaya konulabilmesi için 213 sayılı Vergi Usul Yasasının 30 uncu maddesinin ikinci fıkrasına 24.6.1994 günlü, 4008 sayılı Yasayla 7 nci bent eklenmiş ve bu bentte "harcama ve tasarruflar yoluyla resen takdir" yöntemi getirilmiştir. Ne var ki, 7 nci bent kuralı, 1.1.1995 gününde yürürlüğe girmesinin öngörülmesine karşın, 1.1.1999 yılına, yani vergi tanımında değişiklik yapılıncaya kadar uygulanamamıştır.

Bu nedenlerle, Gelir Vergisi Yasasındaki gelir tanımı ve gelir gruplarına giren gelir öğeleri kapsamında değişiklik yapılması zorunluluğu doğmuştur.

b - Gelir Vergisine ilişkin olarak 22.7.1998 günlü, 4369 sayılı Yasayla getirilen düzenlemeler:

Gelir Vergisi Yasasının 1 inci maddesinde 4369 sayılı Yasayla yapılan değişiklikle gelir, "bir gerçek kişinin bir takvim yılı içinde elde ettiği, tasarruf veya harcamasına kaynak teşkil eden her türlü kazanç ve iratların safî tutarı" biçiminde yeniden tanımlanmış; buna koşut olarak Yasanın 2 nci maddesinin 7 nci bendindeki gelir grubu "kaynağı ne olursa olsun diğer her türlü kazanç ve iratlar" biçiminde değiştirilerek geniş anlamdaki gelir tanımı pekiştirilmiştir. Böylece, kişinin satın alma gücünü artıran her türlü değerin vergiye bağlı gelir olduğu vurgulanmıştır.

Yapılan bu yeni tanımlamayla, bir gelirin vergilendirilebilmesi için yasada açıkça belirtilmiş olması gerektiği yolundaki anlayış terk edilerek, bir gelirin vergilendirilmemesi için yasada açıkça vergiden ayrık tutulduğuna ilişkin bir kuralın bulunması gerektiği anlayışına geçilmiştir. Ayrıca, ekonomik gelişmelere bağlı olarak yeni gelir öğelerinin ortaya çıkması durumunda bunların kendiliğinden verginin konusuna alınması sağlanmış, böylece Gelir Vergisi Yasasının ekonomik gelişmelere uyumu hızlandırılmıştır.

Sonuç olarak, 4369 sayılı Yasayla gerçekleştirilen değişiklikle, ödeme gücüne göre vergilendirme ilkesinden hareketle vergi adaleti, herhangi bir gelirin vergiye bağlı olup olmadığı konusunda vergi idaresi ile mükellefler arasında  uyuşmazlık olasılığının azaltılması ve vergi tabanının genişletilmesi sağlanmıştır.

Ayrıca, 213 sayılı Vergi Usul Yasasının 30 uncu maddesinin ikinci fıkrasına 4008 sayılı Yasayla eklenen 7 nci bentteki, maliye denetim elemanlarınca yapılan incelemeler sırasında mükelleflerin, her türlü harcama ve tasarruflarını vergisi ödenmiş ya da vergiye bağlı olmayan kazançlardan sağladıklarını kanıtlayamamaları durumunu resen vergi tarhını gerektiren nedenler arasına alan kural anlam kazanmıştır.

Anılan bendin gerekçesinde, bu düzenlemeyle, mükelleften herhangi bir bildirim, belge, beyan alınmaksızın yalnızca idare tarafından saptanan harcama ve tasarruftan hareketle kişilerin vergilendirilmesi gereken gelirlerinin kontrol edilmesinin amaçlandığı, kaynağı açıklanamayan harcama ve tasarruflardan hareket edilerek dönem kazancının belirlenmesi yönteminin güçlü bir oto-kontrol sistemi olarak denetimin etkinliğini artıracağı vurgulanmıştır.

Yapılan bu düzenlemelerle gelirin saptanmasında "kaynak teorisi"nden "net artış teorisi"ne geçilmiştir. Bu bağlamda, kaynağı ne olursa olsun tüm gelirlerin 1.1.1999 gününden başlayarak gelir vergisi kapsamına alınması ve yasalarda belirlenen ayrıklıklar dışında vergilendirilmeyen herhangi bir gelirin kalmaması biçiminde özetlenebilecek bir reform gerçekleştirilmiştir. Bu reformla, vergi tabanının genişletilmesine koşut olarak, vergi inceleme ve denetim alanı da genişletilmiş ve etkinliği artırılmıştır.

4369 sayılı Yasanın yürürlük günü olan 1.1.1999'dan önce kişilerin çeşitli biçimlerde edindikleri birikimlerinin de kayıt altına alınarak yasallaştırılmasına gerek duyulmuş ve Gelir Vergisi Yasasına 4369 sayılı Yasayla geçici 47 nci madde eklenmiştir.

Anılan geçici 47 nci maddede, mükelleflerin kayıtlarda yer almayan ya da maddede sayılan belgelerle kanıtlanamayan nakit para, mevduat sertifikası, döviz ve benzeri değerlerini 30.9.1998 günü itibariyle en az bir gün süreyle Türkiye'de kurulu mevduat kabulüne yetkili bankaların Türkiye'deki şubelerinde bulundurduklarının kanıtlanması koşuluyla, bu değerlerden karşılanan mal edinimleri ve giderlere ilişkin inceleme ve tarhiyat yapılamayacağı kurala bağlanmıştır.

Böylece anılan geçici maddeyle bir yandan kayıtdışı değerlere yasallık kazandırılırken, diğer yandan bunlara ilişkin geçmişe dönük inceleme ve vergilendirme yapılmayacağının güvencesi verilmiştir. Üstelik, ilgili kuruluşların, mükelleflerin bu konudaki istemlerini yerine getirmeye zorunlu oldukları belirtilmiştir.

Bu geçici madde ile öngörülen 30.9.1998 günü kamuoyunda "Malî Milat" olarak anılmıştır.

Ancak, bu yeni düzenlemeler yürürlüğe girmeden, Gelir Vergisi Yasasına 14.8.1999 günlü, 4444 sayılı Yasayla eklenen geçici 56 ncı maddeyle, uygulama 2002 yılının sonuna kadar ertelenmiş ve eski düzenlemelerin benzeri kurallar yürürlüğe konulmuştur. Yine Gelir Vergisi Yasasına, 23.11.2000 günlü, 4605 sayılı Yasayla eklenen geçici 58 inci maddeyle de, 1.1.2000-31.12.2001 günleri için "hayat standardı esası" yeniden getirilmiştir.

Ertelemenin nedenleri 4444 sayılı Yasanın genel gerekçesinde şöyle açıklanmıştır:

"22 Temmuz 1998 tarihli ve 4369 sayılı Yasayla vergi sisteminde reform niteliğinde köklü değişiklikler yapılmıştır. Bu değişikliklerin yapılmasında şu temel ilkelerden hareket edilmiştir:

1. Vergi tabanının genişletilmesi,

2. Kayıtdışı ekonominin kayda alınması,

3. Vergi sisteminin daha basit ve açık hale getirilmesi,

4. Vergi adaletinin sağlanması,

5. Ekonomiye uyum.

4369 sayılı Yasanın bu temel ilkeleri bugün de vazgeçilmez ve ikinci plana atılamaz ilkelerdir. Bu ilkelerden vazgeçilmesi her sosyal ve ekonomik koşulda söz konusu değildir.

...4369 sayılı Yasa toplumun geniş kesimlerince kabul ve destek görmüştür. Ancak, bu yasanın hazırlıkları sırasında ve yasalaşma sürecinde var olan koşullar daha sonradan hızla değişmiş, 1997 yılı ortalarında Tayland'da başlayan ve sermaye ve mal hareketleri yoluyla Güneydoğu Asya'yı etkisi altına alan finansal kriz 1998'in ortalarında Rusya'yı da etkisi altına alarak bütün dünya ekonomilerini derinden sarsmıştır.

Tüm dünya ekonomilerini sarsan ekonomik krizin olumsuz etkileri Türkiye ekonomisini önemli ölçüde etkilemiş, 1998 yılında başlayan ekonomik daralma 1999 yılında da devam etmiştir. Dışsal faktörlerin etkileri sonucu ortaya çıkan yeni ekonomik durum bütün işletmeleri olumsuz yönde etkilemiş, bunun sonucunda da mükelleflerin yeni ekonomik koşullardan kaynaklanan haklı talepleri gündeme gelmiştir.

Vergi sistemlerini ekonomik koşullardan bağımsız olarak düşünmek mümkün olmadığı gibi, vergi mevzuatını değişmez kabul etmek de mümkün değildir. Vergi sisteminin temel fonksiyonu ekonomik koşulları değiştirmek değildir. Tersine ekonomik koşullar vergi sistemini değiştirmek için yeterli gerekçe olabilir. Vergi sistemi ekonomik koşulları ve yapıyı izlemek ve yeni koşul ve yapıya uygun düzenlemeleri yapmak durumundadır.

Açıklanan gerekçelerle vergi sistemini ekonomik koşullar çerçevesinde tekrar gözden geçirmek ve gerekli önlemleri almak zorunluluğu doğmuştur. Bunu yaparken vergi sisteminin özüne dokunulmaması, temel ilkelerin korunması, vergiyle ilgili uzun vadeli amaçlara ulaşmaya çalışırken mükelleflerin malî yapılarını olumsuz etkilemeyecek başka yöntem ve araçların kullanılması temel hareket noktasını oluşturmaktadır.

Vergi mevzuatında ekonomik gerekler nedeniyle bazı değişiklikler yaparken, 4369 sayılı Yasanın temel ilkelerinden vazgeçilmesi gerekmemektedir. Bu ilkeler bugün de geçerlidir. Ancak bu ilkelere ulaşmaya çalışırken kullanılacak yöntem ve araçlarda farklılıklar olacaktır.

...Bu Yasada, 4369 sayılı Yasayla getirilen ve kayıtdışı ekonominin kayda alınmasında çok önemli bir düzenleme olan bütün gelirlerin vergiye tabî olduğu yönündeki gelir tanımı değiştirilmemekte, uygun bir süre için ertelenmektedir. Bu sürede; mevcut ekonomik koşulların yarattığı olumsuz etkilerin işletmeler üzerindeki etkilerinin bütünüyle ortadan kalkacağı tahmin edilmekte, ayrıca vergi idaresine, yeni düzenlemeyi mükelleflere sağlıklı bir şekilde anlatma ve yeterli hazırlığı yapabilmesi için daha geniş bir zaman tanınmaktadır. Böylece, geçiş dönemi olmayan düzenlemenin mükelleflerde yarattığı olumsuz psikolojik etkiler ortadan kaldırılmakta ve uygun koşullarda bir geçiş dönemi öngörülmektedir..."

3 - Devlet ve diğer kamu tüzelkişilerinin, yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin görülmesini sağlamak için gelire gereksinimleri vardır. Gerek devlet aygıtının yürütülmesi, gerek kamu hizmetinin görülmesi için yapılan giderlerin karşılanmasında en büyük gelir tutarını ise vergiler oluşturmaktadır.

Vergi, devletin ya da devletten vergilendirme yetkisi almış diğer kamu tüzelkişilerinin, bireylerden hukuksal cebir altında ve yasalarda belirtilen kurallar içinde, karşılıksız aldığı ekonomik değer olarak tanımlanmaktadır.

Bu tanımdaki belirleyici öğelerden olan hukuksal cebir kavramı, vergiyi ödemenin yasal görev olmasını ve bu görevi yerine getirmeyenlere yasayla öngörülen yaptırımların uygulanmasını kapsamaktadır.

Bu durumuyla vergi, birey ile vergi alacaklısı devlet örgütü arasında yalnızca malî ilişkiyi değil, aynı zamanda hukuksal bir ilişkiyi anlatmaktadır. Nitekim, Anayasanın 73 üncü maddesinde, vergi ödevi ile kişinin hukuksal ilişkisi düzenlenmiştir.

Anılan maddede getirilen kural herkesi malî gücüne göre vergi ödemekle yükümlü kılmış, ancak, yükümlülük kamu giderlerinin karşılanması koşuluna bağlanmıştır. Bu, kamu giderleri gerektirmedikçe kişiden vergi alınmaması ve vergi adı altında toplanan paraların kamu giderleri dışında harcanmaması anlamına gelmektedir. Görüldüğü gibi, vergi ödevinde kişinin, belirli bir hizmetten doğrudan doğruya yararlanma karşılığı olarak bir ödemede bulunması değil, bütün kamu hizmetleri giderlerine karşı genel bir katılma payını üstlenmesi söz konusudur.

Vergi ödevinde tüm kamu giderlerine karşı genel bir katılma payının yüklenilmesi, söz konusu payın eşit ve dengeli olarak dağılımını zorunlu kılmaktadır. Nitekim, Anayasanın 73 üncü maddesinin ikinci fıkrasında "vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı, maliye politikasının sosyal amacıdır" kuralına yer verilmiştir.

Bu anayasal ilkeler çerçevesinde; vergi, resim, harç ve benzeri malî yükümlülüğe ilişkin düzenlemelerin yasayla gerçekleştirilmesi, vergi yükümlülüğünün, genel bir katılma payı olması nedeniyle, kişiler arasında dengeli ve eşit dağıtılması, adalet ve hakkaniyet ölçütlerine uygun, açık, anlaşılabilir ve belirgin oranlar ve öğeler içermesi gerekmektedir.

4 - İncelenen 4775 sayılı Yasanın 1-7 nci maddeleri ile Gelir Vergisi Yasasında yapılan değişiklikler ve yeniden düzenlemelerle; 4369 sayılı Yasanın getirdiği, ancak bugüne kadar ertelenerek uygulamaya konulmayan gelir tanımıyla ilgili yeni anlayışın ekonomiye olan olumsuz etkilerinden, kamuoyunda düzenlemeye olan güvensizlikten ve düzenlemeden beklenen olumlu sonuçların alınmasında bu düzenlemenin beklenen etkiyi sağlayamayacağı konusunda varılan genel anlayıştan söz edilerek kaldırılması ve gelir vergisi uygulamasında, 4369 sayılı Yasayla yapılan değişiklikten önceki duruma dönülmesi amaçlanmaktadır.

Oysa, 4369 sayılı Yasayla getirilen reform niteliğindeki uygulamaları erteleyen 4444 sayılı Yasanın genel gerekçesinde de açıkça belirtildiği gibi, 4369 sayılı Yasanın temel ilkeleri vazgeçilmemesi gereken ilkelerdir.

Vergi Usul Yasasının 30 uncu maddesinin ikinci fıkrasına 4008 sayılı Yasayla eklenen 7 nci bent kuralıyla birlikte 4369 sayılı Yasayla Gelir Vergisi Yasasında yapılan değişikliklerin öncelikli amacı, tüm vergi mükelleflerinin ve mükelleflerin tüm işlemlerinin belge ve kayıt düzenine alınmasıdır.

Durum böyle olunca bunu sağlayan düzenlemelerin yürürlükten kaldırılmasının, yani, kayıtdışılığı önleyemeyen, tersine buna yol açan bir sistemin yeniden yürürlüğe konulmasının en azından kayıtdışılığı özendirmek anlamına geldiği açıktır. Üstelik, eski güvenlik ve otokontrol sistemlerinin getirilmediği de göz önüne alınırsa, vergidışı kalmanın ne kadar kolaylaştırıldığı daha açık biçimde görülecektir.

Böyle bir vergi düzeninin, Anayasanın 73 üncü maddesiyle oluşturulmak istenilen vergi sistemiyle bağdaşıp bağdaşmadığı tartışılabilir.

Vergi mükelleflerinin yaklaşık yarısının kayıtdışı olmasının anlamı ve sonucu, kamu hizmetinin finansman gereksiniminin büyük bölümünü kayıtlı ve dürüst vergi mükelleflerinin üstlenmek zorunda kalmaları olduğuna göre; bu durumun Anayasanın vergide eşitlik, vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı ilkeleriyle bağdaştırılmasının nasıl uygun görüldüğü de tartışılabilir, ancak, tartışılmaması gereken husus, Gelir Vergisi sisteminde eskiye dönüşün sosyal hukuk devleti anlayışıyla bağdaşmadığı ve kamuoyunda kabul görmediği gerçeğidir.

Vergi mükelleflerinin yaklaşık yarısının kayıtdışı kalmasının bir başka sonucu, devletin dolaylı vergilere yönelmesi olup, bunun bir örneği incelenen yasanın yasalaşması sürecinde görülmüştür. Önce "hayat standardı esası"nın getirilmesine çalışılmış ve buna bağlı olarak kamuoyunda deprem vergisi olarak adlandırılan "Özel İşlem Vergisi"nin kimi kalemlerinin kaldırılması öngörülmüştür. Ancak, "hayat standardı esası" tepkiler üzerine yasa tasarısından çıkarılınca, kaldırılmak istenilen Özel İşlem Vergisi kalemleri yasaya yeniden konulmuştur. Dolaylı vergilerin dargelirli yurttaşlara olan olumsuz etkisi bilinen bir gerçektir.

5 - Vergi gelirlerinin devlet yaşamı ve kamu hizmetleri yönünden önemi ve gerektiğinde hukuksal cebir kullanılarak elde edilebilmesi, vergi denetiminin gereğini ve etkin kılınmasındaki zorunluluğu ortaya koymaktadır. Bu nedenle, incelenen yasanın, Vergi Usul Yasasının 30 uncu maddesinin ikinci fıkrasının 7 nci bendini yürürlükten kaldıran 9 uncu maddesi üzerinde ayrıca durmak gerekir.

213 sayılı Vergi Usul Yasasının 30 uncu maddesinin 2791 sayılı Yasayla değişik ikinci fıkrasına 24.6.1994 günlü, 4008 sayılı Yasayla eklenen 7 nci bentle öngörülen, mükelleften herhangi bir bildirim, belge, beyan alınmadan yalnızca denetim elemanlarınca saptanan ve kaynağı açıklanamayan gider ve birikimlerden hareket edilerek dönem kazancının belirlenmesi yönteminin güçlü bir otokontrol sistemi olarak denetimin etkinliğini artıracağı kuşkusuzdur.

4369 sayılı Yasadan daha önce Vergi Usul Yasasına eklenmiş olmasına karşın, değinilen bu düzenlemenin, ancak 4369 sayılı Yasanın benimsediği sistemle birlikte etkin duruma geleceği ve beklenen sonuçları doğurabileceği açıktır.

Dolayısıyla, incelenen yasayla, Vergi Usul Yasasının 30 uncu maddesinin ikinci fıkrasının 7 nci bent kuralının yürürlükten kaldırılması, vergi güvenliği yönünden sakınca doğuracak niteliktedir.

Sonuç olarak, özellikle Vergi Usul Yasasının 30 uncu maddesinin ikinci fıkrasının 7 nci bendinin yürürlükten kaldırılması ve Gelir Vergisi Yasasında eski düzenlemelere, bu kez otokontrol ve güvenlik düzenekleri de olmaksızın geri dönülmesi, esasen eski düzenlemelerin sonucu olan kayıtdışılığı daha da özendireceğinden, gerçek kişilerin gelirlerinin büyük bölümü, şimdi olduğu gibi, vergilendirilmemiş kazanç olarak kalacaktır.

Bu durumun "kara para" ile savaşımda olumsuz etki yaratacağı açıktır.

Oysa, verginin ödeme gücüne göre alınması, vergi yükünün adaletli ve dengeli dağıtılması her vergi yasasında bulunması gereken niteliklerdir.

6 - İncelenen 4775 sayılı Yasanın 8 inci maddesi ile 193 sayılı Gelir Vergi Yasasının;

- Geçici 46 ncı maddesinin,

1 inci fıkrasında yer alan "beş yıldan fazla" ve "beş yıllık süre" ibarelerinin sırasıyla "dört yıldan fazla" ve "dört yıllık süre",

2 nci fıkrasında yer alan "2003 yılı"nın "2002 yılı",

- Geçici 55 inci maddesinde yer alan "1.1.1999-31.12.2002 tarihleri arasında" ibaresinin "1.1.1999-31.12.2003 tarihleri arasında",

- Geçici 59 uncu maddesinde yer alan "31.12.2004 tarihine kadar", "26.7.2001-31.12.2002 tarihleri arasında" ve "80 inci" ibarelerinin sırasıyla "31.12.2005 tarihine kadar", "26.7.2001-31.12.2003 tarihleri arasında" ve "mükerrer 80 inci",

biçiminde değiştirilmesi öngörülmüştür.

Bu kurallardan geçici 46 ncı ve geçici 59 uncu maddelere ilişkin olanların, incelenen 4775 sayılı Yasayla yapılan değişikliklerle doğrudan ilgisi bulunmaktadır.

Yayımlanması yukarıdaki gerekçelerle uygun bulunmayan "4775 Sayılı Gelir Vergisi Kanunu, Vergi Usul Kanunu, Kurumlar Vergisi Kanunu, Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu, 4306 sayılı Kanun, 4481 sayılı Kanun ve 4562 sayılı Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun", 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7 ve 9 uncu maddeleri ile bu maddelerle ilgili olan 8 inci maddesinin Türkiye Büyük Millet Meclisince bir kez daha görüşülmesi için, Anayasanın değişik 89 uncu ve 104 üncü maddeleri uyarınca ilişikte geri gönderilmiştir.

Ahmet Necdet Sezer

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Bilgilerinize sunulmuştur.

Sayın milletvekilleri, Kâtip Üyemizin bundan sonraki sunuşları yerinde oturarak okuması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Etmeyenler... Teşekkür ederim. Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, bir Meclis araştırması önergesi vardır; okutuyorum:

D) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. - Erzurum Milletvekili Ömer Özyılmaz ve 30 arkadaşının, sekiz yıllık kesintisiz zorunlu eğitim uygulamasının getirdiği sorunlara ilişkin Meclis araştırması önergesi (10/15)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizde 17.8.1997 tarih ve 4306 sayılı Kanunla zorunlu eğitim 8 yıla çıkarılmıştır. Eğitimsel bir reform olan bu kanunun uygulanması yaklaşık 5,5 yıldır sürmektedir. Bu süre içerisindeki uygulamalarda, ortaokul çağ nüfusunun yüzde 80'ini aşan bir oranda okula gitmesini sağlaması gibi bazı yararlarını gördük; fakat her reform uygulamasında olduğu gibi, bu kanunun uygulamasında da pek çok sorun yaşanmaktadır.

Gerek bu sorunların varlığının ve boyutlarının tespiti gerekse bunların çözümü hususunda alınması gereken önlemlerin belirlenmesi için, Anayasanın 98, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

1.- Ömer Özyılmaz (Erzurum)

2.- Muzaffer Gülyurt (Erzurum)

3.- Mustafa Nuri Akbulut (Erzurum)

4.- Sabahattin Yıldız (Muş)

5.- İsmail Ericekli (Çankırı)

6.- Mehmet Sait Armağan (Isparta)

7.- Talip Kaban (Erzincan)

8.- Murat Yıldırım (Çorum)

9.- Remzi Çetin (Konya)

10.- Mehmet Ergun Dağcıoğlu (Tokat)

11.- Mustafa Ünaldı (Konya)

12.- Ahmet Faruk Ünsal (Adıyaman)

13.- Mücahit Daloğlu (Erzurum)

14.- Hikmet Özdemir (Çankırı)

15.- Hamit Taşçı (Ordu)

16.- İbrahim Özdoğan (Erzurum)

17.- Murat Yıldırım (Çorum)

18.- Hacı Biner (Van)

19.- Mehmet Atilla Maraş (Şanlıurfa)

20- Mustafa Ilıcalı (Erzurum)

21- Alim Tunç (Uşak)

22- Mehmet Kurt (Samsun)

23- Sinan Özkan (Kastamonu)

24- Hakkı Köylü (Kastamonu)

25- Recep Garip (Adana)

26- Mehmet Emin Tutan (Bursa)

27- Abdulmecit Alp (Bursa)

28- Şevket Orhan (Bursa)

29- Mustafa Dündar (Bursa)

30- Niyazi Pakyürek (Bursa)

31- İbrahim Köşdere (Çanakkale)

Gerekçe:

Ülkemizde 8 yıllık zorunlu eğitimin, gerek 5 yıllık dönemden devraldığı gerek 8 yıllık eğitimin "kesintisiz" modelle uygulanmasından gerekse bu dönemde yapılması gerektiği halde yapılmayan görevlerden kaynaklanan pek çok sorunla karşı karşıya olduğu bir gerçektir.

Bu sorunları şöylece özetleyebiliriz:

1 - Kapalı İlköğretim Okulları Sorunu:

Yapılan araştırmalar, Güneydoğu, Doğu, orta Anadolu ve Doğu Karadeniz Bölgelerimizde 6 500 civarında kapalı okulun bulunduğunu göstermektedir.

2 - Okullardaki Kapasite Yetersizliği:

Köy ilkokullarımızın çoğu 1, 2 ya da 3 derslikli okullardan oluşmaktaydı. Buralarda 1, 2, 3 üncü sınıfların bir derslikte, 4 ve 5 inci sınıfların da diğer bir derslikte öğretim yaptığı bilinmekteydi. Esasen, bu durum, çağdaş eğitim anlayışına uymaz. Buna rağmen, bu okulların tamamı 1997'de ilköğretim okulu statüsüne kavuştular, yani, artık buralarda sadece ilkokullar değil, ortaokullar da okuyacaklar demektir. Halbuki, bu okullar, ilkokul sınıflarını dahi barındıramazken, şimdi ortaokul eğitimi de bunlara eklendi ve sorun daha da içinden çıkılamaz hale geldi. Söz konusu okulların fizikî kapasiteleriyse, ihtiyacı karşılayacak derecede genişletilemedi.

3 - Program Geliştirme Çalışmasının Yapılmaması:

4306 sayılı Kanunun hedefi, sadece ilkokul ile ortaokulu bir araya getirip zorunlu eğitimi 8 yıla çıkarmak değil, bilakis ikisini de yeni bir anlayışla yeniden üretmektir. Bu da, eğitimde program geliştirme çalışmasıyla ancak gerçekleştirebilir. Böyle bir çalışma ise, henüz yapılmamıştır.

4 - Öğretmen Yetersizliği:

Öğretmen ihtiyacımız had safhadadır. İlgili kurum ve kuruluşlarda ise, bu ihtiyacın ciddî bir tespit ve analizinin, buna paralel olarak da çözüm üretme çalışmalarının yapılmadığı görülmektedir. Halbuki, ikiyüzbin öğretmene ihtiyacımız vardır.

5 - Taşımalı Eğitim ve Yatılı Bölge Okulu Uygulaması:

Derslik ve öğretmen eksikliğinden dolayı, okula gidecek olan çocukların ya başka okullara taşınması ya da yatılı bölge okullarında eğitim yapmaları istenmektedir. Bu uygulama, bir geçiş dönemi anlayışı içerisinde ve kısa süre için olursa, göz yumulabilir. Ancak, görünen o ki, kalıcı ve meşru bir hale getirilmeye çalışılmaktadır. Halbuki, bu uygulama ne  çağdaş eğitim anlayışına uyar ne de kabul edilebilir bir durumdur.

6 - Eğitim Ortamlarının Uygun Olmayışı:

Yukarıda bahsedilen eksikliklere, okullardaki pek çok eğitim araç-gereçlerinin, sosyal faaliyetlerin yapılacağı salonların, okul bahçesinin ve düzgün bir okul çevresinin olmayışı da eklenirse, ülkemizdeki pek çok okulda eğitim ortamlarının ne derece düşük düzeyde olduğu rahatlıkla görülebilir.

7 - Meslek Liselerinin Sorunları:

Çağdaş dünya, meslek okullarına büyük önem vermektedir. Bizde ise, özellikle son beş-altı yılda meslek liseleri büyük bir darbe yediler diyebiliriz. Bu okulların sorunları, ilköğretimin "kesintisiz modelle" uygulanmasından, hem buralarda uygulanan eğitim programları ve eğitim süreçlerinden hem de üniversiteye girişteki sınav ve değerlendirmeden kaynaklanmaktadır.

8 - İlköğretimdeki Finansman Durumu:

4306 sayılı Kanunla, ilköğretimin finansmanında kullanılmak üzere yeni vergiler konmuştur. 5,5 yıldan beri halktan toplanan bu vergilerin amacında kullanılıp kullanılmadığını, kullanıldıysa ne kadarının kullanıldığını ve nerelere harcandığını kamuoyunun bilmediği bir gerçektir.

9 - Eğitimde Bilgisayarın Kullanılması:

Kesintisiz zorunlu eğitim kanununu Meclise getiren hükümet, bu kanunun çıkmasıyla birlikte ilköğretim okullarında bilgisayarlı eğitime geçileceğini ve kısa sürede, öğrencilerin bilgisayar ortamında derslerini göreceklerini topluma vaat etmişti. Bunun gerçekleşme oranı bilinmemektedir.

İşte, bütün bu sorunların varlığının ve boyutlarının tespiti ve bunların çözümü hususunda alınması gereken önlemlerin belirlenmesi için, Anayasanın 98, TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)

2. - Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ın, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Meclis Başkanı Dr. Vehbi Zeki Serter'in vâki davetine icabet ederek, beraberinde bir parlamento heyeti olduğu halde, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/140)

30 Aralık 2002

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ın, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhuriyet Meclisi Başkanı Dr. Vehbi Zeki Serter'in davetine icabet ederek, beraberinde bir Parlamento heyeti olduğu halde, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine resmî ziyarette bulunması hususu Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

 

    Bülent Arınç

           Türkiye Büyük Millet Meclisi

            Başkanı

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler işaret buyursunlar... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir; teşekkür ederim.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, bazı sayın milletvekillerinin izinli sayılmalarına ilişkin bir tezkeresi vardır; okutup, ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

3. - Bazı milletvekillerine, Başkanlık tezkeresinde belirtilen sebep ve sürelerle izin verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/141)

    2 Ocak 2003

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Aşağıda adları yazılı sayın milletvekillerinin hizalarında gösterilen süre ve nedenlerle izinli sayılmaları Başkanlık Divanının 24.12.2002 tarihli toplantısında uygun görülmüştür.

Genel Kurulun onayına sunulur.

    Bülent Arınç

           Türkiye Büyük Millet Meclisi

            Başkanı

"Bursa Milletvekili Faruk Anbarcıoğlu, hastalığı nedeniyle, 15.11.2002 tarihinden geçerli olmak üzere 60 gün"

BAŞKAN -  Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir; teşekkür ederim.

"Giresun Milletvekili Mehmet Işık, hastalığı nedeniyle, 14.12.2002 tarihinden geçerli olmak üzere 15 gün"

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir; teşekkür ederim.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, bir sayın milletvekilinin ödenek ve yolluğunun verilebilmesine dair bir tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.

4-. - Bursa Milletvekili Faruk Anbarcıoğlu'na ödenek ve yolluğunun verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/142)

    2 Ocak 2003

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Hastalığı nedeniyle bu yasama yılında aralıksız olarak iki ay izin alan Bursa Milletvekili Faruk Anbarcıoğlu'na İçtüzüğün 154 üncü maddesi gereğince ödenek ve yolluğunun verilebilmesi Başkanlık Divanının 24.12.2002 tarihli toplantısında uygun görülmüştür.

Genel Kurulun onayına sunulur.

    Bülent Arınç

           Türkiye Büyük Millet Meclisi

            Başkanı

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir; teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve İçişleri, Adalet ve Anayasa Komisyonları raporlarının müzakeresine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. - Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve İçişleri, Adalet ve Anayasa Komisyonları Raporları (1/282) (S. Sayısı : 3 ve 3'e 1 inci Ek) (1)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?..  Burada.

Tasarının 38 ve 39 uncu maddeleri, esas komisyonca, İçtüzüğün 88 inci maddesi uyarınca geri çekilmişti.

Esas komisyon olan Anayasa Komisyonu, bu maddeleri yeniden görüşerek, raporunu Yüksek Başkanlığa vermiştir.

Komisyon raporu 3'e 1 inci ek sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Şimdi, 38 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE  38.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?..

ÖNDER SAV (Ankara) - Sayın Başkan, söz alabiliyor muyuz?

BAŞKAN - Tabiî.

Madde üzerinde söz isteyen varsa, söz vereceğiz.

ÖNDER SAV (Ankara) - İçtüzük değişikliği uygun değilmiş gibi görünüyor da, onun için...

BAŞKAN - Sayın Sav, daha önce yürürlük ve yürütme maddeleri üzerinde söz alınamıyordu; ancak, Anayasa Mahkemesi iptal ettiği için, şimdi söz verebiliyoruz.

Söz isteyen varsa, söz vereceğiz.

ÖNDER SAV (Ankara) - Sayın Başkan, Grup adına söz istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Sav.

Sayın Sav, söz süreniz 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA ÖNDER SAV (Ankara) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; aslında, bir yasa tasarı veya teklifinin yürürlük" ve yürütme maddeleri üzerinde konuşmanın pek uygun düşmediğini deneyimlerimle biliyorum; ancak, bir özel durum nedeniyle konuşma gereğini duydum.

Komisyonumuz, yürürlük ve yürütme maddelerini geri çekmiş idi. Geri çekme nedeni, sanıyorum, bu yasalardan önce kabul etmiş olduğumuz anayasa değişikliğinin sonucunu beklemeye ilişkin idi. Şimdi, anayasa değişikliğinin tekrar geri gelmesinden sonra referanduma sunulmayacağı da anlaşıldı ve anayasa değişikliği hüküm ifade edecek noktaya geldi.

Elimizdeki yasa metninde, Adalet ve Anayasa Komisyonlarında eklenen bir madde var; hükümet tasarısında yok idi. Tasarıya 16 ncı madde olarak geçmiş olan değişiklik, Milletvekili Seçimi Kanununun 39 uncu maddesinin üçüncü fıkrasının değişikliğiyle ilgilidir. Anımsanacağı gibi, halen yürürlükte olan Milletvekili Seçimi Kanununun 39 uncu maddesinin üçüncü fıkrası, "herhangi bir nedenle bir seçim çevresinde seçimlerin yenilenmesine karar verilmesi halinde, yenilenme kararının Resmî Gazetede ilanından sonraki altmışıncı günü takip eden ilk pazar günü seçimlerin yenileneceği tarihtir" der. Elimizdeki tasarının 16 ncı maddesinde, bu altmış gün, doksan güne çıkarılmış oluyor.

Özel olarak önümüzde Siirt seçimleriyle ilgili bir tablo var. Sanıyorum, bu değişiklik de, Siirt seçimlerine yönelik olarak düşünülmüş ve Komisyonda, hükümet tasarısında olmamasına karşın, eklenmiş bir değişiklik idi. Siirt seçimlerinin akıbeti belli oldu. Yüksek Seçim Kurulu, 2 Aralık tarihinde, seçimlerin 9 Şubatta yapılacağını ilan etti. Arkasından, yine, ek bir kararla, 989 sayılı Kararla, hangi koşullarda seçimin yapılacağını belirledi ve o kararının eki olarak da, seçim takviminin Resmî Gazetede ilan edildiğine dair bir karar verdi 3.12.2002 tarihinde.

Aslında, maalesef, Yüksek Seçim Kurulumuz, son zamanlarda işlevini çok sağlıklı olarak yerine getiremiyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünden bunu söylediğim için, bir hukukçu olarak, üzgünüm; ancak, gerçeğin de altını çizmek zorundayız. "Seçim takvimi ekindedir" dedikten sonra, ilgili siyasî partilere göndermesi ve Resmî Gazetede yayımlanması gerekir idi.

Sonra, bir başka kararla, Yüksek Seçim Kurulu, ekinde takvimi de ilan eden bir metni 25 Aralık 2002 tarihinde duyurdu; yani, ekinde vardır dediği, 3 Aralıktan itibaren yirmiiki gün sonra seçim takvimi geldi.

Yüksek Seçim Kurulu politik kurul değildir, politik karar mercii değildir; Anayasamıza ve yasalarımıza göre, seçimin denetim ve gözetimiyle yükümlü yargı yetkisini kullanan kuruldur. Yargı yetkisini kullanan kurulların bu denli politik karar alma aşamasına gelmesinden, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, üzüntü duyduğumuzu ifade etmek istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Bugün görüşülecek olan tasarıyla ilgili olarak, İktidar Partisinin Grup Başkanvekili arkadaşımızla bir görüşme yaptım ve 16 ncı maddenin üçüncü fıkrasının artık hüküm ifade etmediğini, Yüksek Seçim Kurulunun takvimi ilan ettiğini, 9 Şubatta seçimin yapılmasına göre takvimin işlemeye başladığını, sandık kurullarına görevler yüklendiğini ve seçmen bilgi kartlarının hazırlanmakta olduğunu söyledim. Böyle bir aşamadan sonra, artık, geçerli bir dönem için, kısa bir dönem için hüküm ifade edecek olan bir maddenin kalıcı bir madde yerine gelmesi fevkalade sakıncalıdır. Yıllardır uygulanan ve bir değişikliğe gereksinim duyulmayan 39 uncu madde, şimdi bir yenileme seçimi vesilesiyle, altmış gün olan süre doksan güne çıkarılarak değiştirilecek olursa gerçekten hukuk zedelenmiş olur diye düşünüyorum. Biz, önümüze çıkan her duruma göre o gereksinimi göz önünde bulundurarak, hukuku dolanarak bir düzenleme yapmaya kalkarsak Türkiye Büyük Millet Meclisinin yasama yetkisinde zaaflar yaratmaya başlarız. Bu yürürlük ve yürütme maddelerinden önce bu konuları Meclis tutanaklarına Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına geçirmek için söz almış bulunuyorum.

Şimdi, Çok Değerli Komisyon Başkanımız ve Çok Değerli Adalet Bakanımıza, İçtüzüğün 89 uncu maddesindeki yetkilerini kullanarak, tekriri müzakere talebiyle, bu, sonradan Adalet ve Anayasa Komisyonlarında eklenmiş olan, hükümet tasarısında bulunmayan, 39 uncu maddenin üçüncü fıkrasına ilişkin değişikliği geri almalarını öneriyoruz; yaparlar, yapmazlar kendi takdirlerine kalmış bir konudur; ama, gerçekten hukuku bu kadar hırpalamaya "efendim, 9 Şubatta Siirt'te seçim olmaz, 9 Martta yapalım" diye Yüksek Seçim Kurulu Başkanının onbeş dakika, yarım saat önce yaptığı duyurunun peşinden gitmeye de gerek görmüyorum. Siirt'teki hava koşullarının 9 Martta 9 Şubata göre daha düzgün olacağına dair hiçbir taahhüt, hiçbir mukavele de yoktur. O bakımdan, zamanında yapılması, yasanın zedelenmemesi, hukukun dolanılmaması, hukuka karşı hile yapılmaması açısından bu tespitlerde bulunmayı yararlı görüyorum. Kaldı ki, doğrusu, tabiî hükümeti bağlamaz İktidar Partisinin Grup Başkanvekilinin sözleri; ama, çok deneyimli arkadaşımız Sayın Salih Kapusuz'un Anadolu Ajansına geçen "tekriri müzakere yapılacaktır, tekrar altmış güne çekilecektir" şeklindeki sözlerinden sonra, bugün geldiğimiz, bir saat sonra geldiğimiz bu aşamayı da çok kayda değer bulduğumu ifade etmek istiyorum ve tekrar, Komisyon ve Hükümetten, tekriri müzakereyle, 16 ncı maddenin üçüncü fıkrasını eski haline döndürmelerini talep ediyorum.

Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Sav.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Sayın Salih Kapusuz; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizin yeni yılını kutluyor, mutluluklar getirmesini temenni ediyorum.

Bildiğiniz gibi, Yüce Meclis tarafından daha önce yürürlük ve yürütme maddelerine kadar karar altına alınmış, geçirilmiş olan tasarının, yürürlük ve yürütme maddeleriyle ilgili olarak, sayın üstat, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu sözcüsünün açıklamalarına birazcık katkı yapmak istiyorum.

Birinci olarak, Başkanlığımızın, bir hususu, bir kez daha, belki, beraberce gözden geçirmesine ihtiyaç duyulduğunu ifade etmek isterim ki, yürürlük ve yürütme maddeleriyle ilgili olarak son yapmış olduğumuz içtüzük değişikliği, acaba, önerge vermeyi ve konuşmayı bizlere verdi mi; orası biraz muğlaktır; çünkü, orayla ilgili bir düzenleme yapmadığımıza göre, onu, herhalde, Sayın Önder Sav'ın ifade ettikleri gibi, bir kez daha düşünüp, bundan sonra yapacağımız içtüzük değişikliğinde, belki, bunu, anlaşılır, hepimizin mutabakat sağladığı bir şekle getirmekte fayda olabilir.

İkinci olarak, hep birlikte, iktidar ve muhalefet partileri olarak Anayasamızda bir değişiklik yaptık. Yapmış olduğumuz bu değişiklikte, bildiğiniz gibi, araseçim için süreyi doksan güne çıkardık. Hukukçu arkadaşlarımızın ve ilgililerin çok yakın bildikleri ve takip edecekleri gibi, bu süreler Anayasada varsa, yasalardaki sürelerin buna uyumlu olarak uygulamaya taşınması...

ÖNDER SAV (Ankara)- Araseçim Salih Bey...

SALİH KAPUSUZ ( Devamla) - Evet efendim, arz edeceğim; biliyorum.

Sayın Sav, bizim yapmış olduğumuz düzenleme, araseçimle ilgili 90 günlük süredir; ancak, Anayasaya konulmuş bir sürenin, seçimlerin yenilenmesine de uyarlı hale getirilmesi, herhalde sistematik olarak daha uygun düşebilir; yani "orada 60 gün, bura niye 90 gün" gibi birtakım tartışmalara fırsat vermemeliyiz. Araseçim de olsa, seçimlerin yenilenmesi de olsa,  değil mi ki Anayasada 90 gün var, yasayı da 90 güne çıkarmak, herhalde, uyum açısından, sistematik olarak daha uygun olur diye düşünüyorum.

Arkadaşlar, bildiğiniz gibi, biz, 16 ncı maddede, seçimlerin yenilenmesiyle ilgili olarak, mevcut yasanın 60 günlük süresini de, bu gerekçeyle 90 güne çıkardığımızı bir kez daha ifade etmek istiyorum.

Bunu ifade ettikten sonra, üçüncü olarak, Sayın Sav'ın ifade ettiği bir husus var ki, elbette, Yüksek Seçim Kurulunun kararları, katılsak da katılmasak da, nihaî olarak hepimizi bağlayan kararlardır. Bu kararların tartışılacak çok yönü vardır. Hakikaten, belki bir tartışma zeminine taşısak, bunu en çok tartışacaklardan bir tanesi de, AK Parti Grubu ve şahsımdır; ancak, şu an itibariyle, bunu tartışmaktan daha çok, kendileriyle daha önce yapmış olduğum, Cumhuriyet Halk Partisinin yetkilileriyle, hakikaten, biz de gelecek hafta, bu tasarıdaki 90 günü, 60 günü belki bir kez daha görüşmenin uygun olabileceğini konuştuk; fakat, buraya geldikten sonra Yüksek Seçim Kurulunun bir açıklaması intikal ettirildi bana. Yüksek Seçim Kurulu, bölgeden almış oldukları bilgilere dayalı olarak, Siirt'te seçimlerin yapılabilmesi şartlarının çok ağır olduğunu gerekçe olarak göstererek, bunun Mecliste de görüşülen bir tasarı ve teklifle de alakalı olarak 90 güne çıkarılacağının uygun olacağını ifade etmiş.

Bütün bunları masanın üzerine koyup kafaları karıştırmamak ve rahat olarak, Seçim Kurulunun da bu konuda rahatlığını temin etmek adına, biz, çıkarmış olduğumuz, daha önce geçirmiş olduğumuz bu tasarının aynı şekilde, buradan, yürürlük ve yürütme maddelerini geçirerek yürürlüğe girmesini uygun bulmaktayız.

Dolayısıyla,  sadece katkı sağlamak için bunları ilave olarak ifade ettim.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kapusuz.

Hükümet ve Komisyon adına söz isteyen?.. Yok.

Başka söz talebi?.. Yok.

38 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir; teşekkür ederim.

39 uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 39.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen sayın milletvekili?.. Yok; teşekkür ederim.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, kanun tasarısının çerçeve 14 üncü maddesinde geçen "Meclis" ibaresinin, Anayasada yapılan değişikliğe de paralel olarak "Meclisinde" şeklinde olması gerekmektedir. Tasarının tümünü bu redaksiyonla birlikte oylarınıza sunacağım; teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, oylama için 5 dakika süre veriyorum. Bu süre içerisinde oyunu kullanamayan milletvekillerinin, teknik personelden yardım istemelerini veya oy pusulalarını yazılı olarak Divana göndermelerini rica ediyorum; teşekkür ederim.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylar toplanıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının açık oylamasına 259 sayın milletvekili katılmış; 254 kabul, 2 ret, 3 çekimser oyla tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; ülkemize hayırlı olmasını diliyorum. (Alkışlar) (1)

Adalet Bakanı Sayın Çiçek Genel Kurula bir teşekkür konuşması yapacaklardır.

Buyurun Sayın Bakanım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.

2003 yılının, ülkemiz ve milletimiz için, hepimiz için, sağlık, mutluluk dolu bir yıl olmasını, bölge ve tüm dünya için barış ve esenlik getirmesini diliyorum.

Bütün bu temennilerin gerçekleşmesi ise, herkesin, her kesimin, özellikle de uluslararası gücü elinde bulunduranların, hukuka, uluslararası hukuka, insan hak ve özgürlüklerine itibar etmesine, ittiba etmesine bağlıdır. Çağdaşlığa giden yolun başlangıcı, hukuka bağlılıktan geçer. Kuvvetin hukuku değil, hukukun kuvveti, gücü kontrol ettiği bir dünya, bütün insanlığın ortak ideali olmalıdır.

Bu açıdan, Türkiye, 2003'e umutla giriyor, önemli adımlar atarak giriyor. Onaylanarak yürürlüğe giren anayasa değişikliği ve şimdi kabul ettiğimiz bu yasayla, ülkemiz, hukuk devleti ilkesine yakışan düzenlemeleri hayata geçiriyor.

Bu konuda emeği geçen herkese, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna, Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna ve bağımsız milletvekili arkadaşlarıma şükranlarımı sunuyorum. (Alkışlar)

Bu değişiklikler, milletimize ve demokrasimize bir yeni yıl armağanıdır. Bu düzenlemeler, bizi, Atatürk'ün özlemi olan çağdaş medeniyet idealine bir adım daha yaklaştırmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, anayasa değişikliği ve uyum yasaları, ülkemizin ihtiyacıdır ve bunun için yapılmaktadır. Bu yasalar, bu değişiklikler ve bu düzenlemeler, Hans için değil Hasan için, Tony için değil Turan için, Jessica için değil, Jülide, Ayşe, Fatma içindir, bu ülkenin aziz insanları içindir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bu böyle bilinmelidir.

58 inci cumhuriyet hükümeti olarak, sizlerin de katkı ve desteğiyle, bu çabaları artırarak sürdüreceğiz ve inanıyorum ki, siyasî tarihimiz açısından, 2003 yılı, siyasî yasakların kaldırıldığı, insan hak ve özgürlükleri alanında köklü, kapsamlı değişikliklerin yapıldığı önemli ve anlamlı bir yıl olacaktır.

Yasaları çıkarmanın tek başına yeterli olmadığını ve olmayacağını bittecrübe biliyoruz; ancak, yasa çıkarmak ilk adımdır. İkinci adım, bunların uygulanmasıdır. Şimdi sıra, bunu uygulayacak olanlardadır. Onlar, Yüce Meclisin maksadını ve varmak istediği hedefi iyi anlamalı, yasaları, çağdaş hukukî değerleri ve özgürlükleri koruyacak bir anlayışla uygulamalı ve yorumlamalıdır. Yasaklarla bir yere varılamayacağını hepimiz bilmeli ve anlamalıyız. Yasakların kural, özgürlüklerin istisna olduğu anlayış artık geride kaldı.

Bunlar, işkencenin, hak ihlallerinin himaye görmeyeceği düzenlemelerdir. Siyaset alanını genişleten, örgütlenme özgürlüğünün önündeki engellerin bir kısmını daha kaldıran, ülkemizi demokrasi dünyasında daha itibarlı kılacak ve arkası da gelecek olan hayırlı çabalardır. Bu çabalarla, demokrasi alanında, insan hak ve özgürlükleri alanında mevcut bulunan ve zaman zaman uluslararası platformlarda önümüze konulan hukukî altyapı eksikliklerimizi tamamlayacağız ve medenî dünyada hak ettiğimiz yeri mutlaka alacağız.

Bu düşüncelerle, hepinize tekrar teşekkür ediyor; saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

Sayın milletvekilleri, Basın ve Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

2. - Basın ve Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Ka-nunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/321) (S. Sayısı : 7) (1)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporu 7 sıra sayısıyla bastırılıp, dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Önder Sav; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ÖNDER SAV (Ankara) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; Basın ve Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair 4454 Sayılı Kanunun 2 nci Maddesine İki Fıkra Eklenmesine İlişkin Tasarının üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum.

Bilindiği gibi, 28 Ağustos 1999'da kabul edilmiş olan kanun, 23 Nisan 1999 tarihine kadar işlenmiş suçlar ve bu nedenle oniki yıl ve daha az şahsî hürriyeti bağlayıcı bir cezaya mahkûm edilmiş bulunan kimselerin cezalarının infazının ertelenmesine olanak tanımış idi; yani, aşağı yukarı dört yıla yakın bir süre geriden hükmünü icra eden bir yasa olmuş oluyor. O anlamıyla hükmünü icra etmiş, devrini tamamlamış bir yasaya yeni bir madde ekliyoruz veyahut maddeye yeni fıkralar ekliyoruz.

Böyle bir kanuna yeni madde eklemek ya da bir fıkra eklemek, maddeyi, hem yasama tekniğine ve hukukun üstünlüğü ilkesine aykırı bir şekle dönüştürmekte hem de verilmiş olan cezaların tamamıyla infaz edilmiş olanlarının artık ertelemeden yararlanması söz konusu olamayacak iken, yeni bir erteleme şansı yaratmaktadır.

Getirilmek istenilen düzenlemeyle, cezası infaz edilenler yararlandırılmak, üstü örtülü bir şekilde affedilmek istenilmektedir. Bu sözcük, benim, burada aklıma geliveren ve sizinle bölüşmek istediğim bir sözcük değil, Anayasa Mahkemesinin iptal kararına konu olan sözcüktür. İnfazla amaç gerçekleşmiş, suçluların topluma uyum sağlaması ve topluma yeniden kazandırılması mümkün hale gelmiş ve bu süreç tamamlanmıştır.

Gerekçede sözü edilen eşitlik sağlanmasından amaç da doğrusu tam anlaşılamamaktadır. Anayasanın amaçladığı eşitlik, eylemli eşitlik değil hukuksal eşitliktir. Bu yasa tasarısında hukuksal eşitlik gözetilmiyor, eylemli eşitlik gözetiliyor. Hukukçular bunu çok iyi bilir; hele hele Anayasa kararlarına biraz ilgi duyan hukukçular, eylemli eşitlik ile hukuksal eşitliğin ayırdını çok dikkatli bir şekilde yaparlar. Önümüzdeki düzenleme, tamamen eylemli eşitliği amaçlamakta ve hukuksallıktan uzaklaşmaktadır.

Erteleme, Türkiye Büyük Millet Meclisine, Anayasayla tanınmış bir yetki değildir.  Böyle bir yetki, 1924 Anayasasında vardı; ama, 1961 ve 1982 Anayasalarında "erteleme" diye bir kavram, Türkiye Büyük Millet Meclisi yetkileri arasında sayılmamıştır.

Adaleti kişiselleştiren ve yargı organına ait bir yetkinin yasama organınca kullanılması, hukuk tekniği bakımından, hiç de uygun değildir. Yargı yetkisini, Anayasanın 9 uncu maddesine göre, bağımsız mahkemeler kullanmış ve hükmünü de, kararlar icra etmiştir.

Getirilen düzenleme, Anayasanın 138 maddesinin dördüncü fıkrasına da aykırı olup, mahkeme kararlarının değiştirilmesiyle eşdeğerli bir duruma düşülmüştür. Eğer, kişiye özel değişiklik ve yasa maddesi isteniyorsa, amacı ve süresi dolmuş, ölmüş bir yasaya yeni bir hüküm koymak değildir bunun yolu; 4454 sayılı Yasadan ayrı, yeni ve bugün için geçerli olabilecek bir yasa hazırlamak, yasama tekniğine de, hukukun üstünlüğü ilkesine de uygun düşer.

Bu nedenle, getirilen düzenleme, Anayasanın, hukuk devletini tarif eden, niteliklerini sayan 2 nci maddesine, 9 uncu ve 10 uncu maddelerine aykırıdır; Anayasa Mahkemesinin yerleşmiş kararlarını yok saymak anlamına gelir.

Yasa tasarısının gerekçesinde kılıf olarak sunulmak istenilen Türk Ceza Kanununun 2 nci maddesinin ikinci fıkrasının, getirilmek istenen düzenlemeyle uzaktan yakından alakası yoktur; tamamen, bir kılıf bulma sözcüğüdür. Hiç kimse hukukun üstünde olamaz ve hiç kimse de, Cumhuriyet Halk Partisi Grubundan, Anayasaya aykırı bir kanuna destek verilmesi hakkını istemeye sahip değildir! (CHP sıralarından alkışlar)

Anayasa Mahkemesinin ve Sayın Cumhurbaşkanının benzer düzenlemelerle ilgili titizliği, kararlılığı ortadadır. Bu böyleyken, siyasal iktidarın "ben yaparım, olur" mantığıyla, mızrağı çuvala sığdırmasını da anlamak mümkün değildir. Öznel, somut, kişiye özgü, kişisel amaçla gerçekleştirilen yasal düzenlemelerin nasıl geri geldiği, hepimizin bildiği gerçektir.

Yasalara, yasa koyucu olarak uymak zorunda olduğumuz ilkelerden ve hukukun üstünlüğü anlayışından uzaklaşmayalım. Yasa koyucunun da, yani bizim de, Türkiye Büyük Millet Meclisinin de uymak zorunda olduğu, bozamayacağı temel hukuk ilkelerini gözardı etmeyelim. Yanlış hesap Bağdat'tan döner; bumerang gibi döner, bu hesabı yapanlara zarar verecek duruma gelir diye endişe duyduğumu ifade etmek istiyorum.

Getirilmek istenen düzenleme, adı Erteleme Yasası olan 4454 sayılı Yasaya ek de olsa, onun hukukî niteliğini, onun yasal tanımını değiştirmez. Düzenlemenin adını hukuken doğru koyalım değerli arkadaşlarım; bu, toplu özel af çıkarma yetkisinin kullanılmasıdır, şartlı aftır.

Bilindiği üzere, özel af, Türk Ceza Kanununun 98 inci maddesinde sayılmakta ve cezayı ortadan kaldıran, azaltan veya başka bir cezaya çeviren bir kurum olarak tanımlanmaktadır. Genel af ise kamu davasının ve hükmolunan cezaların bütün neticeleriyle birlikte ortadan kaldırılmasıdır. Önümüzdeki düzenlemede hem toplu özel af getiriliyor hem de mahkûmiyet vaki olmamış sayılanların hakları üzerindeki yasaklamalar da kaldırılarak, adı konulmadan genel af getiriliyor. Böylesine çelişkili bir düzenleme için bizim asla katkımız olamaz; bunu bizden beklemeyin.

Yapılan düzenleme, Anayasanın 87 nci maddesi kapsamı içindedir. Bir dost uyarısı yapmak istiyorum; geçmişteki yanlışlığa düşmeyiniz. İlgili Anayasa maddesindeki nitelikli çoğunluk oyunu gözardı ettiğiniz takdirde, bu yasanın akıbetini şimdiden ben size söyleyeyim.

Sayın Adalet Bakanı deneyimli bir hukukçudur. Bu Parlamentoda geçmiş dönemlerde de görev yapmıştır. Bu tür yasaların akıbetinin ne olduğunu bilecek bir uygulamadan gelmektedir. Hükümet ve komisyona açık önerimizi yapıyoruz. Bizim herhangi bir önergemize gerek bırakmadan kendi yetkilerini kullanmalarını söylemek istiyorum. Bu, hukuka, yasama tekniğine ve Anayasaya aykırı düzenlemeyi lütfen geri çekiniz. Aksi takdirde, hukukun üstünlüğüne, hukuk devleti ilkesine, kanun önünde eşitliğe, mahkeme kararlarının değişmezliği kuralına ve Anayasaya sadakatten ayrılmayacağına yemin eden, biz, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri olarak, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak bu yasaya olumlu oy vermeyeceğiz.

Hepinizi saygılarla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Sav.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Sayın Mehmet Yılmazcan; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET YILMAZCAN (Kahramanmaraş) -Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Basın ve Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı üzerinde, Grubum adına görüşlerimi açıklamak üzere huzurunuza gelmiş bulunuyorum; sözlerime başlarken, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği gibi, Avrupa ülkeleri ceza kanunlarının hepsinde, ülkemizden daha geniş bir biçimde uygulanan erteleme, işlenen suçun niteliğine göre değişen, belli bir süre içinde failin yeniden suç işlememesi durumunda kamu davasının açılmaması, duruşmanın yapılmaması, suçluluğun tespiti veya mahkûmiyet hükmünün verilmemesi, hüküm verilmişse cezanın infaz edilmemesi, mahkûmiyetin meydana gelmemiş sayılması neticesini doğuran hukukî bir müessesedir. Bu suretle, kanunda öngörülen deneme süreleri içinde gösterilen iyi hal sonucu, fail hakkında kamu davasının açılmasından, duruşmanın yapılmasından, mahkûmiyet hükmünün verilmesinden veya verilen mahkûmiyet hükmünün ya da cezanın infazından feragat edilmektedir.

Yukarıda da belirtildiği gibi, erteleme, Türk Ceza Kanununun genel esaslarının yer aldığı birinci kitabında 89 ile 95 inci maddeleri arasında ve 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanunun 6 ncı maddesinde düzenlenmiş olup, kapsamına giren suçlar bakımından verilen cezanın çektirilmesini engellemekte, ceza mahkûmiyeti halinde muayyen deneme süreleri öngörerek, bu sürelerin olaysız geçmesi halinde mahkûmiyeti vaki olmamış saymaktadır.

Ceza hukukunun niteliği gereği, verilmiş bir ceza mahkûmiyetinin derhal infazı gerekir; ancak, kimi hallerde, sanığın mahkûmiyetinin ağırlığı, geçmişteki durumu ve suç işleme eğiliminin dikkate alınması suretiyle ve belirli bir süre iyi hal göstermesi koşuluyla cezasının infazının ertelenmesine imkân tanınmaktadır. Gerçekten, mahkûmiyet hükmünün derhal infazı çok faydalı olmakla birlikte, gerekli şartların varlığı halinde, hükmolunan cezanın infaz edilmemesi çok daha yararlı olabilir. Bu sistemde, cezasının infazı ertelenen hükümlü, deneme süresini iyi halle geçirdiğinde, mahkûmiyet esasen vaki olmamış sayıldığından, cezaların ferdileştirilmesi amaçlanmakta ve deneme süresinin bitiminde, devletin, ceza vermek ve bunu infaz etmek hakkından feragat ettiği kabul edilmektedir.

Cezanın ertelenmesi, iyi bir ceza siyasetinin gerçekleşmesine hizmet eden bir müessese olduğu gibi, deneme süresi içinde iyi hal gösterenin mahkûmiyetinin hiç vaki olmamış sayılması, kötü hale dönenin ise, çarptırılacağı cezaların bildirilmesi, aynı zamanda cezaların bireyselleştirilmesi vasıtasıdır. Ertelemenin diğer bir gayesi, kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezaların sakıncalarını ortadan kaldırma ve dolayısıyla, mükerrerliğe engel olmadır.

Tasarının arz ettiği önem nedeniyle, ertelemenin sonuçlarına özellikle değinmek gerekmektedir. Ertelemenin hemen beliren ilk sonucu, cezaların infazına engel oluşudur. Türk hukuk sistemine göre, erteleme halinde, mahkûmiyetin bütün diğer neticeleri de geri bırakılır; ancak, ertelemenin esas sonucu, deneme süresinin sonunda husule gelir. Bu, Türk Ceza Kanununun 95 inci maddesinde hükme bağlandığı üzere, mahkûmiyetin esasen vaki olmamış sayılmasıdır. Mahkûmiyetin esasen vaki olmamış sayılması hususu, erteleme müessesesinin esasını teşkil etmektedir. Ertelemenin esas gayesinin, sadece infazın geri bırakılması olmadığı, mahkûmiyetin ortadan kalkmasına yönelik olduğu o kadar açıktır ki, aşağıda belirtilen bazı durumlarda ertelemenin uygulanabileceğinin kabulü bunu göstermektedir.

Tutuklu olarak ceza, tamamen veya kısmen çekilmiş olabilir. Cezanın tamamen çekilip, infaz edilecek ceza kalmamış olsa bile erteleme kararı verilebileceği, öğretide bütün müelliflerce kabul edildiği gibi, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 12.1.1944 tarih ve 81 sayılı kararında da benimsenen bu görüş, bugüne kadarki kararlarla müstakar hale gelmiştir.

Tutukluluğun mahsubu sonucu birkısım infaz edilecek ceza kalmışsa, yalnız bu kısım değil cezanın tümü hakkında tecil kararı verilebileceği, tecilin tecezzi kabul etmeyeceği kuralı uyarınca Yargıtayca kabul edilmektedir. Anayasa Mahkemesi de, benzer bir olayda verdiği kararda aynı doğrultuda görüş bildirmiştir. Kararda, bu nedenle, aslî cezaya bağlı olarak gerçekleşen fer'î cezalar ile hak yoksunluklarına ilişkin yaptırımların da erteleme olanaklarından yararlanması gerekir.

Hasan Celal Güzel'in aslî cezası infaz edilmiş ya da bihakkın tahliyesi sağlanmış olsa bile, buna bağlı olan hak yoksunluklarının infazına 4616 sayılı Yasa yürürlüğe girdiği tarihte devam edilmektedir. Bu yasa kapsamına giren bir suçtan dolayı mahkûm edildiğine göre, infazı devam eden feri cezaları ve hak yoksunlukları yönünden ertelemeden yararlanması gerekeceği gibi, belli koşulların gerçekleşmesi halinde, 4454 sayılı Yasanın 2 nci maddesinde öngörülen mahkûmiyetin hiç vaki olmamış sayılacağı olanağından da yararlanması gerekir.

Kaçmak suretiyle aldığı cezanın infazını engelleyen bir mahkûm, 4454 sayılı ve bunun kapsamını genişleten 4616 sayılı Yasaların getirdiği erteleme ve mahkûmiyetin hiç vaki olmaması olanaklarından faydalanarak her türlü haklarına kavuşurken, yasanın yürürlüğünden önce, iyi niyetle kendiliğinden gelip, aslî cezasını çeken diğer bir mahkûmu bu olanaklardan yararlandırmamak, adalet, hakkaniyet ve eşitlik ilkeleriyle bağdaşmaz. Öte yandan, Danıştayın 15.11.1990 gün ve 2/2 sayılı içtihadı birleştirme kararında da belirtildiği gibi, "4454 sayılı Yasanın 2 nci maddesinde belirtilen üç yıllık deneme süresinin bitimi beklenmeden fer'î cezalar ile hak yoksunluklarına ilişkin yaptırımların bu süre içinde uygulanmamasının kabulü gerekir. Üç yıllık deneme süresi bittikten sonra bu hakların kullanılabileceğini savunmak, ertelemenin amacına ters düşer. Kişinin fer'î cezaları ile hak yoksunlukları da, deneme süresince ertelenmiş ve askıya alınmıştır. Açıklanan nedenlerle ertelemenin amacı, bölünmezliği, fer'î cezalar ile hak yoksunluklarına etkisi gözetildiğinde, 4454 ve 4616 sayılı Yasaların öngördüğü olanaklardan Hasan Celal Güzel'in yararlanması gerektiği ve Yeniden Doğuş Partisi üyesi olmasında yasal bir engel bulunmadığı sonucuna varıldığından, partiye ihtar kararı verilmesi isteminin reddi gerekir" denilmektedir.

Danıştay daireleri arasında çıkan görüş farklılıkları, Danıştay tarafından, 15.11.1990 tarihinde Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulu kararıyla giderilmiş ve kararda "memurun hürriyeti bağlayıcı cezadan doğan ertelenmiş bir ceza mahkûmiyeti bulunduğunda, deneme süresi olaysız geçtiği takdirde mahkûmiyet vaki olmamış sayıldığından, deneme süresinin olaysız geçip geçmeyeceği beklenmeden ertelenmiş bir mahkûmiyet hükmü nedeniyle, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 48/A-5 ve 98/b maddeleri uyarınca, devlet memurunun görevine son verilemeyeceğini" belirterek, aynı yönde karar vermiştir.

3.9.1999 tarihinde yürürlüğe giren 4454 sayılı Basın ve Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanunun 1 inci maddesi, basın yoluyla veya sözlü veya görüntülü yayın araçlarıyla yahut miting, kongre, konferans, seminer, sempozyum, açıkoturum veya panel gibi her türlü toplantılarda yapılan konuşmalarla işlenmiş, yukarı haddi oniki yılı geçmeyen hürriyeti bağlayıcı ceza öngören suçlarla ilgili olarak kesinleşmiş veya infaz edilmekte olan cezaların infazının soruşturma aşamasında kamu davası açılmasının, henüz kesinleşmemiş davaların da kesin hükme bağlanmasının ertelenmesine dair düzenlemeler getirmiştir.

Yine aynı Kanunun 2 nci maddesiyle, cezasının infazı, kamu davasının açılması ve açılmış kamu davasının kesin hükme bağlanmasının ertelenmesine karar verilenlerden üç yıl süreyle kastî suç işlemeyenler hakkında sırasıyla: Mahkûmiyetlerinin vaki olmamış sayılacağı, kamu davasının açılmayacağı, açılmış olan kamu davasının ortadan kaldırılmasına karar verileceği hususlarını hükme bağlamıştır.

Görüldüğü gibi, bahsi geçen suçları işleyenlerden haklarında soruşturma yapılanlar, dava açılanlar, kesin hüküm verilenler, hatta cezaları kısmen infaz edilenler yönünden 4454 sayılı Kanunda düzenlemeler getirilmiş; ancak, cezaları tamamen infaz edilenler için bir hükme yer verilmemiş, bu hususta boşluk doğmuştur. Haddizatında bu boşluğun, uygulamada mevcut hükümler nazara alınarak hükümlü lehine doldurulması mümkün iken, maalesef, birtakım nedenlerle bu yola başvurulmamıştır.

Durum böyle olunca uygulamada değişik kararlar verilerek haksızlıklar, mağduriyetler ve eşitsizlikler ortaya çıkmış, kamu vicdanı rahatsız edilmiştir. Aynı tarihlerde benzer suçları işleyenlere farklı işlemler yapılmış, birçok durumda kötü niyetliler kanun tarafından korunur hale getirilmiş, adalete yardımcı olanlar himaye edilmemiştir.

Olayı somutlaştıracak olursak, aynı suçu birlikte işleyip yargılanan iki kişiden, davayı uzatıp yargılamayı geciktiren veya mahkûm olduğu halde infazdan kaçarak cezasını çekmeyen bu kanun hükümlerinden yararlanmış, davasına gelip ifadesini veren ya da mahkûm olduğu cezasını cezaevine girerek çekense bu kanundan yararlanamamıştır.

4454 sayılı Kanun gereğince soruşturma, dava ve cezası ertelenenler, üç yıllık deneme süresinden sonra, sabıka kaydına geçecek bir ceza almaktan kurtulmuşlar, ceza alıp da, cezası adlî sicil kaydına işlenenlerin sabıka kayıtları silinmiş, ancak, cezası infaz edilenlerin sabıka kayıtları silinmeyerek, bu durumda olanlara haksızlık yapılmış, benzer durumdakiler arasında eşitsizlik yaratılmıştır. Bu itibarla, 4454 sayılı Kanun hükümleri eksik kalmış, bu eksiklik kamu vicdanında rahatsızlık yaratmış, uygulamada da tereddütler doğurmuştur.

Basın ve Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı, bir kişiye özgü, özel düzenlemeler getirmemekte, yukarıda ifade ettiğimiz nedenlerden dolayı mağduriyetlerine sebebiyet verilen çok sayıda kişiyi kapsamaktadır. Kanundaki eksiklik, bu düzenlemeyle tamamlanmakta, eşitsizlik ve bundan kaynaklanan mağduriyetler, gecikmeli de olsa giderilmektedir.

Biz, sadece ve sadece, ilkelerimiz sebebiyle bu değişikliği destekliyoruz. İlke adamı olarak tanınan Sayın Deniz Baykal'ın liderliğindeki Cumhuriyet Halk Partisinin, 3 Kasımdan bu yana sergilediği demokratik ve ilkeli tavırlarından dolayı, Grubum adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna teşekkürlerimi sunuyorum. Bir ilke partisi olan CHP'nin de bu değişikliğe kabul oyu vereceğini umuyor, bu vesileyle saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yılmazcan.

Şahısları adına söz isteyen sayın milletvekili var mı? Yok.

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Sayın Başkan, bir açıklama yapmak istiyorum efendim.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Görüşmekte olduğumuz tasarıyla ilgili birkaç hususa kısaca temas etmek istiyorum.

Evvela, sözlerimin başında hemen belirtmek isterim ki, muhalefet sözcümüz Sayın Sav tarafından ifade edildiği gibi, bu bir af yasası değildir  -bunun altını kalın çizgiyle çiziyorum- çünkü, özü itibariyle, bu yeni bir yasa da değildir; daha evvel çıkarılmış olan bir yasanın uygulamasından doğan haksızlığı, adaletsizliği ve eşitsizliği ortadan kaldırmaya yönelik bir düzenlemedir; bunu yapmakla da kendimizi mükellef hissediyoruz; çünkü, hep, her vesileyle söylediğimiz bir husus var: Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir hukuk devletidir, diğer niteliklerinin yanında. Hukuk devleti kavramının ifade ettiği bir anlam olmalı. Aynı konuda, aynı konumda olan insanlara farklı muamele yapılması, hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmaz. Esasen, bu yasa çıkarılırken, tutanaklara bakıldığında, bu eşitsizlik, bu adaletsizlik, bu hakkaniyetsizlik müteaddit defalar ifade edildi; ancak, o günkü iktidar, bugünkü iktidar kadar muhalefetin sesine, itirazlarına, bu noktadaki telkin ve tavsiyelerine fazla itibar etmediği için, bu adaletsizlik o günden bugüne sürdü, geliyor.

Şimdi, bir yasa çıkarılmış. Bu yasayla, evvela, basın yoluyla suç işleyen ile işlemeyen arasında bir ayırım yapılmış; ondan sonra da, cezası infaz edilmiş olan ile edilmemiş olan arasında bir ayırım yapılmış ve Anayasa Mahkemesi de, bu kanun kendi önüne geldiğinde, adalet ve eşitlik ilkesine aykırı bularak, basın yoluyla işlenmiş olsun ya da olmasın, yeni bir düzenleme getirmiş; ancak, bu, şimdi yaptığımız düzenleme o gün söz konusu olmadığı için, o adaletsizlik ve eşitsizlik aynen devam ediyor; bunu ortadan kaldırmamız lazım. Kaldı ki, burada çok açık bir adaletsizliğin olduğunu da hepimiz kabul ediyoruz. Birileri, Türkiye'nin içinde bulunduğu şartlardan, durumlardan, otorite zafiyetinden istifadeyle suçu işlemiş, mahkûm olmuş, cezası kesinleşmiş, yolunu bulmuş yurtdışına gitmiş. Öbürü de -öbürü ya da öbürleri, kimlerse- bir suç işlemiş, gitmiş adalete teslim olmuş, devlete teslim olmuş, cezasını çekmiş. Şimdi, birincisinin cezasını, belli bir süre içerisinde suç işlememiş olması halinde, bütün sonuçlarıyla birlikte ortadan kaldırıyor, mahkûmiyet vaki olmamış sayılıyor; bedelini ödemiş olan, cezasını çekmiş olan insanlarla ilgili hak mahrumiyetleri devam ediyor. Bunun insafla, hakla, nasafetle bağdaşır bir yanı yoktur; yasanın getirilmesindeki temel espri temel anlam da budur.

İkincisi -doğrusu, Sayın Sav'a ne kadar uygun düştü o ifade bilemiyorum- kılıf bulma gibi bir niyetimiz de yok; çünkü, kılıf tabiri hukukî bir tabir değil; onu da bu vesileyle ifade etmek istiyorum.

Üçüncüsü, bu, kişisel de değildir. Neden kişisel değildir; kişisel bir düzenleme olması için o düzenlemeden yalnız o kişinin istifade etmesi lazım, başka hiç kimsenin istifade etmemesi gerekir. Tabiatıyla, hükümet olarak değerli Parlamentomuzu, değerli milletvekillerimizi bilgilendirmek bizim görevimiz.

Şimdi, bakınız, geriye dönüp baktığımızda -hep belli bir isim çağrıştırılıyor bu yasadan dolayı ama- bu düzenlemeyle ne tip bir haksızlığı ve adaletsizliği ortadan kaldırdığımızı da bilgilerinize arz etmek isterim.

Şimdi, 312 nci maddenin ikinci fıkrasından... Bu kanun çıkmadan evvel bizim adlî sicil kayıtlarımızdaki kayıt sayısı 2 126'dır. Bu kanuna evet dediğimiz takdirde, bu anlamda 312'ye 2'den, 2 126 kaydı da silmiş olacağız. 5680 sayılı Basın Kanununa muhalefetten ve ondan hüküm giymiş olanlardan da 1 146 kaydı silmiş olacağız. Sadece bu iki kanuna muhalefetten dolayı, maddelere muhalefetten dolayı 3 000'den fazla kayıt ortadan kaldırılmış olacak. Yani, dışarıdaki propagandaya, izah tarzına baktığımızda, âdeta, bu kanun bir tek kişi için çıkarılıyor, kişisel bir kanun; dolayısıyla, kişisel bir kanun çıkmaz, kişiye uygun kanun olmaz. Kaldı ki, hukuk teorisi açısından baktığımızda şunu da söylemeden geçemeyeceğim: Kişiye mahsus kanun çıkmaz; ama, hangi hukuk devletinde kişiye mahsus yasak olur ki?! (AK Parti sıralarından alkışlar) Yani, bu ülkede bir kanun çıkaracağız biz, herkes istifade eder, illa x şahsı istifade edemez; bu da, doğrusu, hukuk devleti ilkesiyle bağdaşamaz. O sebeple, Anayasanın 10 uncu maddesi dikkate alınarak, Türk Ceza Kanunun 2 nci maddesinin ikinci fıkrası ve Türk Ceza Kanunun 95 inci maddesinin II nci fıkrası esas alınarak bu düzenleme yapılmıştır.

Bu mülahazayla düşüncelerimi ortaya koymak istedim; hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen başka milletvekili var mı? Yok.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerinde görüşmeler tamamlanmıştır; maddelerine geçilmesini oylarınıza sunmadan önce, 10 dakika ara veriyorum ve Sayın Grup Başkanvekillerini, Sayın Adalet Bakanını ve Sayın Komisyonu Divanın arkasında toplantıya davet ediyorum.

        Kapanma Saati: 17.19

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.35

BAŞKAN :Başkanvekili Yılmaz ATEŞ

KÂTİP ÜYELER: Suat KILIÇ (Samsun), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17 nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

2. - Basın ve Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Ka-nunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/321) (S. Sayısı : 7) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmış, maddelerine geçilmesini oylarınıza sunmadan önce 15 dakika ara vermiştik.

Şimdi, tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim...

ÖNDER SAV (Ankara) - Kabul edenler kaç kişi Sayın Başkan?

BAŞKAN - Kabul edilmiştir Sayın Sav. Teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ÖNDER SAV (Ankara) - Kaç kişi?..

BAŞKAN - 1 inci maddeyi okutuyorum...

OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın Başkan, kaç kişinin kabul ettiğinin bilinmesi gerek; çünkü, beşte 3 çoğunluk gerekir.

BAŞKAN - Sayın Oyan, görüşmeler yapıldı; gruplarımız görüşlerini dile getirdiler, hükümet adına Sayın Bakan görüşünü dile getirdi. Biz de, üzerimize düşen, gereken uyarıyı yaptıktan sonra oylamayı yaptık, maddelerine geçilmesini de kabul ettik ve şimdi 1 inci maddeyi okutuyorum...

ÖNDER SAV (Ankara) - Oylamaya itiraz var Sayın Başkan.

OĞUZ OYAN (İzmir) - İtiraz var; itirazın dikkate alınması gerekir.

Beşte 3 çoğunluğun olmadığı zapta geçsin.

BAŞKAN - 1 inci maddeyi okutuyorum:

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Anayasanın ihlali söz konusu.

BASIN VE YAYIN YOLUYLA İŞLENEN SUÇLARA İLİŞKİN DAVA VE CEZALARIN

ERTELENMESİNE DAİR KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA İLİŞKİN

KANUN TASARISI

MADDE 1. -  28.8.1999 tarihli ve 4454 sayılı Basın ve Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanunun 2 nci maddesine aşağıdaki iki fıkra eklenmiştir.

"1 inci madde kapsamına giren bir suçtan dolayı mahkûmiyet hükmü alıp cezası infaz edilmiş olanlar da, bu Kanunun yayımı tarihine kadar geçen süreyi 1 inci madde kapsamına giren kasıtlı bir cürümden dolayı yeniden mahkûm edilmeksizin geçirdikleri takdirde mahkûmiyet vaki olmamış sayılır.

Bu madde uyarınca mahkûmiyeti vaki olmamış sayılanların hakları üzerindeki yasaklamalar da kendiliğinden kalkar."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. 1 inci madde kabul edilmiştir.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Beşte 3 çoğunluk yoktur yalnız. Varsa, sayın, tespit edin.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Af yasası olmadığı için, gerek yoktur Sayın Başkan; uygulama doğru.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Beşte 3'ün olmadığı zabıtlara geçsin de, ondan sonrasını siz halledersiniz.

BAŞKAN - Sayın Topuz, itirazınız kayda geçti, tutanağa geçti; teşekkür ederim.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?..Yok.

Maddeyi oylarınızı sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?..

ÖNDER SAV (Ankara) - Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Önder Sav.

Buyurun Sayın Sav.

CHP GRUBU ADINA ÖNDER SAV (Ankara) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; oturumu yönetmekte olan Meclis Başkanvekilimizin, çok isabetli bir ara vermeyle, benim konuşmamda tespit ettiğim ve dikkate alınmasını rica ettiğim bir konuyu, grup başkanvekilleri ve sayın hükümet temsilcisiyle görüştüğü anlaşılıyor. Bu görüşmeden, Sayın Adalet Bakanımızın kürsüden söylediği gibi, görüşülmekte olan bu yasa tasarısının bir af tasarısı olmadığı, bir erteleme yasasına eklenen madde olduğu şeklindeki değerlendirmesine iltifat edildiği anlaşılıyor. İster ben söyleyeyim ister Sayın Adalet Bakanı söylesin isterse çok değerli başka bir hukukçu söylesin bu gerçeği değiştirmez; Anayasa Mahkemesi kararlarının ifade ettiği anlamı değiştirmez, yerleşmiş olan Anayasa Mahkemesi kararlarını değiştirmez. Hem tasarının maddelerine geçilmesi oylanırken hem 1 inci ve 2 nci madde oylanırken, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, örtülü af niteliğinde olan, toplu özel af niteliğinde olan, şartlı af niteliğinde olan bu yasa tasarısının beşte 3 çoğunluğu, yani, 330'u bulan bir çoğunluğun olması gerekirken, şu anda, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, Anamuhalefet Partisinin milletvekilleri dahil, Meclisin beşte 3'ünün olmadığını tespit etmiş bulunuyoruz. Zaten, bu böyle olsa da olmasa da, Meclisi yönetmekte olan Sayın Meclis Başkanvekilinin bunun beşte 3 çoğunluğuyla geçtiği şeklindeki bir ibaresi tutanağa geçmediği taktirde, o beşte 3 çoğunlukla geçmemiş sayılacaktır.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak bu tespiti yaptığımızı, tutanaklara bunun böyle geçmesi gerektiğini ifade etmek için söz aldım.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Sav.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, söz alabilir miyim?

BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sayın Salih Kapusuz; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; her ne kadar yürürlük ve yürütmeyle ilgili olarak konuşulmasının tartışma konusu olduğunu ifade etmiş olmama rağmen söz almak mecburiyetinde kaldım; onun için bir kez daha huzurlarınızdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Biraz önce Değerli Başkanımızın da içeride yapmış olduğu özel toplantıda ifade ettiğimiz gibi, biz burada bir af yasası çıkarmıyoruz. Şayet, Anayasanın 87 nci maddesinde olduğu gibi bir af yasası çıkarmış olsak, değerli sözcü arkadaşlarımızın da ifade ettikleri gibi 3/5 çoğunluk aramak mecburiyetindeydik; fakat, biz bir af yasası çıkarmıyoruz. Biz, Türk Ceza Yasasının 95 inci maddesinin ikinci fıkrasında -ki, uzun uzun okumak istemiyorum; ama, ikinci fıkrasını okumak istiyorum zabıtlara geçmesi açısından da önemli olduğu için-aynen "Cürüm ile mahkûm olan kimse hüküm tarihinden itibaren  beş sene içinde işlediği diğer bir cürümden dolayı evvelce verilen ceza cinsinden bir cezaya yahut hapis veya ağır hapis cezasına mahkûm olmazsa, cezası tescil edilmiş olan...

ÖNDER SAV (Ankara)- "Tescil" değil "tecil" olacak.

İSMET ATALAY (İstanbul)- Tapuya tescil yapmıyorsun!..

SALİH KAPUSUZ (Devamla)- "... cezası tecil edilmiş olan mahkûmiyeti esasen vaki olmamış sayılır. Aksi takdirde her iki ceza ayrı ayrı tenfiz olunur."

Şimdi, değerli arkadaşlar, biliyorsunuz, bu konu Anayasa Mahkemesinde tartışma konusu oldu; olay Anayasa Mahkemesine gitti. Anayasa Mahkemesinde, sadece 1 üye "bu af yasasıdır" dedi, onun dışındaki bütün üyeler, 11 üyenin 10'u "bu bir af yasası değildir" dedi. Dolayısıyla, Anayasa Mahkemesinin kararıyla tescil edilmiş olan af olmaması, şu anda af gibi mütalaa edilecek olursa, yanlış bir yerden işe girmiş olacağımızdan dolayıdır ki, bu konuyla alakalı olarak tartışmayı uzatmamanın gerekli olduğunu düşünüyorum.

Yine, bir diğer hususu daha ifade etmek isterim ki, biraz önce okumuş olduğum 95 inci maddenin ikinci fıkrasına göre, tecil süresince suç işlemezse vaki olmamış sayılır hükmü. Bizim, burada... Daha önceki uygulamaları da -ki, eylem olarak, biraz önceki konuşmacılar da ifade ettiler- biliyorsunuz; iki kişi aynı suçtan mahkûmiyet alıyor, biri erteliyor, kaçıyor, mahkûm olmuyor, diğeri ise yasaların gereğini yerine getiriyor, gidiyor cezasını çekiyor. Bu yasa çıktıktan sonra, cezasını çekmeyenler bu ertelemeden istifade ediyor; ama, cezasını çekenler ise, fer'î cezalar açısından yasaklılığı devam ediyor. Burada bir eşitsizlik ve haksızlık açık, ortadadır; adalete de uygun düşmemektedir. Dolayısıyla, biz, Sayın Bakanın biraz önce ifade ettiği gibi, sadece iki maddeyle, Türk Ceza Yasasının iki maddesiyle ilgili olarak, 3 000 küsur kişiyi ilgilendiren bu hususun belki daha fazla şahısları ilgilendirdiğini de göz önünde bulundurarak, bu işin, yasal olarak tartışma zemininden çıkmasını ve burada hakkaniyete uygun bir düzenlemenin gereğine inandığımız için buraya getirmiş olduğumuzu ifade etmek istiyorum. Bir kez daha şunu vurgulayarak sözümü tamamlıyorum:

Bu bir af yasası değildir. Biraz önce söylediğim Türk Ceza Yasasının 95 inci maddesinde yapacağımız bir düzenleme ve düzeltme, bir değişiklik, size göre af yasası mıdır; elbette değildir. Türk Ceza Yasasının 95 inci maddesindeki düzenlemeyi af yasası kabul etmek mümkün olmadığına göre, bu düzenlemenin de af yasası olması mümkün değildir.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kapusuz.

Sayın milletvekilleri, bir hususu bilgilerinize sunmak istiyorum. Bizim İçtüzüğümüzün 81 inci maddesinin (d) bendi şöyleydi: "Tasarı veya tekliflerin yürürlük ve yürütme maddeleri ile yabancı devletlerle veya milletlerarası kuruluşlarla yapılacak andlaşmaların onaylanmasının uygun bulunduğuna ilişkin tasarıların maddeleri üzerinde görüşme açılmaz ve önerge verilemez."

Bu hüküm, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi.

11 Aralık 2002 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan, 10.12.2002 tarihli kararınıza göre, İçtüzükte yaptığımız değişiklikle şöyle bir hüküm eklendi: "Maddeler hakkında konuşma süreleri bunun yarısı kadardır."

O nedenle, ben yeni bir âdet çıkarmış değilim; ben, İçtüzükte yaptığınız değişikte "maddeler" denilince, yürütme de, yürürlük de bir madde olduğu için, bu söz hakkını veriyorum.

Teşekkür ederim.

3 üncü madde üzerinde başka söz talebi var mı? Yok.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; ulusumuza ve devletimize hayırlı olmasını diliyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, Türk Vatandaşları Hakkında Yabancı Ülke Mahkemelerinden ve Yabancılar Hakkında Türk Mahkemelerinden Verilen Ceza Mahkûmiyetlerinin İnfazına Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

3.- Türk Vatandaşları Hakkında Yabancı Ülke Mahkemelerinden ve Yabancılar Hakkında Türk Mahkemelerinden Verilen Ceza Mahkûmiyetlerinin İnfazına Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/289) (S. Sayısı :8) (1)

BAŞKAN - Hükümet?.. Yerinde.

Komisyon?.. Yerinde.

Komisyon raporu 8 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen?.. Yok. Teşekkür ederim.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Tasarının maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

TÜRK VATANDAŞLARI HAKKINDA YABANCI ÜLKE MAHKEMELERİNDEN VE YABANCILAR HAKKINDA TÜRK MAHKEMELERİNDEN VERİLEN CEZA

MAHKÛMİYETLERİNİN İNFAZINA DAİR KANUNDA DEĞİŞİKLİK

YAPILMASINA İLİŞKİN KANUN TASARISI

MADDE 1. - 8.5.1984 tarih ve 3002 sayılı Türk Vatandaşları Hakkında Yabancı Ülke Mahkemelerinden ve Yabancılar Hakkında Türk Mahkemelerinden Verilen Ceza Mahkûmiyetlerinin İnfazına Dair Kanunun 4 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 4. - Yabancı ülkede verilen mahkûmiyet kararlarının Türkiye'de yerine getirilmesine Adalet Bakanı tarafından karar verilebilir."

BAŞKAN - 1 inci madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Teşekkür ederim.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2.- 3002 sayılı Kanunun 12 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 12.- Türk mahkemelerince yabancı uyruklular hakkında verilen mahkûmiyet kararlarının, hükümlünün uyruğu olduğu devlette yerine getirilmesine Adalet Bakanı tarafından karar verilebilir."

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

2 nci madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. 2 nci madde kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. 3 üncü madde kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. 4 üncü madde kabul edilmiştir.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Tasarı kabul edilmiştir; ülkemize ve ulusumuza hayırlı olmasını diliyorum. (Alkışlar)

Sayın milletvekilleri, Hâkim ve Savcı Adayları Eğitim Merkezi Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun İki Maddesinin Yeniden Düzenlenmesine Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu raporunun görüşülmesine başlıyoruz.

4.- Hâkim ve Savcı Adayları Eğitim Merkezi Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun İki Maddesinin Yeniden Düzenlenmesine Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/293) (S. Sayısı : 9) (1)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Komisyon raporu, 9 sıra sayısıyla bastırılıp, dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

HÂKİM VE SAVCI ADAYLARI EĞİTİM MERKEZİ KURULUŞ VE GÖREVLERİ

HAKKINDA KANUNUN İKİ MADDESİNİN YENİDEN DÜZENLENMESİNE DAİR

KANUN TASARISI

MADDE 1. - 6.6.1985 tarihli ve 3221 sayılı Hâkim ve Savcı Adayları Eğitim Merkezi Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun 10 uncu maddesi aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiştir.

"Madde 10. - Eğitim sonunda adaylar, eğitim süresi içinde kendilerine öğretilen konularla ilgili olarak, yazılı sınava alınırlar.

Yazılı sınava dair hususlar yönetmelikte düzenlenir."

BAŞKAN - 1 inci madde üzerinde söz talebi?.. Yok. Teşekkür ederim.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. 1 inci madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2.- 3221 sayılı Kanunun 11 inci maddesi aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiştir.

"Madde 11.- Eğitim sonunda yazılı sınavda başarı gösterenlerin mesleğe kabulleri ile atanmaları, Hâkimler ve Savcılar Kanunu hükümlerine göre yapılır. "

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen sayın milletvekili?... Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. 3 üncü madde kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen sayın milletvekili?... Yok. Teşekkür ederim.

4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. 4 üncü madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Tasarı, kabul edilerek yasalaşmıştır; hayırlı olmasını diliyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, Uluslararası Ticarî İşlemlerde Yabancı Kamu Görevlilerine Rüşvet Verilmesinin Önlenmesi İçin Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.

Komisyon raporu, 10 sıra sayısıyla bastırılıp, dağıtılmıştır.

5.- Uluslararası Ticari İşlemlerde Yabancı Kamu Görevlilerine Rüşvet Verilmesinin Önlenme-si İçin Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/299) (S. Sayısı : 10) (1)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen?.. Yok. Teşekkür ederim.

Şimdi, tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Tasarının maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

ULUSLARARASI TİCARİ İŞLEMLERDE YABANCI KAMU GÖREVLİLERİNE

 RÜŞVET VERİLMESİNİN ÖNLENMESİ İÇİN BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. - 1.3.1926 tarihli ve 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan "bu Kanunun" ibaresinden sonra gelmek üzere "211 inci maddesinin üçüncü fıkrası ile 213" ibaresi eklenmiş ve ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Bunlar hakkında yabancı bir ülkede daha önce hüküm verilmiş olsa bile, Adalet Bakanının talebi üzerine Türkiye'de yeniden yargılama yapılır. Ancak, fiil yabancı paraların taklidine veya 211 inci maddenin üçüncü fıkrası ile 213 üncü maddenin uygulanmasına ilişkin olduğu takdirde yabancı ülkede daha önce hüküm verilmiş ise Türkiye'de kovuşturma yapılmaz."

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. 1 inci madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - Türk Ceza Kanununun 211 inci maddesine aşağıdaki fıkra üçüncü fıkra olarak eklenmiştir.

"Yabancı bir ülkede seçilmiş veya atanmış olan, yasama ve idarî veya adlî bir görevi yürüten kamu kurum veya kuruluşlarının memur veya görevlilerine veya aynı ülkede uluslararası nitelikte görevleri yerine getirenlere, uluslararası ticari işlemler nedeniyle, bir işin yapılması veya yapılmaması veya haksız bir menfaatin elde edilmesi veya muhafazası amacıyla, doğrudan veya dolaylı olarak birinci fıkranın öngördüğü menfaatlerin teklif  veya vaat edilmesi veya verilmesi de rüşvet sayılır."

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

2 nci madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. -   Türk Ceza Kanununun mülga 220 nci maddesi aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiştir.

"Madde 220. - Bu Fasılda yer alan rüşvet verme suçları, tüzel kişilerin yetkili temsilcileri tarafından işlendiğinde, bunlar cezalandırılmakla beraber tüzel kişi hakkında da suçla elde edilen menfaatin iki katından üç katına kadar ağır para cezasına hükmolunur."

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. 3 üncü madde kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4. - 8.9.1983 tarihli ve 2886  sayılı Devlet İhale Kanununun 85 inci maddesinin dördüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Türk Ceza Kanununun İkinci Kitabının Üçüncü Babının Üçüncü Faslında yer alan rüşvet verme suçu ile 339, 340 ve 342 nci maddelerine göre, bu Kanun kapsamındaki suçlar nedeniyle haklarında tekerrür hükümleri uygulananlar, mesleklerini icradan men olunurlar ve herhangi bir ad altında müteahhitlik yapamazlar."

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 5. - 13.11.1996 tarihli ve 4208 sayılı Karaparanın Aklanmasının Önlenmesine, 2313 Sayılı Uyuşturucu Maddelerin Murakabesi Hakkında Kanunda, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununda ve 178 Sayılı Maliye Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 2 nci maddesinin (a) bendinin (6) numaralı alt bendine, "192," numarasından sonra gelmek üzere "211 ila 220," ibaresi eklenmiştir.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Teşekkür ederim.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim.  5 inci madde kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum.

MADDE 6. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz isteyen sayın milletvekili?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. 6 ncı madde kabul edilmiştir.

7 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 7. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. 7 nci madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Tasarı kabul edilerek yasalaşmıştır; hayırlı olmasını diliyorum. (Alkışlar)

Sayın Bakan, buyurun.

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.

Bugün yasalaşmasına fırsat verdiğiniz bu tasarılarla, aslında çok önemli adımları atmış oluyoruz. Belki de, bazıları bir tek kelime değişmesinden ibaret, bazıları bir tek cümleden ibaret, bazıları da birkaç paragraflık maddelerden ibaret düzenlemeler; ama, ne yazık ki, geriye dönük yasama çalışmaları içerisinde, toplum hayatı açısından, devlet hayatı açısından çok önemli olan ve şu yarım saatlik, bir saatlik zaman harcamakla yapmış olduğumuz bu düzenlemeler geçmişte yapılamadı. Türkiye bunun kıymetini bilecek ve takdir edecektir. Özellikle bu son yasalaştırdığımız tasarı, fevkalade önem arz ediyor.

Bakınız, bu seçimlere gelirken Türkiye'de en çok konuşulan konu yolsuzluk idi; hepimiz, burada bulunan partiler, iktidar-muhalefet, bu konunun üzerinde çok durduk, çok vurgu yaptık ve zannediyorum seçimler de bu mesele üzerinde cereyan etti.

Şimdi, Türkiye, belki, bilimde, sanatta, teknikte dünya ülkeleri içerisinde ilk 10'a girmedi, maalesef giremedi; ama, yolsuzluklar konusunda, uluslararası raporlara baktığımızda, yolsuzluğun, rüşvetin en çok olduğu ilk 10 ülke arasına girmeyi -tırnak içerisinde söylüyorum- başarabildi.

İşte, bütün dünyada, bu yolsuzluk, rüşvet dediğimiz olay, devlet hayatını kirleten, siyaseti kirleten ve haksız rekabete sebebiyet veren bir konu. Onun için de, ülkeler, uluslararası ticarî işlemlerde yabancı kamu görevlilerine verilen rüşvetin önlenmesiyle ilgili bir sözleşme düzenledi 17 Aralık 1997 tarihinde ve bunu 30 ülke imzaladı, Türkiye'de bu sözleşmeye taraf, Türkiye de gerçekten böyle bir sözleşmenin yararına inandı ve kabul etti; ancak, bununla ilgili düzenlemeyi bugüne kadar bir türlü gerçekleştiremedi ve Türkiye'nin uluslararası platformlarda en çok ikaz edilen, tenkit edilen konularından bir tanesi.

Son olarak, 12-13 Aralık 2002 tarihinde, yani bizim hükümetimiz göreve başladıktan sonra, Paris'te yapılan çalışma grubu toplantısında, bu konu tekrar gündeme geldi ve OECD ülkeleri arasında biz bu uyum kanununu çıkarmayan tek ülke olmak gibi bir ayıbı taşıyorduk.

Size çok teşekkür ediyorum. Bu kanunu kabul etmekle, gerçekten, bu ayıptan Türkiye'yi kurtardınız,. Türkiye de artık, kamu görevlilerine rüşvet verilmesinin önlenmesi hususundaki sözleşmenin taahhütlerini yerine getirme durumunda olan bir ülke olma özelliğini taşımış oluyor; yasalaşan bu tasarının böylesine de bir önemi var. Onun için sizlere katkılarınızdan dolayı teşekkür ediyorum, hepinize tekrar saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN- Sayın Bakan, teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, gündemimizde yer alan maddelerin tamamını görüştük. Başkaca da görüşülecek konu kalmamıştır.

Sözlü sorular ile diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 7 Ocak 2003 salı günü Saat 15.00'te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Bu yeni yılda bu güzel çalışmayı yaptığımız için de hepinize ayrıca teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

Kapanma Saati: 18.06