DÖNEM : 22 CİLT : 1 YASAMA
YILI : 1
T. B. M. M.
TUTANAK
DERGİSİ
9 uncu
Birleşim
12 . 12 . 2002 Perşembe
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GündemdIşI
Konuşmalar
1. - İstanbul Milletvekili Cengiz Kaptanoğlu'nun, ülkemizde denizcilik
sektörünün sorunlarına ve çözüm yollarına ilişkin gündemdışı konuşması
2. - Antalya Milletvekili Fikret Badazlı'nın, tarım sektörünün
sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması
3. - Trabzon Milletvekili Kemalettin Göktaş'ın, sağlık meslek lisesi
mezunlarının sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Sağlık Bakanı Recep
Akdağ'ın cevabı
B) Tezkereler ve
Önergeler
1. - Devlet Bakanı Reşat Doğru'nun, 24 - 31 Temmuz 2002 tarihleri
arasında Yunanistan, Makedonya, Yugoslavya Federal Cumhuriyeti ve Bulgaristan'a
yaptığı resmî ziyarete katılmaları uygun görülen milletvekillerine ilişkin
Başbakanlık tezkeresi (3/127)
2. - Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı A.
Mesut Yılmaz'ın, 19 - 20 Ağustos
2002 tarihleri arasında Danimarka'ya yaptığı resmî ziyarete İstanbul
Milletvekili Cavit Kavak'ın da katılmasının uygun görüldüğüne ilişkin Başbakanlık
tezkeresi (3/128)
3. - Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı A.
Mesut Yılmaz'ın, 11 - 13 Eylül
2002 tarihleri arasında Belçika'ya yaptığı resmî ziyarete katılmaları uygun
görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/129)
4. - Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı A.
Mesut Yılmaz'ın, 2 - 4 Ekim 2002
tarihleri arasında Belçika'ya yaptığı resmî ziyarete katılmaları uygun görülen
milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/130)
IV. - GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS
SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI
A) Öngörüşmeler
1. - Çanakkale Milletvekili İsmail Özay ve 22 arkadaşının, Gelibolu
Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununun uygulamalarının değerlendirilmesi ve
Çanakkale Savaşını anma etkinlikleri konusunda Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1)
2. - Edirne Milletvekili Rasim Çakır ve 33 arkadaşının, Ergene
Nehrindeki kirliliğin ve çevreye etkilerinin araştırılarak, alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/2)
3. - Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük ve 23 arkadaşının, Bozcaada ve
Gökçeada'nın sorunlarının araştırılarak, ekonomik ve sosyal gelişmesini
sağlamak için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/3)
4. - Kocaeli Milletvekili Osman Pepe ve 23 arkadaşının, İzmit Büyükşehir
Belediyesi İzmit Kentsel ve Endüstriyel Su Temin Projesiyle ilgili iddiaların
araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/4)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak üç oturum yaptı.
Kastamonu Milletvekili Mehmet Yıldırım, sarımsak üreticilerinin,
sarımsak ithalatı nedeniyle karşılaştıkları sıkıntılar ile alınması gereken
önlemlere ve Köy Hizmetleri Kastamonu Bölge Müdürlüğünün sorunlarına ilişkin
gündemdışı bir konuşma yaptı.
İstanbul Milletvekili Sıdıka Aydoğan ile,
İstanbul Milletvekili Zeynep Armağan Uslu'nun,
Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı tanınmasının 68 inci yıldönümüne
ilişkin gündemdışı konuşmalarına, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat
Başesgioğlu cevap verdi.
Hindistan Parlamentosu Halk Temsilcileri Meclisi Başkanı Manohar
Joshi'nin davetine icabetle bu ülkeye resmî ziyarette bulunacak olan TBMM
Başkanı Bülent Arınç'ın beraberindeki Parlamento heyetini oluşturmak üzere
Gruplarınca isimleri bildirilen milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi,
Başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimine ilişkin,
Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor,
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm,
Çevre,
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler,
Tarım, Orman ve Köyişleri,
Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme,
Plan ve Bütçe,
Kamu İktisadî Teşebbüsleri,
İnsan Haklarını İnceleme,
Komisyonları Geçici Başkanlıkları tezkereleri,
Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Genel Kurulun toplantı günlerinden Salı gününün denetim konularına
(Anayasanın süreye bağladığı konular hariç), Çarşamba ve Perşembe günlerinin de
kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işlerin görüşülmesine
ayrılmasına; Salı ve Çarşamba günlerinde birleşimin başında bir saat süre ile
sözlü soruların görüşülmesine; sunuşlar ve işaret oyuyla yapılacak seçimlerin
her gün yapılmasına; 11 Aralık 2002 Çarşamba günü (bugün) gelen kâğıtlar
listesinde yayımlanan ve bastırılarak dağıtılan 3 sıra sayılı Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının 48 saat geçmeden
gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmının 2 nci sırasına alınmasına ve tasarının görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına; 12 Aralık 2002 Perşembe
günü denetim konularının görüşülmesine; 13 Aralık 2002 Cuma günü de Genel
Kurulun saat 13.00'te toplanarak, 2 sıra sayılı 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin ikinci
görüşmelerine başlanmasına ve çalışma süresinin teklifin görüşmelerinin
bitimine kadar olmasının Genel Kurulun onayına sunulmasına ilişkin Danışma
Kurulu önerisi kabul edildi.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmında bulunan:
2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin (2/1) (S. Sayısı : 2) ikinci
görüşmesi, ikinci görüşmeye birinci görüşmenin bitiminden 48 saat geçmeden
başlanamayacağından, ertelendi;
Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı (1/282)
(S. Sayısı : 3) 38 inci maddesine kadar kabul edildi; son iki maddesi İçtüzüğün
88 inci maddesine göre Komisyonca bir defaya mahsus olmak üzere geri
istenildiğinden, tasarının görüşmelerine son verildi.
Alınan karar gereğince, denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 12
Aralık 2002 Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 18.56'da son
verildi.
İsmail Alptekin
Başkanvekili
Enver Yılmaz Yaşar Tüzün
Ordu Bilecik
Kâtip Üye Kâtip Üye
No. : 9
II. - GELEN
KÂĞITLAR
12.12.2002 Perşembe
Sözlü Soru
Önergeleri
1. - Malatya Milletvekili Muharrem Kılıç'ın, yönetim
kademelerinde vekâleten görev yapan personele ve atama ilkelerine ilişkin Millî
Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/6) (Başkanlığa geliş tarihi:
9.12.2002)
2. - Manisa Milletvekili Hasan Ören'in, Doğrudan Gelir
Desteği Projesinde öncelik kriteri, ödemesi yapılmayan illerin ödeme tarihi ile
bu çerçevede Manisa'nın durumuna ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü
soru önergesi (6/7) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.12.2002)
3. - Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı'nın, pamukta
prim ve çekirdeksiz kuru üzümde destek uygulaması yapılıp yapılmayacağına
ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi (6/8) (Başkanlığa
geliş tarihi: 9.12.2002)
4. - Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı'nın, yönetim
kademelerinde vekâleten görev yapan personele ilişkin Millî Eğitim Bakanından
sözlü soru önergesi (6/9) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.12.2002)
5. - Ordu Milletvekili Kâzım Türkmen'in, fındık
üreticisine verilmesi planlanan ek fiyata ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından
sözlü soru önergesi (6/10) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.12.2002)
6. - Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat Melik'in,
Suruç Ovası Sulama Projesine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/11)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10.12.2002)
Yazılı Soru
Önergeleri
1. - İstanbul Milletvekili Azmi Ateş'in, Millî Eğitim
Sağlık Eğitimi Vakfı ile Millî Eğitim Vakfına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Mehmet Ali Şahin) yazılı soru önergesi (7/30) (Başkanlığa geliş
tarihi: 10.12.2002)
2. - İstanbul Milletvekili Azmi Ateş'in, Orman
Bakanlığı bünyesindeki personel vakıflarına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Mehmet Ali Şahin) yazılı soru önergesi (7/31) (Başkanlığa geliş
tarihi: 10.12.2002)
3. - İstanbul Milletvekili Azmi Ateş'in, THK Havacılık
Vakfı ile TPAO Personeli Vakfına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Mehmet Ali Şahin) yazılı soru önergesi (7/32) (Başkanlığa geliş
tarihi: 10.12.2002)
4. - İstanbul Milletvekili Azmi Ateş'in, Başbakanlık bünyesindeki
bazı vakıflara ilişkin Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısından (Mehmet Ali Şahin) yazılı soru önergesi (7/33)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10.12.2002)
5. - İstanbul Milletvekili Azmi Ateş'in, SHÇEK
bünyesindeki vakıflara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Mehmet
Ali Şahin) yazılı soru önergesi (7/34) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.12.2002)
6. - İstanbul Milletvekili Azmi Ateş'in, Opera ve Bale
Sanatlarını Geliştirme Vakfı ile Tiyatro Bale Çalışanları Yardımlaşma Vakfına
ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Mehmet Ali Şahin) yazılı soru
önergesi (7/35) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.12.2002)
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma Saati:
15.00
12 Aralık
2002 Perşembe
BAŞKAN :
Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER:
Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 9 uncu
Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayımız vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden önce, üç
arkadaşımıza gündemdışı söz vereceğim.
Gündemdışı sözlerde süre 5 dakikadır. Hükümet gerekli
görürse cevap verebilir.
Gündemdışı ilk söz, ülkemizde denizcilik sektörünün
sorunlarına ve çözüm yollarına ilişkin söz isteyen İstanbul Milletvekili Cengiz
Kaptanoğlu'na aittir.
Buyurun Sayın Kaptanoğlu. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GündemdIşI
Konuşmalar
1. - İstanbul Milletvekili Cengiz
Kaptanoğlu'nun, ülkemizde denizcilik sektörünün sorunlarına ve çözüm yollarına
ilişkin gündemdışı konuşması
CENGİZ KAPTANOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, Yüce
Meclisimizin değerli üyeleri; sözlerimin başında, hepinizi en içten
duygularımla selamlıyor, önümüzdeki yasama döneminin ülkemize, milletimize ve
Meclisimize hayırlar getirmesini diliyorum.
Değerli milletvekilleri, büyük bir iç ve dışborç yükü
altındaki ülkemizin, ekonomik anlamda esenliğe çıkabilmesi için, ulusal
kaynakların israf edilmeksizin verimli olarak kullanılması ve yeni kaynakların
harekete geçirilmesi zorunludur.
Günümüzde, pek çok ülke, ekonomide sahip olduğu
avantajlı kaynakları kullanarak hamle yapmaktadır. Kimi ülkeler petrolden,
kimileri kıymetli madenlerden, kimi ülkeler teknolojik güçlerinden, kimileri
ise sermaye birikimlerinin sağladığı finansal ve ticarî girişimcilikten
faydalanmaktadır.
Bu anlamda, Cenabı Allah, bulunduğumuz coğrafyada
bizlere olağanüstü bir kaynağı bahşetmiştir. Bu nimet, bu kaynak denizciliktir.
Ne acıdır ki, Türkiye, bugüne kadar kendisine bahşedilmiş bulunan bu kaynaktan
faydalanmayı bilememiştir. Evet, Türkiye, coğrafyası gereği bir deniz
ülkesidir; fakat, denizci ülke olmayı bir türlü başaramamıştır. Ömrünü Türk
denizciliğine adamış bir milletvekili olarak, seksen yıllık cumhuriyetimizde
kamudan en az destek alan sektörün denizcilik olduğunu ifade etmekten üzüntü
duyuyorum. Oysa, ülkemizin üç tarafı denizlerle çevrili olduğu gibi,
bulunduğumuz konum, dünya deniz ulaştırma hatlarının merkezindedir.
Sahip olduğumuz boğazlar, Rusya'nın ve Önasya'nın
yegâne kesintisiz ulaşım hatlarıdır.
Deniz ulaştırması, yeryüzünün en güvenilir ve en ucuz
taşıma şeklidir; havayoluna göre 22, karayoluna göre 7, demiryoluna göre 3,5
kat daha ucuzdur.
Bugün, yeryüzünde, uluslararası taşımacılıkta her yıl
5,4 milyar ton, dahilî taşımacılıkla birlikte 10 milyar ton yük taşınmaktadır.
Dünya denizcilik sektöründe sadece bu taşımacılıktan yılda 300 milyar dolar
ciro elde edilmektedir.
800 000 000 dwt hacmindeki deniz ticaret filosunun
yenilenmesi ve büyümesi için, her yıl dünyanın değişik tersanelerinde 30 000
000 dwt'un üzerinde gemi inşa edilmektedir.
Dünya denizcilik sektörünün toplam yıllık cirosu 1
trilyon doların üzerindedir. Bu büyük tablonun içerisinde biz neredeyiz diye
soracak olursanız, verilecek cevap hüzün doludur.
Bizim
dünya deniz ulaştırmasından aldığımız pay, yenileme yatırımları yapılamadığı için, 8 000 000 dwt'luk
filomuzla orantılı olarak, sadece yüzde 1'idir. Dışticaret yüklerimizin yüzde
87'si deniz yoluyla taşınmaktadır. 113 000 000 tonluk bu yükün sadece yüzde
30'u kendi gemilerimizle taşınmaktadır. Geri kalan yüklerimizin yüzde 70'lik
bölümü yabancı bayraklı gemilerle taşınmakta ve senede yabancı bayraklı
gemilere 3 milyar dolar navlun ödenmektedir. Daha da garibi, dışticaret
taşımacılıkta yüzde 90 civarında deniz yolunu kullanan Türkiye, nüfusunun ve
sanayiinin büyük çoğunluğu sahil kesimde olmasına rağmen, 4 500 deniz mili,
yani, yaklaşık 8 500 kilometre kıyı şeridine sahip olmasına rağmen, dahilî
taşımacılıkta deniz ulaştırmasından istifa edememekte, ülkemizin yük
taşımacılığından yüzde 3, yolcu taşımacılığından ise binde 3 pay almaktadır.
Oysa, komşu Yunanistan, dünya deniz ticaretinin yüzde 20'lik bölümüne
hükmetmektedir. Nüfusu 4 500 000 olan Norveç dahi yılda 20 milyar dolar
kazanmaktadır. Elbette, denizciliğin temeli yük ve yolcu taşımacılığıdır;
ancak, denizcilik sektörü, takdir edersiniz ki, sadece taşımacılıktan ibaret
değildir, gemi inşa sanayii, tersaneciliğimiz, deniz turizmimiz, acentelerimiz
ve tersanelerimiz de vardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kaptanoğlu, konuşmanızı tamamlamanız
için mikrofonu açıyorum.
CENGİZ KAPTANOĞLU (Devamla) - Bugün, her şeye karşın,
özellikle, yat inşaında dünya birinciliği elimizde bulunan Türkiye tersaneleri
de yüzde 40 kapasiteyle çalışmaktadır.
Kısacası "denizlere hâkim olan cihana hâkim
olur" diyen Barbaros Hayrettin Paşa'yı haklı çıkaracak bir deniz
potansiyeline sahip olduğumuzu ifade etmeye çalıştım.
Geliniz, her birlikte, elbirliğiyle, bir deniz ülkesi
olan Türkiyemizi, az bir zamanda, denizci ülke yapalım, denizciliği, Atamızın
dediği gibi, Türkün millî ülküsü olarak, bir devlet politikasıyla kucaklayalım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; denizciliğin
genel görünümünü ve ülkemiz için önemini belirttiğim konuşmama burada son
veriyorum. Yüce Meclisimizde bundan sonra yapacağım konuşmalarla, sektörün
kaynak sağlama potansiyelinin nasıl harekete geçirileceğine ilişkin önerileri
bilginize sunacağım. Ülkemizde yakın zamanda alınacak tedbirlerle, ülkeye,
senede 15 veya 20 milyar dolar arası bir kaynak sağlanması da mutlaktır. Emin
olunuz ki, denizcilik sektörünün ileriye gitmesi, sadece bu sektör
mensuplarının ve sektörün kalkınması değildir, ülkenin topyekûn kalkınması ve
ekonomik sorunların çözümüdür.
Beni dinlediğiniz için şükranlarımı arz ediyor,
hepinize saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Kaptanoğlu.
Gündemdışı ikinci söz, tarım sektörünün sorunları
konusunda söz isteyen Antalya Milletvekili Fikret Badazlı'ya aittir.
Buyurun Sayın Badazlı. (Alkışlar)
2. - Antalya Milletvekili Fikret
Badazlı'nın, tarım sektörünün sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması
FİKRET BADAZLI (Antalya) - Sayın Başkan, Yüce
Meclisimizin çok güzide üyeleri; sözlerime başlamadan önce, hepinizi saygıyla
ve sevgiyle selamlıyorum.
Ben, tarımın sorunlarını anlatmak üzere söz istedim; bu
bağlamda huzurunuzdayım; ancak, verilen 5 dakikalık sürede, değil tarımın
sorunlarını anlatmak, paragraflarını bile ifade etmek zordur diye düşünüyorum.
Dolayısıyla, sizlere, tarım üzerinde kabaca bir tur yaparak, fikirlerimi,
görüşlerimi nakledeceğim; bilahara, çeşitli vesilelerle tarım konuşulurken,
Bakanlığın bütçesi görüşülürken bu değerlendirmelerin faydası olur diye
düşünüyorum.
Bilindiği gibi, ülke nüfusumuzun yüzde 40-42'si tarımla
iştigal etmektedir. Bu rakamın bir kısmı işçilik, bir kısmı işletmedir.
Nüfusumuzun bu yüzde 40-42'si, gayri safî millî hâsıladan toplam yüzde 13,7 pay
almaktadır. Bu rakamlara baktığımızda, çiftçinin, zaten, ne kadar acz
içerisinde olduğu ve gelir dağılımından ne kadar az pay aldığı açık seçik
ortada görülmektedir. Buna rağmen, son yıllardaki ekonomik sıkıntılar ve
basiretsiz yönetimlerle kamu maliyesinin darboğazlara girmeye başlaması
sırasında, sanki bunun sebebi tarımmış, çiftçilermiş gibi, devletin tarıma daha
önce verdiği destekler yavaş yavaş yavaş azaltıla azaltıla şubat krizine
gelinmiş.
Şubat krizinde de, IMF, kredi verirken, kendi
empozeleriyle, özel yasaları, zorla, baskıyla bize çıkarttırarak (işte, Şeker
Yasası, Tütün Yasası örnekleri) tarımı iyice çökme noktasına getirmeye muvaffak
olmuştur.
Tarımın sahibi var mıdır; vardır. Tarımın sahibi de
vardır, bakanlığı da vardır. Bunlar tarımla ne kadar ilgilenmiştir; demişlerdir
ki, doğrudan tarım desteği verelim, dekarına 10 000 000 Türk Lirası verelim,
çiftçiler bununla çiftçiliklerini yapsınlar. Şimdi, bu 10 000 000 liralık tarım
desteğini kimler alıyor?.. Buraya bir göz attığımızda; çiftçiden birçok belge
istenir, tapu istenir. Zaten, bizim çiftçimizin çoğunun tapusu yoktur, işlediği
arazi 2/B'dir, hazinenindir veya atadan kalmış tarlası ise, tapu, ninesinin,
dedesinin, babasının üzerinedir; ne verasetten ilişkisini kesmiştir ne
intikalini yapmıştır ne de taksimini yapmıştır. Dolayısıyla, doğrudan tarım
desteğini de çiftçimizin bir kısmı, aslında, alamamaktadır.
Şimdi, doğrudan tarım desteği denilen destek, bize bunu
empoze edenlerin ülkelerinde de var, bütün OECD ülkelerinde de var; ama, bu,
tarıma verilen desteğin ancak yüzde 20'si kadar. Yani, ilaveten, bu verilen
doğrudan desteğin 4 misli, 5 misli daha, girdilere ve fiyat politikalarına,
destekleme alımlarına destekler vardır. Bizde bunlar yok. Bunlar kaldırıla
kaldırıla, ülkemiz, daha on yıl evvel yiyeceğini dışarıdan almayan dünyada 7
ülkeden biri iken, bugün, buğdayını, mısırını, her şeyini, artık, dışarıdan
alır hale gelmiş. Kastamonu Milletvekili kardeşimizin dün ifade ettiği sarmısak
hikâyesi bunun canlı bir örneğidir. Bu gidiş devam ettiği sürece, biz, yakında,
soğanı da patatesi de dışarıdan alırsak, şaşmamak lazım; ama, o ithal, bizim
hükümetimizin sorunu ve icraatı değildi; bunu da, altını çizerek ifade
ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Badazlı, konuşmanızı tamamlamanız için
size eksüre veriyorum.
FİKRET BADAZLI (Devamla) - Tamam Sayın Başkan.
Akaryakıta, mazota verilecek destek için, bizim,
Hazineden 1 kuruş çıkmaksızın, 1 milyar doları realize etme veya akaryakıt
fiyatını düşürme şansımız var.
Bizim, ilkel şartlarda ve köylülük vasatında yaptığımız
çiftçilik... Bizdeki çiftçilik de çiftçilik değildir, kurumlaşmamıştır;
bizimki, olsa olsa, köylülüktür.
İzlenen politikalarla, mesela, bu sene... Ben, Antalya
Ticaret Borsası Başkanıyım. Antalya'da, üç mahsul alan topraklarda, güneşin ve
suyun bol olduğu bir yerde, tarımın bütün familyaları, sadece ekvatordaki
birkaç ürün hariç, bizde, benim yöremde çıkar. Ben, Antalyalı olmaktan ayrıca
gururluyum, haklı olarak.
Bizde, Antalya'da, çiftçi, tarım çöktüyse, ben, Orta
Anadolu'nun, Doğu Anadolu'nun, Güneydoğu Anadolu'nun vay haline diyorum ve bizi
izleyen çiftçilerimize de buradan şu mesajı veriyorum: Biz, bu sorunlara baş
koyduk; başımızı değil, vücudumuzu koyduk ve bu milletimiz öyle güzel bir
Meclis oluşturdu ki, gördüğünüz gibi, 550 kişiyle sorunların üstüne
gidebiliyoruz. İnşallah, dalga dalga, hepsini çözeceğimizi burada tekraren vaat
ediyorum.
Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum.
Saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Badazlı.
Gündemdışı üçüncü konuşma, sağlık lisesi mezunları
hakkında söz isteyen, Trabzon Milletvekili Kemalettin Göktaş'a aittir.
Buyurun Sayın Göktaş.
Süreniz 5 dakikadır. (AK Parti sıralarından alkışlar)
3. - Trabzon Milletvekili Kemalettin
Göktaş'ın, sağlık meslek lisesi mezunlarının sorunlarına ilişkin gündemdışı
konuşması ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı
KEMALETTİN GÖKTAŞ (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; hepinize saygılar sunuyorum. Sağlık meslek lisesi
mezunları ve sorunları hakkında gündemdışı söz aldım, konuşmamın başında
hepinize saygılar sunuyorum.
Seçim çalışmaları esnasında, hepinizin gördüğü gibi, en
çok çalışan, en faal olan işyerleri kahvehanelerimizdi ve bu kahvehanelerde
oturan pırıl pırıl gençlerimiz, yarınından endişeli bir şekilde gözlerimize
umutla bakıyorlardı ve bu gençlerin büyük bir çoğunluğu da sağlık meslek lisesi
mezunları idi.
Geçmiş iktidarlar döneminde sağlık meslek liseleri
plansız ve programsız şekilde açılmış ve bugün itibariyle, ne olacağı, nasıl
olacağı ve nereye yerleştirilecekleri planlanmadan yapıldığı için, bu
gençlerimiz sokaklarda, kahvehanelerde umutsuz şekilde beklemektedir.
O iktidarlar, geçmiş iktidarlar döneminde, takriben 330
civarında sağlık meslek lisesi açılmış, bu sayı, bugün itibariyle, 285'e düşmüş
ve buradan mezun öğrenci sayısı 61 000 civarında. Sağlık meslek lisesi
mezunlarından, yapılan son imtihana 42 000 kişi girmiş, alınacak olan ise, 1
800 kişi; yani, yüzde 5'i bile alınmıyor. Bu gençler yine sokakta, umutsuz bir
şekilde beklemektedir.
Bildiğimiz kadarıyla, bakanlık ÖSYM vasıtasıyla sınav
yapmakta ve bu sınav sonuçlarına göre atamalar yapılmaktadır. Bana göre, bu
doğru değil; çünkü, on yıl önce mezun olan bir gençle bugün mezun olan gencin
arasındaki bilgi biraz daha değişiktir; yani, on yıl önce mezun olanın bilgisi
biraz daha eksik olur, ama yeni mezun olanın biraz daha fazla, yeni, taze
bilgisi olduğu için kazanma ihtimali daha fazla. Bu itibarla, bu imtihan
sistemini, daha çok, imtihanla değil de, mezuniyet sırasına göre... Çünkü,
meslekî kariyerini kazanmış bu gençlerimiz. Bunlar mezuniyet sırasına göre
alınırsa, atamaları yapılırsa, bana göre, daha doğru bir uygulama yapılmış
olur.
Değerli arkadaşlar, bu gençlerimizin geleceğiyle ilgili
-süratle- Bakanlığımız ne yapacağını açıklamalıdır; ne kadarını, ne kadar zaman
içinde ve hangi yöntemlerle alacağını açıklamalıdır. Bu gençler umutsuz şekilde
beklemektedir. Bu gençlerimizin yaralarına parmak basmamız lazım ve süratle
çözüm getirmemiz lazımdır.
Tabiî, yeri gelmişken, ebe, hemşire ve sağlık
memurlarımızın da sorunlarına değinmeden geçemeyeceğim. Tabiî, bunlara da
satırbaşlarıyla değineceğim; saate bakıyorum, saatimiz geçmiş, vakit dolmak
üzere.
Ebe, hemşire ve sağlık memurlarımızın eğitimle ilgili
sorunları var. Bunların, lise sonrası lisansüstü düzeyde ve üniversite
düzeyinde eğitim yapması sağlanmalı, hemşirelik dalında branşlaşma
getirilmelidir.
Yönetimsel sorunları vardır, mevzuatla ilgili sorunları
vardır. Yardımcı sağlık hizmetleri sınıfından sayılan sağlık memurlarının, ebe
ve hemşirelerimizin, 15.2.1954 tarih ve 6283 sayılı Kanunla statüleri devam
etmektedir; yani, 48 yıl önce çıkan kanunla statülerini devam ettirmektedirler.
Bunun yeniden gözden geçirilmesi lazım.
Çalışma koşulları... Bazen 36 saate varan nöbetler
tutulmakta, ayda 80 saat olan ortalama nöbet sınırı aşılmakta. Bunun ILO
standartlarına göre ayarlanması gerekir.
Örgütlenmeyle ilgili sorunlarını çözmek gerekir.
Yine, ebe, hemşire ve sağlık meslek lisesi
mezunlarımızın ücretlendirmeyle ilgili sorunları devam etmekte.
Kadro eksiklikleri bilhassa, fevkalade fazla. Yataklı
tedavi kurumlarında kadro sıkıntısı fevkalade fazla. Batıda 3 yatağa 1 hemşire
düşmekteyken, ülkemizde ortalama 12 yatağa 1 hemşire düşmekte. Bu, doğu
bölgemizdeki illerimizde de 25'e çıkmaktadır.
Avrupa'da 10 000 kişiye 120 civarında hemşire düşmekte
iken, ülkemizde 10 000 kişiye 10 hemşire düşmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Göktaş, konuşmanızı tamamlayın lütfen.
KEMALETTİN GÖKTAŞ (Devamla) - Bitiriyorum Sayın
Başkanım.
Bu itibarla, sağlık sorunlarımızın çözümünde yardımcı
olacak olan sağlık meslek lisesi mezunlarımızın -ebe, hemşire ve sağlık
memurlarımızın- durumlarının yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor ve süratle
atamalarının yapılması gerekiyor.
Bilhassa, burada yeri gelmişken şuna değinmek
istiyorum. Hastalarımız, hastane kapılarında şefkat görememekte, büyük
yığılmalar olmaktadır. Bilhassa sağlık mensuplarımızdan, hastalarımızla çok
yakından ilgilenmelerini talep etmekteyim. Yani, hastalar hastaneye gittiği
zaman, evinde gördüğü şefkati hastanede görebilmelidir. Bu şefkat tedavi kadar
önemlidir. Bu, bugüne kadar yeterli şekilde sağlanamamıştır. Özellikle sağlık
mensuplarımızın kendilerinden biraz daha fedakârlık etmelerini bekliyorum.
Kendilerinin zor şartlarda çalıştıklarını hepimiz biliyoruz.
Bu vesileyle, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Göktaş.
Hükümet adına, Sağlık Bakanımız Prof. Dr. Sayın Recep
Akdağ cevap vereceklerdir.
Buyurun Sayın Bakan. (Alkışlar)
Süreniz 20 dakika.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; Sayın Göktaş'a, sağlık dönüşüm projemizden bahsetmemi
sağlayacak bir fırsat verdiği için özellikle teşekkür ediyorum. Gerçekten,
sağlıkla ilgili, bir kısmı kanayan, bir kısmı da kangren olmuş bazı yaralara
parmak basmıştır ve süresi 5 dakika olmasaydı, öyle zannediyorum ki, bunların
çok daha fazlasını bize anlatacaktı.
Gerçekten, ülkemiz, sağlık göstergeleri ve sağlık
hizmeti açısından Avrupa ülkeleriyle, gelişmiş ülkelerle kıyasladığımızda son
derecede geri kalmaktadır. Birçok noktada çok mesafe almamız gerektiği açıktır.
Bugüne kadar sağlıkla ilgili birçok reform projesi düşüncesi ortaya konulmuş,
Sağlık Bakanlığımız ve ilgili diğer bakanlıklar birlikte kâğıt üzerinde bazı
projeler geliştirmişlerdir; ancak, maalesef, bu konuda atılması gerekli olan
adımlar cesaretle atılamamış ve gerçek bir dönüşümün startı asla
verilememiştir.
Sağlık, bir anlamda, ertelenemez ihtiyaçların ortaya
çıktığı bir alan olması itibariyle, hakikaten, hepimiz için, halkımız için son
derece önemli bir konudur. Ülkemizin ciddî bir ekonomik darboğazdan geçtiğini
hepimiz biliyoruz. Bu anlamda, insanlar birçok ihtiyaçlarından belki
vazgeçebilirlerdi, vazgeçtiler; ancak, sağlıkla ilgili ihtiyaçların
hiçbirisinden, hiçbir vatandaşımızın vazgeçmesi düşünülemez. Bu itibarla,
sağlıkla ilgili meselenin, hükümetimizin gündeminde önemle yer aldığını
belirtmek isterim.
Önce, müsaade ederseniz, Sayın Göktaş'ın bahsettiği bu
sağlık meslek liselerinden mezun olan kişilerle ilgili konunun üzerinde
durayım. Gerçekten, müthiş bir yığılma var ve aslında bizim, bu personelin
önemli bir kısmını kullanmaya ihtiyacımız da var. Bugün, Türkiye'de hekim
istihdamı açısından ciddî bir açığımız yok. Özellikle kamu sektörü dışındaki
kaynaklar da dikkate alınırsa, ülkemizde önemli bir hekim açığının olmadığını
biliyoruz. Ancak, dağılım dengesizliği yaşıyoruz ve bu, problemlere yol açıyor.
Bölgelerarası, hatta, bir il içerisindeki yöresel dağılım dengesizlikleri, bu
anlamda hizmeti ciddî ölçüde aksatmaktadır.
Yardımcı sağlık personeline sıra geldiğinde ise,
gerçekten, bugüne kadar istihdamın yetersiz olduğunu görüyoruz. Özellikle
hemşire sayımız, çağdaş ülkelerle kıyaslanamayacak kadar yetersiz düzeydedir.
Tabiî ki bunları, önümüzdeki bütçe imkânları çerçevesinde artırmaya çalışacağız
ve bu konuya mümkün olduğu kadar da kaynak aktaracağız.
Ancak, şunu da söylemek isterim: Sağlık Dönüşüm
Projemiz, kamu kaynaklarının yanı sıra, özel sektör kaynaklarının da sağlık
hizmetinde etkin bir biçimde kullanılmasını amaçlamaktadır. Bu itibarla, sağlık
hizmetini satın alacak olan kamu sigortacılığının, standardizasyonu yapılmış ve
akredite edilmiş özel sektörden de hizmeti alması hususunda ilgili
bakanlıklarımızla birlikte çalışmalarımızı başlatmış durumdayız. Ancak şunu
açıklıkla söylemekte fayda var, gerçekten, kamu sektöründe de biz, bu
personelin önemli bir kısmını istihdam etmeliyiz ve bunu da önümüzdeki günlerde
yapacağız.
Sayın milletvekilimizin, mezun olmuş bu personelin
yerleştirilmesi hususundaki önerilerini de mutlaka dikkate alacağız.
Tabiî ki, bunun, ÖSYM yoluyla yerleştirilmesi, oldukça
objektif bir yöntemdir. Ülkemizde personel istihdamı sırasında, maalesef,
geçmişte yaşanmış olan sübjektif değerlendirmelerin önünü alabilecek en pratik
yaklaşımlar, merkezî yerleştirmelerdir.
Tabiî, mezuniyet tarihleri de dikkate alınabilir mi;
mutlaka bunu da değerlendirmek lazım; üzerinde durulması gerekli bir öneri
olduğunu düşünüyorum.
Özellikle hemşirelerin lisans eğitimi seviyesinde
eğitim almaları da sağlık konusunda önemli bir noktadır. Gerçekten
hemşirelerimiz sağlık meslek liselerinde aldıkları eğitimle bazen yeterli
olamamaktadırlar hem yaşları itibariyle hem de aldıkları eğitim itibariyle.
Dolayısıyla, bu anlamda da yüksek lisans eğitiminin ve lisans sonrası
eğitiminin hemşirelik eğitimi açısından gerekli olduğunu düşünmekteyiz. Bu
hususta ilgili mevzuat gözden geçirilmeye başlanmıştır Bakanlığımızda. Tabiî,
sayı az olunca, değerli milletvekilimizin ifade ettikleri gibi hem nöbetlerde
hem de ücretlendirmede problemler olabilmektedir.
Ben, müsaadenizle, sağlık dönüşüm projemizden, bu
anlamda, kısaca bahsetmek istiyorum. Çünkü, meselenin çözümümün, biz, burada
yattığına inanıyoruz. Ülkemizde, kamu sağlık sigortacılığı ile kamuda hizmetin
sunumu, maalesef, birbiriyle karışık bir biçimde bugüne kadar getirilmiştir.
Yani, örnek vermek gerekirse, bir Sosyal Sigortalar Kurumu hem sigortacı kurum
hüviyetindedir hem de hizmeti sunan kurum hüviyetindedir, bunun hizmetin
kalitesini olumsuz bir biçimde etkilediği açıktır. Hükümetimiz, temel bir
sağlık paketi çerçevesinde, kamu sigortacılığını Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığının çatısı altında toplama kararındadır. Bu, hükümet programımızda da
yer almıştır ve biz, kabinenin açıklanmasından sonraki üçüncü günde ilgili
sayın bakanlarımızla bir araya gelerek bu konuda çalışmalarımızı başlatmış
durumdayız. Bürokratlarımızdan hemen bir durum değerlendirmesi aldık, onuncu
günde bir ön rapor aldık ve içinde bulunduğumuz ayın 16'sında da ikinci
ilerleme raporunu alacağız. Bir ekip, kamu sigortacılığının standardize edilmiş
bir şekilde, bir elden yürütülmesi hususunda çalışmalarına devam etmektedir. Bu
anlamda, kamu hastaneciliğinin de bir elden yönetilmesi gerektiğine inanıyoruz.
Kamu hastaneciliğini yönetecek bakanlığımız da, Sağlık Bakanlığımız olacaktır.
Bir başka deyişle, vatandaşlarımız, yan yana iki hastaneden birinin yatakları
doluyken ötekine gidememek gibi bir çelişkinin, bir anlamda dramın olumsuz
etkisinden kurtarılmış olacaktır; yani, sigortalı hastalar da diğer kamu
hastanelerinden faydalanabilir duruma gelecektir. Özellikle, sosyal
sigortalardan bahsetmemin sebebi şudur: Bizim ülkemizde yatak kaynakları ve
personel kaynakları açısından, maalesef, en dar imkâna sahip olan sigortalı
grubu sosyal sigortalı gruptur. Dolayısıyla, öncelikle bu grubun, diğer
hastanelerin imkânlarından faydalanabilir duruma getirilmesi gerekmektedir.
Bizden önceki dönemde, her iki bakanlık arasında bir
protokol imzalanmış; ancak, bu protokol, maalesef, iyi yürütülememiştir. Şu
anda, geçici bir dönem için, yani, kamu hastaneleri Bakanlığımızın yönetimi
altında toplanıncaya kadar -çünkü, bu bir süreçtir, bir zaman alacaktır- Sosyal
Sigortalar Kurumuyla, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Bakanlığımız
arasındaki bu protokol de şu günlerde geliştirilmektedir; biraz daha kolay
yürüyebilir bir protokolü de geliştirme aşaması içerisindeyiz.
Şimdi, bu iki alanın, yani, sigortacılık alanı ve
sağlık hizmetinin sunumunun birbirinden ayrılacağı süreç içerisinde, sağlıkta
bilgi enformasyonunu da güçlendireceğiz. Bunun anlamı şudur: Bütün yurtta
sağlıkla ilgili bilgi, ortak bir bilgi kaynağı olarak kullanılabilecektir.
Bunun da önçalışmalarını başlatmış durumdayız. Hekimler, sağlık yöneticileri,
sağlık idarecileri, sağlık sigortacıları, hastalar ve hastaların idarî ve malî
işlemleri hakkında, ortak bir bilgi ağı içerisinde bilgi alabileceklerdir ve
asıl görevi sağlık politikalarını belirlemek olan Sağlık Bakanlığı ve diğer
kuruluşlar da, bu anlamda, merkezî bir veri tabanına da kavuşmuş olacaktır.
Bütün bu çalışmalarımızı yürütürken ve geliştirirken, hem konuyla ilgili olan
sivil toplum örgütleriyle hem de özel sektörle işbirliği içinde çalışacağız. Bu
anlamda, Türk Tabipler Birliğiyle ve bazı sendikalarımızla bugüne kadar
görüşmelerimizi yaptık ve bundan sonra daha geniş kapsamlı, daha geniş
katılımlı çalışmalarımızı birlikte yürüteceğiz. Sektörel işbirliğinin, bu
anlamda başarılı olmak için çok önemli olduğuna inanıyoruz.
Sistemimizin esasını teşkil edecek olan nedir? Bugün,
ülkemizde, maalesef, yine, çağdaş olmayan bir yaklaşımla, bir tarzla,
hastaların hekimlerini seçemediğini görmekteyiz. Sigortalı da olsanız, bir
hastaneye gittiğinizde, o hastanenin polikliniklerinde kuyruğa girmeniz
gerekmekte ve karşınıza çıkan hekimi de siz seçememektesiniz. Oysa, dünyanın
bütün gelişmiş ülkelerinde hastaların bu hakkı vardır. Dolayısıyla, birinci
basamak hekimliği dediğimiz seviyede "aile doktorluğu" denen ve
gelişmiş ülkelerin hemen hemen hepsinde değişik varyasyonlarla uygulanan bir
modeli bu ülkeye getiriyoruz. Kişilerin kendi bulundukları bölgelerde, özgür
iradeleriyle seçebildikleri hekimleri olacak ve bu hekimlerden birisine kayıtlı
olarak, kendilerine onu aile doktoru olarak seçeceklerdir ve bu doktoru da,
kendileri arzuladıkları zaman, belli ölçüler içerisinde kalmak şartıyla
değiştirebileceklerdir; sistemin esasını bu teşkil edecektir.
Bu kişilere, ikinci basamak hekimliğiyle ilgili
ihtiyaçları olduğunda birinci basamak hekimlere yol gösterecekler ve ikinci
basamaktaki uzman hekimlere başvuruları sırasında da, kişiler tamamen özgür olacaklardır.
Yani, başvurmak istedikleri uzmanı aile doktorlarıyla birlikte seçeceklerdir.
Müsaade ederseniz, bunu da örnekle anlatayım: Kayıtlı olduğunuz aile
doktorunuza gittiniz ve bir uzmana gitmeniz gerekti, böyle bir ihtiyaç hâsıl
oldu, aile doktorunuzla birlikte bir uzman seçtiniz. Aile doktorunuz bu uzmanı
telefonla arayacak ve sizin için randevu alacaktır. Bu randevu çerçevesinde de
siz bu uzmana gideceksiniz ve ondan tedavinizi alacaksınız. Bütün bilgiler,
yine, sizin kişisel hasta dosyanızda saklı tutulacak, bu, tercihen bir
elektronik ortamda olacak ve sonuçta, aile doktorunuz, sizin bu aldığınız
tedaviyi de takip edecektir. Sistem bu şekilde çalışmış olacaktır. Dolayısıyla,
bütün hekimler, hasta memnuniyetini önplana almak zorunda kalacakları için
sistem çalışabilecektir. Bugüne kadar sağlık konusunda yapılmaya çalışılan
iyileştirmelerin başarısız olmasının en önemli sebebi, hastaların bu anlamdaki
özgürlüklerinin bu ülkede olmayışıdır. Bu özgürlüğü hastalara ve ailelere
verdiğimizde sistem işlemeye başlayacaktır.
Acaba, bu, finansman açısından ciddî bir problem ortaya
koyacak mıdır; tabiî, bununla ilgili çalışmalarımızı da yürütüyoruz ve itiraf
etmeliyim ki, finansman açısından elimizde çok fazla veri yok. Sağlık
finansmanı açısından Türkiye'de çok ciddî veriler yok; ancak, şunu çok iyi
biliyoruz: Sağlıkta, bu dağınık ve düzensiz işleyişten dolayı korkunç bir israf
yaşanmaktadır. Gelişmiş ülkelerde sağlık harcamalarında yüzde 15'ler civarında
olan ilaç harcamaları, bizim ülkemizde, maalesef, yüzde 50'lere yaklaşmaktadır.
Dolayısıyla, sağlıklı çalışan bir aile doktorluğu ve bilgi enformasyon sistemi
içerisinde bu israf azalacağı için, sağlıkta finansman sorunu da kısmen
çözülmüş olacaktır. Ancak, şunu söylemeliyiz ki, sağlık, bir ülkenin
ekonomisinden ayrı mütalaa edilemez. Bugün, sayın milletvekilimizin bahsettiği
değerli evlatlarımızın işsiz olmalarının en önemli sebebi, ülkemizin geçmişte
içine düştüğü ekonomik sıkıntıdır. Aslında, Sağlık Bakanlığı, geçmişte de bu
elemanları istihdam etmek istemiştir; ancak, kısıtlı bütçe kaynakları,
maalesef, buna imkân tanımamıştır. Dolayısıyla, bütün bu konuştuğumuz, ifade
etmeye çalıştığım bu sistemi oturtmak için, ekonomin de, bu anlamda iyileşmesi
gerektiği açıktır ve biz, hükümet olarak, düzelmeye başlayan önümüzdeki
ekonomik göstergelerle bunu yakalayacağımıza inanıyoruz.
Tabiî, bu anlattıklarım, gerçekten, başarılması zor
işler gibi görünebilir; ancak, biz, bu konuda başarılı olmaya kararlıyız ve bu
dönüşümü gerçekleştireceğimize inanıyoruz. Bu itibarladır ki, biraz önce de
bahsettiğim gibi, Kabinenin açıklandığının 3 üncü günü bu çalışmalarımızı
başlattık. Geçmişte bu konudaki projeler, bakanlıklararası çalışmalarla, bu
şekilde, maalesef, ileriye götürülememişti. Bir anlamda, sağlık konusundaki bu
dönüşümü yapmak hususunda, biz, gemilerimizi yaktık ve benim bakanlığımın ilk
günlerinde özellikle kamuoyuna anlatmak istediğim ve kamuoyuna mal etmek
istediğim husus, bu sağlıkta dönüşüm projesidir. Sağlık Bakanlığımızın, rutin,
günlük, haftalık, aylık işlerinin arasında boğulmasını ve bu şekilde, bir
anlamda, bu projenin hayatiyete geçirilmesinin engellenmesini önlemek amacıyla,
güçlü bir ivme kazandırmak hususunda projemizi kamuoyuna mal etmeye
çalışıyoruz.
Şunu özellikle vurgulamak isterim: Biraz önce size
anlattığım şeyler, bizim kendi önümüzdeki yol haritamızdır; bunun zamanlaması
hususunda, vaktimiz kısıtlı olduğu için bilgi veremedim. Bu, bizim önümüzdeki
yol haritamızdır; bu anlamda, bu yol haritamızı geliştirirken, meselenin
detaylarını geliştirirken, mutlaka, konuyla ilgili taraflarla, konuyla ilgili
sektörle birlikte hareket edeceğiz. Biraz önce de bahsettim, Türk Tabipler
Birliği, eczacılarla ilgili sivil kuruluşlar, diş hekimleriyle ilgili sivil
kuruluşlar, sendikalar, memur sendikaları, işçi sendikaları gibi, konuyla
ilgili bütün taraflarla, birçok kereler bir araya gelecek ve bu sistemi yerli
yerine oturtmaya çalışacağız.
Bu açıklama fırsatını bana vermiş olduğu için, sayın
milletvekilimize, özellikle tekrar teşekkür ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, bugün 3 gündemdışı konuşma
yapılmıştır. Son konuşma sağlık konusuyla ilgili, özellikle sağlık meslek
liselerinden mezun olanların, dolayısıyla Türkiye'deki sağlık problemlerinin
bir yönünü ifade etmiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, sayın hükümetin
verdiği cevabın İçtüzüğümüzün 59 uncu maddesi kapsamının dışına çıktığı, genel
sağlık politikası konularına da değinildiği noktasında, kendilerine de grup
olarak söz hakkı doğduğunu ifade eden bir talepte bulunmuşlardır.
İçtüzüğümüzü incelediğimiz ve bugüne kadarki
Başkanlığın tatbikatlarına da baktığımız zaman, gündemdışı konuşmalara cevap
veren bakanlar tamamen kendi takdirleri içerisinde burada gerekli cevabı
vermektedirler. Bu bakımdan, herhangi bir cevap hakkı doğmadığı kanaatinde
olduğumuzdan talebi işleme koyamıyoruz.
Sayın milletvekilleri, gündemdışı konuşmalar
tamamlanmıştır.
Başbakanlığın, Anayasanın 82 nci maddesine göre
verilmiş 4 adet tezkeresi var, bunları ayrı ayrı okutacağım.
B) Tezkereler ve
Önergeler
1. - Devlet Bakanı Reşat Doğru'nun, 24 -
31 Temmuz 2002 tarihleri arasında Yunanistan, Makedonya, Yugoslavya Federal
Cumhuriyeti ve Bulgaristan'a yaptığı resmî ziyarete katılmaları uygun görülen
milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/127)
22.8.2002
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Devlet Bakanı Dr. Reşat Doğru'nun, görüşmelerde
bulunmak üzere bir heyetle birlikte 24-31 Temmuz 2002 tarihlerinde Yunanistan,
Makedonya, Yugoslavya Federal Cumhuriyeti ve Bulgaristan'a yaptığı resmi
ziyarete, ekli listede adları ve görevleri yazılı milletvekillerinin de iştirak
etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararı ve ekinin sureti
ilişikte gönderilmiştir.
Anayasamızın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.
Bülent Ecevit
Başbakan
LİSTE
Osman Müdderrisoğlu (Antalya)
Orhan Şen (Bursa)
Hüseyin Kansu (İstanbul)
Nazif Okumuş (İstanbul)
Bozkurt Yaşar Öztürk (İstanbul)
Mehmet Pak (İstanbul)
Prof. Dr. Mehmet Sağlam (Kahramanmaraş)
Ali Serdengeçti (Manisa)
Mükremin Taşkın (Nevşehir)
BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler.... Kabul edilmiştir.
İkinci tezkereyi okutuyorum:
2. - Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı A. Mesut
Yılmaz'ın, 19 - 20 Ağustos 2002 tarihleri arasında Danimarka'ya yaptığı
resmî ziyarete İstanbul Milletvekili Cavit Kavak'ın da katılmasının uygun
görüldüğüne ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/128)
13.9.2002
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz'ın,
görüşmelerde bulunmak üzere, bir heyetle birlikte 19-20 Ağustos 2002
tarihlerinde Danimarka'ya yaptığı resmî ziyarete, İstanbul Milletvekili Cavit
Kavak'ın da iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararı
ile ekinin suretleri ilişikte gönderilmiştir.
Anayasamızın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.
Bülent Ecevit
Başbakan
LİSTE
Cavit Kavak TBMM
Üyesi
BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Üçüncü tezkereyi okutuyorum:
3. - Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
A. Mesut Yılmaz'ın, 11 - 13 Eylül 2002
tarihleri arasında Belçika'ya yaptığı resmî ziyarete katılmaları uygun görülen
milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/129)
24.10.2002
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz'ın,
AB Konvansiyonu Toplantısına katılmak üzere, bir heyetle birlikte 11-13 Eylül
2002 tarihlerinde Belçika'ya yaptığı resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı
milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar
Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.
Anayasamızın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.
Bülent Ecevit
Başbakan
LİSTE
Ali Tekin (Adana)
Kürşat Eser (Aksaray)
Ayfer Yılmaz (İçel)
Emre Kocaoğlu (İstanbul)
BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Dördüncü ve son tezkereyi okutuyorum:
4. - Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı A. Mesut
Yılmaz'ın, 2 - 4 Ekim 2002 tarihleri arasında Belçika'ya yaptığı resmî
ziyarete katılmaları uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık
tezkeresi (3/130)
14.11.2002
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz'ın,
AB Konvansiyonu Toplantısına katılmak üzere, bir heyetle birlikte 2-4 Ekim 2002
tarihlerinde Belçika'ya yaptığı resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı
milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar
Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.
Anayasamızın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.
Bülent Ecevit
Başbakan
LİSTE
Ali Tekin (Adana)
Kürşat Eser (Aksaray)
Ayfer Yılmaz (İçel)
Emre Kocaoğlu (İstanbul)
BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, Dışişleri Komisyonuna seçilen
sayın üyelerin, 17 Aralık 2002 Salı günü saat 14.00'te Komisyon salonunda
toplanarak başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimini yapmalarını Başkanlık
olarak rica ediyoruz.
Komisyon toplantı gün ve saati ilan tahtasına ayrıca
asılacaktır.
Sayın milletvekilleri, gündemin "Genel Görüşme ve
Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmına geçiyoruz.
Bu kısmın 1 inci sırasında yer alan, Çanakkale
Milletvekili İsmail Özay ve 22 arkadaşının, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî
Parkı Kanununun uygulamalarının değerlendirilmesi ve Çanakkale Savaşını anma
etkinlikleri konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesinin öngörüşmelerine
başlıyoruz.
IV.- GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE
MECLİS
ARAŞTIRMASI
A) Öngörüşmeler
1. - Çanakkale
Milletvekili İsmail Özay ve 22 Arkadaşının, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî
Parkı Kanununun uygulamalarının değerlendirilmesi ve Çanakkale Savaşını anma
etkinlikleri konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1)
BAŞKAN - Hükümet?.. Burada.
Sayın milletvekilleri, İçtüzüğümüze göre, Meclis
araştırması açılıp açılmaması hususunda sırasıyla, hükümete, siyasî parti
gruplarına ve önergedeki birinci imza sahibine veya onun göstereceği bir diğer
imza sahibine söz verilecektir. Konuşma süreleri, hükümet ve gruplar için
20'şer dakika, önerge sahibi için 10 dakikadır.
Şimdi, söz talep eden sayın üyelerin isimlerini
Heyetinize arz ediyorum:
AK Parti Grubu adına Çanakkale Milletvekili İbrahim
Köşdere, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Çanakkale Milletvekili İsmail
Özay.
Şu ana kadar başka söz talebi gelmedi.
Önerge sahibi...
İSMAİL ÖZAY (Çanakkale) - İmza sahipleri adına Ahmet
Küçük.
BAŞKAN - İmza sahibi olarak Ahmet Küçük.
İlk söz, AK Parti Grubu adına, Çanakkale Milletvekili
Sayın Köşdere'nin.
Buyurun Sayın Köşdere. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 20 dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale) -
Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; Çanakkale Milletvekili Sayın İsmail
Özay ve 22 arkadaşı tarafından verilen Gelibolu Millî Parkıyla ilgili sorunlar
hakkındaki Meclis araştırması önergesi üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum, sözlerime başlamadan önce, Grubum ve şahsım
adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin önsözü sayılabilecek
Büyük Atatürk'ün doğduğu yer olarak kabul ettiğimiz güzel Çanakkalemiz Gelibolu
Millî Parkına hizmet eden herkese selam ve saygılarımı sunuyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; araştırma
önergesinin gerekçesinde de ifade edildiği gibi, 4533 sayılı Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı
Kanunu, 20 Şubat 2000 tarihinde kabul
edilmiştir.
Hepimizin bildiği üzere, kanun çıkarmak, problemlerin
çözümü için tek başına çare değildir. Kanunun uygulanmasında bazı aksaklıklar
ve ihtiyaçlar ortaya çıkmıştır. Bunlara değinmeden önce, millî parkçılık
konusunda kısa bir açıklama yapmak istiyorum.
İnsan haklarında ve çevre konusunda ahkam kesen Batılı
devletlerden önce, tenkit ettikleri Türkiye,
1950'li yıllarda millî park kavramını
Türkiye'ye getirmiş, ilk millî
park Türkiye'de kurulmuştur.
BAŞKAN - Sayın Köşdere, bir dakikanızı rica edeceğim.
Sayın milletvekilleri, burada, çok önemli bir konuyu
müzakere ediyoruz. Sayın milletvekillerinin salonu terk etmemelerini, kendi
aralarında sohbet etmemelerini, özellikle hatibi dinlemelerini rica ediyorum.
Buyurun.
İBRAHİM KÖŞDERE (Devamla) - 26 Mayıs 1973 tarih ve
7/6477 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla, Eceabat sınırları içerisinde, Akbaş
ile Ece Limanı arasında kalan bölgenin güneyi orman rejimine alınmıştır. 2
Kasım 1973 tarihinde, 33 000 hektarlık bu bölge millî park ilan edilmiştir.
17.2.2000 tarihinde kabul edilen 4533 sayılı Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî
Parkı Kanunu 20.2.2000 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Millî parkımız, böylece,
kendine özgü kanunu olan tek millî park olmuştur. Gelibolu Yarımadası, Tarihî
Millî Parkı Kanununun öngördüğü yapı denetimleri ve yıkımlarıyla ilgili
yönetmelik, 21 Kasım 2002 tarih ve 24943 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak
yürürlüğe girmiştir.
Gelibolu Yarımadasında ve Çanakkale Boğazında 1915
yılında yaşanan savaşlar dünyanın tarihini değiştirmiş, Batılı devletlerin
doğuya, güneye genişleme dönemi sona ermiştir. Bu savaşlar sonucunda, Türk
Milletinin kendine güveni gelmiş, daha sonra yapılan Kurtuluş Savaşı da bu
sayede kazanılmıştır.
Bugün, başta İngiltere, Avustralya ve Yeni Zelanda
olmak üzere dünyanın birçok ülkesi yarımadaya özel önem vermekte ve bu
ülkelerden birçok yabancı turist savaş alanlarını ziyaret etmektedir. Son
yıllarda, yerli turist sayısında da artış göze çarpmaktadır. Özellikle,
savaşın tarihinde dönüm noktası olmuş
deniz zaferinin kazanıldığı 18 Mart, itilaf devletlerinin karaya çıkarma
yaptığı tarih olan 25 Nisan ve kara zaferinin kazanıldığı gün olan 10 Ağustos
tarihinde, yarımada, yoğun bir ziyaretçi akımına uğramaktadır. Her yıl, 25
Nisan gününde, binlerce Avustralyalı ve Yeni Zelandalı Anzak Koyuna gelerek
ayin yapmakta ve bölgeyi gezmektedirler. Bu ziyaretlerin masraflarının ilgili
devletler tarafından karşılandığı, bu nedenle, ziyaretçilerin, önümüzdeki
yıllarda katlanarak büyüyeceği bilinmektedir. Bunlara ek olarak, 57 nci Alayda
yapılacak olan törenlere vatandaşlarımız ve öğrencilerin katılımı
sağlanacaktır. Bu duyarlı davranışlarından dolayı 57 nci Alay Komutanlığına
teşekkür ediyorum.
Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkında yapılacak her
türlü yatırım, hazırlanacak gelişim planı çerçevesinde yapılabilecektir.
Eceabat İlçe Merkezi ile köy yerleşim alanı dışında kalan yerlerdeki her türlü
yapılaşma, yukarıda bahsettiğimiz kanun hükümleri uyarınca durdurulmuştur.
Hazırlanılması düşünülen plan çerçevesinde buralara yapılabilecek her türlü
bina ve tesisler, Millî Park Müdürlüğünün kontrolü altında yapılacaktır. Bu
planın aradan geçen uzun zamana rağmen bugüne kadar hazırlanmaması, büyük bir
boşluk doğurmaktadır. Bu boşluğun sakıncaları iki açıdan dikkati çekmektedir.
Bölgeye gelen ziyaretçilere hizmet verebilecek ve bugün için ihtiyacı
hissedilen birçok tesis, planın hazır olmaması nedeniyle yapılamamaktadır.
Özellikle barınma, iaşe, ziyaretçilerin sosyal ihtiyaçlarını karşılayacak,
savaşları ve onun önemini simgeleyebilecek hizmetlerin yeterince
verilememesinin en önemli nedeni, bu planın hazır olmayışıdır. Önümüzdeki
günlerde özellikle yabancı turist sayısında önemli artışlar olacağı dikkate
alındığında, bu eksikliğin giderilmesi daha önemli hale gelmektedir. Bölgede
yaşayan vatandaşlarımızın temel gereksinimi olan yapılar, yine, planın hazır
olmayışı nedeniyle yapılamamaktadır. Bu konuda vatandaşlarımız büyük sıkıntı
çekmektedir. Uzun devreli gelişim planının bir an evvel hazırlanarak,
Yarımadanın tarihî ve coğrafî dokusunu bozmayacak şekilde, ihtiyaçlara cevap
verebilecek bina ve tesislerin yapılmasının önündeki engeller kaldırılmalıdır.
Millî Park İdaresi bünyesinde bir fon kurulması, 4533 sayılı Yasada yer
almıştır. Daha sonra, fonların genel bütçeye aktarılmasıyla, bu fon
kurulamamıştır. Millî Park alanına verilen hizmetlerin birçoğu ücret
karşılığında verilmekte; buna karşılık, birçok konuda harcamalar olmaktadır. Bu
gelir ve giderlerin genel bütçeden yapılması, işleri yavaşlatmaktadır.
Özellikle, küçük nitelikte yapılması gereken birçok iş için Ankara'dan ödenek
çıkarılması gerekmektedir. Bu eksikliğin giderilmesi için, Millî Park İdaresi
bünyesinde dönersermaye saymanlığı oluşturularak, hizmetlerin hem kalitesi
artırılacak hem de çabuk verilmesini sağlayacaktır. Oluşturulacak sermayeden,
yöre halkı da, özellikle tarım ve hayvancılık üretimini artırmaya yönelik
konularda desteklenmelidir. Bu desteğin amacına uygun olabilmesi için, nakdî
değil, aynî olması gerekmektedir.
Yukarıda bahsedilen önemli günlerde yoğun ziyaretçi
akını nedeniyle yaşanan sorunların temel kaynaklarından birisi altyapı
eksiklikleridir. Bu eksikliklerin başında yolların yetersizliği yer almaktadır.
Başta Conkbayırı- Kemalyeri yolu olmak üzere, Conkbayırı-Bigalı yol ayrımı ve
Alçıtepe-Seddülbahir alternatif yollarının bir an evvel asfaltlanması
gerekmektedir. Kabatepe-Kemalyeri arası 4 kilometrelik yola 980 milyar TL'lik
ödenek, Orman Bakanlığı ile Çanakkale Valiliği arasında yapılan bir protokolle
İl Özel İdare Müdürlüğüne aktarılmıştır.
Millî Park alanı içerisinde köylerin ve tesislerin
ihtiyacı için su, kanalizasyon ve diğer altyapı yatırımlarına da başlanmalıdır.
İlçe merkezinde Kilise Tepesi olarak bilinen yerde gerekli kazı ve diğer
çalışmalar yapılarak, bu alan koruma altına alınmalıdır. Millî Park alanında
konaklama tesislerinin yetersizliği nedeniyle birçok kişi Eceabat İlçesinde
kendisine yer aramakta, Eceabat'ta kalanların birçoğu özellikle Anzak Gününde
çadırlarda barınmaktadırlar. Yine, restoran ve gıda maddesi sağlayan tesislerin
azlığı, ziyaretçileri ve bu ziyaretleri düzenleyen kişileri zor durumda
bırakmaktadır. Bu tesislerin azlığının önündeki en büyük engel, uzun devreli
gelişim planının hazır olmamasıdır. Millî Park alanında bulunan Kabatepe çadır
ve karavan kampı alanı ihtiyaca cevap vermemekte, buraya gelen birçok ziyaretçi
ilkel koşullarda barınmak zorunda kalmaktadır. Bu kamp alanının genişletilmesi,
hizmet kalitesinin yükseltilmesi gerekmektedir. Yine, değişik yerlerde
yapılacak bungalov tipi yapılarla, ziyaretçilere, doğayı, denizi ve tarihi bir
arada yaşama olanağı sağlanmış olacaktır. Eğer mümkünse, bu tip yerlerin
işletmesinin özel sektöre devredilmesi, hizmet kontrolünün Millî Park İdaresi
tarafından yapılması uygun olacaktır. Gelibolu Yarımadasında üretilen üzüm ve
zeytin, kalite olarak uluslararası piyasada beğenilmektedir. Bu ürünlerin
teşvik edilerek Millî Park yakınlarında sanayiinin oluşturulması, Millî Park
alanında yaşayan vatandaşlarımızın sıkıntılarını önemli derecede azaltacak,
Türk ekonomisine de katkı sağlayacaktır.
Adalet ve Kalkınma Partisinin Gelibolu Millî Parkıyla
ilgili görüşleri seçim bildirgemizde bulunmaktadır. Bununla ilgili
çalışmalarımız devam etmektedir. Her yıl düzenlenen ve bu yıl 88 incisi
kutlanacak olan 18 Mart törenlerine ilk defa TÜRSAB'ın Çanakkale Valiliğiyle
yapmış olduğu müşterek çalışma sonucu her ilden 50'şer öğrencinin katılımı
sağlanacak, bu öğrencilerimizin Çanakkale'ye getirilmesi ve konaklamaları
TÜRSAB tarafından yapılacaktır. Bu vesileyle, huzurlarınızda TÜRSAB'a,
Çanakkale İlinde yapacağı katkılardan dolayı teşekkür ederim.
Bu seneki 18 Mart törenleri için Turizm Bakanlığımız
ile Çanakkale Valiliğimiz arasında yapılan görüşmeler neticesinde, İl Özel
İdaresine 100 milyar TL ödenek aktarılması için çalışmalar devam etmektedir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sizlere arz
ettiğim problemlerin giderilmesi ve ihtiyaçların karşılanması hususunda
hükümetimizin gerekli önem ve hassasiyeti göstereceğine inanıyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Köşdere'ye teşekkür ediyoruz.
Şimdi, ikinci konuşma, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, Çanakkale Milletvekili İsmail Özay'a aittir.
Buyurun Sayın Özay. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 20 dakika.
CHP GRUBU ADINA İSMAİL ÖZAY (Çanakkale) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 20 Şubat 2000 tarihli 4533 sayılı Gelibolu Yarımadası
Tarihî Millî Park Yasasının uygulanması, Gelibolu Yarımadasındaki sorunlara
yönelik verilen Meclis araştırması önergesiyle ilgili olarak Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
ve şahsım adına, Yüce Meclisimize saygılar sunuyorum.
Değerli milletvekilleri, ulusların tarih içerisinde
yaşadıkları öyle olaylar vardır ki, sadece o ulusları etkilemez, dünyadaki
birçok ulusu etkiler. Bunların başında da savaşlar gelir. Örneğin, İstanbul'un
fethi, yeni bir çağın açılmasında, bir çağın kapanmasında, tarihin yeniden
yönlenmesi konusunda önemli bir tarihî adımı oluşturur. Bir başka konu,
örneğin, Hiroşima ve Nagazaki'ye atılan atom bombaları, İkinci Dünya Savaşının
sonuçlanmasında ve bundan sonraki tarihsel sürecin yeni boyutlar kazanmasında
da önem oluşturmuştur. Çanakkale'de yapılan savaşlar da, dünya tarihinin ve
Türkiye'deki tarihin yönlenmesi bakımından önemli bir noktayı oluşturmuştur.
Örneğin, ittifak devletlerinin Rusya'ya dayanmaları halinde Ekim Devriminin ne
ölçüde hayata geçebileceği konusu, tarihçiler tarafından araştırılan bir
olgudur. Ayrıca, nerede savaştıklarını bilmeden Çanakkale bölgesine, Gelibolu Yarımadasına
gelen Avustralyalı, Yeni Zelandalı insanların ulusal bilinçlerinin oluşmasında
da olumlu bir yapıyı oluşturmuştur. 25 Nisan, Avustralya'nın kuruluş günü
olarak kutlanmaktadır. Hepimizin bildiği gibi, ulusal anlamda Atatürk'ün
doğuşu, Ulusal Kurtuluş Savaşımızın ilk kıvılcımlanması, Gelibolu
Yarımadasındaki savaşlarla ortaya çıkmıştır.
Amacım, Yüce Meclisimize derin tarihî değerlendirmeler
yapmak değildir. Şüphesiz ki, bunlar bilinmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bu değerlerin bilincinde
olarak, yöreye, tarihsel süreç içerisinde önemli katkılar vermiştir. Örneğin,
1973 yılında, yani bundan 29 yıl önce, bu bölgenin tarihî millî park olması
konusunda karar almıştır. Şüphesiz ki, olumlu bir çalışmadır. En son, 17 Şubat
2000 tarihinde de, Türkiye Parlamentosu, bu çatı altında bir özel yasa
çıkararak bu bölgeye gereken önemi vermiştir.
Değerli parlamenterler, bir ölçüde kamuoyundan eksik
kalan, ama çok önemli çalışmayı da, 1996 yılında, devletimiz, hükümetlerimiz
yerine getirmiştir. O konu hakkında, müsaadenizle, bilgi arz etmek istiyorum.
1996 yılında, Türkiye Cumhuriyeti Uluslararası Gelibolu Barış Parkı Yarışması
gerçekleştirmiştir. Birbuçuk yıl süren bu yarışmaya 49 ülkeden 358 başvuru
yapılmış, 120 proje bu yarışma sonucunda sunulmuştur. Bu yarışmada şartnameye
konulan değerlerin, şartnamedeki özelliklerin altını çizerek belirtmek
istiyorum. Bunlardan bir tanesi, Türkiye Cumhuriyetinin, bu yöredeki
düzenlemeyle ilgili olarak, Türkiye'nin 21 inci Yüzyılda dünya insanlığına bir
armağan olarak bu bölgenin düzenlenmesi konusunda bir beklenti içerisinde
olduğunu ifade etmiş olmasıdır. Bu,
önemli bir değerlendirmedir.
Bir başka yaklaşım: Sadece yetmiş sene önce, seksen
sene önce burada yakın tarihte yapılan savaşı değil, yaklaşık beşbin yıllık
arkeolojik değerlerin de bu coğrafyada var olduğunun bilinci içerisinde bu
projeye yansıtılması talebinde bulunulmuştur.
Bir başka değerlendirme: Buradaki planlamanın klasik
bir millî park planlamasının ötesine taşınarak, bir kutsal millî ziyaretgâh olarak
değerlendirilmesi isteminde bulunulmuştur.
Bu üç noktanın üzerinde yapılan çalışma sonucunda,
gerçekten, güzel bir proje ortaya çıkmıştır. Dönemin 9 uncu Cumhurbaşkanı Sayın
Süleyman Demirel, kendine özgü sözlerle bu projeyi "tarihten husumet
değil, dostluk ve barış fikrinin çıktığı bir proje" olarak tanımlamış ve
değerlendirmiştir.
Değerli milletvekilleri, gerçekten, savaş ile barış
arasındaki çelişkinin yumuşatıldığı, savaşın korkutucu, ürpertici yönünün
barışın kutsallığı ve güzelliğine dönüştürüldüğü bir proje ortaya çıkmıştır.
Bunu uzun uzun anlatırken, bir noktaya gelmek istiyorum. Bu proje notundaki çok
önemli bir değeri uygulama sırasında gözardı etme olanağına sahip değiliz. Bu
da -plan notlarına geçmiş olan
ibare- şudur: "Burada, binlerce ölü askerin, şehitlerin tarihsel anısıyla
birlikte yerleşik nüfusa saygı duyulmalıdır." Bu değer öne alınmadıktan
sonra, bu planın hayata geçirilebilmesi ve başarıya ulaşabilmesi gerçekten zor
gözükmektedir.
Değerli milletvekilleri, bizim millî park anlayışımız,
millî park örgütlenmemiz, yasamız, Amerikan modeliyle gündeme getirilmiş, bu
çerçeve içerisinde oluşturulmuştur. Amerikan modelinde, genellikle, korunacak
olan alanlarda insanlar yaşamamakta, sadece tabiatın değerlerinin korunması
düşünülmektedir; ama, insanların yaşadığı bölgedeki korumacılık anlayışının,
farklı bir örgütlenme modeli içerisinde ele alınması gerekmektedir. Bunun
örnekleri, Avrupa'daki korumacılık anlayışında vardır. Biz, Millî Parklar
Yasamızı bu anlayış içerisinde ele aldığımızda, Gelibolu Yarımadasında,
yaklaşık 8 köyünün, bir ilçenin, Eceabat İlçesinin bulunduğu, 5 000 insanın
yaşadığı, 10 000 insanın yaşadığı bir bölgede, bu planı, bu anlayışla, hayata
geçirmekte gerçekten güçlük çekebiliriz.
Yine, kendi bölgemizle ilgili, kısaca... 3 millî park
bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesi, Troya Millî Parkıdır. Onun da önümüzdeki
günlerde gündeme gelmesi söz konusudur. Burada da 3 köy bulunmaktadır. Bu
çerçeve içerisinde Millî Park Yasamızın gözden geçirilmesi gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, bu bölgede yapılan olumlu
çalışmalar vardır. Örneğin, hızla ağaçlandırma devam etmektedir. Bu
ağaçlandırmanın yapılmasına karşı çıkmak söz konusu değildir; ama, ağaçlandırma
yapılırken bu yörede bulunan insanların yaşamsal anlamdaki, ekonomik anlamdaki
değerleri ortadan kalkmaktadır. Ağaçlandırmayı bir ölçüde desteklerken,
buradaki insanların hayvancılık adına getirdikleri kazanımları ortadan
kalkmaktadır. Modern hayvancılığın yapılması konusunda yeni binaların yapılması
için yapılan uğraşlar da, İmar Yasasına takılmaktadır.
Bir başka yaklaşım: Bu bölgede boş hazine arazileri
bulunmaktadır. Çeşitli bölgelerde hazine arazilerinin, çiftçiler ve köylüler
tarafından kullanılması olanağı varken, bu bölgede, 4533 sayılı Yasanın
getirdiği önlemler nedeniyle, üreticiler tarafından kullanılması
engellenmektedir.
Yine, doğaldır ki, bu projenin uygulanmasına yönelik
istimlaklar da yapılmaya başlamıştır. Giderek, bu bölgede, artık, insanlar,
tarımsal anlamdaki ekonomilerini geliştirme imkânından yoksundurlar. Örneğin,
bu bölgede kuru ziraat yapılmaktadır. Kuru ziraatın sonucunda yapılacak olan
hasat, ilaçlama, hep bu yasal engellerle karşı karşıya kalmaktadır.
Son bayramda, Gelibolu ziyaretimizde ortaya çıkan,
Sayın Başbakanımıza tarım destekleme primleri verilmesi konusundaki
isteklerinin gerçekleşmesini bekleyen insanların haykırışları, gerçekten, büyük
bir sıkıntının bu bölgede yaşandığının açık göstergesidir.
Burada, bir özlem olarak, 1993 yılından bu yana devam
eden Çokal barajı -Gelibolu Yarımadasını ve Millî Parkın su sorununu, sulama ve
buradaki köylerin su ihtiyacını karşılayacak olan baraj- ancak yüzde 30
seviyelerinde kalmış, bir hayal noktasına kavuşmuştur.
Bir başka konu: Bu bölgede doğal hayatı yaşatabilmek
için av yasağının getirilmesi, normal ve doğal bir yaklaşım olarak
değerlendirilebilir; ama, dengenin -bir anlamda- bozulması, yaban hayvanlarının
yaşayan insanlara ve o bölgedeki üretime zarar vermesinin önünde de büyük
sıkıntı yaşandığını ifade etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, seksensekiz yıldır, belki
yüzyıllardır buranın insanları bu tarihî değerleri, doğal değerleri koruyarak
bu noktaya gelmişlerdir; ama, yapılan bu baskılar, bir ölçüde ekonomik
sınırlandırmalar, bu bölgedeki insanları, giderek, Gelibolu Yarımadasını terk
etme noktasına doğru götürmektedir. 1990 yılında nüfusun yüzde 9'u bu bölgeden
göç etmiş, 2000 yılındaki istatistiklerde 8,64 insan bu bölgeden uzaklaşmıştır;
yaklaşık yüzde 17 insan bölgeyi terk etmektedir. Bu anlayış içerisinde,
insandan soyutlayarak bölgeyi korumamızın mümkün olmadığını ifade etmek
istiyorum.
Hepinizin hatırladığı gibi, yedi yıl önce bu bölgede
çıkan yangın, tüm ülkemizde derin bir üzüntü oluşturmuştu. Bir kamu görevlimiz.
Bölge Müdürümüz rahmetli Talat Göktepe, bu ormanların yanmaması için çaba sarf
ederken bu bölgede şehit olmuştur. Bu anlayışlar içerisinde, iyi niyetle
başlanan bir çalışmanın bölgede giderek sınırlayıcı zorluklar yarattığı
konusuna dikkat çekmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, Çanakkale Milletvekilimiz
Sayın Köşdere de biraz önce bahsettiler. Törenler konusunda yapılan
uygulamalar, Türkiye'nin gündemine taşınmaktadır. 18 Mart törenleri,
cumhurbaşkanlarımızın, başbakanlarımızın, bakanlarımızın yoğun katıldığı,
onbinlerce insanın bu bölgeye geldiği bir organizasyon içerisinde
yapılmaktadır; ama, barınma sorunlarını, ulaşım sorunları, organizasyon
bozuklukları bir sürü eksiklikleri gündeme getirmektedir. Bulunduğum dönemde,
belediye başkanı olarak, valiliğin önderliğinde, garnizon komutanlığıyla
birlikte bu sorunların çözülmesine yönelik iyi niyetle çabalar sarf edilmiştir;
ancak, hepsinde de çeşitli aksaklıklar ve zorluklar ortaya çıkmıştır. Bu yıl,
Başbakanlığın bu organizasyonlarla ilgili konuya el atmış olmasını, sevindirici
bir yaklaşım olarak görüyorum ve yöre parlamenterleri olarak desteklenmesi
gerekir diye düşünüyorum. Bu arada, TÜRSAB'ın, bu bölgeye çeşitli illerden
insanların taşınması, tarihî değerlerimizin algılanması konusunda vereceği
katkıya da -bir sivil toplum yaklaşımı olarak- önemli bir kazanım olarak
yaklaşıyoruz.
Değerli milletvekillerimiz, 25 Nisan törenleri de,
kamuoyunun çok ilgilendiği bir organizasyondur. 25 Nisanda Anzak Koyuna çıkarma
yapan askerlerin ülkelerinin, yaklaşık yirmi civarında ülkenin -bunlar
Avrupa'dan, Afrika'dan, Asya'dan ülkeler- insanlarının oluşturduğu bir törenle
ortaya çıkmaktadır. Bu töreni, yirmi civarında ülke, üst düzeyde katılımla
gerçekleştirmektedir; Avustralya'dan, Yeni Zelanda'dan, İngiltere, Fransa,
Almanya'dan, Güney Afrika'dan, Hindistan'dan, Pakistan'dan insanlar
katılmaktadır. Genellikle, her devletin devlet başkanı, başbakanı veya
bakanları düzeyinde, üst düzey diplomatik misafirlerin katıldığı bu törenlere,
yaklaşık 10 000-15 000 civarında da yabancı turist gelmektedir.
O günlerde basına baktığımızda, bu gelen insanların
günlük eğlenceleri, orada geçirdikleri hayatlarıyla ilgili haberler vardır;
ama, o insanlar, oraya, Çanakkale'ye, onbinlerce kilometre mesafeyi, sadece
eğlenmek için gelmemektedirler; çünkü, dünyanın her yerinde eğlence merkezleri
vardır. Onbinlerce insan, 15 000 kilometreyi kat ederek, burada atalarını anma
inancıyla gelmektedirler. Bunların dikkatten kaçmaması gerekmektedir. O
nedenle, buradaki organizasyona devletimizin, hükümetlerimizin özel bir önem
vermesinde, özel bir dikkat göstermesinde yarar vardır diye düşünüyorum.
2015 yılında, Gelibolu Yarımadasındaki savaşların
yüzüncü yılında, yaklaşık 150 000 civarında yabancı katılımcının bu bölgeye
geleceğinden bahsedilmektedir. Bölgenin hemen yakınındaki Yunan turizm
şirketleri, giderek, artık, günümüzde, bu bölgedeki sıkıntıyı ortadan
kaldırabilme, adalarda turistleri barındırma ve sadece tören günü o bölgeye
getirme konusunda ciddî proje çalışmaları yapmaktadırlar. Türkiye Cumhuriyeti
olarak, önümüzdeki süreç içerisinde, bir manevî değeri de oluşturan, kaldı ki
maddî katkılarının da oluşabileceği bu yaklaşımı, bir organizasyon içerisinde
ele almamızın yararlı olacağı düşüncesi içerisindeyim.
Değerli milletvekilleri, Gelibolu Yarımadasının
sorunlarını gündeme getirirken, ilk gündem maddesi olarak gündeme alınmasını
büyük bir şükranla karşıladım, bundan da onur duydum; ama, bu yaklaşımı, hiçbir
zaman, bir fırsatçılık içerisinde, kendi bölgemizin özel sorunları olarak bir
popülist yaklaşım içerisinde gündeme getirilmesinin amacını gütmedim.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak da, böyle bir konunun gündeme getirilmesi
konusunda çok önemli değerlendirmeler ve yaklaşımlar aldık.
Bir kere, bu bölge, sadece bölgede yaşayan insanların
kendi içselleştirdikleri bir yaklaşım değildir. Bu bölge, her insana, bu
coğrafyada yaşayan, Türkiye'de yaşayan ve dünyada yaşayan herkese, kendi
inançları doğrultusunda yer edebilecek değerleri sunar. Örneğin, millî, manevî
değerlere bağlı olan insanların, Gelibolu'nun her karış toprağında, kendine
özgü değerleri bulabilme olanakları vardır. Eğer düşünceler farklıysa,
emperyalizme karşı bir mücadele uğraşısının ipuçları bu noktada bulunmak
isteniyorsa, o insanların da bu coğrafyada, her karış toprakta bu değerleri
bulma olanağı vardır. Bir başka yaklaşım, son günün anlayışı içerisinde,
antimilitarist yaklaşımlar, barış anlayışının gündeme gelmesiyle ilgili bir
arayış varsa, bu toprakların yine her karışında barışa yönelik değerleri bulma
olanağımız vardır.
Bir anımı anlatarak, sözlerimi bitirmek istiyorum. 1995
yılında, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal Çanakkale'ye
geldiklerinde, 1 saatlik Şehitler Anıtını ziyareti programa konulmuştu. Genel
Başkan Sayın Baykal, 1 saatlik bu programı gerçekleştirdikten sonra,
Yarımadanın dolaşılması isteminde bulundu ve dolaştıkça, programın uzadığını ve
6 saati aşan bir gezinin gerçekleştiğini gördük. Gerçekten, duygu yüklü bu gezi
sonucundaki Sayın Genel Başkanımın sözlerini burada tekrarlamak istiyorum.
Sayın Genel Başkan Deniz Baykal şöyle demişti: "Şüphesiz ki, Türkiye Büyük
Millet Meclisi Türkiye'nin kalbidir, çatısıdır hiç tartışmasız. Ülkeye, ulusa,
insanlara vereceğimiz namus sözümüzü, yeminimizi bu çatının altında yapmalıyız;
ama, bu andı içmeden önce, galiba, belki, bu bölgeyi dolaşarak, insanların
ulusal değerlerinin bir göstergesinin nasıl olması gerektiği konusunu gündeme
getirmeliyiz." Bu heyecanı, yine aynı yaklaşım içerisinde, milletvekili
arkadaşlarımla paylaşmak istedim.
Değerli milletvekilleri, bu bölgeyle bağlantılı olarak
son sözlerimi söylemek istiyorum. Barış zamanı barışı konuşmak çok kolaydır;
önemli olan savaş sırasında barışa yönelik, sevgiye yönelik değerleri,
konuşmaları aktarabilmektir. Gelibolu Yarımadasına gittiğimizde, savaşlarda,
savaşın içerisinde barıştan söz edildiğini, sevginin ortaya çıktığını, savaşan
insanlarda, komutanlarda varlığını görebiliriz. Bunun somut göstergeleri şudur:
Cephede, 5 metre ötede, gündüz yaşam için, kendi değerleri için -her ne ise-
birbirine silah sıkan insanların, akşam savaşa ara verildiğinde, birbiriyle
ekmeklerini, sularını paylaşacak kadar sevgi değerlerini ortaya çıkardıkları
bir savaşı dünya tarihi yazmamıştır. Biz, bu değerlerimizi tüm uluslarla, tüm
insanlarla paylaşabilecek yüce bir belgeyi, yüce bir değeri elimizde
bulunduruyoruz.
Bir başka yaklaşım: Atatürk'ün savaşın hemen sıcak
günlerinden sonra söylediği sözler, hiçbir liderin savaştan sonra ifade ettiği
sözler olarak dünya tarihinde yer etmemiştir. Ulu Önder Atatürk, burada
yitirilmiş Anzak askerlerinin kendi ülkeleri tarafından istenmesi karşısında,
karşı çıkarak şu sözleri söylemiştir: "Artık, onları ellemeyin, onlar
rahat uyusunlar. Türk askerleriyle koyun koyunadırlar. Artık, onlar bizim
evlatlarımız oldu." Bu değerlerimizi, savaşın içersindeki barış
özlemlerimizi, sevgi özlemlerimizi ve bunun somut göstergelerini dünyada her
zaman paylaşabileceğimize inanıyorum. Bunu şunun için söylüyorum: Bölgemizde,
Irak'ta, hemen çok yakında bir savaş narasının atıldığı, savaş çığlıklarının
atıldığı bir ortamda, barışa yönelik en tutarlı sözleri söyleme hakkına sahip
olan bir ulus olarak bu değerlerimize sığınabiliriz. Biz, Türkiye Cumhuriyeti
olarak, bölgemizde, Irak'ta, Türklerin de, Arapların da, Kürtlerin de,
Amerikalıların da ölmesini istemiyoruz. (CHP ve AK Parti sıralarından alkışlar)
Savaştan kaynaklanan barış anlayışı içerisinde,
bugünlerde barış adına söz söyleme hakkımızın çok olduğuna inanıyor; bu Meclis
araştırmasının Yüce Meclisimiz tarafından ele alınarak, karar altına alınarak
araştırılmasını Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına talep ediyorum; hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Özay.
Sayın milletvekilleri, önerge sahipleri adına,
Çanakkale Milletvekili Sayın Ahmet Küçük söz istemiştir.
Buyurun Sayın Küçük. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) - Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; 20.2.2000 tarihinde kabul edilen 4533 sayılı
Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununun uygulamasında görülen
aksaklıkların yöre halkına ve esas olarak Millî Parka etkileriyle ilgili olarak
verdiğimiz araştırma önergesine imza koyan 22 Cumhuriyet Halk Partisi
milletvekili adına söz almış bulunuyorum. Öncelikle, önergeye imza koyan
Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri ve şahsım adına hepinizi en derin sevgi
ve saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, Çanakkale Savaşları, ulusal
tarihimizi etkilediği kadar, uluslararası tarihi de etkileyen yüzyılın en
önemli savaşlarındandır. Aradan 87 yıl geçmesine rağmen, 9 ulus, savaşın
tarafları olarak, bu savaşları törenlerle anmaktadır.
Devletimiz, son yıllarda, konuya gerekli önemi
göstermiş ve bu amaçla, 20.2.2000 tarihinde, 4533 sayılı özel bir yasa
çıkarmıştır. Bu olumlu yaklaşımlara karşılık, uygulamada bazı aksaklıklar
ortaya çıkmıştır.
Esas olarak, 1973 yılında millî park alanı ilan
edilmesine rağmen, tam 27 yıl sonra, 2000 yılında yasa çıkarılabilmiş, bu süre
içerisinde, yasanın çıkarılmasıyla ilgili gerekli çalışmalar yapılması
gerekirken, bu çalışmaların yeteri kadar yapılmadığı ve bu çalışmalarla ilgili
olarak yöre halkıyla gerekli çalışmalar yapılmadığı için, bugün aksaklıklar ve
rahatsızlıklar ortaya çıkmaya başlamıştır. 21.11.2002 tarihinde yasanın
uygulanmasıyla ilgili yönetmelik yürürlüğe girmiş ve maalesef, yönetmelikle
ilgili de birçok belirsizlik ve halkın ne yapacağını bilemediği sorun ortada
durmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, bu araştırma önergesini verirken,
esas olarak, sadece bu bölgede yaşayan ve bu bölgede yaşam mücadelesi veren
insanların sorunlarını gündeme getirmek istemedik elbette. Bu yasanın, esas
olarak çok önemli, çok farklı boyutları bulunmaktadır. Burada savaşan insanlar,
savaşmış olan insanlar nedeniyle, bu yasa dünyanın birçok ulusunu
ilgilendirmekte ve burada 250 000 şehit vermiş Türk halkı adına, her aileden
neredeyse bir kişinin şehit düşmesi nedeniyle, Kürdüyle, Türküyle, Lazıyla,
Çerkeziyle, tüm alt kimliklerimizle tüm ulusumuzu etkileyen bir yapı ortaya
çıkmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, dolayısıyla, bu yasa, hemen hemen
tüm dünyayı ve Türkiye'deki tüm insanları yakından ilgilendirmektedir. Esas
olarak, Çanakkale Savaşlarının, sonuçları itibariyle de, birçok kimseyi,
insanı, ulusu çok yakından ilgilendirdiği konusunda, benden önce konuşan
arkadaşım İsmail Özay da görüşlerini ifade etmişti.
Değerli arkadaşlarım,
tabiî, bölgede yaşayan insanların olması ve insanların olduğu alanda, 33 000 hektar gibi çok büyük
bir alanda Millî Park Kanununun uygulanması, insan boyutunun bu yasada çok
önemli olmasını gözardı etmememizi gerekmektedir. Burada yaşayan insanların, bu
insanların sorunlarının çözümünün ve üretimle ilgili sorunlarının çözümünün,
esas olarak, yasanın ruhunu oluşturması gerekmektedir ve tabiî, burada yaşayan
insanlar, Türkiye'deki genel sorunlardan etkilendikleri gibi, yasayla birlikte
özel sorunlara da sahip olmuşlardır.
Bir defa, yöre halkıyla yaptığımız görüşmelerde bu
alanın çok geniş olduğu şikâyeti önde gelen sorun olarak tespit edilmektedir.
330 000 hektar millî park alanı olarak ilan edilmiş ve dolayısıyla çok geniş
bir kitle, çok geniş bir insan grubu, çok geniş bir coğrafya, yasanın
uygulanmasını zorlaştırmaktadır. Çünkü, hizmet yapılacak alan, altyapı hizmeti
verilecek olan alan büyümekte ve dolayısıyla, maliyeti pahalı bir proje
karşımıza çıkmaktadır.
Yine, bu alandaki köylerde yaşayanlara, burada yaşayan
üreticilere Hazine arazilerinin kullanılmasında, maalesef, gerekli öncelik ve
gerekli yardım sağlanamamakta, bu konuda yoğun şikâyetler alınmaktadır. Hazine
arazilerinin kiralanmasıyla ilgili ücretlere yapılan zam buradaki üreticileri
rahatsız etmekte ve üretim yapmalarını engelleyen bir unsur haline gelmiş
bulunmaktadır.
Yine, köylere ait olduğu raporla saptanmış olan orman
içindeki düz arazilerin zeytin üretimine terk edilmesi ve bu köylülere zeytin
üretimi için verilmesi gerekmektedir.
Değerli arkadaşlarım, tabiî, normal olarak, buradaki
millî parkı korumak için, tahıl üretiminden halk uzaklaştırılmaya
çalışılmaktadır yangın tehlikesinin azaltılması için. Meyvecilik ve zeytincilik
teşvik edilmeye çalışılmakta; ama, bu konuyla ilgili olarak ne yöre halkına ne
de Türkiye'de bu konuyla ilgili üretim yapan insanlara hiçbir seçici destekleme
imkânı yaratılmamaktadır; bu konu da çok önemlidir. Siz, bir üretim
anlayışından ve kültüründen başka bir üretim anlayışı ve kültürüne insanları
geçirmek istiyorsanız, mutlaka, özendirici tedbirler almak durumundasınız.
Bölgede daha çok yağ bitkileri üretimi yapılmaktadır.
Özellikle, Gelibolu ve köyleri, Trakya'nın devamı olarak, etkin bir ayçiçeği
tarımının yapıldığı alanlardır; ama, Çokal Barajının bitirilememesi ve
arazilerin sulanamaması, ayçiçeği tarımıyla ilgili -maalesef, ülkemiz 600 000
ton bitkisel yağ ithal etmesine rağmen- gerekli desteklerin üreticiye
sağlanamaması nedeniyle üretici mağdur durumdadır.
Gene, zeytin üreten arkadaşlarımızın önemli sorunları
var. Zeytinde, hepimizin bildiği gibi, var yılı ve yok yılı vardır. Bu yıl var
yılıdır; ama, maalesef, fiyatlar, geçen yılın bile çok altında kalmaktadır.
Hâlâ, hükümet, zeytin üreticilerine, zeytinyağına prim desteği verip
veremeyeceği konusunda bir açıklama yapmamıştır, yapamamıştır, üretici beklenti
içerisindedir.
Değerli arkadaşlarım, bizim önerimiz şudur: Bu Millî
Park Yasasının, esas olarak, mutlaka, yeniden ele alınması, yöre halkıyla ve
yörede yaşayan insanlarla, yörede yaşayan insanların demokratik önderleriyle,
muhtarlarla, belediye başkanlarıyla ve sivil toplum örgütü ileri gelenleriyle
iletişim halinde, onların görüşleri alınarak, çok ciddî bir araştırma
yapılarak, bölgede ve Mecliste bir komisyon kurularak bazı tedbirlerin alınması
gerekmektedir. Mesela, bu alanın çok seçici ve özenli bir şekilde
daraltılmasının yasanın daha kolay uygulanmasına olanak vereceğini tahmin
ediyoruz.
Çanakkale, tabiî, millî parklar açısından sorunların
önemli olduğu bir il. Bu millî parkın dışında, Çanakkale'de iki tane daha millî
park var. Bunlar, bildiğiniz gibi, Troya Millî Parkı ve Kazdağı Millî Parkı.
Benzer sorunlar buralarda da yaşanıyor. Ama, ilk kanun, Gelibolu Tarihî Millî
Parkıyla ilgili çıkmış ve bu ilk kanunla, halk arasında uzlaşma, barış
sağlanamayınca, diğer yörelerde millî park sınırları içinde yaşayan halkımız da
büyük bir tedirginlik içerisinde kalmıştır. O nedenle, biz, Gelibolu Tarihî
Millî Parkı Yasasının uygulaması ve gene, yasa kapsamıyla ilgili çok ciddî bir
araştırmanın yapılmasını doğru ve önemli buluyoruz.
Değerli arkadaşlarım, yörede, ayçiçek yağı ve zeytin
üretiminin yanında hayvancılık yapılması teşvik edilmekte; ama, küçükbaş hayvan
yetiştirecek olsanız, tabiî, küçükbaş hayvanın yetiştirileceği alanlar
daraltılmakta. Büyükbaş hayvan yetiştirecek olsanız, teknolojik olarak yatırım
yapabilmeniz için inşaat yapmanız gerekmekte. Tabiî, Millî Park Kanunu bu
yatırımları engellemektedir.
Yöre, balıkçılık açısından çok uygun bir yöredir; ama,
yörede, balıkçı barınakları yetersizdir. Seddülbahir balıkçı barınağı,
maalesef, yetersizdir. Birkaç gün önce yaşanan fırtınada, öğrendiğimize göre,
maalesef, Beşyol Köyünde 2 balıkçımızı kaybettik. Kendilerine Tanrı'dan rahmet,
yakınlarına başsağlığı diliyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Küçük, konuşmanızı tamamlamanız için
size süre veriyorum; lütfen, toparlayın efendim.
AHMET KÜÇÜK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, yörede
yaşayan halkın sorunlarını da göz önüne alan ve değerlendiren bir anlayış
içerisinde, mutlaka araştırma komisyonu kurulmasının gerektiğine inanıyoruz.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, bunu ısrarlı bir şekilde ifade ediyoruz.
AK Parti sözcüsü, bölge milletvekili Sayın Köşdere bu konuda görüşünü ifade
etmedi; ama, ben, kendisinin gönlünün ve AK Parti Grubu görüşünün bu yönde
olduğuna inanıyorum.
Sonuçta, burada araştırma komisyonu kurulması şeklinde
bir karar çıkması ve yörenin sorunlarının, millî park sorunlarının mutlaka çok
ciddî bir araştırmadan geçirilmesi gerektiğine ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
çatısı altında yaşayan herkesin bu konuda gerekli katkıyı vereceğine
inanıyorum. Bu, hem yarımadanın konumu hem millî parkın ortaya çıkış sebepleri
nedeniyle çok önemlidir.
Bu kararı alacağına inandığım Yüce Meclisimize saygılar
sunarak sözlerime son veriyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Küçük.
Sayın milletvekilleri, Meclis araştırması önergesi
üzerindeki öngörüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, Meclis araştırması açılıp açılmaması hususunu
oylarınıza sunacağım: Meclis araştırması açılmasını kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmemiştir efendim.
Edirne Milletvekili Rasim Çakır ve 33 arkadaşının,
Ergene Nehrindeki kirliliğin ve çevreye etkilerinin araştırılarak, alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve
105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesinin öngörüşmesine başlayacağız.
2. - Edirne Milletvekili Rasim Çakır ve
33 arkadaşının, Ergene Nehrindeki kirliliğin ve çevreye etkilerinin
araştırılarak, alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/2)
BAŞKAN - Hükümet?... Yok.
Sayın milletvekilleri, İçtüzüğün 62 nci maddesine göre,
hükümet bulunmadığından, yerini almadığından, önergenin görüşülmesi bir defaya
mahsus olmak üzere ertelenmiştir.
Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük ve 23 arkadaşının,
Bozcaada ve Gökçeada'nın sorunlarının araştırılarak, ekonomik ve sosyal
gelişmesini sağlamak için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla,
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesinin öngörüşmesine başlayacağız.
3. - Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük
ve 23 arkadaşının, Bozcaada ve Gökçeada'nın sorunlarının araştırılarak,
ekonomik ve sosyal gelişmesini sağlamak için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/3)
BAŞKAN - Hükümet?... Yok.
Sayın milletvekilleri, yine İçtüzüğün 62 nci maddesine
göre, bu önerge de, bir defaya mahsus olmak üzere ertelenmiştir.
Kocaeli Milletvekili Osman Pepe ve 23 Arkadaşının,
İzmit Büyükşehir Belediyesi İzmit Kentsel ve Endüstriyel Su Temin Projesiyle
ilgili iddiaların araştırılması amacıyla, Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 104
ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesinin öngörüşmesine başlayacağız.
4. - Kocaeli Milletvekili Osman Pepe ve
23 arkadaşının, İzmit Büyükşehir Belediyesi İzmit Kentsel ve Endüstriyel Su
Temin Projesiyle ilgili iddiaların araştırılması amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/4)
BAŞKAN - Hükümet?.. Yok.
Aynı şekilde, bu önerge de, İçtüzüğümüzün 62 nci
maddesi gereğince bir defaya mahsus olmak üzere ertelenmiştir.
Sayın milletvekilleri, gündemde görüşeceğimiz başka bir
iş bulunmadığından, alınan karar gereğince, 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin ikinci
görüşmesini yapmak için, 13 Aralık 2002 Cuma günü saat 13.00'te toplanmak
üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati
: 16.42