DÖNEM
: 21 CİLT : 101 YASAMA YILI : 4 T. B. M. M. TUTANAK DERGİSİ 124 üncü Birleşim (Olağanüstü) 1 . 8 . 2002 Perşembe İ
Ç İ N D E K İ L E R I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. – GELEN KÂĞITLAR III. –
YOKLAMA IV. –
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) Tezkereler ve Önergeler 1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Hesaplarını İnceleme Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun, denetçi ve sözcü üye
seçimine ilişkin tezkeresi (3/1145) 2.- Giresun Milletvekili Hasan Akgün'ün,
İçişleri Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/507) 3.- Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
A. Mesut Yılmaz'ın Belçika'ya yaptığı resmî ziyarete iştirak etmesi uygun
görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1146) V. –
ÖNERİLER A) SİyasÎ Partİ Grubu Önerİlerİ 1.- Genel Kurulun 1 Ağustos 2002 Perşembe
günü 15.00-19.00, 20.00-22.00, 2 Ağustos 2002 Cuma günü 14.00-19.00,
20.00-22.00 saatleri arasında çalışmasına; Adalet Komisyonunda görüşmeleri
tamamlanan 890 sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Kanun Teklifinin 48 saat geçmeden gündeme alınarak görüşülmesine; teklifin
görüşmelerinin 2 Ağustos 2002 Cuma günü saat 22.00'ye kadar bitirilememesi
halinde, bitimine kadar çalışmalara devam edilmesine ilişkin ANAP Grubu önerisi VI. –
SEÇİMLER A) Komİsyonlarda AçIk Bulunan Üyelİklere Seçİm 1.- Dilekçe Komisyonunda açık bulunan
üyeliğe seçim VII. –
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1.- Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri,
Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İbrahim Yaşar Dedelek
ile Kırıkkale Milletvekili Nihat Gökbulut'un; Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılması ile Milletvekili Genel Seçimlerinin 3 Kasım 2002 Pazar Günü
Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Anayasa, İçişleri, Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Adalet Komisyonu
Raporları (2/1020) (S. Sayısı : 890) VIII. –
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR 1.- Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
A. Mesut Yılmaz'ın, MHP Grubu adına konuşan Hatay Milletvekili Mehmet
Şandır'ın, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi
nedeniyle konuşması 2.- Ankara Milletvekili Şevket Bülend
Yahnici'nin, Rize Milletvekili Mehmet Bekâroğlu'nun partisine sataşması
nedeniyle konuşması IX. –
SORULAR VE CEVAPLAR A) YazIlI Sorular ve CevaplarI 1.- Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in,
son beş yılda yapılan bürokrat atamalarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/7474) 2.- Konya Milletvekili Teoman Rıza
Güneri'nin, bütçedeki faiz ödemelerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye
Bakanı Sümer Oral'ın cevabı (7/7565) 3.- Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in,
Ankara İhtiyarlık Sigorta Müdürlüğü Kor. ve Hiz. Geliştirme Derneği'ne ilişkin
sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/7636) 4.- Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in,
Ankara ihtiyarlık sigorta hizmetleri hakkında bazı iddialara ilişkin sorusu ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/7637) 5.- Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in,
özel araçlarla ticari araçlar arasındaki sigorta bedeli farklarına ilişkin
sorusu ve Maliye Bakanı Sümer Oral'ın cevabı (7/7849) 6.- Erzurum Milletvekili Aslan Polat'ın,
petrokok kömür ithalatına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı
Zeki Çakan'ın cevabı (7/7850) 7.- Bolu Milletvekili İsmail Alptekin'in,
bir özel televizyon kanalında yayımlanan bir programa ilişkin Başbakandan
sorusu ve Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu'nun cevabı (7/7881) 8.- Bolu Milletvekili İsmail Alptekin'in,
Sümer Holding’in atıl durumda bekleyen tesislerine ilişkin Başbakandan sorusu
ve Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu'nun cevabı (7/7886) 9.- Kırıkkale Milletvekili Kemal
Albayrak'ın, Kırıkkale Tüpraş'ın yaptığı bazı sosyal harcamalara ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu'nun cevabı (7/7900) 10.- Manisa Milletvekili Bülent Arınç'ın,
kömür ithalatına enerji üretimine ve Soma Termik Santralına ilişkin sorusu ve
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Zeki Çakan'ın cevabı (7/7903) TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak
iki oturum yaptı. Van Milletvekili Hüseyin Çelik'in Dilekçe
Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi Genel Kurulun bilgisine
sunuldu. Milletvekili genel seçimlerinin
yenilenmesi ve seçimin 3 Kasım 2002 Pazar günü yapılmasına dair 889 sıra sayılı
Anayasa Komisyonu raporunun Genel Kuruldaki görüşmelerinin, 48 saat geçmeden,
31 Temmuz 2002 Çarşamba günkü (bugünkü) birleşimde yapılmasına ve görüşmelerin
tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin DYP, MHP ve AK
Parti Gruplarının ayrı ayrı önerileri, birleştirilerek yapılan görüşmelerden
sonra, kabul edildi. Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar,
Bilgi ve Teknoloji Komisyonunda boş bulunan ve Demokratik Sol Parti Grubuna
düşen 2 üyeliğe, Grubunca aday gösterilen, İzmir Milletvekili Rahmi Sezgin ile
Muğla Milletvekili Nazif Topaloğlu, seçildiler. Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına alınan ve olağanüstü
toplantı konusu olan, Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekilleri Mersin
Milletvekili Turhan Güven, Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan, Aydın
Milletvekili Ali Rıza Gönül ile Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın;
Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Koray
Aydın, Erzurum Milletvekili İsmail Köse ile Hatay Milletvekili Mehmet Şandır'ın;
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu Başkanı Manisa Milletvekili Bülent Arınç,
Başkanvekilleri Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz ile İstanbul Milletvekili
Mehmet Ali Şahin'in; milletvekili genel seçimlerinin yenilenmesi ve seçimin 3
Kasım 2002 tarihinde yapılması hakkındaki önergeleri ve aynı doğrultudaki
Anayasa Komisyonu raporu (4/499, 4/500, 4/501) (S. Sayısı : 889) yapılan
görüşmelerden sonra, kabul edildi. 1 Ağustos 2002 Perşembe günü saat 15.00'te
toplanmak üzere, birleşime 19.11'de son verildi.
No. : 174 II. – GELEN
KÂĞITLAR 1.8.2002
PERŞEMBE (Olağanüstü) Tasarılar 1.- 2001 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu
Tasarısı (1/1031) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi :
30.7.2002) 2.- 2001 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler
Kesinhesap Kanunu Tasarısı (1/1032) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa
geliş tarihi : 30.7.2002) Tezkere 1.- Tekirdağ Milletvekili Enis Sülün'ün
Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1144)
(Anayasa ve Adalet Komisyonu Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa
geliş tarihi : 30.7.2002) Rapor 1.- Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri,
Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İbrahim Yaşar Dedelek
ile Kırıkkale Milletvekili Nihat Gökbulut'un; Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılması ile Milletvekili Genel Seçimlerinin 3 Kasım 2002 Pazar Günü
Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Anayasa, İçişleri, Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Adalet Komisyonları
Raporları (2/1020) (S. Sayısı : 890) (Dağıtma tarihi : 1.8.2002) (GÜNDEME) Yazılı Soru
Önergeleri 1.- Bursa Milletvekili Ali Arabacı'nın,
kamu oyuna açıklanmayan bazı Bakanlar Kurulu kararları olduğu iddiasına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8167) (Başkanlığa geliş tarihi : 31.7.2002) 2.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Batuk'un,
Kocaeli-Gebze'deki bir fabrikada çalışan sendika üyesi işçilerin işten
çıkarılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8168) (Başkanlığa
geliş tarihi : 31.7.2002) BİRİNCİ
OTURUM Açılma
Saati : 15.00 1 Ağustos
2002 Perşembe BAŞKAN :
Başkanvekili Mustafa Murat SÖKMENOĞLU KÂTİP ÜYELER
: Burhan ORHAN (Bursa), Sebahattin KARAKELLE (Erzincan) BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin
124 üncü Birleşimini açıyorum. (MHP sıralarından "yoklama istiyoruz"
sesleri) Yoklama talebiniz mi var? (MHP
sıralarından "Evet" sesleri) Tamam efendim... III. – Y O
K L A M A BAŞKAN - Efendim, yoklama talebi var;
elektronik cihazla yoklama yapacağız. Yoklama işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı
yetersayımız vardır; gündeme geçiyoruz. Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır. Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını
İnceleme Komisyonu Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutuyorum: IV. –
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) Tezkereler ve Önergeler 1.- Türkiye
Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun,
denetçi ve sözcü üye seçimine ilişkin tezkeresi (3/1145) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını
İnceleme Komisyonu, Komisyon Denetçi ve Sözcü üye seçimi için 31.7.2002
tarihinde 9 Komisyon üyesinin katılımıyla toplanmış ve kullanılan 9 oy
pusulaları sonucu aşağıda ad ve soyadı belirtilen üyeler, karşılarında
gösterilen oyları alarak Denetçi ve Sözcü seçilmişlerdir. Bilgilerinize arz ederim. Nazif Okumuş İstanbul Komisyon
Başkanı
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur. Komisyondan istifa önergesi vardır;
okutuyorum: 2.- Giresun
Milletvekili Hasan Akgün'ün, İçişleri Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin
önergesi (4/507) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına İçişleri Komisyonu üyeliğimden istifa
ediyorum. Gereğini bilgilerinize arz ederim. Saygılarımla. Hasan Akgün Giresun BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur. Sayın milletvekilleri, Başbakanlığın,
Anayasanın 82 nci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır; okutup
oylarınıza sunacağım: 3.- Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı A. Mesut Yılmaz'ın Belçika'ya yaptığı resmî
ziyarete iştirak etmesi uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık
tezkeresi (3/1146) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mesut
Yılmaz'ın, AB Konvansiyonu Toplantısına katılmak üzere, bir heyetle birlikte
23-26 Haziran 2002 tarihlerinde Belçika'ya yaptığı resmî ziyarete, ekli listede
adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu
konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir. Anayasamızın 82 nci maddesine göre
gereğini arz ederim. Bülent Ecevit Başbakan Liste: Ali Tekin Adana Kürşat Eser Aksaray Ayfer Yılmaz Mersin Emre Kocaoğlu İstanbul BAŞKAN - Tezkereyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Efendim, Anavatan Partisi Grubunun,
İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; önce tümünü
okutup işleme alacağım, sonra ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım. V. –
ÖNERİLER A) SİyasÎ Partİ Grubu Önerİlerİ 1.- Genel
Kurulun 1 Ağustos 2002 Perşembe günü 15.00-19.00, 20.00-22.00, 2 Ağustos 2002
Cuma günü 14.00-19.00, 20.00-22.00 saatleri arasında çalışmasına; Adalet
Komisyonunda görüşmeleri tamamlanan 890 sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin 48 saat geçmeden gündeme alınarak
görüşülmesine; teklifin görüşmelerinin 2 Ağustos 2002 Cuma günü saat 22.00'ye
kadar bitirilememesi halinde, bitimine kadar çalışmalara devam edilmesine
ilişkin ANAP Grubu önerisi 1.8.2002 Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Danışma Kurulunun 1 Ağustos 2002 Perşembe
günü (bugün) yaptığı toplantıda, siyasî parti grupları arasında oybirliği
sağlanamadığından, Grubumuzun ekteki önerilerinin Genel Kurulun onayına
sunulmasını arz ve talep ederiz. Saygılarımızla. Beyhan Aslan Grup
Başkanvekili Öneriler: 1- Genel Kurulun 1 Ağustos 2002 Perşembe
günü 15.00-19.00, 20.00-22.00, 2 Ağustos 2002 Cuma günü 14.00-19.00,
20.00-22.00 saatleri arasında çalışması önerilmiştir. 2- Adalet Komisyonunda görüşmeleri
tamamlanan 890 sıra sayılı çeşitli kanunlarda değişiklik yapan kanun teklifinin
48 saat geçmeden gündeme alınarak görüşülmesi, teklifin görüşmelerinin 2
Ağustos 2002 Cuma günü saat 22.00'ye kadar bitirilememesi halinde, bitimine
kadar çalışmalara devam edilmesi önerilmiştir. BAŞKAN - Önerinin aleyhinde ve lehinde
2'şer sayın milletvekiline söz vereceğim. Öneri sahibi olarak, Denizli Milletvekili
Sayın Beyhan Aslan'a, aleyhinde Sayın Köse'ye, ondan sonra da, lehinde
Diyarbakır Milletvekili Sayın Ömer Vehbi Hatipoğlu'na söz vereceğim. Buyurun Sayın Aslan. (ANAP sıralarından
alkışlar) BEYHAN ASLAN (Denizli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Anavatan Partisi Grubu olarak Danışma Kuruluna
götürdüğümüz önerinin lehinde söz aldım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Çağdaş demokrasilerdeki temel hak ve
hürriyetlerin sağlanması, bunların
güvence altına alınması ve daha ileri düzeyde gerçekleştirilmesi ve Türkiye
Cumhuriyetinin uluslararası camiada saygın yerini alabilmesi için, demokrasi,
hukukun üstünlüğü, insan hakları alanında çağdaş dünyanın standartlarını yakalamak
noktasında ve bugüne kadar imzaladığımız uluslararası sözleşmeler, Avrupa
Konseyine üye olmasının getirdiği yükümlülükler ve Avrupa Birliğine tam adaylık
için başvuran bir ülke olarak yapmamız gerekenler vardı. Katılım ortaklığı ve
arkasından yayımlanan Ulusal Program çerçevesinde kanun teklifleri hazırlandı. Bu hazırlanan ve bugün görüşecek olduğumuz
kanun teklifi Anavatan Partisinin malı değildir. Bu yasa teklifi, Avrupa
Birliği Genel Sekreterliğinde Adalet Bakanlığının, İçişleri Bakanlığının, insan
haklarından sorumlu Devlet Bakanlığının, Çalışma Bakanlığının katkılarıyla
oluşmuş bir kanun teklifidir. Gönül arzu ederdi ki, bu kanun teklifinin altında
diğer gruplardaki arkadaşlarımızın da imzaları olsun. Biz, hiçbir zaman bunu
bir benlik duygusuyla sahiplenmek gibi bir duygu içine girmedik; ama, ne var
ki, biz, bu konudaki girişimlerimizden sonuç alamayınca, Anavatan Partisi
Grubunu temsilen Grup Başkanvekili sıfatıyla bu kanun teklifini huzurunuza
getirdik. Bu kanun teklifinde bulunan konular, sadece
Türkiye'de değil, Avrupa Birliğine aday ülkelerin tümünde var olan konularla
aynıdır; yani, bugün, burada çıkaracağımız yasayla mevzuatımıza girecek olan
konular Romanya'da, Bulgaristan'da, Macaristan'da, Polonya'da, Slovakya'da,
Avrupa Birliğine aday ülkelerin hemen hemen tümünde gerçekleşmiş ve hatta çoğu
uygulamaya konulmuş olan yasa teklifleridir. Bu nedenle, bu kanun teklifine bu
şekilde bakılmasını önemle arz ediyorum. Bu teklifin yasalaşması halinde
Türkiye'nin önünün açılacağını ve Türkiye'nin çağdaş dünyayla bütünleşme
noktasında çok ama çok ciddî adımlar atacağını ve özellikle, Avrupa Birliği
Kopenhag Kriterleri çerçevesinde aralık ayında yapılacak toplantıda Türkiye'nin
elinin güçlendirilmesi için çok önemi haiz yasa teklifi olduğunu önemle arz
etmek istiyorum. Biz, Danışma Kurulu önerimizde, bu kanun
teklifinin 48 saat geçmeden Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda
görüşülmesini istedik; birinci önerimiz buydu. Diğeri de, çalışma saatlerinin
yeniden düzenlenmesine ilişkindi ve bugün saat 15.00-19.00 ile 20.00-22.00
arasında çalışmaların yapılması ve cuma günü de, saat 14.00-19.00 arası ve
20.00'de başlayacak çalışmalarımızdan sonra da bu yasa teklifinin
görüşmelerinin bitimine kadar çalışmalarımızın devamını teklif ettik; ama,
Danışma Kurulunda bir mutabakat sağlayamadık; tabiî ki, mutabakat
sağlayamayınca da grup önerisi olarak huzurunuza getirdik. Bizim arzımız, bu grup önerisinin Yüce
Meclisin oylarıyla kabul edilmesi ve Türkiye için hayatî önemi haiz bu yasa
teklifinin görüşülmesine başlanmasıdır. Bu konuda Yüce Meclisin duyarlılığına
inanıyor, konuyu Yüce Meclisin takdirine sunuyor ve Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Efendim, teşekkür ediyorum. Aleyhte, Erzurum Milletvekili Sayın İsmail
Köse; buyurun. (MHP sıralarından alkışlar) İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Anavatan Partisi Grup Başkanvekili Sayın Beyhan Aslan
Beyefendinin vermiş olduğu Avrupa Birliğiyle ilgili kanunları içeren teklifin
48 saat beklemeden Meclisimizde görüşülmesine ilişkin önerisine Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu olarak karşı olduğumuzu ifade etmek üzere
huzurlarınızdayım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bugün, Atatürk'ün kurmuş olduğu, istiklal mücadelesini veren, millî devletimizi
kuran, Türkiye Cumhuriyetinin en önemli organı olan yasama organımız Türkiye
Büyük Millet Meclisi, kuruluşunun felsefesine aykırı bir kanunlar paketini
görüşecektir. (MHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
Dolayısıyla, Türk Milletinin hassasiyetle takip etmiş olduğu ve milletimizin
ümit projesi olan, kırk yıldan bu yana her siyasî iktidarın elini uzattığı,
katkısı olduğu Avrupa Birliği projesine, bugün Meclis, kara leke sürecektir.
Çünkü, Türk Milletinin ümidi olan bu projede, Türk Milletini bölme unsuru
yoktur; buna imza atan Menderes'in imzası yoktur, buna imza atan herhangi bir
siyasî iktidar partisini temsil eden hiçbir kimsenin imzası yoktur. İşte bugün,
Millet Meclisimizin değerli milletvekillerinin, hem cumhuriyetimizin
kuruluşundaki temel ilkelere aykırı olarak verilen bu kanun tekliflerinin reddedilmesi
istikametinde oy kullanmalarını hem de milletimizi bölecek, devletimizi
sıkıntıya sokacak bu yasaların çıkmasına engel olunmasını Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu olarak hatırlatmak istiyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
size, tarihî bir vesika olsun, tarihe not düşelim diye, kimin arkasına
takıldığınızı ifade etmek istiyorum. İmralı'da yatan terörist başı, 19 Ocak
2002 tarihli Özgür Politika isimli gazetede yayımlanan beyanatında şöyle diyor:
"Kürtçe eğitim ve kimlik konularında devletin, bize, Kürtçeye izin
vermesinden ziyade mahallelerde, köylerde özel öğrenme evlerinin kurulması ve
Kürtçenin, buralarda bilimsel bir temelde öğretilmesi daha iyi olur." Bu,
PKK'nın başının, Türk yargısının, Bağımsız Türk Milletinin temsilcisi olan Türk
yargısının idama mahkûm etmiş olduğu, 30 000 insanımızın kanına giren bu vatan
haininin önermiş olduğu meseleyi, bugün kanun teklifi olarak Yüce Meclisin
önüne getirdiniz. Dil, Türk Milletinin en önemli
birlikteliğinin unsurudur, temel unsurumuzdur. Dilde birlik, işte birlik,
fikirde birlik, bizi buralara gönderen ecdadımızın düşüncesidir. Öyleyse,
efendim, kendi mahallesinde öğrensin, televizyonun bir kanalında öğrensin
şeklindeki cahilane düşüncelere bakın değerli milletvekilleri. Değerli arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyeti
Devleti, televizyonda üniversite eğitimi yaptırıyor, öyle değil mi? Anadolu
Üniversitesinin eğitimi televizyondan yapılıyor. Onun için, bu, dilde yapılacak
olan değişikliği ve televizyonlardaki yayını, Milliyetçi Hareket Partisi
olarak, eğitim olarak algılıyoruz. Türkiye Cumhuriyetinin Anayasasında,
milletimizin Anayasasının 42 nci maddesinde "eğitim, ancak, Türkçe olarak
yapılır" denilmektedir. Getirdiğiniz bu kanun teklifi Anayasaya aykırıdır.
(MHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Onun için, hem devletimizin temellerine
koyacağınız bu dinamitin önlenmesi hem de Türk Milletinin aydınlanması
bakımından, bunları söylememiz, bunları, Yüce Milletimize aktarmamız bizim en
önemli, milletvekili olmamızın en önemli unsudur. Değerli milletvekilleri, Yüce Milletim;
Sayın Anavatan Partisinin getirmiş olduğu önerileri içeren paketi, Partimiz,
almış, üzerinde ciddî olarak tartışma yapmış ve Partinin ilgili ve yetkili
kurullarında görüştükten sonra bir öneri paketiyle gelmiştir. Eğer, Anavatan
Partisi, bu kanun tekliflerini gündeme getiriyorsa, biz Milliyetçi Hareket
Partisi olarak bunlardan; 1- Anayasamızın 38 inci maddesine koymuş
olduğumuz terörist başının idam konusu hariç, 2- Aslî unsurumuz, kardeşimiz, anamız,
babamız, dinimiz, dilimiz bir olan insanları, bizi, milletimizi bölmek
durumunda olan Avrupa Birliği kıskacına almak suretiyle bölmeye kimsenin hakkı
yoktur diye karşıyız. (MHP sıralarından "Bravo sesleri, alkışlar) Şimdi, Allah nasip ederse, onbeş gün
sonra, bir ay sonra seçim sathı mailine gideceğiz, Hakkâri'ye. Bitlis'e, Van'a,
Ağrı'ya gideceğiz. Ağrılı kardeşlerim var, Vanlı kardeşlerim var; Milliyetçi
Hareket Partisinin içerisinde milletvekili olan insanlarımız var; hangi
vatandaşımızın, şu Avrupa Birliği paketi içerisinde bize getirip yutturmaya
çalıştığınız dille ilgili bir talebi var? (MHP sıralarından alkışlar) Değerli milletvekilleri, Bitlis'te,
Ağrı'da, Şırnak'ta, Batman'daki hemşerilerimizin, vatandaşlarımızın bir tek
isteği var, o da "iş istiyoruz, aş istiyoruz, bizim dilimiz var, bizim
dilimiz Türkçe, dinimiz İslamdır" diyor bu insanlarımız. (MHP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar) Evet, bu bizim kardeşlerimizi kimsenin
bölmeye hakkı yoktur. Onun için, getirmiş olduğunuz bu dille ilgili değişikliğe
karşı olduğumuzu ifade ediyoruz. Yine, televizyon diyor, RTÜK'te değişiklik
yapmaya çalışıyorsunuz. RTÜK'te gerek haber olarak gerek konuşma olarak gerekse
eğitim olarak ne getirirseniz getiriniz, hem RTÜK Kanununa aykırı hem
Anayasamıza aykırı. Niye karşıyız; çünkü, biz, burada dedik ki, getirmiş
olduğunuz 13 kanundan 6-7 tanesine karşıyız; ama, diğerlerinde katkımız
olabilir. Sayın Anavatan Partisi alın bunu, bizim önermiş olduğumuz ve katkıda
bulunacağımız önerileri tek tek teklif haline getiriniz, biz, bu tekliflerin
üzerinde müspet mütalaamızı ortaya koyalım. Ancak, maalesef, o şekilde bir
karşılama durumu olmadı düşüncelerinde; çünkü, bunun üzerinden siyaset
yapacaklar. Değerli milletvekilleri, şuna inanınız,
Türk Milletinin diliyle uğraşanlar, dili üzerinden siyaset yapanlar hüsrana
uğrayacaktır; diniyle siyaset yapanlar hüsrana uğramışlardır, yine hüsrana
uğrayacaktır. (MHP sıralarından alkışlar) Onun için, milletimiz tektir,
devletimiz tektir, dilimiz tektir ve dolayısıyla bu tekliğimizi bozmak, bu
tekliğimizi sıkıntıya sokmak maksadıyla getirmiş olduğunuz acilen görüşülmesi
gereken Avrupa Birliğiyle ilgili bu yasalar hakkında Avrupa Birliği mensupları
-dün de arz ettim burada- büyükelçileri gelip de Sayın Başbakan Yardımcılarına,
Sayın Başbakanımıza "hiç acelesi olmayan meselelerle uğraşıyorsunuz. Asıl
meseleniz olan enflasyonu düşürünüz, gelir seviyesini yükseltiniz ve
hırsızlığı, yolsuzluğu önleyiniz" diyor adamlar. (MHP sıralarından
alkışlar) MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Siz
düşürseydiniz, önleseydiniz; hükümetsiniz niye yapmadınız?! MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Ülkeyi
bu hale siz getirdiniz! İSMAİL KÖSE (Devamla) - "Ekonomideki
Maastrich kriterlerini yerine getiriniz" diyorlar. Milleti bölmek bizim
meselemiz değildir. Türkiye Cumhuriyeti Devletini kuran ve bu milletin aslî
unsuru olan bu kardeşlerimize, şimdi, siz azınlık hukuku getirmeye
çalışıyorsunuz. Bunun arkası gelecek; bu dilde konuşanlar, efendim, bunlar
azınlıktır... Avrupa Birliğinin kriterlerinde, o Kopenhag kriterleri deyip de
sarıldığınız, o, maalesef, sizi kurtarmak için; yani, siyaset yapmak için
kullanmış olduğunuz, istismar aracı olarak kullandığınız oradaki bu kriterlerde
azınlık hukukunun ortaya çıkaracağı ve arkasından geleceği statüyü bütün
milletvekili arkadaşlarımız biliyorlar. Onun için, Türkiye'de azınlıklar belli,
Lozan Antlaşmasıyla altı çizilmiş; Türkiye Cumhuriyeti Devletini kuran
insanlarımız -Allah razı olsun onlardan, Allah rahmet etsin o insanlara- ne
yapmışlar; zorlamışlar Lozan'da "hayır diliniz ayrı, dininiz ayrı; sizi böleceğiz"
demişler. "hayır, bizim dilimiz ayrı değil, dinimiz ayrı değil"
demişiz, "tek millet, tek devletiz" demişiz ve bu milletin dini
birliktelik unsuru olmuş. Evet, din, en önemli birliktelik unsurumuz olmuş.
Oradan ayrılıkçılığı ortaya çıkarmış ve "diğer din mensupları
azınlıktır" statüsünü koymuş ve Hıristiyan, Yahudi cemaatlerine işte,
Lozan'da bugünkü statüleri verilmiştir. Ne yapıyorsunuz; efendim, bu statüleri
azdır; eh, Almanya'da ne iş yapıyorsa, Fransa'da ne iş yapıyorsa... Peki,
Almanya'da, Fransa'da, senin vakfın, Müslüman Türk Milletinin parçası olan
insanlarımızın kurmuş olduğu vakıflar ne muamele görüyor? Değerli milletvekilleri, bunları
araştırmamız, incelememiz ve bu Avrupa Birliği kriterlerini önümüze getiren
sorumlu kişilerden de sormamız lazım; gel bakalım, yurtdışındaki bizim Türk
vatandaşlarımızın kurmuş olduğu vakıflarla ilgili hangi vatandaşımıza ne
menfaat sağladı Almanya Cumhuriyeti, Fransa Cumhuriyeti, İngiltere? Şimdi, başkalarının hakkını ve hukukunu
korumak kadar kendi Müslüman Türk insanımızın hakkını ve hukukunu korumak
dururken, Avrupa Birliği üzerinden kendi insanlarımızı bölmeye, kendi
insanlarımızın hak ve hukukunu bir tarafa bırakmaya çalışmak; ama, birileri
böyle istiyor diye muhakkak surette bunları yapmamız gerektiğini ifade etmek
fevkalade yanlıştır. Onun için, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, bu
öneri Türk Milletini sıkıntıya sokacağı için, hiçbir fayda getirmeyeceği için
-Sayın Genel Başkanımıza ve hükümetin diğer üyelerine de teşekkür ediyorum- şu
görülmüştür: Eğer, Apo'nun dosyası iki sene önce gelseydi... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN- Bir dakika, Sayın Köse... Buyurun. İSMAİL KÖSE (Devamla)- Eğer, Apo'nun
dosyası iki sene önce gelseydi; birlikte bunun affedileceğini görüyoruz. (MHP
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) YUSUF KIRKPINAR (İzmir)- Helal olsun!.. TURHAN GÜVEN (Mersin)- Hayır, hayır; bırak
Allahını seversen!.. İSMAİL KÖSE (Devamla)- Evet, birlikte
bunun affedileceğini görüyoruz... (MHP sıralarından alkışlar) İşte, bugün,
buradaki teklif... TURHAN GÜVEN (Mersin)- Milleti
aldatmayın... Niye getirmediniz?!. İSMAİL KÖSE (Devamla)- Bir dakika...
Buradaki teklif, Abdullah Öcalan'a özel aftır, özel af; evet, özel af
getiriyorsunuz, idamı müebbet hapse çeviriyorsunuz. TURHAN GÜVEN (Mersin)- Niye getirmediniz;
getirseydiniz... İSMAİL KÖSE (Devamla)- Göreceksiniz şimdi,
biraz sonra oyları kullanacaksınız; anladın mı?.. (MHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN- Lütfen... MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli)- Niye
getirmediniz... Getirseydiniz? İSMAİL KÖSE (Devamla)- Değerli
milletvekilleri, onun için bu vebale Milliyetçi Hareket Partisi iştirak
etmeyecektir. (MHP ve DYP sıralarından gürültüler) TURHAN GÜVEN (Mersin) - Niye imza
attınız?!. BAŞKAN - Lütfen efendim... İSMAİL KÖSE (Devamla) - Başında
söylediğimiz, 18 Nisandan önce söylediğimiz neyse, onun arkasındayız ve dün,
Avrupa Birliğiyle ilgili neler söylediysek, bugün de aynı noktadayız diyorum. Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(MHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar; DYP, AKP ve SP
sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Köse. Efendim, lehte ikinci söz, Diyarbakır
Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu'nun.(SP sıralarından alkışlar) Buyurun Sayın Hatipoğlu. ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Diyarbakır) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Anavatan Partisinin grup önerisiyle ilgili
görüşlerimi arz etmek için huzurlarınızda bulunuyorum; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Biz, bugün burada, adına Avrupa Birliği
Paketi denilen teklifin müzakeresiyle ilgili bir karar vereceğiz. Türkiye Büyük
Millet Meclisi, dün yaptığı toplantıda, bu aziz milletin de arzu ettiği
istikamette karar vermiş ve erken seçim kararını tespit etmiştir. Bugün basın organlarına baktığınızda,
Türkiye'deki kamuoyuna baktığınızda, herkesin, bu Meclisten beklediği bir son
görev var. O nedir; Avrupa Birliğiyle ilgili uyum yasalarının da bu Mecliste
müzakere edilmesi ve mümkünse, ittifaka yakın bir şekilde bir destekle o
yasaların da çıkarılması, Avrupa Birliği önündeki engellerin ortadan
kaldırılmasıdır. Aslında, bu Parlamentoda bulunan siyasî
partilerin çoğunun muhterem genel başkanları, parti sözcüleri, bu konuda da
halka taahhütte bulunmuşlar "evet, Avrupa Birliği, Türkiye'nin stratejik
hedefidir ve biz, Avrupa Birliğinin önündeki engelleri ortadan kaldırmak için
gayret göstereceğiz" demişlerdir. Ümit ediyorum, siyasî partilerimiz,
Mecliste grubu bulunan partilerimiz bu taahhütlerinin arkasında durur ve Avrupa
Birliğiyle ilgili bu yasalar da Türkiye'de bir şekilde gerçekleştirilir. Değerli arkadaşlarım, bu Parlamentonun, üç
yıldan beri alışık olduğu düzen içinde, sühuletle ve sükunetle bu müzakerenin
yapılmasında büyük bir yarar var; çünkü, Türkiye'yi konuşacağız, Türkiye'nin
meselelerini konuşacağız. Doğrusu, ben, İsmail Köse arkadaşımızı dinlerken çok
mutlu oldum; onu da hemen söyleyeyim. Yani, olağanüstü bir hareketlilik de var
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunda; bu çok güzel bir şey. İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Biz, her zaman
öyle olduk. ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Devamla) - Ne
diyeceğimi bir dinleyin efendim. Hemen, böyle, bir anda itiraz edilip,
bağrılacak bir şey demiyorum ki! Katkı sağlayacağını görüyorum. (MHP
sıralarından "Öbür tarafa bak" sesleri) BAŞKAN - Efendim, lütfen... ALİ GEBEŞ (Konya) - Genel Kurula hitap
edin. BAŞKAN - Lütfen efendim... Sayın Hatipoğlu, Genel Kurula hitap edin. Efendim, kürsüyü yapan çok kötü yapmış,
hep bu tarafa bakılıyor. Geçen sefer de böyle oluyordu. Bu tarafa lütfen... Teşekkür ederim. ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Devamla) - Efendim,
burada, DSP vardı daha önce; ben ne yapayım!.. BAŞKAN - Herkes alıngan olmuş. Buyurun. ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Devamla) - Şimdi,
eğer, siz, Avrupa Birliğine uyum yasalarının müzakere edildiği bu alanı,
Meclisin bu oturumunu, bir seçim alanı olarak kullanmayı düşünüyorsanız -bütün
partiler için söylüyorum- ve burada, bugüne kadar sesini çıkarmayanlar, üç
senedir sesini çıkarmayanlar, bağırarak, çağırarak bu kürsüden konuşulmasını
engelleyecekse, millet sizi, merak
etmeyiniz, sandığa bile gitmeden mahkûm eder. (SP sıralarından alkışlar)
Bırakın, burada görüşlerimizi ifade edelim. Burada, hiç kimse, burada, şu
Parlamentoda hiç kimse... 550 milletvekili de vatanseverdir, 550 milletvekili
de milliyetçidir ve hiç kimse Türkiye'nin aleyhinde bir yasa tasarısını burada
kabul etmez. (SP sıralarından alkışlar) Şimdi, yavaş yavaş muhalefete de
alışıyorsunuz, muhafelet yapmaya da alışıyorsunuz; ama, ne yazık ki, muhalefet
yapmaya da fırsatınız olmayacak, üç ay sonra muhalefet için bile burada
bulunamayacaksınız. Bu millete ne hesaplar vereceksiniz!.. Değerli arkadaşlar, Saadet Partisi, ilk
günden beri, ta Cumhurbaşkanlığındaki zirveden bu yana, Muhterem Genel
Başkanımız "Avrupa Birliğiyle ilgili yasa tasarıları gelsin müzakere
edelim, komisyonlar kurulsun bu Mecliste" dedi. Sayın Genel Başkanımızın,
Cumhurbaşkanının huzurunda söylediği bütün sözlerin arkasında durduk, sonuna
kadar da durmaya devam edeceğiz; bu bir. İkincisi Saadet Partisinin, şu anda
önümüzde bulunan yasa teklifiyle ilgili, şu teklifle ilgili, Anavatan Partisi
Grubuna "getirin, bu yasaları beraber çıkaralım" diye bir taahhüdü
yoktur. Saadet Partisi "bu teklifleri Türkiye Büyük Millet Meclisinde
müzakere etmeye hazırız" dedi, bugün de aynı noktadayız. Bu teklifteki bazı maddelere
çekincelerimiz vardır. Bu teklif eksiktir, hatalıdır, kusurludur ve
yetersizdir; inanç ve düşünce özgürlüğü, fikir özgürlüğü, örgütlenme
özgürlüğüyle ilgili yeterli düzenlemeleri öngörmemektedir; 21 inci Yüzyılda,
hâlâ, bu ülkede siyaset yasağı vardır, bunu kaldırmamaktadır; bu ayıbı, bu
kusuru taşımaktadır. MEHMET TELEK (Afyon) - Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesine şikâyet ettiniz; ama, onlar da onayladı. ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Devamla) - Elbette,
bütün bunların düzenlenmesi lazım ve bütün bunları düzenlememiz lazım. MEHMET TELEK (Afyon) - Batı kulübüne
şikâyet ettiniz!.. ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Devamla) - Bütün bu
eksikliğe rağmen, bu teklif, Türkiye Büyük Meclisinde müzakere edilsin. Biz,
parti olarak, elbette ki, önergelerimizi vereceğiz, değişiklik tekliflerimizi
Türkiye Büyük Millet Meclisine sunacağız. Ümit ediyorum, önergelerimiz kabul
edilir. Türkiye Büyük Millet Meclisinde, bu tarihî oturumda yasa teklifinin
görüşülmesine dahi tahammül etmemek, tahammülsüzlük göstermek, zannediyorum,
kimseye siyaseten de bir fayda sağlamayacaktır. Şimdi, biz, neyi müzakere ediyoruz
Allahaşkına? Şu teklifteki maddeler ne? Bunlar gökten zembille filan inmedi.
Buradaki maddelerin, buradaki düzenlemelerin çok büyük bir bölümü, burada
oturan iktidar ortaklarının hazırladığı Ulusal Programda var. Bu Ulusal
Programı hazırlarken, bunu muhalefet partileriyle paylaşmadınız, bize bilgi
bile vermediniz, gelip bunu açıklamadınız bile. Milletvekilleri, bunu, Resmî
Gazeteden okumak mecburiyetinde kaldı. Şimdi, sayın parti temsilcisi arkadaşımız,
çıkıp da... HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) - Sayın
Köse... ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Devamla) - Efendim,
ana dilde yayın istemek vatana ihanettir filan gibi laflar ederse, ben sorarım
size Sayın Köse; siz, üç yıldır bu ülkeyi hainlerle beraber mi idare ettiniz?
(SP sıralarından alkışlar) Hainlerle beraber mi memleketi idare ettiniz? Olmaz
böyle şey! Olmaz böyle şey! (MHP sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Efendim, lütfen, karşılıklı
konuşmayın. Sayın Korkutata, sizden de rica edeyim. ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Devamla) -
Birbirimizi ihanetle suçlamadan, vatanseverlik ölçüsünü koymadan şu meseleleri
müzakere edeceğiz. Değerli arkadaşlar, bir şeyin daha altını çizerek
huzurunuzdan ayrılacağım. Burada, Lozan'dan beri bahse konu olan azınlıklar
meselesinden bahsediliyor. Kendisini, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin
Anayasasına vatandaşlık bağıyla bağlı hisseden herkes Türktür; bu hüküm
ortadadır. Bu ülkede anadili Kürtçe olan vatandaşlarımız -Ahmedimiz,
Mehmedimiz- bu ülkenin aslî unsurlarıdır, bu cumhuriyeti kuran aslî
unsurlardır. Anadili Kürtçe olan Mehmet ile anadili Türkçe olan Mehmet
Çanakkale'de koyun koyuna yatmaktadır. Biz, dün, Çanakkale'yi beraber savunduk,
Kıbrıs'ı beraber savunduk, Kıbrıs'ta beraber kan döktük. Kürdü, Türkü
birbirinden ayırmaya kalkışmak vatana ihanettir; doğrudur; bu bir. (Alkışlar) Bu ülkede adı, sanı, kimliği, cinsi,
cibilliyeti ne olursa olsun "Kürtlere azınlık hakkını istiyorum"
diyen vatan hainidir, Kürt düşmanıdır, Türk düşmanıdır; bu da doğru. (Alkışlar)
Türkiye'de, başbakanlığa,
cumhurbaşkanlığına, bakanlığa, milletvekilliğine kadar gelen, anadili Kürtçe
olan bir insanın, Türkiye'den vazgeçip, azınlık talep etmesi kadar da anormal
bir şey olamaz; böyle bir Kürt yok, bu kadar ahmak bir Kürt de yok bu ülkede.
Niçin olsun?.. Niçin olsun?! ALİ IŞIKLAR (Ankara) - Niye uğraşıyorsunuz
o zaman? ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Devamla) - Evet,
biz, anadilde yayın olsun; ama, bu, Türkiye'nin bütünlüğü için olsun diyoruz,
Türkiye'yi bölmek için değil. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Hatipoğlu,
bu ithamda bulunanlar da vatan hainidir; onu da söyle. ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Devamla) - Elbette,
bu iddiada bulunanlar da vatan hainidir. Bakın, arkadaşlar, ben, buradan, geçen
sefer de söyledim. Bundan korkmayın, 20 000 000 insan Kürtçe konuşuyor;
korkmayın. (MHP sıralarından "atıyorsun" sesi) Ama, 20 000 000 insan,
Kürtçe Çanakkale'yi konuşsun, İstiklal Savaşını konuşsun, Türkiye'nin
birliğini, bütünlüğünü konuşsun. 20 000 000 insan, otursun, o Kürtçe televizyon
yayınlarında terör örgütünün ihanetini anlatsın, terörün kötülüğünü anlatsın. Bizim ortak paydalarımız var; dinimiz bir,
aynı Allah'a iman ediyoruz, aynı Peygamberin ümmetiyiz, aynı Kur'an'a iman
ediyoruz... Bir bölücübaşı bizi bölemez, hiç kimsenin gücü yetmez, hiç kimsenin
haddi değildir. (Alkışlar) Ama, siz, yasaklar koyarsanız, siz, bunları
yasaklarla örerseniz, onlara fırsat verirsiniz; Türkiye'yi dünya kamuoyu önünde
siz perişan edersiniz, Türkiye'yi dünya kamuoyu önünde siz üçüncü dünya ülkesi
konumuna sokarsınız. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Devamla) - Gelin,
bundan vazgeçelim, yasakçılıktan vazgeçin. (MHP sıralarından "öyle bir şey
yok" sesi) Türkiye, birilerinin zannettiği kadar
zayıf bir ülke değil; Türkiye, dünya devletidir; Türkiye'yi bölmek kimsenin
haddi değildir, kimsenin de gücü yetmez. Vazgeçin bu iddialarınızdan; bu
korkularınızdan, bu fobilerinizden vazgeçin. Değerli arkadaşlar, biz, Saadet Partisi
olarak, bu yasa teklifinin görüşülmesinden yanayız. Yasa teklifi içerisinde
katılmadığımız konular var, bunlarla ilgili tavrımızı koyacağız; sözcülerimiz,
burada, bu görüşlerini ifade edecektir. Bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. Sağ olun, var olun. (SP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Öneri üzerinde aleyhte başka söz isteyen
arkadaşımız var mı? Söz isteyen başka arkadaşımız yok. Önerileri ayrı ayrı okutup, oylarınıza
sunacağım: Öneriler: 1- Genel Kurulun 1 Ağustos 2002 Perşembe
günü 15.00-19.00, 20.00-22.00, 2 Ağustos 2002 Cuma günü 14.00-19.00,
20.00-22.00 saatleri arasında çalışması önerilmiştir. BAŞKAN - Birinci öneriyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir
efendim,. İkinci öneriyi okutuyorum: 2 - Adalet Komisyonunda görüşmeleri
tamamlanan 890 sıra sayılı çeşitli kanunlarda değişiklik yapan kanun teklifinin
48 saat geçmeden gündeme alınarak görüşülmesi, teklifin görüşmelerinin 2
Ağustos 2002 Cuma günü saat 22.00'ye kadar bitirilememesi halinde, bitimine
kadar çalışmalara devam edilmesi önerilmiştir. BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir efendim. Sayın milletvekilleri, gündemin
"Seçim" kısmına geçiyoruz. VI. –
SEÇİMLER A) Komİsyonlarda AçIk Bulunan Üyelİklere Seçİm 1.- Dilekçe
Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim BAŞKAN - Dilekçe Komisyonunda boş bulunan
ve Demokratik Sol Parti Grubuna düşen
1 üyelik için, Giresun Milletvekili Hasan Akgün aday gösterilmiştir
efendim. Oylarınıza sunuyorum: Kabul eldenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir; hayırlı olsun. Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
İle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz. Sayın milletvekilleri, alınan karar
gereğince, Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri, Denizli Milletvekili Beyhan
Aslan, Eskişehir Milletvekili İbrahim Yaşar Dedelek ile Kırıkkale Milletvekili
Nihat Gökbulut'un; Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması ile Milletvekili
Genel Seçimlerinin 3 Kasım 2002 Pazar
Günü Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Anayasa, İçişleri, Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Adalet
Komisyonları raporlarının müzakeresine başlıyoruz. VII. –
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER 1.-
Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan,
Eskişehir Milletvekili İbrahim Yaşar Dedelek ile Kırıkkale Milletvekili Nihat
Gökbulut'un; Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması ile Milletvekili Genel
Seçimlerinin 3 Kasım 2002 Pazar Günü Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve
Anayasa, İçişleri, Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor, Sağlık, Aile, Çalışma
ve Sosyal İşler ve Adalet Komisyonu Raporları (2/1020) (S. Sayısı : 890) (1) BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde. Hükümet?.. Hükümet?.. 2 Sayın Bakanla,
yerinde. Komisyon raporu 890 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Teklifin tümü üzerinde grupları adına söz
isteyenler: Yeni Türkiye Partisi Grubu adına Kayseri Milletvekili Sayın İsmail
Cem, Anavatan Partisi Grubu adına Rize Milletvekili Sayın Mesut Yılmaz. Şahısları adına, Sayın Aslan Polat, Sayın
Mehmet Bekâroğlu, Sayın Veysel Candan, Sayın Lütfü Esengün, aynı anda, aynı
saatte söz istedikleri için, birinci sıradaki arkadaşımızı belirlemek üzere
sonra kura çekeceğiz efendim. Bunun dışında, İstanbul Milletvekili Sayın
Mehmet Ali Şahin, Konya Milletvekili Sayın Mustafa Sait Gönen, Kırıkkale
Milletvekili Sayın Nihat Gökbulut, Antalya Milletvekili Sayın Salih Çelen, Ağrı
Milletvekili Sayın Nidai Seven söz istemişlerdir. Efendim, İçtüzüğün 72 nci ve 81 inci
maddelerine göre, grupları adına 1'er üyeye, Komisyona ve Hükümete 20'şer
dakika, şahısları adına da 2 üyeye 10'ar dakika söz verilecektir. Efendim, şimdi, ilk söz, Yeni Türkiye
Partisi Grubu adına, Kayseri Milletvekili Sayın İsmail Cem'e aittir. Buyurun Sayın Genel Başkan. (YTP
sıralarından alkışlar) Süreniz 20 dakika. YTP GRUBU ADINA İSMAİL CEM (Kayseri) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Partimiz Grubu adına, Yeni Türkiye adına,
görüşülmekte olan değişim teklifinin tahlilini yapmak ve Partimizin düşüncesini
sunmak istiyorum. Bir defa, şunu belirteyim: Türkiyemizde,
Avrupa Birliği kadar yanlış tanıtılan, yanlış algılanan, kendisinde bulunmayan
nitelikler atfedilen, haksız eleştirilen ve haksız savunulan çok az konu
olmuştur. Avrupa Birliği, Türkiye'de
-tartışmalarımızda- sanki başımızdaki bütün belaların kaynağıdır, Türkiye'de
hangi kötülük varsa, Türkiyemizin başına hangi kötülük gelebilecekse hepsi
Avrupa Birliğinden dolayıdır ya da tam tersine, Türkiyemizdeki bütün iyilikler,
bütün güzellikler, Türkiyemize olabilecek bütün iyilikler ancak ve ancak Avrupa
Birliğinden gelecektir; Avrupa Birliği olmazsa, neredeyse, Türkiye
olamayacaktır. Yine, bu bağlamda, Avrupa Birliği ya Türkiye'yi kesenkes,
mümkünü yok, kabul etmeyecektir, üye yapmayacaktır ya da Avrupa Birliğinin eli
mahkûm, mutlaka Türkiye'yi üye olarak alacaktır, Türkiye ne yaparsa yapsın,
Türkiye'nin üyeliğine Avrupa Birliği mahkûmdur anlayışı. Özünde bütün bunlar yanlıştır. Bir defa,
Avrupa Birliği, hiçbir zaman Türkiyemizdeki şikâyet ettiğimiz yanlışın,
eksiğin, bozukluğun sebebi değildir. Avrupa Birliği, hiçbir zaman Türkiye'deki
şikâyet ettiğimiz yanlışın, eksiğin, bozukluğun çözümü tek başına
olamayacaktır. Avrupa Birliği olayı, "üye olacağız, kaçınılmaz bir şey,
kabul edecekler" veya "bizi sevmediklerinden ötürü asla üye
almayacaklar" şeklinde bir yaklaşım değildir; çünkü, Avrupa Birliğiyle bir
ülkenin ilişkisi, özü itibariyle menfaat ilişkisidir. Eğer, Avrupa Birliği
Türkiye'yle ilişkisini geliştirmekte ise, bunun gelişmesinden menfaatı olduğu
için taraf çıkmaktadır ya da, biz, Türkiye olarak veya bir başka aday ülke
-Polonya, Macaristan, Bulgaristan- Avrupa Birliğiyle ilişkisini geliştirmekte
ise, bunda menfaatı olduğu için bu ilişkiyi geliştirmektedir. Bunu çok net
olarak, bir defa, görmemiz lazım. Kimsenin bizi çok sevmesi nedeniyle değil,
kimse Türkiye'ye bayıldığı için değil; ama, Türkiye'yle beraberliğini
geliştirmekte somut menfaatı olduğu için Türkiye ile Avrupa Birliği arasında
iyi ilişki oluşmaktadır. Gene, bu bağlamda, şu görüşmekte olduğumuz
değişimler, yasa teklifi... Biz bunu sanki ilk defa bugün Türkiye'de
tartışıyoruz, sanki bu konuları hiç konuşmamışız Türkiye'de, sanki birdenbire
biz Avrupa Birliği uğruna demokrat olmuşuz, özgürlükçü olmuşuz; böyle bir
anlayış dikkati çekiyor. Oysa, bugün tartıştığımız konular, cezanın kalkması
veyahut yasakların azalması veyahut demokratik hakların alanının
genişletilmesi; biz bunları 30 yıldır Türkiye'de konuşmaktayız ve
tartışmaktayız ve biz bunları tartıştığımız vakit, içimizden birçoğumuz bunları
savunduğu vakit, ortada bir Avrupa Birliği konusu dahi yoktu. Tabiî, işte, hep,
30 yıldır üye olacağız iddiasındayız; ama, böyle bir tartışma yoktu Türkiye'de
ve Türkiye'de insanlar özgürlüklerin genişlemesi, Türkiye'de insanlar
demokratik hakların mümkün olduğunca geniş bir alana yayılması için mücadele
etmekteydi, tartışmaktaydı, yazı yazmaktaydı. Şunu doğru koyalım: Biz bunları
savunmaktaysak, bu yasayı savunmaktaysak, bu değişime arka çıkmaktaysak ve biz
Avrupa Birliği konusunu Türkiye'nin menfaatı olarak görmekteysek, bu yasaların
gerçekleşmesi için komisyonda çalışmaktaysak, burada çalışmaktaysak, bu
"Avrupa Birliği istedi de, ondan dolayı" değildir. Biz bunu Türkiye
için yapmaktayız; biz bu özgürlükleri Türkiye için, halkımız için istemekteyiz
ve biz bu özgürlükleri, bu genişlemeyi, çocuklarımızın geleceği için
öngörmekteyiz. Bugün, Meclisimizin çalışmasıyla -hemen
belirteyim- bütün partilerimizin; şu son dönemde, bundan önceki dönemde,
hükümette yer almış partilerimizin katkısıyla bir noktaya geldik ve biz,
bulunduğumuz noktada bu alacağımız, oylayacağımız değişimle Avrupa Birliğine
girecek de değiliz; yani, böyle her şeyi de çözen, halleden bir değişimi
gerçekleştiriyor değiliz; ama, önemli bir adım atacağız ve şunu iyi bilelim: Bu
kürsüden daha önce birkaç kez belirttiğim gibi, biz, ancak Türkiye içerisinde
uzlaşabilirsek, Avrupa Birliğini Türkiye'nin bir uzlaşma platformuna
dönüştürebilirsek, bunu bir siyaset kavgası, bunu kendi iç çekişmemiz olmaktan
uzaklaştırabilirsek, işte o zaman Avrupa Birliği yolunda Türkiye adım atar.
Yoksa, biz bu konuyu birbirimizi köşeye sıkıştırmak için, suçlamak için,
ayrışmak, bölünmek için kullanmaya kalkar isek, o zaman, hiçbir noktaya, hiçbir
yere varamayız. Parlamentomuzun, bütün partilerimizin,
hükümetlerimizin katkısıyla geldiğimiz nokta, Avrupa Birliği yolunda önemli bir
adımı atabilmektir. Bu önemli adımı cesaretle atmamız lazım. Korkuyla, kendi
korkularımızla, kendimize güvensizlikle, kendi tarihimize güvensizlikle, kendi
insanımıza güvensizlikle Türkiye hiçbir yere gidemez. (YTP sıralarından
alkışlar) İnsanımıza güveneceğiz; korkularımızdan
başka korkacak hiçbir şeyimiz olmadığını bileceğiz. Birbirimize güveneceğiz; şu
parti veyahut başka parti, hepimiz Türkiye'nin iyiliğini istemekteyiz. Başka
başka düşünebiliriz; mümkündür; ama, hangimiz çıkıp da "ben Türkiye'nin
iyiliğini istiyorum, ötekiler Türkiye'nin iyiliğini istemiyor, onun için böyle
düşünüyor..." Bunu deme hakkımız yoktur. Türkiye'nin iyiliğini farklı
açılardan görebiliriz; Türkiye'nin iyiliğinin, doğrunun ne olduğu konusunda
karşıt düşüncelerimiz olabilir; ama, hepimiz memleketimizin, milletimizin
iyiliği için, güzelliği için, esenliği için, refahı için böyle konuşmaktayız ve
bu düşüncelerimizi savunmaktayız. Biz, cesaretle adım atalım, kendimize
güvenelim, tarihimizi bilelim; güvenelim ve bilelim ki, Türkiyemiz o büyük
Dünya Savaşından çıkmış, bütün tersaneleri işgal edilmiş, vatan toprağına
girilmiş -12 000 000 muydu 13 000 000 muydu; onun hâlâ tartışması devam eder-
ordunun silahı elinden alınmış öyle bir Türkiye'yi, öyle bir memleketi yedi
düvel birleşti bölemedi de, bu kadar bilgi birikimine, eğitim birikimine, demokrasi birikimine, kendi
coğrafyasının en güçlü askerî kuvvetlerine sahip günümüzün 70 000 000'luk
Türkiyesini gelip de bölecekler! Bu, kimsenin haddine düşmemiştir; bunu
hepimizin de iyi bilmesi lazım! (YTP sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar) Sayın milletvekilleri, kısaca, toparlamak
istiyorum: Doğru bir adım atmanın eşiğindeyiz. Elbette, her doğru adım gibi,
her ciddî adım gibi bunun da yaratabileceği bazı sıkıntılar olabilir. Burada,
hepimizin büyük bir iyi niyetle düşündüğünü istismar etmek, istismar yollarını
aramak isteyenler olabilir; ama, kendimize güvenelim ve bilelim ki, biz bunları
yaptırtmayız, bunun istismarına müsaade etmeyiz. Her şeyden önce kendimize
güvenelim ve Avrupa Birliği doğrultusundaki bu önemli adımı Türkiyemiz için,
çocuklarımız için cesaretle, elbirliğiyle atalım. Saygılar sunuyorum; sağ olun, var olun.
(YTP sıralarından ayakta alkışlar) BAŞKAN - Efendim, teşekkür ediyoruz Sayın
Cem'e. Efendim, söz sırası, Anavatan Partisinde. Rize Milletvekili Sayın Mesut Yılmaz,
buyursunlar efendim. (ANAP sıralarından ayakta alkışlar) Sayın Genel Başkan, süreniz 20 dakika
efendim. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI A.
MESUT YILMAZ (Rize) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygı ve
sevgilerimle selamlıyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak tarihî
bir oturum yapıyoruz. Bu oturumda ve bunu izleyen oturumlarda devletimiz ve
milletimiz için hayatî kararlar almak durumundayız. Alacağımız bu kararlar,
ülkemizin siyasî, ekonomik ve sosyal geleceğini şekillendirecek. Bize göre, bugün için devletimizin
önündeki en önemli konu, Avrupa Birliğine tam üyelik için müzakere sürecini
başlatmaktır. Asıl hedefimiz ise, bu müzakere sürecinin sonunda, Avrupa
Birliğine tam üye olmaktır; ama, hepimiz biliyoruz ki, bu, öyle kolayca
gerçekleşebilecek bir hedef değildir. Bunun için ulaşmamız gereken demokratik
standartlar vardır; düşünce, ifade, inanç ve kültürel hürriyetlerden temel
insan haklarına kadar her alanda özgürlükleri genişletmemiz gerekiyor. Bunun için ulaşmamız gereken ekonomik
standartlar vardır; enflasyonu, faizleri ve kur dalgalanma marjını tek haneli
rakamlara indirmemiz gerekiyor. Bunun için ulaşmamız gereken sosyal
standartlar vardır; sosyal güvenlik zincirini genişletmemiz, işsizlik
sigortasını yerleştirmemiz, çocuklarımızı ve kadınlarımızı güvence altına
almamız gerekiyor. Aslında, bu standartlara ulaşmak, insanımızın, hayatın her
alanında, çok uzun bir zamandan beri özlemini çektiğimiz düzeye getirilmesi
demektir. Değerli milletvekilleri, bugün, Avrupa
Birliğinin 15 üyesi vardır; 10 tane de bu yılın sonunda, aralık ayında, üyeliğe
kabul edilmeyi bekleyen ülke bulunmaktadır. Tabiî, bu rakama, şu anda tam
üyelik müzakereleri devam eden Bulgaristan'ı ve Romanya'yı da ilave etmemiz
lazım. Ayrıca, Avrupa Birliğine üye olmak isteyen; ancak, coğrafİ durumları
sebebiyle veya başka birtakım engeller yüzünden buna imkân bulamayan pek
çok sayıda ülkeyi saymamız gerek. Şimdi, değerli arkadaşlarım, sorulması
gereken soru şudur: Acaba, bu kadar ülke Avrupa Birliğine girmeyi neden ısrarla
istemektedir? Avrupa Birliği eğer toprak bütünlüğünden ekonomik sömürüye kadar
her alanda devletleri kökünden sarsacak bir olaysa, bunca ülke niçin ısrarla bu
statüyü elde etmek için çalışmaktadırlar? Acaba, bunca ülke Avrupa Birliği
üyeliği için neden onca fedakârlığa, bu kadar sıkıntıya katlanmaktadır?
Unutmayalım, daha düne kadar Doğu Bloku içinde yer alan ülkeler, yani, komünist
rejimle yönetilen ülkeler, sadece Avrupa Birliği üyeliğini elde edebilmek için
on yıl gibi çok kısa bir zamanda kendilerini baştan aşağı, kökten değiştirmeyi
göze aldılar. Bulgaristan ve Romanya gibi, Türk azınlığın yaşadığı ülkeler,
topraklarının bölüneceğini düşünerek mi acaba orada yaşayan soydaşlarımıza,
eskisine göre çok daha geniş özgürlükleri verdiler? İngiltere gibi, Fransa
gibi, İtalya gibi, İspanya gibi, etnik ve inanç temelli sorunlarla boğuşan
ülkeler, acaba, niçin, o kadar riski göze alarak Avrupa Birliğinin kriterlerini
hayata geçirdiler? Bir başka örnek: Avrupa'nın bugünkü
ekonomik ve sosyal refah ortalamasının ve hatta, Avrupa Birliğinin ortalama
bireysel özgürlüklerinin çok daha üstünde bir düzeye sahip olan İskandinav
ülkeleri, bu söylediğim alanlarda hiçbir beklentileri olmadığı halde, neden
Avrupa Birliği üyeliğine yöneldiler? Değerli arkadaşlarım, bu soruların
cevaplarını doğru bir şekilde bulduğumuzda, Avrupa Birliği üyeliğiyle ilgili
olarak ortaya atılan iddiaların yanlış ve temelsiz olduğunu görürüz. Acaba,
Avrupa Birliği üyeliği bu kadar ülke için hiçbir olumsuzluk içermiyor da sadece
Türkiye için mi tehlike teşkil ediyor; böyle bir şey mümkün olabilir mi? Eğer,
olaya akıl, insaf ve vicdan ölçüleri içinde bakılırsa, bunun böyle olmadığını
herkes teslim edecektir. Avrupa Birliği üyeliğini sihirli bir
değnek gibi değil; ama, lanetli bir asa gibi de değil, her alanda ihtiyacımız
olan atılımları gerçekleştirmemize yardımcı olacak bir itici motor gibi
görmeliyiz. Bu yaklaşımı ülkemizde hâkim kıldığımız gün, Avrupa Birliği üzerine
uzun zamandan beri devam eden tartışmalar sağlıklı bir zemine oturacaktır. Değerli milletvekilleri, gerçekleri
görmezden gelerek veya gözlerimizi kapayıp gerçekleri yok sayarak onlardan
kurtulamayız. Ülkemizde yaşayan her kesimin kendine göre ciddî sıkıntıları var.
Türkiye'nin hangi bölgesine giderseniz gidin, hangi kesimle bir araya
gelirseniz gelin, insanımızın, kelimenin tam anlamıyla dert küpü haline
geldiğini göreceksiniz. Biraz deştiğiniz zaman, bütün bu sıkıntıların, aslında,
bütün vatandaşlarımızın ortak sıkıntılarının birkaç grupta toplanacak ortak
konular olduğunu görürsünüz. İnsanlarımız, elbette ki ekonomik sıkıntılarından
mustariptirler; bunun içinde işsizlik vardır, bunun içinde yoksulluk vardır,
bunun içinde sefalet vardır, bunun içinde gelir dağılımında adaletsizlik
vardır; ama, bunun yanında, aynı zamanda, atalet vardır; bunun içinde zengin
kaynakların fakir bekçisi olmak vardır. İnsanımız, aynı zamanda sosyal
sıkıntılarından da mustariptir; bunun içinde de geniş kesimlerin hiçbir sosyal
güvencesinin olmaması vardır, bunun içinde maaş, hastane ve hatta ekmek
kuyrukları vardır. Bunun içinde okutamadığımız,eğitim veremediğimiz milyonlarca
gencimiz vardır. İnsanımız, bireysel ve kültürel haklarını
kullanırken karşılaştıkları sınırlamalardan da mustariptir; bunun içinde de
temel insan haklarına ilişkin ihlâller vardır, bunun içinde düşünce ve ifade
özgürlüğüne yönelik kısıtlamalar vardır, bunun içinde anasından öğrendiği dilin
hor görülmesi vardır. Yani, hangi alana ve hangi kesime elinizi
atarsanız atın, uzun yıllar çözülemediği için kangren haline gelmiş, bıkkınlık
verecek boyuta ulaşmış sorunlar vardır. Değerli milletvekilleri, hiçbir devletin
kendi vatandaşını böylesine yoksul, mutsuz ve umutsuz kılmaya hakkı yoktur.
(ANAP sıralarından alkışlar) Hele hele, yaradılanı Yaradan'dan ötürü seven;
insanı, eşrefi mahlûkattan sayan, hâkim değil hadim devlet geleneğine sahip
Türk Milletinin buna hiçbir zaman layık olmadığını, buna hiç müstahak
olmadığına inanıyorum. (ANAP sıralarından alkışlar) Avrupa Birliği üyeliği konusundaki
gelişmelerin ülkemizde bu kadar heyecan uyandırmasının, toplumda bu kadar güçlü
destek bulmasının en önemli sebebi, bu saydığım sıkıntılardır. Türk insanı,
bütün aleyhte propagandalara rağmen, yapılan korkutmalara rağmen
"bölünürüz, savruluruz" korkutmalarına rağmen, engin sağduyusu ve
sezgisiyle, Avrupa Birliği kriterleri diye ortaya konulan çerçevenin, aslında,
kendi sıkıntılarına çözüm olabilecek formülleri içerdiğini görmüştür. Onun
için, Türk insanını, Avrupa Birliği yolundan çevirmeye yönelik gizli ve açık
çabaların hiçbir sonuç vermesi mümkün değildir. Türk insanını, Avrupa Birliği
yolundan döndürmenin tek yolu, ona, bu sıkıntılarına, çok daha köklü ve süratli
çözümler getirecek başka alternatifleri ortaya koymaktır. Maalesef, ne
halihazırda ne de yakın ve orta gelecekte böyle bir alternatif gözükmemektedir.
Dolayısıyla, Türk Milletinin temsilcileri olarak Yüce Meclisin çatısı altında
yer alan bizlere düşen görev, insanımızın sağduyusu ve sezgisiyle yöneldiği bu
hedefi gerçekleştirmektir. (ANAP sıralarından alkışlar) Esasen, Avrupa Birliği
üyeliği, bu çerçevede bir siyasî proje haline gelmiştir. Bu projeye ne kadar
çok destek verir, ne kadar büyük katkı sağlarsak, milletimiz ve tarih önünde o
kadar sorumluluğumuzu yerine getirmiş olacağımıza inanıyorum. Değerli milletvekilleri, Avrupa Birliğine
üyelik süreci, Türkiye'nin, 200 yıllık, devletimizi tahkim etme ve milletimizi
güçlü kılma çabalarının ulaştığı nihai noktadır. Türkiye, esasen, coğrafya ve
siyasî yapı olarak zaten içerisinde yer aldığı Batı'yı, bir medeniyet olarak
kendisi tercih etmiştir. Biz, harici baskılarla hareket etmeden, dışarıdan
yapılan baskılarla hareket etmeden yeni bir medeniyet dünyasına kendi isteğiyle
dahil olan dünyadaki ender uluslardan birisiyiz. 1683'te Viyana bozgunuyla
başlayan çöküş sürecini durdurmak için, bir medeniyeti bırakıp bir başka
medeniyeti benimsedik. Devletimizi ve toplumumuzu, bu uğurda tepeden tırnağa
değiştirmeye koyulduk. Vakai hayriyeden tanzimata, meşrutiyetten cumhuriyete
kadar atılan bütün adımlarla tek bir hedefe yöneldik; o da, Batı medeniyeti içerisinde
yer alarak devletimizi yaşatmak, onu yok olmaktan kurtarmak. Türkiye'nin ikiyüz
yıllık tercihinin doğruluğu, bu tercihi yapmayan veya bu tercihi yapamayan
çevremizdeki başka ülkelere bakıldığı zaman kolayca anlaşılacaktır. Başta Büyük
Atatürk olmak üzere, bu yolda canla başla çalışan tüm devlet adamlarımıza ve
tüm nesillere şükran borçluyuz. Değerli milletvekilleri, bugün geldiğimiz
aşamada, Avrupa Birliği üyeliği, Türkiye için, zaten ait olunan bir dünyaya
dahil ve mensup olmak meselesidir. Türkiye, Doğu - Batı ikilemini aslında
çoktan aşmıştır; şairin dediği gibi "Doğu Doğu'dur, Batı da Batı'dır"
ve Türkiye, kesinlikle ve mutlak suretle Batı'dadır. Şimdi, geriye dönüp,
ikiyüz yıldan beri hiçbir şey olmamış, sanki bütün tarih boşuna kat edilmiş
gibi Avrupa Birliğine karşı çıkılmasını anlayabilmek mümkün değildir. Hangi
gerekçeyle olursa olsun bu yoldan dönüş, bu yoldan sapış anlamına gelecek
çabaları hoş karşılamak da mümkün değildir. Hem Avrupa Birliğine üyeliği
istiyor gözüküp hem de bu yolu çıkmaza sokmak için elinden geleni yapmayı kabul
etmek de mümkün değildir. Değerli milletvekilleri, Türk tarihinin en
büyük dönüşüm projesi olan cumhuriyet, Avrupa'yla entegrasyonu amaçlayan büyük
bir projedir. Cumhuriyetimizin özü, siyasî birlik ve ekonomik gelişme temelinde
çağdaş bir millî devlet olmaktır. Cumhuriyetimiz, 1946'dan sonra, demokratik
bir hüviyet kazanarak bu alanda büyük başarılara ulaşmıştır. Bununla birlikte,
siyasî birliğin tesisinde tam anlamıyla hedefe ulaştığımız söylenemez. Bunun
esas nedeni nedir; bunun esas nedeni, vatandaşlık kurumunun Türkiye'de henüz
yerleşip geliştirilememiş olmasıdır. Eğer bunun aksi doğru olsaydı, bugün,
hâlâ, etnik veya mezhep temelli ayrışma veya -bu kürsüden biraz önce söylendiği
gibi- bölünme endişesini veya tehlikesini yaşamazdık. Eğer aksi doğru olsaydı,
küçük bir eşkiya grubunun başlattığı bir hareket, koca bir devleti, onbeş yıl
boyunca ve hâlâ uğraştıramazdı. Eğer
bunun aksi doğru olsaydı, 14-15 yaşındaki dinî eğitim alan kız çocuklarımızın başörtüsünü,
laikliğe yönelik büyük bir tehdit olarak algılayıp paniğe kapılmazdık. (ANAP,
AK Parti ve SP sıralarından alkışlar) ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan,
bunlara inanıyor musun?! DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI A.
MESUT YILMAZ (Devamla) - Hiçbirimiz, bu kaygılara sebep olan olguları, bu
kaygıları yaratan şeyleri, sadece dış kaynaklara, dış mihraklara bağlamak
basitliğine kaçmamalıyız. Elbette ki, bir yönüyle, dışarıdan tasallut edenlerin
varlığı bir gerçektir; ama, bu tasallut her zaman olacaktır; ancak, diğer
yönüyle, bu sorunların kökeni içeridedir ve asıl çözmemiz gereken sorun da
buradadır. Bu sorunlar, Atatürk ve İnönü döneminde de vardı, bugün de vardır ve
bu sorunların kaynağı, toplumsal yapımızda ve yönetim anlayışımızdadır. Cumhuriyetin "siyasî birlik"
idealinin başarıya ulaşması, Türkiye'nin Avrupa ile entegrasyonunda nihaî
safhayı tamamlamasıyla mümkündür. Endişemiz odur ki -bu endişeyi duyan
arkadaşlarım için söylüyorum- Avrupa Birliğinin dışında kalan bir Türkiye,
millî çıkarlarını, çok daha zor koruyacaktır, hatta, mevcut bütünlüğünü dahi
muhafaza etmekte zorlanacaktır; çünkü, Türkiye, Avrupa Birliğinin dışında
kaldığı takdirde, Ortadoğu'nun karanlık meçhulüne savrulmuş olacaktır. Avrupa
Birliği kriterlerine sahip olmak, Türkiye'yi, bırakınız bölmeyi, tesis etmekte
zorlandığı millî birlik yönünde önemli ve güvenilir bir zemine kavuşturacaktır.
Değerli milletvekilleri, bugün, bütün
siyasî partiler, Avrupa Birliği uyum çalışmalarıyla ilgili, kendisinin haklı
olduğunu ispatlamak peşindedir. Şunu baştan kabul etmeliyiz ki, her partinin
kendine göre haklı olduğu noktalar muhakkak vardır. Her siyasî partinin
olayları ve gelişmeleri kendi açısından değerlendirmesi kadar da tabiî bir şey
olamaz. Yine, her bir siyasî parti, kendi görüşünün doğruluğunu ispatlamak
için, bu alandaki gelişmeleri kendi ölçüleri doğrultusunda yorumlama hakkına da
sahiptir. Bütün bu söylediklerime hak vermemek, bunları yadırgamak mümkün
değil; ama değerli arkadaşlarım, bütün bunların sonucunda, bu pakette yer alan
düzenlemelere hayır demek veya çekimser kalmak, kayıtsız kalmak, bu endişeleri
duyan partilerimizin o endişelerini gidermeye yardımcı olmayacaktır, o siyasî
partilere oy vermiş insanlarının haklarını korumaya da yardımcı olmayacaktır.
Bana göre, bütün partilerimizin ortak çıkarı, Meclisteki ve Meclis dışındaki
bütün siyasî partilerimize oy veren vatandaşlarımızın ortak çıkarı bu paketin
yasalaşmasındadır. Bu paketin yasalaşmasının neden bütün partilerimizin ve
neden bütün bu partilerimize oy vermiş olan vatandaşlarımızın çıkarına olduğu
da apaçık ortadadır. Çünkü bu paketin yasalaşması Avrupa Birliğiyle müzakere
sürecini başlatacak ve üyelik yolundaki en önemli engelin ortadan kalkmasını
sağlayacaktır. Bu nedenle, Yüce Meclisteki Avrupa Birliği uyum çalışmalarını
kimin daha inatçı olduğunu gösteren bir savaşa çevirmek doğru değildir. Değerli milletvekilleri, bugün Ankara'nın
göbeğindeki Kızılay'da, herhangi bir kitapçıya gidin, Türkiye üzerine yazılmış
çok sayıda yeni kitap göreceksiniz. Bu kitapların yazarları ya Türkiye'ye
dıştan bakan Türk dostu yazarlardır ya Türk diplomatlarıdır ya da Türk bilim
adamlarıdır. Bu kitapların hemen hepsinde, ülkemizin demokrasi ve insan hakları
konusundaki eksikliklerin uzun uzun işlendiğini göreceksiniz, onlara atıflar
yapıldığını göreceksiniz. Bu eksikliklerin Batı dünyasında nasıl karşılandığına
ilişkin değerlendirmeler, hepimizi sarsacak niteliktedir. Bu kitaplara göz
gezdiren herkes, Türk Devletinin, Batı dünyasına ait bütün platformlarda,
bugüne kadar neden sıkıntı çektiği konusunda bir fikir sahibi olacaktır. Değerli milletvekilleri, bunlar, bizim
gerçeklerimizdir, bu eksiklikler bizim eksikliklerimizdir. Bunlardan utanmak,
bunları gizlemek doğru değildir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI A.
MESUT YILMAZ (Devamla) - 2 dakika süre
rica ediyorum... BAŞKAN - İstirham ediyorum efendim,
buyurun. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI A.
MESUT YILMAZ (Devamla) - Eğer, ortada
bir problem olduğunu kabul etmezsek, sorunlarımızı çözemeyiz. Problemleri
gizlemek ve inkâr etmek, belki, kısa dönemde işimize gelebilir; ama, ortada bir
problem yokmuş gibi, ilânihaye yolumuza devam edemeyiz. Bu konuda atılan
adımları engelleyerek de hiçbir yere varamayız. Sıkıntı verse bile, bu konudaki
bütün eksikliklerimizi bu kürsüde açık açık konuşmak, tartışmak zorundayız.
İnanıyorum ki, çıkarlarımız bazen çatışsa bile, her zaman bir uzlaşma yolunu
bulabiliriz. Unutmayalım ki, bu ülke hepimizin ülkesi, bu ülkede yaşayan
insanlar hepimizin insanları. Bize düşen, bütün bu eksikliklerimizi gidererek,
insanımızı daha huzurlu ve mutlu yaşatmaktır. Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin
Avrupa Birliğiyle üyelik perspektifine dayalı ilişkileri 1959 yılına
dayanmaktadır. Bu yoldaki ilk girişimi yapan, merhum Adnan Menderes'in Hükümeti
olmuştur; ama, bu konudaki anlaşmayı, Ankara Anlaşmasını ilk imzalayan, merhum
İsmet İnönü'nün Hükümetidir. 9 uncu Cumhurbaşkanımız Sayın Süleyman Demirel,
1960'ların ikinci yarısında, Avrupa Birliğiyle ilişkilerin ilerlemesinde önemli
katkıda bulunmuştur. Büyük dönüşüm yaşatarak, Türkiye'yi dünyayla bütünleşme
yolunda harekete geçiren 8 inci Cumhurbaşkanımız merhum Turgut Özal'ın, benim
de içinde yer aldığım hükümeti, zorlu bir ara dönemin sıkıntılarını aşarak,
Avrupa Birliğine tam üyelik müracaatında bulunmuş ve Türkiye'nin üyelik
perspektifini kesinleştirmiştir. Doğru Yol Partisinin Genel Başkanı Sayın Tansu
Çiller'in Hükümeti, gümrük birliği sürecini başlatarak, Türkiye-Avrupa Birliği
ilişkilerini daha ileri bir safhaya getirmiştir. (DYP sıralarından alkışlar)
Nihayet, Sayın Ecevit'in Başbakanlığını yaptığı, bizim de içinde bulunduğumuz
bu hükümet, 57 nci hükümet, ülkemizi Avrupa Birliği genişleme sürecine dahil
edip, uyum çalışmaları için gerekli Ulusal Programı hazırlayarak önemli bir
katkıda bulunmuştur. Bunu şunun için söylüyorum: Avrupa Birliği
üyeliği hedefi, rahmetli Menderes'in, rahmetli İnönü'nün, rahmetli Özal'ın,
Sayın Demirel'in, Sayın Çiller'in ve Sayın Ecevit'in projesidir; hepsinin ortak
projesidir. (ANAP, DYP ve DSP sıralarından alkışlar) Bu proje, elbette ki, bir siyasî partinin
tekelinde değildir; bu proje, millete mal olmuştur. Çatısı altında bulunmaktan
şeref duyduğumuz bu Yüce Meclis, Türkiye'nin, demokrasinin evrensel
standartlarına layık bir ülke olduğunu bütün dünyaya göstermek durumundadır.
Türkiye'nin son kırk yılda defalarca teşebbüs ettiği; ama, ya toplumsal
kamplaşmalar nedeniyle ya da demokratik mekanizmaların devredışı kalması
nedeniyle gerçekleştiremediği dönüşüm, bu defa tamamlanma aşamasına gelmiştir. Bugün karşımızda, ne kardeşi kardeşe
düşman eden sosyal, siyasal sorunlar vardır ne de demokratik mekanizmaların
işlemesine engel olan herhangi bir gelişme söz konusudur. Türkiye'nin bu tarihî
dönüşümü gerçekleştirmesi için bugün bütün şartlar mevcuttur. İş, sadece siz
sayın milletvekillerinin irade beyanına kalmıştır. Kamuoyu önünde yapılan
deklarasyonlara, millete verilen sözlere binaen, bu Meclisin, söz konusu
dönüşümü gerçekleştirecek iradeyi ortaya koyacağına inanıyorum. Şayet, Avrupa Birliği uyum yasaları kabul
edilirse, bugün burada bulunan her bir milletvekili arkadaşım, ülkemizin, bu
yüzyılının tarihinin yazımına iştirak etmiş, ortak olmuş olacaktır. Ülkesine ve
milletine hizmeti her şeyin önünde gören bir bundan daha büyük bir şeref
düşünemiyorum. Bu projeye taraftar olanlarla karşı olanların kimlerin
karşısında kimlerin yanında oldukları, tarihte kimlerle birlikte anılacakları
da şimdiden bellidir. Tarih tablosunda, millete ve devlete hizmet edenler bir
tarafta, millet ve devleti yolundan çıkararak, ona zarar verenler diğer tarafta
yer alacaktır ve iyiler, iyilikleriyle kötüler de kötülükleriyle anılacaktır.
(ANAP sıralarından alkışlar) Değerli milletvekilleri, hepimizin kabul
etmesi gereken bir gerçek var; bu Parlamento, bizim Parlamentomuz, 21 inci
Dönem Parlamentosu, hem yakın tarihin en çalışkan Parlamentosudur; ama, hem de
en çok yıpranmış olan parlamentosudur. Siyaset kurumunun ve siyasetçinin
yıpranmışlığı, siyasî yelpazedeki dağınıklıkla orantılı olarak artmıştır;
çünkü, siyasî dağınıklık siyasî iradede zafiyete yol açmıştır. Siyasî irade
zaafı, teknik olarak ne kadar büyük performansı ortaya koyarsanız koyun,
toplumu ortak hedefler etrafında toplama ve motive etme yönünde siyasetin
gücünü azaltmaktadır. BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız. 6
dakika oldu. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI A.
MESUT YILMAZ (Devamla) - Hemen toparlıyorum. Siyaset kurumunun böylesine kötü bir duruma düşmesinde, belki, siyasetçilerin
eksikleri vardır, yanlışları vardır; ama, siyasetdışı unsurların da bu süreci
körükledikleri açıktır. Avrupa Birliği üyeliği, siyaset kurumunu ve siyasetçiyi
içerisine düştüğü bu açmazdan kurtarmak için de önemli bir fırsattır. Toplum, kendiliğinden ortak bir hedef
etrafında konsensüs sağlamıştır. Sivil toplum kuruluşları, ülkemizin bu hedefe
ulaşması konusunda yapılan her çalışmaya destek vermektedir. Siyaset kurumuna
ve siyasetçiye düşen, kısa sürede genişleyen ve olgunlaşan bu zemini doğru
değerlendirmek, ele geçen fırsatı heba etmemektir. Anadolumuzda bir söz var "suyunu,
tuzunu hesap edersen çorbayı içemezsin" derler. Avrupa Birliği konusunda
atılacak her adımı, olabilecek en olumsuz, en kötü sonuçlarıyla
düşünürseniz kilitlenir kalırsınız. Hiçbir komplekse kapılmadan itiraf
etmeliyiz ki, milletimiz, Avrupa Birliği üyeliği konusunda, siyaset kurumundan
da siyasetçilerden de çok daha ileri bir noktadadır. (ANAP sıralarından
alkışlar) Eğer, biz, bugün, burada, hâlâ bu
paketteki konuları tartışıyorsak, bu söylediğimin bundan açık ispatı olamaz. 21
inci Dönem milletvekilleri olarak, verdiğimiz mücadelelerin, yaptığımız
işlerin, gösterdiğimiz çabaların, millet önünde ve tarih önünde eğer hak ettiği
değeri bulmasını istiyorsak, Avrupa Birliği üyeliğine giden yolu hemen ve
ardına kadar açmalıyız. Milletimiz bizden bunu bekliyor. Bugün, bütün gözler
Yüce Meclisin üzerindedir. Ben inanıyorum ki, Yüce Meclisimiz, bu sınavdan
yüzünün akıyla çıkacaktır. Bu inançla, hepinize en derin saygılarımı,
şükranlarımı sunuyorum. (ANAP sıralarından ayakta alkışlar, DSP ve AK Parti
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Şimdi, söz sırası, Saadet Partisi Grubu
adına, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mustafa Kamalak'ta. Buyurun efendim. (SP sıralarından
alkışlar) Süreniz 20 dakikadır. ASLAN POLAT (Erzurum) - Adaleti sağlayalım
Sayın Başkan. BAŞKAN - Hazreti Ömer'in adaleti var
burada, hiç korkmayın. Zatıâlileriniz, dün, o adaletimi gördünüz.
ASLAN POLAT (Erzurum) - 28 dakika... BAŞKAN - Sayın Kamalak, siz buyurun
efendim. SP GRUBU ADINA MUSTAFA KAMALAK
(Kahramanmaraş) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; partimin, Saadet
Partisinin, kısaca "Avrupa Birliği uyum paketi" diye bilinen, 890
sıra sayılı kanun teklifi üzerindeki görüşlerini sunmak üzere söz almış
bulunuyorum; konuşmama başlarken hepinizi hürmetle selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, Saadet Partisi
olarak, prensip itibariyle Avrupa Birliğine evet diyoruz. Avrupa Birliğini
ideal bulduğumuz için değil, tüm dertlere deva gördüğümüz için değil;
Türkiye'deki baskılar dayanılmaz aşamaya geldiği için, millî irade sürekli
olarak dışlandığı için, yönetimlerde milletin dediği değil de, belirli
çevrelerin, hukuk tanımazların sözü dinlendiği için Avrupa Birliğine evet
diyoruz. Değerli arkadaşlarım, merhum Âkif diyor
ki: "Hayal ile yoktur benim alışverişim, Ne söylemişsem, görüp de söylemişim."
O münasebetle, biliyorum, Türkiye'de,
millî iradenin değil de egemen güçlerin, hukuk tanımazların, etkin çevrelerin
dediği olmakta, icra makamında genel olarak bunların sözü geçmektedir dedim;
bu, önemli bir iddiadır. O halde, bu iddiayı belgelerle ortaya koymamız
gerekiyor. Değerli arkadaşlarım, bu hükümet bilindiği
gibi, 56 ncı hükümetin devamıdır; 56 ncı hükümet de, 55 inci hükümetin
devamıdır. O halde, hadiseye, bir bütün halinde bakmak lazım. Acaba, 54 üncü
hükümeti, millî irade mi kurdu, yoksa millî iradeye rağmen belirli çevreler mi
kurdu? Elimdeki kitapta "belirli çevreler kurdu" deniliyor. Kitabın
adı "Bir Asker Bir Diplomat." Sayfa 258." Mesut Yılmaz'ın
Başbakan olarak seçilmesi." Soruyor muhabir: " 'Cumhurbaşkanı,
hükümeti kurma görevini Tansu Çiller'e vermeye mecbur değil; Hükümeti Mesut
Yılmaz'a kurdururuz dedik ve görev Yılmaz'a verildi. Mesut Yılmaz'ı, hükümeti
kurmak için biz seçtik; bizim istediğimiz şekilde hareket edecektir, bizim
dediğimizden çıkamaz' demişti. Televizyon haberlerinde, Mesut Yılmaz'ın 'sekiz
yıllık eğitim kararını bizim hükümetimiz almadı, uymak zorunda da değiliz'
yolunda bir beyanını verdiler. Ben, haberi, misafirime tebessümle bakarak
dinledim; ama, Yılmaz, bu beyanın arkasını getirmedi. Aksine 'kararı biz
almadık; ama, elbette uygulayacağız' dedi. Komutan arkadaşım haklıymış." Sanıyorum, birileri var ki... Sayın
Yılmaz'ın Çay-TV'deki konuşmasını hepiniz bilirsiniz; ama, uygulama bütünüyle
farklı. Sayın Yılmaz, Çay-TV'deki konuşmasında -imam-hatiplerdi söz konusu
olan- ne diyordu: "Halk bu okullara teveccüh ettiğine göre, şu halde, buna
dikkat etmek lazım, buna itibar etmek lazım" diyordu. Peki, imam-hatipler
ne oldu?! Biz diyoruz ki, evet, Avrupa Birliğine
girmemiz lazım. Bu ülkeyi yönetme mevkiine gelen kişilerin, böyle, emir ve
talimata mecbur kalmaması için Avrupa Birliğine evet diyoruz; yoksa, çare
olarak gördüğümüzden değil. Değerli arkadaşlarım, ne oldu; yani, 55
inci hükümet, 56 ncı hükümet ve 57 nci hükümet... Türkiye'nin geldiği nokta
burada. Peki, bulunduğumuz nokta neresi? Bu hükümetin, bulunduğumuz noktayla
ilgili, isterseniz, şöyle, başarı grafiğine, karnesine bir bakalım. Aldığımız
rakamlar, işte, karnesi hükümetimizin... Türkiye Cumhuriyeti 57 nci hükümetinin
karnesidir bu. (MHP sıralarından "nerede çıktı?" sesleri) YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - MHP de var mı? MUSTAFA KAMALAK (Devamla) - Gelecek... Rakamların alındığı yer, nerede çıktığı
değil, kimin söylediği ve gerçek önemlidir. Tablodaki ekonomik rakamlar, Ankara
Ticaret Odası Başkanı Sayın Sinan Aygün'ün 20 Mayıs 2002 tarihli televizyon
konuşmasından alınmıştır. "Yalan" diyebiliyor musunuz bu rakamlara?!
(MHP sıralarından "Millî Gazete mi" sesleri) Evet, gazete, Millî
Gazete. Gelecek şimdi, diğerleri de gelecek. Bu rakamlara "hayır"
diyebiliyor musunuz?.. Peki, geliyorum o zaman; belgelere geliyoruz. KORAY AYDIN (Ankara) - Gazete haberiyle
konuşulur mu hocam?! Siz bilim adamısınız... MUSTAFA KAMALAK (Devamla) - Efendim,
bilimde, her doküman, her veri gerçeği ifade eder, yanlışını burada
söylersiniz. Eğer, bu rakamlar yanlış idiyse, bu zamana kadar söylenmesi
lazımdı. Yirmi banka batmış; yalan mı?! (SP sıralarından "doğru"
sesleri) Devri hükümetinizde... Yalan mı?!. Tamamı 28 Şubatçı; yani, millî...
(MHP sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Efendim, karşılıklı konuşmayın.
İstirham ederim... Rahatsız olmayın efendim. Hatip fikrini söylüyor. Siz de
çıkıp fikrinizi söyleyeceksiniz. AYHAN ÇEVİK (Van) - Gazete reklamı yapma. MUSTAFA KAMALAK (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, gazete reklamı yapmıyoruz, gerçekleri dile getiriyoruz. Hükümetin
karnesi... BAŞKAN - Sayın Kamalak, siz de Genel
Kurula hitap ederseniz minnettar kalacağım efendim. MUSTAFA KAMALAK (Devamla) - Sayın
Başkanım, zaten, Genel Kurula hitap ediyorum. (SP sıralarından "cevap
veriyor Sayın Başkan" sesleri) BAŞKAN - Bir şey demedik efendim... Sözünü
kestik mi?! MUSTAFA KAMALAK (Devamla) - "Faizler
vergiyi yuttu..." Yalan mı sayın hükümet?! "Sanayici isyan halinde..."
Yalan mı?! (SP sıralarından "Doğru" sesleri, alkışlar) Yalan mı?! (SP
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Bu kadar doğru
yeter hocam... AHMET ÇAKAR (İstanbul) - Avrupa Birliğini
konuş hocam, Avrupa Birliğini... MUSTAFA KAMALAK (Devamla) - Bunun için
Avrupa Birliğine "evet" diyoruz. AHMET ÇAKAR (İstanbul) - Avrupa mı
kurtaracak bizi?!. BAŞKAN - Sayın Çakar, lütfen... MUSTAFA KAMALAK (Devamla) - Yani,
böylesine başarısız olan iktidarların işbaşında bulunmaması için Avrupa
Birliğine "evet" diyoruz. Eğer, Avrupa Birliğine girecek olursak,
millî irade iktidar olur; millet yanıltılmaz, kandırılmaz; onun için Avrupa
Birliğine "evet" diyoruz. (SP sıralarından alkışlar) "Alo'dan kaçış..." Bir yıl
içerisinde birbuçuk milyon vatandaşımız ev telefonunu görüşmeye kapatmıştır;
yalan mı?! (SP sıralarından "doğru" sesleri" AHMET ÇAKAR (İstanbul) - Adil düzende
Avrupa Birliği mi açacak bu telefonları?! MUSTAFA KAMALAK (Devamla) - Ve "yazık
bu millete..." BASRİ COŞKUN (Malatya) - Gazete
kupürleri!.. MUSTAFA KAMALAK (Devamla) - Çeşitli
gazeteler; belli bir gazete değil. Gazetelerin ismini vermek gerekiyor mu?! Bu millete yazık olmasın diye Avrupa
Birliğine "evet" diyoruz. Bu millete yazık olmasın diye Avrupa
Birliğine "evet" diyoruz. Bakın, şu an, yapılan hesaplara göre,
Türkiye Cumhuriyetinde, Devletinde 1 dakikada 89 milyar lira vergi toplanıyor;
buna karşılık ödenen borç ve faiz 113 milyar lira. Değerli arkadaşlarım, bu
faizi devlet öderken, birilerinin de cebine gidiyor herhalde, küçük bir
azınlığın cebine gidiyor. Bu sömürü çarkının kırılması için Avrupa Birliğine
"evet" diyoruz. Krizin maliyeti 53 milyar dolar. Bu tür
krizler olmasın diye Avrupa Birliğine "evet" diyoruz. "Krizin korkunç yüzü... Hükümetin
ortak karnesi..." Evet, hükümetin ortak karnesi... Altını okumaya dilim
varmıyor. "Öğrencim bahşiş verdi,
ağladım..." Evet, 28 Şubata alkış tutan gazetelerdi
bunlar ve sonuç... MEHMET TELEK (Afyon) - Şimdi de aynı şeyi
söylüyorsun. MUSTAFA KAMALAK (Devamla) - Ve sonuç...
Demin "alo" dan kaçıyordu Türk insanı. "Green Türkler..."
İşte eseriniz iktidar ortakları, eseriniz!.. 1 700 000 Türk, Amerikan
vatandaşlığına geçmek için resmen müracaat etmiştir. İşte eseriniz! Sadece
"alo"dan, Türkiye'den mi kaçış; her şeyini kaybeden insan, son
tahlilde inançlarını da kaybeder. Ve "İslamdan İsa'ya dönenler."
Sayenizde. Ve sayenizde "İslamdan İsa'ya dönenler". Yer istiyor
musunuz; Tempo Dergisi. KORAY AYDIN (Ankara) - Onun için mi Avrupa
Birliği hocam?! MUSTAFA KAMALAK (Devamla) - Bunun için
Avrupa Birliği. Ve "Memlekete iyiliğin bu mu
Ecevit?!" Bakıyoruz, Millî Gazete değil bunlar; Türkiye'nin gerçekleri...
Türkiye'nin gerçekleri. Haa, şunu diyeceksiniz, şunu diyeceksiniz: Suç
Ecevit'in. Öyle mi?! Ve diyor ki: "Sallanan Ecevit'i Bahçeli tutuyor."
Yalan mı?! AYHAN ÇEVİK (Van) - Türkiye'yi de Bahçeli
tutuyor. MUSTAFA KAMALAK (Devamla) - Peki, bu güzel
insanlar, MHP'ye oy veren seçmenler doğrudan Ecevit'e oy verseydi daha iyi
etmez miydi? (MHP sıralarından gürültüler) Etmez miydi?! Yani, ne oldu?! (MHP
sıralarından gürültüler) İşinize gelmediği zaman olmuyor, öyle mi?! AYHAN ÇEVİK (Van) - Bahçeli, Türkiye'nin
direğidir. MUSTAFA KAMALAK (Devamla) - Elbette!.. NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Bahçeli sizi de
kurtardı. MUSTAFA KAMALAK (Devamla) - Ve son tahlil:
"Saygısız Amerikalı." Ne diyor Amerikalı: "Tek ticaret, ihracat
metanız askerinizdir." Ve "ABD'nin kafa-kol programı."
Bunu da, emin olun, okumaya utanıyorum. Hürriyet Gazetesinde. Değerli dostlarım, şimdi, Türkiye, bu
durumlara müstahak olmadığı için, çok daha iyi yerlere, çok daha iyi durumlara
layık olduğu için, daha doğrusu, millî iradenin üzerindeki baskı kaldırılsın
diye Avrupa Birliğine "evet" diyoruz; hukuk devleti için Avrupa
Birliğine "evet" diyoruz. Değerli arkadaşlarım, hatırlayacaksınız, Meclis
açıldığı zaman, burada, belli bir partimiz "dışarı, dışarı, dışarı"
diye tempo tutuyordu. Dışarıda millet var!.. Dışarıda millet var!.. Şimdi hep
beraber gidiyoruz milletin huzuruna. Hakem, millet ne diyecek bakalım; o zaman
göreceğiz. Yani, Meclisin İçtüzüğü, Anayasa mesabesinde olan İçtüzüğü
"bayanlar tayyör giyerler" dediği halde, millî iradeyle buraya gelmiş
olan bir milletvekili, milletin iradesine rağmen dışarı atıldı. Bu durumlara
son vermek için Avrupa Birliğine "evet" diyoruz. Bu arada, milletin gerçek iradesinin
Meclise yansıması için, kandırmaların önlenmesi için Avrupa Birliğine
"evet" diyoruz. Sanıyorum, bir iki iktidar ortağımızın
karnesine temas ettim. Bu arada, şunu da söyleyeyim: Bakın, o milletvekili
dışarı atılırken, ortada, hiç, ama hiçbir hukukî dayanak yoktu, uygulama
bütünüyle keyfî idi, hukukdışı idi. Anadolu'da "bu zulmü biz
durdururuz" diyenler "başörtüsü zulmünü biz sona erdiririz"
diyenler "ürkeklere değil, erkeklere oy verin" diyenler
"imam-hatip problemini biz çözeriz, başörtüsü problemini biz çözeriz"
diyenler, işe milletvekillerinin başını çözmekle başladılar! (SP sıralarından
alkışlar) AHMET ÇAKAR (İstanbul) - Bu konuşmalar
size hiç yakışıyor mu?! MUSTAFA KAMALAK (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım... NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Siz sandığa
gömüldüğünüz zaman hepsi çözülecek!.. BAŞKAN - Efendim, istirham ederim;
karşılıklı konuşmayınız... MUSTAFA KAMALAK (Devamla) - Biz, millete
teslim olmuşuz; kahrın da hoş, lütfun da hoş; ama, milletin iradesine, hükmüne
razıyız biz. O kimi şey yapacağını bilir. (MHP sıralarından gürültüler) Sizin sayenizde dostlar, sizin
sayenizde!.. Türkiye 4 üncüsü, bugün, dışarıda istediği yere giremiyor; yanlış
mı?!. MEHMET TELEK (Afyon) - Siz getirdiniz bu
hale. MUSTAFA KAMALAK (Devamla) - Öyle mi?! Bakın, siz çözmek için gelmediniz mi?! Ne
için duruyorsunuz burada?! AYHAN ÇEVİK (Van) - Niye şimdiye kadar
çözmediniz?! MUSTAFA KAMALAK (Devamla) - Bakın, puan
vahşeti... Arkadaşlar, bu, bir inanç meselesidir;
bunu Saadet Partisi çözer ancak! (SP sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar) Bu, yürek işidir, inanç işidir! Siz çözemezsiniz! Siz milleti
kandırırsınız ancak! (MHP sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Efendim, lütfen... MUSTAFA KAMALAK (Devamla) - Puan
vahşeti... Bu, sizin devri iktidarınızda oluyor. AYHAN ÇEVİK (Van) - Niye çözmediniz?! NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sen ancak çadıra
gidersin, çadıra... MUSTAFA KAMALAK (Devamla) - Bakın,
imam-hatipler ilk defa polis akademisine giremiyor sizin sayenizde. NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Çadırda çözersin... MUSTAFA KAMALAK (Devamla) - Ve kaymakam
sizin sayenizde sekiz tane Kur'an kursunu kapatabiliyor, sizin sayenizde. Ve binlerce, binlerce imam-hatip okulu
öğrencisi, başörtüsünden dolayı -Sayın Yılmaz'ın ifade ettiği gibi- 12-13
yaşındaki yavrular sizin döneminizde sınıfta kalıyor, binlercesi... Ve sizin iktidarınız döneminde, 71
yaşındaki nine, sağlık karnesindeki fotoğrafında başı kapalıdır diye hastanede
tedavi edilmiyor, can veriyor; sizin iktidarınızda. (SP sıralarından alkışlar,
MHP sıralarından gürültüler) İşte resmî belgesi... BAŞKAN - Sayın Kamalak, Medine Bircan'a
naçizane kulunuz sahip çıktı. Merhume üzerine siyaset yapmayın. O yanlışı biz
düzelttik efendim. MUSTAFA KAMALAK (Devamla) - Sayın
Başkanım, bakın, ben, burada, belgeyle konuşuyorum. BAŞKAN - Hayır; çünkü, anamın adı Medine
olduğu için, o konuda çok hassas davrandık, yanlışlık düzeltildi; onu arz
ederim. Onun için müdahale ettim, çok özür dilerim. Hassas bir konu olduğu
için... AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Bursa) - O, hükümetin
değil, sizin şahsî girişiminizle oldu. MUSTAFA KAMALAK (Devamla) - Ve bunu ben
söylemiyorum sadece. Ve "ülkücünün itirafı..." Bakın,
Kahramanmaraş Milletvekili Edip Özbaş "biz zorbalığa, zulme payanda
yapıldık" diyor. Yalan mı?! Değerli arkadaşlarım, bunlara son vermek
amacıyla, millî iradeyi iktidara taşımak amacıyla, bütün düşüncelerimize
rağmen, ideal olmadığı halde, Avrupa Birliğine "evet" diyoruz; yoksa,
ideal olduğu için değil. İdeal görüş, millî görüştür. (SP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar) İdeal görüş o. İdeal görüş odur,
milletimizin kurtuluş reçetesi de odur. Değerli arkadaşlarım, sizin devri
iktidarınızda, Başbakan çıkıyor, belirli partileri sistem dışı yahut devletdışı
ilan ediyor. Böyle şey olur mu?! Bakın, bakın, işte bu tür zulümlere, bu tür
haksızlıklara, bu tür mesnetsiz konuşmalara son vermek amacıyla Avrupa
Birliğine "evet" diyoruz. Eğer, bir başbakan yahut iktidardaki
herhangi bir parti, gerçekten, bir partiyi yahut belirli partileri tehlikeli
görüyorsa Siyasî Partiler Kanununun 100 üncü maddesini işletir; uluorta,
gelişigüzel, keyfî konuşamaz. Türkiye Cumhuriyeti, uyulmasa da, Anayasasına
göre bir hukuk devletidir. Hukuk konuşur. Eğer, gerçekten, bir yahut bazı
partiler sistemdışı ise, rejimdışı ise, bunun yolu bellidir; yani, tahrik
yapılmaz, şuna buna çamur atılamaz. Bu münasebetle Avrupa birliğine
"evet" diyoruz. "Evet" diyoruz da, istismara da karşıyız.
Avrupa Birliğine "evet" ama, istismara "hayır." Nedir
istismar; bakın, şu başörtüsü konusunda, imam-hatipler konusunda, Kur'an kursları
konusunda halkı istismar ettiniz! MÜKERREM LEVENT (Niğde) - İstismar eden
sizsiniz! MUSTAFA KAMALAK (Devamla) - İstismar
ettiniz... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Şehitleri,
şehitleri... MUSTAFA KAMALAK (Devamla) - Siz, belirli
bir şahsı asacağım diye, şehit katillerini affettiniz dostlar, affettiniz! (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Şimdi sen
affediyorsun! BAŞKAN - Efendim, istirham ederim... Bir dakika, Sayın Kamalak, konuşma süreniz
bitti, sürenizi uzatacağım. ASLAN POLAT (Erzurum) - 8 dakika... BAŞKAN - Rütbesine göre uzatıyorum,
rütbesine göre. MUSTAFA KAMALAK (Devamla) - Teşekkür
ederim Sayın Başkanım. BAŞKAN - Buyurun efendim. MUSTAFA KAMALAK (Devamla) - Değerli
dostlar, biz, Saadet Partisi olarak, bu bozukdüzende, zulmün her türüne ve bu
arada idamın her türüne karşıyız; ama, şu gelen pakette, yine bir partimiz,
sırf idamı istismar etmek için, belli bir kişiyi asacağı vaadiyle halk huzuruna
çıkıyor. Şundan emin olun, o kişinin hayatı, Cumhurbaşkanının hayatından çok
daha güvencededir. Onu mu asacaksın; asın, görelim hadi! Orada istismara
müsaade etmeyeceğiz; bunu bilesiniz. Değerli arkadaşlarım, paketle ilgili
olarak, kısmen, bu münasebetle "evet" diyoruz, kısmen de
"hayır." Niye kısmen hayır; istismara müsaade etmeyeceğimiz için,
zamanlama yanlış olduğu için belirli maddelere "hayır" diyeceğiz. O
maddelerin neler olduğu, maddeler üzerinde konuşulurken özel olarak dile
getirilecektir. Hepinize saygılar sunuyorum efendim. (SP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Efendim, herhalde gruplar adına başka söz
isteyen yok; kimse istemedi. MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Var efendim. BAŞKAN - Bilmiyorum, gelmedi efendim. MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Var Sayın Başkan. AYVAZ GÖKDEMİR (Erzurum) - Var... BAŞKAN - Bir dakika... Bir dakika... Hatip mikrofonundan sesler çok boğuk
çıkıyor; Sayın Kamalak'ın konuşmalarının yarısını anlayamadık; müsaade eder
misiniz, 5 dakika ara vereyim, düzeltsinler efendim. ASLAN POLAT (Erzurum) - Tekrarlayalım Sayın
Başkan; anlaşılmadıysa tekrarlasın. BAŞKAN - Birleşime 5 dakika ara veriyorum
efendim. Kapanma
Saati : 16.47 İKİNCİ
OTURUM Açılma
Saati : 17.00 BAŞKAN :
Başkanvekili Mustafa Murat SÖKMENOĞLU KÂTİP
ÜYELER :Burhan ORHAN (Bursa), Sebahattin KARAKELLE (Erzincan) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 124 üncü
Birleşimin İkinci Oturumunu açıyorum. Görüşmelere kaldığımız yerden devam
ediyoruz. VII. –
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam) 1.-
Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan,
Eskişehir Milletvekili İbrahim Yaşar Dedelek ile Kırıkkale Milletvekili Nihat
Gökbulut'un; Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması ile Milletvekili Genel
Seçimlerinin 3 Kasım 2002 Pazar Günü Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve
Anayasa, İçişleri, Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor, Sağlık, Aile, Çalışma
ve Sosyal İşler ve Adalet Komisyonu Raporları (2/1020) (S. Sayısı : 890)
(Devam) BAŞKAN - Komisyon ve Sayın Bakanlar
yerlerini aldılar. Efendim, yine kimse yok... HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Konuşmacımız burada
değil; başka konuşmacı varsa, gelsin. BAŞKAN - Efendim, başka konuşmacı yok
ise... MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Şandır
hazırlar. BAŞKAN - Efendim, ara verdim, teknik
arızayı giderdim. Gruplar adına başka konuşmacı yok mu efendim? HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Bülent Bey gelecek. BAŞKAN - Valla, bugün niye naz
ediyorsunuz, anlamadım. Doğru Yol Partisi de vermedi, verecek herhalde. Herkes
diyor ki... MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Herkes
birbirini bekliyor efendim. BAŞKAN - Efendim, ben, bu arada, yine
centilmenlik yapayım. Gruplar adına başka söz talebinden evvel, şahıslarla
ilgili kurayı çekeyim de, gruplar kendi aralarında kâğıtları göndermiş olsun.
Bizim işimiz Meclisi çalıştırmak; çalıştırmamak olsa, şimdi maddelerine
geçerim, haberiniz olsun! Efendim, Sayın Aslan Polat, Sayın Mehmet
Bekâroğlu, Sayın Veysel Candan, Sayın Lütfü Esengün'ün isimleri arasında kura
çekeceğim; aynı anda, aynı saatte müracaat ettikleri için. Bakalım kim... Buyurun... Hadi bakalım!..
Şimdi, diyecekler ki, iltimas etti... Vallahi, ben etmedim, kısmeti var;
Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat... İkinci ismi çekiyorum: Erzurum
Milletvekili Sayın Lütfü Esengün. İkinci kere müsamaha etmem efendim. Başka
kura da yok! Geçerim maddelerine... Lütfen, gruplar bildirsinler... Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına,
Grup Başkanı, Manisa Milletvekili Sayın Bülent Arınç; buyurun efendim. (AK
Parti sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA BÜLENT ARINÇ (Manisa)
- Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi hürmetle selamlıyorum.
Çalışmalarımızın hayırlı olmasını diliyorum. Bildiğiniz gibi, dün, Türkiye Büyük Millet
Meclisi, büyük bir oy çoğunluğuyla, 3 Kasım 2002 tarihinde erken seçime gitme
kararı verdi. Bu, Parlamentomuz adına iftihar edilecek bir durumdur. 449
arkadaşımız, ülkenin erken seçime gitmesinde yarar buldu ve seçim kararı aldı.
Halkımız için, ülkemiz için, demokrasimiz için, Parlamentomuz için hayırlı
olmasını diliyorum. Değerli arkadaşlar, biz, bu seçimlere hükümetin
isteğiyle gitmiyoruz. Hükümet ortağı siyasî partiler, bugüne kadar her
açıklamalarında "bu hükümet, Nisan 2004'e kadar devam edecek"
dediler. Hatta, zaman zaman Sayın Başbakan, tarihleri 2002 veya 2003 olarak
söyleyince, hemen yanındaki ortaklar atıldı "hayır, sürçülisan edildi,
Nisan 2004 demek istedi" buyurdular. Ancak, sonunda bir gelişme oldu. Bu
gelişmeye Parlamento sahip çıktı ve önümüzdeki Kasım ayında; yani, takriben yüz
gün sonra ülke seçime gidecek. Neden seçime gidiyoruz; elbette, durup dururken
değil. Hükümet, çok başarılı idiyse, bugünkü çoğunluğuyla dahi, seçimi
istemeden götürebilirdi, hatta bir parti bölünmemiş olsaydı, Nisan 2004'e kadar
gensorularla veya bir başka denetim mekanizmasıyla onu yerinden oynatmak mümkün
olmazdı. Ancak, şartlar bunu gerektirdi; çünkü, Anadolu'da sokağa çıkan herkes,
milyonlarca insan bu hükümetin yönetiminden memnun olmadığını, ülkenin başsız
kaldığını, yöneticisiz kaldığını, devlet çarklarının dönmediğini, Başbakanın
sağlığıyla ilgili gelişmelerin bir büyük sorun haline geldiğini, hükümet
ortakları arasında ihtilaf bulunduğunu, en azından Avrupa Birliğiyle ilgili
olarak hükümet ortağı partilerin birbirlerini atıp tuttuklarını ve bir tarafta
da hükümet içerisindeki uyumsuzluğun, zaten bir türlü düze çıkmamış olan
ekonomiyi derinden etkilediğini ve yeni bir kriz beklentilerini gündeme
getirdi. Bir taraftan da hükümet -karşısında 276 oy yok belki ama- kendi
sayısal çoğunluğunu kaybetti. Dolayısıyla, bu şartlar bu ülkeyi seçime
götürüyor, hükümet ortakları da sonunda buna razı oldular. O zaman, bunu
özellikle şunun için söylüyorum: Bazı arkadaşlarımız burada konuşma yaparken
"hükümetimiz çok başarılıydı, uyum ve uzlaşma içinde çalışıyordu, üstelik
400'e yakın da kanun çıkarmıştı, neler neler yapmıştık da, tam daha güzellerini
yapacakken seçime gidiyoruz" demesinler. Mecburen seçime gidiyorsunuz; çünkü,
başarısız oldunuz. Değerli arkadaşlarım, bugün, çok önemli
bir konuyu görüşüyoruz; adına Avrupa Birliğiyle ilgili uyum yasaları denilen
bir çerçeve kanun teklifi var önümüzde, 13 maddesi var, geçici maddeleri var,
bu kanun teklifinin görüşülmesi gündeme alındı. Bir partimizin dışında, ki, o
da bugün burada görüşlerini ifade ediyor; bu yasaların bu dönemde çıkmaması
veya en azından içeriğine karşı olduklarını ifade ettiler... Her siyasî
partinin, her konuda düşüncesini ortaya koyması elbette önemlidir; doğruyu
yanlışı burada tartışırız, sonunda elbirliğiyle bir karar veririz. Ancak,
baştan itibaren bir endişemi dile getirmek istiyorum: Tartışmacı bir üslupla,
hırçın ve kavgacı bir üslupla, hatta, belki de bugünkü çalışmalarımızı sabote
etmek düşüncesiyle konuşmalar yapılıyor; yapılmamalı; doğrusu, herkes görüşünü
açıkça ifade etmeli, sonunda Genel Kurul karar vermeli. Burada birbirimizi
suçlamak, hele hele bunları geçmişte yapmış da sadece bugün yapıyorsak,
inandırıcı olmak vasfını da kaybedeceğimiz için, bu, Genel Kurulun adabına
yakışmayan bir davranış olur. Bu konuda şunu da söylemem gerekir: Avrupa
Birliği yasaları çıkarsa yaşadık, bu bizim için bir cennettir; çıkmazsa
mahvolduk, bu, Türkiye'nin sonudur; eğer böyle iki kutup ortaya çıkmışsa -ki,
ben böyle olduğuna da inanmıyorum- bu, elbette fevkalade yanlıştır. Bu yasalar
bugün çıkmazsa, bu, Türkiye'nin sonu değil, Türkiye'nin mahvolması da değil;
ama, Türkiye'nin yararına görülen bazı konuların, gecikmiş de olsa ele
alınmasında ve bunların çıkarılmasında yarar görebiliriz; asıl, bunu bugün
tartışmalıyız. Değerli arkadaşlarım, dolayısıyla, bu ve
bundan sonraki konuşmalarımız, tartışmalarımız elbette yapıcı bir üslupla
olmalı; bütün Türkiye bizi izliyor, bütün dünya takip ediyor. Elbette, önümüz
seçimdir, seçime giderken bu üslubu meydanlara da taşımamak ve halkımızın
gerçek bir mukayese yapacağına inanarak onun hakemliğine razı olmak, aslında,
demokrasilerde meşruiyetin de en önemli kaynağıdır. Değerli arkadaşlarım, bu hükümet,
gerçekten, her çıkan sözcünün ifade ettiği gibi, başbakan yardımcılarının da
söylediği gibi "hep, uyum ve uzlaşının en güzel örneklerini verdi ve bunun
sayesinde şu şu yapısal değişiklikler de yapıldı" dediler; ama, bugün
görüyorum ki, bu hükümet ortaklarından birinin sözcüsü, diğerlerine karşı çok
aşırı suçlamalar gündeme getiriyor, onları eleştiriyor. Bunların hepsi
tutanaklarda var. Yeni bir tartışma başlatmak istemiyorum, ama, bu uyum ve
uzlaşı nereye gitti?! Düne kadar vardı da, seçim kararı alındıktan sonra eğer
bunlar yapılacak olursa, buna, Anadolu'da, çok güzel bir tabirle isim koyarlar
"öküz öldü, ortaklık bozuldu" derler. Eğer bu duruma gelmişsek, en
azından birbirimize karşı saygımızı kaybetmeyelim; en azından birlikte olunan
dönemlere ait yapılanların sorumluluklarını hep beraber omuzlayalım ve
sırtlayalım; çünkü, Anayasa gereği böyledir. Hükümet ortak sorumluluğu
gerektirir; başbakan yardımcısı ile çevre bakanının sorumluluğu arasında bir
gram veya bir virgül kadar bile fark yoktur. Değerli arkadaşlarım, bu dönem içerisinde,
üç sene içerisinde halkımızın fakirleştiğini, yoksullaştığını, elindeki millî
gelirinin düştüğünü, Türkiye'nin küçüldüğünü, buruştuğunu, büzüldüğünü görüyoruz.
Eksi 10'lara varan bir küçülmenin, bu hükümet döneminde gerçekleştiğini,
elbette, hepimiz çok iyi biliyoruz. Bir yılda 420 000 esnafın kepenk
kapattığını, fakirliğin ve yoksulluğun sokaklara taştığını, bir ekmeğin, bir
kilo bulgurun dağıtıldığı yerlerde, insanların yerlerde sürüklendiğini
biliyoruz. Değerli arkadaşlarım, işsizliğin arttığını
biliyoruz. Son birbuçuk yılda 1 500 000 insanın çalışırken işsiz kaldığını çok
iyi biliyoruz. Bunlar gözümüzün önündeyken, bunların izalesi için çalışmak
milliyetçilikti, vatanseverlikti, yurtseverlikti; bunların olduğu bir ülkede
insanlar bu duygularını kaybetmemişlerse, vatanseverlikti, yurtseverlikti.
Bunların olduğu bir ülkede, insanlar bu duygularını kaybetmemişlerse, asıl
yapılması gereken, halkın fakirleşmesine karşı tedbir almaktı. Herkesin karşı çıktığı RTÜK tasarısını,
burada, sabahlara kadar takip ederken, milliyetçilik ve vatanseverlik, hele
hele demokrasi hiç akıllara gelmemişse, af yasaları çıkarken; Anayasa
Mahkemesinin defalarca bozmasına rağmen bizim çoğunluğumuz var, istediğimizi
yaparız anlayışı hâkim olmuşken, Tütün Kanunu çıkarılıp tütüncü perişan
edilmiş, Şeker Kanunu çıkarılmış, şeker pancarı eken müstahsiller perişan
edilmişken; çiftçi, tamamen yoksulluğa ve maalesef, açlığa mahkûm edilmişken,
asıl o zaman milliyetçiliği, asıl o zaman vatanın bölünmez bütünlüğünü
düşünmeliydik. Elbette, fakirlik ve yoksulluk da ülkede
bölücülüğe açılan yoldur, suç işlemeye açılan yoldur. Ülkede, vatandaşlarımızı
birbirine bağlayan, devlet ile millet arasındaki irtibatı ortadan kaldıran en
büyük suçtur. Dick Morris'in sözlerine karşı, asıl o zaman milliyetçiler cevap
vermeliydi. Sayın Başkanımızın uyarmasıyla, o gün Mecliste yaptığımız
konuşmaları hatırlayınız. "Biz IMF'ye para verdik, o da bizim paramızla
Türkiye'yi satın aldı" diyen bir densize karşı, buradan bütün
arkadaşlarımız tepkilerini koymuştu; ama, bu, yanlış mıydı, doğru muydu; bu
söz, gerçek miydi, değil miydi?! Herkes elini vicdanına koysun, o zaman, sıkı
sıkıya sahip olduğumuz milliyetçilik ve vatanseverliğin, bu ülkenin bölünmez
bütünlüğünü hatırlamanın zamanı değil miydi değerli arkadaşlarım?! IMF istedi
diye, Dünya Bankası istiyor diye 15 günde 15 kanun çıkarılırken, milliyetçilik
nerede kaldı?! IMF'den biraz daha para gelmesi için burada yapmadığımız
kalmamışken, milliyetçilik nereye gitmişti?! Değerli arkadaşlarım, Demircili Mehmet Efe
vardır benim bölgemde, efsanevî kahraman. Çok güzel bir söz söylemiş
"ülkeler ya ilimle yönetilir ya zulümle. Benim ilmim yok, onun için ben
zulümle yönetiyorum" demiş. Demircili Mehmet Efe dürüsttü. Keşke bu
dürüstlüğü hükümetler de gösterebilseydi. Enflasyonu yeneceğim diye, fakirliği
kaldıracağım diye, vergi adaletsizliğini, sosyal gelirdeki adaletsizliği
gidereceğim diye işbaşına gelip, ülkeyi çıkmazın içine sokanların, dibe
vurduranların, ülkeyi fakirleştirenlerin, en az Demircili Mehmet Efe kadar
dürüst ve samimî olması lazımdı. (AK Parti sıralarından alkışlar) Değerli arkadaşlarım, üç yıldan bu yana
ülkemizde gördüğümüz manzara budur ve demokraside, işte sandığa gidiyoruz. Ben
inanıyorum ki, millet en doğrusunu yapacak, en haklısını yapacak, içimizden
veya bir başka partiden hangisini tercih ettiğini açıkça ortaya koyacaktır. Anayasa Komisyonundaydım, bir arkadaş
konuşma yaptı, çok garibime gitti doğrusu, "ya bu seçimin sonunda
istenmeyen milletvekilleri Parlamentoya girerse halimiz ne olacak" dedi.
Seçime karşı çıkan bir milletvekili arkadaşımızdı, argümanlarını sayıyordu,
içlerinden bir tanesi de buydu: "Ya istenmeyen milletvekilleri gelirse
halimiz ne olacak." Milletin seçtiğine "hayır" diyen mi var,
millet iradesinin karşısında durmayı kendisine görev bilenler mi var; yani,
partiler ve milletvekilleri için, siz Türk Standartları Enstitüsünden onay mı
alacaksınız bundan sonra?! (AK Parti sıralarından alkışlar) "Bunlar TSE
damgalı partilerdir, bunlar TSE damgalı milletvekilleridir, ancak bunlar
Parlamentoya girebilir" diye bir sakil düşüncenin esiri olan
arkadaşlarımızın bulunması bereket ki, sadece bir kişiyle sınırlı kaldı. Değerli arkadaşlarım, seçime gidiyoruz,
Allah hayırlısını nasip etsin. İçimizden kim gelecekse, Allah'ın takdir
ettiğini hiçbir şey bozamaz; ama, milletin önüne dürüst olarak gidelim, eminim
ki, o, kendisine söz verip de yapmayanları çok iyi bilir; bulunduğu köyde ve
kasabada kabadayılık yaparken, Ankara'da başı önünde dolaşanları çok iyi bilir.
Eminim ki, halk, kendisine ne vaat ederken ne yapmış olanlara ancak seçimde
dersini verecektir. Hepimiz bu dersi alacağız, inşallah ülkemiz için,
milletimiz için en hayırlı sonuç olur. Değerli arkadaşlarım, bakınız, bugün
konuştuğumuz konu Avrupa Birliğiyle ilgili bir konudur. Avrupa Birliğine
girmesinde Türkiye'nin yararı vardır. Bunu ben söylemiyorum, bunu biraz evvel
Sayın Yılmaz da ifade ettiler, ne olur aynı şeyleri tekrar tekrar
tartışmayalım. Bu benim meselem değil, bu MHP'nin meselesi değil, bu DSP'nin
meselesi hiç değil; 1958, 1959'dan beri Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve gelen
bütün hükümetler Avrupa Birliğine, ta, o zamanlar Avrupa Ekonomik Topluluğuna
girmek istemişler, müktesebata uymuşlar, anlaşmalar imzalamışlar; ama, bütün
bunların sonunda bugün geldiğimiz nokta, bazı işlerde gecikilmiş olmasıdır. Bu
gecikmenin sorumlusu da, sadece biz değiliz; kırkiki seneden beri Türkiye'de
hükümet olmuş hangi partiler ve hükümetler varsa ve bugüne geldiğimizde de
gecikmeler yaşanıyorsa, bunların hepsinin sorumlusu onlardır. Dolayısıyla,
"biz, bugün bunu mutlaka çıkarmalıyız, çıkmadığı takdirde de öldük, bittik,
bu işin sorumlusu buradakilerdir" demeye de, doğrusu, gönlüm hiç el
vermiyor. Biz, bunu yapmak veya yapmamak noktasında, elbette, karar vereceğiz. Değerli arkadaşlarım, bakınız, bugün,
Avrupa Birliği noktası, bir temel dönülmez noktadır. Buradaki bütün
arkadaşlarımızın düşüncesinin, ülkemizin ve vatandaşlarımızın menfaatını
gözeterek, Avrupa Birliğine girme noktasında çaba göstermesidir. "Efendim,
biz, şerefli ve onurlu bir girme istiyoruz" diyenler, bunu, hepimiz için
söylemeliler; yoksa, biri böyle derken, diğerlerinin "hayır, eli mahkûm
şekilde girmek istiyoruz" gibi bir çalışması mı var?! Bu, birbirimize inanmamak
olur; bugüne kadar gelmiş gitmiş hükümetlerin hepsini inkâr etmek olur. Hayır,
Avrupa Birliğine girme noktası, Türkiye'nin ekonomik ve malî standardının
yükselmesi, Türkiye'de demokrasi ve hukuk standardının yükselmesi için bir
fırsattır değerli arkadaşlarım. Bunu iyi değerlendirmeliyiz, hatta öyle
değerlendirmeliyiz ki -Sayın İsmail Köse'nin biraz önce burada yaptığı
konuşmaya bakarak söylüyorum- değerli dostlar ve arkadaşlar, bu hükümet
döneminde Avrupa Birliğine aday ülke olduk, 1999 Helsinki'de. Ondan sonra,
karşı taraf, Katılım Ortaklığı Belgesini, biz de Ulusal Programımızı ilan
ettik. Bu Ulusal Program bu Meclisten geçmedi, hükümet tarafından hazırlandı,
24 Mart 2001 tarihinde de Resmî Gazetede yayımlandı. Sayın Yılmaz, bu kadar
önemli bir konuyu, bu Mecliste, sadece 10 dakika konuştu. Bizim, buna katkımız
bundan ibarettir. Ulusal Programda benim AK Parti olarak imzam yok. Ben, belki
bu Programda olanlara itiraz etsem, bana hiç kimse itiraz edemez; ama, bu
Ulusal Programın altında MHP'nin imzası var, ANAP'ın imzası var, DSP'nin imzası
var. Altına imza attığınız şeyden bugün nasıl şikâyet edebiliyorsunuz?! Altına
imza attığınız şeyden, bugün başka arkadaşlarınızı bölücülükle nasıl
suçlayabilirsiniz?! Altına imza attığınız şeyden, bugün seçim gözüktü diye,
nasıl vazgeçebilirsiniz değerli arkadaşlarım?! (AK Parti sıralarından alkışlar)
Bunu yaptığınız zaman samimî olabilir misiniz? Bunu yaptığınız zaman dürüst bir
davranış olur mu değerli arkadaşlarım? Hayır... Bu Ulusal Programda, elbette,
bu hükümetin imzası var, sorumluluğu var, onun gereğini yerine getirmek,
elbette, hükümetin başta gelen vazifesidir. Değerli arkadaşlarım, bunun kriterleri de
belirlenmiş. Bu kriterleri biz yapmadığımız gibi, Avrupa Birliği de sadece
Türkiye için yapmadı. 77'lerde, 87'lerde girseydik bu kriterler yoktu. O zaman
vazgeçilmedi, bundan sonra gelenlere de uyacağız denildi. Hepimiz, hepiniz
kabul ettiniz. Bugün bundan nasıl başınızı çevirebilirsiniz?! Kopenhag
Kriterlerinde deniliyor ki, demokratik hukuk devleti, hukukun üstünlüğü,
kültürel haklar vesaire; öbürü diyor ki, gayri safî millî hâsıla böyle olursa
şöyle olur, borçlar böyle olursa şöyle olur... Bizi davet eden Avrupa Birliği
değil arkadaşlar, biz Avrupa Birliğine girmek istemişiz. Siz, bugün, bir siyasî partiye kaydolmak
isteyen üyenin, bir derneğe kaydolmak isteyen üyenin, bir spor kulübüne
kaydolmak isteyen üyenin önündeki formu imzalamasına ne gözle bakıyorsunuz?
Tüzüğünüzü okudum, şartlarınızı kabul ettim, şu kadar aidat vereceğim...
Üstelik, iki tane de tezkiye eden adam lazım değil mi? Sizin de, Avrupa
Birliğine girme noktasında, hepimizin, ben bu kriterlere uyacağım diye siz
söylediğiniz için, onlar da uyarsanız, buyurun gelin, konuşalım diyorlar. Yani,
bu noktada, gücünüz yetiyorsa, paydos, bu iş bitti diyebilirsiniz; ama, gücünüz
yetmiyorsa ve yanlışsa, o zaman, bu kriterler nereden çıktı demeye hiçbirimizin
hakkı yok arkadaşlar. Bu kriterler vardı, uyacağız dediniz ve bugüne kadar da
pek çok kurumda değişiklik yaptınız, biz bunlara girmek istiyoruz dediğiniz
için. Bunun için biz geçen ekim ayında anayasa
değişikliği yapmadık mı; yaptık. Amaç neydi; sivilleşme ve demokratikleşme.
Amaç neydi; bireysel hak ve özgürlüklere biraz daha fazla imkân tanımak. Bütün
bunları yapan Meclis, şimdi, bu noktaya geldiği zaman, kavga çıkaralım da bu iş
yarıda kalsın düşünemez, bunu hiçbir arkadaşımız düşünmemeli, düşünmesi yanlış
olur; ama, Sayın Yılmaz, birbuçuk seneden bu yana, yani, Ulusal Programın ilan
edildiği günden bu yana ihmalde bulunmuştur; samimî olup olmadığını, kalbini
yarıp bakmadığım için bir şey demiyorum; ama, ben, birbuçuk seneden bu yana bu
işten özel olarak sorumlu bir kişi olacağım, Anadolu tabiriyle, yatıp
uyuyacağım bugüne kadar, yumurta kapıya gelince, hadi bakalım bunların çıkarın
diyeceğim; böyle şey olmaz; bu, yanlış. Üç seneden beri hükümet yok mu? Üç
seneden beri aday ülke olmadık mı biz? Üç seneden beri, bunların çıkarılması
için önümüze hangi teklifi getirdiniz, hangi tasarıyı getirdiniz? Sağlığı
yerinde olmayan bir Sayın Başbakanı burada RTÜK tasarısında sabaha kadar nöbet
tuttururken, niye Avrupa Birliğiyle ilgili yasaları buraya getirip, konuşma
imkânı vermediniz?! (AK Parti ve DYP sıralarından alkışlar) Bu, çok yanlıştı ve
samimiyet testinde sınıfta kaldığınızı söyleyelim. Ama, iş, bugün bunu
konuşmaktır. O yüzden, samimî olup olmadıkları, gecikmiş olup olmadıkları bir
kenara, şunu söyleyelim ki, bugün yapacağımız iş önemlidir, burada hangi maddeyi
doğru buluyorsak, çıkarmak önemlidir; ama, bunun aksi, Türkiye'nin ve dünyanın
sonu değildir. Değerli arkadaşlarım, bu teklif, idam
cezasıyla ilgili bir düzenleme yapıyor, 159'u yeniden tanzim ediyor, göçmen
kaçakçılığının önlenmesini, insan ticaretinin, özellikle kadın ve çocukların
ticaretinin önlenmesini bir maddeyle getiriyor, Dernekler Kanununu düzenliyor,
azınlıklara ait birtakım cemaat vakıflarının Lozan Antlaşması ve Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesine uygun olarak, Bakanlar Kurulu izniyle, taşınmaz mal
edinmelerini temin ediyor, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununda değişiklik
yapıyor, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden verilen kararları iade-i muhakeme
sebebi yapıyor, vesaire, vesaire. Şimdi, bir tek şeyin üzerinde duracağım,
maddelerde de arkadaşlarımız konuşacaklar. Bize ölüm cezasının kaldırılmasıyla
ilgili bu teklif geldiği zaman, hem Sayın Cumhurbaşkanının önünde yaptığımız
taahhüdü hem de halkımıza açıkladığımız sözü ifade ettik ve dedik ki, maksat
üzüm yemekse, bağcı dövmek değilse, bu paketi bütün halinde getirmeniz
sakıncalı olabilir; çünkü, buna, haklı olarak itirazlar var, hangisinin
doğru-yanlış olduğuna Meclis karar verir; ama, iyi düzenlemeler ile itiraz
konusu olan bir düzenlemeyi yan yana getirirseniz, bu, Meclisten kolay kolay
çıkmaz. Bizi dinlemediler "hayır, hepsi çıkacak, ya hep, ya hiç"
dediler. Şimdi, Genel Kuruldayız, karar yeri burasıdır. Sayın Başkan, sürem geçti; ama, çok
uzatmayacağım -çok teşekkür ediyorum, kesmediniz de zaten- birkaç cümleyle
maksadımı ifade edeyim. Ölüm cezasının kaldırılması konusu,
geldiğimiz noktada, bir zaruret ifade etmektedir. Ne şekilde kaldırılacağı ayrı
bir konu; ama, devam eden süreç içerisinde... Ben, bir ceza avukatıydım ve
caydırıcılık vasfı taşıyan cezaların hukukumuzda bulunmasından yanayım; çünkü,
suçlar, çok kötü biçimde işlenebilir, vicdanlar bunu hiçbir zaman affetmez,
bunun karşılığı da ağır bir ceza olmalıdır, ölüm veya bir başka şekilde; ama,
Türkiye, Ceza Kanununu 1926'da getirdi, 1984'e kadar 400 tane idam oldu; ama,
1984 yılından bugüne kadar, 18 yıldan beri, Adalet Komisyonunda bekleyen
dosyaların hiçbirisi infaz edilmedi, 18 senedir bir tek hüküm infaz edilmedi.
Bakın, bugün bile 64 dosya bekliyor Adalet Komisyonunda. Bunların 76 hükümlüsü
terör suçundan mahkûm olmuştur, 125 ve buna benzer suçlar. 46'sı adi suçlardan
mahkûm olmuştur. Sadece Abdullah Öcalan'ı veya terörle ilgili olarak terörbaşı
diye hedef gösterdiğimiz kişiyi bu işin içerisinde düşünmeyin, aynı maddeden
mahkûm olmuş 76 kişi var ve 18 seneden beri bu cezalar infaz edilmiyor; hatta,
1 yıldan bu yana Adalet Komisyonunda, Abdullah Öcalan'ın sağ kolu olduğu
söylenen Şemdin Sakık'ın dosyası var. Bunlar, Adalet Komisyonundan aşağıya
inmiyor. Neden; çünkü, 18 seneden beri, Türkiye "ben, idam cezasını infaz
etmeyeceğim" demiş. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde açılan davalara
Türkiye savunma göndermiş ve demiş ki: "Bakmayın benim hukukumda idam var;
ama, ben moratoryum ilan ettim, infaz etmeyeceğim." Arkasından, yine,
sizin üçlü hükümetin altında imzası olan Ulusal Programda siz söylemişsizin;
diyorsunuz ki: "Biz, bugüne kadar idam cezasının infaz edilmemesi
gereğine, bundan sonra da riayet edeceğiz." Bunu söyleyen MHP, bunu
söyleyen ANAP, bunu söyleyen DSP. Arkasından da "orta vadede, idamı,
hiçbir kayıt olmadan kaldıracağım" demişsiniz. Yani, bakın değerli
arkadaşlarım... CAHİT TEKELİOĞLU (Mersin) - Öyle bir şey
yok!.. BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Hayır... Böyle
bir şey yoksa, gelir söylersiniz. Ben, sizin görüşlerinize elbette saygı
duyacağım; ama, ben, bu işi bilen bir insanım, dersime çalıştım geldim. (AK
Parti sıralarından alkışlar) Ben, bu konuyu, seçim meydanlarında istismar
konusu yapılmasın diye... Bugüne kadar yapıldı. Kim yaptıysa... Ben yaptıysam,
en kötü işi yapmışımdır; ama, yapmayacağız; artık, Türkiye bunu istemiyor,
Türkiye bu çatışmadan kurtulmak istiyor. Bölgede, ülkemizde terörün durması
karşısında, Silahlı Kuvvetlerimiz de, Parlamentomuz da, yaraların sarılmasının
ekonomik ve insanî boyutla ancak mümkün olacağını söylüyor (AK Parti
sıralarından alkışlar) ama, bunları görmeden, asacağız, keseceğizlerle
Türkiye'de bir yere gidemezsiniz; üstelik asamazsınız da, asmanız da mümkün
değil; geldiğimiz nokta bu. Değerli arkadaşlarım, arkasından 6
numaralı Protokolden sonra 13 numaralı Protokol çıkıyor; o da imzalanmak üzere.
Bütün Avrupa Konseyi ülkeleri, savaş, yakın savaş ve terörü de idam cezasının
dışına çıkarmak istiyorlar. Yani, şunu söylemek istiyorum: Eğer,
Avrupa Birliği normlarına uyacaksak, eğer, ülkede bu ölüm cezalarının ne
olacağı konusundaki yaygın endişe ve tereddütler giderilecek, sosyal barışın
da, bundan sonra, başka tedbirlerle sağlanabileceğini düşünürsek, geldiğimiz
nokta ölüm cezasının kaldırılmasıdır. Ancak, ölüm cezasının kaldırılmasında iki
itirazımız var, bu şekilde gelmesinde: Bir: Biz, ölüm cezalarını üç istisna
dışında, Ekim 2001'de kaldırdık. Hükümet getirdi, hep beraber de oy verdik. Şimdi, o üç istisnayı Anayasaya koymuşken,
bunu bir kanunî düzenlemeyle, savaş ve yakın savaşı muhafaza ederek, terör
suçları dahil olmak üzere kaldırmak, Anayasayla yapılan bir düzenlemeyi kanunla
yapmak demektir; normlar birbirini tutmuyor. En azından, bu düzenlemenin de
Anayasada yapılması gerekir. İkincisi, bu ülkede, adalete olan duygu
zayıflamıştır, Parlamentoya olan, hükümetlere olan duygu zayıflamıştır. Adını,
şartla salıverilme, af, erteleme, bilmem ne, ne koyarsanız koyun; binlerce
insan, cani, haydut, ırz düşmanı, şu bu, hepsi dışarı çıktılar... BAŞKAN - Sayın Başkan, toparlar mısınız. BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Hemen bitiriyorum
Sayın Başkan. Diyorlar ki: Siz, eğer, ölüm cezasını bu
şekilde kaldırırsanız, bunlar, yarın, üç dört sene sonra dışarı çıkarlar, yine,
bu ülkede -sadece terör suçları için değil, idam cezasını istihdaf eden bütün
suçlar için- adalet kalmaz. O yüzden, biz, ölüm cezasının kaldırılmasıyla, aynı
zamanda, Anayasaya, bunun karşılığının ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis
olarak girmesini ve sıkı infaz rejimi uygulanmasını istiyoruz. Bugünkü düzenleme günü kurtarmaktır,
gerçeği saklamaktır. Ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezası bile yok ve
maalesef, ta 1984'e dönecek 6 numaralı protokole dönüş var ki, bunu, bu
seviyede kabul etmemiz mümkün değildir. Elbette, olumlu bulduğumuz maddeler var,
bunlara olumlu oy kullanacağız; ama, 1 inci maddenin bu kapsamdan
çıkarılmasının ve ayrıca düzenlenmesinin daha yararlı olacağını düşünüyorum. Milletimize hayırlı olsun. Hepinize derin saygılar sunarım. (AK Parti
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Şimdi, söz sırası Doğru Yol Partisi
Grubunda. Doğru Yol Partisi Grubu adına, Erzurum
Milletvekili Sayın Ayvaz Gökdemir; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA AYVAZ GÖKDEMİR (Erzurum) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla ve sevgiyle
selamlıyorum. Bu çatı altında, belki, son
konuşmalarımızı yapıyoruz; bu dönemin son konuşmaları olduğu da muhakkaktır. Bendeniz, her zaman olduğu gibi,
yanıltmaya dayalı, basit partizanlığa dayalı hiçbir şey söyleyecek değilim,
inanmadığım hiçbir şeyi de Yüce Meclise arz etmek durumunda değilim. Yanlışım
olabilir; ama, yanıltma kastım, yanlış söyleme kastım yoktur. Grubumun da
tasvibiyle, tavrımız budur. Birbirimizi ciddiye alarak dinlemeliyiz -bunu bir
temenni olarak arz ediyorum- birbirimizden istifade etmeye bakmalıyız. Benden önceki hatiplerin de işaret
ettikleri gibi, Avrupa Birliği politikası, millî bir politikadır. 1959'dan
2002'ye gelmişiz, bütün hükümetler Avrupa Birliğine taraftarlık ifade etmişler.
Hatta, askerî hükümetlerden de, Avrupa Birliğinin muhatap saymadığı
antidemokratik idarelerden de, Avrupa Birliğine zıtlık ifade eden hiçbir idare
mevcut değildir. Bu kadar hükümetin, gelmiş geçmiş bütün
iktidarların hain vesaire olduğunu düşünmek, vatanı sattığını düşünmek mümkün
değildir. Böyle düşünen, böyle söyleyen kimse de yok; sadece, millî politika
olduğunu arz etmek için söylüyorum. Dolayısıyla, bugün de, herhangi bir
partimiz çıkmış da "Avrupa Birliğine karşıyım" demiş değil. Öyleyse,
bunun millî bir politika olduğunu kabul edelim; bu bir. İkincisi: Özel maksat sahipleri olabilir,
özel menfaat gruplarının, dışarının, içerinin, şunun bunun adamları olabilir,
grupları olabilir, var da, kısmen fark ediyoruz bunları, görüyoruz; ama, biz,
hepimiz, Türk Milletinin vekilleriyiz, Türk Milletini temsil ediyoruz, iktidar
ve muhalefet olarak Türk Devletini idare ediyoruz. Yemin etmişiz mevcut
Anayasaya ve Türk Milletine sadakate. Dolayısıyla, bizim bütün temennilerimiz,
bütün tekliflerimiz, bütün ifadelerimiz, sadece ve sadece Türk Milletinin hayrı
için olabilir. Yanlış söyleme hakkımız da vardır, yanılma hakkımız da vardır;
ama, muhakkak surette, biz -birbirimizi öyle kabul etmeliyiz- Türk Milleti
için, Türk Milletinin hayrı, iyiliği için konuşan insanlarız. Bunun aksini
söyleyen varsa, o kendisi zaten söyler ve belli olur. Birbirimizi böyle kabul
ettiğimiz takdirde rahatlayacağız demektir. Avrupa Birliği meselesinde de iki tavır
var: Birisi, hararetle Avrupa Birliğine taraftarlık; diğeri, bazı mülahazalar,
bazı mütalaalar öne sürmek. Avrupa Birliğine taraftar olan niçin istiyor;
Türkiye zengin olsun, Türkiye büyük olsun, Türkiye birinci sınıf devletler
arasında olsun, ekonomisini düzeltsin, hukukunu düzeltsin, demokrasisi birinci
sınıf olsun, sosyal hayatını düzeltsin; bunun için istiyor. Bunu istemeyecek,
aklı başında bir insan var mı? Bunun aksini tasavvur etmek mümkün mü? Bazı tereddütler ortaya konuluyor. Bu
görüş, Avrupa Birliğine bu sebeple, yani, millî bir sebeple, yani,
milliyetçilikle, yani, millet ve devlet aşkıyla taraftar olmak, hepimizin
görüşüdür. Birkısım tereddütler ortaya atılıyor. Şimdi, her meselenin çok çeşitli boyutları
var. En basit bir meseleyi biz ele alıyoruz, bu meselenin çeşitli yönlerini
ortaya getiriyoruz, aman ha yanılmayalım diyoruz. Avrupa Birliği meselesi de, elbette, çok
ciddî bir meseledir. Bütün tarihimiz boyunca yaşadığımız en önemli karar
aşamalarından birisindeyiz biz. Yani, bu, saltanattan cumhuriyete geçiş gibi,
Tanzimatın ilanı gibi, yeniçeriliğin lağvı gibi, o kadar ehemmiyetli bir
karardır. Böyle bir karar noktasındayken bir millet, akla kara gibi, ayırıp da,
bu doğru, bu yanlış demek durumunda değiliz. Öyleyse, birtakım tereddütleri
ortaya getiren arkadaşlarımızı da itham etmek durumunda değiliz; hele hele, bu
tereddütler birtakım vehimlerden doğmuyorsa. O tereddütler de hepimizin
tereddütleridir. Birbirimizi ikna etmek durumundayız. Senin isteğin benim
isteğim, senin tereddütün benim tereddütüm; öyleyse, gel, bu tereddütü
giderelim ve bu amaçta birleşelim demek ve birbirimizi ikna etmek durumundayız.
Yani, birtakım insanlar, aman, Türk Milletinin başına bela gelmesin, kaza
gelmesin, bize hile yapmasınlar diyorsa, karşı karşıya olduğumuz birtakım aktif
meseleleri öne alarak, bu meselelerde oyuna gelmeyelim diyorsa, bunu nazarı
itibara almayacak bir Türk devlet adamı düşünülebilir mi, vatansever bir Türk
düşünülebilir mi; düşünülemez. Şimdi, burada, hatalardan birisi,
meselenin aceleye getirilmesidir; ikincisi, kamplaşma, kutuplaşmanın şiddetle
tahrik edilmesidir, meselenin ak ve kara haline getirilmesidir. Avrupa Birliği
cennet, girdik kurtulduk; bunun dışı cehennem, mahvolduk; onuncu sınıf bir
Ortadoğu ülkesi olur kalırız... Mesele, böylesine tecrit edilebilecek
meselelerden değildir. Bir defa, Avrupa Birliğine girmenin garantisi kimse de
değildir. Yani, her şeyi yapalım, millî hayatımız için yapalım, istendiği için
yapalım; ama, yaparsak alacak mı, almayacak mı?.. Benim iradem tek irade değil
burada, başkasının da iradesi var. Ama, biz durmayacağız, biz devam edeceğiz;
millî hayatımızı iyileştirmek için, Avrupa Birliğinde olmak için elbette biz
gayretlerimize devam edeceğiz, o endişeleri de nazarı itibara alacağız. Bölücülük tehlikesi... Yaşamadı mı Türkiye
bunu, bütün tarihi boyunca yaşamadı mı?! Gittiğimiz âlem... İyi bilinmesi gereken
hususlardan birisi şudur; biz, dost bir âleme gitmiyoruz. Bütün tarihimiz
boyunca Avrupalılarla dövüşe dövüşe var olduk. Sevr onların projesiydi. Bu
kompleksi bırak diyemez kimse. Sevr, bir hakikattir, millî mücadelenin
temelidir. (MHP sıralarından alkışlar) Ama, oraya saplanıp kalmamak,
medeniyette onlarla müşterek yürümek... Evet, bu da Türkiye'nin tercihidir. Avrupalılar, Avrupa Topluluğu, bir
evliyalar topluluğu değildir; bizim olmadığımız gibi... Herkes bizi istiyor
değil orada. Değerli hatipler işaret ettiler; bizi Avrupa Birliğine davet eden
filan yok, bizi istemeyenler var. Belki az bir ekseriyetle, isteyenler fazla
gibi görünüyor. Kafasında hâlâ Sevr'i tutan Avrupalılar var. Fırsat bu
fırsattır diye Türkiye'ye birtakım olmadık istekleri dayatmak isteyenler
olabilir; ama, bizim soracağımız temel sual şudur: Biz, Avrupa karşısında hep
yalnız kaldık. Kırım Muharebesinde, 1854'te, bir ittifak oldu, astarı yüzünden
pahalı geldi. Ondan sonra NATO'ya girdik. NATO'ya da bizi buyur etmediler.
Avrupalıların pek çoğu da muhalif idi. Amerikalılara dayandık, Kore'de
dövüştük, kanımızı akıttık ve bu hakla biz NATO'ya girdik ve tarihimiz boyunca
belki de en doğru işi yaptık, o anlaşmadan kârlı çıktık. Biz bunlarla elli sene silahdaşlık ettik,
omuzdaşlık ettik; elli senenin sonunda bir pazar teşekkül etti. Bu pazarda bize
dirsek göstermeleri onların ayıbıdır. Şimdi, bu pazara biz de girelim, biz de
mal alalım, biz de satalım, biz de istifade edelim diyoruz. Dün, karılarımızı,
çocuklarımızı, vatanı beklediğimiz gibi kendisini de beklediğimiz
Avrupalılardan aynı iyi niyeti, iyi yüzü görmediğimiz açıktır. Avrupa'dan bize birtakım aksi tekliflerin,
temennilerin gelmesi çok tabiîdir. Milletlerarası münasebetler açıktır; kimse
kimsenin sonuna kadar dostu veya düşmanı değildir; yolumuza halı seren de yok;
biz oraya gidiyoruz. Yani, aykırı, aksi birtakım tekliflerle, temennilerle karşılaştığımızda,
ürkmenin, küsmenin bir âlemi yok. Biz, küsmek durumunda değiliz; biz hak
arayıcıyız, Avrupa önünde biz hak arayıcıyız, hakkımızı arayacağız. Onlara,
elli yıllık silahdaşlığımızı hatırlatarak "benim silahlarımın gölgesinde,
benim ucuz işçilerimi çalıştırarak sanayi yaptın, ticaret yaptın, zengin oldun,
bugün beni dışlıyor olamazsın" demek durumundayız. Bizim hükümetimiz gümrük birliğine
girerken... Kimse gümrük birliğinin tek başına âşığı değildir. Bugün, gümrük
birliğinin Türkiye'ye verdiği zararı hesaplayıp ortaya koyan birkısım
arkadaşlar da var, kârlı çıktık diyenler de var; ama, bizim hükümetimiz, gümrük
birliğine girerken, Avrupa Birliğine girmeyi tacil etmek istiyordu, bir an
evvel girmek istiyordu, ileri bir adım atmak istiyordu ondan dolayı girdi;
Türkiye'yi batırmak için değil, Türkiye daha iyi olsun diye... Bu sebeple
istedik. Şimdi, değerli arkadaşlar, şu gelinen
noktada, biz muhalefetiz, iktidara dönüp "kardeşim, dünyanın neresinde
muhalefet, iktidarın kanununu çıkarıyor, bunu bana bir söyleyin"
dediğimizde, verecekleri bir cevap yoktur. (DYP sıralarından alkışlar) Hiçbir
yerde muhalefet iktidarın kanununu çıkarmaz. Bu kanunlar lüzumlu idiyse -ki,
lüzumludur- niye zamanında çıkarmadınız?! Bize de dönüp deniliyor ki
"mütalaada bulunma, mülahazada bulunma, ardıyla, ötesiyle, bütünüyle
ilgili bir şey söyleme, gel oyunu ver; senin mütalaanı filan istemiyorum,
sadece oyunu istiyorum; vatanseverliğini göster." Peki, göstereyim de, sen
de benim kadar vatansever değil misin canım; niye zamanında getirmedin, niye
şimdi sıkboğaz ediyorsun?! (DYP sıralarından alkışlar) Yanlış olan budur. AHMET
İYİMAYA (Amasya) - Koltuk tatlı!.. AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - İki -veya üç-
Avrupa Birliği her şeyin ilacıdır gibi takdim yanlıştır; zihinleri
bulandırmayalım. Başörtüsü mü?.. Avrupa Birliğine girdiğin zaman yok. Yahu bu
senin problemin, çözsene onu; Avrupa Birliği mi çözecek? Şimdi, vatan sathında
birsürü insan tahta bavulunu hazırlamış bekliyor. Avrupa Birliğine gireceğiz,
Avrupa'ya gidecek, altı ay çalışacak, euro milyoneri olup dönecek Türkiye'ye;
hayal bu! Peki, bu insanların hayalleriyle oynamaya kimsenin hakkı var mı? Hiç
kimse kimsenin problemini çözmez. Avrupa Birliğiyle müzakerelere başlayacağız.
Bu müzakereler çok çetin olacaktır. Avrupa Birliğine gireceğiz. O giriş çok
çetin olacaktır, çok çetrefil olacaktır. İyi dediğimiz her şey neye bağlı; bizim
devlet adamlarımızın, ister siyasî ister diplomat olsun, dirayetine bağlı,
akıllı olmasına bağlı, dersini iyi çalışmasına, hazırlıklı olmasına bağlı. Aksi
takdirde, kimse kimseyi zengin etmez, kimse kendi vatandaşından parayı alıp bir
başkasına vermez; ama, ortaya konulan standartların bir kısmı var ki, bunlar
iyi standartlardır, dnlar istemese de bizim yapmamız gereken, millî hayatımızı
inşa etmek için, düzeltmek için yapmamız gereken standartlardır. Bazı meseleler de vardır ki, bize
dayatılan meselelerdir. Bunların bir kısmını da bize çok uymasa da, bir
kâr-zarar hesabı yaparak, toplamında, nihayetinde eğer kârlı çıkıyorsak,
bağrımıza taş basarak kabullenmek zorundayız. Getirenler de o mantık içerisinde
getiriyor; ister söylesin, ister söylemesin... Kendi başına kalsa, o meseleyi
getirip başını belaya sokmak istemez; ama, Avrupa istiyor diye getiriyor. Şimdi, ben, şahsen, idam cezasına karşı
bir adamım. Terörde, harpte, darpta filan değil, adi suçlarda karşıyım. Ben
idamın her şekline karşıyım diyen adam, inancına ihanet ediyor. Allah'tan daha
mı adilsin sen?! (MHP sıralarından alkışlar) Buna rağmen, eğer Avrupa Birliğine
gireceksen, o kulüpte idam yok kardeşim. Bunu kabullenmek zorundasın. Bunu
kabullenerek o kapıya gideceksin. Ne hatırına; işte, oraya girmenin meydana
getireceği şeyler hatırına. Şimdi, biz Avrupa Birliğine girsek de
girmesek de meselelerimiz müşterektir sayın milletvekilleri. Kıbrıs mı dedin,
karşında Avrupa var; Ege mi dedin, kara sahanlığı, kıta sahanlığı, hava sahası
mı dedin, Avrupa var; Ermenistan mı dedin, o var; ekonomik alışveriş mi dedin,
o var... Rakamları var bunların ortada, herkes biliyor. Oraya girsek de bu var,
girmesek de bu var. Şimdi, bugüne kadar uğradığımız belalar, bizim başımıza
Avrupa Birliğine girdiğimizden dolayı mı geldi? Bölücülük belasına bütün
tarihimiz boyunca gelişen bölücülük belasına ve son uğradığımız, onbeş yıldır
bize çok pahalıya mal olan belaya Avrupa Birliğinde olduğumuz için mi uğradık?
Bütün Türkiye aleyhtarı projelerin arkasında Avrupa yok mu? Son PKK projesi bir
Avrupa projesi değil mi? Utandırmamız gereken devletler orada değil mi?
Utandırabildik mi? Utanan, özür dileyen var mı? Şimdi, Yunanistan orada, Güney Kıbrıs da
girecek... Herkes çok ciddî düşünsün. Biz dışında mı olalım, içinde mi olalım?
Dışında olmak mı Türkiye için faydalı, içinde olmak mı faydalı? Elbette,
gücümüz yetiyorsa, içinde olmalıyız, o camianın içinden konuşmalı, hakkımızı,
hukukumuzu oradan aramalıyız. (DYP sıralarından alkışlar) Bir de şunu bilmek lazım: Biz, nüfus
olarak, zaten Avrupa'dayız; 4 000 000 nüfusumuz Avrupa'da, orada yaşıyor.
Bunlar, en donanımlı Türk vatandaşları da değil, otuz seneyi geçmiş, en donanımsızları
göndermişiz; ama, eşit insanlar haline gelmeyi başarmışlar; işçi gitmişler,
işveren olmuşlar. Oranın içindeyiz biz. Şimdi, Türkiye'yi yiğitler, korkaklar diye
bölmek durumunda da değiliz. Herhangi bir sanayici, herhangi bir işadamı,
herhangi bir tüccar diyorsa ki, ben Avrupa pazarında aldanmam, benim korkacak
neyim var!.. Bunu diyen insanlar vatan sathındalar. Bizim güdeceğimiz şey,
eşitliktir. Millî kültür hassasiyeti, millî hâkimiyet hassasiyeti, millî sınır
ve milliyetçilik hassasiyeti bakımından, biz, İngiltere'den, Fransa'dan,
İtalya'dan, Almanya'dan ve diğer üyelerden daha ileride olmak gibi bir iddianın
sahibi olamayız. Ben, İngiltere kadar, Fransa kadar, İtalya, Almanya kadar
milliyetçi, millî kültürcü, millî hâkimiyetçi olmaya çoktan razıyım. Biz, bu
kavramların birçoğunu da onlardan öğrenmiş durumdayız. Onlar kültüründen vaz mı
geçmiş, millî varlıklarından vaz mı geçmiş, globalleşmeye kültürlerini filan
feda mı etmiş; etmemiş, kendi tedbirini almış, devam ediyor. Biz de, aynı
şekilde, bütün hassasiyetlerimizi koruyacağız; ama, Türk Milleti öksüz oğlan
değildir. Bu kürsüden, bir başka vesileyle de ifade etmiştim. Her gelenin bir
tokat vuracağı, her önüne çıkanın hesap soracağı bir Türk Milleti yok. Başı
dik, dünyanın en şerefli milletleri kadar şerefli bir Türk Milleti var;
Avrupa'nın içinde de olsa, dışında da olsa. (DYP sıralarından alkışlar) Şimdi, Avrupa Birliğine girmek millî bir
politikadır; biz bunun taraftarıyız, adımlarını da zamanında atmışız; ama,
girip girmemek onlara bağlı. Bir milletin önüne tek alternatif olarak bir husus
konulamaz. Buraya girersen yaşarsın, buraya girmezsen ölürsün; bu yanlış;
girersem girerim!.. Niçin istiyorum; büyümek için istiyorum, gelişmek için
istiyorum, zengin olmak için istiyorum. Girmezsem bu hedeflerden vaz mı
geçeceğim; hayır. Bu topraklarda 928 senedir, 1074'ten beri hangi şartlarda var
olduysam, öylece, hiçbir iddiamdan
gerilemeden, büyümeyi hedefleyerek, gelişmeyi hedefleyerek, birinci sınıf
olmayı hedefleyerek elbette devam edeceğim. Burada, tereddüt yaratan birkısım beyanlar
var, tereddütleri körükleyen beyanlar var; tereddütlere kızmadan evvel, onlara
bakmak lazım. Şimdi, "bayrak mayrak" gibi bir
ifade sorumlu birinin ağzından kamuoyuna intikal etmiş ise bunlar hâlâ
saptanmış- "PKK'yı parti olarak
istiyorum" gibi bir ifade birinin ağzından gazetelere intikal
etmişse, "şehitlerin yaşama hakkı ile Öcalan'ın yaşama hakkı aynıdır"
diyen bir ifade bir sorumlunun ağzından kamuoyuna intikal etmişse, bunlar
karşısındaki tereddütü haksız saymak mümkün müdür?! (DYP ve MHP sıralarından
alkışlar) Değerli arkadaşlar, bu konu, bir siyaset
konusu yapılmamalı; ama, yapıldı ve yapılıyor, yapılacak. Bu bir millî konu;
bunu herkes idrak ediyor da, bunun üzerinden bir şey yapmaya da çalışılıyor.
Meselenin "idam" gibi bir tarafı var, "lisan" gibi bir
tarafı var. İdam meselesinde de, lisan meselesinde de
-bazı hatipler ifade etti- fiiliyat olarak hepsi iktidarın meselesi. Yıldönümü
geldiğinde Başbakan çıkıyor, en hurda kanunlarını okuyor "biz bunu çıkardık"diyor.
Şu ana kadar çıkanlar da, şu ana kadar imzalananlar da sizin sorumluluğunuzda;
biz de bunu böyle demek durumundayız. İmzayı attıktan sonra, her şeyi
kabullendikten sonra geri dönmek, biraz da millete hakaret değil midir, milleti
izansız saymak değil midir?! (DYP sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar) 3,5 seneyi 3 ayla telafi etmeyi düşünmek, kendi adına bir yanılma
değil midir ?! 3,5 seneyi yaşayan bu millet değil mi?! Nasıl dönüp geri
geleceksiniz?! Şimdi, lisan meselesi, bu işin en
kritik meselesidir. Biz, son seksen
sene hariç, millî hayatımızı büyük imparatorluklar halinde yaşadık
-imparatorluk demek, farklı dil demek, farklı din demek, farklı töre ve kültür
demek- ve bizim, dünyada temas etmediğimiz dil ve kültür yoktur, Uzak Asya'dan
Ortadoğu'ya ve Avrupa ortalarına kadar. Türkçe'den farklı dil, din, töre,
kültür bizi asla korkutmaz. Biz, bu insanlarla, birlikte, ahenk içinde
yaşamanın tecrübesine sahibiz. Bugün de Lozan mantığı içindeyiz. Lozan'ın
mantığı şudur: Türkiye'de bütün Müslümanlar bir millettir, Hıristiyanlar
azınlıktır, onlara azınlık statüsü verilecektir. Verilmiştir ve nihayet,
anayasal gelişmeler sonunda, Türkiye Cumhuriyetine vatandaşlık bağıyla bağlı
olan herkes Türktür demişiz, onu da aşmışız. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı
olup, kötü niyet beslemeyen herkes bizim vatandaşımızdır, kardeşimizdir,
başımızın tacıdır. Hiç kimsenin dilinden rahatsız değiliz. (DYP sıralarından
alkışlar) Nasıl rahatsız olalım ki?!. Bir imparatorluk idare ettik; ama, biz
bir imparatorluk bakiyesiyiz, bizim içimizde her cinsten insan var. Ne fark
eder... Kültür tarihimize baktığımızda da aynı şeyi görürüz. Eserleriyle
iftihar ettiğimiz insanları, menşeleri bakımından, dinleri bakımından,
anadilleri bakımından mahkûm etmek mümkün mü? Ben eminim ki, bugün de
Türkiye'de kimseyi, farklı dil, farklı din, farklı kültür ve töre rahatsız etmiyor.
Hepimizin rahatsız olması gereken şey şudur: Farklı kültürü, farklı dili farklı
milliyet iddiasına mesnet yaparak "ben ayrı bayrak istiyorum, ayrı devlet
istiyorum, ayrı toprak istiyorum" diyen varsa, o haindir! (DYP sıralarından
alkışlar) Bizi rahatsız eden, herkesi de rahatsız eden budur. Ne yapacağız şimdi; bağlanmış, makul
hadlerine bağlanmış... Bu hususta bir dayatmayla da karşı karşıyayız. Bir şey
daha söyleyeyim. Bu dayatma tavrı, Türk Milleti tarafından hoş karşılanmıyor,
zorumuza gidiyor, ağırımıza gidiyor. Devlet adamlarımızı -ister diplomat, ister
siyasî- Batı karşısında, dünya karşısında dik görmek istiyoruz, el ovuştururken
görmek istemiyoruz; eşit seviyede konuşurken görmek istiyoruz, yalvarırken
görmek istemiyoruz. (DYP sıralarından alkışlar) Bunun ağır pahası var. Bunun
için de, elin herkese açık olmayacak. Türk Milletinin yüreğindeki yiğitlik
kadar fedakâr olacağız. Kendi ihtiyacını kendin karşılayacaksın; her ihtiyaç
için birine el açıyorsan, yeteri kadar da yiğit olamazsın. Bir derde düştüğün
zaman, bir krize düştüğün zaman pes etmeyeceksin; bu kriz benim krizimdir,
bunun altından çıkmak da benim vazifemdir diyeceksin; dışarıdan adam ithal
etmeyeceksin, dışarıya el açmayacaksın; Türk Milletini çıkarıp ortaya
getireceksin. (DYP sıralarından alkışlar) Aksi takdirde, dik olamazsın; ama, bu
başı eğiklik, bu el ovuşturma, Türk Milletinin çok gücüne gidiyor, bunu herkes
bilmelidir. Değerli arkadaşlar, birbirimizi
incitmeden, birbirimizi hainler-vatanseverler, dilin sahipleri-karşıtları,
yeniliği, zenginliği isteyenler-istemeyenler diye tasnif etmeden, birlik
halinde bu meselenin üstesinden gelmeliyiz. BAŞKAN - Sayın Gökdemir, toparlar mısınız
efendim; 4,5 dakika geçti. AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - Emredersiniz
Sayın Başkanım. BAŞKAN - Estağfurullah, rica ediyorum
efendim. AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - Kamuoyu
bekliyor... Kamuoyuna bir şey söylemek istiyorum. Hiç kimse meslekî haklarından
fedakârlık etmez; kıdem tazminatını, emekliliğini hesap ederken, herkes, bir
gününü hesap eder; senelerini tereddüt etmeden feda eden, yalnız bu
milletvekilleri vardır. Her zaman, ne zaman icap etmişse, yapılan -bu dönemde
de yapılmıştır bu- bu fedakârlığın da ayrıca yazılması lazım. Şimdi, biz,
birlik halinde bu kanunları çıkarıp, diğer hesaplarımızı millet önünde görmek
ve görüşmek üzere gitmek durumundayız. Şundan hiç şüphe etmeyiniz: Türk
Milletini, kendi zaafı dışında, hiçbir dış düşmanlık yıkamaz. (DYP sıralarından
alkışlar) Türk Milletini yıkmak için sevk edilen bir kanun da yoktur, olamaz;
onların da garantileri var. İçişleri Bakanlığına sor, Dışişleri Bakanlığına
sor, hükümetin karar versin... Benim hiç endişe edeceğim bir şey yok. Benim
Dışişleri Bakanlığım gitmişse -tenzih ederim- İçişleri Bakanlığım gitmişse
-tenzih ederim- benim hükümetim, karar verici hükümetim gitmişse, ben zaten
mahvolmuşum; Avrupa Birliğine girmişim ne olur, girmemişim ne olur! Burada bir
tereddüt yok. Türk tarihinin en devamlı fikri, üçbin yıl
boyunca devam eden fikir, devletin ebediyeti fikridir. Osmanlı, buna
"devleti ebet müddet" der. Ben, buna, uzak ve yakın atalarım kadar
iman etmiş bir adamım. Gök kubbe üstümüze yıkılsa, biz, onu kaldırır ve bu
milleti, bu devleti yeniden var ederiz. Kıyamete kadar, insanlık yok olmadıkça,
Türk Milleti ve Türk Devleti de yok olmayacaktır. (DYP sıralarından alkışlar) Avrupa Birliği, Türk Milletinin önündeki
hedeflerden sadece birisidir. Girsek de olur, girmesek de olur; ama,
kozlarımızı oynayacağız, delillerimizi ortaya koyacağız, o kapıyı zorlayacağız.
Bizim, bu husustaki teşebbüslerde, Türk Milleti adına hiçbir tereddütümüz
yoktur. Türk Milleti rahat olmalıdır; bölünmeyecektir, bölünmeyecektir... BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Görüşünü
söyle, görüşün ne... BAŞKAN - Teşekkür ederim. AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - Dil hakkında,
söylüyorum: Ben dil öğrenmek istiyorum, herhangi bir dil öğrenmek istiyorum...
Öğren; bunda beni rahatsız edecek bir şey yok. Sen, bu öğrendiğin dili ayrı
milliyet iddiasına mesnet mi yapacaksın, ayrı devlet mi olmak isteyeceksin;
senin kelleni alırım! Benim diyeceğim bundan ibarettir. Saygılar sunuyorum. (DYP, ANAP, DSP, YTP,
AK Parti ve SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gökdemir. Efendim, söz sırası, Milliyetçi Hareket
Partisinde. Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Şandır;
buyurun. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA MEHMET ŞANDIR (Hatay) -
Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliği Uyum Yasa Teklifi ve
Adalet Komisyonu raporu üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini
ifade etmek için söz aldım. Öncelikle, Muhterem Heyetinizi, şahsım ve Grubum
adına saygıyla selamlıyorum. Bugün, Türkiye Büyük Millet Meclisi,
ülkemiz ve geleceğimiz açısından çok önemli bir konuda karar oluşturmaya
çalışmaktadır. Konu çok önemlidir. Konunun görüşüldüğü bu zaman dilimi de çok
önemlidir. Çünkü, Türkiye'nin üye olabilmek için yaklaşık kırküç yıldan bu yana
kapısında beklediği, bekletildiği Avrupa Birliğine üyelik sürecinde bir dönüm
noktasına gelinmiş bulunulmaktadır. İddia sahiplerine göre ya bugün vereceğimiz
kararla, ya bu kapıyı sonuna kadar açacağız ya da rüya bitecek, tren kaçmış
olacak. Belki de birileri bize karanlık odada kara kedi arattırmaktalar. Bugün
milletimizin huzurunda bu karanlık aydınlanacak, gerçekler ortaya çıkacak diye
umuyorum. Temenni ederim ki, ülkemiz bu dönemeci kazasız belasız geçer ve
yıllarca gösterilen gayretler ve fedakârlıklar boşa gitmemiş olur. Değerli milletvekilleri, bu görüşmelerde
yapacağımız konuşmalar, ortaya koyacağımız yaklaşımlar tarihe geçecektir.
Gelecek nesillerin sorularına cevap verdiğinizi unutmayınız. Tarihin ve
milletimizin gözü kulağı üzerimizdedir. Burada değerli konuşmacıları dinledim,
önemli şeyler söylediler; ancak, hiçbir konuşmacı, bugüne gelişin sebebinde,
kendinden başlayarak bir özeleştiri yapmadı. Müsaade ederseniz, bu özeleştiriye
imkân verelim; çünkü, milletimiz bizi izliyor, birbirimize konuşmanın anlamı
yok, milletimize konuşuyoruz, milletin geleceğiyle ilgili çok önemli bir konuda
birlikte karar oluşturacağız; onun için, yapamadıklarımızı, niye
yapamadığımızı, burada, milletimizin huzurunda ifade edemezsek, bundan sonraki
dönem için söyleyeceklerimizin çok fazla bir anlamı kalmayacaktır. Değerli milletvekilleri, bu teklifte, Avrupa
uyum yasaları olarak, 10 adet kanunun 43 maddesinde değişiklik yapılmaktadır.
Yapılan değişikliklerin Türk Milletinin geleceğinde meydana getireceği
etkileri, değişimleri ve dönüşümleri doğru anlamak ve halkımıza doğru anlatmak
mecburiyetindeyiz. Bugün burada herkes, topluma karşı samimî ve dürüst olmak
mecburiyetinde. 1959 yılından 11 Aralık 1999 Helsinki
Zirvesinde tam üyelik adaylığı statüsüne kadar dış kapısında beklediğimiz
Avrupa Birliği acep nedir, gerçeği nedir, ne için kurulmuştur, neyi amaçlamaktadır,
neden kırk yıldan bu yana üyelik müzakeresine bile başlayamadık? 1987 ve 1999
yıllarında bizi üye adaylığına bile kabul etmeyen Avrupa Birliğinin gerekçeleri
acaba nelerdi? Malta'ya, Güney Kıbrıs Rum kesimine ve daha bağımsızlığına henüz
kavuşan doğu bloku ülkelerine tam üyelik perspektifini açan Avrupa Birliğinin,
Türkiye'nin önüne, sürekli olarak, Kıbrıs, Ege ve azınlıklar sorununu koymasını
nasıl izah edeceğiz? Bunun anlamı dün neydi, bugün ne denilmek istenilmektedir?
Türkiye'yi bugüne kadar yöneten siyasî iktidarların -şu ana kadar konuşanların
tamamı- Avrupa Birliğine karşı, bu konularda, neden bugüne kadar bir cevapları
olmamış, bugün verecekleri bir cevapları var mıdır? Türkiye'ye reva görülen bu
haksız sorgulamayı ve bir anlamda aşağılanmayı Türk Halkına birileri ne zaman
anlatacaktır? Türk Halkından sakladığımız bazı gerçekler mi var? Lütfen
samimiyet... Milletin huzurunda konuştuğunuzu unutmayınız. Müsaade ederseniz, milletim adına sorayım:
Hani, dün, Avrupa, Batı kulübüydü?! (MHP sıralarından alkışlar) Hani,
Hıristiyan kulübüydü?! Avrupa Birliği taraftarlarını din adına ne kadar
suçluyordunuz; unuttunuz mu? Değişen siz misiniz, yoksa değişen Avrupa mı? (MHP
sıralarından alkışlar) Yoksa, eski huyunuz mu depreşti? 1978'de Avrupa Birliğini reddeden Sayın
Başbakanımız, Sayın Ecevit, bizi bağışlasın, o gün mü doğruydu, yoksa bugün mü
yanlış? (MHP sıralarından alkışlar) Bugün, Avrupa Birliğini destekleyerek doğru
yaptığına inanıyorsa, 1978'de Avrupa Birliğine müracaat etmeyi reddetmesinin bu
ülkeye verdiği maliyeti kim ödeyecek? (MHP sıralarından alkışlar) Bunun
hesabını, bu millete, o günün Cumhuriyet Halk Partisi ve sol kadroları, onların
bugünkü devamı olan aydınlar, mutlaka anlaşılır biçimde vermek
mecburiyetindeler. Yine, beni bağışlasın, Sayın Yılmaz'a bir
çift sözüm var. Aralık 1994'te Sayın Mesut Yılmaz Anamuhalefet Lideridir,
Başbakan Sayın Tansu Çiller'dir, 1995 yılı bütçesi konuşulmaktadır; Sayın Mesut
Yılmaz, kürsüden Sayın Çiller'e -tutanaklardan aldım- şöyle sesleniyor:
"Siz, kendi siyasî hesaplarınızla ülkenin menfaatlarını birbirine
karıştırdınız ve bir de Batı'ya şirin gözükme sevdasına kapıldınız. Bakın, bu
sevdadan vazgeçin; yani, siz, Batı'nın 'aman Türkiye bölünmesin' diye bir
derdinin olduğunu mu zannediyorsunuz?!" (MHP sıralarından alkışlar)
"Eğer hâlâ bu gaflette olanlar varsa, onlar, Bosna'da olup bitenlere bir
göz atsınlar"diyordu. Ne diyeyim?!.. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI A.
MESUT YILMAZ (Rize) - Yine aynı şeyi söylüyorum. MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Sayın Mesut
Yılmaz'a günaydın diyelim, gafletten uyandılar mı?! (MHP sıralarından alkışlar)
Sayın Başbakan Yardımcımız devam ediyor:
"Batı'nın gözünde saygınlık kazanmanın yolu, kendi değerlerimize sahip
çıkabilmekten, o değerleri kendi başımıza koruyabilmekten geçer; bunların
başında da ülke bütünlüğü gelir." Hani, millî güvenlik sendromu diye bir
hastalıkla suçluyordunuz milleti?! (MHP sıralarından alkışlar) Yine, Sayın Mesut Yılmaz devam ediyor:
"Sizin yapmanız gereken, Batı'dan kulağımıza söylenenleri gelip bize
tekrarlamak değil, bizim söylediklerimizi Batı'ya anlatmaktır." Doğru
söylüyorsunuz. (MHP ve DYP sıralarından alkışlar) SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Ne güzel
söylemiş. Söylenilen doğru. MEHMET ŞANDIR (Devamla)- Bugün de biz size
bunları söylüyoruz sayın Avrupa Birliği taraftarları. Allahaşkına, Sayın Başbakan Yardımcım, bu
millet size nasıl güvensin, nasıl inansın?! ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, siz
üç yıl niye güvendiniz?! (MHP sıralarından gürültüler) MUSTAFA ZORLU (Isparta) - Size sormadık! MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Milliyetçi
Hareket Partisini Avrupa Birliği karşıtlığıyla... YAKUP BUDAK (Adana) - Sayın Şandır,
güvenoyu vermediniz mi?! BAŞKAN - Sayın Polat, istirham ederim...
Bir dakika efendim... Çok önemli şeyler söylüyor hatip. Bir dakika efendim...
(SP sıralarından gürültüler) ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, biz
de önemli şeyler söylüyoruz. MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Milliyetçi
Hareket Partisini Avrupa Birliği karşıtlığıyla suçlarken hiç mi vicdanınız
sızlamıyor?! CAHİT TEKELİOĞLU (Mersin) - Nerede o
vicdan?! MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Bu milleti bu
kadar aşağılamaya, bu milletin hafızasına bu kadar saygısızlığa hakkınız yok.
(MHP sıralarından alkışlar) Sayın Başbakan Yardımcımız bir başka
demecinde şunu da söylüyor: "Biz, Türkiye için gerekeni yine Türkiye için
yaparız, başkaları istediği için değil; başkaları eğer bizden, millî
onurumuzla, çıkarlarımızla, bizi biz yapan değerlerle bağdaşmayan şeyler
isterlerse ve bunları, bizim kötülüğümüzü isteyen ülkelerin -Yunanistan'ı kastediyor- baskısı altında
yaparlarsa, bunları kabul etmemiz mümkün değildir." Ee, bugün bunu biz de söylüyoruz. Bu
sözleri açıkyüreklilikle ifade ettiğine de inanıyorum Sayın Yılmaz'ın. Bu
sözleri bugün biz de söylüyoruz, altına imzamızı atıyoruz. Şimdi size
soruyorum: Biz, şimdi, Avrupa Birliği politikalarında hassasiyetlerimizi bu
cümlelerle ifade ederken, size göre, Avrupa Birliği karşıtı ve statükocu
oluyoruz öyle mi?! Buna hakkınız yok. (MHP sıralarından alkışlar) Ama, 1999'dan sonra değiştiniz ve Avrupa
Birliğine, Brüksel'e, Diyarbakır üzerinden gitmeye karar verdiniz!.. Hayırlı
olsun, Allah işinizi rast getirsin. (MHP sıralarından alkışlar) Değerli milletvekilleri, bu sözleri,
inanınız, üzülerek söyledim; yani, ne Sayın Başbakanımıza ne de Sayın Başbakan
Yardımcımıza, zinhar, gülden ağır söz söylemek gibi bir kastım yoktur; ama,
milletin önünde konuşuyoruz. Bunları hatırlamazsak; bunları Sayın Yılmaz
söylemiş olsaydı, bunları biz söylemezdik; ama, dün öyle, bugün böyle olmaz. Şimdi, buradan soruyorum, milletim adına
soruyorum: Bu yaklaşımla, Avrupa Birliği bizi ciddiye alacak mı
zannediyorsunuz? Bu yaklaşımla, bu politikalarla, tanzim edilen bu
politikalarla, Avrupa Birliğine girebilmek mümkün mü? Tabiî, bu konuda, Sayın Tansu Çiller'in
"gümrük birliğinden sonra iki yılda Avrupalı olacağız" beyanını da
unutmamak lazım. (MHP sıralarından alkışlar) Sayın İsmail Cem, 1970'li yıllarda
"Türkiye'nin Geri Kalmışlığı Tarihinde" ortaya koyduğu sebepleri
bugün yok mu sayıyor? Bu kitabı, öncelikle Sayın Cem'in okumasını istiyorum. Değerli milletvekilleri, aziz milletim;
Milliyetçi Hareket Partisi olarak itiraz ettiğimiz, işte bu yaklaşımdır.
Türkiye'ye, Türk Milletine yazık ediyoruz; ülkemizin zamanını israf ediyoruz.
Bugün görüşmekte olduğumuz kanun teklifi de, maalesef, böyle bir yaklaşımın
ürünüdür; maalesef!.. Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz -çok
açıkyüreklilikle ve net olarak ifade ediyorum- Avrupa Birliğine tam üye olmayı
çok önemsiyoruz; cumhuriyetimizden sonra, Türk Milletinin gerçekleştirmeye en
çok yaklaştığı bir dönüşüm projesi olarak ifade ediyoruz. Kırk yıldır tam üye
adayı bile olamayışımızı içimize sindiremiyoruz, bunu kabullenemiyoruz.
Sorgulamamızın sebebi budur. Niye başaramadık?.. Bu konuda yapılması gerekenleri yapmak ve
bunu, Avrupa Birliği tarafına da açık ve net bir şekilde ifade etmek
kararlılığı, Milliyetçi Hareket Partisinin de üyesi bulunduğu 57 nci cumhuriyet
hükümeti döneminde başarılmıştır. Helsinki Zirvesinde tam üye adaylığı, bu
hükümet zamanında gerçekleşmiştir. Katılım Ortaklığı Belgesi, bu hükümet
zamanında temin edilmiştir. Buna cevaben oluşturulan Ulusal Program, bu hükümet
ve bu hükümetin üç ortağı tarafından -toplumsal bir mutabakat da temin
edilerek- gerçekleştirilmiştir. Bunları azımsayamayız. ASLAN POLAT (Erzurum) - Peki, ne oldu?.. MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Ulusal Program,
Türkiye'nin Avrupa Birliğine karşı siyasî taahhüt belgesidir ve hükümet
partilerinin ortak siyasî iradesidir. TURHAN GÜVEN (Mersin) - O zaman, gereğini
yapın. MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Milliyetçi
Hareket Partisi olarak, hazırlanmasında büyük emek ve katkılarımızın olduğu
Ulusal Programın her satırına, her virgülüne, sonuna kadar sadığız. Burada,
bazı hatipler suçladılar "Ulusal Programa imza attınız, şimdi yan
çiziyorsunuz" diye. Dinleyin, anlatacağım... ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) - Doğru
söylüyorlar. MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Doğru
söylemiyorsunuz. ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) - Ulusal Programı
okumadınız herhalde. MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Hükümet içindeki
uygulamalarda ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde çıkarılan uyum yasalarında
gayret ve katkımız, biz inanıyor ve iddia ediyoruz ki, burada bulunan herkesten
daha fazladır. ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) - IMF mektubunu da
okumadan imzaladınız. MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Ulusal
Programdaki taahhütlerimiz, kapsam ve zamanlama itibariyle, Avrupa Birliği
tarafından da kabul edilmiştir. Bu Ulusal Program doğrultusunda, bu Meclis,
gerçekten, cumhuriyet hükümeti dönemlerimizin tamamında yapılanlardan fazlasını
yapmıştır, değişimi ve dönüşümü gerçekleştirmiştir hep birlikte. Dolayısıyla,
Milliyetçi Hareket Partisini, Avrupa Birliğine karşıt, Ulusal Programın
dışında, ayak direyen biri diye gösteremezsiniz. Ne olmuştur; müsaade edin, sabır gösterin,
bunu arz edeyim. 2002 yılı başından bu yana, üç konuda, idam cezasının
kanunlarımızdan kaldırılması, anadilde televizyon yayını ve anadilde eğitim
konularında, Ulusal Programdaki mutabakatın kapsam ve zamanlaması dışında bir
düzenleme, maalesef, ülkenin önüne, olmazsa olmaz bir şart olarak getirilip
konulmuştur. Üzülerek ifade ediyorum, buna, iktidar ortaklarımız da
katılmıştır. Bu üç konuda Milliyetçi Hareket Partisinin birinci itirazı budur.
Ulusal Program, hükümet ortağı üç partinin ortak sorumluluğundadır; burayı
birlikte tanzim ettik. Bakınız, buradan okuyayım size; Ulusal
Programda, ölüm cezasıyla ilgili düzenleme şudur; burada diyoruz ki: "1984
yılından bu yana yaşam hakkının özüne dokunulmaması yönünde benimsediği
uygulamaya saygılı olacağız." ASLAN POLAT (Erzurum) - Daha ne oldu
peki?! MEHMET ŞANDIR (Devamla) - İki: "Türk
ceza hukukundan ölüm cezasının kaldırılması hususu, şekil ve kapsamı
itibariyle, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından orta vadede ele
alınacaktır" diyoruz. Buna uyduk; Parlamentomuz, tüm partilerimiz de buna
uydular; orta vadenin sonu beklenilmeden, idam cezalarının kanunlarımızdan
kaldırılması hususunu Türkiye Büyük Millet Meclisi görüştü, anayasal düzeyde
görüştü, oybirliğiyle de kabul ettik. Ne yaptık orada; orada dedik ki, idam
cezasını, savaş, yakın savaş halleri ve terör suçları dışında kaldırdık.
Düzenleme bu; altında imzamızın olduğu, sizin de imzanızın olduğu husus bu. Kim
sözünden döndü; yani, idam cezasının kaldırılması konusunda sözünden dönen kim?
(MHP sıralarından alkışlar) Bu millet sizi seyrediyor. ASLAN POLAT (Erzurum) - Apo'nun dosyasını
buraya yollamayan kim? MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Bu millet sizi
seyrediyor. Bakın, anadilde yayın ve eğitim meselesini
Ulusal Programda nasıl tanzim ettik; işte burada; 2.1.9 nolu madde:
"Kültürel Yaşam ve Bireysel Özgürlükler" "Türkiye Cumhuriyetinin resmî ve
eğitim dili Türkçe'dir. Ancak bu, vatandaşlarının günlük
yaşamlarında farklı dil, lehçe ve ağızların serbest kullanılmasına engel teşkil
etmez. Bu serbestlik, ayrılıkçı ve bölücü amaçlarla kullanılamaz." Şimdi
ne değişti allahaşkına, ne değişti; bu mutabakatımız dururken, iktidar
partilerimizin de katılımıyla -değerli ortaklarımızın, birlikte çok önemli
işler başardığımız bu iktidarımızın- ne değişti de, Türkiye'nin önüne, idam
cezasının hemen ve tümüyle kaldırılmasını, Kürtçe'ye televizyon yayını,
Kürtçe'ye eğitim ve öğrenim hakkının verilmesini talep ettiniz? Buna ne
hakkınız var?! Var mı böyle bir şey?! BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Dağdaki
eşkıyaya öğretmenlik yaptıracaklar. MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Dolayısıyla,
değerli milletvekilleri, gerçekleri milletten saklayamazsınız. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun. MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Çok önemli bir
konu görüşüyoruz. Hiç kimseye hakaret kastım yok; ama, millete gerçekleri
anlatalım; arzum bu. Şimdi, tabiî, bunun cevabı verilmezse
olmaz; bunlar çıkmadığı takdirde, Türkiye'nin önüne, ak-kara ikileminde,
cennet-cehennem ikileminde bir seçenek koyamazsınız; bunun adı, Türkiye'yi
tehdit etmektir, Türk Milletini tehdit etmektir. Evet, Avrupa Birliği, bu
milletin, millî politika haline gelmiş, modernleşme projesi diye de tanımlanmış
önemli bir kararıdır, iradesidir; ama "bu üç konu olmazsa, tren
kaçar" demenizin hiçbir tutarlı anlamı yoktur. Ulusal Programda ve Türkiye Büyük Millet
Meclisinde idam cezası tanzim edilirken, terör Türkiye için tehlikeydi de,
bugün değil midir?! Bölücü terörün silahlı ve siyasî hedefleri ve tehditleri,
kendi beyanları ve devlet bilgileriyle devam ederken, bölücü teröre Avrupa'nın
desteği her anlamda devam ederken, PKK'yı zor bela koydurduk listeye; birlikte
yaşamadık mı?! Hâlâ, Güneydoğu Anadolu'da, Avrupa malı mayınları PKK döşerken,
ne değişti de terör suçlarından idamı hemen ve bütünüyle kaldıralım diye
Türkiye'nin önüne bir dayatma getirdiniz?! Buna hakkımız yok. Bu açıklanmalı
değerli milletvekilleri; bunu bu Parlamento açıklamalı. Bunu biz
açıklamadığımız takdirde, bu nedenin cevabını vermediğimiz takdirde, Türk
Milleti, acaba bu gayretin ve niyetin arkasında haince hesaplar mı yatıyor diye
düşünecek ve bizleri ve bu işin arkasında duranları suçlayacaktır. İsmini
telaffuz etmek istemiyorum. İşte o zaman, bu millet, sizi asla affetmeyecektir.
Aslında, 30 000 şehidimizin katilini,
ülkemizin toprakları üzerinde bir başka devlet kurmak amacıyla siyasî ve
silahlı bir örgüt kurarak Avrupa ülkelerinin desteğinde isyan eden bu şakiyi,
Türküyle Kürdüyle 30 000 insanımızın katilini, Türk adaletinin, Türk
Devletinin, Türk Milletinin elinden hiç kimse kurtaramayacaktır. (MHP
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Değerli milletvekilleri, devlete isyan
eden herkesi, her yerde ve tarihin her döneminde nasıl cezalandırdılarsa,
Türkiye'de de bu şaki öyle cezalandırılacaktır; bundan kimsenin kuşkusu
olmasın. (MHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin
geleceğini bir isyancıya bağlayamayız. Üç tane çapulcunun tehdidine göre, 21
inci Yüzyılın başlangıcında, korkuların bizi kuşatmasına müsaade edemeyiz. Türk
Milleti, Türk Devleti büyüktür, güçlüdür; yaraları sarmak için sabırlıdır,
tahammüllüdür; kendisini kalleşçe arkadan kurşunlayanları, hançerleyenleri
affetmiştir, tarihte bunun çok örneği vardır; ancak, ne yapacaksa, buna kendisi
karar verir, kendisi yapar; kendi tespit ettiği usulde ve kendi tespit ettiği
zamanda yapar. Bunu, Avrupa Birliğinin dayatması olarak bu milletin önüne
koyarsanız, yanlış yaparız. Milliyetçi Hareket Partisinin itirazı,
işte bu ruh halinedir, bu teslimiyetçiliğedir. Avrupa Birliğiyle onurlu bir
birliktelik yapacaksak, yeni bir döneme başlıyorsak, bu dayatmalarınızın Türk
Halkında oluşturacağı travmayı niye hesaba katmıyorsunuz? MHP olarak -tekrar
ediyorum- biz, Ulusal Programda birlikte kararlaştırdığımız taahhüdümüze
bağlıyız. Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz kanun teklifinde
bazı gerçeklerin milletten saklandığını düşünüyorum. Bu teklif, yine demin
ifade ettiğim gibi, teslimiyetçi, olmazsa olmaz, şartçı bir ruh haliyle
hazırlanmıştır. Şimdi, buradan birlikte düşünmeye davet ediyorum. İdamı
müebbede dönüştürüyorsunuz; ağırlaştırılmış müebbet, ömür boyu hapis... Ve bir
partimizin isteği doğrultusunda, anayasal güvence; hukuken mümkün müdür?!
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, böyle bir düzenlemeyi kabul edebilir mi?!
Evrensel hukuk, ne der bu işe?! Yani, öncelikle, Türk Ceza Yasasının 2 nci
maddesinde ve Birleşmiş Milletler Medenî Haklar Sözleşmesinde, bir suçlunun
kesinleşmiş cezasının lehinde bir düzenlemeyle lehinde kullanılmasını, siz daha
sonradan bir düzenlemeyle ağırlaştırabilir misiniz; bu mümkün mü? Şimdi,
hazırlanan teklifin son kısımlarına yazmışlar: "Türk Ceza Kanununun 2 nci
maddesi dikkate alınacaktır." Milletin gözünden kaçacak mı
zannediyorsunuz?! Yani, nedir o; sanığın lehine olan hususu sonradan
değiştiremezsiniz; yani, ağırlaştırılmış müebbet koyamazsınız, ömür boyu hapis
koyamazsınız, hele anayasal güvencenin de hiçbir anlamı yoktur. Sonuç ne olur;
sonuç, onbeş yıl sonra, o şaki aranızda olur. Bu işe destek verenlere mübarek
olsun! Buna fırsat vermeyeceğiz. (MHP sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar) Değerli milletvekilleri, endişemi ifade
etmek için söylüyorum. İdam cezasını bu aşamada kaldırmakla, bu süreçte
kaldırmakla, bu üslupla kaldırmakla, bölücü terörü ödüllendirmiş olursunuz. RAMAZAN GÜL (Isparta) - Ödüllendiren
sizsiniz!.. MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Artık herkes,
bağımsızlık için isyan etmeye cesaret bulur. Bu yetmiyor, bir şey daha
söylüyorsunuz... BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız
lütfen... MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Hayhay efendim. Türkçenin dışındaki lehçe ve ağızların,
eğitim ve televizyon yayınlarında da kullanılmasını oylarınızla kabul
ediyorsunuz. Dil üzerinden bir topluluk yaratmak... Anadolu'yu bilenler bilir;
iki komşu kasabanın bile birbirleriyle anlaşamadıkları Kürtçenin, yayın ve
eğitimle bir millet dili olması doğru bir şey midir?! Biz, Kürdüyle Türküyle Türk Milletiyiz.
(MHP sıralarından alkışlar) Bu vatanda yaşıyoruz, bu vatanda yaşayacağız.
Arkadaşımın söylediğine bütünüyle katılıyorum; dün de beraberdik, yarın da
beraber olacağız. (MHP sıralarından alkışlar) Bunu hiçbir şekilde kimsenin
parçalamaya, bu ahengi bozmaya hakkı yoktur, gücü yetmeyecektir. (MHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız... MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Sözlerimi
bitiriyorum efendim. Onun için, bu mesele yanlış tanzim
edilmektedir. Bugün Kürtçe bilenler kursta mı öğrendi allahaşkına?! Hangi
kursta öğrendi?! Kürtçe konuşmanın, Kürtçe öğrenmenin bu ülkede ne yasağı var?!
Kürtçe konuşulmasından kim ne rahatsızlık duyuyor?! Bu milletin ağzının tadını
bozmayın. Bu milletin huzurunu kaçırmayın. (MHP sıralarından alkışlar) Bu
milletin, sizden aş ve iş talebi vardır. Bu milletin huzurunu kaçırmayın. Değerli milletvekilleri, Milliyetçi
Hareket Partisi noktai nazarından söylüyorum, Avrupa Birliği bu milletin
vazgeçemeyeceği bir hedeftir, bir iddiasıdır ve mutlaka gerçekleştireceğiz;
ama, bu teslimiyetçi ruh, bu Parlamentoya yakışmamaktadır, hiçbirinize
yakışmamaktadır. İtiraz ettiğimiz hadise budur. Geliniz, Sayın Mesut Yılmaz'ın
buyurdukları gibi, kendimizi Avrupa'ya anlatalım, Avrupa'yı Türkiye'ye
anlatmayalım. (MHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Bizim
hassasiyetimiz budur. Bu hassasiyetle görüşlerimi arz ettim;
hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar) Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Şimdi söz sırası, Demokratik Sol Partide. İstanbul Milletvekili Sayın Masum Türker;
buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar) Süreniz 20 dakika. DSP GRUBU ADINA MASUM TÜRKER (İstanbul) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, Demokratik
Sol Parti Grubu ve şahsım adına, saygılarımı sunuyorum. Değerli milletvekilleri, dün, erken seçime
gitme kararı aldık; bugün, bu 21 inci Dönem olarak, belki de, görüşeceğimiz
yasaların sonuncusunu görüşüyoruz. 21 inci Dönemde biz milletvekilleri olarak
ne yaptık; baktığımız zaman, Türkiye Cumhuriyetinin 100 üncü yıldönümüne
uzanacak bir perspektif içinde Türkiye'nin geleceğinin hangi noktalarda
olduğunu birlikte saptadık. Bu hazırlanan tasarının kanunlaşmasında yalnız
iktidar partilerinin değil muhalefet partilerinin de istemleri doğrultusunda,
21 inci Dönemde Parlamento çatısı altındaki bütün milletvekillerinin uzlaştığı
bir hedef belirledik. Bu hedefin yanı sıra ne oldu; ister kabul edin ister
etmeyin, Resmî Gazetede yayımlanmış ve Resmî Gazetede yayımlandığı için de,
sağda solda bunu, yalnız, hükümet hazırladı diyemeyeceğimiz Ulusal Programı, 57
nci hükümet hazırlayıp önümüzdeki hedefleri belirlemiştir. Bu iki söyleme
baktığımız zaman, 21 inci Dönemde gerçekleştirdiğimiz geleceğe yönelik
stratejiden bütün partiler öncelikli olarak sorumluyuz. Ulusal Programdan da
önce koalisyonu oluşturan partiler, sonra yayımlandığı günden bugüne kadar, bu
kürsüde özellikle bu programda değişiklik yapılması konusunda bir serzenişte,
bir talepte bulunmayanlar da, artık, bu Ulusal Programın ortağıdırlar. Değerli milletvekilleri, böylesine bir
dönemi geride bırakırken bugün görüştüğümüz Avrupa Birliği meselesinde çok ince
noktalarda birbirimize serzenişte bulunmak yerine, gelin, ulusumuzun tarihine
birlikte göz atalım. Ulusumuzun tarihinde, Amerika Birleşik Devletleri göç
kabul etmeye başlıyor. Dönemin padişahları, yönetimi, Türk asıllıların
gitmesini yasaklıyorlar. Osmanlının tebaasındaki Ermeni, Rum, Musevi her türlü
kişiler gidebiliyor; ama, Türk gitmiyor; gitmeyince bunun sıkıntısını nasıl
çekiyoruz; bugün burada gelip -ya da gazetelerde okuyoruz, televizyonlarda
söyleniyor- "Türkiye'nin Amerika Birleşik Devletlerinde lobisi
yoktur" diyoruz; çünkü, biz, özbeöz Türk olan vatandaşlarımızın oraya yerleşmesiyle
ilgili olarak Osmanlı Döneminde gereğini yerine getirmemişiz. İkinci bir proje daha gelmiş; yine,
tartışmışız. Biliyorsunuz, tarihimizde, bunu, yeniçeri ocağının değişiminden
alın Tanzimata kadar varan bir noktada, Fransa İhtilali sonrasını, Türkiye'nin
geçmişindeki yöneticileri okuyamamıştır; Fransa İhtilali sonrası yavaş yavaş
milliyetçi akımların gelişeceğini okuyamamıştır. Bu nedenle, koskoca Osmanlı
İmparatorluğu -bazı kesimler çıkıp, o yönetime özeniyor- o yönetim, teşhisini
zamanında yapmamış, bir federal cumhuriyetler topluluğu haline gelmeyi
düşünmemiştir. Yani, sonradan kurulan Amerika Birleşik Devletleri, Federal
Almanya gibi olguların, o zamanki Osmanlı olmaması için bir neden yoktur.
Neden; çünkü, yöneten sınıfın birbiriyle tartışmasından, ayrıntıları öne
çıkarıp kamuoyunu böyle oluşturmasından dolayı, koskoca Osmanlı
İmparatorluğundan kala kala Anadolu ve Trakya kalmıştır. Değerli milletvekilleri, üçüncü bir aşama;
yine, kaybettik; sanayileşme aşaması. Dünya sanayileşirken, Osmanlı zamanında,
biz sanayileşmekten uzak kaldık. Bugün, Türkiye, üreten bir ülke durumuna hâlâ
gelememişse, o gün, üreten değil, yine tüketen bir yapıda olmasından
kaynaklanıyor. Değerli arkadaşlar, işte, burada
tartıştığımız Avrupa Birliği projesi. Belki de, geçmişimizde ecdadımızın
göremediğini, burada hep birlikte görüyoruz. İktidarıyla ve muhalefetiyle,
Avrupa Birliği projesini kaçırmak istemiyoruz. Diyoruz ki, Avrupa Birliği
projesi, bir devlet projesidir. Değerli arkadaşlar, bir devlet projesi,
bir millî proje olunca, burada alınacak kararlar, Avrupa Birliğiyle ilgili
atılacak adımlar, yalnız o dönemin iktidarının değil, gelecek dönemin
iktidarlarının da davranışlarını belirleyecektir. İşte, biz, 21 inci Dönem,
nasıl ki, cumhuriyetin 100 üncü yılı için neler yapılabileceğini
kararlaştırabilmişsek, şimdi gelin, Avrupa Birliğine de bu şekilde bakalım. Değerli milletvekilleri, bugün, burada,
olağanüstü toplanarak görüştüğümüz, Avrupa Birliği yasaları değil. Bunu, biz,
özellikle milletvekilleri kullanmalıyız; yani, biz, burada, AB yasaları
yapmıyoruz. Biz, burada, yetmiş yıldır olgunlaşma aşamasında olan Türk
demokrasisinin evrensel standartlara çıkarılması mücadelesini yapıyoruz.
Yıllardır süren bu tartışma, Türk Halkımızın bu standartlara ulaşıp ulaşmadığı
tartışmasıdır. Bugün burada tartıştığımız ve yasalaşmasını istediğimiz
düzenlemeleri, Avrupa Birliği istediği için değil, vatandaşlarımızın yetmiş
yıldır, demokrasiye geçtiğimiz günden beri yoksun bırakıldığı hakları, gecikmiş
olarak vatandaşlarımıza sağlama tartışmasıdır; ya bu tartışmanın yanında yer
alacağız ya bu tartışmanın karşısında duracağız. Buradaki yol ayırımı, yetmiş
yıldır sağlanamamış hakların yine geciktirilmesi için mücadele edeceğiz ya da
erkene alacağız. Değerli arkadaşlar, Türkiye Büyük Millet Meclisi
adına Avrupa Konseyine katılan ve buradaki çeşitli partilere mensup
arkadaşlarımız anlattılar; Helsinki Zirvesi sonrasında, konseydeki diğer
ülkelere ait üyelerin, bizim arkadaşlarımıza önyargılı bakışları değişmiş,
yaklaşımları daha saygın, daha sıcak olmaya başlamış. Bu söylediklerimi, her
partinin, Avrupa Konseyine mensup olan arkadaşından öğrenme olanağı vardır. O
tarihte, bunu, ben, özellikle çeşitli arkadaşlarla konuşarak not etmiştim.
Bugün, yine, değerli arkadaşım Sayın Atilla Mutman'la konuştum; sen, orada
mevcutsun, aynı zamanda, oradaki sosyalist grubun başkanvekilisin, bu doğru
mudur dedim. Kendisi, aynı şeyi söyledi. Sizler de, kendi grubunuzun üyelerine
sorduğunuz zaman, bunu göreceksiniz; ancak, yine, Konseydeki aynı üyeler, bugün
tartışmakta olduğumuz konulardaki eleştirileri milletvekillerimize yöneltmişler
ve milletvekillerimiz de bu eleştirilere yine muhatap olmaya devam etmişlerdir.
Bugünkü yasal düzenlemeleri
gerçekleştirirsek, inanıyorum ki, tüm uluslararası kurumlarda ve bizlerin
bireysel ilişkilerinde, yabancıların bizlere bakış açısı daha saygın olacaktır.
Değerli arkadaşlar, bugün, burada, idamı
tartışıyoruz. Demokratik Sol Parti, geçtiğimiz dönemlerde, sürekli -bizden
önceki arkadaşlarımız- idamın kaldırılması için önerge vermiştir. Biz,
Demokratik Sol Parti olarak, her koşulda idama karşı bir partiyiz. Bu dönem,
özellikle iktidarda olmamız, ortaklarımızla birlikte yasal düzenlemelerin
gelmesi nedeniyle, geçtiğimiz dönemdeki önergelerimizin gündeme gelmemiş
olması, bunun arkaya bırakıldığı manasında değildir. Biz, sürekli, idama karşı
olduğumuzu açıkça belirtmeliyiz. Nitekim, Parlamentomuz, 1984 yılından bu yana,
bu konuya uymuştur, bir nevi moratoryum ilan etmiştir. Bazı arkadaşlar burada tartışıyor.
Deniliyor ki, özellikle, burada, şimdi seçime gidiyoruz; tartışma konusunu Apo
yapacaklar, Apo yapılacaktır. Burada, Apo'nun idam edilip edilmemesinden çok,
Avrupa Birliğini, bir nevi siyasî malzeme olarak, referanduma sunacağız. Apo'ya
gelene kadar, şu anda, Parlamentomuzda, terör suçundan dolayı dosyası gelmiş,
idam bekleyenler var. 21 inci Dönem, onları da idam etmemiştir, idamıyla ilgili
burada tartışmamıştır. Bu gerçeği hiçbirimiz unutmamalıyız. Yani, sorunu, bir
kişinin şahsında toplayıp "bakın, biz böyle yapacağız" diye
getirirsek, bize de "onunla yardımcısının dosyası Parlamentoya gelmişti,
neden onu gündeme getirmediniz" diye sorarlar. Değerli arkadaşlar, burada bir konuyu daha
hatırlatmak istiyorum. Yine, Avrupa Konseyinde Bosna-Hersek'in katılımdan sonra
44'e yakın ülke var. Bu 44 ülkenin -Türkiye dışında- genellikle normal
suçlardan, hiçbir şeyden dolayı -savaş hali hariç- yasalarında idam yoktur.
Savaş hali olan ülkeler bile bunu nasıl kaldırabiliriz diye tartıştılar. Şimdi,
ben, bunu burada dile getiriyorum; çünkü, gelecek kuşaklar, bu tür tartışmalara
karşı en azından bugünden hazırlıklı olmak zorundalar; en azından, bu konuda
Avrupa Konseyinde yapılan tartışmalar halen diğer ülkelerin yasalarında mevcut
olduğuna göre, haklı olunup olunmadığı konusunda gelecek dönemde yapacakları
ilk iş bunu tartışmak olmalıdır. Değerli arkadaşlar, tabiî, ben, konuşmayı
yaparken, burada kabul ettiğimiz tüm yasaları, Anayasanın içeriğini çok iyi
bilerek konuşuyorum ve diyorum ki, sözümü yine tekrar ediyorum: 44 ülkede savaş
haliyle ilgili aynen bizim Anayasadaki gibi idam hali var, ancak, şu anda, alt
komisyonlarda o konunun tartışılmaya başlandığını uluslararası değerlerdeki
gelişmeyi sunmak açısından söylüyorum; yani, bugün siyaset yaparken gelecek
günlerin tartışma konusunu da bir siyasetçi olarak öğrenmemiz, bilmemiz,
tanımamız gerektiği düşüncesi nedeniyle söylüyorum. Değerli arkadaşlar, Avrupa Birliğine üye
olmak için bu üyeliğin müktesebatına, başka bir deyimle gereklerine uygun hale
gelme açısından yaşayan hukukumuzu değiştirme noktasında olduğumuzu
konuşuyoruz. Sözlerime başlarken söylediğimi tekrar ediyorum: Biz, yaşayan
hukukumuzu Avrupa Birliği müktesebatına uymak için yapmıyoruz; biz, yaşayan
hukukumuz için toplumumuz için, halkımız için, devletimiz için yapıyoruz. Bunu,
iktidarda olan üç parti, iktidar olduğu dönem boyunca bu amaçla öne aldı;
buradaki bütün yasalarını, uluslararası bütün anlaşmalarını geçirdi. Hoş,
bunları biz geçirirken, tek iktidara mal etmiyoruz, eğer muhalefetin katkısı da
olmasaydı, bu kadar sürede, 21 inci Dönemi biraz evvel Sayın Başbakan
Yardımcısının överek söylediği, bizim Başbakanımızın, diğer bütün ileri gelen
partilerin ve bu Meclisin söyledikleri gerçekleşemezdi. İşte, değerli arkadaşlar, şimdi, gelin,
burada tartıştığımız bazı şeylerin de... Allahaşkına, düşünen adam biz olalım,
ülkenin vizyonunu bu milletvekilleri koysun; yoksa, bir gazetede, düşünülmeden
konulmuş bir manşet bu kürsüde örnek olmamalıdır. Şimdi, manşeti koyuyorsunuz
-bugün Avrupa Birliğini tartışıyorsun- vay efendim, 1 500 000 sıraya girmiş,
yabancı ülkelere gitmek istiyor ve bunlar eğitimliymiş. Bunu, burada övünerek
söylemeliyiz, 1 500 000 insanımız oraya gitmek üzere hazır hale gelmiş diye.
Neden yapmalıyız; bundan kırkbeş yıl öncesini unutmayın; Almanya'ya çöpçü
olmaya, tuvalet temizlemeye gidenleri davul zurnayla uğurlamıştık, oraya işçi
olarak gidiyorlardı. Şimdi, orada müdür olacak, beyaz yakalı olacak kişiler
gidiyor diye, bu ülke boşalıyor diye, gazetelerin, şimdiki koalisyonu, şimdiki
iktidarı bugüne getirmek adına, yıpratmak adına yaptığı propagandayı büyük bir
olaymış gibi burada dikiyoruz. Bunu dikmeden önce şunu söylemek lazım: Değerli
arkadaşlar, bizim, şu anda, 500 000 işçiyi Almanya'ya -aramızdaki anlaşma
gereği- öncelikli olarak gönderme hakkımız var; gönderemiyoruz; neden; çünkü,
Almanya'nın istediği, en azından önlisans eğitimi görmüş, bilgisayar ayarındaki
insanlara sahip değiliz. Bu nedenle değil midir ki biz, meslek okullarını
bitirenlerin üniversite sınavlarına girmeksizin, doğrudan doğruya yüksekokula
gitmesi kararını aldık. Değerli arkadaşlar, parlamenter olarak
hangi partiden olursak olalım, bir gün, ben o Parlamentodaydım, bu güzel şeyin
onurunu taşıyorum diyeceğimiz şeyleri birileri küçültmüşse, siyasî malzeme
yapıp, burada, milletin önünde, sanki bir nakısaymış gibi göstermemeliyiz. Değerli arkadaşlar, konuşmacıları
dinlerken Lozan Antlaşmasıyla ilgili olarak söylenenlere üzüldüm. Lozan
Antlaşmasını anlatırken hep şu söz kullanılıyor: "Bu ülkede Müslüman
olmayanlar, Lozan Antlaşmasına göre azınlık kabul edildiler." Bunu
söylersek Türkiye'yi iyi bilmiyoruz. Süryaniler, gayrîmüslim oldukları halde,
Lozan Antlaşmasında vatandaş olarak kabul edilmiş, azınlık olarak kabul
edilmemiştir. İşte, daha başlangıçta, Lozan Antlaşmasını bilmeden
yorumlarsanız, Lozan Antlaşmasını, burada, başka amaçlarla da kullanma
imkânınız doğar, o sözlere olan inanç azalır. Değerli arkadaşlar, bugün burada
görüşeceğimiz önemli bir konu, yine yanlış geçti. Şimdi söyleyeceğim sözleri
söyleyenlere tavsiye ediyorum, tutanaklarda değiştirsinler; çünkü, bugün, ilk
defa, 21 inci Dönemde, bütün partilerden doyurucu konuşmalar dinliyoruz; ilk
defa, görüşülen kanunların hukuk güvenliğini sağlıyoruz, bunların nasıl
yorumlanacağına sözlerimizle ışık tutuyoruz. Teklifte getirilen değişiklik,
yabancı dil eğitimi değildir, öğrenimidir; öğrenimi ile eğitimi farklıdır.
Eğitimi dediğiniz zaman, açılacak olan o dershanelerde cebirin, matematiğin,
geometrinin, coğrafyanın, tarihin de o dilde okutulabileceğini varsayıyorsunuz
demektir; oysa burada konuşulan ve burada yapılan öğretimdir. Değerli arkadaşlar, Meclisin son gününe
geldik, gidiyoruz. Hepiniz özgeçmişimi okudunuz. Burada, benim gibi 11 Mardinli
vardır. Mardin'e "Birleşmiş Milletler gibi" derler; orada Türkü,
Arabı, Kürdü, Yezidîsi, Müslümanı, Musevisi birlikte yaşarlar ve bu birlikte
yaşamda, bugün burada tartıştığımız maddelerin uygulandığını, ben, küçük
yaşımda Mardin'de görerek yetiştim. Yani, burada, konuşulan -bakın, söyleyeyim-
öğretim konusunu, örneğin Süryaniceyi, orada, kilisede öğretiyorlar. Anne şehre
gelmişse, Kürtçeyi çocuğuna kendisi öğretemediği için, komşusuna veriyor. Eğer,
çocuk, Türkçe bilip de, Arapça bilmiyorsa -mesela, bunlardan bir tanesi, meşhur
yazar Murathan Mungan, döndüğü zaman Arapçayı bilmiyordu- konuşa konuşa
öğrensin diye, onu komşulara verirler. Bu ülkede, bizden önceki dönemlerde
tartışıldı; şimdi tekrar tartışmak istemiyorum. Kur'an kursları kimin
denetiminde olsun?.. Denetimsiz olan Kur'an kurslarının legalize edilip
devletin kontrolünde olması konusu bir noktada çözüme kavuşmuştu. Şimdi, biz,
ne yapıyoruz burada; bir tartışma olmadan, birileri "ben, kurs açtım,
illegal yapıyorum" demeden, Millî Eğitim Bakanlığının kontrolünde
öğrenimine izin veriyoruz; ama, biz, tutup, aksini iddia edersek, tutanaklara
"öğrenim" değil de "eğitim" diye geçirirsek, tarih, asıl o
zaman bizi affetmez. Bu nedenle, yasada teklif edilmemiş
"eğitim" kelimesini kullanan bütün parti temsilcisi arkadaşlarıma
tavsiye ediyorum: Lütfen, Başkanlık Divanıyla konuşun, oradaki
"eğitim" kelimelerinin tümünü değiştirin; yoksa, siz, onun kapısını açmış
oluyorsunuz, vebal sizin boynunuzda kalacaktır. (DSP ve ANAP sıralarından
alkışlar) Değerli arkadaşlar, bu teklifte çok önemli
bir düzenleme var. Buna itiraz edilebilir. İtiraz edilen düzenleme nedir;
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin ceza verdiği kararlara uygun olarak
Yargıtayda tekrar karar alınması halinde, mahkemelerin başlatılmasıdır. Şimdi,
bu güzel düzenlemeyi alıp da, Ahmet'e, Mehmet'e, X'e, Z'ye bağlarsanız, uzun
yıllardır bu ülkede konuşulan adalet reformuna ilk adımı atılacak bir şeyi
kabul etmiyorsunuz demektir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) MASUM TÜRKER (Devamla) - Yani, bu ülkede
adaletin, sağlığın işlemesini istemiyorsanız, çek-senet mafyasının ortaya çıkmasını
istemiyorsanız... BAŞKAN - Sayın Türker, bir dakika efendim. Efendim, toparlar mısınız. MASUM TÜRKER (Devamla) - Hayhay efendim. BAŞKAN - Tam 9 dakikamız var, Sayın Mesut
Yılmaz da söz istedi; onun için, istirham edeceğim. Bu oturumda söz vermek
mecburiyetindeyim Sayın Yılmaz'a. Buyurun. MASUM TÜRKER (Devamla) - Teşekkür ederim
Sayın Başkanım. Değerli arkadaşlar, bu Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesiyle ilgili karar, madde gelirken... Ben, Adalet Komisyonu
üyesi değilim. Dün, özellikle, bu çok tarihî, önemli kararların tartışıldığı
komisyona girip izledim, dinledim, bu konuda da itirazlar olduğunu gördüm.
Muhalefet şerhleri var, kişisel, şerhlere yansımamış sözler var. Bu konunun
aslında iyi olduğunun, Türk adaletinde sağlanmak istenen reformun
sağlanacağının "ben karar verdim, oldubitti" döneminin sona ereceğinin
bilincinde olmamız gerekir. Değerli arkadaşlar, bir başka konuyu dile
getirmek istiyorum. Avrupa Birliğini konuştuğumuz bu son günde, nedense,
birdenbire, başörtüsü, siyaset meydanları günü yaklaştığı için tekrar gündeme
geldi. Bu unutulmasın. Bu Meclis ve bu kürsü, devlete meydan okunacak yer
değildir. (DSP sıralarından alkışlar) Hiçbir zaman bu konunun siyaset malzemesi
yapılmaması lazım gelir; yani, Avrupa Birliğine girdik diye, bu serbest kalacak
gibi, şu olacak gibi, kendi kendimizi kandırmayalım. Burada, kararların nasıl
olduğunu, hükümetimizin de bazı ortaklarını suçlamayalım. İnsanların kişisel
yaşamıyla ilgili olarak başörtüsü konusuna hükümet programında
karışılmayacağının altı dikkatle çizilmiştir. Yani, bu konuyu siyasî malzeme
yaptığımız zaman, işte, son günümüzde, bu konuda, birilerine devlete meydan
okuma yerini gösteriyoruz demektir. Değerli arkadaşlar, bir güzel söz var:
"Hiçbir şey, zamanı gelen bir düşünce kadar güçlü olamaz." Şimdi de
güçlü olan düşünce, Avrupa Birliğine kabul edilme düşüncesidir. Ben, sözlerime, Değerli Genel Başkanımız
Başbakan Sayın Bülent Ecevit'in, Meclisi açtığımız pazartesi günü bizlere
hitaben söylediği bir sözü, özellikle tarihe geçsin, tutanaklarda yer alsın
diye tekrarlayarak son vermek istiyorum. Sayın Genel Başkanımız bize dedi ki
"ister erken seçim kararı alınsın, ister alınmasın Avrupa Birliği
yasalarının çıkması için elimizden gelen her şeyi bu Mecliste bugün
göstereceğiz." Biz, Demokratik Sol Parti olarak, Avrupa
Birliği projesine en yakın partiyiz. Bu projenin gerçekleşmesini diliyoruz. BAŞKAN- Erken seçim kararını aldık
biliyorsunuz... MASUM TÜRKER (Devamla)- Torunlarımızın,
bir gün bu tartışmaları okuyup da, özgürlükleri ve o hakları nasıl elde
edeceklerine imkân bulmaları umuduyla, Grubum ve şahsım adına saygılar
sunuyorum. (DSP, MHP, ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Türker. Sayın milletvekilleri, müsaade ederseniz,
İçtüzüğün 69 uncu maddesini okuyorum: "Şahsına sataşılan veya ileri sürmüş
olduğu görüşten farklı bir görüş kendisine atfolunan hükümet, komisyon, siyasî
parti grubu veya milletvekilleri, açıklama yapabilir..." Şimdi, Sayın Yılmaz bize müracaatında
"bana ait ifadeler, sayın hatip tarafından benim kastım dışında
kullanılmıştır" diyor ve bu maddeye göre -69'a göre- Sayın Yılmaz'a söz
veriyorum; zabıtları da inceledim. Sayın Yılmaz, yeni bir sataşmaya
zatıâliniz meydan vermezsiniz; teşekkür ediyorum efendim. Buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar) VIII. –
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR 1.- Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı A. Mesut Yılmaz'ın, MHP Grubu adına konuşan Hatay
Milletvekili Mehmet Şandır'ın, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri
kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI A.
MESUT YILMAZ (Rize)- Sayın Başkan, bana söz verdiğiniz için teşekkür ediyorum. Biraz önce Milliyetçi Hareket Partisinin
Sayın Grup Başkanvekili Mehmet Şandır Bey, konuşmasında, bana ait olan ve bana
ait olmayan ifadeleri benim konuşmam olarak buraya getirdiler. Meclis
zabıtlarından okudukları ifadelere hiçbir diyeceğim yok; hepsinin sahibiyim.
1994'te, 1995'te ne demişsem, bugün de aynısını söylüyorum; arada bir çelişki
olduğuna da inanmıyorum. Türkiye'nin bölünme kaygısını niye Batı
taşısın, Batı'nın niye böyle bir kaygısı olsun; bu kaygıyı elbette biz
taşıyacağız. Türkiye'nin bütünlüğünü korumak Batı'nın görevi değil, Avrupa
Birliğinin görevi değil, sizin göreviniz, bizim görevimiz; bunda yadırganacak
ne var? (ANAP sıralarından alkışlar) Şimdi, sayın milletvekilleri, asıl söylemek istediğim şu: Sayın Şandır,
konuşmasında bana atfen, Milliyetçi Hareket Partisini Avrupa Birliği
karşıtlığıyla suçladığımı söylediler; hiçbir mekânda, hiç kimseye böyle bir
ifadem yoktur. Benim söylediğim hadise şudur: Hükümet ortağımız Milliyetçi
Hareket Partisiyle, Avrupa Birliğiyle tam üyelik müzakerelerinin başlaması için
yerine getirmemiz gereken kriterlerin uygulanması konusunda görüş ayrılığımız
var. Onlar, bu kriterlerin Türkiye'nin bütünlüğü açısından risk yaratacağına
inanıyorlar. Bu, bir görüş ayrılığıdır. Ben, Milliyetçi Hareket Partisinin
Avrupa Birliğine karşı olduğunu nasıl söyleyebilirim?!. Ulusal Programı beraber
hazırladık; Türkiye'nin bugüne kadar yaptığı bütün aşamaları, hatta, muhalefet
partilerinin de katkılarıyla, birlikte gerçekleştirdik. Milliyetçi Hareket Partisiyle bu konudaki
görüş ayrılığımızın temelinde şu var sayın milletvekilleri: ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Bazı
maddelerdeki... DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI A.
MESUT YILMAZ (Devamla) - Bazı maddelerdeki görüş ayrılığımızın temelinde şu
var: Ben, millî konularda sizden daha az hassas biri değilim. Eğer, Sayın
Şandır, benim 1994'teki Meclis konuşmalarımdan alıntıları buraya getirdiği
gibi, 1988 senesinde benim Dışişleri Bakanı olarak, sırf "Türkiye, Avrupa
Birliği ilişkilerinin gelişmesi, Kıbrıs meselesindeki ilerlemelere
bağlıdır" ifadelerine karşı çıktığım için, Avrupa Birliği Ortaklık Konseyi
Toptansını terk ettiğimi de herhalde bulacaklardır. (ANAP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar) 1997'de Lüksemburg Zirvesinde diğer
ülkelere adaylık statüsü verilirken, Türkiye'ye özel statülü bir ortaklık
ilişkisi teklif edildiği zaman onu elinin tersiyle reddeden hükümetin Başbakanı
benim. (ANAP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Avrupa
Birliğiyle siyasî diyaloğu dondurma kararı alan hükümetin Başbakanı benim. Milliyetçi Hareket Partisiyle
anlaşamadığımız husus şu: 1999'da Avrupa Birliğiyle ilişkilerimizde bir dönüm
noktası var. Adamlar, bize 1997'de vermediklerini veriyorlar "artık,
bundan sonra adaysınız" diyorlar ve bize meydan okuyorlar "biz, size
adaylık veriyoruz; ama, siz, bu kriterleri yerine getiremezsiniz"
diyorlar. Biz de diyoruz ki "hayır, biz, bunları yerine getiririz." 27 tane ülke; 15 tane üye ülke, 12 tane
aday ülke nasıl millî bütünlüklerinden, ülkelerinin bölünme kaygısından
etkilenmeden bu kriterleri yerine getirmişlerse, bunu birbiriyle bağdaştırmayı
becermişlerse, biz de bunu beceririz diyoruz. Bizim Helsinki'deki iddiamız bu.
Şimdi biz bunun arayışı içerisindeyiz. Ha, bu getirdiğimiz paketteki bazı
maddeleri, o sizin karşı çıktığınız maddeleri kötüye kullanmak isteyenler
çıkmayacak mı; elbette ki çıkacak. Hangi hürriyeti kötüye kullanmak isteyen
çıkmadı ki şimdiye kadar?! Ama, bundan dolayı Türkiye'yi medeniyetten
koparamayız diyoruz, bundan dolayı Türkiye'nin Avrupa Birliği yolculuğunu
kesemeyiz diyoruz, bunun tedbirlerini hep beraber alalım, bunu düşünelim. Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (ANAP
ve DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Sayın milletvekilleri, çalışma süremiz
doldu... NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sorular... BAŞKAN - Müsaade eder misiniz efendim. Gruplar adına konuşmalar bitti, sayın
hükümet konuşacak... İki Sayın Bakan söz istedi, yalnız, İçtüzüğe göre bir
sayın bakana söz vereceğim. Soru-cevap kısmında da Sayın Nejat Arseven cevap
verecekler, böylece, o da ifade imkânı bulmuş olacak. Ancak, makineler otomatiktir, ara
verdiğimiz zaman isimler silinebilir diye, bu oturumda soru için söz
isteyenlerin isimlerini okuyorum: Sayın Gül, Sayın Turhan, Sayın Seven, Sayın
Göksu, Sayın Levent, Sayın Eser, Sayın Ünal, Sayın Öztürk, Sayın Bedük, Sayın
Ayaydın. Sayın milletvekilleri, saat 20.00'de
toplanmak üzere, oturumu kapatıyorum. Kapanma
Saati : 19.00 ÜÇÜNCÜ
OTURUM Açılma
Saati : 20.00 BAŞKAN :
Başkanvekili Mustafa Murat SÖKMENOĞLU KÂTİP
ÜYELER : Burhan ORHAN (Bursa), Sebahattin KARAKELLE (Erzincan) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 124 üncü
Birleşimin Üçüncü Oturumunu açıyorum. Görüşmelere kaldığımız yerden devam
ediyoruz. VII. –
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam) 1.-
Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan,
Eskişehir Milletvekili İbrahim Yaşar Dedelek ile Kırıkkale Milletvekili Nihat
Gökbulut'un; Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması ile Milletvekili Genel
Seçimlerinin 3 Kasım 2002 Pazar Günü Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve
Anayasa, İçişleri, Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor, Sağlık, Aile, Çalışma
ve Sosyal İşler ve Adalet Komisyonu Raporları (2/1020)(S. Sayısı : 890) (Devam) BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerlerini
aldılar. Gruplar adına konuşmalar bitti. Şahsı adına Erzurum Milletvekili Sayın
Aslan Polat... ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Bekâroğlu
konuşacaklar Sayın Başkan. BAŞKAN - Bir dakika; var mı orada Sayın
Bekaroğlu'nun ismi; var. Peki efendim. Daha önce söyleseydiniz, ben de Türk
Milletinin önünde mahcup olmazdım; nasıl başkan derler yani! Rize Milletvekili Sayın Mehmet Bekâroğlu;
buyurun efendim. Süreniz 10 dakika. MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 890 sıra sayılı yasa teklifi
üzerinde kişisel olarak söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlarım, bu teklif, Avrupa
Birliği uyum yasaları diye anılıyor. Bugün burada yapılan görüşmeler hep Avrupa
Birliği üzerinde geçti; Avrupa Birliğine girilecek, girilmeyecek, nasıl
girilecek, hangi şartlarda girilecek ve özellikle de seçmene selam şeklinde
geçti. Öyle anlaşılıyor ki, bu konu, 3 Kasımda yapılacak seçimde de milletin
önünde tartışılacak. (MHP sıralarından gürültüler) Başka malzemeniz yok tabiî, bunu
konuşacaksınız, hiç şüphem yok. Değerli arkadaşlarım, bu yasa teklifi,
elbette, demokratikleşme, insan hakları ve özgürlükler konusunda ideal bir
teklif değil. Türkiye'de demokrasinin gelişmesi, insan hakları ve özgürlükler
konusunda standardın yükseltilmesi için daha çok şeylerin yapılması gerekiyor;
Anayasada önemli değişikliklerin yapılması gerekiyor ve birçok yasada
değişikliklerin yapılması gerekiyor. Şimdi, biz, Avrupa Birliğini bir tarafa
bırakalım, bu millet ne istiyor, halkımız ne istiyor, Türk Milleti ne istiyor
ona bir bakalım. Değerli arkadaşlarım, hamasi nutuklara gerek yok, bu millet,
bu ülkede yaşayan insanlar, bu cennet vatanda, bu bölünmez coğrafyada, burada,
kendi vatanında, güven içinde, tok, refah içinde ve özgür yaşamak istiyorlar;
yani, insan gibi yaşamak istiyorlar. Siyasetin görevi de, onların adına burada
yönetme iddiasında bulunan bizlerin görevi de, yurttaşlarımıza, Türk Milletine
bu şartları temin etmektir; siyaset bunun için vardır, siyasî partiler bunun
için vardır. Biz, hiçbir ayırım yapmadan, etnik kökenine bakmadan, sınıfına
bakmadan, mensubiyetine bakmadan, dinine bakmadan, mezhebine bakmadan, bu
ülkede yaşayan herkese ama herkese güvenlik, herkese refah ve herkese özgürlük
temin etmek ve bunun için şartları iyileştirmek zorundayız. Siyaset ve siyasî
partiler bunun için vardır; ama, bizde bir yanlış siyaset yapma geleneği var;
her şey ama her şey siyasete malzeme yapılıyor. Şimdi, burada, üç yıldan beri bu ülkeyi
yöneten ve bu ülkede yaşayan insanlara, güvenlik, ekmek ve özgürlük konusunda
hiçbir şey ama hiçbir şey veremeyen bir iktidar, özellikle iktidarın bir
kanadı, bir konuyu, Avrupa Birliğine karşı olmak, taraf olmak gibi bir konuyu
seçim malzemesi yapacak ve milletin oyunu alacak. Tabiî, bunu yapsınlar, bunu
millete götürsünler; karar verecek olan millettir. Değerli arkadaşlarım, demokrasi olmadan
ekmek olmaz, refah olmaz. Dünyaya şöyle bir bakın, hangi ülkelerde demokrasi
varsa, insan hakları ve özgürlük standartları yüksekse, o ülkelerin millî
geliri de yüksek, refahı da yüksektir. Eğer, biz, insanımıza ekmek temin etmek
istiyorsak, bu ülkenin insanları, bu millet, bu topraklarda, karnı tok olarak,
kimseye muhtaç olmadan yaşayacaksa, bunun en temel şartı demokrasidir. Biz,
demokrasi standardını yükseltmek zorundayız. Peki, demokrasinin Avrupa Birliğiyle ne
ilgisi var; ilgisi var değerli arkadaşlarım. Maalesef, bu ülkede, elli seneden
beri, siyaset, kendi iç dinamikleriyle, gelişmiş bir demokrasi, insan hakları
ve özgürlük standardı oluşturamamıştır. Dünya küreselleşmiştir, dünya
küçülmüştür. Niçin dünyanın küresel imkânlarından istifade etmeyelim, niçin dış
dinamiklerden istifade etmeyelim? Kaldı ki, burada konuşan, bu kürsüye çıkan
herkes, Avrupa Birliği, Türk Milletinin, Türk Devletinin stratejik hedefidir
dedi. O zaman, niçin Avrupa Birliğinden bu konuda istifade etmeyelim? Burada konuşan bir arkadaşımız, bizim
Gruba dönerek dedi ki: "Siz, bir zamanlar, Batı kulübü demiyor muydunuz,
Hıristiyan kulübü demiyor muydunuz?" Doğrudur, böyle diyorduk. Eğer, bu
konuyu öğrenmek istiyorsanız, bunu diyen Sayın Erbakan'dan, gidip, Avrupa
Birliği konusunda da ders alabilirsiniz. (SP sıralarından alkışlar) MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Sayın Bekâroğlu,
dersini Anayasa Mahkemesinden aldı, bizden almasına gerek yok. MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Gerçekten,
bir zamanlar, Avrupa Birliğini, Çelik Birliğinden alın, bu tarafa doğru
inceleyin, Avrupa Ekonomik Topluluğu, Avrupa Topluluğu ve Avrupa Birliğine
geçiş sürecinde hangi aşamalar, hangi... MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Anayasa Mahkemesi
verdi dersini... MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Zaten, bütün
umudunuz, hukukun siyasete malzeme yapılması, bu şekilde siyasî rakiplerinizin
diskalifiye edilmesi ve iktidara gelmeniz, buralara gelmeniz. Bunun bir faydası
yoktur. Bakın, üç sene geldiniz, bir daha gelemeyeceksiniz. (SP sıralarından
alkışlar) Değerli arkadaşlarım, eğer, Avrupa
Birliğinin gelişim sürecine bakarsanız, bir zamanlar, Avrupa Birliğinin,
gerçekten, tek kültürlü, monolitik bir yapı olduğunu göreceksiniz; ama, Avrupa
Birliği, gelişen süreçte, bambaşka bir Avrupa Birliği olmuştur. Şu andaki
iddia, Kopenhag kriterlerinde, açık, net bir şekilde belli; çok kültürlü, çok
dinli bir Avrupa yaratılmaya çalışılıyor, Avrupa oluşturulmaya çalışılıyor ve
bu şekilde dünya barışına katkı yapılmaya çalışılıyor. Değerli arkadaşlarım, hiç kimse,
kimliğimizi, kendi ilişkilerimizi terk edeceğiz diye endişe etmesin. Avrupa
Birliğine üye olmakla, hiçbir millet, hiçbir devlet, kendi kimliğini, kendi
bağımsızlığını, egemenlik hakkını asla devretmemektedir, sadece, bazı konularda
paylaşmaktadır. Değerli milletvekilleri, Türkiye, Avrupa
Birliğine mutlaka üye olmalıdır. Bu, sadece Türkiye için değil, Avrupa Birliği
ve dünya barışı için de gereklidir. Bakınız, eğer, Türkiye, kendi kimliğini,
kişiliğini, Türk dünyası ve İslam dünyasıyla olan ilişkilerini korur, hatta,
geliştirerek korur ve bu şekilde Avrupa Birliğine üye olursa, hem Türkiye'deki
demokrasi ve insan hakları standardı yükselir hem de çok dinli, çok kültürlü
Avrupa'nın kurulmasına çok ciddî bir katkı sağlar. Böyle bir Avrupa da, dünya
barışı için gereklidir; özellikle son yıllarda yaşamış olduğumuz ve yine özellikle
11 Eylül sonrasında yaşamış olduğumuz, medeniyetler çatışması dediğimiz, dinler
çatışması dediğimiz istenmeyen durumların ortadan kalkmasında son derece önemli
katkısı olacaktır. Biz, bu konuda samimiyiz,. Türkiye bu konuda samimî, Saadet
Partisi bu konuda samimi; Avrupa samimi mi değil mi, onu bu süreçte göreceğiz
değerli arkadaşlarım; ama, bunu yapmak için, önceliklerimiz diye tutturamayız;
çünkü, standartlar bellidir, bu standartları biz koymuyoruz, sadece ve sadece
bu standartları ülkemizde gerçekleştirmek durumundayız. Ben, Milliyetçi Hareket Partisinin Avrupa
Birliğine karşı çıkmasını ya da bu şekilde Avrupa Birliğine karşı çıkmasını
anlıyorum, hak veriyorum. Elbette, bu ülke demokratik bir ülkedir. Elbette
milletimizin geleceğini ilgilendiren böyle önemli bir konuda herkes istediğini
söyleyecek, inandığını söyleyecek, endişelerini dile getirecek ve herkesin de
Avrupa Birliğine üye olalım ya da Avrupa Birliğine karşı çıkalım, olmayalım ya
da şu şartlarda üye olalım deme hakkı var. Bunu tartışacağız ve Milliyetçi
Hareket Partisinin bu şekilde davranması en doğal hakkıdır. Burada yanlış olan,
burada üzüldüğümüz, bu konunun istismar edilmesidir. Bakınız, üç senedir Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu burada bulunuyor. Bugün, ilk defa bu Parlamentoda bir siyasî
parti gibi davranıyorlar, bir konuda kesin tavırlarını ortaya koyuyorlar. Ben
anlıyorum; çünkü, 3 Kasımda seçime gidilecek ve seçim meydanlarında bu
konuların dışında, maalesef, arkadaşlarımızın, milliyetçi Hareket Partisinin
hiçbir malzemesi yoktur. (MHP sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Efendim toparlayın. MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, ben, Milliyetçi Hareket Partisinin tutumunu takdir ettiğimi
söyledim. Burada eleştirdiğim; ben Avrupa Birliğine karşıyım ya da bu şekilde
Avrupa Birliğine karşı çıkıyorum; ama, benim dışımda taraf olanların tamamı
haindir düşüncesi, soğuk savaştan kalma, ilkel ve arkaik bir düşüncedir değerli
arkadaşlarım. Bu Parlamentoda, bu millete ihanet edecek,
bu ülkeye ihanet edecek hiçbir siyasî parti ve milletvekili yoktur. (SP ve AK
Parti sıralarından alkışlar) Arkadaşlarımız, bu söylediklerini, bu kürsüye
çıkıp düzeltmek mecburiyetindedirler; hem siyasî partilerden hem
milletvekillerinden hem de milletimizden özür dilemek mecburiyetindedirler. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla)- Sayın
Başkanım, 2 dakika... BAŞKAN- Buyurun efendim. Bir toparlayın,
istirham ediyorum. MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla)- Teşekkür
ediyorum, toparlıyorum. Değerli arkadaşlarım, öyle anlaşılıyor ki,
3 Kasımda yapılacak seçimlerde Milliyetçi Hareket Partisi meydanlara çıkacak,
diyecek ki... (MHP sıralarından gürültüler) Değerli arkadaşlarım, ben bu kürsüde
konuşuyorum, çıkın cevap verin. BAŞKAN- Efendim, sataşmaya mahal vermeden
toparlayın lütfen. MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla)- Millete
diyecek ki: Biz, Avrupa Birliğine karşı çıkıyoruz; ama, diğerleri kayıtsız
şartsız Avrupa Birliğini istiyorlar. (MHP sıralarından "Yalan bu"
sesleri) Hayır, yalan değil. Avrupa Birliğini kayıtsız şartsız isteyen, bu
noktaya kadar getiren sizsiniz. Sırf iktidarda kalalım diye, inanmadığınız
şeyleri yaptınız. Yalan mı?! (SP sıralarından alkışlar, MHP sıralarından
gürültüler) ABDURRAHMAN KÜÇÜK (Ankara) - İnanmadığın
şeyleri söylüyorsun. BAŞKAN- Efendim, lütfen... MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla)- Değerli
arkadaşlarım -son cümlelerimi söylüyorum- meydanlara çıkılacak, böyle
söylenecek ve diğerleri hain olarak gösterilecek. Bu, son derece yanlış bir
şeydir. ALİ GEBEŞ (Konya)- Apo'yla siyaset mi
yapacaksınız! MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla)- Bu şekilde, üç
senede yaptıklarınızı örtemezsiniz. Bakınız, bu seçimde, yoksulluk, açlık ve en
önemlisi de yolsuzluklar test edilecek. ALİ GEBEŞ (Konya)- Belli!.. Belli!.. MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla)- Siz, yolsuzluk
dolayısıyla koltuğunu kaybeden bakanlarınızın ve bürokratlarınızın hesabını bu
şekilde örtemezsiniz. BAŞKAN- Efendim, lütfen... MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla)- Millet bunu
biliyor ve bu seçimde bunlar test edilecek diyor ve hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (SP sıralarından alkışlar, MHP sıralarından gürültüler) BAŞKAN- Teşekkür ederim efendim. Sayın Bakanım, size söz vermeden evvel,
Sayın Şevket Bülent Yahnici, sataşmadan ötürü söz istedi. Buyurun efendim. (MHP sıralarından
alkışlar) ASLAN POLAT (Erzurum)- Ne sataşması! BAŞKAN- İstirham ederim efendim, 69'u ayan
beyan yani. Artık kulağım da mı duymuyor. Yani, onun için... ASLAN POLAT (Erzurum)- Sayın Başkanım,
burada biraz avantaj sağladınız. BAŞKAN - Sayın Yahnici, siz de başka bir
sataşmaya mahal vermezseniz minnettar kalacağım ASLAN POLAT (Erzurum) - Sataşırsa ben de
cevap vermek istiyorum. BAŞKAN - Buyurun. VIII. –
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam) 2.- Ankara
Milletvekili Şevket Bülend Yahnici'nin, Rize Milletvekili Mehmet Bekâroğlu'nun
partisine sataşması nedeniyle konuşması ŞEVKET BÜLEND YAHNİCİ (Ankara) - Sayın
Başkan, değerli üyeler; şimdi, bu kürsü milletin kürsüsüdür, hepimizin de saygı
göstermesi gereken bir kürsüdür. Hepimiz bu Parlamento çatısı altında
parlamenter sıfatıyla bulunuyoruz ve bağlı bulunduğumuz siyasî partiler de,
demokrasinin vazgeçilmez unsuru olarak Türk siyasî hayatında kurulu siyasî
partilerdir. Bir siyasî partiyle ve siyasî partinin
mensuplarıyla ilgili buraya çıkıp, alelusul, olur olmaz, yalan yanlış söz
söylemeye hiç kimsenin hakkı yoktur. İçtüzük 69 sebebiyle söylüyorum; 69'da
tarifi var: Bir siyasî partinin veya siyasî kişinin sözlerini çarpıtma
deniliyor. Şimdi, bugüne kadar Milliyetçi Hareket
Partisinden hangi üye çıktı da "ben Avrupa Birliğine karşıyım" dedi?!
Buraya gelip de, bir siyasî parti üyesinin, Milliyetçi Hareket Partisi Avrupa
Birliğine karşı diye beyan etmeye, bir başka siyasînin hakkı yoktur. (MHP
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Biz, burada, Avrupa Birliğiyle ilgili
milliyetçi hareketin argümanlarını ortaya koyuyoruz; arkadaşlarımız,
sözcülerimiz ortaya koyuyor. Bunu anlamak veya anlamamak, o idraki göstermek
veya göstermemek sizlerin bileceği bir iştir, söz kime aitse. Ama, ayıptır;
burayı bir sokak senaryosu çizilen, sokaktaki senaryonun oynanacağı ve
seçimlere kadar... Burada geliyorsunuz diyorsunuz ki: "Burada seçim
meydanlarının provası yapılıyor." Şu deminki konuşma, seçim meydanlarında
yapılacak bir konuşma değildir de nedir?! Bu Meclis kürsüsüne yakışıyor mu?! Ne
olur, bir parça insafa gelelim! Milliyetçi Hareket Partisi, Avrupa
Birliğiyle ilgili görüşlerini ortaya koymuştur. Bu görüşleri, iyisiyle
kötüsüyle, lehinde aleyhinde olanlarıyla tarif etmiştir, korumuştur, müdafaa
etmiştir; idamla ilgili kanaatini açıklıkla söylemiştir, dille ilgili kanaatini
açıklıkla söylemiştir; bunlarda anlaşılmayacak bir taraf yoktur. Biz, sayı
itibariyle burada 127 kişiyiz, sizler ise burada 409 kişisiniz; çıkarmayı
kararlaştırdığınız, kafanızdan geçen bir kanun varsa, Anayasayı da değiştirmek
suretiyle çıkarma iradesine veya sayısına sahipsiniz, hepiniz. ASLAN POLAT (Erzurum) - Ne demek yani, siz
hükümette değil misiniz! (MHP sıralarından "Sus" sesleri, gürültüler) ŞEVKET BÜLEND YAHNİCİ (Devamla) - Hangi
hükümetten bahsediyorsunuz beyefendi; seçim kararı alınmış, hükümet sonrasında
konular gelmiş, bu konular konuşuluyor, iş ortaya düşmüş, Meclise düşmüş. ASLAN POLAT (Erzurum) - Burada hükümet yok
mu yani! ŞEVKET BÜLEND YAHNİCİ (Devamla) - Var;
hükümet, tabiî, var. (SP sıralarından "İstifa edin" sesleri) ASLAN POLAT (Erzurum) - Onu soruyorum
size. VEYSEL CANDAN (Konya) - İstifa edin
öyleyse!.. ŞEVKET BÜLEND YAHNİCİ (Devamla) - Niye
istifa etsin hükümet! (SP sıralarından gürültüler) Kanun ortada, paket ortada,
paketle ilgili oyunuzu kullanırsınız, bu kadar adamsınız, yüreğiniz yetiyorsa
kullanın oyunuzu! (MHP sıralarından "Bravo" sesleri alkışlar) Böyle
şey olmaz! Böyle şey olmaz! Milliyetçi Hareket Partisinin, seçim
meydanlarında sandığa doğru giden yolda istismar etmeye hiçbir gerekçesi
yoktur. Apo'yu da istismar etmeyiz. VEYSEL CANDAN (Konya) - Ettiniz!.. ŞEVKET BÜLEND YAHNİCİ (Devamla) - Etmeyiz! VEYSEL CANDAN (Konya) - Ettiniz!.. ŞEVKET BÜLEND YAHNİCİ (Devamla) -
Etmeyiz!.. VEYSEL CANDAN (Konya) - Ediyorsunuz!..
(MHP sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Sayın Candan, lütfen... HÜSEYİN KALKAN (Balıkesir) - Veysel
Candan, haddini bil! Kes sesini! VEYSEL CANDAN (Konya) - Otur yerine! HÜSEYİN KALKAN (Balıkesir) - Veysel
Candan, sus! RAMAZAN GÜL (Isparta) - Apo sayesinde
iktidara geldiniz, Apo!.. (MHP sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Sayın Gül, lütfen.. Sayın Gül,
lütfen... ŞEVKET BÜLEND YAHNİCİ (Devamla) - Siz,
burada, yüreğiniz yetiyorsa, oy verirsiniz. Daha fazla konuşmanın anlamı
kalmamıştır; burada her şey açıktır; Milliyetçi Hareket Partisinin tavrı
açıktır, sizin tavırlarınızı bekliyoruz, açık tavırlarınızı. Saygılar sunarım. (MHP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yahnici. VII. –
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam) 1.-
Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan,
Eskişehir Milletvekili İbrahim Yaşar Dedelek ile Kırıkkale Milletvekili Nihat
Gökbulut'un; Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması ile Milletvekili Genel Seçimlerinin
3 Kasım 2002 Pazar Günü Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Anayasa, İçişleri,
Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve
Adalet Komisyonu Raporları (2/1020) (S. Sayısı : 890) (Devam) BAŞKAN - Sayın Bakanım, buyurun. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüştüğümüz kanun teklifi, Türkiye'nin
Avrupa Birliği yolunda ilerlemesi bakımından büyük önem taşıyan bir kanun
teklifidir. Bu kanun teklifi, aynı zamanda, Türk hukukunun gelişmesi, hukukun
üstünlüğünün sağlanması, insan haklarına saygının gerçekleşmesi bakımından
büyük önem taşımaktadır. Bu görüşmeler açıkça ortaya koyuyor ki,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde temsil edilen bütün siyasî partilerimiz Avrupa
Birliğine taraftardır. Bu çatı altında Avrupa Birliğine karşı olan parti
yoktur; ancak, Avrupa Birliği yolunda atılacak adımların zamanı ve niteliği,
bunların sağlayacağı yarar veya getirebileceği sakıncalar konusunda farklı
görüşler vardır. O nedenle, uzlaşmayı, Avrupa Birliğine taraftar olmakta veya
karşı olmakta değil, tartışmayı bu noktada toplamakta değil; ama, farklı
görüşlere neden konularda yakınlaşmayı aramakta sağlayabiliriz. Aslında, Türkiye'nin Batılılaşması, Avrupa
normlarını benimsemesi yüzaltmışüç yıllık geçmişi olan bir olaydır. Gerçekten,
Tanzimat Fermanından bu yana, Türkiye, Avrupa kurumlarını benimsemek, kamu
yaşamını Avrupa normlarına göre düzenlemek, hukukunu Avrupa'dan aldığı
kanunlarla veya Avrupa ölçülerine uygun kanunlarla düzenlemek isteyen bir
ülkedir. Tanzimat Fermanını Avrupa ülkelerinden alınmış çeşitli kanunlar
izlemiştir. Cumhuriyet döneminde Türk hukuku, tümüyle Avrupa'dan alınmış veya
Avrupa normlarına göre hazırlanmış kanunlarla düzenlenmiştir. Şimdi, burada,
çok daha ileri bir aşamaya geliyoruz. Türkiye, aynı zamanda, Avrupa kurumları
içerisinde yer almaktadır. Örneğin, Türkiye, Avrupa Konseyinin bir üyesidir.
Türkiye, 1954 yılında, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini kabul etmiştir.
1950'li yıllarda, Avrupa'da, bir yanda Avrupa Ekonomik Topluluğu, bir yanda
Avrupa Serbest Ticaret Bölgesi şeklinde iki ekonomik birlik oluşurken, Türkiye,
tercihini Avrupa Ekonomik Topluluğundan, yani, bugünkü adıyla Avrupa
Birliğinden yana yapmıştır. O nedenle, Avrupa Birliği, bizim, tarihten gelen ve
çeşitli aşamalarda ortaya konan iradelerimizle güçlenen bir hedeftir. Şimdi, bu
hedefe ulaşmak bakımından, yeni bir aşamadayız. Bilindiği gibi, Türkiye, Helsinki
zirvesinde, Avrupa Birliği üyeliğine aday olarak kabul edilmiştir. Bu üyeliğin
belirli koşulları vardır. Ekonomik kriterler, siyasî kriterler, üyelik için
yerine getirilmesi gereken ölçülerdir. "Kopenhag siyasî kriterleri"
olarak adlandırılan kriterler, demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan haklarına
saygı ve azınlıkların korunması olarak özetlenebilir. Aslında, bu kriterler,
bizim, Avrupa Birliğinden bağımsız olarak da kendi anayasal gelişmemizde hedef
aldığımız, ölçü aldığımız kriterlerdir. Nitekim, biz, Anayasamızı, sürekli
olarak bu yolda değiştirmekteyiz. Anayasa değişikliklerimizi yaparken de Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi gibi ortak değerleri benimsemekteyiz. Anayasamızda
geçen yıl yapılan kapsamlı değişiklikte, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi örnek
olarak alınmak suretiyle hazırlanmıştır. Anayasada yapılan değişikliklerin
gerektirdiği uyum kanunları arka arkaya çıkarılmıştır. Bunların hepsi
çıkarılamadı; ama, örneğin, 21 inci Yasama Döneminin en önemli eserlerinden
biri olan Türk Medenî Kanunu 1 Ocak 2002 tarihinden itibaren yürürlüğe girdi.
Yine, şubat ve mart aylarında kamuoyunda "mini demokrasi paketleri"
olarak adlandırılan iki kanun kabul edilerek yürürlüğe konuldu. Bu iki kanunda,
çeşitli kanunlarımızda, bugünkü anlayışla demokratik ölçülere uygun düşmeyen ya
da temel hak ve özgürlükleri sınırlayan bazı kanun hükümleri değiştirildi.
Şimdi, burada, bir üçüncü paket tartışma konusudur. Önceki kanunlarda olduğu gibi, bu kanun
teklifinde de, çeşitli kanunlarımızda değişiklik yapılması amaçlanmaktadır. Bu
teklif, bir siyasî partimizin milletvekillerince verilmiş olan bir tekliftir;
ama, teklifle ilgili teknik çalışmalar, Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin
koordinatörlüğünde, çeşitli bakanlıkların katılımıyla hazırlanmış ve Adalet
Bakanlığında yapılan çalışmalarla son şeklini almıştır. Görüşülmekte olan kanun teklifi, 14
kanunda değişiklik yapmakta, onlara bazı hükümler eklemekte veya bazı hükümleri
yürürlükten kaldırmaktadır. Bu teklifte tartışma konusu olan birkaç nokta var.
O nedenle, açıklamalarımı öncelikle o konularda yoğunlaştırmak istiyorum.
Bunlardan biri, idam cezası konusu; ikinci ve üçüncüsü, Türk vatandaşlarının
günlük yaşamlarında geleneksel olarak konuştukları dillerde yayın ve bu
dillerin öğrenimi; dördüncüsü, azınlık vakıflarıdır. İdam cezası, çağımızda, artık, giderek
kaldırılan bir ceza haline gelmiştir. İdam cezası, bir insana verilebilecek en
ağır cezadır; çünkü, yaşama hakkını ortadan kaldıran bir cezadır. O nedenle,
Avrupa ülkelerinde bugün idam cezası kaldırılmıştır. Avrupa Konseyi ülkelerinin
hepsi, idam cezasını kendi hukuk sistemlerinden kaldırmışlardır. Örneğin, 6
numaralı protokol, Türkiye dışında, Avrupa Konseyinin bütün ülkelerince
imzalanmıştır. Avrupa Birliği ülkelerinin hiçbirinde idam cezası yoktur. Gerçi,
bu cezaların kaldırılması çeşitli tarihlerde olmuştur. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde hâlâ,
yaşama hakkının istisnası olarak idam cezasına yer verilmektedir; ancak, daha
sonra 1983'te 6 numaralı protokolle, savaş hali ve yakın savaş tehdidi dışında,
idam cezası kaldırılmıştır. Bu iki halde, protokolü imzalayan ülkeler idam
cezasını saklı tutabilirler. İşte, bugün görüşülmekte olan kanun
teklifi, 6 numaralı protokole paralel bir düzenleme getirmektedir. Geçen yıl
Anayasamızda yapılan değişiklikte, 38 inci maddeye eklenen bir hükümle, savaş
hali, çok yakın savaş tehdidi ve terör halleri dışında idam cezasının
verilemeyeceği belirtilmiştir. Şimdi, bu hükümle ilgili bir uyum
kanununun çıkarılması amacıyla daha önce Meclise sunmuş olduğumuz kanun
tasarısı, Adalet Komisyonunca kabul edilmişti, o tasarı Genel Kurul
gündemindedir; ancak, şimdi burada, Avrupa hukukuyla bütünleşme yolunda bir
adım daha atılmaktadır. 6 numaralı Protokoldeki iki istisna dışında,
hukukumuzda, idam cezasının tamamıyla kaldırılması öngörülmektedir. Böylece,
savaş hali ve çok yakın savaş tehdidi sırasında işlenmiş olan suçlar dışında
idam cezası verilmeyecek, onun yerine, müebbet ağır hapis cezası verilecektir. Burada, şimdi, bir hukukî tartışma var;
anayasa değişikliği yapmadan idam cezası kaldırılabilir mi? Anayasamız, 38 inci
maddede, belirtilen üç hal dışında idam cezası verilemeyeceğini hükme
bağlamaktadır; ama, o üç halde idam cezası verilmesi zorunluluğu yoktur; çünkü,
burada, özgürlüklerin genişletilmesi söz konusudur; yaşam hakkını ortadan
kaldıran bir cezanın daraltılması söz konusudur. Dolayısıyla, bu değişikliğin
kanunla yapılmasında Anayasaya aykırı bir durum söz konusu değildir. Burada, ülkemizin yaşamış olduğu ayrılıkçı
terör nedeniyle önemli bir hassasiyet var. Bu hassasiyeti ve diğer konulardaki
hassasiyetleri, bu çatı altındaki bütün milletvekilleri ve bütün siyasî
partiler paylaşmaktadır; ancak, getirilen düzenlemelerin, ya o hassasiyetleri
karşıladığı ya da onları giderecek yeterli tedbirler getirildiği düşüncesine
dayanmaktadır. Ceza hukukunun önemli bir ilkesi, Türk
Ceza Kanununun 2 nci maddesinde ifade edilmiştir. Farklı kanunlar söz konusu
olduğu zaman, bunlardan sanık lehinde olan ceza hukukunda uygulanır. Kanun
teklifinin geçici 1 inci maddesinde de ölüm cezaları bakımından, Türk Ceza
Kanununun 2 nci maddesine yollama yapılmıştır; ama, bazı arkadaşlarımız, bu
yollamayı, idam cezası kaldırıldıktan sonra Cezaların İnfazı Hakkında Kanununun
ya da Terörle Mücadele Kanununun şartla salıvermeye ilişkin hükümlerinin
uygulanmasına elverişli bir düzenleme olarak nitelendirmektedirler. Öyle değil;
çünkü, burada kastedilen, geçici 1 inci maddede düzenlenen, idam cezası yerine
müebbet ağır hapis cezası, bazı durumlarda ağırlaştırılmış şekliyle ve terör
suçları bakımından hiçbir şekilde şartla salıvermeye konu olmayacak biçimde
uygulamanın yapılmasıdır. Getirilen düzenlemeyi bir bütün olarak kabul etmek
zorunluluğu vardır; çünkü, şurası açıktır ki, yaşam hakkını tümüyle ortadan
kaldıran idam cezasına göre müebbet ağır hapis cezası daha hafif bir cezadır,
lehte olan bir cezadır. Geçici 1 inci maddede uygulanması öngörülen de işte bu
konudaki uygulamaların, mahkemelerin önünde bulunan dosyaların, bu ilkeye göre
sonuçlandırılmasıdır; ama, şimdi görüşülmekte olan kanun teklifinin getirdiği
düzenlemeyi bir yana bırakarak, onun dışında şartla salıvermeye ilişkin genel
hükümlerin uygulanacağını söylemek, isabetli bir görüş değildir; çünkü, idam
cezasıyla ilgili düzenlemede, açıkça, terör suçlarından dolayı idam cezaları
müebbet ağır hapse çevrilenlerin, tecrit konusunda, belirli durumlarda,
cezalarının üç kat olarak uygulanacağı ve kendilerinin, hiçbir şekilde,
Cezaların İnfazı Hakkında Kanun ile Terörle Mücadele Kanununun şartla
salıverilmeye ilişkin hükümlerinden yararlanamayacakları, bunların, cezalarını
ömür boyunca çekecekleri belirtilmiştir. O nedenle, bu düzenlemeyi bir bütün
olarak kabul etmek zorunluluğu vardır; ama, yine, bütün bu özellikleriyle dahi,
yaşam hakkını tümüyle ortadan kaldıran bir cezaya göre, yani, idam cezasına
göre, insanı hayatta bırakan bir ceza olarak, daha hafif bir ceza olduğu
açıktır. O nedenle, kastedilen, bu düzenlemenin uygulanmasıdır. Genel olarak, idam cezası yanında, Türk
vatandaşlarının günlük yaşamlarında geleneksel olarak konuştukları dil ve
lehçelerde yayın ve bu dil ve lehçelerin öğrenimi konusunda da hassasiyet var.
Biz, getirilen düzenlemelerin, bu hassasiyetlerdeki kaygıları giderebileceği
kanısındayız. Her şeyden önce, şunu kabul etmek gerekir: Bu çatının altında,
hiç kimse, diğerinin vatanseverliğinden şüphe etmemelidir. MEHMET ARSLAN (Ankara) - Biz ediyoruz... ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Devamla) -
Vatanseverlik, hiç kimsenin tekelinde değildir. Biz, herkesi, en az kendimiz
kadar vatansever olarak kabul ettiğimiz takdirde uzlaşmayı sağlayabiliriz. AHMET ÇAKAR (İstanbul) - Bütün konuşma bu;
başka bir şey yok... BAŞKAN - Sayın Çakar... MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Sayın Başkan,
idare amiri nasıl konuşuyor böyle?!. BAŞKAN - Sayın Çakar... İstirham ederim...
Sayın Bakanın sözünü kesmeyin efendim. Sakin olun efendim... İstirham ederim... ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Devamla) -
Şimdi, vatandaşların, günlük yaşamlarında konuştukları, geleneksel olarak
konuştukları dil ve lehçelerde yayın yapılması ya da bu dil ve lehçelerin
öğrenilmesinin bir ayrışmaya yol açacağı, bir bölünmeye yol açacağı kaygıları
yersizdir. Çünkü, kanun teklifinde bunu önleyecek tedbirler getirilmiştir. Her
şeyden önce, bu yayınlar ya da bu dil ve lehçelerin öğrenilmesi kanun
teklifinde açıkça vurgulandığı gibi, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez
bütünlüğüne, cumhuriyetin anayasada belirtilen temel niteliklerine aykırı
olmayacaktır. Bu yayınlar ve öğrenim konusunda açılacak olan kurslar ilgili
kurumların; yani Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun ya da Millî Eğitim
Bakanlığının denetimi altında olacaktır. Bunların nasıl yapılacağı,
denetimlerin nasıl yürütüleceği ise teklifte, yönetmelikle yapılacak
düzenlemelerde ayrıntıları belirtilecek bir husus olarak belirtilmiştir.
Böylece bu konularda hiç kimsenin kaygı duymasına gerek yoktur. Bu kaygıları
giderecek tedbirler kanun teklifinde öngörülmüştür. Azınlık vakıfları ise, Lozan Antlaşmasında
belirtilen çerçeve içinde ülkemizde azınlık olarak kabul edilen insanların
dinî, hayrî, kültürel amaçlarla öteden beri kurmuş oldukları ve halen mevcut
olan vakıflarla ilgili birtakım sorunların çözümünü amaçlamaktadır. Bunların,
bu amaçlarla taşınmaz edinmeleri Bakanlar Kurulunun iznine bağlanmıştır.
Dolayısıyla bu konuda da olumsuz bir gelişmeden endişe etmemek gerekir. Ayrıca,
bu çeşit vakıfların tasarruflarında bulundukları çeşitli yollardan
ispatlanabilecek olan taşınmazlarının da, altı aylık bir süre içinde kendi
üzerlerine tescillerinin yapılması amaçlanmıştır. Böylece, Kopenhag
Kriterlerinin bir gereği olan azınlıkların korunması ilkesine uygun davranılmış
ve Lozan Antlaşmasının gereklerine uygun bir düzenleme getirilmiştir. Kanun teklifinde, bunun yanında, temel hak
ve özgürlükleri genişleten çeşitli düzenlemelere yer verilmiştir. Örneğin,
dernek kurma hakkı, toplantı ve gösteri yürüyüşleri hakkı, bunların
kullanılmasını genişleten yeni hükümlere konu olmuştur. Basın Kanununda yapılan
değişikliklerle, basın suçları bakımından, hürriyeti bağlayıcı cezalar
kaldırılmıştır. Onun yanında, insan haklarına saygının bir gereği olarak, insan
hakları ihlâllerinin sonuçlarının giderilmesi konusundaki eksiklikleri gidermek
üzere, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının da, belirli durumlarda,
yargılamanın iadesi nedeni yapılacağı kanun teklifinde düzenlenmiş
bulunmaktadır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine aykırı olarak verilen bir
kararın, bir insan hakları ihlâli niteliği taşıdığı ve bu ihlâlin sonuçlarının,
hükmedilen tazminatla giderilemediği saptandığı takdirde... BAŞKAN - Sayın Bakanım, toparlar
mısınız... ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Devamla)
- ... bu konuda, Adalet Bakanının,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının ya da konuyu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine
götüren ilgilinin başvurusu üzerine, Yargıtay Hukuk veya Ceza Genel Kurulunun
kararı üzerine, yargılanmanın yenilenmesine karar verilebilecektir. BAŞKAN - Muhterem Bakanım, süre... ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Devamla)
- Bağlıyorum Sayın Başkanım. BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Devamla)
- Bütün bunlarla, biz, 163 yıldan beri
devam eden bir hareketi, en son aşamasına ulaştırmak istiyoruz. Bu teklifin
yasalaşması, bazı arkadaşlarımızın ifade ettiği kaygıların hiçbirinin gerçekleşmesine
neden olmayacaktır; ama, arkadaşlarımızın ifade ettikleri kaygılar, Türkiye'nin
Avrupa Birliği yolunda ilerlemesine bir engel olmamalıdır. Bu kaygıları
karşılayacak tedbirler alınmıştır. Bu teklif kabul edildiği takdirde, hem kendi
hukukumuzun gelişmesi yönünde, hem Avrupa Birliği yolunda Türkiye çok önemli
bir adım atmış olacaktır. Bu düşünceyle, Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan. Şimdi söz sırası, Erzurum Milletvekili
Sayın Lütfü Esengün'de... İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkan,
affedersiniz; Sayın Esengün'den özür diliyorum. Sayın Bakan hükümet adına konuşamaz
efendim; çünkü, bu, hükümetin tasarısı değildir, bu bir tekliftir. Evet,
hükümetin ortağı Milliyetçi Hareket Partisi buna karşıdır. MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - İstifa edin
efendim, ayrılın hükümetten. BAŞKAN - Sayın Köse, çok özür dilerim,
okuyayım. İçtüzüğün 72 nci ve 81 inci maddelerine
göre, gruplar adına 1'er üyeye, komisyona ve hükümete 20'şer dakika, şahıslar
adına 2 üyeye 10'ar dakika verilir ifadesiyle bu görüşmeyi yapıyoruz. Çok özür dilerim. İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Hükümet adına
konuşamaz. BAŞKAN - Efendim, istirham ederim,
İçtüzük... İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Hükümet adına
temsil eder; ama, hükümet adına konuşamaz. BAŞKAN - Sayın Köse, 72 ve 81 inci
maddelere göre müzakereye açıyoruz; istirham ederim... Sayın Esengün, affedersiniz efendim,
buyurun. LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Görüşülmekte olan teklif üzerinde kişisel
görüşlerimi açıklamak üzere huzurunuzdayım. Değerli arkadaşlar, bugün, üç yıldan beri
uyum içinde çalışan hükümetin Meclisteki kavgasına şahit oluyoruz. Üç yıl
geçtikten sonra, hükümet partileri bugün birbirleriyle hesaplaşıyorlar! Keşke,
bu hükümeti kurmasaydınız; keşke, millete bu zulmü yapmasaydınız, bugün de
birbirinizi suçlamaya yer olmasaydı. Değerli arkadaşlar, Avrupa Birliğine uyum
yasası adı altında bu teklif görüşülüyor. Biz, Avrupa Birliğine yönelişi, bir
Batılılaşma, bir modernleşme, yeni bir medeniyet arayışı olarak
nitelendirmiyoruz; bizim medeniyet seviyemiz de Avrupa'nın üzerinde, Avrupa'dan
daha modern olabiliriz. İleri gitmek için, modernleşmek için, Batılılaşmak için
Avrupa Birliğine girmek, bize yakışmaz. Bizim Avrupa Birliğine girişimiz,
çoğulcu bir Avrupa gördüğümüz içindir; çok dinli, çok kültürlü bir birliktelik,
bir beraberlik ve burada eşit üye olmak, Türkiye'nin yararınadır diye
düşünüyoruz. Türkiye'nin Avrupa Birliğine eşit üye
olarak girmesi, dünya barışı için de yararlıdır, adil bir uluslararası sistemin
oluşturulması için de önemlidir. Türkiye, AB'ye yönelirken, komşularıyla, Türk
dünyasıyla, İslam dünyasıyla ilişkilerine kesmek bir tarafa, daha da fazla
geliştirmelidir; İslam dünyası gözardı edilmemelidir, Türk dünyası gözardı
edilmemelidir. Sonuç itibariyle, Avrupa Birliğine esir düşmemeliyiz. Şimdi, bugün, bu konular görüşülürken işin
düğümlendiği nokta, idam konusu. Birazdan bu konuya geleceğim; ancak, şu
getirilen teklif üzerinde kişisel düşüncelerimi arz edeyim. Değerli arkadaşlar, bu teklif yetersizdir;
bu teklif alelacele hazırlanmıştır. Bu teklif, üç yıllık hükümetin çatırdadığı,
bittiği, birbirine düştüğü bir noktada alelacele hazırlanarak Meclisin huzuruna
getirilmiştir. Bunun içerisinde düşünce hürriyetiyle ilgili düzenlemeler
yoktur, din ve vicdan hürriyetiyle ilgili düzenlemeler yoktur, yeni bir anayasa
yapma düşüncesi yoktur. Bakınız, 1991, 1995, 1999 seçimlerinden sonra, bu
Mecliste sivil bir anayasa yapılması hep ifade edildi, Meclis, kurucu meclis
olarak çalışsın denildi; ama, maalesef, yeni bir Anayasa, sivil bir Anayasa
yapmak bir tarafa, Türkiye'yi demokratikleştirme yönünde gereken adımlar dahi
atılamadı ve bu hükümet, şimdi seçime gidiyor. Değerli arkadaşlar, seçim ne demektir; bu
hükümet niye erken seçime gidiyor? Bu partiler, özellikle Milliyetçi Hareket
Partisi, seçime götürmeyi bir zafer gibi, bir başarı gibi... Bu nedir; bu, bu
hükümetin başarısızlığını tescil etmektir. Üç yıldan beri hiçbir şey yapamadık,
memleketi batırdık, perişan ettik; şimdi, kurtuluş için milletin baskısıyla
seçime gidiyoruz demektir. Aslında, 3 Kasımda seçim, Milliyetçi Hareket
Partisinin, Anavatan Partisinin, Demokratik Sol Partinin, bu hükümetin,
başarısızlığının tescilidir. Yapamadık, berbat ettik, perişan ettik; şimdi,
millet gelsin, bu işi çözsün... Değerli arkadaşlar, bu halimizle bizi
Avrupa Birliğine alırlar mı? Kişisel kanaatimi ifade ediyorum; hiç kendimizi
aldatmayalım, bu halimizle Avrupa Birliğine bizi almazlar. 10 000 000 işsizi
olan, enflasyonu yüzde 70-80'lerde dolaşan, kriz üzerine kriz yaşayan,
militarist bir rejimin, bir sistemin devam ettiği bir Türkiye'yi, siz, Avrupa
Birliğinin yerinde olsanız alır mısınız? Bu Türkiye'yi, bu 55 inci, 56 ncı, 57 nci
hükümetler, bu 28 şubat hükümetleri bu hale getirdi. Şimdi de, Avrupa Birliği
bizi niye almıyor? Sizi niye alsın ki! Sizde demokrasi yok, sizde partiler
kapatılıyor, sizde siyasîlere yasaklar getiriliyor. Bu hükümet, bu Parlamento,
Sayın Erbakan'ın yasağının kaldırılmasına cesaret edemedi. Bakınız, dün, Sayın Koray Aydın, bir
televizyon kanalında, AK Partili arkadaşları suçlayarak "efendim, onlar
Erbakan'ın talebeleridir, yalpa yapıyorlar" gibi, Erbakan'ı da suçlayan,
tahkir eden sözler söyledi; fevkalade üzücüdür. Onun yasağını kaldırmaya
cesaret edemeyenlerin, onun aleyhinde de söz söylememeleri gerekir. (SP
sıralarından alkışlar) AK Partililerden bir cevap çıkmadı; ama,
ben, şunu söylüyorum: Sayın Erbakan'ın talebesi olmaktan şeref duyuyorum; genç
yaşımda, 33 seneden beri, Erbakan'ın şerefli mücadelesinde onun yanında yer
almaktan da onur duyuyorum, Cenabı Hak'ka hamd ediyorum. (SP sıralarından
alkışlar) Ama, Sayın Aydın'a da hatırlatıyorum ki, 1991'de, bu Meclise, Trabzon
milletvekili olarak geldiğinde, Sayın Erbakan'ın Refah Partisi milletvekili
olarak gelmişti. (SP sıralarından alkışlar) Onun milletvekilliğinin altında
Sayın Erbakan'ın imzası vardı. (MHP
sıralarından gürültüler) Sayın Bahçeli, Sayın Yahnici -şu anda bilemediğim- şu
anda milletvekili olan Sayın Genel Başkan da dahil, 1991'de Refah Partimizin
adayı idiler; barajı aşamadılar. Şimdi, yediğiniz ekmeğe tükürmeyin, vefakâr
olun, hiç olmazsa vefakâr olun. (SP sıralarından alkışlar) MEHMET TELEK (Afyon) - O tarafa bak, o
tarafa; vefasızlar o tarafta. LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, şimdi, üzerinde en fazla tartışılan konu ve seçim öncesi de en
fazla istismar edilecek konu idam konusu. Bakın, yine bugün, Sayın Koray Aydın
kardeşim -burada mı bilmiyorum- basın toplantısı yaptı; Adalet Komisyonundaki
DYP'den üç milletvekilini, bizden de bir arkadaşımızı ikiyüzlülükle,
riyakârlıkla suçladı. İkiyüzlülük nedir, riyakârlık nedir?.. Ben, hiç kimseyi
bu şekilde suçlamam; ama, Ulusal Programa imza atıp, sonra "ben bu işte
yokum" demek; idam dosyasını, Başbakanlıkta, üç seneden beri bekletmek;
teröristbaşını İmralı'da, en lüks şekilde ağırlamak yıllardan beri ve
"1984'ten beri biz zaten idam uygulamıyoruz, dolayısıyla da idam
uygulamayacağız; bu karara saygılıyız" diye Avrupa Birliğine taahhüt edip,
söz verip, imza atıp, sonra da milletin karşısında başka türlü konuşmaktır
ikiyüzlülük. (SP sıralarından alkışlar, MHP sıralarından gürültüler) Siz,
attığınız imzaya, Avrupa Birliğine verdiğiniz söze, Ulusal Programdaki
sözlerinize sadık kalın. Seçim geliyor, geçen seçimde şehit
cenazelerini istismar ettiniz. Elhamdülillah, şimdi, şehit cenazeleri yok
artık, onu istismar edemiyorsunuz. Şimdi, elinizde kala kala, bir teröristbaşı
kaldı; ancak bu seçimde onu istismar ederek milleti aldatmaya çalışıyorsunuz;
ama, bilin ki, bu millet bir daha aldanmayacak, nasıl sözünüzde durmadığınızın
cezasını, cevabını alacaksınız. Değerli arkadaşlar, bakınız, bu hükümetin
MHP'si de, ANAP'ı da, DSP'si de aynı suç ortaklarıdır. ANAP'lılar, DSP'liler,
siz, kendinizi kesinlikle bu işten sıyırmayın. Üç seneden beri, bu memlekete,
bu millete, her fenalığı birlikte yaptınız. Bu millet de hesap soracak sizden
Cenabı Hak da hesap soracak. İnim inim inlettiniz köylüyü, işçiyi,
emekliyi... Şu SSK emeklilerinin, Bağ-Kur emeklilerinin hali nedir; seçim
meydanlarına, halkın arasına nasıl gideceksiniz, bilemiyorum. Siz, Meclisi de IMF'ye teslim ettiniz.
Bütün bu yapılanlarda belki sizin günahınız yok; çünkü, IMF'dir yaptıran, siz
alet oldunuz; IMF emretti, yaptınız. Bakınız, bir genel müdürün Sanayi
Komisyonunda söylediği sözler, gerçekten ibretamizdir, acınacak halimizin
göstergesidir, Türkiye'yi ne hale getirdiğinizin resmidir şu iki cümle.
Bakınız, Hazine Genel Müdürü Sanayi Komisyonunda ne diyor; zabıttır bu:
"Efendim, bu husus, üçünü niyet mektubunda, bu tarih itibariyle, açıkça
hükümet taahhüdü halindedir." Neyse o husus, yukarısını okumuyorum.
"Biz, üçüncü niyet mektubunda hükümet olarak bunu taahhüt ettik. Şu anda
da bildiğim kadarıyla IMF, Hazinede görüşme halindeler ve bu madde konusunda
da, böyle geçtiğine dair benden bilgi bekliyorlar." IMF heyeti gelmiş,
Hazinede bekliyor; Hazine Genel Müdüründen de Meclisten haber bekliyor, bu
madde böyle mi geçecek diye. Çok hassas bir madde... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Esengün, lütfen... LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, siz, üç sene boyunca, sadece IMF'ye boyun eğdiniz, IMF'nin
emirlerini yerine getirdiniz; geniş halk kitlelerini, dargelirliyi, işsizi,
işçiyi, esnafı, köylüyü maalesef unuttunuz. Şimdi, hesap günü geliyor. 3
Kasımda bakalım haliniz ne olacak. NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Buraya
gelemeyeceksiniz. LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - Şimdi, bir
dakika, şunu söyleyeyim: Seçime birbuçuk sene var. NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sen bir daha
gelemeyeceksin. Senin işin bitti! LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - Niye, Sayın
Bahçeli, Milliyetçi Hareket Partisi yeni bir hükümet kurmaya cesaret edemiyor
da seçime gidiyor? Gelin, Başbakanlığı alın. Bu hükümetten istifa edin,
Başbakanlığı alın, yeni bir hükümet kurun. NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Korkunun ecele
faydası yok. Sen bir daha gelemeyeceksin. LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - Efendim, sebep
şu: Yeni bir Ecevit bulamıyorlar. Gölgesinde vaziyeti idare edecek yeni bir
Ecevit yok. (SP sıralarından alkışlar) Üç sene evvel başbakan olmaya cesaret
edemediler. Şimdi, Sayın Ecevit bitti, Sayın Bahçeli'ye sıra geldi, hükümet
kuracak; ama, Sayın Ecevit'in gölgesinde yaşamaya alıştı. Şimdi, tek başına
hükümeti nasıl kursun, nasıl başbakan olsun?! Ona bir Ecevit daha lazım ki,
gölgesinde... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Esengün, lütfen efendim... NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Senin adına ben
üzülüyorum... LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, sonuç itibariyle, sandık geldi; herkes, yaptığının hesabını
verecek. İnşallah, 4 Kasım günü burada görüşeceğiz ve herkes de yaptığının
cezasını, karşılığını alacak. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bu yasa
tasarısının da milletimize hayırlı olmasını niyaz ediyorum. (SP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Efendim, tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlandı. İçtüzüğün 81 ve 60 ıncı maddelerine göre
soru-cevap kısmına geçiyorum. İçtüzüğü okuyorum ki, efendim, bir yanlışlık
olmasın. Birinci soruyu sormak üzere, Sayın Gül;
buyurun. MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Sayın Başkan,
teşekkür ederim. Efendim, Sayın Bakanlardan delaletinizle
şu sorularımın cevabını istiyorum. Biz, Avrupa Birliğinin Türkiye'ye karşı
uyguladığı çifte standartlara karşı çıkıyoruz. Avrupa Birliğinin, gümrük
birliğinden dolayı, Türkiye'ye ödemesi gereken paralar vardır; protokollerle
sabitlenmiş borçtur; bu, yaklaşık 7 katrilyon olarak ifade edilmektedir. Yunanistan'a destek olarak para verdikleri
halde, bizim hak ettiğimiz paraları vermeyip, üstelik depremde verdikleri
yardımı da hibe gösterdiler ve alacağımızdan mı kestiler bu parayı? Avrupa
Birliğinden sorumlu Devlet Bakanımdan öğrenmek istiyorum, Avrupa Birliği 7
katrilyonu ödeyecek mi bize? Teşekkür ederim. BAŞKAN - Ben teşekkür ederim. Sayın Durhan, buyurun. NAMIK HAKAN DURHAN (Malatya) - Sayın
Başkan, delaletinizle Sayın Bakanlarıma sormak istiyorum. Siyasî partilerin değerli temsilcilerini
hayret ve şaşkınlıkla dinledim. Herhalde, Yüce Milletimiz de benim şaşkınlığımı
yaşıyordur. Değerli üyeler konuşurlarken Eshabı Kehf Mağarasındaki Yedi Uyurlar
aklıma geldi. Türkiye, bugünlere gelinceye kadar, burada grubu bulunan
partiler, Türkiye'nin yönetimi üzerinde hiç tasarrufta bulunmamışlar ve
geldiğimiz noktadaki bütün olumsuzlukların müsebbibi MHP imiş gibi bir izlenim
yaratmaya çalışıyorlar. Adınıza "yeni" demekle, yetkili ve etkili
olduğunuz dönemleri hafızalardan silemezsiniz, adınıza "ak" demekle
geçmişteki hata ve kabahatlerinizi aklayamazsınız. MHP'nin idamları siyasî
malzeme yapacağını söyleyerek, MHP'nin mazlumların hakkını aramasına engel
olarak, Avrupa Birliğini kendinize malzeme yapıp, halk düşmanı, 40 000 kişinin
katilini affetmeye çalışıyorsunuz... VEYSEL CANDAN (Konya) - Sayın Başkan, soru
neresi?.. NAMIK HAKAN DURHAN (Malatya) - Bu katili
affettiğiniz takdirde, Avrupa Birliği başörtüsü yasağını kaldıracak mı?!
Saydığınız olumsuzlukları ortadan kaldıracak mı?! Yoksa, sizler, Türkiye'nin
yönetiminden sarfınazar ederek, Türkiye'yi, Avrupa Birliğinden gelecek birtakım
kişilere mi yönettireceksiniz?! Başörtülü vatandaşlarımıza güvenmeyenler, 40
000 vatan evladını katleden hainlere nasıl güveniyorlar ve nasıl oluyor da
başörtüsü düşmanlarıyla başörtüsünü siyasî malzeme yapanlar, 40 000 kişinin
katilini affetmekte bir araya geliyorlar?! Avrupa Birliği, Kıbrıs'ta, Ege'de,
Ermenistan'da haklarımızı teslim edip öylece gelin mi diyor; yoksa, gelir,
girersin, Avrupa Birliği olarak hep beraber tartışırız mı diyor? Bu millet, bugün ne çektiyse, terör
belasından çekmektedir. İşsizliğin, fukaralığın, geri kalmışlığın, bütçedeki
açığın, milyarlarca dolarlık dış borcun... ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkanım,
saati durdurun; böyle soru olmaz. MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Soru değil
ki efendim. RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Sayın Başkan,
tarafsızlığınızı yitiriyorsunuz. NAMIK HAKAN DURHAN (Malatya) - Evlere,
ocaklara düşen yangının, toprağa verdiğimiz canların tek müsebbibi terördür.
Biz, kimsenin tırnağına taş dokunsun demiyoruz, istemiyoruz da; ama, burnu
kanamayanlar, tırnağına taş dokunmayanlar, 40 000 şehidin anasının, babasının
acısını, burada katilini affederek anlayamazlar. Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar) MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ (Şanlıurfa) - Soruyu
görelim. BAŞKAN - Sayın Bakan aldı soruyu efendim. VEYSEL CANDAN (Konya) - Soru neresi, onu
anlayalım! BAŞKAN - Sayın Candan... Sayın Seven, buyurun. NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkanım,
aracılığınızla, Sayın Bakanlarıma sormak istediğim sorular şu şekildedir: Birinci soru: Adalet Komisyonunda 11
kabul, 12 ret oyu kullanılmasına rağmen, bu kanun tasarısı Türkiye Büyük Millet
Meclisine sevk edilmiştir. Bu tasarı... VEYSEL CANDAN (Konya) - Tasarı değil,
teklif... NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Pardon, teklif. Bu
teklif, İçtüzüğe aykırı değil midir, Anayasaya aykırı değil midir? Hukukçu
olarak bu konudaki görüşleriniz nelerdir? İkinci soru: Yine, aynı kanun teklifi
içerisinde Polis Vazife ve Selahiyet Kanunuyla ilgili, polise her türlü görev
verilmesi noktasında birinci sıradayız, her türlü düzenlemeyi yapıyoruz, her
türlü görevi yüklüyoruz; ama, polisin emeklilik maaşı ve özlük hakları gündeme
geldiği zaman neden susulmaktadır? Bu konuda bir çalışma yapıyor musunuz, bu
tasarıya koymak istiyor musunuz? ASLAN POLAT (Erzurum) - Siz, hükümette
değil miydiniz?! BAŞKAN - Sayın Seven, lütfen, çabuk sorar
mısınız... NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Üçüncü sorum: Cemaat
vakıflarıyla ilgili yapılan düzenleme, tarih boyunca haçlı seferlerinin topla
tüfekle alamadıkları topraklarımızı, acaba, bu yasalar çıktığı zaman, bunlara
bu hakları tanıyacak mı? Teşekkür ederim. BAŞKAN - Sayın Mahmut Göksu, buyurun
efendim. MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Sayın Başkanım,
delaletinizle, Sayın Bakana sormak istiyorum. Kırküç yıldan beri, Türkiye, Avrupa
Birliği kapısında beklemektedir. Bu çıkacak olan kanunlarla, müzakere süreci
bir takvim verilerek başlamış olacak; şayet verilmez ve bu süre uzarsa, Türkiye
ne zamana kadar daha bekleyecek? Türkiye olarak, biz, başka bir alternatif
geliştirmek durumunda mıyız? Hükümetinizin böyle bir alternatif çalışması var
mıdır? Diğer bir soru: Kamuoyunda çokça
tartışılan teröristbaşının dosyası, üç
yıldan beri, hükümetiniz tarafından Başbakanlıkta tutulmaktadır. Hükümetin bir
ortağı, özellikle asılmasını istediği halde hükümette kalma pahasına bir türlü
Genel Kurula getirememiştir. Niçin bu terörist başının dosyası Genel Kurula
getirilememiştir? Bu soruların cevabını bekliyorum. Teşekkür ederim. BAŞKAN - Sayın Levent, buyurun efendim. Kısa sorarsanız, Sayın Nesrin Ünal'a da
imkân tanıyacağım. MÜKERREM LEVENT (Niğde) - Sayın Başkan,
aracılığınızla, Sayın Bakanıma aşağıdaki soruyu yöneltiyorum. Avrupa Birliği uyum yasalarını
tartışırken, Avrupa Birliği üyeleri enerji üretiminde yüzde 65 kendi
özkaynakları olan kömürden enerji elde ederken, Türkiye şu anda yüzde 70'lere
varan doğalgazdan enerji üretimiyle bu dışa bağımlılıkla acaba Avrupa
ülkelerinden ucuza elektrik alacak mı veya enerji planlamasında özdeşleşecek
mi? Avrupa Birliği ülkelerinde kişi başına tüketim 15 000 kilovat/saat, Türkiye'de
700 kilovat/saattir; Avrupa Birliğinde kilovat/saati 3 sent, Türkiye'de 9
senttir. Bunun cevabını bekliyorum. BAŞKAN - Sayın Kürşat Eser, buyurun
efendim. KÜRŞAT ESER (Aksaray) - Sayın Başkanım,
aracılığınızla, bakanlarımdan şunları öğrenmek istiyorum: Birinci sorum, Ulusal Programda idamla
ilgili durum nedir? İdamın kaldırılacağına dair açık bir hükümet taahhüdü var
mıdır; yoksa, idam cezasının kaldırılması Türkiye Büyük Millet Meclisine mi
bırakılmıştır? İkinci sorum, AB yetkilileri ve raporları,
Güney Kıbrıs Rum Yönetimini 2002 sonunda tam üye yapacaklarını
belirtmektedirler. Anayasası olmayan, Helsinki belgesine göre sınır
problemlerini çözemeyen, yasadışı göç ve terör ülkesi olan ve İngiliz
hukukçuların raporlarında belirttikleri gibi, siyasî kriterlere uymayan bir
ülke nasıl AB'ye alınacak; yoksa, siyasî kriterler bazı ülkelere uygulanmıyor
mu? Sayın Başkanım, son sorum da şu: AB, 2004
ve 2008'deki altı ve yedinci genişlemede ne kadarlık bir ekonomik yük
alacaktır? Avrupa Birliği bu ekonomik yük sonucu yeni bir genişlemeye ne kadar
zamanda kendini hazırlayabilecektir? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Sayın Nesrin Ünal; buyurun
efendim. NESRİN ÜNAL (Antalya) - Sayın Başkan,
aracılığınızla Sayın Bakanlarımıza sormak istiyorum: Avrupa Birliği kendi ordusuyla Balkanlarda
istikrarı sağlayamadı, NATO içindeki Türk askeriyle istikrar sağlandı. Birinci sorum: Şimdi, Avrupa Birliği, NATO
içindeki Türk Silahlı Kuvvetlerinin veto hakkı olduğu için NATO kuvvetlerini
istediği gibi kullanamıyor ve diyor ki:"NATO imkânlarından istifade etmek
istiyorum; ama, karar verme mekanizmalarında Türkiye olmayacak." Türkiye
de diyor ki: "Biz, NATO'daki veto hakkımızı Güney Kore'de şehit vererek
aldık. Eğer, NATO, içindeki Türk Silahlı Kuvvetleriyle birlikte bir yerde
istikrarı sağlayacaksa, Türkiye de karar verme mekanizmalarında
olmalıdır." Siz, kendi ordusunu oluşturamayan Avrupa Birliğinin Türk
Ordusu konusundaki fikirleri hakkında ne düşünüyorsunuz ve hangi girişimlerde
bulundunuz? Güney Kıbrıs, Türkiye'den önce Avrupa
Birliğine girerse "Kıbrıs Avrupa Birliği toprağıdır, siz de işgalci
kuvvetsiniz" dediklerinde ne yapmayı düşünüyorsunuz? İkinci sorum: Sayın Kamalak bütün
problemlerin çözümünün Avrupa Birliğinde olduğunu söyledi. Yoksa, Sayın
Kamalak'ın bir bildiği var da biz seçimi boşuna mı istiyoruz; Avrupa Birliği,
Türkiye'deki milletvekillerini ve hükümeti mi atayacak?! Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Sayın Bakan, buyurun efendim. BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Sayın
Başkan, bir tek ben kaldım soru sormayan. BAŞKAN - Efendim, istirham ederim... 10
dakika sual sordurdum, Nesrin Hanımın sorusuyla beraber 11 dakika... Sayın Bakan, buyurun efendim. MUSTAFA
KAMALAK (Kahramanmaraş) - Sayın Başkanım, cevap vermeye hazırım efendim. BAŞKAN - Efendim, istirham ederim...
Lütfen... ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Kamalak
sataşma nedeniyle söz istiyor. BAŞKAN - Lütfen efendim... Sayın Bakan, buyurun efendim. MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ (Şanlıurfa) - Sayın
Ünal, soruyu Sayın Kamalak'a sordu, Sayın Bakana sormadı ki... BAŞKAN - Bana sordu efendim suali, ben de
Sayın Kamalak'a sorulan suali zait addettim; Sayın Bakan cevap verecek. İstirham ederim, niye
elektriklendiriyorsunuz burasını?! Efendim, Sayın Bakan buyurur musunuz. MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) - Sayın
Başkanım, bir şeyi düzeltmemiz lazım; o da şudur: Bütün problemlerin çözümü
Avrupa Birliğinde demedim. BAŞKAN - Sayın Bakan, lütfen konuşun. DEVLET BAKANI NEJAT ARSEVEN (Ankara) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri... ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkanım,
Sayın Kamalak cevap versin; yanlış soru soruldu. MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) - Millî
iradenin üzerindeki baskıyı kaldırmak için Avrupa Birliğine "evet"
diyoruz dedim; yoksa, ideal çözüm millî görüştür dedim. BAŞKAN - Sayın Kamalak, istirham ederim... Buyurun Sayın Bakan. DEVLET BAKANI NEJAT ARSEVEN (Ankara) -
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; gümrük birliği sonrasında 1996-2000
yılları arasını kapsayan dönemde, Avrupa Birliğinden 375 000 000 euro hibe ve
750 000 000 euro kredi almamız öngörülmüştür. Ancak, bu hibe ve krediler,
Yunanistan'ın vetosu nedeniyle kullanılamamıştır. Şimdi ise adaylığımızın kabulüyle birlikte
Avrupa Birliğiyle yeni bir malî işbirliği dönemine girilmiştir ve bu işbirliği,
siyasî etkilerden arındırılmıştır. Bu sene de, daha önce kullanmadığımız hibe
ve kredileri içine alacak şekilde 2000-2006 döneminde 1 470 000 000 euro kredi
ve 890 000 000 euro hibe almamız öngörülmüştür. Ayrıca, katkının stratejisi
süresince, 2000-2003 döneminde 150 000 000 euro hibe ve 450 milyar euro kredi
öngörülmüştür. (MHP sıralarından "milyar değil milyon" sesleri)
Milyon... 450 000 000... MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Sayın Bakan,
depremde verilen yardım da hibe olarak mı kabul ediliyor? DEVLET BAKANI NEJAT ARSEVEN (Ankara) -
Efendim, ikinci soru olarak, idam cezasının kaldırılmasıyla bölücübaşının
affedilip edilemeyeceğine dair bir soru var. Sayın Bakan biraz önce, kürsüde,
bu konuyla ilgili değerli açıklamalarda bulundu; ancak, kısaca şunu ifade
edebilirim ki, Avrupa Birliğiyle ilişkilerimizin düzenlenmesi çerçevesinde
hazırlanan bu teklifte, idam cezasının kaldırılması meselesinin bölücübaşının
affıyla eşdeğer tutulmasını çok doğru bulmuyorum; çünkü, bu süreçte Kopenhag
siyasî kriterlerinin yerine getirilmesi açısından, idam cezasının Türk hukuk
sisteminden çıkarılması, yerine getirmemiz lazımgelen vecibelerin başından
gelmektedir. Ayrıca, bu konu, bölücübaşının hayatının sonuna kadar hapiste
kalmasını ortaya çıkaracak bir yeni düzenlemeyle önünüze getirilmiştir. Yine Anayasamızda hep birlikte yapmış
olduğumuz bir değişiklikle, Anayasamıza eklemiş olduğumuz bir geçici maddeyle,
Anayasanın 14 üncü maddesine göre hüküm giymiş kişilerin affı mümkün olmadığı
gibi, ayrıca, Anayasamızın 87 nci maddesinde yapmış olduğumuz değişiklikle,
artık, Türkiye Büyük Millet Meclisi görev ve yetkileri arasında bulunan af
çıkarma konusunda belli bir nisapla karar alma yolunda Anayasamızda yeni bir
hüküm getirilmiştir. Bu da, beşte 3 olup, artık, Türkiye Büyük Millet
Meclisinden af çıkması için 330 sayın milletvekilinin bu yönde oy kullanması
gerekmektedir. Dolayısıyla, burada, bu düzenlemenin
Anayasaya derc edilmesi yolunda talepte bulunan bazı arkadaşlarımıza da cevap
vermek istiyorum. Affın 330 sayısıyla sınırlı olması ve 330 sayısının aynı
zamanda Anayasayı da değiştirecek bir çoğunluk olması dolayısıyla, bu talep,
yani, zaten 330 sayısının burada bulunması hali Anayasa değişikliğini de ortaya
çıkaracağından, Anayasaya derc edilmesi hali dahi böyle bir ihtimali ortadan
kaldırmayacaktır. Cemaat vakıflarıyla ilgili olarak, haçlı
seferlerinin tekrar başlayıp başlamayacağıyla ilgili bir soru soruldu. Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
gayrimüslimler, Lozan'la bu haklarını elde etmiş olan, Türkiye Cumhuriyetinde
yaşayan, Türkiye Cumhuriyeti nüfus hüviyetine sahip, hepinizin çocuğu gibi
okullara giden, Türkiye'de her türlü hakkı kullanabilen, hatta, bir önceki
dönemde olduğu gibi, Türkiye Cumhuriyeti Parlamentosuna da girebilen Türk
vatandaşlarıdır. Biz, şimdi, Lozan'ın azınlık statüsü vermiş olduğu bu
kişilerin... NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Biz onu sormadık
Sayın Bakanım, saptırıyorsunuz!.. DEVLET BAKANI NEJAT ARSEVEN (Ankara) -
...Osmanlıdan kalan vakıflarıyla ilgili olarak yapılan düzenlemelerin... NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Ben, haçlı
seferlerini sordum. DEVLET BAKANI NEJAT ARSEVEN (Ankara) -
...zamanımızda, maalesef, belli imkânlarla kendilerine gelişmelerin
sağlanamaması dolayısıyla, yine, Avrupa Birliğiyle uyum sürecinde ve aynı
zamanda, İnsan Hakları Sözleşmesi bağlamında ve Türkiye'nin, şimdiye kadar hiç
mahkûm olmadığı ayırımcılık suçuyla Avrupa İnsan Mahkemesinde mahkûm olmasını
önlemek için böyle bir düzenleme getirdik. Tabiî ki, sorunuza haçlı
seferleriyle ilgili verilecek bir cevap yok; çünkü, haçlı seferleri, Batı'nın
Türkiye'ye karşı yapmış olduğu bir organizasyondur. Bir kere, şunu çok açık
söyleyeyim. Biz, Avrupa Birliğine üye olmak istiyoruz. Dolayısıyla, üye olmayı
kendimizin talep ettiği bir kuruluşun, Türkiye için, sizin ifade etmiş
olduğunuz şekilde bir düşüncesi olabileceğine de katılmam mümkün değil. Efendim, yine, Sayın Ünal da, Kıbrıs'la
ilgili olarak Türk Ordusunun Avrupa Birliği bağlamındaki ilişkilerinden
bahsetti. Zannediyorum ki, bu soruların cevabının Dışişleri Bakanlığı
yetkililerince verilmesi daha uygun olacaktır. Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Sayın Bakan, teşekkür ediyorum. Sayın milletvekilleri Sayın Öztürk, Sayın
Aydın, Sayın Çelik, Sayın Erbeyin, Sayın Nacar, Sayın Aykurt, Sayın Bedük ve
Sayın Alçelik de soru sormak istemişlerdir; ancak, vaktimiz yetmediği için
sorularınızı yazılı olarak Başkanlığımıza verirseniz, Bakanımıza iletirim. Sayın Öztürk verdiler... Sayın Bakanım, bunu size gönderiyorum. Teşekkür ediyorum efendim. MÜKERREM LEVENT (Niğde) - Sayın Başkan,
bana cevap verilmedi. BAŞKAN - Takdir Sayın Bakanın efendim,
belki yazılı cevap verecek size. Sayın Levent'in enerji konusundaki sualine
cevap vermemişsiniz... DEVLET BAKANI NEJAT ARSEVEN (Ankara) -
Yazılı olarak vereceğim efendim. BAŞKAN - Ben de, aynen onu söyledim
efendim. Sayın milletvekilleri, teklifin tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır; maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunarken, teklifin maddelerine geçilmesinin oylamasında açık oylama yapılması
için bir önerge vardır; önergeyi okutup, açık oylama talebinde bulunan sayın
üyelerin salonda olup olmadıklarını tespit edeceğim. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan kanunun maddelerine
geçilmesinin açıkoylamayla yapılmasını arz ve talep ederiz. Adnan Fatin Özdemir?.. Burada. Mustafa Gül?.. Burada. Mehmet Telek?.. Burada. Nidai Seven?.. Burada. Hasari Güler?.. Burada. Kürşat Eser?.. Burada. Mükerrem Levent?.. Burada. Hidayet Kılınç?.. Burada. Bozkurt Yaşar Öztürk?.. Burada. Cumali Durmuş?.. Burada. Cahit Tekelioğlu?.. Burada. Birol Büyüköztürk?.. Burada. Orhan Şen?.. Burada. Nuri Tarhan?.. Burada. Süleyman Coşkuner?.. Burada. Ayhan Çevik?.. Burada. Ali Özdemir?.. Burada. Mehmet Pak?.. Burada. Ali Gebeş?.. Burada. Kemal Köse?.. Burada. Sedat Çevik?.. Burada. Mehmet Arslan?.. Burada. Yener Yıldırım?.. Burada. Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun
kararını alacağım efendim. Açıkoylamanın elektronik cihazla
yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Açıkoylamayı elektronik cihazla yapacağım. 3 dakika süre veriyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin maddelerine
geçilmesinin oylamasına 437 sayın milletvekili katılmış olup, 323 kabul, 112
ret, 2 çekimser oyla teklifin maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir efendim.
(*) Sayın milletvekilleri, 1 inci maddeyi
okutmadan evvel, görüşmekte olduğumuz kanun teklifini, esas komisyon olarak
görüşen Adalet Komisyonu Üyesi Yozgat Milletvekili Sayın Mehmet Çiçek,
Başkanlığımıza vaki müracaatında, komisyon raporunda imzasının altında yer alan
"geçici 1 inci madde ile 4 üncü maddeye muhalifim" ibaresinin yanlış
yazıldığını, bunun "1 inci madde ve geçici 1 inci maddeye muhalif olduğum
şeklinde belirtilerek düzeltilmesini istemekteyim" demektedir. Bu hususu
bilgilerinize sunuyorum. Sayın Mehmet Çiçek'in dilekçesini de,
zabıtlara geçmesi için okutuyorum efendim: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 890 sıra sayılı teklifin 1 inci maddesine
ve ek 1 inci maddesine muhalifim dememe rağmen, 1 inci madde yerine 4 üncü
madde olarak yazılmıştır, 1 inci madde ve geçici 1 inci maddeye muhalif
olduğumdan, durumun düzeltilerek ilgili yerlere bildirilmesini arz ederim. Mehmet Çiçek Yozgat BAŞKAN - Tabiî, nasıl olmuşsa olmuş... Bu arada, Komisyonun hakkını vermek
mecburiyetindeyim; elimdeki, Komisyon zaptında Sayın Başkan "maddeyi
oylarınıza sunuyorum" demiş "Kabul edenler... Etmeyenler..."
ibaresini kullanmış "1 inci madde kabul edilmiştir" demiş ve 2 nci maddeye
geçmiş. Arz ederim efendim. Muhalefet şerhi başka bir yerde kaybolmuş
olabilir. Adalet Komisyonunun bu hususta titizliğine inanıyoruz efendim. Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA
(Kütahya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan. BAŞKAN - Teklifin 1 inci maddesini
okutuyorum: ÇEŞİTLİ
KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA İLİŞKİN KANUN TEKLİFİ MADDE 1. - A) Savaş ve çok yakın savaş
tehdidi hallerinde işlenmiş suçlar için öngörülen idam cezaları hariç olmak
üzere, 1.3.1926 tarihli ve 765 sayılı Türk Ceza Kanunu, 7.1.1932 tarihli ve
1918 sayılı Kaçakçılığın Men ve Takibine Dair Kanun ile 31.8.1956 tarihli ve
6831 sayılı Orman Kanununda yer alan idam cezaları müebbet ağır hapis cezasına
dönüştürülmüştür. Şu kadar ki, a) Türk Ceza Kanununun 47, 50, 51, 55, 58,
59, 61, 62, 64, 65, 66, 102, 112, 451, 452, 462 ve 463 üncü maddeleri ile
7.11.1979 tarihli ve 2253 sayılı Çocuk Mahkemelerinin Kuruluşu, Görev ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun 12 nci maddesinin idam cezasına ilişkin
hükümleri, b) Türk Ceza Kanununun 17 nci maddesi ile
13.7.1965 tarihli ve 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanunun 19 ve Ek 2
nci maddelerinin Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından ölüm cezalarının
yerine getirilmemesine karar verilenlere ilişkin hükümleri saklıdır. B) Bu Kanun hükümlerine göre idam cezaları
müebbet ağır hapis cezasına dönüştürülenler hakkında Türk Ceza Kanununun 70, 73
ve 82 nci maddelerinde öngörülen süreler iki kat, terör suçluları hakkında üç
kat olarak uygulanır. Bu Kanun hükümlerine göre idam cezaları
müebbet ağır hapis cezasına dönüştürülen terör suçluları hakkında Cezaların
İnfazı Hakkında Kanun ile 12.4.1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele
Kanununun şartla salıverilmeye ilişkin hükümleri uygulanmaz. Bunlar hakkında
müebbet ağır hapis cezası ölünceye kadar devam eder. BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, 1 inci
madde üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına, Manisa Milletvekili Sayın Ekrem
Pakdemirli söz istediler. Buyurun efendim. (ANAP sıralarından
alkışlar) ANAP GRUBU ADINA EKREM PAKDEMİRLİ
(Manisa)- Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılması İle Milletvekili Genel Seçimlerinin 3 Kasım 2002 Pazar Günü
Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin 1 inci maddesiyle ilgili, Grubumun
görüşlerini ifade etmek için söz aldım; hepinize saygılar sunuyorum. Efendim, baştan beri bütün müzakereleri
dikkatle takip ettim. Konuşulanların hepsinde haklılık payı var; ancak, bazı
arkadaşların "bu maddeye 'evet' demek, vatana ihanettir. Hükümet, zaten
meşruluğunu kaybetmiştir, bu kanunu niye getirdi" gibi, maksadını aşmış
olan cümleleri oldu. Bunlar maksadını aşmış olan cümlelerdi. Biz, işin özüne
bakalım. Konuşmaya başlarken dedim ki, herkes
haklı. Herkes olaya kendi gözlüğüyle bakıyor; ama, kendi gözlüğümüzle bakmayı
bir tarafa bırakmamız lazım; Türkiye'nin tepesine çıkıp, Türkiye'ye oradan bakmamız
lazım. Eğer, işi duygusallığa vurursak ve duygusal olarak yaklaşırsak, bu
teklifi geçirmememiz lazım. Birileri suç işlemiştir, 30 000 Türk vatandaşı
vefat etmiştir, kanun da cezasını vermiştir, bu kanunî cezasını çekmesi lazım;
ama, devlet yönetiminde, devlet adamlığında duygusallığa yer yoktur. Biz, şimdi, gerçeklerle yüzleşmek
durumundayız. Nedir gerçekler: 1999 seçimlerinde de bazı arkadaşlarımız
"biz, filancayı asacağız" dediler ve bunu çokça kullandılar.
Asabildiniz mi; hayır. Demek ki, gerçek değilmiş; gerçeklerle yüzleşmemiz
gerekiyor dedim. Apo'yu size kim teslim etti? Ettiyse şartsız mı teslim etti?
Yani, bu gerçeği niye kabul etmiyoruz? HİDAYET KILINÇ (Mersin) - Teslim edeni
söyle? EKREM PAKDEMİRLİ (Devamla) - Biz,
Nijerya'ya veya falanca yere gidip, kendimiz alıp getirdik öyle mi; öyle değil.
Bu gerçekle niye yüzleşmiyoruz yani? ALİ IŞIKLAR (Ankara) - Açıkla o zaman... EKREM PAKDEMİRLİ (Devamla) - Suriye'de
otururken niye elleyemiyorduk? Ta ki, Amerika Birleşik Devletleri Suriye'yi terörist
ülkeler sınıfına aldı, biz de, bundan istifade ederek, hem Sayın Başbakan
Yardımcısı hem de Kara Kuvvetleri Komutanı gitti, orada birkaç beyanatla...
Suriye baktı ki, iş sarpa sarıyor; adamı çıkardı. MEHMET TELEK (Afyon) - Anlaşma mı yaptın
Sayın Bakan? EKREM PAKDEMİRLİ (Devamla) - Ondan sonra
da, birileri aldı; söylemeye de gerek yok, hepiniz biliyorsunuz; ama, bu
gerçekle de yüzleşmek istemiyorsunuz yani. İkinci bir gerçek var; biz, 1984'ten beri
hiç ölüm cezası uyguladık mı; uygulamadık. Peki, ne değişti de, şimdi, birden
"efendim, biz ölüm cezasını mutlaka uygulayacağız!.." Bir yerlere bir
taahhütte bulunmuşuz, biz bu moratoryuma saygılıyız demişiz; yani, onsekiz
yıldan beri zaten yapmıyoruz -1984'ten beri- bundan sonra da bu durumumuza
saygılıyız demişiz. Altında da herkesin imzası var, bağlayıcı imzaları var.
Ulusal Program, değil mi?.. Ondan sonra, üç lider, herhalde, bu konuyu
görüştü. Bir uzlaşmaya varamadılar. Üç yıl -iki yılı aşkın- uzlaşmaya
varamadılar, zımnen, dosya Başbakanlıkta bekledi. Eğer, zımnî bir anlaşma
olmasaydı, müteaddit defalar Başbakan Yardımcısı vekâlet etti, dosyayı
gönderirdi Meclise; ama, dosyayı göndermedi. Demek ki, bir yerde zımnî bir
anlaşma var. Bu gerçeklerle yüzleşmemiz lazım. Biz, er veya geç, bir gün, bu 6 numaralı
protokolü imzalayacağız. Ne diyor 6 numaralı protokol; ölüm cezası yerine
getirilmeyecek. Biz de, Anayasada gerekli değişikliği yapmışız, şimdi, Ceza
Kanununda, Anayasa değişikliğinden, biraz daha -hürriyetleri demeyeyim- yaşam
hakkını genişleten bir madde getiriyoruz. Bu, Anayasaya aykırı değil ki.
Anayasaya rağmen, biraz daha konuyu genişleten bir durum. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Toparlar mısınız efendim. EKREM PAKDEMİRLİ (Devamla) - 1 inci
maddede ne deniliyor; terör suçundan idam cezasına çarptırılmış olanlar, hiçbir
şekilde aftan yararlanamazlar. Yani, halkın anlayacağı biçimde, amiyane
tabiriyle, o bölücübaşı, hapishanede ölüme mahkûmdur deniliyor ve oradan hiçbir
şekilde, herhangi bir şekilde çıkması mümkün değil. Türk Devleti var olduğu
müddetçe, gök kubbe de çökmediği müddetçe, o kişi, o hapishanede kalacaktır;
bu, böyle biline. Ha, sonra birisi gelip bir şey yapar mı; onu bilmem. MEHMET TELEK (Afyon) Onu da yaparsınız! EKREM PAKDEMİRLİ (Devamla) - Ama, bu kanun
metniyle, ölünceye kadar oradadır. Şimdi, bakın, ben, iki cümle daha söylemek
istiyorum. Bu Meclis, Avrupa Birliği yolundaki bir engeli de ortadan kaldırma
şerefine sahip olmalıdır. Ayrıca, bu Meclis, siyaset kurumuna yeni bir yön
verme ve bir seçim kanunu çıkarma şerefine de sahip olmalıdır. Tek parti
iktidarına yol açacak ve ülkede siyasal istikrarı sağlayacak bir yeniden
yapılanmaya gitmek mecburiyetindeyiz. Türkiye, iki defa, onar yıllık sürelerde,
koalisyonlarla yönetildi ve birincisinde, 70 sente muhtaç oldu ve IMF'ye gitti;
ikincisinde de, 70 sente muhtaç olmadı; ama, IMF'nin kapısını çalmak
mecburiyetinde kaldı. Gelin, bu kanunu çıkaralım ve yeni bir şerefe sahip
olalım. Beni dinlediğiniz için teşekkür eder,
hepinize saygılar sunarım. (ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Efendim, ikinci söz, Saadet Partisinin. Rize Milletvekili Sayın Mehmet Bekâroğlu,
buyurun. (SP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakikadır efendim. SP GRUBU ADINA MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu madde, savaş ve çok yakın savaş
tehdidi dışında, idam cezalarının ağırlaştırılmış müebbet hapse çevrilmesini
öngörüyor. Değerli arkadaşlarım, demokratik ülkelerde
idam cezaları yavaş yavaş kaldırılıyor. İdam cezaları kaldırılırken gerekçe
şunlar: İdam cezası, insan hayatını son bulduran bir ceza olduğundan dolayı,
insan haklarına aykırı bulunuyor. Ayrıca, yargılamalarda hukukî yanlışlıklar
yapılabileceği ve geri dönüşü mümkün olmayan bir cezanın verilmesinin yanlış
olacağı, bir kişinin yanlışlıkla öldürülmesinin kabul edilemeyeceği... Başka bir konu, idam cezalarının caydırıcı
olmadığı görülmüş. Bütün bu gerekçelerden hareketle, demokratik ülkelerde idam
cezaları kaldırılıyor. Nitekim, 1983 yılından bu tarafa, Avrupa ülkelerinde,
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Ek 6 ncı Protokolü ve daha sonra da 13 üncü
Protokolle, önce, savaş ve yakın savaş suçlarında idam cezası kalmış, sonra
bunlar da kaldırılmıştır. Şimdi, Türkiye-Avrupa Birliği sürecinde
idam cezalarının kaldırılması gündeme gelmiş. Eğer, biz, gerçekten, Avrupa
Birliğine üye olarak müracaat etmişsek, idam cezasını kaldırmak zorundayız. Şimdi, arkadaşlarımız diyorlar ki:
"Ulusal Programda biz böyle bir şey söylemedik." Söylemediniz; ama,
yanlış yaptınız; Katılım Ortaklığı Belgesinde, kısa vadede moratoryumun devam
etmesi, orta vadede de Ek 6 ncı Protokolün imzalanması, onaylanması ve idam
cezasının bütünüyle kaldırılması istenmiş. Siz, Ulusal Programda demişsiniz ki:
"Biz, 1984'ten beri idam cezasını uygulamıyoruz, moratoryuma uyacağız;
ondan sonra da, orta vadede, biz, bunu, Meclise getireceğiz." Peki, ne
anlama geliyor değerli arkadaşlarım, Meclise niye getireceksiniz bunu? Eğer,
siz, Avrupa Birliği sürecinin devam etmesini istiyorsanız idam cezasını kaldıracaksınız;
şimdi, bunun başka bir yolu yok. Ha, bizim bir özel sebebimiz var; terör
mücadelesi verdik. Gerçekten, çok sıcak olaylar, acıları unutmadık, duygusalız
bu konuda ve haklıyız millet olarak. 30 000 insanımızı kaybettik, 150 milyar
dolar para harcadık. Bugün çekmiş olduğumuz ekonomik sıkıntıların altında,
yapılan terörle mücadele yatıyor, bu konuya harcanan paralar yatıyor.
Dolayısıyla, bu konu hassas bir konu, bunu kabul ediyoruz. Peki, ne istiyoruz biz; biz, öncelikle,
bir daha o olayların yaşanmasını istemiyoruz. Avrupa'yı, Avrupa Birliğini
bırakalım, öyle bir şey yok kabul edelim; bir daha o günleri yaşamak
istemiyoruz. Peki, bir daha o günleri yaşamak istemiyorsak ne yapacağız?
Değerli arkadaşlarım, bir daha o günleri yaşamak istemiyorsak, şu anda, kısmen
de olsa, nispî de olsa kurulmuş olan güvenlik ortamını destekleyecek kararlar
alacağız, tedbirler alacağız, bu bozulmuş olan barışı onaracak tedbirler
alacağız, konuşmalarımıza dikkat edeceğiz. Ekonomik, sosyal, insanî tedbirler
alacağız, hukukî tedbirler alacağız. Devlet intikam almaz değerli arkadaşlarım,
intikam almak doğru bir şey değil; devlet intikam almaz. Biz, bu terör
mücadelesinde 30 000 insan kaybettik, doğrudur; ama, Türkiye Cumhuriyetinin
hiçbir vatandaşı, asla ve asla, o günlere dönmek istemiyor. Burada konuşan arkadaşlarımız ifade
ettiler "daha teröristler dağlarda, sınırın ötesinde bekliyorlar"
dediler. Peki, nasıl önleyeceğiz? Terörist başı yakalandı; yakalanırken söz
verdiniz, vermediniz, onları tartışmıyoruz; yakalandı, yargılandı ve Türk
Devletinin elindedir, cezaevindedir. Şimdi ne yapıyoruz; şimdi bu yasa
teklifiyle yaptığımız şey, eğer yasalaşırsa -elbette, bu maddenin eksiklikleri
var- terörist başı ömür boyu cezaevinde kalacak. Bu, kamu vicdanını yaralamaz
değerli arkadaşlarım; tam tersine, kamu vicdanını onarır, barışa katkı sağlar. Avrupa Birliğini bir tarafa bırakalım, her
şeye Avrupa Birliği gözlüğüyle bakmayalım. Burada konuşan arkadaşlarımız söz
verdiler "biz, bu konuyu seçim meydanlarına taşımayacağız" dediler;
kabul ediyoruz. O halde, olaya seçim meydanları gözüyle de bakmayalım, Avrupa
Birliği gözüyle de bakmayalım. Avrupa Birliği için gereklidir; ama, biz, buna,
kendimiz için, ülkemiz için, milletimiz için bakalım. Gerçekten, bu milletim
büyük bedel ödedi; 30 000 insanımızı, 150 milyar dolar paramızı kaybettiğimiz,
ekonomik kaynaklarımızı harcadığımız bu olaya burada son verelim. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Bekâroğlu, lütfen... ARSLAN AYDAR (Kars) - MHP'lilere
"Apo'yu üç senedir niye asmıyorsunuz" diye söylüyordunuz... MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Şunun için
söyledim: Üç senedir niye asmadınız sorusunu "yanlış yaptınız, niye
asmadınız" anlamında demiyorum değerli arkadaşlarım. Bu konuyu... ARSLAN AYDAR (Kars) - Şimdi niye
affediyorsunuz? MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Bakınız,
sertleşmek istemiyorum; ama, asılmayacak, asmayacaksınız. Bakın, Sayın
Başbakana sordum, dedim ki: "Verilmiş bir söz var mı?"
"Kenya'dan teslim aldık, Kenya'ya da böyle bir söz vermedik" diyor. Arkadaşlarım, değerli milletvekilleri,
buna gülerler, hangi Kenya'dan teslim aldınız?! Kimden teslim aldığınızı bütün
dünya biliyor. Asılmayacak taahhüdüyle teslim aldınız. Çıkın, bunu millete
söyleyin ve bu konu gündemden düşsün, başka konuları konuşalım. Asmakla,
ölmekle hiçbir yere gidilmezi, bu, barışla olur. Değerli arkadaşlarım, bu toplumsal yaranın
ortadan kaldırılması için... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Bekâroğlu, teşekkür
ediyorum. MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Sayın
Başkanım, teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum efendim. BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum efendim;
rica ederim. Efendim, sıra, Adalet ve Kalkınma
Partisinde. İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Ali
Şahin; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika. AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ALİ ŞAHİN
(İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz bazı
kanunlarda değişiklik öngören kanun teklifinin çerçeve 1 inci maddesi üzerinde
Grubum adına söz aldım; bu vesileyle, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. Biraz önce de ifade edildiği gibi, bu
madde, savaş ve çok yakın savaş halleri dışında, mevzuatımızdan ölüm cezasını
kaldıran ve yerine müebbet ağır hapis cezasını getiren bir maddedir, bir
tekliftir. Bugün, bu teklifin geneli üzerinde yapılan
konuşmalarda da ifade edildiği gibi, Avrupa Birliğine girme hedefi, siyasî
partileri de aşmış; devletimizin, ülkemizin bir ulusal projesi haline
gelmiştir. Nasıl ki, 15 üye ülke ve aday ülkeler, birtakım kriterleri kabul
ederek girmişler ve aday olmuşlarsa, Türkiye de, eğer, Avrupa Birliğine girmek
istiyorsa, bu kriterleri ülkesine taşımak durumundadır. Birçok kriter içerisinden bir tanesi de
ölüm cezasının kaldırılmasıdır. Ölüm cezasının kaldırılmasını Parti olarak,
Grup olarak biz de istiyoruz. Ancak, bize göre, ölüm cezasının kaldırılması
halinde yerine neyin getirileceği, ölüm cezasının kaldırılması kadar önemlidir;
çünkü, biraz önce Sayın Bekâroğlu'nun da ifade ettiği gibi, insanımız, terör
yüzünden çok acılar çekti, sıkıntılar yaşadı ve eğer, ölüm cezası kaldırılsa,
milletimizin, halkımızın, insanımızın vicdanını kanatan ve yaralayan birtakım
kanlı katillerin, bir süre sonra aralarında dolaşması endişesini
taşımaktadırlar. O halde, bizim ölüm cezasını kaldırmamız
sonucunda neyi, nasıl getireceğimiz önem arz etmektedir. O halde, bunu
kaldırdığımızda getireceğimiz düzenleme kamu vicdanını rahatlatmalıdır. Bu
cezayı hak etmiş olan kişilerin ölüm cezaları ağırlaştırılmış müebbet hapis
cezasına çevrildiğinde, bu tür kişilerin, aftan, şartla salıverilmeden ve
ertelemeden yararlanamayacağı hükmü getirilmelidir. Peki, bunu yasayla mı getirelim,
Anayasayla mı getirelim? Biz, burada farklı düşünüyoruz parti olarak. Eğer,
bunu yasayla getirirsek, bilindiği gibi, yasayı değiştirmek çok kolaydır ve
üzüntüyle belirtmek zorundayım ki, af konusunda, Türkiye Büyük Millet Meclisi,
geçmişte ve yakın geçmişte pek başarılı bir sınav vermemiştir. Halkımızın, bu
yüzden, adalete ve adalet duygusuna karşı bir güvensizliği söz konusudur. O
bakımdan, biz, idamın; yani, ölüm cezasının kaldırılması halinde yerine
getirilecek olan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının mutlaka anayasal
güvenceye kavuşturulmuş şekilde getirilmesini istiyoruz ki, bu, kamu vicdanını
da rahatlatacaktır ve bu, ileride çok kolay şekilde değiştirilemeyecek bir
düzenleme olacaktır; o bakımdan bunu önerdik. Bunun müstakil olarak görüşülmesini ve bir
anayasa değişikliği halinde Parlamentodan geçmesini hep önerdik; bunu
sağlayamadık. Avrupa Birliğinden sorumlu Başbakan Yardımcısı Sayın Yılmaz, bize
bu paketle geldiğinde bu düşüncelerimizi kendisine arz ettik "partilerin
üzerinde anlaşabileceği maddelerden bir paket yapalım ve Parlamentodan
kolaylıkla çıkaralım. Bu ihtilaflı maddeleri çıkarın, ayrıca
görüşebiliriz" dedik; ama, olmadı. Adalet Komisyonunda dün de bu sağlanabilirdi.
Bunu da MHP'li arkadaşlarımızın -kusura bakmasınlar- sayesinde sağlayamadık.
Biz, 1 inci maddenin paketten çıkarılması önerisini vermiştik. Eğer, MHP'li 1
üye arkadaşımızın dışındaki 5 üye arkadaşımız bizim bu önergemize destek
verseydi, şimdi bu çerçeve 1 inci madde burada görüşülmeyecekti ve metnin
dışında kalacaktı. Bunu sağlayamadık. Bunu sağlamış olsaydık, herhalde, bu
paket, burada, çok daha rahat bir şekilde çıkacaktı. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun efendim, toparlar
mısınız. MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, düşüncemizi ifade ettim. Biz, yasal düzenlemeyle, ölüm cezasının
yerine, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını isabetli bir düzenleme olarak görmüyoruz.
O bakımdan, bunun anayasal bir çerçeveye kavuşturulması üstünde ısrarla
duruyoruz ve durmaya da devam edeceğiz. Bu tür düzenlemelerin, sadece bir siyasî
partiyi, hükümeti ilgilendirmeyen, ülkeyi ilgilendiren, insanımızı ilgilendiren
bu tür düzenlemelerin, mutlaka, bir uzlaşmayla hazırlanması ve bu uzlaşma
sonucu Parlamentonun önüne getirilmesi gerekirdi. Nasıl, anayasa değişikliğini
yaparken bir uzlaşma komisyonu kurduk, tüm partilerin üzerinde anlaştığı bir
metin olarak buraya getirildi ve kolaylıkla çıktı. Keşke, bu paket de o şekilde
önümüze gelmiş olsaydı. Şu anda bunun sıkıntısını çekiyoruz. Teşekkür eder, saygılarımı sunarım. (AK
Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına,
İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Gül; buyurun efendim. (MHP sıralarından
alkışlar) Sayın Mehmet Gül son konuşmacıdır, diğer
arkadaşlara yarın söz vereceğim ve birleşimi kapatacağım. MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜL (İstanbul) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; öncelikle bu yasa teklifiyle ilgili,
Milliyetçi Hareket Partisinin tavrı... BAŞKAN- Sayın Gül, bir dakika... Efendim, niye hareketlendiniz?! (MHP
sıralarından gürültüler) MEHMET TELEK (Afyon)- Sayın Başkan, saat
21.57. BAŞKAN- Sayın Gül, isterseniz yarın
konuşun. Yarın mı konuşmak istiyorsunuz? İSMAİL KÖSE (Erzurum)- Yarın... Yarın... MEHMET GÜL (Devamla)- Yarın olabilir. BAŞKAN- Efendim, çalışma süresinin
tamamlanmasına 2 dakika kaldı. O nedenle, alınan karar gereğince, gündemdeki
konuları görüşmek için, 2 Ağustos Cuma günü saat 14.00'te toplanmak üzere,
birleşimi kapatıyorum. Kapanma
Saati : 21.58 |
|