Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 21      CİLT : 101       YASAMA YILI : 4

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

124 üncü Birleşim (Olağanüstü)

1 . 8 . 2002 Perşembe

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

  I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. – GELEN KÂĞITLAR

III. – YOKLAMA

IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler ve Önergeler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun, denetçi ve sözcü üye seçimine ilişkin tezkeresi (3/1145)

2.- Giresun Milletvekili Hasan Akgün'ün, İçişleri Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/507)

3.- Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı A. Mesut Yılmaz'ın Belçika'ya yaptığı resmî ziyarete iştirak etmesi uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1146)

V. – ÖNERİLER

A) SİyasÎ Partİ Grubu Önerİlerİ

1.- Genel Kurulun 1 Ağustos 2002 Perşembe günü 15.00-19.00, 20.00-22.00, 2 Ağustos 2002 Cuma günü 14.00-19.00, 20.00-22.00 saatleri arasında çalışmasına; Adalet Komisyonunda görüşmeleri tamamlanan 890 sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin 48 saat geçmeden gündeme alınarak görüşülmesine; teklifin görüşmelerinin 2 Ağustos 2002 Cuma günü saat 22.00'ye kadar bitirilememesi halinde, bitimine kadar çalışmalara devam edilmesine ilişkin ANAP Grubu önerisi

VI. – SEÇİMLER

A) Komİsyonlarda AçIk Bulunan Üyelİklere Seçİm

1.- Dilekçe Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

VII. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.- Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İbrahim Yaşar Dedelek ile Kırıkkale Milletvekili Nihat Gökbulut'un; Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması ile Milletvekili Genel Seçimlerinin 3 Kasım 2002 Pazar Günü Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Anayasa, İçişleri, Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Adalet Komisyonu Raporları (2/1020) (S. Sayısı : 890)

 

VIII. – AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı A. Mesut Yılmaz'ın, MHP Grubu adına konuşan Hatay Milletvekili Mehmet Şandır'ın, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması

2.- Ankara Milletvekili Şevket Bülend Yahnici'nin, Rize Milletvekili Mehmet Bekâroğlu'nun partisine sataşması nedeniyle konuşması

IX. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YazIlI Sorular ve CevaplarI

1.- Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, son beş yılda yapılan bürokrat atamalarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/7474)

2.- Konya Milletvekili Teoman Rıza Güneri'nin, bütçedeki faiz ödemelerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Sümer Oral'ın cevabı (7/7565)

3.- Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Ankara İhtiyarlık Sigorta Müdürlüğü Kor. ve Hiz. Geliştirme Derneği'ne ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/7636)

4.- Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Ankara ihtiyarlık sigorta hizmetleri hakkında bazı iddialara ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/7637)

5.- Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, özel araçlarla ticari araçlar arasındaki sigorta bedeli farklarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Sümer Oral'ın cevabı (7/7849)

6.- Erzurum Milletvekili Aslan Polat'ın, petrokok kömür ithalatına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Zeki Çakan'ın cevabı (7/7850)

7.- Bolu Milletvekili İsmail Alptekin'in, bir özel televizyon kanalında yayımlanan bir programa ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu'nun cevabı (7/7881)

8.- Bolu Milletvekili İsmail Alptekin'in, Sümer Holding’in atıl durumda bekleyen tesislerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu'nun cevabı (7/7886)

9.- Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın, Kırıkkale Tüpraş'ın yaptığı bazı sosyal harcamalara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu'nun cevabı (7/7900)

10.- Manisa Milletvekili Bülent Arınç'ın, kömür ithalatına enerji üretimine ve Soma Termik Santralına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Zeki Çakan'ın cevabı (7/7903)
I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak iki oturum yaptı.

Van Milletvekili Hüseyin Çelik'in Dilekçe Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Milletvekili genel seçimlerinin yenilenmesi ve seçimin 3 Kasım 2002 Pazar günü yapılmasına dair 889 sıra sayılı Anayasa Komisyonu raporunun Genel Kuruldaki görüşmelerinin, 48 saat geçmeden, 31 Temmuz 2002 Çarşamba günkü (bugünkü) birleşimde yapılmasına ve görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin DYP, MHP ve AK Parti Gruplarının ayrı ayrı önerileri, birleştirilerek yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildi.

Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonunda boş bulunan ve Demokratik Sol Parti Grubuna düşen 2 üyeliğe, Grubunca aday gösterilen, İzmir Milletvekili Rahmi Sezgin ile Muğla  Milletvekili Nazif Topaloğlu, seçildiler.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına alınan ve olağanüstü toplantı konusu olan, Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekilleri Mersin Milletvekili Turhan Güven, Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan, Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ile Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Koray Aydın, Erzurum Milletvekili İsmail Köse ile Hatay Milletvekili Mehmet Şandır'ın; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu Başkanı Manisa Milletvekili Bülent Arınç, Başkanvekilleri Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz ile İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Şahin'in; milletvekili genel seçimlerinin yenilenmesi ve seçimin 3 Kasım 2002 tarihinde yapılması hakkındaki önergeleri ve aynı doğrultudaki Anayasa Komisyonu raporu (4/499, 4/500, 4/501) (S. Sayısı : 889) yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildi.

1 Ağustos 2002 Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 19.11'de son verildi.

                               

 

 

Mustafa Murat Sökmenoğlu

 

 

 

TBMM Başkanı Vekili

 

 

Sebahattin Karakelle

 

Burhan Orhan

 

Erzincan

 

Bursa

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 


     No. : 174

II. – GELEN KÂĞITLAR

1.8.2002 PERŞEMBE (Olağanüstü)

Tasarılar

1.- 2001 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısı (1/1031) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 30.7.2002)

2.- 2001 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısı (1/1032) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 30.7.2002)

Tezkere

1.- Tekirdağ Milletvekili Enis Sülün'ün Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1144) (Anayasa ve Adalet Komisyonu Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 30.7.2002)

Rapor

1.- Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İbrahim Yaşar Dedelek ile Kırıkkale Milletvekili Nihat Gökbulut'un; Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması ile Milletvekili Genel Seçimlerinin 3 Kasım 2002 Pazar Günü Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Anayasa, İçişleri, Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Adalet Komisyonları Raporları (2/1020) (S. Sayısı : 890) (Dağıtma tarihi : 1.8.2002) (GÜNDEME)

Yazılı Soru Önergeleri

1.- Bursa Milletvekili Ali Arabacı'nın, kamu oyuna açıklanmayan bazı Bakanlar Kurulu kararları olduğu iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8167) (Başkanlığa geliş tarihi : 31.7.2002)

2.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Batuk'un, Kocaeli-Gebze'deki bir fabrikada çalışan sendika üyesi işçilerin işten çıkarılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8168) (Başkanlığa geliş tarihi : 31.7.2002)

 


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.00

1 Ağustos 2002 Perşembe

BAŞKAN : Başkanvekili Mustafa Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER : Burhan ORHAN (Bursa), Sebahattin KARAKELLE (Erzincan)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 124 üncü Birleşimini açıyorum. (MHP sıralarından "yoklama istiyoruz" sesleri)

Yoklama talebiniz mi var? (MHP sıralarından "Evet" sesleri) Tamam efendim...

III. – Y O K L A M A

BAŞKAN - Efendim, yoklama talebi var; elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız vardır; gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonu Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutuyorum:

IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler ve Önergeler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun, denetçi ve sözcü üye seçimine ilişkin tezkeresi (3/1145)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonu, Komisyon Denetçi ve Sözcü üye seçimi için 31.7.2002 tarihinde 9 Komisyon üyesinin katılımıyla toplanmış ve kullanılan 9 oy pusulaları sonucu aşağıda ad ve soyadı belirtilen üyeler, karşılarında gösterilen oyları alarak Denetçi ve Sözcü seçilmişlerdir.

Bilgilerinize arz ederim.

                                        Nazif Okumuş

                                                   İstanbul

                                Komisyon Başkanı

Denetçi

Mehmet Arslan

Ankara

5 oy

Sözcü

Fikret Tecer

Kırşehir

8 oy

 

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Komisyondan istifa önergesi vardır; okutuyorum:

2.- Giresun Milletvekili Hasan Akgün'ün, İçişleri Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/507)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İçişleri Komisyonu üyeliğimden istifa ediyorum. Gereğini bilgilerinize arz ederim.

Saygılarımla.

                                          Hasan Akgün

                                                   Giresun

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Sayın milletvekilleri, Başbakanlığın, Anayasanın 82 nci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır; okutup oylarınıza sunacağım:

3.- Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı A. Mesut Yılmaz'ın Belçika'ya yaptığı resmî ziyarete iştirak etmesi uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1146)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz'ın, AB Konvansiyonu Toplantısına katılmak üzere, bir heyetle birlikte 23-26 Haziran 2002 tarihlerinde Belçika'ya yaptığı resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasamızın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

                                          Bülent Ecevit

                                                Başbakan

Liste:

Ali Tekin Adana

Kürşat Eser Aksaray

Ayfer Yılmaz Mersin

Emre Kocaoğlu İstanbul

BAŞKAN - Tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Efendim, Anavatan Partisi Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; önce tümünü okutup işleme alacağım, sonra ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

V. – ÖNERİLER

A) SİyasÎ Partİ Grubu Önerİlerİ

1.- Genel Kurulun 1 Ağustos 2002 Perşembe günü 15.00-19.00, 20.00-22.00, 2 Ağustos 2002 Cuma günü 14.00-19.00, 20.00-22.00 saatleri arasında çalışmasına; Adalet Komisyonunda görüşmeleri tamamlanan 890 sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin 48 saat geçmeden gündeme alınarak görüşülmesine; teklifin görüşmelerinin 2 Ağustos 2002 Cuma günü saat 22.00'ye kadar bitirilememesi halinde, bitimine kadar çalışmalara devam edilmesine ilişkin ANAP Grubu önerisi

                                                  1.8.2002

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 1 Ağustos 2002 Perşembe günü (bugün) yaptığı toplantıda, siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, Grubumuzun ekteki önerilerinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ve talep ederiz.

Saygılarımızla.

                                         Beyhan Aslan

                                  Grup Başkanvekili

Öneriler:

1- Genel Kurulun 1 Ağustos 2002 Perşembe günü 15.00-19.00, 20.00-22.00, 2 Ağustos 2002 Cuma günü 14.00-19.00, 20.00-22.00 saatleri arasında çalışması önerilmiştir.

2- Adalet Komisyonunda görüşmeleri tamamlanan 890 sıra sayılı çeşitli kanunlarda değişiklik yapan kanun teklifinin 48 saat geçmeden gündeme alınarak görüşülmesi, teklifin görüşmelerinin 2 Ağustos 2002 Cuma günü saat 22.00'ye kadar bitirilememesi halinde, bitimine kadar çalışmalara devam edilmesi önerilmiştir.

BAŞKAN - Önerinin aleyhinde ve lehinde 2'şer sayın milletvekiline söz vereceğim.

Öneri sahibi olarak, Denizli Milletvekili Sayın Beyhan Aslan'a, aleyhinde Sayın Köse'ye, ondan sonra da, lehinde Diyarbakır Milletvekili Sayın Ömer Vehbi Hatipoğlu'na söz vereceğim.

Buyurun Sayın Aslan. (ANAP sıralarından alkışlar)

BEYHAN ASLAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anavatan Partisi Grubu olarak Danışma Kuruluna götürdüğümüz önerinin lehinde söz aldım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Çağdaş demokrasilerdeki temel hak ve hürriyetlerin sağlanması,  bunların güvence altına alınması ve daha ileri düzeyde gerçekleştirilmesi ve Türkiye Cumhuriyetinin uluslararası camiada saygın yerini alabilmesi için, demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları alanında çağdaş dünyanın standartlarını yakalamak noktasında ve bugüne kadar imzaladığımız uluslararası sözleşmeler, Avrupa Konseyine üye olmasının getirdiği yükümlülükler ve Avrupa Birliğine tam adaylık için başvuran bir ülke olarak yapmamız gerekenler vardı. Katılım ortaklığı ve arkasından yayımlanan Ulusal Program çerçevesinde kanun teklifleri hazırlandı.

Bu hazırlanan ve bugün görüşecek olduğumuz kanun teklifi Anavatan Partisinin malı değildir. Bu yasa teklifi, Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinde Adalet Bakanlığının, İçişleri Bakanlığının, insan haklarından sorumlu Devlet Bakanlığının, Çalışma Bakanlığının katkılarıyla oluşmuş bir kanun teklifidir. Gönül arzu ederdi ki, bu kanun teklifinin altında diğer gruplardaki arkadaşlarımızın da imzaları olsun. Biz, hiçbir zaman bunu bir benlik duygusuyla sahiplenmek gibi bir duygu içine girmedik; ama, ne var ki, biz, bu konudaki girişimlerimizden sonuç alamayınca, Anavatan Partisi Grubunu temsilen Grup Başkanvekili sıfatıyla bu kanun teklifini huzurunuza getirdik.

Bu kanun teklifinde bulunan konular, sadece Türkiye'de değil, Avrupa Birliğine aday ülkelerin tümünde var olan konularla aynıdır; yani, bugün, burada çıkaracağımız yasayla mevzuatımıza girecek olan konular Romanya'da, Bulgaristan'da, Macaristan'da, Polonya'da, Slovakya'da, Avrupa Birliğine aday ülkelerin hemen hemen tümünde gerçekleşmiş ve hatta çoğu uygulamaya konulmuş olan yasa teklifleridir. Bu nedenle, bu kanun teklifine bu şekilde bakılmasını önemle arz ediyorum. Bu teklifin yasalaşması halinde Türkiye'nin önünün açılacağını ve Türkiye'nin çağdaş dünyayla bütünleşme noktasında çok ama çok ciddî adımlar atacağını ve özellikle, Avrupa Birliği Kopenhag Kriterleri çerçevesinde aralık ayında yapılacak toplantıda Türkiye'nin elinin güçlendirilmesi için çok önemi haiz yasa teklifi olduğunu önemle arz etmek istiyorum.

Biz, Danışma Kurulu önerimizde, bu kanun teklifinin 48 saat geçmeden Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda görüşülmesini istedik; birinci önerimiz buydu. Diğeri de, çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkindi ve bugün saat 15.00-19.00 ile 20.00-22.00 arasında çalışmaların yapılması ve cuma günü de, saat 14.00-19.00 arası ve 20.00'de başlayacak çalışmalarımızdan sonra da bu yasa teklifinin görüşmelerinin bitimine kadar çalışmalarımızın devamını teklif ettik; ama, Danışma Kurulunda bir mutabakat sağlayamadık; tabiî ki, mutabakat sağlayamayınca da grup önerisi olarak huzurunuza getirdik.

Bizim arzımız, bu grup önerisinin Yüce Meclisin oylarıyla kabul edilmesi ve Türkiye için hayatî önemi haiz bu yasa teklifinin görüşülmesine başlanmasıdır. Bu konuda Yüce Meclisin duyarlılığına inanıyor, konuyu Yüce Meclisin takdirine sunuyor ve Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Efendim, teşekkür ediyorum.

Aleyhte, Erzurum Milletvekili Sayın İsmail Köse; buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anavatan Partisi Grup Başkanvekili Sayın Beyhan Aslan Beyefendinin vermiş olduğu Avrupa Birliğiyle ilgili kanunları içeren teklifin 48 saat beklemeden Meclisimizde görüşülmesine ilişkin önerisine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak karşı olduğumuzu ifade etmek üzere huzurlarınızdayım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, Atatürk'ün kurmuş olduğu, istiklal mücadelesini veren, millî devletimizi kuran, Türkiye Cumhuriyetinin en önemli organı olan yasama organımız Türkiye Büyük Millet Meclisi, kuruluşunun felsefesine aykırı bir kanunlar paketini görüşecektir. (MHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Dolayısıyla, Türk Milletinin hassasiyetle takip etmiş olduğu ve milletimizin ümit projesi olan, kırk yıldan bu yana her siyasî iktidarın elini uzattığı, katkısı olduğu Avrupa Birliği projesine, bugün Meclis, kara leke sürecektir. Çünkü, Türk Milletinin ümidi olan bu projede, Türk Milletini bölme unsuru yoktur; buna imza atan Menderes'in imzası yoktur, buna imza atan herhangi bir siyasî iktidar partisini temsil eden hiçbir kimsenin imzası yoktur. İşte bugün, Millet Meclisimizin değerli milletvekillerinin, hem cumhuriyetimizin kuruluşundaki temel ilkelere aykırı olarak verilen bu kanun tekliflerinin reddedilmesi istikametinde oy kullanmalarını hem de milletimizi bölecek, devletimizi sıkıntıya sokacak bu yasaların çıkmasına engel olunmasını Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak hatırlatmak istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; size, tarihî bir vesika olsun, tarihe not düşelim diye, kimin arkasına takıldığınızı ifade etmek istiyorum. İmralı'da yatan terörist başı, 19 Ocak 2002 tarihli Özgür Politika isimli gazetede yayımlanan beyanatında şöyle diyor: "Kürtçe eğitim ve kimlik konularında devletin, bize, Kürtçeye izin vermesinden ziyade mahallelerde, köylerde özel öğrenme evlerinin kurulması ve Kürtçenin, buralarda bilimsel bir temelde öğretilmesi daha iyi olur." Bu, PKK'nın başının, Türk yargısının, Bağımsız Türk Milletinin temsilcisi olan Türk yargısının idama mahkûm etmiş olduğu, 30 000 insanımızın kanına giren bu vatan haininin önermiş olduğu meseleyi, bugün kanun teklifi olarak Yüce Meclisin önüne getirdiniz.

Dil, Türk Milletinin en önemli birlikteliğinin unsurudur, temel unsurumuzdur. Dilde birlik, işte birlik, fikirde birlik, bizi buralara gönderen ecdadımızın düşüncesidir. Öyleyse, efendim, kendi mahallesinde öğrensin, televizyonun bir kanalında öğrensin şeklindeki cahilane düşüncelere bakın değerli milletvekilleri.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, televizyonda üniversite eğitimi yaptırıyor, öyle değil mi? Anadolu Üniversitesinin eğitimi televizyondan yapılıyor. Onun için, bu, dilde yapılacak olan değişikliği ve televizyonlardaki yayını, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, eğitim olarak algılıyoruz.

Türkiye Cumhuriyetinin Anayasasında, milletimizin Anayasasının 42 nci maddesinde "eğitim, ancak, Türkçe olarak yapılır" denilmektedir. Getirdiğiniz bu kanun teklifi Anayasaya aykırıdır. (MHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Onun için, hem devletimizin temellerine koyacağınız bu dinamitin önlenmesi hem de Türk Milletinin aydınlanması bakımından, bunları söylememiz, bunları, Yüce Milletimize aktarmamız bizim en önemli, milletvekili olmamızın en önemli unsudur.

Değerli milletvekilleri, Yüce Milletim; Sayın Anavatan Partisinin getirmiş olduğu önerileri içeren paketi, Partimiz, almış, üzerinde ciddî olarak tartışma yapmış ve Partinin ilgili ve yetkili kurullarında görüştükten sonra bir öneri paketiyle gelmiştir. Eğer, Anavatan Partisi, bu kanun tekliflerini gündeme getiriyorsa, biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bunlardan;

1- Anayasamızın 38 inci maddesine koymuş olduğumuz terörist başının idam konusu hariç,

2- Aslî unsurumuz, kardeşimiz, anamız, babamız, dinimiz, dilimiz bir olan insanları, bizi, milletimizi bölmek durumunda olan Avrupa Birliği kıskacına almak suretiyle bölmeye kimsenin hakkı yoktur diye karşıyız. (MHP sıralarından "Bravo sesleri, alkışlar)

Şimdi, Allah nasip ederse, onbeş gün sonra, bir ay sonra seçim sathı mailine gideceğiz, Hakkâri'ye. Bitlis'e, Van'a, Ağrı'ya gideceğiz. Ağrılı kardeşlerim var, Vanlı kardeşlerim var; Milliyetçi Hareket Partisinin içerisinde milletvekili olan insanlarımız var; hangi vatandaşımızın, şu Avrupa Birliği paketi içerisinde bize getirip yutturmaya çalıştığınız dille ilgili bir talebi var? (MHP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, Bitlis'te, Ağrı'da, Şırnak'ta, Batman'daki hemşerilerimizin, vatandaşlarımızın bir tek isteği var, o da "iş istiyoruz, aş istiyoruz, bizim dilimiz var, bizim dilimiz Türkçe, dinimiz İslamdır" diyor bu insanlarımız. (MHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Evet, bu bizim kardeşlerimizi kimsenin bölmeye hakkı yoktur. Onun için, getirmiş olduğunuz bu dille ilgili değişikliğe karşı olduğumuzu ifade ediyoruz.

Yine, televizyon diyor, RTÜK'te değişiklik yapmaya çalışıyorsunuz. RTÜK'te gerek haber olarak gerek konuşma olarak gerekse eğitim olarak ne getirirseniz getiriniz, hem RTÜK Kanununa aykırı hem Anayasamıza aykırı. Niye karşıyız; çünkü, biz, burada dedik ki, getirmiş olduğunuz 13 kanundan 6-7 tanesine karşıyız; ama, diğerlerinde katkımız olabilir. Sayın Anavatan Partisi alın bunu, bizim önermiş olduğumuz ve katkıda bulunacağımız önerileri tek tek teklif haline getiriniz, biz, bu tekliflerin üzerinde müspet mütalaamızı ortaya koyalım. Ancak, maalesef, o şekilde bir karşılama durumu olmadı düşüncelerinde; çünkü, bunun üzerinden siyaset yapacaklar.

Değerli milletvekilleri, şuna inanınız, Türk Milletinin diliyle uğraşanlar, dili üzerinden siyaset yapanlar hüsrana uğrayacaktır; diniyle siyaset yapanlar hüsrana uğramışlardır, yine hüsrana uğrayacaktır. (MHP sıralarından alkışlar) Onun için, milletimiz tektir, devletimiz tektir, dilimiz tektir ve dolayısıyla bu tekliğimizi bozmak, bu tekliğimizi sıkıntıya sokmak maksadıyla getirmiş olduğunuz acilen görüşülmesi gereken Avrupa Birliğiyle ilgili bu yasalar hakkında Avrupa Birliği mensupları -dün de arz ettim burada- büyükelçileri gelip de Sayın Başbakan Yardımcılarına, Sayın Başbakanımıza "hiç acelesi olmayan meselelerle uğraşıyorsunuz. Asıl meseleniz olan enflasyonu düşürünüz, gelir seviyesini yükseltiniz ve hırsızlığı, yolsuzluğu önleyiniz" diyor adamlar. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Siz düşürseydiniz, önleseydiniz; hükümetsiniz niye yapmadınız?!

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Ülkeyi bu hale siz getirdiniz!

İSMAİL KÖSE (Devamla) - "Ekonomideki Maastrich kriterlerini yerine getiriniz" diyorlar. Milleti bölmek bizim meselemiz değildir. Türkiye Cumhuriyeti Devletini kuran ve bu milletin aslî unsuru olan bu kardeşlerimize, şimdi, siz azınlık hukuku getirmeye çalışıyorsunuz. Bunun arkası gelecek; bu dilde konuşanlar, efendim, bunlar azınlıktır... Avrupa Birliğinin kriterlerinde, o Kopenhag kriterleri deyip de sarıldığınız, o, maalesef, sizi kurtarmak için; yani, siyaset yapmak için kullanmış olduğunuz, istismar aracı olarak kullandığınız oradaki bu kriterlerde azınlık hukukunun ortaya çıkaracağı ve arkasından geleceği statüyü bütün milletvekili arkadaşlarımız biliyorlar. Onun için, Türkiye'de azınlıklar belli, Lozan Antlaşmasıyla altı çizilmiş; Türkiye Cumhuriyeti Devletini kuran insanlarımız -Allah razı olsun onlardan, Allah rahmet etsin o insanlara- ne yapmışlar; zorlamışlar Lozan'da "hayır diliniz ayrı, dininiz ayrı; sizi böleceğiz" demişler. "hayır, bizim dilimiz ayrı değil, dinimiz ayrı değil" demişiz, "tek millet, tek devletiz" demişiz ve bu milletin dini birliktelik unsuru olmuş. Evet, din, en önemli birliktelik unsurumuz olmuş. Oradan ayrılıkçılığı ortaya çıkarmış ve "diğer din mensupları azınlıktır" statüsünü koymuş ve Hıristiyan, Yahudi cemaatlerine işte, Lozan'da bugünkü statüleri verilmiştir. Ne yapıyorsunuz; efendim, bu statüleri azdır; eh, Almanya'da ne iş yapıyorsa, Fransa'da ne iş yapıyorsa... Peki, Almanya'da, Fransa'da, senin vakfın, Müslüman Türk Milletinin parçası olan insanlarımızın kurmuş olduğu vakıflar ne muamele görüyor?

Değerli milletvekilleri, bunları araştırmamız, incelememiz ve bu Avrupa Birliği kriterlerini önümüze getiren sorumlu kişilerden de sormamız lazım; gel bakalım, yurtdışındaki bizim Türk vatandaşlarımızın kurmuş olduğu vakıflarla ilgili hangi vatandaşımıza ne menfaat sağladı Almanya Cumhuriyeti, Fransa Cumhuriyeti, İngiltere?

Şimdi, başkalarının hakkını ve hukukunu korumak kadar kendi Müslüman Türk insanımızın hakkını ve hukukunu korumak dururken, Avrupa Birliği üzerinden kendi insanlarımızı bölmeye, kendi insanlarımızın hak ve hukukunu bir tarafa bırakmaya çalışmak; ama, birileri böyle istiyor diye muhakkak surette bunları yapmamız gerektiğini ifade etmek fevkalade yanlıştır. Onun için, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, bu öneri Türk Milletini sıkıntıya sokacağı için, hiçbir fayda getirmeyeceği için -Sayın Genel Başkanımıza ve hükümetin diğer üyelerine de teşekkür ediyorum- şu görülmüştür: Eğer, Apo'nun dosyası iki sene önce gelseydi...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Bir dakika, Sayın Köse...

Buyurun.

İSMAİL KÖSE (Devamla)- Eğer, Apo'nun dosyası iki sene önce gelseydi; birlikte bunun affedileceğini görüyoruz. (MHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

YUSUF KIRKPINAR (İzmir)- Helal olsun!..

TURHAN GÜVEN (Mersin)- Hayır, hayır; bırak Allahını seversen!..

İSMAİL KÖSE (Devamla)- Evet, birlikte bunun affedileceğini görüyoruz... (MHP sıralarından alkışlar) İşte, bugün, buradaki teklif...

TURHAN GÜVEN (Mersin)- Milleti aldatmayın... Niye getirmediniz?!.

İSMAİL KÖSE (Devamla)- Bir dakika... Buradaki teklif, Abdullah Öcalan'a özel aftır, özel af; evet, özel af getiriyorsunuz, idamı müebbet hapse çeviriyorsunuz.

TURHAN GÜVEN (Mersin)- Niye getirmediniz; getirseydiniz...

İSMAİL KÖSE (Devamla)- Göreceksiniz şimdi, biraz sonra oyları kullanacaksınız; anladın mı?.. (MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN- Lütfen...

MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli)- Niye getirmediniz... Getirseydiniz?

İSMAİL KÖSE (Devamla)- Değerli milletvekilleri, onun için bu vebale Milliyetçi Hareket Partisi iştirak etmeyecektir. (MHP ve DYP sıralarından gürültüler)

TURHAN GÜVEN (Mersin) - Niye imza attınız?!.

BAŞKAN - Lütfen efendim...

İSMAİL KÖSE (Devamla) - Başında söylediğimiz, 18 Nisandan önce söylediğimiz neyse, onun arkasındayız ve dün, Avrupa Birliğiyle ilgili neler söylediysek, bugün de aynı noktadayız diyorum.

Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar; DYP, AKP ve SP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Köse.

Efendim, lehte ikinci söz, Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu'nun.(SP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Hatipoğlu.

ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Diyarbakır) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Anavatan Partisinin grup önerisiyle ilgili görüşlerimi arz etmek için huzurlarınızda bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Biz, bugün burada, adına Avrupa Birliği Paketi denilen teklifin müzakeresiyle ilgili bir karar vereceğiz. Türkiye Büyük Millet Meclisi, dün yaptığı toplantıda, bu aziz milletin de arzu ettiği istikamette karar vermiş ve erken seçim kararını tespit etmiştir.

Bugün basın organlarına baktığınızda, Türkiye'deki kamuoyuna baktığınızda, herkesin, bu Meclisten beklediği bir son görev var. O nedir; Avrupa Birliğiyle ilgili uyum yasalarının da bu Mecliste müzakere edilmesi ve mümkünse, ittifaka yakın bir şekilde bir destekle o yasaların da çıkarılması, Avrupa Birliği önündeki engellerin ortadan kaldırılmasıdır.

Aslında, bu Parlamentoda bulunan siyasî partilerin çoğunun muhterem genel başkanları, parti sözcüleri, bu konuda da halka taahhütte bulunmuşlar "evet, Avrupa Birliği, Türkiye'nin stratejik hedefidir ve biz, Avrupa Birliğinin önündeki engelleri ortadan kaldırmak için gayret göstereceğiz" demişlerdir. Ümit ediyorum, siyasî partilerimiz, Mecliste grubu bulunan partilerimiz bu taahhütlerinin arkasında durur ve Avrupa Birliğiyle ilgili bu yasalar da Türkiye'de bir şekilde gerçekleştirilir.

Değerli arkadaşlarım, bu Parlamentonun, üç yıldan beri alışık olduğu düzen içinde, sühuletle ve sükunetle bu müzakerenin yapılmasında büyük bir yarar var; çünkü, Türkiye'yi konuşacağız, Türkiye'nin meselelerini konuşacağız. Doğrusu, ben, İsmail Köse arkadaşımızı dinlerken çok mutlu oldum; onu da hemen söyleyeyim. Yani, olağanüstü bir hareketlilik de var Milliyetçi Hareket Partisi Grubunda; bu çok güzel bir şey.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Biz, her zaman öyle olduk.

ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Devamla) - Ne diyeceğimi bir dinleyin efendim. Hemen, böyle, bir anda itiraz edilip, bağrılacak bir şey demiyorum ki! Katkı sağlayacağını görüyorum. (MHP sıralarından "Öbür tarafa bak" sesleri)

BAŞKAN - Efendim, lütfen...

ALİ GEBEŞ (Konya) - Genel Kurula hitap edin.

BAŞKAN - Lütfen efendim...

Sayın Hatipoğlu, Genel Kurula hitap edin.

Efendim, kürsüyü yapan çok kötü yapmış, hep bu tarafa bakılıyor. Geçen sefer de böyle oluyordu. Bu tarafa lütfen...

Teşekkür ederim.

ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Devamla) - Efendim, burada, DSP vardı daha önce; ben ne yapayım!..

BAŞKAN - Herkes alıngan olmuş.

Buyurun.

ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Devamla) - Şimdi, eğer, siz, Avrupa Birliğine uyum yasalarının müzakere edildiği bu alanı, Meclisin bu oturumunu, bir seçim alanı olarak kullanmayı düşünüyorsanız -bütün partiler için söylüyorum- ve burada, bugüne kadar sesini çıkarmayanlar, üç senedir sesini çıkarmayanlar, bağırarak, çağırarak bu kürsüden konuşulmasını engelleyecekse,  millet sizi, merak etmeyiniz, sandığa bile gitmeden mahkûm eder. (SP sıralarından alkışlar) Bırakın, burada görüşlerimizi ifade edelim. Burada, hiç kimse, burada, şu Parlamentoda hiç kimse... 550 milletvekili de vatanseverdir, 550 milletvekili de milliyetçidir ve hiç kimse Türkiye'nin aleyhinde bir yasa tasarısını burada kabul etmez. (SP sıralarından alkışlar)

Şimdi, yavaş yavaş muhalefete de alışıyorsunuz, muhafelet yapmaya da alışıyorsunuz; ama, ne yazık ki, muhalefet yapmaya da fırsatınız olmayacak, üç ay sonra muhalefet için bile burada bulunamayacaksınız. Bu millete ne hesaplar vereceksiniz!..

Değerli arkadaşlar, Saadet Partisi, ilk günden beri, ta Cumhurbaşkanlığındaki zirveden bu yana, Muhterem Genel Başkanımız "Avrupa Birliğiyle ilgili yasa tasarıları gelsin müzakere edelim, komisyonlar kurulsun bu Mecliste" dedi. Sayın Genel Başkanımızın, Cumhurbaşkanının huzurunda söylediği bütün sözlerin arkasında durduk, sonuna kadar da durmaya devam edeceğiz; bu bir.

İkincisi Saadet Partisinin, şu anda önümüzde bulunan yasa teklifiyle ilgili, şu teklifle ilgili, Anavatan Partisi Grubuna "getirin, bu yasaları beraber çıkaralım" diye bir taahhüdü yoktur. Saadet Partisi "bu teklifleri Türkiye Büyük Millet Meclisinde müzakere etmeye hazırız" dedi, bugün de aynı noktadayız.

Bu teklifteki bazı maddelere çekincelerimiz vardır. Bu teklif eksiktir, hatalıdır, kusurludur ve yetersizdir; inanç ve düşünce özgürlüğü, fikir özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğüyle ilgili yeterli düzenlemeleri öngörmemektedir; 21 inci Yüzyılda, hâlâ, bu ülkede siyaset yasağı vardır, bunu kaldırmamaktadır; bu ayıbı, bu kusuru taşımaktadır.

MEHMET TELEK (Afyon) - Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine şikâyet ettiniz; ama, onlar da onayladı.

ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Devamla) - Elbette, bütün bunların düzenlenmesi lazım ve bütün bunları düzenlememiz lazım.

MEHMET TELEK (Afyon) - Batı kulübüne şikâyet ettiniz!..

ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Devamla) - Bütün bu eksikliğe rağmen, bu teklif, Türkiye Büyük Meclisinde müzakere edilsin. Biz, parti olarak, elbette ki, önergelerimizi vereceğiz, değişiklik tekliflerimizi Türkiye Büyük Millet Meclisine sunacağız. Ümit ediyorum, önergelerimiz kabul edilir. Türkiye Büyük Millet Meclisinde, bu tarihî oturumda yasa teklifinin görüşülmesine dahi tahammül etmemek, tahammülsüzlük göstermek, zannediyorum, kimseye siyaseten de bir fayda sağlamayacaktır.

Şimdi, biz, neyi müzakere ediyoruz Allahaşkına? Şu teklifteki maddeler ne? Bunlar gökten zembille filan inmedi. Buradaki maddelerin, buradaki düzenlemelerin çok büyük bir bölümü, burada oturan iktidar ortaklarının hazırladığı Ulusal Programda var. Bu Ulusal Programı hazırlarken, bunu muhalefet partileriyle paylaşmadınız, bize bilgi bile vermediniz, gelip bunu açıklamadınız bile. Milletvekilleri, bunu, Resmî Gazeteden okumak mecburiyetinde kaldı.

Şimdi, sayın parti temsilcisi arkadaşımız, çıkıp da...

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) - Sayın Köse...

ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Devamla) - Efendim, ana dilde yayın istemek vatana ihanettir filan gibi laflar ederse, ben sorarım size Sayın Köse; siz, üç yıldır bu ülkeyi hainlerle beraber mi idare ettiniz? (SP sıralarından alkışlar) Hainlerle beraber mi memleketi idare ettiniz? Olmaz böyle şey! Olmaz böyle şey! (MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Efendim, lütfen, karşılıklı konuşmayın.

Sayın Korkutata, sizden de rica edeyim.

ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Devamla) - Birbirimizi ihanetle suçlamadan, vatanseverlik ölçüsünü koymadan şu meseleleri müzakere edeceğiz.

Değerli arkadaşlar, bir şeyin daha altını çizerek huzurunuzdan ayrılacağım. Burada, Lozan'dan beri bahse konu olan azınlıklar meselesinden bahsediliyor. Kendisini, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Anayasasına vatandaşlık bağıyla bağlı hisseden herkes Türktür; bu hüküm ortadadır. Bu ülkede anadili Kürtçe olan vatandaşlarımız -Ahmedimiz, Mehmedimiz- bu ülkenin aslî unsurlarıdır, bu cumhuriyeti kuran aslî unsurlardır. Anadili Kürtçe olan Mehmet ile anadili Türkçe olan Mehmet Çanakkale'de koyun koyuna yatmaktadır. Biz, dün, Çanakkale'yi beraber savunduk, Kıbrıs'ı beraber savunduk, Kıbrıs'ta beraber kan döktük. Kürdü, Türkü birbirinden ayırmaya kalkışmak vatana ihanettir; doğrudur; bu bir. (Alkışlar)

Bu ülkede adı, sanı, kimliği, cinsi, cibilliyeti ne olursa olsun "Kürtlere azınlık hakkını istiyorum" diyen vatan hainidir, Kürt düşmanıdır, Türk düşmanıdır; bu da doğru. (Alkışlar)

Türkiye'de, başbakanlığa, cumhurbaşkanlığına, bakanlığa, milletvekilliğine kadar gelen, anadili Kürtçe olan bir insanın, Türkiye'den vazgeçip, azınlık talep etmesi kadar da anormal bir şey olamaz; böyle bir Kürt yok, bu kadar ahmak bir Kürt de yok bu ülkede. Niçin olsun?.. Niçin olsun?!

ALİ IŞIKLAR (Ankara) - Niye uğraşıyorsunuz o zaman?

ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Devamla) - Evet, biz, anadilde yayın olsun; ama, bu, Türkiye'nin bütünlüğü için olsun diyoruz, Türkiye'yi bölmek için değil.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Hatipoğlu, bu ithamda bulunanlar da vatan hainidir; onu da söyle.

ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Devamla) - Elbette, bu iddiada bulunanlar da vatan hainidir.

Bakın, arkadaşlar, ben, buradan, geçen sefer de söyledim. Bundan korkmayın, 20 000 000 insan Kürtçe konuşuyor; korkmayın. (MHP sıralarından "atıyorsun" sesi) Ama, 20 000 000 insan, Kürtçe Çanakkale'yi konuşsun, İstiklal Savaşını konuşsun, Türkiye'nin birliğini, bütünlüğünü konuşsun. 20 000 000 insan, otursun, o Kürtçe televizyon yayınlarında terör örgütünün ihanetini anlatsın, terörün kötülüğünü anlatsın.

Bizim ortak paydalarımız var; dinimiz bir, aynı Allah'a iman ediyoruz, aynı Peygamberin ümmetiyiz, aynı Kur'an'a iman ediyoruz... Bir bölücübaşı bizi bölemez, hiç kimsenin gücü yetmez, hiç kimsenin haddi değildir. (Alkışlar) Ama, siz, yasaklar koyarsanız, siz, bunları yasaklarla örerseniz, onlara fırsat verirsiniz; Türkiye'yi dünya kamuoyu önünde siz perişan edersiniz, Türkiye'yi dünya kamuoyu önünde siz üçüncü dünya ülkesi konumuna sokarsınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Devamla) - Gelin, bundan vazgeçelim, yasakçılıktan vazgeçin. (MHP sıralarından "öyle bir şey yok" sesi)

Türkiye, birilerinin zannettiği kadar zayıf bir ülke değil; Türkiye, dünya devletidir; Türkiye'yi bölmek kimsenin haddi değildir, kimsenin de gücü yetmez. Vazgeçin bu iddialarınızdan; bu korkularınızdan, bu fobilerinizden vazgeçin.

Değerli arkadaşlar, biz, Saadet Partisi olarak, bu yasa teklifinin görüşülmesinden yanayız. Yasa teklifi içerisinde katılmadığımız konular var, bunlarla ilgili tavrımızı koyacağız; sözcülerimiz, burada, bu görüşlerini ifade edecektir.

Bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sağ olun, var olun. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Öneri üzerinde aleyhte başka söz isteyen arkadaşımız var mı? Söz isteyen başka arkadaşımız yok.

Önerileri ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım:

Öneriler:

1- Genel Kurulun 1 Ağustos 2002 Perşembe günü 15.00-19.00, 20.00-22.00, 2 Ağustos 2002 Cuma günü 14.00-19.00, 20.00-22.00 saatleri arasında çalışması önerilmiştir.

BAŞKAN - Birinci öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir efendim,.

İkinci öneriyi okutuyorum:

2 - Adalet Komisyonunda görüşmeleri tamamlanan 890 sıra sayılı çeşitli kanunlarda değişiklik yapan kanun teklifinin 48 saat geçmeden gündeme alınarak görüşülmesi, teklifin görüşmelerinin 2 Ağustos 2002 Cuma günü saat 22.00'ye kadar bitirilememesi halinde, bitimine kadar çalışmalara devam edilmesi önerilmiştir.

BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir efendim.

Sayın milletvekilleri, gündemin "Seçim" kısmına geçiyoruz.

VI. – SEÇİMLER

A) Komİsyonlarda AçIk Bulunan Üyelİklere Seçİm

1.- Dilekçe Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN - Dilekçe Komisyonunda boş bulunan ve Demokratik Sol Parti Grubuna düşen         1 üyelik için, Giresun Milletvekili Hasan Akgün aday gösterilmiştir efendim.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul eldenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir; hayırlı olsun.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri İle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İbrahim Yaşar Dedelek ile Kırıkkale Milletvekili Nihat Gökbulut'un; Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması ile Milletvekili Genel Seçimlerinin  3 Kasım 2002 Pazar Günü Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Anayasa, İçişleri, Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Adalet Komisyonları raporlarının müzakeresine başlıyoruz.

VII. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.- Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İbrahim Yaşar Dedelek ile Kırıkkale Milletvekili Nihat Gökbulut'un; Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması ile Milletvekili Genel Seçimlerinin 3 Kasım 2002 Pazar Günü Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Anayasa, İçişleri, Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Adalet Komisyonu Raporları (2/1020) (S. Sayısı : 890) (1)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Hükümet?.. 2 Sayın Bakanla, yerinde.

 Komisyon raporu 890 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Teklifin tümü üzerinde grupları adına söz isteyenler: Yeni Türkiye Partisi Grubu adına Kayseri Milletvekili Sayın İsmail Cem, Anavatan Partisi Grubu adına Rize Milletvekili Sayın Mesut Yılmaz.

Şahısları adına, Sayın Aslan Polat, Sayın Mehmet Bekâroğlu, Sayın Veysel Candan, Sayın Lütfü Esengün, aynı anda, aynı saatte söz istedikleri için, birinci sıradaki arkadaşımızı belirlemek üzere sonra kura çekeceğiz efendim.

Bunun dışında, İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Ali Şahin, Konya Milletvekili Sayın Mustafa Sait Gönen, Kırıkkale Milletvekili Sayın Nihat Gökbulut, Antalya Milletvekili Sayın Salih Çelen, Ağrı Milletvekili Sayın Nidai Seven söz istemişlerdir.

Efendim, İçtüzüğün 72 nci ve 81 inci maddelerine göre, grupları adına 1'er üyeye, Komisyona ve Hükümete 20'şer dakika, şahısları adına da 2 üyeye 10'ar dakika söz verilecektir.

Efendim, şimdi, ilk söz, Yeni Türkiye Partisi Grubu adına, Kayseri Milletvekili Sayın İsmail Cem'e aittir.

Buyurun Sayın Genel Başkan. (YTP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

YTP GRUBU ADINA İSMAİL CEM (Kayseri) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Partimiz Grubu adına, Yeni Türkiye adına, görüşülmekte olan değişim teklifinin tahlilini yapmak ve Partimizin düşüncesini sunmak istiyorum.

Bir defa, şunu belirteyim: Türkiyemizde, Avrupa Birliği kadar yanlış tanıtılan, yanlış algılanan, kendisinde bulunmayan nitelikler atfedilen, haksız eleştirilen ve haksız savunulan çok az konu olmuştur.

Avrupa Birliği, Türkiye'de -tartışmalarımızda- sanki başımızdaki bütün belaların kaynağıdır, Türkiye'de hangi kötülük varsa, Türkiyemizin başına hangi kötülük gelebilecekse hepsi Avrupa Birliğinden dolayıdır ya da tam tersine, Türkiyemizdeki bütün iyilikler, bütün güzellikler, Türkiyemize olabilecek bütün iyilikler ancak ve ancak Avrupa Birliğinden gelecektir; Avrupa Birliği olmazsa, neredeyse, Türkiye olamayacaktır. Yine, bu bağlamda, Avrupa Birliği ya Türkiye'yi kesenkes, mümkünü yok, kabul etmeyecektir, üye yapmayacaktır ya da Avrupa Birliğinin eli mahkûm, mutlaka Türkiye'yi üye olarak alacaktır, Türkiye ne yaparsa yapsın, Türkiye'nin üyeliğine Avrupa Birliği mahkûmdur anlayışı.

Özünde bütün bunlar yanlıştır. Bir defa, Avrupa Birliği, hiçbir zaman Türkiyemizdeki şikâyet ettiğimiz yanlışın, eksiğin, bozukluğun sebebi değildir. Avrupa Birliği, hiçbir zaman Türkiye'deki şikâyet ettiğimiz yanlışın, eksiğin, bozukluğun çözümü tek başına olamayacaktır. Avrupa Birliği olayı, "üye olacağız, kaçınılmaz bir şey, kabul edecekler" veya "bizi sevmediklerinden ötürü asla üye almayacaklar" şeklinde bir yaklaşım değildir; çünkü, Avrupa Birliğiyle bir ülkenin ilişkisi, özü itibariyle menfaat ilişkisidir. Eğer, Avrupa Birliği Türkiye'yle ilişkisini geliştirmekte ise, bunun gelişmesinden menfaatı olduğu için taraf çıkmaktadır ya da, biz, Türkiye olarak veya bir başka aday ülke -Polonya, Macaristan, Bulgaristan- Avrupa Birliğiyle ilişkisini geliştirmekte ise, bunda menfaatı olduğu için bu ilişkiyi geliştirmektedir. Bunu çok net olarak, bir defa, görmemiz lazım. Kimsenin bizi çok sevmesi nedeniyle değil, kimse Türkiye'ye bayıldığı için değil; ama, Türkiye'yle beraberliğini geliştirmekte somut menfaatı olduğu için Türkiye ile Avrupa Birliği arasında iyi ilişki oluşmaktadır.

Gene, bu bağlamda, şu görüşmekte olduğumuz değişimler, yasa teklifi... Biz bunu sanki ilk defa bugün Türkiye'de tartışıyoruz, sanki bu konuları hiç konuşmamışız Türkiye'de, sanki birdenbire biz Avrupa Birliği uğruna demokrat olmuşuz, özgürlükçü olmuşuz; böyle bir anlayış dikkati çekiyor. Oysa, bugün tartıştığımız konular, cezanın kalkması veyahut yasakların azalması veyahut demokratik hakların alanının genişletilmesi; biz bunları 30 yıldır Türkiye'de konuşmaktayız ve tartışmaktayız ve biz bunları tartıştığımız vakit, içimizden birçoğumuz bunları savunduğu vakit, ortada bir Avrupa Birliği konusu dahi yoktu. Tabiî, işte, hep, 30 yıldır üye olacağız iddiasındayız; ama, böyle bir tartışma yoktu Türkiye'de ve Türkiye'de insanlar özgürlüklerin genişlemesi, Türkiye'de insanlar demokratik hakların mümkün olduğunca geniş bir alana yayılması için mücadele etmekteydi, tartışmaktaydı, yazı yazmaktaydı.

Şunu doğru koyalım: Biz bunları savunmaktaysak, bu yasayı savunmaktaysak, bu değişime arka çıkmaktaysak ve biz Avrupa Birliği konusunu Türkiye'nin menfaatı olarak görmekteysek, bu yasaların gerçekleşmesi için komisyonda çalışmaktaysak, burada çalışmaktaysak, bu "Avrupa Birliği istedi de, ondan dolayı" değildir. Biz bunu Türkiye için yapmaktayız; biz bu özgürlükleri Türkiye için, halkımız için istemekteyiz ve biz bu özgürlükleri, bu genişlemeyi, çocuklarımızın geleceği için öngörmekteyiz.

Bugün, Meclisimizin çalışmasıyla -hemen belirteyim- bütün partilerimizin; şu son dönemde, bundan önceki dönemde, hükümette yer almış partilerimizin katkısıyla bir noktaya geldik ve biz, bulunduğumuz noktada bu alacağımız, oylayacağımız değişimle Avrupa Birliğine girecek de değiliz; yani, böyle her şeyi de çözen, halleden bir değişimi gerçekleştiriyor değiliz; ama, önemli bir adım atacağız ve şunu iyi bilelim: Bu kürsüden daha önce birkaç kez belirttiğim gibi, biz, ancak Türkiye içerisinde uzlaşabilirsek, Avrupa Birliğini Türkiye'nin bir uzlaşma platformuna dönüştürebilirsek, bunu bir siyaset kavgası, bunu kendi iç çekişmemiz olmaktan uzaklaştırabilirsek, işte o zaman Avrupa Birliği yolunda Türkiye adım atar. Yoksa, biz bu konuyu birbirimizi köşeye sıkıştırmak için, suçlamak için, ayrışmak, bölünmek için kullanmaya kalkar isek, o zaman, hiçbir noktaya, hiçbir yere varamayız.

Parlamentomuzun, bütün partilerimizin, hükümetlerimizin katkısıyla geldiğimiz nokta, Avrupa Birliği yolunda önemli bir adımı atabilmektir. Bu önemli adımı cesaretle atmamız lazım. Korkuyla, kendi korkularımızla, kendimize güvensizlikle, kendi tarihimize güvensizlikle, kendi insanımıza güvensizlikle Türkiye hiçbir yere gidemez. (YTP sıralarından alkışlar)

İnsanımıza güveneceğiz; korkularımızdan başka korkacak hiçbir şeyimiz olmadığını bileceğiz. Birbirimize güveneceğiz; şu parti veyahut başka parti, hepimiz Türkiye'nin iyiliğini istemekteyiz. Başka başka düşünebiliriz; mümkündür; ama, hangimiz çıkıp da "ben Türkiye'nin iyiliğini istiyorum, ötekiler Türkiye'nin iyiliğini istemiyor, onun için böyle düşünüyor..." Bunu deme hakkımız yoktur. Türkiye'nin iyiliğini farklı açılardan görebiliriz; Türkiye'nin iyiliğinin, doğrunun ne olduğu konusunda karşıt düşüncelerimiz olabilir; ama, hepimiz memleketimizin, milletimizin iyiliği için, güzelliği için, esenliği için, refahı için böyle konuşmaktayız ve bu düşüncelerimizi savunmaktayız. Biz, cesaretle adım atalım, kendimize güvenelim, tarihimizi bilelim; güvenelim ve bilelim ki, Türkiyemiz o büyük Dünya Savaşından çıkmış, bütün tersaneleri işgal edilmiş, vatan toprağına girilmiş -12 000 000 muydu 13 000 000 muydu; onun hâlâ tartışması devam eder- ordunun silahı elinden alınmış öyle bir Türkiye'yi, öyle bir memleketi yedi düvel birleşti bölemedi de, bu kadar bilgi birikimine, eğitim  birikimine, demokrasi birikimine, kendi coğrafyasının en güçlü askerî kuvvetlerine sahip günümüzün 70 000 000'luk Türkiyesini gelip de bölecekler! Bu, kimsenin haddine düşmemiştir; bunu hepimizin de iyi bilmesi lazım! (YTP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Sayın milletvekilleri, kısaca, toparlamak istiyorum: Doğru bir adım atmanın eşiğindeyiz. Elbette, her doğru adım gibi, her ciddî adım gibi bunun da yaratabileceği bazı sıkıntılar olabilir. Burada, hepimizin büyük bir iyi niyetle düşündüğünü istismar etmek, istismar yollarını aramak isteyenler olabilir; ama, kendimize güvenelim ve bilelim ki, biz bunları yaptırtmayız, bunun istismarına müsaade etmeyiz. Her şeyden önce kendimize güvenelim ve Avrupa Birliği doğrultusundaki bu önemli adımı Türkiyemiz için, çocuklarımız için cesaretle, elbirliğiyle atalım.

Saygılar sunuyorum; sağ olun, var olun. (YTP sıralarından ayakta alkışlar)

BAŞKAN - Efendim, teşekkür ediyoruz Sayın Cem'e.

Efendim, söz sırası, Anavatan Partisinde.

Rize Milletvekili Sayın Mesut Yılmaz, buyursunlar efendim. (ANAP sıralarından ayakta alkışlar)

Sayın Genel Başkan, süreniz 20 dakika efendim.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI A. MESUT YILMAZ (Rize) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygı ve sevgilerimle selamlıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak tarihî bir oturum yapıyoruz. Bu oturumda ve bunu izleyen oturumlarda devletimiz ve milletimiz için hayatî kararlar almak durumundayız. Alacağımız bu kararlar, ülkemizin siyasî, ekonomik ve sosyal geleceğini şekillendirecek.

Bize göre, bugün için devletimizin önündeki en önemli konu, Avrupa Birliğine tam üyelik için müzakere sürecini başlatmaktır. Asıl hedefimiz ise, bu müzakere sürecinin sonunda, Avrupa Birliğine tam üye olmaktır; ama, hepimiz biliyoruz ki, bu, öyle kolayca gerçekleşebilecek bir hedef değildir. Bunun için ulaşmamız gereken demokratik standartlar vardır; düşünce, ifade, inanç ve kültürel hürriyetlerden temel insan haklarına kadar her alanda özgürlükleri genişletmemiz gerekiyor.

Bunun için ulaşmamız gereken ekonomik standartlar vardır; enflasyonu, faizleri ve kur dalgalanma marjını tek haneli rakamlara indirmemiz gerekiyor.

Bunun için ulaşmamız gereken sosyal standartlar vardır; sosyal güvenlik zincirini genişletmemiz, işsizlik sigortasını yerleştirmemiz, çocuklarımızı ve kadınlarımızı güvence altına almamız gerekiyor. Aslında, bu standartlara ulaşmak, insanımızın, hayatın her alanında, çok uzun bir zamandan beri özlemini çektiğimiz düzeye getirilmesi demektir.

Değerli milletvekilleri, bugün, Avrupa Birliğinin 15 üyesi vardır; 10 tane de bu yılın sonunda, aralık ayında, üyeliğe kabul edilmeyi bekleyen ülke bulunmaktadır. Tabiî, bu rakama, şu anda tam üyelik müzakereleri devam eden Bulgaristan'ı ve Romanya'yı da ilave etmemiz lazım. Ayrıca, Avrupa Birliğine üye olmak isteyen; ancak, coğrafİ durumları sebebiyle veya başka birtakım engeller yüzünden buna imkân bulamayan pek çok  sayıda ülkeyi saymamız gerek.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, sorulması gereken soru şudur: Acaba, bu kadar ülke Avrupa Birliğine girmeyi neden ısrarla istemektedir? Avrupa Birliği eğer toprak bütünlüğünden ekonomik sömürüye kadar her alanda devletleri kökünden sarsacak bir olaysa, bunca ülke niçin ısrarla bu statüyü elde etmek için çalışmaktadırlar? Acaba, bunca ülke Avrupa Birliği üyeliği için neden onca fedakârlığa, bu kadar sıkıntıya katlanmaktadır? Unutmayalım, daha düne kadar Doğu Bloku içinde yer alan ülkeler, yani, komünist rejimle yönetilen ülkeler, sadece Avrupa Birliği üyeliğini elde edebilmek için on yıl gibi çok kısa bir zamanda kendilerini baştan aşağı, kökten değiştirmeyi göze aldılar. Bulgaristan ve Romanya gibi, Türk azınlığın yaşadığı ülkeler, topraklarının bölüneceğini düşünerek mi acaba orada yaşayan soydaşlarımıza, eskisine göre çok daha geniş özgürlükleri verdiler? İngiltere gibi, Fransa gibi, İtalya gibi, İspanya gibi, etnik ve inanç temelli sorunlarla boğuşan ülkeler, acaba, niçin, o kadar riski göze alarak Avrupa Birliğinin kriterlerini hayata geçirdiler?

Bir başka örnek: Avrupa'nın bugünkü ekonomik ve sosyal refah ortalamasının ve hatta, Avrupa Birliğinin ortalama bireysel özgürlüklerinin çok daha üstünde bir düzeye sahip olan İskandinav ülkeleri, bu söylediğim alanlarda hiçbir beklentileri olmadığı halde, neden Avrupa Birliği üyeliğine yöneldiler?

Değerli arkadaşlarım, bu soruların cevaplarını doğru bir şekilde bulduğumuzda, Avrupa Birliği üyeliğiyle ilgili olarak ortaya atılan iddiaların yanlış ve temelsiz olduğunu görürüz. Acaba, Avrupa Birliği üyeliği bu kadar ülke için hiçbir olumsuzluk içermiyor da sadece Türkiye için mi tehlike teşkil ediyor; böyle bir şey mümkün olabilir mi? Eğer, olaya akıl, insaf ve vicdan ölçüleri içinde bakılırsa, bunun böyle olmadığını herkes teslim edecektir.

Avrupa Birliği üyeliğini sihirli bir değnek gibi değil; ama, lanetli bir asa gibi de değil, her alanda ihtiyacımız olan atılımları gerçekleştirmemize yardımcı olacak bir itici motor gibi görmeliyiz. Bu yaklaşımı ülkemizde hâkim kıldığımız gün, Avrupa Birliği üzerine uzun zamandan beri devam eden tartışmalar sağlıklı bir zemine oturacaktır.

Değerli milletvekilleri, gerçekleri görmezden gelerek veya gözlerimizi kapayıp gerçekleri yok sayarak onlardan kurtulamayız. Ülkemizde yaşayan her kesimin kendine göre ciddî sıkıntıları var. Türkiye'nin hangi bölgesine giderseniz gidin, hangi kesimle bir araya gelirseniz gelin, insanımızın, kelimenin tam anlamıyla dert küpü haline geldiğini göreceksiniz. Biraz deştiğiniz zaman, bütün bu sıkıntıların, aslında, bütün vatandaşlarımızın ortak sıkıntılarının birkaç grupta toplanacak ortak konular olduğunu görürsünüz. İnsanlarımız, elbette ki ekonomik sıkıntılarından mustariptirler; bunun içinde işsizlik vardır, bunun içinde yoksulluk vardır, bunun içinde sefalet vardır, bunun içinde gelir dağılımında adaletsizlik vardır; ama, bunun yanında, aynı zamanda, atalet vardır; bunun içinde zengin kaynakların fakir bekçisi olmak vardır.

İnsanımız, aynı zamanda sosyal sıkıntılarından da mustariptir; bunun içinde de geniş kesimlerin hiçbir sosyal güvencesinin olmaması vardır, bunun içinde maaş, hastane ve hatta ekmek kuyrukları vardır. Bunun içinde okutamadığımız,eğitim veremediğimiz milyonlarca gencimiz vardır.

İnsanımız, bireysel ve kültürel haklarını kullanırken karşılaştıkları sınırlamalardan da mustariptir; bunun içinde de temel insan haklarına ilişkin ihlâller vardır, bunun içinde düşünce ve ifade özgürlüğüne yönelik kısıtlamalar vardır, bunun içinde anasından öğrendiği dilin hor görülmesi vardır.

Yani, hangi alana ve hangi kesime elinizi atarsanız atın, uzun yıllar çözülemediği için kangren haline gelmiş, bıkkınlık verecek boyuta ulaşmış sorunlar vardır.

Değerli milletvekilleri, hiçbir devletin kendi vatandaşını böylesine yoksul, mutsuz ve umutsuz kılmaya hakkı yoktur. (ANAP sıralarından alkışlar) Hele hele, yaradılanı Yaradan'dan ötürü seven; insanı, eşrefi mahlûkattan sayan, hâkim değil hadim devlet geleneğine sahip Türk Milletinin buna hiçbir zaman layık olmadığını, buna hiç müstahak olmadığına inanıyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

Avrupa Birliği üyeliği konusundaki gelişmelerin ülkemizde bu kadar heyecan uyandırmasının, toplumda bu kadar güçlü destek bulmasının en önemli sebebi, bu saydığım sıkıntılardır. Türk insanı, bütün aleyhte propagandalara rağmen, yapılan korkutmalara rağmen "bölünürüz, savruluruz" korkutmalarına rağmen, engin sağduyusu ve sezgisiyle, Avrupa Birliği kriterleri diye ortaya konulan çerçevenin, aslında, kendi sıkıntılarına çözüm olabilecek formülleri içerdiğini görmüştür. Onun için, Türk insanını, Avrupa Birliği yolundan çevirmeye yönelik gizli ve açık çabaların hiçbir sonuç vermesi mümkün değildir. Türk insanını, Avrupa Birliği yolundan döndürmenin tek yolu, ona, bu sıkıntılarına, çok daha köklü ve süratli çözümler getirecek başka alternatifleri ortaya koymaktır. Maalesef, ne halihazırda ne de yakın ve orta gelecekte böyle bir alternatif gözükmemektedir. Dolayısıyla, Türk Milletinin temsilcileri olarak Yüce Meclisin çatısı altında yer alan bizlere düşen görev, insanımızın sağduyusu ve sezgisiyle yöneldiği bu hedefi gerçekleştirmektir. (ANAP sıralarından alkışlar) Esasen, Avrupa Birliği üyeliği, bu çerçevede bir siyasî proje haline gelmiştir. Bu projeye ne kadar çok destek verir, ne kadar büyük katkı sağlarsak, milletimiz ve tarih önünde o kadar sorumluluğumuzu yerine getirmiş olacağımıza inanıyorum.

Değerli milletvekilleri, Avrupa Birliğine üyelik süreci, Türkiye'nin, 200 yıllık, devletimizi tahkim etme ve milletimizi güçlü kılma çabalarının ulaştığı nihai noktadır. Türkiye, esasen, coğrafya ve siyasî yapı olarak zaten içerisinde yer aldığı Batı'yı, bir medeniyet olarak kendisi tercih etmiştir. Biz, harici baskılarla hareket etmeden, dışarıdan yapılan baskılarla hareket etmeden yeni bir medeniyet dünyasına kendi isteğiyle dahil olan dünyadaki ender uluslardan birisiyiz. 1683'te Viyana bozgunuyla başlayan çöküş sürecini durdurmak için, bir medeniyeti bırakıp bir başka medeniyeti benimsedik. Devletimizi ve toplumumuzu, bu uğurda tepeden tırnağa değiştirmeye koyulduk. Vakai hayriyeden tanzimata, meşrutiyetten cumhuriyete kadar atılan bütün adımlarla tek bir hedefe yöneldik; o da, Batı medeniyeti içerisinde yer alarak devletimizi yaşatmak, onu yok olmaktan kurtarmak. Türkiye'nin ikiyüz yıllık tercihinin doğruluğu, bu tercihi yapmayan veya bu tercihi yapamayan çevremizdeki başka ülkelere bakıldığı zaman kolayca anlaşılacaktır. Başta Büyük Atatürk olmak üzere, bu yolda canla başla çalışan tüm devlet adamlarımıza ve tüm nesillere şükran borçluyuz.

Değerli milletvekilleri, bugün geldiğimiz aşamada, Avrupa Birliği üyeliği, Türkiye için, zaten ait olunan bir dünyaya dahil ve mensup olmak meselesidir. Türkiye, Doğu - Batı ikilemini aslında çoktan aşmıştır; şairin dediği gibi "Doğu Doğu'dur, Batı da Batı'dır" ve Türkiye, kesinlikle ve mutlak suretle Batı'dadır. Şimdi, geriye dönüp, ikiyüz yıldan beri hiçbir şey olmamış, sanki bütün tarih boşuna kat edilmiş gibi Avrupa Birliğine karşı çıkılmasını anlayabilmek mümkün değildir. Hangi gerekçeyle olursa olsun bu yoldan dönüş, bu yoldan sapış anlamına gelecek çabaları hoş karşılamak da mümkün değildir. Hem Avrupa Birliğine üyeliği istiyor gözüküp hem de bu yolu çıkmaza sokmak için elinden geleni yapmayı kabul etmek de mümkün değildir.

Değerli milletvekilleri, Türk tarihinin en büyük dönüşüm projesi olan cumhuriyet, Avrupa'yla entegrasyonu amaçlayan büyük bir projedir. Cumhuriyetimizin özü, siyasî birlik ve ekonomik gelişme temelinde çağdaş bir millî devlet olmaktır. Cumhuriyetimiz, 1946'dan sonra, demokratik bir hüviyet kazanarak bu alanda büyük başarılara ulaşmıştır. Bununla birlikte, siyasî birliğin tesisinde tam anlamıyla hedefe ulaştığımız söylenemez. Bunun esas nedeni nedir; bunun esas nedeni, vatandaşlık kurumunun Türkiye'de henüz yerleşip geliştirilememiş olmasıdır. Eğer bunun aksi doğru olsaydı, bugün, hâlâ, etnik veya mezhep temelli ayrışma veya -bu kürsüden biraz önce söylendiği gibi- bölünme endişesini veya tehlikesini yaşamazdık. Eğer aksi doğru olsaydı, küçük bir eşkiya grubunun başlattığı bir hareket, koca bir devleti, onbeş yıl boyunca ve hâlâ  uğraştıramazdı. Eğer bunun aksi doğru olsaydı, 14-15 yaşındaki dinî eğitim alan kız çocuklarımızın başörtüsünü, laikliğe yönelik büyük bir tehdit olarak algılayıp paniğe kapılmazdık. (ANAP, AK Parti ve SP sıralarından alkışlar)

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, bunlara inanıyor musun?!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Hiçbirimiz, bu kaygılara sebep olan olguları, bu kaygıları yaratan şeyleri, sadece dış kaynaklara, dış mihraklara bağlamak basitliğine kaçmamalıyız. Elbette ki, bir yönüyle, dışarıdan tasallut edenlerin varlığı bir gerçektir; ama, bu tasallut her zaman olacaktır; ancak, diğer yönüyle, bu sorunların kökeni içeridedir ve asıl çözmemiz gereken sorun da buradadır. Bu sorunlar, Atatürk ve İnönü döneminde de vardı, bugün de vardır ve bu sorunların kaynağı, toplumsal yapımızda ve yönetim anlayışımızdadır.

Cumhuriyetin "siyasî birlik" idealinin başarıya ulaşması, Türkiye'nin Avrupa ile entegrasyonunda nihaî safhayı tamamlamasıyla mümkündür. Endişemiz odur ki -bu endişeyi duyan arkadaşlarım için söylüyorum- Avrupa Birliğinin dışında kalan bir Türkiye, millî çıkarlarını, çok daha zor koruyacaktır, hatta, mevcut bütünlüğünü dahi muhafaza etmekte zorlanacaktır; çünkü, Türkiye, Avrupa Birliğinin dışında kaldığı takdirde, Ortadoğu'nun karanlık meçhulüne savrulmuş olacaktır. Avrupa Birliği kriterlerine sahip olmak, Türkiye'yi, bırakınız bölmeyi, tesis etmekte zorlandığı millî birlik yönünde önemli ve güvenilir bir zemine kavuşturacaktır.

Değerli milletvekilleri, bugün, bütün siyasî partiler, Avrupa Birliği uyum çalışmalarıyla ilgili, kendisinin haklı olduğunu ispatlamak peşindedir. Şunu baştan kabul etmeliyiz ki, her partinin kendine göre haklı olduğu noktalar muhakkak vardır. Her siyasî partinin olayları ve gelişmeleri kendi açısından değerlendirmesi kadar da tabiî bir şey olamaz. Yine, her bir siyasî parti, kendi görüşünün doğruluğunu ispatlamak için, bu alandaki gelişmeleri kendi ölçüleri doğrultusunda yorumlama hakkına da sahiptir. Bütün bu söylediklerime hak vermemek, bunları yadırgamak mümkün değil; ama değerli arkadaşlarım, bütün bunların sonucunda, bu pakette yer alan düzenlemelere hayır demek veya çekimser kalmak, kayıtsız kalmak, bu endişeleri duyan partilerimizin o endişelerini gidermeye yardımcı olmayacaktır, o siyasî partilere oy vermiş insanlarının haklarını korumaya da yardımcı olmayacaktır. Bana göre, bütün partilerimizin ortak çıkarı, Meclisteki ve Meclis dışındaki bütün siyasî partilerimize oy veren vatandaşlarımızın ortak çıkarı bu paketin yasalaşmasındadır. Bu paketin yasalaşmasının neden bütün partilerimizin ve neden bütün bu partilerimize oy vermiş olan vatandaşlarımızın çıkarına olduğu da apaçık ortadadır. Çünkü bu paketin yasalaşması Avrupa Birliğiyle müzakere sürecini başlatacak ve üyelik yolundaki en önemli engelin ortadan kalkmasını sağlayacaktır. Bu nedenle, Yüce Meclisteki Avrupa Birliği uyum çalışmalarını kimin daha inatçı olduğunu gösteren bir savaşa çevirmek doğru değildir.

Değerli milletvekilleri, bugün Ankara'nın göbeğindeki Kızılay'da, herhangi bir kitapçıya gidin, Türkiye üzerine yazılmış çok sayıda yeni kitap göreceksiniz. Bu kitapların yazarları ya Türkiye'ye dıştan bakan Türk dostu yazarlardır ya Türk diplomatlarıdır ya da Türk bilim adamlarıdır. Bu kitapların hemen hepsinde, ülkemizin demokrasi ve insan hakları konusundaki eksikliklerin uzun uzun işlendiğini göreceksiniz, onlara atıflar yapıldığını göreceksiniz. Bu eksikliklerin Batı dünyasında nasıl karşılandığına ilişkin değerlendirmeler, hepimizi sarsacak niteliktedir. Bu kitaplara göz gezdiren herkes, Türk Devletinin, Batı dünyasına ait bütün platformlarda, bugüne kadar neden sıkıntı çektiği konusunda bir fikir sahibi olacaktır.

Değerli milletvekilleri, bunlar, bizim gerçeklerimizdir, bu eksiklikler bizim eksikliklerimizdir. Bunlardan utanmak, bunları gizlemek doğru değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI A. MESUT YILMAZ (Devamla) -  2 dakika süre rica ediyorum...

BAŞKAN - İstirham ediyorum efendim, buyurun.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI A. MESUT YILMAZ (Devamla) -  Eğer, ortada bir problem olduğunu kabul etmezsek, sorunlarımızı çözemeyiz. Problemleri gizlemek ve inkâr etmek, belki, kısa dönemde işimize gelebilir; ama, ortada bir problem yokmuş gibi, ilânihaye yolumuza devam edemeyiz. Bu konuda atılan adımları engelleyerek de hiçbir yere varamayız. Sıkıntı verse bile, bu konudaki bütün eksikliklerimizi bu kürsüde açık açık konuşmak, tartışmak zorundayız. İnanıyorum ki, çıkarlarımız bazen çatışsa bile, her zaman bir uzlaşma yolunu bulabiliriz. Unutmayalım ki, bu ülke hepimizin ülkesi, bu ülkede yaşayan insanlar hepimizin insanları. Bize düşen, bütün bu eksikliklerimizi gidererek, insanımızı daha huzurlu ve mutlu yaşatmaktır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin Avrupa Birliğiyle üyelik perspektifine dayalı ilişkileri 1959 yılına dayanmaktadır. Bu yoldaki ilk girişimi yapan, merhum Adnan Menderes'in Hükümeti olmuştur; ama, bu konudaki anlaşmayı, Ankara Anlaşmasını ilk imzalayan, merhum İsmet İnönü'nün Hükümetidir. 9 uncu Cumhurbaşkanımız Sayın Süleyman Demirel, 1960'ların ikinci yarısında, Avrupa Birliğiyle ilişkilerin ilerlemesinde önemli katkıda bulunmuştur. Büyük dönüşüm yaşatarak, Türkiye'yi dünyayla bütünleşme yolunda harekete geçiren 8 inci Cumhurbaşkanımız merhum Turgut Özal'ın, benim de içinde yer aldığım hükümeti, zorlu bir ara dönemin sıkıntılarını aşarak, Avrupa Birliğine tam üyelik müracaatında bulunmuş ve Türkiye'nin üyelik perspektifini kesinleştirmiştir. Doğru Yol Partisinin Genel Başkanı Sayın Tansu Çiller'in Hükümeti, gümrük birliği sürecini başlatarak, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerini daha ileri bir safhaya getirmiştir. (DYP sıralarından alkışlar) Nihayet, Sayın Ecevit'in Başbakanlığını yaptığı, bizim de içinde bulunduğumuz bu hükümet, 57 nci hükümet, ülkemizi Avrupa Birliği genişleme sürecine dahil edip, uyum çalışmaları için gerekli Ulusal Programı hazırlayarak önemli bir katkıda bulunmuştur.

Bunu şunun için söylüyorum: Avrupa Birliği üyeliği hedefi, rahmetli Menderes'in, rahmetli İnönü'nün, rahmetli Özal'ın, Sayın Demirel'in, Sayın Çiller'in ve Sayın Ecevit'in projesidir; hepsinin ortak projesidir. (ANAP, DYP ve DSP sıralarından alkışlar)

Bu proje, elbette ki, bir siyasî partinin tekelinde değildir; bu proje, millete mal olmuştur. Çatısı altında bulunmaktan şeref duyduğumuz bu Yüce Meclis, Türkiye'nin, demokrasinin evrensel standartlarına layık bir ülke olduğunu bütün dünyaya göstermek durumundadır. Türkiye'nin son kırk yılda defalarca teşebbüs ettiği; ama, ya toplumsal kamplaşmalar nedeniyle ya da demokratik mekanizmaların devredışı kalması nedeniyle gerçekleştiremediği dönüşüm, bu defa tamamlanma aşamasına gelmiştir.

Bugün karşımızda, ne kardeşi kardeşe düşman eden sosyal, siyasal sorunlar vardır ne de demokratik mekanizmaların işlemesine engel olan herhangi bir gelişme söz konusudur. Türkiye'nin bu tarihî dönüşümü gerçekleştirmesi için bugün bütün şartlar mevcuttur. İş, sadece siz sayın milletvekillerinin irade beyanına kalmıştır. Kamuoyu önünde yapılan deklarasyonlara, millete verilen sözlere binaen, bu Meclisin, söz konusu dönüşümü gerçekleştirecek iradeyi ortaya koyacağına inanıyorum.

Şayet, Avrupa Birliği uyum yasaları kabul edilirse, bugün burada bulunan her bir milletvekili arkadaşım, ülkemizin, bu yüzyılının tarihinin yazımına iştirak etmiş, ortak olmuş olacaktır. Ülkesine ve milletine hizmeti her şeyin önünde gören bir bundan daha büyük bir şeref düşünemiyorum. Bu projeye taraftar olanlarla karşı olanların kimlerin karşısında kimlerin yanında oldukları, tarihte kimlerle birlikte anılacakları da şimdiden bellidir. Tarih tablosunda, millete ve devlete hizmet edenler bir tarafta, millet ve devleti yolundan çıkararak, ona zarar verenler diğer tarafta yer alacaktır ve iyiler, iyilikleriyle kötüler de kötülükleriyle anılacaktır. (ANAP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, hepimizin kabul etmesi gereken bir gerçek var; bu Parlamento, bizim Parlamentomuz, 21 inci Dönem Parlamentosu, hem yakın tarihin en çalışkan Parlamentosudur; ama, hem de en çok yıpranmış olan parlamentosudur.

Siyaset kurumunun ve siyasetçinin yıpranmışlığı, siyasî yelpazedeki dağınıklıkla orantılı olarak artmıştır; çünkü, siyasî dağınıklık siyasî iradede zafiyete yol açmıştır. Siyasî irade zaafı, teknik olarak ne kadar büyük performansı ortaya koyarsanız koyun, toplumu ortak hedefler etrafında toplama ve motive etme yönünde siyasetin gücünü azaltmaktadır.

BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız. 6 dakika oldu.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Hemen toparlıyorum.

Siyaset kurumunun böylesine kötü bir  duruma düşmesinde, belki, siyasetçilerin eksikleri vardır, yanlışları vardır; ama, siyasetdışı unsurların da bu süreci körükledikleri açıktır. Avrupa Birliği üyeliği, siyaset kurumunu ve siyasetçiyi içerisine düştüğü bu açmazdan kurtarmak için de önemli bir fırsattır.

Toplum, kendiliğinden ortak bir hedef etrafında konsensüs sağlamıştır. Sivil toplum kuruluşları, ülkemizin bu hedefe ulaşması konusunda yapılan her çalışmaya destek vermektedir. Siyaset kurumuna ve siyasetçiye düşen, kısa sürede genişleyen ve olgunlaşan bu zemini doğru değerlendirmek, ele geçen fırsatı heba etmemektir.

Anadolumuzda bir söz var "suyunu, tuzunu hesap edersen çorbayı içemezsin" derler. Avrupa Birliği konusunda atılacak her adımı, olabilecek

en olumsuz, en kötü sonuçlarıyla düşünürseniz kilitlenir kalırsınız. Hiçbir komplekse kapılmadan itiraf etmeliyiz ki, milletimiz, Avrupa Birliği üyeliği konusunda, siyaset kurumundan da siyasetçilerden de çok daha ileri bir noktadadır. (ANAP sıralarından alkışlar)

Eğer, biz, bugün, burada, hâlâ bu paketteki konuları tartışıyorsak, bu söylediğimin bundan açık ispatı olamaz. 21 inci Dönem milletvekilleri olarak, verdiğimiz mücadelelerin, yaptığımız işlerin, gösterdiğimiz çabaların, millet önünde ve tarih önünde eğer hak ettiği değeri bulmasını istiyorsak, Avrupa Birliği üyeliğine giden yolu hemen ve ardına kadar açmalıyız. Milletimiz bizden bunu bekliyor. Bugün, bütün gözler Yüce Meclisin üzerindedir. Ben inanıyorum ki, Yüce Meclisimiz, bu sınavdan yüzünün akıyla çıkacaktır.

Bu inançla, hepinize en derin saygılarımı, şükranlarımı sunuyorum. (ANAP sıralarından ayakta alkışlar, DSP ve AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Şimdi, söz sırası, Saadet Partisi Grubu adına, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mustafa Kamalak'ta.

Buyurun efendim. (SP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakikadır.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Adaleti sağlayalım Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hazreti Ömer'in adaleti var burada, hiç korkmayın.

Zatıâlileriniz, dün, o adaletimi gördünüz.

ASLAN POLAT (Erzurum) - 28 dakika...

BAŞKAN - Sayın Kamalak, siz buyurun efendim.

SP GRUBU ADINA MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; partimin, Saadet Partisinin, kısaca "Avrupa Birliği uyum paketi" diye bilinen, 890 sıra sayılı kanun teklifi üzerindeki görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunuyorum; konuşmama başlarken hepinizi hürmetle selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Saadet Partisi olarak, prensip itibariyle Avrupa Birliğine evet diyoruz. Avrupa Birliğini ideal bulduğumuz için değil, tüm dertlere deva gördüğümüz için değil; Türkiye'deki baskılar dayanılmaz aşamaya geldiği için, millî irade sürekli olarak dışlandığı için, yönetimlerde milletin dediği değil de, belirli çevrelerin, hukuk tanımazların sözü dinlendiği için Avrupa Birliğine evet diyoruz.

Değerli arkadaşlarım, merhum Âkif diyor ki:

"Hayal ile yoktur benim alışverişim,

Ne söylemişsem, görüp de söylemişim."

O münasebetle, biliyorum, Türkiye'de, millî iradenin değil de egemen güçlerin, hukuk tanımazların, etkin çevrelerin dediği olmakta, icra makamında genel olarak bunların sözü geçmektedir dedim; bu, önemli bir iddiadır. O halde, bu iddiayı belgelerle ortaya koymamız gerekiyor.

Değerli arkadaşlarım, bu hükümet bilindiği gibi, 56 ncı hükümetin devamıdır; 56 ncı hükümet de, 55 inci hükümetin devamıdır. O halde, hadiseye, bir bütün halinde bakmak lazım. Acaba, 54 üncü hükümeti, millî irade mi kurdu, yoksa millî iradeye rağmen belirli çevreler mi kurdu? Elimdeki kitapta "belirli çevreler kurdu" deniliyor. Kitabın adı "Bir Asker Bir Diplomat." Sayfa 258." Mesut Yılmaz'ın Başbakan olarak seçilmesi." Soruyor muhabir: " 'Cumhurbaşkanı, hükümeti kurma görevini Tansu Çiller'e vermeye mecbur değil; Hükümeti Mesut Yılmaz'a kurdururuz dedik ve görev Yılmaz'a verildi. Mesut Yılmaz'ı, hükümeti kurmak için biz seçtik; bizim istediğimiz şekilde hareket edecektir, bizim dediğimizden çıkamaz' demişti. Televizyon haberlerinde, Mesut Yılmaz'ın 'sekiz yıllık eğitim kararını bizim hükümetimiz almadı, uymak zorunda da değiliz' yolunda bir beyanını verdiler. Ben, haberi, misafirime tebessümle bakarak dinledim; ama, Yılmaz, bu beyanın arkasını getirmedi. Aksine 'kararı biz almadık; ama, elbette uygulayacağız' dedi. Komutan arkadaşım haklıymış."

Sanıyorum, birileri var ki... Sayın Yılmaz'ın Çay-TV'deki konuşmasını hepiniz bilirsiniz; ama, uygulama bütünüyle farklı. Sayın Yılmaz, Çay-TV'deki konuşmasında -imam-hatiplerdi söz konusu olan- ne diyordu: "Halk bu okullara teveccüh ettiğine göre, şu halde, buna dikkat etmek lazım, buna itibar etmek lazım" diyordu. Peki, imam-hatipler ne oldu?!

Biz diyoruz ki, evet, Avrupa Birliğine girmemiz lazım. Bu ülkeyi yönetme mevkiine gelen kişilerin, böyle, emir ve talimata mecbur kalmaması için Avrupa Birliğine evet diyoruz; yoksa, çare olarak gördüğümüzden değil.

Değerli arkadaşlarım, ne oldu; yani, 55 inci hükümet, 56 ncı hükümet ve 57 nci hükümet... Türkiye'nin geldiği nokta burada. Peki, bulunduğumuz nokta neresi? Bu hükümetin, bulunduğumuz noktayla ilgili, isterseniz, şöyle, başarı grafiğine, karnesine bir bakalım. Aldığımız rakamlar, işte, karnesi hükümetimizin... Türkiye Cumhuriyeti 57 nci hükümetinin karnesidir bu. (MHP sıralarından "nerede çıktı?" sesleri)

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - MHP de var mı?

MUSTAFA KAMALAK (Devamla) - Gelecek...

Rakamların alındığı yer, nerede çıktığı değil, kimin söylediği ve gerçek önemlidir. Tablodaki ekonomik rakamlar, Ankara Ticaret Odası Başkanı Sayın Sinan Aygün'ün 20 Mayıs 2002 tarihli televizyon konuşmasından alınmıştır. "Yalan" diyebiliyor musunuz bu rakamlara?! (MHP sıralarından "Millî Gazete mi" sesleri) Evet, gazete, Millî Gazete. Gelecek şimdi, diğerleri de gelecek. Bu rakamlara "hayır" diyebiliyor musunuz?.. Peki, geliyorum o zaman; belgelere geliyoruz.

KORAY AYDIN (Ankara) - Gazete haberiyle konuşulur mu hocam?! Siz bilim adamısınız...

MUSTAFA KAMALAK (Devamla) - Efendim, bilimde, her doküman, her veri gerçeği ifade eder, yanlışını burada söylersiniz. Eğer, bu rakamlar yanlış idiyse, bu zamana kadar söylenmesi lazımdı. Yirmi banka batmış; yalan mı?! (SP sıralarından "doğru" sesleri) Devri hükümetinizde... Yalan mı?!. Tamamı 28 Şubatçı; yani, millî... (MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Efendim, karşılıklı konuşmayın. İstirham ederim... Rahatsız olmayın efendim. Hatip fikrini söylüyor. Siz de çıkıp fikrinizi söyleyeceksiniz.

AYHAN ÇEVİK (Van) - Gazete reklamı yapma.

MUSTAFA KAMALAK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, gazete reklamı yapmıyoruz, gerçekleri dile getiriyoruz. Hükümetin karnesi...

BAŞKAN - Sayın Kamalak, siz de Genel Kurula hitap ederseniz minnettar kalacağım efendim.

MUSTAFA KAMALAK (Devamla) - Sayın Başkanım, zaten, Genel Kurula hitap ediyorum. (SP sıralarından "cevap veriyor Sayın Başkan" sesleri)

BAŞKAN - Bir şey demedik efendim... Sözünü kestik mi?!

MUSTAFA KAMALAK (Devamla) - "Faizler vergiyi yuttu..." Yalan mı sayın hükümet?!

"Sanayici isyan halinde..." Yalan mı?! (SP sıralarından "Doğru" sesleri, alkışlar) Yalan mı?! (SP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Bu kadar doğru yeter hocam...

AHMET ÇAKAR (İstanbul) - Avrupa Birliğini konuş hocam, Avrupa Birliğini...

MUSTAFA KAMALAK (Devamla) - Bunun için Avrupa Birliğine "evet" diyoruz.

AHMET ÇAKAR (İstanbul) - Avrupa mı kurtaracak bizi?!.

BAŞKAN - Sayın Çakar, lütfen...

MUSTAFA KAMALAK (Devamla) - Yani, böylesine başarısız olan iktidarların işbaşında bulunmaması için Avrupa Birliğine "evet" diyoruz.

Eğer, Avrupa Birliğine girecek olursak, millî irade iktidar olur; millet yanıltılmaz, kandırılmaz; onun için Avrupa Birliğine "evet" diyoruz. (SP sıralarından alkışlar)

"Alo'dan kaçış..." Bir yıl içerisinde birbuçuk milyon vatandaşımız ev telefonunu görüşmeye kapatmıştır; yalan mı?! (SP sıralarından "doğru" sesleri"

AHMET ÇAKAR (İstanbul) - Adil düzende Avrupa Birliği mi açacak bu telefonları?!

MUSTAFA KAMALAK (Devamla) - Ve "yazık bu millete..."

BASRİ COŞKUN (Malatya) - Gazete kupürleri!..

MUSTAFA KAMALAK (Devamla) - Çeşitli gazeteler; belli bir gazete değil. Gazetelerin ismini vermek gerekiyor mu?!

Bu millete yazık olmasın diye Avrupa Birliğine "evet" diyoruz. Bu millete yazık olmasın diye Avrupa Birliğine "evet" diyoruz.

Bakın, şu an, yapılan hesaplara göre, Türkiye Cumhuriyetinde, Devletinde 1 dakikada 89 milyar lira vergi toplanıyor; buna karşılık ödenen borç ve faiz 113 milyar lira. Değerli arkadaşlarım, bu faizi devlet öderken, birilerinin de cebine gidiyor herhalde, küçük bir azınlığın cebine gidiyor. Bu sömürü çarkının kırılması için Avrupa Birliğine "evet" diyoruz.

Krizin maliyeti 53 milyar dolar. Bu tür krizler olmasın diye Avrupa Birliğine "evet" diyoruz.

"Krizin korkunç yüzü... Hükümetin ortak karnesi..." Evet, hükümetin ortak karnesi... Altını okumaya dilim varmıyor.

"Öğrencim bahşiş verdi, ağladım..."

Evet, 28 Şubata alkış tutan gazetelerdi bunlar ve sonuç...

MEHMET TELEK (Afyon) - Şimdi de aynı şeyi söylüyorsun.

MUSTAFA KAMALAK (Devamla) - Ve sonuç... Demin "alo" dan kaçıyordu Türk insanı. "Green Türkler..." İşte eseriniz iktidar ortakları, eseriniz!.. 1 700 000 Türk, Amerikan vatandaşlığına geçmek için resmen müracaat etmiştir. İşte eseriniz! Sadece "alo"dan, Türkiye'den mi kaçış; her şeyini kaybeden insan, son tahlilde inançlarını da kaybeder. Ve "İslamdan İsa'ya dönenler." Sayenizde. Ve sayenizde "İslamdan İsa'ya dönenler". Yer istiyor musunuz; Tempo Dergisi.

KORAY AYDIN (Ankara) - Onun için mi Avrupa Birliği hocam?!

MUSTAFA KAMALAK (Devamla) - Bunun için Avrupa Birliği.

Ve "Memlekete iyiliğin bu mu Ecevit?!" Bakıyoruz, Millî Gazete değil bunlar; Türkiye'nin gerçekleri... Türkiye'nin gerçekleri. Haa, şunu diyeceksiniz, şunu diyeceksiniz: Suç Ecevit'in. Öyle mi?! Ve diyor ki: "Sallanan Ecevit'i Bahçeli tutuyor." Yalan mı?!

AYHAN ÇEVİK (Van) - Türkiye'yi de Bahçeli tutuyor.

MUSTAFA KAMALAK (Devamla) - Peki, bu güzel insanlar, MHP'ye oy veren seçmenler doğrudan Ecevit'e oy verseydi daha iyi etmez miydi? (MHP sıralarından gürültüler) Etmez miydi?! Yani, ne oldu?! (MHP sıralarından gürültüler) İşinize gelmediği zaman olmuyor, öyle mi?!

AYHAN ÇEVİK (Van) - Bahçeli, Türkiye'nin direğidir.

MUSTAFA KAMALAK (Devamla) - Elbette!..

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Bahçeli sizi de kurtardı.

MUSTAFA KAMALAK (Devamla) - Ve son tahlil: "Saygısız Amerikalı." Ne diyor Amerikalı: "Tek ticaret, ihracat metanız askerinizdir."

Ve "ABD'nin kafa-kol programı." Bunu da, emin olun, okumaya utanıyorum. Hürriyet Gazetesinde.

Değerli dostlarım, şimdi, Türkiye, bu durumlara müstahak olmadığı için, çok daha iyi yerlere, çok daha iyi durumlara layık olduğu için, daha doğrusu, millî iradenin üzerindeki baskı kaldırılsın diye Avrupa Birliğine "evet" diyoruz; hukuk devleti için Avrupa Birliğine "evet" diyoruz.

Değerli arkadaşlarım, hatırlayacaksınız, Meclis açıldığı zaman, burada, belli bir partimiz "dışarı, dışarı, dışarı" diye tempo tutuyordu. Dışarıda millet var!.. Dışarıda millet var!.. Şimdi hep beraber gidiyoruz milletin huzuruna. Hakem, millet ne diyecek bakalım; o zaman göreceğiz. Yani, Meclisin İçtüzüğü, Anayasa mesabesinde olan İçtüzüğü "bayanlar tayyör giyerler" dediği halde, millî iradeyle buraya gelmiş olan bir milletvekili, milletin iradesine rağmen dışarı atıldı. Bu durumlara son vermek için Avrupa Birliğine "evet" diyoruz.

Bu arada, milletin gerçek iradesinin Meclise yansıması için, kandırmaların önlenmesi için Avrupa Birliğine "evet" diyoruz.

Sanıyorum, bir iki iktidar ortağımızın karnesine temas ettim. Bu arada, şunu da söyleyeyim: Bakın, o milletvekili dışarı atılırken, ortada, hiç, ama hiçbir hukukî dayanak yoktu, uygulama bütünüyle keyfî idi, hukukdışı idi. Anadolu'da "bu zulmü biz durdururuz" diyenler "başörtüsü zulmünü biz sona erdiririz" diyenler "ürkeklere değil, erkeklere oy verin" diyenler "imam-hatip problemini biz çözeriz, başörtüsü problemini biz çözeriz" diyenler, işe milletvekillerinin başını çözmekle başladılar! (SP sıralarından alkışlar)

AHMET ÇAKAR (İstanbul) - Bu konuşmalar size hiç yakışıyor mu?!

MUSTAFA KAMALAK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım...

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Siz sandığa gömüldüğünüz zaman hepsi çözülecek!..

BAŞKAN - Efendim, istirham ederim; karşılıklı konuşmayınız...

MUSTAFA KAMALAK (Devamla) - Biz, millete teslim olmuşuz; kahrın da hoş, lütfun da hoş; ama, milletin iradesine, hükmüne razıyız biz. O kimi şey yapacağını bilir. (MHP sıralarından gürültüler)

Sizin sayenizde dostlar, sizin sayenizde!.. Türkiye 4 üncüsü, bugün, dışarıda istediği yere giremiyor; yanlış mı?!.

MEHMET TELEK (Afyon) - Siz getirdiniz bu hale.

MUSTAFA KAMALAK (Devamla) - Öyle mi?!

Bakın, siz çözmek için gelmediniz mi?! Ne için duruyorsunuz burada?!

AYHAN ÇEVİK (Van) - Niye şimdiye kadar çözmediniz?!

MUSTAFA KAMALAK (Devamla) - Bakın, puan vahşeti...

Arkadaşlar, bu, bir inanç meselesidir; bunu Saadet Partisi çözer ancak! (SP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Bu, yürek işidir, inanç işidir! Siz çözemezsiniz! Siz milleti kandırırsınız ancak! (MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Efendim, lütfen...

MUSTAFA KAMALAK (Devamla) - Puan vahşeti... Bu, sizin devri iktidarınızda oluyor.

AYHAN ÇEVİK (Van) - Niye çözmediniz?!

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sen ancak çadıra gidersin, çadıra...

MUSTAFA KAMALAK (Devamla) - Bakın, imam-hatipler ilk defa polis akademisine giremiyor sizin sayenizde.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Çadırda çözersin...

MUSTAFA KAMALAK (Devamla) - Ve kaymakam sizin sayenizde sekiz tane Kur'an kursunu kapatabiliyor, sizin sayenizde.

Ve binlerce, binlerce imam-hatip okulu öğrencisi, başörtüsünden dolayı -Sayın Yılmaz'ın ifade ettiği gibi- 12-13 yaşındaki yavrular sizin döneminizde sınıfta kalıyor, binlercesi...

Ve sizin iktidarınız döneminde, 71 yaşındaki nine, sağlık karnesindeki fotoğrafında başı kapalıdır diye hastanede tedavi edilmiyor, can veriyor; sizin iktidarınızda. (SP sıralarından alkışlar, MHP sıralarından gürültüler) İşte resmî belgesi...

BAŞKAN - Sayın Kamalak, Medine Bircan'a naçizane kulunuz sahip çıktı. Merhume üzerine siyaset yapmayın. O yanlışı biz düzelttik efendim.

MUSTAFA KAMALAK (Devamla) - Sayın Başkanım, bakın, ben, burada, belgeyle konuşuyorum.

BAŞKAN - Hayır; çünkü, anamın adı Medine olduğu için, o konuda çok hassas davrandık, yanlışlık düzeltildi; onu arz ederim. Onun için müdahale ettim, çok özür dilerim. Hassas bir konu olduğu için...

AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Bursa) - O, hükümetin değil, sizin şahsî girişiminizle oldu.

MUSTAFA KAMALAK (Devamla) - Ve bunu ben söylemiyorum sadece.

Ve "ülkücünün itirafı..." Bakın, Kahramanmaraş Milletvekili Edip Özbaş "biz zorbalığa, zulme payanda yapıldık" diyor. Yalan mı?!

Değerli arkadaşlarım, bunlara son vermek amacıyla, millî iradeyi iktidara taşımak amacıyla, bütün düşüncelerimize rağmen, ideal olmadığı halde, Avrupa Birliğine "evet" diyoruz; yoksa, ideal olduğu için değil. İdeal görüş, millî görüştür. (SP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) İdeal görüş o. İdeal görüş odur, milletimizin kurtuluş reçetesi de odur.

Değerli arkadaşlarım, sizin devri iktidarınızda, Başbakan çıkıyor, belirli partileri sistem dışı yahut devletdışı ilan ediyor. Böyle şey olur mu?! Bakın, bakın, işte bu tür zulümlere, bu tür haksızlıklara, bu tür mesnetsiz konuşmalara son vermek amacıyla Avrupa Birliğine "evet" diyoruz.

Eğer, bir başbakan yahut iktidardaki herhangi bir parti, gerçekten, bir partiyi yahut belirli partileri tehlikeli görüyorsa Siyasî Partiler Kanununun 100 üncü maddesini işletir; uluorta, gelişigüzel, keyfî konuşamaz. Türkiye Cumhuriyeti, uyulmasa da, Anayasasına göre bir hukuk devletidir. Hukuk konuşur. Eğer, gerçekten, bir yahut bazı partiler sistemdışı ise, rejimdışı ise, bunun yolu bellidir; yani, tahrik yapılmaz, şuna buna çamur atılamaz. Bu münasebetle Avrupa birliğine "evet" diyoruz. "Evet" diyoruz da, istismara da karşıyız. Avrupa Birliğine "evet" ama, istismara "hayır." Nedir istismar; bakın, şu başörtüsü konusunda, imam-hatipler konusunda, Kur'an kursları konusunda halkı istismar ettiniz!

MÜKERREM LEVENT (Niğde) - İstismar eden sizsiniz!

MUSTAFA KAMALAK (Devamla) - İstismar ettiniz...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Şehitleri, şehitleri...

MUSTAFA KAMALAK (Devamla) - Siz, belirli bir şahsı asacağım diye, şehit katillerini affettiniz dostlar, affettiniz!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Şimdi sen affediyorsun!

BAŞKAN - Efendim, istirham ederim...

Bir dakika, Sayın Kamalak, konuşma süreniz bitti, sürenizi uzatacağım.

ASLAN POLAT (Erzurum) - 8 dakika...

BAŞKAN - Rütbesine göre uzatıyorum, rütbesine göre.

MUSTAFA KAMALAK (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

MUSTAFA KAMALAK (Devamla) - Değerli dostlar, biz, Saadet Partisi olarak, bu bozukdüzende, zulmün her türüne ve bu arada idamın her türüne karşıyız; ama, şu gelen pakette, yine bir partimiz, sırf idamı istismar etmek için, belli bir kişiyi asacağı vaadiyle halk huzuruna çıkıyor. Şundan emin olun, o kişinin hayatı, Cumhurbaşkanının hayatından çok daha güvencededir. Onu mu asacaksın; asın, görelim hadi! Orada istismara müsaade etmeyeceğiz; bunu bilesiniz.

Değerli arkadaşlarım, paketle ilgili olarak, kısmen, bu münasebetle "evet" diyoruz, kısmen de "hayır." Niye kısmen hayır; istismara müsaade etmeyeceğimiz için, zamanlama yanlış olduğu için belirli maddelere "hayır" diyeceğiz. O maddelerin neler olduğu, maddeler üzerinde konuşulurken özel olarak dile getirilecektir.

Hepinize saygılar sunuyorum efendim. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Efendim, herhalde gruplar adına başka söz isteyen yok; kimse istemedi.

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Var efendim.

BAŞKAN - Bilmiyorum, gelmedi efendim.

MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Var Sayın Başkan.

AYVAZ GÖKDEMİR (Erzurum) - Var...

BAŞKAN - Bir dakika... Bir dakika...

Hatip mikrofonundan sesler çok boğuk çıkıyor; Sayın Kamalak'ın konuşmalarının yarısını anlayamadık; müsaade eder misiniz, 5 dakika ara vereyim, düzeltsinler efendim.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Tekrarlayalım Sayın Başkan; anlaşılmadıysa tekrarlasın.

BAŞKAN - Birleşime 5 dakika ara veriyorum efendim.

 

Kapanma Saati : 16.47

 


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 17.00

BAŞKAN : Başkanvekili Mustafa Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER :Burhan ORHAN (Bursa), Sebahattin KARAKELLE (Erzincan)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 124 üncü Birleşimin İkinci Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VII. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1.- Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İbrahim Yaşar Dedelek ile Kırıkkale Milletvekili Nihat Gökbulut'un; Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması ile Milletvekili Genel Seçimlerinin 3 Kasım 2002 Pazar Günü Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Anayasa, İçişleri, Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Adalet Komisyonu Raporları (2/1020) (S. Sayısı : 890) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Sayın Bakanlar yerlerini aldılar.

Efendim, yine kimse yok...

HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Konuşmacımız burada değil; başka konuşmacı varsa, gelsin.

BAŞKAN - Efendim, başka konuşmacı yok ise...

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Şandır hazırlar.

BAŞKAN - Efendim, ara verdim, teknik arızayı giderdim. Gruplar adına başka konuşmacı yok mu efendim?

HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Bülent Bey gelecek.

BAŞKAN - Valla, bugün niye naz ediyorsunuz, anlamadım. Doğru Yol Partisi de vermedi, verecek herhalde. Herkes diyor ki...

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Herkes birbirini bekliyor efendim.

BAŞKAN - Efendim, ben, bu arada, yine centilmenlik yapayım. Gruplar adına başka söz talebinden evvel, şahıslarla ilgili kurayı çekeyim de, gruplar kendi aralarında kâğıtları göndermiş olsun. Bizim işimiz Meclisi çalıştırmak; çalıştırmamak olsa, şimdi maddelerine geçerim, haberiniz olsun!

Efendim, Sayın Aslan Polat, Sayın Mehmet Bekâroğlu, Sayın Veysel Candan, Sayın Lütfü Esengün'ün isimleri arasında kura çekeceğim; aynı anda, aynı saatte müracaat ettikleri için.

Bakalım kim... Buyurun... Hadi bakalım!.. Şimdi, diyecekler ki, iltimas etti... Vallahi, ben etmedim, kısmeti var; Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat...

İkinci ismi çekiyorum: Erzurum Milletvekili Sayın Lütfü Esengün.

İkinci kere müsamaha etmem efendim. Başka kura da yok! Geçerim maddelerine...

Lütfen, gruplar bildirsinler...

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Grup Başkanı, Manisa Milletvekili Sayın Bülent Arınç; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi hürmetle selamlıyorum. Çalışmalarımızın hayırlı olmasını diliyorum.

Bildiğiniz gibi, dün, Türkiye Büyük Millet Meclisi, büyük bir oy çoğunluğuyla, 3 Kasım 2002 tarihinde erken seçime gitme kararı verdi. Bu, Parlamentomuz adına iftihar edilecek bir durumdur. 449 arkadaşımız, ülkenin erken seçime gitmesinde yarar buldu ve seçim kararı aldı. Halkımız için, ülkemiz için, demokrasimiz için, Parlamentomuz için hayırlı olmasını diliyorum.

Değerli arkadaşlar, biz, bu seçimlere hükümetin isteğiyle gitmiyoruz. Hükümet ortağı siyasî partiler, bugüne kadar her açıklamalarında "bu hükümet, Nisan 2004'e kadar devam edecek" dediler. Hatta, zaman zaman Sayın Başbakan, tarihleri 2002 veya 2003 olarak söyleyince, hemen yanındaki ortaklar atıldı "hayır, sürçülisan edildi, Nisan 2004 demek istedi" buyurdular. Ancak, sonunda bir gelişme oldu. Bu gelişmeye Parlamento sahip çıktı ve önümüzdeki Kasım ayında; yani, takriben yüz gün sonra ülke seçime gidecek.

Neden seçime gidiyoruz; elbette, durup dururken değil. Hükümet, çok başarılı idiyse, bugünkü çoğunluğuyla dahi, seçimi istemeden götürebilirdi, hatta bir parti bölünmemiş olsaydı, Nisan 2004'e kadar gensorularla veya bir başka denetim mekanizmasıyla onu yerinden oynatmak mümkün olmazdı. Ancak, şartlar bunu gerektirdi; çünkü, Anadolu'da sokağa çıkan herkes, milyonlarca insan bu hükümetin yönetiminden memnun olmadığını, ülkenin başsız kaldığını, yöneticisiz kaldığını, devlet çarklarının dönmediğini, Başbakanın sağlığıyla ilgili gelişmelerin bir büyük sorun haline geldiğini, hükümet ortakları arasında ihtilaf bulunduğunu, en azından Avrupa Birliğiyle ilgili olarak hükümet ortağı partilerin birbirlerini atıp tuttuklarını ve bir tarafta da hükümet içerisindeki uyumsuzluğun, zaten bir türlü düze çıkmamış olan ekonomiyi derinden etkilediğini ve yeni bir kriz beklentilerini gündeme getirdi. Bir taraftan da hükümet -karşısında 276 oy yok belki ama- kendi sayısal çoğunluğunu kaybetti. Dolayısıyla, bu şartlar bu ülkeyi seçime götürüyor, hükümet ortakları da sonunda buna razı oldular. O zaman, bunu özellikle şunun için söylüyorum: Bazı arkadaşlarımız burada konuşma yaparken "hükümetimiz çok başarılıydı, uyum ve uzlaşma içinde çalışıyordu, üstelik 400'e yakın da kanun çıkarmıştı, neler neler yapmıştık da, tam daha güzellerini yapacakken seçime gidiyoruz" demesinler. Mecburen seçime gidiyorsunuz; çünkü, başarısız oldunuz.

Değerli arkadaşlarım, bugün, çok önemli bir konuyu görüşüyoruz; adına Avrupa Birliğiyle ilgili uyum yasaları denilen bir çerçeve kanun teklifi var önümüzde, 13 maddesi var, geçici maddeleri var, bu kanun teklifinin görüşülmesi gündeme alındı. Bir partimizin dışında, ki, o da bugün burada görüşlerini ifade ediyor; bu yasaların bu dönemde çıkmaması veya en azından içeriğine karşı olduklarını ifade ettiler... Her siyasî partinin, her konuda düşüncesini ortaya koyması elbette önemlidir; doğruyu yanlışı burada tartışırız, sonunda elbirliğiyle bir karar veririz. Ancak, baştan itibaren bir endişemi dile getirmek istiyorum: Tartışmacı bir üslupla, hırçın ve kavgacı bir üslupla, hatta, belki de bugünkü çalışmalarımızı sabote etmek düşüncesiyle konuşmalar yapılıyor; yapılmamalı; doğrusu, herkes görüşünü açıkça ifade etmeli, sonunda Genel Kurul karar vermeli. Burada birbirimizi suçlamak, hele hele bunları geçmişte yapmış da sadece bugün yapıyorsak, inandırıcı olmak vasfını da kaybedeceğimiz için, bu, Genel Kurulun adabına yakışmayan bir davranış olur.

Bu konuda şunu da söylemem gerekir: Avrupa Birliği yasaları çıkarsa yaşadık, bu bizim için bir cennettir; çıkmazsa mahvolduk, bu, Türkiye'nin sonudur; eğer böyle iki kutup ortaya çıkmışsa -ki, ben böyle olduğuna da inanmıyorum- bu, elbette fevkalade yanlıştır. Bu yasalar bugün çıkmazsa, bu, Türkiye'nin sonu değil, Türkiye'nin mahvolması da değil; ama, Türkiye'nin yararına görülen bazı konuların, gecikmiş de olsa ele alınmasında ve bunların çıkarılmasında yarar görebiliriz; asıl, bunu bugün tartışmalıyız.

Değerli arkadaşlarım, dolayısıyla, bu ve bundan sonraki konuşmalarımız, tartışmalarımız elbette yapıcı bir üslupla olmalı; bütün Türkiye bizi izliyor, bütün dünya takip ediyor. Elbette, önümüz seçimdir, seçime giderken bu üslubu meydanlara da taşımamak ve halkımızın gerçek bir mukayese yapacağına inanarak onun hakemliğine razı olmak, aslında, demokrasilerde meşruiyetin de en önemli kaynağıdır.

Değerli arkadaşlarım, bu hükümet, gerçekten, her çıkan sözcünün ifade ettiği gibi, başbakan yardımcılarının da söylediği gibi "hep, uyum ve uzlaşının en güzel örneklerini verdi ve bunun sayesinde şu şu yapısal değişiklikler de yapıldı" dediler; ama, bugün görüyorum ki, bu hükümet ortaklarından birinin sözcüsü, diğerlerine karşı çok aşırı suçlamalar gündeme getiriyor, onları eleştiriyor. Bunların hepsi tutanaklarda var. Yeni bir tartışma başlatmak istemiyorum, ama, bu uyum ve uzlaşı nereye gitti?! Düne kadar vardı da, seçim kararı alındıktan sonra eğer bunlar yapılacak olursa, buna, Anadolu'da, çok güzel bir tabirle isim koyarlar "öküz öldü, ortaklık bozuldu" derler. Eğer bu duruma gelmişsek, en azından birbirimize karşı saygımızı kaybetmeyelim; en azından birlikte olunan dönemlere ait yapılanların sorumluluklarını hep beraber omuzlayalım ve sırtlayalım; çünkü, Anayasa gereği böyledir. Hükümet ortak sorumluluğu gerektirir; başbakan yardımcısı ile çevre bakanının sorumluluğu arasında bir gram veya bir virgül kadar bile fark yoktur.

Değerli arkadaşlarım, bu dönem içerisinde, üç sene içerisinde halkımızın fakirleştiğini, yoksullaştığını, elindeki millî gelirinin düştüğünü, Türkiye'nin küçüldüğünü, buruştuğunu, büzüldüğünü görüyoruz. Eksi 10'lara varan bir küçülmenin, bu hükümet döneminde gerçekleştiğini, elbette, hepimiz çok iyi biliyoruz. Bir yılda 420 000 esnafın kepenk kapattığını, fakirliğin ve yoksulluğun sokaklara taştığını, bir ekmeğin, bir kilo bulgurun dağıtıldığı yerlerde, insanların yerlerde sürüklendiğini biliyoruz.

Değerli arkadaşlarım, işsizliğin arttığını biliyoruz. Son birbuçuk yılda 1 500 000 insanın çalışırken işsiz kaldığını çok iyi biliyoruz. Bunlar gözümüzün önündeyken, bunların izalesi için çalışmak milliyetçilikti, vatanseverlikti, yurtseverlikti; bunların olduğu bir ülkede insanlar bu duygularını kaybetmemişlerse, vatanseverlikti, yurtseverlikti. Bunların olduğu bir ülkede, insanlar bu duygularını kaybetmemişlerse, asıl yapılması gereken, halkın fakirleşmesine karşı tedbir almaktı.

Herkesin karşı çıktığı RTÜK tasarısını, burada, sabahlara kadar takip ederken, milliyetçilik ve vatanseverlik, hele hele demokrasi hiç akıllara gelmemişse, af yasaları çıkarken; Anayasa Mahkemesinin defalarca bozmasına rağmen bizim çoğunluğumuz var, istediğimizi yaparız anlayışı hâkim olmuşken, Tütün Kanunu çıkarılıp tütüncü perişan edilmiş, Şeker Kanunu çıkarılmış, şeker pancarı eken müstahsiller perişan edilmişken; çiftçi, tamamen yoksulluğa ve maalesef, açlığa mahkûm edilmişken, asıl o zaman milliyetçiliği, asıl o zaman vatanın bölünmez bütünlüğünü düşünmeliydik.

Elbette, fakirlik ve yoksulluk da ülkede bölücülüğe açılan yoldur, suç işlemeye açılan yoldur. Ülkede, vatandaşlarımızı birbirine bağlayan, devlet ile millet arasındaki irtibatı ortadan kaldıran en büyük suçtur. Dick Morris'in sözlerine karşı, asıl o zaman milliyetçiler cevap vermeliydi. Sayın Başkanımızın uyarmasıyla, o gün Mecliste yaptığımız konuşmaları hatırlayınız. "Biz IMF'ye para verdik, o da bizim paramızla Türkiye'yi satın aldı" diyen bir densize karşı, buradan bütün arkadaşlarımız tepkilerini koymuştu; ama, bu, yanlış mıydı, doğru muydu; bu söz, gerçek miydi, değil miydi?! Herkes elini vicdanına koysun, o zaman, sıkı sıkıya sahip olduğumuz milliyetçilik ve vatanseverliğin, bu ülkenin bölünmez bütünlüğünü hatırlamanın zamanı değil miydi değerli arkadaşlarım?! IMF istedi diye, Dünya Bankası istiyor diye 15 günde 15 kanun çıkarılırken, milliyetçilik nerede kaldı?! IMF'den biraz daha para gelmesi için burada yapmadığımız kalmamışken, milliyetçilik nereye gitmişti?!

Değerli arkadaşlarım, Demircili Mehmet Efe vardır benim bölgemde, efsanevî kahraman. Çok güzel bir söz söylemiş "ülkeler ya ilimle yönetilir ya zulümle. Benim ilmim yok, onun için ben zulümle yönetiyorum" demiş. Demircili Mehmet Efe dürüsttü. Keşke bu dürüstlüğü hükümetler de gösterebilseydi. Enflasyonu yeneceğim diye, fakirliği kaldıracağım diye, vergi adaletsizliğini, sosyal gelirdeki adaletsizliği gidereceğim diye işbaşına gelip, ülkeyi çıkmazın içine sokanların, dibe vurduranların, ülkeyi fakirleştirenlerin, en az Demircili Mehmet Efe kadar dürüst ve samimî olması lazımdı. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, üç yıldan bu yana ülkemizde gördüğümüz manzara budur ve demokraside, işte sandığa gidiyoruz. Ben inanıyorum ki, millet en doğrusunu yapacak, en haklısını yapacak, içimizden veya bir başka partiden hangisini tercih ettiğini açıkça ortaya koyacaktır.

Anayasa Komisyonundaydım, bir arkadaş konuşma yaptı, çok garibime gitti doğrusu, "ya bu seçimin sonunda istenmeyen milletvekilleri Parlamentoya girerse halimiz ne olacak" dedi. Seçime karşı çıkan bir milletvekili arkadaşımızdı, argümanlarını sayıyordu, içlerinden bir tanesi de buydu: "Ya istenmeyen milletvekilleri gelirse halimiz ne olacak." Milletin seçtiğine "hayır" diyen mi var, millet iradesinin karşısında durmayı kendisine görev bilenler mi var; yani, partiler ve milletvekilleri için, siz Türk Standartları Enstitüsünden onay mı alacaksınız bundan sonra?! (AK Parti sıralarından alkışlar) "Bunlar TSE damgalı partilerdir, bunlar TSE damgalı milletvekilleridir, ancak bunlar Parlamentoya girebilir" diye bir sakil düşüncenin esiri olan arkadaşlarımızın bulunması bereket ki, sadece bir kişiyle sınırlı kaldı.

Değerli arkadaşlarım, seçime gidiyoruz, Allah hayırlısını nasip etsin. İçimizden kim gelecekse, Allah'ın takdir ettiğini hiçbir şey bozamaz; ama, milletin önüne dürüst olarak gidelim, eminim ki, o, kendisine söz verip de yapmayanları çok iyi bilir; bulunduğu köyde ve kasabada kabadayılık yaparken, Ankara'da başı önünde dolaşanları çok iyi bilir. Eminim ki, halk, kendisine ne vaat ederken ne yapmış olanlara ancak seçimde dersini verecektir. Hepimiz bu dersi alacağız, inşallah ülkemiz için, milletimiz için en hayırlı sonuç olur.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, bugün konuştuğumuz konu Avrupa Birliğiyle ilgili bir konudur. Avrupa Birliğine girmesinde Türkiye'nin yararı vardır. Bunu ben söylemiyorum, bunu biraz evvel Sayın Yılmaz da ifade ettiler, ne olur aynı şeyleri tekrar tekrar tartışmayalım. Bu benim meselem değil, bu MHP'nin meselesi değil, bu DSP'nin meselesi hiç değil; 1958, 1959'dan beri Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve gelen bütün hükümetler Avrupa Birliğine, ta, o zamanlar Avrupa Ekonomik Topluluğuna girmek istemişler, müktesebata uymuşlar, anlaşmalar imzalamışlar; ama, bütün bunların sonunda bugün geldiğimiz nokta, bazı işlerde gecikilmiş olmasıdır. Bu gecikmenin sorumlusu da, sadece biz değiliz; kırkiki seneden beri Türkiye'de hükümet olmuş hangi partiler ve hükümetler varsa ve bugüne geldiğimizde de gecikmeler yaşanıyorsa, bunların hepsinin sorumlusu onlardır. Dolayısıyla, "biz, bugün bunu mutlaka çıkarmalıyız, çıkmadığı takdirde de öldük, bittik, bu işin sorumlusu buradakilerdir" demeye de, doğrusu, gönlüm hiç el vermiyor. Biz, bunu yapmak veya yapmamak noktasında, elbette, karar vereceğiz.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, bugün, Avrupa Birliği noktası, bir temel dönülmez noktadır. Buradaki bütün arkadaşlarımızın düşüncesinin, ülkemizin ve vatandaşlarımızın menfaatını gözeterek, Avrupa Birliğine girme noktasında çaba göstermesidir. "Efendim, biz, şerefli ve onurlu bir girme istiyoruz" diyenler, bunu, hepimiz için söylemeliler; yoksa, biri böyle derken, diğerlerinin "hayır, eli mahkûm şekilde girmek istiyoruz" gibi bir çalışması mı var?! Bu, birbirimize inanmamak olur; bugüne kadar gelmiş gitmiş hükümetlerin hepsini inkâr etmek olur. Hayır, Avrupa Birliğine girme noktası, Türkiye'nin ekonomik ve malî standardının yükselmesi, Türkiye'de demokrasi ve hukuk standardının yükselmesi için bir fırsattır değerli arkadaşlarım. Bunu iyi değerlendirmeliyiz, hatta öyle değerlendirmeliyiz ki -Sayın İsmail Köse'nin biraz önce burada yaptığı konuşmaya bakarak söylüyorum- değerli dostlar ve arkadaşlar, bu hükümet döneminde Avrupa Birliğine aday ülke olduk, 1999 Helsinki'de. Ondan sonra, karşı taraf, Katılım Ortaklığı Belgesini, biz de Ulusal Programımızı ilan ettik. Bu Ulusal Program bu Meclisten geçmedi, hükümet tarafından hazırlandı, 24 Mart 2001 tarihinde de Resmî Gazetede yayımlandı. Sayın Yılmaz, bu kadar önemli bir konuyu, bu Mecliste, sadece 10 dakika konuştu. Bizim, buna katkımız bundan ibarettir. Ulusal Programda benim AK Parti olarak imzam yok. Ben, belki bu Programda olanlara itiraz etsem, bana hiç kimse itiraz edemez; ama, bu Ulusal Programın altında MHP'nin imzası var, ANAP'ın imzası var, DSP'nin imzası var. Altına imza attığınız şeyden bugün nasıl şikâyet edebiliyorsunuz?! Altına imza attığınız şeyden, bugün başka arkadaşlarınızı bölücülükle nasıl suçlayabilirsiniz?! Altına imza attığınız şeyden, bugün seçim gözüktü diye, nasıl vazgeçebilirsiniz değerli arkadaşlarım?! (AK Parti sıralarından alkışlar) Bunu yaptığınız zaman samimî olabilir misiniz? Bunu yaptığınız zaman dürüst bir davranış olur mu değerli arkadaşlarım? Hayır... Bu Ulusal Programda, elbette, bu hükümetin imzası var, sorumluluğu var, onun gereğini yerine getirmek, elbette, hükümetin başta gelen vazifesidir.

Değerli arkadaşlarım, bunun kriterleri de belirlenmiş. Bu kriterleri biz yapmadığımız gibi, Avrupa Birliği de sadece Türkiye için yapmadı. 77'lerde, 87'lerde girseydik bu kriterler yoktu. O zaman vazgeçilmedi, bundan sonra gelenlere de uyacağız denildi. Hepimiz, hepiniz kabul ettiniz. Bugün bundan nasıl başınızı çevirebilirsiniz?! Kopenhag Kriterlerinde deniliyor ki, demokratik hukuk devleti, hukukun üstünlüğü, kültürel haklar vesaire; öbürü diyor ki, gayri safî millî hâsıla böyle olursa şöyle olur, borçlar böyle olursa şöyle olur... Bizi davet eden Avrupa Birliği değil arkadaşlar, biz Avrupa Birliğine girmek istemişiz.

Siz, bugün, bir siyasî partiye kaydolmak isteyen üyenin, bir derneğe kaydolmak isteyen üyenin, bir spor kulübüne kaydolmak isteyen üyenin önündeki formu imzalamasına ne gözle bakıyorsunuz? Tüzüğünüzü okudum, şartlarınızı kabul ettim, şu kadar aidat vereceğim... Üstelik, iki tane de tezkiye eden adam lazım değil mi? Sizin de, Avrupa Birliğine girme noktasında, hepimizin, ben bu kriterlere uyacağım diye siz söylediğiniz için, onlar da uyarsanız, buyurun gelin, konuşalım diyorlar. Yani, bu noktada, gücünüz yetiyorsa, paydos, bu iş bitti diyebilirsiniz; ama, gücünüz yetmiyorsa ve yanlışsa, o zaman, bu kriterler nereden çıktı demeye hiçbirimizin hakkı yok arkadaşlar. Bu kriterler vardı, uyacağız dediniz ve bugüne kadar da pek çok kurumda değişiklik yaptınız, biz bunlara girmek istiyoruz dediğiniz için.

Bunun için biz geçen ekim ayında anayasa değişikliği yapmadık mı; yaptık. Amaç neydi; sivilleşme ve demokratikleşme. Amaç neydi; bireysel hak ve özgürlüklere biraz daha fazla imkân tanımak. Bütün bunları yapan Meclis, şimdi, bu noktaya geldiği zaman, kavga çıkaralım da bu iş yarıda kalsın düşünemez, bunu hiçbir arkadaşımız düşünmemeli, düşünmesi yanlış olur; ama, Sayın Yılmaz, birbuçuk seneden bu yana, yani, Ulusal Programın ilan edildiği günden bu yana ihmalde bulunmuştur; samimî olup olmadığını, kalbini yarıp bakmadığım için bir şey demiyorum; ama, ben, birbuçuk seneden bu yana bu işten özel olarak sorumlu bir kişi olacağım, Anadolu tabiriyle, yatıp uyuyacağım bugüne kadar, yumurta kapıya gelince, hadi bakalım bunların çıkarın diyeceğim; böyle şey olmaz; bu, yanlış. Üç seneden beri hükümet yok mu? Üç seneden beri aday ülke olmadık mı biz? Üç seneden beri, bunların çıkarılması için önümüze hangi teklifi getirdiniz, hangi tasarıyı getirdiniz? Sağlığı yerinde olmayan bir Sayın Başbakanı burada RTÜK tasarısında sabaha kadar nöbet tuttururken, niye Avrupa Birliğiyle ilgili yasaları buraya getirip, konuşma imkânı vermediniz?! (AK Parti ve DYP sıralarından alkışlar) Bu, çok yanlıştı ve samimiyet testinde sınıfta kaldığınızı söyleyelim. Ama, iş, bugün bunu konuşmaktır. O yüzden, samimî olup olmadıkları, gecikmiş olup olmadıkları bir kenara, şunu söyleyelim ki, bugün yapacağımız iş önemlidir, burada hangi maddeyi doğru buluyorsak, çıkarmak önemlidir; ama, bunun aksi, Türkiye'nin ve dünyanın sonu değildir.

Değerli arkadaşlarım, bu teklif, idam cezasıyla ilgili bir düzenleme yapıyor, 159'u yeniden tanzim ediyor, göçmen kaçakçılığının önlenmesini, insan ticaretinin, özellikle kadın ve çocukların ticaretinin önlenmesini bir maddeyle getiriyor, Dernekler Kanununu düzenliyor, azınlıklara ait birtakım cemaat vakıflarının Lozan Antlaşması ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine uygun olarak, Bakanlar Kurulu izniyle, taşınmaz mal edinmelerini temin ediyor, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununda değişiklik yapıyor, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden verilen kararları iade-i muhakeme sebebi yapıyor, vesaire, vesaire.

Şimdi, bir tek şeyin üzerinde duracağım, maddelerde de arkadaşlarımız konuşacaklar. Bize ölüm cezasının kaldırılmasıyla ilgili bu teklif geldiği zaman, hem Sayın Cumhurbaşkanının önünde yaptığımız taahhüdü hem de halkımıza açıkladığımız sözü ifade ettik ve dedik ki, maksat üzüm yemekse, bağcı dövmek değilse, bu paketi bütün halinde getirmeniz sakıncalı olabilir; çünkü, buna, haklı olarak itirazlar var, hangisinin doğru-yanlış olduğuna Meclis karar verir; ama, iyi düzenlemeler ile itiraz konusu olan bir düzenlemeyi yan yana getirirseniz, bu, Meclisten kolay kolay çıkmaz. Bizi dinlemediler "hayır, hepsi çıkacak, ya hep, ya hiç" dediler. Şimdi, Genel Kuruldayız, karar yeri burasıdır.

Sayın Başkan, sürem geçti; ama, çok uzatmayacağım -çok teşekkür ediyorum, kesmediniz de zaten- birkaç cümleyle maksadımı ifade edeyim.

Ölüm cezasının kaldırılması konusu, geldiğimiz noktada, bir zaruret ifade etmektedir. Ne şekilde kaldırılacağı ayrı bir konu; ama, devam eden süreç içerisinde... Ben, bir ceza avukatıydım ve caydırıcılık vasfı taşıyan cezaların hukukumuzda bulunmasından yanayım; çünkü, suçlar, çok kötü biçimde işlenebilir, vicdanlar bunu hiçbir zaman affetmez, bunun karşılığı da ağır bir ceza olmalıdır, ölüm veya bir başka şekilde; ama, Türkiye, Ceza Kanununu 1926'da getirdi, 1984'e kadar 400 tane idam oldu; ama, 1984 yılından bugüne kadar, 18 yıldan beri, Adalet Komisyonunda bekleyen dosyaların hiçbirisi infaz edilmedi, 18 senedir bir tek hüküm infaz edilmedi. Bakın, bugün bile 64 dosya bekliyor Adalet Komisyonunda. Bunların 76 hükümlüsü terör suçundan mahkûm olmuştur, 125 ve buna benzer suçlar. 46'sı adi suçlardan mahkûm olmuştur. Sadece Abdullah Öcalan'ı veya terörle ilgili olarak terörbaşı diye hedef gösterdiğimiz kişiyi bu işin içerisinde düşünmeyin, aynı maddeden mahkûm olmuş 76 kişi var ve 18 seneden beri bu cezalar infaz edilmiyor; hatta, 1 yıldan bu yana Adalet Komisyonunda, Abdullah Öcalan'ın sağ kolu olduğu söylenen Şemdin Sakık'ın dosyası var. Bunlar, Adalet Komisyonundan aşağıya inmiyor. Neden; çünkü, 18 seneden beri, Türkiye "ben, idam cezasını infaz etmeyeceğim" demiş. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde açılan davalara Türkiye savunma göndermiş ve demiş ki: "Bakmayın benim hukukumda idam var; ama, ben moratoryum ilan ettim, infaz etmeyeceğim." Arkasından, yine, sizin üçlü hükümetin altında imzası olan Ulusal Programda siz söylemişsizin; diyorsunuz ki: "Biz, bugüne kadar idam cezasının infaz edilmemesi gereğine, bundan sonra da riayet edeceğiz." Bunu söyleyen MHP, bunu söyleyen ANAP, bunu söyleyen DSP. Arkasından da "orta vadede, idamı, hiçbir kayıt olmadan kaldıracağım" demişsiniz. Yani, bakın değerli arkadaşlarım...

CAHİT TEKELİOĞLU (Mersin) - Öyle bir şey yok!..

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Hayır... Böyle bir şey yoksa, gelir söylersiniz. Ben, sizin görüşlerinize elbette saygı duyacağım; ama, ben, bu işi bilen bir insanım, dersime çalıştım geldim. (AK Parti sıralarından alkışlar) Ben, bu konuyu, seçim meydanlarında istismar konusu yapılmasın diye... Bugüne kadar yapıldı. Kim yaptıysa... Ben yaptıysam, en kötü işi yapmışımdır; ama, yapmayacağız; artık, Türkiye bunu istemiyor, Türkiye bu çatışmadan kurtulmak istiyor. Bölgede, ülkemizde terörün durması karşısında, Silahlı Kuvvetlerimiz de, Parlamentomuz da, yaraların sarılmasının ekonomik ve insanî boyutla ancak mümkün olacağını söylüyor (AK Parti sıralarından alkışlar) ama, bunları görmeden, asacağız, keseceğizlerle Türkiye'de bir yere gidemezsiniz; üstelik asamazsınız da, asmanız da mümkün değil; geldiğimiz nokta bu.

Değerli arkadaşlarım, arkasından 6 numaralı Protokolden sonra 13 numaralı Protokol çıkıyor; o da imzalanmak üzere. Bütün Avrupa Konseyi ülkeleri, savaş, yakın savaş ve terörü de idam cezasının dışına çıkarmak istiyorlar.

Yani, şunu söylemek istiyorum: Eğer, Avrupa Birliği normlarına uyacaksak, eğer, ülkede bu ölüm cezalarının ne olacağı konusundaki yaygın endişe ve tereddütler giderilecek, sosyal barışın da, bundan sonra, başka tedbirlerle sağlanabileceğini düşünürsek, geldiğimiz nokta ölüm cezasının kaldırılmasıdır.

Ancak, ölüm cezasının kaldırılmasında iki itirazımız var, bu şekilde gelmesinde:

Bir: Biz, ölüm cezalarını üç istisna dışında, Ekim 2001'de kaldırdık. Hükümet getirdi, hep beraber de oy verdik.

Şimdi, o üç istisnayı Anayasaya koymuşken, bunu bir kanunî düzenlemeyle, savaş ve yakın savaşı muhafaza ederek, terör suçları dahil olmak üzere kaldırmak, Anayasayla yapılan bir düzenlemeyi kanunla yapmak demektir; normlar birbirini tutmuyor. En azından, bu düzenlemenin de Anayasada yapılması gerekir.

İkincisi, bu ülkede, adalete olan duygu zayıflamıştır, Parlamentoya olan, hükümetlere olan duygu zayıflamıştır. Adını, şartla salıverilme, af, erteleme, bilmem ne, ne koyarsanız koyun; binlerce insan, cani, haydut, ırz düşmanı, şu bu, hepsi dışarı çıktılar...

BAŞKAN - Sayın Başkan, toparlar mısınız.

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Hemen bitiriyorum Sayın Başkan.

Diyorlar ki: Siz, eğer, ölüm cezasını bu şekilde kaldırırsanız, bunlar, yarın, üç dört sene sonra dışarı çıkarlar, yine, bu ülkede -sadece terör suçları için değil, idam cezasını istihdaf eden bütün suçlar için- adalet kalmaz. O yüzden, biz, ölüm cezasının kaldırılmasıyla, aynı zamanda, Anayasaya, bunun karşılığının ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis olarak girmesini ve sıkı infaz rejimi uygulanmasını istiyoruz. 

Bugünkü düzenleme günü kurtarmaktır, gerçeği saklamaktır. Ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezası bile yok ve maalesef, ta 1984'e dönecek 6 numaralı protokole dönüş var ki, bunu, bu seviyede kabul etmemiz mümkün değildir.

Elbette, olumlu bulduğumuz maddeler var, bunlara olumlu oy kullanacağız; ama, 1 inci maddenin bu kapsamdan çıkarılmasının ve ayrıca düzenlenmesinin daha yararlı olacağını düşünüyorum.

Milletimize hayırlı olsun.

Hepinize derin saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Şimdi, söz sırası Doğru Yol Partisi Grubunda.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili Sayın Ayvaz Gökdemir; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA AYVAZ GÖKDEMİR (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum.

Bu çatı altında, belki, son konuşmalarımızı yapıyoruz; bu dönemin son konuşmaları olduğu da muhakkaktır.

Bendeniz, her zaman olduğu gibi, yanıltmaya dayalı, basit partizanlığa dayalı hiçbir şey söyleyecek değilim, inanmadığım hiçbir şeyi de Yüce Meclise arz etmek durumunda değilim. Yanlışım olabilir; ama, yanıltma kastım, yanlış söyleme kastım yoktur. Grubumun da tasvibiyle, tavrımız budur. Birbirimizi ciddiye alarak dinlemeliyiz -bunu bir temenni olarak arz ediyorum- birbirimizden istifade etmeye bakmalıyız.

Benden önceki hatiplerin de işaret ettikleri gibi, Avrupa Birliği politikası, millî bir politikadır. 1959'dan 2002'ye gelmişiz, bütün hükümetler Avrupa Birliğine taraftarlık ifade etmişler. Hatta, askerî hükümetlerden de, Avrupa Birliğinin muhatap saymadığı antidemokratik idarelerden de, Avrupa Birliğine zıtlık ifade eden hiçbir idare mevcut değildir.

Bu kadar hükümetin, gelmiş geçmiş bütün iktidarların hain vesaire olduğunu düşünmek, vatanı sattığını düşünmek mümkün değildir. Böyle düşünen, böyle söyleyen kimse de yok; sadece, millî politika olduğunu arz etmek için söylüyorum. Dolayısıyla, bugün de, herhangi bir partimiz çıkmış da "Avrupa Birliğine karşıyım" demiş değil. Öyleyse, bunun millî bir politika olduğunu kabul edelim; bu bir.

İkincisi: Özel maksat sahipleri olabilir, özel menfaat gruplarının, dışarının, içerinin, şunun bunun adamları olabilir, grupları olabilir, var da, kısmen fark ediyoruz bunları, görüyoruz; ama, biz, hepimiz, Türk Milletinin vekilleriyiz, Türk Milletini temsil ediyoruz, iktidar ve muhalefet olarak Türk Devletini idare ediyoruz. Yemin etmişiz mevcut Anayasaya ve Türk Milletine sadakate. Dolayısıyla, bizim bütün temennilerimiz, bütün tekliflerimiz, bütün ifadelerimiz, sadece ve sadece Türk Milletinin hayrı için olabilir. Yanlış söyleme hakkımız da vardır, yanılma hakkımız da vardır; ama, muhakkak surette, biz -birbirimizi öyle kabul etmeliyiz- Türk Milleti için, Türk Milletinin hayrı, iyiliği için konuşan insanlarız. Bunun aksini söyleyen varsa, o kendisi zaten söyler ve belli olur. Birbirimizi böyle kabul ettiğimiz takdirde rahatlayacağız demektir.

Avrupa Birliği meselesinde de iki tavır var: Birisi, hararetle Avrupa Birliğine taraftarlık; diğeri, bazı mülahazalar, bazı mütalaalar öne sürmek. Avrupa Birliğine taraftar olan niçin istiyor; Türkiye zengin olsun, Türkiye büyük olsun, Türkiye birinci sınıf devletler arasında olsun, ekonomisini düzeltsin, hukukunu düzeltsin, demokrasisi birinci sınıf olsun, sosyal hayatını düzeltsin; bunun için istiyor. Bunu istemeyecek, aklı başında bir insan var mı? Bunun aksini tasavvur etmek mümkün mü?

Bazı tereddütler ortaya konuluyor. Bu görüş, Avrupa Birliğine bu sebeple, yani, millî bir sebeple, yani, milliyetçilikle, yani, millet ve devlet aşkıyla taraftar olmak, hepimizin görüşüdür. Birkısım tereddütler ortaya atılıyor.

Şimdi, her meselenin çok çeşitli boyutları var. En basit bir meseleyi biz ele alıyoruz, bu meselenin çeşitli yönlerini ortaya getiriyoruz, aman ha yanılmayalım diyoruz.

Avrupa Birliği meselesi de, elbette, çok ciddî bir meseledir. Bütün tarihimiz boyunca yaşadığımız en önemli karar aşamalarından birisindeyiz biz. Yani, bu, saltanattan cumhuriyete geçiş gibi, Tanzimatın ilanı gibi, yeniçeriliğin lağvı gibi, o kadar ehemmiyetli bir karardır. Böyle bir karar noktasındayken bir millet, akla kara gibi, ayırıp da, bu doğru, bu yanlış demek durumunda değiliz. Öyleyse, birtakım tereddütleri ortaya getiren arkadaşlarımızı da itham etmek durumunda değiliz; hele hele, bu tereddütler birtakım vehimlerden doğmuyorsa. O tereddütler de hepimizin tereddütleridir. Birbirimizi ikna etmek durumundayız. Senin isteğin benim isteğim, senin tereddütün benim tereddütüm; öyleyse, gel, bu tereddütü giderelim ve bu amaçta birleşelim demek ve birbirimizi ikna etmek durumundayız. Yani, birtakım insanlar, aman, Türk Milletinin başına bela gelmesin, kaza gelmesin, bize hile yapmasınlar diyorsa, karşı karşıya olduğumuz birtakım aktif meseleleri öne alarak, bu meselelerde oyuna gelmeyelim diyorsa, bunu nazarı itibara almayacak bir Türk devlet adamı düşünülebilir mi, vatansever bir Türk düşünülebilir mi; düşünülemez.

Şimdi, burada, hatalardan birisi, meselenin aceleye getirilmesidir; ikincisi, kamplaşma, kutuplaşmanın şiddetle tahrik edilmesidir, meselenin ak ve kara haline getirilmesidir. Avrupa Birliği cennet, girdik kurtulduk; bunun dışı cehennem, mahvolduk; onuncu sınıf bir Ortadoğu ülkesi olur kalırız... Mesele, böylesine tecrit edilebilecek meselelerden değildir. Bir defa, Avrupa Birliğine girmenin garantisi kimse de değildir. Yani, her şeyi yapalım, millî hayatımız için yapalım, istendiği için yapalım; ama, yaparsak alacak mı, almayacak mı?.. Benim iradem tek irade değil burada, başkasının da iradesi var. Ama, biz durmayacağız, biz devam edeceğiz; millî hayatımızı iyileştirmek için, Avrupa Birliğinde olmak için elbette biz gayretlerimize devam edeceğiz, o endişeleri de nazarı itibara alacağız.

Bölücülük tehlikesi... Yaşamadı mı Türkiye bunu, bütün tarihi boyunca yaşamadı mı?!

Gittiğimiz âlem... İyi bilinmesi gereken hususlardan birisi şudur; biz, dost bir âleme gitmiyoruz. Bütün tarihimiz boyunca Avrupalılarla dövüşe dövüşe var olduk. Sevr onların projesiydi. Bu kompleksi bırak diyemez kimse. Sevr, bir hakikattir, millî mücadelenin temelidir. (MHP sıralarından alkışlar) Ama, oraya saplanıp kalmamak, medeniyette onlarla müşterek yürümek... Evet, bu da Türkiye'nin tercihidir.

Avrupalılar, Avrupa Topluluğu, bir evliyalar topluluğu değildir; bizim olmadığımız gibi... Herkes bizi istiyor değil orada. Değerli hatipler işaret ettiler; bizi Avrupa Birliğine davet eden filan yok, bizi istemeyenler var. Belki az bir ekseriyetle, isteyenler fazla gibi görünüyor. Kafasında hâlâ Sevr'i tutan Avrupalılar var. Fırsat bu fırsattır diye Türkiye'ye birtakım olmadık istekleri dayatmak isteyenler olabilir; ama, bizim soracağımız temel sual şudur: Biz, Avrupa karşısında hep yalnız kaldık. Kırım Muharebesinde, 1854'te, bir ittifak oldu, astarı yüzünden pahalı geldi. Ondan sonra NATO'ya girdik. NATO'ya da bizi buyur etmediler. Avrupalıların pek çoğu da muhalif idi. Amerikalılara dayandık, Kore'de dövüştük, kanımızı akıttık ve bu hakla biz NATO'ya girdik ve tarihimiz boyunca belki de en doğru işi yaptık, o anlaşmadan kârlı çıktık.

Biz bunlarla elli sene silahdaşlık ettik, omuzdaşlık ettik; elli senenin sonunda bir pazar teşekkül etti. Bu pazarda bize dirsek göstermeleri onların ayıbıdır. Şimdi, bu pazara biz de girelim, biz de mal alalım, biz de satalım, biz de istifade edelim diyoruz. Dün, karılarımızı, çocuklarımızı, vatanı beklediğimiz gibi kendisini de beklediğimiz Avrupalılardan aynı iyi niyeti, iyi yüzü görmediğimiz açıktır.

Avrupa'dan bize birtakım aksi tekliflerin, temennilerin gelmesi çok tabiîdir. Milletlerarası münasebetler açıktır; kimse kimsenin sonuna kadar dostu veya düşmanı değildir; yolumuza halı seren de yok; biz oraya gidiyoruz. Yani, aykırı, aksi birtakım tekliflerle, temennilerle karşılaştığımızda, ürkmenin, küsmenin bir âlemi yok. Biz, küsmek durumunda değiliz; biz hak arayıcıyız, Avrupa önünde biz hak arayıcıyız, hakkımızı arayacağız. Onlara, elli yıllık silahdaşlığımızı hatırlatarak "benim silahlarımın gölgesinde, benim ucuz işçilerimi çalıştırarak sanayi yaptın, ticaret yaptın, zengin oldun, bugün beni dışlıyor olamazsın" demek durumundayız.

Bizim hükümetimiz gümrük birliğine girerken... Kimse gümrük birliğinin tek başına âşığı değildir. Bugün, gümrük birliğinin Türkiye'ye verdiği zararı hesaplayıp ortaya koyan birkısım arkadaşlar da var, kârlı çıktık diyenler de var; ama, bizim hükümetimiz, gümrük birliğine girerken, Avrupa Birliğine girmeyi tacil etmek istiyordu, bir an evvel girmek istiyordu, ileri bir adım atmak istiyordu ondan dolayı girdi; Türkiye'yi batırmak için değil, Türkiye daha iyi olsun diye... Bu sebeple istedik.

Şimdi, değerli arkadaşlar, şu gelinen noktada, biz muhalefetiz, iktidara dönüp "kardeşim, dünyanın neresinde muhalefet, iktidarın kanununu çıkarıyor, bunu bana bir söyleyin" dediğimizde, verecekleri bir cevap yoktur. (DYP sıralarından alkışlar) Hiçbir yerde muhalefet iktidarın kanununu çıkarmaz. Bu kanunlar lüzumlu idiyse -ki, lüzumludur- niye zamanında çıkarmadınız?! Bize de dönüp deniliyor ki "mütalaada bulunma, mülahazada bulunma, ardıyla, ötesiyle, bütünüyle ilgili bir şey söyleme, gel oyunu ver; senin mütalaanı filan istemiyorum, sadece oyunu istiyorum; vatanseverliğini göster." Peki, göstereyim de, sen de benim kadar vatansever değil misin canım; niye zamanında getirmedin, niye şimdi sıkboğaz ediyorsun?! (DYP sıralarından alkışlar) Yanlış olan budur.

AHMET  İYİMAYA (Amasya) - Koltuk tatlı!..

AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - İki -veya üç- Avrupa Birliği her şeyin ilacıdır gibi takdim yanlıştır; zihinleri bulandırmayalım. Başörtüsü mü?.. Avrupa Birliğine girdiğin zaman yok. Yahu bu senin problemin, çözsene onu; Avrupa Birliği mi çözecek? Şimdi, vatan sathında birsürü insan tahta bavulunu hazırlamış bekliyor. Avrupa Birliğine gireceğiz, Avrupa'ya gidecek, altı ay çalışacak, euro milyoneri olup dönecek Türkiye'ye; hayal bu! Peki, bu insanların hayalleriyle oynamaya kimsenin hakkı var mı? Hiç kimse kimsenin problemini çözmez. Avrupa Birliğiyle müzakerelere başlayacağız. Bu müzakereler çok çetin olacaktır. Avrupa Birliğine gireceğiz. O giriş çok çetin olacaktır, çok çetrefil olacaktır.

İyi dediğimiz her şey neye bağlı; bizim devlet adamlarımızın, ister siyasî ister diplomat olsun, dirayetine bağlı, akıllı olmasına bağlı, dersini iyi çalışmasına, hazırlıklı olmasına bağlı. Aksi takdirde, kimse kimseyi zengin etmez, kimse kendi vatandaşından parayı alıp bir başkasına vermez; ama, ortaya konulan standartların bir kısmı var ki, bunlar iyi standartlardır, dnlar istemese de bizim yapmamız gereken, millî hayatımızı inşa etmek için, düzeltmek için yapmamız gereken standartlardır.

Bazı meseleler de vardır ki, bize dayatılan meselelerdir. Bunların bir kısmını da bize çok uymasa da, bir kâr-zarar hesabı yaparak, toplamında, nihayetinde eğer kârlı çıkıyorsak, bağrımıza taş basarak kabullenmek zorundayız. Getirenler de o mantık içerisinde getiriyor; ister söylesin, ister söylemesin... Kendi başına kalsa, o meseleyi getirip başını belaya sokmak istemez; ama, Avrupa istiyor diye getiriyor.

Şimdi, ben, şahsen, idam cezasına karşı bir adamım. Terörde, harpte, darpta filan değil, adi suçlarda karşıyım. Ben idamın her şekline karşıyım diyen adam, inancına ihanet ediyor. Allah'tan daha mı adilsin sen?! (MHP sıralarından alkışlar) Buna rağmen, eğer Avrupa Birliğine gireceksen, o kulüpte idam yok kardeşim. Bunu kabullenmek zorundasın. Bunu kabullenerek o kapıya gideceksin. Ne hatırına; işte, oraya girmenin meydana getireceği şeyler hatırına.

Şimdi, biz Avrupa Birliğine girsek de girmesek de meselelerimiz müşterektir sayın milletvekilleri. Kıbrıs mı dedin, karşında Avrupa var; Ege mi dedin, kara sahanlığı, kıta sahanlığı, hava sahası mı dedin, Avrupa var; Ermenistan mı dedin, o var; ekonomik alışveriş mi dedin, o var... Rakamları var bunların ortada, herkes biliyor. Oraya girsek de bu var, girmesek de bu var. Şimdi, bugüne kadar uğradığımız belalar, bizim başımıza Avrupa Birliğine girdiğimizden dolayı mı geldi? Bölücülük belasına bütün tarihimiz boyunca gelişen bölücülük belasına ve son uğradığımız, onbeş yıldır bize çok pahalıya mal olan belaya Avrupa Birliğinde olduğumuz için mi uğradık? Bütün Türkiye aleyhtarı projelerin arkasında Avrupa yok mu? Son PKK projesi bir Avrupa projesi değil mi? Utandırmamız gereken devletler orada değil mi? Utandırabildik mi? Utanan, özür dileyen var mı?

Şimdi, Yunanistan orada, Güney Kıbrıs da girecek... Herkes çok ciddî düşünsün. Biz dışında mı olalım, içinde mi olalım? Dışında olmak mı Türkiye için faydalı, içinde olmak mı faydalı? Elbette, gücümüz yetiyorsa, içinde olmalıyız, o camianın içinden konuşmalı, hakkımızı, hukukumuzu oradan aramalıyız. (DYP sıralarından alkışlar)

Bir de şunu bilmek lazım: Biz, nüfus olarak, zaten Avrupa'dayız; 4 000 000 nüfusumuz Avrupa'da, orada yaşıyor. Bunlar, en donanımlı Türk vatandaşları da değil, otuz seneyi geçmiş, en donanımsızları göndermişiz; ama, eşit insanlar haline gelmeyi başarmışlar; işçi gitmişler, işveren olmuşlar. Oranın içindeyiz biz.

Şimdi, Türkiye'yi yiğitler, korkaklar diye bölmek durumunda da değiliz. Herhangi bir sanayici, herhangi bir işadamı, herhangi bir tüccar diyorsa ki, ben Avrupa pazarında aldanmam, benim korkacak neyim var!.. Bunu diyen insanlar vatan sathındalar. Bizim güdeceğimiz şey, eşitliktir. Millî kültür hassasiyeti, millî hâkimiyet hassasiyeti, millî sınır ve milliyetçilik hassasiyeti bakımından, biz, İngiltere'den, Fransa'dan, İtalya'dan, Almanya'dan ve diğer üyelerden daha ileride olmak gibi bir iddianın sahibi olamayız. Ben, İngiltere kadar, Fransa kadar, İtalya, Almanya kadar milliyetçi, millî kültürcü, millî hâkimiyetçi olmaya çoktan razıyım. Biz, bu kavramların birçoğunu da onlardan öğrenmiş durumdayız. Onlar kültüründen vaz mı geçmiş, millî varlıklarından vaz mı geçmiş, globalleşmeye kültürlerini filan feda mı etmiş; etmemiş, kendi tedbirini almış, devam ediyor. Biz de, aynı şekilde, bütün hassasiyetlerimizi koruyacağız; ama, Türk Milleti öksüz oğlan değildir. Bu kürsüden, bir başka vesileyle de ifade etmiştim. Her gelenin bir tokat vuracağı, her önüne çıkanın hesap soracağı bir Türk Milleti yok. Başı dik, dünyanın en şerefli milletleri kadar şerefli bir Türk Milleti var; Avrupa'nın içinde de olsa, dışında da olsa. (DYP sıralarından alkışlar)

Şimdi, Avrupa Birliğine girmek millî bir politikadır; biz bunun taraftarıyız, adımlarını da zamanında atmışız; ama, girip girmemek onlara bağlı. Bir milletin önüne tek alternatif olarak bir husus konulamaz. Buraya girersen yaşarsın, buraya girmezsen ölürsün; bu yanlış; girersem girerim!.. Niçin istiyorum; büyümek için istiyorum, gelişmek için istiyorum, zengin olmak için istiyorum. Girmezsem bu hedeflerden vaz mı geçeceğim; hayır. Bu topraklarda 928 senedir, 1074'ten beri hangi şartlarda var olduysam, öylece, hiçbir  iddiamdan gerilemeden, büyümeyi hedefleyerek, gelişmeyi hedefleyerek, birinci sınıf olmayı hedefleyerek elbette devam edeceğim.

Burada, tereddüt yaratan birkısım beyanlar var, tereddütleri körükleyen beyanlar var; tereddütlere kızmadan evvel, onlara bakmak lazım.

Şimdi, "bayrak mayrak" gibi bir ifade sorumlu birinin ağzından kamuoyuna intikal etmiş ise bunlar hâlâ saptanmış- "PKK'yı parti olarak  istiyorum" gibi bir ifade birinin ağzından gazetelere intikal etmişse, "şehitlerin yaşama hakkı ile Öcalan'ın yaşama hakkı aynıdır" diyen bir ifade bir sorumlunun ağzından kamuoyuna intikal etmişse, bunlar karşısındaki tereddütü haksız saymak mümkün müdür?! (DYP ve MHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, bu konu, bir siyaset konusu yapılmamalı; ama, yapıldı ve yapılıyor, yapılacak. Bu bir millî konu; bunu herkes idrak ediyor da, bunun üzerinden bir şey yapmaya da çalışılıyor. Meselenin "idam" gibi bir tarafı var, "lisan" gibi bir tarafı var.

İdam meselesinde de, lisan meselesinde de -bazı hatipler ifade etti- fiiliyat olarak hepsi iktidarın meselesi. Yıldönümü geldiğinde Başbakan çıkıyor, en hurda kanunlarını okuyor "biz bunu çıkardık"diyor. Şu ana kadar çıkanlar da, şu ana kadar imzalananlar da sizin sorumluluğunuzda; biz de bunu böyle demek durumundayız. İmzayı attıktan sonra, her şeyi kabullendikten sonra geri dönmek, biraz da millete hakaret değil midir, milleti izansız saymak değil midir?! (DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) 3,5 seneyi 3 ayla telafi etmeyi düşünmek, kendi adına bir yanılma değil midir ?! 3,5 seneyi yaşayan bu millet değil mi?! Nasıl dönüp geri geleceksiniz?!

Şimdi, lisan meselesi, bu işin en kritik  meselesidir. Biz, son seksen sene hariç, millî hayatımızı büyük imparatorluklar halinde yaşadık -imparatorluk demek, farklı dil demek, farklı din demek, farklı töre ve kültür demek- ve bizim, dünyada temas etmediğimiz dil ve kültür yoktur, Uzak Asya'dan Ortadoğu'ya ve Avrupa ortalarına kadar. Türkçe'den farklı dil, din, töre, kültür bizi asla korkutmaz. Biz, bu insanlarla, birlikte, ahenk içinde yaşamanın tecrübesine sahibiz.

Bugün de Lozan mantığı içindeyiz. Lozan'ın mantığı şudur: Türkiye'de bütün Müslümanlar bir millettir, Hıristiyanlar azınlıktır, onlara azınlık statüsü verilecektir. Verilmiştir ve nihayet, anayasal gelişmeler sonunda, Türkiye Cumhuriyetine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türktür demişiz, onu da aşmışız. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olup, kötü niyet beslemeyen herkes bizim vatandaşımızdır, kardeşimizdir, başımızın tacıdır. Hiç kimsenin dilinden rahatsız değiliz. (DYP sıralarından alkışlar) Nasıl rahatsız olalım ki?!. Bir imparatorluk idare ettik; ama, biz bir imparatorluk bakiyesiyiz, bizim içimizde her cinsten insan var. Ne fark eder... Kültür tarihimize baktığımızda da aynı şeyi görürüz. Eserleriyle iftihar ettiğimiz insanları, menşeleri bakımından, dinleri bakımından, anadilleri bakımından mahkûm etmek mümkün mü? Ben eminim ki, bugün de Türkiye'de kimseyi, farklı dil, farklı din, farklı kültür ve töre rahatsız etmiyor. Hepimizin rahatsız olması gereken şey şudur: Farklı kültürü, farklı dili farklı milliyet iddiasına mesnet yaparak "ben ayrı bayrak istiyorum, ayrı devlet istiyorum, ayrı toprak istiyorum" diyen varsa, o haindir! (DYP sıralarından alkışlar) Bizi rahatsız eden, herkesi de rahatsız eden budur.

Ne yapacağız şimdi; bağlanmış, makul hadlerine bağlanmış... Bu hususta bir dayatmayla da karşı karşıyayız. Bir şey daha söyleyeyim. Bu dayatma tavrı, Türk Milleti tarafından hoş karşılanmıyor, zorumuza gidiyor, ağırımıza gidiyor. Devlet adamlarımızı -ister diplomat, ister siyasî- Batı karşısında, dünya karşısında dik görmek istiyoruz, el ovuştururken görmek istemiyoruz; eşit seviyede konuşurken görmek istiyoruz, yalvarırken görmek istemiyoruz. (DYP sıralarından alkışlar) Bunun ağır pahası var. Bunun için de, elin herkese açık olmayacak. Türk Milletinin yüreğindeki yiğitlik kadar fedakâr olacağız. Kendi ihtiyacını kendin karşılayacaksın; her ihtiyaç için birine el açıyorsan, yeteri kadar da yiğit olamazsın. Bir derde düştüğün zaman, bir krize düştüğün zaman pes etmeyeceksin; bu kriz benim krizimdir, bunun altından çıkmak da benim vazifemdir diyeceksin; dışarıdan adam ithal etmeyeceksin, dışarıya el açmayacaksın; Türk Milletini çıkarıp ortaya getireceksin. (DYP sıralarından alkışlar) Aksi takdirde, dik olamazsın; ama, bu başı eğiklik, bu el ovuşturma, Türk Milletinin çok gücüne gidiyor, bunu herkes bilmelidir.

Değerli arkadaşlar, birbirimizi incitmeden, birbirimizi hainler-vatanseverler, dilin sahipleri-karşıtları, yeniliği, zenginliği isteyenler-istemeyenler diye tasnif etmeden, birlik halinde bu meselenin üstesinden gelmeliyiz.

BAŞKAN - Sayın Gökdemir, toparlar mısınız efendim; 4,5 dakika geçti.

AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - Emredersiniz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Estağfurullah, rica ediyorum efendim.

AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - Kamuoyu bekliyor... Kamuoyuna bir şey söylemek istiyorum. Hiç kimse meslekî haklarından fedakârlık etmez; kıdem tazminatını, emekliliğini hesap ederken, herkes, bir gününü hesap eder; senelerini tereddüt etmeden feda eden, yalnız bu milletvekilleri vardır. Her zaman, ne zaman icap etmişse, yapılan -bu dönemde de yapılmıştır bu- bu fedakârlığın da ayrıca yazılması lazım. Şimdi, biz, birlik halinde bu kanunları çıkarıp, diğer hesaplarımızı millet önünde görmek ve görüşmek üzere gitmek durumundayız.

Şundan hiç şüphe etmeyiniz: Türk Milletini, kendi zaafı dışında, hiçbir dış düşmanlık yıkamaz. (DYP sıralarından alkışlar) Türk Milletini yıkmak için sevk edilen bir kanun da yoktur, olamaz; onların da garantileri var. İçişleri Bakanlığına sor, Dışişleri Bakanlığına sor, hükümetin karar versin... Benim hiç endişe edeceğim bir şey yok. Benim Dışişleri Bakanlığım gitmişse -tenzih ederim- İçişleri Bakanlığım gitmişse -tenzih ederim- benim hükümetim, karar verici hükümetim gitmişse, ben zaten mahvolmuşum; Avrupa Birliğine girmişim ne olur, girmemişim ne olur! Burada bir tereddüt yok.

Türk tarihinin en devamlı fikri, üçbin yıl boyunca devam eden fikir, devletin ebediyeti fikridir. Osmanlı, buna "devleti ebet müddet" der. Ben, buna, uzak ve yakın atalarım kadar iman etmiş bir adamım. Gök kubbe üstümüze yıkılsa, biz, onu kaldırır ve bu milleti, bu devleti yeniden var ederiz. Kıyamete kadar, insanlık yok olmadıkça, Türk Milleti ve Türk Devleti de yok olmayacaktır. (DYP sıralarından alkışlar)

Avrupa Birliği, Türk Milletinin önündeki hedeflerden sadece birisidir. Girsek de olur, girmesek de olur; ama, kozlarımızı oynayacağız, delillerimizi ortaya koyacağız, o kapıyı zorlayacağız. Bizim, bu husustaki teşebbüslerde, Türk Milleti adına hiçbir tereddütümüz yoktur. Türk Milleti rahat olmalıdır; bölünmeyecektir, bölünmeyecektir...

BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Görüşünü söyle, görüşün ne...

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - Dil hakkında, söylüyorum: Ben dil öğrenmek istiyorum, herhangi bir dil öğrenmek istiyorum... Öğren; bunda beni rahatsız edecek bir şey yok. Sen, bu öğrendiğin dili ayrı milliyet iddiasına mesnet mi yapacaksın, ayrı devlet mi olmak isteyeceksin; senin kelleni alırım!

Benim diyeceğim bundan ibarettir.

Saygılar sunuyorum. (DYP, ANAP, DSP, YTP, AK Parti ve SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gökdemir.

Efendim, söz sırası, Milliyetçi Hareket Partisinde.

Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Şandır; buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliği Uyum Yasa Teklifi ve Adalet Komisyonu raporu üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini ifade etmek için söz aldım. Öncelikle, Muhterem Heyetinizi, şahsım ve Grubum adına saygıyla selamlıyorum.

Bugün, Türkiye Büyük Millet Meclisi, ülkemiz ve geleceğimiz açısından çok önemli bir konuda karar oluşturmaya çalışmaktadır. Konu çok önemlidir. Konunun görüşüldüğü bu zaman dilimi de çok önemlidir. Çünkü, Türkiye'nin üye olabilmek için yaklaşık kırküç yıldan bu yana kapısında beklediği, bekletildiği Avrupa Birliğine üyelik sürecinde bir dönüm noktasına gelinmiş bulunulmaktadır. İddia sahiplerine göre ya bugün vereceğimiz kararla, ya bu kapıyı sonuna kadar açacağız ya da rüya bitecek, tren kaçmış olacak. Belki de birileri bize karanlık odada kara kedi arattırmaktalar. Bugün milletimizin huzurunda bu karanlık aydınlanacak, gerçekler ortaya çıkacak diye umuyorum. Temenni ederim ki, ülkemiz bu dönemeci kazasız belasız geçer ve yıllarca gösterilen gayretler ve fedakârlıklar boşa gitmemiş olur.

Değerli milletvekilleri, bu görüşmelerde yapacağımız konuşmalar, ortaya koyacağımız yaklaşımlar tarihe geçecektir. Gelecek nesillerin sorularına cevap verdiğinizi unutmayınız. Tarihin ve milletimizin gözü kulağı üzerimizdedir.

Burada değerli konuşmacıları dinledim, önemli şeyler söylediler; ancak, hiçbir konuşmacı, bugüne gelişin sebebinde, kendinden başlayarak bir özeleştiri yapmadı. Müsaade ederseniz, bu özeleştiriye imkân verelim; çünkü, milletimiz bizi izliyor, birbirimize konuşmanın anlamı yok, milletimize konuşuyoruz, milletin geleceğiyle ilgili çok önemli bir konuda birlikte karar oluşturacağız; onun için, yapamadıklarımızı, niye yapamadığımızı, burada, milletimizin huzurunda ifade edemezsek, bundan sonraki dönem için söyleyeceklerimizin çok fazla bir anlamı kalmayacaktır.

Değerli milletvekilleri, bu teklifte, Avrupa uyum yasaları olarak, 10 adet kanunun 43 maddesinde değişiklik yapılmaktadır. Yapılan değişikliklerin Türk Milletinin geleceğinde meydana getireceği etkileri, değişimleri ve dönüşümleri doğru anlamak ve halkımıza doğru anlatmak mecburiyetindeyiz. Bugün burada herkes, topluma karşı samimî ve dürüst olmak mecburiyetinde.

1959 yılından 11 Aralık 1999 Helsinki Zirvesinde tam üyelik adaylığı statüsüne kadar dış kapısında beklediğimiz Avrupa Birliği acep nedir, gerçeği nedir, ne için kurulmuştur, neyi amaçlamaktadır, neden kırk yıldan bu yana üyelik müzakeresine bile başlayamadık? 1987 ve 1999 yıllarında bizi üye adaylığına bile kabul etmeyen Avrupa Birliğinin gerekçeleri acaba nelerdi? Malta'ya, Güney Kıbrıs Rum kesimine ve daha bağımsızlığına henüz kavuşan doğu bloku ülkelerine tam üyelik perspektifini açan Avrupa Birliğinin, Türkiye'nin önüne, sürekli olarak, Kıbrıs, Ege ve azınlıklar sorununu koymasını nasıl izah edeceğiz? Bunun anlamı dün neydi, bugün ne denilmek istenilmektedir? Türkiye'yi bugüne kadar yöneten siyasî iktidarların -şu ana kadar konuşanların tamamı- Avrupa Birliğine karşı, bu konularda, neden bugüne kadar bir cevapları olmamış, bugün verecekleri bir cevapları var mıdır? Türkiye'ye reva görülen bu haksız sorgulamayı ve bir anlamda aşağılanmayı Türk Halkına birileri ne zaman anlatacaktır? Türk Halkından sakladığımız bazı gerçekler mi var? Lütfen samimiyet... Milletin huzurunda konuştuğunuzu unutmayınız.

Müsaade ederseniz, milletim adına sorayım: Hani, dün, Avrupa, Batı kulübüydü?! (MHP sıralarından alkışlar) Hani, Hıristiyan kulübüydü?! Avrupa Birliği taraftarlarını din adına ne kadar suçluyordunuz; unuttunuz mu? Değişen siz misiniz, yoksa değişen Avrupa mı? (MHP sıralarından alkışlar) Yoksa, eski huyunuz mu depreşti?

1978'de Avrupa Birliğini reddeden Sayın Başbakanımız, Sayın Ecevit, bizi bağışlasın, o gün mü doğruydu, yoksa bugün mü yanlış? (MHP sıralarından alkışlar) Bugün, Avrupa Birliğini destekleyerek doğru yaptığına inanıyorsa, 1978'de Avrupa Birliğine müracaat etmeyi reddetmesinin bu ülkeye verdiği maliyeti kim ödeyecek? (MHP sıralarından alkışlar) Bunun hesabını, bu millete, o günün Cumhuriyet Halk Partisi ve sol kadroları, onların bugünkü devamı olan aydınlar, mutlaka anlaşılır biçimde vermek mecburiyetindeler.

Yine, beni bağışlasın, Sayın Yılmaz'a bir çift sözüm var. Aralık 1994'te Sayın Mesut Yılmaz Anamuhalefet Lideridir, Başbakan Sayın Tansu Çiller'dir, 1995 yılı bütçesi konuşulmaktadır; Sayın Mesut Yılmaz, kürsüden Sayın Çiller'e -tutanaklardan aldım- şöyle sesleniyor: "Siz, kendi siyasî hesaplarınızla ülkenin menfaatlarını birbirine karıştırdınız ve bir de Batı'ya şirin gözükme sevdasına kapıldınız. Bakın, bu sevdadan vazgeçin; yani, siz, Batı'nın 'aman Türkiye bölünmesin' diye bir derdinin olduğunu mu zannediyorsunuz?!" (MHP sıralarından alkışlar) "Eğer hâlâ bu gaflette olanlar varsa, onlar, Bosna'da olup bitenlere bir göz atsınlar"diyordu. Ne diyeyim?!..

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI A. MESUT YILMAZ (Rize) - Yine aynı şeyi söylüyorum.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Sayın Mesut Yılmaz'a günaydın diyelim, gafletten uyandılar mı?! (MHP sıralarından alkışlar)

Sayın Başbakan Yardımcımız devam ediyor: "Batı'nın gözünde saygınlık kazanmanın yolu, kendi değerlerimize sahip çıkabilmekten, o değerleri kendi başımıza koruyabilmekten geçer; bunların başında da ülke bütünlüğü gelir." Hani, millî güvenlik sendromu diye bir hastalıkla suçluyordunuz milleti?! (MHP sıralarından alkışlar)

Yine, Sayın Mesut Yılmaz devam ediyor: "Sizin yapmanız gereken, Batı'dan kulağımıza söylenenleri gelip bize tekrarlamak değil, bizim söylediklerimizi Batı'ya anlatmaktır." Doğru söylüyorsunuz. (MHP ve DYP sıralarından alkışlar)

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Ne güzel söylemiş. Söylenilen doğru.

MEHMET ŞANDIR (Devamla)- Bugün de biz size bunları söylüyoruz sayın Avrupa Birliği taraftarları.

Allahaşkına, Sayın Başbakan Yardımcım, bu millet size nasıl güvensin, nasıl inansın?!

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, siz üç yıl niye güvendiniz?! (MHP sıralarından gürültüler)

MUSTAFA ZORLU (Isparta) - Size sormadık!

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Milliyetçi Hareket Partisini Avrupa Birliği karşıtlığıyla...

YAKUP BUDAK (Adana) - Sayın Şandır, güvenoyu vermediniz mi?!

BAŞKAN - Sayın Polat, istirham ederim... Bir dakika efendim... Çok önemli şeyler söylüyor hatip. Bir dakika efendim... (SP sıralarından gürültüler)

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, biz de önemli şeyler söylüyoruz.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Milliyetçi Hareket Partisini Avrupa Birliği karşıtlığıyla suçlarken hiç mi vicdanınız sızlamıyor?!

CAHİT TEKELİOĞLU (Mersin) - Nerede o vicdan?!

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Bu milleti bu kadar aşağılamaya, bu milletin hafızasına bu kadar saygısızlığa hakkınız yok. (MHP sıralarından alkışlar)

Sayın Başbakan Yardımcımız bir başka demecinde şunu da söylüyor: "Biz, Türkiye için gerekeni yine Türkiye için yaparız, başkaları istediği için değil; başkaları eğer bizden, millî onurumuzla, çıkarlarımızla, bizi biz yapan değerlerle bağdaşmayan şeyler isterlerse ve bunları, bizim kötülüğümüzü isteyen ülkelerin  -Yunanistan'ı kastediyor- baskısı altında yaparlarsa, bunları kabul etmemiz mümkün değildir."

Ee, bugün bunu biz de söylüyoruz. Bu sözleri açıkyüreklilikle ifade ettiğine de inanıyorum Sayın Yılmaz'ın. Bu sözleri bugün biz de söylüyoruz, altına imzamızı atıyoruz. Şimdi size soruyorum: Biz, şimdi, Avrupa Birliği politikalarında hassasiyetlerimizi bu cümlelerle ifade ederken, size göre, Avrupa Birliği karşıtı ve statükocu oluyoruz öyle mi?! Buna hakkınız yok. (MHP sıralarından alkışlar)

Ama, 1999'dan sonra değiştiniz ve Avrupa Birliğine, Brüksel'e, Diyarbakır üzerinden gitmeye karar verdiniz!.. Hayırlı olsun, Allah işinizi rast getirsin. (MHP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, bu sözleri, inanınız, üzülerek söyledim; yani, ne Sayın Başbakanımıza ne de Sayın Başbakan Yardımcımıza, zinhar, gülden ağır söz söylemek gibi bir kastım yoktur; ama, milletin önünde konuşuyoruz. Bunları hatırlamazsak; bunları Sayın Yılmaz söylemiş olsaydı, bunları biz söylemezdik; ama, dün öyle, bugün böyle olmaz.

Şimdi, buradan soruyorum, milletim adına soruyorum: Bu yaklaşımla, Avrupa Birliği bizi ciddiye alacak mı zannediyorsunuz? Bu yaklaşımla, bu politikalarla, tanzim edilen bu politikalarla, Avrupa Birliğine girebilmek mümkün mü?

Tabiî, bu konuda, Sayın Tansu Çiller'in "gümrük birliğinden sonra iki yılda Avrupalı olacağız" beyanını da unutmamak lazım. (MHP sıralarından alkışlar)

Sayın İsmail Cem, 1970'li yıllarda "Türkiye'nin Geri Kalmışlığı Tarihinde" ortaya koyduğu sebepleri bugün yok mu sayıyor? Bu kitabı, öncelikle Sayın Cem'in okumasını istiyorum.

Değerli milletvekilleri, aziz milletim; Milliyetçi Hareket Partisi olarak itiraz ettiğimiz, işte bu yaklaşımdır. Türkiye'ye, Türk Milletine yazık ediyoruz; ülkemizin zamanını israf ediyoruz. Bugün görüşmekte olduğumuz kanun teklifi de, maalesef, böyle bir yaklaşımın ürünüdür; maalesef!..

Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz -çok açıkyüreklilikle ve net olarak ifade ediyorum- Avrupa Birliğine tam üye olmayı çok önemsiyoruz; cumhuriyetimizden sonra, Türk Milletinin gerçekleştirmeye en çok yaklaştığı bir dönüşüm projesi olarak ifade ediyoruz. Kırk yıldır tam üye adayı bile olamayışımızı içimize sindiremiyoruz, bunu kabullenemiyoruz. Sorgulamamızın sebebi budur. Niye başaramadık?..

Bu konuda yapılması gerekenleri yapmak ve bunu, Avrupa Birliği tarafına da açık ve net bir şekilde ifade etmek kararlılığı, Milliyetçi Hareket Partisinin de üyesi bulunduğu 57 nci cumhuriyet hükümeti döneminde başarılmıştır. Helsinki Zirvesinde tam üye adaylığı, bu hükümet zamanında gerçekleşmiştir. Katılım Ortaklığı Belgesi, bu hükümet zamanında temin edilmiştir. Buna cevaben oluşturulan Ulusal Program, bu hükümet ve bu hükümetin üç ortağı tarafından -toplumsal bir mutabakat da temin edilerek- gerçekleştirilmiştir. Bunları azımsayamayız.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Peki, ne oldu?..

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Ulusal Program, Türkiye'nin Avrupa Birliğine karşı siyasî taahhüt belgesidir ve hükümet partilerinin ortak siyasî iradesidir.

TURHAN GÜVEN (Mersin) - O zaman, gereğini yapın.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Milliyetçi Hareket Partisi olarak, hazırlanmasında büyük emek ve katkılarımızın olduğu Ulusal Programın her satırına, her virgülüne, sonuna kadar sadığız. Burada, bazı hatipler suçladılar "Ulusal Programa imza attınız, şimdi yan çiziyorsunuz" diye. Dinleyin, anlatacağım...

ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) - Doğru söylüyorlar.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Doğru söylemiyorsunuz.

ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) - Ulusal Programı okumadınız herhalde.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Hükümet içindeki uygulamalarda ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde çıkarılan uyum yasalarında gayret ve katkımız, biz inanıyor ve iddia ediyoruz ki, burada bulunan herkesten daha fazladır.

ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) - IMF mektubunu da okumadan imzaladınız.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Ulusal Programdaki taahhütlerimiz, kapsam ve zamanlama itibariyle, Avrupa Birliği tarafından da kabul edilmiştir. Bu Ulusal Program doğrultusunda, bu Meclis, gerçekten, cumhuriyet hükümeti dönemlerimizin tamamında yapılanlardan fazlasını yapmıştır, değişimi ve dönüşümü gerçekleştirmiştir hep birlikte. Dolayısıyla, Milliyetçi Hareket Partisini, Avrupa Birliğine karşıt, Ulusal Programın dışında, ayak direyen biri diye gösteremezsiniz.

Ne olmuştur; müsaade edin, sabır gösterin, bunu arz edeyim. 2002 yılı başından bu yana, üç konuda, idam cezasının kanunlarımızdan kaldırılması, anadilde televizyon yayını ve anadilde eğitim konularında, Ulusal Programdaki mutabakatın kapsam ve zamanlaması dışında bir düzenleme, maalesef, ülkenin önüne, olmazsa olmaz bir şart olarak getirilip konulmuştur. Üzülerek ifade ediyorum, buna, iktidar ortaklarımız da katılmıştır. Bu üç konuda Milliyetçi Hareket Partisinin birinci itirazı budur. Ulusal Program, hükümet ortağı üç partinin ortak sorumluluğundadır; burayı birlikte tanzim ettik.

Bakınız, buradan okuyayım size; Ulusal Programda, ölüm cezasıyla ilgili düzenleme şudur; burada diyoruz ki: "1984 yılından bu yana yaşam hakkının özüne dokunulmaması yönünde benimsediği uygulamaya saygılı olacağız."

ASLAN POLAT (Erzurum) - Daha ne oldu peki?!

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - İki: "Türk ceza hukukundan ölüm cezasının kaldırılması hususu, şekil ve kapsamı itibariyle, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından orta vadede ele alınacaktır" diyoruz. Buna uyduk; Parlamentomuz, tüm partilerimiz de buna uydular; orta vadenin sonu beklenilmeden, idam cezalarının kanunlarımızdan kaldırılması hususunu Türkiye Büyük Millet Meclisi görüştü, anayasal düzeyde görüştü, oybirliğiyle de kabul ettik. Ne yaptık orada; orada dedik ki, idam cezasını, savaş, yakın savaş halleri ve terör suçları dışında kaldırdık. Düzenleme bu; altında imzamızın olduğu, sizin de imzanızın olduğu husus bu. Kim sözünden döndü; yani, idam cezasının kaldırılması konusunda sözünden dönen kim? (MHP sıralarından alkışlar) Bu millet sizi seyrediyor.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Apo'nun dosyasını buraya yollamayan kim?

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Bu millet sizi seyrediyor.

Bakın, anadilde yayın ve eğitim meselesini Ulusal Programda nasıl tanzim ettik; işte burada; 2.1.9 nolu madde: "Kültürel Yaşam ve Bireysel Özgürlükler"

"Türkiye Cumhuriyetinin resmî ve eğitim dili Türkçe'dir.

Ancak bu, vatandaşlarının günlük yaşamlarında farklı dil, lehçe ve ağızların serbest kullanılmasına engel teşkil etmez. Bu serbestlik, ayrılıkçı ve bölücü amaçlarla kullanılamaz." Şimdi ne değişti allahaşkına, ne değişti; bu mutabakatımız dururken, iktidar partilerimizin de katılımıyla -değerli ortaklarımızın, birlikte çok önemli işler başardığımız bu iktidarımızın- ne değişti de, Türkiye'nin önüne, idam cezasının hemen ve tümüyle kaldırılmasını, Kürtçe'ye televizyon yayını, Kürtçe'ye eğitim ve öğrenim hakkının verilmesini talep ettiniz? Buna ne hakkınız var?! Var mı böyle bir şey?!

BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Dağdaki eşkıyaya öğretmenlik yaptıracaklar.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Dolayısıyla, değerli milletvekilleri, gerçekleri milletten saklayamazsınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Çok önemli bir konu görüşüyoruz. Hiç kimseye hakaret kastım yok; ama, millete gerçekleri anlatalım; arzum bu.

Şimdi, tabiî, bunun cevabı verilmezse olmaz; bunlar çıkmadığı takdirde, Türkiye'nin önüne, ak-kara ikileminde, cennet-cehennem ikileminde bir seçenek koyamazsınız; bunun adı, Türkiye'yi tehdit etmektir, Türk Milletini tehdit etmektir. Evet, Avrupa Birliği, bu milletin, millî politika haline gelmiş, modernleşme projesi diye de tanımlanmış önemli bir kararıdır, iradesidir; ama "bu üç konu olmazsa, tren kaçar" demenizin hiçbir tutarlı anlamı yoktur.

Ulusal Programda ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde idam cezası tanzim edilirken, terör Türkiye için tehlikeydi de, bugün değil midir?! Bölücü terörün silahlı ve siyasî hedefleri ve tehditleri, kendi beyanları ve devlet bilgileriyle devam ederken, bölücü teröre Avrupa'nın desteği her anlamda devam ederken, PKK'yı zor bela koydurduk listeye; birlikte yaşamadık mı?! Hâlâ, Güneydoğu Anadolu'da, Avrupa malı mayınları PKK döşerken, ne değişti de terör suçlarından idamı hemen ve bütünüyle kaldıralım diye Türkiye'nin önüne bir dayatma getirdiniz?! Buna hakkımız yok. Bu açıklanmalı değerli milletvekilleri; bunu bu Parlamento açıklamalı. Bunu biz açıklamadığımız takdirde, bu nedenin cevabını vermediğimiz takdirde, Türk Milleti, acaba bu gayretin ve niyetin arkasında haince hesaplar mı yatıyor diye düşünecek ve bizleri ve bu işin arkasında duranları suçlayacaktır. İsmini telaffuz etmek istemiyorum. İşte o zaman, bu millet, sizi asla affetmeyecektir.

Aslında, 30 000 şehidimizin katilini, ülkemizin toprakları üzerinde bir başka devlet kurmak amacıyla siyasî ve silahlı bir örgüt kurarak Avrupa ülkelerinin desteğinde isyan eden bu şakiyi, Türküyle Kürdüyle 30 000 insanımızın katilini, Türk adaletinin, Türk Devletinin, Türk Milletinin elinden hiç kimse kurtaramayacaktır. (MHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Değerli milletvekilleri, devlete isyan eden herkesi, her yerde ve tarihin her döneminde nasıl cezalandırdılarsa, Türkiye'de de bu şaki öyle cezalandırılacaktır; bundan kimsenin kuşkusu olmasın. (MHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin geleceğini bir isyancıya bağlayamayız. Üç tane çapulcunun tehdidine göre, 21 inci Yüzyılın başlangıcında, korkuların bizi kuşatmasına müsaade edemeyiz. Türk Milleti, Türk Devleti büyüktür, güçlüdür; yaraları sarmak için sabırlıdır, tahammüllüdür; kendisini kalleşçe arkadan kurşunlayanları, hançerleyenleri affetmiştir, tarihte bunun çok örneği vardır; ancak, ne yapacaksa, buna kendisi karar verir, kendisi yapar; kendi tespit ettiği usulde ve kendi tespit ettiği zamanda yapar. Bunu, Avrupa Birliğinin dayatması olarak bu milletin önüne koyarsanız, yanlış yaparız.

Milliyetçi Hareket Partisinin itirazı, işte bu ruh halinedir, bu teslimiyetçiliğedir. Avrupa Birliğiyle onurlu bir birliktelik yapacaksak, yeni bir döneme başlıyorsak, bu dayatmalarınızın Türk Halkında oluşturacağı travmayı niye hesaba katmıyorsunuz? MHP olarak -tekrar ediyorum- biz, Ulusal Programda birlikte kararlaştırdığımız taahhüdümüze bağlıyız.

 Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz kanun teklifinde bazı gerçeklerin milletten saklandığını düşünüyorum. Bu teklif, yine demin ifade ettiğim gibi, teslimiyetçi, olmazsa olmaz, şartçı bir ruh haliyle hazırlanmıştır. Şimdi, buradan birlikte düşünmeye davet ediyorum. İdamı müebbede dönüştürüyorsunuz; ağırlaştırılmış müebbet, ömür boyu hapis... Ve bir partimizin isteği doğrultusunda, anayasal güvence; hukuken mümkün müdür?! Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, böyle bir düzenlemeyi kabul edebilir mi?! Evrensel hukuk, ne der bu işe?! Yani, öncelikle, Türk Ceza Yasasının 2 nci maddesinde ve Birleşmiş Milletler Medenî Haklar Sözleşmesinde, bir suçlunun kesinleşmiş cezasının lehinde bir düzenlemeyle lehinde kullanılmasını, siz daha sonradan bir düzenlemeyle ağırlaştırabilir misiniz; bu mümkün mü? Şimdi, hazırlanan teklifin son kısımlarına yazmışlar: "Türk Ceza Kanununun 2 nci maddesi dikkate alınacaktır." Milletin gözünden kaçacak mı zannediyorsunuz?! Yani, nedir o; sanığın lehine olan hususu sonradan değiştiremezsiniz; yani, ağırlaştırılmış müebbet koyamazsınız, ömür boyu hapis koyamazsınız, hele anayasal güvencenin de hiçbir anlamı yoktur. Sonuç ne olur; sonuç, onbeş yıl sonra, o şaki aranızda olur. Bu işe destek verenlere mübarek olsun! Buna fırsat vermeyeceğiz. (MHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Değerli milletvekilleri, endişemi ifade etmek için söylüyorum. İdam cezasını bu aşamada kaldırmakla, bu süreçte kaldırmakla, bu üslupla kaldırmakla, bölücü terörü ödüllendirmiş olursunuz.

RAMAZAN GÜL (Isparta) - Ödüllendiren sizsiniz!..

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Artık herkes, bağımsızlık için isyan etmeye cesaret bulur. Bu yetmiyor, bir şey daha söylüyorsunuz...

BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız lütfen...

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Hayhay efendim.

Türkçenin dışındaki lehçe ve ağızların, eğitim ve televizyon yayınlarında da kullanılmasını oylarınızla kabul ediyorsunuz. Dil üzerinden bir topluluk yaratmak... Anadolu'yu bilenler bilir; iki komşu kasabanın bile birbirleriyle anlaşamadıkları Kürtçenin, yayın ve eğitimle bir millet dili olması doğru bir şey midir?!

Biz, Kürdüyle Türküyle Türk Milletiyiz. (MHP sıralarından alkışlar) Bu vatanda yaşıyoruz, bu vatanda yaşayacağız. Arkadaşımın söylediğine bütünüyle katılıyorum; dün de beraberdik, yarın da beraber olacağız. (MHP sıralarından alkışlar) Bunu hiçbir şekilde kimsenin parçalamaya, bu ahengi bozmaya hakkı yoktur, gücü yetmeyecektir. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız...

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Sözlerimi bitiriyorum efendim.

Onun için, bu mesele yanlış tanzim edilmektedir. Bugün Kürtçe bilenler kursta mı öğrendi allahaşkına?! Hangi kursta öğrendi?! Kürtçe konuşmanın, Kürtçe öğrenmenin bu ülkede ne yasağı var?! Kürtçe konuşulmasından kim ne rahatsızlık duyuyor?! Bu milletin ağzının tadını bozmayın. Bu milletin huzurunu kaçırmayın. (MHP sıralarından alkışlar) Bu milletin, sizden aş ve iş talebi vardır. Bu milletin huzurunu kaçırmayın.

Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi noktai nazarından söylüyorum, Avrupa Birliği bu milletin vazgeçemeyeceği bir hedeftir, bir iddiasıdır ve mutlaka gerçekleştireceğiz; ama, bu teslimiyetçi ruh, bu Parlamentoya yakışmamaktadır, hiçbirinize yakışmamaktadır. İtiraz ettiğimiz hadise budur. Geliniz, Sayın Mesut Yılmaz'ın buyurdukları gibi, kendimizi Avrupa'ya anlatalım, Avrupa'yı Türkiye'ye anlatmayalım. (MHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Bizim hassasiyetimiz budur.

Bu hassasiyetle görüşlerimi arz ettim; hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Şimdi söz sırası, Demokratik Sol Partide.

İstanbul Milletvekili Sayın Masum Türker; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

DSP GRUBU ADINA MASUM TÜRKER (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, Demokratik Sol Parti Grubu ve şahsım adına, saygılarımı sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, dün, erken seçime gitme kararı aldık; bugün, bu 21 inci Dönem olarak, belki de, görüşeceğimiz yasaların sonuncusunu görüşüyoruz.

21 inci Dönemde biz milletvekilleri olarak ne yaptık; baktığımız zaman, Türkiye Cumhuriyetinin 100 üncü yıldönümüne uzanacak bir perspektif içinde Türkiye'nin geleceğinin hangi noktalarda olduğunu birlikte saptadık. Bu hazırlanan tasarının kanunlaşmasında yalnız iktidar partilerinin değil muhalefet partilerinin de istemleri doğrultusunda, 21 inci Dönemde Parlamento çatısı altındaki bütün milletvekillerinin uzlaştığı bir hedef belirledik. Bu hedefin yanı sıra ne oldu; ister kabul edin ister etmeyin, Resmî Gazetede yayımlanmış ve Resmî Gazetede yayımlandığı için de, sağda solda bunu, yalnız, hükümet hazırladı diyemeyeceğimiz Ulusal Programı, 57 nci hükümet hazırlayıp önümüzdeki hedefleri belirlemiştir. Bu iki söyleme baktığımız zaman, 21 inci Dönemde gerçekleştirdiğimiz geleceğe yönelik stratejiden bütün partiler öncelikli olarak sorumluyuz. Ulusal Programdan da önce koalisyonu oluşturan partiler, sonra yayımlandığı günden bugüne kadar, bu kürsüde özellikle bu programda değişiklik yapılması konusunda bir serzenişte, bir talepte bulunmayanlar da, artık, bu Ulusal Programın ortağıdırlar.

Değerli milletvekilleri, böylesine bir dönemi geride bırakırken bugün görüştüğümüz Avrupa Birliği meselesinde çok ince noktalarda birbirimize serzenişte bulunmak yerine, gelin, ulusumuzun tarihine birlikte göz atalım. Ulusumuzun tarihinde, Amerika Birleşik Devletleri göç kabul etmeye başlıyor. Dönemin padişahları, yönetimi, Türk asıllıların gitmesini yasaklıyorlar. Osmanlının tebaasındaki Ermeni, Rum, Musevi her türlü kişiler gidebiliyor; ama, Türk gitmiyor; gitmeyince bunun sıkıntısını nasıl çekiyoruz; bugün burada gelip -ya da gazetelerde okuyoruz, televizyonlarda söyleniyor- "Türkiye'nin Amerika Birleşik Devletlerinde lobisi yoktur" diyoruz; çünkü, biz, özbeöz Türk olan vatandaşlarımızın oraya yerleşmesiyle ilgili olarak Osmanlı Döneminde gereğini yerine getirmemişiz.

İkinci bir proje daha gelmiş; yine, tartışmışız. Biliyorsunuz, tarihimizde, bunu, yeniçeri ocağının değişiminden alın Tanzimata kadar varan bir noktada, Fransa İhtilali sonrasını, Türkiye'nin geçmişindeki yöneticileri okuyamamıştır; Fransa İhtilali sonrası yavaş yavaş milliyetçi akımların gelişeceğini okuyamamıştır. Bu nedenle, koskoca Osmanlı İmparatorluğu -bazı kesimler çıkıp, o yönetime özeniyor- o yönetim, teşhisini zamanında yapmamış, bir federal cumhuriyetler topluluğu haline gelmeyi düşünmemiştir. Yani, sonradan kurulan Amerika Birleşik Devletleri, Federal Almanya gibi olguların, o zamanki Osmanlı olmaması için bir neden yoktur. Neden; çünkü, yöneten sınıfın birbiriyle tartışmasından, ayrıntıları öne çıkarıp kamuoyunu böyle oluşturmasından dolayı, koskoca Osmanlı İmparatorluğundan kala kala Anadolu ve Trakya kalmıştır.

Değerli milletvekilleri, üçüncü bir aşama; yine, kaybettik; sanayileşme aşaması. Dünya sanayileşirken, Osmanlı zamanında, biz sanayileşmekten uzak kaldık. Bugün, Türkiye, üreten bir ülke durumuna hâlâ gelememişse, o gün, üreten değil, yine tüketen bir yapıda olmasından kaynaklanıyor.

Değerli arkadaşlar, işte, burada tartıştığımız Avrupa Birliği projesi. Belki de, geçmişimizde ecdadımızın göremediğini, burada hep birlikte görüyoruz. İktidarıyla ve muhalefetiyle, Avrupa Birliği projesini kaçırmak istemiyoruz. Diyoruz ki, Avrupa Birliği projesi, bir devlet projesidir.

Değerli arkadaşlar, bir devlet projesi, bir millî proje olunca, burada alınacak kararlar, Avrupa Birliğiyle ilgili atılacak adımlar, yalnız o dönemin iktidarının değil, gelecek dönemin iktidarlarının da davranışlarını belirleyecektir. İşte, biz, 21 inci Dönem, nasıl ki, cumhuriyetin 100 üncü yılı için neler yapılabileceğini kararlaştırabilmişsek, şimdi gelin, Avrupa Birliğine de bu şekilde bakalım.

Değerli milletvekilleri, bugün, burada, olağanüstü toplanarak görüştüğümüz, Avrupa Birliği yasaları değil. Bunu, biz, özellikle milletvekilleri kullanmalıyız; yani, biz, burada, AB yasaları yapmıyoruz. Biz, burada, yetmiş yıldır olgunlaşma aşamasında olan Türk demokrasisinin evrensel standartlara çıkarılması mücadelesini yapıyoruz. Yıllardır süren bu tartışma, Türk Halkımızın bu standartlara ulaşıp ulaşmadığı tartışmasıdır. Bugün burada tartıştığımız ve yasalaşmasını istediğimiz düzenlemeleri, Avrupa Birliği istediği için değil, vatandaşlarımızın yetmiş yıldır, demokrasiye geçtiğimiz günden beri yoksun bırakıldığı hakları, gecikmiş olarak vatandaşlarımıza sağlama tartışmasıdır; ya bu tartışmanın yanında yer alacağız ya bu tartışmanın karşısında duracağız. Buradaki yol ayırımı, yetmiş yıldır sağlanamamış hakların yine geciktirilmesi için mücadele edeceğiz ya da erkene alacağız.

Değerli arkadaşlar, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına Avrupa Konseyine katılan ve buradaki çeşitli partilere mensup arkadaşlarımız anlattılar; Helsinki Zirvesi sonrasında, konseydeki diğer ülkelere ait üyelerin, bizim arkadaşlarımıza önyargılı bakışları değişmiş, yaklaşımları daha saygın, daha sıcak olmaya başlamış. Bu söylediklerimi, her partinin, Avrupa Konseyine mensup olan arkadaşından öğrenme olanağı vardır. O tarihte, bunu, ben, özellikle çeşitli arkadaşlarla konuşarak not etmiştim. Bugün, yine, değerli arkadaşım Sayın Atilla Mutman'la konuştum; sen, orada mevcutsun, aynı zamanda, oradaki sosyalist grubun başkanvekilisin, bu doğru mudur dedim. Kendisi, aynı şeyi söyledi. Sizler de, kendi grubunuzun üyelerine sorduğunuz zaman, bunu göreceksiniz; ancak, yine, Konseydeki aynı üyeler, bugün tartışmakta olduğumuz konulardaki eleştirileri milletvekillerimize yöneltmişler ve milletvekillerimiz de bu eleştirilere yine muhatap olmaya devam etmişlerdir.

Bugünkü yasal düzenlemeleri gerçekleştirirsek, inanıyorum ki, tüm uluslararası kurumlarda ve bizlerin bireysel ilişkilerinde, yabancıların bizlere bakış açısı daha saygın olacaktır.

Değerli arkadaşlar, bugün, burada, idamı tartışıyoruz. Demokratik Sol Parti, geçtiğimiz dönemlerde, sürekli -bizden önceki arkadaşlarımız- idamın kaldırılması için önerge vermiştir. Biz, Demokratik Sol Parti olarak, her koşulda idama karşı bir partiyiz. Bu dönem, özellikle iktidarda olmamız, ortaklarımızla birlikte yasal düzenlemelerin gelmesi nedeniyle, geçtiğimiz dönemdeki önergelerimizin gündeme gelmemiş olması, bunun arkaya bırakıldığı manasında değildir. Biz, sürekli, idama karşı olduğumuzu açıkça belirtmeliyiz. Nitekim, Parlamentomuz, 1984 yılından bu yana, bu konuya uymuştur, bir nevi moratoryum ilan etmiştir.

Bazı arkadaşlar burada tartışıyor. Deniliyor ki, özellikle, burada, şimdi seçime gidiyoruz; tartışma konusunu Apo yapacaklar, Apo yapılacaktır. Burada, Apo'nun idam edilip edilmemesinden çok, Avrupa Birliğini, bir nevi siyasî malzeme olarak, referanduma sunacağız. Apo'ya gelene kadar, şu anda, Parlamentomuzda, terör suçundan dolayı dosyası gelmiş, idam bekleyenler var. 21 inci Dönem, onları da idam etmemiştir, idamıyla ilgili burada tartışmamıştır. Bu gerçeği hiçbirimiz unutmamalıyız. Yani, sorunu, bir kişinin şahsında toplayıp "bakın, biz böyle yapacağız" diye getirirsek, bize de "onunla yardımcısının dosyası Parlamentoya gelmişti, neden onu gündeme getirmediniz" diye sorarlar.

Değerli arkadaşlar, burada bir konuyu daha hatırlatmak istiyorum. Yine, Avrupa Konseyinde Bosna-Hersek'in katılımdan sonra 44'e yakın ülke var. Bu 44 ülkenin -Türkiye dışında- genellikle normal suçlardan, hiçbir şeyden dolayı -savaş hali hariç- yasalarında idam yoktur. Savaş hali olan ülkeler bile bunu nasıl kaldırabiliriz diye tartıştılar. Şimdi, ben, bunu burada dile getiriyorum; çünkü, gelecek kuşaklar, bu tür tartışmalara karşı en azından bugünden hazırlıklı olmak zorundalar; en azından, bu konuda Avrupa Konseyinde yapılan tartışmalar halen diğer ülkelerin yasalarında mevcut olduğuna göre, haklı olunup olunmadığı konusunda gelecek dönemde yapacakları ilk iş bunu tartışmak olmalıdır.

Değerli arkadaşlar, tabiî, ben, konuşmayı yaparken, burada kabul ettiğimiz tüm yasaları, Anayasanın içeriğini çok iyi bilerek konuşuyorum ve diyorum ki, sözümü yine tekrar ediyorum: 44 ülkede savaş haliyle ilgili aynen bizim Anayasadaki gibi idam hali var, ancak, şu anda, alt komisyonlarda o konunun tartışılmaya başlandığını uluslararası değerlerdeki gelişmeyi sunmak açısından söylüyorum; yani, bugün siyaset yaparken gelecek günlerin tartışma konusunu da bir siyasetçi olarak öğrenmemiz, bilmemiz, tanımamız gerektiği düşüncesi nedeniyle söylüyorum.

Değerli arkadaşlar, Avrupa Birliğine üye olmak için bu üyeliğin müktesebatına, başka bir deyimle gereklerine uygun hale gelme açısından yaşayan hukukumuzu değiştirme noktasında olduğumuzu konuşuyoruz. Sözlerime başlarken söylediğimi tekrar ediyorum: Biz, yaşayan hukukumuzu Avrupa Birliği müktesebatına uymak için yapmıyoruz; biz, yaşayan hukukumuz için toplumumuz için, halkımız için, devletimiz için yapıyoruz. Bunu, iktidarda olan üç parti, iktidar olduğu dönem boyunca bu amaçla öne aldı; buradaki bütün yasalarını, uluslararası bütün anlaşmalarını geçirdi. Hoş, bunları biz geçirirken, tek iktidara mal etmiyoruz, eğer muhalefetin katkısı da olmasaydı, bu kadar sürede, 21 inci Dönemi biraz evvel Sayın Başbakan Yardımcısının överek söylediği, bizim Başbakanımızın, diğer bütün ileri gelen partilerin ve bu Meclisin söyledikleri gerçekleşemezdi.

İşte, değerli arkadaşlar, şimdi, gelin, burada tartıştığımız bazı şeylerin de... Allahaşkına, düşünen adam biz olalım, ülkenin vizyonunu bu milletvekilleri koysun; yoksa, bir gazetede, düşünülmeden konulmuş bir manşet bu kürsüde örnek olmamalıdır. Şimdi, manşeti koyuyorsunuz -bugün Avrupa Birliğini tartışıyorsun- vay efendim, 1 500 000 sıraya girmiş, yabancı ülkelere gitmek istiyor ve bunlar eğitimliymiş. Bunu, burada övünerek söylemeliyiz, 1 500 000 insanımız oraya gitmek üzere hazır hale gelmiş diye. Neden yapmalıyız; bundan kırkbeş yıl öncesini unutmayın; Almanya'ya çöpçü olmaya, tuvalet temizlemeye gidenleri davul zurnayla uğurlamıştık, oraya işçi olarak gidiyorlardı. Şimdi, orada müdür olacak, beyaz yakalı olacak kişiler gidiyor diye, bu ülke boşalıyor diye, gazetelerin, şimdiki koalisyonu, şimdiki iktidarı bugüne getirmek adına, yıpratmak adına yaptığı propagandayı büyük bir olaymış gibi burada dikiyoruz. Bunu dikmeden önce şunu söylemek lazım: Değerli arkadaşlar, bizim, şu anda, 500 000 işçiyi Almanya'ya -aramızdaki anlaşma gereği- öncelikli olarak gönderme hakkımız var; gönderemiyoruz; neden; çünkü, Almanya'nın istediği, en azından önlisans eğitimi görmüş, bilgisayar ayarındaki insanlara sahip değiliz. Bu nedenle değil midir ki biz, meslek okullarını bitirenlerin üniversite sınavlarına girmeksizin, doğrudan doğruya yüksekokula gitmesi kararını aldık.

Değerli arkadaşlar, parlamenter olarak hangi partiden olursak olalım, bir gün, ben o Parlamentodaydım, bu güzel şeyin onurunu taşıyorum diyeceğimiz şeyleri birileri küçültmüşse, siyasî malzeme yapıp, burada, milletin önünde, sanki bir nakısaymış gibi göstermemeliyiz.

Değerli arkadaşlar, konuşmacıları dinlerken Lozan Antlaşmasıyla ilgili olarak söylenenlere üzüldüm. Lozan Antlaşmasını anlatırken hep şu söz kullanılıyor: "Bu ülkede Müslüman olmayanlar, Lozan Antlaşmasına göre azınlık kabul edildiler." Bunu söylersek Türkiye'yi iyi bilmiyoruz. Süryaniler, gayrîmüslim oldukları halde, Lozan Antlaşmasında vatandaş olarak kabul edilmiş, azınlık olarak kabul edilmemiştir. İşte, daha başlangıçta, Lozan Antlaşmasını bilmeden yorumlarsanız, Lozan Antlaşmasını, burada, başka amaçlarla da kullanma imkânınız doğar, o sözlere olan inanç azalır.

Değerli arkadaşlar, bugün burada görüşeceğimiz önemli bir konu, yine yanlış geçti. Şimdi söyleyeceğim sözleri söyleyenlere tavsiye ediyorum, tutanaklarda değiştirsinler; çünkü, bugün, ilk defa, 21 inci Dönemde, bütün partilerden doyurucu konuşmalar dinliyoruz; ilk defa, görüşülen kanunların hukuk güvenliğini sağlıyoruz, bunların nasıl yorumlanacağına sözlerimizle ışık tutuyoruz. Teklifte getirilen değişiklik, yabancı dil eğitimi değildir, öğrenimidir; öğrenimi ile eğitimi farklıdır. Eğitimi dediğiniz zaman, açılacak olan o dershanelerde cebirin, matematiğin, geometrinin, coğrafyanın, tarihin de o dilde okutulabileceğini varsayıyorsunuz demektir; oysa burada konuşulan ve burada yapılan öğretimdir.

Değerli arkadaşlar, Meclisin son gününe geldik, gidiyoruz. Hepiniz özgeçmişimi okudunuz. Burada, benim gibi 11 Mardinli vardır. Mardin'e "Birleşmiş Milletler gibi" derler; orada Türkü, Arabı, Kürdü, Yezidîsi, Müslümanı, Musevisi birlikte yaşarlar ve bu birlikte yaşamda, bugün burada tartıştığımız maddelerin uygulandığını, ben, küçük yaşımda Mardin'de görerek yetiştim. Yani, burada, konuşulan -bakın, söyleyeyim- öğretim konusunu, örneğin Süryaniceyi, orada, kilisede öğretiyorlar. Anne şehre gelmişse, Kürtçeyi çocuğuna kendisi öğretemediği için, komşusuna veriyor. Eğer, çocuk, Türkçe bilip de, Arapça bilmiyorsa -mesela, bunlardan bir tanesi, meşhur yazar Murathan Mungan, döndüğü zaman Arapçayı bilmiyordu- konuşa konuşa öğrensin diye, onu komşulara verirler.

Bu ülkede, bizden önceki dönemlerde tartışıldı; şimdi tekrar tartışmak istemiyorum. Kur'an kursları kimin denetiminde olsun?.. Denetimsiz olan Kur'an kurslarının legalize edilip devletin kontrolünde olması konusu bir noktada çözüme kavuşmuştu. Şimdi, biz, ne yapıyoruz burada; bir tartışma olmadan, birileri "ben, kurs açtım, illegal yapıyorum" demeden, Millî Eğitim Bakanlığının kontrolünde öğrenimine izin veriyoruz; ama, biz, tutup, aksini iddia edersek, tutanaklara "öğrenim" değil de "eğitim" diye geçirirsek, tarih, asıl o zaman bizi affetmez.

Bu nedenle, yasada teklif edilmemiş "eğitim" kelimesini kullanan bütün parti temsilcisi arkadaşlarıma tavsiye ediyorum: Lütfen, Başkanlık Divanıyla konuşun, oradaki "eğitim" kelimelerinin tümünü değiştirin; yoksa, siz, onun kapısını açmış oluyorsunuz, vebal sizin boynunuzda kalacaktır. (DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, bu teklifte çok önemli bir düzenleme var. Buna itiraz edilebilir. İtiraz edilen düzenleme nedir; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin ceza verdiği kararlara uygun olarak Yargıtayda tekrar karar alınması halinde, mahkemelerin başlatılmasıdır. Şimdi, bu güzel düzenlemeyi alıp da, Ahmet'e, Mehmet'e, X'e, Z'ye bağlarsanız, uzun yıllardır bu ülkede konuşulan adalet reformuna ilk adımı atılacak bir şeyi kabul etmiyorsunuz demektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MASUM TÜRKER (Devamla) - Yani, bu ülkede adaletin, sağlığın işlemesini istemiyorsanız, çek-senet mafyasının ortaya çıkmasını istemiyorsanız...

BAŞKAN - Sayın Türker, bir dakika efendim.

Efendim, toparlar mısınız.

MASUM TÜRKER (Devamla) - Hayhay efendim.

BAŞKAN - Tam 9 dakikamız var, Sayın Mesut Yılmaz da söz istedi; onun için, istirham edeceğim. Bu oturumda söz vermek mecburiyetindeyim Sayın Yılmaz'a.

Buyurun.

MASUM TÜRKER (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlar, bu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesiyle ilgili karar, madde gelirken... Ben, Adalet Komisyonu üyesi değilim. Dün, özellikle, bu çok tarihî, önemli kararların tartışıldığı komisyona girip izledim, dinledim, bu konuda da itirazlar olduğunu gördüm. Muhalefet şerhleri var, kişisel, şerhlere yansımamış sözler var. Bu konunun aslında iyi olduğunun, Türk adaletinde sağlanmak istenen reformun sağlanacağının "ben karar verdim, oldubitti" döneminin sona ereceğinin bilincinde olmamız gerekir.

Değerli arkadaşlar, bir başka konuyu dile getirmek istiyorum. Avrupa Birliğini konuştuğumuz bu son günde, nedense, birdenbire, başörtüsü, siyaset meydanları günü yaklaştığı için tekrar gündeme geldi. Bu unutulmasın. Bu Meclis ve bu kürsü, devlete meydan okunacak yer değildir. (DSP sıralarından alkışlar) Hiçbir zaman bu konunun siyaset malzemesi yapılmaması lazım gelir; yani, Avrupa Birliğine girdik diye, bu serbest kalacak gibi, şu olacak gibi, kendi kendimizi kandırmayalım. Burada, kararların nasıl olduğunu, hükümetimizin de bazı ortaklarını suçlamayalım. İnsanların kişisel yaşamıyla ilgili olarak başörtüsü konusuna hükümet programında karışılmayacağının altı dikkatle çizilmiştir. Yani, bu konuyu siyasî malzeme yaptığımız zaman, işte, son günümüzde, bu konuda, birilerine devlete meydan okuma yerini gösteriyoruz demektir.

Değerli arkadaşlar, bir güzel söz var: "Hiçbir şey, zamanı gelen bir düşünce kadar güçlü olamaz." Şimdi de güçlü olan düşünce, Avrupa Birliğine kabul edilme düşüncesidir.

Ben, sözlerime, Değerli Genel Başkanımız Başbakan Sayın Bülent Ecevit'in, Meclisi açtığımız pazartesi günü bizlere hitaben söylediği bir sözü, özellikle tarihe geçsin, tutanaklarda yer alsın diye tekrarlayarak son vermek istiyorum. Sayın Genel Başkanımız bize dedi ki "ister erken seçim kararı alınsın, ister alınmasın Avrupa Birliği yasalarının çıkması için elimizden gelen her şeyi bu Mecliste bugün göstereceğiz."

Biz, Demokratik Sol Parti olarak, Avrupa Birliği projesine en yakın partiyiz. Bu projenin gerçekleşmesini diliyoruz.

BAŞKAN- Erken seçim kararını aldık biliyorsunuz...

MASUM TÜRKER (Devamla)- Torunlarımızın, bir gün bu tartışmaları okuyup da, özgürlükleri ve o hakları nasıl elde edeceklerine imkân bulmaları umuduyla, Grubum ve şahsım adına saygılar sunuyorum. (DSP, MHP, ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Türker.

Sayın milletvekilleri, müsaade ederseniz, İçtüzüğün 69 uncu maddesini okuyorum:

"Şahsına sataşılan veya ileri sürmüş olduğu görüşten farklı bir görüş kendisine atfolunan hükümet, komisyon, siyasî parti grubu veya milletvekilleri, açıklama yapabilir..."

Şimdi, Sayın Yılmaz bize müracaatında "bana ait ifadeler, sayın hatip tarafından benim kastım dışında kullanılmıştır" diyor ve bu maddeye göre -69'a göre- Sayın Yılmaz'a söz veriyorum; zabıtları da inceledim.

Sayın Yılmaz, yeni bir sataşmaya zatıâliniz meydan vermezsiniz; teşekkür ediyorum efendim.

Buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar)

VIII. – AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı A. Mesut Yılmaz'ın, MHP Grubu adına konuşan Hatay Milletvekili Mehmet Şandır'ın, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI A. MESUT YILMAZ (Rize)- Sayın Başkan, bana söz verdiğiniz için teşekkür ediyorum.

Biraz önce Milliyetçi Hareket Partisinin Sayın Grup Başkanvekili Mehmet Şandır Bey, konuşmasında, bana ait olan ve bana ait olmayan ifadeleri benim konuşmam olarak buraya getirdiler. Meclis zabıtlarından okudukları ifadelere hiçbir diyeceğim yok; hepsinin sahibiyim. 1994'te, 1995'te ne demişsem, bugün de aynısını söylüyorum; arada bir çelişki olduğuna da inanmıyorum.

Türkiye'nin bölünme kaygısını niye Batı taşısın, Batı'nın niye böyle bir kaygısı olsun; bu kaygıyı elbette biz taşıyacağız. Türkiye'nin bütünlüğünü korumak Batı'nın görevi değil, Avrupa Birliğinin görevi değil, sizin göreviniz, bizim görevimiz; bunda yadırganacak ne var? (ANAP sıralarından alkışlar)

Şimdi, sayın  milletvekilleri, asıl söylemek istediğim şu: Sayın Şandır, konuşmasında bana atfen, Milliyetçi Hareket Partisini Avrupa Birliği karşıtlığıyla suçladığımı söylediler; hiçbir mekânda, hiç kimseye böyle bir ifadem yoktur. Benim söylediğim hadise şudur: Hükümet ortağımız Milliyetçi Hareket Partisiyle, Avrupa Birliğiyle tam üyelik müzakerelerinin başlaması için yerine getirmemiz gereken kriterlerin uygulanması konusunda görüş ayrılığımız var. Onlar, bu kriterlerin Türkiye'nin bütünlüğü açısından risk yaratacağına inanıyorlar. Bu, bir görüş ayrılığıdır. Ben, Milliyetçi Hareket Partisinin Avrupa Birliğine karşı olduğunu nasıl söyleyebilirim?!. Ulusal Programı beraber hazırladık; Türkiye'nin bugüne kadar yaptığı bütün aşamaları, hatta, muhalefet partilerinin de katkılarıyla, birlikte gerçekleştirdik.

Milliyetçi Hareket Partisiyle bu konudaki görüş ayrılığımızın temelinde şu var sayın milletvekilleri:

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Bazı maddelerdeki...

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Bazı maddelerdeki görüş ayrılığımızın temelinde şu var: Ben, millî konularda sizden daha az hassas biri değilim. Eğer, Sayın Şandır, benim 1994'teki Meclis konuşmalarımdan alıntıları buraya getirdiği gibi, 1988 senesinde benim Dışişleri Bakanı olarak, sırf "Türkiye, Avrupa Birliği ilişkilerinin gelişmesi, Kıbrıs meselesindeki ilerlemelere bağlıdır" ifadelerine karşı çıktığım için, Avrupa Birliği Ortaklık Konseyi Toptansını terk ettiğimi de herhalde bulacaklardır. (ANAP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

1997'de Lüksemburg Zirvesinde diğer ülkelere adaylık statüsü verilirken, Türkiye'ye özel statülü bir ortaklık ilişkisi teklif edildiği zaman onu elinin tersiyle reddeden hükümetin Başbakanı benim. (ANAP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Avrupa Birliğiyle siyasî diyaloğu dondurma kararı alan hükümetin Başbakanı benim.

Milliyetçi Hareket Partisiyle anlaşamadığımız husus şu: 1999'da Avrupa Birliğiyle ilişkilerimizde bir dönüm noktası var. Adamlar, bize 1997'de vermediklerini veriyorlar "artık, bundan sonra adaysınız" diyorlar ve bize meydan okuyorlar "biz, size adaylık veriyoruz; ama, siz, bu kriterleri yerine getiremezsiniz" diyorlar. Biz de diyoruz ki "hayır, biz, bunları yerine getiririz."

27 tane ülke; 15 tane üye ülke, 12 tane aday ülke nasıl millî bütünlüklerinden, ülkelerinin bölünme kaygısından etkilenmeden bu kriterleri yerine getirmişlerse, bunu birbiriyle bağdaştırmayı becermişlerse, biz de bunu beceririz diyoruz. Bizim Helsinki'deki iddiamız bu. Şimdi biz bunun arayışı içerisindeyiz. Ha, bu getirdiğimiz paketteki bazı maddeleri, o sizin karşı çıktığınız maddeleri kötüye kullanmak isteyenler çıkmayacak mı; elbette ki çıkacak. Hangi hürriyeti kötüye kullanmak isteyen çıkmadı ki şimdiye kadar?! Ama, bundan dolayı Türkiye'yi medeniyetten koparamayız diyoruz, bundan dolayı Türkiye'nin Avrupa Birliği yolculuğunu kesemeyiz diyoruz, bunun tedbirlerini hep beraber alalım, bunu düşünelim.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Sayın milletvekilleri, çalışma süremiz doldu...

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sorular...

BAŞKAN - Müsaade eder misiniz efendim.

Gruplar adına konuşmalar bitti, sayın hükümet konuşacak... İki Sayın Bakan söz istedi, yalnız, İçtüzüğe göre bir sayın bakana söz vereceğim. Soru-cevap kısmında da Sayın Nejat Arseven cevap verecekler, böylece, o da ifade imkânı bulmuş olacak.

Ancak, makineler otomatiktir, ara verdiğimiz zaman isimler silinebilir diye, bu oturumda soru için söz isteyenlerin isimlerini okuyorum: Sayın Gül, Sayın Turhan, Sayın Seven, Sayın Göksu, Sayın Levent, Sayın Eser, Sayın Ünal, Sayın Öztürk, Sayın Bedük, Sayın Ayaydın.

Sayın milletvekilleri, saat 20.00'de toplanmak üzere, oturumu kapatıyorum.

 

Kapanma Saati : 19.00

 


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 20.00

BAŞKAN : Başkanvekili Mustafa Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER : Burhan ORHAN (Bursa), Sebahattin KARAKELLE (Erzincan)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 124 üncü Birleşimin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VII. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1.- Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İbrahim Yaşar Dedelek ile Kırıkkale Milletvekili Nihat Gökbulut'un; Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması ile Milletvekili Genel Seçimlerinin 3 Kasım 2002 Pazar Günü Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Anayasa, İçişleri, Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Adalet Komisyonu Raporları (2/1020)(S. Sayısı : 890) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerlerini aldılar.

Gruplar adına konuşmalar bitti.

Şahsı adına Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat...

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Bekâroğlu konuşacaklar Sayın Başkan.

BAŞKAN - Bir dakika; var mı orada Sayın Bekaroğlu'nun ismi; var. Peki efendim.

Daha önce söyleseydiniz, ben de Türk Milletinin önünde mahcup olmazdım; nasıl başkan derler yani!

Rize Milletvekili Sayın Mehmet Bekâroğlu; buyurun efendim.

Süreniz 10 dakika.

MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 890 sıra sayılı yasa teklifi üzerinde kişisel olarak söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu teklif, Avrupa Birliği uyum yasaları diye anılıyor. Bugün burada yapılan görüşmeler hep Avrupa Birliği üzerinde geçti; Avrupa Birliğine girilecek, girilmeyecek, nasıl girilecek, hangi şartlarda girilecek ve özellikle de seçmene selam şeklinde geçti. Öyle anlaşılıyor ki, bu konu, 3 Kasımda yapılacak seçimde de milletin önünde tartışılacak. (MHP sıralarından gürültüler)

Başka malzemeniz yok tabiî, bunu konuşacaksınız, hiç şüphem yok.

Değerli arkadaşlarım, bu yasa teklifi, elbette, demokratikleşme, insan hakları ve özgürlükler konusunda ideal bir teklif değil. Türkiye'de demokrasinin gelişmesi, insan hakları ve özgürlükler konusunda standardın yükseltilmesi için daha çok şeylerin yapılması gerekiyor; Anayasada önemli değişikliklerin yapılması gerekiyor ve birçok yasada değişikliklerin yapılması gerekiyor.

Şimdi, biz, Avrupa Birliğini bir tarafa bırakalım, bu millet ne istiyor, halkımız ne istiyor, Türk Milleti ne istiyor ona bir bakalım. Değerli arkadaşlarım, hamasi nutuklara gerek yok, bu millet, bu ülkede yaşayan insanlar, bu cennet vatanda, bu bölünmez coğrafyada, burada, kendi vatanında, güven içinde, tok, refah içinde ve özgür yaşamak istiyorlar; yani, insan gibi yaşamak istiyorlar.

Siyasetin görevi de, onların adına burada yönetme iddiasında bulunan bizlerin görevi de, yurttaşlarımıza, Türk Milletine bu şartları temin etmektir; siyaset bunun için vardır, siyasî partiler bunun için vardır. Biz, hiçbir ayırım yapmadan, etnik kökenine bakmadan, sınıfına bakmadan, mensubiyetine bakmadan, dinine bakmadan, mezhebine bakmadan, bu ülkede yaşayan herkese ama herkese güvenlik, herkese refah ve herkese özgürlük temin etmek ve bunun için şartları iyileştirmek zorundayız. Siyaset ve siyasî partiler bunun için vardır; ama, bizde bir yanlış siyaset yapma geleneği var; her şey ama her şey siyasete malzeme yapılıyor.

Şimdi, burada, üç yıldan beri bu ülkeyi yöneten ve bu ülkede yaşayan insanlara, güvenlik, ekmek ve özgürlük konusunda hiçbir şey ama hiçbir şey veremeyen bir iktidar, özellikle iktidarın bir kanadı, bir konuyu, Avrupa Birliğine karşı olmak, taraf olmak gibi bir konuyu seçim malzemesi yapacak ve milletin oyunu alacak. Tabiî, bunu yapsınlar, bunu millete götürsünler; karar verecek olan millettir.

Değerli arkadaşlarım, demokrasi olmadan ekmek olmaz, refah olmaz. Dünyaya şöyle bir bakın, hangi ülkelerde demokrasi varsa, insan hakları ve özgürlük standartları yüksekse, o ülkelerin millî geliri de yüksek, refahı da yüksektir. Eğer, biz, insanımıza ekmek temin etmek istiyorsak, bu ülkenin insanları, bu millet, bu topraklarda, karnı tok olarak, kimseye muhtaç olmadan yaşayacaksa, bunun en temel şartı demokrasidir. Biz, demokrasi standardını yükseltmek zorundayız.

Peki, demokrasinin Avrupa Birliğiyle ne ilgisi var; ilgisi var değerli arkadaşlarım. Maalesef, bu ülkede, elli seneden beri, siyaset, kendi iç dinamikleriyle, gelişmiş bir demokrasi, insan hakları ve özgürlük standardı oluşturamamıştır. Dünya küreselleşmiştir, dünya küçülmüştür. Niçin dünyanın küresel imkânlarından istifade etmeyelim, niçin dış dinamiklerden istifade etmeyelim? Kaldı ki, burada konuşan, bu kürsüye çıkan herkes, Avrupa Birliği, Türk Milletinin, Türk Devletinin stratejik hedefidir dedi. O zaman, niçin Avrupa Birliğinden bu konuda istifade etmeyelim?

Burada konuşan bir arkadaşımız, bizim Gruba dönerek dedi ki: "Siz, bir zamanlar, Batı kulübü demiyor muydunuz, Hıristiyan kulübü demiyor muydunuz?" Doğrudur, böyle diyorduk. Eğer, bu konuyu öğrenmek istiyorsanız, bunu diyen Sayın Erbakan'dan, gidip, Avrupa Birliği konusunda da ders alabilirsiniz. (SP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Sayın Bekâroğlu, dersini Anayasa Mahkemesinden aldı, bizden almasına gerek yok.

MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Gerçekten, bir zamanlar, Avrupa Birliğini, Çelik Birliğinden alın, bu tarafa doğru inceleyin, Avrupa Ekonomik Topluluğu, Avrupa Topluluğu ve Avrupa Birliğine geçiş sürecinde hangi aşamalar, hangi...

MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Anayasa Mahkemesi verdi dersini...

MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Zaten, bütün umudunuz, hukukun siyasete malzeme yapılması, bu şekilde siyasî rakiplerinizin diskalifiye edilmesi ve iktidara gelmeniz, buralara gelmeniz. Bunun bir faydası yoktur. Bakın, üç sene geldiniz, bir daha gelemeyeceksiniz. (SP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, eğer, Avrupa Birliğinin gelişim sürecine bakarsanız, bir zamanlar, Avrupa Birliğinin, gerçekten, tek kültürlü, monolitik bir yapı olduğunu göreceksiniz; ama, Avrupa Birliği, gelişen süreçte, bambaşka bir Avrupa Birliği olmuştur. Şu andaki iddia, Kopenhag kriterlerinde, açık, net bir şekilde belli; çok kültürlü, çok dinli bir Avrupa yaratılmaya çalışılıyor, Avrupa oluşturulmaya çalışılıyor ve bu şekilde dünya barışına katkı yapılmaya çalışılıyor.

Değerli arkadaşlarım, hiç kimse, kimliğimizi, kendi ilişkilerimizi terk edeceğiz diye endişe etmesin. Avrupa Birliğine üye olmakla, hiçbir millet, hiçbir devlet, kendi kimliğini, kendi bağımsızlığını, egemenlik hakkını asla devretmemektedir, sadece, bazı konularda paylaşmaktadır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye, Avrupa Birliğine mutlaka üye olmalıdır. Bu, sadece Türkiye için değil, Avrupa Birliği ve dünya barışı için de gereklidir. Bakınız, eğer, Türkiye, kendi kimliğini, kişiliğini, Türk dünyası ve İslam dünyasıyla olan ilişkilerini korur, hatta, geliştirerek korur ve bu şekilde Avrupa Birliğine üye olursa, hem Türkiye'deki demokrasi ve insan hakları standardı yükselir hem de çok dinli, çok kültürlü Avrupa'nın kurulmasına çok ciddî bir katkı sağlar. Böyle bir Avrupa da, dünya barışı için gereklidir; özellikle son yıllarda yaşamış olduğumuz ve yine özellikle 11 Eylül sonrasında yaşamış olduğumuz, medeniyetler çatışması dediğimiz, dinler çatışması dediğimiz istenmeyen durumların ortadan kalkmasında son derece önemli katkısı olacaktır. Biz, bu konuda samimiyiz,. Türkiye bu konuda samimî, Saadet Partisi bu konuda samimi; Avrupa samimi mi değil mi, onu bu süreçte göreceğiz değerli arkadaşlarım; ama, bunu yapmak için, önceliklerimiz diye tutturamayız; çünkü, standartlar bellidir, bu standartları biz koymuyoruz, sadece ve sadece bu standartları ülkemizde gerçekleştirmek durumundayız.

Ben, Milliyetçi Hareket Partisinin Avrupa Birliğine karşı çıkmasını ya da bu şekilde Avrupa Birliğine karşı çıkmasını anlıyorum, hak veriyorum. Elbette, bu ülke demokratik bir ülkedir. Elbette milletimizin geleceğini ilgilendiren böyle önemli bir konuda herkes istediğini söyleyecek, inandığını söyleyecek, endişelerini dile getirecek ve herkesin de Avrupa Birliğine üye olalım ya da Avrupa Birliğine karşı çıkalım, olmayalım ya da şu şartlarda üye olalım deme hakkı var. Bunu tartışacağız ve Milliyetçi Hareket Partisinin bu şekilde davranması en doğal hakkıdır. Burada yanlış olan, burada üzüldüğümüz, bu konunun istismar edilmesidir.

Bakınız, üç senedir Milliyetçi Hareket Partisi Grubu burada bulunuyor. Bugün, ilk defa bu Parlamentoda bir siyasî parti gibi davranıyorlar, bir konuda kesin tavırlarını ortaya koyuyorlar. Ben anlıyorum; çünkü, 3 Kasımda seçime gidilecek ve seçim meydanlarında bu konuların dışında, maalesef, arkadaşlarımızın, milliyetçi Hareket Partisinin hiçbir malzemesi yoktur. (MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Efendim toparlayın.

MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, ben, Milliyetçi Hareket Partisinin tutumunu takdir ettiğimi söyledim. Burada eleştirdiğim; ben Avrupa Birliğine karşıyım ya da bu şekilde Avrupa Birliğine karşı çıkıyorum; ama, benim dışımda taraf olanların tamamı haindir düşüncesi, soğuk savaştan kalma, ilkel ve arkaik bir düşüncedir değerli arkadaşlarım.

Bu Parlamentoda, bu millete ihanet edecek, bu ülkeye ihanet edecek hiçbir siyasî parti ve milletvekili yoktur. (SP ve AK Parti sıralarından alkışlar) Arkadaşlarımız, bu söylediklerini, bu kürsüye çıkıp düzeltmek mecburiyetindedirler; hem siyasî partilerden hem milletvekillerinden hem de milletimizden özür dilemek mecburiyetindedirler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla)- Sayın Başkanım, 2 dakika...

BAŞKAN- Buyurun efendim. Bir toparlayın, istirham ediyorum.

MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla)- Teşekkür ediyorum, toparlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, öyle anlaşılıyor ki, 3 Kasımda yapılacak seçimlerde Milliyetçi Hareket Partisi meydanlara çıkacak, diyecek ki... (MHP sıralarından gürültüler)

Değerli arkadaşlarım, ben bu kürsüde konuşuyorum, çıkın cevap verin.

BAŞKAN- Efendim, sataşmaya mahal vermeden toparlayın lütfen.

MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla)- Millete diyecek ki: Biz, Avrupa Birliğine karşı çıkıyoruz; ama, diğerleri kayıtsız şartsız Avrupa Birliğini istiyorlar. (MHP sıralarından "Yalan bu" sesleri) Hayır, yalan değil. Avrupa Birliğini kayıtsız şartsız isteyen, bu noktaya kadar getiren sizsiniz. Sırf iktidarda kalalım diye, inanmadığınız şeyleri yaptınız. Yalan mı?! (SP sıralarından alkışlar, MHP sıralarından gürültüler)

ABDURRAHMAN KÜÇÜK (Ankara) - İnanmadığın şeyleri söylüyorsun.

BAŞKAN- Efendim, lütfen...

MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla)- Değerli arkadaşlarım -son cümlelerimi söylüyorum- meydanlara çıkılacak, böyle söylenecek ve diğerleri hain olarak gösterilecek. Bu, son derece yanlış bir şeydir.

ALİ GEBEŞ (Konya)- Apo'yla siyaset mi yapacaksınız!

MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla)- Bu şekilde, üç senede yaptıklarınızı örtemezsiniz. Bakınız, bu seçimde, yoksulluk, açlık ve en önemlisi de yolsuzluklar test edilecek.

ALİ GEBEŞ (Konya)- Belli!.. Belli!..

MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla)- Siz, yolsuzluk dolayısıyla koltuğunu kaybeden bakanlarınızın ve bürokratlarınızın hesabını bu şekilde örtemezsiniz.

BAŞKAN- Efendim, lütfen...

MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla)- Millet bunu biliyor ve bu seçimde bunlar test edilecek diyor ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (SP sıralarından alkışlar, MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN- Teşekkür ederim efendim.

Sayın Bakanım, size söz vermeden evvel, Sayın Şevket Bülent Yahnici, sataşmadan ötürü söz istedi.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

ASLAN POLAT (Erzurum)- Ne sataşması!

BAŞKAN- İstirham ederim efendim, 69'u ayan beyan yani. Artık kulağım da mı duymuyor. Yani, onun için...

ASLAN POLAT (Erzurum)- Sayın Başkanım, burada biraz avantaj sağladınız.

BAŞKAN - Sayın Yahnici, siz de başka bir sataşmaya mahal vermezseniz minnettar kalacağım

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sataşırsa ben de cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun.

VIII. – AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2.- Ankara Milletvekili Şevket Bülend Yahnici'nin, Rize Milletvekili Mehmet Bekâroğlu'nun partisine sataşması nedeniyle konuşması

ŞEVKET BÜLEND YAHNİCİ (Ankara) - Sayın Başkan, değerli üyeler; şimdi, bu kürsü milletin kürsüsüdür, hepimizin de saygı göstermesi gereken bir kürsüdür. Hepimiz bu Parlamento çatısı altında parlamenter sıfatıyla bulunuyoruz ve bağlı bulunduğumuz siyasî partiler de, demokrasinin vazgeçilmez unsuru olarak Türk siyasî hayatında kurulu siyasî partilerdir.

Bir siyasî partiyle ve siyasî partinin mensuplarıyla ilgili buraya çıkıp, alelusul, olur olmaz, yalan yanlış söz söylemeye hiç kimsenin hakkı yoktur. İçtüzük 69 sebebiyle söylüyorum; 69'da tarifi var: Bir siyasî partinin veya siyasî kişinin sözlerini çarpıtma deniliyor.

Şimdi, bugüne kadar Milliyetçi Hareket Partisinden hangi üye çıktı da "ben Avrupa Birliğine karşıyım" dedi?! Buraya gelip de, bir siyasî parti üyesinin, Milliyetçi Hareket Partisi Avrupa Birliğine karşı diye beyan etmeye, bir başka siyasînin hakkı yoktur. (MHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Biz, burada, Avrupa Birliğiyle ilgili milliyetçi hareketin argümanlarını ortaya koyuyoruz; arkadaşlarımız, sözcülerimiz ortaya koyuyor. Bunu anlamak veya anlamamak, o idraki göstermek veya göstermemek sizlerin bileceği bir iştir, söz kime aitse. Ama, ayıptır; burayı bir sokak senaryosu çizilen, sokaktaki senaryonun oynanacağı ve seçimlere kadar... Burada geliyorsunuz diyorsunuz ki: "Burada seçim meydanlarının provası yapılıyor." Şu deminki konuşma, seçim meydanlarında yapılacak bir konuşma değildir de nedir?! Bu Meclis kürsüsüne yakışıyor mu?! Ne olur, bir parça insafa gelelim!

Milliyetçi Hareket Partisi, Avrupa Birliğiyle ilgili görüşlerini ortaya koymuştur. Bu görüşleri, iyisiyle kötüsüyle, lehinde aleyhinde olanlarıyla tarif etmiştir, korumuştur, müdafaa etmiştir; idamla ilgili kanaatini açıklıkla söylemiştir, dille ilgili kanaatini açıklıkla söylemiştir; bunlarda anlaşılmayacak bir taraf yoktur. Biz, sayı itibariyle burada 127 kişiyiz, sizler ise burada 409 kişisiniz; çıkarmayı kararlaştırdığınız, kafanızdan geçen bir kanun varsa, Anayasayı da değiştirmek suretiyle çıkarma iradesine veya sayısına sahipsiniz, hepiniz.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Ne demek yani, siz hükümette değil misiniz! (MHP sıralarından "Sus" sesleri, gürültüler)

ŞEVKET BÜLEND YAHNİCİ (Devamla) - Hangi hükümetten bahsediyorsunuz beyefendi; seçim kararı alınmış, hükümet sonrasında konular gelmiş, bu konular konuşuluyor, iş ortaya düşmüş, Meclise düşmüş.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Burada hükümet yok mu yani!

ŞEVKET BÜLEND YAHNİCİ (Devamla) - Var; hükümet, tabiî, var. (SP sıralarından "İstifa edin" sesleri)

ASLAN POLAT (Erzurum) - Onu soruyorum size.

VEYSEL CANDAN (Konya) - İstifa edin öyleyse!..

ŞEVKET BÜLEND YAHNİCİ (Devamla) - Niye istifa etsin hükümet! (SP sıralarından gürültüler) Kanun ortada, paket ortada, paketle ilgili oyunuzu kullanırsınız, bu kadar adamsınız, yüreğiniz yetiyorsa kullanın oyunuzu! (MHP sıralarından "Bravo" sesleri alkışlar) Böyle şey olmaz! Böyle şey olmaz!

Milliyetçi Hareket Partisinin, seçim meydanlarında sandığa doğru giden yolda istismar etmeye hiçbir gerekçesi yoktur. Apo'yu da istismar etmeyiz.

VEYSEL CANDAN (Konya) - Ettiniz!..

ŞEVKET BÜLEND YAHNİCİ (Devamla) - Etmeyiz!

VEYSEL CANDAN (Konya) - Ettiniz!..

ŞEVKET BÜLEND YAHNİCİ (Devamla) - Etmeyiz!..

VEYSEL CANDAN (Konya) - Ediyorsunuz!.. (MHP  sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Candan, lütfen...

HÜSEYİN KALKAN (Balıkesir) - Veysel Candan, haddini bil! Kes sesini!

VEYSEL CANDAN (Konya) - Otur yerine!

HÜSEYİN KALKAN (Balıkesir) - Veysel Candan, sus!

RAMAZAN GÜL (Isparta) - Apo sayesinde iktidara geldiniz, Apo!.. (MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Gül, lütfen.. Sayın Gül, lütfen...

ŞEVKET BÜLEND YAHNİCİ (Devamla) - Siz, burada, yüreğiniz yetiyorsa, oy verirsiniz. Daha fazla konuşmanın anlamı kalmamıştır; burada her şey açıktır; Milliyetçi Hareket Partisinin tavrı açıktır, sizin tavırlarınızı bekliyoruz, açık tavırlarınızı.

Saygılar sunarım. (MHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yahnici.

VII. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1.- Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İbrahim Yaşar Dedelek ile Kırıkkale Milletvekili Nihat Gökbulut'un; Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması ile Milletvekili Genel Seçimlerinin 3 Kasım 2002 Pazar Günü Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Anayasa, İçişleri, Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Adalet Komisyonu Raporları (2/1020) (S. Sayısı : 890) (Devam)

BAŞKAN - Sayın Bakanım, buyurun.

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüştüğümüz kanun teklifi, Türkiye'nin Avrupa Birliği yolunda ilerlemesi bakımından büyük önem taşıyan bir kanun teklifidir. Bu kanun teklifi, aynı zamanda, Türk hukukunun gelişmesi, hukukun üstünlüğünün sağlanması, insan haklarına saygının gerçekleşmesi bakımından büyük önem taşımaktadır.

Bu görüşmeler açıkça ortaya koyuyor ki, Türkiye Büyük Millet Meclisinde temsil edilen bütün siyasî partilerimiz Avrupa Birliğine taraftardır. Bu çatı altında Avrupa Birliğine karşı olan parti yoktur; ancak, Avrupa Birliği yolunda atılacak adımların zamanı ve niteliği, bunların sağlayacağı yarar veya getirebileceği sakıncalar konusunda farklı görüşler vardır. O nedenle, uzlaşmayı, Avrupa Birliğine taraftar olmakta veya karşı olmakta değil, tartışmayı bu noktada toplamakta değil; ama, farklı görüşlere neden konularda yakınlaşmayı aramakta sağlayabiliriz.

Aslında, Türkiye'nin Batılılaşması, Avrupa normlarını benimsemesi yüzaltmışüç yıllık geçmişi olan bir olaydır. Gerçekten, Tanzimat Fermanından bu yana, Türkiye, Avrupa kurumlarını benimsemek, kamu yaşamını Avrupa normlarına göre düzenlemek, hukukunu Avrupa'dan aldığı kanunlarla veya Avrupa ölçülerine uygun kanunlarla düzenlemek isteyen bir ülkedir. Tanzimat Fermanını Avrupa ülkelerinden alınmış çeşitli kanunlar izlemiştir. Cumhuriyet döneminde Türk hukuku, tümüyle Avrupa'dan alınmış veya Avrupa normlarına göre hazırlanmış kanunlarla düzenlenmiştir. Şimdi, burada, çok daha ileri bir aşamaya geliyoruz. Türkiye, aynı zamanda, Avrupa kurumları içerisinde yer almaktadır. Örneğin, Türkiye, Avrupa Konseyinin bir üyesidir. Türkiye, 1954 yılında, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini kabul etmiştir. 1950'li yıllarda, Avrupa'da, bir yanda Avrupa Ekonomik Topluluğu, bir yanda Avrupa Serbest Ticaret Bölgesi şeklinde iki ekonomik birlik oluşurken, Türkiye, tercihini Avrupa Ekonomik Topluluğundan, yani, bugünkü adıyla Avrupa Birliğinden yana yapmıştır. O nedenle, Avrupa Birliği, bizim, tarihten gelen ve çeşitli aşamalarda ortaya konan iradelerimizle güçlenen bir hedeftir. Şimdi, bu hedefe ulaşmak bakımından, yeni bir aşamadayız.

Bilindiği gibi, Türkiye, Helsinki zirvesinde, Avrupa Birliği üyeliğine aday olarak kabul edilmiştir. Bu üyeliğin belirli koşulları vardır. Ekonomik kriterler, siyasî kriterler, üyelik için yerine getirilmesi gereken ölçülerdir. "Kopenhag siyasî kriterleri" olarak adlandırılan kriterler, demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan haklarına saygı ve azınlıkların korunması olarak özetlenebilir. Aslında, bu kriterler, bizim, Avrupa Birliğinden bağımsız olarak da kendi anayasal gelişmemizde hedef aldığımız, ölçü aldığımız kriterlerdir. Nitekim, biz, Anayasamızı, sürekli olarak bu yolda değiştirmekteyiz. Anayasa değişikliklerimizi yaparken de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gibi ortak değerleri benimsemekteyiz. Anayasamızda geçen yıl yapılan kapsamlı değişiklikte, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi örnek olarak alınmak suretiyle hazırlanmıştır.

Anayasada yapılan değişikliklerin gerektirdiği uyum kanunları arka arkaya çıkarılmıştır. Bunların hepsi çıkarılamadı; ama, örneğin, 21 inci Yasama Döneminin en önemli eserlerinden biri olan Türk Medenî Kanunu 1 Ocak 2002 tarihinden itibaren yürürlüğe girdi. Yine, şubat ve mart aylarında kamuoyunda "mini demokrasi paketleri" olarak adlandırılan iki kanun kabul edilerek yürürlüğe konuldu. Bu iki kanunda, çeşitli kanunlarımızda, bugünkü anlayışla demokratik ölçülere uygun düşmeyen ya da temel hak ve özgürlükleri sınırlayan bazı kanun hükümleri değiştirildi. Şimdi, burada, bir üçüncü paket tartışma konusudur.

Önceki kanunlarda olduğu gibi, bu kanun teklifinde de, çeşitli kanunlarımızda değişiklik yapılması amaçlanmaktadır. Bu teklif, bir siyasî partimizin milletvekillerince verilmiş olan bir tekliftir; ama, teklifle ilgili teknik çalışmalar, Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin koordinatörlüğünde, çeşitli bakanlıkların katılımıyla hazırlanmış ve Adalet Bakanlığında yapılan çalışmalarla son şeklini almıştır.

Görüşülmekte olan kanun teklifi, 14 kanunda değişiklik yapmakta, onlara bazı hükümler eklemekte veya bazı hükümleri yürürlükten kaldırmaktadır. Bu teklifte tartışma konusu olan birkaç nokta var. O nedenle, açıklamalarımı öncelikle o konularda yoğunlaştırmak istiyorum. Bunlardan biri, idam cezası konusu; ikinci ve üçüncüsü, Türk vatandaşlarının günlük yaşamlarında geleneksel olarak konuştukları dillerde yayın ve bu dillerin öğrenimi; dördüncüsü, azınlık vakıflarıdır.

İdam cezası, çağımızda, artık, giderek kaldırılan bir ceza haline gelmiştir. İdam cezası, bir insana verilebilecek en ağır cezadır; çünkü, yaşama hakkını ortadan kaldıran bir cezadır. O nedenle, Avrupa ülkelerinde bugün idam cezası kaldırılmıştır. Avrupa Konseyi ülkelerinin hepsi, idam cezasını kendi hukuk sistemlerinden kaldırmışlardır. Örneğin, 6 numaralı protokol, Türkiye dışında, Avrupa Konseyinin bütün ülkelerince imzalanmıştır. Avrupa Birliği ülkelerinin hiçbirinde idam cezası yoktur. Gerçi, bu cezaların kaldırılması çeşitli tarihlerde olmuştur.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde hâlâ, yaşama hakkının istisnası olarak idam cezasına yer verilmektedir; ancak, daha sonra 1983'te 6 numaralı protokolle, savaş hali ve yakın savaş tehdidi dışında, idam cezası kaldırılmıştır. Bu iki halde, protokolü imzalayan ülkeler idam cezasını saklı tutabilirler.

İşte, bugün görüşülmekte olan kanun teklifi, 6 numaralı protokole paralel bir düzenleme getirmektedir. Geçen yıl Anayasamızda yapılan değişiklikte, 38 inci maddeye eklenen bir hükümle, savaş hali, çok yakın savaş tehdidi ve terör halleri dışında idam cezasının verilemeyeceği belirtilmiştir.

Şimdi, bu hükümle ilgili bir uyum kanununun çıkarılması amacıyla daha önce Meclise sunmuş olduğumuz kanun tasarısı, Adalet Komisyonunca kabul edilmişti, o tasarı Genel Kurul gündemindedir; ancak, şimdi burada, Avrupa hukukuyla bütünleşme yolunda bir adım daha atılmaktadır. 6 numaralı Protokoldeki iki istisna dışında, hukukumuzda, idam cezasının tamamıyla kaldırılması öngörülmektedir. Böylece, savaş hali ve çok yakın savaş tehdidi sırasında işlenmiş olan suçlar dışında idam cezası verilmeyecek, onun yerine, müebbet ağır hapis cezası verilecektir.

Burada, şimdi, bir hukukî tartışma var; anayasa değişikliği yapmadan idam cezası kaldırılabilir mi? Anayasamız, 38 inci maddede, belirtilen üç hal dışında idam cezası verilemeyeceğini hükme bağlamaktadır; ama, o üç halde idam cezası verilmesi zorunluluğu yoktur; çünkü, burada, özgürlüklerin genişletilmesi söz konusudur; yaşam hakkını ortadan kaldıran bir cezanın daraltılması söz konusudur. Dolayısıyla, bu değişikliğin kanunla yapılmasında Anayasaya aykırı bir durum söz konusu değildir.

Burada, ülkemizin yaşamış olduğu ayrılıkçı terör nedeniyle önemli bir hassasiyet var. Bu hassasiyeti ve diğer konulardaki hassasiyetleri, bu çatı altındaki bütün milletvekilleri ve bütün siyasî partiler paylaşmaktadır; ancak, getirilen düzenlemelerin, ya o hassasiyetleri karşıladığı ya da onları giderecek yeterli tedbirler getirildiği düşüncesine dayanmaktadır.

Ceza hukukunun önemli bir ilkesi, Türk Ceza Kanununun 2 nci maddesinde ifade edilmiştir. Farklı kanunlar söz konusu olduğu zaman, bunlardan sanık lehinde olan ceza hukukunda uygulanır. Kanun teklifinin geçici 1 inci maddesinde de ölüm cezaları bakımından, Türk Ceza Kanununun 2 nci maddesine yollama yapılmıştır; ama, bazı arkadaşlarımız, bu yollamayı, idam cezası kaldırıldıktan sonra Cezaların İnfazı Hakkında Kanununun ya da Terörle Mücadele Kanununun şartla salıvermeye ilişkin hükümlerinin uygulanmasına elverişli bir düzenleme olarak nitelendirmektedirler. Öyle değil; çünkü, burada kastedilen, geçici 1 inci maddede düzenlenen, idam cezası yerine müebbet ağır hapis cezası, bazı durumlarda ağırlaştırılmış şekliyle ve terör suçları bakımından hiçbir şekilde şartla salıvermeye konu olmayacak biçimde uygulamanın yapılmasıdır. Getirilen düzenlemeyi bir bütün olarak kabul etmek zorunluluğu vardır; çünkü, şurası açıktır ki, yaşam hakkını tümüyle ortadan kaldıran idam cezasına göre müebbet ağır hapis cezası daha hafif bir cezadır, lehte olan bir cezadır. Geçici 1 inci maddede uygulanması öngörülen de işte bu konudaki uygulamaların, mahkemelerin önünde bulunan dosyaların, bu ilkeye göre sonuçlandırılmasıdır; ama, şimdi görüşülmekte olan kanun teklifinin getirdiği düzenlemeyi bir yana bırakarak, onun dışında şartla salıvermeye ilişkin genel hükümlerin uygulanacağını söylemek, isabetli bir görüş değildir; çünkü, idam cezasıyla ilgili düzenlemede, açıkça, terör suçlarından dolayı idam cezaları müebbet ağır hapse çevrilenlerin, tecrit konusunda, belirli durumlarda, cezalarının üç kat olarak uygulanacağı ve kendilerinin, hiçbir şekilde, Cezaların İnfazı Hakkında Kanun ile Terörle Mücadele Kanununun şartla salıverilmeye ilişkin hükümlerinden yararlanamayacakları, bunların, cezalarını ömür boyunca çekecekleri belirtilmiştir. O nedenle, bu düzenlemeyi bir bütün olarak kabul etmek zorunluluğu vardır; ama, yine, bütün bu özellikleriyle dahi, yaşam hakkını tümüyle ortadan kaldıran bir cezaya göre, yani, idam cezasına göre, insanı hayatta bırakan bir ceza olarak, daha hafif bir ceza olduğu açıktır. O nedenle, kastedilen, bu düzenlemenin uygulanmasıdır.

Genel olarak, idam cezası yanında, Türk vatandaşlarının günlük yaşamlarında geleneksel olarak konuştukları dil ve lehçelerde yayın ve bu dil ve lehçelerin öğrenimi konusunda da hassasiyet var. Biz, getirilen düzenlemelerin, bu hassasiyetlerdeki kaygıları giderebileceği kanısındayız. Her şeyden önce, şunu kabul etmek gerekir: Bu çatının altında, hiç kimse, diğerinin vatanseverliğinden şüphe etmemelidir.

MEHMET ARSLAN (Ankara) - Biz ediyoruz...

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Devamla) - Vatanseverlik, hiç kimsenin tekelinde değildir. Biz, herkesi, en az kendimiz kadar vatansever olarak kabul ettiğimiz takdirde uzlaşmayı sağlayabiliriz.

AHMET ÇAKAR (İstanbul) - Bütün konuşma bu; başka bir şey yok...

BAŞKAN - Sayın Çakar...

MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Sayın Başkan, idare amiri nasıl konuşuyor böyle?!.

BAŞKAN - Sayın Çakar... İstirham ederim... Sayın Bakanın sözünü kesmeyin efendim. Sakin olun efendim... İstirham ederim...

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Devamla) - Şimdi, vatandaşların, günlük yaşamlarında konuştukları, geleneksel olarak konuştukları dil ve lehçelerde yayın yapılması ya da bu dil ve lehçelerin öğrenilmesinin bir ayrışmaya yol açacağı, bir bölünmeye yol açacağı kaygıları yersizdir. Çünkü, kanun teklifinde bunu önleyecek tedbirler getirilmiştir. Her şeyden önce, bu yayınlar ya da bu dil ve lehçelerin öğrenilmesi kanun teklifinde açıkça vurgulandığı gibi, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, cumhuriyetin anayasada belirtilen temel niteliklerine aykırı olmayacaktır. Bu yayınlar ve öğrenim konusunda açılacak olan kurslar ilgili kurumların; yani Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun ya da Millî Eğitim Bakanlığının denetimi altında olacaktır. Bunların nasıl yapılacağı, denetimlerin nasıl yürütüleceği ise teklifte, yönetmelikle yapılacak düzenlemelerde ayrıntıları belirtilecek bir husus olarak belirtilmiştir. Böylece bu konularda hiç kimsenin kaygı duymasına gerek yoktur. Bu kaygıları giderecek tedbirler kanun teklifinde öngörülmüştür.

Azınlık vakıfları ise, Lozan Antlaşmasında belirtilen çerçeve içinde ülkemizde azınlık olarak kabul edilen insanların dinî, hayrî, kültürel amaçlarla öteden beri kurmuş oldukları ve halen mevcut olan vakıflarla ilgili birtakım sorunların çözümünü amaçlamaktadır. Bunların, bu amaçlarla taşınmaz edinmeleri Bakanlar Kurulunun iznine bağlanmıştır. Dolayısıyla bu konuda da olumsuz bir gelişmeden endişe etmemek gerekir. Ayrıca, bu çeşit vakıfların tasarruflarında bulundukları çeşitli yollardan ispatlanabilecek olan taşınmazlarının da, altı aylık bir süre içinde kendi üzerlerine tescillerinin yapılması amaçlanmıştır. Böylece, Kopenhag Kriterlerinin bir gereği olan azınlıkların korunması ilkesine uygun davranılmış ve Lozan Antlaşmasının gereklerine uygun bir düzenleme getirilmiştir.

Kanun teklifinde, bunun yanında, temel hak ve özgürlükleri genişleten çeşitli düzenlemelere yer verilmiştir. Örneğin, dernek kurma hakkı, toplantı ve gösteri yürüyüşleri hakkı, bunların kullanılmasını genişleten yeni hükümlere konu olmuştur. Basın Kanununda yapılan değişikliklerle, basın suçları bakımından, hürriyeti bağlayıcı cezalar kaldırılmıştır. Onun yanında, insan haklarına saygının bir gereği olarak, insan hakları ihlâllerinin sonuçlarının giderilmesi konusundaki eksiklikleri gidermek üzere, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının da, belirli durumlarda, yargılamanın iadesi nedeni yapılacağı kanun teklifinde düzenlenmiş bulunmaktadır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine aykırı olarak verilen bir kararın, bir insan hakları ihlâli niteliği taşıdığı ve bu ihlâlin sonuçlarının, hükmedilen tazminatla giderilemediği saptandığı takdirde...

BAŞKAN - Sayın Bakanım, toparlar mısınız...

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Devamla) -  ... bu konuda, Adalet Bakanının, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının ya da konuyu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine götüren ilgilinin başvurusu üzerine, Yargıtay Hukuk veya Ceza Genel Kurulunun kararı üzerine, yargılanmanın yenilenmesine karar verilebilecektir.

BAŞKAN - Muhterem Bakanım, süre...

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Devamla) -  Bağlıyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Devamla) -  Bütün bunlarla, biz, 163 yıldan beri devam eden bir hareketi, en son aşamasına ulaştırmak istiyoruz. Bu teklifin yasalaşması, bazı arkadaşlarımızın ifade ettiği kaygıların hiçbirinin gerçekleşmesine neden olmayacaktır; ama, arkadaşlarımızın ifade ettikleri kaygılar, Türkiye'nin Avrupa Birliği yolunda ilerlemesine bir engel olmamalıdır. Bu kaygıları karşılayacak tedbirler alınmıştır. Bu teklif kabul edildiği takdirde, hem kendi hukukumuzun gelişmesi yönünde, hem Avrupa Birliği yolunda Türkiye çok önemli bir adım atmış olacaktır.

Bu düşünceyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Şimdi söz sırası, Erzurum Milletvekili Sayın Lütfü Esengün'de...

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkan, affedersiniz; Sayın Esengün'den özür diliyorum.

Sayın Bakan hükümet adına konuşamaz efendim; çünkü, bu, hükümetin tasarısı değildir, bu bir tekliftir. Evet, hükümetin ortağı Milliyetçi Hareket Partisi buna karşıdır.

MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - İstifa edin efendim, ayrılın hükümetten.

BAŞKAN - Sayın Köse, çok özür dilerim, okuyayım.

İçtüzüğün 72 nci ve 81 inci maddelerine göre, gruplar adına 1'er üyeye, komisyona ve hükümete 20'şer dakika, şahıslar adına 2 üyeye 10'ar dakika verilir ifadesiyle bu görüşmeyi yapıyoruz.

Çok özür dilerim.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Hükümet adına konuşamaz.

BAŞKAN - Efendim, istirham ederim, İçtüzük...

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Hükümet adına temsil eder; ama, hükümet adına konuşamaz.

BAŞKAN - Sayın Köse, 72 ve 81 inci maddelere göre müzakereye açıyoruz; istirham ederim...

Sayın Esengün, affedersiniz efendim, buyurun.

LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşülmekte olan teklif üzerinde kişisel görüşlerimi açıklamak üzere huzurunuzdayım.

Değerli arkadaşlar, bugün, üç yıldan beri uyum içinde çalışan hükümetin Meclisteki kavgasına şahit oluyoruz. Üç yıl geçtikten sonra, hükümet partileri bugün birbirleriyle hesaplaşıyorlar! Keşke, bu hükümeti kurmasaydınız; keşke, millete bu zulmü yapmasaydınız, bugün de birbirinizi suçlamaya yer olmasaydı.

Değerli arkadaşlar, Avrupa Birliğine uyum yasası adı altında bu teklif görüşülüyor. Biz, Avrupa Birliğine yönelişi, bir Batılılaşma, bir modernleşme, yeni bir medeniyet arayışı olarak nitelendirmiyoruz; bizim medeniyet seviyemiz de Avrupa'nın üzerinde, Avrupa'dan daha modern olabiliriz. İleri gitmek için, modernleşmek için, Batılılaşmak için Avrupa Birliğine girmek, bize yakışmaz. Bizim Avrupa Birliğine girişimiz, çoğulcu bir Avrupa gördüğümüz içindir; çok dinli, çok kültürlü bir birliktelik, bir beraberlik ve burada eşit üye olmak, Türkiye'nin yararınadır diye düşünüyoruz.

Türkiye'nin Avrupa Birliğine eşit üye olarak girmesi, dünya barışı için de yararlıdır, adil bir uluslararası sistemin oluşturulması için de önemlidir. Türkiye, AB'ye yönelirken, komşularıyla, Türk dünyasıyla, İslam dünyasıyla ilişkilerine kesmek bir tarafa, daha da fazla geliştirmelidir; İslam dünyası gözardı edilmemelidir, Türk dünyası gözardı edilmemelidir. Sonuç itibariyle, Avrupa Birliğine esir düşmemeliyiz.

Şimdi, bugün, bu konular görüşülürken işin düğümlendiği nokta, idam konusu. Birazdan bu konuya geleceğim; ancak, şu getirilen teklif üzerinde kişisel düşüncelerimi arz edeyim.

Değerli arkadaşlar, bu teklif yetersizdir; bu teklif alelacele hazırlanmıştır. Bu teklif, üç yıllık hükümetin çatırdadığı, bittiği, birbirine düştüğü bir noktada alelacele hazırlanarak Meclisin huzuruna getirilmiştir. Bunun içerisinde düşünce hürriyetiyle ilgili düzenlemeler yoktur, din ve vicdan hürriyetiyle ilgili düzenlemeler yoktur, yeni bir anayasa yapma düşüncesi yoktur. Bakınız, 1991, 1995, 1999 seçimlerinden sonra, bu Mecliste sivil bir anayasa yapılması hep ifade edildi, Meclis, kurucu meclis olarak çalışsın denildi; ama, maalesef, yeni bir Anayasa, sivil bir Anayasa yapmak bir tarafa, Türkiye'yi demokratikleştirme yönünde gereken adımlar dahi atılamadı ve bu hükümet, şimdi seçime gidiyor.

Değerli arkadaşlar, seçim ne demektir; bu hükümet niye erken seçime gidiyor? Bu partiler, özellikle Milliyetçi Hareket Partisi, seçime götürmeyi bir zafer gibi, bir başarı gibi... Bu nedir; bu, bu hükümetin başarısızlığını tescil etmektir. Üç yıldan beri hiçbir şey yapamadık, memleketi batırdık, perişan ettik; şimdi, kurtuluş için milletin baskısıyla seçime gidiyoruz demektir. Aslında, 3 Kasımda seçim, Milliyetçi Hareket Partisinin, Anavatan Partisinin, Demokratik Sol Partinin, bu hükümetin, başarısızlığının tescilidir. Yapamadık, berbat ettik, perişan ettik; şimdi, millet gelsin, bu işi çözsün...

Değerli arkadaşlar, bu halimizle bizi Avrupa Birliğine alırlar mı? Kişisel kanaatimi ifade ediyorum; hiç kendimizi aldatmayalım, bu halimizle Avrupa Birliğine bizi almazlar. 10 000 000 işsizi olan, enflasyonu yüzde 70-80'lerde dolaşan, kriz üzerine kriz yaşayan, militarist bir rejimin, bir sistemin devam ettiği bir Türkiye'yi, siz, Avrupa Birliğinin yerinde olsanız alır mısınız?

Bu Türkiye'yi, bu 55 inci, 56 ncı, 57 nci hükümetler, bu 28 şubat hükümetleri bu hale getirdi. Şimdi de, Avrupa Birliği bizi niye almıyor? Sizi niye alsın ki! Sizde demokrasi yok, sizde partiler kapatılıyor, sizde siyasîlere yasaklar getiriliyor. Bu hükümet, bu Parlamento, Sayın Erbakan'ın yasağının kaldırılmasına cesaret edemedi.

Bakınız, dün, Sayın Koray Aydın, bir televizyon kanalında, AK Partili arkadaşları suçlayarak "efendim, onlar Erbakan'ın talebeleridir, yalpa yapıyorlar" gibi, Erbakan'ı da suçlayan, tahkir eden sözler söyledi; fevkalade üzücüdür. Onun yasağını kaldırmaya cesaret edemeyenlerin, onun aleyhinde de söz söylememeleri gerekir. (SP sıralarından alkışlar)

AK Partililerden bir cevap çıkmadı; ama, ben, şunu söylüyorum: Sayın Erbakan'ın talebesi olmaktan şeref duyuyorum; genç yaşımda, 33 seneden beri, Erbakan'ın şerefli mücadelesinde onun yanında yer almaktan da onur duyuyorum, Cenabı Hak'ka hamd ediyorum. (SP sıralarından alkışlar) Ama, Sayın Aydın'a da hatırlatıyorum ki, 1991'de, bu Meclise, Trabzon milletvekili olarak geldiğinde, Sayın Erbakan'ın Refah Partisi milletvekili olarak gelmişti. (SP sıralarından alkışlar) Onun milletvekilliğinin altında Sayın Erbakan'ın  imzası vardı. (MHP sıralarından gürültüler) Sayın Bahçeli, Sayın Yahnici -şu anda bilemediğim- şu anda milletvekili olan Sayın Genel Başkan da dahil, 1991'de Refah Partimizin adayı idiler; barajı aşamadılar. Şimdi, yediğiniz ekmeğe tükürmeyin, vefakâr olun, hiç olmazsa vefakâr olun. (SP sıralarından alkışlar)

MEHMET TELEK (Afyon) - O tarafa bak, o tarafa; vefasızlar o tarafta.

LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, şimdi, üzerinde en fazla tartışılan konu ve seçim öncesi de en fazla istismar edilecek konu idam konusu.

Bakın, yine bugün, Sayın Koray Aydın kardeşim -burada mı bilmiyorum- basın toplantısı yaptı; Adalet Komisyonundaki DYP'den üç milletvekilini, bizden de bir arkadaşımızı ikiyüzlülükle, riyakârlıkla suçladı. İkiyüzlülük nedir, riyakârlık nedir?.. Ben, hiç kimseyi bu şekilde suçlamam; ama, Ulusal Programa imza atıp, sonra "ben bu işte yokum" demek; idam dosyasını, Başbakanlıkta, üç seneden beri bekletmek; teröristbaşını İmralı'da, en lüks şekilde ağırlamak yıllardan beri ve "1984'ten beri biz zaten idam uygulamıyoruz, dolayısıyla da idam uygulamayacağız; bu karara saygılıyız" diye Avrupa Birliğine taahhüt edip, söz verip, imza atıp, sonra da milletin karşısında başka türlü konuşmaktır ikiyüzlülük. (SP sıralarından alkışlar, MHP sıralarından gürültüler) Siz, attığınız imzaya, Avrupa Birliğine verdiğiniz söze, Ulusal Programdaki sözlerinize sadık kalın.

Seçim geliyor, geçen seçimde şehit cenazelerini istismar ettiniz. Elhamdülillah, şimdi, şehit cenazeleri yok artık, onu istismar edemiyorsunuz. Şimdi, elinizde kala kala, bir teröristbaşı kaldı; ancak bu seçimde onu istismar ederek milleti aldatmaya çalışıyorsunuz; ama, bilin ki, bu millet bir daha aldanmayacak, nasıl sözünüzde durmadığınızın cezasını, cevabını alacaksınız.

Değerli arkadaşlar, bakınız, bu hükümetin MHP'si de, ANAP'ı da, DSP'si de aynı suç ortaklarıdır. ANAP'lılar, DSP'liler, siz, kendinizi kesinlikle bu işten sıyırmayın. Üç seneden beri, bu memlekete, bu millete, her fenalığı birlikte yaptınız. Bu millet de hesap soracak sizden Cenabı Hak da hesap soracak.

İnim inim inlettiniz köylüyü, işçiyi, emekliyi... Şu SSK emeklilerinin, Bağ-Kur emeklilerinin hali nedir; seçim meydanlarına, halkın arasına nasıl gideceksiniz, bilemiyorum.

Siz, Meclisi de IMF'ye teslim ettiniz. Bütün bu yapılanlarda belki sizin günahınız yok; çünkü, IMF'dir yaptıran, siz alet oldunuz; IMF emretti, yaptınız.

Bakınız, bir genel müdürün Sanayi Komisyonunda söylediği sözler, gerçekten ibretamizdir, acınacak halimizin göstergesidir, Türkiye'yi ne hale getirdiğinizin resmidir şu iki cümle. Bakınız, Hazine Genel Müdürü Sanayi Komisyonunda ne diyor; zabıttır bu: "Efendim, bu husus, üçünü niyet mektubunda, bu tarih itibariyle, açıkça hükümet taahhüdü halindedir." Neyse o husus, yukarısını okumuyorum. "Biz, üçüncü niyet mektubunda hükümet olarak bunu taahhüt ettik. Şu anda da bildiğim kadarıyla IMF, Hazinede görüşme halindeler ve bu madde konusunda da, böyle geçtiğine dair benden bilgi bekliyorlar." IMF heyeti gelmiş, Hazinede bekliyor; Hazine Genel Müdüründen de Meclisten haber bekliyor, bu madde böyle mi geçecek diye. Çok hassas bir madde...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Esengün, lütfen...

LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, siz, üç sene boyunca, sadece IMF'ye boyun eğdiniz, IMF'nin emirlerini yerine getirdiniz; geniş halk kitlelerini, dargelirliyi, işsizi, işçiyi, esnafı, köylüyü maalesef unuttunuz. Şimdi, hesap günü geliyor. 3 Kasımda bakalım haliniz ne olacak.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Buraya gelemeyeceksiniz.

LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - Şimdi, bir dakika, şunu söyleyeyim: Seçime birbuçuk sene var.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sen bir daha gelemeyeceksin. Senin işin bitti!

LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - Niye, Sayın Bahçeli, Milliyetçi Hareket Partisi yeni bir hükümet kurmaya cesaret edemiyor da seçime gidiyor? Gelin, Başbakanlığı alın. Bu hükümetten istifa edin, Başbakanlığı alın, yeni bir hükümet kurun.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Korkunun ecele faydası yok. Sen bir daha gelemeyeceksin.

LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - Efendim, sebep şu: Yeni bir Ecevit bulamıyorlar. Gölgesinde vaziyeti idare edecek yeni bir Ecevit yok. (SP sıralarından alkışlar) Üç sene evvel başbakan olmaya cesaret edemediler. Şimdi, Sayın Ecevit bitti, Sayın Bahçeli'ye sıra geldi, hükümet kuracak; ama, Sayın Ecevit'in gölgesinde yaşamaya alıştı. Şimdi, tek başına hükümeti nasıl kursun, nasıl başbakan olsun?! Ona bir Ecevit daha lazım ki, gölgesinde...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Esengün, lütfen efendim...

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Senin adına ben üzülüyorum...

LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, sonuç itibariyle, sandık geldi; herkes, yaptığının hesabını verecek. İnşallah, 4 Kasım günü burada görüşeceğiz ve herkes de yaptığının cezasını, karşılığını alacak.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bu yasa tasarısının da milletimize hayırlı olmasını niyaz ediyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Efendim, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlandı.

İçtüzüğün 81 ve 60 ıncı maddelerine göre soru-cevap kısmına geçiyorum. İçtüzüğü okuyorum ki, efendim, bir yanlışlık olmasın.

Birinci soruyu sormak üzere, Sayın Gül; buyurun.

MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Efendim, Sayın Bakanlardan delaletinizle şu sorularımın cevabını istiyorum.

Biz, Avrupa Birliğinin Türkiye'ye karşı uyguladığı çifte standartlara karşı çıkıyoruz. Avrupa Birliğinin, gümrük birliğinden dolayı, Türkiye'ye ödemesi gereken paralar vardır; protokollerle sabitlenmiş borçtur; bu, yaklaşık 7 katrilyon olarak ifade edilmektedir.

Yunanistan'a destek olarak para verdikleri halde, bizim hak ettiğimiz paraları vermeyip, üstelik depremde verdikleri yardımı da hibe gösterdiler ve alacağımızdan mı kestiler bu parayı? Avrupa Birliğinden sorumlu Devlet Bakanımdan öğrenmek istiyorum, Avrupa Birliği 7 katrilyonu ödeyecek mi bize?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Ben teşekkür ederim.

Sayın Durhan, buyurun.

NAMIK HAKAN DURHAN (Malatya) - Sayın Başkan, delaletinizle Sayın Bakanlarıma sormak istiyorum.

Siyasî partilerin değerli temsilcilerini hayret ve şaşkınlıkla dinledim. Herhalde, Yüce Milletimiz de benim şaşkınlığımı yaşıyordur. Değerli üyeler konuşurlarken Eshabı Kehf Mağarasındaki Yedi Uyurlar aklıma geldi. Türkiye, bugünlere gelinceye kadar, burada grubu bulunan partiler, Türkiye'nin yönetimi üzerinde hiç tasarrufta bulunmamışlar ve geldiğimiz noktadaki bütün olumsuzlukların müsebbibi MHP imiş gibi bir izlenim yaratmaya çalışıyorlar. Adınıza "yeni" demekle, yetkili ve etkili olduğunuz dönemleri hafızalardan silemezsiniz, adınıza "ak" demekle geçmişteki hata ve kabahatlerinizi aklayamazsınız. MHP'nin idamları siyasî malzeme yapacağını söyleyerek, MHP'nin mazlumların hakkını aramasına engel olarak, Avrupa Birliğini kendinize malzeme yapıp, halk düşmanı, 40 000 kişinin katilini affetmeye çalışıyorsunuz...

VEYSEL CANDAN (Konya) - Sayın Başkan, soru neresi?..

NAMIK HAKAN DURHAN (Malatya) - Bu katili affettiğiniz takdirde, Avrupa Birliği başörtüsü yasağını kaldıracak mı?! Saydığınız olumsuzlukları ortadan kaldıracak mı?! Yoksa, sizler, Türkiye'nin yönetiminden sarfınazar ederek, Türkiye'yi, Avrupa Birliğinden gelecek birtakım kişilere mi yönettireceksiniz?! Başörtülü vatandaşlarımıza güvenmeyenler, 40 000 vatan evladını katleden hainlere nasıl güveniyorlar ve nasıl oluyor da başörtüsü düşmanlarıyla başörtüsünü siyasî malzeme yapanlar, 40 000 kişinin katilini affetmekte bir araya geliyorlar?! Avrupa Birliği, Kıbrıs'ta, Ege'de, Ermenistan'da haklarımızı teslim edip öylece gelin mi diyor; yoksa, gelir, girersin, Avrupa Birliği olarak hep beraber tartışırız mı diyor?

Bu millet, bugün ne çektiyse, terör belasından çekmektedir. İşsizliğin, fukaralığın, geri kalmışlığın, bütçedeki açığın, milyarlarca dolarlık dış borcun...

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkanım, saati durdurun; böyle soru olmaz.

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Soru değil ki efendim.

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Sayın Başkan, tarafsızlığınızı yitiriyorsunuz.

NAMIK HAKAN DURHAN (Malatya) - Evlere, ocaklara düşen yangının, toprağa verdiğimiz canların tek müsebbibi terördür. Biz, kimsenin tırnağına taş dokunsun demiyoruz, istemiyoruz da; ama, burnu kanamayanlar, tırnağına taş dokunmayanlar, 40 000 şehidin anasının, babasının acısını, burada katilini affederek anlayamazlar.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ (Şanlıurfa) - Soruyu görelim.

BAŞKAN - Sayın Bakan aldı soruyu efendim.

VEYSEL CANDAN (Konya) - Soru neresi, onu anlayalım!

BAŞKAN - Sayın Candan...

Sayın Seven, buyurun.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın Bakanlarıma sormak istediğim sorular şu şekildedir:

Birinci soru: Adalet Komisyonunda 11 kabul, 12 ret oyu kullanılmasına rağmen, bu kanun tasarısı Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edilmiştir. Bu tasarı...

VEYSEL CANDAN (Konya) - Tasarı değil, teklif...

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Pardon, teklif. Bu teklif, İçtüzüğe aykırı değil midir, Anayasaya aykırı değil midir? Hukukçu olarak bu konudaki görüşleriniz nelerdir?

İkinci soru: Yine, aynı kanun teklifi içerisinde Polis Vazife ve Selahiyet Kanunuyla ilgili, polise her türlü görev verilmesi noktasında birinci sıradayız, her türlü düzenlemeyi yapıyoruz, her türlü görevi yüklüyoruz; ama, polisin emeklilik maaşı ve özlük hakları gündeme geldiği zaman neden susulmaktadır? Bu konuda bir çalışma yapıyor musunuz, bu tasarıya koymak istiyor musunuz?

ASLAN POLAT (Erzurum) - Siz, hükümette değil miydiniz?!

BAŞKAN - Sayın Seven, lütfen, çabuk sorar mısınız... 

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Üçüncü sorum: Cemaat vakıflarıyla ilgili yapılan düzenleme, tarih boyunca haçlı seferlerinin topla tüfekle alamadıkları topraklarımızı, acaba, bu yasalar çıktığı zaman, bunlara bu hakları tanıyacak mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Mahmut Göksu, buyurun efendim.

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Sayın Başkanım, delaletinizle, Sayın Bakana sormak istiyorum.

Kırküç yıldan beri, Türkiye, Avrupa Birliği kapısında beklemektedir. Bu çıkacak olan kanunlarla, müzakere süreci bir takvim verilerek başlamış olacak; şayet verilmez ve bu süre uzarsa, Türkiye ne zamana kadar daha bekleyecek? Türkiye olarak, biz, başka bir alternatif geliştirmek durumunda mıyız? Hükümetinizin böyle bir alternatif çalışması var mıdır?

Diğer bir soru: Kamuoyunda çokça tartışılan teröristbaşının dosyası,  üç yıldan beri, hükümetiniz tarafından Başbakanlıkta tutulmaktadır. Hükümetin bir ortağı, özellikle asılmasını istediği halde hükümette kalma pahasına bir türlü Genel Kurula getirememiştir. Niçin bu terörist başının dosyası Genel Kurula getirilememiştir?

Bu soruların cevabını bekliyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Levent, buyurun efendim.

Kısa sorarsanız, Sayın Nesrin Ünal'a da imkân tanıyacağım.

MÜKERREM LEVENT (Niğde) - Sayın Başkan, aracılığınızla, Sayın Bakanıma aşağıdaki soruyu yöneltiyorum.

Avrupa Birliği uyum yasalarını tartışırken, Avrupa Birliği üyeleri enerji üretiminde yüzde 65 kendi özkaynakları olan kömürden enerji elde ederken, Türkiye şu anda yüzde 70'lere varan doğalgazdan enerji üretimiyle bu dışa bağımlılıkla acaba Avrupa ülkelerinden ucuza elektrik alacak mı veya enerji planlamasında özdeşleşecek mi? Avrupa Birliği ülkelerinde kişi başına tüketim 15 000 kilovat/saat, Türkiye'de 700 kilovat/saattir; Avrupa Birliğinde kilovat/saati 3 sent, Türkiye'de 9 senttir.

Bunun cevabını bekliyorum.

BAŞKAN - Sayın Kürşat Eser, buyurun efendim.

KÜRŞAT ESER (Aksaray) - Sayın Başkanım, aracılığınızla, bakanlarımdan şunları öğrenmek istiyorum:

Birinci sorum, Ulusal Programda idamla ilgili durum nedir? İdamın kaldırılacağına dair açık bir hükümet taahhüdü var mıdır; yoksa, idam cezasının kaldırılması Türkiye Büyük Millet Meclisine mi bırakılmıştır?

İkinci sorum, AB yetkilileri ve raporları, Güney Kıbrıs Rum Yönetimini 2002 sonunda tam üye yapacaklarını belirtmektedirler. Anayasası olmayan, Helsinki belgesine göre sınır problemlerini çözemeyen, yasadışı göç ve terör ülkesi olan ve İngiliz hukukçuların raporlarında belirttikleri gibi, siyasî kriterlere uymayan bir ülke nasıl AB'ye alınacak; yoksa, siyasî kriterler bazı ülkelere uygulanmıyor mu?

Sayın Başkanım, son sorum da şu: AB, 2004 ve 2008'deki altı ve yedinci genişlemede ne kadarlık bir ekonomik yük alacaktır? Avrupa Birliği bu ekonomik yük sonucu yeni bir genişlemeye ne kadar zamanda kendini hazırlayabilecektir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Nesrin Ünal; buyurun efendim.

NESRİN ÜNAL (Antalya) - Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakanlarımıza sormak istiyorum:

Avrupa Birliği kendi ordusuyla Balkanlarda istikrarı sağlayamadı, NATO içindeki Türk askeriyle istikrar sağlandı.

Birinci sorum: Şimdi, Avrupa Birliği, NATO içindeki Türk Silahlı Kuvvetlerinin veto hakkı olduğu için NATO kuvvetlerini istediği gibi kullanamıyor ve diyor ki:"NATO imkânlarından istifade etmek istiyorum; ama, karar verme mekanizmalarında Türkiye olmayacak." Türkiye de diyor ki: "Biz, NATO'daki veto hakkımızı Güney Kore'de şehit vererek aldık. Eğer, NATO, içindeki Türk Silahlı Kuvvetleriyle birlikte bir yerde istikrarı sağlayacaksa, Türkiye de karar verme mekanizmalarında olmalıdır." Siz, kendi ordusunu oluşturamayan Avrupa Birliğinin Türk Ordusu konusundaki fikirleri hakkında ne düşünüyorsunuz ve hangi girişimlerde bulundunuz?

Güney Kıbrıs, Türkiye'den önce Avrupa Birliğine girerse "Kıbrıs Avrupa Birliği toprağıdır, siz de işgalci kuvvetsiniz" dediklerinde ne yapmayı düşünüyorsunuz?

İkinci sorum: Sayın Kamalak bütün problemlerin çözümünün Avrupa Birliğinde olduğunu söyledi. Yoksa, Sayın Kamalak'ın bir bildiği var da biz seçimi boşuna mı istiyoruz; Avrupa Birliği, Türkiye'deki milletvekillerini ve hükümeti mi atayacak?!

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Bakan, buyurun efendim.

BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Sayın Başkan, bir tek ben kaldım soru sormayan.

BAŞKAN - Efendim, istirham ederim... 10 dakika sual sordurdum, Nesrin Hanımın sorusuyla beraber 11 dakika...

Sayın Bakan, buyurun efendim.

MUSTAFA  KAMALAK (Kahramanmaraş) - Sayın Başkanım, cevap vermeye hazırım efendim.

BAŞKAN - Efendim, istirham ederim... Lütfen...

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Kamalak sataşma nedeniyle söz istiyor.

BAŞKAN - Lütfen efendim...

Sayın Bakan, buyurun efendim.

MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ (Şanlıurfa) - Sayın Ünal, soruyu Sayın Kamalak'a sordu, Sayın Bakana sormadı ki...

BAŞKAN - Bana sordu efendim suali, ben de Sayın Kamalak'a sorulan suali zait addettim; Sayın Bakan cevap verecek.

İstirham ederim, niye elektriklendiriyorsunuz burasını?!

Efendim, Sayın Bakan buyurur musunuz.

MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) - Sayın Başkanım, bir şeyi düzeltmemiz lazım; o da şudur: Bütün problemlerin çözümü Avrupa Birliğinde demedim.

BAŞKAN - Sayın Bakan, lütfen konuşun.

DEVLET BAKANI NEJAT ARSEVEN (Ankara) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri...

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkanım, Sayın Kamalak cevap versin; yanlış soru soruldu.

MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) - Millî iradenin üzerindeki baskıyı kaldırmak için Avrupa Birliğine "evet" diyoruz dedim; yoksa, ideal çözüm millî görüştür dedim.

BAŞKAN - Sayın Kamalak, istirham ederim...

Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI NEJAT ARSEVEN (Ankara) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; gümrük birliği sonrasında 1996-2000 yılları arasını kapsayan dönemde, Avrupa Birliğinden 375 000 000 euro hibe ve 750 000 000 euro kredi almamız öngörülmüştür. Ancak, bu hibe ve krediler, Yunanistan'ın vetosu nedeniyle kullanılamamıştır.

Şimdi ise adaylığımızın kabulüyle birlikte Avrupa Birliğiyle yeni bir malî işbirliği dönemine girilmiştir ve bu işbirliği, siyasî etkilerden arındırılmıştır. Bu sene de, daha önce kullanmadığımız hibe ve kredileri içine alacak şekilde 2000-2006 döneminde 1 470 000 000 euro kredi ve 890 000 000 euro hibe almamız öngörülmüştür. Ayrıca, katkının stratejisi süresince, 2000-2003 döneminde 150 000 000 euro hibe ve 450 milyar euro kredi öngörülmüştür. (MHP sıralarından "milyar değil milyon" sesleri) Milyon... 450 000 000...

MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Sayın Bakan, depremde verilen yardım da hibe olarak mı kabul ediliyor?

DEVLET BAKANI NEJAT ARSEVEN (Ankara) - Efendim, ikinci soru olarak, idam cezasının kaldırılmasıyla bölücübaşının affedilip edilemeyeceğine dair bir soru var. Sayın Bakan biraz önce, kürsüde, bu konuyla ilgili değerli açıklamalarda bulundu; ancak, kısaca şunu ifade edebilirim ki, Avrupa Birliğiyle ilişkilerimizin düzenlenmesi çerçevesinde hazırlanan bu teklifte, idam cezasının kaldırılması meselesinin bölücübaşının affıyla eşdeğer tutulmasını çok doğru bulmuyorum; çünkü, bu süreçte Kopenhag siyasî kriterlerinin yerine getirilmesi açısından, idam cezasının Türk hukuk sisteminden çıkarılması, yerine getirmemiz lazımgelen vecibelerin başından gelmektedir. Ayrıca, bu konu, bölücübaşının hayatının sonuna kadar hapiste kalmasını ortaya çıkaracak bir yeni düzenlemeyle önünüze getirilmiştir.

Yine Anayasamızda hep birlikte yapmış olduğumuz bir değişiklikle, Anayasamıza eklemiş olduğumuz bir geçici maddeyle, Anayasanın 14 üncü maddesine göre hüküm giymiş kişilerin affı mümkün olmadığı gibi, ayrıca, Anayasamızın 87 nci maddesinde yapmış olduğumuz değişiklikle, artık, Türkiye Büyük Millet Meclisi görev ve yetkileri arasında bulunan af çıkarma konusunda belli bir nisapla karar alma yolunda Anayasamızda yeni bir hüküm getirilmiştir. Bu da, beşte 3 olup, artık, Türkiye Büyük Millet Meclisinden af çıkması için 330 sayın milletvekilinin bu yönde oy kullanması gerekmektedir.

Dolayısıyla, burada, bu düzenlemenin Anayasaya derc edilmesi yolunda talepte bulunan bazı arkadaşlarımıza da cevap vermek istiyorum. Affın 330 sayısıyla sınırlı olması ve 330 sayısının aynı zamanda Anayasayı da değiştirecek bir çoğunluk olması dolayısıyla, bu talep, yani, zaten 330 sayısının burada bulunması hali Anayasa değişikliğini de ortaya çıkaracağından, Anayasaya derc edilmesi hali dahi böyle bir ihtimali ortadan kaldırmayacaktır.

Cemaat vakıflarıyla ilgili olarak, haçlı seferlerinin tekrar başlayıp başlamayacağıyla ilgili bir soru soruldu.

Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; gayrimüslimler, Lozan'la bu haklarını elde etmiş olan, Türkiye Cumhuriyetinde yaşayan, Türkiye Cumhuriyeti nüfus hüviyetine sahip, hepinizin çocuğu gibi okullara giden, Türkiye'de her türlü hakkı kullanabilen, hatta, bir önceki dönemde olduğu gibi, Türkiye Cumhuriyeti Parlamentosuna da girebilen Türk vatandaşlarıdır. Biz, şimdi, Lozan'ın azınlık statüsü vermiş olduğu bu kişilerin...

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Biz onu sormadık Sayın Bakanım, saptırıyorsunuz!..

DEVLET BAKANI NEJAT ARSEVEN (Ankara) - ...Osmanlıdan kalan vakıflarıyla ilgili olarak yapılan düzenlemelerin...

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Ben, haçlı seferlerini sordum.

DEVLET BAKANI NEJAT ARSEVEN (Ankara) - ...zamanımızda, maalesef, belli imkânlarla kendilerine gelişmelerin sağlanamaması dolayısıyla, yine, Avrupa Birliğiyle uyum sürecinde ve aynı zamanda, İnsan Hakları Sözleşmesi bağlamında ve Türkiye'nin, şimdiye kadar hiç mahkûm olmadığı ayırımcılık suçuyla Avrupa İnsan Mahkemesinde mahkûm olmasını önlemek için böyle bir düzenleme getirdik. Tabiî ki, sorunuza haçlı seferleriyle ilgili verilecek bir cevap yok; çünkü, haçlı seferleri, Batı'nın Türkiye'ye karşı yapmış olduğu bir organizasyondur. Bir kere, şunu çok açık söyleyeyim. Biz, Avrupa Birliğine üye olmak istiyoruz. Dolayısıyla, üye olmayı kendimizin talep ettiği bir kuruluşun, Türkiye için, sizin ifade etmiş olduğunuz şekilde bir düşüncesi olabileceğine de katılmam mümkün değil.

Efendim, yine, Sayın Ünal da, Kıbrıs'la ilgili olarak Türk Ordusunun Avrupa Birliği bağlamındaki ilişkilerinden bahsetti. Zannediyorum ki, bu soruların cevabının Dışişleri Bakanlığı yetkililerince verilmesi daha uygun olacaktır.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri Sayın Öztürk, Sayın Aydın, Sayın Çelik, Sayın Erbeyin, Sayın Nacar, Sayın Aykurt, Sayın Bedük ve Sayın Alçelik de soru sormak istemişlerdir; ancak, vaktimiz yetmediği için sorularınızı yazılı olarak Başkanlığımıza verirseniz, Bakanımıza iletirim.

Sayın Öztürk verdiler...

Sayın Bakanım, bunu size gönderiyorum.

Teşekkür ediyorum efendim.

MÜKERREM LEVENT (Niğde) - Sayın Başkan, bana cevap verilmedi.

BAŞKAN - Takdir Sayın Bakanın efendim, belki yazılı cevap verecek size.

Sayın Levent'in enerji konusundaki sualine cevap vermemişsiniz...

DEVLET BAKANI NEJAT ARSEVEN (Ankara) - Yazılı olarak vereceğim efendim.

BAŞKAN - Ben de, aynen onu söyledim efendim.

Sayın milletvekilleri, teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır; maddelerine geçilmesini oylarınıza sunarken, teklifin maddelerine geçilmesinin oylamasında açık oylama yapılması için bir önerge vardır; önergeyi okutup, açık oylama talebinde bulunan sayın üyelerin salonda olup olmadıklarını tespit edeceğim.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanunun maddelerine geçilmesinin açıkoylamayla yapılmasını arz ve talep ederiz.

Adnan Fatin Özdemir?.. Burada.

Mustafa Gül?.. Burada.

Mehmet Telek?.. Burada.

Nidai Seven?.. Burada.

Hasari Güler?.. Burada.

Kürşat Eser?.. Burada.

Mükerrem Levent?.. Burada.

Hidayet Kılınç?.. Burada.

Bozkurt Yaşar Öztürk?.. Burada.

Cumali Durmuş?.. Burada.

Cahit Tekelioğlu?.. Burada.

Birol Büyüköztürk?.. Burada.

Orhan Şen?.. Burada.

Nuri Tarhan?.. Burada.

Süleyman Coşkuner?.. Burada.

Ayhan Çevik?.. Burada.

Ali Özdemir?.. Burada.

Mehmet Pak?.. Burada.

Ali Gebeş?.. Burada.

Kemal Köse?.. Burada.

Sedat Çevik?.. Burada.

Mehmet Arslan?.. Burada.

Yener Yıldırım?.. Burada.

Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım efendim.

Açıkoylamanın elektronik cihazla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Açıkoylamayı elektronik cihazla yapacağım.

3 dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin maddelerine geçilmesinin oylamasına 437 sayın milletvekili katılmış olup, 323 kabul, 112 ret, 2 çekimser oyla teklifin maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir efendim. (*)

Sayın milletvekilleri, 1 inci maddeyi okutmadan evvel, görüşmekte olduğumuz kanun teklifini, esas komisyon olarak görüşen Adalet Komisyonu Üyesi Yozgat Milletvekili Sayın Mehmet Çiçek, Başkanlığımıza vaki müracaatında, komisyon raporunda imzasının altında yer alan "geçici 1 inci madde ile 4 üncü maddeye muhalifim" ibaresinin yanlış yazıldığını, bunun "1 inci madde ve geçici 1 inci maddeye muhalif olduğum şeklinde belirtilerek düzeltilmesini istemekteyim" demektedir. Bu hususu bilgilerinize sunuyorum.

Sayın Mehmet Çiçek'in dilekçesini de, zabıtlara geçmesi için okutuyorum efendim:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

890 sıra sayılı teklifin 1 inci maddesine ve ek 1 inci maddesine muhalifim dememe rağmen, 1 inci madde yerine 4 üncü madde olarak yazılmıştır, 1 inci madde ve geçici 1 inci maddeye muhalif olduğumdan, durumun düzeltilerek ilgili yerlere bildirilmesini arz ederim.

                                        Mehmet Çiçek

                                                     Yozgat

BAŞKAN - Tabiî, nasıl olmuşsa olmuş...

Bu arada, Komisyonun hakkını vermek mecburiyetindeyim; elimdeki, Komisyon zaptında Sayın Başkan "maddeyi oylarınıza sunuyorum" demiş "Kabul edenler... Etmeyenler..." ibaresini kullanmış "1 inci madde kabul edilmiştir" demiş ve 2 nci maddeye geçmiş.

Arz ederim efendim.

Muhalefet şerhi başka bir yerde kaybolmuş olabilir. Adalet Komisyonunun bu hususta titizliğine inanıyoruz efendim.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Teklifin 1 inci maddesini okutuyorum:

ÇEŞİTLİ KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA İLİŞKİN KANUN TEKLİFİ

MADDE 1. - A) Savaş ve çok yakın savaş tehdidi hallerinde işlenmiş suçlar için öngörülen idam cezaları hariç olmak üzere, 1.3.1926 tarihli ve 765 sayılı Türk Ceza Kanunu, 7.1.1932 tarihli ve 1918 sayılı Kaçakçılığın Men ve Takibine Dair Kanun ile 31.8.1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanununda yer alan idam cezaları müebbet ağır hapis cezasına dönüştürülmüştür.

Şu kadar ki,

a) Türk Ceza Kanununun 47, 50, 51, 55, 58, 59, 61, 62, 64, 65, 66, 102, 112, 451, 452, 462 ve 463 üncü maddeleri ile 7.11.1979 tarihli ve 2253 sayılı Çocuk Mahkemelerinin Kuruluşu, Görev ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun 12 nci maddesinin idam cezasına ilişkin hükümleri,

b) Türk Ceza Kanununun 17 nci maddesi ile 13.7.1965 tarihli ve 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanunun 19 ve Ek 2 nci maddelerinin Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından ölüm cezalarının yerine getirilmemesine karar verilenlere ilişkin hükümleri saklıdır.

B) Bu Kanun hükümlerine göre idam cezaları müebbet ağır hapis cezasına dönüştürülenler hakkında Türk Ceza Kanununun 70, 73 ve 82 nci maddelerinde öngörülen süreler iki kat, terör suçluları hakkında üç kat olarak uygulanır.

Bu Kanun hükümlerine göre idam cezaları müebbet ağır hapis cezasına dönüştürülen terör suçluları hakkında Cezaların İnfazı Hakkında Kanun ile 12.4.1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun şartla salıverilmeye ilişkin hükümleri uygulanmaz. Bunlar hakkında müebbet ağır hapis cezası ölünceye kadar devam eder.

BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, 1 inci madde üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına, Manisa Milletvekili Sayın Ekrem Pakdemirli söz istediler.

Buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

ANAP GRUBU ADINA EKREM PAKDEMİRLİ (Manisa)- Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması İle Milletvekili Genel Seçimlerinin 3 Kasım 2002 Pazar Günü Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin 1 inci maddesiyle ilgili, Grubumun görüşlerini ifade etmek için söz aldım; hepinize saygılar sunuyorum.

Efendim, baştan beri bütün müzakereleri dikkatle takip ettim. Konuşulanların hepsinde haklılık payı var; ancak, bazı arkadaşların "bu maddeye 'evet' demek, vatana ihanettir. Hükümet, zaten meşruluğunu kaybetmiştir, bu kanunu niye getirdi" gibi, maksadını aşmış olan cümleleri oldu. Bunlar maksadını aşmış olan cümlelerdi. Biz, işin özüne bakalım.

Konuşmaya başlarken dedim ki, herkes haklı. Herkes olaya kendi gözlüğüyle bakıyor; ama, kendi gözlüğümüzle bakmayı bir tarafa bırakmamız lazım; Türkiye'nin tepesine çıkıp, Türkiye'ye oradan bakmamız lazım. Eğer, işi duygusallığa vurursak ve duygusal olarak yaklaşırsak, bu teklifi geçirmememiz lazım. Birileri suç işlemiştir, 30 000 Türk vatandaşı vefat etmiştir, kanun da cezasını vermiştir, bu kanunî cezasını çekmesi lazım; ama, devlet yönetiminde, devlet adamlığında duygusallığa yer yoktur.

Biz, şimdi, gerçeklerle yüzleşmek durumundayız. Nedir gerçekler: 1999 seçimlerinde de bazı arkadaşlarımız "biz, filancayı asacağız" dediler ve bunu çokça kullandılar. Asabildiniz mi; hayır. Demek ki, gerçek değilmiş; gerçeklerle yüzleşmemiz gerekiyor dedim. Apo'yu size kim teslim etti? Ettiyse şartsız mı teslim etti? Yani, bu gerçeği niye kabul etmiyoruz?

HİDAYET KILINÇ (Mersin) - Teslim edeni söyle?

EKREM PAKDEMİRLİ (Devamla) - Biz, Nijerya'ya veya falanca yere gidip, kendimiz alıp getirdik öyle mi; öyle değil. Bu gerçekle niye yüzleşmiyoruz yani?

ALİ IŞIKLAR (Ankara) - Açıkla o zaman...

EKREM PAKDEMİRLİ (Devamla) - Suriye'de otururken niye elleyemiyorduk? Ta ki, Amerika Birleşik Devletleri Suriye'yi terörist ülkeler sınıfına aldı, biz de, bundan istifade ederek, hem Sayın Başbakan Yardımcısı hem de Kara Kuvvetleri Komutanı gitti, orada birkaç beyanatla... Suriye baktı ki, iş sarpa sarıyor; adamı çıkardı.

MEHMET TELEK (Afyon) - Anlaşma mı yaptın Sayın Bakan?

EKREM PAKDEMİRLİ (Devamla) - Ondan sonra da, birileri aldı; söylemeye de gerek yok, hepiniz biliyorsunuz; ama, bu gerçekle de yüzleşmek istemiyorsunuz yani.

İkinci bir gerçek var; biz, 1984'ten beri hiç ölüm cezası uyguladık mı; uygulamadık. Peki, ne değişti de, şimdi, birden "efendim, biz ölüm cezasını mutlaka uygulayacağız!.." Bir yerlere bir taahhütte bulunmuşuz, biz bu moratoryuma saygılıyız demişiz; yani, onsekiz yıldan beri zaten yapmıyoruz -1984'ten beri- bundan sonra da bu durumumuza saygılıyız demişiz. Altında da herkesin imzası var, bağlayıcı imzaları var. Ulusal Program, değil mi?..

Ondan sonra, üç lider, herhalde, bu konuyu görüştü. Bir uzlaşmaya varamadılar. Üç yıl -iki yılı aşkın- uzlaşmaya varamadılar, zımnen, dosya Başbakanlıkta bekledi. Eğer, zımnî bir anlaşma olmasaydı, müteaddit defalar Başbakan Yardımcısı vekâlet etti, dosyayı gönderirdi Meclise; ama, dosyayı göndermedi. Demek ki, bir yerde zımnî bir anlaşma var. Bu gerçeklerle yüzleşmemiz lazım.

Biz, er veya geç, bir gün, bu 6 numaralı protokolü imzalayacağız. Ne diyor 6 numaralı protokol; ölüm cezası yerine getirilmeyecek. Biz de, Anayasada gerekli değişikliği yapmışız, şimdi, Ceza Kanununda, Anayasa değişikliğinden, biraz daha -hürriyetleri demeyeyim- yaşam hakkını genişleten bir madde getiriyoruz. Bu, Anayasaya aykırı değil ki. Anayasaya rağmen, biraz daha konuyu genişleten bir durum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlar mısınız efendim.

EKREM PAKDEMİRLİ (Devamla) - 1 inci maddede ne deniliyor; terör suçundan idam cezasına çarptırılmış olanlar, hiçbir şekilde aftan yararlanamazlar. Yani, halkın anlayacağı biçimde, amiyane tabiriyle, o bölücübaşı, hapishanede ölüme mahkûmdur deniliyor ve oradan hiçbir şekilde, herhangi bir şekilde çıkması mümkün değil. Türk Devleti var olduğu müddetçe, gök kubbe de çökmediği müddetçe, o kişi, o hapishanede kalacaktır; bu, böyle biline. Ha, sonra birisi gelip bir şey yapar mı; onu bilmem.

MEHMET TELEK (Afyon) Onu da yaparsınız!

EKREM PAKDEMİRLİ (Devamla) - Ama, bu kanun metniyle, ölünceye kadar oradadır.

Şimdi, bakın, ben, iki cümle daha söylemek istiyorum. Bu Meclis, Avrupa Birliği yolundaki bir engeli de ortadan kaldırma şerefine sahip olmalıdır. Ayrıca, bu Meclis, siyaset kurumuna yeni bir yön verme ve bir seçim kanunu çıkarma şerefine de sahip olmalıdır. Tek parti iktidarına yol açacak ve ülkede siyasal istikrarı sağlayacak bir yeniden yapılanmaya gitmek mecburiyetindeyiz. Türkiye, iki defa, onar yıllık sürelerde, koalisyonlarla yönetildi ve birincisinde, 70 sente muhtaç oldu ve IMF'ye gitti; ikincisinde de, 70 sente muhtaç olmadı; ama, IMF'nin kapısını çalmak mecburiyetinde kaldı. Gelin, bu kanunu çıkaralım ve yeni bir şerefe sahip olalım.

Beni dinlediğiniz için teşekkür eder, hepinize saygılar sunarım. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Efendim, ikinci söz, Saadet Partisinin.

Rize Milletvekili Sayın Mehmet Bekâroğlu, buyurun. (SP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır efendim.

SP GRUBU ADINA MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu madde, savaş ve çok yakın savaş tehdidi dışında, idam cezalarının ağırlaştırılmış müebbet hapse çevrilmesini öngörüyor.

Değerli arkadaşlarım, demokratik ülkelerde idam cezaları yavaş yavaş kaldırılıyor. İdam cezaları kaldırılırken gerekçe şunlar: İdam cezası, insan hayatını son bulduran bir ceza olduğundan dolayı, insan haklarına aykırı bulunuyor. Ayrıca, yargılamalarda hukukî yanlışlıklar yapılabileceği ve geri dönüşü mümkün olmayan bir cezanın verilmesinin yanlış olacağı, bir kişinin yanlışlıkla öldürülmesinin kabul edilemeyeceği...

Başka bir konu, idam cezalarının caydırıcı olmadığı görülmüş. Bütün bu gerekçelerden hareketle, demokratik ülkelerde idam cezaları kaldırılıyor. Nitekim, 1983 yılından bu tarafa, Avrupa ülkelerinde, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Ek 6 ncı Protokolü ve daha sonra da 13 üncü Protokolle, önce, savaş ve yakın savaş suçlarında idam cezası kalmış, sonra bunlar da kaldırılmıştır.

Şimdi, Türkiye-Avrupa Birliği sürecinde idam cezalarının kaldırılması gündeme gelmiş. Eğer, biz, gerçekten, Avrupa Birliğine üye olarak müracaat etmişsek, idam cezasını kaldırmak zorundayız.

Şimdi, arkadaşlarımız diyorlar ki: "Ulusal Programda biz böyle bir şey söylemedik." Söylemediniz; ama, yanlış yaptınız; Katılım Ortaklığı Belgesinde, kısa vadede moratoryumun devam etmesi, orta vadede de Ek 6 ncı Protokolün imzalanması, onaylanması ve idam cezasının bütünüyle kaldırılması istenmiş. Siz, Ulusal Programda demişsiniz ki: "Biz, 1984'ten beri idam cezasını uygulamıyoruz, moratoryuma uyacağız; ondan sonra da, orta vadede, biz, bunu, Meclise getireceğiz." Peki, ne anlama geliyor değerli arkadaşlarım, Meclise niye getireceksiniz bunu? Eğer, siz, Avrupa Birliği sürecinin devam etmesini istiyorsanız idam cezasını kaldıracaksınız; şimdi, bunun başka bir yolu yok. Ha, bizim bir özel sebebimiz var; terör mücadelesi verdik. Gerçekten, çok sıcak olaylar, acıları unutmadık, duygusalız bu konuda ve haklıyız millet olarak. 30 000 insanımızı kaybettik, 150 milyar dolar para harcadık. Bugün çekmiş olduğumuz ekonomik sıkıntıların altında, yapılan terörle mücadele yatıyor, bu konuya harcanan paralar yatıyor. Dolayısıyla, bu konu hassas bir konu, bunu kabul ediyoruz.

Peki, ne istiyoruz biz; biz, öncelikle, bir daha o olayların yaşanmasını istemiyoruz. Avrupa'yı, Avrupa Birliğini bırakalım, öyle bir şey yok kabul edelim; bir daha o günleri yaşamak istemiyoruz. Peki, bir daha o günleri yaşamak istemiyorsak ne yapacağız? Değerli arkadaşlarım, bir daha o günleri yaşamak istemiyorsak, şu anda, kısmen de olsa, nispî de olsa kurulmuş olan güvenlik ortamını destekleyecek kararlar alacağız, tedbirler alacağız, bu bozulmuş olan barışı onaracak tedbirler alacağız, konuşmalarımıza dikkat edeceğiz. Ekonomik, sosyal, insanî tedbirler alacağız, hukukî tedbirler alacağız.

Devlet intikam almaz değerli arkadaşlarım, intikam almak doğru bir şey değil; devlet intikam almaz. Biz, bu terör mücadelesinde 30 000 insan kaybettik, doğrudur; ama, Türkiye Cumhuriyetinin hiçbir vatandaşı, asla ve asla, o günlere dönmek istemiyor.

Burada konuşan arkadaşlarımız ifade ettiler "daha teröristler dağlarda, sınırın ötesinde bekliyorlar" dediler. Peki, nasıl önleyeceğiz? Terörist başı yakalandı; yakalanırken söz verdiniz, vermediniz, onları tartışmıyoruz; yakalandı, yargılandı ve Türk Devletinin elindedir, cezaevindedir.

Şimdi ne yapıyoruz; şimdi bu yasa teklifiyle yaptığımız şey, eğer yasalaşırsa -elbette, bu maddenin eksiklikleri var- terörist başı ömür boyu cezaevinde kalacak. Bu, kamu vicdanını yaralamaz değerli arkadaşlarım; tam tersine, kamu vicdanını onarır, barışa katkı sağlar.

Avrupa Birliğini bir tarafa bırakalım, her şeye Avrupa Birliği gözlüğüyle bakmayalım. Burada konuşan arkadaşlarımız söz verdiler "biz, bu konuyu seçim meydanlarına taşımayacağız" dediler; kabul ediyoruz. O halde, olaya seçim meydanları gözüyle de bakmayalım, Avrupa Birliği gözüyle de bakmayalım. Avrupa Birliği için gereklidir; ama, biz, buna, kendimiz için, ülkemiz için, milletimiz için bakalım. Gerçekten, bu milletim büyük bedel ödedi; 30 000 insanımızı, 150 milyar dolar paramızı kaybettiğimiz, ekonomik kaynaklarımızı harcadığımız bu olaya burada son verelim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bekâroğlu, lütfen...

ARSLAN AYDAR (Kars) - MHP'lilere "Apo'yu üç senedir niye asmıyorsunuz" diye söylüyordunuz...

MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Şunun için söyledim: Üç senedir niye asmadınız sorusunu "yanlış yaptınız, niye asmadınız" anlamında demiyorum değerli arkadaşlarım. Bu konuyu...

ARSLAN AYDAR (Kars) - Şimdi niye affediyorsunuz?

MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Bakınız, sertleşmek istemiyorum; ama, asılmayacak, asmayacaksınız. Bakın, Sayın Başbakana sordum, dedim ki: "Verilmiş bir söz var mı?" "Kenya'dan teslim aldık, Kenya'ya da böyle bir söz vermedik" diyor.

Arkadaşlarım, değerli milletvekilleri, buna gülerler, hangi Kenya'dan teslim aldınız?! Kimden teslim aldığınızı bütün dünya biliyor. Asılmayacak taahhüdüyle teslim aldınız. Çıkın, bunu millete söyleyin ve bu konu gündemden düşsün, başka konuları konuşalım. Asmakla, ölmekle hiçbir yere gidilmezi, bu, barışla olur.

Değerli arkadaşlarım, bu toplumsal yaranın ortadan kaldırılması için...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bekâroğlu, teşekkür ediyorum.

MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum efendim.

BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum efendim; rica ederim.

Efendim, sıra, Adalet ve Kalkınma Partisinde.

İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Ali Şahin; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz bazı kanunlarda değişiklik öngören kanun teklifinin çerçeve 1 inci maddesi üzerinde Grubum adına söz aldım; bu vesileyle, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Biraz önce de ifade edildiği gibi, bu madde, savaş ve çok yakın savaş halleri dışında, mevzuatımızdan ölüm cezasını kaldıran ve yerine müebbet ağır hapis cezasını getiren bir maddedir, bir tekliftir.

Bugün, bu teklifin geneli üzerinde yapılan konuşmalarda da ifade edildiği gibi, Avrupa Birliğine girme hedefi, siyasî partileri de aşmış; devletimizin, ülkemizin bir ulusal projesi haline gelmiştir. Nasıl ki, 15 üye ülke ve aday ülkeler, birtakım kriterleri kabul ederek girmişler ve aday olmuşlarsa, Türkiye de, eğer, Avrupa Birliğine girmek istiyorsa, bu kriterleri ülkesine taşımak durumundadır.

Birçok kriter içerisinden bir tanesi de ölüm cezasının kaldırılmasıdır. Ölüm cezasının kaldırılmasını Parti olarak, Grup olarak biz de istiyoruz. Ancak, bize göre, ölüm cezasının kaldırılması halinde yerine neyin getirileceği, ölüm cezasının kaldırılması kadar önemlidir; çünkü, biraz önce Sayın Bekâroğlu'nun da ifade ettiği gibi, insanımız, terör yüzünden çok acılar çekti, sıkıntılar yaşadı ve eğer, ölüm cezası kaldırılsa, milletimizin, halkımızın, insanımızın vicdanını kanatan ve yaralayan birtakım kanlı katillerin, bir süre sonra aralarında dolaşması endişesini taşımaktadırlar.

O halde, bizim ölüm cezasını kaldırmamız sonucunda neyi, nasıl getireceğimiz önem arz etmektedir. O halde, bunu kaldırdığımızda getireceğimiz düzenleme kamu vicdanını rahatlatmalıdır. Bu cezayı hak etmiş olan kişilerin ölüm cezaları ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çevrildiğinde, bu tür kişilerin, aftan, şartla salıverilmeden ve ertelemeden yararlanamayacağı hükmü getirilmelidir.

Peki, bunu yasayla mı getirelim, Anayasayla mı getirelim? Biz, burada farklı düşünüyoruz parti olarak. Eğer, bunu yasayla getirirsek, bilindiği gibi, yasayı değiştirmek çok kolaydır ve üzüntüyle belirtmek zorundayım ki, af konusunda, Türkiye Büyük Millet Meclisi, geçmişte ve yakın geçmişte pek başarılı bir sınav vermemiştir. Halkımızın, bu yüzden, adalete ve adalet duygusuna karşı bir güvensizliği söz konusudur. O bakımdan, biz, idamın; yani, ölüm cezasının kaldırılması halinde yerine getirilecek olan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının mutlaka anayasal güvenceye kavuşturulmuş şekilde getirilmesini istiyoruz ki, bu, kamu vicdanını da rahatlatacaktır ve bu, ileride çok kolay şekilde değiştirilemeyecek bir düzenleme olacaktır; o bakımdan bunu önerdik.

Bunun müstakil olarak görüşülmesini ve bir anayasa değişikliği halinde Parlamentodan geçmesini hep önerdik; bunu sağlayamadık. Avrupa Birliğinden sorumlu Başbakan Yardımcısı Sayın Yılmaz, bize bu paketle geldiğinde bu düşüncelerimizi kendisine arz ettik "partilerin üzerinde anlaşabileceği maddelerden bir paket yapalım ve Parlamentodan kolaylıkla çıkaralım. Bu ihtilaflı maddeleri çıkarın, ayrıca görüşebiliriz" dedik; ama, olmadı. Adalet Komisyonunda dün de bu sağlanabilirdi. Bunu da MHP'li arkadaşlarımızın -kusura bakmasınlar- sayesinde sağlayamadık. Biz, 1 inci maddenin paketten çıkarılması önerisini vermiştik. Eğer, MHP'li 1 üye arkadaşımızın dışındaki 5 üye arkadaşımız bizim bu önergemize destek verseydi, şimdi bu çerçeve 1 inci madde burada görüşülmeyecekti ve metnin dışında kalacaktı. Bunu sağlayamadık. Bunu sağlamış olsaydık, herhalde, bu paket, burada, çok daha rahat bir şekilde çıkacaktı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim, toparlar mısınız.

MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, düşüncemizi ifade ettim. Biz, yasal düzenlemeyle, ölüm cezasının yerine, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını isabetli bir düzenleme olarak görmüyoruz. O bakımdan, bunun anayasal bir çerçeveye kavuşturulması üstünde ısrarla duruyoruz ve durmaya da devam edeceğiz.

Bu tür düzenlemelerin, sadece bir siyasî partiyi, hükümeti ilgilendirmeyen, ülkeyi ilgilendiren, insanımızı ilgilendiren bu tür düzenlemelerin, mutlaka, bir uzlaşmayla hazırlanması ve bu uzlaşma sonucu Parlamentonun önüne getirilmesi gerekirdi. Nasıl, anayasa değişikliğini yaparken bir uzlaşma komisyonu kurduk, tüm partilerin üzerinde anlaştığı bir metin olarak buraya getirildi ve kolaylıkla çıktı. Keşke, bu paket de o şekilde önümüze gelmiş olsaydı. Şu anda bunun sıkıntısını çekiyoruz.

Teşekkür eder, saygılarımı sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Gül; buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

Sayın Mehmet Gül son konuşmacıdır, diğer arkadaşlara yarın söz vereceğim ve birleşimi kapatacağım.

MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜL (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; öncelikle bu yasa teklifiyle ilgili, Milliyetçi Hareket Partisinin tavrı...

BAŞKAN- Sayın Gül, bir dakika...

Efendim, niye hareketlendiniz?! (MHP sıralarından gürültüler)

MEHMET TELEK (Afyon)- Sayın Başkan, saat 21.57.

BAŞKAN- Sayın Gül, isterseniz yarın konuşun. Yarın mı konuşmak istiyorsunuz?

İSMAİL KÖSE (Erzurum)- Yarın... Yarın...

MEHMET GÜL (Devamla)- Yarın olabilir.

BAŞKAN- Efendim, çalışma süresinin tamamlanmasına 2 dakika kaldı. O nedenle, alınan karar gereğince, gündemdeki konuları görüşmek için, 2 Ağustos Cuma günü saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati : 21.58

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.