DÖNEM : 21 CİLT : 101 YASAMA
YILI : 4 T. B. M. M. TUTANAK
DERGİSİ 123 üncü
Birleşim (Olağanüstü) 31 . 7 . 2002 Çarşamba İ Ç İ N D E K İ L E R
Sayfa I. -
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. - GELEN KÂĞITLAR III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) TEZKERELER VE ÖNERGELER 1. - Van Milletvekili Hüseyin Çelik'in Dilekçe Komisyonu üyeliğinden
çekildiğine ilişkin önergesi (4/506) IV.- ÖNERİLER A) SİyasÎ Partİ
Grubu Önerİlerİ 1.- Milletvekili genel seçimlerinin yenilenmesi ve seçimin 3 Kasım 2002
Pazar günü yapılmasına dair 889 sıra sayılı Anayasa Komisyonu raporunun Genel
Kuruldaki görüşmelerinin, 48 saat geçmeden, 31 Temmuz 2002 Çarşamba günkü
(bugünkü) birleşimde yapılmasına ve görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışma
süresinin uzatılmasına ilişkin DYP, MHP ve AK Parti Gruplarının ayrı ayrı
önerileri V.- SEÇİMLER A) Komİsyonlarda
AçIk Bulunan Üyelİklere SeçİM 1.- Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
Komisyonunda açık bulunan üyeliklere seçim VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1.- Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekilleri Mersin Milletvekili Turhan
Güven, Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan, Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ile
Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri
Ankara Milletvekili Koray Aydın, Erzurum Milletvekili İsmail Köse ile Hatay
Milletvekili Mehmet Şandır'ın; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu Başkanı Manisa
Milletvekili Bülent Arınç, Başkanvekilleri Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz
ile İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Şahin'in; Milletvekili Genel Seçimlerinin
Yenilenmesi ve Seçimin 3 Kasım 2002 Tarihinde Yapılması Hakkındaki Önergeleri
ve Anayasa Komisyonu Raporu (4/499, 4/500, 4/501) (S.Sayısı: 889) VII.- SORULAR VE CEVAPLAR A) YazIlI
Sorular ve CevaplarI 1.- Gaziantep Milletvekili
Nurettin Aktaş'ın, ERT adlı yabancı bir örgütün İstanbul'da yaptığı
toplantıya ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Şükrü Sina
Gürel'in cevabı (7/7650) 2.- Van Milletvekili Hüseyin Çelik'in, Van-Erciş-Çelebibağı beldesinde
askerlerin at arabası yaktığı iddiasına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Rüştü
Kâzım Yücelen'in cevabı (7/7762) 3.- Kahramanmaraş Milletvekili Ali Sezal'ın Suriye’deki bir barajın
yıkılmasının yol açtığı su taşkınının oluşturduğu zararın tazminine ilişkin
Başbakandan sorusu ve Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Şükrü Sina
Gürel'in cevabı (7/7771) 4.- Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, Adıyaman'da sürdürülen
erozyonu önleme ve ağaçlandırma çalışmalarına ilişkin Devlet Bakanından sorusu
ve Orman Bakanı Nami Çağan'ın cevabı (7/7858) 5.- Bolu Milletvekili İsmail Alptekin'in, kaldıkları prefabrikeler için
katkı payı ödemeyen depremzedelere icra takibi başlatıldığı iddiasına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Abdülkadir Akcan'ın cevabı
(7/7884) I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak iki oturum yaptı. Oturum Başkanı ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Vekili Mustafa
Murat Sökmenoğlu, İstanbul Paşabahçe Şişe ve Cam Fabrikalarında üretim ve
finans sorunlarından kaynaklanan krize ilişkin bir açıklamada bulundu. Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Türk Grubunda Ankara Milletvekili
Saffet Arıkan Bedük'ün istifasıyla boşalan yedek üyeliğe DYP grubunca aday
gösterilen, Adıyaman Milletvekili Mahmut Nedim Bilgiç'in, NATOPA Türk Grubunda Çorum Milletvekili Bekir Aksoy'un istifasıyla
boşalan yedek üyeliğe DYP grubunca aday gösterilen, Ankara Milletvekili Saffet
Arıkan Bedük'ün, Üyeliğine ilişkin Başkanlık tezkereleri ile, İstanbul Milletvekili Hüseyin Mert'in, Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve
Turizm, Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün, TBMM Hesaplarını İnceleme, Komisyonu üyeliklerinden çekildiklerine ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu. Habitat Global Parlamenterleri Bölgesel Konseyi Başkanı Peter Götz
tarafından Belçika'nın Başkenti Brüksel'de BM Dünya Habitat Günü çerçevesinde
düzenlenecek olan Habitat Global Parlamenterleri Toplantısına, Habitat Global
Parlamenterleri Avrupa Kıtası Yönetim Kurulu Üyeleri Kırklareli Milletvekili
TBMM Çevre Komisyonu Başkanı Cemal Özbilen ve Ankara Milletvekili TBMM Çevre
Komisyonu Başkan Yardımcısı Sedat Çevik'in, Global Eylem İçin Parlamenterler Kuruluşu Genel Sekreteri Shazai Rafi
tarafından Güney Afrika Cumhuriyetinin Johannesburg Kentinde
"Sürdürülebilir Dünya Kalkınma Zirvesi" (Rio +10) kapsamında Global
Eylem İçin Parlamenterler Kuruluşu tarafından düzenlenecek olan "Temiz
Hava Temiz Su" konulu toplantıya Kırklareli Milletvekili TBMM Çevre
Komisyonu Başkanı Cemal Özbilen'in, İsmen yapılan, Azerbaycan Kadın Parlamenterler Birliği tarafından Bakü'de düzenlenecek
"21 inci Yüzyılda Kadın ve Çocuklara Uygulanan Şiddetin Çeşitli Yönleri ve
Küresel Sonuçları" konulu Konferansa, TBMM'yi temsilen kadın
parlamenterlerden oluşan bir heyetin, Avrupa Birliği (AB) Komisyonu Genişleme Genel Müdürlüğü bünyesinde aday
ülkelerin AB müktesebatına uyum sürecinde teknik yardım vermek üzere kurulmuş
olan TAİEX (Teknik Yardım, Bilgi ve Değişim Grubu) ofisi ve DG TREN (Enerji ve
Ulaştırma Genel Müdürlüğü) işbirliği ile Brüksel'de düzenlenecek olan
"Yenilenebilir Enerji ve Serbest Enerji Verimliliği" konulu seminere,
Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu
üyelerinden oluşan 3 kişilik Parlamento heyetinin, Davete icabet etmelerinin uygun görüldüğüne ilişkin Başkanlık
tezkereleri, Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un temas ve görüşmelerde bulunmak üzere Çin
Halk Cumhuriyetine, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli'nin, temas ve
görüşmelerde bulunmak üzere Çin Halk Cumhuriyetine, Devlet Bakanı Faruk Bal'ın, görüşmelerde bulunmak üzere Kırgızistan,
Tacikistan ve Kazakistan'a, Devlet Bakanı Reşat Doğru'nun, görüşmelerde bulunmak üzere Özbekistan'a, Devlet Bakanı Edip Safder Gaydalı'nın Irak'a, Yaptığı resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin
katılmasının uygun görülmüş olduğuna, AB Konvansiyonu toplantısına katılmak üzere Belçika'ya yapılan resmî
ziyarete iştirakleri uygun görülen milletvekillerine, İlişkin Başbakanlık tezkereleri, Kabul edildi. Millî Savunma Komisyonunda boş bulunan ve Yeni Türkiye Partisine düşen
3, Dışişleri Komisyonunda boş bulunan ve Demokratik Sol Parti Grubuna düşen
2, Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonunda boş bulunan ve Demokratik Sol
Parti Grubuna düşen 1, Yeni Türkiye Partisi Grubuna düşen 3, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonunda boş
bulunan ve Demokratik Sol Parti Grubuna düşen 1, Yeni Türkiye Partisi Grubuna
düşen 2, Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonunda boş bulunan ve Demokratik Sol
Parti Grubuna düşen 1, Yeni Türkiye Partisi Grubuna düşen 4, İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda boş bulunan ve Yeni Türkiye
Partisine düşen 3, Çevre Komisyonunda boş bulunan ve Yeni Türkiye Partisi Grubuna düşen 3, Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
Komisyonunda boş bulunan ve Yeni Türkiye Partisi Grubuna düşen 3, Üyeliğe gruplarınca aday gösterilen milletvekilleri seçildiler. Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmının birinci sırasında yer alan ve olağanüstü toplantı konusu
olan, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesine İlişkin
İhtiyarî Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısının
(1/896) (S.Sayısı: 759) görüşmeleri tamamlandı, elektronik cihazla yapılan açık
oylamadan sonra, kabul edildiği ve kanunlaştığı açıklandı. 31 Temmuz 2002 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime
18.08'de son verildi.
II. - GELEN
KÂĞITLAR 31.7.2002 Çarşamba (Olağanüstü) Rapor 1.- Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekilleri Mersin
Milletvekili Turhan Güven, Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan, Aydın
Milletvekili Ali Rıza Gönül ile Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın;
Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Koray
Aydın, Erzurum Milletvekili İsmail Köse ile Hatay Milletvekili Mehmet
Şandır'ın; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu Başkanı Manisa Milletvekili Bülent
Arınç, Başkanvekilleri Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz ile İstanbul
Milletvekili Mehmet Ali Şahin'in; Milletvekili Genel Seçimlerinin Yenilenmesi
ve Seçimin 3 Kasım 2002 Tarihinde Yapılması Hakkındaki Önergeleri ve Anayasa
Komisyonu Raporu (4/499, 4/500, 4/501) (S. Sayısı : 889) (Dağıtma tarihi :
31.7.2002) (GÜNDEME) Yazılı Soru
Önergeleri 1.- Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, imam hatip
lisesi mezunlarının yüksek okullara giriş haklarına ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/8158) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.07.2002) 2.- Adıyaman Milletvekili Mehmet Özyol'un, semt
pazarlarının haksız rekabet ve kayıt dışı ekonomiyi teşvik ettiği iddiasına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8159) (Başkanlığa geliş tarihi :
8.7.2002) 3.- Diyarbakır Milletvekili Sacit Günbey'in, 57.
Hükümette başka bir ülke vatandaşlığını taşıyan bakan olup olmadığına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8160) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.7.2002) 4.- İstanbul Milletvekili Mustafa Baş'ın, Rize ve
ilçelerinde yaşanan sel felaketinden sonra alınan tedbirlere ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8161) (Başkanlığa geliş tarihi : 30.7.2002) 5.- Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Polatlı'da
soğan borsası kurulup kurulmayacağına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından
yazılı soru önergesi (7/8162) (Başkanlığa geliş tarihi : 31.7.2002) 6.- Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, yurt dışında
çalışan işçilerimizin ülkemize gelişlerinde yollarda karşılaştıkları soygunlara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8163) (Başkanlığa geliş tarihi :
31.7.2002) 7.- Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Ankara'daki
süne mücadelesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/8164) (Başkanlığa geliş tarihi : 31.7.2002) 8.- Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, süne
mücadelesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/8165) (Başkanlığa geliş tarihi : 31.7.2002) 9.- Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, yabancı
ülkelerdeki vatandaşlarımızın seçimlerde oy kullanmasının sağlanamamasının
nedenlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8166) (Başkanlığa geliş
tarihi : 31.7.2002) BİRİNCİ
OTURUM Açılma Saati
: 15.00 31 Temmuz
2002 Çarşamba BAŞKAN :
Başkanvekili Mustafa Murat SÖKMENOĞLU KÂTİP ÜYELER
: Sebahattin KARAKELLE (Erzincan), Burhan ORHAN (Bursa) BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 123 üncü
Birleşimini açıyorum. Toplantı yetersayısı vardır; gündeme geçiyorum. Sayın milletvekilleri, komisyondan istifa önergesi
vardır; okutuyorum: III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) TEZKERELER VE ÖNERGELER 1. - Van Milletvekili Hüseyin Çelik'in
Dilekçe Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/506) TBMM Başkanlığına AK Parti Grubunun Dilekçe Komisyonunda sahip olduğu üye
sayısının 2'den 1'e düşmesi nedeniyle, anılan Komisyondaki üyeliğimden istifa
ediyorum. Gereğini arz ederim. 31.8.2002 Hüseyin Çelik Van BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur efendim. Sayın milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi,
Doğru Yol Partisi, Adalet ve Kalkınma Partisi Gruplarının İçtüzüğün 19 uncu
maddesine göre verilmiş önerileri vardır; okutup, oylarınıza sunacağım efendim. IV.- ÖNERİLER A) SİyasÎ Partİ
Grubu Önerİlerİ 1.- Milletvekili genel seçimlerinin
yenilenmesi ve seçimin 3 Kasım 2002 Pazar günü yapılmasına dair 889 sıra sayılı
Anayasa Komisyonu raporunun Genel Kuruldaki görüşmelerinin, 48 saat geçmeden,
31 Temmuz 2002 Çarşamba günkü (bugünkü) birleşimde yapılmasına ve görüşmelerin
tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin DYP, MHP ve AK
Parti Gruplarının ayrı ayrı önerileri Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Danışma Kurulunun 31 Temmuz 2002 Çarşamba günü (bugün) yapılan toplantısında siyasî parti
grupları arasında oybirliği sağlanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisinin
İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz
ederim. Saygılarımla.
Öneri: Milletvekili genel seçimlerinin yenilenmesi ve seçimin
3 Kasım 2002 Pazar günü yapılmasına dair 889 sıra sayılı Anayasa Komisyonu
raporunun Genel Kuruldaki görüşmelerinin, 48 saat geçmeden, 31 Temmuz 2002
Çarşamba günkü (bugünkü) birleşimde yapılması ve görüşmelerin tamamlanmasına
kadar çalışma süresinin uzatılması önerilmiştir. BAŞKAN - Diğer öneriyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak verdiğimiz ve
Anayasa Komisyonunun 30 Temmuz 2002 tarihinde yapmış olduğu toplantısında
görüşülüp, kabul edilen (4/500) esas numaralı, Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Koray Aydın, Erzurum Milletvekili İsmail
Köse ile Hatay Milletvekili Mehmet Şandır'ın; milletvekili genel seçimlerinin
yenilenmesi ve seçimin 3 Kasım 2002 tarihinde yapılması hakkındaki önergesinin,
İçtüzüğün 49 uncu maddesi gereğince Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kurulunda 48 saat geçmeden görüşülmesi hususundaki talebimizin, Danışma
Kurulunda siyasî parti grupları arasında anlaşma sağlanamaması nedeniyle Grup
önerimiz olarak Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ve talep ederim.
BAŞKAN - Diğer öneriyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Danışma Kurulunun 31 Temmuz 2002 Çarşamba günü (bugün)
yapılan toplantısında siyasî parti grupları arasında oybirliği
sağlanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisinin İçtüzüğün 19 uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim. Saygılarımla. Hüseyin Çelik AK Parti Grup Başkanvekili Öneri: Milletvekili Genel Seçimlerinin Yenilenmesi ve Seçimin
3 Kasım 2002 Pazar Günü Yapılmasına Dair 889 sıra sayılı Anayasa Komisyonu
raporunun Genel Kuruldaki görüşmelerinin, 48 saat geçmeden, 31 Temmuz 2002
Çarşamba günkü (bugünkü) birleşimde yapılması ve görüşmelerin tamamlanmasına
kadar çalışma süresinin uzatılması önerilmiştir. BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, okunan bu 3 önergenin de
mahiyeti aynıdır; birleştirerek, 2 lehte, 2 aleyhte söz vereceğim; ancak, iki
grubun önerisinin özelliği başka; hem 48 saat geçmeden görüşülmesini istiyor
hem de bitimine kadar; onun için, ondan başlayacağız. En uygunu budur. Arz ederim efendim. Efendim, şimdi, lehte ilk söz isteyen Sakarya
Milletvekili Sayın Nevzat Ercan'a söz veriyorum. Buyurun Sayın Ercan. (DYP sıralarından alkışlar) NEVZAT ERCAN (Sakarya)- Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Milletvekili genel seçimlerinin yenilenmesi ve seçimin
3 Kasım 2002 Pazar günü yapılmasına dair Anayasa Komisyonu raporunun Genel
Kuruldaki görüşmelerinin 48 saat geçmeden bugünkü birleşimde görüşülmesi ve
görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin Doğru
Yol Partisi Grup önerimiz üzerinde lehte söz almış bulunuyorum; hepinizi tekrar
saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlarım, Türkiye, erken seçim şartları
bakımından, hem siyasî ve hem ekonomik bakımdan seçime gitme zorunluluğuyla
karşı karşıyadır. Türkiye'nin bir erken seçime gitmesinin bütün şartları
doğmuştur; siyasî bakımdan doğmuştur, ekonomik bakımdan doğmuştur. Bu bakımdan,
seçim, artık, Türkiye için, hepimiz için ve Parlamentomuz için kaçınılmaz bir
zorunluluk haline gelmiştir. Değerli arkadaşlarım, ülke, uzun süredir yaşanan
siyasal belirsizliğin ve bu belirsizliğin beslediği sosyal ve ekonomik krizin,
toplumun bütün kesimlerinde çok yaygın, derin ve sürekli bir biçimde yaşadığını
biliyoruz, görüyoruz. Cumhuriyet tarihinde, ülkenin bu kadar kötü
yönetildiği, insanların fakirleştirildiği, umutlarının söndürüldüğü,
hayallerinin yok edildiği bir döneme rastlamak mümkün değildir. 18 Nisan seçim sonuçları bugün değişmiştir. Erken
seçime gitmenin en temel sebebi, en haklı gerekçesi, hiç şüphe yok ki, 18 Nisan
seçim sonuçları bugün tümüyle değişmiştir. İktidarı oluşturan 57 nci hükümetin
ortağı Demokratik Sol Parti, Milliyetçi Hareket Partisi ve Anavatan Partisi,
barajın çok çok altındadır. (DYP sıralarından alkışlar; MHP sıralarından
"Oo" sesleri, gülüşmeler) KÜRŞAT ESER (Aksaray) - Gerek yok böyle konuşmaya. NEVZAT ERCAN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım...
Değerli arkadaşlarım... BAŞKAN - Efendim, lütfen... Lütfen, sayın
milletvekilleri... NEVZAT ERCAN (Devamla) - Evet, siz barajın
altındasınız. Şimdi, 57 nci hükümet, aslında, 56 ncı hükümetin bir
devamıdır; 56 ncı hükümet 55 inci hükümetin bir devamıdır. Bu siyasî kadrolar
bu ülkeyi beş yıldır yönetmektedirler. Beş yıldır ülkenin yönetiminde olan
siyasî kadrolar ülkeyi çok kötü yönetmişlerdir. MEHMET TELEK (Afyon) - Siz dokuz sene yönettiniz! NEVZAT ERCAN (Devamla) - Bugün Türkiye bir toplumsal
deprem yaşıyor ve ülke yangın yerine dönmüş. Türkiye, tarihinin en ağır bir
borç yükü altına girmiş; iç ve dış borç yükü ödenemez boyutlara ulaşmış. (MHP
sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Lütfen, efendim... NEVZAT ERCAN (Devamla) - Ekonomik göstergeler, ülkenin
iflas noktasına getirildiğinin çok açık göstergeleridir. Değerli arkadaşlarım, bu kadar ağır borç yükü altına
girmiş bir Türkiye, ne yazık ki, fakirleştirilmiş, borçlandırılmış; ama,
giderek fakirleşmiş ve yoksullaşmış. Devraldığınız Türkiye, 200 milyar dolar
gayri safî millî hasılası olan Türkiye, bu kadar ağır borç yüküne rağmen 50
milyar dolar daha fakirleşmiş, fert başına millî gelir azalmış, ekonomik
göstergeler altüst olmuş, binlerce işyeri, onbinlerce işyeri, fabrikalar
kapanmış, iflas etmiş, üretim durmuş, yatırım yok, insanlar işinden edilmiş,
son üç yılda 1,5 milyon insan işinden edilmiş, işten çıkarılmış, Dünya Bankası
verilerine göre 2,5 milyon insan Türkiye'de işsiz, insanlar canından bezmiş,
herkes ayakta, herkes feryat ediyor, meydanlarda bir tek ses haykırılıyor,
halk, bize "bu hükümet ne zaman gidecek, sandık önümüze ne zaman
gelecek" diyor! (DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
Yüce Meclis, Parlamento, milletin bu arzusuna, bu tercihine uygun, bugün erken seçim kararı alacak; ama, siz,
bugün, hâlâ gaflet içindesiniz, hâlâ işin farkında değilsiniz, hâlâ
vurdumduymaz tavrınızı sürdürüp götürmektesiniz! Değerli arkadaşlarım, esasen, sizin bu vurdumduymaz
tavrınız, üç yıldır, beş yıldır uyguladığınız hükümet politikalarında,
uygulamalarında çok açık ve net görülmüştür. Çünkü, sizin gündeminizde, sizin
programınızda, uygulamalarınızda halk yoktur, vatandaş yoktur, köylü yoktur,
işçi yoktur, esnaf yoktur, memur yoktur, emekli yoktur, dul yoktur, serbest
meslek erbabı yoktur, sanayici yoktur! (DYP sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar) Değerli arkadaşlarım, siz, eğer, bu tablo karşısında,
bugün erken seçime doğru giden Türkiye'de çıkıp bu kürsüden "biz bu ülkeyi
iyi idare ettik, çok iyi şeyler yaptık, halk halinden memnun, bütün göstergeler
iyi, ülkenin ekonomisi de iyi" diyebiliyorsanız, şimdi televizyonları
başında bizleri izleyen bütün vatandaşlarımız, sizin sesinizi buradan duymak
istiyor! Değerli arkadaşlarım, Başbakanlık ve Başbakanlık binası
devri iktidarınızda ilk defa demir parmaklıklarla çevrildi. (DYP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar) Başbakanlık binasındaki bu demir
parmaklıkların, halkla arasındaki bu duvarların bir anlamı var; bunu iyi okumak
lazım, sizin iyi okumanız lazım. Bu demir parmaklıklara rağmen, bu duvarlara
rağmen, eğer Başbakanlık binası her gün bir eylem merkezi haline gelmişse ve
eğer vatandaş, her gün Başbakanlık binası önünde kendisini o demir
parmaklıklara zincirle vurup öfkesini, eylemini ortaya koyuyorsa, eğer anne,
çocuklarıyla gelip, üzerine benzin döküp "açız" feryadıyla kendini
yakmaya çalışıyorsa, eğer tankerle, yazarkasayla sizleri uyarmak gibi bir
görevi üstlenen vatandaşın bu feryadı millî isyan kadar sizi derinden
uyandıramıyorsa, eğer Meclisin çatısına çıkıp intihara teşebbüs eden vatandaşın
bu feryadı sizi ilgilendirmiyorsa, eğer Meclisin bahçesinde açlıktan canına
kıyan vatandaş sizi ilgilendirmiyorsa, bu milleti ilgilendiriyor. Bugün bu
Parlamento erken seçim kararı alacak, millet, sandık başına gidecek ve bunun
hesabını sizden soracak, bunun hesabını siz vereceksiniz. (DYP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar) Değerli arkadaşlarım, bunun hesabını öylesine
vereceksiniz ki, bu üç parti... 18 Nisan seçimlerinde millî iradenin nasıl
çarpıtıldığını, aziz milletimiz, vatandaşımız, nasıl o tarihte aldatıldığını,
niçin aldatıldığını, sizin devri iktidarınızda uygulamalarınızdan,
yaşadıklarınızdan gördü ve anladı. Ne söyleseniz nafiledir artık, boşunadır. HASAN BASRİ ÜSTÜNBAŞ (Kayseri) - Sen nafile
konuşuyorsun. NEVZAT ERCAN (Devamla) - Artık, işin foyası çıktı.
Keşke ülke bu noktaya gelmeseydi, keşke ülke insanları böylesine hayatlarından
bezgin, yılgın, canından bezmiş bir insanlar kümesine dönüşmeseydi. Bu,
Türkiye'nin kaderi değil aslında. O bakımdan, 18 Nisan seçimlerindeki bu
aldatılmışlığın, bu kandırılmışlığın hesabını, bu millet, sandık başında çok
acı bir biçimde sizden soracaktır. (DYP sıralarından alkışlar) Siz bunun hesabını vereceksiniz. Zaten... MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Sizden sordukları gibi!.. NEVZAT ERCAN (Devamla) - Siz, geleceksiniz, buradan
anlatacaksınız... Siz anlatacaksınız, buradan bunları söyleyeceksiniz!.. MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Siz çok iyiydiniz de, niye
iktidardan uzaklaştırıldınız?! NEVZAT ERCAN (Devamla) - Hepimiz gördük... Hepimiz
gördük!.. BAŞKAN - Sayın Şandır, lütfen... Efendim, karşılıklı
konuşmayı bırakın. İstirham ederim Sayın Şandır. Sayın Ercan, siz de Genel Kurula hitap edin. NEVZAT ERCAN (Devamla) - Milliyetçi Hareket Partisinin,
seçim öncesi duyguları okşayarak -birtakım millî ve manevî değerleri tahrik
ederek, yoksulluk ve yokluk mücadelesi vaatleriyle- hangi taahhütlerle iktidar
olduğunu aziz milletimiz biliyor. NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sizin yolsuzluklarınız yok muydu?! NEVZAT ERCAN (Devamla) - ...o taahhütlerinizi, kendi
iktidar koltuklarınıza paspas yaptığınızı da gördü, menfaatlerinize paspas
yaptığınızı da gördü. (DYP sıralarından alkışlar) Şimdi, bunun hesabını, sandık başında, siz
vereceksiniz; millet, bunu da soracak. MEHMET TELEK (Afyon) - Çift anahtar için ne diyorsun?! NEVZAT ERCAN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bu,
tarihî bir fırsattır. Tarihî karar aşamasındadır Parlamento; bir dönüm
noktasındadır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Toparlayınız efendim. Sayın Ercan, son cümlenizi alayım. Buyurun. NEVZAT ERCAN (Devamla) - Son cümlemi söylüyorum. Milletimiz, bir tek şey bekliyor, bir tek şey: Evet,
bugün, bu Parlamentonun kendisini yenilemesidir; çünkü, bu hükümete güven
kalmamıştır. Bu hükümete, sadece milletin güveni kalmamış değil, hükümetin
ortaklarının birbirine güveni kalmamıştır, bakanların birbirine güveni
kalmamıştır; liderlerin birbirine güveni kalmamıştır, Başbakanın kendisi bile
kendisine güvenmemektedir. Dolayısıyla, halk, bir tek şey bekliyor: Bu
hükümetin gitmesine fırsat yaratacak bir erken seçim kararının bu Parlamentodan
bugün çıkmasını. BAŞKAN - Efendim, teşekkür ediyorum. NEVZAT ERCAN (Devamla) - Son cümlemi söylüyorum. BAŞKAN - Lütfen. NEVZAT ERCAN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bu
alınacak erken seçim kararı, birilerini seçme oyunu olarak görülmemeli; bu,
Türkiye'nin sorunlarının çözümünün tarihî bir fırsatı olarak değerlendirilmeli.
Doğru Yol Partisi bunu böyle değerlendirmektedir, böyle görmektedir. Erken
seçim kararı alınması noktasında duruşumuz bellidir; destekliyoruz, o
doğrultuda oy kullanacağız. Avrupa Birliğine ilişkin süreçte, uyum yasaları
içinde Meclisin çalışmalarının devamı aşamasında Siyasî Partiler ve Seçim
Kanunlarına ilişkin değişikliklerin de Meclisten geçmesini temenni ediyoruz,
diliyoruz. Hayırlı olsun. Hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Efendim, aleyhte, Konya Milletvekili Sayın Veysel
Candan; buyurun efendim. (SP sıralarından alkışlar) Sayın Köse, siz de aleyhinde söz talebinde
bulunmuştunuz; ama, üzerinde konuşacaksınız, başka çareniz yok; en son siz
talep ettiniz çünkü. VEYSEL CANDAN (Konya) - Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; üç partimiz tarafından verilen grup önerisi üzerinde
görüşlerimi açıklamak üzere söz aldım; Muhterem Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Bugün meşruiyetini kaybetmiş olan 57 nci hükümet,
cumhuriyet tarihinin en beceriksiz, en kabiliyetsiz bir hükümetidir. Bugün
alınacak tarihî kararla, bu hükümetin iktidarına son verilecektir. Aslında, bu
hükümet, Sayın Kemal Derviş'i ithal ettiği gün kendi iktidarına son vermişti.
Bu gelişmelerin, ülkenin içinde bulunduğu kötü şartların sorumlusu, hükümet
ortakları MHP, ANAP ve DSP'dir. Bu kürsüde, müteaddit konuşmalarımda ifade ettim; bu
kadrodan hükümet olmaz, olursa, buna hükümet denmez dedik ve bugün, maalesef,
haklı çıktık. Nasıl bir hükümet ki, bir partisi, hemen hemen bir ay önce
söylediği normal seçim takvimine göre anlaştıklarını ifade ettiği halde, bugün,
birbirlerini komploculukla, birbirlerini ihanetle suçlayarak ülkeyi içinde
bulunduğu kötü şartlara getirdiler ve terk ettiler. Bu hükümet, üç yıl içinde millî iradeye saygısızlık
yaptı, Türkiye Büyük Millet Meclisini devredışı bıraktı, demokrasiyi katletti.
Sosyal demokratlar sosyal kapitalist oldu, muhafazakâr geçinenler de milleti
açlığa, yokluğa mahpus ettiler, milliyetçilik yerini de dayatmacılığa bıraktı.
Şimdi, istifa edip, Parlamentonun önünü açacakları yerde, hâlâ, meşru olmayan,
sayısal çoğunluğu olmayan, salt çoğunluğu olmayan bir idareyle seçime gitmeye
çalışıyorlar; aslında, bu da milletin gözünden kaçmamaktadır. Bu hükümet, komisyonlarda usulsüzlük yaptı; Genel
Kurulda İçtüzük ihlâlleri yaptı. Çıkarılan kanunların birçoğu ya
Cumhurbaşkanından ya da Anayasa Mahkemesinden döndü. Hâlâ, bu Parlamentonun
çalışabileceği bir İçtüzük yoktur. Hükümeti oluşturan partiler millete
verdikleri sözlerin hiçbirini tutmadılar; tam aksine, huzur, refah yerine,
topluma hep sıkıntı verdiler. Bakanlıklarda yolsuzluk, usulsüzlük yarışı
başladı. Başta, MHP Bayındırlık Bakanlığında, ANAP'ta Enerji Bakanlığında, DSP'de
ekonomiden sorumlu bakanlıklarda ve kamu bankalarında yolsuzluk olmayan,
pisliğe bulaşmayan hemen hemen bakanlık kalmadı. Üç genel başkan diktatörlüğüne de bugün, tarihte,
burada son verilecektir. Milletvekillerinin iradeleri hiçe sayıldı, bugünde
öyle yapılmaya çalışılıyor; milletvekilleri, tıpkı noter gibi
"kabuledenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir"! "Hükümet meşruiyetini kaybetti" dedim; salt
çoğunluğunu yitirdi. Sayın Başbakan Ecevit'in bu şartlarda hemen hükümetten
istifa etmesi gerekirken, hâlâ kendisi Başbakanlık koltuğunu işgal etmektedir.
İnatla, ısrarla,dayatmayla, salt çoğunluğu olmayan demokrasilerde böyle bir
hükümet modeli asla yoktur; ama, bütün bu millete verilen sözlerin hiçbirinin
yerine getirilmemiş olması, aslında, bu hükümetin başına gelen, daha sonraki
hükümetler için, ümit ediyoruz ki, bir ibret olur. Şimdi, seçime işgalci bir hükümetle gidiyoruz. Bu
hükümetin iki amacı var: Biri, iktidar olmanın avantajlarını kullanmak; bir
diğeri de olası bir üçüncü ekonomik krizin gündemini değiştirebilmek; yani, bir
yerde, oyun içerisinde oyun; bir yerde, dalavere içerisinde dalavere
oynanmaktadır. 3 Kasımı getirenlere "hangi sıfatla, hangi yüzle
bu millete gideceksiniz" diye soralım. Yani,batırdığınız, yoksul
yaptığınız çiftçiye, batırdığınız esnafa, sanayiciye, 15 000 000 işsize, bu
hükümetin diyeceği bir tek kelime olabilir mi?! Yani, şöyle mi diyeceksiniz: Üç
yıldır beceremedik; ama, bundan sonra yapacağız; dışarıdan adam ithal
etmeyeceğiz! Bunu mu söyleyeceksiniz?! 350 milletvekili olan bu hükümet, biz
beceremedik, Amerika'dan birini bulup getirdik, bundan sonra getirmeyeceğiz mi
diyeceksiniz?! Şimdi, hükümeti oluşturan partilerden MHP'nin seçim
kampanyasına baktığımız zaman; ulusal programa evet diyeceksiniz, Öcalan
dosyasını Başbakanlıkta bekleteceksiniz; şimdi seçim meydanlarına çıkıp, biz,
idam edecektik, ortaklar mani oldu diyeceksiniz! Bu sefer bunu millet yutmaz.
(MHP sıralarından gürültüler) Bu sefer bunu millet yutmayacak. (SP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Efendim karşılıklı konuşmayın, istirham
ediyorum. Lütfen efendim... VEYSEL CANDAN (Devamla) - ANAP'a da söyleyecek birkaç
sözüm var; varsa yoksa Avrupa Birliğine uyum yasaları... Yasaya baktığınız
zaman, içerik itibariyle, muhteva itibariyle, bu ülkenin demokratikleşmesi,
hukuk devleti olması için hiç de yeterli değil. Onlar da, anlaşılıyor ki,
barajdan kurtulmak için, mutlaka, Avrupa Birliğini uyum yasalarını ben istedim;
ama, ortaklarım çıkarmadı diyecekler. Bir de muhalefeti konuşalım. Sayın Çiller, hevesle,
Başbakan olmaya çalışıyor. Başbakan olmanın bir yolu var, Irak harekâtını
beklemeye lüzum yok; Parlamentoya gelirsiniz, millî iradeden, yani, bu Genel
Kuruldan veya desteği olan bir yerden Başbakan olursunuz. Değerli arkadaşlar "bu ülke ne zaman
kurtulur" sorusunun cevabı çok önemli; parti menfaatleri bir tarafa
bırakılır, ulusal menfaatler parti menfaatlerinin önüne getirildiği zaman olur!
Biz, bu günü ve bu gündemi bekliyoruz. Saadet Partisi olarak, bugün, Danışma
Kurulunda "gelin, Seçim Kanununu, Siyasî Partiler Kanununda da iki veya üç
madde değiştirelim" dedik. Yani, ilçe seçim kurulları ve sandık
kurullarına, yeni kurulan partiler de temsilci verebilsin. Anayasa Komisyonunda
evvela reddedildi; yani, bu, bir yerde, eşit şartlarda seçime girmekten korkan
bir anlayıştır. Onun için, endişemiz odur ki, yapılacak bu seçimlerden
sonra, 4 Kasımda, tartışmalı bir durum
ortaya gelmesin; ama, her şeye rağmen, seçim yasaları çıksa da çıkmasa da,
Avrupa Birliği yasaları da çıksa da çıkmasa da, 3 Kasımda, mutlaka seçim olacak,
millî irade tecelli edecek; ama, göreceğiz ki, bu hükümet sıralarında
oturanların birçoğu artık gelmeyecekler. Değerli milletvekilleri, bu hükümet kurulduğundan bu
tarafa, Saadet Partisi olarak, hükümetin uyguladığı ekonomik politikaların
doğru olmadığını ifade ettik ve bugün geldiğimiz nokta itibariyle, ne kadar
haklı olduğumuz ortaya çıktı. İç ve dış borçların toplamı 230 milyar dolar.
Onun için Irak operasyonuna destek veriyorsunuz, onun için Afganistan'a asker
gönderdiniz. İşte, bu millet, sandıkta, bütün bunların hesabını da sizlere
soracak; yani, bir yerde, bu seçim, mandacılarla, rantiyecilerle, IMF
programcılarıyla, milletin kendi görüşünün mücadele ettiği bir seçim olacak.
(SP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Eğer, millî irade bu
toplumda tecelli edecekse... Irak operasyonu olacak, Başbakanın haberi yok! Bugün, Sayın Başbakanın, açıklamalarına bakın, diyor
ki: "Savaşı durdurmaya çalışıyoruz. Siyasî ve ekonomik önlemler almaya
çalışıyoruz." Yani, meşru olmayan, sayısal çoğunluğunu yitirmiş, 230
milyar dolar IMF ve Dünya Bankasına borçlu olan bir hükümetin, bu yasalarla, bu
dik durmayı gösterebileceğini mi zannediyorsunuz?! Şu anda, geldiğimiz günler
itibariyle, ülke, ekonomik kriz içerisinde ve her gün, işsiz vatandaş sayısı
artıyor. Tarımda üretim düşmüş, daha çok dışarıdan mal ithal ediyoruz, dış
ticaret açığımız her gün artıyor. İşte, bütün bunların sorumlusu, milliyetçi
olduğunu söyleyen MHP'liler, muhafazakâr olduğunu söyleyen ANAP'lılar, solcu
olduğunu söyleyen sosyal demokratlardır. BAŞKAN - Efendim, lütfen... VEYSEL CANDAN (Devamla) - Burada, sözlerimi bitirirken,
Sayın Başbakana bir çift sözüm var. Hep, demokrasiden, hukuk devletinden
bahsediyorsunuz; sayısal çoğunluğunuz olmadığı zaman ayrılacağınızı
söylediğiniz halde, bugün, hâlâ bu koltukta neden oturuyorsunuz?! (SP
sıralarından alkışlar) Parlamentonun önünü neden açmıyorsunuz?! (SP
sıralarından alkışlar) Bu geldiğimiz nokta itibariyle, artık, şu alınacak
tarihi kararla bu hükümetin iflas ettiğini, ortakların da iflas ettiğini ortaya
koyacaktır. Bütün çabaların, acaba barajı da aşarak tekrar Parlamentoya nasıl
gelebiliriz mücadelesidir. Umuyoruz ki halkımız takdirini yapacak ve millî
irade Parlamentoda tecelli edecektir. Saygılarımla. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Aleyhte, Erzurum Milletvekili Sayın İsmail Köse. (MHP
sıralarından alkışlar) MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Ama, lehinde konuşacaktı! BAŞKAN - Aleyhte. Mecburum, 2 aleyhte, 2 lehte efendim,
kendilerine aleyhte kaldı; ama, kendisi üzerinde konuşur, deneyimli bir
parlamenterimizdir, gereğini yapar. Buyurun. İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önemli bir
gündemi Yüce Meclisimizin görüşmesi tarihî bir olaydır ve bu vesileyle
konuşmama başlarken Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; korkunun ecele
faydası yoktur. (MHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Bugün
Türkiye Büyük Millet Meclisi, Allah nasip ederse Yüce Milletimizin iradesine
sunacağımız ve Yüce Milletimize gideceğimiz, Milliyetçi Hareket Partisinin
değerli Genel Başkanının 7 Temmuz 2002 tarihinde Bursa Kocayayladan seslendiği,
3 Kasım tarihli seçim kararını görüşüyoruz. Niçin bağırıyoruz? (MHP
sıralarından alkışlar) İşte, bu 18 Nisan 1999 tarihinde Yüce Türk Milletinin
iradesine saygısızlığın bir sonucudur. Evet, hâlâ bu demokratik neticeyi
hazmedemeyenler bu tavırlarını hiçbir zaman terk edemeyeceklerdir. (MHP
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Şimdi, yeniden Yüce Meclis karar alacak inşallah biraz
sonra ve milletimizin iradesine götüreceğiz, milletimize anlatacağız. Şimdi,
milletimize anlatacaklarımız ile Yüce Meclise anlatacaklarımız farklı,
birbirine karıştırdınız. Şimdi, sokaklarda, gruplarda, bu Mecliste bulunan veya
dışarıda, Meclise gelemeyen siyasî partiler ne diyorlardı; seçime gidelim, ne
zaman; hükümet kurulduktan altı ay sonra. Tam üç yıl... Gruplardaki zabıtlara
bakınız, basına bakınız ve bugün geldiğimiz neticeye bakınız! Kim seçimi
istiyor; hükümetin bir ortağı, en büyük ortağı ve siyasî iktidarın
nimetlerinden istifade etmek isteyen bir ortak seçim istiyor. Tarihte var mı,
hiç şahit oldunuz mu?! (MHP sıralarından alkışlar) HASAN EKİNCİ (Artvin) - Çok... ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Unutuyorsun... İSMAİL KÖSE (Devamla) - Evet, hiç şahit oldunuz mu?! NEVZAT ERCAN (Sakarya) - 1998'de ANAP var;
unutmuşsunuz. BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayın... İSMAİL KÖSE (Devamla) - Şimdiye kadar şahit
olmadıklarınıza şahit oluyorsunuz; çünkü, ülkenin menfaatlarıyla, Türk
Milletinin menfaatlarıyla siyasî partilerin menfaatlarını karıştıranlar, işte
bu kürsülerde, bugün ve yarın, yine, milletimizin menfaatlarına aykırı ellerini
kaldıracaklar ve milletimize de gidip diyecekler ki, biz erken seçime geldik. Bunların hepsini Cenabı Allah nasip etti, milletimiz de
ibretle izleyecektir ve Avrupa Birliği uyum yasaları içerisine konulmuş olan
kanun tasarı veya teklifleri de, ümit ediyorum, temenni ediyorum ki, yarın
buraya gelsin ve burada onları tartışalım; kim ne istedi, ne söyledi, kim şimdi
takıyye yapıyor, yarın bu da nasip olacaktır, burada konuşacağız. (MHP
sıralarından alkışlar) Komisyonlarda ve Genel Kurulda nasıl davrandığınızı, bu
milleti Avrupa Birliği sendromuna nasıl soktuğunuzu ve treni kaçırmayalım
derken, dolmuşa binmek suretiyle, bu milleti sıkıntıya sokacakları, yarın,
inşallah, bu kürsülerde göreceğiz. Şimdi, erken seçimi isteyen Milliyetçi Hareket Partisi.
Dönüp Milliyetçi Hareket Partisine, niçin erken seçim istiyorsunuz diye
kızgınlıklarını ifade ediyorlar. Evet, Milliyetçi Hareket Partisi olarak erken
seçimi şunun için istiyoruz: Bir kavram kargaşasına soktunuz Türkiye'yi,
kafalar maalesef karıştı, milletimizin bilmediklerini öğrenmesi lazım. Dedik
ki: 3 Kasıma kadar üç ayımız var, anlatacaklarımız var. Biraz sonra, neden seçim istediğimizin üzerinde
konuştuğumuz zaman, hangi gerekçelerle bu seçimi istediğimizin daha net ve açık
gerekçelerini de ifade edeceğiz; ancak, şurada usul yönüyle bir şey söylüyorum,
pazartesi günü toplanan Danışma Kurulu kararı gereğince, önerimizin, 48 saat
beklemeden Anayasa Komisyonunda görüşülmesi kabul edilmiş ve diğer siyasî
partilerin de iştirak etmiş olduğu bu öneri istikametinde, Milliyetçi Hareket
Partisinin tespit etmiş olduğu 3 Kasım 2002 tarihinde seçim yapılması
konusundaki önerinin tüm Meclisin, Mecliste grubu bulunan partilerin
iştirakiyle, ittifakla Anayasa Komisyonuna gönderilmesine karar vermişti. Bugün
de ittifak sağlanamamıştır; olabilir. Muhakkak surette, burada diğer siyasî
partilerimiz de düşüncelerini ifade etmişlerdir, biraz sonra da ifade etmeye
devam edeceklerdir. Seçim şartları doğmuş mudur, doğmamış mıdır, neden
seçime gidiliyor, gidilmiyor; bunların üzerinde fazla tartışmaya lüzum yok;
çünkü, biraz sonra, bunun geneli üzerindeki ve önergelerimiz üzerindeki
konuşmalarımızda meseleyi detaylandırmış olacağız. Şunu söylemek istiyorum: Anayasa Komisyonunda görüşülen
ve bizim de önerimiz olarak kabul edilen bu önergelerin birleştirilmek
suretiyle, şu anda Meclisimizde görüşülmesi önerilmiştir. Bu öneri
çerçevesinde, biz diyoruz ki, 3 Kasımda genel seçimler yapılsın. Üçbuçuk yıldan
bu yana hükümet olan siyasî partiler, muhalefette olan siyasî partiler, yeni
kurulanlar, dışarıda kalanlar, herkes gidip millete kendisini anlatacaktır,
yapılanları anlatacaktır. Hakem, Türk Milletidir. Onun için, kimse kendi
kendisine burada kimseyi yargılamaya kalkmasın. İşte, yargılanmaya gidiyoruz
yargılanmaya! İçiniz rahat olsun ve milletten kaçmayalım, milletten
korkmayalım. Türk Milletinin vereceği karar, en isabetli karar olacaktır. Bu bakımdan, biz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
olarak, bu önerimizin Yüce Meclis tarafından kabul edilmesini ve kabul gördüğü
takdirde, bu önerge üzerinde neden seçim istediğimizi, gerekçelerimizle ifade
edeceğimizi belirtiyor; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Lehte, Van Milletvekili Sayın Hüseyin Çelik;
buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar) HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; milletvekili genel seçimlerinin yenilenmesi ve seçimin 3 Kasım
2002 tarihinde yapılması için 3 parti grubu tarafından verilen ve Anayasa
Komisyonu tarafından kabul edilen önergelerin, üzerinden 48 saat geçmeden Genel
Kurulda görüşülmesi için AK Parti Grubu tarafından verilen Grup önerisi
üzerinde konuşmak üzere huzurunuzdayım; Yüce Heyeti en derin saygılarımla
selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, garip bir tecelli midir, bir
tesadüf müdür bir tevafuk mudur bilinmez; Yüce Meclis, geçen dönem, 1998
yılında, bundan bir gün önce, 30 Temmuz 1998 tarihinde erken milletvekili genel
seçimine karar almıştı ve bugün, biz, 31 Temmuzda, yine erken genel seçimle
ilgili olarak tarihî bir karar alma arifesindeyiz. Bu kararımızın Yüce
Meclisimiz için, milletimiz için, ülkemiz için hayırlı olmasını diliyorum. Değerli arkadaşlarım, biz, bu Yüce Meclisin
saygınlığını, buranın mehabetini korumak zorundayız. Hatırlayacaksınız, 1998'de
alınan erken genel seçim kararından sonra bir küskünler hareketi ortaya çıktı
ve bu küskünler hareketi, Meclisin itibarını büyük çapta zedeledi ve halk şunu
söyledi: "Demek ki, bu insanlar koltuğun üzerinde oturmuyorlar; bu
insanlar, koltuğu kendi üzerlerinde, kendi başlarında oturtuyorlar."
Buradaki hiçbir arkadaşımın, Türkiye Büyük Millet Meclisinde şu anda
milletvekili olan hiçbir arkadaşımın halka gitmek, halka tekrar giderek onay
almak konusunda bir çekince içerisinde olmadığını ummak istiyorum ve herkes
seçimi istediğine göre -anladığım kadarıyla Demokratik Sol Parti Grubu dışında-
şu anda Mecliste bulunan bütün siyasî parti grupları seçimi istediğine göre,
aslında, bizim, burada, bu yüce çatı altında birbirimizi hırpalamamızın hiç
anlamlı olmadığını düşünüyorum. Seçim meydanlarında, elbette herkes söylemesi gereken
şeyi söyleyecektir. Sandık halkın önüne geldiği zaman, halk kararını
verecektir. Dolayısıyla, böyle bir tarihî karar arifesinde, ben, bu
müzakerelerin daha bir sükûnetle ve olgunlukla yapılması gerektiğini
düşünüyorum. Değerli arkadaşlarım, bakınız, 1950'den bu yana, Seçim
Kanunu, Siyasî Partiler Kanunu ve Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen
Kütükleri Hakkında Kanun üzerinde 38 adet değişiklik yapılmıştır. Türkiye'de,
hâlâ, bütün bunlara rağmen, yapılan bu 38 değişikliğe rağmen, ne yazık ki
Türkiye'ye yakışan, siyasî hayatımıza yakışan, işleyen bir demokrasiyi temin
edecek bir siyasî partiler kanununa, bir seçim kanununa henüz sahip değiliz. Değerli hükümetimiz, 57 nci hükümet, keşke 400 kanun
çıkardık diye iftihar ederken, övünürken, bunlardan üçünün de biraz önce
zikrettiğim kanunlar olmasını temenni ederdim; ama, nedense, millet olarak,
yumurta kapıya dayanır, biz, âdeta tulumbacı mantığıyla böyle telaşa kapılırız
ve yola çıkarız. Geldi, kapıya dayandı, Avrupa Birliğiyle ilgili yasaların
çıkması gerekiyor, hemen telaşa kapılıyoruz; üçbuçuk yıldır neredeydiniz
arkadaşlar? Cırcır böceği misali, bu üçbuçuk yıl boyunca, millet, memleket
menfaatına olmayan yasalar çıkardık biz burada. Değerli arkadaşlarım, bakınız, şu anda, Anayasa
Komisyonunda, muhtelif siyasî partilere mensup arkadaşlarımız tarafından
verilen 26 tane Seçim Kanunu ve Siyasî Partiler Kanunuyla ilgili teklif vardır.
Siyasî partilerin veya daha doğrusu siyasetin finansmanıyla ilgili verilmiş
olan teklifler vardır; ama, nedense, değerli hükümetimiz bunların hiçbirini
Meclis gündemine getirmedi. Tek bir tasarı vardır; o da, polis memurları, daha
doğrusu polis teşkilatına mensup insanlar eğer seçimlere girerlerse, bir daha
mesleklerine dönmesinler diye bir tasarıdır. Peki, hani bu Siyasî Partiler Kanununu Avrupa Birliği
uyum yasaları çerçevesinde, orta vadede çıkaracaktınız?! Bu "orta
vade"den biz ne anlıyoruz; vade derken, yıl derken, siz, dünya yılını mı,
Merih yılını mı baz alıyorsunuz değerli arkadaşlarım?! Orta vade nedir; üçbuçuk
yıl geçti üzerinden!.. Değerli arkadaşlarım, bakınız, özellikle şu hususlara
değinmek istiyorum: Bugün, ekonomik olarak, bir erken seçime bu ülkenin
şiddetle ihtiyacı vardır. Güven ortamı tamamen koybolmuştur; iş dünyası büyük
bir beklenti içerisindedir. Siyasî olarak erken genel seçime gitmemiz lazım,
ahlakî olarak erken genel seçime gitmemiz lazım ve artık halktan gelen bu
sesler, sivil toplum örgütlerinden gelen bu sesler, siyasî partilerimiz
tarafından da anlaşılmış olmalı ki -AK Parti olarak başından beri iddiamız
buydu; mutlaka, bu sene sonbaharda bir seçim yapılması gerektiğini söylüyorduk-
bunun gerçekleşmiş olmasından dolayı -gerçi henüz karar verilmiş değil; ama,
bir sıkıntının olmayacağını düşünüyorum- milletimiz adına memnunuz. Değerli arkadaşlarım, bakınız, durup dururken ülke
erken seçim istemez; eğer, insanımız memnunsa erken seçim istemez. Bakınız, ben, sadece, huzurlarınıza, Birleşmiş
Milletlerin son yayımladığı bir raporu getirerek, ülkemizin durumunu arz etmek
istiyorum. Bu, hepimizin meselesidir; burada amacımız, üzüm yemektir, bağcı
dövmek değildir. Bakınız, Sayın Ecevit Başbakan olduğu zaman, Türkiye, Human
Development Report denilen İnsan Gelişimi İndeksine göre 67 nci sıradaydı.
Aradan geçen bu süre içerisinde, Türkiye, 18 basamak birden gerileyerek, daha
birkaç gün önce yayımlananan Birleşmiş Milletler İnsan Gelişimi İndeksine göre
85 inci sıraya düştü. Bakınız, Yunanistan şu anda 24 üncü sırada, bizden 61
basamak daha öndedir; Kıbrıs Rum kesimi 26 ncı sıradadır, bizden 59 sıra daha
öndedir değerli arkadaşlarım. Bunu nasıl sinemize çekebiliyoruz?! 1978 yılında,
yine, Sayın Başbakanımız Ecevit Başbakandı, âdeta ceza sahası içerisinde ayağa
gelen topu taca attı, Avrupa Birliğini şansını kaçırdık. O gün o şansı
yakalayan Yunanistan ile bizim aramızdaki şu gelişmişlik farkına bakın lütfen.
Bu ülke buna layık değildir, değerli arkadaşlarım. Eğer yeni bir güven tesis
edilmezse, eğer biz, halkımıza bu seçimlerde yeni bir güven tazelemesine
gitmezsek, korkarımki, bu sıra daha da aşağılara düşecektir. Bizimle birlikte
Avrupa Birliğine aday olan 12 ülkenin sırasına bakıyorsunuz -ki, bunların çoğu
demirperde, komünist ülkeydi- bunlar bizden fersah fersah ileridedir. Şu,
Slovenya'nın, Slovakya''nın durumuna baktığımız zaman, biz, millet olarak buna
layık mıydık, biz bu hale gelmeli miydik sorusunu kendimize sormaktan kendimizi
alamıyoruz. Değerli arkadaşlarım, biraz önce ifade ettiğim gibi,
biz, işleyenbir demokrasiye sahip olmak zorundayız; Avrupa Birliğinin bizden
istediği en önemli siyasî kriter budur. İşleyen demokrasi nasıl temin edilir;
işleyen demokrasiyi, öncelikle, biz, siyasî partiler olarak kendi içimizde
temin edeceğiz, sonra bu yüce çatı altında temin edeceğiz; sonra da biz,
halkımıza örnek olarak, bunu, toplumun bütün katmanlarına yayacağız. Eşit
şartlarda, haksız rekabete dayalı olmadan bir seçim yapmak zorundayız; buna,
insanımızın da, dünyanın da saygı duyması için bunu yapmak zorundayız. Bakınız, yeni kurulan siyasî partilerin ileçe seçim
kurullarında temsil edilmesi için bir teklif getirildi; ama, bazı siyasî
partilerimiz, nedense, buna karşı çıktılar; bunlardan bazıları,demokrasiyi
kendine program edinmiş partilerdi. Doğrusunu isterseniz, ben, bunu, bu siyasî
partilerimize yakıştırmıyorum değerli arkadaşlarım. Bazı siyasî partilerimiz ve Sayın Başbakanımız son
günlerde yaptığı açıklamalarla, gerçekten, Türk siyasî tarihinde kara leke
olarak geçecek sözler sarf etmektedir. Bir büyük olarak, yaşça benden büyük bir
insan olarak aslında bunları söylemeye hicap ediyorum. Değerli dostlar, biz,
kendi saadetimizi, başkasının felaketi üzerine oturtamayız; başkalarını öcü
göstererek başarı temin edemeyiz. Türkiye'deki bütün siyasî partiler, Türkiye
Cumhuriyeti Anayasası ve meri kanunlara göre kurulmuş ve bu kanunlara göre
faaliyetlerini sürdüren partilerdir. Bir yanlışlık olduğu zaman, bir hata
olduğu zaman, bu ülkenin mahkemeleri vardır, bu ülkede hukuk diye bir şey
vardır. Sayın Başbakan çıkıp, üstelik devletin televizyonunda, TRT'de bu
sözleri sarf etme hakkına sahip değildir; bu, aslında, serbest rekabete, siyasî
etiğe de uymayan bir durumdur. Sayın Başbakanımızı bu konuda daha makul sözler
sarf etmeye ve en azından nedametini huzurunuzda ifade etmeye davet ediyorum
bir milletvekili olarak. Değerli arkadaşlar, tekrar şunu ifade etmem gerekir.
Bakınız, bu seçimlerden sonra göreceksiniz, Türkiye'deki oyların neredeyse
yüzde 40'ı bu Parlamentoya yansımayacak. Niye; çünkü, biz, yeni bir
düzenleme... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Çelik, konuşmanızdan çok istifade
ediyoruz; ama, bu önerge geldikten sonra da istifade edebiliriz. HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan. Değerli arkadaşlarım, bakınız, seçim yasalarıyla oynama
sonucu, 1991 seçimlerinde Doğru Yol Partisi yüzde 27 oy aldı, Anavatan Partisi
yüzde 24 oy aldı; aradaki 3 puan farkından dolayı, DYP 178 milletvekili,
Anavatan Partisi 115 milletvekili çıkardı. Demokratik Sol Parti yüzde 10,7 oy
aldığı halde, çıkardığı milletvekili sayısı sadece 7; fakat, bakın, eğer
Demokratik Sol Parti 18 Nisan 1999
seçimlerinde yüzde 10,7 oy almış olsaydı, 7 yerine 70 milletvekili çıkaracaktı.
Siyasî tarihimizde bu tür gariplikler vardır. Mesela, ben bakıyorum, 1950
seçimlerinde Demokrat Parti yüzde 56,6 oy almış, 505 milletvekili çıkarmış,
Cumhuriyet Halk Partisi yüzde 34,8 oy almış, sadece ve sadece 31 milletvekili
çıkarmış. Niye; çünkü, liste usulü çoğunluk sistemi vardı. BAŞKAN - Hocam dersiniz, hocam... HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Demek istediğim şu değerli
arkadaşlar... BAŞKAN - Sayın Çelik, dersinize teşekkür ediyorum; ama,
seçim önerisinde söylemeniz gereken, lehte, 48 saat geçmeden ve bitimine
kadar... HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Sayın Başkan, bitiriyorum;
son bir şey söyleyeceğim. Arkadaşlar, çokpartili siyasî hayata geçtiğimizden beri
bugüne kadar 7 erken genel seçim yapılmış. Seçime karar alınan tarih ile
seçimin yapıldığı tarih arasında 42 ilâ 60 günlük bir zaman aralığı var. Sadece
bu gariplik geçen dönemde yapıldı; 8 ay 18 gün önce karar alındı ve bu da,
tarihî bir hata oldu. Şu anda, uygun bir zamanda bu karar alınıyor; üç ay gibi
bir süre var önümüzde. Bu Grup önerimize destek vereceğinizi umuyor, hepinizi
en derin saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - En son söz, doğru söz. Efendim, öneriyi tekrar okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Danışma Kurulunun 31 Temmuz 2002 Çarşamba günü (bugün)
yapılan toplantısında siyasî parti grupları arasında oybirliği
sağlanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisinin İçtüzüğün 19 uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim. Saygılarımla.
Öneri: Milletvekili genel seçimlerinin yenilenmesi ve seçimin
3 Kasım 2002 Pazar günü yapılmasına dair 889 sıra sayılı Anayasa Komisyonu
raporunun Genel Kuruldaki görüşmelerinin, 48 saat geçmeden, 31 Temmuz 2002
Çarşamba günkü (bugünkü) birleşimde yapılması ve görüşmelerin tamamlanmasına
kadar çalışma süresinin uzatılması önerilmiştir. BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir efendim. Sayın milletvekilleri, gündemin "Seçim"
kısmına geçiyoruz. V.- SEÇİMLER A) Komİsyonlarda
AçIk Bulunan Üyelİklere SeçİM 1.- Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonunda açık bulunan üyeliklere seçim
Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler. Kabul edilmiştir; hayırlı olsun efendim. Sayın milletvekilleri, gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz. Alınan karar gereğince, Doğru Yol Partisi Grup
Başkanvekilleri Mersin Milletvekili Turhan Güven, Sakarya Milletvekili Nevzat
Ercan, Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ile Amasya Milletvekili Ahmet
İyimaya'nın; Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara
Milletvekili Koray Aydın, Erzurum Milletvekili İsmail Köse ile Hatay
Milletvekili Mehmet Şandır'ın; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu Başkanı Manisa
Milletvekili Bülent Arınç, Başkanvekilleri Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz
ile İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Şahin'in; milletvekili genel seçimlerinin
yenilenmesi ve seçimin 3 Kasım 2002 tarihinde yapılması hakkındaki önergeleri
ve Anayasa Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz. VI.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER 1. - Doğru Yol
Partisi Grup Başkanvekilleri Mersin Milletvekili Turhan Güven, Sakarya
Milletvekili Nevzat Ercan, Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ile Amasya
Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri
Ankara Milletvekili Koray Aydın, Erzurum Milletvekili İsmail Köse ile Hatay
Milletvekili Mehmet Şandır'ın; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu Başkanı Manisa
Milletvekili Bülent Arınç, Başkanvekilleri Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz
ile İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Şahin'in; Milletvekili Genel Seçimlerinin
Yenilenmesi ve Seçimin 3 Kasım 2002 Tarihinde Yapılması Hakkındaki Önergeleri
ve Anayasa Komisyonu Raporu (4/499, 4/500, 4/501)(S. Sayısı : 889) (1) BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerlerini aldı. 889 sıra sayılı Komisyon raporu bastırılıp
dağıtılmıştır. Komisyon raporu üzerinde, İçtüzüğün 72 nci maddesi
uyarınca, görüşme açıyorum. Buna göre, gruplar, komisyon ve hükümet adına 20,
şahıslar adına da 10'ar dakika söz verilecektir. Şimdiye kadar söz alanları okuyorum: Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına, Kayseri Milletvekili Sayın Abdullah Gül; Saadet Partisi
Grubu adına, Rize Milletvekili Sayın Mehmet Bekâroğlu; şahıslar adına, İstanbul
Milletvekili Sayın Osman Kılıç, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat, Konya
Milletvekili Sayın Veysel Candan, Adana Milletvekili Sayın Yakup Budak, Rize
Milletvekili Sayın Mehmet Bekâroğlu, İstanbul Milletvekili Sayın İsmail
Kahraman ve Aydın Milletvekili Sayın Sema Pişkinsüt. (1) 889 S.
Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir. Sayın Sema Pişkinsüt, diğerleriyle değişebilirsiniz;
öneriniz geç geldiği için ancak bunu yapabilirim. Şimdi, ilk söz, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına,
Kayseri Milletvekili Sayın Abdullah Gül'ün. Buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA ABDULLAH GÜL (Kayseri) - Sayın
Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; sözlerime başlamadan önce, hepinizi AK
Parti Grubu adına saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, bugün, Türkiye Büyük Millet
Meclisi, tarihî toplantılarından birisini daha yapıyor. Her şeyden önce, bugün
hep beraber alacağımız kararın ülkemiz ve Yüce Milletimiz için hayırlı olmasını
temenni ediyorum. Bugün, bir erken seçim kararı almak üzere burada bir
araya gelmiş vaziyetteyiz. Anayasa Komisyonu dün tartıştı; Doğru Yol
Partisinin, Milliyetçi Hareket Partisinin ve AK Partinin, milletvekili genel
seçimlerinin yenilenmesi ve seçimin 3 Kasım 2002 tarihinde yapılması hakkındaki
önergelerini birleştirerek görüştü, oylama yapıldı ve Anayasa Komisyonu büyük
bir çoğunlukla, 3 Kasım 2002 tarihinde seçimlerin yapılmasını kabul etti.
Şimdi, bu, Genel Kurulumuzun gündemindedir ve bunu görüşüyoruz. Değerli arkadaşlar, 18 Nisan 1999 seçimlerinin
üzerinden üç yıl üç ay geçti. Seçimler normal tarihinde yapılacak olsaydı, 18
Nisan 2004 tarihinde yapılacaktı. Şayet, bugün, Türkiye Büyük Millet
Meclisinden bu kararı çıkarırsak, onyedi ay önce seçim yapmış olacağız.
Aslında, bu ilk defa olmuyor, 1983 yılından bu tarafa yapılan bütün seçimlerin
zamanından önce yapıldığını düşünürsek ve bu anlamda hepsinin de bir erken
seçim olduğunu göz önüne alırsak, aslında ortada çok anormal bir durumun
olmadığı da gözükmektedir. Sayın milletvekilleri, şüphesiz ki, erken seçim
kararları durduk yere alınmıyor. Aslında seçimlerin vaktinde yapılması,
Anayasada, kanunlarda öngörüldüğü gibi, zamanı geldiğinde yapılmasını hepimiz
arzu ederiz. Doğrusu da budur; ama, seçim... BAŞKAN - Sayın Gül, bir dakika efendim. Sayın milletvekilleri, lütfen, yerlerinize oturur
musunuz. Sayın genel başkanınızı başka bir yerde görün; lütfen efendim... Buyurun efendim. ABDULLAH GÜL (Devamla) - Değerli arkadaşlar, hepimiz
arzu ederiz ki, seçimler gerçekten vaktinde yapılsın; ama, erken seçim arzuları
da durduk yerde gündeme gelmiyor. Hiçbir şey yokken, her şey düzgün devam
ederken, erken seçim çağrıları yapılmıyor. Zaten, erken seçimler, her şey güzel
olurken, her şey iyiye giderken yapılırsa, bunun hiçbir yankısı da olmaz, buna
hiç kimse kafasını çevirip de bakmaz. Hükümetler kurulup güvenoyu aldıktan
sonra, halkın sorunlarını çözseler, her sene ülkeyi bir adım daha ileri
götürseler, ülkenin problemleriyle iyi ilgilenip onları teker teker çözmeye
başlasalar, zaten, kimse ortaya çıkıp, erken seçim talebinde bulunma cesaretini
de gösteremez. Şimdi, herkes, şöyle, vicdanlarını bir dinlesin ve 57
nci hükümet kurulduktan sonra geçen 3 sene 3 aylık süreyi, süreci, şöyle bir
gözünün önüne getirsin. Ne yazık ki, bu süreç içerisinde, gerçekten,
Türkiye'nin de Türk Halkının da hiç hak etmediği acı gerçeklerle karşı karşıya
kaldık, cumhuriyet tarihimizin en derin ekonomik krizlerini yaşadık. Bu süre
içerisinde, 2 500 000 milyon insan, çalışırken, çalışamaz hale geldi; 550
000'in üzerinde orta ve küçük ölçekli işletme kapanmak zorunda kaldı; binlerce
fabrika kapandı; büyük bir umutsuzluk ve karamsarlık çöktü Türkiye'nin üzerine.
Böyle bir durumun olmasını hiçbirimiz istemezdik. Bu hükümetin başarılı
olmasını, bu hükümetin iyi şeyler yapmasını ve bu hükümetin, gerçekten,
Türkiye'yi bir adım daha ileri götürmesini, samimî olarak, vatansever insanlar
olarak, hepimiz arzu ederdik; çünkü, Türkiye daha iyi durumda olacaktı, bizler
de fert fert daha iyi durumda olacaktık; ama, ne yazık ki, bu süre içerisinde,
köylü kaybetti, çiftçi kaybetti, sabit gelirli insanlar, memurlar, işçiler
kaybetti, işadamları kaybetti, esnaf kaybetti, bankalar kaybetti, bütün Türkiye
kaybetti. Birkaç gün önce, İstanbul Sanayi Odasının yayınladığı Türkiye'nin 500
büyük şirketine baktığımızda, Türkiye'nin nasıl kaybettiğini acı acı gördük.
Gayri safî millî hâsılamız düştü, fert başına millî gelir 2 000 dolarlara
geriledi. Böyle bir manzara karşısında, iktidar partileri de, şüphesiz ki,
geleceklerinden telaşa düşmeye başladılar, umutsuzluk içerisine girdiler.
Neticede, iktidar partilerinden birisi yeni bir siyasî parti çıkardı içinden ve
bunun neticesinde de, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki güvenoyu sayısını
kaybetti. Türkiye, erken seçim noktasına durduk yerde gelmedi,
her şey güllük gülistanlıkken gelmedi. İşte, böyle bir manzara karşısında,
hükümet, kendi içerisinde küçülmeye başlayınca, güvenoyu sayısını kaybedince,
telaş daha da arttı; ama, bu noktada, Milliyetçi Hareket Partisi daha öngörülü
davrandı ve hepimizin erken seçim çağrılarına kulak vererek, erken seçimin
olabileceğini dile getirdi. Değerli arkadaşlar, neticede, hep beraber, 3 Kasımda
anlaştık ve 3 Kasımda erken seçime gidiyoruz. Seçimlere gitmek, demokrasinin
belki de en güzel yanlarından birisidir. Bizler, millet iradesine inanan
insanlarız. Demokrasiye inandığımıza göre, milletin temsilcileri olduğumuza
inandığımıza göre, o zaman, milletin karşısına gitmenin de çekinilecek hiçbir
şey olmadığına inanıyoruz. Bu açıdan, Türkiye Büyük Millet Meclisini ve bu
doğrultuda irade ortaya koyan siyasî partilerimizi tebrik etmek gerekir; çünkü,
bir ülke krize girdiğinde, bir ülke bunalıma girdiğinde, bir ülkeye umutsuzluk
ve karamsarlık çöktüğünde yapılması gereken en doğru işin seçime gitmek
olduğunu biliyoruz. Siyasî tarihimize baktığımızda, bazen, acı acı "keşke,
erken seçim kararlarını vaktinde alsaydık" dediğimizi çok iyi biliyoruz. O
bakımdan, bugün, büyük bir olgunluk göstereceğiz ve Türkiye'yi kaostan çıkarmak
için, perişanlıktan çıkarmak için, güveni tekrar tesis etmek için hep beraber
erken seçim kararı alacağız. Değerli arkadaşlar, demokrasi, cumhuriyetin
değiştirilemez niteliklerinden birisidir. Demokrasi, aynı zamanda bir denetim
ve yeniden belirleme mekanizmasıdır ve demokrasi, aynı zamanda hataları da
düzeltecek olan bir kurumdur. O açıdan, belirsizlikleri gidermek için seçime
müracaat etmek zorundayız. Burada, Türkiye Büyük Millet Meclisini ve bu
Meclisin değerli üyelerini de tebrik etmek durumundayız. Bizler, hepimiz
birbirimizden daha çok vatanseveriz, hepimiz birbirimizden daha çok milletin
çıkarlarını ve Türkiye'nin çıkarlarını düşünürüz ve parti çıkarlarımızı, şahsî
geleceklerimizi milletin çıkarlarının çok çok gerisine koyarız. Bu açıdan,
Türkiye Büyük Millet Meclisi ve milletvekilleri bazılarının nazarında çok
yıpratılır; ama, bugün, yine, göstereceğiz ki, bunlar doğru değildir.
Türkiye'nin en şeffaf müessesesi ve kurumu olan Türkiye Büyük Millet Meclisi,
kritik anlar geldiğinde, en doğruyu, her zaman yaptığı gibi, yine yapacaktır. Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlar; bir
erken seçime giderken, bugün, önümüzde, tartıştığımız bazı yasalar da vardır.
Aslında, bu yasaları da geçirmek mümkündür. Avrupa Birliği söz konusu
olduğunda, büyük bir konsensüsün olduğunu görüyoruz; ama, burada açık konuşmak
gerekirse, hepimiz samimî ve dürüst davranırsak bu meseleyi halledebiliriz;
ama, bunu parti çıkarlarımıza alet edersek, ne yazık ki, bu meselede başarısız
oluruz. Önümüzde, şu anda 13 yasa teklifi var ve bunlar çerçeve
yasası şeklinde getirildi. Yine, buna dürüst bir şekilde baktığımızda, Türkiye
Büyük Millet Meclisindeki siyasî partilerimizin hemen hepsinin mutabakat
halinde olduğu maddeler var; bir oturumda, yarım saat içerisinde
geçirebileceğimiz maddeler var. Bunları, niçin, biz, bir paket haline getirip
de geçirmeyelim?! Diğerlerini de tek tek burada tartışabiliriz ve tek tek
tartıştığımızda da bunların geçeceğini bugün açıkça görebiliyoruz, eğer,
söylemlerimizde ciddîysek ve samimîysek, söylediğimiz gibi oy kullanacaksak,
söz verdiğimiz gibi oy kullanacaksak. O bakımdan, bu işleri yokuşa sürmeden
halledebiliriz. Bunların hepsinden de önemlisi şudur ki, bizler,
Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, Türkiye olarak, gerçekten, Batı
standartlarında bir demokratik anlayışı kabul ediyor muyuz, yoksa etmiyor
muyuz. Eğer, biz, bazı kanun değişikliklerini sadece kitabına uydurmak için
yapıyorsak, biz, sadece kendimizi kandırırız ve hiçbir netice alamayız. Bu
noktada, Avrupa Birliği yolunda çıkardığımız kanunların uygulamasına bakmanın
önemli olduğuna işaret etmek istiyorum. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Başkanı
geldiğinde, sayın hükümet üyelerini ziyaret ettiğinde, onlara, tebriklerinin
yanında "şu çıkardığınız kanunların uygulaması niçin böyle" sorusunu
sorduğunu da çok iyi biliyoruz. Diğer bir önemli konu da, seçim kanunlarıyla ilgili
konulardır. Değerli arkadaşlar, yine önümüzde fırsat vardır. Türkiye Büyük
Millet Meclisini yüceltebiliriz, daha da yüceltebiliriz. Bize karşı yöneltilen
tenkitlerin hepsini birden yok edebiliriz. Seçim Kanunuyla ilgili hepimizin
teklifleri var, komisyonda tartışılıyor; ama, hepimizin birçok teklifi yanında,
ortak tekliflerimiz de var. Bu ortak tekliflere baktığımızda, bunlardan birisi,
tercih sistemini getirip milletvekillerini, genel başkanları ve parti
yönetimleri nezdinde daha güçlü hale getirmektir; bunun da yolu tercih
sisteminden geçmektedir. Bunu düzenleyebiliriz, bunu düzenlemek için önümüzde
hiçbir engel yoktur; komisyonlarda ve Genel Kurulda tekliflerimiz doğrultusunda
oy kullandığımızda bu gerçekleşecektir. Hepimizin şikâyet ettiği ikinci bir husus da şudur:
Temsilî demokraside, temsil eden insanlar kimleri temsil ediyorlar, bu biraz
daha belirgin hale gelmelidir. Bugün, milletvekilleri çok geniş bir bölge içerisinden
seçilmektedirler. İstanbul gibi 69 milletvekili seçilen bir ilde,
milletvekilleri kimdir, değildir bunlar çok iyi bilinememektedir.
Milletvekilleri, sorumluluklarını çok iyi hissedememekte ve kendilerine oy
verenler de, onları çok iyi takip edememektedir; bunun için de daraltılmış
bölgeler sistemini getirebiliriz dedik. Bu teklifleri sadece biz önermedik, başta Türkiye
Odalar ve Borsalar Birliği olmak üzere bütün sivil toplum kuruluşları da bu
teklifleri getirdiler; biraz daha daraltılmış bölgeler yapalım... Mesela, biz
AK Parti olarak, 6 milletvekiline kadar olan yeri, 1 bölge yapalım dedik;
Odalar Birliği "10 milletvekiline kadar olan yeri, 1 milletvekili temsil
etsin" dedi. Hepimizin farklı farklı görüşleri var; ama, hepsi de aynı
doğrultuda. O zaman, bunu niye bir neticeye, bir sonuca ulaştıramayalım?!
Bunları yapabiliriz, önümüzde fırsat var; yeter ki, bizler halka karşı
söylediklerimizi, burada konuştuklarımızı oya çevirelim ve oylarımızı da bu
istikamette kullanalım. Seçim Kanunundan bahsederken, dünkü gelişmeyi de,
maalesef, burada üzüntüyle zikretmek durumundayım: Düşünün ki, seçime
gidiyoruz, düşünün ki, hepimiz "demokrasiyi güçlendirelim" diyoruz ve
bir teklif geliyor önünüze "seçime girecek olan partilerin temsilcileri
sandık kurullarında partilerini temsil etsinler" diyoruz. Hükümet
partileri temsilcileri "hayır, AK Partinin temsilcisi sandık başında
oturmasın" diyorlar, "Yeni Türkiye Partisinin temsilcisi sandık
başında olmasın" diyorlar, "Saadet Partisinin temsilcisi sandık
başında olmasın" diyorlar. İşte, bunlar siyaseti yıpratıyor. Biz
"demokrasiyi güçlendirelim" dediğimizde, halk, bunlara gülerek
geçiyor; çünkü, sözümüz ve icraatımız aynı değil. "Ayinesi iştir kişinin,
lafa bakılmaz" diye bir söz vardır; ama, şüphesiz ki, bunların hiçbiri,
Türkiye'de seçimlerin adil geçmesine, Türkiye'de seçimlerin dürüst geçmesine
mani olmayacaktır. Değerli arkadaşlar, hiçbirimizin seçim sonuçlarından da
endişe etmemesi gerekir. Mademki, hep beraber seçime gidiyoruz; aynen serbest
piyasa ekonomisinde olduğu gibi, herkes ürettiğini satarsa, siyasî partiler de,
fikirlerini, Türkiye için öngördüklerini halka satıyorlar, halka anlatıyorlar.
Halkımız, milletimiz kime inanırsa, kime güvenirse, kimin dediklerini daha
inandırıcı bulursa ve kimin geçmişini daha güvenilir bulursa, tabiî ki, o yönde
oy kullanacaktır ve seçim neticeleri de hepimizin başının üstünde yer
alacaktır. Bundan önceki seçimlerde, nasıl, hepimiz "doğrudur, halkın
tercihi önünde saygı duyuyoruz" dediysek, bu seçimlerin neticesine de
hepimiz saygı göstereceğiz. Şüphesiz ki, bu ülkenin gelenekleri vardır; farklı
farklı partilerde de olsak, şüphesiz ki, hepimizin, millî meseleler söz konusu
olduğunda, ülkemiz, vatanımız için birleştiğimiz müşterek noktalar vardır.
Hepimizin de arzusu ve gayreti şudur: Halkımızı, milletimizi mutlu etmek;
Türkiye'yi çağdaş ülkeler seviyesine çıkarmak: Türkiye'yi demokratik,
kalkınmış, gelişmiş ülkeler seviyesine getirmek. Hepimiz bunun için gayret
ediyoruz ve seçim sonrası da kim hükümet olursa olsun, kim hükümeti kurarsa
kursun, muhakkak ki, bu doğrultuda hareket edecektir. Biraz sonra oylama yapılacak. Eğer, şimdiye kadar irade
beyan edenler irade beyan ettikleri doğrultuda oy kullanırlarsa, fiilî olarak
ortaya çıkan seçim kararı resmîleşmiş olacak. Bunun hayırlı olmasını temenni
ediyorum, bunun ülkemiz için, Türk demokrasisi için iyi bir gelişme olacağına
inanıyorum. Seçimlerin huzur içerisinde, barış içerisinde geçeceğine inanıyorum
ve Türkiye'ye istikrarın geleceğine inanıyorum, ekonomiye istikrarın geleceğine
inanıyorum. Sadece seçim kararının alınmak üzere oldugunun bilinmesinin bile,
ekonomiye biraz da olsa bir istikrar getirdiğini dikkate alırsak, seçim sonrası
Türkiye'nin çok daha aydınlık olacağına inanıyorum. Hepinize saygılar sunuyorum; sağ olun. (AK Parti
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gül. Söz sırası Saadet Partisinde efendim. Rize Milletvekili Sayın Mehmet Bekâroğlu; buyurun. (SP
sıralarından alkışlar) SP GRUBU ADINA MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz seçim kararı önergesi üzerinde
Saadet Partisi Grubu adına söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlarım, seçim isteniyor. Öyle anlaşılıyor
ki, bugün, burada, 3 Kasım için seçim kararı vereceğiz. Hemen hemen bütün
siyasî partilerin ortaya koymuş oldugu gerekçe şu: "Siyasî belirsizlik
var. Siyasî belirsizlikten dolayı, zaten kriz içinde bulunan ekonomide daha
fazla sorunlar ortaya çıkıyor, ekonomik kriz derinleşecek; o halde siyasî
belirsizliği çözmek için seçime gideceğiz." Gerçekten, eğer, hükümetler ülkeyi yönetemiyorlarsa -57
nci hükümette olduğu gibi- parlamenter demokratik sistemlerde, parlamento başka
bir hükümet çıkarır. Eğer, parlamento başka bir hükümet çıkaramayacaksa, doğal
bir şekilde seçim kararı alınır ve milletin hakemliğine başvurulur; bunu
yapıyoruz ve doğru yapıyoruz. Gerçekten, biz, Saadet Partisi olarak, şimdiden,
bu alınan kararın hayırlı olmasını temenni ediyoruz. Değerli arkadaşlarım, bundan aylar önce, gidişi gören
Sayın Genel Başkanımız, hem parti grubunda yapmış olduğu bir konuşmada hem de
Genel Kurulda yapmış olduğu bir konuşmada bu belirsizliğe dikkat çekmiş ve
"siyasetteki bu belirsizlik siyasetin üzerindeki oyunları artırabilir,
daha fazla sorunlar ortaya çıkarabilir; geçmişte bu olmuştur. Yapılacak iş,
seçim kararı almak, Parlamentoyu yenilemektir; ancak, bu seçimin siyasî
belirsizliği çözmesi için yapılması gerekenler var, onları yaptıktan sonra
seçim kararı alınsın" demişti. Değerli arkadaşlarım, 1999 yılında da benzer
tartışmalarla seçime gidildi. 18 Nisanda seçim yapıldı, 19 Nisandan itibaren,
yine, temsilde adalet ve yönetimde istikrarla ilgili, Parlamento üzerinde
tartışmalar devam etti. Şimdi, öyle anlaşılıyor ki, yine aynı Seçim Yasası ve
Siyasî Partiler Yasasıyla seçime gidiyoruz ve 4 Kasımdan sonra, bu Parlamento
üzerinde aynı tartışmalar devam edecek gibi. Neyse, netice itibariyle, yapılan
iş iyidir; millete gidiliyor. Millet, elbette doğrusunu yapacaktır. Yeni bir
Parlamento, belki, yeni bir Seçim Yasası ve Siyasî Partiler Yasasıyla seçime
gidecektir. Hayırlı olsun diyorum. Öyle anlaşılıyor ki, 21 inci Dönem Parlamentosunun son
toplantılarını yapıyoruz ve bunlar son konuşmalar. Peki, bu dönemin bir
muhasebesini yapalım; buraya nasıl geldik, bugüne kadar neler oldu, neler
yapıldı? Değerli arkadaşlarım, 18 Nisan seçimleri çok olağanüstü
bir ortamda yapıldı. 18 Nisandan önce... Türkiye'de, bildiğiniz gibi, halen
devam eden ve birilerine göre bin sene daha devam edecek olan 28 Şubat şartları
içinde bu seçimler yapıldı. Hatırlanacaktır, 28 Şubatta siyasete çok ciddî
müdahaleler yapılmış -daha önce olduğu gibi ve halen yapılmakta olduğu gibi- ve
bu müdahalelerden iktidar devşirenler olmuştu. Sayın Yılmaz, Sayın Ecevit ve
Sayın Bahçeli, bu müdahalelerin ürünü olarak 57 nci hükümeti kurdular. Ondan
önceki 55 inci ve 56 ncı hükümetler de olağan hükümetler değildir, olağanüstü
dönem hükümetleridir. Hatırlayacaksınız, yine, Sayın Yılmaz'a
"demokrasiye sahip çıkalım" denildiğinde "hayır, biz çarpmadık,
siz duvara çarptınız" demiş ve bu enkazın içinden iktidar çıkarmaya
çalışmıştı. O zaman demokrasi diye hiçbir problemi yoktu, öyle bir problemi
yoktu Sayın Yılmaz'ın; şimdi ise, demokrasi havarisi kesilmiş ve demokrasiyi de
Avrupa Birliğine endekslemiş durumda. Elbette, millet, bütün bunları
değerlendirecektir. Değerli arkadaşlarım, tekrar ediyorum: 1999 seçimleri,
milletin yöneliminin bozulduğu 28 Şubat şartlarında, olağanüstü dönemde,
yasakların devam ettiği, partilerin kapatıldığı, partilerin kapatılma tehdidi
altında olduğu, adil olmayan Seçim Yasası ve Siyasî Partiler Yasasıyla
yapılmıştır. Yani, bir şekilde birilerinin eli kolu bağlanmış, diğerlerine ise
"buyurun, kazanın" denilmiştir. Böyle bir ortamda bu seçim
yapılmıştır. Seçimin sonucunda, bugün devam eden -ben öyle sanıyorum, 4
Kasımdan itibaren de yapılacak- tartışmalar yapılmış; "milletin büyük bir
kesimi Parlamentonun dışında kalmış, siyasî istikrar sağlanmamış" gibi,
Meclis üzerinde tartışmalar yapılmıştır. Sonra, hepiniz biliyorsunuz değerli arkadaşlarım,
meşhur o tarihî uzlaşma; Demokratik Sol Parti, Milliyetçi Hareket Partisi ve
Anavatan Partisi hükümet kurulmuş "istikrar" kelimesi öne çıkarılmış.
Peki, bu 57 nci hükümet, bu tarihî uzlaşma ne oldu, ne yaptı bu hükümet değerli
arkadaşlarım, üç senede bu ülkede neler oldu; kısaca özetliyorum: Üç senede hükümet ne yaptı, gerçekten yönetti mi
yönetmedi mi; buna tarih karar verecek elbette; ama, ben, size, birkaç tane
rakamdan söz etmek istiyorum. Bu hükümet kurulur kurulmaz IMF'yi çağırdı ve
Ocak 2000'de başlayan, daha sonra Şubat 2001'de iflas eden program uygulanmaya
başlandı. Bu programın yanlış olduğu, bu programda üretimin olmadığı, halkın
olmadığı, insanın olmadığı, bu programın çökeceği defalarca söylendi, bu
kürsüden arkadaşlarımız defalarca konuştular; ama, maalesef, aldırmadılar. 2001
Şubat krizi ortaya çıkmadan bir ay evvel, çok önemli işadamı kuruluşları,
meslek kuruluşları, hükümet üyeleri "on seneyi, yirmi seneyi görüyoruz, bu
programı destekliyoruz" diyorlardı; ama, 2001 Şubatında program çöktü. Ne
oldu çöktü de, değerli arkadaşlarım, millet perişan oldu, işyerleri kapandı,
yüzde 100'lere varan devalüasyonlar oldu, sefalet oldu, işsizlik oldu, borçlar
katlandı, sonra 2001 programı uygulanmaya başlandı, Sayın Derviş'i getirdiniz. Değerli arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde
böyle bir şey olmamıştır. 550 milletvekili arasında Türkiye'nin ekonomisine
vaziyet edebilecek, ekonomiyi bilen bir insan bulunamadı; gittiniz, değerli
arkadaşlarım, Amerika'dan, Dünya Bankasından Kemal Derviş'i getirdiniz. Doğru,
getirdiniz. Peki, ne oldu, ne diyordunuz; Kemal Derviş işleri halledecekti,
Türkiye'yi borç-faiz-borç sarmalından çıkaracaktı!.. Rakamlar ortada değerli
arkadaşlarım; Sayın Derviş geldiğinde 54 milyar dolar olan içborç, bugün 100
milyar dolara yaklaşmıştır Hani, borç idaresini çalıştıracaktınız; hani,
borç-faiz-borç sarmalından ülkeyi kurtaracaktınız; kurtaramadınız, yapamadınız.
Neticede, 1997'de -54 üncü hükümet- Refahyol Hükümeti hükümeti bırakırken 117
milyar dolar olan borç stoku, bugün 230 milyar dolara ulaşmıştır değerli
arkadaşlarım. 57 nci hükümet bunu yaptı. Bir başka rakam: Olağanüstü dönem hükümetleri, 55 inci,
56 ncı ve 57 nci hükümetler işbaşına gelirken 200 milyar dolar civarında olan
gayri safî yurtiçi hâsıla, bu milletin, bu ülkenin üretmiş olduğu zenginlikler,
bugün, 145 milyar dolara düşmüştür değerli arkadaşlarım. Siz, bu dönemde, beş
sene içerisinde, rantiye sınıfına 140 milyar dolar faiz ödemenize rağmen,
ekonomik tablo budur. Şimdi ne yapıyorsunuz; şimdi, siz, ülkenin stratejik
önemini, bu milletin geleceğini, daha doğacak olan çocuklarımızın geleceğini
pazarlayarak, yeni borçlar almaya çalışıyorsunuz. Bugün, sizin elinizde, bu
ülke, bu millet şu sözlere muhatap oluyor: Amerika'da bir densiz çıkıyor
"Türkiye'yi IMF bizim için satın aldı; biz, Türkiye'ye istediğimizi
yaptırırız" diyor. Bir başka densiz geliyor, Türkiye'yi dolaşıyor, şöyle
bir vaziyet ediyor -meşhur spekülatör Soros- diyor ki: "Sizin ihraç
edeceğiniz hiçbir şeyiniz yok, tek ihraç ürününüz ordunuzdur." Değerli
arkadaşlarım, bu millet bunu hak etmiyor; ama, siz, bu millete bu sözleri
dinlettiniz; yazıklar olsun! (SP sıralarından alkışlar) İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) - Doğru konuş! MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Evet, yazıklar olsun!
Bunu, millet adına bu kürsüde söyleme hakkım var. İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) - Ama, olmaz öyle bir
şey. MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlarım,
Kemal Derviş'i bu millet seçmedi, siz bakan yaptınız; siz sorumlusunuz. Kimden
bu hakkı alıyor, bilemiyorum; ama, gidiyor, İstanbul'da, bir işadamının evinde,
ABD Savunma Bakanıyla, komşumuz Irak'ta ölecek onbinlerce çocuğun, yaşlının,
gencin kanı üzerinde pazarlık yapıyor "para verirseniz, sizi
destekleriz" diyor. Bunu, bu millet hak etmiyor değerli arkadaşlarım. (SP
sıralarından alkışlar) Bunun sorumlusu sizsiniz; siz getirdiniz bu Derviş'i
buraya. Değerli arkadaşlarım, siz, bu ülkede, rant ekonomisini
hayata geçirdiniz, üretimi durdurdunuz. Bakınız, siz geldikten sonra yüzbinlerce
işyeri kapandı. Sadece, Kemal Derviş geldikten sonra 2 000 000 insan işsiz
kaldı; köylüyü saymıyoruz, çiftçinin durumundan hiç söz etmiyoruz. Değerli arkadaşlarım, ya yolsuzluklar... Cumhuriyet
tarihinde görülmemiş olaylar sizin döneminizde yaşandı; bakanlıklar basıldı,
iki tane bakanlık... Değerli arkadaşlarım, jandarma gece yarısı bakanlıkları
bastı. Bakanlıkların bütün bürokratları toplandı, toparlandı. Bakanlar istifa
etmek zorunda kaldı. Değerli arkadaşlarım, sadece faize, rant ekonomisine 140
milyar değil, bu yolsuzluklara da milletin milyarlarca doları gitti. Bütün
bunlar, 57 nci hükümet ve ondan önceki 55 ve 56 ncı hükümetler döneminde oldu.
Şimdi, millet perişan; memuruyla, işçisiyle, çiftçisiyle, emeklisi, dulu,
yetimiyle, gerçekten perişan. İlk defa sizin döneminizde, gerçekten, millî
ürünlerimizle ilgili yasa çıkarılarak, piyasaları çokuluslu tekellere verdiniz;
böyle bir şey yoktur. Değerli arkadaşlarım, bir millî hükümet, bu milletin bir
hükümeti, sizin çıkardığınız Tütün Yasasını çıkaramaz. Tütün ekimini, sigara
üretimini yasaklayarak yabancı tekellere Türkiye'yi peşkeş çekemez; siz, bunu
yaptınız. İlk defa sizin döneminizde tarım ürünleri
dışticaretinde açık verdik değerli arkadaşlarım. Halbuki, Türkiye, kendi
kendisine yeten birkaç ülkeden biriydi. Siz, sadece ekonomiyi değil, demokrasiyi ve siyaset
kurumunu da tahrip ettiniz; milletvekillerini oy makinesine çevirdiniz,
milletvekillerinin saygınlığını bırakmadınız. Değerli arkadaşımız Sayın
Abdullah Gül, biraz evvel, milletvekillerinin saygınlığından, Parlamentonun
saygınlığından söz etti; ama, çok üzüldüm; çünkü, geçen gün diyordu ki:
"Bakınız, önce seçim yasasını çıkaralım, seçim kararını alalım; daha
sonra, Avrupa Birliğine uyum yasalarını çıkarırız. Kim demiş ki, seçim kararı
alındıktan sonra milletvekilleri burada oturmaz; hayır, seçim kararı alındıktan
sonra, milletvekilleri, genel başkanlarına ve genel merkezlerine mahkûmdurlar,
onların gözüne bakarlar, hiçbir yere gitmezler, dedikleri her şeyi
yaparlar." Demokrat bir arkadaşımız bunu diyor değerli
arkadaşlarım; üstelik de, partisini, partiiçi demokrasi yoktur diye demokrasi
yoktur diye terk eden bir arkadaşımız diyor. İşte, siyasetin tablosu değerli
arkadaşlarım; iktidarıyla, muhalefetiyle geldiğimiz yer burası. Değerli arkadaşlarım, evet, siz, siyaset kurumunu
tahrip ettiniz, siyasî rakiplerinizin siyasetdışı yöntemlerle diskalifiye
edilmesine alkış tuttunuz, Anayasa Mahkemesinden çıkacak kararı beklediniz;
çünkü, bir siyasî partinin lideri yasaklanacaktı. Bütün bunları, maalesef,
yaptınız değerli arkadaşlarım. HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) - Acıdır, ama gerçektir. MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Acıdır, ama, gerçektir;
evet. Hatta ve hatta, Sayın Başbakan "parti kapatmak
yetmez, bunların kökünü kazımak gerekir" dedi. Değerli arkadaşlarım, işte
siyasetin, işte demokrasinin ne kadar tahrip edildiğini gösteren, ibret
alınması gereken bir cümle. Değerli Başkanım, sayın milletvekilleri; siz,
demokrasiden kaçıyorsunuz, bindiğiniz dalı kesiyorsunuz. Avrupa Birliği
konusunu, demokratikleşme konusunu hükümet olarak sürekli savsakladınız. Evet,
anlaşma yaptınız, 1999'da, Helsinki'de, bununla övündünüz, "Türkiye'nin
önünü açtık" dediniz; ama, daha sonra ayak sürüyerek, Türkiye'nin önünü
kapattınız. Değerli arkadaşlarım, Avrupa Birliğinin şartları
belliydi. Türkiye, Avrupa Birliğine isteyerek başvurmuştur. Niye başvurmuştur;
ekonomide, demokraside, insan haklarında, özgürlüklerde standartlarımız
yükselecek diye başvurmuştur. Bu standartların neler olduğu belliydi, bunu siz
yazmayacaktınız. Nitekim, katılım ortaklığı geldi; ama, oturdunuz Ulusal
Programı yazdınız, bizim önceliklerimiz diye. Ama, Türkiye'nin öncelikleri özel
durumu kabul edildi, tamam, Ulusal Programın gereğini yapın dediniz; yapmadınız
değerli arkadaşlarım. Buraya getirmiş olduğunuz Anayasa ve uyum yasalarında,
gerçekten, demokrasi, insan hakları, özgürlükler adına fazla bir şey yoktu;
ama, küçük de olsa ileri adımlar olduğu için sizleri destekledik. Değerli arkadaşlarım, şimdi, bir parti idam cezasının
kaldırılmasına karşı çıkıyorum diyor. Güzel de, değerli arkadaşlarım, niçin bu
konuyu siyasetin malzemesi yapıyorsunuz?! Siz, Ulusal Programı yapmadınız mı,
imzalamadınız mı, orada "bizde idam zaten yok; biz, 1984'ten beri idamı
uygulamıyoruz" demediniz mi? Peki "orta vadede idamı
kaldıracağız" demediniz mi? Değerli arkadaşlarım, soruyorum o sayın partiye: Sizin
hükümetiniz bekletmiyor mu bu bir kişinin idam dosyasını Başbakanlıkta? Peki,
şimdi, ne diyeceksiniz; yani, millete diyeceksiniz ki: "Biz aslında
asacaktık da, ortaklarımız, muhalefet astırmadı" ve bu millet bunları
yiyecek; öyle mi değerli arkadaşlar?! Hayır, böyle bir şey yok. Dürüst olmak
lazım, milletin karşısında dürüst olmak lazım... YALÇIN KAYA (Mersin) - O protokolü siz imzaladınız,
unutmayın bunu. MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Protokol murotokol filan
yok. Biz protokol imzaladık; ama, siz daha fazla şeyler imzaladınız. Ulusal
Programı siz imzaladınız... ŞEVKET BÜLEND YAHNİCİ (Ankara) - Siz 425 kişisiniz,
kaldırın... BAŞKAN - Efendim, karşılıklı konuşmayın; istirham
ederim... Sataşmayın efendim. MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - ... Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesine mektubu siz yazdınız. İyi yaptınız değerli arkadaşlarım, doğru
yaptınız, Türkiye için doğru olan buydu. Biz, bu işte 30 000 evladımızı, 150 milyar dolarımızı kaybettik, verdik,
daha da mı vereceğiz?! Barıştan iyisi mi var. İyi yaptınız; ama, yanlışınız,
bunu seçim meydanlarında istismar edeceğinizdir. (MHP sıralarından gürültüler) ŞEVKET BÜLEND YAHNİCİ (Ankara) - En büyük şahit
halktır... MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlarım,
şimdi seçime gidiyoruz ve iyi yapıyoruz seçime gitmekle; çünkü, bu hükümet, bu
hükümetin ortakları millete hesap verecek. Hiç kimsenin şüphesi olmasın ki, bu
seçimlerde, bu millete bu sıkıntıları yaşatanlar, yani, bu ekonomik sıkıntıları
yaşatanlar, milleti aç bırakanlar, yoksul bırakanlar, milleti perişan edenler,
hak ihlalleri yapanlar, özgürlükleri kısanlar hesap verecektir. İyi ki seçime gidiyoruz; ama, çok acelece gidiyoruz.
Bundan önceki seçimlerde olduğu gibi belirsizlikler ve yasakların bulunduğu bir
ortamda gidiyoruz değerli arkadaşlarım. Bu Siyasî Partiler Yasası ve bu Seçim
Yasasıyla seçime gidiyoruz. Tekrar ediyorum, 4 Kasımda, biz, bu Parlamentonun
meşruiyeti üzerinde yine tartışıyor olacağız, sivil toplum örgütleri bu
Parlamentonun meşruiyeti üzerinde yine tartışıyor olacak. Birileri kazanacak,
birileri kaybedecek. Nitekim, 18 Nisan seçimlerinde birileri kazandı, birileri
kaybetti; ama, kazananların halini görüyoruz şimdi. Değerli arkadaşlarım, gerçekten Türkiye'nin kazanmasını
istiyorsanız, gerçekten milletimizin kazanmasını istiyorsanız, serbest
seçimleri; ama, gerçek anlamda serbest seçimleri yaparsınız; yasakları
kaldırırsınız, serbest siyasetin mümkün olacağı bir Siyasî Partiler Yasası
çıkarırsınız; yine, millet iradesinin bu Parlamentoya tam yansımasını
sağlayacak bir Seçim Yasası çıkarırsınız ve eşit şartlarda seçim yaparsınız. O
zaman milletin önünü açarsınız değerli kardeşlerim; o zaman, 4 Kasımda, şu
parti kazandı, şu parti kaybettinin yanında, millet kazandı deriz, ülke kazandı
deriz değerli arkadaşlarım. Evet, seçime gidiyorsunuz. Peki, ne diyeceksiniz?.. Ben
size söyleyeyim ne diyeceğinizi: DSP'nin ne diyeceğini bilmiyorum. Anavatan
Partisi, Sayın Mesut Yılmaz diyecek ki, ben, Avrupa Birliği şampiyonuyum,
demokrasi şampiyonuyum. Tabiî, milletin hafızası bu kadar kaybolmuş değil. 28
Şubattan bu yana Sayın Mesut Yılmaz'ın demokrasi sicili var, ortaya konulacak. Bu konuda samimî olsalardı, bugüne bırakmazlardı bunu
değerli arkadaşlarım; bugüne kadar bunlar yapılırdı ve gerektiği gibi
yapılırdı; yapılmadı... Bakınız, siz, Anayasa paketini değiştirirken
"siyasî yasaklar devam etsin" diye oy kullandınız; yani,
rakiplerinizin elini bağlayarak, onunla güreş tutacaksanız ve
"demokratım" diyeceksiniz... Böyle demokrasi olmaz değerli
arkadaşlarım, böyle demokrasi anlayışı olmaz! (SP sıralarından alkışlar) (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Sayın Başkanım,
bitiriyorum. Değerli arkadaşlarım, sanılıyor ki, bu seçimde, Avrupa
Birliğinin yanında olanlar, karşısında olanlar... Millet bu şekilde
cepheleşecek, Avrupa Birliğinin yanında olanların şampiyonları çıkacaklar...
DYP'nin Sayın Genel Başkanı için de aynı şeyler söylenebilir: "Efendim,
biz, Avrupa Birliği yanlısıyız..." MHP'de diyecek ki: "Avrupa
Birliği... Olur mu?! Biz, bu projeyi engelledik." Bununla oy alacaksınız
ya da -biraz evvel arz ettim- "biz asacaktık, astırmadılar" diyerek
oy alacaksınız. Yanılıyorsunuz... Değerli arkadaşlarım, bu seçimde, bu rant ekonomisi, bu
yoksulluk ekonomisi test edilecektir. Bir taraftan bu IMF'ciler, IMF ekonomisi,
rant ekonomisinden yana alanlar ki, burada bulunan siyasî partilerin -Saadet
Partisinin dışında- hepsi rant ekonomisinden yana, hepsi Sayın Derviş'i
paylaşmaya çalışıyor -AK Parti dahil- Sayın Derviş bize gelsin, biz IMF
ekonomisini uygulayacağız diyorlar. (SP sıralarından alkışlar) Bu seçimde, IMF ekonomisi ile üretim ekonomisi, baskı
ve totaliter zihniyet ile gerçek demokrasi, insan hakları ve özgürlükler test
edilecek. Bu seçimde, millet, kendisini yoksulluğa, açlığa, baskıya,
perişanlığa mahkûm edenleri, sizleri sandığa gömecektir, bundan hiç kimsenin
şüphesi olmasın. Bu duygu ve düşüncelerle, seçimin hayırlı olmasını
diliyorum. Her ne kadar eşit olmayan şartlarda, adil olmayan yasalarla seçime
gidiyorsak da; ama, elimizi kolumuzu da bağlasanız, biz bu millettin onayını
almışız, alacağız. Geçmişte de biz böyle gittik seçimlere ve geçmişte de bu
milletin onayını aldık, bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın. Saygılarımı arz ediyorum. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sağ olun Sayın Bekâroğlu, teşekkür ederim. Söz sırası Anavatan Partisinde. Denizli Milletvekili Sayın Beyhan Aslan, buyurun
efendim. (ANAP sıralarından alkışlar) ANAP GRUBU ADINA BEYHAN ASLAN (Denizli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Anavatan Partisi Grubu ve şahsım adına, Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisi olağanüstü toplantıya
çağrıldı. İki çağrı var. Yani, milletin aydınlanması için ben bu konuyu izah
etmek durumundayım. Çağrının ilki, Milliyetçi Hareket Partisi
milletvekilleri tarafından, 3 Kasım 2002 tarihinde erken seçimlerin yapılmasına
ilişkin çağrıdır. Bu çağrı metninde sadece seçim tarihi vardır. Bu çağrı
hukuken geçerli bir çağrıdır ve Meclis Başkanlığı da bu çağrıya dayanarak
milletvekillerimizi olağanüstü toplantıya çağırmıştır. İkinci çağrı, Anavatan Partisi milletvekilleri ve
Saadet Partisi milletvekillerinden oluşan, Beyhan Aslan ve 123 arkadaşının
çağrısıdır. Bu çağrıda neler vardır; bu çağrıda, Avrupa Birliği uyum yasalarını
içeren kısa ve orta vadeli yasa teklifleri vardır. Yani, aralık ayında Kopenhag
zirvesinde masaya oturduğumuzda elimizin güçlü olmasını sağlayacak yasa
teklifleri vardır. İkincisinde ne vardır; ikincisinde, çok konuşulan, ağızlarda
sakız gibi çiğnenen, gazete sütunlarında, meydanlarda, sivil toplum
örgütlerine, halka açıkça lafı edilen, sözü edilen; ama, hiç
gerçekleştirilemeyen siyasî partiler ve seçim yasalarının görüşülmesi konusu
vardır. Daha sonra ne vardır; yine bu paketin içerisinde, Anavatan Partisinin 3
Kasım 2002 tarihinde seçimlerin yapılmasına ilişkin kanun teklifi vardır ve
daha sonra ne vardır; seçimlerin adil ve dürüst yapılabilmesi için ve Türkiye
Büyük Millet Meclisinde oluşan yeni siyasî partilerimize de merkez ilçe seçim
kurullarında ve sandık kurullarında temsil imkânı sağlayacak olan, seçimlerin
temel hükümlerine ilişkin, değişikliğe ilişkin, 2 maddeden ibaret kanun teklifi
vardır. HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl)- Reddettiniz. BEYHAN ASLAN (Devamla)- Yani, şunu demek istiyorum:
Anavatan Partisinin ve Saadet Partisinin birlikte yaptığı çağrının dışında
hiçbir çağrıda siyasî partiler ve seçim yasaları için çağrı yapılmamıştır.
Avrupa Birliği uyum yasaları için de çağrı yapılmamıştır. Bunu niçin ifade
ediyorum; bunu, meydanlarda Siyasî Partiler ve Seçim Yasaları için gezenlerin
ve "bu değişmeden seçime gitmeyelim" diye nara atanların millet
önünde nasıl hesap vereceklerini ifade için söylüyorum ve bunun için de,
Anavatan Partisi olarak, Anayasa Komisyonunda bulunan 26 adet teklifi bizzat
çağrıya ekleyerek, numaralarını yazarak, sadece Anavatan Partisine mensup
arkadaşlarımızın kanun tekliflerini değil, Doğru Yol Partisindeki arkadaşlarımızın
kanun tekliflerini de, Saadet Partisindeki arkadaşlarımızın kanun tekliflerini
de, DSP'deki arkadaşlarımızın kanun tekliflerini de -hepsini- yazarak çağrımızı
yapmışızdır. Yani, şunu demek istiyorum: Biz istiyorduk ki, bu
seçimlere giderken, sivil toplum örgütlerinin, halkın, bizden istediği Siyasî
Partiler ve Seçim Yasalarını değiştirelim de öyle gidelim. Bunu, seçimlerin
daha lafı edilmeden, seçim sathı mailine girilmeden, toz dumana karışmadan
yapalım diye, biz, hemen 1999 seçimlerinden üç ay sonra basın toplantısıyla
ifade ettik: "Şimdi yeni Parlamentoyu oluşturduk. Seçimlere çok uzun zaman
var. Gelin, bunu yapalım; Siyasî Partiler Yasasını değiştirelim, Seçim
Yasalarını değiştirelim" diye defalarca söyledik. Bir partimiz hariç -bakın bir partimiz hariç- diğer
partiler bu konuya ilgi göstermediler. Doğru Yol Partisi bu konuda görüş
alışverişinde bulundu; ama, maalesef, diğer siyasî partilerle bir araya gelerek
bir konsensüs sağlayamadık. Eğer, bugün bu seçim sistemiyle biz seçimlere
gidiyorsak, bana göre, bu Parlamentonun bundan şikâyet etmeye hakkı fazla yok;
çünkü, Seçim ve Siyasî Partiler Yasalarını sakız gibi ağızlarımızda çiğnedik;
ama, bir türlü gerçekleştiremedik. Şu noktadan itibaren, verdiğimiz ve şu anda Anayasa
Komisyonunda bulunan yasa tekliflerinin, Siyasî Partiler ve Seçim Yasalarının
-tabiî, ne kadarı bu dar takvim içerisinde gerçekleştirilebilir bilemiyorum-
Yüksek Seçim Kurulu Başkanlığıyla görüşülerek, eğer, imkân varsa bunların
yapılması Anavatan Partisi olarak en büyük dileğimizdir. Ayrıca, seçimlerin adil, dürüst yapılabilmesi ve her
siyasî partinin, özellikle grubu bulunan siyasî partilerin, merkez seçim
kurullarında ve sandık kurullarında temsil edilebilmesinin sağlanabilmesi için
gerekli gayreti bu Parlamento göstermelidir. Çünkü, seçimler adil ve dürüst
yapılmalıdır. Rekabet eşit şartlarda olmalıdır. Parlamentomuzdan 3 yeni siyasî parti doğmuştur; bu
siyasî partilerin, merkez ilçe seçim kurullarında temsil edilmemesi,
sandıklarda temsil edilmemesi bana göre rekabette eşit olmadığımızın ifadesi
olur. Biz, dün Anayasa Komisyonunda reddedilen bu konunun tekriri müzakere
edilmesi için Anavatan Partisi olarak imza verdik; şu anda ne durumdadır
bilemiyorum; toplantının yapılıp yapılmadığını da bilemiyorum; onu daha sonra
öğreneceğiz. HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) - Bir eksik... Bir eksik...
Demokratlar vermiyor. BEYHAN ASLAN (Devamla) - Tabiî ki, biz, bugün, 3
Kasımda seçim yapılması için Meclis kararı alınmasını görüşüyoruz, teklifi
değil. Meclis kararı ayrı, teklif ayrıdır. Yani, Meclis kararı alınacağı için,
Meclis kararı alınmasını görüştüğümüz için, Anayasa Komisyonundan Meclis kararı
çıktığı için Anavatan Partisinin paket içindeki teklifi, dün verilen bir
önergeyle paket dışına çıkarılmıştır. Yine, Doğru Yol Partisinin bir kanun
teklifi de galiba geri çekilmiştir. Çünkü, burada seçim kararı alınmak
üzeredir, artık, pratik bir faydası yoktur. Seçim kararı ile teklifin elbette
farkı vardır; ama, burada bunun teknik detayına girecek değiliz. Tabiî, seçim
kararı Cumhurbaşkanına gitmeden, Resmî Gazetede yayımlanır ve yürürlüğe girer;
çünkü, Meclis kararıdır. Belki, seçim teklifi yasalaşsaydı daha sağlıklı bir
karar olurdu, onu değiştirmek mümkün olmazdı; ama, umarım ki, geçmiş yıllarda
olan olmaz, liste dışında kalanlar yeniden buraya gelip bu seçim kararını
değiştirmek gibi bir yola gitmezler. Seçim, kanun teklifinin yasalaşmasıyla
olsaydı, daha zor olurdu; seçim kararında bu daha kolaydır; ama, şunu ifade
ediyorum ki, inşallah, böyle bir yola tevessül edilmez diye düşünüyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; siyaset tarihini
yazanlar ya da siyaset galerisini zaman tünelinde seyredecek olanlar, 21 inci
Dönem Parlamentonun başarılı çalışmalarını, 57 nci hükümetin, popülizmden uzak,
değişime, dönüşüme ilişkin tasarruflarını anacaklar ve gelecek nesillere
anlatacaklardır. Bu Parlamento, 21 inci Dönem Parlamento, cumhuriyet
tarihindeki -belki, 1 inci Dönem Parlamento hariç- en başarılı parlamentodur.
Bu Parlamento kadar değişime, dönüşüme ilişkin yasaları ortaya koyan bir
parlamento, cumhuriyet tarihinde -1 inci Türkiye Büyük Millet Meclisi hariç-
yoktur. Yine, popülizmden uzak, elini taşın altına koyan, oy
kaygısına düşmeyen 57 nci hükümet de çok başarılı bir hükümettir ve bunun da
hakkını teslim etmek en büyük görevimizdir. Değerli arkadaşlar, şimdi biz, cumhuriyet tarihinin
reform diyebileceğimiz ve en büyük sivil anayasa değişikliğini bu Mecliste
yapmadık mı? 34 maddeyi, iktidarıyla muhalefetiyle çıkarmadık mı? Yıllardır
değişecek diye sakız gibi çiğnenen, kadınlarımızın uğruna sokaklara döküldüğü
Medenî Kanunu bu Mecliste değiştirmedik mi? Yine, değişime, dönüşüme ilişkin
olarak Bankalar Yasasını, Sosyal ve Ekonomik Konseyini kurmadık mı? Yine,
Avukatlık Yasasını değiştirmedik mi? Yine, kurulları oluşturmadık mı; Enerji
Kurulunu, İhale Kurulunu oluşturmadık mı? Yine, sivil inisiyatife ağırlık veren
yasaları çıkarmadık mı? Devlet Güvenlik Mahkemeleri Kanununu çıkarmadık mı?
Tahkimi koymadık mı ortaya? Sübvansiyonları bütçenin içine alıp, artık bundan
sonra kim gelirse gelsin keyfî bir şekilde sübvansiyonların verilmeyeceğini
ortaya koymadık mı? Bu yasalar belli başlı yasalardır. İşte, bunlar, bu
Meclisin başarıları ve bu milletvekillerinin, onurla, gururla, çocuklarına
anlatacakları başarılardır. Bu Meclis için, hiç kimse, bu kürsülerden
"hiçbir şey yapmadık, çıkardığınız kanunların sayısı çok olabilir; ama,
hiçbir şey ifade etmez" diyemez; o zaman, kendi kendimizi inkâr etmiş
oluruz. Biz, iktidarımızla muhalefetimizle, hep beraber bunları yaptık. Ben, bu
Meclisi kutluyorum. 21 inci Dönem Parlamento başarılıdır; iktidara mensup
milletvekilleri de, muhalefete mensup milletvekilleri de başarılıdır; çok iyi işler
yaptık. Bunun, böyle bilinmesinde fayda var diyorum. Tabiî ki, şartlar oluşur erken seçime gidilir. Şartlar
oluştuğu zaman erken seçime nasıl gidilir Anayasamızda bellidir; ya 45 gün
içerisinde hükümet kuramazsınız, Cumhurbaşkanı, erken seçime buyurun der ya da
Meclis, kendi iradesiyle, şartların oluşması gereği, erken seçim kararını alır.
İşte, bu Meclis, erken seçim kararını alıyor; millete gidiyor; yani, daha önce
teslim aldığı emaneti sahibine iade etmeye gidiyor; iade ettiği emaneti, sonra,
tekrar talep etmeye gidiyor. Yine, milletin huzuruna çıkacak ve orada vicdan
terazisinde, millet huzurunda tartılacak. Yine, millet, kimin kaç okka olduğunu
ölçecek ve bizi boy sırasına sokacak. İşte, bu asalet, bu Parlamentonun en
önemli özelliğidir. İşte, burada, biz, millete, tartılmaya gidiyoruz;
yaptıklarımızla tartılmaya gidiyoruz. Milletin vicdan terazisinde tartılacağız
ve millet de, bu vicdan terazisinde tarttıktan sonra, bizi bir boy sırasına
sokacak. Millet iradesi tartışılmaz. Millet iradesine ancak saygı duyulur.
Millet iradesine gitmek, kaçmak da değildir bazılarının ifadesi gibi. Hani, bir
zamanlar, Anavatan Partisi hükümeti seçime gittiği zaman "kaçtınız,
hükümeti bırakıp kaçtınız" dediler. Bakın, şimdi, sakın ha demeyin! Biz,
milletimizin sinesine gidiyoruz; kendimizi millete emanet ediyoruz. Oradan
yeniden emaneti almaya talip oluyoruz. Biz değil, bütün siyasî partiler buna
talip oluyorlar. Onun için, bu, kaçmak değil, milletin sinesine gitmek ve ondan
tekrar emaneti istemektir. Yüce Milletimiz, elbette ki, emaneti kime vereceğini
biliyor. Sayın Ercan, burada, barajları filan aşırdı bizi; bizim
barajlardan geçemediğimizi, barajlara gömüldüğümüzü söyledi. Sayın Ercan, siz, mihenk taşı değilsiniz ki, kim barajı
aşıyor, kim aşmıyor buna karar veresiniz. Yüce Millet karar verecek. Kimin ne
olduğuna Yüce Millet karar verecek; vicdan terazisinde tartacak, kimin ne
olduğuna Yüce Millet karar verecek. Ha, şimdi "kamuoyu yoklamaları" diyorsunuz.
İşte, Elazığ-Palu'da gördük, İzmir'de gördük, Ereğli'de gördük ne olduğunu.
(ANAP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Yani, ne gerek var bu
kadar şey yapmaya?! Ama, biz demiyoruz ki, bunlar, bu seçimler Türkiye
geneline ölçü olur; sakın ki, söylemeyin. Yani, biz "bunlar ölçü
olur" demiyoruz; ama, şunu diyorum, yani, şu kürsüden ben, şu ya da bu
partinin barajı aşacağını, aşmayacağını söyleme yetkisinde değilim, söyleyemem;
çünkü,... NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Doğru Yol aşamıyor, aşamıyor... BEYHAN ASLAN (Devamla) - Ha, ben onu da
söyleyemiyorum... NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Onu da söyle, onu da söyle. BEYHAN ASLAN (Devamla) - Ben, bütün siyasî partilere
başarılar diliyorum ve milletimizin hayrına ne ise, onu diliyorum. Ben
"Anavatan Partisi kazansın" diye de dua etmiyorum: "Türkiye,
kazansın" diye dua ediyorum. (ANAP sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar) Değerli arkadaşlar, bu nedenle, Yüce Milletimizin
takdirine karşı burada ahkâm kesmeyelim. Yüce Millet ne takdir ederse, boynumuz
kıldan incedir; biz, o takdirin karşısında eğilelim. Herhalde aynı düşüncedeyiz
diye düşünüyorum. Tabiî ki, seçimler, adil, dürüst, millî iradenin
Meclise adalet ölçüleri içerisinde yansımasını sağlayacak şekilde olmalıdır.
Biz, bu dar çerçevede, dar zaman diliminde de olsa, seçimlerin adil
yapılacağına inanıyoruz. Kamuoyunun bizden istediği Siyasî Partiler ve Seçim
Yasaları değişikliğine yine gayret gösterelim; ama, bunları yapamadan gidersek
de, bundan sonraki Meclisin bana göre en büyük görevi, değişmeyecek olan,
oyunun kurallarının önceden bilindiği, belirlendiği Seçim ve Siyasî Partiler
Yasalarını çıkarmak olmalıdır. Bana göre, Seçim ve Siyasî Partiler Yasaları,
anayasalardan daha katı olmalıdır, daha zor değişmelidir; çünkü, oyunun
kuralları önceden bilinmelidir. Siyasî Partiler ve Seçim Yasaları, öyle yasalar
olmalıdır ki, bunun standardını ve oyunun kurallarını, bu oyunun içine girecek
olanların ve seçilecek olanların ve seçecek olanların çok önceden bilmelerinde
büyük fayda olur ve böylece millî iradenin tecellisinde de fevkalade önemli bir
görevi yapmış oluruz. 3 Kasımda seçimler yapılacak, bütün siyasî
partilerimize başarılar diliyorum. Her şeyin, milletimizin hayrına tecelli
etmesini, hayırlısını Cenabı Hak'tan niyaz ediyorum. Değerli arkadaşlar, görevimiz, seçim kararı alınmasıyla
sona ermiyor. Yani, bu Meclisin görevi, seçim kararının alınmasıyla sona
ermiyor; yeni Meclis seçilince sona eriyor. Onun için, eğer, biz, görevimizi
yaparken, Türkiye, olağanüstü şartlarla karşı karşıya kalırsa, herhangi bir
savaşın eşiğinde bulunursa, görev bu Meclisindir. O zaman, elbette, bu
Parlamento, görevini yapacaktır, gelip burada hükümetin istediği kararları
verecektir ve bu Parlamento, yeni seçilen Parlamentoya kadar, yani 3 Kasıma
kadar görevdedir, bunu -milletimiz bundan zaten emindir- bir kez daha
hatırlatmak istiyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bazıları, tabiî
ki "niçin erken seçim" diyor; ben, şunu ifade etmek istiyorum. Önemli
olan Türkiye'dir, partilerimiz değildir. Artık bir hükümet var; ama, hükümetin
arkasındaki çoğunluk, Meclis desteği azalmış. Bu hükümetle, artık, çözümler
üretmemiz mümkün değildi; bu hükümetle çözüm üretemeyeceğimize göre, bu
hükümetin seçim hükümeti olarak devamını ve bu hükümetle seçime gidilmesini,
biz, Anavatan Partisi olarak, en uygun yol alarak gördük. Artık, seçime
gitmesek, seçim kararı almasak, 3 Kasım'da seçim demesek, bu hükümet, millete
hizmet etmek yerine, yük olur; o zaman, yeni hükümetlerin kurulması gerekir;
ki, Türkiye'nin de kaybedecek zamanı yoktur. 3 Kasım 2002 tarihinde yapılacak
seçimler, Türkiye'nin yararınadır, ülkemizin yararınadır. Seçimler, tekrar,
bütün siyasî partilerimize hayırlı olsun; inşallah, hepimizi, sizleri, bizleri,
tekrar bu Mecliste görmeyi Allah nasip eder diyorum; hepimizin hakkında Cenabı
Hak hayırlısını versin. Bir dileğim de, Avrupa Birliği uyum yasalarıyla ilgili
teklif, talî komisyonlardan geçti, şimdi Adalet Komisyonunda görüşülüyor;
inşallah, 48 saat geçmeden huzura getirdiğimiz bu önergeye gösterdiğimiz ilgiyi
ve alakayı, Avrupa Birliği uyum yasalarıyla ilgili teklife de gösteririz, 48
saat geçmeden burada görüşürüz ve o zaman, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini de,
aralık ayında Kopenhag Zirvesinde, elini, güçlü kılarız ve Türkiye'nin önünü
açarız diyorum ve Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Teşekkür ediyorum. (ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Aslan. 17.10'da toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum. Kapanma Saati
: 16.59 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati
: 17.17 BAŞKAN :
Başkanvekili Mustafa Murat SÖKMENOĞLU KÂTİP ÜYELER
: Sebahattin KARAKELLE (Erzincan), Burhan ORHAN (Bursa) BAŞKAN - 123 üncü Birleşimin İkinci Oturumunu açıyorum. Kaldığımız yerden devam ediyoruz. VI. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam) 1. - Doğru Yol
Partisi Grup Başkanvekilleri Mersin Milletvekili Turhan Güven, Sakarya
Milletvekili Nevzat Ercan, Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ile Amasya
Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri
Ankara Milletvekili Koray Aydın, Erzurum Milletvekili İsmail Köse ile Hatay
Milletvekili Mehmet Şandır'ın; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu Başkanı Manisa
Milletvekili Bülent Arınç, Başkanvekilleri Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz
ile İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Şahin'in; Milletvekili Genel Seçimlerinin
Yenilenmesi ve Seçimin 3 Kasım 2002 Tarihinde Yapılması Hakkındaki Önergeleri
ve Anayasa Komisyonu Raporu (4/499, 4/500, 4/501) (S. Sayısı : 889) (Devam) BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde. Yeni Türkiye Partisine söz vereceğim. Yeni Türkiye Partisinden Mersin Milletvekili Sayın
İstemihan Talay; Sayın Bakanım, buyurun. (YTP sıralarından alkışlar) Süreniz 20 dakika efendim. YTP GRUBU ADINA MUSTAFA İSTEMİHAN TALAY (Mersin) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, Türkiye Büyük Millet Meclisi,
gerçekten, tarihî bir oturum yapmaktadır. Türkiye Büyük Millet Meclisi,
ülkemize, toplumumuza demokratik bir değişimin imkânını ve güzel bir örneğini
sunmaktadır. Hepimiz biliyoruz ki, bugüne kadarki değerlendirmelerde Türkiye
Büyük Millet Meclisi belki en çok eleştirilen kurumdur; ama, şu da bir
gerçektir ki, Türkiye'nin, ülkemizin en şeffaf, en açık, toplumsal dinamizme,
toplumun beklentilerine ve kamuoyu istemlerine en duyarlı kurumu da Türkiye
Büyük Millet Meclisidir. Böyle bir kurumun üyesi olmak, gerçekten, hepimiz için
kıvanç vericidir, hepimiz için iftihar edilecek bir olgudur. 21 inci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi, gerçekten,
çok önemli ve başarılı görevler ifa etmiştir; Anayasa değişikliklerini
gerçekleştirmiştir, ülkemizde kurumsallaşmayı ve siyasetin müdahale etmediği
bir yönetim anlayışını sergileyen yasalar çıkarmıştır ve bize göre, Türkiye
Büyük Millet Meclisi, 21 inci Dönemde, ülkemizin ihtiyaç duyduğu yasaları
çıkararak, üzerine düşen görevi yerine getirmiştir. Ancak, her kurumun değişim
ihtiyacı, her yönetimin değişme ve yenileşme ihtiyacı, süreç içinde gündeme
gelir. Önemli olan, bu değişimi görebilmek ve bunun gereğini yapabilmektir.
Bize göre, siyaset, toplumda itibar için ve ülkeye hizmet için yapılır. Siyaset
süreci kişisel itibarı zedeleyecek bir aşamaya geldiği zaman, kaçınılmaz bir
şekilde değişimi savunmak ve gerçekleştirmek, o kurumun kendine yapabileceği en
büyük katkıdır ve siyasetin saygınlığının temeli de buradan kaynaklanır. Kısa bir süre önceye kadar, hepinizin bildiği gibi,
giderek yönetme zafiyeti içine giren ve organlar arasındaki ilişkileri
yeterince yürütme gücünü yitiren bir yönetim süreci başladı. Bu süreci
gördükten sonra, bir değişimin gerekliliği artık kaçınılmaz olarak gündeme
girdi. Siyaset içinde veya dışında, bu değişim nasıl gerçekleşecek, bu nasıl
demokratik bir süreçte ortaya çıkacak şeklinde, gerçekten cevabı verilmekte
zorlanan sorular kamuoyunda belirmeye başladı. İşte, böyle bir ortamda, bizler, bir yeni oluşumu başlatmak
ve bu oluşumla yeni Türkiye hareketini bir parti haline dönüştürmek üzere,
hükümetten ve iktidar partisinden istifa ederek, bu değişimin önünü açma ve
toplumun beklentileri doğrultusunda, öncelikle seçimin Türkiye Büyük Millet
Meclisi tarafından halkımızın önüne getirilmesi amacıyla, bu kararlarımızı
aldık ve gerçekleştirdik. Tabiî ki, seçim, halkın önüne, bütün birikimlerinizle
ve bütün yaşanan süreçlerle birlikte gitmek sonucunu getirecektir; ama,
demokrasilerde değişimin, yenileşmenin temeli de seçimdir. Seçimin kaçınılmaz
olduğu bir noktada buna direnmek, bunu görmezlikten gelmek, hem kurumların hem
de kişilerin itibarı açısından, onarılmaz yaralar açacak sonuçlar doğurur. Bugün, büyük bir memnuniyetle, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin, bir uzlaşı anlayışı içerisinde bu sürece gelmiş olması ve erken
genel seçimin yapılması konusunda bu kararı almış olması, ülkemiz demokrasisi
açısından çok olumlu bir gelişmedir, vatandaşlarımıza dönük olarak da, bu
Meclisin, gerçekten, sorumluluk bilinci içerisinde görevini yerine getirdiğinin
güzel bir örneğidir. Bu kararı almak, onun hemen ertesinde Avrupa Birliğiyle
ilgili yasaları da çıkarmak ve bunun sonucunda, halkımızın önüne görevlerini
yapmış siyasetçiler olarak çıkmak, bugün, bizim için, gerçekten, onur kaynağı
ve mutluluk kaynağı olacaktır. Değerli arkadaşlarım, inanıyorum ki, önümüzdeki dönem,
seçimlerden sonra, Türkiye'nin, yeni bir anlayış içerisinde, yeni bir yönetim
anlayışı içerisinde şekillendiği bir dönem olacaktır. Biz, çoğu kez, burada, birbirimizi eleştirirken, çok
ağır ve haksız eleştiriler yaptık, birbirimize karşı yaptık ve bu eleştirileri
yaparken, muhalefet ya da iktidar görevi yaptığımız gibi bir düşünce içinde,
aslında, hak etmediğimiz halde, bu kurumun yıpratılması gibi bir sonucu da
kendi ellerimizle yarattık. Artık, iktidar ile muhalefet ilişkilerinin bir kavga,
bir bilek güreşi veya birbirini alt etmeye veya yok etmeye yönelik bir
anlayıştan çıkarak, uzlaşıya yönelen, doğruları bulmak için herkesin dikkatli
ve ölçülü birbirine yaklaşacağı, bir yeni demokratik yönetim anlayışının
doğacağı bir süreç diye düşünüyorum bu seçimlerden sonra ortaya çıkacak yeni
Meclis dönemini. Buna hepimizin katkı sağlamasının vatandaşlarımız tarafından
da bir beklenti haline geldiğini biliyorum; çünkü, bizler, artık, sorun çözen
siyasetçiler, sorunlarda ve çözümlerde uzlaşan siyasetçiler olarak görev
yaptığımız ölçüde, hem kendimizi hem de çok değerli ve hepimiz için çok önemli
olan bu siyaset kurumunu daha da yücelteceğimizi düşünüyorum. Bu duygularla, Yeni Türkiye Partisi olarak, bu
seçimlere, bütün partilerimizin başarılı bir şekilde katılmalarını, görev
yapmalarını ve bu seçimlerde, barış içerisinde, yeni Türkiye'yi yaratacak bir
anlayışla yarışmamızı diliyorum; hepinizi, sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.
(Alkışlar) BAŞKAN - Sayın Talay, teşekkür ediyorum. Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Ahmet İyimaya;
buyurun. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA AHMET İYİMAYA (Amasya) - Değerli
Başkan, Yüce Parlamentonun muhterem üyeleri; erken seçim önergesiyle ilgili
Anayasa Komisyonu raporunun müzakeresi vesilesiyle, Doğru Yol Partisinin
görüşlerini sizlerle paylaşmak istiyorum. Sözlerimin başında, Yüce Heyeti
saygıyla selamlıyorum. Aziz arkadaşlar, bir dönem kapanıyor, yeni bir dönem
açılıyor. Önemli bir kararın arifesindeyiz. Siyasal partilerin merkezlerine ve
bütün milletvekillerinin bağırlarına erken seçim ateşi düşmüş vaziyettedir.
Kulaklar bulanık, beyinler bulanık, ruhlar bulanıktır. Bu dönem, siyasetin
susması gerektiği ve milletin konuştuğu, reyleriyle hüküm kurduğu bir dönemdir.
Demokrasiyi, demokratik rejimleri demokrasi yapan, milletin kendisidir.
Krizler, sorunlar, aşılmaz problemler, yetkinin asıl sahibi millete müracaat
yoluyla, onun hakemliğinde çözülür; çünkü, seçim olmasaydı krizlerde çatışma
kaçınılmaz olurdu. Doğrusu, erken seçim değil, zamanında seçim olmalıydı.
Seçim tarihlerine baktığınız zaman, seçimli demokraside Türkiye'de üç veya
dörtten daha fazla zamanında seçim yok, hep erken seçimlere başvurulmuş.
Seçimler, aslında, birer atımlık baruttur; çünkü, millet, politikacıları;
millet, karar verenleri seçecektir. Gerçek seçim, kararların millet tarafından
verildiği, politikaların millet tarafından belirlendiği ve karara bağlandığı
seçimlerdir. Yakın gelecekte, çok yakın gelecekte, böyle bir gerçeği, Türkiye,
zannediyorum, yaşayamayacak. Değerli arkadaşlar, olaylar vardır; mantığınızı aşar,
istemeseniz dahi kabule mecbursunuzdur. Şu anda, Türkiye, toplum olarak,
siyaset kurumu olarak çok önemli bir krizin içerisindedir. Kriz, ekonomik
anlamda sefaleti, yoksulluğu ve açlığı sürekli şekilde beslemektedir ve bu
belirsizliğin içinden çıkmanın yolu, milletin hakemliğine müracaattır. Bu erken seçimin temel sebeplerinden birisi, siyasî
tecrübesiyle toplumun övünmesi gerektiği Başbakanımızın göstermesi gerektiği
refleksi zamanında gösterememesidir. Hükümetin tıkandığı, krizden çıkılmazlık
gerçekleştiği zaman kendileri istifa etseydi, Parlamento çoğunluğunda ve
Parlamento siyasal yelpazesinde yeni bir umut, yeni bir hükümet çıkabilirdi. Şu
anda, yine aynı irade, ibretle ve demokrasiye aykırı tavırla, müşahede ediyoruz
ki, seçimi erteletmenin gayretleri içerisindedir. Gerçekten, bu seçim kararının
ertelenmesi halinde, içinde yaşadığımız herhangi bir sorunun çözülme kabiliyeti
veya krizin yoğunluğunun düşme ihtimali mevcut değildir. Ne var ki, demokrasi
lügatında yer almayan yöntemler işletilmiştir. "A partisi gelecek, B
partisi gelecek" diye, ancak ararejimlerin itibar ettiği korkulara,
vehimlere geçerlik tanınmak istenmiştir. Türkiye, rejimiyle, sistemiyle
güçlüdür ve herhangi bir antisistem partisinin cumhuriyeti sarsması,
demokrasiyi örselemesi mümkün değildir; cumhuriyette de, demokraside de bu
kuvvet vardır ve Türkiye, milletin iradesiyle hangi tecrübeyi yaşayacaksa, o
tecrübeyi yaşamaya mecburdur; demokratik akıl bunu gerektirir, demokratik
tecrübe bunu gerektirir. Değerli arkadaşlar, erken seçim kararının alınması
süreci içerisinde, Türkiye'nin devlet olarak, millet olarak doğrultusunun tabiî
yansıması olan Avrupa Birliği uyum iradesinin bütün unsurlarıyla bu
Parlamentoda benimsenmesi lazımdır. Mimarı, Doğru Yol Partisinin köklerinden
merhum Menderes ve Dışişleri Bakanı olan -hatta, ondan evvel, 200 yıl önceye
götürebilirsiniz- Avrupa Birliği projesinde, Doğru Yol Partisi, yapıcı, kurucu,
çözücü katkısını şu süreçte de esirgemeyecektir; bu konuda, seçim dönemlerinde
herhangi bir kutuplaşmanın içinde olmayacak; meseleleri, Türk Milletine doğru
şekilde anlatacak ve onlarla görüşünü paylaşacaktır. Değerli arkadaşlarım, acaba, gerçek bir seçim
iradesinin ortaya çıkması için gerekli ve yasama organının uhdesinde bulunan
yükümlülükler yerine getirilmiş midir; üzülerek ifade edeyim ki, millî iradenin
Parlamentoya doğru şekilde yansıması, bir daha koalisyonların yaşanmaması,
parçalı siyasetin ortadan kaldırılması için gerekli siyasal reformlar,
yapılanma hareketleri, maalesef, Parlamentoca esirgenmiştir. Doğru Yol Partisi
olarak, değerli Genel Başkanımız Prof. Dr. Tansu Çiller'in girişimiyle, 1999
seçimlerinin hemen sonrasında, siyaset reformunun yapılması için, bütün
partiler heyetler halinde gezilmiş; paket, taslak paketler partilere verilmiş,
bir defa gezilmiş, iki defa gezilmiş, üç defa gezilmiş; maalesef, bu konuda
ortak bir irade oluşmamış; siyaset, âdeta, kendiyle ilgili reformlardan, millî
irade reformlarından kaçmıştır. Şimdi, Siyasal Partiler Yasasını değiştirseydik,
isteyen partiye, millete tercih imkânı veren bir düzenleme yapsaydık, milletle
Parlamento arasındaki bağı daha iyi kurmuş olmaz mıydık?! Şu anda, adayların,
siyasal partilerin gelirlerinin, harcamalarının ve giderlerinin mercek
netliğinde ortaya konulduğu saydamlık reformunu yapsaydık, sermayeyle candaş,
öbürüyle yandaş olanları veya perdenin arkasındaki gizli destekçileri ortaya
çıkarsaydık, siyasete bir kalite getirmez miydik?! Çift tur yoluyla milletin
ittifakının yolunu açsaydık, yanlış mı yapardık?! Bu dönemde, teknolojiyi
-üyeleri elektronik ortamda kayıt, teknolojik ortamda güncelleştirme ve
elektronik oy yöntemini- getirseydik, acaba, Parlamentoyu, gerçek reformcu
parlamento mevkiine yükseltemez miydik?! Değerli arkadaşlarım, kıymetli milletvekilleri; bu
seçimleri başka açıdan da tahlil etmek lazımdır; aynı zamanda, millete
Parlamentonun, siyasetin ve siyasal partilerin hesap vermesi noktasında başka
hususların da gözden geçirilmesi, irdelenmesi, değerlendirilmesi lazımdır. Arkadaşlar, bu seçimler, başka seçimlerden farklı bir
karakterdedir. Şu ana kadar belki bütün seçimler, milletvekili arkadaşlarımızın
yüzde 50'sini, yüzde 60'ını Parlamentonun dışında bıraktı; ama, bu seçimler,
siyasal partiler yönünden tasfiyeci seçimler olacaktır. Kimi siyasal partileri,
önümüzdeki dönemde, 4 Kasımda Parlamentoda göremeyeceğiz. 18 Nisandaki, toplum
mühendislerinin, siyasetle, demokrasiyle en ufak ilgisi olmayanların
yöntemleriyle halkı yönlendirmenin bedeli, cezası, karşılığı, zannediyorum
sandıkta verilecektir. Bir dış iradenin Apo'yu ambalaj gibi Türkiye'ye teslim
ederek bir partiye propaganda malzemesi kılınmasının ve bir siyasal partinin
şehit kanları üzerinden siyaset yapmasının bedeli, zannediyorum, doğrusuyla
yanlışıyla, müspetiyle menfisiyle, millet terazisinde tartıya konulacaktır. Değerli arkadaşlar, "reformcu hükümet"
deniyor komisyon müzakerelerinde, iktidarın basın toplantılarında. Siz kim,
reform kim... Reform ciddî bir dönüşümdür. Reform, bir kanunu çıkarmak, Anayasa
Mahkemesi iptal etti diye bir daha çıkarmak, üç defa çıkarmak değildir. Siz
iktidar olduğunuz gün, Avrupa Birliği noktasında, ulusal taahhütleriniz
çerçevesinde Avrupa Birliği uyum yasalarını çıkarsaydınız, gerçekten
"reformcu" derdik, başımıza taç ederdik ve alkışlardık. MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Sayın İyimaya, otuz senedir siz
iş başındasınız. AHMET İYİMAYA (Devamla) - IMF dayatmalarını
Dervişnameler içerisinde reform olarak millete takdim edemezsiniz. Yarın tütün,
yarın pancar ekemeyenler, elbette ki, sizden bu reform tılsımlı sahte
ambalajlarınızın sorgusunu yapacak, suallerini soracak ve bedelini ödetecektir
sevgili arkadaşlarım. YALÇIN KAYA (Mersin) - Pancar yasasının altında Sayın
Tansu Çiller'in imzası var. AHMET İYİMAYA (Devamla) - Korkunç bir güven vardı. Bu
güveni çok hızlı şekilde tükettiniz, erittiniz ve milleti sefaletin,
yoksulluğun içerisinde perişan ediyorsunuz. MÜKERREM LEVENT (Niğde) - Amerika'da Çiller'in mal
varlığı var. BAŞKAN - Sayın Levent, lütfen... MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Sayın Gül, hatip konuşuyor efendim... YALÇIN KAYA (Mersin) - Efendim, hatibe itirazımız yok;
ama, Genel Başkanlarının imzası olan yasa var. Benim imzam yok altında. BAŞKAN - Dün dündür, bugün bugündür!.. AHMET İYİMAYA (Devamla) - Değerli arkadaşlar, övgüler
düzüyoruz, methiyeler yazıyoruz, reformcu parlamento diyoruz, 1921 Meclisi
hariç onun dışındaki tüm Meclislerden önde gelen, takdim gören bir Meclistir
diyoruz. Aziz arkadaşlar, kanunun kalitesi önemlidir. Enver
Paşaya "kanun yok Sayın Paşa" diyorlardı, Enver Paşa "yok kanun,
yap kanun" diyordu. Kanunların içerisine bakıyorsunuz, muhtevaya
bakıyorsunuz, hukuktan yoksun, adaletten yoksun ve peşkeş çeken kanunlar, reform
kanunları değil. (DYP sıralarından alkışlar) Onun için, bu dönem, sayısal
çokluk bakımından belki önde olabilirsiniz; kalite ve adalet bakımından,
nitelik bakımından bu dönem övünülecek bir dönem değildir. Bir parlamento akademisinin olması lazımdı, kurmamız
lazımdı. Parlamento akademisinin, kendi iç hukukunu, gelenekleri ortaya koyması
lazımdı. Bütün taleplere, bütün konuşmalara rağmen, bu konuda herhangi bir
harekette bulunulmadı. İçtüzük reformunu bir gece içerisinde dinamitlediniz ve
şu anda, yeni gelen Meclis, 4 Kasım Meclisi, çalışma düzeninden yoksun olarak
işe başlayacak. Burada bağırdık, burada çağırdık, olmaz dedik; ama, neredeyse
oybirliğiyle, bütün maddeleri, getirdiğiniz maddeleri, Anayasa Mahkemesi iptal
etti. Sevgili arkadaşlar, pozitiflerimiz yok mu; uzlaşma öne
geçtiği, mütalaanın niteliği öne geçtiği zaman, bu Parlamento bir şeyler
yapmıştır. Bugün, anayasa değişikliği gerçekten bu Parlamentonun müşterek
övüncüdür, bütün partilerin övüncüdür; ama, gerçek reform vadisinde bir şeyler
yaptığımızı zannetmeyelim, kendi kendimize övünmeyelim. Öyle görüyorum ki, şu ana kadar, her zaman erken seçim
yapmış olmamızın önemli bir anlatımı var, anlamı var; o da, zannediyorum,
Türkiye, parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçmeye mecbur kalacaktır. Arkadaşlar, demokrasiye evet, ama, yöneten demokrasi,
sorunları çözen demokrasi. Demokrasiye evet, ama, bağırsaktaki kirleri mercek
hassaslığında teşhir eden, saydam demokrasi. Demokrasiye evet, ama, doyuran
demokrasi, sefalete son veren demokrasi, açlığa son veren demokrasi, üreten
demokrasi. Demokrasiye evet, ama, istifa geleneğini bir kültür, bir zihniyet
olarak bünyesinde taşıyan demokrasi. Bir milletvekili yolsuzlukla mı itham
edildi, bir bakan yolsuzlukla mı itham edildi, millî kürsüde çıkmalı, itham
doğruysa itiraf etmeli, istifa denilen bir mekanizmaya başvurmalı; işte
demokrasi o. Seçim mi kaybedildi, çıkmalı o seçim sorumlusu, kürsüden, ben
siyasetten ayrılabiliyorum diyebilmeli. Belli bir yaşlılık engel midir -buna
biz gerontokrasi diyoruz, yaşlıların iktidarı diyoruz- o oturmalı, muhasebesini
yapmalı, istifa mekanizması yoluyla hem kendisinin şöhretine sahip olmalı hem
de gençlerin yolunu açmalıdır. Aziz arkadaşlarım, değerli milletvekilleri; seçim
platformları önemli mekânlardır. Zannediyorum, 3 Kasıma kadar bu platform bütün
unsurlarıyla çalışacaktır. Aziz milletimiz, 18 Nisan 1999 seçimlerinin bütün
hatıralarını, kusurlarını ve yönlendirmelerini hafızasında taşımaktadır. Aziz
milletimiz, bundan böyle, telkinlere, yönlendirmelere kulak asmayacaktır;
çünkü, telkinlere ve yönlendirmelere kulak astığı gün ne olduğunu, hangi
sonuçların olduğunu, 1999'dan bu yana -her gün devam ediyor- her gün anlıyor ve
milletimiz, zannediyorum, vicdanının gereğini yapacaktır; artık "keşke
elim kırılsaydı da, ben şunlara oy vermeseydim" demeyecektir. Millî vicdan
harekete geçecektir. 3 Kasım, siyasetin sustuğu bir gündür. 3 Kasım, bütün
partilerin sustuğu bir gündür. 3 Kasım, millî heyecanın doruğa çıkacağı, millî
iradenin ve millî hükmün kurulacağı bir gündür. Değerli arkadaşlarım, bu düşünceler içerisinde,
seçimlerin milletimiz için, memleketimiz için hayırlı uğurlu olmasını diliyor,
gelecek dönem Parlamentoya da başarılar temenni ediyor, aziz milletimi ve Yüce
Heyeti saygıyla selamlıyorum. (DYP ve AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın İyimaya, teşekkür ediyorum efendim. Şimdi söz sırası, Demokratik Sol Parti Grubu adına,
İstanbul Milletvekili Sayın Necdet Saruhan'da. Buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar) DSP GRUBU ADINA NECDET SARUHAN (İstanbul) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Demokratik Sol Parti Grubu adına görüşlerimizi
arz etmek üzere huzurlarınızdayım; Partim ve şahsım adına Yüce Heyetinize
saygılar sunuyorum. Değerli arkadaşlarım, öncelikle şunu söylemek istiyorum
-ki, bendeniz, Anayasa Komisyonu Başkanvekiliyim- dün, bu önergeleri komisyonda
görüştük; Demokratik Sol Partili 3 arkadaşımız da, erken seçimlere hayır oyu
kullandık. Bu, bizim, erken seçimlere karşı olduğumuz anlamına gelmez.
Demokratik Sol Parti, erken seçimlere karşı olamaz; olduğu takdirde, Anayasanın
üstünlüğünü inkâr etmiş olur. Anayasada erken seçim müessesesi var. Demokratik
Sol Parti, bu seçimin zamanlamasına itiraz etmiştir değerli arkadaşlarım. Biz,
erken seçime değil, erken seçimin zamanının uygun olmadığına itiraz ediyoruz.
Bu seçimin -beni bağışlayın lütfen- bir erken seçimden ziyade, bir baskın seçim
niteliği taşıdığını ve siyaset tarihinde de bu isimle anılacağını düşünüyoruz. Değerli arkadaşlarım, 3 tane önerge birleştirilerek
görüşüldü komisyonda. Bu önergelerin özellikle 2 tanesinde, hükümetin
başarısızlığı, hükümetin gerekli işlevi yapamadığı dile getirilmiş. Arkadaşlar,
Anayasamızda üç ayrı kuvvet vardır; yasama, yürütme, yargı. Eğer, yürütme,
görevini yerine getirememişse, yürütmeyi, Bakanlar Kurulunu, gerekirse
güvenoylamalarıyla gerekirse hükümetten çekilmek suretiyle düşürürsünüz. Bu
Parlamentoda şu an 7 tane, grubu bulunan, 2 tane de, grubu olmamasına karşın
milletvekili olan siyasî parti var. Bu Parlamento, yeni bir hükümet kurabilmek
veya mevcut hükümeti düşürebilmek yeteneğine mi sahip değildi?! Hükümetin
kusurunu parlamentere yüklemek, bana yüklemek, sizlere yüklemek, başkasının
suçunun cezasını parlamenterlere çektirmek anlamına gelir. Yasama organı apayrı
bir kuruluştur, yürütme organı apayrı bir kuruluştur. Değerli arkadaşlarım, Parlamentomuz, maalesef,
hükümetin... Ki, ben katılmıyorum başarısız, beceriksiz olduğuna; bu hükümet,
sessiz devrimler yapmıştır; bu hükümet, yetmiş senedir yapılamayan Medenî Kanun
değişikliğini yapmıştır; bu hükümet, memur imtihanını getirmiştir; bu hükümet,
sekiz yıllık kesintisiz eğitimin perçinleşmesini sağlamıştır. Bir an için
diyelim ki hükümet beceriksizdi; arkadaşlar, o zaman, hükümeti düşürmemiz
gerekirdi; neden kendimizi, Parlamentoyu feshediyoruz bir türlü akıl
erdiremedim. Yani, biz bu kadar beceriksiz milletvekilleri miydik; hadi,
iktidar kanadı öyle, kaldı ki, erken seçim talebinde bulunan iktidar
partilerimiz var. Sayın Beyhan Aslan biraz evvel dediler ki "efendim, bu
hükümetin yürütülemeyeceğini gördük." O halde, değerli arkadaşlarım,
Anavatan Partisi hükümetten çekilirdi veya verilen bir gensoruya
"evet" oyu verirdi, bu hükümet de düşerdi. Ha, şunu mu demek
istiyorlar "bu Parlamentoda Anavatan Partisinin yerine gelebilecek, ikame
olacak hiçbir siyasî parti yoktur." Ben buna katılmıyorum; her bir siyasî
partimiz bir değerdir, her milletvekilimin bir özelliği, bir değeri, bir gücü
vardır. Değerli arkadaşlarım, biz neden erken seçimin
zamanlamasına itiraz ettik, kısaca açıklamaya çalışacağım: Türkiye'nin üzerinde
büyük oyunlar oynanıyor, bu oyunların bir kısmı Avrupa'da yapılan basın
toplantılarıyla da bağlantılı. Türkiye'nin Avrupa Birliğine girme sürecinde bir
Kıbrıs problemi var; bizim problemimiz yok. Türkiye, Kıbrıs'taki problemi otuz
yıl önce çözdü, oraya barışı getirdi, oraya huzuru getirdi; ama, birileri,
Kıbrıs'ta yeniden huzursuzluklar yaratabilmek için gayret gösteriyor ve Avrupa
Birliğine girme sürecinde Kıbrıs'ı karşımıza engel olarak çıkarmaya çalışıyor.
Biz ne yapıyoruz; Avrupa Birliğine girme sürecinde, bu bağlamda çalışmalarımızı
hızlandıracağımıza, başkalarına, bizleri dışarıdan idare etmeye alışanlara
malzeme vermeye, hatta, Parlamentomuzu dolaylı bir biçimde feshederek teslim
olmaya gayret ediyoruz. Değerli arkadaşlarım, seçimlerin malî bir yükü vardır;
sanıyorum -yanılabilirim rakamlarda- yapılacak bir erken seçimin maliyeti
150-200 trilyon civarında olacak; bunu geçiyorum. Türk Milleti çok sıkıntılar
yaşadı, bu ekonomik sıkıntıyı da aşar, bu harcamayı da karşılar. Değerli arkadaşlarım, Türkiye üzerinde bu oyunlar
oynanırken Avrupa Birliğine girmeyi amaçladığımız bir dönemde... Ki, burada bir
parantez açmak istiyorum: Türkiye, Avrupa Birliğine, sırf ortak olmak için
girme gayretini göstermiyor; büyük Atatürk'ün yetmiş seksen sene önce bize
çizmiş olduğu bir yol var, çağdaş medeniyetlerin üzerinde bir Türkiye
düşünüyor. Biz, Avrupa Birliğine girme bağlamında yaptığımız yasalarla,
demokrasimizi ve Türk Milletinin standartlarını da yükseltmiş oluyoruz. Bu
millet, Avrupa Birliğine mensup olanlardan çok daha üstün şeylere layıktır, çok
daha fazla kazanmaya layıktır, çok daha fazla değere sahiptir. Dolayısıyla,
yapılacak Avrupa Birliği çalışmalarını, bu ülkenin hak ettiği yere gelme
gayreti olarak görüyorum, dış baskılar olarak da görmüyorum. Değerli arkadaşlarım, Anayasa Komisyonumuzda Yüksek
Seçim Kurulu Başkanımız da vardı. Kendisine, ekonomik maliyetin paralelinde iki
ayrı sual sordum. Bunların birini, bendeniz yaklaşık birbuçuk yıl kadar önce
Dışişleri Komisyonunda görev yaparken, sohbet sırasında görüşmüş, tartışmıştık.
"Sayın Başkanım, Yüksek Seçim Kurulunun bilgisayar donanımı yok, bunun
için bütçede de para ayıramadık, şu anda bu donanımı yapabildiniz mi" diye
sordum, yanıt yok. Ben açıklayayım -belki yanıt vermek istemedi Sayın Başkan-
Türkiye'nin, maalesef, arkadaşlar, gerçek demokrasiye ayak uyduracak araç gereç
ve bilgisayarlarla donatılmış bir seçim hazırlığı düzeni yok. O halde ne
olacak; yıllarca önce yaptığımız gibi, yine -beni bağışlayın lütfen- en iptidaî
biçimde, bir yandan en iyi demokrasiyi ararken, öbür taraftan demokrasinin en
alt düzeyindeki araç ve gereçlerle seçime gideceğiz. İkinci olarak şu suali sordum arkadaşlarım: "Sayın
Başkan, yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızın oy kullanması konusunda bir
çalışmanız vardı, bu çalışmalar ne oldu?" Aldığım yanıtlardan biri:
"Sadece Almanya'da 1 350 000 seçmenimiz var." Değerli arkadaşlarım, 1 350 000 seçmen, Tunceli'yi
örnek alırsanız, Şırnak'ı örnek alırsanız, bir parti grubu kuracak kadar
milletvekili seçilmesine yetecek oy oranıdır. Benim bölgemden 24 milletvekili
seçildi, 2 039 000 seçmeni vardı. Demek ki, İstanbul'u baz alsanız -ki, burada,
milletvekili seçilme seçmen adedi Türkiye geneline göre çok yüksektir- en az
15-20 milletvekilimiz var. Maalesef, bu düzenlenememiş. Almanya, bazı
gerekçelerle "konsolosluklara sandık koyarsınız; ama, ben, bunun
güvencesini veremem" diyor. Biz, yine, gümrüklerde oy kullandıracağız
değerli arkadaşlarım. Bunun dışında, mektupla oy kullandırmanın sakıncaları
var, faksla oy kullandırmanın sakıncaları var; bunları Sayın Başkan anlattı.
Bütün dünyayı katarsanız, Avrupa'nın bütününü düşünürseniz, bu seçmen sayısı 2
000 000'un üzerine çıkacaktır. Değerli arkadaşlarım, yapılacak bu seçim, Türkiye'ye
sadece ekonomik yük getirmeyecektir, Türkiye'nin yabancı ülkelerle arasında
olan siyasal ve ekonomik işbirliklerine de engel olacaktır. Bizim, ekonomik
istikrar programımız var. Hükümetin, IMF'yle yaptığı -yanlış doğru- programlar
var. Bir erken seçime gittiğiniz zaman, bunlar bozulacaktır. Değerli arkadaşlarım, en önemlisi, Amerika'da da kasım
ayının başında seçim var; Amerika, maalesef, komşumuz Irak'ı vurmak üzere
harekete geçti. 3 Kasımda seçim yapacağız; 2 Kasım günü, ekimin sonunda Amerika
Irak'a savaş açarsa, Türkiye, savaşın dışında nasıl kalacaktır; Türkiye'de
hangi koşullarla demokratik ve rahat bir seçim yapılacaktır? MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Sen de hükümet ol
açtırma savaş canım; iradeni ortaya koy! BAŞKAN - Sayın Dağcıoğlu, lütfen, hatibin sözünü
kesmeyin efendim. Anayasada yazıyor ne yapılacağı; gereğini yaparız. NECDET SARUHAN (Devamla) - Sevgili milletvekilleri,
Anayasamızda bu konuda da hüküm var. Eğer, savaş hali olur ve -Allah
göstermesin- o savaşın içerisinde bulunursanız, seçimleri bir yıl
erteleyebiliyorsunuz; bu koşullar ortadan kalkmazsa, bu süreyi de tekrar
uzatabiliyorsunuz. Bu, mümkün; ama, biz, bu mümkünü kullanmak üzere şimdiden
seçim zamanını daha iyi bir tarih olarak seçip bu risklere girmesek ne
kaybederiz. Sayın milletvekilleri, yine, biz, seçim tarihinde bir
uzlaşma yaratalım istedik. Önce Parlamentodaki siyasî partilerimizle görüştük,
ben bunun dışına çıkıyorum, sanıyorum, Türkiye'de seçime girecek 22 kadar parti
var; ama, siyasî parti olarak da, seçime katılamasa da, 50'nin üstünde partimiz
var; Türkiye'de sivil toplum örgütleri var, Türkiye'nin sanayi odaları var,
işveren sendikaları var, işçi sendikaları var. Biz dedik ki, Türkiye'nin
genelinde herkesle bu konuyu görüşelim, uzlaşalım bir tarih üzerinde ve o
tarihte kendimizi seçime hazırlayalım, Türk toplumunu seçime hazırlayalım ve
seçimi üç ay, beş ay, altı ay sonra yapalım. Yangından mal kaçırırcasına böyle
bir baskın seçime gerekçe ne; tekrar ediyorum, yine anlamış değildim. MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Göle su gelinceye
kadar kurbağanın gözü patlarmış sayın vekil! NECDET SARUHAN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, biraz
evvel Sayın İyimaya da söyledi -çok sevdiğim bir meslektaşımdır- gittiğimiz
seçimde seçim yasalarımız yeterli değil, harcamaları kontrol edecek yasaları
çıkaramadık, Anayasamızla uyum sağlayacak seçim yasalarını çıkaramadık; hatta,
dün Anayasa Mahkemesinde kabul edilmeyen bir kanun vardı, bu, sandık
kurullarında görev alması... Değerli arkadaşlarım, bu acı kendimize geldiği zaman
farkına varıyoruz. Bunun tersini alalım, şu anda örgütlerini tamamlayamadığı
için siyasî partileri tek tek dolaşan ve siyasî parti liderlerimizin çoğundan
da "haklısınız, mağduriyetinize son verilmelidir" denilen
partilerimiz bu seçime katılamayacaklar, onun acısını niye duymuyoruz?! MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Mani olmayın da oy
verin, destekleyin, adaletsizliği düzeltin. NECDET SARUHAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, yine,
Sayın İyimaya söylediler: "İki turlu seçim." Beğeniriz, beğenmeyiz,
kabul ederiz, etmeyiz; ama, bir siyasî görüştü, belki de Türkiye için bir
gelecekti; ne oldu?!. ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - RTÜK'ü çıkaracağınıza onu
çıkarsaydınız. NECDET SARUHAN (Devamla) - Demokratik Sol Partinin
milletvekilliğine seçilme yaşını 25'e çekme projesi vardır. Hani gençlerin
önünü açacaktık arkadaşlar; açtık mı?! Lafta kalan bir sürü şey, eski
yasalarla... Ha, seçim yasalarını bu ara değiştiririz... Değiştiremeyiz
arkadaşlar, zaman yetmez... MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat)- Getirin, getirin;
sabahlara kadar çalıştırırsınız!.. NECDET SARUHAN (Devamla)- Avrupa Birliği yasalarında
Demokratik Sol Parti, en az ANAP kadar o işe yatkındır "evet" diyor,
onlarla beraberdir. Sonuna kadar da, Avrupa Birliği yasalarının, uyum
yasalarının veya Anayasaya uyarlama yasalarının çıkmasına destek vereceğiz.
Ama, değerli arkadaşlarım, üzülerek söylüyorum, inşallah yanılırım; Avrupa
Birliği yasalarını da, o paketi de görüşemeyeceğiz. Niye; Türkiye Büyük Millet
Meclisine gelmeyen, 3 yıllık devam çizelgeleri yüzde 5'i, 6'yı geçmeyen siyasî
partiler, ne oldu da, kışın tatil yapıyorlardı, tatilleri bitti, şimdi,
Meclisin tatili sırasında mı çalışmak gerekti ya da İçtüzüğü mü tersinden
okuyorlar!.. Demokratik Sol Partinin devam grafiği yüzde 60'larda,
MHP'nin, sanıyorum yüzde 40-45'lerde; ama, bizim üçüncü ortağımız, seçim
yapılmasını gerekli gören ortağımızın yüzde 6. (DSP ve MHP sıralarından
alkışlar) Değerli arkadaşlarım, anlattığım bütün bunların yanında
üzüldüğüm başka bir nokta var: Biz, Mecliste seçim kararını 139 evet oyuyla
alacağız; Anayasamız böyle. Değerli arkadaşlar, bir milletvekili arkadaşımız
Parlamentoya devamsızlık ediyor; belli bir süre içerisinde 5 defa gelmezse,
Meclis Başkanlığının uygun görmesi üzerine oylama yapılıyor, bu arkadaşın
milletvekilliğine 276 evet oyuyla son verebiliyorsunuz. Ben, Meclise başından
beri çok iyi devam ettim; bunu övünç olsun diye söylemiyorum, görevimdi. Ama,
arkadaşlar, Meclise devam sırası 3,5 yıl boyunca ilk 10'un altına düşmeyen
Necdet Saruhan'ın parlamenterliğine niye 139 oyla son veriyorsunuz?!. Anayasada
bu değişiklik de yapılmalıydı. Değerli arkadaşlarım, şu anda orada bakanım oturuyor.
Biz, yasama organının işlevini konuşuyoruz. Yasama organının faaliyetine bir
bakıma dolaylı biçimde son vermeyi konuşuyoruz; ama, burada benim Meclis
Başkanvekilim yok, Meclis Başkanım yok, bakanım var. Burası yasama organı
arkadaşlar, yürütme organı değil. Biz, bunlara sahip çıkmadık. İçtüzük
konusunda Sayın İyimaya'ya yerden göğe kadar katılıyorum; ama, bunları
çıkarmadık, beceremedik, hadi gelsin başkaları çıkarsın deyip, kendimizi hakir
görmenin anlamı yok. Yine, Doğru Yol Partisinin önergesinde "millî
iradeyle Meclis çoğunluğu arasında temsil çatışması vardır" deniliyor.
Arkadaşlarım, millî irade, belki, hükümete mensup olan milletvekillerine karşı
bunu duyar; ama, Doğru Yol Partili bir arkadaşıma, bir Sayın Ahmet İyimaya'ya
karşı niye böyle bir çatışmaya girsin?! Dolayısıyla, arkadaşlar, biz, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin manevî şahsiyetini korumamız gerekirken, tam aksine,
bazı çıkar gruplarının, bazı kişilerin bazı yönlendirici mekanizmalarının
sonucunda Parlamentoyu, bir bakıma, ortadan kaldırmaya çalıştık, kendimizi hiç
saydık. Elbette, ben, anamdan milletvekili olarak doğmadım ve
ömrüm boyunca da milletvekili olarak kalmayacağım; bu iddiada olursam, yeni
insanlara, kaliteli insanlara, genç insanlara yer vermemiş, onların önünü
tıkamış olurum; ama, değerli arkadaşlarım, hiçbirimizin de kendimizi bu derece
kötülemeye hakkı yok. Üç kişinin, beş kişinin söylediklerine göre... Bir
tanesini söylüyorum, İstanbul Ticaret Odası Başkanı -benim köylüm, canım,
ciğerim, arkadaşım- Mehmet Yıldırım'ın söylevleri üzerine Parlamento kendi
yaşamına son vermemelidir değerli arkadaşlarım. Vaktinizi almak istemiyorum, netice olarak söylemek
istediğim şu: Demokratik Sol Parti erken seçime hayır demiyor, seçimden de hiç
çekinmiyor; çünkü, Demokratik Sol Partinin tüzüğüyle bağlantılı seçim
genelgesinde ve seçim yönergelerinde "Demokratik Sol Parti, seçimlerin
bittiği günün ertesi günü seçimler yenilenecekmiş gibi çalışmaya başlar,
sürekli mahalle ve köy çalışma gruplarıyla bunu harekete geçirir ve sandık
kurullarını, her sandık başında asgari dokuz kişi olmak üzere, oluşturur"
deniliyor. Biz varız. Büyük milletimiz, Demokratik Sol Partinin bu
Parlamento çatısı altında olmasına gerek duyuyorsa bizi buraya yollar, biz de
onlara minnettar kalırız. Asıl olan onlar; ben vekilim. Avukatlık yapıyordum,
beni müvekkilim her zaman azledebilir. Her şeye saygımız var. Ben neticede şunu söylüyorum arkadaşlarım: Allah, bu
millete, demokrasiyi yaşatmayı, demokrasiyle yaşamayı nasip etsin ve Allah
bizleri kem gözlerden, dış baskılardan ve ihanetlerden korusun. Hepinize saygılar sunarım. (DSP, MHP ve ANAP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Saruhan. Söz sırası, Milliyetçi Hareket Partisinde. Erzurum Milletvekili Sayın İsmail Köse, buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna mensup
milletvekillerimizin vermiş olduğu ve iki grubun da desteklemiş olduğu
önergemiz üzerinde söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; şu anda, 3 Kasım
2002 tarihinde yapılacak olan erken genel seçimle ilgili önerge üzerinde
konuşuyoruz. Bu öneriyi ilk ortaya koyan Milliyetçi Hareket Partisi olmuştur.
Milliyetçi Hareket Partisi erken genel seçim önergesini neden vermiştir; bunu,
kamuoyumuz, basınımız ve Meclisimiz bilmektedir; ama, yine de bilgileri
tazelemekte fayda vardır. Az önce konuşmacı arkadaşlarımızın da ifade ettiği
gibi, 350'ye yakın milletvekilinin desteğiyle üç siyasî partinin kurmuş olduğu
koalisyon hükümetimiz şu anda 260'a yakın milletvekiliyle desteğini maalesef
çok büyük ölçüde kaybetmiştir. Millet iradesine inanan ve Türkiye Büyük Millet
Meclisinde her ne kadar güvenoyu istemi olmamasına rağmen, belki güvenoyu
alabilir; ancak, sayı itibariyle bu kadar zafiyete uğrayan böyle bir hükümetin
devam ettirilmesi, demokrasiye, millet iradesine saygısızlık olur düşüncesinden
hareketle, 3 Kasımda seçim istedik. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - O zaman çekilirsiniz, sorun
biter Sayın Köse. İSMAİL KÖSE (Devamla) - Çünkü, 18 Nisan 1999 tarihinde
yapılan seçimde Türkiye Büyük Millet Meclisine giren 5 siyasî partimiz, şu anda
7 parti olmuştur. Yine, Sayın Başbakanın hükümetin başı olarak devam
etmesine rağmen, birinci parti olan Sayın Başbakanın partisi; yani, DSP ikiye
bölünmüştür. Böyle bir kaosta, böyle bir sıkıntılı dönemde ve siyasî
partilerin sıkıntılı olduğu bir dönemde, ekonomik, sosyal ve siyasal
meselelerin kamuoyunda çok daha fazla tartışmaya açılmaması ve milletimizin de
demokrasiye olan inancını yitirmemesi için 3 Kasım seçimlerini istedik. Türk Milletinin iradesi, Yüce Meclisimizin vereceği
karardan sonra, 3 Kasımda ortaya çıkacaktır ve 3 Kasıma kadar, her siyasî parti
kendi durumunu, özellikle hükümette olan partiler de, 3,5 yıldan bu yana
hükümet etmenin sorumluluğu içerisinde yaptıkları icraatları anlatacaktır. Anlatılacak çok şeyimiz vardır. Muhalefet özellikle
merak etmesin; Milliyetçi Hareket Partisi olarak, yüce milletimize
anlatacağımız çok şeyimiz vardır. Tarımı anlatacağız, tarıma verilen desteği
anlatacağız, sağlığı anlatacağız, sağlık politikalarındaki gelişme ve
düzelmeleri anlatacağız. Dışticarette, sanayide, bayındırlıkta, ulaştırma ve
ulaştırmanın kanatları olan Posta İşletmeleri, Telekom, Devlet Demiryolları
gibi kurumlarımızda, bu 3,5 yıl içerisinde yapılan hizmetler anlatılacaktır.
Tabiî, 3,5 yıldan bu yana hükümet olan 57 nci cumhuriyet hükümetinin, Türk
Milleti ve devletimiz için almış olduğu kararları ve ortaya koymuş olduğu
icraatları anlatacağız. Yolsuzluk ve hırsızlıkları anlatacağız. Bu hükümet
zamanında otuza yakın bankamızın içini boşaltanların, Türk Milletinin hakkına
ve hukukuna tecavüz edenlerin kimler olduğunun fotoğraflarını göstereceğiz.
(MHP sıralarından alkışlar) Milletin vermiş olduğu vergilerle oluşan Hazinemizi
kimler boşalttı ve alt yapısı olmayan, yasası olmayan, hiçbir tedbir alınmadan
kurulan bankaları, kapatılan bankaları ve maalesef, milletin sırtında yük olan,
bugün katrilyonlarca lira millete fatura edilen bu yolsuzluk ve hırsızlıkları
anlatacağız. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; döviz, faiz ve
borsa şeytan üçgenini anlatacağız. Evet, Türk Milletinin Hazinesi, maalesef,
döviz, borsa ve faiz üçgeni birilerinin eline, şeytanın eline geçmiştir. Kim ne
yaparsa, kimin ağzından ne söz çıkarsa veya kim ne konuşursa, bunların kimler
tarafından...(SP sıralarından gürültüler) SUAT PAMUKÇU (Bayburt) - Bravo[!] Bravo[!] BAŞKAN - Efendim, lütfen, hatibin sözünü kesmeyelim. Sayın Pamukçu, lütfen... İSMAİL KÖSE (Devamla) ...yönlendirildiğini ve
Türkiye'nin nasıl bir ihanetle karşı karşıya olduğunu anlatacağız; hiç merak
etmeyin, bunları anlatacağız, siz de anlatacaksınız, biz de anlatacağız. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - "Siz hükümetsiniz, ne
yaptınız" diye sorarlar. İSMAİL KÖSE (Devamla) - Millî olmayan davranışları
anlatacağız. BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayalım efendim, lütfen... İSMAİL KÖSE (Devamla) - Türk Devletinin Hazinesine el
atmak suretiyle, Türk Milletini bölmeye çalışan gayri millî ellerin kimler
olduğunu anlatacağız. İnsan sağlığına saygısızlığı anlatacağız. İnsana saygı,
insanın en fazla üzerinde durmuş olduğu en önemli fazilettir. Sayın Başbakana
gösterilen saygısızlığı anlatacağız. (MHP sıralarından alkışlar) Bir insanın
sağlığını istismar ederek, onun üzerinden politika yapmak suretiyle
"bırakın bunu, gelin, beraberce ortak olalım ve devam edin"
diyenlerin bir insan sağlığına karşı nasıl saygısızca davrandığını Yüce
Milletimize anlatacağız. (MHP sıralarından alkışlar; SP sıralarından
"Bravo[!]" sesleri) Yine, bir siyasî partinin -olabilir- bölünmesinden
fayda umanları, onun zafiyetinden istifade etmek suretiyle siyasî menfaat temin
etmek isteyenleri milletimize anlatacağız. Anlatılacak çok şey var... ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Anlat, anlat... İSMAİL KÖSE (Devamla) - Siyasette seviyesizliği,
siyasette ahlaksızlığı ve siyasette ilkesizliği anlatacağız. Türk Milleti,
üçbuçuk yıldan bu yana, gerek Yüce Mecliste gerek meydanlarda, çok önemli
ilkeler, çok önemli kriterler gördü, siyasetle ilgili çok önemli şeyler
öğrendi. Onun için bunların hepsini anlatacağız. Türk Milletine, aynı zamanda, Avrupa Birliğini
anlatacağız. Gönül isterdi ki, Avrupa Birliği kriterlerini -getirmiş olduğunuz
şu kanun teklifiyle değil- gidelim milletimize anlatalım, 3 Kasımdan sonra
teşekkül edecek olan Meclis bu kararı alsın, bu kanunlarla ilgili yeni yasaları
çıkarsın. Buna rağmen, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, verilen tekliflerde,
komisyonlarda ve bugün, yarın da Genel Kurulda düşüncelerimizi ifade edeceğiz.
Üç ayda, bugüne kadar esirgenen, bilgilendirilmeyen, ne mene olduğu henüz
millet tarafından anlaşılmayan bu Avrupa Birliği fenomenini Türk Milletine
anlatma imkânını bulacağız. (MHP sıralarından alkışlar) Evet, Avrupa Birliği
süreci Türk Milletine bütün doğrularıyla anlatılmalıdır. Bu çerçevede çok önemli bir nokta gözden kaçmakta,
kamuoyu tartışmalarında, bilinçli olarak, sessizce geçiştirilmek
istenilmektedir. Avrupa Birliğine üyelik sürecimiz konusunda sürekli pembe bir
tablo çizen çevrelerin dile getirdiği görüşlere bakıldığında, Kopenhag siyasî
kriterlerinin Avrupa Birliğinin ve kendilerinin anladığı şekilde, bu yıl yerine
getirilmesi halinde, Türkiye'nin üyeliğe çok yaklaşacağı gibi bir sonuç
çıkmaktadır. Bu, doğru değildir. Bugün Avrupa Birliğine aday olan 13 ülke
arasında, henüz katılma görüşmelerine başlanmamış yegâne ülke Türkiyedir.
Avrupa Birliği üyelik sürecimiz konusunda çok iyimser senaryolara inanan
çevrelere göre, Kopenhag siyasî kriterlerine uyum adına dayatılan bazı
taleplerin karşılanması halinde, Avrupa Birliği Aralık 2002 Kopenhag
zirvesinde, en iyimser ihtimalle, Türkiye ile muhtemelen, 2004 yılında katılma
görüşmelerine başlanacağı ifade edilmektedir. Diğer bir ifadeyle teröristbaşı
Öcalan'ın, hak ettiği cezadan kurtulmasını sağlamak için, diğer PKK
teröristleriyle birlikte, kendisi için özel af anlamına gelecek şekilde, idam
cezasının bu safhada kaldırılması ve anadilde eğitim ve yayın hakkının
tanınması sonucu, Türkiye'ye, önümüzdeki dönemde katılma görüşmelerinin
başlaması için, sadece bir tarih verilmesi ümit edilmektedir. Türkiye'de bu üç konuya odaklaşan tartışmalar ile bu
konuda çizilmeye çalışılan pembe tablolara karşılık, Avrupa Birliği yetkilileri,
Türkiye'nin üyelik müzakereleri için bir tarih almasında bunların yeterli
olmayacağını, bu konuda yersiz beklentiler yaratıldığını ifade etmektedirler. Son dönemde, Avrupa Birliği üyesi ülkelerin
büyükelçilerinin ifade ettiğine göre, Türkiye'de kafalar, maalesef,
karıştırılmış. Türkiye'nin Avrupa Birliği üyelik süreci konusundaki kamuoyu
tartışmalarını bazen anlamakta güçlük çekmekteyiz. Bu tartışmaların, idam
cezası, anadilde eğitim ve yayın konuları üzerinde odaklaşmasını ve Türkiye'nin
Kopenhag zirvesinde üyelik müzakerelerine başlamak için bir tarih
alabilmesinin, bu üç konuya kilitlenmesini yanlış buluyoruz diye ifade edenler,
Avrupa Birliğinin şu anda asıl üyesi olanların büyük elçileridir. (MHP
sıralarından alkışlar) Bunu tehlikeli bir eğilim olarak görmekteyiz.
Beklentilerin aşırı derecede yükseltilmesi, hayal kırıklıklarının da aynı ölçüde
derin olması sonucunu doğuracaktır. İdam cezasının kaldırılması, Türkiye'nin ileride Avrupa
Birliğine üye olmasında yerine getirilmesi gerekli bir şarttır. Kopenhag
zirvesinde Türkiye'nin üyelik müzakerelerine başlaması için bir tarih
verilmesinde, idam cezasının kaldırılması aranan bir şart değildir. Müzakere
sürecine geçilebilmesi için, idam cezalarının fiiliyatta yerine getirilmemesi
yolundaki moratoryumun sürdürülmesi yeterlidir. Bu bakımdan, idam cezasının bu
safhada kaldırılması etrafında yapılan tartışmaları anlamakta güçlük
çekmekteyiz. Öte yandan, Türkiye bu aşamada idam cezasını kaldırsa,
anadilde eğitim ve TV yayınları konusunda gerekli düzenlemeleri yapsa bile,
bunlar Kopenhag zirvesinde Türkiye'ye bir müzakere tarihi verilmesinde yeterli
olmayacaktır. Bunların yanı sıra, bir bütün olan Kopenhag kriterleri kapsamında
yer alan diğer birçok önemli alanda kaydedilecek ilerlemeler de Avrupa Birliği
için büyük önem taşımaktadır. Bu alanlarda bazı yönleriyle yetersiz olan yeni
yasal düzenlemelerin uygulanmasına da -maalesef- bakılacak ve ondan sonra
müzakere tarihi verilecektir. Ancak, Avrupa Birliğinin, Kopenhag kriterlerinin
tüm unsurlarının yerine getirilmesi ve uygulamanın görülmesi ısrarından
vazgeçebileceği varsayılsa, unutulmamalıdır ki, böyle bir tarih için bu üç
asgarî talebin karşılanması da tek başına yeterli olmayacaktır. Bu üç şartın
yanı sıra, Kıbrıs sorununun, Yunan-Rum emellerine uygun olarak çözümü veya en
azından, siyasî çözüm öncesi, Güney Kıbrıs'ın tüm adayı temsilen Avrupa
Birliğine üye olmasına Türkiye'nin rıza göstermesi de talep edilecektir. Bunu
da kabul etmemiz halinde, iyimser çevrelerin beklentilerine göre, muhtemelen
2004 yılında katılım görüşmelerine başlanabilecek. Bir nokta daha Türk Milletinin -maalesef- bilgisinden
saklanmaktadır. En iyimser bir bakış açısıyla, Avrupa Birliğiyle üyelik
görüşmelerinin en az 10 yıl sonra başlayabileceği ifade edilmektedir. Bu uzun
süreç sonunda Türkiye'nin Avrupa Birliğine resmen üye olabilmesi için tüm AB
üyesi ülkelerin millî parlamentolarının ayrı ayrı onayı gerekecektir. Yani,
Türkiye'nin üyeliğinin her şart altında Yunan ve Kıbrıs parlamentoları
tarafından da oylanması ve kabul edilmesi zorunludur. Konunun çok önemli bir diğer yönü daha görmezlikten
gelinmektedir. Şimdilik sınırlı bir çerçevede masum bir istek olarak takdim
edilen anadilde yayın ve eğitim gibi isteklerin kabul ettirilmesinden sonra,
asgarî 10 yıl sürecek katılım görüşmeleri safhasında bu konularda daha ileri
bazı tamamlayıcı talepler de karşımıza çıkacaktır. Bunların kabul edilmemesi
halinde, katılım görüşmelerinde ilerleme sağlanması engellenebilecek, böylece,
Avrupa Birliği üyelik sürecimiz bir şantaj ve tehdit kıskacınca yozlaştırılacak
ve bir belirsiz ortama sürüklenebilecektir. Anadilde yayın ve eğitim konusu: Ana çerçeve içerisinde
bakıldığında, bugün tartışmaların odak noktası haline getirilen anadilde yayın
ve eğitim isteklerinin, bireysel ve kültürel hakların geliştirilmesi samimî
arzusunu yansıtan masum, zararsız ve doğal hak ve talepler olarak
görülemeyeceği ortadadır. Bu konunun değerlendirilmesinde şu unsur ve mülahazalar
göz önünde bulundurulmalıdır: Önce, anadil kavramını iyi değerlendirmemiz
gerekir. Türkiye'nin resmî dili Türkçedir, eğitim dili de Türkçedir. Bununla
birlikte, Müslüman Türk vatandaşlarımızın günlük hayatlarında konuşma dili
olarak Türkçeden başka şive, ağız ve lehçeleri kullanmakta oldukları da bir
vakıadır. Özel hayatta, özel alanda bunların öğrenilmesi, öğretilmesi ve
konuşulması yönünde, esasen, yasal bir engel bulunmamaktadır. Bu ağız ve
lehçelerin nesilden nesile taşınması bu şekilde mümkün olmuştur. Türkiye'de bazı vatandaşlarımızın Türkçe konuşma ve
anlama konusunda ciddî sorunları olduğu da doğaldır. Tüm vatandaşlarımızın,
hâlâ gerekli düzeyde Türkçe bilmemesi, Türkiye'nin eksikliği ve hatta, bir
ayıbıdır. (MHP sıralarından alkışlar) Burada birinci derecede önemli ve acil konu, tüm
vatandaşlarımızın fırsat eşitliğine sahip olabilmesi için Türkçe eğitimin
yaygınlaştırılmasıdır. Bunun için, bütün vatandaşlarımızın resmî eğitim dili
olan Türkçeyle eğitim hakkından yararlanmalarını sağlayacak imkân ve şartların
oluşturulması öncelikli hedefimiz olmalıdır. Türkçe Dilinde eğitimin ülke sathında
yaygınlaştırılması ve Türk vatandaşlarının Türkçe okuma yazma oranlarının
Avrupa Birliği ülkelerindeki standartlara yaklaştırılması, fırsat eşitliği
temelinde eşit vatandaşlık hakkının gerçekleştirilmesinin temel koşulu olarak
görülmelidir. Hal böyle iken, bu yerel dil ve konuşma ağızlarına
kültürel bir hak olarak hukukî bir statü tanınması, sosyal bir ihtiyaca cevap
vermeyeceği gibi, Türkiye'nin sosyal dokusunu zedeleyebilecek gelişmelere ve
taleplere kapıyı açabilecektir. Bu, aslında, farklı etnik ve kültürel
özelliklere sahip olan vatandaşlarımızın da yararına olmayacaktır. Hayatını
Türkiye'de idame ettirecek vatandaşlarımızın, fırsat eşitliği temelinde eğitim
ve iş imkânına kavuşmaları, maddî ve manevî yönden kendilerini geliştirmeleri
daha güç hale gelebilecektir. Eşit haklara sahip Türk vatandaşlarının bir
kısmı, bu suretle dezavantajlı bir konuma düşeceklerdir. Bunun için, bunun
üzerinde çok iyi tartışılması, Yüce Milletimize giderek, Avrupa Birliğine
nelerin götürüleceğini, hangi kriterlerde hassasiyet gösterdiğimizi anlatmamız
gerekmektedir. Evet, Avrupa Birliğine gidilecek; fakat, Avrupa
Birliğine giderken, Türk Milletini silahla bölemeyenlerin, siyasal araç olarak
Kopenhag kriterlerini kullanmalarına da fırsat verilmemesi gerekmektedir. (MHP
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 30 000
insanımızı kaybettik, 5 000 şehidimiz ve 100 milyar dolarlık maddî kaybımız
var. İşte, yarın getireceğiniz kanun teklifi ve diğer siyasî partilerin
milletvekillerinin kullanacağı oylar istikametinde Türk Milletinin onbeş yıldan
bu yana çekmiş olduğu acı ve ıstırapla, kaybetmiş olduğu maddî imkânlarla yarın
millî bir imtihandan geçecektir Türkiye Büyük Millet Meclisi. Onun için,
şimdiden Yüce Milletimize şunu hatırlatmak istiyoruz: Sokaklara gelecekler,
meydanlara gelecekler ve milliyetçi olduklarını ifade edecekler; Türkiye'nin
bölünmezliğinden bahsedecekler. Değerli milletvekilleri, Vakıflar Kanununda yapılacak
değişiklikle "yabancı cemaat" dediğimiz Hıristiyan ve Yahudi
cemaatleri için Lozan Antlaşmasına rağmen Lozan'ı Türk Milletinin temsilcisi
olan sizler kendi oylarınızla delmeye çalışacaksınız. Şimdiden bunu milletimize
hatırlatmak istiyoruz. (MHP sıralarından alkışlar) Dün, bu cemaat vakıfları
demek suretiyle, Türklerle hiçbir alakası olmayan ve ancak dinî yönden azınlık
statüsünde olan ve statüleri de Lozan Antlaşmasıyla belirlenmiş olan bu yabancı
Hıristiyan ve Yahudi cemaatlerine, şimdi, Türkiye'nin istediği yerde istediği
kadar mülk alma imkânının ve bırakın onu, vakıflar aracılığıyla bugüne kadar
yapılan siyasallaşmayı, aynı şekilde, bu Türkiye Büyük Millet Meclisinin eliyle
siyasallaştırmanın yollarını açacaksınız. (MHP sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar) Onun için, buna fırsat vermemek için komisyonlarda gerekli
ikazımızı yaptık. Türk milliyetçisi olduğunu ifade eden, otuz, kırk, elli,
altmış yıldan bu yana, bu milletin bölünmezliği üzerinde titizlikle, belki,
heyecan duyan arkadaşlarımızın, hangi siyasî partide olursa olsun, bu
hassasiyetleri ortaya koymadıklarını da Yüce Türk Milletine anlatacağız. (MHP
sıralarından alkışlar) Evet, bunun siyasî boyutu yoktur. Bunlar, milletin
birlik ve bütünlüğünü alakadar eden, Türk Devletinin bekasını alakadar eden
ilkelerdir. İşte onun için seçim istedik. Yüce Milletimize anlatalım, bu
kriterleri hep beraberce anlatalım. Kim, hangi anlayışta anlatması değil, bize
vermiş oldukları belgelerdeki konuları... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun efendim. İSMAİL KÖSE (Devamla) - ...bize, önümüze getirmiş
oldukları -biliyorsunuz- Avrupa Birliği Katılım Ortaklığı Belgesi var. Sayın
hükümet okudu, inceledi ve gereğini yapmak suretiyle "Ulusal Program"
dediğimiz millî bir görüşümüzü bu ilgili devletlere, Avrupa Birliğine
bildirdik. Avrupa Birliğine bildirmiş olduğumuz ve Milliyetçi Hareket Partisini
bağlayan en küçük bir imza bunun altında yoktur. EYÜP FATSA (Ordu) - Kim imzaladı? NURETTİN AKTAŞ (Gaziantep) - Ulusal Program ne oldu? BAŞKAN - Bir dakika efendim... Müsaade buyurun... İSMAİL KÖSE (Devamla) - Terörle ilgili idamın
kaldırılmayacağına dair ve Anayasanın 38 inci maddesine koyduğumuz, sizin de
oylarınızın olduğu bu PKK terörist başı, yılanın başı da dahil, onların idam
cezalarının kaldırılmayacağını koyduğumuz bu hükmün devam edeceğini, anadilde
hiçbir şekilde insanlarımıza bir baskı, bir ayrıcalık tanınmadığını ve herkesin
anadilini sokağında, kahvesinde, mahallesinde konuştuğunu, lehçe ve şive
farklılığının hiçbir şekilde bir baskı unsuru olmadığını ifade ettik.
Televizyonlarda yayınların Türkçe olacağını ifade ettik. Hiçbir devlet, Avrupa
Birliğine giderken arkasını görerek gitmedi. Bakın, Avrupa Birliğine giren
devletlerden hiçbir tanesi ne azınlık yarattı ne de kendisini böldürerek gitti.
Avrupa Birliğine "evet" diyoruz, Türk
Milletinin değerleriyle beraber gideceğimizi ifade ediyoruz; 70 000 000'la
gitmek istiyoruz!.. (MHP sıralarından alkışlar) Dilimiz Türkçedir. Türkçeden
başka bir dile, yayın, eğitim ve öğrenim hakkı verenlerin, Türk Devletini kuran
başta Aziz Atatürk'e ve Türkiye Cumhuriyeti tarihini, Türkiye Cumhuriyeti
Devletini kuranlara ihanet etmeyle karşı karşıya olduklarını bir daha
hatırlatıyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Köse. Efendim, önerge üzerinde gruplar adına görüşmeler
tamamlandı. Şahısları adına iki arkadaşımıza söz vereceğiz. Ben,
şahısları adına müracaatları okuyayım ki, diğerleri de zabıtlara geçsin:
İstanbul Milletvekili Osman Kılıç, Erzurum Milletvekili Aslan Polat, Konya
Milletvekili Veysel Candan, Adana Milletvekili Yakup Budak, Rize Milletvekili
Mehmet Bekâroğlu, İstanbul Milletvekili İsmail Kahraman, Aydın Milletvekili
Sema Pişkinsüt, Erzincan Milletvekili Sebahattin Karakelle, Elazığ Milletvekili
Mustafa Gül, Çorum Milletvekili Yasin Hatiboğlu, İçtüzüğün 86 ncı maddesine
göre söz istediler; ancak, 86 ncı maddeye göre, kanun teklifi olmadığı için,
söz veremiyorum efendim. Söz isteminizi zabıtlara geçirmiş oluyorum. Efendim, şimdi, söz sırası, İstanbul Milletvekili Sayın
Osman Kılıç'ta. Buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar) Süreniz 10 dakikadır. OSMAN KILIÇ (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 3 Kasım 2002 tarihinde seçimlerin yenilenmesi kararı hakkında
söz almış bulunmaktayım; sözlerime başlarken, sizleri ve bizleri izlemekte olan
çok değerli yurttaşlarımızı en derin saygılarımla selamlıyorum. Sayın üyeler, öncelikle, nasıl bir tabloyla erken
seçime sürüklendiğimizi görebilmek için bazı hususlara değinmek, son kez de
olsa, dikkatlerinizi çekmek istiyorum. 3 Kasımda erken genel milletvekili seçimi yapılması,
uygulanmakta olan ekonomik istikrar programını ciddî olarak etkileyecektir; beklenen olumlu gelişmelerin alınmasını ve
programın başarıyla sonuçlandırılmasını engelleyebilecektir. Nitekim, IMF Heyetinin son gözden geçirme çalışmaları
sonrası yazılan niyet mektubunda, bu hususun özellikle altı çizilmiş, erken
seçim kararının alınması durumunda, yasal reformlarda kaçınılmaz olarak
gecikmeler olacağı, ekonomik program için gerekli yasaların zamanında
çıkarılmayacağı vurgulanmıştır. 57 nci hükümet dönemine kadar, çoğu, IMF ve Dünya
Bankası destekli 17 ekonomik istikrar programı başlatılmış, ancak, hiçbiri sona
erdirilememiştir. Böylece, faturayı, ülkemiz ve halkımız ödemiş, katlanılan
fedakârlıklar karşılığı, hedeflenen istikrara ulaşılamamıştır. Aynı zamanda,
uluslararası düzeyde prestij ve itibar kaybedilmiştir. 57 nci hükümetçe uygulanmakta olan 18 inci ekonomik
istikrar programı başarıyla yürütülmekte, program gereği, tüm yasal düzenlemeler,
kurumsal yeniden yapılanmalar ve her türlü önlem, duraksanmaksızın alınmakta ve
gereği yapılmaktadır. Sayın üyeler, ekonomimizi, istikrar programı uygulamak
zorunluluğuna taşıyan ve yılların birikimiyle yapısal hale dönüşen sağlıksız
ekonomik yapıdan halkımız, son derece olumsuz etkilenegelmektedir. Bu sağlıksız
ekonomik yapı, ulusal üretimi yeterli düzeyde artıramadığı gibi, gelir
dağılımında da uçurumlar yaratagelmiştir; kişisel ve bölgesel bazda gelir
dağılımında büyük adaletsizlikler oluşturmuştur. 57 nci hükümet, ekonomideki yapısal sorunları, bu
nedenle ortaya çıkan sosyal çarpıklıkları gidermek için ekonomik önlemlere
öncelik vermiştir. 1999 yılında 57 nci hükümetçe başlatılan üç yıllık ekonomik
program başarıyla uygulanmış, ancak, Kasım 2000'de bankacılık sistemimizdeki
rekabetten kaynaklanan finans krizi sonucu malî sektör sarsılmış ve yaşanılan
panikle piyasalarda yaşanan malî kriz, alınan bir dizi önlemle kontrol altına
alınabilmiştir. Yaşananların da etkisiyle devalüasyon beklentisi içine girilmiş
ve çok geçmeden, Şubat 2001'de, ekonomiyle doğrudan hiçbir ilgisi olmaması
gereken bir siyasî olayın tetiklemesiyle başlayan malî sektör krizi, reel
sektörü de, peşinden, derin bir krize sürüklemiştir. Yaşanılan istikrarsızlık
sürecinde faizler sıçramış, finans sektörü, reel sektör ve bağlı olarak
ekonominin tüm kurumları, elemanları, âdeta bir deprem yaşamıştır. Bu süreçte
işletmeler kapanmış, atıl kapasiteler oluşmuş, milyonlarca yurttaşımız işsiz
kalmış, zincirleme olarak olumsuzluklar, sıkıntılar, tüm halkımıza yansımıştır.
Bu aşamalardan sonra, borç döndürmeyle ilgili önlemler
başta olmak üzere, çarpık, sağlıksız ekonomiyi, malî yapıyı tümüyle yeniden
yapılandırmaya yönelik kararlı bir sürece girilmiş ve IMF ile Dünya Bankası
destekli ekonomik istikrar programı revize edilerek kararlılıkla uygulanmaya
başlanmıştır. 2002 yılının başından itibaren, ekonomide, makro
dengeler ve göstergelerde, önce kötüye gidişin durduğu, sonra iyiye gidişin
başladığının işaretleri alınmaya başlanmıştır. İlk dört ayda faizlerin önemli
ölçüde gerilediği, dövizde belli bir istikrarın yaşandığı, enflasyonun düştüğü,
üretimde olumlu gelişmelerin yaşandığı, reel büyüme sürecine girildiği
gözlenmektedir. Sayın Başbakanımızın mayıs ayı başındaki
rahatsızlığının bahane edilmesiyle başlayan süreçte, kısa zamanda göstergelerde
anlık sıçramalar veya gerilemeler görülse de, genelde, ekonomideki,
piyasalardaki iyiye gidiş işaretleri sürmektedir. Nitekim, tüm yaşananlara
karşın, IMF'nin, haziran ve temmuz gözden geçirmelerinde görülmüştür ki,
programdan bir sapma ve gecikme olmaksızın başarıyla uygulama sürdürülmektedir.
Altı aylık enflasyon ilk kez yüzde 12'ler düzeyindedir, carî işlemler dengesi
son derece olumludur, beşinci ay itibariyle açık 665 000 000 dolardır, döviz
rezervlerimiz yeterli düzeydedir; döviz fiyatı, piyasa koşullarına göre makul
düzeylerde seyretmektedir; büyüme hedefi olan yüzde 3'e, hatta üstüne
ulaşılabilecektir. Faizlerde bir miktar artış gözlense de, bu oynamalar
dönemseldir; dün yapılan son ihalede birleşik faiz, yüzde 62'ler civarında
gerçekleşmiştir. Ekonomide böylesine iyiye gidiş sürerken bir erken
seçimle bunu riske etmek, öncelikle koalisyon ortakları açısından doğru bir
davranış değildir. Zira, halkımız, sıkıntılar çekmesine karşın, sonunda
ekonominin düzeleceğine, ülkemizin yeniden kalkınma sürecine gireceğine olan
umudunu korumaktadır. Bunun en basit göstergesi, bugünlerde sıkça yapılan
kamuoyu yoklamalarında görülmektedir. Kamuoyu yoklamalarına göre, kararsız
seçmenlerin yüzde 50 düzeyinde olduğu söylenmektedir; şayet doğruysa, bunun
başlıca nedeni ekonomidir, ekonomide yaşanılan olumsuzluklara halkımızın bir
tepkisidir. Uygulanan hükümet programı, ekonomik program, Avrupa Birliği
programı ve diğer düzenlemelerde oluşacak performansa göre yüzde 50 kararsız
seçmenin tercihi de şekillenecektir; hatta, bugün için tercihini belirten diğer
yüzde 50 seçmenin tercihi de önemli ölçüde değişebilecektir. O nedenle, 57 nci
hükümetin başlattığı icraatın olumlu veya olumsuz kesin sonuçları alınıncaya
kadar makul bir süre daha devam etmesi, seçime gidilmemesi gereklidir. Ülkemiz
ve halkımız tarafından katlanılan, üstlenilen bunca fedakârlığa, sıkıntıya
karşın, siyasî otorite tarafından siyasî risk alma pahasına, popülizme
sapmadan, kararlılıkla uygulanan ekonomik programın olumlu sonuçlarının
alınacağı, halkımıza iş, aş, sosyal güvenlik, eğitim, sağlık hizmeti olarak
yansıyacağı bir aşamada erken seçime gitmek, son derece yanlıştır. Ekonomi
yetkililerinin de belirttiği gibi, bu aşamada, seçim, istikrar programını
aksatacaktır, olumsuz etkileyecektir. Böyle bir sonuç, maliyete katlanan, bedel
ödeyen halkımıza da, ülkemize de, siyasî risk üstlenerek programı kararlılıkla
yürüten siyasî partilere de haksızlıktır. Politikacı olarak benim bu tahlilime tereddütle,
ihtiyatla bakılabilir; bu nedenle, basınımızın iki güzide temsilcisinin
değerlendirmelerinden alıntılar yapmak istiyorum. Radikal Gazetesindeki
köşesinde Sayın Gündüz Aktan, bu haksızlığı, bugün, şöyle dile getirmektedir:
"Özellikle 1990'larda fütursuzca başvurulan popülist ekonomik
politikaların yarattığı krizden çıkmak için, bu hükümetin uyguladığı 'güçlü
ekonomiye geçiş' programı amacına ulaşmadan seçimlere gidiliyor. Bu, önce,
siyasî varlığını program uğruna tehlikeye atan hükümet partileri için büyük bir
haksızlık. Programı tamamlayıp 2004'te seçimleri yapabilselerdi siyasî açıdan
ödüllendirileceklerdi. Şimdi, programı bu aşamaya kadar getirme cesaretini
gösterdiklerinden dolayı cezalandırılacaklar. Fazladan, seçimleri, Türkiye'yi
krize sokan popülist politikaları uygulayan veya siyasî maliyetinden
korktuklarından gerekli önlemleri almayan partiler ve politikacılar kazanacaklar.
Bu daha da büyük haksızlık; ama, en kötüsü, seçimlerden sonra istikrar programı
tehlikeye düşecek. Program daha yarısındayken, yani, halk açısından
yararları hemen hiç görülmemiş, buna karşılık çekilen sıkıntılar had safhaya
ulaşmışken seçimler olacak. Bu nedenle muhalefet seçim kampanyasını programın
dolaylı ve doğrudan eleştirisi üzerine oturtacak. Böyle yapılacak seçimlerden
sonra da IMF ile sürtüşmeler içinde programın aksaması, hatta erken bırakılması
ihtimali doğacak." Bir erken seçimin ekonomide nasıl tahribatlar
yapacağını, Milliyet Gazetesinin değerli ekonomi yazarı Güngör Uras, 8 Temmuz
tarihinde, "Baskın Seçim Ekonomiyi Sallayacak" başlıklı yazısında
şöylece vurgulamaktadır: "1- İstikrar tedbirlerinin başarıya ulaşmasını
engeller. 2- Avrupa Birliği konusundaki gelişmelere set çeker. 3- Türkiye'de, tarımda, sanayide, bankacılıkta,
bürokraside yürütülen yeniden yapılanma çalışmalarının aksamasına neden olur. 4- Ülkeye döviz girişini durdurur. 5- Borçların çevrilmesini güçleştirir." Sayın üyeler, 57 nci hükümet, Aralık 1999'da, Avrupa
Birliğine adaylık statüsünü sağlayarak, yaklaşık kırk yıllık Avrupa Birliği
hedefimizde son derece önemli bir aşama kaydetmiştir. Katılım Ortaklığı Belgesi
karşılığı Ulusal Program oluşturulmuş ve gerekleri bir bir yapılmaya
başlanılmıştır. Müzakere sürecini başlatmak amacıyla ülkemiz adına yapılması
gereken düzenlemeler yapılmaksızın seçim kararı almak, Avrupa Birliği
sürecimizi sabote etmekle eşanlamlıdır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun. OSMAN KILIÇ (Devamla) - AB üyeliği için olmazsa olmaz
koşul olan Kopenhag Kriterleri adı verilen düzenlemelerin mutlaka bugünlerde
Meclisten geçmesi ve uygulamaya geçirilmesi son derece önem arz etmektedir.
Böylesi kritik bir aşamada, en büyük partimizin engelleme yapacağını açıkça
beyan etmesi, yine aynı partimizin 3 Kasımda seçim isteğini âdeta dayatması, bu
düzenlemelerin Meclisten çıkarılabilmesini son derece zorlaştırmakta, hatta
Meclisimizin çalışma yöntemi ve engelleme yöntemleri de düşünüldüğünde
olanaksız bir hale getirmektedir. Bu nedenle, erken seçim kararı almaksızın
Meclisin çalışmalarını sürdürerek Avrupa Birliği yasalarını çıkarması,
sonrasında ise partilerin mutabakata varacakları makul bir tarihte seçim
yapılması daha doğru olacaktır. Sayın üyeler, öte yandan, çalışanların, başta iş
güvencesi olmak üzere haklı olarak istedikleri bir dizi yasal düzenleme süratle
yapılmalıdır. Siyasî Partiler ve Seçim Kanunlarında köklü, özlü düzenleme
isteği öteden beri tüm toplum kesimlerince istenmektedir. Bu bağlamda,
yurtdışındaki yurttaşlarımızın oy haklarını güvenceye alacak; siyasî partilerin
seçimlere katılmalarını ve Mecliste temsil edilmelerinin önündeki engelleri
kaldıracak; aday ve parti harcamalarında adaleti, eşitliği ve şeffaflığı
sağlayacak; partileri, gerek örgütsel gerek parlamento çalışmaları bazında
demokratik işleyişe kavuşturacak önlemler alınmalı, gerekli düzenlemeler
süratle yapılmalıdır. Bunlar yapılmaksızın gidilecek bir seçim, gerçek manada
adil, dürüst ve demokratik bir seçim olmayacaktır. Sayın üyeler, öte yandan, bilindiği gibi dinî
duyguların ve etnik kökenlerin siyasî amaçlarla istismar edildiği ülkemizde bu
argümanları açıktan veya gizli, takıyyeci bir yöntemle kullanan çevreler,
siyasî partiler her zaman olmuştur, halen de var olmaya devam etmektedir. Siyasî parti adı altında oluşan ve yasal olanakları
kullanan bu yapılanmaların acele bir seçimle Mecliste etkin olarak yer
almalarının yaratabileceği sakıncaları, riskleri bugünden tahmin etmek zor
olmasa da, siyasî rejimimize getireceği yük ve bedelleri bugünden öngörebilmek
mümkün değildir. İnsanımızı ve ülkemizi bu tür faturaları ödemek zorunda
bırakacak her türlü oluşuma izin verilmemelidir. 3 Kasımda erken seçim öngörüsü, bir ölçüde de olsa,
böyle bir riski de beraberinde taşımaktadır. Bu nedenle, 3 Kasımda bir erken
seçimin, bu yönüyle de ülke yararına olmayacağı inancındayım. Diğer yandan, dışpolitikayla ilgili acil gelişmeler söz
konusudur. Irak ve Kıbrıs konuları başta olmak üzere, sıcak gelişmelere seçim
sürecinde yakalanmamız da kuvvetle muhtemeldir. Böylesi bir gelişme, ulusal
yararlar açısından ciddî riskler oluşturabilecektir. BAŞKAN - Sayın Kılıç, lütfen toparlar mısınız, 3 dakika
oldu... OSMAN KILIÇ (Devamla) - Sayın üyeler, mensubu olmaktan
her zaman büyük bir onur ve kıvanç duyduğum Partim Demokratik Sol Parti,
yukarıda kısmen değindiğim nedenlerle, başından beri erken seçime karşı
olmuştur; ancak, tüm çabalarına rağmen, bu gidişi şu ana kadar engelleyememiş,
başta ortakları olmak üzere, partilerimizi ikna edememiştir. Kaçınılmaz olarak
sürüklendiğimiz 3 Kasım erken seçiminin hiçbir sorumluluğuna, Demokratik Sol
Parti ortak olmayacaktır. Bugünden görülebilen ve görülemeyen risklerin,
olumsuzlukların tarihî sorumluluğu da, vebali de, ülkeyi bu maceraya
sürükleyenlerin olacaktır. Bu nedenlerle, ülkeye bir yararı olmayacağına, aksine,
çeşitli olumsuzluklara yol açacağına inandığım 3 Kasım 2002 tarihinde erken
seçim yapılması kararına katılmadığımı bildirir, hepinize en derin saygılarımı
sunarım. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat, buyurun
efendim. (SP sıralarından alkışlar) ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 3 Kasım 2002'de yapılacak erken seçimler konusunda şahsî
görüşlerimi belirtmek üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla
selamlarım. Sayın milletvekilleri, şimdi, burada, biraz önce
yapılan konuşmalarda, bazı İktidar Partiler milletvekillerinin, iktidarda hiç
yaşamamış gibi, hiç orada bulunmamış gibi, orada sadece misafir gibi olarak
konuşma yaptıklarını gördüm. Mesela, MHP Grup Başkanvekili, banka
hortumlamalarından, vakıflarla ilgili kanunların boşluğundan bahsetti. Siz
neydiniz Başkan orada? Üç yıl orada siz ne yaptınız?! O kadar hortumlama
yapıldıysa, o kadar haksızlık yapıldıysa, sen ne iş yapıyordun orada?! (MHP
sıralarından gürültüler, SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın Polat, Genel Kurula hitap ediniz. ASLAN POLAT (Devamla) - Bunları iyi bilin... Yok,
bunları halka anlatacağız. (MHP sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Efendim, bir dakika... ASLAN POLAT (Devamla) - Halktan öyle kolay kurtulmak
yok. Şimdi, siz, bu hükümette neler yaptınız?.. (MHP
sıralarından gürültüler) Beyler, boş bakanlar... BAŞKAN - Efendim, biliyorsunuz alışkanlık, hep o tarafa
bakılıyor da ondan. ASLAN POLAT (Devamla) - Sayın Başkan, bir dakika... BAŞKAN - Sayın Polat kötü niyetle yapmadı. ASLAN POLAT (Devamla) - Sayın Başkan, bir dakika... Şimdi, siz hükümete geldiğiniz zaman, 54 üncü Refahyol
Hükümeti, Erbakan Hükümeti, size Türkiye'nin millî gelirini 200 milyar dolarda
bırakmıştı. Siz, 148 milyar dolara düşürmediniz mi? Erbakan Hükümeti, fert
başına millî geliri size 3 100 dolarda bırakmıştı, siz bunu 2 100 dolara
düşürmediniz mi? Şimdi, siz neyi gelip de konuşacaksınız?! (MHP sıralarından
gürültüler) Ben size anlatacağım. Kendinizden bir ekonomist
bulamadınız, bir tane Kemal Derviş getirdiniz, afakî olarak şişirdiniz. Güçlü
ekonomiye geçiş programı yaptı, programda hedefler yazdı; ne dedi hedeflerde;
2001 yılında yüzde 3 küçüleceğiz dedi, yüzde 9,4 küçüldünüz; (Gürültüler) yüzde
57 TEFE dedi, yüzde 88,6 çıktı; TÜFE'ye yüzde 52,5 dedi, yüzde 68,5 çıktı, her
ne rakam verdiyse yanlış çıktı. Bu Derviş'in, bu kadar övündüğünüz Derviş'in
verdiği program işte bu ve sizin de şeyiniz bu... Sayın milletvekilleri... (Gürültüler) Yok öyle, hepsini burada konuşacağız. BAŞKAN - Efendim, karşılıklı konuşmaktan vazgeçiniz. ASLAN POLAT (Devamla) - Şimdi, sizin getirdiğiniz
bugünkü bütçede ne durumdasınız; sanki çok iyi bir durumda gibi konuşuyorsunuz.
Bakın, bütçenizin altı aylık gerçekleşmeleri önümde. Siz 53 katrilyon 695
trilyon lira harcama yapmışsınız; harcama, geçen seneye göre yüzde 73 artmış.
Bütçe içinde yüzde 54'ünü harcamışsınız; yani, şu anda siz bütçenin ancak yüzde
46'sını harcayabilirsiniz. Aynı harcama stilinde devam etseniz, 9 katrilyon
açık vereceksiniz. Nereden kapatacaksınız bu açığı? Siz, koyup kaçmaya
başladınız. Baktınız ki, ne bu bütçeniz bütçe, ne gidişiniz gidiş! Bakın, siz bir yerde ne yaptınız; şu anda faiz
harcamalarına 28 katrilyon 464 trilyon lira ödediniz. Bütçedeki öngörünüze göre
yüzde 66 artırdınız; geçen yıldan yüzde 80,8 artırdınız. Sizler, sadece faiz
ödemelerinde artış yaptınız. 5,7 katrilyon yatırıma para koydunuz, ancak 1,5
katrilyonunu, yani dörtte 1'ini verebildiniz. Yatırımcıya gelince yok, faizciye
gelince bol keseden verdiniz. Siz, bu arada, tuttunuz, bütçe dengesi dediniz, 26
katrilyon 913 trilyon lira açık vereceğiz dediniz, altı ayda 17 katrilyon 874
trilyon lira açık verdiniz. Bütçe açık artışınız yüzde 66'dır, geçen yıla göre
yüzde 120'dir. Sizin rakamlarınız işte buradadır. Bütçenizde bütçe tutmadı,
hayatınızda hayat tutmadı. Bakın, şimdi size, rakamları, yine, devletten vereyim.
Şimdi, sizin Sayın Tarım Bakanınız burada, Tarım Bakanını anlatacağız dediniz;
hep beraber anlatacağız. Şu anda, şu gün için, 3.7.2002 itibariyle, 12 aylık
toptan eşya fiyatlarındaki artış yüzde 71,5; TÜFE'de artış yüzde 60,1'dir;
fakat, hayvancılıkla uğraşanların -Sayın Bakan, bunu her yerde anlatacağım-
eline geçenlerdeki artış yüzde 29,3'tür; yani, şu andaki 12 aylık ortalama
enflasyon yüzde 70, hayvancılıkla uğraşanların eline verdiğiniz yüzde 29,3'tür.
Siz, sadece, hayvancılıktan, tarımla uğraşanlardan aldınız, başka yerlere
verdiniz. Bakın, bunun başka izahları da var. Yine, 22 Temmuz 2002 tarihli Devlet İstatistik
Enstitüsü rakamlarına göre, inşaat fiyatlarında -Sayın Bayındırlık Bakanım,
senin eski dönemindeki fiyatlarda- artış bir yılda yüzde 51,9 olmuş; malzemede
artış yüzde 62 olmuş; ama, işçilik artışı yüzde 36,1 olmuş. İşçiden
kesmişsiniz, malzemelere ve toplam başkalarına vermişsiniz. Şimdi, geldim, MHP Grup Başkanvekilim, tarım
kesimindeki harcamaları söyleyeceğim; gelin bütçeden söyleyelim, bütçe
rakamları da önümde, gelin; hepsi bütçe rakamları, sizinki gibi afakî rakamlar
değil. Bakın, şimdi, siz, bütçe içerisine tarımsal destekleme
olarak 2 katrilyon 125 trilyon lira koymuşsunuz, şu ana kadar sadece 870
trilyon lirasını harcamışsınız; harcamanız yüzde 40'tır. Yani, siz, tarım
kesimine vereceğiz diye bütçeye bu Meclisin koyduğu paranın ancak yüzde 40'ını
vermişsiniz, yüzde 60'ı duruyor. Bugün, seçim olursa belki verirsiniz; ama,
seçim olmasa bunu vermeyecektiniz. Bakın, mesela, burada, pancar için ayırdığınız 210
trilyon lira var, daha bir kuruş verdiğiniz yok. 200 trilyon lira tütün ofisine
para koymuşsunuz, ancak 60 trilyon lirasını vermişsiniz. Zaten, siz, çiftçiye,
esnafa vermezsiniz, vereceğiniz paraları hep dışarıdan, afakî olarak
vermişsiniz. Bu uygulamanızın sonucunda ne olmuş; bakın, bütün gazetelerde var
"800 000 tane çiftçi icralık oldu" deniliyor. Size, devletin resmî rakamlarını vereyim. Ekim 2001
tarihi itibariyle, Türkiye Cumhuriyeti hapishanelerinde 59 108 mahkûm var;
bunlar içerisinde en büyük rakam tarımla uğraşanlar 9 049, hayvancılıkla
uğraşanlar 4 049; Türkiye'deki toplam mahkûmların yüzde 23'ü, hemen hemen
dörtte 1'i, sizin uyguladığınız politikalar yüzünden bu dönem hapse düşmüştür,
800 000'i de icralık olmuştur; çünkü, hayvancılıkla uğraşanlara, tarımla
uğraşanlara bir şey vermediniz. Siz geldiniz, kurban bayramına kadar et fiyatlarını
zerre kadar artırmadınız, en son kurban bayramından sonra hayvan fiyatlarını
artırmaya kalktınız; o da olmadı, beceremediniz. Bakın, şimdi, yine basında var "deprem için
bütçede 3 katrilyon lira toplandı, 2,2 katrilyon lira ancak harcandı"
deniliyor. Deprem için verilen paranın bile 800 trilyon lirasını faize
verdiniz, depremzedelere vermediniz. Bakın, yine, deprem için, Sayın Koray Aydın'ın
döneminde yapılan ihalelerden de bahsedeyim. Afet konutları için, 29 Nisan 2001
tarihinde, biz, fiyat farkı vermeyeceğiz dediniz; fakat, buna mukabil, ağustos
ayında gelen kararnameyle, her bir konut başına, vermeyeceğiz dediğiniz konut
başına, tam 9 milyar Türk Lirası fiyat farkı ödeyerek, toplam 14 trilyon lira
-sırf kararname farkı olarak- fiyat farkı verdiniz. Peki, ben, size, deprem konutlarını niye Sayıştay
denetiminden kaçırıyorsunuz diye, Türkiye Büyük Millet Meclisinde sordum,
Sayıştaydan cevap geldi; diyor ki: "Kanun hükmünde kararname gereğince, bu
afet konutları inşaatları, 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu, 833 sayılı Sayıştay
Kanununa göre vize ve tescil hükümlerine tabi değildir." Sayıştay, onun
için, ben, bunu kontrol edemiyorum diyor. Siz, onu, kalktınız, kontrol dışına
çıkardınız. Siz ne yaptınız; bakın, ben, size yaptıklarınızı
söyleyeyim. En iyi yaptığınız şey, vergileri artırmak oldu. Sadece vergiler, on
yıl içerisinde yüzde 15'ten yüzde 31,8'e çıktı. Siz, bu kadar dışticaretten konuşuyordunuz. En son,
26.7.2002 tarihli verilere göre, dışticaret bile 0,3 gerilemeye başladı;
dışticaret hedefiniz de tutmadı. Bakın, şimdi, ben, size ne anlatayım: Siz, yarın, halka
gideceksiniz. Sayın Grup Başkanvekili, burada,
idam yasasından bahsetti, ekonomik konulardan bahsedemedi; çünkü, halk
yaşıyor!.. Ben halka gidiyorum, her yere, kahvelere gidip tek tek soruyorum,
siz Erbakan döneminden mi memnunsunuz, bugün mü memnunsunuz diye; herkes,
elinde mumla, Erbakan'ı arıyor. Bugün, yaptıklarınız ortada; bugün yüzde 35 tahminî enflasyondan bahsediyorsunuz, yaşanan
enflasyon yüzde 80 oldu, memura yüzde 15 zam verdiniz ve en son, aralık
ayındaki fiyat farklarını da, bütçe kanunu geçti diye ödemediniz. Şimdi de,
geliyorsunuz, bana... Memura yüzde 5 zam verdikten sonra, buraya gelip ne
anlatacaksınız?! Bunları, bütün halkla beraber gördük, yaşadık. Şimdiye kadarki bütün politikanız -baktım, ekonomi yok,
ekonomi bitmiş- Apo'nun idamına karıştı. Peki, ben size söylüyorum; Apo'nun
idam kararını temyiz mahkemesi onayladıktan sonra niye Türkiye Büyük Millet
Meclisine gönderemediniz?.. (DYP sıralarından alkışlar, MHP sıralarından
gürültüler) Niye üç genel başkan oturup da, grupta bunu gönderemeyeceğinizi
söylediniz?.. Şimdi, böyle, boş boş konuşmayın. Siz, Apo'nun idam kararını
Meclise göndermekten korkan sizler, gelip de yarın ne konuşacaksınız? Bunun
için, bırakın bu işleri!.. (MHP sıralarından gürültüler) Ölüm üzerine politika
kurmayın; bırakın bunları!.. Yapacağınız şeyleri konuşun. Vakıflardan konuşuyorsunuz; siz hükümettesiniz, bunlar
kanun tasarıları, sizin imza atmadığınız hangi tasarı gelecek?.. Sayın Başkan, imza atmaktan bile eli titreyen sizler,
ne konuşacaksınız halka, ne konuşacaksınız?.. (SP sıralarından alkışlar, MHP
sıralarından gürültüler) İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Erzurum'da konuşacağız,
Erzurum'da... ASLAN POLAT (Devamla) - Bunlar sizin elinizde, bunlar
kanun tasarısı, hükümette üyesiniz, sen kanun tasarısına imza atıyorsun buraya
geliyor. Ulusal Programda kimin imzası var; sizin imzanız mı var bizim imzamız
mı var? Ulusal Programda, idamı orta vadede kaldıracağınızı söylemiyor
musunuz?.. İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Öyle bir şey yok. ASLAN POLAT (Devamla) - Ben, idam edin diye
söylemiyorum; bunlar sizin söylediğiniz şeyler. MÜKREMİN TAŞKIN (Nevşehir) - Ulusal Programı oku da
gel. ASLAN POLAT (Devamla) - Ben bunların hepsini okudum,
ömrüm bunları okumakla geçti; ben okudum, sen oturdun, sen bir gün burada çıkıp
konuşamadın, ben her gün bunları anlattım burada. Sayın milletvekilleri, son olarak size bir şey daha
söyleyeceğim: Seçimlere giderken, biz, halka, bunların her birisini
konuşacağız, sizi de konuşacağız, herkesi konuşacağız. Yenilikçi olduğunu
söyleyen, yeni olduğunu söyleyen herkes çıkıp fikrini söyleyecek artık,
bırakacak bu işleri. Yeni olanlar "reel ekonomiden vazgeçtik, millî
görüşten vazgeçtik" diyenler, IMF'ci mi oldular, Derviş'çi mi oldular, onu
da soracağım ben, onu da anlattıracağım size. (SP sıralarından alkışlar) Birileri diyor ki "Derviş bize yakışır."
Derviş size yakışırsa, siz nereye yakışırsınız?.. (SP sıralarından alkışlar) O
zaman, gidin, DSP'yle birleşin. (SP sıralarından alkışlar) Sayın milletvekilleri, toparlıyorum. Şimdi, bakın, son olarak, DSP'lilere bir şey diyeceğim:
Bu Parlamentonun ilk gününde, siz, toplu halde burada oturuyordunuz, bölünmüş
halinizle, bölünmemiş halinizle. Sizin gibi, İstanbul'dan, seçimlerle,
sandıktan gelen bir milletvekili için, hep beraber "dışarı, dışarı"
diye bağırdınız ve o "dışarı" dediğiniz milletvekili, şu anda, bir
Amerikalı senatörün onayıyla, Harvard Üniversitesinde hocalık ve öğretim
görevliliği yapmaktadır; fakat, siz, Allah'ın bir takdiri olarak, bu seçimde,
hep beraber, bölünmüşünüzle, bölünmemişinizle dışarı gideceksiniz; sizi buradan
halk dışarı atacak, halk!.. (SP sıralarından alkışlar) Halk, sizi dışarı
atacak! Siz, sandıktan kovulacaksınız!.. Siz, sandıktan kovulacaksınız!..
Ömrünüz boyunca, sandıktan gelenleri, hukuksuz, kovmaya kalktınız. Sayın Başbakan bir şey söylemişti: "Refahı
kapatmak yetmez, onun kökünü kurutmak lazım..." Allah'ın bir takdiri, bu
seçimlerde, bölünmüşünüz de, eskiniz de, sizin kökünüz sandıkta kuruyacak. Hepinize saygılar sunarım. (SP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar) BAŞKAN - Efendim, teşekkür ediyoruz. Sayın milletvekilleri, Anayasa Komisyonunun
milletvekili genel seçimlerinin yenilenmesi ve seçimin 3 Kasım 2002 tarihinde
yapılmasına dair 889 sayılı raporunun görüşmeleri tamamlanmıştır. İçtüzüğün 95 inci maddesi hükmü uyarınca, Komisyon
raporu açık oya sunulacaktır. Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını
alacağım. Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri, oylama için 5 dakika süre
veriyorum. Oylamayı başlatıyorum. (Elektronik cihazla oylamaya başlandı) BAŞKAN - Devlet Bakanı Sayın Fikret Ünlü yerine, Devlet
Bakanı Sayın Tayyibe Gülek; Devlet Bakanı Sayın Şuayip Üşenmez'in yerine, Tarım
Bakanı Sayın Hüsnü Yusuf Gökalp vekâleten oy kullanacaklardır. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, demokrasinin supabı
olan seçimin Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından karar altına
Sayın milletvekilleri, böylece, komisyon raporu kabul
edilmiştir. Milletvekili genel seçimlerinin yenilenmesi ve seçimin 3 Kasım 2002
tarihinde yapılması Meclisimizce kabul edilmiştir. (*) Sayın milletvekilleri, gündemdeki konuları görüşmek
için, 1 Ağustos 2002 Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum. * Açık oy
tablosu tutanağa eklidir. Kapanma Saati
: 19.11 |
|