DÖNEM
: 21 CİLT : 101 YASAMA YILI : 4 T. B. M. M. TUTANAK DERGİSİ 122 nci Birleşim (Olağanüstü) 30 . 7 . 2002 Salı İ
Ç İ N D E K İ L E R Sayfa I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. - GELEN KÂĞITLAR III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A)
TEZKERELER VE ÖNERGELER 1.- Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi
Türk Grubunda Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük'ün istifasıyla boşalan
yedek üyeliğe DYP grubunca aday gösterilen Adıyaman Milletvekili Mahmut Nedim
Bilgiç'in üyeliğine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1132) 2.- NATOPA Türk Grubunda Çorum
Milletvekili Bekir Aksoy'un istifasıyla boşalan yedek üyeliğe DYP grubunca aday
gösterilen Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük'ün üyeliğine ilişkin Başkanlık
tezkeresi (3/1133) 3.- Azerbaycan Kadın Parlamenterler
Birliği tarafından Bakü'de düzenlenecek "21 inci Yüzyılda Kadın ve
Çocuklara Uygulanan Şiddetin Çeşitli Yönleri ve Küresel Sonuçları" konulu
Konferansa, TBMM'yi temsilen kadın parlamenterlerden oluşan bir heyetin davete
icabet etmelerinin uygun görüldüğüne ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1134) 4.- Habitat Global Parlamenterleri
Bölgesel Konseyi Başkanı Peter Götz tarafından Belçika'nın Başkenti Brüksel'de
BM Dünya Habitat Günü çerçevesinde düzenlenecek olan Habitat Global
Parlamenterleri Toplantısına, Habitat Global Parlamenterleri Avrupa Kıtası
Yönetim Kurulu Üyeleri Kırklareli Milletvekili TBMM Çevre Komisyonu Başkanı
Cemal Özbilen ve Ankara Milletvekili TBMM Çevre Komisyonu Başkan Yardımcısı Sedat
Çevik'in davete icabet etmelerinin uygun görüldüğüne ilişkin Başkanlık
tezkeresi (3/1135) 5.- Global Eylem İçin Parlamenterler
Kuruluşu Genel Sekreteri Shazai Rafi tarafından Güney Afrika Cumhuriyetinin
Johannesburg Kentinde "Sürdürülebilir Dünya Kalkınma Zirvesi" (Rio
+10) kapsamında Global Eylem İçin Parlamenterler Kuruluşu tarafından
düzenlenecek olan "Temiz Hava Temiz Su" konulu toplantıya Kırklareli
Milletvekili TBMM Çevre Komisyonu Başkanı Cemal Özbilen'in davete icabet
etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1136) 6.- Avrupa Birliği (AB) Komisyonu
Genişleme Genel Müdürlüğü bünyesinde aday ülkelerin AB müktesebatına uyum
sürecinde teknik yardım vermek üzere kurulmuş olan TAİEX (Teknik Yardım, Bilgi
ve Değişim Grubu) ofisi ve DG TREN (Enerji ve Ulaştırma Genel Müdürlüğü)
işbirliği ile Brüksel'de düzenlenecek olan "Yenilenebilir Enerji ve
Serbest Enerji Verimliliği" konulu seminere, Sanayi, Ticaret, Enerji,
Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu üyelerinden oluşan 3 kişilik
Parlamento heyetinin davete icabet etmelerinin uygun görüldüğüne ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/1137) 7.- Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un temas ve
görüşmelerde bulunmak üzere Çin Halk Cumhuriyetine yaptığı resmî ziyarete, ekli
listede adı yazılı milletvekilinin katılmasının uygun görülmüş olduğuna ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/1138) 8.- Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Devlet Bahçeli'nin, temas ve görüşmelerde bulunmak üzere Çin Halk Cumhuriyetine
yaptığı resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin
katılmasının uygun görülmüş olduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1139) 9.- Devlet Bakanı Faruk Bal'ın
görüşmelerde bulunmak üzere Kırgızistan, Tacikistan ve Kazakistan'a yaptığı
resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin katılmasının
uygun görülmüş olduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1140) 10.- AB Konvansiyonu toplantısına katılmak
üzere Belçika'ya yapılan resmî ziyarete iştirakleri uygun görülen
milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1141) 11.- Devlet Bakanı Reşat Doğru'nun
görüşmelerde bulunmak üzere Özbekistan'a yaptığı resmî ziyarete, ekli listede
adları yazılı milletvekillerinin katılmasının uygun görülmüş olduğuna ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/1142) 12.- Devlet Bakanı Edip Safder Gaydalı'nın
Irak'a yaptığı resmî ziyarete, ekli listede adı yazılı milletvekilinin
katılmasının uygun görülmüş olduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1143) 13.- İstanbul Milletvekili Hüseyin
Mert'in, Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu üyeliğinden çekildiğine
ilişkin önergesi (4/504) 14.- Balıkesir Milletvekili İsmail
Özgün'ün, TBMM Hesaplarını İnceleme Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin
önergesi (4/505) IV. -
SEÇİMLER A)
KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM 1.- Millî Savunma, Dışişleri, Tarım, Orman ve Köyişleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını
İnceleme, Kamu İktisadî Teşebbüsleri, İnsan Haklarını İnceleme, Çevre, Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar,
Bilgi ve Teknoloji, Komisyonlarında açık bulunan üyeliklere
seçim V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1.- Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın
Önlenmesi Sözleşmesine İlişkin İhtiyarî Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve
Dışişleri Komisyonları Raporları (1/896) (S. Sayısı: 759) VI. -
SORULAR VE CEVAPLAR A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI 1.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde Türkiye aleyhine açılan davalara ve verilen
kararlara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'ün cevabı (7/7405) 2.- Ankara Milletvekili M.Zeki Çelik'in,
son beş yılda yapılan müşavir atamalarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı
H.Tayfun İçli'nin cevabı (7/7439) 3.- İstanbul Milletvekili Mustafa Baş'ın,
Rize'de yapılması planlanan cezaevi projesine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı
Hikmet Sami Türk'ün cevabı (7/7724) 4.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın,
özel bankalara aktarılan kaynakların kullanımına ilişkin sorusu ve Orman Bakanı
ve Devlet Bakanı Vekili Nami Çağan'ın cevabı (7/7792) 5.- Adıyaman Milletvekili Mahmut
Göksu'nun; Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek
Kurumuna, Ağrı'nın bütçeden aldığı paya, yerel
yönetimlerin desteklenmesine ve sosyal amaçlı fonlardan yapılan yardımlara, Sinop'un bütçeden aldığı paya, yerel
yönetimlerin desteklenmesine ve sosyal amaçlı fonlardan yapılan yardımlara, İlişkin soruları ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli'nin cevabı (7/7827, 7830, 7831) 6.- Ankara Milletvekili Saffet Arıkan
Bedük'ün, kalp-damar hastalıklarında kullanılan malzemelere ilişkin sorusu ve
Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un cevabı (7/7852) 7.- Kırıkkale Milletvekili Kemal
Albayrak'ın, memur emekli aylıklarının ödeme dönemi ile işçi ve memur emekli
ikramiyeleri arasındaki farka ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Sümer
Oral'ın cevabı (7/7902) 8.- Konya Milletvekili Teoman Rıza
Güneri'nin, Eti Alüminyum A.Ş.'ne ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı M.Zeki
Sezer'in cevabı (7/7904) 9.- İstanbul Milletvekili Azmi Ateş'in,
yurtdışında tedavi gören kamu personeline ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye
Bakanı Sümer Oral'ın cevabı (7/7924) I. - GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu, TBMM Başkanlığı
olağanüstü toplantı çağrısı üzerine saat 14.00'te açılarak üç oturum yaptı. Vefat eden Kütahya Milletvekili Ahmet
Derin'in aziz hatırası önünde bir dakikalık saygı duruşunda bulunuldu. MHP Grup Başkanvekilleri Ankara
Milletvekili Koray Aydın, Erzurum Milletvekili İsmail Köse, Hatay Milletvekili
Mehmet Şandır ve 121 arkadaşının, Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimlerinin
yenilenmesi ve erken seçimin 3 Kasım 2002 Pazar günü yapılması amacıyla, TBMM
Başkanlığına daha önce verilmiş bulunan önergelerini; ANAP Grup Başkanvekili Denizli
Milletvekili Beyhan Aslan ile SP Grup Başkanvekili Çorum Milletvekili Yasin
Hatiboğlu ve 122 arkadaşının, Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması ile
Milletvekili Genel Seçimlerinin 3 Kasım 2002 Pazar Günü Yapılmasına İlişkin
Kanun Teklifi, Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri Personeli Eğitim Merkezleri
Kanun Tasarısı, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesine
İlişkin İhtiyarî Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun
Tasarısı, Siyasî Partiler ve Seçim Kanunlarına ilişkin (2/454, 2/819, 2/820, 2/826, 2/854, 2/725,
2/816, 2/724, 2/627, 2/723) esas numaralı kanun teklifleri ile 298 Sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve
Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Teklifini, Görüşmek üzere, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin olağanüstü toplantıya çağrılmasına ilişkin önergeleri okundu. Milletvekili genel seçimlerinin
yenilenmesi ve seçimin 3 Kasım 2002 tarihinde yapılması hakkındaki önerge ile, Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması
ile Milletvekili Genel Seçimlerinin 3 Kasım 2002 Pazar Günü Yapılmasına İlişkin
Kanun Teklifi, Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri Personeli Eğitim Merkezleri
Kanun Tasarısı, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesine
İlişkin İhtiyarî Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun
Tasarısı, Siyasî Partiler ve Seçim Kanunlarına ilişkin (2/454, 2/819, 2/820, 2/826, 2/854, 2/725,
2/816, 2/724, 2/627, 2/723) esas numaralı kanun teklifleri ile 298 Sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve
Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifini; Görüşmek için, TBMM Genel Kurulunun 29
Temmuz 2002 Pazartesi günü saat 14.00'te olağanüstü toplantıya çağrıldığına
ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı duyuruları; İstifa eden ve istifaları kabul edilen, H. Hüsamettin Özkan'dan boşalan Devlet
Bakanlığı ve Başbakan Yardımcılığına, Devlet Bakanı Prof. Dr. Şükrü Sina
Gürel'in, Recep Önal'dan boşalan Devlet Bakanlığına,
Ankara Milletvekili Hüseyin Tayfun İçli'nin, M. İstemihan Talay'dan boşalan Kültür
Bakanlığına, İzmir Milletvekili Prof. Dr. B. Suat Çağlayan'ın, Görev değişikliği nedeniyle, Prof. Dr.
Şükrü Sina Gürel'den boşalan Devlet Bakanlığına, Ankara Milletvekili M. Zeki
Sezer'in; Mustafa Yılmaz'dan boşalan Devlet
Bakanlığına, Denizli Milletvekili Mehmet Kocabatmaz'ın, Hasan Gemici'den boşalan Devlet
Bakanlığına, Ankara Milletvekili Melda Bayer'in, Metin Bostancıoğlu'ndan boşalan Millî
Eğitim Bakanlığına, Kırklareli Milletvekili Prof. Dr. Necdet Tekin'in; Dışişleri Bakanlığına atanan Prof. Dr.
Şükrü Sina Gürel'den boşalan Devlet Bakanlığına, Adana Milletvekili Tayyibe
Gülek'in; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 109 ve
113 üncü maddeleri gereğince atandıklarına; İstifa eden ve istifası kabul edilen
İsmail Cem'den boşalan Dışişleri Bakanlığına, Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Prof. Dr. Şükrü Sina Gürel'in atanması ve Başbakan Yardımcısı olarak
görevlendirilmesinin, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 109 uncu ve 113 üncü
maddeleri ile 3046 sayılı Bakanlıkların Kuruluş ve Görev Esasları Hakkında
Yasanın 4391 sayılı Yasayla değişik 4 üncü maddesi gereğince uygun görüldüğüne; İlişkin Cumhurbaşkanlığı tezkereleri; Karabük Milletvekili Erol Karan'ın,
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler, Anakar Milletvekili Ayşe Gürocak'ın, Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor, Komisyonu üyeliklerinden çekildiklerine
ilişkin önergeleri; Genel Kurulun bilgisine sunuldu. Anayasa Komisyonunda boş bulunan ve Yeni
Türkiye Partisi Grubuna düşen 3, Demokratik Sol Parti Grubuna düşen 1, Adalet Komisyonunda boş bulunan ve Yeni
Türkiye Partisi Grubuna düşen 3, Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna düşen 1, İçişleri Komisyonunda boş bulunan ve Yeni
Türkiye Partisi Grubuna düşen 3, Demokratik Sol Parti Grubuna Düşen 2, Millî Eğitim, Gençlik ve Spor Komisyonunda
boş bulunan ve Yeni Türkiye Partisi Grubuna düşen 3, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
Komisyonunda boş bulunan ve Yeni Türkiye Partisi Grubuna düşen 3, Üyeliğe gruplarınca aday gösterilen
milletvekilleri seçildiler. Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının: Birinci sırasında yer alan ve olağanüstü
toplantı konusu olan, Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri Personeli Eğitim
Merkezleri Kanunu Tasarısının (1/744) (S. Sayısı : 786) görüşmeleri tamamlandı;
yapılan oylamadan sonra, kabul edilip kanunlaştığı açıklandı. İkinci sırasında yer alan ve olağanüstü
toplantı konusu olan, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi
Sözleşmesine İlişkin İhtiyarî Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğu
Hakkında Kanun Tasarısının (1/896) (S. Sayısı: 759) görüşmeleri, ilgili
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından, ertelendi. 30 Temmuz 2002 Salı günü saat 15.00'te
toplanmak üzere, birleşime 18.01'de son verildi. Mustafa
Murat Sökmenoğlu TBMM Başkanı Vekili Burhan Orhan Sebahattin Karakelle Bursa Erzincan Kâtip Üye Kâtip Üye No. : 172 II. - GELEN
KÂĞITLAR 30 . 7 . 2002 SALI
(Olağanüstü) Sözlü Soru Önergeleri 1. - Samsun Milletvekili
Musa Uzunkaya'nın, Körfez Savaşında Türkiye'nin uğradığı ekonomik zarara ve
yeni bir harekâtın ekonomiye getireceği yüke ilişkin Başbakandan sözlü soru
önergesi (6/1973) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.7.2002) 2. - Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın,
BEDAŞ ve Genel Müdürüyle ilgili bazı iddialara ilişkin Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/1974) (Başkanlığa geliş tarihi:
29.7.2002) 3. - Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın,
İstanbul Beykoz Paşabahçe Fabrikasında üretimin durdurulmasının sebeplerine
ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1975) (Başkanlığa geliş tarihi:
29.7.2002) 4. - Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın,
Samsun'daki bazı yol yapım projelerine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından
sözlü soru önergesi (6/1976) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.7.2002) 5. - Samsun Milletvekili
Musa Uzunkaya'nın, iki avukatın Metris Cezaevinde saldırıya uğradığı iddiasına
ilişkin Adalet Bakanından sözlü soru önergesi (6/1977) (Başkanlığa geliş
tarihi: 29.7.2002) Yazılı Soru Önergeleri 1. - Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın,
Yerel Yönetimler Yasa Tasarısına İlişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/8102) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.7.2002) 2. - Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, kamu ihalelerinde verilen
tekliflerde büyük oranlarda indirimler yapılmasına ilişkin Bayındırlık ve İskân
Bakanından yazılı soru önergesi (7/8103) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.7.2002) 3. - Karaman Milletvekili
Zeki Ünal'ın, Afganistan'da sivillere zarar veren ABD hava saldırısına ilişkin
Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/8104) (Başkanlığa geliş tarihi:
19.7.2002) 4. - Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın,
Kırıkkale-Sulakyurt-Ambardere Köyünün dere ıslahına ilişkin Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/8105) (Başkanlığa geliş tarihi:
19.7.2002) 5. - Van Milletvekili
Hüseyin Çelik'in, Türk Cumhuriyetlerindeki üniversitelerden mezun olanların
denklik işlemlerine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/8106) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.7.2002) 6. - Kırıkkale
Milletvekili Kemal Albayrak'ın, Kırıkkale'ye bağlı bazı köylerin kanalizasyon
ve içme suyu sorununa ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Kocabatmaz) yazılı soru
önergesi (7/8107) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.7.2002) 7. - Balıkesir
Milletvekili İsmail Özgün'ün, Balıkesir'deki ormanlık alanların muhtemel
yangınlara karşı korunmasına ilişkin Orman Bakanından yazılı soru önergesi
(7/8108) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.7.2002) 8. - Samsun Milletvekili
Musa Uzunkaya'nın, tarihî eserlere ve Osmanlı padişahlarının türbelerine
ilişkin Kültür Bakanından yazılı soru önergesi (7/8109) (Başkanlığa geliş
tarihi: 19.7.2002) 9. - Samsun Milletvekili
Musa Uzunkaya'nın, Yükseköğretime giriş şartlarına ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/8110) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.7.2002) 10. - Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın,
elektrik faturalarındaki yüksek meblağlara ve fatura ödemelerinde yaşanan
sıkıntılara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/8111) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.7.2002) 11. - Samsun Milletvekili
Musa Uzunkaya'nın, Devlet Üstün Hizmet Madalyası kapsamından Futbol Federasyonu
Başkanının istisna edilmiş olmasının sebebine ilişkin Devlet Bakanından (Fikret
Ünlü) yazılı soru önergesi (7/8112) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.7.2002) 12. - Konya Milletvekili
Teoman Rıza Güneri'nin, Konya-Ankara hızlı tren projesine ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/8113) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.7.2002) 13. - Konya Milletvekili
Teoman Rıza Güneri'nin, Konya Askerî Havaalanı bünyesindeki Sivil Terminal
binası projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/8114)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22.7.2002) 14. - Konya Milletvekili Teoman Rıza Güneri'nin,
Tuz Gölü entegre çevre projesine ilişkin Çevre Bakanından yazılı soru önergesi
(7/8115) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.7.2002) 15. - Konya Milletvekili Teoman Rıza Güneri'nin,
TÜMOSAN'a ve özelleştirme sürecine ilişkin
Devlet Bakanından (Yılmaz Karakoyunlu)
yazılı soru önergesi (7/8116) (Başkanlığa geliş ta-rihi: 22.7.2002) 16. - Konya Milletvekili Teoman Rıza Güneri'nin,
Konya'da verilen, sanayi kuşağına
alınma öncesi ve sonrası teşviklere ilişkin
Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/8117) (Başkanlığa
geliş tarihi: 22.7.2002) 17. - Konya Milletvekili
Teoman Rıza Güneri'nin, Konya'daki organize sanayi bölgelerine ve serbest bölge
kurulması yönünde bir çalışma olup olmadığına ilişkin Sanayi ve Ticaret
Bakanından yazılı soru önergesi (7/8118) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.7.2002) 18. - Konya Milletvekili Teoman Rıza Güneri'nin,
Konya'daki Yeşil Hat Projesi çalışmalarına ve ayrılan ödenek miktarına ilişkin
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/8119) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.7.2002) 19. - Konya Milletvekili Teoman Rıza Güneri'nin,
Konya'daki jeotermal kaynaklara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi
(7/8120) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.7.2002) 20. - Konya Milletvekili Teoman Rıza Güneri'nin,
Konya Ilgın Termik Santral Projesini yürüten firmanın açmış olduğu tahkim
davasına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/8121) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.7.2002) 21. - Konya Milletvekili
Teoman Rıza Güneri'nin, Kara Yolları Genel Müdürlüğünün Konya İlinde yürüttüğü
yol yapım projelerine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru
önergesi (7/8122) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.7.2002) 22. - Konya Milletvekili
Teoman Rıza Güneri'nin, Konya'nın köylerinde yürütülen yol çalışmalarına
ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Kocabatmaz) yazılı soru önergesi (7/8123)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22.7.2002) 23. - Konya Milletvekili Teoman Rıza Güneri'nin,
Konya Mevlana Kültür Merkezi projesine ilişkin Kültür Bakanından yazılı soru
önergesi (7/8124) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.7.2002) 24. - Konya Milletvekili
Teoman Rıza Güneri'nin, Konya'ya ikinci bir üniversite kurulması yönünde bir
çalışma olup olmadığına ve eğitimle ilgili çeşitli verilere ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/8125) (Başkanlığa geliş tarihi:
22.7.2002) 25. - Konya Milletvekili
Teoman Rıza Güneri'nin, Beyhekim Sağlık Kompleksine ayrılan ödenek miktarına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/8126) (Başkanlığa geliş
tarihi: 22.7.2002) 26. - Konya Milletvekili Teoman Rıza Güneri'nin,
ülkemizdeki ve Konya'daki ormanlık alanlara ve Konya'da yapılan ağaçlandırma ve
erozyonu önleme çalışmalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8127)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22.7.2002) 27. - Konya Milletvekili
Teoman Rıza Güneri'nin, Konya'da bulunan Vakıf eserlerine ve bunlara ayrılan
ödenek miktarına ilişkin Devlet Bakanından (Nejat Arseven) yazılı soru önergesi (7/8128) (Başkanlığa
geliş tarihi: 22.7.2002) 28. - Konya Milletvekili
Teoman Rıza Güneri'nin, Konya'daki hava kirliliğine ve önlenmesi için yapılan
çalışmalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8129) (Başkanlığa geliş
tarihi: 22.7.2002) 29. - Konya Milletvekili Teoman Rıza Güneri'nin,
Ankara Sigorta Bölge Müdürlüğünün kuruluşu ve iptali kararına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8130) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.7.2002) 30. - Konya Milletvekili
Teoman Rıza Güneri'nin, Konya'ya gelen turist sayısı ile turizmin
geliştirilmesi çalışmalarına ilişkin Turizm Bakanından yazılı soru önergesi
(7/8131) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.7.2002) 31. - Bursa Milletvekili
Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Bursa Linyit İşletmeleri Orhaneli Bölge Müdürlüğüne
nakledilen işçilere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8132)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22.7.2002) 32. - Afyon Milletvekili İsmet Attila'nın, Türk
Telekom bayiliklerine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/8133) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.7.2002) 33. - İstanbul
Milletvekili M. Murat Sökmenoğlu'nun, İstanbul Beykoz Paşabahçe Şişe Cam
Fabrikasının kapatılmasına ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru
önergesi (7/8134) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.7.2002) 34. - Tekirdağ
Milletvekili Bayram Fırat Dayanıklı'nın, Skylife Dergisinde Türk Millî Futbol
Takımının başarısına yer verilmemesinin nedenine ilişkin Devlet Bakanından
(Yılmaz Karakoyunlu) yazılı soru önergesi (7/8135) (Başkanlığa geliş tarihi:
25.7.2002) 35. - Muğla Milletvekili
Fikret Uzunhasan'ın, FORMULA-1 yarışlarının Muğla İlinde yapılıp
yapılamayacağına ilişkin Devlet Bakanından (Fikret Ünlü) yazılı soru önergesi
(7/8136) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.7.2002) 36. - Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, Ankara'da Çayyolu-Etimesgut-İvedik Organize Sanayi Sitesi
yolu yapım çalışmalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8137)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25.7.2002) 37. - Sakarya Milletvekili
Osman Fevzi Zihnioğlu'nun, Sakarya İlinde 57. Hükümet döneminde yapılan
çalışmalara ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Bal) yazılı soru önergesi (7/8138)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26.7.2002) 38. - Sakarya Milletvekili Osman Fevzi
Zihnioğlu'nun, Sakarya İlinde 57. Hükümet döneminde yapılan çalışmalara ilişkin
Devlet Bakanından (Tunca Toskay) yazılı soru önergesi (7/8139) (Başkanlığa
geliş tarihi: 26.7.2002) 39. - Sakarya
Milletvekili Osman Fevzi Zihnioğlu'nun, Sakarya İlinde 57. Hükümet döneminde
yapılan çalışmalara ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi
(7/8140) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.7.2002) 40. - Sakarya
Milletvekili Osman Fevzi Zihnioğlu'nun, Sakarya İlinde 57. Hükümet döneminde
yapılan çalışmalara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/8141)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26.7.2002) 41. - Sakarya
Milletvekili Osman Fevzi Zihnioğlu'nun, Sakarya İlinde 57. Hükümet döneminde
yapılan çalışmalara ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/8142)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26.7.2002) 42. - Sakarya
Milletvekili Osman Fevzi Zihnioğlu'nun, Sakarya İlinde 57. Hükümet döneminde
yapılan çalışmalara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/8143) (Başkanlığa geliş
tarihi: 26.7.2002) 43. - Sakarya Milletvekili
Osman Fevzi Zihnioğlu'nun, Sakarya İlinde 57. Hükümet döneminde yapılan
çalışmalara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/8144)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26.7.2002) 44. - Giresun Milletvekili Rasim Zaimoğlu'nun,
Giresun'da selden zarar gören vatandaşlara ve yöreye yapılacak yardımlara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8145) (Başkanlığa geliş tarihi:
3.7.2002) 45. - Bolu Milletvekili
İsmail Alptekin'in, misyonerlik faaliyetlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/8146) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.7.2002) 46. - Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın,
Samsun İli Hudutları içindeki yol yapım çalışmalarına ilişkin Bayındırlık ve
İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/8147) (Başkanlığa geliş tarihi:
29.7.2002) 47. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Beykoz
Paşabahçe Fabrikasının kapanmaması için çalışma yapılıp yapılmayacağına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8148) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.7.2002) 48. - Karaman
Milletvekili Zeki Ünal'ın, İran doğalgazındaki propan maddesinin zararlı olup
olmadığına ve propanı ayırt edecek tesisler kurulup kurulmayacağına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/8149) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.7.2002) 49. - Ankara Milletvekili Uluç Gürkan'ın, tarikat
ve irticai odak bağlantılı oldukları gerekçesiyle haklarında soruşturma açılan
Emniyet Teşkilatı personeli olup olmadığına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/8150) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.7.2002) 50. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, ülkenin
içinde bulunduğu ekonomik duruma ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş)
yazılı soru önergesi (7/8151) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.7.2002) 51. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, ABD'nin
Irak'a yapacağı muhtemel saldırı karşısında Türkiye'nin tavrına ilişkin
Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/8152) (Başkanlığa geliş tarihi:
29.7.2002) 52. - Karaman
Milletvekili Zeki Ünal'ın, yaralı bir öğretmenin Bakırköy Devlet Hastanesinde
gördüğü muameleye ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/8153)
(Başkanlığa geliş ta-rihi: 29.7.2002) 53. - Karaman
Milletvekili Zeki Ünal'ın, tasarruf genelgesine rağmen Devletin araç satın
aldığı iddialarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/8154)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29.7.2002) 54. - Samsun Milletvekili
Musa Uzunkaya'nın Bulgaristan üzerinden Türkiye'ye gelen vatandaşlarımızın bu
ülkede karşılaştıkları sorunlara ve İpsala Sınır Kapısındaki uzun bekleyişlere
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8155) (Başkanlığa geliş tarihi:
29.7.2002) 55. - Karaman
Milletvekili Zeki Ünal'ın, İZOTAŞ Şirketine Vakıfbank'ın verdiği krediye
ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/8156)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29.7.2002) 56. - Karaman
Milletvekili Zeki Ünal'ın, Atatürk Hava Limanı 3. pist inşaatının tamamlanamama
sebeplerine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/8157)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29.7.2002) BİRİNCİ OTURUMAçılma Saati: 15.00 30 Temmuz 2002 Salı BAŞKAN : Başkanvekili Mustafa Murat SÖKMENOĞLU KÂTİP ÜYELER: Sebahattin KARAKELLE (Erzincan), Burhan ORHAN
(Bursa) BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 122 nci Birleşimini açıyorum. Toplantı yetersayısı
vardır, görüşmelere başlıyoruz. Sayın Ahmet Çakar,
yerinden, çok önemli bir konuya temas etmek istedi; yüksek izninizle, ona bu
imkânı tanıyacağım; çünkü, İstanbul'da Paşabahçe Şişe ve Cam Fabrikasındaki
işçiler perişan. Bendeniz, Sayın Derviş'e
bir önerge verdim. Şimdi, Meclis Başkanının Vekili olarak da imzalayıp
gönderiyorum. Sayın Çakar, buyurun. AHMET ÇAKAR (İstanbul) -
Sayın Başkanım, şu anda, İstanbul - Beykoz Paşabahçe Şişe ve Cam Fabrikasında
olağanüstü bir durum söz konusudur. Fabrika yönetimi, Anayasamızın 49 uncu
maddesine ve toplusözleşme hükümlerine muhalefet ederek, işçileri kapıya koymuş
ve tarihî değeri yüksek, kültürel değeri yüksek, ticarî değeri yüksek, ekonomik
değeri yüksek olan Paşabahçe Şişe ve Cam Fabrikamızın üretimini durdurmuş ve
işçileri kapıya koymuştur. Bu, Türkiyemizin bugünkü ortamında, gerçekten,
yürekleri parçalayan bir hadisedir; çünkü, Paşabahçe yönetiminin ifade ettiği
gibi, sadece verimsizliğe dayalı bir gerekçeyle fabrikada üretimin durdurulması
ve işçilerin kapının önüne konulması kabul edilebilecek bir şey değildir.
Burada, son derece ciddî bir insan hakkı ihlali vardır ve çalışanlarımızın
çalışma hakkının elinden alınması da söz konusudur. Bu itibarla, Atatürk'ün
emriyle kurdurulmuş ve kurulduğundan bugüne kadar yapmış olduğu üretimle
Türkiye'ye büyük kazançlar ve kazanımlar temin eden Paşabahçe Şişe ve Cam
Fabrikamızın üretiminin devam ettirilmesi ve istihdamın sürdürülebilmesi için,
buradan, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, bütün Türkiye'ye ve dünya
kamuoyuna duyuyoruz ki, gizli maksatlarla, açıklanamayan gizli maksatlar
üzerine yazılmış olan senaryoların uygulandığı Paşabahçe Şişe ve Cam
Fabrikasındaki yönetimi buradan protesto ediyorum ve bu konuyla ilgili, İş
Bankasının iştiraki içerisinde bulunan, söz sahibi yönetim kurulunda görev
alan, yer alan insanlarımızın da bu konuda yeterli duyarlılığı ve hassasiyeti
göstermelerini kendilerinden beklediğimizi, buradan, Parlamento olarak ifade
etmek istiyorum. Özellikle, devletimizin
kuruluşuyla beraber siyasî hayatta yer alan Cumhuriyet Halk Partisinin
iştirakinin bulunduğu İş Bankası yönetiminin ve devletle ilişkili kısmıyla,
devletimizin de bu konudaki iştirakleri noktasında yönetim kurulunun, buradaki
keyfî birtakım kararların alınmasında ve uygulanmasında son derece ilgisi
bulunan İş Bankası Genel Müdürlüğünün uyarılması... Bu hususta kendisini insafa
davet ediyorum.(MHP sıralarından alkışlar) Sayın Başkanım, teşekkür
ediyorum. BAŞKAN - Sayın Çakar, çok
teşekkür ediyorum. ASLAN POLAT (Erzurum) -
Sayın Başkan, Sayın Hatiboğlu konuşacak... BAŞKAN - Efendim, tabiî,
Sayın Hatiboğlu'na söz vereceğim, o imkânı sağladım; ama, olağanüstü bir
toplantı olduğu için, gündemdışı söz veremiyoruz, İçtüzüğün 60 ıncı maddesine
göre, İstanbul'un bu önemli konusunu, grup... EROL AL (İstanbul) -
Sayın Başkan?.. BAŞKAN - Vereceğim Sayın Al... İstirham ederim...
Sayın Hatiboğlu sizden önce, hem yolda hem tecrübede. Sayın Hatiboğlu, buyurun. YASİN HATİBOĞLU (Çorum)-
Sayın Başkanım, gerçekten Şişe ve Cam Fabrikası çalışanlarının, nasıl, acıya,
ıstıraba maruz bırakıldıklarını televizyonlardan izliyoruz. Bizim Grubumuza
mensup arkadaşlarımız, mahallinde de kendilerini ziyaret ettiler, bizzat, acı
ve ıstıraplarını aldılar. Şimdi, Milliyetçi Hareket
Partisine mensup değerli arkadaşımız Çakar, çok güzel ifade etiler. Bunu ben
buradan söylerim de, anlamadığım şudur: Sayın Çakar, hükümetin çok değerli bir
üyesidir. Hükümet bu işe neden el koymuyor? Ben ağlarım, doğrudur, ben
sızlarım, doğrudur; ama, hükümet üyesinin böyle ağıt yakmasını anlamak mümkün
değil. (SP sıralarından alkışlar)Gene de teşekkür ediyorum kendisine. BAŞKAN - Efendim,
zatıâlileriniz bilirsiniz ki, yürütme ile yasama ayrı; biz, yasama olarak el
koyduk. Bendeniz, tatilde, Sayın Derviş de bir önerge verdim. YASİN HATİBOĞLU
(Çorum)-Sayın Başkanım, yürütme ile yasama keşke ayrı olsaydı; hep bunun
acısını çektik... BAŞKAN -Bizim gözümüzde
ve gönlümüzde böyle YASİN HATİBOĞLU (Çorum)-
Keşke ayrı olsaydı. Yasama, yürütmeye tabi hale getirildi. Keşke ayrı olsaydı.
Siz çok arzu edersiniz ayrı olmasını; ben de çok arzu ediyorum; ama, yasama ile
yürütme bir araya getirildi ve yasama, yürütmeye tabi kılındı. Bütün
sıkıntıların kaynağı bu. Mutlaka, hükümet -hâlâ hükümettir, beceriksizliğine,
başarısızlığına rağmen hâlâ hükümettir- çözüm bulmalıdır. Size teşekkür ediyorum. KORAY AYDIN (Ankara) -
Özel banka, Sayın Hatiboğlu; farkı bu. BAŞKAN - Ben teşekkür
ediyorum. Yeni Türkiye Partisi
İstanbul Milletvekili Sayın Al, buyurun efendim. EROL AL (İstanbul) -
Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Beykoz-Paşabahçe'de bulunan
Şişe ve Cam fabrikasında, 870'i cam işinde, 170'i de kapsam dışı olmak üzere, 1
040 işçimiz istihdam ediliyor. Ben, geçen hafta sonu
işçi arkadaşlarımızı ziyaret ettim ve Türk-İş İstanbul Bölge Temsilcisi Sayın
Faruk Büyükbucak, Kristal İş temsilcileri ve işçi arkadaşlarımızla görüşmelerde
bulundum, aynı zamanda işvereni de ziyaret ettim. Burada, gerçekten çok
sıkıntılı bir durum var. Bir kere, Kristal-İş üyesi işçilerimizin aileleriyle
birlikte işyerlerine sahip çıkma eylemleri var. Bu eylem İstanbul Valisi
tarafından sabote edilmektedir, bu eylemin halk tarafından desteklenmesi
önlenmektedir. İstanbul Valiliğince uygulanan tedbirler nedeniyle, işçilerimize
ve ailelerine yiyecek ve su sağlanması bile zorlukla yapılmaktadır, cadde
trafiğe kapatılmıştır, vatandaşın teması önlenmektedir, Hak-İş Genel Başkanı
bile işçi arkadaşlarımızı ziyaret etmekten alıkonulmuştur. Öncelikle, biz, Yeni
Türkiye Partisi olarak, buradaki polisiye önlemlerin sadece güvenliği
sağlayacak şekilde yeniden gözden geçirilmesini istiyoruz. Bunu Sayın İçişleri
Bakanımızla konuştum. Bir kez daha bu konuda duyarlılık gösterilmesini ve
işçilere insanca muamele yapılmasını, en azından, istiyoruz. Bu arada, Sayın Çakar'ın
da belirttiği gibi, Şişe ve Camın üst kuruluşu olan; yani, İş Bankası
iştirakidir Şişe ve Cam... Buradaki fabrikada ekonomik bir sıkıntı varsa ve
burada 200 dönüme yakın bir arazi var, hemen Boğazın dibinde; burası
değerlendirilmek isteniyorsa, buradaki işçilere bir yol gösterilmesi, bu
işçilerin başka tesislerde... 300 trilyon liralık hâsılası olan bir işyeridir
Şişe ve Cam, büyük bir işletmedir, Türkiye'nin gözbebeğidir. Bu tesis, 1935'te,
Atatürk tarafından kurulmuştur. Buraya -eğer taşınacaksa- bir başka tesisin
yapılmasını veya işçilerin, Şişe ve Camın diğer ünitelerine nakledilmesini
istiyoruz. Buradaki sorun, karşılıklı görüşmelerle ve İş
Bankasındaki hissedarların, İş Bankası yönetiminin Şişe ve Cama özel bir
duyarlılık göstererek... Kendileriyle de görüşmede bulundum; Cumhuriyet Halk
Partisinin buradaki temsilcisi ve yönetim kurulu üyesi arkadaşlarla da
görüştüm, bu konuda kendilerinden talepte bulundum. Hep birlikte,
Parlamentonun, işçilerimizin ve üretimin yanında olduğunu göstermemiz
açısından, bize verdiği fırsat için, Sayın Çakar'a tekrar teşekkür ediyor, saygılar
sunuyorum efendim. BAŞKAN - Beni unutmayın,
ilk önergeyi ben verdim Sayın Al, ben de İstanbul Milletvekiliyim yani,
istirham ederim... EROL AL (İstanbul) - Sayın Başkanım, size de teşekkür ediyorum,
başta da ettim zaten. BAŞKAN - Sayın Çelik, buyurun. HÜSEYİN ÇELİK (Van) -
Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Başkanım, Paşabahçe
Şişe ve Cam, neredeyse cumhuriyetle yaşıt olan güzide bir müessesedir.
Hepimizin şahsî hayatında da, Paşabahçe, âdeta bir hayat tarzı, bir marka
olarak yerleşmiştir. "Ver kurtul, kapat kurtul" mantığıyla, oradaki
işçilerimizin, ailelerinin mağdur edilmesini, biz, kesinlikle kınıyoruz ve
buradaki işçilerimizin hak arama mücadelesinde, AK Parti olarak onların
yanındayız. Serbest piyasa ekonomisi,
kapitalist ekonomi "altta kalanın canı çıksın" mantığıyla
yürütülemez. Sosyal devlet ilkesi ayak altına alınmamalıdır ve biz, parti
olarak, sosyal devlet ilkesini gözardı eden bütün uygulamalara karşı olduğumuzu
ifade ediyoruz. Oradaki kıymetli arsa,
acaba, hangi rantçı çevrelerin iştahını kabartmaktadır? Eğer, gerçekten, o arsa
devletimiz için çok önemliyse, oradan ciddî bir gelir gelecekse, o fabrikanın
başka bir yere, daha uzaklara taşınması mümkündür; ama, bu işçilerimizin mağdur
edilmesine taraftar değiliz. Bu güzide müessesenin yok edilmesine kesinlikle
karşıyız. Teşekkür ederim efendim. BAŞKAN - Efendim,
teşekkür ediyorum. Sayın Güzel, buyurun. AHMET GÜZEL (İstanbul) -
Söz verdiğiniz için teşekkür ediyorum Sevgili Başkanım. Paşabahçe Şişe ve Cam
Fabrikası, cumhuriyet dönemimizin en önemli fabrikalarından biridir. Bu
fabrikamız, Türkiye İş Bankası Yönetim Kurulunun aldığı bir kararla, bugünlerde
kapatılma tehlikesi altındadır. Paşabahçe'de bu olayların serüveni, 1990'lı
yıllara dayanmaktadır. 1990'lı yıllarda İstanbul'da talanı ve yağmayı temsil
eden bir yönetim, Paşabahçe Şişe ve Cam Fabrikasının o kıymetli arazilerini de
turizm bölgesi olarak ilan etmiş ve o tarihten itibaren, Paşabahçe Şişe ve Cam
Fabrikası da, Türkiyemizde, büyük otel ve benzeri tesis yapmak isteyen; ama, bu
rantı İş Bankasının sırtından elde etmek isteyen çevrelerin etkisi altında
kalmış ve bu büyük oyun bugünlerde yeniden sahnelenmeye başlanmıştır. Bu konudaki oyunu bozmak
için, çok değerli Beykoz Belediye Başkanımız, plan tadilatını yapmış, bu tarihî
fabrikamızın, tekrar fabrika ünitesi olarak, sanayi tesisi olması yolunda plan
tadilatını yaparak, İstanbul Anakent Belediye Başkanlığına göndermiştir. Bu
planın İstanbul Anakent Belediye Başkanlığınca tasdik edilmesi halinde, bu
iştah kabartan büyük arazi üzerinde oynanmakta olan oyunlar bozulacak;
Paşabahçe Şişe ve Cam Fabrikasında üç nesildir cam üreterek, Türkiye'ye, ülke
ekonomisine katkı koyan bu güzel insanlarımız, yine baba yadigârı olan bu
cumhuriyet fabrikasında işlerine devam edeceklerdir. Biz, tüm İstanbul
milletvekilleri olarak, bu noktada bu fabrikanın kapanmaması için, hepimiz,
elimizden gelen çalışmayı yapıyoruz. Bu çalışmayı yapan tüm İstanbul
milletvekili arkadaşlarıma teşekkür etmek istiyorum. Ayrıca, bu konuda,
işçilerimizi destekleyen basınımıza, Belediye Başkanımıza ve belediye
çalışanlarımıza -Paşabahçe Şişe ve Camdaki bu davranış, bu büyük saldırı
karşısında bir araya gelen Beykoz'daki tüm işçi kardeşlerimize de,
sergiledikleri bu birliktelik için- huzurunuzda teşekkürü borç biliyorum. Teşekkür ederim Sayın
Başkanım. BAŞKAN - Ben teşekkür
ederim Sayın Güzel. Sayın Ayaydın, buyurun
efendim. AYDIN A. AYAYDIN
(İstanbul) - Sayın Başkan, yaklaşık on günden bu yana, İstanbul'un Beykoz
İlçesinde, cumhuriyetin kuruluşundan bu yana kurulu bulunan Paşabahçe Şişe ve
Cam Fabrikası işçilerinin uygulamış oldukları boykot, gerçekten, üzerinde
durulması gereken büyük bir olaydır. Takdir edersiniz ki,
Paşabahçe Şişe ve Cam Sanayii kamuya ait bir yer değildir, özel sektör olan
Türkiye İş Bankasının bir kuruluşudur; ancak, İstanbul Boğazının en güzel
yerinde kurulu bulunan bu sanayi tesisinin kapatılarak, işçilerin sokakta
bırakılmasını ve işçi ailelerinin mağdur edilmesini kabul etmemiz mümkün
değildir. Bir ticarî kuruluş olan Paşabahçe Şişe ve Cam Fabrikasıyla ilgili bu
kararın Türkiye İş Bankası Yönetim Kurulu tarafından tekrar gözden geçirilerek
-elbette verimlilik ilkesi gözönünde bulundurularak, bu fabrikanın, belki
Beykoz dışında, sanayi kuruluşuna elverir bir başka yere nakledilerek-
işçilerin işten çıkarılmasını önleyecek bir tedbirin bulunması mümkün
olabilecektir. İstanbul Valisi Sayın
Erol Çakır'ın, gerek işveren ve gerek işçilerle yapmış olduğu görüşmelerin bu
işe olumlu katkı sağlayacağına inanıyoruz. İstanbul Valisi Sayın Erol Çakır'ın
-biraz evvel bir arkadaşımın belirttiği gibi- bu işi bozucu değil, gerçekten,
bu işi çözme noktasında çok olumlu katkılarını -Vali Beyle 3-4 kez yapmış
olduğumuz telefon görüşmesinde, Paşabahçe Şişe ve Cam Fabrikası işçilerinin ve
ailelerinin mağdur edilmeden, bu sorunun çözülmesi konusunda göstermiş olduğu
gayreti de- takdirle karşılıyoruz. Paşabahçe Şişe ve Cam Fabrikası işçilerinin
haklı olarak göstermiş oldukları bu tepkiyi desteklediğimizi, Paşabahçe Şişe ve
Cam Fabrikasının sanayie elverişli bir bölgeye nakledilmesinin yerinde
olacağını belirtiyor, hepinize saygılar sunuyorum. BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Ayaydın. Eşsiz Atatürk'ün ve İş
Bankasının kurucularından, Üçüncü Cumhurbaşkanımız Sayın Celal Bayar'ın da, bu
vesileyle, kemikleri sızlamamış olur. HÜSEYİN ÇELİK (Van) -
Sayın Ayaydın, hükümet şikâyet ediyor, muhalefet şikâyet ediyor; kim yapacak bu
işi?! AYDIN A. AYAYDIN
(İstanbul) - Devlete ait bir yer değil ki, özel sektöre ait bir yer. BAŞKAN - Efendim, özel
sektöre ait olsa da, bizim görevimiz, İşçimizin hakkı... Sosyal devlet ilkesi
nerede kalmış?! Sosyal devlet ilkesi içinde, insanı sokağa bırakıp da, İstanbul
gibi bir yerde... Onlara "bu, özel sektörün işi" diyemeyiz; çünkü,
İstanbul yaklaşımı diye bir yaklaşım da var üstelik, İş Bankasının başını
çektiği. İstirham ederim Sayın Ayaydın Hocam; zatıâlileriniz genel müdürlük
yapmışsınız. AYDIN A. AYAYDIN
(İstanbul) - Sayın Başkan, sizler gibi, bizler de, işçilerin mağdur edilmemesi
yolunda görüşümüzü ifade ettik; onu belirtmek istedim. BAŞKAN - Hayır, onu
biliyorum; sizin yardımcı olacağınıza inanıyorum ben. Teşekkür ediyorum
efendim. TURHAN GÜVEN (Mersin) -
Sayın Başkan, bütün gruplardan arkadaşlarımız söz aldılar... BAŞKAN - Özür dilerim
efendim. Sayın Turhan Güven, söz istememiştiniz. Doğru Yol Partisi İstanbul
milletvekiline baktım, konuşuyordu; sizin, Mersin'den bu işe uzanacağınızı
tahmin edemedim, özür dilerim; buyurun. TURHAN GÜVEN (Mersin) -
Sayın Başkanım, bu iş, yalnız İstanbul'un değil, Türkiye'nin işidir. Bir özel sektör kuruluşu
filan da değildir. İş Bankasıyla ortak olan bir kuruluşta, devletin ortaklığı
da söz konusudur. Bugün, İş Bankası, tek başına, yalnız bir özel kurumu ifade
etmiyor. Bugün, İş Güvencesi Kanun Tasarısı üzerinde birtakım görüşmelerin yapılması
söz konusuyken, bütün sendikalar gelip de, bu konunun peşinde ısrarla
durmaktayken, sorgusuz sualsiz, tasarımlarda bulunmak veya kanunî gerekçelerle
birtakım şeylerin peşine takılmak yanlıştır. Bu bakımdan, Paşabahçe
bir tarihî olaydır, bir tarihî olgudur; zarar da edebilir, etmeyebilir de...
Bugüne kadar, yine, İş Bankasının ortağı olduğu başka fabrikalar da vardır;
onların da zararı söz konusuyken, mücerret Paşabahçe üzerinde birtakım
oyunların oynanmasına bu millet müsaade etmemelidir. Her türlü tedbirin
alınmasından yanayız ve binlerce insanı sokağa bırakacak bir davranışa da karşı
olduğumuzu ifade etmek istiyorum Doğru Yol Partisi olarak. Saygılar sunuyorum
efendim. BAŞKAN - Efendim, bu
arada, ben de, İstanbul Milletvekili olarak, bir hafta evvel verdiğim soru
önergemi, hükümete, burada, Başkanvekili olarak, Başkana vekâleten imzalayıp,
Devlet Bakanı Sayın Kemal Derviş Beye gönderiyorum. Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır; sunuşlar epey uzun süreceği için, Kâtip Üyenin oturarak
okumasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının tezkereleri vardır; okutuyorum: III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A)
TEZKERELER VE ÖNERGELER 1.- Avrupa
Konseyi Parlamenter Meclisi Türk Grubunda Ankara Milletvekili Saffet Arıkan
Bedük'ün istifasıyla boşalan yedek üyeliğe DYP grubunca aday gösterilen
Adıyaman Milletvekili Mahmut Nedim Bilgiç'in üyeliğine ilişkin Başkanlık
tezkeresi (3/1132) 17 Temmuz 2002 Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna Avrupa Konseyi
Parlamenter Meclisi Türk Grubunda, Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük'ün
istifasıyla boşalan yedek üyelik için, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanunun 2 nci maddesinin (a)
fıkrası uyarınca, Doğru Yol Partisi Grup Başkanlığınca aday gösterilen Adıyaman
Milletvekili Mahmut Nedim Bilgiç'in üyeliği hususu Genel Kurulun bilgisine
sunulur. Ömer
İzgi Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur efendim. 2.- NATOPA
Türk Grubunda Çorum Milletvekili Bekir Aksoy'un istifasıyla boşalan yedek
üyeliğe DYP grubunca aday gösterilen Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük'ün
üyeliğine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1133) 17
Temmuz 2002 Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna NATOPA Türk Grubunda,
Çorum Milletvekili Bekir Aksoy'un istifasıyla boşalan yedek üyelik için,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620
sayılı Kanunun 2 nci maddesinin (a) fıkrası uyarınca, Doğru Yol Partisi Grup
Başkanlığınca aday gösterilen Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük'ün
üyeliği hususu Genel Kurulun bilgilerine sunulur. Ömer
İzgi Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur efendim. Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının 4 adet tezkeresi daha vardır; ayrı
ayrı okutup oylarınıza sunacağım. Birinci tezkereyi
okutuyorum: 3.-
Azerbaycan Kadın Parlamenterler Birliği tarafından Bakü'de düzenlenecek
"21 inci Yüzyılda Kadın ve Çocuklara Uygulanan Şiddetin Çeşitli Yönleri ve
Küresel Sonuçları" konulu Konferansa, TBMM'yi temsilen kadın
parlamenterlerden oluşan bir heyetin davete icabet etmelerinin uygun
görüldüğüne ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1134) 19
Temmuz 2002 Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna Dışişleri Bakanlığından
alınan bir yazıda, 24-27 Eylül 2002 tarihleri arasında Azerbaycan Kadın
Parlamenterler Birliği tarafından Bakü'de düzenlenecek "21 inci Yüzyılda
Kadın ve Çocuklara Uygulanan Şiddetin Çeşitli Yönleri ve Küresel
Sonuçları" konulu konferansa, Türkiye Büyük Millet Meclisinden de kadın
parlamenter heyet davet edilmektedir. Söz konusu davete icabet
edilmesi hususu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi
Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun
tasviplerine sunulur. Ömer
İzgi Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı BAŞKAN - Tezkereyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir
efendim. Üstelik, bu kabinemizde 2 de bayan bakanımız var. Diğer tezkereyi
okutuyorum: 4.- Habitat
Global Parlamenterleri Bölgesel Konseyi Başkanı Peter Götz tarafından
Belçika'nın Başkenti Brüksel'de BM Dünya Habitat Günü çerçevesinde düzenlenecek
olan Habitat Global Parlamenterleri Toplantısına, Habitat Global
Parlamenterleri Avrupa Kıtası Yönetim Kurulu Üyeleri Kırklareli Milletvekili
TBMM Çevre Komisyonu Başkanı Cemal Özbilen ve Ankara Milletvekili TBMM Çevre
Komisyonu Başkan Yardımcısı Sedat Çevik'in davete icabet etmelerinin uygun
görüldüğüne ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1135) 23
Temmuz 2002 Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna Habitat Global
Parlamenterleri Bölgesel Konseyi Başkanı Peter Götz tarafından gönderilen davet
mektubunda, 7-8 Ekim 2002 tarihlerinde Belçika'nın Başkenti Brüksel'de BM Dünya
Habitat Günü çerçevesinde düzenlenecek olan Habitat Global Parlamenterleri
Toplantısına, Habitat Global Parlamenterleri Avrupa Kıtası Yönetim Kurulu
Üyeleri; Kırklareli Milletvekili TBMM Çevre Komisyonu Başkanı Cemal Özbilen ve
Ankara Milletvekili TBMM Çevre Komisyonu Başkan Yardımcısı Sedat Çevik ismen
davet edilmektedir. Söz konusu davete icabet
edilmesi hususu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi
Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun
tasviplerine sunulur. Ömer
İzgi Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı BAŞKAN - Tezkereyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Diğer tezkereyi
okutuyorum: 5.- Global
Eylem İçin Parlamenterler Kuruluşu Genel Sekreteri Shazai Rafi tarafından Güney
Afrika Cumhuriyetinin Johannesburg Kentinde "Sürdürülebilir Dünya Kalkınma
Zirvesi" (Rio +10) kapsamında Global Eylem İçin Parlamenterler Kuruluşu
tarafından düzenlenecek olan "Temiz Hava Temiz Su" konulu toplantıya
Kırklareli Milletvekili TBMM Çevre Komisyonu Başkanı Cemal Özbilen'in davete
icabet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1136) 23
Temmuz 2002 Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna Global Eylem İçin
Parlamenterler Kuruluşu Genel Sekreteri Shazai Rafi tarafından gönderilen davet
mektubunda, 29-30 Ağustos 2002 tarihlerinde Güney Afrika Cumhuriyetinin
Johannesburg Kentinde "Sürdürülebilir Dünya Kalkınma Zirvesi"
(Rio+10) kapsamında Global Eylem İçin Parlamenterler Kuruluşu tarafından
düzenlenecek olan "Temiz Hava Temiz Su" konulu toplantıya Kırklareli
Milletvekili TBMM Çevre Komisyonu Başkanı Cemal Özbilen ismen davet
edilmektedir. Söz konusu davete icabet
edilmesi hususu Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi
Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun
tasviplerine sunulur. Ömer
İzgi Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı BAŞKAN - Tezkereyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul... KAMER GENÇ (Tunceli) -
Böyle davet olmaz efendim... BAŞKAN - Tezkereyi kabul
edenler... Kabul etmeyenler... KAMER GENÇ (Tunceli) -
Kendi kendilerini davet ettiriyorlar; olmaz böyle bir şey!.. BAŞKAN - Kabul edilmiştir
efendim. Sayın Genç... KAMER GENÇ (Tunceli) - Böyle
davet olmaz. Bazı komisyonlar, gidiyorlar, kendilerini özel davet ettiriyorlar;
bu olmaz. Davet, Türkiye Büyük Millet Meclisine olur ve Türkiye Büyük Millet
Meclisinin, Dış İlişkilerin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanuna göre
düzenleme yapılır. Bazı komisyonlar gözü açıklık yapıyorlar. Gidiyorlar, bazı
yerlere kendilerini davet ettiriyorlar. BAŞKAN - Sayın Genç,
Başkanlık Divanında söyleyeceğinizi burada söylediniz, zapta geçti, ben de
Başkanıma arz edeceğim. KAMER GENÇ (Tunceli) -
Ben olsam sunmam bunları. BAŞKAN - Efendim,
bendenizin imzası yok, Sayın Ömer İzgi'nin imzası var. Siz de Başkanlık Divanı
üyesisiniz, orada söyleyeceksiniz. Son tezkereyi okutuyorum: 6.- Avrupa
Birliği (AB) Komisyonu Genişleme Genel Müdürlüğü bünyesinde aday ülkelerin AB
müktesebatına uyum sürecinde teknik yardım vermek üzere kurulmuş olan TAİEX
(Teknik Yardım, Bilgi ve Değişim Grubu) ofisi ve DG TREN (Enerji ve Ulaştırma
Genel Müdürlüğü) işbirliği ile Brüksel'de düzenlenecek olan "Yenilenebilir
Enerji ve Serbest Enerji Verimliliği" konulu seminere, Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu üyelerinden oluşan 3
kişilik Parlamento heyetinin davete icabet etmelerinin uygun görüldüğüne
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1137) 29
Temmuz 2002 Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna Avrupa Birliği (AB)
Komisyonu Genişleme Genel Müdürlüğü bünyesinde aday ülkelerin AB müktesebatına
uyum sürecinde teknik yardım vermek üzere kurulmuş olan TAİEX (Teknik Yardım,
Bilgi ve Değişim Grubu) ofisi ve DG TREN (Enerji ve Ulaştırma Genel Müdürlüğü)
işbirliği ile Brüksel'de (Belçika) 10-12 Ekim 2002 tarihleri arasında
düzenlenecek olan "Yenilenebilir Enerji ve Serbest Enerji Piyasasında
Enerji Verimliliği" konulu seminere, Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar,
Bilgi ve Teknoloji Komisyonu üyelerinden oluşan 3 kişilik parlamento heyeti
davet edilmiştir. Söz konusu davete icabet
edilmesi hususu Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi
Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun
tasviplerine sunulur. Murat
Sökmenoğlu Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanvekili BAŞKAN - Tezkereyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Şimdi, Başbakanlığın,
Anayasanın 82 nci maddesine göre verilmiş 6 adet tezkeresi vardır; ayrı ayrı
okutup oylarınıza sunacağım. Birinci tezkereyi
okutuyorum: 7.- Sağlık
Bakanı Osman Durmuş'un temas ve görüşmelerde bulunmak üzere Çin Halk
Cumhuriyetine yaptığı resmî ziyarete, ekli listede adı yazılı milletvekilinin
katılmasının uygun görülmüş olduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1138) 23.7.2002 Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Sağlık Bakanı Doç. Dr.
Osman Durmuş'un, temas ve görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle birlikte 22
Haziran-1 Temmuz 2002 tarihleri arasında Çin Halk Cumhuriyetine yaptığı resmî
ziyarete, Osmaniye Milletvekili Dr. Birol Büyüköztürk'ün de iştirak etmesi
uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu Kararının sureti ilişikte
gönderilmiştir. Anayasamızın 82 nci maddesine
göre gereğini arz ederim. Bülent
Ecevit Başbakan KAMER GENÇ (Tunceli) -
Sayın Başkan, Sayın Sağlık Bakanı kendisi Partisinden bir milletvekilini davete
götürmüş, devlete para ödettiriyor. Bu 82 nci maddeyi kaldıralım efendim! BAŞKAN - Efendim, ben
oylayayım da... KAMER GENÇ (Tunceli) -
Sayın Başkan, müsaade eder misiniz... BAŞKAN - Efendim,
Başkanlığın uygulaması yanlışsa reddedersiniz. KAMER GENÇ (Tunceli) -
Sayın Başkan, iktidarın bazı bakanları, kendi yandaşı olan milletvekillerini
yurtdışına gönderip, devlete parasını ödettiriyorlar. BAŞKAN - Efendim, bu,
Başbakanlıktan gelmiş... Tezkereyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Diğer tezkereyi
okutuyorum: 8.- Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli'nin temas ve görüşmelerde bulunmak
üzere Çin Halk Cumhuriyetine yaptığı resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı
milletvekillerinin katılmasının uygun görülmüş olduğuna ilişkin Başkanlık
tezkeresi (3/1139) 28.6.2002 Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Devlet Bahçeli'nin, temas ve görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle
birlikte 25 Mayıs-2 Haziran 2002 tarihleri arasında Çin Halk Cumhuriyetine
yaptığı resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de
iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu Kararının sureti
ilişikte gönderilmiştir. Anayasamızın 82 nci
maddesine göre gereğini arz ederim. Bülent Ecevit Başbakan Liste Süleyman Servet Sazak Eskişehir Milletvekili Mehmet Gül İstanbul
Milletvekili KAMER GENÇ (Tunceli) -
MHP'li milletvekilleri gidiyor Sayın Başkan, olmaz böyle şey! MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ
(Şanlıurfa) - Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum. BAŞKAN - Efendim,
Başbakanlıktan gelen tezkereyi oylarınıza sunacağım; ancak, karar
yetersayısının aranılması istenmiştir, karar yetersayısını arayacağım. Başbakanlık tezkeresini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Sayın grup başkanvekilleri,
kaç dakika ara vereyim? 10 dakika yeter mi efendim? NİHAT GÖKBULUT
(Kırıkkale) - 10 dakika yeter Sayın Başkan. BAŞKAN - Karar
yetersayısı yoktur, birleşime 10 dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 15.30 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati: 15.49 BAŞKAN : Başkanvekili Mustafa Murat SÖKMENOĞLU KÂTİP ÜYELER : Sebahattin KARAKELLE (Erzincan), Burhan ORHAN
(Bursa) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 122 nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum. III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam) A)
TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam) 8.- Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli'nin temas ve görüşmelerde bulunmak
üzere Çin Halk Cumhuriyetine yaptığı resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı
milletvekillerinin katılmasının uygun görülmüş olduğuna ilişkin Başkanlık
tezkeresi (3/1139) (Devam) BAŞKAN - Başbakanlık
tezkeresinin oylanması sırasında karar yeter-sayısının aranılması istenilmişti.
Efendim, şimdi, tezkereyi
elektronik cihazla yeniden oylayacağım... KAMER GENÇ (Tunceli) -
Sayın Başkan, usulle ilgili bir şey söyleyebilir miyim? BAŞKAN - Buyurun
efendim... KAMER GENÇ (Tunceli) -
Sayın Başkan, bazı bakanlar... NAİL ÇELEBİ (Trabzon) -
Hâlâ konuşuyor musun?!. ALİ GEBEŞ (Konya) -
Bugüne kadar Mecliste böyle bir usul oldu mu?! BAŞKAN - Efendim, bir
dakika... İstirham ederim... Sayın Kamer Genç bizim Başkanımız. Bir dakika...
24 saat daha sabredin. KAMER GENÇ (Tunceli) -
Efendim, şimdi, bazı bakanlar, mesela bu-rada Sağlık Bakanı Çin'e gidiyor,
yanında iki milletvekilini de beraber götü-rüyor ve 1 500 dolardan 3 000 dolar
devletin sırtından yevmiye alıyorlar. Bir de, ayrıca, uçak parası var, otel
parası var... Yani, eğer, bu arkadaşlarımız gidiyorlarsa, paralarını
ceplerinden ödesinler gitsinler. Yani, bu devletin pa-rasını böyle harcaya
harcaya nereye varacağız? Bizim istediğimiz bu. ALİ GEBEŞ (Konya) - Sen
giderken iyi miydi? KAMER GENÇ (Tunceli) -
Efendim, itiraz etmeyin; doğrusunu söylüyoruz. Parayı cebinizden verin, gidin.
3 000 dolar alıp gidiyorsunuz. BAŞKAN - Sayın Genç,
mesele anlaşılmıştır. Efendim, tezkereyi
elektronik cihazla oylayacağım. Vekâleten oy kullanacak
sayın bakanlar varsa, hangi sayın bakana vekalet ettiklerini Başkanlığa
bildirmelerini rica ederim. Oylama işlemini
başlatıyorum. (Elektronik cihazla
oylama yapıldı) BAŞKAN - Kabul edilmiştir
efendim; karar yetersayısı vardır. Diğer tezkereyi
okutuyorum: 9.- Devlet
Bakanı Faruk Bal'ın görüşmelerde bulunmak üzere Kırgızistan, Tacikistan ve
Kazakistan'a yaptığı resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı
milletvekillerinin katılmasının uygun görülmüş olduğuna ilişkin Başkanlık
tezkeresi (3/1140) 4.7.2002 Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Devlet Bakanı Faruk
Bal'ın, görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle birlikte 11-22 Haziran 2002
tarihlerinde Kırgızistan, Tacikistan ve Kazakistan'a yaptığı resmî ziyarete,
ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş
ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir. Anayasamızın 82 nci
maddesine göre gereğini arz ederim. Bülent Ecevit Başbakan Liste: M. Metanet Çulhaoğlu (Adana) Cumali Durmuş (Kocaeli) Kemal Köse (Kocaeli) BAŞKAN - Tezkereyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir
efendim. Diğer tezkereyi
okutuyorum: 10.- AB
Konvansiyonu toplantısına katılmak üzere Belçika'ya yapılan resmî ziyarete
iştirakleri uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi
(3/1141) 5.7.2002 Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına AB Konvansiyonu
toplantısına katılmak üzere, 5-8 Haziran 2002 tarih-leri arasında Belçika'ya
yapılan resmî ziyarete ekli listede adları yazılı mil-letvekillerinin de
iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Ku-rulu kararının sureti
ilişikte gönderilmiştir. Anayasamızın 82 nci
maddesine göre gereğini arz ederim. Bülent
Ecevit Başbakan Liste: Ali Tekin (Adana) Kürşat Eser (Aksaray) Ayfer Yılmaz (Mersin) Emre Kocaoğlu (İstanbul) BAŞKAN - Tezkereyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Diğer tezkereyi
okutuyorum: 11.- Devlet
Bakanı Reşat Doğru'nun görüşmelerde bulunmak üzere Özbekistan'a yaptığı resmî
ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin katılmasının uygun
görülmüş olduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1142) 26.7.2002 Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Devlet Bakanı Dr. Reşat
Doğru'nun, görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle birlikte 23-26 Haziran 2002
tarihlerinde Özbekistan'a yaptığı resmî ziyarete ekli listede adları yazılı
milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar
Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir. Anayasamızın 82 nci
maddesine göre gereğini arz ederim. Bülent
Ecevit Başbakan Liste: Mükremin Taşkın (Nevşehir) Lütfi Ceylan (Tokat) BAŞKAN - Tezkereyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Diğer tezkereyi
okutuyorum: 12.- Devlet
Bakanı Edip Safder Gaydalı'nın Irak'a yaptığı resmî ziyarete, ekli listede adı
yazılı milletvekilinin katılmasının uygun görülmüş olduğuna ilişkin Başkanlık
tezkeresi (3/1143) 26.7.2002 Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Devlet Bakanı Edip Safder
Gaydalı'nın, Türkiye-Irak Karma Ekonomik Komisyonunun 29 Haziran-4 Temmuz 2002
tarihleri arasında Bağdat'ta yapılan XIV. Dönem Toplantısına katılmak üzere,
bir heyetle birlikte adı geçen ülkeye yaptığı resmî ziyarete Hatay Milletvekili
Levent Mıstıkoğlu'nun da iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar
Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir. Anayasamızın 82 nci
maddesine göre gereğini arz ederim. Bülent
Ecevit Başbakan BAŞKAN - Tezkereyi
oylarınıza sunuyorum efendim: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Komisyondan istifa önergeleri
vardır; okutuyorum: 13.-
İstanbul Milletvekili Hüseyin Mert'in, Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/504) Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Üyesi bulunduğum
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonundan istifa ediyorum. Gereğini arz ederim. Hüseyin
Mert İstanbul BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur. Diğer önergeyi
okutuyorum: 14.-
Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün, TBMM Hesaplarını İnceleme Komisyonu
üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/505) Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Üyesi bulunduğum TBMM
Hesaplarını İnceleme Komisyonundan istifa ediyorum. Gereğini bilgilerinize
arz eder, saygılar sunarım. 29.7.2002 İsmail
Özgün Balıkesir BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur. Gündemin
"Seçim" kısmına geçiyoruz efendim. IV. -
SEÇİMLER A)
KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM 1.- Millî
Savunma, Dışişleri, Tarım,
Orman ve Köyişleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme, Kamu
İktisadî Teşebbüsleri, İnsan
Haklarını İnceleme, Çevre, Sanayi,
Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji, Komisyonlarında
açık bulunan üyeliklere seçim BAŞKAN - Millî Savunma
Komisyonunda boş bulunan ve Yeni Türkiye Partisi Grubuna düşen 3 üyelik için
Manisa Milletvekili Hasan Gülay, Mardin Milletvekili Mustafa Kemal Tuğmaner ve
Amasya Milletvekili Gönül Saray Alphan aday gösterilmiştir. Oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim. Dışişleri Komisyonunda
boş bulunan ve Demokratik Sol Parti Grubuna düşen 2 üyelik için Bursa
Milletvekili Ali Rahmi Beyreli ve İstanbul Milletvekili Ahmet Tan aday
gösterilmiştir. Oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim. Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonunda boş bulunan ve Demokratik Sol Parti Grubuna düşen 1 üyelik için
Bursa Milletvekili Orhan Ocak aday gösterilmiştir. Oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonunda boş bulunan ve Yeni Türkiye Partisi Grubuna düşen 3 üyelik için
Eskişehir Milletvekili Mahmut Erdir, Adana Milletvekili İsmet Vursavuş ve
Balıkesir Milletvekili Numan Gültekin aday gösterilmiştir Oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Türkiye Büyük Millet
Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonunda boş bulunan ve Demokratik Sol Parti
Grubuna düşen 1 üyelik için Yalova Milletvekili Hasan Suna aday gösterilmiştir.
Oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Türkiye Büyük Millet
Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonunda boş bulunan ve Yeni Türkiye Partisi
Grubuna düşen 2 üyelik için Kırklareli Milletvekili Nural Karagöz ve Kars
Milletvekili Çetin Bilgir aday gösterilmiştir. Oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Kamu İktisadî
Teşebbüsleri Komisyonunda boş bulunan ve Demokratik Sol Parti Grubuna düşen 1
üyelik için Burdur Milletvekili Hasan Macit aday gösterilmiştir. Oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Kamu İktisadî
Teşebbüsleri Komisyonunda boş bulunan ve Yeni Türkiye Partisi Grubuna düşen 4
üyelik için Kastamonu Milletvekili Hadi Dilekçi, İzmir Milletvekili Salih
Dayıoğlu, Zonguldak Milletvekili Tahsin Boray Baycık ve Adana Milletvekili
İbrahim Yavuz Bildik aday gösterilmiştir. Oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. İnsan Haklarını İnceleme
Komisyonunda boş bulunan ve Yeni Türkiye Partisi Grubuna düşen 3 üyelik için
İzmir Milletvekili Burhan Bıçakçıoğlu, Muğla Milletvekili Tunay Dikmen ve
Samsun Milletvekili Şenel Kapıcı aday gösterilmiştir. Oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Çevre Komisyonunda boş
bulunan ve Yeni Türkiye Partisi Grubuna düşen 3 üyelik için Edirne Milletvekili
Mustafa İlimen, Kırklareli Milletvekili Nural Karagöz ve Muğla Milletvekili
Fikret Uzunhasan aday gösterilmiştir. Oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Sanayi, Ticaret, Enerji,
Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonunda boş bulunan ve Yeni Türkiye
Partisi Grubuna düşen 3 üyelik için Bursa Milletvekili Fahrettin Gülener, Niğde
Milletvekili Eyüp Doğanlar ve Mersin Milletvekili Akif Serin aday
gösterilmiştir. Oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri,
gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmına geçiyoruz. Kadınlara Karşı Her Türlü
Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesine İlişkin İhtiyarî Protokolün Onaylanmasının
Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler ve Dışişleri Komisyonları raporlarının görüşmelerine başlıyoruz. V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER 1.-
Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesine İlişkin İhtiyarî
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/896) (S.
Sayısı: 759) (1) BAŞKAN - Komisyon?..
Burada. Hükümet?.. Sayın Bakan,
buyurun. DEVLET BAKANI EDİP SAFDER
GAYDALI (Bitlis) - Ben geliyorum efendim. BAŞKAN - Peki, siz
buyurun. İÇİŞLERİ BAKANI RÜŞTÜ
KÂZIM YÜCELEN (Mersin) - Onlar amca-yeğen otursunlar. BAŞKAN - Olsun;
amca-yeğen otursunlar efendim. Sayın milletvekilleri,
komisyon raporu 759 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Şimdi, tasarının tümü
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen, Antalya
Milletvekili Sayın Nesrin Ünal. Buyursunlar efendim. (MHP
sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA NESRİN
ÜNAL (Antalya) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Kadınlara Karşı Her
Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesine İlişkin İhtiyarî Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı hakkında Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; sözlerime başlamadan önce
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Birleşmiş Milletler Genel
Kurulunda 1979'da kabul edilen, 1981 Eylülünde yürürlüğe giren, Türkiye
Cumhuriyeti tarafından 1985'te imzalanıp 1986'da da onaylanan Kadınlara Karşı
Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesinde, ilk defa "kadına karşı
ayrım" kavramı kullanılmıştır ve 1986'da, 17 nci Dönemde, 388 erkek, 12
kadın milletvekili Türkiye Büyük Millet Meclisinde anasözleşmeyi imzalamıştır. Demek ki, Türkiye'deki
erkekler, Türkiye'de kadına karşı ayırımcılık yapıldığını, kanunla, Türkiye
Büyük Millet Meclisinde sabitlemiş oluyorlar. Bunun için sizlere teşekkür
ediyorum. O halde, bugün
"Türkiye'de aslında kadına ayırımcılık yok" falan deyip, otobüste ya
da kuyrukta, kadına yer vermekle ayırımcılığın olmadığını düşünmeyelim.
Sözleşmede 1 inci ve 2 nci maddede şunları söylüyoruz: "Kadınlara karşı
ayrım deyimi, kadınların medenî durumlarına bakılmaksızın, kadın ile erkek eşitliğine
dayalı olarak politik, ekonomik, sosyal, kültürel, medenî ya da öteki
alanlardaki insan haklarının ve temel özgürlüklerin tanınmasını, kullanılmasını
ve bunlardan yararlanılmasını engelleyen veya ortadan kaldıran ya da bunu
amaçlayan ve cinsiyete bağlı olarak yapılan herhangi bir ayrım, dışlama ve
sınırlama anlamına gelir. Taraf devletler,
kadınlara karşı her türlü ayrımı kınar, tüm uygun yollardan yararlanarak ve
gecikmeksizin kadınlara karşı ayrımı ortadan kaldırıcı politika izlemeyi kabul
ederler." Bugün onaylayacağımız
ihtiyarî protokol ise, 1999 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda
benimsenmiş olup; hakları çiğnendiğinde, uğradıkları haksızlıkları düzeltmek,
gördükleri zararı gidermek için kendi ülkesinin hukuk sistemi içerisinde bütün
yolları denediği halde başarı elde edemeyen kadınlara, Kadınlara Karşı
Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesine başvurma hakkını getirmektedir. Şimdi, biz kadınlar, bu
komiteye başvurup, aşağıda biraz sonra söyleyeceklerimizi iletseydik, bizler,
bu anlaşmaya imza koyanlar, kendimizi nasıl savunurduk, acaba söyleyebilecek
bir şeylerimiz olur muydu?! Türkiye'de kadınlar, hem
anne hem eş olarak, doktor, mühendis, profesör, çiftçi, esnaf, müteşebbis
olabilir; ama, çok nadir olarak -erkekler verirse- bakan ve müsteşar olabilir.
Haydi, nadir olsa da, bakan, rektör, başhekim, müsteşar olabilir; ama,
cumhuriyet ve demokrasi tarihimizde asla yüksek mahkemelere, mesela
"Anayasada, Yargıtayda, Sayıştayda başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinde
başkanvekili ya da başkan olamazlar" desek bu komiteye, ya da siyasîleri
acımasızca eleştiren sendika yöneticilerini, TÜSİAD'ın ve TOBB'un
yöneticilerini, sivil toplum örgütlerinin yöneticilerini ve medyayı buraya
şikâyet etsek ve Türkiye'de, hâlâ, sendika başkanlarının ve temsilcilerinin hepsi
erkek, TÜSİAD ya da TOBB'u erkekler yönetiyor, medya kuruluşlarında ne kadar
bayan köşe yazarı var, kaç tane genel yayın yönetmeni var desek ve bunları biz
bu komiteye iletsek, şikâyet etsek olur mu; çünkü, bunlar, Türkiye'nin
ekonomisini bugünlere getirenlerin başka bir ayıbı ve bunları, yine, kendi
kültürümüze ve inancımıza uygun olarak bizler düzeltmeliyiz. "El, elin
eşeğini türkü çağıra çağıra arar" diye bir atasözü var; o yüzden, çözüm,
her zaman dışarıda değil içeride olmalı, bireyleri değil tüm toplumu
kucaklamalıyız; ama, Türkiye'de bir ilk oldu, gazetemizin birine, bir bayan
genel yayın yönetmeni atandı. İnşallah, medyada da kadın yönetici sayıları
artar da, elektronik, görsel, basılı ve işitsel medyadaki, kadın için, olumsuz,
alçaltıcı ve geleneklerde olan; ama, yanlış olan imajlara yer verilmez.
İnşallah, reklamlarda, kadınlar asıl tüketici olarak gösterilip, manevî
dejenerasyona uğratılıp tüketilmezler. İnşallah, kadınların yaradılışından
gelen; ama, sadece çocuk üretmekle sınırlı olmayan üretkenlikleri ön plana
çıkar. Bugün, dünyada ve
Türkiye'de ekonomik ve sosyal krizler yaşanıyor, kadınlar yoksullaşıyor,
yoksulluğun adı, kadın ve çocuk oluyor; peki, dünya yönetiminde kadınlar yüksek
kademelerde görevlerde olsalardı, biz, bu sıkıntıları yaşar mıydık diye kendi
kendimize sorsak; cevabımız, yeterli sayıda kadın bu görevlerde olsaydı bu
sıkıntıları yaşamazdık olurdu. Erkekler, ekonomiyi örnek
verirken, sanki, bu ülkeyi bugüne başkaları getirmiş gibi "kadınlar gibi,
ekonomik problemler hep halı altına süpürüldü" diyorlar; bu örneğe, ben,
politik hayatımda şiddetle karşı çıkıyorum; çünkü, bu ülkeyi, gerçek anlamda,
Anadolu'daki Müslüman Türk kadını hiçbir zaman yönetmedi, bu ülkeyi erkekler
yönetti ve erkek gibi, halının altına problemleri onlar süpürüp bugünlere
getirdiler. Kadınlar da, sadece fedakârlıkla yoksulluğu, sosyal güvencenin
yokluğunu, sırtındaki çocukla çay toplamayı, yani, zorlukları paylaştı. Başka bir örnek daha
vermek istiyorum. Dünya Bankası temsilcisi ve ekibiyle görüştüğümüzde, Türkiye
temsilcisi Sayın Ajay Chibber'e, Dünya Bankasında kadınların durumu nasıl diye
sordum; çünkü, onlar, Türkiye'de kadınlara ayırımcılık yapıldığını söylediler
ve "Dünya Bankasında Türkiye'den bir fark yok; üst kademede erkekler görev
yapıyor ve kadınlar, yine, daha çok alt görevlerde" dediler. O zaman, ben
de, yıllardır Dünya Bankası ve IMF'nin neden başarısız olduğunu düşünüyordum;
işte, işin sırrı bu diye düşündüm. Yapılan bilimsel
araştırmalarda, kadın ve erkeğin IQ'sunun eşit olsa bile, duygusal zekâda
kadının daha üstün olduğu ve bunun ekip yönetmeye yatkınlığı olduğu
söylenmekte. Zaten Allah'ın verdiği annelik gibi kutsal bir görevle, kadının
doğasından, yaradılışından gelen, sevgi, şefkat, sabır, hoşgörü, uzlaşma ve
idare edebilme sanatı, erkekten bariz olarak, daha fazladır. İşte, önemli olan,
bu özellikleri, siyasete, karar verme mekanizmalarına, kamu kuruluşlarının
yönetimine, YÖK'e, Anayasa Mahkemesine, Danıştaya, Yargıtaya, Türkiye Büyük
Millet Meclisine, hükümete, sendikalara, TÜSİAD'a, TOBB'a, yani, bütün
kesimlere yayabilmektir. İşte, o zaman, siyasetin ve ülkenin gündeminde
yolsuzluklar azalır, eğitim, sağlık ve sosyal konuların ağırlığı artar; ama,
kadınlarımızı buraya taşırken, onları değiştirmeden, Anadolu Türk kadını
kimliğiyle, özüyle taşımak zorundayız. Amaç, toplumsal cinsiyet merkezli bakış
açısını uygulamak olmalı; yani, yasalar çıkarken, istihdam yaratılırken ve
eğitimde, her alanda yapılanmada, olaya, hem kadın ve hem erkek gözüyle
birlikte bakılmalıdır. Yaklaşık iki yıl önce,
erkeklerin süt izni kullanması konusunda kanun teklifi verdim; ama, basınımız
bundan hiç bahsetmedi; çünkü, kendi başımdan da geçtiği için, kariyeri
nedeniyle, kariyerinin tehlikeye girmemesi için süt izni kullanamayan birçok
bayan olduğunu biliyorum; ama, Avrupa Birliği istediğinde, basınımız, süt
izninden bahsetmeye başladı. Kadınların
mağduriyetlerini, bir yerlere kadar tırnaklarıyla gelmiş sonra yolu kesilmiş
kadınlarımız açısından konuşuyoruz hep. Tabiî, bu çok önemli; çünkü, kadınların
problemlerini, bu problemleri birebir yaşayan kadınlar çözecektir ve o yüzden,
karar verme mekanizmalarında, Meclis dahil, en az yüzde 30 oranında kadın
olması gerekmektedir; ama, bir de bunu yoğun yaşayan, Toroslardaki ya da
Konya'nın bozkırında ya da Karadenizin sarp yamaçlarında ya da güneydoğuda
yüzde 40 oranla okuma yazma bilmeyen, nikâhı olmayan kadınlarımıza bir bakalım;
iş çok, su yok, aş yok ya da küreselleşen dünyada kentlere göç edip de, sosyal
güvencesiz çalışan kadınlarımız, çocuklarının geleceğini düşünen
kadınlarımız... Bizleri bu durumdan, yine
bizler, kendimiz kurtaracağız. Onun için, kadınlara düşen en büyük görev, kız
çocuklarını mutlaka okutmaları gerekmektedir. Bu ülke, sosyal ve ekonomik
krizden, kadınlar el atarsa kurtulacak ve güzelleşecek. Bu işler için, hepimiz,
bulunduğumuz mevki, konum, ekonomik güç ve tahsilimizle, aktif olarak karar
verme mekanizmalarına katılmalıyız; aza olmalıyız, muhtar olmalıyız, belediye
meclis üyesi, il genel meclis üyesi, belediye başkanı, milletvekili... Bunu,
bulunduğumuz makamdan ve güçten kaynaklanan zorluklarla yapmalıyız; başhekim
olmak için zorlamalıyız, sağlık müdürü olmalıyız, esnaf odalarına başkan
olmalıyız, sendikalarda yönetici olmalıyız. İşte o zaman, kadınlarla ilgili
problemleri daha rahat çözebiliriz; çünkü, hak, sadece kâğıt üzerinde verilir,
pratikte hak almak için çalışmak gerekir ve biz kadınlar, bu hakların altın
tepsi içinde bir gün önümüze sunulacağını bekliyorsak -Atatürk'ün zamanındaki
gibi- daha çok bekleriz diyorum. Sonuç olarak şunları
söylemek istiyorum: Amacımız ve stratejik hedeflerimiz şunlar olmalıdır: Kız
çocuğunun statüsünü geliştirmede ailenin rolünü güçlendirmeliyiz. Kız
çocuklarına yönelik olumsuz kültürel tutum ve uygulamaları ortadan
kaldırmalıyız. Mesela, bir ailenin kız çocuğu dünyaya geldiğinde, erkek
çocuklarına dönüp "kız kardeşine iyi bak, büyüyünce senin ütünü yapacak,
kahveni pişirecek" dememeliyiz. Töre adıyla yapılan yanlış uygulamalar
konusunda toplumu bilinçlendirmek zorundayız. En önemlisi, eğitimde, beceri geliştirmede
ve öğrenimde kızlara karşı ayırımcılık yapmamalıyız. Sağlık ve beslenmede, kız
çocuklarına yönelik ayrımcılığı kaldırmalıyız. Kız-erkek, bütün çocuk işçileri
korumalıyız ve kız çocuklarına yönelik şiddeti yok etmeliyiz. Bütün dillerde kadın ve
erkek ayrı ayrı belirtilir. Hepimizin bildiği gibi, İngilizcede
"she"deriz, "he" deriz; ama, Türk dilinde kadın ve erkek
aynı kelimeyle konuşulur. Dilinde, kadın-erkek ayırımı olmayan millet sadece
Türk Milletidir. O halde, bugün yok edilmeye çalışılan; ama, yok edilemeyecek
ve sonsuza kadar yaşayacak güzel Türkçemizde, tarihimizde, kültürümüzde,
inancımızda kadın-erkek ayırımı olmayan Türk Milletinin kadınlar için
kazanımları inşallah sadece kâğıt üzerinde kalmaz. Son olarak şunu söylemek
istiyorum: İnşallah, gelecekte, bizim kızlarımız bu kürsüden hâlâ kadın-erkek
ayırımı konusunda konuşmak zorunda kalmazlar. Yüce Heyetinizi yeniden
saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Ünal. Söz sırası, Saadet
Partisinde. Ankara Milletvekili Sayın
Zeki Çelik; buyurun efendim. (SP sıralarından alkışlar) SP GRUBU ADINA MEHMET
ZEKİ ÇELİK (Ankara) - Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; 759 sıra sayılı
Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesine İlişkin İhtiyarî Protokolün
Uygun Bulunduğuna Dair Tasarının tümü üzerinde Saadet Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar,
Birleşmiş Milletler bünyesinde kurulan ve Türkiye'nin de bir uzmanla temsil
edildiği CEDAW Komitesinin amacı, bütün dünyada kadınlara karşı yürütülen
ayırımcıl hareketlerin önüne geçmektir. 1996'da düzenlenen Dördüncü Dünya
Kadınlar Konferansı, Sözleşmenin daha aktif olarak uygulanmasını sağlamak için
Komitenin görev ve yetkilerini genişletmiştir. Öncelikle, kadın nedir
ona bakmak lazım. Kadın, annedir, bacıdır, kardeştir. Yeryüzünde en fazla
zahmeti, eziyeti kadınlar çeker. Her insanın üzerinde annesinin inkâr edilmez
derecede büyük emeği vardır. Kadın, çocuk doğurur,
doğurmakla kalmaz evlat yetiştirir, eşine hizmet eder, bürolarda, fabrikalarda,
tarlalarda, bahçelerde çalışır, bağa, bostana ve evine bakar, bulaşık yıkar,
çamaşır yıkar, yemek yapar. Modern hayatın, kadını, annelikten kurtarma, aile
hayatından koparma, tarladan, bahçeden çekip alma düşüncesi daha büyük sorunlar
doğurmuştur. Değerli arkadaşlar,
ülkemizde çok büyük tehlikelerle karşı karşıya bulunduğumuzu ifade etmemiz
lazım. Bir defa, çocuklarda sigara içme yaşının 11'e indiğini, içki kullanma
yaşının 12'ye indiğini, uyuşturucu kullanma yaşının da 13'e indiğini
değerlendirdiğimiz takdirde, görüyoruz ki, ülkemizin gençliği ve geleceği çok
büyük bir risk ve tehlike altındadır. Ayrıca, çeşitli sapık cereyanlara
kapılmanın, din değiştirme, satanizm ve benzeri sapık cereyanların önüne geçmek
ancak sağlam aile yapısının kurulmasıyla olur. Bu da, millî, manevî ve ahlakî
değerlere bağlı bir toplumun oluşturulmasıyla ancak mümkün olabilmektedir. Değerli arkadaşlar,
bugün, günlük hayatın her safhasında, çalışma hayatının her alanında kadınları
görmekteyiz. Bu durum, ne kadınlarımıza ne de yetiştirdikleri çocuklara; yani,
bütün bir topluma mutluluk getirmemektedir. Ekonomik şartlar kadınlarımızı
çalışmaya mecbur kılmaktadır, evdeki geçimin sağlanması, kocaya ağır
gelmektedir. Bütün sebepler haklı görülebilir; fakat, kadınlarımızın aslî
görevi annelik yapmaktır, analıktır. Bir toplumun sağlıklı
olarak gelişmesi aile kurumunun sağlamlığına bağlıdır. Aile toplumun nüvesidir.
Ailede ne kadar huzur, ne kadar geçim varsa, toplumda da o kadar mutluluk ve
saadet olur. Bütün bunları bir kenara iterek, kadınlarımızı ucuz işgücü olarak
görmek, onları çok ağır şartlarda, düşük maaşlarla çalıştırmak insafsızlıktır. Kadınlarımız, elbette ki,
toplumsal hayatın gerekli kıldığı alanlarda çalışmalıdır, üretmelidirler. Buna
kimsenin itirazı olmaz. Bu millet, yıllar yılı yaşadığı felaketleri, acıları,
kadınıyla erkeğiyle, genciyle ihtiyarıyla hep birlikte omuzlamıştır;
yaşadığımız son deprem felaketlerinde ve beş yıldır iktidarda olanların
yaşattığı ekonomik krizlerde de, kadınlarımızın yaşadıkları bunları
göstermektedir. Ancak, gelin görün ki, tahsil görmüş kadınlar ile görmemişler
arasında yaşanan bilinen ayırımcılık ve sıkıntılarla birlikte, hem eğitimde hem
çalışma alanında, kadınlar arasında bile ayırımcılık yapılmaktadır; bu, öyle
bir ayırımcılık olmuştur ki, sanki devlet politikası haline gelmiştir. Bugün,
bazı kadınlarımız, eğitim haklarından mahrum edilerek eğitim hayatının dışına
itilmektedir. Böylece, kendisi dışlanan bayanlar ve çevresi, büyük eza
çekmektedir; maddî ve manevî kayıplara neden olunmakta, psikolojik sıkıntılara
sebebiyet verilmektedir. Dünyanın, herhalde hiçbir ülkesinde, kadınları,
özgürce seçtikleri hayat tarzlarından dolayı eğitimsiz bırakan Türkiye'den
başka bir ülke yoktur. Değerli arkadaşlar,
aldığı eğitim itibariyle, Kur'an okumak ve O'nun ahkâmını uygulamak zorunda
olan insanlara, bunu uyguladıkları için sınıf kaybettirilen, üzerlerine
tanklar, panzerler sürülen, kafalarına coplar indirilen ülkenin adı, maalesef,
Türkiye'dir. Peki, bu ayırımcılık değil de nedir; bir kadının, diğer kadınlara
karşı geri bırakılması değil de nedir? Okumak isteyen kızlarını, kamu gücü
kullanarak okutmayan, çalışmak isteyen hanımları çalıştırmayanlar,
kadınlarımızın özel uzmanlıklarını kabul etmeyen, hatta akademik kariyerlerini
yok sayanlar, gerici değil de nedir; soruyorum size? Milletin seçerek
Parlamentoya gönderdiği kadını, sırf, insan haklarının gereği olarak kullandığı
başörtüsünü taktığı için Parlamentodan uzaklaştırmak, ayrımcılık değil de
nedir? Söyler misiniz, Parlamentodan "had bildirin" diyerek
uzaklaştırdığınız kadın parlamenter bu Mecliste değilse, siz neyi çözdünüz?
Ekonomiyi hangi noktaya getirdiniz; Avrupa Birliğinde neredesiniz; Kıbrıs
sorununda hangi noktadasınız? Bunu yaptınız da, bu ülke insanının fert başına
gelir seviyesi 3 000 dolardan 2 000 dolara indiğinden dolayı mı başarı elde
ettiğinizi zannediyorsunuz veya fert başına borcumuzu 2 000 dolardan 3 000
dolara yükselttiğiniz için mi, bir başarı elde ettiğinize inanıyorsunuz? Değerli arkadaşlar, bakınız,
Birleşmiş Milletler tarafından yayımlanan İnsanî Gelişim Endeksinde, 200 ayrı
kıstasa göre, dünyadaki 173 ülkenin durumu ele alınmıştır. Burada, başta
demokrasi standardı, hukukun üstünlüğü olmak üzere değerlendirmeye alınan
ülkeler, sağlık, eğitim, ekonomik yapı, gelir dağılımı, ortalama ömür, ticarî
hayat, bilim ve teknolojiye katkı, enerji, çevre, göç, suç ve suçun kurbanları,
kadın hakları ve kadının statüsü, işsizlik, kamu harcamalarındaki öncelikler ve
daha birçok kıstasa göre değerlendirmeye tabi tutulmuştur. Bu
değerlendirmelerin sonucunda, ne yazık ki, Türkiye, 173 ülke arasında 85 inci
sırada bulunmaktadır. Sayın Ecevit'in Başbakan olduğu zaman Türkiye 67 nci
sıradaydı. Yani, bu süre zarfında, başkalarını çağdışı, gerici, kendilerini
ilerici ve çağdaş kabul eden 57 nci hükümetin Sayın Başbakanı ve ortakları
sayesinde, ülkemiz, 18 basamak gerilemiştir. Değerli arkadaşlar, yine,
bu rapora göre, Avrupa Kıtasında, Arnavutluk ve Moldova dışında kalan bütün
ülkeler Türkiye'den önde gelmektedirler. Bu ölçüler içerisinde, kendimizi,
nerede olduğumuzu çok iyi değerlendirmemiz lazım. Bakınız, yaptıklarımızın
karşılığı olarak, her doğan çocuğun 2 000 ile 4 000 dolar arasında borçlu
olduğu söylenmektedir. Başörtüsünü Meclisin önünde çözerek yapıştığınız iktidar
koltuğunda, bırakın diğer meseleleri, kadınların sorunlarıyla ilgili hangi
meseleyi çözdünüz?! Şimdi, birileri çıkmış, eski yerlerindekileri çağdışı
olmakla suçlayarak, çağdaş oluşumlar içerisinde olduklarını söylüyorlar. Sahi,
siz, bu ülkede, tam beş yıldır insanları okullardan zorla atan eğitim
sistemini, başörtülü diyerek ölüme mahkûm eden sağlık politikasını, insanları
açlığa mahkûm eden ekonomik programları birlikte uygulamadınız mı?!
Yaptıklarımız, yapacaklarımızın teminatıysa, vay geldi bu memleketin başına.
Peki, siz neyin yenisisiniz?! Bir elmanın yarısı gibi bölünmenin adı yenilik mi
oluyor?! Sahi, sizin nereniz yeni?! Değerli milletvekilleri,
Türkiye'de, her alanda olduğu gibi, çalışma hayatında da kadınlarımız bir
sömürü metaı olarak görülmektedir. Kadını tarladan, bahçeden, sıcak yuvasından
kurtarayım derken, onu, sokakta pek çok zorlukla baş başa bırakmak akıl kârı
mıdır?! Bir yazar şöyle ifade ediyor: "Kadını kafes arkasından kurtarmak
isteyenler, aslında, onu sokakta çok rahat kafeslemek isteyenlerdir."
Onların sokaklarda, âdeta, cinsel arzulara meta olarak kullanılması
ayırımcılıktır. Cinsel arzuları tahrik ederek reklamlarda kullanılması,
kadınların istismarı değil de nedir?! Başları örtülü 70-80'lik ninelere sağlık
hizmeti verilmediği için ölüme terk edilen, dünyada bir başka ülke var mı?!
Bunlara öncülük eden bilim kuruluşları olabilir mi; ama, oluyor. Sıkıntıları
vatandaş çekiyor, birileri de yaptıkları zulümden dolayı zevk alıyor. Kendi
insanını sırf başörtülü diye ölüme terk edenler, hâlâ, bu ülkede çağdaşlığı
ağızlarına alabilmektedirler. Bunların çağdaşlık kavramlarıyla kendi
geriliklerini kapatmaya çalışsalar da buna kimse inanmıyor, sadece kendilerini
kandırıyorlar ve sadizmleriyle tatmin oluyorlar. Değerli arkadaşlar, bugün,
ülkemizde, kadın emeği, ucuz işgücü olarak istismar edilmektedir. Çalışan
kadınlarımızın, genç kızlarımızın büyük bir çoğunluğu sigortalı değildir.
Çalışma şartlarının ağırlığı, psikolojik baskılar ve tacizler, çalışan
kadınlarımızı zor durumda bırakmaktadır. Öte yandan, kadınlarımızın çalışma
hayatına çekilmesi, genç nüfus yoğunluğuna sahip Türkiye'de işsizlik oranını
artırarak evli kadınları çok büyük sıkıntılarla karşı karşıya getirmektedir. Kadınlarımızın üretime,
ekonomiye katkıda bulunabileceği alanlar genişletilmeli, evlerinde otururken
üretim yapabilecekleri imkânlar artırılmalıdır. Elişi, dikiş, nakış ve
konfeksiyon üzerine üretim yapan ev kadınlarının kooperatifleşmeleri teşvik
edilmelidir. Sendikalarda kadın işçilerin haklarını savunacak kadın
yöneticilerin sayıları artırılmalıdır. Ev kadınları sosyal güvenceye
kavuşturulmalı, aile yardımları artırılmalıdır. Sözgelimi, evli ve 1 çocuklu
bir memurun eşine verilen aile yardımı üç beş milyon lirayı geçmemektedir.
Koca, karıcığım, devletin sana layık gördüğü annelik ücreti bu, istediğin gibi
harca" diye alay etmektedir. Ev kadınlarının sadece boşanmaları halinde
sosyal güvencelerinin sağlanması meseleyi kökünden çözmez. Mal varlıklarının
paylaşılması ve işletilmesi konusunda kadınlarımıza tanınan haklar
genişletilmelidir; ancak, bunu yaparken de ailedeki otoriteyi zedeleyici,
kadını feminist düşüncelere itici kararlardan sakınılmalıdır. Değerli arkadaşlar, bir
toplumun yarınlarına umutla bakabilmesi, aile kurumunun korunmasıyla mümkün
olur. Aile kurumu, annelik müessesesi üzerinde durmaktadır. Bu nedenle,
kadınlarımıza ilkokul yıllarından başlayarak annelik eğitimi verilmelidir.
Çocuğun eğitimi anne kucağında başlıyorsa, sadece Cenabı Hakk'ın bahşettiği
annelik duygusu yetmez; iyi bir nesil yetiştirmesi için bütün kadınlarımıza
annelik eğitimi verilmelidir. Türkiye, boşanma
olaylarının az görüldüğü bir ülkedir. Son yıllarda boşanma oranlarında bir
artış görülse de, dünya ölçülerinde en az boşanmanın yaşandığı ülke
Türkiye'dir; bu da, insanımızın din ve ahlak duygusundan, gelenek ve
göreneklere bağlılığından kaynaklanmaktadır. Dinimiz boşanmayı yasaklamamış;
fakat, hoşa gitmeyen bir davranış olarak görmüştür. Hâlâ Anadolu'nun pek çok
yerinde aile meclisinin kararına başvurmadan eşlerin boşanmasına izin
verilmemektedir. Modern toplum boşanmalarla meydana gelen parçalanmış
ailelerinin sayısını artırdıkça problemler de çoğalmaktadır. Türkiye'deki
toplumsal dokunun zedelenmesini istemiyorsak, Türkiye Halkının inanç ve
geleneklerini koruyarak modernleşmesini sağlamak istiyorsak hayat standardımızı
yükseltmeliyiz, ekonomiyi iyileştirmeliyiz, insanlarımızın geçimini daha kolay
sağlamalarını temin etmeliyiz; bunu yapamazsak, ne aileyi koruyabiliriz ne de
kadınlarımıza sahip çıkabiliriz ve ne de gelecekten ümitli olabiliriz. Önceki gün nikâh
şahitliği için gittiğim evlendirme müdürlüğünden sorunca öğrendim ki, son
zamanlarda nikâh için gün alan birçok çift evlenmekten vazgeçmektedirler. Bu
sayının gün geçtikçe de arttığı söyleniyor. Ekonomik sıkıntılar gençlerin
evlenmelerine bile mani olmaktadır. Bu da, geçimini kolayca sağlayan kadınlarla
sağlayamayan kadınlar arasında ayırımcılığı teşvik etmektedir. Bu millet, sizden çok
lüks bir yaşantı talep etmiyor; ancak, insanca yaşayabileceği bir standardın
teminini de istiyor. İnsanımızın, insanca yaşanacak standartlardan uzaklaşması,
kadınlar arasında da uçurum ve ayırımı büyütmektedir. Değerli milletvekilleri,
zencilere uygulanan kısıtlamaların ortadan kalkarak insan haklarının gittikçe
önem kazandığı bir dünyada ve Avrupa Birliği normlarının ülkemizde de
uygulanmasını istediğimiz ortamda, umarız, bu protokolün kabulüyle kadınlara
karşı her türlü ayırımcılık ortadan kalkar; ayırımcılık yapanlar, karşısında
bir müeyyide bulur. Başta kadınlar olmak üzere, tüm insanların onur ve hakları
bakımından eşit olduğu, imkânlardan eşit şekilde faydalanacağı ve ülke
yönetiminde eşit söz haklarının olacağı kabul görür ya da bazı kafalar, artık,
insanların her alanda eşitliğini, kendilerinin kurtarıcı değil, insanlarla eşit
bireyler olduğunu kabul etmek zorunda kalır. Bu protokolün hayırlı
olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın Çelik,
teşekkür ediyorum. Şimdi, söz sırası, Doğru
Yol Partisi Grubunda. Kayseri Milletvekili
Sayın Sevgi Esen, buyursunlar efendim. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA SEVGİ
ESEN (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kadınlara Karşı Her
Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesine İlişkin İhtiyari Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısıyla ilgili olarak Doğru
Yol Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek üzere söz almış bulunmaktayım;
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Erken seçimin konuşulduğu
şu günlerde, kadın-erkek eşitliğini sağlayacak bir protokolün onaylanmasını da
memnuniyetle karşılıyorum. Değerli milletvekilleri,
tarih boyunca toplumların gereksinimleriyle fizikî dünyanın sınırlı kaynakları
arasında denge arayışı, günümüze kadar devam edegelmiştir. İnsanlığın değişme
konusunda gösterdiği dirence karşın, mevcut denge değişmekte ve fizikî güç
konuları önemini yitirmektedir. Ancak, buna rağmen kadını ezen geleneksel
sistemler büyük ölçüde varlığını sürdürmektedir. Bu sistemler, yüzyıllardır
toplumu ve kadının konumunu tanımlayan baskıcı mekanizmalara bağlı oluşumlardır.
Ancak, genel olarak insanların ve özel olarak da kadınların karşı karşıya
bulunduğu sorunlar göz önüne alındığında, herkes, artık eski anlayışın
uygulanabilirliğini yitirdiğini ve gelecek kuşaklara hesap vermekle yükümlü
olduğunu unutmamak ve kabul etmek zorundadır. Yeni dünya düzeni ve
uygarlığı, yeni bir değerler sistemine bağlılık, ancak, haklar ve sorumluluklar
arasında eşitlik çerçevesinde sürdürülebilecektir. Bir ülke vatandaşlarının her
alanda eşit koşullar altında eşit muameleye tabi olmaları, çağdaş
demokrasilerin olmazsa olmaz koşuludur ve bu sayede, tümüyle uygarlaşmış ve
yaşamın tüm alanlarında eşitlikçi bir yapıya ulaşmış bir dünyanın yeniden
kurulmasına tanıklık edilecektir. Değerli milletvekilleri,
bugün, en gelişmiş demokrasilerde dahi kadınları çeşitli sorunlarla karşı
karşıya getiren son derece geniş kapsamlı bir konuyu ele almaktayız. Geride
bıraktığımız yüzyılın son çeyreği, kadınları bir araya getirerek, görüş ve
deneyimlerini paylaşmaları için önceden tahmin edilemeyen fırsatlar
sağlamıştır. Kadınlar, kendi gelecekleri konusunda paylaştıkları kaygıların,
ırk, millet, din, dil sınırlarını aşmalarına yardımcı olduğunu fark
etmişlerdir. Ayrıca, bu dönem, geleneksel kadın kuruluşlarının yeniden
canlanmasını ve kadınların sorunlarını dile getiren yeni sivil toplum
kuruluşlarının oluşumunu hızlandırmıştır. Bu oluşumlar, kadınlar arasında
yaygın bir iletişim ağı kurulmasını ve tüm düzeylerdeki karar alma sistemlerini
etkilemelerini kolaylaştırmıştır. Bu çabaların bir sonucu olarak, ulusal ve
uluslararası kuruluşlar, kadın sorunlarına, kadın gereksinim ve kaygılarına el
atacak birimler oluşturmuşlardır. 1980 yılında düzenlenen
2. Dünya Kadın Konferansında, toplumda etkin, sosyal ve ekonomik
değişikliklerin olabilmesinin, kadınların önündeki engellerin ve devam eden
yapısal dengesizliklerin ortadan kaldırılmasıyla mümkün olacağı
kararlaştırılmıştır. Bu konferansı takiben kaleme alınan Kadınlara Karşı Her
Türlü Ayırımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi aynı yıl üye ülkelerin
imzasına açılmıştır. 1985 yılında düzenlenen 3
üncü Dünya Kadın Konferansında "Kadının Gelişmesi İçin İleriye Yönelik
Stratejiler" tespit edilmiştir. Alınan kararlar arasında, kadın konusunda
ülke düzeyinde politikalar oluşturmak ve uygulamaya koymak üzere bir örgütlenmenin
gerçekleştirilmesi hususu da bulunmaktadır. 1995 yılında düzenlenen 4
üncü Dünya Kadın Konferansı sonunda oluşturulan "Pekin Deklarasyonu ve
Eylem Planı" kadın-erkek eşitliğini gerçekleştirmeye yönelik somut
politikalar ortaya koymuştur. Bu konferans sonrasında; kadın-erkek eşitliğinin
fiilen sağlanması, kadına yönelik ulusal mekanizmaların güçlendirilmesi, kadına
yönelik şiddete karşı mücadele, eşitlik konusundaki duyarlılığın erkeklerde de
geliştirilmesi, cinsler arası eşitlik anlayışının toplumsal cinsiyet ana
yaklaşımı haline getirilmesi ve bu ana yaklaşımın tüm kamu plan, politika ve
programlarına her düzeyde yerleştirilmesi, ülkemizce de belirlenen ana hedefler
arasında yer almıştır. 1985 tarihli Kadınlara
Karşı Her Türlü Ayırımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesine Katılımın Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun, 19 Ocak 1986 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Ancak,
Türkiye'nin CEDAW'ı onay belgeleri, çeşitli maddelere konulan çekincelerle
Birleşmiş Milletlere tevdi edilmiştir. Değerli milletvekilleri,
sadece hukuksal düzenlemeler yapmak arzulananı yaşatmaya yetseydi eğer, tarih
bugün önümüze bambaşka bir toplumsal yapı, bambaşka bir ilişkiler demeti koymuş
olurdu. İlk kurumlaşmadan bugüne, ilk düzenlemeden bugüne, ilk sınırlamadan
bugüne ve yine bugün, tarih boyunca oluşturulan kurumlar kadar, yapılan
düzenlemelerle hedeflenen özgürlük ve eşitlik sağlansa idi eğer, biz, ne tek
başına kadını ne tek başına erkeği ne eşitliği ne de eşitsizliği konuşurduk
bugün. Dün de konuşuldu bunlar, bugün de konuşuluyor; dileğimiz, yarın
konuşulmasın. Bugün görüşmekte
olduğumuz yasa tasarısının amacı da, kadın hakları ve korunması; kadınların
sosyal, ekonomik, kültürel ve siyasal yaşamdaki konumlarının güçlendirilmesi,
hak, fırsat ve olanaklardan eşit biçimde yararlanmalarının sağlanmasıdır. Bu kadar çok şey, bir
görüntü, bir imaj için ise, bugün karşı karşıya olduğumuz sorunları gidermek
mümkün değildir. Önce, tüm bu hususları, biz, yasa yapıcılar olarak içimize
sindirmemiz ve uygulanması için sadece teşkilat kurmanın yeterli olmadığı
bilinciyle, toplumsal uzlaşının yerleşmesi için, kadını ve erkeğiyle hepimizin,
uygulamaya öncelik ve öncülük bilinciyle davranması lazımdır. Diğer bir deyişle,
toplumda, çocuğunu eğiten kadın eğitilmedikçe, eğitim veren eğitmen
eğitilmedikçe, bu eğitimin altyapısı oluşturulmadıkça, ne eşitlik var olur ne
ayırımcılık kalkar ortadan. Sonuçta, demokrasi, sadece söylemden ibaret kalır. Değerli milletvekilleri,
her ne kadar, kadınlar, kapasitelerini geliştirmek ve dünya sorunlarının
çözümünde etkin bir rol oynamak üzere öne çıkmak zorunda olsalar da, erkeklerle
tam bir işbirliği olmadan, kadınların etkisi sınırlı olacaktır. Kadınlar,
erkeklerle eşit ortaklar olarak bir araya gelmek zorundadır ve erkeğe karşı
değil, erkekle yan yana olmalıdır. Tarihsel olgular
tarafından şekillendirilmiş hiçbir şey suçlanmamalıdır. Kadınları erkekleriyle
eşit haklara sahip olmayan bir toplumun erkekleri de özgür olamaz. Ulu Önder,
bir söylevinde "mümkün müdür ki, bir toplumun yarısı topraklara zincirlerle
bağlı kaldıkça, diğer yarısı semalara yükselsin" diyordu. Değişim, zaman gerektiren
evrensel bir süreçtir; ancak, erkekler, bir anlamda da toplumlar, bu sürece tam
destek verdikleri, kadınları insanî çabanın her alanında destekledikleri,
katkılarına gerekli değeri verdikleri ve katılımları teşvik ettikleri sürece,
erkekler ve kadınlar sürdürülebilir bir uygarlığın altyapısını birlikte
oluşturacaklardır ve yeni bin yıl, uygarlığın, erkek ve kadın niteliklerinin
daha eşit bir denge içinde bulunduğu bir çağ olacaktır. Değerli milletvekilleri,
haklar yasal olarak tanınsa bile, hakların varlığı ile kullanımı arasında her
zaman kadınlar aleyhine belirgin bir farklılık vardır. Bir ülkede var olan
sorunlar, kadın erkek herkesi olumsuz etkiler, ancak, istatistikler, kadınların
daha yüksek oranda etkilendiklerini göstermiştir. Oysa, demokratik hukuk
devleti, insan haklarına gösterilen saygının temelinde eğitimde, sağlıkta,
ekonomik ve sosyal yaşamda erkek ve kadın arasındaki eşitliği de
hedeflemektedir. "Eşitsin"
demekle eşit olunmadığı, bugün, apaçık ortadadır. Bu, Meclisteki sayımızdan da
bellidir. Kâğıt üzerindeki eşitliği
gerçek hayatta sağlamak için, diğer bir deyişle yaşam yarışına eşit noktadan
başlanması için fırsat eşitliğinin sağlanması önemlidir. Fırsat eşitliği
anlayışı, cinsler arası eşitliği sağlamak için gerekenleri yapma yükümlülüğünü
de getirmektedir. Bu çerçevede, kadın ve erkeğin eşit olduğu hükmü, artık,
Anayasamıza yerleştirilmelidir. Anayasamızın "Genel
Esaslar" bölümünde ve "Kanun önünde eşitlik" başlığı altında
düzenlenmiş bulunan 10 uncu maddesi hükmünün, gerçekten, eşitliği sağlayıcı
yönde değiştirilmesi doğrultusunda Doğru Yol Partisi olarak hazırladığımız
tasarının yanı sıra, her zaman kamuoyunun gündeminde bulunan, bilhassa, kadınların
kocaları, babaları ve erkek kardeşleri veya diğer yakın akrabaları tarafından
namus sebebiyle öldürülmeleri sonucu ortaya çıkan töre cinayetleriyle ilgili
düzenleme vardır. Türk Ceza Yasası, bu tür cinayetler ve şahsa yönelik diğer
şiddet suçları için verilen genel cezalarda büyük boyutlarda indirime imkân
tanımaktadır. Bu tür fiillerde namus kavramının zedelenmiş olması, genel
hafifletici sebeplere ilaveten daha ağır bir tahrik unsuru olarak kabul
edilerek, suça, normalde karşılığı olması gereken cezadan daha düşük bir
cezanın verilebilmesi mümkün kılınmıştır. Hiçbir zaman insan onuruyla
bağdaşmayan, hukuk devleti ve ceza adaleti sınırları içinde düşünülmesi mümkün
olmayan bu düzenleme ve uygulamanın, Türk Ceza Yasasının kan davasını
düzenleyen ilgili maddesi hükmü içinde yer almasını teminen yasal bir
düzenlemenin yapılması zorunluluk haline gelmiştir. Kanunlar ne kadar
eşitlikçi olursa olsun, kadın-erkek eşitliği konusunda yerleşik anlayış
değişmediği sürece uygulamaların eşitlikçi olmasını sağlayamayız. Bu nedenle ve
özellikle Anayasa ve Medenî Kanunda yapılan değişikliklerin uygulamaya geçmesi
açısından, kadın-erkek eşitliğini ailede ve okulda verilen eğitimle destekleyen
bir toplumsal anlayış olarak sağlam temele oturtulmasını sağlayacak kurumsal
altyapının oluşumu son derece önem taşımaktadır. Konu, sadece, entelektüel
platformlarda yapılan tartışmaların konusu olmaktan derhal çıkarılmalıdır.
Kadının toplumsal hayatta hak ettiği yeri alabilmesinin temel koşulu, eğitim
düzeyinin yükseltilmesidir; çünkü, ülkemizde, kadınların büyük bir bölümü kendi
haklarından habersiz ya da bunları kullanabilecek bir durumda değildir; bu
nedenle de, ülkemizde, kadınların hakları ile kullanımları arasında büyük bir
dengesizlik bulunmaktadır ve eşitlik düğümünü çözecek olan her seviyede
yapılacak eğitim, eğitim, eğitimdir. Bu düşüncelerle, hepinizi
saygıyla selamlıyor, teşekkür ediyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim
efendim. Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına, Osmaniye Milletvekili Sayın Şükrü Ünal; buyurun efendim.
(AK Parti sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kadınlara Karşı
Her Türlü Ayırımcılığın Önlenmesi Sözleşmesine İlişkin İhtiyarî Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısının geneli üzerine söz
almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi şahsım ve Ak Parti Grubu adına saygıyla
selamlıyorum. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti, 1985 yılında Kadınlara Karşı Her Türlü
Ayırımcılığın Önlenmesi Sözleşmesini imzalamış ve 19 Ocak 1986 tarihinde
onaylamıştır. Bu sözleşme doğrultusunda, kadın hakları konusunda, uluslararası
düzeyde alınan kararlar, Türk kadınına eşitlik içinde ekonomik, kültürel ve
siyasî alanlarda yürütülen çalışmaları hızlandırmış ve 1990 yılında Kadının
Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü kurulmuştur. İhtiyarî protokol ile söz
konusu sözleşmenin etkinliğinin artırılması amacıyla, hakların ihlali durumunda
işletilecek yeni denetim mekanizmaları öngörülmüştür. Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; üzerinde konuştuğumuz, toplumda kadının statüsünü düzenlemeyi
ve haklarını vermeyi amaçlayan bu kanun tasarısı, bizi, bu konuda, Avrupa
Birliği, hatta gelişmiş ülkeler standartlarına ve seviyesine ulaştırmayı
amaçlamaktadır. Şunu burada açıkça itiraf etmek gerekir ki: Türkiye
Cumhuriyetinin kuruluşundan bugüne kadınlarımıza birtakım haklar verilmiş gibi
görünse de, bugün, Türk kadını olması gereken yerde, maalesef, değildir.
Kadınlarımızın tüm insan haklarından, temel özgürlüklerden tam ve eşit olarak
yararlanmaları sağlanmamıştır ve sağlanamamıştır. Bugün biz, çoğunluğu
kadın olan bir toplumuz. Kadın anamızdır; evinde kocasına hizmet eder,
çocuklarını büyütür, yemek pişirir, çamaşır yıkar, evinin işlerini görür;
hiçbir ekonomik ve sosyal güvencesi yoktur. Kadın, tarlada tarım işçisidir;
çalışma saatinin sınırı yoktur, sosyal güvencesi yoktur. Karın tokluğuna,
sabahın ilk saatlerinden akşama kadar, güneşin, yağmurun altında olumsuz tabiat
şartlarında çalışır. Sağlık güvencesi yoktur,
ekonomik yeterliliği yoktur. Kadın, dağların başında, yaylalarda çoban, bir
devlet dairesinde memur, okulda öğretmendir ve her birinin onlarca sorunu
vardır. Kadın, ülkemiz üniversitelerinin, fakültelerinin, imam hatip
liselerinin önünde, sadece inançlarının gereği başlarını örttükleri için,
okullarına alınmayan, okuma hakları ellerinden alının kızlarımızdır. "Cumhuriyetimizin
kadrosunun, dünyadaki değişimi yakından izleyen ileri görüşlü tutumları
neticesinde, Türkiye, birçok Batılı ülkeden çok önce, kadınlara, erkeklerle
eşit yurttaş olma hakkının, eşit çalışma koşullarının ve siyasal hakların
sağlandığı bir ülke olma özelliğini taşımaktadır. Dünyada kadınların fiilen
milletvekili seçildiği ülke sayısının 17 olduğu 1935 yılında, Türkiye'de
Parlamentoda kadın oranının yüzde 4 olmasına karşın, bugün bu oranı aşan bir
gelişme olmadığı gibi, kabinede de hiç kadın temsilci bulunmamaktadır. Bu
durumu düzeltmek ve kadınlarımızı Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş yıllarındaki
olumlu konumdan daha ileriye götürmek üzere gayretlerimizi
yoğunlaştırmalıyız." Bu sözler, şimdi ifade ettiğim metin, Sayın Yüksel
Yalova'ya aittir. SEBAHAT VARDAR (Bilecik)
- 2 bayan bakan var. ŞÜKRÜ ÜNAL (Devamla) - Bu
satırları Sayın Yalova kaleme alırken, kabinede kadın bakan yoktu; şimdi var ve
bununla da kadınlarımız adına iftihar ediyoruz. HÜSEYİN ÇELİK (Van) -
Şükrü Bey, diyorlar ki, şu anda iki kadın bakanımız var. Siz eskiyi
anlatıyorsunuz, onu bir daha anlatın. ŞÜKRÜ ÜNAL (Devamla) -
Şimdi, bu satırlar Sayın Yüksel Yalova'ya ait ve ben o satırları şu kitabından
aldım. Sayın Yalova bu kitabı yazarken kadın bakanlarımız yoktu; ama, ben, bunu
ekleyerek şu an iki kadın bakanımızın olduğunu ifade ediyorum ve kendilerine
başarılar diliyorum. Bu olayın da kadınlarımız adına... BAŞKAN - Hanım bakanımız
var; Yüksel Bey onu cemaziyülevvelde yazmış, ondan. HÜSEYİN ÇELİK (Van) -
Hayır efendim, bir iki ay önce, öyle cemaziyülevvel değil. ŞÜKRÜ ÜNAL (Devamla) -
...övünç vesilesi olduğunu burada itiraf ediyorum. BAŞKAN - O zaman hanım
bakan var mıydı efendim; yeni oluşumdan dolayı bu. Buyurun. ŞÜKRÜ ÜNAL (Devamla) -
Tekrar etmeme gerek yok herhalde efendim. Ben, bu satırları, az önce ifade
ettiğim satırları Sayın Yalova'nın bu kitabından aldım. Onu özellikle kaynak
göstererek belirtmek istiyorum; ama, o zaman yoktu, şimdi var. O zaman DSP
bölünmemişti, şimdi bölündü. BAŞKAN - Dün dündür,
bugün bugündür. ŞÜKRÜ ÜNAL (Devamla) -
Evet, teşekkür ediyorum efendim. Bir iftihar vesilemiz de,
Sayın Yalova'nın belirttiği gibi, kadın milletvekili olan dünyadaki 17 ülkeden
birisi olmamızdır; ama, ne yazık ki, milletvekili seçilen bir bayan
arkadaşlarını, bizzat Başbakanlarının yönetiminde, hemcinsleri; yani, hanım
milletvekilleri şuraya sıralanarak "dışarı, dışarı" diye protesto
eden tek ve yegâne ülkeyiz; bu da üzüntü verici bir olay. Yine, buradan
"dışarı, dışarı" diye hemcinsi bir milletvekili arkadaşına bağıran
bayan milletvekili arkadaşlarımızdan bir tanesi de bugün bir siyasî partinin
genel başkanıdır. MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ
(Şanlıurfa) - Yerle yeksan oldular. ŞÜKRÜ ÜNAL (Devamla) -
Ben merak ediyorum, o sayın genel başkan, hanım milletvekili arkadaşımız, yarın
seçim var, Anadolu'da kürsüye çıkacak ve acaba "başörtülü seçmenler,
hanımlar, kızlar, kadınlar bu tarafa seçilsin ve çıksın, benim onların oylarına
ihtiyacım yok" diyebilecek mi?! Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; nasıl ki, bireylerin kendi hayatlarını tanzim etme konusunda,
yani fikir, düşünce, giyim-kuşam, yani yaşama tarzını belirleme ve benimseme
noktasında hürriyetleri esas ise, kadınlarımızın da, bu noktada, serbest ve
baskıdan uzak olmaları gerekir, hiçbir kimse, bir başkasını zorla ve dayatmayla
kendisi gibi düşünmeye, inanmaya, giyinmeye ve yaşamaya zorlamamalıdır. Avrupa Birliğine, bütün
partiler, gönüllü kuruluşlar, sivil toplum örgütleri olarak, hep beraber
girelim diyoruz. Avrupa Birliğine katılma noktasında hemfikir olanlar, neden o
zaman birbirlerinden birkısım hürriyetleri esirgiyorlar, dayatmada
bulunuyorlar, toplumu geriyorlar, ayırımcılık yapıyorlar, devletin okullarını
bile "öz okul", "üvey okul" diye bölüyorlar, öğrencileri
"şu şekilde giyiniyor, bu şekilde giyinmiyor" diye baskı altında
tutarak, eğitim hakkını elinden alıp, zulmediyorlar?! Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; önümüzdeki yıllar, kadınlarımızın, bütün dünyayla birlikte,
kadının, toplum hayatında daha etkin olduğu yıllar olacaktır. Buraya özellikle
dikkatinizi çekmek istiyorum; önümüzdeki yıllar -sadece ülkemizle alakalı
değil- dünya kadınlarının kendi toplumlarında daha etkin olduğu yıllar
olacaktır. Bunda, kadınlarımızın, gerek birey olarak gerekse örgütlenerek
yapacakları çalışmaların katkısı çok büyük olacaktır. Gerçi, bizim tarihimiz,
töremiz, inancımız ve geleneklerimiz kadına gereken önemin verildiği övünç
sahneleriyle doludur; ama, günümüz Türkiyesinde, ev hanımından öğrencisine,
öğretmeninden çalışan kadınlarımıza varıncaya kadar kadının olması gereken
yerde olmadığını üzülerek itiraf etmeliyiz. Siyasî partilerimiz, gerek örgüt
bünyesinde ve gerekse milletvekili kontenjanlarında kadınlarımıza gereken yeri
vererek bu konuda topluma örnek olmalıdırlar. Bu uygulama, mağduriyete uğrayan
kadınların, her yerde, bu mağduriyetlerinin ortadan kalkmasına vesile
olacaktır. Yani, bununla şunu demek istiyorum ki, şu güzel Parlamentomuzda,
Yüce Parlamentomuzda ne kadar çok hanım milletvekilimiz olursa, inşallah,
onlar, dışarıdaki kadınlarımızın, kızlarımızın -ayırım gözetmeden, hiçbir
fikir, düşünce, hayat tarzı ayırımı gözetmeden- haklarını, daha iyi, daha güzel bir şekilde bu Mecliste
savunacaklardır. Biz, onların, Meclisimizde çok olmasından gurur duyarız,
iftihar ederiz. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu arada, çalışan kadınlarımızın problemlerine de kısaca
değinmek istiyorum. Bugün, Türkiyemizde çalışan kadınlarımız, ağır iş
kollarında çalışmaktadırlar veya çalıştıkları yerde ağır koşullar
bulunmaktadır. Ayrıca, çalışan hamile kadınlarımızın problemleri vardır. Doğum
öncesi ve doğum sonrası, gerek izin ve gerekse kendilerine gösterilecek
kolaylıklar meselesi vardır; bu noktada da hassasiyet göstermenin gerekli
olduğuna inanıyoruz. Ayrıca, evlilik
esnasında, genç erkeklerimiz ile genç kızlarımızın, gerek seçim noktasında
gerek düğün öncesi, düğün sonrası ve evlilik sonrası evlilik hayatının
başlamasıyla beraber, göğüslenecek hayat şartları noktasında da müşterek
problemleri var. Bu noktada da, toplum, evlenecek gençlerden yeni evlenmiş olan
gençleri erkek veya kadın noktasında da ayırmamalı ve her ikisine aynı gözle
bakarak, aynı yardım, şefkat, merhamet duygularıyla yaklaşmalıdırlar. Yine, kadının statüsünde
ayırımcılık yapılmaması konusunda medyaya düşen görevler var,
televizyonlarımıza düşen görevler var, gazetelerimize düşen görevler var. Gerek
onların haklarının savunulması konusunda ve gerekse kadının istismar edilmemesi
konusunda, medya, gereken hassasiyeti göstermelidir. Kadın, hiçbir zaman
reklam aracı olarak kullanılmamalıdır; ama, maalesef, ülkemizde, bunu en
acımasız bir şekilde görüyoruz. Otomobil satacak olan bir firma, genç kızımızı
hiç de uygun olmayan kıyafetlerle arabanın üzerine oturtturmuş; arabanın mı
reklamını yapıyor; yoksa, o genç kızcağızın mı reklamını yapıyor; bu, belli
değil. Mutlaka, kadının hakları konusunda bunların da gözönünde bulundurulması,
kadınların bu noktada himaye edilmesi ve korunması gerektiğine inanıyoruz. Buradan hanım
sanatçılarımıza seslenmek istiyorum: Sizler, genç kızlarımızın örnek alması
gereken kimselersiniz; giyim kuşamlarınızla, sözlerinizle, ifadelerinizle bu
toplumun aynası olmak durumundasınız, sanatçı olarak iftihar vesilesi olmak
durumundasınız; öyleyse, sizler, televizyonlarda ve gazete sayfalarında bir
başka şekilde görünmek durumunda olamazsınız; kızlarımıza, gençlerimize ve
bütün toplumumuza, icra ettiğiniz sanatınızla örnek olmak durumundasınız. Burada, bir tehlikeyi
deşifre etmek, ortaya koymak ve ilgililerin de bu noktaya dikkatini çekmek
istiyorum. Gazetelerin sayfalarında sütun sütun ilanlar var: "Manken
olmak, artist olmak isteyen genç kızların dikkatine, aşağıdaki adrese ve
telefona müracaat ediniz" ve arkasından, o güzel yavrularımız, masum
yavrularımız, karanlıklara, çamurlara, bataklıklara düşürülmektedir. Bunun da,
kadınlarımızın hakları ve onun statüsünün korunması babında gözönünde
bulundurulması gerektiğine inanıyor ve ilgililerin de bu noktaya dikkatlerini
çekmek istiyorum. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu sözleşmenin, ülkemize hayırlı olacağına inanıyor,
toplumumuza hayırlı hizmetlere vesile olmasını gönülden diliyor, Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Efendim,
teşekkür ediyorum. Şimdi, söz sırası
Anavatan Partisi Grubunda. İzmir Milletvekili Sayın
Işılay Saygın, buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar) ANAP GRUBU ADINA IŞILAY
SAYGIN (İzmir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Birleşmiş Milletler
Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesine İlişkin İhtiyarî
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde
Anavatan Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; bu
vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Uluslararası hukukun ve
Birleşmiş Milletler sisteminin temelini, insan hakları ve temel özgürlüklere
cinsiyet temelli ayırımcılık dahil hiçbir ayrımcılığa yer vermeksizin saygı
gösterilmesi, temel haklar ve özgürlüklerin korunup güçlendirilmesi için
uluslararası işbirliğinin sağlanması oluşturur. Uluslararası insan
hakları normlarının en önemlilerinden biri olan eşitlik ve ayırımcılığın
yasaklanması ilkesi, pek tabiidir ki, ulusal yasalara da yansımıştır.
Anayasamızın 10 uncu maddesi, eşitlik ve ayırımcılığa uğramama ilkesini
düzenlemiştir. Anayasamızın 5 inci maddesinde de, devletin görevi, kişinin
temel hakları ve hürriyetlerini sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle
bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri
kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları
hazırlamaya çalışmak biçiminde tanımlanmıştır. Kişi hak ve hürriyetleri
üzerinde yükselen yukarıda sözünü ettiğim ulusal ve uluslararası düzenlemeler,
nüfusun yarısını oluşturan kadınların insan hakları kavramını gündeme getirmiş
ve güçlendirmiştir; ancak, tüm bu düzenlemelerin kadının insan haklarının tam
olarak hayata geçirilmesine yetmediğini hep birlikte görmekteyiz. Nitekim,
Birleşmiş Milletler bünyesinde 1946 yılında kurulan Kadının Statüsü Komisyonu, kuruluşundan
bu yana bu konu üzerinde çalışmaktadır. Kadının Statüsü
Komisyonu, 1963 ve 1974 yılları arasında 11 seneyi, kadınlara karşı her türlü
ayırımcılığı önleyecek yasal ve bağlayıcı bir dokümanın hazırlıklarına
ayırmıştır. Bu çalışmalar 1976 yılında tamamlanmış ve 1979 yılında Birleşmiş
Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi, Genel
Kurul tarafından kabul edilmiştir. Sözleşme, 1980 yılında Birleşmiş Milletler
tarafından imzaya açılmış ve 1981 yılında 20 ülkenin sözleşmeyi onaylamasını
takiben, 3 Ekim 1981'de yürürlüğe girmiştir. Kadın-erkek eşitliği
alanında uluslararası planda tek yasal bağlayıcı doküman olan Kadınlara Karşı
Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesine -Temmuz 2002 tarihi- 170 ülke
taraf olmuştur. Sözleşme, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesinden
sonra en geniş katılımlı sözleşmedir. Türkiye, anılan sözleşmeye 1985 yılında
taraf olmuş ve sözleşme 1986 yılında yürürlüğe girmiştir. Sözleşme, kadınlara karşı
ayırımcılığı açık bir şekilde tanımlamakta, taraf devlete, kadınlara karşı
ayırımcılığın, tüm uygun yollardan yararlanarak, gecikmeksizin ortadan
kaldırılması görevini vermektedir. Uygun yollar, yasal düzenlemeleri ve gerçek
hayatta eşitliği sağlamak üzere, geçici özel önlemleri kapsamaktadır. Sözleşmeye göre, taraf
devletler, eşitlikçi tutum ve davranışların geliştirilmesi, kadın ticareti ve
fahişelikle mücadele, kadınların siyasî haklarının tanınması ve tam olarak
kullanımını sağlayacak önlemler alma, uluslararası planda kadınların temsili
konusunda önlem alma, uyruğun kazanılması ve yitirilmesinde eşit muamele,
eğitim, çalışma yaşamı, aile planlaması ve sağlık, ekonomik ve sosyal yaşamın
diğer alanlarındaki haklar, kırsal kesim kadınlarının özel sorunlarını giderici
önlemler, medenî haklar ve bu hakların kullanımı, evlilik ve aile ilişkilerine
eşitlik -ki, bu, miras hakkı- konularında önlem almakla görevli kılınmıştır. Sözleşme, ayrıca, taraf
devletlere, her dört yılda bir, ülkelerindeki gelişmeleri özetleyen bir raporu
CEDAW Komitesine sunma görevini vermektedir. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; kadının insan hakları bildirgesi olarak anılan CEDAW
Sözleşmesinin uygulanmasını güçlendirecek bir ihtiyarî protokolün
hazırlanmasına ilişkin çalışmalar 1991 yılında başlatılmış, 1993 yılında
Viyana'da gerçekleştirilen İnsan Hakları Konferansında ve 1995 yılında
gerçekleştirilen Birleşmiş Milletler Dördüncü Dünya Kadınlar Konferansında bu
doğrultuda bir tavsiye kararı alınması üzerine protokol üzerindeki çalışmalar
hızlandırılmış, protokol, 1999 yılında gerçekleştirilen Komite toplantısında
kabul edilmiş ve Birleşmiş Milletler resmî prosedürü başlatılmıştır. Prosedürün
tamamlanmasını takiben, protokol, 10 Aralık 1999'da ülkelerin imzasına açılmış
ve 23 ülke tarafından imzalanmıştır. Temmuz 2002 itibariyle 75 ülke protokolü
imzalamış, 41 ülke protokolü onaylayarak taraf olmuş bulunmaktadır. Sözleşmenin
uygulanmasının güçlendirilmesini ve bireylerin ve bireylerden oluşan gruplara
ayırımcılığa uğradıkları takdirde şikâyet hakkını sağlayan Kadınlara Karşı Her
Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesine İlişkin İhtiyarî Protokol, Türkiye
tarafından 2000 yılı eylül ayında imzalanmış ve Türkiye Büyük Millet Meclisince
onaylanmak üzere, Dışişleri Bakanlığı tarafından Başbakanlığa sunulmuştur. Yüce
Meclisimizin ilgili komisyonlarından geçen tasarının Genel Kurulumuz tarafından
kabulü, kadın haklarının gerçekleştirilmesi doğrultusunda çok önemli bir adımı
oluşturacaktır. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye'nin, hazırlık çalışmalarında aktif bir rol aldığı
protokol, Birleşmiş Milletler Anlaşması, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi ve
Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmelerinde yer alan
eşitlik ve ayırımcılık yapmama ilkelerine atıfta bulunarak, protokole taraf
devletlerin bu hedeflerin gerçekleştirilmesine ilişkin yükümlülüğünü teyit
etmektedir. Protokol, ayrıca, CEDAW
Sözleşmesinin ihlal edildiği iddiasıyla yapılacak başvurulara ilişkin, CEDAW
Komitesini, taraf devletler nezdinde yetkili kılmaktadır. Protokol, CEDAW
Sözleşmesinin taraf devletlerce ihlali halinde, birey ve bireylerden oluşan
gruplara başvuru hakkı tanımaktadır. Bu düzenleme, protokolün can alıcı
bölümünü oluşturmaktadır ve kadınların insan haklarının korunması,
geliştirilmesi ve güçlendirilmesi yönünde çok önemli bir adımı oluşturmaktadır.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; eşitlik ve ayırımcılık karşıtlığı ilkeleri bağlamında,
protokolün, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesinin
uygulanmasını güçlendireceği, diğer bir deyişle, hakların hayata geçirilmesinde
önemli bir işlevi olacağı düşünülmektedir. Protokol, Türkiye
açısından, temel insan hakları ve özgürlüklerini koruma, geliştirip güçlendirme
gayretlerinin bir parçası olmanın yanında, çağdaş devlet kriterlerini yerine
getirme bağlamında da değerlendirilmelidir. Yüce Meclisimizin,
Anayasamızın ilgili maddelerinde yapılan değişiklikler ve yeni Medenî Kanunun
kabulünden sonra bu düzenlemeyi de yasalaştırarak, kadın-erkek eşitliği
alanında en önemli düzenlemeleri yapan Parlamento olma onuruna erişeceğini
düşünüyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN- Efendim, teşekkür
ediyorum. Şimdi söz sırası,
Demokratik Sol Parti Grubunda efendim. İzmir Milletvekili Sayın
Güler Aslan; buyursunlar. (Alkışlar) DSP GRUBU ADINA GÜLER
ASLAN (İzmir)- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Kadınlara Karşı Her Türlü
Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesine İlişkin İhtiyarî Protokolün Onaylanmasının
Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde konuşmak için Demokratik Sol
Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım; şahsım ve Partim adına hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; kadınlar, tüm dünyada, 18 inci Yüzyıldan beri, gerek siyasal
ve hukuksal alanda gerekse toplumsal iş bölümünde, eğitim ve üretim alanında
cinsiyet farkına dayalı eşitsizliklerin kaldırılması için mücadele etmiştir.
Dünyada kadın-erkek eşitliğinin sağlanması yolundaki mücadeleler Fransız
Devriminin gerçekleştiği yıllara dayanmaktadır. Hareme kapatılmış, üretim ve
yaratımın sadece erkeği tarafından yapılması sağlanmış, maddî olarak erkeğe
bağımlı kılınan Türk kadını, cumhuriyetin ilanıyla ilk haklarını elde etmeye
başlamıştır. Türk kadını, geleneksel
kalıplar içerisinden sıyrılarak, Ulu Önder Atatürk'ün vermiş olduğu haklara
sahip çıkmak durumundadır. Eğitim, öğretim ve meslek sahibi olmak, başarıya
ulaşmak isteyen kadının hedefi olmalıdır. Toplumsal yaşamın en küçük birimi
olan aileye biçim veren kadın, yani, anne, "sadece evde" konumuyla
kendini açığa çıkarmamalı, üretimde, yaratımda erkeğin yanında olmalıdır. Evli her dört kadından
birisinin şiddete maruz kaldığı ülkemizde, şiddeti sadece dayak olarak
düşünmemek gerekir. Şiddet, aşağılamak, küçümsemek, sözlü saldırıda bulunmakla
olabilir. Sadece yasalar önünde eşitlik yeterli değildir. Kadınlarımızın,
eğitilerek haklarını aramaları sağlanmalı ve sivil toplum örgütleri gibi
çeşitli kuruluşlar tarafından yol gösterilmelidir. Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 78 yıllık cumhuriyet tarihi süresince Türkiye, çağdaş dünyanın
bir üyesi olarak kendi mevzuatlarında gerekli olan düzenlemeleri yaparken,
kadın-erkek eşitliğini sağlayacak uluslararası çalışmalara taraf olmuştur.
Bunların en önemlisi, 1985'te imzalanan ve 1986'da onaylanan Kadınlara Karşı
Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesidir. Bu uluslararası kararlar,
ülkemizde kadın politikalarını geliştirmek ve Türk kadınına eşitlik
doğrultusunda, sosyal, ekonomik, kültürel ve siyasî alanlarda hak etmiş olduğu
durumu hızlandırmıştır. Ülkemizde kadınların
sorunlarının çözümüne yönelik olarak 1990 yılında Kadının Statüsü ve Sorunları
Genel Müdürlüğü kurulmuş ve 1991'de Başbakanlığa bağlanmıştır. Genel Müdürlük,
kadınlarımızın sosyal, ekonomik, kültürel ve siyasal yaşamda daha etkin rol
almalarına, kadınların durumunu iyileştirecek yeni yasaların hazırlanmasına,
var olanların ise uluslararası taahhütlere uygun olarak güncel hale
getirilmesine, kadınlarımızın eğitim, sağlık, istihdam ve sosyal güvenlik
alanlarından yararlanmalarına ve her türlü şiddetten korunmalarına dair
çalışmalar içerisindedir. Adı geçen sözleşmenin
etkinliğinin artırılması yolunda belirtilen hakların ihlali durumunda yürürlüğe
girecek olan denetimleri belirleyen ve sözleşmeye ilaveten hazırlanan ihtiyarî
protokol, ülkemiz açısından demokrasi ve insan hakları standartları yönünden
değerlendirilmelidir. Hakları ihlal edilen
kadınlara bireysel olarak başvuruda bulunma hakkı getirildiği göz önünde
tutulursa, protokole katılmamız yerinde olacaktır. Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Türk kadını azim göstermeli, başarılarını sergilemelidir.
Bizlere düşen görev de onlara destek olmaktır. Fiziksel özellikleri dışında
kadın ve erkek arasında bir farkın bulunmadığı kabul edilmelidir. Kadının emeğinin
değerlendirilmesi, aile sağlığı ve eğitimi, toplumsal örgütlenme, kadın istihdamının
geliştirilmesinde büyük önem taşımaktadır. 1997 yılında uygulanmaya
başlanan sekiz yıllık zorunlu eğitim sonucu ülkemizde kız çocuklarının
okullaşmasında yüzde 70'e yakın bir artış gözlenmiştir. Aile hukuku alanında
devrim denilebilecek düzenlemeler getiren kadın-erkek eşitliği anlayışıyla
hazırlanmış, kadın emeğine saygı temeline dayanan, çağdaş, yeni Medenî Kanun,
Türk insanına, Türk kadınına bir armağandır. Bunun sayesinde kadınlar aile
yaşamında, toplum yaşamında tamamen erkeklerle eşit konuma gelmektedir. Kadın
hakları konusunda uluslararası düzeydeki kararlar, Türk kadınına da hak ettiği
statüyü kazandıracaktır. Türkiye Cumhuriyetinin, adı geçen ihtiyarî protokole
katılımı, kadının insan haklarını güçlendirmek amacıyla takip edilen politikaya
uygun bir adım oluşturacaktır. Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; bu kanun tasarısına vereceğiniz destek sayesinde kadın-erkek
eşitliği Avrupa standartlarına çıkacak ve kadına karşı her türlü ayırımcılığın
ortadan kalkması yolunda büyük yol kat edilecektir. Desteğinizi bekler, Yüce
Meclisi saygılarımla selamlarım. (Alkışlar) BAŞKAN - Efendim,
teşekkür ederim. Şimdi, söz sırası Yeni
Türkiye Partisi Grubu adına, Amasya Milletvekili Sayın Gönül Saray Alphan'da.
(YTP sıralarından alkışlar) YTP GRUBU ADINA GÖNÜL
SARAY ALPHAN (Amasya) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 1985
yılında imzaladığımız ve 19 Ocak 1986 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde
kabul edilerek yürürlüğe giren Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi
Sözleşmesine İlişkin Ek Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında
Kanun Tasarısı üzerinde Grubum Yeni Türkiye adına söz almış bulunuyorum; Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Birleşmiş Milletlerin ilk
olarak 1991 yılında gündeme getirerek geliştirdiği ve 1999'da ülkelerin
imzasına açtığı Ek Protokolü şimdiye dek 68'den fazla ülke imzalamış
bulunmaktadır. 1985 yılında imzalanan
Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesine rağmen, gerek
ülkemizde gerekse sözleşmeye imza koyan diğer birçok ülkede, kadının insan
hakları konusunda, istenilen ekonomik, kültürel ve siyasî gelişmişliği
sağlanamamıştır. Bu nedenle, hazırlanan bu ek protokolle, Birleşmiş Milletler,
kısaca CEDAW olarak bilinen bu çağdaş insanlık sözleşmesinin etkinliğinin artırılması
amacıyla, kadının insan haklarının ihlali durumunda yeni denetim
mekanizmalarını devreye almayı öngörmüştür. Değerli milletvekilleri,
Türkiye Cumhuriyetinin gelmiş geçmiş tüm hükümetleri, Birleşmiş Milletlerin
temel şartı olan insan haklarını, insanlık onurunu, insan değeri ile erkek ve
kadınların eşit olduğunu kabul etmişlerdir; İnsan Hakları Evrensel Bildirgesine
göre bütün insanların onur ve hakları açısından özgür ve eşit doğduklarına,
din, dil, cins ayırımı olmadan tüm özgürlük ve haklara sahip olduğuna
katılmışlardır; uluslararası insan hakları sözleşmelerine ve insan haklarına
ilişkin diğer birçok uluslararası belgelerdeki cinsiyete dayalı ayırımcılığın
yasaklanmasını tasvip etmişlerdir. Hemen her siyasî parti,
Türk kadınının erdem ve yüceliğini vurgulayarak, kendi iktidarları döneminde,
kadının, eşitlik içinde, sosyal, ekonomik, kültürel ve siyasal alanlarda hak
ettiği yeri alması için çalışacakları söylemleriyle seçim bildirgelerini
hazırlamışlardır. Hatta, bazı partilerimiz, parti programlarına, Sosyalist
Enternasyonalin baskısıyla, milletvekilleri ve yerel yönetimler seçimleri için
kadın kotaları koymuşlardır. Tüm bunlara rağmen,
Türkiye'de kadının adının ne kadar var olduğu hepimizin bilgileri dahilindedir.
Ben, yaptırım gücü olan bu ek protokolü, Türkiye ve Türk kadınları açısından
çok önemsiyorum; çünkü, imzaladığımız ve taraf olduğumuz yukarıdaki tüm
sözleşme ve anlaşmalara rağmen, Türk kadınının, bugün, ekonomideki, siyasetteki
ve sosyal yaşamdaki yeri malumlarınızdır. 550 milletvekilinden 20'si kadındır
ve 3,6 oranıyla, tüm Avrupa ülkelerinin en altlarında yer almaktadır.
Üniversitedeki akademisyenlerimizde yüzde 35 kadın oranıyla, hemen hemen tüm
Avrupa ülkelerini geride bıraktığımızla gururlanırken, 76 üniversitemizin
yalnızca 3'ünün rektörü kadındır. Kadın valimiz, kadın başkomiserimiz, kadın
generalimiz yoktur. Yüzde 22 oranında kadınımız okuma-yazma bilmemektedir.
Ülkemizdeki tüm mülkiyetin yalnızca yüzde 8,5'i kadına aittir. İçimizi acıtan
bu ve buna benzer örnekleri, her alanda ve çok daha fazla örneklemek mümkündür.
Tüm kamu veya özel
kuruluşların, sendikaların, siyasî partilerin, ticaret odalarının itici ve
üretici gücü, lokomotifi olarak kullandığı kadın, iş, karar mekanizmalarında
temsil aşamasına geldiğinde, kendisine ancak en arka vagonlarda yer
bulabilmektedir. Önemseyişimin ikinci
nedeni ise, bu tür eşitlikçi ve çağdaş sözleşmeleri, onlarca yıl önce
çekinceler koyarak imzalayan bizler, birçok çekincemizi onlarca yıldan sonra,
57 nci hükümetin ve Sayın Adalet Bakanının büyük bir gayretiyle kabul edilen
yeni Medenî Yasayla kaldırabildik. Huzurlarınızda, Sayın Bakana, tüm kadınlar
adına teşekkür etmek isterim. Medenî Yasa örneğinde de
görülebileceği gibi, uluslararası eşitlikçi yasaları gecikmeli kabul
anlayışımıza rağmen, Birleşmiş Milletlerin görüşmekte olduğumuz bu ek protokolü
1999 yılında kabul ederek imzaya açtığı ve ülkemizin ise 8 Haziran 2000'de
imzaladığı düşünülecek olursa, Türkiyemiz, olayın başında çağdaş dünyadan yana
tavrını koyabilmiş ve eşitlikçi dünya ülkelerine yandaş olmuştur. Çağdaş bir
medeniyet sözleşmesi olan Avrupa Birliği üyeliğimizi isteyen, arayan Türk
kadınına, hakları ihlal edildiğinde ve içhukuk yolları tükendiğinde, bu
protokolce, uluslararası komiteye başvuru hakkı tanınmaktadır. Protokol,
ayrıca, Avrupa Birliğinin bir parçası olmamız durumunda, her türlü hak ve
özgürlüklerin ihlalini önlemek için çağdaş ülkelerin kararlılığını anlatan çok
güzel örneklerden tekidir. Gönül arzu ederdi ki,
Avrupa Parlamentosunun en önemli ve en kalabalık komisyonlarından teki olan
Kadın Erkek Eşitliği ve İnsan Hakları Komisyonu, Türkiye Büyük Millet
Meclisinde kendisine denk bir komisyon, bir muhatap bulabilsin ve kadının
statüsünü yükseltmek amacıyla ayrılan Avrupa Birliği Fonlarından Türkiyemiz de
büyük ölçüde yararlanabilsin. Bu konunun, gelecek döneme kalacağı anlaşılan
İçtüzük görüşmelerinde dikkate alınacağı umudumu korumak istiyorum. Değerli arkadaşlarım,
kadın-erkek eşitliği konusu, birçok kesimce dile getirildiği gibi, bir fantezi,
büyük sorunları olan ülkemiz için bir lüks değildir. Gelişmiş tüm ülkeler için
bu konu, bir demokrasi ölçümetresidir. Toplumun yarısını oluşturan kadınların,
eğitilerek ekonomiye katılımları, daha çok üretim, daha çok istihdam, daha çok
satış ve daha çok refah kazanımı sorunudur. Kadının karar mekanizmalarında daha
yüksek oranda yer alması, daha çok
barış, daha çok hümanizm, daha çok insancıl ve sosyal bakış açılarının devlet
politikalarına yansıtılması demektir. Kadının üst yönetimlerde maksimum yer
alması, "nereniz yeni" diyen bir sayın hatiple, kadına başörtüsü
endeksli, klasik siyasetçinin oy deposu yaklaşımını sergileyen bir başka
hatibin kadına bakışını çağdaşlaştırmaya davet etmek demektir; onlara
"beynimiz yeni", "dünyaya bakışımız, kucaklayışımız
yeni"... ASLAN POLAT (Erzurum) -
Amma kucaklama ha! GÖNÜL SARAY ALPHAN
(Devamla) - ..."düzenle sürekli kavga yerine, uzlaşma arayışımız
yeni", "kadın olarak sizlere rağmen idarede en üst görevleri alma
isteğimiz ve savaşımız yeni" cevabını yüksek sesle vermektir. (YTP sıralarından
alkışlar, SP sıralarından alkışlar[!]) Bizleri, insan olarak, sizlerle eşit
görün ve kararlarımızı, bizim yerimize sizler almayın. Eğitim tercihlerimiz,
giysilerimiz, yaşam ve inanç biçimimizden siyasî ilginizi çekin. Hatta, o çok
övündüğünüz "kadını korumalıyız" söylemlerinize son verin; çünkü,
bizler, kendimizi, sizlere rağmen koruruz diye bağırabilmektir. Ek protokolün, çağdaş
Türkiye'ye layık olduğunu düşünüyor, hayırlı olmasını diliyor ve bu duygularla,
Yüce Meclise, selamlarımı ve hürmetlerimi sunuyorum. (YTP ve DSP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim
efendim. Sayın Bakan konuşacak
mısınız? DEVLET BAKANI MELDA BAYER
(Ankara) - Evet. BAŞKAN - Buyurun Sayın
Bakanım. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar) DEVLET BAKANI MELDA BAYER
(Ankara) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; çağdaş demokrasi anlayışının
temel ilkelerinden biri olan kadın-erkek eşitliğine, özellikle kadınların etkin
ve uzun süren mücadeleleri sonucunda ulaşılmış ve bu anlayış, günümüzde, hemen
tüm demokratik ülkelerde yasalarla güvence altına alınmıştır. Kadınlarla erkekler
arasındaki eşitlik, bir insan hakları sorunu, sosyal adaletin önemli bir koşulu
ve aynı zamanda eşitlik, kalkınma ve barışın vazgeçilmez bir temel önkoşuludur.
Bilindiği üzere, ülkemizde
kadın-erkek eşitliğinin gerçekleştirilmesinin zeminini cumhuriyet devrimleri
oluşturmaktadır. Cumhuriyetin kuruluşunu takip eden ilk on yılda, Ulu Önder
Atatürk'ün önderliğinde gerçekleştirilen devrimlerle, bir yandan modern bir
devlet örgütü kurulurken, öte yandan da Türk toplumunun yeniden
yapılandırılması sağlanarak büyük bir toplumsal değişim gerçekleştirilmiştir.
Değişimi sağlayan devrimlerin başında Tevhidi Tedrisat Kanunu, Medenî Kanunun
kabulü, kılık kıyafet kanunu ile seçme ve seçilme hakkının elde edilişi
gelmektedir. Cumhuriyetin ilanıyla başlayan modernleşme projesi çerçevesinde
Türkiye'de kadınların elde ettikleri kazanımlar, evrensel ölçütlerle
değerlendirildiğinde, asla küçümsenmeyecek, bugün dahi pek az toplumda
gerçekleştirilmiş fevkalade önemli ve örnek nitelikli dönüşümlerdir. Bu
reformların temelinde, kadınların kamusal alana çıkmaları ve erkeklerle
birlikte kalkınma sürecine katılmaları yer almıştır. Ulusçuluk, akılcılık,
bilimcilik, laiklik ve modernleşme amaçlarına hizmet etmeyi öncelikle savunan
cumhuriyet zihniyeti, kadınların, siyasal, toplumsal ve yasal eşitliğine de
gönülden inanmıştır. Kadın-erkek eşitliği
açısından dünyada yaşanan gelişmeler yeni bir eşitlik anlayışını gündeme
getirmiş ve bu durum, ülkemizde de yansımasını bulmuştur. Giderek ivme kazanan
kadın hareketi öncülüğünde, söz konusu anlayış, hem dünyada hem de ülkemizde
toplumsal talebe dönüşmüştür. Bu gelişmelerin ülkemizdeki somut örneği, yeni
Türk Medenî Kanununun yasalaşması sürecinde yaşanmıştır. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; kadın-erkek eşitliği sorunu, dünyanın hemen tüm ülkelerinde
farklı biçim ve düzeylerde yaşanmaktadır. Bu konunun bir sorun olarak ele
alınışı, Birleşmiş Milletlerin girişimiyle uluslararası platforma taşınmıştır.
Bilindiği üzere, Birleşmiş Milletler sisteminin özünü, insan hakları ve temel
özgürlüklere, cinsiyet temelli ayırımcılıklar dahil, hiçbir ayırımcılığa yer
verilmeksizin saygı gösterilmesi, temel haklar ve özgürlüklerin korunup
güçlendirilmesi için uluslararası işbirliğinin sağlanması oluşturur. Birleşmiş
Milletler bünyesinde 1946 yılında kurulan Kadının Statüsü Komisyonu,
kuruluşundan hemen sonra Birleşmiş Milletler belgelerindeki genel ayırımcılık
yapmama ve ayırımcılığa uğramama ilkelerini yeniden tanımlama ve geliştirmeyi
temel görevlerden biri olarak belirlemiş ve kadının insan haklarının korunması
ve geliştirilmesi doğrultusunda pek çok çalışma yapmıştır. Komisyonun hazırladığı,
1976 yılında tamamladığı, Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü
Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi, 1979 yılında Genel Kurul tarafından kabul
edilmiş, 1980 yılında imzaya açılmıştır. 20 ülkenin imzasından sonra, sözleşme,
3 Eylül 1981'de yürürlüğe girmiştir. Türkiye de, Kadınlara Karşı Her Türlü
Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesini 1985 yılında imzalayarak taraf olmuş ve
sözleşme, 1986 yılında yürürlüğe girmiştir. "Kadın Hakları
Bildirgesi" olarak da tanımlanan bu sözleşmenin yürürlüğe girmesi, ülkemiz
açısından önemli bir dönüm noktasını oluşturur. Sözleşme, esas
itibariyle, taraf devletler tarafından, yaşamın her alanında, kadın-erkek
eşitliğinin temini amacıyla, kadın ve erkeğin kalıplaşmış rollerine dayalı
önyargıların, geleneksel ve diğer bütün uygulamaların ortadan kaldırılmasını
sağlamak için, sosyal ve kültürel davranış kalıplarını değiştirmek üzere, tüm
geçici ve özel önlemlerin alınmasını hükme bağlamaktadır. Öte yandan, son yirmibeş
yılda, Birleşmiş Milletler tarafından gerçekleştirilen dört dünya kadın
konferansının, toplumsal cinsiyet eşitliği konusunu küresel gündeme yerleştirmek
gibi önemli bir işlev üstlendiğini de belirtmek isterim. Birleşmiş Milletler
Konferansları, sırasıyla, 1975 yılında Meksiko City'de, 1980'de Kopenhag'ta,
1985'te Nairobi'de ve 1995 yılında Pekin'de toplanmıştır. Bu konferanslar,
uluslararası bir düzlemde, dünya ülkelerini toplumsal cinsiyet eşitliği,
kalkınma ve barış ortak hedefleri etrafında birleştirmiş, bu hedeflere
ulaşabilmek yönünde siyasî iradenin oluşturulması ve uygulamaya geçilmesi için,
pek çok ülkede, devlet bünyesinde, ulusal mekanizmalar kurulmuştur. Gerek imzaladığımız
Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesinin verdiği
yükümlülükler ve yüklediği görevler gerekse uluslararası platformlarda alınan
kararlar, ulusal düzeyde, özellikle kadın konusunda yeni bakış açıları ve yeni
örgütlenme biçimlerinin geliştirilmesi zorunluluğunu ortaya koymuştur.
Ülkemizde kadından sorumlu bir resmî örgütlenme ilk defa Altıncı Beş Yıllık
Kalkınma Planında yer almıştır. Öte yandan, ülkemizde
cumhuriyetin ilanından günümüze kadar kadınlar açısından en önemli kazanımlar
elde edilmesine rağmen, kadınların eğitim, sağlık, istihdam, karar alma
mekanizmalarına katılım gibi çok temel göstergeler açısından istenilen düzeyde
olmadıkları görülmektedir. Bu çerçevede, Türkiye'de
yıllardır uygulanan sosyal devlet politikalarının sonucu olarak desteklenmesi
gereken gruplardan olan kadınların sorunlarını çözümlemek üzere, 1990 yılında
Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü kurulmuş, 1991 yılında
Başbakanlığa bağlanmıştır. Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü 1993 ve
1994 yıllarında Aile Araştırma Kurumuyla birlikte ilk kez kanun hükmünde
kararnameyle Kadın ve Sosyal Hizmetler Müsteşarlığı olarak yapılandırılmışsa
da, Anayasa Mahkemesince bu kararnamelerin çıkarılmasına dayanak teşkil eden
yetki kanunlarının iptal edilmesiyle, anılan kuruluşlar, teşkilat yasası
olmaksızın, o tarihten bugüne kadar çalışmalarını sürdürmektedir. Bu vesileyle,
her iki kuruluşun teşkilat yasalarının Yüce Meclisimiz tarafından kısa sürede
görüşülerek kabul edilmesinin çok önemli ve ivedi olduğunu belirtmek isterim. Ülkemizde kadın
haklarının korunması ve geliştirilmesine yönelik çalışmalar yapmak, kadınların
sosyal, ekonomik, kültürel ve siyasal yaşamdaki konumlarını güçlendirmek, hak,
fırsat ve olanaklardan eşit biçimde yararlanmalarını sağlamak üzere kurulan
Genel Müdürlük, bir politika oluşturma ve koordinasyon kuruluşu olup, ilgili
kamu kurum, kuruluşlarının yanı sıra, üniversiteler, sivil toplum
kuruluşlarıyla işbirliği içinde çalışmalar yürütmektedir. Genel Müdürlük, ayrıca,
Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesinin öngördüğü taraf
devletlerin, her dört yılda bir, ülkelerindeki kadın-erkek eşitliği açısından
kaydedilen gelişmeleri özetleyen bir raporu sunma görevini de yerine getirmektedir.
Türkiye, şu anda, 4 üncü ve 5 inci birleştirilmiş ülke raporunun hazırlıkları
içindedir. Vaktim doluyor herhalde,
biraz daha izin verecek misiniz? BAŞKAN - Efendim,
toparlarsanız minnettar kalırım. DEVLET BAKANI MELDA BAYER
(Devamla) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Kadınlara Karşı Her Türlü
Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesinin uygulanmasının güçlendirilmesi amacıyla,
bir ihtiyarî protokolün hazırlanması, ilk defa, 1991 yılında "Kadınlara
Karşı Şiddet" konulu toplantıda uzmanlar tarafından önerilmiştir. Aslında, bu yasa için
söyleyeceğim çok şey vardı; ama, toparlamak gerekirse, kadın-erkek eşitliğinin
hayatın her alanında yaşama geçirilmesini sağlayacak nitelikte bir belge olan
Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesinin uygulanmasını
güçlendirecek ihtiyarî protokolün kabul edilmesinin, ülkemiz açısından önemli
bir gelişme olduğunu düşünüyorum. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Sayın Bakanım,
teşekkür ediyorum. Şimdi söz sırası, Erzurum
Milletvekili Sayın Polat'ta. Sayın Hatiboğlu, iki
hakkınızı da kullanacaksınız mısınız madde 86'ya göre de?.. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) -
Bir bakalım, ayineyi devran ne gösterecek!.. BAŞKAN - Bakalım ne
gösterir; tabiî, doğru söylüyorsunuz efendim. Buyurun Sayın Polat. (SP
sıralarından alkışlar) ASLAN POLAT (Erzurum) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 759 sıra sayılı Kadınlara Karşı Her Türlü
Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesine İlişkin İhtiyarî Protokolün Onaylanmasının
Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısının tümü üzerinde, şahsım adına söz
almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım. Türkiye Cumhuriyeti, 1985
yılında imzaladığı ve 19 Ocak 1986 tarihinde onayladığı Kadınlara Karşı Her
Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesinden sonra, bu tasarıyla, sözleşmede
öngörülen hakların ihlali durumunda işletilecek yeni denetim mekanizmalarını
belirleyen ve sözleşmeye ek olarak hazırlanan ihtiyarî protokolü de şimdi
onaylamaktadır. Böylece, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi
Sözleşmesinde tanınan hakları ihlal edilen kadınlara, sözleşmenin denetim
organı olan komiteye bireysel başvuruda bulunma hakkı getirilmektedir. Bu da,
kadın hakları açısından önemli bir gelişmedir. Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; ülkemizde ve dünyada kadının siyasî, ekonomik ve sosyal
bakımdan ne durumda olduğunu incelersek, durumun hiç de iç açıcı olmadığını
görürüz. Bu ayrıcalık, ülkemiz ile gelişmiş ülkeler arasında fark olduğu gibi,
ülkemizin doğu ile batı illeri arasında da oldukça önemli farklılıklar
gösterir. Örneğin, 1998 İnsanî Gelişme Raporuna göre, gerek (İGE) insanî
gelişme endeksine göre gerekse cinsiyete bağlı gelişme endeksinde (CGE), 1 inci
sırada bulunan Bursa İlimizde 1996 yılında doğumda yaşam beklentisi, kadınlarda
78,2, erkeklerde 72,7 yıl iken, insanî gelişme endeksinde 52, cinsiyete bağlı
gelişme endeksinde 51 inci sırada olan Erzurum İlimizde bu yaşlar kadınlarda
63,5, erkeklerde 61,3 yıl, 78 inci sırada olan Şırnak İlimizde ise kadınlarda
59,9, erkeklerde ise 55,9 yıldır. Okuryazar oranı, 1996 yılında,
1 inci sıradaki Bursa İlimizde kadınlarda yüzde 80,1, erkeklerde yüzde 93,3
iken, 51 inci sıradaki Erzurum İlimizde kadınlarda yüzde 61,8, erkeklerde yüzde
88,3, 78 inci sıradaki Şırnak İlimizde bu oranlar, kadınlarda yüzde 20,1,
erkeklerde ise yüzde 63,7'dir. Görüldüğü üzere,
okuryazar oranı, batı illerimizden doğu illerimize gidildikçe, genel olarak
düştüğü gibi, kadınlar ile erkekler arasındaki fark da gittikçe açılmaktadır. Kazanılan gelir payları
ise, 1 inci sıradaki Bursa İlimizde 1996 yılında kadınlarda yüzde 39,7,
erkeklerde yüzde 60,3 iken, 51 inci sıradaki Erzurum İlimizde bu oranlar
kadınlarda yüzde 43,9, erkeklerde yüzde 56,1, 78 inci sıradaki Şırnak İlimizde
ise kadınlarda yüzde 47,7, erkeklerde yüzde 52,3'tür. Buradan görüldüğü üzere,
doğu illerimizde, kadınların, bilhassa ücretsiz tarım işçiliğinde yoğun
çalışmalarından dolayı kazanılan gelir içindeki payları, batı illerimizden daha
fazla olmaktadır. Bu illerimizin, cinsiyete
bağlı gelişme (CBG) endeksleri değerleri ise, 1996 yılı itibariyle 1 inci
sıradaki Bursa İlimizde 0,847 iken, 51 inci sıradaki Erzurum İlimizde 0,629; 78
inci sıradaki Şırnak İlimizdeyse ancak 0,402'dir. Cinsiyet yetkinlik
ölçümünde (CYÖ) ise, 1 inci sırada Ankara İlimiz gelmekte; fakat, bu ilimizde
dahi yerel meclislerdeki kadınların sandalye sayısı ancak yüzde 4,1 olurken,
cinsiyet yetkinlik ölçümü sıralamasında 48 inci sıradaki Erzurum İlimizde bu
oran yüzde 0; 73 üncü sıradaki Şırnak İlimizde de yine yüzde 0'dır. Bu da,
kadınlarımızın yerel yönetimlerde, bilhassa, doğu bölgelerinde yok olduğunun
kanıtıdır. Yönetici ve işletmeci
bakımından kadınlarımızın durumu, 1 inci sıradaki Ankara İlimizde yüzde 36,7
gibi önemli bir değere ulaşırken, bu oran, yine, doğuya gidildikçe azalmakta ve
48 inci sıradaki Erzurum İlimizde yüzde 26,8; 73 üncü sıradaki Şırnak İlimizde
ise yüzde 14,6'ya düşmektedir. Profesyonel ve teknik işlerdeyse, 1 inci
sıradaki Ankara'da bu oran, yüzde 13,9; 48 inci sıradaki Erzurum İlimizde yüzde
3 ve 73 üncü sıradaki Şırnak İlimizde ise bu oran yüzde 1,2 gibi son derece
düşük rakamlara erişmektedir. Neticede, cinsiyet yetkinlik ölçümü (CYÖ) değeri
bakımından 1 inci sıradaki Ankara İlimizde bu oran 0,350 olurken, 48 inci
sıradaki Erzurum İlimizde 0,182 ve 73 üncü sıradaki Şırnak İlimizde ise bu oran
0,113'tür. Buradan da görüldüğü
üzere, gerek cinsiyete bağlı gelişme endeksleri (CGE) ve gerekse cinsiyet
yetkinlik ölçümü (CYÖ) bakımından, kadınlarımız, bilhassa doğu illerinde son
derece geri kalmış durumdadırlar. Bunların gerek eğitim gerekse siyasete etkili
katılımını arzu ediyorsak, bu yönde eğitime öncelik vermek yanında, kadınların
inançları gereğinin bir uzantısı olan yaşam tarzlarına da saygılı olmak
durumundayız. Bu konuda birkaç gün önce Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince
üniversiteden kılık-kıyafet yönünden uzaklaştırılan kızlarımızın başvurularının
esastan incelenmek üzere kabulü, ülkemiz açısından ümit ışığı olmuştur. Sosyal güvenlik ve gelir
açısından toplumsal cinsiyet farklılıkları ve eşit fırsatlar bakımından kadın
ile erkek arasında önemli farklar vardır. Türkiye'de 1955 yılında çalışma
yaşındaki kadın nüfusunun yüzde 77'si işgücüne dahilken, 1996 yılında bu oran
yüzde 30,1'e düşmüştür. Bu düşüşün sebebi, köyden kente göç olup, köylerde
tarlada çalışan kadının, şehirde aynı oranda çalışma hayatına katılmayıp, ev
kadını olarak kalmayı tercih etmesi ve genel işsizlikle ilgilidir. 1996 yılında
işgücüne katılım oranı, kadınlarda, Türkiye genelinde yüzde 30,1'ken, bu oran,
kırsal kesimde yüzde 48,6; kentlerdeyse yüzde 14,6'dır. Bu da, kentlerdeki
kadınların ne kadar düşük seviyede çalışma hayatına katıldıklarının en önemli
göstergesidir. İşsizlik oranı ise,
kadınların açıkça aleyhinedir. Örneğin, 1996 yılında, Türkiye genelinde kadın
işsizlik oranı yüzde 4,9'ken, kırsal kesimde kadın işsizlik oranı yüzde 1,7'e
düşmekte, kentlerde ise, bu oran yüzde 13,9'a çıkmaktadır. Ücret açısından
bakıldığında ise, kadınların, 1996 yılı itibariyle yüzde 22,3'ü ücretli ve
yevmiyelidir; ücretsiz aile işçisi ve kendi hesabına çalışanlar ise yüzde
77,7'dir. Sektör itibariyle ise, kadınların, yüzde 74,7'si tarımda, yüzde 9,5'i
sanayide ve yüzde 15,8'i hizmetler sınıfında çalışmaktadır. Buradan görüldüğü
gibi, kadın çalışanların önemli bir bölümü, tarım kesiminde ve ücretsiz aile
işçisi konumundadır. Sosyal güvenlik
açısından, kadınların, toplam sigortalılar içerisindeki oranı sadece yüzde
15,8'dir. 1996 yılında 7 411 000 erkek sigortalıya mukabil, sadece 1 387 000
kadın sigortalı bulunmaktadır. Buradan da, kadınlar ile erkekler arasındaki bu
büyük çalışma hayatına katılma ve sosyal güvenlik farkı dikkate alınmadan
kadınlarda emeklilik yaşının erkekler düzeyine, 58 yaşa çıkarılması, hiç de
olumlu olmamıştır. Kadınların ayrıcalıklı
durumu, sendikalaşma açısından da ortadadır. Örneğin, toplam 2 000 000 sendikalı
işçi içerisinde sendikalı kadın üye sayısının 200 000 ile 300 000 arasında
olduğu tahmin edilmektedir. Aynı durum, kadınların
siyasal durumu açısından da önemlidir. Örneğin, Türkiye'de, 1935 yılında,
Parlamentodaki kadın milletvekili oranı yüzde 4,56 iken, 1995'te bu oran sadece
yüzde 2,3'tür. Aynı oran, batı ülkelerinde, İskandinav ülkelerinde yüzde 40 ile
50 arasındadır; İsveç'te yüzde 50, Norveç'te yüzde 42'dir. Yerel yönetimlerde
durum daha da vahimdir. Örneğin, 1994 yerel seçimleri sonucu il genel
meclisindeki kadın üye oranı yüzde 0,08, kadın belediye meclis üyesi yüzde 1 ve
kadın belediye başkanları ise yüzde 0,4'tür; neredeyse ihmal edilebilecek
düzeydedir. Ayrıca, il genel meclisi ve belediye meclislerinde yer alan kadın
üyelerimizin önemli bir bölümü üç büyük kentin meclislerinde yer almışlardır;
dolayısıyla, doğu ve güneydoğu bölgelerinde hemen hemen hiç kadın yerel
yönetici yok gibidir. Aile içi şiddet
bakımından kadının durumu bütün dünyada büyük bir sorun teşkil etmektedir.
Örneğin, Fransa'da şiddet kurbanlarının yüzde 95'i kadındır. Bunların yüzde 5'i
kocaları tarafından şiddete maruz bırakılmışlardır. BAŞKAN - Efendim,
toparlar mısınız... ASLAN POLAT (Devamla) -
Tamam Sayın Başkanım. İngiltere'de öldürülen
kadınların yüzde 50'si, Kanada'da yüzde 62'si kocaları tarafından
öldürülmüşlerdir. Danimarka'da dahi tüm boşanmaların yüzde 25'i aile içi şiddet
nedeniyle olmaktadır. Türkiye'de ise Başbakanlık Kadının Statüsü ve Sorunları
Genel Müdürlüğü verilerine göre, evli kadınların yüzde 59'u fiziksel, yüzde
63'ü fiziksel olmayan şiddet görmüştür. Yalnız tüm dünyada şiddetten yakınan
kadınların ise maalesef yüzde 67,2'si kendi çocuklarını dövmektedir ve yine
1990 yılında yapılan bir ankete göre kadınların yüzde 20'si erkeklerin
kadınları dövmesini onaylamaktadır. Yine, 1992 yılında yapılan ankette,
boşanmış yoksul kadınların yüzde 53,42'si kocalarının dövmesi sonucu
boşandıklarını belirtmektedir. Sayın Başkan, 1 dakika
verin de bitireyim şunu. BAŞKAN - Efendim, bayan
milletvekilleri grupları adına 6'şar dakika konuştu; sizin bilginiz daha fazla! Buyurun. ASLAN POLAT (Devamla) -
Ben, latife olarak, onların hakkını daha iyi korumak istiyorum da onun için. Son olarak, tüm dünyada
kadın hakları bakımından en ileri durumda bulunan Avrupa Birliği ülkelerinde de
kadın-erkek eşitliği tam olarak sağlanamamıştır. Örneğin, Avrupa Birliği
ülkelerinde de kadınlar arasında işsizlik oranı erkeklerden daha yüksektir ve
çalışan kadınların çoğu yarım günlük işlerde çalışmaktadır. Avrupa Birliğinde
dahi tam gün çalışan kadınların saatlik ücreti erkeklerinkinden ortalama olarak
yüzde 27,5 daha düşüktür. Ayrıca, Avrupa Eşitlik Kanunu çerçevesinde cinsiyete
dayalı ayırımcılık nedeniyle açılan davalarda kanıt mecburiyetinin davalının
sorumluluğunda olduğu belirtilmektedir. Eşit muamele ilkesinin ihlal edildiğini
kanıtlamak davalının görevidir. Her Avrupa Birliği vatandaşı eşit ücret, eşit
muamele görme, eşit sosyal güvenlik yardımı haklarının işveren tarafından ihlal
edildiğini iddia edebilir; bu durumda, meslek birliklerinden veya sendikalardan
yardım ve hukukî görüş alınabilir. Kadın-erkek eşitliği ise,
Avrupa Birliğine giriş için bir şarttır. Avrupa Birliğine üyeliğin ilk koşulu
da üye ülkelerin topluluk müktesebatını kabul etmeleri, kendi mevzuatlarını
buna uyarlamaları ve daha sonra da benimsenmiş olan yasaları uygulamalarıdır.
Türkiye de öteki aday ülkeler gibi, her alandaki mevzuatını Avrupa Birliğine
uyumlu hale getirmek için üyelik öncesi stratejiden yararlanacaktır. 13 Avrupa
Birliği adayı ülkeler arasında bulunan Türkiye'nin de Avrupa Birliğine girmek
için bir koşul olarak eşit fırsatlar alanındaki müktesebatını benimsemeleri
gerekmektedir. Bu amaçla, ekim ayına kadar Avrupa Birliğinin kendi
müktesebatını açıkladığı ve Türkiye'nin kanunlarını incelediği bir
değerlendirme süreci gerçekleştirecektir. Ülkemiz, hiç olmazsa bundan sonra en
çok ezilen kadın ve çocuklarımızın daha fazla ezilmemeleri için, öncelikle
Avrupa Birliğinin eşit fırsatlar alanındaki müktesebatını gecikmeden ekim ayına
kadar çıkarıp, bu erken seçim telaşı arasında tüm ülkemizin, özellikle kadınlar
ve çocuklarımızın yarınlarını heba etmeyelim der, hepinize saygılar sunarım.
(SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim
efendim. İkinci söz, Çorum
Milletvekili Sayın Yasin Hatiboğlu'nda. (SP sıralarından alkışlar) Hatiboğlu'nu dinlemek bir
zevk. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) -
Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Efendim, bugün
Yavuz Donat sizden bahsetmiş de, Beyhan Aslan eksik anlatmış. O Avni Akyol'u da
söylerseniz, memnun olurum efendim. KAMER GENÇ (Tunceli) -
Sayın Başkan, süreyi de belirtin de; silmemişsiniz... BAŞKAN - Efendim, şimdi
sileceğim; Sayın Başkanın özelliği var. KAMER GENÇ (Tunceli) -
Hayır, kimsenin hakkı kimseye geçmesin. BAŞKAN - Yok. YASİN HATİBOĞLU (Devamla)
- Sayın Genç, yazgı... Hayır, bir şey demiyorum; sizi teyiden ifade ediyorum.
Eğer bu yazı yazgıysa, kimse silemez... KAMER GENÇ (Tunceli) -
Adaletten daha kıymetli bir şey yok. YASİN HATİBOĞLU (Devamla)
- Evet. Değerli Başkanım, değerli
milletvekilleri; bir, iki, üç, dört derken yasama yıllarını tamamladık. Bir
erken seçim kararıyla, muhtemelen, bu dönem tamamlanmış olacak gibi görünüyor.
Sayın Başkanım uyardığı için arz ve ifade etmeyi emir telakki ediyorum; çünkü,
bizim inancımıza göre, el emrü fevkaledep; yani, emir, edebin üzerindedir. BAŞKAN - Estağfurullah. YASİN HATİBOĞLU (Devamla)
- Eğer bir talimat varsa, ona uyarsınız. Ben, ona uyuyorum. Bir arkadaşımı, bir
müteveffayı hayırla huzurunuzda anmak istiyorum. BAŞKAN - Tabiî efendim;
Allah rahmet eylesin. YASİN HATİBOĞLU (Devamla)
- Avni Akyol arkadaşımızı, iki gün önce toprağa verdiğimiz Ahmet Derin
arkadaşımı -isimlerini saymakta zorlanacağım, ama- bu çatının altında ömür
tüketmiş, mesai vermiş bütün arkadaşlarımı, Allah'ın rahmetine tevdiyle,
hayırla anıyorum. Başkanlık Danışma
Kurulunda kısa bir konuşma yaparak, helalleşmemizin uygun olacağını ifade
ettim. Bizim örfümüzde, âdetimizde, sabah pazara giderken, çarşıya giderken,
tarlaya giderken helalleşilir; çünkü, insan ömrünün ne kadar olduğunu insanın
kendisi bilmez. Keşke bilse, tedbirlerini ona göre alır. Bunu bilmeyeceği için,
herkes, kapıdan çıkarken helalleşir. Ben, o niyetle söyledim; ama, bu örften,
bu âdetten, bu teamülden, bu güzel âdetten bibehre insanlar bunu farklı
yorumlamış olabilirler. Benim hiç umurumda değildir kim gelir, kim bir daha
gelmez. Biz, ayinei devranın saltanatını da gördük, zilletini de tattık. Ben,
mebus oldum, ama, bu ülkede mahpus da oldum; hiç keder etmedim, hiç fütur
etmedim. Bu millete ömrümüz fedadır, hayatımız fedadır; çünkü, böyle asil ve
böyle kadirşinas milleti, dünyanın hiçbir bölümünde, hiçbir devrinde, hiçbir
tarihinde bulamazsınız. (MHP sıralarından alkışlar) Onun içindir ki, ben, bu
millet için gelmeyi de şeref sayarım, gitmeyi de şeref sayarım. (SP ve AK Parti
sıralarından alkışlar) Onun için, helalleşme talebi, tavsiyesi, telkini başka
yerlere yorumlanmamalıdır. Şimdi, böyle yorumlayan insanlar, arkadaşlar
aranızda elbette yoktur; ama, varsa, bilmelidir ki, kimin nereye, ne kadar
gideceği; kimin nerede, ne kadar kalacağı; sonra, kimin nasıl, hangi şartlarda
döneceği hiç bilinen şey değildir; o, Allah'ın takdiridir. İnancımız, el
mukadder, lâ yugayyer. Takdir olunan neyse, o değişmez, herkes o çizgide
yürümek mecburiyetindedir. Ben, şimdi, Sayın
Başkanımın da uyarısıyla, bu kısa helalleşme tavsiyesinde bulunduktan sonra...
Avni Akyol kardeşimle bir diyalog oluşmuştu, hatırlayacaksınız. Yine, böyle bir
dönemin ya da yasama yılının son konuşmasını yapıyordum; hemen şurada
oturuyordu; bana "Sayın Başkan, bir şiirle bitirsen olur mu" dedi,
olur Sayın Bakanım dedim. O zaman bir şiirle bitirmiştim. Sonra, kalktı
"ne olur, bunu yaz bana, el yazınla ver, bir hatıra olarak kalsın"
dedi ve ben, oturdum, yazdım, kendisine verdim; çok mutlu oldu, sevindi, gitti.
Sarıldık, helalleştik, ayrılmamasına sarıldık; ama, kader öyle tecelli etmedi
ki, 1 Ekimde bir daha sarılmamak üzere ayırdı bizi. Bu, insan hayatıdır.
Helalleşmemiş olsak ne geçecekti elimize? Ben üzüldüm kaybettiğimizden dolayı;
ama, mutluyum helalleştiğimiz için. Onun için, diyorum ki arkadaşlarımıza,
helalleşin; döneriz dönmeyiz. Dönersek günahımız, ayıbımız, kusurumuz,
eksiğimiz, kaybımız ne; bu herkes için mukadderdir. HÜSEYİN ÇELİK (Van) -
Avrupa Birliğiyle ilgili yasaları çıkarıp öyle vedalaşalım. YASİN HATİBOĞLU (Devamla)
- Kendisi için dönme garantisi görenleri 3 Kasımdan sonra burada hep beraber
izleyeceğiz. Evet, gelelim ma nahnü
fihimize. BAŞKAN - Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum efendim. Efendim, bu tarihî
konuşmanızın zapta geçmesi önemliydi; çünkü, Yavuz Donat Beye Sayın Beyhan
Aslan Bey eksik anlatmış, şimdi tamamladınız. YASİN HATİBOĞLU (Devamla)
- Değerli Başkanım, kadının statüsüyle ilgili yahut kadınlara karşı her türlü
ayırımcılığın önlenmesiyle ilgili bir uluslararası sözleşmeyi tartışıyoruz. Gıpta ettim diğer
gruplara. Baktım, her birinden bir hanımefendi geldi, hanımlarla ilgili konuyu
o tartıştı burada. Gıpta ettim, kıskanmadım; ama, bir şeyi de esefle
hatırladım. Eğer, bu yasama döneminin başında yanlış bir mantık hâkim
olmasaydı, bizim de bir hanımefendi üyemiz olacaktı ve bugün, kadınlara karşı
ayırımcılıkla ilgili düzenlemeyi o tartışacaktı. ASLAN POLAT (Erzurum) -
O, şimdi, Harvard'da siyaset bilimi dersi veriyor. ALİ GEBEŞ (Konya) - Oya
Hanım var ya. YASİN HATİBOĞLU (Devamla)
- Oya Hanım görevde efendim, yurtdışında. Eğer, böyle bir eksiklik
varsa, bilesiniz ki, onun utancı bize ait değildir. Bir başka şeyi daha arz
edeyim: Değerli milletvekilleri, ömürler gibi kurumlar da bitip gidiyor; ama,
bizim Parlamentomuz ilelebet baki kalacaktır. Buna inancımız tamdır. Biz biteriz, biz gideriz,
yenileri gelir; ama, hayırla anılmak hepimizin hakkı değil midir? Yani, Birinci
Parlamentoyu, daha doğrusu Birinci Meclisi unutmaya kimin gücü yeter?
Eserleriyle, ürünleriyle, tavrıyla, celadet ve cesaretiyle Birinci Meclisi kim
unutabilir? Tarihin hangi inkârcısı inkâr edebilir? Öyleyse, biz, eserlerimizle
yâd edilmeliydik; bir şeyler koymalıydık ortaya. Bakınız, kadınlara karşı
ayırımcılık elbette olmamalıdır. İnsanlararası ayırımcılık olmamalıdır.
Kadınlar, bizim en nadide kardeşlerimizdir, insanlarımızdır. Kadınlar,
analarımız bizim, şehitlerin, gazilerin anaları, yurdun bekçilerinin anaları.
Kadınlarımız için ne söyleseniz, hangi methüsenayı böyle serenat biçiminde
kendilerine arz ve takdim etseniz azdır; ama, bunların en güzelini bizim
Peygamberimiz ifade etmiş: "Cennet, anaların ayağının altındadır."
Her kadın, ya anadır ya ana namzetidir; yani, mutlak anadır. Öyleyse, bu
insanlara bu kadar güzellikle yaklaşan örfümüz, âdetimiz, milletimiz, bizden
başka bir şey bekleyemez, beklememelidir, bekletme hakkımız da yoktur esasen. Şimdi, Nesrin Hanımefendi
kardeşim üzüntülerini ifade ettiler ve "biz çektik, çocuklarımız bari bu
ayırımcılıktan kurtulsun" dediler. Katılıyorum, yerden göğe kadar katılıyorum;
ama, onun bir şansı var. O, çocuklarını, kendisini kurtardı, çocuklarını da
kurtarma ihtimali var. Ben, çocuklarımı kurtaramadım, bu ayırımcılıktan
kurtaramadım. Bekliyorum, torunlarım acaba kurtulur mu diye. Eğer, bir hanımefendi
kardeşimiz, evladımız üniversiteye gidiyorsa, istediği kıyafeti seçme hakkı
yoktur; ama, pancar çapalıyorsa, yani aynı batında ikiz dünyaya gelmiş Zeynep
ile Ayşe'den birisi üniversite öğrencisiyse, istediği kıyafeti kullanamaz;
diğer ikizi pancar çapalıyorsa, o, istediği kıyafeti kullanabilir. Bu,
ayırımcılık değildir de nedir?! (SP sıralarından alkışlar) İşte, biz, bunların
önüne geçmeliyiz. Ben, bunu söylüyorum ve bir eser bırakmalıydık. Değerli Başkanım, değerli
milletvekilleri; sözümü toparlıyorum. Ömer Hayyam'ı çoğumuz meyhane
muhabbetiyle hatırlar; yani, meyzede telakki eder; hayır... Meyle ilgisi,
ilişkisi olabilir; ama, feylesof bir insandır. Çok güzel bir sözü var; izin
verir misiniz, hem orijinaliyle arz edeyim hem de tercümesini ifade edeyim;
zabıtlara geçmesi açısından faydalı olur diye düşünüyorum. BAŞKAN - Tarihe ışık
tutar. YASİN HATİBOĞLU (Devamla)
- Ömer Hayyam denilince, sadece, sarhoş, ayyaş bir insan tasavvur edilir;
hayır; Rubayiat-i Hayyam'ı bir okuyun tercümeleriyle birlikte. Diyor ki Ömer Hayyam: "İn esrâr-ı ezelî râ
ne tû daniyyû ne men İn harf-i muammâ râ, ne
tû haniyyû ne men Çün hest pes perde
güfte-gûyî men-u tû İn perde der üftend, ne
tû mâniyyû ne men" Diyor ki: Şu ezel
sırlarını ne sen bilirsin ne de ben bilirim. Bu ezel sırlarını; yani onu bir
düşünmemiz lazım. Ezel sırlarını ne sen bilirsin ne ben bilirim. Şu muamma harfleri var ya
-birçok yazı okuyorsunuz, her birinde binlerce muamma var- ne sen çözebilirsin
ne ben çözebilirim. "Çün hest pes perde
güfte-gûyî men-u tû." Şu perde var ya, gördüğün perde, hayat perdesi; onun
arkasında sadece senin ile benim dedikodumuz var, başka bir şeyimiz yok. O perde düştüğü zaman, ne
sen kalırsın ne ben kalırım. (Alkışlar) Hepinize saygı sunuyorum
efendim. BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Başkan. YASİN HATİBOĞLU (Devamla)
- Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Rica ederim... Çok teşekkür ederim;
tarihe yeni bir ışık tuttunuz. Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır. Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Tasarı açık oylamaya
tabidir, arkadaşlarımızı ikaz ediyorum. 1 inci maddeyi
okutuyorum: KADINLARA KARŞI HER TÜRLÜ AYRIMCILIĞIN ÖNLENMESİ
SÖZLEŞMESİNE İLİŞKİN İHTİYARÎ PROTOKOLÜN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞU HAKKINDA KANUN TASARISI MADDE 1. - 8 Eylül 2000
tarihinde New York'ta imzalanan "Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın
Önlenmesi Sözleşmesine İlişkin İhtiyarî Protokol"ün onaylanması uygun
bulunmuştur. BAŞKAN - 1 inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2. - Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN - 2 nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 3 üncü maddeyi
okutuyorum: MADDE 3. - Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN - 3 üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Sayın Hatiboğlu,
herhalde, sürenizi kullandınız, 86'ya göre lütfediyorsunuz değil mi? YASİN HATİBOĞLU (Çorum) -
Efendim, size ve Yüce Heyete teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Efendim,
zatıâlilerine ben teşekkür ediyorum. Tasarının görüşmeleri
tamamlanmıştır. Tasarının tümü açık
oylamaya tabidir. Açık oylamanın elektronik
cihazla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir efendim. Oylama işlemi için 5
dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla
oylama yapıldı) BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, 759 sıra sayılı Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın
Önlenmesi Sözleşmesine İlişkin İhtiyarî Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısının oylamasına 189 sayın milletvekili
katılmış, 189 kabulle tasarı kanunlaşmıştır. Hayırlı, uğurlu olsun. Bir Avrupa
yasası daha çıkarmış oluyorsunuz. (1) Sayın milletvekilleri,
gündemdeki konuları görüşmek ve 31 Temmuz 2002 Çarşamba günü saat 15.00'te
toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum. Kapanma Saati : 18.08 |
|