Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 21        CİLT : 99       YASAMA YILI : 4

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

117 nci Birleşim

25 . 6 . 2002 Salı

 

  I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. – GELEN KÂĞITLAR

III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.– Van Milletvekili Maliki Ejder Arvas'ın, Van İlinin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması

2.– Antalya Milletvekili Nesrin Ünal'ın, Türk Millî Futbol Takımının milletimize yaşattığı duygulara ve bundan çıkarmamız gereken derslere ilişkin gündemdışı konuşması

3.– Edirne Milletvekili Şadan Şimşek'in, 641 incisi yapılacak olan tarihî Kırkpınar yağlı güreşlerine ilişkin gündemdışı konuşması

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.– Bursa Milletvekili Ahmet Sünnetçioğlu'nun (6/1820) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/495)

2.– Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Zeki Çakan'ın, 9 uncu Hazar Petrol/Gaz Sergi ve Konferansına katılmak ve görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle birlikte Azerbaycan'a yaptığı resmî ziyarete İstanbul Milletvekili Şamil Ayrım'ın da iştirak etmesinin uygun görülmüş olduğuna ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1121)

C) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ

1.– Saadet Partisi Grubu adına, Grup Başkanvekilleri Konya Milletvekili Veysel Candan ve Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu'nun, ülke yönetiminde aciz kaldığı, ekonomide aldığı yanlış kararlarda ısrar ederek krizler yaşanmasına ve halkın yoksullaşmasına neden olduğu iddialarıyla Başbakan Bülent Ecevit ve Bakanlar Kurulu üyeleri hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/29)

IV. – ÖNERİLER

A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1.– Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerisi

2.– Gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının 192 nci sırasında bulunan, Rize Milletvekili Mehmet Bekâroğlu ve 24 arkadaşının, Rize İlinde yaşanan sel felaketinin yol açtığı zararların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesinin (10/231) 26 Haziran 2002 Çarşamba günü görüşülmesine ilişkin Saadet Partisi Grubu önerisi

3.– Avrupa Birliğine ve Anayasaya uyum yasalarının görüşülebilmesi için, İçtüzük gereği 1 Temmuzda tatile girmesi gereken Türkiye Büyük Millet Meclisinin, yeni bir karar alınıncaya kadar çalışmalarına devam etmesine ilişkin Doğru Yol Partisi Grubu önerisi

V .– AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.– Doğru Yol Partisi Grubu önerisinin görüşülmesi sırasında, Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan'ın, Erzurum Milletvekili İsmail Köse'nin Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

VI. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI

A) ÖNGÖRÜŞMELER

1.– Saadet Partisi Grubu adına, Grup Başkanvekilleri Konya Milletvekili Veysel Candan ve Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu'nun, ülke yönetiminde aciz kaldığı, ekonomide aldığı yanlış kararlarda ısrar ederek krizler yaşanmasına ve halkın yoksullaşmasına neden olduğu iddialarıyla Başbakan Bülent Ecevit ve Bakanlar Kurulu üyeleri hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/29)

B) GÖRÜŞMELER

1.– İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz ve 55 arkadaşının, Türk millî eğitim politikasına aykırı, keyfî ve ideolojik uygulamalarıyla eğitim ve öğretimde kargaşaya ve huzursuzluğa sebep olduğu, toplumsal gerilime yol açtığı, eğitim sistemini AB ve uluslararası standartlardan uzaklaştırdığı ve görevini kötüye kullandığı ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 159, 228, 230, 240 ve 251 inci maddelerine uyduğu iddiasıyla Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu hakkında Anayasanın 100 ve 107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi ve (9/5) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu Raporu (S. Sayısı : 878)

VII. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.– İzmir Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527)

2.– Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri ve Personeli Eğitim Merkezleri Kanunu Tasarısı ve Adalet ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/744) (S. Sayısı : 786)

3.– Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Anayasa Komisyonu Raporu (1/777) (S. Sayısı : 557)

4.– Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/886) (S. Sayısı : 827)

5.– Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433)

6.– Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş ve Üç Arkadaşının Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı : 666)

7.– Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/754, 1/692) (S. Sayısı : 675)

8.– Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal  İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/756, 1/691) (S. Sayısı : 676)

9.– Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/753, 1/690) (S. Sayısı : 685)

10.– Gümrük Müsteşarlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında 485 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Gümrük Müsteşarlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Bazı Hükümlerinin Değiştirilmesine Dair 541 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/209, 1/228) (S. Sayısı : 861)

11.– Kütahya Milletvekili Emin Karaa'nın, Avukatlık Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi, İzmir Milletvekili Mehmet Özcan'ın, 4667 Sayılı Avukatlık Kanununa Ek Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi, Denizli Milletvekili Salih Erbeyin'in, 1136 Sayılı Avukatlık Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 2.5.2001 Tarih ve 4667 Sayılı Kanunun 97 nci Maddesine Bir Cümle İlave Edilmesine Dair Kanun Teklifi, Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, Avukatlık Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Manisa Milletvekili Bülent Arınç'ın, 4667 Sayılı Avukatlık Kanununa Ek Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/950, 2/877, 2/921, 2/928, 2/944) (S. Sayısı : 864)

12.– Gülhane Askerî Tıp Akademisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/1000) (S. Sayısı : 880)

13.– 18 Mart Gününün Şehitler Günü ve 19 Eylül Gününün Gaziler Günü İlân Edilmesi Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/999) (S. Sayısı : 879)

VIII. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.– Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, SSK ve BAĞ-KUR'da atıl olarak duran ödenmiş primlere ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/7386)

2.– Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, tank modernizasyonu ihalesine ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu'nun cevabı (7/7398)

3.– Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, son beş yılda yapılan müşavir atamalarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Recep Önal'ın cevabı (7/7412)

4.– Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, son beş yılda yapılan müşavir atamalarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/7424)

5.– Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in;

Son beş yılda yapılan müşavir atamalarına,

Son beş yılda yapılan bürokrat atamalarına,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Recep Önal'ın cevabı (7/7439,7480)

6.– Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, son beş yılda yapılan bürokrat atamalarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu'nun cevabı (7/7467)

7.– Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, son beş yılda yapılan müşavir atamalarına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu'nun cevabı (7/7472)

8.– Konya Milletvekili Hüseyin Arı'nın, ihale sistemine ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un cevabı (7/7482)

9.– Batman Milletvekili Alaattin Sever Aydın'ın, Batman İlindeki yolu ve içme suyu olmayan köylere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz'ın cevabı (7/7485)

10.– Batman Milletvekili Alaattin Sever Aydın'ın, bölge hastanesi inşaatının ne zaman bitirileceğine ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un cevabı (7/7486)

11.– Batman Milletvekili Alaattin Sever Aydın'ın, nimesulid etken maddeli ilaçlar konusunda çalışma yapılıp yapılmadığına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un cevabı (7/7488)

12.– Çankırı Milletvekili Hüseyin Karagöz'ün, il ve merkez valilerine sağlanan imkânlara ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen'in cevabı (7/7492)

13.– Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın, özürlü sayısı ve eğitimlerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Şuayip Üşenmez'in cevabı (7/7500)

14.– Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde düzenlenen bir konferansa başörtülü hastaların alınmamasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı A. Mesut Yılmaz'ın cevabı (7/7515)

15.– Ankara Milletvekili Cemil Çiçek'in, 4756 sayılı Kanunla yapılan düzenlemelerin Avrupa Birliği normlarına uygun olup olmadığına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı A. Mesut Yılmaz'ın cevabı (7/7519)

16.– İstanbul Milletvekili Azmi Ateş'in, kurul, üst kurul ve bunlara bağlı kurumların denetimlerine ve yurt dışına gönderilen personeline ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Recep Önal'ın cevabı (7/7520)

17.– Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, bazı ilaçların yurt dışındaki ve ülkemizdeki prospektüsleri arasında yan etkileri konusunda farklılık olduğu iddialarına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un cevabı (7/7522)

18.– Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Orhan Aslıtürk hakkındaki yolsuzluk iddialarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Sümer Oral'ın cevabı (7/7523)

19.– Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, kamuda çalışan geçici işçilere ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Recep Önal'ın cevabı (7/7525)

20.– Gaziantep Milletvekili Nurettin Aktaş'ın, bir yabancı gazeteye verdiği demece ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
A. Mesut Yılmaz'ın cevabı (7/7530)

21.– Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın, MKE Kurumu personeline ve üretimine ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu'nun cevabı (7/7546)

22.– Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün, geçici orman işçilerinin daimi işçi kadrolarına alınıp alınmayacağına ilişkin Başbakandan sorusu ve Orman Bakanı Nami Çağan'ın cevabı (7/7547)

23.– Gaziantep Milletvekili Nurettin Aktaş'ın, Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanuna ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı A. Mesut Yılmaz'ın cevabı (7/7548)

24.– Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, yangın söndürme helikopterlerinin amacı dışında kullanıldığı iddialarına ilişkin sorusu ve Orman Bakanı Nami Çağan'ın cevabı (7/7556)

25.– Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in;

Ankara İlindeki ören yerlerine,

Türkiye'deki ören yerlerine,

Yurtdışında sergilenmek üzere gönderilen kültür varlıklarına,

Ankara İlindeki müzelere,

Türkiye'deki müzelere,

İlişkin soruları ve Kültür Bakanı M.İstemihan Talay'ın cevabı (7/7566, 7567, 7568, 7569, 7570)

26.– Ankara Milletvekili Birkan Erdal'ın, Orman Bakanlığı bünyesindeki Marmaris Tatil Köyünün özelleştirilmek üzere Turizm Bakanlığına devrine ilişkin sorusu ve Orman Bakanı Nami Çağan'ın cevabı (7/7593)

27.– Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, basında çıkan "Zeolit skandalı" başlıklı habere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel'in cevabı (7/7597)

28.– Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, kamu kurum ve kuruluşlarındaki ücret dengesizliğine ve düzeltilmesi için yapılan çalışmalara ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/7600)

29.– Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman'ın, üniversite mezunu işsizlere ve yurtdışına beyin göçünün önlenmesine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/7604)

30.– Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın, Kırıkkale-Delice Evliyalı Köyünün içme suyu ve kanalizasyon sorunlarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz'ın cevabı (7/7609)

31.– Kocaeli Milletvekili Osman Pepe'nin, deprem bölgesinde istihdam edilen geçici işçilerin görevlerinin sona erdirilip erdirilmeyeceğine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Recep Önal'ın cevabı (7/7611)

32.– Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, kamu ve özel sektöre ait bankalara ve yönetim kurulu üyelerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/7612)

33.– Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün, Balıkesir Balya'daki maden bölgesinin kapatıldıktan sonra kalan zehirli atıklarının çevre ve insan sağlığına etkilerine ilişkin sorusu ve Çevre Bakanı Fevzi Aytekin'in cevabı (7/7613)

34.– Bursa Milletvekili Orhan Şen'in, tıp fakültesi hastanelerinde tedavi gören BAĞ-KUR emeklilerinin mağduriyetlerine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/7615)

35.– Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, 21 Şubat 2001 tarihinde Halk Bankasında yapılan döviz alım satım işlemlerine ilişkin sorusu ve Orman Bakanı ve Devlet Bakanı Vekili Nami Çağan'ın cevabı (7/7621)

36.– Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, Mustafa Kemal Üniversitesine alınan işçilerden sendika üyesi olanların işten atıldığı iddialarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/7624)

37.– Hatay Milletvekili Mustafa Geçer'in;

Bazı Türk çiftçilerinin yurtdışında toprak kiralamalarına ve tarım girdi fiyatlarına,

- Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız'ın;

Balıkesir ve bazı ilçelerindeki süne mücadelesine,

- İstanbul Milletvekili Mustafa Düz'ün;

Sivas'a verilen kredilere ve Bakanlıkça yayımlanan kitaplara,

İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'in cevabı (7/7627, 7640, 7643)

38.– Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız'ın, Orman Genel Müdürlüğü ve Orman Kadastro Komisyon Başkanlıklarında görev yapan mevsimlik işçilere kadro verilmesine ilişkin sorusu ve Orman Bakanı Nami Çağan'ın cevabı (7/7639)

39.– Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Bursa Vakıflar Bölge Müdürlüğü bünyesindeki bazı cami ve türbe projelerine ilişkin sorusu ve Orman Bakanı ve Devlet Bakanı Vekili Nami Çağan'ın cevabı (7/7675)

40.– İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, İstanbul Boğazında yapılması planlanan 3 üncü köprüye ilişkin sorusu ve Kültür Bakanı M. İstemihan Talay'ın cevabı (7/7685)

41.– Erzurum Milletvekili Aslan Polat'ın, 877 sıra sayılı Kanun Tasarısı ve Komisyon Raporunun dağıtımına ve üzerinde verilen değişiklik önergelerine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Ömer İzgi'nin cevabı (7/7689)

42.– İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Şahin'in, Kamu Personeli Seçme Sınavına girebilecek lise mezunlarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Recep Önal'ın cevabı (7/7698)
I . – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak üç oturum yaptı.

İzmir Milletvekili Işılay Saygın, Bağ-Kur çalışanlarının sorunlarına,

Trabzon Milletvekili Şeref Malkoç, fındık üreticilerinin sorunlarına ve alınması gereken önlemlere,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar;

Adana Milletvekili İsmet Vursavuş'un, Çukurova çiftçisinin sorunlarına, buğday taban fiyatlarına, ikinci üretim mısır ürününde görülen hastalığa ve bu konularda alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşmasına, Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp cevap verdi.

Turizm Eski Bakanı İbrahim Gürdal hakkında, Danıştay İdarî Dava Daireleri Genel Kurulunca,

Devlet Eski Bakanı Yüksel Yalova hakkında, Danıştay 5 inci Dairesince,

Verilen kararların, Anayasanın 100 üncü maddesine göre, gereği yapılmak üzere Başkanlığa intikal ettirildiğine; Anayasanın 100 üncü maddesi uyarınca, Meclis soruşturması önergelerinin sadece milletvekilleri tarafından ve en az 55 imzalı olarak verilebildiğine; böyle bir önerge olmadan, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, anılan kararlarla ilgili olarak Meclis soruşturmasına ilişkin bir işlemi resen yürütmesinin mümkün bulunmadığına; yapılan uygulamalar doğrultusunda, konunun Genel Kurula sunulmasına ve söz konusu kararların sayın milletvekillerinin tetkik ve değerlendirmelerine açıldığına;

Çin Halk Cumhuriyeti Ulusal Halk Kongresi Daimi Komitesi Başkanı Li Peng'in resmî davetine icabetle bu ülkeye gidecek olan TBMM Başkanı Ömer İzgi'nin beraberindeki Parlamento heyetinde yer alacak milletvekillerine,

İlişkin Başkanlık tezkereleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu hakkında kurulan (9/5) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonunun 18.6.2002 tarihinde dağıtılan 878 sıra sayılı raporunun, gündemin Meclis soruşturması raporları kısmına alınmasına, rapor üzerindeki görüşmelerin 25.6.2002 Salı günkü birleşimde yapılmasına, görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına ve bu birleşimde sözlü soruların görüşülmemesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan:

TBMM İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu raporunun (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin Komisyon raporu henüz hazırlanmadığından;

Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri Personeli Eğitim Merkezleri (1/744) (S. Sayısı : 786),

Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair (1/777) (S. Sayısı : 557),

Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair (1/886) (S. Sayısı : 827),

Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye İlişkin (1/53) (S. Sayısı : 433),

Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında (1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı : 666),

Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş Kurumu (1/754, 1/692) (S. Sayısı : 675),

Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyetteki (1/756, 1/691) (S. Sayısı : 676),

Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu (1/753, 1/690) (S. Sayısı : 685),

Gümrük Müsteşarlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında 485 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Gümrük Müsteşarlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Bazı Hükümlerinin Değiştirilmesine Dair 541 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye İlişkin (1/209, 1/228) (S. Sayısı : 861),

Kanun Tasarıları ile,

Kütahya Milletvekili Emin Karaca'nın, Avukatlık Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/950, 2/877, 2/921, 2/928, 2/944) (S. Sayısı : 864),

Görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından,

Ertelendi;

Millî Savunma Bakanlığı ile Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanlıklarına Bağlı Kurumlarda Döner Sermaye Teşkili ve İşletilmesine İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/812) (S. Sayısı : 746),

20.5.1933 Tarihli ve 2197 Sayılı Kanunun 1 inci Maddesinde Yer Alan İçel Adının Mersin Olarak Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin (2/332) (S. Sayısı : 612),

Yapılan görüşmelerden,

Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Topluluğu Arasında Türkiye Cumhuriyetinin Topluluk Programlarına Katılmasının Genel İlkeleri Hakkında Çerçeve Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının (1/965) (S. Sayısı : 856) görüşmelerini müteakip yapılan açık oylamadan,

Sonra kabul edildikleri ve kanunlaştıkları açıklandı.

Alınan karar gereğince, Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu hakkındaki Meclis soruşturması komisyonu raporu ile diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 25 Haziran 2002 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 18.46'da son verildi.

 

Yüksel Yalova

 

 

Başkanvekili

 

Mehmet Batuk

 

Cahit Savaş Yazıcı

Kocaeli

 

İstanbul

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

Melda Bayer

 

 

Ankara

 

 

Kâtip Üye

 


                 No. : 165

II. – GELEN KÂĞITLAR

21. 6. 2002 CUMA

Teklif

1.– Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün; 3065 Sayılı Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/997) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.6.2002)

Tezkere

1.– Muş Milletvekili Zeki Eker'in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1120) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi :19.6.2002)

Sözlü Soru Önergeleri

1.– İstanbul Milletvekili Osman Yumakoğulları'nın, İstanbul'un Fatih, Eminönü ve Beyoğlu ilçelerinin turizm alanları haline getirilip getirilmeyeceğine ilişkin Turizm Bakanından sözlü soru önergesi (6/1934) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.6.2002)

2.– İstanbul Milletvekili Osman Yumakoğulları'nın, İstanbul'da yapılacak yeni Boğaz geçiş projelerine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/1935) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.6.2002)

3.– İstanbul Milletvekili Osman Yumakoğulları'nın, İstanbul'da otoyol gişelerinin mücavir alan dışına taşınıp taşınmayacağına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/1936) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.6.2002)

Yazılı Soru Önergeleri

1.– Bursa Milletvekili Orhan Şen'in, Bursa İlinde yürütülen gölet çalışmalarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/7786) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.6.2002)

2.– Bursa Milletvekili Orhan Şen'in, Bursa-Karacabey İlçesindeki bir kısım arazinin taşkın ve sulama sorununa ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/7787) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.6.2002)

3.– İstanbul Milletvekili Mustafa Düz'ün, enerji içeceklerinin ithalinin yasaklanmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7788) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.6.2002)

4.– İstanbul Milletvekili Mustafa Düz'ün, bir ajansın Bakanlıktan aldığı baskı işlerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7789) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.6.2002)

5.– İstanbul Milletvekili Mustafa Düz'ün, bastırılan çeşitli yayınlara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7790) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.6.2002)

6.– İstanbul Milletvekili Mustafa Düz'ün, Bakanlığın yürüttüğü faaliyetlere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7791) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.6.2002)

7.– Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, özel bankalara aktarılan kaynakların kullanımına ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/7792) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.6.2002)

8.– Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, DSİ'nin Kıbrıs'ta su toplama barajı projesi olup olmadığına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/7793) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.6.2002)

9.– Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, Kıbrıs ile Türkiye arasında elektrik kablosu projesi olup olmadığına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/7794) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.6.2002)

10.– Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, Girne-Lefkoşe yol inşaatı ile ilgili bazı iddialara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/7795) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.6.2002)

11.– Rize Milletvekili Mehmet Bekaroğlu'nun, Abdullah Öcalan'ın teslim alınması ile ilgili bir anlaşma yapılıp yapılmadığına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7796) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.6.2002)

12.– İstanbul Milletvekili Celal Adan'ın, İstanbul Boğazı'nda yolcu taşıyan teknelerin kontrolüne ilişkin Devlet Bakanından (Ramazan Mirzaoğlu) yazılı soru önergesi (7/7797) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.6.2002)

13.– Kırıkkale Milletvekili Hacı Filiz'in, memur emekli aylıklarının ödeme dönemine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/7798) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.6.2002)

Gensoru Önergesi

1.– Saadet Partisi Grubu adına, Grup Başkanvekilleri Konya Milletvekili Veysel Candan ve Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu'nun, ülke yönetiminde aciz kaldığı, ekonomide aldığı yanlış kararlarda ısrar ederek krizler yaşanmasına ve halkın yoksullaşmasına neden olduğu iddialarıyla Başbakan Bülent Ecevit ve Bakanlar Kurulu üyeleri hakkında Anayasanın 99 uncu ve İçtüzüğün 106 ncı maddeleri uyarınca bir gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/29) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.6.2002) (Dağıtma tarihi : 21.6.2002)

 

                No. : 166

24. 6. 2002 PAZARTESİ

Tasarı

1.– Toplu Konut Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı (1/1012) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 24.6.2002)

Teklif

1.– Manisa Milletvekili Hasan Gülay'ın; Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanunu ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/998) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002)

Raporlar

1.– 18 Mart Gününün Şehitler Günü ve 19 Eylül Gününün Gaziler Günü İlan Edilmesi Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/999) (S. Sayısı : 879) (Dağıtma tarihi : 24.6.2002) (GÜNDEME)

2.– Gülhane Askerî Tıp Akademisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/1000) (S. Sayısı : 880) (Dağıtma tarihi : 24.6.2002) (GÜNDEME)

3.– Aydın Milletvekili Yüksel Yalova'nın, Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/949) (S. Sayısı :882) (Dağıtma tarihi : 24.6.2002) (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergeleri

1.– Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, 2002 malî yılı bütçesinden GAP Bölgesindeki bazı illere verilen yatırım ödeneklerine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Devlet Bahçeli) sözlü soru önergesi (6/1937) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002)

2.– Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, Adıyaman İlindeki tarımsal projelere ve bazı tarımsal faaliyetlere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1938) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002)

3.– Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, köy korucularının özlük haklarına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1939) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002)

Yazılı Soru Önergeleri

1.– İstanbul Milletvekili Azmi Ateş'in, orman arazisinde faaliyet gösteren iki turizm şirketine ilişkin Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/7799) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002)

2.– İstanbul Milletvekili Azmi Ateş'in, orman arazisi tahsis edilen iki turizm şirketine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/7800) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002)

3.– İstanbul  Milletvekili Celal Adan'ın, Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanununa göre çıkarılması gereken yönetmeliğe ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7801) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002)

4.– Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, Harran Üniversitesi mezuniyet töreninde İlahiyat Fakültesi mezunu dönem birincisinin konuşturulmadığı iddiasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/7802) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002)

5.– Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, Harran Üniversitesi mezuniyet töreninde İlahiyat Fakültesi mezunu dönem birincisinin konuşturulmadığı iddiasına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (A. Mesut Yılmaz) yazılı soru önergesi (7/7803) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002)

6.– Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, Harran Üniversitesi mezuniyet töreninde İlahiyat Fakültesi mezunu dönem birincisinin konuşturulmadığı iddiasına ilişkin Devlet Bakanından (Nejat Arseven) yazılı soru önergesi (7/7804) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002)

7.– Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, Şişli Belediyesinin denetimine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7805) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002)

8.– Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, Şişli Belediyesine aktarılan ödeneklere ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/7806) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002)

9.– Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın, Kırıkkale-Keskin Ceritmüminli Kasabasına lise açılıp açılmayacağına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/7807) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002)

10.– Diyarbakır Milletvekili Osman Aslan'ın, KDV oranlarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/7808) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002)

11.– Diyarbakır Milletvekili Osman Aslan'ın, Dicle ve Fırat nehirleri üzerine kurulu barajlara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/7809) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002)

12.– Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın, bakanların yurt dışı seyahatlerine katılan milletvekillerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7810) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002)

13.– Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın, yurt dışında tedavi edilen kamu görevlilerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7811) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002)

14.– Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın, kamu kurum ve kuruluşlarına memur ve işçi alımı için yapılan sınavlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7812) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002)

15.– Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın, yurt dışında temsilcilikleri bulunan kamu kurum ve kuruluşlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7813) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002)

16.– Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın, kamu kurum ve kuruluşlarına ait lojmanlar ile eğitim ve sosyal tesislere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7814) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002)

17.– Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün, Balıkesir İmam Hatip Lisesi ile ilgili bazı iddialara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/7815) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002)

18.– Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün, serbest muhasebeci ve mali müşavirlerin BAĞ-KUR'da iş takibi yapabilmelerini sağlayacak düzenleme çıkarılıp çıkarılmayacağına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/7816) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002)

19.– Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, İlahiyat Yüksek Okullarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/7817) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002)

20.– Van Milletvekili Hüseyin Çelik'in, Van-Erciş'de görülmekte olan tapu davalarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/7818) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002)

21.– Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, eğitim ve öğretimle ilgili çeşitli faaliyetlere ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/7819) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002)

22.– Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, Ağrı İline değişik kalemlerden aktarılan ödeneklere ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/7820) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002)

23.– Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, Adıyaman İline değişik kalemlerden aktarılan ödeneklere ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/7821) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002)

24.– Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, Sinop İline değişik kalemlerden aktarılan ödeneklere ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/7822) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002)

25.– Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü ile Diyarbakır Hıfzıssıhha Enstitüsünün sağlık karnesi düzenlenmesinde ve sağlık hizmeti verilmesinde kılık kıyafet şartları arandığı iddialarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7823) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002)

26.– Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, Sinop İline verilen KOBİ ve işletme kredilerine ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/7824) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002)

27.– Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, Ağrı İline verilen KOBİ ve işletme kredilerine ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/7825) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002)

28.– Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, Adıyaman İline verilen KOBİ ve işletme kredilerine ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/7826) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002)

29.– Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumuna ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Devlet Bahçeli) yazılı soru önergesi (7/7827) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002)

30.– Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, İstanbul Üniversitesi ve Diyarbakır Hıfzıssıhha Enstitüsü personelinin bakmakla yükümlü olduğu kimselere kılık kıyafet şartları nedeniyle sağlık karnesi verilmediği iddiasına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (A. Mesut Yılmaz) yazılı soru önergesi (7/7828) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002)

31.– Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, İstanbul Üniversitesi ve Diyarbakır Hıfzıssıhha Enstitüsü personelinin bakmakla yükümlü oldukları kimselere verilen sağlık karnelerinde kılık kıyafet şartları arandığı iddialarına ilişkin Devlet Bakanından (Nejat Arseven) yazılı soru önergesi (7/7829) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002)

32.– Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, Ağrı'nın bütçeden aldığı paya, yerel yönetimlerin desteklenmesine ve sosyal amaçlı fonlardan yapılan yardımlara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Devlet Bahçeli) yazılı soru önergesi (7/7830) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002)

33.– Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, Sinop'un bütçeden aldığı paya, yerel yönetimlerin desteklenmesine ve sosyal amaçlı fonlardan yapılan yardımlara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Devlet Bahçeli) yazılı soru önergesi (7/7831) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002)

34.– İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Şahin'in, İstanbul Valisi hakkındaki bazı iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7832) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002)

35.– Bolu Milletvekili İsmail Alptekin'in, Abant Gölü çevresindeki köylerin yaylalarla ilgili sorunlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7833) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002)

36.– Bolu Milletvekili İsmail Alptekin'in, Gerede Işıklı Barajı inşaatı çalışmalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7834) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002)

37.– Bolu Milletvekili İsmail Alptekin'in, Bolu-Göynük İlçesindeki turizme yönelik çalışmalara ilişkin Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/7835) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002)

38.– Bolu Milletvekili İsmail Alptekin'in, Bolu-Mudurnu İlçesindeki turizme yönelik çalışmalara ilişkin Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/7836) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002)

39.– Bolu Milletvekili İsmail Alptekin'in, muhtarların ekonomik durumunun iyileştirilmesi için yapılan çalışmalara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7837) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002)

40.– Bolu Milletvekili İsmail Alptekin'in, TEM'den Bolu-Dörtdivan İlçesine bağlantı yolu açılıp açılmayacağına ve Bolu Dağı tünel inşaatına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından  yazılı soru önergesi (7/7838) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002)

41.– Bolu Milletvekili İsmail Alptekin'in, Bolu-Kartalkaya bağlantı yollarına ve Gerede-Esentepe Millî Parkı'nın alt yapısına ilişkin Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/7839) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002)

42.– Bolu Milletvekili İsmail Alptekin'in, Bolu-Gerede'de özelleştirme kapsamındaki bir tesise ve Gerede'nin gelişmesi için proje olup olmadığına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7840) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002)

43.– Bolu Milletvekili İsmail Alptekin'in, Bolu'da turizme yönelik yatırımlar yapılıp yapılmayacağına ilişkin Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/7841) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002)

44.– Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman'ın, OHAL uygulamasının kaldırıldığı illerde ekonomik ve sosyal yatırımların teşvik edilip edilmeyeceğine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7842) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002)

45.– Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman'ın, kaçak göçmenlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7843) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002)

46.– Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Köy-Kent Projelerine ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz) yazılı soru önergesi (7/7844) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002)

47.– Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, elektrik enerjisi üretimi, tüketimi ve bu konulardaki bazı iddialara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/7845) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002)

48.– Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Arap sermayesinin ülkemize çekilmesine yönelik çalışmalar olup olmadığına ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/7846) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002)

49.– İstanbul Milletvekili Nazif Okumuş'un, Romanya'da tutuklu bulunan Türk balıkçılara ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7847) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002)

50.– İstanbul Milletvekili Nazif Okumuş'un, Romanya'da tutuklu bulunan Türk balıkçılara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7848) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002)

51.– Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, özel araçlarla ticari araçlar arasındaki sigorta bedeli farklarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7849) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002)

52.– Erzurum Milletvekili Aslan Polat'ın, petrokok kömür ithalatına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/7850) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002)

53.– Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük'ün, kalp-damar hastalıklarında kullanılan malzemelere ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/7851) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002)

54.– Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük'ün, kalp-damar hastalıklarında kullanılan malzemelere ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7852) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002)

55.– Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük'ün, Fen-Edebiyat Fakülteleri ile Dil-Tarih Coğrafya Fakültesi mezunlarının öğretmenlik mesleğine alınmamasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/7853) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002)

56.– Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın, Amasya'da üniversite kurulması için yapılacak çalışmalara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/7854) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002)

57.– Erzurum Milletvekili Aslan Polat'ın, çeşitli santrallerdeki enerji üretimine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/7855) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002)

Geri Alınan Yazılı Soru Önergesi

1.– Bursa Milletvekili Mehmet Altan Karapaşaoğlu, 213 ve 1918 sayılı Kanunlardan yargılananların sayısına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesini 19.6.2002 tarihinde geri almıştır (7/7658)

     No. : 167

25. 6. 2002 SALI

Teklif

1.– Kocaeli Milletvekili M. Vecdi Gönül'ün; Türkiye Büyük Millet Meclisi XXI nci Dönem Milletvekili Ara Seçimi Hakkında Kanun Teklifi (2/999) (Anayasa Komisyonu) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.6.2002)

Sözlü Soru Önergesi

1.– Mardin Milletvekili Veysi Şahin'in, Mardin-Dargeçit lise inşaatı ihalesinin ne zaman yapılacağına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1940) (Başkanlığa geliş tarihi : 24.6.2002)

Yazılı Soru Önergeleri

1.– Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın, Nevşehir-Acıgöl İnallı ve Tatlarin beldelerinin kanalizasyon arıtma tesisi ihtiyaçlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7856) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002)

2.– Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, depremde hasar gören camilerin onarımına, din görevlisi kadrolarına ve dinî eğitime ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından
(H. Hüsamettin Özkan) yazılı soru önergesi (7/7857) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002)

3.– Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, Adıyaman'da sürdürülen erozyonu önleme ve ağaçlandırma çalışmalarına ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz) yazılı soru önergesi (7/7858) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002)

4.– İstanbul Milletvekili Azmi Ateş'in, Habur Sınır Kapısı üzerinden yapılan motorin ithalatının durdurulmasının sebeplerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7859) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.6.2002)

5.– İstanbul Milletvekili Azmi Ateş'in, kurul, üst kurul ve bunlara bağlı kurumların denetimlerine ilişkin Devlet Bakanından (Recep Önal) yazılı soru önergesi (7/7860) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.6.2002)

6.– Antalya Milletvekili Salih Çelen'in, Pamukbank'ın TMSF'na devredilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7861) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.6.2002)

7.– Hatay Milletvekili Metin Kalkan'ın, Suriye sınırındaki selden zarar gören köylere yapılacak yardımlara ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz) yazılı soru önergesi (7/7862) (Başkanlığa geliş tarihi : 24.6.2002)

8.– Hatay Milletvekili Metin Kalkan'ın, Suriye sınırındaki selden zarar gören köylere yapılacak yardımlara ve çiftçilerin borçlarının ertelenmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7863) (Başkanlığa geliş tarihi : 24.6.2002)

9.– Hatay Milletvekili Metin Kalkan'ın, Suriye sınırındaki selden zarar gören köylere yapılacak yardımlara ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7864) (Başkanlığa geliş tarihi : 24.6.2002)

10.– Hatay Milletvekili Metin Kalkan'ın, Suriye sınırındaki selden zarar gören köylere yapılacak yardımlara ve çiftçilerin desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7865) (Başkanlığa geliş tarihi : 24.6.2002)

11.– Hatay Milletvekili Metin Kalkan'ın, Suriye sınırındaki selden zarar gören köylere yapılacak yardımlara ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/7866) (Başkanlığa geliş tarihi : 24.6.2002)

Süresi  İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı  Soru Önergeleri

1.– Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, Sinop İlinde orta öğretim kurumlarındaki öğretmen sayısına ve ihtiyacına  ilişkin Millî Eğitim  Bakanından yazılı soru önergesi (7/7292)

2.– Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, Sinop İlindeki taşımalı eğitime, okulların bilgisayar ve yabancı dil öğretmeni ihtiyacına ilişkin Millî Eğitim  Bakanından yazılı soru önergesi (7/7293)

3.– Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, Sinop'ta yürütülen projelere ve kesintisiz eğitime yapılan katkılara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/7294)

4.– Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, Sinop'ta yürütülen projelere ve belediyelere gönderilen ödeneklere ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/7295)

5.– Şanlıurfa  Milletvekili Yahya Akman'ın, Lisansüstü Eğitim Sınavına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru  önergesi (7/7311)

6.– Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman'ın, fen lisesi öğrencilerinin  ortaöğretim başarı puanlarının ÖSS'ye etkisinin sonuçlarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/7334)

7.– Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman'ın, sokak çocuklarına ve mağduriyet içindeki diğer çocuklara yönelik çalışmalara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7336)

8.– Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman'ın, meslek lisesi mezunlarının yükseköğrenime girişlerine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/7337)

9.– Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, Erzincan-Çayırlı İlçesinde görülen bazı hastalıkların ve ani ölümlerin nedenlerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7341)

10.– Gaziantep Milletvekili Nurettin Aktaş'ın, eğitime katkı payı adıyla toplanan paranın kullanımına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/7342)

11.– Gaziantep Milletvekili Nurettin Aktaş'ın, İsrail ile yapılan ikili anlaşmalara ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7347)

12.– Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, Trabzon'da İstanbul Üniversitesi Rektörünü protesto eden bazı öğrencilerin dövülmesi olayına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7355)

13.– Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, Adana'da bir ilköğretim okulu ile ilgili basında çıkan haberlere ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/7356)

14.– Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, İstanbul Üniversitesi Rektörünün katıldığı bazı toplantılardaki olaylara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7360)

15.– İstanbul Milletvekili Azmi Ateş'in, İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde düzenlenen bir  konferansa başörtülü  hastaların alınmamasına  ve Rektörün bazı açıklamalarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/7362)

16.– Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Marmara ve Düzce deprem bölgesindeki prefabrik  konutların masraflarına ve kullanımlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7364)

17.– Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, bir ilköğretim okulu ile ilgili medyada yer alan haberlere ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/7366)

18.– Konya Milletvekili Hüseyin Arı'nın, SSK ve BAĞ-KUR'da uygulanan ihale sisteminin sakıncaları ve uğranılan zararlara ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/7373)

19.– Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, emekli bir generalin çeşitli faaliyetlerine katıldığı iddia edilen kamu personeline ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7375)

20.– Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Marmara ve Düzce deprem bölgesindeki prefabrik  konutlar için yapılan masraflara ve kullanımlarına ilişkin Bayındırlık  ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/7376)

21.– Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde düzenlenen bir konferansa başörtülü hastaların alınmamasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından  yazılı soru önergesi (7/7384)

22.– İstanbul Milletvekili Azmi Ateş'in, Çağdaş Eğitim Vakfı hakkındaki iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7388)

23.– Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, tehlikeli madde taşıyan tanker sürücülerine eğitim verilip verilmediğine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7392)

24.– Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, haklarında soruşturma izni istenen kamu görevlilerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6961)


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.00

25 Haziran 2002 Salı

BAŞKAN : Başkanvekili Ali ILIKSOY

KÂTİP ÜYELER : Sebahattin KARAKELLE (Erzincan), Burhan ORHAN (Bursa)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 117 nci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayımız vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Hepimiz biliyoruz ki, bugünlerde, futbolun çok yoğun duygular yaşattığı özellikle bizler, futbolla iç içeyiz. Ben, Türk Millî Takımını, gösterdiği başarıdan dolayı, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına ve Türk Ulusu adına kutluyorum, onların başarılarının devamını diliyoruz. İnşallah, kupayla Türkiye'ye döndüklerinde, kabaran göğsümüz bir o kadar daha kabaracaktır diyorum. (Alkışlar)

Gündeme geçmeden önce, 3 arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, Van İlinin sorunlarıyla ilgili olarak söz isteminde bulunan Van Milletvekili Sayın Maliki Ejder Arvas'a aittir.

Sayın Arvas, buyurun.

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.– Van Milletvekili Maliki Ejder Arvas'ın, Van İlinin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması

MALİKİ EJDER ARVAS (Van) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; Van İlinin sorunlarıyla ilgili gündemdışı söz almış bulunuyorum; bana bu sözü veren, başta, çok Değerli Başkanımıza teşekkür ediyorum, siz değerli milletvekillerine de saygılarımı sunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, bugün Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri, hele hele Vanımız, malumunuz, son zamanlarda büyük bir sıkıntıyla karşı karşıyadır. Tarihin çok uzun zamanlarından günümüze kadar önemli ticaret merkezlerinden biri olan Vanımız, maalesef, bugün, tamamen göç ordularının işgaline maruz kalmıştır. Bu da, malumunuz, beraberinde işsizliği getirmiş, bölgenin önemli geçim kaynağı tarım ve hayvancılık olmak kaydıyla, bugün, 1980 sonrası tarımda uygulanan yanlış politikalar nedeniyle, hele hele hayvancılık tamamen bitme noktasına gelmiştir.

Bugün hasat dönemindeyiz. Hububat fiyatları konusunda, çiftçimizin büyük bir ümitle beklediği buğday tabanfiyatlarının 230 000 lira olarak açıklanması, buğday üreticisini tamamen şok etmiştir. Hakikaten, bazı yerlerde, dönüme ancak 1'e 2, 1'e 3 alınan yerler var; maliyeti göz önünde bulundurursak, verilen fiyat maliyeti karşılamamaktadır. Ben, bir Tarım Komisyonu üyesi olmam hasebiyle, Sayın Tarım Bakanı ve teşkilatına, yeniden, bu fiyat konusunu gözden geçirmelerini öneriyorum.

Değerli arkadaşlar, bugün, Doğu Anadolu Bölgesi, hakikaten büyük bir işsizlikle karşı karşıyadır, tarım ve hayvancılık bitme noktasındadır. 1980 öncesinde, Vanımızda, büyükbaş hayvan adeti 1 500 000'in üzerindeydi, küçükbaş hayvan adeti 35 000 000'un üzerindeydi; ama, bugünkü rakamlara baktığımız zaman, büyükbaş hayvan adeti 150 000'lerin altına düşmüş; yani, onda 1'e düşmüş, küçükbaş hayvan da yine aynı durumdadır. Bu ne demektir; bu, hayvancılık tamamen bitme noktasına gelmiş demektir.

Yatırımlara göz attığımızda, bölgedeki yatırımları destekleme payı yüzde 2'ler civarındadır. Sayın Başbakanımıza Allah selamet versin, hayırlı şifalar diliyorum, 56 ncı hükümet döneminde, Doğu Anadolu Bölgesinde kalkınmayı planladığını söylemişlerdi; bugün, yatırımlara yüzde 2 pay ayırırsanız, kalkınmışlık ne kadar gerçekçi olur, bunu, ben, sizin takdirinize bırakıyorum.

Değerli arkadaşlar, bölgemiz açısından çok önem arz eden ikinci bir konu, sınır ticaretidir. Sınır ticareti, bölge insanı için ikinci bir ümit kaynağıydı, ümit kapısıydı. Bundan bir süre önce sınır illerinin muhalefet ve iktidar milletvekilleriyle birlikte; hatta, sivil toplum örgütlerinin görüşlerini alarak bir kanun teklifi hazırladım. Bu kanun teklifinde, şahsımın ve 39 milletvekilinin imzası var. Maalesef, sınır ticaretiyle ilgili bu kanun teklifi, Meclis gündemine geldiğinde kabul görmedi; bugün, komisyonların raflarında tozlanmaktadır.

İkinci bir husus: geçenlerde bir eğitim seminerine gitmiştik AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Ali Coşkun Beyle; orada -bizde "Rus Pazarı" denilen bir pazar yeri var, adı biraz yanlıştır; ama, esnafı yoğun olan bir pazar yeri- esnafı ziyaret ettik. Esnafın nabzını yokladığımızda, siftah etmeyen esnafımızı gördük ve sınır ticareti, bavul ticareti konusunda esnafın şikâyetçi olduğunu tespit ettik. Gümrüklerden sorumlu Devlet Bakanına buradan seslenmek istiyorum; bavul ticaretiyle uğraşı veren yöre insanı, işsizlikten inim inim inleyen insanlar, 50 dolar karşılığında, gümrükleme işlemi için bir günlük süre tanındığını...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - 1 dakika içerisinde toparlayın efendim.

Buyurun.

MALİKİ EJDER ARVAS (Devamla) - Bu gümrükleme işleminin, en azından onbeş günlük süreye çıkarılmasını öneriyorum buradan ve istirham ediyorum.

Değerli arkadaşlar, hakikaten, bölge insanı mağdurdur. Bölgede fabrika ve sanayi yok, işsizlik had safhada. Bunlara çare bulmak hepimizin görevidir.

Sivil toplum örgütlerini ziyaretimde şoförler birliğine uğradım, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının bir genelgesinden bahsettiler. Efendim, genelgedeki hayvan menşe ve raporlarıyla ilgili konularda büyük yakınmalar gördüm ve biz, 20 hayvanı bir yerden bir yere götürdüğümüz zaman, 1 milyar lira para, üç ay da trafikten men cezası veriliyor. Bununla ilgili, evrakta eksiklik olur korkusuyla, bu nakliye işini de yapamıyoruz" diyorlar.

Üçüncü bir husus, İran kapısından, diğer kapılardan geldiğimizde, depolardaki mazotlarımızın faturası olduğu halde, petrolden fatura aldığımız halde, yine...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MALİKİ EJDER ARVAS (Devamla) - ... jandarma tarafından, menşei yabancı olduğu için burada da cezaî müeyyidelere çarptırılmaktayız. Bu soruna da çare bulunmasını istiyor şoför esnafı.

Ben, eğitim ve sağlık konusuna da değinmek istiyordum; ama, zaman kalmadı.

BAŞKAN - Sorun çok, Sayın Arvas; sorunların hepsini bir çırpıda dile getirmek maalesef mümkün değil, süre 5 dakika.

MALİKİ EJDER ARVAS (Devamla) - Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Arvas.

Gündemdışı konuşmaya yanıt verecek sayın bakan?.. Yok.

Biraz önce, açılışta da ifade ettiğim gibi, bugünlerde sporla yatıp sporla kalkıyoruz. Özellikle Türk futbolunun kat ettiği başarı hepimizi duygulandırdı. Bu duygularımızı daha teknik anlamda ifade etmek üzere, Antalya Milletvekili Sayın Nesrin Ünal; buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

2.– Antalya Milletvekili Nesrin Ünal'ın, Türk Millî Futbol Takımının milletimize yaşattığı duygulara ve bundan çıkarmamız gereken derslere ilişkin gündemdışı konuşması

NESRİN ÜNAL (Antalya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türk Millî Futbol Takımının bizlere yaşattığı duygular ve çıkarmamız gereken dersler konusunda gündemdışı söz almış bulunuyorum; konuşmama başlamadan önce, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Türk Millî Futbol Takımının yarı finale kalması bizleri çok duygulandırdı. Çoluk çocuk, genç yaşlı, kadın erkek, Türkiye'nin her karış toprağında, elimizde ayyıldızlı al bayrak, sokaklara döküldük "Kırmızı, beyaz, en büyük Türkiye" sesleriyle coştuk, gururlandık. Bu arada, geçen perşembe, gökyüzünde, Cenabı Allah'ın işaretini gördük. Tarihte, Kosova ve Kurtuluş Savaşında ve Kıbrıs Barış Harekâtında olduğu gibi, gökyüzünde ayyıldız, bağımsızlık simgemiz, bayrağımızdaki gibi yan yana geldi. Bunu, 21 inci Yüzyılın Türk yüzyılı olacağına dair bir işaret olarak algıladık; ama, başarılarımız, sadece Türk Millî Futbol Takımı, Türk Millî Basketbol Takımı, Galatasarayla sınırlı kalmamalıdır. Futbol takımımızın başarısı, seçilmişine, doktoruna, mühendisine, bilim adamlarına, sanatçılarımıza, çiftçilerimize, yediden yetmişe tüm topluma örnek olmalıdır. Bizler, lüks malları tüketirken farkına varmadan, kültürümüzü, inancımızı, dilimizi, birliğimizi, beraberliğimizi tüketiyoruz; sonra dönüp baktığımızda içimizin boşaldığını görüyoruz. Artık, Türk'ün, IBM, Compact gibi markalarla yarışacak bilgisayar, araba, tekstil markaları, kendi ürettiği, patenti kendine ait ilaçları, uluslararası sanatçıları, bilim adamları, bir değil, iki değil, binlerce olmalıdır; yani, binlerce uluslarüstü markası olursa Türk'ün, işte, o zaman uluslararası ilişkilerde, masaya, daha güçlü, daha kendinden emin ve en önemlisi konan kurallar bize uygun mu, değil mi diye tartışan olarak değil, kuralları koyanların tarafında otururduk. Hani, bilgisayar terminolojisinde bir deyim vardır ya "yüklenen" ve "yükleyen" işte, önemli olan yüklemek. Biz de yükleseydik daha iyi olurdu. Keşke, bugün yüklenirken başka kültürleri de yüklenir olmasaydık. Sadece tarım, sadece turizm, sadece işgücü olmamalıyız; vazgeçilmez teknolojik ürünlerimiz de olmalı ki, Türk Milleti gelecekte daha refah ve daha mutlu yaşasın.

Peki, bizler, şimdiye kadar ne yaptık; biraz para kazandık mı hemen gidip arabamızı daha lüks ithal arabayla değiştirdik; yabancı sigaraların dumanlarını hava ata ata üfledik; parfümün ve kremin ithalini övünerek kullandık; ihtiyacımız olmadığı halde -en ucuzuna bile- cep telefonunun bir tanesini alabilmek için beş ton domates sattık; ekmek elden, su gölden misali değirmenin suyu nereden hiç sormadık, tükettik, tükettik; bir de baktık ki, milyarlarca dolar ihracat açığı meydana gelmiş ve ekonomiyi döndürmek için dışarıdan on yıllardır borç almak zorunda olan bir Türkiye yaratmışız. Sonra hepimiz konuşuyoruz, resti çekelim gitsin, borç almayalım. Peki, bunları yapalım; ama, hiç farkına varmadan kullandığımız, hayatımızın bir parçası olan teknolojiden, hayatî önemi olan ilaçlardan, röntgen filminden ve binlerce şeyden vazgeçebilecek miyiz, kısa sürede bu teknolojiyi ve gücü yakalayabilecek miyiz?! İşte, bütün bireyler, bunu, kendi kendimize sormak ve bunları başarmak zorundayız.

Günlük hayatta, hepimizin, karınca kararınca, üretebileceği o kadar çok katkı var ki, Türk Milleti olarak hiçbir mazeret üretmeden, konuşmaktan çok çalışmak, tüketmekten çok üretmek zorundayız. Çocuklarımız için, bağımsızlığın ve demokrasinin devamı için çok ama çok çalışmalıyız. İnşallah, Türk Millî Futbol Takımının başarıları hepimize örnek olur. Her sahada, Türke yaraşır başarılar yaşarız ve Türkiye'de "kırmızı, beyaz, en büyük Türkiye" sesleri hiç eksik olmaz.

Son olarak şunları söylemek istiyorum: Ayakları kadar yürekleri de güçlü, millî birlik ve beraberliğimize en çok ihtiyacımız olduğu dönemde, rengini Çanakkale'de, Sarıkamış'ta, Yemen'de şehit olmuş, omuz omuza yatan güneydoğulu, doğulu, batılı, kuzeyli, güneyli Ahmetlerin, Hasanların, Alilerin, Hüseyinlerin, Mehmetlerin kanından alan, bağımsızlığımızın simgesi, şanlı al bayrağımızı gururla dalgalandıran, Türkün başını dikleştiren, göğsünü kabartan Türk Millî Futbol Takımına, başta Sayın Haluk Ulusoy'un şahsında Türk Futbol Federasyonuna, Sayın Şenol Güneş ve Ünal Karaman'ın şahsında tüm teknik kadroya ve yeşil sahada destan yazan futbolcularımıza, Türk Milleti adına, saygı ve şükranlarımızı iletiyorum. (Alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ünal, buyurun efendim.

NESRİN ÜNAL (Devamla) - 68 000 000 insanımızın gönlü ve duaları sizlerledir. İnşallah, Dünya Kupasıyla Türkiye'ye dönersiniz. İnşallah, en kısa sürede lider ve güçlü bir Türkiye'de yaşarız.

Hepinize teşekkür eder; yeniden, saygılarımı sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Ünal'a, kırmızı beyaz giysileriyle yaptığı konuşmadan dolayı, ayrıca, teşekkür ediyoruz. (MHP sıralarından alkışlar)

Tabiî, konu, spor. Futbolda bugün doruğa geldik; ama, yüz yıllardır sürdürdüğümüz bir ata sporumuz var; Edirne'de tarihî Kırkpınar güreşlerinin 641 inci yıldönümü.

Bu konuda her zaman gerekli özeni gösteren, çabayı gösteren ve bu konuya sahip çıkan Edirne Milletvekili Sayın Şadan Şimşek; buyurun efendim.

 (DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 5 dakika.

3.– Edirne Milletvekili Şadan Şimşek'in, 641 incisi yapılacak olan tarihî Kırkpınar yağlı güreşlerine ilişkin gündemdışı konuşması

ŞADAN ŞİMŞEK (Edirne) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 641 inci Tarihî Kırkpınar Yağlı Güreşleri Haftası dolayısıyla söz almış bulunuyorum; öncelikle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Duygularımı ve görüşlerimi ifade etme olanağı tanıdığı için Sayın Başkanıma teşekkürlerimi sunarım.

Sözlerime başlarken, Dünya Kupası karşılaşmalarında mücadele eden başarıları ve ay yıldızlı formalarıyla göğsümüzü kabartan, Türk Halkının içindeki manevî duyguları ortaya çıkarıp, birlik ve beraberlik duygusunun pekişmesinde rol oynayan Millî Takımımızın, Türk insanının dünyada tanınması ve saygınlığının artmasına katkıda bulunduğu aşikârdır. Millî Takımımızın Brezilya maçını geçip, Dünya Kupasını alma yolunda her zaman olduğu gibi başarılı olacağına inanıyor, ülke olarak bizlere yaşattıkları gurur ve sevinçten dolayı futbolcularımızı ve teknik kadroyu canıgönülden kutluyorum.

Değerli milletvekilleri, Edirne serhat şehri, Türklerin Batı'ya açılışının simgesi, ikinci başkent, tarihî ve coğrafî pek çok özelliğiyle sınırların bekçisi olarak her gelen saldırıya, Anadolu yarımadası adına ilk karşı duran kent. Bu kent ki, izleyenleri büyüleyen incecik minareleri ve görkemli yapısıyla insanları heyecanlandıran Selimiye'nin ihtişamıyla Türkiye'nin dışa açılan kapısı. Bizlere altıyüz küsur yıl önce atalarımızdan emanet Kırkpınar'ın evsahibi Edirne.

Güneydoğu Avrupa'nın Anadolu'ya zorunlu geçiş yolu üzerinde olması nedeniyle göç ve istilaya uğrayan, pek çok işgale rağmen 18 inci yüzyılda 350 000 nüfusuyla dünyanın 4 üncü büyük kenti. Bugünkü Edirne, üniversitesi, tarımı ve sanayisiyle bir sınır kenti; ama, sıkıntıları, sancıları var. Edirneli umut arayışı için yeni ufuklara, bilinmeze yelken açmakta.

Değerli milletvekilleri, geleneklerimiz, yüksek uygarlık meziyetlerine sahip bir ulusun bireyleri olan bizler için korunması ve yaşatılması gereken ata yadigârıdır.

Kırkpınar ki, altıyüz yılı aşkın bir  zaman hatırası. Bugüne gelinceye kadar bütün kuşaklar böylesi bir emaneti; yani, Kırkpınar'ı baştacı yapmışken, bizim pehlivanların Kâbesi olarak kabul edilen bir şölene ve Edirne'ye sırtımızı dönmemiz mümkün müdür? Bana göre, bir ulus için en övünülecek noktalardan birisi geleneklerin yaşatılmasıdır.

Edirne'nin konumu, yatırım, mal ve hizmet üretimine dönüştürülerek yarar sağlanması için gereken destek verilmelidir; çünkü, Edirne'ye, günümüze kadar, sınır kenti kimliğiyle sadece Türkiye'nin güvenliği açısından yaklaşılmıştır. Bu durum, yabancı sermayenin gelişini olumsuz etkilediği gibi, sektörel önceliklerin belirlenmesi ve projelerin geliştirilmesini de engellemiştir.

Kültür Bakanlığımızın katkılarıyla, Kırkpınar'a ait eşsiz tarih ve kültür zenginliğimizi yansıtan fotoğraflardan oluşan sergi Türkiye Büyük Millet Meclisi Şeref Salonunda ve Birleşmiş Milletler Genel Merkezinde teşhir edilerek, uluslararası boyuta taşınmaya çalışılmıştır. Kültür, Spor ve Turizm Bakanlarımızın maddî destekleri önemlidir; ancak, yeterli değildir.

Yapılan organizasyonda, yerel anlamda da birtakım eksikliklerimiz mevcuttur. Biz, bu durumun değiştirilmesini istiyor ve bunun için çalışıyoruz; çünkü, transit geçenler doğanın güzelliğine kanarak, mutlu ve zengin insanların yaşadığı bir kent izlenimini edinmektedirler. Bu, kesinlikle bir yanılsamadır. Edirne, geçmişten gelen ekonomik olumsuzluklardan etkilenme turnuvasında başa güreşmektedir. Dilerim bu güreş, doksaniki yıllık saray başpehlivanının son güreşi olmasın.

Değerli milletvekilleri, sizin anlayacağınız, Kırkpınar'ın altıyüzkırk yıllık başpehlivanı, zembili duvara asmak üzeredir. Ata sporumuz tarihî Kırkpınar yağlı güreşlerimizin spor ve turizm boyutları, Edirne insanının evsahipliği ve misafirperverliğiyle bütünleştiğinde, Kırkpınar, Türklüğün yüksek uygarlık özelliklerini dünyaya yayabilecek en önemli unsurlardan birisidir.

Bir kültür beşiği olarak Edirne, ülkemizi uluslararası platformlarda her yönüyle temsil edecek özellikleri taşımaktadır. Bu yönüyle ele alındığında Kırkpınar'ı, spor açısından olduğu kadar, ekonomi ve turizm açısından da önemli bir organizasyon haline getirmenin önemi kendiliğinden ortaya çıkar.

Türkiye'yi Avrupa'ya bağlayan kültür köprüsü Edirne'nin ekonomik, sosyal ve kültürel anlamda kalkınmasına yönelik çalışmalar titizlikle sürdürülmelidir. Ülkemize gelip gidenleri karşılayan ve onları uğurlayan, memleketimize ait ilk izlenimlerin edinildiği Edirnemizin sorunlarına özel statüler ve sorumluluklar içinde yaratıcı çözümler getirilmesi gereklidir.

Değerli milletvekilleri, "ben güreşirken, arkamda daima Türk Milletinin olduğunu ve milletin şerefini düşünürüm" diyebilen Kurtdereli Mehmet Pehlivanın, çıkardığı güreşlerle Avrupa ve Amerika'da "Sultanın Aslanı" unvanını alan Adalı Halil'in, güreşe minderin tam ortasında başlayan ve bir adım dahi gerilemeyen "gökte nasıl bir güneş varsa, güreşte de sadece Yusuf vardır" sözleriyle takdir edilen, Türk'ün yenilmezliğinin simgesi Cihan Pehlivanı Koca Yusuf'un, "Türk gibi güçlü" sözünün dünya literatürüne yerleşmesindeki haklı rolünü tarif etmek kolay olmasa gerek.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- 1 dakika içerisinde toparlayın efendim.

ŞADAN ŞİMŞEK (Devamla) - Ben, inanıyorum ki, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk "benim en sevdiğim spor güreştir" dediyse, bunda, bugün önünde saygıyla eğildiğimiz ve rahmetle andığımız, meydanlarda güreş tutmuş nice yiğit pehlivanın emeği çoktur, ruhları şad olsun.

Bu duygu ve düşüncelerle, Edirne Milletvekilleri olarak, siz değerli milletvekili arkadaşlarımızı, tarihî Kırkpınar yağlı güreşlerimize bekler, Yüce Meclise saygılarımı sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Şimşek.

Gündemdışı konuşmalar tamamlanmıştır.

Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

Sözlü soru önergesinin geri alınmasına dair bir önerge vardır; okutuyorum:

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.– Bursa Milletvekili Ahmet Sünnetçioğlu'nun (6/1820) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/495)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 598 inci sırasında yer alan (6/1820) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

                                                     Ahmet Sünnetçioğlu

                                                       Bursa

BAŞKAN - Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

Bir gensoru önergesi vardır. Önerge, daha önce bastırılıp sayın üyelere dağıtılmıştır.

Şimdi, önergeyi okutuyorum:

C) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ

1.– Saadet Partisi Grubu adına, Grup Başkanvekilleri Konya Milletvekili Veysel Candan ve Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu'nun, ülke yönetiminde aciz kaldığı, ekonomide aldığı yanlış kararlarda ısrar ederek krizler yaşanmasına ve halkın yoksullaşmasına neden olduğu iddialarıyla Başbakan Bülent Ecevit ve Bakanlar Kurulu üyeleri hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/29)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

57 nci hükümet, ülke yönetiminde aciz kalmaktadır. Özellikle ekonomide aldığı yanlış kararlarda ısrar ederek, son üç yıldır iki büyük krizin yaşanmasına ve toplumun büyük oranda fakirleşmesine sebep olmuştur. İnsanımızın büyük bir kısmı da, açlık sınırında yaşam mücadelesi vermektedir. Bunun devam etmesi durumunda şartların daha da kötüleşmesi kaçınılmazdır. Bu kötü gidişin sorumlusu Başbakan Sayın Bülent Ecevit Hükümetidir.

Bu sebeplerden dolayı, Anayasanın 99 uncu ve İçtüzüğün 106 ncı maddesi uyarınca, Başbakan Bülent Ecevit ve 57 nci hükümet hakkında bir gensoru açılmasını arz ve talep ederiz.

                                                19.6.2002

Veysel Candan

 

Ömer Vehbi Hatipoğlu

Konya

 

Diyarbakır

Saadet Partisi Grubu Başkanvekili

 

Saadet Partisi Grubu Başkanvekili

 

Gerekçe:

1. Hükümet, kısa vadeli ve yüksek faizle hesapsız bir borçlanma içindedir, borçları tekrar borçlanarak ödeme yolunu seçmiştir. Bu da, 65 000 000 insanın ödediği vergilerin faiz giderlerine yetmediği sonucunu doğurmaktadır. Yani, bu hükümet, yanlış borçlanma politikaları izlemektedir.

2. Kamu harcamalarında israf ve yolsuzluk had safhaya ulaşmış olup, gerekli tedbirler zamanında alınmamaktadır. Bunun sonucunda da, kamu açıklarını kapatmak için iç ve dışborç alımları yetmediği zaman, yeni vergiler ihdas edilmektedir. Üç yılda, bu hükümetin çıkardığı vergi yasası adedi onbirdir. Her seferinde, ekvergiler konmuş, mükellefler vergi yükü altında ezilmiştir.

3. Ekonomik program uygulaması üzerinden onbeş ay geçmesine rağmen, üretim sektörüyle ilgili tek bir karar alınmamıştır. Yatırım, istihdam, üretim ve ihracat, her geçen gün biraz daha düşmekte ve dışticaret açığımız daha da artmaktadır. Özellikle, bunlar kasıtlı yapılmıyor ise, tamamen bir beceriksizliğin göstergesidir.

4. Malî piyasalarda, borsa ve dövizde ciddî spekülatif hareketler meydana gelmektedir. Bununla ilgili, hükümet, gerekli tedbirleri almamıştır, alamamıştır. Diğer taraftan, faizler ve kamu borçlanma faizleri yükselmiş, içborç stoku da katlanarak artmıştır.

5. Yeni yeni üst kurullar oluşturularak, Parlamento, yetkilerini bu üst kurullara devretmiştir. Âdeta, yeni yeni KİT'ler oluşturulmuş ve bu kurumların hesap denetimleri de Meclis dışına taşınmıştır. Ayrıca, bu kurulların başkan ve yöneticilerine ülke şartlarının çok üstünde yüksek ücretler ödenmektedir. Bu da, bütçeye büyük bir yük getirmektedir.

6. Eğer bir ülkede enflasyon iniyor, faiz ve döviz yükseliyorsa ekonomide sıkıntıların arttığının işaretidir. Mevcut bu gidişin sonucunda Kasım 2000 ve Şubat 2001'den sonra yeni bir krizle başa dönüleceği anlamı taşımaktadır.

7. Faizlerin yükselişiyle birlikte "içborç, tekrar borç alarak sürdürülebilir mi?" tartışmalarını meydana getirmiş, bu durum da piyasalardaki belirsizliği ve güvensizliği artırmıştır. Bunun da kamu maliyesine ağır yükler getirdiği ve getireceği bilinmektedir.

8. Kötü yönetimin sorumlusu bu hükümet, esnaf ve sanatkârların işyerlerinin kapanmasına sebep olmuş ve vergisini ödeyemez duruma düşürmüştür. Tarım sektörü de benzer sıkıntılarla karşı karşıyadır. Tarımda üretim azalmış, önce dışarıya satarken, şimdi, dışarıdan tarım ürünleri ithal etmek zorunda kalınmıştır. Bu hükümet çıkardığı şeker, tütün ve benzeri yasalarla doğrudan üretimin düşmesine sebep olmuş, serbest piyasaya müdahale etmiş, böylece tarım sektöründe çalışan çiftçilerimizi açlığa mahkûm etmiştir.

9. Bu hükümet tarafından yeterli sermayeye sahip olmayan kişilere banka kurma izni verilmiş ve kurulan bu bankalar daha sonra sahipleri tarafından içleri boşaltılarak devlet zararı oluşturulmuştur. Bankaların bu durumları bilinerek mevduat toplanmasına âdeta göz yumulmuş, müfettiş raporları da işleme konulmamıştır. Daha sonra, bankalar fon kapsamına alınarak devlet zararı daha da artmıştır.

10. Bu hükümet sosyal güvenlikle ilgili gerekli yasal düzenlemeleri yapmamış, bu yüzden de Bağ-Kur, SSK ve Emekli Sandığının açıkları her geçen gün artmış, vatandaşın sağlığı hiçe sayılmış ve bakanlıklararası sürtüşmeden dolayı da hastaneler arzu edilen hizmeti verememiştir. Ayrıca, bu kurumlardan emekli olanlar açlık sınırında yaşamak zorunda bırakılmıştır.

Yukarıda belirttiğimiz ve müzakereler sırasında detaylı bilgi ve belgelerle ortaya koyacağımız sebeplerden dolayı, 57 nci hükümet hakkında gensoru açılması zorunlu hale gelmiştir.

BAŞKAN - Gensoru önergesi bilgilerinize sunulmuş olup, önergenin görüşme günü, biraz sonra, Danışma Kurulunca belirlenecek ve oylarınıza sunulacaktır.

Başbakanlığın, Anayasanın 82 nci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım:

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)

2.– Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Zeki Çakan'ın, 9 uncu Hazar Petrol/Gaz Sergi ve Konferansına katılmak ve görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle birlikte Azerbaycan'a yaptığı resmî ziyarete İstanbul Milletvekili Şamil Ayrım'ın da iştirak etmesinin uygun görülmüş olduğuna ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1121)

 Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Zeki Çakan'ın, 9 uncu Hazar Petrol/Gaz Sergi ve Konferansına katılmak ve görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle birlikte 3-6 Haziran 2002 tarihleri arasında Azerbaycan'a yaptığı resmî ziyarete İstanbul Milletvekili Şamil Ayrım'ın da iştirak etmesi uygun görüşmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasamızın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

                                          Bülent Ecevit

                                                 Başbakan

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Demokratik Sol Parti, Milliyetçi Hareket Partisi ve Anavatan Partisi Gruplarının İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş müşterek bir önerileri vardır; önce okutup, sonra oylarınıza sunacağım:

IV. – ÖNERİLER

A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1.– Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 25 Haziran 2002 Salı günü yaptığı toplantıda siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, gruplarımızın ekteki müşterek önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

Aydın Tümen

 

Mehmet Şandır

Demokratik Sol Parti Grubu

 

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu

Başkanvekili

 

Başkanvekili

 

Beyhan Aslan

 

 

Anavatan Partisi Grubu

 

 

Başkanvekili

 

 

Öneriler:

1.– 21 Haziran 2002 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve aynı tarihte dağıtılan Başbakan Bülent Ecevit ve Bakanlar Kurulu üyeleri hakkındaki (11/29) esas numaralı gensoru önergesinin gündemin Özel Gündemde Yer Alacak İşler kısmında yer alması ve Anayasanın 99 uncu maddesi gereğince gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerin 25 Haziran 2002 Salı günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.

2.– 24 Haziran 2002 tarihli Gelen Kâğıtlarda yayımlanan 880 sıra sayılı kanun tasarısının, 48 saat geçmeden, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 12 nci sırasına, aynı tarihli Gelen Kâğıtlarda yayımlanan 879 sıra sayılı kanun tasarısının 13 üncü sırasına ve yine aynı tarihli Gelen Kâğıtlarda yayımlanan 882 sıra sayılı kanun teklifinin 14 üncü sırasına alınması, diğer tasarı ve tekliflerin sıralarının buna göre teselsül ettirilmesi, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 265 inci sırasında yer alan 745 sıra sayılı kanun tasarısının 22 nci sırasına alınması önerilmiştir.

3.– Genel Kurulun, 25 Haziran 2002 Salı günü 15.00-20.00, 26 Haziran 2002 Çarşamba günü 18.00-22.00 ve 27 Haziran 2002 Perşembe günü 14.00-20.00 saatleri arasında çalışması; 26 Haziran 2002 Çarşamba günü sözlü soruların görüşülmemesi, 25 Haziran 2002 Salı günü (11/29) esas numaralı gensoru önergesi ve 878 sıra sayılı Meclis Soruşturması Komisyonu raporunun görüşmelerinin bitiminden sonra diğer denetim konularının görüşülmeyerek bugün de kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi ve gündemin 13 üncü sırasına kadar olan işlerin görüşmelerinin bitimine kadar çalışma süresinin uzatılması, 26 Haziran 2002 Çarşamba günü gündemin 11 inci sırasına ve 27 Haziran 2002 Perşembe günü de gündemin 15 inci sırasına kadar olan kanun tasarı ve tekliflerinin görüşmelerinin bitimine kadar çalışma süresinin uzatılması önerilmiştir.

4.– İçtüzüğün 91  inci maddesi kapsamında değerlendirilen, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 2 nci sırasında yer alan 666 sıra sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilatının Kurulmasına Dair Kanun Tasarısı; 3 üncü sırasında yer alan 675 sıra sayılı Türkiye İş Kurumunun Kurulmasına Dair Kanun Tasarısı; 4 üncü sırasında yer alan 676 sıra sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; 5 inci sırasında yer alan 685 sıra sayılı Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde yapılacak görüşme ve oylamalarda;

a) 666 sıra sayılı kanun tasarısının, üç bölüm halinde; (1 inci maddesinden 15 inci maddesine kadar olan kısmın birinci bölüm, 15 inci maddesinden 35 inci maddesine kadar olan kısmın ikinci bölüm, 35 inci maddesinden sonuna kadar olan kısmın üçüncü bölüm)

675 sıra sayılı kanun tasarısının, iki bölüm halinde; (1 inci maddesinden 30 uncu maddesine kadar olan kısmın birinci bölüm, 30 uncu maddesinden sonuna kadar olan kısmın ikinci bölüm)

676 sıra sayılı kanun tasarısının, üç bölüm halinde; (1 inci maddesinden 30 uncu maddesine kadar olan kısmın birinci bölüm, 30 uncu maddesinden 46 ncı maddesine kadar olan kısmın ikinci bölüm, 46 ncı maddesinden sonuna kadar olan kısmın üçüncü bölüm) ve

685 sıra sayılı kanun tasarısının, üç bölüm halinde (1 inci maddesinden 30 uncu maddesine kadar olan kısmın birinci bölüm, 30 uncu maddesinden 52 nci maddesine kadar olan kısmın ikinci bölüm, 52 nci maddesinden sonuna kadar olan kısmın üçüncü bölüm) olarak görüşülmesi;

b) Tasarıların tümü üzerinde gruplar, hükümet ve komisyon adına yapılacak konuşmaların 20'şer dakika, kişisel konuşmaların 10'ar dakika; bölümler üzerinde gruplar, hükümet ve komisyon adına yapılacak konuşmaların 10'ar dakika olması;

c) Maddeler okunmaksızın sadece bölümlerin ayrı ayrı oylanması ve bölümler üzerinde verilen önergelerin kabulü halinde o bölümün kabul edilen önergeyle birlikte oylanması,

d) Bölümler üzerinde, komisyon ve hükümetin 1'er, milletvekillerinin de 1 önerge verebilmesi,

e) Genel Kurulun 28 Haziran 2002 Cuma günü saat 14.00'te toplanması ve bu dört tasarının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesi önerilmiştir.

BAŞKAN - Önerinin aleyhinde Sayın Lütfü Esengün konuşacak.

Buyurun Sayın Esengün.

LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İktidar partilerine mensup grupların Meclis gündemi ve çalışma saatleriyle ilgili teklifleri aleyhinde söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlar, büyük ihtimalle bu teklif kabul edilecek; çünkü, iktidar partilerinin sayısal çoğunluğu var. Teklif kabul edilecek; ama, uygulanacak mı; önemli olan orası. Biz, bu yasama yılı boyunca, geçen yıl, daha önceki yıl; yani, şu hükümet kurulduğundan beri bu tür teklifleri çok kabul ettik Meclisçe. "Şu saatler arasında çalışılsın" denildi, çalışma saatleri uzatıldı; ama, iktidar partilerinin o yoğun çoğunluğu, hiçbir zaman aldıkları kararın arkasında durmadılar. Çalışma saatleri 22.00'lere, 24.00'lere kadar uzatılmış olmasına rağmen, nihayet, 19.00'da, 20.00'de Meclis dağılmak zorunda kaldı. Bugün de, biz, bu kararı boşuna alacağız.

Bakınız "çarşamba günü; yani, yarın Meclis saat 18.00 ile 22.00 saatleri arasında çalışsın" deniliyor. Bu teklifi yapmamak lazım, buna kimse inanmaz. Yarın, herkesin, bütün yetmiş milyon insanın adapte olacağı millî maçımız var. Dua ediyoruz, temenni ediyoruz, inşallah galip geleceğiz ve o galibiyetin sevinciyle bu Meclis toplanamayacak. İnşallah, yenilmeyiz; ama, yenildiğimiz takdirde de toplanamayacak. Fiilen imkânsız olan, 18.00'de toplanıp da 22.00'ye kadar çalışması mümkün olmayan bir Meclisi, buraya öneri getirerek ille de toplayacağız demenin bir manası yok. Sonuçta, kendimize saygımızı kaybediyoruz. Karar alıyoruz "çalışalım" diyoruz, alınan karara rağmen, iki saat sonra, üç saat sonra Mecliste çoğunluk hâsıl olmuyor; bu da, iktidarın kusurudur, iktidarın kabahatidir.

Değerli arkadaşlar, yasama yılı bitiyor, son üç gündeyiz. Meclisin çalışması yönünde öneriler var; ona da katılırız. Tabiî ki, Meclis tatile girmesin, eğer, acil teklifler, tasarılar varsa Meclis çalışsın, tatil olmasın; ama, diyelim ki, haftaya Meclis tatil olmadı da çalıştı; neyi görüşeceğiz, hükümet neyi getirecek? Şu anda hükümet partileri arasında dahi bu konuda bir uzlaşma yok, neyin görüşüleceğini kimse bilmiyor. Dolayısıyla da, tatil yapmamanın, Meclisin çalışmalarına devam etmesinin bir anlamı da kalmıyor.

Üçüncü yasama yılı sonunda, işte bu son üç günde, Meclis gündeminde tam 256 tane araştırma ve genel görüşme önergesi var, görüşülmeyi bekliyor. 699 tane sözlü soru var, sayın bakanlardan, hükümetten cevap bekliyor. 336 tane de kanun teklifi ve tasarısı var ki, bunların büyük kısmı hükümet tasarısıdır veya hükümet partilerine mensup arkadaşlarımızın verdiği ve İçtüzüğün 37 nci maddesine göre de Genel Kurul gündemine alınan kanun teklifleridir. Bu kadar birikimle, bu Meclis bunun altından çıkabilecek mi; tabiî ki, çıkamayacak.

Üniversite kurulmasını bekleyen birçok ilimiz var, büyükşehir olmayı bekleyen illerimiz var; isimlerini tek tek saymaya gerek yok, her il kendi durumunu biliyor. Ne bu üniversitelerin kurulması mümkün ne de büyükşehir kurulmasıyla ilgili tasarı veya tekliflerin Meclisten geçmesi mümkün. Tabiî, bu arada Bağ-Kurlunun, Bağ-Kur emeklilerinin, işçi emeklilerinin, çalışanların, esnafın, köylünün hali perişan, onlarla da ilgili getirilen hiçbir öneri yok.

Değerli arkadaşlar, bu hükümetin ömrünün de sonuna gelindi inşallah. Bu hükümet bitti. Bu hükümet, bugün zoraki ayakta duruyor. Ne olursa olsun, bu hükümetin, artık, bu ülkeye vereceği hiçbir şey yok; çünkü, ekonomi hükümetin elinde değil, IMF'nin elindedir. Bakınız, son beş yılda, bu hükümetin iki ortağının işbaşında ve son üç yılda Milliyetçi Hareket Partisinin de işbaşında olduğu bu dönemde 21 tane banka batırdınız. Daha geçen sene Türkiye'de üretim durdu, Türkiye, yüzde  eksi 9 fakirleşti, küçüldü; millî gelir 150 milyar dolara düştü; 15 000 fabrika kapandı; 400 000 KOBİ kapandı, işyeri kapandı;daha dün dolar 1 600 000 lira sınırına ulaştı; borsa endeksi 9 000'in altına düştü ve sonuç itibariyle de, Türkiye, yeniden, bir krizin eşiğine geldi. IMF'den 30 milyar dolar kredi aldık diye seviniyorsunuz; o 30 milyar dolar hiçbir derde deva olmadı, tamamı, aldığınız borçlara yeniden geri döndü, borç olarak ödendi.

Değerli arkadaşlar, geçen sene, 2001 yılında, bu millet, kendi hazinesinden ödediği vergilerden, günde 173 trilyon lira faiz ödedi; sizin sayenizde, bu hükümetin sayesinde. Daha bu senenin ilk 3 ayında 12 katrilyon vergi aldınız, 16 katrilyon faiz ödediniz. Siz, iflas ettiniz, iflas ettirdiniz de, hâlâ ayakta durmakta inat ediyorsunuz, hâlâ Sayın Başbakan görevden çekilmemekte ısrar ediyor. Bugün, DSP'li 9 milletvekili arkadaşımızın çıkışı, gerçekten, ciddî, samimî bir çıkıştır; vatanseverliğin bir ölçüsüdür; "bu böyle gitmez"in feryadıdır.

Değerli arkadaşlar, son günlerde önemli olaylar yaşanıyor Türkiye'de; Pamukbank battı... Pamukbank battı; Mecliste, bunun, tek satır da olsa, eleştirisi, tartışması, müzakeresi yapılmıyor. Hükümetin bu işten haberi yok; sayın bakanların haberi yok, bilgisi yok; bu işleri Sayın Derviş yapıyor. Sayın Derviş, bir avuç bürokratla el ele vermiş, Türkiye'de ekonomik terör estiriyor. Burada da, siz, şu kürsüde, iktidara mensup 300 küsur milletvekili olarak "ne olacak bu milletin hali, bu memleketin hali" diye tek söz söylemiyorsunuz; vebal altındasınız. Bakanlar sormuyor, milletvekilleri sormuyor bu banka niye battı?.. Sayın Derviş "sevinçliyim" diyor.

Arkadaşlar, Türkiye'de bir bankanın batışından, bir firmanın batışından sevinenlerin, ben, vatanseverliğinden şüphe ederim. Yok öyle şey!.. Türkiye batsın, Türkiye'nin bankaları batsın, yerli sermayesi batsın, Türkiye krizden krize sürüklensin... Şimdi, adam, çekmiş gitmiş Amerika'ya, buraya da gelmiyor, Türkiye'de de değil, Mecliste de değil; ondan sonra da "efendim, güçleniyoruz, sevinçliyim..." Bu, nasıl bir mantık?!. Buna sevinen sadece IMF'liler olur; zaten, Sayın Derviş de IMF adına bulunuyor içimizde. Faizler yükseliyor, ekonomi kan kaybediyor; hâlâ, bu hükümet, işbaşında kalmakta ısrar ediyor.

Değerli arkadaşlar, bugün, biraz sonra Sayın Bostancıoğlu hakkındaki soruşturma komisyonu raporunu oylayacağız ve bu, gizli oylamadır.

Bakınız, raporun sonunda ne deniliyor: "Türk millî eğitim politikasına aykırı, keyfî ve ideolojik uygulamalarıyla eğitim ve öğretimde kargaşaya ve huzursuzluğa sebep olduğu, toplumsal gerilime yol açtığı, eğitim sistemini Avrupa Birliği ve uluslararası standartlardan uzaklaştırdığı ve görevini kötüye kullandığı; bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 159, 228, 230, 240 ve 251 inci maddelerine uyduğu iddiasıyla..." Bu iddialar doğrudur. O soruşturma komisyonunda, bu iddialara dair yeterli delil vardır; ama, Komisyonun çoğunluğu ne kanaate varmış: "...verilen önerge nedeniyle, Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun Yüce Divana sevkine mahal olmadığına karar verilmiştir." Yüce Divana sevkine mahal olmadığına, soruşturma açılmaması lazım geldiğine dair kimler imza atmış; DSP'li milletvekilleri, ANAP'lı milletvekilleri ile Milliyetçi Hareket Partisinden Erzincan Milletvekili Sayın Mihrali Aksu, Adana Milletvekili Sayın Adnan Fatin Özdemir ve Afyon Milletvekili Sayın Mehmet Telek.

Değerli arkadaşlar, bu rapora imza atabilirsiniz; ama, biraz sonra, hepiniz, vicdanınızla baş başa olacaksınız ve gizli oylama yapılacak. Biz bekleriz ki, erkek diye bu Meclise gelenler, bugün aynı şekilde hareket edebilsinler.

Bir konuya daha temas edip, sözlerimi bitireceğim. Bakınız, Milliyetçi Hareket Partisi Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Edip Özbaş, geçen günlerde, bize, bütün milletvekili arkadaşlarımıza, Sayın Ecevit aleyhinde bir soruşturma önergesi örneği gönderdi. Diyor ki: "Sayın Ecevit, teröristbaşı Abdullah Öcalan'la ilgili idam dosyasını ikibuçuk seneden beri Başbakanlıkta bekletmekle Türk Ceza Kanununun 228 ve 240 ncı maddelerini ihlal etmiştir; hakkında Meclis soruşturması açılmalıdır." Bu iddia doğrudur. O dosyayı Başbakanlıkta bekleten her kim olursa olsun görevini suiistimal etmiştir; ama, Sayın Ecevit bu suçu tek başına işlemedi, bunun suç ortakları var. Sayın Edip Özbaş avukattır, bunu bilmesi lazımdır. Türk Ceza Kanunun 64 üncü maddesinde...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Esengün, bir dakika içinde toparlar mısınız.

LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - "Birkaç kişi, bir cürüm veya kabahatin icrasına iştirak ettikleri takdirde, o fiile mahsus cezayla her biri ayrı ayrı cezalandırılır" deniliyor. Bu suçun üç failî var; birisi Sayın Başbakansa, diğerleri Sayın Başbakan Yardımcılarıdır; yani, Sayın Bahçeli'dir, yani, Sayın Yılmaz'dır. Bu önergeye iki suç ortağını da katın, getirin, hepsine, tüm Saadet Partililer olarak imza atalım. Yoksa, Başbakan hakkında böyle bir soruşturma önergesi verip, suç ortaklarını aklamaya, kaçırmaya çalışmak doğru değildir, yiğitlikle de bağdaşmaz.

Değerli arkadaşlar, bu işin hesabı bir gün sorulacaktır. Dosya bekletmenin de, bu milleti bu hale getirmenin de, perişan etmenin de hesabını bu Meclis soracaktır, bu millet soracaktır. Hiç kimse zannetmesin ki, yaptığımız yanımıza kalacak. Bu dönem biter, bu hükümet biter; yeni dönem gelir, yeni hükümetler gelir, yapılan bütün yolsuzlukların, haksızlıkların, keyfiliklerin hesabını soracak gerçek babayiğitler de bu Meclise gelir diyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum. (SP ve AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Aleyhinde Sayın Veysel Candan.

Buyurun Sayın Candan.

VEYSEL CANDAN (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Genel Kurul çalışmalarıyla ilgili olarak gelen hükümet önerisi üzerinde söz aldım; Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabiî, bu öneriyi dikkatle takip ettiğimiz zaman, hükümetin bir panik içerisinde olduğunu, bir şaşkınlık alameti gösterdiğini açıkça ifade etmek gerekmektedir.

Değerli arkadaşlar, biraz önce Sayın Esengün "hükümet bitti, zoraki ayakta duruyor" ifadesini kullandı. Öyle zannediyorum ki, hükümet ortakları da "çıkmadık canda ümit vardır" diye bekliyorlar; ama, hükümet bitkisel hayattadır; konuttan devlet yönetme usulü yoktur, dünyada böyle bir yönetim şekli yoktur.

Değerli arkadaşlar, hükümetin değişiklik talebinde iki konu dikkat çekiyor: Bunlardan bir tanesi, Millî Eğitim Bakanı hakkında verilen soruşturma önergesinin müzakeresi ile ekonomik kriz gerekçesiyle hükümet aleyhinde verilen gensoruyu bütünleştirmek ve bir günde konuşarak, müzakereyi tamamlamak; yani, milletin, hükümetin yaptıklarını duymasını önleme çalışması. Birincisi bu.

İkincisi; bu gensoruyu verirken biz istedik ki, Parlamento tatile girmeden önce, hükümetin ekonomiyle ilgili takip ettiği politikalar konusunda, muhalefet partisi olarak, son bir kere daha görevimizi ifa edelim ve hükümete ikazda bulunalım dedik.

Değişikliğin ikinci dikkat çeken tarafı -dedim ya; şaşkınlık örneği- bir tek maddeden oluşan birkaç tane kanun getirdiler; yani, her biri bir madde, bir madde, bir madde...

Bunlardan bir tanesi şu; hükümet, vatandaştan ümidini kesince, profesyonel sporculara ve futbolculara göz dikti, zannediyorum özellikle Millî Takıma. Bakın, getirdikleri bir maddelik tasarı, Gelir Vergisi Kanununda değişiklik yapıyor ve tasarıda şöyle deniliyor: "31.12.2007'ye kadar sporculara yapılan ödemeler Gelir Vergisinden müstesnadır." Bu hükümetin sabıka kaydı bozuk; daha önce de, 125 milyar faiz geliri olandan vergi almıyordu; şimdi de, milyonlarca dolar transfer ücretini vergi kapsamı dışında bırakıyor.

Şimdi, şu soruyu millet adına sormak istiyorum: Asgarî ücrette neden vergi indirimi yapmıyorsunuz? Bugün asgarî ücret tespit komisyonu toplanmış, 190 000 000 lira civarında paradan bahsedilirken, bir aile 190 000 000 lirayla geçinirken, ondan vergi alırken, milyon dolarlar vergidışı bırakılmaya çalışılıyor!

İkincisi; esnaf ve sanatkâr zarar etse de, hayat standardı vergisi alıyorsunuz; yani, haraç gibi. Zarar etme şansını esnafa tanımıyorsunuz; hükümet kriz çıkarıyor, hükümet batırıyor, kriz üzerine kriz geliyor; ama, hükümete hiçbir şey yok. Esnaf ve sanatkâr durmadan vergi ödeyecek; bu, mümkün değil.

Aslında, madem böyle paranız varsa, imkanınız varsa, evvela sanayiden vergi indirimi yapın; elektriğin vergisini, KDV'sini indirin ve sanayicimiz dışarıya mal üreterek, rekabet etme şansına sahip olsun. Vergi mükelleflerinden Gelir Vergisi, Kurumlar Vergisi oranlarını indirin, KDV oranlarını indirin; yani, millete zulmünüz niye, bunu anlamak mümkün değil. Öyle anlaşılıyor ki, size oy verenlere gücünüz yetiyor ve onları cezalandırıyorsunuz.

Değerli arkadaşlar, 1 litre mazottan, benzinden 1 000 000 lira vergi alan bu hükümetin, 20 milyar liralık traktöre 10 milyar lira vergi koyan bu hükümetin, bütün kamu işlemlerinde harcı yüzde 100 zamlandıran bu hükümetin, Mahallî İdareler Yasasıyla 5 katrilyon lira vergi koymaya hazırlanan bu hükümetin bir tek özelliği var; zam, zam, zam, yeni vergi, vergi, vergi...

Şimdi, rakamlara bakıyorsunuz; dünyanın en pahalı elektriği bizde; elektriğin kilovatsaati 8,2 sent, ABD'de 4,1, İngiltere'de 5,4 sent. İşte, o zaman, indirecekseniz, sanayi ihracatını artıracaksanız, elektrik fiyatlarını indirin.

Değerli arkadaşlar, hangi ekonomik tabloda vergi indirimine gidiyorsunuz, bir de ona bakalım. Hükümet geldiğinde borcumuz toplam 115 milyar dolardı, şimdi 230 milyar dolar; hükümet geldiğinde 4 000 000 işsiz vardı, şimdi 15 000 000 işsiz var; dolar 600 000 liraydı, şimdi 1 600 000 lira; gayri safî yurtiçi hâsıla 200 milyar dolardı, şimdi 140 milyar dolar; kişi başına millî gelir 3 500 dolardı, şimdi 1 600 dolar.

Evet, şimdi, ben, buradan, hükümete, millet adına, bir kere daha soruyorum: Hangi yüzle ve nasıl bir vergi indirimi düşünüyorsunuz?

İkinci tasarı -bu da çok komik, trajikomik- Oyun Yerleri ile Oyun Alet ve Makineleri Hakkında Kanun Tasarısı.

Değerli arkadaşlar, burada dikkatinizi çekerim; cumhuriyet tarihinde ilk defa, bu yasa tasarısında, gerekçeyle, kanun, hilafı hakikat olarak değiştirilmiş ve oyun oynanmış; okuyan milletvekilleri de, zaman ayıramazlarsa, aldatılmaya çalışılmaktadır.

Şimdi, bu tasarıda bir madde var. Rulet, tilt, langırt ve benzer makinelerle oyun oynanan yerlerin eğitim kurumlarına uzaklığında oyun oynanıyor; yani, elektronik oyun aletleriyle oyun oynanan yerler, birahane, bar, pavyon gibi içkili yerler ile eğitim kurumları arasındaki mesafe kısaltılıyor, 200 metreden 100 metreye indiriliyor. Buralar, cami, kilise, havra gibi ibadet yapılan yerler ile dershaneler, okullar, ilmin, tekniğin öğrenildiği yerler... Bu, hem dinî mekânlara hem de ilme saygısızlıktır. Bundan sonra olacak nedir; bu değişiklikten sonra, cami avlusunda, okul bitişiğinde, kumarhanelere ruhsat verilecek. Hükümetin getirdiği bu.

Daha önce, bu hükümet, malî piyasalarda, borsa, döviz ve faizle, ülkenin tamamını kumarhane haline getirmişti; şimdi de, ruhsatsız yerlere ruhsat vermek suretiyle, hem de gerçekdışı, doğru olmayan, uydurma gerekçelerle buna kılıf hazırlamaya çalışıyor. Maalesef, bu da, fevkalade üzücü. Hükümet açısından, kumarhaneleri teşvik etme açısından, bu tasarının, bu Parlamento gündemine gelmemesi gerekirdi.

Değerli arkadaşlar, hükümet -uğraşmaya başladı ya, kendisine iş aramaya başladı ya- bir maddelik bir tasarı daha getiriyor; diyor ki, 18 Mart gününün Şehitler Günü ve 19 Eylül gününün Gaziler Günü olarak ilan edilmesi... İyi de, zaten bunlar yapılıyor, zaten bu törenler yapılıyor. Tekrar, yapılan törenlere gün tayin ediyorlar ve kamuoyuna anlatırken de, işte, biz şu kadar kanun çıkardık, bu kadar ilave yaptık diyorlar. Halbuki, şehit çocuklarının okuduğu okulun yanına kumarhane açma izni veren bu hükümetin, bu şehitler günü ve gaziler gününü de, bize göre, istismar ettiği kanaatindeyim. Eğer, siz, şehit ve gazilere iyilik etmek istiyorsanız; evvela geçim sıkıntısı çeken şehit ve gazilerimizi... Ayrıca, ekonomimizi IMF ve Dünya Bankasına teslim ederek, ulusal bağımsızlığımızı rencide ederek, şehitlerimizi toprak altında zaten rencide ediyorsunuz. Vatanı uğruna ayağını, kolunu, bacağını, gözünü kaybeden gazi ne ücret alıyor; çıkın, onu burada söyleyin, daha sonra kutlama günleri... İşiniz gücünüz reklam ve festivalden ibaret. Tabiî ki, bu günler kutlanmayacak mı; kutlanacak; ama, böyle, gösteriş meraklısı gibi, her birine kanun getirmenin zaten bir mantığı, bir izahı da yoktur.

Değerli arkadaşlar, dördüncü olarak, hükümet, muhalefetten, bugün Danışma Kurulunda, Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilatının Kurulmasıyla, Türkiye İş Kurumunun Kurulmasıyla, Bağ-Kur'la ve SSK Başkanlığının Kurulmasıyla ilgili kanun tasarılarını... Anayasa Mahkemesi iptal etmiş... Bunların yasaları olmadığı içinde yasasız çalışıyor. Zaten, hükümetin Anayasa ihlali, yasa ihlali âdet haline gelmiştir. Muhalefetten, yani bizlerden temel kanun talebinde bulundular ve biz, doğrusu, müspet bakıyorduk.

Değerli arkadaşlar, bakın, maddenin altına ne şartlar koymuşlar; maddeler okunmaksızın bölümleri onaylansın; yani, milletvekillerinden, okunmadan oy talep ediliyor; bilmediğiniz bir maddeye oy vermeniz isteniyor. Halbuki, biz, biliyoruz ki, bu hükümetin sabıka kaydı bozuk. Mavi Akımda, Rusya ile uluslararası anlaşmalarda, müteahhit firmayı yazarak 100 milyon dolar devlet zararı vardı. O açıdan, biz, bu yasaya sıcak bakmamıza rağmen, getiriliş itibariyle ve önergeleri de daraltmak suretiyle, değişikliği ret eden bir anlayış olduğu için, maalesef, görüşümüzü net olarak ortaya koyamadık.

Değerli arkadaşlar, kısaca özetlemek gerekirse, bu hükümet uzatmaları oynuyor, oksijen çadırında, bu gündemle de ne yaptığını bilmiyor. Ümit ederiz ki, kısa zamanda, hükümet hem kendine hem ülkeye iyilik eder, yeni bir yaklaşımla...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Sayın Candan, toparlar mısınız.

VEYSEL CANDAN (Devamla)- Tamam, hemen bitiriyorum.

Ümit ediyoruz ki, demokratik sistemde, hükümet, muhalefetle anlaşarak, uzlaşarak metinleri buraya getirir, bu yasaların çıkmasına biz de katkıda bulunuruz.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN- Teşekkür ederiz.

Başka söz isteği yok.

Önerileri okutup, oylarınıza sunacağım.

1 inci öneriyi okutuyorum:

Öneriler:

1.– 21 Haziran 2002 tarihli Gelen Kâğıtlarda yayımlanan ve aynı tarihte dağıtılan Başbakan Bülent Ecevit ve Bakanlar Kurulu üyeleri hakkındaki (11/29) esas numaralı gensoru önergesinin, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer alması ve Anayasanın 99 uncu maddesi gereğince gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerin 25 Haziran 2002 Salı günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Bu öneri kabul edilmiştir.

Diğer öneriyi okutuyorum:

2.– 24 Haziran 2002 tarihli Gelen Kâğıtlarda yayımlanan 880 sıra sayılı kanun tasarısının, 48 saat geçmeden, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 12 nci sırasına, aynı tarihli Gelen Kâğıtlarda yayımlanan 879 sıra sayılı kanun tasarısının 13 üncü sırasına ve yine aynı tarihli Gelen Kâğıtlarda yayımlanan 882 sıra sayılı kanun teklifinin 14 üncü sırasına alınması, diğer tasarı ve tekliflerin sıralarının buna göre teselsül ettirilmesi, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 265 inci sırasında yer alan 745 sıra sayılı kanun tasarısının 22 nci sırasına alınması önerilmiştir.

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü öneriyi okutuyorum:

3.– Genel Kurulun, 25 Haziran 2002 Salı günü 15.00-20.00, 26 Haziran 2002 Çarşamba günü 18.00-22.00 ve 27 Haziran 2002 Perşembe günü 14.00-20.00 saatleri arasında çalışması; 26 Haziran 2002 Çarşamba günü sözlü soruların görüşülmemesi, 25 Haziran 2002 Salı günü (11/29) esas numaralı gensoru önergesi ve 878 sıra sayılı Meclis Soruşturması Komisyonu raporunun görüşmelerinin bitiminden sonra diğer denetim konularının görüşülmeyerek, bugün de kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi ve gündemin 13 üncü sırasına kadar olan işlerin görüşmelerinin bitimine kadar çalışma süresinin uzatılması, 26 Haziran 2002 Çarşamba günü gündemin 11 inci sırasına ve 27 Haziran 2002 Perşembe günü de gündemin 15 inci sırasına kadar olan kanun tasarı ve tekliflerinin görüşmelerinin bitimine kadar çalışma süresinin uzatılması önerilmiştir.

BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Bu öneri de kabul edilmiştir.

4 üncü öneriyi okutacağım; ancak, 4 üncü önerinin, İçtüzüğün 91 inci maddesine göre, belli sayıda milletvekilinin çoğunluğuyla kabul edilmesi gerekiyor; yani, 330 sayın milletvekilinin oyuyla geçerlilik kazanacaktır. Bunun için, öneriyi okuttuktan sonra elektronik cihazla veya başka bir yöntemle açıkoylama yapacağım.

Bu hususun arkadaşlarımca bilinmesini özellikle istiyorum.

Öneriyi okutuyorum:

4.– İçtüzüğün 91 inci maddesi kapsamında değerlendirilen gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri İle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 2 nci sırasında yer alan 666 sıra sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulmasına Dair Kanun Tasarısı; 3 üncü sırasında yer alan 675 sıra sayılı Türkiye İş Kurumunun Kurulmasına Dair Kanun Tasarısı; 4 üncü sırasında yer alan 676 sıra sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, 5 inci sırasında yer alan 685 sıra sayılı Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde yapılacak görüşme ve oylamalarda;

a) 666 sıra sayılı kanun tasarısının üç bölüm halinde (1 inci maddesinden 15 inci maddesine kadar olan kısmın birinci bölüm, 15 inci maddesinden 35 inci maddesine kadar olan kısmın ikinci bölüm, 35 inci maddesinden sonuna kadar olan kısmın üçüncü bölüm)

675 sıra sayılı kanun tasarısının iki bölüm halinde (1 inci maddesinden 30 uncu maddesine kadar olan kısmın birinci bölüm, 30 uncu maddesinden sonuna kadar olan kısmın ikinci bölüm)

676 sıra sayılı kanun tasarısının üç bölüm halinde (1 inci maddesinden 30 uncu maddesine kadar olan kısmın birinci bölüm, 30 uncu maddesinden 46 ncı maddesine kadar olan kısmın ikinci bölüm, 46 ncı maddesinden sonuna kadar olan kısmın üçüncü bölüm) ve

685 sıra sayılı kanun tasarısının 3 bölüm halinde (1 inci maddesinden 30 uncu maddesine kadar olan kısmın birinci bölüm, 30 uncu maddesinden 52 nci maddesine kadar olan kısmın ikinci bölüm, 52 nci  maddesinden sonuna kadar olan kısmın üçüncü bölüm) olarak görüşülmesi,

b) Tasarıların tümü üzerinde,  gruplar, hükümet ve komisyon adına yapılacak konuşmaların 20'şer dakika, kişisel konuşmaların 10'ar dakika; bölümler üzerinde, gruplar, hükümet ve komisyon adına yapılacak konuşmaların 10'ar dakika olması,

c) Maddeler okunmaksızın sadece bölümlerin ayrı ayrı oylanması ve bölümler üzerinde verilen önergelerin kabulü halinde, o bölümün, kabul edilen önergeyle birlikte oylanması,

d) Bölümler üzerinde, komisyon ve hükümetin 1'er, milletvekillerinin de 1 önerge verebilmesi,

e) Genel Kurulun 28 Haziran 2002 Cuma günü saat 14.00'te toplanması ve bu dört tasarının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesi önerilmiştir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bu önerinin kabul edilebilmesi için İçtüzüğün 91 inci maddesinde belirtilen beşte 3 çoğunluğa; yani, 330 sayın üyenin oyuna ihtiyaç vardır. Bu nedenle, bu nitelikli çoğunluğu saptayabilmek için önerinin oylamasını açıkoylama şeklinde yapacağım.

Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Açıkoylama için 3 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen arkadaşlarımızın teknik personelden yardım istemelerini; buna rağmen sisteme giremeyen arkadaşımız olur ise, aynı süre içerisinde oy pusulalarını Başkanlığımıza ulaştırmalarını; vekâleten oy kullanacak sayın bakan var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve imzasını taşıyan oy pusulalarını, belirlenen süre içerisinde Başkanlığımıza ulaştırmalarını rica ediyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, 4 üncü önerinin yapılan açıkoylamasına 202 sayın milletvekili katılmış; 189 kabul, 13 ret oyu kullanılmıştır. Bu durumda, öneri kabul görmemiştir, reddedilmiştir. (1)

Saadet Partisi Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş önerisi vardır; okutup oylarınıza sunacağım.

2.– Gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının 192 nci sırasında bulunan, Rize Milletvekili Mehmet Bekâroğlu ve 24 arkadaşının, Rize İlinde yaşanan sel felaketinin yol açtığı zararların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesinin (10/231) 26 Haziran 2002 Çarşamba günü görüşülmesine ilişkin Saadet Partisi Grubu önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

25 Haziran 2002 Salı günü toplanan Danışma Kurulunda Grubumuzun istemi kabul edilmediğinden, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince aşağıdaki önerimizin doğrudan Genel Kurulun onayına sunulması hususunda gereğini saygılarımla arz ederim.

                                        Veysel Candan

                                          Saadet Partisi

                                Grup Başkanvekili

Öneri:

Gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının 192 nci sırasında bulunan "Rize Milletvekili Mehmet Bekâroğlu ve 24 arkadaşının "Rize İlinde yaşanan sel felaketinin yol açtığı zararların araştırılarak, alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesinin (10/233) 26 Haziran 2002 Çarşamba günü görüşülmesi.

BAŞKAN - Önerinin lehinde, Giresun Milletvekili Sayın Turhan Alçelik; buyurun.

TURHAN ALÇELİK (Giresun) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün buradaki konuşmamız, üzülerek ifade ediyorum, hiçbirimizi memnun edecek bir konuşma değildir. Bizi son derece yaralayan büyük bir felaket dolayısıyla huzurlarınızdayız.

Değerli arkadaşlarım, bundan 4 gün önce, Karadeniz Bölgemizde, Doğu Karedeniz Bölgesinde, başta Giresun olmak üzere, Rize, Trabzon, Ordu İllerimizi çok ciddî bir şekilde etkileyen ve trilyonlarca, hatta on trilyonlarca lira maddî zarara yol açan ve bir vatandaşımızın da vefat etmesine neden olan büyük bir sel felaketi yaşadık. Bu felaket sırasında, daha felaketin başladığı andan itibaren, bölgede, Giresun'daydım; yani, felaketi, vatandaşımızla beraber yaşadım.

Değerli arkadaşlarım, tablo aynen şuydu: Bir anda gökten boşalırcasına bir yağmur ve bir anda -dikkatinizi çekiyorum- bahçeleri ve tarlaları sular altında bırakan, derelerin yatağına sığmadığı; ki, önüne ne geldiyse, köprüleri, yolun engel veya viraj olan kısımlarını tahrip eden -o anda dere yatağında bulunan TIR'lar, kamyonlar, vinçler, aklınıza ne geliyorsa- düşünün, koca TIR'ları kibrit kutusu gibi denize doğru sürükleyen; kamyonları, araçları, onlarca aracı -sanki kibrit kutularının birbirine teması gibi- birbirine doğru vurduran; onun ötesinde -gözümüzün önünde yaşadığımız olayı söylüyorum- koca köprü betonlarını taşıyan büyük, en büyük vinçleri bir kibrit çöpü gibi denize doğru sürükleyen; onlarca vatandaşımızın da mahsur kaldığı bir felaketi yaşadık.

Değerli arkadaşlar, bu felaket, daha önce 11 Kasımda Rize'de yaşanmış idi. Biz, bu öneriyi, kasım ayında Rize'de yaşanan sel felaketi dolayısıyla vermiştik; ancak, bütün bölgeyi etkileyen, şu anda da, ağırlıklı olarak Giresun İlimizin etkilendiği bu felaketle birleşince, Meclisimizin ve hükümetimizin, bölgemize karşı duyarlı olmasını sağlamak amacıyla, bugün, Meclis gündemine taşıdık.

Değerli arkadaşlar, bundan dört gün önceki felaketin, yerel basınımıza yansıyan şeklini başlıklar halinde arz ediyorum: "Afet", "Sele gittik" -hatırlayın, geçmişte, Çarşamba için söylenirdi "Giresun'u sel aldı"- Değerli arkadaşlar, bu, abartılı bir ifade değil, bizzat yaşadığımı arz ediyorum. Giresun adına söylüyorum -ki, Ordu İlimizde bir vatandaşımız hayatını kaybetti- Giresun için, Rize için "Tek tesellimiz can kaybı olmaması" ve yine, sadece Giresun için ilk tespitleri söylüyorum: "Zararın faturası 10 trilyondan fazla." Ulusal basınımıza yansıyan başlıklar ise: "Doğu Karadeniz sele teslim" ve "Bölgedeki zararın faturası 10 trilyondan fazla."

Değerli arkadaşlar, biz, bu felaketi yaşarken, iki değerli bakanımız, Sayın Bayındırlık Bakanımız ve Sayın İçişleri Bakanımız aramızda oldular; ben, her iki bakanımıza da huzurlarınızda teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlar, sadece birkaç hususu, yerel konuyu sizlere arz etmek istiyorum: Dereli İlçemizde -ki, küçücük bir ilçemizdir- sadece, yaşanan felaketin boyutlarını size arz etmek bakımından, zararın, 1,5 trilyonun üzerinde olduğunu söylersem, zannediyorum, küçücük bir ilçedeki tabloyu görmek için yeterli olur; 2 trilyona yakın...

Yol boyunda -ki, Aksu Deresidir- bir kalem fabrikamız var, zararı 2,5 trilyonun üzerinde. Dereli İlçemizdeki tüp deposunda çoğu dolu olan 3 000 adet tüp tamamen sele gitti; zarar, 100 milyara yakın. Dereli Hastanemiz, birkaç yüz milyar zararda. Şu anda, olayın üzerinden 4 günden fazla zaman geçti, Dereli Kaymakamımızın ve Belediye Başkanımızın evlerinde suları akmıyor.

Değerli arkadaşlar, en büyük zararı gören ilçelerimizden bir diğeri Yağlıdere'dir; zararları -altyapı itibariyle asgarî zararı söylüyorum- 500 milyarın üzerinde.

Bulancak İlçemizin 300-400 milyar zararı var.

Bulancak İlçemize bağlı Kovanlık Beldemizin zararı 100 milyarın üzerinde.

Görele İlçemizin 70-80 milyar zararı var.

Merkeze bağlı Çaldağ Belediyemizdeki zarar 100 milyarın üzerinde. Bu bölgemizde, özel şahsa ait bir madensuyu fabrikamızda 250 milyarın üzerinde zarar var. Merkez ilçemizin, yani Giresun merkezinin zararı 2 trilyon civarında. Şehir merkezine su veren üç büyük su kuyusu, motopomplarıyla beraber, tamamen tahrip olmuş durumda. Şehrin ana şebeke suyunun, içmesuyunun 1000'lik çelik borularının büyük bir kısmı tahrip olmuş durumda; su havzalarımız tamamen tahrip olmuş durumda. Tabiî, burada sayamadığım, merkeze bağlı Duroğlu Beldemiz ve daha birçok su havzasındaki yerleşim birimimiz büyük zararlar görmüş durumda.

Aynı şekilde, Keşap İlçemiz ve Karabulduk Beldemiz, büyük bir zarar görmüş durumda.

Değerli arkadaşlarım, zararımız, sadece kamu hizmetlerine dönük zararlardan ibaret değil; ki, bu süre içerisinde birçok vatandaşımızın işyerlerini su bastı. Bütün bölgeyi konuşuyorum; Giresun başta olmak üzere, Rize, Ordu, Trabzon ve bize intikal ettiği kadarıyla, Samsun'un bazı bölümlerinde zarar var. Vatandaşımızın zararı trilyonlarla ölçülüyor. Mesela, bir market düşünün, market tümüyle zarar görmüş durumda; bir tamirhane düşünün, tümüyle zarar görmüş durumda; bir gübre bayii düşünün, gübreler tümüyle tahrip olmuş durumda; bir fırıncı düşünün, deposundaki unlar tümüyle tahrip olmuş durumda.

Değerli arkadaşlarım, amacımız, sadece bu tahribatı sizlere arz etmek değil; bu konuyu, Meclisimizde gündeme getirmemizin sebebi -ki, Sayın İçişleri Bakanımız şu anda aramızdalar, tabloyu bizimle birlikte gördüler- başta Giresun olmak üzere, Ordu'da, Rize'de ve bölgemizdeki tüm zararların ve sıkıntıların bir an önce giderilmesidir. Bunun giderilebilmesi için, şu anda, sadece Giresun için, hükümet tarafından, Giresunumuza acilen 10 trilyon para aktarılması lazım -detaya girmiyorum- bu paranın, belediyelerimiz ve başta il özel idaremiz olmak üzere, hemen aktarılması lazım ki normale dönülebilsin. Rizemize en az 5 trilyon aktarılması lazım. Ordumuza -ki, asgarî rakamları söylüyorum- en az 5 trilyon aktarılması lazım. Bunlar, acil aktarılması gereken rakamlar; ki, baştan, 30 trilyonun üzerinde olduğunu sizlere arz ettim.

Değerli arkadaşlar, sadece bununla sınırlı değil. Buradaki hizmetlerimizin, vatandaşa arzu edilir bir hizmete dönüştürülebilmesi için, hükümetin, çok acilen bir şey daha yapması lazım; ki, yapılması gereken husus da şudur: Giresun'un zarar gören bütün belediyelerinin, acilen, yeni bir kararnameyle, afet kararnamesi kapsamına alınması lazım; Ordu da aynı şekilde; aksi halde, bu zararları telafi edebilmemiz mümkün değil; ki, Rize daha önce afet kararnamesi kapsamına alınmıştı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - 1 dakika içinde toparlayın efendim.

TURHAN ALÇELİK (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Onun için, Meclisimizin, bu konuyu gündeme getirerek, hükümetimizi özellikle bu konuda duyarlı kılmasını arzu ediyoruz. Bölge milletvekili arkadaşlarımızın ve tüm milletvekili arkadaşlarımızın böyle bir felakete duyarsız kalabileceğini kesinlikle düşünmek istemiyorum.

Hükümetin, acilen, hemen, şimdi -1 dakika bile gecikmeye bu işin tahammülü yok- yeni bir Bakanlar Kurulu kararnamesi hazırlayarak, Giresun'da, Ordu'da, Rize'de ve Trabzon'da bu felakete maruz kalmış olan belediyelerimiz için, ki başta il merkezi olmak üzere, Giresun Merkez olmak üzere, Dereli olmak üzere, Yağlıdere olmak üzere söylüyorum, beldeleri de dahil ederek yeni bir afet kararnamesini çıkararak, acilen bu zararları telafi etmesini arz ediyor ve hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum efendim. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz.

Lehinde, Rize Milletvekili Sayın Mehmet Bekâroğlu; buyurun Sayın Bekâroğlu. (SP sıralarından alkışlar)

MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlayarak sözlerime başlıyorum.

Bundan yedi ay önce, 11 Kasım 2001 tarihinde, yine bu kürsüde, Rize İlinde meydana gelen sel felaketini konuşmuştuk. Yedi ay önce Rize'de meydana gelen sel felaketi, 9 yurttaşımızın canını almış, trilyonlarca lira da zarara sebebiyet vermişti. Biz, daha sonra bölgede yaptığımız incelemeler sonucu, bu işin, sel felaketi, heyelan felaketi olduktan sonra oraya ufak tefek yardımlar göndermek, geçmiş olsun demekle olmayacağını, ciddî bir şekilde, köklü olarak bu işin ele alınması gerektiği, evet, sel ve heyelan felaketi ve diğer afetler, tabiî, doğal olaylardır; ama alınacak tedbirlerle hasarın ve can kaybının azaltılabileceği, bu nedenle, bölgemizde, başta Rize olmak üzere, bu felaketlerde can kaybı ve hasarın azalması için neler yapılabilir, bunun araştırılması ve önerilerin tespit edilmesi amacıyla bir araştırma önergesi vermiştik, 25.12.2001 tarihinde. Şimdi, yedi ay sonra, bölgede, yine sel ve heyelan felaketi oldu, yine can kayıpları oldu, yine trilyonlarca lira zarar ortaya çıktı; ama, bu yedi ay içinde, Meclis, maalesef, bu önergeyi görüşüp, bir araştırma komisyonu kuramamıştır.

Değerli arkadaşlarım, elbette, sel ve heyelan felaketi gibi doğal afetler, insanların katkılarıyla ortaya çıkmıyor, ismi üstünde, doğal afetler bunlar. Karadeniz Bölgesinde meydana gelen sel ve heyelanda da, aşırı yağışlar ve bölgenin tabiî yapısı önemlidir; ancak, gerekli tedbirler önceden alınmış olsaydı, hasarın büyük olmayacağı görülürdü.

Uzmanlardan aldığımız bilgilere göre, bölgenin değişik yerlerinde, ciddî bir şekilde alınacak tedbirler... Örneğin, taş ocaklarının çalışması, heyelanların ortaya çıkmasında son derece etkili olmuştur. Yine, bölgede dere yataklarının ıslah edilmemesi ve temizlenmemesi, hasarın ağır olmasında, fazla olmasında son derece önemli olmuştur. Yerleşim merkezlerinin altyapı çalışmalarının eksik olması, yine, hasarın ve can kaybının ortaya çıkmasında önemli bir sebeptir. Yine, gelişigüzel açılan ve kanal ve istinat duvarları yapılmayan, eksik olan köy ve orman yolları, hasarın ağır olmasında önemli sebep olarak görülüyor. Ayrıca, konutların yapılmasında, yerleşim yerlerinde, bölgenin jeolojik yapısının dikkate alınmaması, vatandaşa bu konuda herhangi bir danışmanlık hizmetinin verilmemesi, hasarın fazla olmasına sebep oluyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; başta Rize ve Trabzon olmak üzere, Doğu Karadeniz Bölgesinde, 70 yılda, değişik zamanlarda ortaya çıkan sel ve heyelan felaketlerinde 400'e yakın can kaybı olmuştur, trilyonlarca lira tutarında maddî hasar meydana gelmiştir.

Dünyanın en çok yağış alan yerlerinden biri olan Doğu Karadeniz Bölgesi, jeolojik yapısı ve iklimi dolayısıyla sel ve heyelan felaketlerine açık bir bölgedir. Muhtemel sel ve heyelan felaketlerinde hasarı azaltmak için yapılacak olan çok şey vardır. Biz, maalesef, bunları yapmıyoruz; ne zaman yeni bir felaketle karşı karşıya kalsak, burada konuşuyoruz, acil yardımlar diyoruz; ama, maalesef, kriz dolayısıyla bu hükümet döneminde böyle afetlerde acil yardımlar da yapılamadı.

Yedi ay önce Rize'de meydana gelen sel felaketinde, ilk günlerde acil yardım olarak gönderilen para 60 milyar liraydı değerli arkadaşlarım, komik bir rakamdı. Önceki gün yine televizyon haberlerinden öğreniyoruz, 4 ilde meydana gelen felakette on trilyonlarca lira hasar olmasına rağmen, acil olarak gönderilen para 200 milyar liradır; bu, çalışan arabaların yakıt parasına yetmez değerli arkadaşlarım.

Maalesef, daha önceki hükümetler ve bu hükümet zamanında, bizim bölgemizde sel ve heyelan felaketi oldu, oluyor; Türkiye'nin değişik bölgelerinde, değişik sebeplerden dolayı doğal afetler oldu, oluyor; ama, ne afetlerden önce ne afetlerden sonra ciddî tedbirler alınamıyor.

Değerli arkadaşlarım, bölgemiz, gerçekten, denizle dağların arasında sıkışmış, arazi imkânı son derece az olan, sanayii gelişmemiş, ciddî geçim sorunu olan bir bölgedir. Rize için konuşuyorum, bugün, Rize'nin, yaş çay yaprağından başka bir kuruş geliri yoktur; maalesef, sanayi gelişmemiştir, ticaretin yapılması için de uygun şartlar hazırlanmamıştır. Millet, geçen yıl satmış olduğu yaş çay yaprağının karşılığını alamamıştır, çok düşük fiyat verilmiştir ve para da son derece geç ödenmiştir. Bu sene, hükümet, enflasyon hedefini yüzde 35 olarak açıklamıştır; ama, çay yaprağına verilen zam yüzde 28 olmuştur.

Değerli arkadaşlarım, bölge insanı merak ediyor ve soruyor: Tamam, devletin eli uzanmıyor, devletin eli uzanmasın; ama, bizim emeğimizin karşılığını versin. Bu yüzde 28 zam neye göre verildi? Hedef enflasyona göre mi verildi? Geçen sene verilmeyen paraları karşılamak için mi verildi? Hangi hesap yapıldı? 1 kilogram yaş çayın maliyeti hesaplandı da mı verildi? Hayır değerli arkadaşlarım, Rize Ziraat Odasının yapmış olduğu çalışmaya göre, 1 kilogram yaş çay, üreticiye 450 000 liraya mal olmaktadır; ama, 1 kilogram yaş çayı, bu sene 325 000 liraya satmak zorundadır. Evet, bölge halkı, Rizeliler, 325 000 liraya satmaya da razı olmuştur; ama, bu paranın ne zaman verileceğini bilmiyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bölgede, son on senede ciddî bir şekilde büyük şehirlere göç başlamıştır. Bildiğiniz gibi, özellikle de sizin hükümetiniz döneminde ortaya çıkan krizlerle, artık, büyük şehirlerin taşı toprağı da altın değildir. Evet, bu insanlar göç etsinler; evet, siz tarım alanlarını, tarım piyasasını yabancı firmalara açın; bir şey demiyoruz. Peki, bu insanlar ne yapacaklar; size soruyorum. 200 00 çay üreticisi aile var. Bu ailelerin, bir de Çay-Kur'dan emekliyse, almış olduğu emekli maaşının dışında hiçbir geliri yok. Peki, bu insanlar, bu 200 000 aile, 1 000 000-1 500 000 insan ne yapacak? Bir devlet, bir sosyal devlet, bir hükümet, bu sorulara cevap vermek zorunda değil midir? Evet, kriz var; anladık. Peki, bunun bedelini kim ödeyecek?! Bu bedeli toplum kesimlerine nasıl paylaştırıyoruz; soruyorum size değerli arkadaşlarım. Bu bedeli, hep altta kalanlar mı ödeyecek?!

Değerli arkadaşlarım, bu sel felaketi ilk değildir, son da olmayacaktır. Ben 50 yaşıma geliyorum ve bugüne kadar benim yaşadığım sel felaketi, en az 10 tanedir ve her sefer, gerçekten, böyle bir felaket olduğu zaman, başta bölge politikacıları olmak üzere, hükümet görevlileri, büyük arabalarla, koruma ordularıyla geliyorlar; kırmızı çizmeleri çekiyorlar ayaklarına, oralarda dolaşıyorlar "yaralar sarılacaktır, geçmiş olsun, baş sağlığı diliyoruz" diyorlar. Üç gün sonra ortada kimse kalmıyor. Oranın yerel yöneticileri ile vatandaş karşı karşıya.

Arkadaşımız, tek tek hasarları anlattı. Bu verilen rakamlar, devletin vermiş olduğu rakamlar, sadece kamu hizmetleriyle ilgili rakamlardır;  Karayollarının zararıdır, DSİ'nin zararıdır. Vatandaşın zararı, bu rakamlar içerisinde yoktur. Bir sanayi sitesini olduğu gibi su basıyor, oradaki bütün makineler yok oluyor. O makinelerin kaybı trilyonlarca lira zarardır ve bu zararı kimse karşılamıyor değerli arkadaşlarım.

Bakınız, 11 Kasım 2001'de Rize'de olan sel felaketi dolayısıyla vaat edilenlerin hiçbiri yerine getirilmedi. Evleri tamamen yıkılanlara 2 milyar lira yardım yapıldı. Hadi bakalım, ne yaparsanız yapın. Peki, bu insanlar ne yapsınlar? 2 milyar lirayla ev mi açsınlar, ev mi alsınlar? Nerede ev kuracaklar, hangi hizmetler veriliyor; bunların hiçbiri yapılmadı.

Değerli arkadaşlarım, bu hükümet ne yapıyor, gerçekten merak ediyorum. Öyle anlaşılıyor ki, hükümet ömrünü tamamlamıştır. Hükümet ömrünü tamamlamıştır; ama, milletin ömrü devam ediyor.

Şimdi, sizden, değerli milletvekili arkadaşlarımdan şunu rica ediyorum. Bu araştırma önergesinin görüşülmesini öne alalım. Eğer öne almazsak, bu, bu dönem görüşülemeyecek. Sizden rica ediyorum, bir komisyon kurulsun. Bu komisyon, ilgili uzmanlarla bölgeye gitsin, üniversitelerden, bu konuyu bilen uzman öğretim üyelerini, akademisyenleri oraya götürsün ve neler yapılabilir, bu hasarların azaltılması için neler yapılabilir, bunlar tespit edilsin; sonra da, bu -hangi hükümet olursa olsun- hükümetlerin icraatlarında, hükümetlerin uygulamalarında esas olsun.

Değerli arkadaşlarım, hükümetlerin böyle çalışması gerekiyor. Bu, parti meselesi değildir; bu, insanımızın meselesidir, bölgenin meselesidir.

Bir daha tekrar ediyorum; gerçekten, bölge insanı -Türkiye'nin her tarafında olduğu gibi- ülkenin, hükümetin, devletin, kendisini unuttuğuna inanıyor. Bölgede, çok büyük bir karamsarlık yerleşmiş durumdadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Son cümlelerim efendim.

Değerli arkadaşlarım, bu insanlar bizim insanlarımız, bu millet bizim milletimiz. Bunlar, bizim seçmenlerimiz, yarın bunların karşısına çıkacağız. Bunlar dikkate alınarak, hiç olmazsa bu araştırma komisyonunun kurulmasına katkıda bulunun diyorum.

Tabiî, burada, iktidar partisi milletvekili Sayın Ahmet Kabil de oturuyor. Gerçekten, 11 Kasımda olan sel felaketinde neler yapıldığının bölgede hesabını, elbette bir iktidar partisi milletvekili olarak, o gidip verecektir diyor; hepinize saygılarımı arz ediyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bekâroğlu.

AHMET KABİL (Rize) - Sayın Başkan, sataşma var; müsaade ederseniz, yerimden, kısa bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Kabil.

AHMET KABİL (Rize) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; arkadaşlarımın da bahsettiği gibi, 20 - 21 Haziran Perşembe ve Cuma günleri akşamı, Doğu Karadeniz  Bölgesinde, Ordu, Giresun, Rize ve Artvin illerinde, görülmedik, şiddetli bir yağmur neticesi, il yolları, köy yolları tahrip olmuş, onlarca ev tamamen yıkılmış, iki üç mahalle -takriben 20 ev- oturulamaz hale gelmiştir.

Bu konuda, sayın valilerimizin yoğun çalışmasıyla, yollarda kısmen geçit verilmiş ve şu anda ulaşım sağlanmıştır.

Arkadaşlarımın yine bahsettiği gibi, daha önce, 18 - 19 Kasım 2001 tarihlerinde afete maruz kalan Rize'de, 59 ev tamamen yıkılmış, 665 ev boşaltılmış ve 10 hemşerimiz hayatını kaybetmişti.

Maalesef, birçok ille beraber afet katsayısı uygulanan Doğu Karadeniz Bölgesinin bazı illerinin, daha sonra, bazı milletvekillerince, sanki bu katsayı haksız uygulanmış gibi eleştirilmesine, hemşerilerim de üzüldü, ben de üzüldüm. Yani, bir partinin genel başkanının Doğu Karadeniz Bölgesinden olması, bu afet katsayısını ve oraya gelecek hizmetleri engellememesi lazımdır.

Ümit ediyorum, 20 -21 Haziran günleri meydana gelen sel felaketi de, yine, sayın hükümetimizin hassasiyetini celbeder ve gerekli katsayı uygulanır; ama, itirazı olabilecek -daha evvelki eleştirileri yapabilecek- arkadaşlarımın, bizzat, 22 Haziran günlü büyük gazetelerdeki yazıları okumalarını diliyorum ve beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Saat 16.45'te toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

 

Kapanma Saati : 16.38

 


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 16.46

BAŞKAN : Başkanvekili Ali ILIKSOY

KÂTİP ÜYELER : Sebahattin KARAKELLE (Erzincan), Burhan ORHAN (Bursa)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 117 nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.

IV. – ÖNERİLER (Devam)

A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ (Devam)

2.– Gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının 192 nci sırasında bulunan, Rize Milletvekili Mehmet Bekâroğlu ve 24 arkadaşının, Rize İlinde yaşanan sel felaketinin yol açtığı zararların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesinin (10/231) 26 Haziran 2002 Çarşamba günü görüşülmesine ilişkin Saadet Partisi Grubu önerisi (Devam)

BAŞKAN - Saadet Partisi Grubu önerisinin aleyhinde olmak üzere, Samsun Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Önergenin, 25.12.2001 tarihinde verildiği halde bugüne kadar geciktirilmiş olmasının aleyhinde olmak üzere söz aldım; hepinizi, tekrar, saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, tabiî, bunun çok haklı bir gerekçesi var; ille afetler üzerine önerge vereceğiz, yeniden gündeme gelmesi için de, semadan bir semavî afet bekleyeceğiz; bu, çok yanlış bir şey. Esasen, bu hükümet geldiği günden beri memlekette afetler eksik değil. Hatırlayın -Allah beterinden, tekrarından korusun- 1999'un 5 inci ayının 28'inde hükümet görev aldı; üç ay sonra, malum, o büyük deprem faciası yaşandı. Zaten, bu hükümetin ortaklarının birisinin daha önce görev aldığı bir dönemde de Kırıkkale neredeyse yerinden oynuyordu. Kanaatimce, bu araştırma önergesinin hem hızlı bir şekilde öne alınması hem de bu hükümetin görev süresi içerisindeki tüm afetlerin sayılarak, afetlerle anılan bu hükümetin varlığının hikmetinin sorgulanması lazım; ama, ben, bu afet bölgesinden geliyorum, sesim de biraz kısık. Dün gece saat 20.00'de ayrıldım afet bölgesinden; yani, Giresun, Dereli, Yağlıdere, Giresun Merkezdeki afetleri, bizzat, afetin üzerinden geçen birkaç güne rağmen, özellikle Dereli'de çok önemli bir şeyin yapılamadığını da üzüntüyle izlemiş olmanın sonucunda böyle bir konuşma yapmak durumundayım.

Değerli arkadaşlar, az önce, önergeleri üzerinde, Giresun Milletvekili arkadaşımız Sayın Turhan Alçelik gerekli izahatlarda bulundu. Gerçekte, biz, dün, Sayın Genel Başkan Yardımcımız Akif Gülle Beyle beraber bir heyet halinde Giresun Merkezde yetkililerden de bilgi alarak, Dereli'de, yine, Belediye Başkanı ve Sayın Kaymakamımızı ve ilgilileri, özellikle esnafı, zarar görenleri ziyaret ederek, Yağlıdere'de ve diğer beldelerde gerekli ziyaretleri, yapılan hasar tespitlerinin şu ana kadar sonuçlanabilen resmî bilgilerinin kısmı azamına da ulaşarak afetin genel yapısı hakkında kısaca ben de malumat arz etmek, bu gibi afetlerle ilgili araştırmalar verilirken özellikle Karadeniz Bölgesinin konumunu da nazarı dikkate alarak ciddî bir araştırmanın yapılmasında gerek olduğuna inanıyorum.

Değerli arkadaşlar, bakınız, mesela, bu konularda en ciddî yanlışlardan birisi, Karadeniz'de, artık, kısmen sökülmesi talimatı verilen fındık ürününden sonra hem heyelan hem de sellerin meydana getireceği afetlerin boyutlarının bundan sonra daha artacağını, hükümetin ve Yüce Parlamentonun nazarı dikkatine arz etmek istiyorum.

Karadenizin coğrafî yapısı çok engebeli, yamaç arazileri olduğu için. Belki, Allah'ın da bir lütfu, o bölgede yetişen fındık, o bölgedeki toprağı korumada, heyelanı önlemede, erozyonu önlemede ciddî bir katkı iken, şimdi, o bölgede, yavaş yavaş, gittiğim -kendi seçim bölgemde, Samsun'un 6 ilçesinde fındık yetiştiriliyor- o bölgedeki birkısım tarımsal alanlardan sökülecek, mesela, Ondokuz Mayıs İlçemizde sökülecek durumda olan fındık bahçelerinin daha önce heyelandan korunamadığını, ancak, fındıktan sonra heyelanın önlendiğini söylemeleri, hükümetin fındıkla ilgili aldığı kararın ne kadar yanlış, yeni afetlere ne kadar açık bir karar olduğunu da burada vurgulamak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, Giresun, Ordu, zaman zaman Trabzon'da, Sayın Bekâroğlu'nun söylediği gibi, Rize'de yaşanan sel felâketleri, hemen hemen her sene kısmen, bazen ölümlerle sonuçlanan, ama, maddî hasarları ciddî anlamda büyük olan, ülke çapında yaşanan, ölümün dışında, elbette onarılması mümkün olan hadiselerdir; ama, ciddî anlamda yaraları uzun zamana sârî olan afetlerdir. Nitekim, 12 nci ayın 25'inde Rize'de meydana gelen afet üzerine Sayın Genel Başkanımızla biz de o gün bir heyet olarak aynı bölgeye gitmiştik. O bölgede sürekli yaşanan bu afetleri görmezlikten gelmek, ciddî önlemleri almamak, hükümet olarak elbette mümkün değil.

Müsaadenizle bir hususu arz etmek istiyorum. Hükümetimizin değerli iki üyesi, Sayın Bayındırlık Bakanı ile İçişleri Bakanı gitmişler. Mesela, dünkü Giresun gazetelerinde -hemen hepsini de okudum- Sayın Bayındırlık Bakanı -eğer buradaysalar, yanlış bir beyansa tekzip etmelerini de umarım; çünkü, Giresunluların böyle bir şeyi duymaya ihtiyacı var- "kesinlikle afet kapsamına burası alınmayacaktır" diyor. Ama, ben, Sayın Bakanın bu afet kararnamesi yayımlanmadan önce, NTV'de yaptığı konuşmayı bizzat izlemiştim; diyordu ki, o gün Sayın Bayındırlık Bakanımız: "Efendim, afet kararnamesi uzun müddet gecikti; hükümet ortakları arasında ciddî bir düelloya dönüştü, tartışmaya dönüştü, pazarlığa dönüştü." Mesele afet olması değil; yani, yerel idarelerin, belediyelerin alacağı yardımlardaki payın yükseltilmesi ciddî afete uğrama gerekçesiyle değil, sadece siyasî mantıkla; 3 tane filan partinin, 5 tane falan partinin, 7 tane filan partinin olsun gibi bir taksimatla. Yani "bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa; yaşasın kefenimin kefili karaborsa" demiş rahmetli Necip Fazıl. Bu taksimatı, inanın, kurt kuzulara çoban olsa, şah olsa, yapmazdı; ama, bugünkü hükümet, maalesef, böyle bir mantıkla böyle bir icraat yapmıştır.

Şimdi, Sayın Bakanın dünkü gazetelere yansıyan beyanı yanlışsa, gelsin, Sayın Bakan desin ki: "Hayır, yarından itibaren başlayacağım, önümüzdeki hafta, kararnameyi hazırlayacağım, Giresun'u afet kapsamına alıyorum." Bundan, benim kadar Giresun Milletvekilleri de, şu anda afetzede olan vatandaşlarımız da ziyadesiyle memnuniyet duyacaklardır. Elbette, böyle bir söylemin -Türkiye'de son dönemlerde biraz yaygın kelime olduğu için- popülist siyaset, popülist yaklaşım tarifi söz konusu edilebilir; ama, az önce arkadaşlarım söyledi, trilyonlarla zarar var; hem devlet idaresinde, yani kamu idaresinde var... Mesela, Dereli yolu, korkunç bir felaketle karşı karşıyadır. Eğer, ciddî bir kaynak aktarımı söz konusu olmazsa, bir yağmur daha gelmesi halinde, Dereli yolu onarılamayacak kadar, tamamen dereyle yok olup gidecek. Böyle bir felaket olursa, bu mevsimde artık, Dereli'ye intikal mümkün değildir. O bakımdan, Bayındırlık Bakanlığımızın bölgedeki araç gereç... Dün oradaydım; yeteri kadar araç gerecin olmadığı, Köy Hizmetlerinin, kepçelerin, greyderlerin yeterli olmadığı, hâlâ Dereli'nin bir kısım köylerine -yetkililerin ifadesiyle- ulaşılamadığı... Dereli'de bir mobil Ziraat Bankası var. Sağ olsunlar, Ziraat Bankası Genel Müdürlüğü, bir seyyar otobüsü, mobil Ziraat Bankası olarak göndermiş; ama, Sağlık Bakanımızdan da istirham ediyorum. Dereli Hastanesinin birinci katı tamamen yok olmuş ve burada sağlık hizmetlerinin verilmesi mümkün değil; bütün araç gereç, laboratuvarlar, röntgen cihazları, her şey tarumar olmuş ve Dereli Hastanesi, ciddî bir hastane, hastalara dönük değil, kendisine dönük bir hasta haline geldi. Süratle Sağlık Bakanlığımızın Dereli Hastanesini tedavi etmesi lazım; bütün imkânlarını oraya seferber etmesi, cihazları temin etmesi lazım.

Yine, Dereli Belediye Başkanı "bize dışarıdan, belediyelerden araç gereç geldi; ama, onların akaryakıtını bizim temin etmek zorunluluğumuz var, akaryakıt param yok" diyor. Bu belediye başkanları bağımsız olabilir, iktidar partisinden olmayabilir, benim partimden değil; ama, bu milletin belediye başkanı, oraya hizmet ediyor; mutlaka, onlara, tarafsız bir şekilde ulaşmak gerekiyor.

Aynı şekilde Yağlıdere; gerçi bu kadar zarar görmemiş; ama, esnafı çok büyük zarar görmüştür. Acilen, hükümetin, buradaki esnafın, zarar gören esnafın bankalara olan borçlarının faizlerinin dondurularak, en azından bir yıl ertelenmesi konusunda yardımcı olması, afet kapsamına alması, vidanjörlerin vesairenin temini konusunda, araç gerecin süratle mevcut devlet kurumlarından oraya intikal ettirmesi ve çok daha önemlisi de, mevcut kaynaklardan acil para transfer etmesi gerekir. Sadece, Devlet Bakanı Sayın Hasan Gemici Beyin 200 milyar civarında nakden intikal ettiğini söyledikleri bir para var, Sayın İçişleri Bakanımızın vaat ettikleri bir para var; ama, bunun dışında, vaadin dışında... 200 milyarın -takriben söylüyorum- Bulancak ile Giresun merkeze transfer edileceği söylenen; ama, hiçbir ihtiyacı gidermesi mümkün olmayacak çapta cüzi bir paranın transfer edildiğini görüyoruz.

Bu anlamda, diyorum ki, geçmişte bu afetlerin benzerini yaşadık. Geçtiğimiz hafta, Samsun'un Bafrasında da 5-6 köy, benzeri selden...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Sayın Başkanım, bitiriyorum...

Hatta, enteresandır, son zamanlarda, bu hükümet döneminde birçok ilçelerimiz hortumla da tanışmaya başladı. Biz, hortumcuları sadece Ankara'da zannediyorduk. Hakikaten, afet olarak, Bafra'da iki defa hortum yaşandı bir sene içerisinde. Türkiye'de olan bir şey değil; ama, bu hükümetin döneminde hortumculara bu hortum da özenmiş olacak ki, tabiî olarak, afet, birçok işyerinin, mağazaların çatılarını söktü aldı, Bafra'da cereyan etti. (MHP sıralarından gülüşmeler)

Evet, evet, hükümetinize benzemeye başladı bu hortumlar da!..

Arkadaşlar, 6 tane köyümüzde ciddî afet var. Daha önce, Samsun'un Vezirköprüsünde, Bafra'da, Tekeköy'de, Ondokuzmayıs'ta yaşanan afetlerde gördük; hükümet gidiyor, vaat ediyor; ama, iş yapmıyor. Vaat ediyor, o sıcaklık içerisinde gidiyor, görünüyor, vitrinde gözüküyor, televizyonlarla gidiyor, ayağına çizmeleri çekmiş görünüyor; ama, arkasından hizmet yok.

Hükümeti ikaz ediyorum; gelin, gerçekten, bu önergeyi -niçin yarın- bugün gündeme alın diyorum. Yarın Millî Takımımızın yapacağı maçın da başarıyla sonuçlanması hükümetin eksiklerini kapatmayacak; ama, ülkemizin bir parça olsun yüzünü güldüreceği için, Millî Takımımıza sonsuz başarılar diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Önergenin aleyhinde, Ordu Milletvekili Sayın Yener Yıldırım; buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

Evet, bu suretle, araştırma önergesinden beklenen fayda hâsıl oldu zaten.

YENER YILDIRIM (Ordu) - Sayın Başkanım, çok değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

19-20 Haziran Çarşamba ve Perşembe günleri sağnak yağan yağış, Ordu ve Giresun İllerimizde çok büyük bir sel felaketine neden olmuş, bir vatandaşımız hayatını kaybetmiştir. Ben, hayatını kaybeden vatandaşımıza Allah'tan rahmet diliyorum; bütün Giresun ve Ordu yöresi insanlarımıza da, hem kendi adıma hem de Giresun'u temsilen Mustafa Yaman arkadaşımız adına geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'deki felaketler devletimizin hızlı hareket etmesini sağlamıştır ve bu Ordu, Giresun yöresindeki sel felaketinde, aradan 8 saat geçmeden Bayındırlık Bakanımız Sayın Abdülkadir Akcan Bey vatandaşlarla beraber olmuştur. Arkasından, biz, Milliyetçi Hareket Partisine mensup beş milletvekili -Osmaniye Milletvekili Mehmet Kundakçı Bey, Uşak Milletvekili Armağan Yılmaz Bey, Kahramanmaraş Milletvekili Nevzat Taner Bey ve Adıyaman Milletvekili Hasari Güler Bey - bölgede sel felaketi olan yerlerde incelemeler yaptık ve şunu gördük: Başta belediyelerimize, kaymakamlarımıza ve valiliklerimizde çalışan memurlarımıza teşekkür ediyorum. Gerçekten bölge yaralarının sarılması için, olay yerindeki hasar tespit için büyük fedakârlıklar yapmışlardır; kendilerine teşekkür ediyorum. Ayrıca, Bakanımıza da teşekkür ediyorum; bölgenin İller Bankası yetkililerini, bayındırlık müdürlüğü yetkililerini ve karayolları yetkililerini seferber etmiş, pazartesi günü itibariyle bölgede hasar tespitleri yapılmıştır ve gereğinin de yapılacağına inanıyorum.

Değerli milletvekilleri, bölgemizin engebeli oluşu nedeniyle üst kesimlere, Ordu ve Giresun'un kırsalına yağan yağmur, gerçekten, bütün derelerin taşmasına neden olmuştur. Ordu derelerinin ıslah çalışmaları bugüne kadar yeterli derecede yapılmadığından dolayı, Ordu dereleri ve Giresun dereleri, bölge insanına bu tür afetleri hep yaşatmaktadır. Onun için, Ordu ve Giresun derelerinin mutlaka en kısa sürede ıslah edilmesinde fayda olduğunu düşünüyorum.

Ayrıca, bölgede yaptığımız incelemelerde Ünye'nin Yenikent ve Yeşilkent beldelerinde, Fatsa'nın Geyikçeli, Hatipli, Kösebucağı, Bolaman beldelerinde büyük sel felaketi olmuş, belediyelerimizin, özellikle Korgan, Kumru, Çatalpınar, Ulubey, Mesudiye, Gölköy'deki yollarımız kanalizasyon hattı için yarılmış gibi sellerden tamamen harap olmuştur; buralarda araçların gitme şansı yoktur. Mesudiye Pınarlı Köyüne şu anda ulaşılmaya çalışılıyor, devletimizin dozerleri oraya intikal etti; ayrıca, Mesudiye Karacaören Köyünde de dozerler çalışıyor. Gölköy'ün Karahasan, Düzyayla bölgesinde yol aynı şekilde harap olmuş; Korgan'ın Çayırkent, Tepealan yolu tamamen dere yataklarının bozulması nedeniyle harap olmuş; Kumru'nun kanalizasyonu ve içmesuyu tahrip olmuştur; yani, belediyelerimizin, bu sel felaketinden doğan zararları kendi imkânlarıyla telafi etme, yapma şansı yoktur. Buralardaki belediyelerimizin, İller Bankasının, Bayındırlık Müdürlüğünün, Karayollarının ve Köy Hizmetleri Müdürlüğünün yapmış olduğu tespitlerde belirlediklerini mutlaka ve mutlaka, devletimiz ve 57 nci Hükümetin kısa sürede çözeceğine inanıyorum.

Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğüyle görüştük, zannediyorum, çevre illerden 2-3 tane kepçe, greyderi bölgeye aktardı. Köy Hizmetlerinin, daha çok araç parkıyla bölgemizin köy yollarının açılmasına katkıda bulunacağını düşünüyorum.

Ordu'da bütün köy yollarımız, 500 küsur köyümüzün yolu tahrip olmuştur, 53 beldemizin yolu ve kanalizasyonu tahrip olmuştur. Giresun'da da aynı şekilde. Mesudiye'de 2 beldemizin kaydığını tespit ettik; Ulubey'de de, daha önceki sel felaketleri nedeniyle kayma devam ediyordu, bugünkü tespitimizde de, son gelen sel felaketiyle kaymanın daha ağırlaştığını gördük.

Gerçekten, bölgemiz bürokrasisi ve bakanlıklarımız iyi çalışmıştır, tespitler zamanında yapılmıştır; gerekli yardımların da kısa sürede ulaşacağını ümit ediyorum. Bayındırlık Bakanlığımız, Afet Fonundan Ordu Valiliğine 200 milyar, Giresun Valiliğine -100 milyar ve zannediyorum, şu anda 100 milyar daha gidiyor- 200 milyar gördermiştir. Devletimizin, tespitlere göre gerekli aktarımı, gerekli maddî katkıları sağlayacağını düşünüyorum.

Gerçekten, konuşmacı arkadaşların söylediği gibi, yaptığımız tespitlerden, bölgemizdeki afet sonucu Ordu'daki zararımızın 10 trilyonun üzerinde olduğunu düşünüyorum. Giresun'da da ayın şekilde 10 trilyonun üzerinde hasar var. Bu hasarların, bu tespitlerin gereğinin kısa sürede yapılacağını ümit ediyorum.

57 nci hükümet, hasar tespitinde hızlı hareket etmiştir, yaraların sarılmasında da hızlı hareket edecektir. Buna inanıyorum, buna güveniyorum. Bakanlarımız bu işe hassasiyet göstermiştir, kendilerine, bölge halkı adına teşekkür ediyor, şükranlarımı sunuyorum.

Ayrıca, inşallah, yarın, Millî Takımımız final oynamak için yarı finalde gereğini yapacaktır. Millî Takımımız, Türkiye'yi, Türk Bayrağı etrafında kenetlemiştir; inşallah, final oynayarak, bütün dünyaya, Türk'ün kudretini, Türk'ün gücünü gösterecektir. Türk Milleti bu zaferi kazanacaktır, Millî Takımımız bunu başaracaktır, milletimizi bütünleştirecektir. Gurur kaynağımız Millî Takımımıza başarılar diliyor, hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Yıldırım.

Efendim, bu konuda, Sayın Akif Gülle ve Sayın Eyüp Fatsa da söz istemişlerdir; ancak, bütün konuşmacılar, konuşmalarında, sanıyorum, onları teyit eden, onlara katılan görüşleri ifade edeceklerdir. Zaman yetersizliği nedeniyle, bu şekilde değerlendirilmesini istiyorum arkadaşlarımızdan.

Saadet Partisi Grubu adına verilen öneriyi okutup, oylarınıza sunacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

25 Haziran 2002 Salı günü toplanan Danışma Kurulunda Grubumuzun istemi kabul edilmediğinden, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince aşağıdaki önerimizin doğrudan Genel Kurulun onayına sunulması hususunda gereğini saygılarımla arz ederim.

                                        Veysel Candan

                                Saadet Partisi Grubu Başkanvekili

Öneri:

Gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının 192 nci sırasında bulunan "Rize Milletvekili Mehmet Bekâroğlu ve 24 arkadaşının, Rize ilinde yaşanan sel felaketinin yol açtığı zararların araştırılarak, alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesinin (10/233)" 26 Haziran 2002 Çarşamba günü görüşülmesi.

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir. (SP sıralarından gürültüler)

LATİF ÖZTEK (Elazığ) - Saymadınız Sayın Başkan...

BAŞKAN - Efendim, saydım ben, arkadaşlar biliyorlar.

MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Nasıl saydınız?!

BAŞKAN - Ben, siz otururken saydım efendim. 30 kişi var allahaşkına; saydım...

MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Ne kadar çabuk saydınız.

BAŞKAN - Sayın Bekâroğlu, saydım diyorum, bakın...

MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Yeni geliyor insanlar.

BAŞKAN - Diğer öneriyi okutuyorum efendim.

Doğru Yol Partisi Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş önerisi vardır; okutup oylarınıza sunacağım.

3.– Avrupa Birliğine ve Anayasaya uyum yasalarının görüşülebilmesi için, İçtüzük gereği          1 Temmuzda tatile girmesi gereken Türkiye Büyük Millet Meclisinin, yeni bir karar alınıncaya kadar çalışmalarına devam etmesine ilişkin Doğru Yol Partisi Grubu önerisi

                                     25 Haziran 2002

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 25 Haziran 2002 Salı günü (bugün) yapılan toplantısında siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                          Nevzat Ercan

                                Doğru Yol Partisi Grubu Başkanvekili

Öneri:

Avrupa Birliğine ve Anayasaya uyum yasalarının görüşülebilmesi için, İçtüzük gereği 1 Temmuzda tatile girmesi gereken Türkiye Büyük Millet Meclisinin, yeni bir karar alınıncaya kadar çalışmalarına devam etmesi önerilmiştir.

BAŞKAN - Önerinin lehinde, Sakarya Milletvekili Sayın Nevzat Ercan; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, 1 Temmuzda tatile girmektedir. Ülkemiz, başta ekonomi olmak üzere, siyasal, toplumsal ve dışsiyaset alanlarında çok ciddî sorunlar yaşamaktadır. İçerisinde bulunduğumuz şartlar, yaşadığımız sorunlar itibariyle, bize, tatil değil, gece dahil çalışmak gibi önemli görev ve sorumluluklar düşmektedir. Bu bakımdan, Meclisin çalışmalarının sürdürülmesi zorunludur, gereklidir, faydalıdır.

Elimizi vicdanımıza koyalım ve kendi kendimize soralım; Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatile girmesi doğru mudur? Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatile girmesi, ülkenin içerisinde bulunduğu şartlar ve yaşanan ağır sorunlar itibariyle, aksi savunulamaz gerçekten, bir yanlış mıdır, bu suali kendi kendimize soralım.

Değerli arkadaşlarım, Avrupa Birliğine ve Anayasaya uyum yasalarının görüşülebilmesi için, İçtüzük gereği 1 Temmuzda tatile girmesi gereken Türkiye Büyük Millet Meclisinin, yeni bir karar alınıncaya kadar çalışmalarını sürdürmesini öneriyoruz. Hepimiz biliyoruz ki, Avrupa Birliği, Türkiye için bir büyük hedef, vazgeçilmez bir hedef. Kopenhag siyasî kriterlerinin tamamlanması için gerekli hangi yasal düzenlemeler varsa, Türkiye, bu hedefe mutlaka varacak, bu yolu kat edecekse, bu yolda yapması gerekenler ne ise, Kopenhag siyasî kriterleri, kısa vadeli, orta vadeli bütün kriterler ne ise, bu kriterlere uygun anayasal ve yasal düzenlemeleri, Türkiye ve Türkiye Büyük Millet Meclisi yapmak zorundadır.

Değerli arkadaşlarım, Anayasanın ve ilgili diğer yasaların Avrupa Birliği müktesebatına uyumu için gerekli düzenlemeleri yapmak için Meclisi açık tutmalıyız, Meclisi çalıştırmalıyız; çünkü, bizden istenen bütün bu düzenlemeler bir takvime bağlanmış düzenlemelerdir. Önümüzde uzun bir zaman dilimi yoktur. Bu bakımdan, üç aylık bir tatil dönemi, bu zorunlu düzenlemeleri yapamamak gibi önemli bir açmazın içine bizi sokabilir ve sorumluluk altına hepimizi sokabilir diye düşünüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bakın, eğer Türkiye, bu yılın sonunda, aralık ayında Kopenhag'ta yapılacak zirve toplantısında, tam üyelik müzakerelerinin başlaması için bir tarih istiyorsa -ki, hepimiz istiyoruz, milletimizin de beklediği budur- üyelik kriterlerini tam olarak yerine getirmek zorundadır ve bunun için önümüzde sadece altı aylık bir zaman dilimi kalmıştır. Bunları sadece biz söylüyor değiliz, Avrupa Birliği üst düzey yetkilileri de söylüyor. Bu kriterler, şu anda, Türkiye'de tartışıldığı gibi, sadece idamla sınırlı bir konu değil.

Değerli arkadaşlarım, Avrupa Birliği, müzakerelerin başlayacağı tarihi vermek için, Türkiye'nin, süratle, Ulusal Program kapsamında bugüne kadar gerçekleştirilmemiş olan kısa vadeli önceliklerin tamamını yerine getirmesini şart olarak koşuyor. Bunları bir bütün olarak ele almamız lazım, idam konusu dahil; kaldı ki, idam konusu orta vadeli, onu da altını çizerek söylüyorum. Bu Meclisin, Meclisi tatile sokmadan, bir çalışma ortamı yaratarak bütün bunları gerçekleştirmesi lazım.

BEKİR ONGUN (Aydın) - Meclise gelecek misiniz?

NEVZAT ERCAN (Devamla) - 1 Temmuzdan itibaren de çalışma kararı alın, Avrupa Birliği sürecinde Türkiye'nin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yapması gereken bütün kriterleri, Ulusal Programda öncelikli olarak yer almış kısa vadeli kriterleri bir bütün olarak Türkiye Büyük Millet Meclisine getirin. Biz biliyoruz ki, hükümetin bu konuda hiçbir politikası yok; aksine, bu konularda ortaklar arasında derin görüş ayrılıkları var. O zaman, partiler olarak getirin, Türkiye Büyük Millet Meclisine bir paket olarak, bütün olarak bunları getirin, Doğru Yol Partisi, bunların yasalaşması noktasında her türlü katkıyı ve desteği vermeye hazırdır.

Siz, tatil döneminde millete gidip de ne anlatacaksınız?! Avrupa Birliğine giden yolda Türkiye'nin önünü kesen, başta bu hükümet olmak üzere, bu hükümetin ortağı partiler, siz milletvekilleri olarak, acaba, halkla yüzleşebilecek misiniz, halka hesap verebilecek misiniz? (DSP ve MHP sıralarından gürültüler)

Hadi, gelin... İşte, söylüyoruz... Bakın, halkımız, bu kürsüden bizi izliyor. Size sesleniyorum, Ulusal Programda -sizin verdiğiniz Ulusal Programda- kısa vadeli, orta vadeli bütün taahhütlerinizi, anayasal ve yasal bütün düzenlemeleri, eğer, hükümet olarak getiremiyorsanız -ki, getiremiyorsunuz- o zaman, bir bütün olarak, bir paket olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne getirin. Doğru Yol Partisi, Meclis çalışsın diyor ve Doğru Yol Partisi olarak, bu paketin ve bununla ilgili düzenlemelerin yasalaşması için katkı vermeye, destek vermeye hazır olduğunu, bu kürsüden, bugün de, tekraren ifade ediyor. Hadi, getirin bakalım!..

ALİ AHMET ERTÜRK (Edirne) - Demagoji yapıyorsunuz.

BEKİR ONGUN (Aydın) - Meclise gelmiyorsunuz.

NEVZAT ERCAN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, sizi anlamak gerçekten çok zor, gerçekten çok zor; ama, sizi, biz değil de sizden birileriyle anlatmaya çalışalım isterseniz; bakın, ne diyor...

Değerli arkadaşlarım, siz, hükümet olarak, Avrupa Birliği mi, yoksa, bu ortaklığın devamı mı noktasında, tercihinizi, bu ortaklığın sürmesi istikametinde yapıyorsunuz. Hayır, Avrupa Birliği değil, sizin tercihiniz, aman, bu ortaklık devam etsin, aman bu ortaklık sürsün; sizin tercihiniz bu.

Bakın, Dışişleri Bakanı Sayın Cem, yaptığı açıklamada ne söylüyor: "Önce hükümet, Avrupa Birliği sonra..." Anlaşamıyoruz, uzlaşamıyoruz, Avrupa Birliği sürecinde gerekli adımları atamıyoruz; ama, olsun, bu hükümet devam etsin, ortaklık sürsün diyor ve Avrupa Birliği ile ilgili düzenlemeleri, seçimden sonra kurulacak koalisyon hükümetlerine havale ediyor. Kardeşim, siz, kispete çoktan vurmuşsunuz zaten. (DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

BEKİR ONGUN (Aydın) - Siz vurmuşsunuz, 10 kişi kalmışsınız...

NEVZAT ERCAN (Devamla) - Siz, bitip tükenmişsiniz. Bitmiş tükenmiş bir hükümetin, esasen, bundan böyle, zaten, verebileceği hiçbir şey de yok.

Değerli arkadaşlar, siz farkında değilsiniz, içine düştüğünüz açmazdan farkınız yok sizin. DSP'li milletvekilleri, bugün, bir basın toplantısı yapıyor.

Değerli arkadaşlarım, içiniz kaynıyor, haberiniz yok sizin. O bakımdan, eğer, tercihinizi Avrupa Birliğinden yana yapıyorsanız, tercihiniz Avrupa Birliği ise ve bu konuda da samimî iseniz, gelin, Meclisi 1 Temmuzda tatile sokmayalım, çalışma kararı alalım ve bütün, anayasal, yasal düzenlemeleri, Avrupa Birliği için gerekli uyum yasalarını bu Mecliste görüşelim, bunları kısa sürede yasalaştıralım ve yıl sonundaki Kopenhag Zirvesinde de, Türkiye, müzakereler için bir takvim alabilsin. Aksi halde, bunun altında kalırsınız; bunun altında kalırsınız...

BEKİR ONGUN (Aydın) - Meclise gelecek misiniz; söz mü?..

NEVZAT ERCAN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, Meclise kimin gelip gelmediği noktasında bilinmeyen bir şey yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ercan, toparlar mısınız.

NEVZAT ERCAN (Devamla) - Arkadaşlar, kurşun asker gibi oturuyorsunuz orada, kurşun asker... Kurşun asker gibi otuyorsunuz; gelip, burada, millet adına, devlet adına, vicdanınız neyi emrediyorsa, aklınız neye yetiyorsa onları söylemekten içtinap ediyorsunuz; gelmiyorsunuz buraya, bu sıralara bakıyorsunuz. 3 lider ne diyorsa onları, harfiyen, noktasına virgülüne dokundurtmadan, yasaları buradan geçiriyorsunuz, sonra da, bu yasalar, Anayasa Mahkemesi ile Cumhurbaşkanı arasında gidip geliyor; yani, ayıplı yasalar çıkardınız, kapkaç yasalar çıkardınız. Hiç olmazsa, ondan dolayı, kendi vicdanınızda, kendinizi sorgulayın. Sizi, millete, tarihe havale ediyoruz; başka bir şey söylemiyorum.

Teşekkür ederim. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Lehinde, Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan; buyurun efendim. (SP sıralarından alkışlar)

VEYSEL CANDAN (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; DYP Grubu adına verilen Parlamentonun kapatılmaması noktasındaki öneri üzerinde görüşlerimi ifade etmek üzere söz aldım; Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Aslında, Sayın Ercan tespitler yaptı, hükümetin bittiğini söyledi. Bu, söylemeyle de olmuyor. Biraz önce bir kanun tasarısıyla ilgili öneri burada görüşüldü ve denildi ki: "SSK kanun tasarısı temel kanun olsun." Bunun için gereken oy sayısı 330 idi, hükümetin oy sayısı 350...

NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) - 330, 350 değil... Kalmadı...

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Kalmadıysa o suç da size ait.

Demek ki, temel kanunu görüşecek çoğunluğunuz olduğu halde burada bulunamıyorsanız, bu hükümetin bittiğini fiilen siz ilan ediyorsunuz, bize lüzum yok; yani, bu hükümet hakikaten bitmiştir.

Şimdi, bu hükümet milletvekillerine soruyorum: Yarın, Parlamentoyu, Genel Kurulu kapattınız, bölgeye gittiniz; seçim bölgesinde neye, hangi soruya nasıl cevap vereceksiniz; çiftçiye mi, sanayiciye mi?!.

Şimdi, hükümet istiyor ki, Genel Kurul kapansın. Peki, şu soru sorulmalı: Bu hükümet, açık olduğu dönemlerde ne yaptı da tatil yapma hakkına sahip, bir bakalım. Efendim, evvela, 11 defa vergi kanunu getirdiler, her seferinde milletin cebine el uzatıldı; yani, siz bunları anlatmak için mi gideceksiniz?! Biz, sizin cebinizden daha çok vergi almak için 11 tane vergi kanunu çıkardık; yani, bunu mu anlatacaksınız?!

Değerli arkadaşlar, bakın, Türkiye'de saatte ve günde gelişen büyük olaylar var, haberiniz yok. Aslında, bu Parlamentoda uzatmalarda ekonomi masaya yatırılmalıdır Avrupa Birliğiyle birlikte.

Bakın, bu hafta faizlerde kirli bir oyun oynanıyor Türkiye'de ve Hazine 4 katrilyon borçlanacak; borç arıyor, ilan etmiş. Faizler yüzde 74, bir hafta önce yüzde 50 idi; yani, nasıl borçla aldığınıza bir bakın, dolar 1 600 000 lira, İMKB 9 000'in altında; yani, siz, gidip, biz, devleti 4 katrilyon, yüzde 25, artı faizle borçlandırdık, 1 katrilyon daha borç açtık; bunları kapatmak için, Özel Tüketim Vergisini çıkardık mı diyeceksiniz; yani, bunu nasıl izah edeceksiniz?

Şimdi, değerli arkadaşlar, Şeker Kanunu çıkardık; daha az pancar ekeceksiniz; Tütün Kanunu çıkardık, tütünü yasakladık; çiftçiye bunları mı anlatacaksınız? 20 bankaya el koyduk, zararlarını da size çevirdik, bunları vergi kanunlarıyla düzenliyoruz... Bakın, üç gün önce ne yaşandı; ekonomiyi sözde yönetenler, buraya, bu kürsüye çıkıp hep şunu söylediler; her bankaya el konuluşta: "Artık, bir daha bankaya el konulmayacak." Arkasından, bir bankaya el konuldu; milletle alay ettiniz ve en son Pamukbank skandalı da bunun canlı bir örneği.

Pamukbank olayını bir detaylandırdığımız zaman, üç ay önce, sermaye artırımı talebini kabul ediyorsunuz; yani, bankanın durumu iyi diyorsunuz, şimdi el koyuyorsunuz; rakam açıklanıyor, 3 katrilyon lira zarardan bahsediliyor; halbuki, akıllı bir yönetim, bu müdahaleyi daha teknik, daha bilimsel ve idareyi zarara sokmadan yapabilirdi. Bu 3 katrilyon zararın da faturası bu hükümetedir. Herhalde, bunu da anlatmaya gideceksiniz; Meclisi kapatıp, doğru oraya gideceksiniz.

Şimdi, hangi hükümet Meclisi kapatalım diyor; borsası dibe vurmuş, dövizi tavan yapmış, krizden krize koşan bir hükümet. Bir kere, hükümet üyelerine söylüyorum; sizin tatil hakkınız yok; hiç yok...

MUSTAFA VURAL (Antalya)- Sizin var!..

VEYSEL CANDAN (Devamla)- Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın, hangi hükümet, hangi ölçülerde, Parlamento kapansın diyor; iş dünyası küçülmüş, bu hükümetin bir tek büyüttüğü şey borçlar. Toplumun yüzde 75'i açlık sınırında, toplumun yüzde 90'ı yoksulluk sınırında; ayrıca, memurların yüzde 80'i açlık sınırında. Hep araştırma raporlarının sonuç bölümünü aldım. 100 aileden 4'ü devlet tarafından icraya verilmiş. 2 000 000 kişi kredi kartı borcunu ödeyemiyor. Borcundan dolayı kapatılan telefon sayısı 1 000 000. İçborç miktarı 122 katrilyon. Büyüme hızı düşmüş ve kişi başına borcumuz, 1 840 dolardan, bugün, 2 915 dolara çıkmış. Yani, sizi daha çok borçlandırdık demek için mi acele ediyorsunuz diye sormak lazım.

Bakın, hükümet göreve geldiğinde içborç 6,3 katrilyon, 2001'de 122 katrilyon; yani, içborcu 20 kat artırmışsınız. Dışborç 84,2 milyar dolar, bunu da 115 milyar dolara çıkarmışsınız. İşte, onun için diyoruz ki, bu tablo, ekonomiyi Genel Kurulda masaya yatırma gereğini ortaya koyuyor. Bu şartlarda Parlamentoyu kapatıp gidemezsiniz diyorum.

Meclis çalışmaları uzatılırsa, Parlamentoda ne yapılması lazım gelir noktasında, Saadet Partisi olarak, düşüncelerimiz şunlardır: Birincisi, 230 milyar dolar olan toplam borcun masaya yatırılıp, tasfiyeye hazırlık yapılması gerekir; çünkü, OECD raporlarına göre, artık, bu hükümetin, dünya borçlanma standardına göre, borcu çoktan aşmıştır. Yani, yurtiçi gayri safî hâsıla 140 milyar dolar olduğuna göre, bunun ancak, yüzde 60'ı kadar borçlanılabilir, bu, 3 kat artmıştır; yani, artık, hükümetin ülke dışında para aramasına gerek yok; çünkü, mal varlığının tamamını yitirmişiz.

İkincisi, yine, bu Parlamento açıkken, kamu harcamalarındaki israf ve yolsuzluk mutlaka durdurulmalıdır; bu konuda hâlâ değişen hiçbir şey yok. Enteresandır, her bakan açıklama yapıyor, Bayındırlık Bakanı açıklıyor, Enerji Bakanı açıklıyor; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı "benim Bakanlığımda 3 katrilyon" diyor. Bunların acilen durdurulması gerekir.

Yine, Parlamento açık kaldığı sürede, mutlaka, üretim sektörüne dönmek mecburiyetindeyiz. Bu hükümet, malî piyasalarla oynayarak, ülkeyi açık kumarhane haline getirdi. Para, bir gün dövizde, bir gün borsada, bir gün faizde. Artık, kaynaklarımızı yatırım, istihdam, üretim ve ihracata yönlendirmek mecburiyetindeyiz.

Yeni kurulan üst kurullarla ilgili yetki ve denetim mutlaka getirilmelidir, yapılan iş fevkalade yanlıştır. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu bir bankaya el koyuyor, siyasîlerin haberi yok. Yine, bu açık kalan dönemde, esnaf ve sanatkârlarımızın durumu, vergide hayat standardı esası ve vergi sistemimiz, mutlaka, toptan masaya yatırılmalıdır. Yine, bu açık kalan dönemde, sanayicilerimizin sorunlarını da, mutlaka, yeniden gözden geçirmek mecburiyetindeyiz. Biraz önce, temel kanun olarak görüşülmesi istenilen, ancak, hükümetin sayısal çoğunluğu olmasına rağmen, hükümetin beceriksizliği, basiretsizliği, kabiliyetsizliği neticesinde kanunsuz uygulamaların devam etme durumundaki SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı yasaları, tek çatı altında birleştirilerek, tedavi giderleri ve emekli bölümü birbirinden ayrılmalıdır. En mühimi de, vatandaşın, birbirine ve tabiî, bu hayalet hükümete güveninin nasıl tazeleneceğinin mutlaka gündeme getirilmesi gerekir.

Değerli arkadaşlar, bir kere, sokaktaki vatandaş önce iş sonra aş ararken, emekli, dul ve yetimler açlık sınırında iken, 65 000 000 insanın ödediği vergiler borç faizlerine yetmezken, insanlar sokaklarda meyve ve sebze toplarken, 20 000 000 insan 70 000 000 lirayla geçinmeye çalışırken, Türkiye Büyük Millet Meclisi, hele bu hükümet, hiçbir zaman, tatil yapma hakkını kazanmamıştır. Onun için, uzatma süresinde, mutlaka ve mutlaka, ekonominin masaya yatırılması, acilen, alınacak tedbirlerin masaya yatırılması, Sayın Derviş'in daha önce dediği gibi, "ben işin boyutunu böyle bilmiyordum" deme noktasına gelmeden, bir an önce, daha başka büyük krizler gelmeden tedbirlerin alınması ve Parlamentonun da çalışması gerekir diye düşünüyor, saygılar sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Candan.

Aleyhinde, Erzurum Milletvekili Sayın İsmail Köse; buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben, Sayın Nevzat Ercan'ın önerisinin aleyhinde konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım; konuşmama başlarken, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, bu öneri, DYP Grubunun önerisidir...

İSMAİL KÖSE (Devamla) - Tabiî, Nevzat Ercan Beyi tanırım, ciddî siyasetçi bir arkadaşımızdır. Uzun süreden bu yana, milletvekilliği döneminden de yakinen tanımış olduğum Sayın Ercan, bu ciddî yapısına rağmen, çok zorlanarak, siyasî amaçlı bir öneri getirmiş bulunmaktadır. Öneri, şu bakımdan çok gayri ciddî bir öneridir...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Allah Allah!..

İSMAİL KÖSE (Devamla) - En devamsız grubun önerisidir. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar) Yani, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna hiç devam etmeyen ya da nöbetçi olan grup başkanvekillerinin arkasında 20 milletvekiliyle, oylamanın şeklini değiştirecek kadar sayıyı dahi bir arada bulunduramayan bir grubun önerisi olması dolayısıyla, Sayın Ercan'ın adına üzüldüm.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sen doğru söylemiyorsun; burada, devamlı, üç grup başkanvekili vardır.

İSMAİL KÖSE (Devamla) - Böyle ciddî siyasetçi bir arkadaşımızın, böyle, devamsız olan ve sürekli olarak Mecliste çalışması ve bulunması gereken zamanlarda bulunmayıp...

NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Anayasayı nasıl değiştirdin?!.

İSMAİL KÖSE (Devamla) - Şimdi, Anayasanın 93 üncü maddesine göre tatilini yapacak olan Meclisimizin ve hakkı olan bu tatil konusunda arkadaşlarımız, maalesef, popülist bir düşünceyle, burada, milletimize bir mesaj ulaştırmaya çalışıyorlar. Bu, neye benziyor değerli milletvekilleri; bu, sınıfta kalan bir ortaokul öğrencisinin, ortaöğretimde telafi kurslarının yapılması için, müdürüne, okul idaresine ricada bulunmasına benziyor. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar) Burası ortaokul değil; burası, Türkiye Büyük Millet Meclisidir; telafi kursu yapamayız.

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Siz, seçimde göreceksiniz!..

BEKİR ONGUN (Aydın) - Otur yerine!

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Sen otur yerine!

İSMAİL KÖSE (Devamla) - Olağanüstü şartlar olursa, olağanüstü toplantı yaparız; aksi takdirde, normal şartlarda, Meclise devam edip, Mecliste yasaların çıkmasına katkıda bulunursunuz, yasalara oy vermeseniz dahi, yasaların aleyhinde oy kullanırsınız; ama, toplu halde olursunuz. O itibarla, bunun ciddî bir teklif olmadığını ve dolayısıyla, bunun aleyhinde olduğumuzu ifade ediyorum.

Bu arada, şunu da ifade etmek istiyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisinin, Aziz Atatürk'ün kurmuş olduğu bu cumhuriyetimizin Meclisinin 1923'ten 2002 yılına kadar çıkarmış olduğu yasaların istatistiki rakamlarını çıkarttırdım, elimizde -Cumhuriyetimizin, gerek İstiklal Savaşımızdaki Millî Meclisimizin gerek kuruluş dönemimizdeki Birinci Meclisimizin yapmış olduğu çalışmalar hariç; çünkü, daha, yeni bir devlet kuruluşu var, Anayasa yeni yapılıyor, anayasa değişiklikleri yeni yapılıyor, temel kanunlar yeni çıkarılıyor; yani, o günlerin Meclisleri hariç- 1930'dan bu yana, Türkiye Büyük Millet Meclisinin en verimli çalışma dönemi, en fazla çalışılan dönem 21 inci dönemdir diyebilirim. Neden; bakın, elimde istatistikî rakamlar var, bu rakamları merak eden arkadaşlarımız, yasama Meclisimizin arşivlerinde bulabilirler. 21 inci Dönemde yapmış olduğumuz yasama sayısına baktığımızda; birinci yasama yılında -18 Nisandan sonra çok kısa süreli bir dönem geçiriyoruz- 68 tane yasa çıkarıyoruz. İkinci yasama yılında 136 tane kanun çıkarıyoruz ve üçüncü yasama yılında 117 tane yasa çıkarıyoruz.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Belli belli, hepsi de Anayasa Mahkemesinden dönüyor!

İSMAİL KÖSE (Devamla) - Sayın Veysel Candan şurada haklı ve ben de katılıyorum, en verimsiz dönemdeyiz, üzülerek ifade ediyorum. Milletvekili arkadaşlarımız, maalesef, bu üç döneme rağmen, dördüncü dönemde, birazcık, görevlerini aksatmışlardır, devamsızlıkları vardır. Onlar da sınıfta kalmadılar; ama, onların da, muhakkak surette karne notlarına bir tenkit konulacaktır neden gelmediniz diye.

VEYSEL CANDAN (Konya) - Biraz net konuşalım.

İSMAİL KÖSE (Devamla) - İktidar partisi milletvekilleri olarak, başta Anavatan Partisi Grubuna da söylüyorum tabiî; çünkü, gelip, muhakkak surette...

İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) - Bu yanlış; sen bunu diyemezsin İsmail Ağabey!

İSMAİL KÖSE (Devamla) - Evet, burada bütün arkadaşlarımızla beraber bu katkıyı sağlamaları gerekiyordu. Onun için, şimdi, bu dönemde, dördüncü dönemde de 56 adet kanun çıkarılmıştır. Netice şudur: 21 inci Dönemde 377 adet kanun hayata geçirilmiştir.

Değerli milletvekilleri, bununla kalınmamıştır, Anayasamızın 40'a yakın maddesinde, iktidarımızla, muhalefetimizle beraber; iktidarımızla ve muhalefetimizle birlikte...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Hah, onu söyle; biz varmışız demek ki!..

İSMAİL KÖSE (Devamla) - ...iktidarımızla ve muhalefetimizle birlikte gerekli değişiklikler yapılmıştır.

TURHAN GÜVEN (İçel) - O zaman, niye 10 kişiden bahsediyorsun; doğruyu söyle...

İSMAİL KÖSE (Devamla) - Gerçekten, Türkiye'de, sivil iradenin, sivil iktidarların ve Türkiye Büyük Millet Meclisimizin tümü katkılarını koymuş ve Anayasamızın çok önemli maddelerinde değişiklikler yapılmıştır. Bunlar, işte, demokrasinin gelişmesi, Avrupa Birliği standartları, Türk insanının ihtiyacı olan imkânlar diye... Hepsini, muhakkak surette değerlendirme imkânımız olacaktır.

Şimdi, Avrupa Birliğine gelince değerli arkadaşlarım: Avrupa Birliği bir süreçtir. Avrupa Birliği konusunda en açık, net konuşmayı yapan Milliyetçi Hareket Partisidir; tavrımız belli, konuşmamız belli değerli milletvekilleri.

Şimdi, bir taraftan, "en önemli tarihî ve millî meselem" diyeceksin, zirveye gitmeyeceksin, Cumhurbaşkanının davetine icabet etmeyeceksin... (MHP sıralarından alkışlar) Bir taraftan, normal zamanda, kışın gelmeyeceksin; şimdi, yaz tatilinde...

Bakın, iktidar partisi milletvekili arkadaşlarımızın da, diğer milletvekili arkadaşlarımızın da çok önemli iki üç tane görevi vardır: Bir, temsil görevi; yani, yasama görevi; burada bulunuyoruz, milletimizi temsil ediyoruz, yasaları çıkarıyoruz. İki, siyasî görevimiz var. Üç, hizmet görevimiz var.

Şimdi, biz, o sorumluluğu taşıyan iktidar partisi gruplarının milletvekilleri olarak, hizmet anlayışımız dolayısıyla, 1 Temmuzdan itibaren, işte, milletimizle yüz yüze gelmeye gidiyoruz; evet, birebir... Bugüne kadar, belki, aralarda gelip gitmeler olmuştur; ama, üç ayımızı, vatandaşlarımızla, Türkiye'nin genelindeki insanlarımızla, bir taraftan, siyasî faaliyetlerimizi, bir taraftan da, devletimizin vermiş olduğu imkânlarla ilimize, bölgemize ya da ülkemize ne gibi hizmetler yapılmış... Biz de hükümeti murakabe edeceğiz; yani, iktidar partisinin milletvekili... Arkadaşımız Sayın Nevzat Ercan'ın söylediğine iştirak etmiyorum, ciddî ve değerli bir arkadaşımız, bunları söylemesine de ben üzülüyorum; yani, bu "kurşun asker" sözüne biz... Böyle askere kurban olmuşum. Kurşun asker... Tabiî, askerin görevi ayrı; ama, milletvekilinin de görevi ayrı. Milletvekili burada oturur, kendi sorumluluğu, kendi partisinin içerisinde bulunduğu hükümetin başarıya ulaşması için, tabiî, yasalara evet diyecek; muhalefetin dediğine mi evet diyeceğiz?!

Yani, bunun, ne siyasette yeri var ne de demokraside yeri var. Öyleyse, çok iyi değerlendirmemiz lazım değerli milletvekilleri.

TURHAN GÜVEN (İçel) - İşte, doğru söylemeyi bil; muhalefet doğruyu söylüyorsa, evet demeyi öğren!..

İSMAİL KÖSE (Devamla) - Avrupa Birliğiyle ilgili kısa vadeli meseleler halledilmiştir. Acele etmeyin, Allah nasip ederse, Milliyetçi Hareket Partisinin önerileri istikametinde, Avrupa Birliği, bizim dediğimiz noktaya gelecek, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin hassasiyetlerini kabul ederek, evet, bizim hassasiyetlerimizi kabul ederek bir müzakere zamanı ve günü verecektir. (MHP sıralarından alkışlar) Yoksa, öyle, başkalarının keyfi için... Bu cumhuriyeti kuranlar, bize teslim edenler, öyle, bölük pörçük teslim etmedi "tek millet, tek devlet" ilkesi üzerine ve bu Anayasayı 1921'de de yapanlar aynı ilkeyi koydu, 1924'te de yapanlar aynı ilkeyi koydu, 1982 Anayasasında da aynı ilkeler mevcut: Dile dokundurtmayız, bu milleti böldürtmeyiz; bu meseleyi böyle bilsin herkes. (MHP sıralarından alkışlar) Onun için, efendim, yaz kursları açarız... Yaz kurslarında, biz, Kur'an kursları açıyoruz; yaz kurslarında dil kursu açılmaz, Kur'an kursu açılır yaz kurslarında. (MHP sıralarından alkışlar) Öyle, gidip, orada burada milletin diliyle, kafasıyla uğraşmayın. Onun için, gelin, meselenizi bilin, tarihinizi bilin, millî değerlerinizi bilin, millî hassasiyetlerinizi bilin ve net tavrınızı koyun. Cumhurbaşkanının nezdinde ne konuştunuz, gelin, sokakta, Mecliste, nerede ne söz verdiyseniz, onu yapın. Öyle, milletten fırça yiyip "U" dönüşü yapmayın. (MHP sıralarından alkışlar)

TURHAN GÜVEN (İçel) - Biz, Cumhurbaşkanının nezdinde konuşmadık. Konuşmadık... Konuşmadık...

MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Sen niye imzaladın?!

SUAT PAMUKÇU (Bayburt) - İmzanızın arkasında durun...

İSMAİL KÖSE (Devamla) - Evet, ne konuştuysanız, Anadolu'ya gidip, köylere gidip, caddelerde, sokaklarda vatandaşın tepkisini aldıktan sonra "U" dönüşü yapmayın, sözünüzün arkasında olun.

MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Milleti kandıramazsınız...

İSMAİL KÖSE (Devamla) - Değerli milletvekilleri, şimdi, size bir şey daha söylüyorum: Yarın, Allah nasip ederse, Brezilya'yı yeneceğiz ve 30 Haziranda yapılacak olan maçta, rakibimiz, inşallah, Almanya takımı olmuştur. (MHP sıralarından alkışlar) Allah nasip ederse, 30 Haziranda, beraberce -iktidarı muhalefeti birlikte inşallah- Japonya'ya gideceğiz ve kupayı alıp, beraberce döneceğiz. İnşallah... Hep beraberce inşallah... (MHP sıralarından alkışlar)

VEYSEL CANDAN (Konya) - Sizi Millî Takım da kurtaramaz! Millî Takım da kurtaramaz sizi!

İSMAİL KÖSE (Devamla) - İşte, bunun heyecanını yaşayalım; ay yıldızlı, çiçeklerle donatılmış bu ülkede...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Köse, 1 dakika içerisinde toparlar mısınız.

İSMAİL KÖSE (Devamla) - Bitiriyorum Değerli Başkanım.

Ay yıldızlarla bezenmiş bu ülkemizde, lütfen, bu milletin bu mutluluğunu kursağında bırakmayın; bırakın, Türk futbolunun, Millî Takımımızın, iftihar ettiğimiz bu kardeşlerimizin başarısını, Yüce Milletimiz, hiç olmazsa, doya doya yaşasın diyorum ve yarınki maçta -inşallah- finale kalmamızı Cenabı Allah'tan niyaz ediyor, hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın Ercan, Sayın Aslan'ın konuşmasından sonra sataşma için söz versem olur mu?

NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Olur efendim.

BAŞKAN - Aleyhte, Denizli Milletvekili Sayın Beyhan Aslan; buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

BEYHAN ASLAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Meclisin, tatil edilmeyerek, 1 Temmuzdan sonra da çalışmasına ilişkin olarak verilen Doğru Yol Partisi Grubu önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle "bu Meclis çalışmadı, bu Meclis bir şeyler üretmedi" demek, 21 inci Dönem Parlamentosuna yapılmış en büyük haksızlıktır. Biz, 21 inci Dönemi diğer dönemlerle karşılaştırırsak, 21 inci Dönem Parlamentosunun, yeniden yapılanma, değişim, dönüşüm konusunda fevkalade önemli, ciddî yasaları bu Meclisten geçirdiğine tanık oluruz; ama, burada, bu ciddî yasaların bir bölümünün altında, mutlaka ki, muhalefetin imzası vardır. Biz, Anayasayı muhalefetle değiştirdik. Yani, muhalefetin bu konudaki hakkını teslim etmek de gerekir ve bazı konularda muhalefetin desteğine de, elbette ki, hep beraber teşekkür edeceğiz; çünkü, Türkiye Büyük Millet Meclisi, iktidarıyla muhalefetiyle bir bütündür ve hepimiz, bu milletin sorunları konusunda elimizi taşın altına koymuşuzdur; hepimiz, aynı derecede sorumluyuz. Elbette iktidarın sorumluluğu vardır, muhalefetin de görevleri vardır, bu bilinç ve anlayış içerisinde konuya bakmak gerekir.

Tabiî, geçen sene de Meclis tatile girerken, yine bizim partimiz, Meclisin tatil olmaması konusunu, çalışması konusunu yine son hafta gündeme getirdi -her dönem, her yıl bunu yapıyoruz- ama, Meclis tatil oldu. Sonra ne oldu; Anayasa Uzlaşma Komisyonumuz Anayasa çalışmalarını bitirdi, Meclisi erken topladık. Yani, Meclis bir şey üretecekse, Meclis çalışacaksa, Meclis yasalar konusunda boşa kürek çekmeyip, yasa üretecekse, Meclisi her zaman toplamak mümkündür ve geçen yıl da öyle yaptık ve nitekim, Anayasa Uzlaşma Komisyonunun çalışmaları doğrultusunda Türkiye Büyük Millet Meclisini 1 ekimden önce topladık.

Milletvekilinin tatili olmaz, milletvekilinin tatili yoktur; milletvekili, Mecliste de çalışma içindedir ve halkın içine gittiği zaman da çalışma içerisindedir. Milletvekilinin tatili olmaz, yoktur; ama, Türkiye Büyük Millet Meclisi, sadece, yasama faaliyetine ara verir; yoksa, milletvekillerinin tatili yoktur ve dolayısıyla, milletvekilleri, halkın içerisinde de milletvekilliği görevi yaparlar, Meclis çalışmalarında da milletvekilliği görevlerini yaparlar. Bu arada "Milletvekilleri tatile çıkıyor, Meclis tatile giriyor" şeklindeki beyanlar, yanlış beyanlardır; çünkü, milletvekilleri, daimî olarak görevde olan kişilerdir.

Sayın Ercan'ın konuşmasını dinledim; ama, keşke, bu konuşmalar bir hafta öncesinden olsaydı, on, onbeş, yirmi gün öncesinden olsaydı. Tabiî, Sayın Çiller ve DYP Grubunun sözcüleri bir hafta kalıncaya kadar bu konuda...

NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Değişen bir şey yok... Ne yani?!.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Geçen hafta Sayın Yılmaz ile ne gün görüştük?!

NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Görüşmedik mi?

BEYHAN ASLAN (Devamla) - Anlıyorum, o noktaya geleceğim...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sen de oradaydın.

BEYHAN ASLAN (Devamla) - Bir dakika efendim...

Şimdi, orada, zirveye katılmayarak ve zirvenin akabinde başlatılan diyaloglar, tabiî ki, bir zaman telafisine sonuç oldu; ama, biz burada, Sayın Ercan'ın konuşmasını bir taahhüt olarak algılıyoruz. Önümüzde daha iki gün var. Eğer, Meclis, Avrupa Birliği konusunda çalışacaksa, bir ışık görüyorsak, bir iki konuyu halledebileceksek, biz Anavatan Partisi Grubu olarak Meclisin açık kalmasından yanayız; ama, bu konuda iş sadece nazariyatta ve lafta kalıyorsa ve bu konuda bir ışık yoksa ve eğer patinaj yapacaksak, eğer Meclisi toplayıp da bir şeyler üretemeyeceksek, o zaman, biz uzlaştığımız zaman Meclisi toplantıya çağırmak daha güzeldir; ama, ışık varsa, Meclisi tatil etmeyelim, devam edelim ve biz bunu bir taahhüt olarak kabul ediyoruz.

Yarın çarşamba, yarından sonra perşembedir. Bu iki günde yapılacak temaslar sonucunda bir karar vermek her zaman mümkündür; ama, diyelim ki, bir uzlaşma olmadı, ışık olmadı, Meclis tatile girdi; uzlaştığımız anda Meclisi erken çağırmak da her zaman mümkündür; biz, Anavatan Partisi olarak buna her zaman hazırız. Avrupa Birliği kriterleri konusunda her zaman yapıcı gayretlere, yapıcı çalışmalara destek veriyoruz ve destek arıyoruz. Destek bulduğumuz zaman da Yüce Meclisi toplantıya çağırmak konusunda elbirliğiyle gayret içinde olacağız. Bu nedenle, biz, Sayın Ercan'ın konuşmasını bir taahhüt kabul ediyoruz ve bu taahhüdün de yerine getirilmesi konusunda biz de gayret içinde olacağımızı belirtiyoruz.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN- Teşekkürler.

V .– AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.– Doğru Yol Partisi Grubu önerisinin görüşülmesi sırasında, Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan'ın, Erzurum Milletvekili İsmail Köse'nin Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

BAŞKAN- Sayın Ercan, buyurun efendim. Yeni bir sataşmaya mahal vermeden...

NEVZAT ERCAN (Sakarya)- Hay hay... Yeni bir sataşmaya mahal vermemeye özen göstereceğim.

BAŞKAN- Hangi konuda efendim?

NEVZAT ERCAN (Sakarya)- Efendim, Sayın Köse, DYP Grubuna yönelik çok haksız, çok ağır ithamlarda bulundu.

BAŞKAN- Efendim, 3 dakikayı geçmemek üzere size söz veriyorum. Lütfen, yeni bir sataşmaya sebebiyet vermeyin.

İSMAİL KÖSE (Erzurum)- Sayın Başkan, yoklamaları getirtir misiniz lütfen?!

BAŞKAN- Efendim, burası Genel Kurul; milletin denetimine tabi televizyon vasıtasıyla, millet, kimin ne yaptığını görüyor Sayın Köse.

Buyurun Sayın Ercan.

NEVZAT ERCAN (Sakarya)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bakın, demokrasilerde iktidar ve muhalefet var. Tabiî, böyle bir ayırım, hem yetki hem görev hem sorumluluk temelinde yapılmalı ve sorgulanmalıdır.

Ülkeyi beraber yönetmiyoruz, birlikte yönetmiyoruz. Siz, siyasal iktidarsınız; azınlık iktidarı da değilsiniz, çoğunluk iktidarınız var. Sayın Köse, Mecliste de sayısal çoğunluğunuz var. İktidar olduğunuz ilk günlerde 350 bu sayı ve bugünlerde de, öyle zannediyorum -yanılmıyorsam- bu sayı 329...

Şimdi, muhalefet, görevini yerine getirip getirmediğinden sorumludur; halkına karşı da bu noktada sorumludur. Eğer diyorsanız ki, muhalefet, Türkiye Büyük Millet Meclisinde ve Meclis dışı zeminlerde muhalefet görevini yerine getirmedi... O noktada eğer söyleyecekleriniz varsa, o, kamuoyunun zaten bilgisi dahilinde; olup bitenleri halkımız görüyor ve yaşıyor.

Sayın Köse, siz hükümet olarak bu Meclisten pek çok yasayı dayatarak geçirtmeye çalıştınız.

SEDAT ÇEVİK (Ankara) - Dayatma yok, çoğunluk var. Ne dayatması?!

NEVZAT ERCAN (Devamla) - Bakın, bir müsaade edin... Bir saniye... Müsaade edin... (MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri lütfen... Lütfen...

SEDAT ÇEVİK (Ankara) - Hayır; ama "dayatma" diyor.

NEVZAT ERCAN (Devamla) - Bir saniye müsaade et kardeşim.

SEDAT ÇEVİK (Ankara) - Dayatma yok ama...

NEVZAT ERCAN (Devamla) - Bakın, burada sayısal çoğunluğunuz var; tekrar ediyorum...

SEDAT ÇEVİK (Ankara) - Sayısal çoğunluk, iktidar!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen...

Sayın Ercan, lütfen...

Arkadaşlar lütfen... Zaten, 2 dakikalık süre var.

Sayın Ercan, buyurun efendim.

NEVZAT ERCAN (Devamla) - Bu Meclise getirdiğiniz Anayasa değişiklikleri dahil, Uyum Yasaları dahil, hükümet tasarı ve teklifleri dahil, ülkenin yararına gördüğümüz, milletin yararına gördüğümüz her türlü düzenlemelerde, biz, size destek verdik, katkıda bulunduk.

BEKİR ONGUN (Aydın) - Kaç kişi?!

NEVZAT ERCAN (Devamla) - DYP'nin desteği olmasa, böyle bir paket Anayasa değişikliği bu Meclisten geçer mi; geçmez!

Sayın Başbakanın, ilgili bakan arkadaşlarımızın, grup sözcülerimizin DYP Grubuna teşekkürlerini ifade eden beyanları Meclis zabıtlarında yer almaktadır.

Doğru Yol Partisi pozitif bir siyaset izledi. Bakınız, hep uyardık; hükümeti uyardık, yanlışlara işaret ettik, bu yanlıştır dedik; ama, doğruları da söyledik. Bankalar Yasasında sizi, müteaddit defalar uyardık bu Mecliste; şunlar şunlar yanlıştır, şunlar şunlar doğrudur dedik; ama, dikkate almadınız. Bu Meclisi, hepimizi, çoğunluğa mahkûm etmek gibi bir yanlış tavrın içerisinde oldunuz. Muhalefetin uyarılarını, ikazlarını dikkate almadınız. O zaman ne oldu biliyor musunuz: İçtüzük değişikliği dahil.. Bir darbe girişimiydi o, Meclise bir baskın bir darbe girişimiydi; içtüzük değişikliğiyle muhalefeti ve demokrasiyi bütünüyle susturmak istediniz ve bir arkadaşımız yaşamını yitirdi bu Mecliste; ama, ne oldu: Bankalar Yasası gibi, af yasası gibi, RTÜK yasası gibi, içtüzük değişikliği gibi...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ercan, 1 dakika içinde toparlayın efendim.

NEVZAT ERCAN (Devamla) - Teşekkür ediyorum; hemen tamamlıyorum.

 ...bütün bu yasalar Cumhurbaşkanından döndü, Anayasa Mahkemesinden 2 defa döndü, 3 defa döndü.

Malî sektörle ilgili bu Mecliste yakın tarihte yaptırdığınız düzenlemenin ilgili maddelerini de -ki, biz sizi devamlı ikaz ettik, uyardık- bugün, Anayasa Mahkemesi iptal etti. Siz neyle övünüyorsunuz Sayın Köse! Hangi yaptıklarınızla övünüyorsunuz, neyle övünüyorsunuz! (DYP sıralarından alkışlar; MHP sıralarından gürültüler)

KEMAL KÖSE (Kocaeli) - Doğrusunu biliyordunuz da niye yapmadınız?! İktidar olmadınız mı!

SEDAT ÇEVİK (Ankara) - Niye yapmadınız  daha önce o zaman?!

NEVZAT ERCAN (Devamla) - Bunların hiçbirini, cumhuriyet tarihinin hiçbir döneminde, bugün, Türkiye'nin yaşadığı sorunları, yoksulluğu, fukaralığı, soygunu, talanı, hiçbir dönemde Türk insanı yaşamamıştır. Bu, sizin eserinizdir! Sizin hükümetinizin eseridir! (MHP sıralarından gürültüler)

SEDAT ÇEVİK (Ankara) - Millet biliyor!..

BEKİR ONGUN (Aydın) - O bankaları siz açmadınız mı?!

SEDAT ÇEVİK (Ankara) - Sizin ne olduğunuzu millet biliyor sayın milletvekili!..

NEVZAT ERCAN (Devamla) - Kardeşim, oradan sataşacağına gel buradan söyle!..

SEDAT ÇEVİK (Ankara) - Sayın Köse doğruları söyledi, daha ne söyleyeyim!..

NEVZAT ERCAN (Devamla) - De ki, biz "ülkeyi iyi idare ettik, halk memnun, köylü memnun, esnaf memnun, dargelirli memnun, çiftçi memnun, emekli memnun..."

SEDAT ÇEVİK (Ankara) - Hepsi memnun!

NEVZAT ERCAN (Devamla) - Memnun mu?! Öyle mi söylüyorsunuz?!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SEDAT ÇEVİK (Ankara) - Evet.

Kimin soyduğunu biliyor millet!

NEVZAT ERCAN (Devamla) - Ben sizi millete bir kere daha şikâyet ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar; MHP sıralarından gürültüler)

TURHAN GÜVEN (Ankara) - Şahsım adına söz istiyorum.

BAŞKAN - Ne oldu şahsınıza?!

TURHAN GÜVEN (Ankara) - Sayın Köse, konuşmasında, Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekillerinin nöbetçi olanlarımız dışında hiçbirimizin bulunmadığını ifade etti.

BAŞKAN - Efendim, Sayın Ercan, 5 dakikalık süre...

TURHAN GÜVEN (Ankara) - Efendim, bir dakika... Ben, şahsım adına söz istiyorum, bana sataştı.

BAŞKAN - Hayır efendim; ben, arkadaşınıza söz verdim. Sayın Güven, lütfen... Sataşma yok... Lütfen...

TURHAN GÜVEN (Ankara) - Sataştı bana, ben söz istiyorum efendim.

BAŞKAN - Sayın Ercan'a verdim efendim.

TURHAN GÜVEN (Ankara) - Sayın Başkan, bana diyor ki "sen bulunmuyorsun, nöbetçi olmadığın zamanlar dışında..."

BAŞKAN - Efendim, siz sürekli buradasınız.

TURHAN GÜVEN (Ankara) - O, öyle demiyor ama... Sataşıyor bana; söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Efendim, ben söyledim, siz sürekli buradasınız, en devamlı üyemizsiniz.

TURHAN GÜVEN (Ankara) - Usul hakkında da söz istiyorum.

BAŞKAN - Neyin usulü efendim!

TURHAN GÜVEN (Ankara) - Sizin tutumunuz hakkında istiyorum; söz vermiyorsunuz bana, vereceksiniz...

BAŞKAN - Yok efendim öyle bir şey... Ben değerlendirdim ve Sayın Ercan'a söz verdim.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Söz vereceksiniz bana... Mecbursunuz bana söz vermeye Sayın Başkan. Yapmayın!..

BAŞKAN - Sayın Güven, lütfen... Allahaşkına yani!..

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, müsaade edin, 1 dakikada konuşalım canım! Sataşıyor...

BAŞKAN - Efendim, sataşma görmedim; yok. Zabıtları getirteceğim.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Hayır efendim.

Bakın, aynen şunu dedi: "DYP nöbetçi olan Grup Başkanvekilinın dışındaki diğer Grup Başkanvekili Genel Kurulda olmuyor."(MHP sıralarından gürültüler)

Siz eğlencelere giderken, ben hep buradayım, yedi yıldan beri ben buradayım.

IV. – ÖNERİLER (Devam)

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ (Devam)

3.– Avrupa Birliğine ve Anayasaya uyum yasalarının görüşülebilmesi için, İçtüzük gereği          1 Temmuzda tatile girmesi gereken Türkiye Büyük Millet Meclisinin, yeni bir karar alınıncaya kadar çalışmalarına devam etmesine ilişkin Doğru Yol Partisi Grubu önerisi (Devam)

BAŞKAN - Öneriyi tekrar okutuyorum:

"Öneri:

Avrupa Birliğine ve Anayasaya uyum yasalarının görüşülebilmesi için, İçtüzük gereği 1 Temmuzda tatile girmesi gereken Türkiye Büyük Millet Meclisinin, yeni bir karar alıncaya kadar, çalışmalarına devam etmesi önerilmiştir."

BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

BEKİR ONGUN (Aydın) - Başkan, Doğru Yol Partisi sıralarında kaç kişi var, sayın!

BAŞKAN - Efendim, ben sayıyorum; tabiî ki, sayıp karar vereceğiz.

BEKİR ONGUN (Aydın) - Başkan, Doğru Yol kaç kişi, sayalım!

BAŞKAN - Kabul etmeyenler...

Öneri kabul edilmemiştir.

BEKİR ONGUN (Aydın) - Doğru Yol 17 kişi.

BAŞKAN - Efendim, isterse 107 kişi olsun.

Öneri kabul edilmemiştir.

Şimdi, alınan karar gereğince, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmına geçiyoruz.

Bu kısmın 1 inci sırasında yer alan, Saadet Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Konya Milletvekili Veysel Candan ve Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu'nun, ülke yönetiminde aciz kaldığı, ekonomide aldığı yanlış kararlarda ısrar ederek krizler yaşanmasına ve halkın yoksullaşmasına neden olduğu iddialarıyla Başbakan Bülent Ecevit ve Bakanlar Kurulu üyeleri hakkında Anayasanın 99 uncu, İçtüzüğün 106 ncı maddeleri uyarınca bir gensoru açılmasına ilişkin önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı konusundaki öngörüşmelerine başlıyoruz.

VI. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE

MECLİS ARAŞTIRMASI

A) ÖNGÖRÜŞMELER

1.– Saadet Partisi Grubu adına, Grup Başkanvekilleri Konya Milletvekili Veysel Candan ve Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu'nun, ülke yönetiminde aciz kaldığı, ekonomide aldığı yanlış kararlarda ısrar ederek krizler yaşanmasına ve halkın yoksullaşmasına neden olduğu iddialarıyla Başbakan Bülent Ecevit ve Bakanlar Kurulu üyeleri hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/29)

BAŞKAN - Hükümet?.. Hazır.

Önerge az önce okunduğu için tekrar okutmuyorum.

Sayın milletvekilleri, Anayasanın 99 uncu maddesine göre bu görüşmelerde önerge sahiplerinden bir üyeye, siyasî parti grupları adına birer milletvekiline ve Bakanlar Kurulu adına Başbakan veya bir bakana söz verilecektir.

Konuşma süreleri, önerge sahibi için 10 dakika, gruplar ve hükümet için 20'şer dakikadır.

Önerge sahibi adına ve yine, Grubu adına Sayın Recai Kutan.

Süreleri birleştirerek...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Evet, lütfen...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Kutan.

Süreniz 30 dakika. (SP sıralarından ayakta alkışlar)

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, Bakanlar Kurulu sıralarını bir uyarır mısınız efendim!

SP GRUBU ADINA MEHMET RECAİ KUTAN (Malatya) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Saadet Partisi Grubu olarak, ekonomi yönetiminde yetersiz kaldığı için hükümet hakkında verdiğimiz gensorunun gerekçelerini açıklamak üzere söz aldım, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmamın başında şunu açıkça ifade etmek istiyorum: Evet, Saadet Partisi Genel Başkanı olarak karşınızdayım, hükümet hakkında verdiğimiz gensorunun gerekçelerini açıklayacağım; ama, asıl amacım, bu vesileyle, ülkemiz için, yaklaşmakta olan çok büyük bir tehlike konusunda muhterem heyetinizi bilgilendirmektir.

Değerli milletvekilleri, Sayın Ecevit'in Başbakanlığında kurulan 57 nci hükümet üç yılını tamamladı; ancak, bu hükümet, aktörleri ve uyguladığı politikalar bakımından 55 ve 56 ncı hükümetlerin devamıdır. 1997 yılında başlayan ve olağanüstülüklerle dolu olan bu dönem, ülkemize ve milletimize çok pahalıya mal olmuştur. Özgürlükler adına ödenen bedeller bir yana, bu dönemin ağır bir ekonomik faturası vardır. 1997 yılı sonunda, 55 inci Sayın Yılmaz Hükümetinin yanlışlıklarına rağmen, gayri safî millî hâsılası 200 milyar dolara yaklaşan, fert başına millî geliri 3 200 dolar olan ve yüzde 9,1 oranında büyüyen bir Türkiye vardı. Şimdi, beş yıl sonra, 2001 yılı sonu itibariyle, gayri safî millî hâsılası 148 milyar dolar, fert başına millî geliri 2 100 dolar, büyüme hızı eksi yüzde 9 olan, yani, küçülen bir Türkiye'yle karşı karşıyayız.

1997 yılı sonunda 29 milyar doları içborç, 84 milyar doları dışborç olmak üzere, toplam borç stoku 113 milyar dolar olan bir Türkiye vardı. Bu hükümet kurulurken, içborç 40 milyar dolara, dışborç 100 milyar dolara yükselmişti. Bugün, Türkiye'nin içborcu 100 milyar dolara, dışborcu milyara yaklaşmış durumdadır; yani, bugünün 225 milyar dolarlık borç stoku, 1997 yılı borcunun 2 katıdır.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, bu hükümetlerin görev aldığı beş yıllık olağanüstü dönemde, 100 milyarın üzerinde borç alınmış olmasına rağmen, gayri safî millî hâsıla 50 milyar dolardan fazla azalmıştır; yani, Türkiye, hem borçlanmış hem fakirleşmiştir.

Peki, bunca para nereye gitti? Size söyleyeyim: Türkiye, bu beş yıllık dönemde 100 milyar dolardan fazla borç faizi ödemiştir. Bugün, sayıları 20'yi aşan batan bankalar aracılığıyla da, milletin, en aşağı 40 milyar doları uçup gitti. Bugün, Türkiye, bütün gelirleriyle borç faizlerini karşılayamayan, borç ve faizlerini ödemek için, stratejik çıkarlar ve milletin geleceği karşılığında yeni borçlar almak zorunda olan, iflas etmiş bir ülke durumundadır.

Değerli milletvekilleri, istikrar denilerek, yapısal reformlar denilerek, güçlü ekonomiye geçiş denilerek gelinen yer burasıdır. Ben, buradan, demokrasi, insan hakları, Avrupa Birliği dendiğinde "aman, güvenliğimiz tehlikeye düşer, bağımsızlığımız elden gider" diyenleri millete havale ediyorum; onlara, hangi güvenlik, hangi bağımsızlık diye soruyorum. Avrupa Birliği standartlarına göre, borçları, gayri safî millî hâsılasının yüzde 60'ını aşan ülkelerde çok ciddî bir sorun var demektir. Türkiye'nin borçları, gayri safî millî hâsılasının yüzde 140'ına ulaşmıştır. Bu, vahim bir durumdur, asıl tehlike bu durumdur, güvenliğimiz ve bağımsızlığımız için asıl tehlike bu tablodur.

Değerli milletvekilleri, Türkiye borçlarını çevirmede sıkıntılar çektiği için IMF programlarını kabul etti. 1999 yılı sonunda imzalanıp 2000 yılında yürürlüğe giren 17 nci stand-by anlaşmasının tehlikeli sonuçlar doğuracağını o zaman söyledik; ama, dinleyen olmadı. IMF, bu programla, Türkiye'de bir deneme yapmış, sabit kur ve sıcak para girişiyle faiz ve enflasyonu kontrol etmeye çalışmıştır. Sonuçta, sanayi ve tarım üretimi düşmüş, ithalat patlamış, 27 milyar dolarlık dışticaret açığı ve bir rekor olan 10 milyar dolarlık cari açıkla, kasım ve şubat krizleri gelmiştir. Kasım 2000 ve Şubat 2001 krizleri, bu ülkeye 100 milyar dolara mal olmuştur; ama, hiç kimse, uçup giden 100 milyar doların hesabını bugüne kadar vermedi. Sayın Başbakan, şubat krizi ve sonrasında olanlar için "hükümet, ekonomik programı yenileyerek kararlılığını sürdürdü" diyor.

Değerli milletvekilleri, bize göre hükümetin bir programı yok; ama, kararlılığını sürdürdüğü de doğrudur. Hükümet, IMF ve Dünya Bankasının Türkiye'yi yıkım programını kararlılıkla sürdürmektedir. (SP sıralarından alkışlar) Üstelik, hükümet etme sorumluluğunu da bütünüyle IMF ve Dünya Bankasına devretmiştir. Bugün, maalesef, ülke ekonomisi, Sayın Kemal Derviş'in başkanlığında, Merkez Bankası Başkanı, Hazine Müsteşarı ve diğer üst ve düzenleme kurullarının başkanlığının bakan gibi çalıştığı paralel bir teknokrat hükümet tarafından yönetilmektedir. Sayın Kemal Derviş'in ilan ettiği Güçlü Ekonomiye Geçiş Programına göre, güya, malî piyasalardaki belirsizlik giderilerek kriz ortamından çıkılacaktı, faiz ve döviz kurunda istikrar sağlanacaktı, enflasyon düşecekti, yapısal reformlar yapılacaktı ve 2001'in ikinci yarısından itibaren istikrarlı büyüme tekrar başlayacaktı.

Bütün bunların yapılabilmesi için öncelikle acil paraya ihtiyaç vardı. Bu para, yapısal reformlar denilen, aslında Türkiye'de tarım ve sanayi üretimini bitirme anlamına gelen yasalar karşılığında geldi; ama, hedeflerin hiçbiri de gerçekleşmedi. Piyasaların durmasına ve dövizin baskılanmasına bağlı olarak enflasyon bir miktar düştü; ama, 2001'in ikinci yarısı için öngörülen büyüme, gerçekleşemedi. Sayın Derviş, klasik bahaneyi ileri sürdü; tablonun vahametini kavrayamamış imiş! Tablo, tahmin ettiğinden kötüymüş! Yani, sorumluluğu kendisinden öncekilere attı; "2001'de olmadı; ama, 2002'de beklenen olacak, büyüme gerçekleşecek" dedi.

Değerli milletvekilleri, 2002 yılının ilk rakamları, bunun böyle olmadığını gösteriyor. Krizin en yoğun olduğu 2001'in ilk üç ayıyla, Sayın Kemal Derviş'in "krizden çıktık" dediği 2002'in ilk üç ayındaki rakamları karşılaştırdığımızda, çok daha kötü bir tabloyla karşı karşıya kalıyoruz. Enflasyon oranlarının dışında işlerin iyiye gittiğini gösteren tek bir işaret bile yoktur. Artan kurlar dolayısıyla, haziran ayı enflasyon rakamlarının yükseleceği de açıktır.

Devlet gelirlerinin artırılacağı ifade ediliyordu. Devlet gelirlerinin ilk üç ayda artışı, yüzde 47'yle enflasyonun altında kalmıştır. Program, faiz dışı fazla ve kamu harcamalarının azaltılması üzerine kurulmuştu; ama, kamu harcamaları, 2002 yılı ilk üç ayında, 2001'in aynı dönemine göre yüzde 90 oranında artmıştır. Yani, enflasyonun çok üzerinde bir kamu harcaması gerçekleşmiştir.

İlk beş ayda toplanan vergi 21 katrilyon lira olmuştur. Buna karşılık, ilk beş ayda ödenen borç faizi 25 katrilyon liradır. Görülüyor ki, 70 milyon insanımızdan toplanan 21 katrilyon vergi, bir avuç rantiyeciye ödenen 25 katrilyonluk faizleri bile karşılamamaktadır.

2002 yılı ilk beş ayının bütçe açığı 15,7 katrilyon lira olmuştur. Bu durumda, 2002 için öngörülen bütçe açığının yüzde 58'ine ilk beş ayda ulaşılmıştır. Bunun anlamı, 2002 yılında bütçe açığının, öngörülenin iki katı olacağı açıkça ortadadır.

Sayın Derviş programının en önemli iddiası şeffaflıktı. Devletin gelirleri arasında, enflasyonun üzerinde tek artan kaynak fon gelirleridir. Bu fonların ne olduğu, nasıl kullanıldığı da belli değildir; yani, şeffaflaşma iddiası da sözde kalmıştır. Görüldüğü gibi, Türkiye, daralan ve küçülen bir ekonomi olmaya devam ediyor. Mayıs ve haziran aylarında, tablo daha da kötüleşmiştir. Şimdiki bahane, Sayın Başbakanın rahatsızlığıdır. Şimdi soruyorum; ne oldu, hani siyaset bundan böyle ekonomiyi etkilemeyecekti?! Son birbuçuk ayda artan faiz ve döviz kurunun sadece devlete maliyeti 10 katrilyon lirayı çoktan aşmıştır. Ayrıca, reel kesim ve bireysel yatırımcıya çıkan fatura var; ama, bu, henüz hesaplanmamıştır.

Buradan açıkça ifade ediyor ve herkesi uyarıyorum; son darbeyi vuracak olan yeni bir ekonomik kriz gelmektedir. Sadece son iki aydır artan faiz oranları ve döviz fiyatları değil, 2002 yılının ilk beş ayındaki bütün göstergeler yeni bir ekonomik krizi işaret etmektedir. Sayın Başbakanın hastalığı, sadece bahanedir; aynen, Şubat 2001'deki Anayasa kitapçığı gibi.

Değerli milletvekilleri, söylenenler doğru değildi; uygulanan, Türkiye'yi, Türkiye ekonomisini kurtarma programı değildi. Bunu, gelişmeler ve rakamlar açıkça ortaya koymaktadır. Yapılan, tam bir yıkımdır. Yapısal reformlar ve güçlü ekonomiye geçiş gibi yaldızlı laflarla, Türkiye, bütünüyle kuşatılmıştır. Beş yıl önce siyasî krizle başlayan süreç, ekonomik krizle tam bir kuşatmaya dönüşmüştür. IMF ve Dünya Bankası, Türkiye ekonomisini dünya sistemine entegre ediyor... Bunun anlamı, bazılarının söylediği gibi, ekonomide işlerin yoluna girmesi değildir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1997 yılından bu yana, 20 bankaya el konulmuştur. Evet, bu bankaların bir kısmı ciddî bir şekilde istismar edilmişti; ama, çoğu düzeltilebilirdi. En son, Pamukbank ve Yapı Kredi Bankası örneğinde olduğu gibi, bu bankaların batması beklendi. Milletin milyarlarca dolar parası uçtu gitti. Şimdi, bu bankalar birleştirilecek ve yabancılara kelepir bir şekilde satılacaktır. Sadece Türk Telekom ve enerji ihalelerinde yabancılar lehine oluşturulan şartlar bile iddialarımızı doğrulamaya yeterlidir. Krizden sonra, Telekomun fiyatı, değerinin çok altına düşmüştür. Ayrıca, kriz öncesi yüzde 29 olarak düşünülen yabancı ortaklık payı, kriz sonrası yüzde 35'e çıkarılmış, kamunun stratejik ortaklık statüsünden vazgeçilmiştir. Telekom, sadece bir örnektir. Şimdi, başta Telekom olmak üzere, Türk Hava Yollarından kamu bankalarına kadar bütün zenginliklerimizi kelepir olarak elden çıkarmaya hazırlanıyoruz. Sadece kamu zenginlikleri mi; hayır, özel şirketler de, kriz öncesi değerlerinin çok altında satılmak zorunda kalınıyor.

Sayın Kemal Derviş tarafından "güçlü ekonomiye geçiş" diye isimlendirilen bu kuşatmanın, bize göre, 5 amacı vardı:

1- Türkiye finans sisteminin, çokuluslu sermayenin istediği gibi, borç para verilecek ve yüksek faizlerle geri alınabilecek şekilde düzenlenmesi.

2- Türkiye'de devlete ait olan kuruluşların ve özel firmaların değerini düşürüp, ulusötesi şirketler tarafından ucuza kapatılması.

3- Türkiye'deki sanayi ve tarımsal üretimi durdurup, piyasaların ulusötesi şirketlerin kontrolüne verilmesi.

4- Bütün bunların sürekli olabilmesi için "siyaseti ekonomiden ayırıyoruz" adı altında, merkezî yönetimin çökertilerek, ekonomi yönetiminin kendinden menkul üst kurullara devredilmesi.

5- Ülkenin, borç-faiz-borç sarmalıyla rehin alınarak, Türkiye'nin, siyasî, stratejik amaçlı olarak kullanılması.

Daha şimdiden, özel sektörde, Piyale, Kent Gıda, Penguen Gıda, Türk Tuborg, Kipa, Dardanel gibi onlarca firma yabancılar tarafından ucuza kapatılmış, daha onlarcası da sırada beklemektedir.

Bu çerçeveden, Toprak Grubundan sonra, Pamukbank ve Yapı ve Kredi Bankasının sahibi olan, 30 000'in üzerinde insana iş veren Çukurova Grubunun başına gelenler, elbette, ibret vericidir. Onbeş ayda 15 000 fabrika ve işyeri kapanmış, 400 000 esnaf işini bırakmak zorunda kalmıştır. Yine, onbeş ayda 1 500 000 kişi işsiz kalmıştır. Geçen hafta iştirak ettiğim bir toplantıda, ceplerim, işsiz vatandaşların iş talepleriyle doldu taştı. Hal böyle iken, hâlâ, IMF'nin talepleri doğrultusunda 60 000 kişinin emekli edilmesi düşünülüyor. Doğrusu, bu uygulamaya akıl erdirmek mümkün değil. 60 000 kişi için emekli ikramiyesi ve kıdem tazminatı en az 1 katrilyon liradır değerli arkadaşlarım. 60 000 kişiyi emekli edeceksiniz, onlara kıdem tazminatı veya emekli ikramiyesi olarak 1 katrilyon lira ödeyeceksiniz. Nereden bulacaksınız bu parayı; yüzde 75 faizle. Yani, dolayısıyla, birinci yılın sonunda 750 trilyon faiz ödeyeceksiniz. Peki, siz bu 60 000 insanı emekli etmezseniz Hazineye yükü ne kadar; sadece 250 trilyon. Doğrusu, nasıl bir hesap yapılıyor, bu hükümet hakikaten hesap biliyor mu bunu anlamak mümkün değil.

İş bulabilen vatandaşlarımız da çok düşük ücretle çalışmak zorunda kalmıştır. Çalışanların reel gelirleri giderek düşüyor.

Yapısal reformlar adı altında çıkarılan yasalar ve yanlış uygulamalar sonucunda tarımsal üretim durma noktasına gelmiştir.

Geçen hafta Toprak Mahsulleri Ofisi tarafından ilan edilen 230 000 liralık buğday alım fiyatıyla buğdaycılık öldürülmüştür. Bildiğiniz gibi, 20 milyon insanımız geçimini buğdaydan temin ediyor.

Çıkarılan yasalarla, zaten, pancar ve tütün ekicileri açlığa mahkûm edilmişti; aynı sıkıntıları, şu anda, çay üreticileri, fındık üreticileri, pamuk üreticileri, sebze üreticileri, velhasıl her türlü tarım üreticileri yaşamaktadır.

Size üzücü bir örnek vermek istiyorum. Hafta sonunda arkadaşlarımız Ödemiş'te idi. Patatesin kilosu tarlada 30 000 ilâ 35 000 liraya, karpuz ise 70 000 ilâ 80 000 liraya alıcı bulamıyor idi. Onun için, bütün bu ürünler tarlada kalıyordu. Şöyle insafla bir düşünelim; patates üreticisi, 1 litre mazotu, ancak 35 kilo patates satarak satın alabiliyor. Soruyorum, bu üretici ne yapacak, gelecek sene ekimini nasıl yapacak?! Tabiî, bunu düşünen yok. Bu yüzden, Türkiye, tarım ürünlerinde dışticaret açığı veren ülke haline getirilmiştir, bu hükümet tarafından.

Ülkenin içine düştüğü borç-faiz-borç sarmalı giderek kangrenleşiyor. 42 milyar dolar olduğunda, çevrilemiyor denilerek, IMF programı uygulanmaya başlandı; ama, Sayın Derviş geldiğinde 55 milyar dolar olan içborç, şimdi, tam 100 milyar dolara dayandı. Enflasyon hedefi yüzde 35; öyle diyorlar; ama, devlet, yüzde 74 faizle borçlanmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bunları, kafadan söylemiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kutan, 2 dakika içinde toparlayabilir misiniz efendim. (SP sıralarından "10 dakika var" sesleri)

MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - 10 dakika daha var...

BAŞKAN - Hayır efendim, 30 dakikayla başlattım; lütfen!..

MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Şaşırdın, şaşırdın!.. 10 dakika daha var...

MEHMET RECAİ KUTAN (Devamla) - Sayın Başkan, burada da 10 dakika görünüyor...

ASLAN POLAT (Erzurum) -  Sayın Başkanım, 20 dakika konuştu...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, bir yanlışlık oldu; düzeltelim...

BAŞKAN - Sayın Kutan, buyurun efendim, 10 dakikalık süreniz devam ediyor.

NEZİR AYDIN (Sakarya) - Bu kadar dikkatsizlik olmaz!..

MEHMET RECAİ KUTAN (Devamla) - Evet, bunları kafadan söylemiyorum. Bu bilgilerin tamamı, devletin bilgileridir. İsteyen herkes, Maliyenin, Hazinenin sitelerine girip, bu bilgilere ulaşabilir. Bu bilgilerin yorumlanması zor değildir; yüzde 32 reel faizi hiçbir devletin ödeyemeyeceğini, böyle bir ekonominin batacağını, iktisat fakültelerinin 2 nci sınıf talebeleri bile bilirler! (SP sıralarından alkışlar) O halde, Sayın Derviş, nasıl oluyor da "gelişmelerden mutluyum, daha güçlüyüz" diyebiliyor?! Nasıl oluyor da, Türkiye'yi kurtarmaya soyunan IMF yetkilileri, programın iyi gittiğini söyleyebiliyorlar?!

Pamukbank olayı ibret vericidir demiştim; gerçekten öyle. IMF yetkilileri, olayı memnuniyetle karşıladıklarını bildirmişlerdir. Bu ne demek değerli milletvekili arkadaşlarım; IMF niçin memnun oluyor?.. Nasıl oluyor ki, Türk ekonomisini kurtarmaya soyunan IMF, Türkiye ekonomisinin önemli bir kuruluşu, 35 000 insan çalıştıran, istihdam, üretim ve ihracat bakımından büyük ağırlığı olan, banka kredilerinin yüzde 22'sini veren Çukurova Grubunun batmasını memnuniyetle karşılayabiliyor?! Nasıl oluyor da, ülkenin ekonomisinden sorumlu olan bir bakan, ülkenin zenginliklerinin yok olmasını sevinçle karşılayabiliyor?! Hayır değerli arkadaşlarım, bu bir kuşatmadır; bu, Türkiye'yi teslim alma projesidir. (SP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ (Şanlıurfa) - Kangren, kangren!

MEHMET RECAİ KUTAN (Devamla) - Hiç kimsenin kuşkusu olmasın, arkasından siyasî, stratejik istekler gelecektir, gelmiştir de. Amerikalı televizyon yorumcusunun söylediği "IMF Türkiye'yi bizim için satın aldı" sözünü, meşhur Amerikalı borsacının "Türkiye'nin en iyi ihraç ürünü ordusudur" sözünü, kimse, yetkisiz bazı kimselerin gevezeliği olarak görmesin.

Bugün Afganistan'da, yarın Irak'ta Türkiye'den önemli fedakârlıklar istenecektir. Kıbrıs'ı, Ege'yi dayatmayacaklarını, daha başka şeyleri istemeyeceklerini kim söyleyebilir?! (SP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar, AK Parti sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, bu müzakereler sonucunda nasıl oy kullanacağınızı bilmiyorum. Sizden, bu konuda bir talebim de olmayacak. Bu ülkeyi çok iyi tanıyan bir insan olarak konuşuyorum, yeraltı ve yerüstü zenginliklerini, tarımını, enerji potansiyelini, tarihini ve coğrafî yapısını, en önemlisi de insanını ve o insanlarının azmini, inancını, kararlılığını iyi bilen bir insan olarak konuşuyorum. İnsanımızın önü açıldığı zaman, elbirliğiyle, gönülbirliğiyle, en büyük başarıların nasıl kazanılabileceğini, Millî Takımımızın Kore ve Japonya'daki zaferleriyle hep beraber gördük. Bu Anadolu çocukları, ne dışarıdan teknik adam ne dışarıdan futbolcu almadan, spor tarihimizin en büyük zaferine imza attılar. (SP sıralarından alkışlar) Elbette, bundan almamız gereken önemli dersler var. Görülüyor ki, şu anda, ülke olarak en başta gelen sorunumuz, kendimize olan güvensizliktir, azmimizin olmadığı hususunda tereddütlerdir ve maalesef, iyi bir yönetimin olmayışıdır.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, benim amacım uyarmaktır. Buradan, bu Yüce Parlamentonun şahsında, herkesi, bütün siyasî partileri, milletvekillerini, kanaat önderlerini, sivil toplum örgütlerini ve milletimizi uyarıyorum. Bu gidiş, iyi bir gidiş değildir. Tahrip olan sadece ekonomi değildir. Ekonomisi, siyaseti, toplumsal yapısı ve uluslararası ilişkileriyle Türkiye, tam bir belirsizliğe, kaosa doğru gitmektedir. Göstergeler, ekonomisinin daha da kötü olacağını işaret ediyor. Toplum kesimleri çok zor durumda. Fabrikalar, işyerleri kapanıyor. Bankalar batıyor. Milyonlarca insan işsiz. Dayatılan tarım politikaları, çiftçiyi, köylüyü, işinden, aşından, evinden barkından etti. Yeni milyonlar büyük şehirlere akın edip, varoşlarda toplanıyor. Toplum, içten içe kaynıyor. Kimse "değerlerimiz var, bizde sosyal patlama olmaz" dememelidir. Değerler tahrip oluyor, sosyal patlama da korkarım ki, kapıda.

Askerlerimizin Afganistan'a niçin gönderildiği kimseye anlatılmadı. Amerika, Ortadoğu'ya müdahale etmek, Irak'ı vurmak için hazırlıklarını tamamladı. Bu müdahalede Türkiye'nin nasıl bir rol üstleneceğini ve sonuçların Türkiye'yi nasıl etkileyeceğini kimse bilmiyor.

"Yapısal reformlar" adı altında, seçilmiş siyasî irade, kendi oylarıyla, ekonomi yönetimini üst kurullara devrediyor. Bunun anlamı, demokrasinin tahrip edilmesidir. (SP sıralarından alkışlar)

IMF ve Dünya Bankasının ekonomik dayatmalarına boyun eğiliyor; ama, demokratikleşme ve insan hakları konusunda ayak sürümeye devam ediliyor. Olağanüstü durum uygulamaları ve dayatmalar, sivil toplumu yok etti. Avrupa Birliği süreci gereği yapılacak iyileştirmeler sulandırıldı. Türk Ceza Kanununun 159 ve 312 nci maddeleri aynen yerinde duruyor. İfadenin önündeki engeller yerli yerinde.

İşin en vahimi, siyasî partiler olarak, işin ciddiyetini kavramış değiliz. Hâlâ küçük partisel hesaplar yapılıyor. Cumhurbaşkanının topladığı zirve bir fırsattı; ama, değerlendirilemedi.

Evet, uyarıyorum değerli arkadaşlarım; bindiğimiz dalı kesiyoruz. Böyle yaparak kendi alanımızı daraltıyoruz, siyasetin sorun çözemeyeceğini iddia edenleri haklı çıkarıyoruz.

Değerli milletvekilleri, birkaç cümleyle yapmamız gerekenleri ifade etmek istiyorum.

Bu hükümet, ipin ucunu kaçırmıştır. Artık yapabileceği bir iş kalmamıştır. Bu haliyle, alternatif programlar uygulayacak bir icraat hükümetinin kurulması da mümkün değildir. Mutlaka milletin hakemliğine başvurmak gerekiyor.

Eğer bindiğimiz dalı kesmek istemiyorsak, eğer siyaseti tekrar sorun çözer hale getirmek istiyorsak, eğer "evet, demokrasi" diyorsak, geliniz, şu Avrupa Birliği kilidini çözelim, hem de hep birlikte. Birkaç haftalık çalışmayla, sürecin işlemesini sağlayacak yasaları çıkaralım. Sonra, seçim kararı alalım. Seçim ve Siyasî Partiler Yasalarını değiştirerek, asgarî ölçüde olsa bile, temsilde adaleti ve yönetimde istikrarı sağlayacak bir düzenleme yapalım, sonra da seçime gidelim.

21 inci Dönem Parlamento, hatasıyla, sevabıyla, elbette birçok şey yaptı. Bırakalım küçük seçim hesaplarını, millete gidelim; millet hakemlik yapsın. Hiç endişeniz olmasın, millet, en adil hakemdir; düğümü de çözer, kilitlenmeyi de.

Bakınız, geçmişte çok örnekleri var; siyasetçiler, kör inat ve küçük partisel hesapların bedelini ağır bir şekilde ödemişlerdir. Geliniz, tarihin tekerrür etmesini önleyelim; geliniz, milletin önünü, demokrasinin önünü açalım.

Ben, bunları söyleyerek görevimi yaptığıma inanıyorum. Açıkça ifade ediyorum; Partim de, bu konuda yapılması gerekenlerin hepsini eksiksiz yerine getirecektir.

Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (SP sıralarından ayakta alkışlar, AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Kutan.

Sayın Kutan, konuşmanız sırasında cihazın kapanması, teknik bir sebepledir; bizim bir kastımızın olmadığını bilmenizi isteriz. Onun için, özür dileriz efendim. (SP sıralarından alkışlar)

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Teşekkür ederiz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Manisa Milletvekili Sayın Bülent Arınç; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkılar)

Süreniz 20 dakika Sayın Arınç.

AK PARTİ GRUBU ADINA BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Saadet Partisi Grubu adına verilmiş olan gensorunun görüşmelerindeyiz; Grubumuz adına konuşma yapacağım; tekrar, çalışmalarımızın hayırlı olmasını diliyorum.

Gensorunun konusu, ülke yönetiminde hükümetin aciz kaldığı, ekonomide aldığı yanlış kararlarda ısrar ederek krizler yaşanmasına ve halkın yoksullaşmasına neden olduğu iddiasıdır.

Yasama döneminin sonundayız. Bugün de anlaşıldı ki, Parlamento, çalışmalarına ara verecek ve 1 Ekimde tekrar çalışmalarına başlayacaktır. Dönemin sonunda olduğumuz için, bu gensorular konusunda ve hükümetin tutumu konusunda, birkaç cümleyi dikkatlerinize arz etmek istiyorum.

Bu dönemde, 21 inci Dönemde ve 57 nci hükümet döneminde 29 gensoru önergesi verilmiştir, muhalefet tarafından. Geçmiş hükümetler dönemine de baktığımızda, hakkında en çok gensoru verilen hükümet, bu hükümettir; neredeyse, ayda bir, kendisine gensoru isabet etmektedir.

Değerli arkadaşlarım, bu gensoruların konularına baktığımızda, 17 adedi ekonomiyle ilgilidir, 3 adedi yolsuzlukla ilgilidir, 3 tanesi tarımla ilgilidir, birisi deprem konutlarıyla, birisi yargıya müdahaleyle, biri tabiî afetlerle, biri eğitim politikalarıyla, biri de özelleştirme ve devleti zarara uğratmakla, bir tanesi de esnaf ve sanatkârların sorunlarıyla ilgilidir. Dolayısıyla, 29 gensoruyla, hakkında en çok denetim mekanizması çalıştırılan hükümet, Sayın Başbakan Ecevit'in başında bulunduğu bu koalisyon hükümetidir. Bundan iftihar etmek mi gerekir, yoksa düşünmek mi gerekir, takdirlerinize arz ediyorum.

Ancak, dikkatimi çeken bir başka husus da şudur: Parlamenter demokrasi içerisinde önemli denetim yollarından birisi de gensorudur. Hükümet veya bakanlar hakkında, başarısız oldukları ve yanlış yaptıkları gerekçesiyle verilen gensoruların sonunda, hükümetlerin düşmesi, bakanların ayrılması mümkündür. Bu dönemde verilen gensoruların çok büyük bir kısmında, hükümet, kendisini savunma ihtiyacını duymamıştır. Bu, Parlamento tarihinde bir ilktir. Muhalefet, "sen başarısızsın" diyerek gensoru veriyor; ama, hükümet ortaklarından hiçbiri, "hayır, sen yanlışsın, ben başarılıyım" diyerek kendisini savunma ihtiyacı duymuyor. Bu, siyasî etik açısından, hükümetin kendi icraatlarını ortaya koymasını kamuoyuna takdim etmesi açısından da fevkalade önemlidir; ama, bu hükümet iki şey düşünüyor. Birincisi, benim sayısal çoğunluğum var; sen ne dersen de, sen ne söylersen söyle, ben bu sayısal çoğunlukla senin gensorunu reddederim. Bir ikinci söylemek istediği de şudur: Arkadaş, senin söylediklerine karşı ben ne diyeyim; yani, bunlar yanlıştır, yalandır diyecek halim yok, kendimi savunma durumunda da bulunamıyorum. Dolayısıyla, sükût ediyorum. Sen konuşuyorsun; ben, elimi kaldırıp, indiriyorum ve sizin bu gensorularınızı reddetmiş oluyorum. Evet, gelecekte, bu görüşmeleri, bu gensoru müzakerelerini, anlatılan bu konuları dikkatle izleyecek olan gelecek nesiller ve siyasî takipçiler, herhalde, bu hükümetin karnesine, kendisini savunmayan, savunamayan bir hükümet olarak eksik ve kırık not vereceklerdir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, biraz evvel, Saadet Partisi Genel Başkanı Sayın Recai Kutan, gerçekten, çok önemli şeyler söyledi. Geçmiş tutanaklara baktım; orada da çok önemli konuşmalar yapılmış, yanlışlıklar ortaya konulmuş, hatalar gösterilmiş, bunlardan vazgeçmeleri istenmiş ve geleceğin nasıl olacağı konusunda da bir kâhin olarak değil, ama, siyaseti, ekonomiyi bilen insanların görüşleri olarak fevkalade isabetli şeyler konuşulmuş; ama, bu hükümet ne ekonomide, sosyal hayatımızda ve siyaset hayatımızda bunlardan ders ve ibret alacak noktada ne de kendi inisiyatifiyle ülkeyi yönetebilecek durumda. Maalesef, 57 nci hükümet, dış politikasında ABD'yi, ekonomisinde IMF'yi, iç politikasında da Avrupa Birliğini, işleri onlara havale etmek suretiyle, onlardan gelecek her şeyi yapma noktasında. Böyle olunca da, bu hükümeti eleştirirken, aynı zamanda, işlerin havale edildiği yerlerden talimat alan, direktif alan ve sadece onları uygulayan bir hükümeti de eleştirdiğimizi bilmenizi isterim.

Değerli arkadaşlarım, verilen bu en son gensoru, yine, ekonomik politikalarla ilgili. AK Parti Merkez Yürütme Kurulu olarak, geçenlerde yaptığımız bir toplantıda, bir gensoru verilmesi üzerinde mutabakat sağlamıştık; ancak, Parlamentonun içinde bulunduğu şartlarla 1 Temmuzda Meclis ara vereceği için, bunun görüşülme imkânı bulunmuyor düşüncesiyle ertelemiştik. Gerçekten, Saadet Partisi tarafından verilen bu gensoru da, eğer, bugün görüşülmemiş olsaydı 1 Temmuzdan itibaren de görüşülmeyecekti. Bizim gensorumuzun hedefi ve amacı, ekonomik işlerdeki başarısızlık vesaire değil, Sayın Başbakanın başbakanlık görevini fiilen ve hukuken yapamamasıyla ilgiliydi.

Değerli arkadaşlarım, dolayısıyla, bugün, hem bu gensoru üzerindeki görüşlerimizi ifade ederken hem de, aslında, gensoru verilmesi gereken bir noktayı... Evet, 27 Haziran tarihini çok önemsiyor bazıları; Sayın Başbakanın sağlık durumuyla ilgili yeni bir rapor verilebileceğinden bahsediyorlar. O zaman, o gelişmeleri de takip ederek; ama, şimdi de, bazı şeylerinizi dikkatlerine sunmak suretiyle görevimizi yapmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Başbakanımız Mayıs ayı başlarından itibaren, maalesef rahatsızdır. Pek çok yerde konuştuk, tekrarlamaktan içtinap ediyorum. Bir kişinin rahatsızlığı insanî açıdan hepimizi ortak bir noktaya götürür. Geçmiş olsun deriz, sağlık ve şifa dileklerimizi sunarız ve gerçekten, hepimiz, ilgileniriz, yardımcı oluruz; ama, o kişi, eğer resmî bir sıfatı var ve görevi de çok önemliyse, o görevini yapıp yapmamasıyla ilgili de söyleyeceklerimiz olur. Dolayısıyla, Sayın Başbakanın rahatsızlığı gündeme geldiğinde "hastalık üzerinden siyaset yapmayın efendiler" diye celallenmenin hiçbir anlamı yok. Eğer, Türkiye'nin yönetimi, hükümet olarak da, yönetim olarak da bu sebeple gerilemiş, işler aksamış, devlet çarkları dönemez hale gelmişse, ben, bir siyasetçi olarak, ülkenin yönetimindeki bu boşluğu, bu başsızlığı ortaya koymak mecburiyetindeyim.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, resmî rakamlarla konuşmak gerekirse, Sayın Başbakanın hastalandığı 3 Mayıstan itibaren bugüne kadar faizler yüzde 20,16, döviz yüzde 15,7 artmıştır; borsa yüzde 24,3 oranında düşmüştür. Faizlerdeki bu artışın, sırf bir yıl içinde ödenecek borç faizine etkisi 17,8 katrilyon liradır. Dövizlerdeki artışın, içborcun dövize endeksli kısmına ve toplam dışborca olan etkisi ise 15,31 katrilyon liradır; yani, Sayın Başbakanın hastalanmasıyla gelen siyasî belirsizliğin sadece borçlara etkisi 33 katrilyon liradır, küsurlarını okumuyorum. İstanbul Menkul Kıymetler Borsasındaki şirketlerin piyasa değerindeki düşüş ise 10,3 katrilyon liraya denk gelmektedir. Buna göre, Sayın Başbakanın hastalığının ekonomiye toplam maliyeti 43,41 katrilyon liradır.

Değerli arkadaşlarım, o rahatsız olduğu için bu zararlar meydana geldi. Ben, size rakamları okuyorum; doğrudan böyle bir bağlantıyı kurmayı da nezaketle bağdaştırmıyorum; ama, Sayın Başbakanın kendi ifadeleriyle "eğer, ben şöyle şöyle yaparsam, ekonomi bundan menfi etkilenir" sözleri, görülüyor ki, ister istemez ekonomiye olumsuz yansımaktadır ve Sayın Başbakanın ülkeyi evinden yönetme gayretleri, ne ekonomide ne sosyal hayatımızda ne de siyaset hayatımızda başarılı sonuçlar vermektedir.

Değerli arkadaşlarım, ben, meseleye Anayasa ve mevzuat açısından bakıyorum. Anayasamızın 112 nci maddesi, Başbakanı, Bakanlar Kurulunun başkanı olarak, bakanlıklar arasındaki işbirliğini sağlamak ve hükümetin genel siyasetini yürütmesi noktasında görevlendirmektedir. Aynı zamanda, Başbakan, bakanların görevlerinin Anayasa ve kanunlara uygun olarak yerine getirilmesini gözetmek ve buna bağlı görevleri yerine getirmek zorundadır.

Değerli arkadaşlarım, Anayasada sayılan bu görevlerin ne şekilde yerine gelip gelmediğini, zannediyorum ki, sizler de çok yakından takip ediyorsunuz; ancak, bir de özel kanun var. Bu kanun da, Başbakanlık Teşkilâtı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanundur; 10.10.1984 tarihlidir ve numarası da 3056'dır. 3056 sayılı Kanunda Başbakanlığın görevleri 8 madde halinde sayılmıştır. Vaktimi almasın diye, çok kısa ve özet olarak temas ediyorum. Bunlardan, mesela, devlet teşkilâtındaki teftiş ve denetim sistemini geliştirmek, uygulanmasını takip etmek; idarede etkinliğin sağlanması; mevzuat hazırlama usul ve esaslarıyla ilgili ilkeleri tespit etmek; tüzük, yönetmelik, karar teklifleriyle ilgilenmek, vesaire. Bir de özel olarak, sadece Başbakana has olan görevler var. Bu da, 3 ana madde halinde tespit edilmiş: Türkiye Cumhuriyetinin yüksek hak ve menfaatlarını korumak ve gözetmek, huzur ve güveni sağlayıcı önlemleri almak, genel ahlakı ve kamu düzenini muhafaza etmek, ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmayı sağlamak, refahı yaygınlaştırmak, hükümetin genel siyasetini yürütmek ve diğer maksatlarla bakanlıklar arasında ahengi ve işbirliğini temin etmek; bakanların görevlerinin yerine getirilmesini gözetmek ve düzeltici önlemleri almak. Anayasa ve kanunlarla kendisine verilen diğer görevleri yerine getirmek.

Değerli arkadaşlarım, bu görevlere kanun ve Anayasa açısından baktığımızda, maalesef, yerine getirilemediğini üzüntüyle görmekteyiz. Zaten, bu kanunda "Başbakan, Bakanlar Kurulunun Başkanı, bakanlıkların ve Başbakanlık Teşkilâtının en üst amiridir" diye yazıyor. Demek ki, Bakanlar Kurulunun Başkanı Sayın Başbakan ise, geçenlerde, yapıldığı söylenen Bakanlar Kurulu toplantısı, çay kahve sohbetinden öteye gidemeyen bir toplantıdır; çünkü, o gün Sayın Başbakanın koltuğu boştur ve boş koltukla Bakanlar Kurulu toplantısı nasıl oluyorsa, bu maddede bana karşılığını göstermeniz gerekir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Sayın Bahçeli'nin veya bir başkasının vekâlet görevi almadığını da düşünürsek, sadece telefonla yapılan bir ricanın karşılığında "içeride zaten asfalt işlerini görüştük" diye savunma yapmak, bu kanun karşısında, Bakanlar Kurulu toplantısı değil, birbirini uzun zamandan beri göremeyen sayın bakanların kucaklaşmasından ibaret kalmıştır.

Türkiye, şu anda, boş koltuklarla veya resimlerle ülkenin yönetildiğini zanneden bir hükümetin elindedir. Asıl gensoru verilmesi gereken, asıl üzerinde durulması icap eden konu da budur. Sayın Başbakan rahatsızlığı sebebiyle yurtdışına gidememektedir, yurtdışından gelen heyetlerin ziyaretleri iptal edilmiştir, Millî Güvenlik Kurulu toplantısı veya buna benzer toplantılara maalesef katılamamaktadır ve Sayın Başbakan, ne Başbakan Yardımcılarıyla ne sayın bakanlarla görüşememektedir. Gazetecilerle yapılan basın toplantısı bile yazılı soru ve cevaplara dönüşmüştür.

Değerli arkadaşlarım, devlet, bir bütünlük ve devamlılık arz eder. Kişiler fanidir. Hepimiz faniyiz. Hepimiz bu ülkeye hizmet edebildiğimiz ölçüde büyüğüz, hizmet edemediğimiz ölçüde de sorumluyuz. Dolayısıyla, bu ülkede hükümet etme noktasında bulunan insanların... Samimiyet, dostluk, arkadaşlık, sevgi; bunları, elbette başımızın üstünde tutalım; ama, 65 milyon milletimizin menfaatları hepsinin üstündedir, hepsinden çok daha değerlidir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bu konuya elbette önem vermemiz gerekiyor.

Değerli arkadaşlarım, o bakımdan, Sayın Başbakanın bu şekilde görevine devam edememesi noktasında, elbette bir tedbir alınması gerekmektedir. Kendisi ısrarla sağlığının iyi olduğundan bahsedebilir; ama, görünen odur ki, bu sözler geçerlilik taşımamaktadır. Sayın Başbakanın, istifa etmek suretiyle, yeni bir hükümet oluşumuna imkân vermesi, kendisinden beklenen, siyasî kariyerine uygun en doğru bir davranış olur. Yoksa, vekâlet vermezse, bu şekilde yönetim devam etmek zorunda kalırsa ve ülkenin işleri -biraz evvel sadece maddî açıdan ortaya koyduğum biçimde- daha zorlukları arkasından getiriyorsa, bu, Türkiye açısından elbette çok üzüntü verici bir gelişmedir. Birkaç gün içerisinde eğer bu noktada kendiliğinden bir gelişme ve Sayın Başbakandan beklediğimiz davranışları göremezsek, AK Parti Grubu adına, bu konuyu bir gensoru meselesi yapacağımızı huzurlarınızda ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu sebeple devlet çarkı işleyemiyor, ekonomi tepetaklak, faizler yükseldi -biraz evvel rakamlarını verdim- borsa düştü -10 000'lerin altında epeydir seyrediyor- ve dövizler 1 600 000 sınırında... Bu ara, yine, bir bankanın fona devrolmasıyla, 2 milyar dolarlık devlete yüklenebilecek bir zarar da karşımıza çıktı. Ne denetim görevi yapılabiliyor ne zamanında el konulabiliyor ne de, maalesef, birtakım hesaplardan arınmış, dürüst bir biçimde BDDK görevini yerine getiriyor. BDDK, bugün, Türkiye'nin en büyük KİT'i haline gelmiştir, ne zaman ne yapacağı belli değildir ve maalesef, bütün işlemleri içerisinde dikkati çeken, elbette, çok önemli saydığımız olumsuz gelişmeler de bulunmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, yine, bu vesileyle seçim tartışmaları devam etmektedir. Bu tartışmalar sadece muhalefet tarafından gündeme getirilmiyor. Bu hükümetin çok önemli bir bakanı da, bundan birkaç ay önce, seçimin ekonomiyi olumsuz etkilemeyeceğini; çünkü, piyasalardaki belirsizliğin 8,5 milyar dolara mal olduğunu, oysa seçimin ise sadece 2,5 milyar dolarlık bir masraf gerektirdiğini söyledi. Bir tarafta "seçim olabilir" sözleriyle bir taraftan da "sakın bunu ağzına alma, biber sürerim" şeklindeki azarlamalar, piyasalardaki belirsizliği kat be kat artırmaktadır. Siz isteseniz de istemeseniz de, kaçsanız da korksanız da, seçim, bir gerçek olarak, sizin iradenizle değil, şartların getirdiği bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır. Sayın Bakan Derviş'in en son beyanı da "işler iyiye gitmiyor" sözleridir. Bir taraftan da hükümet içinde ve dışında Avrupa Birliği tartışmaları devam edip gidiyor.

Değerli arkadaşlarım, Avrupa Birliği noktasında geçtiğimiz 7 Hazirandaki -yani, neredeyse yirmi güne yaklaştı- Sayın Cumhurbaşkanının zirvesinde konuşulanların arkasından kayda değer bir gelişme olmamıştır. Basındaki birçok manipülasyonu bir kenara koymak suretiyle söylüyorum ki, bu yıl, Türkiye'nin Avrupa Birliği hedefinde çok önemli bir yıl ise ve buna, yapılacak işler noktasında Parlamentodan katkı bekleniyorsa, hükümetin inisiyatif alması, bu inisiyatifi diğer partilerle paylaşması gerekir. Bir taraftan, her şart altında, ne olursa olsun hükümet devam etsin, MHP'nin de gönlünü bir şekilde yapalım, kesinlikle hükümet bozulmasın çabaları, bir taraftan da bu sene çok önemli, Sevilla'dan Kopenhag'a giderken şunları şunları yapmamız gerekir sözleri.

Değerli arkadaşlarım, daha birkaç gün evvel, Sayın Dışişleri Bakanının bir gazetedeki beyanatına dikkatlerinizi çekiyorum. Sayın Bakan "önce hükümet" diyor; bu sözünü, koalisyonun diğer partileri de paylaşıyorlar. Aa ne kadar güzel, önce hükümet, sonra Avrupa Birliği!.. Hatta bu düzenlemeler bu dönemde olmayabilir de, gelecek Meclis ve hükümet bunları yapsın. O zaman niye gürültü kopardınız siz? Başbakan Yardımcısı Sayın Mesut Yılmaz, niye orada burada "öldük, bittik, mahvolduk, bu sene çok önemli, şu zirveler olmazsa halimiz yaman" diye konuştu?! Yoksa bunlarda mı içpolitika malzemesi?! Yoksa, bu Parlamento âdeta bir oyuncak haline mi getirilmek isteniyor?! Sayın Cem'in, bu hükümeti çok önemli tutması ve Avrupa Birliği noktasında yapılacak işleri küçümsemesi karşısında, Parlamentoda hangi partiden nasıl bir destek isteyebilirsiniz?! Sizin stepneniz olmaya çok temayüllü, çok arzulu bir parti mi var bunların içerisinde?! Hükümetin, Avrupa Birliği noktasındaki sorumluluğunu elbette çok iyi biliyoruz ve bu sorumlulukla baş başa kalmanızı diliyoruz; ama, Türkiye'nin önünü açabilecek, gerçekten Avrupa Birliği hedefine biraz daha yaklaştırabilecek düzenlemelerin yapılması gerekiyorsa, dürüst önerilerle önümüze gelirsiniz ve bu öneriler üzerinde, elbette size en büyük desteği sağlarız.

Değerli arkadaşlarım, dolayısıyla bu belirsizlikler ekonomiyi mahvediyor, yönetimde çok başlılık var, her gün daha geriye gidiyoruz, bıçağın sırtındayız ve -beklenen tehlikeleri biraz evvel Sayın Kutan da ifade etti- gerçekten yeni ve üçüncü bir kriz beklentisi var, bunun altında 65 milyon insanımızın kalacağından gerçekten korkuyor ve endişe ediyoruz. Biz, aynı gemide seyahat eden yolcularız; birimizin üstte güvertede birimizin altta ambarda olması bir şey değiştirmiyor; gemi batarsa hep beraber batacağız ve 65 milyon bundan zarar görecek. Parlamento olarak bize düşen, yanlışları bırakmak, doğruların peşinde gitmek ve bunları yerine getirmektir.

Değerli arkadaşlarım, sürem bitiyor, sanıyorum Sayın Başkan iki dakika lütfederler. Geldiğimiz noktayı, ekonomiyle bağlantılı olan bir gensoru içerisinde birkaç örnekle takdim etmek istiyorum. Bakınız, bu hükümet üç yılını doldurdu. 350'ye yakın güvenoyuyla sayısal çoğunluğu yüksek olan bir hükümet. Yaptıkları düzenlemelerin aynı kalitede olduğunu söyleyemem; her kanun değişti, her reform dedikleri şeyden daha sonra vazgeçildi ve hedefler, ufuklar o kadar güzel gösterilmişken, maalesef, bir çözülmenin ve bir mahvolmanın eşiğine gelindi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Arınç, 2 dakika içinde toparlayabilir misiniz efendim.

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu hükümetin ekonomi karnesini, yine, bu hükümetin elinde bulunduğu kurumlar vasıtasıyla, başarılı veya başarısız olmayı takdirlerinize bırakarak sunuyorum:

Gayri safî millî hâsılada geldiğimiz nokta, 148 milyar dolara düşmektir; 200-205 milyar dolardan 50-55 milyar dolar eksilmiştir; bugünkü gayri safî millî hâsıla 1992'nin rakamıdır. Bu hükümet, ülkeyi on yıl geriye götürdü. Kişi başına millî gelir 2 160 dolara düştü, 3 000 dolar seviyesinden. Sadece bir yıllık, şubat krizinden bu yana, 1 000 dolar cebimizden eksildi ve kişi başına borç 3 200 dolara çıktı, 2 200 dolardan. Rakamları yuvarlayarak söylüyorum. Enflasyon, 1999'lardan gelen şekliyle, 56, 39, 68,4'lere çıktı. Asgarî ücretin dolar karşısındaki erimesi, 1999'da 100 baz alınmışsa, şu anda 76 dolarda. Kapanan şirket sayısı 60 000 civarında. Bütçe açığı katrilyonlarla ifade ediliyor. Vergi gelirleri düştü. Faiz ödemeleri arttı. İçborç 90 milyar dolarda, dışborç 120 milyar dolarda; toplam borç -elbette toplarsınız- 210 milyar dolarda ve devam edip gidiyor.

Bu rakamları okuyarak, karamsarlığa ve ümitsizliğe düşmek, elbette, çok kolay; yani, karamsarlık ve gelecekten endişe duymak, bugün 65 milyon insanın kaderi oldu. Lütfen, bu gensoruları reddederken, elinizi kaldırırken, bunların hiçbiri doğru değil diyerek mi, yoksa bu hükümet birkaç gün daha devam etsin de ne olursa olsun diyerek mi karar veriyoruz. Adalette bile, yargıda bile, vicdanî kanaatler çok önemlidir. Hepimiz bu milletin evladıyız; ülkemizin bu şartlar içerisinde bulunması, hepimizi üzmektedir. Hükümetin istifasıyla, yeni bir hükümetle ekonominin yeniden ele alınması gerekmektedir.

Grubum adına, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti, DYP ve SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Arınç.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Ufuk Söylemez; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

DYP GRUBU ADINA H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; Saadet Partisi tarafından, hükümetin, ekonomik uygulamaları başta olmak üzere, görevini yerine getiremediği gerekçesiyle verilmiş bulunan gensoru önergesi üzerinde Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere söz almış bulunuyorum; konuşmamın başlangıcında, Sayın Başkanı ve Yüce Meclisi şahsım ve Doğru Yol Partisi Grubu adına en derin saygılarımla selamlıyorum efendim.

Türkiye, gerçekten, cumhuriyet tarihinin en ağır krizini yaşadığı günlerde, millî futbol takımımızın -hepimizin göğsünü kabartan büyük sevinç ve coşkuyu milletçe yaşadığımız- büyük bir zafere imza atmasının da mutluluğunu yaşıyor. Gerçekten de, son birkaç senedir, cezaevi olayları, polis yürüyüşleri, krizler, IMF borçlanmaları, çöken programlar ve hasta bir hükümetle gündeme gelen, dünya kamuoyuna gelen Türkiye'nin, böyle bir sportif zaferle dünya gündemine gelmiş olmasından dolayı, gerçekten büyük mutluluk duyuyoruz. Türk millî futbol takımına, hem şahsım hem Doğru Yol Partisi Grubu adına, yarınki yarı final mücadelesinde de gönülden başarılar diliyorum.

Millî futbol takımımızın bu başarısı, maalesef, üç senedir, 350 kişilik büyük bir çoğunluğa sahip olan, belki de, son yılların en uzun ömürlü; ama, en başarısız sonuçlara ulaşan hükümeti için geçerli değil. Keşke, sporda olduğu gibi, Türkiye, ekonomide de, sosyal yaşamında da, dışpolitikasında da başarılara imza atsaydı, bugün, onların sevincini burada paylaşabilseydik.

Bugün, Türkiye, hukuken var olan; ama, fiilen bitmiş görüntüsünü veren bir siyasal iktidarla karşı karşıya. Bu gensoru vesilesiyle, biz, Doğru Yol Partisi olarak, ikaz etmek, uyarmaktan öte "artık, bu iş tamam, yeter, bırakın gidin ve Türkiye'ye de, Meclise de iyilik yapın" deme noktasına geldik. Gerçekten de, yorgun, yıpranmış, bıkkın ve dağınık bir hükümet görüntüsüyle karşı karşıyayız. Sayın Başbakanın, Mayıs başlarında ortaya çıkan ve giderek artan ağır sağlık sorunları nedeniyle hükümete başkanlık edemiyor oluşu, yönetim ve koordinasyonda ciddî zafiyetlere yol açmaktadır. Kendisine bir kez daha acil şifalar dilerken, Türkiye'nin ise yoğun bakımdan çıkamadığını -özellikle ekonomik olarak, sosyal olarak da- belirtmeden geçemeyeceğiz.

Gerçekten, bir insanın sağlığı değerlidir, hele bu insan ülkenin başbakanı olursa; ancak, o ülkenin kaderi, insanlarının istikbali, ekonomisinin, sosyal yaşamının, dışpolitikasının o millet açısından önemi de en az onun kadar değerli ve önemlidir. Şimdi, bugün, Türkiye'de, Sayın Başbakanın koordinasyon ve yönetim zafiyeti göstermesi, sağlık sorunları nedeniyle iki aydan beri hükümete başkanlık edememesi konusunda bir şeyler söylemekte gerçekten zorlanıyorduk; ancak, iktidarın büyük ortağı olan Sayın Başbakanın partisinden 9 değerli DSP milletvekilinin de, bir yerde kamuoyunun da sesine tercüman olan, kamuoyu açıklamaları elimize geçti; kendileri de, aslında, benzer duygu ve düşünceleri paylaşıyorlar. Bugün, Demokratik Sol Partili 9 milletvekili, aslında, bizim muhalefette de söylemek istediğimiz şeyin altını çizmişlerdir. Bugün, Türkiye tıkanmıştır, bugün, Türkiye, çıkmaz bir sokakta patinaj yapmaktadır; moral gücünü, teşebbüs gücünü, rekabet gücünü arayan bir çizgidedir ve Sayın Başbakanın rahatsızlığı nedeniyle, hükümetin diğer iki ortağı, koalisyonun diğer iki ortağı ANAP ve MHP de temel, hayatî meselelerde birbirleriyle taban tabana zıt, derin görüş ayrılıklarına düşmüşlerdir. İşte, Avrupa Birliği meselesi. Bir tanesi, Avrupa Birliğinin bir tren kazasına doğru gittiğini, elimizi çabuk tutmamız gerektiğini söylerken, öbürü tam tersine, koalisyon ortağını suçlayan ve taban tabana zıt iddialarda bulunan görüşler söylemektedir. Tam bir dağınıklık ve zıt görüşün olduğu, hükümetin üç seneden beri ortak bir Avrupa Birliği politikası oluşturamadığı enteresan bir dönem yaşıyoruz.

Avrupa Birliği yönetimleri, Avrupa Birliği, her ülkede, muhatabı olan ülkelerde hükümetleri muhatap alır, muhalefeti değil; ama, bugün, hükümet, kendi içindeki tutarsızlığını, bir araya gelememesini, politika üretememesini ortak bir tavır koyamamasını, Türkiye adına Avrupa Birliğiyle müzakereler yürütememesinin faturasını muhalefete veya iktidar dışına taşımaya çalışmaktadır. Hem iktidar hem muhalefet gibi davranmak mümkün değildir. Avrupa Birliği gibi bir uygarlık projesinde, Türkiye için hayatî önemi haiz bir hadisede, koalisyon ortakları, iç siyasî istismar hesaplarıyla, Avrupa Birliği meselesini bir siyasal kamplaşma ve kutuplaşma aracı olarak kullanmamalıdırlar; Türkiye, maalesef, bugün, bunu da yaşamaktadır.

Biz, anamuhalefet partisi (Doğru Yol Partisi) olarak, hükümeti, Avrupa Birliğiyle ilgili yapması gerekenleri yapmaya veya üç senedir niçin yapmadığını açıklamaya davet ettik, buna cevap alamadık; aralarında bir araya gelemeyen, aralarında çekişen, taban tabana zıt görüşler söyleyen bu hükümete bunu anlatamadık. O zaman, şimdi, diyoruz ki: Avrupa Birliğiyle ilgili meseleleri, sadece idam gibi, çok tartışmalı ve orta vadeli bir konuya kilitlemeyin. Avrupa Birliğinde kısa vadede yapılacak 12-13 tane yerine getirilmemiş kriter var. Bütün bunları bir paket halinde, bir program halinde, bütünüyle beraber, gelin, Yüce Mecliste ele alalım. Böyle ortak millî meseleleri, hayatî meseleleri, iktidar-muhalefet aramadan Parlamentoda çözmeye hazırız; aslında, muhalefet olarak aslî sorumluluğumuz da bu olmamakla beraber; ama, hükümetin çoksesli, çokbaşlı, hatta başsız durumunu görünce, sorumluluk duygusuyla, Doğru Yol Partisi olarak size bu çağrıyı da yapıyoruz. Ama, ne görelim, hükümetin Dışişleri Bakanı Sayın İsmail Cem, CNN Televizyonunda yaptığı bir konuşmada "Avrupa Birliğiyle ilgili bu değişiklikler çok da önemli değil, bunlar kalabilir" şeklinde açıklama yaptı; "başka hükümetlere kalsın, başka döneme kalsın, hükümet önemli" dedi. Sayın Mesut Yılmaz'sa, Eylül ayına kadar, gözden geçirmeye kadar, raporun draftı hazırlanana kadar, bir an önce bunun yapılması gerektiğini söylüyor; MHP ise tamamen farklı bir çizgide.

Şimdi, ortada bir hükümet var, hükümetin üç ortağı, başta Dışişleri Bakanı olmak üzere, ayrı ayrı tellerde, ayrı koşullarda, ayrı yerlere çeken bir görüntü içerisindeler. Avrupa Birliği meselesi gibi ciddî bir meseleyi üçbaşlı, hatta başsız ve sahipsiz hale getirip, sonra "muhalefet bize yardım etmiyor" demeyin. Muhalefet olarak biz, buradayız. Avrupa Birliği gibi temel bir konuda, Meclisin tatile girmemesini, girse bile, olağanüstü toplantıya her an çağrılabileceğini ortaya koyuyoruz ve gelin, bu işi, sadece idam gibi bir meseleye kilitleyerek, orta vadeli bir konuda tartışma yaratacak biçimde, kamplaşma yaratacak biçimde değil, 12-13 temel kriteri bütün unsurlarıyla bir araya koyalım ve beraber tartışalım diyoruz. Buna varsanız, bizim muhalefet olarak, Avrupa Birliği konusundaki yapıcı katkılarımızı burada sunmaya da hazır olduğumuzu beyan ediyorum; ama, karşımızda, bu konuda, hükümetin ortak bir kararı olmadığı gibi, üç partinin her birinin ayrı ayrı şeyler söylediğini, tam bir dağınıklık manzarası verdiklerini görmenin de hüznü içerisindeyiz.

Kıbrıs gibi hayatî bir konuyu gözardı ediyoruz, Kıbrıs konusunda hükümetin tavrı, politikası, programı nedir bilmiyoruz.

Kopenhag kriterlerinden bahsediyoruz; Maastricht kriterlerini -yani, ekonomik kriterlerden ne kadar uzak olduğumuzu- ihmal ediyoruz. Gelin, bunları tartışalım.

Elimde bulunan Ulusal Programı imzalayan hükümetin, bu imzaladığı programın altındaki taahhütlerine niye bağlı kalmadığını, ne yapmak istediğini bu Mecliste açıklamasını bekliyoruz. Bu Ulusal Programı biz imzalamadık, hükümet imzaladı, 24 Mart 2001 tarihinde Resmî Gazetede yayımlandı. Üç partinin imzası var burada; niçin sorumluluğunuzu yerine getirmiyorsunuz, niçin meseleyi sürüncemede bırakıyorsunuz, niçin Avrupa Birliği meselesinde ortak bir tavır oluşturamayıp da muhalefeti suçlamaktan vazgeçmiyorsunuz?! (DYP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, dışpolitikadaki bu içler acısı halin ekonomiye yansıması daha kötü oluyor. Nispeten rahat geçmesi umulan -konjonktürel ve mevsimsel olarak- yaz aylarında dahi Türkiye, maalesef, ekonomide kriz içerisinde kriz yaşamaktadır. Yapılanlar, güncel tabirle tam bir kortizon tedavisi niteliğindedir. Kamu açıkları aynen sürmektedir, kamu harcama reformu yapılamamıştır, kayıtdışı ekonomiyi kayda alacak hiçbir adım atılmamıştır, reel sektör mükerrer fahiş vergilerle bunalmaktadır, bankacılık sektöründeki tahribat sürmektedir; yapılan kanunlar, muhalefetin ikazına rağmen, muhalefete rağmen çoğunluk tahakkümüyle geçirilmek istenilen kanunlar, Anayasa Mahkemesinden birer birer dönmektedir. En son, bugün, az önce, Anayasa Mahkemesi, malî sektöre ilişkin, Meclis çoğunluğuna dayanan bu hükümetin çıkardığı kanunun 1, 3 ve 4 üncü maddelerinde iptale gitmiştir.

İçtüzükte muhalefetin sesini kısmaya kalkan maddeler iptal olmuştur. Bankalar Kanunu ve birçok kanun da -alelacele çıkarılan, usta işi olmayan, milletin gerçeklerine uymayan kanunlar- birer birer Anayasa Mahkemesinden dönmekte ya da Sayın Cumhurbaşkanının vetosuna uğramaktadır. Böyle bir siyasal dağınıklık ve başarısızlık tablosuyla karşı karşıyayız.

Peki, Türkiye'de uygulanan ekonomik program nereye gidiyor: Değerli milletvekilleri, Türkiye'de uygulanan ekonomik program, tarihî borçlanma ve ağır yoksullaşmaya rağmen, başarılı olamamıştır; çünkü, Türkiye'nin gerçeklerine uygun değildir. Hiçbir program, hiçbir ekonomik yaklaşım tabu değildir.

IMF ile olan ilişkilerde de, Türkiye, gerçekten, teslimiyetçi davranmamalı ve ülke çıkarlarına uygun müzakereler yürütmeliydi; ama, bugün görüyoruz ki, Türkiye, gelmiş, duvara dayanmıştır. Bugün yapılan Hazine içborçlanma ihalesinde, 198 güne -yaklaşık altı aya- Türk Hazinesi, yüzde 75 küsur, yaklaşık yüzde 76 faiz vermiştir. Yani, siz, ekonomik programınızda, çıkacaksınız, diyeceksiniz ki, enflasyon bu sene yüzde 35 olacak, memura, çiftçiye yüzde 35'in üzerinde bir şey vermeyiz; ama, Hazineniz, gidecek, daha bugün, yüzde 75'le, Türkiye'yi ağır bir borç yüküne sokacak, buna da başarılı program diyeceksiniz.

Sayın Derviş'e soruyorum: Yüzde 35 enflasyon hedefiyle, yüzde 75 faiz veren bir Hazineyle, bu programa, Derviş Bey dışında, kim başarılı diyebilir; kim diyebilir?!. (DYP sıralarından alkışlar)

Böyle reel faizlerle, Türkiye bir yere gidemez. Hazine, yüzde 75 faiz ödemiş; yüzde 35 enflasyona karşı, cumhuriyeti tarihinin değil, belki dünyanın en yüksek reel faizini vermiştir. Bundan korktuğu için de, bir aydan beri, içborçlanmayı Türk Lirasıyla yapamıyordu. Geçen hafta, Hazine, içborçlanmamızı, Türk Lirası yerine, dövizle yapmıştır. Dövizle endeksli demiyorum, bayağı dolar...

Türk Hazinesi, dolar borçlanması yaparak, dolarizasyonu âdeta teşvik etmektedir. Türk Hazinesi, içborç stokunun yaklaşık yüzde 30'unu, yani, 123 katrilyon içborcun 35 katrilyon lirasını dövizle borçlanmıştır. Bu, ağır bir kur riskini üstlenmek demektir. Son onbeş günde 1 350 000'den, 1 400 000'den 1 600 000'e gelen dolar kuruyla Hazine, milyarlarca dolarlık kur farkı ödemek zorunda kalmıştır. Bankalara "açık pozisyon almayın" diyen Hazine ve ekonomi yönetimi, en büyük açık pozisyonu taşımaktadır, en büyük kur riskini taşımaktadır. Bir ülkenin içborçları kendi millî parası yerine dolar bazında yapılıyorsa, bu da yüzde 10'un altı sayılan makul sınırın çok üzerindeyse, o ülkede istikrardan, o borçların istikrarlı biçimde çevrilebilmesinden bahsedebilmek mümkün değildir. Endişe ediyoruz, bu borçları çeviremezsiniz, yarın hükümet daha büyük krize de girebilir, Irak gibi hadiseler çıkabilir, oluşacak türbülanslarda doları frenleyemezsiniz. Biz ikaz etmekten yorulduk, bıktık, artık anlayın, yapmayın bu ülkeye bunu. (DYP sıralarından alkışlar)

Dalgalı kur rejimi bugün kurda teröre dönüşmüştür. Dalgalı kur demek, kurda terör demek değildir. Sabit kur hatasını yaptınız, Türkiye'yi duvara çarptırdınız, Türk ekonomisini cumhuriyet tarihinin en ağır borçlanmasına ve ekonomik çöküşüne götürdünüz. İkaz ettik, (U) dönüşü yapıp bu sefer tam tersine gittiniz. Ne yaptınız; dalgalı kura gittiniz. Dalgalı kur da Türkiye'nin şartlarına uygun değildir. Ne yapmamız mı gerekir; buradan defalarca söyledik -Sayın Çiller söyledi, ben söyledim, muhalefet sözcüleri söyledi- Türkiye, gerçekçi reel kur dediğimiz, enflasyonla devalüasyonun tahmin edilebilir şekilde götürüldüğü kur rejimine, yani, Doğru Yol Partisi iktidarının 1996'da, 1997'de uyguladığı kur rejimine süratle geri dönmelidir. Aksi takdirde, bir gün içinde, sabahtan akşama 100 000 lira oynayan kur politikasıyla, ne ithalatçı ne ihracatçı ne de yatırımcı, karar alamaz, zarar eder, risk almaktan kaçınır, Türk ekonomisi zarar görür. (DYP sıralarından alkışlar)

Bugün, bankacılık sektörü, enflasyon düzeltmesinden sonra, 25 ticarî bankanın toplam zararını 4 katrilyon lira olarak açıkladı. Bugün, reel sektör perişan, üretemiyor, ihracat yapamıyor, satın alamıyor. Peki, bankacılık sektörü iyi mi; hayır. Finans sektörü, bugün, gerçekten, ağır yaralıdır ve Toprakbank olayından sonra "bu son" diyen Sayın Derviş, Pamukbank gibi elli yıllık bir geçmişe sahip köklü bir bankanın fona devredilip devletleştirilmesini âdeta sevinçle karşılamıştır. Belki sevinmemiştir; ama, görüntüsü çok da umursamadığı biçimindeydi. Ben, 25 sene boyunca Türkiye'nin gerçeklerinden uzakta yaşayan Sayın Derviş'in ve IMF'in, Türkiye'nin 50 yıllık müesseselerinin, bankalarının, dev gibi holdinglerinin batmasından çok da etkilendiklerini sanmıyorum, onlardan fazla bir şey de beklemiyorum; ama, bu Meclisin, ama bu hükümetin, ama bizlerin, bu ülkenin kurumsal kültürüne, ticarî birikimine, finansal deneyimine sahip kurumlarının batmasından hüzün duymamız, üzüntü duymamız, utanç duymamız gerekir. Bu politikaları uygulayanların kendini bir kez daha sorgulaması gerekir. (DYP sıralarından alkışlar) Üzgünüz; Türkiye'nin bankaları birer birer gidiyor. Bu bankaların içinde 50 yıllık, 60 yıllık, hatta cumhuriyet tarihiyle yaşıt bankalar var. Bu bankaların hepsinin sahip ve yöneticilerini hortumcu diye suçlayıp işin kolayına kaçamayız. Bunu yapanlar elbette vardır, onlar, yargı önünde hesaplarını veriyorlar, vereceklerdir.

YEKTA AÇIKGÖZ (Samsun)- Nerede veriyorlar?!.

H. UFUK SÖYLEMEZ (Devamla)- Ama, Demirbank, Esbank, Tütünbank, Tarişbank ve en son Pamukbank gibi, her biri 40-50 yıllık köklü müesseseler, 50 yıldır hortumcu değildi de, bugün mü hortumcu oldular? Bunları bu hale getiren, bu yanlış politikalardır. Türkiye'nin bankaları batıyor, firmaları batıyor ve Türkiye'ye yabancı sermaye elbette gelmiyor. Makro ekonomik istikrarı sağlamazsanız, yabancı sermaye gelir mi?! Ben, İzmir Milletvekiliyim; Ege'de, firmalar ardı ardına kapanıyor, batıyor. Ege'nin üç bankası birden gitti; EGS Bank gitti, Tarişbank gitti, eski Tütünbank, Yaşarbank gitti; koca Ege bankasız kaldı. Ege'deki sanayici ne yapıyor; Türkiye'den kaçıyor.

Bakın, Ege'deki firmaların yurtdışına kaçışlarının öyküsüdür bu. Mükerrer vergilerden, istikrarsızlıktan kaçıyorlar. Menderes Tekstil Bulgaristan'a, Panel Tekstil Gürcistan'a, Roteks Romanya'ya, Teba Amerika'ya, Coca Cola, Norm Cıvata İran'a yatırım yapıyor. Türkiye'ye sermaye gelmek bir yana, Türkiye'den maalesef sermaye kaçıyor.

Kredi mevduat oranında, bundan dört beş sene öncesine kadar, bankalar, topladıkları mevduatın yüzde 50'sini kredi olarak verirlerdi; bugün, yüzde 30'unu bile veremiyorlar. Mevduatta, vadeler, 2,5 aydır değerli milletvekilleri; yani, kimse, bankalara gidip, parasını üç ay vadeli yatırmıyor, korkuyor hükümetin politikasından, yarın nasıl bir zarara uğrayacağını bilemiyor. Başka; borsadan hisse senedi alan onbinlerce küçük ve orta ölçekli tasarrufçu, yatırımcı, ellerinde hisse senetlerini tutmuyorlar; 15-20 gündür Türkiye'de hisse senedini elinde tutma süresi. Bu, gelişmiş ülkelerde, oturmuş piyasalarda 1,5-2 yıldır; yani, borsaya gidip, inanıp, hisse senedi alan tasarrufçu, bugün, servetini yitiriyor, elindeki hisse senedi bir kâğıda dönüşüyor.

Merkez Bankası "ben enflasyondan anlarım, büyüme beni ilgilendirmez" diyor; yanlış söylüyor. Dünyanın her yerinde Merkez Bankaları, makro ekonomik politikalarla uyumlu çalışmak zorundadırlar. "Ben büyümeyi gözetmem, bana ne ihracattan" diyemez, burası bürokratlar cenneti değildir. Nerede siyasal iktidar?!. Nerede ekonomi Bakanı?!. (DYP sıralarından alkışlar) Bu bürokratlara bunu konuşturuyorsunuz; böyle şey olmaz!

"Yabancı sermaye gelmiyor" diyorsunuz, yabancı sermayenin gelmesi bir yana, sadece bu yılın ilk çeyreğinde verilen yabancı sermaye izni yüzde 14,3 azaldı değerli arkadaşlar.

Bugün, her ailede bir işsiz var. Eminim hepinizin ailesinde, hepinizin yakın çevresinde -biraz önce değerli konuşmacılar da bahsettiler- bu işsizlik almış başını gidiyor. İşsizlik, insanı değersiz hissettirir. İşsizlik, insanları yaşamdan bezdirir.

2001 yılının ilk çeyreğini 2002 yılının ilk çeyreğiyle karşılaştırdığımız zaman, yani, bu yılın ilk çeyreğiyle geçen yılın ilk çeyreğini karşılaştırdığımızda, işsiz sayısının 1 800 000'den 2 400 000'e çıktığını görürüz; bunlar resmî rakamlar. Gizli işsizliği, tarımdaki aile işsizliğini sayarsanız, bu rakam 4 000 000. Böyle bir Türkiye'de böyle bir genç nüfusa nasıl umut vereceğiz?! Bu politikalar, bankaları batıracak, firmaları kapatacak, insanımızı işsiz bırakacak, tarihî yoksullaşma olacak, Avrupa Birliği gibi hayatî bir konu ortada kalacak ve bu ülkede hükümet hâlâ "ben bu koltukta oturacağım" diyecek!.. İnanın, oturulan her gün, bu koltuk sahiplerine de zarar vermektedir. Zaman, kum saati, bu hükümetin de aleyhine işlemektedir, sadece Türkiye'nin değil.

Bakın, bankalardan aldıkları bireysel kredileri, yani, tüketici kredisini, kredi kartını 1997 yılında geri ödeyemeyerek takibe düşen insan sayısı resmî kayıtlarda 15 000. Aradan geçen dört beş sene içerisinde, yani, Anasol iktidarları döneminde bu rakam, bugün, maalesef 824 000'e çıkmış. 824 000 ücretlimiz, emeklimiz, kamu veya özel sektör çalışanımız, binlerce insanımız gelirlerini kaybetmiş, işlerini kaybetmiş, icra ve haciz tehdidiyle karşı karşıya kalmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Söylemez, 2 dakika içerisinde toparlayın efendim.

H. UFUK SÖYLEMEZ (Devamla) - 1 200 000 çek karşılıksız kalmış, 1 100 000 senet protesto olmuştur. Ekonomide, cumhuriyet tarihinde böylesi bir felaket tablosu görülmemiştir. İstanbul Yaklaşımı denilen bürokratik, uzun ve sadece üç beş firmayla sınırı yaklaşımın, KOBİ'lere, esnaf ve sanatkâra yararı yoktur. Ziraat Bankası, Halk Bankası, esnafa ve köylüye değil, ticaret erbabına kredi vermeye sıvanmakta, sıradan birer ticaret bankası yapılmaya çalışılmaktadır. Bu yeniden yapılandırma anlayışı yanlıştır, neresinden tutsak yanlıştır; ülke yoğun bakımda.

Değerli milletvekilleri, Strateji Mori'nin -onu göstererek konuşmamı bitireceğim- her ay yaptığı bir araştırma var "gidişatı nasıl görüyorsunuz, Türkiye nereye gidiyor" diye soruluyor, vatandaşın yüzde 76'sı "ekonomi kötüye gidiyor ve gelecekten memnun değilim" diyor. Strateji Mori'nin araştırması, isteyene veririm... Yüzde 76'sının "gelecekten memnun değilim, memleketin gidişatı kötü" dediği bir ülkede hükümetin artık ısrar etmemesi lazım.

Gelin, Avrupa Birliği konusunu bir bütün halinde alalım, hayatî meselede Türkiye'nin geleceğinin önünü açalım. Gelin, Seçim Yasasını, Siyasal Partiler Yasasını demokratikleştirelim, halkın özlediği yasaları çıkaralım. Gelin, seçimi erkene alalım; hem ekonomi kurtulsun hem ülkenin geleceği kurtulsun hem de sizler vicdan azabından, baskıdan kurtulun. Kredibilitesi kalmayan, güven ve itimadı kalmayan hükümetlerin başarı şansı yoktur. Yanlışta ısrar etmeyelim, Türkiye'ye çıkmaz sokakta patinaj yaptırmayalım, krizin kader olmadığını Türk Milletine gösterelim ve gelin, bir taze başlangıç yapalım diyorum; hepinize, nezaket ve sabırla dinlediğiniz için teşekkür ediyorum.

Doğru Yol Partisi olarak gensoruya olumlu oy vereceğimizi bildiriyor, saygı ve sevgilerimi sunuyorum efendim; sağ olun, var olun. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Söylemez.

Sayın milletvekilleri, saat 20.00'de toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

 

Kapanma Saati : 19.12

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 20.00

BAŞKAN : Başkanvekili Ali ILIKSOY

KÂTİP ÜYELER : Sebahattin KARAKELLE (Erzincan), Burhan ORHAN (Bursa)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 117 nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VI. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE

MECLİS ARAŞTIRMASI (Devam)

A) ÖNGÖRÜŞMELER (Devam)

1.– Saadet Partisi Grubu adına, Grup Başkanvekilleri Konya Milletvekili Veysel Candan ve Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu'nun, ülke yönetiminde aciz kaldığı, ekonomide aldığı yanlış kararlarda ısrar ederek krizler yaşanmasına ve halkın yoksullaşmasına neden olduğu iddialarıyla Başbakan Bülent Ecevit ve Bakanlar Kurulu üyeleri hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/29) (Devam)

BAŞKAN - Hükümet hazır.

Saadet Partisi, Adalet ve Kalkınma Partisi ile Doğru Yol Partisi Gruplarının grup sözcüleri görüşlerini ifade etmişlerdi.

Şimdi, başka söz isteği olmadığına göre, hükümet adına, Orman Bakanı Prof. Dr. Sayın Nami Çağan konuşacaklardır.

Buyurun Sayın Çağan. (DSP sıralarından alkışlar)

ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Saadet Partisi Grup Başkanvekilleri Sayın Veysel Candan ve Sayın Ömer Vehbi Hatipoğlu tarafından, ekonomide aldığı yanlış kararlarda ısrar ederek krizler yaşanmasına ve halkın yoksullaşmasına neden olduğu iddiasıyla Başbakanımız Sayın Bülent Ecevit ve 57 nci hükümet hakkında verilen gensoru önergesinin öngörüşmesi dolayısıyla hükümetimiz adına söz aldım; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, 1970'lerin sonundan itibaren süregelen enflasyon yanında, 1990'lı yıllarda ülkemizin içine girdiği borç-faiz sarmalı ekonomik yapıda ağır tahribat yaratmış, uzun yıllar boyunca reformlarla ilgili somut adımlar atılamamıştır. Uzakdoğu krizinden sonra gelen Rusya krizi ve ardından, 1999 yılında yaşadığımız iki büyük deprem de ekonomiyi olumsuz etkilemiştir.

57 nci hükümet, ekonomide ağır sorunların bulunduğu bir dönemde göreve gelmiştir. Bu nedenle, hükümetimiz, 2000 yılı başından itibaren yeni bir ekonomik programı uygulamaya koymuştur; ancak, geçmiş yılların birikimi olan ekonomideki çarpık yapı ve çarpık işleyiş, Kasım 2000 ve Şubat 2001 krizlerine yol açmıştır. Buna karşın, hükümetimiz, ekonomik programı yenileyerek, bu çarpık yapının değiştirilmesi, sorunların çözülmesi, ülkemizin sağlıklı bir ekonomik yapıya kavuşturulması konusunda kararlılığını sürdürmüştür. Hazırlanan Türkiye'nin, Güçlü Ekonomiye Geçiş Programıyla, enflasyonla mücadele edilmesi, büyümenin istikrarlı bir temele oturtulması ve reformların özenle gerçekleştirilmesi hedeflenmiştir.

Bugüne kadarki uygulamalar sonucunda, bu hedeflere ulaşılması yönünde önemli gelişmeler sağlanmıştır. Geçen yıl, ihracatta, turizmde önemli iyileşmeler yaşanmış, maliye politikası bakımından öngörülen hedefler aşılmıştır. Enflasyonun düşürülmesi yolunda olumlu gelişmeler sağlanmış, 2002 Şubat ayından itibaren mart, nisan ve mayıs aylarında enflasyon oranları beklenenin altında çıkmıştır. Bu eğilimin önümüzdeki aylarda da sürmesi ve 2002 yılı için öngörülen yüzde 35 hedefin gerçekleşmesi beklenmektedir.

Ekonomik büyüme yolunda da olumlu işaretler alınmaktadır. Kapasite kullanım oranlarındaki, ihracattaki, turizmdeki, KDV tahsilatındaki ve sanayi üretim endekslerindeki artışlar, bunlar arasında sayılabilir. Nitekim, dün yayımlanan dışticaret verilerine göre, 2002 Ocak-Nisan döneminde ihracatımız, bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 5,9 oranında artmıştır. İhracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 71,8'den yüzde 75,9'a çıkmış ve aynı dönemde dışticaret açığımız yüzde 14,6 azalmıştır.

Türkiye, ekonomide yıllar önce yapılması gereken büyük dönüşümü reformlarla önemli ölçüde gerçekleştirmiş, sağlıklı, güçlü, küresel ekonominin koşullarına uygun bir ekonomik yapı oluşturulabilmesi ve yılların bıraktığı tahribatın ve çarpıklığın düzeltilmesi için gerekli adımları atmıştır. Gerçekleştirilen reformların başında bankacılık reformu gelmektedir. Bu, gerçek anlamda yapısal reformdur.

57 nci hükümet döneminde Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilen ilk yasalardan biri, yıllardan çıkarılamayan Bankacılık Yasasıdır. Bankacılık reformunun pek çok yönü bulunmaktadır. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu kurulmuş ve böylece, sektör, her türlü siyasal müdahaleden uzak, bağımsız bir üst otoriteye kavuşmuştur. Bu bağımsız üst otorite, siyasal değil teknik kararlar almaktadır. Kamu bankaları, KİT statüsünden çıkarılarak anonim şirket statüsüne alınmış, Bankalar Yasasına ve özel hukuk hükümlerine tabi kılınmış, yeniden yapılandırılmaları ve özelleştirmeye hazırlanmaları öngörülmüştür. Kamu bankalarının görev zararları tümüyle tasfiye edilmiş ve görev zararına yol açan düzenlemeler iptal edilmiştir. Böylece, ekonomi için yaşamsal önem taşıyan ve bankacılık sektörümüz için de önemli bir ağırlığı bulunan kamu bankalarının etkili ve verimli çalışabilmelerine, gerçek anlamda bankacılık hizmetleri verebilmelerine olanak sağlanmıştır. Bu bankalar ekonomiye yük olmaktan çıkarılmış ve ekonominin lokomotifi olabilecek bir yapıya kavuşturulmuştur. Geldiğimiz noktada, bugün, kamu bankaları, üretim sektörüne, özellikle esnaf ve sanatkârlar ile KOBİ'lere ve çiftçilere kredi desteği sağlamaya başlamışlardır.

Öte yandan, özel bankaların güçlendirilmesi için de kararlı önlemler alınmıştır. Bankaların sermaye yeterliliğinin sağlanması için gerekenler yapılmış, bankacılık sistemine ulusal ve uluslararası güvenin oluşması, sistemin ekonomi üzerindeki riskinin azaltılarak, reel sektörün daha güçlü desteklenmesi için gerekli düzenlemeler yapılmış, kararlar alınmış ve bunlar uygulamaya konulmuştur.

Ayrıca, üretim sektörü ile bankacılık sektörü arasında ortaya çıkan uyumsuzlukların giderilmesine ilişkin çalışmalar sonuçlandırılarak, uygulamaya geçilmiştir. Bankacılığın sağlıklı bir yapıya kavuşturulmasına ve gücünün artırılmasına yönelik adımların üretim sektöründe de çok olumlu yansımalar bulacağı kuşkusuzdur.

Bu arada, Merkez Bankası Yasası değiştirilerek, bu bankanın bağımsızlığı güçlendirilmiş, para politikalarının belirlenmesinde ve uygulanmasında tek yetkili ve sorumlu olması öngörülmüştür.

Öte yandan, gensoru gerekçesinde iddia edilenin aksine, yıllardır ihmal edilen kapsamlı bir sosyal güvenlik reformu yapılarak, bu alandaki kuruluşların finansman dengelerinin sağlanmasına yönelik önlemler alınmıştır. Ülkemizde ilk kez işsizlik sigortası sistemi kurulmuş ve uygulanmaya başlamıştır. Bireysel emeklilik sistemi yürürlüğe konulmuştur.

Anayasa ve yasa değişiklikleriyle uluslararası tahkim yöntemi getirilmiş, böylece, kamu hizmetleriyle ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinde, bunlardan doğan uyuşmazlıkların uluslararası tahkim yoluyla çözülmesine olanak sağlanmıştır. Bu yolla, ülkemizin gereksinme duyduğu yabancı sermaye girişinin artmasına ortam hazırlanmıştır.

Kamu maliyesinde disiplinin ve saydamlığın sağlanabilmesi için, toplam 69 fon yürürlükten kaldırılmıştır.

Elektrik ve doğalgaz piyasalarına ilişkin yasalar çıkarılarak, enerji piyasasının rekabete açılması, güçlü, istikrarlı ve saydam bir piyasa oluşturulması amaçlanmış, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu kurulmuştur. Aynı şekilde petrol piyasası yasa tasarısı hazırlanarak Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmuştur.

Sivil Havacılık Yasası değiştirilerek, ruhsat sahibi hava taşıyıcılarının ücret tarifelerini serbestçe belirleyebilmelerine olanak sağlanmış; böylece, Türk Hava Yollarının en sıkıntılı dönemde bile zarar etmesi önlenmiştir.

Kamu kesiminde saydamlık ve etkin yönetimin geliştirilmesi eylem planı uygulamaya konmuştur.

Yine, Türkiye'de yatırım ortamının iyileştirilmesi reform programı Bakanlar Kurulu kararıyla benimsenmiştir. Çalışmalar bir eşgüdüm kurulu ve 9 teknik komite tarafından sürdürülmektedir.

Kamulaştırma Yasasında önemli değişiklikler gerçekleştirilmiştir. Kamu İhale Yasası çıkarılarak, Avrupa Birliği ve Dünya Ticaret Örgütü standartlarına uyum sağlanması, saydamlığın, rekabetin, eşit muamelenin, güvenilirliğin ve kamuoyu denetiminin güvence altına alınması amaçlanmıştır.

Vergi alanında çeşitli düzenlemeler yapılmış, bu kapsamda bazı kolaylıklar sağlanırken, vergi gelirlerinin artırılmasına yönelik yeni önlemler alınmış, vergi kimlik numarası uygulaması yaygınlaştırılmış, vergi borçlarının uygun koşullarda taksitle ödenmesine olanak sağlanmıştır.

Dolaylı vergiler alanında basitleştirme ve Avrupa Birliği mevzuatına uyum sağlanması amacıyla hazırlanan ve topluma herhangi bir yük getirmeyen Özel Tüketim Vergisi Yasası çıkarılmıştır. Vergi işlemlerinde etkinlik ve verimlilik sağlanması için öngörülen vergi dairesi tam otomasyon projesinin ilk bölümü uygulamaya konulmuştur. İkinci bölümle ilgili çalışmalar sürdürülmektedir.

Dışalımda haksız rekabetin önlenmesine ilişkin yasa çıkarılmış, ayrıca yayımlanan tebliğlerle yerli sanayimiz dampingli ve sübvansiyonlu dış alımdan kaynaklanan haksız dış rekabete karşı korunmuştur.

Özelleştirme çalışmaları kapsamında TÜPRAŞ hisselerinden bir bölümünün halka arzı, PUAŞ kamu hisselerinin blok satışı ve halka arzı, PETKİM Yarımca Kompleksinin TÜPRAŞ'a, İSDEMİR'in ERDEMİR'e devri, cep telefonu lisans satışı gibi başarılı uygulamalar gerçekleştirilmiştir.

Hükümetimiz döneminde en önemli reformlardan biri, gümrük alanında gerçekleştirilmiştir.

Gümrük birliği esasları bağlamında, yasa, yönetmelik, tebliğ, genelge ve tarifelerle 6 000 sayfalık yeni gümrük mevzuatı yürürlüğe konulmuştur. Böylece, Türk gümrük mevzuatı tümüyle yenilenmiş ve çağdaş bir yapıya kavuşturulmuştur.

Öte yandan, tarım satış kooperatifleri ile birliklerinin, siyasal karışmacılıktan uzak, malî yönden güçlü ve bağımsız, rekabete açık bir biçimde, demokratik kooperatifçilik ilkeleri doğrultusunda yönetilecekleri yapıya kavuşturulması amacıyla yasa düzenlemeleri yapılmıştır.

Organize Sanayi Bölgeleri Yasası, bölgelerin gelişmesine olanak sağlayacak biçimde değiştirilmiştir.

Endüstri Bölgeleri Yasası çıkarılmıştır. Endüstri bölgelerindeki yatırım başvurularının üç ay içerisinde sonuçlandırılması öngörülmüş, böylece iç ve dış yatırımlara büyük ivme kazandırılmasının yolu açılmıştır.

Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Yasasıyla, üretimin teknolojik yeniliklere açılmasına ve teknoloji yoğun üretimin artırılmasına olanak sağlanmıştır.

Şeker ve Tütün Yasalarıyla, üretimde etkinliği ve verimliliği artıracak önlemler alınmış ve bu alanlar rekabete açılmıştır.

Esnaf ve sanatkârlarımızın kredi borçlarıyla, vergi ve Bağ-Kur prim borçları uygun koşullarda taksitlendirilmiştir.

Tarım alanında kapsamlı bir reform uygulanmaya başlamıştır. Bu bağlamda, tarım sektöründe uygulanacak politikaların tek elden, eşgüdüm içinde belirlenmesi amacıyla, Tarımda Yeniden Yapılandırma ve Destekleme Kurulu oluşturulmuştur.

Çiftçi Kayıt Sistemi Projesi uygulanmaya başlamış ve 2 300 000 çiftçinin kayıt işlemleri tamamlanmıştır.

Tarımsal destekleme politikaları değiştirilerek, doğrudan gelir desteği sistemine geçilmiştir. Bu yolla çiftçilerimize sağlanan destek önemli tutarlara ulaşmıştır.

Alternatif Ürün Projesinin uygulanması Dünya Bankasının desteğinde başlamıştır. Proje, özellikle fındık ve tütün alanlarında uygulamaya tam anlamıyla konulacaktır.

Hububat alım politikalarında önemli değişiklikler yapılmış, kademeli fiyat artışı ve zamanında ödeme sağlanmıştır.

Toprak Mahsulleri Ofisinin malî yapısı güçlendirilmiştir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; son haftalarda spekülatörlerin yol açtığı piyasalardaki kısmî dalgalanmaların hiçbir ekonomik temeli bulunmamaktadır. Bütün göstergeler, tümüyle ekonominin sağlığına kavuşma yolunda olduğunu işaret etmektedir. Ekonomik programın gerekleri kararlılıkla yerine getirildiği takdirde geleceğimiz aydınlıktır.

Türkiye, her alanda değişim projelerini en yoğun olarak uygulamaya koyduğu bir dönemi yaşamaktadır. Bu dönemde yapılan düzenlemelerin ve alınan önlemlerin olumlu sonuçlarının orta ve uzun vadede çok daha iyi görüleceğine inanıyoruz.

Bütün bu gelişmeler karşısında, bundan öncekilerde olduğu gibi, Saadet Partisi Grubu adına verilen bu gensoru önergesinin yersizliği de ortadadır. Belirtmek zorundayım ki, gensoruda yer alan birçok iddia, herhangi bir dayanaktan yoksun olduğu gibi, çeşitli bölümlerde de amacı aşan ifadeler kullanılmıştır.

Hükümetimiz azim ve kararlılık içerisinde işbaşındadır. Üç yılı aşkın bir süreden beri görevde bulunan hükümetimiz, ülkemizin ve ekonominin esenliği için, gerektiğinde en zor kararları almış, gerekli yasaları çıkarmış ve ülke sorunlarının çözümü yolunda hiçbir özveriden kaçınmamıştır. Çalışmalarımız bundan sonra da bu anlayışla sürdürülecektir.

Avrupa Birliğine tam üyelik vazgeçilmez hedefimizdir; bu konuda da, koalisyon hükümeti içerisinde tam bir görüş birliği bulunmaktadır. Avrupa Birliğine uyum sürecine ilişkin kısa vadeli taahhütler, hemen hemen ve tümüyle süresinde yerine getirilmiştir. Koalisyon partileri, Ulusal Programa koydukları imzalarının sonuna kadar arkasındadırlar. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

Pek çoğu siyasal ihtiraslardan kaynaklanan nedenlerle, ülkemizde belirsizlik ortamı yaratmaya çalışılmasının kimseye yarar getirmeyeceği ve bu tür girişimlerden hiçbir sonuç alınamayacağı herkes tarafından iyi bilinmelidir. Bu nedenle, bütün kişi ve kurumlar kısır tartışmalardan kaçınmalı, özellikle ekonomiyi olumsuz etkileyecek spekülatif davranışlardan uzak durmalıdır.

Her ne kadar gensoru önergesinin gerekçesinde sadece ekonomik konular yer alıyorsa da, bazı parti grubu sözcüleri, Başbakanımızın sağlık durumunu yine polemik konusu yaptılar; Saadet Partisi Genel Başkanı Sayın Recai Kutan'ı  bunun dışında tutuyorum.

Başbakanımız Sayın Bülent Ecevit'in hastalığı, hükümet işlerinin yürütülmesi bakımından iddia edilenin aksine, herhangi bir aksaklık yaratmamaktadır ve yaratmayacaktır. (DSP sıralarından alkışlar; SP ve AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar[!])

Hepimizin yakından bildiği üzere, mesai saatine bağlı olmayan başbakanlık görevi, doğal olarak başbakanlık için ayrılan hizmet binasından yürütülebileceği gibi, Başbakanlık Konutundan da yürütülebilmektedir. (DSP sıralarından alkışlar; AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar[!])

Nitekim, hizmetin gereği olarak bu görev, geçmişte de hizmet binasının yanı sıra Başbakanlık Konutundan da yerine getirilmiştir. Önemli olan, görevin gereğinin tam olarak yerine getirilip getirilmediğidir.

Sayın Başbakanımız da, başbakanlık görevinin gereğini -herkesin her zaman başına gelebilecek hastalık döneminde de- ülke çıkarlarını her şeyin üstünde tutarak büyük bir özveriyle ve eksiksiz olarak yerine getirmiştir. (DSP sıralarından alkışlar)

Gerek Parlamentonun gerek vatandaşlarımızın büyük çoğunluğunun Sayın Başbakanımızın görevini yerine getirmede gösterdiği üstün gayreti ve başarısını takdirle karşıladıklarından en küçük bir kuşku duymuyoruz.

Sayın Başbakanın hastalığını öne sürerek Başbakanlığın fiilen boş olduğunu iddia edenlerin gerçek niyeti ise, bu durumdan siyasal çıkar sağlamaktır. (DSP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) - DSP'li 9 milletvekili söylüyor.

ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (Devamla) - Esasen, hastalığı süresince Başbakanlık görevini, konutundan, fiilen, hiçbir devlet işinde aksamaya yol açmayacak şekilde özveriyle yürütmekte olan Sayın Başbakanımızın sağlığına bir an önce kavuşmasını, eminim, muhalefet partilerine mensup değerli arkadaşlarımız da içtenlikle istemektedirler. (DSP sıralarından "inşallah" sesleri)

Bu düşüncelerle, gensoru önergesinin her türlü dayanaktan yoksun olduğunu bir kez daha belirtir, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

Başbakan Bülent Ecevit ve Bakanlar Kurulu üyeleri hakkındaki gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususunu oylarınıza sunacağım: Gensoru önergesinin gündeme alınmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Gensoru önergesinin gündeme alınması kabul edilmemiştir.

Gündemin "Meclis Soruşturması Raporları" kısmına geçiyoruz.

Bu kısmın birinci sırasında yer alan, İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz ve 55 arkadaşının, Türk millî eğitim politikasına aykırı, keyfî ve ideolojik uygulamalarıyla eğitim ve öğretimde kargaşaya ve huzursuzluğa sebep olduğu, toplumsal gerilime yol açtığı, eğitim sistemini AB ve uluslararası standartlardan uzaklaştırdığı ve görevini kötüye kullandığı; bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 159, 228, 230, 240 ve 251 inci maddelerine uyduğu iddiasıyla Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu hakkında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi ve (9/5) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu raporu üzerindeki görüşmelere başlıyoruz.

B) GÖRÜŞMELER

1.– İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz ve 55 arkadaşının, Türk millî eğitim politikasına aykırı, keyfi ve ideolojik uygulamalarıyla eğitim ve öğretimde kargaşaya ve huzursuzluğa sebep olduğu, toplumsal gerilime yol açtığını, eğitim sistemini AB ve uluslararası standartlardan uzaklaştırdığı ve görevini kötüye kullandığı ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 159, 228, 230, 240 ve 251 inci maddelerine uyduğu iddiasıyla Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu hakkında Anayasanın 100 üncü ve 107 nci maddeleri uyarınca bir meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi ve (9/5) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu Raporu (S. Sayısı : 878) (1)

BAŞKAN - Komisyon?.. Hazır.

Meclis Soruşturması Komisyonunun 878 sıra sayılı raporu, daha önce sayın üyelere dağıtılmış ve ilgili Bakana da gönderilmiştir.

Rapor üzerindeki görüşmelerde, Komisyona, şahısları adına 6 milletvekiline ve hakkında soruşturma açılması istenilen Bakana söz verilecektir.

Konuşma süreleri, Komisyon için 20 dakika, şahısları adına söz alan milletvekilleri için 10 dakikadır. Son söz, hakkında soruşturma açılması istenilen Bakana ait olup, süresi sınırsızdır.

Rapor üzerinde ilk söz, şahsı adına, Adıyaman Milletvekili Sayın Mahmut Göksu'ya aittir.

Buyurun Sayın Göksu. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Millî Eğitim Bakanı Sayın Metin Bostancıoğlu hakkında verilen soruşturma önergesi üzerinde hazırlanan rapor hakkında söz almış bulunmaktayım; sözlerime başlarken, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, konuşmama, soruşturma komisyonunun bir üyesi olarak, komisyonun yapmış olduğu çalışmalar... (Gürültüler)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen hatibi dinleyelim...

HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, çok gürültü var, bu ortamda konuşmak mümkündeğil.

TURHAN GÜVEN (İçel)- Sayın Başkan, çok gürültü var.

MAHMUT GÖKSU (Devamla) - Evet, çok gürültü var.

BAŞKAN - Buyurun, siz devam edin Sayın Göksu.

MAHMUT GÖKSU (Devamla) - Komisyonun yapmış olduğu çalışmalar hakkında genel bir bilgi vererek başlamak istiyorum.

Millî Eğitim Bakanı Sayın Metin Bostancıoğlu hakkında (9/5) esas numaralı soruşturma önergesinin genel gerekçesinde Türkçe, Türk Bayrağı, Türk Milleti, manevî değerlere bağlılık gibi ifade, kelime ve terimleri yasakladığı; milletin değerlerine karşı savaş açtığı; meslek lisesi öğrencilerini mağdur ettiği; ÖSYM'ce yapılan bakanlık personelinin görevde yükselme ve yurtdışına gidecek eğitim müşaviri, ateşe ve yardımcılarının sınavını ÖDYM'ye aktarmasıyla haksız uygulamalara sebebiyet verdiği; ayrıca, yasalar karşısında eşitlik ilkesini açıkça ihlâl ettiği; hukukdışı  keyfi ve ideolojik uygulamalarıyla görevini kötüye kullandığı; eğitim dünyamızı kaosa sürüklediği iddiaları yer almaktaydı.

Bu ve benzeri iddiaları araştırmak üzere soruşturma komisyonu 30 Nisan 2002 tarihinde çalışmasına başladı. İçtüzüğe göre, önce iki ay, yetmediği takdirde iki ay daha süresini uzatabilme imkânı varken, komisyon, birbuçuk ayda çalışmasını tamamlamıştır. Bu birbuçuk aylık süre içerisinde, 8 toplantı yapılmıştır. Bu 8 toplantının, ilki, çoğunluk sağlanamadığı için yapılamamıştır; çünkü, başkan ve divanın oluşabilmesi için seçimler yapılacaktı; ancak, çoğunluk sağlanamadı. İkinci toplantıda seçimler yapıldı; üçüncü ve dördüncü toplantıları ise, usul tartışmalarıyla geçti.

Değerli arkadaşlar, komisyon toplantılarının başından beri üyelere ulaşan veya komisyona doğrudan gönderilen tüm bilgi ve belgelerde ismi geçen kişileri,.en azından bazılarını, bakanlığın uygulamalarından dolayı mağdur olmuş şahıslar ile müştekileri, usulsüz atama ve işlemlerde imzası olan üst düzey bürokratları çağırıp dinleyelim diye ısrarlı taleplerimiz karşısında komisyon bunu kabul etmemiştir ve Meclis tatile giriyor, bir an önce bunu bitirmeliyiz savından hareketle, bir an önce, gelen bilgi ve belgeleri derinlemesine araştırma yerine, bitirme yöntemini seçmiştir. İşte, Sayın Başkanın, komisyonun son toplantısında... (Gürültüler)

Sayın Başkan, çok gürültü var.

HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkanım, bu ortamda müzakere edilmez ki!

BAŞKAN - Efendim, bütün arkadaşlar ayakta; yani, arkadaşları oturtmak gibi bir sorumluluğum yok benim, arkadaşları uyarıyorum.

HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Herkesi oturtun. Biz, şunu oturtun, bunu oturtun demiyoruz ki!

BAŞKAN - Buyurun Sayın Göksu.

MAHMUT GÖKSU (Devamla) - Değerli arkadaşlar, Sayın Komisyon Başkanı, son toplantının açılış konuşmasında, gelen dosyaları bir bir sıralıyor. Sayın Cavit Kavak Bey, bakınız ne diyor, Komisyon Başkanı oydu çünkü: "Sayın Mahmut Göksu tarafından 11-12 Haziran 2002 tarihlerinde dosyalar geldi. Başkanlık Divanımızda sabahtan beri bunları inceledik. Türk Eğitim Sendikası Sinop Şubesinden istek dışı yapılan tayin ve atamalar; usulsüz ve kanunsuz yapılan atamalar; İstanbul Kartal İlçe Millî Eğitim Müdürü, işlemiş olduğu suçlara karşın, personel genel müdür yardımcısı tarafından korunuyor iddiaları; Türk Eğitim-Sen Samsun Şubesi; mevzuata aykırı norm kadro atamaları; branş öğretmenleri konusunda sıkıntı yaşanıyor; ders kitaplarının maliyeti..." Bunların her biri birer dosya, başlıklar halinde. Sayın Başkan okuyor ve "Talim ve Terbiye Kuruluna vekâlet etme; komisyonlarda kıdemsiz görevlilerin çalıştığı; Lise Tarih II programını alamamış öğrencilerin durumu; Dünya Bankasından alınan kredilere fesat hususu; millî eğitim müdürlüğüne yapılan usulsüz atamalar ve tabiî, bunların dışında, bize de gelen, bunun gibi böyle yüzlerce konu var; ama, Başkanlık Divanı olarak geçen hafta aldığımız karar uyarınca, bugünkü değerlendirmeye geçmemiz yönünde oybirliğiyle huzurunuza geldik" diyor.

Onlarca dosyadan bahsediyor, kendilerine gelen daha yüzlerce böyle konu olduğunu söylüyor Sayın Başkan; ama, Başkanlık Divanı dediği, yani, iktidar partilerine mensup dört arkadaşımızın almış olduğu karar gereği, oylamayla işi bitiriyorlar. Değerli arkadaşlar, dolayısıyla, bize gelen dosyalar, bilgiler ve belgeler yeterince incelenmemiştir; burada da, Sayın Başkan, bunu, zaten, çok açık ve seçik ifade etmektedir.

Değerli arkadaşlar, bize gelen bilgi ve belgeler doğrultusunda yaptığımız araştırmada, Sayın Bakanın, ideolojik davrandığı, hukuku tanımadığı, usulsüz birçok atamaya imza attığı, ideolojik yaklaşımıyla eğitim camiasında kaos meydana getirdiği çok açık ve seçik görülmektedir.

Bakınız, Sayın Bakanın yaptığı işlerden bir tanesi, yönetmeliği değiştirmektir. Yönetmelikteki "Türkçe", "Türk Milleti", "Türk Bayrağı" gibi ifadeler kaldırılıyor.

Değerli arkadaşlar, Sayın Bakanın, Türk Milletinin edebî, tarihî, kültürel ve manevî değerlerine karşı tutumunu, yapmış olduğu diğer icraatlarda da görebiliriz. Kelime temizletiyor; gayriresmî, kurmuş olduğu özel bir alt komisyona "şu kelimeler kitaplara girmeyecek" deniliyor ve bunlar, bugün, kendi öğrencilerimizin bilgisi dışına itiliyor. İstiklal, millet, vatan, hürriyet, edebiyat, millet, milliyetçilik gibi kelimeler, uzayıp gidiyor. Sayın Bakan "failatün failatün dönemi bitti" derken, Türk edebiyatını, Türk Milletinin miladını 1923'ten başlatmakla da Türk Milletinin geçmişini inkâr ettiğini açıkça ortaya koymaktadır.

HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Bu söylediğine sen inanıyor musun Allahaşkına?!

MAHMUT GÖKSU (Devamla) - Değerli arkadaşlar, yine, bakın, elimde bir dosya var. Bu dosyaya göre, bir müfettiş arkadaş, bir ilçede, bir lisede inceleme yaparken, tarih öğretmeniyle zümre toplantısı yapıyor ve orada, ticaret meslek lisesinde okuyan öğrencilerin tarih dersi okumadıklarını tespit ediyor ve raporun sonunu şöyle bağlıyor: "Buna bağlı olarak, bu tür okullarda daha önce okuyan ve halen okumakta olan öğrencilerin Tarih II, yani Osmanlı tarihi okumadan mezun olmaları gibi ciddî bir yanlışlığın bulunduğu açıkça görülmektedir. Bundan dolayı, yetiştirme programı uygulansın" diyor; ama, maalesef, o da uygulanmıyor. Bu çocuklar, tarih dersi okumadan mezun oldularsa, bunların diplomalarının, aslında, iptal edilmesi lazım; ama, maalesef, Bakanlık, tarihe, edebiyata nasıl baktığını söylemleriyle ve eylemleriyle ortaya koymaktadır. Tarih ve Türk dili ve edebiyatı derslerinin amacı, geçmişte milletimizin ortaya koymuş olduğu yazılı ve diğer belgeleri gelecek nesillere tanıtmaktan ibaret olmasına rağmen, bunların tanıtılmaması için elinden geleni yapıyor.

HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Allahaşkına, sen inanıyor musun bunlara?!

MAHMUT GÖKSU (Devamla) - Değerli arkadaşlar, yine, bakın, Sayın Bakanın hukukdışı uygulamalarından bir tanesi; kendisine, komisyonda "Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğünde 4 daire başkanlığı varken, 4 tane daha ihdas ettiniz; bu, ne kadar hukukîdir" diye sorduk. Sayın Bakan diyor ki: "Bakanlığımızın önemli projelerini yürütmekte olan Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğünün böyle bir yapılanma içinde olması tamamen ihtiyaçtan doğmuştur. Görevlendirilen personele hiçbir ekücret ödemesi yapılmadığı gibi, kazanılmış hak sağlayabilecek bir düzenlemeye de gidilmemiştir." Yani, bu arkadaşlar öğretmen maaşı alıyor, statüleri öğretmen; ama, daire başkanı yetkisini kullanıyorlar.

Değerli arkadaşlar, oysaki, idarenin şekillenmesi kanunla olur. Bir daire başkanlığı ya kanunla ya da Bakanlar Kurulu kararıyla kurulur; bu, müstakil veya bağımlı olmasına göre değişir. Burada, açıkça, kanuna karşı bir işlem vardır. Bu, daire başkanı statüsünde imza atan arkadaşlarımızın atmış olduğu imzalar da, aslında geçersizdir.

Değerli arkadaşlar, birçok belge vardır; ama, zamanın kısıtlı olmasından dolayı hepsine teker teker değinemeyeceğim. Buraya getirdiğim değil, getirmediğim 2 klasör dolusu belge vardır. Biz, bunları, Soruşturma Komisyonunda teker teker ele almak istedik; ama, maalesef -dediğim gibi- son iki üç toplantıda ancak konulara girebildik. Son toplantıda da, gelen dosyalar başlıklar halinde okundu ve oylamayla işi bitiriverdiler; ama, ben inanıyorum ki, Yüce Meclis, bugün, bu dosyaların içeriğini açmayan Soruşturma Komisyonunun aldığı kararın tersine, mutlaka, doğru bir karar alacaktır.

Değerli arkadaşlar, arkadaşlarımız, Sayın Bakanın ideolojik davrandığını önergede belirtmiş. Bakın, elimde bir belge var;  bu belge, daha önce Muş Millî Eğitim Müdürlüğü yapmış Hamdullah Haspolat hakkındadır. Bu arkadaşımız hakkında, müfettişler, yapmış olduğu teftiş sonucunda, tekliflerinde diyorlar ki: "Muş Millî Eğitim Müdürü Hamdullah Haspolat'ın, yine, millî eğitim müdürü olarak başka bir ilde görevine devam etmesinin uygun olacağı..." Yani, Muş'tan alınıp başka bir yere verilsin deniyor; çünkü, hakkındaki iddialar, isnatlar önemli; ama, Sayın Bakan Bey ne yapıyor; bu arkadaşımızı alıyor, Ankara'da daire başkanlığına; nereye, Personel Özlük İşleri Daire Başkanlığına getiriyor. Peki, bu millî eğitim müdürü hakkında, o günün valisi, yani, sicil amiri olan vali bey nasıl sicil vermiş?..

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Göksu, 1 dakika içinde toparlayın efendim.

MAHMUT GÖKSU (Devamla) - Bakın, vali beyin verdiği sicil: "Ketum değildir, dedikoduyu sever, menfaatına düşkün olup, ideolojik hareket eder." Yani, alıyor bunu, sicilden sorumlu bir dairenin başına getiriyor.

Değerli arkadaşlar, yine, bu konuda çok fazla örnek vermeye gerek yoktur. Türk Eğitim-Sen Sinop Şubesinin göndermiş olduğu raporu okuduğumuz zaman, Sinop'ta bile eğitimin hangi noktaya geldiği çok açık ve seçik ortaya çıkmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, Millî Eğitim Bakanı hakkında basında çok şeyler yazıldı çizildi; ama ben çok şey göstermeyeceğim. Eğitimde bir tahribat vardır, işte bunu Ortadoğu Gazetesi manşet yapmış; "bizim, eğitimdeki bu tahribatı durdurabilmemiz için bugün elimizde önemli bir fırsat vardır. Ben diyorum ki, hep beraber eğitimdeki bu tahribatı durduralım; bu rezalet ve felakete artık son verelim" bu da yine Ortadoğu Gazetesinden.

Değerli arkadaşlar, yine Sayın Millî Eğitim Bakanı hakkında, Sayın Milletvekilimiz Agâh Oktay Güner Bey bir kitap yazmış, herhalde bir bakan görevde iken, aleyhinde böyle bir kitap yazılan başka da bir bakan, cumhuriyet tarihinde yoktur.

Sayın Agâh Oktay Güner Bey diyor ki...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT GÖKSU (Devamla) - "Millî Eğitim Bakanlığı bugünkü yanlış gidişten kurtarılmazsa, Türkiye akıbeti meçhul bir felakete gitmekten kurtulamaz.

Önce Türk dili, kültürü ve tarihi diyenler siyasî mensubiyet taassubunu bir kenara itiniz. Cehaletin ihanet çapına ulaştığı bu gidişe hayır, dur deyiniz... Yoksa yarın çok geç olacaktır..."

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Göksu teşekkür ederiz.

İkinci konuşmacı, Antalya Milletvekili Sayın Salih Çelen.

Buyurun Sayın Çelen. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

SALİH ÇELEN (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Eğitim Bakanı Sayın Metin Bostancıoğlu hakkında, keyfi ve ideolojik uygulamalarıyla eğitim ve öğretimde kargaşaya ve huzursuzluğa sebep olduğu, toplumsal gerilime yol açtığı ve görevini kötüye kullandığı iddiasıyla verilen, 9.4.2002 günkü 84 üncü Birleşimde görüşülen Meclis soruşturması açılmasına dair önerge ve (9/5) Esas Numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu raporu üzerinde şahsım adına söz aldım, Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, yine bir iktidar klasiğiyle karşı karşıya bulunuyoruz. Bir soruşturma önergesi veriliyor, uyum içinde çalıştığını her fırsatta söyleyen; ancak, gizli oylamalarda, hiç de uyum içinde olmadıkları tespit edilen bu üçlü koalisyon iktidarının milletvekilleri, gerçek niyetleri ve vicdanlarıyla baş başa kalınca, soruşturma önergelerini kabul ediyor; ancak, sonra, her ne oluyorsa, belki de komisyon çalışmaları açık olduğundan, bu yaklaşımı terk ederek, yine, iktidar menfaatları doğrultusunda, hükümet olmanın verdiği güç doğrultusunda hareket ederek, önce kullandıkları oyu değiştirmektedirler. Daha doğrusu, her ne pahasına olursa olsun, çocuklarımızı coplatma pahasına da olsa, yerlerde sürükletme pahasına da olsa, Avrupa Birliğini kaybetme, Avrupa Birliği kapılarını Yüce Türk Milletine kapatma pahasına da olsa, hatta, Kıbrıs'ı, şehitlerimizin kanlarıyla suladığımız Kıbrıs'ı terk etme pahasına da olsa, hükümette kalmak için, her şeyden vazgeçilmektedir. Ne var bu hükümette, bilmiyoruz! Aslında, milletimizin tamamı, bu hükümetin gitmesini istiyor.

Değerli milletvekilleri, az önce bu kürsüde konuşan Sayın Bakan, -hükümet adına yaptığı konuşmada- hükümetin icraatlarının çok iyi olduğunu söyledi. Yalnız, bizim yaptığımız araştırmalara göre, maalesef, hiç de öyle değil. Şimdi, komisyonda, Sayın Millî Eğitim Bakanının savunmasını dinlerken, Sayın Bakan, yapılan bütün faaliyetlerin, yani, kendisi hakkında öngörülen suçlamaların tamamının, fiillerin büyük çoğunluğunun, Bakanlar Kurulu kararlarından kaynaklandığını, Bakanlar Kurulu tarafından yapılan yönetmelik değişikliğinden kaynaklandığını söylemiştir. Dolayısıyla, asıl suçlunun kendisi değil, Bakanlar Kurulu olduğunu ifade etmiştir. Ben de, aslında, bu soruşturmada, Sayın Millî Eğitim Bakanının değil, tüm bakanların, yani Bakanlar Kurulunun Yüce Divana gitmesi gerektiğini düşünüyorum. Gerçekten de, bütün fiiller Bakanlar Kurulu kararıyla gerçekleşmiştir ve bu Bakanlar Kurulu, almış olduğu ekonomik kararlar nedeniyle, Türk Milletini hepten sıkıntıya sokmuştur.

1999 senesinde kurulan bu hükümet, önce Türkiye'yi esenliğe çıkaracağız iddiasıyla ortaya çıkmış, ortaya konulan Tablita programı da, 2000 Kasımında ve 2001 Şubatında duvara toslayarak, sekteye uğrayarak, Türkiye'de çok büyük bir krize neden olmuş ve bir daha onulması mümkün olmayan yaralar açmıştır. Gerçekten de, Türk Milleti, bu hükümet kurulduğunda, bu hükümete, kendisinin beklediğinden daha fazla güven vermesine rağmen, toplumun tüm kesimleri, yazılı ve görüntülü basın, sendikalar, demokratik kitle örgütleri, bütün güçler, hepsi çok büyük bir güven göstermiş olmasına rağmen ve milletimiz de bu hükümetin alacağı ekonomik kararlara çok büyük bir umut bağlamış olmasına rağmen, krizlerden sonra bu hükümet bütün bu umutları yitirmiştir. Güveni yitiren hükümet de... Geçenlerde bir gazetede çıkan habere göre, Türk vatandaşları yurt dışına 65 milyar dolar kaçırmış, Türkiye'de de yastık altına 20 milyar dolar civarında para girmiştir. Bu para sisteme girmediği sürece, Türkiye'de istikrarın yeniden tesis edilmesi mümkün değildir. Gerçekten de, bu hükümet, aynen kaldığı takdirde, hiçbir şekilde, millet nezdinde güvenini yerine getiremez, güveni sağlayamaz ve vatandaşımız yurt dışına kaçırdığı parayı geri getirmez, sistem eski haline gelmez, istikrar olmaz ve maalesef, yatırım olmaz, üretim olmaz, hiçbir şekilde piyasaların eski haline gelmesi mümkün değildir.

İşte, bu nedenlerle, bu hükümetin derhal seçime gitmesi gerekirken, seçime gitmemesi dolayısıyla, bana göre Yüce Divana değil -Türk Milletine sorsanız nereye gönderir bilmiyorum- ama, mutlaka bir yerlere gitmesi gerekir.

HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Allah Allah!.. Vay anasını!..

SALİH ÇELEN (Devamla) - Türk Milleti diyor ki: "Bu hükümet gitsin, yakamızdan düşsün de, nereye giderse gitsin" Yüce Divana mı gider, uzaya mı gider, fezaya mı gider bilmiyorum; ama, bir kamuoyu araştırması yapılırsa, Türk Milleti, gerçekten de, bu hükümetin, artık, yakasından düşmesi gerektiğini, düşmesinin doğru olacağını her yerde söylemiştir.

Sayın Millî Eğitim Bakanımıza Komisyonda sorduğum bir soru var. Sayın Millî Eğitim Bakanımız bir belge imzalamış; Teftiş Kurulu Başkanlığına hitaben yazdığı bu yazıda diyor ki: "Millî Eğitim Bakanlığındaki müfettişlerin içinde yüzde 75-80 oranında aşırı dinci bulunduğu, fezlekelerin irticaî örgütlerin istekleri doğrultusunda hazırlandığı..." daha birçok şey yazıyor ve neticede "öğrenilmiştir" diyor. Şimdi, Sayın Bakanın, Bakanlığında bulunan yüzlerce müfettişe bakış açısı budur. Yani, müfettişlerin yüzde 75-80'inin  Millî Eğitim Bakanlığının temel anlayışına uygun olmadığını, dinci bir anlayışın hâkim olduğunu, bu düşüncede olduklarını ileri sürmüştür. Bunu, Sayın Bakan, komisyondaki savunmasında şu şekilde özetlemiştir, şöyle savunmuştur, demiştir ki: "Bu benim ifadem değil; bu, tırnak içinde yazıldığı için başkalarının ifadesidir." Ancak, Sayın Bakana soruyorum: Madem öyleydi, cümlenin altına niye "öğrenilmiştir" ibaresini koydunuz? Bu cümleden hareketle, Sayın Bakan, müfettişlere böyle baktığı için olacak ki, müfettişler tarafından hazırlanan raporları kale almamış ve müfettişlerin "yargıya sevki gerekir, disiplin cezası alması gerekir, savcılığa suç duyurusunda bulunulması gerekir" şeklindeki raporlarını kale almayarak, kişileri, suçluları yargıya sevk etmemiştir.

Gerçi, hoş, neticede yanlış hesap Bağdat'tan döner misali, bu yanlışlıklar da yargıdan dönerek, Danıştaydan dönerek, kişiler, yargıya giderek cezalandırılmışlardır. En azından, ceza almaları için gerekli soruşturmalar ve davalar açılmıştır. Ancak, Sayın Bakanın, müfettişlere bu şekildeki bakışı, maalesef, yargıya da gölge düşürmüştür. Sayın Bakan, bir hukukçu olarak "ben böyle şey yapmadım" dese de kabulü mümkün değildir, yapılan işlem doğru değildir. Dolayısıyla, biz, Doğru Yol Partisi olarak, hem komisyonda hem de burada, Sayın Bakanın Yüce Divanda yargılanarak, aklanması gerektiğini düşünmekteyiz.

Değerli milletvekilleri, esasen, olmayan bir hükümette, Başbakanı olmayan bir hükümette, fiilen hiç bulunmayan, yok hükmündeki bir hükümette, Millî Eğitim Bakanımız Sayın Metin Bostancıoğlu'nu Yüce Divana sevk etseniz de sevk etmeseniz de sonuç değişmeyecektir. Zira, şu an ülkemizde gerçek manada bir hükümet yoktur ki, bakanı olsun ve Yüce Divana sevk edilsin!

Ayrıca, benden önceki konuşmacıların da açıkladığı üzere, Sayın Bakan, yapmış olduğu uygulamalarla Yüce Divana sevk edilmesi gerektiği kanaatini bizde uyandırdığından, Sayın Bakanın Yüce Divana sevk edilmesi gerektiğine inanıyor; Yüce Heyeti, burada, saygıyla selamlıyorum. (DYP, AK Parti ve SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Çelen.

Üçüncü konuşmacı, Eskişehir Milletvekili Sayın Mehmet Sadri Yıldırım.

Buyurunuz Sayın Yıldırım. (DYP sıralarından alkışlar)

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 878 sıra sayılı, İstanbul Milletvekili Sayın İrfan Gündüz ve 55 arkadaşının, Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu hakkında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi ve (9/5) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu raporu hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi, Aziz Milletimizi ve vefakâr eğitim camiamızı saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, eğitim, ülkemizin çağdaş ve uygar olabilmesi için en önemli, temel unsurlardan biridir; yani, ülkemizin aydınlığa kavuşması, medeniyetin ve demokrasinin gelişmesi, ülkemizin kalkınması, refaha ulaşması ve ülkemizin geleceği için eğitim çok çok önemlidir; çünkü, eğitim, bir milletin can damarıdır ve bir devletin varlık ve bekası eğitimle mümkündür. Başka bir deyimle, çağdaş ülkelerde eğitim, her problemin çözümünde ilk akla gelen unsurdur.

Eğitim meselesi, millî bekamızı ve geleceğimizi ilgilendiren çok önemli ve partilerüstü bir meseledir; yani, eğitim, devlet politikası ve millî mesele olmalıdır. İşte, eğitim ve öğrenimin önemini gören devletimiz, onu Anayasa teminatı altına almıştır. Anayasamızın 42 nci maddesinde "Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz. İlköğretim, kız ve erkek bütün vatandaşlar için zorunludur ve devlet okullarında parasızdır." denilmektedir. Devletimiz, kanun düzenleyerek, herkesin, eğitim ve öğrenim hakkından taviz vermeden, kız-erkek ayırımı yapılmadan, eşit, zorunlu ve parasız olarak okumasını ve okutulmasını istemiştir; çünkü, ülkenin kurtuluşu, kaliteli, vasıflı, iyi bir eğitim ve öğretimle mümkün olur. Bu eğitim ve öğretim de, tarihini, kültürünü, geçmişini bilen, Türk dilini seven, meslek dallarında çok iyi yetişmiş, Atatürk ilkeleri ve inkılapları doğrultusunda millî şuura sahip olan eğitimci ve öğretmen yetiştirmekle mümkün olur; çünkü, bu şuurla yetişen öğretmen, aynı şuurla öğrenci yetiştirecektir; bu öğrenci de, bu gençlik de, Atatürk'ün dediği gibi, ülkeyi emanet edeceğimiz gençlik olacaktır.

Değerli milletvekilleri, Atatürk'ün dediği gibi ve devletimizin ve Anayasamızın gösterdiği hedefler doğrultusunda, ülkemizde, demokratik eğitim ve öğretim yapılmakta mıdır?

Son üç yılda, eğitim ve öğretimin durumu nedir: Önce, sekiz yıllık temeleğitime bir bakalım. Öncelikle, temeleğitimin, maalesef temeli yok; çünkü, personel yok, altyapı yok, araç-gereç yok, laboratuvar yok, bina yok, çoğu okulumuzda branş öğretmeni yok, halen okullarımızın büyük bir kısmında tek öğretmenle eğitim yapılmaktadır, müstahdem yok, para yok. Bir okula, yıllık, 69 000 000 lira düşüyor. Öğretmenler değişik branşlardan olduğu için, çocukların seviyesine inemiyor. İlköğretim okullarında asıl müdür yok; idare, vekil müdürlerle yürütülüyor. Taşımalı eğitimin iki üç aylık paraları hâlâ ödenmemiştir. Bilhassa ilköğretim okullarında rehber, İngilizce öğretmenlerimiz yok. Böylece, eğitimde kalite düşüyor.

Meslek okulları kapatılınca, bundan en çok Anadolu çocukları zarar görüyor; çünkü, okumaları engelleniyor, âdeta önü kesiliyor. Dolayısıyla, Anadolu KOBİ'lerinin önü de kesilmiş oluyor.

Sayın Bakanım, fen bilgisi ile din kültürü ve ahlak bilgisi ders programları değiştiği halde, bir yıldan beri, ilgili ders kitapları yayınlanmamış olup, bu durum, öğrencileri ve velileri zora sokmaktadır. Okullarda okutulan ilköğretim Türkçe programı, eğitimcilere göre, günümüz şartlarına uygun değildir. Taslak uygulamalar üç yıl önce yapıldığı halde, halen yeni program ortada yoktur. Okullarda, diğer derslerin programları çağdaş programa göre yenilendiği halde, ülkemiz ve dilimiz için en önemli program olan Türkçe programı halen yenilenmemiştir.

Millî eğitim yayını olan ders kitaplarını seçen kalifiye öğretmenler görevden alınmış, yerlerine iki yıllık yeni öğretmenler tayin edilmiştir. Hatta, şu anda, ders kitapları, öğretmenler tarafından yeteri kadar tanınmamaktadır. Dolayısıyla, okullarda, tamamen, özel yayınevlerinin ders kitapları tercih edilmektedir.

Böyle olunca, ücretsiz kitap kampanyaları iflas etmekte, depolar dolusu kitap çürümekte ve kullanım süreleri geçmektedir. Bunların sebebi nedir Sayın Bakanım?!

Meslek lisesi mezunu öğrencilerin üniversite girişlerinde esas alınan puanlarının hesaplanmasında uğradıkları haksızlığı nasıl gidereceksiniz?! Bunların önü mutlaka açılmalı ve eşit şartlarda üniversiteye girebilmelidirler.

Sayın Bakanım, ülkemizde 2 000 000 sakat ve özürlü çocuk vardır, bir bu kadar da yetişmiş insanımız vardır. Bunlara yeteri kadar eğitim verebiliyor musunuz, devlet olarak ilgi gösterebiliyor muyuz, elinizi uzatabiliyor musunuz?! Yine, bu insanların mağduriyetlerini unutturmak için iş ve aş verebiliyor muyuz; yani, kazanılmış olan yasal haklarını verebiliyor muyuz?! Bunlara toplum olarak eğilmeli ve öncelik tanımalıyız; çünkü, onlar, bizim kardeşlerimizdir.

Sayın Bakanım, maalesef, her kesime olduğu gibi, sakat ve özürlülere de eğitim veremiyorsunuz, onlara da üvey evlat muamelesi gösteriyorsunuz. Artık, siz, bu millete, devletin babalığını unutturdunuz; onun için, millet sizden umudunu kesmiştir.

Son üç yılda, öğretmen tayinlerini sınava tabi tuttunuz; ama, buna rağmen, puana riayet etmediniz.

Sayın Bakanım, yine, son üç yılda, tüm eğitim yöneticilerinin yerini değiştirdiniz; 70 il müdürü ile şube müdürlerinin yerlerini değiştirdiniz. Çok yerde, millî eğitim müdürlükleri halen vekâletle yürütülmektedir. Taşrada, müstahdemler memurluk yapmakta, memurlar ve yöneticiler de müstahdemlik yapmaktadırlar. Bu mudur çağdaş ve modern eğitim; soruyorum!

Sayın Bakanım, ülke idaresinde olan basiretsizliğinizi millî eğitimde de gösterdiniz. Millî eğitimdeki devlet politikasını değiştirerek, hükümet politikası haline getirdiniz. Açıkça, partizanlık yaptınız; ehil ve liyakatli, uzman olan insanları makamlarından alarak, geri görevlere verdiniz. Böylece, millî eğitimi de talan ettiniz. Üç yıldır artan hayat pahalılığı karşısında, vatandaşı, çocuğuna kitap defter alamaz, harçları yatıramaz hale getirdiniz. Açıkçası, fakir çocuklarına, okumayın dediniz. Böylece, vatandaşı, çocuğunu okutamaz hale getirdiniz.

Sayın Bakanım, eğitimin sorunları çoktur; ancak, hiçbirini çözemediniz. Üç yıldır dile getirdiğimiz, eğitimcilere ve öğretmenlere, başkalarına muhtaç olmadan, ikinci iş yapmadan karınlarını doyuracak ücreti ne zaman vereceksiniz? Görülüyor ki, siz Millî Eğitim Bakanı olduğunuz müddetçe eğitimin sorunları azalmayacak, artacak ve eğitimin kalitesi daha da düşecektir. Böylece, Sayın Bakanımın, Türk millî eğitim politikasına aykırı, keyfî ve ideolojik uygulamalarıyla eğitim ve öğretimde kargaşaya ve huzursuzluğa sebep olduğu, toplumsal gerilime yol açtığı, eğitim sistemini Avrupa Birliği ve uluslararası standartlardan uzaklaştırdığı anlaşılmakta.

Artık, Sayın Bakanın, millî eğitime faydalı olamayacağından, görevi bırakmasını ve çekilmesini diliyor, Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Yıldırım.

Dördüncü konuşmacı, Ordu Milletvekili Sayın Eyüp Fatsa.

Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Eğitim Bakanı Sayın Metin Bostancıoğlu hakkında kurulan (9/5) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu raporu üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 57 nci hükümetin göreve başlamasıyla beraber, ülkemiz her alanda ciddî krizlerle karşı karşıya kalmış, insanımız ağır ekonomik ve sosyal şartlar altında bir umutsuzluğa, bir çaresizliğe sürüklenmiştir. Hükümet, insanımızın yaşadığı bu krizleri ortadan kaldırmak şöyle dursun, yeni krizlerin doğmasına sebep olmuştur.

Değerli arkadaşlar, yaşanılan bütün ekonomik, sosyal ve siyasî krizlerden daha vahimi, geleceğimizin teminatı çocuklarımızı yetiştirmek üzere kurulmuş bulunan Millî Eğitim Bakanlığımızda, Sayın Bostancıoğlu'nun bakanlığında yaşanmaktadır. Sayın Bakanın üç yılı aşan bakanlığı dönemiyle ilgili, başta Anayasa olmak üzere, temel yasalar ve Türk millî eğitim politikasına aykırı uygulamaları sebebiyle, Türkiye Büyük Millet Meclisi üç ay önce duruma el koymuş ve Bakan hakkında bir Meclis soruşturması komisyonu kurulmasına karar vermiştir.

Değerli arkadaşlar, Soruşturma Komisyonu raporunu inceledim. Komisyona ulaşan bilgi ve belgeler dikkate alındığında, konu Meclis Genel Kuruluna gelmeden, Sayın Bakanın, ortaya konulan bu gerçekler karşısında siyasî etik ve bakanlık sorumluluğunun gereği olarak istifa etmesi gerekirdi. Gerçi, hükümetteki partilere mensup sayın komisyon üyeleri oy üstünlükleriyle bütün bu hukuksuz ve usulsüz uygulamaları görmezlikten gelerek, Sayın Bakanı komisyon raporunda aklamışlardır. Şimdi, konu, yeniden Genel Kurulun huzuruna gelmiş, Milliyetçi Hareket Partili ve Anavatan Partili arkadaşlara hatalarını düzeltme imkânı doğmuştur.

Değerli arkadaşlar, Sayın Bakanın bakanlığı döneminde yapmış olduğu hukuksuz ve usulsüz uygulamaların bazılarını dikkatlerinize arz etmek istiyorum.

Sayın Bakan, Okul Öncesi Eğitim Kurumları Yönetmeliğinde yaptığı değişiklikle;

a- "Çocukların millî, manevî, ahlakî, kültürel ve insanî değerlere bağlılığının gelişmesine yardımcı olmak" şeklindeki maddesini "çocukların hayal güçlerinin gelişimi, yaratıcı yollarla düşünce ve duygularını anlatabilme ve iletişimi kurabilme becerilerini kazandırma" şeklinde değiştirerek "millî", "manevî", "ahlakî", "kültürel" ve "insanî değerlere bağlılık" gibi kelime ve ibareleri,

b- "Çocukların Türkçe, Türk Milleti, Türk bayrağı, Atatürk, aile ve insan sevgisiyle ilgili duyguları uyandırılır ve manevî değerlere bağlılıkları sağlanır" maddesi de "çocukların; Atatürk, yurt, ulus, bayrak, aile ve insan sevgisini benimsemiş, kendine güvenen, çevresiyle iyi iletişim kurabilen, dürüst, ilkeli, çağdaş düşünceli, hak ve sorumluluklarını bilen, saygılı ve kültürel çeşitlilik içinde hoşgörülü bireyler olarak yetişmelerine temel hazırlamak" şeklinde değiştirilerek "Türkçe", Türk Milleti", "Türk Bayrağı", "manevî değerlere bağlılık" gibi kelime ve ibareleri yasaklamış, Anayasamız ve ilgili yasalarımızda yer alan ve bu yönüyle korunması ve çocuklarımıza öğretilmesi zorunlu olan değerlere âdeta savaş açmıştır.

Sayın Bakan, sekiz yıllık kesintisiz zorunlu eğitim uygulamaya konulurken, ilköğretimde yüzde yüz okullaşma, sınıf mevcutlarının 30'a indirilmesi ve ikili eğitimden normal eğitime geçilmesinin 2000 yılı sonuna kadar sağlanacağını taahhüt etmiştir; ancak, uygulama çok farklıdır; 60, 70, hatta bazı yerlerde 100 kişilik sınıfların olduğu, 5 sınıfın bir arada eğitim yaptığı bilinmektedir. Okullarımız, bu haliyle, modern eğitim kurumlarından çok, âdeta koyun ahırlarını andırmaktadır. Oysa, Teftiş Kurulu Başkanlığının 27.7.2001 günlü birleştirme raporunda bu hedeflerden hiçbirinin gerçekleşmediği tespit edilmiştir.

Üç yıldan bu yana katrilyonlarca harcama yapmış olan Bakan, 50 okulun tuvaletini bile yaptıramadığını maalesef itiraf etmiştir.

Sayın Bakan, sekiz yıllık eğitim uygulamalarında, her türlü desteğe rağmen, görevini ihmal ettiği için başarısız olmuştur. Uygulamalarıyla, sekiz yıllık zorunlu eğitimi, sorunlu eğitim haline getirmiştir.

Değerli arkadaşlar, yurtdışında görevlendirilecek eğitim müşaviri, ataşe ve ataşe yardımcılığı sınavı, iki yıl öncesine kadar ÖSYM tarafından yapılırken, Sayın Bakan, bu görevi, Bakanlığına bağlı ÖDYM'ye aktarmış; sınava katılanlar arasında sınav sorularını hazırlayan, soru ve cevapları belirleyen, sonuçlarını değerlendirecek olanların bulunduğu iddiaları yaygındır. Hatta, ÖDYM'nin bağlı bulunduğu daire başkanı ve bazı personeli bile bu sınavı kazanmışlardır.

Soruşturma Komisyonu, bu konuyu Sayın Bakana sormuştur. Sayın Bakan, bu merkezin çalışmalarıyla ilgisi olmayan açıklamalar yapmış ve adı geçen daire başkanının aynı genel müdürlükte çalıştığını kabul etmiştir. Bu sınava 359 kişi girmiş; kazanan 37 kişiden 21'i Ankara'dan, bunun da 13'ü Bakanlık merkez teşkilâtındandır. Sonuçların açıklanmasından sonra, bu sınavın daha başlangıçta görülen şaibesi gerçekleşmiştir. Buna rağmen, Sayın Bakan, sınavı iptal etmeyerek görevini kötüye kullanmıştır.

Sayın Bakan, yurtdışı atama mevzuatında yer alan "o ülkenin dilini bilmek esastır" kuralını çiğneyerek, Almanca bilmeyen Selma Tarhan'ı ve Ruhi Kılıç'ı Almanya'ya ataşe olarak göndermek suretiyle görevini kötüye kullanmıştır.

Teftiş Kurulu raporunda, Ömer Özüduru'ya 1/30 oranında aylıktan kesme cezası ve kurul üyeliği görevinden alınma teklifi uygulanmadığı halde, Daire Başkanı Kemal Koçak hakkındaki kınama cezası uygulanmış ve görevinden alınmıştır.

Ayrıca, Ömer Özüduru, Pasifik Yayınları adına felsefe ders kitabı yazıp, üyesi olduğu kurulda kabul edilmek üzere, incelemeye sunmuştur. Ömer Özüduru'nun, nüfuzunu kullanarak yazdığı kitabı, ders kitabı kabul ettirmek istemesi, Talim ve Terbiye Kurulunu şaibe altında bırakmıştır. Millî Eğitim Bakanlığının bir bilim ve danışma organı ve kalbi mesabesinde olan bu kurumu, kendi emellerine alet etmeye çalışmıştır. Metin Bostancıoğlu, Ömer Özüduru hakkında bugüne kadar bir işlem yapmayarak, görevini kötüye kullanmıştır. Soruşturma Komisyonu da, Sayın Bakan da bu konuya hiç temas etmemiştir. Bu bile, komisyonun, çalışmalarında gerekli hassasiyeti göstermediğine işaret etmektedir.

Talim ve Terbiye Kurulu Yönetmeliğinde daha önce yapılan bir değişiklikle başkan yardımcılıkları oluşturulmuştur. Devlet Personel Başkanlığı, Millî Eğitim Bakanlığından, kanunsuz olarak ihdas edilen başkan yardımcılıklarının yönetmelikten çıkarılmasını istemiştir. Buna rağmen, Bakan, başkan yardımcılığı unvanlarını kaldırmamış ve Selahattin Meydan, Füsun Köksal, Ahmet Sönmez'in bu unvanı kullanmalarına göz yummuştur. Böylece, olmayan kadro ve unvan ihdas edilmiştir. Bu da, kanunlara göre suçtur. Kısaca, yönetmelik kanuna aykırıdır. Sayın Bakan, bu konuyla ilgili olarak, Talim ve Terbiye Kurulu Yönetmeliğini dayanak göstermiştir. Ne hazindir ki, bu soruşturmaya eklenen yönetmelikte yer alan 5 inci madde, 1999'da değiştirilmiş eski maddedir.

Görüldüğü gibi, Sayın Bakan ve koruduğu bürokratlar, kabul ettikleri ve uyguladıkları yönetmeliğin bile farkında değillerdir. Belge ve yönetmelik gösteriyoruz diye, hem soruşturma komisyonunu hem Meclisi yanıltmaktadırlar. Komisyon bu konuyu incelememiş, Bakan da görmezlikten gelmiştir.

2001-2002 öğretim yılından itibaren beş yıl için ders kitabı kabul edilen bir özel yayınevine ait Güzel Konuşma ve Yazma 1 ve 2 kitapları, bizzat Metin Bostancıoğlu tarafından kurulan bir bilirkişi komisyonuna incelettirilmiştir. Bu yeminli bilirkişi komisyonu, kitaplarda pedagojik yönden çocuklara zararlı olabilecek ve yanlış bilgiler yer aldığını tespit etmiştir. Sonradan yapılan inceleme sonunda, bu gibi hatalar olduğu tespit edilen kitaplar, yönetmeliğe göre, iptal edilir. Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı ve bu başkanlığa bağlı Ders Kitapları İnceleme Merkezi, her nedense bu kitapları iptal etme yoluna gitmemiş ve yine, okutulmasına devam edilmesini sağlamıştır. Bakana, Müsteşara, Teftiş Kuruluna ve Talim ve Terbiye Kuruluna intikal ettirilmiştir; ancak, hiçbir kurum görevini yerine getirmemiş ve zincirleme usulsüzlük devam etmiştir.

Millî Eğitim Bakanı, meslek liselerinin 9 uncu sınıfından genel liselere geçişi, kanuna aykırı yapılan düzenlemelerle engellemiştir. Bu düzenleme binlerce insanı yargıya götürmüş ve yargı da bu düzenlemeyi iptal etmiştir. Kanunsuz olarak mevzuat düzenleyip binlerce insanı mahkeme kapılarına düşüren Sayın Bakan, görevini hangi yasaya uygun olarak yapmıştır? Bu olay bile, bir bakanın istifası için yeter bir sebeptir.

Sayın Bakan dava açan personel sayısının 35 000 olmadığını söylüyor; oysa, soruşturma komisyonuna verdiği ifadede 8 000'den fazla dava açıldığı görülmektedir. Sayın Bakana göre bu önemli bir sayı değildir. Kaldı ki, Danıştayda süren davanın 11 000'den fazla olduğu bilinmektedir. Sayın Bakan kendi personelini mağdur edip mahkeme kapılarında süründürüyor, sonra da kanun ve yönetmeliklere uygun hareket ettiğini söylüyor.

Değerli arkadaşlar, aşağıda size bir ibret belgesi sunuyorum. Bir bakan ki, çalıştığı insanları dinci diye suçluyor, irticacı diye suçluyor; suçluyor, ama, bir belge de gösteremiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - 1 dakika içinde toparlayınız efendim.

EYÜP FATSA (Devamla) - Bakın, yazıdan aynen okuyorum; Sayın Bakan imzalı yazıda ne deniliyor: "Millî Eğitim Bakanlığındaki müfettişlerin içinde yüzde 75-80 oranında aşırı dinci bulunduğu, fezlekelerini irticaî örgütlerin istekleri doğrultusunda hazırladığı, bu kapsamda atandığı öğrenilmiştir." Müfettişlerine iftira eden bir kimse, bu kurumda nasıl bakanlık yapmaya devam edebilir? Bir tarafta, evrakta sahtekârlık yapan korunuyor, öte yandan, bir suçu olmayan insanları dinci olarak suçluyor. Bir taraftan, bazı insanları sekiz yıllık eğitime karşı olmakla suçluyor, öte yandan, tazminat cezalarına mahkûm ediliyor.

Değerli arkadaşlar, Sayın Bakan, ders yılının ortasında yönetmelik değişikliği yaparak 13-14 yaşında "ben okumak ve aydınlanmak istiyorum" diyen öğrencilerin üzerine panzer gönderip kollarına kelepçe takılmasına sebep olmuş ve Anayasanın 42 nci maddesine rağmen öğrenim özgürlüğüne bizzat kendisi darbe vurarak, babaları durumundaki öğrencilerine sahip çıkmamıştır.

Değerli arkadaşlar, sonuç olarak, hakkında soruşturma açılmış olan Sayın Bakan, yukarıda saydığım gerekçelerin, benden önce konuşan ve benden sonra konuşacak olan arkadaşların ortaya koyduğu gerçeklerin her birisi bir bakanın görevden alınma sebebidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

EYÜP FATSA (Devamla) - Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Beşinci olarak, Amasya Milletvekili Sayın Akif Gülle; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AKİF GÜLLE (Amasya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken, hepinizi en içten duygularla selamlıyorum.

Bugün, millî eğitim ve millî eğitim camiamızı ilgilendiren önemli bir konuyu müzakere ediyoruz. Biraz sonra, her birimiz, tarihe not düşecek kanaatlerimizi, vicdanlarımızla baş başa kalarak elbette vereceğiz. Bu günler Millî Takımımızın başarılarıyla coştuğumuz, gurur duyduğumuz günler. Keşke, Millî Takımımız gibi millî eğitimimiz için de aynı duyguları hissedebilsek aynı coşkuları beraberce yaşayabilseydik. En azından, millî eğitimimizin daha iyi, daha verimli, daha başarılı olabilmesini konuşabilsek, bunları tartışabilseydik. Keşke, yeni tatile giren yavrularımızı, üniversite adaylarımızı, 500 000'in üzerindeki öğretmen camiamızı konuşabilsek, tartışabilsek; onlara, ümit vaat eden, yarınları vaat eden bir şeyler söyleyebilseydik; ama, ne yazık ki, gündemimiz ve konuşmaya mecbur olduğumuz konu bir millî eğitim bakanının sorgulanmasıdır; Yüce Divana gidip gitmemesi konusunda tartışma yapma mecburiyetinde kalışımızdır.

Değerli arkadaşlar, Yüce Meclis yaklaşık üç ay önce, yine bu konuyla ilgili toplanmıştı. Bu kürsüden konuşmalar yapılmış, iddialar ortaya atılmıştı. Ortaya atılan iddiaların, o zaman için sizler tarafından ciddiye alındığına şahit oluyoruz. Evet, yapılan konuşmaları ve iddiaları sizler ciddiye almıştınız ve bu Yüce Meclisin çoğunluğu "bu iddialar araştırılmalı, bunların üzerine gidilmeli" diye karar vermişti. Bendeniz, sizin tarafınızdan karar verilen o komisyonda görev yapan bir arkadaşınızım.

Bu manada sizlerle paylaşmak istediğim bir diğer husus, hayatımın bana göre en anlamlı bölümünü ifade eden yaklaşık on yıllık bir süre, Millî Eğitim Bakanlığımızın merkez teşkilâtında görev yapmakla geçti; hep bununla övündüm; sosyal statüm, görevlerim ne olursa olsun, hep millî eğitim camiasının bir ferdî olmakla onur duydum, kıvanç duydum.

Değerli arkadaşlar, sözlerimin hemen bu noktasında, komisyon çalışmaları süresince büyük bir üzüntü içerisinde olduğumu ifade etmem gerekir. Ülkem adına, gelecek nesillerimiz adına, dünyada tek vazgeçemeyeceğimiz varlığımız yavrularımız adına kaygılarımı, endişelerimi ifade etmek, sizlerle paylaşmak isterim. Bugün itibariyle Türk Millî Eğitim Bakanlığı koltuğunda oturanlar, Türk millî eğitimine yön verenler, Türk millî eğitiminden sorumlu olanlara huzurlarınızda bir çift sözüm var.

HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Hemen söyle...

AKİF GÜLLE (Devamla) - Dinleyeceksin, sabredeceksin ama...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Gülle.

AKİF GÜLLE (Devamla) - Aynısını, Sayın Bakanın, az önce, bir bakanlıkta yaptığı haksız, isnatsız, tutarsız, hiçbir bakana yakışmayan bir tavır konusunda, arkadaşlarımızın tepkilerini de tebessümle karşılıyordu. Aynı tavrı sergiliyorsun; dinlemesini bileceksin.

HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Biliyoruz Akif, biliyoruz

AKİF GÜLLE (Devamla) - O zaman, dinleyeceksin.

AHMET GÜZEL (İstanbul) - Siz de, İstanbul Belediyesinde yaptığınız uygulamaları...

BAŞKAN - Lütfen, sayın milletvekilleri...

AKİF GÜLLE (Devamla) - Komisyon vesilesiyle işittiğimiz, muhatap olduğumuz, belgesine ulaştığımız, dinlediğimiz, gördüğümüz ve yaşadığımız millî eğitimin acı gerçeklerini, bu makamda oturanlar bize yaşatmamalıydılar; partileri, anlayışları ne olursa olsun, bize bunu yaşatmamalıydılar.

Değerli arkadaşlar, iki ay boyunca, komisyon çalışmalarımız esnasında, bir taraftan, 15 değerli üye arkadaşımızla, sınırlı da olsa çalışmalar yaptık; diğer taraftan, eğitim camiasının yüzlerce mensubu, bizi aradı, telefonla ulaştı, faks yağmuruna tuttu, bizzat yanımıza geldi, bize bilgi sundu, belge sundu. Ancak, ne hikmetse, Sayın Komisyon Başkanı, Komisyonumuzda, iktidar mensubu üye arkadaşlarımızın oylarını da arkasına alarak, bütün ısrarlarımıza rağmen, hiçbir tanık ve müştekinin dinlenilmesine fırsat vermedi, sadece ve sadece, geldi, Sayın Bakan konuştu. Fakat, bütün bu çabalara rağmen, Millî Eğitim Bakanlığında olup bitenleri gizlemeye ve yok farz etmeye hiç kimsenin gücü yetmedi.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz, muhalefet şerhimizde, düşüncelerimizi açık açık ortaya koyduk. Bilgi, belge ve mevzuata dayanmayan hiçbir şeyi de ne söyledik ne de ifade ettik. Sayın Bakan, bize göre, Türk millî eğitiminin amaç ve hedefleriyle bağdaşmayan uygulamalara fırsat vermiştir, sebep olmuştur. Sayın Bakan, kanun ve yönetmeliklerde olmayan yetkileri kullanmaya kalkmış ve tasarruflarda bulunmuştur; Bakanlar Kurulu kararıyla kurulması gereken daire başkanlıkları hakkında tasarrufta bulunmuştur, kanunla kurulması gereken genel müdür yardımcılıkları, bağımsız daire başkanlıkları hakkında, hakkı olmadığı halde tasarrufta bulunmuş, görevlendirmeler yapmıştır.

Sayın Bakan, göreve getirdiği şahıslarda liyakat esasına dikkat etmemiş, siyasî kimliği öne çıkarmış ve maalesef, liyakati öne çıkaramadığı için, bir emekli öğretmenden, Bakanlığın en teknik birimi olan Projeler Daire Başkanlığına dahi atama yapabilmiştir. Sayın Bakan, hakkında olumsuz sicil bulunan, müfettiş raporlarında görevden alınması teklif edilen, değişik şaibelere bulaşmış olan kişilere görev vermiş, görevde tutmuş veya üst görevlere taşımıştır.

Sayın Bakan döneminde, Millî Eğitimin kaynakları, değişik vakıf ve dernekler aracılığıyla, maalesef, amaçlarının dışında kullandırılmıştır

EROL AL (İstanbul) - Mesela?..

AKİF GÜLLE (Devamla) - Bunu, Sayın Bakanın kendisi biliyor.

Sayın Bakan, Millî Eğitim Bakanlığında olmazsa olmaz şart olan, millî ve manevî değerlere bağlılık, ahlakî ve kültürel değerlere olan saygının gereği hususunda, uygulamalarında, maalesef, bunlara ters işlemlerin yapılmasına sebebiyet vermiştir, bunları yapanlara katkıda bulunmuştur.

Sayın Bakan, millî eğitim tarihimizde belki de ilk defa, değerli arkadaşlarımın da ifade ettiği gibi, saygın bir kurumun mensuplarını, hiçbir belgeye dayanmadan, hissî, indî ve tarafgir anlayışının bir gereği olarak, potansiyel suçlu görmüş, maalesef, bunu resmî yazışmalara kadar koymaktan da çekinmemiştir.

Sayın Bakan, kendi Bakanlık mensuplarını, branş ve daha önceki görev alanlarına göre tasnif ederek, yöneticilik sınırlarını aşan hareketler içerisinde bulunmuştur.

Değerli arkadaşlar, bu söylediklerimiz ve şu anda ifade edemediğimiz hususların hepsi bilgi ve belgeye dayalı hususlardır. Kısaca, Sayın Metin Bostancıoğlu dönemi, millî eğitimimizin kayıp yıllarıdır.

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Allah Allah!..

AKİF GÜLLE (Devamla) - Sorumsuzlukların, kayırmacılıkların, hukukdışı uygulamaların, eğitime aktarılan bütün kaynaklara rağmen eğitimde kalitenin daha da aşağılara düşürüldüğü bir dönemdir. Kalabalık sınıflar hâlâ millî eğitimin birinci öncelikli meselesidir. Öğretmen açığı ülkemizin her tarafı için geçerlidir. Bakanlık merkez ve taşra teşkilâtında herkes rahatsızdır ve de tedirgindir. Yani, Bakanlık, hepinizin, ama hepinizin bildiğiniz ve gördüğünüz şekildedir. Bu söylediklerimi hepiniz hem biliyorsunuz hem de her zaman görebiliyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Gülle, toparlayın efendim.

Buyurun.

AKİF GÜLLE (Devamla) - Bugün, öyle inanıyorum ki, hepimizin bazı duygularının, mülahazalarının ötesine geçme günüdür; yani, tarihe not düşme günüdür. Ben, değerli milletvekili arkadaşlarımın bu anlayış içerisinde hareket edebileceklerini düşünüyor ve öyle inanmak istiyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. Sağ olunuz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz.

Son olarak, İstanbul Milletvekili Sayın İrfan Gündüz; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Eğitim Bakanı Sayın Bostancıoğlu hakkında kurulan Meclis Soruşturması Komisyonu raporu üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinize ve bizi izlemekte olan aziz milletimize saygılarımı sunuyorum.

Dünya Futbol Şampiyonasının kareasına giren ve yarın Brezilya ile yarı final mücadelesi yapacak olan Millî Takımımıza yürekten başarılar diliyorum.

Konu, Metin Bostancıoğlu'nun hukukdışı ve keyfî uygulamalarıdır. Gerek Sayın Bakan, suçüstü yakalanmanın telaşı içerisinde gerekse Sayın Başbakan, bakanını koruma içgüdüsüyle konuyu farklı bir yöne çekerek komisyonu etki altına almış; böylece, soruşturmanın seyrini değiştirmeye çalışmıştır.

Soruşturma Komisyonu, yaptığı incelemede, hem soruşturma önergemde hem de onun bir açılımı olan, komisyona, 400 sayfa kadar ekle birlikte verdiğim iddialarda yer alan hususların hiçbirinin dikkate alınmadığı, soruşturulmadığı, araştırılmadığı, verdiğim belgelerin rapora bile konulmadığı görülmüştür.

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Allah!.. Allah!..

İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) - Orada "Allah Allah" deme bak!.. Sus!.. dinlemesini öğren!..

Belgelere dayalı iddialarımı, Sayın Bakan "inceleyeceğim, yeni öğrendim, araştıracağım, not aldım, sehven yapılmış" gibi, muğlak, anlamsız, mesnetsiz ve soruşturmanın ciddiyetine yakışmayan cevaplarla konuları geçiştirmeye çalışmıştır.

Soruşturma Komisyonu, soruşturma mevzuatına ve konunun önemine göre tarafsız, objektif, adil, siyasetten uzak bir anlayışla davranıp görevini yapmış olsaydı, soruşturma önergesinde ileri sürdüğüm her iddiayı ayrı ayrı ve sırasıyla inceler, sonuca bağlardı. Oysa, komisyon, bilirkişi tayin etmeyerek, alt komisyonlar kurup bütün bilgi ve belgeleri incelemeyerek, şahitler, mağdurlar ve hatta ifade vermek için yazılı müracaat edenleri bile dikkate almayarak, Bakanlıkça temin edilen belgeleri incelemeyerek, Türk Bayrağının diplomalarda aldığı yeni formu görmeyerek ve daha yüzlerce belgeyi değerlendirmeyerek, soruşturmayı, Sayın Bakanın lehine sonuçlandırma çabasına girmiştir.

Esasen, soruşturma raporu incelendiğinde, bizzat komisyon üyelerinin, bu konuları araştıracak olursak iki ayda bu işin içinden çıkamayacaklarını ifade ettikleri dikkate alınırsa, komisyonun, olayı ciddîye almadığı ve önyargılı hareket ettiği kendiliğinden anlaşılır.

Avrupa Birliğine üye ülkelerden birinin sayın bakanı, devletin uçağını iki saat bekletip kızını görmeye gittiği basına yansıdığı için, ertesi gün istifa etme nezaketini göstermiştir. Acaba, herhangi bir ülkenin bakanı, kendi bayrağında, imzasını taşıyan bir değişiklik yapılmış olsaydı, bizim bakanımız gibi görevinde kalmaya devam eder miydi?! (AK Parti sıralarından alkışlar) Ders kitaplarında sövgüler dolu cümleler olan bir kitabı öğrencilere tavsiye etseydi, bizim bakanımız gibi görevde kalmaya direnebilir miydi? Kaldı ki, soruşturma yürütüldüğü sırada Adalet Bakanlığına vekâlet ettirilme gibi bir garabet işlenebilir miydi?

Sayın milletvekilleri, önce biz ne iddia etmişiz, Sayın Bakan ne cevaplar vermiş, ona bir bakalım: Soruşturma Komisyonu, Uzaktan Eğitim Vakfındaki usulsüzlüklerle ilgili konuyu geçiştirmiştir. Şöyle ki: Sayın Bakanın "tüzelkişiliktir" dediği vakıf, özel bir vakıftır ve devletin parası, bu özel vakfa, usulsüz olarak, Bener Cordan'ın onayıyla aktarılmıştır. Sayın Bakan, paranın usulsüz aktarımını kabul etmiş; ancak, bu paranın yasal faiziyle iadesini sağlamayarak görevini kötüye kullanmıştır.

Özel vakfa aktarılan devletin parası, usulsüz yapılan ihalelerde harcandığı müfettiş raporuyla da tespit edilmiştir; ancak, vakıf yetkilileri, usulsüz para aktarma ve ihaleye fesat karıştırdıkları için yargılanırken, Şartlı Salıverme Yasasıyla dava düşmüştür.

Komisyon, gerek Uzaktan Eğitim Vakfı gerekse Millî Eğitim Vakfı ile ilgili hiçbir belgeye ulaşma ihtiyacını hissetmemiştir; hiç olmazsa, Millî Eğitim Bakanlığı Teftiş Kurulu, Vakıflar Genel Müdürlüğü müfettişleri ve Maliye uzmanlarınca, bu vakıflarla ilgili değerlendirmeleri dikkate almaları gerekmez miydi?

Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı tarihinde, sadece, Osman Nuri Demirel vakası bile, başlıbaşına, bir bakanın istifası için yeter, artar bile.

Yayın ve Kültür Dairesi Başkanı Cumali Demirtaş, bir soruşturma olmaksınız ve gerekçesiz olarak görevinden alınmış ve uzman olarak atanmıştır. Yerine ise, üç yıllık yöneticilik ve en az on yıllık memuriyet deneyimi olması gerekirken, sadece dört yıl kadar hizmeti olan Osman Nuri Demirel, Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı Yönetmenliğinin 26 ncı maddesine aykırı olarak bu göreve atanmıştır.

Doktor unvanına sahip olmadığı halde, bazı resmî yerlerde doktor unvanıyla görev yaparak fazla ücret alan Osman Nuri Demirel hakkında da bugüne kadar bir işlem yapılmamıştır; ancak, Sayın Bakan "adı geçen kişinin fazla ücreti iade ettiğini belirtmiş ve doktor unvanını sehven kullandığını" söylemiştir. Oysa, bu unvan, sehven kullanılmamıştır; çünkü, şahsına yazılan birinci yazıda, bu "sehven" kabul edilebilir; kendinin buna müdahale etmesi gerekirken, bundan sonraki iki görevlendirmede de, bu unvanı kullanmaya devam etmiştir. Eğer, Sayın Bakanın iddia ettiği gibi, bu unvanın kullanılması sehven olsaydı, adı geçenin, bu parayı bir yıl sonra değil, hemen orada iade etmesi gerekirdi.

Yönetmeliklere aykırı olarak Yayın Kültür Dairesi Başkanlığına getirilen Osman Nuri Demirel, üst yöneticilerin korumasından cesaret alarak, Sebit Yayınları, TED Vakfı ve Tob Yayınevine ait bazı kitapların kabulü işlemlerinde evrak üzerinde tahrifat yapmıştır. Müfettiş raporuyla da tespit edildiğine göre, adı geçen yayınevlerinin kitapları için verilen "uygun değildir" raporu "uygundur" şekline dönüştürülerek ve puanı yükseltilerek, Rekabet Kanununa aykırı şekilde haksız kazanç sağlamalarına neden olmuştur.

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Nereden biliyorsun?..

İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) - Hepsi belgelidir.

Soruşturma raporunda, adı geçenin, idarî yönden, yöneticilik görevinden alınması ve 1/30 oranında aylıktan kesme cezası önerilmiştir; ancak, Sayın Bakan, adı geçen personeli korumak için, bir alt ceza vermiş, idarî yönden müfettişlerin önerisine uymayarak, başka bir daireye başkan olarak görevlendirmiştir. Bu durum, müfettiş raporuyla tespit edilmiş ve Bakanın, yargılanmasına izin vermemek kararına Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı itiraz etmiş, Danıştay ise, itirazı yerinde görerek, adı geçenin yargılanmasına karar vermiştir. Bu şahıs, hem daire başkanıdır hem de yargılanmaktadır.

Sayın Bakanın, Müsteşar Bener Cordan'ın, Talim Terbiye Kurulu Başkanının birlikte aldıkları bir kararla, Talim Terbiye Kurulu Yayın Kültür Dairesi Başkanı Cumali Demirtaş, alındığı bu göreve, yargı kararı olmasına rağmen iade edilmemiştir. Yargıda, idarenin haksız işlem yaptığı, iftiraların asılsız olduğu tespit edilmiştir. Bunun sonucu olarak, mahkeme, Talim Terbiye Kurulu tarihinde ilk defa Başkan Orhan Özalp'ı ve Hukuk Müşaviri Meral Dağtekin'i, Demirtaş hakkında gerçekdışı haber yayımlayan gazeteyi tazminata mahkûm etmiştir.

Mühribe Akyol, basına da yansıyan devlet güvenlik mahkemesine verdiği dilekçesinde, üst düzey yetkililerin karıştığı bazı yayımcıların kayrılmasından, cinsel taciz ve sarkıntılığa kadar uzanan çok önemli olaylar anlatmakta ve iddialar ileri sürmektedir. Sayın Bakan, konuyu incelettirdiğini; ama, sübuta ermediğini söylüyor. Kitap İnceleme Komisyonunda görevli iken, bu hanım öğretmen, durup dururken mi böyle vahim iddiaları ileri sürüyor! Komisyon, bu öğretmeni dinleme ihtiyacı bile duymamıştır.

EROL AL (İstanbul) - İhale vermiş mi, ihale?..

İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) - Sayın Bakan, ders kitaplarını incelemek üzere kurulan komisyonlarda, 10 yıllık öğretmen olma şartını kaldırarak 2 yıla indirmiştir. Açıklamada "kitap inceleme komisyonlarında 2, 3, 5 yıllık öğretmen görevlendirilmiştir" deniliyor. Bir günde 261 ders kitabının onayını veren Talim Terbiye Kurulu, daha önce alan uzmanlarınca incelenerek Tebliğler Dergisinde tavsiye edilen yüzlerce eseri ve bu arada, Diyanet İşleri Başkanlığınca yayınlanan bazı eserleri, alan uzmanı olmayan beden eğitimi öğretmeni başkanlığında oluşturulan bir heyete inceleterek, tavsiye kararının kaldırılmasını sağlamıştır. Çoğu millî ve manevî değerler ağırlıklı bu eserlerin, tavsiye edilen eserler listesinden çıkarılması hangi gayelerle izah edilebilir?! Bu tür eserlerin alan uzmanlarınca incelenmesinden sonra karar verilmesi daha ilmî, daha objektif ve daha hukukî olmaz mıydı?

Basına "diplomada bayrak skandalı" manşetiyle geçen bu uygulama ve ilgili yasaya muhalif olan davranış, özrü kabahatinden büyük bir pişkinlikle, Millî Eğitim Bakanlığı Yayınlar Dairesi Başkanı tarafından gözden kaçmış bir basım hatası olarak açıklanmıştır. Şu garabete bakınız; işi yapan başka, cezayı alan ise bir başkası! Bakan yanlış yapıyor, müsteşar yanlış yapıyor, müsteşar yardımcısı ve bu yönergeye paraf atan genel müdür ve yardımcıları yanlış yapıyor; cezayı ise, görevi sadece basım formalitesini yürütmek olan şef ve daire başkanı çekiyor.

Sayın milletvekilleri, diplomalardaki ay yıldız, bayrağımızdaki ay yıldız mıdır; bu ay yıldız, uğruna Atatürk'ün gazi, binlerce gencin şehit olduğu ay ve yıldız değildir. Acaba, bu, bayrağı değiştirmek bir deneme midir; küçücük bir sınama mıdır; toplumun tepkilerini ölçmek için mi yapılmıştır?! Meseleye bir de bu yönden bakmak gerekir diye düşünüyorum...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Gündüz, 1 dakika içinde toparlar mısınız.

İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.

Talim ve Terbiye Kurulu Başkanı Vekili Nurettin Başer... Emanet Çeyiz kitabı var, bakın, Türk askerinin cepheden kaçtığı, Türklerin Ermenileri kıtır kıtır kestiği safsatalarına yer veren bir kitap. İlköğretim dördüncü sınıf Türkçe ders kitabında -yaz tatilinde okumaları için çocuklara hararetle tavsiye ediliyor- ne deniliyor: "Türkler, Rum köyünü basıyor, köylüleri kiliseye tıkıyor ve Rumlara bağırıyor. Koca cavır sen de mi içiyon diye, aldı kocaman bir taşı başına vurdu." "...Toplanıp gelecekler, hem sövecekler bize, hem de öldürecekler."

Bir başka kitap, Çıraklık Dönemi Türkçe 2 nci kitabının birinci metni: "Yüzelli kâğıtla sürt babam sürt" "... Ulan berduş, dedim kendi kendime..." "... altındaki canlı hayvan değil ki çüş deyince dursun. Eşek bile hep yolun kenarından gider."

Bu cümleleri, bu anlayışı, bu ruhu yarının ustaları olacak çıraklarımıza hem de devlet eliyle okutuyoruz.

Bu kitabın ders kitabı olmasında son imza mercii de Millî Eğitim Bakanı Sayın Bostancıoğlu'dur.

Bu skandal bile bir bakanın istifa etmesine ve Yüce Divanda yargılanmasına yeter sebeptir.

Saygılarımı arz ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ederiz Sayın Gündüz.

Sayın Çelen, konuşmanızın bir bölümünde "biz Doğru Yol Partisi olarak bu tür soruşturmalarda..." dediniz

SALİH ÇELEN (Antalya)- Kendi adıma konuştum efendim.

BAŞKAN- Doğru Yol Partisi veya parti adına değil de, şahsınız adına... Bunu irticalen, sürçülisan olarak değerlendiriyoruz.

SALİH ÇELEN (Antalya)- Sürçülisan efendim.

BAŞKAN- Bunu, şahsınız adına diye düzeltiyoruz; doğru mudur efendim?

SALİH ÇELEN (Antalya)- Doğrudur efendim.

BAŞKAN- Peki, teşekkür ederim.

Bu şekilde bilgilerinize sunmuş olayım.

Evet, Sayın Komisyon Başkanımızın da söz isteği var; buyurun Sayın Başkan. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

(9/5) ESAS NUMARALI MECLİS SORUŞTURMASI KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET CAVİT KAVAK (İstanbul)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Meclis Başkanvekilimizin biraz önce yaptığı son açıklamadan sonra, Komisyona karşı takınılan tutumla ilgili konulara cevap vermiyorum.

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat)- Verin efendim; ne varsa verin...

(9/5) ESAS NUMARALI MECLİS SORUŞTURMASI KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET CAVİT KAVAK (Devamla)- Ancak, 30 Nisan 2002 tarihinde çalışmalarına başlayan Komisyonumuz 7 toplantı yapmış ve tam tutanak tutmuştur.

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat)- Varsa ver cevap!..

BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, lütfen... Biraz önce, siz ne istiyordunuz...

(9/5) ESAS NUMARALI MECLİS SORUŞTURMASI KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET CAVİT KAVAK (Devamla)- Komisyonumuz çalışmalarına yardımcı olmak üzere 3.5.2002 tarih ve 6 sayılı yazıyla, Adalet Bakanlığından uzman 2 kişi, 3.5.2002 tarih ve 7 sayılı yazıyla, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulundan bir başdenetçi istemiştir. Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü Tetkik Hâkimleri Gülkin Çeliker ile Aydoğan Sansak, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulundan da Başdenetçi Cemil Çetinkaya görevlendirilmiş olup, 7.5.2002 tarihinde yemin verdirilerek Komisyonumuzla birlikte çalışmalara başlamışlardır

Komisyonumuz çalışmalarında değerlendirilmek üzere; 1.5.2002 tarih ve 4 sayılı yazıyla Millî Eğitim Bakanlığından, bakanlığın çalışmalarına esas teşkil eden mevzuatın (kanun, kanun hükmünde kararname, tüzük, yönetmelik, tebliğ gibi) birer örneği istenilmiştir.

Millî Eğitim Bakanlığı Personel Genel  Müdürlüğünün 6.5.2002 tarih ve 37622 sayılı yazıları ekinde ilgili mevzuat gönderilmiştir.

1.5.2002 tarih ve 5 sayılı yazı ile, önergede ilk imza  sahibi sıfatıyla İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz'ün dinlenilmesi ve elindeki bilgi ve belgeleri Komisyonumuza getirmesi için, 7.5.2002 tarihli toplantıda hazır bulunması istenilmiştir.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Kronolojik bir sıralama mı yapıyorsunuz Sayın Başkan?

(9/5) ESAS NUMARALI MECLİS SORUŞTURMASI KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET CAVİT KAVAK (Devamla) - 7.5.2002 tarihli toplantıda önergede ilk imza sahibi sıfatıyla İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz, ek açıklamalarda bulunmuş, bilgi ve belgelerini ibraz etmiştir.

3.05.2002 tarih ve 9 sayılı yazıyla Millî Eğitim Bakanlığından, 4 üncü sınıflar için Türkçe ders kitabı ile Kemal Yalçın'ın "Emanet Çeyiz" adlı kitabı istenilmiştir.

Millî Eğitim Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğünün, 6.5.2002 tarih ve 37522 sayılı yazıları ekinde, 4 üncü sınıflar için Türkçe ders kitabının 2000 ve 2001 yılı baskıları ile "Emanet Çeyiz" adlı roman gönderilmiştir.

9.5.2002 tarih ve l2 sayılı yazıyla, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığından, Osman Nuri Demirel ve l3 arkadaşıyla ilgili Ankara 23. Asliye Ceza Mahkemesindeki 2002/493 E. sayılı dosya istenilmiştir.

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Dosyanın rengi kırmızı mıydı, yeşil miydi onu söyle?!

(9/5) ESAS NUMARALI MECLİS SORUŞTURMASI KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET CAVİT KAVAK (Devamla) - Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 10.5.2002 tarih ve 3/7044 sayılı yazıları ekinde, Ankara 23. Asliye Ceza Mahkemesinin 2002/493 esas sayılı dava dosyasının onaylı bir örneği gönderilmiştir.

9.5.2002 ve 13 sayılı yazıyla, Danıştay 8. Daire Başkanlığından, meslek liselerinde öğrenim gören öğrencilerin genel liselere nakillerinin yapılamayacağına ilişkin genelgenin iptaline ilişkin davada verilen yürütmeyi durdurma kararı ile esas hakkında karar verilmiş ise ilgili kararın bir örneği istenilmiştir.

Danıştay 8. Daire Başkanlığının 9 Mayıs 2002 tarih ve 126 sayılı yazıları ekinde istenen kararların birer örneği gönderilmiştir.

9.5.2002 tarih ve l4 sayılı yazıyla, Millî Eğitim Bakanlığından, 4 üncü sınıflar için Türkçe ders kitabının 1999 ve 2000 yılı basımlarının birer örneği, 2002 yılı Şubat ayı Yönetici Atama, Değerlendirme, Görevde Yükselme ve Yer Değiştirme Sınavı Değerlendirme Komisyonu üyelerinin listesi, sınavı kazananların önceki görevleri, sınavın duyurulma şekli, sınav protokolünün uygulanmasına ilişkin belgeler, "Yaratılış Modeli" isimli video bandını din bilgisi derslerinde kullanan öğretmenle ilgili bakanlık soruşturma dosyası istenilmiştir.

Millî Eğitim Bakanlığı Araştırma Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığının 13.5.2002 tarih ve 28 sayılı yazıları ekinde ilgili belgeler gönderilmiş "Yaratılış Modeli" isimli video bandıyla ilgili disiplin soruşturma evrakının bulunmadığı bildirilmiştir.

15.5.2002 tarih ve 15 sayılı yazıyla, önergede ilk imza sahibi İrfan Gündüz'den önerge gerekçesinin 3 üncü sırasında sözü edilen Danıştay 8. Dairesinin yürütmenin durdurulması kararı ile bu karardan sonra aksine bir uygulamanın yapıldığına dair işlem örnekleri ve yine önerge gerekçesinin 7 nci ve 8 inci sıralarında yer alan iddialarla ilgili kişi, yer ve zaman gösteren belgeler istenilmiştir.

Önergede ilk imza sahibi İrfan Gündüz'ün 17.5.2002 tarihli cevabî yazısı ve ekleri gönderilmiştir.

21.5.2002 tarih ve 17 sayılı yazıyla; Danıştay 8. Daire Başkanlığından, 2000/3906 esas sayılı davada verilen 5.10.2000 tarihli yürütmenin durdurulması kararıyla, Millî Eğitim Bakanlığının meslekî ve teknik ortaöğretim kurumlarından resmî ve özel liselere öğrenci nakliyle ilgili 2.6.2000 gün ve 58 sayılı genelgesinin yürütmesinin durdurulmasına ilişkin 1.8.2001 tarih ve 2001/44 sayılı kararın bir örneği istenilmiştir.

Danıştay 8. Daire Başkanlığının 22.5.2002 tarih ve 144 sayılı yazıları ekinde, istenen karar örnekleri gönderilmiştir.

21.5.2002 tarih ve 18 sayılı yazıyla, Millî Eğitim Bakanlığından, Yurtdışı Teşkilâtı Meslekî Eğitim Sınavına katılanlar ile değerlendirme sonuçlarını havi belgeler istenilmiştir.

Millî Eğitim Bakanlığı Araştırma Planlama Koordinasyon Kurulu Başkanlığının 24.5.2002 tarih ve 34 sayılı yazıları ekinde ilgili belgeler gönderilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Hakları Komisyonunun 14.3.2002 tarihli 21 inci toplantısında kurulmasına karar verilen alt komisyondan intikal eden belgeler incelenmiştir.

21.5.2002 tarih ve 19 sayılı yazıyla, Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu, savunma alınması hususunda Komisyonumuza davet edilmiştir

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Okulöncesi Eğitim Kurumları Yönetmeliğinde yaptığı değişiklikle, kimseyi aşağılamadığı, küçük düşürmediği, tahkir ve tezyif kastıyla hareket etmediği; Millî Eğitim Temel Kanununda da çerçevesi çizilen esaslara aykırı hükümler içermediği, yurtdışında görevlendirilecek ataşeler konusunda, Ölçme Değerlendirme Yerleştirme Merkezi konusunda kararın Bakan tarafından değil, Bakanlar Kurulu kararı olduğu; dolayısıyla, görevi kötüye kullanarak keyfî tasarrufta bulunmadığı; meslek liselerinde öğrenim gören öğrencilerin genel liselere nakilleri konusunda yargı kararlarına aykırı düzenleyici ve yönlendirici işlemin görülmediği; görevi bilerek ve isteyerek ihmal etmediği; norm kadro konusunda yürütme görevinin Bakanlar Kuruluna ait olduğu cihetle, görevde yetkiyi kötüye kullanmanın, keza, görevin gerektirdiği yetkiyi, yasa, yönetmelik ve genelgelere aykırı olduğunu bilerek ve isteyerek kullandığı ve işlem yapmadığının söz konusu olamayacağı... Bir norm kadroyla doğuda ve güneydoğuda birçok ilimizde öğretmen açığı varken, bu projeyle, öğretmen açığı olan illerde öğretmen açığı tamamlanmış, öğretmen fazlası olan illerde de açık kapatılmıştır.

İlk defa yönetici atamalarında sınav sistemi getirilerek sınavı kazanan arkadaşların yönetici olmaları sağlanmıştır.

Bakanlık müfettişlerinin Talim Terbiye Kurulu Başkanı ve üyeleri hakkındaki suç duyurusunda Bakanın kanundan doğan yetkisi çerçevesinde yasal prosedürü izlediği ve gerekçesi de gösterilmek suretiyle karar verdiği, bu kararın kesin nitelikte olmadığı ve yargısal denetime açık bulunduğu, denetimin sağlanması bakımından da yasal zorunluluğa uyularak ilgili cumhuriyet savcılığına bildirdiği; görev esnasında hiç kimse aleyhine cürüm işlemediği; Emanet Çeyiz kitabının 1998 Abdi İpekçi Dostluk ve Barış Ödülü ile 1999 Kültür Bakanlığı Roman Başarı Ödülü aldığı, basında çıkan haberler nedeniyle yanlış anlamalara ve farklı yorumlamalara sebep olabileceği düşüncesiyle ders kitabının 2001 yılı baskısında Emanet Çeyiz romanına işaret edilen kısmın çıkarıldığı; Yaradılış Modeli isimli videobant konusunda Millî Eğitim Bakanlığınca yapılan bir inceleme ve soruşturmanın bulunmadığının bildirildiği, aksi yolda bir bilgi ve belgenin komisyonumuza intikal etmediği; Sayın Bakanın, 13-14 yaşındaki öğrenciler üzerine panzer yollayıp kollarına kelepçe takılması konusunda, Türkiye Büyük Millet Meclisi Komisyonunun, olaylar ile Millî Eğitim Bakanlığı arasında illiyet bağı kurulmadığı tespit olunmuştur.

13.6.2002 tarihli değerlendirme ve karar toplantısına 14 üye katılmış ve değerlendirmelerle beraber soruşturma önergesi oylanmıştır. 10 üye önergenin reddi yönünde, 4 üye önergenin kabulü yönünde oy kullanmışlardır.

Bu oylama sonucunda, Sayın Bakanın kimseyi aşağılamadığı, küçük düşürmediği, tahkir ve tezyif kastıyla hareket etmediği, görevi kötüye kullanmadığı, keyfî tasarrufta bulunmadığı, görevi bilerek ve isteyerek ihmal etmediği, görevde yetkiyi kullanmadığı, görev esnasında hiç kimse aleyhine cürüm işlemediği nedeniyle Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun Yüce Divana sevkına mahal olmadığına karar vermiştir. Karar, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun tasvip ve takdirlerine arz olunur.

Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; daha önce kendi verdikleri önergeye daha sonra ret oyu veren siyasî partilerin varlığı, milletin dikkatinden kaçmamaktadır. Bu makamların yıpratılmaması gereken makamlar olduğunu, bir kez daha hatırlatıyorum.

Soruşturma Komisyonumuz, iki ay boyunca, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün ve Anayasanın emrettiği biçimde toplantılarını gizli yapmıştır; hiçbir surette -basına, televizyonlara- şov düşüncesi hâkim olmamış ve bütün gerekli bilgi ve belgeler ilgili kurumlardan istenmiştir.

Ben, emeği geçen bütün arkadaşlarıma huzurlarınızda teşekkür ediyor, konuyu Yüce Meclisin oylarına arz ediyorum.

Sağ olun. (DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Başkan.

İddialarla ilgili olarak görüş ve düşüncelerini ifade etmek üzere, Millî Eğitim Bakanı Sayın Metin Bostancıoğlu; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Millî Eğitim Bakanlığında Anayasa, temel yasalar ve Türk millî eğitim politikasına aykırı, keyfî ve ideolojik hiçbir tutum ve davranış içinde hareket edilmemiştir. Türk millî eğitimini siyasî çıkarlarına daha önce kullanmış olanlara Bakanlığım döneminde izin verilmemiştir.

Eğitim, öğretim ve eğitim yönetiminde, hukuka saygılı, genel, objektif düzenlemeler yapılmış, bu düzenlemelere uygun hareket edilmiş ve herkesin bu kurallara uyması sağlanmıştır. Partizanlık yapılmamış, hiç kimse kayrılmamıştır. (AK Parti ve SP sıralarından alkışlar [!])

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Bakanlığınızdaki parti adaylarını bir sayın bakalım...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Devamla) - Herkesin, liyakat ve başarısı oranında, sınavlarla yükselmesi sağlanmış, böylece, öğretmen ve eğitim yöneticileri, güven ve huzur içerisinde çalışmışlardır.

Millî Eğitim Bakanlığı tayin bakanlığı olmaktan çıkarılmış, eğitim ve öğretimde kargaşa ve huzursuzluğa son verilmiştir. (AK Parti ve SP sıralarından "Bravo[!]" sesleri)

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Helal olsun!..

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Devamla) - Demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetine karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş bireyler yetiştirmek ilk amacımız olmuştur.

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Helal olsun!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Devamla) - Beden, zihin, ahlak, ruh ve duygu bakımından dengeli, millî, manevî, ahlakî, kültürel ve insanî değerlere bağlı, insan haklarına saygılı, vatanını ve milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan yurttaşlar yetiştirmek amacıyla çalışılmıştır.

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Yaşa!.. Var ol!..

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Devamla) - Eğitimde çağdışı, karanlık zihniyetin yerini, uluslararası standartlar ve çağdaş yöntemler almıştır. (DSP sıralarından alkışlar)

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Nedir o? Nedir o? Yuvarlak konuşmayın Sayın Bakan, karanlık dediğiniz nedir, çağdışı dediğiniz nedir?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Devamla) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Bakanlığımda bütün görevler... (AK Parti ve SP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Efendim, dinleyin lütfen... Biraz önce az bir gürültüye tahammül edemediniz. Lütfen, biraz dinleyin.

Buyurun Sayın Bakanım.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Çağdışılığı açıklasın, karanlığı açıklasın.

BAŞKAN - Efendim, dinleyin, herkes açıklar. Yorumlamaktan yoksun değilsiniz. (AK Parti ve SP sıralarından gürültüler)

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Çağdışı ne, karanlık ne, içindeki ne, dışındaki ne; hepsini bir açıklasın Sayın Bakan.

BAŞKAN - Dinleme lütfunda bulunun.

Buyurun Sayın Bakanım.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Devamla) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Bakanlığımdaki bütün görevler Türk millî eğitiminin amaç ve temel ilkeleri doğrultusunda yerine getirilmiştir. Suç olarak nitelenecek hiçbir davranış içerisinde olmadık. Yüce Atatürk'ün manevî mirası olan bilim ve aklın aydınlattığı yolda yürüdük ve bu yolda yürümeye devam edeceğiz. (DSP sıralarından alkışlar, AK Parti ve SP sıralarından gürültüler)

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye)- Atatürk'e kurban olun!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Devamla)- Takdir, Yüce Milletimizin ve Yüce Meclisimizindir. Yüce Meclisimize ve Yüce Milletimize saygılar sunarım. (DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, soruşturma önergesi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Sayın milletvekilleri, Komisyon raporu, Yüce Divana sevk etmeme yönündedir; ancak, İçtüzüğün 112 nci maddesinin beşinci fıkrası "Komisyonun Yüce Divana sevk etmeme yönündeki raporlarının reddi, ancak, Yüce Divana sevke dair verilen ve sevk kararının hangi ceza hükmüne dayanacağını gösteren bir önergenin kabulüyle mümkün olur" hükmünü taşımaktadır. Bu hüküm uyarınca Başkanlığımıza verilen iki önerge bulunmaktadır. Şimdi bu önergeleri okutacağım.

Birinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(9/5) esas numaralı Meclis Soruşturma Komisyonunun Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu hakkında Yüce Divana sevk edilmemesi yönünde vermiş olduğu karara katılmıyorum.

Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun, Türk millî eğitim politikasına aykırı, keyfî ve ideolojik uygulamaları sebebiyle ve görevini kötüye kullandığından dolayı, bu eylemlerine uyan Türk Ceza Kanununun 228, 230, 240 ve 251 inci maddeleri gereğince Yüce Divana sevk edilmesi hususunda gereğini arz ederim.

                                        Veysel Candan

                                                     Konya

BAŞKAN- Okutacağım ikinci önerge, okunan bu birinci önergeyi de kapsadığından, iki önergeyi birleştirmek suretiyle, okunduktan sonra işleme alıp, oylarınıza sunacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz ve 55 arkadaşının, Türk millî eğitim politikasına aykırı, keyfî ve ideolojik uygulamalarıyla eğitim ve öğretimde kargaşaya ve huzursuzluğa sebep olduğu, toplumsal gerilime yol açtığı, eğitim sistemini AB ve uluslararası standartlardan uzaklaştırdığı ve görevini kötüye kullandığı; bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 159, 228, 230, 240 ve 251 inci maddelerine uyduğu iddiasıyla Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu hakkında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi ve (9/5) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu raporu TBMM Başkanlığınca milletvekillerine dağıtılmış ve bugün, 25.6.2002 günü görüşülmeye başlanmıştır.

Komisyon, yaptığı çalışma sonrasında gerçekleştirdiği oylamada Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun Yüce Divana sevk edilmesine gerek olmadığına oy çokluğuyla karar vermiştir.

Soruşturmanın sonuçlandırılması aşamasına gelinmiştir. Komisyon raporu Genel Kurulca karara bağlanacaktır. Komisyonun Yüce Divana sevk etmeme yönündeki raporuna, gerekçede belirttiğimiz sebeplerden dolayı karşıyız ve raporun reddini ve Bakanın Türk Ceza Kanununun 159, 228, 230, 240 ve 251 inci maddelerine göre Yüce Divana sevk edilmesini talep ediyoruz.

Akif Gülle

Mahmut Göksu

Musa Uzunkaya

Amasya

Adıyaman

Samsun

Şükrü Ünal

 

Sait Açba

Osmaniye

 

Afyon

 

Gerekçe:

Komisyon çalışmaları bir buçuk ayda bitirilerek aceleye getirilmiş, soruşturmaya konu olan birçok şahıs ile bazı bilgi ve belgelerin temini, yapılan usulsüz işlem ve atamalarda mağdur olanlar ile müştekilerin komisyona çağrılıp dinlenmesi üyelerce ısrarla talep edilmesine rağmen, istenen belgeler temin edilmemiş, söz konusu kişiler dinlenmemiştir. Bakanın dinlenmesi yeterli görülmüştür.

Komisyon tutanaklarından da anlaşıldığı gibi, Sayın Bakan birtakım atamalarda ideolojik tavırlar takınmış; bir yanda anarşik olaylara karıştığı müfettiş raporuyla tespit edilen kişileri görevde tutmanın da ötesinde terfi ettirirken, diğer yanda (Teftiş Kurulu mensuplarında olduğu gibi) hiçbir resmî belgeye dayanmaksızın, sadece "bana böyle bilgi geldi" gibi bir gayriciddî ve gayrihukukî iddialarla veya mezun olduğu okul bahane gösterilerek, pek çok Bakanlık mensubu soruşturma geçirmiş, görevden alınmıştır. Sayın Bakan bu uygulamalarıyla, bir Millî Eğitim Bakanına uymayan bir tarafgirlik ve ideolojik ayırımcılık içerisine girmiştir.

Sayın Bakan yaptığı icraatlarıyla, Türk Milletini millet yapan; edebî, tarihî, kültürel ve manevî değerlerine hasmane tutum ve davranış sergileyerek, millî bütünlüğümüze zarar vermiştir.

Bakanlıktaki atamalarda liyakat yerine ideolojik görüş kıstas haline getirilmiştir.

Yurt dışına öğretmen gönderme sınavında olduğu gibi, imtihan kazanan bazı öğretmenler yurt dışına gönderilmemiş, gönderilenlerin birçoğu hiçbir hukukî gerekçe olmaksızın geri çağrılmış, bu konuda verilen birçok idare mahkemesi kararı uygulanmayarak suç işlenmiştir.

Millî Eğitim gibi (bir milletin geleceğini şekillendiren) bir bakanlığın bu tür iddialara maruz kalarak devam etmesi, bundan sonra da birtakım hukuksuzluklar ve usulsüzlüklerin artmasına sebebiyet verecektir. Sayın Bakanın ve Bakanlığının bu nevi şaibelerden aklanması, kamu vicdanını kanatacak, kaos ve kargaşa ortamına itilen eğitim camiamızı da umutsuzluğa itecektir. Bu nedenle, Millî Eğitim Bakanı Sayın Metin Bostancıoğlu'nun, Türk Ceza Kanununun 159, 228, 230, 240 ve 251 inci maddelerine göre Yüce Divana sevkini talep ediyoruz.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, önergeleri dinlediniz.

Anayasanın 100 üncü maddesinin üçüncü fıkrasında "Yüce Divana sevk ancak üye tamsayısının salt çoğunluğunun gizli oyuyla alınır" hükmü; İçtüzüğün 112 nci maddesinin altıncı fıkrasında da "Yüce Divana sevk kararı ancak üye tamsayısının salt çoğunluğu ile alınır" hükmü yer almaktadır. Bu sebeplerle oylamayı gizli oylama şeklinde yapacağız ve önergenin kabul edilmesi için 276 kabul oyunu arayacağız.

Gizli oylamada kabul oyu 276'nın altında olduğu takdirde, Yüce Divana sevk kabul edilmemiş olacaktır.

Gizli oylamanın ne şekilde yapılacağını açıklıyorum: Komisyon sırasındaki kâtip üye Adana İlinden başlayarak adı okunan milletvekiline biri beyaz, biri yeşil, biri kırmızı olmak üzere üç yuvarlak pul ile mühürlü zarf verecek ve milletvekilinin ad defterinde adı işaretlenecektir. Milletvekilleri, belirlenmiş bulunan bu yerden başka yerden pul ve zarf alamayacaklardır. Bildiğiniz üzere bu pullardan beyaz olanı kabul, kırmızı olanı ret, yeşil olanı ise çekimser oyu ifade etmektedir. Oyunu kullanacak sayın üye, kâtip üyeden üç yuvarlak pul ile mühürlü zarfı aldıktan sonra ve adını ad defterine işaretlettirdikten sonra oy hücresine girecek oy olarak kullanacağı pulu hücrede zarfın içerisine koyacak diğer iki pulu ise hücre içerisinde bulunan ıskarta kutusuna atacaktır, bilahara hücreden çıkacak olan üye oy pulunun bulunduğu zarfı Başkanlık Divanının önünde bulunan kürsüdeki oy kutusuna atacaktır. Oylamada adı okunmayan milletvekiline pul ve zarf verilmeyecektir.

İsmi okunmayan üye, lütfen, oyunu kullanmasın.

Şimdi, oylama işlemine Adana İlinden başlıyoruz.

(Oylar toplanıldı)

BAŞKAN - Oyunu kullanmayan sayın üye var mı?.. Yok.

Oylama işlemi tamamlanmıştır.

Kupalar kaldırılsın.

(Oyların ayırımı yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, (9/5) esas numaralı Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu hakkında kurulan Meclis Soruşturması Komisyonu raporuyla ilgili Yüce Divana sevk yönündeki önergenin gizli oylamasına 114 sayın üye katılmış; 107 kabul, 3 ret, 1 çekimser, 2 geçersiz, 1 boş oy kullanılmıştır; bu sonuca göre, önerge kabul edilmemiştir; böylece, Soruşturma Komisyonunun raporu kabul edilmiş; yani, Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun Yüce Divana sevkine mahal olmadığına karar verilmiştir. (DSP sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) - Toplantı yetersayısı yok Sayın Başkan.

HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, toplantı yetersayısını aramadınız. (DSP sıralarından "geçti, geçti" sesleri)

Ne geçti?! Geçen ne?!

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, izin verir misiniz.

Sayın Başkan, İçtüzüğün 146 ncı maddesinde, Anayasanın da zannediyorum 96 ncı maddesinde, bir kararın oluşabilmesi asgarî bir oy sayısına bağlanmıştır; Meclisin çalışabilmesi de yine asgarî bir oy sayısına bağlanmıştır. Bu sayıların biri 139, diğeri 184'tür.

Sizin şimdi açıkladığınız ve zabıtlara geçen bilgiye göre, oylamaya katılan 114 kişidir. Burada toplantı yetersayısı yoktur; ayrıca, kaldı ki, karar yetersayısı da yoktur. Onun için, oylamanın tekrarlanması gerekir diye düşünüyorum.

BAŞKAN - Efendim, teşekkür ediyorum.

Burada, bizim oylamayı yenilememiz söz konusu değildir. Birleşimin devamı içerisinde, açık oylama yaptım, bir yerde; açık oylamada toplantı yetersayısı vardı. Kaldı ki, burada aranan nitelikli çoğunluktur; yani, 276'yı bulmak esastır; 274 olsa, 275 olsa dahi, hiçbir anlam ifade etmemektedir. Bu nedenle, daha önceki uygulamalar da bu yöndedir. Ama, sizin beyanlarınız da tutanaklara geçti. Takdir sizindir.

Teşekkür ediyorum.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

Önce yarım kalan işlerden başlayacağız.

VII . – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.– İzmir Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Tekliflerinin görüşülmeyen maddeleriyle ilgili komisyon raporu Başkanlığa verilmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.

Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri ve Personeli Eğitim Merkezleri Kanunu Tasarısının müzakeresine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.– Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri ve Personeli Eğitim Merkezleri Kanunu Tasarısı ve Adalet ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/744) (S. Sayısı : 786)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının müzakeresine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

3.– Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Anayasa Komisyonu Raporu (1/777) (S. Sayısı : 557)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının müzakeresine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

4.– Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/886) (S. Sayısı : 827)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle İlgili Tasarının görüşmelerine başlayacağız.

5.– Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle İlgili Tasarının müzakeresine başlayacağız.

6.– Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş ve Üç Arkadaşının Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı : 666)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle İlgili Tasarının müzakeresine başlayacağız.

7.– Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/754, 1/692) (S. Sayısı : 675)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun Tasarısının müzakeresine başlayacağız.

8.– Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal  İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/756, 1/691) (S. Sayısı : 676)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle İlgili Tasarının müzakeresine başlayacağız.

9.– Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/753, 1/690) (S. Sayısı : 685)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Gümrük Müsteşarlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında 485 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle İlgili Tasarının müzakeresine başlayacağız.

10.– Gümrük Müsteşarlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında 485 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Gümrük Müsteşarlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Bazı Hükümlerinin Değiştirilmesine Dair 541 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/209, 1/228) (S. Sayısı : 861)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Kütahya Milletvekili Emin Karaa'nın, Avukatlık Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi, İzmir Milletvekili Mehmet Özcan'ın, 4667 Sayılı Avukatlık Kanununa Ek Geçici Bir madde Eklenmesine Dair Kanun teklifi, Denizli Milletvekili Salih Erbeyin'in, 1136 Sayılı Avukatlık Kanununda Değişiklik yapılmasına Dair 2.5.2001 Tarih ve 4667 Sayılı Kanunun 97 nci Maddesine Bir Cümle İlave Edilmesine Dair Kanun Teklifi,  Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, Avukatlık Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Manisa Milletvekili Bülent Arınç'ın, 4667 Sayılı Avukatlık Kanununa Ek Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.

11.– Kütahya Milletvekili Emin Karaa'nın, Avukatlık Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi, İzmir Milletvekili Mehmet Özcan'ın, 4667 Sayılı Avukatlık Kanununa Ek Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi, Denizli Milletvekili Salih Erbeyin'in, 1136 Sayılı Avukatlık Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 2.5.2001 Tarih ve 4667 Sayılı Kanunun 97 nci Maddesine Bir Cümle İlave Edilmesine Dair Kanun Teklifi, Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, Avukatlık Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Manisa Milletvekili Bülent Arınç'ın, 4667 Sayılı Avukatlık Kanununa Ek Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/950, 2/877, 2/921, 2/928, 2/944) (S. Sayısı : 864) (1)

BAŞKAN - Komisyon?.. Hazır.

Hükümet?.. Hazır.

Komisyon raporu 864 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Teklifin tümü üzerinde, gruplar adına söz isteği?..

HÜSEYİN ÇELİK (Van) - AK Parti Grubu adına, Sayın Bülent Arınç konuşacak Sayın Başkan.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, ben sataşmadan ötürü söz istedim, zaptı inceleyecektiniz; ne oldu efendim? Evvela buna bakalım.

BAŞKAN - AK Parti Grubu adına, Sayın Bülent Arınç; buyurun.

AK PARTİ GRUBU ADINA BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinize saygılar sunuyorum.

Öncelikle, biraz evvel yapılan oylama konusunda bir cümle ifade etmek isterim: Millî Eğitim Bakanı Sayın Metin Bostancıoğlu hakkında Meclis Soruşturması Komisyonu raporu, verilen güvensizlik önergesiyle oylandı. Bu oylamada, önergenin lehinde 107 oy çıktı, bildiğim kadarıyla, 3 oy da önergenin aleyhinde çıktı. Bu, Sayın Bakana duyulan güvensizliği çok açık biçimde ortaya koyan bir oylamadır. Hükümet ortağı siyasî partilerin sayın milletvekilleri bile, Sayın Millî Eğitim Bakanına güven duyduklarını oylarıyla göstermemişlerdir. İşin bir yönü böyle; onun için, sıraya girip tebrik etmenin âlemi yok.

İkincisi, toplantı yetersayısıyla birlikte, önemli olan, karar yetersayısıdır. Oylamaya iştirak eden milletvekillerinin toplam sayısı 114'tür. 139'un altında kalan böyle bir oylamanın, hangi sonucu verirse versin geçerli olmadığını İçtüzük açısından ifade etmek istiyorum. Bununla ilgili yasal müracaatımızı elbette yapacağız. Sayın Bakan burada aklanmamıştır; verilen önergelerin doğruluğu, 276'nın altında bile olsa, arkadaşlarımızın çoğunluk oylarıyla ortaya çıkmıştır.

Değerli arkadaşlarım, Avukatlık Kanununa bir yeni madde ilavesine ait kanun teklifiyle ilgili, hiç detaya girmeden, birkaç cümleyle arz edeceğim konu şudur: Geçtiğimiz yıl çok kapsamlı bir değişiklik yapılmıştı Avukatlık Kanununda. Yalnız, burada, avukatlıkla bağdaşabilen meslekler sınıfından bazı meslekler çıkarılmıştı ve arkadaşlarımızın müktesep hakları ihlal edilmişti; dolayısıyla, bu yıl içerisinde, hemen her siyasî partiye mensup değerli arkadaşlarımız bir kanun teklifine imza koydular ve bu imza komisyondan da aynı şekilde teklif olarak geçti, biraz da gecikmiş olarak huzurlarımıza geldi. Yapılan iş fevkalade doğrudur. Bir hata tamir edilmektedir ve Meclisimizin hemen hemen uzlaşmasıyla, konsensüsüyle bu teklif ortaya çıkmıştır. Öğretmen avukatlarımızın, yıllardan beri, bu görevleri yaparken, ellerindeki dosyalardan ve müvekkillerinden ilişkilerini kesmeleri ve bir anda ikisi arasında bir tercihte bulunmaları, elbette, onların mağduriyetlerine yol açacaktı. Ben, bu konuda arkadaşlarımızın haklı taleplerinin Meclis tarafından karşılanmış olmasından büyük sevinç duyuyorum, olumlu baktığımızı ifade ediyorum ve hayırlı olmasını diliyorum.

Saygılar sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Arınç.

Sayın Esengün, Saadet Partisi Grubu adına, buyurun efendim. (SP sıralarından alkışlar)

SP GRUBU ADINA LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün yoğun bir mesai yaptık. Bir gensoru görüştük, bir soruşturma raporunu görüştük, oyladık ve su anda da saat 22.30 ve zannediyorum, bütün arkadaşlarımız da bir an evvel birleşimin kapanmasını ve toplantının sona ermesini istiyorlar, fazla uzun konuşmaya da tahammülleri yok gibi.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Öyle bir şey yok; serbestsiniz.

LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - Serbest olduğumu biliyorum da, asıl ifade etmek istediğim şu: Bugün, bizim verdiğimiz gensoru önergesinde MHP'li, Milliyetçi Hareket Partili milletvekilleri tam vücut, tam kadro burada oldu da bizim gensorumuz aleyhinde oy kullandılar; Sayın Bostancıoğlu aleyhinde, Millî Eğitim Bakanı aleyhinde yapılan oylamada bu MHP niye buharlaştı?! Niye hiçbiriniz oy vermediniz? Bu okullarda, okul kapılarında zulmedilen öğrencilerin hakkını veremeyeceksiniz.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Siz 200 milletvekilisiniz...

BAŞKAN - Sayın Seven, lütfen efendim...

LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - Millet Meclisini terk edip gitmekle bu iş olmaz. Yüreğiniz varsa, gelin, Bakana destek verin. Eğer, yine de yüreğiniz varsa, gelin, Bakanın yaptığı haksızlıkları burada tescil edin. Meclisten kaçmak çözüm değildir. (SP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Siz neredesiniz?!.

LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - MHP bunu hep yapıyor; MHP bunu ta ilk bu Meclis açıldığı gün yaptı, öyle devam etti; ama, şimdi, sandık geliyor. Burada yaptığınız bu haksızlıkların... Zannetmeyin ki, milleti aldatacağız. Millî Eğitim Bakanı Sayın Bostancıoğlu birsürü haksızlık yapsın, o zavallı çocukları okullara almasın, hakkında soruşturma önergesi verilsin ve soruşturmanın haklılığına kamu vicdanı kanaat getirsin, herkes desin "haklıdır"... Size oy veren oy tabanınız bile Sayın Bostancıoğlu'nun aleyhindedir; ama, Milliyetçi Hareket Partisi, bugün, yeni bir erkeklik numunesi göstermiştir Mecliste; helal olsun size! (SP sıralarından alkışlar)

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Dışarıda görüşürüz...

LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, biraz evvel yapılan oylama -Sayın Arınç da bahsetti- İçtüzüğe de aykırıdır, Anayasaya da aykırıdır. Bu Meclisin toplanabilmesi için, asgarî üçte 1 miktarında, üye tam sayısının üçte 1'i kadar milletvekilinin hazır olması lazımdır; bunun ölçüsü de, yapılan oylamadan çıkan neticedir. 114 üye oy kullandığına göre, bugün toplantı yetersayısı o anda yoktur. Toplantı yetersayısı olmayan anda da, oylama dahil, Meclis hiçbir faaliyet gösteremez, hiçbir çalışma yapamaz; en azından 185 üyenin Mecliste hazır olması lazım; bunun birçok örneği var. Açık oylamayla oylanması mecburî olan kanun teklifleri, tasarıları var. Açık oylama sonucunda, eğer, o gün, asgarî kabul veya ret toplamı, oylamaya katılan, toplantıda hazır bulunan milletvekili sayısı 185'i geçmezse; yani, üçte 1'i geçmezse, o oylama geçersizdir, ilk birleşimde o oylama yenilenir. Sayın Başkan bu konuda yanlışlık yaptı. Bunu, Başkanlık Divanına götürmek de mümkündür; Anayasa Mahkemesine yeni bir içtüzük uygulaması, ihdası yoluyla, Anayasaya aykırılık iddiasıyla götürmek de mümkündür. 114 üyenin verdiği oyla böyle önemli bir konu sonuçlanmaz. En azından, lehinde ve aleyhinde verilen toplam oyların, toplantı yetersayısını bulması lazım.

Değerli arkadaşlar, bizim Meclisimiz enteresan usullerle çalışıyor. Enteresan derken, şunu öncelikle ifade edeyim: İçtüzüğümüz Anayasaya aykırı. Bu kürsüden çok ifade ettik. O zamana kadar, biz bunları söylerken, Anayasa Mahkemesi kararını açıklamamıştı. Üç beş gün evvel Anayasa Mahkemesinin gerekçeli kararı da yayımlandı ve Anayasa Mahkemesi, İçtüzükteki Anayasaya aykırılıkları gidermek için Yüce Meclisimize üç ay süre tanıdı. Şimdi, bu perşembe günü Meclis tatile girecek; üç aylık süre 1 Ekimden önce dolacak. Biz, 1 Ekim günü toplandığımızda hangi İçtüzükle amel edeceğiz, hangi İçtüzükle yönetileceğiz; Anayasaya aykırı olan İçtüzük maddeleri ne olacak?! Şimdi, bunun muhatabı, tabiî ki, birinci derecede Sayın Meclis Başkanı. Ben hayret ediyorum, Sayın Başkan, İçtüzüğün değiştirildiği günden bugüne kadar... Nasıl değiştirildiğini gördük; bir arkadaşımız, buradaki dövüşte, kavgada rahmetli oldu; birsürü haksızlıkla, zorbalıkla İçtüzük değiştirildi. Ee, sonra?!. Sonra, Anayasa Mahkemesi iptal etti; iptalinden, kararın yayımlandığı güne kadar aylar geçti, Meclis Başkanı hiç oralı değil! Hani, iptal edilen, sıradan bir derneğin tüzüğü olsa, o dernek başkanı birtakım girişimlerde bulunur, şu işi düzeltelim diye, en azından, parti yöneticilerini, temsilcilerini bir araya getirir; ama hiç oralı değil ve şimdi de, işte Anayasa Mahkemesi kararı yayımlandı. 1 Ekimde Meclis açılacak; bakalım, Sayın Başkanımız nasıl bir tedbir alacak! Allah bilir, İçtüzük için olağanüstü toplantı yapmak mecburiyetinde kalacağız. Toplanmalıyız; İçtüzüğü, muhakkak, 1 Ekimden önce Anayasaya uygun hale getirmeliyiz. İşin bir yönü bu.

Bir ikincisi, her sene bütçe görüşmeleri yapılıyor. Son birkaç yıldan beri, bütçe görüşmelerinde hızlandırılmış turlar yapılıyor. Bu, biraz da, iktidarın; biraz değil, tamamen iktidarın işine geldiği için, bakıyorsunuz, Turizm Bakanlığı ile Adalet Bakanlığı bütçesi birleştirilmiş, görüşülüyor. Kültür Bakanlığı ile Orman Bakanlığı aynı turda görüşülüyor. Bir ucube görüşme usulü!..

FARUK DEMİR (Ardahan) - İçtüzük üzerinde mi konuşuyorsunuz; yoksa, Avukatlık Yasası üzerinde mi?!

LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - Ona da sıra gelecek, sen canını sıkma!.. Sen canını sıkma!.. Ben, burada neyle ilgili konuştuğumu biliyorum; bu konuştuklarım da hepimizin lehine...

FARUK DEMİR (Ardahan) - Avukatlık Yasası üzerinde konuşun...

LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - Senin, eğer, aklın bu işi almıyorsa, öğren de gel; otur oturduğun yerde!..

FARUK DEMİR (Ardahan) - Size mi soracağım...

LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - Otur oturduğun yerde, gecenin bu saatinde terbiyesizliğin lüzumu yok... Otur!..

FARUK DEMİR (Ardahan) - Terbiyesiz sizsiniz...

LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - Sükût dur!..

FARUK DEMİR (Ardahan) - Hangi konu üzerinde söz almışsanız onun üzerinde...

LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - Sen necisin...

BAŞKAN - Sayın Esengün...

LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - Sen necisin allahaşkına?..

BAŞKAN - Milletvekilleri, lütfen...

Sayın Esengün, Genel Kurula hitap eder misiniz...

LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - Sen, hiç, çıkıp da şu kürsüden bir şey konuştun mu?

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen...

LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - Sayın Başkan, susturun; yoksa, ben sustururum... (DSP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Esengün, öyle bir hitap tarzı olamaz, yakışmıyor size...

Sayın milletvekilleri, lütfen...

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Sustur görelim hadi!..

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri...

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Bir milletvekilini nasıl susturuyorsunuz?!.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri...

LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - Şimdi, Sayın Başkan, değerli arkadaşlar...

BAŞKAN - Sayın Esengün, siz, Genel Kurula hitap edin... Efendim, siz, şahıslara hitap etmeyin. Lütfen...

LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın Esengün, lütfen... Siz, Genel Kurula hitap edin...

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Demagojiyle olmaz beyefendi!..

LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - Şimdi, bağırmayın, hiç bağırmayın da, sükût edin, dinleyin...

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen...

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Ağzından çıkanı kulağın işitsin...

MELDA BAYER (Ankara) - Sayın Başkan, sözünü geri alsın...

BAŞKAN - Sayın Esengün "ben sizi terbiye ederim" lafı yakışmıyor doğrusu; hoş bir ifade değil.. Lütfen... Siz Genel Kurula hitap edin efendim.

Buyurun.

LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - Sayın Başkan, bakınız, ben, burada...

FARUK DEMİR (Ardahan) - Demokrasiye alışın bir kere...

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Avukatlık Kanunu üzerinde...

LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - Avukatlık Kanunuyla, İçtüzükle... Netice itibariyle, bana, İçtüzükten doğan söz imkânını kullanmak üzere kürsüdeyim. O arkadaşımızın sataşmasına kadar kimseyi incittiğimi, kimseyi tahkir ettiğimi zannetmiyorum. Ben, bu kürsüde yıllardan beri konuşuyorum; ama...

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Çok kibar bir şekilde uyardı sizi arkadaşımız.

LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - Hayır efendim...

BAŞKAN - Efendim, lütfen... Karşılıklı olmasın...

LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - Sayın Başkan, sizin, öncelikle arkadaşlarınıza hâkim olmanız lazım. Grup başkanvekillerinin birinci görevi odur.

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Aynı şekilde...

LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - O değerli arkadaşımın da bana o konuda ikazda bulunması yanlış. Ben, burada ne konuştuğumu biliyorum. Eğer, İçtüzük Anayasaya aykırıysa, sizi de ilgilendirir; en az benim kadar sizin de bu konuyu dile getirmeniz lazım. İlle de sataşma olsun diye bir şey söyleniyorsa ve benim burada konuşmama mâni olunuyorsa, o zaman, lütfen, müsaade edin, ben de tepkimi ortaya koyayım.

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Tehdit ederek olmaz!

LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - Tehdit değil, hayır... Başkan susturamazsa, ben...

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen...

FARUK DEMİR (Ardahan) - Bu Meclisin kürsüsünü işgal ediyorsunuz, söz aldığınız konu üzerinde konuşacaksınız!

BAŞKAN - Sayın Demir, lütfen...

LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - Neyse, şimdi, sen otur da...

BAŞKAN - Sayın Esengün, siz, Genel Kurula hitap edin efendim...

LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bütçe görüşmelerinde - evet, sözümüz orada kalmıştı- öyle bir usul uygulanıyor ki, Adalet Bakanlığı bütçesi üzerinde partilere düşen süre 10 dakika; yani, bir ülkenin adalet sistemi, mahkemelerin, savcıların, hâkimlerin, orada çalışan bütün personelin sorunlarının dile getirilmesi, insan haklarından bahsetmek, demokrasiden bahsetmek, adaletle ilgili bütün düşünceleri dile getirmek; nihayet, bir bütçe görüşmelerinde ancak 10 dakikaya sığdırılıyor. Şimdi ise, avukatlık kanunda bir küçük değişiklik yapılacak. Yapılan değişiklik olumlu bir değişiklik. Biz de katılıyoruz ve destek veriyoruz; ama, şu anda, her grubun 20 dakika gibi, bütçe konuşmalarında dahi eline geçiremediği, sahip olamadığı geniş bir imkân var. Bunu kullanmak lazım; ama, işte, yarısı geçti sürenin. Burada söylenecek birçok sözü, yine, maalesef, söylemeden huzurunuzdan ayrılacağım.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'de en çok tahrip edilen, özellikle son beş seneden beri en çok tahrip edilen müessese, maalesef, adalet müessesesidir. Keşke, Sayın Adalet Bakanımız bugün bakanlık sıralarında oturuyor olsaydı. 28 Şubattan bu yana, özellikle son beş yıldan beri Türkiye'de hukuk siyasallaştı. Mahkemelerde, maalesef -yine, maalesef diyerek ifade ediyorum- adaletin tecelli etmediği, adaletin mülkün temeli olmadığı bir ortama sürüklendi Türkiyemiz. Adaletin tabiî ki en önemli unsuru da savunmadır, savunma hakkıdır. Anayasanın 12 nci maddesiyle başlayıp 75 inci maddesine kadar devam eden "Temel Hak ve Ödevler" kısmında yazılı hak hürriyetlerin varlığı, uygulanması ve ihlallerine engel olunmasında savunma hakkı birinci derecede önem arz etmektedir. Haksızlığa, zorbalığa, hukuk tanımazlığa, keyfiliğe dur demenin yolu bu hak ve hürriyetleri savunmak, ödünsüz ve korkusuz savunmaktan geçer. Yargı sisteminde adaletin tecellisi için savunmanın veya vekâlet kurumunun layık olduğu yere kavuşması, savunucuların, avukatların bağımsız faaliyet gösterebilmesi, hukukun üstünlüğünün tesisi için en önemli şarttır. Hukukun üstünlüğü ile savunmanın bağımsızlığı eşanlamlıdır. Savunma sadece mahkemede değil, hak ve özgürlüklerin söz konusu olduğu her ortamda güçlü olmalıdır, bağımsız olmalıdır.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'de adalet üzerinde söylenilecek çok söz var diyorum ve gerçekten öyle; ama, bir iki örnekle huzurunuzdan ayrılacağım: Türkiye'de adalet paralıdır, adliye kapısına giden herkes para ödemek mecburiyetindedir. Türkiye'de hukuk davalarında özellikle parası olmayan hakkını arayamaz hale gelmiştir. Türkiye'de adaletin gelirleri, devlet bütçesinin gelir hanelerinden birisine yazılmaktadır. Bir önemli husus da, özellikle ceza davalarında iddia ile savunmanın; yani, savcı ile avukatın aynı düzlemde, aynı seviyede bulunmamalarıdır. Yıllardan beri devam eden bir topografya hatası hâlâ devam etmektedir. Mahkeme heyetiyle savcıların aynı seviyede, aynı kürsüde oturmaları yanlıştır; bugüne kadar bu yanlış devam etmiştir, bunun muhakkak düzeltilmesi gerekir.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'de önemli bir konu da işkencedir. Maalesef, işkence, Türkiye'de kurumsallaşmıştır. İşkencenin yokluğundan bahsetmek doğru değildir; işkence, maalesef devam etmektedir, -dediğim gibi- kurumsallaşmıştır. Alınan bütün tedbirlere rağmen, çıkarılan bütün yasalara rağmen, bakanlıklarımızın veya adliyenin bütün iyiniyetli gayretlerine rağmen işkencenin önüne geçilememiştir.

Geçen sene çıkarılan Avukatlık Kanunuyla ilgili, özellikle stajyerlerin bugünlerde bütün milletvekillerine yansıdığını tahmin ettiğim itirazları var. Bu imtihanın, avukatlık sınavının kaldırılması veya en azından şu anda hukuk fakültesinde okuyan öğrencilere uygulanmaması yolunda çeşitli avukatların, çeşitli barolarda staj yapan stajyer avukatların itirazları bizlere intikal etmekte. Şu önümdeki yazıda da -gelen faksların birisinde de- 7 madde içerisinde ifade edilmiş durumda: "Meslekî kalite çoktan seçmeli bir sınavla belirlenemez. Avukat adayının hukukî bilgisi, zaten, fakültenin vermiş olduğu lisans diplomasıyla belgelendirilmiştir, ayrıca bir sınava gerek yoktur. ÖSYM tarafından yapılan sınav, meşru bir sınav değildir. Sınava giremeyecek onbinlerce aday, aylarca bir sonraki sınavı beklemek zorunda kalacaktır, bu da haksızlıktır. Sınavı bekleyen stajyerin hukukî statüsü ne olacaktır; stajyer midir avukat mıdır yoksa nedir? Avukatlık mesleğine girmek için sınav şartı öngörülmekle beraber, buna ilişkin hiçbir altyapı oluşturulmamış, süratle sınav sistemine geçilmiştir; bunun da bir çok aksaklığı beraberinde getireceği doğaldır. Yasal değişiklik ve ilgili yönetmelikler mevcut haliyle, başta evrensel hukuk ilkesi olan eşitlik ilkesine aykırıdır" diyorlar.

Sonuç olarak da, 1136 sayılı Avukatlık Kanununun 3 üncü maddesinin (d) fıkrası ve 28, 29 ve 30 uncu maddelerinin kaldırılması, eşitsizliği önleyecek değişikliklerin yapılması veya buna ilişkin bir geçiş sürecinin getirilerek, stajyer avukatların mağduriyetlerinin önlenmesi için gereğinin yapılması yönünde milletvekillerinden ve Sayın Bakanlığımızdan stajyer avukatların talepleri var, ricaları var. Tabiî, bütün bu taleplerin de ciddî şekilde ele alınması lazım.

Değerli arkadaşlar, 4 dakikalık vaktimde de, her ne kadar, milletvekili arkadaşlarım Avukatlık Kanunuyla ilgili olmadığı yönünde itiraz etseler de, Sayın Bülent Akarcalı'nın, bugün, zannediyorum, bütün milletvekili arkadaşlarımıza ilettiği önemli bir yazısını bilgilerinize arz etmek zorundayım:

"Spor Toto, kumar illetini, her eve, her gence, her telefon sahibine bulaştırma ihalesi açıyor. Hep birlikte, insanlarımızı, gençlerimizi kumara alıştıracak bu ahlaksız girişime karşı çıkalım. Başbakan Yardımcılarına, bakanlara, bu projeden vazgeçmeleri için yazı gönderelim, bizzat konuşup uyaralım. Bu proje, 18 yaşından küçükleri de teşvik edecektir. Kumar oynamak isteyen 18 yaşından küçük genç, gidip 18 yaşından büyük biriyle anlaşacaktır. Ortalıkta gençleri kötü alışkanlıklara itmekten para kazanan, okul bahçelerinde uyuşturucu satan birsürü pislik, 18 yaşından küçükler adına, belirli bir komisyon, belirli bir pay karşılığında kumar oynayacaktır. Spor Toto Genel Müdürü bu konuda gerçekleri görememektedir. Sanal kumara hayır, hayırsız bu kumara, hayırsız bu projeye hayır."

Bunu diyen, Sayın Akarcalı. Bu görüşlere katılmamak mümkün değil.

Değerli arkadaşlar, son beş yıldan beri, özellikle manevî bünyemiz alabildiğine tahrip edildi. Ekonomik krizle birlikte, ahlakî buhran aldı yürüdü. Uyuşturucu kullanma yaşı, maalesef, ta 13 yaşa kadar indi. Bırakın sigarayı, uyuşturucu kullanmak, çocuk denilecek yaşa kadar indirildi maalesef. İrticayla mücadele adı altında beş yıldan beri uygulanan tedbirlerin, baskıların, milletimizi nereye getirdiğini üzülerek görüyoruz.

Şimdi de, Spor Toto, internet kanalıyla, bütün çocukları da kapsayacak şekilde yeni bir kumar projesini hayata koymak niyetinde. Buna karşı çıkmak, herhalde, hepimizin ortak görevidir. Ben, Sayın Akarcalı'ya, bu ikazından dolayı teşekkür ediyorum. Sayın bakanlarımızı, iktidar ve muhalefet milletvekili ayırımı yapmadan bütün milletvekili arkadaşlarımı, Spor Totonun yaptığı bu yeni kumar furyasına karşı çıkmaya davet ediyorum. Gençlerimizi, yavrularımızı, bütün kötü alışkanlıklardan, sigaradan, kumardan, içkiden, uyuşturucudan korumak için her türlü tedbiri almalıyız diyorum ve hepinize saygılar sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Esengün.

Sayın milletvekilleri, tabiî, uzun süre konuşmak hepimizin hakkı; ama, gecenin ilerleyen saati ve mutabık kaldığımız bir metin; takdir sizin...

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Kayseri Milletvekili Sayın Sevgi Esen; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA SEVGİ ESEN (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avukatlık Kanununa bir madde eklenmesine ilişkin kanun teklifi üzerinde Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini kısaca, birkaç cümleyle ifade etmek üzere söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Çok kısa bir süre önce reform olarak sunulan bir kanunun bir maddesini, bugün, burada değiştirmek durumunda kaldık. Gerçekten, bu, çok üzücüdür; ancak, biz, bunu, bu Mecliste, bu hükümet zamanında çok sıkça yapıyoruz ve bir sene önce gelen kanunları, yeniden, burada değiştirmek durumunda kalıyoruz; ancak, burada, kazanılmış haklar söz konusudur, o bakımdan, gelen teklif yerindedir, uygundur.

Doğru Yol Partisi, hukukun üstünlüğüne, kazanılmış olan haklara saygıdan dolayı da bu kanun teklifine destek verecektir; hayırlı uğurlu olmasını diler, hepinize saygılar sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Esen.

MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Grubumuz adına, Sayın Salih Erbeyin konuşacaklar Sayın Başkan.

BAŞKAN - Bir dakika efendim... Tabiî, bütün grupların herhalde birkaç cümlelik ifadeleri olacak.

ANAP Grubu adına, Sayın Beyhan Aslan; buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

ANAP GRUBU ADINA BEYHAN ASLAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şahsım ve Anavatan Partisi Grubu adına Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

21 inci Dönem Parlamentosunun yaptıklarının en önemlilerinden biri, eserlerinden biri 4667 sayılı Avukatlık Yasasıdır. Bu yasa, hukuk alanında atılmış en ciddî adımlardan biridir. Bu yasayla, biz, savunmayı güçlendirdik ve hukuk devleti olma yolunda çok ciddî adım attık; ama, bu yasayı görüşürken, tabiî ki, gözden kaçan hususlar da olmuş olabilir.

Biz, bu yasada, avukatlıkla bağdaşan işler konusunda, hukuk alanında, ancak profesör ve doçentlerin avukatlık yapabileceğini belirtmiştik. Bu, uygun bir düzenlemeydi; ancak, şu ana kadar, mesleği ilköğretim ve ortaöğretimde öğretmenlik olup da avukatlık yapanlar vardı ve bunların müvekkilleriyle ilişkileri vardı; bunlar, dava almışlardı, büroları vardı, hem öğretmenlik hem de avukatlık yapıyorlardı. Burada, bunların müktesep haklarını o yasayla korumadık. Bu, fevkalade önemli nizalar doğurdu. Öğretmen olan avukata vekâlet verenler açısından mağduriyetler söz konusu oldu. Bu nedenle, biz, buradaki bu kanun değişikliğini kabul etmekle, öğretmen olan avukatın müktesep hakkının korunması yanında, müvekkillerinin de hakkının korunması söz konusu oldu, müvekkil-avukat arasındaki nizalar da sona ermiş oldu. Bu nedenle, çok isabetli bir kanun teklifidir. Biz, Anavatan Partisi Grubu olarak bu kanun teklifini destekliyoruz; hayırlı olsun diyoruz öğretmenlerimize.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyoruz. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz.

MHP Grubu adına, Denizli Milletvekili Sayın Salih Erbeyin; buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA SALİH ERBEYİN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1136 sayılı Avukatlık Kanununa Bir Madde Eklenmesine İlişkin Kanun Teklifi hakkında partimizin görüşlerini açıklamak üzere huzurlarınızdayım.

Bildiğiniz gibi, bu kanun teklifinde Parlamentoda temsil edilen tüm partilerdeki milletvekili arkadaşlarımın teklifi vardır. Bu teklifin görüşülmesinden de memnunum; çünkü, 1136 sayılı Avukatlık Kanununda sadece profesör ve doçentlerin avukatlık yapabileceği belirtilmişti; fakat, hukuka uygun olarak elde edilen, meşru hakların korunması anlamına gelen kazanılmış hak ilkesiyle düzenleyici işlemlerin, ancak, yürürlükten sonraki tarihte uygulanabileceği, bir başka değişle, geri yürütülemeyeceği, zira, kişiler aleyhine hükümler içeren düzenleyici işlemlerin geriye yürütülmesi halinde kazanılmış hakların ihlalinin söz konusu olamayacağı genel prensibinden hareketle bu kanun teklifini verdik. Burada, öğretmen avukat arkadaşlara bir tavsiyede bulunmak istiyorum. Biliyoruz ki, adalet, yani, savunma da adaletin üçüncü ayağı olarak kutsal bir görevdir, ama, öğretmenlik de kutsal bir görevdir. Bu, kendilerine verilen kazanılmış hakkın eğitim camiamızdaki görevlerini aksatmadan savunmaya katkıda bulunacaklarını düşünüyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle, kanunun, milletimize ve öğretmen arkadaşlara hayırlı olmasını diliyor, teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz.

Demokratik Sol Parti Grubu adına, Samsun Milletvekili Sayın Yekta Açıkgöz; buyurun Sayın Açıkgöz. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA YEKTA AÇIKGÖZ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avukatlık Kanuna Ek Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi hakkında, Grubum adına söz aldım; Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bilindiği gibi, 4667 sayılı Avukatlık Kanunuyla, 1136 sayılı Avukatlık Kanunu değiştirilmiş, Türk hukuk reformunda büyük bir atılım meydana getirilmiştir. Özellikle, yargının vazgeçilmez unsuru savunma, bu yeni düzenlemeyle pek çok eksiği giderme fırsatını bulmuştur. Şimdi de, bu teklifle, ilk ve ortaöğretimde görev yapan öğretmenlerin icra etmekte oldukları avukatlık mesleğini sürdürmeleriyle ilgili geçici ek bir maddeyi görüşüyoruz.

1136 sayılı Avukatlık Kanununun 12 nci maddesinin (b) bendi uyarınca, avukatlıkla birleşebilen işler arasında ilk ve ortaöğretimde görev yapan öğretmenler sayılmışken, 4667 sayılı yasanın, 12 nci maddesinin (b) bendi, hukuk alanında, sadece, profesör, doçent unvanlı kişilerin avukatlık yapabileceğini belirtmiştir. Oysa, şu anda, ülkemizde, 1136 sayılı Yasa uyarınca, ilk ve ortaöğretimde çalışan ve avukatlık mesleğini fiilen ve başarıyla yürüten yüzlerce öğretmen arkadaşımız bulunmaktadır. Yeni düzenlemeyle, söz konusu öğretmenler, ya öğretmenlik ya da avukatlık mesleğinden birini yapmaya zorlanmaktadırlar. Bu durum, adliyelerimizin işleyişinde bazı sıkıntılara yol açabileceği gibi, özellikle, avukat-müvekkil ilişkilerinde yeni sorunlar yaratacaktır. Bu nedenle, halen avukatlık mesleğini icra eden ilk ve ortaöğretimde görevli öğretmenlerin kazanılmış haklarının korunması, mağduriyetlerinin önlenmesi ve hukukî güvenliğin sağlanması gerekmiştir. Avukatlık Yasası çıkarılırken gözden kaçan bu hususun düzeltilmesi, kazanılmış hakların korunması ve hukukî istikrarın sağlanması açısından gerekliydi bu düzenleme. Şimdi, geçici bu ek geçici maddeyle, fiilen avukatlık yapan öğretmenlerle kanunun çıktığı tarihte staj yapan avukatların durumları düzeltilmiş olmaktadır.

Teklife olumlu oy vereceğimizi beyan ediyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz.

Sayın Güven, buyurun...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, şahsım adına söz istemiştim.

BAŞKAN - Bir dakika efendim... Sayın Güven'in, galiba, sataşmadan mütevellit söz talebi var.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Geçen oturumda Sayın Başkan, gerçekten...

BAŞKAN - Zabıtları getirttim, burada, şahsınıza ilişkin herhangi bir sataşma yok. Gruba ilişkin olarak "en devamsız grup" denildi...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Hayır, başka bir şey var: "Nöbetçi grup başkanvekili hariç, diğerleri gelmiyor" diye orada bir ifade var efendim, bakınız.

BAŞKAN - Hayır efendim...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Evet...

BAŞKAN - Bir dakika, okuyayım Sayın Güven.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Okuyun, okuyun efendim.

BAŞKAN - "En devamsız grubun önerisidir; yani, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna hiç devam etmeyen ya da nöbetçi olan grup başkanvekillerinin arkasında 20 milletvekiliyle" diyor.

Bu konuya açıklık getirmek üzere, buyurun efendim.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, mesele şu: Burada diğer grup başkanvekillerine bir sözüm yok; fakat, Sayın Köse, bu grupta, bu Mecliste en sonra konuşması lazım gelen adamdır. 13 Haziran 1983'te kurucusu olduğu partide ondört sene kalan bir insanın, ne olursa olsun, ayrıldığı partiye bir saygı ifadesi olması lazım; olay budur.

Sonra, "biz ne yaptık, yaz kursları" falan gibi laf sarf ediyor. "Onun yerine, Kur'an kursu açtık" diyor. Evet, açtılar; eskiden 7 yaşında gideni, şimdi 12 yaşında başlatıyorlar; yani, Sayın Köse, onunla mı övünüyor?! O nedenle, burada olmadığı için fazla konuşmuyorum; ama, takdirlerine bırakıyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim, sağ olun.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - 17 yaşında başlatıyorlar Sayın Güven.

BAŞKAN - Şahsı adına Sayın Genç, buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avukatlık Kanununa bir geçici madde eklenmesiyle ilgili olarak hazırlanan yasa teklifi üzerinde kişisel söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, biraz önce burada bir oylama yapıldı. Anayasanın 96 ncı maddesine göre, Türkiye Büyük Millet Meclisi üçte 1'le toplanır, dörtte 1'in bir fazlasıyla karar verir. Bu Meclisin karar verebilmesi için, toplantı yetersayısı olması lazım. Geçmişte, Mustafa Taşar'la ilgili verilen bir soruşturma önergesinin oylanmasında, zorlanarak böyle bir karar verildi; bana göre yanlış.

İkincisi, en büyük hatayı yaptınız sayın milletvekilleri. Biz, Anayasanın 100 üncü maddesini değiştirirken gizli oylamayı getirdik. Gizli oylamanın anlamı, milletvekillerinin, oylarını, hür iradeleriyle, bağımsız iradeleriyle kullanmasıdır. Yani, milletvekillerinin, genel başkanların emir ve direktiflerinin dışına taşarak, şu hücreye girerek, vicdanının sesini dinleyerek oy kullanması lazımdır; ama, maalesef, siz, bu Anayasanın, daha, mürekkebini kurutmadan, çok; ama, çok, çok kötü bir örnek oldunuz.

Sayın milletvekilleri, milletvekilliği çok kutsal bir müessesedir. Eğer, bir milletvekili, vicdanının sesine göre oy veremiyorsa, o milletvekilinin milletvekilliği neye yarar?! Şimdi, bu memleketi nereye getirdik; memleketi, iflasa getirdik, müstemleke memleketi haline getirdik. Eğer, biz, burada, özgür irademizle karar verseydik, bu memleket bu hale gelmezdi; bunu, herkesin bilmesi lazım. Keşke bu uygulamayı yapmasaydınız, bu uygulamayı başlatmasaydınız. Ülkeye, büyük bir kötülük yaptınız değerli milletvekilleri, gerçekten çok büyük bir kötülük yaptınız.

Değerli milletvekilleri, bu Avukatlık Kanunu müzakere edilirken, komisyonda, ben, tek başıma 8 hafta mücadele ettim.

Getirilen bir maddelik bu değişikliği destekliyorum. Ayrıca, şurada dinleyen genç avukatlarımızla ilgili bir önerge verdik; sonra, bütün grupların bunun üzerinde anlaşmasından da büyük kıvanç duyuyorum.

Değerli milletvekilleri, getirilen bu Avukatlık Kanunuyla, siz, artık, devletin büyük kaynaklarını avukatların cebine aktardınız. Bakın, 1998 yılında... (DSP sıralarından gürültüler)

Arkadaşlar, ciddî şeyler söylüyorum; rica ediyorum... Yani, lütfen, dinleyin.

1998 yılında, ben, Deniz Baykal'la ilgili bir beyanat verdim, gitti bir dava açtı ve mahkeme benim hakkımda 1,5 milyar lira tazminata hükmetti, 1998 yılında. Geçen gün bana tebligatta bulundular; 1,5 milyar liralık tazminat davasına tahakkuk eden avukatlık ücreti ne kadar biliyor musunuz; 850 000 000 lira.

YEKTA AÇIKGÖZ (Samsun) - Yok yahu!.

KAMER GENÇ (Devamla) - Varsanız bahse, ben size ispatlarım...

YEKTA AÇIKGÖZ (Samsun) - Nasıl yani?..

KAMER GENÇ (Devamla) - Yahu, anlamıyorsunuz ki! Tabiî, siz, bir şey anlamıyorsunuz ki, konuşulanları...

NECDET SARUHAN (İstanbul) - Anlatamıyorsun ki, anlayalım!

KAMER GENÇ (Devamla) - Bakın beyler, bir icra ödeme emrini gönderiyor... Ne diyor avukat; işte, avukatlık tarifesine göre, mesela, işte, 2 milyar liraya kadar yüzde 10 avukatlık ücreti. İcra müdürüne sordum, 100 milyar liralık bir alacağı icraya koyduğu zaman ne yazacak biliyor musunuz; şuraya bir 100 milyar yazacak, altına 5 milyar 800 milyon liralık avukatlık ücreti...

Geçen gün, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Türkiye'yi, bir vatandaşla ilgili olarak 250 milyar lira tazminata mahkûm etti. O vatandaş, getirecek o ilamı icraya koyacak, 250 milyar lira alacak... Bir kalem yazıyor, bir emeği yok, hemen bir saniyede, altına 15 milyar küsur avukatlık ücreti!..

Değerli arkadaşlar, dünyanın neresinde avukatlıktan bu kadar bedava para kazanılır?! Ayrıca, kamulaştırma davaları, birçok toplu davalar var, o davaların hepsinde devlet büyük para verecek.

Bir de şunu söyleyeyim size...

YEKTA AÇIKGÖZ (Samsun) - Ne diye para versin yahu?!

KAMER GENÇ (Devamla) - Bakın, menfaatınıza geliyor... Burada yiğitlik yapan çok kişi var, menfaatı olmadığı zaman mangalda kül bırakmayan çok kişi var, parti sözcüleri var; ama, Avukatlık Kanunu söz konusu olduğu zaman hepsi sustular. Niye; menfaatlarını koruyorlar. Bakın, çok ciddî şeyler söylüyorum burada.

Değerli milletvekilleri, bakın, kamu alacaklarında dahi bir alacağa faiz tahakkuk edebilmesi için, o alacağın ilgiliye tahakkuk etmesi lazım. Bir duruşmaya giriyorsunuz, duruşmada avukatlık ücreti takdir ediliyor, hemen o günden itibaren faiz yürütülüyor... Böyle bir şey var mı dünyanın hiçbir yerinde arkadaşlar?!

Bakın, siz, Avukatlık Kanunuyla vatandaşları hak aramaz duruma düşürdünüz. Bakın, Adalet Bakanına, ben, buradan... Keşke kendisi olsaydı... Bu kanun, Avukatlık Kanunu müzakere edilirken yalnız ben söz aldım. Bu Genel Kurul üzerinde çok da baskı kurdular, hem komisyonda kurdular hem burada kurdular.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, Anayasanın 135 inci maddesine göre, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları üzerinde devletin malî ve idarî denetimi esastır deniliyor. Ben, burada Adalet Bakanına dedim ki "hani senin denetimin?!" "Biz, bu denetimi böyle yapıyoruz" dedi. Ben o zaman dedim ki "sen, o makamını Barolar Birliğine terk et."

Şimdi, değerli milletvekilleri, dünyanın hiçbir yerinde, bir  kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşunun ücretini belirleme yetkisi o kuruluşa verilemez.

Şimdi, bakın, bu kanun çıktıktan sonra, Barolar Birliği, davalarda 50 000 000 liralık ücreti, hemen 175 000 000'a çıkardı; avukatlık tarifesini... İcrada, eskiden 50 000 000 lira olan maktu ücreti; yani, sonsuza çıkardılar.

Değerli milletvekilleri, benim burada en büyük sıkıntım, devlet bütçesinin büyük bir kısmı buralara gidecek.

Arkadaşlar, beni dinliyorsanız, ülkeyi düşünüyorsanız, bunu kısa zamanda düzeltmemiz lazım.

EDİP ÖZGENÇ (İçel)- Adalet Bakanlığı düzenliyor...

KAMER GENÇ (Devamla)- Tamam efendim! Yani, anlamıyorsanız, bari dinleyin!

Bir defa, Adalet Bakanlığının denetim hakkını baroların üzerinde kuralım. Baroların, kendi istedikleri gibi ücret belirlemesini kaldıralım ortadan. Böyle bir şey olur mu?! Yani, bundan sonra, arkadaşlar, gideceksiniz, bir dava açacaksınız ve açtığınız davanın aşağı yukarı; yani, bir o kadar da avukatlık ücreti ödeyeceksiniz; böyle bir şey olur mu?!

EDİP ÖZGENÇ (İçel)- Bedava mı çalışacaklar?!

KAMER GENÇ (Devamla)- Efendim, her kişinin bir emeği var; bedava niye  çalışıyorsun?.. Eskiden bedava mı çalışıyordunuz?.. Verelim devletin bütçesini hepinize canım!.. Yani, böyle bir şey olur mu?!.

Sayın milletvekilleri, gerçekten, bu Avukatlık Kanununu, hem, temel kanun kabul ettiniz. Bütün partilerdeki avukat arkadaşlarımız bunu yaptı böyle. Yani, bu memlekette avukat dışında başka kişi yok mu?!

EDİP ÖZGENÇ (İçel)- En mağdurları avukatlar...

KAMER GENÇ (Devamla)- Var; ama, burada avukatlar çoğunlukta olduğu için, tuttular, devletin bütün kaynaklarını kendi lehlerine kullandılar. Böyle bir Avukatlık Kanunu olmaz sayın milletvekilleri!

Sayın milletvekilleri, bu kanunu, Anayasa Mahkemesine götürüp de, özelikle, bu ücret belirleme konusunu eğer iptal ettirebilirsem ne âlâ; ama, şuna inanmanızı istiyorum, bu Avukatlık Kanunuyla, artık, hak aramak mümkün değil. Bir dava açıyorsunuz, davaya konu olan paranın aşağı yukarı yarısına yakınını avukata veriyorsunuz; böyle bir şey olmaz ki; yani, avukat, vatandaşın malının, mülkünün ortağı değil ki. Özellikle, icra davalarında çok para veriliyor arkadaşlar. Yani, 2 milyar liraya kadar yüzde 10, ondan sonra yüzde 8, yüzde 4... Bu, az bir para mı?! 700 milyar liraya kadar bilmem yüzde kaç... Böyle bir şey olur mu?! Onun için, Sayın Adalet Bakanından -keşke, bugün, kendisi burada olsaydı- özellikle, rica ediyorum, lütfen, bu Avukatlık Kanununu değiştirin ve barolar üzerindeki devletin denetim hakkını tekrar kurun. Aksi takdirde, yarın Barolar Birliği bir tarife daha belirleyecek ve avukat, vatandaşa ne gerek var canım, takip ettiğim davanın bütün ücretini ben alırım diyecek. (DSP sıralarından "olur mu öyle şey" sesleri, gürültüler) Der, der yani; engel var mı; yok, yok maalesef.

NECDET SARUHAN (İstanbul) - Meslek etiği var.

KAMER GENÇ (Devamla) - Efendim, meslek etiği falan kalmış mı? Bakın, tarifeyle ilgili örnek veriyorum; 1,5 milyarlık bir tazminat davasında 850 000 000 lira avukatlık ücreti ödüyorum. Böyle bir şey olur mu?!(DSP sıralarından gürültüler)

EDİP ÖZGENÇ (İçel) - Kim alıyor?!

KAMER GENÇ (Devamla) - Efendim, karşı taraf alıyor.(DSP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, hatip, düşüncelerini ifade ediyor, lütfen.

KAMER GENÇ (Devamla) - Yani, 1,5 milyarlık bir tazminat davasında, dört sene geç icraya koyuyor, faiziyle birlikte benden 850 000 000 lira avukatlık ücreti alıyor.

Beyler, şimdi, ya menfaatımızı düşüneceğiz ya memleketi düşüneceğiz. Eğer, menfaatınızı düşünüyorsanız, benim, size diyeceğim bir şey yok; ama, sizin, menfaatınızı düşüne düşüne çıkardığınız bu kanunlar -işte, çok kanun çıkarıyoruz şeklindeki övünmeleriniz- Türkiye'de insanları yaşamaz bir duruma soktu, Türkiye'de insanları hak aramaz bir duruma soktu. Eğer, siz, bunu bilmiyorsanız, lütfen gidin, sokaktaki insanlara sorun, icra müdürlüklerine sorun; oradaki insanların ne kadar büyük ıstıraplar içinde olduğunu, ne kadar haksız kazançlar sağlandığını görün ve ondan sonra, lütfen, bu kanunu hiç geç kalmadan düzeltelim. Bunu her zaman dedim, maalesef...

EDİP ÖZGENÇ (İçel) - Avukatlar haksız kazanç elde etmez; yanlış yapıyorsun.

KAMER GENÇ (Devamla) - Efendim, emeğe dayalı bir kazanç değil. Yani, efendim, şuraya...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YEKTA AÇIKGÖZ (Samsun) - Yanlış yapıyorsunuz!..

EDİP ÖZGENÇ (İçel) - Avukatlar haksız kazanç almaz.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen...

Sayın Genç, 1 dakika içinde toparlar mısınız...

KAMER GENÇ (Devamla) - Yani, bu arkadaşlarımız ne biliyorlar ne anlıyorlar ne halkın içine giriyorlar ne halkın menfaatını düşünüyorlar! Sırf kendi menfaatını...

EDİP ÖZGENÇ (İçel) - Avukatları bu şekilde suçlayamazsınız!..

KAMER GENÇ (Devamla) - Burada da bana müdahale ediyor. Ben doğruları söylüyorum, ben sana misal veriyorum; diyorum ki, bana 1,5 milyar lira aleyhime hükmedilen tazminattan dolayı 850 000 000 avukatlık ücreti ödedim. İşte, 6. İcra Dairesinde de, ben, evvelsi gün bu parayı ödedim. 6 milyar olarak ödedim. 1,5 milyar liralık tazminat davasına, 6 milyara yakın, 5 810 000 000 lira ödedim, Deniz Baykal ve avukatlarına. Böyle bir avukatlık ücreti olur mu?!

YEKTA AÇIKGÖZ (Samsun) - Faizdir o...

KAMER GENÇ (Devamla) - Neyse!.. Sen anlamıyorsun kardeşim! Anlamıyorsan, sus yahu! Susun be kardeşim! Susun yahu! Anlamasını bilin! Anlamıyorsunuz, anlamıyorsunuz, anlamıyorsunuz!.. Rica ediyorum yahu!..

EDİP ÖZGENÇ (İçel) - Sabahtan beri avukatları suçlayıp duruyorsun.

KAMER GENÇ (Devamla) - Onun için, anlamadığınız konularda da görüşmeyin, düşünce beyan etmeyin... Kim olursa olsun, gücünüz varsa, gelin, kamuoyu önünde tartışalım.

EDİP ÖZGENÇ (İçel) - Yanlış biliyorsunuz...

KAMER GENÇ (Devamla) - Burada, cebinize haksız parayı indirmekte, çok iştahla gülüyorsunuz; ama, yarın halk da sizin belanızı verecek!

Saygılar sunuyorum.

YEKTA AÇIKGÖZ (Samsun) - Sayın Genç, yanlış söylüyorsunuz.

EDİP ÖZGENÇ (İçel) - Avukatları bu şekilde düşüremezsin!

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Genç.

Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler bitmiştir.

Şimdi, sorular bölümüne geçiyoruz.

Buyurun Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Efendim, ben, Adalet Bakanına bir soru soracağım.

Bu sene, bütçesinden, Barolar Birliğine kaç lira para ödemişlerdir? Biliyorsunuz, yeni getirdiğimiz Avukatlık Kanununda... Burada, o Avukatlık Kanununu savunan kişiler, devlet bütçesinden, yüzde 3'e kadar belli gelirlerin Barolar Birliğine verilmesini kabul ettiler ve bu paranın...

AHMET İYİMAYA (Amasya) - Adlî yardım...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Efendim, ne adlî yardımı?!.

...bu paranın da, Barolar Birliği tarafından istendiği gibi kullanılmasını... 2002 bütçesinden, hatta, 2001 bütçesinden de Barolar Birliğine bu fasıldan verilen para ne kadardır? Bunları nasıl denetliyor Sayın Adalet Bakanı? Niye bugün burada kendisi yok; onu da öğrenmek istiyorum, Sayın Bakan onun yerine cevap versin efendim.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz.

Sayın Bedük, buyurun efendim.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkanım, delaletinizle, Sayın Bakanıma sualimi arz ediyorum.

Hukuk fakültesi öğrencileri, devamlı olarak, bizleri gezdiler. Türkiye'de de hukuk fakültesi sayısı fevkalade fazla. Fakülteye giren gençlerimizin, gelecekte avukatlık yapmak maksadıyla girmiş olmalarına karşın, daha evvelden çıkarılan Avukatlık Kanunu sebebiyle sınava tabi tutulacakları hükme bağlanmıştı; oysa, bu gençler, hukuk fakültesini, avukat olabilmek için bir sınav olmayacağı noktasından hareket etmek suretiyle tercih etmişlerdi.

Sayın Bakan, hukuk fakültesinde okuyan gençlerimizin, sınav şartı yokken tercih ettikleri bu fakülteden mezun olduktan sonra getirilmiş olan sınav şartını, siz, hakkaniyete uygun buluyor musunuz ve müktesep hakla bağdaştırıyor musunuz? Bununla ilgili getirilecek olan önergelere olumlu yaklaşıyor musunuz? Bunları soruyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz efendim.

Tabiî, Sayın Bakanın, soruları cevaplandırıp cevaplandırmama hakkı kendilerine aittir; ancak, ben şunu söyleyeyim: Keşke, bunlar, Avukatlık Yasasını çıkardığımız sırada ileri sürülmüş olsaydı.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, o zaman da söyledik; ama, kabul etmediler. Hatta, barolardan gelen talep üzerine bunun yapıldığı söylendi; hatta "hukuk fakültesinde bulunan gençler de mutlaka bir sınava tabi tutulsun" diye söylendi. Burada, arkadaşlar itiraz ettiler. Onun için, gerçekten, bir haksızlık var burada. Bu haksızlıkların düzeltilmesi lazım.

BAŞKAN -  Buyurun Sayın Bakanım.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI SABAHATTİN ÇAKMAKOĞLU (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; iki değerli arkadaşımın da sorularına cevap vermeye çalışacağım.

Sayın Kamer Genç'in sorusu teknik rakamlara dayalıdır; elbette, yazılı olarak kendilerine cevap verilecektir.

Sayın Bedük arkadaşımızın söylediği, biraz evvel Başkanlığınıza da sunulduğunu bildiğim bir önergeyle ilgilidir. Soru, halen hukuk fakültesinde okuyan öğrencilerin, Avukatlık Kanunu yürürlüğe girdiği tarihteki öğrencilerin, mezun oldukları takdirde, eğer avukatlık yapmak isterlerse, bu fakülteyi tercih ettiklerinde sınav şartı olmadığı için, sınava tabi olmadıkları dönemde öğrenci oldukları için, sınava tabi tutulmaması şeklindedir; öyle anladım soruyu. Ben de bu görüşe katılıyorum. Çünkü, gençlerimiz, hukuk fakültelerini tercih ettikleri zaman, mezun olduklarında, şayet avukatlık yapmayı düşünüyorlarsa -ki, tercihlerini o şekilde yaptıklarını kabul etmek mantığa uygun olur- diğer şartları haiz oldukları takdirde, sınav yapmadan avukat olacakları şeklindeydi. Bir geçici maddeyle, bunun bu şekilde düzenlenmesine, hem Bakan olarak hem de hükümet adına evet diyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Teklifin maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

AVUKATLIK KANUNUNA BİR GEÇİCİ MADDE EKLENMESİNE DAİR

KANUN TEKLİFİ

MADDE 1. - 19.3.1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanununa aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 20. - 10 Mayıs 2001 tarihinden önce ilköğretim veya orta öğretimde öğretmenlik görevi ile avukatlık mesleğini birlikte yapmakta olanlar hakkında 11 inci madde hükmü uygulanmaz."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Madde üzerinde 3 önergemiz vardır; önergeleri geliş sırasına göre okutup, aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

19.3.1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin 1 inci maddesiyle getirilen geçici 20 nci maddesindeki "10 Mayıs 2001" ibaresinin "10 Mayıs 2002" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                  Fahrettin Kukaracı

                                                  Erzurum

BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

864 sıra sayısıyla görüşülmekte olan kanun teklifinin 1 inci maddesiyle ihdas olunan geçici 20 nci maddeye ikinci fıkra olarak aşağıdaki hüküm eklenmiştir.

Nevzat Ercan

Kamer Genç

Mehmet Şandır

Sakarya

Tunceli

Hatay

Yasin Hatiboğlu

Hüseyin Çelik

Aydın Tümen

Çorum

Van

Ankara

 

Beyhan Aslan

 

 

Denizli

 

 

"Avukatlık Kanununun 3 üncü maddesinin (d) bendi hükmü, 10.5.2001 tarihinde hukuk fakültelerinde öğrenci olanlar hakkında uygulanmaz; bunlar sınava tabi tutulamaz."

BAŞKAN - Okutacağım üçüncü önerge, aynı zamanda en aykırı önerge olup, okuttuktan sonra işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

864 sıra sayılı kanun teklifinin 1 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                           Bülent Arınç

                                                    Manisa

Madde 1.– 19.3.1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanununa aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

Geçici Madde 20.– 10 Mayıs 2001 tarihinden önce ilköğretim veya ortaöğretimde öğretmenlik görevi ile avukatlık mesleğini birlikte yapanlar ve aynı durumda olup avukatlık stajını yapmakta olanlar hakkında 11 inci madde hükmü uygulanmaz.

BAŞKAN - Sayın Komisyon?...

ADALET KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ İ. SÜHAN ÖZKAN (İstanbul) - Takdire bırakıyoruz efendim.

BAŞKAN - Sayın Hükümet?..

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI SABAHATTİN ÇAKMAKOĞLU (Kayseri) - Takdir Yüce Meclisin.

BAŞKAN - Gerekçeyi mi okuyalım Sayın Arınç?

BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Teklifin 1 inci maddesi haklı ve yerinde olmakla birlikte, eksik düzenlenmiştir. Öğretmen olup avukatlık stajının sonuna gelmiş ve hatta ruhsat alma aşamasında bulunan kişilerin bu haktan yararlandırılmaması, adalet ve eşitlik düşüncesine aykırıdır.

Önergemiz bu haksızlığın giderilmesi amacını taşımaktadır.

BAŞKAN - Sayın Arınç, şimdi, bir teknik konu var. Eğer, önergeniz kabul edilirse, sonraki madde tamamen değişiyor, diğer önergelerde sorun çıkacak. O nedenle, ben, bu hususu bilgilerinize sunuyorum. Tabiî, önergenin kabul edilip edilmeyeceğini bilemiyorum; onu, ben, size sunayım. Önergenizi işleme koymak benim hakkım, görevimi yapacağım; ama, ben, bu hususu bilgilerinize sunayım istedim. Bir teknik sorun çıkacak diğer önergelerle ilgili. O bakımdan, eğer uygun görürseniz...

BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkan, benim önergem ile daha sonraki Sayın Kukaracı'nın önergesi arasında bir paralellik var. Diğer bir önerge, stajı bitirenlerin sınava girip girmemesiyle ilgili. Konuyla ilgisi çok fazla.

BAŞKAN - Bu maddenin tamamını değiştirdiği için bunu size iletiyorum. Yani, madde tamamen değişiyor; o nedenle... Maddeyi tamamen değiştirdiğiniz için... Yani, sıkıntı doğacak. O bakımdan, ben, size...

BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Yani, öğretmenlik yapanlar da aynı şekilde...

BAŞKAN - Yine öğretmenlik yapacaklar efendim. Diğerlerinde de var o öğretmenlik yapılacağı...

BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Hayır, stajını o sırada bitirmiş olanların istifade etmesi maddeyi değiştiriyor mu?

BAŞKAN - Öyleymiş efendim.

BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Bir haksızlık olacak, ben o açıdan söyledim.

BAŞKAN - Yani, bir yanlışlık yapmayalım istiyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Siz önergeyi bir oylayın...

BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkanım, affedersiniz, yani, ben işin geri kalmasını istemiyorum; ama, bir haksızlığın giderilmesine hep beraber katkıda bulunuyoruz...

BAŞKAN - Biz o konuda mutabıkız da, işin teknik boyutunu çözmeye çalışıyor arkadaşlar.

KAMER GENÇ (Tunceli)- Şu önergeyi bir işleme koyun, oylayın; hangisi aykırıysa, onu işleme koymamanız lazım.

BAŞKAN- Önerge kabul edilirse, diğer önergelerde sorun çıkıyor Kamer Bey...

Efendim, önerge, teknik boyut kazandığı için yeniden okutup, Komisyona ve Hükümete soracağım.

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Geçici 20 nci maddede "birlikte" ibaresinden sonra gelmek üzere "yapanlar ve aynı durumda olup, avukatlık stajını" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederim.

                                           Bülent Arınç

                                                    Manisa

BAŞKAN - Sayın Komisyon?..

ADALET KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ İ. SÜHAN ÖZKAN (İstanbul) - Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Hükümet?..

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI SABAHATTİN ÇAKMAKOĞLU (Kayseri) - Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Takdire bırakıyorsunuz.

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Teklifin 1 inci maddesi haklı ve yerinde olmakla birlikte, eksik düzenlenmiştir. Öğretmen olup avukatlık stajının sonuna gelmiş ve hatta, ruhsat alma aşamasında bulunan kişilerin bu haktan yararlandırılmaması, adalet ve eşitlik düşüncesine aykırıdır.

Önergemiz, bu haksızlığın giderilmesi amacını taşımaktadır.

BAŞKAN - Önergenin gerekçesini dinlediniz.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

İkinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

864 sıra sayısıyla görüşülmekte olan kanun teklifinin 1 inci maddesiyle ihdas olunan geçici 20 nci maddeye ikinci fıkra olarak aşağıdaki hüküm eklenmiştir.

                                          Nevzat Ercan

                                                 (Sakarya)

                                          ve arkadaşları

"Avukatlık Kanununun 3 üncü maddesinin (d) bendi hükmü, 10.5.2001 tarihinde hukuk fakültelerinde öğrenci olanlar hakkında uygulanmaz; bunlar sınava tabi tutulamaz."

BAŞKAN - Sayın Komisyon?..

ADALET KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ İ. SÜHAN ÖZKAN (İstanbul) - Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Hükümet?..

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI SABAHATTİN ÇAKMAKOĞLU (Kayseri) - Sayın Başkan -biraz evvel de söyledim- katılıyorum; yalnız, "10.5.2001 tarihinde" ibaresinden önce "Avukatlık Kanununun yürürlüğe girdiği 10.5.2001 tarihinde" şeklinde bir ilave yapılmasının faydalı olacağı görüşüyle "evet" diyoruz.

BAŞKAN - Efendim, ona karışamayız.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Efendim, o bir redaksiyon işi.

BAŞKAN - Önergeyi düzeltemeyiz; hayır, o bize ait değil.

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Hukuk fakültelerine öğrenci olarak kaydolunma sırasında, avukatlık sınavlarının bulunmadığı öngörüsüyle hareket edilmektedir. Genel hukuka duyulan bu güven, yasanın yürürlük tarihinde öğrenci olanlar bakımından korunmaya değerdir. Önerge, bu ihtiyacı karşılamaya yöneliktir.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Üçüncü önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

19.3.1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin 1 inci maddesiyle getirilen geçici 20 nci maddesindeki "10 Mayıs 2001" ibaresinin "10 Mayıs 2002" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                  Fahrettin Kukaracı

                                                  Erzurum

BAŞKAN - Sayın Komisyon?..

ADALET KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ İ.SÜHAN ÖZKAN (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Sayın Hükümet?..

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI SABAHATTİN ÇAKMAKOĞLU (Kayseri) - Takdir Yüce Heyetin.

BAŞKAN - Gerekçeyi mi okuyalım?

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Efendim, lütfen gerekçeyi okuyalım.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Hem öğretmenlik hem de avukatlık yapanların kazanılmış haklarının korunması, hukuk devleti olmanın bir gereğidir. Maddenin bu şekilde düzenlenmesiyle 10.5.2002'den önce avukatlık mesleğini icra eden eğitim-öğretim mensuplarının kazanılmış haklarının korunması sağlanmış olacaktır. 10 Mayıs 2002 tarihinden önce ilköğretim veya ortaöğretimde öğretmenlik görevi ile avukatlık mesleğini birlikte yapanlar ile bu tarihte stajyer avukat olanlar hakkında Avukatlık Kanununun 11 inci maddesi hükmünün uygulanmaması amaçlanmıştır.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Maddeyi, kabul edilen değişiklik önergeleriyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - Bu Kanun 10.5.2002 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - Bu kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre iki arkadaşımıza, lehte ve aleyhte olmak üzere söz vereceğim; ancak, aleyhte iki üyenin söz isteği var.

Sayın Hatiboğlu?..

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Vazgeçtim.

BAŞKAN - Vazgeçtiniz.

Sayın Genç, buyurun. (Gürültüler)

Efendim, Sayın Genç İçtüzükten doğan hakkını kullanıyor.

Sayın Güven, itiraz etmeyin, ben İçtüzüğü uygulamakla sorumluyum.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Ben ağzımı açıp bir şey söylemedim niye bana söylüyorsunuz?!

BAŞKAN - Sayın Genç, 3 dakika içinde oyunuzun rengini belli edin efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tabiî, getirilen bu yasa aslında yerinde bir yasa. Aslında bu yasa teklifi Genel Kurulda müzakere edilirken de biz bunların korunması için de çok mücadele etmiştik; ama, avukat olan sayın milletvekili arkadaşlarımız "ille bizim menfaatımız gereği biz bunu yapacağız" dediler, gücümüz yetmedi.

Şimdi, Barolar Birliği, maalesef... Devlet teşkilâtı içinde önemli kurumlar var... Mesela, Maliye Bakanlığı müfettişlerin sayısını artırmaz. Niye artırmaz; sayısı artarsa değeri düşer. Şimdi, barolar da diyorlarmış ki: "Biz bundan sonra kontenjan getireceğiz. Efendim, senede ya 50, ya 60, Türkiye'de, avukat getireceğiz."

Değerli arkadaşlar, siz Barolar Birliğine bu yetkiyi tanırsanız, adam hiç avukatlık almaz. Böyle bir şey olur mu?

Bakın, ben, biraz önce yaptığım konuşmada dedim ki, 100 milyar... 100 milyar değil, 2 milyara kadar zaten yüzde 10 alıyor. 50 tane 2 milyarlık kamulaştırma davasını avukat icraya koyduğu zaman ne alıyor; 100 milyar lira avukatlık ücreti alıyor.

Bakın, beyler, bugün bir polis kaç liraya çalışıyor; ayda 300-400 000 000 liraya çalışıyor. Bir öğretmen kaç liraya çalışıyor; ayda 300-400 000 000 liraya çalışıyor. Nasıl oluyor da bir avukat, şuraya bir rakam yazacak, yani ortalama bir 100 milyar yazacak ve 5 800 000 000 lira avukatlık ücreti alacak. Bu, dünyanın hangi... Yani, bir polisin, bir öğretmenin iki senede aldığı maaşı, siz avukatlara bir dakikada kazandırıyorsunuz. İşte sizin adalet anlayışınız bu, sizin halka bakış açınız bu!..

İçişleri Bakanına burada dedim ki: Yahu, kardeşim, şu polislerin... Hani diyorsun yiğitlik yaptı "ben, polislerin maaş teklifini getireceğim, komisyon oturmasa bile, ben, burada, maaşlarına zam yapacağım..." Altı ay geçti, daha yiğitliğini görmedik; ama, bazı güçlü meslek kuruluşlarının, devlet kesesinden veya vatandaştan haksız para kazanması için her türlü kolaylığı sağlıyorsunuz. Devleti yöneten kişiler böyle sorumsuzluk içinde davranamazlar değerli milletvekilleri; yani, herkesin, emeği karşılığı para kazanması zorunludur. Bu bakımdan, getirilen bu kanun yerindedir; ama, Avukatlık Kanununu getirmekle, Türk maliyesine, Türk hazinesine ve vatandaşın cebine büyük bir işkence, büyük bir külfet getirdiniz; insanları hak arayamaz bir duruma soktunuz; adaleti pahalı ettirdiniz.

Şimdi, parti kongrelerini yapıyoruz. Adalet Bakanlığı... İlçe, il yönetimlerine seçilen kişilerin sabıka kaydını alacağız; bir sabıka kaydı 7,5 milyon... Değerli arkadaşlarım, niye, yani, Adalet Bakanlığı Vakfına 7,5 milyon lira para alıyorlar?! Böyle bir şey olur mu?! Zaten, vatandaş, siyasetle uğraşmıyor. Bunlar, yani, devlet... Belirli kurumlar vatandaşı böyle soyar mı arkadaşlar?! Bu, soygunculuk... Olur mu yani?! Şimdi, benim ilimde insanlar, zaten, ekmek parasını bulamıyor. Ondan sonra, nasıl gidecek, 7,5 milyon lira verecek de bir sabıka kaydını alacak?!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) - 1 dakika daha verirseniz, bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Devamla) - Siyasî partilerde görev yapan insanlar bunu... Yani, ekonomik külfeti... Yoksa, siyasî faaliyette bulunmasınlar mı?! Hiç olmazsa, Adalet Bakanlığı, kendi vakfına bu kanalla bedava para alacağına, bunlardan para almasın.

Değerli milletvekilleri, her kuruluş vakıf kurmuş, vatandaştan sebepsiz yere para alıyor. Böyle bir şey olmaz!.. Böyle bir şey olmaz!.. Zaten, Türkiye'de insanlar geçim sıkıntısı çekiyorlar. Onun için, bu kanun, özellikle, biraz önce burada hareket eden genç avukat arkadaşlarıma da hayırlı uğurlu olsun; o arkadaşlar da defalarca geldiler; bana da danıştılar, şey ettiler... Hakikaten, Barolar Birliği -stajını yapmış- imtihan açmıyor. Böyle bir şey olur mu?! Meslek kuruluşunun eline böyle yetkiyi verirseniz, adam keyfî hareket ediyor. Ondan sonra ne yapacak peki; hukuk fakültesini bitirmiş, stajını yapmış, ondan sonra avukatlık yapamayacak. Arkadaşlar, hani, siz, haktan bahsediyorsunuz, mesleğin onurundan bahsediyorsunuz; burada, mangalda kül bırakmayan avukatların bazı çıkışları var; ama, menfaatına geldiği zaman, her şey benim cebime; böyle bir şey olur mu?!

Saygılar sunarım.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Genç.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, izin verir misiniz, bir hususu arz edeyim.

BAŞKAN - Buyurun; tabiî efendim.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Genç, iki seferdir kürsüde öyle şeyler anlattı ki, avukatlar, sanki, Ali kıran baş kesen oldu. Bakınız, biz, Anayasa...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Bana niye cevap veriyor?! Bakan cevap versin...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - İzin verin efendim, izin verin...

BAŞKAN - Sayın Hatiboğlu'nun mikrofonunu açar mısınız.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Bana niye cevap veriyor?! Bakan çıksın cevap versin Sayın Başkan... Hatiboğlu bana hangi yetkiyle cevap veriyor?!

BAŞKAN - Efendim, eski bir hukukçu ve avukat olarak, herhalde, görüşlerini ifade ediyor.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Hayır, hangi sıfatla bana cevap veriyor?!

BAŞKAN - Sayın Hatiboğlu, buyurun.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Genç, ben, size cevap vermiyorum. Sizi dinleyenler, yanlış izlenim edinmesin diye, ben bir hususu arz ediyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Ben, doğru izlenim veriyorum.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Arz ediyorum ki, Avukatlık Kanunu müzakere edilirken, özellikle benim ısrarla üzerinde durduğum ve arkadaşlarımın da iştirak ettiği bir teklifle...

AHMET İYİMAYA (Amasya) - Ben hazırladım.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - ...milletvekillerinin avukatlık yapması imkânı ortadan kaldırıldı.

BAŞKAN - Doğrudur efendim.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Yani, milletvekili avukatlık yapmayacak. Biz, bir hak adına, hak uğruna, kendi ellerimizi kendimiz bağladık; bunda da çok iyi ettik ve bundan da çok memnunum. Sayın Genç'i dinleyenler bunu duysun diye arz ve ifade ediyorum.

Saygı sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Ben, doğruları söylüyorum, uygulamayı anlatıyorum.

BAŞKAN - Efendim, tabiî, o doğru mu, yanlış mı, millet takdir edecek.

Sayın Özgenç; buyurun.

EDİP ÖZGENÇ (İçel) - Sayın Başkanım, Değerli Milletvekili Arkadaşımız Kamer Genç, devamlı olarak, avukatlık mesleğini son derece taciz eden birtakım ifadelerde bulundu.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Ben söz aldım; kimseyi taciz etmedim.

EDİP ÖZGENÇ (İçel) - Bu itibarla izin verirseniz, iki...

BAŞKAN - Efendim, verdim zaten; iki cümleyle ifade edin.

EDİP ÖZGENÇ (İçel) - Değerli Başkanım, çok teşekkür ediyorum.

Efendim, şunu arz etmek istiyorum: Değerli arkadaşımız birtakım bilgileri edinmiş; ama, yanlış bilgiler edinmiş. Adalet Bakanlığının, her yıl, avukatlık ücret tarifesini hazırlarken, düzenlemiş olduğu sistemde, garameten düzenlenen bir sistem söz konusudur. Değerli arkadaşımın arz ettiği gibi, avukatlar bu kadar çok büyük ölçüde kazançlar sağlayan bir meslek ve kurum halinde değil.

Bu itibarla, yanlış bilgiler ifade ediyor; yani, 1 milyar, 1,5 milyar liralık bir tazminat davasını kazanmış olan  kişinin, 700- 800 000 000 Türk Lirası miktarında bir kazanç sağladığı konusu, tamamen yanlış ve üstelik, Barolar Birliğine devamlı olarak hedeflerde bulunuyor...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Ben o zaman, bana gelen icra ödemesini arkadaşa getireyim...

BAŞKAN - Sayın Özgenç, lütfen bağlar mısınız...

EDİP ÖZGENÇ (İçel) -Yanlış bilgilerle arz ediyor efendim; onu  söylemeye çalışıyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) - O zaman  ne hakla söz veriyorsunuz?

BAŞKAN -Bir dakika efendim...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Ne hakla söz veriyorsunuz?!

MEHMET MAİL BÜYÜKERMAN (Eskişehir) - Gündemde böyle bir konu yok. (Alkışlar)

BAŞKAN - Yerinden söz isteğinde bulundu Sayın Genç.

Sayın Özgenç, buyurun, cümlenizi bağlayın lütfen.

EDİP ÖZGENÇ (İçel) - Anlıyorum.

Şunu arz etmeye çalışıyorum: Barolar Birliği, avukatlık mesleğinin olabildiğince gelişmesini sağlamak, iyi yetişmesini sağlamak konusunda birtakım gayretler içerisinde ve tekrar ifade ediyorum: Değerli arkadaşımız az evvel kürsüden avukatlık mesleğini son derece de kötümseyecek şekilde ifade tarzlarında bulundu. Avukatlar, hiçbir şekilde haksız kazanç sağlayan bir meslekî kurum durumunda değildir, yanlış ifadelerde bulunuyor.

Bu itibarla, durumu ifade etmek için söz aldım.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, o zaman arkadaş benim beyanımı yanlış anladı. Ben, avukatları...

Lütfen mikrofonu açar mısınız... Şimdi, bana cevap verdi...

BAŞKAN -Sayın Genç.....

MEHMET MAİL BÜYÜKERMAN (Eskişehir) -  Gündeme geçelim, gündeme... (Gülüşmeler; alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, efendim bakın, yani ben avukatları taciz etmedim efendim, izah edeyim...

BAŞKAN - Sayın Genç, bir dakikanızı rica edeyim.

Sayın Genç bakınız, 1,5 milyarlık bir takipte hiçbir zaman bir avukat 750 000 000-800 000 000 lira para alamaz; bu, külliyen hilafı hakikattir.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Hayır, var mısınız bahse; arkadaşla birlikte var mısınız bahse?

BAŞKAN - Ben varım, ben varım; ben hukukçuyum, hâkimlik yaptım, avukatlık yaptım.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Bir şey söyleyeyim Sayın Başkan; eğer, ben haklıysam, siz bana 750 000 000 lira para vereceksiniz; siz haklıysanız ben size 750 000 000 vereceğim.

BAŞKAN - O zaman sizin takibin başka bir sebebi var...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Genel Kurulda böyle şey olur mu Sayın Başkan?!

BAŞKAN - Sayın Genç, lütfen...

Teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Yeni avukatlarımıza ve öğretmenlik yaparken avukatlık da yapan arkadaşlarımıza hayırlı olsun diyorum.

Bu arada, hukuk fakültelerinde okuyan öğrencilerin de, sınavdan muaf tutulduğunu, burada, tekrar açıklamak istiyorum.

Kanun, hayırlı ve uğurlu olsun. (DSP sıralarından "başka kanun var mı?" sesleri)

Var, var efendim; çalışma süremiz, 12 nci sıradaki kanun tasarısının bitimine kadardı.

Gülhane Askerî Tıp Akademisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının müzakerelerine başlıyoruz.

12.– Gülhane Askerî Tıp Akademisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/1000) (S. Sayısı : 880) (1)

BAŞKAN - Komisyon?.. Hazır.

Hükümet?.. Hazır.

Komisyon raporu, 880 sıra sayısıyla bastırılıp, dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen?.. Yok.

MUSTAFA GEÇER (Hatay) - Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

MUSTAFA GEÇER (Hatay) - Sayın Başkan, karar yetersayısı yok şu anda!

BAŞKAN - Efendim, bundan sonra isterseniz, arayacağım...

1 inci maddeyi okutuyorum:

GÜLHANE ASKERÎ TIP AKADEMİSİ KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA

DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. -17.11.1983 tarihli ve 2955 sayılı Gülhane Askerî Tıp Akademisi Kanununun 39 uncu maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 39. - Gülhane Askerî Tıp Akademisinde öğretim parasız yatılıdır. Öğrencilerin yönetmelikte tespit edilecek ihtiyaçları, Devlet tarafından karşılanır. Öğrencilere, 27 Temmuz 1967 tarihli ve 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanunu hükümlerine göre harçlık ödenir. Gülhane Askerî Tıp Akademisi ve bağlı birimlerindeki yüksek öğretim, bu Kanunda belirlenen amaç ve ana ilkelerine göre aşağıdaki şekilde düzenlenir.

a) Gülhane Askerî Tıp Akademisinde kuruluş özelliklerine ve ihtiyaçlarına göre yapılan eğitim, öğretim ve buna dayalı olarak verilen diplomalarla ilgili esaslar, yönetmelikte gösterilir.

b) Gülhane Askerî Tıp Akademisi ve bağlı birimlerinin aynı meslek ve bilim dallarında eğitim ve öğretim yapan diğer sivil yüksek öğretim kurumları ile eşdeğer olması ve öğrenimden sonra kazanılan unvanların aynı ve elde edilen hakların eşdeğer sayılması hususu, Sağlık Bakanlığı ve Yüksek Öğretim Kurulu tarafından düzenlenir.

Gülhane Askerî Tıp Akademisi sağlık bilimleri enstitüsü ile askerî tıp fakültesinden mezun olanlar, 11.4.1928 tarihli ve 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanunda belirtilen hak ve yetkilere sahip olurlar.

c) Gülhane Askerî Tıp Akademisine bağlı askerî tıp fakültesinden mezun olanlar, 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanunu hükümlerine göre muvazzaf teğmen nasbedilirler. Lisans düzeyindeki diğer yüksek öğretim kurumlarından mezun olanlara, Türk Silâhlı Kuvvetlerinde görevli devlet memurları hakkındaki mevzuat hükümleri uygulanır.

d) Gülhane Askerî Tıp Akademisine bağlı lisans düzeyindeki yüksek öğretim kurumlarından mezun olarak devlet memuru statüsünde istihdam edilenler, öğrenim süreleri kadar mecburî hizmete tâbidirler.

HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Madde üzerinde, Grubumuz adına, Ankara Milletvekili Eyyüp Sanay konuşacaklar.

BAŞKAN - 1 inci madde üzerinde, AK Parti Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Eyyüp Sanay; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA EYYÜP SANAY (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gülhane Askerî Tıp Akademisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu raporu hakkında Grubum adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Ancak, geneli üzerinde görüşme yapılmadan, doğrudan doğruya 1 inci maddeye geçildi. Elbette, eğitim öğretimle ilgili olduğu için, böyle bir düzenleme takdire şayandır; ancak, ne hikmettir, bu Mecliste üç seneden beri milletvekiliyim, enteresan şeyler yaşıyorum. Bazı kanunlar yıldırım hızıyla, şimşek hızıyla geliyor; bazı kanunlar, üç senedir, geldiğimden beri gündemde, hâlâ, ön sıralara inmiyor. Acaba, kanunlar da torpilli mi?! Türkiye'de, işe girerken torpil arıyorlar, ihalede torpil arıyorlar, her şeyde torpil aranıyor, kanunlarda da, Mecliste bunlar mı söküyor?!

Bu kanun nasıl gelmiş diye şöyle bir baktım; 17.6.2002 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisine gelmiş, 17.6.2002; yani, bu ayın 17'sinde gelmiş, hemen 18'inde, bir günde havale edilmiş, 20'sinde hemen gelmiş, inmiş Meclise ve bugün 25'i ayın -saatim yok, bilemiyorum 26'sına devrettik mi- hemen görüşüyoruz. Arkasından da, geneli üzerinde bir konuşma olacak, kimse konuşmuyor, herkes susuyor, bazı kanunlar hemen geçiyor.

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın Sanay, bu, Genel Kurulun iradesi; öyle bir şey yok.

EYYÜP SANAY (Devamla) - Elbette Genel Kurulun iradesidir; ama, Genel Kurulun iradesine, galiba, zannedersem -çok rahatlıkla, bu Genel Kurul çalışmıyor-  müdahaleler var; ama, bilmiyoruz, söyleyemiyoruz.

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Öyle bir şey yok... Lütfen...

EDİP ÖZGENÇ (İçel) - Ordunun ihtiyaçlarını sağlamaya çalışıyoruz.

EYYÜP SANAY (Devamla) - Burada, eğer, vakit müsait olsaydı, Yüksek Öğretim Kurulunun problemleri dile getirilebilirdi, Askerî Tıp Akademisi kurumumuzun problemleri ifade edilebilirdi. Ayrıca, baktığımız zaman, burada, sadece bir harçlık veriliyor; ama, ben, bütün yüksek hemşire okullarına, bütün hemşirelerimize haftasonu harçlıkları veya ay sonu harçlıkları verilsin isterdim; ama, bu da böyle değil. O zaman, burada, Anayasanın eşitlik ilkesine göre, bu da uygun değil, bu da şık değil, yakışmıyor. Ben isterim ki, buradan kanunlar şık gitsin. Bütün yüksek hemşire okullarının hepsine harçlık verilsin; çünkü, marifet iltifata tabidir. Hakikaten de, ben, 101 inci dönem olarak, askerî okulda, topçu okulunda yedek subaylığımı yaparken, sosyal bilimci olmama rağmen, çok güzel bir eğitim aldım. Keşke, bütün üniversitelerimizde böyle olsaydı dedim ve ben altı ayda mühendisliği öğrendim, topun her şeyini bana öğrettiler, niye; marifet iltifata tabiî olduğu, imkânlar yerinde olduğu için. Ben istiyorum ki, benim ülkemdeki bütün okullarıma, bütün üniversitelerime bu imkân tanınsın, sadece bir yere tanınmasın, bütün hepsine tanınsın, eğitime ayrılan pay çok yüksek tutulsun, arzum bu; ama biz, yok edilmedi, yapılmadı diye partizanca bir hareketle değil, ben tamamen hasbî, burada... Bu memleketi hepiniz kadar seviyoruz, hepimiz seviyoruz; ama istiyoruz ki kaliteli olsun. Benim içim yanıyor eğitimin kalitesi düştükçe. Eğitimin kalitesi her geçen gün düşüyor.

Benim dönemimden bugüne kadar şöyle bir geçiyorum, hep düşüyor. Bu sorumluluk bize aittir, böyle tebessüm ederek filan geçiremeyiz bunu. Hangi baba -şu anda birkısmınızın torunu var; çocuklar karnelerini aldı- hanginiz, çok rahatlıkla, bunlar bilgisini öğrendi, eğitimini aldı diyebilir; sekiz yıla da çıkardığınız halde mecburî eğitimi.

Değerli arkadaşlar, onun için, burada meseleyi ben başka yönlere çekmek istemedim, tamamen hasbî olarak burada kendi duygularımı ifade etmek istedim; ama tabiî gecenin geç saatinde tahammülünüz, sabrınız hakikaten takdire şayandır, ben bu takdir duygularımla bu kanunun hayırlı olmasını diliyorum.

Saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Sanay.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Saffet Arıkan Bedük.

Buyurun Sayın Bedük.

DYP GRUBU ADINA SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 880 sıra sayılı Gülhane Askerî Tıp Akademisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde söz almış bulunuyorum; Doğru Yol Partisi Grubu adına ve şahsım adına Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu tasarının görüşülmesiyle ilgili olarak Sayın Millî Savunma Bakanının tutumu, demokrasinin açılımı bakımından fevkalade ehemmiyet arz etmektedir. Bütün muhalefeti dolaşmak suretiyle bir konsensüs aramış, buraya tasarıyı sevk ederken muhalefetin de görüşünü almıştır. Millî Savunma Bakanlığının bugüne kadarki uygulaması bu bağlamda fevkalade önemlidir, iktidar ile muhalefet arasındaki uzlaşmayı araması açısından da gerçekten güzel bir uygulamadır.

Gülhane Askerî Tıp Akademisi, gerçekten tarihî perspektif itibariyle değerlendirildiğinde fevkalade önemli bir kurumdur; yaptıkları hizmetleriyle, tıp alanında, tıp dünyasında, araştırmasıyla, geliştirmesiyle ve kongreleriyle büyük hizmetleri olan bir kurumdur.

Gülhane Askerî Tıp Akademisi, sadece, Türk Silahlı Kuvvetlerinin özellikle askerî tabip yetiştirmesiyle ilgili hizmetleri yapmamaktadır; askerî tabip yetiştirirken, aynı zamanda, tıp dünyasına, tıp bilimine fevkalade önemli ve yararlı hizmetleri olmuştur. Askerî Tıp Akademisinin, ulusal ve uluslararası bazda kongre ve konferanslarda da, gerçekten, faydalı hizmetleri ve buluşları olmuş ve insanlık âlemine de bunları sunmuştur.

Değerli milletvekilleri, daha evvelden kabul etmiş olduğumuz bir kanunla, Gülhane Askerî Tıp Akademisine, askerî tabip yetiştirmeyle birlikte, diğer personeli de yetiştirme görevini vermişiz. Bunlardan bir tanesi de, Yüksek Hemşirelik Okulunun kurulmasıdır. Yüksek Hemşirelik Okulunu kurmakla birlikte, aslında, daha evvelden, askerî öğrenci kabul etmek suretiyle, hemşirelik okulunu hem beslemiş hem kurmuş hem de işletmeye açmışız; ama, daha sonra, askerî öğrencilik sıfatını kaldırmış, bunu, yüksek lisans seviyesine getirmişiz.

Lisans seviyesine getirilen hemşirelik okulunda okuyan gençlerimiz için, okul bittikten sonra, devlette, hem denkliğin sağlanması hem sivil sektörde hizmet yapmaları ve bu arada da, belli bazı statülere kavuşmaları gerektiği ortaya çıkmış ve bu, bir eksiklik olarak gündeme gelmiştir.

Bu bağlamda, hemşireler olarak burada okuyanlara, parasız yatılı olarak okuyup mezun olan hemşirelere, mezun olduktan sonra, hem bir mecburî hizmet getirilmekte hem de öğrencilik sırasında kendilerine belli bir ücret ödenmektedir; bu, aslında, askerî okullarda okuyan birkısım askerî öğrenciler veya diğer statülerdekilerle aynı ayara, eşit haklara getirilmeleri bakımından ve gerçekten önemli bir eksikliğin giderilmesi bakımından fevkalade anlamlıdır.

Değerli milletvekilleri, 6283 sayılı Hemşirelik Kanunuyla, gerçekten, Türkiye'de sağlık hizmetlerinin önemli bir elemanı olarak hizmet eden bu meslek mensuplarının, gerçekten, kendilerine her türlü kolaylığın sağlanması ve birkısım hakların tanınması bakımından büyük bir eksiklik içerisinde olduklarını bilhassa belirtmek istiyorum.

Sağlık hizmeti, doktorlar, hemşireler, altyapı itibariyle hastaneler ve oradaki teknolojisiyle birlikte bir bütündür. Dünyada, teknolojik bakımdan gelişimi en fazla yaşayan alan tıp alanıdır. Dolayısıyla tıp alanında yetişen insan sayısı, insangücü de fevkalade önemlidir. O teknolojiyi kullanacak, insanlara hizmet verecek olan insanları yetiştirmek, yine bu devletin aslî görevleri arasındadır.

Değerli milletvekilleri, hemşirelik mesleği, gerçekten hayatîdir ve insanîdir; şefkati, bilgiyi,  sevgiyi ve eğitimi gerektirmektedir; gece gündüz demeden insanlığa hizmet etmektedir, tabiplerle birlikte hizmet etmektedir.

Hemşirelik mesleğinin üç türlü görevi vardır; hem tedavi edicidir hem koruyucudur hem de, gerçekten, insanlara toplumsal bakımdan hizmet vermektedir. Bu hizmeti, sağlık kurumlarında vermekte, evlerde vermekte veya özel kurum ve kuruluşlarda vermektedir. Bu bağlamda, tabiplerle birlikte, insanlık için fevkalade ehemmiyetli hizmet yapan hemşirelik mesleğindeki kişilerin ekonomik meselelerini mutlaka düzeltmek gerekir ve onlar mesleğe atıldıktan sonra gerekli desteği yapmak gerekmektedir; ama, ben Sayın Bakana buradan seslenmek istiyorum, son derece halisane niyetlerle sesleniyorum: Hemşirelik, Dünya Sağlık Örgütüyle birlikte, Dünya Hemşireler Teşkilâtının da bir üyesi olmaları sebebiyle, aynı zamanda önemli bir meslek olarak kabul edilmiştir. Bu bağlamda, bizim vermiş olduğumuz bir kanun teklifi vardır, hemşirelik mesleğine mensup olanlar...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bedük, 1 dakika içerisinde toparlar mısınız.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

Hemşirelik mesleğine intisap etmiş olan kişilerin, Türk hemşireler birliğini kurması bir zaruret haline gelmiştir. Biz, bu konuda  bir kanun teklifi vermiş bulunmaktayız. Hemşireler birliğinin kurulması, aslında, Avrupa Birliği standartlarının da istediği bir teşkilâtlanmadır; çünkü, bir meslek olarak kabul edilmektedir. Onun için de, bir Türk hemşireler birliğinin kurulması hususunda vermiş olduğumuz kanun teklifi hususunda, Sağlık Bakanlığıyla da görüşmek suretiyle, bize destek vermesini, bu teklifimizin kabul edilmesi istikametinde gayretlerini bekliyorum. Çünkü, bu birlik, hem meslekiçi eğitimi sağlayacak, meslekteki gelişimi temin etmiş olacak ve hem de uluslararası platformda söz sahibi olacaktır diyor, bu tasarıya olumlu yaklaştığımızı belirtiyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bedük.

Saadet Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili Sayın Ahmet Demircan; buyurun. (SP sıralarından alkışlar)

SP GRUBU ADINA AHMET DEMİRCAN (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gülhane Askerî Tıp Akademisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1 inci maddesi üzerinde, Saadet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi, şahsım ve grubum adına saygıyla selamlıyorum.

Bu tasarıyla getirilen düzenlemede, Gülhane Askerî Tıp Akademisinde bugüne kadar muvazzaf subay olarak yetiştirilen yüksek hemşirelerin, bundan sonra muvazzaf subay şeklinde değil, sivil hemşirelik yapacak şekilde görevlendirilmesi istikametinde bir değişiklik yapılıyor ve bunlara da öğrencilikleri süresince bir harçlık verilmesi imkânı sağlanıyor; çünkü, askerî okullardaki öğrencilerin öğrenimleri parasızdır ve yatılıdır, buna karşılık olarak da bu öğrenciler, öğrenim sürelerinin sonunda, mecburî hizmetle, bunu, kamuya, devlete, millete karşı öderler.

Bu kanun tasarısı çok kısa süre içerisinde hazırlanıp getirildi. Bir ihtiyaca binaen getirilmiş oluyor ki, bir düzenleme ihtiyacı var; çünkü -gerekçesinde belirtiliyor- muvazzaf yüksek hemşireler, 2001 eğitim ve öğretim yılında mezun olmuş bulunuyor. Şimdi, sivil statüde ilk hemşireler, 2002 yılı öğrenim döneminde, bitimi takiben mezun olacaklar. Bundan sonra muvazzaf öğrencilik kalktığı için, herhalde, böyle bir düzenlemenin bu süre içerisinde yapılması gerekti.

Bu kanun tasarısında bir uzlaşma sağlandığı için, biz, kanunun geneli hakkında konuşmadık. Sağlıkla ilgili bir kanun tasarısı olarak ele alıp, Türkiye'deki sağlık politikaları hakkında da görüşlerimizi bildirmeyi isterdik; ama, gecenin bu saatinde, böyle geniş bir değerlendirmeye girmek istemiyorum. Saadet Partisi Grubu olarak, bu tasarının lehindeyiz, yanındayız.

Tasarının ülkemize hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Demircan.

1 inci madde üzerinde önerge yok.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2.– Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - 2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.– Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - 3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre, lehinde söz isteminde bulunan, Ağrı Milletvekili Sayın Nidai Seven; buyurun efendim.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Böyle bir kanun tasarısını getirdikleri için Sayın Bakanımı tebrik ediyorum, grup başkanvekillerini tebrik ediyorum. Hayırlı olsun.

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Seven.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Tasarının tümü kabul edilmiştir. Hayırlı, uğurlu olsun.

Sayın milletvekilleri, 18 Mart Gününün Şehitler Günü ve 19 Eylül Gününün Gaziler Günü İlan Edilmesi Hakkında Kanun Tasarısının görüşmelerine başlayacağız.

13.– 18 Mart Gününün Şehitler Günü ve 19 Eylül Gününün Gaziler Günü İlân Edilmesi Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/999) (S. Sayısı : 879)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Bu saatten sonra...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, zaten buraya kadardı, bu görüştüğümüz tasarının bitimine kadardı.

BAŞKAN - 13 üncü sıra demişler efendim.

Kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 26 Haziran 2002 Çarşamba günü, alınan karar gereğince, saat 18.00'de, inşallah, toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati : 24.00

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.