DÖNEM
: 21 CİLT : 99 YASAMA YILI : 4 T. B. M. M. TUTANAK DERGİSİ 117 nci Birleşim 25 . 6 . 2002 Salı I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. – GELEN KÂĞITLAR III. –
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR 1.– Van Milletvekili Maliki Ejder
Arvas'ın, Van İlinin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması 2.– Antalya Milletvekili Nesrin Ünal'ın,
Türk Millî Futbol Takımının milletimize yaşattığı duygulara ve bundan
çıkarmamız gereken derslere ilişkin gündemdışı konuşması 3.– Edirne Milletvekili Şadan Şimşek'in,
641 incisi yapılacak olan tarihî Kırkpınar yağlı güreşlerine ilişkin gündemdışı
konuşması B)
TEZKERELER VE ÖNERGELER 1.– Bursa Milletvekili Ahmet
Sünnetçioğlu'nun (6/1820) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin
önergesi (4/495) 2.– Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Zeki
Çakan'ın, 9 uncu Hazar Petrol/Gaz Sergi ve Konferansına katılmak ve
görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle birlikte Azerbaycan'a yaptığı resmî
ziyarete İstanbul Milletvekili Şamil Ayrım'ın da iştirak etmesinin uygun
görülmüş olduğuna ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1121) C) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve
Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ 1.– Saadet Partisi Grubu adına, Grup
Başkanvekilleri Konya Milletvekili Veysel Candan ve Diyarbakır Milletvekili
Ömer Vehbi Hatipoğlu'nun, ülke yönetiminde aciz kaldığı, ekonomide aldığı
yanlış kararlarda ısrar ederek krizler yaşanmasına ve halkın yoksullaşmasına
neden olduğu iddialarıyla Başbakan Bülent Ecevit ve Bakanlar Kurulu üyeleri
hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/29) IV. –
ÖNERİLER A) SİYASİ
PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ 1.– Genel Kurulun
çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine
ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerisi 2.– Gündemin "Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının 192 nci sırasında
bulunan, Rize Milletvekili Mehmet Bekâroğlu ve 24 arkadaşının, Rize İlinde
yaşanan sel felaketinin yol açtığı zararların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesinin (10/231) 26 Haziran 2002 Çarşamba günü görüşülmesine ilişkin Saadet
Partisi Grubu önerisi 3.– Avrupa Birliğine ve Anayasaya uyum
yasalarının görüşülebilmesi için, İçtüzük gereği 1 Temmuzda tatile girmesi
gereken Türkiye Büyük Millet Meclisinin, yeni bir karar alınıncaya kadar
çalışmalarına devam etmesine ilişkin Doğru Yol Partisi Grubu önerisi V .–
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR 1.– Doğru Yol Partisi Grubu önerisinin
görüşülmesi sırasında, Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan'ın, Erzurum
Milletvekili İsmail Köse'nin Grubuna sataşması nedeniyle konuşması VI. –
GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI A)
ÖNGÖRÜŞMELER 1.– Saadet Partisi Grubu adına, Grup
Başkanvekilleri Konya Milletvekili Veysel Candan ve Diyarbakır Milletvekili
Ömer Vehbi Hatipoğlu'nun, ülke yönetiminde aciz kaldığı, ekonomide aldığı
yanlış kararlarda ısrar ederek krizler yaşanmasına ve halkın yoksullaşmasına
neden olduğu iddialarıyla Başbakan Bülent Ecevit ve Bakanlar Kurulu üyeleri
hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/29) B)
GÖRÜŞMELER 1.– İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz ve
55 arkadaşının, Türk millî eğitim politikasına aykırı, keyfî ve ideolojik
uygulamalarıyla eğitim ve öğretimde kargaşaya ve huzursuzluğa sebep olduğu,
toplumsal gerilime yol açtığı, eğitim sistemini AB ve uluslararası
standartlardan uzaklaştırdığı ve görevini kötüye kullandığı ve bu eylemlerinin
Türk Ceza Kanununun 159, 228, 230, 240 ve 251 inci maddelerine uyduğu
iddiasıyla Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu hakkında Anayasanın 100 ve
107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi
ve (9/5) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu Raporu (S. Sayısı : 878) VII. –
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1.– İzmir Milletvekili Rifat
Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili
Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili
Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya
Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul
Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan
Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu
Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S.
Sayısı : 527) 2.– Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri ve
Personeli Eğitim Merkezleri Kanunu Tasarısı ve Adalet ve Plan ve Bütçe
Komisyonları raporları (1/744) (S. Sayısı : 786) 3.– Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ve Anayasa Komisyonu Raporu (1/777) (S. Sayısı : 557) 4.– Devlet Meteoroloji İşleri Genel
Müdürlüğü Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/886) (S. Sayısı : 827) 5.– Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı
Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433) 6.– Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının
Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu
Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili
Hasan Basri Üstünbaş ve Üç Arkadaşının Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının
Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve
Bütçe Komisyonları raporları (1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı : 666) 7.– Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617
Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/754,
1/692) (S. Sayısı : 675) 8.– Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız
Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına
Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları
raporları (1/756, 1/691) (S. Sayısı : 676) 9.– Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının
Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu
Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe
Komisyonları raporları (1/753, 1/690) (S. Sayısı : 685) 10.– Gümrük Müsteşarlığının Teşkilât ve
Görevleri Hakkında 485 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Gümrük
Müsteşarlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Bazı
Hükümlerinin Değiştirilmesine Dair 541 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/209, 1/228) (S. Sayısı : 861) 11.– Kütahya Milletvekili Emin Karaa'nın,
Avukatlık Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi, İzmir
Milletvekili Mehmet Özcan'ın, 4667 Sayılı Avukatlık Kanununa Ek Geçici Bir
Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi, Denizli Milletvekili Salih Erbeyin'in,
1136 Sayılı Avukatlık Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 2.5.2001 Tarih ve
4667 Sayılı Kanunun 97 nci Maddesine Bir Cümle İlave Edilmesine Dair Kanun
Teklifi, Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, Avukatlık Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Manisa
Milletvekili Bülent Arınç'ın, 4667 Sayılı Avukatlık Kanununa Ek Geçici Bir
Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/950, 2/877,
2/921, 2/928, 2/944) (S. Sayısı : 864) 12.– Gülhane Askerî
Tıp Akademisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî
Savunma Komisyonu Raporu (1/1000) (S. Sayısı : 880) 13.– 18 Mart Gününün Şehitler Günü ve 19
Eylül Gününün Gaziler Günü İlân Edilmesi Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri
Komisyonu Raporu (1/999) (S. Sayısı : 879) VIII. –
SORULAR VE CEVAPLAR A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI 1.– Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in,
SSK ve BAĞ-KUR'da atıl olarak duran ödenmiş primlere ilişkin sorusu ve Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/7386) 2.– Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın,
tank modernizasyonu ihalesine ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı Sabahattin
Çakmakoğlu'nun cevabı (7/7398) 3.– Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in,
son beş yılda yapılan müşavir atamalarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet
Bakanı Recep Önal'ın cevabı (7/7412) 4.– Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in,
son beş yılda yapılan müşavir atamalarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/7424) 5.– Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in; Son beş yılda yapılan müşavir atamalarına, Son beş yılda yapılan bürokrat
atamalarına, İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Recep
Önal'ın cevabı (7/7439,7480) 6.– Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in,
son beş yılda yapılan bürokrat atamalarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı
Yılmaz Karakoyunlu'nun cevabı (7/7467) 7.– Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in,
son beş yılda yapılan müşavir atamalarına ilişkin sorusu ve Millî Savunma
Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu'nun cevabı (7/7472) 8.– Konya Milletvekili Hüseyin Arı'nın,
ihale sistemine ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un cevabı (7/7482) 9.– Batman Milletvekili Alaattin Sever
Aydın'ın, Batman İlindeki yolu ve içme suyu olmayan köylere ilişkin sorusu ve
Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz'ın cevabı (7/7485) 10.– Batman Milletvekili Alaattin Sever
Aydın'ın, bölge hastanesi inşaatının ne zaman bitirileceğine ilişkin sorusu ve
Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un cevabı (7/7486) 11.– Batman Milletvekili Alaattin Sever
Aydın'ın, nimesulid etken maddeli ilaçlar konusunda çalışma yapılıp
yapılmadığına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un cevabı (7/7488) 12.– Çankırı Milletvekili Hüseyin
Karagöz'ün, il ve merkez valilerine sağlanan imkânlara ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen'in cevabı (7/7492) 13.– Kırıkkale
Milletvekili Kemal Albayrak'ın, özürlü sayısı ve eğitimlerine ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Şuayip Üşenmez'in cevabı (7/7500) 14.– Adıyaman Milletvekili Mahmut
Göksu'nun, İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde düzenlenen bir
konferansa başörtülü hastaların alınmamasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı A. Mesut Yılmaz'ın cevabı (7/7515) 15.– Ankara Milletvekili Cemil Çiçek'in,
4756 sayılı Kanunla yapılan düzenlemelerin Avrupa Birliği normlarına uygun olup
olmadığına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı A. Mesut
Yılmaz'ın cevabı (7/7519) 16.– İstanbul Milletvekili Azmi Ateş'in,
kurul, üst kurul ve bunlara bağlı kurumların denetimlerine ve yurt dışına gönderilen
personeline ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Recep Önal'ın cevabı (7/7520) 17.– Şanlıurfa
Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, bazı ilaçların yurt dışındaki ve
ülkemizdeki prospektüsleri arasında yan etkileri konusunda farklılık olduğu
iddialarına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un cevabı (7/7522) 18.– Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in,
Orhan Aslıtürk hakkındaki yolsuzluk iddialarına ilişkin Başbakandan sorusu ve
Maliye Bakanı Sümer Oral'ın cevabı (7/7523) 19.– Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in,
kamuda çalışan geçici işçilere ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı
Recep Önal'ın cevabı (7/7525) 20.– Gaziantep Milletvekili Nurettin
Aktaş'ın, bir yabancı gazeteye verdiği demece ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı
ve Başbakan Yardımcısı 21.– Kırıkkale Milletvekili Kemal
Albayrak'ın, MKE Kurumu personeline ve üretimine ilişkin sorusu ve Millî
Savunma Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu'nun cevabı (7/7546) 22.– Balıkesir Milletvekili İsmail
Özgün'ün, geçici orman işçilerinin daimi işçi kadrolarına alınıp alınmayacağına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Orman Bakanı Nami Çağan'ın cevabı (7/7547) 23.– Gaziantep Milletvekili Nurettin
Aktaş'ın, Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanuna ilişkin
sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı A. Mesut Yılmaz'ın cevabı
(7/7548) 24.– Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi
Yanmaz'ın, yangın söndürme helikopterlerinin amacı dışında kullanıldığı
iddialarına ilişkin sorusu ve Orman Bakanı Nami Çağan'ın cevabı (7/7556) 25.– Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in; Ankara İlindeki ören yerlerine, Türkiye'deki ören yerlerine, Yurtdışında sergilenmek üzere gönderilen kültür
varlıklarına, Ankara İlindeki müzelere, Türkiye'deki müzelere, İlişkin soruları ve Kültür Bakanı M.İstemihan Talay'ın
cevabı (7/7566, 7567, 7568, 7569, 7570) 26.– Ankara Milletvekili Birkan Erdal'ın,
Orman Bakanlığı bünyesindeki Marmaris Tatil Köyünün özelleştirilmek üzere
Turizm Bakanlığına devrine ilişkin sorusu ve Orman Bakanı Nami Çağan'ın cevabı
(7/7593) 27.– Karaman
Milletvekili Zeki Ünal'ın, basında çıkan "Zeolit skandalı" başlıklı
habere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel'in cevabı (7/7597) 28.– Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın,
kamu kurum ve kuruluşlarındaki ücret dengesizliğine ve düzeltilmesi için
yapılan çalışmalara ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar
Okuyan'ın cevabı (7/7600) 29.– Şanlıurfa Milletvekili Yahya
Akman'ın, üniversite mezunu işsizlere ve yurtdışına beyin göçünün önlenmesine
ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın cevabı
(7/7604) 30.– Kırıkkale Milletvekili Kemal
Albayrak'ın, Kırıkkale-Delice Evliyalı Köyünün içme suyu ve kanalizasyon
sorunlarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz'ın cevabı (7/7609) 31.– Kocaeli Milletvekili Osman Pepe'nin,
deprem bölgesinde istihdam edilen geçici işçilerin görevlerinin sona erdirilip
erdirilmeyeceğine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Recep Önal'ın
cevabı (7/7611) 32.– Samsun Milletvekili Musa
Uzunkaya'nın, kamu ve özel sektöre ait bankalara ve yönetim kurulu üyelerine
ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/7612) 33.– Balıkesir Milletvekili İsmail
Özgün'ün, Balıkesir Balya'daki maden bölgesinin kapatıldıktan sonra kalan
zehirli atıklarının çevre ve insan sağlığına etkilerine ilişkin sorusu ve Çevre
Bakanı Fevzi Aytekin'in cevabı (7/7613) 34.– Bursa Milletvekili Orhan Şen'in, tıp
fakültesi hastanelerinde tedavi gören BAĞ-KUR emeklilerinin mağduriyetlerine ilişkin
sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/7615) 35.– Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın,
21 Şubat 2001 tarihinde Halk Bankasında yapılan döviz alım satım işlemlerine
ilişkin sorusu ve Orman Bakanı ve Devlet Bakanı Vekili Nami Çağan'ın cevabı
(7/7621) 36.– Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın,
Mustafa Kemal Üniversitesine alınan işçilerden sendika üyesi olanların işten
atıldığı iddialarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar
Okuyan'ın cevabı (7/7624) 37.– Hatay Milletvekili Mustafa Geçer'in; Bazı Türk çiftçilerinin yurtdışında toprak
kiralamalarına ve tarım girdi fiyatlarına, - Balıkesir Milletvekili İlyas
Yılmazyıldız'ın; Balıkesir ve bazı ilçelerindeki süne
mücadelesine, - İstanbul Milletvekili Mustafa Düz'ün; Sivas'a verilen kredilere ve Bakanlıkça
yayımlanan kitaplara, İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'in cevabı (7/7627, 7640, 7643) 38.– Balıkesir
Milletvekili İlyas Yılmazyıldız'ın, Orman Genel Müdürlüğü ve Orman Kadastro
Komisyon Başkanlıklarında görev yapan mevsimlik işçilere kadro verilmesine
ilişkin sorusu ve Orman Bakanı Nami Çağan'ın cevabı (7/7639) 39.– Bursa Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır'ın, Bursa Vakıflar Bölge Müdürlüğü bünyesindeki bazı cami ve türbe
projelerine ilişkin sorusu ve Orman Bakanı ve Devlet Bakanı Vekili Nami
Çağan'ın cevabı (7/7675) 40.– İstanbul Milletvekili Bülent
Akarcalı'nın, İstanbul Boğazında yapılması planlanan 3 üncü köprüye ilişkin
sorusu ve Kültür Bakanı M. İstemihan Talay'ın cevabı (7/7685) 41.– Erzurum Milletvekili Aslan Polat'ın,
877 sıra sayılı Kanun Tasarısı ve Komisyon Raporunun dağıtımına ve üzerinde
verilen değişiklik önergelerine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı Ömer İzgi'nin cevabı (7/7689) 42.– İstanbul Milletvekili Mehmet Ali
Şahin'in, Kamu Personeli Seçme Sınavına girebilecek lise mezunlarına ilişkin
sorusu ve Devlet Bakanı Recep Önal'ın cevabı (7/7698) TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak
üç oturum yaptı. İzmir Milletvekili Işılay Saygın, Bağ-Kur
çalışanlarının sorunlarına, Trabzon Milletvekili Şeref Malkoç, fındık
üreticilerinin sorunlarına ve alınması gereken önlemlere, İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar; Adana Milletvekili İsmet Vursavuş'un, Çukurova
çiftçisinin sorunlarına, buğday taban fiyatlarına, ikinci üretim mısır ürününde
görülen hastalığa ve bu konularda alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı
konuşmasına, Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp cevap verdi. Turizm Eski Bakanı İbrahim Gürdal
hakkında, Danıştay İdarî Dava Daireleri Genel Kurulunca, Devlet Eski Bakanı Yüksel Yalova hakkında,
Danıştay 5 inci Dairesince, Verilen kararların, Anayasanın 100 üncü
maddesine göre, gereği yapılmak üzere Başkanlığa intikal ettirildiğine;
Anayasanın 100 üncü maddesi uyarınca, Meclis soruşturması önergelerinin sadece
milletvekilleri tarafından ve en az 55 imzalı olarak verilebildiğine; böyle bir
önerge olmadan, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, anılan kararlarla
ilgili olarak Meclis soruşturmasına ilişkin bir işlemi resen yürütmesinin
mümkün bulunmadığına; yapılan uygulamalar doğrultusunda, konunun Genel Kurula
sunulmasına ve söz konusu kararların sayın milletvekillerinin tetkik ve
değerlendirmelerine açıldığına; Çin Halk Cumhuriyeti Ulusal Halk Kongresi
Daimi Komitesi Başkanı Li Peng'in resmî davetine icabetle bu ülkeye gidecek
olan TBMM Başkanı Ömer İzgi'nin beraberindeki Parlamento heyetinde yer alacak
milletvekillerine, İlişkin Başkanlık tezkereleri Genel
Kurulun bilgisine sunuldu. Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu
hakkında kurulan (9/5) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonunun 18.6.2002
tarihinde dağıtılan 878 sıra sayılı raporunun, gündemin Meclis soruşturması
raporları kısmına alınmasına, rapor üzerindeki görüşmelerin 25.6.2002 Salı
günkü birleşimde yapılmasına, görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışma
süresinin uzatılmasına ve bu birleşimde sözlü soruların görüşülmemesine ilişkin
Danışma Kurulu önerisi kabul edildi. Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan: TBMM İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına
Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu raporunun (2/94, 2/232, 2/286,
2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527) görüşmeleri, daha
önce geri alınan maddelere ilişkin Komisyon raporu henüz hazırlanmadığından; Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri
Personeli Eğitim Merkezleri (1/744) (S. Sayısı : 786), Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair (1/777) (S. Sayısı : 557), Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü
Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair (1/886) (S.
Sayısı : 827), Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı
Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye İlişkin (1/53) (S.
Sayısı : 433), Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının
Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu
Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında (1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı :
666), Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş Kurumu (1/754, 1/692) (S. Sayısı : 675), Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız
Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına
Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile Aynı Mahiyetteki (1/756, 1/691) (S. Sayısı : 676), Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının
Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu
(1/753, 1/690) (S. Sayısı : 685), Gümrük Müsteşarlığının Teşkilât ve
Görevleri Hakkında 485 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Gümrük
Müsteşarlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Bazı
Hükümlerinin Değiştirilmesine Dair 541 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye
İlişkin (1/209, 1/228) (S. Sayısı : 861), Kanun Tasarıları ile, Kütahya Milletvekili Emin Karaca'nın,
Avukatlık Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/950,
2/877, 2/921, 2/928, 2/944) (S. Sayısı : 864), Görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri
Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından, Ertelendi; Millî Savunma Bakanlığı ile Kara, Deniz ve
Hava Kuvvetleri Komutanlıklarına Bağlı Kurumlarda Döner Sermaye Teşkili ve
İşletilmesine İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
(1/812) (S. Sayısı : 746), 20.5.1933 Tarihli ve 2197 Sayılı Kanunun 1
inci Maddesinde Yer Alan İçel Adının Mersin Olarak Değiştirilmesi Hakkında
Kanun Teklifinin (2/332) (S. Sayısı : 612), Yapılan görüşmelerden, Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Topluluğu
Arasında Türkiye Cumhuriyetinin Topluluk Programlarına Katılmasının Genel
İlkeleri Hakkında Çerçeve Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısının (1/965) (S. Sayısı : 856) görüşmelerini müteakip yapılan açık
oylamadan, Sonra kabul edildikleri ve kanunlaştıkları
açıklandı. Alınan karar gereğince, Millî Eğitim
Bakanı Metin Bostancıoğlu hakkındaki Meclis soruşturması komisyonu raporu ile
diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 25 Haziran 2002 Salı günü
saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 18.46'da son verildi.
No. : 165 II. – GELEN KÂĞITLAR 21. 6. 2002 CUMA Teklif 1.– Balıkesir Milletvekili İsmail
Özgün'ün; 3065 Sayılı Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Teklifi (2/997) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi : 18.6.2002) Tezkere 1.– Muş Milletvekili Zeki Eker'in Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1120) (Anayasa
ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş
tarihi :19.6.2002) Sözlü Soru
Önergeleri 1.– İstanbul Milletvekili Osman
Yumakoğulları'nın, İstanbul'un Fatih, Eminönü ve Beyoğlu ilçelerinin turizm
alanları haline getirilip getirilmeyeceğine ilişkin Turizm Bakanından sözlü
soru önergesi (6/1934) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.6.2002) 2.– İstanbul
Milletvekili Osman Yumakoğulları'nın, İstanbul'da yapılacak yeni Boğaz geçiş
projelerine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi
(6/1935) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.6.2002) 3.– İstanbul Milletvekili Osman
Yumakoğulları'nın, İstanbul'da otoyol gişelerinin mücavir alan dışına taşınıp
taşınmayacağına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi
(6/1936) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.6.2002) Yazılı Soru
Önergeleri 1.– Bursa Milletvekili Orhan Şen'in, Bursa
İlinde yürütülen gölet çalışmalarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/7786) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.6.2002) 2.– Bursa Milletvekili Orhan Şen'in,
Bursa-Karacabey İlçesindeki bir kısım arazinin taşkın ve sulama sorununa
ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/7787)
(Başkanlığa geliş tarihi : 19.6.2002) 3.– İstanbul Milletvekili Mustafa Düz'ün,
enerji içeceklerinin ithalinin yasaklanmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/7788) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.6.2002) 4.– İstanbul Milletvekili Mustafa Düz'ün,
bir ajansın Bakanlıktan aldığı baskı işlerine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/7789) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.6.2002) 5.– İstanbul Milletvekili Mustafa Düz'ün,
bastırılan çeşitli yayınlara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/7790) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.6.2002) 6.– İstanbul Milletvekili Mustafa Düz'ün,
Bakanlığın yürüttüğü faaliyetlere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/7791) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.6.2002) 7.– Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın,
özel bankalara aktarılan kaynakların kullanımına ilişkin Devlet Bakanından
(Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/7792) (Başkanlığa geliş tarihi :
19.6.2002) 8.– Konya
Milletvekili Lütfi Yalman'ın, DSİ'nin Kıbrıs'ta su toplama barajı projesi olup
olmadığına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/7793) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.6.2002) 9.– Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın,
Kıbrıs ile Türkiye arasında elektrik kablosu projesi olup olmadığına ilişkin
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/7794) (Başkanlığa
geliş tarihi : 19.6.2002) 10.– Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın,
Girne-Lefkoşe yol inşaatı ile ilgili bazı iddialara ilişkin Bayındırlık ve
İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/7795) (Başkanlığa geliş tarihi :
19.6.2002) 11.– Rize Milletvekili Mehmet
Bekaroğlu'nun, Abdullah Öcalan'ın teslim alınması ile ilgili bir anlaşma
yapılıp yapılmadığına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7796) (Başkanlığa
geliş tarihi : 19.6.2002) 12.– İstanbul Milletvekili Celal Adan'ın,
İstanbul Boğazı'nda yolcu taşıyan teknelerin kontrolüne ilişkin Devlet
Bakanından (Ramazan Mirzaoğlu) yazılı soru önergesi (7/7797) (Başkanlığa geliş
tarihi : 19.6.2002) 13.– Kırıkkale Milletvekili Hacı Filiz'in,
memur emekli aylıklarının ödeme dönemine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru
önergesi (7/7798) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.6.2002) Gensoru
Önergesi 1.– Saadet Partisi Grubu adına, Grup
Başkanvekilleri Konya Milletvekili Veysel Candan ve Diyarbakır Milletvekili
Ömer Vehbi Hatipoğlu'nun, ülke yönetiminde aciz kaldığı, ekonomide aldığı
yanlış kararlarda ısrar ederek krizler yaşanmasına ve halkın yoksullaşmasına
neden olduğu iddialarıyla Başbakan Bülent Ecevit ve Bakanlar Kurulu üyeleri
hakkında Anayasanın 99 uncu ve İçtüzüğün 106 ncı maddeleri uyarınca bir gensoru
açılmasına ilişkin önergesi (11/29) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.6.2002)
(Dağıtma tarihi : 21.6.2002) No. :
166 24. 6. 2002 PAZARTESİ Tasarı 1.– Toplu Konut Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı (1/1012) (Plan ve Bütçe
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 24.6.2002) Teklif 1.– Manisa Milletvekili
Hasan Gülay'ın; Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanunu ile 78 ve 190 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
(2/998) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002) Raporlar 1.– 18 Mart Gününün
Şehitler Günü ve 19 Eylül Gününün Gaziler Günü İlan Edilmesi Hakkında Kanun
Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/999) (S. Sayısı : 879) (Dağıtma tarihi
: 24.6.2002) (GÜNDEME) 2.– Gülhane Askerî Tıp
Akademisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma
Komisyonu Raporu (1/1000) (S. Sayısı : 880) (Dağıtma tarihi : 24.6.2002)
(GÜNDEME) 3.– Aydın Milletvekili
Yüksel Yalova'nın, Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/949) (S. Sayısı :882) (Dağıtma
tarihi : 24.6.2002) (GÜNDEME) Sözlü Soru Önergeleri 1.– Adıyaman Milletvekili
Mahmut Göksu'nun, 2002 malî yılı bütçesinden GAP Bölgesindeki bazı illere
verilen yatırım ödeneklerine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından
(Devlet Bahçeli) sözlü soru önergesi (6/1937) (Başkanlığa geliş tarihi :
20.6.2002) 2.– Adıyaman Milletvekili
Mahmut Göksu'nun, Adıyaman İlindeki tarımsal projelere ve bazı tarımsal
faaliyetlere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1938)
(Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002) 3.– Adıyaman Milletvekili
Mahmut Göksu'nun, köy korucularının özlük haklarına ilişkin İçişleri Bakanından
sözlü soru önergesi (6/1939) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002) Yazılı Soru Önergeleri 1.– İstanbul Milletvekili
Azmi Ateş'in, orman arazisinde faaliyet gösteren iki turizm şirketine ilişkin
Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/7799) (Başkanlığa geliş tarihi :
20.6.2002) 2.– İstanbul Milletvekili
Azmi Ateş'in, orman arazisi tahsis edilen iki turizm şirketine ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/7800) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002) 3.–
İstanbul Milletvekili Celal Adan'ın,
Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanununa göre çıkarılması gereken yönetmeliğe
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7801) (Başkanlığa geliş tarihi :
20.6.2002) 4.– Adıyaman Milletvekili
Mahmut Göksu'nun, Harran Üniversitesi mezuniyet töreninde İlahiyat Fakültesi
mezunu dönem birincisinin konuşturulmadığı iddiasına ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/7802) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002) 5.– Adıyaman Milletvekili
Mahmut Göksu'nun, Harran Üniversitesi mezuniyet töreninde İlahiyat Fakültesi
mezunu dönem birincisinin konuşturulmadığı iddiasına ilişkin Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısından (A. Mesut Yılmaz) yazılı soru önergesi (7/7803)
(Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002) 6.– Adıyaman Milletvekili
Mahmut Göksu'nun, Harran Üniversitesi mezuniyet töreninde İlahiyat Fakültesi
mezunu dönem birincisinin konuşturulmadığı iddiasına ilişkin Devlet Bakanından
(Nejat Arseven) yazılı soru önergesi (7/7804) (Başkanlığa geliş tarihi :
20.6.2002) 7.– Adıyaman Milletvekili
Mahmut Göksu'nun, Şişli Belediyesinin denetimine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/7805) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002) 8.– Adıyaman Milletvekili
Mahmut Göksu'nun, Şişli Belediyesine aktarılan ödeneklere ilişkin Bayındırlık
ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/7806) (Başkanlığa geliş tarihi :
20.6.2002) 9.– Kırıkkale
Milletvekili Kemal Albayrak'ın, Kırıkkale-Keskin Ceritmüminli Kasabasına lise
açılıp açılmayacağına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/7807) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002) 10.– Diyarbakır
Milletvekili Osman Aslan'ın, KDV oranlarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı
soru önergesi (7/7808) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002) 11.– Diyarbakır
Milletvekili Osman Aslan'ın, Dicle ve Fırat nehirleri üzerine kurulu barajlara
ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/7809)
(Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002) 12.– Nevşehir
Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın, bakanların yurt dışı seyahatlerine katılan
milletvekillerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7810) (Başkanlığa
geliş tarihi : 20.6.2002) 13.– Nevşehir
Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın, yurt dışında tedavi edilen kamu görevlilerine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7811) (Başkanlığa geliş tarihi :
20.6.2002) 14.–
Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın, kamu kurum ve kuruluşlarına memur ve
işçi alımı için yapılan sınavlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/7812) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002) 15.– Nevşehir
Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın, yurt dışında temsilcilikleri bulunan kamu
kurum ve kuruluşlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7813)
(Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002) 16.– Nevşehir
Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın, kamu kurum ve kuruluşlarına ait lojmanlar ile
eğitim ve sosyal tesislere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7814)
(Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002) 17.– Balıkesir
Milletvekili İsmail Özgün'ün, Balıkesir İmam Hatip Lisesi ile ilgili bazı
iddialara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/7815)
(Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002) 18.– Balıkesir
Milletvekili İsmail Özgün'ün, serbest muhasebeci ve mali müşavirlerin BAĞ-KUR'da
iş takibi yapabilmelerini sağlayacak düzenleme çıkarılıp çıkarılmayacağına
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/7816)
(Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002) 19.– Samsun Milletvekili
Musa Uzunkaya'nın, İlahiyat Yüksek Okullarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/7817) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002) 20.– Van Milletvekili
Hüseyin Çelik'in, Van-Erciş'de görülmekte olan tapu davalarına ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/7818) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002) 21.– Adıyaman
Milletvekili Mahmut Göksu'nun, eğitim ve öğretimle ilgili çeşitli faaliyetlere
ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/7819) (Başkanlığa geliş
tarihi : 20.6.2002) 22.– Adıyaman Milletvekili
Mahmut Göksu'nun, Ağrı İline değişik kalemlerden aktarılan ödeneklere ilişkin
Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/7820) (Başkanlığa geliş tarihi
: 20.6.2002) 23.– Adıyaman
Milletvekili Mahmut Göksu'nun, Adıyaman İline değişik kalemlerden aktarılan
ödeneklere ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/7821)
(Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002) 24.– Adıyaman
Milletvekili Mahmut Göksu'nun, Sinop İline değişik kalemlerden aktarılan
ödeneklere ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/7822)
(Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002) 25.– Adıyaman
Milletvekili Mahmut Göksu'nun, İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü ile Diyarbakır
Hıfzıssıhha Enstitüsünün sağlık karnesi düzenlenmesinde ve sağlık hizmeti
verilmesinde kılık kıyafet şartları arandığı iddialarına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/7823) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002) 26.– Adıyaman
Milletvekili Mahmut Göksu'nun, Sinop İline verilen KOBİ ve işletme kredilerine
ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/7824)
(Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002) 27.– Adıyaman
Milletvekili Mahmut Göksu'nun, Ağrı İline verilen KOBİ ve işletme kredilerine
ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/7825)
(Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002) 28.– Adıyaman
Milletvekili Mahmut Göksu'nun, Adıyaman İline verilen KOBİ ve işletme
kredilerine ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi
(7/7826) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002) 29.– Adıyaman
Milletvekili Mahmut Göksu'nun, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumuna
ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Devlet Bahçeli) yazılı soru
önergesi (7/7827) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002) 30.– Adıyaman
Milletvekili Mahmut Göksu'nun, İstanbul Üniversitesi ve Diyarbakır Hıfzıssıhha
Enstitüsü personelinin bakmakla yükümlü olduğu kimselere kılık kıyafet şartları
nedeniyle sağlık karnesi verilmediği iddiasına ilişkin Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısından (A. Mesut Yılmaz) yazılı soru önergesi (7/7828) (Başkanlığa
geliş tarihi : 20.6.2002) 31.– Adıyaman
Milletvekili Mahmut Göksu'nun, İstanbul Üniversitesi ve Diyarbakır Hıfzıssıhha
Enstitüsü personelinin bakmakla yükümlü oldukları kimselere verilen sağlık
karnelerinde kılık kıyafet şartları arandığı iddialarına ilişkin Devlet
Bakanından (Nejat Arseven) yazılı soru önergesi (7/7829) (Başkanlığa geliş
tarihi : 20.6.2002) 32.– Adıyaman
Milletvekili Mahmut Göksu'nun, Ağrı'nın bütçeden aldığı paya, yerel
yönetimlerin desteklenmesine ve sosyal amaçlı fonlardan yapılan yardımlara
ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Devlet Bahçeli) yazılı soru
önergesi (7/7830) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002) 33.– Adıyaman
Milletvekili Mahmut Göksu'nun, Sinop'un bütçeden aldığı paya, yerel
yönetimlerin desteklenmesine ve sosyal amaçlı fonlardan yapılan yardımlara
ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Devlet Bahçeli) yazılı soru
önergesi (7/7831) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002) 34.– İstanbul
Milletvekili Mehmet Ali Şahin'in, İstanbul Valisi hakkındaki bazı iddialara
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7832) (Başkanlığa geliş
tarihi : 20.6.2002) 35.– Bolu Milletvekili
İsmail Alptekin'in, Abant Gölü çevresindeki köylerin yaylalarla ilgili
sorunlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7833) (Başkanlığa geliş
tarihi : 20.6.2002) 36.– Bolu Milletvekili
İsmail Alptekin'in, Gerede Işıklı Barajı inşaatı çalışmalarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7834) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002) 37.– Bolu Milletvekili
İsmail Alptekin'in, Bolu-Göynük İlçesindeki turizme yönelik çalışmalara ilişkin
Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/7835) (Başkanlığa geliş tarihi :
20.6.2002) 38.– Bolu Milletvekili
İsmail Alptekin'in, Bolu-Mudurnu İlçesindeki turizme yönelik çalışmalara
ilişkin Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/7836) (Başkanlığa geliş
tarihi : 20.6.2002) 39.– Bolu Milletvekili
İsmail Alptekin'in, muhtarların ekonomik durumunun iyileştirilmesi için yapılan
çalışmalara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7837)
(Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002) 40.– Bolu Milletvekili
İsmail Alptekin'in, TEM'den Bolu-Dörtdivan İlçesine bağlantı yolu açılıp
açılmayacağına ve Bolu Dağı tünel inşaatına ilişkin Bayındırlık ve İskân
Bakanından yazılı soru önergesi
(7/7838) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002) 41.– Bolu Milletvekili
İsmail Alptekin'in, Bolu-Kartalkaya bağlantı yollarına ve Gerede-Esentepe Millî
Parkı'nın alt yapısına ilişkin Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/7839)
(Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002) 42.– Bolu Milletvekili
İsmail Alptekin'in, Bolu-Gerede'de özelleştirme kapsamındaki bir tesise ve
Gerede'nin gelişmesi için proje olup olmadığına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/7840) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002) 43.– Bolu Milletvekili
İsmail Alptekin'in, Bolu'da turizme yönelik yatırımlar yapılıp yapılmayacağına
ilişkin Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/7841) (Başkanlığa geliş
tarihi : 20.6.2002) 44.– Şanlıurfa
Milletvekili Yahya Akman'ın, OHAL uygulamasının kaldırıldığı illerde ekonomik
ve sosyal yatırımların teşvik edilip edilmeyeceğine ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/7842) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002) 45.– Şanlıurfa
Milletvekili Yahya Akman'ın, kaçak göçmenlere ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/7843) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002) 46.– Karaman Milletvekili
Zeki Ünal'ın, Köy-Kent Projelerine ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz)
yazılı soru önergesi (7/7844) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002) 47.– Karaman Milletvekili
Zeki Ünal'ın, elektrik enerjisi üretimi, tüketimi ve bu konulardaki bazı
iddialara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/7845) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002) 48.– Karaman Milletvekili
Zeki Ünal'ın, Arap sermayesinin ülkemize çekilmesine yönelik çalışmalar olup
olmadığına ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi
(7/7846) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002) 49.– İstanbul
Milletvekili Nazif Okumuş'un, Romanya'da tutuklu bulunan Türk balıkçılara
ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7847) (Başkanlığa geliş
tarihi : 20.6.2002) 50.– İstanbul
Milletvekili Nazif Okumuş'un, Romanya'da tutuklu bulunan Türk balıkçılara
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7848) (Başkanlığa geliş
tarihi : 20.6.2002) 51.– Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, özel araçlarla ticari araçlar arasındaki sigorta bedeli
farklarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7849) (Başkanlığa geliş
tarihi : 20.6.2002) 52.– Erzurum Milletvekili
Aslan Polat'ın, petrokok kömür ithalatına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/7850) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002) 53.– Ankara Milletvekili
Saffet Arıkan Bedük'ün, kalp-damar hastalıklarında kullanılan malzemelere
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/7851)
(Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002) 54.– Ankara Milletvekili
Saffet Arıkan Bedük'ün, kalp-damar hastalıklarında kullanılan malzemelere
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7852) (Başkanlığa geliş
tarihi : 20.6.2002) 55.– Ankara Milletvekili
Saffet Arıkan Bedük'ün, Fen-Edebiyat Fakülteleri ile Dil-Tarih Coğrafya
Fakültesi mezunlarının öğretmenlik mesleğine alınmamasına ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/7853) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002) 56.– Amasya Milletvekili
Ahmet İyimaya'nın, Amasya'da üniversite kurulması için yapılacak çalışmalara
ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/7854) (Başkanlığa geliş
tarihi : 20.6.2002) 57.– Erzurum Milletvekili
Aslan Polat'ın, çeşitli santrallerdeki enerji üretimine ilişkin Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/7855) (Başkanlığa geliş tarihi :
20.6.2002) Geri Alınan Yazılı Soru Önergesi 1.– Bursa Milletvekili
Mehmet Altan Karapaşaoğlu, 213 ve 1918 sayılı Kanunlardan yargılananların
sayısına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesini 19.6.2002 tarihinde geri
almıştır (7/7658) No. : 167 25. 6. 2002 SALI Teklif 1.– Kocaeli Milletvekili M. Vecdi
Gönül'ün; Türkiye Büyük Millet Meclisi XXI nci Dönem Milletvekili Ara Seçimi
Hakkında Kanun Teklifi (2/999) (Anayasa Komisyonu) (Başkanlığa geliş tarihi :
21.6.2002) Sözlü Soru
Önergesi 1.– Mardin Milletvekili Veysi Şahin'in,
Mardin-Dargeçit lise inşaatı ihalesinin ne zaman yapılacağına ilişkin Millî
Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1940) (Başkanlığa geliş tarihi :
24.6.2002) Yazılı Soru
Önergeleri 1.– Nevşehir Milletvekili Mehmet
Elkatmış'ın, Nevşehir-Acıgöl İnallı ve Tatlarin beldelerinin kanalizasyon
arıtma tesisi ihtiyaçlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7856)
(Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002) 2.– Adıyaman Milletvekili Mahmut
Göksu'nun, depremde hasar gören camilerin onarımına, din görevlisi kadrolarına
ve dinî eğitime ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından 3.– Adıyaman Milletvekili Mahmut
Göksu'nun, Adıyaman'da sürdürülen erozyonu önleme ve ağaçlandırma çalışmalarına
ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz) yazılı soru önergesi (7/7858)
(Başkanlığa geliş tarihi : 20.6.2002) 4.– İstanbul Milletvekili Azmi Ateş'in,
Habur Sınır Kapısı üzerinden yapılan motorin ithalatının durdurulmasının
sebeplerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7859) (Başkanlığa geliş
tarihi : 21.6.2002) 5.– İstanbul Milletvekili Azmi Ateş'in,
kurul, üst kurul ve bunlara bağlı kurumların denetimlerine ilişkin Devlet
Bakanından (Recep Önal) yazılı soru önergesi (7/7860) (Başkanlığa geliş tarihi
: 21.6.2002) 6.– Antalya Milletvekili Salih Çelen'in,
Pamukbank'ın TMSF'na devredilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/7861) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.6.2002) 7.– Hatay Milletvekili Metin Kalkan'ın,
Suriye sınırındaki selden zarar gören köylere yapılacak yardımlara ilişkin
Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz) yazılı soru önergesi (7/7862) (Başkanlığa
geliş tarihi : 24.6.2002) 8.– Hatay Milletvekili Metin Kalkan'ın,
Suriye sınırındaki selden zarar gören köylere yapılacak yardımlara ve
çiftçilerin borçlarının ertelenmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/7863) (Başkanlığa geliş tarihi : 24.6.2002) 9.– Hatay Milletvekili Metin Kalkan'ın,
Suriye sınırındaki selden zarar gören köylere yapılacak yardımlara ilişkin
Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7864) (Başkanlığa geliş tarihi :
24.6.2002) 10.– Hatay Milletvekili Metin Kalkan'ın,
Suriye sınırındaki selden zarar gören köylere yapılacak yardımlara ve
çiftçilerin desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/7865) (Başkanlığa geliş tarihi : 24.6.2002) 11.– Hatay Milletvekili Metin Kalkan'ın,
Suriye sınırındaki selden zarar gören köylere yapılacak yardımlara ilişkin
Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/7866) (Başkanlığa geliş
tarihi : 24.6.2002) Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri 1.– Adıyaman Milletvekili Mahmut
Göksu'nun, Sinop İlinde orta öğretim kurumlarındaki öğretmen sayısına ve
ihtiyacına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/7292) 2.– Adıyaman Milletvekili Mahmut
Göksu'nun, Sinop İlindeki taşımalı eğitime, okulların bilgisayar ve yabancı dil
öğretmeni ihtiyacına ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/7293) 3.– Adıyaman Milletvekili Mahmut
Göksu'nun, Sinop'ta yürütülen projelere ve kesintisiz eğitime yapılan katkılara
ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/7294) 4.– Adıyaman Milletvekili Mahmut
Göksu'nun, Sinop'ta yürütülen projelere ve belediyelere gönderilen ödeneklere
ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/7295) 5.– Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman'ın, Lisansüstü Eğitim Sınavına ilişkin
Millî Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/7311) 6.– Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman'ın,
fen lisesi öğrencilerinin ortaöğretim
başarı puanlarının ÖSS'ye etkisinin sonuçlarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/7334) 7.– Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman'ın,
sokak çocuklarına ve mağduriyet içindeki diğer çocuklara yönelik çalışmalara
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7336) 8.– Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman'ın,
meslek lisesi mezunlarının yükseköğrenime girişlerine ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/7337) 9.– Erzincan Milletvekili Tevhit
Karakaya'nın, Erzincan-Çayırlı İlçesinde görülen bazı hastalıkların ve ani
ölümlerin nedenlerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7341) 10.– Gaziantep Milletvekili Nurettin
Aktaş'ın, eğitime katkı payı adıyla toplanan paranın kullanımına ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/7342) 11.– Gaziantep Milletvekili Nurettin
Aktaş'ın, İsrail ile yapılan ikili anlaşmalara ilişkin Dışişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/7347) 12.– Adıyaman Milletvekili Mahmut
Göksu'nun, Trabzon'da İstanbul Üniversitesi Rektörünü protesto eden bazı
öğrencilerin dövülmesi olayına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/7355) 13.– Adıyaman Milletvekili Mahmut
Göksu'nun, Adana'da bir ilköğretim okulu ile ilgili basında çıkan haberlere
ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/7356) 14.– Adıyaman Milletvekili Mahmut
Göksu'nun, İstanbul Üniversitesi Rektörünün katıldığı bazı toplantılardaki
olaylara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7360) 15.– İstanbul Milletvekili Azmi Ateş'in,
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde düzenlenen bir konferansa başörtülü hastaların alınmamasına ve Rektörün bazı açıklamalarına ilişkin
Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/7362) 16.– Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in,
Marmara ve Düzce deprem bölgesindeki prefabrik
konutların masraflarına ve kullanımlarına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/7364) 17.– Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi
Yanmaz'ın, bir ilköğretim okulu ile ilgili medyada yer alan haberlere ilişkin
Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/7366) 18.– Konya Milletvekili Hüseyin Arı'nın,
SSK ve BAĞ-KUR'da uygulanan ihale sisteminin sakıncaları ve uğranılan zararlara
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/7373) 19.– Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in,
emekli bir generalin çeşitli faaliyetlerine katıldığı iddia edilen kamu
personeline ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7375) 20.– Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in,
Marmara ve Düzce deprem bölgesindeki prefabrik
konutlar için yapılan masraflara ve kullanımlarına ilişkin
Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı
soru önergesi (7/7376) 21.– Adıyaman Milletvekili Mahmut
Göksu'nun, İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde düzenlenen bir
konferansa başörtülü hastaların alınmamasına ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi
(7/7384) 22.– İstanbul Milletvekili Azmi Ateş'in,
Çağdaş Eğitim Vakfı hakkındaki iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/7388) 23.– Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi
Yanmaz'ın, tehlikeli madde taşıyan tanker sürücülerine eğitim verilip
verilmediğine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7392) 24.– Aksaray Milletvekili Ramazan
Toprak'ın, haklarında soruşturma izni istenen kamu görevlilerine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6961) BİRİNCİ
OTURUM Açılma
Saati : 15.00 25 Haziran
2002 Salı BAŞKAN :
Başkanvekili Ali ILIKSOY KÂTİP
ÜYELER : Sebahattin KARAKELLE (Erzincan), Burhan ORHAN (Bursa) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 117 nci Birleşimini açıyorum. Toplantı yetersayımız vardır, görüşmelere
başlıyoruz. Hepimiz biliyoruz ki, bugünlerde, futbolun
çok yoğun duygular yaşattığı özellikle bizler, futbolla iç içeyiz. Ben, Türk
Millî Takımını, gösterdiği başarıdan dolayı, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına
ve Türk Ulusu adına kutluyorum, onların başarılarının devamını diliyoruz.
İnşallah, kupayla Türkiye'ye döndüklerinde, kabaran göğsümüz bir o kadar daha
kabaracaktır diyorum. (Alkışlar) Gündeme geçmeden önce, 3 arkadaşıma
gündemdışı söz vereceğim. Gündemdışı ilk söz, Van İlinin
sorunlarıyla ilgili olarak söz isteminde bulunan Van Milletvekili Sayın Maliki
Ejder Arvas'a aittir. Sayın Arvas, buyurun. Konuşma süreniz 5 dakikadır. III. –
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR 1.– Van
Milletvekili Maliki Ejder Arvas'ın, Van İlinin sorunlarına ilişkin gündemdışı
konuşması MALİKİ EJDER ARVAS (Van) - Sayın Başkan,
çok değerli milletvekili arkadaşlarım; Van İlinin sorunlarıyla ilgili
gündemdışı söz almış bulunuyorum; bana bu sözü veren, başta, çok Değerli
Başkanımıza teşekkür ediyorum, siz değerli milletvekillerine de saygılarımı
sunuyorum. Değerli arkadaşlarım, bugün Doğu ve
Güneydoğu Anadolu Bölgeleri, hele hele Vanımız, malumunuz, son zamanlarda büyük
bir sıkıntıyla karşı karşıyadır. Tarihin çok uzun zamanlarından günümüze kadar
önemli ticaret merkezlerinden biri olan Vanımız, maalesef, bugün, tamamen göç
ordularının işgaline maruz kalmıştır. Bu da, malumunuz, beraberinde işsizliği
getirmiş, bölgenin önemli geçim kaynağı tarım ve hayvancılık olmak kaydıyla,
bugün, 1980 sonrası tarımda uygulanan yanlış politikalar nedeniyle, hele hele
hayvancılık tamamen bitme noktasına gelmiştir. Bugün hasat dönemindeyiz. Hububat
fiyatları konusunda, çiftçimizin büyük bir ümitle beklediği buğday
tabanfiyatlarının 230 000 lira olarak açıklanması, buğday üreticisini tamamen
şok etmiştir. Hakikaten, bazı yerlerde, dönüme ancak 1'e 2, 1'e 3 alınan yerler
var; maliyeti göz önünde bulundurursak, verilen fiyat maliyeti
karşılamamaktadır. Ben, bir Tarım Komisyonu üyesi olmam hasebiyle, Sayın Tarım
Bakanı ve teşkilatına, yeniden, bu fiyat konusunu gözden geçirmelerini
öneriyorum. Değerli arkadaşlar, bugün, Doğu Anadolu
Bölgesi, hakikaten büyük bir işsizlikle karşı karşıyadır, tarım ve hayvancılık
bitme noktasındadır. 1980 öncesinde, Vanımızda, büyükbaş hayvan adeti 1 500
000'in üzerindeydi, küçükbaş hayvan adeti 35 000 000'un üzerindeydi; ama,
bugünkü rakamlara baktığımız zaman, büyükbaş hayvan adeti 150 000'lerin altına
düşmüş; yani, onda 1'e düşmüş, küçükbaş hayvan da yine aynı durumdadır. Bu ne
demektir; bu, hayvancılık tamamen bitme noktasına gelmiş demektir. Yatırımlara göz attığımızda, bölgedeki
yatırımları destekleme payı yüzde 2'ler civarındadır. Sayın Başbakanımıza Allah
selamet versin, hayırlı şifalar diliyorum, 56 ncı hükümet döneminde, Doğu
Anadolu Bölgesinde kalkınmayı planladığını söylemişlerdi; bugün, yatırımlara
yüzde 2 pay ayırırsanız, kalkınmışlık ne kadar gerçekçi olur, bunu, ben, sizin takdirinize
bırakıyorum. Değerli arkadaşlar, bölgemiz açısından çok
önem arz eden ikinci bir konu, sınır ticaretidir. Sınır ticareti, bölge insanı
için ikinci bir ümit kaynağıydı, ümit kapısıydı. Bundan bir süre önce sınır
illerinin muhalefet ve iktidar milletvekilleriyle birlikte; hatta, sivil toplum
örgütlerinin görüşlerini alarak bir kanun teklifi hazırladım. Bu kanun
teklifinde, şahsımın ve 39 milletvekilinin imzası var. Maalesef, sınır
ticaretiyle ilgili bu kanun teklifi, Meclis gündemine geldiğinde kabul görmedi;
bugün, komisyonların raflarında tozlanmaktadır. İkinci bir husus: geçenlerde bir eğitim
seminerine gitmiştik AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Ali Coşkun Beyle; orada
-bizde "Rus Pazarı" denilen bir pazar yeri var, adı biraz yanlıştır;
ama, esnafı yoğun olan bir pazar yeri- esnafı ziyaret ettik. Esnafın nabzını
yokladığımızda, siftah etmeyen esnafımızı gördük ve sınır ticareti, bavul
ticareti konusunda esnafın şikâyetçi olduğunu tespit ettik. Gümrüklerden
sorumlu Devlet Bakanına buradan seslenmek istiyorum; bavul ticaretiyle uğraşı
veren yöre insanı, işsizlikten inim inim inleyen insanlar, 50 dolar
karşılığında, gümrükleme işlemi için bir günlük süre tanındığını... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - 1 dakika içerisinde toparlayın
efendim. Buyurun. MALİKİ EJDER ARVAS (Devamla) - Bu
gümrükleme işleminin, en azından onbeş günlük süreye çıkarılmasını öneriyorum
buradan ve istirham ediyorum. Değerli arkadaşlar, hakikaten, bölge
insanı mağdurdur. Bölgede fabrika ve sanayi yok, işsizlik had safhada. Bunlara
çare bulmak hepimizin görevidir. Sivil toplum örgütlerini ziyaretimde
şoförler birliğine uğradım, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının bir genelgesinden
bahsettiler. Efendim, genelgedeki hayvan menşe ve raporlarıyla ilgili konularda
büyük yakınmalar gördüm ve biz, 20 hayvanı bir yerden bir yere götürdüğümüz
zaman, 1 milyar lira para, üç ay da trafikten men cezası veriliyor. Bununla
ilgili, evrakta eksiklik olur korkusuyla, bu nakliye işini de yapamıyoruz"
diyorlar. Üçüncü bir husus, İran kapısından, diğer
kapılardan geldiğimizde, depolardaki mazotlarımızın faturası olduğu halde,
petrolden fatura aldığımız halde, yine... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) MALİKİ EJDER ARVAS (Devamla) - ...
jandarma tarafından, menşei yabancı olduğu için burada da cezaî müeyyidelere
çarptırılmaktayız. Bu soruna da çare bulunmasını istiyor şoför esnafı. Ben, eğitim ve sağlık konusuna da değinmek
istiyordum; ama, zaman kalmadı. BAŞKAN - Sorun çok, Sayın Arvas;
sorunların hepsini bir çırpıda dile getirmek maalesef mümkün değil, süre 5
dakika. MALİKİ EJDER ARVAS (Devamla) - Muhterem
Heyetinizi saygıyla selamlıyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Arvas. Gündemdışı konuşmaya yanıt verecek sayın
bakan?.. Yok. Biraz önce, açılışta da ifade ettiğim
gibi, bugünlerde sporla yatıp sporla kalkıyoruz. Özellikle Türk futbolunun kat
ettiği başarı hepimizi duygulandırdı. Bu duygularımızı daha teknik anlamda
ifade etmek üzere, Antalya Milletvekili Sayın Nesrin Ünal; buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika. 2.– Antalya
Milletvekili Nesrin Ünal'ın, Türk Millî Futbol Takımının milletimize yaşattığı
duygulara ve bundan çıkarmamız gereken derslere ilişkin gündemdışı konuşması NESRİN ÜNAL (Antalya) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Türk Millî Futbol Takımının bizlere yaşattığı duygular
ve çıkarmamız gereken dersler konusunda gündemdışı söz almış bulunuyorum;
konuşmama başlamadan önce, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Türk Millî Futbol Takımının yarı finale
kalması bizleri çok duygulandırdı. Çoluk çocuk, genç yaşlı, kadın erkek,
Türkiye'nin her karış toprağında, elimizde ayyıldızlı al bayrak, sokaklara
döküldük "Kırmızı, beyaz, en büyük Türkiye" sesleriyle coştuk, gururlandık.
Bu arada, geçen perşembe, gökyüzünde, Cenabı Allah'ın işaretini gördük.
Tarihte, Kosova ve Kurtuluş Savaşında ve Kıbrıs Barış Harekâtında olduğu gibi,
gökyüzünde ayyıldız, bağımsızlık simgemiz, bayrağımızdaki gibi yan yana geldi.
Bunu, 21 inci Yüzyılın Türk yüzyılı olacağına dair bir işaret olarak algıladık;
ama, başarılarımız, sadece Türk Millî Futbol Takımı, Türk Millî Basketbol
Takımı, Galatasarayla sınırlı kalmamalıdır. Futbol takımımızın başarısı,
seçilmişine, doktoruna, mühendisine, bilim adamlarına, sanatçılarımıza,
çiftçilerimize, yediden yetmişe tüm topluma örnek olmalıdır. Bizler, lüks
malları tüketirken farkına varmadan, kültürümüzü, inancımızı, dilimizi,
birliğimizi, beraberliğimizi tüketiyoruz; sonra dönüp baktığımızda içimizin boşaldığını
görüyoruz. Artık, Türk'ün, IBM, Compact gibi markalarla yarışacak bilgisayar,
araba, tekstil markaları, kendi ürettiği, patenti kendine ait ilaçları,
uluslararası sanatçıları, bilim adamları, bir değil, iki değil, binlerce
olmalıdır; yani, binlerce uluslarüstü markası olursa Türk'ün, işte, o zaman
uluslararası ilişkilerde, masaya, daha güçlü, daha kendinden emin ve en
önemlisi konan kurallar bize uygun mu, değil mi diye tartışan olarak değil,
kuralları koyanların tarafında otururduk. Hani, bilgisayar terminolojisinde bir
deyim vardır ya "yüklenen" ve "yükleyen" işte, önemli olan
yüklemek. Biz de yükleseydik daha iyi olurdu. Keşke, bugün yüklenirken başka
kültürleri de yüklenir olmasaydık. Sadece tarım, sadece turizm, sadece işgücü
olmamalıyız; vazgeçilmez teknolojik ürünlerimiz de olmalı ki, Türk Milleti
gelecekte daha refah ve daha mutlu yaşasın. Peki, bizler, şimdiye kadar ne yaptık;
biraz para kazandık mı hemen gidip arabamızı daha lüks ithal arabayla
değiştirdik; yabancı sigaraların dumanlarını hava ata ata üfledik; parfümün ve
kremin ithalini övünerek kullandık; ihtiyacımız olmadığı halde -en ucuzuna
bile- cep telefonunun bir tanesini alabilmek için beş ton domates sattık; ekmek
elden, su gölden misali değirmenin suyu nereden hiç sormadık, tükettik,
tükettik; bir de baktık ki, milyarlarca dolar ihracat açığı meydana gelmiş ve
ekonomiyi döndürmek için dışarıdan on yıllardır borç almak zorunda olan bir
Türkiye yaratmışız. Sonra hepimiz konuşuyoruz, resti çekelim gitsin, borç
almayalım. Peki, bunları yapalım; ama, hiç farkına varmadan kullandığımız,
hayatımızın bir parçası olan teknolojiden, hayatî önemi olan ilaçlardan,
röntgen filminden ve binlerce şeyden vazgeçebilecek miyiz, kısa sürede bu
teknolojiyi ve gücü yakalayabilecek miyiz?! İşte, bütün bireyler, bunu, kendi
kendimize sormak ve bunları başarmak zorundayız. Günlük hayatta, hepimizin, karınca
kararınca, üretebileceği o kadar çok katkı var ki, Türk Milleti olarak hiçbir
mazeret üretmeden, konuşmaktan çok çalışmak, tüketmekten çok üretmek zorundayız.
Çocuklarımız için, bağımsızlığın ve demokrasinin devamı için çok ama çok
çalışmalıyız. İnşallah, Türk Millî Futbol Takımının başarıları hepimize örnek
olur. Her sahada, Türke yaraşır başarılar yaşarız ve Türkiye'de "kırmızı,
beyaz, en büyük Türkiye" sesleri hiç eksik olmaz. Son olarak şunları söylemek istiyorum:
Ayakları kadar yürekleri de güçlü, millî birlik ve beraberliğimize en çok
ihtiyacımız olduğu dönemde, rengini Çanakkale'de, Sarıkamış'ta, Yemen'de şehit
olmuş, omuz omuza yatan güneydoğulu, doğulu, batılı, kuzeyli, güneyli
Ahmetlerin, Hasanların, Alilerin, Hüseyinlerin, Mehmetlerin kanından alan,
bağımsızlığımızın simgesi, şanlı al bayrağımızı gururla dalgalandıran, Türkün
başını dikleştiren, göğsünü kabartan Türk Millî Futbol Takımına, başta Sayın
Haluk Ulusoy'un şahsında Türk Futbol Federasyonuna, Sayın Şenol Güneş ve Ünal
Karaman'ın şahsında tüm teknik kadroya ve yeşil sahada destan yazan
futbolcularımıza, Türk Milleti adına, saygı ve şükranlarımızı iletiyorum.
(Alkışlar) (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Ünal, buyurun efendim. NESRİN ÜNAL (Devamla) - 68 000 000
insanımızın gönlü ve duaları sizlerledir. İnşallah, Dünya Kupasıyla Türkiye'ye
dönersiniz. İnşallah, en kısa sürede lider ve güçlü bir Türkiye'de yaşarız. Hepinize teşekkür eder; yeniden,
saygılarımı sunarım. (Alkışlar) BAŞKAN - Sayın Ünal'a, kırmızı beyaz
giysileriyle yaptığı konuşmadan dolayı, ayrıca, teşekkür ediyoruz. (MHP
sıralarından alkışlar) Tabiî, konu, spor. Futbolda bugün doruğa
geldik; ama, yüz yıllardır sürdürdüğümüz bir ata sporumuz var; Edirne'de tarihî
Kırkpınar güreşlerinin 641 inci yıldönümü. Bu konuda her zaman gerekli özeni
gösteren, çabayı gösteren ve bu konuya sahip çıkan Edirne Milletvekili Sayın
Şadan Şimşek; buyurun efendim. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar) Konuşma süreniz 5 dakika. 3.– Edirne
Milletvekili Şadan Şimşek'in, 641 incisi yapılacak olan tarihî Kırkpınar yağlı
güreşlerine ilişkin gündemdışı konuşması ŞADAN ŞİMŞEK (Edirne) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 641 inci Tarihî Kırkpınar Yağlı Güreşleri Haftası
dolayısıyla söz almış bulunuyorum; öncelikle, Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. Duygularımı ve görüşlerimi ifade etme olanağı tanıdığı için Sayın
Başkanıma teşekkürlerimi sunarım. Sözlerime başlarken, Dünya Kupası
karşılaşmalarında mücadele eden başarıları ve ay yıldızlı formalarıyla
göğsümüzü kabartan, Türk Halkının içindeki manevî duyguları ortaya çıkarıp,
birlik ve beraberlik duygusunun pekişmesinde rol oynayan Millî Takımımızın,
Türk insanının dünyada tanınması ve saygınlığının artmasına katkıda bulunduğu
aşikârdır. Millî Takımımızın Brezilya maçını geçip, Dünya Kupasını alma yolunda
her zaman olduğu gibi başarılı olacağına inanıyor, ülke olarak bizlere
yaşattıkları gurur ve sevinçten dolayı futbolcularımızı ve teknik kadroyu
canıgönülden kutluyorum. Değerli milletvekilleri, Edirne serhat
şehri, Türklerin Batı'ya açılışının simgesi, ikinci başkent, tarihî ve coğrafî
pek çok özelliğiyle sınırların bekçisi olarak her gelen saldırıya, Anadolu yarımadası
adına ilk karşı duran kent. Bu kent ki, izleyenleri büyüleyen incecik
minareleri ve görkemli yapısıyla insanları heyecanlandıran Selimiye'nin
ihtişamıyla Türkiye'nin dışa açılan kapısı. Bizlere altıyüz küsur yıl önce
atalarımızdan emanet Kırkpınar'ın evsahibi Edirne. Güneydoğu Avrupa'nın Anadolu'ya zorunlu
geçiş yolu üzerinde olması nedeniyle göç ve istilaya uğrayan, pek çok işgale
rağmen 18 inci yüzyılda 350 000 nüfusuyla dünyanın 4 üncü büyük kenti. Bugünkü
Edirne, üniversitesi, tarımı ve sanayisiyle bir sınır kenti; ama, sıkıntıları,
sancıları var. Edirneli umut arayışı için yeni ufuklara, bilinmeze yelken
açmakta. Değerli milletvekilleri, geleneklerimiz,
yüksek uygarlık meziyetlerine sahip bir ulusun bireyleri olan bizler için
korunması ve yaşatılması gereken ata yadigârıdır. Kırkpınar ki, altıyüz yılı aşkın bir zaman hatırası. Bugüne gelinceye kadar bütün
kuşaklar böylesi bir emaneti; yani, Kırkpınar'ı baştacı yapmışken, bizim
pehlivanların Kâbesi olarak kabul edilen bir şölene ve Edirne'ye sırtımızı
dönmemiz mümkün müdür? Bana göre, bir ulus için en övünülecek noktalardan
birisi geleneklerin yaşatılmasıdır. Edirne'nin konumu, yatırım, mal ve hizmet
üretimine dönüştürülerek yarar sağlanması için gereken destek verilmelidir;
çünkü, Edirne'ye, günümüze kadar, sınır kenti kimliğiyle sadece Türkiye'nin
güvenliği açısından yaklaşılmıştır. Bu durum, yabancı sermayenin gelişini
olumsuz etkilediği gibi, sektörel önceliklerin belirlenmesi ve projelerin
geliştirilmesini de engellemiştir. Kültür Bakanlığımızın katkılarıyla,
Kırkpınar'a ait eşsiz tarih ve kültür zenginliğimizi yansıtan fotoğraflardan
oluşan sergi Türkiye Büyük Millet Meclisi Şeref Salonunda ve Birleşmiş
Milletler Genel Merkezinde teşhir edilerek, uluslararası boyuta taşınmaya
çalışılmıştır. Kültür, Spor ve Turizm Bakanlarımızın maddî destekleri
önemlidir; ancak, yeterli değildir. Yapılan organizasyonda, yerel anlamda da
birtakım eksikliklerimiz mevcuttur. Biz, bu durumun değiştirilmesini istiyor ve
bunun için çalışıyoruz; çünkü, transit geçenler doğanın güzelliğine kanarak,
mutlu ve zengin insanların yaşadığı bir kent izlenimini edinmektedirler. Bu,
kesinlikle bir yanılsamadır. Edirne, geçmişten gelen ekonomik olumsuzluklardan
etkilenme turnuvasında başa güreşmektedir. Dilerim bu güreş, doksaniki yıllık
saray başpehlivanının son güreşi olmasın. Değerli milletvekilleri, sizin
anlayacağınız, Kırkpınar'ın altıyüzkırk yıllık başpehlivanı, zembili duvara
asmak üzeredir. Ata sporumuz tarihî Kırkpınar yağlı güreşlerimizin spor ve
turizm boyutları, Edirne insanının evsahipliği ve misafirperverliğiyle
bütünleştiğinde, Kırkpınar, Türklüğün yüksek uygarlık özelliklerini dünyaya
yayabilecek en önemli unsurlardan birisidir. Bir kültür beşiği olarak Edirne, ülkemizi
uluslararası platformlarda her yönüyle temsil edecek özellikleri taşımaktadır.
Bu yönüyle ele alındığında Kırkpınar'ı, spor açısından olduğu kadar, ekonomi ve
turizm açısından da önemli bir organizasyon haline getirmenin önemi
kendiliğinden ortaya çıkar. Türkiye'yi Avrupa'ya bağlayan kültür
köprüsü Edirne'nin ekonomik, sosyal ve kültürel anlamda kalkınmasına yönelik
çalışmalar titizlikle sürdürülmelidir. Ülkemize gelip gidenleri karşılayan ve
onları uğurlayan, memleketimize ait ilk izlenimlerin edinildiği Edirnemizin
sorunlarına özel statüler ve sorumluluklar içinde yaratıcı çözümler getirilmesi
gereklidir. Değerli milletvekilleri, "ben
güreşirken, arkamda daima Türk Milletinin olduğunu ve milletin şerefini
düşünürüm" diyebilen Kurtdereli Mehmet Pehlivanın, çıkardığı güreşlerle
Avrupa ve Amerika'da "Sultanın Aslanı" unvanını alan Adalı Halil'in,
güreşe minderin tam ortasında başlayan ve bir adım dahi gerilemeyen "gökte
nasıl bir güneş varsa, güreşte de sadece Yusuf vardır" sözleriyle takdir
edilen, Türk'ün yenilmezliğinin simgesi Cihan Pehlivanı Koca Yusuf'un,
"Türk gibi güçlü" sözünün dünya literatürüne yerleşmesindeki haklı
rolünü tarif etmek kolay olmasa gerek. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN- 1 dakika içerisinde toparlayın
efendim. ŞADAN ŞİMŞEK (Devamla) - Ben, inanıyorum
ki, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk "benim en sevdiğim spor
güreştir" dediyse, bunda, bugün önünde saygıyla eğildiğimiz ve rahmetle
andığımız, meydanlarda güreş tutmuş nice yiğit pehlivanın emeği çoktur, ruhları
şad olsun. Bu duygu ve düşüncelerle, Edirne
Milletvekilleri olarak, siz değerli milletvekili arkadaşlarımızı, tarihî
Kırkpınar yağlı güreşlerimize bekler, Yüce Meclise saygılarımı sunarım.
(Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Şimşek. Gündemdışı konuşmalar tamamlanmıştır. Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları
vardır. Sözlü soru önergesinin geri alınmasına
dair bir önerge vardır; okutuyorum: B)
TEZKERELER VE ÖNERGELER 1.– Bursa
Milletvekili Ahmet Sünnetçioğlu'nun (6/1820) esas numaralı sözlü sorusunu geri
aldığına ilişkin önergesi (4/495) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Gündemin "Sözlü Sorular"
kısmının 598 inci sırasında yer alan (6/1820) esas numaralı sözlü soru önergemi
geri alıyorum. Gereğini saygılarımla arz ederim. Ahmet Sünnetçioğlu Bursa BAŞKAN - Sözlü soru önergesi geri
verilmiştir. Bir gensoru önergesi vardır. Önerge, daha
önce bastırılıp sayın üyelere dağıtılmıştır. Şimdi, önergeyi okutuyorum: C) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve
Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ 1.– Saadet
Partisi Grubu adına, Grup Başkanvekilleri Konya Milletvekili Veysel Candan ve
Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu'nun, ülke yönetiminde aciz
kaldığı, ekonomide aldığı yanlış kararlarda ısrar ederek krizler yaşanmasına ve
halkın yoksullaşmasına neden olduğu iddialarıyla Başbakan Bülent Ecevit ve
Bakanlar Kurulu üyeleri hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/29) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 57 nci hükümet, ülke yönetiminde aciz
kalmaktadır. Özellikle ekonomide aldığı yanlış kararlarda ısrar ederek, son üç
yıldır iki büyük krizin yaşanmasına ve toplumun büyük oranda fakirleşmesine
sebep olmuştur. İnsanımızın büyük bir kısmı da, açlık sınırında yaşam
mücadelesi vermektedir. Bunun devam etmesi durumunda şartların daha da
kötüleşmesi kaçınılmazdır. Bu kötü gidişin sorumlusu Başbakan Sayın Bülent
Ecevit Hükümetidir. Bu sebeplerden dolayı, Anayasanın 99 uncu
ve İçtüzüğün 106 ncı maddesi uyarınca, Başbakan Bülent Ecevit ve 57 nci hükümet
hakkında bir gensoru açılmasını arz ve talep ederiz. 19.6.2002
Gerekçe: 1. Hükümet, kısa vadeli ve yüksek faizle
hesapsız bir borçlanma içindedir, borçları tekrar borçlanarak ödeme yolunu
seçmiştir. Bu da, 65 000 000 insanın ödediği vergilerin faiz giderlerine
yetmediği sonucunu doğurmaktadır. Yani, bu hükümet, yanlış borçlanma
politikaları izlemektedir. 2. Kamu harcamalarında israf ve yolsuzluk
had safhaya ulaşmış olup, gerekli tedbirler zamanında alınmamaktadır. Bunun
sonucunda da, kamu açıklarını kapatmak için iç ve dışborç alımları yetmediği
zaman, yeni vergiler ihdas edilmektedir. Üç yılda, bu hükümetin çıkardığı vergi
yasası adedi onbirdir. Her seferinde, ekvergiler konmuş, mükellefler vergi yükü
altında ezilmiştir. 3. Ekonomik program uygulaması üzerinden
onbeş ay geçmesine rağmen, üretim sektörüyle ilgili tek bir karar alınmamıştır.
Yatırım, istihdam, üretim ve ihracat, her geçen gün biraz daha düşmekte ve
dışticaret açığımız daha da artmaktadır. Özellikle, bunlar kasıtlı yapılmıyor
ise, tamamen bir beceriksizliğin göstergesidir. 4. Malî piyasalarda, borsa ve dövizde
ciddî spekülatif hareketler meydana gelmektedir. Bununla ilgili, hükümet,
gerekli tedbirleri almamıştır, alamamıştır. Diğer taraftan, faizler ve kamu
borçlanma faizleri yükselmiş, içborç stoku da katlanarak artmıştır. 5. Yeni yeni üst kurullar oluşturularak,
Parlamento, yetkilerini bu üst kurullara devretmiştir. Âdeta, yeni yeni KİT'ler
oluşturulmuş ve bu kurumların hesap denetimleri de Meclis dışına taşınmıştır.
Ayrıca, bu kurulların başkan ve yöneticilerine ülke şartlarının çok üstünde
yüksek ücretler ödenmektedir. Bu da, bütçeye büyük bir yük getirmektedir. 6. Eğer bir ülkede enflasyon iniyor, faiz ve
döviz yükseliyorsa ekonomide sıkıntıların arttığının işaretidir. Mevcut bu
gidişin sonucunda Kasım 2000 ve Şubat 2001'den sonra yeni bir krizle başa
dönüleceği anlamı taşımaktadır. 7. Faizlerin yükselişiyle birlikte
"içborç, tekrar borç alarak sürdürülebilir mi?" tartışmalarını
meydana getirmiş, bu durum da piyasalardaki belirsizliği ve güvensizliği
artırmıştır. Bunun da kamu maliyesine ağır yükler getirdiği ve getireceği
bilinmektedir. 8. Kötü yönetimin sorumlusu bu hükümet,
esnaf ve sanatkârların işyerlerinin kapanmasına sebep olmuş ve vergisini
ödeyemez duruma düşürmüştür. Tarım sektörü de benzer sıkıntılarla karşı
karşıyadır. Tarımda üretim azalmış, önce dışarıya satarken, şimdi, dışarıdan
tarım ürünleri ithal etmek zorunda kalınmıştır. Bu hükümet çıkardığı şeker,
tütün ve benzeri yasalarla doğrudan üretimin düşmesine sebep olmuş, serbest
piyasaya müdahale etmiş, böylece tarım sektöründe çalışan çiftçilerimizi açlığa
mahkûm etmiştir. 9. Bu hükümet tarafından yeterli sermayeye
sahip olmayan kişilere banka kurma izni verilmiş ve kurulan bu bankalar daha
sonra sahipleri tarafından içleri boşaltılarak devlet zararı oluşturulmuştur.
Bankaların bu durumları bilinerek mevduat toplanmasına âdeta göz yumulmuş,
müfettiş raporları da işleme konulmamıştır. Daha sonra, bankalar fon kapsamına
alınarak devlet zararı daha da artmıştır. 10. Bu hükümet sosyal güvenlikle ilgili
gerekli yasal düzenlemeleri yapmamış, bu yüzden de Bağ-Kur, SSK ve Emekli
Sandığının açıkları her geçen gün artmış, vatandaşın sağlığı hiçe sayılmış ve
bakanlıklararası sürtüşmeden dolayı da hastaneler arzu edilen hizmeti
verememiştir. Ayrıca, bu kurumlardan emekli olanlar açlık sınırında yaşamak
zorunda bırakılmıştır. Yukarıda belirttiğimiz ve müzakereler
sırasında detaylı bilgi ve belgelerle ortaya koyacağımız sebeplerden dolayı, 57
nci hükümet hakkında gensoru açılması zorunlu hale gelmiştir. BAŞKAN - Gensoru önergesi bilgilerinize
sunulmuş olup, önergenin görüşme günü, biraz sonra, Danışma Kurulunca
belirlenecek ve oylarınıza sunulacaktır. Başbakanlığın, Anayasanın 82 nci maddesine
göre verilmiş bir tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım: B)
TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam) 2.– Enerji
ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Zeki Çakan'ın, 9 uncu Hazar Petrol/Gaz Sergi ve
Konferansına katılmak ve görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle birlikte
Azerbaycan'a yaptığı resmî ziyarete İstanbul Milletvekili Şamil Ayrım'ın da
iştirak etmesinin uygun görülmüş olduğuna ilişkin Başbakanlık tezkeresi
(3/1121) Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Zeki
Çakan'ın, 9 uncu Hazar Petrol/Gaz Sergi ve Konferansına katılmak ve
görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle birlikte 3-6 Haziran 2002 tarihleri
arasında Azerbaycan'a yaptığı resmî ziyarete İstanbul Milletvekili Şamil Ayrım'ın
da iştirak etmesi uygun görüşmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararının
sureti ilişikte gönderilmiştir. Anayasamızın 82 nci maddesine göre
gereğini arz ederim. Bülent Ecevit Başbakan BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Demokratik Sol Parti, Milliyetçi Hareket
Partisi ve Anavatan Partisi Gruplarının İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre
verilmiş müşterek bir önerileri vardır; önce okutup, sonra oylarınıza
sunacağım: IV. –
ÖNERİLER A) SİYASİ
PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ 1.– Genel
Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden
düzenlenmesine ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerisi Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Danışma Kurulunun 25 Haziran 2002 Salı
günü yaptığı toplantıda siyasî parti grupları arasında oybirliği
sağlanamadığından, gruplarımızın ekteki müşterek önerisinin Genel Kurulun
onayına sunulmasını arz ve teklif ederiz. Saygılarımızla.
Öneriler: 1.– 21 Haziran 2002 tarihli gelen
kâğıtlarda yayımlanan ve aynı tarihte dağıtılan Başbakan Bülent Ecevit ve
Bakanlar Kurulu üyeleri hakkındaki (11/29) esas numaralı gensoru önergesinin
gündemin Özel Gündemde Yer Alacak İşler kısmında yer alması ve Anayasanın 99
uncu maddesi gereğince gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerin 25
Haziran 2002 Salı günkü birleşimde yapılması önerilmiştir. 2.– 24 Haziran 2002 tarihli Gelen
Kâğıtlarda yayımlanan 880 sıra sayılı kanun tasarısının, 48 saat geçmeden,
gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmının 12 nci sırasına, aynı tarihli Gelen Kâğıtlarda yayımlanan
879 sıra sayılı kanun tasarısının 13 üncü sırasına ve yine aynı tarihli Gelen
Kâğıtlarda yayımlanan 882 sıra sayılı kanun teklifinin 14 üncü sırasına
alınması, diğer tasarı ve tekliflerin sıralarının buna göre teselsül
ettirilmesi, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler" kısmının 265 inci sırasında yer alan 745 sıra sayılı kanun
tasarısının 22 nci sırasına alınması önerilmiştir. 3.– Genel Kurulun, 25 Haziran 2002 Salı
günü 15.00-20.00, 26 Haziran 2002 Çarşamba günü 18.00-22.00 ve 27 Haziran 2002
Perşembe günü 14.00-20.00 saatleri arasında çalışması; 26 Haziran 2002 Çarşamba
günü sözlü soruların görüşülmemesi, 25 Haziran 2002 Salı günü (11/29) esas
numaralı gensoru önergesi ve 878 sıra sayılı Meclis Soruşturması Komisyonu
raporunun görüşmelerinin bitiminden sonra diğer denetim konularının
görüşülmeyerek bugün de kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi ve gündemin
13 üncü sırasına kadar olan işlerin görüşmelerinin bitimine kadar çalışma
süresinin uzatılması, 26 Haziran 2002 Çarşamba günü gündemin 11 inci sırasına
ve 27 Haziran 2002 Perşembe günü de gündemin 15 inci sırasına kadar olan kanun
tasarı ve tekliflerinin görüşmelerinin bitimine kadar çalışma süresinin
uzatılması önerilmiştir. 4.– İçtüzüğün 91 inci maddesi kapsamında değerlendirilen, gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 2 nci
sırasında yer alan 666 sıra sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilatının
Kurulmasına Dair Kanun Tasarısı; 3 üncü sırasında yer alan 675 sıra sayılı
Türkiye İş Kurumunun Kurulmasına Dair Kanun Tasarısı; 4 üncü sırasında yer alan
676 sıra sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal
Sigortalar Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; 5 inci
sırasında yer alan 685 sıra sayılı Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının
Kurulmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde yapılacak görüşme ve oylamalarda; a) 666 sıra sayılı kanun tasarısının, üç
bölüm halinde; (1 inci maddesinden 15 inci maddesine kadar olan kısmın birinci
bölüm, 15 inci maddesinden 35 inci maddesine kadar olan kısmın ikinci bölüm, 35
inci maddesinden sonuna kadar olan kısmın üçüncü bölüm) 675 sıra sayılı kanun tasarısının, iki
bölüm halinde; (1 inci maddesinden 30 uncu maddesine kadar olan kısmın birinci
bölüm, 30 uncu maddesinden sonuna kadar olan kısmın ikinci bölüm) 676 sıra sayılı kanun tasarısının, üç
bölüm halinde; (1 inci maddesinden 30 uncu maddesine kadar olan kısmın birinci
bölüm, 30 uncu maddesinden 46 ncı maddesine kadar olan kısmın ikinci bölüm, 46
ncı maddesinden sonuna kadar olan kısmın üçüncü bölüm) ve 685 sıra sayılı kanun tasarısının, üç
bölüm halinde (1 inci maddesinden 30 uncu maddesine kadar olan kısmın birinci
bölüm, 30 uncu maddesinden 52 nci maddesine kadar olan kısmın ikinci bölüm, 52
nci maddesinden sonuna kadar olan kısmın üçüncü bölüm) olarak görüşülmesi; b) Tasarıların tümü üzerinde gruplar,
hükümet ve komisyon adına yapılacak konuşmaların 20'şer dakika, kişisel
konuşmaların 10'ar dakika; bölümler üzerinde gruplar, hükümet ve komisyon adına
yapılacak konuşmaların 10'ar dakika olması; c) Maddeler okunmaksızın sadece bölümlerin
ayrı ayrı oylanması ve bölümler üzerinde verilen önergelerin kabulü halinde o
bölümün kabul edilen önergeyle birlikte oylanması, d) Bölümler üzerinde, komisyon ve
hükümetin 1'er, milletvekillerinin de 1 önerge verebilmesi, e) Genel Kurulun 28 Haziran 2002 Cuma günü
saat 14.00'te toplanması ve bu dört tasarının görüşmelerinin tamamlanmasına
kadar çalışmalarını sürdürmesi önerilmiştir. BAŞKAN - Önerinin aleyhinde Sayın Lütfü
Esengün konuşacak. Buyurun Sayın Esengün. LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. İktidar partilerine mensup grupların
Meclis gündemi ve çalışma saatleriyle ilgili teklifleri aleyhinde söz almış
bulunuyorum. Değerli arkadaşlar, büyük ihtimalle bu
teklif kabul edilecek; çünkü, iktidar partilerinin sayısal çoğunluğu var.
Teklif kabul edilecek; ama, uygulanacak mı; önemli olan orası. Biz, bu yasama
yılı boyunca, geçen yıl, daha önceki yıl; yani, şu hükümet kurulduğundan beri
bu tür teklifleri çok kabul ettik Meclisçe. "Şu saatler arasında
çalışılsın" denildi, çalışma saatleri uzatıldı; ama, iktidar partilerinin
o yoğun çoğunluğu, hiçbir zaman aldıkları kararın arkasında durmadılar. Çalışma
saatleri 22.00'lere, 24.00'lere kadar uzatılmış olmasına rağmen, nihayet,
19.00'da, 20.00'de Meclis dağılmak zorunda kaldı. Bugün de, biz, bu kararı
boşuna alacağız. Bakınız "çarşamba günü; yani, yarın
Meclis saat 18.00 ile 22.00 saatleri arasında çalışsın" deniliyor. Bu
teklifi yapmamak lazım, buna kimse inanmaz. Yarın, herkesin, bütün yetmiş
milyon insanın adapte olacağı millî maçımız var. Dua ediyoruz, temenni
ediyoruz, inşallah galip geleceğiz ve o galibiyetin sevinciyle bu Meclis
toplanamayacak. İnşallah, yenilmeyiz; ama, yenildiğimiz takdirde de
toplanamayacak. Fiilen imkânsız olan, 18.00'de toplanıp da 22.00'ye kadar
çalışması mümkün olmayan bir Meclisi, buraya öneri getirerek ille de
toplayacağız demenin bir manası yok. Sonuçta, kendimize saygımızı kaybediyoruz.
Karar alıyoruz "çalışalım" diyoruz, alınan karara rağmen, iki saat
sonra, üç saat sonra Mecliste çoğunluk hâsıl olmuyor; bu da, iktidarın
kusurudur, iktidarın kabahatidir. Değerli arkadaşlar, yasama yılı bitiyor,
son üç gündeyiz. Meclisin çalışması yönünde öneriler var; ona da katılırız.
Tabiî ki, Meclis tatile girmesin, eğer, acil teklifler, tasarılar varsa Meclis
çalışsın, tatil olmasın; ama, diyelim ki, haftaya Meclis tatil olmadı da
çalıştı; neyi görüşeceğiz, hükümet neyi getirecek? Şu anda hükümet partileri
arasında dahi bu konuda bir uzlaşma yok, neyin görüşüleceğini kimse bilmiyor.
Dolayısıyla da, tatil yapmamanın, Meclisin çalışmalarına devam etmesinin bir
anlamı da kalmıyor. Üçüncü yasama yılı sonunda, işte bu son üç
günde, Meclis gündeminde tam 256 tane araştırma ve genel görüşme önergesi var,
görüşülmeyi bekliyor. 699 tane sözlü soru var, sayın bakanlardan, hükümetten
cevap bekliyor. 336 tane de kanun teklifi ve tasarısı var ki, bunların büyük
kısmı hükümet tasarısıdır veya hükümet partilerine mensup arkadaşlarımızın
verdiği ve İçtüzüğün 37 nci maddesine göre de Genel Kurul gündemine alınan
kanun teklifleridir. Bu kadar birikimle, bu Meclis bunun altından çıkabilecek
mi; tabiî ki, çıkamayacak. Üniversite kurulmasını bekleyen birçok
ilimiz var, büyükşehir olmayı bekleyen illerimiz var; isimlerini tek tek
saymaya gerek yok, her il kendi durumunu biliyor. Ne bu üniversitelerin
kurulması mümkün ne de büyükşehir kurulmasıyla ilgili tasarı veya tekliflerin
Meclisten geçmesi mümkün. Tabiî, bu arada Bağ-Kurlunun, Bağ-Kur emeklilerinin,
işçi emeklilerinin, çalışanların, esnafın, köylünün hali perişan, onlarla da
ilgili getirilen hiçbir öneri yok. Değerli arkadaşlar, bu hükümetin ömrünün
de sonuna gelindi inşallah. Bu hükümet bitti. Bu hükümet, bugün zoraki ayakta
duruyor. Ne olursa olsun, bu hükümetin, artık, bu ülkeye vereceği hiçbir şey
yok; çünkü, ekonomi hükümetin elinde değil, IMF'nin elindedir. Bakınız, son beş
yılda, bu hükümetin iki ortağının işbaşında ve son üç yılda Milliyetçi Hareket
Partisinin de işbaşında olduğu bu dönemde 21 tane banka batırdınız. Daha geçen
sene Türkiye'de üretim durdu, Türkiye, yüzde
eksi 9 fakirleşti, küçüldü; millî gelir 150 milyar dolara düştü; 15 000
fabrika kapandı; 400 000 KOBİ kapandı, işyeri kapandı;daha dün dolar 1 600 000
lira sınırına ulaştı; borsa endeksi 9 000'in altına düştü ve sonuç itibariyle
de, Türkiye, yeniden, bir krizin eşiğine geldi. IMF'den 30 milyar dolar kredi
aldık diye seviniyorsunuz; o 30 milyar dolar hiçbir derde deva olmadı, tamamı,
aldığınız borçlara yeniden geri döndü, borç olarak ödendi. Değerli arkadaşlar, geçen sene, 2001
yılında, bu millet, kendi hazinesinden ödediği vergilerden, günde 173 trilyon
lira faiz ödedi; sizin sayenizde, bu hükümetin sayesinde. Daha bu senenin ilk 3
ayında 12 katrilyon vergi aldınız, 16 katrilyon faiz ödediniz. Siz, iflas
ettiniz, iflas ettirdiniz de, hâlâ ayakta durmakta inat ediyorsunuz, hâlâ Sayın
Başbakan görevden çekilmemekte ısrar ediyor. Bugün, DSP'li 9 milletvekili
arkadaşımızın çıkışı, gerçekten, ciddî, samimî bir çıkıştır; vatanseverliğin
bir ölçüsüdür; "bu böyle gitmez"in feryadıdır. Değerli arkadaşlar, son günlerde önemli
olaylar yaşanıyor Türkiye'de; Pamukbank battı... Pamukbank battı; Mecliste,
bunun, tek satır da olsa, eleştirisi, tartışması, müzakeresi yapılmıyor.
Hükümetin bu işten haberi yok; sayın bakanların haberi yok, bilgisi yok; bu
işleri Sayın Derviş yapıyor. Sayın Derviş, bir avuç bürokratla el ele vermiş,
Türkiye'de ekonomik terör estiriyor. Burada da, siz, şu kürsüde, iktidara
mensup 300 küsur milletvekili olarak "ne olacak bu milletin hali, bu
memleketin hali" diye tek söz söylemiyorsunuz; vebal altındasınız.
Bakanlar sormuyor, milletvekilleri sormuyor bu banka niye battı?.. Sayın Derviş
"sevinçliyim" diyor. Arkadaşlar, Türkiye'de bir bankanın
batışından, bir firmanın batışından sevinenlerin, ben, vatanseverliğinden şüphe
ederim. Yok öyle şey!.. Türkiye batsın, Türkiye'nin bankaları batsın, yerli
sermayesi batsın, Türkiye krizden krize sürüklensin... Şimdi, adam, çekmiş
gitmiş Amerika'ya, buraya da gelmiyor, Türkiye'de de değil, Mecliste de değil;
ondan sonra da "efendim, güçleniyoruz, sevinçliyim..." Bu, nasıl bir
mantık?!. Buna sevinen sadece IMF'liler olur; zaten, Sayın Derviş de IMF adına
bulunuyor içimizde. Faizler yükseliyor, ekonomi kan kaybediyor; hâlâ, bu
hükümet, işbaşında kalmakta ısrar ediyor. Değerli arkadaşlar, bugün, biraz sonra
Sayın Bostancıoğlu hakkındaki soruşturma komisyonu raporunu oylayacağız ve bu,
gizli oylamadır. Bakınız, raporun sonunda ne deniliyor:
"Türk millî eğitim politikasına aykırı, keyfî ve ideolojik uygulamalarıyla
eğitim ve öğretimde kargaşaya ve huzursuzluğa sebep olduğu, toplumsal gerilime
yol açtığı, eğitim sistemini Avrupa Birliği ve uluslararası standartlardan
uzaklaştırdığı ve görevini kötüye kullandığı; bu eylemlerinin Türk Ceza
Kanununun 159, 228, 230, 240 ve 251 inci maddelerine uyduğu iddiasıyla..."
Bu iddialar doğrudur. O soruşturma komisyonunda, bu iddialara dair yeterli
delil vardır; ama, Komisyonun çoğunluğu ne kanaate varmış: "...verilen
önerge nedeniyle, Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun Yüce Divana
sevkine mahal olmadığına karar verilmiştir." Yüce Divana sevkine mahal
olmadığına, soruşturma açılmaması lazım geldiğine dair kimler imza atmış;
DSP'li milletvekilleri, ANAP'lı milletvekilleri ile Milliyetçi Hareket
Partisinden Erzincan Milletvekili Sayın Mihrali Aksu, Adana Milletvekili Sayın
Adnan Fatin Özdemir ve Afyon Milletvekili Sayın Mehmet Telek. Değerli arkadaşlar, bu rapora imza
atabilirsiniz; ama, biraz sonra, hepiniz, vicdanınızla baş başa olacaksınız ve
gizli oylama yapılacak. Biz bekleriz ki, erkek diye bu Meclise gelenler, bugün
aynı şekilde hareket edebilsinler. Bir konuya daha temas edip, sözlerimi
bitireceğim. Bakınız, Milliyetçi Hareket Partisi Kahramanmaraş Milletvekili
Sayın Edip Özbaş, geçen günlerde, bize, bütün milletvekili arkadaşlarımıza,
Sayın Ecevit aleyhinde bir soruşturma önergesi örneği gönderdi. Diyor ki:
"Sayın Ecevit, teröristbaşı Abdullah Öcalan'la ilgili idam dosyasını
ikibuçuk seneden beri Başbakanlıkta bekletmekle Türk Ceza Kanununun 228 ve 240
ncı maddelerini ihlal etmiştir; hakkında Meclis soruşturması açılmalıdır."
Bu iddia doğrudur. O dosyayı Başbakanlıkta bekleten her kim olursa olsun
görevini suiistimal etmiştir; ama, Sayın Ecevit bu suçu tek başına işlemedi,
bunun suç ortakları var. Sayın Edip Özbaş avukattır, bunu bilmesi lazımdır.
Türk Ceza Kanunun 64 üncü maddesinde... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Esengün, bir dakika içinde
toparlar mısınız. LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - "Birkaç
kişi, bir cürüm veya kabahatin icrasına iştirak ettikleri takdirde, o fiile
mahsus cezayla her biri ayrı ayrı cezalandırılır" deniliyor. Bu suçun üç
failî var; birisi Sayın Başbakansa, diğerleri Sayın Başbakan Yardımcılarıdır;
yani, Sayın Bahçeli'dir, yani, Sayın Yılmaz'dır. Bu önergeye iki suç ortağını
da katın, getirin, hepsine, tüm Saadet Partililer olarak imza atalım. Yoksa,
Başbakan hakkında böyle bir soruşturma önergesi verip, suç ortaklarını
aklamaya, kaçırmaya çalışmak doğru değildir, yiğitlikle de bağdaşmaz. Değerli arkadaşlar, bu işin hesabı bir gün
sorulacaktır. Dosya bekletmenin de, bu milleti bu hale getirmenin de, perişan
etmenin de hesabını bu Meclis soracaktır, bu millet soracaktır. Hiç kimse
zannetmesin ki, yaptığımız yanımıza kalacak. Bu dönem biter, bu hükümet biter;
yeni dönem gelir, yeni hükümetler gelir, yapılan bütün yolsuzlukların,
haksızlıkların, keyfiliklerin hesabını soracak gerçek babayiğitler de bu
Meclise gelir diyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum. (SP ve AK Parti
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Aleyhinde Sayın Veysel Candan. Buyurun Sayın Candan. VEYSEL CANDAN (Konya) - Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; Genel Kurul çalışmalarıyla ilgili olarak
gelen hükümet önerisi üzerinde söz aldım; Muhterem Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Tabiî, bu öneriyi dikkatle takip ettiğimiz
zaman, hükümetin bir panik içerisinde olduğunu, bir şaşkınlık alameti
gösterdiğini açıkça ifade etmek gerekmektedir. Değerli arkadaşlar, biraz önce Sayın
Esengün "hükümet bitti, zoraki ayakta duruyor" ifadesini kullandı.
Öyle zannediyorum ki, hükümet ortakları da "çıkmadık canda ümit
vardır" diye bekliyorlar; ama, hükümet bitkisel hayattadır; konuttan
devlet yönetme usulü yoktur, dünyada böyle bir yönetim şekli yoktur. Değerli arkadaşlar, hükümetin değişiklik
talebinde iki konu dikkat çekiyor: Bunlardan bir tanesi, Millî Eğitim Bakanı
hakkında verilen soruşturma önergesinin müzakeresi ile ekonomik kriz
gerekçesiyle hükümet aleyhinde verilen gensoruyu bütünleştirmek ve bir günde
konuşarak, müzakereyi tamamlamak; yani, milletin, hükümetin yaptıklarını
duymasını önleme çalışması. Birincisi bu. İkincisi; bu gensoruyu verirken biz
istedik ki, Parlamento tatile girmeden önce, hükümetin ekonomiyle ilgili takip
ettiği politikalar konusunda, muhalefet partisi olarak, son bir kere daha
görevimizi ifa edelim ve hükümete ikazda bulunalım dedik. Değişikliğin ikinci dikkat çeken tarafı
-dedim ya; şaşkınlık örneği- bir tek maddeden oluşan birkaç tane kanun
getirdiler; yani, her biri bir madde, bir madde, bir madde... Bunlardan bir tanesi şu; hükümet,
vatandaştan ümidini kesince, profesyonel sporculara ve futbolculara göz dikti,
zannediyorum özellikle Millî Takıma. Bakın, getirdikleri bir maddelik tasarı,
Gelir Vergisi Kanununda değişiklik yapıyor ve tasarıda şöyle deniliyor:
"31.12.2007'ye kadar sporculara yapılan ödemeler Gelir Vergisinden
müstesnadır." Bu hükümetin sabıka kaydı bozuk; daha önce de, 125 milyar
faiz geliri olandan vergi almıyordu; şimdi de, milyonlarca dolar transfer
ücretini vergi kapsamı dışında bırakıyor. Şimdi, şu soruyu millet adına sormak
istiyorum: Asgarî ücrette neden vergi indirimi yapmıyorsunuz? Bugün asgarî
ücret tespit komisyonu toplanmış, 190 000 000 lira civarında paradan
bahsedilirken, bir aile 190 000 000 lirayla geçinirken, ondan vergi alırken,
milyon dolarlar vergidışı bırakılmaya çalışılıyor! İkincisi; esnaf ve sanatkâr zarar etse de,
hayat standardı vergisi alıyorsunuz; yani, haraç gibi. Zarar etme şansını
esnafa tanımıyorsunuz; hükümet kriz çıkarıyor, hükümet batırıyor, kriz üzerine
kriz geliyor; ama, hükümete hiçbir şey yok. Esnaf ve sanatkâr durmadan vergi
ödeyecek; bu, mümkün değil. Aslında, madem böyle paranız varsa,
imkanınız varsa, evvela sanayiden vergi indirimi yapın; elektriğin vergisini,
KDV'sini indirin ve sanayicimiz dışarıya mal üreterek, rekabet etme şansına
sahip olsun. Vergi mükelleflerinden Gelir Vergisi, Kurumlar Vergisi oranlarını
indirin, KDV oranlarını indirin; yani, millete zulmünüz niye, bunu anlamak
mümkün değil. Öyle anlaşılıyor ki, size oy verenlere gücünüz yetiyor ve onları
cezalandırıyorsunuz. Değerli arkadaşlar, 1 litre mazottan,
benzinden 1 000 000 lira vergi alan bu hükümetin, 20 milyar liralık traktöre 10
milyar lira vergi koyan bu hükümetin, bütün kamu işlemlerinde harcı yüzde 100
zamlandıran bu hükümetin, Mahallî İdareler Yasasıyla 5 katrilyon lira vergi
koymaya hazırlanan bu hükümetin bir tek özelliği var; zam, zam, zam, yeni
vergi, vergi, vergi... Şimdi, rakamlara bakıyorsunuz; dünyanın en
pahalı elektriği bizde; elektriğin kilovatsaati 8,2 sent, ABD'de 4,1,
İngiltere'de 5,4 sent. İşte, o zaman, indirecekseniz, sanayi ihracatını
artıracaksanız, elektrik fiyatlarını indirin. Değerli arkadaşlar, hangi ekonomik tabloda
vergi indirimine gidiyorsunuz, bir de ona bakalım. Hükümet geldiğinde borcumuz
toplam 115 milyar dolardı, şimdi 230 milyar dolar; hükümet geldiğinde 4 000 000
işsiz vardı, şimdi 15 000 000 işsiz var; dolar 600 000 liraydı, şimdi 1 600 000
lira; gayri safî yurtiçi hâsıla 200 milyar dolardı, şimdi 140 milyar dolar;
kişi başına millî gelir 3 500 dolardı, şimdi 1 600 dolar. Evet, şimdi, ben, buradan, hükümete,
millet adına, bir kere daha soruyorum: Hangi yüzle ve nasıl bir vergi indirimi
düşünüyorsunuz? İkinci tasarı -bu da çok komik, trajikomik-
Oyun Yerleri ile Oyun Alet ve Makineleri Hakkında Kanun Tasarısı. Değerli arkadaşlar, burada dikkatinizi
çekerim; cumhuriyet tarihinde ilk defa, bu yasa tasarısında, gerekçeyle, kanun,
hilafı hakikat olarak değiştirilmiş ve oyun oynanmış; okuyan milletvekilleri
de, zaman ayıramazlarsa, aldatılmaya çalışılmaktadır. Şimdi, bu tasarıda bir madde var. Rulet,
tilt, langırt ve benzer makinelerle oyun oynanan yerlerin eğitim kurumlarına
uzaklığında oyun oynanıyor; yani, elektronik oyun aletleriyle oyun oynanan
yerler, birahane, bar, pavyon gibi içkili yerler ile eğitim kurumları
arasındaki mesafe kısaltılıyor, 200 metreden 100 metreye indiriliyor. Buralar,
cami, kilise, havra gibi ibadet yapılan yerler ile dershaneler, okullar, ilmin,
tekniğin öğrenildiği yerler... Bu, hem dinî mekânlara hem de ilme
saygısızlıktır. Bundan sonra olacak nedir; bu değişiklikten sonra, cami
avlusunda, okul bitişiğinde, kumarhanelere ruhsat verilecek. Hükümetin
getirdiği bu. Daha önce, bu hükümet, malî piyasalarda,
borsa, döviz ve faizle, ülkenin tamamını kumarhane haline getirmişti; şimdi de,
ruhsatsız yerlere ruhsat vermek suretiyle, hem de gerçekdışı, doğru olmayan,
uydurma gerekçelerle buna kılıf hazırlamaya çalışıyor. Maalesef, bu da,
fevkalade üzücü. Hükümet açısından, kumarhaneleri teşvik etme açısından, bu
tasarının, bu Parlamento gündemine gelmemesi gerekirdi. Değerli arkadaşlar, hükümet -uğraşmaya
başladı ya, kendisine iş aramaya başladı ya- bir maddelik bir tasarı daha
getiriyor; diyor ki, 18 Mart gününün Şehitler Günü ve 19 Eylül gününün Gaziler
Günü olarak ilan edilmesi... İyi de, zaten bunlar yapılıyor, zaten bu törenler
yapılıyor. Tekrar, yapılan törenlere gün tayin ediyorlar ve kamuoyuna
anlatırken de, işte, biz şu kadar kanun çıkardık, bu kadar ilave yaptık diyorlar.
Halbuki, şehit çocuklarının okuduğu okulun yanına kumarhane açma izni veren bu
hükümetin, bu şehitler günü ve gaziler gününü de, bize göre, istismar ettiği
kanaatindeyim. Eğer, siz, şehit ve gazilere iyilik etmek istiyorsanız; evvela
geçim sıkıntısı çeken şehit ve gazilerimizi... Ayrıca, ekonomimizi IMF ve Dünya
Bankasına teslim ederek, ulusal bağımsızlığımızı rencide ederek, şehitlerimizi
toprak altında zaten rencide ediyorsunuz. Vatanı uğruna ayağını, kolunu,
bacağını, gözünü kaybeden gazi ne ücret alıyor; çıkın, onu burada söyleyin,
daha sonra kutlama günleri... İşiniz gücünüz reklam ve festivalden ibaret.
Tabiî ki, bu günler kutlanmayacak mı; kutlanacak; ama, böyle, gösteriş
meraklısı gibi, her birine kanun getirmenin zaten bir mantığı, bir izahı da yoktur. Değerli arkadaşlar, dördüncü olarak,
hükümet, muhalefetten, bugün Danışma Kurulunda, Sosyal Güvenlik Kurumu
Teşkilatının Kurulmasıyla, Türkiye İş Kurumunun Kurulmasıyla, Bağ-Kur'la ve SSK
Başkanlığının Kurulmasıyla ilgili kanun tasarılarını... Anayasa Mahkemesi iptal
etmiş... Bunların yasaları olmadığı içinde yasasız çalışıyor. Zaten, hükümetin
Anayasa ihlali, yasa ihlali âdet haline gelmiştir. Muhalefetten, yani bizlerden
temel kanun talebinde bulundular ve biz, doğrusu, müspet bakıyorduk. Değerli arkadaşlar, bakın, maddenin altına
ne şartlar koymuşlar; maddeler okunmaksızın bölümleri onaylansın; yani,
milletvekillerinden, okunmadan oy talep ediliyor; bilmediğiniz bir maddeye oy
vermeniz isteniyor. Halbuki, biz, biliyoruz ki, bu hükümetin sabıka kaydı
bozuk. Mavi Akımda, Rusya ile uluslararası anlaşmalarda, müteahhit firmayı
yazarak 100 milyon dolar devlet zararı vardı. O açıdan, biz, bu yasaya sıcak
bakmamıza rağmen, getiriliş itibariyle ve önergeleri de daraltmak suretiyle,
değişikliği ret eden bir anlayış olduğu için, maalesef, görüşümüzü net olarak
ortaya koyamadık. Değerli arkadaşlar, kısaca özetlemek
gerekirse, bu hükümet uzatmaları oynuyor, oksijen çadırında, bu gündemle de ne
yaptığını bilmiyor. Ümit ederiz ki, kısa zamanda, hükümet hem kendine hem
ülkeye iyilik eder, yeni bir yaklaşımla... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN- Sayın Candan, toparlar mısınız. VEYSEL CANDAN (Devamla)- Tamam, hemen
bitiriyorum. Ümit ediyoruz ki, demokratik sistemde,
hükümet, muhalefetle anlaşarak, uzlaşarak metinleri buraya getirir, bu
yasaların çıkmasına biz de katkıda bulunuruz. Saygılar sunuyorum. BAŞKAN- Teşekkür ederiz. Başka söz isteği yok. Önerileri okutup, oylarınıza sunacağım. 1 inci öneriyi okutuyorum: Öneriler: 1.– 21 Haziran 2002 tarihli Gelen
Kâğıtlarda yayımlanan ve aynı tarihte dağıtılan Başbakan Bülent Ecevit ve
Bakanlar Kurulu üyeleri hakkındaki (11/29) esas numaralı gensoru önergesinin,
gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer alması ve Anayasanın
99 uncu maddesi gereğince gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerin
25 Haziran 2002 Salı günkü birleşimde yapılması önerilmiştir. BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Bu
öneri kabul edilmiştir. Diğer öneriyi okutuyorum: 2.– 24 Haziran 2002 tarihli Gelen
Kâğıtlarda yayımlanan 880 sıra sayılı kanun tasarısının, 48 saat geçmeden,
gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmının 12 nci sırasına, aynı tarihli Gelen Kâğıtlarda yayımlanan
879 sıra sayılı kanun tasarısının 13 üncü sırasına ve yine aynı tarihli Gelen
Kâğıtlarda yayımlanan 882 sıra sayılı kanun teklifinin 14 üncü sırasına
alınması, diğer tasarı ve tekliflerin sıralarının buna göre teselsül
ettirilmesi, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler" kısmının 265 inci sırasında yer alan 745 sıra sayılı kanun
tasarısının 22 nci sırasına alınması önerilmiştir. BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. 3 üncü öneriyi okutuyorum: 3.– Genel Kurulun, 25 Haziran 2002 Salı
günü 15.00-20.00, 26 Haziran 2002 Çarşamba günü 18.00-22.00 ve 27 Haziran 2002
Perşembe günü 14.00-20.00 saatleri arasında çalışması; 26 Haziran 2002 Çarşamba
günü sözlü soruların görüşülmemesi, 25 Haziran 2002 Salı günü (11/29) esas
numaralı gensoru önergesi ve 878 sıra sayılı Meclis Soruşturması Komisyonu
raporunun görüşmelerinin bitiminden sonra diğer denetim konularının
görüşülmeyerek, bugün de kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi ve gündemin
13 üncü sırasına kadar olan işlerin görüşmelerinin bitimine kadar çalışma
süresinin uzatılması, 26 Haziran 2002 Çarşamba günü gündemin 11 inci sırasına
ve 27 Haziran 2002 Perşembe günü de gündemin 15 inci sırasına kadar olan kanun
tasarı ve tekliflerinin görüşmelerinin bitimine kadar çalışma süresinin
uzatılması önerilmiştir. BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Bu öneri de kabul edilmiştir. 4 üncü öneriyi okutacağım; ancak, 4 üncü
önerinin, İçtüzüğün 91 inci maddesine göre, belli sayıda milletvekilinin
çoğunluğuyla kabul edilmesi gerekiyor; yani, 330 sayın milletvekilinin oyuyla
geçerlilik kazanacaktır. Bunun için, öneriyi okuttuktan sonra elektronik
cihazla veya başka bir yöntemle açıkoylama yapacağım. Bu hususun arkadaşlarımca bilinmesini
özellikle istiyorum. Öneriyi okutuyorum: 4.– İçtüzüğün 91 inci maddesi kapsamında
değerlendirilen gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri İle Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler" kısmının 2 nci sırasında yer alan 666 sıra sayılı
Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulmasına Dair Kanun Tasarısı; 3 üncü
sırasında yer alan 675 sıra sayılı Türkiye İş Kurumunun Kurulmasına Dair Kanun
Tasarısı; 4 üncü sırasında yer alan 676 sıra sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve
Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı, 5 inci sırasında yer alan 685 sıra sayılı Sosyal
Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde
yapılacak görüşme ve oylamalarda; a) 666 sıra sayılı kanun tasarısının üç
bölüm halinde (1 inci maddesinden 15 inci maddesine kadar olan kısmın birinci
bölüm, 15 inci maddesinden 35 inci maddesine kadar olan kısmın ikinci bölüm, 35
inci maddesinden sonuna kadar olan kısmın üçüncü bölüm) 675 sıra sayılı kanun tasarısının iki
bölüm halinde (1 inci maddesinden 30 uncu maddesine kadar olan kısmın birinci
bölüm, 30 uncu maddesinden sonuna kadar olan kısmın ikinci bölüm) 676 sıra sayılı kanun tasarısının üç bölüm
halinde (1 inci maddesinden 30 uncu maddesine kadar olan kısmın birinci bölüm,
30 uncu maddesinden 46 ncı maddesine kadar olan kısmın ikinci bölüm, 46 ncı
maddesinden sonuna kadar olan kısmın üçüncü bölüm) ve 685 sıra sayılı kanun tasarısının 3 bölüm
halinde (1 inci maddesinden 30 uncu maddesine kadar olan kısmın birinci bölüm,
30 uncu maddesinden 52 nci maddesine kadar olan kısmın ikinci bölüm, 52
nci maddesinden sonuna kadar olan
kısmın üçüncü bölüm) olarak görüşülmesi, b) Tasarıların tümü üzerinde, gruplar, hükümet ve komisyon adına yapılacak
konuşmaların 20'şer dakika, kişisel konuşmaların 10'ar dakika; bölümler
üzerinde, gruplar, hükümet ve komisyon adına yapılacak konuşmaların 10'ar
dakika olması, c) Maddeler okunmaksızın sadece bölümlerin
ayrı ayrı oylanması ve bölümler üzerinde verilen önergelerin kabulü halinde, o
bölümün, kabul edilen önergeyle birlikte oylanması, d) Bölümler üzerinde, komisyon ve
hükümetin 1'er, milletvekillerinin de 1 önerge verebilmesi, e) Genel Kurulun 28 Haziran 2002 Cuma günü
saat 14.00'te toplanması ve bu dört tasarının görüşmelerinin tamamlanmasına
kadar çalışmalarını sürdürmesi önerilmiştir. BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bu
önerinin kabul edilebilmesi için İçtüzüğün 91 inci maddesinde belirtilen beşte
3 çoğunluğa; yani, 330 sayın üyenin oyuna ihtiyaç vardır. Bu nedenle, bu
nitelikli çoğunluğu saptayabilmek için önerinin oylamasını açıkoylama şeklinde
yapacağım. Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla
yapılması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. Açıkoylama için 3 dakika süre vereceğim.
Bu süre içerisinde sisteme giremeyen arkadaşlarımızın teknik personelden yardım
istemelerini; buna rağmen sisteme giremeyen arkadaşımız olur ise, aynı süre
içerisinde oy pusulalarını Başkanlığımıza ulaştırmalarını; vekâleten oy
kullanacak sayın bakan var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun
rengini ve imzasını taşıyan oy pusulalarını, belirlenen süre içerisinde
Başkanlığımıza ulaştırmalarını rica ediyorum ve oylama işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, 4 üncü
önerinin yapılan açıkoylamasına 202 sayın milletvekili katılmış; 189 kabul, 13
ret oyu kullanılmıştır. Bu durumda, öneri kabul görmemiştir, reddedilmiştir.
(1) Saadet Partisi Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu
maddesine göre verilmiş önerisi vardır; okutup oylarınıza sunacağım. 2.–
Gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler" kısmının 192 nci sırasında bulunan, Rize Milletvekili Mehmet
Bekâroğlu ve 24 arkadaşının, Rize İlinde yaşanan sel felaketinin yol açtığı
zararların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesinin (10/231) 26 Haziran 2002
Çarşamba günü görüşülmesine ilişkin Saadet Partisi Grubu önerisi Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 25 Haziran 2002 Salı günü toplanan Danışma
Kurulunda Grubumuzun istemi kabul edilmediğinden, İçtüzüğün 19 uncu maddesi
gereğince aşağıdaki önerimizin doğrudan Genel Kurulun onayına sunulması
hususunda gereğini saygılarımla arz ederim. Veysel
Candan Saadet
Partisi Grup Başkanvekili Öneri: Gündemin "Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının 192 nci sırasında
bulunan "Rize Milletvekili Mehmet Bekâroğlu ve 24 arkadaşının "Rize
İlinde yaşanan sel felaketinin yol açtığı zararların araştırılarak, alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve
105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesinin (10/233) 26 Haziran 2002 Çarşamba günü görüşülmesi. BAŞKAN - Önerinin lehinde, Giresun
Milletvekili Sayın Turhan Alçelik; buyurun. TURHAN ALÇELİK (Giresun) - Sayın Başkanım,
değerli arkadaşlar; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bugün buradaki konuşmamız, üzülerek ifade
ediyorum, hiçbirimizi memnun edecek bir konuşma değildir. Bizi son derece
yaralayan büyük bir felaket dolayısıyla huzurlarınızdayız. Değerli arkadaşlarım, bundan 4 gün önce,
Karadeniz Bölgemizde, Doğu Karedeniz Bölgesinde, başta Giresun olmak üzere,
Rize, Trabzon, Ordu İllerimizi çok ciddî bir şekilde etkileyen ve trilyonlarca,
hatta on trilyonlarca lira maddî zarara yol açan ve bir vatandaşımızın da vefat
etmesine neden olan büyük bir sel felaketi yaşadık. Bu felaket sırasında, daha
felaketin başladığı andan itibaren, bölgede, Giresun'daydım; yani, felaketi,
vatandaşımızla beraber yaşadım. Değerli arkadaşlarım, tablo aynen şuydu:
Bir anda gökten boşalırcasına bir yağmur ve bir anda -dikkatinizi çekiyorum-
bahçeleri ve tarlaları sular altında bırakan, derelerin yatağına sığmadığı; ki,
önüne ne geldiyse, köprüleri, yolun engel veya viraj olan kısımlarını tahrip
eden -o anda dere yatağında bulunan TIR'lar, kamyonlar, vinçler, aklınıza ne
geliyorsa- düşünün, koca TIR'ları kibrit kutusu gibi denize doğru sürükleyen;
kamyonları, araçları, onlarca aracı -sanki kibrit kutularının birbirine teması
gibi- birbirine doğru vurduran; onun ötesinde -gözümüzün önünde yaşadığımız
olayı söylüyorum- koca köprü betonlarını taşıyan büyük, en büyük vinçleri bir
kibrit çöpü gibi denize doğru sürükleyen; onlarca vatandaşımızın da mahsur
kaldığı bir felaketi yaşadık. Değerli arkadaşlar, bu felaket, daha önce
11 Kasımda Rize'de yaşanmış idi. Biz, bu öneriyi, kasım ayında Rize'de yaşanan
sel felaketi dolayısıyla vermiştik; ancak, bütün bölgeyi etkileyen, şu anda da,
ağırlıklı olarak Giresun İlimizin etkilendiği bu felaketle birleşince,
Meclisimizin ve hükümetimizin, bölgemize karşı duyarlı olmasını sağlamak
amacıyla, bugün, Meclis gündemine taşıdık. Değerli arkadaşlar, bundan dört gün önceki
felaketin, yerel basınımıza yansıyan şeklini başlıklar halinde arz ediyorum:
"Afet", "Sele gittik" -hatırlayın, geçmişte, Çarşamba için
söylenirdi "Giresun'u sel aldı"- Değerli arkadaşlar, bu, abartılı bir
ifade değil, bizzat yaşadığımı arz ediyorum. Giresun adına söylüyorum -ki, Ordu
İlimizde bir vatandaşımız hayatını kaybetti- Giresun için, Rize için "Tek
tesellimiz can kaybı olmaması" ve yine, sadece Giresun için ilk tespitleri
söylüyorum: "Zararın faturası 10 trilyondan fazla." Ulusal basınımıza
yansıyan başlıklar ise: "Doğu Karadeniz sele teslim" ve
"Bölgedeki zararın faturası 10 trilyondan fazla." Değerli arkadaşlar, biz, bu felaketi
yaşarken, iki değerli bakanımız, Sayın Bayındırlık Bakanımız ve Sayın İçişleri
Bakanımız aramızda oldular; ben, her iki bakanımıza da huzurlarınızda teşekkür
ediyorum. Değerli arkadaşlar, sadece birkaç hususu,
yerel konuyu sizlere arz etmek istiyorum: Dereli İlçemizde -ki, küçücük bir
ilçemizdir- sadece, yaşanan felaketin boyutlarını size arz etmek bakımından,
zararın, 1,5 trilyonun üzerinde olduğunu söylersem, zannediyorum, küçücük bir
ilçedeki tabloyu görmek için yeterli olur; 2 trilyona yakın... Yol boyunda -ki, Aksu Deresidir- bir kalem
fabrikamız var, zararı 2,5 trilyonun üzerinde. Dereli İlçemizdeki tüp deposunda
çoğu dolu olan 3 000 adet tüp tamamen sele gitti; zarar, 100 milyara yakın.
Dereli Hastanemiz, birkaç yüz milyar zararda. Şu anda, olayın üzerinden 4
günden fazla zaman geçti, Dereli Kaymakamımızın ve Belediye Başkanımızın
evlerinde suları akmıyor. Değerli arkadaşlar, en büyük zararı gören
ilçelerimizden bir diğeri Yağlıdere'dir; zararları -altyapı itibariyle asgarî
zararı söylüyorum- 500 milyarın üzerinde. Bulancak İlçemizin 300-400 milyar zararı
var. Bulancak İlçemize bağlı Kovanlık
Beldemizin zararı 100 milyarın üzerinde. Görele İlçemizin 70-80 milyar zararı var. Merkeze bağlı Çaldağ Belediyemizdeki zarar
100 milyarın üzerinde. Bu bölgemizde, özel şahsa ait bir madensuyu fabrikamızda
250 milyarın üzerinde zarar var. Merkez ilçemizin, yani Giresun merkezinin
zararı 2 trilyon civarında. Şehir merkezine su veren üç büyük su kuyusu,
motopomplarıyla beraber, tamamen tahrip olmuş durumda. Şehrin ana şebeke
suyunun, içmesuyunun 1000'lik çelik borularının büyük bir kısmı tahrip olmuş
durumda; su havzalarımız tamamen tahrip olmuş durumda. Tabiî, burada
sayamadığım, merkeze bağlı Duroğlu Beldemiz ve daha birçok su havzasındaki
yerleşim birimimiz büyük zararlar görmüş durumda. Aynı şekilde, Keşap İlçemiz ve Karabulduk
Beldemiz, büyük bir zarar görmüş durumda. Değerli arkadaşlarım, zararımız, sadece
kamu hizmetlerine dönük zararlardan ibaret değil; ki, bu süre içerisinde birçok
vatandaşımızın işyerlerini su bastı. Bütün bölgeyi konuşuyorum; Giresun başta
olmak üzere, Rize, Ordu, Trabzon ve bize intikal ettiği kadarıyla, Samsun'un
bazı bölümlerinde zarar var. Vatandaşımızın zararı trilyonlarla ölçülüyor.
Mesela, bir market düşünün, market tümüyle zarar görmüş durumda; bir tamirhane
düşünün, tümüyle zarar görmüş durumda; bir gübre bayii düşünün, gübreler
tümüyle tahrip olmuş durumda; bir fırıncı düşünün, deposundaki unlar tümüyle
tahrip olmuş durumda. Değerli arkadaşlarım, amacımız, sadece bu
tahribatı sizlere arz etmek değil; bu konuyu, Meclisimizde gündeme getirmemizin
sebebi -ki, Sayın İçişleri Bakanımız şu anda aramızdalar, tabloyu bizimle birlikte
gördüler- başta Giresun olmak üzere, Ordu'da, Rize'de ve bölgemizdeki tüm
zararların ve sıkıntıların bir an önce giderilmesidir. Bunun giderilebilmesi
için, şu anda, sadece Giresun için, hükümet tarafından, Giresunumuza acilen 10
trilyon para aktarılması lazım -detaya girmiyorum- bu paranın, belediyelerimiz
ve başta il özel idaremiz olmak üzere, hemen aktarılması lazım ki normale
dönülebilsin. Rizemize en az 5 trilyon aktarılması lazım. Ordumuza -ki, asgarî
rakamları söylüyorum- en az 5 trilyon aktarılması lazım. Bunlar, acil
aktarılması gereken rakamlar; ki, baştan, 30 trilyonun üzerinde olduğunu
sizlere arz ettim. Değerli arkadaşlar, sadece bununla sınırlı
değil. Buradaki hizmetlerimizin, vatandaşa arzu edilir bir hizmete
dönüştürülebilmesi için, hükümetin, çok acilen bir şey daha yapması lazım; ki,
yapılması gereken husus da şudur: Giresun'un zarar gören bütün belediyelerinin,
acilen, yeni bir kararnameyle, afet kararnamesi kapsamına alınması lazım; Ordu
da aynı şekilde; aksi halde, bu zararları telafi edebilmemiz mümkün değil; ki,
Rize daha önce afet kararnamesi kapsamına alınmıştı. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - 1 dakika içinde toparlayın
efendim. TURHAN ALÇELİK (Devamla) - Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan. Onun için, Meclisimizin, bu konuyu gündeme
getirerek, hükümetimizi özellikle bu konuda duyarlı kılmasını arzu ediyoruz.
Bölge milletvekili arkadaşlarımızın ve tüm milletvekili arkadaşlarımızın böyle
bir felakete duyarsız kalabileceğini kesinlikle düşünmek istemiyorum. Hükümetin, acilen, hemen, şimdi -1 dakika
bile gecikmeye bu işin tahammülü yok- yeni bir Bakanlar Kurulu kararnamesi
hazırlayarak, Giresun'da, Ordu'da, Rize'de ve Trabzon'da bu felakete maruz
kalmış olan belediyelerimiz için, ki başta il merkezi olmak üzere, Giresun
Merkez olmak üzere, Dereli olmak üzere, Yağlıdere olmak üzere söylüyorum,
beldeleri de dahil ederek yeni bir afet kararnamesini çıkararak, acilen bu
zararları telafi etmesini arz ediyor ve hepinize teşekkür ediyor, saygılar
sunuyorum efendim. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz. Lehinde, Rize Milletvekili Sayın Mehmet
Bekâroğlu; buyurun Sayın Bekâroğlu. (SP sıralarından alkışlar) MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlayarak sözlerime başlıyorum. Bundan yedi ay önce, 11 Kasım 2001
tarihinde, yine bu kürsüde, Rize İlinde meydana gelen sel felaketini
konuşmuştuk. Yedi ay önce Rize'de meydana gelen sel felaketi, 9 yurttaşımızın
canını almış, trilyonlarca lira da zarara sebebiyet vermişti. Biz, daha sonra
bölgede yaptığımız incelemeler sonucu, bu işin, sel felaketi, heyelan felaketi
olduktan sonra oraya ufak tefek yardımlar göndermek, geçmiş olsun demekle
olmayacağını, ciddî bir şekilde, köklü olarak bu işin ele alınması gerektiği,
evet, sel ve heyelan felaketi ve diğer afetler, tabiî, doğal olaylardır; ama
alınacak tedbirlerle hasarın ve can kaybının azaltılabileceği, bu nedenle,
bölgemizde, başta Rize olmak üzere, bu felaketlerde can kaybı ve hasarın
azalması için neler yapılabilir, bunun araştırılması ve önerilerin tespit
edilmesi amacıyla bir araştırma önergesi vermiştik, 25.12.2001 tarihinde.
Şimdi, yedi ay sonra, bölgede, yine sel ve heyelan felaketi oldu, yine can
kayıpları oldu, yine trilyonlarca lira zarar ortaya çıktı; ama, bu yedi ay
içinde, Meclis, maalesef, bu önergeyi görüşüp, bir araştırma komisyonu
kuramamıştır. Değerli arkadaşlarım, elbette, sel ve
heyelan felaketi gibi doğal afetler, insanların katkılarıyla ortaya çıkmıyor,
ismi üstünde, doğal afetler bunlar. Karadeniz Bölgesinde meydana gelen sel ve
heyelanda da, aşırı yağışlar ve bölgenin tabiî yapısı önemlidir; ancak, gerekli
tedbirler önceden alınmış olsaydı, hasarın büyük olmayacağı görülürdü. Uzmanlardan aldığımız bilgilere göre,
bölgenin değişik yerlerinde, ciddî bir şekilde alınacak tedbirler... Örneğin,
taş ocaklarının çalışması, heyelanların ortaya çıkmasında son derece etkili
olmuştur. Yine, bölgede dere yataklarının ıslah edilmemesi ve temizlenmemesi,
hasarın ağır olmasında, fazla olmasında son derece önemli olmuştur. Yerleşim
merkezlerinin altyapı çalışmalarının eksik olması, yine, hasarın ve can
kaybının ortaya çıkmasında önemli bir sebeptir. Yine, gelişigüzel açılan ve
kanal ve istinat duvarları yapılmayan, eksik olan köy ve orman yolları, hasarın
ağır olmasında önemli sebep olarak görülüyor. Ayrıca, konutların yapılmasında,
yerleşim yerlerinde, bölgenin jeolojik yapısının dikkate alınmaması, vatandaşa
bu konuda herhangi bir danışmanlık hizmetinin verilmemesi, hasarın fazla
olmasına sebep oluyor. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
başta Rize ve Trabzon olmak üzere, Doğu Karadeniz Bölgesinde, 70 yılda, değişik
zamanlarda ortaya çıkan sel ve heyelan felaketlerinde 400'e yakın can kaybı
olmuştur, trilyonlarca lira tutarında maddî hasar meydana gelmiştir. Dünyanın en çok yağış alan yerlerinden
biri olan Doğu Karadeniz Bölgesi, jeolojik yapısı ve iklimi dolayısıyla sel ve
heyelan felaketlerine açık bir bölgedir. Muhtemel sel ve heyelan felaketlerinde
hasarı azaltmak için yapılacak olan çok şey vardır. Biz, maalesef, bunları
yapmıyoruz; ne zaman yeni bir felaketle karşı karşıya kalsak, burada
konuşuyoruz, acil yardımlar diyoruz; ama, maalesef, kriz dolayısıyla bu hükümet
döneminde böyle afetlerde acil yardımlar da yapılamadı. Yedi ay önce Rize'de meydana gelen sel
felaketinde, ilk günlerde acil yardım olarak gönderilen para 60 milyar liraydı
değerli arkadaşlarım, komik bir rakamdı. Önceki gün yine televizyon
haberlerinden öğreniyoruz, 4 ilde meydana gelen felakette on trilyonlarca lira
hasar olmasına rağmen, acil olarak gönderilen para 200 milyar liradır; bu,
çalışan arabaların yakıt parasına yetmez değerli arkadaşlarım. Maalesef, daha önceki hükümetler ve bu
hükümet zamanında, bizim bölgemizde sel ve heyelan felaketi oldu, oluyor;
Türkiye'nin değişik bölgelerinde, değişik sebeplerden dolayı doğal afetler
oldu, oluyor; ama, ne afetlerden önce ne afetlerden sonra ciddî tedbirler
alınamıyor. Değerli arkadaşlarım, bölgemiz, gerçekten,
denizle dağların arasında sıkışmış, arazi imkânı son derece az olan, sanayii
gelişmemiş, ciddî geçim sorunu olan bir bölgedir. Rize için konuşuyorum, bugün,
Rize'nin, yaş çay yaprağından başka bir kuruş geliri yoktur; maalesef, sanayi
gelişmemiştir, ticaretin yapılması için de uygun şartlar hazırlanmamıştır.
Millet, geçen yıl satmış olduğu yaş çay yaprağının karşılığını alamamıştır, çok
düşük fiyat verilmiştir ve para da son derece geç ödenmiştir. Bu sene, hükümet,
enflasyon hedefini yüzde 35 olarak açıklamıştır; ama, çay yaprağına verilen zam
yüzde 28 olmuştur. Değerli arkadaşlarım, bölge insanı merak
ediyor ve soruyor: Tamam, devletin eli uzanmıyor, devletin eli uzanmasın; ama,
bizim emeğimizin karşılığını versin. Bu yüzde 28 zam neye göre verildi? Hedef
enflasyona göre mi verildi? Geçen sene verilmeyen paraları karşılamak için mi
verildi? Hangi hesap yapıldı? 1 kilogram yaş çayın maliyeti hesaplandı da mı
verildi? Hayır değerli arkadaşlarım, Rize Ziraat Odasının yapmış olduğu
çalışmaya göre, 1 kilogram yaş çay, üreticiye 450 000 liraya mal olmaktadır;
ama, 1 kilogram yaş çayı, bu sene 325 000 liraya satmak zorundadır. Evet, bölge
halkı, Rizeliler, 325 000 liraya satmaya da razı olmuştur; ama, bu paranın ne
zaman verileceğini bilmiyoruz. Değerli arkadaşlarım, bölgede, son on
senede ciddî bir şekilde büyük şehirlere göç başlamıştır. Bildiğiniz gibi,
özellikle de sizin hükümetiniz döneminde ortaya çıkan krizlerle, artık, büyük
şehirlerin taşı toprağı da altın değildir. Evet, bu insanlar göç etsinler;
evet, siz tarım alanlarını, tarım piyasasını yabancı firmalara açın; bir şey
demiyoruz. Peki, bu insanlar ne yapacaklar; size soruyorum. 200 00 çay
üreticisi aile var. Bu ailelerin, bir de Çay-Kur'dan emekliyse, almış olduğu
emekli maaşının dışında hiçbir geliri yok. Peki, bu insanlar, bu 200 000 aile,
1 000 000-1 500 000 insan ne yapacak? Bir devlet, bir sosyal devlet, bir
hükümet, bu sorulara cevap vermek zorunda değil midir? Evet, kriz var; anladık.
Peki, bunun bedelini kim ödeyecek?! Bu bedeli toplum kesimlerine nasıl
paylaştırıyoruz; soruyorum size değerli arkadaşlarım. Bu bedeli, hep altta
kalanlar mı ödeyecek?! Değerli arkadaşlarım, bu sel felaketi ilk
değildir, son da olmayacaktır. Ben 50 yaşıma geliyorum ve bugüne kadar benim
yaşadığım sel felaketi, en az 10 tanedir ve her sefer, gerçekten, böyle bir
felaket olduğu zaman, başta bölge politikacıları olmak üzere, hükümet
görevlileri, büyük arabalarla, koruma ordularıyla geliyorlar; kırmızı çizmeleri
çekiyorlar ayaklarına, oralarda dolaşıyorlar "yaralar sarılacaktır, geçmiş
olsun, baş sağlığı diliyoruz" diyorlar. Üç gün sonra ortada kimse
kalmıyor. Oranın yerel yöneticileri ile vatandaş karşı karşıya. Arkadaşımız, tek tek hasarları anlattı. Bu
verilen rakamlar, devletin vermiş olduğu rakamlar, sadece kamu hizmetleriyle
ilgili rakamlardır; Karayollarının
zararıdır, DSİ'nin zararıdır. Vatandaşın zararı, bu rakamlar içerisinde yoktur.
Bir sanayi sitesini olduğu gibi su basıyor, oradaki bütün makineler yok oluyor.
O makinelerin kaybı trilyonlarca lira zarardır ve bu zararı kimse karşılamıyor
değerli arkadaşlarım. Bakınız, 11 Kasım 2001'de Rize'de olan sel
felaketi dolayısıyla vaat edilenlerin hiçbiri yerine getirilmedi. Evleri
tamamen yıkılanlara 2 milyar lira yardım yapıldı. Hadi bakalım, ne yaparsanız
yapın. Peki, bu insanlar ne yapsınlar? 2 milyar lirayla ev mi açsınlar, ev mi
alsınlar? Nerede ev kuracaklar, hangi hizmetler veriliyor; bunların hiçbiri
yapılmadı. Değerli arkadaşlarım, bu hükümet ne
yapıyor, gerçekten merak ediyorum. Öyle anlaşılıyor ki, hükümet ömrünü
tamamlamıştır. Hükümet ömrünü tamamlamıştır; ama, milletin ömrü devam ediyor. Şimdi, sizden, değerli milletvekili
arkadaşlarımdan şunu rica ediyorum. Bu araştırma önergesinin görüşülmesini öne
alalım. Eğer öne almazsak, bu, bu dönem görüşülemeyecek. Sizden rica ediyorum,
bir komisyon kurulsun. Bu komisyon, ilgili uzmanlarla bölgeye gitsin,
üniversitelerden, bu konuyu bilen uzman öğretim üyelerini, akademisyenleri
oraya götürsün ve neler yapılabilir, bu hasarların azaltılması için neler
yapılabilir, bunlar tespit edilsin; sonra da, bu -hangi hükümet olursa olsun-
hükümetlerin icraatlarında, hükümetlerin uygulamalarında esas olsun. Değerli arkadaşlarım, hükümetlerin böyle
çalışması gerekiyor. Bu, parti meselesi değildir; bu, insanımızın meselesidir,
bölgenin meselesidir. Bir daha tekrar ediyorum; gerçekten, bölge
insanı -Türkiye'nin her tarafında olduğu gibi- ülkenin, hükümetin, devletin,
kendisini unuttuğuna inanıyor. Bölgede, çok büyük bir karamsarlık yerleşmiş
durumdadır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Son cümlelerim
efendim. Değerli arkadaşlarım, bu insanlar bizim
insanlarımız, bu millet bizim milletimiz. Bunlar, bizim seçmenlerimiz, yarın
bunların karşısına çıkacağız. Bunlar dikkate alınarak, hiç olmazsa bu araştırma
komisyonunun kurulmasına katkıda bulunun diyorum. Tabiî, burada, iktidar partisi
milletvekili Sayın Ahmet Kabil de oturuyor. Gerçekten, 11 Kasımda olan sel
felaketinde neler yapıldığının bölgede hesabını, elbette bir iktidar partisi
milletvekili olarak, o gidip verecektir diyor; hepinize saygılarımı arz
ediyorum. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın
Bekâroğlu. AHMET KABİL (Rize) - Sayın Başkan, sataşma
var; müsaade ederseniz, yerimden, kısa bir açıklama yapmak istiyorum. BAŞKAN - Buyurun Sayın Kabil. AHMET KABİL (Rize) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; arkadaşlarımın da bahsettiği gibi, 20 - 21 Haziran Perşembe ve
Cuma günleri akşamı, Doğu Karadeniz
Bölgesinde, Ordu, Giresun, Rize ve Artvin illerinde, görülmedik, şiddetli
bir yağmur neticesi, il yolları, köy yolları tahrip olmuş, onlarca ev tamamen
yıkılmış, iki üç mahalle -takriben 20 ev- oturulamaz hale gelmiştir. Bu konuda, sayın valilerimizin yoğun
çalışmasıyla, yollarda kısmen geçit verilmiş ve şu anda ulaşım sağlanmıştır. Arkadaşlarımın yine bahsettiği gibi, daha
önce, 18 - 19 Kasım 2001 tarihlerinde afete maruz kalan Rize'de, 59 ev tamamen
yıkılmış, 665 ev boşaltılmış ve 10 hemşerimiz hayatını kaybetmişti. Maalesef, birçok ille beraber afet
katsayısı uygulanan Doğu Karadeniz Bölgesinin bazı illerinin, daha sonra, bazı
milletvekillerince, sanki bu katsayı haksız uygulanmış gibi eleştirilmesine,
hemşerilerim de üzüldü, ben de üzüldüm. Yani, bir partinin genel başkanının
Doğu Karadeniz Bölgesinden olması, bu afet katsayısını ve oraya gelecek
hizmetleri engellememesi lazımdır. Ümit ediyorum, 20 -21 Haziran günleri
meydana gelen sel felaketi de, yine, sayın hükümetimizin hassasiyetini celbeder
ve gerekli katsayı uygulanır; ama, itirazı olabilecek -daha evvelki
eleştirileri yapabilecek- arkadaşlarımın, bizzat, 22 Haziran günlü büyük
gazetelerdeki yazıları okumalarını diliyorum ve beni dinlediğiniz için hepinize
teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Saat 16.45'te toplanmak üzere,
birleşime ara veriyorum. Kapanma Saati
: 16.38 İKİNCİ
OTURUM Açılma
Saati : 16.46 BAŞKAN :
Başkanvekili Ali ILIKSOY KÂTİP
ÜYELER : Sebahattin KARAKELLE (Erzincan), Burhan ORHAN (Bursa) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 117 nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum. Görüşmelere kaldığımız yerden devam
edeceğiz. IV. –
ÖNERİLER (Devam) A) SİYASİ
PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ (Devam) 2.–
Gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler" kısmının 192 nci sırasında bulunan, Rize Milletvekili Mehmet
Bekâroğlu ve 24 arkadaşının, Rize İlinde yaşanan sel felaketinin yol açtığı
zararların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesinin (10/231) 26 Haziran 2002
Çarşamba günü görüşülmesine ilişkin Saadet Partisi Grubu önerisi (Devam) BAŞKAN - Saadet Partisi Grubu önerisinin
aleyhinde olmak üzere, Samsun Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya; buyurun. (AK
Parti sıralarından alkışlar) MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Önergenin, 25.12.2001 tarihinde verildiği
halde bugüne kadar geciktirilmiş olmasının aleyhinde olmak üzere söz aldım;
hepinizi, tekrar, saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, tabiî, bunun çok haklı
bir gerekçesi var; ille afetler üzerine önerge vereceğiz, yeniden gündeme
gelmesi için de, semadan bir semavî afet bekleyeceğiz; bu, çok yanlış bir şey.
Esasen, bu hükümet geldiği günden beri memlekette afetler eksik değil.
Hatırlayın -Allah beterinden, tekrarından korusun- 1999'un 5 inci ayının
28'inde hükümet görev aldı; üç ay sonra, malum, o büyük deprem faciası yaşandı.
Zaten, bu hükümetin ortaklarının birisinin daha önce görev aldığı bir dönemde
de Kırıkkale neredeyse yerinden oynuyordu. Kanaatimce, bu araştırma önergesinin
hem hızlı bir şekilde öne alınması hem de bu hükümetin görev süresi
içerisindeki tüm afetlerin sayılarak, afetlerle anılan bu hükümetin varlığının
hikmetinin sorgulanması lazım; ama, ben, bu afet bölgesinden geliyorum, sesim
de biraz kısık. Dün gece saat 20.00'de ayrıldım afet bölgesinden; yani,
Giresun, Dereli, Yağlıdere, Giresun Merkezdeki afetleri, bizzat, afetin
üzerinden geçen birkaç güne rağmen, özellikle Dereli'de çok önemli bir şeyin
yapılamadığını da üzüntüyle izlemiş olmanın sonucunda böyle bir konuşma yapmak
durumundayım. Değerli arkadaşlar, az önce, önergeleri
üzerinde, Giresun Milletvekili arkadaşımız Sayın Turhan Alçelik gerekli
izahatlarda bulundu. Gerçekte, biz, dün, Sayın Genel Başkan Yardımcımız Akif
Gülle Beyle beraber bir heyet halinde Giresun Merkezde yetkililerden de bilgi
alarak, Dereli'de, yine, Belediye Başkanı ve Sayın Kaymakamımızı ve ilgilileri,
özellikle esnafı, zarar görenleri ziyaret ederek, Yağlıdere'de ve diğer
beldelerde gerekli ziyaretleri, yapılan hasar tespitlerinin şu ana kadar
sonuçlanabilen resmî bilgilerinin kısmı azamına da ulaşarak afetin genel yapısı
hakkında kısaca ben de malumat arz etmek, bu gibi afetlerle ilgili araştırmalar
verilirken özellikle Karadeniz Bölgesinin konumunu da nazarı dikkate alarak
ciddî bir araştırmanın yapılmasında gerek olduğuna inanıyorum. Değerli arkadaşlar, bakınız, mesela, bu
konularda en ciddî yanlışlardan birisi, Karadeniz'de, artık, kısmen sökülmesi
talimatı verilen fındık ürününden sonra hem heyelan hem de sellerin meydana
getireceği afetlerin boyutlarının bundan sonra daha artacağını, hükümetin ve
Yüce Parlamentonun nazarı dikkatine arz etmek istiyorum. Karadenizin coğrafî yapısı çok engebeli,
yamaç arazileri olduğu için. Belki, Allah'ın da bir lütfu, o bölgede yetişen
fındık, o bölgedeki toprağı korumada, heyelanı önlemede, erozyonu önlemede
ciddî bir katkı iken, şimdi, o bölgede, yavaş yavaş, gittiğim -kendi seçim
bölgemde, Samsun'un 6 ilçesinde fındık yetiştiriliyor- o bölgedeki birkısım
tarımsal alanlardan sökülecek, mesela, Ondokuz Mayıs İlçemizde sökülecek
durumda olan fındık bahçelerinin daha önce heyelandan korunamadığını, ancak,
fındıktan sonra heyelanın önlendiğini söylemeleri, hükümetin fındıkla ilgili
aldığı kararın ne kadar yanlış, yeni afetlere ne kadar açık bir karar olduğunu
da burada vurgulamak istiyorum. Değerli arkadaşlar, Giresun, Ordu, zaman
zaman Trabzon'da, Sayın Bekâroğlu'nun söylediği gibi, Rize'de yaşanan sel
felâketleri, hemen hemen her sene kısmen, bazen ölümlerle sonuçlanan, ama,
maddî hasarları ciddî anlamda büyük olan, ülke çapında yaşanan, ölümün dışında,
elbette onarılması mümkün olan hadiselerdir; ama, ciddî anlamda yaraları uzun
zamana sârî olan afetlerdir. Nitekim, 12 nci ayın 25'inde Rize'de meydana gelen
afet üzerine Sayın Genel Başkanımızla biz de o gün bir heyet olarak aynı
bölgeye gitmiştik. O bölgede sürekli yaşanan bu afetleri görmezlikten gelmek,
ciddî önlemleri almamak, hükümet olarak elbette mümkün değil. Müsaadenizle bir hususu arz etmek
istiyorum. Hükümetimizin değerli iki üyesi, Sayın Bayındırlık Bakanı ile
İçişleri Bakanı gitmişler. Mesela, dünkü Giresun gazetelerinde -hemen hepsini
de okudum- Sayın Bayındırlık Bakanı -eğer buradaysalar, yanlış bir beyansa
tekzip etmelerini de umarım; çünkü, Giresunluların böyle bir şeyi duymaya
ihtiyacı var- "kesinlikle afet kapsamına burası alınmayacaktır"
diyor. Ama, ben, Sayın Bakanın bu afet kararnamesi yayımlanmadan önce, NTV'de
yaptığı konuşmayı bizzat izlemiştim; diyordu ki, o gün Sayın Bayındırlık
Bakanımız: "Efendim, afet kararnamesi uzun müddet gecikti; hükümet
ortakları arasında ciddî bir düelloya dönüştü, tartışmaya dönüştü, pazarlığa
dönüştü." Mesele afet olması değil; yani, yerel idarelerin, belediyelerin
alacağı yardımlardaki payın yükseltilmesi ciddî afete uğrama gerekçesiyle
değil, sadece siyasî mantıkla; 3 tane filan partinin, 5 tane falan partinin, 7
tane filan partinin olsun gibi bir taksimatla. Yani "bu taksimi kurt
yapmaz kuzulara şah olsa; yaşasın kefenimin kefili karaborsa" demiş
rahmetli Necip Fazıl. Bu taksimatı, inanın, kurt kuzulara çoban olsa, şah olsa,
yapmazdı; ama, bugünkü hükümet, maalesef, böyle bir mantıkla böyle bir icraat
yapmıştır. Şimdi, Sayın Bakanın dünkü gazetelere
yansıyan beyanı yanlışsa, gelsin, Sayın Bakan desin ki: "Hayır, yarından itibaren
başlayacağım, önümüzdeki hafta, kararnameyi hazırlayacağım, Giresun'u afet
kapsamına alıyorum." Bundan, benim kadar Giresun Milletvekilleri de, şu
anda afetzede olan vatandaşlarımız da ziyadesiyle memnuniyet duyacaklardır.
Elbette, böyle bir söylemin -Türkiye'de son dönemlerde biraz yaygın kelime
olduğu için- popülist siyaset, popülist yaklaşım tarifi söz konusu edilebilir;
ama, az önce arkadaşlarım söyledi, trilyonlarla zarar var; hem devlet
idaresinde, yani kamu idaresinde var... Mesela, Dereli yolu, korkunç bir
felaketle karşı karşıyadır. Eğer, ciddî bir kaynak aktarımı söz konusu olmazsa,
bir yağmur daha gelmesi halinde, Dereli yolu onarılamayacak kadar, tamamen
dereyle yok olup gidecek. Böyle bir felaket olursa, bu mevsimde artık,
Dereli'ye intikal mümkün değildir. O bakımdan, Bayındırlık Bakanlığımızın
bölgedeki araç gereç... Dün oradaydım; yeteri kadar araç gerecin olmadığı, Köy
Hizmetlerinin, kepçelerin, greyderlerin yeterli olmadığı, hâlâ Dereli'nin bir
kısım köylerine -yetkililerin ifadesiyle- ulaşılamadığı... Dereli'de bir mobil
Ziraat Bankası var. Sağ olsunlar, Ziraat Bankası Genel Müdürlüğü, bir seyyar
otobüsü, mobil Ziraat Bankası olarak göndermiş; ama, Sağlık Bakanımızdan da
istirham ediyorum. Dereli Hastanesinin birinci katı tamamen yok olmuş ve burada
sağlık hizmetlerinin verilmesi mümkün değil; bütün araç gereç, laboratuvarlar,
röntgen cihazları, her şey tarumar olmuş ve Dereli Hastanesi, ciddî bir
hastane, hastalara dönük değil, kendisine dönük bir hasta haline geldi. Süratle
Sağlık Bakanlığımızın Dereli Hastanesini tedavi etmesi lazım; bütün imkânlarını
oraya seferber etmesi, cihazları temin etmesi lazım. Yine, Dereli Belediye Başkanı "bize
dışarıdan, belediyelerden araç gereç geldi; ama, onların akaryakıtını bizim
temin etmek zorunluluğumuz var, akaryakıt param yok" diyor. Bu belediye
başkanları bağımsız olabilir, iktidar partisinden olmayabilir, benim partimden
değil; ama, bu milletin belediye başkanı, oraya hizmet ediyor; mutlaka, onlara,
tarafsız bir şekilde ulaşmak gerekiyor. Aynı şekilde Yağlıdere; gerçi bu kadar
zarar görmemiş; ama, esnafı çok büyük zarar görmüştür. Acilen, hükümetin,
buradaki esnafın, zarar gören esnafın bankalara olan borçlarının faizlerinin
dondurularak, en azından bir yıl ertelenmesi konusunda yardımcı olması, afet
kapsamına alması, vidanjörlerin vesairenin temini konusunda, araç gerecin
süratle mevcut devlet kurumlarından oraya intikal ettirmesi ve çok daha
önemlisi de, mevcut kaynaklardan acil para transfer etmesi gerekir. Sadece,
Devlet Bakanı Sayın Hasan Gemici Beyin 200 milyar civarında nakden intikal
ettiğini söyledikleri bir para var, Sayın İçişleri Bakanımızın vaat ettikleri
bir para var; ama, bunun dışında, vaadin dışında... 200 milyarın -takriben
söylüyorum- Bulancak ile Giresun merkeze transfer edileceği söylenen; ama,
hiçbir ihtiyacı gidermesi mümkün olmayacak çapta cüzi bir paranın transfer
edildiğini görüyoruz. Bu anlamda, diyorum ki, geçmişte bu
afetlerin benzerini yaşadık. Geçtiğimiz hafta, Samsun'un Bafrasında da 5-6 köy,
benzeri selden... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Sayın Başkanım,
bitiriyorum... Hatta, enteresandır, son zamanlarda, bu
hükümet döneminde birçok ilçelerimiz hortumla da tanışmaya başladı. Biz,
hortumcuları sadece Ankara'da zannediyorduk. Hakikaten, afet olarak, Bafra'da
iki defa hortum yaşandı bir sene içerisinde. Türkiye'de olan bir şey değil;
ama, bu hükümetin döneminde hortumculara bu hortum da özenmiş olacak ki, tabiî
olarak, afet, birçok işyerinin, mağazaların çatılarını söktü aldı, Bafra'da
cereyan etti. (MHP sıralarından gülüşmeler) Evet, evet, hükümetinize benzemeye başladı
bu hortumlar da!.. Arkadaşlar, 6 tane köyümüzde ciddî afet
var. Daha önce, Samsun'un Vezirköprüsünde, Bafra'da, Tekeköy'de,
Ondokuzmayıs'ta yaşanan afetlerde gördük; hükümet gidiyor, vaat ediyor; ama, iş
yapmıyor. Vaat ediyor, o sıcaklık içerisinde gidiyor, görünüyor, vitrinde
gözüküyor, televizyonlarla gidiyor, ayağına çizmeleri çekmiş görünüyor; ama,
arkasından hizmet yok. Hükümeti ikaz ediyorum; gelin, gerçekten,
bu önergeyi -niçin yarın- bugün gündeme alın diyorum. Yarın Millî Takımımızın
yapacağı maçın da başarıyla sonuçlanması hükümetin eksiklerini kapatmayacak;
ama, ülkemizin bir parça olsun yüzünü güldüreceği için, Millî Takımımıza sonsuz
başarılar diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Önergenin aleyhinde, Ordu
Milletvekili Sayın Yener Yıldırım; buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) Evet, bu suretle, araştırma önergesinden
beklenen fayda hâsıl oldu zaten. YENER YILDIRIM (Ordu) - Sayın Başkanım,
çok değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. 19-20 Haziran Çarşamba ve Perşembe günleri
sağnak yağan yağış, Ordu ve Giresun İllerimizde çok büyük bir sel felaketine
neden olmuş, bir vatandaşımız hayatını kaybetmiştir. Ben, hayatını kaybeden
vatandaşımıza Allah'tan rahmet diliyorum; bütün Giresun ve Ordu yöresi
insanlarımıza da, hem kendi adıma hem de Giresun'u temsilen Mustafa Yaman
arkadaşımız adına geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Değerli milletvekilleri, Türkiye'deki
felaketler devletimizin hızlı hareket etmesini sağlamıştır ve bu Ordu, Giresun
yöresindeki sel felaketinde, aradan 8 saat geçmeden Bayındırlık Bakanımız Sayın
Abdülkadir Akcan Bey vatandaşlarla beraber olmuştur. Arkasından, biz,
Milliyetçi Hareket Partisine mensup beş milletvekili -Osmaniye Milletvekili
Mehmet Kundakçı Bey, Uşak Milletvekili Armağan Yılmaz Bey, Kahramanmaraş
Milletvekili Nevzat Taner Bey ve Adıyaman Milletvekili Hasari Güler Bey -
bölgede sel felaketi olan yerlerde incelemeler yaptık ve şunu gördük: Başta
belediyelerimize, kaymakamlarımıza ve valiliklerimizde çalışan memurlarımıza
teşekkür ediyorum. Gerçekten bölge yaralarının sarılması için, olay yerindeki
hasar tespit için büyük fedakârlıklar yapmışlardır; kendilerine teşekkür
ediyorum. Ayrıca, Bakanımıza da teşekkür ediyorum; bölgenin İller Bankası
yetkililerini, bayındırlık müdürlüğü yetkililerini ve karayolları yetkililerini
seferber etmiş, pazartesi günü itibariyle bölgede hasar tespitleri yapılmıştır
ve gereğinin de yapılacağına inanıyorum. Değerli milletvekilleri, bölgemizin
engebeli oluşu nedeniyle üst kesimlere, Ordu ve Giresun'un kırsalına yağan
yağmur, gerçekten, bütün derelerin taşmasına neden olmuştur. Ordu derelerinin
ıslah çalışmaları bugüne kadar yeterli derecede yapılmadığından dolayı, Ordu
dereleri ve Giresun dereleri, bölge insanına bu tür afetleri hep yaşatmaktadır.
Onun için, Ordu ve Giresun derelerinin mutlaka en kısa sürede ıslah edilmesinde
fayda olduğunu düşünüyorum. Ayrıca, bölgede yaptığımız incelemelerde
Ünye'nin Yenikent ve Yeşilkent beldelerinde, Fatsa'nın Geyikçeli, Hatipli,
Kösebucağı, Bolaman beldelerinde büyük sel felaketi olmuş, belediyelerimizin,
özellikle Korgan, Kumru, Çatalpınar, Ulubey, Mesudiye, Gölköy'deki yollarımız
kanalizasyon hattı için yarılmış gibi sellerden tamamen harap olmuştur;
buralarda araçların gitme şansı yoktur. Mesudiye Pınarlı Köyüne şu anda
ulaşılmaya çalışılıyor, devletimizin dozerleri oraya intikal etti; ayrıca,
Mesudiye Karacaören Köyünde de dozerler çalışıyor. Gölköy'ün Karahasan,
Düzyayla bölgesinde yol aynı şekilde harap olmuş; Korgan'ın Çayırkent, Tepealan
yolu tamamen dere yataklarının bozulması nedeniyle harap olmuş; Kumru'nun
kanalizasyonu ve içmesuyu tahrip olmuştur; yani, belediyelerimizin, bu sel
felaketinden doğan zararları kendi imkânlarıyla telafi etme, yapma şansı
yoktur. Buralardaki belediyelerimizin, İller Bankasının, Bayındırlık
Müdürlüğünün, Karayollarının ve Köy Hizmetleri Müdürlüğünün yapmış olduğu
tespitlerde belirlediklerini mutlaka ve mutlaka, devletimiz ve 57 nci Hükümetin
kısa sürede çözeceğine inanıyorum. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğüyle
görüştük, zannediyorum, çevre illerden 2-3 tane kepçe, greyderi bölgeye
aktardı. Köy Hizmetlerinin, daha çok araç parkıyla bölgemizin köy yollarının
açılmasına katkıda bulunacağını düşünüyorum. Ordu'da bütün köy yollarımız, 500 küsur
köyümüzün yolu tahrip olmuştur, 53 beldemizin yolu ve kanalizasyonu tahrip
olmuştur. Giresun'da da aynı şekilde. Mesudiye'de 2 beldemizin kaydığını tespit
ettik; Ulubey'de de, daha önceki sel felaketleri nedeniyle kayma devam
ediyordu, bugünkü tespitimizde de, son gelen sel felaketiyle kaymanın daha
ağırlaştığını gördük. Gerçekten, bölgemiz bürokrasisi ve
bakanlıklarımız iyi çalışmıştır, tespitler zamanında yapılmıştır; gerekli
yardımların da kısa sürede ulaşacağını ümit ediyorum. Bayındırlık Bakanlığımız,
Afet Fonundan Ordu Valiliğine 200 milyar, Giresun Valiliğine -100 milyar ve
zannediyorum, şu anda 100 milyar daha gidiyor- 200 milyar gördermiştir. Devletimizin,
tespitlere göre gerekli aktarımı, gerekli maddî katkıları sağlayacağını
düşünüyorum. Gerçekten, konuşmacı arkadaşların
söylediği gibi, yaptığımız tespitlerden, bölgemizdeki afet sonucu Ordu'daki
zararımızın 10 trilyonun üzerinde olduğunu düşünüyorum. Giresun'da da ayın
şekilde 10 trilyonun üzerinde hasar var. Bu hasarların, bu tespitlerin
gereğinin kısa sürede yapılacağını ümit ediyorum. 57 nci hükümet, hasar tespitinde hızlı
hareket etmiştir, yaraların sarılmasında da hızlı hareket edecektir. Buna
inanıyorum, buna güveniyorum. Bakanlarımız bu işe hassasiyet göstermiştir,
kendilerine, bölge halkı adına teşekkür ediyor, şükranlarımı sunuyorum. Ayrıca, inşallah, yarın, Millî Takımımız
final oynamak için yarı finalde gereğini yapacaktır. Millî Takımımız,
Türkiye'yi, Türk Bayrağı etrafında kenetlemiştir; inşallah, final oynayarak,
bütün dünyaya, Türk'ün kudretini, Türk'ün gücünü gösterecektir. Türk Milleti bu
zaferi kazanacaktır, Millî Takımımız bunu başaracaktır, milletimizi
bütünleştirecektir. Gurur kaynağımız Millî Takımımıza başarılar diliyor,
hepinize saygılar sunuyorum. Teşekkür ederim. (MHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Yıldırım. Efendim, bu konuda, Sayın Akif Gülle ve
Sayın Eyüp Fatsa da söz istemişlerdir; ancak, bütün konuşmacılar,
konuşmalarında, sanıyorum, onları teyit eden, onlara katılan görüşleri ifade
edeceklerdir. Zaman yetersizliği nedeniyle, bu şekilde değerlendirilmesini
istiyorum arkadaşlarımızdan. Saadet Partisi Grubu adına verilen öneriyi
okutup, oylarınıza sunacağım. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 25 Haziran 2002 Salı günü toplanan Danışma
Kurulunda Grubumuzun istemi kabul edilmediğinden, İçtüzüğün 19 uncu maddesi
gereğince aşağıdaki önerimizin doğrudan Genel Kurulun onayına sunulması hususunda
gereğini saygılarımla arz ederim. Veysel
Candan Saadet
Partisi Grubu Başkanvekili Öneri: Gündemin "Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının 192 nci sırasında
bulunan "Rize Milletvekili Mehmet Bekâroğlu ve 24 arkadaşının, Rize ilinde
yaşanan sel felaketinin yol açtığı zararların araştırılarak, alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesinin
(10/233)" 26 Haziran 2002 Çarşamba günü görüşülmesi. BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir. (SP sıralarından gürültüler) LATİF ÖZTEK (Elazığ) - Saymadınız Sayın
Başkan... BAŞKAN - Efendim, saydım ben, arkadaşlar
biliyorlar. MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Nasıl saydınız?! BAŞKAN - Ben, siz otururken saydım
efendim. 30 kişi var allahaşkına; saydım... MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Ne kadar çabuk
saydınız. BAŞKAN - Sayın Bekâroğlu, saydım diyorum,
bakın... MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Yeni geliyor
insanlar. BAŞKAN - Diğer öneriyi okutuyorum efendim.
Doğru Yol Partisi Grubunun, İçtüzüğün 19
uncu maddesine göre verilmiş önerisi vardır; okutup oylarınıza sunacağım. 3.– Avrupa
Birliğine ve Anayasaya uyum yasalarının görüşülebilmesi için, İçtüzük
gereği 1 Temmuzda tatile
girmesi gereken Türkiye Büyük Millet Meclisinin, yeni bir karar alınıncaya
kadar çalışmalarına devam etmesine ilişkin Doğru Yol Partisi Grubu önerisi 25
Haziran 2002 Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Danışma Kurulunun 25 Haziran 2002 Salı
günü (bugün) yapılan toplantısında siyasî parti grupları arasında oybirliği
sağlanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İçtüzüğün 19 uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim. Saygılarımla. Nevzat
Ercan Doğru
Yol Partisi Grubu Başkanvekili Öneri: Avrupa Birliğine ve Anayasaya uyum
yasalarının görüşülebilmesi için, İçtüzük gereği 1 Temmuzda tatile girmesi
gereken Türkiye Büyük Millet Meclisinin, yeni bir karar alınıncaya kadar
çalışmalarına devam etmesi önerilmiştir. BAŞKAN - Önerinin lehinde, Sakarya
Milletvekili Sayın Nevzat Ercan; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisi, 1 Temmuzda
tatile girmektedir. Ülkemiz, başta ekonomi olmak üzere, siyasal, toplumsal ve
dışsiyaset alanlarında çok ciddî sorunlar yaşamaktadır. İçerisinde bulunduğumuz
şartlar, yaşadığımız sorunlar itibariyle, bize, tatil değil, gece dahil
çalışmak gibi önemli görev ve sorumluluklar düşmektedir. Bu bakımdan, Meclisin
çalışmalarının sürdürülmesi zorunludur, gereklidir, faydalıdır. Elimizi vicdanımıza koyalım ve kendi
kendimize soralım; Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatile girmesi doğru mudur?
Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatile girmesi, ülkenin içerisinde bulunduğu
şartlar ve yaşanan ağır sorunlar itibariyle, aksi savunulamaz gerçekten, bir
yanlış mıdır, bu suali kendi kendimize soralım. Değerli arkadaşlarım, Avrupa Birliğine ve
Anayasaya uyum yasalarının görüşülebilmesi için, İçtüzük gereği 1 Temmuzda
tatile girmesi gereken Türkiye Büyük Millet Meclisinin, yeni bir karar
alınıncaya kadar çalışmalarını sürdürmesini öneriyoruz. Hepimiz biliyoruz ki,
Avrupa Birliği, Türkiye için bir büyük hedef, vazgeçilmez bir hedef. Kopenhag
siyasî kriterlerinin tamamlanması için gerekli hangi yasal düzenlemeler varsa,
Türkiye, bu hedefe mutlaka varacak, bu yolu kat edecekse, bu yolda yapması
gerekenler ne ise, Kopenhag siyasî kriterleri, kısa vadeli, orta vadeli bütün
kriterler ne ise, bu kriterlere uygun anayasal ve yasal düzenlemeleri, Türkiye
ve Türkiye Büyük Millet Meclisi yapmak zorundadır. Değerli arkadaşlarım, Anayasanın ve ilgili
diğer yasaların Avrupa Birliği müktesebatına uyumu için gerekli düzenlemeleri
yapmak için Meclisi açık tutmalıyız, Meclisi çalıştırmalıyız; çünkü, bizden
istenen bütün bu düzenlemeler bir takvime bağlanmış düzenlemelerdir. Önümüzde
uzun bir zaman dilimi yoktur. Bu bakımdan, üç aylık bir tatil dönemi, bu
zorunlu düzenlemeleri yapamamak gibi önemli bir açmazın içine bizi sokabilir ve
sorumluluk altına hepimizi sokabilir diye düşünüyoruz. Değerli arkadaşlarım, bakın, eğer Türkiye,
bu yılın sonunda, aralık ayında Kopenhag'ta yapılacak zirve toplantısında, tam
üyelik müzakerelerinin başlaması için bir tarih istiyorsa -ki, hepimiz
istiyoruz, milletimizin de beklediği budur- üyelik kriterlerini tam olarak
yerine getirmek zorundadır ve bunun için önümüzde sadece altı aylık bir zaman
dilimi kalmıştır. Bunları sadece biz söylüyor değiliz, Avrupa Birliği üst düzey
yetkilileri de söylüyor. Bu kriterler, şu anda, Türkiye'de tartışıldığı gibi,
sadece idamla sınırlı bir konu değil. Değerli arkadaşlarım, Avrupa Birliği,
müzakerelerin başlayacağı tarihi vermek için, Türkiye'nin, süratle, Ulusal
Program kapsamında bugüne kadar gerçekleştirilmemiş olan kısa vadeli
önceliklerin tamamını yerine getirmesini şart olarak koşuyor. Bunları bir bütün
olarak ele almamız lazım, idam konusu dahil; kaldı ki, idam konusu orta vadeli,
onu da altını çizerek söylüyorum. Bu Meclisin, Meclisi tatile sokmadan, bir
çalışma ortamı yaratarak bütün bunları gerçekleştirmesi lazım. BEKİR ONGUN (Aydın) - Meclise gelecek
misiniz? NEVZAT ERCAN (Devamla) - 1 Temmuzdan
itibaren de çalışma kararı alın, Avrupa Birliği sürecinde Türkiye'nin, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin yapması gereken bütün kriterleri, Ulusal Programda
öncelikli olarak yer almış kısa vadeli kriterleri bir bütün olarak Türkiye
Büyük Millet Meclisine getirin. Biz biliyoruz ki, hükümetin bu konuda hiçbir
politikası yok; aksine, bu konularda ortaklar arasında derin görüş ayrılıkları
var. O zaman, partiler olarak getirin, Türkiye Büyük Millet Meclisine bir paket
olarak, bütün olarak bunları getirin, Doğru Yol Partisi, bunların yasalaşması
noktasında her türlü katkıyı ve desteği vermeye hazırdır. Siz, tatil döneminde millete gidip de ne
anlatacaksınız?! Avrupa Birliğine giden yolda Türkiye'nin önünü kesen, başta bu
hükümet olmak üzere, bu hükümetin ortağı partiler, siz milletvekilleri olarak,
acaba, halkla yüzleşebilecek misiniz, halka hesap verebilecek misiniz? (DSP ve
MHP sıralarından gürültüler) Hadi, gelin... İşte, söylüyoruz... Bakın,
halkımız, bu kürsüden bizi izliyor. Size sesleniyorum, Ulusal Programda -sizin
verdiğiniz Ulusal Programda- kısa vadeli, orta vadeli bütün taahhütlerinizi,
anayasal ve yasal bütün düzenlemeleri, eğer, hükümet olarak getiremiyorsanız
-ki, getiremiyorsunuz- o zaman, bir bütün olarak, bir paket olarak Türkiye
Büyük Millet Meclisinin önüne getirin. Doğru Yol Partisi, Meclis çalışsın diyor
ve Doğru Yol Partisi olarak, bu paketin ve bununla ilgili düzenlemelerin
yasalaşması için katkı vermeye, destek vermeye hazır olduğunu, bu kürsüden,
bugün de, tekraren ifade ediyor. Hadi, getirin bakalım!.. ALİ AHMET ERTÜRK (Edirne) - Demagoji
yapıyorsunuz. BEKİR ONGUN (Aydın) - Meclise
gelmiyorsunuz. NEVZAT ERCAN (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, sizi anlamak gerçekten çok zor, gerçekten çok zor; ama, sizi, biz
değil de sizden birileriyle anlatmaya çalışalım isterseniz; bakın, ne diyor... Değerli arkadaşlarım, siz, hükümet olarak,
Avrupa Birliği mi, yoksa, bu ortaklığın devamı mı noktasında, tercihinizi, bu
ortaklığın sürmesi istikametinde yapıyorsunuz. Hayır, Avrupa Birliği değil,
sizin tercihiniz, aman, bu ortaklık devam etsin, aman bu ortaklık sürsün; sizin
tercihiniz bu. Bakın, Dışişleri Bakanı Sayın Cem, yaptığı
açıklamada ne söylüyor: "Önce hükümet, Avrupa Birliği sonra..."
Anlaşamıyoruz, uzlaşamıyoruz, Avrupa Birliği sürecinde gerekli adımları
atamıyoruz; ama, olsun, bu hükümet devam etsin, ortaklık sürsün diyor ve Avrupa
Birliği ile ilgili düzenlemeleri, seçimden sonra kurulacak koalisyon
hükümetlerine havale ediyor. Kardeşim, siz, kispete çoktan vurmuşsunuz zaten.
(DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) BEKİR ONGUN (Aydın) - Siz vurmuşsunuz, 10
kişi kalmışsınız... NEVZAT ERCAN (Devamla) - Siz, bitip
tükenmişsiniz. Bitmiş tükenmiş bir hükümetin, esasen, bundan böyle, zaten,
verebileceği hiçbir şey de yok. Değerli arkadaşlar, siz farkında
değilsiniz, içine düştüğünüz açmazdan farkınız yok sizin. DSP'li
milletvekilleri, bugün, bir basın toplantısı yapıyor. Değerli arkadaşlarım, içiniz kaynıyor,
haberiniz yok sizin. O bakımdan, eğer, tercihinizi Avrupa Birliğinden yana
yapıyorsanız, tercihiniz Avrupa Birliği ise ve bu konuda da samimî iseniz,
gelin, Meclisi 1 Temmuzda tatile sokmayalım, çalışma kararı alalım ve bütün,
anayasal, yasal düzenlemeleri, Avrupa Birliği için gerekli uyum yasalarını bu
Mecliste görüşelim, bunları kısa sürede yasalaştıralım ve yıl sonundaki
Kopenhag Zirvesinde de, Türkiye, müzakereler için bir takvim alabilsin. Aksi
halde, bunun altında kalırsınız; bunun altında kalırsınız... BEKİR ONGUN (Aydın) - Meclise gelecek
misiniz; söz mü?.. NEVZAT ERCAN (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, Meclise kimin gelip gelmediği noktasında bilinmeyen bir şey yok. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Ercan, toparlar mısınız. NEVZAT ERCAN (Devamla) - Arkadaşlar,
kurşun asker gibi oturuyorsunuz orada, kurşun asker... Kurşun asker gibi
otuyorsunuz; gelip, burada, millet adına, devlet adına, vicdanınız neyi
emrediyorsa, aklınız neye yetiyorsa onları söylemekten içtinap ediyorsunuz;
gelmiyorsunuz buraya, bu sıralara bakıyorsunuz. 3 lider ne diyorsa onları,
harfiyen, noktasına virgülüne dokundurtmadan, yasaları buradan geçiriyorsunuz,
sonra da, bu yasalar, Anayasa Mahkemesi ile Cumhurbaşkanı arasında gidip
geliyor; yani, ayıplı yasalar çıkardınız, kapkaç yasalar çıkardınız. Hiç
olmazsa, ondan dolayı, kendi vicdanınızda, kendinizi sorgulayın. Sizi, millete,
tarihe havale ediyoruz; başka bir şey söylemiyorum. Teşekkür ederim. (DYP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Lehinde, Konya Milletvekili Sayın
Veysel Candan; buyurun efendim. (SP sıralarından alkışlar) VEYSEL CANDAN (Konya) - Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; DYP Grubu adına verilen Parlamentonun
kapatılmaması noktasındaki öneri üzerinde görüşlerimi ifade etmek üzere söz
aldım; Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Aslında, Sayın Ercan tespitler yaptı,
hükümetin bittiğini söyledi. Bu, söylemeyle de olmuyor. Biraz önce bir kanun
tasarısıyla ilgili öneri burada görüşüldü ve denildi ki: "SSK kanun
tasarısı temel kanun olsun." Bunun için gereken oy sayısı 330 idi,
hükümetin oy sayısı 350... NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) - 330, 350
değil... Kalmadı... VEYSEL CANDAN (Devamla) - Kalmadıysa o suç
da size ait. Demek ki, temel kanunu görüşecek
çoğunluğunuz olduğu halde burada bulunamıyorsanız, bu hükümetin bittiğini
fiilen siz ilan ediyorsunuz, bize lüzum yok; yani, bu hükümet hakikaten
bitmiştir. Şimdi, bu hükümet milletvekillerine
soruyorum: Yarın, Parlamentoyu, Genel Kurulu kapattınız, bölgeye gittiniz;
seçim bölgesinde neye, hangi soruya nasıl cevap vereceksiniz; çiftçiye mi,
sanayiciye mi?!. Şimdi, hükümet istiyor ki, Genel Kurul
kapansın. Peki, şu soru sorulmalı: Bu hükümet, açık olduğu dönemlerde ne yaptı
da tatil yapma hakkına sahip, bir bakalım. Efendim, evvela, 11 defa vergi
kanunu getirdiler, her seferinde milletin cebine el uzatıldı; yani, siz bunları
anlatmak için mi gideceksiniz?! Biz, sizin cebinizden daha çok vergi almak için
11 tane vergi kanunu çıkardık; yani, bunu mu anlatacaksınız?! Değerli arkadaşlar, bakın, Türkiye'de
saatte ve günde gelişen büyük olaylar var, haberiniz yok. Aslında, bu
Parlamentoda uzatmalarda ekonomi masaya yatırılmalıdır Avrupa Birliğiyle
birlikte. Bakın, bu hafta faizlerde kirli bir oyun
oynanıyor Türkiye'de ve Hazine 4 katrilyon borçlanacak; borç arıyor, ilan
etmiş. Faizler yüzde 74, bir hafta önce yüzde 50 idi; yani, nasıl borçla
aldığınıza bir bakın, dolar 1 600 000 lira, İMKB 9 000'in altında; yani, siz,
gidip, biz, devleti 4 katrilyon, yüzde 25, artı faizle borçlandırdık, 1
katrilyon daha borç açtık; bunları kapatmak için, Özel Tüketim Vergisini
çıkardık mı diyeceksiniz; yani, bunu nasıl izah edeceksiniz? Şimdi, değerli arkadaşlar, Şeker Kanunu
çıkardık; daha az pancar ekeceksiniz; Tütün Kanunu çıkardık, tütünü yasakladık;
çiftçiye bunları mı anlatacaksınız? 20 bankaya el koyduk, zararlarını da size
çevirdik, bunları vergi kanunlarıyla düzenliyoruz... Bakın, üç gün önce ne
yaşandı; ekonomiyi sözde yönetenler, buraya, bu kürsüye çıkıp hep şunu
söylediler; her bankaya el konuluşta: "Artık, bir daha bankaya el
konulmayacak." Arkasından, bir bankaya el konuldu; milletle alay ettiniz
ve en son Pamukbank skandalı da bunun canlı bir örneği. Pamukbank olayını bir detaylandırdığımız
zaman, üç ay önce, sermaye artırımı talebini kabul ediyorsunuz; yani, bankanın
durumu iyi diyorsunuz, şimdi el koyuyorsunuz; rakam açıklanıyor, 3 katrilyon
lira zarardan bahsediliyor; halbuki, akıllı bir yönetim, bu müdahaleyi daha
teknik, daha bilimsel ve idareyi zarara sokmadan yapabilirdi. Bu 3 katrilyon
zararın da faturası bu hükümetedir. Herhalde, bunu da anlatmaya gideceksiniz;
Meclisi kapatıp, doğru oraya gideceksiniz. Şimdi, hangi hükümet Meclisi kapatalım
diyor; borsası dibe vurmuş, dövizi tavan yapmış, krizden krize koşan bir
hükümet. Bir kere, hükümet üyelerine söylüyorum; sizin tatil hakkınız yok; hiç
yok... MUSTAFA VURAL (Antalya)- Sizin var!.. VEYSEL CANDAN (Devamla)- Şimdi, değerli
arkadaşlar, bakın, hangi hükümet, hangi ölçülerde, Parlamento kapansın diyor;
iş dünyası küçülmüş, bu hükümetin bir tek büyüttüğü şey borçlar. Toplumun yüzde
75'i açlık sınırında, toplumun yüzde 90'ı yoksulluk sınırında; ayrıca,
memurların yüzde 80'i açlık sınırında. Hep araştırma raporlarının sonuç
bölümünü aldım. 100 aileden 4'ü devlet tarafından icraya verilmiş. 2 000 000
kişi kredi kartı borcunu ödeyemiyor. Borcundan dolayı kapatılan telefon sayısı
1 000 000. İçborç miktarı 122 katrilyon. Büyüme hızı düşmüş ve kişi başına
borcumuz, 1 840 dolardan, bugün, 2 915 dolara çıkmış. Yani, sizi daha çok
borçlandırdık demek için mi acele ediyorsunuz diye sormak lazım. Bakın, hükümet göreve geldiğinde içborç
6,3 katrilyon, 2001'de 122 katrilyon; yani, içborcu 20 kat artırmışsınız.
Dışborç 84,2 milyar dolar, bunu da 115 milyar dolara çıkarmışsınız. İşte, onun
için diyoruz ki, bu tablo, ekonomiyi Genel Kurulda masaya yatırma gereğini
ortaya koyuyor. Bu şartlarda Parlamentoyu kapatıp gidemezsiniz diyorum. Meclis çalışmaları uzatılırsa,
Parlamentoda ne yapılması lazım gelir noktasında, Saadet Partisi olarak,
düşüncelerimiz şunlardır: Birincisi, 230 milyar dolar olan toplam borcun masaya
yatırılıp, tasfiyeye hazırlık yapılması gerekir; çünkü, OECD raporlarına göre,
artık, bu hükümetin, dünya borçlanma standardına göre, borcu çoktan aşmıştır.
Yani, yurtiçi gayri safî hâsıla 140 milyar dolar olduğuna göre, bunun ancak,
yüzde 60'ı kadar borçlanılabilir, bu, 3 kat artmıştır; yani, artık, hükümetin
ülke dışında para aramasına gerek yok; çünkü, mal varlığının tamamını
yitirmişiz. İkincisi, yine, bu Parlamento açıkken,
kamu harcamalarındaki israf ve yolsuzluk mutlaka durdurulmalıdır; bu konuda
hâlâ değişen hiçbir şey yok. Enteresandır, her bakan açıklama yapıyor,
Bayındırlık Bakanı açıklıyor, Enerji Bakanı açıklıyor; Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı "benim Bakanlığımda 3 katrilyon" diyor. Bunların
acilen durdurulması gerekir. Yine, Parlamento açık kaldığı sürede,
mutlaka, üretim sektörüne dönmek mecburiyetindeyiz. Bu hükümet, malî
piyasalarla oynayarak, ülkeyi açık kumarhane haline getirdi. Para, bir gün
dövizde, bir gün borsada, bir gün faizde. Artık, kaynaklarımızı yatırım,
istihdam, üretim ve ihracata yönlendirmek mecburiyetindeyiz. Yeni kurulan üst kurullarla ilgili yetki
ve denetim mutlaka getirilmelidir, yapılan iş fevkalade yanlıştır. Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurulu bir bankaya el koyuyor, siyasîlerin haberi yok.
Yine, bu açık kalan dönemde, esnaf ve sanatkârlarımızın durumu, vergide hayat
standardı esası ve vergi sistemimiz, mutlaka, toptan masaya yatırılmalıdır.
Yine, bu açık kalan dönemde, sanayicilerimizin sorunlarını da, mutlaka, yeniden
gözden geçirmek mecburiyetindeyiz. Biraz önce, temel kanun olarak görüşülmesi
istenilen, ancak, hükümetin sayısal çoğunluğu olmasına rağmen, hükümetin
beceriksizliği, basiretsizliği, kabiliyetsizliği neticesinde kanunsuz
uygulamaların devam etme durumundaki SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı yasaları,
tek çatı altında birleştirilerek, tedavi giderleri ve emekli bölümü birbirinden
ayrılmalıdır. En mühimi de, vatandaşın, birbirine ve tabiî, bu hayalet hükümete
güveninin nasıl tazeleneceğinin mutlaka gündeme getirilmesi gerekir. Değerli arkadaşlar, bir kere, sokaktaki
vatandaş önce iş sonra aş ararken, emekli, dul ve yetimler açlık sınırında
iken, 65 000 000 insanın ödediği vergiler borç faizlerine yetmezken, insanlar
sokaklarda meyve ve sebze toplarken, 20 000 000 insan 70 000 000 lirayla
geçinmeye çalışırken, Türkiye Büyük Millet Meclisi, hele bu hükümet, hiçbir
zaman, tatil yapma hakkını kazanmamıştır. Onun için, uzatma süresinde, mutlaka
ve mutlaka, ekonominin masaya yatırılması, acilen, alınacak tedbirlerin masaya
yatırılması, Sayın Derviş'in daha önce dediği gibi, "ben işin boyutunu
böyle bilmiyordum" deme noktasına gelmeden, bir an önce, daha başka büyük
krizler gelmeden tedbirlerin alınması ve Parlamentonun da çalışması gerekir
diye düşünüyor, saygılar sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Candan. Aleyhinde, Erzurum Milletvekili Sayın
İsmail Köse; buyurun. (MHP sıralarından alkışlar) İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ben, Sayın Nevzat Ercan'ın önerisinin aleyhinde
konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım; konuşmama başlarken, Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, bu
öneri, DYP Grubunun önerisidir... İSMAİL KÖSE (Devamla) - Tabiî, Nevzat
Ercan Beyi tanırım, ciddî siyasetçi bir arkadaşımızdır. Uzun süreden bu yana,
milletvekilliği döneminden de yakinen tanımış olduğum Sayın Ercan, bu ciddî
yapısına rağmen, çok zorlanarak, siyasî amaçlı bir öneri getirmiş
bulunmaktadır. Öneri, şu bakımdan çok gayri ciddî bir öneridir... TURHAN GÜVEN (İçel) - Allah Allah!.. İSMAİL KÖSE (Devamla) - En devamsız grubun
önerisidir. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar) Yani, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna hiç devam etmeyen ya da nöbetçi olan grup
başkanvekillerinin arkasında 20 milletvekiliyle, oylamanın şeklini değiştirecek
kadar sayıyı dahi bir arada bulunduramayan bir grubun önerisi olması
dolayısıyla, Sayın Ercan'ın adına üzüldüm. TURHAN GÜVEN (İçel) - Sen doğru
söylemiyorsun; burada, devamlı, üç grup başkanvekili vardır. İSMAİL KÖSE (Devamla) - Böyle ciddî
siyasetçi bir arkadaşımızın, böyle, devamsız olan ve sürekli olarak Mecliste
çalışması ve bulunması gereken zamanlarda bulunmayıp... NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Anayasayı nasıl
değiştirdin?!. İSMAİL KÖSE (Devamla) - Şimdi, Anayasanın
93 üncü maddesine göre tatilini yapacak olan Meclisimizin ve hakkı olan bu
tatil konusunda arkadaşlarımız, maalesef, popülist bir düşünceyle, burada,
milletimize bir mesaj ulaştırmaya çalışıyorlar. Bu, neye benziyor değerli
milletvekilleri; bu, sınıfta kalan bir ortaokul öğrencisinin, ortaöğretimde
telafi kurslarının yapılması için, müdürüne, okul idaresine ricada bulunmasına
benziyor. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar) Burası ortaokul değil; burası,
Türkiye Büyük Millet Meclisidir; telafi kursu yapamayız. MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Siz,
seçimde göreceksiniz!.. BEKİR ONGUN (Aydın) - Otur yerine! MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Sen
otur yerine! İSMAİL KÖSE (Devamla) - Olağanüstü şartlar
olursa, olağanüstü toplantı yaparız; aksi takdirde, normal şartlarda, Meclise
devam edip, Mecliste yasaların çıkmasına katkıda bulunursunuz, yasalara oy
vermeseniz dahi, yasaların aleyhinde oy kullanırsınız; ama, toplu halde
olursunuz. O itibarla, bunun ciddî bir teklif olmadığını ve dolayısıyla, bunun
aleyhinde olduğumuzu ifade ediyorum. Bu arada, şunu da ifade etmek istiyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisinin, Aziz Atatürk'ün kurmuş olduğu bu
cumhuriyetimizin Meclisinin 1923'ten 2002 yılına kadar çıkarmış olduğu
yasaların istatistiki rakamlarını çıkarttırdım, elimizde -Cumhuriyetimizin,
gerek İstiklal Savaşımızdaki Millî Meclisimizin gerek kuruluş dönemimizdeki
Birinci Meclisimizin yapmış olduğu çalışmalar hariç; çünkü, daha, yeni bir
devlet kuruluşu var, Anayasa yeni yapılıyor, anayasa değişiklikleri yeni
yapılıyor, temel kanunlar yeni çıkarılıyor; yani, o günlerin Meclisleri hariç-
1930'dan bu yana, Türkiye Büyük Millet Meclisinin en verimli çalışma dönemi, en
fazla çalışılan dönem 21 inci dönemdir diyebilirim. Neden; bakın, elimde
istatistikî rakamlar var, bu rakamları merak eden arkadaşlarımız, yasama
Meclisimizin arşivlerinde bulabilirler. 21 inci Dönemde yapmış olduğumuz yasama
sayısına baktığımızda; birinci yasama yılında -18 Nisandan sonra çok kısa
süreli bir dönem geçiriyoruz- 68 tane yasa çıkarıyoruz. İkinci yasama yılında
136 tane kanun çıkarıyoruz ve üçüncü yasama yılında 117 tane yasa çıkarıyoruz. TURHAN GÜVEN (İçel) - Belli belli, hepsi
de Anayasa Mahkemesinden dönüyor! İSMAİL KÖSE (Devamla) - Sayın Veysel
Candan şurada haklı ve ben de katılıyorum, en verimsiz dönemdeyiz, üzülerek
ifade ediyorum. Milletvekili arkadaşlarımız, maalesef, bu üç döneme rağmen,
dördüncü dönemde, birazcık, görevlerini aksatmışlardır, devamsızlıkları vardır.
Onlar da sınıfta kalmadılar; ama, onların da, muhakkak surette karne notlarına
bir tenkit konulacaktır neden gelmediniz diye. VEYSEL CANDAN (Konya) - Biraz net
konuşalım. İSMAİL KÖSE (Devamla) - İktidar partisi
milletvekilleri olarak, başta Anavatan Partisi Grubuna da söylüyorum tabiî;
çünkü, gelip, muhakkak surette... İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) - Bu
yanlış; sen bunu diyemezsin İsmail Ağabey! İSMAİL KÖSE (Devamla) - Evet, burada bütün
arkadaşlarımızla beraber bu katkıyı sağlamaları gerekiyordu. Onun için, şimdi,
bu dönemde, dördüncü dönemde de 56 adet kanun çıkarılmıştır. Netice şudur: 21
inci Dönemde 377 adet kanun hayata geçirilmiştir. Değerli milletvekilleri, bununla
kalınmamıştır, Anayasamızın 40'a yakın maddesinde, iktidarımızla,
muhalefetimizle beraber; iktidarımızla ve muhalefetimizle birlikte... TURHAN GÜVEN (İçel) - Hah, onu söyle; biz
varmışız demek ki!.. İSMAİL KÖSE (Devamla) - ...iktidarımızla
ve muhalefetimizle birlikte gerekli değişiklikler yapılmıştır. TURHAN GÜVEN (İçel) - O zaman, niye 10
kişiden bahsediyorsun; doğruyu söyle... İSMAİL KÖSE (Devamla) - Gerçekten,
Türkiye'de, sivil iradenin, sivil iktidarların ve Türkiye Büyük Millet
Meclisimizin tümü katkılarını koymuş ve Anayasamızın çok önemli maddelerinde
değişiklikler yapılmıştır. Bunlar, işte, demokrasinin gelişmesi, Avrupa Birliği
standartları, Türk insanının ihtiyacı olan imkânlar diye... Hepsini, muhakkak
surette değerlendirme imkânımız olacaktır. Şimdi, Avrupa Birliğine gelince değerli
arkadaşlarım: Avrupa Birliği bir süreçtir. Avrupa Birliği konusunda en açık,
net konuşmayı yapan Milliyetçi Hareket Partisidir; tavrımız belli, konuşmamız
belli değerli milletvekilleri. Şimdi, bir taraftan, "en önemli
tarihî ve millî meselem" diyeceksin, zirveye gitmeyeceksin,
Cumhurbaşkanının davetine icabet etmeyeceksin... (MHP sıralarından alkışlar)
Bir taraftan, normal zamanda, kışın gelmeyeceksin; şimdi, yaz tatilinde... Bakın, iktidar partisi milletvekili
arkadaşlarımızın da, diğer milletvekili arkadaşlarımızın da çok önemli iki üç
tane görevi vardır: Bir, temsil görevi; yani, yasama görevi; burada
bulunuyoruz, milletimizi temsil ediyoruz, yasaları çıkarıyoruz. İki, siyasî
görevimiz var. Üç, hizmet görevimiz var. Şimdi, biz, o sorumluluğu taşıyan iktidar
partisi gruplarının milletvekilleri olarak, hizmet anlayışımız dolayısıyla, 1
Temmuzdan itibaren, işte, milletimizle yüz yüze gelmeye gidiyoruz; evet,
birebir... Bugüne kadar, belki, aralarda gelip gitmeler olmuştur; ama, üç
ayımızı, vatandaşlarımızla, Türkiye'nin genelindeki insanlarımızla, bir
taraftan, siyasî faaliyetlerimizi, bir taraftan da, devletimizin vermiş olduğu
imkânlarla ilimize, bölgemize ya da ülkemize ne gibi hizmetler yapılmış... Biz
de hükümeti murakabe edeceğiz; yani, iktidar partisinin milletvekili...
Arkadaşımız Sayın Nevzat Ercan'ın söylediğine iştirak etmiyorum, ciddî ve
değerli bir arkadaşımız, bunları söylemesine de ben üzülüyorum; yani, bu
"kurşun asker" sözüne biz... Böyle askere kurban olmuşum. Kurşun
asker... Tabiî, askerin görevi ayrı; ama, milletvekilinin de görevi ayrı.
Milletvekili burada oturur, kendi sorumluluğu, kendi partisinin içerisinde
bulunduğu hükümetin başarıya ulaşması için, tabiî, yasalara evet diyecek;
muhalefetin dediğine mi evet diyeceğiz?! Yani, bunun, ne siyasette yeri var ne de
demokraside yeri var. Öyleyse, çok iyi değerlendirmemiz lazım değerli
milletvekilleri. TURHAN GÜVEN (İçel) - İşte, doğru
söylemeyi bil; muhalefet doğruyu söylüyorsa, evet demeyi öğren!.. İSMAİL KÖSE (Devamla) - Avrupa Birliğiyle
ilgili kısa vadeli meseleler halledilmiştir. Acele etmeyin, Allah nasip ederse,
Milliyetçi Hareket Partisinin önerileri istikametinde, Avrupa Birliği, bizim
dediğimiz noktaya gelecek, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin hassasiyetlerini
kabul ederek, evet, bizim hassasiyetlerimizi kabul ederek bir müzakere zamanı
ve günü verecektir. (MHP sıralarından alkışlar) Yoksa, öyle, başkalarının keyfi
için... Bu cumhuriyeti kuranlar, bize teslim edenler, öyle, bölük pörçük teslim
etmedi "tek millet, tek devlet" ilkesi üzerine ve bu Anayasayı
1921'de de yapanlar aynı ilkeyi koydu, 1924'te de yapanlar aynı ilkeyi koydu,
1982 Anayasasında da aynı ilkeler mevcut: Dile dokundurtmayız, bu milleti
böldürtmeyiz; bu meseleyi böyle bilsin herkes. (MHP sıralarından alkışlar) Onun
için, efendim, yaz kursları açarız... Yaz kurslarında, biz, Kur'an kursları
açıyoruz; yaz kurslarında dil kursu açılmaz, Kur'an kursu açılır yaz kurslarında.
(MHP sıralarından alkışlar) Öyle, gidip, orada burada milletin diliyle,
kafasıyla uğraşmayın. Onun için, gelin, meselenizi bilin, tarihinizi bilin,
millî değerlerinizi bilin, millî hassasiyetlerinizi bilin ve net tavrınızı
koyun. Cumhurbaşkanının nezdinde ne konuştunuz, gelin, sokakta, Mecliste,
nerede ne söz verdiyseniz, onu yapın. Öyle, milletten fırça yiyip "U"
dönüşü yapmayın. (MHP sıralarından alkışlar) TURHAN GÜVEN (İçel) - Biz,
Cumhurbaşkanının nezdinde konuşmadık. Konuşmadık... Konuşmadık... MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Sen niye
imzaladın?! SUAT PAMUKÇU (Bayburt) - İmzanızın
arkasında durun... İSMAİL KÖSE (Devamla) - Evet, ne
konuştuysanız, Anadolu'ya gidip, köylere gidip, caddelerde, sokaklarda
vatandaşın tepkisini aldıktan sonra "U" dönüşü yapmayın, sözünüzün
arkasında olun. MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Milleti
kandıramazsınız... İSMAİL KÖSE (Devamla) - Değerli
milletvekilleri, şimdi, size bir şey daha söylüyorum: Yarın, Allah nasip
ederse, Brezilya'yı yeneceğiz ve 30 Haziranda yapılacak olan maçta, rakibimiz,
inşallah, Almanya takımı olmuştur. (MHP sıralarından alkışlar) Allah nasip
ederse, 30 Haziranda, beraberce -iktidarı muhalefeti birlikte inşallah-
Japonya'ya gideceğiz ve kupayı alıp, beraberce döneceğiz. İnşallah... Hep
beraberce inşallah... (MHP sıralarından alkışlar) VEYSEL CANDAN (Konya) - Sizi Millî Takım
da kurtaramaz! Millî Takım da kurtaramaz sizi! İSMAİL KÖSE (Devamla) - İşte, bunun
heyecanını yaşayalım; ay yıldızlı, çiçeklerle donatılmış bu ülkede... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Köse, 1 dakika içerisinde
toparlar mısınız. İSMAİL KÖSE (Devamla) - Bitiriyorum
Değerli Başkanım. Ay yıldızlarla bezenmiş bu ülkemizde,
lütfen, bu milletin bu mutluluğunu kursağında bırakmayın; bırakın, Türk futbolunun,
Millî Takımımızın, iftihar ettiğimiz bu kardeşlerimizin başarısını, Yüce
Milletimiz, hiç olmazsa, doya doya yaşasın diyorum ve yarınki maçta -inşallah-
finale kalmamızı Cenabı Allah'tan niyaz ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. Teşekkür ederim. (MHP, DSP ve ANAP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim. NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Sayın Ercan, Sayın Aslan'ın
konuşmasından sonra sataşma için söz versem olur mu? NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Olur efendim. BAŞKAN - Aleyhte, Denizli Milletvekili
Sayın Beyhan Aslan; buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar) BEYHAN ASLAN (Denizli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Meclisin, tatil edilmeyerek, 1 Temmuzdan sonra da
çalışmasına ilişkin olarak verilen Doğru Yol Partisi Grubu önerisinin aleyhinde
söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Öncelikle "bu Meclis çalışmadı, bu
Meclis bir şeyler üretmedi" demek, 21 inci Dönem Parlamentosuna yapılmış
en büyük haksızlıktır. Biz, 21 inci Dönemi diğer dönemlerle karşılaştırırsak,
21 inci Dönem Parlamentosunun, yeniden yapılanma, değişim, dönüşüm konusunda
fevkalade önemli, ciddî yasaları bu Meclisten geçirdiğine tanık oluruz; ama,
burada, bu ciddî yasaların bir bölümünün altında, mutlaka ki, muhalefetin imzası
vardır. Biz, Anayasayı muhalefetle değiştirdik. Yani, muhalefetin bu konudaki
hakkını teslim etmek de gerekir ve bazı konularda muhalefetin desteğine de,
elbette ki, hep beraber teşekkür edeceğiz; çünkü, Türkiye Büyük Millet Meclisi,
iktidarıyla muhalefetiyle bir bütündür ve hepimiz, bu milletin sorunları
konusunda elimizi taşın altına koymuşuzdur; hepimiz, aynı derecede sorumluyuz.
Elbette iktidarın sorumluluğu vardır, muhalefetin de görevleri vardır, bu
bilinç ve anlayış içerisinde konuya bakmak gerekir. Tabiî, geçen sene de Meclis tatile
girerken, yine bizim partimiz, Meclisin tatil olmaması konusunu, çalışması
konusunu yine son hafta gündeme getirdi -her dönem, her yıl bunu yapıyoruz-
ama, Meclis tatil oldu. Sonra ne oldu; Anayasa Uzlaşma Komisyonumuz Anayasa
çalışmalarını bitirdi, Meclisi erken topladık. Yani, Meclis bir şey üretecekse,
Meclis çalışacaksa, Meclis yasalar konusunda boşa kürek çekmeyip, yasa
üretecekse, Meclisi her zaman toplamak mümkündür ve geçen yıl da öyle yaptık ve
nitekim, Anayasa Uzlaşma Komisyonunun çalışmaları doğrultusunda Türkiye Büyük
Millet Meclisini 1 ekimden önce topladık. Milletvekilinin tatili olmaz,
milletvekilinin tatili yoktur; milletvekili, Mecliste de çalışma içindedir ve
halkın içine gittiği zaman da çalışma içerisindedir. Milletvekilinin tatili
olmaz, yoktur; ama, Türkiye Büyük Millet Meclisi, sadece, yasama faaliyetine
ara verir; yoksa, milletvekillerinin tatili yoktur ve dolayısıyla,
milletvekilleri, halkın içerisinde de milletvekilliği görevi yaparlar, Meclis çalışmalarında
da milletvekilliği görevlerini yaparlar. Bu arada "Milletvekilleri tatile
çıkıyor, Meclis tatile giriyor" şeklindeki beyanlar, yanlış beyanlardır;
çünkü, milletvekilleri, daimî olarak görevde olan kişilerdir. Sayın Ercan'ın konuşmasını dinledim; ama,
keşke, bu konuşmalar bir hafta öncesinden olsaydı, on, onbeş, yirmi gün
öncesinden olsaydı. Tabiî, Sayın Çiller ve DYP Grubunun sözcüleri bir hafta
kalıncaya kadar bu konuda... NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Değişen bir şey
yok... Ne yani?!. TURHAN GÜVEN (İçel) - Geçen hafta Sayın
Yılmaz ile ne gün görüştük?! NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Görüşmedik mi? BEYHAN ASLAN (Devamla) - Anlıyorum, o
noktaya geleceğim... TURHAN GÜVEN (İçel) - Sen de oradaydın. BEYHAN ASLAN (Devamla) - Bir dakika
efendim... Şimdi, orada, zirveye katılmayarak ve
zirvenin akabinde başlatılan diyaloglar, tabiî ki, bir zaman telafisine sonuç
oldu; ama, biz burada, Sayın Ercan'ın konuşmasını bir taahhüt olarak
algılıyoruz. Önümüzde daha iki gün var. Eğer, Meclis, Avrupa Birliği konusunda
çalışacaksa, bir ışık görüyorsak, bir iki konuyu halledebileceksek, biz
Anavatan Partisi Grubu olarak Meclisin açık kalmasından yanayız; ama, bu konuda
iş sadece nazariyatta ve lafta kalıyorsa ve bu konuda bir ışık yoksa ve eğer
patinaj yapacaksak, eğer Meclisi toplayıp da bir şeyler üretemeyeceksek, o
zaman, biz uzlaştığımız zaman Meclisi toplantıya çağırmak daha güzeldir; ama,
ışık varsa, Meclisi tatil etmeyelim, devam edelim ve biz bunu bir taahhüt
olarak kabul ediyoruz. Yarın çarşamba, yarından sonra
perşembedir. Bu iki günde yapılacak temaslar sonucunda bir karar vermek her
zaman mümkündür; ama, diyelim ki, bir uzlaşma olmadı, ışık olmadı, Meclis
tatile girdi; uzlaştığımız anda Meclisi erken çağırmak da her zaman mümkündür;
biz, Anavatan Partisi olarak buna her zaman hazırız. Avrupa Birliği kriterleri
konusunda her zaman yapıcı gayretlere, yapıcı çalışmalara destek veriyoruz ve
destek arıyoruz. Destek bulduğumuz zaman da Yüce Meclisi toplantıya çağırmak
konusunda elbirliğiyle gayret içinde olacağız. Bu nedenle, biz, Sayın Ercan'ın
konuşmasını bir taahhüt kabul ediyoruz ve bu taahhüdün de yerine getirilmesi
konusunda biz de gayret içinde olacağımızı belirtiyoruz. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum,
teşekkür ediyorum. BAŞKAN- Teşekkürler. V .– AÇIKLAMALAR
VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR 1.– Doğru
Yol Partisi Grubu önerisinin görüşülmesi sırasında, Sakarya Milletvekili Nevzat
Ercan'ın, Erzurum Milletvekili İsmail Köse'nin Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması BAŞKAN- Sayın Ercan, buyurun efendim. Yeni
bir sataşmaya mahal vermeden... NEVZAT ERCAN (Sakarya)- Hay hay... Yeni
bir sataşmaya mahal vermemeye özen göstereceğim. BAŞKAN- Hangi konuda efendim? NEVZAT ERCAN (Sakarya)- Efendim, Sayın
Köse, DYP Grubuna yönelik çok haksız, çok ağır ithamlarda bulundu. BAŞKAN- Efendim, 3 dakikayı geçmemek üzere
size söz veriyorum. Lütfen, yeni bir sataşmaya sebebiyet vermeyin. İSMAİL KÖSE (Erzurum)- Sayın Başkan,
yoklamaları getirtir misiniz lütfen?! BAŞKAN- Efendim, burası Genel Kurul;
milletin denetimine tabi televizyon vasıtasıyla, millet, kimin ne yaptığını
görüyor Sayın Köse. Buyurun Sayın Ercan. NEVZAT ERCAN (Sakarya)- Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlarım, bakın,
demokrasilerde iktidar ve muhalefet var. Tabiî, böyle bir ayırım, hem yetki hem
görev hem sorumluluk temelinde yapılmalı ve sorgulanmalıdır. Ülkeyi beraber yönetmiyoruz, birlikte
yönetmiyoruz. Siz, siyasal iktidarsınız; azınlık iktidarı da değilsiniz,
çoğunluk iktidarınız var. Sayın Köse, Mecliste de sayısal çoğunluğunuz var.
İktidar olduğunuz ilk günlerde 350 bu sayı ve bugünlerde de, öyle zannediyorum
-yanılmıyorsam- bu sayı 329... Şimdi, muhalefet, görevini yerine getirip
getirmediğinden sorumludur; halkına karşı da bu noktada sorumludur. Eğer
diyorsanız ki, muhalefet, Türkiye Büyük Millet Meclisinde ve Meclis dışı
zeminlerde muhalefet görevini yerine getirmedi... O noktada eğer
söyleyecekleriniz varsa, o, kamuoyunun zaten bilgisi dahilinde; olup bitenleri
halkımız görüyor ve yaşıyor. Sayın Köse, siz hükümet olarak bu
Meclisten pek çok yasayı dayatarak geçirtmeye çalıştınız. SEDAT ÇEVİK (Ankara) - Dayatma yok,
çoğunluk var. Ne dayatması?! NEVZAT ERCAN (Devamla) - Bakın, bir
müsaade edin... Bir saniye... Müsaade edin... (MHP sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri lütfen...
Lütfen... SEDAT ÇEVİK (Ankara) - Hayır; ama
"dayatma" diyor. NEVZAT ERCAN (Devamla) - Bir saniye
müsaade et kardeşim. SEDAT ÇEVİK (Ankara) - Dayatma yok ama... NEVZAT ERCAN (Devamla) - Bakın, burada
sayısal çoğunluğunuz var; tekrar ediyorum... SEDAT ÇEVİK (Ankara) - Sayısal çoğunluk,
iktidar! BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen... Sayın Ercan, lütfen... Arkadaşlar lütfen... Zaten, 2 dakikalık
süre var. Sayın Ercan, buyurun efendim. NEVZAT ERCAN (Devamla) - Bu Meclise
getirdiğiniz Anayasa değişiklikleri dahil, Uyum Yasaları dahil, hükümet tasarı
ve teklifleri dahil, ülkenin yararına gördüğümüz, milletin yararına gördüğümüz
her türlü düzenlemelerde, biz, size destek verdik, katkıda bulunduk. BEKİR ONGUN (Aydın) - Kaç kişi?! NEVZAT ERCAN (Devamla) - DYP'nin desteği
olmasa, böyle bir paket Anayasa değişikliği bu Meclisten geçer mi; geçmez! Sayın Başbakanın, ilgili bakan
arkadaşlarımızın, grup sözcülerimizin DYP Grubuna teşekkürlerini ifade eden
beyanları Meclis zabıtlarında yer almaktadır. Doğru Yol Partisi pozitif bir siyaset
izledi. Bakınız, hep uyardık; hükümeti uyardık, yanlışlara işaret ettik, bu
yanlıştır dedik; ama, doğruları da söyledik. Bankalar Yasasında sizi, müteaddit
defalar uyardık bu Mecliste; şunlar şunlar yanlıştır, şunlar şunlar doğrudur
dedik; ama, dikkate almadınız. Bu Meclisi, hepimizi, çoğunluğa mahkûm etmek
gibi bir yanlış tavrın içerisinde oldunuz. Muhalefetin uyarılarını, ikazlarını
dikkate almadınız. O zaman ne oldu biliyor musunuz: İçtüzük değişikliği dahil..
Bir darbe girişimiydi o, Meclise bir baskın bir darbe girişimiydi; içtüzük
değişikliğiyle muhalefeti ve demokrasiyi bütünüyle susturmak istediniz ve bir
arkadaşımız yaşamını yitirdi bu Mecliste; ama, ne oldu: Bankalar Yasası gibi,
af yasası gibi, RTÜK yasası gibi, içtüzük değişikliği gibi... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Ercan, 1 dakika içinde
toparlayın efendim. NEVZAT ERCAN (Devamla) - Teşekkür
ediyorum; hemen tamamlıyorum. ...bütün bu yasalar Cumhurbaşkanından döndü, Anayasa Mahkemesinden
2 defa döndü, 3 defa döndü. Malî sektörle ilgili bu Mecliste yakın
tarihte yaptırdığınız düzenlemenin ilgili maddelerini de -ki, biz sizi devamlı
ikaz ettik, uyardık- bugün, Anayasa Mahkemesi iptal etti. Siz neyle
övünüyorsunuz Sayın Köse! Hangi yaptıklarınızla övünüyorsunuz, neyle
övünüyorsunuz! (DYP sıralarından alkışlar; MHP sıralarından gürültüler) KEMAL KÖSE (Kocaeli) - Doğrusunu
biliyordunuz da niye yapmadınız?! İktidar olmadınız mı! SEDAT ÇEVİK (Ankara) - Niye
yapmadınız daha önce o zaman?! NEVZAT ERCAN (Devamla) - Bunların
hiçbirini, cumhuriyet tarihinin hiçbir döneminde, bugün, Türkiye'nin yaşadığı
sorunları, yoksulluğu, fukaralığı, soygunu, talanı, hiçbir dönemde Türk insanı
yaşamamıştır. Bu, sizin eserinizdir! Sizin hükümetinizin eseridir! (MHP
sıralarından gürültüler) SEDAT ÇEVİK (Ankara) - Millet biliyor!.. BEKİR ONGUN (Aydın) - O bankaları siz
açmadınız mı?! SEDAT ÇEVİK (Ankara) - Sizin ne olduğunuzu
millet biliyor sayın milletvekili!.. NEVZAT ERCAN (Devamla) - Kardeşim, oradan
sataşacağına gel buradan söyle!.. SEDAT ÇEVİK (Ankara) - Sayın Köse
doğruları söyledi, daha ne söyleyeyim!.. NEVZAT ERCAN (Devamla) - De ki, biz
"ülkeyi iyi idare ettik, halk memnun, köylü memnun, esnaf memnun,
dargelirli memnun, çiftçi memnun, emekli memnun..." SEDAT ÇEVİK (Ankara) - Hepsi memnun! NEVZAT ERCAN (Devamla) - Memnun mu?! Öyle
mi söylüyorsunuz?! (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) SEDAT ÇEVİK (Ankara) - Evet. Kimin soyduğunu biliyor millet! NEVZAT ERCAN (Devamla) - Ben sizi millete
bir kere daha şikâyet ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından
alkışlar; MHP sıralarından gürültüler) TURHAN GÜVEN (Ankara) - Şahsım adına söz
istiyorum. BAŞKAN - Ne oldu şahsınıza?! TURHAN GÜVEN (Ankara) - Sayın Köse,
konuşmasında, Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekillerinin nöbetçi olanlarımız
dışında hiçbirimizin bulunmadığını ifade etti. BAŞKAN - Efendim, Sayın Ercan, 5 dakikalık
süre... TURHAN GÜVEN (Ankara) - Efendim, bir
dakika... Ben, şahsım adına söz istiyorum, bana sataştı. BAŞKAN - Hayır efendim; ben, arkadaşınıza
söz verdim. Sayın Güven, lütfen... Sataşma yok... Lütfen... TURHAN GÜVEN (Ankara) - Sataştı bana, ben
söz istiyorum efendim. BAŞKAN - Sayın Ercan'a verdim efendim. TURHAN GÜVEN (Ankara) - Sayın Başkan, bana
diyor ki "sen bulunmuyorsun, nöbetçi olmadığın zamanlar dışında..." BAŞKAN - Efendim, siz sürekli buradasınız. TURHAN GÜVEN (Ankara) - O, öyle demiyor
ama... Sataşıyor bana; söz istiyorum Sayın Başkan. BAŞKAN - Efendim, ben söyledim, siz
sürekli buradasınız, en devamlı üyemizsiniz. TURHAN GÜVEN (Ankara) - Usul hakkında da
söz istiyorum. BAŞKAN - Neyin usulü efendim! TURHAN GÜVEN (Ankara) - Sizin tutumunuz
hakkında istiyorum; söz vermiyorsunuz bana, vereceksiniz... BAŞKAN - Yok efendim öyle bir şey... Ben
değerlendirdim ve Sayın Ercan'a söz verdim. TURHAN GÜVEN (İçel) - Söz vereceksiniz
bana... Mecbursunuz bana söz vermeye Sayın Başkan. Yapmayın!.. BAŞKAN - Sayın Güven, lütfen...
Allahaşkına yani!.. TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan,
müsaade edin, 1 dakikada konuşalım canım! Sataşıyor... BAŞKAN - Efendim, sataşma görmedim; yok.
Zabıtları getirteceğim. TURHAN GÜVEN (İçel) - Hayır efendim. Bakın, aynen şunu dedi: "DYP nöbetçi
olan Grup Başkanvekilinın dışındaki diğer Grup Başkanvekili Genel Kurulda
olmuyor."(MHP sıralarından gürültüler) Siz eğlencelere giderken, ben hep
buradayım, yedi yıldan beri ben buradayım. IV. –
ÖNERİLER (Devam) A) SİYASÎ
PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ (Devam) 3.– Avrupa
Birliğine ve Anayasaya uyum yasalarının görüşülebilmesi için, İçtüzük
gereği 1 Temmuzda tatile
girmesi gereken Türkiye Büyük Millet Meclisinin, yeni bir karar alınıncaya
kadar çalışmalarına devam etmesine ilişkin Doğru Yol Partisi Grubu önerisi
(Devam) BAŞKAN - Öneriyi tekrar okutuyorum: "Öneri: Avrupa Birliğine ve Anayasaya uyum
yasalarının görüşülebilmesi için, İçtüzük gereği 1 Temmuzda tatile girmesi
gereken Türkiye Büyük Millet Meclisinin, yeni bir karar alıncaya kadar, çalışmalarına
devam etmesi önerilmiştir." BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... BEKİR ONGUN (Aydın) - Başkan, Doğru Yol
Partisi sıralarında kaç kişi var, sayın! BAŞKAN - Efendim, ben sayıyorum; tabiî ki,
sayıp karar vereceğiz. BEKİR ONGUN (Aydın) - Başkan, Doğru Yol
kaç kişi, sayalım! BAŞKAN - Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir. BEKİR ONGUN (Aydın) - Doğru Yol 17 kişi. BAŞKAN - Efendim, isterse 107 kişi olsun. Öneri kabul edilmemiştir. Şimdi, alınan karar gereğince, gündemin
"Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmına geçiyoruz. Bu kısmın 1 inci sırasında yer alan,
Saadet Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Konya Milletvekili Veysel
Candan ve Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu'nun, ülke yönetiminde
aciz kaldığı, ekonomide aldığı yanlış kararlarda ısrar ederek krizler
yaşanmasına ve halkın yoksullaşmasına neden olduğu iddialarıyla Başbakan Bülent
Ecevit ve Bakanlar Kurulu üyeleri hakkında Anayasanın 99 uncu, İçtüzüğün 106
ncı maddeleri uyarınca bir gensoru açılmasına ilişkin önergesinin gündeme
alınıp alınmayacağı konusundaki öngörüşmelerine başlıyoruz. VI. –
GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS
ARAŞTIRMASI A)
ÖNGÖRÜŞMELER 1.– Saadet
Partisi Grubu adına, Grup Başkanvekilleri Konya Milletvekili Veysel Candan ve
Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu'nun, ülke yönetiminde aciz
kaldığı, ekonomide aldığı yanlış kararlarda ısrar ederek krizler yaşanmasına ve
halkın yoksullaşmasına neden olduğu iddialarıyla Başbakan Bülent Ecevit ve Bakanlar
Kurulu üyeleri hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/29) BAŞKAN - Hükümet?.. Hazır. Önerge az önce okunduğu için tekrar
okutmuyorum. Sayın milletvekilleri, Anayasanın 99 uncu
maddesine göre bu görüşmelerde önerge sahiplerinden bir üyeye, siyasî parti
grupları adına birer milletvekiline ve Bakanlar Kurulu adına Başbakan veya bir
bakana söz verilecektir. Konuşma süreleri, önerge sahibi için 10
dakika, gruplar ve hükümet için 20'şer dakikadır. Önerge sahibi adına ve yine, Grubu adına
Sayın Recai Kutan. Süreleri birleştirerek... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Evet, lütfen... BAŞKAN - Buyurun Sayın Kutan. Süreniz 30 dakika. (SP sıralarından ayakta
alkışlar) YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan,
Bakanlar Kurulu sıralarını bir uyarır mısınız efendim! SP GRUBU ADINA MEHMET RECAİ KUTAN
(Malatya) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Saadet Partisi
Grubu olarak, ekonomi yönetiminde yetersiz kaldığı için hükümet hakkında
verdiğimiz gensorunun gerekçelerini açıklamak üzere söz aldım, Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. Konuşmamın başında şunu açıkça ifade etmek
istiyorum: Evet, Saadet Partisi Genel Başkanı olarak karşınızdayım, hükümet
hakkında verdiğimiz gensorunun gerekçelerini açıklayacağım; ama, asıl amacım,
bu vesileyle, ülkemiz için, yaklaşmakta olan çok büyük bir tehlike konusunda
muhterem heyetinizi bilgilendirmektir. Değerli milletvekilleri, Sayın Ecevit'in
Başbakanlığında kurulan 57 nci hükümet üç yılını tamamladı; ancak, bu hükümet,
aktörleri ve uyguladığı politikalar bakımından 55 ve 56 ncı hükümetlerin
devamıdır. 1997 yılında başlayan ve olağanüstülüklerle dolu olan bu dönem,
ülkemize ve milletimize çok pahalıya mal olmuştur. Özgürlükler adına ödenen
bedeller bir yana, bu dönemin ağır bir ekonomik faturası vardır. 1997 yılı
sonunda, 55 inci Sayın Yılmaz Hükümetinin yanlışlıklarına rağmen, gayri safî
millî hâsılası 200 milyar dolara yaklaşan, fert başına millî geliri 3 200 dolar
olan ve yüzde 9,1 oranında büyüyen bir Türkiye vardı. Şimdi, beş yıl sonra,
2001 yılı sonu itibariyle, gayri safî millî hâsılası 148 milyar dolar, fert
başına millî geliri 2 100 dolar, büyüme hızı eksi yüzde 9 olan, yani, küçülen
bir Türkiye'yle karşı karşıyayız. 1997 yılı sonunda 29 milyar doları içborç,
84 milyar doları dışborç olmak üzere, toplam borç stoku 113 milyar dolar olan
bir Türkiye vardı. Bu hükümet kurulurken, içborç 40 milyar dolara, dışborç 100
milyar dolara yükselmişti. Bugün, Türkiye'nin içborcu 100 milyar dolara,
dışborcu milyara yaklaşmış durumdadır; yani, bugünün 225 milyar dolarlık borç
stoku, 1997 yılı borcunun 2 katıdır. Değerli milletvekili arkadaşlarım, bu
hükümetlerin görev aldığı beş yıllık olağanüstü dönemde, 100 milyarın üzerinde
borç alınmış olmasına rağmen, gayri safî millî hâsıla 50 milyar dolardan fazla
azalmıştır; yani, Türkiye, hem borçlanmış hem fakirleşmiştir. Peki, bunca para nereye gitti? Size
söyleyeyim: Türkiye, bu beş yıllık dönemde 100 milyar dolardan fazla borç faizi
ödemiştir. Bugün, sayıları 20'yi aşan batan bankalar aracılığıyla da, milletin,
en aşağı 40 milyar doları uçup gitti. Bugün, Türkiye, bütün gelirleriyle borç
faizlerini karşılayamayan, borç ve faizlerini ödemek için, stratejik çıkarlar
ve milletin geleceği karşılığında yeni borçlar almak zorunda olan, iflas etmiş
bir ülke durumundadır. Değerli milletvekilleri, istikrar
denilerek, yapısal reformlar denilerek, güçlü ekonomiye geçiş denilerek gelinen
yer burasıdır. Ben, buradan, demokrasi, insan hakları, Avrupa Birliği
dendiğinde "aman, güvenliğimiz tehlikeye düşer, bağımsızlığımız elden
gider" diyenleri millete havale ediyorum; onlara, hangi güvenlik, hangi
bağımsızlık diye soruyorum. Avrupa Birliği standartlarına göre, borçları, gayri
safî millî hâsılasının yüzde 60'ını aşan ülkelerde çok ciddî bir sorun var
demektir. Türkiye'nin borçları, gayri safî millî hâsılasının yüzde 140'ına
ulaşmıştır. Bu, vahim bir durumdur, asıl tehlike bu durumdur, güvenliğimiz ve
bağımsızlığımız için asıl tehlike bu tablodur. Değerli milletvekilleri, Türkiye
borçlarını çevirmede sıkıntılar çektiği için IMF programlarını kabul etti. 1999
yılı sonunda imzalanıp 2000 yılında yürürlüğe giren 17 nci stand-by
anlaşmasının tehlikeli sonuçlar doğuracağını o zaman söyledik; ama, dinleyen
olmadı. IMF, bu programla, Türkiye'de bir deneme yapmış, sabit kur ve sıcak
para girişiyle faiz ve enflasyonu kontrol etmeye çalışmıştır. Sonuçta, sanayi
ve tarım üretimi düşmüş, ithalat patlamış, 27 milyar dolarlık dışticaret açığı
ve bir rekor olan 10 milyar dolarlık cari açıkla, kasım ve şubat krizleri
gelmiştir. Kasım 2000 ve Şubat 2001 krizleri, bu ülkeye 100 milyar dolara mal
olmuştur; ama, hiç kimse, uçup giden 100 milyar doların hesabını bugüne kadar
vermedi. Sayın Başbakan, şubat krizi ve sonrasında olanlar için "hükümet,
ekonomik programı yenileyerek kararlılığını sürdürdü" diyor. Değerli milletvekilleri, bize göre
hükümetin bir programı yok; ama, kararlılığını sürdürdüğü de doğrudur. Hükümet,
IMF ve Dünya Bankasının Türkiye'yi yıkım programını kararlılıkla
sürdürmektedir. (SP sıralarından alkışlar) Üstelik, hükümet etme sorumluluğunu
da bütünüyle IMF ve Dünya Bankasına devretmiştir. Bugün, maalesef, ülke
ekonomisi, Sayın Kemal Derviş'in başkanlığında, Merkez Bankası Başkanı, Hazine
Müsteşarı ve diğer üst ve düzenleme kurullarının başkanlığının bakan gibi
çalıştığı paralel bir teknokrat hükümet tarafından yönetilmektedir. Sayın Kemal
Derviş'in ilan ettiği Güçlü Ekonomiye Geçiş Programına göre, güya, malî
piyasalardaki belirsizlik giderilerek kriz ortamından çıkılacaktı, faiz ve
döviz kurunda istikrar sağlanacaktı, enflasyon düşecekti, yapısal reformlar
yapılacaktı ve 2001'in ikinci yarısından itibaren istikrarlı büyüme tekrar
başlayacaktı. Bütün bunların yapılabilmesi için
öncelikle acil paraya ihtiyaç vardı. Bu para, yapısal reformlar denilen,
aslında Türkiye'de tarım ve sanayi üretimini bitirme anlamına gelen yasalar
karşılığında geldi; ama, hedeflerin hiçbiri de gerçekleşmedi. Piyasaların
durmasına ve dövizin baskılanmasına bağlı olarak enflasyon bir miktar düştü;
ama, 2001'in ikinci yarısı için öngörülen büyüme, gerçekleşemedi. Sayın Derviş,
klasik bahaneyi ileri sürdü; tablonun vahametini kavrayamamış imiş! Tablo,
tahmin ettiğinden kötüymüş! Yani, sorumluluğu kendisinden öncekilere attı;
"2001'de olmadı; ama, 2002'de beklenen olacak, büyüme gerçekleşecek"
dedi. Değerli milletvekilleri, 2002 yılının ilk
rakamları, bunun böyle olmadığını gösteriyor. Krizin en yoğun olduğu 2001'in
ilk üç ayıyla, Sayın Kemal Derviş'in "krizden çıktık" dediği 2002'in
ilk üç ayındaki rakamları karşılaştırdığımızda, çok daha kötü bir tabloyla
karşı karşıya kalıyoruz. Enflasyon oranlarının dışında işlerin iyiye gittiğini
gösteren tek bir işaret bile yoktur. Artan kurlar dolayısıyla, haziran ayı
enflasyon rakamlarının yükseleceği de açıktır. Devlet gelirlerinin artırılacağı ifade
ediliyordu. Devlet gelirlerinin ilk üç ayda artışı, yüzde 47'yle enflasyonun
altında kalmıştır. Program, faiz dışı fazla ve kamu harcamalarının azaltılması
üzerine kurulmuştu; ama, kamu harcamaları, 2002 yılı ilk üç ayında, 2001'in
aynı dönemine göre yüzde 90 oranında artmıştır. Yani, enflasyonun çok üzerinde
bir kamu harcaması gerçekleşmiştir. İlk beş ayda toplanan vergi 21 katrilyon
lira olmuştur. Buna karşılık, ilk beş ayda ödenen borç faizi 25 katrilyon
liradır. Görülüyor ki, 70 milyon insanımızdan toplanan 21 katrilyon vergi, bir
avuç rantiyeciye ödenen 25 katrilyonluk faizleri bile karşılamamaktadır. 2002 yılı ilk beş ayının bütçe açığı 15,7
katrilyon lira olmuştur. Bu durumda, 2002 için öngörülen bütçe açığının yüzde
58'ine ilk beş ayda ulaşılmıştır. Bunun anlamı, 2002 yılında bütçe açığının,
öngörülenin iki katı olacağı açıkça ortadadır. Sayın Derviş programının en önemli iddiası
şeffaflıktı. Devletin gelirleri arasında, enflasyonun üzerinde tek artan kaynak
fon gelirleridir. Bu fonların ne olduğu, nasıl kullanıldığı da belli değildir;
yani, şeffaflaşma iddiası da sözde kalmıştır. Görüldüğü gibi, Türkiye, daralan
ve küçülen bir ekonomi olmaya devam ediyor. Mayıs ve haziran aylarında, tablo
daha da kötüleşmiştir. Şimdiki bahane, Sayın Başbakanın rahatsızlığıdır. Şimdi
soruyorum; ne oldu, hani siyaset bundan böyle ekonomiyi etkilemeyecekti?! Son
birbuçuk ayda artan faiz ve döviz kurunun sadece devlete maliyeti 10 katrilyon
lirayı çoktan aşmıştır. Ayrıca, reel kesim ve bireysel yatırımcıya çıkan fatura
var; ama, bu, henüz hesaplanmamıştır. Buradan açıkça ifade ediyor ve herkesi
uyarıyorum; son darbeyi vuracak olan yeni bir ekonomik kriz gelmektedir. Sadece
son iki aydır artan faiz oranları ve döviz fiyatları değil, 2002 yılının ilk
beş ayındaki bütün göstergeler yeni bir ekonomik krizi işaret etmektedir. Sayın
Başbakanın hastalığı, sadece bahanedir; aynen, Şubat 2001'deki Anayasa
kitapçığı gibi. Değerli milletvekilleri, söylenenler doğru
değildi; uygulanan, Türkiye'yi, Türkiye ekonomisini kurtarma programı değildi.
Bunu, gelişmeler ve rakamlar açıkça ortaya koymaktadır. Yapılan, tam bir
yıkımdır. Yapısal reformlar ve güçlü ekonomiye geçiş gibi yaldızlı laflarla,
Türkiye, bütünüyle kuşatılmıştır. Beş yıl önce siyasî krizle başlayan süreç,
ekonomik krizle tam bir kuşatmaya dönüşmüştür. IMF ve Dünya Bankası, Türkiye
ekonomisini dünya sistemine entegre ediyor... Bunun anlamı, bazılarının
söylediği gibi, ekonomide işlerin yoluna girmesi değildir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
1997 yılından bu yana, 20 bankaya el konulmuştur. Evet, bu bankaların bir kısmı
ciddî bir şekilde istismar edilmişti; ama, çoğu düzeltilebilirdi. En son,
Pamukbank ve Yapı Kredi Bankası örneğinde olduğu gibi, bu bankaların batması
beklendi. Milletin milyarlarca dolar parası uçtu gitti. Şimdi, bu bankalar
birleştirilecek ve yabancılara kelepir bir şekilde satılacaktır. Sadece Türk
Telekom ve enerji ihalelerinde yabancılar lehine oluşturulan şartlar bile
iddialarımızı doğrulamaya yeterlidir. Krizden sonra, Telekomun fiyatı,
değerinin çok altına düşmüştür. Ayrıca, kriz öncesi yüzde 29 olarak düşünülen
yabancı ortaklık payı, kriz sonrası yüzde 35'e çıkarılmış, kamunun stratejik
ortaklık statüsünden vazgeçilmiştir. Telekom, sadece bir örnektir. Şimdi, başta
Telekom olmak üzere, Türk Hava Yollarından kamu bankalarına kadar bütün
zenginliklerimizi kelepir olarak elden çıkarmaya hazırlanıyoruz. Sadece kamu
zenginlikleri mi; hayır, özel şirketler de, kriz öncesi değerlerinin çok
altında satılmak zorunda kalınıyor. Sayın Kemal Derviş tarafından "güçlü
ekonomiye geçiş" diye isimlendirilen bu kuşatmanın, bize göre, 5 amacı
vardı: 1- Türkiye finans sisteminin, çokuluslu
sermayenin istediği gibi, borç para verilecek ve yüksek faizlerle geri
alınabilecek şekilde düzenlenmesi. 2- Türkiye'de devlete ait olan kuruluşların
ve özel firmaların değerini düşürüp, ulusötesi şirketler tarafından ucuza
kapatılması. 3- Türkiye'deki sanayi ve tarımsal üretimi
durdurup, piyasaların ulusötesi şirketlerin kontrolüne verilmesi. 4- Bütün bunların sürekli olabilmesi için
"siyaseti ekonomiden ayırıyoruz" adı altında, merkezî yönetimin
çökertilerek, ekonomi yönetiminin kendinden menkul üst kurullara devredilmesi. 5- Ülkenin, borç-faiz-borç sarmalıyla
rehin alınarak, Türkiye'nin, siyasî, stratejik amaçlı olarak kullanılması. Daha şimdiden, özel sektörde, Piyale, Kent
Gıda, Penguen Gıda, Türk Tuborg, Kipa, Dardanel gibi onlarca firma yabancılar
tarafından ucuza kapatılmış, daha onlarcası da sırada beklemektedir. Bu çerçeveden, Toprak Grubundan sonra,
Pamukbank ve Yapı ve Kredi Bankasının sahibi olan, 30 000'in üzerinde insana iş
veren Çukurova Grubunun başına gelenler, elbette, ibret vericidir. Onbeş ayda
15 000 fabrika ve işyeri kapanmış, 400 000 esnaf işini bırakmak zorunda
kalmıştır. Yine, onbeş ayda 1 500 000 kişi işsiz kalmıştır. Geçen hafta iştirak
ettiğim bir toplantıda, ceplerim, işsiz vatandaşların iş talepleriyle doldu
taştı. Hal böyle iken, hâlâ, IMF'nin talepleri doğrultusunda 60 000 kişinin
emekli edilmesi düşünülüyor. Doğrusu, bu uygulamaya akıl erdirmek mümkün değil.
60 000 kişi için emekli ikramiyesi ve kıdem tazminatı en az 1 katrilyon liradır
değerli arkadaşlarım. 60 000 kişiyi emekli edeceksiniz, onlara kıdem tazminatı
veya emekli ikramiyesi olarak 1 katrilyon lira ödeyeceksiniz. Nereden
bulacaksınız bu parayı; yüzde 75 faizle. Yani, dolayısıyla, birinci yılın
sonunda 750 trilyon faiz ödeyeceksiniz. Peki, siz bu 60 000 insanı emekli
etmezseniz Hazineye yükü ne kadar; sadece 250 trilyon. Doğrusu, nasıl bir hesap
yapılıyor, bu hükümet hakikaten hesap biliyor mu bunu anlamak mümkün değil. İş bulabilen vatandaşlarımız da çok düşük
ücretle çalışmak zorunda kalmıştır. Çalışanların reel gelirleri giderek
düşüyor. Yapısal reformlar adı altında çıkarılan
yasalar ve yanlış uygulamalar sonucunda tarımsal üretim durma noktasına
gelmiştir. Geçen hafta Toprak Mahsulleri Ofisi
tarafından ilan edilen 230 000 liralık buğday alım fiyatıyla buğdaycılık
öldürülmüştür. Bildiğiniz gibi, 20 milyon insanımız geçimini buğdaydan temin
ediyor. Çıkarılan yasalarla, zaten, pancar ve
tütün ekicileri açlığa mahkûm edilmişti; aynı sıkıntıları, şu anda, çay
üreticileri, fındık üreticileri, pamuk üreticileri, sebze üreticileri, velhasıl
her türlü tarım üreticileri yaşamaktadır. Size üzücü bir örnek vermek istiyorum.
Hafta sonunda arkadaşlarımız Ödemiş'te idi. Patatesin kilosu tarlada 30 000 ilâ
35 000 liraya, karpuz ise 70 000 ilâ 80 000 liraya alıcı bulamıyor idi. Onun
için, bütün bu ürünler tarlada kalıyordu. Şöyle insafla bir düşünelim; patates
üreticisi, 1 litre mazotu, ancak 35 kilo patates satarak satın alabiliyor.
Soruyorum, bu üretici ne yapacak, gelecek sene ekimini nasıl yapacak?! Tabiî,
bunu düşünen yok. Bu yüzden, Türkiye, tarım ürünlerinde dışticaret açığı veren
ülke haline getirilmiştir, bu hükümet tarafından. Ülkenin içine düştüğü borç-faiz-borç
sarmalı giderek kangrenleşiyor. 42 milyar dolar olduğunda, çevrilemiyor
denilerek, IMF programı uygulanmaya başlandı; ama, Sayın Derviş geldiğinde 55
milyar dolar olan içborç, şimdi, tam 100 milyar dolara dayandı. Enflasyon
hedefi yüzde 35; öyle diyorlar; ama, devlet, yüzde 74 faizle borçlanmaktadır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bunları, kafadan söylemiyorum. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Kutan, 2 dakika içinde
toparlayabilir misiniz efendim. (SP sıralarından "10 dakika var"
sesleri) MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - 10 dakika daha
var... BAŞKAN - Hayır efendim, 30 dakikayla
başlattım; lütfen!.. MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Şaşırdın,
şaşırdın!.. 10 dakika daha var... MEHMET RECAİ KUTAN (Devamla) - Sayın Başkan,
burada da 10 dakika görünüyor... ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkanım, 20 dakika konuştu... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan,
bir yanlışlık oldu; düzeltelim... BAŞKAN - Sayın Kutan, buyurun efendim, 10
dakikalık süreniz devam ediyor. NEZİR AYDIN (Sakarya) - Bu kadar
dikkatsizlik olmaz!.. MEHMET RECAİ KUTAN (Devamla) - Evet,
bunları kafadan söylemiyorum. Bu bilgilerin tamamı, devletin bilgileridir.
İsteyen herkes, Maliyenin, Hazinenin sitelerine girip, bu bilgilere ulaşabilir.
Bu bilgilerin yorumlanması zor değildir; yüzde 32 reel faizi hiçbir devletin
ödeyemeyeceğini, böyle bir ekonominin batacağını, iktisat fakültelerinin 2 nci
sınıf talebeleri bile bilirler! (SP sıralarından alkışlar) O halde, Sayın
Derviş, nasıl oluyor da "gelişmelerden mutluyum, daha güçlüyüz"
diyebiliyor?! Nasıl oluyor da, Türkiye'yi kurtarmaya soyunan IMF yetkilileri,
programın iyi gittiğini söyleyebiliyorlar?! Pamukbank olayı ibret vericidir demiştim;
gerçekten öyle. IMF yetkilileri, olayı memnuniyetle karşıladıklarını
bildirmişlerdir. Bu ne demek değerli milletvekili arkadaşlarım; IMF niçin
memnun oluyor?.. Nasıl oluyor ki, Türk ekonomisini kurtarmaya soyunan IMF,
Türkiye ekonomisinin önemli bir kuruluşu, 35 000 insan çalıştıran, istihdam,
üretim ve ihracat bakımından büyük ağırlığı olan, banka kredilerinin yüzde
22'sini veren Çukurova Grubunun batmasını memnuniyetle karşılayabiliyor?! Nasıl
oluyor da, ülkenin ekonomisinden sorumlu olan bir bakan, ülkenin
zenginliklerinin yok olmasını sevinçle karşılayabiliyor?! Hayır değerli
arkadaşlarım, bu bir kuşatmadır; bu, Türkiye'yi teslim alma projesidir. (SP
sıralarından alkışlar) MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ (Şanlıurfa) -
Kangren, kangren! MEHMET RECAİ KUTAN (Devamla) - Hiç
kimsenin kuşkusu olmasın, arkasından siyasî, stratejik istekler gelecektir,
gelmiştir de. Amerikalı televizyon yorumcusunun söylediği "IMF Türkiye'yi
bizim için satın aldı" sözünü, meşhur Amerikalı borsacının
"Türkiye'nin en iyi ihraç ürünü ordusudur" sözünü, kimse, yetkisiz
bazı kimselerin gevezeliği olarak görmesin. Bugün Afganistan'da, yarın Irak'ta
Türkiye'den önemli fedakârlıklar istenecektir. Kıbrıs'ı, Ege'yi
dayatmayacaklarını, daha başka şeyleri istemeyeceklerini kim söyleyebilir?! (SP
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar, AK Parti sıralarından alkışlar) Değerli milletvekilleri, bu müzakereler
sonucunda nasıl oy kullanacağınızı bilmiyorum. Sizden, bu konuda bir talebim de
olmayacak. Bu ülkeyi çok iyi tanıyan bir insan olarak konuşuyorum, yeraltı ve
yerüstü zenginliklerini, tarımını, enerji potansiyelini, tarihini ve coğrafî
yapısını, en önemlisi de insanını ve o insanlarının azmini, inancını,
kararlılığını iyi bilen bir insan olarak konuşuyorum. İnsanımızın önü açıldığı
zaman, elbirliğiyle, gönülbirliğiyle, en büyük başarıların nasıl kazanılabileceğini,
Millî Takımımızın Kore ve Japonya'daki zaferleriyle hep beraber gördük. Bu
Anadolu çocukları, ne dışarıdan teknik adam ne dışarıdan futbolcu almadan, spor
tarihimizin en büyük zaferine imza attılar. (SP sıralarından alkışlar) Elbette,
bundan almamız gereken önemli dersler var. Görülüyor ki, şu anda, ülke olarak
en başta gelen sorunumuz, kendimize olan güvensizliktir, azmimizin olmadığı
hususunda tereddütlerdir ve maalesef, iyi bir yönetimin olmayışıdır. Değerli milletvekili arkadaşlarım, benim
amacım uyarmaktır. Buradan, bu Yüce Parlamentonun şahsında, herkesi, bütün
siyasî partileri, milletvekillerini, kanaat önderlerini, sivil toplum
örgütlerini ve milletimizi uyarıyorum. Bu gidiş, iyi bir gidiş değildir. Tahrip
olan sadece ekonomi değildir. Ekonomisi, siyaseti, toplumsal yapısı ve
uluslararası ilişkileriyle Türkiye, tam bir belirsizliğe, kaosa doğru
gitmektedir. Göstergeler, ekonomisinin daha da kötü olacağını işaret ediyor.
Toplum kesimleri çok zor durumda. Fabrikalar, işyerleri kapanıyor. Bankalar
batıyor. Milyonlarca insan işsiz. Dayatılan tarım politikaları, çiftçiyi,
köylüyü, işinden, aşından, evinden barkından etti. Yeni milyonlar büyük
şehirlere akın edip, varoşlarda toplanıyor. Toplum, içten içe kaynıyor. Kimse
"değerlerimiz var, bizde sosyal patlama olmaz" dememelidir. Değerler
tahrip oluyor, sosyal patlama da korkarım ki, kapıda. Askerlerimizin Afganistan'a niçin
gönderildiği kimseye anlatılmadı. Amerika, Ortadoğu'ya müdahale etmek, Irak'ı
vurmak için hazırlıklarını tamamladı. Bu müdahalede Türkiye'nin nasıl bir rol
üstleneceğini ve sonuçların Türkiye'yi nasıl etkileyeceğini kimse bilmiyor. "Yapısal reformlar" adı altında,
seçilmiş siyasî irade, kendi oylarıyla, ekonomi yönetimini üst kurullara
devrediyor. Bunun anlamı, demokrasinin tahrip edilmesidir. (SP sıralarından
alkışlar) IMF ve Dünya Bankasının ekonomik
dayatmalarına boyun eğiliyor; ama, demokratikleşme ve insan hakları konusunda
ayak sürümeye devam ediliyor. Olağanüstü durum uygulamaları ve dayatmalar,
sivil toplumu yok etti. Avrupa Birliği süreci gereği yapılacak iyileştirmeler
sulandırıldı. Türk Ceza Kanununun 159 ve 312 nci maddeleri aynen yerinde
duruyor. İfadenin önündeki engeller yerli yerinde. İşin en vahimi, siyasî partiler olarak,
işin ciddiyetini kavramış değiliz. Hâlâ küçük partisel hesaplar yapılıyor.
Cumhurbaşkanının topladığı zirve bir fırsattı; ama, değerlendirilemedi. Evet, uyarıyorum değerli arkadaşlarım;
bindiğimiz dalı kesiyoruz. Böyle yaparak kendi alanımızı daraltıyoruz,
siyasetin sorun çözemeyeceğini iddia edenleri haklı çıkarıyoruz. Değerli milletvekilleri, birkaç cümleyle
yapmamız gerekenleri ifade etmek istiyorum. Bu hükümet, ipin ucunu kaçırmıştır. Artık
yapabileceği bir iş kalmamıştır. Bu haliyle, alternatif programlar uygulayacak
bir icraat hükümetinin kurulması da mümkün değildir. Mutlaka milletin
hakemliğine başvurmak gerekiyor. Eğer bindiğimiz dalı kesmek istemiyorsak,
eğer siyaseti tekrar sorun çözer hale getirmek istiyorsak, eğer "evet,
demokrasi" diyorsak, geliniz, şu Avrupa Birliği kilidini çözelim, hem de
hep birlikte. Birkaç haftalık çalışmayla, sürecin işlemesini sağlayacak
yasaları çıkaralım. Sonra, seçim kararı alalım. Seçim ve Siyasî Partiler
Yasalarını değiştirerek, asgarî ölçüde olsa bile, temsilde adaleti ve yönetimde
istikrarı sağlayacak bir düzenleme yapalım, sonra da seçime gidelim. 21 inci Dönem Parlamento, hatasıyla,
sevabıyla, elbette birçok şey yaptı. Bırakalım küçük seçim hesaplarını, millete
gidelim; millet hakemlik yapsın. Hiç endişeniz olmasın, millet, en adil
hakemdir; düğümü de çözer, kilitlenmeyi de. Bakınız, geçmişte çok örnekleri var;
siyasetçiler, kör inat ve küçük partisel hesapların bedelini ağır bir şekilde
ödemişlerdir. Geliniz, tarihin tekerrür etmesini önleyelim; geliniz, milletin
önünü, demokrasinin önünü açalım. Ben, bunları söyleyerek görevimi yaptığıma
inanıyorum. Açıkça ifade ediyorum; Partim de, bu konuda yapılması gerekenlerin
hepsini eksiksiz yerine getirecektir. Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(SP sıralarından ayakta alkışlar, AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Kutan. Sayın Kutan, konuşmanız sırasında cihazın
kapanması, teknik bir sebepledir; bizim bir kastımızın olmadığını bilmenizi
isteriz. Onun için, özür dileriz efendim. (SP sıralarından alkışlar) YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Teşekkür ederiz
Sayın Başkan. BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına, Manisa Milletvekili Sayın Bülent Arınç; buyurun efendim. (AK Parti
sıralarından alkılar) Süreniz 20 dakika Sayın Arınç. AK PARTİ GRUBU ADINA BÜLENT ARINÇ (Manisa)
- Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Saadet
Partisi Grubu adına verilmiş olan gensorunun görüşmelerindeyiz; Grubumuz adına
konuşma yapacağım; tekrar, çalışmalarımızın hayırlı olmasını diliyorum. Gensorunun konusu, ülke yönetiminde
hükümetin aciz kaldığı, ekonomide aldığı yanlış kararlarda ısrar ederek krizler
yaşanmasına ve halkın yoksullaşmasına neden olduğu iddiasıdır. Yasama döneminin sonundayız. Bugün de
anlaşıldı ki, Parlamento, çalışmalarına ara verecek ve 1 Ekimde tekrar
çalışmalarına başlayacaktır. Dönemin sonunda olduğumuz için, bu gensorular
konusunda ve hükümetin tutumu konusunda, birkaç cümleyi dikkatlerinize arz
etmek istiyorum. Bu dönemde, 21 inci Dönemde ve 57 nci
hükümet döneminde 29 gensoru önergesi verilmiştir, muhalefet tarafından. Geçmiş
hükümetler dönemine de baktığımızda, hakkında en çok gensoru verilen hükümet,
bu hükümettir; neredeyse, ayda bir, kendisine gensoru isabet etmektedir. Değerli arkadaşlarım, bu gensoruların
konularına baktığımızda, 17 adedi ekonomiyle ilgilidir, 3 adedi yolsuzlukla
ilgilidir, 3 tanesi tarımla ilgilidir, birisi deprem konutlarıyla, birisi
yargıya müdahaleyle, biri tabiî afetlerle, biri eğitim politikalarıyla, biri de
özelleştirme ve devleti zarara uğratmakla, bir tanesi de esnaf ve sanatkârların
sorunlarıyla ilgilidir. Dolayısıyla, 29 gensoruyla, hakkında en çok denetim
mekanizması çalıştırılan hükümet, Sayın Başbakan Ecevit'in başında bulunduğu bu
koalisyon hükümetidir. Bundan iftihar etmek mi gerekir, yoksa düşünmek mi
gerekir, takdirlerinize arz ediyorum. Ancak, dikkatimi çeken bir başka husus da
şudur: Parlamenter demokrasi içerisinde önemli denetim yollarından birisi de
gensorudur. Hükümet veya bakanlar hakkında, başarısız oldukları ve yanlış
yaptıkları gerekçesiyle verilen gensoruların sonunda, hükümetlerin düşmesi,
bakanların ayrılması mümkündür. Bu dönemde verilen gensoruların çok büyük bir
kısmında, hükümet, kendisini savunma ihtiyacını duymamıştır. Bu, Parlamento
tarihinde bir ilktir. Muhalefet, "sen başarısızsın" diyerek gensoru
veriyor; ama, hükümet ortaklarından hiçbiri, "hayır, sen yanlışsın, ben
başarılıyım" diyerek kendisini savunma ihtiyacı duymuyor. Bu, siyasî etik
açısından, hükümetin kendi icraatlarını ortaya koymasını kamuoyuna takdim
etmesi açısından da fevkalade önemlidir; ama, bu hükümet iki şey düşünüyor.
Birincisi, benim sayısal çoğunluğum var; sen ne dersen de, sen ne söylersen
söyle, ben bu sayısal çoğunlukla senin gensorunu reddederim. Bir ikinci
söylemek istediği de şudur: Arkadaş, senin söylediklerine karşı ben ne diyeyim;
yani, bunlar yanlıştır, yalandır diyecek halim yok, kendimi savunma durumunda
da bulunamıyorum. Dolayısıyla, sükût ediyorum. Sen konuşuyorsun; ben, elimi
kaldırıp, indiriyorum ve sizin bu gensorularınızı reddetmiş oluyorum. Evet,
gelecekte, bu görüşmeleri, bu gensoru müzakerelerini, anlatılan bu konuları
dikkatle izleyecek olan gelecek nesiller ve siyasî takipçiler, herhalde, bu
hükümetin karnesine, kendisini savunmayan, savunamayan bir hükümet olarak eksik
ve kırık not vereceklerdir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Değerli arkadaşlarım, biraz evvel, Saadet
Partisi Genel Başkanı Sayın Recai Kutan, gerçekten, çok önemli şeyler söyledi.
Geçmiş tutanaklara baktım; orada da çok önemli konuşmalar yapılmış,
yanlışlıklar ortaya konulmuş, hatalar gösterilmiş, bunlardan vazgeçmeleri
istenmiş ve geleceğin nasıl olacağı konusunda da bir kâhin olarak değil, ama,
siyaseti, ekonomiyi bilen insanların görüşleri olarak fevkalade isabetli şeyler
konuşulmuş; ama, bu hükümet ne ekonomide, sosyal hayatımızda ve siyaset
hayatımızda bunlardan ders ve ibret alacak noktada ne de kendi inisiyatifiyle
ülkeyi yönetebilecek durumda. Maalesef, 57 nci hükümet, dış politikasında
ABD'yi, ekonomisinde IMF'yi, iç politikasında da Avrupa Birliğini, işleri onlara
havale etmek suretiyle, onlardan gelecek her şeyi yapma noktasında. Böyle
olunca da, bu hükümeti eleştirirken, aynı zamanda, işlerin havale edildiği
yerlerden talimat alan, direktif alan ve sadece onları uygulayan bir hükümeti
de eleştirdiğimizi bilmenizi isterim. Değerli arkadaşlarım, verilen bu en son
gensoru, yine, ekonomik politikalarla ilgili. AK Parti Merkez Yürütme Kurulu
olarak, geçenlerde yaptığımız bir toplantıda, bir gensoru verilmesi üzerinde
mutabakat sağlamıştık; ancak, Parlamentonun içinde bulunduğu şartlarla 1
Temmuzda Meclis ara vereceği için, bunun görüşülme imkânı bulunmuyor
düşüncesiyle ertelemiştik. Gerçekten, Saadet Partisi tarafından verilen bu
gensoru da, eğer, bugün görüşülmemiş olsaydı 1 Temmuzdan itibaren de
görüşülmeyecekti. Bizim gensorumuzun hedefi ve amacı, ekonomik işlerdeki
başarısızlık vesaire değil, Sayın Başbakanın başbakanlık görevini fiilen ve
hukuken yapamamasıyla ilgiliydi. Değerli arkadaşlarım, dolayısıyla, bugün,
hem bu gensoru üzerindeki görüşlerimizi ifade ederken hem de, aslında, gensoru
verilmesi gereken bir noktayı... Evet, 27 Haziran tarihini çok önemsiyor
bazıları; Sayın Başbakanın sağlık durumuyla ilgili yeni bir rapor
verilebileceğinden bahsediyorlar. O zaman, o gelişmeleri de takip ederek; ama,
şimdi de, bazı şeylerinizi dikkatlerine sunmak suretiyle görevimizi yapmak
istiyorum. Değerli arkadaşlarım, Sayın Başbakanımız
Mayıs ayı başlarından itibaren, maalesef rahatsızdır. Pek çok yerde konuştuk,
tekrarlamaktan içtinap ediyorum. Bir kişinin rahatsızlığı insanî açıdan
hepimizi ortak bir noktaya götürür. Geçmiş olsun deriz, sağlık ve şifa
dileklerimizi sunarız ve gerçekten, hepimiz, ilgileniriz, yardımcı oluruz; ama,
o kişi, eğer resmî bir sıfatı var ve görevi de çok önemliyse, o görevini yapıp
yapmamasıyla ilgili de söyleyeceklerimiz olur. Dolayısıyla, Sayın Başbakanın
rahatsızlığı gündeme geldiğinde "hastalık üzerinden siyaset yapmayın
efendiler" diye celallenmenin hiçbir anlamı yok. Eğer, Türkiye'nin
yönetimi, hükümet olarak da, yönetim olarak da bu sebeple gerilemiş, işler
aksamış, devlet çarkları dönemez hale gelmişse, ben, bir siyasetçi olarak,
ülkenin yönetimindeki bu boşluğu, bu başsızlığı ortaya koymak
mecburiyetindeyim. Değerli arkadaşlarım, bakınız, resmî
rakamlarla konuşmak gerekirse, Sayın Başbakanın hastalandığı 3 Mayıstan
itibaren bugüne kadar faizler yüzde 20,16, döviz yüzde 15,7 artmıştır; borsa
yüzde 24,3 oranında düşmüştür. Faizlerdeki bu artışın, sırf bir yıl içinde
ödenecek borç faizine etkisi 17,8 katrilyon liradır. Dövizlerdeki artışın,
içborcun dövize endeksli kısmına ve toplam dışborca olan etkisi ise 15,31
katrilyon liradır; yani, Sayın Başbakanın hastalanmasıyla gelen siyasî
belirsizliğin sadece borçlara etkisi 33 katrilyon liradır, küsurlarını
okumuyorum. İstanbul Menkul Kıymetler Borsasındaki şirketlerin piyasa
değerindeki düşüş ise 10,3 katrilyon liraya denk gelmektedir. Buna göre, Sayın
Başbakanın hastalığının ekonomiye toplam maliyeti 43,41 katrilyon liradır. Değerli arkadaşlarım, o rahatsız olduğu
için bu zararlar meydana geldi. Ben, size rakamları okuyorum; doğrudan böyle
bir bağlantıyı kurmayı da nezaketle bağdaştırmıyorum; ama, Sayın Başbakanın
kendi ifadeleriyle "eğer, ben şöyle şöyle yaparsam, ekonomi bundan menfi
etkilenir" sözleri, görülüyor ki, ister istemez ekonomiye olumsuz
yansımaktadır ve Sayın Başbakanın ülkeyi evinden yönetme gayretleri, ne
ekonomide ne sosyal hayatımızda ne de siyaset hayatımızda başarılı sonuçlar
vermektedir. Değerli arkadaşlarım, ben, meseleye
Anayasa ve mevzuat açısından bakıyorum. Anayasamızın 112 nci maddesi,
Başbakanı, Bakanlar Kurulunun başkanı olarak, bakanlıklar arasındaki
işbirliğini sağlamak ve hükümetin genel siyasetini yürütmesi noktasında
görevlendirmektedir. Aynı zamanda, Başbakan, bakanların görevlerinin Anayasa ve
kanunlara uygun olarak yerine getirilmesini gözetmek ve buna bağlı görevleri
yerine getirmek zorundadır. Değerli arkadaşlarım, Anayasada sayılan bu
görevlerin ne şekilde yerine gelip gelmediğini, zannediyorum ki, sizler de çok
yakından takip ediyorsunuz; ancak, bir de özel kanun var. Bu kanun da,
Başbakanlık Teşkilâtı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek
Kabulü Hakkında Kanundur; 10.10.1984 tarihlidir ve numarası da 3056'dır. 3056
sayılı Kanunda Başbakanlığın görevleri 8 madde halinde sayılmıştır. Vaktimi
almasın diye, çok kısa ve özet olarak temas ediyorum. Bunlardan, mesela, devlet
teşkilâtındaki teftiş ve denetim sistemini geliştirmek, uygulanmasını takip
etmek; idarede etkinliğin sağlanması; mevzuat hazırlama usul ve esaslarıyla
ilgili ilkeleri tespit etmek; tüzük, yönetmelik, karar teklifleriyle
ilgilenmek, vesaire. Bir de özel olarak, sadece Başbakana has olan görevler
var. Bu da, 3 ana madde halinde tespit edilmiş: Türkiye Cumhuriyetinin yüksek
hak ve menfaatlarını korumak ve gözetmek, huzur ve güveni sağlayıcı önlemleri
almak, genel ahlakı ve kamu düzenini muhafaza etmek, ekonomik, sosyal ve
kültürel kalkınmayı sağlamak, refahı yaygınlaştırmak, hükümetin genel
siyasetini yürütmek ve diğer maksatlarla bakanlıklar arasında ahengi ve
işbirliğini temin etmek; bakanların görevlerinin yerine getirilmesini gözetmek
ve düzeltici önlemleri almak. Anayasa ve kanunlarla kendisine verilen diğer
görevleri yerine getirmek. Değerli arkadaşlarım, bu görevlere kanun
ve Anayasa açısından baktığımızda, maalesef, yerine getirilemediğini üzüntüyle
görmekteyiz. Zaten, bu kanunda "Başbakan, Bakanlar Kurulunun Başkanı,
bakanlıkların ve Başbakanlık Teşkilâtının en üst amiridir" diye yazıyor.
Demek ki, Bakanlar Kurulunun Başkanı Sayın Başbakan ise, geçenlerde, yapıldığı
söylenen Bakanlar Kurulu toplantısı, çay kahve sohbetinden öteye gidemeyen bir
toplantıdır; çünkü, o gün Sayın Başbakanın koltuğu boştur ve boş koltukla
Bakanlar Kurulu toplantısı nasıl oluyorsa, bu maddede bana karşılığını
göstermeniz gerekir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Sayın Bahçeli'nin veya
bir başkasının vekâlet görevi almadığını da düşünürsek, sadece telefonla
yapılan bir ricanın karşılığında "içeride zaten asfalt işlerini
görüştük" diye savunma yapmak, bu kanun karşısında, Bakanlar Kurulu
toplantısı değil, birbirini uzun zamandan beri göremeyen sayın bakanların
kucaklaşmasından ibaret kalmıştır. Türkiye, şu anda, boş koltuklarla veya
resimlerle ülkenin yönetildiğini zanneden bir hükümetin elindedir. Asıl gensoru
verilmesi gereken, asıl üzerinde durulması icap eden konu da budur. Sayın
Başbakan rahatsızlığı sebebiyle yurtdışına gidememektedir, yurtdışından gelen
heyetlerin ziyaretleri iptal edilmiştir, Millî Güvenlik Kurulu toplantısı veya
buna benzer toplantılara maalesef katılamamaktadır ve Sayın Başbakan, ne
Başbakan Yardımcılarıyla ne sayın bakanlarla görüşememektedir. Gazetecilerle
yapılan basın toplantısı bile yazılı soru ve cevaplara dönüşmüştür. Değerli arkadaşlarım, devlet, bir bütünlük
ve devamlılık arz eder. Kişiler fanidir. Hepimiz faniyiz. Hepimiz bu ülkeye
hizmet edebildiğimiz ölçüde büyüğüz, hizmet edemediğimiz ölçüde de sorumluyuz.
Dolayısıyla, bu ülkede hükümet etme noktasında bulunan insanların... Samimiyet,
dostluk, arkadaşlık, sevgi; bunları, elbette başımızın üstünde tutalım; ama, 65
milyon milletimizin menfaatları hepsinin üstündedir, hepsinden çok daha
değerlidir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bu konuya elbette önem vermemiz
gerekiyor. Değerli arkadaşlarım, o bakımdan, Sayın
Başbakanın bu şekilde görevine devam edememesi noktasında, elbette bir tedbir
alınması gerekmektedir. Kendisi ısrarla sağlığının iyi olduğundan bahsedebilir;
ama, görünen odur ki, bu sözler geçerlilik taşımamaktadır. Sayın Başbakanın,
istifa etmek suretiyle, yeni bir hükümet oluşumuna imkân vermesi, kendisinden
beklenen, siyasî kariyerine uygun en doğru bir davranış olur. Yoksa, vekâlet
vermezse, bu şekilde yönetim devam etmek zorunda kalırsa ve ülkenin işleri
-biraz evvel sadece maddî açıdan ortaya koyduğum biçimde- daha zorlukları
arkasından getiriyorsa, bu, Türkiye açısından elbette çok üzüntü verici bir
gelişmedir. Birkaç gün içerisinde eğer bu noktada kendiliğinden bir gelişme ve
Sayın Başbakandan beklediğimiz davranışları göremezsek, AK Parti Grubu adına,
bu konuyu bir gensoru meselesi yapacağımızı huzurlarınızda ifade etmek
istiyorum. Değerli arkadaşlarım, bu sebeple devlet
çarkı işleyemiyor, ekonomi tepetaklak, faizler yükseldi -biraz evvel
rakamlarını verdim- borsa düştü -10 000'lerin altında epeydir seyrediyor- ve
dövizler 1 600 000 sınırında... Bu ara, yine, bir bankanın fona devrolmasıyla,
2 milyar dolarlık devlete yüklenebilecek bir zarar da karşımıza çıktı. Ne
denetim görevi yapılabiliyor ne zamanında el konulabiliyor ne de, maalesef,
birtakım hesaplardan arınmış, dürüst bir biçimde BDDK görevini yerine
getiriyor. BDDK, bugün, Türkiye'nin en büyük KİT'i haline gelmiştir, ne zaman
ne yapacağı belli değildir ve maalesef, bütün işlemleri içerisinde dikkati
çeken, elbette, çok önemli saydığımız olumsuz gelişmeler de bulunmaktadır. Değerli arkadaşlarım, yine, bu vesileyle
seçim tartışmaları devam etmektedir. Bu tartışmalar sadece muhalefet tarafından
gündeme getirilmiyor. Bu hükümetin çok önemli bir bakanı da, bundan birkaç ay
önce, seçimin ekonomiyi olumsuz etkilemeyeceğini; çünkü, piyasalardaki belirsizliğin
8,5 milyar dolara mal olduğunu, oysa seçimin ise sadece 2,5 milyar dolarlık bir
masraf gerektirdiğini söyledi. Bir tarafta "seçim olabilir"
sözleriyle bir taraftan da "sakın bunu ağzına alma, biber sürerim"
şeklindeki azarlamalar, piyasalardaki belirsizliği kat be kat artırmaktadır.
Siz isteseniz de istemeseniz de, kaçsanız da korksanız da, seçim, bir gerçek
olarak, sizin iradenizle değil, şartların getirdiği bir gerçek olarak karşımıza
çıkmaktadır. Sayın Bakan Derviş'in en son beyanı da "işler iyiye
gitmiyor" sözleridir. Bir taraftan da hükümet içinde ve dışında Avrupa
Birliği tartışmaları devam edip gidiyor. Değerli arkadaşlarım, Avrupa Birliği
noktasında geçtiğimiz 7 Hazirandaki -yani, neredeyse yirmi güne yaklaştı- Sayın
Cumhurbaşkanının zirvesinde konuşulanların arkasından kayda değer bir gelişme
olmamıştır. Basındaki birçok manipülasyonu bir kenara koymak suretiyle
söylüyorum ki, bu yıl, Türkiye'nin Avrupa Birliği hedefinde çok önemli bir yıl
ise ve buna, yapılacak işler noktasında Parlamentodan katkı bekleniyorsa,
hükümetin inisiyatif alması, bu inisiyatifi diğer partilerle paylaşması
gerekir. Bir taraftan, her şart altında, ne olursa olsun hükümet devam etsin,
MHP'nin de gönlünü bir şekilde yapalım, kesinlikle hükümet bozulmasın çabaları,
bir taraftan da bu sene çok önemli, Sevilla'dan Kopenhag'a giderken şunları
şunları yapmamız gerekir sözleri. Değerli arkadaşlarım, daha birkaç gün
evvel, Sayın Dışişleri Bakanının bir gazetedeki beyanatına dikkatlerinizi
çekiyorum. Sayın Bakan "önce hükümet" diyor; bu sözünü, koalisyonun
diğer partileri de paylaşıyorlar. Aa ne kadar güzel, önce hükümet, sonra Avrupa
Birliği!.. Hatta bu düzenlemeler bu dönemde olmayabilir de, gelecek Meclis ve
hükümet bunları yapsın. O zaman niye gürültü kopardınız siz? Başbakan
Yardımcısı Sayın Mesut Yılmaz, niye orada burada "öldük, bittik,
mahvolduk, bu sene çok önemli, şu zirveler olmazsa halimiz yaman" diye
konuştu?! Yoksa bunlarda mı içpolitika malzemesi?! Yoksa, bu Parlamento âdeta
bir oyuncak haline mi getirilmek isteniyor?! Sayın Cem'in, bu hükümeti çok
önemli tutması ve Avrupa Birliği noktasında yapılacak işleri küçümsemesi
karşısında, Parlamentoda hangi partiden nasıl bir destek isteyebilirsiniz?!
Sizin stepneniz olmaya çok temayüllü, çok arzulu bir parti mi var bunların
içerisinde?! Hükümetin, Avrupa Birliği noktasındaki sorumluluğunu elbette çok
iyi biliyoruz ve bu sorumlulukla baş başa kalmanızı diliyoruz; ama, Türkiye'nin
önünü açabilecek, gerçekten Avrupa Birliği hedefine biraz daha
yaklaştırabilecek düzenlemelerin yapılması gerekiyorsa, dürüst önerilerle
önümüze gelirsiniz ve bu öneriler üzerinde, elbette size en büyük desteği
sağlarız. Değerli arkadaşlarım, dolayısıyla bu
belirsizlikler ekonomiyi mahvediyor, yönetimde çok başlılık var, her gün daha
geriye gidiyoruz, bıçağın sırtındayız ve -beklenen tehlikeleri biraz evvel
Sayın Kutan da ifade etti- gerçekten yeni ve üçüncü bir kriz beklentisi var,
bunun altında 65 milyon insanımızın kalacağından gerçekten korkuyor ve endişe
ediyoruz. Biz, aynı gemide seyahat eden yolcularız; birimizin üstte güvertede
birimizin altta ambarda olması bir şey değiştirmiyor; gemi batarsa hep beraber
batacağız ve 65 milyon bundan zarar görecek. Parlamento olarak bize düşen,
yanlışları bırakmak, doğruların peşinde gitmek ve bunları yerine getirmektir. Değerli arkadaşlarım, sürem bitiyor,
sanıyorum Sayın Başkan iki dakika lütfederler. Geldiğimiz noktayı, ekonomiyle
bağlantılı olan bir gensoru içerisinde birkaç örnekle takdim etmek istiyorum.
Bakınız, bu hükümet üç yılını doldurdu. 350'ye yakın güvenoyuyla sayısal
çoğunluğu yüksek olan bir hükümet. Yaptıkları düzenlemelerin aynı kalitede
olduğunu söyleyemem; her kanun değişti, her reform dedikleri şeyden daha sonra
vazgeçildi ve hedefler, ufuklar o kadar güzel gösterilmişken, maalesef, bir
çözülmenin ve bir mahvolmanın eşiğine gelindi. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Arınç, 2 dakika içinde
toparlayabilir misiniz efendim. BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Teşekkür
ediyorum. Değerli arkadaşlarım, bu hükümetin ekonomi
karnesini, yine, bu hükümetin elinde bulunduğu kurumlar vasıtasıyla, başarılı
veya başarısız olmayı takdirlerinize bırakarak sunuyorum: Gayri safî millî hâsılada geldiğimiz
nokta, 148 milyar dolara düşmektir; 200-205 milyar dolardan 50-55 milyar dolar eksilmiştir;
bugünkü gayri safî millî hâsıla 1992'nin rakamıdır. Bu hükümet, ülkeyi on yıl
geriye götürdü. Kişi başına millî gelir 2 160 dolara düştü, 3 000 dolar
seviyesinden. Sadece bir yıllık, şubat krizinden bu yana, 1 000 dolar
cebimizden eksildi ve kişi başına borç 3 200 dolara çıktı, 2 200 dolardan.
Rakamları yuvarlayarak söylüyorum. Enflasyon, 1999'lardan gelen şekliyle, 56,
39, 68,4'lere çıktı. Asgarî ücretin dolar karşısındaki erimesi, 1999'da 100 baz
alınmışsa, şu anda 76 dolarda. Kapanan şirket sayısı 60 000 civarında. Bütçe
açığı katrilyonlarla ifade ediliyor. Vergi gelirleri düştü. Faiz ödemeleri
arttı. İçborç 90 milyar dolarda, dışborç 120 milyar dolarda; toplam borç
-elbette toplarsınız- 210 milyar dolarda ve devam edip gidiyor. Bu rakamları okuyarak, karamsarlığa ve
ümitsizliğe düşmek, elbette, çok kolay; yani, karamsarlık ve gelecekten endişe
duymak, bugün 65 milyon insanın kaderi oldu. Lütfen, bu gensoruları
reddederken, elinizi kaldırırken, bunların hiçbiri doğru değil diyerek mi, yoksa
bu hükümet birkaç gün daha devam etsin de ne olursa olsun diyerek mi karar
veriyoruz. Adalette bile, yargıda bile, vicdanî kanaatler çok önemlidir.
Hepimiz bu milletin evladıyız; ülkemizin bu şartlar içerisinde bulunması,
hepimizi üzmektedir. Hükümetin istifasıyla, yeni bir hükümetle ekonominin
yeniden ele alınması gerekmektedir. Grubum adına, hepinize saygılar sunuyorum.
(AK Parti, DYP ve SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Arınç. Doğru Yol Partisi Grubu adına, İzmir
Milletvekili Sayın Ufuk Söylemez; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar) Süreniz 20 dakika. DYP GRUBU ADINA H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) -
Sayın Başkan, Yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; Saadet Partisi tarafından,
hükümetin, ekonomik uygulamaları başta olmak üzere, görevini yerine
getiremediği gerekçesiyle verilmiş bulunan gensoru önergesi üzerinde Doğru Yol
Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere söz almış bulunuyorum; konuşmamın
başlangıcında, Sayın Başkanı ve Yüce Meclisi şahsım ve Doğru Yol Partisi Grubu
adına en derin saygılarımla selamlıyorum efendim. Türkiye, gerçekten, cumhuriyet tarihinin
en ağır krizini yaşadığı günlerde, millî futbol takımımızın -hepimizin göğsünü
kabartan büyük sevinç ve coşkuyu milletçe yaşadığımız- büyük bir zafere imza
atmasının da mutluluğunu yaşıyor. Gerçekten de, son birkaç senedir, cezaevi
olayları, polis yürüyüşleri, krizler, IMF borçlanmaları, çöken programlar ve
hasta bir hükümetle gündeme gelen, dünya kamuoyuna gelen Türkiye'nin, böyle bir
sportif zaferle dünya gündemine gelmiş olmasından dolayı, gerçekten büyük
mutluluk duyuyoruz. Türk millî futbol takımına, hem şahsım hem Doğru Yol
Partisi Grubu adına, yarınki yarı final mücadelesinde de gönülden başarılar
diliyorum. Millî futbol takımımızın bu başarısı,
maalesef, üç senedir, 350 kişilik büyük bir çoğunluğa sahip olan, belki de, son
yılların en uzun ömürlü; ama, en başarısız sonuçlara ulaşan hükümeti için
geçerli değil. Keşke, sporda olduğu gibi, Türkiye, ekonomide de, sosyal
yaşamında da, dışpolitikasında da başarılara imza atsaydı, bugün, onların
sevincini burada paylaşabilseydik. Bugün, Türkiye, hukuken var olan; ama,
fiilen bitmiş görüntüsünü veren bir siyasal iktidarla karşı karşıya. Bu gensoru
vesilesiyle, biz, Doğru Yol Partisi olarak, ikaz etmek, uyarmaktan öte
"artık, bu iş tamam, yeter, bırakın gidin ve Türkiye'ye de, Meclise de
iyilik yapın" deme noktasına geldik. Gerçekten de, yorgun, yıpranmış,
bıkkın ve dağınık bir hükümet görüntüsüyle karşı karşıyayız. Sayın Başbakanın,
Mayıs başlarında ortaya çıkan ve giderek artan ağır sağlık sorunları nedeniyle
hükümete başkanlık edemiyor oluşu, yönetim ve koordinasyonda ciddî zafiyetlere
yol açmaktadır. Kendisine bir kez daha acil şifalar dilerken, Türkiye'nin ise
yoğun bakımdan çıkamadığını -özellikle ekonomik olarak, sosyal olarak da-
belirtmeden geçemeyeceğiz. Gerçekten, bir insanın sağlığı değerlidir,
hele bu insan ülkenin başbakanı olursa; ancak, o ülkenin kaderi, insanlarının
istikbali, ekonomisinin, sosyal yaşamının, dışpolitikasının o millet açısından
önemi de en az onun kadar değerli ve önemlidir. Şimdi, bugün, Türkiye'de, Sayın
Başbakanın koordinasyon ve yönetim zafiyeti göstermesi, sağlık sorunları
nedeniyle iki aydan beri hükümete başkanlık edememesi konusunda bir şeyler
söylemekte gerçekten zorlanıyorduk; ancak, iktidarın büyük ortağı olan Sayın
Başbakanın partisinden 9 değerli DSP milletvekilinin de, bir yerde kamuoyunun
da sesine tercüman olan, kamuoyu açıklamaları elimize geçti; kendileri de,
aslında, benzer duygu ve düşünceleri paylaşıyorlar. Bugün, Demokratik Sol
Partili 9 milletvekili, aslında, bizim muhalefette de söylemek istediğimiz
şeyin altını çizmişlerdir. Bugün, Türkiye tıkanmıştır, bugün, Türkiye, çıkmaz
bir sokakta patinaj yapmaktadır; moral gücünü, teşebbüs gücünü, rekabet gücünü
arayan bir çizgidedir ve Sayın Başbakanın rahatsızlığı nedeniyle, hükümetin
diğer iki ortağı, koalisyonun diğer iki ortağı ANAP ve MHP de temel, hayatî
meselelerde birbirleriyle taban tabana zıt, derin görüş ayrılıklarına
düşmüşlerdir. İşte, Avrupa Birliği meselesi. Bir tanesi, Avrupa Birliğinin bir
tren kazasına doğru gittiğini, elimizi çabuk tutmamız gerektiğini söylerken,
öbürü tam tersine, koalisyon ortağını suçlayan ve taban tabana zıt iddialarda
bulunan görüşler söylemektedir. Tam bir dağınıklık ve zıt görüşün olduğu, hükümetin
üç seneden beri ortak bir Avrupa Birliği politikası oluşturamadığı enteresan
bir dönem yaşıyoruz. Avrupa Birliği yönetimleri, Avrupa
Birliği, her ülkede, muhatabı olan ülkelerde hükümetleri muhatap alır,
muhalefeti değil; ama, bugün, hükümet, kendi içindeki tutarsızlığını, bir araya
gelememesini, politika üretememesini ortak bir tavır koyamamasını, Türkiye
adına Avrupa Birliğiyle müzakereler yürütememesinin faturasını muhalefete veya
iktidar dışına taşımaya çalışmaktadır. Hem iktidar hem muhalefet gibi davranmak
mümkün değildir. Avrupa Birliği gibi bir uygarlık projesinde, Türkiye için
hayatî önemi haiz bir hadisede, koalisyon ortakları, iç siyasî istismar
hesaplarıyla, Avrupa Birliği meselesini bir siyasal kamplaşma ve kutuplaşma
aracı olarak kullanmamalıdırlar; Türkiye, maalesef, bugün, bunu da
yaşamaktadır. Biz, anamuhalefet partisi (Doğru Yol
Partisi) olarak, hükümeti, Avrupa Birliğiyle ilgili yapması gerekenleri yapmaya
veya üç senedir niçin yapmadığını açıklamaya davet ettik, buna cevap alamadık;
aralarında bir araya gelemeyen, aralarında çekişen, taban tabana zıt görüşler
söyleyen bu hükümete bunu anlatamadık. O zaman, şimdi, diyoruz ki: Avrupa
Birliğiyle ilgili meseleleri, sadece idam gibi, çok tartışmalı ve orta vadeli
bir konuya kilitlemeyin. Avrupa Birliğinde kısa vadede yapılacak 12-13 tane
yerine getirilmemiş kriter var. Bütün bunları bir paket halinde, bir program
halinde, bütünüyle beraber, gelin, Yüce Mecliste ele alalım. Böyle ortak millî
meseleleri, hayatî meseleleri, iktidar-muhalefet aramadan Parlamentoda çözmeye
hazırız; aslında, muhalefet olarak aslî sorumluluğumuz da bu olmamakla beraber;
ama, hükümetin çoksesli, çokbaşlı, hatta başsız durumunu görünce, sorumluluk
duygusuyla, Doğru Yol Partisi olarak size bu çağrıyı da yapıyoruz. Ama, ne
görelim, hükümetin Dışişleri Bakanı Sayın İsmail Cem, CNN Televizyonunda
yaptığı bir konuşmada "Avrupa Birliğiyle ilgili bu değişiklikler çok da
önemli değil, bunlar kalabilir" şeklinde açıklama yaptı; "başka
hükümetlere kalsın, başka döneme kalsın, hükümet önemli" dedi. Sayın Mesut
Yılmaz'sa, Eylül ayına kadar, gözden geçirmeye kadar, raporun draftı
hazırlanana kadar, bir an önce bunun yapılması gerektiğini söylüyor; MHP ise
tamamen farklı bir çizgide. Şimdi, ortada bir hükümet var, hükümetin
üç ortağı, başta Dışişleri Bakanı olmak üzere, ayrı ayrı tellerde, ayrı
koşullarda, ayrı yerlere çeken bir görüntü içerisindeler. Avrupa Birliği
meselesi gibi ciddî bir meseleyi üçbaşlı, hatta başsız ve sahipsiz hale
getirip, sonra "muhalefet bize yardım etmiyor" demeyin. Muhalefet
olarak biz, buradayız. Avrupa Birliği gibi temel bir konuda, Meclisin tatile
girmemesini, girse bile, olağanüstü toplantıya her an çağrılabileceğini ortaya
koyuyoruz ve gelin, bu işi, sadece idam gibi bir meseleye kilitleyerek, orta vadeli
bir konuda tartışma yaratacak biçimde, kamplaşma yaratacak biçimde değil, 12-13
temel kriteri bütün unsurlarıyla bir araya koyalım ve beraber tartışalım
diyoruz. Buna varsanız, bizim muhalefet olarak, Avrupa Birliği konusundaki
yapıcı katkılarımızı burada sunmaya da hazır olduğumuzu beyan ediyorum; ama,
karşımızda, bu konuda, hükümetin ortak bir kararı olmadığı gibi, üç partinin
her birinin ayrı ayrı şeyler söylediğini, tam bir dağınıklık manzarası
verdiklerini görmenin de hüznü içerisindeyiz. Kıbrıs gibi hayatî bir konuyu gözardı
ediyoruz, Kıbrıs konusunda hükümetin tavrı, politikası, programı nedir
bilmiyoruz. Kopenhag kriterlerinden bahsediyoruz;
Maastricht kriterlerini -yani, ekonomik kriterlerden ne kadar uzak olduğumuzu-
ihmal ediyoruz. Gelin, bunları tartışalım. Elimde bulunan Ulusal Programı imzalayan
hükümetin, bu imzaladığı programın altındaki taahhütlerine niye bağlı
kalmadığını, ne yapmak istediğini bu Mecliste açıklamasını bekliyoruz. Bu
Ulusal Programı biz imzalamadık, hükümet imzaladı, 24 Mart 2001 tarihinde Resmî
Gazetede yayımlandı. Üç partinin imzası var burada; niçin sorumluluğunuzu
yerine getirmiyorsunuz, niçin meseleyi sürüncemede bırakıyorsunuz, niçin Avrupa
Birliği meselesinde ortak bir tavır oluşturamayıp da muhalefeti suçlamaktan
vazgeçmiyorsunuz?! (DYP sıralarından alkışlar) Değerli milletvekilleri, dışpolitikadaki
bu içler acısı halin ekonomiye yansıması daha kötü oluyor. Nispeten rahat
geçmesi umulan -konjonktürel ve mevsimsel olarak- yaz aylarında dahi Türkiye,
maalesef, ekonomide kriz içerisinde kriz yaşamaktadır. Yapılanlar, güncel
tabirle tam bir kortizon tedavisi niteliğindedir. Kamu açıkları aynen
sürmektedir, kamu harcama reformu yapılamamıştır, kayıtdışı ekonomiyi kayda
alacak hiçbir adım atılmamıştır, reel sektör mükerrer fahiş vergilerle
bunalmaktadır, bankacılık sektöründeki tahribat sürmektedir; yapılan kanunlar,
muhalefetin ikazına rağmen, muhalefete rağmen çoğunluk tahakkümüyle geçirilmek
istenilen kanunlar, Anayasa Mahkemesinden birer birer dönmektedir. En son,
bugün, az önce, Anayasa Mahkemesi, malî sektöre ilişkin, Meclis çoğunluğuna
dayanan bu hükümetin çıkardığı kanunun 1, 3 ve 4 üncü maddelerinde iptale
gitmiştir. İçtüzükte muhalefetin sesini kısmaya
kalkan maddeler iptal olmuştur. Bankalar Kanunu ve birçok kanun da -alelacele
çıkarılan, usta işi olmayan, milletin gerçeklerine uymayan kanunlar- birer
birer Anayasa Mahkemesinden dönmekte ya da Sayın Cumhurbaşkanının vetosuna
uğramaktadır. Böyle bir siyasal dağınıklık ve başarısızlık tablosuyla karşı karşıyayız.
Peki, Türkiye'de uygulanan ekonomik
program nereye gidiyor: Değerli milletvekilleri, Türkiye'de uygulanan ekonomik
program, tarihî borçlanma ve ağır yoksullaşmaya rağmen, başarılı olamamıştır;
çünkü, Türkiye'nin gerçeklerine uygun değildir. Hiçbir program, hiçbir ekonomik
yaklaşım tabu değildir. IMF ile olan ilişkilerde de, Türkiye,
gerçekten, teslimiyetçi davranmamalı ve ülke çıkarlarına uygun müzakereler
yürütmeliydi; ama, bugün görüyoruz ki, Türkiye, gelmiş, duvara dayanmıştır.
Bugün yapılan Hazine içborçlanma ihalesinde, 198 güne -yaklaşık altı aya- Türk
Hazinesi, yüzde 75 küsur, yaklaşık yüzde 76 faiz vermiştir. Yani, siz, ekonomik
programınızda, çıkacaksınız, diyeceksiniz ki, enflasyon bu sene yüzde 35
olacak, memura, çiftçiye yüzde 35'in üzerinde bir şey vermeyiz; ama, Hazineniz,
gidecek, daha bugün, yüzde 75'le, Türkiye'yi ağır bir borç yüküne sokacak, buna
da başarılı program diyeceksiniz. Sayın Derviş'e soruyorum: Yüzde 35
enflasyon hedefiyle, yüzde 75 faiz veren bir Hazineyle, bu programa, Derviş Bey
dışında, kim başarılı diyebilir; kim diyebilir?!. (DYP sıralarından alkışlar) Böyle reel faizlerle, Türkiye bir yere
gidemez. Hazine, yüzde 75 faiz ödemiş; yüzde 35 enflasyona karşı, cumhuriyeti
tarihinin değil, belki dünyanın en yüksek reel faizini vermiştir. Bundan
korktuğu için de, bir aydan beri, içborçlanmayı Türk Lirasıyla yapamıyordu.
Geçen hafta, Hazine, içborçlanmamızı, Türk Lirası yerine, dövizle yapmıştır.
Dövizle endeksli demiyorum, bayağı dolar... Türk Hazinesi, dolar borçlanması yaparak,
dolarizasyonu âdeta teşvik etmektedir. Türk Hazinesi, içborç stokunun yaklaşık
yüzde 30'unu, yani, 123 katrilyon içborcun 35 katrilyon lirasını dövizle
borçlanmıştır. Bu, ağır bir kur riskini üstlenmek demektir. Son onbeş günde 1
350 000'den, 1 400 000'den 1 600 000'e gelen dolar kuruyla Hazine, milyarlarca
dolarlık kur farkı ödemek zorunda kalmıştır. Bankalara "açık pozisyon
almayın" diyen Hazine ve ekonomi yönetimi, en büyük açık pozisyonu
taşımaktadır, en büyük kur riskini taşımaktadır. Bir ülkenin içborçları kendi
millî parası yerine dolar bazında yapılıyorsa, bu da yüzde 10'un altı sayılan
makul sınırın çok üzerindeyse, o ülkede istikrardan, o borçların istikrarlı
biçimde çevrilebilmesinden bahsedebilmek mümkün değildir. Endişe ediyoruz, bu
borçları çeviremezsiniz, yarın hükümet daha büyük krize de girebilir, Irak gibi
hadiseler çıkabilir, oluşacak türbülanslarda doları frenleyemezsiniz. Biz ikaz
etmekten yorulduk, bıktık, artık anlayın, yapmayın bu ülkeye bunu. (DYP
sıralarından alkışlar) Dalgalı kur rejimi bugün kurda teröre
dönüşmüştür. Dalgalı kur demek, kurda terör demek değildir. Sabit kur hatasını
yaptınız, Türkiye'yi duvara çarptırdınız, Türk ekonomisini cumhuriyet tarihinin
en ağır borçlanmasına ve ekonomik çöküşüne götürdünüz. İkaz ettik, (U) dönüşü
yapıp bu sefer tam tersine gittiniz. Ne yaptınız; dalgalı kura gittiniz.
Dalgalı kur da Türkiye'nin şartlarına uygun değildir. Ne yapmamız mı gerekir;
buradan defalarca söyledik -Sayın Çiller söyledi, ben söyledim, muhalefet
sözcüleri söyledi- Türkiye, gerçekçi reel kur dediğimiz, enflasyonla
devalüasyonun tahmin edilebilir şekilde götürüldüğü kur rejimine, yani, Doğru
Yol Partisi iktidarının 1996'da, 1997'de uyguladığı kur rejimine süratle geri
dönmelidir. Aksi takdirde, bir gün içinde, sabahtan akşama 100 000 lira oynayan
kur politikasıyla, ne ithalatçı ne ihracatçı ne de yatırımcı, karar alamaz,
zarar eder, risk almaktan kaçınır, Türk ekonomisi zarar görür. (DYP
sıralarından alkışlar) Bugün, bankacılık sektörü, enflasyon
düzeltmesinden sonra, 25 ticarî bankanın toplam zararını 4 katrilyon lira
olarak açıkladı. Bugün, reel sektör perişan, üretemiyor, ihracat yapamıyor,
satın alamıyor. Peki, bankacılık sektörü iyi mi; hayır. Finans sektörü, bugün,
gerçekten, ağır yaralıdır ve Toprakbank olayından sonra "bu son"
diyen Sayın Derviş, Pamukbank gibi elli yıllık bir geçmişe sahip köklü bir
bankanın fona devredilip devletleştirilmesini âdeta sevinçle karşılamıştır.
Belki sevinmemiştir; ama, görüntüsü çok da umursamadığı biçimindeydi. Ben, 25 sene
boyunca Türkiye'nin gerçeklerinden uzakta yaşayan Sayın Derviş'in ve IMF'in,
Türkiye'nin 50 yıllık müesseselerinin, bankalarının, dev gibi holdinglerinin
batmasından çok da etkilendiklerini sanmıyorum, onlardan fazla bir şey de
beklemiyorum; ama, bu Meclisin, ama bu hükümetin, ama bizlerin, bu ülkenin
kurumsal kültürüne, ticarî birikimine, finansal deneyimine sahip kurumlarının
batmasından hüzün duymamız, üzüntü duymamız, utanç duymamız gerekir. Bu
politikaları uygulayanların kendini bir kez daha sorgulaması gerekir. (DYP
sıralarından alkışlar) Üzgünüz; Türkiye'nin bankaları birer birer gidiyor. Bu
bankaların içinde 50 yıllık, 60 yıllık, hatta cumhuriyet tarihiyle yaşıt
bankalar var. Bu bankaların hepsinin sahip ve yöneticilerini hortumcu diye
suçlayıp işin kolayına kaçamayız. Bunu yapanlar elbette vardır, onlar, yargı
önünde hesaplarını veriyorlar, vereceklerdir. YEKTA AÇIKGÖZ (Samsun)- Nerede
veriyorlar?!. H. UFUK SÖYLEMEZ (Devamla)- Ama,
Demirbank, Esbank, Tütünbank, Tarişbank ve en son Pamukbank gibi, her biri
40-50 yıllık köklü müesseseler, 50 yıldır hortumcu değildi de, bugün mü
hortumcu oldular? Bunları bu hale getiren, bu yanlış politikalardır.
Türkiye'nin bankaları batıyor, firmaları batıyor ve Türkiye'ye yabancı sermaye
elbette gelmiyor. Makro ekonomik istikrarı sağlamazsanız, yabancı sermaye gelir
mi?! Ben, İzmir Milletvekiliyim; Ege'de, firmalar ardı ardına kapanıyor,
batıyor. Ege'nin üç bankası birden gitti; EGS Bank gitti, Tarişbank gitti, eski
Tütünbank, Yaşarbank gitti; koca Ege bankasız kaldı. Ege'deki sanayici ne
yapıyor; Türkiye'den kaçıyor. Bakın, Ege'deki firmaların yurtdışına
kaçışlarının öyküsüdür bu. Mükerrer vergilerden, istikrarsızlıktan kaçıyorlar.
Menderes Tekstil Bulgaristan'a, Panel Tekstil Gürcistan'a, Roteks Romanya'ya,
Teba Amerika'ya, Coca Cola, Norm Cıvata İran'a yatırım yapıyor. Türkiye'ye
sermaye gelmek bir yana, Türkiye'den maalesef sermaye kaçıyor. Kredi mevduat oranında, bundan dört beş
sene öncesine kadar, bankalar, topladıkları mevduatın yüzde 50'sini kredi olarak
verirlerdi; bugün, yüzde 30'unu bile veremiyorlar. Mevduatta, vadeler, 2,5
aydır değerli milletvekilleri; yani, kimse, bankalara gidip, parasını üç ay
vadeli yatırmıyor, korkuyor hükümetin politikasından, yarın nasıl bir zarara
uğrayacağını bilemiyor. Başka; borsadan hisse senedi alan onbinlerce küçük ve
orta ölçekli tasarrufçu, yatırımcı, ellerinde hisse senetlerini tutmuyorlar;
15-20 gündür Türkiye'de hisse senedini elinde tutma süresi. Bu, gelişmiş
ülkelerde, oturmuş piyasalarda 1,5-2 yıldır; yani, borsaya gidip, inanıp, hisse
senedi alan tasarrufçu, bugün, servetini yitiriyor, elindeki hisse senedi bir
kâğıda dönüşüyor. Merkez Bankası "ben enflasyondan
anlarım, büyüme beni ilgilendirmez" diyor; yanlış söylüyor. Dünyanın her
yerinde Merkez Bankaları, makro ekonomik politikalarla uyumlu çalışmak
zorundadırlar. "Ben büyümeyi gözetmem, bana ne ihracattan" diyemez,
burası bürokratlar cenneti değildir. Nerede siyasal iktidar?!. Nerede ekonomi
Bakanı?!. (DYP sıralarından alkışlar) Bu bürokratlara bunu konuşturuyorsunuz;
böyle şey olmaz! "Yabancı sermaye gelmiyor"
diyorsunuz, yabancı sermayenin gelmesi bir yana, sadece bu yılın ilk çeyreğinde
verilen yabancı sermaye izni yüzde 14,3 azaldı değerli arkadaşlar. Bugün, her ailede bir işsiz var. Eminim
hepinizin ailesinde, hepinizin yakın çevresinde -biraz önce değerli
konuşmacılar da bahsettiler- bu işsizlik almış başını gidiyor. İşsizlik, insanı
değersiz hissettirir. İşsizlik, insanları yaşamdan bezdirir. 2001 yılının ilk çeyreğini 2002 yılının
ilk çeyreğiyle karşılaştırdığımız zaman, yani, bu yılın ilk çeyreğiyle geçen
yılın ilk çeyreğini karşılaştırdığımızda, işsiz sayısının 1 800 000'den 2 400
000'e çıktığını görürüz; bunlar resmî rakamlar. Gizli işsizliği, tarımdaki aile
işsizliğini sayarsanız, bu rakam 4 000 000. Böyle bir Türkiye'de böyle bir genç
nüfusa nasıl umut vereceğiz?! Bu politikalar, bankaları batıracak, firmaları
kapatacak, insanımızı işsiz bırakacak, tarihî yoksullaşma olacak, Avrupa
Birliği gibi hayatî bir konu ortada kalacak ve bu ülkede hükümet hâlâ "ben
bu koltukta oturacağım" diyecek!.. İnanın, oturulan her gün, bu koltuk
sahiplerine de zarar vermektedir. Zaman, kum saati, bu hükümetin de aleyhine
işlemektedir, sadece Türkiye'nin değil. Bakın, bankalardan aldıkları bireysel
kredileri, yani, tüketici kredisini, kredi kartını 1997 yılında geri
ödeyemeyerek takibe düşen insan sayısı resmî kayıtlarda 15 000. Aradan geçen
dört beş sene içerisinde, yani, Anasol iktidarları döneminde bu rakam, bugün,
maalesef 824 000'e çıkmış. 824 000 ücretlimiz, emeklimiz, kamu veya özel sektör
çalışanımız, binlerce insanımız gelirlerini kaybetmiş, işlerini kaybetmiş, icra
ve haciz tehdidiyle karşı karşıya kalmıştır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Söylemez, 2 dakika
içerisinde toparlayın efendim. H. UFUK SÖYLEMEZ (Devamla) - 1 200 000 çek
karşılıksız kalmış, 1 100 000 senet protesto olmuştur. Ekonomide, cumhuriyet
tarihinde böylesi bir felaket tablosu görülmemiştir. İstanbul Yaklaşımı denilen
bürokratik, uzun ve sadece üç beş firmayla sınırı yaklaşımın, KOBİ'lere, esnaf
ve sanatkâra yararı yoktur. Ziraat Bankası, Halk Bankası, esnafa ve köylüye
değil, ticaret erbabına kredi vermeye sıvanmakta, sıradan birer ticaret bankası
yapılmaya çalışılmaktadır. Bu yeniden yapılandırma anlayışı yanlıştır,
neresinden tutsak yanlıştır; ülke yoğun bakımda. Değerli milletvekilleri, Strateji Mori'nin
-onu göstererek konuşmamı bitireceğim- her ay yaptığı bir araştırma var
"gidişatı nasıl görüyorsunuz, Türkiye nereye gidiyor" diye soruluyor,
vatandaşın yüzde 76'sı "ekonomi kötüye gidiyor ve gelecekten memnun
değilim" diyor. Strateji Mori'nin araştırması, isteyene veririm... Yüzde
76'sının "gelecekten memnun değilim, memleketin gidişatı kötü" dediği
bir ülkede hükümetin artık ısrar etmemesi lazım. Gelin, Avrupa Birliği konusunu bir bütün
halinde alalım, hayatî meselede Türkiye'nin geleceğinin önünü açalım. Gelin,
Seçim Yasasını, Siyasal Partiler Yasasını demokratikleştirelim, halkın özlediği
yasaları çıkaralım. Gelin, seçimi erkene alalım; hem ekonomi kurtulsun hem
ülkenin geleceği kurtulsun hem de sizler vicdan azabından, baskıdan kurtulun.
Kredibilitesi kalmayan, güven ve itimadı kalmayan hükümetlerin başarı şansı
yoktur. Yanlışta ısrar etmeyelim, Türkiye'ye çıkmaz sokakta patinaj
yaptırmayalım, krizin kader olmadığını Türk Milletine gösterelim ve gelin, bir
taze başlangıç yapalım diyorum; hepinize, nezaket ve sabırla dinlediğiniz için
teşekkür ediyorum. Doğru Yol Partisi olarak gensoruya olumlu
oy vereceğimizi bildiriyor, saygı ve sevgilerimi sunuyorum efendim; sağ olun,
var olun. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Söylemez. Sayın milletvekilleri, saat 20.00'de
toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum. Kapanma
Saati : 19.12 ÜÇÜNCÜ
OTURUM Açılma
Saati : 20.00 BAŞKAN :
Başkanvekili Ali ILIKSOY KÂTİP
ÜYELER : Sebahattin KARAKELLE (Erzincan), Burhan ORHAN (Bursa) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 117 nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum. Görüşmelere kaldığımız yerden devam
ediyoruz. VI. –
GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS
ARAŞTIRMASI (Devam) A)
ÖNGÖRÜŞMELER (Devam) 1.– Saadet
Partisi Grubu adına, Grup Başkanvekilleri Konya Milletvekili Veysel Candan ve
Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu'nun, ülke yönetiminde aciz
kaldığı, ekonomide aldığı yanlış kararlarda ısrar ederek krizler yaşanmasına ve
halkın yoksullaşmasına neden olduğu iddialarıyla Başbakan Bülent Ecevit ve
Bakanlar Kurulu üyeleri hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/29)
(Devam) BAŞKAN - Hükümet hazır. Saadet Partisi, Adalet ve Kalkınma Partisi
ile Doğru Yol Partisi Gruplarının grup sözcüleri görüşlerini ifade etmişlerdi. Şimdi, başka söz isteği olmadığına göre,
hükümet adına, Orman Bakanı Prof. Dr. Sayın Nami Çağan konuşacaklardır. Buyurun Sayın Çağan. (DSP sıralarından
alkışlar) ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Saadet Partisi Grup Başkanvekilleri Sayın
Veysel Candan ve Sayın Ömer Vehbi Hatipoğlu tarafından, ekonomide aldığı yanlış
kararlarda ısrar ederek krizler yaşanmasına ve halkın yoksullaşmasına neden
olduğu iddiasıyla Başbakanımız Sayın Bülent Ecevit ve 57 nci hükümet hakkında
verilen gensoru önergesinin öngörüşmesi dolayısıyla hükümetimiz adına söz
aldım; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Sayın milletvekilleri, 1970'lerin sonundan
itibaren süregelen enflasyon yanında, 1990'lı yıllarda ülkemizin içine girdiği
borç-faiz sarmalı ekonomik yapıda ağır tahribat yaratmış, uzun yıllar boyunca
reformlarla ilgili somut adımlar atılamamıştır. Uzakdoğu krizinden sonra gelen
Rusya krizi ve ardından, 1999 yılında yaşadığımız iki büyük deprem de ekonomiyi
olumsuz etkilemiştir. 57 nci hükümet, ekonomide ağır sorunların
bulunduğu bir dönemde göreve gelmiştir. Bu nedenle, hükümetimiz, 2000 yılı
başından itibaren yeni bir ekonomik programı uygulamaya koymuştur; ancak,
geçmiş yılların birikimi olan ekonomideki çarpık yapı ve çarpık işleyiş, Kasım
2000 ve Şubat 2001 krizlerine yol açmıştır. Buna karşın, hükümetimiz, ekonomik
programı yenileyerek, bu çarpık yapının değiştirilmesi, sorunların çözülmesi,
ülkemizin sağlıklı bir ekonomik yapıya kavuşturulması konusunda kararlılığını
sürdürmüştür. Hazırlanan Türkiye'nin, Güçlü Ekonomiye Geçiş Programıyla,
enflasyonla mücadele edilmesi, büyümenin istikrarlı bir temele oturtulması ve
reformların özenle gerçekleştirilmesi hedeflenmiştir. Bugüne kadarki uygulamalar sonucunda, bu
hedeflere ulaşılması yönünde önemli gelişmeler sağlanmıştır. Geçen yıl,
ihracatta, turizmde önemli iyileşmeler yaşanmış, maliye politikası bakımından
öngörülen hedefler aşılmıştır. Enflasyonun düşürülmesi yolunda olumlu
gelişmeler sağlanmış, 2002 Şubat ayından itibaren mart, nisan ve mayıs
aylarında enflasyon oranları beklenenin altında çıkmıştır. Bu eğilimin
önümüzdeki aylarda da sürmesi ve 2002 yılı için öngörülen yüzde 35 hedefin
gerçekleşmesi beklenmektedir. Ekonomik büyüme yolunda da olumlu
işaretler alınmaktadır. Kapasite kullanım oranlarındaki, ihracattaki,
turizmdeki, KDV tahsilatındaki ve sanayi üretim endekslerindeki artışlar,
bunlar arasında sayılabilir. Nitekim, dün yayımlanan dışticaret verilerine
göre, 2002 Ocak-Nisan döneminde ihracatımız, bir önceki yılın aynı dönemine
göre yüzde 5,9 oranında artmıştır. İhracatın ithalatı karşılama oranı yüzde
71,8'den yüzde 75,9'a çıkmış ve aynı dönemde dışticaret açığımız yüzde 14,6
azalmıştır. Türkiye, ekonomide yıllar önce yapılması
gereken büyük dönüşümü reformlarla önemli ölçüde gerçekleştirmiş, sağlıklı,
güçlü, küresel ekonominin koşullarına uygun bir ekonomik yapı oluşturulabilmesi
ve yılların bıraktığı tahribatın ve çarpıklığın düzeltilmesi için gerekli
adımları atmıştır. Gerçekleştirilen reformların başında bankacılık reformu
gelmektedir. Bu, gerçek anlamda yapısal reformdur. 57 nci hükümet döneminde Türkiye Büyük
Millet Meclisinde kabul edilen ilk yasalardan biri, yıllardan çıkarılamayan
Bankacılık Yasasıdır. Bankacılık reformunun pek çok yönü bulunmaktadır.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu kurulmuş ve böylece, sektör, her türlü
siyasal müdahaleden uzak, bağımsız bir üst otoriteye kavuşmuştur. Bu bağımsız
üst otorite, siyasal değil teknik kararlar almaktadır. Kamu bankaları, KİT
statüsünden çıkarılarak anonim şirket statüsüne alınmış, Bankalar Yasasına ve
özel hukuk hükümlerine tabi kılınmış, yeniden yapılandırılmaları ve
özelleştirmeye hazırlanmaları öngörülmüştür. Kamu bankalarının görev zararları
tümüyle tasfiye edilmiş ve görev zararına yol açan düzenlemeler iptal
edilmiştir. Böylece, ekonomi için yaşamsal önem taşıyan ve bankacılık
sektörümüz için de önemli bir ağırlığı bulunan kamu bankalarının etkili ve
verimli çalışabilmelerine, gerçek anlamda bankacılık hizmetleri verebilmelerine
olanak sağlanmıştır. Bu bankalar ekonomiye yük olmaktan çıkarılmış ve
ekonominin lokomotifi olabilecek bir yapıya kavuşturulmuştur. Geldiğimiz
noktada, bugün, kamu bankaları, üretim sektörüne, özellikle esnaf ve
sanatkârlar ile KOBİ'lere ve çiftçilere kredi desteği sağlamaya başlamışlardır.
Öte yandan, özel bankaların
güçlendirilmesi için de kararlı önlemler alınmıştır. Bankaların sermaye
yeterliliğinin sağlanması için gerekenler yapılmış, bankacılık sistemine ulusal
ve uluslararası güvenin oluşması, sistemin ekonomi üzerindeki riskinin
azaltılarak, reel sektörün daha güçlü desteklenmesi için gerekli düzenlemeler
yapılmış, kararlar alınmış ve bunlar uygulamaya konulmuştur. Ayrıca, üretim sektörü ile bankacılık
sektörü arasında ortaya çıkan uyumsuzlukların giderilmesine ilişkin çalışmalar
sonuçlandırılarak, uygulamaya geçilmiştir. Bankacılığın sağlıklı bir yapıya
kavuşturulmasına ve gücünün artırılmasına yönelik adımların üretim sektöründe
de çok olumlu yansımalar bulacağı kuşkusuzdur. Bu arada, Merkez Bankası Yasası
değiştirilerek, bu bankanın bağımsızlığı güçlendirilmiş, para politikalarının
belirlenmesinde ve uygulanmasında tek yetkili ve sorumlu olması öngörülmüştür. Öte yandan, gensoru gerekçesinde iddia
edilenin aksine, yıllardır ihmal edilen kapsamlı bir sosyal güvenlik reformu
yapılarak, bu alandaki kuruluşların finansman dengelerinin sağlanmasına yönelik
önlemler alınmıştır. Ülkemizde ilk kez işsizlik sigortası sistemi kurulmuş ve
uygulanmaya başlamıştır. Bireysel emeklilik sistemi yürürlüğe konulmuştur. Anayasa ve yasa değişiklikleriyle
uluslararası tahkim yöntemi getirilmiş, böylece, kamu hizmetleriyle ilgili
imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinde, bunlardan doğan uyuşmazlıkların
uluslararası tahkim yoluyla çözülmesine olanak sağlanmıştır. Bu yolla,
ülkemizin gereksinme duyduğu yabancı sermaye girişinin artmasına ortam
hazırlanmıştır. Kamu maliyesinde disiplinin ve saydamlığın
sağlanabilmesi için, toplam 69 fon yürürlükten kaldırılmıştır. Elektrik ve doğalgaz piyasalarına ilişkin
yasalar çıkarılarak, enerji piyasasının rekabete açılması, güçlü, istikrarlı ve
saydam bir piyasa oluşturulması amaçlanmış, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu
kurulmuştur. Aynı şekilde petrol piyasası yasa tasarısı hazırlanarak Türkiye
Büyük Millet Meclisine sunulmuştur. Sivil Havacılık Yasası değiştirilerek,
ruhsat sahibi hava taşıyıcılarının ücret tarifelerini serbestçe
belirleyebilmelerine olanak sağlanmış; böylece, Türk Hava Yollarının en
sıkıntılı dönemde bile zarar etmesi önlenmiştir. Kamu kesiminde saydamlık ve etkin
yönetimin geliştirilmesi eylem planı uygulamaya konmuştur. Yine, Türkiye'de yatırım ortamının
iyileştirilmesi reform programı Bakanlar Kurulu kararıyla benimsenmiştir.
Çalışmalar bir eşgüdüm kurulu ve 9 teknik komite tarafından sürdürülmektedir. Kamulaştırma Yasasında önemli
değişiklikler gerçekleştirilmiştir. Kamu İhale Yasası çıkarılarak, Avrupa
Birliği ve Dünya Ticaret Örgütü standartlarına uyum sağlanması, saydamlığın,
rekabetin, eşit muamelenin, güvenilirliğin ve kamuoyu denetiminin güvence
altına alınması amaçlanmıştır. Vergi alanında çeşitli düzenlemeler
yapılmış, bu kapsamda bazı kolaylıklar sağlanırken, vergi gelirlerinin
artırılmasına yönelik yeni önlemler alınmış, vergi kimlik numarası uygulaması
yaygınlaştırılmış, vergi borçlarının uygun koşullarda taksitle ödenmesine
olanak sağlanmıştır. Dolaylı vergiler alanında basitleştirme ve
Avrupa Birliği mevzuatına uyum sağlanması amacıyla hazırlanan ve topluma
herhangi bir yük getirmeyen Özel Tüketim Vergisi Yasası çıkarılmıştır. Vergi
işlemlerinde etkinlik ve verimlilik sağlanması için öngörülen vergi dairesi tam
otomasyon projesinin ilk bölümü uygulamaya konulmuştur. İkinci bölümle ilgili
çalışmalar sürdürülmektedir. Dışalımda haksız rekabetin önlenmesine
ilişkin yasa çıkarılmış, ayrıca yayımlanan tebliğlerle yerli sanayimiz
dampingli ve sübvansiyonlu dış alımdan kaynaklanan haksız dış rekabete karşı
korunmuştur. Özelleştirme çalışmaları kapsamında TÜPRAŞ
hisselerinden bir bölümünün halka arzı, PUAŞ kamu hisselerinin blok satışı ve
halka arzı, PETKİM Yarımca Kompleksinin TÜPRAŞ'a, İSDEMİR'in ERDEMİR'e devri,
cep telefonu lisans satışı gibi başarılı uygulamalar gerçekleştirilmiştir. Hükümetimiz döneminde en önemli
reformlardan biri, gümrük alanında gerçekleştirilmiştir. Gümrük birliği esasları bağlamında, yasa,
yönetmelik, tebliğ, genelge ve tarifelerle 6 000 sayfalık yeni gümrük mevzuatı
yürürlüğe konulmuştur. Böylece, Türk gümrük mevzuatı tümüyle yenilenmiş ve
çağdaş bir yapıya kavuşturulmuştur. Öte yandan, tarım satış kooperatifleri ile
birliklerinin, siyasal karışmacılıktan uzak, malî yönden güçlü ve bağımsız,
rekabete açık bir biçimde, demokratik kooperatifçilik ilkeleri doğrultusunda
yönetilecekleri yapıya kavuşturulması amacıyla yasa düzenlemeleri yapılmıştır. Organize Sanayi Bölgeleri Yasası,
bölgelerin gelişmesine olanak sağlayacak biçimde değiştirilmiştir. Endüstri Bölgeleri Yasası çıkarılmıştır.
Endüstri bölgelerindeki yatırım başvurularının üç ay içerisinde
sonuçlandırılması öngörülmüş, böylece iç ve dış yatırımlara büyük ivme
kazandırılmasının yolu açılmıştır. Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Yasasıyla,
üretimin teknolojik yeniliklere açılmasına ve teknoloji yoğun üretimin
artırılmasına olanak sağlanmıştır. Şeker ve Tütün Yasalarıyla, üretimde
etkinliği ve verimliliği artıracak önlemler alınmış ve bu alanlar rekabete
açılmıştır. Esnaf ve sanatkârlarımızın kredi
borçlarıyla, vergi ve Bağ-Kur prim borçları uygun koşullarda
taksitlendirilmiştir. Tarım alanında kapsamlı bir reform
uygulanmaya başlamıştır. Bu bağlamda, tarım sektöründe uygulanacak
politikaların tek elden, eşgüdüm içinde belirlenmesi amacıyla, Tarımda Yeniden
Yapılandırma ve Destekleme Kurulu oluşturulmuştur. Çiftçi Kayıt Sistemi Projesi uygulanmaya
başlamış ve 2 300 000 çiftçinin kayıt işlemleri tamamlanmıştır. Tarımsal destekleme politikaları
değiştirilerek, doğrudan gelir desteği sistemine geçilmiştir. Bu yolla
çiftçilerimize sağlanan destek önemli tutarlara ulaşmıştır. Alternatif Ürün Projesinin uygulanması
Dünya Bankasının desteğinde başlamıştır. Proje, özellikle fındık ve tütün
alanlarında uygulamaya tam anlamıyla konulacaktır. Hububat alım politikalarında önemli
değişiklikler yapılmış, kademeli fiyat artışı ve zamanında ödeme sağlanmıştır. Toprak Mahsulleri Ofisinin malî yapısı
güçlendirilmiştir. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; son
haftalarda spekülatörlerin yol açtığı piyasalardaki kısmî dalgalanmaların
hiçbir ekonomik temeli bulunmamaktadır. Bütün göstergeler, tümüyle ekonominin
sağlığına kavuşma yolunda olduğunu işaret etmektedir. Ekonomik programın
gerekleri kararlılıkla yerine getirildiği takdirde geleceğimiz aydınlıktır. Türkiye, her alanda değişim projelerini en
yoğun olarak uygulamaya koyduğu bir dönemi yaşamaktadır. Bu dönemde yapılan
düzenlemelerin ve alınan önlemlerin olumlu sonuçlarının orta ve uzun vadede çok
daha iyi görüleceğine inanıyoruz. Bütün bu gelişmeler karşısında, bundan
öncekilerde olduğu gibi, Saadet Partisi Grubu adına verilen bu gensoru
önergesinin yersizliği de ortadadır. Belirtmek zorundayım ki, gensoruda yer
alan birçok iddia, herhangi bir dayanaktan yoksun olduğu gibi, çeşitli
bölümlerde de amacı aşan ifadeler kullanılmıştır. Hükümetimiz azim ve kararlılık içerisinde
işbaşındadır. Üç yılı aşkın bir süreden beri görevde bulunan hükümetimiz,
ülkemizin ve ekonominin esenliği için, gerektiğinde en zor kararları almış,
gerekli yasaları çıkarmış ve ülke sorunlarının çözümü yolunda hiçbir özveriden
kaçınmamıştır. Çalışmalarımız bundan sonra da bu anlayışla sürdürülecektir. Avrupa Birliğine tam üyelik vazgeçilmez
hedefimizdir; bu konuda da, koalisyon hükümeti içerisinde tam bir görüş birliği
bulunmaktadır. Avrupa Birliğine uyum sürecine ilişkin kısa vadeli taahhütler,
hemen hemen ve tümüyle süresinde yerine getirilmiştir. Koalisyon partileri,
Ulusal Programa koydukları imzalarının sonuna kadar arkasındadırlar. (DSP, MHP
ve ANAP sıralarından alkışlar) Pek çoğu siyasal ihtiraslardan kaynaklanan
nedenlerle, ülkemizde belirsizlik ortamı yaratmaya çalışılmasının kimseye yarar
getirmeyeceği ve bu tür girişimlerden hiçbir sonuç alınamayacağı herkes
tarafından iyi bilinmelidir. Bu nedenle, bütün kişi ve kurumlar kısır
tartışmalardan kaçınmalı, özellikle ekonomiyi olumsuz etkileyecek spekülatif
davranışlardan uzak durmalıdır. Her ne kadar gensoru önergesinin
gerekçesinde sadece ekonomik konular yer alıyorsa da, bazı parti grubu
sözcüleri, Başbakanımızın sağlık durumunu yine polemik konusu yaptılar; Saadet Partisi
Genel Başkanı Sayın Recai Kutan'ı bunun
dışında tutuyorum. Başbakanımız Sayın Bülent Ecevit'in
hastalığı, hükümet işlerinin yürütülmesi bakımından iddia edilenin aksine,
herhangi bir aksaklık yaratmamaktadır ve yaratmayacaktır. (DSP sıralarından
alkışlar; SP ve AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar[!]) Hepimizin yakından bildiği üzere, mesai
saatine bağlı olmayan başbakanlık görevi, doğal olarak başbakanlık için ayrılan
hizmet binasından yürütülebileceği gibi, Başbakanlık Konutundan da
yürütülebilmektedir. (DSP sıralarından alkışlar; AK Parti sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar[!]) Nitekim, hizmetin gereği olarak bu görev,
geçmişte de hizmet binasının yanı sıra Başbakanlık Konutundan da yerine
getirilmiştir. Önemli olan, görevin gereğinin tam olarak yerine getirilip
getirilmediğidir. Sayın Başbakanımız da, başbakanlık
görevinin gereğini -herkesin her zaman başına gelebilecek hastalık döneminde
de- ülke çıkarlarını her şeyin üstünde tutarak büyük bir özveriyle ve eksiksiz
olarak yerine getirmiştir. (DSP sıralarından alkışlar) Gerek Parlamentonun gerek
vatandaşlarımızın büyük çoğunluğunun Sayın Başbakanımızın görevini yerine
getirmede gösterdiği üstün gayreti ve başarısını takdirle karşıladıklarından en
küçük bir kuşku duymuyoruz. Sayın Başbakanın hastalığını öne sürerek
Başbakanlığın fiilen boş olduğunu iddia edenlerin gerçek niyeti ise, bu
durumdan siyasal çıkar sağlamaktır. (DSP sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar) H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) - DSP'li 9
milletvekili söylüyor. ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (Devamla) -
Esasen, hastalığı süresince Başbakanlık görevini, konutundan, fiilen, hiçbir
devlet işinde aksamaya yol açmayacak şekilde özveriyle yürütmekte olan Sayın
Başbakanımızın sağlığına bir an önce kavuşmasını, eminim, muhalefet partilerine
mensup değerli arkadaşlarımız da içtenlikle istemektedirler. (DSP sıralarından
"inşallah" sesleri) Bu düşüncelerle, gensoru önergesinin her
türlü dayanaktan yoksun olduğunu bir kez daha belirtir, Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlarım. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bakan. Başbakan Bülent Ecevit ve Bakanlar Kurulu
üyeleri hakkındaki gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki
görüşmeler tamamlanmıştır. Şimdi, gensoru önergesinin gündeme alınıp
alınmayacağı hususunu oylarınıza sunacağım: Gensoru önergesinin gündeme
alınmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Gensoru önergesinin gündeme
alınması kabul edilmemiştir. Gündemin "Meclis Soruşturması
Raporları" kısmına geçiyoruz. Bu kısmın birinci sırasında yer alan,
İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz ve 55 arkadaşının, Türk millî eğitim
politikasına aykırı, keyfî ve ideolojik uygulamalarıyla eğitim ve öğretimde
kargaşaya ve huzursuzluğa sebep olduğu, toplumsal gerilime yol açtığı, eğitim
sistemini AB ve uluslararası standartlardan uzaklaştırdığı ve görevini kötüye
kullandığı; bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 159, 228, 230, 240 ve 251 inci
maddelerine uyduğu iddiasıyla Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu hakkında
Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis
soruşturması açılmasına ilişkin önergesi ve (9/5) esas numaralı Meclis
Soruşturması Komisyonu raporu üzerindeki görüşmelere başlıyoruz. B)
GÖRÜŞMELER 1.–
İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz ve 55 arkadaşının, Türk millî eğitim
politikasına aykırı, keyfi ve ideolojik uygulamalarıyla eğitim ve öğretimde
kargaşaya ve huzursuzluğa sebep olduğu, toplumsal gerilime yol açtığını, eğitim
sistemini AB ve uluslararası standartlardan uzaklaştırdığı ve görevini kötüye
kullandığı ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 159, 228, 230, 240 ve 251
inci maddelerine uyduğu iddiasıyla Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu
hakkında Anayasanın 100 üncü ve 107 nci maddeleri uyarınca bir meclis
soruşturması açılmasına ilişkin önergesi ve (9/5) esas numaralı Meclis
Soruşturması Komisyonu Raporu (S. Sayısı : 878) (1) BAŞKAN - Komisyon?.. Hazır. Meclis Soruşturması Komisyonunun 878 sıra
sayılı raporu, daha önce sayın üyelere dağıtılmış ve ilgili Bakana da
gönderilmiştir. Rapor üzerindeki görüşmelerde, Komisyona,
şahısları adına 6 milletvekiline ve hakkında soruşturma açılması istenilen
Bakana söz verilecektir. Konuşma süreleri, Komisyon için 20 dakika,
şahısları adına söz alan milletvekilleri için 10 dakikadır. Son söz, hakkında
soruşturma açılması istenilen Bakana ait olup, süresi sınırsızdır. Rapor üzerinde ilk söz, şahsı adına,
Adıyaman Milletvekili Sayın Mahmut Göksu'ya aittir. Buyurun Sayın Göksu. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Süreniz 10 dakikadır. MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; Millî Eğitim Bakanı Sayın Metin Bostancıoğlu hakkında
verilen soruşturma önergesi üzerinde hazırlanan rapor hakkında söz almış
bulunmaktayım; sözlerime başlarken, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, konuşmama, soruşturma
komisyonunun bir üyesi olarak, komisyonun yapmış olduğu çalışmalar...
(Gürültüler) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen
hatibi dinleyelim... HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, çok
gürültü var, bu ortamda konuşmak mümkündeğil. TURHAN GÜVEN (İçel)- Sayın Başkan, çok
gürültü var. MAHMUT GÖKSU (Devamla) - Evet, çok gürültü
var. BAŞKAN - Buyurun, siz devam edin Sayın
Göksu. MAHMUT GÖKSU (Devamla) - Komisyonun yapmış
olduğu çalışmalar hakkında genel bir bilgi vererek başlamak istiyorum. Millî Eğitim Bakanı Sayın Metin
Bostancıoğlu hakkında (9/5) esas numaralı soruşturma önergesinin genel
gerekçesinde Türkçe, Türk Bayrağı, Türk Milleti, manevî değerlere bağlılık gibi
ifade, kelime ve terimleri yasakladığı; milletin değerlerine karşı savaş
açtığı; meslek lisesi öğrencilerini mağdur ettiği; ÖSYM'ce yapılan bakanlık
personelinin görevde yükselme ve yurtdışına gidecek eğitim müşaviri, ateşe ve
yardımcılarının sınavını ÖDYM'ye aktarmasıyla haksız uygulamalara sebebiyet
verdiği; ayrıca, yasalar karşısında eşitlik ilkesini açıkça ihlâl ettiği;
hukukdışı keyfi ve ideolojik
uygulamalarıyla görevini kötüye kullandığı; eğitim dünyamızı kaosa sürüklediği
iddiaları yer almaktaydı. Bu ve benzeri iddiaları araştırmak üzere
soruşturma komisyonu 30 Nisan 2002 tarihinde çalışmasına başladı. İçtüzüğe
göre, önce iki ay, yetmediği takdirde iki ay daha süresini uzatabilme imkânı
varken, komisyon, birbuçuk ayda çalışmasını tamamlamıştır. Bu birbuçuk aylık
süre içerisinde, 8 toplantı yapılmıştır. Bu 8 toplantının, ilki, çoğunluk
sağlanamadığı için yapılamamıştır; çünkü, başkan ve divanın oluşabilmesi için
seçimler yapılacaktı; ancak, çoğunluk sağlanamadı. İkinci toplantıda seçimler
yapıldı; üçüncü ve dördüncü toplantıları ise, usul tartışmalarıyla geçti. Değerli arkadaşlar, komisyon
toplantılarının başından beri üyelere ulaşan veya komisyona doğrudan gönderilen
tüm bilgi ve belgelerde ismi geçen kişileri,.en azından bazılarını, bakanlığın
uygulamalarından dolayı mağdur olmuş şahıslar ile müştekileri, usulsüz atama ve
işlemlerde imzası olan üst düzey bürokratları çağırıp dinleyelim diye ısrarlı
taleplerimiz karşısında komisyon bunu kabul etmemiştir ve Meclis tatile
giriyor, bir an önce bunu bitirmeliyiz savından hareketle, bir an önce, gelen
bilgi ve belgeleri derinlemesine araştırma yerine, bitirme yöntemini seçmiştir.
İşte, Sayın Başkanın, komisyonun son toplantısında... (Gürültüler) Sayın Başkan, çok gürültü var. HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkanım, bu
ortamda müzakere edilmez ki! BAŞKAN - Efendim, bütün arkadaşlar ayakta;
yani, arkadaşları oturtmak gibi bir sorumluluğum yok benim, arkadaşları
uyarıyorum. HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Herkesi oturtun.
Biz, şunu oturtun, bunu oturtun demiyoruz ki! BAŞKAN - Buyurun Sayın Göksu. MAHMUT GÖKSU (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, Sayın Komisyon Başkanı, son toplantının açılış konuşmasında, gelen
dosyaları bir bir sıralıyor. Sayın Cavit Kavak Bey, bakınız ne diyor, Komisyon
Başkanı oydu çünkü: "Sayın Mahmut Göksu tarafından 11-12 Haziran 2002
tarihlerinde dosyalar geldi. Başkanlık Divanımızda sabahtan beri bunları
inceledik. Türk Eğitim Sendikası Sinop Şubesinden istek dışı yapılan tayin ve
atamalar; usulsüz ve kanunsuz yapılan atamalar; İstanbul Kartal İlçe Millî
Eğitim Müdürü, işlemiş olduğu suçlara karşın, personel genel müdür yardımcısı
tarafından korunuyor iddiaları; Türk Eğitim-Sen Samsun Şubesi; mevzuata aykırı
norm kadro atamaları; branş öğretmenleri konusunda sıkıntı yaşanıyor; ders
kitaplarının maliyeti..." Bunların her biri birer dosya, başlıklar halinde.
Sayın Başkan okuyor ve "Talim ve Terbiye Kuruluna vekâlet etme;
komisyonlarda kıdemsiz görevlilerin çalıştığı; Lise Tarih II programını
alamamış öğrencilerin durumu; Dünya Bankasından alınan kredilere fesat hususu;
millî eğitim müdürlüğüne yapılan usulsüz atamalar ve tabiî, bunların dışında,
bize de gelen, bunun gibi böyle yüzlerce konu var; ama, Başkanlık Divanı olarak
geçen hafta aldığımız karar uyarınca, bugünkü değerlendirmeye geçmemiz yönünde
oybirliğiyle huzurunuza geldik" diyor. Onlarca dosyadan bahsediyor, kendilerine
gelen daha yüzlerce böyle konu olduğunu söylüyor Sayın Başkan; ama, Başkanlık
Divanı dediği, yani, iktidar partilerine mensup dört arkadaşımızın almış olduğu
karar gereği, oylamayla işi bitiriyorlar. Değerli arkadaşlar, dolayısıyla, bize
gelen dosyalar, bilgiler ve belgeler yeterince incelenmemiştir; burada da,
Sayın Başkan, bunu, zaten, çok açık ve seçik ifade etmektedir. Değerli arkadaşlar, bize gelen bilgi ve
belgeler doğrultusunda yaptığımız araştırmada, Sayın Bakanın, ideolojik davrandığı,
hukuku tanımadığı, usulsüz birçok atamaya imza attığı, ideolojik yaklaşımıyla
eğitim camiasında kaos meydana getirdiği çok açık ve seçik görülmektedir. Bakınız, Sayın Bakanın yaptığı işlerden
bir tanesi, yönetmeliği değiştirmektir. Yönetmelikteki "Türkçe",
"Türk Milleti", "Türk Bayrağı" gibi ifadeler kaldırılıyor. Değerli arkadaşlar, Sayın Bakanın, Türk
Milletinin edebî, tarihî, kültürel ve manevî değerlerine karşı tutumunu, yapmış
olduğu diğer icraatlarda da görebiliriz. Kelime temizletiyor; gayriresmî,
kurmuş olduğu özel bir alt komisyona "şu kelimeler kitaplara
girmeyecek" deniliyor ve bunlar, bugün, kendi öğrencilerimizin bilgisi
dışına itiliyor. İstiklal, millet, vatan, hürriyet, edebiyat, millet,
milliyetçilik gibi kelimeler, uzayıp gidiyor. Sayın Bakan "failatün
failatün dönemi bitti" derken, Türk edebiyatını, Türk Milletinin miladını
1923'ten başlatmakla da Türk Milletinin geçmişini inkâr ettiğini açıkça ortaya
koymaktadır. HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Bu söylediğine sen
inanıyor musun Allahaşkına?! MAHMUT GÖKSU (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, yine, bakın, elimde bir dosya var. Bu dosyaya göre, bir müfettiş
arkadaş, bir ilçede, bir lisede inceleme yaparken, tarih öğretmeniyle zümre
toplantısı yapıyor ve orada, ticaret meslek lisesinde okuyan öğrencilerin tarih
dersi okumadıklarını tespit ediyor ve raporun sonunu şöyle bağlıyor: "Buna
bağlı olarak, bu tür okullarda daha önce okuyan ve halen okumakta olan
öğrencilerin Tarih II, yani Osmanlı tarihi okumadan mezun olmaları gibi ciddî
bir yanlışlığın bulunduğu açıkça görülmektedir. Bundan dolayı, yetiştirme
programı uygulansın" diyor; ama, maalesef, o da uygulanmıyor. Bu çocuklar,
tarih dersi okumadan mezun oldularsa, bunların diplomalarının, aslında, iptal
edilmesi lazım; ama, maalesef, Bakanlık, tarihe, edebiyata nasıl baktığını
söylemleriyle ve eylemleriyle ortaya koymaktadır. Tarih ve Türk dili ve
edebiyatı derslerinin amacı, geçmişte milletimizin ortaya koymuş olduğu yazılı
ve diğer belgeleri gelecek nesillere tanıtmaktan ibaret olmasına rağmen,
bunların tanıtılmaması için elinden geleni yapıyor. HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Allahaşkına, sen
inanıyor musun bunlara?! MAHMUT GÖKSU (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, yine, bakın, Sayın Bakanın hukukdışı uygulamalarından bir tanesi;
kendisine, komisyonda "Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğünde 4 daire
başkanlığı varken, 4 tane daha ihdas ettiniz; bu, ne kadar hukukîdir" diye
sorduk. Sayın Bakan diyor ki: "Bakanlığımızın önemli projelerini
yürütmekte olan Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğünün böyle bir yapılanma
içinde olması tamamen ihtiyaçtan doğmuştur. Görevlendirilen personele hiçbir
ekücret ödemesi yapılmadığı gibi, kazanılmış hak sağlayabilecek bir düzenlemeye
de gidilmemiştir." Yani, bu arkadaşlar öğretmen maaşı alıyor, statüleri
öğretmen; ama, daire başkanı yetkisini kullanıyorlar. Değerli arkadaşlar, oysaki, idarenin
şekillenmesi kanunla olur. Bir daire başkanlığı ya kanunla ya da Bakanlar
Kurulu kararıyla kurulur; bu, müstakil veya bağımlı olmasına göre değişir.
Burada, açıkça, kanuna karşı bir işlem vardır. Bu, daire başkanı statüsünde
imza atan arkadaşlarımızın atmış olduğu imzalar da, aslında geçersizdir. Değerli arkadaşlar, birçok belge vardır;
ama, zamanın kısıtlı olmasından dolayı hepsine teker teker değinemeyeceğim.
Buraya getirdiğim değil, getirmediğim 2 klasör dolusu belge vardır. Biz,
bunları, Soruşturma Komisyonunda teker teker ele almak istedik; ama, maalesef
-dediğim gibi- son iki üç toplantıda ancak konulara girebildik. Son toplantıda
da, gelen dosyalar başlıklar halinde okundu ve oylamayla işi bitiriverdiler;
ama, ben inanıyorum ki, Yüce Meclis, bugün, bu dosyaların içeriğini açmayan
Soruşturma Komisyonunun aldığı kararın tersine, mutlaka, doğru bir karar
alacaktır. Değerli arkadaşlar, arkadaşlarımız, Sayın
Bakanın ideolojik davrandığını önergede belirtmiş. Bakın, elimde bir belge
var; bu belge, daha önce Muş Millî
Eğitim Müdürlüğü yapmış Hamdullah Haspolat hakkındadır. Bu arkadaşımız
hakkında, müfettişler, yapmış olduğu teftiş sonucunda, tekliflerinde diyorlar
ki: "Muş Millî Eğitim Müdürü Hamdullah Haspolat'ın, yine, millî eğitim
müdürü olarak başka bir ilde görevine devam etmesinin uygun olacağı..."
Yani, Muş'tan alınıp başka bir yere verilsin deniyor; çünkü, hakkındaki
iddialar, isnatlar önemli; ama, Sayın Bakan Bey ne yapıyor; bu arkadaşımızı
alıyor, Ankara'da daire başkanlığına; nereye, Personel Özlük İşleri Daire
Başkanlığına getiriyor. Peki, bu millî eğitim müdürü hakkında, o günün valisi,
yani, sicil amiri olan vali bey nasıl sicil vermiş?.. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Göksu, 1 dakika içinde
toparlayın efendim. MAHMUT GÖKSU (Devamla) - Bakın, vali beyin
verdiği sicil: "Ketum değildir, dedikoduyu sever, menfaatına düşkün olup,
ideolojik hareket eder." Yani, alıyor bunu, sicilden sorumlu bir dairenin
başına getiriyor. Değerli arkadaşlar, yine, bu konuda çok
fazla örnek vermeye gerek yoktur. Türk Eğitim-Sen Sinop Şubesinin göndermiş
olduğu raporu okuduğumuz zaman, Sinop'ta bile eğitimin hangi noktaya geldiği
çok açık ve seçik ortaya çıkmaktadır. Değerli arkadaşlarım, Millî Eğitim Bakanı
hakkında basında çok şeyler yazıldı çizildi; ama ben çok şey göstermeyeceğim.
Eğitimde bir tahribat vardır, işte bunu Ortadoğu Gazetesi manşet yapmış;
"bizim, eğitimdeki bu tahribatı durdurabilmemiz için bugün elimizde önemli
bir fırsat vardır. Ben diyorum ki, hep beraber eğitimdeki bu tahribatı
durduralım; bu rezalet ve felakete artık son verelim" bu da yine Ortadoğu
Gazetesinden. Değerli arkadaşlar, yine Sayın Millî
Eğitim Bakanı hakkında, Sayın Milletvekilimiz Agâh Oktay Güner Bey bir kitap
yazmış, herhalde bir bakan görevde iken, aleyhinde böyle bir kitap yazılan
başka da bir bakan, cumhuriyet tarihinde yoktur. Sayın Agâh Oktay Güner Bey diyor ki... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) MAHMUT GÖKSU (Devamla) - "Millî
Eğitim Bakanlığı bugünkü yanlış gidişten kurtarılmazsa, Türkiye akıbeti meçhul
bir felakete gitmekten kurtulamaz. Önce Türk dili, kültürü ve tarihi diyenler
siyasî mensubiyet taassubunu bir kenara itiniz. Cehaletin ihanet çapına
ulaştığı bu gidişe hayır, dur deyiniz... Yoksa yarın çok geç olacaktır..." Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın Göksu teşekkür ederiz. İkinci konuşmacı, Antalya Milletvekili
Sayın Salih Çelen. Buyurun Sayın Çelen. (DYP sıralarından
alkışlar) Süreniz 10 dakika. SALİH ÇELEN (Antalya) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Millî Eğitim Bakanı Sayın Metin Bostancıoğlu hakkında,
keyfi ve ideolojik uygulamalarıyla eğitim ve öğretimde kargaşaya ve
huzursuzluğa sebep olduğu, toplumsal gerilime yol açtığı ve görevini kötüye
kullandığı iddiasıyla verilen, 9.4.2002 günkü 84 üncü Birleşimde görüşülen
Meclis soruşturması açılmasına dair önerge ve (9/5) Esas Numaralı Meclis
Soruşturması Komisyonu raporu üzerinde şahsım adına söz aldım, Yüce Heyeti
saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, yine bir iktidar
klasiğiyle karşı karşıya bulunuyoruz. Bir soruşturma önergesi veriliyor, uyum
içinde çalıştığını her fırsatta söyleyen; ancak, gizli oylamalarda, hiç de uyum
içinde olmadıkları tespit edilen bu üçlü koalisyon iktidarının milletvekilleri,
gerçek niyetleri ve vicdanlarıyla baş başa kalınca, soruşturma önergelerini
kabul ediyor; ancak, sonra, her ne oluyorsa, belki de komisyon çalışmaları açık
olduğundan, bu yaklaşımı terk ederek, yine, iktidar menfaatları doğrultusunda,
hükümet olmanın verdiği güç doğrultusunda hareket ederek, önce kullandıkları
oyu değiştirmektedirler. Daha doğrusu, her ne pahasına olursa olsun,
çocuklarımızı coplatma pahasına da olsa, yerlerde sürükletme pahasına da olsa,
Avrupa Birliğini kaybetme, Avrupa Birliği kapılarını Yüce Türk Milletine
kapatma pahasına da olsa, hatta, Kıbrıs'ı, şehitlerimizin kanlarıyla
suladığımız Kıbrıs'ı terk etme pahasına da olsa, hükümette kalmak için, her
şeyden vazgeçilmektedir. Ne var bu hükümette, bilmiyoruz! Aslında, milletimizin
tamamı, bu hükümetin gitmesini istiyor. Değerli milletvekilleri, az önce bu
kürsüde konuşan Sayın Bakan, -hükümet adına yaptığı konuşmada- hükümetin
icraatlarının çok iyi olduğunu söyledi. Yalnız, bizim yaptığımız araştırmalara
göre, maalesef, hiç de öyle değil. Şimdi, komisyonda, Sayın Millî Eğitim
Bakanının savunmasını dinlerken, Sayın Bakan, yapılan bütün faaliyetlerin,
yani, kendisi hakkında öngörülen suçlamaların tamamının, fiillerin büyük
çoğunluğunun, Bakanlar Kurulu kararlarından kaynaklandığını, Bakanlar Kurulu
tarafından yapılan yönetmelik değişikliğinden kaynaklandığını söylemiştir.
Dolayısıyla, asıl suçlunun kendisi değil, Bakanlar Kurulu olduğunu ifade
etmiştir. Ben de, aslında, bu soruşturmada, Sayın Millî Eğitim Bakanının değil,
tüm bakanların, yani Bakanlar Kurulunun Yüce Divana gitmesi gerektiğini
düşünüyorum. Gerçekten de, bütün fiiller Bakanlar Kurulu kararıyla
gerçekleşmiştir ve bu Bakanlar Kurulu, almış olduğu ekonomik kararlar
nedeniyle, Türk Milletini hepten sıkıntıya sokmuştur. 1999 senesinde kurulan bu hükümet, önce
Türkiye'yi esenliğe çıkaracağız iddiasıyla ortaya çıkmış, ortaya konulan
Tablita programı da, 2000 Kasımında ve 2001 Şubatında duvara toslayarak,
sekteye uğrayarak, Türkiye'de çok büyük bir krize neden olmuş ve bir daha
onulması mümkün olmayan yaralar açmıştır. Gerçekten de, Türk Milleti, bu
hükümet kurulduğunda, bu hükümete, kendisinin beklediğinden daha fazla güven
vermesine rağmen, toplumun tüm kesimleri, yazılı ve görüntülü basın,
sendikalar, demokratik kitle örgütleri, bütün güçler, hepsi çok büyük bir güven
göstermiş olmasına rağmen ve milletimiz de bu hükümetin alacağı ekonomik
kararlara çok büyük bir umut bağlamış olmasına rağmen, krizlerden sonra bu
hükümet bütün bu umutları yitirmiştir. Güveni yitiren hükümet de... Geçenlerde
bir gazetede çıkan habere göre, Türk vatandaşları yurt dışına 65 milyar dolar
kaçırmış, Türkiye'de de yastık altına 20 milyar dolar civarında para girmiştir.
Bu para sisteme girmediği sürece, Türkiye'de istikrarın yeniden tesis edilmesi
mümkün değildir. Gerçekten de, bu hükümet, aynen kaldığı takdirde, hiçbir
şekilde, millet nezdinde güvenini yerine getiremez, güveni sağlayamaz ve
vatandaşımız yurt dışına kaçırdığı parayı geri getirmez, sistem eski haline
gelmez, istikrar olmaz ve maalesef, yatırım olmaz, üretim olmaz, hiçbir şekilde
piyasaların eski haline gelmesi mümkün değildir. İşte, bu nedenlerle, bu hükümetin derhal
seçime gitmesi gerekirken, seçime gitmemesi dolayısıyla, bana göre Yüce Divana
değil -Türk Milletine sorsanız nereye gönderir bilmiyorum- ama, mutlaka bir
yerlere gitmesi gerekir. HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Allah Allah!.. Vay
anasını!.. SALİH ÇELEN (Devamla) - Türk Milleti diyor
ki: "Bu hükümet gitsin, yakamızdan düşsün de, nereye giderse gitsin"
Yüce Divana mı gider, uzaya mı gider, fezaya mı gider bilmiyorum; ama, bir
kamuoyu araştırması yapılırsa, Türk Milleti, gerçekten de, bu hükümetin, artık,
yakasından düşmesi gerektiğini, düşmesinin doğru olacağını her yerde
söylemiştir. Sayın Millî Eğitim Bakanımıza Komisyonda
sorduğum bir soru var. Sayın Millî Eğitim Bakanımız bir belge imzalamış; Teftiş
Kurulu Başkanlığına hitaben yazdığı bu yazıda diyor ki: "Millî Eğitim
Bakanlığındaki müfettişlerin içinde yüzde 75-80 oranında aşırı dinci bulunduğu,
fezlekelerin irticaî örgütlerin istekleri doğrultusunda hazırlandığı..."
daha birçok şey yazıyor ve neticede "öğrenilmiştir" diyor. Şimdi,
Sayın Bakanın, Bakanlığında bulunan yüzlerce müfettişe bakış açısı budur. Yani,
müfettişlerin yüzde 75-80'inin Millî
Eğitim Bakanlığının temel anlayışına uygun olmadığını, dinci bir anlayışın
hâkim olduğunu, bu düşüncede olduklarını ileri sürmüştür. Bunu, Sayın Bakan,
komisyondaki savunmasında şu şekilde özetlemiştir, şöyle savunmuştur, demiştir
ki: "Bu benim ifadem değil; bu, tırnak içinde yazıldığı için başkalarının
ifadesidir." Ancak, Sayın Bakana soruyorum: Madem öyleydi, cümlenin altına
niye "öğrenilmiştir" ibaresini koydunuz? Bu cümleden hareketle, Sayın
Bakan, müfettişlere böyle baktığı için olacak ki, müfettişler tarafından
hazırlanan raporları kale almamış ve müfettişlerin "yargıya sevki gerekir,
disiplin cezası alması gerekir, savcılığa suç duyurusunda bulunulması
gerekir" şeklindeki raporlarını kale almayarak, kişileri, suçluları
yargıya sevk etmemiştir. Gerçi, hoş, neticede yanlış hesap
Bağdat'tan döner misali, bu yanlışlıklar da yargıdan dönerek, Danıştaydan
dönerek, kişiler, yargıya giderek cezalandırılmışlardır. En azından, ceza
almaları için gerekli soruşturmalar ve davalar açılmıştır. Ancak, Sayın
Bakanın, müfettişlere bu şekildeki bakışı, maalesef, yargıya da gölge
düşürmüştür. Sayın Bakan, bir hukukçu olarak "ben böyle şey yapmadım"
dese de kabulü mümkün değildir, yapılan işlem doğru değildir. Dolayısıyla, biz,
Doğru Yol Partisi olarak, hem komisyonda hem de burada, Sayın Bakanın Yüce
Divanda yargılanarak, aklanması gerektiğini düşünmekteyiz. Değerli milletvekilleri, esasen, olmayan
bir hükümette, Başbakanı olmayan bir hükümette, fiilen hiç bulunmayan, yok
hükmündeki bir hükümette, Millî Eğitim Bakanımız Sayın Metin Bostancıoğlu'nu
Yüce Divana sevk etseniz de sevk etmeseniz de sonuç değişmeyecektir. Zira, şu
an ülkemizde gerçek manada bir hükümet yoktur ki, bakanı olsun ve Yüce Divana
sevk edilsin! Ayrıca, benden önceki konuşmacıların da
açıkladığı üzere, Sayın Bakan, yapmış olduğu uygulamalarla Yüce Divana sevk
edilmesi gerektiği kanaatini bizde uyandırdığından, Sayın Bakanın Yüce Divana
sevk edilmesi gerektiğine inanıyor; Yüce Heyeti, burada, saygıyla selamlıyorum.
(DYP, AK Parti ve SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Çelen. Üçüncü konuşmacı, Eskişehir Milletvekili
Sayın Mehmet Sadri Yıldırım. Buyurunuz Sayın Yıldırım. (DYP
sıralarından alkışlar) MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 878 sıra sayılı, İstanbul Milletvekili Sayın
İrfan Gündüz ve 55 arkadaşının, Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu hakkında
Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis
soruşturması açılmasına ilişkin önergesi ve (9/5) esas numaralı Meclis
Soruşturması Komisyonu raporu hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce
Heyetinizi, Aziz Milletimizi ve vefakâr eğitim camiamızı saygılarımla
selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, eğitim, ülkemizin
çağdaş ve uygar olabilmesi için en önemli, temel unsurlardan biridir; yani,
ülkemizin aydınlığa kavuşması, medeniyetin ve demokrasinin gelişmesi, ülkemizin
kalkınması, refaha ulaşması ve ülkemizin geleceği için eğitim çok çok
önemlidir; çünkü, eğitim, bir milletin can damarıdır ve bir devletin varlık ve
bekası eğitimle mümkündür. Başka bir deyimle, çağdaş ülkelerde eğitim, her
problemin çözümünde ilk akla gelen unsurdur. Eğitim meselesi, millî bekamızı ve
geleceğimizi ilgilendiren çok önemli ve partilerüstü bir meseledir; yani,
eğitim, devlet politikası ve millî mesele olmalıdır. İşte, eğitim ve öğrenimin
önemini gören devletimiz, onu Anayasa teminatı altına almıştır. Anayasamızın 42
nci maddesinde "Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz. İlköğretim,
kız ve erkek bütün vatandaşlar için zorunludur ve devlet okullarında
parasızdır." denilmektedir. Devletimiz, kanun düzenleyerek, herkesin,
eğitim ve öğrenim hakkından taviz vermeden, kız-erkek ayırımı yapılmadan, eşit,
zorunlu ve parasız olarak okumasını ve okutulmasını istemiştir; çünkü, ülkenin
kurtuluşu, kaliteli, vasıflı, iyi bir eğitim ve öğretimle mümkün olur. Bu
eğitim ve öğretim de, tarihini, kültürünü, geçmişini bilen, Türk dilini seven,
meslek dallarında çok iyi yetişmiş, Atatürk ilkeleri ve inkılapları
doğrultusunda millî şuura sahip olan eğitimci ve öğretmen yetiştirmekle mümkün
olur; çünkü, bu şuurla yetişen öğretmen, aynı şuurla öğrenci yetiştirecektir;
bu öğrenci de, bu gençlik de, Atatürk'ün dediği gibi, ülkeyi emanet edeceğimiz
gençlik olacaktır. Değerli milletvekilleri, Atatürk'ün dediği
gibi ve devletimizin ve Anayasamızın gösterdiği hedefler doğrultusunda,
ülkemizde, demokratik eğitim ve öğretim yapılmakta mıdır? Son üç yılda, eğitim ve öğretimin durumu
nedir: Önce, sekiz yıllık temeleğitime bir bakalım. Öncelikle, temeleğitimin,
maalesef temeli yok; çünkü, personel yok, altyapı yok, araç-gereç yok,
laboratuvar yok, bina yok, çoğu okulumuzda branş öğretmeni yok, halen
okullarımızın büyük bir kısmında tek öğretmenle eğitim yapılmaktadır, müstahdem
yok, para yok. Bir okula, yıllık, 69 000 000 lira düşüyor. Öğretmenler değişik
branşlardan olduğu için, çocukların seviyesine inemiyor. İlköğretim okullarında
asıl müdür yok; idare, vekil müdürlerle yürütülüyor. Taşımalı eğitimin iki üç
aylık paraları hâlâ ödenmemiştir. Bilhassa ilköğretim okullarında rehber,
İngilizce öğretmenlerimiz yok. Böylece, eğitimde kalite düşüyor. Meslek okulları kapatılınca, bundan en çok
Anadolu çocukları zarar görüyor; çünkü, okumaları engelleniyor, âdeta önü kesiliyor.
Dolayısıyla, Anadolu KOBİ'lerinin önü de kesilmiş oluyor. Sayın Bakanım, fen bilgisi ile din kültürü
ve ahlak bilgisi ders programları değiştiği halde, bir yıldan beri, ilgili ders
kitapları yayınlanmamış olup, bu durum, öğrencileri ve velileri zora
sokmaktadır. Okullarda okutulan ilköğretim Türkçe programı, eğitimcilere göre,
günümüz şartlarına uygun değildir. Taslak uygulamalar üç yıl önce yapıldığı
halde, halen yeni program ortada yoktur. Okullarda, diğer derslerin programları
çağdaş programa göre yenilendiği halde, ülkemiz ve dilimiz için en önemli
program olan Türkçe programı halen yenilenmemiştir. Millî eğitim yayını olan ders kitaplarını
seçen kalifiye öğretmenler görevden alınmış, yerlerine iki yıllık yeni
öğretmenler tayin edilmiştir. Hatta, şu anda, ders kitapları, öğretmenler
tarafından yeteri kadar tanınmamaktadır. Dolayısıyla, okullarda, tamamen, özel
yayınevlerinin ders kitapları tercih edilmektedir. Böyle olunca, ücretsiz kitap kampanyaları
iflas etmekte, depolar dolusu kitap çürümekte ve kullanım süreleri geçmektedir.
Bunların sebebi nedir Sayın Bakanım?! Meslek lisesi mezunu öğrencilerin
üniversite girişlerinde esas alınan puanlarının hesaplanmasında uğradıkları
haksızlığı nasıl gidereceksiniz?! Bunların önü mutlaka açılmalı ve eşit
şartlarda üniversiteye girebilmelidirler. Sayın Bakanım, ülkemizde 2 000 000 sakat
ve özürlü çocuk vardır, bir bu kadar da yetişmiş insanımız vardır. Bunlara
yeteri kadar eğitim verebiliyor musunuz, devlet olarak ilgi gösterebiliyor
muyuz, elinizi uzatabiliyor musunuz?! Yine, bu insanların mağduriyetlerini
unutturmak için iş ve aş verebiliyor muyuz; yani, kazanılmış olan yasal
haklarını verebiliyor muyuz?! Bunlara toplum olarak eğilmeli ve öncelik
tanımalıyız; çünkü, onlar, bizim kardeşlerimizdir. Sayın Bakanım, maalesef, her kesime olduğu
gibi, sakat ve özürlülere de eğitim veremiyorsunuz, onlara da üvey evlat
muamelesi gösteriyorsunuz. Artık, siz, bu millete, devletin babalığını
unutturdunuz; onun için, millet sizden umudunu kesmiştir. Son üç yılda, öğretmen tayinlerini sınava
tabi tuttunuz; ama, buna rağmen, puana riayet etmediniz. Sayın Bakanım, yine, son üç yılda, tüm
eğitim yöneticilerinin yerini değiştirdiniz; 70 il müdürü ile şube müdürlerinin
yerlerini değiştirdiniz. Çok yerde, millî eğitim müdürlükleri halen vekâletle
yürütülmektedir. Taşrada, müstahdemler memurluk yapmakta, memurlar ve
yöneticiler de müstahdemlik yapmaktadırlar. Bu mudur çağdaş ve modern eğitim;
soruyorum! Sayın Bakanım, ülke idaresinde olan
basiretsizliğinizi millî eğitimde de gösterdiniz. Millî eğitimdeki devlet
politikasını değiştirerek, hükümet politikası haline getirdiniz. Açıkça,
partizanlık yaptınız; ehil ve liyakatli, uzman olan insanları makamlarından
alarak, geri görevlere verdiniz. Böylece, millî eğitimi de talan ettiniz. Üç
yıldır artan hayat pahalılığı karşısında, vatandaşı, çocuğuna kitap defter
alamaz, harçları yatıramaz hale getirdiniz. Açıkçası, fakir çocuklarına,
okumayın dediniz. Böylece, vatandaşı, çocuğunu okutamaz hale getirdiniz. Sayın Bakanım, eğitimin sorunları çoktur;
ancak, hiçbirini çözemediniz. Üç yıldır dile getirdiğimiz, eğitimcilere ve
öğretmenlere, başkalarına muhtaç olmadan, ikinci iş yapmadan karınlarını
doyuracak ücreti ne zaman vereceksiniz? Görülüyor ki, siz Millî Eğitim Bakanı
olduğunuz müddetçe eğitimin sorunları azalmayacak, artacak ve eğitimin kalitesi
daha da düşecektir. Böylece, Sayın Bakanımın, Türk millî eğitim politikasına
aykırı, keyfî ve ideolojik uygulamalarıyla eğitim ve öğretimde kargaşaya ve
huzursuzluğa sebep olduğu, toplumsal gerilime yol açtığı, eğitim sistemini
Avrupa Birliği ve uluslararası standartlardan uzaklaştırdığı anlaşılmakta. Artık, Sayın Bakanın, millî eğitime
faydalı olamayacağından, görevi bırakmasını ve çekilmesini diliyor, Yüce
Heyetinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Yıldırım. Dördüncü konuşmacı, Ordu Milletvekili
Sayın Eyüp Fatsa. Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar) EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Millî Eğitim Bakanı Sayın Metin Bostancıoğlu hakkında kurulan
(9/5) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu raporu üzerinde şahsım adına
söz almış bulunuyorum; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, 57 nci hükümetin
göreve başlamasıyla beraber, ülkemiz her alanda ciddî krizlerle karşı karşıya
kalmış, insanımız ağır ekonomik ve sosyal şartlar altında bir umutsuzluğa, bir
çaresizliğe sürüklenmiştir. Hükümet, insanımızın yaşadığı bu krizleri ortadan
kaldırmak şöyle dursun, yeni krizlerin doğmasına sebep olmuştur. Değerli arkadaşlar, yaşanılan bütün
ekonomik, sosyal ve siyasî krizlerden daha vahimi, geleceğimizin teminatı
çocuklarımızı yetiştirmek üzere kurulmuş bulunan Millî Eğitim Bakanlığımızda,
Sayın Bostancıoğlu'nun bakanlığında yaşanmaktadır. Sayın Bakanın üç yılı aşan
bakanlığı dönemiyle ilgili, başta Anayasa olmak üzere, temel yasalar ve Türk
millî eğitim politikasına aykırı uygulamaları sebebiyle, Türkiye Büyük Millet
Meclisi üç ay önce duruma el koymuş ve Bakan hakkında bir Meclis soruşturması
komisyonu kurulmasına karar vermiştir. Değerli arkadaşlar, Soruşturma Komisyonu
raporunu inceledim. Komisyona ulaşan bilgi ve belgeler dikkate alındığında,
konu Meclis Genel Kuruluna gelmeden, Sayın Bakanın, ortaya konulan bu gerçekler
karşısında siyasî etik ve bakanlık sorumluluğunun gereği olarak istifa etmesi
gerekirdi. Gerçi, hükümetteki partilere mensup sayın komisyon üyeleri oy
üstünlükleriyle bütün bu hukuksuz ve usulsüz uygulamaları görmezlikten gelerek,
Sayın Bakanı komisyon raporunda aklamışlardır. Şimdi, konu, yeniden Genel
Kurulun huzuruna gelmiş, Milliyetçi Hareket Partili ve Anavatan Partili
arkadaşlara hatalarını düzeltme imkânı doğmuştur. Değerli arkadaşlar, Sayın Bakanın
bakanlığı döneminde yapmış olduğu hukuksuz ve usulsüz uygulamaların bazılarını
dikkatlerinize arz etmek istiyorum. Sayın Bakan, Okul Öncesi Eğitim Kurumları
Yönetmeliğinde yaptığı değişiklikle; a- "Çocukların millî, manevî, ahlakî,
kültürel ve insanî değerlere bağlılığının gelişmesine yardımcı olmak"
şeklindeki maddesini "çocukların hayal güçlerinin gelişimi, yaratıcı
yollarla düşünce ve duygularını anlatabilme ve iletişimi kurabilme becerilerini
kazandırma" şeklinde değiştirerek "millî", "manevî",
"ahlakî", "kültürel" ve "insanî değerlere
bağlılık" gibi kelime ve ibareleri, b- "Çocukların Türkçe, Türk Milleti,
Türk bayrağı, Atatürk, aile ve insan sevgisiyle ilgili duyguları uyandırılır ve
manevî değerlere bağlılıkları sağlanır" maddesi de "çocukların;
Atatürk, yurt, ulus, bayrak, aile ve insan sevgisini benimsemiş, kendine
güvenen, çevresiyle iyi iletişim kurabilen, dürüst, ilkeli, çağdaş düşünceli,
hak ve sorumluluklarını bilen, saygılı ve kültürel çeşitlilik içinde hoşgörülü
bireyler olarak yetişmelerine temel hazırlamak" şeklinde değiştirilerek
"Türkçe", Türk Milleti", "Türk Bayrağı", "manevî
değerlere bağlılık" gibi kelime ve ibareleri yasaklamış, Anayasamız ve
ilgili yasalarımızda yer alan ve bu yönüyle korunması ve çocuklarımıza
öğretilmesi zorunlu olan değerlere âdeta savaş açmıştır. Sayın Bakan, sekiz yıllık kesintisiz
zorunlu eğitim uygulamaya konulurken, ilköğretimde yüzde yüz okullaşma, sınıf
mevcutlarının 30'a indirilmesi ve ikili eğitimden normal eğitime geçilmesinin
2000 yılı sonuna kadar sağlanacağını taahhüt etmiştir; ancak, uygulama çok
farklıdır; 60, 70, hatta bazı yerlerde 100 kişilik sınıfların olduğu, 5 sınıfın
bir arada eğitim yaptığı bilinmektedir. Okullarımız, bu haliyle, modern eğitim
kurumlarından çok, âdeta koyun ahırlarını andırmaktadır. Oysa, Teftiş Kurulu
Başkanlığının 27.7.2001 günlü birleştirme raporunda bu hedeflerden hiçbirinin
gerçekleşmediği tespit edilmiştir. Üç yıldan bu yana katrilyonlarca harcama
yapmış olan Bakan, 50 okulun tuvaletini bile yaptıramadığını maalesef itiraf
etmiştir. Sayın Bakan, sekiz yıllık eğitim
uygulamalarında, her türlü desteğe rağmen, görevini ihmal ettiği için başarısız
olmuştur. Uygulamalarıyla, sekiz yıllık zorunlu eğitimi, sorunlu eğitim haline
getirmiştir. Değerli arkadaşlar, yurtdışında
görevlendirilecek eğitim müşaviri, ataşe ve ataşe yardımcılığı sınavı, iki yıl
öncesine kadar ÖSYM tarafından yapılırken, Sayın Bakan, bu görevi, Bakanlığına
bağlı ÖDYM'ye aktarmış; sınava katılanlar arasında sınav sorularını hazırlayan,
soru ve cevapları belirleyen, sonuçlarını değerlendirecek olanların bulunduğu
iddiaları yaygındır. Hatta, ÖDYM'nin bağlı bulunduğu daire başkanı ve bazı
personeli bile bu sınavı kazanmışlardır. Soruşturma Komisyonu, bu konuyu Sayın
Bakana sormuştur. Sayın Bakan, bu merkezin çalışmalarıyla ilgisi olmayan
açıklamalar yapmış ve adı geçen daire başkanının aynı genel müdürlükte
çalıştığını kabul etmiştir. Bu sınava 359 kişi girmiş; kazanan 37 kişiden 21'i
Ankara'dan, bunun da 13'ü Bakanlık merkez teşkilâtındandır. Sonuçların
açıklanmasından sonra, bu sınavın daha başlangıçta görülen şaibesi gerçekleşmiştir.
Buna rağmen, Sayın Bakan, sınavı iptal etmeyerek görevini kötüye kullanmıştır. Sayın Bakan, yurtdışı atama mevzuatında
yer alan "o ülkenin dilini bilmek esastır" kuralını çiğneyerek,
Almanca bilmeyen Selma Tarhan'ı ve Ruhi Kılıç'ı Almanya'ya ataşe olarak
göndermek suretiyle görevini kötüye kullanmıştır. Teftiş Kurulu raporunda, Ömer Özüduru'ya
1/30 oranında aylıktan kesme cezası ve kurul üyeliği görevinden alınma teklifi
uygulanmadığı halde, Daire Başkanı Kemal Koçak hakkındaki kınama cezası
uygulanmış ve görevinden alınmıştır. Ayrıca, Ömer Özüduru, Pasifik Yayınları
adına felsefe ders kitabı yazıp, üyesi olduğu kurulda kabul edilmek üzere,
incelemeye sunmuştur. Ömer Özüduru'nun, nüfuzunu kullanarak yazdığı kitabı,
ders kitabı kabul ettirmek istemesi, Talim ve Terbiye Kurulunu şaibe altında
bırakmıştır. Millî Eğitim Bakanlığının bir bilim ve danışma organı ve kalbi
mesabesinde olan bu kurumu, kendi emellerine alet etmeye çalışmıştır. Metin
Bostancıoğlu, Ömer Özüduru hakkında bugüne kadar bir işlem yapmayarak, görevini
kötüye kullanmıştır. Soruşturma Komisyonu da, Sayın Bakan da bu konuya hiç
temas etmemiştir. Bu bile, komisyonun, çalışmalarında gerekli hassasiyeti
göstermediğine işaret etmektedir. Talim ve Terbiye Kurulu Yönetmeliğinde
daha önce yapılan bir değişiklikle başkan yardımcılıkları oluşturulmuştur.
Devlet Personel Başkanlığı, Millî Eğitim Bakanlığından, kanunsuz olarak ihdas
edilen başkan yardımcılıklarının yönetmelikten çıkarılmasını istemiştir. Buna
rağmen, Bakan, başkan yardımcılığı unvanlarını kaldırmamış ve Selahattin
Meydan, Füsun Köksal, Ahmet Sönmez'in bu unvanı kullanmalarına göz yummuştur.
Böylece, olmayan kadro ve unvan ihdas edilmiştir. Bu da, kanunlara göre suçtur.
Kısaca, yönetmelik kanuna aykırıdır. Sayın Bakan, bu konuyla ilgili olarak,
Talim ve Terbiye Kurulu Yönetmeliğini dayanak göstermiştir. Ne hazindir ki, bu
soruşturmaya eklenen yönetmelikte yer alan 5 inci madde, 1999'da değiştirilmiş
eski maddedir. Görüldüğü gibi, Sayın Bakan ve koruduğu
bürokratlar, kabul ettikleri ve uyguladıkları yönetmeliğin bile farkında
değillerdir. Belge ve yönetmelik gösteriyoruz diye, hem soruşturma komisyonunu
hem Meclisi yanıltmaktadırlar. Komisyon bu konuyu incelememiş, Bakan da
görmezlikten gelmiştir. 2001-2002 öğretim yılından itibaren beş
yıl için ders kitabı kabul edilen bir özel yayınevine ait Güzel Konuşma ve
Yazma 1 ve 2 kitapları, bizzat Metin Bostancıoğlu tarafından kurulan bir
bilirkişi komisyonuna incelettirilmiştir. Bu yeminli bilirkişi komisyonu,
kitaplarda pedagojik yönden çocuklara zararlı olabilecek ve yanlış bilgiler yer
aldığını tespit etmiştir. Sonradan yapılan inceleme sonunda, bu gibi hatalar
olduğu tespit edilen kitaplar, yönetmeliğe göre, iptal edilir. Talim ve Terbiye
Kurulu Başkanlığı ve bu başkanlığa bağlı Ders Kitapları İnceleme Merkezi, her
nedense bu kitapları iptal etme yoluna gitmemiş ve yine, okutulmasına devam
edilmesini sağlamıştır. Bakana, Müsteşara, Teftiş Kuruluna ve Talim ve Terbiye
Kuruluna intikal ettirilmiştir; ancak, hiçbir kurum görevini yerine getirmemiş
ve zincirleme usulsüzlük devam etmiştir. Millî Eğitim Bakanı, meslek liselerinin 9
uncu sınıfından genel liselere geçişi, kanuna aykırı yapılan düzenlemelerle
engellemiştir. Bu düzenleme binlerce insanı yargıya götürmüş ve yargı da bu
düzenlemeyi iptal etmiştir. Kanunsuz olarak mevzuat düzenleyip binlerce insanı
mahkeme kapılarına düşüren Sayın Bakan, görevini hangi yasaya uygun olarak
yapmıştır? Bu olay bile, bir bakanın istifası için yeter bir sebeptir. Sayın Bakan dava açan personel sayısının
35 000 olmadığını söylüyor; oysa, soruşturma komisyonuna verdiği ifadede 8
000'den fazla dava açıldığı görülmektedir. Sayın Bakana göre bu önemli bir sayı
değildir. Kaldı ki, Danıştayda süren davanın 11 000'den fazla olduğu
bilinmektedir. Sayın Bakan kendi personelini mağdur edip mahkeme kapılarında
süründürüyor, sonra da kanun ve yönetmeliklere uygun hareket ettiğini söylüyor. Değerli arkadaşlar, aşağıda size bir ibret
belgesi sunuyorum. Bir bakan ki, çalıştığı insanları dinci diye suçluyor,
irticacı diye suçluyor; suçluyor, ama, bir belge de gösteremiyor. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - 1 dakika içinde toparlayınız
efendim. EYÜP FATSA (Devamla) - Bakın, yazıdan
aynen okuyorum; Sayın Bakan imzalı yazıda ne deniliyor: "Millî Eğitim
Bakanlığındaki müfettişlerin içinde yüzde 75-80 oranında aşırı dinci bulunduğu,
fezlekelerini irticaî örgütlerin istekleri doğrultusunda hazırladığı, bu
kapsamda atandığı öğrenilmiştir." Müfettişlerine iftira eden bir kimse, bu
kurumda nasıl bakanlık yapmaya devam edebilir? Bir tarafta, evrakta sahtekârlık
yapan korunuyor, öte yandan, bir suçu olmayan insanları dinci olarak suçluyor.
Bir taraftan, bazı insanları sekiz yıllık eğitime karşı olmakla suçluyor, öte
yandan, tazminat cezalarına mahkûm ediliyor. Değerli arkadaşlar, Sayın Bakan, ders
yılının ortasında yönetmelik değişikliği yaparak 13-14 yaşında "ben okumak
ve aydınlanmak istiyorum" diyen öğrencilerin üzerine panzer gönderip
kollarına kelepçe takılmasına sebep olmuş ve Anayasanın 42 nci maddesine rağmen
öğrenim özgürlüğüne bizzat kendisi darbe vurarak, babaları durumundaki
öğrencilerine sahip çıkmamıştır. Değerli arkadaşlar, sonuç olarak, hakkında
soruşturma açılmış olan Sayın Bakan, yukarıda saydığım gerekçelerin, benden
önce konuşan ve benden sonra konuşacak olan arkadaşların ortaya koyduğu
gerçeklerin her birisi bir bakanın görevden alınma sebebidir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) EYÜP FATSA (Devamla) - Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Beşinci olarak, Amasya Milletvekili Sayın
Akif Gülle; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar) AKİF GÜLLE (Amasya) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken, hepinizi en içten duygularla selamlıyorum.
Bugün, millî eğitim ve millî eğitim
camiamızı ilgilendiren önemli bir konuyu müzakere ediyoruz. Biraz sonra, her
birimiz, tarihe not düşecek kanaatlerimizi, vicdanlarımızla baş başa kalarak
elbette vereceğiz. Bu günler Millî Takımımızın başarılarıyla coştuğumuz, gurur
duyduğumuz günler. Keşke, Millî Takımımız gibi millî eğitimimiz için de aynı
duyguları hissedebilsek aynı coşkuları beraberce yaşayabilseydik. En azından,
millî eğitimimizin daha iyi, daha verimli, daha başarılı olabilmesini konuşabilsek,
bunları tartışabilseydik. Keşke, yeni tatile giren yavrularımızı, üniversite
adaylarımızı, 500 000'in üzerindeki öğretmen camiamızı konuşabilsek,
tartışabilsek; onlara, ümit vaat eden, yarınları vaat eden bir şeyler
söyleyebilseydik; ama, ne yazık ki, gündemimiz ve konuşmaya mecbur olduğumuz
konu bir millî eğitim bakanının sorgulanmasıdır; Yüce Divana gidip gitmemesi
konusunda tartışma yapma mecburiyetinde kalışımızdır. Değerli arkadaşlar, Yüce Meclis yaklaşık
üç ay önce, yine bu konuyla ilgili toplanmıştı. Bu kürsüden konuşmalar
yapılmış, iddialar ortaya atılmıştı. Ortaya atılan iddiaların, o zaman için
sizler tarafından ciddiye alındığına şahit oluyoruz. Evet, yapılan konuşmaları
ve iddiaları sizler ciddiye almıştınız ve bu Yüce Meclisin çoğunluğu "bu
iddialar araştırılmalı, bunların üzerine gidilmeli" diye karar vermişti.
Bendeniz, sizin tarafınızdan karar verilen o komisyonda görev yapan bir
arkadaşınızım. Bu manada sizlerle paylaşmak istediğim bir
diğer husus, hayatımın bana göre en anlamlı bölümünü ifade eden yaklaşık on
yıllık bir süre, Millî Eğitim Bakanlığımızın merkez teşkilâtında görev yapmakla
geçti; hep bununla övündüm; sosyal statüm, görevlerim ne olursa olsun, hep
millî eğitim camiasının bir ferdî olmakla onur duydum, kıvanç duydum. Değerli arkadaşlar, sözlerimin hemen bu
noktasında, komisyon çalışmaları süresince büyük bir üzüntü içerisinde olduğumu
ifade etmem gerekir. Ülkem adına, gelecek nesillerimiz adına, dünyada tek
vazgeçemeyeceğimiz varlığımız yavrularımız adına kaygılarımı, endişelerimi
ifade etmek, sizlerle paylaşmak isterim. Bugün itibariyle Türk Millî Eğitim
Bakanlığı koltuğunda oturanlar, Türk millî eğitimine yön verenler, Türk millî
eğitiminden sorumlu olanlara huzurlarınızda bir çift sözüm var. HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Hemen söyle... AKİF GÜLLE (Devamla) - Dinleyeceksin,
sabredeceksin ama... BAŞKAN - Buyurun Sayın Gülle. AKİF GÜLLE (Devamla) - Aynısını, Sayın
Bakanın, az önce, bir bakanlıkta yaptığı haksız, isnatsız, tutarsız, hiçbir
bakana yakışmayan bir tavır konusunda, arkadaşlarımızın tepkilerini de
tebessümle karşılıyordu. Aynı tavrı sergiliyorsun; dinlemesini bileceksin. HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Biliyoruz Akif,
biliyoruz AKİF GÜLLE (Devamla) - O zaman,
dinleyeceksin. AHMET GÜZEL (İstanbul) - Siz de, İstanbul
Belediyesinde yaptığınız uygulamaları... BAŞKAN - Lütfen, sayın milletvekilleri... AKİF GÜLLE (Devamla) - Komisyon
vesilesiyle işittiğimiz, muhatap olduğumuz, belgesine ulaştığımız,
dinlediğimiz, gördüğümüz ve yaşadığımız millî eğitimin acı gerçeklerini, bu
makamda oturanlar bize yaşatmamalıydılar; partileri, anlayışları ne olursa
olsun, bize bunu yaşatmamalıydılar. Değerli arkadaşlar, iki ay boyunca,
komisyon çalışmalarımız esnasında, bir taraftan, 15 değerli üye arkadaşımızla,
sınırlı da olsa çalışmalar yaptık; diğer taraftan, eğitim camiasının yüzlerce
mensubu, bizi aradı, telefonla ulaştı, faks yağmuruna tuttu, bizzat yanımıza
geldi, bize bilgi sundu, belge sundu. Ancak, ne hikmetse, Sayın Komisyon
Başkanı, Komisyonumuzda, iktidar mensubu üye arkadaşlarımızın oylarını da
arkasına alarak, bütün ısrarlarımıza rağmen, hiçbir tanık ve müştekinin
dinlenilmesine fırsat vermedi, sadece ve sadece, geldi, Sayın Bakan konuştu.
Fakat, bütün bu çabalara rağmen, Millî Eğitim Bakanlığında olup bitenleri
gizlemeye ve yok farz etmeye hiç kimsenin gücü yetmedi. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
biz, muhalefet şerhimizde, düşüncelerimizi açık açık ortaya koyduk. Bilgi,
belge ve mevzuata dayanmayan hiçbir şeyi de ne söyledik ne de ifade ettik.
Sayın Bakan, bize göre, Türk millî eğitiminin amaç ve hedefleriyle bağdaşmayan
uygulamalara fırsat vermiştir, sebep olmuştur. Sayın Bakan, kanun ve
yönetmeliklerde olmayan yetkileri kullanmaya kalkmış ve tasarruflarda
bulunmuştur; Bakanlar Kurulu kararıyla kurulması gereken daire başkanlıkları
hakkında tasarrufta bulunmuştur, kanunla kurulması gereken genel müdür
yardımcılıkları, bağımsız daire başkanlıkları hakkında, hakkı olmadığı halde
tasarrufta bulunmuş, görevlendirmeler yapmıştır. Sayın Bakan, göreve getirdiği şahıslarda
liyakat esasına dikkat etmemiş, siyasî kimliği öne çıkarmış ve maalesef,
liyakati öne çıkaramadığı için, bir emekli öğretmenden, Bakanlığın en teknik
birimi olan Projeler Daire Başkanlığına dahi atama yapabilmiştir. Sayın Bakan,
hakkında olumsuz sicil bulunan, müfettiş raporlarında görevden alınması teklif
edilen, değişik şaibelere bulaşmış olan kişilere görev vermiş, görevde tutmuş
veya üst görevlere taşımıştır. Sayın Bakan döneminde, Millî Eğitimin
kaynakları, değişik vakıf ve dernekler aracılığıyla, maalesef, amaçlarının
dışında kullandırılmıştır EROL AL (İstanbul) - Mesela?.. AKİF GÜLLE (Devamla) - Bunu, Sayın Bakanın
kendisi biliyor. Sayın Bakan, Millî Eğitim Bakanlığında
olmazsa olmaz şart olan, millî ve manevî değerlere bağlılık, ahlakî ve kültürel
değerlere olan saygının gereği hususunda, uygulamalarında, maalesef, bunlara
ters işlemlerin yapılmasına sebebiyet vermiştir, bunları yapanlara katkıda
bulunmuştur. Sayın Bakan, millî eğitim tarihimizde
belki de ilk defa, değerli arkadaşlarımın da ifade ettiği gibi, saygın bir
kurumun mensuplarını, hiçbir belgeye dayanmadan, hissî, indî ve tarafgir
anlayışının bir gereği olarak, potansiyel suçlu görmüş, maalesef, bunu resmî
yazışmalara kadar koymaktan da çekinmemiştir. Sayın Bakan, kendi Bakanlık mensuplarını,
branş ve daha önceki görev alanlarına göre tasnif ederek, yöneticilik
sınırlarını aşan hareketler içerisinde bulunmuştur. Değerli arkadaşlar, bu söylediklerimiz ve
şu anda ifade edemediğimiz hususların hepsi bilgi ve belgeye dayalı hususlardır.
Kısaca, Sayın Metin Bostancıoğlu dönemi, millî eğitimimizin kayıp yıllarıdır. MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Allah
Allah!.. AKİF GÜLLE (Devamla) - Sorumsuzlukların,
kayırmacılıkların, hukukdışı uygulamaların, eğitime aktarılan bütün kaynaklara
rağmen eğitimde kalitenin daha da aşağılara düşürüldüğü bir dönemdir. Kalabalık
sınıflar hâlâ millî eğitimin birinci öncelikli meselesidir. Öğretmen açığı
ülkemizin her tarafı için geçerlidir. Bakanlık merkez ve taşra teşkilâtında
herkes rahatsızdır ve de tedirgindir. Yani, Bakanlık, hepinizin, ama hepinizin
bildiğiniz ve gördüğünüz şekildedir. Bu söylediklerimi hepiniz hem biliyorsunuz
hem de her zaman görebiliyorsunuz. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Gülle, toparlayın efendim. Buyurun. AKİF GÜLLE (Devamla) - Bugün, öyle
inanıyorum ki, hepimizin bazı duygularının, mülahazalarının ötesine geçme
günüdür; yani, tarihe not düşme günüdür. Ben, değerli milletvekili
arkadaşlarımın bu anlayış içerisinde hareket edebileceklerini düşünüyor ve öyle
inanmak istiyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. Sağ olunuz.
(AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz. Son olarak, İstanbul Milletvekili Sayın
İrfan Gündüz; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar) Konuşma süreniz 10 dakikadır. İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Millî Eğitim Bakanı Sayın Bostancıoğlu hakkında
kurulan Meclis Soruşturması Komisyonu raporu üzerine şahsım adına söz almış
bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinize ve bizi izlemekte olan aziz
milletimize saygılarımı sunuyorum. Dünya Futbol Şampiyonasının kareasına
giren ve yarın Brezilya ile yarı final mücadelesi yapacak olan Millî Takımımıza
yürekten başarılar diliyorum. Konu, Metin Bostancıoğlu'nun hukukdışı ve
keyfî uygulamalarıdır. Gerek Sayın Bakan, suçüstü yakalanmanın telaşı
içerisinde gerekse Sayın Başbakan, bakanını koruma içgüdüsüyle konuyu farklı
bir yöne çekerek komisyonu etki altına almış; böylece, soruşturmanın seyrini
değiştirmeye çalışmıştır. Soruşturma Komisyonu, yaptığı incelemede,
hem soruşturma önergemde hem de onun bir açılımı olan, komisyona, 400 sayfa
kadar ekle birlikte verdiğim iddialarda yer alan hususların hiçbirinin dikkate
alınmadığı, soruşturulmadığı, araştırılmadığı, verdiğim belgelerin rapora bile
konulmadığı görülmüştür. MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) -
Allah!.. Allah!.. İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) - Orada "Allah
Allah" deme bak!.. Sus!.. dinlemesini öğren!.. Belgelere dayalı iddialarımı, Sayın Bakan
"inceleyeceğim, yeni öğrendim, araştıracağım, not aldım, sehven
yapılmış" gibi, muğlak, anlamsız, mesnetsiz ve soruşturmanın ciddiyetine
yakışmayan cevaplarla konuları geçiştirmeye çalışmıştır. Soruşturma Komisyonu, soruşturma
mevzuatına ve konunun önemine göre tarafsız, objektif, adil, siyasetten uzak
bir anlayışla davranıp görevini yapmış olsaydı, soruşturma önergesinde ileri
sürdüğüm her iddiayı ayrı ayrı ve sırasıyla inceler, sonuca bağlardı. Oysa,
komisyon, bilirkişi tayin etmeyerek, alt komisyonlar kurup bütün bilgi ve
belgeleri incelemeyerek, şahitler, mağdurlar ve hatta ifade vermek için yazılı
müracaat edenleri bile dikkate almayarak, Bakanlıkça temin edilen belgeleri
incelemeyerek, Türk Bayrağının diplomalarda aldığı yeni formu görmeyerek ve
daha yüzlerce belgeyi değerlendirmeyerek, soruşturmayı, Sayın Bakanın lehine
sonuçlandırma çabasına girmiştir. Esasen, soruşturma raporu incelendiğinde,
bizzat komisyon üyelerinin, bu konuları araştıracak olursak iki ayda bu işin
içinden çıkamayacaklarını ifade ettikleri dikkate alınırsa, komisyonun, olayı
ciddîye almadığı ve önyargılı hareket ettiği kendiliğinden anlaşılır. Avrupa Birliğine üye ülkelerden birinin
sayın bakanı, devletin uçağını iki saat bekletip kızını görmeye gittiği basına
yansıdığı için, ertesi gün istifa etme nezaketini göstermiştir. Acaba, herhangi
bir ülkenin bakanı, kendi bayrağında, imzasını taşıyan bir değişiklik yapılmış
olsaydı, bizim bakanımız gibi görevinde kalmaya devam eder miydi?! (AK Parti
sıralarından alkışlar) Ders kitaplarında sövgüler dolu cümleler olan bir kitabı
öğrencilere tavsiye etseydi, bizim bakanımız gibi görevde kalmaya direnebilir
miydi? Kaldı ki, soruşturma yürütüldüğü sırada Adalet Bakanlığına vekâlet
ettirilme gibi bir garabet işlenebilir miydi? Sayın milletvekilleri, önce biz ne iddia
etmişiz, Sayın Bakan ne cevaplar vermiş, ona bir bakalım: Soruşturma Komisyonu,
Uzaktan Eğitim Vakfındaki usulsüzlüklerle ilgili konuyu geçiştirmiştir. Şöyle
ki: Sayın Bakanın "tüzelkişiliktir" dediği vakıf, özel bir vakıftır
ve devletin parası, bu özel vakfa, usulsüz olarak, Bener Cordan'ın onayıyla
aktarılmıştır. Sayın Bakan, paranın usulsüz aktarımını kabul etmiş; ancak, bu
paranın yasal faiziyle iadesini sağlamayarak görevini kötüye kullanmıştır. Özel vakfa aktarılan devletin parası,
usulsüz yapılan ihalelerde harcandığı müfettiş raporuyla da tespit edilmiştir;
ancak, vakıf yetkilileri, usulsüz para aktarma ve ihaleye fesat karıştırdıkları
için yargılanırken, Şartlı Salıverme Yasasıyla dava düşmüştür. Komisyon, gerek Uzaktan Eğitim Vakfı
gerekse Millî Eğitim Vakfı ile ilgili hiçbir belgeye ulaşma ihtiyacını
hissetmemiştir; hiç olmazsa, Millî Eğitim Bakanlığı Teftiş Kurulu, Vakıflar
Genel Müdürlüğü müfettişleri ve Maliye uzmanlarınca, bu vakıflarla ilgili
değerlendirmeleri dikkate almaları gerekmez miydi? Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı
tarihinde, sadece, Osman Nuri Demirel vakası bile, başlıbaşına, bir bakanın
istifası için yeter, artar bile. Yayın ve Kültür Dairesi Başkanı Cumali
Demirtaş, bir soruşturma olmaksınız ve gerekçesiz olarak görevinden alınmış ve
uzman olarak atanmıştır. Yerine ise, üç yıllık yöneticilik ve en az on yıllık
memuriyet deneyimi olması gerekirken, sadece dört yıl kadar hizmeti olan Osman
Nuri Demirel, Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı Yönetmenliğinin 26 ncı
maddesine aykırı olarak bu göreve atanmıştır. Doktor unvanına sahip olmadığı halde, bazı
resmî yerlerde doktor unvanıyla görev yaparak fazla ücret alan Osman Nuri
Demirel hakkında da bugüne kadar bir işlem yapılmamıştır; ancak, Sayın Bakan
"adı geçen kişinin fazla ücreti iade ettiğini belirtmiş ve doktor unvanını
sehven kullandığını" söylemiştir. Oysa, bu unvan, sehven kullanılmamıştır;
çünkü, şahsına yazılan birinci yazıda, bu "sehven" kabul edilebilir;
kendinin buna müdahale etmesi gerekirken, bundan sonraki iki görevlendirmede de,
bu unvanı kullanmaya devam etmiştir. Eğer, Sayın Bakanın iddia ettiği gibi, bu
unvanın kullanılması sehven olsaydı, adı geçenin, bu parayı bir yıl sonra
değil, hemen orada iade etmesi gerekirdi. Yönetmeliklere aykırı olarak Yayın Kültür
Dairesi Başkanlığına getirilen Osman Nuri Demirel, üst yöneticilerin
korumasından cesaret alarak, Sebit Yayınları, TED Vakfı ve Tob Yayınevine ait
bazı kitapların kabulü işlemlerinde evrak üzerinde tahrifat yapmıştır. Müfettiş
raporuyla da tespit edildiğine göre, adı geçen yayınevlerinin kitapları için
verilen "uygun değildir" raporu "uygundur" şekline
dönüştürülerek ve puanı yükseltilerek, Rekabet Kanununa aykırı şekilde haksız
kazanç sağlamalarına neden olmuştur. MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) -
Nereden biliyorsun?.. İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) - Hepsi belgelidir. Soruşturma raporunda, adı geçenin, idarî
yönden, yöneticilik görevinden alınması ve 1/30 oranında aylıktan kesme cezası
önerilmiştir; ancak, Sayın Bakan, adı geçen personeli korumak için, bir alt
ceza vermiş, idarî yönden müfettişlerin önerisine uymayarak, başka bir daireye
başkan olarak görevlendirmiştir. Bu durum, müfettiş raporuyla tespit edilmiş ve
Bakanın, yargılanmasına izin vermemek kararına Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı
itiraz etmiş, Danıştay ise, itirazı yerinde görerek, adı geçenin yargılanmasına
karar vermiştir. Bu şahıs, hem daire başkanıdır hem de yargılanmaktadır. Sayın Bakanın, Müsteşar Bener Cordan'ın,
Talim Terbiye Kurulu Başkanının birlikte aldıkları bir kararla, Talim Terbiye
Kurulu Yayın Kültür Dairesi Başkanı Cumali Demirtaş, alındığı bu göreve, yargı
kararı olmasına rağmen iade edilmemiştir. Yargıda, idarenin haksız işlem
yaptığı, iftiraların asılsız olduğu tespit edilmiştir. Bunun sonucu olarak,
mahkeme, Talim Terbiye Kurulu tarihinde ilk defa Başkan Orhan Özalp'ı ve Hukuk
Müşaviri Meral Dağtekin'i, Demirtaş hakkında gerçekdışı haber yayımlayan
gazeteyi tazminata mahkûm etmiştir. Mühribe Akyol, basına da yansıyan devlet
güvenlik mahkemesine verdiği dilekçesinde, üst düzey yetkililerin karıştığı
bazı yayımcıların kayrılmasından, cinsel taciz ve sarkıntılığa kadar uzanan çok
önemli olaylar anlatmakta ve iddialar ileri sürmektedir. Sayın Bakan, konuyu
incelettirdiğini; ama, sübuta ermediğini söylüyor. Kitap İnceleme Komisyonunda
görevli iken, bu hanım öğretmen, durup dururken mi böyle vahim iddiaları ileri
sürüyor! Komisyon, bu öğretmeni dinleme ihtiyacı bile duymamıştır. EROL AL (İstanbul) - İhale vermiş mi,
ihale?.. İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) - Sayın Bakan, ders
kitaplarını incelemek üzere kurulan komisyonlarda, 10 yıllık öğretmen olma
şartını kaldırarak 2 yıla indirmiştir. Açıklamada "kitap inceleme
komisyonlarında 2, 3, 5 yıllık öğretmen görevlendirilmiştir" deniliyor.
Bir günde 261 ders kitabının onayını veren Talim Terbiye Kurulu, daha önce alan
uzmanlarınca incelenerek Tebliğler Dergisinde tavsiye edilen yüzlerce eseri ve
bu arada, Diyanet İşleri Başkanlığınca yayınlanan bazı eserleri, alan uzmanı
olmayan beden eğitimi öğretmeni başkanlığında oluşturulan bir heyete
inceleterek, tavsiye kararının kaldırılmasını sağlamıştır. Çoğu millî ve manevî
değerler ağırlıklı bu eserlerin, tavsiye edilen eserler listesinden çıkarılması
hangi gayelerle izah edilebilir?! Bu tür eserlerin alan uzmanlarınca
incelenmesinden sonra karar verilmesi daha ilmî, daha objektif ve daha hukukî
olmaz mıydı? Basına "diplomada bayrak
skandalı" manşetiyle geçen bu uygulama ve ilgili yasaya muhalif olan
davranış, özrü kabahatinden büyük bir pişkinlikle, Millî Eğitim Bakanlığı
Yayınlar Dairesi Başkanı tarafından gözden kaçmış bir basım hatası olarak
açıklanmıştır. Şu garabete bakınız; işi yapan başka, cezayı alan ise bir
başkası! Bakan yanlış yapıyor, müsteşar yanlış yapıyor, müsteşar yardımcısı ve
bu yönergeye paraf atan genel müdür ve yardımcıları yanlış yapıyor; cezayı ise,
görevi sadece basım formalitesini yürütmek olan şef ve daire başkanı çekiyor. Sayın milletvekilleri, diplomalardaki ay
yıldız, bayrağımızdaki ay yıldız mıdır; bu ay yıldız, uğruna Atatürk'ün gazi,
binlerce gencin şehit olduğu ay ve yıldız değildir. Acaba, bu, bayrağı
değiştirmek bir deneme midir; küçücük bir sınama mıdır; toplumun tepkilerini
ölçmek için mi yapılmıştır?! Meseleye bir de bu yönden bakmak gerekir diye
düşünüyorum... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Gündüz, 1 dakika içinde
toparlar mısınız. İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) - Tamamlıyorum
Sayın Başkan. Talim ve Terbiye Kurulu Başkanı Vekili
Nurettin Başer... Emanet Çeyiz kitabı var, bakın, Türk askerinin cepheden
kaçtığı, Türklerin Ermenileri kıtır kıtır kestiği safsatalarına yer veren bir
kitap. İlköğretim dördüncü sınıf Türkçe ders kitabında -yaz tatilinde okumaları
için çocuklara hararetle tavsiye ediliyor- ne deniliyor: "Türkler, Rum
köyünü basıyor, köylüleri kiliseye tıkıyor ve Rumlara bağırıyor. Koca cavır sen
de mi içiyon diye, aldı kocaman bir taşı başına vurdu." "...Toplanıp
gelecekler, hem sövecekler bize, hem de öldürecekler." Bir başka kitap, Çıraklık Dönemi Türkçe 2
nci kitabının birinci metni: "Yüzelli kâğıtla sürt babam sürt"
"... Ulan berduş, dedim kendi kendime..." "... altındaki canlı
hayvan değil ki çüş deyince dursun. Eşek bile hep yolun kenarından gider." Bu cümleleri, bu anlayışı, bu ruhu yarının
ustaları olacak çıraklarımıza hem de devlet eliyle okutuyoruz. Bu kitabın ders kitabı olmasında son imza
mercii de Millî Eğitim Bakanı Sayın Bostancıoğlu'dur. Bu skandal bile bir bakanın istifa
etmesine ve Yüce Divanda yargılanmasına yeter sebeptir. Saygılarımı arz ederim. (AK Parti
sıralarından alkışlar) BAŞKAN- Teşekkür ederiz Sayın Gündüz. Sayın Çelen, konuşmanızın bir bölümünde
"biz Doğru Yol Partisi olarak bu tür soruşturmalarda..." dediniz SALİH ÇELEN (Antalya)- Kendi adıma
konuştum efendim. BAŞKAN- Doğru Yol Partisi veya parti adına
değil de, şahsınız adına... Bunu irticalen, sürçülisan olarak
değerlendiriyoruz. SALİH ÇELEN (Antalya)- Sürçülisan efendim. BAŞKAN- Bunu, şahsınız adına diye
düzeltiyoruz; doğru mudur efendim? SALİH ÇELEN (Antalya)- Doğrudur efendim. BAŞKAN- Peki, teşekkür ederim. Bu şekilde bilgilerinize sunmuş olayım. Evet, Sayın Komisyon Başkanımızın da söz
isteği var; buyurun Sayın Başkan. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar) (9/5) ESAS NUMARALI MECLİS SORUŞTURMASI
KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET CAVİT KAVAK (İstanbul)- Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Meclis Başkanvekilimizin biraz önce yaptığı son açıklamadan
sonra, Komisyona karşı takınılan tutumla ilgili konulara cevap vermiyorum. MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat)- Verin
efendim; ne varsa verin... (9/5) ESAS NUMARALI MECLİS SORUŞTURMASI
KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET CAVİT KAVAK (Devamla)- Ancak, 30 Nisan 2002 tarihinde
çalışmalarına başlayan Komisyonumuz 7 toplantı yapmış ve tam tutanak tutmuştur.
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat)- Varsa ver
cevap!.. BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, lütfen...
Biraz önce, siz ne istiyordunuz... (9/5) ESAS NUMARALI MECLİS SORUŞTURMASI
KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET CAVİT KAVAK (Devamla)- Komisyonumuz çalışmalarına
yardımcı olmak üzere 3.5.2002 tarih ve 6 sayılı yazıyla, Adalet Bakanlığından
uzman 2 kişi, 3.5.2002 tarih ve 7 sayılı yazıyla, Başbakanlık Yüksek Denetleme
Kurulundan bir başdenetçi istemiştir. Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel
Müdürlüğü Tetkik Hâkimleri Gülkin Çeliker ile Aydoğan Sansak, Başbakanlık
Yüksek Denetleme Kurulundan da Başdenetçi Cemil Çetinkaya görevlendirilmiş
olup, 7.5.2002 tarihinde yemin verdirilerek Komisyonumuzla birlikte çalışmalara
başlamışlardır Komisyonumuz çalışmalarında
değerlendirilmek üzere; 1.5.2002 tarih ve 4 sayılı yazıyla Millî Eğitim
Bakanlığından, bakanlığın çalışmalarına esas teşkil eden mevzuatın (kanun,
kanun hükmünde kararname, tüzük, yönetmelik, tebliğ gibi) birer örneği
istenilmiştir. Millî Eğitim Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğünün 6.5.2002 tarih ve 37622 sayılı
yazıları ekinde ilgili mevzuat gönderilmiştir. 1.5.2002 tarih ve 5 sayılı yazı ile, önergede
ilk imza sahibi sıfatıyla İstanbul
Milletvekili İrfan Gündüz'ün dinlenilmesi ve elindeki bilgi ve belgeleri
Komisyonumuza getirmesi için, 7.5.2002 tarihli toplantıda hazır bulunması
istenilmiştir. ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Kronolojik bir
sıralama mı yapıyorsunuz Sayın Başkan? (9/5) ESAS NUMARALI MECLİS SORUŞTURMASI
KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET CAVİT KAVAK (Devamla) - 7.5.2002 tarihli toplantıda
önergede ilk imza sahibi sıfatıyla İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz, ek
açıklamalarda bulunmuş, bilgi ve belgelerini ibraz etmiştir. 3.05.2002 tarih ve 9 sayılı yazıyla Millî
Eğitim Bakanlığından, 4 üncü sınıflar için Türkçe ders kitabı ile Kemal
Yalçın'ın "Emanet Çeyiz" adlı kitabı istenilmiştir. Millî Eğitim Bakanlığı Personel Genel
Müdürlüğünün, 6.5.2002 tarih ve 37522 sayılı yazıları ekinde, 4 üncü sınıflar
için Türkçe ders kitabının 2000 ve 2001 yılı baskıları ile "Emanet
Çeyiz" adlı roman gönderilmiştir. 9.5.2002 tarih ve l2 sayılı yazıyla,
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığından, Osman Nuri Demirel ve l3 arkadaşıyla ilgili
Ankara 23. Asliye Ceza Mahkemesindeki 2002/493 E. sayılı dosya istenilmiştir. MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Dosyanın
rengi kırmızı mıydı, yeşil miydi onu söyle?! (9/5) ESAS NUMARALI MECLİS SORUŞTURMASI
KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET CAVİT KAVAK (Devamla) - Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığının 10.5.2002 tarih ve 3/7044 sayılı yazıları ekinde, Ankara 23.
Asliye Ceza Mahkemesinin 2002/493 esas sayılı dava dosyasının onaylı bir örneği
gönderilmiştir. 9.5.2002 ve 13 sayılı yazıyla, Danıştay 8.
Daire Başkanlığından, meslek liselerinde öğrenim gören öğrencilerin genel
liselere nakillerinin yapılamayacağına ilişkin genelgenin iptaline ilişkin
davada verilen yürütmeyi durdurma kararı ile esas hakkında karar verilmiş ise
ilgili kararın bir örneği istenilmiştir. Danıştay 8. Daire Başkanlığının 9 Mayıs
2002 tarih ve 126 sayılı yazıları ekinde istenen kararların birer örneği
gönderilmiştir. 9.5.2002 tarih ve l4 sayılı yazıyla, Millî
Eğitim Bakanlığından, 4 üncü sınıflar için Türkçe ders kitabının 1999 ve 2000
yılı basımlarının birer örneği, 2002 yılı Şubat ayı Yönetici Atama,
Değerlendirme, Görevde Yükselme ve Yer Değiştirme Sınavı Değerlendirme
Komisyonu üyelerinin listesi, sınavı kazananların önceki görevleri, sınavın
duyurulma şekli, sınav protokolünün uygulanmasına ilişkin belgeler,
"Yaratılış Modeli" isimli video bandını din bilgisi derslerinde
kullanan öğretmenle ilgili bakanlık soruşturma dosyası istenilmiştir. Millî Eğitim Bakanlığı Araştırma Planlama
ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığının 13.5.2002 tarih ve 28 sayılı yazıları
ekinde ilgili belgeler gönderilmiş "Yaratılış Modeli" isimli video
bandıyla ilgili disiplin soruşturma evrakının bulunmadığı bildirilmiştir. 15.5.2002 tarih ve 15 sayılı yazıyla,
önergede ilk imza sahibi İrfan Gündüz'den önerge gerekçesinin 3 üncü sırasında
sözü edilen Danıştay 8. Dairesinin yürütmenin durdurulması kararı ile bu
karardan sonra aksine bir uygulamanın yapıldığına dair işlem örnekleri ve yine
önerge gerekçesinin 7 nci ve 8 inci sıralarında yer alan iddialarla ilgili kişi,
yer ve zaman gösteren belgeler istenilmiştir. Önergede ilk imza sahibi İrfan Gündüz'ün
17.5.2002 tarihli cevabî yazısı ve ekleri gönderilmiştir. 21.5.2002 tarih ve 17 sayılı yazıyla;
Danıştay 8. Daire Başkanlığından, 2000/3906 esas sayılı davada verilen
5.10.2000 tarihli yürütmenin durdurulması kararıyla, Millî Eğitim Bakanlığının
meslekî ve teknik ortaöğretim kurumlarından resmî ve özel liselere öğrenci
nakliyle ilgili 2.6.2000 gün ve 58 sayılı genelgesinin yürütmesinin
durdurulmasına ilişkin 1.8.2001 tarih ve 2001/44 sayılı kararın bir örneği
istenilmiştir. Danıştay 8. Daire Başkanlığının 22.5.2002
tarih ve 144 sayılı yazıları ekinde, istenen karar örnekleri gönderilmiştir. 21.5.2002 tarih ve 18 sayılı yazıyla,
Millî Eğitim Bakanlığından, Yurtdışı Teşkilâtı Meslekî Eğitim Sınavına
katılanlar ile değerlendirme sonuçlarını havi belgeler istenilmiştir. Millî Eğitim Bakanlığı Araştırma Planlama
Koordinasyon Kurulu Başkanlığının 24.5.2002 tarih ve 34 sayılı yazıları ekinde
ilgili belgeler gönderilmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Hakları
Komisyonunun 14.3.2002 tarihli 21 inci toplantısında kurulmasına karar verilen
alt komisyondan intikal eden belgeler incelenmiştir. 21.5.2002 tarih ve 19 sayılı yazıyla,
Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu, savunma alınması hususunda
Komisyonumuza davet edilmiştir Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
Okulöncesi Eğitim Kurumları Yönetmeliğinde yaptığı değişiklikle, kimseyi
aşağılamadığı, küçük düşürmediği, tahkir ve tezyif kastıyla hareket etmediği;
Millî Eğitim Temel Kanununda da çerçevesi çizilen esaslara aykırı hükümler
içermediği, yurtdışında görevlendirilecek ataşeler konusunda, Ölçme
Değerlendirme Yerleştirme Merkezi konusunda kararın Bakan tarafından değil,
Bakanlar Kurulu kararı olduğu; dolayısıyla, görevi kötüye kullanarak keyfî
tasarrufta bulunmadığı; meslek liselerinde öğrenim gören öğrencilerin genel
liselere nakilleri konusunda yargı kararlarına aykırı düzenleyici ve
yönlendirici işlemin görülmediği; görevi bilerek ve isteyerek ihmal etmediği; norm
kadro konusunda yürütme görevinin Bakanlar Kuruluna ait olduğu cihetle, görevde
yetkiyi kötüye kullanmanın, keza, görevin gerektirdiği yetkiyi, yasa,
yönetmelik ve genelgelere aykırı olduğunu bilerek ve isteyerek kullandığı ve
işlem yapmadığının söz konusu olamayacağı... Bir norm kadroyla doğuda ve
güneydoğuda birçok ilimizde öğretmen açığı varken, bu projeyle, öğretmen açığı
olan illerde öğretmen açığı tamamlanmış, öğretmen fazlası olan illerde de açık
kapatılmıştır. İlk defa yönetici atamalarında sınav
sistemi getirilerek sınavı kazanan arkadaşların yönetici olmaları sağlanmıştır. Bakanlık müfettişlerinin Talim Terbiye
Kurulu Başkanı ve üyeleri hakkındaki suç duyurusunda Bakanın kanundan doğan
yetkisi çerçevesinde yasal prosedürü izlediği ve gerekçesi de gösterilmek
suretiyle karar verdiği, bu kararın kesin nitelikte olmadığı ve yargısal
denetime açık bulunduğu, denetimin sağlanması bakımından da yasal zorunluluğa
uyularak ilgili cumhuriyet savcılığına bildirdiği; görev esnasında hiç kimse
aleyhine cürüm işlemediği; Emanet Çeyiz kitabının 1998 Abdi İpekçi Dostluk ve
Barış Ödülü ile 1999 Kültür Bakanlığı Roman Başarı Ödülü aldığı, basında çıkan
haberler nedeniyle yanlış anlamalara ve farklı yorumlamalara sebep olabileceği
düşüncesiyle ders kitabının 2001 yılı baskısında Emanet Çeyiz romanına işaret
edilen kısmın çıkarıldığı; Yaradılış Modeli isimli videobant konusunda Millî
Eğitim Bakanlığınca yapılan bir inceleme ve soruşturmanın bulunmadığının
bildirildiği, aksi yolda bir bilgi ve belgenin komisyonumuza intikal etmediği;
Sayın Bakanın, 13-14 yaşındaki öğrenciler üzerine panzer yollayıp kollarına
kelepçe takılması konusunda, Türkiye Büyük Millet Meclisi Komisyonunun, olaylar
ile Millî Eğitim Bakanlığı arasında illiyet bağı kurulmadığı tespit olunmuştur. 13.6.2002 tarihli değerlendirme ve karar
toplantısına 14 üye katılmış ve değerlendirmelerle beraber soruşturma önergesi
oylanmıştır. 10 üye önergenin reddi yönünde, 4 üye önergenin kabulü yönünde oy
kullanmışlardır. Bu oylama sonucunda, Sayın Bakanın kimseyi
aşağılamadığı, küçük düşürmediği, tahkir ve tezyif kastıyla hareket etmediği,
görevi kötüye kullanmadığı, keyfî tasarrufta bulunmadığı, görevi bilerek ve
isteyerek ihmal etmediği, görevde yetkiyi kullanmadığı, görev esnasında hiç
kimse aleyhine cürüm işlemediği nedeniyle Millî Eğitim Bakanı Metin
Bostancıoğlu'nun Yüce Divana sevkına mahal olmadığına karar vermiştir. Karar,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun tasvip ve takdirlerine arz olunur. Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; daha
önce kendi verdikleri önergeye daha sonra ret oyu veren siyasî partilerin
varlığı, milletin dikkatinden kaçmamaktadır. Bu makamların yıpratılmaması
gereken makamlar olduğunu, bir kez daha hatırlatıyorum. Soruşturma Komisyonumuz, iki ay boyunca,
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün ve Anayasanın emrettiği biçimde
toplantılarını gizli yapmıştır; hiçbir surette -basına, televizyonlara- şov
düşüncesi hâkim olmamış ve bütün gerekli bilgi ve belgeler ilgili kurumlardan
istenmiştir. Ben, emeği geçen bütün arkadaşlarıma
huzurlarınızda teşekkür ediyor, konuyu Yüce Meclisin oylarına arz ediyorum. Sağ olun. (DSP ve ANAP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Başkan. İddialarla ilgili olarak görüş ve
düşüncelerini ifade etmek üzere, Millî Eğitim Bakanı Sayın Metin Bostancıoğlu;
buyurun. (DSP sıralarından alkışlar) MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU
(Sinop) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Millî Eğitim Bakanlığında
Anayasa, temel yasalar ve Türk millî eğitim politikasına aykırı, keyfî ve
ideolojik hiçbir tutum ve davranış içinde hareket edilmemiştir. Türk millî
eğitimini siyasî çıkarlarına daha önce kullanmış olanlara Bakanlığım döneminde
izin verilmemiştir. Eğitim, öğretim ve eğitim yönetiminde,
hukuka saygılı, genel, objektif düzenlemeler yapılmış, bu düzenlemelere uygun
hareket edilmiş ve herkesin bu kurallara uyması sağlanmıştır. Partizanlık
yapılmamış, hiç kimse kayrılmamıştır. (AK Parti ve SP sıralarından alkışlar
[!]) MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Bakanlığınızdaki
parti adaylarını bir sayın bakalım... MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU
(Devamla) - Herkesin, liyakat ve başarısı oranında, sınavlarla yükselmesi
sağlanmış, böylece, öğretmen ve eğitim yöneticileri, güven ve huzur içerisinde
çalışmışlardır. Millî Eğitim Bakanlığı tayin bakanlığı
olmaktan çıkarılmış, eğitim ve öğretimde kargaşa ve huzursuzluğa son
verilmiştir. (AK Parti ve SP sıralarından "Bravo[!]" sesleri) RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Helal olsun!.. MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU
(Devamla) - Demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetine
karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş
bireyler yetiştirmek ilk amacımız olmuştur. RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Helal olsun! MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU
(Devamla) - Beden, zihin, ahlak, ruh ve duygu bakımından dengeli, millî,
manevî, ahlakî, kültürel ve insanî değerlere bağlı, insan haklarına saygılı,
vatanını ve milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan yurttaşlar yetiştirmek
amacıyla çalışılmıştır. RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Yaşa!.. Var
ol!.. MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU
(Devamla) - Eğitimde çağdışı, karanlık zihniyetin yerini, uluslararası
standartlar ve çağdaş yöntemler almıştır. (DSP sıralarından alkışlar) ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Nedir o? Nedir o?
Yuvarlak konuşmayın Sayın Bakan, karanlık dediğiniz nedir, çağdışı dediğiniz
nedir? MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU
(Devamla) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Bakanlığımda bütün görevler...
(AK Parti ve SP sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Efendim, dinleyin lütfen... Biraz
önce az bir gürültüye tahammül edemediniz. Lütfen, biraz dinleyin. Buyurun Sayın Bakanım. ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Çağdışılığı
açıklasın, karanlığı açıklasın. BAŞKAN - Efendim, dinleyin, herkes
açıklar. Yorumlamaktan yoksun değilsiniz. (AK Parti ve SP sıralarından
gürültüler) ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Çağdışı ne,
karanlık ne, içindeki ne, dışındaki ne; hepsini bir açıklasın Sayın Bakan. BAŞKAN - Dinleme lütfunda bulunun. Buyurun Sayın Bakanım. MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU
(Devamla) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Bakanlığımdaki bütün görevler
Türk millî eğitiminin amaç ve temel ilkeleri doğrultusunda yerine
getirilmiştir. Suç olarak nitelenecek hiçbir davranış içerisinde olmadık. Yüce
Atatürk'ün manevî mirası olan bilim ve aklın aydınlattığı yolda yürüdük ve bu
yolda yürümeye devam edeceğiz. (DSP sıralarından alkışlar, AK Parti ve SP
sıralarından gürültüler) ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye)- Atatürk'e kurban
olun! MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU
(Devamla)- Takdir, Yüce Milletimizin ve Yüce Meclisimizindir. Yüce Meclisimize
ve Yüce Milletimize saygılar sunarım. (DSP ve ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN- Teşekkür ederiz Sayın Bakan. Sayın milletvekilleri, soruşturma önergesi
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Sayın milletvekilleri, Komisyon raporu,
Yüce Divana sevk etmeme yönündedir; ancak, İçtüzüğün 112 nci maddesinin beşinci
fıkrası "Komisyonun Yüce Divana sevk etmeme yönündeki raporlarının reddi,
ancak, Yüce Divana sevke dair verilen ve sevk kararının hangi ceza hükmüne
dayanacağını gösteren bir önergenin kabulüyle mümkün olur" hükmünü
taşımaktadır. Bu hüküm uyarınca Başkanlığımıza verilen iki önerge
bulunmaktadır. Şimdi bu önergeleri okutacağım. Birinci önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına (9/5) esas numaralı Meclis Soruşturma
Komisyonunun Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu hakkında Yüce Divana sevk
edilmemesi yönünde vermiş olduğu karara katılmıyorum. Millî Eğitim Bakanı Metin
Bostancıoğlu'nun, Türk millî eğitim politikasına aykırı, keyfî ve ideolojik
uygulamaları sebebiyle ve görevini kötüye kullandığından dolayı, bu eylemlerine
uyan Türk Ceza Kanununun 228, 230, 240 ve 251 inci maddeleri gereğince Yüce
Divana sevk edilmesi hususunda gereğini arz ederim. Veysel
Candan Konya BAŞKAN- Okutacağım ikinci önerge, okunan
bu birinci önergeyi de kapsadığından, iki önergeyi birleştirmek suretiyle,
okunduktan sonra işleme alıp, oylarınıza sunacağım: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz ve 55
arkadaşının, Türk millî eğitim politikasına aykırı, keyfî ve ideolojik
uygulamalarıyla eğitim ve öğretimde kargaşaya ve huzursuzluğa sebep olduğu,
toplumsal gerilime yol açtığı, eğitim sistemini AB ve uluslararası
standartlardan uzaklaştırdığı ve görevini kötüye kullandığı; bu eylemlerinin
Türk Ceza Kanununun 159, 228, 230, 240 ve 251 inci maddelerine uyduğu
iddiasıyla Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu hakkında Anayasanın 100 üncü
ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması açılmasına
ilişkin önergesi ve (9/5) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu raporu
TBMM Başkanlığınca milletvekillerine dağıtılmış ve bugün, 25.6.2002 günü
görüşülmeye başlanmıştır. Komisyon, yaptığı çalışma sonrasında
gerçekleştirdiği oylamada Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun Yüce
Divana sevk edilmesine gerek olmadığına oy çokluğuyla karar vermiştir. Soruşturmanın sonuçlandırılması aşamasına
gelinmiştir. Komisyon raporu Genel Kurulca karara bağlanacaktır. Komisyonun
Yüce Divana sevk etmeme yönündeki raporuna, gerekçede belirttiğimiz sebeplerden
dolayı karşıyız ve raporun reddini ve Bakanın Türk Ceza Kanununun 159, 228,
230, 240 ve 251 inci maddelerine göre Yüce Divana sevk edilmesini talep
ediyoruz.
Gerekçe: Komisyon çalışmaları bir buçuk ayda
bitirilerek aceleye getirilmiş, soruşturmaya konu olan birçok şahıs ile bazı
bilgi ve belgelerin temini, yapılan usulsüz işlem ve atamalarda mağdur olanlar
ile müştekilerin komisyona çağrılıp dinlenmesi üyelerce ısrarla talep
edilmesine rağmen, istenen belgeler temin edilmemiş, söz konusu kişiler
dinlenmemiştir. Bakanın dinlenmesi yeterli görülmüştür. Komisyon tutanaklarından da anlaşıldığı
gibi, Sayın Bakan birtakım atamalarda ideolojik tavırlar takınmış; bir yanda
anarşik olaylara karıştığı müfettiş raporuyla tespit edilen kişileri görevde
tutmanın da ötesinde terfi ettirirken, diğer yanda (Teftiş Kurulu mensuplarında
olduğu gibi) hiçbir resmî belgeye dayanmaksızın, sadece "bana böyle bilgi
geldi" gibi bir gayriciddî ve gayrihukukî iddialarla veya mezun olduğu
okul bahane gösterilerek, pek çok Bakanlık mensubu soruşturma geçirmiş,
görevden alınmıştır. Sayın Bakan bu uygulamalarıyla, bir Millî Eğitim Bakanına
uymayan bir tarafgirlik ve ideolojik ayırımcılık içerisine girmiştir. Sayın Bakan yaptığı icraatlarıyla, Türk
Milletini millet yapan; edebî, tarihî, kültürel ve manevî değerlerine hasmane
tutum ve davranış sergileyerek, millî bütünlüğümüze zarar vermiştir. Bakanlıktaki atamalarda liyakat yerine
ideolojik görüş kıstas haline getirilmiştir. Yurt dışına öğretmen gönderme sınavında
olduğu gibi, imtihan kazanan bazı öğretmenler yurt dışına gönderilmemiş,
gönderilenlerin birçoğu hiçbir hukukî gerekçe olmaksızın geri çağrılmış, bu
konuda verilen birçok idare mahkemesi kararı uygulanmayarak suç işlenmiştir. Millî Eğitim gibi (bir milletin geleceğini
şekillendiren) bir bakanlığın bu tür iddialara maruz kalarak devam etmesi,
bundan sonra da birtakım hukuksuzluklar ve usulsüzlüklerin artmasına sebebiyet
verecektir. Sayın Bakanın ve Bakanlığının bu nevi şaibelerden aklanması, kamu
vicdanını kanatacak, kaos ve kargaşa ortamına itilen eğitim camiamızı da
umutsuzluğa itecektir. Bu nedenle, Millî Eğitim Bakanı Sayın Metin
Bostancıoğlu'nun, Türk Ceza Kanununun 159, 228, 230, 240 ve 251 inci
maddelerine göre Yüce Divana sevkini talep ediyoruz. BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, önergeleri
dinlediniz. Anayasanın 100 üncü maddesinin üçüncü
fıkrasında "Yüce Divana sevk ancak üye tamsayısının salt çoğunluğunun
gizli oyuyla alınır" hükmü; İçtüzüğün 112 nci maddesinin altıncı
fıkrasında da "Yüce Divana sevk kararı ancak üye tamsayısının salt
çoğunluğu ile alınır" hükmü yer almaktadır. Bu sebeplerle oylamayı gizli
oylama şeklinde yapacağız ve önergenin kabul edilmesi için 276 kabul oyunu
arayacağız. Gizli oylamada kabul oyu 276'nın altında
olduğu takdirde, Yüce Divana sevk kabul edilmemiş olacaktır. Gizli oylamanın ne şekilde yapılacağını
açıklıyorum: Komisyon sırasındaki kâtip üye Adana İlinden başlayarak adı okunan
milletvekiline biri beyaz, biri yeşil, biri kırmızı olmak üzere üç yuvarlak pul
ile mühürlü zarf verecek ve milletvekilinin ad defterinde adı işaretlenecektir.
Milletvekilleri, belirlenmiş bulunan bu yerden başka yerden pul ve zarf
alamayacaklardır. Bildiğiniz üzere bu pullardan beyaz olanı kabul, kırmızı
olanı ret, yeşil olanı ise çekimser oyu ifade etmektedir. Oyunu kullanacak
sayın üye, kâtip üyeden üç yuvarlak pul ile mühürlü zarfı aldıktan sonra ve
adını ad defterine işaretlettirdikten sonra oy hücresine girecek oy olarak
kullanacağı pulu hücrede zarfın içerisine koyacak diğer iki pulu ise hücre
içerisinde bulunan ıskarta kutusuna atacaktır, bilahara hücreden çıkacak olan
üye oy pulunun bulunduğu zarfı Başkanlık Divanının önünde bulunan kürsüdeki oy
kutusuna atacaktır. Oylamada adı okunmayan milletvekiline pul ve zarf
verilmeyecektir. İsmi okunmayan üye, lütfen, oyunu
kullanmasın. Şimdi, oylama işlemine Adana İlinden
başlıyoruz. (Oylar toplanıldı) BAŞKAN - Oyunu kullanmayan sayın üye var
mı?.. Yok. Oylama işlemi tamamlanmıştır. Kupalar kaldırılsın. (Oyların ayırımı yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, (9/5) esas
numaralı Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu hakkında kurulan Meclis
Soruşturması Komisyonu raporuyla ilgili Yüce Divana sevk yönündeki önergenin
gizli oylamasına 114 sayın üye katılmış; 107 kabul, 3 ret, 1 çekimser, 2
geçersiz, 1 boş oy kullanılmıştır; bu sonuca göre, önerge kabul edilmemiştir;
böylece, Soruşturma Komisyonunun raporu kabul edilmiş; yani, Millî Eğitim
Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun Yüce Divana sevkine mahal olmadığına karar
verilmiştir. (DSP sıralarından alkışlar) KAMER GENÇ (Tunceli) - Toplantı
yetersayısı yok Sayın Başkan. HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan,
toplantı yetersayısını aramadınız. (DSP sıralarından "geçti, geçti"
sesleri) Ne geçti?! Geçen ne?! YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan,
izin verir misiniz. Sayın Başkan, İçtüzüğün 146 ncı
maddesinde, Anayasanın da zannediyorum 96 ncı maddesinde, bir kararın
oluşabilmesi asgarî bir oy sayısına bağlanmıştır; Meclisin çalışabilmesi de
yine asgarî bir oy sayısına bağlanmıştır. Bu sayıların biri 139, diğeri
184'tür. Sizin şimdi açıkladığınız ve zabıtlara
geçen bilgiye göre, oylamaya katılan 114 kişidir. Burada toplantı yetersayısı
yoktur; ayrıca, kaldı ki, karar yetersayısı da yoktur. Onun için, oylamanın
tekrarlanması gerekir diye düşünüyorum. BAŞKAN - Efendim, teşekkür ediyorum. Burada, bizim oylamayı yenilememiz söz
konusu değildir. Birleşimin devamı içerisinde, açık oylama yaptım, bir yerde;
açık oylamada toplantı yetersayısı vardı. Kaldı ki, burada aranan nitelikli
çoğunluktur; yani, 276'yı bulmak esastır; 274 olsa, 275 olsa dahi, hiçbir anlam
ifade etmemektedir. Bu nedenle, daha önceki uygulamalar da bu yöndedir. Ama,
sizin beyanlarınız da tutanaklara geçti. Takdir sizindir. Teşekkür ediyorum. Gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz. Önce yarım kalan işlerden başlayacağız. VII . – KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1.– İzmir
Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın;
Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un;
Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali
Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in;
İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili
Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa
Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449)
(S. Sayısı : 527) BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Tekliflerinin görüşülmeyen
maddeleriyle ilgili komisyon raporu Başkanlığa verilmediğinden, teklifin
görüşmelerini erteliyoruz. Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri ve
Personeli Eğitim Merkezleri Kanunu Tasarısının müzakeresine kaldığımız yerden
devam edeceğiz. 2.– Ceza
İnfaz Kurumları ve Tutukevleri ve Personeli Eğitim Merkezleri Kanunu Tasarısı
ve Adalet ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/744) (S. Sayısı : 786) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısının müzakeresine kaldığımız yerden devam edeceğiz. 3.– Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Anayasa Komisyonu
Raporu (1/777) (S. Sayısı : 557) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü
Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının müzakeresine kaldığımız yerden devam edeceğiz. 4.– Devlet
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/886) (S. Sayısı : 827) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı
Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle İlgili Tasarının
görüşmelerine başlayacağız. 5.– Kamu
Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının
Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle İlgili Tasarının müzakeresine
başlayacağız. 6.– Sosyal
Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında
Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş ve Üç Arkadaşının
Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/755, 1/689,
2/699) (S. Sayısı : 666) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnameyle İlgili Tasarının müzakeresine başlayacağız. 7.– Türkiye
İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş
Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve
Bütçe Komisyonları Raporları (1/754, 1/692) (S. Sayısı : 675) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız
Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına
Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun Tasarısının müzakeresine başlayacağız. 8.– Esnaf
ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu,
Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve
Bütçe Komisyonları Raporları (1/756, 1/691) (S. Sayısı : 676) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının
Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle İlgili Tasarının müzakeresine
başlayacağız. 9.– Sosyal
Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma
ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/753, 1/690) (S.
Sayısı : 685) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Gümrük Müsteşarlığının Teşkilât ve
Görevleri Hakkında 485 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle İlgili Tasarının
müzakeresine başlayacağız. 10.– Gümrük
Müsteşarlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında 485 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile Gümrük Müsteşarlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamenin Bazı Hükümlerinin Değiştirilmesine Dair 541 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararname ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/209, 1/228) (S. Sayısı
: 861) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Kütahya Milletvekili Emin Karaa'nın,
Avukatlık Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi, İzmir
Milletvekili Mehmet Özcan'ın, 4667 Sayılı Avukatlık Kanununa Ek Geçici Bir
madde Eklenmesine Dair Kanun teklifi, Denizli Milletvekili Salih Erbeyin'in,
1136 Sayılı Avukatlık Kanununda Değişiklik yapılmasına Dair 2.5.2001 Tarih ve
4667 Sayılı Kanunun 97 nci Maddesine Bir Cümle İlave Edilmesine Dair Kanun
Teklifi, Konya Milletvekili Lütfi
Yalman'ın, Avukatlık Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Manisa Milletvekili Bülent Arınç'ın, 4667
Sayılı Avukatlık Kanununa Ek Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ve
Adalet Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz. 11.–
Kütahya Milletvekili Emin Karaa'nın, Avukatlık Kanununa Bir Geçici Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi, İzmir Milletvekili Mehmet Özcan'ın, 4667 Sayılı
Avukatlık Kanununa Ek Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi, Denizli
Milletvekili Salih Erbeyin'in, 1136 Sayılı Avukatlık Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair 2.5.2001 Tarih ve 4667 Sayılı Kanunun 97 nci Maddesine Bir
Cümle İlave Edilmesine Dair Kanun Teklifi, Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın,
Avukatlık Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ile Manisa Milletvekili Bülent Arınç'ın, 4667 Sayılı Avukatlık
Kanununa Ek Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu
Raporu (2/950, 2/877, 2/921, 2/928, 2/944) (S. Sayısı : 864) (1) BAŞKAN - Komisyon?.. Hazır. Hükümet?.. Hazır. Komisyon raporu 864 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır. Teklifin tümü üzerinde, gruplar adına söz
isteği?.. HÜSEYİN ÇELİK (Van) - AK Parti Grubu
adına, Sayın Bülent Arınç konuşacak Sayın Başkan. TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, ben
sataşmadan ötürü söz istedim, zaptı inceleyecektiniz; ne oldu efendim? Evvela
buna bakalım. BAŞKAN - AK Parti Grubu adına, Sayın
Bülent Arınç; buyurun. AK PARTİ GRUBU ADINA BÜLENT ARINÇ (Manisa)
- Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinize saygılar sunuyorum. Öncelikle, biraz evvel yapılan oylama
konusunda bir cümle ifade etmek isterim: Millî Eğitim Bakanı Sayın Metin
Bostancıoğlu hakkında Meclis Soruşturması Komisyonu raporu, verilen güvensizlik
önergesiyle oylandı. Bu oylamada, önergenin lehinde 107 oy çıktı, bildiğim
kadarıyla, 3 oy da önergenin aleyhinde çıktı. Bu, Sayın Bakana duyulan
güvensizliği çok açık biçimde ortaya koyan bir oylamadır. Hükümet ortağı siyasî
partilerin sayın milletvekilleri bile, Sayın Millî Eğitim Bakanına güven
duyduklarını oylarıyla göstermemişlerdir. İşin bir yönü böyle; onun için, sıraya
girip tebrik etmenin âlemi yok. İkincisi, toplantı yetersayısıyla
birlikte, önemli olan, karar yetersayısıdır. Oylamaya iştirak eden
milletvekillerinin toplam sayısı 114'tür. 139'un altında kalan böyle bir
oylamanın, hangi sonucu verirse versin geçerli olmadığını İçtüzük açısından
ifade etmek istiyorum. Bununla ilgili yasal müracaatımızı elbette yapacağız.
Sayın Bakan burada aklanmamıştır; verilen önergelerin doğruluğu, 276'nın
altında bile olsa, arkadaşlarımızın çoğunluk oylarıyla ortaya çıkmıştır. Değerli arkadaşlarım, Avukatlık Kanununa
bir yeni madde ilavesine ait kanun teklifiyle ilgili, hiç detaya girmeden,
birkaç cümleyle arz edeceğim konu şudur: Geçtiğimiz yıl çok kapsamlı bir
değişiklik yapılmıştı Avukatlık Kanununda. Yalnız, burada, avukatlıkla bağdaşabilen
meslekler sınıfından bazı meslekler çıkarılmıştı ve arkadaşlarımızın müktesep
hakları ihlal edilmişti; dolayısıyla, bu yıl içerisinde, hemen her siyasî
partiye mensup değerli arkadaşlarımız bir kanun teklifine imza koydular ve bu
imza komisyondan da aynı şekilde teklif olarak geçti, biraz da gecikmiş olarak
huzurlarımıza geldi. Yapılan iş fevkalade doğrudur. Bir hata tamir edilmektedir
ve Meclisimizin hemen hemen uzlaşmasıyla, konsensüsüyle bu teklif ortaya
çıkmıştır. Öğretmen avukatlarımızın, yıllardan beri, bu görevleri yaparken,
ellerindeki dosyalardan ve müvekkillerinden ilişkilerini kesmeleri ve bir anda
ikisi arasında bir tercihte bulunmaları, elbette, onların mağduriyetlerine yol
açacaktı. Ben, bu konuda arkadaşlarımızın haklı taleplerinin Meclis tarafından
karşılanmış olmasından büyük sevinç duyuyorum, olumlu baktığımızı ifade
ediyorum ve hayırlı olmasını diliyorum. Saygılar sunarım. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Arınç. Sayın Esengün, Saadet Partisi Grubu adına,
buyurun efendim. (SP sıralarından alkışlar) SP GRUBU ADINA LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bugün yoğun bir mesai yaptık. Bir gensoru
görüştük, bir soruşturma raporunu görüştük, oyladık ve su anda da saat 22.30 ve
zannediyorum, bütün arkadaşlarımız da bir an evvel birleşimin kapanmasını ve
toplantının sona ermesini istiyorlar, fazla uzun konuşmaya da tahammülleri yok
gibi. NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Öyle bir şey yok;
serbestsiniz. LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - Serbest olduğumu
biliyorum da, asıl ifade etmek istediğim şu: Bugün, bizim verdiğimiz gensoru
önergesinde MHP'li, Milliyetçi Hareket Partili milletvekilleri tam vücut, tam
kadro burada oldu da bizim gensorumuz aleyhinde oy kullandılar; Sayın
Bostancıoğlu aleyhinde, Millî Eğitim Bakanı aleyhinde yapılan oylamada bu MHP
niye buharlaştı?! Niye hiçbiriniz oy vermediniz? Bu okullarda, okul kapılarında
zulmedilen öğrencilerin hakkını veremeyeceksiniz. NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Siz 200
milletvekilisiniz... BAŞKAN - Sayın Seven, lütfen efendim... LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - Millet Meclisini
terk edip gitmekle bu iş olmaz. Yüreğiniz varsa, gelin, Bakana destek verin.
Eğer, yine de yüreğiniz varsa, gelin, Bakanın yaptığı haksızlıkları burada
tescil edin. Meclisten kaçmak çözüm değildir. (SP sıralarından alkışlar) MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Siz
neredesiniz?!. LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - MHP bunu hep
yapıyor; MHP bunu ta ilk bu Meclis açıldığı gün yaptı, öyle devam etti; ama,
şimdi, sandık geliyor. Burada yaptığınız bu haksızlıkların... Zannetmeyin ki,
milleti aldatacağız. Millî Eğitim Bakanı Sayın Bostancıoğlu birsürü haksızlık
yapsın, o zavallı çocukları okullara almasın, hakkında soruşturma önergesi
verilsin ve soruşturmanın haklılığına kamu vicdanı kanaat getirsin, herkes
desin "haklıdır"... Size oy veren oy tabanınız bile Sayın
Bostancıoğlu'nun aleyhindedir; ama, Milliyetçi Hareket Partisi, bugün, yeni bir
erkeklik numunesi göstermiştir Mecliste; helal olsun size! (SP sıralarından
alkışlar) NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Dışarıda görüşürüz... LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, biraz evvel yapılan oylama -Sayın Arınç da bahsetti- İçtüzüğe de
aykırıdır, Anayasaya da aykırıdır. Bu Meclisin toplanabilmesi için, asgarî üçte
1 miktarında, üye tam sayısının üçte 1'i kadar milletvekilinin hazır olması
lazımdır; bunun ölçüsü de, yapılan oylamadan çıkan neticedir. 114 üye oy
kullandığına göre, bugün toplantı yetersayısı o anda yoktur. Toplantı
yetersayısı olmayan anda da, oylama dahil, Meclis hiçbir faaliyet gösteremez,
hiçbir çalışma yapamaz; en azından 185 üyenin Mecliste hazır olması lazım;
bunun birçok örneği var. Açık oylamayla oylanması mecburî olan kanun
teklifleri, tasarıları var. Açık oylama sonucunda, eğer, o gün, asgarî kabul
veya ret toplamı, oylamaya katılan, toplantıda hazır bulunan milletvekili
sayısı 185'i geçmezse; yani, üçte 1'i geçmezse, o oylama geçersizdir, ilk
birleşimde o oylama yenilenir. Sayın Başkan bu konuda yanlışlık yaptı. Bunu,
Başkanlık Divanına götürmek de mümkündür; Anayasa Mahkemesine yeni bir içtüzük
uygulaması, ihdası yoluyla, Anayasaya aykırılık iddiasıyla götürmek de
mümkündür. 114 üyenin verdiği oyla böyle önemli bir konu sonuçlanmaz. En
azından, lehinde ve aleyhinde verilen toplam oyların, toplantı yetersayısını
bulması lazım. Değerli arkadaşlar, bizim Meclisimiz
enteresan usullerle çalışıyor. Enteresan derken, şunu öncelikle ifade edeyim:
İçtüzüğümüz Anayasaya aykırı. Bu kürsüden çok ifade ettik. O zamana kadar, biz
bunları söylerken, Anayasa Mahkemesi kararını açıklamamıştı. Üç beş gün evvel
Anayasa Mahkemesinin gerekçeli kararı da yayımlandı ve Anayasa Mahkemesi,
İçtüzükteki Anayasaya aykırılıkları gidermek için Yüce Meclisimize üç ay süre
tanıdı. Şimdi, bu perşembe günü Meclis tatile girecek; üç aylık süre 1 Ekimden
önce dolacak. Biz, 1 Ekim günü toplandığımızda hangi İçtüzükle amel edeceğiz,
hangi İçtüzükle yönetileceğiz; Anayasaya aykırı olan İçtüzük maddeleri ne
olacak?! Şimdi, bunun muhatabı, tabiî ki, birinci derecede Sayın Meclis
Başkanı. Ben hayret ediyorum, Sayın Başkan, İçtüzüğün değiştirildiği günden
bugüne kadar... Nasıl değiştirildiğini gördük; bir arkadaşımız, buradaki
dövüşte, kavgada rahmetli oldu; birsürü haksızlıkla, zorbalıkla İçtüzük
değiştirildi. Ee, sonra?!. Sonra, Anayasa Mahkemesi iptal etti; iptalinden,
kararın yayımlandığı güne kadar aylar geçti, Meclis Başkanı hiç oralı değil!
Hani, iptal edilen, sıradan bir derneğin tüzüğü olsa, o dernek başkanı birtakım
girişimlerde bulunur, şu işi düzeltelim diye, en azından, parti yöneticilerini,
temsilcilerini bir araya getirir; ama hiç oralı değil ve şimdi de, işte Anayasa
Mahkemesi kararı yayımlandı. 1 Ekimde Meclis açılacak; bakalım, Sayın
Başkanımız nasıl bir tedbir alacak! Allah bilir, İçtüzük için olağanüstü
toplantı yapmak mecburiyetinde kalacağız. Toplanmalıyız; İçtüzüğü, muhakkak, 1
Ekimden önce Anayasaya uygun hale getirmeliyiz. İşin bir yönü bu. Bir ikincisi, her sene bütçe görüşmeleri
yapılıyor. Son birkaç yıldan beri, bütçe görüşmelerinde hızlandırılmış turlar
yapılıyor. Bu, biraz da, iktidarın; biraz değil, tamamen iktidarın işine
geldiği için, bakıyorsunuz, Turizm Bakanlığı ile Adalet Bakanlığı bütçesi
birleştirilmiş, görüşülüyor. Kültür Bakanlığı ile Orman Bakanlığı aynı turda
görüşülüyor. Bir ucube görüşme usulü!.. FARUK DEMİR (Ardahan) - İçtüzük üzerinde
mi konuşuyorsunuz; yoksa, Avukatlık Yasası üzerinde mi?! LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - Ona da sıra
gelecek, sen canını sıkma!.. Sen canını sıkma!.. Ben, burada neyle ilgili
konuştuğumu biliyorum; bu konuştuklarım da hepimizin lehine... FARUK DEMİR (Ardahan) - Avukatlık Yasası
üzerinde konuşun... LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - Senin, eğer,
aklın bu işi almıyorsa, öğren de gel; otur oturduğun yerde!.. FARUK DEMİR (Ardahan) - Size mi
soracağım... LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - Otur oturduğun
yerde, gecenin bu saatinde terbiyesizliğin lüzumu yok... Otur!.. FARUK DEMİR (Ardahan) - Terbiyesiz
sizsiniz... LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - Sükût dur!.. FARUK DEMİR (Ardahan) - Hangi konu
üzerinde söz almışsanız onun üzerinde... LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - Sen necisin... BAŞKAN - Sayın Esengün... LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - Sen necisin
allahaşkına?.. BAŞKAN - Milletvekilleri, lütfen... Sayın Esengün, Genel Kurula hitap eder
misiniz... LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - Sen, hiç, çıkıp
da şu kürsüden bir şey konuştun mu? BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen... LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - Sayın Başkan,
susturun; yoksa, ben sustururum... (DSP sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Sayın Esengün, öyle bir hitap
tarzı olamaz, yakışmıyor size... Sayın milletvekilleri, lütfen... MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Sustur
görelim hadi!.. BAŞKAN - Sayın milletvekilleri... AYDIN TÜMEN (Ankara) - Bir milletvekilini
nasıl susturuyorsunuz?!. BAŞKAN - Sayın milletvekilleri... LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - Şimdi, Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar... BAŞKAN - Sayın Esengün, siz, Genel Kurula
hitap edin... Efendim, siz, şahıslara hitap etmeyin. Lütfen... LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Sayın Esengün, lütfen... Siz,
Genel Kurula hitap edin... MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) -
Demagojiyle olmaz beyefendi!.. LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - Şimdi,
bağırmayın, hiç bağırmayın da, sükût edin, dinleyin... BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen... MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) -
Ağzından çıkanı kulağın işitsin... MELDA BAYER (Ankara) - Sayın Başkan,
sözünü geri alsın... BAŞKAN - Sayın Esengün "ben sizi
terbiye ederim" lafı yakışmıyor doğrusu; hoş bir ifade değil.. Lütfen...
Siz Genel Kurula hitap edin efendim. Buyurun. LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - Sayın Başkan,
bakınız, ben, burada... FARUK DEMİR (Ardahan) - Demokrasiye alışın
bir kere... MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) -
Avukatlık Kanunu üzerinde... LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - Avukatlık
Kanunuyla, İçtüzükle... Netice itibariyle, bana, İçtüzükten doğan söz imkânını
kullanmak üzere kürsüdeyim. O arkadaşımızın sataşmasına kadar kimseyi
incittiğimi, kimseyi tahkir ettiğimi zannetmiyorum. Ben, bu kürsüde yıllardan
beri konuşuyorum; ama... MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Çok kibar
bir şekilde uyardı sizi arkadaşımız. LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - Hayır efendim...
BAŞKAN - Efendim, lütfen... Karşılıklı
olmasın... LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - Sayın Başkan,
sizin, öncelikle arkadaşlarınıza hâkim olmanız lazım. Grup başkanvekillerinin
birinci görevi odur. MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Aynı
şekilde... LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - O değerli
arkadaşımın da bana o konuda ikazda bulunması yanlış. Ben, burada ne
konuştuğumu biliyorum. Eğer, İçtüzük Anayasaya aykırıysa, sizi de ilgilendirir;
en az benim kadar sizin de bu konuyu dile getirmeniz lazım. İlle de sataşma
olsun diye bir şey söyleniyorsa ve benim burada konuşmama mâni olunuyorsa, o
zaman, lütfen, müsaade edin, ben de tepkimi ortaya koyayım. MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Tehdit
ederek olmaz! LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - Tehdit değil,
hayır... Başkan susturamazsa, ben... BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen... FARUK DEMİR (Ardahan) - Bu Meclisin
kürsüsünü işgal ediyorsunuz, söz aldığınız konu üzerinde konuşacaksınız! BAŞKAN - Sayın Demir, lütfen... LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - Neyse, şimdi,
sen otur da... BAŞKAN - Sayın Esengün, siz, Genel Kurula
hitap edin efendim... LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, bütçe görüşmelerinde - evet, sözümüz orada kalmıştı- öyle bir usul
uygulanıyor ki, Adalet Bakanlığı bütçesi üzerinde partilere düşen süre 10
dakika; yani, bir ülkenin adalet sistemi, mahkemelerin, savcıların, hâkimlerin,
orada çalışan bütün personelin sorunlarının dile getirilmesi, insan haklarından
bahsetmek, demokrasiden bahsetmek, adaletle ilgili bütün düşünceleri dile
getirmek; nihayet, bir bütçe görüşmelerinde ancak 10 dakikaya sığdırılıyor.
Şimdi ise, avukatlık kanunda bir küçük değişiklik yapılacak. Yapılan değişiklik
olumlu bir değişiklik. Biz de katılıyoruz ve destek veriyoruz; ama, şu anda,
her grubun 20 dakika gibi, bütçe konuşmalarında dahi eline geçiremediği, sahip
olamadığı geniş bir imkân var. Bunu kullanmak lazım; ama, işte, yarısı geçti
sürenin. Burada söylenecek birçok sözü, yine, maalesef, söylemeden huzurunuzdan
ayrılacağım. Değerli arkadaşlar, Türkiye'de en çok
tahrip edilen, özellikle son beş seneden beri en çok tahrip edilen müessese,
maalesef, adalet müessesesidir. Keşke, Sayın Adalet Bakanımız bugün bakanlık
sıralarında oturuyor olsaydı. 28 Şubattan bu yana, özellikle son beş yıldan beri
Türkiye'de hukuk siyasallaştı. Mahkemelerde, maalesef -yine, maalesef diyerek
ifade ediyorum- adaletin tecelli etmediği, adaletin mülkün temeli olmadığı bir
ortama sürüklendi Türkiyemiz. Adaletin tabiî ki en önemli unsuru da savunmadır,
savunma hakkıdır. Anayasanın 12 nci maddesiyle başlayıp 75 inci maddesine kadar
devam eden "Temel Hak ve Ödevler" kısmında yazılı hak hürriyetlerin
varlığı, uygulanması ve ihlallerine engel olunmasında savunma hakkı birinci
derecede önem arz etmektedir. Haksızlığa, zorbalığa, hukuk tanımazlığa,
keyfiliğe dur demenin yolu bu hak ve hürriyetleri savunmak, ödünsüz ve korkusuz
savunmaktan geçer. Yargı sisteminde adaletin tecellisi için savunmanın veya
vekâlet kurumunun layık olduğu yere kavuşması, savunucuların, avukatların bağımsız
faaliyet gösterebilmesi, hukukun üstünlüğünün tesisi için en önemli şarttır.
Hukukun üstünlüğü ile savunmanın bağımsızlığı eşanlamlıdır. Savunma sadece
mahkemede değil, hak ve özgürlüklerin söz konusu olduğu her ortamda güçlü
olmalıdır, bağımsız olmalıdır. Değerli arkadaşlar, Türkiye'de adalet
üzerinde söylenilecek çok söz var diyorum ve gerçekten öyle; ama, bir iki
örnekle huzurunuzdan ayrılacağım: Türkiye'de adalet paralıdır, adliye kapısına
giden herkes para ödemek mecburiyetindedir. Türkiye'de hukuk davalarında
özellikle parası olmayan hakkını arayamaz hale gelmiştir. Türkiye'de adaletin
gelirleri, devlet bütçesinin gelir hanelerinden birisine yazılmaktadır. Bir
önemli husus da, özellikle ceza davalarında iddia ile savunmanın; yani, savcı
ile avukatın aynı düzlemde, aynı seviyede bulunmamalarıdır. Yıllardan beri
devam eden bir topografya hatası hâlâ devam etmektedir. Mahkeme heyetiyle
savcıların aynı seviyede, aynı kürsüde oturmaları yanlıştır; bugüne kadar bu
yanlış devam etmiştir, bunun muhakkak düzeltilmesi gerekir. Değerli arkadaşlar, Türkiye'de önemli bir
konu da işkencedir. Maalesef, işkence, Türkiye'de kurumsallaşmıştır. İşkencenin
yokluğundan bahsetmek doğru değildir; işkence, maalesef devam etmektedir,
-dediğim gibi- kurumsallaşmıştır. Alınan bütün tedbirlere rağmen, çıkarılan
bütün yasalara rağmen, bakanlıklarımızın veya adliyenin bütün iyiniyetli
gayretlerine rağmen işkencenin önüne geçilememiştir. Geçen sene çıkarılan Avukatlık Kanunuyla
ilgili, özellikle stajyerlerin bugünlerde bütün milletvekillerine yansıdığını
tahmin ettiğim itirazları var. Bu imtihanın, avukatlık sınavının kaldırılması
veya en azından şu anda hukuk fakültesinde okuyan öğrencilere uygulanmaması
yolunda çeşitli avukatların, çeşitli barolarda staj yapan stajyer avukatların
itirazları bizlere intikal etmekte. Şu önümdeki yazıda da -gelen faksların
birisinde de- 7 madde içerisinde ifade edilmiş durumda: "Meslekî kalite
çoktan seçmeli bir sınavla belirlenemez. Avukat adayının hukukî bilgisi, zaten,
fakültenin vermiş olduğu lisans diplomasıyla belgelendirilmiştir, ayrıca bir
sınava gerek yoktur. ÖSYM tarafından yapılan sınav, meşru bir sınav değildir.
Sınava giremeyecek onbinlerce aday, aylarca bir sonraki sınavı beklemek zorunda
kalacaktır, bu da haksızlıktır. Sınavı bekleyen stajyerin hukukî statüsü ne
olacaktır; stajyer midir avukat mıdır yoksa nedir? Avukatlık mesleğine girmek
için sınav şartı öngörülmekle beraber, buna ilişkin hiçbir altyapı
oluşturulmamış, süratle sınav sistemine geçilmiştir; bunun da bir çok aksaklığı
beraberinde getireceği doğaldır. Yasal değişiklik ve ilgili yönetmelikler
mevcut haliyle, başta evrensel hukuk ilkesi olan eşitlik ilkesine
aykırıdır" diyorlar. Sonuç olarak da, 1136 sayılı Avukatlık
Kanununun 3 üncü maddesinin (d) fıkrası ve 28, 29 ve 30 uncu maddelerinin
kaldırılması, eşitsizliği önleyecek değişikliklerin yapılması veya buna ilişkin
bir geçiş sürecinin getirilerek, stajyer avukatların mağduriyetlerinin
önlenmesi için gereğinin yapılması yönünde milletvekillerinden ve Sayın
Bakanlığımızdan stajyer avukatların talepleri var, ricaları var. Tabiî, bütün
bu taleplerin de ciddî şekilde ele alınması lazım. Değerli arkadaşlar, 4 dakikalık vaktimde
de, her ne kadar, milletvekili arkadaşlarım Avukatlık Kanunuyla ilgili olmadığı
yönünde itiraz etseler de, Sayın Bülent Akarcalı'nın, bugün, zannediyorum,
bütün milletvekili arkadaşlarımıza ilettiği önemli bir yazısını bilgilerinize
arz etmek zorundayım: "Spor Toto, kumar illetini, her eve,
her gence, her telefon sahibine bulaştırma ihalesi açıyor. Hep birlikte,
insanlarımızı, gençlerimizi kumara alıştıracak bu ahlaksız girişime karşı
çıkalım. Başbakan Yardımcılarına, bakanlara, bu projeden vazgeçmeleri için yazı
gönderelim, bizzat konuşup uyaralım. Bu proje, 18 yaşından küçükleri de teşvik
edecektir. Kumar oynamak isteyen 18 yaşından küçük genç, gidip 18 yaşından
büyük biriyle anlaşacaktır. Ortalıkta gençleri kötü alışkanlıklara itmekten
para kazanan, okul bahçelerinde uyuşturucu satan birsürü pislik, 18 yaşından
küçükler adına, belirli bir komisyon, belirli bir pay karşılığında kumar
oynayacaktır. Spor Toto Genel Müdürü bu konuda gerçekleri görememektedir. Sanal
kumara hayır, hayırsız bu kumara, hayırsız bu projeye hayır." Bunu diyen, Sayın Akarcalı. Bu görüşlere
katılmamak mümkün değil. Değerli arkadaşlar, son beş yıldan beri,
özellikle manevî bünyemiz alabildiğine tahrip edildi. Ekonomik krizle birlikte,
ahlakî buhran aldı yürüdü. Uyuşturucu kullanma yaşı, maalesef, ta 13 yaşa kadar
indi. Bırakın sigarayı, uyuşturucu kullanmak, çocuk denilecek yaşa kadar
indirildi maalesef. İrticayla mücadele adı altında beş yıldan beri uygulanan
tedbirlerin, baskıların, milletimizi nereye getirdiğini üzülerek görüyoruz. Şimdi de, Spor Toto, internet kanalıyla,
bütün çocukları da kapsayacak şekilde yeni bir kumar projesini hayata koymak
niyetinde. Buna karşı çıkmak, herhalde, hepimizin ortak görevidir. Ben, Sayın
Akarcalı'ya, bu ikazından dolayı teşekkür ediyorum. Sayın bakanlarımızı,
iktidar ve muhalefet milletvekili ayırımı yapmadan bütün milletvekili arkadaşlarımı,
Spor Totonun yaptığı bu yeni kumar furyasına karşı çıkmaya davet ediyorum.
Gençlerimizi, yavrularımızı, bütün kötü alışkanlıklardan, sigaradan, kumardan,
içkiden, uyuşturucudan korumak için her türlü tedbiri almalıyız diyorum ve
hepinize saygılar sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Esengün. Sayın milletvekilleri, tabiî, uzun süre
konuşmak hepimizin hakkı; ama, gecenin ilerleyen saati ve mutabık kaldığımız
bir metin; takdir sizin... Doğru Yol Partisi Grubu adına, Kayseri
Milletvekili Sayın Sevgi Esen; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA SEVGİ ESEN (Kayseri) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avukatlık Kanununa bir madde eklenmesine
ilişkin kanun teklifi üzerinde Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini kısaca,
birkaç cümleyle ifade etmek üzere söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Çok kısa bir süre önce reform olarak
sunulan bir kanunun bir maddesini, bugün, burada değiştirmek durumunda kaldık.
Gerçekten, bu, çok üzücüdür; ancak, biz, bunu, bu Mecliste, bu hükümet
zamanında çok sıkça yapıyoruz ve bir sene önce gelen kanunları, yeniden, burada
değiştirmek durumunda kalıyoruz; ancak, burada, kazanılmış haklar söz
konusudur, o bakımdan, gelen teklif yerindedir, uygundur. Doğru Yol Partisi, hukukun üstünlüğüne,
kazanılmış olan haklara saygıdan dolayı da bu kanun teklifine destek
verecektir; hayırlı uğurlu olmasını diler, hepinize saygılar sunarım.
(Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Esen. MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Grubumuz adına,
Sayın Salih Erbeyin konuşacaklar Sayın Başkan. BAŞKAN - Bir dakika efendim... Tabiî,
bütün grupların herhalde birkaç cümlelik ifadeleri olacak. ANAP Grubu adına, Sayın Beyhan Aslan;
buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar) ANAP GRUBU ADINA BEYHAN ASLAN (Denizli) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şahsım ve Anavatan Partisi Grubu adına
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. 21 inci Dönem Parlamentosunun
yaptıklarının en önemlilerinden biri, eserlerinden biri 4667 sayılı Avukatlık
Yasasıdır. Bu yasa, hukuk alanında atılmış en ciddî adımlardan biridir. Bu
yasayla, biz, savunmayı güçlendirdik ve hukuk devleti olma yolunda çok ciddî
adım attık; ama, bu yasayı görüşürken, tabiî ki, gözden kaçan hususlar da olmuş
olabilir. Biz, bu yasada, avukatlıkla bağdaşan işler
konusunda, hukuk alanında, ancak profesör ve doçentlerin avukatlık
yapabileceğini belirtmiştik. Bu, uygun bir düzenlemeydi; ancak, şu ana kadar,
mesleği ilköğretim ve ortaöğretimde öğretmenlik olup da avukatlık yapanlar vardı
ve bunların müvekkilleriyle ilişkileri vardı; bunlar, dava almışlardı, büroları
vardı, hem öğretmenlik hem de avukatlık yapıyorlardı. Burada, bunların müktesep
haklarını o yasayla korumadık. Bu, fevkalade önemli nizalar doğurdu. Öğretmen
olan avukata vekâlet verenler açısından mağduriyetler söz konusu oldu. Bu
nedenle, biz, buradaki bu kanun değişikliğini kabul etmekle, öğretmen olan
avukatın müktesep hakkının korunması yanında, müvekkillerinin de hakkının
korunması söz konusu oldu, müvekkil-avukat arasındaki nizalar da sona ermiş
oldu. Bu nedenle, çok isabetli bir kanun teklifidir. Biz, Anavatan Partisi
Grubu olarak bu kanun teklifini destekliyoruz; hayırlı olsun diyoruz
öğretmenlerimize. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyoruz.
(Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz. MHP Grubu adına, Denizli Milletvekili
Sayın Salih Erbeyin; buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA SALİH ERBEYİN (Denizli) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1136 sayılı Avukatlık Kanununa Bir Madde
Eklenmesine İlişkin Kanun Teklifi hakkında partimizin görüşlerini açıklamak
üzere huzurlarınızdayım. Bildiğiniz gibi, bu kanun teklifinde
Parlamentoda temsil edilen tüm partilerdeki milletvekili arkadaşlarımın teklifi
vardır. Bu teklifin görüşülmesinden de memnunum; çünkü, 1136 sayılı Avukatlık
Kanununda sadece profesör ve doçentlerin avukatlık yapabileceği belirtilmişti;
fakat, hukuka uygun olarak elde edilen, meşru hakların korunması anlamına gelen
kazanılmış hak ilkesiyle düzenleyici işlemlerin, ancak, yürürlükten sonraki
tarihte uygulanabileceği, bir başka değişle, geri yürütülemeyeceği, zira,
kişiler aleyhine hükümler içeren düzenleyici işlemlerin geriye yürütülmesi
halinde kazanılmış hakların ihlalinin söz konusu olamayacağı genel prensibinden
hareketle bu kanun teklifini verdik. Burada, öğretmen avukat arkadaşlara bir
tavsiyede bulunmak istiyorum. Biliyoruz ki, adalet, yani, savunma da adaletin
üçüncü ayağı olarak kutsal bir görevdir, ama, öğretmenlik de kutsal bir
görevdir. Bu, kendilerine verilen kazanılmış hakkın eğitim camiamızdaki
görevlerini aksatmadan savunmaya katkıda bulunacaklarını düşünüyorum. Bu duygu ve düşüncelerle, kanunun,
milletimize ve öğretmen arkadaşlara hayırlı olmasını diliyor, teşekkür
ediyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz. Demokratik Sol Parti Grubu adına, Samsun
Milletvekili Sayın Yekta Açıkgöz; buyurun Sayın Açıkgöz. (DSP sıralarından
alkışlar) DSP GRUBU ADINA YEKTA AÇIKGÖZ (Samsun) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avukatlık Kanuna Ek Geçici Bir Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi hakkında, Grubum adına söz aldım; Yüce Heyeti
saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, bilindiği gibi, 4667
sayılı Avukatlık Kanunuyla, 1136 sayılı Avukatlık Kanunu değiştirilmiş, Türk
hukuk reformunda büyük bir atılım meydana getirilmiştir. Özellikle, yargının
vazgeçilmez unsuru savunma, bu yeni düzenlemeyle pek çok eksiği giderme
fırsatını bulmuştur. Şimdi de, bu teklifle, ilk ve ortaöğretimde görev yapan
öğretmenlerin icra etmekte oldukları avukatlık mesleğini sürdürmeleriyle ilgili
geçici ek bir maddeyi görüşüyoruz. 1136 sayılı Avukatlık Kanununun 12 nci
maddesinin (b) bendi uyarınca, avukatlıkla birleşebilen işler arasında ilk ve
ortaöğretimde görev yapan öğretmenler sayılmışken, 4667 sayılı yasanın, 12 nci
maddesinin (b) bendi, hukuk alanında, sadece, profesör, doçent unvanlı
kişilerin avukatlık yapabileceğini belirtmiştir. Oysa, şu anda, ülkemizde, 1136
sayılı Yasa uyarınca, ilk ve ortaöğretimde çalışan ve avukatlık mesleğini
fiilen ve başarıyla yürüten yüzlerce öğretmen arkadaşımız bulunmaktadır. Yeni
düzenlemeyle, söz konusu öğretmenler, ya öğretmenlik ya da avukatlık
mesleğinden birini yapmaya zorlanmaktadırlar. Bu durum, adliyelerimizin
işleyişinde bazı sıkıntılara yol açabileceği gibi, özellikle, avukat-müvekkil
ilişkilerinde yeni sorunlar yaratacaktır. Bu nedenle, halen avukatlık mesleğini
icra eden ilk ve ortaöğretimde görevli öğretmenlerin kazanılmış haklarının
korunması, mağduriyetlerinin önlenmesi ve hukukî güvenliğin sağlanması
gerekmiştir. Avukatlık Yasası çıkarılırken gözden kaçan bu hususun
düzeltilmesi, kazanılmış hakların korunması ve hukukî istikrarın sağlanması
açısından gerekliydi bu düzenleme. Şimdi, geçici bu ek geçici maddeyle, fiilen
avukatlık yapan öğretmenlerle kanunun çıktığı tarihte staj yapan avukatların
durumları düzeltilmiş olmaktadır. Teklife olumlu oy vereceğimizi beyan
ediyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz. Sayın Güven, buyurun... KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan,
şahsım adına söz istemiştim. BAŞKAN - Bir dakika efendim... Sayın
Güven'in, galiba, sataşmadan mütevellit söz talebi var. TURHAN GÜVEN (İçel) - Geçen oturumda Sayın
Başkan, gerçekten... BAŞKAN - Zabıtları getirttim, burada,
şahsınıza ilişkin herhangi bir sataşma yok. Gruba ilişkin olarak "en
devamsız grup" denildi... TURHAN GÜVEN (İçel) - Hayır, başka bir şey
var: "Nöbetçi grup başkanvekili hariç, diğerleri gelmiyor" diye orada
bir ifade var efendim, bakınız. BAŞKAN - Hayır efendim... TURHAN GÜVEN (İçel) - Evet... BAŞKAN - Bir dakika, okuyayım Sayın Güven.
TURHAN GÜVEN (İçel) - Okuyun, okuyun
efendim. BAŞKAN - "En devamsız grubun
önerisidir; yani, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna hiç devam etmeyen
ya da nöbetçi olan grup başkanvekillerinin arkasında 20 milletvekiliyle"
diyor. Bu konuya açıklık getirmek üzere, buyurun
efendim. TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, mesele
şu: Burada diğer grup başkanvekillerine bir sözüm yok; fakat, Sayın Köse, bu
grupta, bu Mecliste en sonra konuşması lazım gelen adamdır. 13 Haziran 1983'te
kurucusu olduğu partide ondört sene kalan bir insanın, ne olursa olsun,
ayrıldığı partiye bir saygı ifadesi olması lazım; olay budur. Sonra, "biz ne yaptık, yaz
kursları" falan gibi laf sarf ediyor. "Onun yerine, Kur'an kursu
açtık" diyor. Evet, açtılar; eskiden 7 yaşında gideni, şimdi 12 yaşında
başlatıyorlar; yani, Sayın Köse, onunla mı övünüyor?! O nedenle, burada
olmadığı için fazla konuşmuyorum; ama, takdirlerine bırakıyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim, sağ
olun. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - 17 yaşında
başlatıyorlar Sayın Güven. BAŞKAN - Şahsı adına Sayın Genç, buyurun. KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Avukatlık Kanununa bir geçici madde eklenmesiyle
ilgili olarak hazırlanan yasa teklifi üzerinde kişisel söz aldım; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, biraz önce burada
bir oylama yapıldı. Anayasanın 96 ncı maddesine göre, Türkiye Büyük Millet
Meclisi üçte 1'le toplanır, dörtte 1'in bir fazlasıyla karar verir. Bu Meclisin
karar verebilmesi için, toplantı yetersayısı olması lazım. Geçmişte, Mustafa
Taşar'la ilgili verilen bir soruşturma önergesinin oylanmasında, zorlanarak
böyle bir karar verildi; bana göre yanlış. İkincisi, en büyük hatayı yaptınız sayın
milletvekilleri. Biz, Anayasanın 100 üncü maddesini değiştirirken gizli
oylamayı getirdik. Gizli oylamanın anlamı, milletvekillerinin, oylarını, hür
iradeleriyle, bağımsız iradeleriyle kullanmasıdır. Yani, milletvekillerinin,
genel başkanların emir ve direktiflerinin dışına taşarak, şu hücreye girerek,
vicdanının sesini dinleyerek oy kullanması lazımdır; ama, maalesef, siz, bu
Anayasanın, daha, mürekkebini kurutmadan, çok; ama, çok, çok kötü bir örnek
oldunuz. Sayın milletvekilleri, milletvekilliği çok
kutsal bir müessesedir. Eğer, bir milletvekili, vicdanının sesine göre oy
veremiyorsa, o milletvekilinin milletvekilliği neye yarar?! Şimdi, bu memleketi
nereye getirdik; memleketi, iflasa getirdik, müstemleke memleketi haline
getirdik. Eğer, biz, burada, özgür irademizle karar verseydik, bu memleket bu
hale gelmezdi; bunu, herkesin bilmesi lazım. Keşke bu uygulamayı yapmasaydınız,
bu uygulamayı başlatmasaydınız. Ülkeye, büyük bir kötülük yaptınız değerli
milletvekilleri, gerçekten çok büyük bir kötülük yaptınız. Değerli milletvekilleri, bu Avukatlık Kanunu
müzakere edilirken, komisyonda, ben, tek başıma 8 hafta mücadele ettim. Getirilen bir maddelik bu değişikliği
destekliyorum. Ayrıca, şurada dinleyen genç avukatlarımızla ilgili bir önerge
verdik; sonra, bütün grupların bunun üzerinde anlaşmasından da büyük kıvanç
duyuyorum. Değerli milletvekilleri, getirilen bu
Avukatlık Kanunuyla, siz, artık, devletin büyük kaynaklarını avukatların cebine
aktardınız. Bakın, 1998 yılında... (DSP sıralarından gürültüler) Arkadaşlar, ciddî şeyler söylüyorum; rica
ediyorum... Yani, lütfen, dinleyin. 1998 yılında, ben, Deniz Baykal'la ilgili
bir beyanat verdim, gitti bir dava açtı ve mahkeme benim hakkımda 1,5 milyar
lira tazminata hükmetti, 1998 yılında. Geçen gün bana tebligatta bulundular;
1,5 milyar liralık tazminat davasına tahakkuk eden avukatlık ücreti ne kadar
biliyor musunuz; 850 000 000 lira. YEKTA AÇIKGÖZ (Samsun) - Yok yahu!. KAMER GENÇ (Devamla) - Varsanız bahse, ben
size ispatlarım... YEKTA AÇIKGÖZ (Samsun) - Nasıl yani?.. KAMER GENÇ (Devamla) - Yahu,
anlamıyorsunuz ki! Tabiî, siz, bir şey anlamıyorsunuz ki, konuşulanları... NECDET SARUHAN (İstanbul) - Anlatamıyorsun
ki, anlayalım! KAMER GENÇ (Devamla) - Bakın beyler, bir
icra ödeme emrini gönderiyor... Ne diyor avukat; işte, avukatlık tarifesine göre,
mesela, işte, 2 milyar liraya kadar yüzde 10 avukatlık ücreti. İcra müdürüne
sordum, 100 milyar liralık bir alacağı icraya koyduğu zaman ne yazacak biliyor
musunuz; şuraya bir 100 milyar yazacak, altına 5 milyar 800 milyon liralık
avukatlık ücreti... Geçen gün, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi,
Türkiye'yi, bir vatandaşla ilgili olarak 250 milyar lira tazminata mahkûm etti.
O vatandaş, getirecek o ilamı icraya koyacak, 250 milyar lira alacak... Bir
kalem yazıyor, bir emeği yok, hemen bir saniyede, altına 15 milyar küsur
avukatlık ücreti!.. Değerli arkadaşlar, dünyanın neresinde
avukatlıktan bu kadar bedava para kazanılır?! Ayrıca, kamulaştırma davaları,
birçok toplu davalar var, o davaların hepsinde devlet büyük para verecek. Bir de şunu söyleyeyim size... YEKTA AÇIKGÖZ (Samsun) - Ne diye para
versin yahu?! KAMER GENÇ (Devamla) - Bakın, menfaatınıza
geliyor... Burada yiğitlik yapan çok kişi var, menfaatı olmadığı zaman mangalda
kül bırakmayan çok kişi var, parti sözcüleri var; ama, Avukatlık Kanunu söz
konusu olduğu zaman hepsi sustular. Niye; menfaatlarını koruyorlar. Bakın, çok
ciddî şeyler söylüyorum burada. Değerli milletvekilleri, bakın, kamu
alacaklarında dahi bir alacağa faiz tahakkuk edebilmesi için, o alacağın
ilgiliye tahakkuk etmesi lazım. Bir duruşmaya giriyorsunuz, duruşmada avukatlık
ücreti takdir ediliyor, hemen o günden itibaren faiz yürütülüyor... Böyle bir
şey var mı dünyanın hiçbir yerinde arkadaşlar?! Bakın, siz, Avukatlık Kanunuyla
vatandaşları hak aramaz duruma düşürdünüz. Bakın, Adalet Bakanına, ben,
buradan... Keşke kendisi olsaydı... Bu kanun, Avukatlık Kanunu müzakere
edilirken yalnız ben söz aldım. Bu Genel Kurul üzerinde çok da baskı kurdular,
hem komisyonda kurdular hem burada kurdular. Şimdi, değerli arkadaşlarım, Anayasanın
135 inci maddesine göre, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları üzerinde
devletin malî ve idarî denetimi esastır deniliyor. Ben, burada Adalet Bakanına
dedim ki "hani senin denetimin?!" "Biz, bu denetimi böyle
yapıyoruz" dedi. Ben o zaman dedim ki "sen, o makamını Barolar
Birliğine terk et." Şimdi, değerli milletvekilleri, dünyanın
hiçbir yerinde, bir kamu kurumu
niteliğindeki meslek kuruluşunun ücretini belirleme yetkisi o kuruluşa
verilemez. Şimdi, bakın, bu kanun çıktıktan sonra,
Barolar Birliği, davalarda 50 000 000 liralık ücreti, hemen 175 000 000'a
çıkardı; avukatlık tarifesini... İcrada, eskiden 50 000 000 lira olan maktu
ücreti; yani, sonsuza çıkardılar. Değerli milletvekilleri, benim burada en
büyük sıkıntım, devlet bütçesinin büyük bir kısmı buralara gidecek. Arkadaşlar, beni dinliyorsanız, ülkeyi
düşünüyorsanız, bunu kısa zamanda düzeltmemiz lazım. EDİP ÖZGENÇ (İçel)- Adalet Bakanlığı
düzenliyor... KAMER GENÇ (Devamla)- Tamam efendim! Yani,
anlamıyorsanız, bari dinleyin! Bir defa, Adalet Bakanlığının denetim
hakkını baroların üzerinde kuralım. Baroların, kendi istedikleri gibi ücret
belirlemesini kaldıralım ortadan. Böyle bir şey olur mu?! Yani, bundan sonra,
arkadaşlar, gideceksiniz, bir dava açacaksınız ve açtığınız davanın aşağı
yukarı; yani, bir o kadar da avukatlık ücreti ödeyeceksiniz; böyle bir şey olur
mu?! EDİP ÖZGENÇ (İçel)- Bedava mı
çalışacaklar?! KAMER GENÇ (Devamla)- Efendim, her kişinin
bir emeği var; bedava niye
çalışıyorsun?.. Eskiden bedava mı çalışıyordunuz?.. Verelim devletin
bütçesini hepinize canım!.. Yani, böyle bir şey olur mu?!. Sayın milletvekilleri, gerçekten, bu
Avukatlık Kanununu, hem, temel kanun kabul ettiniz. Bütün partilerdeki avukat
arkadaşlarımız bunu yaptı böyle. Yani, bu memlekette avukat dışında başka kişi
yok mu?! EDİP ÖZGENÇ (İçel)- En mağdurları
avukatlar... KAMER GENÇ (Devamla)- Var; ama, burada
avukatlar çoğunlukta olduğu için, tuttular, devletin bütün kaynaklarını kendi
lehlerine kullandılar. Böyle bir Avukatlık Kanunu olmaz sayın milletvekilleri! Sayın milletvekilleri, bu kanunu, Anayasa
Mahkemesine götürüp de, özelikle, bu ücret belirleme konusunu eğer iptal
ettirebilirsem ne âlâ; ama, şuna inanmanızı istiyorum, bu Avukatlık Kanunuyla,
artık, hak aramak mümkün değil. Bir dava açıyorsunuz, davaya konu olan paranın
aşağı yukarı yarısına yakınını avukata veriyorsunuz; böyle bir şey olmaz ki;
yani, avukat, vatandaşın malının, mülkünün ortağı değil ki. Özellikle, icra
davalarında çok para veriliyor arkadaşlar. Yani, 2 milyar liraya kadar yüzde
10, ondan sonra yüzde 8, yüzde 4... Bu, az bir para mı?! 700 milyar liraya
kadar bilmem yüzde kaç... Böyle bir şey olur mu?! Onun için, Sayın Adalet
Bakanından -keşke, bugün, kendisi burada olsaydı- özellikle, rica ediyorum,
lütfen, bu Avukatlık Kanununu değiştirin ve barolar üzerindeki devletin denetim
hakkını tekrar kurun. Aksi takdirde, yarın Barolar Birliği bir tarife daha
belirleyecek ve avukat, vatandaşa ne gerek var canım, takip ettiğim davanın
bütün ücretini ben alırım diyecek. (DSP sıralarından "olur mu öyle
şey" sesleri, gürültüler) Der, der yani; engel var mı; yok, yok maalesef. NECDET SARUHAN (İstanbul) - Meslek etiği
var. KAMER GENÇ (Devamla) - Efendim, meslek
etiği falan kalmış mı? Bakın, tarifeyle ilgili örnek veriyorum; 1,5 milyarlık
bir tazminat davasında 850 000 000 lira avukatlık ücreti ödüyorum. Böyle bir
şey olur mu?!(DSP sıralarından gürültüler) EDİP ÖZGENÇ (İçel) - Kim alıyor?! KAMER GENÇ (Devamla) - Efendim, karşı
taraf alıyor.(DSP sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, hatip,
düşüncelerini ifade ediyor, lütfen. KAMER GENÇ (Devamla) - Yani, 1,5 milyarlık
bir tazminat davasında, dört sene geç icraya koyuyor, faiziyle birlikte benden
850 000 000 lira avukatlık ücreti alıyor. Beyler, şimdi, ya menfaatımızı düşüneceğiz
ya memleketi düşüneceğiz. Eğer, menfaatınızı düşünüyorsanız, benim, size
diyeceğim bir şey yok; ama, sizin, menfaatınızı düşüne düşüne çıkardığınız bu
kanunlar -işte, çok kanun çıkarıyoruz şeklindeki övünmeleriniz- Türkiye'de
insanları yaşamaz bir duruma soktu, Türkiye'de insanları hak aramaz bir duruma
soktu. Eğer, siz, bunu bilmiyorsanız, lütfen gidin, sokaktaki insanlara sorun,
icra müdürlüklerine sorun; oradaki insanların ne kadar büyük ıstıraplar içinde
olduğunu, ne kadar haksız kazançlar sağlandığını görün ve ondan sonra, lütfen,
bu kanunu hiç geç kalmadan düzeltelim. Bunu her zaman dedim, maalesef... EDİP ÖZGENÇ (İçel) - Avukatlar haksız
kazanç elde etmez; yanlış yapıyorsun. KAMER GENÇ (Devamla) - Efendim, emeğe
dayalı bir kazanç değil. Yani, efendim, şuraya... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) YEKTA AÇIKGÖZ (Samsun) - Yanlış
yapıyorsunuz!.. EDİP ÖZGENÇ (İçel) - Avukatlar haksız
kazanç almaz. BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen... Sayın Genç, 1 dakika içinde toparlar
mısınız... KAMER GENÇ (Devamla) - Yani, bu
arkadaşlarımız ne biliyorlar ne anlıyorlar ne halkın içine giriyorlar ne halkın
menfaatını düşünüyorlar! Sırf kendi menfaatını... EDİP ÖZGENÇ (İçel) - Avukatları bu şekilde
suçlayamazsınız!.. KAMER GENÇ (Devamla) - Burada da bana
müdahale ediyor. Ben doğruları söylüyorum, ben sana misal veriyorum; diyorum
ki, bana 1,5 milyar lira aleyhime hükmedilen tazminattan dolayı 850 000 000
avukatlık ücreti ödedim. İşte, 6. İcra Dairesinde de, ben, evvelsi gün bu
parayı ödedim. 6 milyar olarak ödedim. 1,5 milyar liralık tazminat davasına, 6
milyara yakın, 5 810 000 000 lira ödedim, Deniz Baykal ve avukatlarına. Böyle
bir avukatlık ücreti olur mu?! YEKTA AÇIKGÖZ (Samsun) - Faizdir o... KAMER GENÇ (Devamla) - Neyse!.. Sen
anlamıyorsun kardeşim! Anlamıyorsan, sus yahu! Susun be kardeşim! Susun yahu!
Anlamasını bilin! Anlamıyorsunuz, anlamıyorsunuz, anlamıyorsunuz!.. Rica
ediyorum yahu!.. EDİP ÖZGENÇ (İçel) - Sabahtan beri
avukatları suçlayıp duruyorsun. KAMER GENÇ (Devamla) - Onun için,
anlamadığınız konularda da görüşmeyin, düşünce beyan etmeyin... Kim olursa
olsun, gücünüz varsa, gelin, kamuoyu önünde tartışalım. EDİP ÖZGENÇ (İçel) - Yanlış
biliyorsunuz... KAMER GENÇ (Devamla) - Burada, cebinize
haksız parayı indirmekte, çok iştahla gülüyorsunuz; ama, yarın halk da sizin
belanızı verecek! Saygılar sunuyorum. YEKTA AÇIKGÖZ (Samsun) - Sayın Genç,
yanlış söylüyorsunuz. EDİP ÖZGENÇ (İçel) - Avukatları bu şekilde
düşüremezsin! BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Genç. Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler
bitmiştir. Şimdi, sorular bölümüne geçiyoruz. Buyurun Sayın Genç. KAMER GENÇ (Tunceli) - Efendim, ben,
Adalet Bakanına bir soru soracağım. Bu sene, bütçesinden, Barolar Birliğine
kaç lira para ödemişlerdir? Biliyorsunuz, yeni getirdiğimiz Avukatlık
Kanununda... Burada, o Avukatlık Kanununu savunan kişiler, devlet bütçesinden,
yüzde 3'e kadar belli gelirlerin Barolar Birliğine verilmesini kabul ettiler ve
bu paranın... AHMET İYİMAYA (Amasya) - Adlî yardım... KAMER GENÇ (Tunceli) - Efendim, ne adlî
yardımı?!. ...bu paranın da, Barolar Birliği
tarafından istendiği gibi kullanılmasını... 2002 bütçesinden, hatta, 2001
bütçesinden de Barolar Birliğine bu fasıldan verilen para ne kadardır? Bunları
nasıl denetliyor Sayın Adalet Bakanı? Niye bugün burada kendisi yok; onu da
öğrenmek istiyorum, Sayın Bakan onun yerine cevap versin efendim. BAŞKAN - Teşekkür ederiz. Sayın Bedük, buyurun efendim. SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın
Başkanım, delaletinizle, Sayın Bakanıma sualimi arz ediyorum. Hukuk fakültesi öğrencileri, devamlı
olarak, bizleri gezdiler. Türkiye'de de hukuk fakültesi sayısı fevkalade fazla.
Fakülteye giren gençlerimizin, gelecekte avukatlık yapmak maksadıyla girmiş
olmalarına karşın, daha evvelden çıkarılan Avukatlık Kanunu sebebiyle sınava
tabi tutulacakları hükme bağlanmıştı; oysa, bu gençler, hukuk fakültesini,
avukat olabilmek için bir sınav olmayacağı noktasından hareket etmek suretiyle
tercih etmişlerdi. Sayın Bakan, hukuk fakültesinde okuyan
gençlerimizin, sınav şartı yokken tercih ettikleri bu fakülteden mezun olduktan
sonra getirilmiş olan sınav şartını, siz, hakkaniyete uygun buluyor musunuz ve
müktesep hakla bağdaştırıyor musunuz? Bununla ilgili getirilecek olan
önergelere olumlu yaklaşıyor musunuz? Bunları soruyorum. Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederiz efendim. Tabiî, Sayın Bakanın, soruları
cevaplandırıp cevaplandırmama hakkı kendilerine aittir; ancak, ben şunu
söyleyeyim: Keşke, bunlar, Avukatlık Yasasını çıkardığımız sırada ileri sürülmüş
olsaydı. SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın
Başkan, o zaman da söyledik; ama, kabul etmediler. Hatta, barolardan gelen
talep üzerine bunun yapıldığı söylendi; hatta "hukuk fakültesinde bulunan
gençler de mutlaka bir sınava tabi tutulsun" diye söylendi. Burada,
arkadaşlar itiraz ettiler. Onun için, gerçekten, bir haksızlık var burada. Bu
haksızlıkların düzeltilmesi lazım. BAŞKAN -
Buyurun Sayın Bakanım. MİLLÎ SAVUNMA BAKANI SABAHATTİN ÇAKMAKOĞLU
(Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; iki değerli
arkadaşımın da sorularına cevap vermeye çalışacağım. Sayın Kamer Genç'in sorusu teknik
rakamlara dayalıdır; elbette, yazılı olarak kendilerine cevap verilecektir. Sayın Bedük arkadaşımızın söylediği, biraz
evvel Başkanlığınıza da sunulduğunu bildiğim bir önergeyle ilgilidir. Soru,
halen hukuk fakültesinde okuyan öğrencilerin, Avukatlık Kanunu yürürlüğe
girdiği tarihteki öğrencilerin, mezun oldukları takdirde, eğer avukatlık yapmak
isterlerse, bu fakülteyi tercih ettiklerinde sınav şartı olmadığı için, sınava
tabi olmadıkları dönemde öğrenci oldukları için, sınava tabi tutulmaması
şeklindedir; öyle anladım soruyu. Ben de bu görüşe katılıyorum. Çünkü,
gençlerimiz, hukuk fakültelerini tercih ettikleri zaman, mezun olduklarında,
şayet avukatlık yapmayı düşünüyorlarsa -ki, tercihlerini o şekilde yaptıklarını
kabul etmek mantığa uygun olur- diğer şartları haiz oldukları takdirde, sınav
yapmadan avukat olacakları şeklindeydi. Bir geçici maddeyle, bunun bu şekilde
düzenlenmesine, hem Bakan olarak hem de hükümet adına evet diyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederim. Teklifin maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. 1 inci maddeyi okutuyorum: AVUKATLIK
KANUNUNA BİR GEÇİCİ MADDE EKLENMESİNE DAİR KANUN
TEKLİFİ MADDE 1. - 19.3.1969 tarihli ve 1136
sayılı Avukatlık Kanununa aşağıdaki geçici madde eklenmiştir. "GEÇİCİ MADDE 20. - 10 Mayıs 2001
tarihinden önce ilköğretim veya orta öğretimde öğretmenlik görevi ile avukatlık
mesleğini birlikte yapmakta olanlar hakkında 11 inci madde hükmü
uygulanmaz." BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
Madde üzerinde 3 önergemiz vardır;
önergeleri geliş sırasına göre okutup, aykırılık sırasına göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 19.3.1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık
Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin 1 inci maddesiyle
getirilen geçici 20 nci maddesindeki "10 Mayıs 2001" ibaresinin
"10 Mayıs 2002" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim. Fahrettin
Kukaracı Erzurum BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 864 sıra sayısıyla görüşülmekte olan kanun
teklifinin 1 inci maddesiyle ihdas olunan geçici 20 nci maddeye ikinci fıkra
olarak aşağıdaki hüküm eklenmiştir.
"Avukatlık Kanununun 3 üncü
maddesinin (d) bendi hükmü, 10.5.2001 tarihinde hukuk fakültelerinde öğrenci
olanlar hakkında uygulanmaz; bunlar sınava tabi tutulamaz." BAŞKAN - Okutacağım üçüncü önerge, aynı
zamanda en aykırı önerge olup, okuttuktan sonra işleme alacağım: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 864 sıra sayılı kanun teklifinin 1 nci
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim. Bülent
Arınç Manisa Madde 1.– 19.3.1969 tarihli ve 1136 sayılı
Avukatlık Kanununa aşağıdaki geçici madde eklenmiştir. Geçici Madde 20.– 10 Mayıs 2001 tarihinden
önce ilköğretim veya ortaöğretimde öğretmenlik görevi ile avukatlık mesleğini
birlikte yapanlar ve aynı durumda olup avukatlık stajını yapmakta olanlar
hakkında 11 inci madde hükmü uygulanmaz. BAŞKAN - Sayın Komisyon?... ADALET KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ İ. SÜHAN
ÖZKAN (İstanbul) - Takdire bırakıyoruz efendim. BAŞKAN - Sayın Hükümet?.. MİLLÎ SAVUNMA BAKANI SABAHATTİN ÇAKMAKOĞLU
(Kayseri) - Takdir Yüce Meclisin. BAŞKAN - Gerekçeyi mi okuyalım Sayın
Arınç? BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Gerekçe okunsun. BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Teklifin 1 inci maddesi haklı ve
yerinde olmakla birlikte, eksik düzenlenmiştir. Öğretmen olup avukatlık
stajının sonuna gelmiş ve hatta ruhsat alma aşamasında bulunan kişilerin bu
haktan yararlandırılmaması, adalet ve eşitlik düşüncesine aykırıdır. Önergemiz bu haksızlığın giderilmesi
amacını taşımaktadır. BAŞKAN - Sayın Arınç, şimdi, bir teknik
konu var. Eğer, önergeniz kabul edilirse, sonraki madde tamamen değişiyor,
diğer önergelerde sorun çıkacak. O nedenle, ben, bu hususu bilgilerinize
sunuyorum. Tabiî, önergenin kabul edilip edilmeyeceğini bilemiyorum; onu, ben,
size sunayım. Önergenizi işleme koymak benim hakkım, görevimi yapacağım; ama,
ben, bu hususu bilgilerinize sunayım istedim. Bir teknik sorun çıkacak diğer
önergelerle ilgili. O bakımdan, eğer uygun görürseniz... BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkan,
benim önergem ile daha sonraki Sayın Kukaracı'nın önergesi arasında bir
paralellik var. Diğer bir önerge, stajı bitirenlerin sınava girip girmemesiyle
ilgili. Konuyla ilgisi çok fazla. BAŞKAN - Bu maddenin tamamını değiştirdiği
için bunu size iletiyorum. Yani, madde tamamen değişiyor; o nedenle... Maddeyi
tamamen değiştirdiğiniz için... Yani, sıkıntı doğacak. O bakımdan, ben, size... BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Yani, öğretmenlik
yapanlar da aynı şekilde... BAŞKAN - Yine öğretmenlik yapacaklar
efendim. Diğerlerinde de var o öğretmenlik yapılacağı... BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Hayır, stajını o
sırada bitirmiş olanların istifade etmesi maddeyi değiştiriyor mu? BAŞKAN - Öyleymiş efendim. BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Bir haksızlık
olacak, ben o açıdan söyledim. BAŞKAN - Yani, bir yanlışlık yapmayalım
istiyorum. KAMER GENÇ (Tunceli) - Siz önergeyi bir
oylayın... BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkanım, affedersiniz,
yani, ben işin geri kalmasını istemiyorum; ama, bir haksızlığın giderilmesine
hep beraber katkıda bulunuyoruz... BAŞKAN - Biz o konuda mutabıkız da, işin
teknik boyutunu çözmeye çalışıyor arkadaşlar. KAMER GENÇ (Tunceli)- Şu önergeyi bir işleme
koyun, oylayın; hangisi aykırıysa, onu işleme koymamanız lazım. BAŞKAN- Önerge kabul edilirse, diğer
önergelerde sorun çıkıyor Kamer Bey... Efendim, önerge, teknik boyut kazandığı
için yeniden okutup, Komisyona ve Hükümete soracağım. Önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Geçici 20 nci maddede "birlikte"
ibaresinden sonra gelmek üzere "yapanlar ve aynı durumda olup, avukatlık
stajını" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederim. Bülent
Arınç Manisa BAŞKAN - Sayın Komisyon?.. ADALET KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ İ. SÜHAN
ÖZKAN (İstanbul) - Takdire bırakıyoruz. BAŞKAN - Sayın Hükümet?.. MİLLÎ SAVUNMA BAKANI SABAHATTİN ÇAKMAKOĞLU
(Kayseri) - Takdire bırakıyoruz. BAŞKAN - Takdire bırakıyorsunuz. Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Teklifin 1 inci maddesi haklı ve
yerinde olmakla birlikte, eksik düzenlenmiştir. Öğretmen olup avukatlık
stajının sonuna gelmiş ve hatta, ruhsat alma aşamasında bulunan kişilerin bu
haktan yararlandırılmaması, adalet ve eşitlik düşüncesine aykırıdır. Önergemiz, bu haksızlığın giderilmesi
amacını taşımaktadır. BAŞKAN - Önergenin gerekçesini dinlediniz. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir. İkinci önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 864 sıra sayısıyla görüşülmekte olan kanun
teklifinin 1 inci maddesiyle ihdas olunan geçici 20 nci maddeye ikinci fıkra
olarak aşağıdaki hüküm eklenmiştir. Nevzat
Ercan (Sakarya)
ve
arkadaşları "Avukatlık Kanununun 3 üncü
maddesinin (d) bendi hükmü, 10.5.2001 tarihinde hukuk fakültelerinde öğrenci
olanlar hakkında uygulanmaz; bunlar sınava tabi tutulamaz." BAŞKAN - Sayın Komisyon?.. ADALET KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ İ. SÜHAN
ÖZKAN (İstanbul) - Takdire bırakıyoruz. BAŞKAN - Sayın Hükümet?.. MİLLÎ SAVUNMA BAKANI SABAHATTİN ÇAKMAKOĞLU
(Kayseri) - Sayın Başkan -biraz evvel de söyledim- katılıyorum; yalnız,
"10.5.2001 tarihinde" ibaresinden önce "Avukatlık Kanununun
yürürlüğe girdiği 10.5.2001 tarihinde" şeklinde bir ilave yapılmasının
faydalı olacağı görüşüyle "evet" diyoruz. BAŞKAN - Efendim, ona karışamayız. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Efendim, o bir
redaksiyon işi. BAŞKAN - Önergeyi düzeltemeyiz; hayır, o
bize ait değil. Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Hukuk fakültelerine öğrenci olarak
kaydolunma sırasında, avukatlık sınavlarının bulunmadığı öngörüsüyle hareket
edilmektedir. Genel hukuka duyulan bu güven, yasanın yürürlük tarihinde öğrenci
olanlar bakımından korunmaya değerdir. Önerge, bu ihtiyacı karşılamaya
yöneliktir. BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir. Üçüncü önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 19.3.1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık
Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin 1 inci maddesiyle
getirilen geçici 20 nci maddesindeki "10 Mayıs 2001" ibaresinin
"10 Mayıs 2002" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim. Fahrettin Kukaracı Erzurum BAŞKAN - Sayın Komisyon?.. ADALET KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ İ.SÜHAN
ÖZKAN (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN - Sayın Hükümet?.. MİLLÎ SAVUNMA BAKANI SABAHATTİN ÇAKMAKOĞLU
(Kayseri) - Takdir Yüce Heyetin. BAŞKAN - Gerekçeyi mi okuyalım? YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Efendim, lütfen
gerekçeyi okuyalım. BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Hem öğretmenlik hem de avukatlık
yapanların kazanılmış haklarının korunması, hukuk devleti olmanın bir
gereğidir. Maddenin bu şekilde düzenlenmesiyle 10.5.2002'den önce avukatlık
mesleğini icra eden eğitim-öğretim mensuplarının kazanılmış haklarının
korunması sağlanmış olacaktır. 10 Mayıs 2002 tarihinden önce ilköğretim veya
ortaöğretimde öğretmenlik görevi ile avukatlık mesleğini birlikte yapanlar ile
bu tarihte stajyer avukat olanlar hakkında Avukatlık Kanununun 11 inci maddesi
hükmünün uygulanmaması amaçlanmıştır. BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmemiştir. Maddeyi, kabul edilen değişiklik
önergeleriyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. 2 nci maddeyi okutuyorum: MADDE 2. - Bu Kanun 10.5.2002 tarihinden
geçerli olmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. 3 üncü maddeyi okutuyorum: MADDE 3. - Bu kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür. BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre iki
arkadaşımıza, lehte ve aleyhte olmak üzere söz vereceğim; ancak, aleyhte iki
üyenin söz isteği var. Sayın Hatiboğlu?.. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Vazgeçtim. BAŞKAN - Vazgeçtiniz. Sayın Genç, buyurun. (Gürültüler) Efendim, Sayın Genç İçtüzükten doğan
hakkını kullanıyor. Sayın Güven, itiraz etmeyin, ben İçtüzüğü
uygulamakla sorumluyum. TURHAN GÜVEN (İçel) - Ben ağzımı açıp bir
şey söylemedim niye bana söylüyorsunuz?! BAŞKAN - Sayın Genç, 3 dakika içinde
oyunuzun rengini belli edin efendim. KAMER GENÇ (Tunceli) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
tabiî, getirilen bu yasa aslında yerinde bir yasa. Aslında bu yasa teklifi
Genel Kurulda müzakere edilirken de biz bunların korunması için de çok mücadele
etmiştik; ama, avukat olan sayın milletvekili arkadaşlarımız "ille bizim
menfaatımız gereği biz bunu yapacağız" dediler, gücümüz yetmedi. Şimdi, Barolar Birliği, maalesef... Devlet
teşkilâtı içinde önemli kurumlar var... Mesela, Maliye Bakanlığı müfettişlerin
sayısını artırmaz. Niye artırmaz; sayısı artarsa değeri düşer. Şimdi, barolar
da diyorlarmış ki: "Biz bundan sonra kontenjan getireceğiz. Efendim,
senede ya 50, ya 60, Türkiye'de, avukat getireceğiz." Değerli arkadaşlar, siz Barolar Birliğine
bu yetkiyi tanırsanız, adam hiç avukatlık almaz. Böyle bir şey olur mu? Bakın, ben, biraz önce yaptığım konuşmada
dedim ki, 100 milyar... 100 milyar değil, 2 milyara kadar zaten yüzde 10
alıyor. 50 tane 2 milyarlık kamulaştırma davasını avukat icraya koyduğu zaman
ne alıyor; 100 milyar lira avukatlık ücreti alıyor. Bakın, beyler, bugün bir polis kaç liraya
çalışıyor; ayda 300-400 000 000 liraya çalışıyor. Bir öğretmen kaç liraya
çalışıyor; ayda 300-400 000 000 liraya çalışıyor. Nasıl oluyor da bir avukat,
şuraya bir rakam yazacak, yani ortalama bir 100 milyar yazacak ve 5 800 000 000
lira avukatlık ücreti alacak. Bu, dünyanın hangi... Yani, bir polisin, bir öğretmenin
iki senede aldığı maaşı, siz avukatlara bir dakikada kazandırıyorsunuz. İşte
sizin adalet anlayışınız bu, sizin halka bakış açınız bu!.. İçişleri Bakanına burada dedim ki: Yahu,
kardeşim, şu polislerin... Hani diyorsun yiğitlik yaptı "ben, polislerin
maaş teklifini getireceğim, komisyon oturmasa bile, ben, burada, maaşlarına zam
yapacağım..." Altı ay geçti, daha yiğitliğini görmedik; ama, bazı güçlü
meslek kuruluşlarının, devlet kesesinden veya vatandaştan haksız para kazanması
için her türlü kolaylığı sağlıyorsunuz. Devleti yöneten kişiler böyle
sorumsuzluk içinde davranamazlar değerli milletvekilleri; yani, herkesin, emeği
karşılığı para kazanması zorunludur. Bu bakımdan, getirilen bu kanun
yerindedir; ama, Avukatlık Kanununu getirmekle, Türk maliyesine, Türk
hazinesine ve vatandaşın cebine büyük bir işkence, büyük bir külfet getirdiniz;
insanları hak arayamaz bir duruma soktunuz; adaleti pahalı ettirdiniz. Şimdi, parti kongrelerini yapıyoruz.
Adalet Bakanlığı... İlçe, il yönetimlerine seçilen kişilerin sabıka kaydını
alacağız; bir sabıka kaydı 7,5 milyon... Değerli arkadaşlarım, niye, yani,
Adalet Bakanlığı Vakfına 7,5 milyon lira para alıyorlar?! Böyle bir şey olur
mu?! Zaten, vatandaş, siyasetle uğraşmıyor. Bunlar, yani, devlet... Belirli kurumlar
vatandaşı böyle soyar mı arkadaşlar?! Bu, soygunculuk... Olur mu yani?! Şimdi,
benim ilimde insanlar, zaten, ekmek parasını bulamıyor. Ondan sonra, nasıl
gidecek, 7,5 milyon lira verecek de bir sabıka kaydını alacak?! (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) KAMER GENÇ (Devamla) - 1 dakika daha
verirseniz, bitiriyorum Sayın Başkan. BAŞKAN - Buyurun Sayın Genç. KAMER GENÇ (Devamla) - Siyasî partilerde
görev yapan insanlar bunu... Yani, ekonomik külfeti... Yoksa, siyasî faaliyette
bulunmasınlar mı?! Hiç olmazsa, Adalet Bakanlığı, kendi vakfına bu kanalla
bedava para alacağına, bunlardan para almasın. Değerli milletvekilleri, her kuruluş vakıf
kurmuş, vatandaştan sebepsiz yere para alıyor. Böyle bir şey olmaz!.. Böyle bir
şey olmaz!.. Zaten, Türkiye'de insanlar geçim sıkıntısı çekiyorlar. Onun için,
bu kanun, özellikle, biraz önce burada hareket eden genç avukat arkadaşlarıma
da hayırlı uğurlu olsun; o arkadaşlar da defalarca geldiler; bana da
danıştılar, şey ettiler... Hakikaten, Barolar Birliği -stajını yapmış- imtihan
açmıyor. Böyle bir şey olur mu?! Meslek kuruluşunun eline böyle yetkiyi
verirseniz, adam keyfî hareket ediyor. Ondan sonra ne yapacak peki; hukuk
fakültesini bitirmiş, stajını yapmış, ondan sonra avukatlık yapamayacak. Arkadaşlar,
hani, siz, haktan bahsediyorsunuz, mesleğin onurundan bahsediyorsunuz; burada,
mangalda kül bırakmayan avukatların bazı çıkışları var; ama, menfaatına geldiği
zaman, her şey benim cebime; böyle bir şey olur mu?! Saygılar sunarım. BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Genç. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan,
izin verir misiniz, bir hususu arz edeyim. BAŞKAN - Buyurun; tabiî efendim. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Genç, iki
seferdir kürsüde öyle şeyler anlattı ki, avukatlar, sanki, Ali kıran baş kesen
oldu. Bakınız, biz, Anayasa... KAMER GENÇ (Tunceli) - Bana niye cevap
veriyor?! Bakan cevap versin... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - İzin verin
efendim, izin verin... BAŞKAN - Sayın Hatiboğlu'nun mikrofonunu
açar mısınız. KAMER GENÇ (Tunceli) - Bana niye cevap
veriyor?! Bakan çıksın cevap versin Sayın Başkan... Hatiboğlu bana hangi
yetkiyle cevap veriyor?! BAŞKAN - Efendim, eski bir hukukçu ve
avukat olarak, herhalde, görüşlerini ifade ediyor. KAMER GENÇ (Tunceli) - Hayır, hangi
sıfatla bana cevap veriyor?! BAŞKAN - Sayın Hatiboğlu, buyurun. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Genç, ben,
size cevap vermiyorum. Sizi dinleyenler, yanlış izlenim edinmesin diye, ben bir
hususu arz ediyorum. KAMER GENÇ (Tunceli) - Ben, doğru izlenim
veriyorum. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Arz ediyorum ki,
Avukatlık Kanunu müzakere edilirken, özellikle benim ısrarla üzerinde durduğum
ve arkadaşlarımın da iştirak ettiği bir teklifle... AHMET İYİMAYA (Amasya) - Ben hazırladım. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) -
...milletvekillerinin avukatlık yapması imkânı ortadan kaldırıldı. BAŞKAN - Doğrudur efendim. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Yani,
milletvekili avukatlık yapmayacak. Biz, bir hak adına, hak uğruna, kendi
ellerimizi kendimiz bağladık; bunda da çok iyi ettik ve bundan da çok memnunum.
Sayın Genç'i dinleyenler bunu duysun diye arz ve ifade ediyorum. Saygı sunuyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederim. KAMER GENÇ (Tunceli) - Ben, doğruları
söylüyorum, uygulamayı anlatıyorum. BAŞKAN - Efendim, tabiî, o doğru mu,
yanlış mı, millet takdir edecek. Sayın Özgenç; buyurun. EDİP ÖZGENÇ (İçel) - Sayın Başkanım,
Değerli Milletvekili Arkadaşımız Kamer Genç, devamlı olarak, avukatlık
mesleğini son derece taciz eden birtakım ifadelerde bulundu. KAMER GENÇ (Tunceli) - Ben söz aldım;
kimseyi taciz etmedim. EDİP ÖZGENÇ (İçel) - Bu itibarla izin
verirseniz, iki... BAŞKAN - Efendim, verdim zaten; iki
cümleyle ifade edin. EDİP ÖZGENÇ (İçel) - Değerli Başkanım, çok
teşekkür ediyorum. Efendim, şunu arz etmek istiyorum: Değerli
arkadaşımız birtakım bilgileri edinmiş; ama, yanlış bilgiler edinmiş. Adalet
Bakanlığının, her yıl, avukatlık ücret tarifesini hazırlarken, düzenlemiş
olduğu sistemde, garameten düzenlenen bir sistem söz konusudur. Değerli
arkadaşımın arz ettiği gibi, avukatlar bu kadar çok büyük ölçüde kazançlar
sağlayan bir meslek ve kurum halinde değil. Bu itibarla, yanlış bilgiler ifade ediyor;
yani, 1 milyar, 1,5 milyar liralık bir tazminat davasını kazanmış olan kişinin, 700- 800 000 000 Türk Lirası
miktarında bir kazanç sağladığı konusu, tamamen yanlış ve üstelik, Barolar
Birliğine devamlı olarak hedeflerde bulunuyor... KAMER GENÇ (Tunceli) - Ben o zaman, bana
gelen icra ödemesini arkadaşa getireyim... BAŞKAN - Sayın Özgenç, lütfen bağlar
mısınız... EDİP ÖZGENÇ (İçel) -Yanlış bilgilerle arz
ediyor efendim; onu söylemeye
çalışıyorum. KAMER GENÇ (Tunceli) - O zaman ne hakla söz veriyorsunuz? BAŞKAN -Bir dakika efendim... KAMER GENÇ (Tunceli) - Ne hakla söz
veriyorsunuz?! MEHMET MAİL BÜYÜKERMAN (Eskişehir) -
Gündemde böyle bir konu yok. (Alkışlar) BAŞKAN - Yerinden söz isteğinde bulundu
Sayın Genç. Sayın Özgenç, buyurun, cümlenizi bağlayın
lütfen. EDİP ÖZGENÇ (İçel) - Anlıyorum. Şunu arz etmeye çalışıyorum: Barolar
Birliği, avukatlık mesleğinin olabildiğince gelişmesini sağlamak, iyi yetişmesini
sağlamak konusunda birtakım gayretler içerisinde ve tekrar ifade ediyorum:
Değerli arkadaşımız az evvel kürsüden avukatlık mesleğini son derece de
kötümseyecek şekilde ifade tarzlarında bulundu. Avukatlar, hiçbir şekilde
haksız kazanç sağlayan bir meslekî kurum durumunda değildir, yanlış ifadelerde
bulunuyor. Bu itibarla, durumu ifade etmek için söz
aldım. Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum. KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, o
zaman arkadaş benim beyanımı yanlış anladı. Ben, avukatları... Lütfen mikrofonu açar mısınız... Şimdi,
bana cevap verdi... BAŞKAN -Sayın Genç..... MEHMET MAİL BÜYÜKERMAN (Eskişehir) - Gündeme geçelim, gündeme... (Gülüşmeler;
alkışlar) KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan,
efendim bakın, yani ben avukatları taciz etmedim efendim, izah edeyim... BAŞKAN - Sayın Genç, bir dakikanızı rica
edeyim. Sayın Genç bakınız, 1,5 milyarlık bir
takipte hiçbir zaman bir avukat 750 000 000-800 000 000 lira para alamaz; bu,
külliyen hilafı hakikattir. KAMER GENÇ (Tunceli) - Hayır, var mısınız
bahse; arkadaşla birlikte var mısınız bahse? BAŞKAN - Ben varım, ben varım; ben
hukukçuyum, hâkimlik yaptım, avukatlık yaptım. KAMER GENÇ (Tunceli) - Bir şey söyleyeyim
Sayın Başkan; eğer, ben haklıysam, siz bana 750 000 000 lira para vereceksiniz;
siz haklıysanız ben size 750 000 000 vereceğim. BAŞKAN - O zaman sizin takibin başka bir
sebebi var... TURHAN GÜVEN (İçel) - Genel Kurulda böyle
şey olur mu Sayın Başkan?! BAŞKAN - Sayın Genç, lütfen... Teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum :
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Yeni avukatlarımıza ve öğretmenlik
yaparken avukatlık da yapan arkadaşlarımıza hayırlı olsun diyorum. Bu arada, hukuk fakültelerinde okuyan
öğrencilerin de, sınavdan muaf tutulduğunu, burada, tekrar açıklamak istiyorum.
Kanun, hayırlı ve uğurlu olsun. (DSP
sıralarından "başka kanun var mı?" sesleri) Var, var efendim; çalışma süremiz, 12 nci
sıradaki kanun tasarısının bitimine kadardı. Gülhane Askerî Tıp Akademisi Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının müzakerelerine başlıyoruz. 12.–
Gülhane Askerî Tıp Akademisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/1000) (S. Sayısı : 880) (1) BAŞKAN - Komisyon?.. Hazır. Hükümet?.. Hazır. Komisyon raporu, 880 sıra sayısıyla
bastırılıp, dağıtılmıştır. Tasarının tümü üzerinde söz isteyen?..
Yok. MUSTAFA GEÇER (Hatay) - Sayın Başkan,
karar yetersayısının aranılmasını istiyorum. BAŞKAN - Tasarının maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. MUSTAFA GEÇER (Hatay) - Sayın Başkan,
karar yetersayısı yok şu anda! BAŞKAN - Efendim, bundan sonra isterseniz,
arayacağım... 1 inci maddeyi okutuyorum: GÜLHANE
ASKERÎ TIP AKADEMİSİ KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN
TASARISI MADDE 1. -17.11.1983 tarihli ve 2955
sayılı Gülhane Askerî Tıp Akademisi Kanununun 39 uncu maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir. "Madde 39. - Gülhane Askerî Tıp
Akademisinde öğretim parasız yatılıdır. Öğrencilerin yönetmelikte tespit
edilecek ihtiyaçları, Devlet tarafından karşılanır. Öğrencilere, 27 Temmuz 1967
tarihli ve 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanunu hükümlerine göre
harçlık ödenir. Gülhane Askerî Tıp Akademisi ve bağlı birimlerindeki yüksek
öğretim, bu Kanunda belirlenen amaç ve ana ilkelerine göre aşağıdaki şekilde
düzenlenir. a) Gülhane Askerî Tıp Akademisinde kuruluş
özelliklerine ve ihtiyaçlarına göre yapılan eğitim, öğretim ve buna dayalı
olarak verilen diplomalarla ilgili esaslar, yönetmelikte gösterilir. b) Gülhane Askerî Tıp Akademisi ve bağlı
birimlerinin aynı meslek ve bilim dallarında eğitim ve öğretim yapan diğer
sivil yüksek öğretim kurumları ile eşdeğer olması ve öğrenimden sonra kazanılan
unvanların aynı ve elde edilen hakların eşdeğer sayılması hususu, Sağlık
Bakanlığı ve Yüksek Öğretim Kurulu tarafından düzenlenir. Gülhane Askerî Tıp Akademisi sağlık
bilimleri enstitüsü ile askerî tıp fakültesinden mezun olanlar, 11.4.1928
tarihli ve 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair
Kanunda belirtilen hak ve yetkilere sahip olurlar. c) Gülhane Askerî Tıp Akademisine bağlı
askerî tıp fakültesinden mezun olanlar, 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri
Personel Kanunu hükümlerine göre muvazzaf teğmen nasbedilirler. Lisans
düzeyindeki diğer yüksek öğretim kurumlarından mezun olanlara, Türk Silâhlı
Kuvvetlerinde görevli devlet memurları hakkındaki mevzuat hükümleri uygulanır. d) Gülhane Askerî Tıp Akademisine bağlı
lisans düzeyindeki yüksek öğretim kurumlarından mezun olarak devlet memuru
statüsünde istihdam edilenler, öğrenim süreleri kadar mecburî hizmete
tâbidirler. HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Madde üzerinde,
Grubumuz adına, Ankara Milletvekili Eyyüp Sanay konuşacaklar. BAŞKAN - 1 inci madde üzerinde, AK Parti
Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Eyyüp Sanay; buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika. AK PARTİ GRUBU ADINA EYYÜP SANAY (Ankara)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gülhane Askerî Tıp Akademisi Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu raporu
hakkında Grubum adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. Ancak, geneli üzerinde görüşme yapılmadan,
doğrudan doğruya 1 inci maddeye geçildi. Elbette, eğitim öğretimle ilgili olduğu
için, böyle bir düzenleme takdire şayandır; ancak, ne hikmettir, bu Mecliste üç
seneden beri milletvekiliyim, enteresan şeyler yaşıyorum. Bazı kanunlar
yıldırım hızıyla, şimşek hızıyla geliyor; bazı kanunlar, üç senedir,
geldiğimden beri gündemde, hâlâ, ön sıralara inmiyor. Acaba, kanunlar da
torpilli mi?! Türkiye'de, işe girerken torpil arıyorlar, ihalede torpil
arıyorlar, her şeyde torpil aranıyor, kanunlarda da, Mecliste bunlar mı
söküyor?! Bu kanun nasıl gelmiş diye şöyle bir
baktım; 17.6.2002 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisine gelmiş, 17.6.2002;
yani, bu ayın 17'sinde gelmiş, hemen 18'inde, bir günde havale edilmiş,
20'sinde hemen gelmiş, inmiş Meclise ve bugün 25'i ayın -saatim yok,
bilemiyorum 26'sına devrettik mi- hemen görüşüyoruz. Arkasından da, geneli
üzerinde bir konuşma olacak, kimse konuşmuyor, herkes susuyor, bazı kanunlar
hemen geçiyor. MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın
Sanay, bu, Genel Kurulun iradesi; öyle bir şey yok. EYYÜP SANAY (Devamla) - Elbette Genel
Kurulun iradesidir; ama, Genel Kurulun iradesine, galiba, zannedersem -çok
rahatlıkla, bu Genel Kurul çalışmıyor-
müdahaleler var; ama, bilmiyoruz, söyleyemiyoruz. MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Öyle bir
şey yok... Lütfen... EDİP ÖZGENÇ (İçel) - Ordunun ihtiyaçlarını
sağlamaya çalışıyoruz. EYYÜP SANAY (Devamla) - Burada, eğer,
vakit müsait olsaydı, Yüksek Öğretim Kurulunun problemleri dile
getirilebilirdi, Askerî Tıp Akademisi kurumumuzun problemleri ifade
edilebilirdi. Ayrıca, baktığımız zaman, burada, sadece bir harçlık veriliyor;
ama, ben, bütün yüksek hemşire okullarına, bütün hemşirelerimize haftasonu
harçlıkları veya ay sonu harçlıkları verilsin isterdim; ama, bu da böyle değil.
O zaman, burada, Anayasanın eşitlik ilkesine göre, bu da uygun değil, bu da şık
değil, yakışmıyor. Ben isterim ki, buradan kanunlar şık gitsin. Bütün yüksek
hemşire okullarının hepsine harçlık verilsin; çünkü, marifet iltifata tabidir.
Hakikaten de, ben, 101 inci dönem olarak, askerî okulda, topçu okulunda yedek
subaylığımı yaparken, sosyal bilimci olmama rağmen, çok güzel bir eğitim aldım.
Keşke, bütün üniversitelerimizde böyle olsaydı dedim ve ben altı ayda
mühendisliği öğrendim, topun her şeyini bana öğrettiler, niye; marifet iltifata
tabiî olduğu, imkânlar yerinde olduğu için. Ben istiyorum ki, benim ülkemdeki
bütün okullarıma, bütün üniversitelerime bu imkân tanınsın, sadece bir yere
tanınmasın, bütün hepsine tanınsın, eğitime ayrılan pay çok yüksek tutulsun,
arzum bu; ama biz, yok edilmedi, yapılmadı diye partizanca bir hareketle değil,
ben tamamen hasbî, burada... Bu memleketi hepiniz kadar seviyoruz, hepimiz
seviyoruz; ama istiyoruz ki kaliteli olsun. Benim içim yanıyor eğitimin
kalitesi düştükçe. Eğitimin kalitesi her geçen gün düşüyor. Benim dönemimden bugüne kadar şöyle bir
geçiyorum, hep düşüyor. Bu sorumluluk bize aittir, böyle tebessüm ederek filan
geçiremeyiz bunu. Hangi baba -şu anda birkısmınızın torunu var; çocuklar
karnelerini aldı- hanginiz, çok rahatlıkla, bunlar bilgisini öğrendi, eğitimini
aldı diyebilir; sekiz yıla da çıkardığınız halde mecburî eğitimi. Değerli arkadaşlar, onun için, burada
meseleyi ben başka yönlere çekmek istemedim, tamamen hasbî olarak burada kendi
duygularımı ifade etmek istedim; ama tabiî gecenin geç saatinde tahammülünüz,
sabrınız hakikaten takdire şayandır, ben bu takdir duygularımla bu kanunun
hayırlı olmasını diliyorum. Saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Sanay. Doğru Yol Partisi Grubu adına, Ankara
Milletvekili Sayın Saffet Arıkan Bedük. Buyurun Sayın Bedük. DYP GRUBU ADINA SAFFET ARIKAN BEDÜK
(Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 880 sıra
sayılı Gülhane Askerî Tıp Akademisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı üzerinde söz almış bulunuyorum; Doğru Yol Partisi Grubu adına ve
şahsım adına Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Bu tasarının görüşülmesiyle ilgili olarak
Sayın Millî Savunma Bakanının tutumu, demokrasinin açılımı bakımından fevkalade
ehemmiyet arz etmektedir. Bütün muhalefeti dolaşmak suretiyle bir konsensüs
aramış, buraya tasarıyı sevk ederken muhalefetin de görüşünü almıştır. Millî
Savunma Bakanlığının bugüne kadarki uygulaması bu bağlamda fevkalade önemlidir,
iktidar ile muhalefet arasındaki uzlaşmayı araması açısından da gerçekten güzel
bir uygulamadır. Gülhane Askerî Tıp Akademisi, gerçekten
tarihî perspektif itibariyle değerlendirildiğinde fevkalade önemli bir
kurumdur; yaptıkları hizmetleriyle, tıp alanında, tıp dünyasında,
araştırmasıyla, geliştirmesiyle ve kongreleriyle büyük hizmetleri olan bir kurumdur.
Gülhane Askerî Tıp Akademisi, sadece, Türk
Silahlı Kuvvetlerinin özellikle askerî tabip yetiştirmesiyle ilgili hizmetleri
yapmamaktadır; askerî tabip yetiştirirken, aynı zamanda, tıp dünyasına, tıp
bilimine fevkalade önemli ve yararlı hizmetleri olmuştur. Askerî Tıp
Akademisinin, ulusal ve uluslararası bazda kongre ve konferanslarda da,
gerçekten, faydalı hizmetleri ve buluşları olmuş ve insanlık âlemine de bunları
sunmuştur. Değerli milletvekilleri, daha evvelden
kabul etmiş olduğumuz bir kanunla, Gülhane Askerî Tıp Akademisine, askerî tabip
yetiştirmeyle birlikte, diğer personeli de yetiştirme görevini vermişiz.
Bunlardan bir tanesi de, Yüksek Hemşirelik Okulunun kurulmasıdır. Yüksek
Hemşirelik Okulunu kurmakla birlikte, aslında, daha evvelden, askerî öğrenci
kabul etmek suretiyle, hemşirelik okulunu hem beslemiş hem kurmuş hem de
işletmeye açmışız; ama, daha sonra, askerî öğrencilik sıfatını kaldırmış, bunu,
yüksek lisans seviyesine getirmişiz. Lisans seviyesine getirilen hemşirelik
okulunda okuyan gençlerimiz için, okul bittikten sonra, devlette, hem denkliğin
sağlanması hem sivil sektörde hizmet yapmaları ve bu arada da, belli bazı
statülere kavuşmaları gerektiği ortaya çıkmış ve bu, bir eksiklik olarak
gündeme gelmiştir. Bu bağlamda, hemşireler olarak burada
okuyanlara, parasız yatılı olarak okuyup mezun olan hemşirelere, mezun olduktan
sonra, hem bir mecburî hizmet getirilmekte hem de öğrencilik sırasında
kendilerine belli bir ücret ödenmektedir; bu, aslında, askerî okullarda okuyan
birkısım askerî öğrenciler veya diğer statülerdekilerle aynı ayara, eşit
haklara getirilmeleri bakımından ve gerçekten önemli bir eksikliğin giderilmesi
bakımından fevkalade anlamlıdır. Değerli milletvekilleri, 6283 sayılı
Hemşirelik Kanunuyla, gerçekten, Türkiye'de sağlık hizmetlerinin önemli bir
elemanı olarak hizmet eden bu meslek mensuplarının, gerçekten, kendilerine her
türlü kolaylığın sağlanması ve birkısım hakların tanınması bakımından büyük bir
eksiklik içerisinde olduklarını bilhassa belirtmek istiyorum. Sağlık hizmeti, doktorlar, hemşireler,
altyapı itibariyle hastaneler ve oradaki teknolojisiyle birlikte bir bütündür.
Dünyada, teknolojik bakımdan gelişimi en fazla yaşayan alan tıp alanıdır.
Dolayısıyla tıp alanında yetişen insan sayısı, insangücü de fevkalade
önemlidir. O teknolojiyi kullanacak, insanlara hizmet verecek olan insanları
yetiştirmek, yine bu devletin aslî görevleri arasındadır. Değerli milletvekilleri, hemşirelik
mesleği, gerçekten hayatîdir ve insanîdir; şefkati, bilgiyi, sevgiyi ve eğitimi gerektirmektedir; gece
gündüz demeden insanlığa hizmet etmektedir, tabiplerle birlikte hizmet
etmektedir. Hemşirelik mesleğinin üç türlü görevi
vardır; hem tedavi edicidir hem koruyucudur hem de, gerçekten, insanlara
toplumsal bakımdan hizmet vermektedir. Bu hizmeti, sağlık kurumlarında
vermekte, evlerde vermekte veya özel kurum ve kuruluşlarda vermektedir. Bu
bağlamda, tabiplerle birlikte, insanlık için fevkalade ehemmiyetli hizmet yapan
hemşirelik mesleğindeki kişilerin ekonomik meselelerini mutlaka düzeltmek
gerekir ve onlar mesleğe atıldıktan sonra gerekli desteği yapmak gerekmektedir;
ama, ben Sayın Bakana buradan seslenmek istiyorum, son derece halisane
niyetlerle sesleniyorum: Hemşirelik, Dünya Sağlık Örgütüyle birlikte, Dünya
Hemşireler Teşkilâtının da bir üyesi olmaları sebebiyle, aynı zamanda önemli
bir meslek olarak kabul edilmiştir. Bu bağlamda, bizim vermiş olduğumuz bir
kanun teklifi vardır, hemşirelik mesleğine mensup olanlar... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Bedük, 1 dakika içerisinde
toparlar mısınız. SAFFET ARIKAN BEDÜK (Devamla) -
Toparlıyorum Sayın Başkan. Hemşirelik mesleğine intisap etmiş olan
kişilerin, Türk hemşireler birliğini kurması bir zaruret haline gelmiştir. Biz,
bu konuda bir kanun teklifi vermiş
bulunmaktayız. Hemşireler birliğinin kurulması, aslında, Avrupa Birliği
standartlarının da istediği bir teşkilâtlanmadır; çünkü, bir meslek olarak
kabul edilmektedir. Onun için de, bir Türk hemşireler birliğinin kurulması
hususunda vermiş olduğumuz kanun teklifi hususunda, Sağlık Bakanlığıyla da
görüşmek suretiyle, bize destek vermesini, bu teklifimizin kabul edilmesi
istikametinde gayretlerini bekliyorum. Çünkü, bu birlik, hem meslekiçi eğitimi
sağlayacak, meslekteki gelişimi temin etmiş olacak ve hem de uluslararası
platformda söz sahibi olacaktır diyor, bu tasarıya olumlu yaklaştığımızı
belirtiyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bedük. Saadet Partisi Grubu adına, Samsun
Milletvekili Sayın Ahmet Demircan; buyurun. (SP sıralarından alkışlar) SP GRUBU ADINA AHMET DEMİRCAN (Samsun) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gülhane Askerî Tıp Akademisi Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1 inci maddesi üzerinde, Saadet
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi, şahsım ve grubum adına
saygıyla selamlıyorum. Bu tasarıyla getirilen düzenlemede,
Gülhane Askerî Tıp Akademisinde bugüne kadar muvazzaf subay olarak yetiştirilen
yüksek hemşirelerin, bundan sonra muvazzaf subay şeklinde değil, sivil
hemşirelik yapacak şekilde görevlendirilmesi istikametinde bir değişiklik
yapılıyor ve bunlara da öğrencilikleri süresince bir harçlık verilmesi imkânı
sağlanıyor; çünkü, askerî okullardaki öğrencilerin öğrenimleri parasızdır ve yatılıdır,
buna karşılık olarak da bu öğrenciler, öğrenim sürelerinin sonunda, mecburî
hizmetle, bunu, kamuya, devlete, millete karşı öderler. Bu kanun tasarısı çok kısa süre içerisinde
hazırlanıp getirildi. Bir ihtiyaca binaen getirilmiş oluyor ki, bir düzenleme
ihtiyacı var; çünkü -gerekçesinde belirtiliyor- muvazzaf yüksek hemşireler,
2001 eğitim ve öğretim yılında mezun olmuş bulunuyor. Şimdi, sivil statüde ilk
hemşireler, 2002 yılı öğrenim döneminde, bitimi takiben mezun olacaklar. Bundan
sonra muvazzaf öğrencilik kalktığı için, herhalde, böyle bir düzenlemenin bu
süre içerisinde yapılması gerekti. Bu kanun tasarısında bir uzlaşma
sağlandığı için, biz, kanunun geneli hakkında konuşmadık. Sağlıkla ilgili bir
kanun tasarısı olarak ele alıp, Türkiye'deki sağlık politikaları hakkında da
görüşlerimizi bildirmeyi isterdik; ama, gecenin bu saatinde, böyle geniş bir
değerlendirmeye girmek istemiyorum. Saadet Partisi Grubu olarak, bu tasarının
lehindeyiz, yanındayız. Tasarının ülkemize hayırlı olmasını diliyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Demircan. 1 inci madde üzerinde önerge yok. 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2 nci maddeyi okutuyorum: MADDE 2.– Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer. BAŞKAN - 2 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 3 üncü maddeyi okutuyorum: MADDE 3.– Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür. BAŞKAN - 3 üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre, lehinde
söz isteminde bulunan, Ağrı Milletvekili Sayın Nidai Seven; buyurun efendim. NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Böyle bir kanun
tasarısını getirdikleri için Sayın Bakanımı tebrik ediyorum, grup
başkanvekillerini tebrik ediyorum. Hayırlı olsun. BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Seven. Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Tasarının tümü kabul edilmiştir. Hayırlı, uğurlu
olsun. Sayın milletvekilleri, 18 Mart Gününün
Şehitler Günü ve 19 Eylül Gününün Gaziler Günü İlan Edilmesi Hakkında Kanun
Tasarısının görüşmelerine başlayacağız. 13.– 18
Mart Gününün Şehitler Günü ve 19 Eylül Gününün Gaziler Günü İlân Edilmesi
Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/999) (S. Sayısı : 879) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Bu saatten sonra... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan,
zaten buraya kadardı, bu görüştüğümüz tasarının bitimine kadardı. BAŞKAN - 13 üncü sıra demişler efendim. Kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla
görüşmek için, 26 Haziran 2002 Çarşamba günü, alınan karar gereğince, saat
18.00'de, inşallah, toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum. Kapanma
Saati : 24.00 |
|