Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 21        YASAMA YILI : 4

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

CİLT : 99

 

116 ncı Birleşim

20 . 6 . 2002 Perşembe

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R  I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. – GELEN KÂĞITLAR

III. – YOKLAMALAR

IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın, Bağ-Kur çalışanlarının sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması

2. – Adana Milletvekili İsmet Vursavuş'un, Çukurova çiftçisinin sorunlarına, buğday taban fiyatlarına, ikinci üretim mısır ürününde görülen hastalığa ve bu konularda alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'in cevabı

3. – Trabzon Milletvekili Şeref Malkoç'un, fındık üreticilerinin sorunlarına ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – Turizm Eski Bakanı İbrahim Gürdal hakkında, Danıştay İdarî Dava Daireleri Genel Kurulunca verilen karara ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1117)

2. – Devlet Eski Bakanı Yüksel Yalova hakkında, Danıştay 5 inci Dairesince verilen karara ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1118)

3. – Çin Halk Cumhuriyeti Ulusal Halk Kongresi Daimi Komitesi Başkanı Li Peng'in resmî davetine icabetle bu ülkeye gidecek olan TBMM Başkanı Ömer İzgi'nin beraberindeki Parlamento heyetinde yer alacak milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1119)

V. – ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİSİ

1. – Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu hakkında kurulan (9/5) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonunun 18.6.2002 tarihinde dağıtılan 878 sıra sayılı raporunun, gündemin Meclis soruşturması raporları kısmına alınmasına, rapor üzerindeki görüşmelerin 25.6.2002 Salı günkü birleşimde yapılmasına, görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına ve bu birleşimde sözlü soruların görüşülmemesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. – İzmir Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının;  Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527)

2. – Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri Personeli Eğitim Merkezleri Kanunu Tasarısı ve Adalet ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/744) (S. Sayısı : 786)

3. – Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Anayasa Komisyonu Raporu (1/777) (S. Sayısı : 557)

4. – Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/886) (S. Sayısı : 827)

5. – Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433)

6. – Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş ve Üç Arkadaşının Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/755, 1/689, 1/699) (S. Sayısı : 666)

7. – Türkiye İş Kurumu Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş Kurumu Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/754, 1/692) (S. Sayısı : 675)

8. – Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/756, 1/691) (S. Sayısı : 676)

9. – Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/753, 1/690) (S. Sayısı : 685)

10. – Gümrük Müsteşarlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında 485 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Gümrük Müsteşarlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Bazı Hükümlerinin Değiştirilmesine Dair 541 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/209, 1/228) (S. Sayısı : 861)

11. – Millî Savunma Bakanlığı ile Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanlıklarına Bağlı Kurumlarda Döner Sermaye Teşkili ve İşletilmesine İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/812) (S. Sayı-sı : 746)

12. – Kütahya Milletvekili Emin Karaa'nın, Avukatlık Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi, İzmir Milletvekili Mehmet Özcan'ın, 4667 Sayılı Avukatlık Kanununa Ek Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi, Denizli Milletvekili Salih Erbeyin'in, 1136 Sayılı Avukatlık Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 2.5.2001 Tarih ve 4667 Sayılı Kanunun 97 nci Maddesine Bir cümle İlave Edilmesine Dair Kanun Teklifi,  Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, Avukatlık Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Manisa Milletvekili Bülent Arınç'ın, 4667 Sayılı Avukatlık Kanununa Ek Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/950, 2/877, 2/921, 2/928, 2/944) (S. Sayısı : 864)

13. – Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Topluluğu Arasında Türkiye Cumhuriyetinin Topluluk Programlarına Katılmasının Genel İlkeleri Hakkında Çerçeve Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/965) (S. Sayısı : 856)

14. – İçel Milletvekilleri  Edip Özgenç, Akif Serin ve Turhan Güven'in, 20.5.1933 Tarih ve 2197 Sayılı Kanunun 1 inci Maddesinde Yeralan İçel Adının Mersin Olarak Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Önergesi (2/332) (S. Sayısı : 612)

VII. – SORULAR VE CEVAPLAR

A)YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Gaziantep Milletvekili Nurettin Aktaş'ın, Gaziantep-Nizip Organize Sanayi Sitesi Projesine ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu'nun cevabı (7/7333)

2. – Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, İstanbul Üniversitesi Rektörünün Sarıyer-Zekeriyaköy'deki villasına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Sümer Oral'ın cevabı (7/7402)

3. – Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in;

Son beş yılda yapılan müşavir atamalarına,

Son beş yılda yapılan bürokrat atamalarına,

İlişkin soruları ve Dışişleri Bakanı İsmail Cem'in cevabı (7/7438, 7479)

4. – Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın, Türkçe Sözlüğün yayın hakkına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli'nin cevabı (7/7499)

5. – Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın;

Sebze ve meyve üretiminde hormon ve tarım ilaçları kullanımına,

– Konya Milletvekili Özkan Öksüz'ün;

Tarımsal faaliyetlerin desteklenmesine ve kota uygulamasına,

İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'in cevabı (7/7537, 7553)

6. – Bursa Milletvekili Ahmet Altan Karapaşaoğlu'nun, Bursa'da 2001 yılı yatırım programından çıkarılan projelere ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli'nin cevabı (7/7540)

7. – Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, kiralık arazi verilmeyen Şanlıurfa Oymaklı mezrasındaki çiftçilerin mağduriyetine ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'in cevabı (7/7574)

8. – Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun;

Adıyaman'da yürütülen projelere,

Adıyaman'da hayvancılığın geliştirilmesine yönelik projelere,

İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'in cevabı (7/7582, 7583)

9. – Hatay Milletvekili Mustafa Geçer'in, KPSS ücretlerine ve DMS sınavını kazananlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Recep Önal'ın cevabı (7/7626)

10. – Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın, Kırıkkaleli çiftçilere yapılan doğrudan gelir desteğine ilişkin sorusu ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'in cevabı (7/7672)

I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak iki oturum yaptı.

Genel Kurulu ziyaret eden Bulgaristan-Türkiye Parlamentolararası Dostluk Grubu Başkanı Ivan Iskrov ve beraberindeki heyete, Başkanlıkça "Hoş geldiniz" denildi.

İzmir Milletvekili Güler Aslan, 2005 yılında İzmir'de düzenlenecek olan Dünya Üniversitelerarası Spor Oyunlarına ve İzmir İlinin sorunlarına ilişkin gündemdışı bir konuşma yaptı.

Karabük Milletvekili Mustafa Eren'in, Kardemirin sorunlarına ve çözüm önerilerine ilişkin gündemdışı konuşmasına Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu,

Manisa Milletvekili Bülent Arınç'ın, Soma İlçesindeki termik santralda ve kömür üretiminde yaşanan sorunlara ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşmasına Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Zeki Çakan,

Cevap verdi.

Kocaeli Milletvekili Osman Pepe ve 19 arkadaşının, İzmit Büyükşehir Belediyesi İzmit Kentsel ve Endüstriyel Su Temin Projesiyle ilgili iddiaların araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/293) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Bayındırlık ve İskân Bakanı Abdülkadir Akcan'ın, Suriye'ye yaptığı resmî ziyarete iştirak eden milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi;

TBMM'nin 13.3.2002 tarihli ve 735 sayılı kararı ile 30 Mart 2002 günü saat 17.00'den geçerli olmak üzere 4 ilde dört ay süreyle uzatılan olağanüstü halin Hakkâri ve Tunceli İllerinde 30 Temmuz 2002 günü saat 17.00'den geçerli olmak üzere kaldırılmasına, Diyarbakır ve Şırnak İllerinde 30 Temmuz 2002 günü saat 17.00'den geçerli olmak üzere dört ay süreyle uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi, yapılan görüşmelerden sonra;

Kabul edildi.

20 Haziran 2002 Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 19.26'da son verildi.

Yüksel Yalova

 

 

Başkanvekili

 

 

 

Melda Bayer

Lütfi Yalman

 

Ankara

Konya

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

 

                                                   II. – GELEN KÂĞITLAR                                         No. :164

20.6.2002 PERŞEMBE

Tasarılar

1. – Askerî Hâkimler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/1010) (Millî Savunma ve Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.6.2002)

2. – Turizm Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/1011) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.6.2002)

Teklifler

1. – Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman'ın; Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) Dahilindeki İllerde İstihdam Yaratılması ve Yatırımların Teşvik Edilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/992) (Plan ve Bütçe  Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.6.2002)

2. – Ardahan Milletvekili Saffet Kaya'nın; Köprülü Adıyla Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifi (2/993) (İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.6.2002)

3. – Ardahan Milletvekili Saffet Kaya'nın; Ortakent Adıyla Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifi (2/994) (İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.6.2002)

4. – Ardahan Milletvekili Saffet Kaya'nın; Hoçuvan Hasköy Adıyla Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifi (2/995) (İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.6.2002)

5. – Rize Milletvekili Mehmet Bekaroğlu ve 5 Arkadaşının; Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunun Bir Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifi (2/996) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Anayasa  Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 13.6.2002)

Sözlü Soru Önergesi

1. – İzmir Milletvekili Mehmet Özcan'ın, özelleştirme kapsamında 20 Haziran 2002 tarihi itibariyle kapatılacak fabrikalara ilişkin Devlet Bakanından (Yılmaz Karakoyunlu)  sözlü soru önergesi (6/1933) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.6.2002)

Yazılı Soru Önergeleri

1. – İstanbul Milletvekili Zafer Güler'in, Karayolları Genel Müdürlüğünün bağlı olduğu Bakanlığa ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/7782) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.6.2002)

2. – Bitlis Milletvekili Yahya Çevik'in, Bitlis ve Van'da askerlik yapanların ulaşım sorunlarına ilişkin Millî Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/7783) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.6.2002)

3. – Rize Milletvekili Mehmet Bekaroğlu'nun, İçel Emniyet Teşkilâtı personeline yapılan ödüllendirmeye ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7784) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.6.2002)

4. – Hatay Milletvekili Mustafa Geçer'in, transit yakıt kararnamesinin gecikmesine ve deniz taşımacılığındaki vergilendirmeye ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/7785) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.6.2002)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.00

20 Haziran 2002 Perşembe

BAŞKAN : Başkanvekili Yüksel YALOVA

KÂTİP ÜYELER : Mehmet BATUK (Kocaeli), Cahit Savaş YAZICI (İstanbul)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 116 ncı Birleşimini açıyorum.

Sayın milletvekilleri, Amerika Birleşik Devletlerinde öğrenimlerini sürdüren gençlerimiz, Atatürk'ün Meclisine, Yüce Meclise şeref vermişlerdir; kendilerine hoş geldiniz diyoruz ve üstün başarılar diliyoruz. (Alkışlar)

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, yoklama yapılmasını istiyoruz.

III. – YOKLAMA

BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için 5 dakika süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin, oy düğmelerine basarak Genel Kurul salonunda bulunduklarını bildirmelerini; bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini; buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını, teknik personel aracılığıyla, 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın Grup Başkanvekillerinin müşterek bir önerisi olacak mı acaba?..

NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) - 10 dakika...

BAŞKAN - 15.30'da toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati : 15.08

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.30

BAŞKAN : Başkanvekili Yüksel YALOVA

KÂTİP ÜYELER: Mehmet BATUK (Kocaeli), Cahit Savaş YAZICI (İstanbul)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 116 ncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

III. – YOKLAMA

BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağım.

Yoklama için 5 dakika süre vereceğim.

Sayın milletvekillerinin, oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerinse, yoklama pusulalarını teknik personel aracılığıyla 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Toplantı yetersayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden önce, 3 arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, Bağ-Kur çalışanlarının sorunlarıyla ilgili söz isteyen İzmir Milletvekili Işılay Saygın'a aittir.

Buyurun Sayın Saygın. (ANAP sıralarından alkışlar)

IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın, Bağ-Kur çalışanlarının sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması

IŞILAY SAYGIN (İzmir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Bağ-Kur çalışanlarının içerisinde bulunduğu durum hakkında gündemdışı söz almış bulunuyorum. Bağ-Kur çalışanlarının sorunlarını anlatmama imkân tanıyan Meclis Başkanımız Sayın Yüksel Yalova'ya candan teşekkür ediyor; bu vesileyle, Yüce Meclisin siz değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum.

Bildiğiniz gibi, Anayasamızın 60 ıncı maddesinde yer alan "Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar" emredici hükmü gereğince kurulan sosyal güvenlik kurumları, Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığı, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü, Bağ-Kur Genel Müdürlüğü ve işsizlik sigortası uygulamasıyla yükümlü olan Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğüdür.

Sosyal güvenlik kurumu olarak Anayasada dayanağını bulan Sosyal Sigortalar Kurumu, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı çalışanları, aynı işi yapan, aynı mesuliyeti taşıyan kişiler olmasına rağmen, bu kurumlarda çalışan personele yapılan ödemeler arasındaki eşitsizlik, hayret verici durumdadır.

Sosyal Sigortalar Kurumu çalışanlarına 1993 senesinden itibaren ödenmeye başlanan ek ödemelerin, diğer bir sosyal güvenlik kurumu olan Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı çalışanlarına da 1.1.2002 tarihinden itibaren ödenmeye başlanmasıyla, araştırdığımızda ortaya çıkan tabloda, Bağ-Kur'da çalışan bir memur 300 000 000 TL'sı alırken, Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığındaki aynı memur 500 000 000 TL, Emekli Sandığındaki aynı memur da 400 000 000 TL aylık almaktadır.

Bu adaletsizliğin giderilebilmesi için, yaklaşık bir ay önce, 22.5.2002 tarihinde, Genel Kurul gündeminde bulunan kademeli geçiş süreciyle ilgili yasa tasarısı görüşmeleri esnasında yanan umut ışığı sonucu konunun tek maddelik bir kanun tasarısı olarak düzenlenerek Genel Kurul gündemine getirilmesi halinde, derhal yasalaşmasının sağlanacağı sözü verilmiş ve bu kürsüden ifade edilmiş olması nedeniyle, vakit kaybedilmeksizin, iki gün sonra, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca yasa taslağı Başbakanlığa gönderilmiş olmasına rağmen, bugüne kadar Yüce Meclise intikal etmemiş ve Bağ-Kur çalışanları yine boynu bükük bırakılmıştır.

Personel sıkıntısı içerisinde hizmet vermeye çalışan bu kurumda, bu ücretle personel tutma imkânı kalmamış, çalışan personel de maruz kaldıkları haksızlık ve eşitsizlik karşısında, aile bireyleriyle birlikte, biz parlamenterlere ulaşabilme çabası içerisine girmişlerdir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bugün, Bağ-Kur, Türkiye genelinde sigortalısı, emeklisi, hak sahipleri, dul ve yetimiyle olmak üzere, toplam 14 000 000'u geçkin insana hitap etmektedir.

Bağ-Kur, sadece emekli maaşı veren bir sosyal güvenlik kuruluşu değil, aynı zamanda, bugün için zor ve pahalı bir sağlık hizmetini de, Türkiye genelinde sadece 4 500 personelle yürütmeye çalışan bir sosyal güvenlik kuruluşudur. Bu gerçeklerden olaya baktığımızda 8 Kasım 1998 tarihinde yayımlanan 4386 sayılı Kanunla, tarım kesiminde çalışan köylümüz ve çiftçilerimize de, 1.9.1999 tarihinden itibaren sağlık hizmetlerinin ücretsiz verilmeye başlanması üzerine, Bağ-Kurun iş yükünün sürekli arttığını hepimiz bilmekteyiz.

Bağ-Kurda çalışan personelin, acil olarak, ücret açısından mağduriyetinin giderilmesi gerektiğine inanıyorum. Bağ-Kur çalışanlarının tazminatla ilgili umutları 1993 yılında başlamış ve bu, bugüne kadar sonuçlanamamıştır. Tüm yurtta, 4 500 çalışanı ve aile efradıyla birlikte 20 000 insanımızın mutluluğu için, bu işin 57 nci cumhuriyet hükümetinin ve siz saygıdeğer milletvekillerinin katkısıyla sonuçlandırılarak, mevcut adaletsizliğin biteceğine inanıyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; on seneye yakın bir süredir 60 000 SKK çalışanı, 70 000 Maliye Bakanlığı ve Emekli Sandığı çalışanına yapılan bu ödemeler, 4 500 Bağ-Kur çalışanından niçin esirgenmektedir? Her şeyden önemlisi, böyle bir eşitsizlik ve haksızlığın  giderilebilmesi için, bu insanların, Meclis iradesi dışında başvurabilecekleri bir yol olmadığına göre, sizleri, hepimizin hizmet beklediği bu personelin sorunlarına duyarlı olmaya davet ediyor, bu duygularla hepinizi saygıyla selamlıyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Çok teşekkür ediyoruz Sayın Saygın.

Gündemdışı konuşmaya yanıt vermek isteyen sayın bakanımız?.. Yok.

Gündemdışı ikinci söz, Çukurova çiftçisinin sorunları, buğday tabanfiyatları, alımı ile ikinci üretim mısırda görülen hastalıkla ilgili söz isteyen, Adana Milletvekili İsmet Vursavuş'a aittir.

Buyurun Sayın Vursavuş. (DSP sıralarından alkışlar)

2. – Adana Milletvekili İsmet Vursavuş'un, Çukurova çiftçisinin sorunlarına, buğday tabanfiyatlarına, ikinci üretim mısır ürününde görülen hastalığa ve bu konularda alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'in cevabı

İSMET VURSAVUŞ (Adana) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Yaklaşık üç hafta önce, Yüce Meclisimizde konuşma yaparak, gerek ilk hasada başlayan Çukurova çiftçisinin gerekse diğer çiftçilerimizin ürün fiyatlarının değerinin TMO tarafından gecikmeden belirlenmesini; diğer yandan, çiftçinin tüccara bağlı kalmaması için, emaneten de olsa buğday ve arpasının alınmasını, onların temsilcisi olarak dile getirecektim. Buğday ve arpa hasadı Çukurova'da tamamlanalı yaklaşık 15 gün kadar oldu. Çiftçimizin sorunlarının geç de olsa gündeme gelmesi için bugün söz verdiklerinden dolayı Sayın Başkana minnettar olduğumu ayrıca belirtmek istiyorum.

2001 yılında 164 000 TL olarak açıklanan buğday tabanfiyatı yetersiz olmasına rağmen, çiftçimiz sabırla, bu sene fiyatta biraz daha tatmin edici rakam beklemekteydi.

Sayın milletvekilleri, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı TMO Genel Müdürlüğünün 2002-2003 dönemi hububat ürünü alım-satımı aylar ve ürün grupları itibariyle belirlenmiştir; bunun detayını belirtmek istemiyorum. Çukurova çiftçilerimizin sorunlarını dile getirmek için kendileriyle devamlı bilgi alışverişinde bulunduğum Çukurova Çiftçi Birliği Başkanı Sayın Cumali Doğru, Ceyhan Ziraat Odası Başkanı Sayın Yavuz Tezcan ve diğer ilgililerle görüşmemde, ürünlerinin TMO tarafından bekletilmeden alınmasını ve peşin ödeme yapılmasını istemekteydiler.

Burada şunu belirtmek istiyorum: TMO'nun hububat alımında belirlediği fiyat, maalesef, piyasa fiyatının altında kalmıştır. Şöyle ki, fiyat açıklanmadan önce, Çukurova buğdayı olan kırmızı ve beyaz yarı sert buğday serbest piyasada 230 000 - 260 000 TL'den alıcı bulmuştur; TMO'nun fiyatı ise maalesef, 211 600 TL'dir. Girdilerinin yüksek oluşu nedeniyle, çiftçimiz, Batı ülkelerinde olduğu gibi devlet desteğini beklemektedir. TMO'nun fiyatı geç açıklamasının çiftçimizin işine yaradığını burada özellikle belirtmek istiyorum; çünkü, elinde hemen hemen fazla bir ürün kalmadı. 2002 yılında verilen dekara 10 000 000 TL'nin dahi çiftçimize moral ve destek olduğunu, onlarla görüşmelerimde izledim. Bunun devamında ve diğer girdilerinde, mazot, ilaç, gübre ve kredi faizlerinde düşük faiz uygulamasının yapılmasında sonsuz yarar olacağını ve çiftçiyi içinde bulunduğu sıkıntıdan kurtaracağını takdir edersiniz.

Şunu da belirtmek isterim: Çiftçi borçlarında hükümetimizin geri ödemede göstermiş olduğu uygulamadan memnundurlar. Yılların birikmiş sorunlarının halledilmesi, yerinde bir uygulama olmuştur. Yaklaşık 78 000 üreticinin 134 trilyon TL borcunun ülke genelinde yeniden yapılandırılmış olması olumlu sonuç getirecektir. Bu arada, 30 000'i aşkın icra aşamasındaki kredi ilişkisi normal ödeme planına bağlanmıştır.

Kısaca üzerinde duracağım ikinci konu; ciddiyet arz eden ve Adana İlinde 2001 yılında ikinci ürün olarak ekilen 900 000 dekarlık üretim alanının yaklaşık 164 000 dekarında, Osmaniye'de ise 10 000 dekarında, 2001 yılı temmuz sonu ile ağustos başına doğru, mısır bitkilerinde gelişme gerilikleri, sararma, bodurlaşma, kızarma, yapraklarda tırtıl ve yoğun kılcal kök üretimi sonucu, mısır bitkisi, püskül oluşturmadan yok olup ölmüştür. Bazı tarlalarda da hem hastalığın düşük şiddetli olması hem de çiftçilerin sulama, gübreleme gibi aşırı bakımı nedeniyle, mısır bitkisi, generatif devreye girmişse de bunlardan da normal ürün alınamamıştır. Bu durum, üç yıl önce, Osmaniye'de, hafif şiddette, az alanda görülmüştür. 2001 yılında özellikle Ceyhan Nehri havzasındaki alanlarda çok şiddetli bir seyir takip ederek çoğu tarlalar üretici tarafından sürülmüş, zarar, trilyonları bulmuştur. Konu, Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümü öğretim üyeleri tarafından gerek arazi gerekse laboratuvar çalışmaları sonucu incelenmiş, bu hastalığın, olasılıkla, spiroplasma kunkelli, yani, bodurlaşma hastalığı olduğu tahmin edilmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İSMET VURSAVUŞ (Devamla) - Bu hastalık 2002 yılı, ekim alanlarında da büyük ölçüde etkisini gösterecektir; şimdiden önlem almak zorundayız. 2001 yılında milyonlarca dolarlık üretim kaybına neden olan bu hastalığın, eğer tedbir alınmazsa, büyük alanlara yayılma tehlikesi bulunmaktadır. Mısır ithalatı yapan ülkemiz açısından da kötü sonuçlar doğuracak ve çiftçimiz daha büyük kayıplara uğrayacaktır. İkinci ürün mısır üreticisi çiftçimiz geçen yıl uğradığı büyük kayıplarının yanında, bu sene Tarım Bakanlığınca önlem alınmasını ve kendilerine destek olunmasını beklemektedir. Yine, mısır ithalat fonunun, 15 Temmuz 2002 tarihine kadar açıklanması ve geciktirilmemesi üreticilerimizin yararına olacaktır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Adana, bulunduğu Çukurova Bölgesinin temel özelliği nedeniyle ülkemiz tarımının lokomotifidir, candamarıdır. Ekilebilir verimli tarım alanları, tarımsal ürün çeşitliliği ve uygun iklimi nedeniyle ülkemizin birçok bölgesine göre avantajlı bir konumdadır. Bu olumlu koşulları iyi değerlendirmek için, insan için beslenmek olan ve temelini tarımın oluşturduğu bu sektöre devletimizin gereken destek ve yardımının zamanında yapılmasını, ürün bedellerinin peşin ve değerinde verilmesini bekliyor, hepinize çiftçilerimiz adına saygılar sunuyorum. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Vursavuş.

Gündemdışı konuşmaya yanıt vermek üzere, Tarım ve Köyişleri Bakanımız Prof. Dr. Hüsnü Yusuf Gökalp söz istemiştir.

Buyurun Sayın Bakanım. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adana Milletvekili Sayın İsmet Vursavuş'un, Çukurova çiftçilerinin sorunları ve özellikle hububat tabanfiyatı ve Çukurova'da mısırda görülen hastalıklarla ilgili yapmış olduğu gündemdışı konuşmaya cevap vermek üzere söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, özellikle 2002-2003 dönemi hububat piyasasında Toprak Mahsulleri Ofisinin görevi konusunda bilgi vermeden önce, genel bazı politikalara değinmek ve daha önceki dönemlerde yapılan çalışmaları da, bugünkü uygulamalara ışık tutması ve örnek olması açısından tekrarlamak istiyorum.

Genelde, Toprak Mahsulleri Ofisi, önceki yıllarda hasat döneminde ortaya konulan bazı politikalar sonucunda, aslî görevi olan piyasayı düzenleyici tedbirler almak yerine, bankalardan yüksek faizle borç alarak, ne pahasına olursa olsun tüm ürünleri almayı amaçlamıştır. Toprak Mahsulleri Ofisinin hububat piyasalarına yönelik uzun vadeli, şeffaf politikalar uygulayamaması, özel sektörün önünü görememesine neden olmuş; özel sektör, üreticiden doğruda alım yapma yerine, Toprak Mahsulleri Ofisinin depolarından alım yapmayı tercih etmiştir. Böylece, özel sektörün olmadığı piyasada, fiyatlar, yalnızca Toprak Mahsulleri Ofisi alım fiyatlarına göre belirlenmiş ve bu da, çoğu zaman, piyasa fiyatının altına düşmüş; hasat döneminde alım merkezleri önünde uzun kuyruklar oluşmuş; Toprak Mahsulleri Ofisi, malî bakımdan büyük sıkıntıya düşmüş; ürün bedelleri, çoğu yıllarda, üreticilere aylar sonra ödenmiş ve yüksek enflasyon karşısında alacağı para erimiştir. Ayrıca, stoklanan ürün, zamanında satılamamış; stoklar, yüklü miktarda, sonraki yıllara devretmiştir.

Aslında, piyasa düzenleyici olması gereken Toprak Mahsulleri Ofisinin politikaları aynen şöyle olmuştur: Hasat döneminde çok alım yapıyoruz diye çiftçiye göz kırpılmış; bankalara, ne paran varsa, maliyeti önemli değil, ver bana denmiş; hasat döneminde çiftçiden ürün almayan sanayici ve tüccara da, bekle beni, iki ay sonra ucuza satacağım mesajı verilmiştir.

Sonuç olarak, Toprak Mahsulleri Ofisinin, bir kilogram buğday alacak gücü kalmamış; 1999 yılına geldiğimizde -bu rakama dikkat edilmesini özellikle arz ediyorum- Toprak Mahsulleri Ofisi, bir günde 6,3 milyon dolar, yani bugünkü kurla, günde 10 trilyon faiz öder duruma gelmiştir. Bu durum, bir başka açıdan şöyle de ifade edilebilir: Toprak Mahsulleri Ofisinin yıllık ödediği faiz, çiftçiden aldığı ürün bedelinin katbekat üstüne çıkmış, bu faiz de çiftçiye verilen destek hanesine yazılmıştır.

Değerli Başkan, sayın milletvekilleri; bu durumda, 57 nci hükümet olarak ne yaptık; 2 milyar dolara dönen Toprak Mahsulleri Ofisinin yükü, 300 000 000 dolara indirilmiştir. 1998 yılında, 1999 yılında kendisini 2 milyar dolara çeviren Toprak Mahsulleri Ofisi, bugün, kendisini 300 000 000 dolarla çevirmektedir. 400 000 000 dolara varan yıllık faiz gideri, geçtiğimiz yıl, yalnız ve yalnız 16 000 000 dolara düşürülmüştür. 1998-1999 yılında 400 000 000 dolar faiz ödemiştir alımlar için, geçtiğimiz yıl ödediği faiz yalnız ve yalnız 16 000 000 dolardır; yani, 21 kez daha aşağı çekilmiştir. Böylece, Toprak Mahsulleri Ofisinin kasasından çıkan para, çıkarcılara değil, rantiyeye değil, gerçek üretici olan çiftçiye gitmiştir. Desteklerimiz, kâğıt üzerinde hayalî desteklerden çıkarılarak, çiftçinin eline ulaşan gerçek destekler haline getirilmiştir.

Burada şunun da sorgulanması gerekmektedir: Son üç yıldır, Toprak Mahsulleri Ofisine sattığı malın bedelini zamanında alamadım diyen bir tek çiftçi gösterebilir misiniz? Son üç yıldır, Toprak Mahsulleri Ofisine malımı götürdüm, kuyrukta saatlerce bekledim diyen tek bir üretici var mıdır? 1995 yılında, zamanın hükümeti, hububat fiyatlarını 31 Ağustos tarihinde açıkladığında -sormak gerekli- eylül ayında hasat edilmemiş kaç tarla kalmıştı Türkiye'de? Sayın konuşmacı, Toprak Mahsulleri Ofisinin fiyatlarının belirlenmesinde biraz geç kalındığını söyledi. Biz, kararnameyi 15 Mayısta Bakanlar Kuruluna arz ettik; ama, kararnamenin çıkması zaman aldı, elden takip ettik ve haziran ayının ikinci haftasında çıkardık. Türkiye'de, üç yıldır, mayıs ayının ortasında hazırladığımız kararnameler, hasadın yoğunlaşmaya başladığı haziran ayında çıkmaktadır. Bu zaman diliminde de, kararnamenin yayımlanmasından önce de çiftçinin mağdur edilmemesi için, Toprak Mahsulleri Ofisinin tüm alım yerleri açıktır ve emanet usulü alımlar yapılmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; herkesin bildiği gibi, hükümetimiz bir dizi yapısal reform gerçekleştirmektedir. Hububat fiyatlarına da makro ekonomik açıdan bakmak gereklidir; yalnız ve yalnız, o gün açıklanan arpanın veya buğdayın fiyatından bakıldığı zaman, tarıma bir bütün olarak bakma imkânımız olmaz.

Tarım alanında yapılan en önemli reformlardan birisi, üreticiye doğrudan ulaşılması amacıyla destekleme sisteminde yaptığımız değişikliktir. Bunun en önemli ve birinci aşaması da, doğrudan gelir desteği ödemesine geçilmiş olmasıdır. 2001 yılında doğrudan gelir desteği ödemesi için, içinde bulunduğumuz bu yıl 1 katrilyon 176 trilyon lira para direkt köylünün eline ulaşmıştır. Bu parayla çiftçimiz tohum, gübre, ilaç, mazot almış ve hasadını rahatlıkla yapmıştır. 2002 yılı doğrudan gelir desteği ödemeleri de, hasadı müteakip, bu yıl içerisinde yapılacaktır.

Geçen seneye mahsup olmak üzere dekar başına verilen 10 000 000 Türk Lirasından -bugünkü konumuz buğday olduğu için- gelin buğday için bir hesap yapalım. Bunun, ortalama verimi 230 kilogram/dekar aldığımızda, 1 kilogram buğdaya yansıması 44 000 liradır. Eğer 230 000'in üzerine 44 000 lira da konduğu zaman, buğdayın fiyatı 274 000 liradır. Şunu dönüp dönüp söylüyorum, köylümüzün hali çok iyi, köylü çok fazla alıyor değil; ama, bu ekonomik imkânlar içerisinde köylüye vereceğimizin en fazlasını vermeye çalışıyoruz ve rantiyeciye gitmeden, direkt köylünün eline verme çabası içerisindeyiz.

Sayın milletvekilleri, 2000 yılından başlamak üzere hububat üreticisi mahsulünü satmak için, Toprak Mahsulleri Ofisi işyerlerinin hazır olduğunu devamlı surette görmüş; ama, daha iyi fiyatla tüccara ve sanayiciye de satabileceğini anlamıştır; tüccar ve sanayici de, Toprak Mahsulleri Ofisinin uyguladığı alış ve satış politikalarındaki şeffaflık neticesinde geleceğini görme imkânına kavuşmuştur; ihtiyacı olan hububatı üreticiden almanın kendileri için daha avantajlı ve kârlı olduğunu görmüş; parasını, repoda ve bankada değil buğday alarak değerlendirmiştir. Toprak Mahsulleri Ofisinin tüm alım yerleri açık tutulmuş, Toprak Mahsulleri Ofisine gelen tüm üreticilerin ürünü alınmış, alım tutarının yarısı hemen, geri kalan yarısı da yirmiüçüncü günü geçmemek kaydıyla ödenmiştir. Toprak Mahsulleri Ofisi, 2001 ve 2002 yıllarında buğday ve un piyasalarını regüle edecek miktarda alım yapmıştır. Toprak Mahsulleri Ofisi, aslî fonksiyonlarını yerine getirmiş, çiftçinin karagün dostu olmuştur. Toprak Mahsulleri Ofisi olarak hiçbir zaman tekel bir kuruluş olmayı düşünmedik ve piyasayı regüle etme amacını devamlı, en önde tuttuk.

Tekrar vurgulamak gerekirse, Toprak Mahsulleri Ofisi, stoklarını dengeli olarak kullanarak un ve ekmek fiyatlarındaki spekülasyonları, fiyatların gereğinden fazla artmasını ve tüketicinin zarar görmesini önlemiştir. Tüm bu faaliyetler yürütülürken, Toprak Mahsulleri Ofisinin genel yapısında çok büyük düzelme ve yenilikler yapılmış; aynı zamanda, kamu finansmanı açısından da önemli gelişmeler sağlanmıştır. Toprak Mahsulleri Ofisi yine üreticiden alım yapmaktadır. Tarım il ve ilçe müdürlükleri ve ziraat odalarından üretim belgesi alan üreticilerin tüm ürünleri Toprak Mahsulleri Ofisince satın alınmaktadır; ayrıca, borsalardan da hububat alımı yapılmaktadır.

Eskiden buğday fiyatları lüks lobilerde, şaşaalı toplantılarda açıklanır, buğday fiyatını şu kadar artırdık diye seçmene mesaj göndermeye çalışılır, bunun arkası da gelmezdi; köylüler buna şahittir. Otel odasından açıklanan fiyat, Konya Ovasına ulaşmazdı. Çiftçiye "malın kalitesiz" denilirdi. Şimdi de, biz bu çiftçimizle beraberiz ve buğday fiyatıyla, doğrudan gelir desteği ödemesiyle, Ofisimizle, çiftçimizi, oy ve para tüccarlarının elinde oyuncak olmaktan kurtarıyoruz.

Toprak Mahsulleri Ofisi, alım fiyatlarıyla birlikte, Aralık 2002 sonuna kadarki satış fiyatlarını da ilan etmiştir. Ofisin satış fiyatlarını gören tüccar ve sanayici, üreticiden mal almak için rekabet içerisine girmiştir; bu nedenle de, piyasa fiyatları Toprak Mahsulleri Ofisinin belirlediği garanti fiyatlarının üzerinde seyretmektedir; çünkü, biz burada garanti fiyatını açıklamak istiyoruz, eşik fiyat açıklamak istiyoruz ve piyasayı daha da yukarıda tutmak aslî amacımızdır.

Geçtiğimiz yıl, kilogram fiyatı 2 000 000 liraya ulaşan pirinci de, tüketici halkımız, enflasyona rağmen, bugün çok daha ucuza yiyebiliyorsa, bunun nedenini de sormak gerekir. Nedeni de, Toprak Mahsulleri Ofisinin, piyasaları tüketici halk lehine ayarlaması ve müdahale etmesidir.

Sayın Başkan, bizim yaptığımız en önemli işlerden birisi de, piyasalara verdiğimiz güvendir. Örneğin, 1996 yılının son çeyreğinde un ve ekmek fiyatları konusu gündeme oturduğunda, zamanın iktidarı telaşa kapılmış ve Toprak Mahsulleri Ofisi buğday satış fiyatlarını indirmiştir. Kasım 1996'da 26 750 Türk Lirası/kilogram olan buğday fiyatı yüzde 16 azaltılarak, bu milletin zararına, 22 500 Türk Lirası/kilograma inmiş, buna rağmen, ekmek fiyatlarında 5 kuruş dahi indirim yaşanmamıştır; ama, ne oldu biliyor musunuz; devlete güvenerek piyasalara girip buğday alan tüccar ve sanayici zarara uğradığından, 2000 yılına kadar piyasalara girmemiş ve bütün yük Toprak Mahsulleri Ofisinin üzerine binmiştir. Aslında, burada zararlı çıkan da üreticimiz olmuştur.

2001 yılının aynı döneminde benzer konu gündeme geldiğinde, Bakanlık olarak ne yaptık; telaşa kapılmadık, piyasalara müdahale ettik ve sonucunu, hep birlikte, bugün de yaşıyoruz. Un fiyatları bugün normal seyrinde, ekmek fiyatlarında ise artış olmamıştır. Hatırlanır ki, bundan sekiz ay önce aniden un fiyatları 17 500 000 liradan 26 000 000 liraya çıkmış, ekmek fiyatları da bazı yerlerde 300 000-400 000 liraya, hatta, 500 000 liraya kadar çıkmıştı ve bunun sonucunda da, buğday ithal etmek ve bazı spekülatörlerin de bundan kazanç sağlaması cihetine gidilmişti; ama, biz, piyasayı regüle ederek, 26 000 000'a çıkan un fiyatlarını tekrar 17 500 000 liraya çektik; 400 000-500 000 liraya çıkan ekmek fiyatları da 200 000 liraya indi ve son sekiz aydır da ekmek fiyatlarında, diğer girdilerin artmasına rağmen, herhangi bir artış olmamıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2001 yılı, Türkiye'de kuraklık yaşanan bir yıl olmuştur. Bu sene, 2002 yılında, Allah'a şükür, bereketli bir yıl yaşıyoruz. Kuraklık, doğal olarak, üretim azlığına neden olmuştur 2001 yılında. Üretim azlığı sonucu ise, ithalat patlaması olması gerekirdi; piyasada fiyatlar artar, arz ve talep dengesizliğinin oluşturduğu bütün olumsuzluklar yaşanırdı; ancak, bunların hiçbirisi olmamıştır. İthalat konusunda, burada, şu rakamlara özellikle dikkat çekmek istiyorum:

Türkiye'nin yıllara göre hububat üretimi 30 000 000 ton, bunun içerisinde buğday üretimi 20 000 000 tondur ve Türkiye, her yıl, 6 000 000 ton, ihtiyacından fazla buğday üretir. 6 000 000 ton buğday ihraç etmesi gerekli olan Türkiye'nin buğday ithalatı, 1995 yılında 1 250 000 ton, 1996 yılında 2 200 000 ton, 1997 yılında 2 550 000 ton, 1998 yılında 1 700 000 ton olmuştur. Son 2 yılın rakamlarını söylüyorum: 2000 yılında 960 000 ton buğday ithal ettik, 2001 yılında ise 340 000 ton buğday ithal ettik. Yani, 1995 yılında 1 250 000 ton, 1996 yılında 2 215 000 ton buğday ithal ediyorsunuz. Sizin, 6 000 000 ton buğday satmanız gerekirken, 2 500 000 ton da, üzerine, alıyorsunuz; ama, bu sene, ithal ettiğimiz buğday 340 000 tondur. Yani, kendi üreticimizin buğdayını hem içpiyasada tüketiyoruz hem satmaya dikkat ediyoruz, çalışıyoruz.

Müsaade ederseniz, burada, buğday fiyatlarını konuşurken, olaylara bütüncül açıdan bakmamız lazım. 1.1.1995 tarihinde, Dünya Ticaret Örgütü Kuruluş Anlaşmasına göre, 2000 ve 2004 yılları arasında, değer ve miktar olarak ihraç edeceğimiz buğday, burada imza altına alınmıştır. Şimdi, ürettiğimiz buğdayın dışarıya satılma mecburiyeti var. Dışarıya satamadığımız buğdayı ne yapacağız biz; denize dökecek halimiz yok!

Şimdi, buradan rakamları okuyacağım. 1995 yılında atılan imza... Onun için, bizim, buğday piyasasını çok iyi regüle etmemiz lazım, buğdayımızı dışarıya satmanın şartlarını oluşturmamız lazım, hem kalitesi açısından hem fiyatı açısından hem de tüccarımızın ve sanayicimizin rekabet edebilmesi açısından. Dışarıya satabileceğimiz buğday miktarı, 2000 yılında 1 200 000 ton; 5 000 000 ton fazlamız var. 2001 yılında, yalnız ve yalnız 1 000 000 ton buğday satabiliriz; 5 000 000 ton fazlamız var. 2002 yılında Türkiye'nin satabileceği buğday, uluslararası anlaşmalara göre, yalnız ve yalnız 856 000 ton. 2003 yılı için 675 000 ton, 2004 yılı için 493 000 ton buğday satabilirsiniz. Aynı rakamlar arpa için de geçerli.

Şimdi, buradan soruyorum: 1995 yılında oturup da buraya imza atanlar 2003 yılını, 2004 yılını nasıl gördüler? İşte "buğday üretilmesin, buğdaya para verilmesin, buğday üreticisi sıkıntıya girsin, üretimden kaçsın, üretimden çekilsin"in imzası buradadır ve İsmet Beyin sorularının cevabı da bu imzadadır. (MHP sıralarından alkışlar) Ancak, biz, bütün görüşmelerimizde bunu aşmaya çalışıyoruz, 1995 yılında atılan imza, miktarlar burada, değer olarak da verilmiş. Değer olarak, deniliyor ki bu anlaşmada, bu imzada, bu gümrük birliğinde "2004 yılında, siz, yalnız, 4 737 000 dolarlık buğday satabilirsiniz, daha fazla satamazsınız. 2003 yılında, 17 000 000 dolarlık buğday satarsınız, daha fazla satamazsınız."

TURHAN GÜVEN (İçel) - Buğday mı kaldı ki satalım!

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) - İşte, bugünkü buğday üreticisinin, 2004 yılındaki buğday üreticisinin kaderinin imzası 1995 yılında atılmıştır. (MHP sıralarından alkışlar) Ancak, hiç kimse merak etmesin, 1995 yılında imzayı atanları bütün halkımız da biliyor, milletimiz de biliyor.

BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Biz bilmiyoruz; söyleyin Sayın Bakan.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) - Onun için, televizyonları başında bizleri izleyen sevgili çiftçilerimiz, sevgili üreticilerimiz hiçbir sıkıntıya kapılmasınlar ki, biz, onların tüm meselesinin takipçisiyiz.

Değerli Başkan, sayın milletvekilleri; bir taraftan çiftçimizin elde ettiği ürünlerin değer fiyattan pazarlanmasını sağlayıcı tedbirler üzerinde çalışırken, Bakanlığımızın öncelikli görevlerinden birisi verimliliğin artırılmasıdır. Bunun için de, kaliteli tohum kullanımı yanında, diğer girdilerin -sayın konuşmacının belirttiği gibi- mazotun, gübrenin fiyatının azaltılması konusunu -sayın konuşmacıya çok teşekkür ediyorum, koalisyon ortağımızdır, inşallah, bu konuşmasını kendi Grubunda da yapıyordur- Bakanlar Kuruluna teklif olarak götürdük. Tabiî ki, mazota, ilaca, gübreye destek verilirse... Zaten, bu kararnameyi Bakanlar Kuruluna götürdük, o açıdan da kendilerine çok teşekkür ediyorum.

Adana ve civarında ikinci ürün olarak ekilen mısırda, geçtiğimiz yıllardan başlamak üzere, bir bodurluk hastalığı türemiştir. Bu bodurluk hastalığının kaynağını belirlemek için, Çukurova Üniversitesi öğretim üyelerinin katılımıyla, Adana Tarım İl Müdürlüğü, Adana Ziraî Mücadele Araştırma Enstitüsü, Çukurova Tarımsal Araştırma Enstitüsünün uzman elemanları ve Bakanlığımız, bu konu üzerinde hassasiyetle durmuştur. Adana ve civarında saptanan bu hastalığın bazı vektör böcekler tarafından, yabancı ot veya benzeri kaynaklardan, mısır bitkisine taşındığı belirlenmiştir. Konu üzerinde yapılan çalışmalar sonucu, hastalığın nedeni ve herhangi bir verim kaybına neden oluşunun sebepleri tarafımızdan belirlenmiştir; ancak, bu hastalıkla mücadelede kısa bir zamanda sonuç alma imkânınız yoktur. Biz, bunun için, hastalık etmeninin görüldüğü yaklaşık 170 000 dekar alanda tekrar mısır ekilmemesi, taban suyu yüksek alanlarda drenaj yapılması, aşırı sulama yapılmaması -özellikle aşırı azotlu gübre kullanılıyor- aşırı azotlu gübre kullanılmaması, tarla içinde ve gerekliyse tarla dışında yabancı ot mücadelesinin yapılması ve bunun yerine de, özellikle mısır yerine ayçiçeği ve soyafasulyesinin ekilmesini üreticilerimize öneriyoruz ve tavsiye ediyoruz.

Özellikle, bugün, Toprak Mahsulleri Ofisinin açıkladığı fiyatlar çiftçimizi memnun etmiştir; çünkü, biz, verimi ortalama 220 kilogram/dekar olarak aldık; gerçekte, verim bunun daha üzerinde. Fiyat belirlenirken, tarla maliyeti belirlendi; bizim, uluslararası piyasadaki takiplerimiz devam etmektedir ve bunlar esas alınarak fiyatlar belirleniyor. Belirttiğim gibi, satış fiyatını da aynı kararnamede belirtmemiz, tüccarımızın ve sanayicimizin bu konuya daha etkin olarak girmesini sağlamaktadır.

Yine, çiftçilerimizin borçlarının ertelenmesinde, ben, Ziraat Bankası ve Tarım Kredi yönetiminin gösterdiği anlayıştan dolayı, özellikle Ziraat Bankası yönetimine, Tarım Kredi yönetimine çok teşekkür ediyorum; çiftçilerimizin 12 yıllık borç meselesi de, bu getirilen kolaylıklarla bir çözüme bağlanmıştır.

Mısır ithalatındaki fon konusu ise, bizim devamlı takip ettiğimiz bir konudur; ancak, mısırdaki fonu fazla yükseltirseniz, mısır üreticisini belirli bir noktada koruyabilirsiniz. Mısır neyin hammaddesidir; yem sanayiinin hammaddesidir, hayvancılığın hammaddesidir, tavukçuluğun hammaddesidir. Onun için, bu dengeyi çok iyi oluşturmamız lazım. Çok şükür ki, mısır üreticimiz de -sayın milletvekilimiz de bu konuya şahittir- son 16 senede ilk defa alınterinin karşılığını geçen yıl almıştır.

Ben, bu fiyatların, çiftçimize, köylümüze, üreticimize ve milletimize, tüketicimize hayırlı olmasını diliyorum; çünkü, bizim 2 köylümüz buğday satıcısı ise, 98'i, köylümüzün 98'i -fırından- ekmek alıcısıdır; ki, halkımızın tükettiği ekmeğin de fiyatının regüle edilmesi konusunda Toprak Mahsulleri Ofisi olarak aslî görevlerimizi yürütmeye devam ediyoruz.

Sayın Başkanımıza, bütün milletvekillerimize saygılarımı arz ediyorum. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Gündemdışı üçüncü söz, fındık ve fındık üreticilerinin sorunlarıyla ilgili söz isteyen Trabzon Milletvekili Şeref Malkoç'a aittir.

Buyurun Sayın Malkoç (SP sıralarından alkışlar)

3. – Trabzon Milletvekili Şeref Malkoç'un, fındık üreticilerinin sorunlarına ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması

ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; fındık ve fındık üreticilerinin sorunlarını dile getirmek üzere gündemdışı söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, sizleri ve Sayın Başkanı saygıyla selamlıyorum.

Fındık, ülkemizin 7 000 000 - 8 000 000 insanının geçim kaynağıdır. Özellikle, Trabzon, Giresun, Ordu, Samsun, Düzce ve Adapazarı İllerinde ekonomi büyük ölçüde fındığa dayanmaktadır. Fındığa gereken değer verilirse, 8 000 000 insanın yüzü güler, biraz önce saydığım illerin ekonomisinde canlılık artar ve Türkiye döviz kazanır.

Dünyadaki fındığın yüzde 70'ini Türkiye üretmektedir. Türkiye, fındık üretiminde, âdeta, dünyada tekel konumundadır. Eğer, fındığa sahip çıkılırsa, fındığa hak ettiği değer verilirse, ülkemiz, yılda 1 milyar dolara yakın döviz kazanır, fındık üreticisinin -Trabzonlunun, Giresunlunun, Ordulunun, Düzcelinin- yüzü güler, geçimi daha da rahat olur ve çocuğunu kolaylıkla evlendirir. Bunun en güzel örneği, Sayın Erbakan'ın Başbakan olduğu Refah Partisi-Doğru Yol Partisi Hükümeti döneminde yaşanmıştır. O hükümet, fındığa sahip çıkmış, Sayın Erbakan, Başbakan olarak gerekli tedbirleri almıştır ve bunun sonucunda fındığın ihraç bedeli, kental başına 200 dolardan 480 dolara çıkmış -yani, 2,5 kat artmış- Avrupa'da kalan Türk fındığının bedeli Türkiye'ye taşınmıştır. Fındık ihracatımız 1 milyar dolara çıktığı gibi, fındık üreticisi, kilogram başına fındığını 2 dolar 25 sente satabilmiştir.

Türkiye, dünya fındık üretiminin yüzde 70'ini elinde tutmasına rağmen, dünya fındık piyasasında fiyatı belirlemede Türkiye'nin etkin olmadığını görüyoruz. Bunun sebebi, hükümetlerin, yöneticilerin gevşekliğidir, ihmalidir, yurt içindeki ve yurt dışındaki bazı menfaat çevrelerinin lobi faaliyetleridir ve propagandalardır.

Değerli milletvekilleri, bugün, DSP-MHP-ANAP Hükümeti döneminde fındığın ihraç bedeli, maalesef, 480 dolardan 210 dolara düşmüştür. Gerçekte kilosu 3 000 000 lira olması gereken fındık, bugün Trabzon piyasasında -Araklı'da, Arsin'de, Vakfıkebir'de, Ordu'da, Giresun'da- 800 000-900 000 liraya ancak satılabilmektedir. Hükümetin ve yöneticilerin gevşekliği, ihmali yüzünden, lobi faaliyetleri yüzünden milyonlarca dolar Türkiye'ye gelecek yerde Avrupa'da kalmıştır. Fındık üreticisi köylünün cebine girecek olan trilyonlarca para, bu hükümetin beceriksizliği yüzünden, maalesef, Avrupalıların cebinde kalmıştır.

Değerli arkadaşlar, 2002 yılı fındık sezonu yaklaşmıştır. Bu fındık sezonu yaklaşırken, yeni sezonda 2 500 000-3 000 000 lira olması gereken fiyat, bugün piyasada 800 000-900 000 lira civarındadır. 2002 yılı sezonunun fındık üreticisi için felaket olacağının, Avrupa'dan Türkiye'ye gelmesi gereken milyonlarca doların Avrupa'da kalacağının işaretleri açıkça görülmektedir. Bu açıdan, iktidar partileri milletvekillerini, iktidar partileri yöneticilerini ve bakanları, hükümeti uyarıyoruz; gereken tedbirleri alsınlar. Aksi takdirde, fındık üreticisi perişan olacak, Türkiye'nin milyonlarca doları Avrupa'da kalacaktır.

Alınacak olan tedbirler nelerdir değerli arkadaşlarım; fındıkta alınacak olan tedbirler, sadece paraya dayalı tedbirler değildir. Bunların önemli bir kısmı psikolojik tedbirlerdir. Fındıkta alınacak olan psikolojik tedbirler para tedbirleriyle desteklenirse, Türkiye, hak ettiği dövizi elde eder.

Benim partim Saadet Partisi iktidarda olsaydı, Genel Başkanım Sayın Recai Kutan başbakan olsaydı, bizim alacağımız tedbirler, fındıkta yapacağımız işler şunlar olurdu:

Birincisi, Sayın Genel Başkanımız Trabzon'a gider ve bir basın toplantısı yapar; Türkiye'nin ürettiği fındığa sahip çıkacağını, gerekli tedbirleri alacağını açıklardı.

İkincisi, fındığın kilogram fiyatının, en az 2 500 000 ilâ 3 000 000 lira olması gerektiğini ifade eder...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ŞEREF MALKOÇ (Devamla) - ...eylül ayından sonraki aylarda alınacak olan fındığa kademeli fiyat uygulardı. Bu noktada, bazı tüccarlar, fındıktan rant sağlayan bazı kesimler, 2 500 000-3 000 000 lirayı çok bulabilirler veya Avrupa'nın, Gürcistan'ın fındığını alternatif olarak söyleyebilirler.

Değerli arkadaşlarım, bakın, şu fındık, Türkiye'nin ürettiği fındıktır, Trabzon'un mahsulüdür bu fındık. Bu fındığın, damak tadını, zevkini, ne Gürcistan'ın ürettiği fındık tutabilir ne de Avrupa'nın ürettiği fındık tutabilir. Bu, tamamen, Türk fındığına zarar verebilmek için, propagandaya dayalı bir faaliyettir.

Üçüncü tedbir olarak, Fiskobirlike yeterli maddî ve manevî destek verilir, dünya piyasasında Türkiye'nin fiyatta etkili olması sağlanırdı.

Dördüncü tedbir olarak, fındık alım tarihleri, fındık fiyatıyla birlikte bir an önce açıklanırdı.

Saadet Partisi iktidarda olsaydı, beşinci tedbir olarak, fındık ihracatını artırmak için olağanüstü gayret gösterilir ve tedbirler alınırdı, fındık ihracatı yakın takibe alınırdı, Avrupa Birliğiyle ilgili fındık ihracatında ortaya çıkan sorunlar birebir müzakere edilirdi, en aktif şekilde.

Altıncı alacağımız tedbir, 2 kuruşluk bireysel menfaat uğruna, Türkiye'nin trilyonlarca lirasını Avrupa'da bırakan, çiftçinin cebine girecek olan paraya mani olan lobilerle mücadele edilir, onların propaganda faaliyetleri etkisiz hale getirilirdi.

Saadet Partisi iktidarda olsaydı, fındıkta yedinci tedbir olarak, üreticiyi eğitmek ve şuurlandırmak için, ciddî manada eğitim faaliyetleri yapılırdı.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, Türkiye'yi IMF'ye teslim eden bir hükümetin, bu tedbirleri almaya gücü yeter mi veya cesareti var mı yok mu; bunu hep birlikte göreceğiz.

BAŞKAN - Sayın Malkoç, 2 dakika da geçti...

ŞEREF MALKOÇ (Devamla) - Fındığın ve fındık üreticisinin takipçisi olacağımızı huzurlarınızda ifade ederken, Sayın Başkana, tahammüllerinden dolayı, verdiği 2 dakika eksüreden dolayı teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Malkoç.

Değerli arkadaşlarım, Başkanlığa üç sayın milletvekilimiz müracaat ederek, yerinden kısa açıklama yapma ihtiyacında olduklarını ifade etmişlerdir.

Sayın Cemal Enginyurt, Sayın Hasan Akgün ve Sayın Musa Demirci arkadaşlarıma kısa açıklama imkânı tanıyacağım, daha sonra gündeme geçeceğim.

Buyurun Sayın Enginyurt.

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.

Bu sabah saat 5'te başlayan yoğun sağanak yağmur, bugün saat 13.00'e kadar, Ordu İli Ulubey, Kumru, Korgan, Çamaş, Çatalpınar, Aybastı, Gülyalı İlçelerinde ve Ordu Merkezinde çok büyük hasarlar meydana getirmiştir. Ulubey İlçemizin Refahiye Köyünde heyelan altında 1 vatandaşımız hayatını yitirmiştir; kendisine Cenabı Allah'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum. Yine, Kumru İlçemizde merkez belediyede, özellikle Yukarı Damlalı Belediyesinde çok büyük hasarlar meydana gelmiş, belediye binaları büyük hasar görmüştür. Ordu Turnasuyu mevkiindeki YİBO'da büyük bir hasar meydana gelmiştir. Gürgentepe İlçemizde yollarımız kapalı. Çamaş, Çatalpınar ve Aybastı'da büyük bir sıkıntı var. Kumru-Korgan-Fatsa -hayatî önem taşıyan- karayolumuz, meydana gelen 20 metrelik çökme nedeniyle şu anda kapalı. Bundan dolayı bütün afetzedelere geçmiş olsun dileklerimi iletiyor, 57 nci hükümetin, özellikle Bayındırlık Bakanımızın bu konuda hassasiyetini bekliyoruz.

Daha evvel, Ordu, Ulubey, Kumru Belediyelerinin afet kapsamına alınması talebimiz vardı. Bu son afet de gösteriyor ki, Ordu, Türkiye'de en fazla afet gören illerden birisi olmuştur. 57 nci hükümetin, Ordu İlini, Ulubey, Kumru, Korgan, Aybastı, Çatalpınar İlçelerini ve Ordu Merkez İlçesini böylelikle afet kapsamına almasını acilen bekliyoruz.

Hükümetimizden destek bekliyor, gösterdiğiniz nezaketten dolayı teşekkür ediyor, afetzedelere bir kere daha geçmiş olsun diyor, ölen vatandaşımıza da Cenabı Hak'tan rahmet diliyorum.

Ayrıca, Sayın Malkoç'a şunu ifade etmek istiyorum: Fındık ihracatı Refahyol döneminde hiç 1 milyar doları bulmamıştır; bu dönem 600 milyon doları bulmuştur. Her yıl 200 milyon dolar, Fiskobirlike de destek verilmiştir. Bu sene de, 57 nci hükümet, Fiskobirlike gerekli desteği verecek ve fındık inşallah hak ettiği değeri bulacaktır diyor, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Enginyurt.

Biz de, geçmiş olsun dileklerimizi Türkiye Büyük Millet Meclisi adına iletiyoruz.

Sayın Akgün, buyurun.

HASAN AKGÜN (Giresun) - Sayın Başkanım, ben de, konuşmama izin verdiğiniz için çok teşekkür ediyorum.

Bizim Giresun yöremizde, sel felaketi dolayısıyla, Şebinkarahisar-Giresun bağlantısı ve Giresun-Dereli bağlantısı zarar görmüş; yine, aynı zamanda, Piraziz İlçemiz, Çaldağı ve Kovanlık Beldeleri de sel felaketinden çok mağdur olmuştur. Buralarda birçok heyelan olmuştur.

Sayın Bakanımız Hasan Gemici ve Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan Beyle yaptığımız görüşmelerden sonra, Hasan Gemici Bey tarafından 50 milyar lira Yağlıdere İlçemize, 50 milyar lira Dereli İlçemize ve 100 milyar lira da Giresun merkeze yardım aktarılmıştır; ayrıca, Kızılaydan da, gerekli olan yardımı sağlamıştır, yiyecek ve çadır gibi. Bunlar için Sayın Bakanımıza teşekkür ediyoruz.

Yine, Bayındırlık ve İskân Bakanlığımızın da, Giresun'daki bu mağdur olan belediyelerimizi afet kapsamına almasını diliyor ve ilgili tüm bakanlıklarımıza, bu konularda çalışmaları için çağrıda bulunuyoruz.

Teşekkür ediyorum efendim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Biz de geçmiş olsun diyoruz.

Buyurunuz Sayın Demirci.

MUSA DEMİRCİ (Sıvas) - Sayın Başkanım, Sayın Bakanımız, hububat fiyatları üzerinde yaptığı konuşmada "1996 yılında, ekmek fiyatlarının ani artışıyla beraber, zamanın iktidarı heyecanlanmış, ne yaptığını bilmez bir şekilde, ekmek fiyatlarında 1 kuruş bile azaltma olmadan, hububat fiyatlarını azaltmışlardır" buyurdular.

Bunun aslı şudur: Bir sabah kalkıldığında, Ankara ve İstanbul'da, fırıncılar, ekmek fiyatını 20 000 liraya çıkardılar; ancak, bizim, o dönem yaptığımız şudur: Buğday fiyatlarını düşürmek yerine, Toprak Mahsulleri Ofisinin yüzde 15'lik kârını yüzde 3'e çekmek suretiyle, buğday fiyatlarında bir rahatlama meydana getirdik ve böylece, Türkiye'deki ekmek fiyatlarını 15 000 ve 12 000 lira arasına çektik. Türkiye'nin büyük bir kesimi 12 000 liradan ekmekleri yediler.

Şimdi, burada, şunu da ifade etmek istiyorum: O dönemde, Toprak Mahsulleri Ofisi -Sayın Bakanımız kayıtlara bakarsa- 10 trilyon lira gibi bir kâr etmiştir. Bu sene açıklanan fiyat 230 000 lira; ancak, gerek ziraat odalarının gerek Ziraat Mühendisleri Birliğinin gerekse diğer kuruluşların, buğday maliyeti 260 000 liradır. O bakımdan, daha önce verilen devlet desteğinin 144 lirasını da bunun üzerine koyalım, çiftçiler bunu böyle kabul etsin mantığı fevkalade yanlıştır; çiftçilerimiz hak ettikleri fiyatı alamamışlardır.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Demirci.

Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının tezkereleri vardır; okutacağım; ancak, okutmadan önce, Divan Üyesi arkadaşımızın oturduğu yerden okuması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – Turizm Eski Bakanı İbrahim Gürdal hakkında, Danıştay İdarî Dava Daireleri Genel Kurulunca verilen karara ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1117)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Turizm eski Bakanı İbrahim Gürdal hakkında, Danıştay İdarî Dava Daireleri Genel Kurulunca verilen 22.03.2002 tarihli ve esas 2001/944, karar 2002/227 sayılı karar, Anayasanın 100 üncü maddesine göre gereği yapılmak üzere Başkanlığımıza intikal ettirilmiştir.

Bilindiği gibi, Anayasanın 100 üncü maddesi uyarınca Meclis soruşturması önergeleri sadece milletvekilleri tarafından ve en az 55 imzalı olarak verilebilmektedir.

Böyle bir önerge olmadan, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının anılan kararla ilgili olarak Meclis soruşturmasına ilişkin bir işlemi resen yürütmesi mümkün bulunmadığından, yapılan uygulamalar doğrultusunda, konunun Genel Kurula sunulması ve söz konusu kararın milletvekillerinin tetkik ve takdirlerine açılması Başkanlığımızca uygun görülmüştür.

Bu nedenle, yukarıda tarih ve sayısı belirtilen ve Başkanlığımızda bulunan Danıştay kararı sayın milletvekillerinin tetkik ve değerlendirmelerine açılmıştır.

Yüce Heyetin bilgilerine sunulur.

 

 

Ömer İzgi

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi

 

 

Başkanı

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

2. – Devlet Eski Bakanı Yüksel Yalova hakkında, Danıştay 5 inci Dairesince verilen karara ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1118)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Devlet eski Bakanı Yüksel Yalova hakkında, Danıştay 5 inci Dairesince verilen 13.11.2001 tarihli ve esas 2001/599, karar 2001/4119 sayılı karar Anayasanın 100 üncü maddesine göre gereği yapılmak üzere Başkanlığımıza intikal ettirilmiştir.

Bilindiği gibi, Anayasanın 100 üncü maddesi uyarınca Meclis soruşturması önergeleri sadece milletvekilleri tarafından ve en az 55 imzalı olarak verilebilmektedir.

Böyle bir önerge olmadan, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının anılan kararla ilgili olarak Meclis soruşturmasına ilişkin bir işlemi resen yürütmesi mümkün bulunmadığından, yapılan uygulamalar doğrultusunda, konunun Genel Kurula sunulması ve söz konusu kararın milletvekillerinin tetkik ve takdirlerine açılması Başkanlığımızca uygun görülmüştür.

Bu nedenle, yukarıda tarih ve sayısı belirtilen ve Başkanlığımızda bulunan Danıştay kararı sayın milletvekillerinin tetkik ve değerlendirilmelerine açılmıştır.

Yüce Heyetin bilgilerine sunulur.

 

 

Ömer İzgi

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi

 

 

Başkanı

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Son tezkereyi okutuyorum:

3. – Çin Halk Cumhuriyeti Ulusal Halk Kongresi Daimi Komitesi Başkanı Li Peng'in resmî davetine icabetle bu ülkeye gidecek olan TBMM Başkanı Ömer İzgi'nin beraberindeki Parlamento heyetinde yer alacak milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1119)

                             20 Haziran 2002

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Ömer İzgi'nin, Çin Halk Cumhuriyeti (ÇHC) Ulusal Halk Kongresi Daimî Komitesi Başkanı Li Peng'in davetine icabetle, beraberinde Parlamento heyeti olduğu halde, Çin Halk Cumhuriyetine resmî ziyarette bulunması Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi uyarınca Genel Kurulun 4 Haziran 2002 tarihindeki 108 inci Birleşiminde kabul edilmiştir.

Anılan Kanunun 2 nci maddesi uyarınca, Heyetimizi oluşturmak üzere siyasî parti gruplarınca bildirilen isimler Genel Kurulun bilgilerine sunulur.

 

 

Ömer İzgi

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi

 

 

Başkanı

Adı Soyadı:  Seçim İli:

Aydın Tümen : Ankara

Ömer Vehbi Hatipoğlu : Diyarbakır

Nazif Okumuş : İstanbul

Nihat Gökbulut : Kırıkkale

Nevzat Ercan : Sakarya

Maliki Ejder Arvas : Van

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım :

 

V. – ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİSİ

1. – Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu hakkında kurulan (9/5) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonunun 18.6.2002 tarihinde dağıtılan 878 sıra sayılı raporunun, gündemin Meclis soruşturması raporları kısmına alınmasına, rapor üzerindeki görüşmelerin 25.6.2002 Salı günkü birleşimde yapılmasına, görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına ve bu birleşimde sözlü soruların görüşülmemesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

No : 116    Tarih : 20.6.2002

Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu hakkında kurulan (9/5) Esas Numaralı Meclis Soruşturması Komisyonunun 18.6.2002 tarihinde dağıtılan 878 sıra sayılı raporunun gündemin "Meclis Soruşturması Raporları" kısmına alınmasının, rapor üzerindeki görüşmelerin 25.6.2002 Salı günkü birleşimde yapılmasının, görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasının ve bu birleşimde sözlü soruların görüşülmemesinin Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.

 

 

Ömer İzgi

 

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi

 

 

 

Başkanı

 

 

 

 

 

 

M. Emrehan Halıcı

İsmail Köse

Turhan Güven

 

DSP Grubu Başkanvekili

MHP Grubu Başkanvekili

DYP Grubu Başkanvekili

 

Nihat Gökbulut

Hüseyin Çelik

Veysel Candan

ANAP Grubu Başkanvekili

AK Parti Grubu Başkanvekili

SP Grubu Başkanvekili

 

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçmeden önce, dün, her ne kadar, İçtüzük gereği o oturumla sınırlıysa da, ben, Sayın Turhan Güven'in Başkanlığa yaptığı sürekli itirazı, müracaatı, zabıtları getirteceğimi ifadeyle karşılamıştım.

Şimdi, okuduğum vakit, konuşmacının, hatibin, doğrudan, Doğru Yol Partisi Genel Başkanı Sayın Tansu Çiller'i hedef almadığını düşünüyorum; ama, sizin, herhangi bir şekilde aklınızda bir şey kalmasın düşüncesiyle, yapacağınız bir açıklama varsa, yerinizden, kısa bir açıklamayı size tanıyacağım.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Var efendim.

BAŞKAN - Buyurunuz.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Gerçekten, dün, bir milletvekili arkadaşımız, şahsı adına yaptığı konuşmada -zabıtları bendeniz de getirttim, baktım- Sayın Genel Başkanın adını ve soyadını zikretmek suretiyle "o illerde ve o bölgede yaşayan insanlar çok çok daha iyi hatırlar; terörü bitireceğim diye, köylerimizi boşalttı; evler yakıldı, insanlar iç göç vermek zorunda kaldı" diye, doğrudan doğruya bir sataşma içinde olmuştur.

Terör, yirmi yıla yakın bir süredir Türkiye'nin gündemindeydi. Terörle mücadele eden de, tek başına Sayın Tansu Çiller değildi. Siyasî otorite olarak terörle mücadeleyi yapmak, her insanın, her Türk vatandaşının görevidir.

BAŞKAN - Her başbakanın diyelim.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Her başbakanın da görevidir.

Sayın Tansu Çiller görevini yapmıştır; ama, bunu yaparken de kiminle yapmıştır; Türk Silahlı Kuvvetleriyle yapmıştır. Yani, burada, evleri yakan -arkadaşımız bunu mu söylemek istiyor- insanları iç göç zorunda bırakan, eğer, Silahlı Kuvvetler demek istiyorsa, ben, şiddetle ve nefretle telin ediyorum. Türk Silahlı Kuvvetleri, elbette, terörü bastıracaktır; her görevli bastırmak mecburiyetindedir. Yapılan işlem doğrudur ve hilafı hakikat beyanlardan ötürü de, arkadaşın, çıkıp, Mecliste, önce zamanın Başbakanı Sayın Çiller'den ve Türk Silahlı Kuvvetlerinden özür dilemesini bekliyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Evet, tabiî, kastı o değildi diye, ben de söyledim.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

Önce, yarım kalan işlerden başlayacağız.

VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. – İzmir Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının;  Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Tekliflerinin görüşülmeyen maddeleriyle ilgili Komisyon raporu Başkanlığa verilmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.

Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri Personeli Eğitim Merkezleri Kanunu Tasarısının müzakeresine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2. – Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri Personeli Eğitim Merkezleri Kanunu Tasarısı ve Adalet ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/744) (S. Sayısı : 786)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının müzakeresine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

3. – Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Anayasa Komisyonu Raporu (1/777) (S. Sayısı : 557)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının müzakerelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

4. – Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/886) (S. Sayısı : 827)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilatı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye İlişkin Kanun Tasarısının müzakerelerine başlayacağız.

5. – Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilatının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilatının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile aynı mahiyetteki kanun teklifinin müzakerelerine başlayacağız.

6. – Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş ve Üç Arkadaşının Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/755, 1/689, 1/699) (S. Sayısı : 666)

BAŞKAN - Komisyon?... Yok.

Ertelenmiştir.

Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş Kurumu Kanun Tasarısının müzakerelerine başlayacağız.

7. – Türkiye İş Kurumu Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş Kurumu Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/754, 1/692) (S. Sayısı : 675)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun Tasarısının müzakerelerine başlayacağız.

8. – Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/756, 1/691) (S. Sayısı : 676)

BAŞKAN - Komisyon?... Yok.

Ertelenmiştir.

Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısının müzakerelerine başlayacağız.

9. – Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/753, 1/690) (S. Sayısı : 685)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Gümrük Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında 485 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Gümrük Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Bazı Hükümlerinin Değiştirilmesine Dair 541 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye İlişkin Kanun Tasarısının müzakerelerine başlayacağız.

10. – Gümrük Müsteşarlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında 485 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Gümrük Müsteşarlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Bazı Hükümlerinin Değiştirilmesine Dair 541 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/209, 1/228) (S. Sayısı : 861)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Millî Savunma Bakanlığı İle Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanlıklarına Bağlı Kurumlarda Döner Sermaye Teşkili ve İşletilmesine İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının müzakeresine başlıyoruz.

11. – Millî Savunma Bakanlığı ile Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanlıklarına Bağlı Kurumlarda Döner Sermaye Teşkili ve İşletilmesine İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/812) (S. Sayısı : 746) (1)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporu, 746 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde ilk olarak, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Aksaray Milletvekili Murat Akın söz alacaktır.

Buyurun Sayın Akın. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA MURAT AKIN (Aksaray) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 746 sıra sayılı tasarının tümü üzerinde Grubum adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 3225 sayılı Millî Savunma Bakanlığı ile Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanlıklarına Bağlı Kurumlarda Döner Sermaye Teşkili ve İşletilmesine İlişkin Kanun, bilindiği üzere, 1.1.1986 tarihinde yürürlüğe girmiş ve yürürlük tarihi itibariyle, söz konusu 4 dönersermaye işletmesinin sermayesi 6 milyar iken, bilahara, 1997 yılında 100 milyar liraya, 1999 yılında da 500 milyar liraya yükseltilmiştir.

Değerli milletvekilleri, bilhassa, ülkede uzun yıllar yaşanan yüksek enflasyon nedeniyle, bu kurumlara tahsis edilen dönersermaye tutarı ekonomik kriz nedeniyle fonksiyonunu ifa edemez hale gelmiş ve bu dönersermaye işletmelerinde, bilhassa, Deniz Kuvvetleri Komutanlığına bağlı tersanelerde yapılan işler yüksek miktarda sermaye gerektirdiği için, bu tasarıyla bu işletmelerin dönersermayesi 3 trilyon liraya yükseltilmek istenmektedir.

Değerli milletvekilleri, bilhassa, 500 000 000 000 olan bir sermayenin 3 trilyon liraya yükseltilmesi, ülkedeki ekonomik istikrarsızlığın had safhada olduğunun bir işaretidir. Bu kuruluşlar kâr elde etmelerine rağmen, bilhassa, 2000 yılı nisan ayında dönersermaye işletmelerinden Hazineye 466 milyar lira yatırılmasına rağmen, sermaye çok mühim bir durum arz ettiğinden, bir işletmenin, bir kurumun kâr elde etmesi yeterli değil, aynı zamanda kârla mütenasip bir sermayeye ulaşması gerekir. Ülkedeki birçok işletme, bu krizden etkilendiklerinden, sermayelerini artıramamış ve batmış, gitmiştir.

Değerli milletvekilleri, bu, yerinde bir düzenlemedir. Ancak, bu düzenlemeyle, sadece bu dönersermaye işletmelerinin meseleleri çözülmüş olacaktır; oysa, ülkenin en mühim meselesi olan kriz halen devam etmektedir. Hükümet bu kriz karşısında kaygısız. En son, dün Fona devredilen bir bankayla da devlete 8,5-9 000 000 000 dolar ilave bir yük gelmiştir. Demek ki, kriz devam ediyor.

2001 yılında, gayri safî millî hâsıla gelişme hızı, bilindiği üzere, bir önceki yıla göre yüzde 9,4; gayri safî yurtiçi hâsılası 7,4; 2001 yılı dördüncü dönem gayri safî millî hâsıla gelişme hızı, bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 12,3; yine, gayri safî yurtiçi hâsılası yüzde 10,4 geriledi.

2001 yılında, global olarak aldığımızda, gayri safî millî hâsıladaki; yani, ülkedeki küçülme yüzde 9'ların üzerinde. 2002 yılının haziran ayı bitmek üzere, küçülme halen devam ediyor, ekonomik kriz devam ediyor. Ekonomik kriz karşısında hükümet kaygısız; ne çözüm önerileri getirecek, bu belirsiz. Ülkedeki belirsizlik bir sürü işletmenin kapatılmasına sebep oluyor; ancak, hükümetten herhangi bir ses çıkmıyor.

Değerli milletvekilleri, 2000 yılı aralık ve 2002 yılı şubat tarihleri arasında geçen ondört aylık zaman diliminde hükümetin, sebep olduğu krizin faturası 122 000 000 000 dolardır; yani, hükümet, bu ülkeye ayda 8 500 000 000 dolar zarar vermektedir; bir günlük zarar ise 290 000 000 dolardır. Düşünebiliyor musunuz, hükümetin kötü idaresi sonucu meydana gelen siyasî istikrarsızlığın doğurduğu ekonomik istikrarsızlık, ülkeye ayda 8 500 000 000 dolar zarar veriyor, günde 290 000 000 dolar zarar veriyor ve üç beş ayda 1 banka Fona devrediliyorsa, en son devredilen bankalardan biri de ülkenin 9 büyük bankasından biri ise, soruyorum; bunlar, acaba ülkenin ekonomik krizden çıkmasının işareti midir?! Sayın Başbakan ve yardımcıları sık sık ifade ediyorlar "ekonomik krizden çıkmak üzereyiz" diyorlar; ama, bakıyoruz, bu beyanların verilmesini müteakip, ülkedeki 9 büyük bankadan biri zor durumda olduğu için Fona devrediliyor!

Değerli milletvekilleri, ilkönce bu milletin meselesini halletmek gerekir. Bu millet açlık içinde, sıkıntı içinde; ama, hükümet milletten kopuk, hükümeti oluşturan partilerin milletvekilleri milletten kopuk, bunların oluşturduğu gündem milletten kopuk. Bu ülkenin yüzde 40'ı doğrudan doğruya geçimini ziraattan sağlıyor; ama, hükümet yok, Bakanlar Kurulu Başbakansız toplanıyor, belirlediği fiyat çiftçinin mal ettiği fiyatın, kilogramda, 50 000-60 000 lira altında. 280 000-290 000 liraya mal olan 1 kilogram buğdaya hükümet 250 000 liranın altında fiyat veriyor ve bunu da çiftçiye büyük bir müjde olarak duyuruyor.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Ziraat Odaları, tarla kirası, sürüm, ikileme, üçleme, tohum bedeli, ekim, gübre, ilaç, işçilik, tek tek girdileri üst üste koyduğunda aslında buğdayın kilogramının 340 000 liradan aşağı olmaması gerektiğini söylemektedir. İşte -böyle en mühim mesele- bugün Genel Kurulda, hükümetin bu belirlemiş olduğu fiyatın çiftçinin arzu ettiği düzeyin çok altında olmasının müzakere edilmesi gerekirken, aslında, biraz önce de ifade ettiğim gibi, hükümet bu milletten kopuk olduğu için, tamamen, milletin zor durumunu izale edecek meseleler müzakere edilmiyor; ancak, olmayan veya beklenilmeyen şeyler burada müzakere ediliyor.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin ekonomisi ve millet bu hükümetin umurunda değil; eğer, umurunda olsaydı bugün bu hale gelmek mümkün değildi. Görüyoruz ki, Türkiye iki noktaya kilitlendi; bunlardan birincisi, Sayın Başbakanın sağlık durumu ve buna bağlı olarak da elbette bir hükümet boşluğu, bir yönetim boşluğu; diğer bir konu da, AB'ye, acaba, uyum sağlayarak bu yolu açabilecek miyiz açamayacak mıyız?

Değerli milletvekilleri, birincisi düzelmeden ikincisini düzeltmek mümkün değildir. Dünyanın hiçbir yanında, hükümete rağmen AB'ye girmeyi başaran hiçbir ülke olmadığı gibi, böyle bir şart ve zihniyet de kabul edilemez. Bu, devlet politikası; doğrudur; devlet politikası; ama, devlet politikası olması için, ilkönce bir hükümet politikası olması lazım. Hükümet yok, hükümetin böyle bir politikası yok. İlkönce, hükümetin olmaması dolayısıyla, bu boşluğun doldurulması gerekir.

Gündemdeki AB'ye girme konusunda hükümeti oluşturan parti liderlerinin çelişkili beyanları bir bankanın daha batmasına sebep olmuştur ve ülkeye 8 500 000 000 dolar ilave bir zarar getirmiştir; yani, ülkeye ondört ayda verilen 122 000 000 000 dolarlık zarar, bu 8 500 000 000 dolarla 130 000 000 000 dolara çıkmıştır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin Anasol-D ve Anasol-M hükümetleri tarafından son beş yıl içinde sürüklendiği cumhuriyet tarihinin en uzun, en derin ve en ağır ekonomik ve sosyal krizi, milletimizi, ağır bir borç ve yoksullaşmayla karşı karşıya bırakmıştır. İşsizlik, iç ve dış borçlardaki anormal artışlar, iflaslar, ticaret ve üretimdeki çöküş, karşılıksız çekler, icralık olan üreticiler, alım gücü yok olan, krizin bunalttığı insanlarımız intiharlar, soygunlar, kapkaçlar, bozulan ahlak ve asayiş... İşte, bu inanılmaz tahribat karşısında, moral gücünü, teşebbüs gücünü, rekabet gücünü kaybeden Türkiye... Türk Milleti, bu haksız ve adaletsiz tabloyu hiçbir zaman hak etmemiştir. Kriz kader olamaz, olmamalıdır. Anamuhalefet Doğru Yol Partisi, ekonomik krizi aşmak ve Türkiye'yi içine sürüklendiği bugünkü çıkmaz sokaktan çekip çıkarmak için kararlı ve azimlidir.

Değerli milletvekilleri, Doğru Yol Partisinin son dört yıldır sık sık ifade ettiği gibi, ekonomik krizden çıkışın yolu, üç kelimeyle tespit edilebilir, üç kelimeyle vurgulamak yeterlidir; üretim, ihracat, istihdam. Gerçekten de, üretim olmadan, büyüme olmadan ihracat olmaz, ihracat olmadan devasa borçlar ödenemez. Üretim ve ihracat olmadan istihdam olmaz, yatırım olmaz. Oysa, bugün, büyüme, üretim, reel sektör, çiftçi, KOBİ, esnaf unutulmuştur. Dar ve sabit gelirli, emekli, memur, işçi enflasyona karşı alım gücünü yitirmiştir. Türkiye'de, yoksullukta eşitlik sağlanmış, fakirlikte denge kurulmuştur. Halbuki, ülkemizin kaynakları ve potansiyeli birçok konuda mevcuttur.

Kriz ve yanlış politikalar yüzünden kapanan, batan ya da batma noktasına gelerek fona devredilen -dünkü tarih itibariyle- 24 banka, 30 000 000 000 dolar fondan para aktarılmasına, kaynak aktarılmasına sebep olmuştur. Kamu kaynaklarının 30 000 000 000 dolar daha azalması, ülke borçlarının 30 000 000 000 dolar daha yükselmesi demektir.

Değerli milletvekilleri, kayıtdışı ekonomi kayda alınmadan ve son 56 yılın en kötü ekonomik küçülmesi ortadan kaldırılmadan, bu ülkedeki küçülme durdurulamaz.

Değerli milletvekilleri, 2001 yılında, kötü idareden dolayı gayri safî millî hâsıla 202 000 000 000 dolardan 149 000 000 000 dolara düşmüştür; yani, ülkede, 53 000 000 000 dolar küçülme olmuştur. Şimdi, dönersermaye işletmelerinin sermayesinin artırılmasını konuşuyoruz. Bu bir devlet kuruluşudur; devlet kaynaklarından aktarılıyor ya da birikmiş kâr paylarından buraya sermaye ilave edilecek, ama, bu krize dayanamayan, özel statüdeki şirketler, KOBİ'ler, acaba, kendilerini nasıl devam ettirebilecekler? Düşünebiliyor musunuz, bir ülkede, bir yıldaki küçülme 53 milyar dolar. Bu ülkenin dışborcu, 122 milyar dolar; bu hükümetin bir yılda sağladığı küçülme 53 milyar dolar; hâlâ sorulduğu zaman "geçmişten geldi, geçmişten geldi" diye ifade ederler.

Peki, kişi başına düşen gelir 2000 yılında 3 000 dolar iken, 1997 yılında 3 300 dolar iken, 2001 yılında 2 300 dolara düştü; herhalde bunun geçmişten gelmiş olmaması lazım. Geçmişi baz aldığımızda, 1997'de 3 200, 3 300 dolar olan kişi başına millî gelir, eğer, 2001 yılında 2 300 dolar oluyorsa, 1 000 dolar aşağılara düşüyorsa, demek ki, hükümet olarak "geçmişten geliyor" ifadeleriniz samimi değil; kötü idarenizi geçmişteki iyi idarelere yüklemek suretiyle hep onları suçlu göstermektesiniz.

Değerli milletvekilleri, 5 Nisan 1994'te, ekonomide doğru ve cesur bir kararla, 1995,1996 ve 1997 yıllarından üç yıl üst üste ortalama yüzde 8 büyümeyi; ihracatın dolar bazında yine üç yıl üst üste ortalama yüzde 15 oranında artırmayı, Doğru Yol Partisi hükümette olduğu bir dönemde sağlamıştır.

Buna benzer bir kriz 1994'te yaşanmıştır; ancak, üç ay, beş ay  sürmüştür ve o dönemde de Doğru Yol Partisi üç dört değişik liderle hükümet olmuş, yine iki üç partiyle hükümet olmuş, seçime girilmiş, siyasî istikrarsızlık olmasına rağmen ekonomide istikrarı sağlamış; OECD ülkeleri arasında üst üste üç yıl büyümeyi birinci olarak sağlayan, ülkemiz olmuştur; değerli milletvekilleri, o dönemde dışarıdan da 1 kuruş para almadan, 1 dolar dahi almadan, hiç kimseye el avuç açmadan o büyümeyi sağlamıştır.

DYP olarak iktidara tek başımıza geleceğiz ve bugünkü yanlışlığı ve kötü yönetimi, inşallah çevireceğiz; mevcut yasaları millet yararına, ekonominin gerçeklerine uygun bir biçimde değiştireceğiz. Üvey evlat muamelesi yapılan tarımı ayağa kaldıracağız; gıda sanayiinin kurulmasına ve buraya çiftçilerin ortak edilmesine imkân sağlayacağız. Biyoteknoloji ve genetik teknolojisiyle tarımda yeni bir dönemi inşallah başlatacağız. Bölgesel ve sektörel kalkınma için, sektörel ihtisas bankalarının kurulmasını sağlayacağız. 60 milyar dolarlık bir turizm potansiyeli ve gelirine sahip ülkemizde, bu potansiyeli harekete geçireceğiz. 2 trilyon dolarlık kaynak yaratma potansiyeline sahip yeraltı zenginliklerimizi ve madenlerimizi millet yararına canlandırarak, ekonomiye kazandırmak için büyük gayret sarf edeceğiz.

BAŞKAN - Sayın Akın, son 2,5 dakikanız var, süreleri uzatmayacağım; ona göre hareket edin.

Buyurun.

MURAT AKIN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bu ülkede, başbakan değişikliği sağlanmadan istikrarsızlığı önlemek mümkün değildir. Hükümeti oluşturan partilerin milletvekillerine söylüyorum; sayın milletvekilleri, acaba, bu hükümeti ne zaman bozacaksınız? Seçim bölgelerimizde, bu hükümetin bozulması için, vatandaş, gece gündüz dua ediyor. Bu hükümet devam ettiği sürece, bu milletin çektiği sıkıntının ortadan kalkması mümkün değildir. Sayın Başbakanın, hanei saadetlerinde, yazdığı yazıyla, verdiği beyanatla, ülkenin krizden krize sürüklendiği kesindir. O halde, şu, Seçim Yasasında gerekli değişiklikler yapılarak, iki turlu seçim ya da seçime gidecek bir hükümetin kurulması suretiyle, bu ülkenin, içine düştüğü bu kötü durumdan bir an evvel kurtulması gerekir.

Sayın Mesut Yılmaz ve Sayın Devlet Bahçeli, acaba, daha ne kadar Sayın Ecevit'in arkasında bekleyecek?!

ALİ GEBEŞ (Konya) - Size ne?!

MURAT AKIN (Devamla) -Bize ne olur mu; bu millet mahvolmuş! O zaman, biz, burada neyiz?..

ALİ GEBEŞ (Konya) - Saygılı olun!..

MURAT AKIN (Devamla) - Saygılı oluyoruz, bundan daha saygılı mı olunur; siz, millete bir saygılı olun. Millet perişan olmuş! Mahvolmuş bu millet! Böyle, bu idareyle devam etmeyeceği belli. Siz, bu millete saygılı olmazsanız, bu milletten...

ALİ GEBEŞ (Konya) - Sizin hiç mi suçunuz yok?!

BAŞKAN - Sayın milletvekili...

MURAT AKIN (Devamla) - Seçim denildiği zaman rahatsız oluyorsunuz. Bu milletten nasıl saygı beklersiniz?! Millet, aç, açlıktan ölüyor; çiftçi perişan, esnaf perişan. Peki, bunu, bu hükümet idare edemiyor, Sayın Devlet Bahçeli idare edemiyor, Sayın Yılmaz buna ortak oluyor dediğimizde suç mu işliyoruz, bu saygısızlık mı?! Siz, saygısızlık kabul ediyorsanız, biz, bu saygısızlığı işlemeye devam edeceğiz.

ALİ GEBEŞ (Konya) - Sizin hiç suçunuz yok!

BAŞKAN - Sayın Gebeş, lütfen...

MURAT AKIN (Devamla) - Ama, siz, bir daha, bu Genel Kurulda o laf atmaları yapamayacaksınız diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Afyon Milletvekili Sait Açba.

Buyurunuz Sayın Açba. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA SAİT AÇBA (Afyon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 746 sıra sayılı Millî Savunma Bakanlığı ile Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanlıklarına Bağlı Kurumlarda Döner Sermaye Teşkili ve İşletilmesine İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Millî Savunma Bakanlığı ile Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanlıklarına Bağlı Kurumlarda Döner Sermaye Teşkili ve İşletilmesine İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısına bakıldığında öngörülen husus, döner sermayenin artırılmasına yöneliktir. Bu tasarının talî komisyon olarak Millî Savunma Komisyonunda, esas komisyon olarak da Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşmeleri tamamlanmış bulunmaktadır. Dolayısıyla, talep edilen sermaye, 3 trilyon olup, nihaî olarak Plan ve Bütçe Komisyonunda 5 trilyon lira sermaye artırımı kabul edilmek suretiyle, bu tasarı Genel Kurula gelmiş bulunmaktadır.

Tabiî, Millî Savunma Bakanlığı bünyesinde kurulan döner sermaye işletmelerinin, ilk defa 1986 yılında tesis edildiğini görüyoruz. Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde tersaneler var, hastaneler var, dikimevleri var, atölyeler var; bunları da kapsayacak şekilde, döner sermaye işletmeleri, ilk defa 1986 yılında tesis ediliyor. 1986 yılından itibaren, 1997 yılında bir sermaye artırımına gidiliyor, 6 milyardan 100 milyar liraya çıkarılıyor; yine, 1999 yılında, ikinci bir sermaye artırımına gidiliyor ve 500 milyar liraya çıkarılıyor ve en son, bugünkü görüştüğümüz tasarıda da, bu sermaye, 5 trilyon liraya yükseltilmiş oluyor.

Uzun yıllar, 1997 yılına kadar, Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesindeki döner sermaye kuruluşlarının sermayelerine ilave yapılmadığını görüyoruz. Tabiî, Türkiye'de yaşanan ekonomik şartlara bakılınca, enflasyonun devamlılık arz ettiğini hepimiz görüyoruz; enflasyonun yanı sıra, en son 2000 ve 2001 yıllarında yaşanan ciddî krizler var; hatta, şu anda da yaşanmakta olan kriz var; dolayısıyla, mevcut ekonomik krizler, enflasyon olayı, Türkiye'deki döner sermayelerin yetersiz olması şeklinde bir sonucu ortaya çıkarıyor. Tabiî, sadece Millî Savunma Bakanlığı bünyesinde değil, diğer kurumlardan da, son yıllarda döner sermayenin artırılması yönünde, pek çok yasa tasarılarının buraya gelmiş olduğu hepinizin malumu.

Bu tasarıda talep edilen sermayenin, gerçekten, yerinde bir talep olduğunu da, yine, burada, belirtmemiz gerekiyor. Burada, sadece, Deniz Kuvvetleriyle ilgili bir gerekçe var; Deniz Kuvvetlerinin sermayesinin acilen artırılmasına yönelik talepte, Deniz Kuvvetleri belki öne çıkarılmış; ama, burada, artırılan sermaye veya sermaye talebi tüm Türk Silahlı Kuvvetlerine ait. Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesindeki tersanelerin, hastanelerin, atölyelerin, dikimevlerinin, Seyir, Hidrografi ve Oşinografi Dairesi, Harita Genel Komutanlığı, Ana Tamir Komutanlıkları bünyesinde bulunan bütün döner sermaye işletmelerine ilişkin bir talep olarak karşımıza geliyor. Tabiî sermaye talebi acil olarak gelmiştir; ama, şu ana kadar, geçen döneme bakıldığında, biraz gecikilmiş olduğunu da görüyoruz bu yasanın çıkması konusunda.

Döner sermaye talebinde en önemli etkenlerden birisi, biraz önce ifade ettiğimiz gibi, Deniz Kuvvetlerine ilişkin bir taleptir. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı bünyesinde, hepinizin malumu olduğu gibi, İstanbul Tersaneleri Döner Sermayesi İşletmesi, bir Alman firması nezdinde 55 000 000 dolarlık bir ihaleyi almış bulunmaktadır. Dolayısıyla, Türk Silahlı Kuvvetleri, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı bünyesinde tersane kanalıyla pek çok araç gereç üretmektedir, bunları ihraç etmektedir. En son, mayın avlama ve tarama gemileri projesi vardır Türk Silahlı Kuvvetlerinin; 6 adet mayın avlama gemisinin tedarikine yönelik olarak, Savunma Sanayii Müsteşarlığı, Alman tersanelerinden müteşekkil bir konsorsiyumla bir sözleşme akdetmiştir. 30 Temmuz 1999 tarihinde imzalanan sözleşme 8 Aralık 1999 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Proje çerçevesinde, 2000 - 2008 yılları arasında bu proje gerçekleştirilecektir. Birinci geminin inşaatına 8 Kasım 2000 tarihinde Almanya'daki tersane başlanmıştır, diğer 5 gemi inşaatına da 2 Temmuz 2001 tarihinden itibaren Deniz Kuvvetleri İstanbul Tersanesi Komutanlığında başlanmış bulunmaktadır. Sözleşme bedeli toplam olarak 625 000 000 Amerikan Dolarıdır. Sözleşme kapsamında 275 000 000 dolar tutarında off-set anlaşması ve yüzde 20 oranında yerli katkı koşulu mevcuttur.

Tabiî, döner sermaye işletmelerinin kârlarının her yıl nisan ayında Hazineye aktarılması söz konusudur. Dolayısıyla, burada, döner sermayenin artırılmasıyla ilgili yapılan düzenlemede, Hazineye herhangi bir ek yükün gelmediğini de bu arada ifade etmemiz gerekir. Zaten, en son, 2000 yılında, nisan ayında, Hazineye, döner sermayeden aktarılan miktarın 464 milyar olduğunu biliyoruz. Sermayenin artırılmasıyla, bu miktarda da sürekli olarak bir artış söz konusu olacaktır. Dolayısıyla, döner sermayeler kanalıyla katma değer sağlayan, diğer taraftan, ihracat potansiyeli olan alanların gerçekten desteklenmesine ihtiyaç vardır. Dolayısıyla, Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesindeki bu tersanelerde, diğer birimlerde, hem katma değer sağlanmasına yönelik hem de ihracata yönelik potansiyel de, bu çerçevede değerlendirilmiş olacaktır.

Şimdi, mevcut yasa tasarısında, sadece döner sermayenin artırılmasına yönelik talep yoktur, bir de, bunun yanı sıra, döner sermaye işletmelerinde çalışan personelin ek görev tazminatının artırılmasına yönelik bir düzenleme de vardır. Bu düzenlemenin de yerinde olduğunu düşünüyoruz. Mevcut durumda, bu personel, ek görev tazminatı olarak 15 000 000 ilâ 27 000 000 lira bir görev tazminatı almaktadır, yeni düzenlemeyle, bu miktar 31 000 000 ilâ 55 000 000 liraya yükseltilmiş bulunmaktadır.

Bu yasanın gerçekten, yerinde olduğunu düşünüyoruz. Dolayısıyla, bu yasanın, Türk Silahlı Kuvvetlerimize ve ülkemize hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyorum ve bütün milletvekillerini saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Açba'ya biz de teşekkür ediyoruz.

Şimdi de, Saadet Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Zeki Çelik; buyurun. (SP sıralarından alkışlar)

SP GRUBU ADINA MEHMET ZEKİ ÇELİK (Ankara) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Millî Savunma Bakanlığı ile Kara, Deniz ve Hava, Kuvvetleri Komutanlıklarına Bağlı Kurumlarda Döner Sermaye Teşkili ve İşletilmesine İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının tümü üzerinde Saadet Partisi Grubu adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu döner sermaye, faaliyetine 1986'da 6 milyar lirayla başlamış, 1997'de 100 milyar liraya yükseltilmiş; ama, daha sonra 500 milyar lira daha yükseltilmesine rağmen bir mana ifade etmemiş. Bu sermayenin, artan enflasyon karşısında yetersiz kaldığı ve nitelikli personele yeterli para veremez durumda olduğu görülmektedir.

Öte yandan, hızla gelişen silah sanayiinde diğer ülkelerle yarışabilmemiz için ve bu alanda pazar payını artırmamız için sermayenin artırılması söz konusu olmuştur.

Bir ülkenin savunmasının güçlü olması gerekir. Bunun için, ordusunun elinde, en son teknolojiyle donatılmış savunma araçlarının bulunması zaruridir. Önemli olan, ordunun elindeki savunma araçlarının, o ülkenin kendi öz kaynaklarıyla üretilmesidir. Yoksa, siz, sürekli başkalarından silah alıyorsanız, bunlar yeni de olsa, o ordunun güçlü olduğunu göstermez. Olsa olsa, birilerine savunma alanında bağımlılığınızı ortaya koyar; öte yandan, ülke kaynaklarının silah üretici ve pazarlamacılarına aktarılması anlamına gelir. Böylece, savunma araçları satan ülkelerin, hem ekonomik hem teknolojik alanlarda kalkınması, yeni iş alanlarının açılması sağlanırken, silah alanların o ülkelere bağlanması, ekonomik açıdan zayıflaması, iş alanlarının kapanması, teknolojik anlamda yarıştan çekilmesini sağlar. Bunun içindir ki, cumhuriyetin başında, zor imkânlara rağmen, savunma sanayiine önem verilerek, ordumuzun son teknolojiyle yerli kaynaklardan üretilen araçlarla donatılması esas alınmıştır. Hatta, bu konuda, 1 Kasım 1937'de Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılış konuşmasında, Mustafa Kemal Atatürk: "Harp sanayii tesisatımızı, daha ziyade inkişaf ve tevsi için alınan tedbirlere devam edilmeli, endüstrileşme mesaimizde de ordu ihtiyacı ayrıca göz önünde tutulmalıdır" diyerek, Türkiye'nin, bir yandan, savunmasını kuvvetlendirirken, diğer yandan da ekonomik alanda geri kalmaması gerektiğini işaret etmiştir.

Bugün, bu iyi ilişkinin en iyi örneğini Amerika Birleşik Devletleri göstermektedir. Savunma ve sanayi ilişkileriyle, bir taraftan, yurtiçi katmadeğerini yaratmak, diğer taraftan istihdamı artırmak, öbür taraftan da millî güvenliğin en önemli unsurlarından olan millî savunma sanayiini geliştirmek şeklinde, bu modeli başarıyla yürütmektedir; ama, bu modeli uygulayamayan ülkeler ekonomik anlamda çökmüştür. Sadece savunmaya önem veren, savunma ile sanayii bağdaştıramayan modeli uygulayan Sovyetler Birliği, bu bakımdan, kötü bir örnek teşkil etmektedir. Bunun için, Türkiye'nin başta tespit ederek çizdiği model çok yerinde ve çağın gereklerine uygundur. Niçin; çünkü, sanayici kendi işini bilecek, ordu kendi alanında faaliyet gösterecek. Bu manada yapılan çalışmalarla Makine Kimya Endüstrisi Kurumu kurularak, savunma için gerekli alet ve edevatın bu kurum eliyle üretilmesi ve pazarlanması düşünülerek, ordumuzun ihtiyacı olan araçları bu kurumun üretmesi, ihtiyaç fazlası ve istek olması halinde yabancılara satılması sağlanmıştı; tıpkı, biraz evvel verdiğim Amerika örneğinde olduğu gibi.

Savunma için gerekli tüm ürünler o işin uzmanı firmalar tarafından üretiliyor, satılıyor; ordu, kendi işi olan askerlik mesleğini icra ediyor; halkın temsilcilerinden oluşan kongre, savunma politikalarına yön veriyor; yoksa, ordu, esas işi olan askerlik mesleğini bırakarak, bankacı, gemici, bakkal olmaz. Banka işini bankacılar, gemi işini gemiciler, bakkallığı onu meslek olarak seçenler yapar.

Türkiye, ne zaman ki, NATO şemsiyesi altına girdi, savunma alanında, savunma sanayii alanında, maalesef, gerilemeler başladı; çünkü, elin oğlu "bende var, ben sana vereceğim, senin üretmene gerek yok" dedi ve öyle de yaptılar; ama, bir süre sonra gördük ki, yedek parçasına para yetmez hale geldi. Tabiî, cihazı veriyor, yedeklerini parayla satıyor; siz yapmaya kalksanız, buna da müsaade etmiyorlar. Eğer, millî alanda bir hareketiniz söz konusuysa, ambargolarla karşılaşıyorsunuz, parasını ödediğiniz halde -Kıbrıs Harekâtında olduğu gibi- sizin savunma araçlarınızı teslim etmiyorlar veya "bunu ancak benim istediğim yerde kullanabilirsiniz" diyorlar.

Değerli arkadaşlar, bakınız, Yüksek Denetleme Kurulunun, Makine Kimya Endüstrisi Kurumuyla ilgili hazırlamış olduğu raporda çok önemli bir hususa dikkat çekiliyor. Burada deniliyor ki: "1948 yılında, Türkiye'nin bu ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik çalışmalar başladığında, aynı şekilde, Amerika'nın buralara müdahalesi ve siz bunları üretmeyin, biz size nasıl olsa bunları veriyoruz şeklinde telkinleri ortaya çıkmıştır."

Makine Kimya Kurumu bu durumda nasıldır? Makine Kimya Endüstrisi Kurumunun Genel Müdürünün verdiği raporda, 1998 ve 1999 yıllarında 282 000 000 dolar olan Makine Kimyanın satışı 2000 yılında 202 000 000 dolara düşmüş, 2001 yılında bu 113 000 000 dolara düşmüş, 2002 yılında daha da düşeceği ifade ediliyor.

Ayrıca, 110 000 000 dolar kredi almış, bu krediye bir yıl için ödedikleri para ne kadar biliyor musunuz; tam 37 000 000 dolar! Bu, korkunç bir rakamdır. Nasıl kalkınacak, nasıl yatırım yapacak, nasıl gelişecek? Bu vesileyle kurumun aşağıya doğru gittiğini görüyoruz ve şu anda, 170 trilyon lira da Makine Kimya Endüstrisi Kurumunun borcu var.

Ayrıca, özelleştirmenin bir yanlış mantığını veyahut da buna benzer, devletin küçültülmesinin yanlış bir mantığını da burada görüyoruz. Daha önce bir kurum iken, bağlı fabrikaları varken, şu anda, 20'nin üzerinde anonim şirkete bölüştürülmüş; her birinin başına yönetim, denetim kurulları, genel müdür, yardımcıları, birsürü makam ve mevkilerle, maalasef, üretmeyen, sadece tüketen bir kurum haline getirilmiştir.

Değerli arkadaşlar, tabiî, dünyada hegemonya bitmiyor. Bakınız, Rockefeller'in Başkan Eisenhower'a yazılmış bir mektubunu internetten aldım. Burada diyor ki: "Biz, askerî paktlarımızı kurmayı ve sağlamlaştırmayı hedef alan tedbirlere devam etmeliyiz. Büyük ölçüde politik ve askerî nüfuz garantileyecek genişlikte bir ekonomik yayılma planı, Asya, Afrika ve diğer az gelişmiş ülkelerde uygulamak zorundayız. Yardımda, birinci gruba, bizimle dost olan ve bize uzun süreli askerî paktlarla bağlanmış olan ülkeler girer. Bu ülkelere yapılacak yardımlar ve açılacak krediler, öncelikle askerî nitelikte olmalıdır -dikkatinizi çekiyorum. Askerî nitelikte olmalıdır- oltaya yakalanmış balığın yeme ihtiyacı yoktur.

Genişletilmiş iktisadî yardım, mesela Türkiye'ye, bazı hallerde, düşünülenin tersi sonuçlar verebilir; yani, bağımsızlık eğilimini artırıp, mevcut askerî paktları zayıflatabilir. Bu tip ülkelere -yani, Türkiye gibi- doğrudan doğruya iktisadî yardım da yapılabilir; ama, bize en uygunu, bize uygun ve bağlı hükümetleri iktidarda tutacak ve bize düşman muhalifleri zararsız bırakacak biçim ve miktarda olmalıdır.

Bunlarla bağlantılı olarak, özel sermaye yatırımlarını da ayarlamak gereklidir. Hükümet, özel sermaye yatırımlarını cesaretlendirmeli ve onlardan da akıllıca yararlanmasını bilmelidir. Bu yatırımlar yardımıyla birçok politik amaca ulaşılabilir. Bu tip özel sermaye yatırımları, zamanla, bütün gayrimeşru muhalefeti ve politikamıza mukavemeti ortadan kaldırabilmeli veya nötralize edebilmelidir.

Bizi desteklemekte kararsız ve sallantılı olan bütün şahsî teşebbüs ve menfaat çevreleri, mutlaka etkilenmelidir. Aynı zamanda, Amerika'yla işbirliğine hazır yerli işadamlarına yardım artırılmalı ve böylece, bu işadamlarının, ilgili ülkenin ekonomisinde kilit noktaları ele geçirmeleri ve buna dayanarak da, politik etkilerin artırılması sağlanmalıdır."

İşte, bizim halimiz bu!

Değerli arkadaşlar, ordumuz, millî ordudur. Neden; çünkü, onu oluşturan personeli ve bunu sağlamakta kullanılan kaynakları bakımından da millîdir de ondan. Ancak, son zamanlarda, bu köklü uygulamalardan sapıldığı görülmektedir. Eğer, ordumuzun komuta kaynakları, yerleşmiş gelenek ve uygulamaların aksine, halktan koparılırsa, uzun vadede, bu durum, ordumuzun millî yapısına aykırı olur. Eğer, ordumuzu oluşturan insanlar, halktan koparılarak, belirli yerlerde oturan, belirli yerlerden alışveriş eden, belirli insanlarla görüşen ve belirli kişilerin çocuklarından oluşan kişilerden oluşturulursa, millî vasfı olmayan bir sınıf haline getirilir; ki, bu, hem milletimizin bekası hem de ordumuzun aleyhine olur.

Bakınız, bir köşe yazarı geçen gün ifade etmiş: İki genç, ikisi de aynı şekilde imtihana giriyor ve aynı şekilde imtihan ediliyor; birisi 36, öbürü 64 doğru yapıyor. Normalde, daha çok doğru yapanın alınması gerekirken askerî okula, öbürü alınıyor. Buna da sebep, asker bir babanın çocuğu olması. Akıl, bilim ve vicdan, kim daha çok doğru soru bilirse onun başarılı olmasını gerektirir. Öbür çocuğun babası da bir mühendis; o da diyor ki, mademki öyle, o zaman, ÖSS imtihanlarında mühendislerin çocuğuna da bir ayrıcalık tanıyın da, hiç olmazsa onlar da öyle girsin! O zaman, çiftçi olan bir baba da diyecek ki, benim çocuğum ziraat fakültesine girmek istiyor, o halde ona da puanda bir ayrıcalık yapın! Bu arada, tabiî ki, polis çocuklarına da ayrıcalık yaparsanız, o zaman, her alanda bir eşitsizlik getirirsiniz. Bunun ortadan kaldırılması lazım.

Değerli arkadaşlar, ordumuzun güçlü olması gerekir, bunun için donanımının iyi olması gerekir, buna hiç kimsenin itirazı yok; ancak, bazı şeylerin de yanlış gittiğini görüyoruz ve mutlaka bunların bilinmesi ve görülmesi lazım.

Bakınız, Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumuna bağlı savunma sanayii kuruluşları var, Savunma Sanayii Müsteşarlığı var ve şimdi, kendisiyle ilgili bir kanun tasarısı görüştüğümüz Millî Savunma Bakanlığı ile Kara, Hava ve Deniz Kuvvetleri Komutanlıklarına bağlı kurumlarda döner sermaye kuruluşları var. Bu kuruluşlar, tüm kuvvet komutanlıklarına bağlı tersane, hastane, atölye, dikimevi; Seyir, Hidrografi ve Oşinografi Dairesi, Harita Genel Komutanlığı ve ana tamir fabrikaları komutanlıklarında var; hemen her birlikte mevcut kantinler var, Ordu Yardımlaşma Kurumu (OYAK) gibi dev bir kuruluş var. Bir tarafta, döner sermaye kuruluşları sermaye yetersizliğiyle zaman zaman sermaye artırımı isterken, diğer taraftan, kırk yılda 140 trilyon kâr eden OYAK'ın, tarihinin en kârlı dönemini yaşayarak, 1 yılda 150 trilyon kâr etmesi söz konusu. Nedir bu; Genel Müdürün ifadesiyle, biz, 50 milyar liraya, bir araba fiyatına Sümerbankı satın aldık ve 1 yılda 150 trilyon kâr ettik. Burası Türkiye; tabiî, burada her şey oluyor. Bir günde batıyorlar, bir günde çıkıyorlar! İşte, Pamukbank misali önümüzde; 2 milyar dolarla, o da fona devredildi. Halbuki, belki, başka arayışlar içerisinde olunsaydı, bu, böyle, bu hale gelmeyecekti ve bu duruma düşülmeyecekti. Demek ki, büyükler arasında da bir itişme kakışma ve birbirlerini ortadan kaldırma projeleri var.

Değerli arkadaşlar, bütün bu kuruluşlar, iktisadî kuruluşlardır. İktisadî kuruluşlar, iktisat bilimlerinin gereklerine göre idare edilmek zorundadırlar. Yani, askerî anlayışla bunların idaresi mümkün değildir. Bu kuruluşların tek çatı altına alınması ve bütçe birliğinin sağlanması gerekir. Askerlik mükellefiyetleri dolayısıyla, yaklaşık 1 000 000 insanın hazır ve mecburî müşteri olarak alışveriş ettiği kantinlerin gelirleri, şeffaf devlet ve şeffaf bütçesi ilkesi gereği oluşturulacak iktisadî kuruluşun bünyesine sokulmalıdır. OYAK, konjonktürel aktiviteler ve spekülatif kârlar yerine, gerçek bir iktisadî kuruluş olarak, hizmet ve yatırımlarının karşılığı reel kâr eden kuruluş haline getirilmelidir.

Sümerbankın satın alınmasıyla oluşturulan kârın OYAK'ın büyüklüğünü göstermesi mümkün değildir. Alırsınız, satarsınız, kâr edersiniz; ancak, ordumuzun ve personelimizin ihtiyacını karşılamaktan uzak olursunuz. Esas olan, savunma sanayiini desteklemek ve ona yön vererek kâr etmektir. Zaten, Genel Müdür, kârlarının reel yatırım ve kârlardan oluşmayıp, ellerinde birikmiş olan paranın dövize ve spekülatif araçlara yatırılarak sağlandığını da açıkça söylüyor. Bu bakımdan, millî savunmamıza yönelik hizmet veren tüm kuruluşların bir araya getirilmesi, kaynaklarının birleştirilerek savunma sanayiine, dolayısıyla, millî ekonomiye reel anlamda hizmet vermesi sağlanmalıdır. Tabiî, enflasyonla her yıl sermaye artırımına gidilmesi yanlıştır; bunu başta da gördük. O halde, bu işin bir katsayıya bağlanması ve tek elden idaresinin sağlanması en uygun yol olacaktır diye düşünüyorum.

Değerli milletvekilleri, ülkemizin, gerek geçmişi gerekse potansiyelleri bakımından düşünüldüğünde önemli bir güç olduğu ortadadır ve bölgesel güç olmaması için de hiçbir sebep yoktur; yeter ki, teslimiyetçi politikalar izlenmesin. Tabiî ki, bunun için de, elbette, güçlü bir savunma sanayiinin olması gerekmektedir. Türk Silahlı Kuvvetlerinin bölgesel caydırıcı güç konumunu muhafaza etmesi, dolayısıyla, ülkemizin küresel güç durumuna erişmesi için savunma sanayii şarttır. Dünya nüfusunun arttığını ve önümüzdeki dönemler içerisinde büyüyeceğini görüyoruz. Türkiye nüfusunun da gelecek yıllarda 80 000 000 sınırına ulaşacağını rahatlıkla söyleyebiliriz. O halde, Türkiye'nin, bu nüfus artışına göre planlaması ve buna göre yatırımlarının yapılması gerekir.

Bakınız, arkadaşlar, dünya ortalaması olarak, savunma gideri, kişi başına 120 dolar civarındadır; yani, gelirlerinin yüzde 2'si durumundadır. Türkiye'de fert başına savunma gideri, yine, 120 dolar olmasına karşılık, bu oranın gayri safî millî hâsılaya oranı yüzde 4 civarında; yani, dünyada ortalamanın üzerinde bir pay ayrılmaktadır. Dolayısıyla, Türkiye, savunma giderlerinin gayri safî millî hâsıla oranında NATO ülkeleri içerisinde de gene birinci sırada yer almaktadır.

Millî Savunma Bakanlığı bütçesinin yüzde 30'u personele, yüzde 30'u tüketime, yüzde 35'i de yatırıma harcanmakta, bu yüzde 35'lik yatırımın da beşte 1'i dış yatırımlara ayrılmaktadır ve dışalımlar için kullanılan kaynak bu bütçenin büyük bir bölümünü oluşturmakta; yani, dolayısıyla, toplam millî savunma bütçemiz 8 milyar dolar civarında olmaktadır.

İşte, içinde bulunduğumuz bölgenin stratejik özellikleri -ki, Ortadoğu, Kafkaslar, Balkanlar, lehimize olan gelişme değil- aleyhimize olan savunma harcamalarını artıran unsurlar olarak ortadadır.

O halde, ne yapılıp yapılıp bu stratejik özellik Türkiye'nin lehine olacak şekilde geliştirilmeli ve bu yönde politikalar ortaya konulmalıdır; bunun da yolu, ticaret ve işbirliğinden geçer. Üzülerek görüyoruz ki, komşularıyla en az ticaret yapan ülke Türkiye'dir. Bu durum Türkiye'nin yararına mıdır; tüm değerlendirmelerde bunun göz önünde bulundurulması lazım. Tabiî ki, savunma sanayii ile savunmanın ayrılamayacağı gözardı edilmemeli ve bu konuda da mutlaka çalışmalar ortaya konulmalıdır.

Değerli arkadaşlar, ben internete baktım, sadece Ostim'de 30 civarında savunma sanayiine yönelik hizmet veren sanayi kuruluşları var; ama, sipariş alamıyorlar. Neden; yerli üretim diye. Yabancılara bayılıyoruz; maalesef, bu, bizde bir hastalık halini almıştır. Tabiî ki, bunun gelişmesi için, mutlaka, yerli sanayicinin desteklenmesi lazım.

Bu arada, gene, devlet yetkililerine sorduk; dedik ki, ülkemizde yatırımlar ve yatırım teşvikleri, ihaleler nasıl yapılmakta? Bakınız, bize verilmiş olan cevapta aynen şunu söylüyor Sayın Derviş, diyor ki: "Ülkemizde yatırım ve yatırım teşvikleri konusundaki tüm talepler tamamiyle mevzuat, devlet kurallarıyla resmî talimatlar çerçevesinde değerlendirilmekte ve işlemler de bu doğrultuda yapılmaktadır."

BAŞKAN - Sayın Çelik, 3 dakikanız kaldı efendim.

MEHMET ZEKİ ÇELİK (Devamla) - Tamam efendim.

Yani, resmî talimatlar çerçevesinde her işin halledildiğini görüyoruz. Burada, tabiî ki, Türkiye'de ağır sanayi niteliğinde bir sanayiin de olmadığı bütün bu çalışmalardan sonra görülmektedir.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin savunma sanayii pazarında yer alması için, Türkiye savunma harcamalarını daha çok yerli üretime kaydırmalı. Yerli katkının gittikçe artan oranlarda kullanılmasıyla proje bedellerinin düşürülmesi; dolayısıyla kaynaklarının etkin kullanımı sağlanmalıdır. Yetişmiş insangücümüz ve üniversitelerimizin bilgi birikimi göz önüne alınarak, daha çok yerli proje üretimiyle, bedellerinden yurtdışına giden kısmından azamî derecede tasarruf sağlanarak yerli sanayiin azamî pay alması, dolayısıyla savunma ve sanayi birlikteliğinin sağlanması. Bu şekilde yapılacak tasarrufun yerli sanayii yatırımlarına dönüştürülmesi ve millî kalkınmaya katılım sağlanması gerekmektedir.

Şimdi, biraz evvel ifade ettiğim tarzda, yerli sanayie destek verilmediğini görüyoruz. Bakınız, insansız hava aracıyla ilgili bir soru yönelttik; Sayın Millî Savunma Bakanı bize verdiği cevapta diyor ki "uzun menzilli insansız hava aracı sistemi prototipin geliştirilmesiyle ilgili 1998 tarihinde bir sözleşme imzalanmış; avans için gerekli kaynağın bulunamamasından dolayı sözleşme yürürlüğe girememiş ve bu iş ortada kalmıştır."

Bunun dışında, U-2 casus uçaklarıyla ilgili, bunların Türkiye topraklarının hava sahasından istifadesine ne zaman izin verilmiştir, nasıl olmuştur diye bir soru önergemiz oldu. Bu bankalarda gördüğümüz husus gibi, maalesef, burada da aynı şeyler yapılmakta; bize aynı cevaplar verilmektedir Belki gizliliktir; ama, eğer bir milletvekili denetim görevini yapamıyorsa, nasıl yapacaktır? Aynen "soru önergelerinizin diğer maddelerinin cevapları gizli ve gizlilik dereceli bilgileri içerdiğinden, önergelere cevap vermiyoruz" diyorlar. Bankalarda da aynı konular var; bize, hep, gizlilik adı altında, maalesef istediğimiz konularda cevap verilmiyor ve bu işler gizli tutuluyor.

Tabiî, bu arada, yine, savunmayla ilgili sormuş olduğumuz bazı sorulara verilen cevaplar var; onlar da enteresan. Mesela, İran'da üretilen füzelerin Türkiye'yi tehdit ettiği; bu Arrow füzelerinin İsrail'le niçin bağlantılığı olduğu şeklinde, bunlara da doğru dürüst cevap alamadık.

Bakınız, M-60 tankları gündeme geldi, son İsrail saldırılarıyla ilgili, Filistin'le alakalı. Ben, yine, bunları internette araştırdım, ASMAŞ diye bir firma, Türkiye'de M-47 ve M-48 tanklarını modernize ederek Alman Krupp firmasıyla ordumuza teslim ettiğini ifade ediyor. Demek ki, istenildiği zaman bunları yapabilecek imkânlar var; ama, yine, bu konuda, maalesef, biraz evvel dediğim gibi, yabancılar tercih edilmekte; yerli sanayici ve üreticinin elinden tutulmamaktadır. Dolayısıyla, bu konuda, bu eksikliklerin giderilmesi gerektiği kanaatini taşıyoruz.

Ben, zamanımı doldurdum, söyleyeceğim başka şeyler de vardı; ama, zamanınızı fazla almak istemiyorum.

Onun için, bizim, millî sanayiimize dayalı, ordumuzu güçlendirecek, savunma sanayiimizi güçlendirecek çalışmaları yapmamız gerekiyor.

Biraz evvel söylediğimiz çerçeve içerisinde, yerli üreticinin de destekleneceği ve ona uygun yatırımların yapılacağı günlerin gelmesi dileğiyle saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Çelik.

Efendim, şahıslar adına iki söz talebi var.

İlk söz talebi, Samsun Milletvekili Sayın Şenel Kapıcı'ya ait.

Buyurun Sayın Kapıcı. (DSP sıralarından alkışlar)

ŞENEL KAPICI (Samsun) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 746 sıra sayılı Millî Savunma Bakanlığı ile Kara, Deniz Hava Kuvvetleri Komutanlıklarına Bağlı Kurumlarda Döner Sermaye Teşkili ve İşletilmesine İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Tasarı üzerinde gruplar adına yapılan konuşmalardan anlaşılıyor ki, tüm siyasî parti grupları, bu yeni atılımın, yani, kanunun değişmesiyle, döner sermayenin işletilmesi ve bu döner sermaye içerisinde Silahlı Kuvvetlerimizin güçlendirilmesi konusunda hemfikirdirler ve güç birliği sağlanmış görünmektedir.

Bu vesileyle, ben, ulusumuza, çıkacak bu yasanın hayır uğurlu olmasını diliyor, hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Kapıcı'ya, biz de, bu kısa ve özlü konuşması nedeniyle teşekkür ediyoruz.

Son olarak, Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan; buyurunuz. (SP sıralarından alkışlar)

VEYSEL CANDAN (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 746 sıra sayılı Millî Savunma Bakanlığı ile Kara, Deniz Hava Kuvvetleri Komutanlıklarına Bağlı Kurumlarda Döner Sermaye Teşkili ve İşletilmesine İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Tasarı üzerinde görüşlerimi açıklamak üzere söz aldım; Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Yasa tasarısı dikkatle takip edildiğinde, iki konu olduğu görülüyor; bir tanesi, sermaye artırımı; bir diğeri, döner sermayede çalışan memurların, işçilerin ücretlerinin katsayılarının artırılmasıdır.

Şimdi, bizim, burada, kişisel olarak gözleyebildiğimiz iki temel yanlış var; bunlardan bir tanesi, sermaye artırımına baktığımız zaman, 6 milyarla başlamış, 100 milyar ve 500 milyar, şimdi talep edilen rakam 3 trilyon; yani, bu kanun 4 defa Parlamentoya getirilmiş demektir. Böyle yapmak yerine, bütün döner sermayeleri içine alan bir statü tesis edip, bir katsayı koyup ve böylece, lüzumsuz, tekrar tekrar gelme durumunda olunmamasının faydalı olacağı kanaatindeyim. Kaldı ki, 3 trilyon hiç önemli bir rakam değildir. Bu kanun, öyle anlaşılıyor ki, altı ay sonra, tekrar, artırılmak üzere geri gelecek.

Şimdi, gerekçede, denizaltı ve hücumbot üretiminde daha çok paraya ihtiyacımız var, talebi var. Bu da, bizim, buradaki görüşlerimizi doğruluyor. O açıdan, bütün döner sermayelerin durumlarına göre katsayılarının artırılmasının faydalı olacağı ve Parlamentonun yükünün azalacağı kanaatindeyim.

Döner sermaye çalışanlarıyla ilgili yapılan teklif de, bana göre -gösterge 1 000'den 2 000'e, taban 2 000 oluyor 4 000; yani, yüzde 200 zam yapıyorsunuz- çok belirsizlik meydana getiriyor; çünkü, birçok döner sermayede ek görev verilenler var. O açıdan, buna da bir temel prensip getirmek lazım; çünkü, birçok kurum benzer tekliflerle gelmekte ve her gelen kanun içinde de bu katsayı talebi vardır. O açıdan, burada da bir eşit ücret politikası, dengeli bir politika üretebilmek için bunun düzenlenmesi gerekir. Burada yapılacak katsayı düzenlemesi, ileride, çalışanlar arasında ciddî bir ücret farklılığı meydana getireceğinden, sağlıklı netice vermez; yani, özetle söylemek gerekirse, her iki maddenin -kanunda iki asıl konu var- ikisi de, bana göre, eksik hazırlanıyor, tekrar, geri gelme durumundayız.

Şimdi, ben, diğer konular üzerinde düşüncelerimi ifade edeceğim.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve hatta bütün milletin hedefi, teknik güce sahip güçlü bir ordunun oluşmasıdır, Türk Silahlı Kuvvetlerinin oluşmasıdır. Bu, ülkemizi hem savunacak hem de vaki olabilecek bir saldırıya cevap verecektir.

Asıl tartışılması gereken konu, savunma silahlarını dışarıdan mı alacağız, şimdi olduğu gibi hep dışarıdan alarak mı devam edeceğiz; yoksa, içeride mi yapacağız?.. Eğer içeride yapacaksak, bunu, kamu mu yapacak, devlet mi yapacak, Türk Silahlı Kuvvetleri mi yapacak veya özel sektör mü yapacak?.. Bu, çok önemli. Bu konunun mutlaka gündeme getirilmesi lazım; şu anda bir belirsizlik var. Türk Silahlı Kuvvetleri, savunma sanayiinde büyük oranda dışa bağımlı hale gelmiştir; üzücü olan da budur. Zaten, dışa bağımlı olmamız fevkalade tehlikelidir. Geçen günlerde, M-60 tanklarının modernizasyonu çok tartışıldı ve ülke ekonomisinin tehlikeli boyutta zararlı olduğu dönemde, getirildi, İsrail'e bir modernize konusu verildi ve maalesef, milyar dolara yakın para dışarıya çıkıyor. Onun için, biz, acaba, bugünden başlasak, geç kalmış bile olsak, yerli savunma sanayiinin teknolojisini artırma noktasında bir plan ve program yapmamızın daha doğru olacağı kanaatindeyim.

Sevindirici bir olayı milletvekilimiz biraz önce söyledi; mesela, M-47 tanklarıyla ilgili olarak bir prototip örneğin yapılarak, hazırlanarak Türk Silahlı Kuvvetlerine verildiğini. Bu da, bizim yerli savunma sanayiimiz açısından fevkalade önemlidir.

Şimdi, aslında, tabiî bir hükümetin ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin ortak bir prensip kararında, önce ihtiyaçların tespiti sonra üretim ve planlama yapılmalıdır, dünyadaki gelişmeler mutlaka takip edilmelidir, yurtiçi altyapıyı güçlendirmek için alınacak tedbirleri mutlaka hükümet almalıdır ve Türk özel sektörüne imkân tanınmalıdır. Bu yapıldığı zaman, ümit ediyoruz ki, kendi teknolojimizi daha çok ileriye götürme şansına sahip olacağız. Tabiî, burada zararlı olan nedir; belirsizliğin, yani, ciddî bir uzun vadeli -yirmi, otuz, elli yıllık- savunma sanayii perspektif bir projemizin olmayışıdır ve en tehlikelisi de yabancılara hep bağımlı olmamızdır. Halbuki burada doğru olan nedir; savunma sanayiinin yerli, güçlü bir teknolojiyle üretilmesidir.

Geçmişte, bu benim söylediklerimi teyit eder mahiyette acı örnekler yaşadık. Hatırlanacağı üzere, terörle mücadelede, helikopterlerin parçaları yabancılar tarafından verilmedi. Ben, burada, ülke ismi vermeye gerek görmüyorum, bunlar bellidir. Ayrıca, yine, Kıbrıs Harekâtında çıkarma gemilerimiz de, parası ödenmiş olduğu halde uzun yıllar bekletildi, müttefik ülkeler tarafından verilmedi. Bütün bunlar bize şunu gösteriyor ki, ümit ediyoruz ki, Türk Silahlı Kuvvetlerinin üst düzey kademelerinde bulunan komutanlar, bu söylediklerimizi biliyorlar; ama, biz, bir kere daha hatırlatıyoruz.

Tabiî, burada esas olan konu nedir; esas olan konu, ülke ekonomisi ile, yani zenginliğimiz ile ihtiyaçlarımız arasındaki dengenin iyi kurulabilmesidir. Halbuki, değerli arkadaşlar, çok acı; ama, 19.6.2002'de        -hükümetin, zamanında müdahale etmemesi, zamanında ekonomiyle ilgili açıklamalar yapılamaması, evden hükümetin yönetimi fevkalade tehlikeli- iki günde, Hazineye zarar 236 trilyon!..

Evet, şimdi, bununla ilgili kısaca bir bilgi vereceğim:

TL bazında, Hazine, 19.6.2002'de 1,8 katrilyon borçlandı. 203 gün vadeli borçlandı. Daha önce yüzde 50 olan faiz yerine, yüzde 73,9'la borçlandı.

İkinci olarak, 698 milyon dolar borçlandı; yüzde 6,5 faiz yerine, dolar bazında yüzde 8,5 faizle borçlandı.

Bu iki borçlanma 2002'de en yüksek faizle borçlanmadır.

Diyeceksiniz ki, bunun savunma sanayiiyle ilgisi nedir?.. Bütçeyi hazırlıyorsunuz, o bütçede savunma sanayiiyle ilgili Türk Silahlı Kuvvetlerine para ayıracaksınız; ama, böyle, iki günde 236 trilyon açık veren, zarar eden, fazla faiz ödeyen bir yönetimin bunu ayırması da, maalesef, mümkün olamamaktadır.

Değerli arkadaşlarım -yine, hükümetin bu son bir hafta içindeki yönetim zaafı- bakın, Hazinenin içborcu, şu anda, 19.6.2002'de, resmî rakam, 122 katrilyondur.

Değerli arkadaşlar, faizler yüzde 70 olduğu zaman, bu şartlarda ödenecek faiz miktarı, yıl sonunu kadar, ek olarak 85 katrilyondur. Yani, yüzde 50 faiz yerine yüzde 70 faiz ödediğin zaman, bu belirsizlik devam ettiği zaman, Başbakan, konutundan çıkmadığı zaman, hükümeti oluşturan yetkililer açıklama yapmadığı zaman, güvensizlik ve belirsizliğin faturası, yıl sonuna kadar 85 katrilyon olacaktır. 2002 yılı bütçesi ne kadardır; 89 katrilyondur. Yani, siz, bütçenizi, bir belirsizlik uğruna harcıyorsunuz. Bakın, bundan sonra olacağı da söylüyorum; IMF'den para yok, yeni vergi alamazsınız; daha geçen hafta, Vergi Kanunu çıkardınız. Yani, aslında, bu belirsizliğin faturasının artma nedeni, hükümetin borcu borçla ödeme şansını kaybediyor olmasıdır. İşte, bu, programın iflası anlamına gelir, yani, sizin "Güçlü Ekonomiye Geçiş" dediğiniz programın iflası anlamına gelir. Tabiî, böyle, iflas eden bir hükümetin, savunma sanayiinde, yerli sanayii ne kadar destekleyeceğini, tankımızı ne kadar kendimizin yapacağını, helikopterimizi ne kadar kendimizin yapacağını takdir etmek mümkündür.

Değerli arkadaşlar, bakın, bu son bir haftada daha ne oldu; çok önemli olduğu için söylüyorum, İstanbul Menkul Kıymetler Borsasının 2001 yılı sonunda piyasa değeri 68,6 katrilyondu. Bugün, yani, bir hafta önce, 14 Haziran itibariyle -beşbuçuk ayda- değeri 48,7 katrilyona indi. Yani, borsanın değeri 19,9 katrilyon -20 katrilyon- azaldı, beşbuçuk ayda yüzde 29 gerileyerek, 20 katrilyon zarar etti. Bunun anlamı şudur: Yabancı sermaye borsadan gitti. Aslında, anlatmaya çalıştığım bu konu, ikinciden sonra, üçüncü tehlikeli krizdir. Bugün, bir görüşmemizde hükümet yetkililerine de ifade ettiğim gibi, derhal, derhal, derhal, derhal tedbir alınması gerekir. Şu göstergeler, hükümetin ekonomik programının iflas ettiğini, önümüzdeki günlerin çok daha sıkıntılı olacağını göstermektedir. Nitekim, bunun ilk işareti de, ciddî olarak, güçlü sanılan bir bankaya el konulmasıdır.

Saygılar sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Candan.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

MİLLÎ SAVUNMA BAKANLIĞI İLE KARA, DENİZ VE HAVA KUVVETLERİ KOMUTANLIKLARINA BAĞLI KURUMLARDA DÖNER SERMAYE TEŞKİLİ

VE İŞLETİLMESİNE İLİŞKİN KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA

DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. - 10.6.1985 tarihli ve 3225 sayılı Millî Savunma Bakanlığı ile Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanlıklarına Bağlı Kurumlarda Döner Sermaye Teşkili ve İşletilmesine İlişkin Kanunun 3 üncü maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Bu Kanun kapsamına giren döner sermaye kuruluşlarına toplam beş trilyon lira sermaye tahsis olunmuştur."

BAŞKAN - Söz isteyen olmadığından 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum :

MADDE 2. - 3225 sayılı Kanunun 14 üncü maddesinde yer alan "1000" rakamı "2000", "2000" rakamı "4000" olarak değiştirilmiştir.

BAŞKAN - Söz isteyen olmadığından 2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum :

MADDE 3. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - 3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum :

MADDE 4. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - 4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre, lehte, Samsun Milletvekilimiz Sayın Şenel Kapıcı söz istemiştir.

Buyurun Sayın Kapıcı.

ŞENEL KAPICI (Samsun) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Millî Savunma Bakanlığı ile Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanlıklarına Bağlı Kurumlarda Döner Sermaye Teşkili ve İşletilmesine İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısını biraz sonra oylayacağız. Bu oylamayla beraber, yeni çıkarmış olduğumuz bu kanunla, ülke yararına hayırlı bir hizmet daha gerçekleştirdiğimiz inancındayız. Bu vesileyle, bu kanun, ulusumuza hayırlı olsun diyorum.

Teşekkür ederim. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Çok teşekkürler Sayın Kapıcı.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. Ulusumuzun gurur kaynağı kahraman Silahlı Kuvvetlerimize hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum; ortak anlayışınız nedeniyle, tüm gruplara da ayrıca teşekkür ediyorum.

Kütahya Milletvekili Emin Karaa'nın, Avukatlık Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin müzakerelerine başlayacağız.

12. – Kütahya Milletvekili Emin Karaa'nın, Avukatlık Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi, İzmir Milletvekili Mehmet Özcan'ın, 4667 Sayılı Avukatlık Kanununa Ek Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi, Denizli Milletvekili Salih Erbeyin'in, 1136 Sayılı Avukatlık Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 2.5.2001 Tarih ve 4667 Sayılı Kanunun 97 nci Maddesine Bir cümle İlave Edilmesine Dair Kanun Teklifi,  Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, Avukatlık Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Manisa Milletvekili Bülent Arınç'ın, 4667 Sayılı Avukatlık Kanununa Ek Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/950, 2/877, 2/921, 2/928, 2/944) (S. Sayısı : 864)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Topluluğu Arasında Türkiye Cumhuriyetinin Topluluk Programlarına Katılmasının Genel İlkeleri Hakkında Çerçeve Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının müzakerelerine başlıyoruz.

13. – Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Topluluğu Arasında Türkiye Cumhuriyetinin Topluluk Programlarına Katılmasının Genel İlkeleri Hakkında Çerçeve Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/965) (S. Sayısı : 856) (1)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporu, 856 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde gruplar adına söz isteyen?.. Yok.

Şahsı adına, Sayın Aslan Polat; buyurunuz.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Topluluğu Arasında Türkiye Cumhuriyetinin Topluluk Programlarına Katılmasının Genel İlkeleri Hakkında Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerinde şahsım adına görüşlerimi arz etmek üzere huzurlarınıza çıkmış buluyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.

Şimdi, Avrupa Birliğiyle bizim yapmış olduğumuz malî protokoller çerçevesinde, ülkemizin finanse edilen birtakım projeleri var. Bunlardan, Kamu Kesimi Projeleri 145 090 000 euro, Özel Sektör Projeleri ise 175 000 000 euro tutuyor.

İkinci Malî Protokol ve Tamamlayıcı Protokol Çerçevesinde Finanse Edilen Projeler 252 000 000 euro civarında. Avrupa Yatırım Bankası kaynaklı krediler ise, genel olarak, 267 000 000 euro civarında.

Üçüncü Malî Protokol Çerçevesinde Finanse Edilen Projeler 220 000 000 euro, Avrupa Yatırım Bankası kaynaklı krediler 310 000 000 euro olmaktadır. Ayrıca, 2000 yılı içerisinde, MEDA-2 çerçevesinde sağlanan hibe yardımlarıyla finanse edilen projeler 176 058 000 euro. Hibe şeklinde bunlar. Ayrıca, yine, 2001 yılında MEDA-2 çerçevesinde sağlanan hibe yardımıyla finanse edilen projelere de baktığımız zaman, 214 000 000 euro civarında bir meblağla karşılaşıyoruz.

Esasında, en önemlisi olan, adaylık sürecinde, Avrupa Birliğinden sağlanacak malî yardımlara baktığımız zaman -ki, bu çok önemlidir- MEDA-2 çerçevesind, 2000-2006 döneminde 890 000 000 euro olacak ki, bu, 2000 yılı için 176 000 000, 2001 yılı için 167 000 000 euro, projelere tahsis edilip, kullanımına başlanılmıştır bunların.

Avrupa Birliğini güçlendirmek için, Avrupa stratejisine, 2000-2002 arasında 15 000 000 euro'dur. Ekonomik Sosyal Kalkınma İçin Avrupa Stratejisinde 135 000 000 eurodur ki, bunun 45 000 000 eurosu GAP Bölgesel Gelişimi Projesine tahsis edilmiştir. Yine, Euro-Med için, 2000-2006 yıllarında 1 milyar 470 milyon euro kredi vardır ki, kredi, proje bazında kullanılmaya başlanmıştır. Katılım Öncesi Kolaylığı Fonu var burada, 45 000 000 euro. Neticede, toplam olarak 3 milyar 615 milyon euroluk bir krediden faydalanma imkânımız vardır. Şimdi, bu kredilerden faydalanabilmemiz için de, bu anlaşmalarımızın hep imzalanıp yürürlüğe girmesi gerekmektedir.

Sayın milletvekilleri, yalnız, ben, burada, son günlerde çok sık tartışmaya yol açan bir konu üzerinde de görüşlerimi belirtmek isteyeceğim. Bu konu da "Türkiye, acaba Gümrük Birliği Anlaşmasını imzalamakla doğru mu yaptı, yanlış mı yaptı" diye çok tartışılan bir konudur. Konulardan bir tanesinde de "Türkiye, Gümrük Birliği Anlaşmasını imzalamakla ihracatta gerekli artışı yapamamış; fakat, ithalatla bir artış sağlanmıştır; dolayısıyla, zarar etmiştir" deniyor. Bir başka tartışma ise "hayır, öyle bir zarar olmamıştır, Türkiye'nin ihracatını artıramamamızın sebebi, bizim kendi malî yapılanmamızı buna uyduramamamızdan, ithalattaki artış ise, ihracatımızın yüzde 90-95'inin ithalat kaynaklı olduğundan artış meydana gelmiştir" yönündedir.

Şimdi, burada, bunların doğruluk payları vardır. Örneğin, ülkemiz, ne zaman kalkınma stratejisine girmişse, mesela 1997 ve 2000 yıllarına dikkat ettiğimiz zaman, ülke geliştiğinde ithalatta patlama meydana gelmiş ve ithalat-ihracat arasındaki fark sürekli olarak açılmıştır; ne zaman ki, ülke bir gerileme sürecine girmiştir, bunun en bariz örneği 2001 yılındadır, 2001 yılında, bu sefer ithalatta azalma meydana gelmiş, ihracatta da azalma meydana gelmiş; fakat, makas azalmıştır. Buradaki en önemli şey, ülkemizdeki ithalatın büyük rakamlarını, yatırım ve ara yatırım mallarının oluşturması; fakat, bu arada, ileri teknoloji gerektiren, katma değeri yüksek mallara yönelemememiz, daha ziyade, tekstil ve konfeksiyon gibi katma değeri düşük olan mallarda ihracatımızın ağırlık kazanmasına yol açmaktadır.

Yine, bir başka konu daha vardır -ki, bu da çok önemlidir; şimdi, bunun da doğrusunu söylemek lazım- gümrük birliği kararlarının yürürlüğe girdiği 1.1.1996 tarihinden yirmibeş yıl önce, bizim, gümrük birliğindeki gelen mallara tanıdığımız kolaylıkların büyük bölümü, Avrupa Birliği üyeleri tarafından bize sağlanmıştı ve bizim ülkemizin malları, yirmibeş yıl öncesinden itibaren, bilhassa, tekstil sanayiinde olmak üzere, Avrupa Birliği ülkelerine girmeye başlamıştır. Bir rakam vermek gerekirse, Topluluğun 1 Eylül 1971 tarihinden itibaren Türkiye'ye tanıdığı bu ayrıcalıklı uygulamanın, Avrupa Birliğine yönelik ihracatımızda kayda değer olumlu bir etki yarattığı açıktır. Nitekim, Türkiye'nin 1972 yılında Topluluğa yönelik toplam ihracatında, bir yıl öncesine göre yüzde 31, 1973 yılında ise, 1972 yılına göre yüzde 69 oranında artışlar sağlanmıştır. Bunları da dikkate almamız gerektiğini burada belirtmek isterim.

Ayrıca, Türkiye, gümrük birliği taahhütlerini yerine getirirken, aynı zamanda, Dünya Ticaret Örgütü mevzuatıyla uyumlu olan yasa değişikliklerini de gerçekleştirmiş ve dolayısıyla, önem arz eden uluslararası taahhütlerin de gereğini yapmıştır. Bu da, Türkiye'nin dünyaya entegre olmasında önemli bir adım olarak görülmektedir.

Yalnız, bizim ihracatımızdaki gerekli artışı sağlayamamamız, buna mukabil, ithalattaki patlamaların en önemli sebeplerden birisi de, Türkiye'deki kur politikasıdır. Türkiye'de, uzun yıllar kur politikası, sadece, enflasyonu baskı altına almak için kullanılmış ve genellikle, bu son, şu aradaki 2001 ve 2002 yılını dikkate almazsak, enflasyonun daima altında bir kur politikası takip edilmiş ve böylece, aşırı değerlenen Türk Lirasından dolayı ihracat caydırılırken, ithalat özendirilmiş ve gümrük birliği avantajı sağlamamızdan dolayı da, Türkiye'de, ithalat patlaması meydana gelmiştir; bunlar da doğrudur.

Tabiî, burada önemli olan bir konu da şudur: Türkiye'de yüzde 30- 40'lara varan, dünyanın hiçbir yerinde görülmeyecek kadar reel faiz verilmesi, reel faizlerin artması sonucu, yabancılar, Türkiye'ye gelip de yatırım yapacaklarına, bunun yerine, kendileri için en güzel şeyi yapmışlar, Türkiye'ye parayı getirmişler, dövizi bozdurmuşlar, kısa vadeli tahvil ve bonolara yatırmışlar ve dolar bazında yüzde 20-30 civarında çok büyük kârlar elde etmiş ve Türkiye'nin birikimlerini alıp yurtdışına taşımışlardır ve dolayısıyla, zaten kıt olan bizim tasarruf imkânlarımız böylece heba edilmiştir.

Şimdi, gümrük birliğine girmeden önce, bu bir iki rakam üzerinde biraz düşünmekte fayda var. Mesela,  bazı yıllarda Türkiye'nin toplam ihracatı -gümrük birliğinden önce- ithalatının üçte 1'i miktarındadır. Örneğin, 1975 yılında ihracatımız 1,4 milyar dolar, ithalatımız 4,7 milyar dolardır. 1980 yılında, ihracatımız 2,9 milyar dolar, ithalatımız 7,9 milyar dolardır. Demek ki, yıllardan beri ihracatımız özendirilememiş. Bu yönde bir gelişme var burada.

İhmal etmememiz gereken çok önemli bir konu da şudur: Dış ticaret verilerine göre, gümrük birliği uygulamalarına geçilmeden önce, 31 Aralık 1995 tarihinde, Avrupa menşeli yatırım malları, hammaddeler ve tüketim mallarının tamamı üzerinden uygulanan ithalat değerlerini esas alan ortalama ağırlıklı Gümrük Vergisi oranları, sadece, yüzde 5,9'dur. Demek ki, bizim, Türkiye'de, gümrük birliğinden dolayı yapmış olduğumuz gümrük indirimlerinin özelliği yüzde 5,9 oranındadır. Yani, zannedildiği kadar çok da büyük rakamlarda değildir; fakat, şu da bir gerçektir ki, gümrük birliği öncesinde, örneğin, 1995 yılında tüketim mallarının ithalatı, toplam ithalatın yaklaşık yüzde 7'si iken, bu oran, 1992-2000 yılları arasında yüzde 10-13 oranlarında dalgalanma göstermiş, 2001 yılı temmuz ayında da bu ürün grubunun ithalat değerleri, toplam ithalatın yüzde 10,5'i olmuştur. Bunu söylememin sebebi şudur: Gümrük birliğinden önce tüketim mallarının ithalatı, toplam ithalatın yüzde 7'si iken, bu arada tüketim mallarına sağlanan avantajlardan dolayı, ülkemizde tüketim malları ağırlıklı ithalat başlamış ve bu da yüzde 7'lerden, yüzde 10'lara, yüzde 12'lere çıkmıştır. Bu da, bazı vatandaşlarımızın lüks ithal mallarına özentisinden, hevesinden kaynaklanmaktadır. Bu da bir kayıp olmasına rağmen, zannedildiği kadar, çok büyük rakamlara da ulaşmamıştır.

Önemli olan bir diğer konu da şudur: Biz, Türk Lirasındaki reel faiz oranını, sürekli olarak, yüzde 10'ların üzerinde tuttuğumuz zaman, ithalatımızı her zaman özendireceğimiz de bir başka gerçektir.

Zamanım kalmadı, ama, şu rakamları da çok net olarak vermemiz lazım: İhracatımız -Avrupa Birliği ülkeleri için konuşuyorum- 1995 yılında toplam, 11 milyar 78 milyon dolar ve Avrupa Birliğinin bizim ihracatımızdaki payı 51,2 iken, 2000 yılında, yani, bundan bir sene önce, Avrupa Birliğine ihracatımız 14 milyar 352 milyon dolar olmuş ve Avrupa Birliğinin ihracatımızdaki payı yüzde 52,5 olmuştur; yani, 1 puan artmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Polat, son cümleniz olsun lütfen.

ASLAN POLAT (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.

1995 yılında Avrupa Birliğinden ithalatımız 16 milyar 860 milyon dolarken  -ki, Avrupa Birliğinin payı yüzde 47,2'dir- 2000 yılında 26 milyar 388 milyon dolar olmuş ve Avrupa Birliğinin ithalatımızdaki payı 48,9'a çıkmıştır. Yani, ithalat ve ihracatta 1'er puanlık bir artış lehimize olmuştur; ama, ihracatımızda 3 milyar dolar civarında bir artış olmasına rağmen, ithalatımızda da 10 milyar dolarlık artış olmuştur.

Bu aradaki fark da -oran olarak hemen hemen aynı oranların sağlanmasına rağmen- ihracatımızdaki 3 milyar dolarlık artışa rağmen, ithalatımızda da 10 milyar dolarlık artışın olması da, Türkiye'deki birtakım mevzuatlarımızı Batı standartlarına uyduramamamızdan, ihracata gerekli özeni veremememizden, Türk Lirasını sürekli olarak değerli tutup, dolar kurundan dolayı da ihracatı değil, ithalatı özendirmemizden olmuştur. Bu aksaklıkları giderdiğimiz takdirde, bu tip, Avrupa Birliği ve dünyayla entegre anlaşmaların ülkemize yararlı olacağını belirtir, hepinize saygılar sunarım.

BAŞKAN - Sağ olun.

Şahsı adına...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Şahsım adına söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hayır... Daha önceden bir müracaat var.

Sayın Ahmet Arkan, buyurunuz. (DSP sıralarından alkışlar)

AHMET ARKAN (Kocaeli) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; konuşmama başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Topluluğu Arasında Türkiye Cumhuriyetinin Topluluk Programlarına Katılmasının Genel İlkeleri Hakkında Çerçeve Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporuyla ilgili yapacağım kısa arzda bazı şeylerin altını çizmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bilindiği gibi, Avrupa Birliği, 2000 yılının mart ayında, Lizbon zirvesinde, enformasyon toplumundan bilgi toplumuna, dolayısıyla, bilgi tabanlı bir ekonomik yapıya dönüşümün kararını e-Avrupa Projesiyle almıştır. 2001 yılında, Türkiye de, Başbakanımızın Göteborg'da vermiş olduğu onayla birlikte, e-Avrupa Projesine dahil olmuştur.

Lizbon zirvesinde benimsenen Avrupa Birliğinin dünyadaki konumu ve geleceği açısından son derece kritik bir öneme sahip olan uzun vadeli stratejinin hedefi, Avrupa Birliğinin, 2010'da, dünyada rekabet gücü en yüksek ve dinamik bilgi ekonomisi niteliğini kazanarak, daha iyi bir istihdam ve daha büyük bir sosyal uyum içeren sürdürülebilir bir büyüme sağlamasıdır. 2002-2006 yıllarını kapsayan Altıncı Çerçeve Programı, Avrupa Birliğinin, özellikle ABD ve Japonya karşısında rekabet gücünü artırarak, yukarıda belirtilen stratejiyi geliştirme konusunda özel bir önem taşımaktadır.

Türkiye, bir önceki Beşinci Programa proje bazında katılmayı tercih etmiş; bu da, cılız, dağınık ve sonuç olarak yetersiz olmuştur. Tam katılım içindeki aday ülkeler ise, Beşinci Programdan, teknoloji alanında büyük avantajlar sağlamıştır.

Bugün, Altıncı Çerçeve Programı konusunda Türkiye'nin aldığı kararın, günümüzde teknoloji ağırlıklı niteliği kesin bir şekilde öne çıkan rekabet gücü ve Avrupa Birliğine güçlü ekonomik yapıyla entegrasyon açısından hayatî bir önem taşıdığına şüphe yoktur. Çerçeve programına katılmadığımız takdirde, beş yıllık süreçte, Avrupa Birliği üyesi ve aday ülkelerin yakalayacağı bilgi ve teknoloji seviyesini bir daha yakalama şansımız kalmayacaktı.

Değerli arkadaşlarım, günümüzde, yatırımların ekonomik ömrü, rekabetçi ömürleriyle ölçülmekte, rekabetçi ömür ve güç ise, teknolojiye dayanmaktadır. Türkiye, şu anda, OECD ülkeleri içerisinde teknolojiye dayalı ve yüksek katmadeğerli ürün ihracatında oldukça elverişsiz bir konumdadır. Bu bağlamda, Dünya Bankasının 2002 Kalkınma Raporundan bazı rakamları sizlere sunmak istiyorum:

Yüksek teknoloji içeren ürünlerin imalat sanayii ihracatındaki payı İrlanda'da yüzde 47, İngiltere'de yüzde 30, Fransa'da yüzde 23, Rusya'da yüzde 16, Arjantin'de yüzde 8, Türkiye'de ise yüzde 4'tür.

Bu, şunu göstermektedir: Yine, çok küçük bir örnekle, bir şeyi hatırlatmak istiyorum. 1 kilogram kum sattığınızda bunun değeri 1 sent bile değildir. Siz, 1 kilogram kumu sınırlı bir teknolojiyle cam haline getirdiğiniz zaman, bu camın kilosu 1 dolara çıkar; ancak, aynı hammaddeden 1 kilogram pentium-III ürettiğinizde, bu değer, 1 kilogram pentium-III'ün değeri 17 800 dolardır. Onun için, Türkiye, kesinlikle, vereceği kararlarla, gelecekte teknoloji üreten, yüksek teknoloji üreten bir ülke olmak durumundadır.

Bu bağlamda, ülkemizin, Avrupa Birliği Altıncı Çerçeve Programına tam katılım kararının alındığı 15 Nisan 2002 tarihi önemli bir aşamadır, önemli bir tarihî gündür. Bu programa tam katılım kararını tarihî bir karar olarak ifade etmek mümkündür.

Altıncı Çerçeve Programında, araştırma ve teknoloji ile gelişme alanlarında ulusal programların ve teknolojik mükemmeliyet, faaliyet ve kurumlarının ağ şeklinde bir araya getirilmesi öngörülmektedir; yani, ülkeler, birlikte çalışma, birlikte teknoloji geliştirme, ar-ge yapma imkânı bulmaktadır. Bu paylaşım ortamı, tam katılım kararı alınmasaydı mümkün değildi.

Yine, Türkiye, bu kararı almakla, muasır medeniyet seviyesine erişme yolunda açık bir vizyon deklarasyonunda bulunmuştur. Bu bakımdan, bugün bu anlaşmanın Meclisimizde onaylanarak yürürlüğe girmesi, bundan sonra yapılacak çalışmaların önünü açacaktır.

Bunun için, bu anlaşmanın ve Altıncı Çerçeve Programına tam katılım kararının ülkemize hayırlı olmasını diliyor, hepinizi, tekrar saygıyla selamlıyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Arkan.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Şimdi, 1 inci maddeyi okutuyorum :

TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE AVRUPA TOPLULUĞU ARASINDA TÜRKİYE

CUMHURİYETİNİN TOPLULUK PROGRAMLARINA KATILMASININ GENEL

İLKELERİ HAKKINDA ÇERÇEVE ANLAŞMANIN ONAYLANMASININ UYGUN

BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. - 26 Şubat 2002 tarihinde Brüksel'de imzalanan "Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Topluluğu Arasında Türkiye Cumhuriyetinin Topluluk Programlarına Katılmasının Genel İlkeleri Hakkında Çerçeve Anlaşma"nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN - 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum...

VEYSEL CANDAN (Konya) - Cevat Ayhan Bey konuşacak...

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

CEVAT AYHAN (Sakarya) - Ben konuşacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN - Söz veremiyorum...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Anayasa Mahkemesi iptal etmişti, belki ondan yararlanırız diye, ben...

BAŞKAN - Biliyorsunuz, o konuda benim genel eğilimim konuşturmaktan yanadır; ama, ne yapayım!..

2 nci maddeyi okutuyorum :

MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - 2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - 3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler.. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre, Sakarya Milletvekilimiz Sayın Cevat Ayhan, konuşacak mısınız efendim?

CEVAT AYHAN (Sakarya) - Evet efendim.

BAŞKAN - Lehinde olmak üzere, buyurunuz. (SP sıralarından alkışlar)

CEVAT AYHAN (Sakarya) - Sayın Başkan, konuşma yasağı yok herhalde?!

BAŞKAN - Herhangi bir yasaktan söz eden olmadı, sadece fikrinizi sordum Sayın Ayhan.

CEVAT AYHAN (Sakarya) - Teşekkür ederim. Grup Başkanvekili 1 inci madde üzerinde konuşmam için işaret etmişti; ama, herhalde, kâğıt olmadığı için...

BAŞKAN - Bildiğiniz gibi, sayın grup başkanvekilleri değil, Başkanlık tayin ediyor konuşma imkânını; İçtüzüğe göre ben veremiyorum.

CEVAT AYHAN (Sakarya) - Anladım. Teşekkür ederim.

Muhterem Başkan, muhterem üyeler; 856 sıra sayılı Türkiye'nin Avrupa Birliğinin programlarına katılımıyla ilgili bir uluslararası anlaşmanın tasdikiyle ilgili bir tasarıyı görüşüyoruz; tasarının lehinde söz almış bulunuyorum. Geneli üzerinde Grup adına konuşmak için hazırlanmıştım; ancak, Plan ve Bütçe Komisyonunda Maden Kanunuyla ilgili mühim bir müzakere olduğu için, son dakikada gelirim diye düşündüm; gruplar konuşmayınca, tabiî, bizim Grubun da sırası geçmiş oldu; hayırlısı olsun.

Ben, Muhterem Başkanın müsamahasıyla, bir iki hususu dikkatinize arz etmek istiyorum

Muhterem arkadaşlar, Avrupa Topluluğu, Avrupa Birliği, tabiî, insanlık tarihinin ortaya koyduğu fevkalade başarılı bir projedir, bunu kabul etmek lazım. 19 uncu ve 20 nci Yüzyıllarda iç harplerle kendi kendini tahrip etmiş olan bir camianın, İkinci Dünya Savaşından sonra bir araya gelip, meselelerini iç rekabet ve karşılıklı düşmanlık yerine, ortak menfaatlarını tahkim eden Roma Anlaşması çerçevesinde, önce, Gümrük Birliğiyle, bir iktisadî ortak pazar olma hedefiyle başlayıp, arkasından, Avrupa Topluluğu ve Avrupa Birliğine dönüşmüş olması, hakikaten, dünya siyasetinde bu kadar çok ülkenin uyumlu halde, elli senedir geliştirdiği fevkalade başarılı bir projedir. Temenni ederiz, dünyanın diğer bölgeleri de, iç çatışmalar, gerilimler ve sosyal ve iktisadî tahribat yerine, bu şekilde, uyumlu projelerde, birbirleriyle dayanışmayı geliştiren, başarılı projelerde, gerek bölgemizin gerek dünyanın diğer bölgelerinin imzaları olsun ve yol alsınlar.

Tabiî, Avrupa Topluluğu ile Türkiye'nin bugün geldiği noktaya baktığımız zaman, aday üyeyiz, üye olup olmayacağımız belli değil. 1996'nın 1 Ocağında Avrupa Birliği ile gümrük birliğine girdik ve halen de, aday üye olarak, Türkiye, Kopenhag Kriterlerine göre, Maastricht Kriterlerine göre kendini hazırlayıp, üye ülke haline gelecek mi gelmeyecek mi diye, ortada bir mesele duruyor. Meclisin meselesi, hükümetin meselesi, Türkiye'nin meselesidir.

Tabiî, burada şunu ifade etmek istiyorum: Avrupa Birliğine gireriz giremeyiz; bu, sadece bizim irademizde olan bir husus değil, topluluğun iradesidir ve bizim de, o kulübe üye olma şartlarını haiz olup olmadığımıza bağlı bir husustur; ancak, girme umudunu kaybettiğimiz zamanda da veya girme umuduna çok yakın olduğumuz zamanda da, her iki halde de, kendi standartlarını Avrupa Birliğinin standartlarına yükseltmesi, Türkiye'nin lehine bir husustur; yani, demokrasi, insan hakları, hukuk sahasında, idarenin kabiliyet ve imkânları sahasında, iktisadî şartlarda -velhasıl- başarılı olmuş olan bu topluluğun modeline, onların kriterlerine, üye olamasa da uymuş olması, kendini o şartlara göre hazırlamış olması, Türkiye'nin lehine olan bir husustur. Bu bakımdan, Türkiye'nin Avrupa Birliğinin programlarına katılması da fevkalade faydalı olacaktır.

Tabiî, bu programlar, esas itibariyle, üye ülkelerin eğitim, gençlik, enerji, çevre, bilim ve teknoloji, adalet ve içişleri ve ayırımcılığın önlenmesi gibi değişik sahalarda, iktisadî, teknolojik ve sosyal projelerdir. Türkiye'nin bu projelere katılması, katılım paylarını da ödemesi, Türkiye'nin gelişmesi bakımından, kurumları bakımından, insanları bakımından, bilgi, görgü seviyesi ve düzeni bakımından fevkalade faydalı hususlardır.

Ben, Avrupa Topluluğuyla ilgili bu anlaşma çerçevesinde şunu söylemek istiyorum: Tabiî, son günlerde topluluğa girecek miyiz, girmeyecek miyiz; kriterleri karşılayacak mıyız, karşılamayacak mıyız noktasında bir kutuplaşmaya doğru Türkiye'nin gittiğini görmekten müteessir olduğumu ifade etmek isterim. Mühim olan Türkiye'nin -demin de ifade ettiğim gibi- Avrupa Birliğinin şartlarına, seviyesine yükselmesidir. Tabiî, temenni ederdik ki, bugün Türkiye...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CEVAT AYHAN (Devamla) - Muhterem Başkan, teşekkür ederim, tamamlayacağım.

Tabiî, temenni ederdik ki, Türkiye, Ortadoğu'nun bir Japonyası olsun, Avrupa Birliğinin "aman bize katılın" diye tercih ettiği, aradığı, istediği bir ülke olsun. Tabiî, Türkiye'nin Avrupa Birliği için belli önemi var; stratejik bakımdan var, pazar olması bakımından var, bölge güvenliği, enerji sahalarının güvenliği bakımından var; ama, biz "olmazsa olmaz" şeklinde Avrupa Birliğinin taliplisi olduğu bir ülke değiliz. Onun için kendimizi, geleceğe, buna göre hazırlamamız lazım.

Burada bir noktanın da, bir hususun altını çizmek istiyorum: 1 Ocak 1996 tarihinde gümrük birliğine girdik. Bakın, gümrük birliğinden sonra şartlar nasıl değişmiş: Gümrük birliğinden önceki altı yıl ile sonraki altı yıl hakkında dış ticaretimizle ilgili size bilgiler arz edeceğim. Gümrük birliğinden önceki altı yıllık (1990-1995) dönemde, Türkiye'nin ithalatı toplam 148 milyar dolarmış; gümrük birliğinden sonraki altı yılda ise (1996-2001) aynı süreler için, bu, 283 milyar dolara yükselmiş; yani, yüzde 100 artmış. Tabiî, ticaret açıklarına baktığımız zaman, dış ticaret açıkları da, aynı şekilde, 53 milyar dolardan, 114 milyar dolara yükselmiş. Aynı şekilde, topluluk dışı ülkelere baktığınız zaman, üçüncü ülkelerle olan ticaretimizde, yüzde 100 ithalatımız artmış ve ticaret açıklarımız da yüzde 100 artmış; yani, yıllık ticaret açıklarımız, 8 milyar dolardan, 19 milyar dolara yükselmiş toplam olarak; toplulukla ilgili olan ticaret açıklarımız da, aynı şekilde, 11 milyar dolardan, 24 milyar dolara yükselmiş.

Burada şunu arz etmek istiyorum: Bir topluluğa girmek veya girmemek, ne kalkınmanın garantisidir ne de geri kalmanın mahkûmiyetidir. Yani, biz Türkiye'yi, eğer siyasî, idarî kadroda...

BAŞKAN - Sayın Ayhan, 2 dakikayı geçtiniz; oyunuzun rengini rica edeyim.

CEVAT AYHAN (Devamla) - Çok teşekkür ederim.

Oyumun rengi lehtedir. Tasarıyı destekliyoruz. Yani, bugün de, yarın da Türkiye iyi yönetilemezse, Avrupa Birliği bizim için bir kurtarıcı iklim ve muhit değildir; o iklim içerisinde iyi çalışırsak başarılı oluruz, iyi çalışmazsak, şimdiki fevkalade kötü şartlarımız artarak devam eder diyorum; hepinizi hürmetle selamlıyorum.

Muhterem Başkana da, lütfettikleri için hürmetlerimi arz ediyorum.

Teşekkür ederim. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sağ olun, teşekkürler.

Tasarının görüşmeleri tamamlanmıştır.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir. Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın grup başkanvekillerinin oylama süresine ilişkin bir önerisi var mı?

VEYSEL CANDAN (Konya) - 5 dakika yeter.

NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) - 5 dakika Sayın Başkan.

BAŞKAN - Peki.

Oylama için 5 dakika süre veriyorum.

Oylamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Topluluğu Arasında Türkiye Cumhuriyetinin Topluluk Programlarına Katılmasının Genel İlkeleri Hakkında Çerçeve Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının açık oylamasının neticesini açıklıyorum:

Kullanılan oy : 148

Kabu : 147

Çekimser :1

Bu durumda, toplantı yetersayısına ulaşamamış oluyoruz.

Sayın grup başkanvekillerinin müşterek bir önerisi olacaksa, onu dikkate alacağım.

VEYSEL CANDAN (Konya) - Kapatalım Sayın Başkan.

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - 15 dakika ara verelim Sayın Başkan.

BAŞKAN - 18.30'da toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati : 18.19

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 18.30

BAŞKAN : Başkanvekili Yüksel YALOVA

KÂTİP ÜYELER : Mehmet BATUK(Kocaeli) , Melda BAYER (Ankara)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 116 ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

13. – Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Topluluğu Arasında Türkiye Cumhuriyetinin Topluluk Programlarına Katılmasının Genel İlkeleri Hakkında Çerçeve Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/965) (S. Sayısı : 856) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerlerini aldılar.

Daha önce, 856 sıra sayılı kanun tasarısının açık oylamasında toplantı yetersayısı bulunamamıştı.

Şimdi, yeniden elektronik cihazla açık oylama yapacağım.

Açık oylama için 5 dakikalık süre vereceğim.

Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin oy pusulalarını oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar varsa, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını yine oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Topluluğu Arasında Türkiye Cumhuriyetinin Topluluk Programlarına Katılmasının Genel İlkeleri Hakkında Çerçeve Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının yapılan açıkoylamasının neticesini veriyorum.

Oy sayısı : 192

Kabul : 192

Ret : Yok

Çekimser : Yok

Bu duruma göre, tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. (*)

İçel Milletvekilleri Edip Özgenç, Akif Serin ve Turhan Güven'in, 20.5.1933 Tarih ve 2197 Sayılı Kanunun 1 inci Maddesinde Yer Alan İçel Adının Mersin Olarak Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesinin müzakerelerine başlıyoruz.

14. – İçel Milletvekilleri  Edip Özgenç, Akif Serin ve Turhan Güven'in, 20.5.1933 Tarih ve 2197 Sayılı Kanunun 1 inci Maddesinde Yer Alan İçel Adının Mersin Olarak Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Önergesi (2/332) (S. Sayısı : 612) (1)

BAŞKAN - Hükümet yerini aldı.

Teklif 612 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Gruplar adına söz talebi yok?.. Yok.

Şahısları adına, ilk olarak, İçel Milletvekilimiz Edip Özgenç söz istemiştir.

EDİP ÖZGENÇ (İçel) - Vazgeçtim efendim.

BAŞKAN - İkinci olarak, Evliya Parlak?.. Yok.

Teklifin tümü üzerinde...

İÇİŞLERİ BAKANI RÜŞTÜ KÂZIM YÜCELEN (İçel) - Sayın Başkan, hükümet adına söz istiyorum.

BAŞKAN - Hükümet adına, İçişleri Bakanımız Sayın Rüştü Kâzım Yücelen söz istemiştir.

Buyurun Sayın Bakan.

İÇİŞLERİ BAKANI RÜŞTÜ KÂZIM YÜCELEN (İçel) - Sayın Başkan, sayın milletvekili arkadaşlarım; İçel milletvekillerinin tamamının imza attığı "İçel" isminin "Mersin" olarak değiştirilmesine ilişkin teklif, esasen Mersin'de yaşayan tüm vatandaşlarımızın "Mersin" ismini kullanması sebebiyle, gayet yerinde verilmiş bir tekliftir. Bu katkıyı sağlayan Yüce Meclisimizdeki bütün milletvekillerine, teklifi hazırlayan Edip Özgenç arkadaşıma ve Turhan Güven arkadaşıma teşekkür ediyorum.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum :

20.5.1933 TARİHLİ VE 2197 SAYILI KANUNUN 1 İNCİ MADDESİNDE YER ALAN İÇEL ADININ MERSİN OLARAK DEĞİŞTİRİLMESİ HAKKINDA KANUN TEKLİFİ

MADDE 1. - 20.5.1933 tarihli ve 2197 sayılı Bazı Vilayetlerin İlgası ve Bazılarının Birleştirilmesi Hakkında Kanunun 1 inci maddesi 1 inci fıkrasında yer alan, "İçel ve Mersin vilayetleri birleştirilerek, merkezi Mersin olmak üzere 'İçel' vilayeti teşkil edilmiştir" hükmü "İçel ve Mersin vilayetleri birleştirilerek, merkezi Mersin olmak üzere 'Mersin' vilayeti teşkil edilmiştir" şeklinde değiştirilmiştir.

BAŞKAN - 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum :

MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - 2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum :

MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - 3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Son söz olarak, Hakkâri Milletvekilimiz Evliya Parlak?.. Yok.

İçel Milletvekilimiz Sayın Edip Özgenç; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Edip Bey, bütün gruplar adına konuşacaksınız; bütün gruplar destek verdi.

EDİP ÖZGENÇ (İçel) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; "İçel" isminin "Mersin" olarak düzeltilmesiyle ilgili sunmuş olduğumuz yasa teklifi, değerli milletvekillerimizin katkılarıyla yasalaşmış oldu. Bu yasa teklifini, tüm İçel Milletvekilleri, hepsi, konsensüs halinde, İçelli, Mersinli, Silifkeli, Mutlu, Gülnarlı, Tarsuslu tüm sivil toplum örgütleri, değerli basın mensupları, belediye başkanları ve başta değerli bakanlarımız Sayın İstemihan Talay, İçişleri Bakanımız Rüştü Kâzım Yücelen, Ulaştırma eski Bakanımız Enis Öksüz ve tüm İçel Milletvekili arkadaşlarımız, hemşerilerimizin, sivil toplum örgütlerinin, ticaret erbabının ve tüm Mersinli hemşerilerimizin duygu ve düşüncelerine mazhar olarak hazırladık...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Turhan Güven Beyi unuttunuz; Turhan Güven yok mu?!

BAŞKAN - Sayın Turhan Güven'i unutmayınız.

EDİP ÖZGENÇ (Devamla) - Turhan Güven kardeşimiz, tabiî, İçel Milletvekili olarak o da, söz konusu yasanın...

TURHAN GÜVEN (İçel)- Abi... Abi...

EDİP ÖZGENÇ (Devamla) -Değerli Akif Serin arkadaşımız, keza, aynı şekilde ifade etmiştir. Bu yasa teklifinin hazırlanmasında emeği geçen tüm belediye başkanlarımıza, muhtarlarımıza, belediye meclis üyelerine, başkanvekillerine teşekkürlerimi, burada, huzurunuzda arz ediyorum. Tüm Meclis üyesi arkadaşlarımızın bu konuyla ilgili göstermiş oldukları anlayışa huzurlarınızda teşekkür ediyorum.

Bu değişikliğin, ülkemize, milletimize ve başta bölgemize hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.

Tekrar teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Özgenç.

Teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Teklife destek veren tüm siyasî parti gruplarına, biz de Başkanlık olarak teşekkür ediyoruz; Mersinlilere, İçişleri Bakanlığımıza ve Türkiye'ye hayırlı ve uğurlu olmasını diliyoruz.

Sayın milletvekilleri, biliyorsunuz, çalışma süremiz 19.00'da bitecek, az bir zamanımız kaldı; alınan karar gereğince, Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu hakkındaki Meclis soruşturması komisyonu raporu ile diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 25 Haziran 2002 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati : 18.46

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.