DÖNEM : 21 YASAMA YILI : 4 T. B. M. M. TUTANAK
DERGİSİ CİLT : 99 116 ncı
Birleşim 20 . 6 . 2002 Perşembe İ Ç İ N D E K İ L E R I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. – GELEN KÂĞITLAR III. – YOKLAMALAR IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR 1. – İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın, Bağ-Kur çalışanlarının
sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması 2. – Adana Milletvekili İsmet Vursavuş'un, Çukurova çiftçisinin
sorunlarına, buğday taban fiyatlarına, ikinci üretim mısır ürününde görülen
hastalığa ve bu konularda alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı
konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'in cevabı 3. – Trabzon Milletvekili Şeref Malkoç'un, fındık üreticilerinin
sorunlarına ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması B) TEZKERELER VE ÖNERGELER 1. – Turizm Eski Bakanı İbrahim Gürdal hakkında, Danıştay İdarî Dava
Daireleri Genel Kurulunca verilen karara ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1117) 2. – Devlet Eski Bakanı Yüksel Yalova hakkında, Danıştay 5 inci
Dairesince verilen karara ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1118) 3. – Çin Halk Cumhuriyeti Ulusal Halk Kongresi Daimi Komitesi Başkanı Li
Peng'in resmî davetine icabetle bu ülkeye gidecek olan TBMM Başkanı Ömer
İzgi'nin beraberindeki Parlamento heyetinde yer alacak milletvekillerine
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1119) V. – ÖNERİLER A) DANIŞMA KURULU ÖNERİSİ 1. – Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu hakkında kurulan (9/5) esas
numaralı Meclis Soruşturması Komisyonunun 18.6.2002 tarihinde dağıtılan 878
sıra sayılı raporunun, gündemin Meclis soruşturması raporları kısmına
alınmasına, rapor üzerindeki görüşmelerin 25.6.2002 Salı günkü birleşimde
yapılmasına, görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına
ve bu birleşimde sözlü soruların görüşülmemesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi
VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1. – İzmir Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili
Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili
Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep
Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili
Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve
İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu
(2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı :
527) 2. – Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri Personeli Eğitim Merkezleri
Kanunu Tasarısı ve Adalet ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/744) (S.
Sayısı : 786) 3. – Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Anayasa Komisyonu Raporu (1/777) (S. Sayısı : 557) 4. – Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Teşkilât ve Görevleri
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/886) (S. Sayısı : 827) 5. – Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433) 6. – Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş ve Üç
Arkadaşının Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları
(1/755, 1/689, 1/699) (S. Sayısı : 666) 7. – Türkiye İş Kurumu Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname; Türkiye İş Kurumu Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/754, 1/692) (S. Sayısı : 675) 8. – Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar
Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun
Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları
raporları (1/756, 1/691) (S. Sayısı : 676) 9. – Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/753,
1/690) (S. Sayısı : 685) 10. – Gümrük Müsteşarlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında 485 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ile Gümrük Müsteşarlığının Teşkilât ve Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Bazı Hükümlerinin Değiştirilmesine Dair
541 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/209,
1/228) (S. Sayısı : 861) 11. – Millî Savunma Bakanlığı ile Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri
Komutanlıklarına Bağlı Kurumlarda Döner Sermaye Teşkili ve İşletilmesine
İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma ve
Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/812) (S. Sayı-sı : 746) 12. – Kütahya Milletvekili Emin Karaa'nın, Avukatlık Kanununa Bir Geçici
Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi, İzmir Milletvekili Mehmet Özcan'ın, 4667
Sayılı Avukatlık Kanununa Ek Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi,
Denizli Milletvekili Salih Erbeyin'in, 1136 Sayılı Avukatlık Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair 2.5.2001 Tarih ve 4667 Sayılı Kanunun 97 nci
Maddesine Bir cümle İlave Edilmesine Dair Kanun Teklifi, Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın,
Avukatlık Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ile Manisa Milletvekili Bülent Arınç'ın, 4667 Sayılı
Avukatlık Kanununa Ek Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ve Adalet
Komisyonu Raporu (2/950, 2/877, 2/921, 2/928, 2/944) (S. Sayısı : 864) 13. – Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Topluluğu Arasında Türkiye
Cumhuriyetinin Topluluk Programlarına Katılmasının Genel İlkeleri Hakkında
Çerçeve Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/965) (S. Sayısı : 856) 14. – İçel Milletvekilleri Edip
Özgenç, Akif Serin ve Turhan Güven'in, 20.5.1933 Tarih ve 2197 Sayılı Kanunun 1
inci Maddesinde Yeralan İçel Adının Mersin Olarak Değiştirilmesi Hakkında Kanun
Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin
Önergesi (2/332) (S. Sayısı : 612) VII. – SORULAR VE CEVAPLAR A)YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1. – Gaziantep Milletvekili Nurettin Aktaş'ın, Gaziantep-Nizip Organize
Sanayi Sitesi Projesine ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan
Tanrıkulu'nun cevabı (7/7333) 2. – Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, İstanbul Üniversitesi
Rektörünün Sarıyer-Zekeriyaköy'deki villasına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı
Sümer Oral'ın cevabı (7/7402) 3. – Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in; Son beş yılda yapılan müşavir atamalarına, Son beş yılda yapılan bürokrat atamalarına, İlişkin soruları ve Dışişleri Bakanı İsmail Cem'in cevabı (7/7438, 7479) 4. – Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın, Türkçe Sözlüğün yayın
hakkına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Devlet
Bahçeli'nin cevabı (7/7499) 5. – Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın; Sebze ve meyve üretiminde hormon ve tarım ilaçları kullanımına, – Konya Milletvekili Özkan Öksüz'ün; Tarımsal faaliyetlerin desteklenmesine ve kota uygulamasına, İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'in
cevabı (7/7537, 7553) 6. – Bursa Milletvekili Ahmet Altan Karapaşaoğlu'nun, Bursa'da 2001 yılı
yatırım programından çıkarılan projelere ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli'nin cevabı (7/7540) 7. – Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, kiralık arazi
verilmeyen Şanlıurfa Oymaklı mezrasındaki çiftçilerin mağduriyetine ilişkin
sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'in cevabı (7/7574) 8. – Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun; Adıyaman'da yürütülen projelere, Adıyaman'da hayvancılığın geliştirilmesine yönelik projelere, İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'in
cevabı (7/7582, 7583) 9. – Hatay Milletvekili Mustafa Geçer'in, KPSS ücretlerine ve DMS
sınavını kazananlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Recep Önal'ın
cevabı (7/7626) 10. – Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın, Kırıkkaleli çiftçilere
yapılan doğrudan gelir desteğine ilişkin sorusu ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf
Gökalp'in cevabı (7/7672) I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak iki oturum yaptı. Genel Kurulu ziyaret eden Bulgaristan-Türkiye Parlamentolararası Dostluk
Grubu Başkanı Ivan Iskrov ve beraberindeki heyete, Başkanlıkça "Hoş
geldiniz" denildi. İzmir Milletvekili Güler Aslan, 2005 yılında İzmir'de düzenlenecek olan
Dünya Üniversitelerarası Spor Oyunlarına ve İzmir İlinin sorunlarına ilişkin
gündemdışı bir konuşma yaptı. Karabük Milletvekili Mustafa Eren'in, Kardemirin sorunlarına ve çözüm
önerilerine ilişkin gündemdışı konuşmasına Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu, Manisa Milletvekili Bülent Arınç'ın, Soma İlçesindeki termik santralda
ve kömür üretiminde yaşanan sorunlara ve alınması gereken önlemlere ilişkin
gündemdışı konuşmasına Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Zeki Çakan, Cevap verdi. Kocaeli Milletvekili Osman Pepe ve 19 arkadaşının, İzmit Büyükşehir
Belediyesi İzmit Kentsel ve Endüstriyel Su Temin Projesiyle ilgili iddiaların
araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/293)
Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve
öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı. Bayındırlık ve İskân Bakanı Abdülkadir Akcan'ın, Suriye'ye yaptığı resmî
ziyarete iştirak eden milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi; TBMM'nin 13.3.2002 tarihli ve 735 sayılı kararı ile 30 Mart 2002 günü
saat 17.00'den geçerli olmak üzere 4 ilde dört ay süreyle uzatılan olağanüstü
halin Hakkâri ve Tunceli İllerinde 30 Temmuz 2002 günü saat 17.00'den geçerli
olmak üzere kaldırılmasına, Diyarbakır ve Şırnak İllerinde 30 Temmuz 2002 günü
saat 17.00'den geçerli olmak üzere dört ay süreyle uzatılmasına ilişkin
Başbakanlık tezkeresi, yapılan görüşmelerden sonra; Kabul edildi. 20 Haziran 2002 Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime
19.26'da son verildi.
II. – GELEN KÂĞITLAR No. :164 20.6.2002
PERŞEMBE Tasarılar 1. – Askerî Hâkimler Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı (1/1010) (Millî Savunma ve Adalet Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi : 12.6.2002) 2. – Turizm Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında
Kanun Hükmünde Kararnamenin Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı (1/1011) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.6.2002) Teklifler 1. – Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman'ın; Güneydoğu
Anadolu Projesi (GAP) Dahilindeki İllerde İstihdam Yaratılması ve Yatırımların
Teşvik Edilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/992) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi :
11.6.2002) 2. – Ardahan Milletvekili Saffet Kaya'nın; Köprülü
Adıyla Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifi (2/993) (İçişleri ve Plan ve
Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.6.2002) 3. – Ardahan Milletvekili Saffet Kaya'nın; Ortakent Adıyla
Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifi (2/994) (İçişleri ve Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.6.2002) 4. – Ardahan Milletvekili Saffet Kaya'nın; Hoçuvan
Hasköy Adıyla Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifi (2/995) (İçişleri ve
Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.6.2002) 5. – Rize Milletvekili Mehmet Bekaroğlu ve 5
Arkadaşının; Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunun Bir
Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifi (2/996) (Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor ve Anayasa Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi : 13.6.2002) Sözlü Soru
Önergesi 1. – İzmir Milletvekili Mehmet Özcan'ın, özelleştirme
kapsamında 20 Haziran 2002 tarihi itibariyle kapatılacak fabrikalara ilişkin
Devlet Bakanından (Yılmaz Karakoyunlu)
sözlü soru önergesi (6/1933) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.6.2002) Yazılı Soru
Önergeleri 1. – İstanbul Milletvekili Zafer Güler'in, Karayolları
Genel Müdürlüğünün bağlı olduğu Bakanlığa ilişkin Bayındırlık ve İskân
Bakanından yazılı soru önergesi (7/7782) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.6.2002) 2. – Bitlis Milletvekili Yahya Çevik'in, Bitlis ve
Van'da askerlik yapanların ulaşım sorunlarına ilişkin Millî Savunma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/7783) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.6.2002) 3. – Rize Milletvekili Mehmet Bekaroğlu'nun, İçel
Emniyet Teşkilâtı personeline yapılan ödüllendirmeye ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/7784) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.6.2002) 4. – Hatay Milletvekili Mustafa Geçer'in, transit yakıt
kararnamesinin gecikmesine ve deniz taşımacılığındaki vergilendirmeye ilişkin
Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/7785) (Başkanlığa geliş tarihi :
18.6.2002) BİRİNCİ
OTURUM Açılma Saati
: 15.00 20 Haziran
2002 Perşembe BAŞKAN :
Başkanvekili Yüksel YALOVA KÂTİP ÜYELER
: Mehmet BATUK (Kocaeli), Cahit Savaş YAZICI (İstanbul) BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 116 ncı
Birleşimini açıyorum. Sayın milletvekilleri, Amerika Birleşik Devletlerinde
öğrenimlerini sürdüren gençlerimiz, Atatürk'ün Meclisine, Yüce Meclise şeref
vermişlerdir; kendilerine hoş geldiniz diyoruz ve üstün başarılar diliyoruz.
(Alkışlar) TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, yoklama yapılmasını
istiyoruz. III. –
YOKLAMA BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağız. Yoklama için 5 dakika süre vereceğim. Sayın
milletvekillerinin, oy düğmelerine basarak Genel Kurul salonunda bulunduklarını
bildirmelerini; bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen
milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden yardım
istemelerini; buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını,
teknik personel aracılığıyla, 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum. Yoklama işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN - Sayın Grup Başkanvekillerinin müşterek bir
önerisi olacak mı acaba?.. NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) - 10 dakika... BAŞKAN - 15.30'da toplanmak üzere, birleşime ara
veriyorum. Kapanma Saati
: 15.08 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati:
15.30 BAŞKAN :
Başkanvekili Yüksel YALOVA KÂTİP ÜYELER:
Mehmet BATUK (Kocaeli), Cahit Savaş YAZICI (İstanbul) BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 116 ncı
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum. III. –
YOKLAMA BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağım. Yoklama için 5 dakika süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin, oy düğmelerine basarak
salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme
giremeyen milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden yardım
istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerinse, yoklama pusulalarını
teknik personel aracılığıyla 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum. Yoklama işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN - Toplantı yetersayısı vardır, görüşmelere
başlıyoruz. Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden önce, 3
arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim. Gündemdışı ilk söz, Bağ-Kur çalışanlarının sorunlarıyla
ilgili söz isteyen İzmir Milletvekili Işılay Saygın'a aittir. Buyurun Sayın Saygın. (ANAP sıralarından alkışlar) IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR 1. – İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın,
Bağ-Kur çalışanlarının sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması IŞILAY SAYGIN (İzmir) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Bağ-Kur çalışanlarının içerisinde bulunduğu durum hakkında
gündemdışı söz almış bulunuyorum. Bağ-Kur çalışanlarının sorunlarını anlatmama
imkân tanıyan Meclis Başkanımız Sayın Yüksel Yalova'ya candan teşekkür ediyor;
bu vesileyle, Yüce Meclisin siz değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum. Bildiğiniz gibi, Anayasamızın 60 ıncı maddesinde yer
alan "Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Devlet, bu güvenliği
sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar" emredici hükmü
gereğince kurulan sosyal güvenlik kurumları, Sosyal Sigortalar Kurumu
Başkanlığı, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü, Bağ-Kur Genel
Müdürlüğü ve işsizlik sigortası uygulamasıyla yükümlü olan Türkiye İş Kurumu
Genel Müdürlüğüdür. Sosyal güvenlik kurumu olarak Anayasada dayanağını
bulan Sosyal Sigortalar Kurumu, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı çalışanları, aynı işi
yapan, aynı mesuliyeti taşıyan kişiler olmasına rağmen, bu kurumlarda çalışan
personele yapılan ödemeler arasındaki eşitsizlik, hayret verici durumdadır. Sosyal Sigortalar Kurumu çalışanlarına 1993 senesinden
itibaren ödenmeye başlanan ek ödemelerin, diğer bir sosyal güvenlik kurumu olan
Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı çalışanlarına da 1.1.2002 tarihinden
itibaren ödenmeye başlanmasıyla, araştırdığımızda ortaya çıkan tabloda,
Bağ-Kur'da çalışan bir memur 300 000 000 TL'sı alırken, Sosyal Sigortalar
Kurumu Başkanlığındaki aynı memur 500 000 000 TL, Emekli Sandığındaki aynı
memur da 400 000 000 TL aylık almaktadır. Bu adaletsizliğin giderilebilmesi için, yaklaşık bir ay
önce, 22.5.2002 tarihinde, Genel Kurul gündeminde bulunan kademeli geçiş
süreciyle ilgili yasa tasarısı görüşmeleri esnasında yanan umut ışığı sonucu
konunun tek maddelik bir kanun tasarısı olarak düzenlenerek Genel Kurul
gündemine getirilmesi halinde, derhal yasalaşmasının sağlanacağı sözü verilmiş
ve bu kürsüden ifade edilmiş olması nedeniyle, vakit kaybedilmeksizin, iki gün
sonra, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca yasa taslağı Başbakanlığa
gönderilmiş olmasına rağmen, bugüne kadar Yüce Meclise intikal etmemiş ve
Bağ-Kur çalışanları yine boynu bükük bırakılmıştır. Personel sıkıntısı içerisinde hizmet vermeye çalışan bu
kurumda, bu ücretle personel tutma imkânı kalmamış, çalışan personel de maruz
kaldıkları haksızlık ve eşitsizlik karşısında, aile bireyleriyle birlikte, biz
parlamenterlere ulaşabilme çabası içerisine girmişlerdir. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bugün, Bağ-Kur,
Türkiye genelinde sigortalısı, emeklisi, hak sahipleri, dul ve yetimiyle olmak
üzere, toplam 14 000 000'u geçkin insana hitap etmektedir. Bağ-Kur, sadece emekli maaşı veren bir sosyal güvenlik
kuruluşu değil, aynı zamanda, bugün için zor ve pahalı bir sağlık hizmetini de,
Türkiye genelinde sadece 4 500 personelle yürütmeye çalışan bir sosyal güvenlik
kuruluşudur. Bu gerçeklerden olaya baktığımızda 8 Kasım 1998 tarihinde
yayımlanan 4386 sayılı Kanunla, tarım kesiminde çalışan köylümüz ve
çiftçilerimize de, 1.9.1999 tarihinden itibaren sağlık hizmetlerinin ücretsiz
verilmeye başlanması üzerine, Bağ-Kurun iş yükünün sürekli arttığını hepimiz
bilmekteyiz. Bağ-Kurda çalışan personelin, acil olarak, ücret
açısından mağduriyetinin giderilmesi gerektiğine inanıyorum. Bağ-Kur
çalışanlarının tazminatla ilgili umutları 1993 yılında başlamış ve bu, bugüne
kadar sonuçlanamamıştır. Tüm yurtta, 4 500 çalışanı ve aile efradıyla birlikte
20 000 insanımızın mutluluğu için, bu işin 57 nci cumhuriyet hükümetinin ve siz
saygıdeğer milletvekillerinin katkısıyla sonuçlandırılarak, mevcut
adaletsizliğin biteceğine inanıyorum. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; on seneye yakın
bir süredir 60 000 SKK çalışanı, 70 000 Maliye Bakanlığı ve Emekli Sandığı
çalışanına yapılan bu ödemeler, 4 500 Bağ-Kur çalışanından niçin
esirgenmektedir? Her şeyden önemlisi, böyle bir eşitsizlik ve haksızlığın giderilebilmesi için, bu insanların, Meclis
iradesi dışında başvurabilecekleri bir yol olmadığına göre, sizleri, hepimizin
hizmet beklediği bu personelin sorunlarına duyarlı olmaya davet ediyor, bu
duygularla hepinizi saygıyla selamlıyorum. (ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Çok teşekkür ediyoruz Sayın Saygın. Gündemdışı konuşmaya yanıt vermek isteyen sayın
bakanımız?.. Yok. Gündemdışı ikinci söz, Çukurova çiftçisinin sorunları,
buğday tabanfiyatları, alımı ile ikinci üretim mısırda görülen hastalıkla
ilgili söz isteyen, Adana Milletvekili İsmet Vursavuş'a aittir. Buyurun Sayın Vursavuş. (DSP sıralarından alkışlar) 2. – Adana Milletvekili İsmet
Vursavuş'un, Çukurova çiftçisinin sorunlarına, buğday tabanfiyatlarına, ikinci
üretim mısır ürününde görülen hastalığa ve bu konularda alınması gereken
önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf
Gökalp'in cevabı İSMET VURSAVUŞ (Adana) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Yaklaşık üç hafta önce, Yüce Meclisimizde konuşma
yaparak, gerek ilk hasada başlayan Çukurova çiftçisinin gerekse diğer
çiftçilerimizin ürün fiyatlarının değerinin TMO tarafından gecikmeden
belirlenmesini; diğer yandan, çiftçinin tüccara bağlı kalmaması için, emaneten
de olsa buğday ve arpasının alınmasını, onların temsilcisi olarak dile
getirecektim. Buğday ve arpa hasadı Çukurova'da tamamlanalı yaklaşık 15 gün
kadar oldu. Çiftçimizin sorunlarının geç de olsa gündeme gelmesi için bugün söz
verdiklerinden dolayı Sayın Başkana minnettar olduğumu ayrıca belirtmek
istiyorum. 2001 yılında 164 000 TL olarak açıklanan buğday
tabanfiyatı yetersiz olmasına rağmen, çiftçimiz sabırla, bu sene fiyatta biraz
daha tatmin edici rakam beklemekteydi. Sayın milletvekilleri, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı TMO
Genel Müdürlüğünün 2002-2003 dönemi hububat ürünü alım-satımı aylar ve ürün
grupları itibariyle belirlenmiştir; bunun detayını belirtmek istemiyorum.
Çukurova çiftçilerimizin sorunlarını dile getirmek için kendileriyle devamlı
bilgi alışverişinde bulunduğum Çukurova Çiftçi Birliği Başkanı Sayın Cumali
Doğru, Ceyhan Ziraat Odası Başkanı Sayın Yavuz Tezcan ve diğer ilgililerle
görüşmemde, ürünlerinin TMO tarafından bekletilmeden alınmasını ve peşin ödeme
yapılmasını istemekteydiler. Burada şunu belirtmek istiyorum: TMO'nun hububat
alımında belirlediği fiyat, maalesef, piyasa fiyatının altında kalmıştır. Şöyle
ki, fiyat açıklanmadan önce, Çukurova buğdayı olan kırmızı ve beyaz yarı sert
buğday serbest piyasada 230 000 - 260 000 TL'den alıcı bulmuştur; TMO'nun
fiyatı ise maalesef, 211 600 TL'dir. Girdilerinin yüksek oluşu nedeniyle,
çiftçimiz, Batı ülkelerinde olduğu gibi devlet desteğini beklemektedir. TMO'nun
fiyatı geç açıklamasının çiftçimizin işine yaradığını burada özellikle
belirtmek istiyorum; çünkü, elinde hemen hemen fazla bir ürün kalmadı. 2002
yılında verilen dekara 10 000 000 TL'nin dahi çiftçimize moral ve destek
olduğunu, onlarla görüşmelerimde izledim. Bunun devamında ve diğer girdilerinde,
mazot, ilaç, gübre ve kredi faizlerinde düşük faiz uygulamasının yapılmasında
sonsuz yarar olacağını ve çiftçiyi içinde bulunduğu sıkıntıdan kurtaracağını
takdir edersiniz. Şunu da belirtmek isterim: Çiftçi borçlarında
hükümetimizin geri ödemede göstermiş olduğu uygulamadan memnundurlar. Yılların
birikmiş sorunlarının halledilmesi, yerinde bir uygulama olmuştur. Yaklaşık 78
000 üreticinin 134 trilyon TL borcunun ülke genelinde yeniden yapılandırılmış
olması olumlu sonuç getirecektir. Bu arada, 30 000'i aşkın icra aşamasındaki
kredi ilişkisi normal ödeme planına bağlanmıştır. Kısaca üzerinde duracağım ikinci konu; ciddiyet arz
eden ve Adana İlinde 2001 yılında ikinci ürün olarak ekilen 900 000 dekarlık
üretim alanının yaklaşık 164 000 dekarında, Osmaniye'de ise 10 000 dekarında,
2001 yılı temmuz sonu ile ağustos başına doğru, mısır bitkilerinde gelişme
gerilikleri, sararma, bodurlaşma, kızarma, yapraklarda tırtıl ve yoğun kılcal
kök üretimi sonucu, mısır bitkisi, püskül oluşturmadan yok olup ölmüştür. Bazı
tarlalarda da hem hastalığın düşük şiddetli olması hem de çiftçilerin sulama,
gübreleme gibi aşırı bakımı nedeniyle, mısır bitkisi, generatif devreye
girmişse de bunlardan da normal ürün alınamamıştır. Bu durum, üç yıl önce,
Osmaniye'de, hafif şiddette, az alanda görülmüştür. 2001 yılında özellikle
Ceyhan Nehri havzasındaki alanlarda çok şiddetli bir seyir takip ederek çoğu
tarlalar üretici tarafından sürülmüş, zarar, trilyonları bulmuştur. Konu,
Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümü öğretim üyeleri
tarafından gerek arazi gerekse laboratuvar çalışmaları sonucu incelenmiş, bu
hastalığın, olasılıkla, spiroplasma kunkelli, yani, bodurlaşma hastalığı olduğu
tahmin edilmiştir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) İSMET VURSAVUŞ (Devamla) - Bu hastalık 2002 yılı, ekim
alanlarında da büyük ölçüde etkisini gösterecektir; şimdiden önlem almak
zorundayız. 2001 yılında milyonlarca dolarlık üretim kaybına neden olan bu
hastalığın, eğer tedbir alınmazsa, büyük alanlara yayılma tehlikesi
bulunmaktadır. Mısır ithalatı yapan ülkemiz açısından da kötü sonuçlar
doğuracak ve çiftçimiz daha büyük kayıplara uğrayacaktır. İkinci ürün mısır
üreticisi çiftçimiz geçen yıl uğradığı büyük kayıplarının yanında, bu sene
Tarım Bakanlığınca önlem alınmasını ve kendilerine destek olunmasını
beklemektedir. Yine, mısır ithalat fonunun, 15 Temmuz 2002 tarihine kadar
açıklanması ve geciktirilmemesi üreticilerimizin yararına olacaktır. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Adana, bulunduğu
Çukurova Bölgesinin temel özelliği nedeniyle ülkemiz tarımının lokomotifidir,
candamarıdır. Ekilebilir verimli tarım alanları, tarımsal ürün çeşitliliği ve
uygun iklimi nedeniyle ülkemizin birçok bölgesine göre avantajlı bir
konumdadır. Bu olumlu koşulları iyi değerlendirmek için, insan için beslenmek
olan ve temelini tarımın oluşturduğu bu sektöre devletimizin gereken destek ve
yardımının zamanında yapılmasını, ürün bedellerinin peşin ve değerinde
verilmesini bekliyor, hepinize çiftçilerimiz adına saygılar sunuyorum. (DSP, MHP
ve ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Vursavuş. Gündemdışı konuşmaya yanıt vermek üzere, Tarım ve
Köyişleri Bakanımız Prof. Dr. Hüsnü Yusuf Gökalp söz istemiştir. Buyurun Sayın Bakanım. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından
alkışlar) TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adana Milletvekili Sayın İsmet
Vursavuş'un, Çukurova çiftçilerinin sorunları ve özellikle hububat tabanfiyatı
ve Çukurova'da mısırda görülen hastalıklarla ilgili yapmış olduğu gündemdışı
konuşmaya cevap vermek üzere söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkan, özellikle 2002-2003 dönemi hububat
piyasasında Toprak Mahsulleri Ofisinin görevi konusunda bilgi vermeden önce,
genel bazı politikalara değinmek ve daha önceki dönemlerde yapılan çalışmaları
da, bugünkü uygulamalara ışık tutması ve örnek olması açısından tekrarlamak
istiyorum. Genelde, Toprak Mahsulleri Ofisi, önceki yıllarda hasat
döneminde ortaya konulan bazı politikalar sonucunda, aslî görevi olan piyasayı
düzenleyici tedbirler almak yerine, bankalardan yüksek faizle borç alarak, ne
pahasına olursa olsun tüm ürünleri almayı amaçlamıştır. Toprak Mahsulleri
Ofisinin hububat piyasalarına yönelik uzun vadeli, şeffaf politikalar
uygulayamaması, özel sektörün önünü görememesine neden olmuş; özel sektör,
üreticiden doğruda alım yapma yerine, Toprak Mahsulleri Ofisinin depolarından
alım yapmayı tercih etmiştir. Böylece, özel sektörün olmadığı piyasada,
fiyatlar, yalnızca Toprak Mahsulleri Ofisi alım fiyatlarına göre belirlenmiş ve
bu da, çoğu zaman, piyasa fiyatının altına düşmüş; hasat döneminde alım
merkezleri önünde uzun kuyruklar oluşmuş; Toprak Mahsulleri Ofisi, malî
bakımdan büyük sıkıntıya düşmüş; ürün bedelleri, çoğu yıllarda, üreticilere
aylar sonra ödenmiş ve yüksek enflasyon karşısında alacağı para erimiştir.
Ayrıca, stoklanan ürün, zamanında satılamamış; stoklar, yüklü miktarda, sonraki
yıllara devretmiştir. Aslında, piyasa düzenleyici olması gereken Toprak
Mahsulleri Ofisinin politikaları aynen şöyle olmuştur: Hasat döneminde çok alım
yapıyoruz diye çiftçiye göz kırpılmış; bankalara, ne paran varsa, maliyeti
önemli değil, ver bana denmiş; hasat döneminde çiftçiden ürün almayan sanayici
ve tüccara da, bekle beni, iki ay sonra ucuza satacağım mesajı verilmiştir. Sonuç olarak, Toprak Mahsulleri Ofisinin, bir kilogram
buğday alacak gücü kalmamış; 1999 yılına geldiğimizde -bu rakama dikkat
edilmesini özellikle arz ediyorum- Toprak Mahsulleri Ofisi, bir günde 6,3
milyon dolar, yani bugünkü kurla, günde 10 trilyon faiz öder duruma gelmiştir.
Bu durum, bir başka açıdan şöyle de ifade edilebilir: Toprak Mahsulleri
Ofisinin yıllık ödediği faiz, çiftçiden aldığı ürün bedelinin katbekat üstüne
çıkmış, bu faiz de çiftçiye verilen destek hanesine yazılmıştır. Değerli Başkan, sayın milletvekilleri; bu durumda, 57
nci hükümet olarak ne yaptık; 2 milyar dolara dönen Toprak Mahsulleri Ofisinin
yükü, 300 000 000 dolara indirilmiştir. 1998 yılında, 1999 yılında kendisini 2
milyar dolara çeviren Toprak Mahsulleri Ofisi, bugün, kendisini 300 000 000
dolarla çevirmektedir. 400 000 000 dolara varan yıllık faiz gideri, geçtiğimiz
yıl, yalnız ve yalnız 16 000 000 dolara düşürülmüştür. 1998-1999 yılında 400
000 000 dolar faiz ödemiştir alımlar için, geçtiğimiz yıl ödediği faiz yalnız
ve yalnız 16 000 000 dolardır; yani, 21 kez daha aşağı çekilmiştir. Böylece,
Toprak Mahsulleri Ofisinin kasasından çıkan para, çıkarcılara değil, rantiyeye
değil, gerçek üretici olan çiftçiye gitmiştir. Desteklerimiz, kâğıt üzerinde
hayalî desteklerden çıkarılarak, çiftçinin eline ulaşan gerçek destekler haline
getirilmiştir. Burada şunun da sorgulanması gerekmektedir: Son üç
yıldır, Toprak Mahsulleri Ofisine sattığı malın bedelini zamanında alamadım
diyen bir tek çiftçi gösterebilir misiniz? Son üç yıldır, Toprak Mahsulleri
Ofisine malımı götürdüm, kuyrukta saatlerce bekledim diyen tek bir üretici var
mıdır? 1995 yılında, zamanın hükümeti, hububat fiyatlarını 31 Ağustos tarihinde
açıkladığında -sormak gerekli- eylül ayında hasat edilmemiş kaç tarla kalmıştı
Türkiye'de? Sayın konuşmacı, Toprak Mahsulleri Ofisinin fiyatlarının
belirlenmesinde biraz geç kalındığını söyledi. Biz, kararnameyi 15 Mayısta
Bakanlar Kuruluna arz ettik; ama, kararnamenin çıkması zaman aldı, elden takip
ettik ve haziran ayının ikinci haftasında çıkardık. Türkiye'de, üç yıldır,
mayıs ayının ortasında hazırladığımız kararnameler, hasadın yoğunlaşmaya
başladığı haziran ayında çıkmaktadır. Bu zaman diliminde de, kararnamenin
yayımlanmasından önce de çiftçinin mağdur edilmemesi için, Toprak Mahsulleri
Ofisinin tüm alım yerleri açıktır ve emanet usulü alımlar yapılmaktadır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; herkesin bildiği
gibi, hükümetimiz bir dizi yapısal reform gerçekleştirmektedir. Hububat
fiyatlarına da makro ekonomik açıdan bakmak gereklidir; yalnız ve yalnız, o gün
açıklanan arpanın veya buğdayın fiyatından bakıldığı zaman, tarıma bir bütün
olarak bakma imkânımız olmaz. Tarım alanında yapılan en önemli reformlardan birisi,
üreticiye doğrudan ulaşılması amacıyla destekleme sisteminde yaptığımız
değişikliktir. Bunun en önemli ve birinci aşaması da, doğrudan gelir desteği
ödemesine geçilmiş olmasıdır. 2001 yılında doğrudan gelir desteği ödemesi için,
içinde bulunduğumuz bu yıl 1 katrilyon 176 trilyon lira para direkt köylünün
eline ulaşmıştır. Bu parayla çiftçimiz tohum, gübre, ilaç, mazot almış ve
hasadını rahatlıkla yapmıştır. 2002 yılı doğrudan gelir desteği ödemeleri de,
hasadı müteakip, bu yıl içerisinde yapılacaktır. Geçen seneye mahsup olmak üzere dekar başına verilen 10
000 000 Türk Lirasından -bugünkü konumuz buğday olduğu için- gelin buğday için
bir hesap yapalım. Bunun, ortalama verimi 230 kilogram/dekar aldığımızda, 1
kilogram buğdaya yansıması 44 000 liradır. Eğer 230 000'in üzerine 44 000 lira
da konduğu zaman, buğdayın fiyatı 274 000 liradır. Şunu dönüp dönüp söylüyorum,
köylümüzün hali çok iyi, köylü çok fazla alıyor değil; ama, bu ekonomik
imkânlar içerisinde köylüye vereceğimizin en fazlasını vermeye çalışıyoruz ve
rantiyeciye gitmeden, direkt köylünün eline verme çabası içerisindeyiz. Sayın milletvekilleri, 2000 yılından başlamak üzere
hububat üreticisi mahsulünü satmak için, Toprak Mahsulleri Ofisi işyerlerinin
hazır olduğunu devamlı surette görmüş; ama, daha iyi fiyatla tüccara ve
sanayiciye de satabileceğini anlamıştır; tüccar ve sanayici de, Toprak
Mahsulleri Ofisinin uyguladığı alış ve satış politikalarındaki şeffaflık
neticesinde geleceğini görme imkânına kavuşmuştur; ihtiyacı olan hububatı
üreticiden almanın kendileri için daha avantajlı ve kârlı olduğunu görmüş;
parasını, repoda ve bankada değil buğday alarak değerlendirmiştir. Toprak
Mahsulleri Ofisinin tüm alım yerleri açık tutulmuş, Toprak Mahsulleri Ofisine
gelen tüm üreticilerin ürünü alınmış, alım tutarının yarısı hemen, geri kalan
yarısı da yirmiüçüncü günü geçmemek kaydıyla ödenmiştir. Toprak Mahsulleri
Ofisi, 2001 ve 2002 yıllarında buğday ve un piyasalarını regüle edecek miktarda
alım yapmıştır. Toprak Mahsulleri Ofisi, aslî fonksiyonlarını yerine getirmiş,
çiftçinin karagün dostu olmuştur. Toprak Mahsulleri Ofisi olarak hiçbir zaman
tekel bir kuruluş olmayı düşünmedik ve piyasayı regüle etme amacını devamlı, en
önde tuttuk. Tekrar vurgulamak gerekirse, Toprak Mahsulleri Ofisi,
stoklarını dengeli olarak kullanarak un ve ekmek fiyatlarındaki
spekülasyonları, fiyatların gereğinden fazla artmasını ve tüketicinin zarar
görmesini önlemiştir. Tüm bu faaliyetler yürütülürken, Toprak Mahsulleri
Ofisinin genel yapısında çok büyük düzelme ve yenilikler yapılmış; aynı
zamanda, kamu finansmanı açısından da önemli gelişmeler sağlanmıştır. Toprak
Mahsulleri Ofisi yine üreticiden alım yapmaktadır. Tarım il ve ilçe
müdürlükleri ve ziraat odalarından üretim belgesi alan üreticilerin tüm
ürünleri Toprak Mahsulleri Ofisince satın alınmaktadır; ayrıca, borsalardan da
hububat alımı yapılmaktadır. Eskiden buğday fiyatları lüks lobilerde, şaşaalı
toplantılarda açıklanır, buğday fiyatını şu kadar artırdık diye seçmene mesaj
göndermeye çalışılır, bunun arkası da gelmezdi; köylüler buna şahittir. Otel
odasından açıklanan fiyat, Konya Ovasına ulaşmazdı. Çiftçiye "malın
kalitesiz" denilirdi. Şimdi de, biz bu çiftçimizle beraberiz ve buğday
fiyatıyla, doğrudan gelir desteği ödemesiyle, Ofisimizle, çiftçimizi, oy ve
para tüccarlarının elinde oyuncak olmaktan kurtarıyoruz. Toprak Mahsulleri Ofisi, alım fiyatlarıyla birlikte,
Aralık 2002 sonuna kadarki satış fiyatlarını da ilan etmiştir. Ofisin satış
fiyatlarını gören tüccar ve sanayici, üreticiden mal almak için rekabet
içerisine girmiştir; bu nedenle de, piyasa fiyatları Toprak Mahsulleri Ofisinin
belirlediği garanti fiyatlarının üzerinde seyretmektedir; çünkü, biz burada
garanti fiyatını açıklamak istiyoruz, eşik fiyat açıklamak istiyoruz ve
piyasayı daha da yukarıda tutmak aslî amacımızdır. Geçtiğimiz yıl, kilogram fiyatı 2 000 000 liraya ulaşan
pirinci de, tüketici halkımız, enflasyona rağmen, bugün çok daha ucuza
yiyebiliyorsa, bunun nedenini de sormak gerekir. Nedeni de, Toprak Mahsulleri
Ofisinin, piyasaları tüketici halk lehine ayarlaması ve müdahale etmesidir. Sayın Başkan, bizim yaptığımız en önemli işlerden
birisi de, piyasalara verdiğimiz güvendir. Örneğin, 1996 yılının son çeyreğinde
un ve ekmek fiyatları konusu gündeme oturduğunda, zamanın iktidarı telaşa
kapılmış ve Toprak Mahsulleri Ofisi buğday satış fiyatlarını indirmiştir. Kasım
1996'da 26 750 Türk Lirası/kilogram olan buğday fiyatı yüzde 16 azaltılarak, bu
milletin zararına, 22 500 Türk Lirası/kilograma inmiş, buna rağmen, ekmek
fiyatlarında 5 kuruş dahi indirim yaşanmamıştır; ama, ne oldu biliyor musunuz;
devlete güvenerek piyasalara girip buğday alan tüccar ve sanayici zarara
uğradığından, 2000 yılına kadar piyasalara girmemiş ve bütün yük Toprak
Mahsulleri Ofisinin üzerine binmiştir. Aslında, burada zararlı çıkan da
üreticimiz olmuştur. 2001 yılının aynı döneminde benzer konu gündeme
geldiğinde, Bakanlık olarak ne yaptık; telaşa kapılmadık, piyasalara müdahale
ettik ve sonucunu, hep birlikte, bugün de yaşıyoruz. Un fiyatları bugün normal
seyrinde, ekmek fiyatlarında ise artış olmamıştır. Hatırlanır ki, bundan sekiz
ay önce aniden un fiyatları 17 500 000 liradan 26 000 000 liraya çıkmış, ekmek
fiyatları da bazı yerlerde 300 000-400 000 liraya, hatta, 500 000 liraya kadar
çıkmıştı ve bunun sonucunda da, buğday ithal etmek ve bazı spekülatörlerin de
bundan kazanç sağlaması cihetine gidilmişti; ama, biz, piyasayı regüle ederek,
26 000 000'a çıkan un fiyatlarını tekrar 17 500 000 liraya çektik; 400 000-500
000 liraya çıkan ekmek fiyatları da 200 000 liraya indi ve son sekiz aydır da
ekmek fiyatlarında, diğer girdilerin artmasına rağmen, herhangi bir artış
olmamıştır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2001 yılı,
Türkiye'de kuraklık yaşanan bir yıl olmuştur. Bu sene, 2002 yılında, Allah'a
şükür, bereketli bir yıl yaşıyoruz. Kuraklık, doğal olarak, üretim azlığına
neden olmuştur 2001 yılında. Üretim azlığı sonucu ise, ithalat patlaması olması
gerekirdi; piyasada fiyatlar artar, arz ve talep dengesizliğinin oluşturduğu
bütün olumsuzluklar yaşanırdı; ancak, bunların hiçbirisi olmamıştır. İthalat
konusunda, burada, şu rakamlara özellikle dikkat çekmek istiyorum: Türkiye'nin yıllara göre hububat üretimi 30 000 000
ton, bunun içerisinde buğday üretimi 20 000 000 tondur ve Türkiye, her yıl, 6
000 000 ton, ihtiyacından fazla buğday üretir. 6 000 000 ton buğday ihraç
etmesi gerekli olan Türkiye'nin buğday ithalatı, 1995 yılında 1 250 000 ton,
1996 yılında 2 200 000 ton, 1997 yılında 2 550 000 ton, 1998 yılında 1 700 000
ton olmuştur. Son 2 yılın rakamlarını söylüyorum: 2000 yılında 960 000 ton
buğday ithal ettik, 2001 yılında ise 340 000 ton buğday ithal ettik. Yani, 1995
yılında 1 250 000 ton, 1996 yılında 2 215 000 ton buğday ithal ediyorsunuz.
Sizin, 6 000 000 ton buğday satmanız gerekirken, 2 500 000 ton da, üzerine,
alıyorsunuz; ama, bu sene, ithal ettiğimiz buğday 340 000 tondur. Yani, kendi
üreticimizin buğdayını hem içpiyasada tüketiyoruz hem satmaya dikkat ediyoruz,
çalışıyoruz. Müsaade ederseniz, burada, buğday fiyatlarını
konuşurken, olaylara bütüncül açıdan bakmamız lazım. 1.1.1995 tarihinde, Dünya
Ticaret Örgütü Kuruluş Anlaşmasına göre, 2000 ve 2004 yılları arasında, değer
ve miktar olarak ihraç edeceğimiz buğday, burada imza altına alınmıştır. Şimdi,
ürettiğimiz buğdayın dışarıya satılma mecburiyeti var. Dışarıya satamadığımız
buğdayı ne yapacağız biz; denize dökecek halimiz yok! Şimdi, buradan rakamları okuyacağım. 1995 yılında
atılan imza... Onun için, bizim, buğday piyasasını çok iyi regüle etmemiz
lazım, buğdayımızı dışarıya satmanın şartlarını oluşturmamız lazım, hem
kalitesi açısından hem fiyatı açısından hem de tüccarımızın ve sanayicimizin
rekabet edebilmesi açısından. Dışarıya satabileceğimiz buğday miktarı, 2000
yılında 1 200 000 ton; 5 000 000 ton fazlamız var. 2001 yılında, yalnız ve
yalnız 1 000 000 ton buğday satabiliriz; 5 000 000 ton fazlamız var. 2002
yılında Türkiye'nin satabileceği buğday, uluslararası anlaşmalara göre, yalnız
ve yalnız 856 000 ton. 2003 yılı için 675 000 ton, 2004 yılı için 493 000 ton
buğday satabilirsiniz. Aynı rakamlar arpa için de geçerli. Şimdi, buradan soruyorum: 1995 yılında oturup da buraya
imza atanlar 2003 yılını, 2004 yılını nasıl gördüler? İşte "buğday
üretilmesin, buğdaya para verilmesin, buğday üreticisi sıkıntıya girsin,
üretimden kaçsın, üretimden çekilsin"in imzası buradadır ve İsmet Beyin
sorularının cevabı da bu imzadadır. (MHP sıralarından alkışlar) Ancak, biz,
bütün görüşmelerimizde bunu aşmaya çalışıyoruz, 1995 yılında atılan imza,
miktarlar burada, değer olarak da verilmiş. Değer olarak, deniliyor ki bu
anlaşmada, bu imzada, bu gümrük birliğinde "2004 yılında, siz, yalnız, 4
737 000 dolarlık buğday satabilirsiniz, daha fazla satamazsınız. 2003 yılında,
17 000 000 dolarlık buğday satarsınız, daha fazla satamazsınız." TURHAN GÜVEN (İçel) - Buğday mı kaldı ki satalım! TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla)
- İşte, bugünkü buğday üreticisinin, 2004 yılındaki buğday üreticisinin
kaderinin imzası 1995 yılında atılmıştır. (MHP sıralarından alkışlar) Ancak,
hiç kimse merak etmesin, 1995 yılında imzayı atanları bütün halkımız da
biliyor, milletimiz de biliyor. BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Biz bilmiyoruz;
söyleyin Sayın Bakan. TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla)
- Onun için, televizyonları başında bizleri izleyen sevgili çiftçilerimiz,
sevgili üreticilerimiz hiçbir sıkıntıya kapılmasınlar ki, biz, onların tüm
meselesinin takipçisiyiz. Değerli Başkan, sayın milletvekilleri; bir taraftan
çiftçimizin elde ettiği ürünlerin değer fiyattan pazarlanmasını sağlayıcı
tedbirler üzerinde çalışırken, Bakanlığımızın öncelikli görevlerinden birisi
verimliliğin artırılmasıdır. Bunun için de, kaliteli tohum kullanımı yanında,
diğer girdilerin -sayın konuşmacının belirttiği gibi- mazotun, gübrenin
fiyatının azaltılması konusunu -sayın konuşmacıya çok teşekkür ediyorum,
koalisyon ortağımızdır, inşallah, bu konuşmasını kendi Grubunda da yapıyordur-
Bakanlar Kuruluna teklif olarak götürdük. Tabiî ki, mazota, ilaca, gübreye
destek verilirse... Zaten, bu kararnameyi Bakanlar Kuruluna götürdük, o açıdan
da kendilerine çok teşekkür ediyorum. Adana ve civarında ikinci ürün olarak ekilen mısırda,
geçtiğimiz yıllardan başlamak üzere, bir bodurluk hastalığı türemiştir. Bu
bodurluk hastalığının kaynağını belirlemek için, Çukurova Üniversitesi öğretim
üyelerinin katılımıyla, Adana Tarım İl Müdürlüğü, Adana Ziraî Mücadele
Araştırma Enstitüsü, Çukurova Tarımsal Araştırma Enstitüsünün uzman elemanları
ve Bakanlığımız, bu konu üzerinde hassasiyetle durmuştur. Adana ve civarında
saptanan bu hastalığın bazı vektör böcekler tarafından, yabancı ot veya benzeri
kaynaklardan, mısır bitkisine taşındığı belirlenmiştir. Konu üzerinde yapılan
çalışmalar sonucu, hastalığın nedeni ve herhangi bir verim kaybına neden
oluşunun sebepleri tarafımızdan belirlenmiştir; ancak, bu hastalıkla mücadelede
kısa bir zamanda sonuç alma imkânınız yoktur. Biz, bunun için, hastalık
etmeninin görüldüğü yaklaşık 170 000 dekar alanda tekrar mısır ekilmemesi,
taban suyu yüksek alanlarda drenaj yapılması, aşırı sulama yapılmaması
-özellikle aşırı azotlu gübre kullanılıyor- aşırı azotlu gübre kullanılmaması,
tarla içinde ve gerekliyse tarla dışında yabancı ot mücadelesinin yapılması ve
bunun yerine de, özellikle mısır yerine ayçiçeği ve soyafasulyesinin ekilmesini
üreticilerimize öneriyoruz ve tavsiye ediyoruz. Özellikle, bugün, Toprak Mahsulleri Ofisinin açıkladığı
fiyatlar çiftçimizi memnun etmiştir; çünkü, biz, verimi ortalama 220
kilogram/dekar olarak aldık; gerçekte, verim bunun daha üzerinde. Fiyat
belirlenirken, tarla maliyeti belirlendi; bizim, uluslararası piyasadaki
takiplerimiz devam etmektedir ve bunlar esas alınarak fiyatlar belirleniyor.
Belirttiğim gibi, satış fiyatını da aynı kararnamede belirtmemiz, tüccarımızın
ve sanayicimizin bu konuya daha etkin olarak girmesini sağlamaktadır. Yine, çiftçilerimizin borçlarının ertelenmesinde, ben,
Ziraat Bankası ve Tarım Kredi yönetiminin gösterdiği anlayıştan dolayı,
özellikle Ziraat Bankası yönetimine, Tarım Kredi yönetimine çok teşekkür
ediyorum; çiftçilerimizin 12 yıllık borç meselesi de, bu getirilen
kolaylıklarla bir çözüme bağlanmıştır. Mısır ithalatındaki fon konusu ise, bizim devamlı takip
ettiğimiz bir konudur; ancak, mısırdaki fonu fazla yükseltirseniz, mısır
üreticisini belirli bir noktada koruyabilirsiniz. Mısır neyin hammaddesidir;
yem sanayiinin hammaddesidir, hayvancılığın hammaddesidir, tavukçuluğun
hammaddesidir. Onun için, bu dengeyi çok iyi oluşturmamız lazım. Çok şükür ki,
mısır üreticimiz de -sayın milletvekilimiz de bu konuya şahittir- son 16 senede
ilk defa alınterinin karşılığını geçen yıl almıştır. Ben, bu fiyatların, çiftçimize, köylümüze, üreticimize
ve milletimize, tüketicimize hayırlı olmasını diliyorum; çünkü, bizim 2
köylümüz buğday satıcısı ise, 98'i, köylümüzün 98'i -fırından- ekmek
alıcısıdır; ki, halkımızın tükettiği ekmeğin de fiyatının regüle edilmesi
konusunda Toprak Mahsulleri Ofisi olarak aslî görevlerimizi yürütmeye devam
ediyoruz. Sayın Başkanımıza, bütün milletvekillerimize
saygılarımı arz ediyorum. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan. Gündemdışı üçüncü söz, fındık ve fındık üreticilerinin
sorunlarıyla ilgili söz isteyen Trabzon Milletvekili Şeref Malkoç'a aittir. Buyurun Sayın Malkoç (SP sıralarından alkışlar) 3. – Trabzon Milletvekili Şeref
Malkoç'un, fındık üreticilerinin sorunlarına ve alınması gereken önlemlere
ilişkin gündemdışı konuşması ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; fındık
ve fındık üreticilerinin sorunlarını dile getirmek üzere gündemdışı söz almış
bulunmaktayım; bu vesileyle, sizleri ve Sayın Başkanı saygıyla selamlıyorum. Fındık, ülkemizin 7 000 000 - 8 000 000 insanının geçim
kaynağıdır. Özellikle, Trabzon, Giresun, Ordu, Samsun, Düzce ve Adapazarı
İllerinde ekonomi büyük ölçüde fındığa dayanmaktadır. Fındığa gereken değer
verilirse, 8 000 000 insanın yüzü güler, biraz önce saydığım illerin
ekonomisinde canlılık artar ve Türkiye döviz kazanır. Dünyadaki fındığın yüzde 70'ini Türkiye üretmektedir.
Türkiye, fındık üretiminde, âdeta, dünyada tekel konumundadır. Eğer, fındığa
sahip çıkılırsa, fındığa hak ettiği değer verilirse, ülkemiz, yılda 1 milyar
dolara yakın döviz kazanır, fındık üreticisinin -Trabzonlunun, Giresunlunun,
Ordulunun, Düzcelinin- yüzü güler, geçimi daha da rahat olur ve çocuğunu
kolaylıkla evlendirir. Bunun en güzel örneği, Sayın Erbakan'ın Başbakan olduğu
Refah Partisi-Doğru Yol Partisi Hükümeti döneminde yaşanmıştır. O hükümet,
fındığa sahip çıkmış, Sayın Erbakan, Başbakan olarak gerekli tedbirleri
almıştır ve bunun sonucunda fındığın ihraç bedeli, kental başına 200 dolardan
480 dolara çıkmış -yani, 2,5 kat artmış- Avrupa'da kalan Türk fındığının bedeli
Türkiye'ye taşınmıştır. Fındık ihracatımız 1 milyar dolara çıktığı gibi, fındık
üreticisi, kilogram başına fındığını 2 dolar 25 sente satabilmiştir. Türkiye, dünya fındık üretiminin yüzde 70'ini elinde
tutmasına rağmen, dünya fındık piyasasında fiyatı belirlemede Türkiye'nin etkin
olmadığını görüyoruz. Bunun sebebi, hükümetlerin, yöneticilerin gevşekliğidir,
ihmalidir, yurt içindeki ve yurt dışındaki bazı menfaat çevrelerinin lobi
faaliyetleridir ve propagandalardır. Değerli milletvekilleri, bugün, DSP-MHP-ANAP Hükümeti
döneminde fındığın ihraç bedeli, maalesef, 480 dolardan 210 dolara düşmüştür.
Gerçekte kilosu 3 000 000 lira olması gereken fındık, bugün Trabzon piyasasında
-Araklı'da, Arsin'de, Vakfıkebir'de, Ordu'da, Giresun'da- 800 000-900 000
liraya ancak satılabilmektedir. Hükümetin ve yöneticilerin gevşekliği, ihmali
yüzünden, lobi faaliyetleri yüzünden milyonlarca dolar Türkiye'ye gelecek yerde
Avrupa'da kalmıştır. Fındık üreticisi köylünün cebine girecek olan trilyonlarca
para, bu hükümetin beceriksizliği yüzünden, maalesef, Avrupalıların cebinde
kalmıştır. Değerli arkadaşlar, 2002 yılı fındık sezonu
yaklaşmıştır. Bu fındık sezonu yaklaşırken, yeni sezonda 2 500 000-3 000 000
lira olması gereken fiyat, bugün piyasada 800 000-900 000 lira civarındadır.
2002 yılı sezonunun fındık üreticisi için felaket olacağının, Avrupa'dan
Türkiye'ye gelmesi gereken milyonlarca doların Avrupa'da kalacağının işaretleri
açıkça görülmektedir. Bu açıdan, iktidar partileri milletvekillerini, iktidar
partileri yöneticilerini ve bakanları, hükümeti uyarıyoruz; gereken tedbirleri
alsınlar. Aksi takdirde, fındık üreticisi perişan olacak, Türkiye'nin
milyonlarca doları Avrupa'da kalacaktır. Alınacak olan tedbirler nelerdir değerli arkadaşlarım;
fındıkta alınacak olan tedbirler, sadece paraya dayalı tedbirler değildir.
Bunların önemli bir kısmı psikolojik tedbirlerdir. Fındıkta alınacak olan
psikolojik tedbirler para tedbirleriyle desteklenirse, Türkiye, hak ettiği
dövizi elde eder. Benim partim Saadet Partisi iktidarda olsaydı, Genel
Başkanım Sayın Recai Kutan başbakan olsaydı, bizim alacağımız tedbirler,
fındıkta yapacağımız işler şunlar olurdu: Birincisi, Sayın Genel Başkanımız Trabzon'a gider ve
bir basın toplantısı yapar; Türkiye'nin ürettiği fındığa sahip çıkacağını,
gerekli tedbirleri alacağını açıklardı. İkincisi, fındığın kilogram fiyatının, en az 2 500 000
ilâ 3 000 000 lira olması gerektiğini ifade eder... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) ŞEREF MALKOÇ (Devamla) - ...eylül ayından sonraki
aylarda alınacak olan fındığa kademeli fiyat uygulardı. Bu noktada, bazı
tüccarlar, fındıktan rant sağlayan bazı kesimler, 2 500 000-3 000 000 lirayı
çok bulabilirler veya Avrupa'nın, Gürcistan'ın fındığını alternatif olarak
söyleyebilirler. Değerli arkadaşlarım, bakın, şu fındık, Türkiye'nin
ürettiği fındıktır, Trabzon'un mahsulüdür bu fındık. Bu fındığın, damak tadını,
zevkini, ne Gürcistan'ın ürettiği fındık tutabilir ne de Avrupa'nın ürettiği
fındık tutabilir. Bu, tamamen, Türk fındığına zarar verebilmek için,
propagandaya dayalı bir faaliyettir. Üçüncü tedbir olarak, Fiskobirlike yeterli maddî ve
manevî destek verilir, dünya piyasasında Türkiye'nin fiyatta etkili olması
sağlanırdı. Dördüncü tedbir olarak, fındık alım tarihleri, fındık
fiyatıyla birlikte bir an önce açıklanırdı. Saadet Partisi iktidarda olsaydı, beşinci tedbir
olarak, fındık ihracatını artırmak için olağanüstü gayret gösterilir ve
tedbirler alınırdı, fındık ihracatı yakın takibe alınırdı, Avrupa Birliğiyle
ilgili fındık ihracatında ortaya çıkan sorunlar birebir müzakere edilirdi, en
aktif şekilde. Altıncı alacağımız tedbir, 2 kuruşluk bireysel menfaat
uğruna, Türkiye'nin trilyonlarca lirasını Avrupa'da bırakan, çiftçinin cebine
girecek olan paraya mani olan lobilerle mücadele edilir, onların propaganda
faaliyetleri etkisiz hale getirilirdi. Saadet Partisi iktidarda olsaydı, fındıkta yedinci
tedbir olarak, üreticiyi eğitmek ve şuurlandırmak için, ciddî manada eğitim
faaliyetleri yapılırdı. Değerli arkadaşlarım, şimdi, Türkiye'yi IMF'ye teslim
eden bir hükümetin, bu tedbirleri almaya gücü yeter mi veya cesareti var mı yok
mu; bunu hep birlikte göreceğiz. BAŞKAN - Sayın Malkoç, 2 dakika da geçti... ŞEREF MALKOÇ (Devamla) - Fındığın ve fındık
üreticisinin takipçisi olacağımızı huzurlarınızda ifade ederken, Sayın Başkana,
tahammüllerinden dolayı, verdiği 2 dakika eksüreden dolayı teşekkür ediyor,
saygılar sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Malkoç. Değerli arkadaşlarım, Başkanlığa üç sayın
milletvekilimiz müracaat ederek, yerinden kısa açıklama yapma ihtiyacında
olduklarını ifade etmişlerdir. Sayın Cemal Enginyurt, Sayın Hasan Akgün ve Sayın Musa
Demirci arkadaşlarıma kısa açıklama imkânı tanıyacağım, daha sonra gündeme
geçeceğim. Buyurun Sayın Enginyurt. CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Sayın Başkan, çok teşekkür
ediyorum. Bu sabah saat 5'te başlayan yoğun sağanak yağmur, bugün
saat 13.00'e kadar, Ordu İli Ulubey, Kumru, Korgan, Çamaş, Çatalpınar, Aybastı,
Gülyalı İlçelerinde ve Ordu Merkezinde çok büyük hasarlar meydana getirmiştir.
Ulubey İlçemizin Refahiye Köyünde heyelan altında 1 vatandaşımız hayatını
yitirmiştir; kendisine Cenabı Allah'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı
diliyorum. Yine, Kumru İlçemizde merkez belediyede, özellikle Yukarı Damlalı
Belediyesinde çok büyük hasarlar meydana gelmiş, belediye binaları büyük hasar
görmüştür. Ordu Turnasuyu mevkiindeki YİBO'da büyük bir hasar meydana
gelmiştir. Gürgentepe İlçemizde yollarımız kapalı. Çamaş, Çatalpınar ve
Aybastı'da büyük bir sıkıntı var. Kumru-Korgan-Fatsa -hayatî önem taşıyan-
karayolumuz, meydana gelen 20 metrelik çökme nedeniyle şu anda kapalı. Bundan
dolayı bütün afetzedelere geçmiş olsun dileklerimi iletiyor, 57 nci hükümetin,
özellikle Bayındırlık Bakanımızın bu konuda hassasiyetini bekliyoruz. Daha evvel, Ordu, Ulubey, Kumru Belediyelerinin afet
kapsamına alınması talebimiz vardı. Bu son afet de gösteriyor ki, Ordu,
Türkiye'de en fazla afet gören illerden birisi olmuştur. 57 nci hükümetin, Ordu
İlini, Ulubey, Kumru, Korgan, Aybastı, Çatalpınar İlçelerini ve Ordu Merkez
İlçesini böylelikle afet kapsamına almasını acilen bekliyoruz. Hükümetimizden destek bekliyor, gösterdiğiniz
nezaketten dolayı teşekkür ediyor, afetzedelere bir kere daha geçmiş olsun
diyor, ölen vatandaşımıza da Cenabı Hak'tan rahmet diliyorum. Ayrıca, Sayın Malkoç'a şunu ifade etmek istiyorum:
Fındık ihracatı Refahyol döneminde hiç 1 milyar doları bulmamıştır; bu dönem
600 milyon doları bulmuştur. Her yıl 200 milyon dolar, Fiskobirlike de destek
verilmiştir. Bu sene de, 57 nci hükümet, Fiskobirlike gerekli desteği verecek
ve fındık inşallah hak ettiği değeri bulacaktır diyor, teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Enginyurt. Biz de, geçmiş olsun dileklerimizi Türkiye Büyük Millet
Meclisi adına iletiyoruz. Sayın Akgün, buyurun. HASAN AKGÜN (Giresun) - Sayın Başkanım, ben de,
konuşmama izin verdiğiniz için çok teşekkür ediyorum. Bizim Giresun yöremizde, sel felaketi dolayısıyla, Şebinkarahisar-Giresun
bağlantısı ve Giresun-Dereli bağlantısı zarar görmüş; yine, aynı zamanda,
Piraziz İlçemiz, Çaldağı ve Kovanlık Beldeleri de sel felaketinden çok mağdur
olmuştur. Buralarda birçok heyelan olmuştur. Sayın Bakanımız Hasan Gemici ve Başbakan Yardımcısı
Hüsamettin Özkan Beyle yaptığımız görüşmelerden sonra, Hasan Gemici Bey
tarafından 50 milyar lira Yağlıdere İlçemize, 50 milyar lira Dereli İlçemize ve
100 milyar lira da Giresun merkeze yardım aktarılmıştır; ayrıca, Kızılaydan da,
gerekli olan yardımı sağlamıştır, yiyecek ve çadır gibi. Bunlar için Sayın
Bakanımıza teşekkür ediyoruz. Yine, Bayındırlık ve İskân Bakanlığımızın da,
Giresun'daki bu mağdur olan belediyelerimizi afet kapsamına almasını diliyor ve
ilgili tüm bakanlıklarımıza, bu konularda çalışmaları için çağrıda bulunuyoruz. Teşekkür ediyorum efendim. BAŞKAN - Teşekkür ederim. Biz de geçmiş olsun diyoruz. Buyurunuz Sayın Demirci. MUSA DEMİRCİ (Sıvas) - Sayın Başkanım, Sayın Bakanımız,
hububat fiyatları üzerinde yaptığı konuşmada "1996 yılında, ekmek
fiyatlarının ani artışıyla beraber, zamanın iktidarı heyecanlanmış, ne
yaptığını bilmez bir şekilde, ekmek fiyatlarında 1 kuruş bile azaltma olmadan,
hububat fiyatlarını azaltmışlardır" buyurdular. Bunun aslı şudur: Bir sabah kalkıldığında, Ankara ve
İstanbul'da, fırıncılar, ekmek fiyatını 20 000 liraya çıkardılar; ancak, bizim,
o dönem yaptığımız şudur: Buğday fiyatlarını düşürmek yerine, Toprak Mahsulleri
Ofisinin yüzde 15'lik kârını yüzde 3'e çekmek suretiyle, buğday fiyatlarında
bir rahatlama meydana getirdik ve böylece, Türkiye'deki ekmek fiyatlarını 15
000 ve 12 000 lira arasına çektik. Türkiye'nin büyük bir kesimi 12 000 liradan
ekmekleri yediler. Şimdi, burada, şunu da ifade etmek istiyorum: O
dönemde, Toprak Mahsulleri Ofisi -Sayın Bakanımız kayıtlara bakarsa- 10 trilyon
lira gibi bir kâr etmiştir. Bu sene açıklanan fiyat 230 000 lira; ancak, gerek
ziraat odalarının gerek Ziraat Mühendisleri Birliğinin gerekse diğer
kuruluşların, buğday maliyeti 260 000 liradır. O bakımdan, daha önce verilen
devlet desteğinin 144 lirasını da bunun üzerine koyalım, çiftçiler bunu böyle
kabul etsin mantığı fevkalade yanlıştır; çiftçilerimiz hak ettikleri fiyatı
alamamışlardır. Saygılar sunuyorum. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Demirci. Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının tezkereleri
vardır; okutacağım; ancak, okutmadan önce, Divan Üyesi arkadaşımızın oturduğu
yerden okuması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir. B) TEZKERELER VE ÖNERGELER 1. – Turizm Eski Bakanı İbrahim Gürdal
hakkında, Danıştay İdarî Dava Daireleri Genel Kurulunca verilen karara ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/1117) Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna Turizm eski Bakanı İbrahim Gürdal hakkında, Danıştay
İdarî Dava Daireleri Genel Kurulunca verilen 22.03.2002 tarihli ve esas
2001/944, karar 2002/227 sayılı karar, Anayasanın 100 üncü maddesine göre
gereği yapılmak üzere Başkanlığımıza intikal ettirilmiştir. Bilindiği gibi, Anayasanın 100 üncü maddesi uyarınca
Meclis soruşturması önergeleri sadece milletvekilleri tarafından ve en az 55
imzalı olarak verilebilmektedir. Böyle bir önerge olmadan, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının anılan kararla ilgili olarak Meclis soruşturmasına ilişkin bir
işlemi resen yürütmesi mümkün bulunmadığından, yapılan uygulamalar
doğrultusunda, konunun Genel Kurula sunulması ve söz konusu kararın
milletvekillerinin tetkik ve takdirlerine açılması Başkanlığımızca uygun görülmüştür.
Bu nedenle, yukarıda tarih ve sayısı belirtilen ve
Başkanlığımızda bulunan Danıştay kararı sayın milletvekillerinin tetkik ve
değerlendirmelerine açılmıştır. Yüce Heyetin bilgilerine sunulur.
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur. Diğer tezkereyi okutuyorum: 2. – Devlet Eski Bakanı Yüksel Yalova
hakkında, Danıştay 5 inci Dairesince verilen karara ilişkin Başkanlık tezkeresi
(3/1118) Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna Devlet eski Bakanı Yüksel Yalova hakkında, Danıştay 5
inci Dairesince verilen 13.11.2001 tarihli ve esas 2001/599, karar 2001/4119
sayılı karar Anayasanın 100 üncü maddesine göre gereği yapılmak üzere
Başkanlığımıza intikal ettirilmiştir. Bilindiği gibi, Anayasanın 100 üncü maddesi uyarınca
Meclis soruşturması önergeleri sadece milletvekilleri tarafından ve en az 55
imzalı olarak verilebilmektedir. Böyle bir önerge olmadan, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının anılan kararla ilgili olarak Meclis soruşturmasına ilişkin bir
işlemi resen yürütmesi mümkün bulunmadığından, yapılan uygulamalar
doğrultusunda, konunun Genel Kurula sunulması ve söz konusu kararın
milletvekillerinin tetkik ve takdirlerine açılması Başkanlığımızca uygun
görülmüştür. Bu nedenle, yukarıda tarih ve sayısı belirtilen ve
Başkanlığımızda bulunan Danıştay kararı sayın milletvekillerinin tetkik ve
değerlendirilmelerine açılmıştır. Yüce Heyetin bilgilerine sunulur.
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur. Son tezkereyi okutuyorum: 3. – Çin Halk Cumhuriyeti Ulusal Halk
Kongresi Daimi Komitesi Başkanı Li Peng'in resmî davetine icabetle bu ülkeye
gidecek olan TBMM Başkanı Ömer İzgi'nin beraberindeki Parlamento heyetinde yer
alacak milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1119) 20 Haziran 2002 Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Ömer İzgi'nin, Çin
Halk Cumhuriyeti (ÇHC) Ulusal Halk Kongresi Daimî Komitesi Başkanı Li Peng'in
davetine icabetle, beraberinde Parlamento heyeti olduğu halde, Çin Halk
Cumhuriyetine resmî ziyarette bulunması Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi uyarınca
Genel Kurulun 4 Haziran 2002 tarihindeki 108 inci Birleşiminde kabul
edilmiştir. Anılan Kanunun 2 nci maddesi uyarınca, Heyetimizi
oluşturmak üzere siyasî parti gruplarınca bildirilen isimler Genel Kurulun
bilgilerine sunulur.
Adı Soyadı:
Seçim İli: Aydın Tümen : Ankara Ömer Vehbi Hatipoğlu : Diyarbakır Nazif Okumuş : İstanbul Nihat Gökbulut : Kırıkkale Nevzat Ercan : Sakarya Maliki Ejder Arvas : Van BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur. Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; okutup,
oylarınıza sunacağım : V. – ÖNERİLER A) DANIŞMA KURULU ÖNERİSİ 1. – Millî Eğitim Bakanı Metin
Bostancıoğlu hakkında kurulan (9/5) esas numaralı Meclis Soruşturması
Komisyonunun 18.6.2002 tarihinde dağıtılan 878 sıra sayılı raporunun, gündemin
Meclis soruşturması raporları kısmına alınmasına, rapor üzerindeki görüşmelerin
25.6.2002 Salı günkü birleşimde yapılmasına, görüşmelerin tamamlanmasına kadar
çalışma süresinin uzatılmasına ve bu birleşimde sözlü soruların görüşülmemesine
ilişkin Danışma Kurulu önerisi Danışma Kurulu Önerisi No : 116 Tarih : 20.6.2002 Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu hakkında kurulan
(9/5) Esas Numaralı Meclis Soruşturması Komisyonunun 18.6.2002 tarihinde
dağıtılan 878 sıra sayılı raporunun gündemin "Meclis Soruşturması Raporları"
kısmına alınmasının, rapor üzerindeki görüşmelerin 25.6.2002 Salı günkü
birleşimde yapılmasının, görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin
uzatılmasının ve bu birleşimde sözlü soruların görüşülmemesinin Genel Kurulun
onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.
BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir. Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçmeden önce, dün, her ne
kadar, İçtüzük gereği o oturumla sınırlıysa da, ben, Sayın Turhan Güven'in
Başkanlığa yaptığı sürekli itirazı, müracaatı, zabıtları getirteceğimi ifadeyle
karşılamıştım. Şimdi, okuduğum vakit, konuşmacının, hatibin, doğrudan,
Doğru Yol Partisi Genel Başkanı Sayın Tansu Çiller'i hedef almadığını
düşünüyorum; ama, sizin, herhangi bir şekilde aklınızda bir şey kalmasın
düşüncesiyle, yapacağınız bir açıklama varsa, yerinizden, kısa bir açıklamayı
size tanıyacağım. TURHAN GÜVEN (İçel) - Var efendim. BAŞKAN - Buyurunuz. TURHAN GÜVEN (İçel) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Gerçekten, dün, bir milletvekili arkadaşımız, şahsı
adına yaptığı konuşmada -zabıtları bendeniz de getirttim, baktım- Sayın Genel
Başkanın adını ve soyadını zikretmek suretiyle "o illerde ve o bölgede
yaşayan insanlar çok çok daha iyi hatırlar; terörü bitireceğim diye,
köylerimizi boşalttı; evler yakıldı, insanlar iç göç vermek zorunda kaldı"
diye, doğrudan doğruya bir sataşma içinde olmuştur. Terör, yirmi yıla yakın bir süredir Türkiye'nin
gündemindeydi. Terörle mücadele eden de, tek başına Sayın Tansu Çiller değildi.
Siyasî otorite olarak terörle mücadeleyi yapmak, her insanın, her Türk
vatandaşının görevidir. BAŞKAN - Her başbakanın diyelim. TURHAN GÜVEN (İçel) - Her başbakanın da görevidir. Sayın Tansu Çiller görevini yapmıştır; ama, bunu
yaparken de kiminle yapmıştır; Türk Silahlı Kuvvetleriyle yapmıştır. Yani,
burada, evleri yakan -arkadaşımız bunu mu söylemek istiyor- insanları iç göç
zorunda bırakan, eğer, Silahlı Kuvvetler demek istiyorsa, ben, şiddetle ve
nefretle telin ediyorum. Türk Silahlı Kuvvetleri, elbette, terörü
bastıracaktır; her görevli bastırmak mecburiyetindedir. Yapılan işlem doğrudur
ve hilafı hakikat beyanlardan ötürü de, arkadaşın, çıkıp, Mecliste, önce
zamanın Başbakanı Sayın Çiller'den ve Türk Silahlı Kuvvetlerinden özür
dilemesini bekliyorum. Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Evet, tabiî, kastı o değildi diye, ben de
söyledim. Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz. Önce, yarım kalan işlerden başlayacağız. VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1. – İzmir Milletvekili Rifat
Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili
Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili
Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya
Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul
Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının;
Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük
Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310,
2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527) BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Tekliflerinin görüşülmeyen maddeleriyle
ilgili Komisyon raporu Başkanlığa verilmediğinden, teklifin görüşmelerini
erteliyoruz. Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri Personeli Eğitim
Merkezleri Kanunu Tasarısının müzakeresine kaldığımız yerden devam edeceğiz. 2. – Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri
Personeli Eğitim Merkezleri Kanunu Tasarısı ve Adalet ve Plan ve Bütçe
Komisyonları raporları (1/744) (S. Sayısı : 786) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının müzakeresine kaldığımız yerden devam edeceğiz. 3. – Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Anayasa Komisyonu Raporu (1/777) (S. Sayısı
: 557) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
müzakerelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. 4. – Devlet Meteoroloji İşleri Genel
Müdürlüğü Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/886) (S. Sayısı : 827) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilatı
Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye İlişkin Kanun Tasarısının
müzakerelerine başlayacağız. 5. – Kamu
Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilatının Kurulması ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilatının Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile aynı mahiyetteki kanun teklifinin
müzakerelerine başlayacağız. 6. – Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının
Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu
Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili
Hasan Basri Üstünbaş ve Üç Arkadaşının Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının
Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve
Bütçe Komisyonları raporları (1/755, 1/689, 1/699) (S. Sayısı : 666) BAŞKAN - Komisyon?... Yok. Ertelenmiştir. Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname; Türkiye İş Kurumu Kanun Tasarısının müzakerelerine başlayacağız. 7. – Türkiye İş Kurumu Kurulması ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş Kurumu Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/754, 1/692)
(S. Sayısı : 675) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar
Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar
Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı
Mahiyetteki Kanun Tasarısının müzakerelerine başlayacağız. 8. – Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer
Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve
Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/756, 1/691) (S. Sayısı
: 676) BAŞKAN - Komisyon?... Yok. Ertelenmiştir. Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616
Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısının
müzakerelerine başlayacağız. 9. – Sosyal Sigortalar Kurumu
Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal
Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve
Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/753, 1/690) (S. Sayısı : 685) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Gümrük Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
485 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Gümrük Müsteşarlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Bazı Hükümlerinin
Değiştirilmesine Dair 541 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye İlişkin Kanun
Tasarısının müzakerelerine başlayacağız. 10. – Gümrük Müsteşarlığının Teşkilât ve
Görevleri Hakkında 485 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Gümrük
Müsteşarlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Bazı
Hükümlerinin Değiştirilmesine Dair 541 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/209, 1/228) (S. Sayısı : 861) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Millî Savunma Bakanlığı İle Kara, Deniz ve Hava
Kuvvetleri Komutanlıklarına Bağlı Kurumlarda Döner Sermaye Teşkili ve
İşletilmesine İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının müzakeresine
başlıyoruz. 11. – Millî Savunma Bakanlığı ile Kara,
Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanlıklarına Bağlı Kurumlarda Döner Sermaye
Teşkili ve İşletilmesine İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/812) (S.
Sayısı : 746) (1) BAŞKAN - Komisyon?.. Burada. Hükümet?.. Burada. Komisyon raporu, 746 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır. Tasarının tümü üzerinde ilk olarak, Doğru Yol Partisi
Grubu adına, Aksaray Milletvekili Murat Akın söz alacaktır. Buyurun Sayın Akın. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA MURAT AKIN (Aksaray) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 746 sıra sayılı tasarının tümü üzerinde Grubum adına
söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, 3225 sayılı Millî Savunma
Bakanlığı ile Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanlıklarına Bağlı Kurumlarda
Döner Sermaye Teşkili ve İşletilmesine İlişkin Kanun, bilindiği üzere, 1.1.1986
tarihinde yürürlüğe girmiş ve yürürlük tarihi itibariyle, söz konusu 4
dönersermaye işletmesinin sermayesi 6 milyar iken, bilahara, 1997 yılında 100
milyar liraya, 1999 yılında da 500 milyar liraya yükseltilmiştir. Değerli milletvekilleri, bilhassa, ülkede uzun yıllar
yaşanan yüksek enflasyon nedeniyle, bu kurumlara tahsis edilen dönersermaye
tutarı ekonomik kriz nedeniyle fonksiyonunu ifa edemez hale gelmiş ve bu
dönersermaye işletmelerinde, bilhassa, Deniz Kuvvetleri Komutanlığına bağlı
tersanelerde yapılan işler yüksek miktarda sermaye gerektirdiği için, bu
tasarıyla bu işletmelerin dönersermayesi 3 trilyon liraya yükseltilmek
istenmektedir. Değerli milletvekilleri, bilhassa, 500 000 000 000 olan
bir sermayenin 3 trilyon liraya yükseltilmesi, ülkedeki ekonomik
istikrarsızlığın had safhada olduğunun bir işaretidir. Bu kuruluşlar kâr elde
etmelerine rağmen, bilhassa, 2000 yılı nisan ayında dönersermaye
işletmelerinden Hazineye 466 milyar lira yatırılmasına rağmen, sermaye çok
mühim bir durum arz ettiğinden, bir işletmenin, bir kurumun kâr elde etmesi
yeterli değil, aynı zamanda kârla mütenasip bir sermayeye ulaşması gerekir.
Ülkedeki birçok işletme, bu krizden etkilendiklerinden, sermayelerini
artıramamış ve batmış, gitmiştir. Değerli milletvekilleri, bu, yerinde bir düzenlemedir.
Ancak, bu düzenlemeyle, sadece bu dönersermaye işletmelerinin meseleleri
çözülmüş olacaktır; oysa, ülkenin en mühim meselesi olan kriz halen devam
etmektedir. Hükümet bu kriz karşısında kaygısız. En son, dün Fona devredilen
bir bankayla da devlete 8,5-9 000 000 000 dolar ilave bir yük gelmiştir. Demek
ki, kriz devam ediyor. 2001 yılında, gayri safî millî hâsıla gelişme hızı,
bilindiği üzere, bir önceki yıla göre yüzde 9,4; gayri safî yurtiçi hâsılası
7,4; 2001 yılı dördüncü dönem gayri safî millî hâsıla gelişme hızı, bir önceki
yılın aynı dönemine göre yüzde 12,3; yine, gayri safî yurtiçi hâsılası yüzde
10,4 geriledi. 2001 yılında, global olarak aldığımızda, gayri safî
millî hâsıladaki; yani, ülkedeki küçülme yüzde 9'ların üzerinde. 2002 yılının
haziran ayı bitmek üzere, küçülme halen devam ediyor, ekonomik kriz devam
ediyor. Ekonomik kriz karşısında hükümet kaygısız; ne çözüm önerileri
getirecek, bu belirsiz. Ülkedeki belirsizlik bir sürü işletmenin kapatılmasına
sebep oluyor; ancak, hükümetten herhangi bir ses çıkmıyor. Değerli milletvekilleri, 2000 yılı aralık ve 2002 yılı
şubat tarihleri arasında geçen ondört aylık zaman diliminde hükümetin, sebep
olduğu krizin faturası 122 000 000 000 dolardır; yani, hükümet, bu ülkeye ayda
8 500 000 000 dolar zarar vermektedir; bir günlük zarar ise 290 000 000
dolardır. Düşünebiliyor musunuz, hükümetin kötü idaresi sonucu meydana gelen
siyasî istikrarsızlığın doğurduğu ekonomik istikrarsızlık, ülkeye ayda 8 500
000 000 dolar zarar veriyor, günde 290 000 000 dolar zarar veriyor ve üç beş
ayda 1 banka Fona devrediliyorsa, en son devredilen bankalardan biri de ülkenin
9 büyük bankasından biri ise, soruyorum; bunlar, acaba ülkenin ekonomik krizden
çıkmasının işareti midir?! Sayın Başbakan ve yardımcıları sık sık ifade
ediyorlar "ekonomik krizden çıkmak üzereyiz" diyorlar; ama,
bakıyoruz, bu beyanların verilmesini müteakip, ülkedeki 9 büyük bankadan biri
zor durumda olduğu için Fona devrediliyor! Değerli milletvekilleri, ilkönce bu milletin meselesini
halletmek gerekir. Bu millet açlık içinde, sıkıntı içinde; ama, hükümet
milletten kopuk, hükümeti oluşturan partilerin milletvekilleri milletten kopuk,
bunların oluşturduğu gündem milletten kopuk. Bu ülkenin yüzde 40'ı doğrudan
doğruya geçimini ziraattan sağlıyor; ama, hükümet yok, Bakanlar Kurulu
Başbakansız toplanıyor, belirlediği fiyat çiftçinin mal ettiği fiyatın,
kilogramda, 50 000-60 000 lira altında. 280 000-290 000 liraya mal olan 1
kilogram buğdaya hükümet 250 000 liranın altında fiyat veriyor ve bunu da
çiftçiye büyük bir müjde olarak duyuruyor. Değerli milletvekilleri, Türkiye Ziraat Odaları, tarla
kirası, sürüm, ikileme, üçleme, tohum bedeli, ekim, gübre, ilaç, işçilik, tek
tek girdileri üst üste koyduğunda aslında buğdayın kilogramının 340 000 liradan
aşağı olmaması gerektiğini söylemektedir. İşte -böyle en mühim mesele- bugün
Genel Kurulda, hükümetin bu belirlemiş olduğu fiyatın çiftçinin arzu ettiği
düzeyin çok altında olmasının müzakere edilmesi gerekirken, aslında, biraz önce
de ifade ettiğim gibi, hükümet bu milletten kopuk olduğu için, tamamen,
milletin zor durumunu izale edecek meseleler müzakere edilmiyor; ancak, olmayan
veya beklenilmeyen şeyler burada müzakere ediliyor. Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin ekonomisi ve
millet bu hükümetin umurunda değil; eğer, umurunda olsaydı bugün bu hale gelmek
mümkün değildi. Görüyoruz ki, Türkiye iki noktaya kilitlendi; bunlardan
birincisi, Sayın Başbakanın sağlık durumu ve buna bağlı olarak da elbette bir
hükümet boşluğu, bir yönetim boşluğu; diğer bir konu da, AB'ye, acaba, uyum
sağlayarak bu yolu açabilecek miyiz açamayacak mıyız? Değerli milletvekilleri, birincisi düzelmeden
ikincisini düzeltmek mümkün değildir. Dünyanın hiçbir yanında, hükümete rağmen
AB'ye girmeyi başaran hiçbir ülke olmadığı gibi, böyle bir şart ve zihniyet de
kabul edilemez. Bu, devlet politikası; doğrudur; devlet politikası; ama, devlet
politikası olması için, ilkönce bir hükümet politikası olması lazım. Hükümet
yok, hükümetin böyle bir politikası yok. İlkönce, hükümetin olmaması
dolayısıyla, bu boşluğun doldurulması gerekir. Gündemdeki AB'ye girme konusunda hükümeti oluşturan
parti liderlerinin çelişkili beyanları bir bankanın daha batmasına sebep
olmuştur ve ülkeye 8 500 000 000 dolar ilave bir zarar getirmiştir; yani,
ülkeye ondört ayda verilen 122 000 000 000 dolarlık zarar, bu 8 500 000 000
dolarla 130 000 000 000 dolara çıkmıştır. Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin Anasol-D ve
Anasol-M hükümetleri tarafından son beş yıl içinde sürüklendiği cumhuriyet
tarihinin en uzun, en derin ve en ağır ekonomik ve sosyal krizi, milletimizi,
ağır bir borç ve yoksullaşmayla karşı karşıya bırakmıştır. İşsizlik, iç ve dış
borçlardaki anormal artışlar, iflaslar, ticaret ve üretimdeki çöküş,
karşılıksız çekler, icralık olan üreticiler, alım gücü yok olan, krizin
bunalttığı insanlarımız intiharlar, soygunlar, kapkaçlar, bozulan ahlak ve
asayiş... İşte, bu inanılmaz tahribat karşısında, moral gücünü, teşebbüs
gücünü, rekabet gücünü kaybeden Türkiye... Türk Milleti, bu haksız ve adaletsiz
tabloyu hiçbir zaman hak etmemiştir. Kriz kader olamaz, olmamalıdır.
Anamuhalefet Doğru Yol Partisi, ekonomik krizi aşmak ve Türkiye'yi içine
sürüklendiği bugünkü çıkmaz sokaktan çekip çıkarmak için kararlı ve azimlidir. Değerli milletvekilleri, Doğru Yol Partisinin son dört
yıldır sık sık ifade ettiği gibi, ekonomik krizden çıkışın yolu, üç kelimeyle
tespit edilebilir, üç kelimeyle vurgulamak yeterlidir; üretim, ihracat,
istihdam. Gerçekten de, üretim olmadan, büyüme olmadan ihracat olmaz, ihracat
olmadan devasa borçlar ödenemez. Üretim ve ihracat olmadan istihdam olmaz,
yatırım olmaz. Oysa, bugün, büyüme, üretim, reel sektör, çiftçi, KOBİ, esnaf
unutulmuştur. Dar ve sabit gelirli, emekli, memur, işçi enflasyona karşı alım
gücünü yitirmiştir. Türkiye'de, yoksullukta eşitlik sağlanmış, fakirlikte denge
kurulmuştur. Halbuki, ülkemizin kaynakları ve potansiyeli birçok konuda
mevcuttur. Kriz ve yanlış politikalar yüzünden kapanan, batan ya
da batma noktasına gelerek fona devredilen -dünkü tarih itibariyle- 24 banka,
30 000 000 000 dolar fondan para aktarılmasına, kaynak aktarılmasına sebep
olmuştur. Kamu kaynaklarının 30 000 000 000 dolar daha azalması, ülke
borçlarının 30 000 000 000 dolar daha yükselmesi demektir. Değerli milletvekilleri, kayıtdışı ekonomi kayda
alınmadan ve son 56 yılın en kötü ekonomik küçülmesi ortadan kaldırılmadan, bu
ülkedeki küçülme durdurulamaz. Değerli milletvekilleri, 2001 yılında, kötü idareden
dolayı gayri safî millî hâsıla 202 000 000 000 dolardan 149 000 000 000 dolara
düşmüştür; yani, ülkede, 53 000 000 000 dolar küçülme olmuştur. Şimdi,
dönersermaye işletmelerinin sermayesinin artırılmasını konuşuyoruz. Bu bir
devlet kuruluşudur; devlet kaynaklarından aktarılıyor ya da birikmiş kâr
paylarından buraya sermaye ilave edilecek, ama, bu krize dayanamayan, özel
statüdeki şirketler, KOBİ'ler, acaba, kendilerini nasıl devam ettirebilecekler?
Düşünebiliyor musunuz, bir ülkede, bir yıldaki küçülme 53 milyar dolar. Bu
ülkenin dışborcu, 122 milyar dolar; bu hükümetin bir yılda sağladığı küçülme 53
milyar dolar; hâlâ sorulduğu zaman "geçmişten geldi, geçmişten geldi"
diye ifade ederler. Peki, kişi başına düşen gelir 2000 yılında 3 000 dolar
iken, 1997 yılında 3 300 dolar iken, 2001 yılında 2 300 dolara düştü; herhalde
bunun geçmişten gelmiş olmaması lazım. Geçmişi baz aldığımızda, 1997'de 3 200,
3 300 dolar olan kişi başına millî gelir, eğer, 2001 yılında 2 300 dolar
oluyorsa, 1 000 dolar aşağılara düşüyorsa, demek ki, hükümet olarak
"geçmişten geliyor" ifadeleriniz samimi değil; kötü idarenizi
geçmişteki iyi idarelere yüklemek suretiyle hep onları suçlu göstermektesiniz. Değerli milletvekilleri, 5 Nisan 1994'te, ekonomide
doğru ve cesur bir kararla, 1995,1996 ve 1997 yıllarından üç yıl üst üste
ortalama yüzde 8 büyümeyi; ihracatın dolar bazında yine üç yıl üst üste
ortalama yüzde 15 oranında artırmayı, Doğru Yol Partisi hükümette olduğu bir
dönemde sağlamıştır. Buna benzer bir kriz 1994'te yaşanmıştır; ancak, üç ay,
beş ay sürmüştür ve o dönemde de Doğru
Yol Partisi üç dört değişik liderle hükümet olmuş, yine iki üç partiyle hükümet
olmuş, seçime girilmiş, siyasî istikrarsızlık olmasına rağmen ekonomide
istikrarı sağlamış; OECD ülkeleri arasında üst üste üç yıl büyümeyi birinci
olarak sağlayan, ülkemiz olmuştur; değerli milletvekilleri, o dönemde dışarıdan
da 1 kuruş para almadan, 1 dolar dahi almadan, hiç kimseye el avuç açmadan o
büyümeyi sağlamıştır. DYP olarak iktidara tek başımıza geleceğiz ve bugünkü
yanlışlığı ve kötü yönetimi, inşallah çevireceğiz; mevcut yasaları millet yararına,
ekonominin gerçeklerine uygun bir biçimde değiştireceğiz. Üvey evlat muamelesi
yapılan tarımı ayağa kaldıracağız; gıda sanayiinin kurulmasına ve buraya
çiftçilerin ortak edilmesine imkân sağlayacağız. Biyoteknoloji ve genetik
teknolojisiyle tarımda yeni bir dönemi inşallah başlatacağız. Bölgesel ve
sektörel kalkınma için, sektörel ihtisas bankalarının kurulmasını sağlayacağız.
60 milyar dolarlık bir turizm potansiyeli ve gelirine sahip ülkemizde, bu
potansiyeli harekete geçireceğiz. 2 trilyon dolarlık kaynak yaratma
potansiyeline sahip yeraltı zenginliklerimizi ve madenlerimizi millet yararına
canlandırarak, ekonomiye kazandırmak için büyük gayret sarf edeceğiz. BAŞKAN - Sayın Akın, son 2,5 dakikanız var, süreleri
uzatmayacağım; ona göre hareket edin. Buyurun. MURAT AKIN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bu
ülkede, başbakan değişikliği sağlanmadan istikrarsızlığı önlemek mümkün
değildir. Hükümeti oluşturan partilerin milletvekillerine söylüyorum; sayın
milletvekilleri, acaba, bu hükümeti ne zaman bozacaksınız? Seçim
bölgelerimizde, bu hükümetin bozulması için, vatandaş, gece gündüz dua ediyor.
Bu hükümet devam ettiği sürece, bu milletin çektiği sıkıntının ortadan kalkması
mümkün değildir. Sayın Başbakanın, hanei saadetlerinde, yazdığı yazıyla,
verdiği beyanatla, ülkenin krizden krize sürüklendiği kesindir. O halde, şu,
Seçim Yasasında gerekli değişiklikler yapılarak, iki turlu seçim ya da seçime
gidecek bir hükümetin kurulması suretiyle, bu ülkenin, içine düştüğü bu kötü
durumdan bir an evvel kurtulması gerekir. Sayın Mesut Yılmaz ve Sayın Devlet Bahçeli, acaba, daha
ne kadar Sayın Ecevit'in arkasında bekleyecek?! ALİ GEBEŞ (Konya) - Size ne?! MURAT AKIN (Devamla) -Bize ne olur mu; bu millet
mahvolmuş! O zaman, biz, burada neyiz?.. ALİ GEBEŞ (Konya) - Saygılı olun!.. MURAT AKIN (Devamla) - Saygılı oluyoruz, bundan daha
saygılı mı olunur; siz, millete bir saygılı olun. Millet perişan olmuş!
Mahvolmuş bu millet! Böyle, bu idareyle devam etmeyeceği belli. Siz, bu millete
saygılı olmazsanız, bu milletten... ALİ GEBEŞ (Konya) - Sizin hiç mi suçunuz yok?! BAŞKAN - Sayın milletvekili... MURAT AKIN (Devamla) - Seçim denildiği zaman rahatsız
oluyorsunuz. Bu milletten nasıl saygı beklersiniz?! Millet, aç, açlıktan
ölüyor; çiftçi perişan, esnaf perişan. Peki, bunu, bu hükümet idare edemiyor,
Sayın Devlet Bahçeli idare edemiyor, Sayın Yılmaz buna ortak oluyor dediğimizde
suç mu işliyoruz, bu saygısızlık mı?! Siz, saygısızlık kabul ediyorsanız, biz,
bu saygısızlığı işlemeye devam edeceğiz. ALİ GEBEŞ (Konya) - Sizin hiç suçunuz yok! BAŞKAN - Sayın Gebeş, lütfen... MURAT AKIN (Devamla) - Ama, siz, bir daha, bu Genel
Kurulda o laf atmaları yapamayacaksınız diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum. Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Afyon
Milletvekili Sait Açba. Buyurunuz Sayın Açba. (AK Parti sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA SAİT AÇBA (Afyon) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 746 sıra sayılı Millî Savunma Bakanlığı ile Kara, Deniz
ve Hava Kuvvetleri Komutanlıklarına Bağlı Kurumlarda Döner Sermaye Teşkili ve
İşletilmesine İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
üzerinde, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Millî Savunma Bakanlığı ile Kara, Deniz ve Hava
Kuvvetleri Komutanlıklarına Bağlı Kurumlarda Döner Sermaye Teşkili ve
İşletilmesine İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısına
bakıldığında öngörülen husus, döner sermayenin artırılmasına yöneliktir. Bu tasarının
talî komisyon olarak Millî Savunma Komisyonunda, esas komisyon olarak da Plan
ve Bütçe Komisyonunda görüşmeleri tamamlanmış bulunmaktadır. Dolayısıyla, talep
edilen sermaye, 3 trilyon olup, nihaî olarak Plan ve Bütçe Komisyonunda 5
trilyon lira sermaye artırımı kabul edilmek suretiyle, bu tasarı Genel Kurula
gelmiş bulunmaktadır. Tabiî, Millî Savunma Bakanlığı bünyesinde kurulan döner
sermaye işletmelerinin, ilk defa 1986 yılında tesis edildiğini görüyoruz. Türk
Silahlı Kuvvetleri bünyesinde tersaneler var, hastaneler var, dikimevleri var,
atölyeler var; bunları da kapsayacak şekilde, döner sermaye işletmeleri, ilk
defa 1986 yılında tesis ediliyor. 1986 yılından itibaren, 1997 yılında bir
sermaye artırımına gidiliyor, 6 milyardan 100 milyar liraya çıkarılıyor; yine,
1999 yılında, ikinci bir sermaye artırımına gidiliyor ve 500 milyar liraya
çıkarılıyor ve en son, bugünkü görüştüğümüz tasarıda da, bu sermaye, 5 trilyon
liraya yükseltilmiş oluyor. Uzun yıllar, 1997 yılına kadar, Türk Silahlı Kuvvetleri
bünyesindeki döner sermaye kuruluşlarının sermayelerine ilave yapılmadığını
görüyoruz. Tabiî, Türkiye'de yaşanan ekonomik şartlara bakılınca, enflasyonun
devamlılık arz ettiğini hepimiz görüyoruz; enflasyonun yanı sıra, en son 2000
ve 2001 yıllarında yaşanan ciddî krizler var; hatta, şu anda da yaşanmakta olan
kriz var; dolayısıyla, mevcut ekonomik krizler, enflasyon olayı, Türkiye'deki
döner sermayelerin yetersiz olması şeklinde bir sonucu ortaya çıkarıyor. Tabiî,
sadece Millî Savunma Bakanlığı bünyesinde değil, diğer kurumlardan da, son
yıllarda döner sermayenin artırılması yönünde, pek çok yasa tasarılarının
buraya gelmiş olduğu hepinizin malumu. Bu tasarıda talep edilen sermayenin, gerçekten, yerinde
bir talep olduğunu da, yine, burada, belirtmemiz gerekiyor. Burada, sadece,
Deniz Kuvvetleriyle ilgili bir gerekçe var; Deniz Kuvvetlerinin sermayesinin
acilen artırılmasına yönelik talepte, Deniz Kuvvetleri belki öne çıkarılmış;
ama, burada, artırılan sermaye veya sermaye talebi tüm Türk Silahlı Kuvvetlerine
ait. Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesindeki tersanelerin, hastanelerin,
atölyelerin, dikimevlerinin, Seyir, Hidrografi ve Oşinografi Dairesi, Harita
Genel Komutanlığı, Ana Tamir Komutanlıkları bünyesinde bulunan bütün döner
sermaye işletmelerine ilişkin bir talep olarak karşımıza geliyor. Tabiî sermaye
talebi acil olarak gelmiştir; ama, şu ana kadar, geçen döneme bakıldığında,
biraz gecikilmiş olduğunu da görüyoruz bu yasanın çıkması konusunda. Döner sermaye talebinde en önemli etkenlerden birisi, biraz
önce ifade ettiğimiz gibi, Deniz Kuvvetlerine ilişkin bir taleptir. Deniz
Kuvvetleri Komutanlığı bünyesinde, hepinizin malumu olduğu gibi, İstanbul
Tersaneleri Döner Sermayesi İşletmesi, bir Alman firması nezdinde 55 000 000
dolarlık bir ihaleyi almış bulunmaktadır. Dolayısıyla, Türk Silahlı Kuvvetleri,
Deniz Kuvvetleri Komutanlığı bünyesinde tersane kanalıyla pek çok araç gereç
üretmektedir, bunları ihraç etmektedir. En son, mayın avlama ve tarama gemileri
projesi vardır Türk Silahlı Kuvvetlerinin; 6 adet mayın avlama gemisinin
tedarikine yönelik olarak, Savunma Sanayii Müsteşarlığı, Alman tersanelerinden
müteşekkil bir konsorsiyumla bir sözleşme akdetmiştir. 30 Temmuz 1999 tarihinde
imzalanan sözleşme 8 Aralık 1999 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Proje
çerçevesinde, 2000 - 2008 yılları arasında bu proje gerçekleştirilecektir.
Birinci geminin inşaatına 8 Kasım 2000 tarihinde Almanya'daki tersane
başlanmıştır, diğer 5 gemi inşaatına da 2 Temmuz 2001 tarihinden itibaren Deniz
Kuvvetleri İstanbul Tersanesi Komutanlığında başlanmış bulunmaktadır. Sözleşme
bedeli toplam olarak 625 000 000 Amerikan Dolarıdır. Sözleşme kapsamında 275
000 000 dolar tutarında off-set anlaşması ve yüzde 20 oranında yerli katkı
koşulu mevcuttur. Tabiî, döner sermaye işletmelerinin kârlarının her yıl
nisan ayında Hazineye aktarılması söz konusudur. Dolayısıyla, burada, döner
sermayenin artırılmasıyla ilgili yapılan düzenlemede, Hazineye herhangi bir ek
yükün gelmediğini de bu arada ifade etmemiz gerekir. Zaten, en son, 2000
yılında, nisan ayında, Hazineye, döner sermayeden aktarılan miktarın 464 milyar
olduğunu biliyoruz. Sermayenin artırılmasıyla, bu miktarda da sürekli olarak
bir artış söz konusu olacaktır. Dolayısıyla, döner sermayeler kanalıyla katma
değer sağlayan, diğer taraftan, ihracat potansiyeli olan alanların gerçekten
desteklenmesine ihtiyaç vardır. Dolayısıyla, Türk Silahlı Kuvvetleri
bünyesindeki bu tersanelerde, diğer birimlerde, hem katma değer sağlanmasına
yönelik hem de ihracata yönelik potansiyel de, bu çerçevede değerlendirilmiş
olacaktır. Şimdi, mevcut yasa tasarısında, sadece döner sermayenin
artırılmasına yönelik talep yoktur, bir de, bunun yanı sıra, döner sermaye
işletmelerinde çalışan personelin ek görev tazminatının artırılmasına yönelik
bir düzenleme de vardır. Bu düzenlemenin de yerinde olduğunu düşünüyoruz.
Mevcut durumda, bu personel, ek görev tazminatı olarak 15 000 000 ilâ 27 000
000 lira bir görev tazminatı almaktadır, yeni düzenlemeyle, bu miktar 31 000
000 ilâ 55 000 000 liraya yükseltilmiş bulunmaktadır. Bu yasanın gerçekten, yerinde olduğunu düşünüyoruz.
Dolayısıyla, bu yasanın, Türk Silahlı Kuvvetlerimize ve ülkemize hayırlı uğurlu
olmasını temenni ediyorum ve bütün milletvekillerini saygıyla selamlıyorum. Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (Alkışlar) BAŞKAN - Sayın Açba'ya biz de teşekkür ediyoruz. Şimdi de, Saadet Partisi Grubu adına, Ankara
Milletvekili Zeki Çelik; buyurun. (SP sıralarından alkışlar) SP GRUBU ADINA MEHMET ZEKİ ÇELİK (Ankara) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Millî Savunma Bakanlığı ile Kara, Deniz ve Hava,
Kuvvetleri Komutanlıklarına Bağlı Kurumlarda Döner Sermaye Teşkili ve
İşletilmesine İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
tümü üzerinde Saadet Partisi Grubu adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, bu döner sermaye, faaliyetine
1986'da 6 milyar lirayla başlamış, 1997'de 100 milyar liraya yükseltilmiş; ama,
daha sonra 500 milyar lira daha yükseltilmesine rağmen bir mana ifade etmemiş.
Bu sermayenin, artan enflasyon karşısında yetersiz kaldığı ve nitelikli
personele yeterli para veremez durumda olduğu görülmektedir. Öte yandan, hızla gelişen silah sanayiinde diğer
ülkelerle yarışabilmemiz için ve bu alanda pazar payını artırmamız için
sermayenin artırılması söz konusu olmuştur. Bir ülkenin savunmasının güçlü olması gerekir. Bunun
için, ordusunun elinde, en son teknolojiyle donatılmış savunma araçlarının
bulunması zaruridir. Önemli olan, ordunun elindeki savunma araçlarının, o
ülkenin kendi öz kaynaklarıyla üretilmesidir. Yoksa, siz, sürekli başkalarından
silah alıyorsanız, bunlar yeni de olsa, o ordunun güçlü olduğunu göstermez.
Olsa olsa, birilerine savunma alanında bağımlılığınızı ortaya koyar; öte
yandan, ülke kaynaklarının silah üretici ve pazarlamacılarına aktarılması
anlamına gelir. Böylece, savunma araçları satan ülkelerin, hem ekonomik hem
teknolojik alanlarda kalkınması, yeni iş alanlarının açılması sağlanırken,
silah alanların o ülkelere bağlanması, ekonomik açıdan zayıflaması, iş
alanlarının kapanması, teknolojik anlamda yarıştan çekilmesini sağlar. Bunun
içindir ki, cumhuriyetin başında, zor imkânlara rağmen, savunma sanayiine önem
verilerek, ordumuzun son teknolojiyle yerli kaynaklardan üretilen araçlarla
donatılması esas alınmıştır. Hatta, bu konuda, 1 Kasım 1937'de Türkiye Büyük
Millet Meclisinin açılış konuşmasında, Mustafa Kemal Atatürk: "Harp
sanayii tesisatımızı, daha ziyade inkişaf ve tevsi için alınan tedbirlere devam
edilmeli, endüstrileşme mesaimizde de ordu ihtiyacı ayrıca göz önünde
tutulmalıdır" diyerek, Türkiye'nin, bir yandan, savunmasını
kuvvetlendirirken, diğer yandan da ekonomik alanda geri kalmaması gerektiğini
işaret etmiştir. Bugün, bu iyi ilişkinin en iyi örneğini Amerika
Birleşik Devletleri göstermektedir. Savunma ve sanayi ilişkileriyle, bir
taraftan, yurtiçi katmadeğerini yaratmak, diğer taraftan istihdamı artırmak,
öbür taraftan da millî güvenliğin en önemli unsurlarından olan millî savunma
sanayiini geliştirmek şeklinde, bu modeli başarıyla yürütmektedir; ama, bu
modeli uygulayamayan ülkeler ekonomik anlamda çökmüştür. Sadece savunmaya önem
veren, savunma ile sanayii bağdaştıramayan modeli uygulayan Sovyetler Birliği,
bu bakımdan, kötü bir örnek teşkil etmektedir. Bunun için, Türkiye'nin başta
tespit ederek çizdiği model çok yerinde ve çağın gereklerine uygundur. Niçin;
çünkü, sanayici kendi işini bilecek, ordu kendi alanında faaliyet gösterecek.
Bu manada yapılan çalışmalarla Makine Kimya Endüstrisi Kurumu kurularak,
savunma için gerekli alet ve edevatın bu kurum eliyle üretilmesi ve
pazarlanması düşünülerek, ordumuzun ihtiyacı olan araçları bu kurumun üretmesi,
ihtiyaç fazlası ve istek olması halinde yabancılara satılması sağlanmıştı;
tıpkı, biraz evvel verdiğim Amerika örneğinde olduğu gibi. Savunma için gerekli tüm ürünler o işin uzmanı firmalar
tarafından üretiliyor, satılıyor; ordu, kendi işi olan askerlik mesleğini icra
ediyor; halkın temsilcilerinden oluşan kongre, savunma politikalarına yön
veriyor; yoksa, ordu, esas işi olan askerlik mesleğini bırakarak, bankacı,
gemici, bakkal olmaz. Banka işini bankacılar, gemi işini gemiciler, bakkallığı
onu meslek olarak seçenler yapar. Türkiye, ne zaman ki, NATO şemsiyesi altına girdi,
savunma alanında, savunma sanayii alanında, maalesef, gerilemeler başladı;
çünkü, elin oğlu "bende var, ben sana vereceğim, senin üretmene gerek
yok" dedi ve öyle de yaptılar; ama, bir süre sonra gördük ki, yedek
parçasına para yetmez hale geldi. Tabiî, cihazı veriyor, yedeklerini parayla
satıyor; siz yapmaya kalksanız, buna da müsaade etmiyorlar. Eğer, millî alanda
bir hareketiniz söz konusuysa, ambargolarla karşılaşıyorsunuz, parasını
ödediğiniz halde -Kıbrıs Harekâtında olduğu gibi- sizin savunma araçlarınızı
teslim etmiyorlar veya "bunu ancak benim istediğim yerde
kullanabilirsiniz" diyorlar. Değerli arkadaşlar, bakınız, Yüksek Denetleme
Kurulunun, Makine Kimya Endüstrisi Kurumuyla ilgili hazırlamış olduğu raporda
çok önemli bir hususa dikkat çekiliyor. Burada deniliyor ki: "1948
yılında, Türkiye'nin bu ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik çalışmalar
başladığında, aynı şekilde, Amerika'nın buralara müdahalesi ve siz bunları
üretmeyin, biz size nasıl olsa bunları veriyoruz şeklinde telkinleri ortaya
çıkmıştır." Makine Kimya Kurumu bu durumda nasıldır? Makine Kimya
Endüstrisi Kurumunun Genel Müdürünün verdiği raporda, 1998 ve 1999 yıllarında
282 000 000 dolar olan Makine Kimyanın satışı 2000 yılında 202 000 000 dolara
düşmüş, 2001 yılında bu 113 000 000 dolara düşmüş, 2002 yılında daha da
düşeceği ifade ediliyor. Ayrıca, 110 000 000 dolar kredi almış, bu krediye bir yıl
için ödedikleri para ne kadar biliyor musunuz; tam 37 000 000 dolar! Bu,
korkunç bir rakamdır. Nasıl kalkınacak, nasıl yatırım yapacak, nasıl gelişecek?
Bu vesileyle kurumun aşağıya doğru gittiğini görüyoruz ve şu anda, 170 trilyon
lira da Makine Kimya Endüstrisi Kurumunun borcu var. Ayrıca, özelleştirmenin bir yanlış mantığını veyahut da
buna benzer, devletin küçültülmesinin yanlış bir mantığını da burada görüyoruz.
Daha önce bir kurum iken, bağlı fabrikaları varken, şu anda, 20'nin üzerinde
anonim şirkete bölüştürülmüş; her birinin başına yönetim, denetim kurulları,
genel müdür, yardımcıları, birsürü makam ve mevkilerle, maalasef, üretmeyen,
sadece tüketen bir kurum haline getirilmiştir. Değerli arkadaşlar, tabiî, dünyada hegemonya bitmiyor.
Bakınız, Rockefeller'in Başkan Eisenhower'a yazılmış bir mektubunu internetten
aldım. Burada diyor ki: "Biz, askerî paktlarımızı kurmayı ve
sağlamlaştırmayı hedef alan tedbirlere devam etmeliyiz. Büyük ölçüde politik ve
askerî nüfuz garantileyecek genişlikte bir ekonomik yayılma planı, Asya, Afrika
ve diğer az gelişmiş ülkelerde uygulamak zorundayız. Yardımda, birinci gruba,
bizimle dost olan ve bize uzun süreli askerî paktlarla bağlanmış olan ülkeler
girer. Bu ülkelere yapılacak yardımlar ve açılacak krediler, öncelikle askerî
nitelikte olmalıdır -dikkatinizi çekiyorum. Askerî nitelikte olmalıdır- oltaya
yakalanmış balığın yeme ihtiyacı yoktur. Genişletilmiş iktisadî yardım, mesela Türkiye'ye, bazı
hallerde, düşünülenin tersi sonuçlar verebilir; yani, bağımsızlık eğilimini
artırıp, mevcut askerî paktları zayıflatabilir. Bu tip ülkelere -yani, Türkiye
gibi- doğrudan doğruya iktisadî yardım da yapılabilir; ama, bize en uygunu,
bize uygun ve bağlı hükümetleri iktidarda tutacak ve bize düşman muhalifleri
zararsız bırakacak biçim ve miktarda olmalıdır. Bunlarla bağlantılı olarak, özel sermaye yatırımlarını
da ayarlamak gereklidir. Hükümet, özel sermaye yatırımlarını cesaretlendirmeli
ve onlardan da akıllıca yararlanmasını bilmelidir. Bu yatırımlar yardımıyla
birçok politik amaca ulaşılabilir. Bu tip özel sermaye yatırımları, zamanla,
bütün gayrimeşru muhalefeti ve politikamıza mukavemeti ortadan kaldırabilmeli
veya nötralize edebilmelidir. Bizi desteklemekte kararsız ve sallantılı olan bütün
şahsî teşebbüs ve menfaat çevreleri, mutlaka etkilenmelidir. Aynı zamanda,
Amerika'yla işbirliğine hazır yerli işadamlarına yardım artırılmalı ve böylece,
bu işadamlarının, ilgili ülkenin ekonomisinde kilit noktaları ele geçirmeleri
ve buna dayanarak da, politik etkilerin artırılması sağlanmalıdır." İşte, bizim halimiz bu! Değerli arkadaşlar, ordumuz, millî ordudur. Neden;
çünkü, onu oluşturan personeli ve bunu sağlamakta kullanılan kaynakları
bakımından da millîdir de ondan. Ancak, son zamanlarda, bu köklü uygulamalardan
sapıldığı görülmektedir. Eğer, ordumuzun komuta kaynakları, yerleşmiş gelenek
ve uygulamaların aksine, halktan koparılırsa, uzun vadede, bu durum, ordumuzun
millî yapısına aykırı olur. Eğer, ordumuzu oluşturan insanlar, halktan
koparılarak, belirli yerlerde oturan, belirli yerlerden alışveriş eden, belirli
insanlarla görüşen ve belirli kişilerin çocuklarından oluşan kişilerden
oluşturulursa, millî vasfı olmayan bir sınıf haline getirilir; ki, bu, hem
milletimizin bekası hem de ordumuzun aleyhine olur. Bakınız, bir köşe yazarı geçen gün ifade etmiş: İki
genç, ikisi de aynı şekilde imtihana giriyor ve aynı şekilde imtihan ediliyor;
birisi 36, öbürü 64 doğru yapıyor. Normalde, daha çok doğru yapanın alınması
gerekirken askerî okula, öbürü alınıyor. Buna da sebep, asker bir babanın
çocuğu olması. Akıl, bilim ve vicdan, kim daha çok doğru soru bilirse onun
başarılı olmasını gerektirir. Öbür çocuğun babası da bir mühendis; o da diyor
ki, mademki öyle, o zaman, ÖSS imtihanlarında mühendislerin çocuğuna da bir
ayrıcalık tanıyın da, hiç olmazsa onlar da öyle girsin! O zaman, çiftçi olan
bir baba da diyecek ki, benim çocuğum ziraat fakültesine girmek istiyor, o
halde ona da puanda bir ayrıcalık yapın! Bu arada, tabiî ki, polis çocuklarına
da ayrıcalık yaparsanız, o zaman, her alanda bir eşitsizlik getirirsiniz. Bunun
ortadan kaldırılması lazım. Değerli arkadaşlar, ordumuzun güçlü olması gerekir,
bunun için donanımının iyi olması gerekir, buna hiç kimsenin itirazı yok;
ancak, bazı şeylerin de yanlış gittiğini görüyoruz ve mutlaka bunların
bilinmesi ve görülmesi lazım. Bakınız, Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumuna bağlı
savunma sanayii kuruluşları var, Savunma Sanayii Müsteşarlığı var ve şimdi,
kendisiyle ilgili bir kanun tasarısı görüştüğümüz Millî Savunma Bakanlığı ile
Kara, Hava ve Deniz Kuvvetleri Komutanlıklarına bağlı kurumlarda döner sermaye
kuruluşları var. Bu kuruluşlar, tüm kuvvet komutanlıklarına bağlı tersane,
hastane, atölye, dikimevi; Seyir, Hidrografi ve Oşinografi Dairesi, Harita
Genel Komutanlığı ve ana tamir fabrikaları komutanlıklarında var; hemen her
birlikte mevcut kantinler var, Ordu Yardımlaşma Kurumu (OYAK) gibi dev bir
kuruluş var. Bir tarafta, döner sermaye kuruluşları sermaye yetersizliğiyle
zaman zaman sermaye artırımı isterken, diğer taraftan, kırk yılda 140 trilyon
kâr eden OYAK'ın, tarihinin en kârlı dönemini yaşayarak, 1 yılda 150 trilyon
kâr etmesi söz konusu. Nedir bu; Genel Müdürün ifadesiyle, biz, 50 milyar
liraya, bir araba fiyatına Sümerbankı satın aldık ve 1 yılda 150 trilyon kâr
ettik. Burası Türkiye; tabiî, burada her şey oluyor. Bir günde batıyorlar, bir
günde çıkıyorlar! İşte, Pamukbank misali önümüzde; 2 milyar dolarla, o da fona
devredildi. Halbuki, belki, başka arayışlar içerisinde olunsaydı, bu, böyle, bu
hale gelmeyecekti ve bu duruma düşülmeyecekti. Demek ki, büyükler arasında da
bir itişme kakışma ve birbirlerini ortadan kaldırma projeleri var. Değerli arkadaşlar, bütün bu kuruluşlar, iktisadî
kuruluşlardır. İktisadî kuruluşlar, iktisat bilimlerinin gereklerine göre idare
edilmek zorundadırlar. Yani, askerî anlayışla bunların idaresi mümkün değildir.
Bu kuruluşların tek çatı altına alınması ve bütçe birliğinin sağlanması
gerekir. Askerlik mükellefiyetleri dolayısıyla, yaklaşık 1 000 000 insanın
hazır ve mecburî müşteri olarak alışveriş ettiği kantinlerin gelirleri, şeffaf
devlet ve şeffaf bütçesi ilkesi gereği oluşturulacak iktisadî kuruluşun
bünyesine sokulmalıdır. OYAK, konjonktürel aktiviteler ve spekülatif kârlar
yerine, gerçek bir iktisadî kuruluş olarak, hizmet ve yatırımlarının karşılığı
reel kâr eden kuruluş haline getirilmelidir. Sümerbankın satın alınmasıyla oluşturulan kârın OYAK'ın
büyüklüğünü göstermesi mümkün değildir. Alırsınız, satarsınız, kâr edersiniz;
ancak, ordumuzun ve personelimizin ihtiyacını karşılamaktan uzak olursunuz.
Esas olan, savunma sanayiini desteklemek ve ona yön vererek kâr etmektir.
Zaten, Genel Müdür, kârlarının reel yatırım ve kârlardan oluşmayıp, ellerinde
birikmiş olan paranın dövize ve spekülatif araçlara yatırılarak sağlandığını da
açıkça söylüyor. Bu bakımdan, millî savunmamıza yönelik hizmet veren tüm
kuruluşların bir araya getirilmesi, kaynaklarının birleştirilerek savunma
sanayiine, dolayısıyla, millî ekonomiye reel anlamda hizmet vermesi
sağlanmalıdır. Tabiî, enflasyonla her yıl sermaye artırımına gidilmesi
yanlıştır; bunu başta da gördük. O halde, bu işin bir katsayıya bağlanması ve
tek elden idaresinin sağlanması en uygun yol olacaktır diye düşünüyorum. Değerli milletvekilleri, ülkemizin, gerek geçmişi
gerekse potansiyelleri bakımından düşünüldüğünde önemli bir güç olduğu
ortadadır ve bölgesel güç olmaması için de hiçbir sebep yoktur; yeter ki,
teslimiyetçi politikalar izlenmesin. Tabiî ki, bunun için de, elbette, güçlü
bir savunma sanayiinin olması gerekmektedir. Türk Silahlı Kuvvetlerinin
bölgesel caydırıcı güç konumunu muhafaza etmesi, dolayısıyla, ülkemizin küresel
güç durumuna erişmesi için savunma sanayii şarttır. Dünya nüfusunun arttığını
ve önümüzdeki dönemler içerisinde büyüyeceğini görüyoruz. Türkiye nüfusunun da
gelecek yıllarda 80 000 000 sınırına ulaşacağını rahatlıkla söyleyebiliriz. O
halde, Türkiye'nin, bu nüfus artışına göre planlaması ve buna göre
yatırımlarının yapılması gerekir. Bakınız, arkadaşlar, dünya ortalaması olarak, savunma
gideri, kişi başına 120 dolar civarındadır; yani, gelirlerinin yüzde 2'si
durumundadır. Türkiye'de fert başına savunma gideri, yine, 120 dolar olmasına
karşılık, bu oranın gayri safî millî hâsılaya oranı yüzde 4 civarında; yani,
dünyada ortalamanın üzerinde bir pay ayrılmaktadır. Dolayısıyla, Türkiye,
savunma giderlerinin gayri safî millî hâsıla oranında NATO ülkeleri içerisinde
de gene birinci sırada yer almaktadır. Millî Savunma Bakanlığı bütçesinin yüzde 30'u
personele, yüzde 30'u tüketime, yüzde 35'i de yatırıma harcanmakta, bu yüzde 35'lik
yatırımın da beşte 1'i dış yatırımlara ayrılmaktadır ve dışalımlar için
kullanılan kaynak bu bütçenin büyük bir bölümünü oluşturmakta; yani,
dolayısıyla, toplam millî savunma bütçemiz 8 milyar dolar civarında olmaktadır. İşte, içinde bulunduğumuz bölgenin stratejik
özellikleri -ki, Ortadoğu, Kafkaslar, Balkanlar, lehimize olan gelişme değil-
aleyhimize olan savunma harcamalarını artıran unsurlar olarak ortadadır. O halde, ne yapılıp yapılıp bu stratejik özellik
Türkiye'nin lehine olacak şekilde geliştirilmeli ve bu yönde politikalar ortaya
konulmalıdır; bunun da yolu, ticaret ve işbirliğinden geçer. Üzülerek görüyoruz
ki, komşularıyla en az ticaret yapan ülke Türkiye'dir. Bu durum Türkiye'nin
yararına mıdır; tüm değerlendirmelerde bunun göz önünde bulundurulması lazım.
Tabiî ki, savunma sanayii ile savunmanın ayrılamayacağı gözardı edilmemeli ve
bu konuda da mutlaka çalışmalar ortaya konulmalıdır. Değerli arkadaşlar, ben internete baktım, sadece
Ostim'de 30 civarında savunma sanayiine yönelik hizmet veren sanayi kuruluşları
var; ama, sipariş alamıyorlar. Neden; yerli üretim diye. Yabancılara
bayılıyoruz; maalesef, bu, bizde bir hastalık halini almıştır. Tabiî ki, bunun
gelişmesi için, mutlaka, yerli sanayicinin desteklenmesi lazım. Bu arada, gene, devlet yetkililerine sorduk; dedik ki,
ülkemizde yatırımlar ve yatırım teşvikleri, ihaleler nasıl yapılmakta? Bakınız,
bize verilmiş olan cevapta aynen şunu söylüyor Sayın Derviş, diyor ki:
"Ülkemizde yatırım ve yatırım teşvikleri konusundaki tüm talepler tamamiyle
mevzuat, devlet kurallarıyla resmî talimatlar çerçevesinde değerlendirilmekte
ve işlemler de bu doğrultuda yapılmaktadır." BAŞKAN - Sayın Çelik, 3 dakikanız kaldı efendim. MEHMET ZEKİ ÇELİK (Devamla) - Tamam efendim. Yani, resmî talimatlar çerçevesinde her işin
halledildiğini görüyoruz. Burada, tabiî ki, Türkiye'de ağır sanayi niteliğinde
bir sanayiin de olmadığı bütün bu çalışmalardan sonra görülmektedir. Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin savunma sanayii
pazarında yer alması için, Türkiye savunma harcamalarını daha çok yerli üretime
kaydırmalı. Yerli katkının gittikçe artan oranlarda kullanılmasıyla proje
bedellerinin düşürülmesi; dolayısıyla kaynaklarının etkin kullanımı
sağlanmalıdır. Yetişmiş insangücümüz ve üniversitelerimizin bilgi birikimi göz
önüne alınarak, daha çok yerli proje üretimiyle, bedellerinden yurtdışına giden
kısmından azamî derecede tasarruf sağlanarak yerli sanayiin azamî pay alması,
dolayısıyla savunma ve sanayi birlikteliğinin sağlanması. Bu şekilde yapılacak
tasarrufun yerli sanayii yatırımlarına dönüştürülmesi ve millî kalkınmaya
katılım sağlanması gerekmektedir. Şimdi, biraz evvel ifade ettiğim tarzda, yerli sanayie
destek verilmediğini görüyoruz. Bakınız, insansız hava aracıyla ilgili bir soru
yönelttik; Sayın Millî Savunma Bakanı bize verdiği cevapta diyor ki "uzun
menzilli insansız hava aracı sistemi prototipin geliştirilmesiyle ilgili 1998
tarihinde bir sözleşme imzalanmış; avans için gerekli kaynağın bulunamamasından
dolayı sözleşme yürürlüğe girememiş ve bu iş ortada kalmıştır." Bunun dışında, U-2 casus uçaklarıyla ilgili, bunların
Türkiye topraklarının hava sahasından istifadesine ne zaman izin verilmiştir,
nasıl olmuştur diye bir soru önergemiz oldu. Bu bankalarda gördüğümüz husus
gibi, maalesef, burada da aynı şeyler yapılmakta; bize aynı cevaplar
verilmektedir Belki gizliliktir; ama, eğer bir milletvekili denetim görevini
yapamıyorsa, nasıl yapacaktır? Aynen "soru önergelerinizin diğer
maddelerinin cevapları gizli ve gizlilik dereceli bilgileri içerdiğinden, önergelere
cevap vermiyoruz" diyorlar. Bankalarda da aynı konular var; bize, hep,
gizlilik adı altında, maalesef istediğimiz konularda cevap verilmiyor ve bu
işler gizli tutuluyor. Tabiî, bu arada, yine, savunmayla ilgili sormuş
olduğumuz bazı sorulara verilen cevaplar var; onlar da enteresan. Mesela,
İran'da üretilen füzelerin Türkiye'yi tehdit ettiği; bu Arrow füzelerinin
İsrail'le niçin bağlantılığı olduğu şeklinde, bunlara da doğru dürüst cevap
alamadık. Bakınız, M-60 tankları gündeme geldi, son İsrail saldırılarıyla
ilgili, Filistin'le alakalı. Ben, yine, bunları internette araştırdım, ASMAŞ
diye bir firma, Türkiye'de M-47 ve M-48 tanklarını modernize ederek Alman Krupp
firmasıyla ordumuza teslim ettiğini ifade ediyor. Demek ki, istenildiği zaman
bunları yapabilecek imkânlar var; ama, yine, bu konuda, maalesef, biraz evvel
dediğim gibi, yabancılar tercih edilmekte; yerli sanayici ve üreticinin elinden
tutulmamaktadır. Dolayısıyla, bu konuda, bu eksikliklerin giderilmesi gerektiği
kanaatini taşıyoruz. Ben, zamanımı doldurdum, söyleyeceğim başka şeyler de
vardı; ama, zamanınızı fazla almak istemiyorum. Onun için, bizim, millî sanayiimize dayalı, ordumuzu
güçlendirecek, savunma sanayiimizi güçlendirecek çalışmaları yapmamız
gerekiyor. Biraz evvel söylediğimiz çerçeve içerisinde, yerli
üreticinin de destekleneceği ve ona uygun yatırımların yapılacağı günlerin
gelmesi dileğiyle saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum. (SP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Çelik. Efendim, şahıslar adına iki söz talebi var. İlk söz talebi, Samsun Milletvekili Sayın Şenel
Kapıcı'ya ait. Buyurun Sayın Kapıcı. (DSP sıralarından alkışlar) ŞENEL KAPICI (Samsun) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 746 sıra sayılı Millî Savunma Bakanlığı ile Kara, Deniz Hava
Kuvvetleri Komutanlıklarına Bağlı Kurumlarda Döner Sermaye Teşkili ve
İşletilmesine İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Tasarı üzerinde
gruplar adına yapılan konuşmalardan anlaşılıyor ki, tüm siyasî parti grupları,
bu yeni atılımın, yani, kanunun değişmesiyle, döner sermayenin işletilmesi ve
bu döner sermaye içerisinde Silahlı Kuvvetlerimizin güçlendirilmesi konusunda
hemfikirdirler ve güç birliği sağlanmış görünmektedir. Bu vesileyle, ben, ulusumuza, çıkacak bu yasanın hayır
uğurlu olmasını diliyor, hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (DSP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın Kapıcı'ya, biz de, bu kısa ve özlü
konuşması nedeniyle teşekkür ediyoruz. Son olarak, Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan;
buyurunuz. (SP sıralarından alkışlar) VEYSEL CANDAN (Konya) - Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; 746 sıra sayılı Millî Savunma Bakanlığı ile Kara,
Deniz Hava Kuvvetleri Komutanlıklarına Bağlı Kurumlarda Döner Sermaye Teşkili
ve İşletilmesine İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Tasarı üzerinde
görüşlerimi açıklamak üzere söz aldım; Muhterem Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Yasa tasarısı dikkatle takip edildiğinde, iki konu
olduğu görülüyor; bir tanesi, sermaye artırımı; bir diğeri, döner sermayede
çalışan memurların, işçilerin ücretlerinin katsayılarının artırılmasıdır. Şimdi, bizim, burada, kişisel olarak gözleyebildiğimiz
iki temel yanlış var; bunlardan bir tanesi, sermaye artırımına baktığımız
zaman, 6 milyarla başlamış, 100 milyar ve 500 milyar, şimdi talep edilen rakam
3 trilyon; yani, bu kanun 4 defa Parlamentoya getirilmiş demektir. Böyle yapmak
yerine, bütün döner sermayeleri içine alan bir statü tesis edip, bir katsayı
koyup ve böylece, lüzumsuz, tekrar tekrar gelme durumunda olunmamasının faydalı
olacağı kanaatindeyim. Kaldı ki, 3 trilyon hiç önemli bir rakam değildir. Bu
kanun, öyle anlaşılıyor ki, altı ay sonra, tekrar, artırılmak üzere geri
gelecek. Şimdi, gerekçede, denizaltı ve hücumbot üretiminde daha
çok paraya ihtiyacımız var, talebi var. Bu da, bizim, buradaki görüşlerimizi
doğruluyor. O açıdan, bütün döner sermayelerin durumlarına göre katsayılarının
artırılmasının faydalı olacağı ve Parlamentonun yükünün azalacağı
kanaatindeyim. Döner sermaye çalışanlarıyla ilgili yapılan teklif de,
bana göre -gösterge 1 000'den 2 000'e, taban 2 000 oluyor 4 000; yani, yüzde
200 zam yapıyorsunuz- çok belirsizlik meydana getiriyor; çünkü, birçok döner
sermayede ek görev verilenler var. O açıdan, buna da bir temel prensip getirmek
lazım; çünkü, birçok kurum benzer tekliflerle gelmekte ve her gelen kanun
içinde de bu katsayı talebi vardır. O açıdan, burada da bir eşit ücret
politikası, dengeli bir politika üretebilmek için bunun düzenlenmesi gerekir.
Burada yapılacak katsayı düzenlemesi, ileride, çalışanlar arasında ciddî bir
ücret farklılığı meydana getireceğinden, sağlıklı netice vermez; yani, özetle
söylemek gerekirse, her iki maddenin -kanunda iki asıl konu var- ikisi de, bana
göre, eksik hazırlanıyor, tekrar, geri gelme durumundayız. Şimdi, ben, diğer konular üzerinde düşüncelerimi ifade
edeceğim. Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve hatta bütün milletin
hedefi, teknik güce sahip güçlü bir ordunun oluşmasıdır, Türk Silahlı
Kuvvetlerinin oluşmasıdır. Bu, ülkemizi hem savunacak hem de vaki olabilecek
bir saldırıya cevap verecektir. Asıl tartışılması gereken konu, savunma silahlarını
dışarıdan mı alacağız, şimdi olduğu gibi hep dışarıdan alarak mı devam
edeceğiz; yoksa, içeride mi yapacağız?.. Eğer içeride yapacaksak, bunu, kamu mu
yapacak, devlet mi yapacak, Türk Silahlı Kuvvetleri mi yapacak veya özel sektör
mü yapacak?.. Bu, çok önemli. Bu konunun mutlaka gündeme getirilmesi lazım; şu
anda bir belirsizlik var. Türk Silahlı Kuvvetleri, savunma sanayiinde büyük
oranda dışa bağımlı hale gelmiştir; üzücü olan da budur. Zaten, dışa bağımlı
olmamız fevkalade tehlikelidir. Geçen günlerde, M-60 tanklarının modernizasyonu
çok tartışıldı ve ülke ekonomisinin tehlikeli boyutta zararlı olduğu dönemde,
getirildi, İsrail'e bir modernize konusu verildi ve maalesef, milyar dolara
yakın para dışarıya çıkıyor. Onun için, biz, acaba, bugünden başlasak, geç
kalmış bile olsak, yerli savunma sanayiinin teknolojisini artırma noktasında
bir plan ve program yapmamızın daha doğru olacağı kanaatindeyim. Sevindirici bir olayı milletvekilimiz biraz önce
söyledi; mesela, M-47 tanklarıyla ilgili olarak bir prototip örneğin yapılarak,
hazırlanarak Türk Silahlı Kuvvetlerine verildiğini. Bu da, bizim yerli savunma
sanayiimiz açısından fevkalade önemlidir. Şimdi, aslında, tabiî bir hükümetin ve Türk Silahlı
Kuvvetlerinin ortak bir prensip kararında, önce ihtiyaçların tespiti sonra
üretim ve planlama yapılmalıdır, dünyadaki gelişmeler mutlaka takip
edilmelidir, yurtiçi altyapıyı güçlendirmek için alınacak tedbirleri mutlaka
hükümet almalıdır ve Türk özel sektörüne imkân tanınmalıdır. Bu yapıldığı
zaman, ümit ediyoruz ki, kendi teknolojimizi daha çok ileriye götürme şansına
sahip olacağız. Tabiî, burada zararlı olan nedir; belirsizliğin, yani, ciddî
bir uzun vadeli -yirmi, otuz, elli yıllık- savunma sanayii perspektif bir
projemizin olmayışıdır ve en tehlikelisi de yabancılara hep bağımlı olmamızdır.
Halbuki burada doğru olan nedir; savunma sanayiinin yerli, güçlü bir
teknolojiyle üretilmesidir. Geçmişte, bu benim söylediklerimi teyit eder mahiyette
acı örnekler yaşadık. Hatırlanacağı üzere, terörle mücadelede, helikopterlerin
parçaları yabancılar tarafından verilmedi. Ben, burada, ülke ismi vermeye gerek
görmüyorum, bunlar bellidir. Ayrıca, yine, Kıbrıs Harekâtında çıkarma
gemilerimiz de, parası ödenmiş olduğu halde uzun yıllar bekletildi, müttefik
ülkeler tarafından verilmedi. Bütün bunlar bize şunu gösteriyor ki, ümit
ediyoruz ki, Türk Silahlı Kuvvetlerinin üst düzey kademelerinde bulunan
komutanlar, bu söylediklerimizi biliyorlar; ama, biz, bir kere daha
hatırlatıyoruz. Tabiî, burada esas olan konu nedir; esas olan konu,
ülke ekonomisi ile, yani zenginliğimiz ile ihtiyaçlarımız arasındaki dengenin
iyi kurulabilmesidir. Halbuki, değerli arkadaşlar, çok acı; ama,
19.6.2002'de -hükümetin,
zamanında müdahale etmemesi, zamanında ekonomiyle ilgili açıklamalar
yapılamaması, evden hükümetin yönetimi fevkalade tehlikeli- iki günde, Hazineye
zarar 236 trilyon!.. Evet, şimdi, bununla ilgili kısaca bir bilgi vereceğim:
TL bazında, Hazine, 19.6.2002'de 1,8 katrilyon
borçlandı. 203 gün vadeli borçlandı. Daha önce yüzde 50 olan faiz yerine, yüzde
73,9'la borçlandı. İkinci olarak, 698 milyon dolar borçlandı; yüzde 6,5
faiz yerine, dolar bazında yüzde 8,5 faizle borçlandı. Bu iki borçlanma 2002'de en yüksek faizle borçlanmadır.
Diyeceksiniz ki, bunun savunma sanayiiyle ilgisi
nedir?.. Bütçeyi hazırlıyorsunuz, o bütçede savunma sanayiiyle ilgili Türk
Silahlı Kuvvetlerine para ayıracaksınız; ama, böyle, iki günde 236 trilyon açık
veren, zarar eden, fazla faiz ödeyen bir yönetimin bunu ayırması da, maalesef,
mümkün olamamaktadır. Değerli arkadaşlarım -yine, hükümetin bu son bir hafta
içindeki yönetim zaafı- bakın, Hazinenin içborcu, şu anda, 19.6.2002'de, resmî
rakam, 122 katrilyondur. Değerli arkadaşlar, faizler yüzde 70 olduğu zaman, bu
şartlarda ödenecek faiz miktarı, yıl sonunu kadar, ek olarak 85 katrilyondur.
Yani, yüzde 50 faiz yerine yüzde 70 faiz ödediğin zaman, bu belirsizlik devam
ettiği zaman, Başbakan, konutundan çıkmadığı zaman, hükümeti oluşturan
yetkililer açıklama yapmadığı zaman, güvensizlik ve belirsizliğin faturası, yıl
sonuna kadar 85 katrilyon olacaktır. 2002 yılı bütçesi ne kadardır; 89
katrilyondur. Yani, siz, bütçenizi, bir belirsizlik uğruna harcıyorsunuz.
Bakın, bundan sonra olacağı da söylüyorum; IMF'den para yok, yeni vergi
alamazsınız; daha geçen hafta, Vergi Kanunu çıkardınız. Yani, aslında, bu
belirsizliğin faturasının artma nedeni, hükümetin borcu borçla ödeme şansını
kaybediyor olmasıdır. İşte, bu, programın iflası anlamına gelir, yani, sizin
"Güçlü Ekonomiye Geçiş" dediğiniz programın iflası anlamına gelir.
Tabiî, böyle, iflas eden bir hükümetin, savunma sanayiinde, yerli sanayii ne
kadar destekleyeceğini, tankımızı ne kadar kendimizin yapacağını,
helikopterimizi ne kadar kendimizin yapacağını takdir etmek mümkündür. Değerli arkadaşlar, bakın, bu son bir haftada daha ne
oldu; çok önemli olduğu için söylüyorum, İstanbul Menkul Kıymetler Borsasının
2001 yılı sonunda piyasa değeri 68,6 katrilyondu. Bugün, yani, bir hafta önce,
14 Haziran itibariyle -beşbuçuk ayda- değeri 48,7 katrilyona indi. Yani,
borsanın değeri 19,9 katrilyon -20 katrilyon- azaldı, beşbuçuk ayda yüzde 29
gerileyerek, 20 katrilyon zarar etti. Bunun anlamı şudur: Yabancı sermaye
borsadan gitti. Aslında, anlatmaya çalıştığım bu konu, ikinciden sonra, üçüncü
tehlikeli krizdir. Bugün, bir görüşmemizde hükümet yetkililerine de ifade
ettiğim gibi, derhal, derhal, derhal, derhal tedbir alınması gerekir. Şu
göstergeler, hükümetin ekonomik programının iflas ettiğini, önümüzdeki günlerin
çok daha sıkıntılı olacağını göstermektedir. Nitekim, bunun ilk işareti de,
ciddî olarak, güçlü sanılan bir bankaya el konulmasıdır. Saygılar sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Candan. Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. 1 inci maddeyi okutuyorum: MİLLÎ SAVUNMA
BAKANLIĞI İLE KARA, DENİZ VE HAVA KUVVETLERİ KOMUTANLIKLARINA BAĞLI KURUMLARDA
DÖNER SERMAYE TEŞKİLİ VE
İŞLETİLMESİNE İLİŞKİN KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN
TASARISI MADDE 1. - 10.6.1985 tarihli ve 3225 sayılı Millî
Savunma Bakanlığı ile Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanlıklarına Bağlı
Kurumlarda Döner Sermaye Teşkili ve İşletilmesine İlişkin Kanunun 3 üncü
maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "Bu Kanun kapsamına giren döner sermaye
kuruluşlarına toplam beş trilyon lira sermaye tahsis olunmuştur." BAŞKAN - Söz isteyen olmadığından 1 inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2 nci maddeyi okutuyorum : MADDE 2. - 3225 sayılı Kanunun 14 üncü maddesinde yer
alan "1000" rakamı "2000", "2000" rakamı
"4000" olarak değiştirilmiştir. BAŞKAN - Söz isteyen olmadığından 2 nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. 3 üncü maddeyi okutuyorum : MADDE 3. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN - 3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. 4 üncü maddeyi okutuyorum : MADDE 4. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu
yürütür. BAŞKAN - 4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre, lehte, Samsun
Milletvekilimiz Sayın Şenel Kapıcı söz istemiştir. Buyurun Sayın Kapıcı. ŞENEL KAPICI (Samsun) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Millî Savunma Bakanlığı ile Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri
Komutanlıklarına Bağlı Kurumlarda Döner Sermaye Teşkili ve İşletilmesine
İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısını biraz sonra
oylayacağız. Bu oylamayla beraber, yeni çıkarmış olduğumuz bu kanunla, ülke
yararına hayırlı bir hizmet daha gerçekleştirdiğimiz inancındayız. Bu
vesileyle, bu kanun, ulusumuza hayırlı olsun diyorum. Teşekkür ederim. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Çok teşekkürler Sayın Kapıcı. Sayın milletvekilleri, tasarının tümünü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. Ulusumuzun
gurur kaynağı kahraman Silahlı Kuvvetlerimize hayırlı ve uğurlu olmasını
diliyorum; ortak anlayışınız nedeniyle, tüm gruplara da ayrıca teşekkür
ediyorum. Kütahya Milletvekili Emin Karaa'nın, Avukatlık Kanununa
Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin müzakerelerine başlayacağız.
12. – Kütahya Milletvekili Emin
Karaa'nın, Avukatlık Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi,
İzmir Milletvekili Mehmet Özcan'ın, 4667 Sayılı Avukatlık Kanununa Ek Geçici
Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi, Denizli Milletvekili Salih
Erbeyin'in, 1136 Sayılı Avukatlık Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
2.5.2001 Tarih ve 4667 Sayılı Kanunun 97 nci Maddesine Bir cümle İlave
Edilmesine Dair Kanun Teklifi, Konya
Milletvekili Lütfi Yalman'ın, Avukatlık Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Manisa Milletvekili
Bülent Arınç'ın, 4667 Sayılı Avukatlık Kanununa Ek Geçici Bir Madde Eklenmesine
Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/950, 2/877, 2/921, 2/928,
2/944) (S. Sayısı : 864) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Topluluğu Arasında
Türkiye Cumhuriyetinin Topluluk Programlarına Katılmasının Genel İlkeleri
Hakkında Çerçeve Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısının müzakerelerine başlıyoruz. 13. – Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa
Topluluğu Arasında Türkiye Cumhuriyetinin Topluluk Programlarına Katılmasının
Genel İlkeleri Hakkında Çerçeve Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/965) (S. Sayısı : 856) (1) BAŞKAN - Komisyon?.. Burada. Hükümet?.. Burada. Komisyon raporu, 856 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır. Tasarının tümü üzerinde gruplar adına söz isteyen?..
Yok. Şahsı adına, Sayın Aslan Polat; buyurunuz. ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Topluluğu Arasında Türkiye
Cumhuriyetinin Topluluk Programlarına Katılmasının Genel İlkeleri Hakkında
Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
üzerinde şahsım adına görüşlerimi arz etmek üzere huzurlarınıza çıkmış
buluyorum; hepinizi saygıyla selamlarım. Şimdi, Avrupa Birliğiyle bizim yapmış olduğumuz malî
protokoller çerçevesinde, ülkemizin finanse edilen birtakım projeleri var.
Bunlardan, Kamu Kesimi Projeleri 145 090 000 euro, Özel Sektör Projeleri ise
175 000 000 euro tutuyor. İkinci Malî Protokol ve Tamamlayıcı Protokol Çerçevesinde
Finanse Edilen Projeler 252 000 000 euro civarında. Avrupa Yatırım Bankası
kaynaklı krediler ise, genel olarak, 267 000 000 euro civarında. Üçüncü Malî Protokol Çerçevesinde Finanse Edilen
Projeler 220 000 000 euro, Avrupa Yatırım Bankası kaynaklı krediler 310 000 000
euro olmaktadır. Ayrıca, 2000 yılı içerisinde, MEDA-2 çerçevesinde sağlanan
hibe yardımlarıyla finanse edilen projeler 176 058 000 euro. Hibe şeklinde
bunlar. Ayrıca, yine, 2001 yılında MEDA-2 çerçevesinde sağlanan hibe yardımıyla
finanse edilen projelere de baktığımız zaman, 214 000 000 euro civarında bir
meblağla karşılaşıyoruz. Esasında, en önemlisi olan, adaylık sürecinde, Avrupa
Birliğinden sağlanacak malî yardımlara baktığımız zaman -ki, bu çok önemlidir-
MEDA-2 çerçevesind, 2000-2006 döneminde 890 000 000 euro olacak ki, bu, 2000
yılı için 176 000 000, 2001 yılı için 167 000 000 euro, projelere tahsis
edilip, kullanımına başlanılmıştır bunların. Avrupa Birliğini güçlendirmek için, Avrupa
stratejisine, 2000-2002 arasında 15 000 000 euro'dur. Ekonomik Sosyal Kalkınma
İçin Avrupa Stratejisinde 135 000 000 eurodur ki, bunun 45 000 000 eurosu GAP
Bölgesel Gelişimi Projesine tahsis edilmiştir. Yine, Euro-Med için, 2000-2006
yıllarında 1 milyar 470 milyon euro kredi vardır ki, kredi, proje bazında
kullanılmaya başlanmıştır. Katılım Öncesi Kolaylığı Fonu var burada, 45 000 000
euro. Neticede, toplam olarak 3 milyar 615 milyon euroluk bir krediden
faydalanma imkânımız vardır. Şimdi, bu kredilerden faydalanabilmemiz için de,
bu anlaşmalarımızın hep imzalanıp yürürlüğe girmesi gerekmektedir. Sayın milletvekilleri, yalnız, ben, burada, son
günlerde çok sık tartışmaya yol açan bir konu üzerinde de görüşlerimi belirtmek
isteyeceğim. Bu konu da "Türkiye, acaba Gümrük Birliği Anlaşmasını
imzalamakla doğru mu yaptı, yanlış mı yaptı" diye çok tartışılan bir
konudur. Konulardan bir tanesinde de "Türkiye, Gümrük Birliği Anlaşmasını
imzalamakla ihracatta gerekli artışı yapamamış; fakat, ithalatla bir artış
sağlanmıştır; dolayısıyla, zarar etmiştir" deniyor. Bir başka tartışma ise
"hayır, öyle bir zarar olmamıştır, Türkiye'nin ihracatını artıramamamızın
sebebi, bizim kendi malî yapılanmamızı buna uyduramamamızdan, ithalattaki artış
ise, ihracatımızın yüzde 90-95'inin ithalat kaynaklı olduğundan artış meydana
gelmiştir" yönündedir. Şimdi, burada, bunların doğruluk payları vardır.
Örneğin, ülkemiz, ne zaman kalkınma stratejisine girmişse, mesela 1997 ve 2000
yıllarına dikkat ettiğimiz zaman, ülke geliştiğinde ithalatta patlama meydana
gelmiş ve ithalat-ihracat arasındaki fark sürekli olarak açılmıştır; ne zaman
ki, ülke bir gerileme sürecine girmiştir, bunun en bariz örneği 2001
yılındadır, 2001 yılında, bu sefer ithalatta azalma meydana gelmiş, ihracatta
da azalma meydana gelmiş; fakat, makas azalmıştır. Buradaki en önemli şey,
ülkemizdeki ithalatın büyük rakamlarını, yatırım ve ara yatırım mallarının
oluşturması; fakat, bu arada, ileri teknoloji gerektiren, katma değeri yüksek
mallara yönelemememiz, daha ziyade, tekstil ve konfeksiyon gibi katma değeri
düşük olan mallarda ihracatımızın ağırlık kazanmasına yol açmaktadır. Yine, bir başka konu daha vardır -ki, bu da çok
önemlidir; şimdi, bunun da doğrusunu söylemek lazım- gümrük birliği
kararlarının yürürlüğe girdiği 1.1.1996 tarihinden yirmibeş yıl önce, bizim,
gümrük birliğindeki gelen mallara tanıdığımız kolaylıkların büyük bölümü,
Avrupa Birliği üyeleri tarafından bize sağlanmıştı ve bizim ülkemizin malları,
yirmibeş yıl öncesinden itibaren, bilhassa, tekstil sanayiinde olmak üzere,
Avrupa Birliği ülkelerine girmeye başlamıştır. Bir rakam vermek gerekirse,
Topluluğun 1 Eylül 1971 tarihinden itibaren Türkiye'ye tanıdığı bu ayrıcalıklı
uygulamanın, Avrupa Birliğine yönelik ihracatımızda kayda değer olumlu bir etki
yarattığı açıktır. Nitekim, Türkiye'nin 1972 yılında Topluluğa yönelik toplam
ihracatında, bir yıl öncesine göre yüzde 31, 1973 yılında ise, 1972 yılına göre
yüzde 69 oranında artışlar sağlanmıştır. Bunları da dikkate almamız gerektiğini
burada belirtmek isterim. Ayrıca, Türkiye, gümrük birliği taahhütlerini yerine
getirirken, aynı zamanda, Dünya Ticaret Örgütü mevzuatıyla uyumlu olan yasa
değişikliklerini de gerçekleştirmiş ve dolayısıyla, önem arz eden uluslararası
taahhütlerin de gereğini yapmıştır. Bu da, Türkiye'nin dünyaya entegre
olmasında önemli bir adım olarak görülmektedir. Yalnız, bizim ihracatımızdaki gerekli artışı
sağlayamamamız, buna mukabil, ithalattaki patlamaların en önemli sebeplerden
birisi de, Türkiye'deki kur politikasıdır. Türkiye'de, uzun yıllar kur
politikası, sadece, enflasyonu baskı altına almak için kullanılmış ve
genellikle, bu son, şu aradaki 2001 ve 2002 yılını dikkate almazsak,
enflasyonun daima altında bir kur politikası takip edilmiş ve böylece, aşırı
değerlenen Türk Lirasından dolayı ihracat caydırılırken, ithalat özendirilmiş
ve gümrük birliği avantajı sağlamamızdan dolayı da, Türkiye'de, ithalat
patlaması meydana gelmiştir; bunlar da doğrudur. Tabiî, burada önemli olan bir konu da şudur: Türkiye'de
yüzde 30- 40'lara varan, dünyanın hiçbir yerinde görülmeyecek kadar reel faiz
verilmesi, reel faizlerin artması sonucu, yabancılar, Türkiye'ye gelip de
yatırım yapacaklarına, bunun yerine, kendileri için en güzel şeyi yapmışlar,
Türkiye'ye parayı getirmişler, dövizi bozdurmuşlar, kısa vadeli tahvil ve
bonolara yatırmışlar ve dolar bazında yüzde 20-30 civarında çok büyük kârlar
elde etmiş ve Türkiye'nin birikimlerini alıp yurtdışına taşımışlardır ve
dolayısıyla, zaten kıt olan bizim tasarruf imkânlarımız böylece heba
edilmiştir. Şimdi, gümrük birliğine girmeden önce, bu bir iki rakam
üzerinde biraz düşünmekte fayda var. Mesela,
bazı yıllarda Türkiye'nin toplam ihracatı -gümrük birliğinden önce-
ithalatının üçte 1'i miktarındadır. Örneğin, 1975 yılında ihracatımız 1,4
milyar dolar, ithalatımız 4,7 milyar dolardır. 1980 yılında, ihracatımız 2,9
milyar dolar, ithalatımız 7,9 milyar dolardır. Demek ki, yıllardan beri
ihracatımız özendirilememiş. Bu yönde bir gelişme var burada. İhmal etmememiz gereken çok önemli bir konu da şudur:
Dış ticaret verilerine göre, gümrük birliği uygulamalarına geçilmeden önce, 31
Aralık 1995 tarihinde, Avrupa menşeli yatırım malları, hammaddeler ve tüketim
mallarının tamamı üzerinden uygulanan ithalat değerlerini esas alan ortalama
ağırlıklı Gümrük Vergisi oranları, sadece, yüzde 5,9'dur. Demek ki, bizim,
Türkiye'de, gümrük birliğinden dolayı yapmış olduğumuz gümrük indirimlerinin
özelliği yüzde 5,9 oranındadır. Yani, zannedildiği kadar çok da büyük
rakamlarda değildir; fakat, şu da bir gerçektir ki, gümrük birliği öncesinde,
örneğin, 1995 yılında tüketim mallarının ithalatı, toplam ithalatın yaklaşık
yüzde 7'si iken, bu oran, 1992-2000 yılları arasında yüzde 10-13 oranlarında
dalgalanma göstermiş, 2001 yılı temmuz ayında da bu ürün grubunun ithalat
değerleri, toplam ithalatın yüzde 10,5'i olmuştur. Bunu söylememin sebebi
şudur: Gümrük birliğinden önce tüketim mallarının ithalatı, toplam ithalatın
yüzde 7'si iken, bu arada tüketim mallarına sağlanan avantajlardan dolayı,
ülkemizde tüketim malları ağırlıklı ithalat başlamış ve bu da yüzde 7'lerden,
yüzde 10'lara, yüzde 12'lere çıkmıştır. Bu da, bazı vatandaşlarımızın lüks
ithal mallarına özentisinden, hevesinden kaynaklanmaktadır. Bu da bir kayıp
olmasına rağmen, zannedildiği kadar, çok büyük rakamlara da ulaşmamıştır. Önemli olan bir diğer konu da şudur: Biz, Türk
Lirasındaki reel faiz oranını, sürekli olarak, yüzde 10'ların üzerinde
tuttuğumuz zaman, ithalatımızı her zaman özendireceğimiz de bir başka
gerçektir. Zamanım kalmadı, ama, şu rakamları da çok net olarak
vermemiz lazım: İhracatımız -Avrupa Birliği ülkeleri için konuşuyorum- 1995
yılında toplam, 11 milyar 78 milyon dolar ve Avrupa Birliğinin bizim
ihracatımızdaki payı 51,2 iken, 2000 yılında, yani, bundan bir sene önce,
Avrupa Birliğine ihracatımız 14 milyar 352 milyon dolar olmuş ve Avrupa
Birliğinin ihracatımızdaki payı yüzde 52,5 olmuştur; yani, 1 puan artmıştır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Polat, son cümleniz olsun lütfen. ASLAN POLAT (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım. 1995 yılında Avrupa Birliğinden ithalatımız 16 milyar
860 milyon dolarken -ki, Avrupa
Birliğinin payı yüzde 47,2'dir- 2000 yılında 26 milyar 388 milyon dolar olmuş
ve Avrupa Birliğinin ithalatımızdaki payı 48,9'a çıkmıştır. Yani, ithalat ve
ihracatta 1'er puanlık bir artış lehimize olmuştur; ama, ihracatımızda 3 milyar
dolar civarında bir artış olmasına rağmen, ithalatımızda da 10 milyar dolarlık
artış olmuştur. Bu aradaki fark da -oran olarak hemen hemen aynı
oranların sağlanmasına rağmen- ihracatımızdaki 3 milyar dolarlık artışa rağmen,
ithalatımızda da 10 milyar dolarlık artışın olması da, Türkiye'deki birtakım
mevzuatlarımızı Batı standartlarına uyduramamamızdan, ihracata gerekli özeni
veremememizden, Türk Lirasını sürekli olarak değerli tutup, dolar kurundan
dolayı da ihracatı değil, ithalatı özendirmemizden olmuştur. Bu aksaklıkları
giderdiğimiz takdirde, bu tip, Avrupa Birliği ve dünyayla entegre anlaşmaların
ülkemize yararlı olacağını belirtir, hepinize saygılar sunarım. BAŞKAN - Sağ olun. Şahsı adına... SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Şahsım adına söz
istiyorum Sayın Başkan. BAŞKAN - Hayır... Daha önceden bir müracaat var. Sayın Ahmet Arkan, buyurunuz. (DSP sıralarından
alkışlar) AHMET ARKAN (Kocaeli) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin
değerli üyeleri; konuşmama başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum. Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Topluluğu Arasında
Türkiye Cumhuriyetinin Topluluk Programlarına Katılmasının Genel İlkeleri
Hakkında Çerçeve Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporuyla ilgili yapacağım kısa arzda bazı
şeylerin altını çizmek istiyorum. Değerli arkadaşlarım, bilindiği gibi, Avrupa Birliği,
2000 yılının mart ayında, Lizbon zirvesinde, enformasyon toplumundan bilgi
toplumuna, dolayısıyla, bilgi tabanlı bir ekonomik yapıya dönüşümün kararını
e-Avrupa Projesiyle almıştır. 2001 yılında, Türkiye de, Başbakanımızın
Göteborg'da vermiş olduğu onayla birlikte, e-Avrupa Projesine dahil olmuştur. Lizbon zirvesinde benimsenen Avrupa Birliğinin
dünyadaki konumu ve geleceği açısından son derece kritik bir öneme sahip olan
uzun vadeli stratejinin hedefi, Avrupa Birliğinin, 2010'da, dünyada rekabet
gücü en yüksek ve dinamik bilgi ekonomisi niteliğini kazanarak, daha iyi bir
istihdam ve daha büyük bir sosyal uyum içeren sürdürülebilir bir büyüme
sağlamasıdır. 2002-2006 yıllarını kapsayan Altıncı Çerçeve Programı, Avrupa
Birliğinin, özellikle ABD ve Japonya karşısında rekabet gücünü artırarak,
yukarıda belirtilen stratejiyi geliştirme konusunda özel bir önem taşımaktadır.
Türkiye, bir önceki Beşinci Programa proje bazında
katılmayı tercih etmiş; bu da, cılız, dağınık ve sonuç olarak yetersiz
olmuştur. Tam katılım içindeki aday ülkeler ise, Beşinci Programdan, teknoloji
alanında büyük avantajlar sağlamıştır. Bugün, Altıncı Çerçeve Programı konusunda Türkiye'nin
aldığı kararın, günümüzde teknoloji ağırlıklı niteliği kesin bir şekilde öne
çıkan rekabet gücü ve Avrupa Birliğine güçlü ekonomik yapıyla entegrasyon
açısından hayatî bir önem taşıdığına şüphe yoktur. Çerçeve programına
katılmadığımız takdirde, beş yıllık süreçte, Avrupa Birliği üyesi ve aday
ülkelerin yakalayacağı bilgi ve teknoloji seviyesini bir daha yakalama şansımız
kalmayacaktı. Değerli arkadaşlarım, günümüzde, yatırımların ekonomik
ömrü, rekabetçi ömürleriyle ölçülmekte, rekabetçi ömür ve güç ise, teknolojiye
dayanmaktadır. Türkiye, şu anda, OECD ülkeleri içerisinde teknolojiye dayalı ve
yüksek katmadeğerli ürün ihracatında oldukça elverişsiz bir konumdadır. Bu
bağlamda, Dünya Bankasının 2002 Kalkınma Raporundan bazı rakamları sizlere
sunmak istiyorum: Yüksek teknoloji içeren ürünlerin imalat sanayii
ihracatındaki payı İrlanda'da yüzde 47, İngiltere'de yüzde 30, Fransa'da yüzde
23, Rusya'da yüzde 16, Arjantin'de yüzde 8, Türkiye'de ise yüzde 4'tür. Bu, şunu göstermektedir: Yine, çok küçük bir örnekle,
bir şeyi hatırlatmak istiyorum. 1 kilogram kum sattığınızda bunun değeri 1 sent
bile değildir. Siz, 1 kilogram kumu sınırlı bir teknolojiyle cam haline
getirdiğiniz zaman, bu camın kilosu 1 dolara çıkar; ancak, aynı hammaddeden 1
kilogram pentium-III ürettiğinizde, bu değer, 1 kilogram pentium-III'ün değeri
17 800 dolardır. Onun için, Türkiye, kesinlikle, vereceği kararlarla, gelecekte
teknoloji üreten, yüksek teknoloji üreten bir ülke olmak durumundadır. Bu bağlamda, ülkemizin, Avrupa Birliği Altıncı Çerçeve
Programına tam katılım kararının alındığı 15 Nisan 2002 tarihi önemli bir
aşamadır, önemli bir tarihî gündür. Bu programa tam katılım kararını tarihî bir
karar olarak ifade etmek mümkündür. Altıncı Çerçeve Programında, araştırma ve teknoloji ile
gelişme alanlarında ulusal programların ve teknolojik mükemmeliyet, faaliyet ve
kurumlarının ağ şeklinde bir araya getirilmesi öngörülmektedir; yani, ülkeler,
birlikte çalışma, birlikte teknoloji geliştirme, ar-ge yapma imkânı
bulmaktadır. Bu paylaşım ortamı, tam katılım kararı alınmasaydı mümkün değildi.
Yine, Türkiye, bu kararı almakla, muasır medeniyet
seviyesine erişme yolunda açık bir vizyon deklarasyonunda bulunmuştur. Bu
bakımdan, bugün bu anlaşmanın Meclisimizde onaylanarak yürürlüğe girmesi,
bundan sonra yapılacak çalışmaların önünü açacaktır. Bunun için, bu anlaşmanın ve Altıncı Çerçeve Programına
tam katılım kararının ülkemize hayırlı olmasını diliyor, hepinizi, tekrar
saygıyla selamlıyorum. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Arkan. Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Şimdi, 1 inci maddeyi okutuyorum : TÜRKİYE
CUMHURİYETİ İLE AVRUPA TOPLULUĞU ARASINDA TÜRKİYE CUMHURİYETİNİN
TOPLULUK PROGRAMLARINA KATILMASININ GENEL İLKELERİ
HAKKINDA ÇERÇEVE ANLAŞMANIN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA
DAİR KANUN TASARISI MADDE 1. - 26 Şubat 2002 tarihinde Brüksel'de imzalanan
"Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Topluluğu Arasında Türkiye Cumhuriyetinin
Topluluk Programlarına Katılmasının Genel İlkeleri Hakkında Çerçeve
Anlaşma"nın onaylanması uygun bulunmuştur. BAŞKAN - 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum... VEYSEL CANDAN (Konya) - Cevat Ayhan Bey konuşacak... BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir. CEVAT AYHAN (Sakarya) - Ben konuşacağım Sayın Başkan. BAŞKAN - Söz veremiyorum... SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Anayasa Mahkemesi iptal
etmişti, belki ondan yararlanırız diye, ben... BAŞKAN - Biliyorsunuz, o konuda benim genel eğilimim
konuşturmaktan yanadır; ama, ne yapayım!.. 2 nci maddeyi okutuyorum : MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN - 2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. 3 üncü maddeyi okutuyorum: MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu
yürütür. BAŞKAN - 3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler.. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre, Sakarya
Milletvekilimiz Sayın Cevat Ayhan, konuşacak mısınız efendim? CEVAT AYHAN (Sakarya) - Evet efendim. BAŞKAN - Lehinde olmak üzere, buyurunuz. (SP
sıralarından alkışlar) CEVAT AYHAN (Sakarya) - Sayın Başkan, konuşma yasağı
yok herhalde?! BAŞKAN - Herhangi bir yasaktan söz eden olmadı, sadece
fikrinizi sordum Sayın Ayhan. CEVAT AYHAN (Sakarya) - Teşekkür ederim. Grup
Başkanvekili 1 inci madde üzerinde konuşmam için işaret etmişti; ama, herhalde,
kâğıt olmadığı için... BAŞKAN - Bildiğiniz gibi, sayın grup başkanvekilleri
değil, Başkanlık tayin ediyor konuşma imkânını; İçtüzüğe göre ben veremiyorum. CEVAT AYHAN (Sakarya) - Anladım. Teşekkür ederim. Muhterem Başkan, muhterem üyeler; 856 sıra sayılı
Türkiye'nin Avrupa Birliğinin programlarına katılımıyla ilgili bir uluslararası
anlaşmanın tasdikiyle ilgili bir tasarıyı görüşüyoruz; tasarının lehinde söz
almış bulunuyorum. Geneli üzerinde Grup adına konuşmak için hazırlanmıştım;
ancak, Plan ve Bütçe Komisyonunda Maden Kanunuyla ilgili mühim bir müzakere
olduğu için, son dakikada gelirim diye düşündüm; gruplar konuşmayınca, tabiî,
bizim Grubun da sırası geçmiş oldu; hayırlısı olsun. Ben, Muhterem Başkanın müsamahasıyla, bir iki hususu
dikkatinize arz etmek istiyorum Muhterem arkadaşlar, Avrupa Topluluğu, Avrupa Birliği,
tabiî, insanlık tarihinin ortaya koyduğu fevkalade başarılı bir projedir, bunu
kabul etmek lazım. 19 uncu ve 20 nci Yüzyıllarda iç harplerle kendi kendini
tahrip etmiş olan bir camianın, İkinci Dünya Savaşından sonra bir araya gelip,
meselelerini iç rekabet ve karşılıklı düşmanlık yerine, ortak menfaatlarını
tahkim eden Roma Anlaşması çerçevesinde, önce, Gümrük Birliğiyle, bir iktisadî
ortak pazar olma hedefiyle başlayıp, arkasından, Avrupa Topluluğu ve Avrupa
Birliğine dönüşmüş olması, hakikaten, dünya siyasetinde bu kadar çok ülkenin
uyumlu halde, elli senedir geliştirdiği fevkalade başarılı bir projedir.
Temenni ederiz, dünyanın diğer bölgeleri de, iç çatışmalar, gerilimler ve
sosyal ve iktisadî tahribat yerine, bu şekilde, uyumlu projelerde,
birbirleriyle dayanışmayı geliştiren, başarılı projelerde, gerek bölgemizin
gerek dünyanın diğer bölgelerinin imzaları olsun ve yol alsınlar. Tabiî, Avrupa Topluluğu ile Türkiye'nin bugün geldiği
noktaya baktığımız zaman, aday üyeyiz, üye olup olmayacağımız belli değil.
1996'nın 1 Ocağında Avrupa Birliği ile gümrük birliğine girdik ve halen de,
aday üye olarak, Türkiye, Kopenhag Kriterlerine göre, Maastricht Kriterlerine
göre kendini hazırlayıp, üye ülke haline gelecek mi gelmeyecek mi diye, ortada
bir mesele duruyor. Meclisin meselesi, hükümetin meselesi, Türkiye'nin
meselesidir. Tabiî, burada şunu ifade etmek istiyorum: Avrupa
Birliğine gireriz giremeyiz; bu, sadece bizim irademizde olan bir husus değil, topluluğun
iradesidir ve bizim de, o kulübe üye olma şartlarını haiz olup olmadığımıza
bağlı bir husustur; ancak, girme umudunu kaybettiğimiz zamanda da veya girme
umuduna çok yakın olduğumuz zamanda da, her iki halde de, kendi standartlarını
Avrupa Birliğinin standartlarına yükseltmesi, Türkiye'nin lehine bir husustur;
yani, demokrasi, insan hakları, hukuk sahasında, idarenin kabiliyet ve
imkânları sahasında, iktisadî şartlarda -velhasıl- başarılı olmuş olan bu
topluluğun modeline, onların kriterlerine, üye olamasa da uymuş olması, kendini
o şartlara göre hazırlamış olması, Türkiye'nin lehine olan bir husustur. Bu
bakımdan, Türkiye'nin Avrupa Birliğinin programlarına katılması da fevkalade
faydalı olacaktır. Tabiî, bu programlar, esas itibariyle, üye ülkelerin
eğitim, gençlik, enerji, çevre, bilim ve teknoloji, adalet ve içişleri ve
ayırımcılığın önlenmesi gibi değişik sahalarda, iktisadî, teknolojik ve sosyal
projelerdir. Türkiye'nin bu projelere katılması, katılım paylarını da ödemesi,
Türkiye'nin gelişmesi bakımından, kurumları bakımından, insanları bakımından,
bilgi, görgü seviyesi ve düzeni bakımından fevkalade faydalı hususlardır. Ben, Avrupa Topluluğuyla ilgili bu anlaşma çerçevesinde
şunu söylemek istiyorum: Tabiî, son günlerde topluluğa girecek miyiz,
girmeyecek miyiz; kriterleri karşılayacak mıyız, karşılamayacak mıyız
noktasında bir kutuplaşmaya doğru Türkiye'nin gittiğini görmekten müteessir
olduğumu ifade etmek isterim. Mühim olan Türkiye'nin -demin de ifade ettiğim
gibi- Avrupa Birliğinin şartlarına, seviyesine yükselmesidir. Tabiî, temenni
ederdik ki, bugün Türkiye... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) CEVAT AYHAN (Devamla) - Muhterem Başkan, teşekkür
ederim, tamamlayacağım. Tabiî, temenni ederdik ki, Türkiye, Ortadoğu'nun bir
Japonyası olsun, Avrupa Birliğinin "aman bize katılın" diye tercih
ettiği, aradığı, istediği bir ülke olsun. Tabiî, Türkiye'nin Avrupa Birliği
için belli önemi var; stratejik bakımdan var, pazar olması bakımından var,
bölge güvenliği, enerji sahalarının güvenliği bakımından var; ama, biz
"olmazsa olmaz" şeklinde Avrupa Birliğinin taliplisi olduğu bir ülke
değiliz. Onun için kendimizi, geleceğe, buna göre hazırlamamız lazım. Burada bir noktanın da, bir hususun altını çizmek
istiyorum: 1 Ocak 1996 tarihinde gümrük birliğine girdik. Bakın, gümrük
birliğinden sonra şartlar nasıl değişmiş: Gümrük birliğinden önceki altı yıl
ile sonraki altı yıl hakkında dış ticaretimizle ilgili size bilgiler arz
edeceğim. Gümrük birliğinden önceki altı yıllık (1990-1995) dönemde,
Türkiye'nin ithalatı toplam 148 milyar dolarmış; gümrük birliğinden sonraki
altı yılda ise (1996-2001) aynı süreler için, bu, 283 milyar dolara yükselmiş;
yani, yüzde 100 artmış. Tabiî, ticaret açıklarına baktığımız zaman, dış ticaret
açıkları da, aynı şekilde, 53 milyar dolardan, 114 milyar dolara yükselmiş.
Aynı şekilde, topluluk dışı ülkelere baktığınız zaman, üçüncü ülkelerle olan
ticaretimizde, yüzde 100 ithalatımız artmış ve ticaret açıklarımız da yüzde 100
artmış; yani, yıllık ticaret açıklarımız, 8 milyar dolardan, 19 milyar dolara
yükselmiş toplam olarak; toplulukla ilgili olan ticaret açıklarımız da, aynı
şekilde, 11 milyar dolardan, 24 milyar dolara yükselmiş. Burada şunu arz etmek istiyorum: Bir topluluğa girmek
veya girmemek, ne kalkınmanın garantisidir ne de geri kalmanın mahkûmiyetidir.
Yani, biz Türkiye'yi, eğer siyasî, idarî kadroda... BAŞKAN - Sayın Ayhan, 2 dakikayı geçtiniz; oyunuzun
rengini rica edeyim. CEVAT AYHAN (Devamla) - Çok teşekkür ederim. Oyumun rengi lehtedir. Tasarıyı destekliyoruz. Yani,
bugün de, yarın da Türkiye iyi yönetilemezse, Avrupa Birliği bizim için bir
kurtarıcı iklim ve muhit değildir; o iklim içerisinde iyi çalışırsak başarılı
oluruz, iyi çalışmazsak, şimdiki fevkalade kötü şartlarımız artarak devam eder
diyorum; hepinizi hürmetle selamlıyorum. Muhterem Başkana da, lütfettikleri için hürmetlerimi
arz ediyorum. Teşekkür ederim. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sağ olun, teşekkürler. Tasarının görüşmeleri tamamlanmıştır. Tasarının tümü açık oylamaya tabidir. Açık oylamanın
şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım. Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Sayın grup başkanvekillerinin oylama süresine ilişkin
bir önerisi var mı? VEYSEL CANDAN (Konya) - 5 dakika yeter. NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) - 5 dakika Sayın Başkan. BAŞKAN - Peki. Oylama için 5 dakika süre veriyorum. Oylamayı başlatıyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti ile
Avrupa Topluluğu Arasında Türkiye Cumhuriyetinin Topluluk Programlarına
Katılmasının Genel İlkeleri Hakkında Çerçeve Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının açık oylamasının neticesini açıklıyorum: Kullanılan oy : 148 Kabu : 147 Çekimser :1 Bu durumda, toplantı yetersayısına ulaşamamış oluyoruz. Sayın grup başkanvekillerinin müşterek bir önerisi
olacaksa, onu dikkate alacağım. VEYSEL CANDAN (Konya) - Kapatalım Sayın Başkan. MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - 15 dakika ara verelim
Sayın Başkan. BAŞKAN - 18.30'da toplanmak üzere, birleşime ara
veriyorum. Kapanma Saati
: 18.19 ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma Saati
: 18.30 BAŞKAN :
Başkanvekili Yüksel YALOVA KÂTİP ÜYELER
: Mehmet BATUK(Kocaeli) , Melda BAYER (Ankara) BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 116 ncı
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum. VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 13. – Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa
Topluluğu Arasında Türkiye Cumhuriyetinin Topluluk Programlarına Katılmasının
Genel İlkeleri Hakkında Çerçeve Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/965) (S. Sayısı : 856)
(Devam) BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerlerini aldılar. Daha önce, 856 sıra sayılı kanun tasarısının açık
oylamasında toplantı yetersayısı bulunamamıştı. Şimdi, yeniden elektronik cihazla açık oylama
yapacağım. Açık oylama için 5 dakikalık süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik
personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen
üyelerin oy pusulalarını oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum. Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar varsa,
hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve
soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını yine oylama için öngörülen 5
dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum. Oylama işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti ile
Avrupa Topluluğu Arasında Türkiye Cumhuriyetinin Topluluk Programlarına
Katılmasının Genel İlkeleri Hakkında Çerçeve Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının yapılan açıkoylamasının neticesini
veriyorum. Oy sayısı : 192 Kabul : 192 Ret : Yok Çekimser : Yok Bu duruma göre, tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
(*) İçel Milletvekilleri Edip Özgenç, Akif Serin ve Turhan
Güven'in, 20.5.1933 Tarih ve 2197 Sayılı Kanunun 1 inci Maddesinde Yer Alan
İçel Adının Mersin Olarak Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37
nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesinin
müzakerelerine başlıyoruz. 14. – İçel Milletvekilleri Edip Özgenç, Akif Serin ve Turhan Güven'in,
20.5.1933 Tarih ve 2197 Sayılı Kanunun 1 inci Maddesinde Yer Alan İçel Adının
Mersin Olarak Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci
Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Önergesi (2/332) (S. Sayısı
: 612) (1) BAŞKAN - Hükümet yerini aldı. Teklif 612 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Gruplar adına söz talebi yok?.. Yok. Şahısları adına, ilk olarak, İçel Milletvekilimiz Edip
Özgenç söz istemiştir. EDİP ÖZGENÇ (İçel) - Vazgeçtim efendim. BAŞKAN - İkinci olarak, Evliya Parlak?.. Yok. Teklifin tümü üzerinde... İÇİŞLERİ BAKANI RÜŞTÜ KÂZIM YÜCELEN (İçel) - Sayın
Başkan, hükümet adına söz istiyorum. BAŞKAN - Hükümet adına, İçişleri Bakanımız Sayın Rüştü
Kâzım Yücelen söz istemiştir. Buyurun Sayın Bakan. İÇİŞLERİ BAKANI RÜŞTÜ KÂZIM YÜCELEN (İçel) - Sayın
Başkan, sayın milletvekili arkadaşlarım; İçel milletvekillerinin tamamının imza
attığı "İçel" isminin "Mersin" olarak değiştirilmesine
ilişkin teklif, esasen Mersin'de yaşayan tüm vatandaşlarımızın
"Mersin" ismini kullanması sebebiyle, gayet yerinde verilmiş bir
tekliftir. Bu katkıyı sağlayan Yüce Meclisimizdeki bütün milletvekillerine,
teklifi hazırlayan Edip Özgenç arkadaşıma ve Turhan Güven arkadaşıma teşekkür
ediyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan. Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. 1 inci maddeyi okutuyorum : 20.5.1933
TARİHLİ VE 2197 SAYILI KANUNUN 1 İNCİ MADDESİNDE YER ALAN İÇEL ADININ MERSİN
OLARAK DEĞİŞTİRİLMESİ HAKKINDA KANUN TEKLİFİ MADDE 1. - 20.5.1933 tarihli ve 2197 sayılı Bazı
Vilayetlerin İlgası ve Bazılarının Birleştirilmesi Hakkında Kanunun 1 inci
maddesi 1 inci fıkrasında yer alan, "İçel ve Mersin vilayetleri
birleştirilerek, merkezi Mersin olmak üzere 'İçel' vilayeti teşkil
edilmiştir" hükmü "İçel ve Mersin vilayetleri birleştirilerek,
merkezi Mersin olmak üzere 'Mersin' vilayeti teşkil edilmiştir" şeklinde
değiştirilmiştir. BAŞKAN - 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2 nci maddeyi okutuyorum : MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN - 2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. 3 üncü maddeyi okutuyorum : MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu
yürütür. BAŞKAN - 3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Son söz olarak, Hakkâri Milletvekilimiz Evliya
Parlak?.. Yok. İçel Milletvekilimiz Sayın Edip Özgenç; buyurun. (DSP
sıralarından alkışlar) İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Edip Bey, bütün gruplar adına
konuşacaksınız; bütün gruplar destek verdi. EDİP ÖZGENÇ (İçel) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; "İçel" isminin "Mersin" olarak
düzeltilmesiyle ilgili sunmuş olduğumuz yasa teklifi, değerli
milletvekillerimizin katkılarıyla yasalaşmış oldu. Bu yasa teklifini, tüm İçel
Milletvekilleri, hepsi, konsensüs halinde, İçelli, Mersinli, Silifkeli, Mutlu,
Gülnarlı, Tarsuslu tüm sivil toplum örgütleri, değerli basın mensupları,
belediye başkanları ve başta değerli bakanlarımız Sayın İstemihan Talay,
İçişleri Bakanımız Rüştü Kâzım Yücelen, Ulaştırma eski Bakanımız Enis Öksüz ve
tüm İçel Milletvekili arkadaşlarımız, hemşerilerimizin, sivil toplum
örgütlerinin, ticaret erbabının ve tüm Mersinli hemşerilerimizin duygu ve
düşüncelerine mazhar olarak hazırladık... SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Turhan Güven Beyi
unuttunuz; Turhan Güven yok mu?! BAŞKAN - Sayın Turhan Güven'i unutmayınız. EDİP ÖZGENÇ (Devamla) - Turhan Güven kardeşimiz, tabiî,
İçel Milletvekili olarak o da, söz konusu yasanın... TURHAN GÜVEN (İçel)- Abi... Abi... EDİP ÖZGENÇ (Devamla) -Değerli Akif Serin arkadaşımız,
keza, aynı şekilde ifade etmiştir. Bu yasa teklifinin hazırlanmasında emeği
geçen tüm belediye başkanlarımıza, muhtarlarımıza, belediye meclis üyelerine,
başkanvekillerine teşekkürlerimi, burada, huzurunuzda arz ediyorum. Tüm Meclis
üyesi arkadaşlarımızın bu konuyla ilgili göstermiş oldukları anlayışa
huzurlarınızda teşekkür ediyorum. Bu değişikliğin, ülkemize, milletimize ve başta
bölgemize hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum. Tekrar teşekkür ediyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Özgenç. Teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. Teklife destek veren tüm siyasî parti gruplarına, biz
de Başkanlık olarak teşekkür ediyoruz; Mersinlilere, İçişleri Bakanlığımıza ve
Türkiye'ye hayırlı ve uğurlu olmasını diliyoruz. Sayın milletvekilleri, biliyorsunuz, çalışma süremiz
19.00'da bitecek, az bir zamanımız kaldı; alınan karar gereğince, Millî Eğitim
Bakanı Metin Bostancıoğlu hakkındaki Meclis soruşturması komisyonu raporu ile
diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 25 Haziran 2002 Salı günü
saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum. Kapanma Saati
: 18.46 |
|