DÖNEM
: 21 YASAMA
YILI : 4 T. B. M. M. TUTANAK DERGİSİ CİLT : 96 103 üncü Birleşim 22 . 5 . 2002 Çarşamba İ
Ç İ N D E K İ L E R I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. – GELEN KÂĞITLAR III. –
YOKLAMALAR IV. –
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR 1.– Kayseri Milletvekili Sevgi Esen'in,
Dünya Trafik Haftasına ilişkin gündemdışı konuşması 2.– Trabzon Milletvekili Orhan
Bıçakçıoğlu'nun, Mayıs Yedisi Şenliklerine ilişkin gündemdışı konuşması 3.– Giresun Milletvekili Hasan Akgün'ün,
Uluslararası Giresun Aksu Festivaline ilişkin gündemdışı konuşması B)
TEZKERELER VE ÖNERGELER 1.– İstanbul Milletvekili Rıdvan Budak'ın
(6/1696) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/488) 2.– Siirt Milletvekili Ahmet Nurettin
Aydın'ın (6/1819) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi
(4/489) 3.– Türkiye Büyük Millet Meclisinde,
Türkiye-Hırvatistan Parlamentolararası Dostluk Grubunun kurulmasının uygun
mütalâa edildiğine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1085) V.– ÖNERİLER A) DANIŞMA
KURULU ÖNERİLERİ 1.– Gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 330 uncu
sırasında yer alan 864 sıra sayılı Avukatlık Kanununa Bir Geçici Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin bu kısmın 12 nci sırasına alınmasına ilişkin
Danışma Kurulu önerisi VI.– SEÇİMLER A) SayIştay Bİrİncİ BaşkanlIğI Seçİmİ 1.– Sayıştay Birinci Başkanlığı İçin
Yapılacak Seçim (S. Sayısı : 860) VII.– KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1.– İzmir Milletvekili Rifat
Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili
Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili
Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya
Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul
Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının;
Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük
Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310,
2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527) 2.– Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri
Personeli Eğitim Merkezleri Kanunu Tasarısı ve Adalet ve Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/744) (S. Sayısı : 786) 3.– Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ve Anayasa Komisyonu Raporu (1/777) (S. Sayısı : 557) 4.– Devlet Meteoroloji İşleri Genel
Müdürlüğü Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/886) (S. Sayısı : 827) 5.– Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurt Dışı
Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/53) (S. Sayısı :433) 6.– Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının
Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu
Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili
Hasan Basri Üstünbaş ve Üç Arkadaşının Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının
Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve
Bütçe Komisyonları Raporları (1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı : 666) 7.– Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617
Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/754,
1/692) (S. Sayısı : 675) 8.– Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız
Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına
Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/756, 1/691) (S. Sayısı
: 676) 9.– Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının
Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu
Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/753, 1/690) (S. Sayısı : 685) 10.– Gümrük Müsteşarlığının Teşkilât ve
Görevleri Hakkında 485 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Gümrük
Müsteşarlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Bazı
Hükümlerinin Değiştirilmesine Dair 541 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/209, 1/228) (S. Sayısı : 861) 11.– Sosyal Sigortalar Kanunu, Tarım
İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu,
Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu
Kanunu ile Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar
Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(1/981) (S. Sayısı : 868) VIII.– SORULAR VE
CEVAPLAR A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI 1.– Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in,
personel atamalarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu'nun
cevabı (7/7055) 2.– Adıyaman Milletvekili Mahmut
Göksu'nun, özelleştirme kapsamındaki kurumlarda yapılan tayinlere ilişkin
sorusu ve Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu'nun cevabı (7/7058) 3.– Konya Milletvekili Veysel Candan'ın,
Kayseri-Pınarbaşı İlçesindeki krom sahasının ihalesi hakkındaki iddialara
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel'in cevabı (7/7095) 4.– Sivas Milletvekili Abdüllatif
Şener'in; Sivas-Gemerek Projesine, II.Merhale (Sivas-Suşehri) Projesine, İlişkin soruları ve Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanı Zeki Çakan'ın cevabı (7/7134, 7135) 5.– Kırıkkale Milletvekili Kemal
Albayrak'ın, Kırıkkale-Hacılar Kasabasında kurulan enerji santralinin çevreye
etkilerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Zeki Çakan'ın
cevabı (7/7142) 6.– Balıkesir Milletvekili İsmail
Özgün'ün, Balıkesir İlinin doğalgaz ihtiyacının ne zaman karşılanacağına
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Zeki Çakan'ın cevabı
(7/7151) I. – GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açıldı. Hatay Milletvekili Süleyman Metin Kalkan,
Hatay İlinde tarım sektörü ve ticaret alanında karşılaşılan sorunlara, Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün, 1919
yılında Balıkesir'de başlatılan Kuvayı Milliye hareketinin önemine ve bu yıl
ilk defa kutlanılmaya başlanılan Kuvayı Milliye Haftasına, Iğdır Milletvekili Ali Güner, sınır
ticaretinin önemine ve sınır ticaretine getirilen kısıtlamaların yarattığı
sorunlara, İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar. Tacikistan-Türkiye Parlamentolararası
Dostluk Grubu Başkanı Yusufcan Ahmedov'un beraberinde bir parlamento heyetiyle
ülkemize davet edilmelerine ilişkin Başkanlık tezkeresi, Kayseri Milletvekili Sevgi Esen'in (9/5)
esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin
önergesi, Genel Kurulun bilgisine sunuldu. İzmir Milletvekili Rahmi Sezgin ve 90
arkadaşının, tarımda ilaç, gübre ve hormon kullanımı konusunda, Malatya Milletvekili Tevfik Ahmet Özal ve
23 arkadaşının, 8 inci Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın uğradığı suikast girişimi
ile ölümü üzerindeki iddiaların araştırılması amacıyla, Birer Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergeleri (10/284, 10/285) Genel Kurulun bilgisine sunuldu;
önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde
yapılacağı açıklandı. Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı A.
Mesut Yılmaz'ın 14-16 Nisan 2002 tarihleri arasında Belçika'ya yaptığı resmî
ziyarete katılmaları uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık
tezkeresi kabul edildi. 20 Mayıs 2002 tarihli gelen kâğıtlarda
yayımlanan 868 sıra sayılı kanun tasarısının, 48 saat geçmeden, gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmının 12 nci sırasına alınmasına; Genel Kurulun 21 Mayıs 2002 Salı, 22 Mayıs
2002 Çarşamba günleri 15.00-19.00, 20.00-23.00 saatleri arasında çalışmasına;
21 Mayıs 2002 Salı günü (11/28) esas numaralı gensoru önergesinin gündeme
alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmeler ile Sayıştay Birinci Başkanlığı için
yapılacak seçimin tamamlanmasından sonra diğer denetim konularının
görüşülmeyerek kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine; 22 Mayıs 2002
Çarşamba günü gündemin 13 üncü sırasına kadar olan kanun tasarı ve
tekliflerinin görüşmelerinin saat 23.00'e kadar tamamlanamaması halinde
görüşmelerin bitimine kadar çalışma süresinin uzatılmasına ve 22 Mayıs 2002
Çarşamba günü sözlü soruların görüşülmemesine ilişkin DSP, MHP ve ANAP
Gruplarının müşterek önerisi, Gündemin "Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının 99 uncu sırasında
bulunan (10/136) esas numaralı, Konya Milletvekili Veysel Candan ve 21
arkadaşının, belediyelerin kaynak sorunları ve denetimi konusunda Meclis
araştırması açılmasına dair önergesinin 28.5.2002 Salı günü görüşülmesine
ilişkin SP Grubunun önerisi, Yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildi. Genel Kurulu ziyaret eden
Tacikistan-Türkiye Parlamentolararası Dostluk Grubu Başkanı Yusufcan Ahmedov ve
beraberindeki heyete Başkanlıkça "Hoş geldiniz" denildi. Saadet Partisi Grubu adına Grup
Başkanvekilleri Çorum Milletvekili Yasin Hatiboğlu, Konya Milletvekili Veysel
Candan ve Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu'nun, tabiî afetler
nedeniyle gelir kaybı ve altyapı hasarına uğrayan belediyelerin belirlenmesinde
ve bunlara yapılan yardımlarda yanlı davranarak partizanlık yaptığı ve afetler
sonrasında gerekli tedbirleri zamanında almayıp yanlış uygulamalarla tahribatın
artmasına neden olduğu iddiasıyla Başbakan Bülent Ecevit ve Bakanlar Kurulu
Üyeleri hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesinin (11/28) imza
sahiplerince geri alındığından gündemden çıkarıldığı; Sayıştay Birinci Başkanlığı için gizli
oyla yapılan seçimde adaylardan hiçbiri yeterli oyu alamadığından, seçimin,
grupların da mutabakatı üzerine, daha sonraki birleşimde tekrarlanacağı, (9/5)
esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonunda açık bulunan ve DYP Grubuna
düşen bir üyeliğe, gösterilen adaylar arasından adçekme suretiyle, Antalya
Milletvekili Salih Çelen'in seçildiği, Açıklandı. Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan: TBMM İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına
Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu raporunun (2/94, 2/232, 2/286,
2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527) görüşmeleri, daha
önce geri alınan maddelere ilişkin Komisyon raporu henüz hazırlanmadığından, Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri
Personeli Eğitim Merkezleri (1/744) (S. Sayısı : 786), Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair (1/777) (S. Sayısı : 557), Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü
Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair (1/886) (S.
Sayısı : 827), Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı
Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye İlişkin (1/53) (S.
Sayısı : 433), Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının
Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu
Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında (1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı :
666), Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş Kurumu (1/754, 1/692) (S. Sayısı : 675), Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız
Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına
Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı
Mahiyetteki (1/756, 1/691) (S. Sayısı : 676), Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının
Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu
(1/753, 1/690) (S. Sayısı : 685), Kanun Tasarılarının görüşmeleri, ilgili
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından, Ertelendi; Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere
geri gönderilen, 23 Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla
Salıverilmeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanunda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin 25.4.2002 Tarihli ve 4754 Sayılı Kanun (1/975) (S. Sayısı :
858) üzerindeki görüşmeler tamamlandı; elektronik cihazla yapılan açık
oylamadan sonra, kabul edildiği ve kanunlaştığı açıklandı. 22 Mayıs 2002 Salı günü saat 15.00'te
toplanmak üzere, birleşime 19.48'de son verildi. Yüksel Yalova Başkanvekili Mehmet Batuk Mehmet Ay Kocaeli Gaziantep Kâtip Üye Kâtip Üye
No. : 146 II. – GELEN
KÂĞITLAR 22.5.2002
ÇARŞAMBA Süresi
İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri 1.– İstanbul Milletvekili Celal Adan'ın,
Fatih, Beyoğlu ve Eminönü ilçelerinin turizm bölgesi ilan edilip edilmeyeceğine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6939) 2.– Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın,
Millî Savunma eski Bakanının orduevinde kaldığı iddiasına ilişkin Millî Savunma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6940) 3.– Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi
Yanmaz'ın, öğrenci yurtlarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6941) 4.– Erzurum Milletvekili Aslan Polat'ın,
yatırım programlarından çıkarılan projelere ilişkin Sanayi ve Ticaret
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6945) 5.– Erzurum Milletvekili Aslan Polat'ın,
yatırım programlarından çıkarılan projelere ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6948) 6.– Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in,
SSK hastanelerine müfettiş gönderilip gönderilmediğine ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6950) 7.– Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in,
katıldığı etkinliklere personelin katılımını zorunlu tuttuğu iddiasına ve bağlı
kuruluşların aldıkları standartlara uygunluk belgesine ilişkin Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6952) 8.– Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in,
Şereflikoçhisar trafik istasyonu binasının devrine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6956) 9.– Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, bomba imha uzmanlarının
kullandıkları ekipmana ve özlük haklarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/6957) 10.– Aksaray Milletvekili Ramazan
Toprak'ın, soru önergelerine verilen cevaplara ilişkin Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısından (H. Hüsamettin Özkan) yazılı soru önergesi (7/6962) 11.– Adıyaman Milletvekili Mahmut
Göksu'nun, İçişleri Bakanlığı müfettişlerinin İstanbul Büyükşehir Belediyesinde
yaptıkları teftişlerle ilgili iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/6967) 12.– Samsun Milletvekili Musa
Uzunkaya'nın, görev tazminatına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6970) 13.– Adıyaman Milletvekili Mahmut
Göksu'nun, üst kurul başkan ve üyelerine verilen lojman kira yardımı ve
harcırahlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6971) 14.– Kayseri Milletvekili Salih
Kapusuz'un, Fen-Edebiyat Fakültesi mezunlarının öğretmenlik haklarına ve
okullardaki öğretmen ihtiyacına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6974) 15.– Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin
teftişine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6978) 16.– Adıyaman Milletvekili Mahmut
Göksu'nun, İsrail'in, Filistin'i işgaline karşı izlenen politikaya ilişkin
Dışişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6979) 17.– Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın,
kolalı içeceklerde vergi indirimine gidileceği iddiasına ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6985) 18.– Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in,
bazı üniversite dekanlarının Moon Tarikatının toplantısına katılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/6987) Açılma
Saati : 15.00 22 Mayıs
2002 ÇARŞAMBA BAŞKAN :
Başkanvekili Kamer GENÇ KÂTİP
ÜYELER : Sebahattin KARAKELLE (Erzincan), Melda BAYER (Ankara) BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin
103 üncü Birleşimini açıyorum. Toplantı yetersayımız vardır,
çalışmalarımıza başlıyoruz. Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşımıza
gündemdışı söz vereceğim. Gündemdışı ilk söz, Dünya Trafik Haftası
dolayısıyla söz isteyen Kayseri Milletvekili Sayın Esen'e verilmiştir. Buyurun Sayın Esen. (Alkışlar) Süreniz 5 dakikadır. IV. –
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR 1.– Kayseri
Milletvekili Sevgi Esen'in, Dünya Trafik Haftasına ilişkin gündemdışı konuşması SEVGİ ESEN (Kayseri) - Çok önemli bir konu
olduğu için, 1 dakika eksüre istiyorum Sayın Başkan. Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin değerli üyeleri; öncelikle, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Dünyada 22 - 29 Mayıs tarihleri, ülkemizde
de 4-11 Mayıs tarihleri Trafik Güvenlik Haftası olarak belirlenmiş
bulunmaktadır. Bu hafta içerisinde ilgililer tarafından çeşitli etkinlikler
düzenlenmekte, vatandaşın trafiğe duyarlılığı hedeflenmekte ve ülkemizin
içerisinde bulunduğu durum, enine boyuna ele alınmaktadır. Ben de bu nedenle,
çok önemli ve toplumun tamamını ilgilendiren bir konuda söz alarak, bir
saniyede ömürlerin bittiği bir anarşiyi, bir çileyi, beş dakika için bile olsa
gündeme taşıyarak, çözümün geleceği, trafik anarşisinin biteceği günlerin
özlemini, bu kürsüden, çözümün bir parçası olan siz sayın üyelere aktarmaya
çalışacağım. Değerli milletvekilleri, başlangıçta,
yalın bir ifade olarak trafik, masum kurallar bütünü gibi anlaşılsa da,
çağımızda ve özellikle ülkemizde, anarşi kelimesiyle yan yana gelmesiyle çözüm
bekleyen bir sorun olarak güncelliğini devam ettirmektedir. Öyle görülüyor ki, trafik,
özel günler, haftalar gelip geçse de, sorun olma özelliğini kaybetmeyecektir. Bu noktada ümitsiz görünmemin en büyük
nedeni, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kurulan -benim de aralarında
bulunduğum ve çok değerli başkan ve milletvekillerinin- konuya ilişkin Meclis
Araştırması Komisyonunun çok kapsamlı, çok duyarlı bir araştırma, çalışma
sonrası, ders kitabı olacak içerikte bir raporunun ilgili tüm birimlere, başta
Meclis Başkanlığı olmak üzere sunulmasına rağmen, bugüne kadar hiçbir yasal düzenlemenin
Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getirilmemesini üzüntüyle
karşılıyorum. Bu nedenledir ki, trafik anarşisine ilişkin ümitsizliğim devam
ediyor. Denilebilir ki, her şey kanun değildir.
Evet, her şey kanun değildir; ama, her şey, özellikle de trafik bir kurallar
bütünüdür. Şayet, temelini sağlam atıp, çatısını doğru çatmazsak, trafik
haftaları kutlayarak, cezaları yükselterek, para cezalarını artırarak bir
sonuca varmak mümkün değildir. Değerli milletvekilleri, bir noktaya
ilginizi çekmek istiyorum: Bir konu düşünün ki, İçişleri Bakanlığından
başlayıp, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğüne gelinceye kadar dokuz bakanlığın
ilgi alanına ve yetki kapsamına girsin. Birçok şeyde olduğu gibi, ilgili çok;
ama, maalesef yetkili yok. Değerli milletvekilleri, trafik büyük bir
ortaklıktır, kâr ve zararı milletçe paylaşılmaktadır. O öyle bir ortaklıktır
ki, kimse kendisini bunun dışında göremez. İster yaya ister yolcu ister sürücü
olsun, isterse evinde otursun, bu büyük sorumluluk paylaşımının bir parçası
olmaktan kaçış mümkün değildir, tıpkı demokrasi gibi, demokrasi kuralları gibi.
Hem yaşayacaksınız hem de yaşatacaksınız! Bu bir insanlık borcu; ancak, toplum
düzeninde anarşinin kendiliğinden yok olması, yaşama hakkına saygı gösterilmesi
tarih boyunca, maalesef, hiçbir zaman kendiliğinden mümkün olmamıştır. Değerli milletvekilleri, sorunu, devlet ve
millet açısından hukukî boyutuyla şöyle de tanımlamak mümkündür: Şayet,
devletler veya iktidarı elinde bulunduranlar, trafik ortamında gereken
düzenlemeyi yapamıyorsa, vatandaşın yaşama hakkının önünde en büyük engeli
teşkil etmektedirler. Çünkü, sorunun çözümünde temel gereksinim, bir hedef, bir
devlet politikası belirlemektir. Bugün, bir hedeften, bir politikadan bahsetmek
mümkün müdür?! Hepimiz biliyoruz ki, trafik bir doğa olayı değildir, karşı
konulmaz bir yapısı yoktur; deprem değildir, sel değildir, kader hiç değildir,
insanoğlunun kendi eliyle yarattığı bir felakettir; gelişmişlik çizgisinin bir
objesidir; yeter ki bu cümle zihinlerde yer bulsun. Değerli arkadaşlarım, şimdi bir saniye
düşünelim; ehliyetsiz bir sürücünün yaktığı yürekte, yetersiz bir düzenlemenin
yarattığı trafik karmaşasında hayatını kaybedenlerin, onların yakınlarının suçu
ne? Hani, dillerden düşürmediğimiz insan haklarına, insanlığa ne oldu? Biraz
sonra bir facianın yaşanacağını bile bile kuraldışı davranmak hangi kompleksin
tezahürü? Her gün izlediğimiz, demirlere sıkışan bedenlerin yarattığı ibret
tabloları neden hâlâ bize ders olmuyor? Her şeyi devletten beklemek, hele cana
saygı noktasında, işin biraz da kolayı değil mi? Ensemizde her an bir polis
denetimi beklentisi, dağ başında vatandaşlığımızın testi noktasında, neden hâlâ
onurumuza dokunmuyor? (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Esen, lütfen konuşmanızı
tamamlayın efendim. SEVGİ ESEN (Devamla) - Bitiriyorum Sayın
Başkan. Sabah yolcu ettiklerimizi akşam yeniden
görememek endişesi tüm bu kuralsızlıklara değer mi? Allah'ın verdiği canı,
alkol şişelerini boşaltarak alma hakkını bize kim verdi? İnsanoğlu için ve
bizler için bunların cevabını vermek zor; hatta, imkânsız. Değerli milletvekilleri, ülkemizde, eğer,
her 90 saniyede 1 kaza oluyorsa ve her 45 dakikada 1 kişi ölüyorsa, trafikte
son 10 yılda 120 000 kişinin ölümünden bahsediliyorsa, bunun ülkeye maliyeti de
8-9 milyar doları buluyorsa ve bu, binlerce cana mal oluyorsa, bu canavardan
kurtulmak zorundayız. Milletçe bir hırsa, bu sorunu çözme hırsına kapılmak
zorundayız diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Esen. Efendim, gündemdışı konuşmaya cevap
verecek Sayın Bakan var mı? Yok. HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) - Sayın
Başkan... BAŞKAN - Sayın Korkutata, siz, hükümet
yerine mi cevap vereceksiniz?!. HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) - Gündemdışı
konuşmayla ilgili... BAŞKAN - Şimdi, siz de biliyorsunuz ki,
benim bu gündemdışı sözlerden sonra, arkadaşlara yerinden söz vermem mümkün
değil; çünkü, İçtüzük müsait değil; ama, yerinizden çok kısa bir açıklama
yapmak istiyorsanız, bunu, tabiî, istismar etmemek koşuluyla, size, bir iki
dakikalık bir müsamaha göstereyim. Buyurun. HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) - Çok
teşekkür ederim Sayın Başkanım. Aslında, bu gibi konularda nasıl duyarlı
olduğunuzu biliyorum; fakat, bu hafta Trafik Haftası ve dünyaca kutlanan bir
hafta. Dolayısıyla, değerli arkadaşımızın konuşmasına aynen katılıyoruz, destek
veriyoruz ve bizim, Sayın Ahmet Tan'ın başkanlığında yaptığımız komisyon
çalışmalarının gündeme bir an önce getirilmesini istirham ediyoruz hükümetten. Ayrıca, çok önemli bulduğum için bir
noktayı vurgulamak istiyorum: Trafik Kanununun 125 inci maddesi gereğince,
trafiğin, temel eğitim veren bütün okullarda ders olarak okutulması gerekirken,
YÖK'ün de bu konuda öğretmen hazırlaması gerekirken, geçen sene bütün
baskılarımıza rağmen, YÖK söz verdiği halde, hâlâ, okullarda, trafik dersi
verecek elemanlar yetiştirilmiyor. Gelişigüzel, bir insan, bu konuda bilgisi
olsa dahi, gidip, öğrencilere ders verme imkânına sahip değil. Dolayısıyla, bir
an önce, kısa vadeli bir eğitimden geçirilmek suretiyle bu boşluğun
doldurulması lazım. İkinci bir noktayı arz etmek istiyorum:
Geçen yıl, biz, hem Cumhurbaşkanına hem Sayın Başbakana hem de liderlere gittik
ve "2002 yılını, trafik yılı olarak ilan edelim ve bütün devlet kurum ve
kuruluşlarıyla etkinlikler gösterilsin" dedik. Hâlâ bu konuda herhangi bir
gayret göremiyoruz. Sayın Başkan, teşekkür ediyorum ve bütün
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının ve şoförlerinin, kendilerini, egolarını
aşarak, trafiğe ve kurallara uymalarını istirham ediyorum. Saygılar sunuyorum. (SP ve DYP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim. İnşallah, ülke için bu büyük sorun, kısa
zamanda, hem insanlar sorumluluk duyarak hem de ilgili mevzuat düzenlenerek
giderilir. İkinci gündemdışı söz, Mayıs Yedisi
Şenlikleri ve deniz şehitlerini anmayla ilgili söz isteyen Trabzon Milletvekili
Sayın Orhan Bıçakçıoğlu'na verilmiştir. Buyurun Sayın Bıçakçıoğlu. Süreniz 5 dakikadır. (MHP sıralarından
alkışlar) 2.– Trabzon
Milletvekili Orhan Bıçakçıoğlu'nun, Mayıs Yedisi Şenliklerine ilişkin
gündemdışı konuşması ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Sayın
Başkan, Yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; iki yıl önce, 20 Mayıs 2000 tarihinde
Trabzon'un Beşikdüzü İlçesinde "Mayıs Yedisi" olarak bilinen
şenlikler sırasında bir facia yaşanmış, 38 vatandaşımız tedbirsizlik ve
dikkatsizliğin kurbanı olmuştu. Burada hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet,
yakınlarına sabr-ı celil dilerken, bu talihsiz olayın üzücü yanı kadar, yöre
insanını üzen önemli ve korkutucu bir başka boyutunu da sizlerle paylaşmak
istiyorum: Bu olayı bahane ederek, birilerinin, bu güzel geleneği ortadan
kaldırmak için bütün güçleriyle seferber olmaları, bu tür şölenleri
"cahilce, ilkel, hurafe" ya da "batıl inanç" olmakla
suçlayarak, yöre insanına yüklenmeleri ve onu modernlik adına, çağdaşlık adına
bu tür merasimlerden uzaklaştırmaya, binlerce yıldır varlığını sürdüren diğer
bazı gelenekler gibi bunu da maziye gömmeye çalışmalarıdır. Beşikdüzü, Şalpazarı, kısacası Ağasar
yöresinde 700 yıldan beri yaşamakta olanlar, Oğuz Kağan'ın küçük torunu
Çepni'nin soyundan gelen ve atalarının adını bugüne kadar şerefle taşıyan
Türklerdir. Geçmişten taşıdıkları değerlere bugüne kadar sahip çıkmışlar,
yaşamaya ve yaşatmaya devam etmişlerdir. Bu değerlerden biri de, Yüce Tanrı'ya
şükrün farklı bir şekilde ifadesi olan, yazın başlangıcı kabul edilen Mayıs
Yedisidir. İçerisine girmiş bazı yöresel motiflerden hareketle, onu, batıl bir
inancın uygulanışı gibi görmek son derece yanlıştır. En temiz ve en yeni giysilerin giyildiği,
hayvanların süslendiği, tek bir yeşilin dahi koparılmadığı ve değişik adlarla
diğer Türk boylarının da kutladıkları bir bayram olan Mayıs Yedisinin en önemli
pratiklerinden biri, insanların, hayvanlarını da alarak, dere, ırmak veya deniz
kenarlarına gitmeleridir. Bu bir bayramdır, zerreleri birleştiren ve
onların devasa büyüklükte kitlelere dönüşmesini sağlayan birleştirici unsurdur.
21 inci Yüzyılın, kültürlerin savaşına
sahne olacağı şeklindeki yaygın görüş açısından meseleye baktığımızda,
milletlerin, tarih sahnesinde kalmaları için, her zamankinden daha fazla, bu
tür değerlerini korumak ve kollamak zorunda olduklarını görürüz. Millet olma şansını yakalamış toplumları
sürüleştirmenin yolu, onların sahip olduğu kültürel değerleri yok etmekten
geçmektedir. Bunun, nasıl amansız bir savaş haline geldiğini, aklı olan,
bakmasını bilen herkes çok açık bir şekilde görmektedir. Örnek alınan Batılı milletler, halkın
geleneklerini yaşatmak için gayret göstermektedir. Hiç kimse, Batı'da yapılan
onlarca geleneksel şenliğin yadırgandığını veya bunların alay konusu edildiğini
iddia edemez. Batılı, bunları yaşatmak için sadece tavsiye ve telkinlerle
yetinmemiş, onların yaşamasını temin edecek olan ekonomik altyapıyı da
oluşturmuştur ve başta eğitim olmak üzere, bu tür gelenekleri ayakta tutacak
her aracı kullanmıştır. İşte, yüzlerce yıldır, modasını,
teknolojisini, hayat tarzını kopya etmeye çalıştığımız Batılının bu töreleri
yaşatmaktaki asıl gayesi, millî değerlerini yaşatmak ve bunları, kendilerinden
sonra gelen nesillere aynı heyecan ve güzellikte aktarmak ve böylece, yeni
nesilleri, sıradan, kimliksiz ve ne idüğü belirsiz bir insan sürüsü olmaktan
kurtarıp, kendi millî kimliklerine uygun bir biçimde yetiştirmektir. Bizde ise, yapılanlar tamamen farklıdır.
Gelenek ve göreneklerimiz, bilinçli bir şekilde unutturulmaya ve dünya
görüşleri birbirinden taban tabana zıt; ama, amaç noktasında birleşen iki grup
tarafından tasfiye edilmeye çalışılmaktadır. Bir grup, bütün bu uygulamalarda
dine uygunluk aramak suretiyle ve sonunda da "dine aykırıdır" kararı
vererek "hurafe" veya "batıl inanç" diyerek bunları
kaldırmaya çalışırken; kendilerini çağdaş, aydın, modern gibi sıfatlarla
tanımlayan diğer bir grup da, örnek aldıkları Batı'nın bu tür merasimlerini
görmezden gelerek, bu tür geleneklerin ilkel ve çağdışı olduğunu, görüntümüzü
bozarak bizi ilkel topluluklar düzeyine indirdiğini iddia etmektedir. Halbuki,
Batı, bizdekilerden çok daha ileri düzeyde akıl almaz inançlarını bugün de
yaşatmakta ve inançta mantık aramak gibi bir mantıksızlığa da düşmemektedir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Bıçakçıoğlu, lütfen
toparlayın. ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Devamla) - Teşekkür
ederim Başkanım. Kültürel yıkımın had safhaya ulaştığı,
millî ve manevî değerlerin birer birer harcandığı bir noktaya geldik.
Kimilerinin şuurlu, kimilerinin şuursuz bir şekilde destekledikleri, bu,
kendinden, kendi millî değerlerinden uzaklaşma hastalığından ya da ihanetinden,
bir an önce vazgeçmek gerekir. Millî ve manevî değerlerin kıymetini, onları
kaybettikten sonra anlamak basiretsizliğinden de artık kurtulmalıyız. Bütün bu olumsuz propagandalara rağmen,
insanımızın kendisini sağlıklı bir şekilde yaza ulaştıran Yaradan'a şükrün
ifadesi olarak kutladığı Mayıs Yedisini, yöre insanları, tıpkı eski günlerdeki
gibi, hayvanlarını süsleyerek, kemençeyle, davulla ve zurnayla horonunu
teperek, kayıkla gezerek, yöneticileriyle birlikte, kıyamete kadar, şehitlerini
de anarak kutlamaya devam edecektir. Sayın Başkan, söz verdiğiniz için teşekkür
eder, hepinize saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın
Bıçakçıoğlu. Gündemdışı konuşmaya, sayın hükümetten
cevap vermek isteyen var mı? Yok. Sayın Bıçakçıoğlu, ben de, gerçekten,
millî değerlerimize ve geçmişimize sahip çıkılması gerektiğine inanıyorum. Bu
arada, bir vefa borcunu yerine getirmek istiyorum. Geçen hafta yitirdiğimiz
Âşık Mahsuni'nin Hacıbektaş İlçesinde yapılan cenaze törenine, başta Sayın
Meclis Başkanımız olmak üzere, ben ve yüzbinlerce insan katılmıştı.
Biliyorsunuz, Sayın Âşık Mahsuni, sesiyle, sazıyla, sözüyle, milletimizin
ruhunda, benliğinde ve özünde olan güzellikleri en iyi şekilde dile getiren
büyük bir ozandır. Bu ozana, maalesef, birkısım medya grubu gerekli desteği
göstermedi. Bir mankenle ilgili yaptıkları yayınların hiç olmazsa yüzde 1'i
kadar da bu cenazeye ilgi gösterselerdi, halkımız için bir hizmet yapmış
olurlardı. Ben, tekrar, büyük ozanın yakınlarına başsağlığı, kendisine de
Tanrı'dan rahmet diliyorum. (Alkışlar) Gündemdışı üçüncü söz, Uluslararası
Giresun Aksu Festivali hakkında söz isteyen Giresun Milletvekili Sayın Hasan
Akgün'e verilmiştir. Buyurun Sayın Akgün. (DSP sıralarından
alkışlar) Süreniz 5 dakika efendim. 3.– Giresun
Milletvekili Hasan Akgün'ün, Uluslararası Giresun Aksu Festivaline ilişkin
gündemdışı konuşması HASAN AKGÜN (Giresun) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, Başbakanım, geçen sene 22
Mayısta, hastalığımda, geçmiş olsun dileklerini iletirken, beni bir an önce
aralarında görmek istediklerini söylemişlerdi. Bir yıl sonra, aynı gün ve aynı
tarihte, ben de, kendilerini bir an önce aramızda görmek istediğimizi iletiyor,
tekrar geçmiş olsun diyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Uluslararası Giresun Aksu Festivali hakkında söz almış bulunuyorum; siz değerli
milletvekili arkadaşlarımı, Mayıs Yedisine katılan bölge halkı olmak üzere, tüm
yurttaşlarımızı saygıyla selamlıyorum. Giresun'da Mayıs Yedisi olarak anılan ve
kutlanılan bu halk şenliğinin, Karadenizin diğer yörelerinde kutlanan
şenliklere göre, farklı gelenekleri ve inanışları mevcuttur. Bunlar, Aksu
deresinin denizle birleştiği yerde yıkanmak; yine, aynı yerde, 7 çift 1 tek taş
atmak; sacayaktan geçmek; Giresun Adasını dolaşmak ve Giresun Adasındaki Hamza
Taşını dolaşmak gibi. Karagöl Dağlarından doğan Aksu Deresi ağzı
ile tam karşısındaki Giresun Adası ve yöresi, tören geleneklerinin yerine
getirildiği mitolojik alandır. Dört bin yıllık geçmişin kültür mirası
olarak gelen törenlerin temelinde, Hitit tanrıçası Kybele ile Anadolu mitoloji
tanrılarından Priapos adına düzenlenen bahar, bereket ve döllenme törenleri
yatar. Bu törenler ve eğlenceler aracılığıyla Hitit kültürünün, zamanla Roma'ya
geçtiği ve orada Bacchus şenliklerine esin kaynağı olduğu söylenir. Festivalin özünde canlılık, üreme ve
doğaya egemen olma kaygısı ile yaşamın sürdürülmesi olguları vardır. İnsan, hayvan ve bitkilerden oluşan yaşamı
sembolize eden kadındır. Yaşam doğum olduğuna, doğum da kadınlarla
gerçekleştiğine göre, kadın, üremenin sembolü sayılır ve saygı görür. Toprak da, kadın gibi, dişidir. Doğurmaya
hazır hamile kadın gibi baharda canlanır, yazın ürün verir; yani ana olur. Bu
bakımdan, toplumun doğurganlığı ile toprağın bereketi aynı şeylerdir. Giresun Aksu Festivalinde düzenlenen
törenlerin binlerce yıl önceden beri kutlana gelmesi, şenliklerin geçmişinin
Amazonlarla ilgili olduğunu da göstermektedir. Efsaneye göre, Amazonlar üs
olarak kullandıkları Giresun Adasında anaerkilliğin savaşçı şeklini
gerçekleştirerek, kendi toplumlarında erkeğe yalnızca nesillerini sürdürmek
için yer verirlerdi. 20 Mayıs tarihinde çiftleşmek için, yılda bir kez, yüzerek
sahile gelip, erkeklerle bir araya gelirler, doğan çocukları erkek olursa
öldürür ya da babalarına gönderirler, kız olursa yanlarına alırlardı. Kocalarının kendilerini aldatmalarına
dayanamayan yöre kadınları Amazonları lanetler, denizi taşlar, Giresun
Adasından gelen kötü ruhları kovmaya çalışırlardı. Festival binlerce yıldan beri süregelen
bir geleneğin, bir inanışın 20 Mayıs tarihinde tekrarlanmasıdır. Tüm dilekler
ve gelenekler, mistik bir güç olduğuna inanılan dere, deniz, ada ve Hamza
Taşından şifa bulmak amacını taşımaktadır. Bu inanış ve gelenek asırlar boyudur
en coşkulu biçimde Giresun'da kutlanmaktadır. Her yıl 20 Mayıs günü, erken saatlerden
itibaren, özellikle Giresun'un kırsal kesiminden binlerce kişi Aksu Deresi
ağzında bir araya gelir, yer, içer, eğlenir ve çeşitli törenler düzenlenir; bu
sene de böyle olmuştur. Uluslararası bir festival olan Giresun
Aksu Festivaline bu sene Romanya, Macaristan, Rusya ve Yugoslavya folklor
ekipleri de katılarak, barış ve kardeşlik mesajları vermişlerdir. Bu organizasyonu gerçekleştiren Giresun
Belediyemize ve tüm sivil toplum örgütlerine teşekkür ederiz. Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; burada sözünü etmeden geçemeyeceğim, bölgemiz turizmini olumlu
yönde etkileyecek bir iki konudan bahsetmek istiyorum. 5 Mayıs 2002 tarihinde,
Giresun'da bir heyetle, Şebinkarahisar Kayadibi Köyüne ziyarette bulunduk.
Ziyaret sebebimiz, Meryemana Manastırının mevcut durumunu görüp, ilimiz için
büyük bir turizm potansiyeli yaratacak olan bu manastırı bölgemize kazandırma
düşüncesiydi. Bu tip manastır, Türkiyemizde 3 yerde
bulunmakta olup, bu yerlerden bir tanesi Trabzon Sumela Manastırıdır, diğerleri
ise Giresun İlinin Şebinkarahisar İlçesinin Kayadibi Köyünde ve Dereli
İlçesinin Hisar Köyündedir. Şebinkarahisar merkezine 11 kilometre
uzaklıkta, şehrin doğusunda, yekpare bir kayanın içerisi oyularak, 4 kat ve 38
odadan oluşan muhteşem bir eser olan bu manastır, Sumela Manastırına eşdeğer
bir yapıdır. Bu zamana kadar ilgisiz kalınması,
Giresunumuz için büyük bir talihsizliktir. Kültür Bakanımız Sayın İstemihan Talay'la,
bu konuyla ilgili gerekli görüşmeleri yapmış bulunmaktayız. Kendileri, konuya
çok sıcak bakmakta ve Bakanlıkça ellerinden gelen desteği vereceklerini bizzat
söylemiş bulunmaktadır. Şu anda, manastırın Bakanlığa tahsis
işlemleri devam etmekte olup, tahsis işlemleri sonuçlandıktan sonra restorasyon
çalışmalarına başlanacağı Sayın Bakanımız tarafından bilgi olarak verilmiştir.
Kültür Bakanımız Sayın İstemihan Talay'a, konuya gösterdikleri ilgiden dolayı
sonsuz teşekkürlerimi arz ederim. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Akgün, siz de toparlar
mısınız efendim, süreniz bitti, eksüre verdim size. HASAN AKGÜN (Devamla) - Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım. Buradan hareketle, yeşilin en güzeli ile
mavinin en güzelinin iç içe geçtiği ilimizde, turizm için yeterli potansiyel
mevcuttur. İlimizde Kümbet, Kulakkaya ve Bektaş Yaylaları gibi, yerli ve
yabancı turistlerin doğa gereksinimlerini karşılayacak niteliklere sahip
yaylalar vardır. Bu yaylalar, günübirlik, hafta sonu ve kısa süreli konaklama
sağlayan oldukça çekici yerlerdir. Bu potansiyeli harekete geçirebilmek için,
bütün kurum ve kuruluşların harekete geçmesi gereklidir. Sözlerimi bitirirken, Yüce Heyetinize
saygılar sunar, hepinize teşekkür ederim. (DSP ve SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Akgün. Gündemdışı konuşmaya cevap verecek sayın
hükümet temsilcisi herhalde yine yok. Böylece gündemdışı konuşmalar bitti. Sayın Alçelik, siz söz istemişsiniz de...
Biliyorsunuz, gündemdışı konuşmalardan sonra bazı arkadaşlarımız, bazı
milletvekillerine söz veriyorlar; ama, bu, İçtüzüğe uymayan bir şey. Size de,
yerinizden, bir cümlelik bir açıklama için söz veriyorum. Ben bunu gelenek
haline getirmek istemiyorum, İçtüzükte "Pek kısa bir sözü olduğunu
belirten üyeye Başkan, yerinden konuşma izni verebilir" deniliyor. Onun
için, söyleyeceklerinizi çok kısaca söylerseniz memnun olurum. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - İçtüzüğe uygun
Sayın Başkan. BAŞKAN - Hayır, hayır... Buyurun Sayın Alçelik. TURHAN ALÇELİK (Giresun) - Sayın Başkanım,
çok teşekkür ediyorum. Değerli milletvekili arkadaşımın dile
getirdiği Aksu Festivali uluslararası nitelikli bir festivaldir. Karadeniz
Bölgemizi ve özelde Giresunumuzu, Türkiyemize ve dünyaya tanıtacak, ülkemiz
için turizm açısından da son derece önemli bir düzenleme olduğu için, özellikle
şenlik alanında yarısı yapılmış olan denizdeki barınağın bir an önce
bitirilmesinin hatırlatılması arzusuyla bu sözü aldım. Bir de, bu festivalin adı Karadeniz
Giresun Aksu Festivalidir, Karadeniz Bölgemizdeki yolun bir an önce
bitirilmesinin büyük katkısı olacaktır. Bunu hatırlatıyor, çok teşekkür ediyorum
efendim; sağ olun. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Alçelik. Sözlü soru önergelerinin geri alınmasına
dair önergeler vardır, okutuyorum: B)
TEZKERELER VE ÖNERGELER 1.–
İstanbul Milletvekili Rıdvan Budak'ın (6/1696) esas numaralı sözlü sorusunu
geri aldığına ilişkin önergesi (4/488) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Gündemin "Sözlü Sorular"
kısmının 516 ncı sırasında yer alan (6/1696) esas numaralı sözlü soru önergemi
geri alıyorum. Gereğini saygılarımla arz ederim. Rıdvan Budak İstanbul BAŞKAN - Sözlü soru önergesi geri
verilmiştir. Diğerini okutuyorum: 2.– Siirt
Milletvekili Ahmet Nurettin Aydın'ın (6/1819) esas numaralı sözlü sorusunu geri
aldığına ilişkin önergesi (4/489) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Gündemin "Sözlü Sorular"
kısmının 630 uncu sırasında yer alan (6/1819) esas numaralı sözlü soru önergemi
geri alıyorum. Gereğini saygılarımla arz ederim. Ahmet Nurettin Aydın Siirt BAŞKAN - Sözlü soru önergesi geri
verilmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının
bir tezkeresi vardır, okutup oylarınıza sunacağım: 3.– Türkiye
Büyük Millet Meclisinde, Türkiye-Hırvatistan Parlamentolararası Dostluk
Grubunun kurulmasının uygun mütalâa edildiğine ilişkin Başkanlık tezkeresi
(3/1085) 21 Mayıs 2002 Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık
Divanının 14.5.2002 tarih ve 102 sayılı kararıyla, Türkiye-Hırvatistan
Parlamentolararası Dostluk Grubunun kurulması uygun mütalaa edilmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 4 üncü maddesi
uyarınca, anılan Dostluk Grubunun kurulması Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
Ömer İzgi Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Danışma Kurulunun bir önerisi vardır;
okutup oylarınıza sunacağım. V.–
ÖNERİLER A) DANIŞMA
KURULU ÖNERİLERİ 1.–
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmının 330 uncu sırasında yer alan 864 sıra sayılı Avukatlık
Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin bu kısmın 12 nci
sırasına alınmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi 22.5.2002 Danışma Kurulu Önerisi Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 330 uncu sırasında yer alan 864
sıra sayılı Avukatlık Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifinin bu kısmın 12 nci sırasına alınmasının Genel Kurulun onayına
sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür. Ömer İzgi Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Aydın Tümen Koray Aydın Ali Rıza Gönül DSP Grubu Başkanvekili MHP
Grubu Başkanvekili DYP Grubu Başkanvekili İbrahim Yaşar Dedelek Mehmet
Ali Şahin Yasin Hatiboğlu ANAP Grubu Başkanvekili AK
Parti Grubu Başkanvekili SP Grubu
Başkanvekili BAŞKAN - Tabiî, avukatlar olunca...
Avukatlar imtiyazlı oluyor. Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Gündemin "Seçim" kısmına
geçiyoruz. VI.–
SEÇİMLER A) SayIştay Bİrİncİ BaşkanlIğI Seçİmİ 1.–
Sayıştay Birinci Başkanlığı İçin Yapılacak Seçim (S. Sayısı : 860) (1) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, şimdi, bu
kısımda yer alan Sayıştay Birinci Başkanlığı için, 832 Numaralı Sayıştay
Kanununun 5 inci maddesi hükmü uyarınca gizli oyla seçim yapılacaktır. Sayıştay Başkan ve Üyeleri Önseçim Geçici
Komisyonunca, Sayıştay Birinci Başkanlığı için belirlenen iki adayın adları
birleşik oy pusulaları şeklinde düzenlenerek, Başkanlıkça bastırılmıştır. Toplantı ve karar yetersayısı mevcut olmak
şartıyla, seçimde iki adaydan, oylamada mevcudun salt çoğunluğunun oyunu alan
aday Sayıştay Birinci Başkanlığına seçilmiş olacaktır. Gizli oylamanın ne şekilde yapılacağını
arz ediyorum: Komisyon sıralarında yer alan Kâtip Üye,
adı okunan milletvekiline mühürlü oy pusulası ile zarf verecek ve
milletvekilini yoklama cetvelinde işaretleyecektir. Oyunu kullanacak sayın
milletvekili birleşik oy pusulasını ve zarfı aldıktan sonra oy hücresine
girecek, oy pusulasında adları yazılı adaylardan hangisine oy verecekse o
adayın karşısındaki kareyi çarpı işaretiyle işaretledikten sonra, pusulasını
hücrede zarfa koyacak, bilahara hücreden çıkacak ve Başkanlık Divanı kürsüsü
önüne konulan oy kutusuna zarfı atacaktır. Sayın üyelerin oylamada dikkat edecekleri
hususları ayrıca arz ediyorum: Hücrelere aynı renk tükenmez kalemler
konulmuştur. Sayın üyeler bu kalemleri kullanacaklardır. Aynı zarftan birden
çok oy pusulası çıktığı veya her iki adayın işaretlenmiş olduğu hallerde, bu oy
pusulaları geçersiz sayılacaktır. Ayrıca, oy pusulalarında, oyun kime ait
olduğunu belirleyecek bir işaret, imza, karalama ve hücrelerdeki kalemlerden
başka renkte kalem kullanma gibi durumlarda da oy geçersiz sayılacaktır.
Geçerli oy, hiçbir surette işaret taşımayacaktır. Oy pusulaları ve zarfları Sayın Kâtip
Üyeye verilsin efendim. Sayın milletvekilleri, oylamaya Adana
İlinden başlayacağız. İsmi okunmayan sayın milletvekilinin Divan Üyesinden zarf
talep etmemesini rica ediyorum; çünkü, orada çok karışıklık oluyor ve
arkadaşlar, listeden ismi bulup işaretlemekte zorluk çekiyorlar. Oylamaya Adana İlinden başlıyoruz. (Oyların toplanılmasına başlandı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Devlet
Bakanı Reşat Doğru, Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Hüsnü Yusuf Gökalp'in
yerine; Sağlık Bakanı Osman Durmuş, Devlet Bakanı Tunca Toskay'ın yerine; Çevre
Bakanı Fevzi Aytekin, Devlet Bakanı Hasan Gemici'nin yerine; Devlet Bakanı
Nejat Arseven, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı A. Mesut Yılmaz'ın yerine;
Devlet Bakanı Edip Safder Gaydalı, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Zeki
Çakan'ın yerine; Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu, Bayındırlık ve
İskân Bakanı Abdülkadir Akcan'ın yerine; İçişleri Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen,
Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu'nun yerine; Devlet Bakanı Ramazan Mirzaoğlu,
Millî Savunma Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu'nun yerine; Devlet Bakanı Sayın
Şuayip Üşenmez, Devlet Bakanı Sayın Faruk Bal'ın yerine vekâleten oy
kullanacaklardır. (Oyların toplanılmasına devam edildi) BAŞKAN - Oy kutularını kaldırmadan önce, 5
kişilik tasnif heyetini seçeceğiz. Sayın Tunca Toskay?.. Yok. Sayın Sadık Yakut?.. Yok. Sayın Mustafa İlimen?.. Yok. Sayın Aslan Polat?.. Yok. Sayın Mustafa Cumhur Ersümer?.. Burada. Sayın Fikret Ünlü?.. Yok. Sayın Faruk Demir?.. Burada. Sayın Mehmet Ay?.. Kürsüde. Sayın Nurettin Aktaş?.. Yok. Sayın Ahmet Sancar Sayın?.. Yok. HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, bu
işi, herkes buradayken yapacaktınız!.. BAŞKAN - Ama, ne yapalım artık... Sayın Ahmet Erol Ersoy?.. Burada. Sayın Ali Güner?.. Yok. Sayın Mehmet Ergün Dağcıoğlu?.. Yok. Sayın Lütfi Ceylan?.. Yok. Sayın Hasan Hüseyin Balak?.. Burada. Sayın Mehmet Pak?.. Burada. Böylece, 5 kişilik tasnif heyeti
tamamlandı. Şimdi, seçilenlerin isimlerini okuyorum:
Sayın Ahmet Erol Ersoy, Sayın Mustafa Cumhur Ersümer, Sayın Hasan Hüseyin
Balak, Sayın Faruk Demir, Sayın Mehmet Pak. Tasnif komisyonu yerini alsın. Salonda olup da oyunu kullanmayan sayın
üye var mı efendim? Yok. Salonda olup da oyunu kullanmayan üye
olmadığına göre, oylama işlemi bitmiştir. Oy kutularını kaldıralım efendim. (Oyların ayırımı yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Sayıştay
Birinci Başkanlığı için yapılan seçime ilişkin tutanak gelmiştir. Sayıştay Birinci Başkanlığı için yapılan
seçime 421 üye katılmış, kullanılan oyların dağılımı aşağıda gösterilmiştir. Saygıyla arz olunur. Tasnif Komisyonu Faruk Demir Mustafa Cumhur
Ersümer Mehmet Pak Ardahan Çanakkale
İstanbul H. Hüseyin Balak Ahmet Erol Ersoy Tokat Yozgat Mehmet Damar : 215 Biltekin Özdemir : 192 Boş : 6 Geçersiz : 8 Böylece, toplantıya katılanların salt
çoğunluğunun oyunu alan Sayın Mehmet Damar Sayıştay Birinci Başkanlığına
seçilmiş oluyor; kendisi ve memleketimiz için hayırlı olmasını diliyorum. Sayın milletvekilleri, alınan karar
gereğince, sözlü sorularla diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmına geçiyoruz. Önce, yarım kalan işlerden başlayacağız. VII.– KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER 1.– İzmir
Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın;
Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un;
Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali
Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in;
İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili
Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa
Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449)
(S. Sayısı : 527) BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Tekliflerinin görüşülmeyen
maddeleriyle ilgili komisyon raporu Başkanlığa verilmediğinden, teklifin
görüşmelerini erteliyoruz. Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri
Personeli Eğitim Merkezleri Kanunu Tasarısının müzakeresine kaldığımız yerden
devam edeceğiz. 2.– Ceza
İnfaz Kurumları ve Tutukevleri Personeli Eğitim Merkezleri Kanunu Tasarısı ve
Adalet ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/744) (S. Sayısı : 786) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısının müzakeresine kaldığımız yerden devam edeceğiz. 3.– Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Anayasa Komisyonu
Raporu (1/777) (S. Sayısı : 557) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü
Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının müzarekeresine kaldığımız yerden devam edeceğiz. 4.– Devlet
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/886) (S. Sayısı : 827) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurt Dışı
Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye İlişkin Kanun
Tasarısının müzakeresine başlayacağız. 5.– Kamu
Kurum ve Kuruluşlarının Yurt Dışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması
ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında
618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının müzakeresine başlayacağız. 6.– Sosyal
Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısı; Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş ve Üç Arkadaşının Sosyal
Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma
ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/755, 1/689, 2/699)
(S. Sayısı : 666) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş
Kurumu Kanunu Tasarısının müzakeresine başlayacağız. 7.– Türkiye
İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş
Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/754, 1/692) (S. Sayısı : 675) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız
Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına
Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnameye İlişkin Kanun Tasarısının müzakeresine başlayacağız. 8.– Esnaf
ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu,
Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve
Bütçe Komisyonları Raporları (1/756, 1/691) (S. Sayısı : 676) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının
Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu
Kanunu Tasarısının müzakeresine başlayacağız. 9.– Sosyal
Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma
ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/753, 1/690) (S.
Sayısı : 685) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Gümrük Müsteşarlığının Teşkilât ve
Görevleri Hakkında 485 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Gümrük Müsteşarlığının Teşkilât ve Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Bazı Hükümlerinin Değiştirilmesine Dair
541 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye İlişkin Kanun Tasarısının müzakeresine
başlayacağız. 10.– Gümrük
Müsteşarlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında 485 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile Gümrük Müsteşarlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamenin Bazı Hükümlerinin Değiştirilmesine Dair 541 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararname ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/209, 1/228) (S. Sayısı
: 861) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Sosyal Sigortalar Kanunu, Tarım İşçileri
Sosyal Sigortalar Kanunu, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu, Esnaf ve
Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile
Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununun Bazı
Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının müzakeresine
başlıyoruz. 11.– Sosyal
Sigortalar Kanunu, Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu, Türkiye Cumhuriyeti
Emekli Sandığı Kanunu, Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal
Sigortalar Kurumu Kanunu ile Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal
Sigortalar Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısı ve Sağlık, Aile Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları
Raporları (1/981) (S. Sayısı : 868) (1) BAŞKAN - Komisyon?.. Burada. Hükümet?.. Burada. Komisyon ve Hükümet yerlerini aldılar. Komisyon raporu 868 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır. Şimdi, tasarının tümü üzerinde söz
isteyenleri okuyacağım. Gruplar adına henüz bir talep yok. Şahısları adına, İstanbul Milletvekili
Sayın Masum Türker, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat, Adana Milletvekili
Sayın Yakup Budak, İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Ali Şahin söz
istemişlerdir. Grupları adına söz isteyen var mı efendim?
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına Sayın Mahfuz Güler. BAŞKAN - Efendim, Ak Parti Grubu adına,
Sayın Mahfuz Güler; buyurun. Süreniz 20 dakika efendim. AK PARTİ GRUBU ADINA MAHFUZ GÜLER (Bingöl)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 868
sıra sayılı yasa tasarısının tümü üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum; sözlerime başlarken, Yüce Heyetinize saygılarımı
sunuyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
tasarı, yaklaşık ikibuçuk yıl önce, büyük gürültüler çıkarılarak Yüce Meclisten
geçirilen, sosyal güvenlik reformu olarak kamuoyuna lanse edilen, 4447 sayılı
Yasayla, çalışanların yaş ve hizmet yıllarını ve emekliliklerini düzenleyen ve
Anayasa Mahkemesine yaptığımız başvuru üzerine Anayasa Mahkemesi tarafından
iptal edilen, kademeli geçiş olarak anılan yasa tasarısıdır. Anayasa Mahkemesinin 23.2.2001 tarihli ve
1999/42 esas, 2001/41 karar sayılı Kararıyla iptal edilen ve iptal hükmünün,
23.11.2001 tarihli Resmî Gazetede yayımlanmasıyla, altı ay içinde yeni
düzenlemenin yapılmasını öngören kararı üzerine, yeni düzenleme yapılmıştır.
Tanınan altı aylık süre yarın dolmaktadır. Değerli arkadaşlar, bakınız, Genel
Kurulumuzda görüşülen yasa tasarıları üzerinde muhalefetin yaptığı her türlü
olumlu görüş ve beyanı görmezlikten gelen, iyi niyetle yaptığımız uyarıları ve
ikazları ciddîye almayan bu hükümet, sonuçta, dönüp dolaşıp tekrar Yüce
Meclisin huzuruna gelmekte ve her zaman olduğu gibi, yanlış hesap Bağdat'tan,
yanlış ve eksik çıkarılan kanunlar da Anayasa Mahkemesinden geri dönmek zorunda
kalmaktadır. 4447 sayılı bu Kanun, ikibuçuk yıl önce
burada Yüce Mecliste görüşülürken, bakınız, biz ne demişiz, aynen, o günkü
tutanaklardan okuyorum: "Bu tasarı, Türkiye şartlarına uygun bir tasarı
değil. Çalışanların hizmet sürelerine ilişkin yapılan kademelendirmede keyfî
düzenlemeler var. Yıllarını vermiş memurun, işçinin, Bağ-Kurlunun mağduriyeti
söz konusu. Bu mağduriyetlerin giderilmesi gerekli" demişiz. Hizmet
sürelerine ilişkin oransal eşitliğin sağlanmadığını, bunun mutlaka düzeltilmesi
gerektiğini, kadın ve erkek çalışanlar arasında asgarî emeklilik yaşlarının
kademeleri arasında anlamsız farklılıklar olduğunu ve bu farkın giderilmesi
gerektiğini söylemişiz. "Bu tasarı bu haliyle çıkarsa bunu
Anayasa Mahkemesi iptal eder. Yapmayın, etmeyin; bütün sosyal tarafların
mutabık kaldığı bir yasa yapalım ve asgarî müşterekte her iki tarafı da bir
ortak noktada buluşturalım" diye gösterdiğimiz bütün gayretlere rağmen
yasa çıkmıştı. Ama, bütün bu söylediklerimizi hükümet kale almamış, her zaman
olduğu gibi, gelen tasarı, bir iki ufak değişikliğin dışında, aynen, noktasına,
virgülüne dokunulmadan, buradan yasalaşarak çıkmıştır. Yasa, çıkmasına çıktı;
ama, daha şimdiden 4 kez düzeltme zorunda kalındı. Bu endişelerimizi ve kaygılarımızı,
çalışan kesimin, memurun, işçinin, Bağ-Kurlunun, kısacası, bugün ülkemizde
çalışan her kim varsa tümünü yakından ilgilendiren bu tasarı üzerinde
söylediklerimizi Anayasa Mahkemesi haklı görmüş ve yasanın "kademeli
geçiş" dediğimiz bu bölümünü iptal etmiştir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
hükümet, bir taraftan, 20 000 kişiyi emekli etmek için komisyonlar kurup gece
gündüz emek sarf etmekte, diğer taraftan da, emeklilik yaşını yükseltmek için
yeniden yasal düzenlemeler yapmaktadır. 4447 sayılı Yasa, bu Meclisten
geçirilirken "sosyal güvenlik kurumlarına bütçeden yapılan kaynak
transferleri düşülecek" deniliyordu; ama, bakınız ne oldu: SSK'ya, geçen
yılın ilk üç ayında bütçeden yapılan kaynak transferi 80 trilyon lira iken, bu
yılın ilk üç ayında bu rakam, yani, SSK'ya yapılan kaynak aktarımı 710 trilyon
lirayı bulmuştur. Tabiî, esas sorun Emekli Sandığıdır. Geçen yılın ilk üç
ayında Emekli Sandığına aktarılan kaynak 690 trilyon lira iken, bu yılın ilk üç
ayında 1 katrilyon 365 trilyon liraya ulaşmıştır. Bağ-Kura baktığımızda da,
geçen yılın ilk üç ayında 503 trilyon lira bütçeden transfer edilmişken, bu
yılın ilk üç ayında bu rakam 713 trilyon liraya ulaşmıştır. Bu verdiğim rakamlar, sosyal güvenlik
kurumlarının bütçede en büyük karadelik olarak devam etmekte olduğunu ve hatta,
her yıl katlanarak arttığını ortaya koymaktadır. Değerli arkadaşlar, Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı, iptal edilen bu maddelerle ilgili yeni bir düzenleme yapmış
ve önümüze getirmiştir. Çok kısa bir süre içinde Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler Komisyonumuza gelen tasarı üzerinde yaptığımız çalışmada, birkaç
hususun dışında, getirilen tasarıda, kademeli geçişte uygun düzenlemelerin
yapıldığını görmekteyiz. Komisyonlarda görüşülürken, yürürlük tarihinin
23.5.2002 olarak değiştirilmesini, bu açıdan çok önemsiyoruz. Tasarının,
23.5.2002 tarihinden itibaren yürürlüğe girmesiyle, binlerce işçimizin,
memurumuzun ve Bağ-Kurlumuzun mağduriyetleri giderilecektir. Bu tasarı, bugün
ülkemizde çalışan bütün memurlarımızı, bütün işçilerimizi ve Bağ-Kura prim
ödeyen tüm esnafımızı kapsamaktadır; özetle, ülkede çalışan herkesi yakından
ilgilendiren, çalışma hayatımıza önemli değişiklikler getiren bir yasa
tasarısıdır. Biz, AK Parti olarak, çalışanlarımız
lehinde, ülke menfaatları açısından olumlu gördüğümüz her konuda pozitif
muhalefet yapacağımızı her zaman söyledik. Bizim muhalefet anlayışımız
farklıdır; ülkemiz ve çalışanlarımız için yararlı gördüğümüz her konuda destek
olmaya hazır olduğumuzu, hükümet tarafından getirilen her teklife körü körüne
muhalefet anlayışında olmadığımızı her fırsatta dile getirdik. Bu açıdan
baktığımızda, tasarıda bazı önemli düzenlemelerin yapılması gerektiğini de
düşünmekteyiz. Bunlardan, 3 üncü maddenin (B) bendinin
(a) alt bendinde bir değişikliğin yapılmadığı görülmüştür. Yine, buna paralel
olarak, 4 üncü maddenin (B) bendinin (a) alt bendi aynen korunmuştur. 7 nci
maddenin (a) fıkrası da hiçbir değişikliğe uğramadan yeniden önümüze
getirilmiştir. Bu saydığım maddelere göre, 25 yıl hizmeti olan, 7 000 veya daha
fazla işgününü dolduran bir işçimiz, sırf 45 yaşına gelmediği için, emekli
olamamaktadır; bu da, bir hak kaybına neden olmaktadır. Bu nedenle, çok
çalışanın hak kaybı söz konusu olmaktadır. Burada da, çalışanlar arasında bir
adaletsizlik ve eşitsizlik söz konusu olmakta ve böylece, temel hak ve
özgürlüklere aykırı bir durum ortaya çıkmaktadır. Bunlarla ilgili düzenlemenin
bu tasarıda yerini almasıyla, bu haksızlığın giderilmesi elzemdir; hatta,
şarttır görüşündeyiz. Değerli arkadaşlar, çalışma hayatımızı
ilgilendiren önemli yasal düzenlemeler, ne yazık ki, bugüne kadar
gerçekleştirilememiştir. 4588 sayılı Yetki Yasasının Anayasa Mahkemesince iptal
edilmesi sonucunda, bu Yetki Yasasına dayanılarak çıkarılan 4 kanun hükmünde
kararname, 10.11.2000 tarihli Resmî Gazetede yayımlanarak iptal edilmiştir.
Bunlardan 616 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle SSK yeniden yapılandırılmış,
SSK'da başkanlık sistemi getirilmiş, iki ayrı genel müdürlük tesis edilmiş ve
önemli değişiklikler yapılmıştır. Anayasa Mahkemesinin bir yıl süre tanıdığı bu
tasarı bugüne kadar görüşülememiş ve bu süre 10.11.2001'de sona ermiştir. Yine, 617 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnameyle İş ve İşçi Bulma Kurumu Genel Müdürlüğü kaldırılmış, bunun yerine
Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğü kurulmuştur; ancak, Anayasa Mahkemesinin
tanıdığı süre dokuz ay olmasına rağmen ve bu süre üzerinden yaklaşık on ay
geçtiği halde, bu tasarı da görüşülememiştir. 618 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede ise
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının teşkilât yapısı değiştirilmiş, Sosyal
Güvenlik Kurumu Genel Müdürlüğü lağvedilerek, onun yerine Sosyal Güvenlik
Kurumu Başkanlığı oluşturulmuştur. Anayasaya Mahkemesinin bu tasarı için
tanıdığı süre altı ay olmasına rağmen, üzerinden yaklaşık bir yıl geçtiği
halde, bu tasarı da hâlâ görüşülememiştir. 619 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ise
Bağ-Kurun yeniden yapılandırılmasıyla ilgilidir. Anayasa Mahkemesinin tanıdığı
süre dokuz ay olmasına rağmen ve üzerinden yaklaşık on ay geçtiği halde, bu
tasarı da bugüne kadar görüşülememiştir. Değerli arkadaşlar, deminden beri sözünü
ettiğim 4 kanun hükmünde kararname için de Anayasa Mahkemesinin tanıdığı
süreler dolmasına rağmen, hatta üzerinden, sekiz ay, dokuz ay, bir yıl
geçmesine rağmen, bugüne kadar, Genel Kurul gündeminin ilk sıralarına alındığı
halde, bu tasarılar görüşülmediğinden, bu önemli kurumlarımız, yasal dayanaktan
mahrum olarak görev yapmak zorunda bırakılmışlardır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığının bütün birimleri, bağlı ve ilgili bütün kuruluşları, genel
müdürlükleri, daire başkanlıkları değiştirilmiş, hatta, bazılarının yaptığı
görevler yürürlükten kaldırılmış; ama, bunlar, hâlâ, yasal bir dayanağa
kavuşturulamamışlardır. Sayın Bakanım, söz sosyal güvenlikten ve
SSK'dan açılmışken, son zamanlarda güncel bir konu olan ve 3 570 000 emekli
işçimizi yakından ilgilendiren diğer bir konuya değinmek istiyorum. Bildiğiniz gibi, 4447 sayılı Yasanın
yürürlük tarihi 1.1.2000 olunca, işçi emeklileriyle onların dul ve yetimleri
maaşlarını ocak ayının 19 uncu ve 21 inci günlerinde aldıklarından dolayı, 19
ve 21 günlük TÜFE uygulamasından doğan bu farkların ödenmesi gerekiyordu. Kurum
bu farkı ödemeyince, işçi emeklileri İstanbul ve Ankara'da iş mahkemelerine başvurarak, Türkiye
genelinde, mahkeme kararı emsal gösterilerek uygulanmasını talep etmiş ve
İstanbul Bakırköy üyelerinden Hamdi Öz ile Ankara'da işçi emeklisi Muzaffer
Eriş iş mahkemelerine açtıkları davaları kazanmışlardır. Bunun üzerine, SSK
Başkanlığı, yürütmeyi durdurma kararı için Yargıtaya başvurmuş ve Yargıtay, iş
mahkemesinden çıkan kararı onamıştır. Ancak, işçi emeklilerimiz SSK'ya
yaptıkları başvuruda, SSK yetkilileri her emeklinin tek tek mahkemeye giderek
ayrı ayrı karar getirmeleri gerektiğini gerekçe göstererek mahkeme kararını
emsal kabul etmeyeceklerini bildirmiştir. Sayın Bakanım, 3 570 000 kişinin tek tek
mahkemeye gidip böyle bir karar istemesi hangi akıl ve mantığa sığar, onu
doğrusu ben bilemiyorum; ama, bildiğim ve herkesin bildiği kesin bir şey var, o
da şudur: Her bir işçiye ödenecek olan 150 - 200 000 000 lira için, SSK'nın,
avukatlara ve mahkeme masrafları ile harçlara ödeyeceği paranın zaten bu
miktara yakın olduğudur. Yıllarca dişini tırnağına takıp gece gündüz çalışan bu
insanlarımıza bunu reva görmek çok büyük haksızlıktır diye düşünüyorum. Emeklilerimizin, annelerimizin,
babalarımızın böylesi bir ortamda zaten zar zor geçinmeye çalışan, semt
pazarlarında çürük sebze toplamaya mahkûm ettiğiniz, bu hükümetin, sabahın
dördünde ucuz ekmek almak için halk ekmek kuyruklarına mecbur ettiği bu
emekçilerimizin hakları olan 20 günlük TÜFE uygulamasından doğan farklarının
zaman geçirmeden ödenmesi için gerekli talimatı vermenizi bekliyoruz. Ülkemizde
3 570 000 kişi sizden bu hayırlı haberi bekleyecektir. Bu farklardan doğan
ücret bir lütuf değil, yıllarını vermiş bu insanlarımızın en doğal hakkıdır
diye düşünüyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına bağlı genel müdürlüklerde çalışanlar
arasında uygulanan ücret adaletsizliğini de huzurunuza getirmek istiyorum. Değerli arkadaşlar, 1.12.1993 tarih ve
3917 sayılı Kanunla 6570 sayılı Gayrimenkul Kiraları Hakkında Kanunda yapılan
bir değişiklikle, SSK çalışanlarına, tamamen kendi öz kaynaklarından sağlanan
imkânlarla eködeme yapılmaktadır ve doğrusu da budur. SSK çalışanları da, bunu,
fazlasıyla, zaten hak ediyorlar; fakat, aynı Bakanlığa bağlı Bağ-Kur ile İş-Kur
çalışanları bu eködemeyi alamadıklarından, bu iki kurum ve Bakanlık çalışanları
mağdur edilmektedir. 2001 yılında, bu kurumlar için yapılan
yasa çalışmaları sırasında, benzer şekilde bir düzenlemeye, gerek Bakanlık
gerekse Bağ-Kur ve İş-Kur Yasa Tasarılarında yer verilmiştir. Personele
yapılacak eködemeyle ilgili, Şubat 2001'de, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonumuzda getirilen teklifler kabul edilmiş; ancak, Plan ve Bütçe
Komisyonunda, bu metinler tasarıdan çıkarılarak, Meclis Genel Kuruluna bu
haliyle gönderilmiştir; ancak, bütün bunlara rağmen, Haziran 2001'de, Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ve
20.6.2000 tarih ve 4684 sayılı Fonların Tasfiyesine İlişkin Kanunda Maliye
Bakanlığı personeline verilen eködemelerin yasal dayanağını ve kaynağını teşkil
eden Gelir İdaresini Geliştirme Fonu tasfiye edilirken, Maliye Bakanlığı
personeline, ilaveten Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı personeline bu
ödemelerin yapılması sağlandığı gibi, "bu ödemeler bütçeden
karşılanır" evet, dikkatiniz çekiyorum, "bu ödemeler bütçeden karşılanır"
ifadesi de eklenmiştir ve Yüce Meclisten de geçmiştir. Burada önemli olan husus, bütçeye beş
kuruş yük getirmeden, tamamen kendi kaynaklarından sağlanan gelirlerden
personele eködeme imkânı verilmesi teklifleri reddedilirken, bütçeden
karşılanacak eködemelere izin verilmekte ve bu yönde yasal düzenleme
yapılabilmektedir. Sözünü ettiğim SSK, Bağ-Kur ve İş-Kur, üçü
de aynı bakanlığa bağlı ve aynı görevi yapan sosyal güvenlik kurumlarıdır.
Emekli Sandığı çalışanları da, aynı görevi yapan bir başka sosyal güvenlik
kuruluşudur; ama, çalışanları arasındaki ücret farkı, ne yazık ki çok fazladır.
Bakınız, Bağ-Kur ve İş-Kurda çalışan bir memur hâlâ 302 000 000 lira maaş
alırken, SSK'da aynı şartları taşıyan
bir memur 523 000 000 lira, Emekli Sandığında aynı şartları taşıyan bir
memur ise 447 000 000 lira almaktadır. Yine, Bağ-Kurdaki bir şube müdürü 624
000 000 lira alırken, aynı görevi yapan şube müdürü SSK'da 978 000 000 lira
alabilmektedir. Bizim istediğimiz, çalışanlar arasındaki
bu uçurumun kaldırılmasıdır. Yoksa, biz, bunları, SSK'da çok yüksek ücret
veriliyor geri alınsın anlamında söylemiyoruz. Bu, onların zaten yasal
hakkıdır. Bunun aksine, Bağ-Kur ve İş-Kurda çalışanlar ile Bakanlık
çalışanlarının da bu mağduriyetlerinin giderilmesi gerektiğini, gerekli
düzenlemeyi yapmanın zamanı geldiğini bildiriyor, bu konuda destek olmaya hazır
olduğumuzun bilinmesini istiyorum. Bu duygu ve düşüncelerle, çalışma
hayatımızı yeniden düzenleyen bu tasarının, işçimize, memurumuza ve
Bağ-Kurlumuza hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, Yüce Heyetinize saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Yani,
adaletsizlik son bulsun diyorsun, öyle mi? BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Güler. MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - 2 dakika alacağım
var Sayın Başkan. BAŞKAN - Neyse, başka bir zaman o
hakkınızı kullanırsınız. Doğru Yol Partisi Grubu adına, Samsun
Milletvekili Sayın Kemal Kabataş; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) Süreniz 20 dakika efendim. DYP GRUBU ADINA KEMAL KABATAŞ (Samsun) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 868 sıra sayılı Sosyal Güvenlik Reformu
Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Tasarı hakkında Doğru Yol Partisi
Grubunun görüşlerini sunmak üzere söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlarım, Türkiye, son
günlerde gündemde tutulan büyük reform serisinin ilkini sosyal güvenlik
alanında başlattı ve hükümet, şu anda, bu tasarıyla, reform yorgunu olarak da,
bu büyük reform yasasını revize etmek üzere, yeniden Genel Kurulun huzurunda. 25 Ağustos 1999 tarihli ve 4447 sayılı
-adı bile reform ciddiyetinden uzak- İşsizlik Sigortası Kanunu 8 Eylül 1999'da
yürürlüğe girmiştir. Anayasa Mahkemesi, bu kanunun kendisi kadar önemli ve
öncelikli olan ve çok geniş bir kitleyi ilgilendiren geçiş hükümlerini, intibak
hükümlerini; yani, bu yasanın yürürlüğe girdiği tarihten önce sosyal güvenlik
kurumları nezdinde üye olan ve bu kurumların kapsamında bulunanların yeni
sisteme geçişiyle ilgili hükümlerini iptal etmiştir. Değerli arkadaşlarım, bu,
bu kanunun hemen tamamına yakın temel ilkelerinin ortadan kaldırılması sonucunu
doğurmuştur. Yasanın geçiş hükümleri, intibak
hükümleri, yaklaşık 9 000 000'a yakın çalışanı ilgilendirmektedir ve tasarı,
getirdiği sistem içerisinde -yani, 8 Eylül 1999 tarihinden sonra sosyal
güvenlik kurumları kapsamında çalışanlara- emeklilik için, kadınlar için 58,
erkekler için 60 yaş sınırlaması getirmiştir ve bu kitle için, yaklaşık 9 000
000'luk kitle için, bu 58-60 yaş uygulamasına geçişe ilişkin esasları, ilkeleri
düzenlemiştir. Anayasa Mahkemesinin bu temel kararı 23
Kasım 2001'de yürürlüğe girmiş ve 23 Mayıs 2002'ye kadar da bu konuda düzenleme
yapılması gereği ortaya çıkmıştır. Hükümet, yine benzer yaklaşımlarla, bu çok
geniş kitleyi yakından ilgilendiren, 9 000 000'a yakın çalışanın
emeklilikleriyle ilgili geçiş sürelerini düzenleyen, kademelendiren yeni bir
sistem, yeni bir öneriyle, konuyu Genel Kurul gündemine getirmiştir. Değerli arkadaşlarım, hükümet tasarısında,
Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçelerinin dikkate alındığına işaret ediliyor ve
yeni tasarının da şu ilkelerle düzenlendiği ifade ediliyor: Yeniden
kademelendirme yapılmış, kademelendirmede hizmet süreleri bakımından oransal
eşitliğin sağlanmasına dikkat edilmiş, kadın erkek çalışanların asgarî
emeklilik yaşlarının kademelendirilmesindeki yanlış uygulama ya da düzenlemeler
gözden geçirilmiş, farklılık giderilmiş ve sosyal güvenlik kurumlarının
aktuaryel dengesi de gözetilmiştir. Anayasa Mahkemesinin, adil, makul ve ölçülü
olmadığı gerekçesiyle iptal ettiği geçiş hükümleri -bu geniş kitleyi yakından
ilgilendiren- emekliliğe geçiş sürelerini düzenleyen hükümler yerine, biraz
sonra işaret edeceğim yeni düzenlemeler getirilmiştir. Değerli arkadaşlarım, 8 Eylül 1999'dan bu
yana, yaklaşık iki yıl sekiz aylık bir süre geçmiştir. Büyük iddialarla ortaya
konulmuş olan sosyal güvenlik reformunun, ikibuçuk yıllık uygulamalarına ve
sonuçlarına biraz daha dikkatle bakmak ve sağlıklı bir değerlendirme yapmak
için, bu süre uygun bir süredir. Ben de, bu dönemde, Bakanlığın ve Sayın
Bakanın, bu büyük reformda hangi adımları attığını, hangi yaklaşımları öne
çıkardığını sizlerle paylaşmak istiyorum. Değerli arkadaşlarım, reform yasası
uygulamasında, Bakanlık, bu büyük reformu, IMF'den de büyük alkış alan bu
reformu gerçekleştirmek için, çok büyük bir teşkilât reformuyla yola çıkmıştır.
Bakanlık teşkilâtı ve Bakanlığa bağlı kuruluşlarda olağanüstü bir yönetsel,
örgütsel, kadrosal, sayısal ve harcama bazında da önemli artışlar sağlanmıştır.
Sayın Bakan bunu iş edinmiştir; gerçekten de, Bakanlığı ve teşkilâtları
büyütmüştür, sosyal güvenlik kurumunu kurmuştur; altında, SSK Genel
Müdürlüğünden iki genel müdürlük yaratarak, iki ayrı SSK büyüklüğünde, mevcudun
2 katı büyüklüğünde yeni bir teşkilâtlanmaya gitmiş; devleti küçültme
iddiaları, bu büyük reform fırtınasının getirdiği rüzgârla, gerçekten, büyük
bir teşkilât büyümesine, devlette yeni kafaların, yeni pozisyonların, yeni
postların, yeni kadroların ve yeni masraf kapılarının açılmasına neden
olmuştur. 616 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle alelacele getirilen ve her
kademede atamaları yapılan bu düzenleme de maalesef, bugün, iptalle maluldür.
Dolayısıyla, sosyal güvenlik kuruluşları, şu anda, yasal açıdan yeni bir
düzenleme, bu dev yeni teşkilâtın yasal zeminine oturtulması ihtiyacıyla karşı
karşıyadır. Sayın Bakan bunları da gündeme getirecektir önümüzdeki günlerde. Bu büyüklüğü, yaratılan mevcut Sosyal
Sigortalar Kurumu Genel Müdürlüğünden türetilen yeni kurumları, yeni genel
müdürlükleri, yeni teşkilâtları, her anlamda, zaten zorluklar içinde yüzen bu
sisteme ne getirdiğini değerlendirmek, ne kadar bir büyümeye, ne kadar büyük
bir harcamaya neden olduğunu, devletin küçültülmesi iddialarının çok güncel
olduğu bu dönemde dikkatle değerlendirmek hepimizin için bir görevdir. Bu
tasarı vesilesiyle, önümüzdeki günlerde bunlara bir daha bakmak gerekir diye
düşünüyorum. Değerli arkadaşlarım, tabiî, bu, teşkilât
bazında büyüme yapılırken, bu büyük reformun -sözde büyük reformun- öngördüğü
kayıtdışı istihdamı kayıt altına alma meselesinde nereye gelindiğini de
sorgulamak, ikibuçuk yıllık bir dönemden sonra hepimiz için bir görevdir. Evet, bugün, Türkiye'de 5 000 000'a yakın,
kayıt dışında çalışan mevcuttur; 5 000 000'a yakın!.. Neredeyse, sadece
sigortalı işçilerin, 4,2 milyonun yüzde 100'ünden fazla bir kitle kayıt dışında
çalışmaktadır. Bu büyük reform, bu yönetsel reform, bu ilkeli reform burada çok
önemli sonuçlar almalıydı. Eğer, alabilmişse, Sayın Bakanın, rakamlarıyla,
başarılı sonuçlarıyla, bunu, Yüce Genel Kurula aktarması gerekir. Böyle bir
adım atılmamıştır, atılamamıştır değerli arkadaşlarım. Ne yapılmıştır; denetim,
sadece işe giriş bildirgelerinin denetiminden ibaret olmuştur. İşyerlerinin
başına, sosyal güvenlik teşkilâtlarından gelenler, merkezden gelen denetçiler,
jandarma, herkes, işyerlerini kuşatma altına almıştır. Bu kuşatma operasyonuyla
beraber, değerli arkadaşlarım, tabiî ki, Sayın Bakan, bu sistemde oluşan büyük
açığı kapatmanın çok kolay bir yolunu da kendisine göre tespit etmiş, sosyal
güvenlik kapsamında bulunanlardan işveren nam ve hesabına alınmakta olan
primleri ve yükümlülükleri olağanüstü ölçülerde artırmıştır. Doğrusu, buna
reform demek mümkün değil. Bundan kolay ne var?! Alırsınız bir yetki Bakanlar
Kurulundan; eğer, ödeyebilen varsa, istediğiniz kadar, bu prim oranlarını
yükseltebilirsiniz. Açıklar devam ediyor. Bütün bu iddialara
rağmen, sosyal güvenlik kuruluşlarının 2002 yılı açığının 9 katrilyon düzeyinde
olacağı hesaplanıyor. Sadece SSK'nın dört aylık açığı, hâlâ, 953 trilyon
düzeyinde; yani, bu açığı kapattık, bu sorunu çözdük iddiaları gerçek anlamda
açıkta kalıyor değerli arkadaşlarım. Sayın Bakanın basına yansıyan iddialı
değerlendirmelerine baktığımızda, biraz da işveren açısından konunun
değerlendirilmesi ve istihdam üzerindeki etkilerinin değerlendirilmesi lazım.
Türkiye'deki müteşebbisler, Türk ekonomisi, işsizlik belasına, işsizlik
sıkıntısına çözüm de aramak zorundadır. Getirilen düzenleme, getirilen yükler,
bir taraftaki açığı kapatıyor görünüyorsa da, özünde, işsizliğin, insanların,
işverenlerin iş yaratmasını, başkalarına aş, iş, ekmek vermelerinin önündeki en
önemli engel haline gelmiştir değerli arkadaşlarım. Burada, fevkalade yanlış
bir yaklaşım vardır ve hem kayıtdışına kaçış hem istihdamın kayıtdışında
kalması teşvik edilmiş hem de işverenler, müteşebbisler iş vermeme yönünde
caydırılmış, teşvik edilmiştir. Bakınız, her yerde konuşuluyor, birkaç
noktaya ben de işaret etmek istiyorum. Bugünkü asgarî ücret, değerli
arkadaşlarım, 222 000 000 lira. Bu asgarî ücret içinde vergi ve SSK payı olarak
alınan rakam 126 000 000 lira. 222 000 000 liralık asgarî ücretin işverene
maliyeti, yani, gerçek maliyeti, gerçekten, cebinden, kasasından ödeyenin
maliyeti 290 000 000 lira; yani, bir çalışana, asgarî ücretliye 163 000 000
lira ücret ödemek için, işveren, kendisi, her şeyiyle, her kuruşuyla 290 000
000 lira ödemek zorunda değerli arkadaşlarım. 222 000 000 liradan 163 000 000
lirayı işçi ve arada kalan yüzde 56'lık kısmını kamu ve kamu içinde de başta,
sosyal güvenlik kurumları alıyor. Bunun haklı, doğru, makul ve ekonomik açıdan
geçerli olduğunu savunmak mümkün değil. Bu, âdeta, sistemin sonucu olarak
oluşmuş sosyal güvenlik kuruluşlarındaki açıkların, böylesine ekonomik
politika, istihdam politikaları yönünden yanlış olan ilkelerinin ısrarla
uygulanması arzusundan kaynaklanmaktadır. İşverenin cebinden çıkan paranın
yüzde 44'ü kamuya gitmektedir. Asgarî ücretlinin maliyeti 290 000 000 liradır.
İşçiye, çalışana 163 000 000 lira vermek için, işverene bu kadar ağır bir yük
getirilmesinin savunulabilir, doğru, haklı, makul hiçbir izahı yoktur değerli
arkadaşlarım. Az önce işaret ettim, bütün bunlarla ne
olmuştur; Türkiye'de kentlerde yaşayan genç nüfusun yüzde 35,6'sı işsizdir. Türkiye'de kriz nedeniyle, 2 000 000'a
yakın insan işinden olmuştur ve 6,5 milyon işsizi olan bir ülkede, bir işveren,
bir müteşebbis, bir kişiye daha iş vermesi nedeniyle, ekonomik açıdan
olağanüstü ölçülerde cezalandırılmaktadır. Bu cezalandırmaya rağmen, sosyal
güvenlik sistemindeki açıklar da var gücüyle devam etmektedir. Bu temel
yanlıştan, reform adına uygulamaya konulan bu temel yanlıştan bir an önce geri
adım atmak, işsizlik meselesinin önündeki bir engel olarak istihdam üzerindeki
bu aşırı ve taşınamaz maliyetleri hızla gözden geçirmek ihtiyacındadır ekonomi
yönetimi ve hükümet. Değerli arkadaşlarım, kurum açıklarını
kapatma konusunda gelinen noktaya işaret ettim. Bütün iddialara rağmen, hâlâ,
2002 yılında 9 katrilyonluk bir açık vardır. Bu açığı da, istihdam
maliyetlerini olağanüstü ölçülerde artırarak kapatmak, maalesef, mümkün
değildir. Sayın Bakan, tabiî, bu arada, kurumun
olağanüstü açıklarını kapatma konusunda, katrilyonluk -kendi ifadeleriyle-
yolsuzluklarla da mücadele etmektedir veya katrilyonluk yolsuzluklar olduğuna
işaret etmektedir. Herhalde, Türkiye'nin, bu güçlü, yeni sosyal güvenlik
organizasyonu, yapısı -kendi ifadelerine göre- bu katrilyonluk yolsuzlukları
ortaya çıkarma, sorumlularını ortaya koyma ve hesap sorma ve bu katrilyonları
da sisteme kazandırma yönünde etkili olmalıdır diye beklemeliyiz; ama, Sayın
Bakan sadece bunları telaffuz ediyor. Kurumlar biraz daha kimlik erozyonuna
uğruyor. Eğer, bu katrilyonluk yolsuzluklar varsa sistemde, Sayın Bakan, tabiî,
öncelikle bunları soruşturmak, ortaya koymak ve hak etmeden bu katrilyonları
cebe indirenlerden de bunları geri alma yükümlülüğüyle, sorumluluğuyla da karşı
karşıyadır. Değerli arkadaşlarım, bugün, sosyal
güvenlik sistemindeki bu ağır krizin, büyük açığın nedeni olarak erken
emeklilik uygulaması gösterilmiş ve çok ağır polemiklere neden yapılmıştır. Bu
reformun ana gerekçesi budur. Bir dönemdeki yirmi yirmibeş yıllık hizmet
süreleriyle emeklilik uygulaması, çok ağır saldırılara neden olmuştur. Şuna işaret edeyim ki, bugün, mütevazı
Bağ-Kur aylığıyla pek çok aile işini kaybetmiş, işinden olmuş, çoluk çocuğunu
ancak besleyebilmekte, ayakta tutabilmektedir. Bugün, ülkeyi batırdığını
söylediğimiz millî gelire göre yüzde 2,5'lar düzeyindeki açıklar, birer emekli
aylığı olmaktan çok, birer sosyal yardıma dönüşmüştür değerli arkadaşlarım. 150
000 000 liralık, (100 dolarlık) artık, yüzlerine vurmaktan çekinmediğimiz,
mütevazı insanların sofrasının, beslenmesinin tek dayanağı olan 100 dolarlık
emekli aylıkları daha fazla polemik konusu yapılmamalıdır. Hükümet, her şeyde olduğu gibi, erken
emeklilik meselesinde de ağır bir çelişki içindedir. Dünün teşvik edilmiş olan
erken emekliliği, bugün, zorunlu erken emekliliğe dönüştürülmektedir. IMF'nin
gösterdiği yolda, IMF'nin verdiği direktifler doğrultusunda yüzbinler için
zorunlu tasfiye, zorunlu işten atma uygulaması, yine, bu reform programının bir
parçası haline gelmiştir. Erken emekliliği sosyal güvenlik sisteminin en önemli
sorunu ve baş derdi diye açıklamak durumunda olanlar, bugün, erken emekliliğin
yolunu açmak ve insanları zorla erken emekli etmek için her türlü zorlamanın
içindeler. Bu erken emeklilik meselesi -benim bürokrasiden hatırladığım
kadarıyla- bu resen emeklilik uygulaması, korkarım ki, yakında, Yüce Meclisin
gündemine gelecek. Devlete onurla hizmet etmiş insanlar, genç yaşta, kanun
zoruyla, zorla sokağa atılacaklar, eğer, buna, Türkiye Büyük Millet Meclisi,
Yüce Meclis ışık tutarsa. Değerli arkadaşlarım, yani, bütün
gerekçeler, bütün reform çalışmalarının kendi içinde tutarlı olmaktan,
sonuçları itibariyle tutarlı olmaktan, ilkeleri itibariyle tutarlı olmaktan çok
uzak olduğuna işaret etmek için bunları sizlerle paylaşıyorum. Gerçekten, erken
emeklilik, sosyal güvenlik sisteminin tek sorunu idiyse, bugün, neden erken
emekliliği zorunlu erken emekliliğe dönüştürdüğümüzü tartışmak zorundayız. Eğer
bunu tartışırsak, dünkü argümanlarımızın da geçerliliği konusunu yeniden
değerlendirmeliyiz. Değerli arkadaşlarım, bu tasarıyla ilgili
iki noktada temennimi sizlerle paylaşarak sözlerime son vermek istiyorum.
Birincisi şu: Bu tasarıyla getirilen mevsimlik işçilerin sağlık sigortası
konusu çok ciddî bir soruna dönüşmüştür. Hepiniz, seçim çevrelerinizde,
yakınlarınız arasında görüyorsunuz ki, insanlar, bir iki ay çalışarak, ancak,
iş piyasasında imkân bulabiliyorlar; iki aylık çalışmayla, sağlık yardımından, sağlık
sigortasından yararlanamıyorlar. Türkiye'de bu durumda olan yüzbinler var. Bu
bir yıl içinde iki aylık çalışma süresini, belli gün sayısında çalışmış olmak
kaydıyla, sosyal sigortalar sisteminde sağlık sigortasından yararlanacak hale
getirmek, bir görev, sosyal bir vecibe haline gelmiştir değerli arkadaşlarım. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun efendim... Tamamlayın... KEMAL KABATAŞ (Devamla) - Bu insanlar kim
olursa olsun, zaten iş veremediğimiz, zaten iş bulamadığımız, herkesin iş
kaybettiği bir ortamda, ancak iki ay çalışma imkânı bulabilen pek çok
insanımızdan, pek çok ailemizden, sadece sigorta nedenleriyle değil, sosyal
nedenlerle sağlık sigortasını esirgemememiz gerekir. Bu, hepimiz için bir
sosyal görev, hepimiz için bir sosyal vecibedir. Tasarıda bu yönde yapılacak
bir düzenlemeye tüm değerli arkadaşlarımdan katkı bekliyorum. Türkiye'de artık
tam gün çalışmak bir imtiyaz; Türkiye'de insanlar ancak mevsimlik çalışabilir
hale geldi; yüzbinlerce insanımız sadece iki ay ve daha altında çalışabilir
durumda. Onların sosyal güvenliğine el uzatmak, onların sağlık sigortasından
yararlanmasının önünü kesmek, bu sosyal güvenlik sistemindeki sorunları çözmeye
yetmeyecektir. Değerli arkadaşlarım, buradaki sorunu
sizlerle paylaşıyorum; bu konuda Genel Kurulda mutlaka bir çözüm bulunmalı ve
mevsimlik işçilerin, iki ay ve daha az çalışanların, sağlık sigortası
sorunlarının çözümüne buradaki düzenlemeler -inşallah hayırlı olur- bir olumlu
katkı olur, bir hayırlı iş olur diye düşünüyorum. Her şeye rağmen, Sayın Bakanın ve değerli
ekibinin intibak düzenlemelerinin Anayasa Mahkemesinde yeni bir iptale yol
açmayacak yapıda, sağlıkta ve düzenli, savunulabilir bir yapıda olmasını
temenni ediyor, hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kabataş. Saadet Partisi Grubu adına, Samsun
Milletvekili Sayın Ahmet Demircan; buyurun efendim. (SP sıralarından alkışlar) Konuşma süreniz 20 dakika. SP GRUBU ADINA AHMET DEMİRCAN (Samsun) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 868 sıra sayılı yasa tasarısı hakkında
Saadet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi, şahsım ve Grubum
adına saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, bu yasa tasarısı
25.8.1999 tarihinde Meclisimizden büyük iddialarla geçirildi. Hatırlarsanız,
ülkemiz o günlerde deprem felaketiyle boğuşuyordu. Deprem felaketiyle
boğuştuğumuz günlerde "reform yasası" diye, bu yasa tasarısı, hiç
kesintiye uğramadan, büyük iddialarla Meclisimizden geçirildi. Yapılan
uyarılara kulak asılmadı ve yasa tasarısı, o günkü anamuhalefet partisi
(Fazilet Partisi) tarafından Anayasa Mahkemesine götürüldü ve 23.2.2001 tarihinde
yasa iptal edildi. Gerekçeli karar 23.11.2001 tarihinde yayımlandı ve altı ay
süre verildi. Altı aylık sürenin dolması yarın; bu yasa tasarısının ise Genel
Kurula ve komisyonlara gelişi, geçtiğimiz hafta perşembe günüydü. Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonuna geldi, görüşüldü; aynı gün Plan ve Bütçe
Komisyonuna indi ve iki üç gün içinde de Genel Kurula geldi. Yasa tasarısı, o
gün çıkarıldığı gibi, şimdi, yine, alelacele bir şekilde Genel Kurulda; milletimizin
ve Genel Kurulun, Meclisin önünde. Farkındaysanız, şu üç haftadır Meclisimiz
peş peşe yasalar çıkarıyor. Bunlar, RTÜK, Şartla Salıverme ve şimdi de, bu,
emeklilikle ilgili yasa. Bu üç yasanın ortak bir tarafı var. Ortak olan tarafı
ne; üçü de ya Cumhurbaşkanı tarafından geri çevrilmiş veya Anayasa Mahkemesi
tarafından iptal edilerek gönderilmiş. Peki, bu, niye böyle oluyor; bu dönemde,
21 inci Dönemde, 57 nci hükümet, yasama üzerinde, Yasama Meclisimiz üzerinde
bir dayatma politikası uyguluyor; yasamaya zaman tanımıyor, konuları tartışma
imkânı vermiyor, kamuoyu önünde konuların tartışılmasına imkân ve fırsat
tanımıyor ve âdeta, alelacele, yangından mal kaçırır gibi, geceyarıları,
burada, koalisyonu oluşturan ortaklar, üçü bir araya gelerek, birtakım
yasaları, muhalefet partilerinin ellerinde gelen uyarıları yapmalarına rağmen,
iktidar partileri, sahip oldukları yasayı savunmadan geçiriyorlar ve ondan
sonra, yasalar, Anayasa Mahkemesinden ya da Cumhurbaşkanı tarafından geri
çevriliyor. Şimdi, bu tasarı, yasa olarak geçtiği gün
-yani, 1999'un ağustos ayında- Türkiye'deki emeklilik yaşı yukarıya çekildi ve
denildi ki, mevcut emeklilik yaşı Türkiye gerçeklerine uygun değil, aktuaryel
dengeyi bozuyor, sosyal güvenlik kurumlarını çökertiyor. Yanlış
hatırlamıyorsam, emeklilik yaşı 60-65 olarak belirlenmişti; o gün, ilk olarak
önerisi buydu ilgili bakanlığın; daha sonradan, 58-60 olarak geçti; ama, şimdi,
bir taraftan da bakıyoruz ki, hükümet, IMF dayatması olarak, gündeme resen
emekliliği getirmiş. Bu, perhizle turşunun ilişkisi; yani, bu ne perhiz, bu ne
lahana turşusu?!. Mademki, emeklilik yaşının düşük olması aktuaryel dengeyi
bozdu, sosyal güvenlik kurumlarını sıkıntıya düşürdü; şimdi, niçin, onbinlerce
kişiyi, resen, zorunlu olarak, yaşına bakmadan emekli ediyorsunuz?! İkinci olarak değinmek istediğim konu ise,
Türkiye'de, bugün mevcut olan sosyal güvenlik kurumlarındaki dağınıklık. Bakın, değerli milletvekilleri, Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığı diye, sosyal güvenliğin tümünü kapsaması gereken,
tümünü idare etmesi, yönetmesi gereken bakanlığın dışında, Sağlık Bakanlığı,
Maliye Bakanlığı, devlet bakanlıkları, sosyal güvenlikle ilgili hizmetler
veriyorlar. Sağlık Bakanlığı, yeşil kartla ilgileniyor; Emekli Sandığı, Maliye
Bakanlığına bağlı; bir sosyal güvenlik kurumu olan Emekli Sandığı Maliye
Bakanlığında; Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonunu yöneten ise bir
Devlet Bakanlığı. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımız ne yapıyor; hastane
yönetiyor! Sosyal güvenliğin yanında, hastane yönetimiyle... Yani, Sağlık
Bakanlığına bağlı olması gereken kurumların bir kısmı da Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığımıza bağlı ve Bakanımız, sürekli, hastanelerde yaşanan
sıkıntıları gündeme getiriyor. Sanki, o sıkıntıların yaşandığı dönemde, şu
anda, siz Bakan değil misiniz?! Takip etmeniz gerekir ve bunları
sonuçlandırmanız gerekir. Sürekli şikâyet etmenizi, halkımız anlayamıyor. Değerli milletvekilleri, bu yasa tasarısı
vesilesiyle, sosyal güvenlik kurumlarındaki bu dağınıklığın yanında,
Türkiye'deki sosyal güvenlik anlayışına da değinmek istiyorum. Sosyal güvenlik, temel bir insan hakkıdır,
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 22 nci maddesinde ve Anayasamızda da
ifadesi bulmuştur. Hatta, Anayasamız, devletimizin temel ilkeleri arasında,
devletimizin sosyal devlet yapısını saymıştır. Her insan, insan onuruna
yaraşır, sürdürülebilir bir hayat güvencesine sahip olmalıdır. Bu, insan hakkı
olarak önümüzde duruyor. Elbette, sosyal güvenliği, biz, sadece
çalışanlar açısından veyahut sosyal güvenlik kurumu olan SSK, Bağ-Kur veyahut
da Emekli Sandığı olarak görürsek, yanılırız. Sosyal güvenlik, ülke
insanlarının tümünü ilgilendiren bir konudur. Sosyal güvenlik kurumlarıyla
ilişkisi olmayan, çalışamayan, yani işi olmayan veyahut da çalıştığı halde
geçimini temin edebilecek gelire sahip olmayan insanları da ilgilendirmelidir,
onlarla ilgili sosyal güvenlik anlayışımız da olmalıdır. Biz, sosyal güvenliği, sadece, sosyal
güvenlik kurumlarının aktuaryel dengesi noktasından ele alırsak, yanılırız. O
zaman, aktuaryel dengesini çözmeyle, sosyal güvenlik sorununu çözdüğümüzü
zannederiz. İşte, bugün yapılanda olduğu gibi, yaşı yükseltiliriz, aktuaryel
dengesini düzeltiriz. Yaşı yükseltirsiniz, bir yere gelirsiniz hiç emekli
etmezsiniz, sosyal güvenlik kurumlarının aktuaryel dengesi de pozitif verir;
ama, o zaman, sosyal devlet ilkeniz nerede kalır? Türkiye Cumhuriyeti, bir
sosyal devlettir. Aynı zamanda, bu aktuaryel dengenin
bozukluğunu, iştirakçilerin sorumluluğuna atfedemezsiniz, tümüyle onlara
yıkamazsınız. Bu kurumları yöneten yöneticilerin, yöneten zihniyetlerin,
yöneten iktidarların hiç mi sorumluluğu yok?! Bu kurumların, acaba, birikmiş
olan paraları, kurumlara ait olan mülkler doğru işletildi de, sadece
emeklilikten doğan bir nedenle mi aktuaryel denge bozuldu?! Geriye dönüp bunun
da araştırılması ve cevaplanması lazım. SSK'nın, Bağ-Kurun sahip olduğu
mülkler, sahip olduğu paralar, acaba, nemalandırılırken, işletilirken bu konuda
gereken özen gösterildi mi? Şimdi, biz, burada, sadece sosyal güvenlik
kurumlarının aktuaryel dengeleriyle, çalışanlarla ilgili kısımla bu konuyu
sabitlememeliyiz; bu kısımda, bu bölümde kalmamalıyız. Çalışıp da geçinemeyen
insanlar olduğu gibi, çalışıp da primini ödeyemeyen insanlar var! Bakın, bugün,
Bağ-Kurlu olup da prim ödeyemeyen binlerce, onbinlerce insan yargı önünde,
icralık. Az önce bölgemden gelen bir grup arkadaş -hukukçu kendileri- dışarıda
şunu zikrettiler: Samsun'da sadece bir ilçede, Bafra İlçesinde 4 000 Bağ-Kur
üyesi icralık durumda, dosyaları yargıda, mahkemede. Şimdi, durumu
düşünebiliyor musunuz, biz, ne pozisyondayız sosyal güvenlik kurumunu, Bağ-Kuru
işleten devlet olarak?! Adam kendisine iş üretmiş, bir dükkân açmış, geçimini
temin etmek için gayret ediyor; devletten veya başkasından yardım istememe
noktasında, biz "gel bakalım arkadaş, sen, şu kadar prim ödeyeceksin"
demişiz. O adamın, belki, geliri, primi ödemeye yetmiyor. Şimdi, bu insanı,
biz, çalışan veyahut da sosyal güvenlik kapsamındaki bir insan olarak
değerlendirebilecek miyiz? Onu da sosyal güvenliğin teminatı altına alacak bir
yapıya geçmemiz lazım. İşte, bütünüyle baktığımızda Türkiye'deki sosyal güvenlik
yapısına, neresinden tutarsanız tutun, hangi yasal düzenlemeyi yaparsanız
yapın, evvela, bu sosyal güvenlik doktrinimizi, sosyal güvenlik konseptimizi
gözden geçirmek zorunda olduğumuzu görüyoruz; çünkü, bugüne kadar yapılan düzenlemeler
meseleyi çözemedi. Büyük iddialarla ikibuçuk sene önce getirilen, reform
iddiasıyla getirilen bu yasa da, bırakın meseleyi çözmeyi, meseleyi daha da
ağır hale getirdi. O zaman, sormamız gereken bir sual var: Yanlış nerede ve ne
yapmamız lazım? Yapılması gereken, bu meseleyi, üst seviyede ele almak
zorundayız. Önce, anlayış, zihniyet noktasında, daha sonra sistem ve ondan
sonra uygulama noktasında meseleyi ele almamız lazım. Zihniyet noktasında meseleyi ele
aldığımızda şununla karşı karşıya geliriz: Sosyal güvenlik bir haktır. Sosyal
güvenlik bir ulufe değildir. Siz, insanlara, sosyal güvenliğini sağlama imkânı
sunuyorsanız, bir ulufe vermiş olmuyorsunuz, insanların bir hakkını teslim
ediyorsunuz; çünkü, insan yeryüzüne geldiğinde, yeryüzünde geçireceği süre için
kendisine lazım olan şartları sağlanmış olarak buluyor: Yani, ortada hazır bir
nimet faktörü var; işte, insan, emeğiyle bunu ürün haline getiriyor. Eğer,
kendinden kaynaklanan veya dış şartlardan kaynaklanan üretememe durumuyla karşı
karşıya ise, sosyal bir yaratık olarak insan, diğer insanların, yani,
üretebilenler pay olarak almış oldukları miktardan bir kısmını diğerlerine
bırakmak zorunluluğuyla karşı karşıyadır; ki, bu da, sosyal güvenliğin temelini
oluşturur. Bu, bir haktır; bunu hak olarak algılamazsak, o zaman, sadece,
sosyal güvenlik kurumlarına prim yatıran insanların sosyal güvenliğini
konuşuruz, sosyal güvenlik kurumlarına prim yatıramayan, çalışamayan,
üretemeyen insanların sosyal güvenliğinden bahsedemeyiz. Sistem olarak ele almamız lazım meseleyi
ayrıca, zihniyet noktasından öte. Sistem olarak meseleyi ele aldığımızda, o
zaman, köklü bir çözüm üretmek zorundayız. Bugün yapılan, Türkiye'de, sosyal
güvenlik kurumları, sadece üreten ve çalışan için sosyal güvenlik öneriyor;
öbür taraftan, çalışmayan, üretemeyenler için sosyal güvenlik imkânı
sağlamıyor. Primli sistem önermişiz; o da, çalışabilen
için olacak. Peki, çalışamayan için ne olacak; o zaman, bir sosyal güvenlik
fonu oluşturmak zorundayız. Ülkede, üreten, geçinen, geçiminden fazla gelire
sahip olanların gelirlerinden alınan bir sosyal güvenlik fonu oluşturulmalı ve
bu fonu yönetecek, demokratik bir şekilde oluşturulmuş, Sosyal Güvenlik
Bakanlığı dışında, ayrıca bir sosyal güvenlik kurulu oluşturulmalı. Bu kurulda,
yürütme, yasama temsil edildiği gibi, toplumun bütün sınıfları demokratik bir
şekilde temsil edilmeli ve bu kurum, Türkiye'deki, ülkemizdeki bütün muhtaç,
yoksul, fakir, herkesi güncel bir şekilde takip etmelidir. Bakın, bugün, Türkiye'de böyle bir kurum,
böyle bir çalışma olmadığı için, yaşadığımız son ekonomik kriz nedeniyle, ne
kadar insanımız aç kaldı, ne kadar insanımız geçinemiyor, ekmek bulamıyor;
elimizde, bu hususta, çıkarılmış bir envanter ve bu konuyla ilgili yaptığımız
sağlıklı bir çalışma da yok; ama, "Türkiye, Arjantin olmaz" deyip
işin içinden çıkabiliyoruz; buna hakkımız yok. Öbür taraftan, çalışan insanların sosyal
güvenlikle ilgili meselelerine gelince: Böyle, dayatmacı, sosyalist bir
yaklaşımla meseleye yaklaşmamalıyız; daha demokrat, insan haklarına daha
yaraşır, daha açık bir şekilde mesele çözülebilmeli. Mesela, emeklilik yaşın şu
olacak, bu olacak diye insanların önüne sınırlama getirmemeliyiz. İnsanlar,
çalışan insanlar, prim ödedikleri sosyal sigorta kurumlarıyla serbestçe
pazarlık yaparak emeklilik yaşlarını tespit edebilmeli, pazarlıkla
belirleyebilmeli; ne kadar primi ne kadar süre ödersem, ne kadar parayla ne
kadar emeklilik alabilirim; bunları açıkça, rahatlıkla yapabilmeli. Niçin,
insanlara, biz, şu kadar yaş çalışacaksın, ondan sonra ancak emekli olursun
diyoruz?! Bu, bence, daha insanî, insan haklarına daha uygun, daha da
demokratik olmaz mı?! Öbür taraftan, devletin, sosyal güvenlik
kurumlarına katkısı, dünyada... Türkiye, primli sistemle yürütüyor işi; ama,
devlet olarak, sosyal güvenlik kurumlarına katkıyı zorunlu olarak yapıyor.
Mevcut sistemde, şu kadar yapacağım diye bir taahhüt altında değil. Benim
önerdiğim, bizim önerdiğimiz sistemde ise, devletin böyle bir katkı konusu
ortadan kalkıyor. Zaten ortada bir fon var. Bu fondan, geçinemeyen herkese,
sağlık, eğitim ve de geçim için gerekli her türlü destek yapılacak. İster
çalışsın ister çalışmasın, belli bir çizginin altına düşmüş olan herkese sosyal
güvenlik yardımı yapılmalıdır. Bu sosyal güvenlik yardımı üç temel noktada
yapılmalıdır; sağlık, eğitim ve geçim noktasında mutlaka yapılmalıdır.
Diğerleri ise (emeklilik vesaire) kişilerin, kendi sosyal güvenlik kurumlarıyla
yapacağı sözleşmeler çerçevesinde sürdüreceği bir konudur. Mesela, olaya şöyle
bakalım: Bir emekli, bugün, Emekli Sandığıyla yapmış olduğunu farz ettiğimiz
sözleşme gereği aldığı emekli maaşıyla geçinemiyorsa, ona da sosyal güvenlik
kurumu devreye girip yardım etmeli; çalışan bir esnaf geçinemiyorsa, ona da
sosyal güvenlik kurumu devreye girmeli, yardım etmeli; bir memur, eğer aldığı
maaşla geçinemiyor veya çocuğunu okutamıyorsa, o kurum devreye girip onun
eğitimini üstlenmeli. Yani, kısaca, burada, sosyal güvenlik kurumu, çalışan-
çalışmayan herkes için devreye girebilmeli. Yani, bir çizginin altına düşen
herkes için devreye girecek bir sosyal güvenlik anlayışı geliştirmek zorundayız.
Eğer mevcut anlayışta, mevcut yapıyla devam edersek, bu Mecliste, daha, çok
yasal düzenleme gündeme gelecektir, daha, çok yaşla oynanacaktır, primlerle
oynanacaktır, bir şekilde kurumlar ihdas edilecektir. İşte, şimdi gelinen
noktada, Sosyal Güvenlik Bakanlığımız kendi içerisinde kurumlar oluşturdu; ama,
o kurumlar içerisinde bile sosyal dengeyi sağlayamadı. Şimdi, bakıyoruz, Sosyal Güvenlik
Bakanlığına bağlı kurumların kendi içerisinde ücret adaletsizliği var. Sosyal
Güvenlik Bakanlığına bağlı olan kurumda çalışan insanlar bizi arıyorlar, böyle
bir kanun tasarısı Meclise gelmişken, bu adaletsizliği, maruz kaldıkları,
ücretteki farklılığı düzeltmemiz için önerge vermemizi istiyorlar. Halbuki,
kendi bakanlıkları, bu konudaki düzenlemeler için gerekli teklifleri, öneriyi
yapmalıydı. Öbür taraftan, sosyal güvenlik kapsamı
içerisinde bulunan emeklilerimiz maaşlarını alamıyor, kuyruklarda perişan bir
vaziyette, maaş kuyruklarında hayatlarını kaybediyorlar. İşte, sosyal güvenlik
anlayışımızın iflas ettiğinin apaçık görüntüsü buradadır. Değerli milletvekilleri, sonuç olarak şunu
söylüyorum: Türkiye, bugünkü sosyal güvenlik anlayışıyla bu meseleleri çözemez;
anlayışını yeni baştan gözden geçirmeli, sosyal güvenlik konseptini ele almalı
ve bu yeni baştan ele alacağı sosyal güvenlik konseptiyle gerçek manada reform
yapmalı. Bu reformu, eğer, bu dönemde Türkiye gerçekleştiremezse, inşallah,
önümüzdeki dönemde, Saadet iktidarında Türkiye görecek ve gerçekleştirecek. Ben, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (SP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Demircan. ANAP Grubu adına, İstanbul Milletvekili
Sayın Emre Kocaoğlu; buyurun efendim. Süreniz 20 dakika. ANAP GRUBU ADINA A. EMRE KOCAOĞLU
(İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri;
bildiğiniz gibi, kamuoyunda Sosyal Güvenlik Reformu Yasası olarak bilinen ve
aynı zamanda işsizlik sigortasını da düzenleyen, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığına bağlı sosyal güvenlik kurumları mevzuatının yanında Emekli Sandığı
mevzuatında da önemli düzenlemeler getiren 4447 sayılı Kanun, 8 Eylül 1999
tarihli Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmişti. Değerli arkadaşlarım, Kanunun yayımından
önce, kadınlarda 20, erkeklerde ise 25 tam yıl prim ödemiş olmak kaydıyla, yaş
şartı aranmaksızın emekli olmak kabildi. Ancak, sosyal güvenlik kurumlarının
kamu finansmanı üzerindeki yükleri, eski düzenlemede, giderek süratle arttı;
çünkü, başka hiçbir ülkede böyle bir düzenleme yoktu, bahsettiğimiz düzenleme,
daha önceki yasadaki düzenleme, Türkiye'ye pek çok başka alanda da sıkıntılar
getirmiş olan popülist anlayışın bir sonucu olarak dahil edilmişti ve doğal
olarak, zaman içinde sıkıntılar ortaya çıktı. Dünyada mevcut sosyal sigorta
sistemlerinde ortalama emekli yaşı 60-65 civarında iken ve gelişen şartlar
neticesinde, bu yaşların bile yukarıya çekilmeye başlandığı, birçok ülkede
gözlenmekte iken, Türkiye'de, eski kanunun getirdiği düzenin devam etmesi tabiî
ki mümkün değildi, yeni bir düzenleme yapmak gereği ortaya çıkmıştı ve bu
nedenle de, kanunun yürürlük tarihinden itibaren kapsama girenler için 58-60
yaş, emeklilik yaşı olarak belirlenmişti; ancak, sistem içerisinde olan,
sigortalı, Bağ-Kura ya da Emekli Sandığına tabi çalışanlar açısından,
emekliliğine 2 yıldan az kalanlar dışında kalmak şartıyla kademeli bir geçiş
süreci de düzenlenmişti, sosyal taraflara danışarak ve o tarihte belli
mutabakatlar sağlanarak. Bu yasa, genel olarak son derece yararlı
oldu. Yılların en büyük derdi olan, hatta batma noktasına gelmiş olan, emeklilik
maaşlarını ödeyemeyecek bir hale gelmiş olan, hastaneleri neredeyse kapanmak
noktasına gelmiş olan Sosyal Sigortalar Kurumu süratle düzeldi, ISO belgeleri
alan hastaneleri oldu. Yine, aynı yasayla beraber yürürlüğe giren
işsizlik sigortası geçen ay fiilen uygulamaya konuldu. Türkiye'de, sosyal
hayatta, siyaset hayatında, çalışma hayatında çok uzun yıllardan beri süregelen
bir hayal olan işsizlik sigortası da nihayet gerçekleşmiş oldu; en azından, ilk
adımları atılmış oldu. Bu yasanın bu şekilde getirdiği genel
faydalar itibariyle, 57 nci cumhuriyet hükümetine ve onun Çalışma Bakanı Sayın
Yaşar Okuyan'a bu vesileyle huzurunuzda bir kere daha teşekkür etme fırsatını
bulduğum için mutluyum. Ancak, değerli arkadaşlarım, yaşlılık
aylığından yararlanabilmek için getirilen yaş dilimleri arasındaki geçiş
süreciyle ilgili düzenleme, Anayasa Mahkemesi tarafından, makul, adil ve ölçülü
olmadığı gerekçesiyle iptal edildi. Konuyla ilgili gerekçeli karar 23 Kasım
2001 tarihinde Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girdi ve iptal hükmünün
doğuracağı boşluk, kamu düzenini tehdit ve kamu yararını ihlal edebileceği
için, iptal hükmünün altı ay sonra yürürlüğe girmesine karar verildi. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
halen, Anayasa Mahkemesince iptal edilmiş olan hükümler uygulanmakta olup, 24
Mayısa kadar emeklilik talebinde bulunanlar için, yine, bu hükümlerin -yani
iptal edilmiş yasadaki haliyle hükümlerin- uygulanmasına devam edilmektedir.
Hükümetimizce Genel Kurula getirilen şimdi görüştüğümüz tasarıyla da, Anayasa
Mahkemesinin iptal gerekçelerinin tamamını ortadan kaldıran yeni bir düzenleme
yapılmaktadır. Gerek sigortalılık süreleri gerekse bulunulan yaşlar itibariyle
iptal gerekçesini bertaraf edecek şekilde, her üç sosyal güvenlik kurumuna
mensup olanlar açısından da, önceki düzenlemeyle kıyaslandığında, lehe bir
düzenleme yapıldığı görülmektedir. Bu nedenle, milyonlarca vatandaşımızı
ilgilendiren düzenlemeye ilişkin tasarının, 23 Mayıs gününden önce
kanunlaşması, kurumlarda hizmetlerin kesintisiz olarak sürmesi,
vatandaşlarımızın mağdur olmamaları ve hukukî bir boşluk ortaya çıkmaması
bakımından son derece önemlidir. Hukukun üstünlüğünün egemen olduğu
ülkemizde, hukuk güvenliğinin de sağlanması, olmazsa olmaz bir koşuldur.
Anayasanın 60 ıncı maddesinde düzenlenen sosyal güvenlik hakkı, çalışanların
yarınını ve güvencesini sağlamak içindir. Yasalarda bulunan emeklilik yaşı,
çalışanların, yarını, bu güvenlik içinde planlamalarına imkân vermektedir.
Bizim görevimiz de, sosyal hukuk devleti olarak, bu güveni, vatandaşlarımızdan
esirgememektir. Bu nedenle, bu tasarının bir an önce yasalaşmasında büyük fayda
olduğu kanaatimi tekraren arz ediyor, Yüce Heyetinize saygılarımı sunuyorum. Teşekkür ederim. (ANAP ve DSP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kocaoğlu. Efendim, DSP Grubu adına, Sayın Masum
Türker?.. Yok. Gruplar adına başka söz talebi?.. Yok. Şahsı adına, yine, Sayın Masum Türker?..
Yok. Şahsı adına, Sayın Aslan Polat; buyurun.
(SP sıralarından alkışlar) Süreniz 10 dakika Sayın Polat. ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; 868 sıra sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu Tasarısının
tümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım. Anayasa Mahkemesinin iptalinin özünü, 506
sayılı Yasaya eklenen geçici 81 inci maddenin (b) bendinin iptali
oluşturmaktadır. Anayasa Mahkemesince, bu maddede, özetle "sigortalılık
süresi yönünden yapılan kademeler arasında adil olmayan geçişler yapılmıştır.
Sigortalılık süresi 10 yıldan az olan kadın ile sigortalılık süresi 15 yıldan
az olan erkek sigortalılar, kendi aralarında kademelendirme yapılmayarak, 1
günlük sigortalılık süresi olan kişiyle aynı yaş grubuna bağlı
tutulmaktadır" denilmektedir. Yine, Anayasa Mahkemesi "hukukun
üstünlüğünün egemen olduğu bir devlette hukuk güvenliğinin sağlanması, hukuk
devleti ilkesinin olmazsa olmaz koşuludur. Yaşlılık, gerçekleşmesi yönünden,
diğer sosyal risklerden ayrı bir özelliğe sahiptir. Yasalarda, emeklilik
yaşının kesin olması nedeniyle, sigortalı, yarınını bu güvenlik içinde
planlamaktadır. Sosyal devlet, sosyal adaletin, refahın ve güvenliğin
gerçekleşmesini sağlayan devlettir. Sosyal güvenlik kuruluşları, çalışanların
geleceğine ilişkin güvenini sağlamak durumundadır. Bu sağlanamadığı takdirde,
sosyal güvenlik kavramından da bahsedilemez. Bu nedenle, sosyal güvenlik
sisteminde yapılan değişikliklerin, hukuk devletinde olması gereken, hukuk
güvenliğini zedelemeyecek biçimde yapılması ve ölçülü olması zorunludur"
diyerek, bu maddeyi iptal etmiştir. Bunun üzerine, hükümet, getirdiği
tasarıyla, kadın ve erkeklerde, sigortalılık süresi bakımından 8 kademede
yapılan ve kadınlarda 10-17, erkeklerde 15-22 yaşları arasında olan kademe,
kadınlarda 17 kademede 0-17 yaşları arası, erkeklerde 22 kademede 0-22 yaşları
arasında kademelendirme yapılarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi onayına
sunulmuştur. Böylece, eski tasarıda, 10 yılın altında sigortası olan tüm
kadınlar 52 yaşında, 15 yılın altında sigortası olan tüm erkekler 56 yaşında
emekli olacakken, tasarının yeni halinde, kadınlar 49-57, erkekler ise 50-59
yaşları arasında emekli olabileceklerdir. Yani, bu tasarı ile iptal edilen
tasarı arasında; a) Sigortalılık süresi 17-18 yıl arası
olan kadınlar ile 22-23 yıl olan erkek sigortalılar açısından bir değişiklik
olmamakta, b) Sigortalılık süresi 7-17 yıl arasında
olan kadınlarda 1 ile 3 yıl arasında, sigortalılık süresi 6-22 yıl arasında
olan erkeklerde de 1 ile 6 yıl arasında, daha önce emekli olmaları sağlanmakta,
yani, iyileştirme olmakta, c) Sigortalılık süresi 7 yıldan az olan
kadınlarda 1 ile 5 yıl arasında, sigortalılık süresi 6 yıldan az olan
erkeklerde de 1 ile 3 yıl arasında, daha sonra emekli olma; yani, eski halden
daha menfi bir durum meydana gelmektedir. Anayasa Mahkemesinin, adil değil, sosyal
hukuk devletine uygun değil diye iptal ettiği yasa, bu haliyle, sigortalılık
süresi 6 yıldan az olan erkeklerde 3 yıl, 7 yıldan az olan kadınlarda ise
erkeklerden 2 yıl daha fazla, 5 yıl fazla çalışarak emekli olma durumunu
getirmektedir. Bu da, herhalde, kabinesinde tek bir bayan bakan dahi
bulundurmayan bu hükümetin, kadın çalışanlara verdiği değerin bir ölçüsüdür.
Tasarının bu maddesi Meclis Genel Kurulunda düzeltilmediği takdirde, Anayasa
Mahkemesinden döneceğine kesin gözüyle bakmaktayız. 4447 sayılı Yasanın 24 üncü maddesi,
Anayasa Mahkemesi "emeklilik aylıklarındaki artışın gösterge ve ek
göstergelerdeki artışa göre hesaplanması esasından vazgeçilerek, aylığın,
enflasyon oranındaki artışa göre hesaplanması kabul edilmiş; böylece, çalışan
memurların maaş artışı ile emekli memurların maaş artışı arasında olduğu gibi,
daha önce aynı görevlerde bulunan eski ve yeni emeklilerin maaşları arasında da
büyük farklar meydana çıkmasına neden olacak bir sistem getirilmiştir. Bu
durum, Anayasanın 10 uncu maddesindeki eşitlik ilkesini zedelemektedir. Eşitlik
temeline dayanan adil bir hukuk düzeni kurmak, hukuk devletinin en önemli
işlevlerinden biri olduğundan, hukuksal eşitlik sağlanmadan hukuk devleti
ilkesinin gerçekleşmeyeceği açıktır" diyerek iptal etmiştir. Bu iptal
gerekçesini karşılamak için, Plan ve Bütçe Komisyonunda, tasarıya yeni çerçeve
2 nci madde ilave edilmiştir; fakat, bu ilavenin Anayasa Mahkemesinin iptal
gerekçelerini karşıladığı, bizce, hiç inandırıcı olmamıştır. Bu tasarıda yapılan en önemli ve müspet
değişiklik, Plan ve Bütçe Komisyonunda yapılan ve çerçeve 3 üncü maddenin (b)
bendinin başında yer alan 8.9.1999 tarihinin 23.5.2002 şeklinde değiştirilmesi
olmuştur. Bu değişiklikle, çalışanların emeklilik yaşlarında 2 yıl 9 ay
-tasarıya göre- iyileştirme yapılmış, aslında, iyileştirmeden ziyade, mevcut
durum yasallaştırılmıştır. Plan ve Bütçe Komisyonunun bu toplu
isteğine, hükümetin "tasarı bu haliyle yasalaşırsa dahi, emeklilik
sisteminin finansman açıklarının 2003'te yüzde 2,79, 2005'te yüzde 2,63
olacağı, mevcut tasarıyla gelecek ilave yük 2005'te 1,2 milyar dolar, 2010'da
3,2 milyar dolar, 2020'de 6 milyar dolar, 2050'de ise 12 milyar dolar
olacaktır; eğer, 23.5.2002 tarihini esas alırsak, 2005'te 0,8 milyar dolar,
2050'de 8 milyar dolar ilave yük gelecek; dolayısıyla, emeklilik sisteminin bu
haliyle sisteme getireceği ilave toplam yük 2005'te 2 milyar dolar, 2050'de 20
milyar dolar olacaktır" ikazına rağmen; on gün sonrasını dahi göremeyip
ülkeyi krizlere sürükleyen hükümetin, üç yıl, elli yıl gibi zaman dilimlerinde
yaptığı hesaplara hükümete mensup arkadaşlar da inanmamışlar ve tasarının belki
de tek müspet düzenlemesiyle, emeklilik düzenlemesine esas alınacak tarih
23.5.2002 olarak alınmıştır. Plan ve Bütçe Komisyonunun hükümetin
tahminlerine güvenmemesinin en önemli dayanakları, bu hükümetin bütçe
tasarılarıdır. Örneğin, 15.5.2002 tarihli Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
yayınlarında da görüldüğü üzere, 1999 yılında SSK'ya Hazineden yapılan
yardımlar 2 milyar 662 milyon dolar iken, 2000 yılında 687,8 milyon dolara
düşmüş, 2001'de tekrar yükselerek 806 milyon dolar olmuş. 2002'de ise 927,2
milyon dolar olması planlanırken, dört aylık veriler 731,5 milyon dolar olmuş,
dört aylık verilerin devamı halinde, yıl sonunda, Hazine yardımının -bu hızla
devam etmesi halinde- 2 milyar 199,5 milyon dolar olacağı, tahminini yüzde 237
şaşacağı, dört aylık uygulamalardan görülmektedir. Bağ-Kura yapılan Hazine yardımları ise,
1999'da 1 milyar 782,4 milyon dolar, 2000'de 1 milyar 679 milyon dolar, 2001'de
1 milyar 509,3 milyon dolar, 2002'de ise bütçe tahmini 966,2 milyon dolar iken,
dört aylık uygulamalar 710,6 milyon dolar olmuştur. Aynı şekilde devamı
halinde, 2 milyar 131,8 milyon dolar olacak ve hedef, yüzde 300 aşacaktır.
Dolayısıyla, dört ay sonrasını yüzde 300 yanılmayla tahmin ettiği bir hafta
önce yayımladıkları yayımlarda görülen bu hükümetin, elli yıl sonrasına ait
tahminlerinin tutarsızlığı açıkça ortadadır. Yine, bu tahmin yanılmalarına
göre, yıl sonundaki 7 katrilyon 410 trilyon TL'lik sosyal güvenlik açıklarının
da bu oranlarda şaşacağı ve bütçe dengelerini altüst edeceği ortadadır. SSK, bu açıkları kapatmak için, kayıtdışı
işçi sorunlarıyla uğraşacağına, bu konuya eğileceğine, işin kolayına kaçarak,
sürekli SSK prim miktarlarını artırmakta, bu da, kaçak işçi çalışımını
özendirmektedir. Örneğin, Maliye Bakanlığı ve Hazine Müsteşarlığı
yetkililerince, ülkemizdeki kaçak işçi sayısı 2 400 000 ile 4 000 000 arasında
tahmin edilmektedir. Bu hükümet döneminde reel ekonomi tehlike
sinyalleri verdiği için, işgücü ve istihdam sonuçları sürekli azalmaktadır.
Örneğin, 1997 yılında, önceki yıla oranla zorunlu sigortalı sayısında yüzde
9,5; 1998 yılında ise yüzde 13,6 oranında artış olmasına karşın, 1999 yılında
yüzde 5,2; 2000 yılında ise yüzde 1,1 oranında düşüş olmuştur. 2000 yılında ekonomik göstergeler sanal
olarak iyi gösterilmesine ve 4447 sayılı Kanunla alınan önlemlerin uygulamaya
konulmasına karşın, sigortalı sayısının 1998 yılına oranla yüzde 6,6 düşüş
göstermesi, sosyal güvenlik reformu adına yapılan düzenlemelerin, daha ilk
yılda hedeflenenin aksine bir sonuç ortaya koyduğunun açık göstergesidir. Bu da
gösteriyor ki, 2000 yılında ekonomi 1999'a göre yüzde 6,1 büyüdüyse, yeni işe
başlatılan işçilerin önemli bir bölümü SSK'ya bildirilmediği gibi, önceki
yıllarda belirtilen sigortalıların yüzde 6,6'sı da bildirilmeyerek, sigortasız
çalıştırılmıştır. Türk-İş'in belirttiği gibi, 2000 yılında
işgücünde azalma olmasına rağmen, kayıtdışı çalışanların sayısı, asgarî yüzde 3
oranında artış göstererek, 3 638 000'i aşmıştır. Bu kayıtdışı çalışanlar kayıt
altına alınsa ve asgarî ücretten vergi ve SSK primleri hesaplansa dahi, kurumun
kazancının 2000 yılında (sosyal sigorta+işsizlik sigortası) 2 katrilyon 729
trilyon TL, vergi kazancının ise 328 trilyon TL olarak gerçekleşeceği Türk-İş
tarafından bildirilmektedir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Polat, lütfen, 1 dakika
içerisinde toparlar mısınız... ASLAN POLAT (Devamla) - Tamam. BAŞKAN - Buyurun. ASLAN POLAT (Devamla) - Bu da, SSK'nın
açıklarını önemli ölçüde azaltacaktır; fakat, hükümet, bu gerçekçi tedbirleri
alacağına, sanal tedbirlerle, sürekli SSK primlerini artırmaya çalışmaktadır;
bu da geri tepmektedir. Burada SSK'nın 4447 sayılı Kanunla elde ettiği -bizce-
en önemli başarısı, prim ödeme gün sayılarında elde ettiği artıştır. 1997'de 54 üncü Erbakan Hükümeti
döneminde, yüzde 105,35 artışla 161,4 dolar olan asgarî ücret, 2001 yılı
itibariyle, yüzde 33,15 artışla 123,6 dolar oldu. 1997'de yüzde 66,01 olan
sendikalaşma oranı, Ocak 2002'de yüzde 58,04'e düştü. Yine, bu hükümetçe, 2001
yılı yaz aylarında çıkarılan bir kanunla 122 milyar TL faiz geliri elde
edenlerden, hiç, ama hiç vergi alınmaz iken, 222 000 000 TL brüt asgarî
ücretliden 58 437 000 TL vergi alınmıştır. Yine de, her şeye rağmen, tasarının
hayırlı olmasını diler; hepinize saygılar sunarım. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Polat. Sayın Türker, grup adına konuşma imkânınız
kalmadı; ama, şahsınız adına konuşabilirsiniz. Buyurun efendim. Süreniz 10 dakika. (DSP sıralarından
alkışlar) MASUM TÜRKER (İstanbul) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Görüştüğümüz kanun tasarısı, bundan,
yaklaşık olarak üç yıl önce, büyük tartışmalarla, Türkiye'de sosyal güvenlik
alanında gerçekleştirilmek istenen reformun, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal
edilmiş bazı maddelerinde, yine, adil, makul ve belirli bir ölçüde düzenleme
yapma amacıyla getirilmiş bir tasarıdır. Özellikle kriz dönemlerinde, duygusal
konuşmak, güzel sözler söylemek, her zaman kulağa hoş gelir; ama, bu kriz
dönemlerine gelindiği noktaya bakıldığında, bunların tabanında, geçmişte
yapılan hesapsız ödemeler, hesapsız kararlar, daima sonraki günleri; yani, bu günleri
hazırlamıştır. Değerli arkadaşlar, Türkiye
Cumhuriyetinde, özellikle her yıl burada görüştüğümüz bütçe kanununda yer alan
kalemlerden birisi, transfer kalemleridir. Bu transfer kalemleri, aslında,
bütün bütünlüğüyle birlikte ele alınıp ilerde tasfiye edilebilir hale
getirilmediği sürece, Türkiye'de ekonomik anlamda atılacak adımların karşısında
hep tehdit olarak gelir. Bu kalemlerden birisi, işte, bugün görüştüğümüz
konularla ilgilidir, sosyal güvenlik alanında yapılan düzenlemeyle ilgilidir. Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği bu
maddelerle ilgili bugün bir düzenleme yapmazsak ne olur?.. Önce o soruyu kendi
kendimize sorduğumuzda, 23 Mayıstan itibaren, kadınlar 58, erkekler 60 yaşında
emekli olacaklardır. SACİT GÜNBEY (Diyarbakır) - Niye
beklediniz o kadar?! MASUM TÜRKER (Devamla) - Şimdi bu konu da
hemen tartışma konusu yapılabilir; bu kadar yaşlı emeklilik olabilir mi?..
Türkiye'nin bugünkü koşulları içinde, Avrupa ya da Batılı ülkeler normlarına
baktığımız zaman, belirli bir yakınlaşma noktasındayız. Hatta, kimi Batılı
ülkelerin altındaki bir yaş haddiyle de emekliliği düzenlemiş bulunuyoruz. Buna
karşılık, gerek 21 inci Yüzyıldan ciddî bir şekilde beklenti olarak ele alınan
yeni iş konuları, emeklilik yaşlarının da daima 60 yaş civarında olmasını
gerektirdiği için... Örneğin, bugün Almanya'da 60 üstü olan yaş haddinde, 59 ya
da 60 yaş civarında emekli olunması için çeşitli özendirici önlemler
gelmektedir. Biz, burada, bu yasayı ve buradaki
düzenlemeleri kabul ederken, burada, hemen eleştirmek, belirli kişilere çok
güzel sözcükler söylemek mümkün; ama, ben bu güzel sözcükler yerine, bir
gerçeğin herkes tarafından bilinmesi için de altını çizmek istiyorum. Bugünkü
koşullar içinde getirilen aktüarya hesaplarına göre, böylesi bir düzenleme
yapmamıza rağmen, yirmi yıl sonra, yirmibeş yıl sonra, gerek dünya ekonomimizin
yapısı gerekse bundan üç yıl önce bu Yüce Meclisin çatısı altında hep birlikte
kabul ettiğimiz "cumhuriyetin 100 üncü yılındaki Türkiye nasıl
olacak" noktasına bizi vardıran strateji gereği, belki de, o zaman,
azaltma yönünde çalışmalar yapılacaktır; ama, o çalışmaların yapılmasında birinci
faktör, ödeme yapabilme kabiliyeti getirebilen olgulardır. Bu noktadan bakıldığı zaman, biraz daha,
belirli bir ölçüde tutucu olma noktasında olan ve özellikle, hazine
yönetiminde, geçmiş yılların biriktirdiği açıkları kapatma noktasında, hemen
hemen, bizim 4447 sayılı Yasada kabul ettiğimiz kararların, ancak kademeler
arası süreleri azaltmak üzere daraltarak bir öneri gelmişti hükümet tarafından. Biraz evvel Sayın Polat'ın belirttiği
gibi, Plan ve Bütçe Komisyonunda, buradaki daralmanın, özellikle, kanunun kabul
edildiği 8.9.1999 tarihi itibariyle değil, 23.5.2002 tarihi itibariyle, yani,
Anayasanın iptal kararının yürürlüğe gireceği tarihten itibaren olması yönünde
bir düzenleme yapılmıştır. Bu düzenleme yeterli midir; bakıldığı
zaman, kuşkusuz, bugünkü koşullar içerisinde yeterli olduğunu söylemek mümkün
değildir; ama, yine de, bazı düzenlemelerin, bazı kademelemelerin bu konuda
olumlu bir şekilde yapıldığını görmekteyiz; bir ölçüde, Sosyal Sigortalar,
Bağ-Kur ve özellikle Emekli Sandığı noktasında düzenlemeler yapılmış olduğunu
görmekteyiz. Değerli arkadaşlar, Sosyal Sigortalar
Kurumu ve Bağ-Kurdaki bu düzenlemeye rağmen, hepimizin bildiği gibi, yıllardır
-1950'li yıllardan beri- üzerinde konsensüs sağlanmış olan asgarî ödeme
günlerinin, kanunun çıktığı günde, çalışanlar için, yaklaşık olarak korunduğunu
biliyoruz; ama, bu sürelerin, bundan sonrası için bu şekilde dar tutulması
noktasında, ciddî bir şekilde, yine, bu açıkların kapatılmayacağı açıktır. Bu
nedenle, Sosyal Sigortalar Kanunu, Bağ-Kur, tarım işçileri ve Emekli Sandığında
yapılan bu düzenlemelerin bir boşluğu doldurduğunu düşünüyoruz. Değerli arkadaşlar, geçici maddede ise,
bizim gündemimizde yer alan; ama, Meclisin gündemi açısından, temel yasa olması
noktasında anlaşma yapılamadığı için bugüne kadar görüşülemeyen Bağ-Kur, İş-Kur
ve Sosyal Sigortalar Kurumunun teşkilâtlandırılmasıyla ilgili doğan boşluğun
-en azından, bu yasalar çıkana kadar- giderilmesi yönünde bir düzenleme
yapılmıştır. Bu düzenlemedeki ilgili maddeyle, özellikle, Bağ-Kur, Sosyal
Sigortalar Kurumu ve İş-Kurda çalışan kesimlerin örgütlenme modelleri ve
buradaki yetki-sorumluluk noktaları şimdilik korunmuş bulunmaktadır. Belki de
Parlamento olarak önümüzdeki günlerde bize düşen görev, hep birlikte anlaşıp,
uzlaşarak bu kanunların temel yasa şeklinde tartışılmasını sağlayabilmek ve
böylesine önemli bir boşluğu gidermektir. Değerli arkadaşlar, sosyal güvenlik
müesseseleri, Türkiye'de devletin de önemli bir faktör olarak önemini ortaya
çıkarır. Bu kürsülerde birçok arkadaşımız, özellikle, Arjantin'de yaşanan
olaylardan sonra neden Türkiye Arjantin olmadı diye sormadılar; ama, hep işte
"yakında Arjantin olacakmış" diye herkes her ortamda bunu dile
getirip, belirli bir noktada öne koymaya çalıştı. Hatta, kimi iş âleminde her
gün hükümeti, aktivitelerini, hatta, Parlamentoyu -iktidar ve muhalefet ayrımı
yapmaksızın- milletvekillerini tenkit edenlerin kendileri, bu dönemde istihdam
noktasında ciddî bir şekilde yükümlülüklerinden kaçınma noktasında kalmalarına
rağmen, devlet, hem emeklilerine hem çalışanlarına ücretlerini düzenli bir
şekilde sürekli olarak ödemeye devam etmiştir. Devletin ödemeye devam ettiği bu
ücretler, Türkiye'de, aslında, transfer olarak kaynak dağılımında ciddî bir
şekilde rol oynamıştır. Değerli arkadaşlar, Sosyal Sigortalar ve
Bağ-Kur açısından, özellikle, eşelmobil olarak kabul edebileceğimiz ve her yıl
bir evvelki yılın enflasyonuna göre yapılan düzenlemelerdeki -bugün kabul
edeceğimiz yasada- önemli bir sorunu da çözmüş oluyoruz. Hepimizin bildiği
gibi, ücret ödemeleri, 19, 21, 23 ve 25 gibi tarihlerde yapılmakta ve bu ücret
ödemelerinde, bir evvelki ayla ciddî bir mukayese yapılmaksızın ücret farkları
ödenemediği için, emekliler tarafından buna itiraz edilmekteydi. Geçtiğimiz
günlerde ve bugün yaptığımız düzenlemelerden sonra, artık, burada da, bir
karmaşaya ciddî bir şekilde son verilmiş olunacaktır. Değerli arkadaşlar, sosyal güvenlik
konusunda asgarî müşterekte buluştuğumuz bu yasanın, Anayasa Mahkemesinin
iptali dolayısıyla ortaya çıkan boşluğu, önemli bir ölçüde dolduracağına
inanıyorum. Bu yasanın, ülkemize hayırlı olmasını
dileğiyle, Yüce Heyetinize saygılarımı sunuyorum. (DSP ve ANAP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Türker. Söz istediniz değil mi Sayın Bakan? ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR
OKUYAN (Yalova) - Evet. BAŞKAN - Buyurun efendim. Süreniz 20 dakika Sayın Bakan. ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR
OKUYAN (Yalova) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; sözlerime
başlamadan önce, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bugün görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı,
hepimizce malum olduğu üzere, kademeli geçişte yeni bir düzenleme yapılmasıyla
ilgilidir. Bildiğiniz gibi, Anayasa Mahkememiz,
Sosyal Güvenlik Yasasının sadece kademeli geçiş bölümlerini iptal etmiş ve
belli bir süre içerisinde de bunun yeniden düzenlenmesini uygun görmüştü. Biraz önce, burada, bu tasarıyla ilgili
olarak çeşitli konularda görüş belirten değerli arkadaşlarımıza katkı sağlamak
amacıyla, birkaç hususu sizlerle paylaşmak istiyorum. Değerli arkadaşlarım, sosyal güvenlik
kuruluşları, maalesef, yıllar öncesinde, aktuaryel dengesinin bozulması
sonucunda, inanılmaz boyutlara varan açıklarla karşı karşıya gelmiştir. Bugün,
içinde bulunduğumuz 2002 yılında, bütçede sosyal güvenlik kuruluşlarının
öngörülen açığı 7,9 katrilyondur. Bütün Türkiye'de yatırımlara ayrılan payın
sadece 5,7 katrilyon olduğunu düşünürsek, ortadaki rakamın, sosyal güvenlikteki
açığın hangi boyutlarda olduğunu daha iyi değerlendirme imkânına sahip
olabiliriz. Bugün, geldiğimiz nokta itibariyle, böyle
bir düzenlemenin fevkalade gecikmiş olarak yapılması zaruretiyle karşı
karşıyaydık. Nitekim, 1999 yılında çıkarılan yasayla, hiç olmazsa bir bölümü
itibariyle, bu aktuaryel dengenin yerine oturmasını teminen bir düzenleme
gerçekleştirildi; bununla, belli bir süre içerisinde, mevcut çalışanlar
açısından bir kademeli geçiş öngörülmüştü. Şimdi, Anayasa Mahkemesinin eşitlik
ilkesine aykırılık iddiasıyla görüşüp karara bağladığı bu konuda, biz, Anayasa
Mahkemesinin bozma gerekçesini dikkate alacak tarzda bir düzenlemeyle, kanun
tasarısını huzurunuza getirdik. Ümit ediyorum ki, bugün, değerli katkılarınızla
bu tasarı kanunlaşmış olacaktır. Değerli arkadaşlarım, burada konuşan çok
değerli arkadaşlarımızın, sosyal güvenlik sistemimizle, SSK ve Bağ-Kurla ilgili
bazı değerlendirmeleri oldu, bugün, sosyal güvenlik sisteminin, yapılan bu
kanunî düzenlemeye rağmen açıklarının kapatılmadığı ifade edildi; bu doğrudur;
çünkü, sosyal güvenlik sisteminin açıklarının kapatılması bir yılda, iki yılda,
beş yılda söz konusu zaten değildi. Meclis zabıtlarını tetkik ederseniz, benim,
burada, üç yıl önceki müzakerelerde sizlere arz ettiğim hedef, yasanın bütünü
itibariyle uygulanması halinde dahi başabaş gelmesinin ancak 2050 yılında
mümkün olabileceğiydi. MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Hangimizin ömrü
yetecek?! ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR
OKUYAN (Devamla) - Dolayısıyla, bu yasanın çıkması itibariyle, sosyal güvenlik
sisteminin açıklarının birkaç sene içerisinde başabaş hale gelmesi zaten
beklenmiyor; ancak, yapılan değişiklikle, alınan tedbirlerle, belli bir periyot
içerisinde düzelme amaçlanmıştır. Bir örnek olarak arz edeyim: 1999 yılında,
Sosyal Sigortalar Kurumunun, açıklarını kapatmak için Hazineden sağladığı
finans miktarı -dolar olarak ifade etmek istiyorum- 2 666 000 000 dolardı.
Çıkardığımız 4447 sayılı Yasanın tesiri ve alınan diğer idarî birtakım
tedbirlerin sonucunda, 2000 yılında SSK'nın Hazineden sağladığı finans desteği
sadece 665 000 000 dolarda kaldı; bir yıl içerisinde, Hazineden sağlanan finans
desteğinde 2 milyar dolar bir azalma gündeme geldi. Geçen sene -2001 yılında-
1999 yılıyla mukayese ettiğimizde, SSK'nın Hazineden sağladığı finans
desteğinde yaklaşık 1,9 milyar dolarlık bir azalma meydana gelmiştir.
Dolayısıyla, bu yasanın ve diğer aldığımız idarî tedbirlerin -prim tahsilatının
takibini de dahil ettiğimizde- iki yıl içerisindeki tesiri, 3,9 milyar dolar SSK'nın
Hazineden daha az bir finans desteği alması gibi bir gerçeği önümüze koymuştur.
Yine, bu iki yıllık süre içerisinde, Bağ-Kurun da Hazineden sağladığı finans
desteğinde yaklaşık 500 000 000
dolarlık bir azalma söz konusu olabilmiştir. Burada en önemli yönlerden bir tanesi prim
tahsilatındaki sıkıntılar ve güçlüklerdir. Özellikle, Bağ-Kurda, âdeta, prim
ödememe gelenek haline gelmiştir. Bugünkü tarih itibariyle arz ediyorum:
Bağ-Kurda, hiç prim borcu olmayanların yüzdesi sadece 15'tir, yüzde 15'tir; yüzde
35'i, yirmi sene Bağ-Kurlu olmasına rağmen, ömründe bir ay bile prim
ödememiştir. Buna karşılık, geri kalan yüzde 50'lik bölüm, son on yıl
içerisinde bir ay prim ödemiş olanları bile, biz, 3 üncü kategoride tasnif
ettik. Şimdi, böylesine, "prim ödememe" esasa dönüşmüş olan bir
Bağ-Kurla karşı karşıyayız ve maalesef, geçen sene, 2001 yılında, Bağ-Kurun 3,3
katrilyon giderine karşılık, toplanabilen prim ancak 1,3 katrilyon olmuştur. Şimdi, bu gerçekleri şunun için arz
ediyorum: Haklı olarak, tabiî ki, burada konuşan değerli arkadaşlarımızın,
hizmetlerin daha iyi olabilmesi yönünde talepleri var; ama, bu taleplerin
yerine getirilmesinde de en önemli unsur, zamanında prim tahsilatının
gerçekleşmesidir. Burada, SSK'da da Bağ-Kurda da, bu noktada çok
zorlanıldığını, sizlerin bilgilerine arz etmek istiyorum. Değerli arkadaşlarım, bir arkadaşımız, SSK
primlerinin olağanüstü bir şekilde artırılması konusunu, Bakanlık olarak bize
bağladı. Zannediyorum, arkadaşımız da hak verecektir; bunun benimle ilgili
tarafı yok. Yine, 4447 sayılı Yasa gereğince -SSK'daki primler- her yıl 1 Nisan
tarihi itibariyle, bir önceki yılın enflasyon oranı artı büyüme hızı toplamı
olarak, otomatik olarak yansır. Biz, bu seneyle ilgili olmak kaydıyla, bir
kanun buraya getirdik ve geçirdik ve bu kanunla, Bakanlar Kuruluna bu yılla
ilgili olarak bir yetki verildi. Nitekim, Bakanlar Kurulumuz, bu yetkiyi
kullanmak suretiyle, bu yılki, SSK ve Bağ-Kurun prim oranlarını iki kademeli
olmak üzere -birinci kademesinde yüzde 33, ikinci kademesinde yüzde 17 olmak
üzere- kümülatif yüzde 56'ya getirecek şekilde bir uygulama kararı aldı. Sadece
bu kararın uygulanmasında bile 380 trilyonluk bir kaynağa ihtiyacın olduğunu
da, yine, bilgilerinize arz etmek istiyorum. Bugün, maalesef, hiç, primlerde bir artış
olmadığını düşünebilsek, mevcut öngörülen açığa ilave 2,2 katrilyonluk bir
açıkla, bir kaynak ihtiyacıyla karşı karşıya kalabileceğimizi de biliyoruz. Değerli arkadaşlarım, bir değerli
arkadaşımız, özellikle SSK'da katrilyonluk soygundan bahsedildiğini ve bunların
soruşturmalarının yapılmasını ifade etti. Doğrudur; arkadaşlarınızın duyarlılığına
teşekkür ediyorum. Evet, maalesef, sadece SSK'da değil, aslında çeşitli kamu
kuruluşlarında bu tarzda yolsuzluk ve usulsüzlüklerin had safhaya geldiğini
biliyoruz. Sosyal Sigortalar Kurumu dahil, Bakanlığıma bağlı Bağ-Kur, Türkiye
İş Kurumu ve merkez teşkilâtında, yaklaşık üç yıla yakın bir süre içerisinde 3
510 inceleme ve soruşturma açılmıştır. Bunlardan 1 002 dosya adliyeye intikal
ettirilmiştir; bunların içinden 968 kamu davası açılmış, 1 367 kamu görevlisi
çeşitli idarî cezalar almıştır; maaştan kesme, kademe ilerlemesini durdurma,
vesaire... 1 923 kişi, açılan bu davalarda sanık olarak yargılanmaktadır; 118
kişi tutuklanmıştır, 80 kamu görevlisi -ki, bunların içerisinde yönetim kurulu
üyesi, genel müdür yardımcısı, daire başkanı, il müdürü gibi sıfatları olanlar
da dahil- meslekten menedilmişlerdir, memuriyetten çıkarılmışlardır; 57 kişi
hakkında da mahkûmiyet kararı verilmiştir. Geri kalanların davaları devam
etmektedir. Burada, maalesef, ciddî sıkıntılarımız var ve devam etmektedir. Erken emeklilikte bir çelişki olduğu ifade
edilmiştir. Burada, bir taraftan emeklilik yaşının yükseltilmesi, öbür taraftan
da kamuda çalışanların emekliye sevk edilmeleri, bir çelişki gibi
değerlendirilebilir; ancak, kademeli geçişte baktığımızda, mevcut, şu andaki
kademeli geçişte ve bizim yeni getirdiğimizde, ortadaki gerçek, bunun tersidir;
çünkü, mevcut şartlar içerisinde, belli yaşlara gelenler, ister kamuda
çalışanlar olsun ister özelde çalışanlar olsun, emeklilik haklarını zaten elde
etmişlerdir. Bu kademeli geçiş sistemi içerisinde, bu husus, zaten kendi yerini
almıştır. Ben, daha fazla vaktinizi almak istemiyorum. Burada katkı sağlayan arkadaşlarımızın
hepsine çok teşekkür ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (ANAP, DSP, MHP,
AK Parti ve SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan. Efendim "son söz
milletvekilinindir" ilkesi gereği, şahsı adına, Sayın Yakup Budak;
buyurun. (SP sıralarından alkışlar) Süreniz 10 dakika Sayın Budak. YAKUP BUDAK (Adana) - Sayın Başkan,
değerli üyeler; sözlerime başlarken, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bugün, burada, sosyal güvenlik
teşkilâtımızı, sosyal güvenlik sistemimizi ilgilendiren ve Anayasa
Mahkemesinden dönen bir kanun tasarısı üzerinde tekrar konuşuyoruz. Üç yıl önce, dört yıl önce, bu kanun
tasarısı konuşulurken, yaptığımız eleştirilerin harfiyen yerinde kaldığını,
artarak devam ettiğini, üzülerek görüyoruz. O zaman bu yasayı savunan
arkadaşlarımız "büyük bir reform yapıyoruz" diyorlardı. Hatta, Sayın
Bakan "ilk defa, ben, sosyal güvenlik sisteminde 'kral çıplak' kelimesini
kullanma cesaretini gösteriyorum" diyordu. Sayın Bakanı da kutluyorum;
ama, dört yıldır "kral çıplak" kelimesinin üzerine ne koydunuz; kralı
giydirebildiniz mi, vatandaşı giydirebildiniz mi; onu sormak istiyorum? (SP
sıralarından alkışlar) Fakat, gelinen noktada, görüyoruz ki,
sosyal güvenlik sistemimizde, olanca kurcalamaya rağmen, olanca değiştirmelere
rağmen, haksızlığa, hukuksuzluğa rağmen, netice itibariyle, altı ay gittik, uz
gittik; ama, bir arpa boyu yol gidemedik, bunun göstergesidir; Sayın Bakanın
biraz önceki konuşması da, bunun bir ifadesidir, bir itirafıdır diye
düşünüyorum. Eğer, bu bir reformsa ve Türkiye'nin
sosyal güvenlik sisteminin aktuaryel dengelerini kurtaracaksa; eğer, getirilen
düzenlemeler dört yılda bunu gerçekleştirememişse, bu yasayı o gün savunanlar,
acaba, bugün, hangi yüzle, bu değişiklik teklifiyle huzurumuza gelmektedir,
Meclisin huzuruna gelmektedirler?! O günkü yapılan konuşmaları, üst perdeden
yapılan çıkışları, arkadaşlarımızın, özellikle hafızalarını tazelemek
bakımından hatırlamalarını diliyorum. Şimdi, tabiî ki, sosyal güvenlik, bir
ülkenin en büyük sorunudur ve maalesef, bu hükümetin uygulamış olduğu ekonomik
politikalar neticesinde Türkiye, gelir adaletsizliği ve gelir dağılımındaki
bozukluk bakımından dünyanın beş ülkesi içerisine girme başarısını
göstermiştir. Şimdi, sosyal güvenlik sistemi ele alınırken, gelir dağılımındaki
adaletsizliği giderici yönünün de üzerinde durulması gerekir. Sosyal güvenliği
ele alan insanlar, sanki bir şirket yönetiyorlarmış gibi, kâr ve zarar hesabı
yapacak olurlarsa, sosyal patlamaları ve sosyal huzursuzlukları ortadan
kaldırma noktasında da hiçbir şey yapamazlar. Onun için, sosyal güvenlik, bir
şirket yönetimi değildir; sosyal güvenlik, halkın huzurunu sağlayacak, içbarışı
koruyacak ve muhakkak suretle de çalışma hayatına katkı sağlayacak
düzenlemelerin yapılmasıyla mümkündür. Maalesef, hükümeti ve ilgili bakanlığı
bu noktadan oldukça uzak bir noktada görüyoruz. Getirilen yasayla, emeklimiz perişan
edilmiştir. Biraz önce konuşan bir arkadaşımız "böyle kriz dönemlerinde,
özellikle birtakım cümlelerin kullanılması kulağa hoş gelebilir; ama, krizin
içerisinden geçtiğimizi de düşünmemiz gerekir" dediler. Zaten, bu ülkede,
krizin içerisinden geçtiğimizi bilmeyen kimse yok; ama, farkında olmayan tek
kurum bu hükümettir, bu hükümetin uygulamalarıdır; çünkü, getirilen yasalar,
maalesef, bu krizi çözmeye değil, derinleştirmeye matuf görünüm arz etmektedir.
Bu yasa tasarısı hazırlanırken de, ilgili
taraflarla, emeklilerle, sendikalarla gerekli diyalog kurulmamıştır;
göstermelik birtakım toplantılardan sonra, maalesef, Bakanlık, yine bildiğini
yapmıştır. Birtakım düzenlemeler yapılmasına rağmen, yine, geçişler, Anayasa
Mahkemesinin gönderme gerekçesindekileri karşılayacak oranda olmayıp, sert
geçişler vardır. Bu sert geçişlerin de zaman içerisinde muhakkak surette
düzenlenmesi gerekir. Sayın Bakanımız, biraz önce ifade buyurdular "bir
çelişki yoktur" dediler. Bu hükümetin getirmiş olduğu bu yasa tasarısıyla,
58-60 yaş yasa tasarısı ile 50 yaşında olan memurların, işçilerin, kamu
görevlilerinin resen emekliye sevk edilmesi noktasında yapılan çalışmalar,
kelimenin tam anlamıyla, bir çelişkidir. Niye; siz, bir taraftan protokoller
imzalayıp "ekim ayında şu kadar, kasım ayında bu kadar kamu görevlisini
emekliye sevk edeceğiz ve dolayısıyla, 50 yaşını doldurmuş olanların hizmet
sürelerine bakmaksızın bunu gerçekleştireceğiz" diyeceksiniz; arkasından
da, tekrar, getirdiğiniz yasa tasarısıyla 58-60 yaş üzerinde ısrar edeceksiniz.
Bu çelişki değilse, Sayın Bakana sormak gerekir; acaba ne çelişkidir?!
Dolayısıyla, bu yasanın hazırlanmasında çelişkili düşünceler etkin olduğu gibi,
bu getirilen yasa tasarısı da, çelişkileri en üst noktaya getirmektedir. Şimdi, bu emekli edilecek olan kamu
görevlileriyle ilgili -işçi olsun, memur olsun- protokole göre "verimlilik
esası geçerli olacak" diyorsunuz. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde, memurların,
işçilerin -kamu görevlilerinin- çalışması noktasında "verimlilik"
diye bir kavram var mıdır; bu, gerçekleştirilmiş midir; bunun kriterleri ortaya
konulmuş mudur? Çalışan memurların veya kamuda çalışan işçilerin verimliliğini
ölçecek bir sistem getirilmiş midir? Şimdi, onbeş yıl çalışmış, yirmi yıl
çalışmış, otuz yıl çalışmış olan insanların "siz, verimli değilsiniz"
diye işlerine resen son vermek, insaf ölçüleriyle ve hukukla nasıl bağdaşır?!
Adam yirmi sene çalışmış, maaş vermişsiniz; en son, resen emekliye sevk
edeceksiniz "verimli bulmadığım
için emekli ediyorum" diyorsunuz. Bunun mantığını anlamak mümkün değildir;
çünkü, verimlilikle ilgili kriterler ortaya konmamıştır, herhangi bir çalışma
yapılmamıştır, verimlilik performansıyla ilgili, Bakanlığın, hükümetin ve
ilgili kurumların elinde herhangi bir değerlendirme yoktur. Bu değerlendirmeyi
yapmadan, hangi hakla, hangi hukuk mantığıyla, insanlara "verimli
değilsiniz" diyeceksiniz, memuriyetine veya işçiliğine son vereceksiniz?!
Bunu anlamak mümkün olmadığı gibi, kabul etmek de mümkün değildir. Hiç değilse
"biz, hükümet olarak yetkimizi kullanıyoruz, devlet olarak gücümüzü
kullanıyoruz, işiniz bitti, paydos" deyin, mesele bitsin; bu, daha hukukî
olur; yoksa "verimlilik esasını getirdik, onun için de, işinize son
veriyoruz" demek, yıllarca bu memlekete, bu ülkeye, bu devlete hizmet
etmiş olan insanlara hakaret anlamını taşır ve aynı zamanda da çalışanlar
arasında birtakım sosyal huzursuzluklara da sebebiyet verir. Sayın Başkan, eğer müsaade ederseniz, bir
konuya daha temas etmek istiyorum: Bu 4447 sayılı Yasayı çıkarırken
"efendim, bundan sonra, sosyal güvenlik kurumlarımıza, Hazineden, bütçeden
kaynak aktarımı son bulacak, kendi yağıyla kavrulacak" deniliyordu;
maalesef, geçirilen süre içerisinde, sosyal güvenlik kurumlarımız -Sayın
Bakanın biraz önce de ifade buyurdukları gibi- kendi yağıyla kavrulamadıkları
gibi, birtakım sıkıntılarla karşı karşıya kalmışlardır. Bugün, ilgili kurumlar
prim toplayamamaktadırlar; vergilerde azalma olduğu gibi, prim toplamada da çok
ciddî gerilemeler meydana gelmiştir. Bunun da temel nedeni, vergi oranlarını ne
kadar çok artırırsak o kadar çok vergi toplarız; prim oranlarını ne kadar
yükseltirsek, sosyal güvenlik sisteminin gelirini o kadar artırırız mantığıdır.
Bugünkü sistem kayıtdışına geçişi teşvik etmektedir. Siz, eğer primleri bu
kadar yükseltirseniz, vergi oranlarını bu kadar yükseltirseniz vergi alacak
mükellef de bulamazsınız, işçisinin primini ödeyecek mükellef de bulamazsınız;
niye; sistem âdeta çalışanların, işyerlerinin canına okumakta ve insanları
sistemin dışına itmektedir, hatta işçiler bile "ben sigorta hakkımdan
vazgeçiyorum yeter ki bana bir ekmek parası ver" diye işverenlerin
kapısında sıraya girmişlerdir, iş bulamamaktadırlar. Böyle bir ortamda prim
oranlarının artırılması, sosyal güvenlik sistemimizin lehine değil aleyhinedir,
en fazla da çalışanların aleyhinedir. İşte, tablolar ortadadır. Bugün, sosyal
güvenlik sistemimizde 7 katrilyonluk bir açık vardır. 2001 yılında Emekli
Sandığının ilk üç ayındaki açığı, bütçeden yapılan aktarım 690 trilyondu; 2002
yılında ne kadar olmuştur; 1 katrilyon 365 trilyon lira aktarma yapılmıştır
Emekli Sandığına. Bağ-Kurda da 2001 yılının ilk üç ayında 503 trilyon aktarma
yapılmışken, 2002 yılında 713 trilyon aktarma yapılmıştır. SSK'da 2001 yılında
80 trilyonluk ilk üç ayda aktarma yapılmışken bütçeden, 2002 yılının ilk üç
ayında 710 trilyon lira bütçeden aktarma yapılmıştır. Bütün bu rakamlar ortaya çıkarırken, Sayın
Bakan "ne yapalım sistem böyledir" diyor. Ama bütçeden bir aktarma
daha yapılıyor, 2001'de faize 4,8 katrilyon -yaklaşık 5 katrilyon- ayrılmıştı,
2002'nin ilk dört ayında faize ayrılan pay 19,5 katrilyondur. Şimdi, siz,
çalışanlara, üretenlere, sosyal güvenlik sistemi içerisinde olan milyonlarca
insanınız için Hazineden ayırmış olduğunuz pay 2,5 katrilyon mertebesinde,
rantiyeye transferler aracılığıyla aktarmış olduğunuz pay 19,5 katrilyon; yani
çalışanlara, üretenlere ayırmış olduğunuz pay, transfere ve faize ayırmış
olduğunuzun sekizde 1'idir; faize 8 vermişsiniz, üretene, işçiye, emekliye 1
vermişsiniz. Şimdi, siz, bu transfer harcamalarını düzeltmeden, çalışan
kesimlere ne verdiğinizi iddia edebilirsiniz?! Sosyal güvenlik sisteminde
emeklinin boğazını sıkarken, işçinin boğazını sıkarken, üreticinin boğazını
sıkarken, işverenin boğazını sıkarken, bu faiz ve rantiye kesimi için ne
düşünüyorsunuz?! Biraz önce DSP Grubundan şahsı adına
konuşan Masum Türker arkadaşıma teşekkür ediyorum; "transfer harcamalarını
halletmeden, bu konuda sağlıklı gelişme sağlayamayız" diyor. Sayın Türker'e diyorum ki: "Transfer
harcamaları" diyorsunuz, vatandaş, bu noktada, anlamakta güçlük çekiyor,
gelin, "faize bu kadar verdiğimiz payı düzeltmeden, işçiye, memura bu
kadar veremeyiz" deyin de, konu daha da açık olsun . (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Budak, lütfen 1 dakikada
toparlar mısınız. YAKUP BUDAK (Devamla) - Onun için, ben,
arkadaşlara diyorum ki, kelime oyunlarıyla değil, transfer kesimine veriyoruz,
bunlara veremiyoruz... ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan,
Sayın Bakanı meşgul ediyorlar, dinleyemiyor Sayın Bakan... YAKUP BUDAK (Devamla) - Nasıl oluyor,
halkçı bir iktidar, milliyetçi bir iktidar, liberal bir iktidar, faize 19,5
katrilyon veriyorsunuz, onun sözünü hiç ağzınıza almıyorsunuz, çalışana,
üretene, işçiye 2,5 katrilyon veriyorsunuz, burada bas bas bağırıyorsunuz.
Bunun, hükümet etmekle, sosyal devlet etmekle ne alakası vardır diye soruyorum. Saygılar sunuyorum. (SP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Budak. Sayın milletvekilleri, kişisel ve gruplar
adına yapılan konuşmalar bitmiştir. Soru işlemine başlıyoruz. Biliyorsunuz, soru ve cevap süresi 10
dakikadır. Sayın Tekelioğlu?.. Yok. Sayın Seven, buyurun. NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkanım,
aracılığınızla, Sayın Bakanıma şu soruları sormak istiyorum: Birinci sorum: Bağ-Kur, SSK ve Emekli
Sandığının, 3 kurumun bir çatı altında toplanması için bir çalışmanız var
mıdır? İkinci sorum: Sosyal Sigortalar Kurumuna
mensup olan personel için verilen ektazminattan Bağ-Kurda çalışan personelin de
faydalanması konusunda ne düşünüyorsunuz? Üçüncü sorum: Bağ-Kura kayıtlı insanların
primlerindeki artışta, zaman zaman dedikodular edilmektedir, nasıl bir
rahatlama getirmeyi düşünüyorsunuz? Dördüncü sorum: Ağrı İlinde 14 000 aktif,
26 000 de sağlıktan faydalanan Bağ-Kurlu üye bulunmaktadır. Bu 26 000 üyeye
karşılık, Ağrı'da Bağ-Kurda 28 kadro bulunmakta; ancak, 13 personel
çalışmaktadır. Bu konuda Ağrı'ya kadro göndermeyi düşünüyor musunuz? Son sorum: Doğubeyazıt Bağ-Kur İrtibat
Bürosu ne zaman faaliyete geçecektir? Diğer ilçeler için de irtibat büroları
kurmayı düşünüyor musunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Seven. Sayın Polat, buyurun. ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkanım,
delaletinizle Sayın Bakanımdan şu sorularımın cevaplarını öğrenmek istiyorum: "Bir iyileştirme yaptık"
dediğiniz tasarıda, sigortalılık süresi 7 yıldan az olan kadınların 1 ile 5 yıl
arasında, sigortalılık süresi 6 yıldan az olan erkeklerin 1 ile 3 yıl arasında
daha fazla çalışarak emekli olmasını, sosyal devlet ilkesiyle nasıl
açıklıyorsunuz? Bir iyileştirme olarak nasıl açıklıyorsunuz? İkincisi, sürekli olarak, SSK'da açıkları
azalttığınızı söylüyorsunuz. Şimdi, sizin 15 Mayısta dağıttığınız bildiriye
göre, 2002 yılında SSK'nın Hazineden aldığı para 731 000 000 dolardır; fakat,
yine sizin bu seneki bütçe rakamlarınıza göre Hazineden alacağınız rakam, 12
ayda 927 000 000 dolardı. Yani, siz, 3 ayda, 12 ayda alacağınızın yüzde 80'ini
almışsınız. Aynen böyle devam ederse, sizin tahminleriniz yüzde 243 şaşacaktır.
Siz, yüzde 243 şaşmayı nasıl izah ediyorsunuz? Bu konudaki performansınızı
nasıl değerlendiriyorsunuz? Saygılar sunarım. BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Polat. Sayın Geçer, buyurun efendim. MUSTAFA GEÇER (Hatay) - Sayın Başkan,
delaletinizle aşağıdaki sorularımın Sayın Bakan tarafından cevaplandırılmasını
arz ederim. Sigortalıların ödeyecekleri prim
miktarları, sosyal güvenlik kurumlarının aktuaryel dengeleri de göz önünde
bulundurularak, idare tarafından belirlenmektedir. Bu miktarların
belirlenmesinde hiç yetkisi olmayan Sosyal Sigortalılar veya diğer sosyal
güvenlik kurumlarının sigortalıları bu primleri ödemektedir. BAŞKAN - Yorum yapmadan, kısaca
sorarsanız... MUSTAFA GEÇER (Hatay) - Dolayısıyla
idarenin belirlediği primleri ödemekten başka bir duhulü olmayan bu
sigortalılara, aktuaryel dengesizliğin ve sosyal güvenlik kurumu finansman
açıklarının kapatılmasında yüklenilen fatura sosyal devlet ilkesiyle
bağdaşmamaktadır. Sayın Bakan, bunu nasıl izah ediyorlar? Onu sormak istiyorum.
Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Geçer. Sayın Günbey, buyurun efendim. SACİT GÜNBEY (Diyarbakır) - Sayın
Başkanım, aşağıdaki sorularımın Sayın Bakan tarafından cevaplandırılması
konusunda aracılığınızı arz ediyorum. Bu kanun, deprem günlerinde Parlamento
çalıştırılmak suretiyle çıkarılmıştı ve o gün, konuşmacılar, bu kanunun hukuka
ve Anayasaya aykırı olduğunu defalarca söylemelerine rağmen, hükümet ve Bakan
ısrar etmişlerdi. Şimdi, Parlamentoyu ikinci kez fuzulî yere işgal etmekten
dolayı Sayın Bakan üzüntü duyuyor mu; bu fuzulî işgalden dolayı
milletvekillerinden ve halktan özür dileyecekler mi? Onu öğrenmek istiyorum. İkincisi, bu kanun tasarısını getirmek
için, tekrar, Anayasa Mahkemesinin verdiği son güne kadar neden beklediler;
daha önce fırsat olmadı m,; imkân olmadı mı; daha önemli kanunlar mı vardı?
Bunu öğrenmek istiyorum. Bu kanun tasarısı çıktıktan sonra, IMF'nin
dayatmış olduğu resen emeklilik işlemleri nasıl yapılacak; ikisi birbiriyle bağdaşacak
mı? Bunu öğrenmek istiyorum. Son olarak da, sigorta emeklilerinin
maaşları arasında korkunç farklar vardır; bunları düzeltmeyi düşünüyorlar mı? Teşekkür ediyorum efendim. BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Günbey. Sayın Alçelik, buyurun efendim. TURHAN ALÇELİK (Giresun) - Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım. BAŞKAN - Kısa olmasını rica ediyorum; iki
arkadaşımız daha var, onlar da sorularını sorsunlar. Buyurun efendim. TURHAN ALÇELİK (Giresun) - Peki efendim. Efendim, benim Sayın Bakandan öğrenmek
istediğim husus bir teknik bilgidir. Bu konuyla ilgili görüşlerimizi, kanun
görüşmelerinde açıklayacağız. Şu anda, SSK, Bağ-Kur veya Emekli
Sandığına bağlı olan emeklilerimizin aldıkları en düşük maaş nedir? Bunu bilmek
istiyoruz ki, Sayın Bakan, hemen bunu verebilir. İkincisi: Bu kanun tasarısı yürürlüğe
girdiği andan itibaren, emekli edilecek olan, bu kanun tasarısında geçen en
düşük maaş alacak emeklilerimiz ne kadar tazminat alacaklar? Sayın Bakan, bu
konuda bizi bilgilendirirlerse, konuşmamızda istifade ederiz. Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Alçelik. Sayın Göksu, buyurun. MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Sayın Başkanım,
delaletinizle Sayın Bakana sormak istiyorum. Bu tasarının 4 üncü maddesinde, hükümet
olarak "iştirakçilerden kadın ise 38, erkek ise 43 yaşında"
deniliyor; 5 inci maddesinde, Plan ve Bütçe Komisyonu, bunu, 40 ve 44'e çekmiş.
Burada bir yanlışlık var galiba. Bunu burada düzeltmeyi düşünüyor musunuz Sayın
Bakanım? İkincisi: Tarım kesiminden ve esnaftan
Bağ-Kurlu olanlar, eskiden emekli olanlar 60 000 000 ile 80 000 000 lira maaş
alıyor. Belki, siz, 121 000 000 lira diyeceksiniz; ama, onlar yeniler. 60 000
000 ve 80 000 000 lira maaş alan Bağ-Kurluların durumlarını düzeltmeyi
düşünüyor musunuz? Bağ-Kur çalışanları, özellikle, genel
müdürlük ve müdürlüklerde çalışanlar, personel olarak çok azlar -yani, 4 066
kişiye bir personel düşüyor- sabahları işe geldiklerinde, 500-600 kişilik
kuyruklarla işe başlıyorlar; hem Bağ-Kurlu vatandaşa haksızlık oluyor hem de bu
personelimiz stres içerisinde... Bunlara kadro vermeyi düşünüyor musunuz? Ayrıca, yine, Bağ-Kur'da memur, şef gibi
çalışanların, diğer sosyal güvenlik kurumlarına göre daha az maaş aldıkları bir
vakıa. Bu memur arkadaşlarımızın durumlarını düzeltmeyi düşünüyor musunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Göksu. Efendim, son olarak, Sayın Esen; buyurun. SEVGİ ESEN (Kayseri) - Sayın Başkanım,
delaletinizle, aşağıdaki sorumu Sayın Bakanın cevaplandırmasını rica ediyorum. Görüşülmekte olan tasarının 1 inci
maddesinde, 506 sayılı Kanunun 60 ıncı maddesiyle düzenlenen, erkekte 60,
kadında 58 yaş uygulamasının başlayacağı tarih, bir evvelki yasaya göre
değiştiriliyor ve önceki yaşlılık sigortasından yararlanmak isteyen
sigortalıları da kapsıyor. Dolayısıyla, 58-60 yaş esas alınıyor; ancak, bundan
sonra gelen maddelerde, belirli sürelere belirli prim eklenerek, yeni bir
kademelendirme yapılıyor. Bunlardan hangisi doğru; birbirine zıt bir uygulama
değil mi? Bunu rica ediyorum. Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Esen. Buyurun Sayın Bakan. ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR
OKUYAN (Yalova) - Efendim, arkadaşlarımızın sorularından bir kısmına yazılı
olarak cevap arz edeceğim; ama, bir kısmını da, burada, müsaadenizle,
cevaplamaya çalışayım. Değerli Milletvekili Arkadaşımız Sayın
Seven, SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığının bir çatı altında toplanması için bir
çalışmanız var mı diye sordu. Evet, böyle bir çalışmamız var. Bildiğiniz gibi,
sosyal güvenlik kurumu başkanlığı çatısı altında, kanun kuvvetinde kararnameyle
-ki, iptal edildi; onun için, kanun tasarılarımız Meclisin gündemindedir- SSK,
Bağ-Kur ve Türkiye İş Kurumu, zaten, şu anda da faaliyetini sürdürmektedir;
ama, Emekli Sandığının da aynı çatının altına gelmesi zarurettir. Bu konuda da,
zannediyorum, kanun tasarısı gündeme geldiğinde, burada, tekrar, Yüce Heyetin
takdiriyle bir değerlendirme yapılacaktır. Ağrı'da personel sıkıntısına değinildi.
Sadece Ağrı'da değil; bugün, maalesef, 15 000 000 kişiyi kapsamı altına alan
Bağ-Kur'da, sadece 4 600 çalışanımız vardır; fevkalade kadro eksikliği
içerisindeyiz. Bir şikâyet olarak değil; ama, maalesef, içerisinde bulunduğumuz
şartları da dikkate alarak, ciddî bir sıkıntının olduğunu bilgilerinize arz
etmek istiyorum. Doğubeyazıt'ta irtibat bürosu kurma
çalışmaları var; fakat, yasanın istediği şartların yerine gelmesi lazım. Onlar
yerine gelirse, onu değerlendirmeye çalışacağız. Sayın Polat'ın "SSK'da açıklar azaldı
deniliyor; ama, bu yılın ilk üç ayında fark giderek büyüyor"
değerlendirmesi doğrudur. Demin, burada, Genel Kurula arz ettiğim rakamlar,
1999, 2000 ve 2001 yılı rakamlarıdır ve 1999'la mukayese ettiğinizde, iki yıl
içerisinde, SSK'nın Hazineden sağladığı finans desteğinde 3,9 milyar dolarlık
bir azalma meydana gelmiştir. Yılın ilk üç ayında SSK'nın Hazineden sağlanan
finans miktarlarındaki artış, doğru bir değerlendirmedir. Bunun birçok sebebi
var. Önümüzdeki günlerde, zannediyorum, burada, biraz daha durulma meydana
gelecektir. Tabiî, öngörülen açık konusunda... Bu
soruya cevabı, ayrıca, yazılı olarak da vereceğim. Sayın Geçer'in "primler
idare tarafından belirleniyor" sözünü düzeltmek istiyorum değerli
arkadaşımın izniyle. Primler, idare tarafından belirlenmiyor. Demin de arz
etmeye çalıştığım gibi, 4447 sayılı Yasa gereği, her yıl, 1 Nisan tarihinde,
bir önceki yılın enflasyon oranı artı büyüme hızı miktarında, otomatik olarak
artırılıyor. Sadece bu yıla mahsuben Bakanlar Kuruluna bir yetki verildi ve
Bakanlar Kurulu kararıyla, uygulamada yeni bir düzenleme yapıldı. Dolayısıyla,
idarenin burada herhangi bir takdir hakkı yoktur. Burada "sosyal devlet ilkesiyle
bağdaşıyor mu" sorusuna da şöyle cevap verebiliriz: Yine, yasa gereğince,
emekli aylıklarına, bir önceki ayın tüketici endeksindeki enflasyon oranını
yansıtmanın karşılığı, aynı şekilde, primlerin de yine enflasyonla birlikte
toplanılması vardır; aksi takdirde, gelir ve gider arasındaki açık daha da
açılacaktır. Dolayısıyla, bu, sosyal devlet ilkesiyle çelişen bir durum olarak
gözükmüyor. Sayın Günbey'in sorularından bir iki
tanesini, izninizle cevaplandırmak istiyorum. "Daha önce anayasaya aykırılığı
burada ifade edilmişti" denildi. Doğrudur; ama, bir gerçeği yine paylaşmak
zorundayım: Çıkardığımız Sosyal Güvenlik Yasası 64 maddeden müteşekkildir.
Anayasa Mahkemesi, 64 maddenin 64'ünü de onaylamıştır. Bu maddelerin içerisinde
77 fıkra mevcuttur. Sadece, bu 77 fıkradan 11 tanesi, o da, kademeli geçişle
ilgili fıkraları iptal edilmiştir. Dolayısıyla, esas kanunun tamamına yakın
kısmı aynen onaylanmıştır. Kademeli geçişle ilgili olarak da, o
kademeli geçiş tablosu, sendikalarımızla yapılan uzlaşma neticesi, onların
önerilerini genellikle dikkate almak suretiyle konulmuştu. Dolayısıyla,
oradaki, Anayasa Mahkememizin kararı, neticede, hepimizi bağlayan bir düzenleme
oldu. Resen emeklilikle ilgili, demin de arz
etmeye çalışmıştım; şu anda mevcut olan kademeli geçişi incelediğimizde veya şu
anda görüşmekte olduğumuz kademeli geçişle ilgili kanun tasarısını
incelediğimizde, görülecektir ki, mevcut şartlar içerisinde, ister kamuda
çalışan ister özel kurumlarda çalışanların, bu kademeli geçiş içerisinde, resen
emeklilik diye tavsif ettiğimiz konudaki yaş uygulamaları zaten mevcuttur.
Burada bir çelişki olarak değerlendirmiyorum şahsen. Sayın Alçelik'in en düşük aylıklarla
ilgili sorusu var. Bağ-Kur'da en düşük aylık 127 000 000, SSK'da 223 000
000'dur. Diğer konuları yazılı olarak arz edeceğim
efendim. BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan. Sorular cevaplandırılmıştır. Yalnız, Sayın Bakan "kanunun 64
maddesi Anayasa Mahkemesince onaylanmıştır" diye bir ifade kullandı.
Anayasa Mahkemesi, Meclisin çıkardığı kanunları onaylamaz, Anayasaya aykırı
olup olmadığı yönünde inceler; onaylama yetkisi yoktur. Onu düzeltelim de... ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR
OKUYAN (Yalova) - Doğru. İzin verir misiniz? BAŞKAN - Buyurun. ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR
OKUYAN (Yalova)- Efendim, iki arkadaşımızdan özür diliyorum, Sayın Göksu ve
Sayın Esen'den. BAŞKAN - Onlara da yazılı cevap verin
Sayın Bakan. ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR
OKUYAN (Yalova) - Peki. ASLAN POLAT (Erzurum) - İki dakika müsaade
edin dinleyelim. Güzel konulardan bahsediyor. BAŞKAN - Canım, niye 2 dakika müsaade
edeyim?! Hep, zaten, dakikalarca müsaade ediyoruz. MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Cevabını alalım. BAŞKAN - Onlara Sayın Bakan yazılı cevap
verir. Şimdi, kanunun tümü üzerindeki müzakereler
bitmiştir. Maddelere geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) - Karar
yetersayısının aranılmasını istiyorum. BAŞKAN - Artık, geçtiniz biraz...
Zamanında isterseniz... Maddelere geçilmesini kabul edenler...
Etmeyenler... Maddelere geçilmesi kabul edilmiştir. Kanunun başlığını okutuyorum: SOSYAL SİGORTALAR KANUNU, TARIM
İŞÇİLERİ SOSYAL SİGORTALAR KANUNU, TÜRKİYE CUMHURİYETİ EMEKLİ SANDIĞI KANUNU,
ESNAF VE SANATKÂRLAR VE DİĞER BAĞIMSIZ ÇALIŞANLAR SOSYAL SİGORTALAR KURUMU
KANUNU İLE TARIMDA KENDİ ADINA VE HESABINA ÇALIŞANLAR SOSYAL SİGORTALAR
KANUNUNUN BAZI MADDELERİNDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TASARISI BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bu başlık
altında ek bir 1 inci maddenin tasarı metnine ilave edilmesi konusunda, metni
aynı; fakat, değişik üyeler tarafından imzalanan iki önerge var. İkisini ayrı
ayrı okutacağım; ancak, biliyorsunuz, İçtüzüğümüze göre... SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan,
gruplara söz vermediniz. BAŞKAN - Soru sorma zamanı geçti. Bu iki önerge, 1 inci maddenin metne ilave
edilmesini istiyor; fakat, tabiî, iki önergeyi okutacağım. İçtüzüğe göre,
biliyorsunuz, görüşülmekte olan komisyon raporunda olmamakla beraber, görüşülen
konuyla yakın ilgisi olan önergeler, öncelikle, komisyonun salt çoğunluğunun
katılmasıyla bir madde olarak müzakereye açılabilir. Önergeleri okutacağım; komisyon da salt
çoğunlukla katılırsa... SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın
Başkanım... BAŞKAN - Efendim, bir dakika... SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkanım,
maddeyi müzakereye açmadınız. BAŞKAN - Hayır, daha maddeye geçmedim.
Önerge var. Ek bir 1 inci madde ilavesi isteniyor; onu izah ediyorum. Evvela, önergeleri okutacağım. Yalnız,
metni aynı olduğu için, birisini okutacağım; diğer önergenin de imza
sahiplerini ayrıca okutacağım: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Kanunun 1 inci maddesi
olarak aşağıdaki değişikliğin kabul edilmesi ile Kanunun madde sıralarının buna
göre düzeltilmesini arz ve talep ederiz. Mahfuz Güler İlyas Arslan Hüseyin Çelik Bingöl Yozgat Van Yahya Akman Maliki Ejder Arvas Şanlıurfa Van Madde 1.- 506 sayılı Sosyal Sigortalar
Kanununun değişik 32 nci maddesinin Anayasa Mahkemesince iptal edilen son
fıkrası aşağıdaki şekilde düzenlenmiştir. "Bu kanuna tabi olarak ilk defa
çalışmaya başlayan sigortalıların bu maddenin (A), (B) ve (D) bentlerinde
yazılı yardımlardan yararlanabilmeleri için, 60 günü hastalığın anlaşıldığı
tarihten önceki 6 ay içinde olmak üzere toplam 120 gün hastalık sigortası primi
ödemiş olmaları şarttır. Daha önce bu Kanuna tabi çalışması olan
sigortalıların; bu maddenin (A), (B) ve (D) bentlerinde yazılı yardımlardan
yararlanabilmeleri için hastalığın anlaşıldığı tarihten önceki bir yıl içinde en az 120 gün hastalık
sigortası primi ödemiş olmaları şarttır. Ancak hastalığın anlaşıldığı tarihte
toplam 360 gün hastalık sigortası primi ödemiş olan sigortalılar bu maddenin
(A), (B) ve (D) bentlerinde yazılı yardımlardan yararlanabilmeleri için
hastalığın anlaşıldığı tarihten önceki bir yıl içinde en az 60 gün hastalık
sigortası primi ödemiş olmaları şarttır." BAŞKAN - İkinci bir önerge var efendim.
Arkadaşlar aynı metni vermişler. Gerçi, birinci önerge daha önce geldiği için,
geliş sırasına göre okuttum. Aynı önergeyi veren arkadaşlarımızın
ismini okutuyorum: Saffet Arıkan Bedük İbrahim
Konukoğlu Hayri Kozakçıoğlu Ankara Gaziantep İstanbul Ali Şevki Erek Oğuz Tezmen Tokat Bursa BAŞKAN - Efendim, aynı mahiyette olduğu
için, metni okutmuyorum. Komisyon, salt çoğunluğunuz?.. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN
ŞAHİN (Antalya) - Hazır değil Sayın Başkan. BAŞKAN - Komisyon salt çoğunlukla
katılmadığı için, İçtüzüğe göre, önergeyi işleme koyamıyorum efendim. 1 inci maddeyi okutuyorum: MADDE 1.- 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı
Sosyal Sigortalar Kanununun değişik 60 ıncı maddesinin birinci fıkrasında yer
alan "A) Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra ilk defa sigortalı
olarak çalışmaya başlayanların yaşlılık aylığından yararlanabilmesi için;"
ibaresi "A) Yaşlılık aylığından yararlanabilmek için sigortalıların;"
şeklinde değiştirilmiştir. BAŞKAN - Madde üzerinde, Saadet Partisi
Grubu adına, Kocaeli Milletvekili Sayın Mehmet Batuk söz istemişlerdir. Buyurun efendim. Süreniz 5 dakika. SP GRUBU ADINA MEHMET BATUK (Kocaeli) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. 1 inci maddeyle yapılan düzenleme, lafzî
bir düzenlemedir. Bu düzenlemeye bir itirazımız yok, destek olacağız. Yalnız,
yasayla ilgili düşüncelerimizi aktarmak için, bunu, bir fırsat olarak
değerlendiriyorum; aktarmaya çalışacağım. Değerli arkadaşlar, ciddî devlet, hukuk
devleti, sözüne, anlaşmalarına bağlı kalan devlettir. Bu yasayla getirilen yeni
düzenleme, aslında, 8 Eylül 1999'da yürürlüğe giren kanunla birlikte yapılmış
düzenlemelerin iptal edilmiş kısımlarını yeniden düzenlemekten ibarettir.
Aslında, işe başlayan veya bir sosyal güvenlik kurumuyla ilişkiye başlamış olan
vatandaşlarımız, başladığı günkü yasal düzenlemeleri kabul etmiş ve devletle
anlaşma yapmış demektir. Bu da, kurumlarına göre, 25 yıl hizmet ve belli
sayıda, 5 000 prim gün sayısı demektir. Aslında, devletin, bunlar aleyhine bir
düzenleme yapması, çok mantıklı ve hukuk devleti ilkelerine uygun
görünmemektedir. Doğru olanı, hukuk devletinin, başlanıldığı zamanki hukukî
prosedürü onlar için geçerli olarak kabul etmesidir. Daha sonra başlayanlar
için, zaten, 8 Eylül 1999'dan sonra, kadınlar için 58, erkekler için de 60 yaşı
yürürlüktedir, yürürlüğe girmiştir. Değerli arkadaşlar, bugün, hükümetimizin
aldığı bir kararla, lastik sektöründeki Lastik-İş Sendikasının grev kararı iki
ay süreyle ertelenmiştir. Kocaeli İlimizde, Goodyear, Pirelli ve Brisa
fabrikalarında, aslında, bugün grev başlayacaktı. Bugün hükümetimizin aldığı
kararla... 1999'da da aynı yönde bir karar almış ve işçilerin işverenle
uzlaşamaması sonucu, ilan ettikleri grev kararı ertelenmişti. Aslında, şu anda
lastik sektöründe stratejik bir durum söz konusu değil, tamamen ekonomik bir
faaliyet olarak var ve işçilerimiz, talep ettikleri hakları elde edebilmek için
grev kararı almışlar, yasal konumdaki haklarını kullanmak yoluna gitmişlerdir.
Hükümetimizin işçiler aleyhine bu tür kararlar almasını, doğrusu, sanayi kenti
olan Kocaeli'nin bir milletvekili olarak ve tüm çalışanlar adına, doğru
bulmadığımı ifade etmek isterim. Elbette, grev ertelenmesi, yasalarda var
olan hususlardandır. Yalnız, bu, çok önemli gerekçelere dayanılarak yapılması
mümkün olabilir. Şu anda böyle bir gereklilik olmadığı halde işçilerimizin
grevinin ertelenmiş olması, işçiler aleyhine bir durum ortaya çıkarmıştır.
Hükümetimizi bu hususta uyarıyor, 4 000 kişinin çalıştığı lastik sektöründeki
grev ertelemesinin uygun olmadığını ifade etmek istiyorum. Sayın Bakanımıza, buradan, geçen hafta
içinde Güven Parkta yapılan bir eylemle sağlanılan toplumsal desteği
hatırlatmak isterim. Emek Platformunun, Türk-İş önderliğinde Güven Parkta
yaptığı eylemde, iş güvencesi yasa tasarısının bir an önce Meclise getirilip
yasalaşmasını istediler. Sayın Bakanın da bu konuda ciddî çalışmalar yaptığını
biliyoruz. İşçilerin ve toplumun büyük bir kesiminin talebi olan iş güvencesi
yasa tasarısını, hükümetin bir an önce Meclise getirmesini biz de talep
ediyoruz. Buradan, Sayın Bakanıma, arkasındaki bu toplumsal desteği iyi
kullanarak, hükümeti ikna etmesi ve Meclise, bu hususta, ciddî şekilde,
tasarıyı getirtmesini talep ediyoruz. Bizim, Saadet Partisi olarak, iş
güvencesi yasa tasarısı Meclise geldiğinde destek olacağımızı, buradan, açıkça
ilan ediyorum. Değerli arkadaşlar, emeklilerimiz arasında
ciddî farklar var. Özellikle Bağ-Kur emeklilerinin emekli olduktan sonra ticarî
faaliyete devam etmeleri durumunda kendi aleyhlerine bir durumla karşı karşıya
kaldıklarını görüyoruz. Özellikle SSK ve Emekli Sandığı emeklilerinin, ticarî
faaliyet yaptıkları durumlarda, ticarî faaliyet yaparak vergi mükellefi
olmaları durumunda kendilerine sağlanılan vergi indiriminden Bağ-Kur
emeklilerinin de yararlanmasının hakkaniyete uygun olacağını düşünüyorum. Bu
hususta da, Sayın Bakanımızın ve hükümetin gerekli düzenlemeler için adım
atmasını beklediğimizi ifade etmek istiyorum. Bu düşünce ve duygularla, yasanın hayırlı
olmasını diliyor; hepinize saygılar sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Batuk. AK Parti adına, Balıkesir Milletvekili
İsmail Özgün; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika. AK PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL ÖZGÜN
(Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şahsım ve AK Parti Grubu
adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Tasarının 1 inci maddesiyle, 506 sayılı
Sosyal Sigortalar Kanununun değişik 60 ncı maddesinin birinci fıkrasında yer
alan "Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra ilk defa sigortalı
olarak çalışmaya başlayanların yaşlılık aylığından yararlanabilmesi için"
ibaresi yerine, "Yaşlılık aylığından yararlanabilmek için
sigortalıların" şeklinde bir değişiklik yapılıyor. Bu değişikliğin
gerekçesi nedir diye baktığımız zaman, hükümet diyor ki: "506 sayılı
Sosyal Sigortalar Kanunu uyarınca yaşlılık aylığından yararlanabilmek için
gerekli şartların daha anlaşılır hale getirilmesi ve uygulamada ortaya
çıkabilecek tereddütlerin giderilmesi amaçlanmıştır." Şimdi, tabiî, bana göre, gerçek gerekçe bu
değil, uzmanların söylediği de bu değil. Sayın Bakan, burada, biraz önce
konuşurken "Anayasa Mahkemesinden geri dönmeyeceğini ümit ettiğimiz veya
anayasaya aykırılığı giderdiğimizi ümit ettiğimiz bir yasa tasarısını buraya
getirdik" dediler; ama, bu tereddüt devam ediyor. Acaba, yasa, Anayasa
Mahkemesinden geri dönerse ne olur; işte, 1 inci maddede bu var. 1 inci madde,
eğer bu düzenleme tekrar Anayasa Mahkemesinden geri döner, iptal edilirse, o
zaman, yeni bir düzenlemeye gerek kalmaksızın tüm sigortalıların, yani,
eski-yeni ayrımı yapılmaksızın tamamının 58-60 yaşında emekli olmalarını
amaçlıyor. Getirilen 1 inci maddenin gerçek gerekçesi budur. Bu da doğru değildir;
yani, hükümet, buraya tasarının gerekçesini yazarken doğru olanı yazmamıştır,
açık olanı yazmamıştır. İşte, daha net anlaşılsın, ileride tereddütler olmasın
filan diye, buraya, yuvarlama bir gerekçe koymuştur; bu doğru değildir. Değerli arkadaşlar, tabiî, bir defa, bu
58-60 yaş meselesi yanlıştır, doğru değildir; yani, bu, mezarda emekliliktir.
Bunun doğru olanı, önceki tartışmalarda da söylenildi, 50-55 yaştır; ortalaması
budur ve böyle olması gerekirdi. İkincisi, bu tasarıyla birtakım hak
kayıpları da söz konusu olacaktır. Benden önce konuşan arkadaşlar söylediler.
Mesela, yirmibeş yıl hizmeti olan, 7 000 veya daha fazla işgününü dolduran bir
işçimiz, 45 yaşına gelmediği için emekli olamayacaktır. Bunun gibi... Bunun yanında, 4447 sayılı Yasanın
yürürlük tarihi 1.1.2000 olunca, işçi emeklileri ile onların dul ve
yetimlerinin maaşları, ocak ayının 19 ve 21 inci günlerinde ödendiğinden
dolayı, 19 ve 21 günlük TÜFE uygulamasından doğan farkların ödenmesi
gerekiyordu. Bu konuda işçi emeklisi vatandaşlarımız mahkemeye gitmiş ve
mahkemeyi kazanmışlardır; ancak, kuruma müracaat ettiklerinde, kurum
tarafından, tek tek mahkeme kararı istenmektedir. Bir tek mahkeme kararı,
hepsine, bütün emeklilere kıyasen uygulanmamaktadır. Bütün emeklilerden tek tek
mahkeme kararı istenmektedir. Bu da, tabiî, büyük zaman almaktadır ve öbür
taraftan, kurumun ödeyeceği mahkeme masrafları ve avukatlık masrafları, aşağı
yukarı, o emekli işçiye ödeyeceği fark kadardır. O bakımdan, bizim talebimiz,
Sayın Bakanın bu konuda bir talimat verip, bu enflasyon farklarının bir an önce
ödenmesinin, tamamının ödenmesinin sağlanmasıdır. Değerli arkadaşlar, diğer taraftan, bu
bakanlığa bağlı kurumlarda çalışan memurlar arasında ücret dengesizliği vardır.
Bunun ortadan kaldırılması gerekir. Örnek olarak -daha önceden de söylendi-
şunu söyleyebiliriz: Bağ-Kurda bir memur 302 000 000 lira alırken, SSK'daki bir
memur 523 000 000 lira alıyor, Emekli Sandığındaki 447 000 000 lira alıyor.
Bunların düzeltilmesi lazımgelir. Bir diğer husus -daha önceden de söylendi,
Sayın Bakan da biraz değindi- SSK prim oranları yüksektir, reel sektör bu prim
oranlarının altından kalkamamaktadır. Biz zannediyoruz ki, prim oranlarını çok
yükselttiğimiz zaman, primleri çok toplayacağız. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Özgün, süreniz bitti;
lütfen, son cümlenizi söyler misiniz. Mesaimiz de bitmek üzere. İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) - Bitiriyorum Sayın
Başkanım. SSK prim oranları yüksektir. SSK taban
ücreti de yüksektir. Ülkede iki asgarî ücret uygulanmaktadır; biri resmî asgarî
ücret, diğeri SSK'nın uyguladığı asgarî ücrettir. Bence, resmî asgarî ücret
neyse, SSK'nın da uygulayacağı asgarî, taban ücret o olmalıdır diye ifade
ediyorum. Tabiî, zamanım yok; ama, bu yolsuzluk
meselesine gireceğim. Sene 2000, "SSK'da yolsuzluk var" diyor Sayın
Bakan; sene 2001, yine "yolsuzluk var" diyor; 2002, yine
"yolsuzluk var" diyor; ama, öbür taraftan -dünkü gazetelere yansıdı-
Sayın Bakan "sosyal güvenlikteki açığımız 9 katrilyonu aşacak" diyor.
Bilmiyorum öyle bir beyanınız oldu mu; basına yansıdı... Bir tarafta bu kadar
açıklar varken, öbür tarafta üç seneden beri hep kurumlarda yolsuzluk var
deniliyor. O zaman, bunu önlemek lazım. Yani, bu, bir gün değil, iki gün değil;
yıllar geçiyor. Bunun önlenmesi lazım. Son olarak şunu söylüyorum: Sayın Bakanım,
Balıkesir'e geldiniz, Balıkesir SSK Hastanesine ISO kalite belgesini verdiniz.
Yatak kapasitemiz de müsait. Ben, bir an evvel, Balıkesirliler adına, sizden,
Balıkesir SSK Hastanesinin bölge hastanesi hüviyetine kavuşturulmasını rica
ediyor, saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özgün. Sayın milletvekilleri, alınan karar
gereğince, gündüz mesaimiz bitmiştir; saat 20.00'de toplanmak üzere, birleşime
ara veriyorum efendim. Kapanma
Saati : 18.59 İKİNCİ
OTURUM Açılma
Saati : 20.00 BAŞKAN :
Başkanvekili Kamer GENÇ KÂTİP
ÜYELER : Mehmet AY (Gaziantep), Mehmet BATUK (Kocaeli) BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin
103 üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum. Sayın milletvekilleri, çalışmalarımıza
devam ediyoruz. VII.– KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam) 11.– Sosyal
Sigortalar Kanunu, Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu, Türkiye Cumhuriyeti
Emekli Sandığı Kanunu, Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal
Sigortalar Kurumu Kanunu ile Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal
Sigortalar Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları
Raporları (1/981) (S. Sayısı : 868) (Devam) BAŞKAN - Komisyon?.. Burada. Hükümet?.. Burada. 868 sıra sayılı yasa tasarısının 1 inci
maddesi üzerindeki müzakerelere devam ediyoruz. 1 inci madde üzerinde, Doğru Yol Partisi
Grubu adına, Kayseri Milletvekili Sayın Sevgi Esen; buyurun efendim. (Alkışlar) Süreniz 5 dakika. DYP GRUBU ADINA SEVGİ ESEN (Kayseri) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sosyal güvenlik sisteminin tamamını
kapsayan, hükümet tarafından da, 1999 tarihinden itibaren reform olarak
sunulan, ancak, milletin, bu reformu hiçbir döneminde hissedemediği bir kanun
tasarısının, 868 sıra sayılı tasarının 1 inci maddesi üzerinde Doğru Yol
Partisi Grubunun görüşlerini bildirmek üzere söz almış bulunmaktayım; bu
vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın üyeler, görüşülmekte olan 868 sıra
sayılı yasa tasarısı hakkında tanımlama yaparken, belirttiğim üzere, ülke
nüfusunun yarısını ilgilendiren bir düzenlemeyle karşı karşıyayız; ancak, ne
yazık ki, sosyal güvenlik sistemi gibi önemli ve anayasal teminat altında olan
böylesine önemli bir konu, 1999 Ağustosundan beri, hiç unutmuyorum, ülkede
büyük bir deprem olduğu günlerde, tüm muhalefetimize ve ısrarlı engellememize
rağmen, Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülmüş, yasalaşmış, iptal edilmiş
ve tekrar gündeme getirilmiştir. O günden beri de, büyük bir belirsizlikle,
sistem, aynen bir deprem görüntüsüne dönüşmüştür. Aynen Af Yasasıyla ülkemizde
ve adalet sistemimizde yaratılan sistem karmaşası gibi, sosyal güvenlik
sistemimizde de, sonuca 1 kala, yani Anayasa Mahkemesince verilen 6 aylık
süreye 1 gün kala, yine, âdeta yangından mal kaçırır gibi, kamuoyunda ve
Türkiye Büyük Millet Meclisinde tartışma ortamı yaratılmadan, tasarının
kanunlaşması gündeme getirilmiştir. Bu kanun tasarısı, daha önce olduğu gibi, tüm
gerçeklere rağmen, parmak çoğunluğuyla da burada yasalaşabilir; ancak, böyle
uygulamaların sonunu görmek için de kâhin olmaya gerek yoktur. Değerli milletvekilleri, üzerinde söz
aldığım tasarının 1 inci maddesi, her şeyden önce, Anayasa Mahkemesince iptal
edilmemiştir; ancak, yeni düzenlemeyle 1 inci maddeye yeni bir kriter
getirilmiştir. Maddenin özüne şöyle bir bakacak olursak;
bu madde, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun değişik 60 ıncı maddesinin
birinci fıkrasını düzenlemektedir; yani, kadınlar için 58, erkekler için 60 yaş
sınırını düzenleyen maddedir. Ben, şimdi, 58-60 yaşla ilgili bir söz söylemek
istemiyorum; çünkü, bu, yeteri kadar tartışıldı; ancak, şimdi sorun,
emeklilikte 58-60 yaş uygulaması iptal edilen bu yasanın yürürlük tarihi
9.11.1999 mu olsun; yoksa, önceki sigortalıları da mı kapsasın? Ne yazık ki,
hükümet, iptal konusu tasarıda yürürlüğü 9.11.1999 olarak belirlemiş ise de,
bugün görüştüğümüz tasarıyla evvelki sigortalıları da kapsayacak tarzda bir
tasarı oluşturmuştur. Bu tasarının bu maddesini Doğru Yol
Partisi olarak kabul etmemiz mümkün değildir; çünkü, bu tasarıyla bir anayasa
suçu işlenmektedir. Hukukun üstünlüğünün genel kuralı olan kazanılmış haklar
yok edilmekte, âdeta çiğnenmektedir. Esasen, hükümetin, bakanlığın ne yapmak
istediğini anlamakta milletçe zorlanmaktayız. Bir yandan emeklilik yaşını
58-60'a yükselteceksiniz, bir yandan da erken emekliliği hiç dilden
düşürmeyeceksiniz; bir yandan işçi çıkaracaksınız, bir yandan kamu
harcamalarını kısmak bir yana devamlı artıracaksınız, oturulmayan yeni lüks
binalar kiralayacaksınız; bir yandan "sosyal güvenlik sistemi sakat, bu
düzenlemeler yapılmazsa çöker" diyeceksiniz, bir yandan da sanki muhalefet
bakanlığı gibi, karşıya geçip "Sosyal Sigortalar Kurumu işte böyle
soyuluyor" diye yakınacaksınız. İşte bunları anlamıyoruz, millet bunları
anlamıyor ve millet bunları da unutmuyor; cumhuriyet tarihinde eşi benzeri
görülmemiş bu sahneleri ibretle seyrediyor. Seyrediyor; ama, affetmiyor; ama ne
yazık ki, olan, siyasetteki güvene oluyor, hukukun üstünlüğüne olan güvene
oluyor. Sayın milletvekilleri, hukukta en büyük
kural, olayların, zamanındaki kurallara göre düzen almasıdır. Hal böyle iken,
Sosyal Sigortalar Kanununa tabi olmuş bir vatandaşımıza "senin zamanındaki
yaş sınırı artık geçerli değil; sana da, bu tasarıyla getirilen 58-60 yaş
sınırını geriye doğru uygulayacağız" derseniz, iptal edilen kanunun
yürürlüğe girdiği 9.11.1999 tarihini değil de, kazanılmış hakları da içine
alırsanız, hem Anayasaya aykırı bir davranış içine girmiş olursunuz hem de
hukukun üstünlüğünü balyozla yok edersiniz. Beklenen ve şimdiden bilinen tek
gerçek, bu maddenin iptal edileceğidir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Esen, buyurun; konuşmanızı
tamamlar mısınız efendim. SEVGİ ESEN (Devamla) - Böyle bir sonucu
nereden biliyorsunuz diyebilirsiniz; ama, hukuk, bilinendir ve yine hukuk,
bilenlerin olduğu kurumlarla hayatiyetini devam ettirmektedir; çok şükür ki,
hâlâ, ülkemizde bu kurumlar vardır. Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyor,
saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Esen. MHP Grubu adına, Nevşehir Milletvekili
Sayın Mükremin Taşkın; buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakikadır. MHP GRUBU ADINA MÜKREMİN TAŞKIN (Nevşehir)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 868 sıra sayılı, emeklilikte kademeli
geçişi düzenleyen yasa tasarısının 1 inci maddesi üzerinde söz almış
bulunuyorum; şahsım ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. Daha önce çıkarılan 4447 sayılı Kanunun
Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen maddeleri üzerinde yeniden bir
düzenleme yapılıyor. Aslında, 1 inci madde Anayasa Mahkemesi tarafından iptal
edilmemiştir. Aslında burada, sosyal güvenliğin bir boyutunu konuşuyoruz.
Bence, sosyal güvenliğin, geniş bir perspektifle tümünü değerlendirmemiz,
tümünü düşünmemiz gerekir. Bu kısmî düzenlemeler yerine, geniş, radikal
değişiklikleri de içeren bir sosyal güvenlik reformunun yapılması bizce
elzemdir. Mesela, sistem, 1990 yılından itibaren Hazineden yardım almaya
başlamış, hatta, bozulmalar daha evvelinden başlamıştır. Burada, sistemin
çökmesinde birtakım sebepler ortaya çıkmıştır. Bunlardan prim tahsilatından
popülist politikalara kadar, hatta, toplanan primlerin yerinde
değerlendirilememesi, hatta, bu enflasyonist ekonomi içerisinde enflasyonla
eritilmesi neticesinde sosyal güvenlik teşkilatları Hazineden yardım alır
duruma gelmiştir. Öyle ki, Bağ-Kur, 1972 yılında kurulmuş; ama, 1976 yılında,
hiç prim ödemeden emekli olanların sayısı 200 000'e yakındır. Bunun yanında,
yine Bağ-Kurda 3 defa prim affı çıkarılmış, 12 defa düzenleme yapılmış, bunun
neticesinde de, prim ödeyen normal vatandaş da, af ve düzenlemelere güvenerek,
ödeyeceği primi ödememiştir. Bugün. Bağ-Kurun geldiği durumu hepimiz görüyoruz.
Sosyal güvenlik teşkilatlarının, 2002 yılı
içerisinde Hazineden 7,9 katrilyon para alacağı öngörülmüş; fakat, bu da kesin
değil. Şimdi, bu bir yıllık yardımı bile eğer tahmin edemiyorsak, kesin olarak
değerlendiremiyorsak, 2050 yılının perspektifini ortaya çıkarmak tamamen sanal
bir hadisedir. Burada yapılması gereken, önce, bu dağınık
teşkilatları bir araya toplamaktır. Teşkilatlarda, bakıyorsunuz, Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığı, yanında Sağlık Bakanlığı var, yanında özürlülerin
bağlı olduğu bir başka bakanlık var. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik
Fonu bir başka bakanlıkta, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu bir başka
bakanlıkta. Bu şekilde dağınık teşkilatlanmış bir sosyal güvenlikte başarıya
ulaşmak mümkün değildir. Öyleyse, bu teşkilatları, üç ana başlık altında,
emeklilik sigortası, sağlık sigortası ve sosyal hizmetler veya sosyal yardımlar
adı altında teşkilatlandırarak, bunlarla bir tek bakanlık uğraşmalıdır. Bugün, Sosyal Güvenlik Bakanlığı sağlık
teşkilatı işletiyor, Sağlık Bakanlığı yeşil kart uygulaması yapıyor. Bu, çok
ters bir uygulama. Onun için de, Sosyal Güvenlik Bakanlığı, eğer gerçekten
görev yapacaksa, sosyal güvenlikle ilgili olan hizmetleri yürütmelidir. Bizce,
böyle kısmî düzenlemeler yerine, ana, radikal değişiklikler yapılmalıdır ve
devlet mutlaka otomasyona geçerek her vatandaşa bir vatandaşlık numarası
vermeli; Bağ-Kur, Emekli Sandığı ve Sosyal Sigortalar Kurumunu -demin
söylediğim gibi- bir çatı altında toplayarak daha verimli hizmet yapacağı
kanaatindeyiz. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın konuşmanızı. MÜKREMİN TAŞKIN (Devamla) - Bu tip
düzenlemeler belki bugünü kurtarabilir; ama, 2002-2050 yılı perspektifini
görmemizi sağlayamaz. Bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Heyetinize
saygılar sunuyorum. (MHP, ANAP ve DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Taşkın. Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 5
tane önerge vardır; yalnız bunların 3 tanesi çok anlamsız önergeler; yani,
dolgu önergelerini iktidar veriyorsa, hiç olmazsa dolgunun da bir malzeme
taşıması lazım. Bakın, ben, size okuyayım. Şöyle deniliyor
"tasarının 1 inci maddesinin ikinci satırında yer alan 'yaşlılık
aylığından yararlanabilmek için sigortalıların' ibaresinin 'sigortalıların
yaşlılık aylığından yararlanabilmek için'" yani "için"
kelimesini "yararlanabilmek" kelimesinin sonuna almış. Böyle bir şey
olmaz. Bu Meclis çok ciddî bir kurumdur. Buraya önerge verecek insanların da
ciddî önerge vermeleri lazım; yani, dolgu da olsa. Şimdi, ondan sonra
"yararlanabilmek" ibaresinin "faydalanabilmek..." Böyle bir
şey olur mu?! Bu önerge de öyle. Yine, diğer bir önergede de "Yaşlılık
aylığından yararlanabilmek için sigortalıların" ibaresinin "Sigortalıların
yaşlılık aylığından yararlanabilmek için..." Bu, oyuncaktır; yani, böyle
bir önerge Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmez. Ben, bu 3 önergeyi işleme
koymuyorum, arkasındaki 2 önergeyi okutuyorum arkadaşlar... İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) - Diğer
önergeleri işleme alın. BAŞKAN - Efendim, önergeler, Türkiye Büyük
Millet Meclisinde işin ciddiyeti kavranılarak verilebilir. Sayın Emre Kocaoğlu, böyle bir önerge
verilir mi?! 3'ü de sizin, zatıâlinizindir; yani, Meclisle böyle alay
edilebilir mi canım! NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) - Çekiyor...
Siz işleme koyun, çekecek. BAŞKAN - Koymuyorum efendim. İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) - Siz
işleme koyun, çekiyor... BAŞKAN - Benim takdirimde; koymuyorum!
Böyle bir önerge olmaz! İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) - Sizin
takdiriniz diye bir şey yok! BAŞKAN - Yani "faydalanma"
kelimesini "yararlanmak..." O da aynı canım; böyle bir şey olur mu?!
Onun için, muhalefetin önergelerini işleme koyuyorum efendim. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Doğru. BAŞKAN - Efendim, maddenin tasarı
metninden çıkarılmasına ilişkin 2 tane önerge var; onları okutup, birleştirerek
işleme koyacağım. İlk önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan kanun tasarısının 1 inci
maddesinin tasarıdan çıkarılarak madde numaralarının buna göre yeniden
düzenlenmesini arz ve talep ederiz. Hüseyin Çelik Mahfuz Güler İlyas Arslan Van Bingöl Yozgat Maliki Ejder Arvas Osman Pepe Van Kocaeli BAŞKAN - Şimdi diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan kanun tasarısının 1 inci
maddesinin tasarıdan çıkarılarak madde numaralarının buna göre yeniden
düzenlenmesini arz ve teklif ederiz. İbrahim Konukoğlu Saffet Arıkan
Bedük Oğuz Tezmen Gaziantep Ankara Bursa Hayri Kozakçıoğlu Ali Şevki Erek İstanbul Tokat BAŞKAN - Evet, öteki önerge de aynı
şekilde... MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Hepsini
birleştirin!.. BAŞKAN - Efendim, bu, maddenin metinden
çıkarılması en aykırı önerge... SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkanım,
yalnız, sizin işleme almadığınız önergelerden sonra okunan önergeler gruplara
dağıtılmamıştır, mümkünse gruplara gönderir misiniz. BAŞKAN - Efendim, maddenin tasarı
metninden çıkarılmasına yöneliktir. Artık; yani, anlaşıldı. MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın
Başkan, önergeleri gruplara dağıttırın; göremiyoruz. BAŞKAN- Efendim, tasarrufu ben şimdi
yaptım; ötekileri... MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Dağıttırın
Sayın Başkan; göremiyoruz. BAŞKAN - Şimdi, gruplar olarak, böyle
dolgu önergesi olmayacağını aslında kavramanız lazım; yani, kusura bakmayın... SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Doğru Başkan... BAŞKAN- Yani, hiç olmazsa, önergelerin
önünü kapatırken de, verilen önergenin de bir seviyesi olması lazım arkadaşlar.
Rica ediyorum... Burası Türkiye Büyük Millet Meclisidir; yani, karşımızdaki
insanların seviyesi de milletvekilliğidir. YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) - Meclisle alay
edilmez... BAŞKAN - Yani, aynı kelimelerle, yine,
birini öne, birini arkaya koyarak önerge verilmez ki!.. Yani, rica ediyorum... Evet, şimdi, efendim, en aykırı önerge
budur; anlaşılmıştır; aynıdır; yani, maddenin tasarı metninden çıkarılmasına
ilişkindir. Sayın Komisyon katılıyor mu efendim? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET
KÂBİL (Rize) - Katılmıyoruz. BAŞKAN - Sayın Hükümet?.. ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR
OKUYAN (Yalova) - Katılmıyoruz. BAŞKAN - Önerge sahiplerinden ikisine de
isterlerse söz verebilirim efendim. MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Gerekçeyi
okuyalım. İBRAHİM KONUKOĞLU (Gaziantep) - Gerekçeyi
okuyalım. BAŞKAN - Peki, gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununda
değişiklik yapan 4447 sayılı Kanunla emeklilik yaşı kadınlarda 58, erkeklerde
60'a yükseltilirken, yeni belirlenen yaşlara sigortalılığı ilk defa 8.9.1999
tarihinden sonra başlayacak sigortalıların tabi olacağı belirtilmiştir. 4447 sayılı Kanunla 506 sayılı Kanunun 60
ncı maddesinde yapılan değişiklikle bu amaca uygun olarak "Bu kanunun
yürürlüğe girdiği tarihten sonra ilk defa sigortalı olarak çalışmaya başlayanların
yaşlılık aylığından yararlanabilmesi için" ibaresi konulmuştur. Anayasa Mahkemesi tarafından söz konusu
maddenin iptal edilmemesine rağmen mevcut ibarenin "yaşlılık aylığından
yararlanmak için" şeklinde değiştirilmek istenmesi sigortalıları huzursuz
etmiştir. Yapılmak istenilen değişiklik Anayasa
Mahkemesinin; yeniden düzenlenmekte olan geçici 81 inci maddenin (B) bendi ile
(C) bendinin (b) alt bendini tekrar iptal etmesi halinde tüm sigortalılardan
kadınların 58, erkeklerin 60 yaşında yaşlılık aylığına hak kazanmalarının
sağlanmasını amaçlandığı izlenimi vermektedir. Maddenin tasarıdan çıkarılmasının
istenmesi ile sigortalıların huzursuzluklarının ve sosyal güvenlik hukukuna
olan güvensizliklerinin giderilmesi amaçlanmıştır. BAŞKAN - Evet, öteki önergenin de
gerekçesi aynı; yani, aynı olan şeyleri okutmanın da bir anlamı yok. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Evet, aynı. BAŞKAN- Önergeye hükümet ve Komisyon
katılmamıştır. YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) - Sayın Başkan,
karar yetersayısının aranılmasını istiyorum. BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunacağım ve
karar yetersayısını arayacağım. Maddenin tasarı metninden çıkarılmasını
isteyen önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Önergenin kabulü ve reddinde karar yetersayısı sağlanamadığından birleşime ara
vermek zorundayım. Ne kadar ara vereyim? İSMAİL KÖSE (Erzurum) - 10 dakika Sayın
Başkan. BAŞKAN - Birleşime 10 dakika ara
veriyorum. Kapanma
Saati : 20.20 ÜÇÜNCÜ
OTURUM Açılma
Saati : 20.30 BAŞKAN :
Başkanvekili Kamer GENÇ KÂTİP
ÜYELER : Mehmet AY (Gaziantep), Mehmet BATUK (Kocaeli) BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin
103 üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum. Görüşmelere kaldığımız yerden devam
ediyoruz. VII.– KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam) 11.– Sosyal
Sigortalar Kanunu, Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu, Türkiye Cumhuriyeti
Emekli Sandığı Kanunu, Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal
Sigortalar Kurumu Kanunu ile Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal
Sigortalar Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları
Raporları (1/981) (S. Sayısı : 868) (Devam) BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerlerini
aldılar. Sayın milletvekilleri, görüşmekte
olduğumuz Sosyal Sigortalar Kanunu, Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu,
Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu, Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer
Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile Tarımda Kendi Adına ve
Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 1 inci maddesinin tasarı metninden
çıkarılmasına ilişkin olarak verilen bir önergeye Komisyon ve Hükümet
katılmamış ve önergenin oylamasında karar yetersayısının aranılması istenmişti;
ancak, yaptığımız oylamada karar yetersayısı bulunamadığından, birleşime ara
vermiştim. Şimdi oylamayı tekrar yapacağım... TAHSİN BORAY BAYCIK (Zonguldak) - Önergeyi
okuyun... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Okundu
efendim!.. TURHAN GÜVEN (İçel) - Bir daha okunur mu
önerge, herkesin keyfine göre okunmaz! BAŞKAN - Efendim, önerge okundu; maddenin
tasarı metninden çıkarılmasına ilişkin... Önergeyi, elektronik cihazla oylarınıza
sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım. 3 dakikalık süre veriyorum. Oylama işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) TURHAN GÜVEN (İçel) - Yok... Yok... Yok... MURAT AKIN (Aksaray) - Yok Sayın Başkan,
yok... YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) - Karar
yetersayısı yok Başkanım. BAŞKAN - Efendim, bir dakika... Yani, biz,
saat 11.00'e kadar çalışacağız arkadaşlar; öyle, acele etmenize gerek yok. TURHAN GÜVEN (İçel) - Ne 11.00'i canım?!.
Karar, bitinceye kadar; ne 11.00'i?!. BAŞKAN - Karar yetersayısını buluncaya
kadar birleşime ara vereceğiz. YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) - İki defa üst
üste bulamadınız. BAŞKAN - Ne demek?!. O, yoklamada... TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, neyi
bekliyoruz?.. Varsa var, yoksa yok... BAŞKAN - Efendim, yok... Karar yetersayısı
yok da... TURHAN GÜVEN (İçel) - Yoksa, bitti... BAŞKAN - Çok az bir sayıya kaldık. TURHAN GÜVEN (İçel) - Tamam, bitti
efendim; Meclisi kapatırsınız... BAŞKAN - Şimdi, Sayın Güven, biliyorsunuz,
İçtüzük, yoklamada... İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkan, izin
verir misiniz... BAŞKAN - Buyurun efendim. İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Saygıdeğer
Başkanım, bakın, biz, sizin uygulamalarınızdan memnunuz. Şundan: Burada
önergeler verildi; önergeleri, birbirine benzer ve mahiyeti itibariyle de
kanunun içeriğinden çok uzak olduğundan dolayı, işleme koymadınız ve saygıyla
karşıladık. BAŞKAN - Hayır, ben bir şey demiyorum...
Ben, yine ara vereceğim; ama, ne kadar süre ara vereyim? İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Hayır, hayır...
Ben, bir şey söyleyeceğim Sayın Başkanım. BAŞKAN - Buyurun. İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Şimdi, ben, sizden
istirham ediyorum. Şu Meclisin içerisinde olmasına rağmen, burada, eğer, cihaza
girememişse, lütfen... BAŞKAN - Hayır; ama, yoklama değil ki,
Sayın Köse. İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Ama, yine yoklama
yapacaksınız. BAŞKAN - Hayır, önergeye ret veya kabul
oyu verme... 139 ret oyuna ulaşmaya az kaldı; yani,
arkadaşlarımız... Kusura bakmayın, şurada 38 tane
bakanınızdan, bakın, işte bir tek bakan var burada; diğer bakanlar da gelsin
yani... (MHP sıralarından gürültüler) Bakın, ben yine ara vereceğim. Ben
geçmişte... (SP sıralarından gürültüler) Arkadaşlar, rica ediyorum, sükûnetle
dinleyelim. Geçmişte yaptığımız uygulamalarda karar yetersayısı bulunmadığı
zaman defalarca ara veriyorduk, ben aynı uygulamaya devam ediyorum; yani,
gruplar "biz karar yetersayısını bulamayacağız, onun için birleşimi
kapatın" demedikten sonra... (Gürültüler) Tamam... Birleşime ne kadar ara vereyim? İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Kaç kişi noksan? BAŞKAN - 4 kişi. İSMAİL KÖSE (Erzurum) - 10 dakika. AYDIN TÜMEN (Ankara) - Sayın Başkan,
çeyrek kalaya kadar... BAŞKAN - Birleşime 15 dakika ara
veriyorum. Kapanma
Saati : 20.37 DÖRDÜNCÜ
OTURUM Açılma
Saati : 20.50 BAŞKAN :
Başkanvekili Kamer GENÇ KÂTİP
ÜYELER : Mehmet AY (Gaziantep), Mehmet BATUK (Kocaeli) BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin
103 üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum. Görüşmelere devam ediyoruz. VII.– KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam) 11.– Sosyal
Sigortalar Kanunu, Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu, Türkiye Cumhuriyeti
Emekli Sandığı Kanunu, Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal
Sigortalar Kurumu Kanunu ile Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal
Sigortalar Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları
Raporları (1/981) (S. Sayısı : 868) (Devam) BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerini aldı. Sayın milletvekilleri, Sosyal Sigortalar
Kanunu, Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu, Türkiye Cumhuriyeti Emekli
Sandığı Kanunu, Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal
Sigortalar Kurumu Kanunu ile Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal
Sigortalar Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısının 1 inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasına ilişkin olarak
verilen önergenin oylamasında karar yetersayısı istenmiş, yapılan iki oylamada
da karar yetersayısı bulunamamıştı. Önergeye Komisyon ve Hükümet katılmamıştı.
Önerge, maddenin tasarı metninden
çıkarılmasına ilişkindi. Önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve
elektronik cihazla oylamayı yapacağım. Oylama için 3 dakikalık süre vereceğim. Bu
süre içerisinde cihaza giremeyenlerin, Divandaki teknik elemanlardan yardım
istemelerini ve bu halde de giremedikleri takdirde pusula göndermelerini;
pusula gönderenlerin de, Genel Kurul salonundan ayrılmamalarını diliyorum. Oylama sonucunda inşallah karar
yetersayısını bulursam, hükümetinizle ilgili bazı şeyler söyleyeceğim. Ben, aslında, iktidar partilerinin
gruplarının yerinde olsam, bütün bakanları grupta düşürürüm, Türkiye Büyük
Millet Meclisi çalışmalarına gelmeyen bakanı grupta düşürürüm. Bakın, samimî
söylüyorum. Bu saatte neredeler arkadaşlar bunlar?! Bakanlıklara telefon edin
bakalım, hangisi bakanlıkta?! Olmaz ama yahu! NAZİF OKUMUŞ (İstanbul)-Sayın Başkan, siz
kendi işinizle meşgul olun. BAŞKAN- Biraz da sizler bakan olun
arkadaşlar, hep siz yoruluyorsunuz. İşçiliğini siz yapıyorsunuz, patronluğunu
onlar yapıyorlar. Onlar artık patronluk yapamaz. Oylama işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN - Evet, sayın milletvekilleri,
önerge kabul edilmemiştir. Karar yetersayısı vardır; ama, gerçekten şunu
özellikle rica ediyorum, bakın bir saatimiz böyle oylamayla geçti. Rica
ediyorum, zamanımızı iyi değerlendirelim. Özellikle, bakanların da gelmesi
lazım. Bakın, şurada 38 bakandan 1 bakan, o da zorunlu geliyor arkadaşlar. İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) - Sana
ne yahu! BAŞKAN - Bunu halk görüyor; yani, biz
burada... Yazık, bu kadar bürokrat var, bu kadar elektrik yanıyor, devamlı
gelen bu kadar arkadaşımız var. Yani, özür dilerim ben sizden... Bunları
konuşmak da istemiyorum. Yani, bu hükümet sorumluluk taşıyorsa, haydi Sayın
Başbakan hastanede, öteki bakanlar nerede?! Meyhanede midir, yoksa, barda
mıdır, sazda mıdır?! Yani, rica ediyorum canım. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından
gürültüler) KORAY AYDIN (Ankara) - Bu kadarı da fazla
yahu!.. Olmaz ama!.. BAŞKAN - Başka önerge yok. III. – Y O
K L A M A BAŞKAN - Şimdi, maddenin oylaması
sırasında arkadaşlarımız yoklama yapılmasını istediler; yoklama isteğinde
bulunan sayın milletvekillerini arayacağım... CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Sayın Başkan
"meyhanededir" sözü bizi incitiyor; o sözü geri alın. BAŞKAN - Hayır, niye incitsin canım...
Meyhane de Türkiye'nin bir gerçeği canım. Neyse, Sayın Enginyurt, yani... CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Öyle bir söz size
şık düşmüyor! "Sayın Bakanlar meyhanededir" demek, bu Parlamentoya
bir hakarettir. Biz... BAŞKAN - Niye, bakanlarınızdan meyhaneye,
bara giden yok mu?! (MHP sıralarından gürültüler) İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) - Allah
Allah!.. CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Sen, onların kim
olduğunu bilirsin! Ayıp bir şey yahu!.. BAŞKAN - Ben kanıtlayayım mı size?! Rica
ediyorum canım... Sonra meyhane kötü bir şey değil ki... (DSP, MHP ve ANAP
sıralarından gürültüler) Rica ediyorum canım... Hayır, neyse canım... CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Ama, hoş değil
bu! BAŞKAN - Neyse... Gelsinler buraya, ben
bir şey demem. CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Gelsinler tamam,
ona bir şey dediğimiz yok, ama, o sözü geri alın. BAŞKAN - Neyse, efendim, buyurun.... (MHP
sıralarından gürültüler) Yoklama yapıyorum... Rica ediyorum. TARIK CENGİZ (Samsun) - Sayın Başkan, 5
çarpı 21 milyar... BAŞKAN - Tamam, ben sözümü söyledim. Yoklama talebinde bulunan arkadaşlardan: Oğuz Tezmen?.. Burada. Kemal Kabataş?.. Burada. İbrahim Konukoğlu?.. Burada. Mustafa Geçer?.. Burada. Eyyüp Sanay?.. Burada. Rıza Ulucak?.. Burada. Turhan Güven?.. Burada. Ahmet Sünnetçioğlu?.. Burada. Sacit Günbey?.. Burada. Maliki Ejder Arvas?.. Burada. Osman Aslan?.. Burada. Yahya Akman?.. Burada. Hüseyin Kansu?.. Burada. Tevhit Karakaya?.. Burada. Akif Gülle?.. Burada. İlyas Arslan?.. Burada. Mustafa Niyazi Yanmaz?.. Burada. Avni Doğan?.. Burada. Kemal Albayrak?.. Burada. Lütfi Yalman?.. Burada. Elektronik cihazla yoklama yapacağız. Yoklama için 3 dakikalık süre veriyorum.
Bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen arkadaşların, salonda hazır
bulunan teknik personelden yardım istemelerini; buna rağmen sisteme giremeyen
üye olur ise, yoklama pusulalarını 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığımıza
göndermelerini rica ediyorum. Yoklama işlemini başlatıyorum efendim. (Elektronik cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı
yetersayısı yoktur. Ne kadar ara vereyim? ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Diyarbakır) - 5
dakika Sayın Başkan. İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Yarım saat. BAŞKAN - Peki efendim, hay hay. 21.30'da toplanmak üzere, birleşime ara
veriyorum. Kapanma
Saati : 21.00 BEŞİNCİ
OTURUM Açılma
Saati : 21.28 BAŞKAN :
Başkanvekili Kamer GENÇ KÂTİP
ÜYELER : Mehmet AY (Gaziantep), Mehmet BATUK (Kocaeli) BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin
103 üncü Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum. Sayın milletvekilleri, görüşmekte
olduğumuz yasa tasarısının 1 inci maddesinin oylanması sırasında yoklama
istenmiş ve yapılan yoklamada toplantı yetersayısı bulunamadığından birleşime
ara verilmişti. III. – Y O
K L A M A BAŞKAN - Şimdi, yeniden elektronik cihazla
yoklama yapacağım. Yoklama için 3 dakikalık süre vereceğim.
Bu süre içinde, elektronik cihaza giremeyen sayın milletvekillerinin teknik
elemanlardan yardım istemelerini, bu halde de sisteme giremedikleri takdirde
pusula göndermelerini, pusula gönderen sayın milletvekillerinin de salondan
ayrılmamalarını diliyorum. Yoklama işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, yapılan
ikinci yoklamada da toplantı yetersayısı bulunamamıştır. Bakın, birbuçuk saattir ara veriyoruz,
sırf, iktidar gelsin diye. Çalışmama, herhalde, Başkanlık Divanından
kaynaklanmıyor. Rica ediyorum arkadaşlar... Bakın, hâlâ, 38 bakandan, tek 1
sorumlu bakan var, ötekiler yok; böyle şey olmaz. Gerçekten, Divan olarak buna
çok da üzülüyoruz. Yani, süreyi uzattığınıza göre, gelin, çalışalım kardeşim. Sayın milletvekilleri, yapılan ikinci
yoklamada da toplantı yetersayısı bulunamamıştır. Bu itibarla, kanun tasarı ve tekliflerini
sırasıyla görüşmek için, 23 Mayıs 2002 Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak
üzere, birleşimi kapatıyorum. Kapanma
Saati : 21.32 |
|