Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 21        YASAMA YILI : 4

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

CİLT : 96

 

103 üncü Birleşim

22 . 5 . 2002 Çarşamba

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

   I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. – GELEN KÂĞITLAR

III. – YOKLAMALAR

IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.– Kayseri Milletvekili Sevgi Esen'in, Dünya Trafik Haftasına ilişkin gündemdışı konuşması

2.– Trabzon Milletvekili Orhan Bıçakçıoğlu'nun, Mayıs Yedisi Şenliklerine ilişkin gündemdışı konuşması

3.– Giresun Milletvekili Hasan Akgün'ün, Uluslararası Giresun Aksu Festivaline ilişkin gündemdışı konuşması

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.– İstanbul Milletvekili Rıdvan Budak'ın (6/1696) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/488)

2.– Siirt Milletvekili Ahmet Nurettin Aydın'ın (6/1819) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/489)

3.– Türkiye Büyük Millet Meclisinde, Türkiye-Hırvatistan Parlamentolararası Dostluk Grubunun kurulmasının uygun mütalâa edildiğine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1085)

V.– ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1.– Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 330 uncu sırasında yer alan 864 sıra sayılı Avukatlık Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin bu kısmın 12 nci sırasına alınmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi

VI.– SEÇİMLER

A) SayIştay Bİrİncİ BaşkanlIğI Seçİmİ

1.– Sayıştay Birinci Başkanlığı İçin Yapılacak Seçim (S. Sayısı : 860)

VII.– KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.– İzmir Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının;  Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527)

2.– Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri Personeli Eğitim Merkezleri Kanunu Tasarısı ve Adalet ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/744) (S. Sayısı : 786)

3.– Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Anayasa Komisyonu Raporu (1/777) (S. Sayısı : 557)

4.– Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/886) (S. Sayısı : 827)

5.– Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurt Dışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı :433)

6.– Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş ve Üç Arkadaşının Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı : 666)

7.– Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/754, 1/692) (S. Sayısı : 675)

8.– Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/756, 1/691) (S. Sayısı : 676)

9.– Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/753, 1/690) (S. Sayısı : 685)

10.– Gümrük Müsteşarlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında 485 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Gümrük Müsteşarlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Bazı Hükümlerinin Değiştirilmesine Dair 541 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/209, 1/228) (S. Sayısı : 861)

11.– Sosyal Sigortalar Kanunu, Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu, Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/981) (S. Sayısı : 868)

VIII.– SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.– Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, personel atamalarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu'nun cevabı (7/7055)

2.– Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, özelleştirme kapsamındaki kurumlarda yapılan tayinlere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu'nun cevabı (7/7058)

3.– Konya Milletvekili Veysel Candan'ın, Kayseri-Pınarbaşı İlçesindeki krom sahasının ihalesi hakkındaki iddialara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel'in cevabı (7/7095)

4.– Sivas Milletvekili Abdüllatif Şener'in;

Sivas-Gemerek Projesine,

II.Merhale (Sivas-Suşehri) Projesine,

İlişkin soruları ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Zeki Çakan'ın cevabı (7/7134, 7135)

5.– Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın, Kırıkkale-Hacılar Kasabasında kurulan enerji santralinin çevreye etkilerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Zeki Çakan'ın cevabı (7/7142)

6.– Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün, Balıkesir İlinin doğalgaz ihtiyacının ne zaman karşılanacağına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Zeki Çakan'ın cevabı (7/7151)


I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açıldı.

Hatay Milletvekili Süleyman Metin Kalkan, Hatay İlinde tarım sektörü ve ticaret alanında karşılaşılan sorunlara,

Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün, 1919 yılında Balıkesir'de başlatılan Kuvayı Milliye hareketinin önemine ve bu yıl ilk defa kutlanılmaya başlanılan Kuvayı Milliye Haftasına,

Iğdır Milletvekili Ali Güner, sınır ticaretinin önemine ve sınır ticaretine getirilen kısıtlamaların yarattığı sorunlara,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

Tacikistan-Türkiye Parlamentolararası Dostluk Grubu Başkanı Yusufcan Ahmedov'un beraberinde bir parlamento heyetiyle ülkemize davet edilmelerine ilişkin Başkanlık tezkeresi,

Kayseri Milletvekili Sevgi Esen'in (9/5) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi,

Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

İzmir Milletvekili Rahmi Sezgin ve 90 arkadaşının, tarımda ilaç, gübre ve hormon kullanımı konusunda,

Malatya Milletvekili Tevfik Ahmet Özal ve 23 arkadaşının, 8 inci Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın uğradığı suikast girişimi ile ölümü üzerindeki iddiaların araştırılması amacıyla,

Birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri (10/284, 10/285) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı A. Mesut Yılmaz'ın 14-16 Nisan 2002 tarihleri arasında Belçika'ya yaptığı resmî ziyarete katılmaları uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi kabul edildi.

20 Mayıs 2002 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan 868 sıra sayılı kanun tasarısının, 48 saat geçmeden, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 12 nci sırasına alınmasına; Genel Kurulun 21 Mayıs 2002 Salı, 22 Mayıs 2002 Çarşamba günleri 15.00-19.00, 20.00-23.00 saatleri arasında çalışmasına; 21 Mayıs 2002 Salı günü (11/28) esas numaralı gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmeler ile Sayıştay Birinci Başkanlığı için yapılacak seçimin tamamlanmasından sonra diğer denetim konularının görüşülmeyerek kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine; 22 Mayıs 2002 Çarşamba günü gündemin 13 üncü sırasına kadar olan kanun tasarı ve tekliflerinin görüşmelerinin saat 23.00'e kadar tamamlanamaması halinde görüşmelerin bitimine kadar çalışma süresinin uzatılmasına ve 22 Mayıs 2002 Çarşamba günü sözlü soruların görüşülmemesine ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerisi,

Gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının 99 uncu sırasında bulunan (10/136) esas numaralı, Konya Milletvekili Veysel Candan ve 21 arkadaşının, belediyelerin kaynak sorunları ve denetimi konusunda Meclis araştırması açılmasına dair önergesinin 28.5.2002 Salı günü görüşülmesine ilişkin SP Grubunun önerisi,

Yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildi.

Genel Kurulu ziyaret eden Tacikistan-Türkiye Parlamentolararası Dostluk Grubu Başkanı Yusufcan Ahmedov ve beraberindeki heyete Başkanlıkça "Hoş geldiniz" denildi.

Saadet Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Çorum Milletvekili Yasin Hatiboğlu, Konya Milletvekili Veysel Candan ve Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu'nun, tabiî afetler nedeniyle gelir kaybı ve altyapı hasarına uğrayan belediyelerin belirlenmesinde ve bunlara yapılan yardımlarda yanlı davranarak partizanlık yaptığı ve afetler sonrasında gerekli tedbirleri zamanında almayıp yanlış uygulamalarla tahribatın artmasına neden olduğu iddiasıyla Başbakan Bülent Ecevit ve Bakanlar Kurulu Üyeleri hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesinin (11/28) imza sahiplerince geri alındığından gündemden çıkarıldığı;

Sayıştay Birinci Başkanlığı için gizli oyla yapılan seçimde adaylardan hiçbiri yeterli oyu alamadığından, seçimin, grupların da mutabakatı üzerine, daha sonraki birleşimde tekrarlanacağı, (9/5) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonunda açık bulunan ve DYP Grubuna düşen bir üyeliğe, gösterilen adaylar arasından adçekme suretiyle, Antalya Milletvekili Salih Çelen'in seçildiği,

Açıklandı.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan:

TBMM İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu raporunun (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin Komisyon raporu henüz hazırlanmadığından,

Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri Personeli Eğitim Merkezleri (1/744) (S. Sayısı : 786),

Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair (1/777) (S. Sayısı : 557),

Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair (1/886) (S. Sayısı : 827),

Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye İlişkin (1/53) (S. Sayısı : 433),

Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında (1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı : 666),

Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş Kurumu (1/754, 1/692) (S. Sayısı : 675),

Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyetteki (1/756, 1/691) (S. Sayısı : 676),

Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu (1/753, 1/690) (S. Sayısı : 685), Kanun Tasarılarının görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından,

Ertelendi;

Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderilen, 23 Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla Salıverilmeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 25.4.2002 Tarihli ve 4754 Sayılı Kanun (1/975) (S. Sayısı : 858) üzerindeki görüşmeler tamamlandı; elektronik cihazla yapılan açık oylamadan sonra, kabul edildiği ve kanunlaştığı açıklandı.

22 Mayıs 2002 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 19.48'de son verildi.

                               

                                         Yüksel Yalova

                                           Başkanvekili

Mehmet Batuk                                             Mehmet Ay

                    Kocaeli                                              Gaziantep

Kâtip Üye                                              Kâtip Üye

 


                                                                                                                         No. : 146

II. – GELEN KÂĞITLAR

22.5.2002 ÇARŞAMBA

Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri

1.– İstanbul Milletvekili Celal Adan'ın, Fatih, Beyoğlu ve Eminönü ilçelerinin turizm bölgesi ilan edilip edilmeyeceğine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6939)

2.– Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, Millî Savunma eski Bakanının orduevinde kaldığı iddiasına ilişkin Millî Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6940)

3.– Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, öğrenci yurtlarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6941)

4.– Erzurum Milletvekili Aslan Polat'ın, yatırım programlarından çıkarılan projelere ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/6945)

5.– Erzurum Milletvekili Aslan Polat'ın, yatırım programlarından çıkarılan projelere ilişkin  Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6948)

6.– Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, SSK hastanelerine müfettiş gönderilip gönderilmediğine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6950)

7.– Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, katıldığı etkinliklere personelin katılımını zorunlu tuttuğu iddiasına ve bağlı kuruluşların aldıkları standartlara uygunluk belgesine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6952)

8.– Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Şereflikoçhisar trafik istasyonu binasının devrine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6956)

9.– Şanlıurfa  Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, bomba imha uzmanlarının kullandıkları ekipmana ve özlük haklarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6957)

10.– Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, soru önergelerine verilen cevaplara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (H. Hüsamettin Özkan) yazılı soru önergesi (7/6962)

11.– Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, İçişleri Bakanlığı müfettişlerinin İstanbul Büyükşehir Belediyesinde yaptıkları teftişlerle ilgili iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6967)

12.– Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, görev tazminatına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/6970)

13.– Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, üst kurul başkan ve üyelerine verilen lojman kira yardımı ve harcırahlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6971)

14.– Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz'un, Fen-Edebiyat Fakültesi mezunlarının öğretmenlik haklarına ve okullardaki öğretmen ihtiyacına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6974)

15.– Adıyaman  Milletvekili Mahmut Göksu'nun, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin teftişine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6978)

16.– Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, İsrail'in, Filistin'i işgaline karşı izlenen politikaya ilişkin Dışişleri  Bakanından yazılı soru önergesi (7/6979)

17.– Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, kolalı içeceklerde vergi indirimine gidileceği iddiasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/6985)

18.– Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, bazı üniversite dekanlarının Moon Tarikatının toplantısına katılmasına  ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6987)
BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.00

22 Mayıs 2002 ÇARŞAMBA

BAŞKAN : Başkanvekili Kamer GENÇ

KÂTİP ÜYELER : Sebahattin KARAKELLE (Erzincan), Melda BAYER (Ankara)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 103 üncü Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayımız vardır, çalışmalarımıza başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşımıza gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, Dünya Trafik Haftası dolayısıyla söz isteyen Kayseri Milletvekili Sayın Esen'e verilmiştir.

Buyurun Sayın Esen. (Alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.– Kayseri Milletvekili Sevgi Esen'in, Dünya Trafik Haftasına ilişkin gündemdışı konuşması

SEVGİ ESEN (Kayseri) - Çok önemli bir konu olduğu için, 1 dakika eksüre istiyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri; öncelikle, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Dünyada 22 - 29 Mayıs tarihleri, ülkemizde de 4-11 Mayıs tarihleri Trafik Güvenlik Haftası olarak belirlenmiş bulunmaktadır. Bu hafta içerisinde ilgililer tarafından çeşitli etkinlikler düzenlenmekte, vatandaşın trafiğe duyarlılığı hedeflenmekte ve ülkemizin içerisinde bulunduğu durum, enine boyuna ele alınmaktadır. Ben de bu nedenle, çok önemli ve toplumun tamamını ilgilendiren bir konuda söz alarak, bir saniyede ömürlerin bittiği bir anarşiyi, bir çileyi, beş dakika için bile olsa gündeme taşıyarak, çözümün geleceği, trafik anarşisinin biteceği günlerin özlemini, bu kürsüden, çözümün bir parçası olan siz sayın üyelere aktarmaya çalışacağım.

Değerli milletvekilleri, başlangıçta, yalın bir ifade olarak trafik, masum kurallar bütünü gibi anlaşılsa da, çağımızda ve özellikle ülkemizde, anarşi kelimesiyle yan yana gelmesiyle çözüm bekleyen bir sorun olarak güncelliğini devam ettirmektedir. Öyle görülüyor ki, trafik, özel günler, haftalar gelip geçse de, sorun olma özelliğini kaybetmeyecektir.

Bu noktada ümitsiz görünmemin en büyük nedeni, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kurulan -benim de aralarında bulunduğum ve çok değerli başkan ve milletvekillerinin- konuya ilişkin Meclis Araştırması Komisyonunun çok kapsamlı, çok duyarlı bir araştırma, çalışma sonrası, ders kitabı olacak içerikte bir raporunun ilgili tüm birimlere, başta Meclis Başkanlığı olmak üzere sunulmasına rağmen, bugüne kadar hiçbir yasal düzenlemenin Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getirilmemesini üzüntüyle karşılıyorum. Bu nedenledir ki, trafik anarşisine ilişkin ümitsizliğim devam ediyor.

Denilebilir ki, her şey kanun değildir. Evet, her şey kanun değildir; ama, her şey, özellikle de trafik bir kurallar bütünüdür. Şayet, temelini sağlam atıp, çatısını doğru çatmazsak, trafik haftaları kutlayarak, cezaları yükselterek, para cezalarını artırarak bir sonuca varmak mümkün değildir.

Değerli milletvekilleri, bir noktaya ilginizi çekmek istiyorum: Bir konu düşünün ki, İçişleri Bakanlığından başlayıp, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğüne gelinceye kadar dokuz bakanlığın ilgi alanına ve yetki kapsamına girsin. Birçok şeyde olduğu gibi, ilgili çok; ama, maalesef yetkili yok.

Değerli milletvekilleri, trafik büyük bir ortaklıktır, kâr ve zararı milletçe paylaşılmaktadır. O öyle bir ortaklıktır ki, kimse kendisini bunun dışında göremez. İster yaya ister yolcu ister sürücü olsun, isterse evinde otursun, bu büyük sorumluluk paylaşımının bir parçası olmaktan kaçış mümkün değildir, tıpkı demokrasi gibi, demokrasi kuralları gibi. Hem yaşayacaksınız hem de yaşatacaksınız! Bu bir insanlık borcu; ancak, toplum düzeninde anarşinin kendiliğinden yok olması, yaşama hakkına saygı gösterilmesi tarih boyunca, maalesef, hiçbir zaman kendiliğinden mümkün olmamıştır.

Değerli milletvekilleri, sorunu, devlet ve millet açısından hukukî boyutuyla şöyle de tanımlamak mümkündür: Şayet, devletler veya iktidarı elinde bulunduranlar, trafik ortamında gereken düzenlemeyi yapamıyorsa, vatandaşın yaşama hakkının önünde en büyük engeli teşkil etmektedirler. Çünkü, sorunun çözümünde temel gereksinim, bir hedef, bir devlet politikası belirlemektir. Bugün, bir hedeften, bir politikadan bahsetmek mümkün müdür?! Hepimiz biliyoruz ki, trafik bir doğa olayı değildir, karşı konulmaz bir yapısı yoktur; deprem değildir, sel değildir, kader hiç değildir, insanoğlunun kendi eliyle yarattığı bir felakettir; gelişmişlik çizgisinin bir objesidir; yeter ki bu cümle zihinlerde yer bulsun.

Değerli arkadaşlarım, şimdi bir saniye düşünelim; ehliyetsiz bir sürücünün yaktığı yürekte, yetersiz bir düzenlemenin yarattığı trafik karmaşasında hayatını kaybedenlerin, onların yakınlarının suçu ne? Hani, dillerden düşürmediğimiz insan haklarına, insanlığa ne oldu? Biraz sonra bir facianın yaşanacağını bile bile kuraldışı davranmak hangi kompleksin tezahürü? Her gün izlediğimiz, demirlere sıkışan bedenlerin yarattığı ibret tabloları neden hâlâ bize ders olmuyor? Her şeyi devletten beklemek, hele cana saygı noktasında, işin biraz da kolayı değil mi? Ensemizde her an bir polis denetimi beklentisi, dağ başında vatandaşlığımızın testi noktasında, neden hâlâ onurumuza dokunmuyor?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Esen, lütfen konuşmanızı tamamlayın efendim.

SEVGİ ESEN (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

Sabah yolcu ettiklerimizi akşam yeniden görememek endişesi tüm bu kuralsızlıklara değer mi? Allah'ın verdiği canı, alkol şişelerini boşaltarak alma hakkını bize kim verdi? İnsanoğlu için ve bizler için bunların cevabını vermek zor; hatta, imkânsız.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde, eğer, her 90 saniyede 1 kaza oluyorsa ve her 45 dakikada 1 kişi ölüyorsa, trafikte son 10 yılda 120 000 kişinin ölümünden bahsediliyorsa, bunun ülkeye maliyeti de 8-9 milyar doları buluyorsa ve bu, binlerce cana mal oluyorsa, bu canavardan kurtulmak zorundayız. Milletçe bir hırsa, bu sorunu çözme hırsına kapılmak zorundayız diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Esen.

Efendim, gündemdışı konuşmaya cevap verecek Sayın Bakan var mı? Yok.

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın Korkutata, siz, hükümet yerine mi cevap vereceksiniz?!.

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) - Gündemdışı konuşmayla ilgili...

BAŞKAN - Şimdi, siz de biliyorsunuz ki, benim bu gündemdışı sözlerden sonra, arkadaşlara yerinden söz vermem mümkün değil; çünkü, İçtüzük müsait değil; ama, yerinizden çok kısa bir açıklama yapmak istiyorsanız, bunu, tabiî, istismar etmemek koşuluyla, size, bir iki dakikalık bir müsamaha göstereyim.

Buyurun.

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) - Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Aslında, bu gibi konularda nasıl duyarlı olduğunuzu biliyorum; fakat, bu hafta Trafik Haftası ve dünyaca kutlanan bir hafta. Dolayısıyla, değerli arkadaşımızın konuşmasına aynen katılıyoruz, destek veriyoruz ve bizim, Sayın Ahmet Tan'ın başkanlığında yaptığımız komisyon çalışmalarının gündeme bir an önce getirilmesini istirham ediyoruz hükümetten.

Ayrıca, çok önemli bulduğum için bir noktayı vurgulamak istiyorum: Trafik Kanununun 125 inci maddesi gereğince, trafiğin, temel eğitim veren bütün okullarda ders olarak okutulması gerekirken, YÖK'ün de bu konuda öğretmen hazırlaması gerekirken, geçen sene bütün baskılarımıza rağmen, YÖK söz verdiği halde, hâlâ, okullarda, trafik dersi verecek elemanlar yetiştirilmiyor. Gelişigüzel, bir insan, bu konuda bilgisi olsa dahi, gidip, öğrencilere ders verme imkânına sahip değil. Dolayısıyla, bir an önce, kısa vadeli bir eğitimden geçirilmek suretiyle bu boşluğun doldurulması lazım.

İkinci bir noktayı arz etmek istiyorum: Geçen yıl, biz, hem Cumhurbaşkanına hem Sayın Başbakana hem de liderlere gittik ve "2002 yılını, trafik yılı olarak ilan edelim ve bütün devlet kurum ve kuruluşlarıyla etkinlikler gösterilsin" dedik. Hâlâ bu konuda herhangi bir gayret göremiyoruz.

Sayın Başkan, teşekkür ediyorum ve bütün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının ve şoförlerinin, kendilerini, egolarını aşarak, trafiğe ve kurallara uymalarını istirham ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (SP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

İnşallah, ülke için bu büyük sorun, kısa zamanda, hem insanlar sorumluluk duyarak hem de ilgili mevzuat düzenlenerek giderilir.

İkinci gündemdışı söz, Mayıs Yedisi Şenlikleri ve deniz şehitlerini anmayla ilgili söz isteyen Trabzon Milletvekili Sayın Orhan Bıçakçıoğlu'na verilmiştir.

Buyurun Sayın Bıçakçıoğlu.

Süreniz 5 dakikadır. (MHP sıralarından alkışlar)

2.– Trabzon Milletvekili Orhan Bıçakçıoğlu'nun, Mayıs Yedisi Şenliklerine ilişkin gündemdışı konuşması

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; iki yıl önce, 20 Mayıs 2000 tarihinde Trabzon'un Beşikdüzü İlçesinde "Mayıs Yedisi" olarak bilinen şenlikler sırasında bir facia yaşanmış, 38 vatandaşımız tedbirsizlik ve dikkatsizliğin kurbanı olmuştu. Burada hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet, yakınlarına sabr-ı celil dilerken, bu talihsiz olayın üzücü yanı kadar, yöre insanını üzen önemli ve korkutucu bir başka boyutunu da sizlerle paylaşmak istiyorum: Bu olayı bahane ederek, birilerinin, bu güzel geleneği ortadan kaldırmak için bütün güçleriyle seferber olmaları, bu tür şölenleri "cahilce, ilkel, hurafe" ya da "batıl inanç" olmakla suçlayarak, yöre insanına yüklenmeleri ve onu modernlik adına, çağdaşlık adına bu tür merasimlerden uzaklaştırmaya, binlerce yıldır varlığını sürdüren diğer bazı gelenekler gibi bunu da maziye gömmeye çalışmalarıdır.

Beşikdüzü, Şalpazarı, kısacası Ağasar yöresinde 700 yıldan beri yaşamakta olanlar, Oğuz Kağan'ın küçük torunu Çepni'nin soyundan gelen ve atalarının adını bugüne kadar şerefle taşıyan Türklerdir. Geçmişten taşıdıkları değerlere bugüne kadar sahip çıkmışlar, yaşamaya ve yaşatmaya devam etmişlerdir.

Bu değerlerden biri de, Yüce Tanrı'ya şükrün farklı bir şekilde ifadesi olan, yazın başlangıcı kabul edilen Mayıs Yedisidir. İçerisine girmiş bazı yöresel motiflerden hareketle, onu, batıl bir inancın uygulanışı gibi görmek son derece yanlıştır.

En temiz ve en yeni giysilerin giyildiği, hayvanların süslendiği, tek bir yeşilin dahi koparılmadığı ve değişik adlarla diğer Türk boylarının da kutladıkları bir bayram olan Mayıs Yedisinin en önemli pratiklerinden biri, insanların, hayvanlarını da alarak, dere, ırmak veya deniz kenarlarına gitmeleridir.

Bu bir bayramdır, zerreleri birleştiren ve onların devasa büyüklükte kitlelere dönüşmesini sağlayan birleştirici unsurdur.

21 inci Yüzyılın, kültürlerin savaşına sahne olacağı şeklindeki yaygın görüş açısından meseleye baktığımızda, milletlerin, tarih sahnesinde kalmaları için, her zamankinden daha fazla, bu tür değerlerini korumak ve kollamak zorunda olduklarını görürüz.

Millet olma şansını yakalamış toplumları sürüleştirmenin yolu, onların sahip olduğu kültürel değerleri yok etmekten geçmektedir. Bunun, nasıl amansız bir savaş haline geldiğini, aklı olan, bakmasını bilen herkes çok açık bir şekilde görmektedir.

Örnek alınan Batılı milletler, halkın geleneklerini yaşatmak için gayret göstermektedir. Hiç kimse, Batı'da yapılan onlarca geleneksel şenliğin yadırgandığını veya bunların alay konusu edildiğini iddia edemez. Batılı, bunları yaşatmak için sadece tavsiye ve telkinlerle yetinmemiş, onların yaşamasını temin edecek olan ekonomik altyapıyı da oluşturmuştur ve başta eğitim olmak üzere, bu tür gelenekleri ayakta tutacak her aracı kullanmıştır.

İşte, yüzlerce yıldır, modasını, teknolojisini, hayat tarzını kopya etmeye çalıştığımız Batılının bu töreleri yaşatmaktaki asıl gayesi, millî değerlerini yaşatmak ve bunları, kendilerinden sonra gelen nesillere aynı heyecan ve güzellikte aktarmak ve böylece, yeni nesilleri, sıradan, kimliksiz ve ne idüğü belirsiz bir insan sürüsü olmaktan kurtarıp, kendi millî kimliklerine uygun bir biçimde yetiştirmektir.

Bizde ise, yapılanlar tamamen farklıdır. Gelenek ve göreneklerimiz, bilinçli bir şekilde unutturulmaya ve dünya görüşleri birbirinden taban tabana zıt; ama, amaç noktasında birleşen iki grup tarafından tasfiye edilmeye çalışılmaktadır. Bir grup, bütün bu uygulamalarda dine uygunluk aramak suretiyle ve sonunda da "dine aykırıdır" kararı vererek "hurafe" veya "batıl inanç" diyerek bunları kaldırmaya çalışırken; kendilerini çağdaş, aydın, modern gibi sıfatlarla tanımlayan diğer bir grup da, örnek aldıkları Batı'nın bu tür merasimlerini görmezden gelerek, bu tür geleneklerin ilkel ve çağdışı olduğunu, görüntümüzü bozarak bizi ilkel topluluklar düzeyine indirdiğini iddia etmektedir. Halbuki, Batı, bizdekilerden çok daha ileri düzeyde akıl almaz inançlarını bugün de yaşatmakta ve inançta mantık aramak gibi bir mantıksızlığa da düşmemektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bıçakçıoğlu, lütfen toparlayın.

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim Başkanım.

Kültürel yıkımın had safhaya ulaştığı, millî ve manevî değerlerin birer birer harcandığı bir noktaya geldik. Kimilerinin şuurlu, kimilerinin şuursuz bir şekilde destekledikleri, bu, kendinden, kendi millî değerlerinden uzaklaşma hastalığından ya da ihanetinden, bir an önce vazgeçmek gerekir. Millî ve manevî değerlerin kıymetini, onları kaybettikten sonra anlamak basiretsizliğinden de artık kurtulmalıyız.

Bütün bu olumsuz propagandalara rağmen, insanımızın kendisini sağlıklı bir şekilde yaza ulaştıran Yaradan'a şükrün ifadesi olarak kutladığı Mayıs Yedisini, yöre insanları, tıpkı eski günlerdeki gibi, hayvanlarını süsleyerek, kemençeyle, davulla ve zurnayla horonunu teperek, kayıkla gezerek, yöneticileriyle birlikte, kıyamete kadar, şehitlerini de anarak kutlamaya devam edecektir.

Sayın Başkan, söz verdiğiniz için teşekkür eder, hepinize saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bıçakçıoğlu.

Gündemdışı konuşmaya, sayın hükümetten cevap vermek isteyen var mı? Yok.

Sayın Bıçakçıoğlu, ben de, gerçekten, millî değerlerimize ve geçmişimize sahip çıkılması gerektiğine inanıyorum. Bu arada, bir vefa borcunu yerine getirmek istiyorum. Geçen hafta yitirdiğimiz Âşık Mahsuni'nin Hacıbektaş İlçesinde yapılan cenaze törenine, başta Sayın Meclis Başkanımız olmak üzere, ben ve yüzbinlerce insan katılmıştı. Biliyorsunuz, Sayın Âşık Mahsuni, sesiyle, sazıyla, sözüyle, milletimizin ruhunda, benliğinde ve özünde olan güzellikleri en iyi şekilde dile getiren büyük bir ozandır. Bu ozana, maalesef, birkısım medya grubu gerekli desteği göstermedi. Bir mankenle ilgili yaptıkları yayınların hiç olmazsa yüzde 1'i kadar da bu cenazeye ilgi gösterselerdi, halkımız için bir hizmet yapmış olurlardı. Ben, tekrar, büyük ozanın yakınlarına başsağlığı, kendisine de Tanrı'dan rahmet diliyorum. (Alkışlar)

Gündemdışı üçüncü söz, Uluslararası Giresun Aksu Festivali hakkında söz isteyen Giresun Milletvekili Sayın Hasan Akgün'e verilmiştir.

Buyurun Sayın Akgün. (DSP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika efendim.

3.– Giresun Milletvekili Hasan Akgün'ün, Uluslararası Giresun Aksu Festivaline ilişkin gündemdışı konuşması

HASAN AKGÜN (Giresun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, Başbakanım, geçen sene 22 Mayısta, hastalığımda, geçmiş olsun dileklerini iletirken, beni bir an önce aralarında görmek istediklerini söylemişlerdi. Bir yıl sonra, aynı gün ve aynı tarihte, ben de, kendilerini bir an önce aramızda görmek istediğimizi iletiyor, tekrar geçmiş olsun diyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Uluslararası Giresun Aksu Festivali hakkında söz almış bulunuyorum; siz değerli milletvekili arkadaşlarımı, Mayıs Yedisine katılan bölge halkı olmak üzere, tüm yurttaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.

Giresun'da Mayıs Yedisi olarak anılan ve kutlanılan bu halk şenliğinin, Karadenizin diğer yörelerinde kutlanan şenliklere göre, farklı gelenekleri ve inanışları mevcuttur. Bunlar, Aksu deresinin denizle birleştiği yerde yıkanmak; yine, aynı yerde, 7 çift 1 tek taş atmak; sacayaktan geçmek; Giresun Adasını dolaşmak ve Giresun Adasındaki Hamza Taşını dolaşmak gibi.

Karagöl Dağlarından doğan Aksu Deresi ağzı ile tam karşısındaki Giresun Adası ve yöresi, tören geleneklerinin yerine getirildiği mitolojik alandır.

Dört bin yıllık geçmişin kültür mirası olarak gelen törenlerin temelinde, Hitit tanrıçası Kybele ile Anadolu mitoloji tanrılarından Priapos adına düzenlenen bahar, bereket ve döllenme törenleri yatar. Bu törenler ve eğlenceler aracılığıyla Hitit kültürünün, zamanla Roma'ya geçtiği ve orada Bacchus şenliklerine esin kaynağı olduğu söylenir.

Festivalin özünde canlılık, üreme ve doğaya egemen olma kaygısı ile yaşamın sürdürülmesi olguları vardır.

İnsan, hayvan ve bitkilerden oluşan yaşamı sembolize eden kadındır. Yaşam doğum olduğuna, doğum da kadınlarla gerçekleştiğine göre, kadın, üremenin sembolü sayılır ve saygı görür.

Toprak da, kadın gibi, dişidir. Doğurmaya hazır hamile kadın gibi baharda canlanır, yazın ürün verir; yani ana olur. Bu bakımdan, toplumun doğurganlığı ile toprağın bereketi aynı şeylerdir.

Giresun Aksu Festivalinde düzenlenen törenlerin binlerce yıl önceden beri kutlana gelmesi, şenliklerin geçmişinin Amazonlarla ilgili olduğunu da göstermektedir. Efsaneye göre, Amazonlar üs olarak kullandıkları Giresun Adasında anaerkilliğin savaşçı şeklini gerçekleştirerek, kendi toplumlarında erkeğe yalnızca nesillerini sürdürmek için yer verirlerdi. 20 Mayıs tarihinde çiftleşmek için, yılda bir kez, yüzerek sahile gelip, erkeklerle bir araya gelirler, doğan çocukları erkek olursa öldürür ya da babalarına gönderirler, kız olursa yanlarına alırlardı.

Kocalarının kendilerini aldatmalarına dayanamayan yöre kadınları Amazonları lanetler, denizi taşlar, Giresun Adasından gelen kötü ruhları kovmaya çalışırlardı.

Festival binlerce yıldan beri süregelen bir geleneğin, bir inanışın 20 Mayıs tarihinde tekrarlanmasıdır. Tüm dilekler ve gelenekler, mistik bir güç olduğuna inanılan dere, deniz, ada ve Hamza Taşından şifa bulmak amacını taşımaktadır. Bu inanış ve gelenek asırlar boyudur en coşkulu biçimde Giresun'da kutlanmaktadır.

Her yıl 20 Mayıs günü, erken saatlerden itibaren, özellikle Giresun'un kırsal kesiminden binlerce kişi Aksu Deresi ağzında bir araya gelir, yer, içer, eğlenir ve çeşitli törenler düzenlenir; bu sene de böyle olmuştur.

Uluslararası bir festival olan Giresun Aksu Festivaline bu sene Romanya, Macaristan, Rusya ve Yugoslavya folklor ekipleri de katılarak, barış ve kardeşlik mesajları vermişlerdir.

Bu organizasyonu gerçekleştiren Giresun Belediyemize ve tüm sivil toplum örgütlerine teşekkür ederiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; burada sözünü etmeden geçemeyeceğim, bölgemiz turizmini olumlu yönde etkileyecek bir iki konudan bahsetmek istiyorum. 5 Mayıs 2002 tarihinde, Giresun'da bir heyetle, Şebinkarahisar Kayadibi Köyüne ziyarette bulunduk. Ziyaret sebebimiz, Meryemana Manastırının mevcut durumunu görüp, ilimiz için büyük bir turizm potansiyeli yaratacak olan bu manastırı bölgemize kazandırma düşüncesiydi.

Bu tip manastır, Türkiyemizde 3 yerde bulunmakta olup, bu yerlerden bir tanesi Trabzon Sumela Manastırıdır, diğerleri ise Giresun İlinin Şebinkarahisar İlçesinin Kayadibi Köyünde ve Dereli İlçesinin Hisar Köyündedir.

Şebinkarahisar merkezine 11 kilometre uzaklıkta, şehrin doğusunda, yekpare bir kayanın içerisi oyularak, 4 kat ve 38 odadan oluşan muhteşem bir eser olan bu manastır, Sumela Manastırına eşdeğer bir yapıdır.

Bu zamana kadar ilgisiz kalınması, Giresunumuz için büyük bir talihsizliktir.

Kültür Bakanımız Sayın İstemihan Talay'la, bu konuyla ilgili gerekli görüşmeleri yapmış bulunmaktayız. Kendileri, konuya çok sıcak bakmakta ve Bakanlıkça ellerinden gelen desteği vereceklerini bizzat söylemiş bulunmaktadır.

Şu anda, manastırın Bakanlığa tahsis işlemleri devam etmekte olup, tahsis işlemleri sonuçlandıktan sonra restorasyon çalışmalarına başlanacağı Sayın Bakanımız tarafından bilgi olarak verilmiştir. Kültür Bakanımız Sayın İstemihan Talay'a, konuya gösterdikleri ilgiden dolayı sonsuz teşekkürlerimi arz ederim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Akgün, siz de toparlar mısınız efendim, süreniz bitti, eksüre verdim size.

HASAN AKGÜN (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Buradan hareketle, yeşilin en güzeli ile mavinin en güzelinin iç içe geçtiği ilimizde, turizm için yeterli potansiyel mevcuttur. İlimizde Kümbet, Kulakkaya ve Bektaş Yaylaları gibi, yerli ve yabancı turistlerin doğa gereksinimlerini karşılayacak niteliklere sahip yaylalar vardır. Bu yaylalar, günübirlik, hafta sonu ve kısa süreli konaklama sağlayan oldukça çekici yerlerdir.

Bu potansiyeli harekete geçirebilmek için, bütün kurum ve kuruluşların harekete geçmesi gereklidir.

Sözlerimi bitirirken, Yüce Heyetinize saygılar sunar, hepinize teşekkür ederim. (DSP ve SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Akgün.

Gündemdışı konuşmaya cevap verecek sayın hükümet temsilcisi herhalde yine yok.

Böylece gündemdışı konuşmalar bitti.

Sayın Alçelik, siz söz istemişsiniz de... Biliyorsunuz, gündemdışı konuşmalardan sonra bazı arkadaşlarımız, bazı milletvekillerine söz veriyorlar; ama, bu, İçtüzüğe uymayan bir şey. Size de, yerinizden, bir cümlelik bir açıklama için söz veriyorum. Ben bunu gelenek haline getirmek istemiyorum, İçtüzükte "Pek kısa bir sözü olduğunu belirten üyeye Başkan, yerinden konuşma izni verebilir" deniliyor. Onun için, söyleyeceklerinizi çok kısaca söylerseniz memnun olurum.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - İçtüzüğe uygun Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hayır, hayır...

Buyurun Sayın Alçelik.

TURHAN ALÇELİK (Giresun) - Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekili arkadaşımın dile getirdiği Aksu Festivali uluslararası nitelikli bir festivaldir. Karadeniz Bölgemizi ve özelde Giresunumuzu, Türkiyemize ve dünyaya tanıtacak, ülkemiz için turizm açısından da son derece önemli bir düzenleme olduğu için, özellikle şenlik alanında yarısı yapılmış olan denizdeki barınağın bir an önce bitirilmesinin hatırlatılması arzusuyla bu sözü aldım.

Bir de, bu festivalin adı Karadeniz Giresun Aksu Festivalidir, Karadeniz Bölgemizdeki yolun bir an önce bitirilmesinin büyük katkısı olacaktır.

Bunu hatırlatıyor, çok teşekkür ediyorum efendim; sağ olun.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Alçelik.

Sözlü soru önergelerinin geri alınmasına dair önergeler vardır, okutuyorum:

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.– İstanbul Milletvekili Rıdvan Budak'ın (6/1696) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/488)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 516 ncı sırasında yer alan (6/1696) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

         Rıdvan Budak

                   İstanbul

BAŞKAN - Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

Diğerini okutuyorum:

2.– Siirt Milletvekili Ahmet Nurettin Aydın'ın (6/1819) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/489)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 630 uncu sırasında yer alan (6/1819) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

Ahmet Nurettin Aydın

                         Siirt

BAŞKAN - Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup oylarınıza sunacağım:

3.– Türkiye Büyük Millet Meclisinde, Türkiye-Hırvatistan Parlamentolararası Dostluk Grubunun kurulmasının uygun mütalâa edildiğine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1085)

     21 Mayıs 2002

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 14.5.2002 tarih ve 102 sayılı kararıyla, Türkiye-Hırvatistan Parlamentolararası Dostluk Grubunun kurulması uygun mütalaa edilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 4 üncü maddesi uyarınca, anılan Dostluk Grubunun kurulması Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

        Ömer İzgi

           Türkiye Büyük Millet Meclisi

            Başkanı

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; okutup oylarınıza sunacağım.

V.– ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1.– Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 330 uncu sırasında yer alan 864 sıra sayılı Avukatlık Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin bu kısmın 12 nci sırasına alınmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi

     22.5.2002

Danışma Kurulu Önerisi

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 330 uncu sırasında yer alan 864 sıra sayılı Avukatlık Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin bu kısmın 12 nci sırasına alınmasının Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.

                Ömer İzgi

Türkiye Büyük Millet Meclisi

                   Başkanı

Aydın Tümen Koray Aydın        Ali Rıza Gönül

DSP Grubu Başkanvekili MHP Grubu Başkanvekili DYP Grubu Başkanvekili

İbrahim Yaşar Dedelek     Mehmet Ali Şahin        Yasin Hatiboğlu

ANAP Grubu Başkanvekili     AK Parti Grubu Başkanvekili      SP Grubu Başkanvekili

BAŞKAN - Tabiî, avukatlar olunca... Avukatlar imtiyazlı oluyor.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gündemin "Seçim" kısmına geçiyoruz.

VI.– SEÇİMLER

A) SayIştay Bİrİncİ BaşkanlIğI Seçİmİ

1.– Sayıştay Birinci Başkanlığı İçin Yapılacak Seçim (S. Sayısı : 860) (1)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, şimdi, bu kısımda yer alan Sayıştay Birinci Başkanlığı için, 832 Numaralı Sayıştay Kanununun 5 inci maddesi hükmü uyarınca gizli oyla seçim yapılacaktır.

Sayıştay Başkan ve Üyeleri Önseçim Geçici Komisyonunca, Sayıştay Birinci Başkanlığı için belirlenen iki adayın adları birleşik oy pusulaları şeklinde düzenlenerek, Başkanlıkça bastırılmıştır.

Toplantı ve karar yetersayısı mevcut olmak şartıyla, seçimde iki adaydan, oylamada mevcudun salt çoğunluğunun oyunu alan aday Sayıştay Birinci Başkanlığına seçilmiş olacaktır.

Gizli oylamanın ne şekilde yapılacağını arz ediyorum:

Komisyon sıralarında yer alan Kâtip Üye, adı okunan milletvekiline mühürlü oy pusulası ile zarf verecek ve milletvekilini yoklama cetvelinde işaretleyecektir. Oyunu kullanacak sayın milletvekili birleşik oy pusulasını ve zarfı aldıktan sonra oy hücresine girecek, oy pusulasında adları yazılı adaylardan hangisine oy verecekse o adayın karşısındaki kareyi çarpı işaretiyle işaretledikten sonra, pusulasını hücrede zarfa koyacak, bilahara hücreden çıkacak ve Başkanlık Divanı kürsüsü önüne konulan oy kutusuna zarfı atacaktır.

Sayın üyelerin oylamada dikkat edecekleri hususları ayrıca arz ediyorum: Hücrelere aynı renk tükenmez kalemler konulmuştur. Sayın üyeler bu kalemleri kullanacaklardır. Aynı zarftan birden çok oy pusulası çıktığı veya her iki adayın işaretlenmiş olduğu hallerde, bu oy pusulaları geçersiz sayılacaktır. Ayrıca, oy pusulalarında, oyun kime ait olduğunu belirleyecek bir işaret, imza, karalama ve hücrelerdeki kalemlerden başka renkte kalem kullanma gibi durumlarda da oy geçersiz sayılacaktır. Geçerli oy, hiçbir surette işaret taşımayacaktır.

Oy pusulaları ve zarfları Sayın Kâtip Üyeye verilsin efendim.

Sayın milletvekilleri, oylamaya Adana İlinden başlayacağız. İsmi okunmayan sayın milletvekilinin Divan Üyesinden zarf talep etmemesini rica ediyorum; çünkü, orada çok karışıklık oluyor ve arkadaşlar, listeden ismi bulup işaretlemekte zorluk çekiyorlar.

Oylamaya Adana İlinden başlıyoruz.

(Oyların toplanılmasına başlandı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Devlet Bakanı Reşat Doğru, Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Hüsnü Yusuf Gökalp'in yerine; Sağlık Bakanı Osman Durmuş, Devlet Bakanı Tunca Toskay'ın yerine; Çevre Bakanı Fevzi Aytekin, Devlet Bakanı Hasan Gemici'nin yerine; Devlet Bakanı Nejat Arseven, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı A. Mesut Yılmaz'ın yerine; Devlet Bakanı Edip Safder Gaydalı, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Zeki Çakan'ın yerine; Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu, Bayındırlık ve İskân Bakanı Abdülkadir Akcan'ın yerine; İçişleri Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen, Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu'nun yerine; Devlet Bakanı Ramazan Mirzaoğlu, Millî Savunma Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu'nun yerine; Devlet Bakanı Sayın Şuayip Üşenmez, Devlet Bakanı Sayın Faruk Bal'ın yerine vekâleten oy kullanacaklardır.

(Oyların toplanılmasına devam edildi)

BAŞKAN - Oy kutularını kaldırmadan önce, 5 kişilik tasnif heyetini seçeceğiz.

Sayın Tunca Toskay?.. Yok.

Sayın Sadık Yakut?.. Yok.

Sayın Mustafa İlimen?.. Yok.

Sayın Aslan Polat?.. Yok.

Sayın Mustafa Cumhur Ersümer?.. Burada.

Sayın Fikret Ünlü?.. Yok.

Sayın Faruk Demir?.. Burada.

Sayın Mehmet Ay?.. Kürsüde.

Sayın Nurettin Aktaş?.. Yok.

Sayın Ahmet Sancar Sayın?.. Yok.

HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, bu işi, herkes buradayken yapacaktınız!..

BAŞKAN - Ama, ne yapalım artık...

Sayın Ahmet Erol Ersoy?.. Burada.

Sayın Ali Güner?.. Yok.

Sayın Mehmet Ergün Dağcıoğlu?.. Yok.

Sayın Lütfi Ceylan?.. Yok.

Sayın Hasan Hüseyin Balak?.. Burada.

Sayın Mehmet Pak?.. Burada.

Böylece, 5 kişilik tasnif heyeti tamamlandı.

Şimdi, seçilenlerin isimlerini okuyorum: Sayın Ahmet Erol Ersoy, Sayın Mustafa Cumhur Ersümer, Sayın Hasan Hüseyin Balak, Sayın Faruk Demir, Sayın Mehmet Pak.

Tasnif komisyonu yerini alsın.

Salonda olup da oyunu kullanmayan sayın üye var mı efendim? Yok.

Salonda olup da oyunu kullanmayan üye olmadığına göre, oylama işlemi bitmiştir.

Oy kutularını kaldıralım efendim.

(Oyların ayırımı yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Sayıştay Birinci Başkanlığı için yapılan seçime ilişkin tutanak gelmiştir.

Sayıştay Birinci Başkanlığı için yapılan seçime 421 üye katılmış, kullanılan oyların dağılımı aşağıda gösterilmiştir.

Saygıyla arz olunur.

Tasnif Komisyonu

Faruk Demir Mustafa Cumhur Ersümer     Mehmet Pak

                  Ardahan                Çanakkale                    İstanbul

H. Hüseyin Balak                                    Ahmet Erol Ersoy

                      Tokat                                                     Yozgat

Mehmet Damar                                : 215

Biltekin Özdemir                                : 192

Boş                                : 6

Geçersiz                                : 8

Böylece, toplantıya katılanların salt çoğunluğunun oyunu alan Sayın Mehmet Damar Sayıştay Birinci Başkanlığına seçilmiş oluyor; kendisi ve memleketimiz için hayırlı olmasını diliyorum.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, sözlü sorularla diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

Önce, yarım kalan işlerden başlayacağız.

VII.– KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.– İzmir Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Tekliflerinin görüşülmeyen maddeleriyle ilgili komisyon raporu Başkanlığa verilmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.

Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri Personeli Eğitim Merkezleri Kanunu Tasarısının müzakeresine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.– Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri Personeli Eğitim Merkezleri Kanunu Tasarısı ve Adalet ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/744) (S. Sayısı : 786)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının müzakeresine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

3.– Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Anayasa Komisyonu Raporu (1/777) (S. Sayısı : 557)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının müzarekeresine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

4.– Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/886) (S. Sayısı : 827)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurt Dışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye İlişkin Kanun Tasarısının müzakeresine başlayacağız.

5.– Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurt Dışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının müzakeresine başlayacağız.

6.– Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş ve Üç Arkadaşının Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı : 666)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun  Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısının müzakeresine başlayacağız.

7.– Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/754, 1/692) (S. Sayısı : 675)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye İlişkin Kanun Tasarısının müzakeresine başlayacağız.

8.– Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal  İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/756, 1/691) (S. Sayısı : 676)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısının müzakeresine başlayacağız.

9.– Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/753, 1/690) (S. Sayısı : 685)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Gümrük Müsteşarlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında 485 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile  Gümrük Müsteşarlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Bazı Hükümlerinin Değiştirilmesine Dair 541 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye İlişkin Kanun Tasarısının müzakeresine başlayacağız.

10.– Gümrük Müsteşarlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında 485 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Gümrük Müsteşarlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Bazı Hükümlerinin Değiştirilmesine Dair 541 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/209, 1/228) (S. Sayısı : 861)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Sosyal Sigortalar Kanunu, Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu, Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının müzakeresine başlıyoruz.

11.– Sosyal Sigortalar Kanunu, Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu, Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/981) (S. Sayısı : 868) (1)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon ve Hükümet yerlerini aldılar.

Komisyon raporu 868 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Şimdi, tasarının tümü üzerinde söz isteyenleri okuyacağım.

Gruplar adına henüz bir talep yok.

Şahısları adına, İstanbul Milletvekili Sayın Masum Türker, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat, Adana Milletvekili Sayın Yakup Budak, İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Ali Şahin söz istemişlerdir.

Grupları adına söz isteyen var mı efendim?

HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sayın Mahfuz Güler.

BAŞKAN - Efendim, Ak Parti Grubu adına, Sayın Mahfuz Güler; buyurun.

Süreniz 20 dakika efendim.

AK PARTİ GRUBU ADINA MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 868 sıra sayılı yasa tasarısının tümü üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; sözlerime başlarken, Yüce Heyetinize saygılarımı sunuyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu tasarı, yaklaşık ikibuçuk yıl önce, büyük gürültüler çıkarılarak Yüce Meclisten geçirilen, sosyal güvenlik reformu olarak kamuoyuna lanse edilen, 4447 sayılı Yasayla, çalışanların yaş ve hizmet yıllarını ve emekliliklerini düzenleyen ve Anayasa Mahkemesine yaptığımız başvuru üzerine Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen, kademeli geçiş olarak anılan yasa tasarısıdır.

Anayasa Mahkemesinin 23.2.2001 tarihli ve 1999/42 esas, 2001/41 karar sayılı Kararıyla iptal edilen ve iptal hükmünün, 23.11.2001 tarihli Resmî Gazetede yayımlanmasıyla, altı ay içinde yeni düzenlemenin yapılmasını öngören kararı üzerine, yeni düzenleme yapılmıştır. Tanınan altı aylık süre yarın dolmaktadır.

Değerli arkadaşlar, bakınız, Genel Kurulumuzda görüşülen yasa tasarıları üzerinde muhalefetin yaptığı her türlü olumlu görüş ve beyanı görmezlikten gelen, iyi niyetle yaptığımız uyarıları ve ikazları ciddîye almayan bu hükümet, sonuçta, dönüp dolaşıp tekrar Yüce Meclisin huzuruna gelmekte ve her zaman olduğu gibi, yanlış hesap Bağdat'tan, yanlış ve eksik çıkarılan kanunlar da Anayasa Mahkemesinden geri dönmek zorunda kalmaktadır.

4447 sayılı bu Kanun, ikibuçuk yıl önce burada Yüce Mecliste görüşülürken, bakınız, biz ne demişiz, aynen, o günkü tutanaklardan okuyorum: "Bu tasarı, Türkiye şartlarına uygun bir tasarı değil. Çalışanların hizmet sürelerine ilişkin yapılan kademelendirmede keyfî düzenlemeler var. Yıllarını vermiş memurun, işçinin, Bağ-Kurlunun mağduriyeti söz konusu. Bu mağduriyetlerin giderilmesi gerekli" demişiz. Hizmet sürelerine ilişkin oransal eşitliğin sağlanmadığını, bunun mutlaka düzeltilmesi gerektiğini, kadın ve erkek çalışanlar arasında asgarî emeklilik yaşlarının kademeleri arasında anlamsız farklılıklar olduğunu ve bu farkın giderilmesi gerektiğini söylemişiz.

"Bu tasarı bu haliyle çıkarsa bunu Anayasa Mahkemesi iptal eder. Yapmayın, etmeyin; bütün sosyal tarafların mutabık kaldığı bir yasa yapalım ve asgarî müşterekte her iki tarafı da bir ortak noktada buluşturalım" diye gösterdiğimiz bütün gayretlere rağmen yasa çıkmıştı. Ama, bütün bu söylediklerimizi hükümet kale almamış, her zaman olduğu gibi, gelen tasarı, bir iki ufak değişikliğin dışında, aynen, noktasına, virgülüne dokunulmadan, buradan yasalaşarak çıkmıştır. Yasa, çıkmasına çıktı; ama, daha şimdiden 4 kez düzeltme zorunda kalındı.

Bu endişelerimizi ve kaygılarımızı, çalışan kesimin, memurun, işçinin, Bağ-Kurlunun, kısacası, bugün ülkemizde çalışan her kim varsa tümünü yakından ilgilendiren bu tasarı üzerinde söylediklerimizi Anayasa Mahkemesi haklı görmüş ve yasanın "kademeli geçiş" dediğimiz bu bölümünü iptal etmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu hükümet, bir taraftan, 20 000 kişiyi emekli etmek için komisyonlar kurup gece gündüz emek sarf etmekte, diğer taraftan da, emeklilik yaşını yükseltmek için yeniden yasal düzenlemeler yapmaktadır.

4447 sayılı Yasa, bu Meclisten geçirilirken "sosyal güvenlik kurumlarına bütçeden yapılan kaynak transferleri düşülecek" deniliyordu; ama, bakınız ne oldu: SSK'ya, geçen yılın ilk üç ayında bütçeden yapılan kaynak transferi 80 trilyon lira iken, bu yılın ilk üç ayında bu rakam, yani, SSK'ya yapılan kaynak aktarımı 710 trilyon lirayı bulmuştur. Tabiî, esas sorun Emekli Sandığıdır. Geçen yılın ilk üç ayında Emekli Sandığına aktarılan kaynak 690 trilyon lira iken, bu yılın ilk üç ayında 1 katrilyon 365 trilyon liraya ulaşmıştır. Bağ-Kura baktığımızda da, geçen yılın ilk üç ayında 503 trilyon lira bütçeden transfer edilmişken, bu yılın ilk üç ayında bu rakam 713 trilyon liraya ulaşmıştır.

Bu verdiğim rakamlar, sosyal güvenlik kurumlarının bütçede en büyük karadelik olarak devam etmekte olduğunu ve hatta, her yıl katlanarak arttığını ortaya koymaktadır.

Değerli arkadaşlar, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, iptal edilen bu maddelerle ilgili yeni bir düzenleme yapmış ve önümüze getirmiştir. Çok kısa bir süre içinde Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonumuza gelen tasarı üzerinde yaptığımız çalışmada, birkaç hususun dışında, getirilen tasarıda, kademeli geçişte uygun düzenlemelerin yapıldığını görmekteyiz. Komisyonlarda görüşülürken, yürürlük tarihinin 23.5.2002 olarak değiştirilmesini, bu açıdan çok önemsiyoruz. Tasarının, 23.5.2002 tarihinden itibaren yürürlüğe girmesiyle, binlerce işçimizin, memurumuzun ve Bağ-Kurlumuzun mağduriyetleri giderilecektir. Bu tasarı, bugün ülkemizde çalışan bütün memurlarımızı, bütün işçilerimizi ve Bağ-Kura prim ödeyen tüm esnafımızı kapsamaktadır; özetle, ülkede çalışan herkesi yakından ilgilendiren, çalışma hayatımıza önemli değişiklikler getiren bir yasa tasarısıdır.

Biz, AK Parti olarak, çalışanlarımız lehinde, ülke menfaatları açısından olumlu gördüğümüz her konuda pozitif muhalefet yapacağımızı her zaman söyledik. Bizim muhalefet anlayışımız farklıdır; ülkemiz ve çalışanlarımız için yararlı gördüğümüz her konuda destek olmaya hazır olduğumuzu, hükümet tarafından getirilen her teklife körü körüne muhalefet anlayışında olmadığımızı her fırsatta dile getirdik. Bu açıdan baktığımızda, tasarıda bazı önemli düzenlemelerin yapılması gerektiğini de düşünmekteyiz.

Bunlardan, 3 üncü maddenin (B) bendinin (a) alt bendinde bir değişikliğin yapılmadığı görülmüştür. Yine, buna paralel olarak, 4 üncü maddenin (B) bendinin (a) alt bendi aynen korunmuştur. 7 nci maddenin (a) fıkrası da hiçbir değişikliğe uğramadan yeniden önümüze getirilmiştir. Bu saydığım maddelere göre, 25 yıl hizmeti olan, 7 000 veya daha fazla işgününü dolduran bir işçimiz, sırf 45 yaşına gelmediği için, emekli olamamaktadır; bu da, bir hak kaybına neden olmaktadır. Bu nedenle, çok çalışanın hak kaybı söz konusu olmaktadır. Burada da, çalışanlar arasında bir adaletsizlik ve eşitsizlik söz konusu olmakta ve böylece, temel hak ve özgürlüklere aykırı bir durum ortaya çıkmaktadır. Bunlarla ilgili düzenlemenin bu tasarıda yerini almasıyla, bu haksızlığın giderilmesi elzemdir; hatta, şarttır görüşündeyiz.

Değerli arkadaşlar, çalışma hayatımızı ilgilendiren önemli yasal düzenlemeler, ne yazık ki, bugüne kadar gerçekleştirilememiştir. 4588 sayılı Yetki Yasasının Anayasa Mahkemesince iptal edilmesi sonucunda, bu Yetki Yasasına dayanılarak çıkarılan 4 kanun hükmünde kararname, 10.11.2000 tarihli Resmî Gazetede yayımlanarak iptal edilmiştir. Bunlardan 616 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle SSK yeniden yapılandırılmış, SSK'da başkanlık sistemi getirilmiş, iki ayrı genel müdürlük tesis edilmiş ve önemli değişiklikler yapılmıştır. Anayasa Mahkemesinin bir yıl süre tanıdığı bu tasarı bugüne kadar görüşülememiş ve bu süre 10.11.2001'de sona ermiştir.

Yine, 617 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle İş ve İşçi Bulma Kurumu Genel Müdürlüğü kaldırılmış, bunun yerine Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğü kurulmuştur; ancak, Anayasa Mahkemesinin tanıdığı süre dokuz ay olmasına rağmen ve bu süre üzerinden yaklaşık on ay geçtiği halde, bu tasarı da görüşülememiştir.

618 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede ise Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının teşkilât yapısı değiştirilmiş, Sosyal Güvenlik Kurumu Genel Müdürlüğü lağvedilerek, onun yerine Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı oluşturulmuştur. Anayasaya Mahkemesinin bu tasarı için tanıdığı süre altı ay olmasına rağmen, üzerinden yaklaşık bir yıl geçtiği halde, bu tasarı da hâlâ görüşülememiştir.

619 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ise Bağ-Kurun yeniden yapılandırılmasıyla ilgilidir. Anayasa Mahkemesinin tanıdığı süre dokuz ay olmasına rağmen ve üzerinden yaklaşık on ay geçtiği halde, bu tasarı da bugüne kadar görüşülememiştir.

Değerli arkadaşlar, deminden beri sözünü ettiğim 4 kanun hükmünde kararname için de Anayasa Mahkemesinin tanıdığı süreler dolmasına rağmen, hatta üzerinden, sekiz ay, dokuz ay, bir yıl geçmesine rağmen, bugüne kadar, Genel Kurul gündeminin ilk sıralarına alındığı halde, bu tasarılar görüşülmediğinden, bu önemli kurumlarımız, yasal dayanaktan mahrum olarak görev yapmak zorunda bırakılmışlardır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının bütün birimleri, bağlı ve ilgili bütün kuruluşları, genel müdürlükleri, daire başkanlıkları değiştirilmiş, hatta, bazılarının yaptığı görevler yürürlükten kaldırılmış; ama, bunlar, hâlâ, yasal bir dayanağa kavuşturulamamışlardır.

Sayın Bakanım, söz sosyal güvenlikten ve SSK'dan açılmışken, son zamanlarda güncel bir konu olan ve 3 570 000 emekli işçimizi yakından ilgilendiren diğer bir konuya değinmek istiyorum.

Bildiğiniz gibi, 4447 sayılı Yasanın yürürlük tarihi 1.1.2000 olunca, işçi emeklileriyle onların dul ve yetimleri maaşlarını ocak ayının 19 uncu ve 21 inci günlerinde aldıklarından dolayı, 19 ve 21 günlük TÜFE uygulamasından doğan bu farkların ödenmesi gerekiyordu. Kurum bu farkı ödemeyince, işçi emeklileri İstanbul ve Ankara'da  iş mahkemelerine başvurarak, Türkiye genelinde, mahkeme kararı emsal gösterilerek uygulanmasını talep etmiş ve İstanbul Bakırköy üyelerinden Hamdi Öz ile Ankara'da işçi emeklisi Muzaffer Eriş iş mahkemelerine açtıkları davaları kazanmışlardır. Bunun üzerine, SSK Başkanlığı, yürütmeyi durdurma kararı için Yargıtaya başvurmuş ve Yargıtay, iş mahkemesinden çıkan kararı onamıştır. Ancak, işçi emeklilerimiz SSK'ya yaptıkları başvuruda, SSK yetkilileri her emeklinin tek tek mahkemeye giderek ayrı ayrı karar getirmeleri gerektiğini gerekçe göstererek mahkeme kararını emsal kabul etmeyeceklerini bildirmiştir.

Sayın Bakanım, 3 570 000 kişinin tek tek mahkemeye gidip böyle bir karar istemesi hangi akıl ve mantığa sığar, onu doğrusu ben bilemiyorum; ama, bildiğim ve herkesin bildiği kesin bir şey var, o da şudur: Her bir işçiye ödenecek olan 150 - 200 000 000 lira için, SSK'nın, avukatlara ve mahkeme masrafları ile harçlara ödeyeceği paranın zaten bu miktara yakın olduğudur. Yıllarca dişini tırnağına takıp gece gündüz çalışan bu insanlarımıza bunu reva görmek çok büyük haksızlıktır diye düşünüyorum.

Emeklilerimizin, annelerimizin, babalarımızın böylesi bir ortamda zaten zar zor geçinmeye çalışan, semt pazarlarında çürük sebze toplamaya mahkûm ettiğiniz, bu hükümetin, sabahın dördünde ucuz ekmek almak için halk ekmek kuyruklarına mecbur ettiği bu emekçilerimizin hakları olan 20 günlük TÜFE uygulamasından doğan farklarının zaman geçirmeden ödenmesi için gerekli talimatı vermenizi bekliyoruz. Ülkemizde 3 570 000 kişi sizden bu hayırlı haberi bekleyecektir. Bu farklardan doğan ücret bir lütuf değil, yıllarını vermiş bu insanlarımızın en doğal hakkıdır diye düşünüyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına bağlı genel müdürlüklerde çalışanlar arasında uygulanan ücret adaletsizliğini de huzurunuza getirmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, 1.12.1993 tarih ve 3917 sayılı Kanunla 6570 sayılı Gayrimenkul Kiraları Hakkında Kanunda yapılan bir değişiklikle, SSK çalışanlarına, tamamen kendi öz kaynaklarından sağlanan imkânlarla eködeme yapılmaktadır ve doğrusu da budur. SSK çalışanları da, bunu, fazlasıyla, zaten hak ediyorlar; fakat, aynı Bakanlığa bağlı Bağ-Kur ile İş-Kur çalışanları bu eködemeyi alamadıklarından, bu iki kurum ve Bakanlık çalışanları mağdur edilmektedir. 

2001 yılında, bu kurumlar için yapılan yasa çalışmaları sırasında, benzer şekilde bir düzenlemeye, gerek Bakanlık gerekse Bağ-Kur ve İş-Kur Yasa Tasarılarında yer verilmiştir. Personele yapılacak eködemeyle ilgili, Şubat 2001'de, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonumuzda getirilen teklifler kabul edilmiş; ancak, Plan ve Bütçe Komisyonunda, bu metinler tasarıdan çıkarılarak, Meclis Genel Kuruluna bu haliyle gönderilmiştir; ancak, bütün bunlara rağmen, Haziran 2001'de, Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ve 20.6.2000 tarih ve 4684 sayılı Fonların Tasfiyesine İlişkin Kanunda Maliye Bakanlığı personeline verilen eködemelerin yasal dayanağını ve kaynağını teşkil eden Gelir İdaresini Geliştirme Fonu tasfiye edilirken, Maliye Bakanlığı personeline, ilaveten Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı personeline bu ödemelerin yapılması sağlandığı gibi, "bu ödemeler bütçeden karşılanır" evet, dikkatiniz çekiyorum, "bu ödemeler bütçeden karşılanır" ifadesi de eklenmiştir ve Yüce Meclisten de geçmiştir.

Burada önemli olan husus, bütçeye beş kuruş yük getirmeden, tamamen kendi kaynaklarından sağlanan gelirlerden personele eködeme imkânı verilmesi teklifleri reddedilirken, bütçeden karşılanacak eködemelere izin verilmekte ve bu yönde yasal düzenleme yapılabilmektedir.

Sözünü ettiğim SSK, Bağ-Kur ve İş-Kur, üçü de aynı bakanlığa bağlı ve aynı görevi yapan sosyal güvenlik kurumlarıdır. Emekli Sandığı çalışanları da, aynı görevi yapan bir başka sosyal güvenlik kuruluşudur; ama, çalışanları arasındaki ücret farkı, ne yazık ki çok fazladır. Bakınız, Bağ-Kur ve İş-Kurda çalışan bir memur hâlâ 302 000 000 lira maaş alırken, SSK'da aynı şartları taşıyan  bir memur 523 000 000 lira, Emekli Sandığında aynı şartları taşıyan bir memur ise 447 000 000 lira almaktadır. Yine, Bağ-Kurdaki bir şube müdürü 624 000 000 lira alırken, aynı görevi yapan şube müdürü SSK'da 978 000 000 lira alabilmektedir.

Bizim istediğimiz, çalışanlar arasındaki bu uçurumun kaldırılmasıdır. Yoksa, biz, bunları, SSK'da çok yüksek ücret veriliyor geri alınsın anlamında söylemiyoruz. Bu, onların zaten yasal hakkıdır. Bunun aksine, Bağ-Kur ve İş-Kurda çalışanlar ile Bakanlık çalışanlarının da bu mağduriyetlerinin giderilmesi gerektiğini, gerekli düzenlemeyi yapmanın zamanı geldiğini bildiriyor, bu konuda destek olmaya hazır olduğumuzun bilinmesini istiyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle, çalışma hayatımızı yeniden düzenleyen bu tasarının, işçimize, memurumuza ve Bağ-Kurlumuza hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Yani, adaletsizlik son bulsun diyorsun, öyle mi?

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Güler.

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - 2 dakika alacağım var Sayın Başkan.

BAŞKAN - Neyse, başka bir zaman o hakkınızı kullanırsınız.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili Sayın Kemal Kabataş; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika efendim.

DYP GRUBU ADINA KEMAL KABATAŞ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 868 sıra sayılı Sosyal Güvenlik Reformu Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Tasarı hakkında Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini sunmak üzere söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye, son günlerde gündemde tutulan büyük reform serisinin ilkini sosyal güvenlik alanında başlattı ve hükümet, şu anda, bu tasarıyla, reform yorgunu olarak da, bu büyük reform yasasını revize etmek üzere, yeniden Genel Kurulun huzurunda.

25 Ağustos 1999 tarihli ve 4447 sayılı -adı bile reform ciddiyetinden uzak- İşsizlik Sigortası Kanunu 8 Eylül 1999'da yürürlüğe girmiştir. Anayasa Mahkemesi, bu kanunun kendisi kadar önemli ve öncelikli olan ve çok geniş bir kitleyi ilgilendiren geçiş hükümlerini, intibak hükümlerini; yani, bu yasanın yürürlüğe girdiği tarihten önce sosyal güvenlik kurumları nezdinde üye olan ve bu kurumların kapsamında bulunanların yeni sisteme geçişiyle ilgili hükümlerini iptal etmiştir. Değerli arkadaşlarım, bu, bu kanunun hemen tamamına yakın temel ilkelerinin ortadan kaldırılması sonucunu doğurmuştur.

Yasanın geçiş hükümleri, intibak hükümleri, yaklaşık 9 000 000'a yakın çalışanı ilgilendirmektedir ve tasarı, getirdiği sistem içerisinde -yani, 8 Eylül 1999 tarihinden sonra sosyal güvenlik kurumları kapsamında çalışanlara- emeklilik için, kadınlar için 58, erkekler için 60 yaş sınırlaması getirmiştir ve bu kitle için, yaklaşık 9 000 000'luk kitle için, bu 58-60 yaş uygulamasına geçişe ilişkin esasları, ilkeleri düzenlemiştir.

Anayasa Mahkemesinin bu temel kararı 23 Kasım 2001'de yürürlüğe girmiş ve 23 Mayıs 2002'ye kadar da bu konuda düzenleme yapılması gereği ortaya çıkmıştır. Hükümet, yine benzer yaklaşımlarla, bu çok geniş kitleyi yakından ilgilendiren, 9 000 000'a yakın çalışanın emeklilikleriyle ilgili geçiş sürelerini düzenleyen, kademelendiren yeni bir sistem, yeni bir öneriyle, konuyu Genel Kurul gündemine getirmiştir.

Değerli arkadaşlarım, hükümet tasarısında, Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçelerinin dikkate alındığına işaret ediliyor ve yeni tasarının da şu ilkelerle düzenlendiği ifade ediliyor: Yeniden kademelendirme yapılmış, kademelendirmede hizmet süreleri bakımından oransal eşitliğin sağlanmasına dikkat edilmiş, kadın erkek çalışanların asgarî emeklilik yaşlarının kademelendirilmesindeki yanlış uygulama ya da düzenlemeler gözden geçirilmiş, farklılık giderilmiş ve sosyal güvenlik kurumlarının aktuaryel dengesi de gözetilmiştir. Anayasa Mahkemesinin, adil, makul ve ölçülü olmadığı gerekçesiyle iptal ettiği geçiş hükümleri -bu geniş kitleyi yakından ilgilendiren- emekliliğe geçiş sürelerini düzenleyen hükümler yerine, biraz sonra işaret edeceğim yeni düzenlemeler getirilmiştir.

Değerli arkadaşlarım, 8 Eylül 1999'dan bu yana, yaklaşık iki yıl sekiz aylık bir süre geçmiştir. Büyük iddialarla ortaya konulmuş olan sosyal güvenlik reformunun, ikibuçuk yıllık uygulamalarına ve sonuçlarına biraz daha dikkatle bakmak ve sağlıklı bir değerlendirme yapmak için, bu süre uygun bir süredir. Ben de, bu dönemde, Bakanlığın ve Sayın Bakanın, bu büyük reformda hangi adımları attığını, hangi yaklaşımları öne çıkardığını sizlerle paylaşmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, reform yasası uygulamasında, Bakanlık, bu büyük reformu, IMF'den de büyük alkış alan bu reformu gerçekleştirmek için, çok büyük bir teşkilât reformuyla yola çıkmıştır. Bakanlık teşkilâtı ve Bakanlığa bağlı kuruluşlarda olağanüstü bir yönetsel, örgütsel, kadrosal, sayısal ve harcama bazında da önemli artışlar sağlanmıştır. Sayın Bakan bunu iş edinmiştir; gerçekten de, Bakanlığı ve teşkilâtları büyütmüştür, sosyal güvenlik kurumunu kurmuştur; altında, SSK Genel Müdürlüğünden iki genel müdürlük yaratarak, iki ayrı SSK büyüklüğünde, mevcudun 2 katı büyüklüğünde yeni bir teşkilâtlanmaya gitmiş; devleti küçültme iddiaları, bu büyük reform fırtınasının getirdiği rüzgârla, gerçekten, büyük bir teşkilât büyümesine, devlette yeni kafaların, yeni pozisyonların, yeni postların, yeni kadroların ve yeni masraf kapılarının açılmasına neden olmuştur. 616 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle alelacele getirilen ve her kademede atamaları yapılan bu düzenleme de maalesef, bugün, iptalle maluldür. Dolayısıyla, sosyal güvenlik kuruluşları, şu anda, yasal açıdan yeni bir düzenleme, bu dev yeni teşkilâtın yasal zeminine oturtulması ihtiyacıyla karşı karşıyadır. Sayın Bakan bunları da gündeme getirecektir önümüzdeki günlerde.

Bu büyüklüğü, yaratılan mevcut Sosyal Sigortalar Kurumu Genel Müdürlüğünden türetilen yeni kurumları, yeni genel müdürlükleri, yeni teşkilâtları, her anlamda, zaten zorluklar içinde yüzen bu sisteme ne getirdiğini değerlendirmek, ne kadar bir büyümeye, ne kadar büyük bir harcamaya neden olduğunu, devletin küçültülmesi iddialarının çok güncel olduğu bu dönemde dikkatle değerlendirmek hepimizin için bir görevdir. Bu tasarı vesilesiyle, önümüzdeki günlerde bunlara bir daha bakmak gerekir diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, tabiî, bu, teşkilât bazında büyüme yapılırken, bu büyük reformun -sözde büyük reformun- öngördüğü kayıtdışı istihdamı kayıt altına alma meselesinde nereye gelindiğini de sorgulamak, ikibuçuk yıllık bir dönemden sonra hepimiz için bir görevdir.

Evet, bugün, Türkiye'de 5 000 000'a yakın, kayıt dışında çalışan mevcuttur; 5 000 000'a yakın!.. Neredeyse, sadece sigortalı işçilerin, 4,2 milyonun yüzde 100'ünden fazla bir kitle kayıt dışında çalışmaktadır. Bu büyük reform, bu yönetsel reform, bu ilkeli reform burada çok önemli sonuçlar almalıydı. Eğer, alabilmişse, Sayın Bakanın, rakamlarıyla, başarılı sonuçlarıyla, bunu, Yüce Genel Kurula aktarması gerekir. Böyle bir adım atılmamıştır, atılamamıştır değerli arkadaşlarım. Ne yapılmıştır; denetim, sadece işe giriş bildirgelerinin denetiminden ibaret olmuştur. İşyerlerinin başına, sosyal güvenlik teşkilâtlarından gelenler, merkezden gelen denetçiler, jandarma, herkes, işyerlerini kuşatma altına almıştır. Bu kuşatma operasyonuyla beraber, değerli arkadaşlarım, tabiî ki, Sayın Bakan, bu sistemde oluşan büyük açığı kapatmanın çok kolay bir yolunu da kendisine göre tespit etmiş, sosyal güvenlik kapsamında bulunanlardan işveren nam ve hesabına alınmakta olan primleri ve yükümlülükleri olağanüstü ölçülerde artırmıştır. Doğrusu, buna reform demek mümkün değil. Bundan kolay ne var?! Alırsınız bir yetki Bakanlar Kurulundan; eğer, ödeyebilen varsa, istediğiniz kadar, bu prim oranlarını yükseltebilirsiniz.

Açıklar devam ediyor. Bütün bu iddialara rağmen, sosyal güvenlik kuruluşlarının 2002 yılı açığının 9 katrilyon düzeyinde olacağı hesaplanıyor. Sadece SSK'nın dört aylık açığı, hâlâ, 953 trilyon düzeyinde; yani, bu açığı kapattık, bu sorunu çözdük iddiaları gerçek anlamda açıkta kalıyor değerli arkadaşlarım.

Sayın Bakanın basına yansıyan iddialı değerlendirmelerine baktığımızda, biraz da işveren açısından konunun değerlendirilmesi ve istihdam üzerindeki etkilerinin değerlendirilmesi lazım. Türkiye'deki müteşebbisler, Türk ekonomisi, işsizlik belasına, işsizlik sıkıntısına çözüm de aramak zorundadır. Getirilen düzenleme, getirilen yükler, bir taraftaki açığı kapatıyor görünüyorsa da, özünde, işsizliğin, insanların, işverenlerin iş yaratmasını, başkalarına aş, iş, ekmek vermelerinin önündeki en önemli engel haline gelmiştir değerli arkadaşlarım. Burada, fevkalade yanlış bir yaklaşım vardır ve hem kayıtdışına kaçış hem istihdamın kayıtdışında kalması teşvik edilmiş hem de işverenler, müteşebbisler iş vermeme yönünde caydırılmış, teşvik edilmiştir.

Bakınız, her yerde konuşuluyor, birkaç noktaya ben de işaret etmek istiyorum. Bugünkü asgarî ücret, değerli arkadaşlarım, 222 000 000 lira. Bu asgarî ücret içinde vergi ve SSK payı olarak alınan rakam 126 000 000 lira. 222 000 000 liralık asgarî ücretin işverene maliyeti, yani, gerçek maliyeti, gerçekten, cebinden, kasasından ödeyenin maliyeti 290 000 000 lira; yani, bir çalışana, asgarî ücretliye 163 000 000 lira ücret ödemek için, işveren, kendisi, her şeyiyle, her kuruşuyla 290 000 000 lira ödemek zorunda değerli arkadaşlarım. 222 000 000 liradan 163 000 000 lirayı işçi ve arada kalan yüzde 56'lık kısmını kamu ve kamu içinde de başta, sosyal güvenlik kurumları alıyor. Bunun haklı, doğru, makul ve ekonomik açıdan geçerli olduğunu savunmak mümkün değil. Bu, âdeta, sistemin sonucu olarak oluşmuş sosyal güvenlik kuruluşlarındaki açıkların, böylesine ekonomik politika, istihdam politikaları yönünden yanlış olan ilkelerinin ısrarla uygulanması arzusundan kaynaklanmaktadır. İşverenin cebinden çıkan paranın yüzde 44'ü kamuya gitmektedir. Asgarî ücretlinin maliyeti 290 000 000 liradır. İşçiye, çalışana 163 000 000 lira vermek için, işverene bu kadar ağır bir yük getirilmesinin savunulabilir, doğru, haklı, makul hiçbir izahı yoktur değerli arkadaşlarım.

Az önce işaret ettim, bütün bunlarla ne olmuştur; Türkiye'de kentlerde yaşayan genç nüfusun  yüzde 35,6'sı işsizdir. Türkiye'de kriz nedeniyle, 2 000 000'a yakın insan işinden olmuştur ve 6,5 milyon işsizi olan bir ülkede, bir işveren, bir müteşebbis, bir kişiye daha iş vermesi nedeniyle, ekonomik açıdan olağanüstü ölçülerde cezalandırılmaktadır. Bu cezalandırmaya rağmen, sosyal güvenlik sistemindeki açıklar da var gücüyle devam etmektedir. Bu temel yanlıştan, reform adına uygulamaya konulan bu temel yanlıştan bir an önce geri adım atmak, işsizlik meselesinin önündeki bir engel olarak istihdam üzerindeki bu aşırı ve taşınamaz maliyetleri hızla gözden geçirmek ihtiyacındadır ekonomi yönetimi ve hükümet.

Değerli arkadaşlarım, kurum açıklarını kapatma konusunda gelinen noktaya işaret ettim. Bütün iddialara rağmen, hâlâ, 2002 yılında 9 katrilyonluk bir açık vardır. Bu açığı da, istihdam maliyetlerini olağanüstü ölçülerde artırarak kapatmak, maalesef, mümkün değildir.

Sayın Bakan, tabiî, bu arada, kurumun olağanüstü açıklarını kapatma konusunda, katrilyonluk -kendi ifadeleriyle- yolsuzluklarla da mücadele etmektedir veya katrilyonluk yolsuzluklar olduğuna işaret etmektedir. Herhalde, Türkiye'nin, bu güçlü, yeni sosyal güvenlik organizasyonu, yapısı -kendi ifadelerine göre- bu katrilyonluk yolsuzlukları ortaya çıkarma, sorumlularını ortaya koyma ve hesap sorma ve bu katrilyonları da sisteme kazandırma yönünde etkili olmalıdır diye beklemeliyiz; ama, Sayın Bakan sadece bunları telaffuz ediyor. Kurumlar biraz daha kimlik erozyonuna uğruyor. Eğer, bu katrilyonluk yolsuzluklar varsa sistemde, Sayın Bakan, tabiî, öncelikle bunları soruşturmak, ortaya koymak ve hak etmeden bu katrilyonları cebe indirenlerden de bunları geri alma yükümlülüğüyle, sorumluluğuyla da karşı karşıyadır.

Değerli arkadaşlarım, bugün, sosyal güvenlik sistemindeki bu ağır krizin, büyük açığın nedeni olarak erken emeklilik uygulaması gösterilmiş ve çok ağır polemiklere neden yapılmıştır. Bu reformun ana gerekçesi budur. Bir dönemdeki yirmi yirmibeş yıllık hizmet süreleriyle emeklilik uygulaması, çok ağır saldırılara neden olmuştur.

Şuna işaret edeyim ki, bugün, mütevazı Bağ-Kur aylığıyla pek çok aile işini kaybetmiş, işinden olmuş, çoluk çocuğunu ancak besleyebilmekte, ayakta tutabilmektedir. Bugün, ülkeyi batırdığını söylediğimiz millî gelire göre yüzde 2,5'lar düzeyindeki açıklar, birer emekli aylığı olmaktan çok, birer sosyal yardıma dönüşmüştür değerli arkadaşlarım. 150 000 000 liralık, (100 dolarlık) artık, yüzlerine vurmaktan çekinmediğimiz, mütevazı insanların sofrasının, beslenmesinin tek dayanağı olan 100 dolarlık emekli aylıkları daha fazla polemik konusu yapılmamalıdır.

Hükümet, her şeyde olduğu gibi, erken emeklilik meselesinde de ağır bir çelişki içindedir. Dünün teşvik edilmiş olan erken emekliliği, bugün, zorunlu erken emekliliğe dönüştürülmektedir. IMF'nin gösterdiği yolda, IMF'nin verdiği direktifler doğrultusunda yüzbinler için zorunlu tasfiye, zorunlu işten atma uygulaması, yine, bu reform programının bir parçası haline gelmiştir. Erken emekliliği sosyal güvenlik sisteminin en önemli sorunu ve baş derdi diye açıklamak durumunda olanlar, bugün, erken emekliliğin yolunu açmak ve insanları zorla erken emekli etmek için her türlü zorlamanın içindeler. Bu erken emeklilik meselesi -benim bürokrasiden hatırladığım kadarıyla- bu resen emeklilik uygulaması, korkarım ki, yakında, Yüce Meclisin gündemine gelecek. Devlete onurla hizmet etmiş insanlar, genç yaşta, kanun zoruyla, zorla sokağa atılacaklar, eğer, buna, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Yüce Meclis ışık tutarsa.

Değerli arkadaşlarım, yani, bütün gerekçeler, bütün reform çalışmalarının kendi içinde tutarlı olmaktan, sonuçları itibariyle tutarlı olmaktan, ilkeleri itibariyle tutarlı olmaktan çok uzak olduğuna işaret etmek için bunları sizlerle paylaşıyorum. Gerçekten, erken emeklilik, sosyal güvenlik sisteminin tek sorunu idiyse, bugün, neden erken emekliliği zorunlu erken emekliliğe dönüştürdüğümüzü tartışmak zorundayız. Eğer bunu tartışırsak, dünkü argümanlarımızın da geçerliliği konusunu yeniden değerlendirmeliyiz.

Değerli arkadaşlarım, bu tasarıyla ilgili iki noktada temennimi sizlerle paylaşarak sözlerime son vermek istiyorum. Birincisi şu: Bu tasarıyla getirilen mevsimlik işçilerin sağlık sigortası konusu çok ciddî bir soruna dönüşmüştür. Hepiniz, seçim çevrelerinizde, yakınlarınız arasında görüyorsunuz ki, insanlar, bir iki ay çalışarak, ancak, iş piyasasında imkân bulabiliyorlar; iki aylık çalışmayla, sağlık yardımından, sağlık sigortasından yararlanamıyorlar. Türkiye'de bu durumda olan yüzbinler var. Bu bir yıl içinde iki aylık çalışma süresini, belli gün sayısında çalışmış olmak kaydıyla, sosyal sigortalar sisteminde sağlık sigortasından yararlanacak hale getirmek, bir görev, sosyal bir vecibe haline gelmiştir değerli arkadaşlarım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim... Tamamlayın...

KEMAL KABATAŞ (Devamla) - Bu insanlar kim olursa olsun, zaten iş veremediğimiz, zaten iş bulamadığımız, herkesin iş kaybettiği bir ortamda, ancak iki ay çalışma imkânı bulabilen pek çok insanımızdan, pek çok ailemizden, sadece sigorta nedenleriyle değil, sosyal nedenlerle sağlık sigortasını esirgemememiz gerekir. Bu, hepimiz için bir sosyal görev, hepimiz için bir sosyal vecibedir. Tasarıda bu yönde yapılacak bir düzenlemeye tüm değerli arkadaşlarımdan katkı bekliyorum. Türkiye'de artık tam gün çalışmak bir imtiyaz; Türkiye'de insanlar ancak mevsimlik çalışabilir hale geldi; yüzbinlerce insanımız sadece iki ay ve daha altında çalışabilir durumda. Onların sosyal güvenliğine el uzatmak, onların sağlık sigortasından yararlanmasının önünü kesmek, bu sosyal güvenlik sistemindeki sorunları çözmeye yetmeyecektir.

Değerli arkadaşlarım, buradaki sorunu sizlerle paylaşıyorum; bu konuda Genel Kurulda mutlaka bir çözüm bulunmalı ve mevsimlik işçilerin, iki ay ve daha az çalışanların, sağlık sigortası sorunlarının çözümüne buradaki düzenlemeler -inşallah hayırlı olur- bir olumlu katkı olur, bir hayırlı iş olur diye düşünüyorum.

Her şeye rağmen, Sayın Bakanın ve değerli ekibinin intibak düzenlemelerinin Anayasa Mahkemesinde yeni bir iptale yol açmayacak yapıda, sağlıkta ve düzenli, savunulabilir bir yapıda olmasını temenni ediyor, hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kabataş.

Saadet Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili Sayın Ahmet Demircan; buyurun efendim. (SP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 20 dakika.

SP GRUBU ADINA AHMET DEMİRCAN (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 868 sıra sayılı yasa tasarısı hakkında Saadet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi, şahsım ve Grubum adına saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu yasa tasarısı 25.8.1999 tarihinde Meclisimizden büyük iddialarla geçirildi. Hatırlarsanız, ülkemiz o günlerde deprem felaketiyle boğuşuyordu. Deprem felaketiyle boğuştuğumuz günlerde "reform yasası" diye, bu yasa tasarısı, hiç kesintiye uğramadan, büyük iddialarla Meclisimizden geçirildi. Yapılan uyarılara kulak asılmadı ve yasa tasarısı, o günkü anamuhalefet partisi (Fazilet Partisi) tarafından Anayasa Mahkemesine götürüldü ve 23.2.2001 tarihinde yasa iptal edildi. Gerekçeli karar 23.11.2001 tarihinde yayımlandı ve altı ay süre verildi. Altı aylık sürenin dolması yarın; bu yasa tasarısının ise Genel Kurula ve komisyonlara gelişi, geçtiğimiz hafta perşembe günüydü. Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonuna geldi, görüşüldü; aynı gün Plan ve Bütçe Komisyonuna indi ve iki üç gün içinde de Genel Kurula geldi. Yasa tasarısı, o gün çıkarıldığı gibi, şimdi, yine, alelacele bir şekilde Genel Kurulda; milletimizin ve Genel Kurulun, Meclisin önünde.

Farkındaysanız, şu üç haftadır Meclisimiz peş peşe yasalar çıkarıyor. Bunlar, RTÜK, Şartla Salıverme ve şimdi de, bu, emeklilikle ilgili yasa. Bu üç yasanın ortak bir tarafı var. Ortak olan tarafı ne; üçü de ya Cumhurbaşkanı tarafından geri çevrilmiş veya Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilerek gönderilmiş. Peki, bu, niye böyle oluyor; bu dönemde, 21 inci Dönemde, 57 nci hükümet, yasama üzerinde, Yasama Meclisimiz üzerinde bir dayatma politikası uyguluyor; yasamaya zaman tanımıyor, konuları tartışma imkânı vermiyor, kamuoyu önünde konuların tartışılmasına imkân ve fırsat tanımıyor ve âdeta, alelacele, yangından mal kaçırır gibi, geceyarıları, burada, koalisyonu oluşturan ortaklar, üçü bir araya gelerek, birtakım yasaları, muhalefet partilerinin ellerinde gelen uyarıları yapmalarına rağmen, iktidar partileri, sahip oldukları yasayı savunmadan geçiriyorlar ve ondan sonra, yasalar, Anayasa Mahkemesinden ya da Cumhurbaşkanı tarafından geri çevriliyor.

Şimdi, bu tasarı, yasa olarak geçtiği gün -yani, 1999'un ağustos ayında- Türkiye'deki emeklilik yaşı yukarıya çekildi ve denildi ki, mevcut emeklilik yaşı Türkiye gerçeklerine uygun değil, aktuaryel dengeyi bozuyor, sosyal güvenlik kurumlarını çökertiyor. Yanlış hatırlamıyorsam, emeklilik yaşı 60-65 olarak belirlenmişti; o gün, ilk olarak önerisi buydu ilgili bakanlığın; daha sonradan, 58-60 olarak geçti; ama, şimdi, bir taraftan da bakıyoruz ki, hükümet, IMF dayatması olarak, gündeme resen emekliliği getirmiş. Bu, perhizle turşunun ilişkisi; yani, bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?!. Mademki, emeklilik yaşının düşük olması aktuaryel dengeyi bozdu, sosyal güvenlik kurumlarını sıkıntıya düşürdü; şimdi, niçin, onbinlerce kişiyi, resen, zorunlu olarak, yaşına bakmadan emekli ediyorsunuz?!

İkinci olarak değinmek istediğim konu ise, Türkiye'de, bugün mevcut olan sosyal güvenlik kurumlarındaki dağınıklık.

Bakın, değerli milletvekilleri, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı diye, sosyal güvenliğin tümünü kapsaması gereken, tümünü idare etmesi, yönetmesi gereken bakanlığın dışında, Sağlık Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, devlet bakanlıkları, sosyal güvenlikle ilgili hizmetler veriyorlar. Sağlık Bakanlığı, yeşil kartla ilgileniyor; Emekli Sandığı, Maliye Bakanlığına bağlı; bir sosyal güvenlik kurumu olan Emekli Sandığı Maliye Bakanlığında; Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonunu yöneten ise bir Devlet Bakanlığı. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımız ne yapıyor; hastane yönetiyor! Sosyal güvenliğin yanında, hastane yönetimiyle... Yani, Sağlık Bakanlığına bağlı olması gereken kurumların bir kısmı da Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımıza bağlı ve Bakanımız, sürekli, hastanelerde yaşanan sıkıntıları gündeme getiriyor. Sanki, o sıkıntıların yaşandığı dönemde, şu anda, siz Bakan değil misiniz?! Takip etmeniz gerekir ve bunları sonuçlandırmanız gerekir. Sürekli şikâyet etmenizi, halkımız anlayamıyor.

Değerli milletvekilleri, bu yasa tasarısı vesilesiyle, sosyal güvenlik kurumlarındaki bu dağınıklığın yanında, Türkiye'deki sosyal güvenlik anlayışına da değinmek istiyorum.

Sosyal güvenlik, temel bir insan hakkıdır, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 22 nci maddesinde ve Anayasamızda da ifadesi bulmuştur. Hatta, Anayasamız, devletimizin temel ilkeleri arasında, devletimizin sosyal devlet yapısını saymıştır. Her insan, insan onuruna yaraşır, sürdürülebilir bir hayat güvencesine sahip olmalıdır. Bu, insan hakkı olarak önümüzde duruyor.

Elbette, sosyal güvenliği, biz, sadece çalışanlar açısından veyahut sosyal güvenlik kurumu olan SSK, Bağ-Kur veyahut da Emekli Sandığı olarak görürsek, yanılırız. Sosyal güvenlik, ülke insanlarının tümünü ilgilendiren bir konudur. Sosyal güvenlik kurumlarıyla ilişkisi olmayan, çalışamayan, yani işi olmayan veyahut da çalıştığı halde geçimini temin edebilecek gelire sahip olmayan insanları da ilgilendirmelidir, onlarla ilgili sosyal güvenlik anlayışımız da olmalıdır.

Biz, sosyal güvenliği, sadece, sosyal güvenlik kurumlarının aktuaryel dengesi noktasından ele alırsak, yanılırız. O zaman, aktuaryel dengesini çözmeyle, sosyal güvenlik sorununu çözdüğümüzü zannederiz. İşte, bugün yapılanda olduğu gibi, yaşı yükseltiliriz, aktuaryel dengesini düzeltiriz. Yaşı yükseltirsiniz, bir yere gelirsiniz hiç emekli etmezsiniz, sosyal güvenlik kurumlarının aktuaryel dengesi de pozitif verir; ama, o zaman, sosyal devlet ilkeniz nerede kalır? Türkiye Cumhuriyeti, bir sosyal devlettir.

Aynı zamanda, bu aktuaryel dengenin bozukluğunu, iştirakçilerin sorumluluğuna atfedemezsiniz, tümüyle onlara yıkamazsınız. Bu kurumları yöneten yöneticilerin, yöneten zihniyetlerin, yöneten iktidarların hiç mi sorumluluğu yok?! Bu kurumların, acaba, birikmiş olan paraları, kurumlara ait olan mülkler doğru işletildi de, sadece emeklilikten doğan bir nedenle mi aktuaryel denge bozuldu?! Geriye dönüp bunun da araştırılması ve cevaplanması lazım. SSK'nın, Bağ-Kurun sahip olduğu mülkler, sahip olduğu paralar, acaba, nemalandırılırken, işletilirken bu konuda gereken özen gösterildi mi?

Şimdi, biz, burada, sadece sosyal güvenlik kurumlarının aktuaryel dengeleriyle, çalışanlarla ilgili kısımla bu konuyu sabitlememeliyiz; bu kısımda, bu bölümde kalmamalıyız. Çalışıp da geçinemeyen insanlar olduğu gibi, çalışıp da primini ödeyemeyen insanlar var! Bakın, bugün, Bağ-Kurlu olup da prim ödeyemeyen binlerce, onbinlerce insan yargı önünde, icralık. Az önce bölgemden gelen bir grup arkadaş -hukukçu kendileri- dışarıda şunu zikrettiler: Samsun'da sadece bir ilçede, Bafra İlçesinde 4 000 Bağ-Kur üyesi icralık durumda, dosyaları yargıda, mahkemede. Şimdi, durumu düşünebiliyor musunuz, biz, ne pozisyondayız sosyal güvenlik kurumunu, Bağ-Kuru işleten devlet olarak?! Adam kendisine iş üretmiş, bir dükkân açmış, geçimini temin etmek için gayret ediyor; devletten veya başkasından yardım istememe noktasında, biz "gel bakalım arkadaş, sen, şu kadar prim ödeyeceksin" demişiz. O adamın, belki, geliri, primi ödemeye yetmiyor. Şimdi, bu insanı, biz, çalışan veyahut da sosyal güvenlik kapsamındaki bir insan olarak değerlendirebilecek miyiz? Onu da sosyal güvenliğin teminatı altına alacak bir yapıya geçmemiz lazım. İşte, bütünüyle baktığımızda Türkiye'deki sosyal güvenlik yapısına, neresinden tutarsanız tutun, hangi yasal düzenlemeyi yaparsanız yapın, evvela, bu sosyal güvenlik doktrinimizi, sosyal güvenlik konseptimizi gözden geçirmek zorunda olduğumuzu görüyoruz; çünkü, bugüne kadar yapılan düzenlemeler meseleyi çözemedi. Büyük iddialarla ikibuçuk sene önce getirilen, reform iddiasıyla getirilen bu yasa da, bırakın meseleyi çözmeyi, meseleyi daha da ağır hale getirdi. O zaman, sormamız gereken bir sual var: Yanlış nerede ve ne yapmamız lazım? Yapılması gereken, bu meseleyi, üst seviyede ele almak zorundayız. Önce, anlayış, zihniyet noktasında, daha sonra sistem ve ondan sonra uygulama noktasında meseleyi ele almamız lazım.

Zihniyet noktasında meseleyi ele aldığımızda şununla karşı karşıya geliriz: Sosyal güvenlik bir haktır. Sosyal güvenlik bir ulufe değildir. Siz, insanlara, sosyal güvenliğini sağlama imkânı sunuyorsanız, bir ulufe vermiş olmuyorsunuz, insanların bir hakkını teslim ediyorsunuz; çünkü, insan yeryüzüne geldiğinde, yeryüzünde geçireceği süre için kendisine lazım olan şartları sağlanmış olarak buluyor: Yani, ortada hazır bir nimet faktörü var; işte, insan, emeğiyle bunu ürün haline getiriyor. Eğer, kendinden kaynaklanan veya dış şartlardan kaynaklanan üretememe durumuyla karşı karşıya ise, sosyal bir yaratık olarak insan, diğer insanların, yani, üretebilenler pay olarak almış oldukları miktardan bir kısmını diğerlerine bırakmak zorunluluğuyla karşı karşıyadır; ki, bu da, sosyal güvenliğin temelini oluşturur. Bu, bir haktır; bunu hak olarak algılamazsak, o zaman, sadece, sosyal güvenlik kurumlarına prim yatıran insanların sosyal güvenliğini konuşuruz, sosyal güvenlik kurumlarına prim yatıramayan, çalışamayan, üretemeyen insanların sosyal güvenliğinden bahsedemeyiz.

Sistem olarak ele almamız lazım meseleyi ayrıca, zihniyet noktasından öte. Sistem olarak meseleyi ele aldığımızda, o zaman, köklü bir çözüm üretmek zorundayız. Bugün yapılan, Türkiye'de, sosyal güvenlik kurumları, sadece üreten ve çalışan için sosyal güvenlik öneriyor; öbür taraftan, çalışmayan, üretemeyenler için sosyal güvenlik imkânı sağlamıyor.

Primli sistem önermişiz; o da, çalışabilen için olacak. Peki, çalışamayan için ne olacak; o zaman, bir sosyal güvenlik fonu oluşturmak zorundayız. Ülkede, üreten, geçinen, geçiminden fazla gelire sahip olanların gelirlerinden alınan bir sosyal güvenlik fonu oluşturulmalı ve bu fonu yönetecek, demokratik bir şekilde oluşturulmuş, Sosyal Güvenlik Bakanlığı dışında, ayrıca bir sosyal güvenlik kurulu oluşturulmalı. Bu kurulda, yürütme, yasama temsil edildiği gibi, toplumun bütün sınıfları demokratik bir şekilde temsil edilmeli ve bu kurum, Türkiye'deki, ülkemizdeki bütün muhtaç, yoksul, fakir, herkesi güncel bir şekilde takip etmelidir.

Bakın, bugün, Türkiye'de böyle bir kurum, böyle bir çalışma olmadığı için, yaşadığımız son ekonomik kriz nedeniyle, ne kadar insanımız aç kaldı, ne kadar insanımız geçinemiyor, ekmek bulamıyor; elimizde, bu hususta, çıkarılmış bir envanter ve bu konuyla ilgili yaptığımız sağlıklı bir çalışma da yok; ama, "Türkiye, Arjantin olmaz" deyip işin içinden çıkabiliyoruz; buna hakkımız yok.

Öbür taraftan, çalışan insanların sosyal güvenlikle ilgili meselelerine gelince: Böyle, dayatmacı, sosyalist bir yaklaşımla meseleye yaklaşmamalıyız; daha demokrat, insan haklarına daha yaraşır, daha açık bir şekilde mesele çözülebilmeli. Mesela, emeklilik yaşın şu olacak, bu olacak diye insanların önüne sınırlama getirmemeliyiz. İnsanlar, çalışan insanlar, prim ödedikleri sosyal sigorta kurumlarıyla serbestçe pazarlık yaparak emeklilik yaşlarını tespit edebilmeli, pazarlıkla belirleyebilmeli; ne kadar primi ne kadar süre ödersem, ne kadar parayla ne kadar emeklilik alabilirim; bunları açıkça, rahatlıkla yapabilmeli. Niçin, insanlara, biz, şu kadar yaş çalışacaksın, ondan sonra ancak emekli olursun diyoruz?! Bu, bence, daha insanî, insan haklarına daha uygun, daha da demokratik olmaz mı?!

Öbür taraftan, devletin, sosyal güvenlik kurumlarına katkısı, dünyada... Türkiye, primli sistemle yürütüyor işi; ama, devlet olarak, sosyal güvenlik kurumlarına katkıyı zorunlu olarak yapıyor. Mevcut sistemde, şu kadar yapacağım diye bir taahhüt altında değil. Benim önerdiğim, bizim önerdiğimiz sistemde ise, devletin böyle bir katkı konusu ortadan kalkıyor. Zaten ortada bir fon var. Bu fondan, geçinemeyen herkese, sağlık, eğitim ve de geçim için gerekli her türlü destek yapılacak. İster çalışsın ister çalışmasın, belli bir çizginin altına düşmüş olan herkese sosyal güvenlik yardımı yapılmalıdır. Bu sosyal güvenlik yardımı üç temel noktada yapılmalıdır; sağlık, eğitim ve geçim noktasında mutlaka yapılmalıdır. Diğerleri ise (emeklilik vesaire) kişilerin, kendi sosyal güvenlik kurumlarıyla yapacağı sözleşmeler çerçevesinde sürdüreceği bir konudur. Mesela, olaya şöyle bakalım: Bir emekli, bugün, Emekli Sandığıyla yapmış olduğunu farz ettiğimiz sözleşme gereği aldığı emekli maaşıyla geçinemiyorsa, ona da sosyal güvenlik kurumu devreye girip yardım etmeli; çalışan bir esnaf geçinemiyorsa, ona da sosyal güvenlik kurumu devreye girmeli, yardım etmeli; bir memur, eğer aldığı maaşla geçinemiyor veya çocuğunu okutamıyorsa, o kurum devreye girip onun eğitimini üstlenmeli. Yani, kısaca, burada, sosyal güvenlik kurumu, çalışan- çalışmayan herkes için devreye girebilmeli. Yani, bir çizginin altına düşen herkes için devreye girecek bir sosyal güvenlik anlayışı geliştirmek zorundayız. Eğer mevcut anlayışta, mevcut yapıyla devam edersek, bu Mecliste, daha, çok yasal düzenleme gündeme gelecektir, daha, çok yaşla oynanacaktır, primlerle oynanacaktır, bir şekilde kurumlar ihdas edilecektir. İşte, şimdi gelinen noktada, Sosyal Güvenlik Bakanlığımız kendi içerisinde kurumlar oluşturdu; ama, o kurumlar içerisinde bile sosyal dengeyi sağlayamadı.

Şimdi, bakıyoruz, Sosyal Güvenlik Bakanlığına bağlı kurumların kendi içerisinde ücret adaletsizliği var. Sosyal Güvenlik Bakanlığına bağlı olan kurumda çalışan insanlar bizi arıyorlar, böyle bir kanun tasarısı Meclise gelmişken, bu adaletsizliği, maruz kaldıkları, ücretteki farklılığı düzeltmemiz için önerge vermemizi istiyorlar. Halbuki, kendi bakanlıkları, bu konudaki düzenlemeler için gerekli teklifleri, öneriyi yapmalıydı.

Öbür taraftan, sosyal güvenlik kapsamı içerisinde bulunan emeklilerimiz maaşlarını alamıyor, kuyruklarda perişan bir vaziyette, maaş kuyruklarında hayatlarını kaybediyorlar. İşte, sosyal güvenlik anlayışımızın iflas ettiğinin apaçık görüntüsü buradadır.

Değerli milletvekilleri, sonuç olarak şunu söylüyorum: Türkiye, bugünkü sosyal güvenlik anlayışıyla bu meseleleri çözemez; anlayışını yeni baştan gözden geçirmeli, sosyal güvenlik konseptini ele almalı ve bu yeni baştan ele alacağı sosyal güvenlik konseptiyle gerçek manada reform yapmalı. Bu reformu, eğer, bu dönemde Türkiye gerçekleştiremezse, inşallah, önümüzdeki dönemde, Saadet iktidarında Türkiye görecek ve gerçekleştirecek.

Ben, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Demircan.

ANAP Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Emre Kocaoğlu; buyurun efendim.

Süreniz 20 dakika.

ANAP GRUBU ADINA A. EMRE KOCAOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; bildiğiniz gibi, kamuoyunda Sosyal Güvenlik Reformu Yasası olarak bilinen ve aynı zamanda işsizlik sigortasını da düzenleyen, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına bağlı sosyal güvenlik kurumları mevzuatının yanında Emekli Sandığı mevzuatında da önemli düzenlemeler getiren 4447 sayılı Kanun, 8 Eylül 1999 tarihli Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmişti.

Değerli arkadaşlarım, Kanunun yayımından önce, kadınlarda 20, erkeklerde ise 25 tam yıl prim ödemiş olmak kaydıyla, yaş şartı aranmaksızın emekli olmak kabildi. Ancak, sosyal güvenlik kurumlarının kamu finansmanı üzerindeki yükleri, eski düzenlemede, giderek süratle arttı; çünkü, başka hiçbir ülkede böyle bir düzenleme yoktu, bahsettiğimiz düzenleme, daha önceki yasadaki düzenleme, Türkiye'ye pek çok başka alanda da sıkıntılar getirmiş olan popülist anlayışın bir sonucu olarak dahil edilmişti ve doğal olarak, zaman içinde sıkıntılar ortaya çıktı. Dünyada mevcut sosyal sigorta sistemlerinde ortalama emekli yaşı 60-65 civarında iken ve gelişen şartlar neticesinde, bu yaşların bile yukarıya çekilmeye başlandığı, birçok ülkede gözlenmekte iken, Türkiye'de, eski kanunun getirdiği düzenin devam etmesi tabiî ki mümkün değildi, yeni bir düzenleme yapmak gereği ortaya çıkmıştı ve bu nedenle de, kanunun yürürlük tarihinden itibaren kapsama girenler için 58-60 yaş, emeklilik yaşı olarak belirlenmişti; ancak, sistem içerisinde olan, sigortalı, Bağ-Kura ya da Emekli Sandığına tabi çalışanlar açısından, emekliliğine 2 yıldan az kalanlar dışında kalmak şartıyla kademeli bir geçiş süreci de düzenlenmişti, sosyal taraflara danışarak ve o tarihte belli mutabakatlar sağlanarak.

Bu yasa, genel olarak son derece yararlı oldu. Yılların en büyük derdi olan, hatta batma noktasına gelmiş olan, emeklilik maaşlarını ödeyemeyecek bir hale gelmiş olan, hastaneleri neredeyse kapanmak noktasına gelmiş olan Sosyal Sigortalar Kurumu süratle düzeldi, ISO belgeleri alan hastaneleri oldu.

Yine, aynı yasayla beraber yürürlüğe giren işsizlik sigortası geçen ay fiilen uygulamaya konuldu. Türkiye'de, sosyal hayatta, siyaset hayatında, çalışma hayatında çok uzun yıllardan beri süregelen bir hayal olan işsizlik sigortası da nihayet gerçekleşmiş oldu; en azından, ilk adımları atılmış oldu.

Bu yasanın bu şekilde getirdiği genel faydalar itibariyle, 57 nci cumhuriyet hükümetine ve onun Çalışma Bakanı Sayın Yaşar Okuyan'a bu vesileyle huzurunuzda bir kere daha teşekkür etme fırsatını bulduğum için mutluyum.

Ancak, değerli arkadaşlarım, yaşlılık aylığından yararlanabilmek için getirilen yaş dilimleri arasındaki geçiş süreciyle ilgili düzenleme, Anayasa Mahkemesi tarafından, makul, adil ve ölçülü olmadığı gerekçesiyle iptal edildi. Konuyla ilgili gerekçeli karar 23 Kasım 2001 tarihinde Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girdi ve iptal hükmünün doğuracağı boşluk, kamu düzenini tehdit ve kamu yararını ihlal edebileceği için, iptal hükmünün altı ay sonra yürürlüğe girmesine karar verildi.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; halen, Anayasa Mahkemesince iptal edilmiş olan hükümler uygulanmakta olup, 24 Mayısa kadar emeklilik talebinde bulunanlar için, yine, bu hükümlerin -yani iptal edilmiş yasadaki haliyle hükümlerin- uygulanmasına devam edilmektedir. Hükümetimizce Genel Kurula getirilen şimdi görüştüğümüz tasarıyla da, Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçelerinin tamamını ortadan kaldıran yeni bir düzenleme yapılmaktadır. Gerek sigortalılık süreleri gerekse bulunulan yaşlar itibariyle iptal gerekçesini bertaraf edecek şekilde, her üç sosyal güvenlik kurumuna mensup olanlar açısından da, önceki düzenlemeyle kıyaslandığında, lehe bir düzenleme yapıldığı görülmektedir. Bu nedenle, milyonlarca vatandaşımızı ilgilendiren düzenlemeye ilişkin tasarının, 23 Mayıs gününden önce kanunlaşması, kurumlarda hizmetlerin kesintisiz olarak sürmesi, vatandaşlarımızın mağdur olmamaları ve hukukî bir boşluk ortaya çıkmaması bakımından son derece önemlidir.

Hukukun üstünlüğünün egemen olduğu ülkemizde, hukuk güvenliğinin de sağlanması, olmazsa olmaz bir koşuldur. Anayasanın 60 ıncı maddesinde düzenlenen sosyal güvenlik hakkı, çalışanların yarınını ve güvencesini sağlamak içindir. Yasalarda bulunan emeklilik yaşı, çalışanların, yarını, bu güvenlik içinde planlamalarına imkân vermektedir. Bizim görevimiz de, sosyal hukuk devleti olarak, bu güveni, vatandaşlarımızdan esirgememektir. Bu nedenle, bu tasarının bir an önce yasalaşmasında büyük fayda olduğu kanaatimi tekraren arz ediyor, Yüce Heyetinize saygılarımı sunuyorum.

Teşekkür ederim. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kocaoğlu.

Efendim, DSP Grubu adına, Sayın Masum Türker?.. Yok.

Gruplar adına başka söz talebi?.. Yok.

Şahsı adına, yine, Sayın Masum Türker?.. Yok.

Şahsı adına, Sayın Aslan Polat; buyurun. (SP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika Sayın Polat.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 868 sıra sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu Tasarısının tümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.

Anayasa Mahkemesinin iptalinin özünü, 506 sayılı Yasaya eklenen geçici 81 inci maddenin (b) bendinin iptali oluşturmaktadır. Anayasa Mahkemesince, bu maddede, özetle "sigortalılık süresi yönünden yapılan kademeler arasında adil olmayan geçişler yapılmıştır. Sigortalılık süresi 10 yıldan az olan kadın ile sigortalılık süresi 15 yıldan az olan erkek sigortalılar, kendi aralarında kademelendirme yapılmayarak, 1 günlük sigortalılık süresi olan kişiyle aynı yaş grubuna bağlı tutulmaktadır" denilmektedir.

Yine, Anayasa Mahkemesi "hukukun üstünlüğünün egemen olduğu bir devlette hukuk güvenliğinin sağlanması, hukuk devleti ilkesinin olmazsa olmaz koşuludur. Yaşlılık, gerçekleşmesi yönünden, diğer sosyal risklerden ayrı bir özelliğe sahiptir. Yasalarda, emeklilik yaşının kesin olması nedeniyle, sigortalı, yarınını bu güvenlik içinde planlamaktadır. Sosyal devlet, sosyal adaletin, refahın ve güvenliğin gerçekleşmesini sağlayan devlettir. Sosyal güvenlik kuruluşları, çalışanların geleceğine ilişkin güvenini sağlamak durumundadır. Bu sağlanamadığı takdirde, sosyal güvenlik kavramından da bahsedilemez. Bu nedenle, sosyal güvenlik sisteminde yapılan değişikliklerin, hukuk devletinde olması gereken, hukuk güvenliğini zedelemeyecek biçimde yapılması ve ölçülü olması zorunludur" diyerek, bu maddeyi iptal etmiştir.

Bunun üzerine, hükümet, getirdiği tasarıyla, kadın ve erkeklerde, sigortalılık süresi bakımından 8 kademede yapılan ve kadınlarda 10-17, erkeklerde 15-22 yaşları arasında olan kademe, kadınlarda 17 kademede 0-17 yaşları arası, erkeklerde 22 kademede 0-22 yaşları arasında kademelendirme yapılarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi onayına sunulmuştur. Böylece, eski tasarıda, 10 yılın altında sigortası olan tüm kadınlar 52 yaşında, 15 yılın altında sigortası olan tüm erkekler 56 yaşında emekli olacakken, tasarının yeni halinde, kadınlar 49-57, erkekler ise 50-59 yaşları arasında emekli olabileceklerdir. Yani, bu tasarı ile iptal edilen tasarı arasında;

a) Sigortalılık süresi 17-18 yıl arası olan kadınlar ile 22-23 yıl olan erkek sigortalılar açısından bir değişiklik olmamakta,

b) Sigortalılık süresi 7-17 yıl arasında olan kadınlarda 1 ile 3 yıl arasında, sigortalılık süresi 6-22 yıl arasında olan erkeklerde de 1 ile 6 yıl arasında, daha önce emekli olmaları sağlanmakta, yani, iyileştirme olmakta,

c) Sigortalılık süresi 7 yıldan az olan kadınlarda 1 ile 5 yıl arasında, sigortalılık süresi 6 yıldan az olan erkeklerde de 1 ile 3 yıl arasında, daha sonra emekli olma; yani, eski halden daha menfi bir durum meydana gelmektedir.

Anayasa Mahkemesinin, adil değil, sosyal hukuk devletine uygun değil diye iptal ettiği yasa, bu haliyle, sigortalılık süresi 6 yıldan az olan erkeklerde 3 yıl, 7 yıldan az olan kadınlarda ise erkeklerden 2 yıl daha fazla, 5 yıl fazla çalışarak emekli olma durumunu getirmektedir. Bu da, herhalde, kabinesinde tek bir bayan bakan dahi bulundurmayan bu hükümetin, kadın çalışanlara verdiği değerin bir ölçüsüdür. Tasarının bu maddesi Meclis Genel Kurulunda düzeltilmediği takdirde, Anayasa Mahkemesinden döneceğine kesin gözüyle bakmaktayız.

4447 sayılı Yasanın 24 üncü maddesi, Anayasa Mahkemesi "emeklilik aylıklarındaki artışın gösterge ve ek göstergelerdeki artışa göre hesaplanması esasından vazgeçilerek, aylığın, enflasyon oranındaki artışa göre hesaplanması kabul edilmiş; böylece, çalışan memurların maaş artışı ile emekli memurların maaş artışı arasında olduğu gibi, daha önce aynı görevlerde bulunan eski ve yeni emeklilerin maaşları arasında da büyük farklar meydana çıkmasına neden olacak bir sistem getirilmiştir. Bu durum, Anayasanın 10 uncu maddesindeki eşitlik ilkesini zedelemektedir. Eşitlik temeline dayanan adil bir hukuk düzeni kurmak, hukuk devletinin en önemli işlevlerinden biri olduğundan, hukuksal eşitlik sağlanmadan hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmeyeceği açıktır" diyerek iptal etmiştir. Bu iptal gerekçesini karşılamak için, Plan ve Bütçe Komisyonunda, tasarıya yeni çerçeve 2 nci madde ilave edilmiştir; fakat, bu ilavenin Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçelerini karşıladığı, bizce, hiç inandırıcı olmamıştır.

Bu tasarıda yapılan en önemli ve müspet değişiklik, Plan ve Bütçe Komisyonunda yapılan ve çerçeve 3 üncü maddenin (b) bendinin başında yer alan 8.9.1999 tarihinin 23.5.2002 şeklinde değiştirilmesi olmuştur. Bu değişiklikle, çalışanların emeklilik yaşlarında 2 yıl 9 ay -tasarıya göre- iyileştirme yapılmış, aslında, iyileştirmeden ziyade, mevcut durum yasallaştırılmıştır.

Plan ve Bütçe Komisyonunun bu toplu isteğine, hükümetin "tasarı bu haliyle yasalaşırsa dahi, emeklilik sisteminin finansman açıklarının 2003'te yüzde 2,79, 2005'te yüzde 2,63 olacağı, mevcut tasarıyla gelecek ilave yük 2005'te 1,2 milyar dolar, 2010'da 3,2 milyar dolar, 2020'de 6 milyar dolar, 2050'de ise 12 milyar dolar olacaktır; eğer, 23.5.2002 tarihini esas alırsak, 2005'te 0,8 milyar dolar, 2050'de 8 milyar dolar ilave yük gelecek; dolayısıyla, emeklilik sisteminin bu haliyle sisteme getireceği ilave toplam yük 2005'te 2 milyar dolar, 2050'de 20 milyar dolar olacaktır" ikazına rağmen; on gün sonrasını dahi göremeyip ülkeyi krizlere sürükleyen hükümetin, üç yıl, elli yıl gibi zaman dilimlerinde yaptığı hesaplara hükümete mensup arkadaşlar da inanmamışlar ve tasarının belki de tek müspet düzenlemesiyle, emeklilik düzenlemesine esas alınacak tarih 23.5.2002 olarak alınmıştır.

Plan ve Bütçe Komisyonunun hükümetin tahminlerine güvenmemesinin en önemli dayanakları, bu hükümetin bütçe tasarılarıdır. Örneğin, 15.5.2002 tarihli Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı yayınlarında da görüldüğü üzere, 1999 yılında SSK'ya Hazineden yapılan yardımlar 2 milyar 662 milyon dolar iken, 2000 yılında 687,8 milyon dolara düşmüş, 2001'de tekrar yükselerek 806 milyon dolar olmuş. 2002'de ise 927,2 milyon dolar olması planlanırken, dört aylık veriler 731,5 milyon dolar olmuş, dört aylık verilerin devamı halinde, yıl sonunda, Hazine yardımının -bu hızla devam etmesi halinde- 2 milyar 199,5 milyon dolar olacağı, tahminini yüzde 237 şaşacağı, dört aylık uygulamalardan görülmektedir.

Bağ-Kura yapılan Hazine yardımları ise, 1999'da 1 milyar 782,4 milyon dolar, 2000'de 1 milyar 679 milyon dolar, 2001'de 1 milyar 509,3 milyon dolar, 2002'de ise bütçe tahmini 966,2 milyon dolar iken, dört aylık uygulamalar 710,6 milyon dolar olmuştur. Aynı şekilde devamı halinde, 2 milyar 131,8 milyon dolar olacak ve hedef, yüzde 300 aşacaktır. Dolayısıyla, dört ay sonrasını yüzde 300 yanılmayla tahmin ettiği bir hafta önce yayımladıkları yayımlarda görülen bu hükümetin, elli yıl sonrasına ait tahminlerinin tutarsızlığı açıkça ortadadır. Yine, bu tahmin yanılmalarına göre, yıl sonundaki 7 katrilyon 410 trilyon TL'lik sosyal güvenlik açıklarının da bu oranlarda şaşacağı ve bütçe dengelerini altüst edeceği ortadadır.

SSK, bu açıkları kapatmak için, kayıtdışı işçi sorunlarıyla uğraşacağına, bu konuya eğileceğine, işin kolayına kaçarak, sürekli SSK prim miktarlarını artırmakta, bu da, kaçak işçi çalışımını özendirmektedir. Örneğin, Maliye Bakanlığı ve Hazine Müsteşarlığı yetkililerince, ülkemizdeki kaçak işçi sayısı 2 400 000 ile 4 000 000 arasında tahmin edilmektedir.

Bu hükümet döneminde reel ekonomi tehlike sinyalleri verdiği için, işgücü ve istihdam sonuçları sürekli azalmaktadır. Örneğin, 1997 yılında, önceki yıla oranla zorunlu sigortalı sayısında yüzde 9,5; 1998 yılında ise yüzde 13,6 oranında artış olmasına karşın, 1999 yılında yüzde 5,2; 2000 yılında ise yüzde 1,1 oranında düşüş olmuştur.

2000 yılında ekonomik göstergeler sanal olarak iyi gösterilmesine ve 4447 sayılı Kanunla alınan önlemlerin uygulamaya konulmasına karşın, sigortalı sayısının 1998 yılına oranla yüzde 6,6 düşüş göstermesi, sosyal güvenlik reformu adına yapılan düzenlemelerin, daha ilk yılda hedeflenenin aksine bir sonuç ortaya koyduğunun açık göstergesidir. Bu da gösteriyor ki, 2000 yılında ekonomi 1999'a göre yüzde 6,1 büyüdüyse, yeni işe başlatılan işçilerin önemli bir bölümü SSK'ya bildirilmediği gibi, önceki yıllarda belirtilen sigortalıların yüzde 6,6'sı da bildirilmeyerek, sigortasız çalıştırılmıştır.

Türk-İş'in belirttiği gibi, 2000 yılında işgücünde azalma olmasına rağmen, kayıtdışı çalışanların sayısı, asgarî yüzde 3 oranında artış göstererek, 3 638 000'i aşmıştır. Bu kayıtdışı çalışanlar kayıt altına alınsa ve asgarî ücretten vergi ve SSK primleri hesaplansa dahi, kurumun kazancının 2000 yılında (sosyal sigorta+işsizlik sigortası) 2 katrilyon 729 trilyon TL, vergi kazancının ise 328 trilyon TL olarak gerçekleşeceği Türk-İş tarafından bildirilmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Polat, lütfen, 1 dakika içerisinde toparlar mısınız...

ASLAN POLAT (Devamla) - Tamam.

BAŞKAN - Buyurun.

ASLAN POLAT (Devamla) - Bu da, SSK'nın açıklarını önemli ölçüde azaltacaktır; fakat, hükümet, bu gerçekçi tedbirleri alacağına, sanal tedbirlerle, sürekli SSK primlerini artırmaya çalışmaktadır; bu da geri tepmektedir. Burada SSK'nın 4447 sayılı Kanunla elde ettiği -bizce- en önemli başarısı, prim ödeme gün sayılarında elde ettiği artıştır.

1997'de 54 üncü Erbakan Hükümeti döneminde, yüzde 105,35 artışla 161,4 dolar olan asgarî ücret, 2001 yılı itibariyle, yüzde 33,15 artışla 123,6 dolar oldu. 1997'de yüzde 66,01 olan sendikalaşma oranı, Ocak 2002'de yüzde 58,04'e düştü. Yine, bu hükümetçe, 2001 yılı yaz aylarında çıkarılan bir kanunla 122 milyar TL faiz geliri elde edenlerden, hiç, ama hiç vergi alınmaz iken, 222 000 000 TL brüt asgarî ücretliden 58 437 000 TL vergi alınmıştır.

Yine de, her şeye rağmen, tasarının hayırlı olmasını diler; hepinize saygılar sunarım. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Polat.

Sayın Türker, grup adına konuşma imkânınız kalmadı; ama, şahsınız adına konuşabilirsiniz.

Buyurun efendim.

Süreniz 10 dakika. (DSP sıralarından alkışlar)

MASUM TÜRKER (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüştüğümüz kanun tasarısı, bundan, yaklaşık olarak üç yıl önce, büyük tartışmalarla, Türkiye'de sosyal güvenlik alanında gerçekleştirilmek istenen reformun, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiş bazı maddelerinde, yine, adil, makul ve belirli bir ölçüde düzenleme yapma amacıyla getirilmiş bir tasarıdır.

Özellikle kriz dönemlerinde, duygusal konuşmak, güzel sözler söylemek, her zaman kulağa hoş gelir; ama, bu kriz dönemlerine gelindiği noktaya bakıldığında, bunların tabanında, geçmişte yapılan hesapsız ödemeler, hesapsız kararlar, daima sonraki günleri; yani, bu günleri hazırlamıştır.

Değerli arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyetinde, özellikle her yıl burada görüştüğümüz bütçe kanununda yer alan kalemlerden birisi, transfer kalemleridir. Bu transfer kalemleri, aslında, bütün bütünlüğüyle birlikte ele alınıp ilerde tasfiye edilebilir hale getirilmediği sürece, Türkiye'de ekonomik anlamda atılacak adımların karşısında hep tehdit olarak gelir. Bu kalemlerden birisi, işte, bugün görüştüğümüz konularla ilgilidir, sosyal güvenlik alanında yapılan düzenlemeyle ilgilidir.

Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği bu maddelerle ilgili bugün bir düzenleme yapmazsak ne olur?.. Önce o soruyu kendi kendimize sorduğumuzda, 23 Mayıstan itibaren, kadınlar 58, erkekler 60 yaşında emekli olacaklardır.

SACİT GÜNBEY (Diyarbakır) - Niye beklediniz o kadar?!

MASUM TÜRKER (Devamla) - Şimdi bu konu da hemen tartışma konusu yapılabilir; bu kadar yaşlı emeklilik olabilir mi?.. Türkiye'nin bugünkü koşulları içinde, Avrupa ya da Batılı ülkeler normlarına baktığımız zaman, belirli bir yakınlaşma noktasındayız. Hatta, kimi Batılı ülkelerin altındaki bir yaş haddiyle de emekliliği düzenlemiş bulunuyoruz. Buna karşılık, gerek 21 inci Yüzyıldan ciddî bir şekilde beklenti olarak ele alınan yeni iş konuları, emeklilik yaşlarının da daima 60 yaş civarında olmasını gerektirdiği için... Örneğin, bugün Almanya'da 60 üstü olan yaş haddinde, 59 ya da 60 yaş civarında emekli olunması için çeşitli özendirici önlemler gelmektedir.

Biz, burada, bu yasayı ve buradaki düzenlemeleri kabul ederken, burada, hemen eleştirmek, belirli kişilere çok güzel sözcükler söylemek mümkün; ama, ben bu güzel sözcükler yerine, bir gerçeğin herkes tarafından bilinmesi için de altını çizmek istiyorum. Bugünkü koşullar içinde getirilen aktüarya hesaplarına göre, böylesi bir düzenleme yapmamıza rağmen, yirmi yıl sonra, yirmibeş yıl sonra, gerek dünya ekonomimizin yapısı gerekse bundan üç yıl önce bu Yüce Meclisin çatısı altında hep birlikte kabul ettiğimiz "cumhuriyetin 100 üncü yılındaki Türkiye nasıl olacak" noktasına bizi vardıran strateji gereği, belki de, o zaman, azaltma yönünde çalışmalar yapılacaktır; ama, o çalışmaların yapılmasında birinci faktör, ödeme yapabilme kabiliyeti getirebilen olgulardır.

Bu noktadan bakıldığı zaman, biraz daha, belirli bir ölçüde tutucu olma noktasında olan ve özellikle, hazine yönetiminde, geçmiş yılların biriktirdiği açıkları kapatma noktasında, hemen hemen, bizim 4447 sayılı Yasada kabul ettiğimiz kararların, ancak kademeler arası süreleri azaltmak üzere daraltarak bir öneri gelmişti hükümet tarafından.

Biraz evvel Sayın Polat'ın belirttiği gibi, Plan ve Bütçe Komisyonunda, buradaki daralmanın, özellikle, kanunun kabul edildiği 8.9.1999 tarihi itibariyle değil, 23.5.2002 tarihi itibariyle, yani, Anayasanın iptal kararının yürürlüğe gireceği tarihten itibaren olması yönünde bir düzenleme yapılmıştır.

Bu düzenleme yeterli midir; bakıldığı zaman, kuşkusuz, bugünkü koşullar içerisinde yeterli olduğunu söylemek mümkün değildir; ama, yine de, bazı düzenlemelerin, bazı kademelemelerin bu konuda olumlu bir şekilde yapıldığını görmekteyiz; bir ölçüde, Sosyal Sigortalar, Bağ-Kur ve özellikle Emekli Sandığı noktasında düzenlemeler yapılmış olduğunu görmekteyiz.

Değerli arkadaşlar, Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kurdaki bu düzenlemeye rağmen, hepimizin bildiği gibi, yıllardır -1950'li yıllardan beri- üzerinde konsensüs sağlanmış olan asgarî ödeme günlerinin, kanunun çıktığı günde, çalışanlar için, yaklaşık olarak korunduğunu biliyoruz; ama, bu sürelerin, bundan sonrası için bu şekilde dar tutulması noktasında, ciddî bir şekilde, yine, bu açıkların kapatılmayacağı açıktır. Bu nedenle, Sosyal Sigortalar Kanunu, Bağ-Kur, tarım işçileri ve Emekli Sandığında yapılan bu düzenlemelerin bir boşluğu doldurduğunu düşünüyoruz.

Değerli arkadaşlar, geçici maddede ise, bizim gündemimizde yer alan; ama, Meclisin gündemi açısından, temel yasa olması noktasında anlaşma yapılamadığı için bugüne kadar görüşülemeyen Bağ-Kur, İş-Kur ve Sosyal Sigortalar Kurumunun teşkilâtlandırılmasıyla ilgili doğan boşluğun -en azından, bu yasalar çıkana kadar- giderilmesi yönünde bir düzenleme yapılmıştır. Bu düzenlemedeki ilgili maddeyle, özellikle, Bağ-Kur, Sosyal Sigortalar Kurumu ve İş-Kurda çalışan kesimlerin örgütlenme modelleri ve buradaki yetki-sorumluluk noktaları şimdilik korunmuş bulunmaktadır. Belki de Parlamento olarak önümüzdeki günlerde bize düşen görev, hep birlikte anlaşıp, uzlaşarak bu kanunların temel yasa şeklinde tartışılmasını sağlayabilmek ve böylesine önemli bir boşluğu gidermektir.

Değerli arkadaşlar, sosyal güvenlik müesseseleri, Türkiye'de devletin de önemli bir faktör olarak önemini ortaya çıkarır. Bu kürsülerde birçok arkadaşımız, özellikle, Arjantin'de yaşanan olaylardan sonra neden Türkiye Arjantin olmadı diye sormadılar; ama, hep işte "yakında Arjantin olacakmış" diye herkes her ortamda bunu dile getirip, belirli bir noktada öne koymaya çalıştı. Hatta, kimi iş âleminde her gün hükümeti, aktivitelerini, hatta, Parlamentoyu -iktidar ve muhalefet ayrımı yapmaksızın- milletvekillerini tenkit edenlerin kendileri, bu dönemde istihdam noktasında ciddî bir şekilde yükümlülüklerinden kaçınma noktasında kalmalarına rağmen, devlet, hem emeklilerine hem çalışanlarına ücretlerini düzenli bir şekilde sürekli olarak ödemeye devam etmiştir. Devletin ödemeye devam ettiği bu ücretler, Türkiye'de, aslında, transfer olarak kaynak dağılımında ciddî bir şekilde rol oynamıştır.

Değerli arkadaşlar, Sosyal Sigortalar ve Bağ-Kur açısından, özellikle, eşelmobil olarak kabul edebileceğimiz ve her yıl bir evvelki yılın enflasyonuna göre yapılan düzenlemelerdeki -bugün kabul edeceğimiz yasada- önemli bir sorunu da çözmüş oluyoruz. Hepimizin bildiği gibi, ücret ödemeleri, 19, 21, 23 ve 25 gibi tarihlerde yapılmakta ve bu ücret ödemelerinde, bir evvelki ayla ciddî bir mukayese yapılmaksızın ücret farkları ödenemediği için, emekliler tarafından buna itiraz edilmekteydi. Geçtiğimiz günlerde ve bugün yaptığımız düzenlemelerden sonra, artık, burada da, bir karmaşaya ciddî bir şekilde son verilmiş olunacaktır.

Değerli arkadaşlar, sosyal güvenlik konusunda asgarî müşterekte buluştuğumuz bu yasanın, Anayasa Mahkemesinin iptali dolayısıyla ortaya çıkan boşluğu, önemli bir ölçüde dolduracağına inanıyorum.

Bu yasanın, ülkemize hayırlı olmasını dileğiyle, Yüce Heyetinize saygılarımı sunuyorum. (DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Türker.

Söz istediniz değil mi Sayın Bakan?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Yalova) - Evet.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

Süreniz 20 dakika Sayın Bakan.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Yalova) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; sözlerime başlamadan önce, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı, hepimizce malum olduğu üzere, kademeli geçişte yeni bir düzenleme yapılmasıyla ilgilidir.

Bildiğiniz gibi, Anayasa Mahkememiz, Sosyal Güvenlik Yasasının sadece kademeli geçiş bölümlerini iptal etmiş ve belli bir süre içerisinde de bunun yeniden düzenlenmesini uygun görmüştü.

Biraz önce, burada, bu tasarıyla ilgili olarak çeşitli konularda görüş belirten değerli arkadaşlarımıza katkı sağlamak amacıyla, birkaç hususu sizlerle paylaşmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, sosyal güvenlik kuruluşları, maalesef, yıllar öncesinde, aktuaryel dengesinin bozulması sonucunda, inanılmaz boyutlara varan açıklarla karşı karşıya gelmiştir. Bugün, içinde bulunduğumuz 2002 yılında, bütçede sosyal güvenlik kuruluşlarının öngörülen açığı 7,9 katrilyondur. Bütün Türkiye'de yatırımlara ayrılan payın sadece 5,7 katrilyon olduğunu düşünürsek, ortadaki rakamın, sosyal güvenlikteki açığın hangi boyutlarda olduğunu daha iyi değerlendirme imkânına sahip olabiliriz.

Bugün, geldiğimiz nokta itibariyle, böyle bir düzenlemenin fevkalade gecikmiş olarak yapılması zaruretiyle karşı karşıyaydık. Nitekim, 1999 yılında çıkarılan yasayla, hiç olmazsa bir bölümü itibariyle, bu aktuaryel dengenin yerine oturmasını teminen bir düzenleme gerçekleştirildi; bununla, belli bir süre içerisinde, mevcut çalışanlar açısından bir kademeli geçiş öngörülmüştü. Şimdi, Anayasa Mahkemesinin eşitlik ilkesine aykırılık iddiasıyla görüşüp karara bağladığı bu konuda, biz, Anayasa Mahkemesinin bozma gerekçesini dikkate alacak tarzda bir düzenlemeyle, kanun tasarısını huzurunuza getirdik. Ümit ediyorum ki, bugün, değerli katkılarınızla bu tasarı kanunlaşmış olacaktır.

Değerli arkadaşlarım, burada konuşan çok değerli arkadaşlarımızın, sosyal güvenlik sistemimizle, SSK ve Bağ-Kurla ilgili bazı değerlendirmeleri oldu, bugün, sosyal güvenlik sisteminin, yapılan bu kanunî düzenlemeye rağmen açıklarının kapatılmadığı ifade edildi; bu doğrudur; çünkü, sosyal güvenlik sisteminin açıklarının kapatılması bir yılda, iki yılda, beş yılda söz konusu zaten değildi. Meclis zabıtlarını tetkik ederseniz, benim, burada, üç yıl önceki müzakerelerde sizlere arz ettiğim hedef, yasanın bütünü itibariyle uygulanması halinde dahi başabaş gelmesinin ancak 2050 yılında mümkün olabileceğiydi.

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Hangimizin ömrü yetecek?!

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Devamla) - Dolayısıyla, bu yasanın çıkması itibariyle, sosyal güvenlik sisteminin açıklarının birkaç sene içerisinde başabaş hale gelmesi zaten beklenmiyor; ancak, yapılan değişiklikle, alınan tedbirlerle, belli bir periyot içerisinde düzelme amaçlanmıştır.

Bir örnek olarak arz edeyim: 1999 yılında, Sosyal Sigortalar Kurumunun, açıklarını kapatmak için Hazineden sağladığı finans miktarı -dolar olarak ifade etmek istiyorum- 2 666 000 000 dolardı. Çıkardığımız 4447 sayılı Yasanın tesiri ve alınan diğer idarî birtakım tedbirlerin sonucunda, 2000 yılında SSK'nın Hazineden sağladığı finans desteği sadece 665 000 000 dolarda kaldı; bir yıl içerisinde, Hazineden sağlanan finans desteğinde 2 milyar dolar bir azalma gündeme geldi. Geçen sene -2001 yılında- 1999 yılıyla mukayese ettiğimizde, SSK'nın Hazineden sağladığı finans desteğinde yaklaşık 1,9 milyar dolarlık bir azalma meydana gelmiştir. Dolayısıyla, bu yasanın ve diğer aldığımız idarî tedbirlerin -prim tahsilatının takibini de dahil ettiğimizde- iki yıl içerisindeki tesiri, 3,9 milyar dolar SSK'nın Hazineden daha az bir finans desteği alması gibi bir gerçeği önümüze koymuştur. Yine, bu iki yıllık süre içerisinde, Bağ-Kurun da Hazineden sağladığı finans desteğinde yaklaşık 500 000 000  dolarlık bir azalma söz konusu olabilmiştir.

Burada en önemli yönlerden bir tanesi prim tahsilatındaki sıkıntılar ve güçlüklerdir. Özellikle, Bağ-Kurda, âdeta, prim ödememe gelenek haline gelmiştir. Bugünkü tarih itibariyle arz ediyorum: Bağ-Kurda, hiç prim borcu olmayanların yüzdesi sadece 15'tir, yüzde 15'tir; yüzde 35'i, yirmi sene Bağ-Kurlu olmasına rağmen, ömründe bir ay bile prim ödememiştir. Buna karşılık, geri kalan yüzde 50'lik bölüm, son on yıl içerisinde bir ay prim ödemiş olanları bile, biz, 3 üncü kategoride tasnif ettik. Şimdi, böylesine, "prim ödememe" esasa dönüşmüş olan bir Bağ-Kurla karşı karşıyayız ve maalesef, geçen sene, 2001 yılında, Bağ-Kurun 3,3 katrilyon giderine karşılık, toplanabilen prim ancak 1,3 katrilyon olmuştur.

Şimdi, bu gerçekleri şunun için arz ediyorum: Haklı olarak, tabiî ki, burada konuşan değerli arkadaşlarımızın, hizmetlerin daha iyi olabilmesi yönünde talepleri var; ama, bu taleplerin yerine getirilmesinde de en önemli unsur, zamanında prim tahsilatının gerçekleşmesidir. Burada, SSK'da da Bağ-Kurda da, bu noktada çok zorlanıldığını, sizlerin bilgilerine arz etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bir arkadaşımız, SSK primlerinin olağanüstü bir şekilde artırılması konusunu, Bakanlık olarak bize bağladı. Zannediyorum, arkadaşımız da hak verecektir; bunun benimle ilgili tarafı yok. Yine, 4447 sayılı Yasa gereğince -SSK'daki primler- her yıl 1 Nisan tarihi itibariyle, bir önceki yılın enflasyon oranı artı büyüme hızı toplamı olarak, otomatik olarak yansır. Biz, bu seneyle ilgili olmak kaydıyla, bir kanun buraya getirdik ve geçirdik ve bu kanunla, Bakanlar Kuruluna bu yılla ilgili olarak bir yetki verildi. Nitekim, Bakanlar Kurulumuz, bu yetkiyi kullanmak suretiyle, bu yılki, SSK ve Bağ-Kurun prim oranlarını iki kademeli olmak üzere -birinci kademesinde yüzde 33, ikinci kademesinde yüzde 17 olmak üzere- kümülatif yüzde 56'ya getirecek şekilde bir uygulama kararı aldı. Sadece bu kararın uygulanmasında bile 380 trilyonluk bir kaynağa ihtiyacın olduğunu da, yine, bilgilerinize arz etmek istiyorum.

Bugün, maalesef, hiç, primlerde bir artış olmadığını düşünebilsek, mevcut öngörülen açığa ilave 2,2 katrilyonluk bir açıkla, bir kaynak ihtiyacıyla karşı karşıya kalabileceğimizi de biliyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bir değerli arkadaşımız, özellikle SSK'da katrilyonluk soygundan bahsedildiğini ve bunların soruşturmalarının yapılmasını ifade etti.

Doğrudur; arkadaşlarınızın duyarlılığına teşekkür ediyorum. Evet, maalesef, sadece SSK'da değil, aslında çeşitli kamu kuruluşlarında bu tarzda yolsuzluk ve usulsüzlüklerin had safhaya geldiğini biliyoruz. Sosyal Sigortalar Kurumu dahil, Bakanlığıma bağlı Bağ-Kur, Türkiye İş Kurumu ve merkez teşkilâtında, yaklaşık üç yıla yakın bir süre içerisinde 3 510 inceleme ve soruşturma açılmıştır. Bunlardan 1 002 dosya adliyeye intikal ettirilmiştir; bunların içinden 968 kamu davası açılmış, 1 367 kamu görevlisi çeşitli idarî cezalar almıştır; maaştan kesme, kademe ilerlemesini durdurma, vesaire... 1 923 kişi, açılan bu davalarda sanık olarak yargılanmaktadır; 118 kişi tutuklanmıştır, 80 kamu görevlisi -ki, bunların içerisinde yönetim kurulu üyesi, genel müdür yardımcısı, daire başkanı, il müdürü gibi sıfatları olanlar da dahil- meslekten menedilmişlerdir, memuriyetten çıkarılmışlardır; 57 kişi hakkında da mahkûmiyet kararı verilmiştir. Geri kalanların davaları devam etmektedir. Burada, maalesef, ciddî sıkıntılarımız var ve devam etmektedir.

Erken emeklilikte bir çelişki olduğu ifade edilmiştir. Burada, bir taraftan emeklilik yaşının yükseltilmesi, öbür taraftan da kamuda çalışanların emekliye sevk edilmeleri, bir çelişki gibi değerlendirilebilir; ancak, kademeli geçişte baktığımızda, mevcut, şu andaki kademeli geçişte ve bizim yeni getirdiğimizde, ortadaki gerçek, bunun tersidir; çünkü, mevcut şartlar içerisinde, belli yaşlara gelenler, ister kamuda çalışanlar olsun ister özelde çalışanlar olsun, emeklilik haklarını zaten elde etmişlerdir. Bu kademeli geçiş sistemi içerisinde, bu husus, zaten kendi yerini almıştır. Ben, daha fazla vaktinizi almak istemiyorum.

Burada katkı sağlayan arkadaşlarımızın hepsine çok teşekkür ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (ANAP, DSP, MHP, AK Parti ve SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Efendim "son söz milletvekilinindir" ilkesi gereği, şahsı adına, Sayın Yakup Budak; buyurun. (SP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika Sayın Budak.

YAKUP BUDAK (Adana) - Sayın Başkan, değerli üyeler; sözlerime başlarken, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün, burada, sosyal güvenlik teşkilâtımızı, sosyal güvenlik sistemimizi ilgilendiren ve Anayasa Mahkemesinden dönen bir kanun tasarısı üzerinde tekrar konuşuyoruz.

Üç yıl önce, dört yıl önce, bu kanun tasarısı konuşulurken, yaptığımız eleştirilerin harfiyen yerinde kaldığını, artarak devam ettiğini, üzülerek görüyoruz. O zaman bu yasayı savunan arkadaşlarımız "büyük bir reform yapıyoruz" diyorlardı. Hatta, Sayın Bakan "ilk defa, ben, sosyal güvenlik sisteminde 'kral çıplak' kelimesini kullanma cesaretini gösteriyorum" diyordu. Sayın Bakanı da kutluyorum; ama, dört yıldır "kral çıplak" kelimesinin üzerine ne koydunuz; kralı giydirebildiniz mi, vatandaşı giydirebildiniz mi; onu sormak istiyorum? (SP sıralarından alkışlar)

Fakat, gelinen noktada, görüyoruz ki, sosyal güvenlik sistemimizde, olanca kurcalamaya rağmen, olanca değiştirmelere rağmen, haksızlığa, hukuksuzluğa rağmen, netice itibariyle, altı ay gittik, uz gittik; ama, bir arpa boyu yol gidemedik, bunun göstergesidir; Sayın Bakanın biraz önceki konuşması da, bunun bir ifadesidir, bir itirafıdır diye düşünüyorum.

Eğer, bu bir reformsa ve Türkiye'nin sosyal güvenlik sisteminin aktuaryel dengelerini kurtaracaksa; eğer, getirilen düzenlemeler dört yılda bunu gerçekleştirememişse, bu yasayı o gün savunanlar, acaba, bugün, hangi yüzle, bu değişiklik teklifiyle huzurumuza gelmektedir, Meclisin huzuruna gelmektedirler?! O günkü yapılan konuşmaları, üst perdeden yapılan çıkışları, arkadaşlarımızın, özellikle hafızalarını tazelemek bakımından hatırlamalarını diliyorum.

Şimdi, tabiî ki, sosyal güvenlik, bir ülkenin en büyük sorunudur ve maalesef, bu hükümetin uygulamış olduğu ekonomik politikalar neticesinde Türkiye, gelir adaletsizliği ve gelir dağılımındaki bozukluk bakımından dünyanın beş ülkesi içerisine girme başarısını göstermiştir. Şimdi, sosyal güvenlik sistemi ele alınırken, gelir dağılımındaki adaletsizliği giderici yönünün de üzerinde durulması gerekir. Sosyal güvenliği ele alan insanlar, sanki bir şirket yönetiyorlarmış gibi, kâr ve zarar hesabı yapacak olurlarsa, sosyal patlamaları ve sosyal huzursuzlukları ortadan kaldırma noktasında da hiçbir şey yapamazlar. Onun için, sosyal güvenlik, bir şirket yönetimi değildir; sosyal güvenlik, halkın huzurunu sağlayacak, içbarışı koruyacak ve muhakkak suretle de çalışma hayatına katkı sağlayacak düzenlemelerin yapılmasıyla mümkündür. Maalesef, hükümeti ve ilgili bakanlığı bu noktadan oldukça uzak bir noktada görüyoruz.

Getirilen yasayla, emeklimiz perişan edilmiştir. Biraz önce konuşan bir arkadaşımız "böyle kriz dönemlerinde, özellikle birtakım cümlelerin kullanılması kulağa hoş gelebilir; ama, krizin içerisinden geçtiğimizi de düşünmemiz gerekir" dediler. Zaten, bu ülkede, krizin içerisinden geçtiğimizi bilmeyen kimse yok; ama, farkında olmayan tek kurum bu hükümettir, bu hükümetin uygulamalarıdır; çünkü, getirilen yasalar, maalesef, bu krizi çözmeye değil, derinleştirmeye matuf görünüm arz etmektedir.

Bu yasa tasarısı hazırlanırken de, ilgili taraflarla, emeklilerle, sendikalarla gerekli diyalog kurulmamıştır; göstermelik birtakım toplantılardan sonra, maalesef, Bakanlık, yine bildiğini yapmıştır. Birtakım düzenlemeler yapılmasına rağmen, yine, geçişler, Anayasa Mahkemesinin gönderme gerekçesindekileri karşılayacak oranda olmayıp, sert geçişler vardır. Bu sert geçişlerin de zaman içerisinde muhakkak surette düzenlenmesi gerekir. Sayın Bakanımız, biraz önce ifade buyurdular "bir çelişki yoktur" dediler. Bu hükümetin getirmiş olduğu bu yasa tasarısıyla, 58-60 yaş yasa tasarısı ile 50 yaşında olan memurların, işçilerin, kamu görevlilerinin resen emekliye sevk edilmesi noktasında yapılan çalışmalar, kelimenin tam anlamıyla, bir çelişkidir. Niye; siz, bir taraftan protokoller imzalayıp "ekim ayında şu kadar, kasım ayında bu kadar kamu görevlisini emekliye sevk edeceğiz ve dolayısıyla, 50 yaşını doldurmuş olanların hizmet sürelerine bakmaksızın bunu gerçekleştireceğiz" diyeceksiniz; arkasından da, tekrar, getirdiğiniz yasa tasarısıyla 58-60 yaş üzerinde ısrar edeceksiniz. Bu çelişki değilse, Sayın Bakana sormak gerekir; acaba ne çelişkidir?! Dolayısıyla, bu yasanın hazırlanmasında çelişkili düşünceler etkin olduğu gibi, bu getirilen yasa tasarısı da, çelişkileri en üst noktaya getirmektedir.

Şimdi, bu emekli edilecek olan kamu görevlileriyle ilgili -işçi olsun, memur olsun- protokole göre "verimlilik esası geçerli olacak" diyorsunuz. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde, memurların, işçilerin -kamu görevlilerinin- çalışması noktasında "verimlilik" diye bir kavram var mıdır; bu, gerçekleştirilmiş midir; bunun kriterleri ortaya konulmuş mudur? Çalışan memurların veya kamuda çalışan işçilerin verimliliğini ölçecek bir sistem getirilmiş midir? Şimdi, onbeş yıl çalışmış, yirmi yıl çalışmış, otuz yıl çalışmış olan insanların "siz, verimli değilsiniz" diye işlerine resen son vermek, insaf ölçüleriyle ve hukukla nasıl bağdaşır?! Adam yirmi sene çalışmış, maaş vermişsiniz; en son, resen emekliye sevk edeceksiniz  "verimli bulmadığım için emekli ediyorum" diyorsunuz. Bunun mantığını anlamak mümkün değildir; çünkü, verimlilikle ilgili kriterler ortaya konmamıştır, herhangi bir çalışma yapılmamıştır, verimlilik performansıyla ilgili, Bakanlığın, hükümetin ve ilgili kurumların elinde herhangi bir değerlendirme yoktur. Bu değerlendirmeyi yapmadan, hangi hakla, hangi hukuk mantığıyla, insanlara "verimli değilsiniz" diyeceksiniz, memuriyetine veya işçiliğine son vereceksiniz?! Bunu anlamak mümkün olmadığı gibi, kabul etmek de mümkün değildir. Hiç değilse "biz, hükümet olarak yetkimizi kullanıyoruz, devlet olarak gücümüzü kullanıyoruz, işiniz bitti, paydos" deyin, mesele bitsin; bu, daha hukukî olur; yoksa "verimlilik esasını getirdik, onun için de, işinize son veriyoruz" demek, yıllarca bu memlekete, bu ülkeye, bu devlete hizmet etmiş olan insanlara hakaret anlamını taşır ve aynı zamanda da çalışanlar arasında birtakım sosyal huzursuzluklara da sebebiyet verir.

Sayın Başkan, eğer müsaade ederseniz, bir konuya daha temas etmek istiyorum: Bu 4447 sayılı Yasayı çıkarırken "efendim, bundan sonra, sosyal güvenlik kurumlarımıza, Hazineden, bütçeden kaynak aktarımı son bulacak, kendi yağıyla kavrulacak" deniliyordu; maalesef, geçirilen süre içerisinde, sosyal güvenlik kurumlarımız -Sayın Bakanın biraz önce de ifade buyurdukları gibi- kendi yağıyla kavrulamadıkları gibi, birtakım sıkıntılarla karşı karşıya kalmışlardır. Bugün, ilgili kurumlar prim toplayamamaktadırlar; vergilerde azalma olduğu gibi, prim toplamada da çok ciddî gerilemeler meydana gelmiştir. Bunun da temel nedeni, vergi oranlarını ne kadar çok artırırsak o kadar çok vergi toplarız; prim oranlarını ne kadar yükseltirsek, sosyal güvenlik sisteminin gelirini o kadar artırırız mantığıdır. Bugünkü sistem kayıtdışına geçişi teşvik etmektedir. Siz, eğer primleri bu kadar yükseltirseniz, vergi oranlarını bu kadar yükseltirseniz vergi alacak mükellef de bulamazsınız, işçisinin primini ödeyecek mükellef de bulamazsınız; niye; sistem âdeta çalışanların, işyerlerinin canına okumakta ve insanları sistemin dışına itmektedir, hatta işçiler bile "ben sigorta hakkımdan vazgeçiyorum yeter ki bana bir ekmek parası ver" diye işverenlerin kapısında sıraya girmişlerdir, iş bulamamaktadırlar. Böyle bir ortamda prim oranlarının artırılması, sosyal güvenlik sistemimizin lehine değil aleyhinedir, en fazla da çalışanların aleyhinedir.

İşte, tablolar ortadadır. Bugün, sosyal güvenlik sistemimizde 7 katrilyonluk bir açık vardır. 2001 yılında Emekli Sandığının ilk üç ayındaki açığı, bütçeden yapılan aktarım 690 trilyondu; 2002 yılında ne kadar olmuştur; 1 katrilyon 365 trilyon lira aktarma yapılmıştır Emekli Sandığına. Bağ-Kurda da 2001 yılının ilk üç ayında 503 trilyon aktarma yapılmışken, 2002 yılında 713 trilyon aktarma yapılmıştır. SSK'da 2001 yılında 80 trilyonluk ilk üç ayda aktarma yapılmışken bütçeden, 2002 yılının ilk üç ayında 710 trilyon lira bütçeden aktarma yapılmıştır.

Bütün bu rakamlar ortaya çıkarırken, Sayın Bakan "ne yapalım sistem böyledir" diyor. Ama bütçeden bir aktarma daha yapılıyor, 2001'de faize 4,8 katrilyon -yaklaşık 5 katrilyon- ayrılmıştı, 2002'nin ilk dört ayında faize ayrılan pay 19,5 katrilyondur. Şimdi, siz, çalışanlara, üretenlere, sosyal güvenlik sistemi içerisinde olan milyonlarca insanınız için Hazineden ayırmış olduğunuz pay 2,5 katrilyon mertebesinde, rantiyeye transferler aracılığıyla aktarmış olduğunuz pay 19,5 katrilyon; yani çalışanlara, üretenlere ayırmış olduğunuz pay, transfere ve faize ayırmış olduğunuzun sekizde 1'idir; faize 8 vermişsiniz, üretene, işçiye, emekliye 1 vermişsiniz. Şimdi, siz, bu transfer harcamalarını düzeltmeden, çalışan kesimlere ne verdiğinizi iddia edebilirsiniz?! Sosyal güvenlik sisteminde emeklinin boğazını sıkarken, işçinin boğazını sıkarken, üreticinin boğazını sıkarken, işverenin boğazını sıkarken, bu faiz ve rantiye kesimi için ne düşünüyorsunuz?!

Biraz önce DSP Grubundan şahsı adına konuşan Masum Türker arkadaşıma teşekkür ediyorum; "transfer harcamalarını halletmeden, bu konuda sağlıklı gelişme sağlayamayız" diyor.  Sayın Türker'e diyorum ki: "Transfer harcamaları" diyorsunuz, vatandaş, bu noktada, anlamakta güçlük çekiyor, gelin, "faize bu kadar verdiğimiz payı düzeltmeden, işçiye, memura bu kadar veremeyiz" deyin de, konu daha da açık olsun .

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Budak, lütfen 1 dakikada toparlar mısınız.

YAKUP BUDAK (Devamla) - Onun için, ben, arkadaşlara diyorum ki, kelime oyunlarıyla değil, transfer kesimine veriyoruz, bunlara veremiyoruz...

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, Sayın Bakanı meşgul ediyorlar, dinleyemiyor Sayın Bakan...

YAKUP BUDAK (Devamla) - Nasıl oluyor, halkçı bir iktidar, milliyetçi bir iktidar, liberal bir iktidar, faize 19,5 katrilyon veriyorsunuz, onun sözünü hiç ağzınıza almıyorsunuz, çalışana, üretene, işçiye 2,5 katrilyon veriyorsunuz, burada bas bas bağırıyorsunuz. Bunun, hükümet etmekle, sosyal devlet etmekle ne alakası vardır diye soruyorum.

Saygılar sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Budak.

Sayın milletvekilleri, kişisel ve gruplar adına yapılan konuşmalar bitmiştir.

Soru işlemine başlıyoruz.

Biliyorsunuz, soru ve cevap süresi 10 dakikadır.

Sayın Tekelioğlu?.. Yok.

Sayın Seven, buyurun.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın Bakanıma şu soruları sormak istiyorum:

Birinci sorum: Bağ-Kur, SSK ve Emekli Sandığının, 3 kurumun bir çatı altında toplanması için bir çalışmanız var mıdır?

İkinci sorum: Sosyal Sigortalar Kurumuna mensup olan personel için verilen ektazminattan Bağ-Kurda çalışan personelin de faydalanması konusunda ne düşünüyorsunuz?

Üçüncü sorum: Bağ-Kura kayıtlı insanların primlerindeki artışta, zaman zaman dedikodular edilmektedir, nasıl bir rahatlama getirmeyi düşünüyorsunuz?

Dördüncü sorum: Ağrı İlinde 14 000 aktif, 26 000 de sağlıktan faydalanan Bağ-Kurlu üye bulunmaktadır. Bu 26 000 üyeye karşılık, Ağrı'da Bağ-Kurda 28 kadro bulunmakta; ancak, 13 personel çalışmaktadır. Bu konuda Ağrı'ya kadro göndermeyi düşünüyor musunuz?

Son sorum: Doğubeyazıt Bağ-Kur İrtibat Bürosu ne zaman faaliyete geçecektir? Diğer ilçeler için de irtibat büroları kurmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Seven.

Sayın Polat, buyurun.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkanım, delaletinizle Sayın Bakanımdan şu sorularımın cevaplarını öğrenmek istiyorum:

"Bir iyileştirme yaptık" dediğiniz tasarıda, sigortalılık süresi 7 yıldan az olan kadınların 1 ile 5 yıl arasında, sigortalılık süresi 6 yıldan az olan erkeklerin 1 ile 3 yıl arasında daha fazla çalışarak emekli olmasını, sosyal devlet ilkesiyle nasıl açıklıyorsunuz? Bir iyileştirme olarak nasıl açıklıyorsunuz?

İkincisi, sürekli olarak, SSK'da açıkları azalttığınızı söylüyorsunuz. Şimdi, sizin 15 Mayısta dağıttığınız bildiriye göre, 2002 yılında SSK'nın Hazineden aldığı para 731 000 000 dolardır; fakat, yine sizin bu seneki bütçe rakamlarınıza göre Hazineden alacağınız rakam, 12 ayda 927 000 000 dolardı. Yani, siz, 3 ayda, 12 ayda alacağınızın yüzde 80'ini almışsınız. Aynen böyle devam ederse, sizin tahminleriniz yüzde 243 şaşacaktır. Siz, yüzde 243 şaşmayı nasıl izah ediyorsunuz? Bu konudaki performansınızı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Saygılar sunarım.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Polat.

Sayın Geçer, buyurun efendim.

MUSTAFA GEÇER (Hatay) - Sayın Başkan, delaletinizle aşağıdaki sorularımın Sayın Bakan tarafından cevaplandırılmasını arz ederim.

Sigortalıların ödeyecekleri prim miktarları, sosyal güvenlik kurumlarının aktuaryel dengeleri de göz önünde bulundurularak, idare tarafından belirlenmektedir. Bu miktarların belirlenmesinde hiç yetkisi olmayan Sosyal Sigortalılar veya diğer sosyal güvenlik kurumlarının sigortalıları bu primleri ödemektedir.

BAŞKAN - Yorum yapmadan, kısaca sorarsanız...

MUSTAFA GEÇER (Hatay) - Dolayısıyla idarenin belirlediği primleri ödemekten başka bir duhulü olmayan bu sigortalılara, aktuaryel dengesizliğin ve sosyal güvenlik kurumu finansman açıklarının kapatılmasında yüklenilen fatura sosyal devlet ilkesiyle bağdaşmamaktadır. Sayın Bakan, bunu nasıl izah ediyorlar? Onu sormak istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Geçer.

Sayın Günbey, buyurun efendim.

SACİT GÜNBEY (Diyarbakır) - Sayın Başkanım, aşağıdaki sorularımın Sayın Bakan tarafından cevaplandırılması konusunda aracılığınızı arz ediyorum.

Bu kanun, deprem günlerinde Parlamento çalıştırılmak suretiyle çıkarılmıştı ve o gün, konuşmacılar, bu kanunun hukuka ve Anayasaya aykırı olduğunu defalarca söylemelerine rağmen, hükümet ve Bakan ısrar etmişlerdi. Şimdi, Parlamentoyu ikinci kez fuzulî yere işgal etmekten dolayı Sayın Bakan üzüntü duyuyor mu; bu fuzulî işgalden dolayı milletvekillerinden ve halktan özür dileyecekler mi? Onu öğrenmek istiyorum.

İkincisi, bu kanun tasarısını getirmek için, tekrar, Anayasa Mahkemesinin verdiği son güne kadar neden beklediler; daha önce fırsat olmadı m,; imkân olmadı mı; daha önemli kanunlar mı vardı? Bunu öğrenmek istiyorum.

Bu kanun tasarısı çıktıktan sonra, IMF'nin dayatmış olduğu resen emeklilik işlemleri nasıl yapılacak; ikisi birbiriyle bağdaşacak mı? Bunu öğrenmek istiyorum.

Son olarak da, sigorta emeklilerinin maaşları arasında korkunç farklar vardır; bunları düzeltmeyi düşünüyorlar mı?

Teşekkür ediyorum efendim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Günbey.

Sayın Alçelik, buyurun efendim.

TURHAN ALÇELİK (Giresun) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Kısa olmasını rica ediyorum; iki arkadaşımız daha var, onlar da sorularını sorsunlar.

Buyurun efendim.

TURHAN ALÇELİK (Giresun) - Peki efendim.

Efendim, benim Sayın Bakandan öğrenmek istediğim husus bir teknik bilgidir. Bu konuyla ilgili görüşlerimizi, kanun görüşmelerinde açıklayacağız.

Şu anda, SSK, Bağ-Kur veya Emekli Sandığına bağlı olan emeklilerimizin aldıkları en düşük maaş nedir? Bunu bilmek istiyoruz ki, Sayın Bakan, hemen bunu verebilir.

İkincisi: Bu kanun tasarısı yürürlüğe girdiği andan itibaren, emekli edilecek olan, bu kanun tasarısında geçen en düşük maaş alacak emeklilerimiz ne kadar tazminat alacaklar? Sayın Bakan, bu konuda bizi bilgilendirirlerse, konuşmamızda istifade ederiz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Alçelik.

Sayın Göksu, buyurun.

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Sayın Başkanım, delaletinizle Sayın Bakana sormak istiyorum.

Bu tasarının 4 üncü maddesinde, hükümet olarak "iştirakçilerden kadın ise 38, erkek ise 43 yaşında" deniliyor; 5 inci maddesinde, Plan ve Bütçe Komisyonu, bunu, 40 ve 44'e çekmiş. Burada bir yanlışlık var galiba. Bunu burada düzeltmeyi düşünüyor musunuz Sayın Bakanım?

İkincisi: Tarım kesiminden ve esnaftan Bağ-Kurlu olanlar, eskiden emekli olanlar 60 000 000 ile 80 000 000 lira maaş alıyor. Belki, siz, 121 000 000 lira diyeceksiniz; ama, onlar yeniler. 60 000 000 ve 80 000 000 lira maaş alan Bağ-Kurluların durumlarını düzeltmeyi düşünüyor musunuz?

Bağ-Kur çalışanları, özellikle, genel müdürlük ve müdürlüklerde çalışanlar, personel olarak çok azlar -yani, 4 066 kişiye bir personel düşüyor- sabahları işe geldiklerinde, 500-600 kişilik kuyruklarla işe başlıyorlar; hem Bağ-Kurlu vatandaşa haksızlık oluyor hem de bu personelimiz stres içerisinde... Bunlara kadro vermeyi düşünüyor musunuz?

Ayrıca, yine, Bağ-Kur'da memur, şef gibi çalışanların, diğer sosyal güvenlik kurumlarına göre daha az maaş aldıkları bir vakıa. Bu memur arkadaşlarımızın durumlarını düzeltmeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Göksu.

Efendim, son olarak, Sayın Esen; buyurun.

SEVGİ ESEN (Kayseri) - Sayın Başkanım, delaletinizle, aşağıdaki sorumu Sayın Bakanın cevaplandırmasını rica ediyorum.

Görüşülmekte olan tasarının 1 inci maddesinde, 506 sayılı Kanunun 60 ıncı maddesiyle düzenlenen, erkekte 60, kadında 58 yaş uygulamasının başlayacağı tarih, bir evvelki yasaya göre değiştiriliyor ve önceki yaşlılık sigortasından yararlanmak isteyen sigortalıları da kapsıyor. Dolayısıyla, 58-60 yaş esas alınıyor; ancak, bundan sonra gelen maddelerde, belirli sürelere belirli prim eklenerek, yeni bir kademelendirme yapılıyor. Bunlardan hangisi doğru; birbirine zıt bir uygulama değil mi? Bunu rica ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Esen.

Buyurun Sayın Bakan.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Yalova) - Efendim, arkadaşlarımızın sorularından bir kısmına yazılı olarak cevap arz edeceğim; ama, bir kısmını da, burada, müsaadenizle, cevaplamaya çalışayım.

Değerli Milletvekili Arkadaşımız Sayın Seven, SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığının bir çatı altında toplanması için bir çalışmanız var mı diye sordu. Evet, böyle bir çalışmamız var. Bildiğiniz gibi, sosyal güvenlik kurumu başkanlığı çatısı altında, kanun kuvvetinde kararnameyle -ki, iptal edildi; onun için, kanun tasarılarımız Meclisin gündemindedir- SSK, Bağ-Kur ve Türkiye İş Kurumu, zaten, şu anda da faaliyetini sürdürmektedir; ama, Emekli Sandığının da aynı çatının altına gelmesi zarurettir. Bu konuda da, zannediyorum, kanun tasarısı gündeme geldiğinde, burada, tekrar, Yüce Heyetin takdiriyle bir değerlendirme yapılacaktır.

Ağrı'da personel sıkıntısına değinildi. Sadece Ağrı'da değil; bugün, maalesef, 15 000 000 kişiyi kapsamı altına alan Bağ-Kur'da, sadece 4 600 çalışanımız vardır; fevkalade kadro eksikliği içerisindeyiz. Bir şikâyet olarak değil; ama, maalesef, içerisinde bulunduğumuz şartları da dikkate alarak, ciddî bir sıkıntının olduğunu bilgilerinize arz etmek istiyorum.

Doğubeyazıt'ta irtibat bürosu kurma çalışmaları var; fakat, yasanın istediği şartların yerine gelmesi lazım. Onlar yerine gelirse, onu değerlendirmeye çalışacağız.

Sayın Polat'ın "SSK'da açıklar azaldı deniliyor; ama, bu yılın ilk üç ayında fark giderek büyüyor" değerlendirmesi doğrudur. Demin, burada, Genel Kurula arz ettiğim rakamlar, 1999, 2000 ve 2001 yılı rakamlarıdır ve 1999'la mukayese ettiğinizde, iki yıl içerisinde, SSK'nın Hazineden sağladığı finans desteğinde 3,9 milyar dolarlık bir azalma meydana gelmiştir. Yılın ilk üç ayında SSK'nın Hazineden sağlanan finans miktarlarındaki artış, doğru bir değerlendirmedir. Bunun birçok sebebi var. Önümüzdeki günlerde, zannediyorum, burada, biraz daha durulma meydana gelecektir.

Tabiî, öngörülen açık konusunda... Bu soruya cevabı, ayrıca, yazılı olarak da vereceğim. Sayın Geçer'in "primler idare tarafından belirleniyor" sözünü düzeltmek istiyorum değerli arkadaşımın izniyle. Primler, idare tarafından belirlenmiyor. Demin de arz etmeye çalıştığım gibi, 4447 sayılı Yasa gereği, her yıl, 1 Nisan tarihinde, bir önceki yılın enflasyon oranı artı büyüme hızı miktarında, otomatik olarak artırılıyor. Sadece bu yıla mahsuben Bakanlar Kuruluna bir yetki verildi ve Bakanlar Kurulu kararıyla, uygulamada yeni bir düzenleme yapıldı. Dolayısıyla, idarenin burada herhangi bir takdir hakkı yoktur.

Burada "sosyal devlet ilkesiyle bağdaşıyor mu" sorusuna da şöyle cevap verebiliriz: Yine, yasa gereğince, emekli aylıklarına, bir önceki ayın tüketici endeksindeki enflasyon oranını yansıtmanın karşılığı, aynı şekilde, primlerin de yine enflasyonla birlikte toplanılması vardır; aksi takdirde, gelir ve gider arasındaki açık daha da açılacaktır. Dolayısıyla, bu, sosyal devlet ilkesiyle çelişen bir durum olarak gözükmüyor.

Sayın Günbey'in sorularından bir iki tanesini, izninizle cevaplandırmak istiyorum.

"Daha önce anayasaya aykırılığı burada ifade edilmişti" denildi. Doğrudur; ama, bir gerçeği yine paylaşmak zorundayım: Çıkardığımız Sosyal Güvenlik Yasası 64 maddeden müteşekkildir. Anayasa Mahkemesi, 64 maddenin 64'ünü de onaylamıştır. Bu maddelerin içerisinde 77 fıkra mevcuttur. Sadece, bu 77 fıkradan 11 tanesi, o da, kademeli geçişle ilgili fıkraları iptal edilmiştir. Dolayısıyla, esas kanunun tamamına yakın kısmı aynen onaylanmıştır.

Kademeli geçişle ilgili olarak da, o kademeli geçiş tablosu, sendikalarımızla yapılan uzlaşma neticesi, onların önerilerini genellikle dikkate almak suretiyle konulmuştu. Dolayısıyla, oradaki, Anayasa Mahkememizin kararı, neticede, hepimizi bağlayan bir düzenleme oldu.

Resen emeklilikle ilgili, demin de arz etmeye çalışmıştım; şu anda mevcut olan kademeli geçişi incelediğimizde veya şu anda görüşmekte olduğumuz kademeli geçişle ilgili kanun tasarısını incelediğimizde, görülecektir ki, mevcut şartlar içerisinde, ister kamuda çalışan ister özel kurumlarda çalışanların, bu kademeli geçiş içerisinde, resen emeklilik diye tavsif ettiğimiz konudaki yaş uygulamaları zaten mevcuttur. Burada bir çelişki olarak değerlendirmiyorum şahsen.

Sayın Alçelik'in en düşük aylıklarla ilgili sorusu var. Bağ-Kur'da en düşük aylık 127 000 000, SSK'da 223 000 000'dur.

Diğer konuları yazılı olarak arz edeceğim efendim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sorular cevaplandırılmıştır.

Yalnız, Sayın Bakan "kanunun 64 maddesi Anayasa Mahkemesince onaylanmıştır" diye bir ifade kullandı. Anayasa Mahkemesi, Meclisin çıkardığı kanunları onaylamaz, Anayasaya aykırı olup olmadığı yönünde inceler; onaylama yetkisi yoktur. Onu düzeltelim de...

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Yalova) - Doğru.

İzin verir misiniz?

BAŞKAN - Buyurun.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Yalova)- Efendim, iki arkadaşımızdan özür diliyorum, Sayın Göksu ve Sayın Esen'den.

BAŞKAN - Onlara da yazılı cevap verin Sayın Bakan.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Yalova) - Peki.

ASLAN POLAT (Erzurum) - İki dakika müsaade edin dinleyelim. Güzel konulardan bahsediyor.

BAŞKAN - Canım, niye 2 dakika müsaade edeyim?! Hep, zaten, dakikalarca müsaade ediyoruz.

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Cevabını alalım.

BAŞKAN - Onlara Sayın Bakan yazılı cevap verir.

Şimdi, kanunun tümü üzerindeki müzakereler bitmiştir.

Maddelere geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - Artık, geçtiniz biraz... Zamanında isterseniz...

Maddelere geçilmesini kabul edenler... Etmeyenler... Maddelere geçilmesi kabul edilmiştir.

Kanunun başlığını okutuyorum:

SOSYAL SİGORTALAR KANUNU, TARIM İŞÇİLERİ SOSYAL SİGORTALAR KANUNU, TÜRKİYE CUMHURİYETİ EMEKLİ SANDIĞI KANUNU, ESNAF VE SANATKÂRLAR VE DİĞER BAĞIMSIZ ÇALIŞANLAR SOSYAL SİGORTALAR KURUMU KANUNU İLE TARIMDA KENDİ ADINA VE HESABINA ÇALIŞANLAR SOSYAL SİGORTALAR KANUNUNUN BAZI MADDELERİNDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TASARISI

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bu başlık altında ek bir 1 inci maddenin tasarı metnine ilave edilmesi konusunda, metni aynı; fakat, değişik üyeler tarafından imzalanan iki önerge var. İkisini ayrı ayrı okutacağım; ancak, biliyorsunuz, İçtüzüğümüze göre...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, gruplara söz vermediniz.

BAŞKAN - Soru sorma zamanı geçti.

Bu iki önerge, 1 inci maddenin metne ilave edilmesini istiyor; fakat, tabiî, iki önergeyi okutacağım. İçtüzüğe göre, biliyorsunuz, görüşülmekte olan komisyon raporunda olmamakla beraber, görüşülen konuyla yakın ilgisi olan önergeler, öncelikle, komisyonun salt çoğunluğunun katılmasıyla bir madde olarak müzakereye açılabilir.

Önergeleri okutacağım; komisyon da salt çoğunlukla katılırsa...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkanım...

BAŞKAN - Efendim, bir dakika...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkanım, maddeyi müzakereye açmadınız.

BAŞKAN - Hayır, daha maddeye geçmedim. Önerge var. Ek bir 1 inci madde ilavesi isteniyor; onu izah ediyorum.

Evvela, önergeleri okutacağım. Yalnız, metni aynı olduğu için, birisini okutacağım; diğer önergenin de imza sahiplerini ayrıca okutacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kanunun 1 inci maddesi olarak aşağıdaki değişikliğin kabul edilmesi ile Kanunun madde sıralarının buna göre düzeltilmesini arz ve talep ederiz.

Mahfuz Güler İlyas Arslan         Hüseyin Çelik

                      Bingöl                     Yozgat                          Van

Yahya Akman                                Maliki Ejder Arvas

                  Şanlıurfa                                                          Van

Madde 1.- 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun değişik 32 nci maddesinin Anayasa Mahkemesince iptal edilen son fıkrası aşağıdaki şekilde düzenlenmiştir.

"Bu kanuna tabi olarak ilk defa çalışmaya başlayan sigortalıların bu maddenin (A), (B) ve (D) bentlerinde yazılı yardımlardan yararlanabilmeleri için, 60 günü hastalığın anlaşıldığı tarihten önceki 6 ay içinde olmak üzere toplam 120 gün hastalık sigortası primi ödemiş olmaları şarttır. Daha önce bu Kanuna tabi çalışması olan sigortalıların; bu maddenin (A), (B) ve (D) bentlerinde yazılı yardımlardan yararlanabilmeleri için hastalığın anlaşıldığı tarihten önceki  bir yıl içinde en az 120 gün hastalık sigortası primi ödemiş olmaları şarttır. Ancak hastalığın anlaşıldığı tarihte toplam 360 gün hastalık sigortası primi ödemiş olan sigortalılar bu maddenin (A), (B) ve (D) bentlerinde yazılı yardımlardan yararlanabilmeleri için hastalığın anlaşıldığı tarihten önceki bir yıl içinde en az 60 gün hastalık sigortası primi ödemiş olmaları şarttır."

BAŞKAN - İkinci bir önerge var efendim. Arkadaşlar aynı metni vermişler. Gerçi, birinci önerge daha önce geldiği için, geliş sırasına göre okuttum.

Aynı önergeyi veren arkadaşlarımızın ismini okutuyorum:

Saffet Arıkan Bedük         İbrahim Konukoğlu     Hayri Kozakçıoğlu

                    Ankara               Gaziantep                   İstanbul

Ali Şevki Erek                                         Oğuz Tezmen

                      Tokat                                                       Bursa

BAŞKAN - Efendim, aynı mahiyette olduğu için, metni okutmuyorum.

Komisyon, salt çoğunluğunuz?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Hazır değil Sayın Başkan.

BAŞKAN - Komisyon salt çoğunlukla katılmadığı için, İçtüzüğe göre, önergeyi işleme koyamıyorum efendim.

1 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 1.- 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun değişik 60 ıncı maddesinin birinci fıkrasında yer alan "A) Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra ilk defa sigortalı olarak çalışmaya başlayanların yaşlılık aylığından yararlanabilmesi için;" ibaresi "A) Yaşlılık aylığından yararlanabilmek için sigortalıların;" şeklinde değiştirilmiştir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Saadet Partisi Grubu adına, Kocaeli Milletvekili Sayın Mehmet Batuk söz istemişlerdir.

Buyurun efendim.

Süreniz 5 dakika.

SP GRUBU ADINA MEHMET BATUK (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

1 inci maddeyle yapılan düzenleme, lafzî bir düzenlemedir. Bu düzenlemeye bir itirazımız yok, destek olacağız. Yalnız, yasayla ilgili düşüncelerimizi aktarmak için, bunu, bir fırsat olarak değerlendiriyorum; aktarmaya çalışacağım.

Değerli arkadaşlar, ciddî devlet, hukuk devleti, sözüne, anlaşmalarına bağlı kalan devlettir. Bu yasayla getirilen yeni düzenleme, aslında, 8 Eylül 1999'da yürürlüğe giren kanunla birlikte yapılmış düzenlemelerin iptal edilmiş kısımlarını yeniden düzenlemekten ibarettir. Aslında, işe başlayan veya bir sosyal güvenlik kurumuyla ilişkiye başlamış olan vatandaşlarımız, başladığı günkü yasal düzenlemeleri kabul etmiş ve devletle anlaşma yapmış demektir. Bu da, kurumlarına göre, 25 yıl hizmet ve belli sayıda, 5 000 prim gün sayısı demektir. Aslında, devletin, bunlar aleyhine bir düzenleme yapması, çok mantıklı ve hukuk devleti ilkelerine uygun görünmemektedir. Doğru olanı, hukuk devletinin, başlanıldığı zamanki hukukî prosedürü onlar için geçerli olarak kabul etmesidir. Daha sonra başlayanlar için, zaten, 8 Eylül 1999'dan sonra, kadınlar için 58, erkekler için de 60 yaşı yürürlüktedir, yürürlüğe girmiştir.

Değerli arkadaşlar, bugün, hükümetimizin aldığı bir kararla, lastik sektöründeki Lastik-İş Sendikasının grev kararı iki ay süreyle ertelenmiştir. Kocaeli İlimizde, Goodyear, Pirelli ve Brisa fabrikalarında, aslında, bugün grev başlayacaktı. Bugün hükümetimizin aldığı kararla... 1999'da da aynı yönde bir karar almış ve işçilerin işverenle uzlaşamaması sonucu, ilan ettikleri grev kararı ertelenmişti. Aslında, şu anda lastik sektöründe stratejik bir durum söz konusu değil, tamamen ekonomik bir faaliyet olarak var ve işçilerimiz, talep ettikleri hakları elde edebilmek için grev kararı almışlar, yasal konumdaki haklarını kullanmak yoluna gitmişlerdir. Hükümetimizin işçiler aleyhine bu tür kararlar almasını, doğrusu, sanayi kenti olan Kocaeli'nin bir milletvekili olarak ve tüm çalışanlar adına, doğru bulmadığımı ifade etmek isterim.

Elbette, grev ertelenmesi, yasalarda var olan hususlardandır. Yalnız, bu, çok önemli gerekçelere dayanılarak yapılması mümkün olabilir. Şu anda böyle bir gereklilik olmadığı halde işçilerimizin grevinin ertelenmiş olması, işçiler aleyhine bir durum ortaya çıkarmıştır. Hükümetimizi bu hususta uyarıyor, 4 000 kişinin çalıştığı lastik sektöründeki grev ertelemesinin uygun olmadığını ifade etmek istiyorum.

Sayın Bakanımıza, buradan, geçen hafta içinde Güven Parkta yapılan bir eylemle sağlanılan toplumsal desteği hatırlatmak isterim. Emek Platformunun, Türk-İş önderliğinde Güven Parkta yaptığı eylemde, iş güvencesi yasa tasarısının bir an önce Meclise getirilip yasalaşmasını istediler. Sayın Bakanın da bu konuda ciddî çalışmalar yaptığını biliyoruz. İşçilerin ve toplumun büyük bir kesiminin talebi olan iş güvencesi yasa tasarısını, hükümetin bir an önce Meclise getirmesini biz de talep ediyoruz. Buradan, Sayın Bakanıma, arkasındaki bu toplumsal desteği iyi kullanarak, hükümeti ikna etmesi ve Meclise, bu hususta, ciddî şekilde, tasarıyı getirtmesini talep ediyoruz. Bizim, Saadet Partisi olarak, iş güvencesi yasa tasarısı Meclise geldiğinde destek olacağımızı, buradan, açıkça ilan ediyorum.

Değerli arkadaşlar, emeklilerimiz arasında ciddî farklar var. Özellikle Bağ-Kur emeklilerinin emekli olduktan sonra ticarî faaliyete devam etmeleri durumunda kendi aleyhlerine bir durumla karşı karşıya kaldıklarını görüyoruz. Özellikle SSK ve Emekli Sandığı emeklilerinin, ticarî faaliyet yaptıkları durumlarda, ticarî faaliyet yaparak vergi mükellefi olmaları durumunda kendilerine sağlanılan vergi indiriminden Bağ-Kur emeklilerinin de yararlanmasının hakkaniyete uygun olacağını düşünüyorum. Bu hususta da, Sayın Bakanımızın ve hükümetin gerekli düzenlemeler için adım atmasını beklediğimizi ifade etmek istiyorum.

Bu düşünce ve duygularla, yasanın hayırlı olmasını diliyor; hepinize saygılar sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Batuk.

AK Parti adına, Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şahsım ve AK Parti Grubu adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tasarının 1 inci maddesiyle, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun değişik 60 ncı maddesinin birinci fıkrasında yer alan "Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra ilk defa sigortalı olarak çalışmaya başlayanların yaşlılık aylığından yararlanabilmesi için" ibaresi yerine, "Yaşlılık aylığından yararlanabilmek için sigortalıların" şeklinde bir değişiklik yapılıyor. Bu değişikliğin gerekçesi nedir diye baktığımız zaman, hükümet diyor ki: "506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu uyarınca yaşlılık aylığından yararlanabilmek için gerekli şartların daha anlaşılır hale getirilmesi ve uygulamada ortaya çıkabilecek tereddütlerin giderilmesi amaçlanmıştır."

Şimdi, tabiî, bana göre, gerçek gerekçe bu değil, uzmanların söylediği de bu değil. Sayın Bakan, burada, biraz önce konuşurken "Anayasa Mahkemesinden geri dönmeyeceğini ümit ettiğimiz veya anayasaya aykırılığı giderdiğimizi ümit ettiğimiz bir yasa tasarısını buraya getirdik" dediler; ama, bu tereddüt devam ediyor. Acaba, yasa, Anayasa Mahkemesinden geri dönerse ne olur; işte, 1 inci maddede bu var. 1 inci madde, eğer bu düzenleme tekrar Anayasa Mahkemesinden geri döner, iptal edilirse, o zaman, yeni bir düzenlemeye gerek kalmaksızın tüm sigortalıların, yani, eski-yeni ayrımı yapılmaksızın tamamının 58-60 yaşında emekli olmalarını amaçlıyor. Getirilen 1 inci maddenin gerçek gerekçesi budur. Bu da doğru değildir; yani, hükümet, buraya tasarının gerekçesini yazarken doğru olanı yazmamıştır, açık olanı yazmamıştır. İşte, daha net anlaşılsın, ileride tereddütler olmasın filan diye, buraya, yuvarlama bir gerekçe koymuştur; bu doğru değildir.

Değerli arkadaşlar, tabiî, bir defa, bu 58-60 yaş meselesi yanlıştır, doğru değildir; yani, bu, mezarda emekliliktir. Bunun doğru olanı, önceki tartışmalarda da söylenildi, 50-55 yaştır; ortalaması budur ve böyle olması gerekirdi.

İkincisi, bu tasarıyla birtakım hak kayıpları da söz konusu olacaktır. Benden önce konuşan arkadaşlar söylediler. Mesela, yirmibeş yıl hizmeti olan, 7 000 veya daha fazla işgününü dolduran bir işçimiz, 45 yaşına gelmediği için emekli olamayacaktır. Bunun gibi...

Bunun yanında, 4447 sayılı Yasanın yürürlük tarihi 1.1.2000 olunca, işçi emeklileri ile onların dul ve yetimlerinin maaşları, ocak ayının 19 ve 21 inci günlerinde ödendiğinden dolayı, 19 ve 21 günlük TÜFE uygulamasından doğan farkların ödenmesi gerekiyordu. Bu konuda işçi emeklisi vatandaşlarımız mahkemeye gitmiş ve mahkemeyi kazanmışlardır; ancak, kuruma müracaat ettiklerinde, kurum tarafından, tek tek mahkeme kararı istenmektedir. Bir tek mahkeme kararı, hepsine, bütün emeklilere kıyasen uygulanmamaktadır. Bütün emeklilerden tek tek mahkeme kararı istenmektedir. Bu da, tabiî, büyük zaman almaktadır ve öbür taraftan, kurumun ödeyeceği mahkeme masrafları ve avukatlık masrafları, aşağı yukarı, o emekli işçiye ödeyeceği fark kadardır. O bakımdan, bizim talebimiz, Sayın Bakanın bu konuda bir talimat verip, bu enflasyon farklarının bir an önce ödenmesinin, tamamının ödenmesinin sağlanmasıdır.

Değerli arkadaşlar, diğer taraftan, bu bakanlığa bağlı kurumlarda çalışan memurlar arasında ücret dengesizliği vardır. Bunun ortadan kaldırılması gerekir. Örnek olarak -daha önceden de söylendi- şunu söyleyebiliriz: Bağ-Kurda bir memur 302 000 000 lira alırken, SSK'daki bir memur 523 000 000 lira alıyor, Emekli Sandığındaki 447 000 000 lira alıyor. Bunların düzeltilmesi lazımgelir.

Bir diğer husus -daha önceden de söylendi, Sayın Bakan da biraz değindi- SSK prim oranları yüksektir, reel sektör bu prim oranlarının altından kalkamamaktadır. Biz zannediyoruz ki, prim oranlarını çok yükselttiğimiz zaman, primleri çok toplayacağız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özgün, süreniz bitti; lütfen, son cümlenizi söyler misiniz. Mesaimiz de bitmek üzere.

İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.

SSK prim oranları yüksektir. SSK taban ücreti de yüksektir. Ülkede iki asgarî ücret uygulanmaktadır; biri resmî asgarî ücret, diğeri SSK'nın uyguladığı asgarî ücrettir. Bence, resmî asgarî ücret neyse, SSK'nın da uygulayacağı asgarî, taban ücret o olmalıdır diye ifade ediyorum.

Tabiî, zamanım yok; ama, bu yolsuzluk meselesine gireceğim. Sene 2000, "SSK'da yolsuzluk var" diyor Sayın Bakan; sene 2001, yine "yolsuzluk var" diyor; 2002, yine "yolsuzluk var" diyor; ama, öbür taraftan -dünkü gazetelere yansıdı- Sayın Bakan "sosyal güvenlikteki açığımız 9 katrilyonu aşacak" diyor. Bilmiyorum öyle bir beyanınız oldu mu; basına yansıdı... Bir tarafta bu kadar açıklar varken, öbür tarafta üç seneden beri hep kurumlarda yolsuzluk var deniliyor. O zaman, bunu önlemek lazım. Yani, bu, bir gün değil, iki gün değil; yıllar geçiyor. Bunun önlenmesi lazım.

Son olarak şunu söylüyorum: Sayın Bakanım, Balıkesir'e geldiniz, Balıkesir SSK Hastanesine ISO kalite belgesini verdiniz. Yatak kapasitemiz de müsait. Ben, bir an evvel, Balıkesirliler adına, sizden, Balıkesir SSK Hastanesinin bölge hastanesi hüviyetine kavuşturulmasını rica ediyor, saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özgün.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, gündüz mesaimiz bitmiştir; saat 20.00'de toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum efendim.

 

Kapanma Saati : 18.59

 

 


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 20.00

BAŞKAN : Başkanvekili Kamer GENÇ

KÂTİP ÜYELER : Mehmet AY (Gaziantep), Mehmet BATUK (Kocaeli)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 103 üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Sayın milletvekilleri, çalışmalarımıza devam ediyoruz.

VII.– KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

11.– Sosyal Sigortalar Kanunu, Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu, Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/981) (S. Sayısı : 868) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

868 sıra sayılı yasa tasarısının 1 inci maddesi üzerindeki müzakerelere devam ediyoruz.

1 inci madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Kayseri Milletvekili Sayın Sevgi Esen; buyurun efendim. (Alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

DYP GRUBU ADINA SEVGİ ESEN (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sosyal güvenlik sisteminin tamamını kapsayan, hükümet tarafından da, 1999 tarihinden itibaren reform olarak sunulan, ancak, milletin, bu reformu hiçbir döneminde hissedemediği bir kanun tasarısının, 868 sıra sayılı tasarının 1 inci maddesi üzerinde Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini bildirmek üzere söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın üyeler, görüşülmekte olan 868 sıra sayılı yasa tasarısı hakkında tanımlama yaparken, belirttiğim üzere, ülke nüfusunun yarısını ilgilendiren bir düzenlemeyle karşı karşıyayız; ancak, ne yazık ki, sosyal güvenlik sistemi gibi önemli ve anayasal teminat altında olan böylesine önemli bir konu, 1999 Ağustosundan beri, hiç unutmuyorum, ülkede büyük bir deprem olduğu günlerde, tüm muhalefetimize ve ısrarlı engellememize rağmen, Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülmüş, yasalaşmış, iptal edilmiş ve tekrar gündeme getirilmiştir. O günden beri de, büyük bir belirsizlikle, sistem, aynen bir deprem görüntüsüne dönüşmüştür. Aynen Af Yasasıyla ülkemizde ve adalet sistemimizde yaratılan sistem karmaşası gibi, sosyal güvenlik sistemimizde de, sonuca 1 kala, yani Anayasa Mahkemesince verilen 6 aylık süreye 1 gün kala, yine, âdeta yangından mal kaçırır gibi, kamuoyunda ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde tartışma ortamı yaratılmadan, tasarının kanunlaşması gündeme getirilmiştir. Bu kanun tasarısı, daha önce olduğu gibi, tüm gerçeklere rağmen, parmak çoğunluğuyla da burada yasalaşabilir; ancak, böyle uygulamaların sonunu görmek için de kâhin olmaya gerek yoktur.

Değerli milletvekilleri, üzerinde söz aldığım tasarının 1 inci maddesi, her şeyden önce, Anayasa Mahkemesince iptal edilmemiştir; ancak, yeni düzenlemeyle 1 inci maddeye yeni bir kriter getirilmiştir.

Maddenin özüne şöyle bir bakacak olursak; bu madde, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun değişik 60 ıncı maddesinin birinci fıkrasını düzenlemektedir; yani, kadınlar için 58, erkekler için 60 yaş sınırını düzenleyen maddedir. Ben, şimdi, 58-60 yaşla ilgili bir söz söylemek istemiyorum; çünkü, bu, yeteri kadar tartışıldı; ancak, şimdi sorun, emeklilikte 58-60 yaş uygulaması iptal edilen bu yasanın yürürlük tarihi 9.11.1999 mu olsun; yoksa, önceki sigortalıları da mı kapsasın? Ne yazık ki, hükümet, iptal konusu tasarıda yürürlüğü 9.11.1999 olarak belirlemiş ise de, bugün görüştüğümüz tasarıyla evvelki sigortalıları da kapsayacak tarzda bir tasarı oluşturmuştur.

Bu tasarının bu maddesini Doğru Yol Partisi olarak kabul etmemiz mümkün değildir; çünkü, bu tasarıyla bir anayasa suçu işlenmektedir. Hukukun üstünlüğünün genel kuralı olan kazanılmış haklar yok edilmekte, âdeta çiğnenmektedir. Esasen, hükümetin, bakanlığın ne yapmak istediğini anlamakta milletçe zorlanmaktayız. Bir yandan emeklilik yaşını 58-60'a yükselteceksiniz, bir yandan da erken emekliliği hiç dilden düşürmeyeceksiniz; bir yandan işçi çıkaracaksınız, bir yandan kamu harcamalarını kısmak bir yana devamlı artıracaksınız, oturulmayan yeni lüks binalar kiralayacaksınız; bir yandan "sosyal güvenlik sistemi sakat, bu düzenlemeler yapılmazsa çöker" diyeceksiniz, bir yandan da sanki muhalefet bakanlığı gibi, karşıya geçip "Sosyal Sigortalar Kurumu işte böyle soyuluyor" diye yakınacaksınız. İşte bunları anlamıyoruz, millet bunları anlamıyor ve millet bunları da unutmuyor; cumhuriyet tarihinde eşi benzeri görülmemiş bu sahneleri ibretle seyrediyor. Seyrediyor; ama, affetmiyor; ama ne yazık ki, olan, siyasetteki güvene oluyor, hukukun üstünlüğüne olan güvene oluyor.

Sayın milletvekilleri, hukukta en büyük kural, olayların, zamanındaki kurallara göre düzen almasıdır. Hal böyle iken, Sosyal Sigortalar Kanununa tabi olmuş bir vatandaşımıza "senin zamanındaki yaş sınırı artık geçerli değil; sana da, bu tasarıyla getirilen 58-60 yaş sınırını geriye doğru uygulayacağız" derseniz, iptal edilen kanunun yürürlüğe girdiği 9.11.1999 tarihini değil de, kazanılmış hakları da içine alırsanız, hem Anayasaya aykırı bir davranış içine girmiş olursunuz hem de hukukun üstünlüğünü balyozla yok edersiniz. Beklenen ve şimdiden bilinen tek gerçek, bu maddenin iptal edileceğidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Esen, buyurun; konuşmanızı tamamlar mısınız efendim.

SEVGİ ESEN (Devamla) - Böyle bir sonucu nereden biliyorsunuz diyebilirsiniz; ama, hukuk, bilinendir ve yine hukuk, bilenlerin olduğu kurumlarla hayatiyetini devam ettirmektedir; çok şükür ki, hâlâ, ülkemizde bu kurumlar vardır.

Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Esen.

MHP Grubu adına, Nevşehir Milletvekili Sayın Mükremin Taşkın; buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

MHP GRUBU ADINA MÜKREMİN TAŞKIN (Nevşehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 868 sıra sayılı, emeklilikte kademeli geçişi düzenleyen yasa tasarısının 1 inci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum; şahsım ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Daha önce çıkarılan 4447 sayılı Kanunun Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen maddeleri üzerinde yeniden bir düzenleme yapılıyor. Aslında, 1 inci madde Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmemiştir. Aslında burada, sosyal güvenliğin bir boyutunu konuşuyoruz. Bence, sosyal güvenliğin, geniş bir perspektifle tümünü değerlendirmemiz, tümünü düşünmemiz gerekir. Bu kısmî düzenlemeler yerine, geniş, radikal değişiklikleri de içeren bir sosyal güvenlik reformunun yapılması bizce elzemdir. Mesela, sistem, 1990 yılından itibaren Hazineden yardım almaya başlamış, hatta, bozulmalar daha evvelinden başlamıştır. Burada, sistemin çökmesinde birtakım sebepler ortaya çıkmıştır. Bunlardan prim tahsilatından popülist politikalara kadar, hatta, toplanan primlerin yerinde değerlendirilememesi, hatta, bu enflasyonist ekonomi içerisinde enflasyonla eritilmesi neticesinde sosyal güvenlik teşkilatları Hazineden yardım alır duruma gelmiştir. Öyle ki, Bağ-Kur, 1972 yılında kurulmuş; ama, 1976 yılında, hiç prim ödemeden emekli olanların sayısı 200 000'e yakındır. Bunun yanında, yine Bağ-Kurda 3 defa prim affı çıkarılmış, 12 defa düzenleme yapılmış, bunun neticesinde de, prim ödeyen normal vatandaş da, af ve düzenlemelere güvenerek, ödeyeceği primi ödememiştir. Bugün. Bağ-Kurun geldiği durumu hepimiz görüyoruz.

Sosyal güvenlik teşkilatlarının, 2002 yılı içerisinde Hazineden 7,9 katrilyon para alacağı öngörülmüş; fakat, bu da kesin değil. Şimdi, bu bir yıllık yardımı bile eğer tahmin edemiyorsak, kesin olarak değerlendiremiyorsak, 2050 yılının perspektifini ortaya çıkarmak tamamen sanal bir hadisedir.

Burada yapılması gereken, önce, bu dağınık teşkilatları bir araya toplamaktır. Teşkilatlarda, bakıyorsunuz, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, yanında Sağlık Bakanlığı var, yanında özürlülerin bağlı olduğu bir başka bakanlık var. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu bir başka bakanlıkta, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu bir başka bakanlıkta. Bu şekilde dağınık teşkilatlanmış bir sosyal güvenlikte başarıya ulaşmak mümkün değildir. Öyleyse, bu teşkilatları, üç ana başlık altında, emeklilik sigortası, sağlık sigortası ve sosyal hizmetler veya sosyal yardımlar adı altında teşkilatlandırarak, bunlarla bir tek bakanlık uğraşmalıdır.

Bugün, Sosyal Güvenlik Bakanlığı sağlık teşkilatı işletiyor, Sağlık Bakanlığı yeşil kart uygulaması yapıyor. Bu, çok ters bir uygulama. Onun için de, Sosyal Güvenlik Bakanlığı, eğer gerçekten görev yapacaksa, sosyal güvenlikle ilgili olan hizmetleri yürütmelidir. Bizce, böyle kısmî düzenlemeler yerine, ana, radikal değişiklikler yapılmalıdır ve devlet mutlaka otomasyona geçerek her vatandaşa bir vatandaşlık numarası vermeli; Bağ-Kur, Emekli Sandığı ve Sosyal Sigortalar Kurumunu -demin söylediğim gibi- bir çatı altında toplayarak daha verimli hizmet yapacağı kanaatindeyiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın konuşmanızı.

MÜKREMİN TAŞKIN (Devamla) - Bu tip düzenlemeler belki bugünü kurtarabilir; ama, 2002-2050 yılı perspektifini görmemizi sağlayamaz.

Bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (MHP, ANAP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Taşkın.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 5 tane önerge vardır; yalnız bunların 3 tanesi çok anlamsız önergeler; yani, dolgu önergelerini iktidar veriyorsa, hiç olmazsa dolgunun da bir malzeme taşıması lazım.

Bakın, ben, size okuyayım. Şöyle deniliyor "tasarının 1 inci maddesinin ikinci satırında yer alan 'yaşlılık aylığından yararlanabilmek için sigortalıların' ibaresinin 'sigortalıların yaşlılık aylığından yararlanabilmek için'" yani "için" kelimesini "yararlanabilmek" kelimesinin sonuna almış. Böyle bir şey olmaz. Bu Meclis çok ciddî bir kurumdur. Buraya önerge verecek insanların da ciddî önerge vermeleri lazım; yani, dolgu da olsa.

Şimdi, ondan sonra "yararlanabilmek" ibaresinin "faydalanabilmek..." Böyle bir şey olur mu?! Bu önerge de öyle.

Yine, diğer bir önergede de "Yaşlılık aylığından yararlanabilmek için sigortalıların" ibaresinin "Sigortalıların yaşlılık aylığından yararlanabilmek için..." Bu, oyuncaktır; yani, böyle bir önerge Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmez. Ben, bu 3 önergeyi işleme koymuyorum, arkasındaki 2 önergeyi okutuyorum arkadaşlar...

İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) - Diğer önergeleri işleme alın.

BAŞKAN - Efendim, önergeler, Türkiye Büyük Millet Meclisinde işin ciddiyeti kavranılarak verilebilir.

Sayın Emre Kocaoğlu, böyle bir önerge verilir mi?! 3'ü de sizin, zatıâlinizindir; yani, Meclisle böyle alay edilebilir mi canım!

NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) - Çekiyor... Siz işleme koyun, çekecek.

BAŞKAN - Koymuyorum efendim.

İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) - Siz işleme koyun, çekiyor...

BAŞKAN - Benim takdirimde; koymuyorum! Böyle bir önerge olmaz!

İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) - Sizin takdiriniz diye bir şey yok!

BAŞKAN - Yani "faydalanma" kelimesini "yararlanmak..." O da aynı canım; böyle bir şey olur mu?! Onun için, muhalefetin önergelerini işleme koyuyorum efendim.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Doğru.

BAŞKAN - Efendim, maddenin tasarı metninden çıkarılmasına ilişkin 2 tane önerge var; onları okutup, birleştirerek işleme koyacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 1 inci maddesinin tasarıdan çıkarılarak madde numaralarının buna göre yeniden düzenlenmesini arz ve talep ederiz.

Hüseyin Çelik Mahfuz Güler            İlyas Arslan

                          Van                      Bingöl                     Yozgat

Maliki Ejder Arvas                                Osman Pepe                               

                          Van                                                    Kocaeli

BAŞKAN - Şimdi diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 1 inci maddesinin tasarıdan çıkarılarak madde numaralarının buna göre yeniden düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.

İbrahim Konukoğlu Saffet Arıkan Bedük             Oğuz Tezmen

               Gaziantep                    Ankara                       Bursa

Hayri Kozakçıoğlu                                         Ali Şevki Erek

                   İstanbul                                                      Tokat

BAŞKAN - Evet, öteki önerge de aynı şekilde...

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Hepsini birleştirin!..

BAŞKAN - Efendim, bu, maddenin metinden çıkarılması en aykırı önerge...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkanım, yalnız, sizin işleme almadığınız önergelerden sonra okunan önergeler gruplara dağıtılmamıştır, mümkünse gruplara gönderir misiniz.

BAŞKAN - Efendim, maddenin tasarı metninden çıkarılmasına yöneliktir. Artık; yani, anlaşıldı.

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın Başkan, önergeleri gruplara dağıttırın; göremiyoruz.

BAŞKAN- Efendim, tasarrufu ben şimdi yaptım; ötekileri...

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Dağıttırın Sayın Başkan; göremiyoruz.

BAŞKAN - Şimdi, gruplar olarak, böyle dolgu önergesi olmayacağını aslında kavramanız lazım; yani, kusura bakmayın...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Doğru Başkan...

BAŞKAN- Yani, hiç olmazsa, önergelerin önünü kapatırken de, verilen önergenin de bir seviyesi olması lazım arkadaşlar. Rica ediyorum... Burası Türkiye Büyük Millet Meclisidir; yani, karşımızdaki insanların seviyesi de milletvekilliğidir.

YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) - Meclisle alay edilmez...

BAŞKAN - Yani, aynı kelimelerle, yine, birini öne, birini arkaya koyarak önerge verilmez ki!.. Yani, rica ediyorum...

Evet, şimdi, efendim, en aykırı önerge budur; anlaşılmıştır; aynıdır; yani, maddenin tasarı metninden çıkarılmasına ilişkindir.

Sayın Komisyon katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET KÂBİL (Rize) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Hükümet?..

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Yalova) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Önerge sahiplerinden ikisine de isterlerse söz verebilirim efendim.

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Gerekçeyi okuyalım.

İBRAHİM KONUKOĞLU (Gaziantep) - Gerekçeyi okuyalım.

BAŞKAN - Peki, gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununda değişiklik yapan 4447 sayılı Kanunla emeklilik yaşı kadınlarda 58, erkeklerde 60'a yükseltilirken, yeni belirlenen yaşlara sigortalılığı ilk defa 8.9.1999 tarihinden sonra başlayacak sigortalıların tabi olacağı belirtilmiştir.

4447 sayılı Kanunla 506 sayılı Kanunun 60 ncı maddesinde yapılan değişiklikle bu amaca uygun olarak "Bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra ilk defa sigortalı olarak çalışmaya başlayanların yaşlılık aylığından yararlanabilmesi için" ibaresi konulmuştur.

Anayasa Mahkemesi tarafından söz konusu maddenin iptal edilmemesine rağmen mevcut ibarenin "yaşlılık aylığından yararlanmak için" şeklinde değiştirilmek istenmesi sigortalıları huzursuz etmiştir.

Yapılmak istenilen değişiklik Anayasa Mahkemesinin; yeniden düzenlenmekte olan geçici 81 inci maddenin (B) bendi ile (C) bendinin (b) alt bendini tekrar iptal etmesi halinde tüm sigortalılardan kadınların 58, erkeklerin 60 yaşında yaşlılık aylığına hak kazanmalarının sağlanmasını amaçlandığı izlenimi vermektedir.

Maddenin tasarıdan çıkarılmasının istenmesi ile sigortalıların huzursuzluklarının ve sosyal güvenlik hukukuna olan güvensizliklerinin giderilmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN - Evet, öteki önergenin de gerekçesi aynı; yani, aynı olan şeyleri okutmanın da bir anlamı yok.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Evet, aynı.

BAŞKAN- Önergeye hükümet ve Komisyon katılmamıştır.

YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

Maddenin tasarı metninden çıkarılmasını isteyen önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önergenin kabulü ve reddinde karar yetersayısı sağlanamadığından birleşime ara vermek zorundayım.

Ne kadar ara vereyim?

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - 10 dakika Sayın Başkan.

BAŞKAN - Birleşime 10 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati : 20.20


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 20.30

BAŞKAN : Başkanvekili Kamer GENÇ

KÂTİP ÜYELER : Mehmet AY (Gaziantep), Mehmet BATUK (Kocaeli)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 103 üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VII.– KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

11.– Sosyal Sigortalar Kanunu, Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu, Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/981) (S. Sayısı : 868) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerlerini aldılar.

Sayın milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz Sosyal Sigortalar Kanunu, Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu, Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 1 inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasına ilişkin olarak verilen bir önergeye Komisyon ve Hükümet katılmamış ve önergenin oylamasında karar yetersayısının aranılması istenmişti; ancak, yaptığımız oylamada karar yetersayısı bulunamadığından, birleşime ara vermiştim.

Şimdi oylamayı tekrar yapacağım...

TAHSİN BORAY BAYCIK (Zonguldak) - Önergeyi okuyun...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Okundu efendim!..

TURHAN GÜVEN (İçel) - Bir daha okunur mu önerge, herkesin keyfine göre okunmaz!

BAŞKAN - Efendim, önerge okundu; maddenin tasarı metninden çıkarılmasına ilişkin...

Önergeyi, elektronik cihazla oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

3 dakikalık süre veriyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

TURHAN GÜVEN (İçel) - Yok... Yok... Yok...

MURAT AKIN (Aksaray) - Yok Sayın Başkan, yok...

YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) - Karar yetersayısı yok Başkanım.

BAŞKAN - Efendim, bir dakika... Yani, biz, saat 11.00'e kadar çalışacağız arkadaşlar; öyle, acele etmenize gerek yok.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Ne 11.00'i canım?!. Karar, bitinceye kadar; ne 11.00'i?!.

BAŞKAN - Karar yetersayısını buluncaya kadar birleşime ara vereceğiz.

YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) - İki defa üst üste bulamadınız.

BAŞKAN - Ne demek?!. O, yoklamada...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, neyi bekliyoruz?.. Varsa var, yoksa yok...

BAŞKAN - Efendim, yok... Karar yetersayısı yok da...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Yoksa, bitti...

BAŞKAN - Çok az bir sayıya kaldık.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Tamam, bitti efendim; Meclisi kapatırsınız...

BAŞKAN - Şimdi, Sayın Güven, biliyorsunuz, İçtüzük, yoklamada...

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkan, izin verir misiniz...

BAŞKAN - Buyurun efendim.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Saygıdeğer Başkanım, bakın, biz, sizin uygulamalarınızdan memnunuz. Şundan: Burada önergeler verildi; önergeleri, birbirine benzer ve mahiyeti itibariyle de kanunun içeriğinden çok uzak olduğundan dolayı, işleme koymadınız ve saygıyla karşıladık.

BAŞKAN - Hayır, ben bir şey demiyorum... Ben, yine ara vereceğim; ama, ne kadar süre ara vereyim?

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Hayır, hayır... Ben, bir şey söyleyeceğim Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Buyurun.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Şimdi, ben, sizden istirham ediyorum. Şu Meclisin içerisinde olmasına rağmen, burada, eğer, cihaza girememişse, lütfen...

BAŞKAN - Hayır; ama, yoklama değil ki, Sayın Köse.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Ama, yine yoklama yapacaksınız.

BAŞKAN - Hayır, önergeye ret veya kabul oyu verme...

139 ret oyuna ulaşmaya az kaldı; yani, arkadaşlarımız...

Kusura bakmayın, şurada 38 tane bakanınızdan, bakın, işte bir tek bakan var burada; diğer bakanlar da gelsin yani... (MHP sıralarından gürültüler)

Bakın, ben yine ara vereceğim. Ben geçmişte... (SP sıralarından gürültüler) Arkadaşlar, rica ediyorum, sükûnetle dinleyelim. Geçmişte yaptığımız uygulamalarda karar yetersayısı bulunmadığı zaman defalarca ara veriyorduk, ben aynı uygulamaya devam ediyorum; yani, gruplar "biz karar yetersayısını bulamayacağız, onun için birleşimi kapatın" demedikten sonra... (Gürültüler)

Tamam...

Birleşime ne kadar ara vereyim?

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Kaç kişi noksan?

BAŞKAN - 4 kişi.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - 10 dakika.

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Sayın Başkan, çeyrek kalaya kadar...

BAŞKAN - Birleşime 15 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 20.37


DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 20.50

BAŞKAN : Başkanvekili Kamer GENÇ

KÂTİP ÜYELER : Mehmet AY (Gaziantep), Mehmet BATUK (Kocaeli)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 103 üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere devam ediyoruz.

VII.– KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

11.– Sosyal Sigortalar Kanunu, Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu, Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/981) (S. Sayısı : 868) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerini aldı.

Sayın milletvekilleri, Sosyal Sigortalar Kanunu, Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu, Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 1 inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasına ilişkin olarak verilen önergenin oylamasında karar yetersayısı istenmiş, yapılan iki oylamada da karar yetersayısı bulunamamıştı.

Önergeye Komisyon ve Hükümet katılmamıştı.

Önerge, maddenin tasarı metninden çıkarılmasına ilişkindi.

Önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve elektronik cihazla oylamayı yapacağım.

Oylama için 3 dakikalık süre vereceğim. Bu süre içerisinde cihaza giremeyenlerin, Divandaki teknik elemanlardan yardım istemelerini ve bu halde de giremedikleri takdirde pusula göndermelerini; pusula gönderenlerin de, Genel Kurul salonundan ayrılmamalarını diliyorum.

Oylama sonucunda inşallah karar yetersayısını bulursam, hükümetinizle ilgili bazı şeyler söyleyeceğim.

Ben, aslında, iktidar partilerinin gruplarının yerinde olsam, bütün bakanları grupta düşürürüm, Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmalarına gelmeyen bakanı grupta düşürürüm. Bakın, samimî söylüyorum. Bu saatte neredeler arkadaşlar bunlar?! Bakanlıklara telefon edin bakalım, hangisi bakanlıkta?! Olmaz ama yahu!

NAZİF OKUMUŞ (İstanbul)-Sayın Başkan, siz kendi işinizle meşgul olun.

BAŞKAN- Biraz da sizler bakan olun arkadaşlar, hep siz yoruluyorsunuz. İşçiliğini siz yapıyorsunuz, patronluğunu onlar yapıyorlar. Onlar artık patronluk yapamaz.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Evet, sayın milletvekilleri, önerge kabul edilmemiştir. Karar yetersayısı vardır; ama, gerçekten şunu özellikle rica ediyorum, bakın bir saatimiz böyle oylamayla geçti. Rica ediyorum, zamanımızı iyi değerlendirelim. Özellikle, bakanların da gelmesi lazım. Bakın, şurada 38 bakandan 1 bakan, o da zorunlu geliyor arkadaşlar.

İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) - Sana ne yahu!

BAŞKAN - Bunu halk görüyor; yani, biz burada... Yazık, bu kadar bürokrat var, bu kadar elektrik yanıyor, devamlı gelen bu kadar arkadaşımız var. Yani, özür dilerim ben sizden... Bunları konuşmak da istemiyorum. Yani, bu hükümet sorumluluk taşıyorsa, haydi Sayın Başbakan hastanede, öteki bakanlar nerede?! Meyhanede midir, yoksa, barda mıdır, sazda mıdır?! Yani, rica ediyorum canım. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından gürültüler)

KORAY AYDIN (Ankara) - Bu kadarı da fazla yahu!.. Olmaz ama!..

BAŞKAN - Başka önerge yok.

III. – Y O K L A M A

BAŞKAN - Şimdi, maddenin oylaması sırasında arkadaşlarımız yoklama yapılmasını istediler; yoklama isteğinde bulunan sayın milletvekillerini arayacağım...

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Sayın Başkan "meyhanededir" sözü bizi incitiyor; o sözü geri alın.

BAŞKAN - Hayır, niye incitsin canım... Meyhane de Türkiye'nin bir gerçeği canım. Neyse, Sayın Enginyurt, yani...

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Öyle bir söz size şık düşmüyor! "Sayın Bakanlar meyhanededir" demek, bu Parlamentoya bir hakarettir. Biz...

BAŞKAN - Niye, bakanlarınızdan meyhaneye, bara giden yok mu?! (MHP sıralarından gürültüler)

İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) - Allah Allah!..

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Sen, onların kim olduğunu bilirsin! Ayıp bir şey yahu!..

BAŞKAN - Ben kanıtlayayım mı size?! Rica ediyorum canım... Sonra meyhane kötü bir şey değil ki... (DSP, MHP ve ANAP sıralarından gürültüler) Rica ediyorum canım... Hayır, neyse canım...

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Ama, hoş değil bu!

BAŞKAN - Neyse... Gelsinler buraya, ben bir şey demem.

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Gelsinler tamam, ona bir şey dediğimiz yok, ama, o sözü geri alın.

BAŞKAN - Neyse, efendim, buyurun.... (MHP sıralarından gürültüler) Yoklama yapıyorum... Rica ediyorum.

TARIK CENGİZ (Samsun) - Sayın Başkan, 5 çarpı 21 milyar...

BAŞKAN - Tamam, ben sözümü söyledim.

Yoklama talebinde bulunan arkadaşlardan:

Oğuz Tezmen?.. Burada.

Kemal Kabataş?.. Burada.

İbrahim Konukoğlu?.. Burada.

Mustafa Geçer?.. Burada.

Eyyüp Sanay?.. Burada.

Rıza Ulucak?.. Burada.

Turhan Güven?.. Burada.

Ahmet Sünnetçioğlu?.. Burada.

Sacit Günbey?.. Burada.

Maliki Ejder Arvas?.. Burada.

Osman Aslan?.. Burada.

Yahya Akman?.. Burada.

Hüseyin Kansu?.. Burada.

Tevhit Karakaya?.. Burada.

Akif Gülle?.. Burada.

İlyas Arslan?.. Burada.

Mustafa Niyazi Yanmaz?.. Burada.

Avni Doğan?.. Burada.

Kemal Albayrak?.. Burada.

Lütfi Yalman?.. Burada.

Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için 3 dakikalık süre veriyorum. Bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen arkadaşların, salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini; buna rağmen sisteme giremeyen üye olur ise, yoklama pusulalarını 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığımıza göndermelerini rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum efendim.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı yoktur.

Ne kadar ara vereyim?

ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Diyarbakır) - 5 dakika Sayın Başkan.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Yarım saat.

BAŞKAN - Peki efendim, hay hay.

21.30'da toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

 

Kapanma Saati : 21.00


BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 21.28

BAŞKAN : Başkanvekili Kamer GENÇ

KÂTİP ÜYELER : Mehmet AY (Gaziantep), Mehmet BATUK (Kocaeli)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 103 üncü Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

Sayın milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz yasa tasarısının 1 inci maddesinin oylanması sırasında yoklama istenmiş ve yapılan yoklamada toplantı yetersayısı bulunamadığından birleşime ara verilmişti.

III. – Y O K L A M A

BAŞKAN - Şimdi, yeniden elektronik cihazla yoklama yapacağım.

Yoklama için 3 dakikalık süre vereceğim. Bu süre içinde, elektronik cihaza giremeyen sayın milletvekillerinin teknik elemanlardan yardım istemelerini, bu halde de sisteme giremedikleri takdirde pusula göndermelerini, pusula gönderen sayın milletvekillerinin de salondan ayrılmamalarını diliyorum. 

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, yapılan ikinci yoklamada da toplantı yetersayısı bulunamamıştır.

Bakın, birbuçuk saattir ara veriyoruz, sırf, iktidar gelsin diye. Çalışmama, herhalde, Başkanlık Divanından kaynaklanmıyor. Rica ediyorum arkadaşlar... Bakın, hâlâ, 38 bakandan, tek 1 sorumlu bakan var, ötekiler yok; böyle şey olmaz. Gerçekten, Divan olarak buna çok da üzülüyoruz. Yani, süreyi uzattığınıza göre, gelin, çalışalım kardeşim.

Sayın milletvekilleri, yapılan ikinci yoklamada da toplantı yetersayısı bulunamamıştır.

Bu itibarla, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 23 Mayıs 2002 Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati : 21.32

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.