DÖNEM
: 21 CİLT : 95 YASAMA YILI : 4 T. B. M. M. TUTANAK DERGİSİ 101 inci Birleşim 16 . 5 . 2002 Perşembe İ
Ç İ N D E K İ L E R I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. – GELEN KÂĞITLAR III. –
YOKLAMALAR IV. –
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR 1. – Samsun Milletvekili Tarık Cengiz’in,
19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramına ilişkin gündemdışı konuşması 2. – Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak'ın,
Formula-1 yarışlarının Türkiye'de yapılmasına ilişkin gündemdışı konuşması 3. – Niğde Milletvekili Mükerrem
Levent'in, Türkiye'deki rüzgâr enerjisi ve hidrolik santrallara ilişkin
gündemdışı konuşması ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Zeki Çakan'ın cevabı B) Tezkereler ve Önergeler 1. – Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un,
görüşmelerde bulunmak üzere Özbekistan'a yaptığı resmî ziyarete katılacak
milletvekiline ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1077) 2. – Devlet Bakanı Reşat Doğru'nun,
Atatürk'ün Nutku'nun Kırgızca çevirisinin tanıtım törenlerine katılmak ve
görüşmelerde bulunmak üzere Kırgızistan'a yaptığı resmî ziyarete katılacak
milletvekiline ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1079) 3. – Devlet Bakanı Reşat Doğru'nun, temas
ve görüşmelerde bulunmak üzere Kosova ve Makedonya'ya yaptığı resmî ziyarete
katılacak milletvekiline ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1078) V. –
OYLAMASI YAPILACAK İŞLER 1. – Vakıflar Genel Müdürlüğünün Teşkilât
ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Bir Geçici Madde Eklenmesi
Hakkında Kanun Tasarısı ile Vakıflar Genel Müdürlüğünün Teşkilât ve Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/973, 1/821) (S. Sayısı : 862) VI. – KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1. – İzmir Milletvekili Rifat
Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili
Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili
Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya
Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul
Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının;
Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay
Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307,
2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527) 2. – Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri
ve Personeli Eğitim Merkezleri Kanunu Tasarısı ve Adalet ve Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/744) (S. Sayısı : 786) 3. – Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Anayasa Komisyonu Raporu (1/777) (S. Sayısı
: 557) 4. – Devlet Meteoroloji İşleri Genel
Müdürlüğü Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/886) (S. Sayısı : 827) 5. – Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı
Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433) 6. – Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının
Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu
Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili
Hasan Basri Üstünbaş ve Üç Arkadaşının Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının
Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve
Bütçe Komisyonları Raporları (1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı : 666) 7. – Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617
Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/754,
1/692) (S. Sayısı : 675) 8. – Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer
Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve
Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/756, 1/691) (S. Sayısı : 676) 9. – Sosyal Sigortalar Kurumu
Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal
Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve
Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/753, 1/690) (S. Sayısı : 685) 10. – Gümrük Müsteşarlığının Teşkilât ve
Görevleri Hakkında 485 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Gümrük
Müsteşarlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Bazı
Hükümlerinin Değiştirilmesine Dair 541 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/209, 1/228) (S. Sayısı : 861) 11. – Çocuk Haklarına Dair Sözleşmeye Ek
Çocukların Silahlı Çatışmalara Dahil Olmaları Konusundaki İhtiyari Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/894) (S. Sayısı : 796) 12. – Avrupa Çevre Ajansına ve Avrupa
Bilgi ve Gözlem Ağına Türkiye Cumhuriyetinin Katılımı ile İlgili Olarak Avrupa
Topluluğu ve Türkiye Cumhuriyeti Arasında Yapılan Anlaşmanın Kabul Edilmesi ile
İlgili Müzakerelerin Nihai Senedinin ve Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa
Topluluğu Arasında Türkiye Cumhuriyetinin Avrupa Çevre Ajansı ve Avrupa Bilgi
ve Gözlem Ağına Katılımı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Çevre, Plan ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonları Raporları
(1/805) (S. Sayısı : 715) 13. – Avrupa Peyzaj Sözleşmesinin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/853) (S. Sayısı: 716) 14. – 23 Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenen
Suçlardan Dolayı Şartla Salıverilmeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair
Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 25.4.2002 Tarihli ve 4754 Sayılı Kanun
ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek
Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Raporları
(1/975) (S. Sayısı : 858) VII.-
SORULAR VE CEVAPLAR A) YazIlI Sorular ve CevaplarI 1. – Sivas Milletvekili Abdüllatif
Şener'in, Sivas-Suşehri Jeotermal Merkezi Isıtma Sistemi Etüdü Projesine
ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Abdülkadir Akcan'ın cevabı
(7/6841) 2. – İstanbul Milletvekili Mustafa
Verkaya'nın, İstanbul'da binaların depreme karşı güçlendirilmesi çalışmalarına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Abdülkadir Akcan'ın
cevabı (7/6881) 3. – İstanbul Milletvekili Mustafa
Verkaya'nın, İstanbul'daki akaryakıt ve LPG istasyonlarına ilişkin Başbakandan
sorusu ve İçişleri Bakanı Rüştü Kazım Yücelen'in cevabı (7/6883) 4. – Van Milletvekili Hüseyin Çelik'in,
Çankaya Belediyesi sınırları içinde Gençlik ve
Spor Genel Müdürlüğünce kaçak yapıldığı iddia edilen bir binanın
yıkımına karşı konulmasına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Rüştü Kazım
Yücelen'in cevabı (7/6884) 5. – Bursa Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır'ın, depremden zarar gören yolların yapım projelerine ilişkin sorusu
ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Abdülkadir Akcan'ın cevabı (7/6895) 6. – Adıyaman Milletvekili Mahmut
Göksu'nun, Ağrı-Patnos İlçesi Doğansu yerleşim biriminin idari statüsüne
ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Rüştü Kazım Yücelen'in cevabı (7/6918) 7. – Aksaray Milletvekili Ramazan
Toprak'ın, armatörlerin Emlak Bankasına olan borçlarının ertelenip
ertelenmediğine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in
cevabı (7/6923) 8. – Rize Milletvekili Ahmet Kabil'in,
İller Bankasınca belediye gelir paylarından yapılan kesintiye ilişkin sorusu ve
Bayındırlık ve İskân Bakanı Abdülkadir Akcan'ın cevabı (7/6931) 9. – Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül'ün,
PTT Genel Müdürlüğünde görevli bazı personelin görev yerlerinin değiştirilme
nedenine ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Oktay Vural'ın cevabı (7/6990) 10. – Karabük Milletvekili Mustafa
Eren'in, futbol liginde yaşanan olaylarla ilgili basında çıkan haberlere
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Fikret Ünlü'nün cevabı (7/7027) 11. – Sivas Milletvekili Mehmet Ceylan'ın,
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünce Çankaya Belediyesi sınırları içinde kaçak
yapıldığı iddia edilen yapının yıkımının engellenmesine ilişkin Başbakandan
sorusu ve Devlet Bakanı Fikret Ünlü'nün cevabı (7/7028) 12. – Sivas Milletvekili Mehmet Ceylan'ın,
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünce Çankaya Belediyesi sınırları içinde kaçak
yapı inşa edildiği ve yıkımının engellendiği iddialarına ilişkin sorusu ve
Devlet Bakanı Fikret Ünlü'nün cevabı (7/7029) 13. – İstanbul Milletvekili Azmi Ateş'in; TPIC tarafından Irak'tan yapılan motorin
ithalatına, TPIC'in organizasyonunda Irak'tan sınır
ticareti kapsamında yapılan motorin ithalatına, Irak'tan yapılan motorin ithalatının
kesilmesine, TPIC Yönetim Kurulu üyeleri ve
personeline, İlişkin Başbakandan soruları ve Enerji ve
Tabiî Kaynaklar Bakanı Zeki Çakan'ın cevabı (7/7090, 7091, 7092, 7093) 14. – Giresun Milletvekili Rasim
Zaimoğlu'nun, Basketbol Federasyonu Başkanı ve TÜBGEV hakkındaki iddialara
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Fikret Ünlü'nün cevabı (7/7094) 15. – Batman Milletvekili Alaattin Sever
Aydın'ın, bölücü terör örgütünün petrol taşımacılığından gelir elde ettiği
iddiasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Zeki
Çakan'ın cevabı (7/7098) I. – GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak
üç oturum yaptı. Rize Milletvekili Ahmet Kabil'in, yaş çay
kampanyasının açılmasına ilişkin gündemdışı konuşmasına Devlet Bakanı Edip
Safder Gaydalı cevap verdi; Mardin Milletvekili Mustafa Kemal
Tuğmaner, Güneydoğu Anadolu Bölgesinin ekonomik sorunları ile alınması gereken
önlemlere, Rize Milletvekili Mehmet Bekâroğlu, kamu
çalışanlarının örgütlenmeleriyle ilgili sorunlara, İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar. İngiltere-Türkiye Parlamentolararası
Dostluk Grubu Başkanı ile Avam Kamarası ve Lordlar Kamarasından üyelerin
heyetler halinde ülkemize davetlerine ilişkin Başkanlık tezkeresi Genel Kurulun
bilgisine sunuldu. Türkiye Cumhuriyeti Adalet Bakanlığı ile
Kırgız Cumhuriyeti Adalet Bakanlığı Arasında İşbirliği Konusunda Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının geri gönderilmesine
ilişkin Başbakanlık tezkeresi okundu; Adalet ve Dışişleri Komisyonlarında
bulunan tasarının hükümete geri verildiği bildirildi. (10/18,23,79,212,244,257) esas numaralı
Meclis Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun başkan,
başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimine ilişkin tezkeresi Genel Kurulun
bilgisine sunuldu. 12.5.2002 tarihinde dağıtılan ve Genel
Kurulun 14.5.2002 tarihli 99 uncu Birleşiminde okunmuş bulunan, tabiî afetler
nedeniyle gelir kaybı ve altyapı hasarına uğrayan belediyelerin belirlenmesinde
ve bunlara yapılan yardımlarda yanlı davranıldığı iddiasıyla Başbakan Bülent
Ecevit ve Bakanlar Kurulu üyeleri hakkında verilen (11/28) esas numaralı
gensoru önergesinin, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler"
kısmında yer almasına ve Anayasanın 99 uncu maddesi gereğince gündeme alınıp
alınmayacağı hususundaki görüşmelerin 21.5.2002 Salı günkü birleşimde
yapılmasına; Sayıştayda boş bulunan Birinci Başkanlığa,
832 sayılı Sayıştay Kanununun 5 ve ek 8 inci maddeleri hükümlerine göre
yapılacak seçime dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ve Sayıştay Başkan ve
Üyeleri Önseçim Geçici Komisyonunun 860 sıra sayılı Raporunun, gündemin
"Seçim" kısmında yer almasına ve seçimin 21.5.2002 Salı günkü
birleşimde yapılmasına; seçimin sonuçlanmasına kadar çalışma süresinin
uzatılmasına; bu birleşimde sözlü soruların görüşülmemesine; İlişkin Danışma Kurulu önerileri kabul
edildi. Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan : TBMM İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına
Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu raporunun (2/94, 2/232, 2/286,
2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527) görüşmeleri, daha
önce geri alınan maddelere ilişkin Komisyon raporu henüz hazırlanmadığından; Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri
Personeli Eğitim Merkezleri (1/744) (S. Sayısı : 786), Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair (1/777) (S. Sayısı : 557), Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair (1/886) (S.
Sayısı : 827), Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı
Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye İlişkin (1/53) (S.
Sayısı : 433), Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının
Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu
Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında (1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı :
666), Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş Kurumu (1/754, 1/692) (S. Sayısı : 675), Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız
Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına
Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile Aynı Mahiyetteki (1/756, 1/691) (S. Sayısı : 676), Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının
Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu
(1/753, 1/690) (S. Sayısı : 685), Çocuk Haklarına Dair Sözleşmeye Ek
Çocukların Silahlı Çatışmalara Dahil Olmaları Konusundaki İhtiyarî Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında (1/894) (S. Sayısı : 796), Avrupa Çevre Ajansına ve Avrupa Bilgi ve
Gözlem Ağına Türkiye Cumhuriyetinin Katılımı ile İlgili Olarak Avrupa Topluluğu
ve Türkiye Cumhuriyeti Arasında Yapılan Anlaşmanın Kabul Edilmesi ile İlgili
Müzakerelerin Nihaî Senedinin ve Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Topluluğu
Arasında Türkiye Cumhuriyetinin Avrupa Çevre Ajansı ve Avrupa Bilgi ve Gözlem
Ağına Katılımı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair (1/805) (S.
Sayısı : 715), Avrupa Peyzaj Sözleşmesinin Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair (1/853) (S. Sayısı : 716), Kanun Tasarılarının görüşmeleri, ilgili
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından, ertelendi; Vakıflar Genel Müdürlüğünün Teşkilât ve
Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Bir Geçici Madde Eklenmesi
Hakkında Kanun Tasarısının (1/973, 1/821) (S. Sayısı : 862) görüşmeleri
tamamlandı; tümünün oylanmasından önce, istem üzerine elektronik cihazla
yapılan yoklamalar sonucunda Genel Kurulda toplantı yetersayısının bulunmadığı
anlaşıldığından, 16 Mayıs 2002 Perşembe
günü saat 15.00'te toplanmak üzere birleşime 20.15'te son verildi.
II. – GELEN
KÂĞITLAR No. : 142 16.5.2002 PERŞEMBE Sözlü Soru Önergesi 1. – Bursa Milletvekili
Ahmet Sünnetçioğlu'nun, Bursa-İnegöl Verem Savaş Dispanserindeki teknisyen
ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/1845) (Başkanlığa
geliş tarihi :14.05.2002) Yazılı Soru Önergeleri 1. – Adıyaman
Milletvekili Mahmut Göksu'nun, İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp
Fakültesinde düzenlenen bir konferansa başörtülü hastaların alınmamasına
ilişkin Devlet Bakanından (Nejat Arseven) yazılı soru önergesi (7/7383) (Başkanlığa
geliş tarihi : 9.5.2002) 2. – Adıyaman
Milletvekili Mahmut Göksu'nun, İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp
Fakültesinde düzenlenen bir konferansa başörtülü hastaların alınmamasına
ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/7384) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.5.2002) 3. – Şanlıurfa
Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, doğalgazın depolanmasına ilişkin Enerji
ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/7385) (Başkanlığa geliş
tarihi : 14.5.2002) 4. – Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, SSK ve BAĞ - KUR'da atıl olarak duran ödenmiş primlere
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/7386)
(Başkanlığa geliş tarihi : 14.5.2002) 5. – Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, insansız hava aracı araştırma ve üretimiyle ilgili bir yerli
firmayla anlaşma yapılıp yapılmadığına ilişkin Millî Savunma Bakanından yazılı
soru önergesi (7/7387) (Başkanlığa geliş tarihi : 14.5.2002) 6. – İstanbul
Milletvekili Azmi Ateş'in, Çağdaş Eğitim Vakfı hakkındaki iddialara ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7388) (Başkanlığa geliş tarihi :
14.5.2002) 7. – İstanbul
Milletvekili Azmi Ateş'in, Çağdaş Eğitim Vakfına ilişkin Devlet Bakanından
(Nejat Arseven) yazılı soru önergesi (7/7389) (Başkanlığa geliş tarihi :
14.5.2002) 8. – Erzurum Milletvekili
Aslan Polat'ın, Doğu Linyitleri ve Oltu Linyitleri İşletme Müdürlüğünün
kapatılması kararına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/7390) (Başkanlığa geliş tarihi : 14.5.2002) 9. – Erzurum Milletvekili
Aslan Polat'ın, Erzurum Havaalanı inşaatında kullanılan dolgu malzemesinin
alımına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/7391) (Başkanlığa
geliş tarihi : 14.5.2002) 10. – Şanlıurfa
Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, tehlikeli madde taşıyan tanker
sürücülerine eğitim verilip verilmediğine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/7392) (Başkanlığa geliş tarihi : 14.5.2002) BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati : 15.00 16 Mayıs 2002 Perşembe BAŞKAN : Başkanvekili Yüksel YALOVA KÂTİP ÜYELER : Levent Mıstıkoğlu (Hatay), Kemal ALBAYRAK
(Kırıkkale) BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 101 inci Birleşimini açıyorum. III. – YOKLAMA BAŞKAN - Elektronik
cihazla yoklama yapacağız. Yoklama için 5 dakika
süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin, oy düğmelerine basarak salonda
bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen
milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden yardım
istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını
teknik personel aracılığıyla 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum. Yoklama işlemini
başlatıyorum. (Elektronik cihazla
yoklama yapıldı) BAŞKAN- Toplantı
yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz. Gündeme geçmeden önce, üç
arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim. Gündemdışı ilk söz, 19
Mayıs 1919'da Atatürk'ün Samsun'a çıkışı ve Gençlik ve Spor Bayramı hakkında
söz isteyen, Samsun Milletvekili Tarık Cengiz'e aittir. Buyurun Sayın Cengiz.
(DSP sıralarından alkışlar) IV. –
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR 1. – Samsun
Milletvekili Tarık Cengiz’in, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramına
ilişkin gündemdışı konuşması TARIK CENGİZ (Samsun)-
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 19 Mayıs Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor
Bayramı nedeniyle söz almış bulunuyorum; sizleri şahsım, 19 Mayıs şehri Samsun
ve Demokratik Sol Parti Grubu adına saygıyla selamlıyorum. 19 Mayıs 2002, Büyük
Önder Atatürk'ün ulusal kurtuluş mücadelesini başlatmak üzere Samsun'a
çıkışının 83 üncü yıldönümüdür. 19 Mayıs 1919, Sevr Antlaşmasıyla paylaşılan
Türk topraklarının ve yok sayılan Türk Ulusunun, Atatürk'ün büyük önderliği ve
Türk Ulusunun kahramanlığıyla dimdik doğrulduğu gündür. O gün, Büyük Önder ve
beraberindeki 18 kader arkadaşının, Samsun'dan Anadolu'ya çıkarak, çok sevdiği
ulusunun bağrında yeni Türkiye Cumhuriyeti idealinin gerçekleştirilmesinin ilk
adımının atıldığı gündür. Büyük Önder, o gün millî mücadeleyi başlatmış; Türk
Ulusunun azim ve kararlılığıyla bu haklı mücadele kazanılmıştır. Bu mücadelenin
kazanılmasından sonra Türkiye Cumhuriyeti kurulmuş ve cumhuriyetini gelecek
kuşaklara taşıyacak devrimler, O'nun ilkeleri doğrultusunda hayata geçirilmeye
başlanılmıştır. Büyük Önder Atatürk'ün
koyduğu ilkeler, uyandırdığı esinler, izlediği yöntemler öylesine güçlü ve uzun
solukludur ki, bugün de, Türk toplumunda, demokrasi ve gelişme yolunda,
çevresinde toplumsal dayanışma ve ortak eylem gerçekleştirilebilecek, özgürlük
içinde birleştirici güçte tek eksen önemindedir. Mustafa Kemal Atatürk'ün
başyapıtı olan Türkiye Cumhuriyeti, özgürlükçü ve insancıl özelliği, laik
dünya, toplum ve insan anlayışına dayalı oluşundan kaynaklanmaktadır. Laik
görüş sayesindedir ki, Türkiye Cumhuriyeti, bilimsel düşünüşün geçerlilik
ilkelerini toplumsal yaşama egemen kılmayı amaç edinmiş, tek gerçek kılavuz
olarak müspet bilimi benimsemiştir. Kısacası, Türk devrimine
Türk aydınlanması özelliğini veren, Atatürk'ün önderliğini işlevsel ve kalıcı
kılan, bu devrimin özünün laik nitelikte oluşudur. Laik düzenin, laik anlayışın
da temeli, akıl ve bilim yoludur. Atatürk'ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti, bu
özellikleriyle, gerçekten, çok üstün düzeyde bir sanat eseri niteliğindedir.
Zaten, kalıcı, sağlam bir devlet kurmak ve yaşatmak, bilime dayalı olduğu
kadar, yüksek sanatçı yeteneği de gerektiren bir iştir. Bugün toplumumuzun her
kesimindeki yurttaşlara düşen görev, bu Türk aydınlanmasının birikimlerini,
bilim ve sanat alanlarında yaratıcılığa açtığı yolları, demokratik bir
toplumsal dayanışmaya temel olmak üzere oluşturduğu laik, ulusal toplum üyeliği
bilincini, yurttaşlık bilincini, o büyük insanın, ölümsüz Atatürk'ün kendi
kişiliğinde örneğini bizzat verdiği düzeye çıkarmaya çalışmak olmalıdır. Şimdi, sizlere, bundan
tam üç yıl önce Türkiye Büyük Millet Meclisinin orta yerinde geçmiş bir
hadiseyi anımsatmanın zamanıdır. Tarih 2 Mayıs 1999. Türkiye Büyük Millet
Meclisi, yemin töreni için ilk toplantısını yapmaktadır. Bir hanım, yanında,
görünüşü farklı bir başka hanımla birlikte Türkiye Büyük Millet Meclisinin orta
yerine zaptiye yürüyüşüyle gelip oturuyor. Bu küstahlığın sergilenme amacı
açık; laik devlete meydan okumak! BAŞKAN - Sayın Cengiz,
bir dakika... Sayın milletvekilleri,
Atatürk'ü ve 19 Mayısı böyle dinleyemeyiz; lütfen, biraz sessiz olalım. Buyurun Sayın Cengiz. TARIK CENGİZ (Devamla) -
Sayın milletvekilleri, şimdi, sizlere bundan tam üç yıl önce, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin orta yerinde geçmiş bir hadiseyi anımsatmanın zamanıdır. FETHULLAH ERBAŞ (Van) -
Bunun gündemdışı konuşmayla ne alakası var?! Allah'ın her günü aynı şey!.. TARIK CENGİZ (Devamla) -
Tarih 2 Mayıs 1999. Türkiye Büyük Millet Meclisi yemin töreni için ilk
toplantısını yapmaktadır. Bir hanım, yanında, görünüşü farklı bir başka hanımla
birlikte Türkiye Büyük Millet Meclisinin orta yerine zaptiye yürüyüşüyle gelip
oturuyor. Bu küstahlığın sergilenme amacı açık; laik devlete meydan okumak! FETHULLAH ERBAŞ (Van) -
Halkın seçtiği milletvekilini zorbalıkla bırakmadınız. Ayıp denen bir şey
var... TARIK CENGİZ (Devamla) -
Bunu, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi sıfatıyla yaparak, ertesi günü,
adliyeden okullara tüm devlet dairelerinin çehresini değiştirmek. NURETTİN AKTAŞ
(Gaziantep) - Laiklik diye, memleketi batırdınız... TARIK CENGİZ (Devamla) -
550 üyeli Meclisin sadece Demokratik Sol Parti sıralarından protestolar
geliyor. NURETTİN AKTAŞ
(Gaziantep) - Çok büyük bir marifet. TARIK CENGİZ (Devamla) -
Evet, laik nutuklar atan pek çok sayın milletvekili bu protestoya en ufak bir
destek vermiyor. FETHULLAH ERBAŞ (Van) -
Zaptiye gibi yürüyen sizsiniz! TARIK CENGİZ (Devamla) -
Ben amacıma ulaştım, üstüne alınması gerekenler alındı; teşekkür ederim. (DSP
sıralarından alkışlar) Herhalde bir şeylerden
çekiniliyor; ama, Sayın Başbakanımızın tarihî konuşmasıyla bu kadın çekip
gitmek zorunda kalıyor. FETHULLAH ERBAŞ (Van) -
Hayır; sizin baskılarınızla... Sema Pişkinsüt'e de aynı şeyi yaptınız. NURETTİN AKTAŞ
(Gaziantep) - Sizin demokratik görüşünüz budur ancak! TARIK CENGİZ (Devamla) -
Sayın milletvekilleri, laik Türkiye Cumhuriyetinin ulusal kurtuluş
mücadelesinin ilk adımının atıldığı 19 Mayıs 1919'un 83 üncü yıldönümünde bu
konuşmayı yaparak, üç yıl öncesini sizlere hatırlatmak istedim. FETHULLAH ERBAŞ (Van) -
Milletin seçtiği milletvekiline bile burada izin vermediniz; sizin demokratik
görüşünüz bu! TARIK CENGİZ (Devamla) -
2 Mayıs 1999'a laik Türkiye Cumhuriyetine hizmet için yemin eden bizler, bu tip
karanlık güçlere prim vermemeliyiz. NURETTİN AKTAŞ
(Gaziantep) - Sizin aydınlığınız için hiç olmadı, hep karanlık içerisindesiniz. FETHULLAH ERBAŞ (Van) -
DSP, kendi milletvekiline de aynı şeyi yaptı. DSP'nin, kongresinde neler
yaptığını gördük!.. TARIK CENGİZ (Devamla) -
Mensubu olmaktan büyük onur duyduğum Demokratik Sol Partinin bu tavrı, bir
nirengi noktasıdır. Değiştim takıyyesiyle karşımıza çıkanlar ve demokrasiyi
kendi amaçlarına ulaşabilmek için araç olarak görenler unutmasınlar ki, Türkiye
Cumhuriyeti Ulu Önder Atatürk'ün... (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) FETHULLAH ERBAŞ (Van) -
Bunların işi gücü zorbalıktır, başka bir şey değil ki!.. BAŞKAN - Sayın Cengiz, 19
Mayısın anlamıyla sınırlı bir şekilde, konuşmanızı lütfen bitiriniz. Buyurunuz. TARIK CENGİZ (Devamla) -
Değiştim takıyyesiyle karşımıza çıkanlar ve demokrasiyi kendi amaçlarına
ulaşabilmek için araç olarak görenler unutmasınlar ki, Türkiye Cumhuriyeti, Ulu
Önder Atatürk'ün çizdiği akıl ve bilim yolunda ilerleyecektir. Atatürk'ü Anma
ve Gençlik ve Spor Bayramı tüm ulusumuza ve Türk gençliğine kutlu olsun. FETHULLAH ERBAŞ (Van) -
19 Mayısın arkasına sığınarak neler söylüyorsunuz!.. Aklın ve bilimin yolu
sizin yolunuz değil! TARIK CENGİZ (Devamla) -
Saygılarımla. (DSP sıralarından alkışlar; SP sıralarından alkışlar[!]) FETHULLAH ERBAŞ (Van) -
Ayıp denen bir şey var!.. Baskıcılığınızı her an burada sergilemeye
çalışıyorsunuz. BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, bir istirhamımız var Başkanlık kürsüsü olarak: Eğer, bizim,
hatibin konuşmasını sağlıklı izleyebilmemizde yarar görüyorsanız, bize yardımcı
olmanız gerekir. Bazı anlar var ki, inanınız, ne konuşulduğunu duymak mümkün
değil. NURETTİN AKTAŞ
(Gaziantep) - Sayın Başkan, ikaz etmeniz lazımdı... BAŞKAN - Divan Üyesi her
iki arkadaşıma da, siz duyabiliyor musunuz sorusunu yönelttim. NURETTİN AKTAŞ (Gaziantep)
- Hepimiz duyduk, siz duymadınız!.. BAŞKAN - Hükümet adına
söz talebi?.. Yok. Gündemdışı ikinci söz,
Formula-1 yarışlarının Türkiye'de yapılması hakkında söz isteyen, Aydın
Milletvekili Sayın Ali Uzunırmak'a aittir. Buyurun Sayın Uzunırmak.
(MHP sıralarından alkışlar) 2. – Aydın
Milletvekili Ali Uzunırmak'ın, Formula-1 yarışlarının Türkiye'de yapılmasına
ilişkin gündemdışı konuşması ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 1950 yılından bu yana dünya şampiyonası olarak düzenlenen
Formula-1, bugün dünyada en çok izlenen spor olayı haline gelmiştir. 17 yarışın
her biri, 133'ü canlı olmak üzere, toplam 203 ülkede 1,5 milyar kişi tarafından
televizyonlardan izlenmektedir. Formula-1, dünyanın en
gelişmiş teknolojilerine sahip olması nedeniyle, ülkenin prestijini artırıcı
özelliği olduğu gibi, büyük bir ekonomik hareketlilik de sağlamaktadır. Başta,
altyapı için bir yatırım, masraf görünüyor; ama, getirisi ve tanıtım etkinliği
gözönüne alındığında, kârlı çıkılacağı bir gerçek. Örneğin, dünyadaki en
gelişmiş Formula-1 pistlerinden birine sahip olan Malezya, 1999 yılında devlet
desteğiyle 80 milyon dolara mal etmiştir. Yarışın yapıldığı ilk sene, Malezya,
Grand Prix'ten 125 milyon dolar yurtdışı kaynaklı gelir elde etmiştir. Her
yarışa 100 000'in üzerinde seyirci gelmektedir, gelenlerin yüzde 83'ü de
yabancıdır. Yarışların, ekonomiye ve ülke tanıtımına katkıları büyüktür.
Kurumun Başkanı Bernie Ecclestone, Türkiye Otomobil ve Motor Sporları
Federasyonuna sunduğu niyet mektubunda, pistin 2004 yılı sonuna kadar
bitirilmesi halinde, yarışların, 2005 yılında Türkiye'de yapılacağı sözünü
vermiştir. Formula-1 yarışının
Türkiye'de düzenlenmesi için gerekli temaslar başlamış olup, 2005 yılında bu
yarışın Türkiye'de düzenlenebileceği açıklığa kavuşmuştur. Türkiye, bu fırsatı
iyi değerlendirmelidir; ancak, 2005 yılında düzenlenecek bir Formula-1 yarışı
için, pistin, en geç 2004 yılı sonuna kadar bitirilmesi gerekmektedir. Türkiye
Formula-1 yarışı için uygun pist alanı Selçuk-Kuşadası arasında olmalıdır;
çünkü, kabul edersiniz ki, her şeyden önce, Formula-1 yarışlarının bir bölgede
yapılabilmesi için, o bölgenin sahip olduğu iklim en belirleyici koşuldur.
Formula-1, pisten yıl boyu yararlanmaya uygun bir iklime ihtiyaç duymaktadır.
Bu iklim koşullarının tümü Selçuk-Kuşadası bölgesinde mevcuttur. Formula-1 yarışları için
bir diğer önemli koşul, yarışın yapılacağı pistin, uluslararası ulaşım
noktalarına yakın olması, ulaşımın kolay ve yeterli kalitede olmasıdır.
Selçuk'ta yapılması öngörülen pist, İzmir Adnan Menderes Havalimanına hem çok
yakın hem de ulaşım otoyolla sağlanmaktadır; dolayısıyla, yarışın yapılacağı
bölgeye karayoluyla ulaşmayı düşünenler için ulaşım kolay, rahat ve
kalitelidir. Pist bölgesi, demiryoluyla ulaşmayı düşünenler için de merkezî bir
bölgedir. Denizyoluyla ulaşım ve taşıma için İzmir, Kuşadası, Çeşme Limanları
da mevcuttur. Kısaca, Selçuk pist
alanı, uluslararası havalimanına uzaklığı, karayolu kalitesi ve demiryolu
kolaylığıyla mükemmel bir seçimdir. Üstelik, Selçuk'ta inşa edilmesi öngörülen
piste 500 metre mesafede özel jet uçaklarının ve helikopterlerin iniş-kalkış
yapabildiği bir havalimanı da bulunmaktadır. Selçuk bölgesinin
karşılaştırmalı en büyük avantajı, hiç kuşkusuz, sahip olduğu turizm
potansiyelinin ve çeşitliliğinin büyüklüğüdür; Efes harabeleri ve Meryem Ana
Evi, uluslararası toplumun vazgeçilmezleridir ve Formula-1 için ülkeye gelecek
konuklara unutulmayacak anları sadece yürüme mesafesinde sunmaktadır. Didim,
Milet, Priene, Tral, Nyssa ve Afrodisyas gibi ören yerleri de, buraya akın
edecek turistleri beklemektedir. Keza, pist alanının sahip olduğu eşsiz konum,
turistlere, Kuşadası, Fethiye, Bodrum, Marmaris ve Pamukkale gibi Türkiye'nin
en önemli turistik bölgelerine, otoyol veya uluslararası havalimanı
aracılığıyla birkaç saatte ulaşma imkânı sunmaktadır. Piste yakın ölçekteki
Selçuk, Pamucak, Kuşadası, İzmir ve Çeşme, sahip oldukları konaklama imkânları
ve yatak kapasitesiyle, zaten Türkiye'nin önde gelen yöreleridir ve diğer
bölgelere oranla çok üstün konumdadırlar. Selçuk, Kuşadası, İzmir
ve Aydın, gerek devlet gerek üniversite gerekse özel hastaneler ve sağlık
kuruluşları açısından son derece modern ve yeterli sayıda imkânlara sahiptir.
Sağlık kuruluşlarına kısa ve kaliteli bir yolla ulaşma ise bir başka
avantajdır. Selçuk pistinin kurulması
düşünülen bölgede hiçbir ağaç kesimi veya tarım alanı tahribatı
yapılmayacaktır; zira, arazi, zaten, tarıma elverişsiz ve üzerinde herhangi bir
yeşillik bulunmayan bir özelliktedir; dolayısıyla, herhangi bir tabiat
örtüsünün zarar görmesi söz konusu değildir. Selçuk, Kuşadası, Pamucak
ve İzmir, tüm resmî makamları ve sahip olduğu sivil toplum örgütleriyle, bu
projeyi sonuna kadar desteklemektedir. Hizmet sektöründeki tecrübeleriyle de,
yöre insanı, esnafıyla, işadamıyla, sanayicisiyle, Formula-1'i beklemektedir. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) ALİ UZUNIRMAK (Devamla) -
Sayın Başkanım... BAŞKAN - Buyurunuz Sayın
Uzunırmak. Önemli bir konudur. ALİ UZUNIRMAK (Devamla) -
Projenin gerçekleşmesi için, başta Selçuk ve Kuşadası Belediyeleri olmak üzere,
her türlü imkân seferber edilmiştir. Özellikle Selçuk Belediyesi, pist için
gerekli olabilecek su, elektrik gibi temel ihtiyaçlar açısından, çoktan, hazır
bir halde beklemektedir. Selçuk yöresinin sahip olduğu en önemli avantaj, tüm
yöreden ve bölgeden arkasına aldığı destektir. Uluslararası büyük
organizasyonlar, Türk turizminin geleceği için son derece önemlidir. 1,5 milyar
kişinin günlerce Türkiye'yi izlemesi, görmesi, tanıması, turizmdeki hedeflerimizi
yakalayabilmemiz için bulunmaz bir fırsattır. Türkiye Cumhuriyetinin
ilk yıllarında ülkenin kalkınma misyonunu üstlenmiş Ege, daha sonraki yıllarda
gücünü kaybetmeye yüz tutmuştur. Yaklaşık 200 000'i bulan yatak kapasitesine
rağmen, bunun ancak yüzde 30-40'lık bölümü kullanılmaktadır. Özellikle son
yirmi yılda yaşanan durgunluk, bölge ekonomisinde ciddî tahribatlar yapmıştır.
Beyin göçü devam etmektedir. Oniki aya yayılan iklim
koşulları, ulaşım altyapısı, kültürel zenginliği ve diğer özellikleriyle, İzmir
ve çevresi, Türkiye'nin değil, dünyanın sayılı merkezlerinden biridir. Selçuk'u
anlatırken, Fethiye'den Çanakkale'ye uzanan bir hinterlandı ifade etmek
istiyoruz. Eksiğimiz, bu atıl kapasiteyi hareketlendirecek uluslararası
organizasyonlardır. Formula-1, belki, tek kurtuluş reçetesi değildir; ama, kötü
gidişatı tersine çevirebilecek bir adımdır. Egeliler, bugüne kadar,
hiçbir konuda, bu kadar organize ve gönülbirliği içinde olmadılar. Her
platformda, Ege'yi yönetenler, hatta, sokakta yürüyenler, bu projenin Selçuk'ta
yapılması için her türlü fedakârlığa hazırdır. Bunun için, özellikle,
Maliye Bakanımız Sayın Sümer Oral, anılan millî emlak arazisini, vakit
geçirmeden, Beden Terbiyesine tahsis etmelidir. Sayın Başbakanımız ve
Başbakanlığımız, yıllık aidatın Başbakanlık Tanıtım Fonundan ödeneceğini resmen
ilan etmeli ve karşı tarafa bildirmelidir. Projesi hazır olan
inşaat, oluşturulacak veya mevcut bir kurum tarafından derhal başlatılmalıdır. Bu heyecanımıza sizin de
ortak olmanızı istiyoruz. Bizlere destek olmanızı,
bu bölgenin yeniden eski günlerine kavuşabilmesi için sizlerden ilgi
bekliyoruz. BAŞKAN -
Sonuçlandırabilirseniz sevinirim Sayın Uzunırmak. ALİ UZUNIRMAK (Devamla) -
Sayın Başkan, başta sizin gayretlerinize ve Sanayi ve Ticaret Bakanımız Sayın
Tanrıkulu'nun gayretlerine, bir milletvekili olarak şahsım ve yöre insanım
adına şükranlarımı sunuyorum, sonsuz teşekkürler ediyorum. Sağolun. (MHP, DSP ve
ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler
Sayın Uzunırmak. Değerli arkadaşlarım,
hakikaten Türkiye açısından önemli bir konu. 2005 yılında Türkiye'ye verilmesi
kararlaştırıldı, uluslararası federasyon başkanının imzası var. Türkiye bunu
alabilir. Burada, sayın hükümete
benim de bir önerim olacak: Alacağı bir Bakanlar Kurulu kararıyla, örneğin,
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğine yap-işlet-devam et formülüyle bunu
rahatlıkla verebilir. Burada, bir minnet
borcumuzu eda etmek istiyorum. Mümtaz Tahincioğlu, Nuri Çolakoğlu, Cem Hakko,
Mehmet Karabeyoğlu ve Muhtar Kent arkadaşlarımız kendi öz gayretleriyle bu
imkânı Türkiyemize kazandırmış bulundurmaktadır. Gerisinde, hükümetimizin de
desteklerinin geleceğini, ilgili bakanlarımızın da destek verdiklerini
düşünerek, inşallah, Türkiyemize kazandırırız diyorum. Gündemdışı üçüncü söz,
Türkiye'deki rüzgâr enerjisi ve hidrolik santrallar hakkında söz isteyen, Niğde
Milletvekili Mükerrem Levent'e aittir. Buyurun Sayın Levent.
(MHP sıralarından alkışlar) 3. – Niğde
Milletvekili Mükerrem Levent'in, Türkiye'deki rüzgâr enerjisi ve hidrolik
santrallara ilişkin gündemdışı konuşması ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı
Zeki Çakan'ın cevabı MÜKERREM LEVENT (Niğde) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkelerin kalkınmasında enerjinin önemi
kaçınılmaz bir gerçektir. Yine, ülkelerin gelişmişlik düzeyleri, kişi başına
tükettikleri enerji ile doğrudan bağlantılıdır. Kişi başına enerji tüketimi,
ABD'de 13 000 kilovat/saat, Kanada'da 17 000 kilovat/saat, AB ortalaması 9 000
kilovat/saat, Yunanistan 3 750 kilovat/saat iken, ülkemizde 1 600 kilovat/saattir.
Bu rakam, ülkemiz için 2005 yılında 2 275 kilovat/saat, 2010 yılında 3 700
kilovat/saat olarak planlanmıştır. Enerjinin vazgeçilmez
özelliği, ucuz, güvenilir ve sürekli olmasıdır. Enerjinin bu özelliklerinin,
ülkelerin kendi ulusal kaynaklarına yönelmeleri sonucunu doğurması doğaldır. Ülkemiz, 8,4 milyar ton
linyit, 1,3 milyar ton taşkömürü rezervi ve hidrolik enerji potansiyeliyle
önemli elektrik enerjisi kaynaklarına sahip bir ülkedir. Linyitlerimizin büyük
bir bölümü, termik santral yakımına uygun kömürlerdir. Dünya toplam elektrik
üretiminin yüzde 38'i kömürden karşılanmaktadır. Bu oran, Polonya'da yüzde 96,
Avustralya'da yüzde 84, Çin'de yüzde 80, ABD'de yüzde 54, Yunanistan'da yüzde
69, Almanya'da da yüzde 51'dir. Ülkemizde bu oran, 2001 yılı itibariyle yüzde
28'dir. Elektrik enerjisi
üretimine, yerli linyit yerine, son yıllarda, hızla doğalgaz ve ithal kömür
girmektedir. Ülke ekonomisi krizden çıkmakta olan bir ülke için bu şekilde
kalkınmak mümkün müdür? 2001 yılında ithal edilen
14,4 milyar metreküp doğalgazın yüzde 67'si elektrik enerjisi üretiminde
kullanılmıştır. BOTAŞ rakamlarına göre, 2005 yılında 40,4 milyar metreküp, 2010
yılında 59,7 milyar metreküp, 2015 yılında 54,3 milyar metreküp doğalgaz ithal
edilecektir. Bu değerlerde al ya da öde; yani, satın alınmasa da parası
ödenecek miktar belli değildir. Enerjinin maliyeti,
kullanılmasında en önemli etkenlerden biridir. Enerji Bakanlığı rakamlarına
göre, yerli linyitten elde edilen elektrik enerjisinin 2000 yılı sonu itibariyle
üretim maliyeti, kilovat/saat başına 3,4 sent iken, doğalgazla elde edilen
elektrik enerjisinin üretim maliyeti, kilovat/saat başına 4,3 sent olarak
belirlenmiştir. Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanının ifadesine göre, 2001 yılı sonu itibariyle doğalgazdan elektrik üretim
maliyeti, kilovat/saat başına 5,1 sent olmuştur. Şu anda 7 sent üzerinde işlem
gören enerji, Türkiye'de ithal girdisiyle, hangi reel sektörü canlandıracak ve
tarımında büyük girdisi olan enerji, hangi Türkiye'yi kalkındıracaktır?! Reel sektör
üreticileri, diğer ülkelerin 2,5-3 sent girdisi olan mamulleriyle, ihracatta
nasıl yarışacaklardır? Bir diğer husus; Türk
çiftçisinin ucuz ürettiği, tüketiciye ucuz yedirdiği, enflasyon düşüşünün
etkeni değil midir? Dışticarette yüzde 50'ye
varan açık nasıl kapatılacak; bunları düşünmekteyim. Sayın milletvekilleri,
bir diğer enerji kaynağımız ise rüzgâr enerjisidir; temel elektrik altyapı ve
gücün taşınması için şebeke yatırımları gerektiren büyük güç santrallarıyla
karşılaştırıldığında, göreceli olarak daha ucuz ve hızlı bir şekilde devreye
sokulabilir. Rüzgâr enerjisi, fosil yakıtlar tarafından üretilmek durumunda
olan gücün miktarını azaltmak üzere, mevcut elektrik sistemlerine entegre
edilebilir; bu, zehirli gazların emisyonunu durduracaktır. Türkiye'deki rüzgâr
enerjisi kaynakları, teorik olarak, Türkiye elektrik ihtiyacının tamamını
karşılayabilecek yeterliktedir; ancak, rüzgâr enerjisi sistemine geçişin
tutarlı bir biçimde gerçekleştirilmesini kolaylaştırmak üzere gerekli altyapı
hazırlanmalıdır. Türkiye'nin teknik potansiyeli 83 000 megavattır; bu,
Türkiye'nin bir an önce kullanması gereken önemli bir rüzgâr enerjisi
potansiyelidir. Bazı kısımları hiç
unutmamalıyız ki, Türkiye'nin Anadolu, Rumeli kısımları ile özellikle Hatay,
İskenderun, Çanakkale taraflarında rüzgâr enerjisinden faydalanmak için
istasyonlar kurmamız gerekmektedir. Bugün 39 adet rüzgâr çiftliği projesi
bulunmaktadır. Bu projelerin toplam kapasitesi 1 370 ilâ 1 440 megavattır. Bu
39 projenin sadece 8 tanesinin 215 megavatlık kısmı tamamlanabilmiştir.
Diğerlerinin de bir an önce hayata geçirilmesi için neden beklenilmektedir? Bir diğer özkaynağımız
ise hidrolik enerjidir. Avrupa ülkelerinin tamamı, ABD, Kanada, Japonya ve tüm
OECD ülkeleri hidrolik potansiyellerinin büyük bir kısmını üretime
sokmuşlardır; hatta, bu ülkelerin çoğu, 1960'lı yıllara gelmeden hidrolik
projelerini bitirmiş ve işletmeye almışlardır. Türkiye'de yılık hidroelektrik
potansiyeli toplamı 125,3 milyon kilovat/saat, kullanım oranı ise yüzde 34'tür.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) MÜKERREM LEVENT (Devamla)
- Bitiriyorum Sayın Başkan. BAŞKAN - Buyurun. MÜKERREM LEVENT (Devamla)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Görülüyor ki, Türkiye
akarsularının yüzde 34'ü kullanılabilmekte, geriye kalan yüzde 66'sı ise
enerjisi alınmadan denizlere boşa akmaktadır. İlk yatırım bedeli, doğalgaz ve
ithal kömür santrallarına göre yüksektir; ancak, ekonomik ömür süreci 50 yıl
olarak alındığında, 20 yıl ömürlü doğalgaz santrallarına göre çok daha ekonomiktir.
Kaldı ki, doğalgaz santralları için her yıl doğalgaz bedeli olarak kilovat/saat
başına yaklaşık 4 sent ödenmektedir. Halbuki hidrolik santrallarda Allah'ın
suyu bedavadır. Henüz kullanılmayan
hidroelik potansiyelin devreye sokulmasını sağlamak amacıyla bekleyen hidrolik
santral projelerinin önünün hızla açılması gerekmektedir. İkili protokoller
kapsamına alınan en önemli havza, tüm etüt ve projeleri kesinleştirilen ve
tamamlanmış 5 projeden oluşan Aşağı Çoruh Havzasıdır. Doğu Karadeniz Bölgesinde
olan Aşağı Çoruh, aynı zamanda, Türkiye'nin en yağışlı bölgesidir. Şu anda
Deriner, Muratlı ve Borçka inşa halinde, Yusufeli ise, Çoruh üzerinde olup
vadinin kilit projesidir. İkili protokollere göre inşa edilecek olan barajın
kredisi hazır. İşe başlanması için Sayın Enerji Bakanı ve Sayın Kemal Derviş'in
tokalaşması ve ikisinin birlikte imzası gerekmektedir. Bu önemli proje neden
bekletilmektedir; Türk Milleti adına bunu anlayamıyoruz. Her şey ithal girdiyle
olmaz. Buradan, ayrıca, Sayın Enerji Bakanıma, Karaman'da temeli atılan Ermenek
Barajı Hidroelektrik Santralı ve Sulama Projesi ile kömürle ilgili başlatmış
olduğu projeleri yakından takip ettiği için teşekkür ediyorum. Sayın milletvekilleri,
sonuç olarak; hidrolik, termik, rüzgâr enerjisi, jeotermal ve nükleer enerji
santrallarının kendi özkaynaklarımıza öncelik veren, azamî istihdam ile
katmadeğer yaratacak olan enerji politikalarının oluşturulması gerektiğini
tekrar ifade eder, sloganımızın bu olması dileğiyle, hepinize saygılar sunarım.
(MHP ve ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler
Sayın Levent. Gündemdışı konuşmaya
yanıt vermek üzere, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanımız Sayın Zeki Çakan. Buyurun Sayın Bakanımız. ASLAN POLAT (Erzurum) -
Sayın Bakan, linyit ocakları kapatılıyor. Oltu, Aşkale kapatılacak mı; ondan
bahsedin. Sayın konuşmacı güzel konuştu; ama, Yukarı Çoruh'u unuttu, İspir'deki
barajları unuttu, onları da ilave etsin. İSMAİL KÖSE (Erzurum) -
Sayın Bakan, müjdeyi verin; Aslan Beye karşı bizi mahcup etmeyin. ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR
BAKANI ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Niğde
Milletvekili Sayın Mükerrem Levent'in, Türkiye'deki rüzgâr enerjisi ve
hidroelektrik santralları hakkındaki gündemdışı konuşmasına cevaplarımı arz
ediyorum. Özellikle, bu konuyu gündeme getirdiği için, sayın milletvekilimize
de teşekkür ediyorum. Ülkemizin, 2002 yılı
için, tespit edilen ekonomik hidroelektrik potansiyeli 126 milyar
kilovat/saattir. Bu potansiyelin, halen, 44 milyar kilovat/saat üretim
kapasitesine sahip yüzde 35'lik kısmı kullanılmakta, 10 milyar kilovat/saat
üretim kapasitesine sahip yüzde 8'lik kısmı inşa halindedir. Geri kalan 72
milyar kilovat/saatlik üretim potansiyeline sahip yüzde 57'lik kısmı ise ilk
etüt, öninceleme, masterplan, fizibilite ve kesin proje aşamalarından oluşan
proje düzeyindedir. 126 milyar kilovat/saat ekonomik potansiyelin yüzde 3'lük
kısmı küçük HES'lerden üretilecektir. Kurulu güç esas
alındığında, 35 483 megavat toplam kapasitenin 12 177 megavatı işletme, 3 075
megavatı inşaat ve geri kalan kısmı ise çeşitli safhalarda proje düzeyindedir. Tabiî ki ülkemizdeki su
potansiyelinin mutlaka değerlendirilmesi lazım. Biraz önce sayın
milletvekilimizin de söylediği gibi, hidroelektrik santrallarının yapımına
bütçe imkânları çerçevesinde elimizden gelen önemi veriyoruz ve vermeye devam
edeceğiz. 4628 sayılı Kanun kapsamı
içinde, bundan sonra, Enerji Piyasası Kurulundan lisans alınarak rüzgâr enerji
santralları yapılacaktır. Özellikle, rüzgâr potansiyelinin değerlendirilmesine,
Sayın Milletvekilim gibi, kesenkes, Bakan olarak ben de katılıyorum. Elektrik
İşleri Etüt İdaresi bu konuda gereken proje ve potansiyel çalışmalarını
yapmakta olup, 4628 sayılı Kanun kapsamı içerisinde, lisans alınmak suretiyle
de bu çalışmalar devam ettirilecektir. Özellikle, özel sektörün yatırım
yapmasında son derece yarar vardır. Biraz önce sayın
milletvekilimiz bazı konulara değindi; ancak, ben, Bakanlığımın bugüne kadar
hidroelektrik konularıyla ilgili, santrallarla ilgili kamuoyunda yanlış
bilgilendirmelere neden olan bazı konulara da açıklık getirmek istiyorum. Hidroelektrik
santrallarımızda üretimin durduğu yolundaki haberler, yorumlar ve iddialar
yanlış, yalan ve kasıtlıdır. Hiçbir hidroelektrik santralımızda üretim
durdurulmamıştır. Tekrarlıyorum; hiçbir barajımızda elektrik üretimi durmamıştır,
durdurulmamıştır. Barajlardaki üretim, gün içinde, talebe göre devam
etmektedir. Özellikle son zamanlarda, basında, kimi yorumlara mevzu olan 6
Mayıs 2002 Pazartesi günü bazı barajlarımızda üretimin durduğu yönündeki iddialar
tamamen yanlıştır. Yayımlanan değerler saat 07.00'deki değerlerdir; yani,
Türkiye'de elektriğe talebin en az olduğu saatlerde yapılan ölçümdür; talebin
artmasıyla birlikte barajlarımız devreye girmekte ve üretim yapmaktadır. Yine, özellikle basında
yer alarak kamuoyunun yanlış bilgilendirilmesine neden olan bazı rakamları, ben
Yüce Meclise, değerli milletvekillerimize ve kamuoyuna bir kez daha arz etmek
istiyorum. Rakam vermek gerekirse: 6 Mayıs Pazartesi günü Keban Barajında 1 633
000 kilovat/saat, Karakaya Barajında 440 000 kilovat/saat, Atatürk Barajında 5
764 000 kilovat/saat elektrik üretilmiştir. Bu üretim rakamlarına bakıldığında,
söz konusu üç büyük barajımızda üretim yapılmadığı, devredışı bırakıldığı haber
ve yorumları hayalîdir. Bu günleri niye veriyorum; özellikle basında,
santralların durdurulduğu imajı yaratılarak, kamuoyu yanlış bilgilendirildiği
için, Yüce Meclise arz etmeyi uygun gördüm. 7 Mayıs 2002 Salı günü, Keban
Barajında 9 301 000 kilovat/saat, Karakaya Barajında 4 020 000 kilovat/saat,
Atatürk Barajında 10 315 000 kilovat/saat elektrik üretilmiştir. Yine, 8 Mayıs
Çarşamba gününe bakıldığında, Keban Barajında 8 443 000 kilovat/saat, Karakaya
Barajında 8 530 000 kilovat/saat, Atatürk Barajında 6 274 000 kilovat/saat
elektrik üretilmiştir. Bazı milletvekillerimiz, bazı rakamları Bakanlığımızdan
isteme durumunda olmadan, konuyla ilgili soru önergeleri vermiş ve bunlara da,
bu vermiş olduğum rakamlar, herhalde, cevap niteliğinde olacaktır. Biraz önce isimlerini
verdiğim, Keban, Karakaya ve Atatürk Santralları dahil olmak üzere, Elektrik
Üretim Anonim Şirketine ait tüm hidroelektrik santrallarda, 6 Mayıs 2002
Pazartesi günü, 50 675 000 kilovat/saat elektrik üretilmiştir. Geçen yılın aynı
tarihine baktığımızda -aynı tarih, 6 Mayıs 2001'de- Elektrik Üretim Anonim
Şirketine ait aynı santrallarda, sadece 28 847 000 kilovat/saat elektrik
üretilmiştir. Geçen yılın bu rakamıyla, bu yılın rakamı karşılaştırıldığında,
bu yıl yapılan fazla üretim 21 828 000 kilovat/saattir. Sayın milletvekilimizin
de söylediği gibi, özellikle hidroelektrik santrallarından bu yıl 21 828 000
kilovat/saat, geçen yılla aynı aylar mukayese edildiğinde, fazla üretim yapılmıştır.
Dolayısıyla, yazıların
çıkışını oluşturan "barajlarda üretim durdu, barajlarda üretim durduruldu,
barajlar kapatılıyor, barajlar kapatıldı, emanete ihanet edildi, bu bir vatan
hainliğidir" ithamları, yine, söylüyorum; yalan, yanlış ve maksatlıdır.
Dahası, iddia edildiğinin aksine, hidroelektrik santrallardan elektrik üretimi,
bu yıl, geçen yıla göre büyük artış göstermiştir. 1 Ocak 2002-8 Mayıs 2002
tarihleri arasında, Fırat Havzasında -biraz önce sayın milletvekilimiz de
bahsetti- bulunan Özlüce, Keban, Karakaya, Atatürk, Birecik ve Karkamış
Hidroelektrik Santrallarında toplam 3 781 000 000 kilovat/saat, diğer
hidroelektrik santrallarımızda ise, toplam, 3 932 000 000 kilovat/saat enerji
üretilmiştir. Böylece, 8 Mayıs 2002
tarihi itibariyle, 2002 yılında toplam, 7 713 000 000 milyon kilovat/saat
hidroelektrik enerji üretimi yapılmıştır. Tüm hidroelektrik barajlarımızda
üretim devam etmektedir. Yeni devreye girecek olan santrallarımızda da
ağırlığı, mümkün olduğu kadar hidroelektrik santrallara vermek istiyoruz. Gün
içindeki talebe göre devreye alınmakta veya devredışı bırakılmaktadır. Enerji
üretimini kesintisiz sürdürebilmek için tüm termik ve hidroelektrik üretim
tesisleri, gün içinde gelen talebe göre devreye alınmakta veya dediğim gibi,
devredışı bırakılmaktadır. Ben, özellikle şunu demek
istiyorum. Barajlarımız dolu; barajlarımız ağzına kadar doluyken barajlarımızla
ilgili bazı konular "hidroelektrik potansiyeller neden daha fazla
çalıştırılmıyor” gibi bazı söylemler de yanlıştır. 14 Mayıs 2002 tarihi
itibariyle, Keban'da, 17 metre 36 santimetre enerjiye dönüştürülecek su vardır;
Karakaya'da, 6 metre 63 santimetre enerjiye dönüştürülecek su vardır; Atatürk
Barajında, 1 metre 73 santim enerjiye dönüştürülecek su potansiyelimiz vardır. SAFFET ARIKAN BEDÜK
(Ankara)- Yeterli mi? ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR
BAKANI ZEKİ ÇAKAN (Devamla)- Geçen yıla oranla bu yıl, barajlarımızda beklenen
su, henüz daha gelmemiştir; yüzde 40 yeterli değildir. Ben, seviyeleri verdim;
yüzde 40, yüzde 45 dolaylarındadır; ama, bu ayın sonunda, haziran başına kadar,
beklediğimiz suyun yüzde 50 si; yani, yüzde 100 olarak değerlendirirsek,
beklediğimiz suyun yüzde 50'si ancak girebilecektir. Barajlarımız, arzu edilen
seviyeye 3-4 yılda -bu potansiyel devam eder, kuraklık olmaz ise- ancak
gelebilecektir. Yine, sayın
milletvekilimiz değindi; özellikle, BOTAŞ'la ilgili olarak son zamanlarda yine
kamuoyunda -milletvekilimiz değindiği için değiniyorum- "al ya da
öde"ye girildiği söylemleri yaygınlaştırılmaktadır. BOTAŞ -Meclis
zabıtlarına da geçiyor- son on yılda, doğalgaz alımında, hiçbir dönem, al ya da
öde yükümlülüğüyle karşı karşıya kalmamış ve almadığı doğalgazın parasını
ödemek gibi bir durum yaşamamıştır. BOTAŞ'ın, doğalgaz alımında, al ya da öde
yükümlülüğü kapsamında -yine, basında, çok yer aldığı için söylüyorum- bu yılın
ilk üç ayında, tüketmediği doğalgaza 170 000 000 dolar tutarında ödeme yaptığı,
yıl sonunda bu rakamın 500 000 000 dolara ulaşacağı yolundaki haber ve
yorumlar, yanlış, yalan ve kasıtlıdır. SAFFET ARIKAN BEDÜK
(Ankara) - Anlaşma da yok mu? ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR
BAKANI ZEKİ ÇAKAN (Devamla) - BOTAŞ, son on yılda, bir tek 1987 yılında, al ya
da öde yükümlülüğüne girmiş; o da, minimum alması gereken gazı alamadığı için,
o gazın parasını vererek, önümüzdeki yıllarda çekmiştir. Saygıdeğer
milletvekilleri, devletin bir kamu kuruluşu olan BOTAŞ'ı yıpratabilmek için,
sanki, ille de doğalgazla ilgili ceza ödenmesi gerekir imajı vardır. BOTAŞ,
doğalgazla ilgili, al ya da ödeye girmemiştir, tekrar ediyorum. Anlaşmalara
göre, minimum alınması gereken gaz alınmadığı takdirde; alınmayan gazın parası
değil, minimum alacağınız gaza karşılık parayı peşin verip, o gazı, önümüzdeki
yıl veya yıllarda çekme imkânı vardır, anlaşmalar buna göre yapılmıştır.
Dolayısıyla, kamuoyu, yanlış bilgilendirilmiş ve olumsuz olarak
yönlendirilmiştir. Bundan sonra da, 2003 yılının ilk üç ayında, 2002 yılı
hesapları yapılacak, eğer, al ya da ödeye girilirse, o da, kamuoyuna net olarak
açıklanacaktır. Bakanlık görevine
başladığım günden şu ana kadar, açıklığa, şeffaflığa ve katılımcılığa özen
gösterdim. Dün, bütün genel müdürlerimle, her türlü soruya cevap vermek üzere
basının önüne çıktım, ikibuçuk saat süren bir basın toplantısı yaptım. Enerji
Bakanlığına soracağınız her türlü soruya, başta ben olmak üzere, bürokratlarım
dahil, açık, net, şeffaf cevap vermek mecburiyetindeyiz, cevap vermeye hazırız;
ancak, özellikle sayın milletvekillerimden, yazılı basında çıkan yalan, yanlış
ve kasıtlı haberlere ilişkin soru önergelerini vermeden önce, bizzat bana veya
ilgili bürokrat arkadaşlarıma telefon ederek bu konuların doğrusunu
öğrenmelerini; ama, bunda tatmin olmadıkları takdirde, her türlü işlem yapma
yetkisinin kendilerine ait olduğunu bir kez daha arz ediyorum. Yüce Meclise, Sayın
Başkana ve özellikle, bu açıklama fırsatını bana verdiği için, sayın
milletvekiline teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (ANAP, DSP ve MHP
sıralarından alkışlar) SAFFET ARIKAN BEDÜK
(Ankara) - Sayın Bakan, hidroelektrik santralları kapasitesinde çalışıyor mu
çalışmıyor mu? ASLAN POLAT (Erzurum) -
Sayın Başkan, söz istiyorum. BAŞKAN - Sayın Polat;
hayır, siz, ayağa kalktınız, söz aldınız ve sorularınızı sordunuz. Rica
ediyorum... Değerli Bakanımıza çok
teşekkür ediyorum. ASLAN POLAT (Erzurum) -
Ama, Sayın Bakan cevap versin dedik, vermedi. BAŞKAN - Efendim, siz de
çok iyi biliyorsunuz ki soru cevap usulümüz yok; Sayın Bakan gündemdışı
konuşmaya cevap verdi. SAFFET ARIKAN BEDÜK
(Ankara) - Hidroelektrik santralları, şu anda kapasitesiyle çalışmıyor; bize
intikal eden bilgiler böyle. BAŞKAN - Başkanlığın
Genel Kurula diğer sunuşları vardır. Öncelikle, Divan Üyesi
arkadaşımın sunuşları oturduğu yerden okuması hususunu oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Başbakanlığın Anayasanın
82 nci maddesine göre verilmiş 3 adet tezkeresi vardır; ayrı ayrı okutup, oylarınıza
sunacağım. B) Tezkereler ve Önergeler 1. – Sağlık
Bakanı Osman Durmuş'un, görüşmelerde bulunmak üzere Özbekistan'a yaptığı resmî
ziyarete katılacak milletvekiline ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1077) Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Sağlık Bakanı Doç. Dr.
Osman Durmuş'un, vaki davete icabetle, görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle
birlikte 23-27 Nisan 2002 tarihlerinde Özbekistan'a yaptığı resmî ziyarete,
Adana Milletvekili Mehmet Metanet Çulhaoğlu'nun da iştirak etmesi uygun görülmüş
ve bu konudaki Bakanlar Kurulu Kararının sureti ilişikte gönderilmiştir. Anayasamızın 82 nci
maddesine göre gereğini arz ederim. 14.5.2002
Bülent
Ecevit Başbakan BAŞKAN - Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Diğer tezkereyi
okutuyorum: 2. – Devlet
Bakanı Reşat Doğru'nun, Atatürk'ün Nutku'nun Kırgızca çevirisinin tanıtım
törenlerine katılmak ve görüşmelerde bulunmak üzere Kırgızistan'a yaptığı resmî
ziyarete katılacak milletvekiline ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1079) Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Devlet Bakanı Dr. Reşat
Doğru'nun, Atatürk'ün Nutku'nun Kırgızca çevirisinin Kırgızistan kamuoyuna
tanıtım törenlerine katılmak ve görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle
birlikte 9-13 Nisan 2002 tarihinde adı geçen ülkeye yaptığı resmî ziyarete,
Isparta Milletvekili Osman Gazi Aksoy'un da iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu
konudaki Bakanlar Kurulu Kararının sureti ilişikte gönderilmiştir. Anayasamızın 82 nci
maddesine göre gereğini arz ederim. 14.5.2002 Bülent
Ecevit Başbakan BAŞKAN - Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Son tezkereyi okutuyorum. 3. – Devlet
Bakanı Reşat Doğru'nun, temas ve görüşmelerde bulunmak üzere Kosova ve
Makedonya'ya yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekiline ilişkin
Başbakanlık tezkeresi (3/1078) Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Devlet Bakanı Dr. Reşat
Doğru'nun, temas ve görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle birlikte 4-7 Nisan
2002 tarihlerinde Kosova ve Makedonya'ya yaptığı resmî ziyarete, Manisa
Milletvekili Ali Serdengeçti'nin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu
konudaki Bakanlar Kurulu Kararının sureti ilişikte gönderilmiştir. Anayasamızın 82 nci
maddesine göre gereğini arz ederim. Bülent
Ecevit Başbakan BAŞKAN - Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Gündemin "Oylaması
Yapılacak İşler" kısmına geçiyoruz. V. – OYLAMASI YAPILACAK İŞLER 1. – Vakıflar Genel Müdürlüğünün Teşkilât ve Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun
Tasarısı ile Vakıflar Genel Müdürlüğünün Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/973,1/821) (S. Sayısı : 862) (1) BAŞKAN - Bu kısımda, daha
önce görüşmeleri tamamlanan Vakıflar Genel Müdürlüğünün Teşkilât ve Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun
Tasarısı ile Vakıflar Genel Müdürlüğünün Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının oylamasını
yapacağız. Tasarının tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Tasarı kabul edilmiş
ve kanunlaşmıştır. Dün akşam da ifade
ettiğim gibi, tüm gruplara, tüm grupların değerli grup başkanvekillerine de bir
kez daha teşekkür ediyorum. Ülkemize hayırlı olmasını
diliyorum. Değerli arkadaşlarım,
gerçekten inanılmaz bir uğultu var, takip etmekte hakikaten zorluk çekiyorum,
inanınız. Zaten salonun akustiği bozuk... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) -
Sayın Başkanım, zatıâlinizin titizliğini bildiğim için arz ediyorum; ne
olursunuz, şu mikrofonlar konusunda bir talimat verseniz; ses çok boğuk
çıkıyor, bir de gürültü olunca ses anlaşılmıyor; yani net çıkmıyor. Halbuki,
ben, konuşurken, kendi sesini de takip edebilen bir arkadaşınızım; takip
ediyorum, olmuyor. Bir lütfederseniz... BAŞKAN - Muhterem
Başkanım, gerçekten önemli bir noktaya işaret buyuruyorsunuz. Bir kere, bu
kürsü, demokratik parlamenter rejim geleneklerine uygun bir kürsü yapılanması
değil. Hatip kürsüsü de öyle. Sonuçta, bir arkadaşımız Bakanlar Kuruluna hitap
etme arzusu duyduğunda, doğal olarak, fizik kuralı gereği, dönüyor, mikrofondan
uzaklaşıyor. Yani, özür diliyorum,
birkaç kez hatırlatma gereği duyduysam, itimat buyurunuz, oradaki
uğultudan, bazen hiçbir şey duyamıyorum. Keşke, siz de bir parça şurada
olabilseniz de, duyabilseniz. Elbirliğiyle, inşallah aşarız. Gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına
geçiyoruz. Önce yarım kalan işlerden
başlayacağız. VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1. – İzmir Milletvekili Rıfat Serdaroğlu'nun; İstanbul
Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara
Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın;
Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara
Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42
Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili
Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa
Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449)
(S. Sayısı : 527) BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Tekliflerinin
görüşülmeyen maddeleriyle ilgili komisyon raporu Başkanlığa verilmediğinden,
teklifin görüşmelerini erteliyoruz. Ceza İnfaz Kurumları ve
Tutukevleri ve Personeli Eğitim Merkezleri Kanunu Tasarısının müzakeresine
kaldığımız yerden devam edeceğiz. 2. – Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri Personeli Eğitim
Merkezleri Kanunu Tasarısı ve Adalet ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(1/744) (S. Sayısı : 786) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının müzakeresine kaldığımız yerden
devam edeceğiz. 3. – Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Anayasa Komisyonu Raporu (1/777) (S. Sayısı : 557) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Devlet Meteoroloji İşleri
Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun müzakeresine
kaldığımız yerden devam ediyoruz. 4. – Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Teşkilât ve
Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/886) (S. Sayı-sı : 827) (1) BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerlerini aldılar. Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştı. ASLAN POLAT (Erzurum) -
Karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Sayın Aslan
Polat, her talebin bir dermeyan şekli vardır. İzin verin de cümlemi bitireyim,
istirham ediyorum... ASLAN POLAT (Erzurum) -
Tamam. BAŞKAN - Yani, dostlar
meclisi ile Türkiye Büyük Millet Meclisi arasında bir fark olduğunu lütfen
kabul buyurun. ASLAN POLAT (Erzurum) -
Lütfen, siz de bu tarafa bakın, hemen oylamaya geçiyorsunuz. Siz oylama
yaparken iktidar tarafına bakıyorsunuz, bize bakmıyorsunuz; onun için
söylüyorum. SAFFET ARIKAN BEDÜK
(Ankara) - Sayın Başkan, şu anda Mecliste hangi kanun tasarısı görüşülecek
bilmiyoruz, böyle Meclis olur mu?! BAŞKAN - Efendim?.. SAFFET ARIKAN BEDÜK
(Ankara) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisi gibi yüce bir çatı
altında, milletvekili olarak biz hangi tasarının görüşüleceğini bilmiyoruz;
sabahtan beri bekliyoruz. Nelerin görüşüleceği konusunda halen bize bir
açıklama yapılmadı. Şu anda da geldi Meteorololojiden sorumlu Devlet Bakanı
oturdu. Ne konuşulacak Sayın Başkan?! Bunlar, hiç olmazsa bizlere önceden
duyurulsun ki, biz de hazırlık yapıp gelelim. TURHAN GÜVEN (İçel) - Af
Kanununu getireceğiz dediniz. SAFFET ARIKAN BEDÜK
(Ankara) - Biz, hazırlıklı olarak Meclis çalışmalarına katılmak isteyen bir
Grubuz ve milletvekili olarak da hazırlıklı geliyoruz. (DYP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum; doğru söze ne denir!.. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) -
Sayın Başkanım, dün bize -işte iktidar grup başkanvekilleri burada, hepsiyle
görüştük- bugün, meşruten tahliyenin görüşüleceği söylendi; şartla salıverilme.
Biz, arkadaşlarımızı ona göre çağırdık, başka işlerinden aldık geldik, şimdi
önümüze Meteoroloji ile ilgili tasarı geliyor. Bu sebeple, Meteoroloji ile
ilgili tasarının tümü üzerindeki görüşmelere de müdahale edemedik, müdahil
olamadık; olmaz böyle şey! BAŞKAN - Buyurun Sayın
Kapusuz. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) -
Sayın Başkan, elbette, Hükümet, gündemdeki konular konusunda belirleyici olmayı
arzu eder; ama, bu konuyla ilgili olarak Meclisin daha verimli çalışabilmesi
için de bir mutabakat sağlayıp, grupları bilgilendirmesinde fevkalade fayda
vardır. Aksi takdirde, bu ve benzeri şikâyetler devam edecektir. Bir başka husus, hükümet
bile kendi arasında bir mutabakat sağlayamadığını göstermektedir. Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Faydanın
ötesinde, mecburiyet vardır. Onun için, biraz önce Sayın Bedük konuştuğunda
"doğru söze ne denir" dedim. Biz de Başkanlık olarak, yapabileceğimiz
ne varsa yapmayı görev sayıyoruz. Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştı. Şimdi, maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum... LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) -
Karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz. BAŞKAN - Karar
yetersayısı... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) -
Böyle olur mu, dün konuştuk; dalga mı geçiyorsunuz?! Yapmayın sayın grup
başkanvekilleri, dün konuştuk. Biz, çocuk değiliz! Yapmayın. BAŞKAN - Karar
yetersayısını elbette arayacağım. Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... ASLAN POLAT (Erzurum) -
Yok, Başkan, yok. MEHMET ALİ ŞAHİN
(İstanbul) - Burada 80 kişi var, ben saydım. BAŞKAN - Sağlıklı
sayabilmemiz için birkaç saniyenin geçmesi lazım. Kabul etmeyenler... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) -
Sayın Halıcı, bu doğru değil, bize "by-pass" dediniz, "şartla
salıverme" dediniz... Olmaz böyle, vallahi üzülüyoruz, yeminle söylüyorum,
üzülüyorum. BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, karar yetersayısı yoktur. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) -
Sayın Başkanım, bundan sonraki müeyyide toplantı yetersayısının aranılmasıdır.
Yine, bir arkadaşları olarak uyarıyorum efendim. TURHAN GÜVEN (Mersin) -
Tehdit yok... Tehdit yok... BAŞKAN - Sayın Hatiboğlu,
sözünüz bitti mi? YASİN HATİBOĞLU (Çorum) -
Bitti efendim. BAŞKAN - Sanki devam
edeceksiniz sandım. Sayın Hatiboğlu'na, Sayın
Kapusuz'a, Doğru Yol Partisi Grubu adına konuştuğunu sandığım Sayın Bedük'e hak
verdiğimi biraz önce de söyledim. Sayın grup
başkanvekilleri, acaba, ne kadar ara vermemi uygun görürler?.. Kendi aralarında
bir mutabakat tesis edebilirlerse... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) -
Takdir sizin efendim, nasıl münasip görürseniz, öyle. BEYHAN ASLAN (Denizli) -
15 dakika Sayın Başkan. BAŞKAN - 16.15'te
toplanmak üzere, Birleşime ara veriyorum. Kapanma Saati : 16.00 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati : 16.15 BAŞKAN : Başkanvekili Yüksel YALOVA KÂTİP ÜYELER : Levent MISTIKOĞLU (Hatay), Kemal ALBAYRAK
(Kırıkkale)
BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 101 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum. 827 sıra sayılı kanun
tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 4. – Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/886) (S.
Sayısı : 827) (Devam) BAŞKAN - Ara vermeden
önce, tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunacağımı ve karar
yetersayısını arayacağımı ifade etmiştim. Tasarının maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın
Başkan, Komisyon yok, sunamazsınız. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) -
Sayın Başkanım, Komisyon yok; bence, oylamanıza da ihtiyaç yok; eğer, Komisyon
ve Hükümet oturmayacaksa... BAŞKAN - Sayın Başkan,
biraz önce, görevli arkadaşlarımla bu meseleyi tezekkür ettim; içeride komisyon
ve hükümet yerini almadığı takdirde Başkanlığın nasıl bir tutum izlemesi
gerektiği hususunu arkadaşlarımla tartıştım, görüştüm. Biraz önce, Vakıflar
Genel Müdürlüğüne ilişkin bir oylama yapmıştık. Komisyonun ve hükümetin
bulunmasını aramamıştık; onlar yerlerini almadan oylamayı yapmıştık. Eğer, Genel Kurulda bu
yönde bir mutabakat olursa, ben, Genel Kurul kararına elbette saygılı olurum.
Düşüncem şuydu: Biz, az önce, Genel Kurula, karar yetersayısını arayarak bir
oylama yapacağımızı ifade etmiştik; dolayısıyla, oylamayı yapıp, komisyon ve
hükümet yerini almadığına göre, görüşmeleri burada noktalamanın hukuken doğru
olacağını tespit etmiştik. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) -
Efendim, izin verirseniz, bir hususu arz edeyim: Şimdi, bu oylamanız,
Meteorolojiyle ilgili yasa tasarısıyla alakalı bir işlemdir. BAŞKAN - Evet... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) -
O tasarıyla ilgili hangi işlem olursa olsun, onu yapabilmeniz, hükümet ve
komisyonun hazır olmasına bağlıdır. Bence, şahsî kanaatim, hükümet ve komisyonu
davet ettiniz; bulunmazsa, hiçbir işlem yapmamalısınız, sonraki işlem neyse biz
ona devam etmeliyiz. BAŞKAN - Sayın Hatiboğlu,
benim yorumum da bu şekildeydi; ama, az önceki oylama... MEHMET ALİ ŞAHİN
(İstanbul) - Sayın Bakan oturmuştu, Komisyon Başkanvekili de gelmek üzereydi. TURHAN GÜVEN (İçel) -
Sayın Başkanım, Bakan oturuyordu ama... BAŞKAN - Sayın Güven,
bunlar, şu anki durumla ilgili, problem üretici tartışma değil. Ben,
uygulamalarım sırasında, benzer şekilde bir sorunla karşılaştığımızda da ışık
tutucu olması düşüncesiyle böyle bir üslubu doğru buluyorum. Az önce de ifade
ettim; siz, Sayın Grup Başkanvekilleri de bu şekilde düşününce, komisyon ve
hükümetin yerinde olmamaklığı nedeniyle, ertelenmiştir kararını, elbette,
doğal, verebilirim; ama, az önce, Vakıflar Kanununda, komisyonu ve hükümeti
aramadan oylama yapmış oluşum ve bunun Genel Kurul tarafından tasvip görmesi
karşıma getirilirse sorusunu düşündüğüm için... Tamam, problemimiz yok. Komisyon ve hükümet... MEHMET ALİ ŞAHİN
(İstanbul) - Hayır efendim, öyle bir şey yok Sayın Başkan. Hükümet adına Sayın
Arseven oturmuştu, Sayın Ahmet Kabil de yerinden kalkmıştı... BAŞKAN - Hayır,
aramamıştık Sayın Şahin; aramamıştık, gayet iyi biliyorum. TURHAN GÜVEN (İçel) -
Aranmamışsa yanlış, biz de fark etmemişiz. Kusura bakmayın, biz de fark
etmemişiz. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) -
Sayın Başkan, birinci yaptığınız işlem, dikkat ederseniz, elimizdeki gündem
kitapçığında "Oylaması Yapılacak İşler" kısmındadır; ama... BAŞKAN - 62 nci maddeye
lütfen bakar mısınız... SALİH KAPUSUZ (Kayseri) -
İkinci yaptığımız iş ise, şu anda yaptığımız iş ise yarım kalan bir iş Sayın
Başkanım. Oylaması yapılacak bir iş ile yarım kalan iş aynı statüde değildir.
Birinci yapılanda da eksiklik vardır, şu anda da. Siz, bu uygulamanızla, yarım
kalan işler muamelesini yapabilirsiniz; başka bir şey yapamazsınız. BAŞKAN - Sayın Kapusuz,
maksadımız müşterek. Orada bir ihtilafımız yok. İçtüzüğümüzün 62 nci maddesine
bakarsanız "Hükümetin temsili" başlığını taşır. Biraz önce ki,
Vakıflar Kanununun oylaması dünden kalan bir husus idi; sadece oylaması, tümü
üzerinde oylaması kalmıştı. Aynı şeyi söylemiş olduk. Problem çözülmüştür. TURHAN GÜVEN (İçel) -
Sayın Başkan, biraz evvelki o işlemde, eğer, bir usul yanlışlığı yapılmışsa, bu,
bunun doğruluğunu göstermez. Biz görmemişiz. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) -
Sayın Başkan, şimdi, isterseniz, o oylamada hükümet ile komisyonun varlığı
zabıtlara geçmedi endişesini taşıyorsanız, tespit sadedinde, sadece tespit
sadedinde hükümetin ve komisyonun var olduğunu biz ifade ediyoruz. Siz, bir
beyanla, oylamadan önce hükümetin ve komisyonun esasen yerini almış olduğunu;
ancak, bir zühul eseri olarak zapta geçirilmediğini beyan ederseniz o eksiklik
böylece giderilmiş olur. BAŞKAN - Sayın Hatiboğlu,
hassasiyetinize, hepinizin hassasiyetine teşekkür ediyorum. Biz, demin, ara
vermeden önce, karar yetersayısı arama şartıyla oylamaya geçtiğimizi beyan
etmiştik Genel Kurula. Dolayısıyla, yeniden toplandığımızda, o, şartlı oylamayı
kendiliğinden ortadan kaldırma yetkimizin olmadığı düşüncesi... (DSP
sıralarından gürültüler) "Yeter" değil Sayın Çağlayan; o değil ifade. Sayın Hatiboğlu, biz, bu
oylamayı yapalım; 1 inci maddeye geçelim ve o şekilde, komisyon ve hükümet
olmadığı için... AHMET İYİMAYA (Amasya) -
Yapamazsınız. TURHAN GÜVEN (Amasya) -
Oylamaya gerek yok efendim. BAŞKAN - Sayın İyimaya... AHMET İYİMAYA (Amasya) -
Sayın Başkanım, İçtüzüğün 45 inci maddesi, komisyonun her Genel Kurul işlemi
için ve işlemi sırasında orada oturmasını... Bakanın 62 nci maddedeki cevaz
sınırları içerisinde oturup oturmaması mümkün; fakat, komisyonun son oylamaya
kadar geri çekme hakkı var, başka hakları var ve orada yokluğu ola ola Genel Kurul oylama işlemini yapamaz efendim.
Sizin talikiniz şarta bağlı değil, orada oturma gizli şartına da bağlı. BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerlerini almadığı için ve sizler de bu şekilde mutabık kaldığınız
için, erteledik. AHMET İYİMAYA (Amasya) -
Tabiî. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) -
Evet. BAŞKAN - Kamu Kurum ve
Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilatı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnameyle ilgili kanun tasarısının müzakerelerine başlayacağız. 5. - Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı
Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/53) (S. Sayısı : 433) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir. Sosyal Güvenlik Kurumu
Teşkilatının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili
kanun tasarısının müzakerelerine başlayacağız.
6. - Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş ve
Üç Arkadaşının Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı : 666) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir. Türkiye İş Kurumunun
Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili kanun tasarısının
müzakerelerine başlayacağız. 7. - Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname; Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/754, 1/692) (S. Sayısı : 675) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir. Esnaf ve Sanatkârlar ve
Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına
ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu İle Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnameyle ilgili kanun tasarısının müzakerelerine başlayacağız. 8. - Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar
Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar
Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı
Mahiyetteki Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları
Raporları (1/756, 1/691) (S. Sayısı : 676) BAŞKAN -Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Sosyal Sigortalar Kurumu
Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili
kanun tasarısının müzakerelerine başlayacağız. 9. - Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616
Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısı ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(1/753, 1/690) (S. Sayısı : 685) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Gümrük Müsteşarlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında 485 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili
kanun tasarısının müzakerelerine başlayacağız. 10. - Gümrük Müsteşarlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında
485 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Gümrük Müsteşarlığının Teşkilât ve
Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Bazı Hükümlerinin
Değiştirilmesine Dair 541 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/209, 1/228) (S. Sayısı : 861) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Çocuk Haklarına Dair
Sözleşmeye Ek Çocukların Silahlı Çatışmalara Dahil Olmaları Konusundaki
İhtiyarî Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısının
müzakerelerine başlayacağız. 11. - Çocuk Haklarına Dair Sözleşmeye Ek Çocukların Silahlı
Çatışmalara Dahil Olmaları Konusundaki İhtiyari Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/894) (S.
Sayısı : 796) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Avrupa Çevre Ajansına ve
Avrupa Bilgi ve Gözlem Ağına Türkiye Cumhuriyetinin Katılımı ile İlgili Olarak
Avrupa Topluluğu ve Türkiye Cumhuriyeti Arasında Yapılan Anlaşmanın Kabul
Edilmesi ile İlgili Müzakerelerin Nihaî Senedinin ve Türkiye Cumhuriyeti ile
Avrupa Topluluğu Arasında Türkiye Cumhuriyetinin Avrupa Çevre Ajansı ve Avrupa
Bilgi ve Gözlem Ağına Katılımı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısının müzakerelerine başlayacağız. 12. - Avrupa Çevre Ajansına ve Avrupa Bilgi ve Gözlem Ağına
Türkiye Cumhuriyetinin Katılımı ile İlgili Olarak Avrupa Topluluğu ve Türkiye
Cumhuriyeti Arasında Yapılan Anlaşmanın Kabul Edilmesi ile İlgili Müzakerelerin
Nihai Senedinin ve Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Topluluğu Arasında Türkiye
Cumhuriyetinin Avrupa Çevre Ajansı ve Avrupa Bilgi ve Gözlem Ağına Katılımı
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Çevre,
Plan ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/805) (S. Sayısı : 715) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Avrupa Peyzaj
Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının
müzakerelerine başlayacağız. 13. - Avrupa Peyzaj Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/853) (S.
Sayısı : 716) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. 23 Nisan 1999 Tarihine
Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla Salıverilmeye, Dava ve Cezaların
Ertelenmesine Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 25.4.2002 Tarihli ve
4754 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir
Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları
raporlarının görüşmelerine başlıyoruz. 14. - 23 Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı
Şartla Salıverilmeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanunda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin 25.4.2002 Tarihli ve 4754 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89
uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme
Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Raporları (1/975) (S. Sayısı : 858) (1) BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerlerini aldılar. Komisyon raporu, 858 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Sayın milletvekilleri, 23
Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla Salıverilmeye, Dava
ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
25.4.2002 Tarihli ve 4754 Sayılı Kanunun 1 inci maddesi Cumhurbaşkanınca uygun
bulunmayarak, bir daha görüşülmek üzere, bu hususta gösterilen gerekçeyle
birlikte Başkanlığımıza geri gönderilmiştir. Anayasanın 89 uncu
maddesinin ikinci fıkrasında "Cumhurbaşkanınca kısmen uygun bulunmama
durumunda, Türkiye Büyük Millet Meclisi sadece uygun bulunmayan maddeleri
görüşebilir" hükmü yer almaktadır. Bu hükme göre, geri gönderilen kanunun
bütün maddelerinin veya sadece Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayan maddelerinin
görüşülmesi Genel Kurulun kararına bağlıdır. Bu nedenle, söz konusu
kanunun, İçtüzüğün 81 inci maddesinde belirtilen usule göre, ancak sadece
Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayan 1 inci maddesinin görüşülmesini Genel Kurulun
onayına sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. KAMER GENÇ (Tunceli) -
Sayın Başkan, burada bir usul hatası yapıyorsunuz. Cumhurbaşkanı bu kanunda 330
oy aranması gerektiğini söylüyor. Burada, Cumhurbaşkanı, şu maddeyi görüşün
görüşmeyin dememiş ki. BAŞKAN - Sayın Genç... KAMER GENÇ (Tunceli) -
Ama, yanlış yapılmış efendim... Bir dakika... Burada önemli olan bu. Şimdi, Sayın
Cumhurbaşkanı işin özüne girmemiş, sadece 330 oyla bunun kabul edilmesi
gerektiği konusunda kanunu geri göndermiş. Usul nedeniyle geri gönderilmiş.
Dolayısıyla, burada görüşülecek şey, 330 oy aranacak mı, aranmayacak mı... BAŞKAN - Sayın Genç,
Başkanlığın bundan önceki oluşmuş görüşü bu yöndeydi; dolayısıyla, kaldığımız
yerden sürdürüyorum. SAFFET ARIKAN BEDÜK
(Ankara) - Müzakere açılması lazım Sayın Başkan. BAŞKAN - Kanunun tümü
üzerinde söz isteyen, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Amasya Milletvekili Ahmet
İyimaya; buyurunuz efendim. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA AHMET
İYİMAYA (Amasya) - Değerli Başkan, Yüce Parlamentonun muhterem üyeleri;
sözlerimin başında hepinizi saygıyla selamlıyorum. Hukukî anlamda af, kendi
adıyla Şartla Salıverilme Yasasını yeniden müzakere ediyoruz. Bugün, sizlerle,
bu kanunun şu ana kadar geliş sürecinde Türk siyasetinin, Türk Yasama Organının
çıkarması gerektiği zorunlu derslere ilişkin görüşlerimi, Doğru Yol Partisinin
düşüncelerini paylaşmak istiyorum. Değerli arkadaşlar, bu
kanun, başından bugüne kadar doğurduğu zararla ülkeyi yormuştur, toplumun ruh
sağlığını bozmuştur. Af sözü, 30 Mayıs 1998 tarihinde bir siyasînin ağzından
telaffuz edilmiştir; 1999'un ağustos ayında teklifleştirilmiş,
tasarılaştırılmıştır. Yıl 2002; Türkiye aynı sarmalı, aynı sorunu tartışıyor.
Türk siyaset kurumu bundan zarar
görmüştür. Düşünüyor musunuz, bir kanun, Yüce Mecliste saniyesi, dakikası,
saati milyarlarca liraya mal olan o kıymetli mesai diliminde 4 defa müzakere
edilebiliyor. Düşünüyor musunuz, bir kanun, Cumhurbaşkanlığı makamından 3 defa,
bir daha görüşülmek üzere geri gönderiliyor ve 1 defa, Anayasa Mahkemesince
iptal ediliyor. Size niye güvensin milletimiz, bize niye itimat etsin?!. Gece
sabahlara kadar müzakere ettik, oluşturduğumuz yine yanlış. Arkadaşlar, bu kanun,
affın dayandığı temel düşünceleri tahrip etmiştir. Affın sosyal şartları, affın
bilinen kayıtları olmadığı halde bir keyfî arzu uğruna Türk siyasetinin
gündemine taşınmıştır; âdeta, devletin atıfet kesesinden suçlulara, mahkûmlara
ulufe dağıtılmıştır, hukuk devleti refleksi tahrip edilmiştir. Düşününüz ki bir
sistemde 100 defa af getiriyorsunuz; hangi kanun sistemi, hangi adalet sistemi
buna dayanabilir?!. Yargı kararlarını askıya alıyoruz ve âdeta, bu defaatle af
tasarruflarıyla, Parlamento tarafından "ey insanlar, suç işleyin, zamanı
geldiği zaman biz sizi affederiz" mesajı veriliyor. Elbette ki, siyaset
kurumunun bundan zarar görmemesi mümkün değildir. Değerli milletvekilleri,
4 defa yapılan görüşmenin her birinde, partimin görüşlerini ifade etmek üzere
geneli üzerinde söz aldım; affın dayanaklarını, kriterlerini, mühendisliğinin
zayıflığını açıkça ortaya koydum. Gönül isterdi ki, biz haksız çıksaydık,
Parlamentonun çoğunluğu haklı çıksaydı. Gerçekler ve zaman, maalesef, bizi
haklı çıkarmıştır. Arkadaşlar, 1 000 af yapabilirsiniz, 2 000 af
gerçekleştirebilirsiniz; ama, o 1 000 aftan 1 tanesi bir hayata son vermişse, o
af, temelde gerekçesini yok eder. 1 000 af, 1 cana hiçbir zaman bedel olmaz.
Onun için, istatistiklerle, yaptığımızı meşrulaştıramayız. Bakınız, 29.8.2001
"Garih af kurbanı", bakınız, 30.8.2001 "Ben, katillerin özgür
kalmasını istemedim..." Bir itirafname. Yine bakınız, 29.8.2001 -basına
yansıyor- "Rahşan affetti, onlar katletti." Bunlar olmamalıydı
arkadaşlar. Bugün, gelişmiş ülkelerde, Parlamentonun bir tasarrufunun insan
hayatına son vermesi halinde veya son vermesine dolaylı veya doğrudan sebebiyet
teşkil etmesi halinde, o siyaseti ve o çoğunluğu maşerî vicdanın sorguya
çekmesi kaçınılmazdır. Affın, af tasarrufunun
faydalarını da bir tarafa atamayız; çok faydaları oldu; ama, birkaç faydasını
sizinle paylaşmak istiyorum. Birinci faydası; liderler
toplantısıyla sağlanan tepedeki uzlaşmalarla ne hukuk kurulabiliyor ne adalet
kurulabiliyor. Liderler toplantısının hukuk babında iflas ettiğinin teyidinden
başka bir şey değildir bu af süreci. İkinci yararı oldu bu af
müzakerelerinin; Parlamentonun af kararı verme konusunda muhalefetiyle
iktidarıyla ittifak sağlandı ve üye tamsayısının beşte 3 çoğunluğuyla, artık,
af çıkarılsın denildi. Bu, çıkarılan afların onu kabul eden iradeler tarafından
dahi reddidir, noksanlığının, arızalarının itirafıdır. Bir başka faydası oldu bu
af tasarısı sürecinin; "Meclis çok çalışıyor" efsanesini çökertti
değerli arkadaşlar. Bir af konusunda üç defa, dört defa, beş defa süreci tekrarlarsanız,
tekrarcı bir siyasetname yazarsanız, orada, artık, Meclisin çok çalıştığından
değil "çok çalışma" adı altında arızalı üretim yaptığından söz etmek,
zannediyorum daha doğru olabilir. Başka bir faydası da
oldu; edebiyatımızın şakanamesi var, hophopnamesi var, harnamesi var, bugün,
siyasetimizin bir de afnamesi olmuştur. Sürükleyen parti, sürüklendiği
noktaları doğru keşfetmiş, doğru okumuş ve aftaki cürmünü, aftaki suçluluğunu
sunî gerekçelerle örtmeye çalışmıştır. Orada "o af bizim affımız
değil" deniyor. Acaba, Sayın Başbakanımızın genel başkanlık mücadelesi
sırasında, merhum İnönü'ye söylediği
"biz, kimsenin kapıkulları olamayız" sözünü tersine mi
çevirmek istediler? DSP'yi veya parlamentoyu kendi kapıkulları olarak mı
gördüler, görmek istediler? Elbette ki, istenen iradeyle çıkan irade, millî
irade sebebiyle farklı tecelli edebilir; buna saygı göstermek gerekirdi. Orada "bazı insanlar
istemediğimiz halde affolundu" deniliyor. Yani, siz, af mühendisliği
yaparken insanları ikiye mi ayırıyorsunuz; bizimkiler, ötekiler mi demek
istiyorsunuz? Bu mümkün değil. "Bozuk düzen
suçlularını affetmek istedik" deniliyor değerli arkadaşlar. Bozuk düzen
suçluları... Tarife, tahlile katılırsınız katılmazsınız. Bozuk düzen
suçlularını affetmek yerine, bozuk düzenin mimarlarının sorguya çekilmesi,
özeleştiri yapmaları, otokritik yapmaları, acaba, daha doğru değil miydi? Bana göre, bu affın Türk
Parlamentosuna verdiği en büyük ders, çıkaracağımız en büyük sonuç şu
olmalıdır: Bugün, milletin maşeri vicdanını kanatan, ben huzurlu olabilirim
dediğiniz halde, belli günler sonra herkesi huzursuz kılan bu gibi tasarruflarda;
örneğin, af tasarrufunda, örneğin iletişim alanındaki düzenlemelerde, yürürlük
öncesi anayasa denetimini, Anayasa Mahkemesi denetimini getirmeliyiz; Anayasa
Mahkemesinin denetimi, kanun yürürlüğe girdiğinde değil, Resmî Gazetede
yayımlanmadan önce olmalı ve bu karma sistem birtakım ülkelerde de var. Değerli arkadaşlar, bu
af, bu tartışmalarla sahipsiz bırakılmaktadır. Koalisyon çoğunluğunun parmaklarıyla
kabul edilmiş; ama, partilerden hiçbiri bunun sorumluluğunu üstüne
almamaktadır. DSP "teklifimize uygun olmayan aftır, bu af bizim af
değildir" , MHP "kucağımızda bulduk" diyor, ANAP, bıyıkaltı
yapıyor... Değerli arkadaşlar,
koalisyon, sadece, bir iktidar değil, koalisyon, sadece, yürütme gücünün
kullanılması olayı değil, koalisyon, bundan daha önce, iradeleri, ahlak
merkezinde birleştiren bir konsensüstür. Koalisyonun her ortağı, her bakanı, o
işlemde doğrudan hiçbir dahli olmasa dahi, aynen iştirak halindeki mesuliyette
olduğu gibi, eşit derecede, müstakil ve bağımsız şekilde sorumludur.
Koalisyonda, katılmadığınız iradelere, imzanızı geri çekerek, oyunuzu vermeyerek,
bunu önlemeniz mümkündür; ama, bu af tasarısında en büyük gerçeklerden biri,
afta sürükleyen partinin, sürüklenen partinin olduğu gerçeğidir. Bir partiyi,
Parlamentoda olmayan değerli genel başkanının iradesi sürüklemiş ve o parti de,
ANAP'ı ve MHP'yi kendi peşlerine sürüklemişlerdir. Sürükleyen parti vardır,
sürüklenen partiler vardır; ama, konumları ne olursa olsun, mutlak şekilde
sorumludurlar, eşit derecede sorumludurlar değerli arkadaşlar. Yüce kürsüde bizlere
tahsis edilen zamanın darlığı ve imkânsızlığı içerisinde, birkaç noktaya yine
işaret etmek istiyorum. 1974, kanunun adı af.
1999, kanunun adı af. Aniden değişti; çünkü, affın haklı tepkileri, affın
mimarlarını vurmaya başladı "şartla salıverilme" denildi
"erteleme" denildi ve karmaşık bir ad verildi, aslında, 1974
çağrışımından kurtuluşun bir çaresi olarak bu ad değiştirilmişti. Değerli arkadaşlar, altı
ay geçti Anayasa Mahkemesinin iptal kararının üzerinden; hükümetin kılı
kıpırdamadı. Son günlerde, bu tasarı, Meclise getirildi, Anayasa Komisyonunun
ve Adalet Komisyonunun aynı günlü gündemine konuldu ve derhal, bir saat, iki
saat ancak müzakereye izin verildi; bu, yürütme organının, Parlamentoyu
kuşatması ve Parlamentodaki kurumlara güvenmemesi anlamına gelmektedir, Anayasa
Komisyonunun, meseleyi derinliğine tartışmasından korkulması anlamına
gelmektedir. Oysa, süreçler, komisyonlar doğru işletilseydi, zannediyorum,
birtakım tasarı ayıplarından, tasarı kusurlarından Parlamento kurtulmuş
olacaktı. Şimdi, bir tartışma... Bu
kanun, 330 oyla mı kabul edilecek, yoksa salt çoğunlukla mı kabul edilecek?
Tartışmanın odağı bu, şu günlerde. Arkadaşlar, 2001 yılında, Yüce Meclis,
kurucu iktidar yetkisini kullandı ve af tasarruflarının üye tamsayısının beşte
3 çoğunluğuyla kabulü karar nisabını kararlaştırdı; bu, 330 oy eder. Şimdi, bu, af mı,
kendineözgü bir işlem mi adı altında, mesele tamamen saptırılıyor. Bundan
evvelki af görüşmelerinde, kendi sıramdan, Başkanı ikaz ettim, dinlemedi;
Cumhurbaşkanı veto etti. Anayasa Mahkemesi diyor ki: "Bu, bozucu şarta
bağlı, toplu özel aftır." Barolar Birliği öyle diyor, Cumhurbaşkanımız
öyle diyor -Ahmet İyimaya veya Ali, Veli öyle deseydi, mesele değildi- hukuk
uleması da öyle diyor, herkes böyle diyor; ama, parmaklar böyle demiyor.
Arkadaşlar, parmakların yanlışlarını Anayasanın doğruları haline getirmeyelim.
Bir yanlış, bin parmakla doğru hale gelmez. Anayasacılığına saygı
duyduğum, hukuk bilgisine ve derinliğine saygı duyduğum, şu anda Meclisi
yöneten Değerli Başkanıma bu kürsü aracılığıyla bir çağrıda bulunuyorum: Bu
açık kapsam içerisinde, ya Anayasanın yanında yer alacaksınız veya karşısında.
Bugün, Parlamento, Anayasaya sadakat noktasında bir sınav geçiriyor; Başkanımız
sınav geçiriyor, iktidar çoğunluğu sınav geçiriyor. (DYP sıralarından alkışlar)
Anayasanın anlamının ortaya çıkması diye bir sorun yok; çünkü, anlamı açıktır,
kurumsal anlamı da ortaya çıkmıştır; ilgili kuruluşlar anlamı ortaya
koymuşlardır. Kanaatime göre, bugün
salt çoğunlukla kabul edilse dahi, Cumhurbaşkanı, ısdar yetkisi sebebiyle,
oluşmayan iradedir der, Anayasa Mahkemesine gitmek yerine, usulüne göre
oluşmamış, Parlamentoya izafesi kabil olmayan
bir iradeyle karşı karşıyayım der ve sittinsene, sürekli şekilde, bu
kanunu size geri gönderir. Tekrar görüşmek üzere tekrarları oynayabiliriz,
gelgitleri oynayabiliriz. Aslında, bu da, Cumhurbaşkanının Anayasaya sadakat
yeminin tabiî gereğinden başka bir şey olmaz. Ayrıca, Anayasa Mahkemesinin af
nitelemesi kararı Cumhurbaşkanını da bağlar ve bu sebeple kanunu yayımlayamaz.
(Anayasa Madde 153, 104) Değerli arkadaşlar, bugün
Yüce Parlamento affı tartışmamalıydı. Yüce Parlamentonun gündemi, bu tekrarcı
olaylarla işgal edilmemeliydi. Bugün, malî affı tartışabilirdik,
çiftçilerimizi, tüketicilerimizi sevindirebilirdik, reel sektöre ve finans
sektörüne sağlanan imkânların milyonda birini çiftçilerimize, yoksulluğa
sağlayabilirdik; milletin vekilleri olduğumuzu ortaya koyabilirdik. Bugün, bir
beyin göçünün önlemlerini konuşabilirdik; Bükreş'e, Sofya'ya, Amerika'ya,
Londra'ya benim pırıl pırıl beyinlerim niye gitsin, bunu önleyelim
diyebilirdik. Bugün, çöken, çöktüğü, Başbakan Yardımcısının Avrupa Birliği
söylemleri içerisinde hükümetçe itiraf olunan siyaset kurumunun ıslahını
tartışabilirdik, yapısal reformları tartışabilirdik; ama, iktidarın başları ve
sözcüleri güzel konuşuyor, kötü yapıyor; dillerinden bal akıyor, ellerinden yoksulluk
damlıyor... TURHAN GÜVEN (İçel) - Hiç
konuşmuyorlar ki!.. AHMET İYİMAYA (Devamla) -
Bugün, majestelerinin affı, iktidarı kavuruyor. Bir kişinin şahsî hevesini
Türkiye'nin kaderi haline getirdiniz. Sizi, hezimet dolu bu
başarınızdan dolayı kutluyor, Doğru Yol Partisi Grubu adına, aziz milletimi ve
sizleri saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Çok teşekkür
ediyorum Sayın İyimaya. Bana bir çağrıda
bulundunuz, yanıtlamazsam, ben de, hukuk bilgisine saygı duyduğum Sayın İyimaya'ya
saygısızlık yapmış olurum, onun için yanıtlıyorum. AHMET İYİMAYA (Amasya) -
Teşekkür ederim. BAŞKAN - Benim Anayasanın
yanında ya da karşısında yer almak gibi bir seçeneğim yok, benim tek seçeneğim
Anayasanın yanında yer almaktır, İçtüzüğün yanında yer almaktır; bu pozisyonun
zorluğu da buradan. Siz de çok iyi
biliyorsunuz ki, İçtüzüğün 64 üncü maddesinde "Genel Kurula başkanlık eden
Başkan veya Başkanvekili, asıl konu görüşülürken ve oylanırken hiçbir surette
görüşünü açıklayamaz" deniliyor. AHMET İYİMAYA (Amasya) -
Zaten görüş açıklamasına değil, tavra davet ettim Sayın Başkan. BAŞKAN - Eğer, sizin ya
da bir başka grubun, en başta İçtüzüğün 63 üncü maddesi hatırınıza gelip,
talebe dönüşseydi, hiç endişeniz olmasın, İçtüzüğün sizlere tanıdığı bu hakkın
kullanımında kesinlikle yanınızda olurdum. Teşekkür ediyorum. İkinci olarak, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına, Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak. Buyurunuz Sayın Toprak.
(AK Parti sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA
RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Görüşmekte olduğumuz
kanun, aynı konudaki beşinci düzenlemedir. Bu macerayı birer cümleyle ifade
etmek istiyorum. 1999 yılında 4454 sayılı
Yasa çıkarıldı, "bu çifte standarttır" denilerek, Sayın
Cumhurbaşkanınca veto edildi. Bu yasa tekrar görüşüldü, değiştirildi, 4610
sayılı Yasa olarak çıkarıldı, Cumhurbaşkanı yine veto etti. Bu kez, 4616 sayılı
Yasa olarak çıkarıldı, bütün uyarılarımıza rağmen, üstelik, bizim ifade
ettiğimiz hususlar doğrultusunda, Anayasa Mahkemesince, pek çok maddesi iptal
edildi. İptal üzerine, Meclis, tekrar konuyu gündemine aldı ve nisan ayı içinde
görüştüğümüz 4754 sayılı Yasayı çıkardı. Bu yasa, Sayın Cumhurbaşkanı
tarafından veto edildi; veto edilirken, esasa girilmedi, sadece, şeklî bir
şartın noksanlığından dem vurularak, iade edildi. Ancak, değerli
milletvekilleri, bakın, burada, ülke, siyasî anlamda, sosyal anlamda, kültürel
anlamda nasıl bir karmaşaya itildiyse, aynı karmaşanın bir prototipidir bu
tasarı. Bu kanun öylesine hukukî açmazlarla dolu hale getirildi ki, şu
kanundaki hukukî açmazları çözebilecek sihirbaz hukukçunun henüz dünyaya
geldiğini zannetmiyorum. Şu düğümü İskender gelse de çözemez. Şu aşamada; yani,
beşinci defa düzenlenen bir af yasası -diyeyim- önümüze getirilen bu düzenlemeyle
iş o kadar düğümlendi ki, bu düğümü çözebilecek bir makamı ben göremedim,
Anayasa Mahkemesi dahil, yüksek yargı organları dahil. Şimdi, bu hukukî açmaz
nedir? Hangisinden dem vursam, hangi ucundan tutsam elimde kalıyor. Değerli arkadaşlar, Sayın
Cumhurbaşkanı veto etmeden önce, konu Anayasa Mahkemesince iptal edilirken, bu
düzenleme için, Anayasa Mahkemesi "bozucu şarta bağlı bir toplu özel
aftır" dedi; fakat, bu tasarının benzeri hükümler içeren 3713 sayılı
Terörle Mücadele Yasasının geçici maddelerinde de, af tabir edebileceğimiz
düzenlemeler yapıldı. 3713 sayılı Yasa ile getirilen bu infaz hukukuna ilişkin
iyileştirmeler, daha sonra Anayasa Mahkemesinin önüne götürüldü. Anayasa Mahkemesi
3713 ile ilgili olarak "bu, kendine özgü bir düzenlemedir" dedi,
doğrudan af yasasıdır demedi; Yargıtay da aynı şekilde karar verdi. Aynı
içeriklerle 4616 sayılı Yasa Anayasa Mahkemesinin önüne götürüldüğü zaman, bu
kez Anayasa Mahkemesi "bozucu şarta bağlı bir toplu özel af
niteliğindedir" dedi. Anayasa Mahkemesi, 3713 sayılı Yasa ile verdiği
karardan âdeta döndü. Eğer, bu toplu özel af ise, 3713'te de hemen hemen pek
çok hükümler aynıdır, o da toplu özel aftı. Yok, eğer, o kendine özgü bir
düzenleme ise, bu kanun toplu özel af değildir. Aradan geçen zaman içerisinde
çok farklı yorumlar yapıldı. Ben, ister istemez, siyasî iradenin ortaya koyduğu
tutarsızlığın Anayasa Mahkemesini de nasıl bir hukukî açmaza ittiğine bir
hukukçu olarak, eski bir ceza hâkimi olarak baktığım zaman, işin içinden
çıkabilecek bir sihirbaz ceza hâkimini göremiyorum. Eğer böyle bir sihirbaz
çıkarsa, kendisine ben altın madalya takacağım; söz veriyorum burada. Anayasa Mahkemesi
"toplu özel af" dedi. Değerli milletvekilleri, bu vesileyle bir iki
hususu ifade edeyim: Bu tasarının adı, Şartla Salıverme Dava ve Cezaların
Ertelenmesi Yasasıdır. Şartla salıverme, 647 sayılı İnfaz Kanununda düzenlenen,
infaz hukukuna ilişkin bir düzenlemedir. Cezaların ertelenmesi de hakeza, 647
sayılı Yasanın 6 ncı maddesinde düzenlenen, infaz hukukuna ilişkin bir
iyileştirmedir, düzenlemedir, tanınan bir haktır. Yasanın adı bu, Anayasa
Mahkemesinin nitelemesi, toplu özel af. Peki, bu, konuyu nasıl bir hukukî
açmaza itti? Değerli milletvekilleri, eğer bu yasa, Şartla Salıverme Dava ve
Cezaların Ertelenmesi Yasası olarak kabul edilmiş olsaydı, basit karar
yetersayısıyla bu tasarı Meclisten geçecekti. Ben de aynı kanaatteyim, bu benim
kişisel kanaatim. Ancak, işte, yanlış tutumların Anayasa Mahkemesini de
etkileyerek içine soktuğu hukukî açmaz burada düğümleniyor. Anayasa Mahkemesi,
Şartla Salıverme Dava ve Cezaların Ertelenmesi Yasası olarak nitelendirdiği bu
yasayı, bir cümlesini iptal ederek gönderince, bu niteleme doğrultusunda, yani,
2001 Ekim ayında çıkarılan Anayasada değişiklik öngören 4709 sayılı Yasayla
Anayasanın 87 nci maddesine getirdiği değişiklik doğrultusunda, Meclisin
kendisini bağladığını görüyoruz. Bu yeni durumda, Meclis -2001'in ekim ayında
çıkardığı ve Anayasa Mahkemesinin kararlarının bağlayıcı olması da dikkate
alınarak- zorunlu olarak, evet, Anayasanın 87 nci maddesi uyarınca üye
tamsayısının beşte 3'ünü oluşturan 330 milletvekilinin imzasını taşıyan bir
düzenlemeyle, bunu, buradan çıkarmak zorundadır. Bu, şeklî bir şarttır,
tartışmaya kapalıdır; tartışmasızdır. Siz, buna rağmen "hayır, bu, normal
bir düzenlemedir; Şartla Salıverilme, Dava ve Cezaların Ertelenmesi
Yasası" derseniz ve buna uygun bir karar yetersayısıyla yasayı buradan
çıkarırsanız, işte, bu sorunun cevabını verebilecek bir yer yok. Burada yapılması gereken
şey, Anayasa Mahkemesi kararının bağlayıcı niteliği nedeniyle, bunu, bir toplu
özel af kabul etmek zorundasınız, öyle olsa da olmasa da. Dolayısıyla,
Anayasada değişiklik öngördüğümüz beşte 3 çoğunluğu, yani, 330 imzayı bu
kanunda eğer ortaya koyamazsanız, bu kanun, kanun değildir; normal bir idarî
düzenlemedir, hiçbir işlerliği olmaz. Önümüze beşinci defa getirilen bu kanun
da hiçbir anlam ifade etmeyecek. Yani, aynı konuda, tek konuda ikibuçuk yıl
içerisinde önümüze getirilen beşinci düzenleme bu ve hâlâ, sorun çözülmüş
değil. Beşinci kez önümüze getirilen düzenleme, sorunu, daha büyük sorun haline
getirmiştir, tam bir çözümsüzlüğe itmiştir ve bu çözümsüzlüğü bugün itibariyle
ortadan kaldırmak mümkün değildir. Sayın hükümetin
yapabileceği bir tek şey var, 4709 sayılı Yasanın 87 nci maddesiyle, Anayasada
yaptığı değişiklik doğrultusunda beşte
3 çoğunluğu temin ederek, bu yasayı çıkarırsa, sorunu bir nebze hafifletmiş
olacak. Burada 330 milletvekilinin kabul oyunun bulunmasının gerektiğini ve
bunun da mutlak bir zorunluluk olduğunu ifade ediyoruz. Değerli milletvekilleri,
bu, işin hukukî, teknik izahı; işin bir de bir başka yönü var: Siyasî yönü.
İşte, siyasî mülahazaları, teknik konuların içerisine böyle tıkış tıkış doldurmaya
kalktığınız zaman, girdiğiniz tüm alanları mahvediyorsunuz; bu, hiç değişmez.
Herkes kendi siyasî mülahazasını kendisine saklasın; bunun, son derece teknik
düzenleme gerektiren bir yasa olması gerekirken, bu, böyle görülmediği için 5
inci kezdir önümüzde. Bakın, buradan açıkça ifade ediyorum: Eğer, bu en kısa
zamanda çözümlenecekse, 6 ncı tasarı olarak, yine, önümüze gelmek zorunda; bu,
5'le bitmeyecek, 6 ncı düzenleme olarak tekrar önümüze gelecek. Bunu, burada,
açıkça ifade ediyorum. Değerli milletvekilleri,
işin siyasî yönü şudur: 4616 sayılı Yasanın 1 inci maddesi düzenlenirken, infaz
hukukuna ilişkin düzenlemeler yapıldı; bu düzenlemeler yapılırken -bunu çok net
ifade ediyorum- sağ görüşlü hükümlüler-sol görüşlü hükümlüler ayrımı yapıldı,
çifte standardı uygulandı; benim hükümlüm, senin hükümlünden daha iyidir
anlayışı doğrudan yasaya konuldu. Biz bunu dillendirdik, yapmayın, Anayasa
Mahkemesinden döner dedik ve aynen bizim söylediğimiz şekilde döndü. Değerli milletvekilleri,
4616 sayılı Yasanın 1 inci maddesinin ikinci bendine sol görüşlü hükümlüler
için son derece imtiyazlı bir düzenleme sayılabilecek hüküm konuldu; sağ
görüşlü hükümlüler için ayırım yapıldı. Net ifade ediyorum, isimlendirme
yapmaksızın örneklendirme yapıyorum. Sol görüşlü hükümlüler,
Türk Ceza Yasasının 146 ncı maddesinden idam cezasına mahkûm edildi; geçmiş
yıllarda mahkûm edilen hükümlüler için ifade ediyorum. 3713 sayılı yasayla idam
cezasına mahkûm edilenler, on yılını doldurduysa yararlandılar. Sağ görüşlü hükümlüler,
Türk Ceza Yasasının 450 nci maddesi uyarınca, örneğin, beş kişiyi öldüren bir
kişi, her bir suç için 450 nci maddeden idam cezası aldı; 3713'le bu, onar yıla
indirilince, sağ görüşlü bir hükümlü, beş idam nedeniyle, 5x10=50 yıl infaz
ederse, tahliye olacak. Bu düzenleme, sağ görüşlü
ve elli yıla mahkûm kişinin elli yılından on yıl indirdi. Sol görüşlü 146 ncı
maddeden mahkûm kişiler, on yılını zaten doldurmuştu, dışarı çıktılar. Ortada,
gerçek anlamda hukukî bir kaos var, sorun var. Bu sorun, yıllardır yaşanıyor,
1991 yılından beri yaşanıyor. Bu sorunu, yargısal içtihatlarla, yani yüksek
yargı organlarının kararlarıyla çözmek mümkün olmadı; çünkü, her siyasî, seçim
döneminde veya seçimden hemen sonra, sözleriyle kendini bağlıyor, çözemiyor;
bir başkası geliyor, çözmeye çalışıyor... Vatandaşlar, bu yüzden siyasete güven
duymuyor. Bu, teknik bir konudur; bırakın bu işi ehli çözsün. Bu, yargısal
içtihatlarla çözümlenemeyecek büyük bir sorun, hukukî bir sorun. Burada konuya
müdahil olması gereken makam, yasama
organıdır, Meclistir. Meclisimizi, kuşatma altında bulunduran yürütme,
57 nci hükümet, 4454 sayılı Yasayı çıkartırken de bu sorunu yıllardır yaşayan
bir hükümetti. Eğer, o zaman, senin hükümlün, benim hükümlüm diye ayırmayıp,
yargısal içtihatlarla çözümlenemeyen bu soruna bir neşter atmış olsaydı, bakın,
bu sorun çözülecekti; fakat, sorun, tam bu şekilde çözülme noktasına geliyor,
bakıyorsunuz, medyanın belli bir kısmında, sağ görüşlü belli kişilerle, artık,
sembol haline getirilmiş birtakım eylemler için bir atağa kalkılıyor, sayın
hükümet ürküyor, yerine oturuyor, aman, bana bulaşmasın da kime bulaşırsa
bulaşsın" diyor. Bu kanun sahipsiz kaldı; hiç kimse sahiplenmiyor. Ne
iktidarın üç ortağı ne de bunu ortaya atan bir başka kişiler, siyasiler, kimse
sahiplenmedi, ortada kaldı. Suçun sahibi olmaz zaten. Bu kanun, gerçek anlamda
bir hukukî kaostur ve gerçek anlamda suçluları ele veren bir düzenlemedir.
Hukukî anlamda suçlu olmayabilir; ama, siyasî anlamda bir suçu olması lazım.
Modern anlayışta, yaygın anlayışta hukukî sorumluluk vardır, siyasî sorumluluk
vardır. Hukukî sorumluluğun gereği yargı organlarının önünde verilir. Siyasî
sorumluluğun gereğini, gerçekten sorumluluk hissine sahip siyasiler
vicdanlarında hissediyorlarsa bu sorumluluğun gereği olarak derhal bu işi
bırakıp gitmektir. Siyasî sorumsuzluğu sizlerin takdirine bırakıyorum. İşte, bu anlamda Anayasa
Mahkemesi bir açmaza itilmiş, hükümlü ayırımı yapılmış, infaz hukukuna ilişkin
olarak düzenlenmesi gereken bu kanunda hükümlüler arasında ayırım yapılmıştır.
O yüzden, hukuk, siyasilerin kafalarındaki bu atraksiyonlara cevap veremez ve
şu an iflas etmiş durumdadır. Eğer, bu kanun, Sayın Meclisten, Anayasa
Mahkemesinin bağlayıcı kararına rağmen 330'un altında bir oyla çıkarsa, ben,
buna, kanun ismini de veremem; çünkü, bu, şeklî bir şarttır; hiç yoruma bile
gerek yok. Bu şeklî şart yerine getirilmediği için, kanun, buradan kabul
edilerek çıkmış olsa bile, teknik anlamda bunu kanun olarak nitelemek de mümkün
değil. Böyle bir açmaza itildi. Beşinci kez önümüze geldi; hâlâ sorun ve yine,
bu sorun çözülmüş olmuyor. Değerli arkadaşlar, yine,
üç yıldır devam eden bu davalar esnasında dillendirdiğimiz bir husus vardı, bu,
gözardı edildi. Bu yasa, aynı zamanda, af yasası değil bir cezalandırma
yasasıdır; bir cezalandırma yasasıdır; altını kalınca çizerek ifade ediyorum.
Şöyle ki: Bu yasadan yararlanan hükümlüler, mevcut infaz hükümlerinden
yararlanamıyorlar. Biz, hükümlüler için, Af Kanununu bir hak olarak düşündük.
Hükümlülerin, affı -bu hakkı- reddetme hakkı olsun istedik; çünkü, mevcut infaz
hükümlerinden yararlanamayan kişiler aleyhine sonuç doğabilir diye ikibuçuk, üç
yıldır dilimizde tüy bitti, kalmadı; gözardı edildik; fakat, 4616 sayılı Yasa
çıkarıldı; bir ay sonra, ben, Aksaray Cezaevine gittim; hükümlülerle,
tutuklularla görüştüm. Hükümlülerden bir tanesi kalktı "efendim, bu,
adalet mi? Siz, bana, ceza verdiniz... Evet, siz, bana ceza verdiniz... Bu,
4616 sayılı Yasa olmasaydı, ben çıkıyordum; mevcut infaz hükümlerine göre, ben
dışarıdaydım şimdi; bayramı, şimdi, dışarıda geçirecektim; fakat, ben, mecburen
4616 sayılı Yasanın kapsamına sokulduğum için, daha birbuçuk yıl içeride,
cezaevinde kalacağım" dedi. MEHMET ALİ ŞAHİN
(İstanbul) - Nasıl oluyor?!. RAMAZAN TOPRAK (Devamla)
-Değerli arkadaşlar, yönetici, öngörüsü olan insandır. Görerek yapan insanlar
-bugünü değil- önünü göremeyen sıradan insanlardır; ama, yöneticinin en bariz,
en belirgin vasfı budur; öngörür, sorun oluşmadan görür, engeller. Ben, bunu,
üç yıldır ifade ettim, bütün af yasalarında; reddetme imkânı tanıyın dedim; bu,
tanınmadı ve bu durumdaki kişiler için, yani, mevcut infaz hükümlerinden... (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Lütfen
buyurunuz. RAMAZAN TOPRAK (Devamla)
- Mevcut 647 sayılı Kanun hükümlerinden yararlanarak dışarı çıkacak insanlardan
belirgin bir kısmı, bu cezalandırma yasası doğrultusunda, evet, af yasası
değil, cezalandırma yasası doğrultusunda hâlâ içerideler. Af değil,
affedersiniz yasasına dönüştü bu! Yani, gerçek anlamda bir hukukî kaos var ve
bu işi çözebilecek sihirbaz için -benim vaat ettiğim- altın madalya vaadimde
hâlâ duruyor. Şu işi tam anlamıyla çözebilecek bir ceza hukukçusu veya bir
başka hukukçu bulduğum takdirde, ben, gerçekten kendisine altın madalya
vereceğimi ifade ediyor; hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Çok teşekkür
ediyorum Sayın Toprak. Şimdi de, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Salih Erbeyin; buyurunuz. MHP GRUBU ADINA SALİH
ERBEYİN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 23 Nisan 1999
Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla Salıverilmeye, Dava ve Cezaların
Ertelenmesine Dair Kanunda değişiklik yapılmasına dair 858 sıra sayılı kanun
tasarısı üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım; sözlerime başlamadan önce, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Bu yasa teklifi gündeme
geldiğinden beri, değişik çevrelerce, değişik bakış açılarıyla
tartışılmaktadır. Ben, müsaade ederseniz konuya dört açıdan yaklaşmak istiyorum.
Bir, adalet ilkesi
açısından; her mahkemenin duvarında yazdığı gibi, adalet, mülkün temelidir;
yani, adalet, devletin temelidir. Hukuk fakültelerinde her öğrenciye ilk
yıllarda öğretilen temel bir hukuk formasyonu vardır. Hukukun amacı, hukukun
idesi olan adaleti gerçekleştirmektir. Çoğumuzun bildiği gibi, Türk Milletinin
adalet anlayışı, devlete olan güveninin objektif olarak gerçekleşmesidir. Adaletin, vatandaşımız
gözüyle nasıl görüldüğünü, şu yaşanmış olay tüm çıplaklığıyla ortaya koymaktadır:
Bir köylü vatandaşın davasında defalarca arazi keşfine giden bir hâkim, en son
keşfe gittiğinde, keşif mahallinde köylü vatandaşa "Bey amca, bu küçücük
tarla için mi bizleri bu kadar uğraştırıyorsun?! Burasının senin gözündeki
değeri kaç paraysa ben cebimden ödeyeyim de, sen de kurtul ben de
kurtulayım" dediğinde, köylü vatandaşımız "Hâkim Bey, ben sizden para
değil, adalet istiyorum" demiştir. Kamuoyunda bu yasa
tartışılırken, birileri âdeta bu tasarıya -tabirimi mazur görün- körün fili
tarif ettiği gibi yaklaşmaktadır. Buradaki amaç, hukukun idesi olan adaleti
gerçekleştirmek midir, yoksa üzüm yemek midir veyahut da bağcıyı dövmek midir,
anlayan beri gelsin diyorum. Dikkat ediyorum bazı açık
oturumlara, bazı medya kuruluşlarının köşe yazarlarına; ceza infaz hukukunu
bilmeyen, ceza hukukunu bilmeyen herkes şu günlerde ordinaryüs prof. ceza
hukukçusu oldu. Bir kısım insanlar da olaylara hâkim noktadan değil, sadece ve
sadece kendi pencerelerinden baktıkları için dünyayı siyah ve beyaz olarak
görmektedirler veyahut da kendi nirengi noktalarından beyinlerindeki düşünce
gibi olayı yorumlamaktadırlar. Hukukumuzda bilinen bir gerçek vardır: Yasama,
yürütme, yargı erkinde, kararı, sadece ve sadece bağımsız yargıdaki
hâkimlerimiz verir. Hâkim ve savcı olmayanlar, bu noktada, fazla infaz
memurluğuna soyundular gibime geliyor. Benzetmem uygun olur mu
bilemiyorum; ama, 1967 yılına kadar, Amerika Birleşik Devletlerinde "eşit
fakat ayrı kuralı" diye bir uygulama vardı. Birileri de "benim için
eşitlik, benim için kural; başkası için eşitsizlik, başkası için kuralsızlık"
diye olayı değerlendirmektedirler diye düşünmekten kendimi alamıyorum.
Amerika'daki hukuk fakültesinde, aynı amfide, ince bir duvar çekilerek, bir
hocadan, zenciler ve beyazlar, ayrı bir şekilde ders dinleyip, buna da
"eşit fakat ayrı kuralı" diyorlardı. Bazı medya kuruluşları,
ülkücüler ve diğerleri diye, yasaya, sadece ve sadece kendi sübjektif
görüşlerinden bakmaya devam etmektedirler. Uyarıyorum ve diyorum ki, adalet,
herkese; ama, herkese bir gün lazım olur. (MHP sıralarından alkışlar) ASLAN POLAT (Erzurum) -
Her zaman... SALİH ERBEYİN (Devamla) -
Milliyetçi Hareket Partisinden olaya baktığımızda, Milliyetçi Hareket
Partisinin bir milletvekili olarak, Milliyetçi Hareket Partisinin seçim
beyannamesinde, af veya şartla tahliyeye ilişkin bir konu yoktur. Milliyetçi
Hareket Partisinin ortağı olduğu koalisyon protokolünde böyle bir şey yoktur.
Milliyetçi Hareket Partisinin oluşturduğu 57 nci cumhuriyet hükümetinin
programında böyle bir şey yoktur; ama, bir şekilde, konjonktür olarak gelişmiş,
dişmacunu, tüp hikâyesi, bir şekilde bu gündeme gelmiştir. Bu yasaya, bir
şekilde müdahil olduktan sonra, imzalar da atıldıktan sonra, komisyonlarda ve
Mecliste de görüşüldükten sonra, birilerine şirinlik muskası yazmak adı altında
beyanda bulunmalarını, ilkelilik, tutarlılık ve dürüstlük açısından uygun
görmediğimi; bu tutum ve davranışların, toplumdaki adalet duygusunu ve siyaset
kurumuna ve biz siyasetçilere olan inancın zedelenmesine vesile olduğunu
düşünüyorum. Sayın
Cumhurbaşkanımızın... MEHMET GÖZLÜKAYA
(Denizli) - İçine sindirebiliyor musun?! SALİH ERBEYİN (Devamla) -
Sinenler çıkarır, sinmeyenler itiraz eder efendim. Gelir, konuşursunuz burada.
Hep öyle diyordunuz zamanında! MEHMET GÖZLÜKAYA
(Denizli) - İçine sindiremiyormuş gibi konuşuyorsun! SALİH ERBEYİN (Devamla) -
Tekrar ediyorum, üçüncü olarak; Cumhurbaşkanımızın veto gerekçesine ilişkin
olarak da, Sayın Cumhurbaşkanımızın geri gönderme gerekçesinde, daha önce
komisyonlardan ve Meclis Genel Kurulundan geçen bir kanun çıktı. Sayın
Cumhurbaşkanımızın geri gönderme gerekçesi de, maalesef, kendi içinde
çelişkilidir. Efendim, Anayasadaki nisaba uyulmadı... Peki, uygun gördüğü,
imzaladığı ve buraya Meclise göndermediği kanunlar, hangi nisapla geçti; aynı
nisapla geçti. Yani, burada, bir ilkelilik ve tutarlılık olması lazım gelir
diye düşünüyorum. Hukuk devletinin temsilcisi hukukçu bir Cumhurbaşkanımızın
imza gerekçelerini ve veto gerekçelerini sıralarken, en azından, kendi içinde
insicamı doğru tutması gerekirdi diye düşünüyorum. Dördüncü olarak, yasa
metnine hukuk ve ceza tekniği açısından baktığımızda, biraz önce ifade ettiğim
gibi, daha fazla bir garabet ortaya çıkıyor. Birkısım televizyoncularımız,
yorumcularımız ve basın mensuplarımız, konuya, Anayasa hukukçusu olmadıkları
halde, sanki, ordinaryüs profesör Anayasa hukukçusuymuş gibi yaklaşıyorlar;
bilmedikleri bir konuda derinlemesine yorumda bulunup, ahkâm kesiyorlar.
Nedense, programlarına hiç ceza hukukçusu çağırmıyorlar. İki defa çağırdılar -ben
izledim- bir Sayın Dönmezer Hoca, bir Bahri Öztürk Hoca; onlar da onların
istediği şekilde yorum vermeyince, ceza hukukçularına programları kapattılar. Değerli arkadaşlar, biraz
önce de ifade ettim; adalet, mülkün temelidir; mülkün, yani devletin
devamlılığının temelidir. Devletin devamlılığını adalet ilkesiyle koruyacak
olanlar da, bağımsız yargıdaki yüce hâkimlerdir. Peki, bu kanuna, biz
"şartlı tahliye" diyoruz, birileri de "af" diyor. Bunun af
mı şartlı tahliye mi olduğunu nasıl anlayacağız? Bu Kanunu, bağımsız savcı ve
hâkimler uygulayacağına göre, misalen söylüyorum, bir suça ilişkin... Bu
yasanın adını, Meclis, şartlı tahliye yasası olarak koydu; birileri de ısrarla
"burada, siz, kandırmaca yaptınız; aslında, aftı da şartlı tahliye
dediniz" diyor. Böyle demekle uygulamada böyle mi oluyor?! Derinlemesine,
pratiğine baktığımızda, yani hukukun idesi olan adalet noktasına indiğimizde, A
ilindeki bir hâkim ve savcı, bu yasa sebebiyle, B isimli şahsı bıraktı. İnfaz
süresi içinde, aynı nevîden veya daha ağır başka bir nevîden suç işlediğinde,
bırakılan bu sanığın infazı yanacak mı, yanmayacak mı? Bu kanuna göre
yanmayacak diyen hukukçunun hukukçuluğundan ve objektifliğinden şüphe duymamak
mümkün değildir. Bu kanun çerçevesinde şartlı tahliye olarak çıkıp da infaz
süresi içinde suç işleyen bir kişinin infazını hâkim yakamayacak mı; elbette
yakacak. Peki, af mı oluyor, şartlı tahliye mi?.. Yani, bu noktada, birkısım
medyamızın ve siyasîlerimizin, âdeta, körün fili tarif ettiği gibi Anayasa
hukukçusu kesilenlerin, ceza infaz hukuku açısından ve uygulama açısından bu
yasayı değerlendirdiklerinde gerçek daha berraklığıyla ortaya çıkacaktır diye
düşünüyorum. Bu yasaya ilişkin tek istisna olarak, belki de "şartlı
tahliyede iyi niyet kuralı aranıyor, bu yasada iyi niyet aranmıyor" denilebilse
haklarını teslim ederiz. Peki, bu yasanın infaza
ilişkin uygulaması nasıl yapılacak diye düşünecek olursak; infaz ve ceza hukuku
gayet açık ve nettir. Mevcut meri Türk Ceza Kanunumuz gereği, Türk Ceza
Kanununun 68 ve 70 inci maddeleri arasında suç ve cezaların içtimaına göre bu
kanun uygulanacaktır. İkinci olarak, 81 ve 88
inci maddeleri arasında cezaların tekerrürüne göre bu kanun uygulanacaktır. Üçüncü olarak, 81 ve 88
inci maddeleri arasında cezaların teciline göre uygulanacaktır. Dördüncü olarak, Türk
Ceza Kanununun 96 ve 120 nci maddeleri arasında dava ve cezanın sukutuna göre
bu kanun uygulanacaktır. Beşinci olarak ve en
önemli olarak da, kamuoyunun birkısım özel konularda ısrarla tartıştığı Türk
Ceza Kanunun 121 ve 124 üncü maddeleri arasındaki memnu hakların iadesine göre
bu kanunun uygulaması yapılacaktır; yani, Türk Ceza Kanununun 17 nci ve 68 ilâ
124 üncü maddeleri okuyan veya bilen veyahut da genel hukuk ve ceza hukuku
açısından konuya yaklaşan herkes, bu yasanın şartla salıvermeyi içerdiğini
bilecek, Yüce Meclisin de yasa koyucu olarak iradesinin bu olduğunu istese de
istemese de kabul edecektir; tabiî ki amaç bağcıyı dövmek değilse. Bu duygu ve düşüncelerle
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP, DSP ve DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Erbeyin. Şimdi de, Saadet Partisi
Grubu adına, Kahramanmaraş Milletvekili Mustafa Kamalak. Buyurun Sayın Kamalak. (
SP sıralarından alkışlar) SP GRUBU ADINA MUSTAFA
KAMALAK (Kahramanmaraş) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım; hepinizi
hürmetle selamlıyorum. Görüşülmekte olan 858 sayılı Kanun tasarısı üzerinde
Saadet Partisinin görüşünü arz etmek üzere huzurunuza gelmiş bulunuyorum. Değerli arkadaşlarım,
radyoda, televizyonda zaman zaman bir skeçle karşılaşıyoruz, şöyle diyordu ünlü
komedyenler: "Nerede kalmıştık?!" Değerli arkadaşlarım,
sahi, nerede kalmıştık?! Bakın... BAŞKAN - Sayın Hocam, siz
onu söylemeyin; kökeni başka birinedir, siz hukuka inanan bir insansınız. MUSTAFA KAMALAK (Devamla)
- Sayın Başkanım, bakın, 25 Nisan 2000 tarihinde bu kürsüde yaptığım konuşmamda
adeta yalvarmışım, ricada bulunmuşum. Demişim ki, biz, burada, sadece bir
muhalefet edasıyla konuşmuyoruz. İstirhamımız şu. Ne olur çekin şu kanun
tasarısını, bir saatliğine, yarım saatliğine çekin, biz her türlü desteği
vermeye varız. Şunu da belirtelim ki, bu kanun tasarısı hukukun temel
ilkelerine, Anayasaya, eşitlik kuralına aykırı bir kanun tasarısıdır.
Çekmediğiniz takdirde ne olur, ilave etmişiz, bu kanun tasarısı, özü itibariyle
bir af kanunudur. Anayasaya göre, Türkiye Büyük Millet Meclisi, af kanununu,
ancak, beşte 3 çoğunlukla çıkarabilir. Siz, eğer, yarım saatliğine bu tasarıyı
çekmediğiniz takdirde, çıkaracağınız kanun Anayasanın 87 nci maddesine aykırı
düşer." Tarih, 25 Nisan 2000. Değerli arkadaşlarım,
aynı görüşü tekrar ediyorum, takdir sizin. Sayısal çoğunluğunuz, buradan, 3
defa değil, 5 defa, 6 defa, 10 defa geçirmeye yeterli; ama, buradan, bu haliyle
geçireceğiniz bir tasarı, Anayasaya, hukukun temel ilkelerine, hukuk devleti
prensibine aykırı düşer. Neden: Değerli arkadaşlarım, tasarının şöyle bir
tarihçesine bakalım: Yıl 1998, Meclis dışında, etkili, saygın bir kişi, son
derece duygusal bir yaklaşımla af kavramını ortaya atmıştı. Meclis, elbette, o
zaman bu konuyla fazla ilgilenmedi. Seçimler yapıldı, seçimlerden sonra, Meclis
ilgilenmemiş olsa bile, hükümet, o saygın kişinin çağrısına kulak vererek, affı
somutlaştırdı, tasarı haline getirdi; ancak, tasarının temelinde yatan unsur,
felsefî inanç, hukuka dayanmıyordu, adalete dayanmıyordu, hakkaniyete
dayanmıyordu, bütünüyle, siyasî ve ideolojik düşünceye dayanıyordu. Bunu, her
aşamada ifade ettik; ama, dinletemedik. Tasarıya hâkim olan düşünce şu idi:
Benim katilim iyi, senin katilin kötü!.. Değerli arkadaşlarım, bir
hukuk devleti, bir af konusuna böyle yaklaşamaz. Bakın, tüm hukuk fakültesi
öğrencilerinin göğüslerinde taşıdığı hukuk rozetinde (amblem) adalet terazisini
tutan perinin gözleri bandajlıdır. O, senin suçlun, benim suçlum düşüncesine
bakmaz, adalete bakar; öyle de olması lazım; ama, bu tasarı o düşünceyle
hazırlanmadı. Değerli arkadaşlarım,
düşüncesi bozuk olanın işinin düzgün olması mümkün değildir. Nitekim, düzgün
olmadığı da defalarca ortaya çıktı. Bu düşünceyle hazırlanan
tasarı dörde bölündü. Amaç; Anayasa Mahkemesinden dönmesini, iptalini
engellemekti. Dört parçaya bölündü; iktidar sahipleri, güya her bir tasarıyı
masanın üzerine yatıracak, enine boyuna tartışacak, tasarının ruhuna hâkim
olacaktı. Bu münasebetle, tasarının bir bölümüne "öğrenci affı"
denildi, bir kısmına "memur affı" denildi, bir kısmına "basın
affı" denildi, bir kısmına da "şartla tahliye" denildi. Öğrenci
affı ile memur sicil affı, muhalefetin de desteğini aldığı için, pürüzsüz bir
biçimde geçti; ama, basın affı öyle olmadı. Değerli arkadaşlarım,
yetmiş seksen yıla hükümlü olan kişiyi affeden 4454 sayılı Basın Af Kanunu,
dört aya mahkûm olanı kapsam dışı tutuyordu. Kanunun bir bölümü, Anayasaya
aykırı olduğu gerekçesiyle, Anayasa Mahkemesine götürüldü ve Anayasa Mahkemesi
"evet" dedi, "bu kanun, Basın Af Kanunu diye bilinen 4454 sayılı
Kanunun bu bölümü Anayasaya aykırıdır" dedi ve iptal etti. Sonra, Şartla Tahliye
Kanunu diye bilinen o genel kanuna gelince -bütün uyarılarımıza rağmen, dinletemedik- buradan, gece,
sabahlara kadar yapılan mesai sonucu, Cumhurbaşkanına arz olundu. Cumhurbaşkanı
"olmaz böyle şey" dedi, kanunu veto etti. Hükümet, kanunu hukuka,
Anayasaya uygun hale getireceği yerde, Cumhurbaşkanının veto ettiğinden, tabiri
caizse, daha berbat hale getirerek Meclis Başkanlığına sundu. O zaman da feryat
ettik; dinletemedik. Ne oldu; kanun, buradan, 4610 sayılı Kanun olarak geçti;
bu sefer de yeni Cumhurbaşkanı veto etti. Değerli arkadaşlarım,
sayın hükümetimiz, Cumhurbaşkanının Anayasaya aykırı bulduğu hususlara riayet
edeceği, o hususları dikkate alacağı yerde, maalesef, inatlaşma yolunu seçti ve
4610 sayılı Kanunu, noktasına, virgülüne dokundurmadan komisyonlardan geçirdi,
yüksek huzurunuza getirdi ve siz de 4616 sayılı Kanun olarak kabul ettiniz. Bu
sefer de Anayasa Mahkemesi, o kanunun belirli hükümlerini iptal etti. İptal
edilen hükümler, kamu düzeni için büyük sakıncalar doğuracak mahiyette
olduğundan dolayı, yüksek mahkeme, hükümete, dolayısıyla, Meclise altı aylık
süre verdi. O altı aylık sürenin bitimine tek gün kala, kanun, buradan, 4754
Sayılı Kanun olarak geçirildi. Cumhurbaşkanı dedi ki: "Bu kanun Anayasaya
aykırıdır, Yüce Meclisin bir daha görüşmesi lazım." Değerli arkadaşlarım,
hükümetimiz, uzlaşma yerine, Anayasaya uygun tasarı hazırlama yerine, yine,
inatlaşma yolunu tercih etti. Noktasına virgülüne dokunulmadan, 4754 sayılı
Kanun, şu an, huzurunuzda, tartışmakta olduğumuz 858 sıra sayılı tasarı olarak
bulunmaktadır. Değerli arkadaşlarım, bu
tasarı, nereden bakarsak bakalım, hukuka, Anayasaya, hukukun temel
prensiplerine aykırıdır. Kanaatim odur ki, Cumhurbaşkanının veto etmesi değil,
bu metin kanunlaşmamıştır gerekçesiyle geri göndermesi icap eder. Değerli arkadaşlarım,
sıradan bir kanunu, Anayasanın öngördüğü, asgarî şart olarak kabul ettiği 139
oydan düşük bir oyla kabul ettiğiniz takdirde, Cumhurbaşkanı, bu metni
imzalamak zorunda mı, ortada kanunlaşmış bir metin var mıdır; hayır. Anayasa,
normal kanunlar için, nasıl ki asgarî şart olarak 139 kabul oyunu arıyorsa, af
kanunu için de asgarî 330 oyu aramaktadır. Değerli arkadaşlarım,
Cumhurbaşkanının yorumu bu yönde, Anayasa Mahkemesinin yorumu bu yöndedir,
Cumhurbaşkanı da bu gerekçelere dayanmaktadır. Siz, Cumhurbaşkanı yanılıyor,
Anayasa Mahkemesi yanılıyor, muhalefet yanılıyor, bu arada görüş beyan eden
anayasa hukukçuları yanılıyor -biraz önce, Sayın Başkanlığımıza, bir profesörün
ikaz yazısı geldi; dikkat çekiyor- bunlar yanılıyor dediğiniz takdirde, bu tür
tasarıyı, çok, ama çok tartışırız daha. Değerli arkadaşlarım,
bakın, 4616 sayılı Kanun, esas itibariyle, sadece 2 maddeden oluşuyordu; 1 inci
madde ve 2 nci madde. 1 inci madde de, 9 bentten oluşuyordu. Anayasa Mahkemesi,
bu 9 bentten 6'sını, kısmen veya tamamen Anayasaya aykırı bularak iptal
etmiştir. Değerli arkadaşlarım,
sadece kendimize haksızlık etmiyoruz, Meclise haksızlık ediyoruz, Türkiye'ye
haksızlık ediyoruz, siyaset kurumuna haksızlık ediyoruz. Düşünün, bir madde 9
bentten oluşuyor, 6'sı Anayasaya kısmen veya tamamen aykırı bulunuyor!
Kanaatimce, bu konunun üzerinde ciddiyetle, hassasiyetle durup, düşünmemiz
lazımdır. Değerli arkadaşlarım,
Sayın Cumhurbaşkanı ne diyor: "1. Anayasaya göre,
Meclisin af kanunu çıkarabilmesi için, en az 330 oya ihtiyaç vardır. 2. Anayasa Mahkemesinin
yorumu da bu yöndedir. 3. Anayasanın 153 üncü
maddesine göre, Anayasa Mahkemesi kararları herkes için bağlayıcıdır. 4. Anayasa Mahkemesi,
4616 sayılı Kanunun bazı hükümlerini iptal ederken 'bu kanun, özü itibariyle
özel af niteliğinde' demiştir. 5. Özel af niteliğinde
görüldüğü için iptal edilen kuralların yerine monte edilen kurallar da özel af
niteliğindedir; bu münasebetle, Anayasanın öngördüğü çoğunluğa, nisaba uymak
durumundasınız." Sayın hükümetimiz ne
diyor; hayır diyor, bu, bir af kanunu değildir; iki, Anayasaya aykırı değildir. Değerli arkadaşlarım,
şimdi, Anayasaya aykırı mı, değil mi; onun üzerinde duralım; ne getiriyor bu kanun, beraber tartışalım.
Diyor ki, 1 inci maddesiyle: "Müebbet ağır hapis cezasına hükümlü
olanların çekmeleri gereken toplam cezalarından on yıl indirilir." Başka
ne diyor: "4616 sayılı Kanundan istifade edenler, ikinci defa bu kanundan
istifade edemezler." Peki, 4616 sayılı Kanundan istifade etmemiş olanlar
bu kanundan istifade edebilecekler mi; elbette, elbette istifade edeceklerdir.
Ya, 5-10 kişiyi öldürenler, toplu katliamda bulunanlar, 5-10 defa idama mahkûm
edilenler... Ancak, 1991 yılında çıkarılan 3713 sayılı Kanunla idam cezaları
müebbet ağır hapse çevrilenler, onlar da istifade edecekler mi bu kanundan;
evet, istifade edebilecekler; gayet tabiî, edecekler. Değerli arkadaşlarım,
peki, kimler istifade edemeyecek? İsterseniz, kimler istifade edebilecek,
kimler edemeyecek, birkaç misalle, konuyu arza çalışalım. Örnek 1: Yabancı bir
derneğin şubesini Türkiye'de izinsiz olarak açan kimseler bu kanundan istifade
edemeyecektir. Buna karşılık, birkaç yabancıyı Türkiye'de öldürenler bu
kanundan istifade edebilecektir. Örnek 2: Halkı
askerlikten soğutmak için yazı yazanlar bu kanundan istifade edemeyeceklerdir;
ama, birkaç askeri öldürenler bu kanundan istifade edebilecektir. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) -
Bu hükümete uygun kanun da böyle olur zaten! MUSTAFA KAMALAK (Devamla)
- Örnek 3: Bir tanker mazotun gümrükten kaçak olarak girmesine yardımcı olan
bir kimse bu kanundan istifade edemeyecektir; ama, gümrük memurunu öldüren, bu
kanundan istifade edecektir. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) -
Sayın Hocam, bu, suça teşvik değil mi, ağır suça teşvik olmuyor mu?! MUSTAFA KAMALAK (Devamla)
- Örnek 4: Kar yahut fırtınanın devirdiği kuru ağaçtan 40-50 kilo odun kesip,
ısınmak için evine götüren köylü, ormana zarar vermiş sayıldığı için bu
kanundan istifade edemeyecektir. AHMET İYİMAYA (Amasya) -
Anayasa öyle diyor Hocam. MUSTAFA KAMALAK (Devamla)
- Ama, orman koruma memurunu öldüren, bu kanundan istifade edecektir. HASAN GÜLAY (Manisa) -
Kanunda kuru ağaç yazıyor mu?! MUSTAFA KAMALAK (Devamla)
- Yazıyor; kuru ağaç... MUSTAFA GEÇER (Hatay) -
Ağaçlar daha kıymetli Hocam! YASİN HATİBOĞLU (Çorum) -
Odunlar daha kıymetli! MUSTAFA KAMALAK (Devamla)
- Örnek 5: Bir kültür varlığını yurt dışına kaçıranlar bu kanundan istifade
edemeyecektir... YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) -
Ama, Kültür Bakanını öldürse, edecektir. MUSTAFA KAMALAK (Devamla)
- Ama, Kültür Bakanını kaçırıp öldüren bu kanundan istifade edebilecektir. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) -
Aman Talay'a kıymayın; Talay'ı seviyoruz; Allah korusun. MUSTAFA KAMALAK (Devamla)
- Allah korusun tabiî. Öyle bir şeyimiz yok. Değerli arkadaşlarım,
biraz sonra oylayıp kabul edeceğiniz kanun, böyle bir kanundur. Bunun neresi
Anayasaya uygun?! Anayasaya uygunluğunu bir tarafa bırakıyorum; bunun neresi
vicdanlara uygun, hukukun hangi prensibine uygun?! MEHMET GÖZLÜKAYA
(Denizli) - Adalet bunun neresinde?! MUSTAFA KAMALAK (Devamla)
- Haklı olarak soruyor milletvekilimiz ve ben de tekrar ediyorum; adalet bunun
neresinde?! YASİN HATİBOĞLU (Çorum) -
Yani, şeytan bunun neresinde der gibi bir şey... MUSTAFA KAMALAK (Devamla)
- Şimdi, değerli dostlarım, büyük şairimiz diyor ki: "Hayal ile yoktur
benim alışverişim, / İnan ki her ne söylemişsem görüp de söylemişim." Şunu
ifade edeyim, buraya gelirken, size saygısızlık olmasın diye, buradaki istisna
hükümlerini tek tek inceleyerek geldim. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurunuz Sayın
Kamalak. MUSTAFA KAMALAK (Devamla)
- Bakın, farkındasınız, mutlaka farkındasınız, bu kanunun 1 inci maddesinin 5
inci fıkrasıyla... Biliyorsunuz, elinizdeki kanun, 4616 sayılı Kanunda
değişiklik yapan bir kanundur. 4616 sayılı Kanunun 1 inci maddesinin 5 inci
fıkrası istisna hükümlerini taşımaktadır. Ne var orada; bakın "Askerî Ceza
Kanunu" deniliyor. Değerli arkadaşlarım,
Askerî Ceza Kanununun o hükümleri nedir diye baktım; askerliği soğutmak için
yazı yazanı kapsam dışı tutuyor, öldüren için kapsam dışı diye bir şey yok.
Sonra "Kaçakçılığın Men ve Takibine İlişkin Kanun" deniliyor; kapsam
dışı... Elimde... Bir tanker mazotun kaçakçılığına müsaade edeni kapsam dışı
tutuyor, gümrük memurunu öldüreni kapsama alıyor. Çıkardığınız kanun budur. HASAN GÜLAY (Manisa) -
Demin söyledin bunu... MUSTAFA KAMALAK (Devamla)
- Şimdi "bunlar var mı" diyorsunuz da, onu gösteriyorum... Onu
gösteriyorum beyler! Bakın, Orman Kanunu...
Size saygımdan dolayı hazırlanarak geldim; ama, çıkardığınız kanun budur. HASAN GÜLAY (Manisa) -
Orman Kanununun yeşil olması lazım. BAŞKAN - Sayın Gülay... MUSTAFA KAMALAK (Devamla)
- Çıkardığınız kanun budur; takdirlerinize, vicdanınıza arz ediyorum. Saygılarımla. (SP, MHP,
DYP ve AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler
Sayın Kamalak. Demokratik Sol Parti
Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Necdet Saruhan; buyurunuz. (DSP
sıralarından alkışlar) DSP GRUBU ADINA NECDET
SARUHAN (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Demokratik Sol Parti
Grubu ve şahsım adına, Yüce Heyetinize saygılarımı sunuyorum. Değerli arkadaşlarım,
ben, son konuşmacı olmanın avantajlarını ve sorumluluklarını da kullanmak
üzere, sözlerime, evvelemirde, Anayasamızın 153 üncü maddesinin son paragrafını
okumakla başlamak istiyorum. "Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede
hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını,
gerçek ve tüzelkişileri bağlar" deniliyor. Değerli arkadaşlarım, o
halde, bugün üzerinde çalışmakta olduğumuz, Sayın Cumhurbaşkanımızın yeniden
görüşülsün diye geri gönderdiği yasa, bir uyarlama yasasıdır. Biz, bugün bu
yasayı çıkarsak da çıkarmasak da, mevcut olan 4754 sayılı Yasanın hükümlerini,
bizler, kabul etmek zorundayız, mahkemelerimiz uygulamak zorundadır; ki, biraz
önce, bir konuşmacı arkadaşım, altın madalya vermeyi düşündüğünü söyledi. O
arkadaşım, bu altın madalyaları, önce Anayasa Mahkemesi hâkimlerimize, sonra
da, bu yasayı, Şartla Salıverilmeye, Ceza ve Davaların Ertelenmesine İlişkin
Yasayı, mükemmelen uygulayan -bugüne kadar, bu yasadan yaklaşık 4 600 civarında
kişi istifade edecekti; sanıyorum, 1 300-1 400 kişiyle ilgili işlemler
tamamlandı- sayın yargıçlarımıza ve yerel mahkeme hâkimlerimize hemen takdim
etsinler; çünkü, yargı, gerekeni mükemmelen yaptı, yapmaya devam edecek. Biz,
dediğim gibi, bu yasayı geçirsek de geçirmesek de, Sayın Cumhurbaşkanımız
Anayasa Mahkemesine gitse de gitmese de, bu uygulama olacak. O halde,
arkadaşlarım, zaman kaybetmeye hiç gerek yok. Burada, bütün hukukçu
arkadaşlarımın müttefik olduğuna kaniim. Değerli arkadaşlarım,
Sayın Cumhurbaşkanımız, yasayı, yeniden görüşülmek üzere -Anayasamızın,
sanıyorum 89 uncu maddesidir- geri gönderdiler. Bu, bir veto değildir. Daha
önceki Sayın Anayasa Mahkemesi Başkanımız Yekta Özden Beyin de bir konuşmasında
vurguladıkları gibi, Cumhurbaşkanı, yasaların onay mercii değildir; yasaların
yayımlanmasında veya yayımlanmasından önce, bir daha görüşülmek üzere Meclise
geri gönderilmesinde yetki sahibi olan bir makamdır. Dolayısıyla
"veto" kelimesi ile "iade" kelimesi arasında -ki, maalesef,
bu, basında ve kamuoyunda hep yanlış anlatılıyor- çok büyük farklılıklar varmış
gibi gözükmüyor. Arkadaşlar, veto apayrı bir şeydir. Ben istirham ediyorum,
Anayasamızın metnine de sadık kalalım. Değerli arkadaşlarım,
Sayın Cumhurbaşkanımız, bu geriye gönderme gerekçesinde iki hususa değinmiş.
Birincisi, yasanın 1 inci maddesinin 2 nci bendiyle ilgili olan görüşleri;
ikincisi, bu yasanın oylama biçimi. Sayın milletvekilleri,
Cumhurbaşkanımızın buradaki ilk görüşü, bu yasanın özel af yasası olabileceği
görüşüne dayandırılıyor; ancak, Sayın Cumhurbaşkanımız, gerekçeli yazısının bir
bölümünde, bu yasanın kendine özgü bir yasa olduğundan bahsediyor; aynı
kanaatteyim. Bu yasa, bir özel af yasası değildir, bir kişisel af yasa hiç
değildir; çünkü, kişilere ilişkin affı ve cezayı kısmen indirme yetkisini,
Anayasamız, 104 üncü maddesiyle, sakatlık, hastalık veya yaşlanma hallerinde
sadece Cumhurbaşkanına vermiştir. Parlamentonun kişiye ait bir özel af çıkarma
hakkı yoktur. Arkadaşlarım,
dolayısıyla, neden bu bir özel af yasası değildir, sui generis bir yasadır,
nevi şahsına mahsus bir yasadır?.. Arkadaşlarım, 4754 sayılı Yasanın 1 inci
maddesinin 4 üncü bendinde ve yine aynı maddenin 9 uncu bendinde açıklamalar
var. Bunlardan 2 nci bendin birinci cümlesinde "infaz hükümlerine göre
çekmeleri gereken toplam cezalarından on yıl indirilir" diyor. Anayasa
Mahkemesi neden 4616 sayılı Yasanın bu maddesini bozdu, iptal etti; gerekçe
şuydu arkadaşlar: Hesap yapılması. Yasanın ilk biçimine göre, hükümlünün,
sanığın veya hakkında dava açılmış, hatta henüz açılmamış olan kişinin
cezasından, her ne olursa olsun, doğrudan doğruya, on yıl indiriliyordu.
Anayasa Mahkememiz diyor ki, bu yanlış; siz, birkaç cezası varsa, onları da
içtima edeceksiniz, toplam cezadan, infaz yasaları gereğince ne kadar
indirilmesi gerekiyor ise, önce onları indireceksiniz, ondan sonra, geriye
kalan cezadan on yılı düşeceksiniz. Eğer, bu on yıl, tahliye olması için
yeterliyse, tahliye edeceksiniz; yetmiyorsa, bakiye cezasını çektireceksiniz.
Dolayısıyla, olay, bir hesap yapılma biçiminden kaynaklanmaktadır. Değerli arkadaşlarım,
yine, aynı kanunun 4 üncü bendinde, hakkında henüz kovuşturma yapılmamış veya
davaları devam eden kişiler hakkında davaların veya cezaların ertelenmesine
karar verirseniz, dosyaların kendisinin şartla salıvermeden istifade ettiği
süre boyunca saklanacağından, delillerin saklanacağından bahsediyor.
Arkadaşlar, özel af yaparsanız, dosya da delil de SEKA'ya gider; ama, şartla
salıverme yaparsanız, yarın, o kişi başka bir suç işleyecek olursa, o yeni
suçuyla birlikte, o şartla salıverme süresi içerisinde, şartla salıverme
nedeniyle istifade ettiği cezayı da çekmek üzere geri dönecektir; ceza, avdet
edecektir. HASAN GÜLAY (Manisa) -
Konu bu!.. NECDET SARUHAN (Devamla)
- Değerli arkadaşlarım, yine, aynı yasanın 1 inci maddesinin 9 uncu bendinde,
açılacak olan davalarla ilgili, hakkında kovuşturma yapılmamış veya firarda
olan kişilerle ilgili üç ay içerisinde müracaat şartı getiriyor; yani, bir
önkoşul koyulmuş. Siz üç ay içerisinde müracaat etmeyecek olursanız, şartla
salıverme hakkından yararlanamayacaksınız. Arkadaşlar, özel afta bu da olmaz.
Özel af kesindir, tarihi bellidir, herkes ondan istifade etmiştir, geriye dönüş
yoktur. Değerli arkadaşlarım,
yine, Türk Ceza Kanununda memnu hakların geri alınması diye bir müessese var.
Suçunuzu çektikten sonra, cezanız bittikten sonra, üç yıl içinde, size cezayı
veren mahkemeye müracaatınız halinde, eğer başka bir engel yoksa, bu haklarınız
iade edilir. Bizim şu anda görüşmekte olduğumuz yasada ise, kişinin, yasaklı
haklarını, memnu haklarını geri alabilmesi için, şartla salıverilme süresindeki
o on yıllık, üç yıllık, beş yıllık süreyi beklemesi gerekmektedir. Halbuki,
özel afta, af çıkar çıkmaz, siz, üç yıl geçtikten sonra müracaat edersiniz, bu
haklarınızı geri alırsanız. Oysa, bu yasaya göre, memnu hakların geri alınması,
bazen onüç senenin geçmesini gerektirecektir. Dolayısıyla, kesinkes, bu
görüşmekte olduğumuz yasa, adı da üstünde... 1960'lı, 1950'li yıllarda İstanbul
Üniversitesinde okuyan sayın meslektaşlarım bilir; rahmetli hocamız Hıfzı
Veldet Velidedeoğlu, bize "kanun ezberlemeyin; ama, Medenî Yasanın ilk 7
maddesini ezbere bilin; uzun bir şiirden, bu, daha kısadır" derdi ve
Kanunun 1 inci maddesinde, "kanun, lafzıyla ve ruhuyla temas ettiği bütün
meselelerde meridir" denilmektedir. Şimdi, değerli
arkadaşlarım, bu yasanın adı üstünde, Şartla Salıverilmeye, Davaların ve
Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun... Sayın Cumhurbaşkanımın görüşüne burada da
katılamayacağım. Sayın Cumhurbaşkanı "özüne bakılır" diyor. Hayır arkadaşlar,
önce yasanın lafzına bakılır; daha sonra, ruhuna bakarsınız; o da yoksa, vazıı
kanunmuş gibi, teamüllere, örflere göre karar ihdas edersiniz. Dolayısıyla, sevgili
arkadaşlarım, bu yasanın özel af yasası olmadığı son derece kesin. O halde,
yapılan oylamada 330 oy gerekir miydi? Burada başka bir hususa daha aydınlık
getirmek istiyorum. Arkadaşlar, değiştirdiğimiz İçtüzüğümüzün 83 üncü
maddesinde, maddelerin fıkraları da, talep olduğu takdirde, ayrı ayrı
oylanılabiliyor idi; ama, yaptığımız İçtüzük değişikliğiyle bunu kaldırdık.
Madde, 50 fıkradan, 20 bentten de ibaret olsa, tek başına oylanıyor. Dolayısıyla,
herhalde, Sayın Cumhurbaşkanımıza görüş arz eden danışman arkadaşlarımızın bir
hatasıdır, Cumhurbaşkanımı da yanılttılar; değiştirmiş olduğumuz İçtüzüğün 83
üncü maddesini uygulamamız mümkün değildi. Yine, arkadaşlarım,
biliyorsunuz, Mecliste, gizli oylamalarda sayı aranır veya işaretle yapılacak
oylamalarda, daha doğrusu açık oylamalarda, kişi sayısı belli olur. Yasanın
gelişinde, bize gelen gündemlerde, bazı yasaların yanında (x) işareti vardır,
dipnotunda da bu yasaların açık oylamaya tabi olduğu yazılıdır. O oylamada,
sizin, hem elektronik cihazla oylamada hem de pusula göndermede, isimleriniz
belli olur. Eğer, açık oylama ifadesi yoksa kanunun yanında, o zaman, Genel
Kuruldaki, sanıyorum, 15 milletvekili arkadaşımın yazılı istemi üzerine, açık
oylama yapılabilir. Bu yasayı oylarken, böyle bir talep gelmedi. Meclisimizde,
maddelere geçerken -tutanakları aldım, baktım- cihazla oylama yapmışız. Cihazla
yapılan oylamada, kimin, ne oy kullandığı belli değildir; yani, kişiler belli
değildir. Maddelerde ise, tamamen işarî oyla, elle oylama yapmışız.
Dolayısıyla, Meclis tutanaklarında ve Başkanlık Divanına gelen dökümlerde,
kimin lehte, kimin aleyhte oy kullandığını, hatta, lehte ve aleyhte kullanılan
oyların miktarını tespit etmek bile mümkün değil. Kanunlar ve Kararlar
Dairemiz, bu konuda Sayın Cumhurbaşkanımıza bilgi aktarmışlar. Buna rağmen,
yapılan oylamada 330 oy yoktu demek yanlış olur. Ben de aksini söylüyorum;
hayır arkadaşlar, 400 tane kabul oyu vardı, 100 tane ret oyu vardı, 45 tane de
çekimser oy vardı, tüm Parlamento Meclisteydi desem, aksini nasıl
kanıtlayacaksınız; aksini kanıtlamak mümkün değil. Ha, gönül ister ki, şu
yasalar 330'la değil arkadaşlar, 400'le, 450'yle, salt çoğunlukla, oybirliğiyle
çıksın. Değerli arkadaşlarım,
ben, biraz evvel söyledim, son konuşmacı olmanın avantajlarını kullanacağım.
Bazı konuşmacı arkadaşlarımdan alıntılar yaptım. Şimdi, arkadaşlar, affın
sahibi kim? Sayın İyimaya arkadaşımı, çok severim, çok takdir ederim.
Arkadaşlar, bu affın sahibi Türkiye Büyük Millet Meclisi. İnşallah, bir saat
sonra oylamayı yaptığımızda, Genel Kurulumuzdan kabul oyu çıkarsa, bu kabul
oylarını veren bizim parlamenterlerimiz -ama iktidar olsun ama muhalefet- ve
yasa da Türkiye Büyük Millet Meclisinin yasası, sahibi biziz arkadaşlar.
Yasaları sadece Türkiye Büyük Millet Meclisi yapar Türkiye'de. AHMET İYİMAYA (Amasya) -
O zaman sorumlu değilsiniz yani... NECDET SARUHAN (Devamla)
- Yine, arkadaşlarım, bu yasanın geliş biçimi anlatıldı. Değerli arkadaşlarım,
ben, dokuz yıldan beri Demokratik Sol Partinin parti meclisi üyesiyim. Genel
seçimler yapılmadan bir müddet önce, parti meclisi toplantımızda bu konu gündeme
geldi, konuştuk ve 41 üyemizin 41'inin oyuyla, cumhuriyetin 75 inci yılı
gelmekte olduğu için, yeni bir genel seçim yapılacağı, yerel seçimler
yapılacağı ve bundan sonra Türkiye'de sevginin, hoşgörünün oluşmasını
arzuladığımız bir düzenin gelmesi için ve 2000'li yıllar bir özellik arz ettiği
için böyle bir af yasası -ki, şartlı salıverme şu anda- çıkarılmasını uygun
gördük; ama, sonradan, bu yasayı, Adalet Bakanlığımız kanun tasarısı olarak
getirdi. Kanun teklifi değil bu arkadaşlarım. Dolayısıyla, eğer, bu yasanın
sahibiyetini açıklamak istersek, ben, o günkü sözümde varım, hata etmedim. Türk
Milleti bağışlayıcıdır, yüce dinimiz affedicidir arkadaşlar; kinle bir sonuca
varamazsınız. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar) Ha, bu arada, yanlışlıkla,
gerçekten suçlu olan insanları da bırakmış olabilirsiniz. Avukatlık stajımı
yaparken, hiç unutmuyorum, bir savcı ağabeyimiz vardı. Duruşmada hiç sesini
çıkarmaz, olaylara karışmazdı. Dışarı çıkardık, bana derdi ki: "Necdet,
ben, hiçbir şeye karışmıyorum, buradaki sanıklar, gelen dinleyiciler, savcı
uyuyor zannediyorlar, ben uyumuyorum. Benim gönlümde şu yatıyor: Yanlışlıkla
bir tek kişinin hüküm giymesine sebebiyet vereceğime, bırakayım, bin tane suçlu
olan adam sokakta dolaşsın." Arkadaşlar, yargıda
yapılmış hatalar yok mu; avukat arkadaşlarım biliyor, yanlışlıkla idam cezaları
da verdik; yıllar sonra bir sürü insanımızı cezaevinden çıkardık ve Ceza
Yasamızdaki o küçücük manevî tazminatlarla onları onore ettik. Ha, bu arada,
hakikaten haksız olarak bundan yararlananlar da olabilecektir; yani, kurunun
yanında yaş da yanmış olacaktır. TURHAN GÜVEN (İçel) -
Yargının bir yanlışından binlerce kişi yararlanmaz ki canım! NECDET SARUHAN (Devamla)
- Değerli arkadaşlarım, yine, bu yasa Sayın Cumhurbaşkanımızdan bir daha
görüşülmek üzere geri gelmez. Anayasamızın -Ahmet Beyle sonra bunu uzun uzun
görüşürüz- 89 uncu maddesinde "bir daha görüşülmek üzere" deniyor.
Oradaki "bir daha" ibaresiyle -Anayasa Uzlaşma Komisyonunun alt
çalışmalarını da izledim, raporları tetkik ettim- bir defaya mahsus olmak üzere
bu hakkın Cumhurbaşkanına tanınması öngörülmüş ve bu konuda teamül oluşmuştur.
Arkadaşlar, aksi takdirde, Parlamento yasayı yapar, Cumhurbaşkanımız geriye
çevirir, bu git gellerin sonu gelmezdi. Yine, değerli
arkadaşlarım, sol görüşlü ve sağ görüşlü hükümlülerin farklı etkiler altında
kaldığı; hatta, sol görüşlülere yardım edildiği söylendi. Bu yasadan bunu nasıl
çıkarırsınız arkadaşlar?! Hangi kişi olursa olsun... Ha, bazı suçlar kapsam
dışında -onu sağcı bir arkadaşım işlemişse, onu bir solcu arkadaşım işlemişse-
kapsam dışında bir suçu kapsama sokamazsınız; ama, kapsam içine alınan suçlarda
herkese eşit davranılmıştır. Ben, bu Şartla Salıverme Yasasının hiçbir
maddesinde "sağcı olduğu için, sol görüşlü olduğu için" diye bir
dipnotuna rastlamadım, mahkeme kararlarında, infazların uygulanmasında böyle
bir sonuca varmadım. Yine, arkadaşlarım, biraz
evvel dediğim gibi, bu yasadan herkes yararlanacaktır. Bir de, izin verirseniz,
kamuyu çok meşgul eden bir konuda Bakanlığımızdan özel notlar aldım. Değerli arkadaşlar, 4616
sayılı Şartla Salıverilmeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Yasadan
bugüne kadar 39 796 kişi istifade etmiş; 9 Mayıs 2002 tarihli istatistikler. Bu
39 796 kişiden 9 Mayıs 2002'ye kadar, sadece 735 kişi yeniden suç işleyerek,
hakkında kovuşturma yapılmak üzere çağrılmış; bu dosyaların henüz çoğunda
karara varılmamıştır. Geçen yıl sonu, Kasım 2001 tarihi itibariyle yeniden
hüküm giyenlerin sayısı binde 8 idi arkadaşlar. Bu oran, Amerika gibi bir
ülkede binde 2'lerin, binde 3'lerin üzerindedir. Yine, bu suçların
dökümüne baktığınız zaman, bu 735 suçtan 251'i hırsızlık. Arkadaşlar, soruyorum
size, iş sahibisiniz; yasalarımızda hüküm var. Her işyeri, büyük işyeri,
şirketler yüzde 3 oranında veya yüzde 2 oranında olabilir, tutuklu veya hükümlü
çalıştırmak zorundadır; aksi takdirde tazminat öder. Hangi firma çalıştırıyor?!
Hangimiz bir tutukluya, cezaevinden çıkan bir insana "gel arkadaşım sana
yardımcı olayım" diyor; demiyoruz. (DSP sıralarından alkışlar) Bir de ceza
asıl amacı nedir... Cezaevlerinin amacı ıslah etmektir, rehabilite etmektir. Arkadaşlar, biz, bir yıl
önceki cezaevlerimizde kimi ıslah edecektik?! Girenler, yeni suç türlerini
öğrendiler, yeni çetelere katılmak mecburiyetinde kaldılar. O halde biz,
cezaevindeki kardeşlerimize yardımcı olmalıyız. Hepimiz bir gün cezaevine
gidebiliriz; mukadderattır bu; bir trafik kazası yaparız, suç işlemiş oluruz;
suçların hepsinin yüz kızartıcı suç olması gerekmiyor. Dolayısıyla arkadaşlar,
buradaki, suçluluk oranının artması, özellikle, kapkaç suçlarının, hırsızlık
suçlarının artması, cezaevinden çıkan o kişilere hiçbir ekonomik destekte
bulunamamamız, onları toplumdan dışlamamız nedenleriyle oluyor. Ben, sözlerimi bir
temenniyle bitiriyorum: Af yapmayalım arkadaşlar eğer bunu af sayıyorsak,
sizinle beraberim; ama, af yasası çıkarmaktan daha önce, suç işlemeyen bir
toplum düzeni kuralım, suç işlemeyelim, birbirimizi kırmayalım, sevgiyle,
uzlaşmayla, gelecekte mükemmel bir Türkiye yaratalım. Teşekkür ediyorum. (DSP,
MHP ve DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN- Teşekkürler Sayın
Saruhan. Şimdi, Sinop Milletvekili
Sayın Yaşar Topçu'ya söz vereceğim. Buyurunuz Sayın Topçu. Süreniz 10 dakika. YAŞAR TOPÇU (Sinop) -
Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. Uzunca bir süredir
kamuoyunu ve Parlamentomuzu işgal etmiş olan önemli bir yasama tasarrufu
gerçekleştirildikten sonra, 100'den fazla mahkeme, sanıkların ve vekillerinin
itirazı üzerine, Anayasa Mahkemesine başvurdu. Neydi başvurunun konusu: Daha
evvel, 2000 yılında, 4616 sayılı Yasayı, Parlamentomuz kabul etmişti. Bu yasa,
23 Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla Salıverilmeye,
Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun adını taşıyordu. Bu kanunun içerdiği
maddeleri Anayasaya aykırı bulan 100'den fazla mahkeme -belirttiğim gibi-
Anayasa Mahkemesine başvurdu, Anayasa Mahkemesi de, geçtiğimiz yılın temmuz
ayında, bu yasanın bazı düzenlemelerini iptal etti ve yeniden düzenleme yapmak
için süre verdi. Şimdi, 4616 sayılı Yasa
çıktığı zaman, bu yasanın adında bulunan "şartla salıverme, dava ve
cezaların ertelenmesi" ifadesi, başlığı, "af" mı sayılır,
"şartlı salıverme" mi sayılır ayırımı bakımından bir önem arz
etmiyordu. Neden arz etmiyordu; çünkü, Parlamentonun genel ve özel af düzenleme
yetkisini tanzim eden 87 nci maddede özel bir hüküm yoktu. İçtüzük ifadesiyle,
İçtüzük terminolojisiyle "nitelikli çoğunluk" aranmıyordu -ister öyle
ister böyle- karar yetersayısı varsa kanunlaşıyordu. Sonra, bu Parlamento, Anayasada
birçok değişiklik yaptı; yaptığı değişikliklerden bir tanesini 87 nci maddede
yaptı Orada istisna vardı, istisnayı kaldırdı af bakımından; ama, geldi, dedi
ki: "Genel ve özel af beşte 3 çoğunlukla kararlaştırılabilir."
Nitelikli çoğunluk koydu; Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra. Bu
nitelikli çoğunluk oraya konduktan bir süre sonra, Anayasa Mahkemesi kararına
göre "4616'yı düzeltiyorum" gerekçesiyle Adalet Bakanlığı yeni bir
yasa sevk etti. Bu yasa da, Meclisimizden, Adalet Bakanının, bu yasa şartlı
salıvermedir, af değildir -ister genel ister özel- sözüne inanılarak, 4754
sayılı Yasayla yeniden buradan çıktı, gitti. Sonra, Sayın Cumhurbaşkanı, bu
yasayı, bu nitelikli çoğunluğa değinerek, içeriğine pek bakmaksızın, dedi ki:
Siz, bu yasadan sonra Anayasayı değiştirdiniz, 87 nci maddeye böyle bir hüküm
koydunuz, gidin, buna, 330'u sağlayıp gelin. Buna, Adalet Bakanı sinirlendi,
tabir yerindeyse, biraz hırçınlaştı "hayır efendim" dedi, "bu,
şartlı salıvermedir." Niye hırçınlaştı; Adalet Bakanı, bir adalet
bakanının yapmaması gereken bir işi yapmıştı da, Cumhurbaşkanı öyle yakaladı;
onun için hırçınlaştı, hırçınlaşmasının sebebi o. Bir sanayi bakanı Anayasanın
arkasına dolaşmaya kalkarsa, bunu çok görmeyen olabilir; diyebilirler ki, yahu,
sanayi bakanıdır, belki öyle bir icraat icap etmiştir de yapmıştır veya tarım
bakanı yaparsa, bunu kimse çok görmeyebilir; ama, bir ülkenin adalet bakanı, o
ülkenin anayasasının arkasına dolaşmaya kalkışmaz. MEHMET EMREHAN HALICI
(Konya) - Hiçbir bakan kalkışmaz. YAŞAR TOPÇU (Devamla) -
Efendim, gayet tabiî, prensip odur da, hani, öbürküler yaptığı zaman, bazen,
toplumda hoş gören olabilir; ama, adalet bakanı yapıyorsa, bu düşündürücüdür,
yapmaması gerekir; hırçınlaşmasının sebebi bu. Neden bu?.. Bakın, ben, basın
toplantısında da söyledim, şimdi Saruhan arkadaşımız da söyledi, Sayın Bakan da
söyledi: "Efendim, Meclisin iradesine bakın..." Olur, bakalım;
yalnız, Meclisin iradesi, bu kanundaki adı; ben, buna "şartlı
salıverme" diyorum; bu böyle olacaktır şeklinde tecelli edecekse, bu,
demokratik rejimlerde olmaz; bu, antidemokratik rejimlerde olur. Bu rejimlerde
böyle düşünceler yaşamaz. Bunu yaparken, Anayasaya bakarlar, sizin ne
yaptığınıza... Ben ifade ettim ki, kız
çocuğuna erkek ismi verirseniz, cinsiyeti değişmez; erkek çocuğuna da kız ismi
verirseniz, cinsiyeti değişmez. Yani, siz, bir af yasasına, bu şartlı
salıvermedir deyip, 87 nci maddedeki nitelikli çoğunluğu bertaraf ederseniz,
sizi, Cumhurbaşkanı yakalar, halkın önüne koyar. Şimdi, bakın, neden öyle?.. Ben, size, hiç tartışma
götürmez... Saruhan kardeşim beni bağışlasın, böyle şeylerin tartışması olmaz.
Evvela "af" bizim Türk Ceza Yasamızda düzenlenmiştir. Türk Ceza
Yasasının 9 uncu babında "dava ve cezanın sukutu" -eski deyimdir bunlar-
yani, dava ve cezanın ortadan kalkması, düşmesi; 97 nci maddesinde "umumi af" deniliyor; şimdi, biz,
buna "genel af" diyoruz. 98 inci maddede de "hususi af"
deniliyor; biz, buna "özel af" diyoruz. "Özel af"
deyimini bazı arkadaşlarımız karıştırıyor; sanıyorum, Bakan da, özel olarak
karıştırıyor. Yalnız, özel olarak karıştırırken, bizim gibi hukuku bilenler
diyor ki, yahu, bu Sayın Bakan, acaba, şartlı salıvermeyi de mi bilmiyor; hadi,
özel affı bilmiyor. Buna "şartlı salıverme" derseniz, onu da
bilmediğiniz ortaya çıkar o zaman ya da böyle bir izlenim doğar. Şimdi, bakın,
burada diyor ki; özel... "Özel af" demek, "kişiye özgü af"
demek değil -hukukçu olmayan arkadaşlarım için söylüyorum- özel af, genel aftan
ayrı nitelikleri olan af demek. Kişi için çıkarılan affa "kişisel özel
af" diyoruz, onun adının başına "kişisel" sözcüğü mutlaka
geliyor. Şimdi, bakın, burada ne
diyor: "Hususi af, havi olduğu sarahate göre -yani, içerisindeki açıklığa
göre- cezayı ortadan kaldırır veya azaltır veya değiştirir..." Daha
fazlasını okumuyorum. Şimdi, 1939 yılında bir bilim heyeti toplanmıştır. O
zamanki deyimiyle Maarif Bakanlığı tarafından da basılan, Millî Eğitim Bakanı
Hasan Ali Yücel'in önsözüyle basılan, Türkiye'de altmış yıldır uygulanan ve en
önemli başvuru kaynağı olarak kullanılan "Türk Hukuk Lügati" vardır;
eski deyim bu. 5 ordinaryüs profesörün dahil bulunduğu bir bilim heyeti,
sanıyorum, tanziminde de, o zaman doçent olan, rahmetli, benim de hocam olan... AHMET İYİMAYA (Amasya) -
Nihat Erim... YAŞAR TOPÇU (Devamla) -
Hayır. Bülent Nuri Esen, o zaman doçentti, onların tanzim ettiği bir şey. İSMAİL KÖSE (Erzurum) -
Sayın Bakan da profesör. YAŞAR TOPÇU (Devamla) -
Evet. Şimdi, diyor ki, bakınız,
kaynak, hususi af, o zamanki şeyle... Tarif ediyor sözlük: "Cezanın tamamen
veya kısmen infazından vazgeçilmesidir." Nereden vazgeçmekmiş; infazından
vazgeçmek. Peki, "meşruten tahliye." Aynı sözlük. Ne diyor, bakın:
"Cezaların -ben Türkçeye çevirerek okuyorum, 'muayyen' diyor- belirli bir
kısmını çekmiş ve 'iyi hal sahibi olduğu' tespit edilmiş bulunan
hükümlülerin..." İyi hal sahibi olduğu... Bu ifadeyi unutmayın, "iyi
hal sahibi olduğu." Şimdi, Anayasanın mahkemesinin bozma kararına
geliyorum. Anayasa Mahkemesinin bozma kararında diyor ki: -özel af ve şartlı
salıverme- "Şartlı salıverme, mahkûmun mahkûm edildiği hürriyeti bağlayıcı
cezalardan kanunun gösterdiği bir kısmını -tekrar söylüyorum- iyi hal ile
kurallara uyarak geçirmiş olmak." Siz bu Kanunda ne diyorsunuz, okuyorum:
"İyi halli olup olmadığına bakılmaksızın salıverilir." SAFFET ARIKAN BEDÜK
(Ankara) - Bitti salıverme... YAŞAR TOPÇU (Devamla) -
Bitti... Yaptığınız iş, şartla salıverme değil; yaptığınız iş, af. Bakın, burada başka bir
sözlük var -onu da okuyarak vaktimi tamamen harcamak istemiyorum- orada
deniliyor ki: "Özel af, cezanın kısmen veya tamamen yerine getirilmesinden
feragattir." Şimdi, bu Parlamento af
çıkaramaz mı; çıkarır. Böyle bir af çıkaramaz mı; böyle bir af da çıkarabilir;
bu, Parlamentonun yetkisi dahilindedir, kimse elinden alamaz. Zaten, düzenleme
de buna göre yapılmış; ama, ne yapacaksınız; siz, bu bilimsel kurallara
uyacaksınız ve bunu, buradan, 330'la geçireceksiniz. 330'la geçirmezseniz,
bakın ne olur... (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) YAŞAR TOPÇU (Devamla) -
Sadece 1 dakika rica ediyorum. BAŞKAN - Buyurun. YAŞAR TOPÇU (Devamla) -
Ben, Cumhurbaşkanının iradesi yerine geçemem; ama, yapacağını tahminen
söylüyorum: Siz, bu yasayı buradan çıkardığınız gün, Sayın Cumhurbaşkanı, bunu
-doğru söylüyor arkadaşımız- geri göndermeye göre imzalamak zorunda kalır;
imzaladığı an da, Anayasa Mahkemesine tedbirli başvuruyu hazır edecektir.
İmzalayacaktır, tedbirli başvuruyu verecektir ve Anayasa Mahkemesi yürürlüğü
durduracaktır. Neye yaradı?! Bir
Parlamento, kendi koyduğu kuralları şu veya bu sebeple çiğnemeye kalkıyorsa,
başkalarının aynı işi yapmasından yarın şikâyetçi olamaz. Benim bu sözü alışımın
iki nedeni var: Birincisi, Sayın Bakanın bu olayda haddinden fazla asabîleşmiş
olması; ikincisi, Parlamentonun, kendi koyduğu, -altı ay evvel koyduğu- bir
kuralın, böyle, arkasına dolaşmaya çalışmasıdır. Bunları yanlış buluyorum.
Yoksa, affın lehinde konuşan olur, aleyhinde konuşan olur, onu tartışırız,
orada benim de söyleyeceğim şeyler olur; ama, prensip olarak, Sayın
Cumhurbaşkanı, Türkiye Cumhuriyeti Adalet Bakanını, kanunun, Anayasanın
arkasına dolaşırken yakalamamalıydı; bu olmamalıydı. Benim söz alışımın sebebi
bu. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (DYP ve SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler
Sayın Topçu. Şimdi, söz sırası, Adalet
Bakanı Sayın Hikmet Sami Türk'te. Buyurun Sayın Türk. (DSP
sıralarından alkışlar) Süreniz 20 dakikadır
Sayın Bakan. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ
TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üç yıldan beri Türkiye
Büyük Millet Meclisi gündemine "af" ya da "şartla
salıverme" adı altında gelen bir konuyu bir kez daha görüşüyoruz. Bir
arkadaşımızın da ifade ettiği gibi, konu, beşinci kez Genel Kurul gündeminde
yer alıyor. Söz alan arkadaşlarımız
çok değerli görüşler açıkladılar. Bunlar arasında, edebî değeri son derece
yüksek konuşma yapan arkadaşımız oldu; bunlar arasında, verdiği örneklerle,
âdeta, suç işlemeye azmettirici sözler söyleyen arkadaşımız da oldu; bunlar
arasında, benim bu çalışmalardaki tutumumu, kendi seviyesine ve kendi düşüncelerine
uygun şekilde nitelendiren arkadaşımız da oldu. Ben, hepsine teşekkür ediyorum;
çünkü, burada, yasama organı olarak, her konuyu, her yönüyle tartışmak
durumundayız. Bilindiği gibi,
Cumhurbaşkanımız, 4754 sayılı Kanunu, bir maddesinin sadece bir bendini, bir
kez daha görüşülmek üzere, Türkiye Büyük Millet Meclisine geri göndermiştir;
ancak, burada, şimdiye kadar ilk kez yapılan bir uygulamayla karşı karşıyayız.
Şimdiye kadar, Sayın Cumhurbaşkanları, daima, yasaların içeriğiyle ilgili geri
gönderme gerekçeleri gösterirlerdi; şimdi, ilk kez, şekle ilişkin bir geri
gönderme gerekçesi göstermiştir. Geçen yıl Anayasamızda
yapılan değişiklikle, genel ve özel af ilanı, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
üye tam sayısının beşte 3 çoğunlukla çıkaracağı bir kanunla gerçekleşebileceği
için, Sayın Cumhurbaşkanı 4754 sayılı Kanunla getirilen düzenlemenin bir
maddesinin bir bendini af olarak değerlendirip, bu nitelikli yetersayının
oylamada gerçekleşmediği gerekçesiyle, yasanın bir kez daha görüşülmesini istemiştir. Aslında, Sayın
Cumhurbaşkanının kanunun içeriği konusunda herhangi bir itirazı
bulunmamaktadır; çünkü, 4754 sayılı Kanun, daha önce Anayasa Mahkemesinin 4616
sayılı Kanunun bazı hükümleriyle ilgili iptal gerekçesi doğrultusunda hazırlanmış
olan bir kanun idi. O kanunun, bazı bentleri -bunlar 1 inci maddenin, 2, 4 ve 9
uncu bentleridir- Anayasa Mahkemesince iptal edilmiş ve bunlar için de Anayasa
Mahkemesi kararının yayımından altı ay sonra yürürlüğe girmesi benimsenmiştir. İşte, 4754 sayılı Kanun,
bu bentlerin iptal gerekçesi doğrultusunda yeniden düzenlenmesinden ibarettir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi bu düzenlemeyi yaparken, Anayasa Mahkemesi
kararının gereğini yerine getirme dışında, hiçbir yeni hüküm getirmemiştir.
Anayasa Mahkemesi kararında hangi gerekçeler gösterilmişse, Anayasanın 153 üncü
maddesinin son fıkrasına uyularak, o doğrultuda hüküm getirilmiştir; ancak,
Sayın Cumhurbaşkanı, biraz önce ifade ettiğim gibi, şekle ilişkin bir
gerekçeyle, kanunun bir kez daha Türkiye Büyük Millet Meclisince görüşülmesini
istemiştir. Aslında, Sayın Cumhurbaşkanı, kanunu yayımlayabilir ve şekle
ilişkin denetimde, son oylamada yeterli çoğunluğun bulunup bulunmadığını
araştırma yetkisi olan Anayasa Mahkemesine bu konuyu götürebilirdi; ancak,
Sayın Cumhurbaşkanı, takdirini, kanunun bir kez daha Türkiye Büyük Millet
Meclisine geri gönderilmesi yönünde kullanmıştır. Şimdi, konunun içeriği
üzerinde herhangi bir tartışma yok. Bazı arkadaşlarımız, burada, daha çok, 4616
sayılı Kanun hakkında bazı değerlendirmelerde bulundular. Örneğin, 4616 sayılı
Kanunun, ideolojik olarak sağ-sol ayırımı yaptığını ve ona göre hükümler
getirdiğini ifade ettiler. 4616 sayılı Kanunda böyle bir ayırım yoktur. 4616
sayılı Kanunda, belirli istisnalar dışında, herkesin yararlanacağı şartla
salıverme hükümleri getirilmiştir. O istisnalar da, madde numaralarıyla, kanun
adlarıyla gösterilmiştir. Dolayısıyla, bu kanun adlarında ya da maddelerde
herhangi bir ayırım olmadığı için, kanunun içeriğinde de herhangi bir ayırım
yapılmamıştır. Kanunlar genel nitelikte yapılır; onlardan herkes yararlanır,
onların sonuçlarına herkes katlanır. Şimdi, burada, Sayın
Cumhurbaşkanının geri gönderme gerekçesi, tartışmamız gereken konudur. Ben,
hiçbir zaman Türkiye Büyük Millet Meclisini bu konuda yanıltmış değilim; hiçbir
zaman, Anayasayı dolanma gibi bir düşüncemiz olamaz. Türkiye Büyük Millet
Meclisi, yaptığı tasarrufların neyi ifade ettiğini kendisi belirler. Adalet
Bakanlığının buradaki görevi, kanunla ilgili ilk taslağı hazırlamaktır. O
taslak Bakanlar Kurulunca kabul edildiği zaman tasarı haline gelir, Türkiye
Büyük Millet Meclisince kabul edildiği zaman da kanun haline gelir. Burada da
böyle olmuştur. Bilindiği gibi, Sayın
Cumhurbaşkanı, geri gönderme gerekçesinde, Anayasa Mahkemesinin iptal
kararından bir bölümü alarak, 4754 sayılı Kanunun 1 inci maddesinin iki
numaralı bendinin, bir bozucu (infisahî) şarta bağlı, toplu özel af niteliğinde
olduğunu ifade etmiştir. Anayasa Mahkemesi, gerçekten, kararının bir yerinde bu
görüşü belirtmiştir. Ancak, Anayasa Mahkemesi
kararında başka değerlendirmeler de vardır; bunları görmezlikten gelemeyiz;
çünkü, Anayasa Mahkemesi, kararının çeşitli yerlerinde 4616 sayılı Kanunla
ilgili nitelendirmeler yapmıştır. Örneğin, Anayasa Mahkemesi, bazı yerlerde
"şartlı af niteliği ağır basan kendine özgü bir düzenleme" ibaresini
kullanmıştır; bazı yerlerde de "af özelliği ağır basan kendine özgü bir
düzenleme" ya da "kendine özgü bir yasa" ifadesini kullanmıştır.
Bunlar, Anayasa Mahkemesi kararının dört yerinde geçmektedir. Ayrıca, Anayasa
Mahkemesi, kanunun başlığına yapılan bir itiraz üzerine, kanunun başlığı ile
metni arasında bir çelişki bulunmadığını belirtmiştir. Bu kanunun başlığında,
bilindiği gibi "şartla salıverme" ve "erteleme" kavramları
vardır. Bilindiği gibi, şartla
salıverilme modeli, Türkiye'de, böyle toplu bir uygulama olarak ilk kez 1991
yılında, Terörle Mücadele Kanunun geçici maddelerinde uygulanmıştır. Konu, o zaman da Anayasa Mahkemesine gitmişti.
Anayasa Mahkemesi, şimdi yaptığı gibi, o zaman da af, genel af, özel af ve
şartla salıverme kavramlarını irdelemişti. O zaman, altında Sayın
Cumhurbaşkanının da, Anayasa Mahkemesi üyesi olarak, imzası bulunan kararlarda,
getirilen düzenlemenin özel aftan çok, şartla salıvermeye benzeyen kendine özgü
bir nitelik taşıdığı belirtilmiştir. 1991 ve 1992 yıllarında verilen kararlarda
bu husus ifade edilmiştir. Şimdi, kanunların
yorumunda yasa koyucunun iradesi aranır, yoksa, birtakım insanların veya
birtakım kurumların bazı değerlendirmelerle yasa koyucuya kastetmediği bir
iradeyi atfetmek, kanuna uygun bir yorum olmaz. Biz, daima yasa koyucunun
iradesini araştırmak durumundayız. Anayasa Mahkemesi de bunu yaparken, bu
hususu dikkate almak durumundadır; Cumhurbaşkanı da bir değerlendirme yaparken,
bunu dikkate almak durumundadır. Anayasa Mahkemesinin 1991
yılında verdiği kararlarda ayrıntılı olarak belirttiği gibi, burada şartla
salıvermenin -bir istisna dışında- bütün unsurları vardır. O istisna, biraz
önce bir arkadaşımızın belirttiği gibi, iyi hal gösterme koşulunun
aranmamasıdır. Bilindiği gibi, şartla salıverme, 647 sayılı Cezaların İnfazı
Hakkında Kanunun 19 uncu, Terörle Mücadele Kanununun 17 nci ve Türk Ceza
Kanununun 17 nci maddesinde düzenlenmiştir. Şartla salıvermeden söz
edebilmek için, cezanın bir kısmının çekilmiş olması ve mahkûmun iyi hal
göstermesi gerekmektedir. Bu gerçekleştiği takdirde, onun talebi aranmaksızın,
şartla salıvermeden yararlanma olanağı vardır. Anayasa Mahkemesi, 1991
yılında verdiği kararlarda, ortak noktaları ve farklı noktayı belirtmiştir;
ama, en önemli özellik şudur: Şartla salıverilen kişi, cezasının geri kalan
kısmı içinde kasıtlı bir cürüm işlediği nedeniyle yeniden hürriyeti bağlayıcı
bir cezaya çarptırılırsa, cezasının geri kalan kısmını da çeker. İşte, bu, afta
söz konusu değildir. Genel af, Türk Ceza Kanununun 97 nci maddesinde, bir
cezanın bütün sonuçlarını ortadan kaldıran af olarak tanımlanmıştır. Özel af
ise, Türk Ceza Kanununun 98 inci maddesinde, bir cezayı azaltan, indiren veya
değiştiren af olarak tanımlanmıştır; ama, afta, kural olarak, geri kalan
cezanın çekilmesi söz konusu değildir. Bazen, afta bir koşul da olabilir. Eğer,
aftan yararlanan tekrar bir suç
işleyecek olursa, aftan yararlanma hakkını kaybedebilir. Bazı yasalarda
bu çeşit hükümlere rastlanmaktadır. İşte, şimdi, getirilen düzenlemeyi af
ağırlıklı olarak değerlendirenler de, burada, şarta bağlı af kavramına
gitmektedir; infisahî şarta bağlı toplu özel af... Bu demektir ki, getirilen
model, onu af olarak niteleyenlerin gözünde dahi, tam olarak af değildir; onu
bir başka kavramla tanımlamak gereğini düşünmektedirler. Şartla salıverme
bakımından da, burada, bir toplu şartla salıverme vardır. O nedenle iyi hal
koşulu aranmamıştır. Yasa koyucu, herkese bir yeni başlangıç yapma fırsatını
vermiştir. Görüldüğü gibi, her iki
kavram da bütün unsurlarıyla gerçekleşmemektedir; ama, yasa koyucu, bu kanunu
şartla salıverme kanunu olarak adlandırırken ve çeşitli hükümlerinde
"belirli durumdakiler şartla salıverilir" ya da "onlar hakkında
şartla salıverme hükümleri uygulanır" dediği zaman, bunun bir anlamı
vardır. Yasa koyucu, şartla salıvermenin bütün sonuçlarının uygulanmasını
öngörmektedir. En önemli sonucu söyledim. Eğer, kasıtlı bir cürümden dolayı
yeniden hürriyeti bağlayıcı bir ceza alınırsa, cezanın geri kalan kısmı
çekilir. Şimdi, uygulamaya
baktığımız zaman, Sayın Saruhan'ın değindiği memnu hakların iadesi konusunda
önemli bir fark karşımıza çıkar. Türk Ceza Kanununun 122 nci maddesinde,
cezanın çekilmesinden veya aftan itibaren üç yıl boyunca iyi hal gösteren
kimselerin memnu hakların iadesini isteyebilecekleri belirtilmiştir. Şimdi, eğer, bu
düzenlemeyi af olarak kabul ederseniz, bakınız, nasıl çelişkili bir durumla
karşılaşacaksınız. Bilindiği gibi, bu kanunda cezalardan on yıllık bir indirim
yapılmıştır. İşte, 122 nci maddeye göre, üçüncü yılın sonunda memnu hakların
iadesi için hükümlü mahkemeye başvurabilecektir. Oysa, henüz onun deneme süresi devam etmektedir. On yıl
içinde herhangi bir suç işlediği takdirde, yeniden, o cezanın çekilmemiş kısmını
infaz etmek durumundayız. Öyleyse, burada, af nitelemesi yasa koyucunun
iradesine uymamaktadır. Yasa koyucu, bütün unsurlarıyla ve bütün sonuçlarıyla
şartla salıverme hükümlerinin uygulanmasını istemiştir. O nedenle, burada, yasa
koyucunun iradesini göz önünde bulundurmak zorundayız. Yasa koyucu, aftan söz
ettiği zaman o terimi kullanmıştır. Bilindiği gibi, bu kanunun temelinde
cumhuriyetin yetmişbeşinci yıldönümü dolayısıyla çıkarılmak istenilen bir af
kanunu vardır ve o af kanunu, 4453 sayılı Bazı Suç ve Cezaların İnfazına
İlişkin Kanun adını taşımaktaydı. Demek ki, yasa koyucu, affı kastettiği zaman,
onu öyle belirtmektedir, daha önceki af kanunlarında olduğu gibi; ancak, daha
sonra, bu model üzerinde Cumhurbaşkanının geri göndermesi nedeniyle bir uzlaşma
sağlanamadığı için, başka bir model olarak, 1991'de Terörle Mücadele Kanunuyla
uygulanan şartla salıverme modeli benimsenmiştir ve ona göre bir düzenleme
yapılmıştır ve onun da gerek adı, gerek hükümleri "şartla salıverme"
sözcükleriyle ifade edilmiştir. Burada, Sayın
Cumhurbaşkanının geri gönderme gerekçesinde gözden kaçan çok önemli bir nokta
var. Aslında, Anayasa Mahkemesinin yaptığı değerlendirme 4616 sayılı Kanunla
ilgiliydi ve şimdi, burada tartışma konusu olan hükümde, hükmedilen ceza
üzerinden on yıllık indirimin yapılacağı, müebbet ağır hapis cezasına mahkûm
edilenler dışındakilerin toplam cezaları bakımından belirtilmişti. Oysa, bu
hüküm, Anayasa Mahkemesince iptal edilmiştir ve Anayasa Mahkemesi kararı
gerekçesinde, hükmedilen ceza üzerinden değil, çekilmesi gereken ceza
üzerinden, yani, infaz edilmesi gereken ceza üzerinden on yıllık indirim
yapılacağı, 4754 sayılı Kanunda hükme bağlanmıştır. Demek ki, 4754 sayılı
Kanun, 4616 sayılı Kanundan farklı bir düzenleme getirmiştir. Şartla salıverme,
temelde bir infaz rejimi kurumudur ve 4754 sayılı Kanun da indirimi, çekilmesi
gereken ceza üzerinden yaptığı için, bu düzenleme, tamamıyla infaz hukuku
alanında değerlendirilmesi gereken bir düzenlemedir. İnfaz hukuku alanında ise,
şartla salıvermeden söz edilebilir. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurunuz. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ
TÜRK (Devamla) - Öte yandan, af ve şartla salıvermenin farklı sonuçlarından bir
başkası da, doğrudan doğruya Anayasa Mahkemesi kararında önümüze çıkmaktadır.
Bilindiği gibi, af, bir atıfet olarak tanımlanır. Atıfet olunca, burada, yasa
koyucunun takdiri ön plandadır. Oysa, Anayasa Mahkemesi, iptal kararında,
kapsam dışı bırakılan bazı maddelerin eşitlik ilkesine aykırı olduğu veya daha
ağır cezayı gerektiren bazı suçların affedilmiş olması nedeniyle, Türk Ceza
Kanununun 188, 191, 240, 298 ve 383 üncü maddelerini kapsam içine almıştır,
onları iptal etmiştir. Eğer, af söz konusuysa, o takdirde, af bir atıfet işidir
ve yasa koyucu, bazı suçları, niteliği itibariyle, böyle bir atıfete layık
görmeyebilir. Eşitlik ilkesi ya da daha ağır bir suç için bir uygulama
yapılırken diğeri için yapılmaması, bir iptal gerekçesi olamaz. Bu bakımdan,
Anayasa Mahkemesinin uygulaması da, burada, bir af değil, bir şartla salıverme
olduğunu göstermektedir. Sayın Cumhurbaşkanının
geri gönderme gerekçesinde dikkati çeken başka bir nokta var. Sayın
Cumhurbaşkanı, sadece bir maddenin bir bendini geri göndermiştir. Oysa, kanunun
başka maddeleri ve başka bentleri de var. Eğer, bu gerekçe doğru idiyse, o
bentler ve o maddeler hakkında da aynı geri gönderme gerekçesinin öne sürülmesi
zorunluydu; ama, bu yapılmamıştır; sadece bir bentle ilgili olarak bu
değerlendirme yapılmıştır. Aslında, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin iradesi, gerek 4616 sayılı Kanunla, gerek Anayasa Mahkemesi
kararı doğrultusunda düzenlenen 4754 sayılı Kanunla bir şartla salıverme
uygulaması ve aynı kanunda düzenlenen bir erteleme uygulaması yapmaktır. Türkiye Büyük Millet
Meclisine bunun dışında bir irade atfetmek, yasa koyucunun iradesini dikkate
almamak demektir. Hiç kimse kaynağını Anayasadan almayan bir yetki kullanamaz.
Yasama yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisine aittir ve Türkiye Büyük Millet
Meclisinin iradesi, bir toplu şartla salıverme uygulaması yapmaktır. Gerek 4616
sayılı Kanun, gerek 4754 sayılı Kanun, bunu getirmiştir. Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 4754 sayılı Kanunla ilgili oylaması, kanunun niteliğine uygundur. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler
Sayın Bakan. Son olarak, şahsı adına
söz talebinde bulunan Manisa Milletvekili Sayın Bülent Arınç... Buyurunuz Sayın Arınç,
süreniz 10 dakikadır.(AK Parti sıralarından alkışlar) BÜLENT ARINÇ (Manisa) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Üzerinde görüştüğümüz
şartla salıverilmeyle ilgili yasanın tümü üzerinde şahsım adına söz aldım. Değerli arkadaşlarım,
gruplar adına yapılan konuşmalarda ve Sayın Bakanın açıklamalarında pek çok
konu var, kafaların iyice karıştığını zannediyorum. Şartla salıverilme
deniliyor, erteleme deniliyor, örtülü af deniliyor; 4616, 4754... Rakamlar
uçuşuyor. İşin aslında ne var, neyi tartışıyoruz, bence onun üzerinde durmak
lazım; çünkü, bu Meclis, bu yasayı çıkarmak zorunda. Geldiğimiz noktada defacto
bir durum var; cezaevlerinden, 2 000'den fazla hükümlü tahliye oldu ve biz, 27
Nisana kadar bu Parlamentodan böyle bir kanun çıkaramadığımız için, yasal
dayanağı olmayan tahliyelerle karşı karşıyayız. Geç de olsa, buna bir dayanak
bulmak Parlamentonun bir vecibesi haline geldi. Değerli arkadaşlarım,
Anayasa Komisyonunda da bu konu üzerinde konuşma yapmıştım, şahsım adına da
birkaç cümleyi söylemek istiyorum. Bu mesele, üç yıldır devam ediyor;
tutanaklara bakın, üç yıldan beri pek çok şey konuşuldu. Bazı konuların yanlış
olduğu söylendi; üç yıl sonra, gerçekten, bunlar yanlışmış diye pek çok yerden
teyidi alındı. Burada bir adaletsizlik var denildi, böyle yapılsa daha iyi olur
denildi; ama, maalesef, bunlara dikkat çekenler, kendi düşüncelerini,
Parlamento içerisinde yeterli kabule mazhar kılamadılar. Değerli arkadaşlarım,
şimdi geldiğimiz durumdaysa, bu üç yıllık serencamın arkasından birisi kuyuya
bir taş attı; ama, üç yıldır çıkaramıyoruz. Bu af konusu, 1999 seçimlerinden
sonra Parlamentoya girdiğimizde karşımıza çıkan netameli bir konudur. Bunu hiç
konuşmamak lazım, yapılacaksa yapmak lazım. Hiçbir partinin programında da
yoktu; ancak, bir değerli hanımefendi, bir gün, ağzından af lafını kaçırıverdi;
hükümet ortakları da buna mecbur kaldılar. Adını ne koyalım diye araştırdılar;
adını da, biraz evvel söylediğim kelimeleri yan yana getirmek suretiyle
buldular. Bu Meclisten, 1999'un sonunda da, 2000'in sonunda da buna benzer
kanunlar çıktı. Bazı suç ve cezalarda şartla salıverme, basın ve yayın yoluyla
işlenen suçlarda da ceza ertelemesi gibi. Af, hiçbirimizin programında yoktu;
ama, Demokratik Sol Parti, bunu üstlendi; adını koymak da, Sayın Bakana kaldı.
Neden; çünkü, bu memlekette suç işlenmiş, işleyenler cezaevlerinde; nadim olmuş
olabilirler, yeni bir hayata başlamak isteyebilirler; bu, onların açısından
faydalı; ama, işlenen suçların da mağdurları var, gözyaşları var, zarara
uğrayanlar var. Bazı suç ve fiiller var ki, kamu vicdanı bunları bir türlü
affetmiyor; bazıları da var ki, insanlar, hayatlarında bir olayla karşılaşmış
olabilirler ve bunun neticesinde bir suç işlenmiş de olabilir. Dolayısıyla, bir
af çıkacaksa -ki, Anayasa bunu göstermiş- eşit olması lazım, adil olması lazım,
toplumsal barışa hizmet etmesi lazım. Eğer, bu üç unsuru bir araya
getirebiliyorsa, affın da çıkması gerekir. Ancak, o tarihlerde,
Anayasanın 87 nci maddesine baktığımızda, genel ve özel af ilanına Türkiye
Büyük Millet Meclisi yetkili; ama, içerisinde bir istisna var: 14 üncü maddede
sayılı fiiller için af çıkarılamaz deniliyor. 1999'da, affı ilk düşündüğümüzde,
Parlamento olarak buna karar vereceğimiz sırada karşımıza çıkan bu engeli
aşmamız gerekiyordu. Millet iradesi bu Parlamentoda. Bu Parlamento, bir uzlaşma
sonucunda, hangi fiilleri affedeceğini, hangilerini affetmeyeceğini, kamu
vicdanını da dikkate almak suretiyle, tespit edebilirdi. 14 üncü maddede sayılı
fiillerin, Türk Ceza Kanununun veya özel kanunların hangi maddelerine tekabül
ettiğini de, doğrusu, bilmiyorduk; çünkü, 1982 Anayasasında bunların 141, 142,
163 üncü maddeleri istihdaf ettiği söyleniyordu; ama, bu maddeler, 1991'de Türk
Ceza Kanunundan çıkarılmıştı ve biz ise, bunu 1999'da tartışıyorduk. Israrla,
bunların, 312 olabileceği, Terörle Mücadele Kanunu olabileceği, 6187 sayılı
Kanun veya 5816 sayılı Kanun olabileceği söylendi. Israr ettik; dedik ki, bu
sayılan fiiller bile olsa, bu af çıkacaksa, bu fiiller başka fiillerle yan yana
getirilir, Parlamento buna bir karar verebilir. Onun için, öncelikle, 14 üncü
madde istisnasını çıkarmak için, 87 nci maddede bir Anayasa değişikliği
gerekir. Bunlar, zabıtlarda olan konular. O zaman Sayın Bakan da,
Parlamentodaki çoğunluk da "hayır, biz bunu yapamayız, bunun sırası
değil" diye konuştu. 14 üncü madde orada olduğu için de, bir başka isim
bulmak suretiyle, maalesef, bu kanunlar çıkarıldı. Peki, sonra ne oldu; üç
sene sonra, biz "ha, doğrusu buymuş" dedik; bir araya geldik, bir
vesile oldu, Uzlaşma Komisyonunda önümüze 37 maddesi geldi; bir de baktık ki,
87 nci maddeden 14 üncü maddeyi çıkarıyoruz, onun yerine beşte 3 nitelikli
çoğunlukla genel ve özel affı koyabiliyoruz. Doğrusu buydu. Niye, üç yıl evvel
bu doğruyu yapmadık? Üç yıldan beri eziyet çeken, haksızca içeride kalan,
hususî hayatı mahvolan, belki birtakım yasaklarla haklarını kullanamayan insanların
vebalini niye omuzlarımızda taşıdık?! Şimdi geldiğimiz nokta, 87 nci maddede,
Parlamento, böyle önemli bir konuda uzlaşabilirse özel ve genel af
çıkarabilecek. Değerli kardeşlerim, o
tarihte yapmadığımız bir meseleyi bugün yapıyoruz. Peki, o günden bu yana ne
oldu; bazı suç ve cezalar, zannediyorum, oniki yıl üst hadli olmak suretiyle, şartla salıverilmeden istifade
ettiler; ama, bunların içerisinde, mesela, Türk Ceza Kanunun 450 nci
maddesindeki canavarca his saikiyle adam öldürmek suçu istifade ederken, çok
basit bir suç bu şartla salıverilmenin dışında kaldı. Tipik bir misal olduğu
için söylüyorum. Bu sefer, eşitlik bozuldu diye, Türkiye'nin pek çok
mahkemelerinden Anayasa Mahkemesine dava yağdı. Zannediyorum ki, 216 mahkemenin
müracaatı üzerine, Anayasa Mahkemesi de, bu kararı bozdu. Bu bir tarafa. Şimdi,
biz onu tartışıyoruz. İkincisi, basın yayın
yoluyla işlenen suçlara ceza ertelemesi getirildi. O tarihte, Sayın Başbakan
Amerika seferine gidiyordu, sepetine birkaç şey koyması gerekliydi. Bunlardan
birisi de, basın yayın yoluyla işlenen suçlara getirilen ertelemeydi; çünkü,
Türkiye'de, gazeteciler, çoğunlukla cezaevindeydiler, hem Avrupa Birliğinde hem
de Amerika Birleşik Devletlerinde bazı kuruluşlar, Türkiye'yi cezaevlerine
gazeteci tıkan bir ülke olarak gösteriyorlardı. Değerli arkadaşlarım, 14
üncü maddeye giriyor diye şartla salıverilmeden istifade ettirilmeyen, basın
yayın yoluyla işlenen suçlarda da ertelemeye gidilemeyen siyasetçiler, belediye
başkanları, düşünce ve fikir adamları o kanunun dışında tutuldu; ama, kısmen
bölücü, kısmen aşırı sol pek çok mihrakın basın yayın organlarında, ister
312'den, ister Terörle Mücadele Kanunundan, isterse 168, 169'dan mahkûm olan
pek çok insan, bunu basın yayın yoluyla işledi diye cezaevinden dışarı çıktı.
Hatta, bir tanesinin toplam 68 yıl hükmü vardı. Onlar istifade ederken,
adı şu veya bu olan kişilerin istifade etmemesi amacıyla, bunu basın yayın
yoluyla işlenen suçların çerçevesi içerisine sokanlar, sonunda gerçeği
gördüler; çünkü, o zaman Fazilet Partisi Anayasa Mahkemesine müracaat etti,
bunun yanlış olduğunu söyledi, Anayasa Mahkemesi takriben bir yıl sonra
"doğrudur, sadece basın yayın yoluyla işlenen suçlarda değil, bunu kitle
iletişim vasıtalarıyla, konferanslarla, kongrelerle söyleyenler de istifade etmelidir"
dedi; ama, bir yıl boyunca cezaevine girenler oldu, cezaevinin kapısından
dönenler oldu. Değerli arkadaşlarım,
bunları baştan yapmak mümkün iken, doğru sözlere beraberce sahip çıkarak, bu
Parlamentodan kaliteli kanunlarla toplumdaki barışa hizmet etmek varken, şu
veya bu korkularla, şu veya bu sıkıntılarla günü kurtarmak adına yapılan
kanunlar, sonunda bizi mahcup etmiştir. Bugün Anayasa Mahkemesinden, ertesi gün
Sayın Cumhurbaşkanından kanunlar tek tek geriye döndüğünde, bu sefer kurumlar
arasında kavgalara, münakaşalara şahit oluyoruz. Sayın Başbakan -Allah
şifalar versin- diyor ki "bu benim zaten içime sinmemişti". Sayın
Cumhurbaşkanı, Sayın Adalet Bakanına taş atıyor "Anayasa Mahkemesinin
kararını herhalde iyi okumamış" diyor, Sayın Bakan ona iade ediyor
"asıl siz meseleyi iyi bilmiyorsunuz" diyor. Eee, olan, bu
Parlamentoda, hepimize oluyor. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun. BÜLENT ARINÇ (Devamla) -
Yani, şunu, bütün partiler bir araya gelmek suretiyle ve konuşulanları doğruluk
derecesinde beraberce paylaşmak suretiyle hazırlayabilsek, bakınız, bugün, günü
geçtikten sonra, mecburen bir kanun çıkarmak durumunda kalmazdık. Adı şartla salıverilme,
ama, aslında örtülü bir af; aslında ceza ertelemesi, ama, şartla salıverilme...
Kafaları karıştırmanın bir âlemi yok. Anayasa, bize bu hakkı vermiş, Parlamento
af çıkarabiliyor. Çıkarma noktasında da, mesele, hangi suç ve cezaların, hangi
fiillerin bu kapsama gireceğini tespit etmektir. Bugün, kapsamdışı kalmış öyle
fiiller vardır ki, kamu vicdanı, bunu
bir türlü anlayamamaktadır. Değerli arkadaşlarım,
bugün, mesele toplanıyor, bu sıkıntının sonunda. Bu bir şartla salıverilme
midir, yoksa, af niteliğinde özel bir uygulama mıdır? Mesele o kadar basitleşti
ki, şartla salıverilme dersek, 139 milletvekilinin "evet" oyuyla
geçmiş olacak; ama, bir af niteliğinde uygulamadır dersek, 330 milletvekiline
ihtiyaç olacak. Değerli arkadaşlarım,
hükümetimiz ve hükümeti teşkil eden partilerin en çok gururlandıkları nokta,
sayısal çoğunluklarının fevkalade yeterli olmasıdır. Bugün, hükümetteki 3
partinin milletvekili sayısı 350 civarındadır. Nitelikli bir çoğunlukla bu
kanunu çıkarıp, münakaşalara son vermek sizin elinizdedir. Buna, biz de katkıda
bulunabiliriz; ama, 139'un arkasına saklanarak, "zaten bir bendini geriye
gönderdi canım; bu, aslında bir veto değildir" gibi gerekçelerin arkasına
gizlenmeye, herhalde, ihtiyacımız yok. Netice itibariyle,
bendeniz de, sürem dolduğu için şunu ifade ediyorum: Bu geri göndermeden sonra,
Parlamento, bu konuyu tamamen kapatmak üzere, bu konular üzerindeki
tartışmaları bir daha tartışmamak üzere belli bir yere hapsetmek için, bence,
beşte 3 nitelikli çoğunlukla bu kanunu tekrar çıkarmalıdır. Bu, Parlamentonun
gücü içerisindedir. Biz de, AK Parti olarak, bu istikamette oylar ortaya
çıkarsa, buna destek olmak istiyoruz. Hepinize saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler
Sayın Arınç. Sayın milletvekilleri,
İçtüzük gereği soru cevap işlemi bölümüne geldik. Arkadaşlarımızın işaretleri
burada, ekranda, tespit edilmiş vaziyette; fakat, çalışma saatleri itibariyle,
saat 19.00'a geldiği için, 20.00'de toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum. Kapanma Saati : 18.58 ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 20.00 BAŞKAN : Başkanvekili Yüksel YALOVA KÂTİP ÜYELER: Levent MISTIKOĞLU (Hatay), Kemal ALBAYRAK
(Kırıkkale) BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 101 inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum. 858 sıra sayılı kanun
tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz. VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 14. – 23 Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı
Şartla Salıverilmeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanunda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin 25.4.2002 Tarihli ve 4754 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89
uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme
Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Raporları (1/975) (S. Sayısı : 858)
(Devam) BAŞKAN - Komisyon ve
hükümet yerlerini aldılar. Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştı. Şimdi, soru-cevap
işlemine başlıyoruz. İşaret buyuran
arkadaşlarımızın sıralarını takip edeceğim. Sayın Şahin, buyurun. MEHMET ALİ ŞAHİN
(İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Aslında, konuyla ilgili
söylenmesi gereken aşağı yukarı her şey kürsüde dile getirildi. Şimdi, Sayın Bakanıma iki
sorum var. Bunlardan bir tanesi, 4616 Sayılı Yasanın iptal kararı, 27 Ekim
2001'de Resmî Gazetede yayımlandı ve altı aylık da bir süre öngörülmüştü Sayın
Bakanım. Altı aylık sürenin dolmasına iki gün kalaya kadar niye beklediniz;
bunu öğrenmek istiyorum. Gazetelerde, Adalet
Bakanlığımızın bu işi unuttuğu ve Meclis Başkanımızın hatırlatması üzerine bu
tasarının Meclise sevk edildiği şeklinde bir haber çıktı; doğru mu; bunu
öğrenmek istiyorum. Bir de "bu 4754
sayılı Yasadan 5 000 civarında kişi istifade edecek" demiştiniz. Bu yasa
yürürlüğe girmemiş olmasına rağmen, 2 000 kişinin çıktığı iddia ediliyor. Bir
yasa çıkmadan, o yasadan nasıl istifade edilebilir? Böyle bir çelişki var, bunu
nasıl izah edeceğiz? Çok teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkürler
Sayın Şahin. Sayın Bakan, yazılı mı
yanıt vermek istersiniz, yoksa... ADALET BAKANI HİKMET SAMİ
TÜRK (Trabzon) - Cevap vermek isterim Sayın Başkan. BAŞKAN - Buyurunuz
efendim. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ
TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Mehmet Ali
Şahin'in de ifade ettiği gibi, 4616 sayılı Kanunun bazı hükümlerinin iptaline
ilişkin Anayasa Mahkemesi kararı, Resmî Gazetenin 27.10.2001 tarihli sayısında
yayımlanmıştı ve orada, iptal edilen hükümler arasında, 1 inci maddenin 2, 4 ve
9 numaralı bentleriyle ilgili iptal kararının
altı ay sonra hüküm ifade edeceği belirtilmişti. Biz, Adalet Bakanlığı
olarak, yeni Türk Medenî Kanunuyla ilgili görüşmeler tamamlandıktan sonra,
aralık ayı sonunda bu konuyu ele aldık, aralık ayı sonunda hazırlamış olduğumuz
tasarıyı, yüksek yargı organlarının ve ilgili bakanlıkların görüşüne gönderdik.
Bu, yasama sürecinde, tasarıların hazırlanmasında izlenen normal yoldur.
Onların cevapları geldikten sonra, tasarıya son şekli verildi ve şubat ayının
başında, tasarı, Bakanlar Kuruluna sunuldu; ancak, Bakanlar Kurulunda,
tasarıdaki bakan imzalarının tamamlanması bir zaman aldı; yani, bizim tasarıyı
Bakanlar Kuruluna sunduğumuz hafta eğer imzalar tamamlanmış olsaydı, üç aylık
bir süre içerisinde, zaten o kanun tasarısı yasalaşmış olacaktı; maalesef, imza
sürecindeki uzama, bu gecikmenin nedenidir. Şimdi, Adalet
Bakanlığının bu konuyu unutmadığı, bu açıklamamdan zaten anlaşılır. Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanıyla aramda, bu konuda, 23 Nisan resepsiyonu
sırasında bir konuşma oldu; ama, o, tasarının bir an önce gündeme alınmasıyla
ilgiliydi. Çünkü, 27 Nisan 2002 tarihinde altı aylık süre dolmaktaydı. O
nedenle, o süre dolmadan önce, hiç olmazsa, Türkiye Büyük Millet Meclisinde,
yasa tasarısının yasalaşması olanağı bulunabilirdi. Bu düşünceyle, bir an önce
Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülmesi konusunda karşılıklı olarak
düşüncelerimizi ifade ettik. Konu bundan ibarettir... BAŞKAN - Sayın Bakan,
bağışlayınız, ayrıntılı yanıt verme gayretinizi saygıyla karşılıyorum; ama, 8
arkadaşımız soru sormak için işaret ettiler. İsterseniz, hepsinin sorularını
alalım, verebildiğiniz kadarını... Değilse, bir soruyla 10 dakikalık süreyi
bitireceğiz. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ
TÜRK (Trabzon) - O zaman, hiç olmazsa, Sayın Şahin'in sorularına cevaplarımı
tamamlayayım da, ondan sonrakileri öyle yapalım. BAŞKAN - Lütfen... Buyurun. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ
TÜRK (Trabzon) - Ben, daha önce, bu kanun tasarısıyla ilgili görüşmeler
sırasında, komisyonda, 3 000 ilâ 5 000 hükümlünün bundan yararlanabileceğini
ifade etmiştim. Şu ana kadar, bu kanundan, mahkemelerin uygulamasıyla
yararlananların sayısı şöyle ifade edilebilir: Cumhuriyet Başsavcılığına
müracaatla, kanundan yararlanıp cezaevine girmekten kurtulanların sayısı 24,
tahliye olan hükümlü sayısı 1 389, kanundan yararlandığı halde başka bir suçtan
dolayı cezaevinde kalmaya devam edenlerin sayısı 135'tir; yani, hepsini
birbirine eklediğiniz zaman 1 548 ediyor. Gerçekte tahliye edilenlerin sayısı 1
389'dur. Anayasa Mahkemesi kararı,
bizim görüşümüzle, icraî nitelikte değildir ve Anayasa Mahkemesinin iptalinden
sonra, Sayın Cumhurbaşkanının da geri gönderdiği ikinci bentte, bir yarım cümle
ortaya çıkmıştır, cümle dahi tamamlanmamıştır. Aslında, bu konuda, kanunun bir
an önce çıkmasında yarar vardır; ama, bugünkü konuşmalar sırasında bir
arkadaşımızın da ifade ettiği gibi, Anayasa Mahkemesinin kararları, Anayasanın
153 üncü maddesinin son fıkrası gereğince, yasama, yürütme ve yargı organlarını
bağlar. Bu düşünce içerisinde, mahkemelerimiz, Anayasa Mahkemesi kararı
doğrultusunda bir uygulama yapmışlardır. Aslında, çıkaracağımız düzenleme,
yapacağımız yasal çalışma da bundan farklı değildir; çünkü, bu kanun da,
Anayasa Mahkemesi kararı gerekçesi doğrultusunda bir düzenlemedir. BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum; ama, Sayın Bakanım, tam 6 dakika 56 saniye oldu bir sorunun
yanıtlanması. TURHAN GÜVEN (İçel) - O
zaman, 4 dakika hakkı kalmıştır Sayın Bakanın. BAŞKAN - Sayın Güven,
bana itimadınız yok mu? TURHAN GÜVEN (İçel) - Var
efendim. BAŞKAN - Şimdi,
arkadaşlarımın sorularını alacağım, hiç değilse sormuş olsunlar. Herkese 30'ar
saniye... Sayın Ertürk?.. Yok. Sayın Fatsa?.. Yok. Sayın Güven, buyurunuz
efendim. TURHAN GÜVEN (İçel) -
Sayın Başkanım, Anayasanın 153 üncü maddesinin son hükmünü Sayın Bakan da ifade
buyurdu: Mahkeme kararları, yasamayı, yürütmeyi ve yargıyı bağlar. Şimdi, Sayın
Cumhurbaşkanı yürütmenin başı olduğuna göre, Anayasa Mahkemesi kararında da bu,
özel bir af niteliğinde olduğuna göre, Sayın Cumhurbaşkanının zaten yapacağı
bir şey yoktu. Yani, değişken olan Anayasanın 87 nci maddesindeki uygulama
neyse, Sayın Cumhurbaşkanı, Anayasa Mahkemesi kararını yerine getirmektedir.
Acaba, Sayın Bakan, bu konuda ters bir görüşte olmakla birlikte, bu bağlamaya
iştirak ediyor mu, etmiyor mu; bir. İki; 6 aylık süre
geçtikten sonra, bugüne kadar, Adalet Bakanlığının biraz da tazyiki demeyim,
ama, bir takım ifadei meram altında, kaç kişiyi tahliye emri verilmiştir veya
savcılıklarca kaç kişi tahliye edilmiştir? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Ben teşekkür
ediyorum. Sayın Bedük... SAFFET ARIKAN BEDÜK
(Ankara) - Sayın Bakana sorularımı arz ediyorum: Affın dışında, yasama
organının, şartlı salıverme ve benzeri biçimde tasarrufta bulunabileceğini
ifade ettiniz. Buna göre, yasama organı, yargı organı kararlarının
değiştirilemeyeceği veya geciktirici şekilde müdahale edilemeyeceği şeklindeki
anayasa kuralına aykırı davranmış olmayacak mıdır? İkinci sorum : Anayasa
Mahkemesi, tasarıyı bozucu kararında, şarta bağlı af olarak niteledi. Ayrıca,
kendine özgü işlem tanımlamasında, affın baskın olduğunu da dile getirdi.
Anayasa Mahkemesi kararları Cumhurbaşkanını bağladığına göre, Meclisin Anayasa
Mahkemesi kararlarına aykırı girişimi nasıl olacak; nasıl olup da imzalayacak?
Cumhurbaşkanının bu kanunu imzalaması Anayasaya aykırı olmayacak mıdır? 104 ve
153 üncü madde, birinci sorum da 138 inci madde... Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, 9 dakika 41 saniye oldu. Son olarak Sayın Çiçek'in sorusunu
alacağım. Sayın Bakana da 2 dakika süre vereceğim. MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) -
Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakanımdan şu sorularımın cevabını rica
ediyorum. Bu kanunu çıkardığımız
tarihten itibaren tahliye edilen hükümlülerden ne kadarı tekrar cezaevine geri
dönmüştür? İkinci sorum : Bu kanun
yürürlüğe girdikten bu yana suç oranında artış olduğu bilinmektedir. Geçmişe
nazaran daha az emniyetteyiz. Artık, kadınlar sokakta çantayla dolaşamıyor.
İnsanlar arabasıyla beraber kaçırılıyorlar. Şartlı salıverme yasası, Sayın
Bakanıma göre, gayesine ulaşmış mıdır? Son sorum: Altyapısı
hazırlanmadan, mahkûma gerekli psikolojik eğitim yaptırılmadan, topluma uyum
için, iş bulmak için hiçbir hazırlık yapılmadan binlerce insan sokağa
salıverilmiştir. Bu insanların cezaevinde hiç değilse karınları doyuyordu,
dışarıda aç ve işsizler. Bu konuda Bakanlığının bir çalışması var mıdır? Yeni
salıverilecek mahkûmlarla ilgili yukarıdaki tedbirler alındı mı? Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkürler
Sayın Çiçek. Buyurun Sayın Bakan. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ
TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Güven'in sorusu,
Anayasa Mahkemesi kararının bağlayıcı olmasıyla ilgili. Zaten, bu karar
bağlayıcı olduğu için, biz, o kararın gereğini yerine getirmek amacıyla 4754
sayılı kanun tasarısını hazırladık ve Yüce Meclis de o tasarıyı kabul etti.
Dolayısıyla, biz, yasama organı olarak onun gereğini yerine getirdik. Adalet
Bakanlığı, hiçbir zaman, bir mahkûmun tahliyesi için bir talimat vermemiştir;
bu, tamamen hâkimlerimizin takdirindedir, uygulamalar tamamıyla hâkimlerimizin
kararıyla gerçekleşmiştir; Adalet Bakanlığının herhangi bir talimatı
olmamıştır. Sayın Bedük'ün sorusuna
gelince... Türkiye'de af kanunları ya da şartlı salıverme kanunları, sadece bu
dönemde çıkarılmış değildir; bundan önce de, 1991 yılında, yine, Terörle
Mücadele Kanununun geçici maddeleri çerçevesinde bir toplu şartlı salıverme
uygulaması yapılmıştı. SAFFET ARIKAN BEDÜK
(Ankara) - Şu andaki mevcut Anayasaya göre... ADALET BAKANI HİKMET SAMİ
TÜRK (Trabzon) - Zaten bu kanunda da model olarak alınmıştı. 1991'de de aynı
Anayasa yürürlükteydi; 1982 Anayasası, 1991'de de yürürlükteydi. SAFFET ARIKAN BEDÜK
(Ankara) - Bu en son değişiklikle... ADALET BAKANI HİKMET SAMİ
TÜRK (Trabzon) - Bu, mahkeme kararının, yargı kararının değiştirilmesi anlamına
gelmez. Bu, yasa koyucunun bir toplu şartlı salıverme uygulamasıyla, insanlara
yeniden bir fırsat vermek, onları topluma kazandırmak yolunda bir yasal
düzenlemesidir. SAFFET ARIKAN BEDÜK
(Ankara) - O zaman af niteliğinde olmaz mı Sayın Bakan? ADALET BAKANI HİKMET SAMİ
TÜRK (Trabzon) - Hayır. Affın ve şartlı salıvermenin benzer ve farklı
noktalarını konuşmamda ifade ettim; onlara tekrar dönmek istemiyorum; çünkü,
Sayın Başkan iki dakika içinde cevap vermemi söyledi. Şunu söyleyeyim : Bu
benzerlikler içinde veya farklar içinde, Anayasa Mahkemesi, daima, bunun
kendine özgü bir düzenleme olduğunu belirtmiştir. Eğer bir düzenleme kendine
özgüyse, bu, af olarak nitelendirilememektedir ya da Anayasa Mahkemesinin
görüşüne göre, tam şartlı salıverme olarak nitelendirilememektedir; ama, 1991
ve 1992 kararlarında, Anayasa Mahkemesi, şartla salıverme niteliğinin önde
geldiğini söylemiştir; son kararında ise, af niteliğinin önde geldiğini söylemiştir;
ama, altı çizilmesi gereken ibare, burada, kendine özgü bir düzenleme olduğu,
kendine özgü bir yasa söz konusu olduğu ve işlemin kendine özgü bir nitelik
taşıdığıdır. Eğer, bir işlem, bir düzenleme kendine özgüyse, bu, diğerlerinden
farklıdır, ayrı bir kategoridir; eski terimle nevi şahsına münhasırdır ya da
Latince terimle sui generistir. Anayasanın özel nitelikli yetersayı arayan
hükümleri istisnaîdir; bunları dar yorumlamak gerekir. genişletici biçimde
yorumlamak doğru değildir. Dolayısıyla, sui generis bir işlem olarak, Anayasa
Mahkemesinin görüşüyle, bu işlemin, 87 nci maddede ağırlaştırılmış olan
nitelikli yetersayıya tabi olması bir hukukî zorunluluk değildir... SAFFET ARIKAN BEDÜK
(Ankara) - Sayın Bakan, Anayasada kendine özgü gerekçelerle yargı kararlarını
iptale imkân sağlayacak bir hüküm yok. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ
TÜRK (Trabzon) - Şimdi, geri dönenlere gelince... BAŞKAN - Sayın Bakan,
teşekkür ediyorum bittiyse... SAFFET ARIKAN BEDÜK
(Ankara) - Sayın Başkan, ikinci sorum var. MEHMET EMREHAN HALICI
(Konya) - Vakit doldu Sayın Başkan. MEHMET GÖZLÜKAYA
(Denizli) - Sonra versin efendim, sonra versin. BAŞKAN - Sayın Bakan,
bittiyse, teşekkür ediyorum efendim. SAFFET ARIKAN BEDÜK
(Ankara) - Sayın Başkan, ikinci sorum vardı. BAŞKAN - Efendim, yazılı
cevap verebilir... Bakın... ADALET BAKANI HİKMET SAMİ
TÜRK (Trabzon) - Bitirmek istiyorum. Burada, biraz önce, Sayın
Saruhan da bu rakamları verdi. 4616 sayılı Kanun yürürlüğe girdikten sonra,
tekrar suç işleyenlerin sayısı 735 kişi. Bunlar, henüz mahkûm değil. 39 796
kişi bu kanundan yararlanmıştır; yani, oran, yüzde 1,8; henüz yüzde 2 dahi
değil. Demek ki, Türk toplumu, bu insanların yüzde 98'ini kazanmıştır... SAFFET ARIKAN BEDÜK
(Ankara) - Sayın Bakanım, ikinci soruma cevap vermediniz. BAŞKAN - Efendim, yazılı
olarak cevap versin artık. Teşekkür ediyoruz Sayın
Bakan. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ
TÜRK (Trabzon) - Meclisin yaptığı işlemi, Anayasaya aykırı bir girişim olarak
nitelendirmenizi de yadırgıyorum. SAFFET ARIKAN BEDÜK
(Ankara) - Cumhurbaşkanının imzalaması Anayasaya aykırı olacak... ADALET BAKANI HİKMET SAMİ
TÜRK (Trabzon) - Cumhurbaşkanının yaptığı işlemi, siz, doğru kabul ediyorsunuz;
Yüce Meclisin yaptığı işlemi, Anayasaya aykırı bir girişim olarak
nitelendiriyorsunuz; bunu yadırgıyorum. (DSP sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar) TURHAN GÜVEN (İçel) - O
yüzden de Anayasa Mahkemesi iptal ediyor ya! BAŞKAN - Bitti mi Sayın
Bakanım? ADALET BAKANI HİKMET SAMİ
TÜRK (Trabzon) - Sayın Çiçek'in sorularına gelince; Türkiye'de, maalesef, infaz
sistemimizin... BAŞKAN - Sayın Bakan, ben
size 2 dakika süre vermiştim... ADALET BAKANI HİKMET SAMİ
TÜRK (Trabzon) - Tamamlıyorum Sayın Başkanım. İnfaz sistemimizin... BAŞKAN - Ama, lütfen
kabul buyurunuz ki, siz de bir kurala tabi olmalısınız... ADALET BAKANI HİKMET SAMİ
TÜRK (Trabzon) - İki cümleyle tamamlıyorum Sayın Başkanım. BAŞKAN - Bakın, tam 7
dakika Sayın Bakanım... ADALET BAKANI HİKMET SAMİ
TÜRK (Trabzon) - İnfaz sistemimizin eksik tarafı, cezaevinden tahliye
edilenlere yeniden iş bulunmasıdır. Biliyorsunuz, yürürlükteki kanunlara göre,
50'den fazla insan çalıştıran kurumların, yüzde 3 oranında eski hükümlü
çalıştırmaları gerekir. Bu hükmün geçerlilik kazanması, işlerlik kazanması için
çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Teşekkür ederim Sayın
Başkan. MEHMET BATUK (Kocaeli) -
Sayın Başkan, sorularımızı arz edelim... BAŞKAN - Hayır, bitti
Sayın Batuk... KAMER GENÇ (Tunceli) -
Sayın Başkan, usulle ilgili bir şey söylemek istiyorum... BAŞKAN - Sayın Genç... SACİT GÜNBEY (Diyarbakır)
- Sayın Genç usulle ilgili bir şey söyleyecek efendim. BAŞKAN - Bakın, değerli
arkadaşlarım, soru soran arkadaşlarımız da soruya yanıt veren arkadaşımız da
aynı ortak paydaya sahip. Bir soru-cevap işlemi 5,5 dakika sürünce, ben, sırf
soru soran arkadaşlarımın soruları hiç değilse zapta geçebilsin diye süre
verdim; ilk konuşan arkadaşım da bir önceki gibi, adaleti kendisi için istiyor.
Şimdi, 16-17 dakika olmuş; daha talepte bulunmak, sizlerin buradaki zamanından
almak demektir. KAMER GENÇ (Tunceli) -
Sayın Başkan, ben, yerimden, usulle ilgili bir şey söylemek istiyorum efendim. MUSTAFA DÜZ (İstanbul) -
Sayın Bakan, sizi kim affedecek?!. Bunun için bir çalışma düşünüyor musunuz?!. KAMER GENÇ (Tunceli) -
Sayın Başkan... BAŞKAN - Sayın Genç, 10
dakika soru-cevap işlemi için süre verilmişse, ben, 5 dakikalık bölümünü, hiç
değilse, soru soranlara ayırayım düşüncesiyle ilave süre verdim; onu da
aştınız. Lütfen tartışmayalım... KAMER GENÇ (Tunceli) -
Rica ediyorum Sayın Başkan... Ben şimdi usulle ilgili... MEHMET EMREHAN HALICI
(Konya) - Devam edin Sayın Başkan, devam edin... BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, kanunun maddelerine geçilmesinin oylamasından önce, hem
yoklama hem de açık oy talebi vardır. KAMER GENÇ (Tunceli) -
Çok özel bir kanun çıkarmak için özel görevlendirilmiş bir insansınız!.. BAŞKAN - Sayın Genç,
burada konuşurken böyle bir usul yok... KAMER GENÇ (Tunceli) -
Hayır, çok özel görevlendirilmiş bir insansınız; tebrik ediyorum sizi!.. BAŞKAN - Sayın Genç,
sizin tebrikinize teşekkür ediyorum. KAMER GENÇ (Tunceli) -
Siz özel görevlendirildiniz!.. BAŞKAN - Sayın Genç,
benim özel görevlendirildiğimi söylemek sizin sıfatınıza da yakışmaz,
kişiliğinize de yakışmaz. KAMER GENÇ (Tunceli) -
Çok hata yapıyorsunuz... Cumhurbaşkanının ret gerekçesini oyluyorsunuz, tersini
yapıyorsunuz... Böyle olur mu canım!.. BAŞKAN - Burada Meclisi
yöneten Başkana en fazla yardımcı olmakla yükümlü olan kişi sizsiniz. KAMER GENÇ (Tunceli) -
Bilmiyorsanız orada oturmayın canım!.. BAŞKAN - Meclis
Başkanvekili sıfatını taşıyorsunuz. Benim özel olarak görevlendirildiğimi... KAMER GENÇ (Tunceli) -
Yani, burada, hükümet mensubu olarak hükümete özel bir ilgi gösteriyorsunuz... BAŞKAN - Benim özel
olarak görevlendirildiğimi söylemek yakışmaz size... Kınıyorum sizi!.. (MHP
sıralarından "Dışarı at Başkan" sesleri) Sayın milletvekilleri,
kanunun maddelerine geçilmesinin oylanmasından önce hem yoklama hem açık oy
talebi vardır. Açık oy talebinde bulunan
arkadaşlarımı arayacağım... KAMER GENÇ (Tunceli) -
Böyle bir şey olmaz canım!.. Meclis
kürsüsünü ne hale çevirdiniz; size çok teessüf ederim.. BAŞKAN - Sayın Genç... KAMER GENÇ (Tunceli) -
Ben konuşmasını bilen insanım ve siz orada özel görevlendirildiniz bu kanunları
çıkarmak için. BAŞKAN - Sizi, Meclis
Başkanvekili gibi hareket etmeye davet ediyorum. (DSP ve MHP sıralarından
alkışlar) Açık oylama aynı zamanda
yoklama şeklinde değerlendirileceğinden, sadece açık oylama işlemini
gerçekleştireceğim ve yeterli çoğunluğun olup olmadığını tespit edeceğim. Evet, açık oylama
talebinde bulunan arkadaşlarımı arayacağım: Sayın Yasin Hatiboğlu?..
Burada. Sayın Mustafa Geçer?..
Burada. Sayın Ali Oğuz?.. Burada. Sayın Rıza Ulucak?..
Burada. Sayın Sacit Günbey?..
Burada. Sayın Yaşar Canbay?..
Burada. Sayın Süleyman Arif
Emre?.. HÜSEYİN KARAGÖZ (Çankırı)
- Takabbül ediyorum. BAŞKAN - Sayın Fehim
Adak?.. Burada. Sayın Turhan Güven?..
Burada. Sayın Saffet Arıkan
Bedük?.. Burada. Sayın Mehmet Gözlükaya?..
Burada. Sayın İbrahim
Konukoğlu?.. MUSTAFA ÖRS (Burdur) -
Takabbül ediyorum. BAŞKAN - Sayın İlhan
Aytekin?.. Burada. Sayın Ramazan Toprak?..
Burada. Sayın Mehmet Ali Şahin?..
Burada. Sayın Osman Aslan?..
Burada. Sayın Maliki Ejder
Arvas?.. Burada. Sayın Musa Uzunkaya?..
Burada. Sayın Mehmet Çiçek?..
Burada. Sayın Altan
Karapaşaoğlu?.. MEHMET ÖZYOL (Adıyaman) -
Takabbül ediyorum. BAŞKAN - Sayın Sait
Açba?.. Burada. Sayın milletvekilleri,
açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım. Açık oylamanın elektronik
oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... MUSTAFA MURAT SÖKMENOĞLU
(İstanbul) - Sayın Başkan, ad okunarak yaparsak daha iyi olur... BAŞKAN - Sayın
Sökmenoğlu, ben, "açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum" dedikten sonra, Genel Kurula, "kabul
edenler" ve "kabul etmeyenler" şeklinde soru yönelteceğim. Çok
iyi bildiğiniz gibi, kabul edenler azınlıkta olur, kabul etmeyenler çoğunlukta
olursa, bu usul cari olmayacak. Bu usulü Sayın Genel Kurulun oyuna sunmadan da,
takdir buyurursunuz ki, benim yeni bir usul icat etme yetkim yok. Açık oylamanın elektronik
oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir. Alınan karar gereğince,
açık oylama elektronik cihazla yapılacaktır. Oylama için 5 dakika süre
vereceğim. Bu süre içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım
istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin ise oy
pusulalarını oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum. Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar
var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin
ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını yine oylama için öngörülen 5
dakikalık süre içinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum. Oylama işlemini
başlatıyorum. (Elektronik cihazla
oylamaya başlanıldı) TURHAN GÜVEN (İçel) -
Sayın Başkan, birleştirdiğinizi ifade buyurdunuz; yoklama ile oylama aynı şey
değildir. Yoklamada benim bulunduğumu sayacaksınız; ama, oylamada
bulunmayacağım. Yoklamada 20 kişiyi var sayacaksınız. BAŞKAN - Evet, ikisini
birleştirdiğimi söyledim ve oylama başladı. Lütfen... TURHAN GÜVEN (İçel) - 20
kişiyi saymayacak mısınız? BAŞKAN - Hayır efendim,
sayacağız. TURHAN GÜVEN (İçel) -
Evvela yoklama yapacaksınız, sonra oylama... BAŞKAN - Sayın Güven,
oylama süremiz başladı, tartışılacak bir yönü yok. Lütfen... LÜTFİ YALMAN (Konya) -
Başkanım şimdi bir şey sorabilir miyim? Hem oylama hem de yoklama yapıyorsunuz.
Hem oylamaya katacaksınız hem de yoklamada 20 kişiyi dahil edeceksiniz. Sanırım
önce yoklamanın yapılması lazım. BAŞKAN - Lütfen... (Elektronik cihazla
oylamaya devam edildi) BAŞKAN- Sayın
milletvekilleri, aslında, ters bir durum yok; Sayın Nevzat Ercan ve Sayın
Hatiboğlu'yla demin bu meseleyi konuştuk, yoklama talebinde bulunan
arkadaşlarımızı zaten var sayıyoruz, daha sonra 164 kişiyi arıyoruz 184'e
ulaşmak için. Eğer, o arkadaşlarımız tekrar oy kullanmışlarsa, onu iki defa
saymış oluruz ki, o da usulsüz bir sayma olur. Onun için "listeyi
getirelim, bakalım" denildi; ama, şimdi hep beraber burada olduğumuza
göre... Ben, ilk başta "iki defa ayrı ayrı yapalım" demiştim; ama,
yetkili arkadaşlarımız "iki ayrı işlem yapmayalım, tek yapalım"
dediği için böyle olmuştu. Şimdi, gelin, önce,
arkadaşlarımızı arayalım, yoklamamızı yapalım, sonra açık oy talebini... MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Tokat) - Şimdi doğru oldu Sayın Başkan. BAŞKAN - Tabiî. Aslında
listeye bakıp... Aynı şey... CEMAL ENGİNYURT (Ordu) -
Sayın Başkan, olmaz ki!..Niye aynı? BAŞKAN - Sayın Enginyurt,
lütfen, oturur musunuz... CEMAL ENGİNYURT (Ordu) -
Olur mu?.. BAŞKAN - Neyin olup,
neyin olmayacağını!.. Burada oturumu yöneten benim... CEMAL ENGİNYURT (Ordu) -
Hep onları dinliyorsun! BAŞKAN - Lütfen... AHMET İYİMAYA (Amasya) -
Hukuk... CEMAL ENGİNYURT (Ordu) -
Ne hukuku.... BAŞKAN - Arkadaşlar
tartışacak bir şey yok. Aslında, sadece listelere bakıp... CEMAL ENGİNYURT (Ordu) -
Sayın Başkan... BAŞKAN - Sayın Enginyurt,
açıklayacağım, bir saniye... Sadece, getirttiğimiz
listelerde talepte bulunan arkadaşlarımızın adı var mı, yok mu işlemini yapsak
mesele bitecek; ama, o da zaman alacak... CEMAL ENGİNYURT (Ordu) -
Alsın... BAŞKAN - Sayın Enginyurt,
lütfen... CEMAL ENGİNYURT (Ordu) -
Hayır, zaman alırsa alsın!.. BAŞKAN -
"Görüşülmekte olan 850 sıra sayılı kanun tasarısının maddelerine
geçilmesinden önce toplantı yetersayısı bulunmadığından yoklama yapılmasını
istiyoruz" diyor arkadaşlarımız. Eyyüp Fatsa?... MUSTAFA BAŞ (İstanbul) -
Tekabbül ediyorum Sayın Başkan. III. – YOKLAMA (SP ve AK Parti
sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı) YASİN HATİBOĞLU (Çorum) -
Sayın Başkan, 20 kişi ayağa kalkıyoruz efendim. BAŞKAN - O zaman isimleri
tespit etmem lazım. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) -
Kolayınıza nasıl geliyorsa öyle yapın efendim. BAŞKAN - Yoklama
talebinde bulunan milletvekillerinin isimlerini tespit edeceğim: Sayın Hatipoğlu, Sayın
Erbaş, Sayın Şahin, Sayın Toprak, Sayın Arvas, Sayın Batuk, Sayın Canbay, Sayın
Kurakaracı, Sayın Yalman, Sayın Geçer, Sayın Günbey, Sayın Adak, Sayın
Uzunkaya, Sayın Karagöz, Sayın Aydın, Sayın Oğuz, Sayın Ulucak, Sayın Akman,
Sayın Çiçek, Sayın Elkatmış... MUSTAFA MURAT SÖKMENOĞLU
(İstanbul) - Efendim, tekrar yoklama
yaptığınıza dair bir anons yapar mısınız? BAŞKAN - İstirham
ediyorum... MUSTAFA MURAT SÖKMENOĞLU
(İstanbul) - Hayır... Meclisteki milletvekillerimiz teşrif etsin. Belki
bakanlar da görür de, hükümetin tasarısına sahip çıkar. BAŞKAN - Evet; az önce
anons ettim Sayın Sökmenoğlu. Yoklama talebi olduğunu, yoklama talebinde
bulunan arkadaşlarımızın Genel Kurul salonunda bulunup bulunmadıklarını
arayacağımı söylemiştim. 20 arkadaşımızı tespit
ettik mi?.. 18 arkadaşımız tespit edilmiş. Sayın Karakaya, Sayın
Özyol, Sayın Dağcıoğlu... İSMAİL KÖSE (Erzurum) -
Bir cümle bir şey söylemek istiyorum Değerli Başkan. BAŞKAN - Buyurun. İSMAİL KÖSE (Erzurum) -
Bakın, oylama, yoklama derken, her türlü provoke yollarına başvuruyorlar. BAŞKAN - Lütfen... İSMAİL KÖSE (Erzurum) -
Sayın Başkanım, bakın, sizin takdir hakkınız var; arkadaşlardan oy kullanıp şu
anda odalarına gidenler oldu, ad okuyarak o imkânı sağlayın lütfen. Ad okuyarak
yoklama yapın Sayın Başkan. BAŞKAN - 20 arkadaşımızı
tespit ettik. Sayın milletvekilleri,
elektronik cihazla yoklama yapacağız. Yoklama için 5 dakika
süre vereceğim. Sayın Milletvekillerinin,
oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre
içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin, salonda hazır
bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen
üyelerin ise, yoklama pusulalarını, teknik personel aracılığıyla 5 dakikalık
süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum. Yoklama işlemini
başlatıyorum. (Elektronik cihazla
yoklamaya başlanıldı) BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, bir parça yerimizde kalabilirsek... Oy pusulası gönderen
arkadaşlarımızdan da rica ediyorum, burada bulunsunlar; kontrol edilecek. TURHAN GÜVEN (İçel) -
Efendim, hem oy pusulası gönderip hem de cihazda yer alıyorlar; ben de bunu
anlamıyorum. BAŞKAN - Sayın Güven, son
cümlem "kontrol edilecek" idi. İstirham ediyorum... TURHAN GÜVEN (İçel) -
Arkadaşlar cihaza giremediklerini beyan edip, teknik personelden yardım
istesin. BAŞKAN - O zaman
haksızlık etmeyin. TURHAN GÜVEN (İçel) -
Yapmayın... Hem cihaza girecek hem pusula gönderecek; tabiî, burada olacak
adam. Allah!.. Allah!.. O zaman, makineden isimleri çıksın efendim. BAŞKAN - Peki. HASAN GÜLAY (Manisa) -
Sayın Başkan, burada olup sisteme giremeyenleri de tespit edin; bir insan, hem
var olup hem yok olamaz ki! (Elektronik cihazla
yoklamaya devam edildi) BAŞKAN - Toplantı
yetersayısı yok. Sayın grup
başkanvekilleri kendi aralarında bir mutabakat tesis edebilecekler mi? TURHAN GÜVEN (İçel) - 5
dakika ara verin. AYDIN TÜMEN (Ankara) - 15
dakika Sayın Başkan... BEYHAN ASLAN (Denizli) -
Sayın Başkan, yarım saat... HASAN BASRİ ÜSTÜNBAŞ
(Kayseri) - 1 saat efendim... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) -
Sayın Başkan, takdirinize bırakıyoruz; siz neyi uygun görürseniz... BAŞKAN - Sayın Hatiboğlu,
1 saat teklif edilince benim bir şey söylemem mümkün değil; onun için bilhassa
size söyledim. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) -
Yani, 1 saat görülmemiştir!.. BAŞKAN - 21.15'te
toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum. Kapanma Saati: 20.47 DÖRDÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 21.15 BAŞKAN: Başkanvekili Yüksel YALOVA KÂTİP ÜYELER: Levent MISTIKOĞLU (Hatay), Kemal ALBAYRAK
(Kırıkkale) BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 101 inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum. 858 sıra sayılı kanun
tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. Tasarının maddelerine
geçilmesinin oylanmasından önce yoklama istenilmiş ve yapılan yoklamada
toplantı yetersayısı bulunamamıştı. III. – YOKLAMA BAŞKAN - Şimdi, yoklamayı
tekrar edeceğiz. Elektronik cihazla
yoklama yapacağız. Yoklama için 5 dakika
süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin, oy düğmelerine basarak, salonda
bulunduklarını bildirmelerini; bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen
milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden yardım
istemelerini; buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını,
teknik personel aracılığıyla, 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını
rica ediyorum. Yoklama işlemini
başlatıyorum. (Elektronik cihazla
yoklama yapıldı) BAŞKAN - Toplantı
yetersayısı bulunamamıştır. Başbakan Bülent Ecevit ve
Bakanlar Kurulu üyeleri hakkındaki (11/28) esas numaralı gensoru önergesinin
görüşmeleri ile Sayıştay Birinci Başkanının seçimini yapmak ve diğer denetim
konularını sırasıyla görüşmek için, 21 Mayıs 2002 Salı günü saat 15.00'te
toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum. Kapanma Saati : 21.23 |
|