Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 21        CİLT : 95       YASAMA YILI : 4

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

101 inci Birleşim

16 . 5 . 2002 Perşembe

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R  I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. – GELEN KÂĞITLAR

III. – YOKLAMALAR

IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Samsun Milletvekili Tarık Cengiz’in, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramına ilişkin gündemdışı konuşması

2. – Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak'ın, Formula-1 yarışlarının Türkiye'de yapılmasına ilişkin gündemdışı konuşması

3. – Niğde Milletvekili Mükerrem Levent'in, Türkiye'deki rüzgâr enerjisi ve hidrolik santrallara ilişkin gündemdışı konuşması ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Zeki Çakan'ın cevabı

B) Tezkereler ve Önergeler

1. – Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un, görüşmelerde bulunmak üzere Özbekistan'a yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekiline ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1077)

2. – Devlet Bakanı Reşat Doğru'nun, Atatürk'ün Nutku'nun Kırgızca çevirisinin tanıtım törenlerine katılmak ve görüşmelerde bulunmak üzere Kırgızistan'a yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekiline ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1079)

3. – Devlet Bakanı Reşat Doğru'nun, temas ve görüşmelerde bulunmak üzere Kosova ve Makedonya'ya yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekiline ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1078)

V. – OYLAMASI YAPILACAK İŞLER

1. – Vakıflar Genel Müdürlüğünün Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Vakıflar Genel Müdürlüğünün Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/973, 1/821) (S. Sayısı : 862)

VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. – İzmir Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının;  Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527)

2. – Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri ve Personeli Eğitim Merkezleri Kanunu Tasarısı ve Adalet ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/744) (S. Sayısı : 786)

3. – Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Anayasa Komisyonu Raporu (1/777) (S. Sayısı : 557)

4. – Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/886) (S. Sayısı : 827)

5. – Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433)

6. – Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş ve Üç Arkadaşının Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı : 666)

7. – Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/754, 1/692) (S. Sayısı : 675)

8. – Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal  İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/756, 1/691) (S. Sayısı : 676)

9. – Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/753, 1/690) (S. Sayısı : 685)

10. – Gümrük Müsteşarlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında 485 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Gümrük Müsteşarlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Bazı Hükümlerinin Değiştirilmesine Dair 541 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/209, 1/228) (S. Sayısı : 861)

11. – Çocuk Haklarına Dair Sözleşmeye Ek Çocukların Silahlı Çatışmalara Dahil Olmaları Konusundaki İhtiyari Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/894) (S. Sayısı : 796)

12. – Avrupa Çevre Ajansına ve Avrupa Bilgi ve Gözlem Ağına Türkiye Cumhuriyetinin Katılımı ile İlgili Olarak Avrupa Topluluğu ve Türkiye Cumhuriyeti Arasında Yapılan Anlaşmanın Kabul Edilmesi ile İlgili Müzakerelerin Nihai Senedinin ve Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Topluluğu Arasında Türkiye Cumhuriyetinin Avrupa Çevre Ajansı ve Avrupa Bilgi ve Gözlem Ağına Katılımı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Çevre, Plan ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/805) (S. Sayısı : 715)

13. – Avrupa Peyzaj Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/853) (S. Sayısı: 716)

14. – 23 Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla Salıverilmeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 25.4.2002 Tarihli ve 4754 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Raporları (1/975) (S. Sayısı : 858)

VII.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) YazIlI Sorular ve CevaplarI

1. – Sivas Milletvekili Abdüllatif Şener'in, Sivas-Suşehri Jeotermal Merkezi Isıtma Sistemi Etüdü Projesine ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Abdülkadir Akcan'ın cevabı (7/6841)

2. – İstanbul Milletvekili Mustafa Verkaya'nın, İstanbul'da binaların depreme karşı güçlendirilmesi çalışmalarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Abdülkadir Akcan'ın cevabı (7/6881)

3. – İstanbul Milletvekili Mustafa Verkaya'nın, İstanbul'daki akaryakıt ve LPG istasyonlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Rüştü Kazım Yücelen'in cevabı (7/6883)

4. – Van Milletvekili Hüseyin Çelik'in, Çankaya Belediyesi sınırları içinde Gençlik ve  Spor Genel Müdürlüğünce kaçak yapıldığı iddia edilen bir binanın yıkımına karşı konulmasına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Rüştü Kazım Yücelen'in cevabı (7/6884)

5. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, depremden zarar gören yolların yapım projelerine ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Abdülkadir Akcan'ın cevabı (7/6895)

6. – Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, Ağrı-Patnos İlçesi Doğansu yerleşim biriminin idari statüsüne ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Rüştü Kazım Yücelen'in cevabı (7/6918)

7. – Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, armatörlerin Emlak Bankasına olan borçlarının ertelenip ertelenmediğine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/6923)

8. – Rize Milletvekili Ahmet Kabil'in, İller Bankasınca belediye gelir paylarından yapılan kesintiye ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Abdülkadir Akcan'ın cevabı (7/6931)

9. – Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül'ün, PTT Genel Müdürlüğünde görevli bazı personelin görev yerlerinin değiştirilme nedenine ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Oktay Vural'ın cevabı (7/6990)

10. – Karabük Milletvekili Mustafa Eren'in, futbol liginde yaşanan olaylarla ilgili basında çıkan haberlere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Fikret Ünlü'nün cevabı (7/7027)

11. – Sivas Milletvekili Mehmet Ceylan'ın, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünce Çankaya Belediyesi sınırları içinde kaçak yapıldığı iddia edilen yapının yıkımının engellenmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Fikret Ünlü'nün cevabı (7/7028)

12. – Sivas Milletvekili Mehmet Ceylan'ın, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünce Çankaya Belediyesi sınırları içinde kaçak yapı inşa edildiği ve yıkımının engellendiği iddialarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Fikret Ünlü'nün cevabı (7/7029)

13. – İstanbul Milletvekili Azmi Ateş'in;

TPIC tarafından Irak'tan yapılan motorin ithalatına,

TPIC'in organizasyonunda Irak'tan sınır ticareti kapsamında yapılan motorin ithalatına,

Irak'tan yapılan motorin ithalatının kesilmesine,

TPIC Yönetim Kurulu üyeleri ve personeline,

İlişkin Başbakandan soruları ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Zeki Çakan'ın cevabı (7/7090, 7091, 7092, 7093)

14. – Giresun Milletvekili Rasim Zaimoğlu'nun, Basketbol Federasyonu Başkanı ve TÜBGEV hakkındaki iddialara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Fikret Ünlü'nün cevabı (7/7094)

15. – Batman Milletvekili Alaattin Sever Aydın'ın, bölücü terör örgütünün petrol taşımacılığından gelir elde ettiği iddiasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Zeki Çakan'ın cevabı (7/7098)

I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak üç oturum yaptı.

Rize Milletvekili Ahmet Kabil'in, yaş çay kampanyasının açılmasına ilişkin gündemdışı konuşmasına Devlet Bakanı Edip Safder Gaydalı cevap verdi;

Mardin Milletvekili Mustafa Kemal Tuğmaner, Güneydoğu Anadolu Bölgesinin ekonomik sorunları ile alınması gereken önlemlere,

Rize Milletvekili Mehmet Bekâroğlu, kamu çalışanlarının örgütlenmeleriyle ilgili sorunlara,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

İngiltere-Türkiye Parlamentolararası Dostluk Grubu Başkanı ile Avam Kamarası ve Lordlar Kamarasından üyelerin heyetler halinde ülkemize davetlerine ilişkin Başkanlık tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Türkiye Cumhuriyeti Adalet Bakanlığı ile Kırgız Cumhuriyeti Adalet Bakanlığı Arasında İşbirliği Konusunda Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının geri gönderilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi okundu; Adalet ve Dışişleri Komisyonlarında bulunan tasarının hükümete geri verildiği bildirildi.

(10/18,23,79,212,244,257) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimine ilişkin tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

12.5.2002 tarihinde dağıtılan ve Genel Kurulun 14.5.2002 tarihli 99 uncu Birleşiminde okunmuş bulunan, tabiî afetler nedeniyle gelir kaybı ve altyapı hasarına uğrayan belediyelerin belirlenmesinde ve bunlara yapılan yardımlarda yanlı davranıldığı iddiasıyla Başbakan Bülent Ecevit ve Bakanlar Kurulu üyeleri hakkında verilen (11/28) esas numaralı gensoru önergesinin, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer almasına ve Anayasanın 99 uncu maddesi gereğince gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerin 21.5.2002 Salı günkü birleşimde yapılmasına;

Sayıştayda boş bulunan Birinci Başkanlığa, 832 sayılı Sayıştay Kanununun 5 ve ek 8 inci maddeleri hükümlerine göre yapılacak seçime dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ve Sayıştay Başkan ve Üyeleri Önseçim Geçici Komisyonunun 860 sıra sayılı Raporunun, gündemin "Seçim" kısmında yer almasına ve seçimin 21.5.2002 Salı günkü birleşimde yapılmasına; seçimin sonuçlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına; bu birleşimde sözlü soruların görüşülmemesine;

İlişkin Danışma Kurulu önerileri kabul edildi.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan :

TBMM İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu raporunun (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin Komisyon raporu henüz hazırlanmadığından;

Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri Personeli Eğitim Merkezleri (1/744) (S. Sayısı : 786),

Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair (1/777) (S. Sayısı : 557),

Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair (1/886) (S. Sayısı : 827),

Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye İlişkin (1/53) (S. Sayısı : 433),

Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında (1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı : 666),

Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş Kurumu (1/754, 1/692) (S. Sayısı : 675),

Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyetteki (1/756, 1/691) (S. Sayısı : 676),

Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu (1/753, 1/690) (S. Sayısı : 685),

Çocuk Haklarına Dair Sözleşmeye Ek Çocukların Silahlı Çatışmalara Dahil Olmaları Konusundaki İhtiyarî Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında (1/894) (S. Sayısı : 796),

Avrupa Çevre Ajansına ve Avrupa Bilgi ve Gözlem Ağına Türkiye Cumhuriyetinin Katılımı ile İlgili Olarak Avrupa Topluluğu ve Türkiye Cumhuriyeti Arasında Yapılan Anlaşmanın Kabul Edilmesi ile İlgili Müzakerelerin Nihaî Senedinin ve Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Topluluğu Arasında Türkiye Cumhuriyetinin Avrupa Çevre Ajansı ve Avrupa Bilgi ve Gözlem Ağına Katılımı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair (1/805) (S. Sayısı : 715),

Avrupa Peyzaj Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair (1/853) (S. Sayısı : 716),

Kanun Tasarılarının görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından, ertelendi;

Vakıflar Genel Müdürlüğünün Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısının (1/973, 1/821) (S. Sayısı : 862) görüşmeleri tamamlandı; tümünün oylanmasından önce, istem üzerine elektronik cihazla yapılan yoklamalar sonucunda Genel Kurulda toplantı yetersayısının bulunmadığı anlaşıldığından,

16 Mayıs 2002 Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak üzere birleşime 20.15'te son verildi.

Yüksel Yalova

 

 

Başkanvekili

 

 

 

Kemal Albayrak

Burhan Orhan

 

Kırıkkale

Bursa

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

 

Levent Mıstıkoğlu

Lütfi Yalman

 

Hatay

Konya

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

 

                                                    II. – GELEN KÂĞITLAR                                         No. : 142

16.5.2002 PERŞEMBE

Sözlü Soru Önergesi

1. – Bursa Milletvekili Ahmet Sünnetçioğlu'nun, Bursa-İnegöl Verem Savaş Dispanserindeki teknisyen ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/1845) (Başkanlığa geliş tarihi :14.05.2002)

Yazılı Soru Önergeleri

1. – Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde düzenlenen bir konferansa başörtülü hastaların alınmamasına ilişkin Devlet Bakanından (Nejat Arseven) yazılı soru önergesi (7/7383) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.5.2002)

2. – Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde düzenlenen bir konferansa başörtülü hastaların alınmamasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından  yazılı soru önergesi (7/7384) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.5.2002)

3. – Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, doğalgazın depolanmasına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/7385) (Başkanlığa geliş tarihi : 14.5.2002)

4. – Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, SSK ve BAĞ - KUR'da atıl olarak duran ödenmiş primlere ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/7386) (Başkanlığa geliş tarihi : 14.5.2002)

5. – Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, insansız hava aracı araştırma ve üretimiyle ilgili bir yerli firmayla anlaşma yapılıp yapılmadığına ilişkin Millî Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/7387) (Başkanlığa geliş tarihi : 14.5.2002)

6. – İstanbul Milletvekili Azmi Ateş'in, Çağdaş Eğitim Vakfı hakkındaki iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7388) (Başkanlığa geliş tarihi : 14.5.2002)

7. – İstanbul Milletvekili Azmi Ateş'in, Çağdaş Eğitim Vakfına ilişkin Devlet Bakanından (Nejat Arseven) yazılı soru önergesi (7/7389) (Başkanlığa geliş tarihi : 14.5.2002)

8. – Erzurum Milletvekili Aslan Polat'ın, Doğu Linyitleri ve Oltu Linyitleri İşletme Müdürlüğünün kapatılması kararına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/7390) (Başkanlığa geliş tarihi : 14.5.2002)

9. – Erzurum Milletvekili Aslan Polat'ın, Erzurum Havaalanı inşaatında kullanılan dolgu malzemesinin alımına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/7391) (Başkanlığa geliş tarihi : 14.5.2002)

10. – Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, tehlikeli madde taşıyan tanker sürücülerine eğitim verilip verilmediğine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7392) (Başkanlığa geliş tarihi : 14.5.2002)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.00

16 Mayıs 2002 Perşembe

BAŞKAN : Başkanvekili Yüksel YALOVA

KÂTİP ÜYELER : Levent Mıstıkoğlu (Hatay), Kemal ALBAYRAK (Kırıkkale)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 101 inci Birleşimini açıyorum.

III. – YOKLAMA

BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için 5 dakika süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin, oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını teknik personel aracılığıyla 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN- Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, 19 Mayıs 1919'da Atatürk'ün Samsun'a çıkışı ve Gençlik ve Spor Bayramı hakkında söz isteyen, Samsun Milletvekili Tarık Cengiz'e aittir.

Buyurun Sayın Cengiz. (DSP sıralarından alkışlar)

IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Samsun Milletvekili Tarık Cengiz’in, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramına ilişkin gündemdışı konuşması

TARIK CENGİZ (Samsun)- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 19 Mayıs Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı nedeniyle söz almış bulunuyorum; sizleri şahsım, 19 Mayıs şehri Samsun ve Demokratik Sol Parti Grubu adına saygıyla selamlıyorum.

19 Mayıs 2002, Büyük Önder Atatürk'ün ulusal kurtuluş mücadelesini başlatmak üzere Samsun'a çıkışının 83 üncü yıldönümüdür. 19 Mayıs 1919, Sevr Antlaşmasıyla paylaşılan Türk topraklarının ve yok sayılan Türk Ulusunun, Atatürk'ün büyük önderliği ve Türk Ulusunun kahramanlığıyla dimdik doğrulduğu gündür. O gün, Büyük Önder ve beraberindeki 18 kader arkadaşının, Samsun'dan Anadolu'ya çıkarak, çok sevdiği ulusunun bağrında yeni Türkiye Cumhuriyeti idealinin gerçekleştirilmesinin ilk adımının atıldığı gündür. Büyük Önder, o gün millî mücadeleyi başlatmış; Türk Ulusunun azim ve kararlılığıyla bu haklı mücadele kazanılmıştır. Bu mücadelenin kazanılmasından sonra Türkiye Cumhuriyeti kurulmuş ve cumhuriyetini gelecek kuşaklara taşıyacak devrimler, O'nun ilkeleri doğrultusunda hayata geçirilmeye başlanılmıştır.

Büyük Önder Atatürk'ün koyduğu ilkeler, uyandırdığı esinler, izlediği yöntemler öylesine güçlü ve uzun solukludur ki, bugün de, Türk toplumunda, demokrasi ve gelişme yolunda, çevresinde toplumsal dayanışma ve ortak eylem gerçekleştirilebilecek, özgürlük içinde birleştirici güçte tek eksen önemindedir.

Mustafa Kemal Atatürk'ün başyapıtı olan Türkiye Cumhuriyeti, özgürlükçü ve insancıl özelliği, laik dünya, toplum ve insan anlayışına dayalı oluşundan kaynaklanmaktadır. Laik görüş sayesindedir ki, Türkiye Cumhuriyeti, bilimsel düşünüşün geçerlilik ilkelerini toplumsal yaşama egemen kılmayı amaç edinmiş, tek gerçek kılavuz olarak müspet bilimi benimsemiştir.

Kısacası, Türk devrimine Türk aydınlanması özelliğini veren, Atatürk'ün önderliğini işlevsel ve kalıcı kılan, bu devrimin özünün laik nitelikte oluşudur. Laik düzenin, laik anlayışın da temeli, akıl ve bilim yoludur. Atatürk'ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti, bu özellikleriyle, gerçekten, çok üstün düzeyde bir sanat eseri niteliğindedir. Zaten, kalıcı, sağlam bir devlet kurmak ve yaşatmak, bilime dayalı olduğu kadar, yüksek sanatçı yeteneği de gerektiren bir iştir. Bugün toplumumuzun her kesimindeki yurttaşlara düşen görev, bu Türk aydınlanmasının birikimlerini, bilim ve sanat alanlarında yaratıcılığa açtığı yolları, demokratik bir toplumsal dayanışmaya temel olmak üzere oluşturduğu laik, ulusal toplum üyeliği bilincini, yurttaşlık bilincini, o büyük insanın, ölümsüz Atatürk'ün kendi kişiliğinde örneğini bizzat verdiği düzeye çıkarmaya çalışmak olmalıdır.

Şimdi, sizlere, bundan tam üç yıl önce Türkiye Büyük Millet Meclisinin orta yerinde geçmiş bir hadiseyi anımsatmanın zamanıdır. Tarih 2 Mayıs 1999. Türkiye Büyük Millet Meclisi, yemin töreni için ilk toplantısını yapmaktadır. Bir hanım, yanında, görünüşü farklı bir başka hanımla birlikte Türkiye Büyük Millet Meclisinin orta yerine zaptiye yürüyüşüyle gelip oturuyor. Bu küstahlığın sergilenme amacı açık; laik devlete meydan okumak!

BAŞKAN - Sayın Cengiz, bir dakika...

Sayın milletvekilleri, Atatürk'ü ve 19 Mayısı böyle dinleyemeyiz; lütfen, biraz sessiz olalım.

Buyurun Sayın Cengiz.

TARIK CENGİZ (Devamla) - Sayın milletvekilleri, şimdi, sizlere bundan tam üç yıl önce, Türkiye Büyük Millet Meclisinin orta yerinde geçmiş bir hadiseyi anımsatmanın zamanıdır.

FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Bunun gündemdışı konuşmayla ne alakası var?! Allah'ın her günü aynı şey!..

TARIK CENGİZ (Devamla) - Tarih 2 Mayıs 1999. Türkiye Büyük Millet Meclisi yemin töreni için ilk toplantısını yapmaktadır. Bir hanım, yanında, görünüşü farklı bir başka hanımla birlikte Türkiye Büyük Millet Meclisinin orta yerine zaptiye yürüyüşüyle gelip oturuyor. Bu küstahlığın sergilenme amacı açık; laik devlete meydan okumak!

FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Halkın seçtiği milletvekilini zorbalıkla bırakmadınız. Ayıp denen bir şey var...

TARIK CENGİZ (Devamla) - Bunu, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi sıfatıyla yaparak, ertesi günü, adliyeden okullara tüm devlet dairelerinin çehresini değiştirmek.

NURETTİN AKTAŞ (Gaziantep) - Laiklik diye, memleketi batırdınız...

TARIK CENGİZ (Devamla) - 550 üyeli Meclisin sadece Demokratik Sol Parti sıralarından protestolar geliyor.

NURETTİN AKTAŞ (Gaziantep) - Çok büyük bir marifet.

TARIK CENGİZ (Devamla) - Evet, laik nutuklar atan pek çok sayın milletvekili bu protestoya en ufak bir destek vermiyor.

FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Zaptiye gibi yürüyen sizsiniz!

TARIK CENGİZ (Devamla) - Ben amacıma ulaştım, üstüne alınması gerekenler alındı; teşekkür ederim. (DSP sıralarından alkışlar)

Herhalde bir şeylerden çekiniliyor; ama, Sayın Başbakanımızın tarihî konuşmasıyla bu kadın çekip gitmek zorunda kalıyor.

FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Hayır; sizin baskılarınızla... Sema Pişkinsüt'e de aynı şeyi yaptınız.

NURETTİN AKTAŞ (Gaziantep) - Sizin demokratik görüşünüz budur ancak!

TARIK CENGİZ (Devamla) - Sayın milletvekilleri, laik Türkiye Cumhuriyetinin ulusal kurtuluş mücadelesinin ilk adımının atıldığı 19 Mayıs 1919'un 83 üncü yıldönümünde bu konuşmayı yaparak, üç yıl öncesini sizlere hatırlatmak istedim.

FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Milletin seçtiği milletvekiline bile burada izin vermediniz; sizin demokratik görüşünüz bu!

TARIK CENGİZ (Devamla) - 2 Mayıs 1999'a laik Türkiye Cumhuriyetine hizmet için yemin eden bizler, bu tip karanlık güçlere prim vermemeliyiz.

NURETTİN AKTAŞ (Gaziantep) - Sizin aydınlığınız için hiç olmadı, hep karanlık içerisindesiniz.

FETHULLAH ERBAŞ (Van) - DSP, kendi milletvekiline de aynı şeyi yaptı. DSP'nin, kongresinde neler yaptığını gördük!..

TARIK CENGİZ (Devamla) - Mensubu olmaktan büyük onur duyduğum Demokratik Sol Partinin bu tavrı, bir nirengi noktasıdır. Değiştim takıyyesiyle karşımıza çıkanlar ve demokrasiyi kendi amaçlarına ulaşabilmek için araç olarak görenler unutmasınlar ki, Türkiye Cumhuriyeti Ulu Önder Atatürk'ün...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Bunların işi gücü zorbalıktır, başka bir şey değil ki!..

BAŞKAN - Sayın Cengiz, 19 Mayısın anlamıyla sınırlı bir şekilde, konuşmanızı lütfen bitiriniz.

Buyurunuz.

TARIK CENGİZ (Devamla) - Değiştim takıyyesiyle karşımıza çıkanlar ve demokrasiyi kendi amaçlarına ulaşabilmek için araç olarak görenler unutmasınlar ki, Türkiye Cumhuriyeti, Ulu Önder Atatürk'ün çizdiği akıl ve bilim yolunda ilerleyecektir. Atatürk'ü Anma ve Gençlik ve Spor Bayramı tüm ulusumuza ve Türk gençliğine kutlu olsun.

FETHULLAH ERBAŞ (Van) - 19 Mayısın arkasına sığınarak neler söylüyorsunuz!..

Aklın ve bilimin yolu sizin yolunuz değil!

TARIK CENGİZ (Devamla) - Saygılarımla. (DSP sıralarından alkışlar; SP sıralarından alkışlar[!])

FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Ayıp denen bir şey var!.. Baskıcılığınızı her an burada sergilemeye çalışıyorsunuz.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bir istirhamımız var Başkanlık kürsüsü olarak: Eğer, bizim, hatibin konuşmasını sağlıklı izleyebilmemizde yarar görüyorsanız, bize yardımcı olmanız gerekir. Bazı anlar var ki, inanınız, ne konuşulduğunu duymak mümkün değil.

NURETTİN AKTAŞ (Gaziantep) - Sayın Başkan, ikaz etmeniz lazımdı...

BAŞKAN - Divan Üyesi her iki arkadaşıma da, siz duyabiliyor musunuz sorusunu yönelttim.

NURETTİN AKTAŞ (Gaziantep) - Hepimiz duyduk, siz duymadınız!..

BAŞKAN - Hükümet adına söz talebi?.. Yok.

Gündemdışı ikinci söz, Formula-1 yarışlarının Türkiye'de yapılması hakkında söz isteyen, Aydın Milletvekili Sayın Ali Uzunırmak'a aittir.

Buyurun Sayın Uzunırmak. (MHP sıralarından alkışlar)

2. – Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak'ın, Formula-1 yarışlarının Türkiye'de yapılmasına ilişkin gündemdışı konuşması

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1950 yılından bu yana dünya şampiyonası olarak düzenlenen Formula-1, bugün dünyada en çok izlenen spor olayı haline gelmiştir. 17 yarışın her biri, 133'ü canlı olmak üzere, toplam 203 ülkede 1,5 milyar kişi tarafından televizyonlardan izlenmektedir.

Formula-1, dünyanın en gelişmiş teknolojilerine sahip olması nedeniyle, ülkenin prestijini artırıcı özelliği olduğu gibi, büyük bir ekonomik hareketlilik de sağlamaktadır. Başta, altyapı için bir yatırım, masraf görünüyor; ama, getirisi ve tanıtım etkinliği gözönüne alındığında, kârlı çıkılacağı bir gerçek. Örneğin, dünyadaki en gelişmiş Formula-1 pistlerinden birine sahip olan Malezya, 1999 yılında devlet desteğiyle 80 milyon dolara mal etmiştir. Yarışın yapıldığı ilk sene, Malezya, Grand Prix'ten 125 milyon dolar yurtdışı kaynaklı gelir elde etmiştir. Her yarışa 100 000'in üzerinde seyirci gelmektedir, gelenlerin yüzde 83'ü de yabancıdır. Yarışların, ekonomiye ve ülke tanıtımına katkıları büyüktür. Kurumun Başkanı Bernie Ecclestone, Türkiye Otomobil ve Motor Sporları Federasyonuna sunduğu niyet mektubunda, pistin 2004 yılı sonuna kadar bitirilmesi halinde, yarışların, 2005 yılında Türkiye'de yapılacağı sözünü vermiştir.

Formula-1 yarışının Türkiye'de düzenlenmesi için gerekli temaslar başlamış olup, 2005 yılında bu yarışın Türkiye'de düzenlenebileceği açıklığa kavuşmuştur. Türkiye, bu fırsatı iyi değerlendirmelidir; ancak, 2005 yılında düzenlenecek bir Formula-1 yarışı için, pistin, en geç 2004 yılı sonuna kadar bitirilmesi gerekmektedir. Türkiye Formula-1 yarışı için uygun pist alanı Selçuk-Kuşadası arasında olmalıdır; çünkü, kabul edersiniz ki, her şeyden önce, Formula-1 yarışlarının bir bölgede yapılabilmesi için, o bölgenin sahip olduğu iklim en belirleyici koşuldur. Formula-1, pisten yıl boyu yararlanmaya uygun bir iklime ihtiyaç duymaktadır. Bu iklim koşullarının tümü Selçuk-Kuşadası bölgesinde mevcuttur.

Formula-1 yarışları için bir diğer önemli koşul, yarışın yapılacağı pistin, uluslararası ulaşım noktalarına yakın olması, ulaşımın kolay ve yeterli kalitede olmasıdır. Selçuk'ta yapılması öngörülen pist, İzmir Adnan Menderes Havalimanına hem çok yakın hem de ulaşım otoyolla sağlanmaktadır; dolayısıyla, yarışın yapılacağı bölgeye karayoluyla ulaşmayı düşünenler için ulaşım kolay, rahat ve kalitelidir. Pist bölgesi, demiryoluyla ulaşmayı düşünenler için de merkezî bir bölgedir. Denizyoluyla ulaşım ve taşıma için İzmir, Kuşadası, Çeşme Limanları da mevcuttur.

Kısaca, Selçuk pist alanı, uluslararası havalimanına uzaklığı, karayolu kalitesi ve demiryolu kolaylığıyla mükemmel bir seçimdir. Üstelik, Selçuk'ta inşa edilmesi öngörülen piste 500 metre mesafede özel jet uçaklarının ve helikopterlerin iniş-kalkış yapabildiği bir havalimanı da bulunmaktadır.

Selçuk bölgesinin karşılaştırmalı en büyük avantajı, hiç kuşkusuz, sahip olduğu turizm potansiyelinin ve çeşitliliğinin büyüklüğüdür; Efes harabeleri ve Meryem Ana Evi, uluslararası toplumun vazgeçilmezleridir ve Formula-1 için ülkeye gelecek konuklara unutulmayacak anları sadece yürüme mesafesinde sunmaktadır. Didim, Milet, Priene, Tral, Nyssa ve Afrodisyas gibi ören yerleri de, buraya akın edecek turistleri beklemektedir. Keza, pist alanının sahip olduğu eşsiz konum, turistlere, Kuşadası, Fethiye, Bodrum, Marmaris ve Pamukkale gibi Türkiye'nin en önemli turistik bölgelerine, otoyol veya uluslararası havalimanı aracılığıyla birkaç saatte ulaşma imkânı sunmaktadır.

Piste yakın ölçekteki Selçuk, Pamucak, Kuşadası, İzmir ve Çeşme, sahip oldukları konaklama imkânları ve yatak kapasitesiyle, zaten Türkiye'nin önde gelen yöreleridir ve diğer bölgelere oranla çok üstün konumdadırlar.

Selçuk, Kuşadası, İzmir ve Aydın, gerek devlet gerek üniversite gerekse özel hastaneler ve sağlık kuruluşları açısından son derece modern ve yeterli sayıda imkânlara sahiptir. Sağlık kuruluşlarına kısa ve kaliteli bir yolla ulaşma ise bir başka avantajdır.

Selçuk pistinin kurulması düşünülen bölgede hiçbir ağaç kesimi veya tarım alanı tahribatı yapılmayacaktır; zira, arazi, zaten, tarıma elverişsiz ve üzerinde herhangi bir yeşillik bulunmayan bir özelliktedir; dolayısıyla, herhangi bir tabiat örtüsünün zarar görmesi söz konusu değildir.

Selçuk, Kuşadası, Pamucak ve İzmir, tüm resmî makamları ve sahip olduğu sivil toplum örgütleriyle, bu projeyi sonuna kadar desteklemektedir. Hizmet sektöründeki tecrübeleriyle de, yöre insanı, esnafıyla, işadamıyla, sanayicisiyle, Formula-1'i beklemektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) - Sayın Başkanım...

BAŞKAN - Buyurunuz Sayın Uzunırmak. Önemli bir konudur.

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) - Projenin gerçekleşmesi için, başta Selçuk ve Kuşadası Belediyeleri olmak üzere, her türlü imkân seferber edilmiştir. Özellikle Selçuk Belediyesi, pist için gerekli olabilecek su, elektrik gibi temel ihtiyaçlar açısından, çoktan, hazır bir halde beklemektedir. Selçuk yöresinin sahip olduğu en önemli avantaj, tüm yöreden ve bölgeden arkasına aldığı destektir.

Uluslararası büyük organizasyonlar, Türk turizminin geleceği için son derece önemlidir. 1,5 milyar kişinin günlerce Türkiye'yi izlemesi, görmesi, tanıması, turizmdeki hedeflerimizi yakalayabilmemiz için bulunmaz bir fırsattır.

Türkiye Cumhuriyetinin ilk yıllarında ülkenin kalkınma misyonunu üstlenmiş Ege, daha sonraki yıllarda gücünü kaybetmeye yüz tutmuştur. Yaklaşık 200 000'i bulan yatak kapasitesine rağmen, bunun ancak yüzde 30-40'lık bölümü kullanılmaktadır. Özellikle son yirmi yılda yaşanan durgunluk, bölge ekonomisinde ciddî tahribatlar yapmıştır. Beyin göçü devam etmektedir.

Oniki aya yayılan iklim koşulları, ulaşım altyapısı, kültürel zenginliği ve diğer özellikleriyle, İzmir ve çevresi, Türkiye'nin değil, dünyanın sayılı merkezlerinden biridir. Selçuk'u anlatırken, Fethiye'den Çanakkale'ye uzanan bir hinterlandı ifade etmek istiyoruz. Eksiğimiz, bu atıl kapasiteyi hareketlendirecek uluslararası organizasyonlardır. Formula-1, belki, tek kurtuluş reçetesi değildir; ama, kötü gidişatı tersine çevirebilecek bir adımdır.

Egeliler, bugüne kadar, hiçbir konuda, bu kadar organize ve gönülbirliği içinde olmadılar. Her platformda, Ege'yi yönetenler, hatta, sokakta yürüyenler, bu projenin Selçuk'ta yapılması için her türlü fedakârlığa hazırdır.

Bunun için, özellikle, Maliye Bakanımız Sayın Sümer Oral, anılan millî emlak arazisini, vakit geçirmeden, Beden Terbiyesine tahsis etmelidir. Sayın Başbakanımız ve Başbakanlığımız, yıllık aidatın Başbakanlık Tanıtım Fonundan ödeneceğini resmen ilan etmeli ve karşı tarafa bildirmelidir.

Projesi hazır olan inşaat, oluşturulacak veya mevcut bir kurum tarafından derhal başlatılmalıdır.

Bu heyecanımıza sizin de ortak olmanızı istiyoruz.

Bizlere destek olmanızı, bu bölgenin yeniden eski günlerine kavuşabilmesi için sizlerden ilgi bekliyoruz.

BAŞKAN - Sonuçlandırabilirseniz sevinirim Sayın Uzunırmak.

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) - Sayın Başkan, başta sizin gayretlerinize ve Sanayi ve Ticaret Bakanımız Sayın Tanrıkulu'nun gayretlerine, bir milletvekili olarak şahsım ve yöre insanım adına şükranlarımı sunuyorum, sonsuz teşekkürler ediyorum.

Sağolun. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Uzunırmak.

Değerli arkadaşlarım, hakikaten Türkiye açısından önemli bir konu. 2005 yılında Türkiye'ye verilmesi kararlaştırıldı, uluslararası federasyon başkanının imzası var. Türkiye bunu alabilir.

Burada, sayın hükümete benim de bir önerim olacak: Alacağı bir Bakanlar Kurulu kararıyla, örneğin, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğine yap-işlet-devam et formülüyle bunu rahatlıkla verebilir.

Burada, bir minnet borcumuzu eda etmek istiyorum. Mümtaz Tahincioğlu, Nuri Çolakoğlu, Cem Hakko, Mehmet Karabeyoğlu ve Muhtar Kent arkadaşlarımız kendi öz gayretleriyle bu imkânı Türkiyemize kazandırmış bulundurmaktadır. Gerisinde, hükümetimizin de desteklerinin geleceğini, ilgili bakanlarımızın da destek verdiklerini düşünerek, inşallah, Türkiyemize kazandırırız diyorum.

Gündemdışı üçüncü söz, Türkiye'deki rüzgâr enerjisi ve hidrolik santrallar hakkında söz isteyen, Niğde Milletvekili Mükerrem Levent'e aittir.

Buyurun Sayın Levent. (MHP sıralarından alkışlar)

3. – Niğde Milletvekili Mükerrem Levent'in, Türkiye'deki rüzgâr enerjisi ve hidrolik santrallara ilişkin gündemdışı konuşması ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Zeki Çakan'ın cevabı

MÜKERREM LEVENT (Niğde) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkelerin kalkınmasında enerjinin önemi kaçınılmaz bir gerçektir. Yine, ülkelerin gelişmişlik düzeyleri, kişi başına tükettikleri enerji ile doğrudan bağlantılıdır. Kişi başına enerji tüketimi, ABD'de 13 000 kilovat/saat, Kanada'da 17 000 kilovat/saat, AB ortalaması 9 000 kilovat/saat, Yunanistan 3 750 kilovat/saat iken, ülkemizde 1 600 kilovat/saattir. Bu rakam, ülkemiz için 2005 yılında 2 275 kilovat/saat, 2010 yılında 3 700 kilovat/saat olarak planlanmıştır.

Enerjinin vazgeçilmez özelliği, ucuz, güvenilir ve sürekli olmasıdır. Enerjinin bu özelliklerinin, ülkelerin kendi ulusal kaynaklarına yönelmeleri sonucunu doğurması doğaldır.

Ülkemiz, 8,4 milyar ton linyit, 1,3 milyar ton taşkömürü rezervi ve hidrolik enerji potansiyeliyle önemli elektrik enerjisi kaynaklarına sahip bir ülkedir. Linyitlerimizin büyük bir bölümü, termik santral yakımına uygun kömürlerdir.

Dünya toplam elektrik üretiminin yüzde 38'i kömürden karşılanmaktadır. Bu oran, Polonya'da yüzde 96, Avustralya'da yüzde 84, Çin'de yüzde 80, ABD'de yüzde 54, Yunanistan'da yüzde 69, Almanya'da da yüzde 51'dir. Ülkemizde bu oran, 2001 yılı itibariyle yüzde 28'dir.

Elektrik enerjisi üretimine, yerli linyit yerine, son yıllarda, hızla doğalgaz ve ithal kömür girmektedir. Ülke ekonomisi krizden çıkmakta olan bir ülke için bu şekilde kalkınmak mümkün müdür?

2001 yılında ithal edilen 14,4 milyar metreküp doğalgazın yüzde 67'si elektrik enerjisi üretiminde kullanılmıştır. BOTAŞ rakamlarına göre, 2005 yılında 40,4 milyar metreküp, 2010 yılında 59,7 milyar metreküp, 2015 yılında 54,3 milyar metreküp doğalgaz ithal edilecektir. Bu değerlerde al ya da öde; yani, satın alınmasa da parası ödenecek miktar belli değildir.

Enerjinin maliyeti, kullanılmasında en önemli etkenlerden biridir. Enerji Bakanlığı rakamlarına göre, yerli linyitten elde edilen elektrik enerjisinin 2000 yılı sonu itibariyle üretim maliyeti, kilovat/saat başına 3,4 sent iken, doğalgazla elde edilen elektrik enerjisinin üretim maliyeti, kilovat/saat başına 4,3 sent olarak belirlenmiştir.

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanının ifadesine göre, 2001 yılı sonu itibariyle doğalgazdan elektrik üretim maliyeti, kilovat/saat başına 5,1 sent olmuştur. Şu anda 7 sent üzerinde işlem gören enerji, Türkiye'de ithal girdisiyle, hangi reel sektörü canlandıracak ve tarımında büyük girdisi olan enerji, hangi Türkiye'yi kalkındıracaktır?! Reel sektör üreticileri, diğer ülkelerin 2,5-3 sent girdisi olan mamulleriyle, ihracatta nasıl yarışacaklardır?

Bir diğer husus; Türk çiftçisinin ucuz ürettiği, tüketiciye ucuz yedirdiği, enflasyon düşüşünün etkeni değil midir?

Dışticarette yüzde 50'ye varan açık nasıl kapatılacak; bunları düşünmekteyim.

Sayın milletvekilleri, bir diğer enerji kaynağımız ise rüzgâr enerjisidir; temel elektrik altyapı ve gücün taşınması için şebeke yatırımları gerektiren büyük güç santrallarıyla karşılaştırıldığında, göreceli olarak daha ucuz ve hızlı bir şekilde devreye sokulabilir. Rüzgâr enerjisi, fosil yakıtlar tarafından üretilmek durumunda olan gücün miktarını azaltmak üzere, mevcut elektrik sistemlerine entegre edilebilir; bu, zehirli gazların emisyonunu durduracaktır.

Türkiye'deki rüzgâr enerjisi kaynakları, teorik olarak, Türkiye elektrik ihtiyacının tamamını karşılayabilecek yeterliktedir; ancak, rüzgâr enerjisi sistemine geçişin tutarlı bir biçimde gerçekleştirilmesini kolaylaştırmak üzere gerekli altyapı hazırlanmalıdır. Türkiye'nin teknik potansiyeli 83 000 megavattır; bu, Türkiye'nin bir an önce kullanması gereken önemli bir rüzgâr enerjisi potansiyelidir.

Bazı kısımları hiç unutmamalıyız ki, Türkiye'nin Anadolu, Rumeli kısımları ile özellikle Hatay, İskenderun, Çanakkale taraflarında rüzgâr enerjisinden faydalanmak için istasyonlar kurmamız gerekmektedir. Bugün 39 adet rüzgâr çiftliği projesi bulunmaktadır. Bu projelerin toplam kapasitesi 1 370 ilâ 1 440 megavattır. Bu 39 projenin sadece 8 tanesinin 215 megavatlık kısmı tamamlanabilmiştir. Diğerlerinin de bir an önce hayata geçirilmesi için neden beklenilmektedir?

Bir diğer özkaynağımız ise hidrolik enerjidir. Avrupa ülkelerinin tamamı, ABD, Kanada, Japonya ve tüm OECD ülkeleri hidrolik potansiyellerinin büyük bir kısmını üretime sokmuşlardır; hatta, bu ülkelerin çoğu, 1960'lı yıllara gelmeden hidrolik projelerini bitirmiş ve işletmeye almışlardır. Türkiye'de yılık hidroelektrik potansiyeli toplamı 125,3 milyon kilovat/saat, kullanım oranı ise yüzde 34'tür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MÜKERREM LEVENT (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun.

MÜKERREM LEVENT (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Görülüyor ki, Türkiye akarsularının yüzde 34'ü kullanılabilmekte, geriye kalan yüzde 66'sı ise enerjisi alınmadan denizlere boşa akmaktadır. İlk yatırım bedeli, doğalgaz ve ithal kömür santrallarına göre yüksektir; ancak, ekonomik ömür süreci 50 yıl olarak alındığında, 20 yıl ömürlü doğalgaz santrallarına göre çok daha ekonomiktir. Kaldı ki, doğalgaz santralları için her yıl doğalgaz bedeli olarak kilovat/saat başına yaklaşık 4 sent ödenmektedir. Halbuki hidrolik santrallarda Allah'ın suyu bedavadır.

Henüz kullanılmayan hidroelik potansiyelin devreye sokulmasını sağlamak amacıyla bekleyen hidrolik santral projelerinin önünün hızla açılması gerekmektedir.

İkili protokoller kapsamına alınan en önemli havza, tüm etüt ve projeleri kesinleştirilen ve tamamlanmış 5 projeden oluşan Aşağı Çoruh Havzasıdır. Doğu Karadeniz Bölgesinde olan Aşağı Çoruh, aynı zamanda, Türkiye'nin en yağışlı bölgesidir. Şu anda Deriner, Muratlı ve Borçka inşa halinde, Yusufeli ise, Çoruh üzerinde olup vadinin kilit projesidir. İkili protokollere göre inşa edilecek olan barajın kredisi hazır. İşe başlanması için Sayın Enerji Bakanı ve Sayın Kemal Derviş'in tokalaşması ve ikisinin birlikte imzası gerekmektedir.

Bu önemli proje neden bekletilmektedir; Türk Milleti adına bunu anlayamıyoruz. Her şey ithal girdiyle olmaz. Buradan, ayrıca, Sayın Enerji Bakanıma, Karaman'da temeli atılan Ermenek Barajı Hidroelektrik Santralı ve Sulama Projesi ile kömürle ilgili başlatmış olduğu projeleri yakından takip ettiği için teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, sonuç olarak; hidrolik, termik, rüzgâr enerjisi, jeotermal ve nükleer enerji santrallarının kendi özkaynaklarımıza öncelik veren, azamî istihdam ile katmadeğer yaratacak olan enerji politikalarının oluşturulması gerektiğini tekrar ifade eder, sloganımızın bu olması dileğiyle, hepinize saygılar sunarım. (MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Levent.

Gündemdışı konuşmaya yanıt vermek üzere, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanımız Sayın Zeki Çakan.

Buyurun Sayın Bakanımız.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Bakan, linyit ocakları kapatılıyor. Oltu, Aşkale kapatılacak mı; ondan bahsedin. Sayın konuşmacı güzel konuştu; ama, Yukarı Çoruh'u unuttu, İspir'deki barajları unuttu, onları da ilave etsin.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Bakan, müjdeyi verin; Aslan Beye karşı bizi mahcup etmeyin.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Niğde Milletvekili Sayın Mükerrem Levent'in, Türkiye'deki rüzgâr enerjisi ve hidroelektrik santralları hakkındaki gündemdışı konuşmasına cevaplarımı arz ediyorum. Özellikle, bu konuyu gündeme getirdiği için, sayın milletvekilimize de teşekkür ediyorum.

Ülkemizin, 2002 yılı için, tespit edilen ekonomik hidroelektrik potansiyeli 126 milyar kilovat/saattir. Bu potansiyelin, halen, 44 milyar kilovat/saat üretim kapasitesine sahip yüzde 35'lik kısmı kullanılmakta, 10 milyar kilovat/saat üretim kapasitesine sahip yüzde 8'lik kısmı inşa halindedir. Geri kalan 72 milyar kilovat/saatlik üretim potansiyeline sahip yüzde 57'lik kısmı ise ilk etüt, öninceleme, masterplan, fizibilite ve kesin proje aşamalarından oluşan proje düzeyindedir. 126 milyar kilovat/saat ekonomik potansiyelin yüzde 3'lük kısmı küçük HES'lerden üretilecektir.

Kurulu güç esas alındığında, 35 483 megavat toplam kapasitenin 12 177 megavatı işletme, 3 075 megavatı inşaat ve geri kalan kısmı ise çeşitli safhalarda proje düzeyindedir.

Tabiî ki ülkemizdeki su potansiyelinin mutlaka değerlendirilmesi lazım. Biraz önce sayın milletvekilimizin de söylediği gibi, hidroelektrik santrallarının yapımına bütçe imkânları çerçevesinde elimizden gelen önemi veriyoruz ve vermeye devam edeceğiz.

4628 sayılı Kanun kapsamı içinde, bundan sonra, Enerji Piyasası Kurulundan lisans alınarak rüzgâr enerji santralları yapılacaktır. Özellikle, rüzgâr potansiyelinin değerlendirilmesine, Sayın Milletvekilim gibi, kesenkes, Bakan olarak ben de katılıyorum. Elektrik İşleri Etüt İdaresi bu konuda gereken proje ve potansiyel çalışmalarını yapmakta olup, 4628 sayılı Kanun kapsamı içerisinde, lisans alınmak suretiyle de bu çalışmalar devam ettirilecektir. Özellikle, özel sektörün yatırım yapmasında son derece yarar vardır.

Biraz önce sayın milletvekilimiz bazı konulara değindi; ancak, ben, Bakanlığımın bugüne kadar hidroelektrik konularıyla ilgili, santrallarla ilgili kamuoyunda yanlış bilgilendirmelere neden olan bazı konulara da açıklık getirmek istiyorum.

Hidroelektrik santrallarımızda üretimin durduğu yolundaki haberler, yorumlar ve iddialar yanlış, yalan ve kasıtlıdır. Hiçbir hidroelektrik santralımızda üretim durdurulmamıştır. Tekrarlıyorum; hiçbir barajımızda elektrik üretimi durmamıştır, durdurulmamıştır. Barajlardaki üretim, gün içinde, talebe göre devam etmektedir. Özellikle son zamanlarda, basında, kimi yorumlara mevzu olan 6 Mayıs 2002 Pazartesi günü bazı barajlarımızda üretimin durduğu yönündeki iddialar tamamen yanlıştır. Yayımlanan değerler saat 07.00'deki değerlerdir; yani, Türkiye'de elektriğe talebin en az olduğu saatlerde yapılan ölçümdür; talebin artmasıyla birlikte barajlarımız devreye girmekte ve üretim yapmaktadır.

Yine, özellikle basında yer alarak kamuoyunun yanlış bilgilendirilmesine neden olan bazı rakamları, ben Yüce Meclise, değerli milletvekillerimize ve kamuoyuna bir kez daha arz etmek istiyorum. Rakam vermek gerekirse: 6 Mayıs Pazartesi günü Keban Barajında 1 633 000 kilovat/saat, Karakaya Barajında 440 000 kilovat/saat, Atatürk Barajında 5 764 000 kilovat/saat elektrik üretilmiştir. Bu üretim rakamlarına bakıldığında, söz konusu üç büyük barajımızda üretim yapılmadığı, devredışı bırakıldığı haber ve yorumları hayalîdir. Bu günleri niye veriyorum; özellikle basında, santralların durdurulduğu imajı yaratılarak, kamuoyu yanlış bilgilendirildiği için, Yüce Meclise arz etmeyi uygun gördüm. 7 Mayıs 2002 Salı günü, Keban Barajında 9 301 000 kilovat/saat, Karakaya Barajında 4 020 000 kilovat/saat, Atatürk Barajında 10 315 000 kilovat/saat elektrik üretilmiştir. Yine, 8 Mayıs Çarşamba gününe bakıldığında, Keban Barajında 8 443 000 kilovat/saat, Karakaya Barajında 8 530 000 kilovat/saat, Atatürk Barajında 6 274 000 kilovat/saat elektrik üretilmiştir. Bazı milletvekillerimiz, bazı rakamları Bakanlığımızdan isteme durumunda olmadan, konuyla ilgili soru önergeleri vermiş ve bunlara da, bu vermiş olduğum rakamlar, herhalde, cevap niteliğinde olacaktır.

Biraz önce isimlerini verdiğim, Keban, Karakaya ve Atatürk Santralları dahil olmak üzere, Elektrik Üretim Anonim Şirketine ait tüm hidroelektrik santrallarda, 6 Mayıs 2002 Pazartesi günü, 50 675 000 kilovat/saat elektrik üretilmiştir. Geçen yılın aynı tarihine baktığımızda -aynı tarih, 6 Mayıs 2001'de- Elektrik Üretim Anonim Şirketine ait aynı santrallarda, sadece 28 847 000 kilovat/saat elektrik üretilmiştir. Geçen yılın bu rakamıyla, bu yılın rakamı karşılaştırıldığında, bu yıl yapılan fazla üretim 21 828 000 kilovat/saattir. Sayın milletvekilimizin de söylediği gibi, özellikle hidroelektrik santrallarından bu yıl 21 828 000 kilovat/saat, geçen yılla aynı aylar mukayese edildiğinde, fazla üretim yapılmıştır.

Dolayısıyla, yazıların çıkışını oluşturan "barajlarda üretim durdu, barajlarda üretim durduruldu, barajlar kapatılıyor, barajlar kapatıldı, emanete ihanet edildi, bu bir vatan hainliğidir" ithamları, yine, söylüyorum; yalan, yanlış ve maksatlıdır. Dahası, iddia edildiğinin aksine, hidroelektrik santrallardan elektrik üretimi, bu yıl, geçen yıla göre büyük artış göstermiştir. 1 Ocak 2002-8 Mayıs 2002 tarihleri arasında, Fırat Havzasında -biraz önce sayın milletvekilimiz de bahsetti- bulunan Özlüce, Keban, Karakaya, Atatürk, Birecik ve Karkamış Hidroelektrik Santrallarında toplam 3 781 000 000 kilovat/saat, diğer hidroelektrik santrallarımızda ise, toplam, 3 932 000 000 kilovat/saat enerji üretilmiştir.

Böylece, 8 Mayıs 2002 tarihi itibariyle, 2002 yılında toplam, 7 713 000 000 milyon kilovat/saat hidroelektrik enerji üretimi yapılmıştır. Tüm hidroelektrik barajlarımızda üretim devam etmektedir. Yeni devreye girecek olan santrallarımızda da ağırlığı, mümkün olduğu kadar hidroelektrik santrallara vermek istiyoruz. Gün içindeki talebe göre devreye alınmakta veya devredışı bırakılmaktadır. Enerji üretimini kesintisiz sürdürebilmek için tüm termik ve hidroelektrik üretim tesisleri, gün içinde gelen talebe göre devreye alınmakta veya dediğim gibi, devredışı bırakılmaktadır.

Ben, özellikle şunu demek istiyorum. Barajlarımız dolu; barajlarımız ağzına kadar doluyken barajlarımızla ilgili bazı konular "hidroelektrik potansiyeller neden daha fazla çalıştırılmıyor” gibi bazı söylemler de yanlıştır. 14 Mayıs 2002 tarihi itibariyle, Keban'da, 17 metre 36 santimetre enerjiye dönüştürülecek su vardır; Karakaya'da, 6 metre 63 santimetre enerjiye dönüştürülecek su vardır; Atatürk Barajında, 1 metre 73 santim enerjiye dönüştürülecek su potansiyelimiz vardır.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara)- Yeterli mi?

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI ZEKİ ÇAKAN (Devamla)- Geçen yıla oranla bu yıl, barajlarımızda beklenen su, henüz daha gelmemiştir; yüzde 40 yeterli değildir. Ben, seviyeleri verdim; yüzde 40, yüzde 45 dolaylarındadır; ama, bu ayın sonunda, haziran başına kadar, beklediğimiz suyun yüzde 50 si; yani, yüzde 100 olarak değerlendirirsek, beklediğimiz suyun yüzde 50'si ancak girebilecektir. Barajlarımız, arzu edilen seviyeye 3-4 yılda -bu potansiyel devam eder, kuraklık olmaz ise- ancak gelebilecektir.

Yine, sayın milletvekilimiz değindi; özellikle, BOTAŞ'la ilgili olarak son zamanlarda yine kamuoyunda -milletvekilimiz değindiği için değiniyorum- "al ya da öde"ye girildiği söylemleri yaygınlaştırılmaktadır. BOTAŞ -Meclis zabıtlarına da geçiyor- son on yılda, doğalgaz alımında, hiçbir dönem, al ya da öde yükümlülüğüyle karşı karşıya kalmamış ve almadığı doğalgazın parasını ödemek gibi bir durum yaşamamıştır. BOTAŞ'ın, doğalgaz alımında, al ya da öde yükümlülüğü kapsamında -yine, basında, çok yer aldığı için söylüyorum- bu yılın ilk üç ayında, tüketmediği doğalgaza 170 000 000 dolar tutarında ödeme yaptığı, yıl sonunda bu rakamın 500 000 000 dolara ulaşacağı yolundaki haber ve yorumlar, yanlış, yalan ve kasıtlıdır.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Anlaşma da yok mu?

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI ZEKİ ÇAKAN (Devamla) - BOTAŞ, son on yılda, bir tek 1987 yılında, al ya da öde yükümlülüğüne girmiş; o da, minimum alması gereken gazı alamadığı için, o gazın parasını vererek, önümüzdeki yıllarda çekmiştir.

Saygıdeğer milletvekilleri, devletin bir kamu kuruluşu olan BOTAŞ'ı yıpratabilmek için, sanki, ille de doğalgazla ilgili ceza ödenmesi gerekir imajı vardır. BOTAŞ, doğalgazla ilgili, al ya da ödeye girmemiştir, tekrar ediyorum. Anlaşmalara göre, minimum alınması gereken gaz alınmadığı takdirde; alınmayan gazın parası değil, minimum alacağınız gaza karşılık parayı peşin verip, o gazı, önümüzdeki yıl veya yıllarda çekme imkânı vardır, anlaşmalar buna göre yapılmıştır. Dolayısıyla, kamuoyu, yanlış bilgilendirilmiş ve olumsuz olarak yönlendirilmiştir. Bundan sonra da, 2003 yılının ilk üç ayında, 2002 yılı hesapları yapılacak, eğer, al ya da ödeye girilirse, o da, kamuoyuna net olarak açıklanacaktır.

Bakanlık görevine başladığım günden şu ana kadar, açıklığa, şeffaflığa ve katılımcılığa özen gösterdim. Dün, bütün genel müdürlerimle, her türlü soruya cevap vermek üzere basının önüne çıktım, ikibuçuk saat süren bir basın toplantısı yaptım. Enerji Bakanlığına soracağınız her türlü soruya, başta ben olmak üzere, bürokratlarım dahil, açık, net, şeffaf cevap vermek mecburiyetindeyiz, cevap vermeye hazırız; ancak, özellikle sayın milletvekillerimden, yazılı basında çıkan yalan, yanlış ve kasıtlı haberlere ilişkin soru önergelerini vermeden önce, bizzat bana veya ilgili bürokrat arkadaşlarıma telefon ederek bu konuların doğrusunu öğrenmelerini; ama, bunda tatmin olmadıkları takdirde, her türlü işlem yapma yetkisinin kendilerine ait olduğunu bir kez daha arz ediyorum.

Yüce Meclise, Sayın Başkana ve özellikle, bu açıklama fırsatını bana verdiği için, sayın milletvekiline teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Bakan, hidroelektrik santralları kapasitesinde çalışıyor mu çalışmıyor mu?

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Polat; hayır, siz, ayağa kalktınız, söz aldınız ve sorularınızı sordunuz. Rica ediyorum...

Değerli Bakanımıza çok teşekkür ediyorum.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Ama, Sayın Bakan cevap versin dedik, vermedi.

BAŞKAN - Efendim, siz de çok iyi biliyorsunuz ki soru cevap usulümüz yok; Sayın Bakan gündemdışı konuşmaya cevap verdi.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Hidroelektrik santralları, şu anda kapasitesiyle çalışmıyor; bize intikal eden bilgiler böyle.

BAŞKAN - Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

Öncelikle, Divan Üyesi arkadaşımın sunuşları oturduğu yerden okuması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Başbakanlığın Anayasanın 82 nci maddesine göre verilmiş 3 adet tezkeresi vardır; ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım.

B) Tezkereler ve Önergeler

1. – Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un, görüşmelerde bulunmak üzere Özbekistan'a yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekiline ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1077)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Sağlık Bakanı Doç. Dr. Osman Durmuş'un, vaki davete icabetle, görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle birlikte 23-27 Nisan 2002 tarihlerinde Özbekistan'a yaptığı resmî ziyarete, Adana Milletvekili Mehmet Metanet Çulhaoğlu'nun da iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu Kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasamızın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

                                        14.5.2002

                                  Bülent Ecevit

                                         Başbakan

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

2. – Devlet Bakanı Reşat Doğru'nun, Atatürk'ün Nutku'nun Kırgızca çevirisinin tanıtım törenlerine katılmak ve görüşmelerde bulunmak üzere Kırgızistan'a yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekiline ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1079)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Devlet Bakanı Dr. Reşat Doğru'nun, Atatürk'ün Nutku'nun Kırgızca çevirisinin Kırgızistan kamuoyuna tanıtım törenlerine katılmak ve görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle birlikte 9-13 Nisan 2002 tarihinde adı geçen ülkeye yaptığı resmî ziyarete, Isparta Milletvekili Osman Gazi Aksoy'un da iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu Kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasamızın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

                                        14.5.2002

                                  Bülent Ecevit

                                         Başbakan

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Son tezkereyi okutuyorum.

3. – Devlet Bakanı Reşat Doğru'nun, temas ve görüşmelerde bulunmak üzere Kosova ve Makedonya'ya yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekiline ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1078)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Devlet Bakanı Dr. Reşat Doğru'nun, temas ve görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle birlikte 4-7 Nisan 2002 tarihlerinde Kosova ve Makedonya'ya yaptığı resmî ziyarete, Manisa Milletvekili Ali Serdengeçti'nin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu Kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasamızın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

                                  Bülent Ecevit

                                         Başbakan

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gündemin "Oylaması Yapılacak İşler" kısmına geçiyoruz.

V. – OYLAMASI YAPILACAK İŞLER

1. – Vakıflar Genel Müdürlüğünün Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Vakıflar Genel Müdürlüğünün Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/973,1/821) (S. Sayısı : 862) (1)

BAŞKAN - Bu kısımda, daha önce görüşmeleri tamamlanan Vakıflar Genel Müdürlüğünün Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Vakıflar Genel Müdürlüğünün Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının oylamasını yapacağız.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Dün akşam da ifade ettiğim gibi, tüm gruplara, tüm grupların değerli grup başkanvekillerine de bir kez daha teşekkür ediyorum.

Ülkemize hayırlı olmasını diliyorum.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten inanılmaz bir uğultu var, takip etmekte hakikaten zorluk çekiyorum, inanınız. Zaten salonun akustiği bozuk...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkanım, zatıâlinizin titizliğini bildiğim için arz ediyorum; ne olursunuz, şu mikrofonlar konusunda bir talimat verseniz; ses çok boğuk çıkıyor, bir de gürültü olunca ses anlaşılmıyor; yani net çıkmıyor. Halbuki, ben, konuşurken, kendi sesini de takip edebilen bir arkadaşınızım; takip ediyorum, olmuyor. Bir lütfederseniz...

BAŞKAN - Muhterem Başkanım, gerçekten önemli bir noktaya işaret buyuruyorsunuz. Bir kere, bu kürsü, demokratik parlamenter rejim geleneklerine uygun bir kürsü yapılanması değil. Hatip kürsüsü de öyle. Sonuçta, bir arkadaşımız Bakanlar Kuruluna hitap etme arzusu duyduğunda, doğal olarak, fizik kuralı gereği, dönüyor, mikrofondan uzaklaşıyor. Yani, özür diliyorum,  birkaç kez hatırlatma gereği duyduysam, itimat buyurunuz, oradaki uğultudan, bazen hiçbir şey duyamıyorum. Keşke, siz de bir parça şurada olabilseniz de, duyabilseniz. Elbirliğiyle, inşallah aşarız.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

Önce yarım kalan işlerden başlayacağız.

VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. – İzmir Milletvekili Rıfat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının;  Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Tekliflerinin görüşülmeyen maddeleriyle ilgili komisyon raporu Başkanlığa verilmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.

Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri ve Personeli Eğitim Merkezleri Kanunu Tasarısının müzakeresine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2. – Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri Personeli Eğitim Merkezleri Kanunu Tasarısı ve Adalet ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/744) (S. Sayısı : 786)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının müzakeresine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

3. – Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Anayasa Komisyonu Raporu (1/777) (S. Sayısı : 557)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun müzakeresine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

4. – Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/886) (S. Sayı-sı : 827) (1)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerlerini aldılar.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştı.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Aslan Polat, her talebin bir dermeyan şekli vardır. İzin verin de cümlemi bitireyim, istirham ediyorum...

ASLAN POLAT (Erzurum) - Tamam.

BAŞKAN - Yani, dostlar meclisi ile Türkiye Büyük Millet Meclisi arasında bir fark olduğunu lütfen kabul buyurun.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Lütfen, siz de bu tarafa bakın, hemen oylamaya geçiyorsunuz. Siz oylama yaparken iktidar tarafına bakıyorsunuz, bize bakmıyorsunuz; onun için söylüyorum.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, şu anda Mecliste hangi kanun tasarısı görüşülecek bilmiyoruz, böyle Meclis olur mu?!

BAŞKAN - Efendim?..

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisi gibi yüce bir çatı altında, milletvekili olarak biz hangi tasarının görüşüleceğini bilmiyoruz; sabahtan beri bekliyoruz. Nelerin görüşüleceği konusunda halen bize bir açıklama yapılmadı. Şu anda da geldi Meteorololojiden sorumlu Devlet Bakanı oturdu. Ne konuşulacak Sayın Başkan?! Bunlar, hiç olmazsa bizlere önceden duyurulsun ki, biz de hazırlık yapıp gelelim.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Af Kanununu getireceğiz dediniz.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Biz, hazırlıklı olarak Meclis çalışmalarına katılmak isteyen bir Grubuz ve milletvekili olarak da hazırlıklı geliyoruz. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum; doğru söze ne denir!..

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkanım, dün bize -işte iktidar grup başkanvekilleri burada, hepsiyle görüştük- bugün, meşruten tahliyenin görüşüleceği söylendi; şartla salıverilme. Biz, arkadaşlarımızı ona göre çağırdık, başka işlerinden aldık geldik, şimdi önümüze Meteoroloji ile ilgili tasarı geliyor. Bu sebeple, Meteoroloji ile ilgili tasarının tümü üzerindeki görüşmelere de müdahale edemedik, müdahil olamadık; olmaz böyle şey!

BAŞKAN - Buyurun Sayın Kapusuz.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, elbette, Hükümet, gündemdeki konular konusunda belirleyici olmayı arzu eder; ama, bu konuyla ilgili olarak Meclisin daha verimli çalışabilmesi için de bir mutabakat sağlayıp, grupları bilgilendirmesinde fevkalade fayda vardır. Aksi takdirde, bu ve benzeri şikâyetler devam edecektir.

Bir başka husus, hükümet bile kendi arasında bir mutabakat sağlayamadığını göstermektedir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Faydanın ötesinde, mecburiyet vardır. Onun için, biraz önce Sayın Bedük konuştuğunda "doğru söze ne denir" dedim. Biz de Başkanlık olarak, yapabileceğimiz ne varsa yapmayı görev sayıyoruz.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştı.

Şimdi, maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum...

LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.

BAŞKAN - Karar yetersayısı...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Böyle olur mu, dün konuştuk; dalga mı geçiyorsunuz?! Yapmayın sayın grup başkanvekilleri, dün konuştuk. Biz, çocuk değiliz! Yapmayın.

BAŞKAN - Karar yetersayısını elbette arayacağım.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

ASLAN POLAT (Erzurum) - Yok, Başkan, yok.

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Burada 80 kişi var, ben saydım.

BAŞKAN - Sağlıklı sayabilmemiz için birkaç saniyenin geçmesi lazım.

Kabul etmeyenler...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Halıcı, bu doğru değil, bize "by-pass" dediniz, "şartla salıverme" dediniz... Olmaz böyle, vallahi üzülüyoruz, yeminle söylüyorum, üzülüyorum.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı yoktur.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkanım, bundan sonraki müeyyide toplantı yetersayısının aranılmasıdır. Yine, bir arkadaşları olarak uyarıyorum efendim.

TURHAN GÜVEN (Mersin) - Tehdit yok... Tehdit yok...

BAŞKAN - Sayın Hatiboğlu, sözünüz bitti mi?

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Bitti efendim.

BAŞKAN - Sanki devam edeceksiniz sandım.

Sayın Hatiboğlu'na, Sayın Kapusuz'a, Doğru Yol Partisi Grubu adına konuştuğunu sandığım Sayın Bedük'e hak verdiğimi biraz önce de söyledim.

Sayın grup başkanvekilleri, acaba, ne kadar ara vermemi uygun görürler?.. Kendi aralarında bir mutabakat tesis edebilirlerse...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Takdir sizin efendim, nasıl münasip görürseniz, öyle.

BEYHAN ASLAN (Denizli) - 15 dakika Sayın Başkan.

BAŞKAN - 16.15'te toplanmak üzere, Birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati : 16.00

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 16.15

BAŞKAN : Başkanvekili Yüksel YALOVA

KÂTİP ÜYELER : Levent MISTIKOĞLU (Hatay), Kemal ALBAYRAK (Kırıkkale)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 101 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

827 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

4. – Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/886) (S. Sayısı : 827) (Devam)

BAŞKAN - Ara vermeden önce, tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunacağımı ve karar yetersayısını arayacağımı ifade etmiştim.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, Komisyon yok, sunamazsınız.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkanım, Komisyon yok; bence, oylamanıza da ihtiyaç yok; eğer, Komisyon ve Hükümet oturmayacaksa...

BAŞKAN - Sayın Başkan, biraz önce, görevli arkadaşlarımla bu meseleyi tezekkür ettim; içeride komisyon ve hükümet yerini almadığı takdirde Başkanlığın nasıl bir tutum izlemesi gerektiği hususunu arkadaşlarımla tartıştım, görüştüm. Biraz önce, Vakıflar Genel Müdürlüğüne ilişkin bir oylama yapmıştık. Komisyonun ve hükümetin bulunmasını aramamıştık; onlar yerlerini almadan oylamayı yapmıştık.

Eğer, Genel Kurulda bu yönde bir mutabakat olursa, ben, Genel Kurul kararına elbette saygılı olurum. Düşüncem şuydu: Biz, az önce, Genel Kurula, karar yetersayısını arayarak bir oylama yapacağımızı ifade etmiştik; dolayısıyla, oylamayı yapıp, komisyon ve hükümet yerini almadığına göre, görüşmeleri burada noktalamanın hukuken doğru olacağını tespit etmiştik.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Efendim, izin verirseniz, bir hususu arz edeyim: Şimdi, bu oylamanız, Meteorolojiyle ilgili yasa tasarısıyla alakalı bir işlemdir.

BAŞKAN - Evet...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - O tasarıyla ilgili hangi işlem olursa olsun, onu yapabilmeniz, hükümet ve komisyonun hazır olmasına bağlıdır. Bence, şahsî kanaatim, hükümet ve komisyonu davet ettiniz; bulunmazsa, hiçbir işlem yapmamalısınız, sonraki işlem neyse biz ona devam etmeliyiz.

BAŞKAN - Sayın Hatiboğlu, benim yorumum da bu şekildeydi; ama, az önceki oylama...

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Bakan oturmuştu, Komisyon Başkanvekili de gelmek üzereydi.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkanım, Bakan oturuyordu ama...

BAŞKAN - Sayın Güven, bunlar, şu anki durumla ilgili, problem üretici tartışma değil. Ben, uygulamalarım sırasında, benzer şekilde bir sorunla karşılaştığımızda da ışık tutucu olması düşüncesiyle böyle bir üslubu doğru buluyorum. Az önce de ifade ettim; siz, Sayın Grup Başkanvekilleri de bu şekilde düşününce, komisyon ve hükümetin yerinde olmamaklığı nedeniyle, ertelenmiştir kararını, elbette, doğal, verebilirim; ama, az önce, Vakıflar Kanununda, komisyonu ve hükümeti aramadan oylama yapmış oluşum ve bunun Genel Kurul tarafından tasvip görmesi karşıma getirilirse sorusunu düşündüğüm için... Tamam, problemimiz yok.

Komisyon ve hükümet...

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Hayır efendim, öyle bir şey yok Sayın Başkan. Hükümet adına Sayın Arseven oturmuştu, Sayın Ahmet Kabil de yerinden kalkmıştı...

BAŞKAN - Hayır, aramamıştık Sayın Şahin; aramamıştık, gayet iyi biliyorum.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Aranmamışsa yanlış, biz de fark etmemişiz. Kusura bakmayın, biz de fark etmemişiz.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, birinci yaptığınız işlem, dikkat ederseniz, elimizdeki gündem kitapçığında "Oylaması Yapılacak İşler" kısmındadır; ama...

BAŞKAN - 62 nci maddeye lütfen bakar mısınız...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - İkinci yaptığımız iş ise, şu anda yaptığımız iş ise yarım kalan bir iş Sayın Başkanım. Oylaması yapılacak bir iş ile yarım kalan iş aynı statüde değildir. Birinci yapılanda da eksiklik vardır, şu anda da. Siz, bu uygulamanızla, yarım kalan işler muamelesini yapabilirsiniz; başka bir şey yapamazsınız.

BAŞKAN - Sayın Kapusuz, maksadımız müşterek. Orada bir ihtilafımız yok. İçtüzüğümüzün 62 nci maddesine bakarsanız "Hükümetin temsili" başlığını taşır. Biraz önce ki, Vakıflar Kanununun oylaması dünden kalan bir husus idi; sadece oylaması, tümü üzerinde oylaması kalmıştı. Aynı şeyi söylemiş olduk. Problem çözülmüştür.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, biraz evvelki o işlemde, eğer, bir usul yanlışlığı yapılmışsa, bu, bunun doğruluğunu göstermez. Biz görmemişiz.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, şimdi, isterseniz, o oylamada hükümet ile komisyonun varlığı zabıtlara geçmedi endişesini taşıyorsanız, tespit sadedinde, sadece tespit sadedinde hükümetin ve komisyonun var olduğunu biz ifade ediyoruz. Siz, bir beyanla, oylamadan önce hükümetin ve komisyonun esasen yerini almış olduğunu; ancak, bir zühul eseri olarak zapta geçirilmediğini beyan ederseniz o eksiklik böylece giderilmiş olur.

BAŞKAN - Sayın Hatiboğlu, hassasiyetinize, hepinizin hassasiyetine teşekkür ediyorum. Biz, demin, ara vermeden önce, karar yetersayısı arama şartıyla oylamaya geçtiğimizi beyan etmiştik Genel Kurula. Dolayısıyla, yeniden toplandığımızda, o, şartlı oylamayı kendiliğinden ortadan kaldırma yetkimizin olmadığı düşüncesi... (DSP sıralarından gürültüler) "Yeter" değil Sayın Çağlayan; o değil ifade.

Sayın Hatiboğlu, biz, bu oylamayı yapalım; 1 inci maddeye geçelim ve o şekilde, komisyon ve hükümet olmadığı için...

AHMET İYİMAYA (Amasya) - Yapamazsınız.

TURHAN GÜVEN (Amasya) - Oylamaya gerek yok efendim.

BAŞKAN - Sayın İyimaya...

AHMET İYİMAYA (Amasya) - Sayın Başkanım, İçtüzüğün 45 inci maddesi, komisyonun her Genel Kurul işlemi için ve işlemi sırasında orada oturmasını... Bakanın 62 nci maddedeki cevaz sınırları içerisinde oturup oturmaması mümkün; fakat, komisyonun son oylamaya kadar geri çekme hakkı var, başka hakları var ve orada yokluğu ola ola  Genel Kurul oylama işlemini yapamaz efendim. Sizin talikiniz şarta bağlı değil, orada oturma gizli şartına da bağlı.

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerlerini almadığı için ve sizler de bu şekilde mutabık kaldığınız için, erteledik.

AHMET İYİMAYA (Amasya) - Tabiî.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Evet.

BAŞKAN - Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilatı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili kanun tasarısının müzakerelerine başlayacağız.

5. - Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilatının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili kanun tasarısının müzakerelerine başlayacağız. 

6. - Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş ve Üç Arkadaşının Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı : 666)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili kanun tasarısının müzakerelerine başlayacağız. 

7. - Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/754, 1/692) (S. Sayısı : 675)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu İle Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili kanun tasarısının müzakerelerine başlayacağız.

8. - Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal  İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/756, 1/691) (S. Sayısı : 676)

BAŞKAN -Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili kanun tasarısının müzakerelerine başlayacağız.

9. - Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/753, 1/690) (S. Sayısı : 685)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Gümrük Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında 485 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili kanun tasarısının müzakerelerine başlayacağız.

10. - Gümrük Müsteşarlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında 485 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Gümrük Müsteşarlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Bazı Hükümlerinin Değiştirilmesine Dair 541 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/209, 1/228) (S. Sayısı : 861)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Çocuk Haklarına Dair Sözleşmeye Ek Çocukların Silahlı Çatışmalara Dahil Olmaları Konusundaki İhtiyarî Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısının müzakerelerine başlayacağız.

11. - Çocuk Haklarına Dair Sözleşmeye Ek Çocukların Silahlı Çatışmalara Dahil Olmaları Konusundaki İhtiyari Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/894) (S. Sayısı : 796)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Avrupa Çevre Ajansına ve Avrupa Bilgi ve Gözlem Ağına Türkiye Cumhuriyetinin Katılımı ile İlgili Olarak Avrupa Topluluğu ve Türkiye Cumhuriyeti Arasında Yapılan Anlaşmanın Kabul Edilmesi ile İlgili Müzakerelerin Nihaî Senedinin ve Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Topluluğu Arasında Türkiye Cumhuriyetinin Avrupa Çevre Ajansı ve Avrupa Bilgi ve Gözlem Ağına Katılımı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının müzakerelerine başlayacağız.

12. - Avrupa Çevre Ajansına ve Avrupa Bilgi ve Gözlem Ağına Türkiye Cumhuriyetinin Katılımı ile İlgili Olarak Avrupa Topluluğu ve Türkiye Cumhuriyeti Arasında Yapılan Anlaşmanın Kabul Edilmesi ile İlgili Müzakerelerin Nihai Senedinin ve Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Topluluğu Arasında Türkiye Cumhuriyetinin Avrupa Çevre Ajansı ve Avrupa Bilgi ve Gözlem Ağına Katılımı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Çevre, Plan ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/805) (S. Sayısı : 715)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Avrupa Peyzaj Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının müzakerelerine başlayacağız.

13. - Avrupa Peyzaj Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/853) (S. Sayısı : 716)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

23 Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla Salıverilmeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 25.4.2002 Tarihli ve 4754 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.

14. - 23 Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla Salıverilmeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 25.4.2002 Tarihli ve 4754 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Raporları  (1/975) (S. Sayısı : 858) (1)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerlerini aldılar.

Komisyon raporu, 858 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Sayın milletvekilleri, 23 Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla Salıverilmeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 25.4.2002 Tarihli ve 4754 Sayılı Kanunun 1 inci maddesi Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayarak, bir daha görüşülmek üzere, bu hususta gösterilen gerekçeyle birlikte Başkanlığımıza geri gönderilmiştir.

Anayasanın 89 uncu maddesinin ikinci fıkrasında "Cumhurbaşkanınca kısmen uygun bulunmama durumunda, Türkiye Büyük Millet Meclisi sadece uygun bulunmayan maddeleri görüşebilir" hükmü yer almaktadır. Bu hükme göre, geri gönderilen kanunun bütün maddelerinin veya sadece Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayan maddelerinin görüşülmesi Genel Kurulun kararına bağlıdır.

Bu nedenle, söz konusu kanunun, İçtüzüğün 81 inci maddesinde belirtilen usule göre, ancak sadece Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayan 1 inci maddesinin görüşülmesini Genel Kurulun onayına sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, burada bir usul hatası yapıyorsunuz. Cumhurbaşkanı bu kanunda 330 oy aranması gerektiğini söylüyor. Burada, Cumhurbaşkanı, şu maddeyi görüşün görüşmeyin dememiş ki.

BAŞKAN - Sayın Genç...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Ama, yanlış yapılmış efendim... Bir dakika... Burada önemli olan bu.

Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanı işin özüne girmemiş, sadece 330 oyla bunun kabul edilmesi gerektiği konusunda kanunu geri göndermiş. Usul nedeniyle geri gönderilmiş. Dolayısıyla, burada görüşülecek şey, 330 oy aranacak mı, aranmayacak mı...

BAŞKAN - Sayın Genç, Başkanlığın bundan önceki oluşmuş görüşü bu yöndeydi; dolayısıyla, kaldığımız yerden sürdürüyorum.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Müzakere açılması lazım Sayın Başkan.

BAŞKAN - Kanunun tümü üzerinde söz isteyen, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya; buyurunuz efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA AHMET İYİMAYA (Amasya) - Değerli Başkan, Yüce Parlamentonun muhterem üyeleri; sözlerimin başında hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Hukukî anlamda af, kendi adıyla Şartla Salıverilme Yasasını yeniden müzakere ediyoruz. Bugün, sizlerle, bu kanunun şu ana kadar geliş sürecinde Türk siyasetinin, Türk Yasama Organının çıkarması gerektiği zorunlu derslere ilişkin görüşlerimi, Doğru Yol Partisinin düşüncelerini paylaşmak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, bu kanun, başından bugüne kadar doğurduğu zararla ülkeyi yormuştur, toplumun ruh sağlığını bozmuştur. Af sözü, 30 Mayıs 1998 tarihinde bir siyasînin ağzından telaffuz edilmiştir; 1999'un ağustos ayında teklifleştirilmiş, tasarılaştırılmıştır. Yıl 2002; Türkiye aynı sarmalı, aynı sorunu tartışıyor. Türk siyaset kurumu bundan  zarar görmüştür. Düşünüyor musunuz, bir kanun, Yüce Mecliste saniyesi, dakikası, saati milyarlarca liraya mal olan o kıymetli mesai diliminde 4 defa müzakere edilebiliyor. Düşünüyor musunuz, bir kanun, Cumhurbaşkanlığı makamından 3 defa, bir daha görüşülmek üzere geri gönderiliyor ve 1 defa, Anayasa Mahkemesince iptal ediliyor. Size niye güvensin milletimiz, bize niye itimat etsin?!. Gece sabahlara kadar müzakere ettik, oluşturduğumuz yine yanlış.

Arkadaşlar, bu kanun, affın dayandığı temel düşünceleri tahrip etmiştir. Affın sosyal şartları, affın bilinen kayıtları olmadığı halde bir keyfî arzu uğruna Türk siyasetinin gündemine taşınmıştır; âdeta, devletin atıfet kesesinden suçlulara, mahkûmlara ulufe dağıtılmıştır, hukuk devleti refleksi tahrip edilmiştir. Düşününüz ki bir sistemde 100 defa af getiriyorsunuz; hangi kanun sistemi, hangi adalet sistemi buna dayanabilir?!. Yargı kararlarını askıya alıyoruz ve âdeta, bu defaatle af tasarruflarıyla, Parlamento tarafından "ey insanlar, suç işleyin, zamanı geldiği zaman biz sizi affederiz" mesajı veriliyor. Elbette ki, siyaset kurumunun bundan zarar görmemesi mümkün değildir.

Değerli milletvekilleri, 4 defa yapılan görüşmenin her birinde, partimin görüşlerini ifade etmek üzere geneli üzerinde söz aldım; affın dayanaklarını, kriterlerini, mühendisliğinin zayıflığını açıkça ortaya koydum. Gönül isterdi ki, biz haksız çıksaydık, Parlamentonun çoğunluğu haklı çıksaydı. Gerçekler ve zaman, maalesef, bizi haklı çıkarmıştır. Arkadaşlar, 1 000 af yapabilirsiniz, 2 000 af gerçekleştirebilirsiniz; ama, o 1 000 aftan 1 tanesi bir hayata son vermişse, o af, temelde gerekçesini yok eder. 1 000 af, 1 cana hiçbir zaman bedel olmaz. Onun için, istatistiklerle, yaptığımızı meşrulaştıramayız. Bakınız, 29.8.2001 "Garih af kurbanı", bakınız, 30.8.2001 "Ben, katillerin özgür kalmasını istemedim..." Bir itirafname. Yine bakınız, 29.8.2001 -basına yansıyor- "Rahşan affetti, onlar katletti." Bunlar olmamalıydı arkadaşlar. Bugün, gelişmiş ülkelerde, Parlamentonun bir tasarrufunun insan hayatına son vermesi halinde veya son vermesine dolaylı veya doğrudan sebebiyet teşkil etmesi halinde, o siyaseti ve o çoğunluğu maşerî vicdanın sorguya çekmesi kaçınılmazdır.

Affın, af tasarrufunun faydalarını da bir tarafa atamayız; çok faydaları oldu; ama, birkaç faydasını sizinle paylaşmak istiyorum.

Birinci faydası; liderler toplantısıyla sağlanan tepedeki uzlaşmalarla ne hukuk kurulabiliyor ne adalet kurulabiliyor. Liderler toplantısının hukuk babında iflas ettiğinin teyidinden başka bir şey değildir bu af süreci.

İkinci yararı oldu bu af müzakerelerinin; Parlamentonun af kararı verme konusunda muhalefetiyle iktidarıyla ittifak sağlandı ve üye tamsayısının beşte 3 çoğunluğuyla, artık, af çıkarılsın denildi. Bu, çıkarılan afların onu kabul eden iradeler tarafından dahi reddidir, noksanlığının, arızalarının itirafıdır.

Bir başka faydası oldu bu af tasarısı sürecinin; "Meclis çok çalışıyor" efsanesini çökertti değerli arkadaşlar. Bir af konusunda üç defa, dört defa, beş defa süreci tekrarlarsanız, tekrarcı bir siyasetname yazarsanız, orada, artık, Meclisin çok çalıştığından değil "çok çalışma" adı altında arızalı üretim yaptığından söz etmek, zannediyorum daha doğru olabilir.

Başka bir faydası da oldu; edebiyatımızın şakanamesi var, hophopnamesi var, harnamesi var, bugün, siyasetimizin bir de afnamesi olmuştur. Sürükleyen parti, sürüklendiği noktaları doğru keşfetmiş, doğru okumuş ve aftaki cürmünü, aftaki suçluluğunu sunî gerekçelerle örtmeye çalışmıştır. Orada "o af bizim affımız değil" deniyor. Acaba, Sayın Başbakanımızın genel başkanlık mücadelesi sırasında, merhum İnönü'ye söylediği  "biz, kimsenin kapıkulları olamayız" sözünü tersine mi çevirmek istediler? DSP'yi veya parlamentoyu kendi kapıkulları olarak mı gördüler, görmek istediler? Elbette ki, istenen iradeyle çıkan irade, millî irade sebebiyle farklı tecelli edebilir; buna saygı göstermek gerekirdi.

Orada "bazı insanlar istemediğimiz halde affolundu" deniliyor. Yani, siz, af mühendisliği yaparken insanları ikiye mi ayırıyorsunuz; bizimkiler, ötekiler mi demek istiyorsunuz? Bu mümkün değil.

"Bozuk düzen suçlularını affetmek istedik" deniliyor değerli arkadaşlar. Bozuk düzen suçluları... Tarife, tahlile katılırsınız katılmazsınız. Bozuk düzen suçlularını affetmek yerine, bozuk düzenin mimarlarının sorguya çekilmesi, özeleştiri yapmaları, otokritik yapmaları, acaba, daha doğru değil miydi?

Bana göre, bu affın Türk Parlamentosuna verdiği en büyük ders, çıkaracağımız en büyük sonuç şu olmalıdır: Bugün, milletin maşeri vicdanını kanatan, ben huzurlu olabilirim dediğiniz halde, belli günler sonra herkesi huzursuz kılan bu gibi tasarruflarda; örneğin, af tasarrufunda, örneğin iletişim alanındaki düzenlemelerde, yürürlük öncesi anayasa denetimini, Anayasa Mahkemesi denetimini getirmeliyiz; Anayasa Mahkemesinin denetimi, kanun yürürlüğe girdiğinde değil, Resmî Gazetede yayımlanmadan önce olmalı ve bu karma sistem birtakım ülkelerde de var.

Değerli arkadaşlar, bu af, bu tartışmalarla sahipsiz bırakılmaktadır. Koalisyon çoğunluğunun parmaklarıyla kabul edilmiş; ama, partilerden hiçbiri bunun sorumluluğunu üstüne almamaktadır. DSP "teklifimize uygun olmayan aftır, bu af bizim af değildir" , MHP "kucağımızda bulduk" diyor, ANAP, bıyıkaltı yapıyor...

Değerli arkadaşlar, koalisyon, sadece, bir iktidar değil, koalisyon, sadece, yürütme gücünün kullanılması olayı değil, koalisyon, bundan daha önce, iradeleri, ahlak merkezinde birleştiren bir konsensüstür. Koalisyonun her ortağı, her bakanı, o işlemde doğrudan hiçbir dahli olmasa dahi, aynen iştirak halindeki mesuliyette olduğu gibi, eşit derecede, müstakil ve bağımsız şekilde sorumludur. Koalisyonda, katılmadığınız iradelere, imzanızı geri çekerek, oyunuzu vermeyerek, bunu önlemeniz mümkündür; ama, bu af tasarısında en büyük gerçeklerden biri, afta sürükleyen partinin, sürüklenen partinin olduğu gerçeğidir. Bir partiyi, Parlamentoda olmayan değerli genel başkanının iradesi sürüklemiş ve o parti de, ANAP'ı ve MHP'yi kendi peşlerine sürüklemişlerdir. Sürükleyen parti vardır, sürüklenen partiler vardır; ama, konumları ne olursa olsun, mutlak şekilde sorumludurlar, eşit derecede sorumludurlar değerli arkadaşlar.

Yüce kürsüde bizlere tahsis edilen zamanın darlığı ve imkânsızlığı içerisinde, birkaç noktaya yine işaret etmek istiyorum.

1974, kanunun adı af. 1999, kanunun adı af. Aniden değişti; çünkü, affın haklı tepkileri, affın mimarlarını vurmaya başladı "şartla salıverilme" denildi "erteleme" denildi ve karmaşık bir ad verildi, aslında, 1974 çağrışımından kurtuluşun bir çaresi olarak bu ad değiştirilmişti.

Değerli arkadaşlar, altı ay geçti Anayasa Mahkemesinin iptal kararının üzerinden; hükümetin kılı kıpırdamadı. Son günlerde, bu tasarı, Meclise getirildi, Anayasa Komisyonunun ve Adalet Komisyonunun aynı günlü gündemine konuldu ve derhal, bir saat, iki saat ancak müzakereye izin verildi; bu, yürütme organının, Parlamentoyu kuşatması ve Parlamentodaki kurumlara güvenmemesi anlamına gelmektedir, Anayasa Komisyonunun, meseleyi derinliğine tartışmasından korkulması anlamına gelmektedir. Oysa, süreçler, komisyonlar doğru işletilseydi, zannediyorum, birtakım tasarı ayıplarından, tasarı kusurlarından Parlamento kurtulmuş olacaktı.

Şimdi, bir tartışma... Bu kanun, 330 oyla mı kabul edilecek, yoksa salt çoğunlukla mı kabul edilecek? Tartışmanın odağı bu, şu günlerde. Arkadaşlar, 2001 yılında, Yüce Meclis, kurucu iktidar yetkisini kullandı ve af tasarruflarının üye tamsayısının beşte 3 çoğunluğuyla kabulü karar nisabını kararlaştırdı; bu, 330 oy eder.

Şimdi, bu, af mı, kendineözgü bir işlem mi adı altında, mesele tamamen saptırılıyor. Bundan evvelki af görüşmelerinde, kendi sıramdan, Başkanı ikaz ettim, dinlemedi; Cumhurbaşkanı veto etti. Anayasa Mahkemesi diyor ki: "Bu, bozucu şarta bağlı, toplu özel aftır." Barolar Birliği öyle diyor, Cumhurbaşkanımız öyle diyor -Ahmet İyimaya veya Ali, Veli öyle deseydi, mesele değildi- hukuk uleması da öyle diyor, herkes böyle diyor; ama, parmaklar böyle demiyor. Arkadaşlar, parmakların yanlışlarını Anayasanın doğruları haline getirmeyelim. Bir yanlış, bin parmakla doğru hale gelmez.

Anayasacılığına saygı duyduğum, hukuk bilgisine ve derinliğine saygı duyduğum, şu anda Meclisi yöneten Değerli Başkanıma bu kürsü aracılığıyla bir çağrıda bulunuyorum: Bu açık kapsam içerisinde, ya Anayasanın yanında yer alacaksınız veya karşısında. Bugün, Parlamento, Anayasaya sadakat noktasında bir sınav geçiriyor; Başkanımız sınav geçiriyor, iktidar çoğunluğu sınav geçiriyor. (DYP sıralarından alkışlar) Anayasanın anlamının ortaya çıkması diye bir sorun yok; çünkü, anlamı açıktır, kurumsal anlamı da ortaya çıkmıştır; ilgili kuruluşlar anlamı ortaya koymuşlardır.

Kanaatime göre, bugün salt çoğunlukla kabul edilse dahi, Cumhurbaşkanı, ısdar yetkisi sebebiyle, oluşmayan iradedir der, Anayasa Mahkemesine gitmek yerine, usulüne göre oluşmamış, Parlamentoya izafesi kabil olmayan  bir iradeyle karşı karşıyayım der ve sittinsene, sürekli şekilde, bu kanunu size geri gönderir. Tekrar görüşmek üzere tekrarları oynayabiliriz, gelgitleri oynayabiliriz. Aslında, bu da, Cumhurbaşkanının Anayasaya sadakat yeminin tabiî gereğinden başka bir şey olmaz. Ayrıca, Anayasa Mahkemesinin af nitelemesi kararı Cumhurbaşkanını da bağlar ve bu sebeple kanunu yayımlayamaz. (Anayasa Madde 153, 104)

Değerli arkadaşlar, bugün Yüce Parlamento affı tartışmamalıydı. Yüce Parlamentonun gündemi, bu tekrarcı olaylarla işgal edilmemeliydi. Bugün, malî affı tartışabilirdik, çiftçilerimizi, tüketicilerimizi sevindirebilirdik, reel sektöre ve finans sektörüne sağlanan imkânların milyonda birini çiftçilerimize, yoksulluğa sağlayabilirdik; milletin vekilleri olduğumuzu ortaya koyabilirdik. Bugün, bir beyin göçünün önlemlerini konuşabilirdik; Bükreş'e, Sofya'ya, Amerika'ya, Londra'ya benim pırıl pırıl beyinlerim niye gitsin, bunu önleyelim diyebilirdik. Bugün, çöken, çöktüğü, Başbakan Yardımcısının Avrupa Birliği söylemleri içerisinde hükümetçe itiraf olunan siyaset kurumunun ıslahını tartışabilirdik, yapısal reformları tartışabilirdik; ama, iktidarın başları ve sözcüleri güzel konuşuyor, kötü yapıyor; dillerinden bal akıyor, ellerinden yoksulluk damlıyor...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Hiç konuşmuyorlar ki!..

AHMET İYİMAYA (Devamla) - Bugün, majestelerinin affı, iktidarı kavuruyor. Bir kişinin şahsî hevesini Türkiye'nin kaderi haline getirdiniz.

Sizi, hezimet dolu bu başarınızdan dolayı kutluyor, Doğru Yol Partisi Grubu adına, aziz milletimi ve sizleri saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Çok teşekkür ediyorum Sayın İyimaya.

Bana bir çağrıda bulundunuz, yanıtlamazsam, ben de, hukuk bilgisine saygı duyduğum Sayın İyimaya'ya saygısızlık yapmış olurum, onun için yanıtlıyorum.

AHMET İYİMAYA (Amasya) - Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Benim Anayasanın yanında ya da karşısında yer almak gibi bir seçeneğim yok, benim tek seçeneğim Anayasanın yanında yer almaktır, İçtüzüğün yanında yer almaktır; bu pozisyonun zorluğu da buradan.

Siz de çok iyi biliyorsunuz ki, İçtüzüğün 64 üncü maddesinde "Genel Kurula başkanlık eden Başkan veya Başkanvekili, asıl konu görüşülürken ve oylanırken hiçbir surette görüşünü açıklayamaz" deniliyor.

AHMET İYİMAYA (Amasya) - Zaten görüş açıklamasına değil, tavra davet ettim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Eğer, sizin ya da bir başka grubun, en başta İçtüzüğün 63 üncü maddesi hatırınıza gelip, talebe dönüşseydi, hiç endişeniz olmasın, İçtüzüğün sizlere tanıdığı bu hakkın kullanımında kesinlikle yanınızda olurdum.

Teşekkür ediyorum.

İkinci olarak, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak.

Buyurunuz Sayın Toprak. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz kanun, aynı konudaki beşinci düzenlemedir. Bu macerayı birer cümleyle ifade etmek istiyorum.

1999 yılında 4454 sayılı Yasa çıkarıldı, "bu çifte standarttır" denilerek, Sayın Cumhurbaşkanınca veto edildi. Bu yasa tekrar görüşüldü, değiştirildi, 4610 sayılı Yasa olarak çıkarıldı, Cumhurbaşkanı yine veto etti. Bu kez, 4616 sayılı Yasa olarak çıkarıldı, bütün uyarılarımıza rağmen, üstelik, bizim ifade ettiğimiz hususlar doğrultusunda, Anayasa Mahkemesince, pek çok maddesi iptal edildi. İptal üzerine, Meclis, tekrar konuyu gündemine aldı ve nisan ayı içinde görüştüğümüz 4754 sayılı Yasayı çıkardı. Bu yasa, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından veto edildi; veto edilirken, esasa girilmedi, sadece, şeklî bir şartın noksanlığından dem vurularak, iade edildi.

Ancak, değerli milletvekilleri, bakın, burada, ülke, siyasî anlamda, sosyal anlamda, kültürel anlamda nasıl bir karmaşaya itildiyse, aynı karmaşanın bir prototipidir bu tasarı. Bu kanun öylesine hukukî açmazlarla dolu hale getirildi ki, şu kanundaki hukukî açmazları çözebilecek sihirbaz hukukçunun henüz dünyaya geldiğini zannetmiyorum. Şu düğümü İskender gelse de çözemez. Şu aşamada; yani, beşinci defa düzenlenen bir af yasası -diyeyim- önümüze getirilen bu düzenlemeyle iş o kadar düğümlendi ki, bu düğümü çözebilecek bir makamı ben göremedim, Anayasa Mahkemesi dahil, yüksek yargı organları dahil. Şimdi, bu hukukî açmaz nedir? Hangisinden dem vursam, hangi ucundan tutsam elimde kalıyor.

Değerli arkadaşlar, Sayın Cumhurbaşkanı veto etmeden önce, konu Anayasa Mahkemesince iptal edilirken, bu düzenleme için, Anayasa Mahkemesi "bozucu şarta bağlı bir toplu özel aftır" dedi; fakat, bu tasarının benzeri hükümler içeren 3713 sayılı Terörle Mücadele Yasasının geçici maddelerinde de, af tabir edebileceğimiz düzenlemeler yapıldı. 3713 sayılı Yasa ile getirilen bu infaz hukukuna ilişkin iyileştirmeler, daha sonra Anayasa Mahkemesinin önüne götürüldü. Anayasa Mahkemesi 3713 ile ilgili olarak "bu, kendine özgü bir düzenlemedir" dedi, doğrudan af yasasıdır demedi; Yargıtay da aynı şekilde karar verdi. Aynı içeriklerle 4616 sayılı Yasa Anayasa Mahkemesinin önüne götürüldüğü zaman, bu kez Anayasa Mahkemesi "bozucu şarta bağlı bir toplu özel af niteliğindedir" dedi. Anayasa Mahkemesi, 3713 sayılı Yasa ile verdiği karardan âdeta döndü. Eğer, bu toplu özel af ise, 3713'te de hemen hemen pek çok hükümler aynıdır, o da toplu özel aftı. Yok, eğer, o kendine özgü bir düzenleme ise, bu kanun toplu özel af değildir. Aradan geçen zaman içerisinde çok farklı yorumlar yapıldı. Ben, ister istemez, siyasî iradenin ortaya koyduğu tutarsızlığın Anayasa Mahkemesini de nasıl bir hukukî açmaza ittiğine bir hukukçu olarak, eski bir ceza hâkimi olarak baktığım zaman, işin içinden çıkabilecek bir sihirbaz ceza hâkimini göremiyorum. Eğer böyle bir sihirbaz çıkarsa, kendisine ben altın madalya takacağım; söz veriyorum burada.

Anayasa Mahkemesi "toplu özel af" dedi. Değerli milletvekilleri, bu vesileyle bir iki hususu ifade edeyim: Bu tasarının adı, Şartla Salıverme Dava ve Cezaların Ertelenmesi Yasasıdır. Şartla salıverme, 647 sayılı İnfaz Kanununda düzenlenen, infaz hukukuna ilişkin bir düzenlemedir. Cezaların ertelenmesi de hakeza, 647 sayılı Yasanın 6 ncı maddesinde düzenlenen, infaz hukukuna ilişkin bir iyileştirmedir, düzenlemedir, tanınan bir haktır. Yasanın adı bu, Anayasa Mahkemesinin nitelemesi, toplu özel af. Peki, bu, konuyu nasıl bir hukukî açmaza itti? Değerli milletvekilleri, eğer bu yasa, Şartla Salıverme Dava ve Cezaların Ertelenmesi Yasası olarak kabul edilmiş olsaydı, basit karar yetersayısıyla bu tasarı Meclisten geçecekti. Ben de aynı kanaatteyim, bu benim kişisel kanaatim. Ancak, işte, yanlış tutumların Anayasa Mahkemesini de etkileyerek içine soktuğu hukukî açmaz burada düğümleniyor. Anayasa Mahkemesi, Şartla Salıverme Dava ve Cezaların Ertelenmesi Yasası olarak nitelendirdiği bu yasayı, bir cümlesini iptal ederek gönderince, bu niteleme doğrultusunda, yani, 2001 Ekim ayında çıkarılan Anayasada değişiklik öngören 4709 sayılı Yasayla Anayasanın 87 nci maddesine getirdiği değişiklik doğrultusunda, Meclisin kendisini bağladığını görüyoruz. Bu yeni durumda, Meclis -2001'in ekim ayında çıkardığı ve Anayasa Mahkemesinin kararlarının bağlayıcı olması da dikkate alınarak- zorunlu olarak, evet, Anayasanın 87 nci maddesi uyarınca üye tamsayısının beşte 3'ünü oluşturan 330 milletvekilinin imzasını taşıyan bir düzenlemeyle, bunu, buradan çıkarmak zorundadır. Bu, şeklî bir şarttır, tartışmaya kapalıdır; tartışmasızdır. Siz, buna rağmen "hayır, bu, normal bir düzenlemedir; Şartla Salıverilme, Dava ve Cezaların Ertelenmesi Yasası" derseniz ve buna uygun bir karar yetersayısıyla yasayı buradan çıkarırsanız, işte, bu sorunun cevabını verebilecek bir yer yok.

Burada yapılması gereken şey, Anayasa Mahkemesi kararının bağlayıcı niteliği nedeniyle, bunu, bir toplu özel af kabul etmek zorundasınız, öyle olsa da olmasa da. Dolayısıyla, Anayasada değişiklik öngördüğümüz beşte 3 çoğunluğu, yani, 330 imzayı bu kanunda eğer ortaya koyamazsanız, bu kanun, kanun değildir; normal bir idarî düzenlemedir, hiçbir işlerliği olmaz. Önümüze beşinci defa getirilen bu kanun da hiçbir anlam ifade etmeyecek. Yani, aynı konuda, tek konuda ikibuçuk yıl içerisinde önümüze getirilen beşinci düzenleme bu ve hâlâ, sorun çözülmüş değil. Beşinci kez önümüze getirilen düzenleme, sorunu, daha büyük sorun haline getirmiştir, tam bir çözümsüzlüğe itmiştir ve bu çözümsüzlüğü bugün itibariyle ortadan kaldırmak mümkün değildir.

Sayın hükümetin yapabileceği bir tek şey var, 4709 sayılı Yasanın 87 nci maddesiyle, Anayasada yaptığı değişiklik  doğrultusunda beşte 3 çoğunluğu temin ederek, bu yasayı çıkarırsa, sorunu bir nebze hafifletmiş olacak. Burada 330 milletvekilinin kabul oyunun bulunmasının gerektiğini ve bunun da mutlak bir zorunluluk olduğunu ifade ediyoruz.

Değerli milletvekilleri, bu, işin hukukî, teknik izahı; işin bir de bir başka yönü var: Siyasî yönü. İşte, siyasî mülahazaları, teknik konuların içerisine böyle tıkış tıkış doldurmaya kalktığınız zaman, girdiğiniz tüm alanları mahvediyorsunuz; bu, hiç değişmez. Herkes kendi siyasî mülahazasını kendisine saklasın; bunun, son derece teknik düzenleme gerektiren bir yasa olması gerekirken, bu, böyle görülmediği için 5 inci kezdir önümüzde. Bakın, buradan açıkça ifade ediyorum: Eğer, bu en kısa zamanda çözümlenecekse, 6 ncı tasarı olarak, yine, önümüze gelmek zorunda; bu, 5'le bitmeyecek, 6 ncı düzenleme olarak tekrar önümüze gelecek. Bunu, burada, açıkça ifade ediyorum.

Değerli milletvekilleri, işin siyasî yönü şudur: 4616 sayılı Yasanın 1 inci maddesi düzenlenirken, infaz hukukuna ilişkin düzenlemeler yapıldı; bu düzenlemeler yapılırken -bunu çok net ifade ediyorum- sağ görüşlü hükümlüler-sol görüşlü hükümlüler ayrımı yapıldı, çifte standardı uygulandı; benim hükümlüm, senin hükümlünden daha iyidir anlayışı doğrudan yasaya konuldu. Biz bunu dillendirdik, yapmayın, Anayasa Mahkemesinden döner dedik ve aynen bizim söylediğimiz şekilde döndü.

Değerli milletvekilleri, 4616 sayılı Yasanın 1 inci maddesinin ikinci bendine sol görüşlü hükümlüler için son derece imtiyazlı bir düzenleme sayılabilecek hüküm konuldu; sağ görüşlü hükümlüler için ayırım yapıldı. Net ifade ediyorum, isimlendirme yapmaksızın örneklendirme yapıyorum.

Sol görüşlü hükümlüler, Türk Ceza Yasasının 146 ncı maddesinden idam cezasına mahkûm edildi; geçmiş yıllarda mahkûm edilen hükümlüler için ifade ediyorum. 3713 sayılı yasayla idam cezasına mahkûm edilenler, on yılını doldurduysa yararlandılar.

Sağ görüşlü hükümlüler, Türk Ceza Yasasının 450 nci maddesi uyarınca, örneğin, beş kişiyi öldüren bir kişi, her bir suç için 450 nci maddeden idam cezası aldı; 3713'le bu, onar yıla indirilince, sağ görüşlü bir hükümlü, beş idam nedeniyle, 5x10=50 yıl infaz ederse, tahliye olacak.

Bu düzenleme, sağ görüşlü ve elli yıla mahkûm kişinin elli yılından on yıl indirdi. Sol görüşlü 146 ncı maddeden mahkûm kişiler, on yılını zaten doldurmuştu, dışarı çıktılar. Ortada, gerçek anlamda hukukî bir kaos var, sorun var. Bu sorun, yıllardır yaşanıyor, 1991 yılından beri yaşanıyor. Bu sorunu, yargısal içtihatlarla, yani yüksek yargı organlarının kararlarıyla çözmek mümkün olmadı; çünkü, her siyasî, seçim döneminde veya seçimden hemen sonra, sözleriyle kendini bağlıyor, çözemiyor; bir başkası geliyor, çözmeye çalışıyor... Vatandaşlar, bu yüzden siyasete güven duymuyor. Bu, teknik bir konudur; bırakın bu işi ehli çözsün. Bu, yargısal içtihatlarla çözümlenemeyecek büyük bir sorun, hukukî bir sorun. Burada konuya müdahil olması gereken makam, yasama  organıdır, Meclistir. Meclisimizi, kuşatma altında bulunduran yürütme, 57 nci hükümet, 4454 sayılı Yasayı çıkartırken de bu sorunu yıllardır yaşayan bir hükümetti. Eğer, o zaman, senin hükümlün, benim hükümlüm diye ayırmayıp, yargısal içtihatlarla çözümlenemeyen bu soruna bir neşter atmış olsaydı, bakın, bu sorun çözülecekti; fakat, sorun, tam bu şekilde çözülme noktasına geliyor, bakıyorsunuz, medyanın belli bir kısmında, sağ görüşlü belli kişilerle, artık, sembol haline getirilmiş birtakım eylemler için bir atağa kalkılıyor, sayın hükümet ürküyor, yerine oturuyor, aman, bana bulaşmasın da kime bulaşırsa bulaşsın" diyor. Bu kanun sahipsiz kaldı; hiç kimse sahiplenmiyor. Ne iktidarın üç ortağı ne de bunu ortaya atan bir başka kişiler, siyasiler, kimse sahiplenmedi, ortada kaldı. Suçun sahibi olmaz zaten. Bu kanun, gerçek anlamda bir hukukî kaostur ve gerçek anlamda suçluları ele veren bir düzenlemedir. Hukukî anlamda suçlu olmayabilir; ama, siyasî anlamda bir suçu olması lazım. Modern anlayışta, yaygın anlayışta hukukî sorumluluk vardır, siyasî sorumluluk vardır. Hukukî sorumluluğun gereği yargı organlarının önünde verilir. Siyasî sorumluluğun gereğini, gerçekten sorumluluk hissine sahip siyasiler vicdanlarında hissediyorlarsa bu sorumluluğun gereği olarak derhal bu işi bırakıp gitmektir. Siyasî sorumsuzluğu sizlerin takdirine bırakıyorum.

İşte, bu anlamda Anayasa Mahkemesi bir açmaza itilmiş, hükümlü ayırımı yapılmış, infaz hukukuna ilişkin olarak düzenlenmesi gereken bu kanunda hükümlüler arasında ayırım yapılmıştır. O yüzden, hukuk, siyasilerin kafalarındaki bu atraksiyonlara cevap veremez ve şu an iflas etmiş durumdadır. Eğer, bu kanun, Sayın Meclisten, Anayasa Mahkemesinin bağlayıcı kararına rağmen 330'un altında bir oyla çıkarsa, ben, buna, kanun ismini de veremem; çünkü, bu, şeklî bir şarttır; hiç yoruma bile gerek yok. Bu şeklî şart yerine getirilmediği için, kanun, buradan kabul edilerek çıkmış olsa bile, teknik anlamda bunu kanun olarak nitelemek de mümkün değil. Böyle bir açmaza itildi. Beşinci kez önümüze geldi; hâlâ sorun ve yine, bu sorun çözülmüş olmuyor.

Değerli arkadaşlar, yine, üç yıldır devam eden bu davalar esnasında dillendirdiğimiz bir husus vardı, bu, gözardı edildi. Bu yasa, aynı zamanda, af yasası değil bir cezalandırma yasasıdır; bir cezalandırma yasasıdır; altını kalınca çizerek ifade ediyorum. Şöyle ki: Bu yasadan yararlanan hükümlüler, mevcut infaz hükümlerinden yararlanamıyorlar. Biz, hükümlüler için, Af Kanununu bir hak olarak düşündük. Hükümlülerin, affı -bu hakkı- reddetme hakkı olsun istedik; çünkü, mevcut infaz hükümlerinden yararlanamayan kişiler aleyhine sonuç doğabilir diye ikibuçuk, üç yıldır dilimizde tüy bitti, kalmadı; gözardı edildik; fakat, 4616 sayılı Yasa çıkarıldı; bir ay sonra, ben, Aksaray Cezaevine gittim; hükümlülerle, tutuklularla görüştüm. Hükümlülerden bir tanesi kalktı "efendim, bu, adalet mi? Siz, bana, ceza verdiniz... Evet, siz, bana ceza verdiniz... Bu, 4616 sayılı Yasa olmasaydı, ben çıkıyordum; mevcut infaz hükümlerine göre, ben dışarıdaydım şimdi; bayramı, şimdi, dışarıda geçirecektim; fakat, ben, mecburen 4616 sayılı Yasanın kapsamına sokulduğum için, daha birbuçuk yıl içeride, cezaevinde kalacağım" dedi.

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Nasıl oluyor?!.

RAMAZAN TOPRAK (Devamla) -Değerli arkadaşlar, yönetici, öngörüsü olan insandır. Görerek yapan insanlar -bugünü değil- önünü göremeyen sıradan insanlardır; ama, yöneticinin en bariz, en belirgin vasfı budur; öngörür, sorun oluşmadan görür, engeller. Ben, bunu, üç yıldır ifade ettim, bütün af yasalarında; reddetme imkânı tanıyın dedim; bu, tanınmadı ve bu durumdaki kişiler için, yani, mevcut infaz hükümlerinden...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen buyurunuz.

RAMAZAN TOPRAK (Devamla) - Mevcut 647 sayılı Kanun hükümlerinden yararlanarak dışarı çıkacak insanlardan belirgin bir kısmı, bu cezalandırma yasası doğrultusunda, evet, af yasası değil, cezalandırma yasası doğrultusunda hâlâ içerideler. Af değil, affedersiniz yasasına dönüştü bu! Yani, gerçek anlamda bir hukukî kaos var ve bu işi çözebilecek sihirbaz için -benim vaat ettiğim- altın madalya vaadimde hâlâ duruyor. Şu işi tam anlamıyla çözebilecek bir ceza hukukçusu veya bir başka hukukçu bulduğum takdirde, ben, gerçekten kendisine altın madalya vereceğimi ifade ediyor; hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Çok teşekkür ediyorum Sayın Toprak.

Şimdi de, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Salih Erbeyin; buyurunuz.

MHP GRUBU ADINA SALİH ERBEYİN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 23 Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla Salıverilmeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanunda değişiklik yapılmasına dair 858 sıra sayılı kanun tasarısı üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; sözlerime başlamadan önce, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu yasa teklifi gündeme geldiğinden beri, değişik çevrelerce, değişik bakış açılarıyla tartışılmaktadır. Ben, müsaade ederseniz konuya dört açıdan yaklaşmak istiyorum.

Bir, adalet ilkesi açısından; her mahkemenin duvarında yazdığı gibi, adalet, mülkün temelidir; yani, adalet, devletin temelidir. Hukuk fakültelerinde her öğrenciye ilk yıllarda öğretilen temel bir hukuk formasyonu vardır. Hukukun amacı, hukukun idesi olan adaleti gerçekleştirmektir. Çoğumuzun bildiği gibi, Türk Milletinin adalet anlayışı, devlete olan güveninin objektif olarak gerçekleşmesidir.

Adaletin, vatandaşımız gözüyle nasıl görüldüğünü, şu yaşanmış olay tüm çıplaklığıyla ortaya koymaktadır: Bir köylü vatandaşın davasında defalarca arazi keşfine giden bir hâkim, en son keşfe gittiğinde, keşif mahallinde köylü vatandaşa "Bey amca, bu küçücük tarla için mi bizleri bu kadar uğraştırıyorsun?! Burasının senin gözündeki değeri kaç paraysa ben cebimden ödeyeyim de, sen de kurtul ben de kurtulayım" dediğinde, köylü vatandaşımız "Hâkim Bey, ben sizden para değil, adalet istiyorum" demiştir.

Kamuoyunda bu yasa tartışılırken, birileri âdeta bu tasarıya -tabirimi mazur görün- körün fili tarif ettiği gibi yaklaşmaktadır. Buradaki amaç, hukukun idesi olan adaleti gerçekleştirmek midir, yoksa üzüm yemek midir veyahut da bağcıyı dövmek midir, anlayan beri gelsin diyorum.

Dikkat ediyorum bazı açık oturumlara, bazı medya kuruluşlarının köşe yazarlarına; ceza infaz hukukunu bilmeyen, ceza hukukunu bilmeyen herkes şu günlerde ordinaryüs prof. ceza hukukçusu oldu. Bir kısım insanlar da olaylara hâkim noktadan değil, sadece ve sadece kendi pencerelerinden baktıkları için dünyayı siyah ve beyaz olarak görmektedirler veyahut da kendi nirengi noktalarından beyinlerindeki düşünce gibi olayı yorumlamaktadırlar. Hukukumuzda bilinen bir gerçek vardır: Yasama, yürütme, yargı erkinde, kararı, sadece ve sadece bağımsız yargıdaki hâkimlerimiz verir. Hâkim ve savcı olmayanlar, bu noktada, fazla infaz memurluğuna soyundular gibime geliyor.

Benzetmem uygun olur mu bilemiyorum; ama, 1967 yılına kadar, Amerika Birleşik Devletlerinde "eşit fakat ayrı kuralı" diye bir uygulama vardı. Birileri de "benim için eşitlik, benim için kural; başkası için eşitsizlik, başkası için kuralsızlık" diye olayı değerlendirmektedirler diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Amerika'daki hukuk fakültesinde, aynı amfide, ince bir duvar çekilerek, bir hocadan, zenciler ve beyazlar, ayrı bir şekilde ders dinleyip, buna da "eşit fakat ayrı kuralı" diyorlardı. Bazı medya kuruluşları, ülkücüler ve diğerleri diye, yasaya, sadece ve sadece kendi sübjektif görüşlerinden bakmaya devam etmektedirler. Uyarıyorum ve diyorum ki, adalet, herkese; ama, herkese bir gün lazım olur. (MHP sıralarından alkışlar)

ASLAN POLAT (Erzurum) - Her zaman...

SALİH ERBEYİN (Devamla) - Milliyetçi Hareket Partisinden olaya baktığımızda, Milliyetçi Hareket Partisinin bir milletvekili olarak, Milliyetçi Hareket Partisinin seçim beyannamesinde, af veya şartla tahliyeye ilişkin bir konu yoktur. Milliyetçi Hareket Partisinin ortağı olduğu koalisyon protokolünde böyle bir şey yoktur. Milliyetçi Hareket Partisinin oluşturduğu 57 nci cumhuriyet hükümetinin programında böyle bir şey yoktur; ama, bir şekilde, konjonktür olarak gelişmiş, dişmacunu, tüp hikâyesi, bir şekilde bu gündeme gelmiştir. Bu yasaya, bir şekilde müdahil olduktan sonra, imzalar da atıldıktan sonra, komisyonlarda ve Mecliste de görüşüldükten sonra, birilerine şirinlik muskası yazmak adı altında beyanda bulunmalarını, ilkelilik, tutarlılık ve dürüstlük açısından uygun görmediğimi; bu tutum ve davranışların, toplumdaki adalet duygusunu ve siyaset kurumuna ve biz siyasetçilere olan inancın zedelenmesine vesile olduğunu düşünüyorum.

Sayın Cumhurbaşkanımızın...

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - İçine sindirebiliyor musun?!

SALİH ERBEYİN (Devamla) - Sinenler çıkarır, sinmeyenler itiraz eder efendim. Gelir, konuşursunuz burada. Hep öyle diyordunuz zamanında!

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - İçine sindiremiyormuş gibi konuşuyorsun!

SALİH ERBEYİN (Devamla) - Tekrar ediyorum, üçüncü olarak; Cumhurbaşkanımızın veto gerekçesine ilişkin olarak da, Sayın Cumhurbaşkanımızın geri gönderme gerekçesinde, daha önce komisyonlardan ve Meclis Genel Kurulundan geçen bir kanun çıktı. Sayın Cumhurbaşkanımızın geri gönderme gerekçesi de, maalesef, kendi içinde çelişkilidir. Efendim, Anayasadaki nisaba uyulmadı... Peki, uygun gördüğü, imzaladığı ve buraya Meclise göndermediği kanunlar, hangi nisapla geçti; aynı nisapla geçti. Yani, burada, bir ilkelilik ve tutarlılık olması lazım gelir diye düşünüyorum. Hukuk devletinin temsilcisi hukukçu bir Cumhurbaşkanımızın imza gerekçelerini ve veto gerekçelerini sıralarken, en azından, kendi içinde insicamı doğru tutması gerekirdi diye düşünüyorum.

Dördüncü olarak, yasa metnine hukuk ve ceza tekniği açısından baktığımızda, biraz önce ifade ettiğim gibi, daha fazla bir garabet ortaya çıkıyor. Birkısım televizyoncularımız, yorumcularımız ve basın mensuplarımız, konuya, Anayasa hukukçusu olmadıkları halde, sanki, ordinaryüs profesör Anayasa hukukçusuymuş gibi yaklaşıyorlar; bilmedikleri bir konuda derinlemesine yorumda bulunup, ahkâm kesiyorlar. Nedense, programlarına hiç ceza hukukçusu çağırmıyorlar. İki defa çağırdılar -ben izledim- bir Sayın Dönmezer Hoca, bir Bahri Öztürk Hoca; onlar da onların istediği şekilde yorum vermeyince, ceza hukukçularına programları kapattılar.

Değerli arkadaşlar, biraz önce de ifade ettim; adalet, mülkün temelidir; mülkün, yani devletin devamlılığının temelidir. Devletin devamlılığını adalet ilkesiyle koruyacak olanlar da, bağımsız yargıdaki yüce hâkimlerdir. Peki, bu kanuna, biz "şartlı tahliye" diyoruz, birileri de "af" diyor. Bunun af mı şartlı tahliye mi olduğunu nasıl anlayacağız? Bu Kanunu, bağımsız savcı ve hâkimler uygulayacağına göre, misalen söylüyorum, bir suça ilişkin... Bu yasanın adını, Meclis, şartlı tahliye yasası olarak koydu; birileri de ısrarla "burada, siz, kandırmaca yaptınız; aslında, aftı da şartlı tahliye dediniz" diyor. Böyle demekle uygulamada böyle mi oluyor?! Derinlemesine, pratiğine baktığımızda, yani hukukun idesi olan adalet noktasına indiğimizde, A ilindeki bir hâkim ve savcı, bu yasa sebebiyle, B isimli şahsı bıraktı. İnfaz süresi içinde, aynı nevîden veya daha ağır başka bir nevîden suç işlediğinde, bırakılan bu sanığın infazı yanacak mı, yanmayacak mı? Bu kanuna göre yanmayacak diyen hukukçunun hukukçuluğundan ve objektifliğinden şüphe duymamak mümkün değildir. Bu kanun çerçevesinde şartlı tahliye olarak çıkıp da infaz süresi içinde suç işleyen bir kişinin infazını hâkim yakamayacak mı; elbette yakacak. Peki, af mı oluyor, şartlı tahliye mi?.. Yani, bu noktada, birkısım medyamızın ve siyasîlerimizin, âdeta, körün fili tarif ettiği gibi Anayasa hukukçusu kesilenlerin, ceza infaz hukuku açısından ve uygulama açısından bu yasayı değerlendirdiklerinde gerçek daha berraklığıyla ortaya çıkacaktır diye düşünüyorum. Bu yasaya ilişkin tek istisna olarak, belki de "şartlı tahliyede iyi niyet kuralı aranıyor, bu yasada iyi niyet aranmıyor" denilebilse haklarını teslim ederiz.

Peki, bu yasanın infaza ilişkin uygulaması nasıl yapılacak diye düşünecek olursak; infaz ve ceza hukuku gayet açık ve nettir. Mevcut meri Türk Ceza Kanunumuz gereği, Türk Ceza Kanununun 68 ve 70 inci maddeleri arasında suç ve cezaların içtimaına göre bu kanun uygulanacaktır.

İkinci olarak, 81 ve 88 inci maddeleri arasında cezaların tekerrürüne göre bu kanun uygulanacaktır.

Üçüncü olarak, 81 ve 88 inci maddeleri arasında cezaların teciline göre uygulanacaktır.

Dördüncü olarak, Türk Ceza Kanununun 96 ve 120 nci maddeleri arasında dava ve cezanın sukutuna göre bu kanun uygulanacaktır.

Beşinci olarak ve en önemli olarak da, kamuoyunun birkısım özel konularda ısrarla tartıştığı Türk Ceza Kanunun 121 ve 124 üncü maddeleri arasındaki memnu hakların iadesine göre bu kanunun uygulaması yapılacaktır; yani, Türk Ceza Kanununun 17 nci ve 68 ilâ 124 üncü maddeleri okuyan veya bilen veyahut da genel hukuk ve ceza hukuku açısından konuya yaklaşan herkes, bu yasanın şartla salıvermeyi içerdiğini bilecek, Yüce Meclisin de yasa koyucu olarak iradesinin bu olduğunu istese de istemese de kabul edecektir; tabiî ki amaç bağcıyı dövmek değilse.

Bu duygu ve düşüncelerle Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP, DSP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Erbeyin.

Şimdi de, Saadet Partisi Grubu adına, Kahramanmaraş Milletvekili Mustafa Kamalak.

Buyurun Sayın Kamalak. ( SP sıralarından alkışlar)

SP GRUBU ADINA MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım; hepinizi hürmetle selamlıyorum. Görüşülmekte olan 858 sayılı Kanun tasarısı üzerinde Saadet Partisinin görüşünü arz etmek üzere huzurunuza gelmiş bulunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, radyoda, televizyonda zaman zaman bir skeçle karşılaşıyoruz, şöyle diyordu ünlü komedyenler: "Nerede kalmıştık?!"

Değerli arkadaşlarım, sahi, nerede kalmıştık?! Bakın...

BAŞKAN - Sayın Hocam, siz onu söylemeyin; kökeni başka birinedir, siz hukuka inanan bir insansınız.

MUSTAFA KAMALAK (Devamla) - Sayın Başkanım, bakın, 25 Nisan 2000 tarihinde bu kürsüde yaptığım konuşmamda adeta yalvarmışım, ricada bulunmuşum. Demişim ki, biz, burada, sadece bir muhalefet edasıyla konuşmuyoruz. İstirhamımız şu. Ne olur çekin şu kanun tasarısını, bir saatliğine, yarım saatliğine çekin, biz her türlü desteği vermeye varız. Şunu da belirtelim ki, bu kanun tasarısı hukukun temel ilkelerine, Anayasaya, eşitlik kuralına aykırı bir kanun tasarısıdır. Çekmediğiniz takdirde ne olur, ilave etmişiz, bu kanun tasarısı, özü itibariyle bir af kanunudur. Anayasaya göre, Türkiye Büyük Millet Meclisi, af kanununu, ancak, beşte 3 çoğunlukla çıkarabilir. Siz, eğer, yarım saatliğine bu tasarıyı çekmediğiniz takdirde, çıkaracağınız kanun Anayasanın 87 nci maddesine aykırı düşer." Tarih, 25 Nisan 2000.

Değerli arkadaşlarım, aynı görüşü tekrar ediyorum, takdir sizin. Sayısal çoğunluğunuz, buradan, 3 defa değil, 5 defa, 6 defa, 10 defa geçirmeye yeterli; ama, buradan, bu haliyle geçireceğiniz bir tasarı, Anayasaya, hukukun temel ilkelerine, hukuk devleti prensibine aykırı düşer. Neden:

 Değerli arkadaşlarım, tasarının şöyle bir tarihçesine bakalım: Yıl 1998, Meclis dışında, etkili, saygın bir kişi, son derece duygusal bir yaklaşımla af kavramını ortaya atmıştı. Meclis, elbette, o zaman bu konuyla fazla ilgilenmedi. Seçimler yapıldı, seçimlerden sonra, Meclis ilgilenmemiş olsa bile, hükümet, o saygın kişinin çağrısına kulak vererek, affı somutlaştırdı, tasarı haline getirdi; ancak, tasarının temelinde yatan unsur, felsefî inanç, hukuka dayanmıyordu, adalete dayanmıyordu, hakkaniyete dayanmıyordu, bütünüyle, siyasî ve ideolojik düşünceye dayanıyordu. Bunu, her aşamada ifade ettik; ama, dinletemedik. Tasarıya hâkim olan düşünce şu idi: Benim katilim iyi, senin katilin kötü!..

Değerli arkadaşlarım, bir hukuk devleti, bir af konusuna böyle yaklaşamaz. Bakın, tüm hukuk fakültesi öğrencilerinin göğüslerinde taşıdığı hukuk rozetinde (amblem) adalet terazisini tutan perinin gözleri bandajlıdır. O, senin suçlun, benim suçlum düşüncesine bakmaz, adalete bakar; öyle de olması lazım; ama, bu tasarı o düşünceyle hazırlanmadı.

Değerli arkadaşlarım, düşüncesi bozuk olanın işinin düzgün olması mümkün değildir. Nitekim, düzgün olmadığı da defalarca ortaya çıktı.

Bu düşünceyle hazırlanan tasarı dörde bölündü. Amaç; Anayasa Mahkemesinden dönmesini, iptalini engellemekti. Dört parçaya bölündü; iktidar sahipleri, güya her bir tasarıyı masanın üzerine yatıracak, enine boyuna tartışacak, tasarının ruhuna hâkim olacaktı. Bu münasebetle, tasarının bir bölümüne "öğrenci affı" denildi, bir kısmına "memur affı" denildi, bir kısmına "basın affı" denildi, bir kısmına da "şartla tahliye" denildi. Öğrenci affı ile memur sicil affı, muhalefetin de desteğini aldığı için, pürüzsüz bir biçimde geçti; ama, basın affı öyle olmadı.

Değerli arkadaşlarım, yetmiş seksen yıla hükümlü olan kişiyi affeden 4454 sayılı Basın Af Kanunu, dört aya mahkûm olanı kapsam dışı tutuyordu. Kanunun bir bölümü, Anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle, Anayasa Mahkemesine götürüldü ve Anayasa Mahkemesi "evet" dedi, "bu kanun, Basın Af Kanunu diye bilinen 4454 sayılı Kanunun bu bölümü Anayasaya aykırıdır" dedi ve iptal etti.

Sonra, Şartla Tahliye Kanunu diye bilinen o genel kanuna gelince       -bütün uyarılarımıza rağmen, dinletemedik- buradan, gece, sabahlara kadar yapılan mesai sonucu, Cumhurbaşkanına arz olundu. Cumhurbaşkanı "olmaz böyle şey" dedi, kanunu veto etti. Hükümet, kanunu hukuka, Anayasaya uygun hale getireceği yerde, Cumhurbaşkanının veto ettiğinden, tabiri caizse, daha berbat hale getirerek Meclis Başkanlığına sundu. O zaman da feryat ettik; dinletemedik. Ne oldu; kanun, buradan, 4610 sayılı Kanun olarak geçti; bu sefer de yeni Cumhurbaşkanı veto etti.

Değerli arkadaşlarım, sayın hükümetimiz, Cumhurbaşkanının Anayasaya aykırı bulduğu hususlara riayet edeceği, o hususları dikkate alacağı yerde, maalesef, inatlaşma yolunu seçti ve 4610 sayılı Kanunu, noktasına, virgülüne dokundurmadan komisyonlardan geçirdi, yüksek huzurunuza getirdi ve siz de 4616 sayılı Kanun olarak kabul ettiniz. Bu sefer de Anayasa Mahkemesi, o kanunun belirli hükümlerini iptal etti. İptal edilen hükümler, kamu düzeni için büyük sakıncalar doğuracak mahiyette olduğundan dolayı, yüksek mahkeme, hükümete, dolayısıyla, Meclise altı aylık süre verdi. O altı aylık sürenin bitimine tek gün kala, kanun, buradan, 4754 Sayılı Kanun olarak geçirildi. Cumhurbaşkanı dedi ki: "Bu kanun Anayasaya aykırıdır, Yüce Meclisin bir daha görüşmesi lazım."

Değerli arkadaşlarım, hükümetimiz, uzlaşma yerine, Anayasaya uygun tasarı hazırlama yerine, yine, inatlaşma yolunu tercih etti. Noktasına virgülüne dokunulmadan, 4754 sayılı Kanun, şu an, huzurunuzda, tartışmakta olduğumuz 858 sıra sayılı tasarı olarak bulunmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, bu tasarı, nereden bakarsak bakalım, hukuka, Anayasaya, hukukun temel prensiplerine aykırıdır. Kanaatim odur ki, Cumhurbaşkanının veto etmesi değil, bu metin kanunlaşmamıştır gerekçesiyle geri göndermesi icap eder.

Değerli arkadaşlarım, sıradan bir kanunu, Anayasanın öngördüğü, asgarî şart olarak kabul ettiği 139 oydan düşük bir oyla kabul ettiğiniz takdirde, Cumhurbaşkanı, bu metni imzalamak zorunda mı, ortada kanunlaşmış bir metin var mıdır; hayır. Anayasa, normal kanunlar için, nasıl ki asgarî şart olarak 139 kabul oyunu arıyorsa, af kanunu için de asgarî 330 oyu aramaktadır.

Değerli arkadaşlarım, Cumhurbaşkanının yorumu bu yönde, Anayasa Mahkemesinin yorumu bu yöndedir, Cumhurbaşkanı da bu gerekçelere dayanmaktadır. Siz, Cumhurbaşkanı yanılıyor, Anayasa Mahkemesi yanılıyor, muhalefet yanılıyor, bu arada görüş beyan eden anayasa hukukçuları yanılıyor -biraz önce, Sayın Başkanlığımıza, bir profesörün ikaz yazısı geldi; dikkat çekiyor- bunlar yanılıyor dediğiniz takdirde, bu tür tasarıyı, çok, ama çok tartışırız daha.

Değerli arkadaşlarım, bakın, 4616 sayılı Kanun, esas itibariyle, sadece 2 maddeden oluşuyordu; 1 inci madde ve 2 nci madde. 1 inci madde de, 9 bentten oluşuyordu. Anayasa Mahkemesi, bu 9 bentten 6'sını, kısmen veya tamamen Anayasaya aykırı bularak iptal etmiştir.

Değerli arkadaşlarım, sadece kendimize haksızlık etmiyoruz, Meclise haksızlık ediyoruz, Türkiye'ye haksızlık ediyoruz, siyaset kurumuna haksızlık ediyoruz. Düşünün, bir madde 9 bentten oluşuyor, 6'sı Anayasaya kısmen veya tamamen aykırı bulunuyor! Kanaatimce, bu konunun üzerinde ciddiyetle, hassasiyetle durup, düşünmemiz lazımdır.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Cumhurbaşkanı ne diyor:

"1. Anayasaya göre, Meclisin af kanunu çıkarabilmesi için, en az 330 oya ihtiyaç vardır.

2. Anayasa Mahkemesinin yorumu da bu yöndedir.

3. Anayasanın 153 üncü maddesine göre, Anayasa Mahkemesi kararları herkes için bağlayıcıdır.

4. Anayasa Mahkemesi, 4616 sayılı Kanunun bazı hükümlerini iptal ederken 'bu kanun, özü itibariyle özel af niteliğinde' demiştir.

5. Özel af niteliğinde görüldüğü için iptal edilen kuralların yerine monte edilen kurallar da özel af niteliğindedir; bu münasebetle, Anayasanın öngördüğü çoğunluğa, nisaba uymak durumundasınız."

Sayın hükümetimiz ne diyor; hayır diyor, bu, bir af kanunu değildir; iki, Anayasaya aykırı değildir.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, Anayasaya aykırı mı, değil mi; onun üzerinde duralım;  ne getiriyor bu kanun, beraber tartışalım. Diyor ki, 1 inci maddesiyle: "Müebbet ağır hapis cezasına hükümlü olanların çekmeleri gereken toplam cezalarından on yıl indirilir." Başka ne diyor: "4616 sayılı Kanundan istifade edenler, ikinci defa bu kanundan istifade edemezler." Peki, 4616 sayılı Kanundan istifade etmemiş olanlar bu kanundan istifade edebilecekler mi; elbette, elbette istifade edeceklerdir. Ya, 5-10 kişiyi öldürenler, toplu katliamda bulunanlar, 5-10 defa idama mahkûm edilenler... Ancak, 1991 yılında çıkarılan 3713 sayılı Kanunla idam cezaları müebbet ağır hapse çevrilenler, onlar da istifade edecekler mi bu kanundan; evet, istifade edebilecekler; gayet tabiî, edecekler.

Değerli arkadaşlarım, peki, kimler istifade edemeyecek? İsterseniz, kimler istifade edebilecek, kimler edemeyecek, birkaç misalle, konuyu arza çalışalım.

Örnek 1: Yabancı bir derneğin şubesini Türkiye'de izinsiz olarak açan kimseler bu kanundan istifade edemeyecektir. Buna karşılık, birkaç yabancıyı Türkiye'de öldürenler bu kanundan istifade edebilecektir.

Örnek 2: Halkı askerlikten soğutmak için yazı yazanlar bu kanundan istifade edemeyeceklerdir; ama, birkaç askeri öldürenler bu kanundan istifade edebilecektir.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Bu hükümete uygun kanun da böyle olur zaten!

MUSTAFA KAMALAK (Devamla) - Örnek 3: Bir tanker mazotun gümrükten kaçak olarak girmesine yardımcı olan bir kimse bu kanundan istifade edemeyecektir; ama, gümrük memurunu öldüren, bu kanundan istifade edecektir.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Hocam, bu, suça teşvik değil mi, ağır suça teşvik olmuyor mu?!

MUSTAFA KAMALAK (Devamla) - Örnek 4: Kar yahut fırtınanın devirdiği kuru ağaçtan 40-50 kilo odun kesip, ısınmak için evine götüren köylü, ormana zarar vermiş sayıldığı için bu kanundan istifade edemeyecektir.

AHMET İYİMAYA (Amasya) - Anayasa öyle diyor Hocam.

MUSTAFA KAMALAK (Devamla) - Ama, orman koruma memurunu öldüren, bu kanundan istifade edecektir.

HASAN GÜLAY (Manisa) - Kanunda kuru ağaç yazıyor mu?!

MUSTAFA KAMALAK (Devamla) - Yazıyor; kuru ağaç...

MUSTAFA GEÇER (Hatay) - Ağaçlar daha kıymetli Hocam!

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Odunlar daha kıymetli!

MUSTAFA KAMALAK (Devamla) - Örnek 5: Bir kültür varlığını yurt dışına kaçıranlar bu kanundan istifade edemeyecektir...

YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) - Ama, Kültür Bakanını öldürse, edecektir.

MUSTAFA KAMALAK (Devamla) - Ama, Kültür Bakanını kaçırıp öldüren bu kanundan istifade edebilecektir.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Aman Talay'a kıymayın; Talay'ı seviyoruz; Allah korusun.

MUSTAFA KAMALAK (Devamla) - Allah korusun tabiî. Öyle bir şeyimiz yok.

Değerli arkadaşlarım, biraz sonra oylayıp kabul edeceğiniz kanun, böyle bir kanundur. Bunun neresi Anayasaya uygun?! Anayasaya uygunluğunu bir tarafa bırakıyorum; bunun neresi vicdanlara uygun, hukukun hangi prensibine uygun?!

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Adalet bunun neresinde?!

MUSTAFA KAMALAK (Devamla) - Haklı olarak soruyor milletvekilimiz ve ben de tekrar ediyorum; adalet bunun neresinde?!

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Yani, şeytan bunun neresinde der gibi bir şey...

MUSTAFA KAMALAK (Devamla) - Şimdi, değerli dostlarım, büyük şairimiz diyor ki: "Hayal ile yoktur benim alışverişim, / İnan ki her ne söylemişsem görüp de söylemişim." Şunu ifade edeyim, buraya gelirken, size saygısızlık olmasın diye, buradaki istisna hükümlerini tek tek inceleyerek geldim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurunuz Sayın Kamalak.

MUSTAFA KAMALAK (Devamla) - Bakın, farkındasınız, mutlaka farkındasınız, bu kanunun 1 inci maddesinin 5 inci fıkrasıyla... Biliyorsunuz, elinizdeki kanun, 4616 sayılı Kanunda değişiklik yapan bir kanundur. 4616 sayılı Kanunun 1 inci maddesinin 5 inci fıkrası istisna hükümlerini taşımaktadır. Ne var orada; bakın "Askerî Ceza Kanunu" deniliyor.

Değerli arkadaşlarım, Askerî Ceza Kanununun o hükümleri nedir diye baktım; askerliği soğutmak için yazı yazanı kapsam dışı tutuyor, öldüren için kapsam dışı diye bir şey yok. Sonra "Kaçakçılığın Men ve Takibine İlişkin Kanun" deniliyor; kapsam dışı... Elimde... Bir tanker mazotun kaçakçılığına müsaade edeni kapsam dışı tutuyor, gümrük memurunu öldüreni kapsama alıyor. Çıkardığınız kanun budur.

HASAN GÜLAY (Manisa) - Demin söyledin bunu...

MUSTAFA KAMALAK (Devamla) - Şimdi "bunlar var mı" diyorsunuz da, onu gösteriyorum... Onu gösteriyorum beyler!

Bakın, Orman Kanunu... Size saygımdan dolayı hazırlanarak geldim; ama, çıkardığınız kanun budur.

HASAN GÜLAY (Manisa) - Orman Kanununun yeşil olması lazım.

BAŞKAN - Sayın Gülay...

MUSTAFA KAMALAK (Devamla) - Çıkardığınız kanun budur; takdirlerinize, vicdanınıza arz ediyorum.

Saygılarımla. (SP, MHP, DYP ve AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Kamalak.

Demokratik Sol Parti Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Necdet Saruhan; buyurunuz. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA NECDET SARUHAN (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Demokratik Sol Parti Grubu ve şahsım adına, Yüce Heyetinize saygılarımı sunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, ben, son konuşmacı olmanın avantajlarını ve sorumluluklarını da kullanmak üzere, sözlerime, evvelemirde, Anayasamızın 153 üncü maddesinin son paragrafını okumakla başlamak istiyorum. "Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar" deniliyor.

Değerli arkadaşlarım, o halde, bugün üzerinde çalışmakta olduğumuz, Sayın Cumhurbaşkanımızın yeniden görüşülsün diye geri gönderdiği yasa, bir uyarlama yasasıdır. Biz, bugün bu yasayı çıkarsak da çıkarmasak da, mevcut olan 4754 sayılı Yasanın hükümlerini, bizler, kabul etmek zorundayız, mahkemelerimiz uygulamak zorundadır; ki, biraz önce, bir konuşmacı arkadaşım, altın madalya vermeyi düşündüğünü söyledi. O arkadaşım, bu altın madalyaları, önce Anayasa Mahkemesi hâkimlerimize, sonra da, bu yasayı, Şartla Salıverilmeye, Ceza ve Davaların Ertelenmesine İlişkin Yasayı, mükemmelen uygulayan -bugüne kadar, bu yasadan yaklaşık 4 600 civarında kişi istifade edecekti; sanıyorum, 1 300-1 400 kişiyle ilgili işlemler tamamlandı- sayın yargıçlarımıza ve yerel mahkeme hâkimlerimize hemen takdim etsinler; çünkü, yargı, gerekeni mükemmelen yaptı, yapmaya devam edecek. Biz, dediğim gibi, bu yasayı geçirsek de geçirmesek de, Sayın Cumhurbaşkanımız Anayasa Mahkemesine gitse de gitmese de, bu uygulama olacak. O halde, arkadaşlarım, zaman kaybetmeye hiç gerek yok. Burada, bütün hukukçu arkadaşlarımın müttefik olduğuna kaniim.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Cumhurbaşkanımız, yasayı, yeniden görüşülmek üzere -Anayasamızın, sanıyorum 89 uncu maddesidir- geri gönderdiler. Bu, bir veto değildir. Daha önceki Sayın Anayasa Mahkemesi Başkanımız Yekta Özden Beyin de bir konuşmasında vurguladıkları gibi, Cumhurbaşkanı, yasaların onay mercii değildir; yasaların yayımlanmasında veya yayımlanmasından önce, bir daha görüşülmek üzere Meclise geri gönderilmesinde yetki sahibi olan bir makamdır. Dolayısıyla "veto" kelimesi ile "iade" kelimesi arasında -ki, maalesef, bu, basında ve kamuoyunda hep yanlış anlatılıyor- çok büyük farklılıklar varmış gibi gözükmüyor. Arkadaşlar, veto apayrı bir şeydir. Ben istirham ediyorum, Anayasamızın metnine de sadık kalalım.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Cumhurbaşkanımız, bu geriye gönderme gerekçesinde iki hususa değinmiş. Birincisi, yasanın 1 inci maddesinin 2 nci bendiyle ilgili olan görüşleri; ikincisi, bu yasanın oylama biçimi.

Sayın milletvekilleri, Cumhurbaşkanımızın buradaki ilk görüşü, bu yasanın özel af yasası olabileceği görüşüne dayandırılıyor; ancak, Sayın Cumhurbaşkanımız, gerekçeli yazısının bir bölümünde, bu yasanın kendine özgü bir yasa olduğundan bahsediyor; aynı kanaatteyim. Bu yasa, bir özel af yasası değildir, bir kişisel af yasa hiç değildir; çünkü, kişilere ilişkin affı ve cezayı kısmen indirme yetkisini, Anayasamız, 104 üncü maddesiyle, sakatlık, hastalık veya yaşlanma hallerinde sadece Cumhurbaşkanına vermiştir. Parlamentonun kişiye ait bir özel af çıkarma hakkı yoktur.

Arkadaşlarım, dolayısıyla, neden bu bir özel af yasası değildir, sui generis bir yasadır, nevi şahsına mahsus bir yasadır?.. Arkadaşlarım, 4754 sayılı Yasanın 1 inci maddesinin 4 üncü bendinde ve yine aynı maddenin 9 uncu bendinde açıklamalar var. Bunlardan 2 nci bendin birinci cümlesinde "infaz hükümlerine göre çekmeleri gereken toplam cezalarından on yıl indirilir" diyor. Anayasa Mahkemesi neden 4616 sayılı Yasanın bu maddesini bozdu, iptal etti; gerekçe şuydu arkadaşlar: Hesap yapılması. Yasanın ilk biçimine göre, hükümlünün, sanığın veya hakkında dava açılmış, hatta henüz açılmamış olan kişinin cezasından, her ne olursa olsun, doğrudan doğruya, on yıl indiriliyordu. Anayasa Mahkememiz diyor ki, bu yanlış; siz, birkaç cezası varsa, onları da içtima edeceksiniz, toplam cezadan, infaz yasaları gereğince ne kadar indirilmesi gerekiyor ise, önce onları indireceksiniz, ondan sonra, geriye kalan cezadan on yılı düşeceksiniz. Eğer, bu on yıl, tahliye olması için yeterliyse, tahliye edeceksiniz; yetmiyorsa, bakiye cezasını çektireceksiniz. Dolayısıyla, olay, bir hesap yapılma biçiminden kaynaklanmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, yine, aynı kanunun 4 üncü bendinde, hakkında henüz kovuşturma yapılmamış veya davaları devam eden kişiler hakkında davaların veya cezaların ertelenmesine karar verirseniz, dosyaların kendisinin şartla salıvermeden istifade ettiği süre boyunca saklanacağından, delillerin saklanacağından bahsediyor. Arkadaşlar, özel af yaparsanız, dosya da delil de SEKA'ya gider; ama, şartla salıverme yaparsanız, yarın, o kişi başka bir suç işleyecek olursa, o yeni suçuyla birlikte, o şartla salıverme süresi içerisinde, şartla salıverme nedeniyle istifade ettiği cezayı da çekmek üzere geri dönecektir; ceza, avdet edecektir.

HASAN GÜLAY (Manisa) - Konu bu!..

NECDET SARUHAN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, yine, aynı yasanın 1 inci maddesinin 9 uncu bendinde, açılacak olan davalarla ilgili, hakkında kovuşturma yapılmamış veya firarda olan kişilerle ilgili üç ay içerisinde müracaat şartı getiriyor; yani, bir önkoşul koyulmuş. Siz üç ay içerisinde müracaat etmeyecek olursanız, şartla salıverme hakkından yararlanamayacaksınız. Arkadaşlar, özel afta bu da olmaz. Özel af kesindir, tarihi bellidir, herkes ondan istifade etmiştir, geriye dönüş yoktur.

Değerli arkadaşlarım, yine, Türk Ceza Kanununda memnu hakların geri alınması diye bir müessese var. Suçunuzu çektikten sonra, cezanız bittikten sonra, üç yıl içinde, size cezayı veren mahkemeye müracaatınız halinde, eğer başka bir engel yoksa, bu haklarınız iade edilir. Bizim şu anda görüşmekte olduğumuz yasada ise, kişinin, yasaklı haklarını, memnu haklarını geri alabilmesi için, şartla salıverilme süresindeki o on yıllık, üç yıllık, beş yıllık süreyi beklemesi gerekmektedir. Halbuki, özel afta, af çıkar çıkmaz, siz, üç yıl geçtikten sonra müracaat edersiniz, bu haklarınızı geri alırsanız. Oysa, bu yasaya göre, memnu hakların geri alınması, bazen onüç senenin geçmesini gerektirecektir. Dolayısıyla, kesinkes, bu görüşmekte olduğumuz yasa, adı da üstünde... 1960'lı, 1950'li yıllarda İstanbul Üniversitesinde okuyan sayın meslektaşlarım bilir; rahmetli hocamız Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, bize "kanun ezberlemeyin; ama, Medenî Yasanın ilk 7 maddesini ezbere bilin; uzun bir şiirden, bu, daha kısadır" derdi ve Kanunun 1 inci maddesinde, "kanun, lafzıyla ve ruhuyla temas ettiği bütün meselelerde meridir" denilmektedir.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu yasanın adı üstünde, Şartla Salıverilmeye, Davaların ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun... Sayın Cumhurbaşkanımın görüşüne burada da katılamayacağım. Sayın Cumhurbaşkanı "özüne bakılır" diyor. Hayır arkadaşlar, önce yasanın lafzına bakılır; daha sonra, ruhuna bakarsınız; o da yoksa, vazıı kanunmuş gibi, teamüllere, örflere göre karar ihdas edersiniz.

Dolayısıyla, sevgili arkadaşlarım, bu yasanın özel af yasası olmadığı son derece kesin. O halde, yapılan oylamada 330 oy gerekir miydi? Burada başka bir hususa daha aydınlık getirmek istiyorum. Arkadaşlar, değiştirdiğimiz İçtüzüğümüzün 83 üncü maddesinde, maddelerin fıkraları da, talep olduğu takdirde, ayrı ayrı oylanılabiliyor idi; ama, yaptığımız İçtüzük değişikliğiyle bunu kaldırdık. Madde, 50 fıkradan, 20 bentten de ibaret olsa, tek başına oylanıyor. Dolayısıyla, herhalde, Sayın Cumhurbaşkanımıza görüş arz eden danışman arkadaşlarımızın bir hatasıdır, Cumhurbaşkanımı da yanılttılar; değiştirmiş olduğumuz İçtüzüğün 83 üncü maddesini uygulamamız mümkün değildi.

Yine, arkadaşlarım, biliyorsunuz, Mecliste, gizli oylamalarda sayı aranır veya işaretle yapılacak oylamalarda, daha doğrusu açık oylamalarda, kişi sayısı belli olur. Yasanın gelişinde, bize gelen gündemlerde, bazı yasaların yanında (x) işareti vardır, dipnotunda da bu yasaların açık oylamaya tabi olduğu yazılıdır. O oylamada, sizin, hem elektronik cihazla oylamada hem de pusula göndermede, isimleriniz belli olur. Eğer, açık oylama ifadesi yoksa kanunun yanında, o zaman, Genel Kuruldaki, sanıyorum, 15 milletvekili arkadaşımın yazılı istemi üzerine, açık oylama yapılabilir. Bu yasayı oylarken, böyle bir talep gelmedi. Meclisimizde, maddelere geçerken -tutanakları aldım, baktım- cihazla oylama yapmışız. Cihazla yapılan oylamada, kimin, ne oy kullandığı belli değildir; yani, kişiler belli değildir. Maddelerde ise, tamamen işarî oyla, elle oylama yapmışız. Dolayısıyla, Meclis tutanaklarında ve Başkanlık Divanına gelen dökümlerde, kimin lehte, kimin aleyhte oy kullandığını, hatta, lehte ve aleyhte kullanılan oyların miktarını tespit etmek bile mümkün değil. Kanunlar ve Kararlar Dairemiz, bu konuda Sayın Cumhurbaşkanımıza bilgi aktarmışlar. Buna rağmen, yapılan oylamada 330 oy yoktu demek yanlış olur. Ben de aksini söylüyorum; hayır arkadaşlar, 400 tane kabul oyu vardı, 100 tane ret oyu vardı, 45 tane de çekimser oy vardı, tüm Parlamento Meclisteydi desem, aksini nasıl kanıtlayacaksınız; aksini kanıtlamak mümkün değil. Ha, gönül ister ki, şu yasalar 330'la değil arkadaşlar, 400'le, 450'yle, salt çoğunlukla, oybirliğiyle çıksın.

Değerli arkadaşlarım, ben, biraz evvel söyledim, son konuşmacı olmanın avantajlarını kullanacağım. Bazı konuşmacı arkadaşlarımdan alıntılar yaptım.

Şimdi, arkadaşlar, affın sahibi kim? Sayın İyimaya arkadaşımı, çok severim, çok takdir ederim. Arkadaşlar, bu affın sahibi Türkiye Büyük Millet Meclisi. İnşallah, bir saat sonra oylamayı yaptığımızda, Genel Kurulumuzdan kabul oyu çıkarsa, bu kabul oylarını veren bizim parlamenterlerimiz -ama iktidar olsun ama muhalefet- ve yasa da Türkiye Büyük Millet Meclisinin yasası, sahibi biziz arkadaşlar. Yasaları sadece Türkiye Büyük Millet Meclisi yapar Türkiye'de.

AHMET İYİMAYA (Amasya) - O zaman sorumlu değilsiniz yani...

NECDET SARUHAN (Devamla) - Yine, arkadaşlarım, bu yasanın geliş biçimi anlatıldı.

Değerli arkadaşlarım, ben, dokuz yıldan beri Demokratik Sol Partinin parti meclisi üyesiyim. Genel seçimler yapılmadan bir müddet önce, parti meclisi toplantımızda bu konu gündeme geldi, konuştuk ve 41 üyemizin 41'inin oyuyla, cumhuriyetin 75 inci yılı gelmekte olduğu için, yeni bir genel seçim yapılacağı, yerel seçimler yapılacağı ve bundan sonra Türkiye'de sevginin, hoşgörünün oluşmasını arzuladığımız bir düzenin gelmesi için ve 2000'li yıllar bir özellik arz ettiği için böyle bir af yasası -ki, şartlı salıverme şu anda- çıkarılmasını uygun gördük; ama, sonradan, bu yasayı, Adalet Bakanlığımız kanun tasarısı olarak getirdi. Kanun teklifi değil bu arkadaşlarım. Dolayısıyla, eğer, bu yasanın sahibiyetini açıklamak istersek, ben, o günkü sözümde varım, hata etmedim. Türk Milleti bağışlayıcıdır, yüce dinimiz affedicidir arkadaşlar; kinle bir sonuca varamazsınız. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar) Ha, bu arada, yanlışlıkla, gerçekten suçlu olan insanları da bırakmış olabilirsiniz. Avukatlık stajımı yaparken, hiç unutmuyorum, bir savcı ağabeyimiz vardı. Duruşmada hiç sesini çıkarmaz, olaylara karışmazdı. Dışarı çıkardık, bana derdi ki: "Necdet, ben, hiçbir şeye karışmıyorum, buradaki sanıklar, gelen dinleyiciler, savcı uyuyor zannediyorlar, ben uyumuyorum. Benim gönlümde şu yatıyor: Yanlışlıkla bir tek kişinin hüküm giymesine sebebiyet vereceğime, bırakayım, bin tane suçlu olan adam sokakta dolaşsın."

Arkadaşlar, yargıda yapılmış hatalar yok mu; avukat arkadaşlarım biliyor, yanlışlıkla idam cezaları da verdik; yıllar sonra bir sürü insanımızı cezaevinden çıkardık ve Ceza Yasamızdaki o küçücük manevî tazminatlarla onları onore ettik. Ha, bu arada, hakikaten haksız olarak bundan yararlananlar da olabilecektir; yani, kurunun yanında yaş da yanmış olacaktır.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Yargının bir yanlışından binlerce kişi yararlanmaz ki canım!

NECDET SARUHAN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, yine, bu yasa Sayın Cumhurbaşkanımızdan bir daha görüşülmek üzere geri gelmez. Anayasamızın -Ahmet Beyle sonra bunu uzun uzun görüşürüz- 89 uncu maddesinde "bir daha görüşülmek üzere" deniyor. Oradaki "bir daha" ibaresiyle -Anayasa Uzlaşma Komisyonunun alt çalışmalarını da izledim, raporları tetkik ettim- bir defaya mahsus olmak üzere bu hakkın Cumhurbaşkanına tanınması öngörülmüş ve bu konuda teamül oluşmuştur. Arkadaşlar, aksi takdirde, Parlamento yasayı yapar, Cumhurbaşkanımız geriye çevirir, bu git gellerin sonu gelmezdi.

Yine, değerli arkadaşlarım, sol görüşlü ve sağ görüşlü hükümlülerin farklı etkiler altında kaldığı; hatta, sol görüşlülere yardım edildiği söylendi. Bu yasadan bunu nasıl çıkarırsınız arkadaşlar?! Hangi kişi olursa olsun... Ha, bazı suçlar kapsam dışında -onu sağcı bir arkadaşım işlemişse, onu bir solcu arkadaşım işlemişse- kapsam dışında bir suçu kapsama sokamazsınız; ama, kapsam içine alınan suçlarda herkese eşit davranılmıştır. Ben, bu Şartla Salıverme Yasasının hiçbir maddesinde "sağcı olduğu için, sol görüşlü olduğu için" diye bir dipnotuna rastlamadım, mahkeme kararlarında, infazların uygulanmasında böyle bir sonuca varmadım.

Yine, arkadaşlarım, biraz evvel dediğim gibi, bu yasadan herkes yararlanacaktır.

Bir de, izin verirseniz, kamuyu çok meşgul eden bir konuda Bakanlığımızdan özel notlar aldım.

Değerli arkadaşlar, 4616 sayılı Şartla Salıverilmeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Yasadan bugüne kadar 39 796 kişi istifade etmiş; 9 Mayıs 2002 tarihli istatistikler. Bu 39 796 kişiden 9 Mayıs 2002'ye kadar, sadece 735 kişi yeniden suç işleyerek, hakkında kovuşturma yapılmak üzere çağrılmış; bu dosyaların henüz çoğunda karara varılmamıştır. Geçen yıl sonu, Kasım 2001 tarihi itibariyle yeniden hüküm giyenlerin sayısı binde 8 idi arkadaşlar. Bu oran, Amerika gibi bir ülkede binde 2'lerin, binde 3'lerin üzerindedir.

Yine, bu suçların dökümüne baktığınız zaman, bu 735 suçtan 251'i hırsızlık. Arkadaşlar, soruyorum size, iş sahibisiniz; yasalarımızda hüküm var. Her işyeri, büyük işyeri, şirketler yüzde 3 oranında veya yüzde 2 oranında olabilir, tutuklu veya hükümlü çalıştırmak zorundadır; aksi takdirde tazminat öder. Hangi firma çalıştırıyor?! Hangimiz bir tutukluya, cezaevinden çıkan bir insana "gel arkadaşım sana yardımcı olayım" diyor; demiyoruz. (DSP sıralarından alkışlar) Bir de ceza asıl amacı nedir... Cezaevlerinin amacı ıslah etmektir, rehabilite etmektir.

Arkadaşlar, biz, bir yıl önceki cezaevlerimizde kimi ıslah edecektik?! Girenler, yeni suç türlerini öğrendiler, yeni çetelere katılmak mecburiyetinde kaldılar. O halde biz, cezaevindeki kardeşlerimize yardımcı olmalıyız. Hepimiz bir gün cezaevine gidebiliriz; mukadderattır bu; bir trafik kazası yaparız, suç işlemiş oluruz; suçların hepsinin yüz kızartıcı suç olması gerekmiyor. Dolayısıyla arkadaşlar, buradaki, suçluluk oranının artması, özellikle, kapkaç suçlarının, hırsızlık suçlarının artması, cezaevinden çıkan o kişilere hiçbir ekonomik destekte bulunamamamız, onları toplumdan dışlamamız nedenleriyle oluyor.

Ben, sözlerimi bir temenniyle bitiriyorum: Af yapmayalım arkadaşlar eğer bunu af sayıyorsak, sizinle beraberim; ama, af yasası çıkarmaktan daha önce, suç işlemeyen bir toplum düzeni kuralım, suç işlemeyelim, birbirimizi kırmayalım, sevgiyle, uzlaşmayla, gelecekte mükemmel bir Türkiye yaratalım.

Teşekkür ediyorum. (DSP, MHP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkürler Sayın Saruhan.

Şimdi, Sinop Milletvekili Sayın Yaşar Topçu'ya söz vereceğim.

Buyurunuz Sayın Topçu.

Süreniz 10 dakika.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Uzunca bir süredir kamuoyunu ve Parlamentomuzu işgal etmiş olan önemli bir yasama tasarrufu gerçekleştirildikten sonra, 100'den fazla mahkeme, sanıkların ve vekillerinin itirazı üzerine, Anayasa Mahkemesine başvurdu. Neydi başvurunun konusu: Daha evvel, 2000 yılında, 4616 sayılı Yasayı, Parlamentomuz kabul etmişti. Bu yasa, 23 Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla Salıverilmeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun adını taşıyordu. Bu kanunun içerdiği maddeleri Anayasaya aykırı bulan 100'den fazla mahkeme -belirttiğim gibi- Anayasa Mahkemesine başvurdu, Anayasa Mahkemesi de, geçtiğimiz yılın temmuz ayında, bu yasanın bazı düzenlemelerini iptal etti ve yeniden düzenleme yapmak için süre verdi.

Şimdi, 4616 sayılı Yasa çıktığı zaman, bu yasanın adında bulunan "şartla salıverme, dava ve cezaların ertelenmesi" ifadesi, başlığı, "af" mı sayılır, "şartlı salıverme" mi sayılır ayırımı bakımından bir önem arz etmiyordu. Neden arz etmiyordu; çünkü, Parlamentonun genel ve özel af düzenleme yetkisini tanzim eden 87 nci maddede özel bir hüküm yoktu. İçtüzük ifadesiyle, İçtüzük terminolojisiyle "nitelikli çoğunluk" aranmıyordu -ister öyle ister böyle- karar yetersayısı varsa kanunlaşıyordu. Sonra, bu Parlamento, Anayasada birçok değişiklik yaptı; yaptığı değişikliklerden bir tanesini 87 nci maddede yaptı Orada istisna vardı, istisnayı kaldırdı af bakımından; ama, geldi, dedi ki: "Genel ve özel af beşte 3 çoğunlukla kararlaştırılabilir." Nitelikli çoğunluk koydu; Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra. Bu nitelikli çoğunluk oraya konduktan bir süre sonra, Anayasa Mahkemesi kararına göre "4616'yı düzeltiyorum" gerekçesiyle Adalet Bakanlığı yeni bir yasa sevk etti. Bu yasa da, Meclisimizden, Adalet Bakanının, bu yasa şartlı salıvermedir, af değildir -ister genel ister özel- sözüne inanılarak, 4754 sayılı Yasayla yeniden buradan çıktı, gitti. Sonra, Sayın Cumhurbaşkanı, bu yasayı, bu nitelikli çoğunluğa değinerek, içeriğine pek bakmaksızın, dedi ki: Siz, bu yasadan sonra Anayasayı değiştirdiniz, 87 nci maddeye böyle bir hüküm koydunuz, gidin, buna, 330'u sağlayıp gelin. Buna, Adalet Bakanı sinirlendi, tabir yerindeyse, biraz hırçınlaştı "hayır efendim" dedi, "bu, şartlı salıvermedir." Niye hırçınlaştı; Adalet Bakanı, bir adalet bakanının yapmaması gereken bir işi yapmıştı da, Cumhurbaşkanı öyle yakaladı; onun için hırçınlaştı, hırçınlaşmasının sebebi o. Bir sanayi bakanı Anayasanın arkasına dolaşmaya kalkarsa, bunu çok görmeyen olabilir; diyebilirler ki, yahu, sanayi bakanıdır, belki öyle bir icraat icap etmiştir de yapmıştır veya tarım bakanı yaparsa, bunu kimse çok görmeyebilir; ama, bir ülkenin adalet bakanı, o ülkenin anayasasının arkasına dolaşmaya kalkışmaz.

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Hiçbir bakan kalkışmaz.

YAŞAR TOPÇU (Devamla) - Efendim, gayet tabiî, prensip odur da, hani, öbürküler yaptığı zaman, bazen, toplumda hoş gören olabilir; ama, adalet bakanı yapıyorsa, bu düşündürücüdür, yapmaması gerekir; hırçınlaşmasının sebebi bu. Neden bu?..

Bakın, ben, basın toplantısında da söyledim, şimdi Saruhan arkadaşımız da söyledi, Sayın Bakan da söyledi: "Efendim, Meclisin iradesine bakın..." Olur, bakalım; yalnız, Meclisin iradesi, bu kanundaki adı; ben, buna "şartlı salıverme" diyorum; bu böyle olacaktır şeklinde tecelli edecekse, bu, demokratik rejimlerde olmaz; bu, antidemokratik rejimlerde olur. Bu rejimlerde böyle düşünceler yaşamaz. Bunu yaparken, Anayasaya bakarlar, sizin ne yaptığınıza...

Ben ifade ettim ki, kız çocuğuna erkek ismi verirseniz, cinsiyeti değişmez; erkek çocuğuna da kız ismi verirseniz, cinsiyeti değişmez. Yani, siz, bir af yasasına, bu şartlı salıvermedir deyip, 87 nci maddedeki nitelikli çoğunluğu bertaraf ederseniz, sizi, Cumhurbaşkanı yakalar, halkın önüne koyar. Şimdi, bakın, neden öyle?..

Ben, size, hiç tartışma götürmez... Saruhan kardeşim beni bağışlasın, böyle şeylerin tartışması olmaz. Evvela "af" bizim Türk Ceza Yasamızda düzenlenmiştir. Türk Ceza Yasasının 9 uncu babında "dava ve cezanın sukutu" -eski deyimdir bunlar- yani, dava ve cezanın ortadan kalkması, düşmesi; 97 nci maddesinde  "umumi af" deniliyor; şimdi, biz, buna "genel af" diyoruz. 98 inci maddede de "hususi af" deniliyor; biz, buna "özel af" diyoruz.

"Özel af" deyimini bazı arkadaşlarımız karıştırıyor; sanıyorum, Bakan da, özel olarak karıştırıyor. Yalnız, özel olarak karıştırırken, bizim gibi hukuku bilenler diyor ki, yahu, bu Sayın Bakan, acaba, şartlı salıvermeyi de mi bilmiyor; hadi, özel affı bilmiyor. Buna "şartlı salıverme" derseniz, onu da bilmediğiniz ortaya çıkar o zaman ya da böyle bir izlenim doğar. Şimdi, bakın, burada diyor ki; özel... "Özel af" demek, "kişiye özgü af" demek değil -hukukçu olmayan arkadaşlarım için söylüyorum- özel af, genel aftan ayrı nitelikleri olan af demek. Kişi için çıkarılan affa "kişisel özel af" diyoruz, onun adının başına "kişisel" sözcüğü mutlaka geliyor.

Şimdi, bakın, burada ne diyor: "Hususi af, havi olduğu sarahate göre -yani, içerisindeki açıklığa göre- cezayı ortadan kaldırır veya azaltır veya değiştirir..." Daha fazlasını okumuyorum. Şimdi, 1939 yılında bir bilim heyeti toplanmıştır. O zamanki deyimiyle Maarif Bakanlığı tarafından da basılan, Millî Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel'in önsözüyle basılan, Türkiye'de altmış yıldır uygulanan ve en önemli başvuru kaynağı olarak kullanılan "Türk Hukuk Lügati" vardır; eski deyim bu. 5 ordinaryüs profesörün dahil bulunduğu bir bilim heyeti, sanıyorum, tanziminde de, o zaman doçent olan, rahmetli, benim de hocam olan...

AHMET İYİMAYA (Amasya) - Nihat Erim...

YAŞAR TOPÇU (Devamla) - Hayır. Bülent Nuri Esen, o zaman doçentti, onların tanzim ettiği bir şey.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Bakan da profesör.

YAŞAR TOPÇU (Devamla) - Evet.

Şimdi, diyor ki, bakınız, kaynak, hususi af, o zamanki şeyle... Tarif ediyor sözlük: "Cezanın tamamen veya kısmen infazından vazgeçilmesidir." Nereden vazgeçmekmiş; infazından vazgeçmek. Peki, "meşruten tahliye." Aynı sözlük. Ne diyor, bakın: "Cezaların -ben Türkçeye çevirerek okuyorum, 'muayyen' diyor- belirli bir kısmını çekmiş ve 'iyi hal sahibi olduğu' tespit edilmiş bulunan hükümlülerin..." İyi hal sahibi olduğu... Bu ifadeyi unutmayın, "iyi hal sahibi olduğu." Şimdi, Anayasanın mahkemesinin bozma kararına geliyorum. Anayasa Mahkemesinin bozma kararında diyor ki: -özel af ve şartlı salıverme- "Şartlı salıverme, mahkûmun mahkûm edildiği hürriyeti bağlayıcı cezalardan kanunun gösterdiği bir kısmını -tekrar söylüyorum- iyi hal ile kurallara uyarak geçirmiş olmak." Siz bu Kanunda ne diyorsunuz, okuyorum: "İyi halli olup olmadığına bakılmaksızın salıverilir."

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Bitti salıverme...

YAŞAR TOPÇU (Devamla) - Bitti... Yaptığınız iş, şartla salıverme değil; yaptığınız iş, af.

Bakın, burada başka bir sözlük var -onu da okuyarak vaktimi tamamen harcamak istemiyorum- orada deniliyor ki: "Özel af, cezanın kısmen veya tamamen yerine getirilmesinden feragattir."

Şimdi, bu Parlamento af çıkaramaz mı; çıkarır. Böyle bir af çıkaramaz mı; böyle bir af da çıkarabilir; bu, Parlamentonun yetkisi dahilindedir, kimse elinden alamaz. Zaten, düzenleme de buna göre yapılmış; ama, ne yapacaksınız; siz, bu bilimsel kurallara uyacaksınız ve bunu, buradan, 330'la geçireceksiniz. 330'la geçirmezseniz, bakın ne olur...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YAŞAR TOPÇU (Devamla) - Sadece 1 dakika rica ediyorum.

BAŞKAN - Buyurun.

YAŞAR TOPÇU (Devamla) - Ben, Cumhurbaşkanının iradesi yerine geçemem; ama, yapacağını tahminen söylüyorum: Siz, bu yasayı buradan çıkardığınız gün, Sayın Cumhurbaşkanı, bunu -doğru söylüyor arkadaşımız- geri göndermeye göre imzalamak zorunda kalır; imzaladığı an da, Anayasa Mahkemesine tedbirli başvuruyu hazır edecektir. İmzalayacaktır, tedbirli başvuruyu verecektir ve Anayasa Mahkemesi yürürlüğü durduracaktır.

Neye yaradı?! Bir Parlamento, kendi koyduğu kuralları şu veya bu sebeple çiğnemeye kalkıyorsa, başkalarının aynı işi yapmasından yarın şikâyetçi olamaz.

Benim bu sözü alışımın iki nedeni var: Birincisi, Sayın Bakanın bu olayda haddinden fazla asabîleşmiş olması; ikincisi, Parlamentonun, kendi koyduğu, -altı ay evvel koyduğu- bir kuralın, böyle, arkasına dolaşmaya çalışmasıdır.

Bunları yanlış buluyorum. Yoksa, affın lehinde konuşan olur, aleyhinde konuşan olur, onu tartışırız, orada benim de söyleyeceğim şeyler olur; ama, prensip olarak, Sayın Cumhurbaşkanı, Türkiye Cumhuriyeti Adalet Bakanını, kanunun, Anayasanın arkasına dolaşırken yakalamamalıydı; bu olmamalıydı. Benim söz alışımın sebebi bu.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP ve SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Topçu.

Şimdi, söz sırası, Adalet Bakanı Sayın Hikmet Sami Türk'te.

Buyurun Sayın Türk. (DSP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakikadır Sayın Bakan.

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üç yıldan beri Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine "af" ya da "şartla salıverme" adı altında gelen bir konuyu bir kez daha görüşüyoruz. Bir arkadaşımızın da ifade ettiği gibi, konu, beşinci kez Genel Kurul gündeminde yer alıyor.

Söz alan arkadaşlarımız çok değerli görüşler açıkladılar. Bunlar arasında, edebî değeri son derece yüksek konuşma yapan arkadaşımız oldu; bunlar arasında, verdiği örneklerle, âdeta, suç işlemeye azmettirici sözler söyleyen arkadaşımız da oldu; bunlar arasında, benim bu çalışmalardaki tutumumu, kendi seviyesine ve kendi düşüncelerine uygun şekilde nitelendiren arkadaşımız da oldu. Ben, hepsine teşekkür ediyorum; çünkü, burada, yasama organı olarak, her konuyu, her yönüyle tartışmak durumundayız.

Bilindiği gibi, Cumhurbaşkanımız, 4754 sayılı Kanunu, bir maddesinin sadece bir bendini, bir kez daha görüşülmek üzere, Türkiye Büyük Millet Meclisine geri göndermiştir; ancak, burada, şimdiye kadar ilk kez yapılan bir uygulamayla karşı karşıyayız. Şimdiye kadar, Sayın Cumhurbaşkanları, daima, yasaların içeriğiyle ilgili geri gönderme gerekçeleri gösterirlerdi; şimdi, ilk kez, şekle ilişkin bir geri gönderme gerekçesi göstermiştir.

Geçen yıl Anayasamızda yapılan değişiklikle, genel ve özel af ilanı, Türkiye Büyük Millet Meclisinin üye tam sayısının beşte 3 çoğunlukla çıkaracağı bir kanunla gerçekleşebileceği için, Sayın Cumhurbaşkanı 4754 sayılı Kanunla getirilen düzenlemenin bir maddesinin bir bendini af olarak değerlendirip, bu nitelikli yetersayının oylamada gerçekleşmediği gerekçesiyle, yasanın bir kez daha görüşülmesini istemiştir.

Aslında, Sayın Cumhurbaşkanının kanunun içeriği konusunda herhangi bir itirazı bulunmamaktadır; çünkü, 4754 sayılı Kanun, daha önce Anayasa Mahkemesinin 4616 sayılı Kanunun bazı hükümleriyle ilgili iptal gerekçesi doğrultusunda hazırlanmış olan bir kanun idi. O kanunun, bazı bentleri -bunlar 1 inci maddenin, 2, 4 ve 9 uncu bentleridir- Anayasa Mahkemesince iptal edilmiş ve bunlar için de Anayasa Mahkemesi kararının yayımından altı ay sonra yürürlüğe girmesi benimsenmiştir.

İşte, 4754 sayılı Kanun, bu bentlerin iptal gerekçesi doğrultusunda yeniden düzenlenmesinden ibarettir. Türkiye Büyük Millet Meclisi bu düzenlemeyi yaparken, Anayasa Mahkemesi kararının gereğini yerine getirme dışında, hiçbir yeni hüküm getirmemiştir. Anayasa Mahkemesi kararında hangi gerekçeler gösterilmişse, Anayasanın 153 üncü maddesinin son fıkrasına uyularak, o doğrultuda hüküm getirilmiştir; ancak, Sayın Cumhurbaşkanı, biraz önce ifade ettiğim gibi, şekle ilişkin bir gerekçeyle, kanunun bir kez daha Türkiye Büyük Millet Meclisince görüşülmesini istemiştir. Aslında, Sayın Cumhurbaşkanı, kanunu yayımlayabilir ve şekle ilişkin denetimde, son oylamada yeterli çoğunluğun bulunup bulunmadığını araştırma yetkisi olan Anayasa Mahkemesine bu konuyu götürebilirdi; ancak, Sayın Cumhurbaşkanı, takdirini, kanunun bir kez daha Türkiye Büyük Millet Meclisine geri gönderilmesi yönünde kullanmıştır.

Şimdi, konunun içeriği üzerinde herhangi bir tartışma yok. Bazı arkadaşlarımız, burada, daha çok, 4616 sayılı Kanun hakkında bazı değerlendirmelerde bulundular. Örneğin, 4616 sayılı Kanunun, ideolojik olarak sağ-sol ayırımı yaptığını ve ona göre hükümler getirdiğini ifade ettiler. 4616 sayılı Kanunda böyle bir ayırım yoktur. 4616 sayılı Kanunda, belirli istisnalar dışında, herkesin yararlanacağı şartla salıverme hükümleri getirilmiştir. O istisnalar da, madde numaralarıyla, kanun adlarıyla gösterilmiştir. Dolayısıyla, bu kanun adlarında ya da maddelerde herhangi bir ayırım olmadığı için, kanunun içeriğinde de herhangi bir ayırım yapılmamıştır. Kanunlar genel nitelikte yapılır; onlardan herkes yararlanır, onların sonuçlarına herkes katlanır.

Şimdi, burada, Sayın Cumhurbaşkanının geri gönderme gerekçesi, tartışmamız gereken konudur. Ben, hiçbir zaman Türkiye Büyük Millet Meclisini bu konuda yanıltmış değilim; hiçbir zaman, Anayasayı dolanma gibi bir düşüncemiz olamaz.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, yaptığı tasarrufların neyi ifade ettiğini kendisi belirler. Adalet Bakanlığının buradaki görevi, kanunla ilgili ilk taslağı hazırlamaktır. O taslak Bakanlar Kurulunca kabul edildiği zaman tasarı haline gelir, Türkiye Büyük Millet Meclisince kabul edildiği zaman da kanun haline gelir. Burada da böyle olmuştur.

Bilindiği gibi, Sayın Cumhurbaşkanı, geri gönderme gerekçesinde, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından bir bölümü alarak, 4754 sayılı Kanunun 1 inci maddesinin iki numaralı bendinin, bir bozucu (infisahî) şarta bağlı, toplu özel af niteliğinde olduğunu ifade etmiştir. Anayasa Mahkemesi, gerçekten, kararının bir yerinde bu görüşü belirtmiştir.

Ancak, Anayasa Mahkemesi kararında başka değerlendirmeler de vardır; bunları görmezlikten gelemeyiz; çünkü, Anayasa Mahkemesi, kararının çeşitli yerlerinde 4616 sayılı Kanunla ilgili nitelendirmeler yapmıştır. Örneğin, Anayasa Mahkemesi, bazı yerlerde "şartlı af niteliği ağır basan kendine özgü bir düzenleme" ibaresini kullanmıştır; bazı yerlerde de "af özelliği ağır basan kendine özgü bir düzenleme" ya da "kendine özgü bir yasa" ifadesini kullanmıştır. Bunlar, Anayasa Mahkemesi kararının dört yerinde geçmektedir.

Ayrıca, Anayasa Mahkemesi, kanunun başlığına yapılan bir itiraz üzerine, kanunun başlığı ile metni arasında bir çelişki bulunmadığını belirtmiştir. Bu kanunun başlığında, bilindiği gibi "şartla salıverme" ve "erteleme" kavramları vardır.

Bilindiği gibi, şartla salıverilme modeli, Türkiye'de, böyle toplu bir uygulama olarak ilk kez 1991 yılında, Terörle Mücadele Kanunun geçici maddelerinde uygulanmıştır. Konu,  o zaman da Anayasa Mahkemesine gitmişti. Anayasa Mahkemesi, şimdi yaptığı gibi, o zaman da af, genel af, özel af ve şartla salıverme kavramlarını irdelemişti. O zaman, altında Sayın Cumhurbaşkanının da, Anayasa Mahkemesi üyesi olarak, imzası bulunan kararlarda, getirilen düzenlemenin özel aftan çok, şartla salıvermeye benzeyen kendine özgü bir nitelik taşıdığı belirtilmiştir. 1991 ve 1992 yıllarında verilen kararlarda bu husus ifade edilmiştir.

Şimdi, kanunların yorumunda yasa koyucunun iradesi aranır, yoksa, birtakım insanların veya birtakım kurumların bazı değerlendirmelerle yasa koyucuya kastetmediği bir iradeyi atfetmek, kanuna uygun bir yorum olmaz. Biz, daima yasa koyucunun iradesini araştırmak durumundayız. Anayasa Mahkemesi de bunu yaparken, bu hususu dikkate almak durumundadır; Cumhurbaşkanı da bir değerlendirme yaparken, bunu dikkate almak durumundadır.

Anayasa Mahkemesinin 1991 yılında verdiği kararlarda ayrıntılı olarak belirttiği gibi, burada şartla salıvermenin -bir istisna dışında- bütün unsurları vardır. O istisna, biraz önce bir arkadaşımızın belirttiği gibi, iyi hal gösterme koşulunun aranmamasıdır. Bilindiği gibi, şartla salıverme, 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanunun 19 uncu, Terörle Mücadele Kanununun 17 nci ve Türk Ceza Kanununun 17 nci maddesinde düzenlenmiştir.

Şartla salıvermeden söz edebilmek için, cezanın bir kısmının çekilmiş olması ve mahkûmun iyi hal göstermesi gerekmektedir. Bu gerçekleştiği takdirde, onun talebi aranmaksızın, şartla salıvermeden yararlanma olanağı vardır.

Anayasa Mahkemesi, 1991 yılında verdiği kararlarda, ortak noktaları ve farklı noktayı belirtmiştir; ama, en önemli özellik şudur: Şartla salıverilen kişi, cezasının geri kalan kısmı içinde kasıtlı bir cürüm işlediği nedeniyle yeniden hürriyeti bağlayıcı bir cezaya çarptırılırsa, cezasının geri kalan kısmını da çeker. İşte, bu, afta söz konusu değildir. Genel af, Türk Ceza Kanununun 97 nci maddesinde, bir cezanın bütün sonuçlarını ortadan kaldıran af olarak tanımlanmıştır. Özel af ise, Türk Ceza Kanununun 98 inci maddesinde, bir cezayı azaltan, indiren veya değiştiren af olarak tanımlanmıştır; ama, afta, kural olarak, geri kalan cezanın çekilmesi söz konusu değildir. Bazen, afta bir koşul da olabilir. Eğer, aftan yararlanan tekrar bir suç  işleyecek olursa, aftan yararlanma hakkını kaybedebilir. Bazı yasalarda bu çeşit hükümlere rastlanmaktadır. İşte, şimdi, getirilen düzenlemeyi af ağırlıklı olarak değerlendirenler de, burada, şarta bağlı af kavramına gitmektedir; infisahî şarta bağlı toplu özel af... Bu demektir ki, getirilen model, onu af olarak niteleyenlerin gözünde dahi, tam olarak af değildir; onu bir başka kavramla tanımlamak gereğini düşünmektedirler. Şartla salıverme bakımından da, burada, bir toplu şartla salıverme vardır. O nedenle iyi hal koşulu aranmamıştır. Yasa koyucu, herkese bir yeni başlangıç yapma fırsatını vermiştir.

Görüldüğü gibi, her iki kavram da bütün unsurlarıyla gerçekleşmemektedir; ama, yasa koyucu, bu kanunu şartla salıverme kanunu olarak adlandırırken ve çeşitli hükümlerinde "belirli durumdakiler şartla salıverilir" ya da "onlar hakkında şartla salıverme hükümleri uygulanır" dediği zaman, bunun bir anlamı vardır. Yasa koyucu, şartla salıvermenin bütün sonuçlarının uygulanmasını öngörmektedir. En önemli sonucu söyledim. Eğer, kasıtlı bir cürümden dolayı yeniden hürriyeti bağlayıcı bir ceza alınırsa, cezanın geri kalan kısmı çekilir.

Şimdi, uygulamaya baktığımız zaman, Sayın Saruhan'ın değindiği memnu hakların iadesi konusunda önemli bir fark karşımıza çıkar. Türk Ceza Kanununun 122 nci maddesinde, cezanın çekilmesinden veya aftan itibaren üç yıl boyunca iyi hal gösteren kimselerin memnu hakların iadesini isteyebilecekleri belirtilmiştir.

Şimdi, eğer, bu düzenlemeyi af olarak kabul ederseniz, bakınız, nasıl çelişkili bir durumla karşılaşacaksınız. Bilindiği gibi, bu kanunda cezalardan on yıllık bir indirim yapılmıştır. İşte, 122 nci maddeye göre, üçüncü yılın sonunda memnu hakların iadesi için hükümlü mahkemeye başvurabilecektir. Oysa, henüz onun  deneme süresi devam etmektedir. On yıl içinde herhangi bir suç işlediği takdirde, yeniden, o cezanın çekilmemiş kısmını infaz etmek durumundayız. Öyleyse, burada, af nitelemesi yasa koyucunun iradesine uymamaktadır. Yasa koyucu, bütün unsurlarıyla ve bütün sonuçlarıyla şartla salıverme hükümlerinin uygulanmasını istemiştir. O nedenle, burada, yasa koyucunun iradesini göz önünde bulundurmak zorundayız. Yasa koyucu, aftan söz ettiği zaman o terimi kullanmıştır. Bilindiği gibi, bu kanunun temelinde cumhuriyetin yetmişbeşinci yıldönümü dolayısıyla çıkarılmak istenilen bir af kanunu vardır ve o af kanunu, 4453 sayılı Bazı Suç ve Cezaların İnfazına İlişkin Kanun adını taşımaktaydı. Demek ki, yasa koyucu, affı kastettiği zaman, onu öyle belirtmektedir, daha önceki af kanunlarında olduğu gibi; ancak, daha sonra, bu model üzerinde Cumhurbaşkanının geri göndermesi nedeniyle bir uzlaşma sağlanamadığı için, başka bir model olarak, 1991'de Terörle Mücadele Kanunuyla uygulanan şartla salıverme modeli benimsenmiştir ve ona göre bir düzenleme yapılmıştır ve onun da gerek adı, gerek hükümleri "şartla salıverme" sözcükleriyle ifade edilmiştir.

Burada, Sayın Cumhurbaşkanının geri gönderme gerekçesinde gözden kaçan çok önemli bir nokta var. Aslında, Anayasa Mahkemesinin yaptığı değerlendirme 4616 sayılı Kanunla ilgiliydi ve şimdi, burada tartışma konusu olan hükümde, hükmedilen ceza üzerinden on yıllık indirimin yapılacağı, müebbet ağır hapis cezasına mahkûm edilenler dışındakilerin toplam cezaları bakımından belirtilmişti. Oysa, bu hüküm, Anayasa Mahkemesince iptal edilmiştir ve Anayasa Mahkemesi kararı gerekçesinde, hükmedilen ceza üzerinden değil, çekilmesi gereken ceza üzerinden, yani, infaz edilmesi gereken ceza üzerinden on yıllık indirim yapılacağı, 4754 sayılı Kanunda hükme bağlanmıştır. Demek ki, 4754 sayılı Kanun, 4616 sayılı Kanundan farklı bir düzenleme getirmiştir. Şartla salıverme, temelde bir infaz rejimi kurumudur ve 4754 sayılı Kanun da indirimi, çekilmesi gereken ceza üzerinden yaptığı için, bu düzenleme, tamamıyla infaz hukuku alanında değerlendirilmesi gereken bir düzenlemedir. İnfaz hukuku alanında ise, şartla salıvermeden söz edilebilir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurunuz.

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Devamla) - Öte yandan, af ve şartla salıvermenin farklı sonuçlarından bir başkası da, doğrudan doğruya Anayasa Mahkemesi kararında önümüze çıkmaktadır. Bilindiği gibi, af, bir atıfet olarak tanımlanır. Atıfet olunca, burada, yasa koyucunun takdiri ön plandadır. Oysa, Anayasa Mahkemesi, iptal kararında, kapsam dışı bırakılan bazı maddelerin eşitlik ilkesine aykırı olduğu veya daha ağır cezayı gerektiren bazı suçların affedilmiş olması nedeniyle, Türk Ceza Kanununun 188, 191, 240, 298 ve 383 üncü maddelerini kapsam içine almıştır, onları iptal etmiştir. Eğer, af söz konusuysa, o takdirde, af bir atıfet işidir ve yasa koyucu, bazı suçları, niteliği itibariyle, böyle bir atıfete layık görmeyebilir. Eşitlik ilkesi ya da daha ağır bir suç için bir uygulama yapılırken diğeri için yapılmaması, bir iptal gerekçesi olamaz. Bu bakımdan, Anayasa Mahkemesinin uygulaması da, burada, bir af değil, bir şartla salıverme olduğunu göstermektedir.

Sayın Cumhurbaşkanının geri gönderme gerekçesinde dikkati çeken başka bir nokta var. Sayın Cumhurbaşkanı, sadece bir maddenin bir bendini geri göndermiştir. Oysa, kanunun başka maddeleri ve başka bentleri de var. Eğer, bu gerekçe doğru idiyse, o bentler ve o maddeler hakkında da aynı geri gönderme gerekçesinin öne sürülmesi zorunluydu; ama, bu yapılmamıştır; sadece bir bentle ilgili olarak bu değerlendirme yapılmıştır.

Aslında, Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesi, gerek 4616 sayılı Kanunla, gerek Anayasa Mahkemesi kararı doğrultusunda düzenlenen 4754 sayılı Kanunla bir şartla salıverme uygulaması ve aynı kanunda düzenlenen bir erteleme uygulaması yapmaktır.

Türkiye Büyük Millet Meclisine bunun dışında bir irade atfetmek, yasa koyucunun iradesini dikkate almamak demektir. Hiç kimse kaynağını Anayasadan almayan bir yetki kullanamaz. Yasama yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisine aittir ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesi, bir toplu şartla salıverme uygulaması yapmaktır. Gerek 4616 sayılı Kanun, gerek 4754 sayılı Kanun, bunu getirmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin 4754 sayılı Kanunla ilgili oylaması, kanunun niteliğine uygundur.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Bakan.

Son olarak, şahsı adına söz talebinde bulunan Manisa Milletvekili Sayın Bülent Arınç...

Buyurunuz Sayın Arınç, süreniz 10 dakikadır.(AK Parti sıralarından alkışlar)

BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Üzerinde görüştüğümüz şartla salıverilmeyle ilgili yasanın tümü üzerinde şahsım adına söz aldım.

Değerli arkadaşlarım, gruplar adına yapılan konuşmalarda ve Sayın Bakanın açıklamalarında pek çok konu var, kafaların iyice karıştığını zannediyorum. Şartla salıverilme deniliyor, erteleme deniliyor, örtülü af deniliyor; 4616, 4754... Rakamlar uçuşuyor. İşin aslında ne var, neyi tartışıyoruz, bence onun üzerinde durmak lazım; çünkü, bu Meclis, bu yasayı çıkarmak zorunda. Geldiğimiz noktada defacto bir durum var; cezaevlerinden, 2 000'den fazla hükümlü tahliye oldu ve biz, 27 Nisana kadar bu Parlamentodan böyle bir kanun çıkaramadığımız için, yasal dayanağı olmayan tahliyelerle karşı karşıyayız. Geç de olsa, buna bir dayanak bulmak Parlamentonun bir vecibesi haline geldi.

Değerli arkadaşlarım, Anayasa Komisyonunda da bu konu üzerinde konuşma yapmıştım, şahsım adına da birkaç cümleyi söylemek istiyorum. Bu mesele, üç yıldır devam ediyor; tutanaklara bakın, üç yıldan beri pek çok şey konuşuldu. Bazı konuların yanlış olduğu söylendi; üç yıl sonra, gerçekten, bunlar yanlışmış diye pek çok yerden teyidi alındı. Burada bir adaletsizlik var denildi, böyle yapılsa daha iyi olur denildi; ama, maalesef, bunlara dikkat çekenler, kendi düşüncelerini, Parlamento içerisinde yeterli kabule mazhar kılamadılar.

Değerli arkadaşlarım, şimdi geldiğimiz durumdaysa, bu üç yıllık serencamın arkasından birisi kuyuya bir taş attı; ama, üç yıldır çıkaramıyoruz. Bu af konusu, 1999 seçimlerinden sonra Parlamentoya girdiğimizde karşımıza çıkan netameli bir konudur. Bunu hiç konuşmamak lazım, yapılacaksa yapmak lazım. Hiçbir partinin programında da yoktu; ancak, bir değerli hanımefendi, bir gün, ağzından af lafını kaçırıverdi; hükümet ortakları da buna mecbur kaldılar. Adını ne koyalım diye araştırdılar; adını da, biraz evvel söylediğim kelimeleri yan yana getirmek suretiyle buldular. Bu Meclisten, 1999'un sonunda da, 2000'in sonunda da buna benzer kanunlar çıktı. Bazı suç ve cezalarda şartla salıverme, basın ve yayın yoluyla işlenen suçlarda da ceza ertelemesi gibi. Af, hiçbirimizin programında yoktu; ama, Demokratik Sol Parti, bunu üstlendi; adını koymak da, Sayın Bakana kaldı. Neden; çünkü, bu memlekette suç işlenmiş, işleyenler cezaevlerinde; nadim olmuş olabilirler, yeni bir hayata başlamak isteyebilirler; bu, onların açısından faydalı; ama, işlenen suçların da mağdurları var, gözyaşları var, zarara uğrayanlar var. Bazı suç ve fiiller var ki, kamu vicdanı bunları bir türlü affetmiyor; bazıları da var ki, insanlar, hayatlarında bir olayla karşılaşmış olabilirler ve bunun neticesinde bir suç işlenmiş de olabilir. Dolayısıyla, bir af çıkacaksa -ki, Anayasa bunu göstermiş- eşit olması lazım, adil olması lazım, toplumsal barışa hizmet etmesi lazım. Eğer, bu üç unsuru bir araya getirebiliyorsa, affın da çıkması gerekir.

Ancak, o tarihlerde, Anayasanın 87 nci maddesine baktığımızda, genel ve özel af ilanına Türkiye Büyük Millet Meclisi yetkili; ama, içerisinde bir istisna var: 14 üncü maddede sayılı fiiller için af çıkarılamaz deniliyor. 1999'da, affı ilk düşündüğümüzde, Parlamento olarak buna karar vereceğimiz sırada karşımıza çıkan bu engeli aşmamız gerekiyordu. Millet iradesi bu Parlamentoda. Bu Parlamento, bir uzlaşma sonucunda, hangi fiilleri affedeceğini, hangilerini affetmeyeceğini, kamu vicdanını da dikkate almak suretiyle, tespit edebilirdi. 14 üncü maddede sayılı fiillerin, Türk Ceza Kanununun veya özel kanunların hangi maddelerine tekabül ettiğini de, doğrusu, bilmiyorduk; çünkü, 1982 Anayasasında bunların 141, 142, 163 üncü maddeleri istihdaf ettiği söyleniyordu; ama, bu maddeler, 1991'de Türk Ceza Kanunundan çıkarılmıştı ve biz ise, bunu 1999'da tartışıyorduk. Israrla, bunların, 312 olabileceği, Terörle Mücadele Kanunu olabileceği, 6187 sayılı Kanun veya 5816 sayılı Kanun olabileceği söylendi. Israr ettik; dedik ki, bu sayılan fiiller bile olsa, bu af çıkacaksa, bu fiiller başka fiillerle yan yana getirilir, Parlamento buna bir karar verebilir. Onun için, öncelikle, 14 üncü madde istisnasını çıkarmak için, 87 nci maddede bir Anayasa değişikliği gerekir. Bunlar, zabıtlarda olan konular. O zaman Sayın Bakan da, Parlamentodaki çoğunluk da "hayır, biz bunu yapamayız, bunun sırası değil" diye konuştu. 14 üncü madde orada olduğu için de, bir başka isim bulmak suretiyle, maalesef, bu kanunlar çıkarıldı.

Peki, sonra ne oldu; üç sene sonra, biz "ha, doğrusu buymuş" dedik; bir araya geldik, bir vesile oldu, Uzlaşma Komisyonunda önümüze 37 maddesi geldi; bir de baktık ki, 87 nci maddeden 14 üncü maddeyi çıkarıyoruz, onun yerine beşte 3 nitelikli çoğunlukla genel ve özel affı koyabiliyoruz. Doğrusu buydu. Niye, üç yıl evvel bu doğruyu yapmadık? Üç yıldan beri eziyet çeken, haksızca içeride kalan, hususî hayatı mahvolan, belki birtakım yasaklarla haklarını kullanamayan insanların vebalini niye omuzlarımızda taşıdık?! Şimdi geldiğimiz nokta, 87 nci maddede, Parlamento, böyle önemli bir konuda uzlaşabilirse özel ve genel af çıkarabilecek.

Değerli kardeşlerim, o tarihte yapmadığımız bir meseleyi bugün yapıyoruz. Peki, o günden bu yana ne oldu; bazı suç ve cezalar, zannediyorum, oniki yıl  üst hadli olmak suretiyle, şartla salıverilmeden istifade ettiler; ama, bunların içerisinde, mesela, Türk Ceza Kanunun 450 nci maddesindeki canavarca his saikiyle adam öldürmek suçu istifade ederken, çok basit bir suç bu şartla salıverilmenin dışında kaldı. Tipik bir misal olduğu için söylüyorum. Bu sefer, eşitlik bozuldu diye, Türkiye'nin pek çok mahkemelerinden Anayasa Mahkemesine dava yağdı. Zannediyorum ki, 216 mahkemenin müracaatı üzerine, Anayasa Mahkemesi de, bu kararı bozdu. Bu bir tarafa. Şimdi, biz onu tartışıyoruz.

İkincisi, basın yayın yoluyla işlenen suçlara ceza ertelemesi getirildi. O tarihte, Sayın Başbakan Amerika seferine gidiyordu, sepetine birkaç şey koyması gerekliydi. Bunlardan birisi de, basın yayın yoluyla işlenen suçlara getirilen ertelemeydi; çünkü, Türkiye'de, gazeteciler, çoğunlukla cezaevindeydiler, hem Avrupa Birliğinde hem de Amerika Birleşik Devletlerinde bazı kuruluşlar, Türkiye'yi cezaevlerine gazeteci tıkan bir ülke olarak gösteriyorlardı.

Değerli arkadaşlarım, 14 üncü maddeye giriyor diye şartla salıverilmeden istifade ettirilmeyen, basın yayın yoluyla işlenen suçlarda da ertelemeye gidilemeyen siyasetçiler, belediye başkanları, düşünce ve fikir adamları o kanunun dışında tutuldu; ama, kısmen bölücü, kısmen aşırı sol pek çok mihrakın basın yayın organlarında, ister 312'den, ister Terörle Mücadele Kanunundan, isterse 168, 169'dan mahkûm olan pek çok insan, bunu basın yayın yoluyla işledi diye cezaevinden dışarı çıktı. Hatta, bir tanesinin toplam 68 yıl hükmü vardı.

Onlar istifade ederken, adı şu veya bu olan kişilerin istifade etmemesi amacıyla, bunu basın yayın yoluyla işlenen suçların çerçevesi içerisine sokanlar, sonunda gerçeği gördüler; çünkü, o zaman Fazilet Partisi Anayasa Mahkemesine müracaat etti, bunun yanlış olduğunu söyledi, Anayasa Mahkemesi takriben bir yıl sonra "doğrudur, sadece basın yayın yoluyla işlenen suçlarda değil, bunu kitle iletişim vasıtalarıyla, konferanslarla, kongrelerle söyleyenler de istifade etmelidir" dedi; ama, bir yıl boyunca cezaevine girenler oldu, cezaevinin kapısından dönenler oldu.

Değerli arkadaşlarım, bunları baştan yapmak mümkün iken, doğru sözlere beraberce sahip çıkarak, bu Parlamentodan kaliteli kanunlarla toplumdaki barışa hizmet etmek varken, şu veya bu korkularla, şu veya bu sıkıntılarla günü kurtarmak adına yapılan kanunlar, sonunda bizi mahcup etmiştir. Bugün Anayasa Mahkemesinden, ertesi gün Sayın Cumhurbaşkanından kanunlar tek tek geriye döndüğünde, bu sefer kurumlar arasında kavgalara, münakaşalara şahit oluyoruz.

Sayın Başbakan -Allah şifalar versin- diyor ki "bu benim zaten içime sinmemişti". Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Adalet Bakanına taş atıyor "Anayasa Mahkemesinin kararını herhalde iyi okumamış" diyor, Sayın Bakan ona iade ediyor "asıl siz meseleyi iyi bilmiyorsunuz" diyor. Eee, olan, bu Parlamentoda, hepimize oluyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Yani, şunu, bütün partiler bir araya gelmek suretiyle ve konuşulanları doğruluk derecesinde beraberce paylaşmak suretiyle hazırlayabilsek, bakınız, bugün, günü geçtikten sonra, mecburen bir kanun çıkarmak durumunda kalmazdık.

Adı şartla salıverilme, ama, aslında örtülü bir af; aslında ceza ertelemesi, ama, şartla salıverilme... Kafaları karıştırmanın bir âlemi yok. Anayasa, bize bu hakkı vermiş, Parlamento af çıkarabiliyor. Çıkarma noktasında da, mesele, hangi suç ve cezaların, hangi fiillerin bu kapsama gireceğini tespit etmektir. Bugün, kapsamdışı kalmış öyle fiiller vardır ki, kamu vicdanı, bunu  bir türlü anlayamamaktadır.

Değerli arkadaşlarım, bugün, mesele toplanıyor, bu sıkıntının sonunda. Bu bir şartla salıverilme midir, yoksa, af niteliğinde özel bir uygulama mıdır? Mesele o kadar basitleşti ki, şartla salıverilme dersek, 139 milletvekilinin "evet" oyuyla geçmiş olacak; ama, bir af niteliğinde uygulamadır dersek, 330 milletvekiline ihtiyaç olacak.

Değerli arkadaşlarım, hükümetimiz ve hükümeti teşkil eden partilerin en çok gururlandıkları nokta, sayısal çoğunluklarının fevkalade yeterli olmasıdır. Bugün, hükümetteki 3 partinin milletvekili sayısı 350 civarındadır. Nitelikli bir çoğunlukla bu kanunu çıkarıp, münakaşalara son vermek sizin elinizdedir. Buna, biz de katkıda bulunabiliriz; ama, 139'un arkasına saklanarak, "zaten bir bendini geriye gönderdi canım; bu, aslında bir veto değildir" gibi gerekçelerin arkasına gizlenmeye, herhalde, ihtiyacımız yok.

Netice itibariyle, bendeniz de, sürem dolduğu için şunu ifade ediyorum: Bu geri göndermeden sonra, Parlamento, bu konuyu tamamen kapatmak üzere, bu konular üzerindeki tartışmaları bir daha tartışmamak üzere belli bir yere hapsetmek için, bence, beşte 3 nitelikli çoğunlukla bu kanunu tekrar çıkarmalıdır. Bu, Parlamentonun gücü içerisindedir. Biz de, AK Parti olarak, bu istikamette oylar ortaya çıkarsa, buna destek olmak istiyoruz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Arınç.

Sayın milletvekilleri, İçtüzük gereği soru cevap işlemi bölümüne geldik. Arkadaşlarımızın işaretleri burada, ekranda, tespit edilmiş vaziyette; fakat, çalışma saatleri itibariyle, saat 19.00'a geldiği için, 20.00'de toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati : 18.58

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 20.00

BAŞKAN : Başkanvekili Yüksel YALOVA

KÂTİP ÜYELER: Levent MISTIKOĞLU (Hatay), Kemal ALBAYRAK (Kırıkkale)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 101 inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

858 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

14. – 23 Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla Salıverilmeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 25.4.2002 Tarihli ve 4754 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Raporları (1/975) (S. Sayısı : 858) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve hükümet yerlerini aldılar.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştı.

Şimdi, soru-cevap işlemine başlıyoruz.

İşaret buyuran arkadaşlarımızın sıralarını takip edeceğim.

Sayın Şahin, buyurun.

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Aslında, konuyla ilgili söylenmesi gereken aşağı yukarı her şey kürsüde dile getirildi.

Şimdi, Sayın Bakanıma iki sorum var. Bunlardan bir tanesi, 4616 Sayılı Yasanın iptal kararı, 27 Ekim 2001'de Resmî Gazetede yayımlandı ve altı aylık da bir süre öngörülmüştü Sayın Bakanım. Altı aylık sürenin dolmasına iki gün kalaya kadar niye beklediniz; bunu öğrenmek istiyorum.

Gazetelerde, Adalet Bakanlığımızın bu işi unuttuğu ve Meclis Başkanımızın hatırlatması üzerine bu tasarının Meclise sevk edildiği şeklinde bir haber çıktı; doğru mu; bunu öğrenmek istiyorum.

Bir de "bu 4754 sayılı Yasadan 5 000 civarında kişi istifade edecek" demiştiniz. Bu yasa yürürlüğe girmemiş olmasına rağmen, 2 000 kişinin çıktığı iddia ediliyor. Bir yasa çıkmadan, o yasadan nasıl istifade edilebilir? Böyle bir çelişki var, bunu nasıl izah edeceğiz?

Çok teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Şahin.

Sayın Bakan, yazılı mı yanıt vermek istersiniz, yoksa...

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Cevap vermek isterim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurunuz efendim.

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Mehmet Ali Şahin'in de ifade ettiği gibi, 4616 sayılı Kanunun bazı hükümlerinin iptaline ilişkin Anayasa Mahkemesi kararı, Resmî Gazetenin 27.10.2001 tarihli sayısında yayımlanmıştı ve orada, iptal edilen hükümler arasında, 1 inci maddenin 2, 4 ve 9 numaralı bentleriyle ilgili iptal kararının  altı ay sonra hüküm ifade edeceği belirtilmişti.

Biz, Adalet Bakanlığı olarak, yeni Türk Medenî Kanunuyla ilgili görüşmeler tamamlandıktan sonra, aralık ayı sonunda bu konuyu ele aldık, aralık ayı sonunda hazırlamış olduğumuz tasarıyı, yüksek yargı organlarının ve ilgili bakanlıkların görüşüne gönderdik. Bu, yasama sürecinde, tasarıların hazırlanmasında izlenen normal yoldur. Onların cevapları geldikten sonra, tasarıya son şekli verildi ve şubat ayının başında, tasarı, Bakanlar Kuruluna sunuldu; ancak, Bakanlar Kurulunda, tasarıdaki bakan imzalarının tamamlanması bir zaman aldı; yani, bizim tasarıyı Bakanlar Kuruluna sunduğumuz hafta eğer imzalar tamamlanmış olsaydı, üç aylık bir süre içerisinde, zaten o kanun tasarısı yasalaşmış olacaktı; maalesef, imza sürecindeki uzama, bu gecikmenin nedenidir.

Şimdi, Adalet Bakanlığının bu konuyu unutmadığı, bu açıklamamdan zaten anlaşılır. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanıyla aramda, bu konuda, 23 Nisan resepsiyonu sırasında bir konuşma oldu; ama, o, tasarının bir an önce gündeme alınmasıyla ilgiliydi. Çünkü, 27 Nisan 2002 tarihinde altı aylık süre dolmaktaydı. O nedenle, o süre dolmadan önce, hiç olmazsa, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, yasa tasarısının yasalaşması olanağı bulunabilirdi. Bu düşünceyle, bir an önce Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülmesi konusunda karşılıklı olarak düşüncelerimizi ifade ettik.

Konu bundan ibarettir...

BAŞKAN - Sayın Bakan, bağışlayınız, ayrıntılı yanıt verme gayretinizi saygıyla karşılıyorum; ama, 8 arkadaşımız soru sormak için işaret ettiler. İsterseniz, hepsinin sorularını alalım, verebildiğiniz kadarını... Değilse, bir soruyla 10 dakikalık süreyi bitireceğiz.

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - O zaman, hiç olmazsa, Sayın Şahin'in sorularına cevaplarımı tamamlayayım da, ondan sonrakileri öyle yapalım.

BAŞKAN - Lütfen...

Buyurun.

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Ben, daha önce, bu kanun tasarısıyla ilgili görüşmeler sırasında, komisyonda, 3 000 ilâ 5 000 hükümlünün bundan yararlanabileceğini ifade etmiştim. Şu ana kadar, bu kanundan, mahkemelerin uygulamasıyla yararlananların sayısı şöyle ifade edilebilir: Cumhuriyet Başsavcılığına müracaatla, kanundan yararlanıp cezaevine girmekten kurtulanların sayısı 24, tahliye olan hükümlü sayısı 1 389, kanundan yararlandığı halde başka bir suçtan dolayı cezaevinde kalmaya devam edenlerin sayısı 135'tir; yani, hepsini birbirine eklediğiniz zaman 1 548 ediyor. Gerçekte tahliye edilenlerin sayısı 1 389'dur.

Anayasa Mahkemesi kararı, bizim görüşümüzle, icraî nitelikte değildir ve Anayasa Mahkemesinin iptalinden sonra, Sayın Cumhurbaşkanının da geri gönderdiği ikinci bentte, bir yarım cümle ortaya çıkmıştır, cümle dahi tamamlanmamıştır. Aslında, bu konuda, kanunun bir an önce çıkmasında yarar vardır; ama, bugünkü konuşmalar sırasında bir arkadaşımızın da ifade ettiği gibi, Anayasa Mahkemesinin kararları, Anayasanın 153 üncü maddesinin son fıkrası gereğince, yasama, yürütme ve yargı organlarını bağlar. Bu düşünce içerisinde, mahkemelerimiz, Anayasa Mahkemesi kararı doğrultusunda bir uygulama yapmışlardır. Aslında, çıkaracağımız düzenleme, yapacağımız yasal çalışma da bundan farklı değildir; çünkü, bu kanun da, Anayasa Mahkemesi kararı gerekçesi doğrultusunda bir düzenlemedir.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum; ama, Sayın Bakanım, tam 6 dakika 56 saniye oldu bir sorunun yanıtlanması.

TURHAN GÜVEN (İçel) - O zaman, 4 dakika hakkı kalmıştır Sayın Bakanın.

BAŞKAN - Sayın Güven, bana itimadınız yok mu?

TURHAN GÜVEN (İçel) - Var efendim.

BAŞKAN - Şimdi, arkadaşlarımın sorularını alacağım, hiç değilse sormuş olsunlar. Herkese 30'ar saniye...

Sayın Ertürk?.. Yok.

Sayın Fatsa?.. Yok.

Sayın Güven, buyurunuz efendim.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkanım, Anayasanın 153 üncü maddesinin son hükmünü Sayın Bakan da ifade buyurdu: Mahkeme kararları, yasamayı, yürütmeyi ve yargıyı bağlar. Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanı yürütmenin başı olduğuna göre, Anayasa Mahkemesi kararında da bu, özel bir af niteliğinde olduğuna göre, Sayın Cumhurbaşkanının zaten yapacağı bir şey yoktu. Yani, değişken olan Anayasanın 87 nci maddesindeki uygulama neyse, Sayın Cumhurbaşkanı, Anayasa Mahkemesi kararını yerine getirmektedir. Acaba, Sayın Bakan, bu konuda ters bir görüşte olmakla birlikte, bu bağlamaya iştirak ediyor mu, etmiyor mu; bir.

İki; 6 aylık süre geçtikten sonra, bugüne kadar, Adalet Bakanlığının biraz da tazyiki demeyim, ama, bir takım ifadei meram altında, kaç kişiyi tahliye emri verilmiştir veya savcılıklarca kaç kişi tahliye edilmiştir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum.

Sayın Bedük...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Bakana sorularımı arz ediyorum:

Affın dışında, yasama organının, şartlı salıverme ve benzeri biçimde tasarrufta bulunabileceğini ifade ettiniz. Buna göre, yasama organı, yargı organı kararlarının değiştirilemeyeceği veya geciktirici şekilde müdahale edilemeyeceği şeklindeki anayasa kuralına aykırı davranmış olmayacak mıdır?

İkinci sorum : Anayasa Mahkemesi, tasarıyı bozucu kararında, şarta bağlı af olarak niteledi. Ayrıca, kendine özgü işlem tanımlamasında, affın baskın olduğunu da dile getirdi. Anayasa Mahkemesi kararları Cumhurbaşkanını bağladığına göre, Meclisin Anayasa Mahkemesi kararlarına aykırı girişimi nasıl olacak; nasıl olup da imzalayacak? Cumhurbaşkanının bu kanunu imzalaması Anayasaya aykırı olmayacak mıdır? 104 ve 153 üncü madde, birinci sorum da 138 inci madde...

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 9 dakika 41 saniye oldu. Son olarak Sayın Çiçek'in sorusunu alacağım. Sayın Bakana da 2 dakika süre vereceğim.

MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) - Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakanımdan şu sorularımın cevabını rica ediyorum.

Bu kanunu çıkardığımız tarihten itibaren tahliye edilen hükümlülerden ne kadarı tekrar cezaevine geri dönmüştür?

İkinci sorum : Bu kanun yürürlüğe girdikten bu yana suç oranında artış olduğu bilinmektedir. Geçmişe nazaran daha az emniyetteyiz. Artık, kadınlar sokakta çantayla dolaşamıyor. İnsanlar arabasıyla beraber kaçırılıyorlar. Şartlı salıverme yasası, Sayın Bakanıma göre, gayesine ulaşmış mıdır?

Son sorum: Altyapısı hazırlanmadan, mahkûma gerekli psikolojik eğitim yaptırılmadan, topluma uyum için, iş bulmak için hiçbir hazırlık yapılmadan binlerce insan sokağa salıverilmiştir. Bu insanların cezaevinde hiç değilse karınları doyuyordu, dışarıda aç ve işsizler. Bu konuda Bakanlığının bir çalışması var mıdır? Yeni salıverilecek mahkûmlarla ilgili yukarıdaki tedbirler alındı mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Çiçek.

Buyurun Sayın Bakan.

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Güven'in sorusu, Anayasa Mahkemesi kararının bağlayıcı olmasıyla ilgili. Zaten, bu karar bağlayıcı olduğu için, biz, o kararın gereğini yerine getirmek amacıyla 4754 sayılı kanun tasarısını hazırladık ve Yüce Meclis de o tasarıyı kabul etti. Dolayısıyla, biz, yasama organı olarak onun gereğini yerine getirdik. Adalet Bakanlığı, hiçbir zaman, bir mahkûmun tahliyesi için bir talimat vermemiştir; bu, tamamen hâkimlerimizin takdirindedir, uygulamalar tamamıyla hâkimlerimizin kararıyla gerçekleşmiştir; Adalet Bakanlığının herhangi bir talimatı olmamıştır.

Sayın Bedük'ün sorusuna gelince... Türkiye'de af kanunları ya da şartlı salıverme kanunları, sadece bu dönemde çıkarılmış değildir; bundan önce de, 1991 yılında, yine, Terörle Mücadele Kanununun geçici maddeleri çerçevesinde bir toplu şartlı salıverme uygulaması yapılmıştı.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Şu andaki mevcut Anayasaya göre...

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Zaten bu kanunda da model olarak alınmıştı. 1991'de de aynı Anayasa yürürlükteydi; 1982 Anayasası, 1991'de de yürürlükteydi.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Bu en son değişiklikle...

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Bu, mahkeme kararının, yargı kararının değiştirilmesi anlamına gelmez. Bu, yasa koyucunun bir toplu şartlı salıverme uygulamasıyla, insanlara yeniden bir fırsat vermek, onları topluma kazandırmak yolunda bir yasal düzenlemesidir.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - O zaman af niteliğinde olmaz mı Sayın Bakan?

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Hayır. Affın ve şartlı salıvermenin benzer ve farklı noktalarını konuşmamda ifade ettim; onlara tekrar dönmek istemiyorum; çünkü, Sayın Başkan iki dakika içinde cevap vermemi söyledi.

Şunu söyleyeyim : Bu benzerlikler içinde veya farklar içinde, Anayasa Mahkemesi, daima, bunun kendine özgü bir düzenleme olduğunu belirtmiştir. Eğer bir düzenleme kendine özgüyse, bu, af olarak nitelendirilememektedir ya da Anayasa Mahkemesinin görüşüne göre, tam şartlı salıverme olarak nitelendirilememektedir; ama, 1991 ve 1992 kararlarında, Anayasa Mahkemesi, şartla salıverme niteliğinin önde geldiğini söylemiştir; son kararında ise, af niteliğinin önde geldiğini söylemiştir; ama, altı çizilmesi gereken ibare, burada, kendine özgü bir düzenleme olduğu, kendine özgü bir yasa söz konusu olduğu ve işlemin kendine özgü bir nitelik taşıdığıdır. Eğer, bir işlem, bir düzenleme kendine özgüyse, bu, diğerlerinden farklıdır, ayrı bir kategoridir; eski terimle nevi şahsına münhasırdır ya da Latince terimle sui generistir. Anayasanın özel nitelikli yetersayı arayan hükümleri istisnaîdir; bunları dar yorumlamak gerekir. genişletici biçimde yorumlamak doğru değildir. Dolayısıyla, sui generis bir işlem olarak, Anayasa Mahkemesinin görüşüyle, bu işlemin, 87 nci maddede ağırlaştırılmış olan nitelikli yetersayıya tabi olması bir hukukî zorunluluk değildir...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Bakan, Anayasada kendine özgü gerekçelerle yargı kararlarını iptale imkân sağlayacak bir hüküm yok.

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Şimdi, geri dönenlere gelince...

BAŞKAN - Sayın Bakan, teşekkür ediyorum bittiyse...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, ikinci sorum var.

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Vakit doldu Sayın Başkan.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Sonra versin efendim, sonra versin.

BAŞKAN - Sayın Bakan, bittiyse, teşekkür ediyorum efendim.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, ikinci sorum vardı.

BAŞKAN - Efendim, yazılı cevap verebilir... Bakın...

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Bitirmek istiyorum.

Burada, biraz önce, Sayın Saruhan da bu rakamları verdi. 4616 sayılı Kanun yürürlüğe girdikten sonra, tekrar suç işleyenlerin sayısı 735 kişi. Bunlar, henüz mahkûm değil. 39 796 kişi bu kanundan yararlanmıştır; yani, oran, yüzde 1,8; henüz yüzde 2 dahi değil. Demek ki, Türk toplumu, bu insanların yüzde 98'ini kazanmıştır...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Bakanım, ikinci soruma cevap vermediniz.

BAŞKAN - Efendim, yazılı olarak cevap versin artık.

Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Meclisin yaptığı işlemi, Anayasaya aykırı bir girişim olarak nitelendirmenizi de yadırgıyorum.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Cumhurbaşkanının imzalaması Anayasaya aykırı olacak...

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Cumhurbaşkanının yaptığı işlemi, siz, doğru kabul ediyorsunuz; Yüce Meclisin yaptığı işlemi, Anayasaya aykırı bir girişim olarak nitelendiriyorsunuz; bunu yadırgıyorum. (DSP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

TURHAN GÜVEN (İçel) - O yüzden de Anayasa Mahkemesi iptal ediyor ya!

BAŞKAN - Bitti mi Sayın Bakanım?

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın Çiçek'in sorularına gelince; Türkiye'de, maalesef, infaz sistemimizin...

BAŞKAN - Sayın Bakan, ben size 2 dakika süre vermiştim...

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Tamamlıyorum Sayın Başkanım.

İnfaz sistemimizin...

BAŞKAN - Ama, lütfen kabul buyurunuz ki, siz de bir kurala tabi olmalısınız...

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - İki cümleyle tamamlıyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Bakın, tam 7 dakika Sayın Bakanım...

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - İnfaz sistemimizin eksik tarafı, cezaevinden tahliye edilenlere yeniden iş bulunmasıdır. Biliyorsunuz, yürürlükteki kanunlara göre, 50'den fazla insan çalıştıran kurumların, yüzde 3 oranında eski hükümlü çalıştırmaları gerekir. Bu hükmün geçerlilik kazanması, işlerlik kazanması için çalışmalarımızı sürdürüyoruz.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

MEHMET BATUK (Kocaeli) - Sayın Başkan, sorularımızı arz edelim...

BAŞKAN - Hayır, bitti Sayın Batuk...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, usulle ilgili bir şey söylemek istiyorum...  

BAŞKAN - Sayın Genç...

SACİT GÜNBEY (Diyarbakır) - Sayın Genç usulle ilgili bir şey söyleyecek efendim. 

BAŞKAN - Bakın, değerli arkadaşlarım, soru soran arkadaşlarımız da soruya yanıt veren arkadaşımız da aynı ortak paydaya sahip. Bir soru-cevap işlemi 5,5 dakika sürünce, ben, sırf soru soran arkadaşlarımın soruları hiç değilse zapta geçebilsin diye süre verdim; ilk konuşan arkadaşım da bir önceki gibi, adaleti kendisi için istiyor. Şimdi, 16-17 dakika olmuş; daha talepte bulunmak, sizlerin buradaki zamanından almak demektir.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, ben, yerimden, usulle ilgili bir şey söylemek istiyorum efendim.

MUSTAFA DÜZ (İstanbul) - Sayın Bakan, sizi kim affedecek?!. Bunun için bir çalışma düşünüyor musunuz?!.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın Genç, 10 dakika soru-cevap işlemi için süre verilmişse, ben, 5 dakikalık bölümünü, hiç değilse, soru soranlara ayırayım düşüncesiyle ilave süre verdim; onu da aştınız. Lütfen tartışmayalım...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Rica ediyorum Sayın Başkan... Ben şimdi usulle ilgili...

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Devam edin Sayın Başkan, devam edin...

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, kanunun maddelerine geçilmesinin oylamasından önce, hem yoklama hem de açık oy talebi vardır.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Çok özel bir kanun çıkarmak için özel görevlendirilmiş bir insansınız!..

BAŞKAN - Sayın Genç, burada konuşurken böyle bir usul yok...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Hayır, çok özel görevlendirilmiş bir insansınız; tebrik ediyorum sizi!..

BAŞKAN - Sayın Genç, sizin tebrikinize teşekkür ediyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Siz özel görevlendirildiniz!..

BAŞKAN - Sayın Genç, benim özel görevlendirildiğimi söylemek sizin sıfatınıza da yakışmaz, kişiliğinize de yakışmaz.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Çok hata yapıyorsunuz... Cumhurbaşkanının ret gerekçesini oyluyorsunuz, tersini yapıyorsunuz... Böyle olur mu canım!..

BAŞKAN - Burada Meclisi yöneten Başkana en fazla yardımcı olmakla yükümlü olan kişi sizsiniz.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Bilmiyorsanız orada oturmayın canım!..

BAŞKAN - Meclis Başkanvekili sıfatını taşıyorsunuz. Benim özel olarak görevlendirildiğimi...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Yani, burada, hükümet mensubu olarak hükümete özel bir ilgi gösteriyorsunuz...

BAŞKAN - Benim özel olarak görevlendirildiğimi söylemek yakışmaz size... Kınıyorum sizi!.. (MHP sıralarından "Dışarı at Başkan" sesleri)

Sayın milletvekilleri, kanunun maddelerine geçilmesinin oylanmasından önce hem yoklama hem açık oy talebi vardır.

Açık oy talebinde bulunan arkadaşlarımı arayacağım...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Böyle bir şey olmaz canım!..  Meclis kürsüsünü ne hale çevirdiniz; size çok teessüf ederim..

BAŞKAN - Sayın Genç...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Ben konuşmasını bilen insanım ve siz orada özel görevlendirildiniz bu kanunları çıkarmak için.

BAŞKAN - Sizi, Meclis Başkanvekili gibi hareket etmeye davet ediyorum. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

Açık oylama aynı zamanda yoklama şeklinde değerlendirileceğinden, sadece açık oylama işlemini gerçekleştireceğim ve yeterli çoğunluğun olup olmadığını tespit edeceğim.

Evet, açık oylama talebinde bulunan arkadaşlarımı arayacağım:

Sayın Yasin Hatiboğlu?.. Burada.

Sayın Mustafa Geçer?.. Burada.

Sayın Ali Oğuz?.. Burada.

Sayın Rıza Ulucak?.. Burada.

Sayın Sacit Günbey?.. Burada.

Sayın Yaşar Canbay?.. Burada.

Sayın Süleyman Arif Emre?..

HÜSEYİN KARAGÖZ (Çankırı) - Takabbül ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Fehim Adak?.. Burada.

Sayın Turhan Güven?.. Burada.

Sayın Saffet Arıkan Bedük?.. Burada.

Sayın Mehmet Gözlükaya?.. Burada.

Sayın İbrahim Konukoğlu?..

MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Takabbül ediyorum.

BAŞKAN - Sayın İlhan Aytekin?.. Burada.

Sayın Ramazan Toprak?.. Burada.

Sayın Mehmet Ali Şahin?.. Burada.

Sayın Osman Aslan?.. Burada.

Sayın Maliki Ejder Arvas?.. Burada.

Sayın Musa Uzunkaya?.. Burada.

Sayın Mehmet Çiçek?.. Burada.

Sayın Altan Karapaşaoğlu?..

MEHMET ÖZYOL (Adıyaman) - Takabbül ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Sait Açba?.. Burada.

Sayın milletvekilleri, açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

MUSTAFA MURAT SÖKMENOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, ad okunarak yaparsak daha iyi olur...

BAŞKAN - Sayın Sökmenoğlu, ben, "açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum" dedikten sonra, Genel Kurula, "kabul edenler" ve "kabul etmeyenler" şeklinde soru yönelteceğim. Çok iyi bildiğiniz gibi, kabul edenler azınlıkta olur, kabul etmeyenler çoğunlukta olursa, bu usul cari olmayacak. Bu usulü Sayın Genel Kurulun oyuna sunmadan da, takdir buyurursunuz ki, benim yeni bir usul icat etme yetkim yok.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Alınan karar gereğince, açık oylama elektronik cihazla yapılacaktır.

Oylama için 5 dakika süre vereceğim. Bu süre içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin ise oy pusulalarını oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum. Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını yine oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylamaya başlanıldı)

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, birleştirdiğinizi ifade buyurdunuz; yoklama ile oylama aynı şey değildir. Yoklamada benim bulunduğumu sayacaksınız; ama, oylamada bulunmayacağım. Yoklamada 20 kişiyi var sayacaksınız.

BAŞKAN - Evet, ikisini birleştirdiğimi söyledim ve oylama başladı. Lütfen...

TURHAN GÜVEN (İçel) - 20 kişiyi saymayacak mısınız?

BAŞKAN - Hayır efendim, sayacağız.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Evvela yoklama yapacaksınız, sonra oylama...

BAŞKAN - Sayın Güven, oylama süremiz başladı, tartışılacak bir yönü yok. Lütfen...

LÜTFİ YALMAN (Konya) - Başkanım şimdi bir şey sorabilir miyim? Hem oylama hem de yoklama yapıyorsunuz. Hem oylamaya katacaksınız hem de yoklamada 20 kişiyi dahil edeceksiniz. Sanırım önce yoklamanın yapılması lazım.

BAŞKAN - Lütfen...

(Elektronik cihazla oylamaya devam edildi)

BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, aslında, ters bir durum yok; Sayın Nevzat Ercan ve Sayın Hatiboğlu'yla demin bu meseleyi konuştuk, yoklama talebinde bulunan arkadaşlarımızı zaten var sayıyoruz, daha sonra 164 kişiyi arıyoruz 184'e ulaşmak için. Eğer, o arkadaşlarımız tekrar oy kullanmışlarsa, onu iki defa saymış oluruz ki, o da usulsüz bir sayma olur. Onun için "listeyi getirelim, bakalım" denildi; ama, şimdi hep beraber burada olduğumuza göre... Ben, ilk başta "iki defa ayrı ayrı yapalım" demiştim; ama, yetkili arkadaşlarımız "iki ayrı işlem yapmayalım, tek yapalım" dediği için böyle olmuştu.

Şimdi, gelin, önce, arkadaşlarımızı arayalım, yoklamamızı yapalım, sonra açık oy talebini...

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Şimdi doğru oldu Sayın Başkan.

BAŞKAN - Tabiî. Aslında listeye bakıp... Aynı şey...

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Sayın Başkan, olmaz ki!..Niye aynı?

BAŞKAN - Sayın Enginyurt, lütfen, oturur musunuz...

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Olur mu?..

BAŞKAN - Neyin olup, neyin olmayacağını!.. Burada oturumu yöneten benim...

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Hep onları dinliyorsun!

BAŞKAN - Lütfen...

AHMET İYİMAYA (Amasya) - Hukuk...

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Ne hukuku....

BAŞKAN - Arkadaşlar tartışacak bir şey yok. Aslında, sadece listelere bakıp...

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın Enginyurt, açıklayacağım, bir saniye...

Sadece, getirttiğimiz listelerde talepte bulunan arkadaşlarımızın adı var mı, yok mu işlemini yapsak mesele bitecek; ama, o da zaman alacak...

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Alsın...

BAŞKAN - Sayın Enginyurt, lütfen...

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Hayır, zaman alırsa alsın!..

BAŞKAN - "Görüşülmekte olan 850 sıra sayılı kanun tasarısının maddelerine geçilmesinden önce toplantı yetersayısı bulunmadığından yoklama yapılmasını istiyoruz" diyor arkadaşlarımız.

Eyyüp Fatsa?...

MUSTAFA BAŞ (İstanbul) - Tekabbül ediyorum Sayın Başkan.

III. – YOKLAMA

(SP ve AK Parti sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, 20 kişi ayağa kalkıyoruz efendim.

BAŞKAN - O zaman isimleri tespit etmem lazım.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Kolayınıza nasıl geliyorsa öyle yapın efendim.

BAŞKAN - Yoklama talebinde bulunan milletvekillerinin isimlerini tespit edeceğim:

Sayın Hatipoğlu, Sayın Erbaş, Sayın Şahin, Sayın Toprak, Sayın Arvas, Sayın Batuk, Sayın Canbay, Sayın Kurakaracı, Sayın Yalman, Sayın Geçer, Sayın Günbey, Sayın Adak, Sayın Uzunkaya, Sayın Karagöz, Sayın Aydın, Sayın Oğuz, Sayın Ulucak, Sayın Akman, Sayın Çiçek, Sayın Elkatmış...

MUSTAFA MURAT SÖKMENOĞLU (İstanbul) - Efendim,  tekrar yoklama yaptığınıza dair bir anons yapar mısınız?

BAŞKAN - İstirham ediyorum...

MUSTAFA MURAT SÖKMENOĞLU (İstanbul) - Hayır... Meclisteki milletvekillerimiz teşrif etsin. Belki bakanlar da görür de, hükümetin tasarısına sahip çıkar.

BAŞKAN - Evet; az önce anons ettim Sayın Sökmenoğlu. Yoklama talebi olduğunu, yoklama talebinde bulunan arkadaşlarımızın Genel Kurul salonunda bulunup bulunmadıklarını arayacağımı söylemiştim.

20 arkadaşımızı tespit ettik mi?.. 18 arkadaşımız tespit edilmiş.

Sayın Karakaya, Sayın Özyol, Sayın Dağcıoğlu...

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Bir cümle bir şey söylemek istiyorum Değerli Başkan.

BAŞKAN - Buyurun.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Bakın, oylama, yoklama derken, her türlü provoke yollarına başvuruyorlar.

BAŞKAN - Lütfen...

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkanım, bakın, sizin takdir hakkınız var; arkadaşlardan oy kullanıp şu anda odalarına gidenler oldu, ad okuyarak o imkânı sağlayın lütfen. Ad okuyarak yoklama yapın Sayın Başkan.

BAŞKAN - 20 arkadaşımızı tespit ettik.

Sayın milletvekilleri, elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için 5 dakika süre vereceğim.

Sayın Milletvekillerinin, oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını, teknik personel aracılığıyla 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklamaya başlanıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bir parça yerimizde kalabilirsek... Oy pusulası gönderen arkadaşlarımızdan da rica ediyorum, burada bulunsunlar; kontrol edilecek.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Efendim, hem oy pusulası gönderip hem de cihazda yer alıyorlar; ben de bunu anlamıyorum.

BAŞKAN - Sayın Güven, son cümlem "kontrol edilecek" idi. İstirham ediyorum...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Arkadaşlar cihaza giremediklerini beyan edip, teknik personelden yardım istesin.

BAŞKAN - O zaman haksızlık etmeyin.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Yapmayın... Hem cihaza girecek hem pusula gönderecek; tabiî, burada olacak adam. Allah!.. Allah!.. O zaman, makineden isimleri çıksın efendim.

BAŞKAN - Peki.

HASAN GÜLAY (Manisa) - Sayın Başkan, burada olup sisteme giremeyenleri de tespit edin; bir insan, hem var olup hem yok olamaz ki!

(Elektronik cihazla yoklamaya devam edildi)

BAŞKAN - Toplantı yetersayısı yok.

Sayın grup başkanvekilleri kendi aralarında bir mutabakat tesis edebilecekler mi?

TURHAN GÜVEN (İçel) - 5 dakika ara verin.

AYDIN TÜMEN (Ankara) - 15 dakika Sayın Başkan...

BEYHAN ASLAN (Denizli) - Sayın Başkan, yarım saat...

HASAN BASRİ ÜSTÜNBAŞ (Kayseri) - 1 saat efendim...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, takdirinize bırakıyoruz; siz neyi uygun görürseniz...

BAŞKAN - Sayın Hatiboğlu, 1 saat teklif edilince benim bir şey söylemem mümkün değil; onun için bilhassa size söyledim.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Yani, 1 saat görülmemiştir!..

BAŞKAN - 21.15'te toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati: 20.47

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 21.15

BAŞKAN: Başkanvekili Yüksel YALOVA

KÂTİP ÜYELER: Levent MISTIKOĞLU (Hatay), Kemal ALBAYRAK (Kırıkkale)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 101 inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

858 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Tasarının maddelerine geçilmesinin oylanmasından önce yoklama istenilmiş ve yapılan yoklamada toplantı yetersayısı bulunamamıştı.

III. – YOKLAMA

BAŞKAN - Şimdi, yoklamayı tekrar edeceğiz.

Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için 5 dakika süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin, oy düğmelerine basarak, salonda bulunduklarını bildirmelerini; bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini; buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını, teknik personel aracılığıyla, 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Toplantı yetersayısı bulunamamıştır.

Başbakan Bülent Ecevit ve Bakanlar Kurulu üyeleri hakkındaki (11/28) esas numaralı gensoru önergesinin görüşmeleri ile Sayıştay Birinci Başkanının seçimini yapmak ve diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 21 Mayıs 2002 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati : 21.23

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.