Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 21        YASAMA YILI : 4

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

CİLT : 92

 

87 nci Birleşim

16 . 4 . 2002 Salı

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. – GELEN KÂĞITLAR

III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GündemdIşI Konuşmalar

1.– Turizm Bakanı Mustafa Taşar'ın, Turizm Haftası münasebetiyle turizm sektöründeki gelişmelere ilişkin gündemdışı açıklaması ve ANAP Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan, MHP Antalya Milletvekili Nesrin Ünal, DYP Antalya Milletvekili Mehmet Baysarı, AK Parti Kocaeli Milletvekili Osman Pepe, DSP İstanbul Milletvekili Sulhiye Serbest, SP Antalya Milletvekili Mehmet Zeki Okudan'ın grupları adına konuşmaları

2.– İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın, mermercilerin sorunlarına ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Mehmet Keçeciler'in cevabı

3.– Ağrı Milletvekili Nidai Seven'in, Ağrı İlinin düşman işgalinden kurtarılışının 84 üncü yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması

4.– Bingöl Milletvekili Mahfuz Güler'in, kamu kurum ve kuruluşlarında yapılan atamalar ile memur ve işçilerin ekonomik, sosyal sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması

B) Tezkereler ve Önergeler

1.– Makedonya Cumhuriyeti Cumhurbaşkanının eşi Bayan Vilma Trajkovska'nın, Ohri'de gerçekleştirilecek olan İkinci Uluslararası 21 inci Yüzyılda Kadın Konferansına davetine, grubunca da ismi bildirilen İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın icabetine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1040)

2.– Bazı milletvekillerine, belirtilen sebep ve sürelerle izin verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1041)

3.– İstanbul Milletvekili Nazire Karakuş'a, ödenek ve yolluğunun verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1042)

4.– İçel Milletvekili Enis Öksüz'e, ödenek ve yolluğunun verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1043)

5.– İstanbul Milletvekili Şadan Tuzcu'ya ödenek ve yolluğunun verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1044)

6.– İzmir Milletvekili Saffet Başaran'a ödenek ve yolluğunun verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1045)

7.– Şırnak Milletvekili Mehmet Sait Değer'e, ödenek ve yolluğunun verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1046)

8.– Turizm Bakanı Mustafa Taşar'ın, Moskova Turizm Fuarına katılmak ve görüşmelerde bulunmak üzere Rusya Federasyonuna yaptığı resmî ziyarete katılan milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1047)

9.– Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un, görüşmelerde bulunmak üzere Gürcistan'a yaptığı resmî ziyarete katılan milletvekiline ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1048)

10.– Devlet Bakanı Reşat Doğru'nun, görüşmelerde bulunmak üzere Nahcivan Özerk Cumhuriyetine yaptığı resmî ziyarete katılan milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1049)

IV.– ÖNERİLER

A) DanIşma Kurulu Önerİlerİ

1.– Gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının 243 üncü sırasında yer alan ve öngörüşmelerinin Genel Kurulun 16 Nisan 2002 Salı günkü birleşimde yapılması kararlaştırılan (8/28) esas numaralı genel görüşme önergesinin öngörüşmelerinin 24.4.2002 Çarşamba günkü birleşimde yapılmasının Genel Kurulun onayına sunulmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi

V.– SEÇİMLER

A) Komİsyonlarda AçIk Bulunan Üyelİklere Seçİm

1.– Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

2.– Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

VI.– GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI

A) Öngörüşmeler

1.– Sivas Milletvekili Musa Demirci ve 32 arkadaşının, bazı basın kuruluşlarının kamu imkânlarından baskı kurmak suretiyle yararlandıkları iddiaları konusunda (10/18)

Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya ve 19 arkadaşının, yerel basının sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla (10/23)

Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız ve 32 arkadaşının, Anadolu basınının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla (10/79)

Yozgat Milletvekili Mehmet Çiçek ve 57 arkadaşının, iki medya kuruluşunun karşılıklı olarak yaptığı suçlamaları ve iddiaları araştırmak amacıyla (10/212)

İstanbul Milletvekili Nazif Okumuş ve 38 arkadaşının, Türk medyasının sağlıklı bir yapı ve işleyişe kavuşturulabilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla (10/244)

Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün ve 21 arkadaşının, yerel basının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla (10/257)

Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri

VII.– SORULAR VE CEVAPLAR

A)YazIlI Sorular ve CevaplarI

1.– Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, İzmir-Aydın Otoyoluna ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Abdülkadir Akcan'ın cevabı (7/6145)

2.– Diyarbakır Milletvekili Osman Aslan'ın, Diyarbakır-Bismil Belediyesine aktarılan paydan İller Bankasınca yapılan kesintiye ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Abdülkadir Akcan'ın cevabı (7/6152)

3.– Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, Atatürk Barajı suları altında kalan Adıyaman İlindeki ev ve arazilerin sahiplerinin mağduriyetine ilişkin Başbakandan sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Abdülkadir Akcan'ın cevabı (7/6173)

4.– Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, Şanlıurfa İlindeki bazı ilçe yollarına ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Abdülkadir Akcan'ın cevabı (7/6193)

5.– İstanbul Milletvekili Azmi Ateş'in, taşımalı eğitime ve İstanbul-Fenertepe İlköğretim Okuluna ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/6198)

6.– İstanbul Milletvekili Azmi Ateş'in, IMF'den alınan malî kaynağın kullanımına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/6199)

7.– Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, okullarda yaşanan çeşitli sorunların nedenine ve önlemek için ne gibi çalışmalar yapıldığına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/6202)

8.– Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, İmam Hatip Lisesi mezunlarına fark dersi vererek genel lise mezunu olma imkânı verilmemesinin nedenine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/6205)

9.– Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, bazı büyükşehir belediyelerine gönderilen mülkiye müfettişlerinin çalışmalarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen'in cevabı (7/6220)

10.– Hatay Milletvekili Metin Kalkan'ın, Talim ve Terbiye Kurulunun yayınlar hakkında verdiği tavsiye kararlarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/6242)

11.– Hatay Milletvekili Metin Kalkan'ın, iç ve dış borç miktarlarına, ödemelerine ve kullanımına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/6245)

12.– Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, maaşlarını kamu bankalarından alan emeklilerin mağdur olmaması için ne gibi önlemler alındığına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in yazılı cevabı (7/6264)

13.– Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, iç ve dış borçlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/6265)

14.– Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, büyük ve küçük baş hayvan sayılarına ve hayvancılığın sorunlarının çözümü için yapılan çalışmalara ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'ın cevabı (7/6271)

15.– Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, BDDK'nın personel sayısına ve giderlerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/6272)

16.– Trabzon Milletvekili Ali Naci Tuncer'in, Samsun-Hopa Duble yoluna ilişkin Başbakandan sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Abdülkadir Akcan'ın cevabı (7/6277)

17.– Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, personel atamalarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/6282)

18.– Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, medya kuruluşlarının sahiplerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu'nun cevabı (7/6289)

19.– Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in;

Ankara İli Nallıhan İlçesi Sosyal Yardımlaşma ve Vakfına aktarılan kaynak miktarına ve yapılan yardıma,

Ankara İli Yenimahalle İlçesi Sosyal Yardımlaşma ve Vakfına aktarılan kaynak miktarına ve yapılan yardıma,

Ankara İli Şereflikoçhisar İlçesi Sosyal Yardımlaşma ve Vakfına aktarılan kaynak miktarına ve yapılan yardıma,

Ankara İli Polatlı İlçesi Sosyal Yardımlaşma ve Vakfına aktarılan kaynak miktarına ve yapılan yardıma,

Ankara İli Mamak İlçesi Sosyal Yardımlaşma ve Vakfına aktarılan kaynak miktarına ve yapılan yardıma,

Ankara İli Kazan İlçesi Sosyal Yardımlaşma ve Vakfına aktarılan kaynak miktarına ve yapılan yardıma,

Ankara İli Etimesgut İlçesi Sosyal Yardımlaşma ve Vakfına aktarılan kaynak miktarına ve yapılan yardıma,

Ankara İli Ayaş İlçesi Sosyal Yardımlaşma ve Vakfına aktarılan kaynak miktarına ve yapılan yardıma,

Ankara İli Kalecik İlçesi Sosyal Yardımlaşma ve Vakfına aktarılan kaynak miktarına ve yapılan yardıma,

Ankara İli Beypazarı İlçesi Sosyal Yardımlaşma ve Vakfına aktarılan kaynak miktarına ve yapılan yardıma,

Ankara İli Sincan İlçesi Sosyal Yardımlaşma ve Vakfına aktarılan kaynak miktarına ve yapılan yardıma,

Ankara İli Kızılcahamam İlçesi Sosyal Yardımlaşma ve Vakfına aktarılan kaynak miktarına ve yapılan yardıma,

Ankara İli Güdül İlçesi Sosyal Yardımlaşma ve Vakfına aktarılan kaynak miktarına ve yapılan yardıma,

Ankara İli Keçiören İlçesi Sosyal Yardımlaşma ve Vakfına aktarılan kaynak miktarına ve yapılan yardıma,

Ankara İli Haymana İlçesi Sosyal Yardımlaşma ve Vakfına aktarılan kaynak miktarına ve yapılan yardıma,

Ankara İli Akyurt İlçesi Sosyal Yardımlaşma ve Vakfına aktarılan kaynak miktarına ve yapılan yardıma,

Ankara İli Altındağ İlçesi Sosyal Yardımlaşma ve Vakfına aktarılan kaynak miktarına ve yapılan yardıma,

Ankara İli Bala İlçesi Sosyal Yardımlaşma ve Vakfına aktarılan kaynak miktarına ve yapılan yardıma,

Ankara İli Çamlıdere İlçesi Sosyal Yardımlaşma ve Vakfına aktarılan kaynak miktarına ve yapılan yardıma,

Ankara İli Çubuk İlçesi Sosyal Yardımlaşma ve Vakfına aktarılan kaynak miktarına ve yapılan yardıma,

Ankara İli Elmadağ İlçesi Sosyal Yardımlaşma ve Vakfına aktarılan kaynak miktarına ve yapılan yardıma,

Ankara İli Evren İlçesi Sosyal Yardımlaşma ve Vakfına aktarılan kaynak miktarına ve yapılan yardıma,

Ankara İli Çankaya İlçesi Sosyal Yardımlaşma ve Vakfına aktarılan kaynak miktarına ve yapılan yardıma,

İlişkin Başbakandan soruları ve Devlet Bakanı Hasan Gemici'nin cevabı (7/6290, 6291, 6292, 6293, 6294, 6295, 6296, 6297, 6298, 6299, 6300, 6301, 6302, 6303, 6304, 6305, 6306, 6307, 6308, 6309, 6310, 6311, 6335)

20.– Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneğinin Bakanlık ile ilişkilerine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/6338)

21.– Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, ÖSYM'nin yaptığı sınavlara ve ücretlerine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/6347)

22.– Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, okullardaki kılık kıyafet uygulamalarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/6348)

23.– Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in;

Ankara İli Etimesgut İlçesindeki kamu taşınmazlarına,

Ankara İli Ayaş İlçesindeki kamu taşınmazlarına,

Ankara İli Beypazarı İlçesindeki kamu taşınmazlarına,

Ankara İli Sincan İlçesindeki kamu taşınmazlarına,

Ankara İli Kızılcahamam İlçesindeki kamu taşınmazlarına,

Ankara İli Güdül İlçesindeki kamu taşınmazlarına,

Ankara İli Çankaya İlçesindeki kamu taşınmazlarına,

Ankara İli Keçiören İlçesindeki kamu taşınmazlarına,

Ankara İli Akyurt İlçesindeki kamu taşınmazlarına,

Ankara İli Altındağ İlçesindeki kamu taşınmazlarına,

Ankara İli Bala İlçesindeki kamu taşınmazlarına,

Ankara İli Çamlıdere İlçesindeki kamu taşınmazlarına,

Ankara İli Çubuk İlçesindeki kamu taşınmazlarına,

Ankara İli Evren İlçesindeki kamu taşınmazlarına,

Ankara İli Gölbaşı İlçesindeki kamu taşınmazlarına,

Ankara İli Elmadağ İlçesindeki kamu taşınmazlarına,

Ankara İli Nallıhan İlçesindeki kamu taşınmazlarına,

Ankara İli Yenimahalle İlçesindeki kamu taşınmazlarına,

Ankara İli Şereflikoçhisar İlçesindeki kamu taşınmazlarına,

Ankara İli Polatlı İlçesindeki kamu taşınmazlarına,

Ankara İli Mamak İlçesindeki kamu taşınmazlarına,

Ankara İli Kazan İlçesindeki kamu taşınmazlarına,

Ankara İli Kalecik İlçesindeki kamu taşınmazlarına,

Ankara İli Haymana İlçesindeki kamu taşınmazlarına

İlişkin soruları ve Maliye Bakanı Sümer Oral'ın, cevabı (7/6352, 6353, 6354, 6355, 6356, 6357, 6358, 6359, 6360, 6361, 6362, 6363,6364,6365, 6366 ,6367, 6368, 6369, 6370, 6371, 6372, 6373, 6374, 6375)

24.– Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, TDÇİ'nin Hasan Çelebi üretim sahasında açtığı bir ihale ile ilgili iddialara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu'nun cevabı (7/6480)

25.– Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, hurda, cevher ve pelet ithali ile TDÇİ ve üretim sahalarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu'nun cevabı (7/6482)

26.– Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, İmam Hatip Liselerinde kılık kıyafet yönetmeliğinin uygulanması ile ilgili bazı iddialara ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/6486)

27.– Şanlıurfa Milletvekili Eyüp Cenap Gülpınar'ın;

Şanlıurfa İlinde doğrudan gelir desteği ödemelerinin ne zaman yapılacağına,

- Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük'ün;

Ankara İlindeki tiftik keçisi ve arıcılık projelerine toprak tahlillerine, süne ve kımıl mücadelesine,

İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'in cevabı (7/6491,6524)

28.– Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, müfredatta yasaklanan ve önerilen kelimelere ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/6541)

29.– Van Milletvekili Maliki Ejder Arvas'ın, Van Kundura Fabrikasının özelleştirilmesine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu'nun cevabı (7/6566)

30.– Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz'un, 2001-2004 yılları arasındaki iç ve dış borç ve faizi ödeme planına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/6567)

31.– Diyarbakır Milletvekili Osman Aslan'ın, Et ve Balık Ürünleri A.Ş.'nin özelleştirilmesine, GAP'ın tamamlanmasına ve "ihtisas sanayi bölgelerine" ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu'nun cevabı (7/6570)

32.– Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, personel atamalarına ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Abdülkadir Akcan'ın, cevabı (7/6580)

33.– Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, personel atamalarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen'in cevabı (7/6581)

34.– Karabük Milletvekili Mustafa Eren'in;

Karabük-Eskipazar İlçesindeki yer altı şehrinde kazı çalışmaları yapılıp yapılmayacağına,

- Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun;

Antalya Kültür Merkezinde sahnelendiği iddia edilen bir oyuna,

İlişkin soruları ve Kültür Bakanı M. İstemihan Talay'ın cevabı (7/6606, 6639)

35.– Karabük Milletvekili Mustafa Eren'in, Karabük'teki orman işletmelerine ilişkin sorusu ve Orman Bakanı Nami Çağan'ın cevabı (7/6608)

36.– Antalya Milletvekili Mehmet Baysarı'nın;

Doğrudan gelir desteği ödemelerine,

- Erzurum Milletvekili Lütfi Esengün'ün;

Doğrudan gelir desteği ödemelerine,

İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'in cevabı (7/6613,6626)

37.– İzmir Milletvekili Suha Tanık'ın, Halk Bankasının tasfiye edilip edilmeyeceğine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/6616)

38.– Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, yabancılara satılan veya devredilen şirket, kurum ve kuruluşlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu'nun cevabı (7/6657)

39.– Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın;

Vakıflar Genel Müdürlüğü gelirlerine ve işgal altındaki vakıf arazilerine,

- Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in;

Ankara ve İlçelerinde Vakıflar Genel Müdürlüğünün menkul ve gayrimenkullerine,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Nejat Arseven'in cevabı (7/6644, 6646, 6662)

40.– Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Polatlı-Ankara banliyö treninin kaldırılacağı iddiasına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Oktay Vural'ın cevabı (7/6661)

41.– Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Ankara ve ilçelerindeki spor tesislerine ve yatırımlarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Fikret Ünlü'nün cevabı (7/6731)

42.– Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Ankara Gümrüğünde son beş yılda gerçekleşen işlem hacmine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Keçeciler'in cevabı (7/6734)

43.– Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün, doğrudan gelir desteği ödemelerine ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'in cevabı (7/6767)

44.– Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün, DSİ bölge müdürlüklerinin kapatılacağı iddiasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Zeki Çakan'ın, cevabı (7/6782)

45.– Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, dalga enerjisi çalışması yapılıp yapılmadığına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Zeki Çakan'ın cevabı (7/6790)

46.– Adıyaman Milletvekili Dengir Mir Mehmet Fırat'ın, Atatürk Barajı nedeniyle yapılan kamulaştırma başvurularına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Zeki Çakan'ın cevabı (7/6812)

47.– Sivas Milletvekili Abdüllatif Şener'in;

Sivas-Gemerek Projesine,

Sivas-Suşehri II. Merhale Projesine,

İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'in cevabı (7/6836,6840)

48.– Sivas Milletvekili Abdüllatif Şener'in, Sivas-Şarkışla İlçe Kültür Merkezi Projesine ilişkin sorusu ve Kültür Bakanı M. İstemihan Talay'ın cevabı (7/6842)


I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak iki oturum yaptı.

Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün, DSİ, MTA, TMO, TCK ve Köy Hizmetleri gibi kurumların bölge müdürlüklerinin kapatılması sonucu doğabilecek sorunlara,

Diyarbakır Milletvekili Abdulbaki Erdoğmuş, köye dönüş ve göç sorunu ile alınması gereken önlemlere,

Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük, Türk Polis Teşkilâtının Kuruluş Yıldönümü münasebetiyle, Emniyet Teşkilâtının sorunları ile alınması gereken önlemlere,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

25-26 Nisan 2002 tarihlerinde Madrid'te yapılacak Avrupa Birliği Üye Ülke Parlamentoları, Avrupa Parlamentosu ve Aday Ülke Parlamentoları Tarım Komisyonları Başkanları Konferansına, Eskişehir Milletvekili Mahmut Erdir'in katılacağına ilişkin Başkanlık tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Makedonya Cumhuriyeti Cumhurbaşkanının eşi Bayan Vilma Trajkovska'nın, 12-14 Nisan 2002 tarihlerinde Ohri'de gerçekleştirilecek olan İkinci Uluslararası 21 inci Yüzyılda Kadın Konferansına, İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ı davetine icabet edilmesine,

Habitat Global Parlamenterleri Asya Bölge Konseyi Genel Sekreteri Carmen R. Arceno'nun, 24-26 Nisan 2002 tarihlerinde Filipinler'in başkenti Manila'da yapılacak olan Birinci Asya Bölgesel Konseyi Forumuna, Kırklareli Milletvekili TBMM Çevre Komisyonu Başkanı Cemal Özbilen ve Ankara Milletvekili TBMM Çevre Komisyonu Başkan Yardımcısı Sedat Çevik'i davetine icabet edilmesine,

TBMM'den bir Parlamento heyetinin, Birleşmiş Milletler İnsan Yerleşimleri Programı Direktörü Anna K. Tibaijnka'nın davetine icabetle 29 Nisan-3 Mayıs 2002 tarihlerinde Birleşmiş Milletler İnsan Yerleşimleri Merkezi Kenya'nın başkenti Nairobi'de yapılacak olan Dünya Kent Forumuna katılmasına,

İlişkin Başkanlık tezkereleri kabul edildi.

Sakarya Milletvekili Nezir Aydın ve 21 arkadaşının, gençliğin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/275) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve öngörüşmesinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Adıyaman Milletvekili Mahmut Bozkurt'un, KİT Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin Kuruluşunun 82 nci Yıldönümün ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramının kutlanması ve günün önem ve anlamının belirtilmesi amacıyla Genel Kurulda özel bir görüşme yapılması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23 Nisan 2002 Salı günü saat 14.00'te toplanmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi ile,

Türkiye Büyük Millet Meclisinin Kuruluşunun 82 nci Yıldönümü ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olan 23 Nisan 2002 Salı günü, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda bir görüşme açılmasına; görüşmelerde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı ve siyasî parti grupları başkanlarına 10'ar dakika süreyle söz verilmesine; 23 Nisan 2002 Salı günü Genel Kurulun yapacağı toplantıda başkaca konunun görüşülmemesine ilişkin Başkanlık önerisi,

Kabul edildi.

KİT Komisyonunda açık bulunan üyeliğe, DYP Grubunca aday gösterilen Balıkesir Milletvekili Agâh Oktay Güner seçildi.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan:

TBMM İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu raporunun (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı :527) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin Komisyon raporu henüz hazırlanmadığından;

Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri Personeli Eğitim Merkezleri (1/744)(S. Sayısı : 786),

Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair (1/777) (S. Sayısı : 557),

Olağanüstü Hal Bölge Valiliği İhdası Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına İlişkin (1/847) (S. Sayısı : 835),

Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye İlişkin (1/53) (S. Sayısı : 433),

Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında (1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı : 666),

Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş Kurumu (1/754, 1/692) (S. Sayısı : 675),

Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyetteki (1/756, 1/691) (S. Sayısı : 676),

Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu (1/753, 1/690) (S. Sayısı : 685),

Kanun Tasarılarının görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından,

Ertelendi;

Astsubay Meslek Yüksek Okulları Kanunu Tasarısının (1/951) (S. Sayısı: 841) yapılan görüşmelerden sonra kabul edildiği ve kanunlaştığı açıklandı.

16 Nisan 2002 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 18.56'da son verildi.

                                                               

 

Kamer Genç

 

 

Başkanvekili

 

Cahit Savaş Yazıcı

 

Şadan Şimşek

İstanbul

 

Edirne

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

                               
                                                                                                                 No. : 121

II. – GELEN KÂĞITLAR

15.4.2002 PAZARTESİ

Tasarılar

1.– Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Topluluğu Arasında Türkiye Cumhuriyetinin Topluluk Programlarına Katılmasının Genel İlkeleri Hakkında Çerçeve Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/965) (Plan ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.4.2002)

2.– Türkiye Cumhuriyeti Adalet Bakanlığı ile Kırgız Cumhuriyeti Adalet Bakanlığı Arasında İşbirliği Konusunda Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/966) (Adalet ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.4.2002)

3.– Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Romanya Sosyalist Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ankara'da 2 Mayıs 1966 Tarihinde İmzalanan  Sivil Hava Ulaştırma Anlaşmasına Ek Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/967) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.4.2002)

4.– Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/968) (İçişleri ve Adalet ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.4.2002)

5.– Avrupa Sınırötesi Televizyon Sözleşmesini Değiştiren Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/969) (Dışişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2002)

Teklifler

1.– Ardahan Milletvekili Saffet Kaya'nın; Serbest Bölgeler Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/939) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 5.4.2002)

2.– Ardahan Milletvekili Saffet Kaya'nın; Çıldır-Aktaş Sınır Kapısının Açılması Hakkında Kanun Teklifi (2/940) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 5.4.2002)

3.– Ankara Milletvekili Uluç Gürkan'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi Üyeliği ile Bağdaşmayan İşler Hakkında Kanun ile Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu'nun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/941) (Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.4.2002)

4.– Aydın Milletvekili Halit Dikmen'in; Türk Medeni Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanuna Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (2/942) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.4.2002)

5.– İzmir Milletvekili Mehmet Özcan'ın; 1475 Sayılı İş Kanununun 61. Maddesine Bir Fıkra Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (2/943) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2002)

6.– Manisa Milletvekili Bülent Arınç'ın; 4667 Sayılı Avukatlık Kanununa Ek Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (2/944) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2002)

Rapor

1.– Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun, Basın Kanunu, Gelir Vergisi Kanunu ile Kurumlar Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 7.6.2001 Tarihli ve 4676 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Anayasa Komisyonu Raporu (1/878) (S. Sayısı : 850) (Dağıtma tarihi : 15.4.2002) (GÜNDEME)

                No. : 122

16 . 4 . 2002 SALI

Tasarılar

1.– Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkında Kanun ile İcra ve İflas Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı (1/970) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 15.4.2002)

2.– Türk Ceza Kanunu ile Kaçakçılığın Men ve Takibine Dair Kanunda Yer Alan İdam Cezalarının Yeniden Düzenlenmesine Dair Kanun Tasarısı (1/971) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 15.4.2002)

Sözlü Soru Önergeleri

1.– Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, Samsun-Bafra İlçesindeki yatırımlara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1793) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2002)

2.– Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, Samsun-Çarşamba İlçesindeki yatırımlara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1794) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2002)

3.– Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, Samsun-Havza İlçesindeki yatırımlara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1795) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2002)

4.– Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, Samsun-Kavak İlçesindeki yatırımlara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1796) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2002)

5.– Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, Samsun-Salıpazarı İlçesindeki yatırımlara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1797) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2002)

6.– Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, Samsun-Vezirköprü İlçesindeki yatırımlara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1798) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2002)

7.– Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, Samsun-Yakakent İlçesindeki yatırımlara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1799) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2002)

8.– Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, Samsun-Ladik İlçesindeki yatırımlara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1800) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2002)

9.– Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, Samsun-Asarcık İlçesindeki yatırımlara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1801) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2002)

10.– Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, Samsun-Alaçam İlçesindeki yatırımlara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1802) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2002)

11.– Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, Samsun-Ayvacık İlçesindeki yatırımlara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1803) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2002)

12.– Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, Samsun-Terme İlçesindeki yatırımlara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1804) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2002)

13.– Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, Samsun-Tekkeköy İlçesindeki yatırımlara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1805) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2002)

14.– Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, Samsun-Merkez İlçesindeki yatırımlara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1806) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2002)

15.– Şanlıurfa Milletvekili Ahmet Karavar'ın, Şanlıurfa Siverek Devlet Hastanesinin anestezi uzmanı ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/1807) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2002)

16.– Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Yalçınkaya'nın, GAP'ta sulama ve üretim planlaması çalışmalarına ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz) sözlü soru önergesi (6/1808) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.4.2002)

17.– Şanlıurfa Milletvekili Muzaffer Çakmaklı'nın, Halk Bankası Divanyolu Şubesinin kapatılma nedenine ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) sözlü soru önergesi (6/1809) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.4.2002)

Yazılı Soru Önergeleri

1.– İstanbul Milletvekili Celal Adan'ın, Fatih, Beyoğlu ve Eminönü ilçelerinin turizm bölgesi ilan edilip edilmeyeceğine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6939) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.4.2002)

2.– Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, Millî Savunma eski Bakanının Orduevinde kaldığı iddiasına ilişkin Millî Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6940) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.4.2002)

3.– Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, öğrenci yurtlarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6941) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.4.2002)

4.– Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, Moon Tarikatının yaptığı bir toplantıya ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6942) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2002)

5.– Erzurum Milletvekili Aslan Polat'ın, medya gruplarının kendi içlerinde uyguladıkları reklam indirimlerine sınırlama getirilip getirilmeyeceğine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/6943) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2002)

6.– Erzurum Milletvekili Aslan Polat'ın, yatırım programlarından çıkarılan projelere ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6944) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2002)

7.– Erzurum Milletvekili Aslan Polat'ın, yatırım programlarından çıkarılan projelere ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/6945) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2002)

8.– Erzurum Milletvekili Aslan Polat'ın, yatırım programlarından çıkarılan projelere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6946) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2002)

9.– Erzurum Milletvekili Aslan Polat'ın, yatırım programlarından çıkarılan projelere ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6947) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2002)

10.– Erzurum Milletvekili Aslan Polat'ın, yatırım programlarından çıkarılan projelere ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6948) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2002)

11.– Erzurum Milletvekili Aslan Polat'ın, yatırım programlarından çıkarılan projelere ilişkin  Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6949) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2002)

12.– Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, SSK hastanelerine müfettiş gönderilip gönderilmediğine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6950) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2002)

13.– Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Bakanlık Müsteşarına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/6951) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2002)

14.– Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, katıldığı etkinliklere personelin katılımını zorunlu tuttuğu iddiasına ve bağlı kuruluşların aldıkları standartlara uygunluk belgesine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6952) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2002)

15.– Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Türkiye Ziraat Odaları Birliği Başkanı hakkında soruşturma açıldığı iddiasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6953) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2002)

16.– Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, üst kurullara, üyelerine ve personeline ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6954) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2002)

17.– Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Ermeni Üst Kuruluna ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Devlet Bahçeli) yazılı soru önergesi (7/6955) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2002)

18.– Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Şereflikoçhisar trafik istasyonu binasının devrine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6956) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2002)

19.– Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, bomba imha uzmanlarının kullandıkları ekipmana ve özlük haklarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6957) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2002)

20.– İstanbul Milletvekili Mustafa Düz'ün, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının bazı ürünlerin ithalatını engellediği iddiasına ilişkin Devlet Bakanından (Tunca Toskay) yazılı soru önergesi (7/6958) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2002)

21.– Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, Suriye’nin Türkiye'deki yeraltı sularını çektiği iddialarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi(7/6959) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2002)

22.– Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, bir kamu bankası genel müdürü hakkında bir gazetede çıkan habere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6960) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2002)

23.–Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, haklarında soruşturma izni istenen kamu görevlilerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6961) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2002)

24.– Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, soru önergelerine verilen cevaplara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (H. Hüsamettin Özkan) yazılı soru önergesi (7/6962) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2002)

25.– Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, Türk Devleti ve Milletine yönelik tahkir ve tezyif edici sözler sarfeden Ankara İtalyan Kültür Merkezi müdiresine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6963) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2002)

26.– Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, İzmit-İstanbul petrol boru hattı projesinin tamamlanmama sebeplerine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6964) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2002)

27.– Gaziantep Milletvekili Nurettin Aktaş'ın, Afganistan'daki ISAF komutasının Türkiye'ye verilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6965) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2002) 

28.– Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, Adapazarı traktör fabrikasına ilişkin Devlet Bakanından (Yılmaz Karakoyunlu) yazılı soru önergesi (7/6966) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2002)

29.– Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, İçişleri Bakanlığı müfettişlerinin İstanbul Büyükşehir Belediyesinde yaptıkları teftişlerle ilgili iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6967) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2002)

30.– Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, Ayasofya ile ilgili iddialara ve çalışmalara ilişkin Kültür Bakanından yazılı soru önergesi (7/6968) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2002)

31.– Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001 yılında alınan dış kaynaklı kredilere ve dövizle borçlanmaya ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/6969) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2002)

32.– Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, görev tazminatına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/6970) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2002)

33.– Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, üst kurul başkan ve üyelerine verilen lojman kira yardımı ve harcırahlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6971) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2002)

34.– Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, Silahlı Kuvvetlerin modernizasyonuna ilişkin Millî Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6972) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2002)

35.– Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz'un, İstanbul Valisinin imam-hatip liselerindeki olaylarla ilgili bir yazısına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6973) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2002)

36.– Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz'un, Fen-Edebiyat Fakültesi mezunlarının öğretmenlik haklarına ve okullardaki öğretmen ihtiyacına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6974) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2002)

37.– Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, lise diplomaları için çizilen ay ve yıldız şekillerine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6975) (Başkanlığa geliş tarihi : 11. 4.2002)

38.– Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda'nın, Nusaybin Gümrük Kapısına ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Keçeciler) yazılı soru önergesi (7/6976) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2002)

39.– Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda'nın, Şırnak-Güçlükonak ve Mardin Dargeçit ilçelerinde Ziraat Bankası şubesi açılıp açılmayacağına ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/6977) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2002)

40.– Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin teftişine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6978) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2002)

41.– Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, İsrail'in, Filistin'i işgaline karşı izlenen politikaya ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6979) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2002) 

42.– Konya Milletvekili Özkan Öksüz'ün, TRT'de yayımlanan futbol karşılaşmalarının tespitine ilişkin Devlet Bakanından (Yılmaz Karakoyunlu) yazılı soru önergesi (7/6980) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2002)

43.– Siirt Milletvekili Ahmet Nurettin Aydın'ın, TRT'de sabah haber programlarında okunan gazetelerin hangi kriterlere göre tespit edildiğine ilişkin Devlet Bakanından (Yılmaz Karakoyunlu) yazılı soru önergesi (7/6981) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2002) 

44.– Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, KOP içindeki bazı sulama projelerine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6982) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2002)

45.– Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, fona devredilen batık bankalarda gizli hesapların tespit edildiği iddiasına ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/6983) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2002)

46.– Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, M-60 tanklarının modernizasyonuna ilişkin Millî Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6984) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2002)

47.– Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, kolalı içeceklerde vergi indirimine gidileceği iddiasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/6985) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2002)

48.– Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, üretimine, tüketimine ve sigara ithaline ilişkin Devlet Bakanından (Yılmaz Karakoyunlu) yazılı soru önergesi (7/6986) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2002)

49.– Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, bazı üniversite dekanlarının Moon Tarikatının toplantısına katılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6987) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2002)

50.– İstanbul Milletvekili Mustafa Düz'ün, muz ithalatındaki kısıtlamaya ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6988) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2002)

51.– İstanbul Milletvekili Mustafa Düz'ün, Sivas'ta verilen tarım ve hayvancılık kredilerine ve bazı faaliyetlerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6989) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2002)

52.– Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül'ün, PTT Genel Müdürlüğünde görevli bazı personelin görev yerlerinin değiştirilme nedenine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6990) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.4.2002)

53.– Ankara Milletvekili Cemil Çiçek'in, ÖİK Başkanının görevden alınma nedenine ve özelleştirme çalışmalarına ilişkin Devlet Bakanından (Yılmaz Karakoyunlu) yazılı soru önergesi (7/6991) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.4.2002)

Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri

1.– Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, Ziraat ve Emlak Bankasından kredi alan yabancı firmalara ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/5998)

2.– Bursa Milletvekili Oğuz Tezmen'in, deprem vergisi olarak toplanan paralara ve yapılan harcamalara  ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/6138)

3.– Balıkesir Milletvekili Agâh Oktay Güner'in, İstanbul'da yapılan İKO-AB toplantısına KKTC'nin davet edilmediği iddiasına ve Helsinki Senedi karşısında KKTC'nin durumuna  ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6139)

4.– İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, Irak'taki Türkmenlere ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6150)

5.– Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, Türk Haber-Sen Genel Kuruluna müdahale yapıldığı iddialarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6156)

6.– Kocaeli Milletvekili Mehmet Batuk'un, mal ve hizmetlere uygulanan KDV oranlarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/6166)

7.– Afyon Milletvekili Gaffar Yakın'ın, 1999 yılından itibaren belediyelere yapılan yardımlara ilişkin Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/6168)

8.– Hakkâri Milletvekili Hakkı Töre'nin, yurtdışına çıkan araçlardan alınan triptik belgesi bedeline ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6171)

9.– Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, "Bahailik" adına yürütülen faaliyetlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6175)

10.– Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, KDV oranlarının tespitindeki kriterlere ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/6178)

11.– Kocaeli Milletvekili Mehmet Batuk'un, verem hastalarının tedavilerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6184)

12.– Samsun Milletvekili Vedat Çınaroğlu'nun, Samsun-Tekkeköy Kaymakamı hakkındaki bir iddiaya ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6185)

13.– Zonguldak Milletvekili Ömer Üstünkol'un, Zonguldak-Çaycuma Belediye Başkanı hakkındaki iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6186)

14.– Isparta Milletvekili Ramazan Gül'ün, bir polis memurunun karıştığı ölümlü trafik kazasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6194)

15.– Aksaray Milletvekili Sadi Somuncuoğlu'nun, Abdullah Öcalan hakkındaki iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6196)

16.–Erzurum Milletvekili Aslan Polat'ın, Afet Bölge Koordinatörlüğünün Resmi Gazetede yayımlanmayan raporlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6203)

17.– Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, ABD'nin Irak'a karşı izlediği politikanın Türkiye'ye etkilerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6204)

18.– Rize Milletvekili Mehmet Bekaroğlu'nun, TBMM İnsan Hakları Komisyonu üyelerinin Van İlinde yaptığı bir toplantıda polis tarafından izlendiği iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6206)

19.– Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz'un, depremle ilgili kurumsal yapılanma ve görevlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6215)

20.– Tokat Milletvekili M. Ergün Dağcıoğlu'nun, BDDK ile ilgili bazı iddialara ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/6216)

21.– Adıyaman Milletvekili Dengir Mir Mehmet Fırat'ın, nüfus müdürlüklerince bazı isimlerin tescil edilmediği iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6218)

22.– İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, bir gazetenin Kuzey Irak'taki sigara kaçakçılığı haberine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6223)

23.– Sakarya Milletvekili Osman Fevzi Zihnioğlu'nun, 54. Hükümet zamanında Sakarya İlinde depreme yönelik alınan tedbirlere ve konut ihtiyacını karşılama çalışmalarına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/6224)

24.– İzmir Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun, İngiliz sigorta şirketi tarafından Bolu tüneli için ödenmesi gereken tazminata ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/6226)

25.– Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın, otoyolların 2001 yılı gelirleri, masrafları ve geçiş ücreti zamlarına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/6231)

26.– Hatay Milletvekili Mustafa Geçer'in, küçük ve orta büyüklükteki işletmelerin faaliyetlerini yurt dışına kaydırdıkları iddialarına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/6238)

27.– Hatay Milletvekili Metin Kalkan'ın, Türkiye Diyanet Vakfı yayınevlerinde satışı yasaklanan kitaplara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (H. Hüsamettin Özkan) yazılı soru önergesi (7/6244)


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.00

16 Nisan 2002 Salı

BAŞKAN : Başkanvekili Yüksel YALOVA

KÂTİP ÜYELER : Lütfi YALMAN (Konya), Burhan ORHAN (Bursa)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 87 nci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GündemdIşI Konuşmalar

1.– Turizm Bakanı Mustafa Taşar'ın, Turizm Haftası münasebetiyle turizm sektöründeki gelişmelere ilişkin gündemdışı açıklaması ve ANAP Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan, MHP Antalya Milletvekili Nesrin Ünal, DYP Antalya Milletvekili Mehmet Baysarı, AK Parti Kocaeli Milletvekili Osman Pepe, DSP İstanbul Milletvekili Sulhiye Serbest, SP Antalya Milletvekili Mehmet Zeki Okudan'ın grupları adına konuşmaları

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, hükümet adına, Turizm Bakanı Mustafa Taşar'ın, Turizm Haftası dolayısıyla, İçtüzüğün 59 uncu maddesine göre söz talebi vardır; gündeme geçmeden önce, bu talebi yerine getireceğim.

Sayın Bakanın açıklamasından sonra, istekleri halinde, siyasî parti gruplarına ve grubu bulunmayan milletvekillerinden birisine söz vereceğim.

Konuşma süreleri, siyasî parti grupları için 10, grubu bulunmayan milletvekili için 5 dakikadır.

Bu vesileyle, Turizm Haftasının hayırlı olmasını diliyorum; başarılı çalışmalarınızın devamını temenni ediyorum.

Buyurun Sayın Bakan. (ANAP ve MHP sıralarından alkışlar)

TURİZM BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Turizm Haftası münasebetiyle, bugün, sizlerle turizmin bazı meselelerini görüşmek ve kamuoyuna yansıtmak istedim.

Geleceğin sektörü turizm sektöründe geleceğin ihtiyaçlarına cevap verebilecek şekilde çalışmalarımızı yoğunlaştırdık. (Gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Bakanım, bir saniyenizi istirham edebilir miyim.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, gerçekten, dinleyebilmek mümkün değil Sayın Bakanı. Ayakta olan arkadaşlarımdan yerlerine oturmalarını istirham ediyorum.

Buyurun Sayın Bakan.

TURİZM BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Devamla) - İçte yaptığımız çalışmalarla, evimizi, gelecek turistlere hazırlamak için çalışırken, dışta, aralıksız olarak devam ettirdiğimiz çalışmalarla, Türkiye'yi, dünya çapında değerli bir turizm markası haline getirmeye çalışıyoruz.

Bakanlık olarak yaptığımız çalışmalara toplumun her kesiminin desteğini sağlamak amacıyla, Turizm Haftası dolayısıyla yoğun bir program gerçekleştiriyoruz. Basın yoluyla, paneller ve konferanslar yoluyla, broşürler ve bilboardlar yoluyla toplumda bir duyarlılık oluşmasına, bu duyarlılığın somut toplumsal desteğe dönüşmesine gayret gösteriyoruz. Sadece ekonomiye katkısıyla gündemde yer bulabilen turizm sektörü sosyal, kültürel alanlarda da önplana çıkarılmalıdır diye gayret gösteriyoruz; çevreye duyarlı, kalıcı ve sürdürülebilir millî bir turizm politikası tesis etmek için gayret gösteriyoruz. Üniversitelerimizdeki akademisyenlerimizin katılımıyla oluşturduğumuz fahrî danışmanlar kurulu vasıtasıyla üniversitelerimizdeki birikimi turizmin geleceği için harekete geçirmeye başladık. İlk toplantımızı 1-3 Mart 2002 tarihlerinde Denizli-Pamukkale'de gerçekleştirdik. İkinci toplantıyı da, ikinci turizm şûrasının ardından, 3-5 Mayıs 2002 tarihlerinde İstanbul Yeditepe Üniversitesinde gerçekleştireceğiz. Gelecek yönetimi ve gelecek planlaması anlayışı doğrultusunda çalışmalarımızı devam ettiriyoruz. Gerçekleştirdiğimiz icraatların başarısını somut göstergelerle de almaya başladık.

2001 yılında altın bir dönemi geride bıraktık. 2000 yılına göre, 2001 yılında toplam turist sayısında 1 100 000, toplam döviz girdilerinde ise 1 milyar dolar civarında bir artışı gerçekleştirdik; bu sene de 14 000 000 dolayında turist, 10 milyar dolar civarında bir gelir elde etmeyi hedefliyoruz.

11 Eylül sonrası yaşanan olumsuzluklara rağmen, zamanında aldığımız önlemlerle, kriz yönetimi ve başlattığımız kesintisiz dış tanıtımla, bu sürecin getirebileceği olumsuzlukları büyük ölçüde ortadan kaldırdık. Her bölgemizi ayrı birer turizm markası yaparak, ardından, genel bir Türkiye markası oluşma sürecini başlattık. Marmara, Trakya, Ege, Akdeniz, İç Anadolu, Karadeniz, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizdeki turizm potansiyellerimizi önplana çıkararak -en son gezimde de Palandöken'i gezdim, oradaki güzellikleri de yansıtmayı bir görev addediyorum- turizm çeşitliliğinin sağlanması doğrultusunda gerekli çalışmaları başlattık. 81 ilimizin turizm envanterini çıkararak, turizmin yurt geneline yaygınlaştırılması ve 12 ay turizm yapabilen bir ülke olmamız için gerekli verileri derledik. Bu verileri, sayın milletvekillerimize, siyasî partilerimize, valilerimize, belediye başkanlarımıza, özellikle basınımıza, üniversitelerimize ve ilgili bütün kuruluşlara gönderdik ve Turizm Bakanlığının hazırladığı bu verilerde eksiklik, yanlışlık varsa bunların düzeltilerek bize gönderilmesini talep ettik. Herkese çok teşekkür ediyorum ki, gönderdiğimiz bütün bu bilgiler, eksikler tamamlanarak, tekrar bize gönderilmektedir.

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) - Sayın Bakan, Bingöl'ün Yüzenadasını unutmayın.

MUSTAFA MURAT SÖKMENOĞLU (İstanbul) - Hatay'ı da unutmayın!..

TURİZM BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Devamla) - Hatay'ı da unutmam, Bingöl'ü de unutmam merak etmeyin; ama, Erzurumlu arkadaşım girmeden önce rica etti "Palandöken'i mutlaka söyleyin" dedi; yani, benim üzerimde bir gayret sarf etti, bir mesai sarf etti; marifet de iltifata tabidir, biz de o iltifatı yaptık. (SP sıralarından alkışlar)

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Ağrı'yı da unutmayın!..

TURİZM BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Devamla) - Ağrı'yı unutur muyum hiç. Gaziantep dahil olmak üzere, 81 ilimizin hiçbirini unutmam.

Veriler ışığında turizmin yurt geneline yaygınlaştırılmasına yönelik projelerin oluşturulmasını gerçekleştiriyoruz. Bakanlığımızın web sayfasını geliştirerek, değiştirerek, içeriğini zenginleştirerek, iki dilde yayın yapan halden, İngilizce, Fransızca, Almanca, Rusça ve Türkçe olarak beş dilde yayın yapar hale getirdik; www.turizm.gov.tr adresini yazan herkes, bu sitemize girebilir ve Türkiye'yle ilgili bütün bilgileri alabileceği gibi, Türkiye'deki otellerle ilgili, turizm sahalarıyla ilgili, Türkiye'deki o günkü hava durumuyla ilgili, sağlık teşekkülleriyle ilgili, turizmle ilgili her türlü bilgiyi alabilir, herhangi bir talebi ve şikâyeti olursa, e-mail yoluyla da (elektronik posta) Turizm Bakanlığına ulaşabilir.

Bakanlık görevine başlar başlamaz, bakanlık bünyesinde yeniden yapılanma çalışmalarımız çerçevesinde, Türk Standartları Enstitüsünün ISO-9001-2000 kalite belgesi almaya da 11 Nisanda hak kazandık; 8 aylık bir çalışma sonucunda Bakanlığımızda, artık, işler daha süratle yürüyecek, daha organize bir şekilde yürüyecek, insanlarımız daha verimli halde çalışacak; çünkü, bir tespit yaptırdık ki, yapılan araştırmalara göre, eğer, bir müessesede işler aksıyorsa, bu aksama sebebinin yüzde 85'i sistemden kaynaklanıyor, yüzde 15'i orada çalışanlardan kaynaklanıyor. Her ikisini de düzeltmek için sistemi geliştirdik ve bu sistemle, artık, Turizm Bakanlığında "bugün git, yarın gel" yok, masa üzerinde, artık, sümen yok; onun için, Turizm Bakanlığında sümen altına evrak gitmesi diye bir şey de söz konusu değil. Müracaat eden herkes, en kısa zamanda, mutlaka ve mutlaka olumlu veya olumsuz cevabını alacak. Her şeyin olumlu olması söz konusu değil, olumsuz da çıkabilir; ama, mühim olan, o insana, müracaat eden o müteşebbise cevap vermektir, senelerdir sürüncemede bırakıp sumen altında evrakları saklamamaktır. Bakanlığımız bu noktaya gelmiştir. Bu güne bizleri getiren ve bu çalışmaları yapan arkadaşlarımıza bu vesileyle teşekkür etmek istiyorum.

Özellikle, ülkemize turist getiren tur operatörleri ve turizm profesyonelleriyle aksamayan bir diyalog içerisinde olduk. Ülkemiz turizm sektörü için nerede bir problem varsa, nerede bir imkân varsa, mutlaka orada olduk. Değişen turist profiline cevap verebilecek nadir dillerde turist rehberleri yetiştirmek için kurslar açtık. Turizm sektöründeki bürokrasiyi azaltarak iş ve hizmetlerin daha süratle gerçekleştirilebilmesi için gerekli girişimleri tamamladık. Girişimlerimiz sonucunda Sayın Başbakanımız tarafından yayımlanan genelgeyle, ilgili bakanlık ve kurumların üyesi olduğu Turizm Koordinasyon Kurulunu oluşturduk. Aynı genelgeyle, Turizm Bakanlığı Müsteşarının başkanlığında, ilgili bakanlık ve kurumların müsteşarlarından oluşacak bir Turizm Uygulama Kurulu oluşturulmuştur. Turizm Koordinasyon Kurulunda alınacak kararlar, bu Turizm Uygulama Kurulu vasıtasıyla, derhal, kuvveden fiile geçirilecek ve turizmde gelişmenin önü açılacaktır. Bu oluşumların, kısa vadede, turizm sektöründeki bürokrasinin aşılması ve bir koordinasyonun kurulması açısından son derece önemli olduğunu özellikle vurgulamak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, Dünya Turizm Örgütü verilerine göre 2001 yılında dünya genelinde turizm pazarı yüzde 1,3 gerileme gösterirken, Türkiye olarak, yüzde 12,4 oranında bir büyümeyi gerçekleştirmiş olduğumuzu burada bir kez daha altını çizerek ifade etmek istiyorum.(ANAP sıralarından alkışlar) Yaptığımız çalışmalarla, bütün dünyaya, turizmde Türkiye gerçeğini kabul ettirdik; şimdi, sıra, turizmde Türkiye gerçeğini Türkiye'deki herkese kabul ettirmektedir.

Dünya Turizm ve Seyahat Konseyi, önümüzdeki on yıl içerisinde, Türkiye'nin, dünya turizminin önder ülkelerinden birisi olacağını açıkladı. Aynı şekilde, dış tanıtım kampanyasındaki yeni stratejimiz ve 55 ülkede sürdürdüğümüz tanıtım materyallerimiz de ilgiyle karşılandı. Popüler markaların tanıtım ürünlerinin ele alındığı değerlendirmelerde, Türkiye birincilikler elde etti. Katıldığımız Berlin ve Moskova uluslararası turizm fuarlarında, Türkiye, en iyi dış tanıtım yapan ülke seçildi. Son olarak, geçtiğimiz hafta, merkezi Sibirya'da bulunan Analitik Araştırmalar Merkezi tarafından yayımlanan araştırma sonuçlarına göre, Türkiye, yaz sezonunda en başarılı birinci destinasyon seçilmiştir. 2002 Mart ayı istatistiklerine göre- 2001 yılına  göre, gelen turist sayısı, bu mart ayında yüzde 24 artış kaydetmiştir. Bu artış, 2002 sezonunda turizmde daha başarılı bir sezon geçireceğimizin de müjdecisi olmuştur.

Değerli milletvekilleri, dört mevsim oniki ay turizm yapabilen, her çeşit turist profilinin turizm talebine cevap verebilen bir Türkiye'yi hedefliyoruz. Bakanlık olarak hedefimiz, yılda 60 000 000 turist, 50 milyar dolar gelir elde edebilen bir Türkiye'dir. 2001 yılı itibariyle dünya turizm pastasından Türkiye'nin elde ettiği gelir 8,5 milyar dolar civarındadır. Dünya turizm pastasının hacmi ise 500 milyar dolardır. Biz, bu cennet vatanda, her bir karışı ayrı güzelliklerle dolu, tarih, kültür, sanat yönünden zengin bu ülkemizde 8,5 milyar dolarla yetinmemeliyiz diye düşünüyorum. Turizm gelirlerimizin artırılabilmesi için sektöre destek verilmesi noktasında fedakârlık edilmesine ihtiyaç olduğunu, burada, bir kez daha belirtmek istiyorum; çünkü, turizm sektörü, kendisine aktarılan kaynakları çok daha yüksek oranlarda ekonomiye geri kazandırmaktadır.

Ayrıca, Dünya Turizm Örgütüne göre turizm, gençlerin ve kadınların en kolay istihdam edildiği iş alanı olarak önplana çıkmaktadır ve bir halk sanayii olarak ifade edilmektedir. Ülke olarak genç bir nüfusa sahip oluşumuz, kadın nüfusunun fazla oluşu, yeni istihdam alanlarının oluşturulması ve refahın tabana yayılması noktasında da turizm sektörüne daha fazla önem verilmesini zorunlu kılmaktadır.

Bakanlık olarak çalışmalarımızı her bölgemize ve her şehrimize yayma doğrultusunda çalışıyoruz. Geliri, istihdamı ve oluşacak ekonomik refahı tabana yaymada en avantajlı alanımız olan turizm sektöründeki dinamizmi ülkemiz geneline yaymak için gayret gösteriyoruz. Uluslararası arenada en rekabetçi ürünümüz olan turizm potansiyelinin harekete geçirilmesinden doğacak kaynağın, bölgeler arasındaki gelişmişlik farklarını da ortadan kaldıracağına yürekten inanıyorum.

Bütün bu hedeflerin yakalanmasında, siyasal istikrarın ve siyasal desteğin yanında, toplumsal katılımın da en üst düzeyde gerçekleşmesi şarttır. Turizm Haftası dolayısıyla toplumda bu duyarlılığı oluşturmak, geliştirmek ve toplumsal desteğin artırılması için çalışıyoruz. Toplumun her kesimiyle diyalog ve iletişim halinde çalışmalarımızı devam ettiriyoruz. Yaptığımız çalışmalar hakkında, başta, sayın milletvekillerimize olmak üzere, siyasî partilerimize, sivil toplum örgütlerimize, sektör kuruluşlarına, basınımıza, devlet organlarına ve basın ve televizyonlar aracılığıyla düzenli olarak halkımıza bilgi veriyoruz.

Değerli arkadaşlarım, şûrada alınan kararların sonuç bildirgesinin tamamını okuyarak sizleri meşgul etmek istemiyorum. Bütün bu bildirgeler sizlere mutlaka ulaşmış olacaktır, bunları tartışacağız. Yalnız, bu Turizm Haftası münasebetiyle bir iki konuyu belirtmek istiyorum: Özellikle, turizm sektörü teşvik edilmelidir ve turizm sektörü de döviz getirmektedir, ihracatçılarımız gibi ihracat iadesinden yararlanmalıdırlar. Bir örnek vermek istiyorum ve 300 yataklı beş yıldızlı bir otelde bir yıl içinde harcanan malzemeleri bilgilerinize sunmak istiyorum: 6 ton beyazpeynir; 4,5 ton kaşarpeyniri; 1,5 ton salam; 1,5 ton sosis; 3 ton siyah zeytin; 2 ton yeşil zeytin; 4 ton tereyağı, 325 000 adet yumurta, 32 000 kilo süt, 15 ton et, 25 ton tavuk, 38 ton yoğurt, 9 600 ton pirinç, 1 ton mercimek, 3 ton nohut, 13 ton makarna, 110 ton un, 3 ton tuz, 21 ton sıvı yağ, 275 000 adet şişe suyu, 29 ton kızarmış patates, 9 ton dondurulmuş gıda, 6 ton mayonez-ketçap, 400 ton sebze-meyve, 4 ton çay-kahve. Bütün bunlar, 300 odalı beş yıldızlı bir otelin bir yıllık tüketimi! Daha, orada tüketilen içkileri, vesaireleri de saymıyorum.

Arkadaşlar, hiçbir ambalaj masrafı olmadan, bozulması, kokması, ekşimesi olmadan, navlun ödemeden, sigorta yaptırmadan, gümrüğe takılmadan, insanları buraya çağırıyorsunuz; 11,5 milyon insanın midesine bunları doldurup, yerinde ihracat yapıyorsunuz. Peki, bu yerinde yapılan ihracata, neden, diğer ihracatlardaki gibi, prim ve teşvik verilmez? İşte bunun verilmesi için şûramızda karar aldık ve bunu Bakanlar Kuruluna arz edeceğim. Bu konuda bütün milletvekillerimizin -hiçbir siyasî parti ayırımı gözetmeksizin- desteklerini beklediğimi ifade etmek istiyorum.

Bendeniz, Turizm Bakanlığı görevinde, turizm olayını siyasî zihniyetlerin üstünde bir olay olarak gördüğümü belirtmek istiyorum; siyaset yapmadan çalışıyorum, hiçbir ayırım yapmadan gayret gösteriyorum, aynı şekilde destek görüyorum ve bu desteğin de devamını istiyorum.

Hepinize teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

Bu arada, Turizm Haftası münasebetiyle, turizmcilere de bir müjde verelim, bir armağan verelim; o da, elektrikle ilgili konuyu Bakanlar Kurulunda ayın 12'sinde, imzaya açtık ve imzalar tamamlanmak üzere. Burada, Enerji Bakanlığımızın Bakanlar Kuruluna sunduğu ve Bakanlar Kurulu tarafından kabul edilen bu kararla, 4736 sayılı Kanunun 1 inci maddesinin birinci fıkrasından muaf olanlar, aşağıda sayacaklarımdır:

Eti Krom AŞ, Eti Elektro Metalurji AŞ ve Eti Alüminyum AŞ; 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanununun 16 ncı maddesine göre, turizm belgeli yatırım ve işletmeler, tarımsal sulama tesisleri, arıtma tesisleri; hayır kurumları, dernekler, vakıflar, müzeler, resmî okullar, resmî yurtlar, resmî yüksekokullar, resmî üniversiteler, resmî sağlık kuruluşları, spor tesisleri, kültür balıkçılığı ve kümes hayvancılığı çiftliği, ibadethaneler, cami, mescit, kilise, havra ve sinagog ve genel aydınlatma yerleri; il, ilçe, belde ve köylerdeki cadde ve sokak ile kamuya ait ücretsiz girilen park ve bahçe gibi halka açık yerler; bu maddedeki muafiyete uğramışlardır. Eskiden olduğu gibi, yine, indirimli olarak elektrik ücretleri ödeyeceklerdir; Turizm Haftası münasebetiyle, sektörümüze de, diğer kuruluşlara da hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum.

Burada birkaç kuruluşa teşekkürüm var. Özellikle, Turizm Haftası münasebetiyle Diyanet İşleri Başkanlığına yazdığım bir yazıya olumlu cevap vererek müftülere bu konuda bir yazı gönderen Diyanet İşleri Başkanımıza teşekkür ediyorum. Turizm Haftası münasebetiyle, ülkemizi ziyaret eden turistlere karşı, din, dil ve milliyet ayırımı gözetmeksizin, Türk Milletinin inanç, töre, gelenek ve ananelerine yakışır biçimde davranılması gerektiği konusunda yüce dinimizin ısrarla üzerinde durduğu temizliğe gereken önemin verilmesi ve çevrenin korunması konularında, vaazlarınızda vatandaşları aydınlatıcı konuşmalar yapınız ve hutbelerde buna yer veriniz diye talimat gönderen Sayın Diyanet İşleri Başkanına teşekkür ediyorum.

Hafta münasebetiyle, Millî Piyango, tanıtım reklamlarımızı 9 Nisan tarihli Millî Piyangoda kullanmıştır, teşekkür ediyoruz.

Özellikle, her müracaatımızda gerekli desteği gösteren Türk Hava Yollarına teşekkür ediyoruz.

İçişleri Bakanımıza, Emniyet Genel Müdürlüğüne, Jandarma Genel Komutanlığına, gümrüklerden sorumlu Bakanımıza teşekkür ediyorum; bir genelge göndererek, bu konuda, vatandaşlarımızın ve turistlerin gelişlerinde her türlü kolaylığın gösterilmesi yolunda talimat vermişlerdir.

Yine, aynı şekilde, Türkiye Denizcilik İşletmelerine ve Denizcilik Müsteşarlığına teşekkür ediyorum; aldıkları kararlardan dolayı, yatlar, marinalar ve kruvaziyer turizmle ilgili liman harçlarında yaptıkları indirimlerden dolayı.

Kültür Bakanımıza teşekkür ediyorum, yüzde 50 indirim uyguladığı için müze ve ören yerlerine.

MUSTAFA MURAT SÖKMENOĞLU (İstanbul) - Türkiye Büyük Millet Meclisini unutma Sayın Bakan!

YUSUF KIRKPINAR (İzmir) - Bize yok mu?!

TURİZM BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Devamla) - Bakanlar Kuruluna; başta, Sayın Başbakan olmak üzere, başbakan yardımcılarımıza, bütün üyelerimize, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Değerli Başkanına, başkan yardımcılarına, Divan kâtiplerine, idare amirlerine ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin, hiçbir ayrım gözetmeksizin, bütün siyasî partilerine, bağımsızlar dahil olmak üzere değerli milletvekillerine ve özellikle turizm sektörüne, sivil toplum kuruluşlarına, basınımıza, televizyonlarımıza, huzurlarınızda teşekkür etmek istiyorum. (Alkışlar)

Bir teşekkürüm de, turizm sektörünü bugüne getirenlere. Bu işe başından beri emek sarf etmiş bakanlık düzeyinden en alt birimde çalışan arkadaşlarımıza kadar hayatta olmayanlara Allah'tan rahmet dileklerimi iletiyorum; hayatta olup da şu anda çalışmayanlara yaptıkları hizmetler için teşekkür ediyorum; şu anda görevde olanlara da başarılar diliyorum ve teşekkürlerimi sunuyorum.

Hepinize sevgiler, saygılar sunarken, son bir söz olarak "turizm geleceğimizdir" diyorum; turizm iş demektir, turizm aş demektir, turizm sevgi demektir, turizm aşk demektir ve turizm dünyada barış demektir. Hep beraber, sizleri, bu sektöre sahip çıkmaya davet ediyorum.

Hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Bakan.

Anavatan Partisi Grubu adına, Antalya Milletvekili Sayın Cengiz Aydoğan; buyurunuz. (ANAP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

ANAP GRUBU ADINA CENGİZ AYDOĞAN (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, değerli dinleyenler; Turizm Haftası nedeniyle Anavatan Partisi Grubu adına söz aldım; sizleri, şahsım ve Grubum adına saygıyla selamlıyorum.

Turizm faaliyetlerinin, ekonomik, sosyal ve kültürel boyutları; çevresel, fiziksel, ekolojik, estetik, psikolojik etkileri; dünya barışına çok önemli katkı sağlayan yönleri vardır.

Ülkemizde 37 sektörü doğrudan veya dolaylı etkileyen turizm, dünyada da en ön sıradaki yerini almayı başarmıştır. Teknolojinin gelişmesi, ulaştırma ve iletişim imkânlarının hızla iyileşmesi turizm ekonomisini önplana çıkarmıştır. 1991-2000 döneminde dünyadaki toplam üretimin yıllık artışı yüzde 3,5 iken, uluslararası turizm gelirlerinin yıllık artışı yüzde 6,6 olmuştur. Turizm, ekonomide, otomotiv sektörüyle yarışan, ön sıralara yerleşen önemli bir sektör haline gelmiştir. 2000'de, 697 000 000 kişi 477 milyar dolar harcayarak seyahat etmiştir. 2010'da 1 trilyon dolar, 2020'de 2  trilyon dolar turizmde harcanacaktır.

Son on yılda, Türkiye'nin turizmdeki gelirlerini yüzde 12,2 oranında artırmayı başarması önemlidir. Bu rakam, dünya ortalamasının yaklaşık 2 katıdır. 37 sektörü etkileyen, büyük istihdam yaratan, ihracatımızın yüzde 30'unu teşkil eden turizm sektöründe, turizm hareketlerinden daha çok pay alabilmeyi başarmalıyız. Şöyle ki: 2000 yılı rakamlarına göre dünyadaki hareketlere bakacak olursak; Fransa 75 000 000, Amerika 50 000 000, İspanya 48 000 000'la, 1 inci, 2 nci, 3 üncü olmuş; Yunanistan 12,5 milyon turist çekerek 15 inci, Türkiye 9,6 milyon turist çekerek 20 nci sırada yerini almıştır; bu, yüzde 1,38 pay etmektedir.

Gelir sıralamasına baktığımız zaman, Amerika Birleşik Devletleri 85 milyar dolarla 1 inci, İspanya 31 milyar dolarla 2 nci, Fransa 30 milyar dolarla 3 üncü, Yunanistan 9,3 milyar dolarla 10 uncu, Türkiye 7,6 milyar dolarla 14 üncü sıradaki yerini almıştır; bu, yüzde 1,6 pay etmektedir.

Türkiye'nin 2001 yılında ağırladığı turist sayısı ise 11,6 milyon olmuştur; 8,1 milyar dolar gelir elde edilmiştir.

1980'de, 511 tesiste 82 000 yatak varken, 1990'da yüzde 100'lerin üzerindeki artışlarla 1 260 tesise, 6 kat artışla da 498 000 yatak kapasitesine ulaşılmış, 2000 yılında sadece yüzde 10 artışla 568 000 yatak sayısına erişilmiştir.

1980-1990 arasında turist sayısı 4 kat, gelir miktarı 10 kat artmıştır. Bunun sebebi, bu dönemde uygulanan yerinde teşviklerdir.

Turizmi Teşvik Çerçeve Kararı 1980'de, Turizmi Teşvik Kanunu 1982'de, turizmin kalkınmada özel önem taşıyan sektör kapsamına alınması 1985'te olmuş; dört yılı ödemesiz, düşük faizle, yirmi yılda ödenecek krediler, nakdî teşvikler, hibeler verilerek, 1 dolarlık yatırımın 25 dolar olarak geri dönmesi sağlanmıştır.

Turizm yatırımcılarına göre, 2010 yılında, 1 000 000 uluslararası standartta yatak, 25 000 000 turist, 20 milyar dolarlık gelir elde etme imkânı vardır. Bunun şartı, 8 milyar dolarlık özel sektör yatırımı, 5 milyar dolarlık devlet katkısıdır. Toplam 13 milyar dolarlık yatırım yapmak suretiyle, 2010'a dek 200 000 000 turist, 180 milyar dolar gelir, 180 milyar dolarlık da katmadeğer elde etmek mümkün olacaktır. 40 milyar dolarlık vergi, 3 000 000 istihdam, millî gelirin yüzde 6'sı, ihracatın yüzde 40'ı olan gelir oranına ulaşılmış olacaktır.

Turizm Bakanlığımız ise, daha uzun vadeli dönemde, 60 000 000 turist, 50 milyar dolar gelir hedefi koymuştur. Onların şartı da, altyapıya her yıl 100 000 000 dolarlık yatırım, dış tanıtıma 100 000 000 dolarlık katkı, teşvik ve desteklemeye de 250 000 000 dolarlık katkı sağlanmasıdır. Bu şartlarda, yılda 450 000 000 dolarlık kaynak ayrılmak suretiyle, 60 000 000 turist, 50 milyar dolar gelir hedefine ulaşılacaktır.

Bu hedef, umut ve heyecan vericidir şüphesiz; ama, bu hedefe ulaşabilmek için tüm kesimlerin inanç ve fikir birliğiyle hareket etmesinin sağlanması, planlama, altyapı, yatırım, teşvik, tanıtım, işletme, mevzuat, toplam kalite konularındaki görevlerin en iyi şekilde yapılmasının temini, temel şarttır.

Bu çerçevede, Türkiye'nin bir master planı elbette olmalıdır. Öncelikler belirlenmeli, her türlü planlamanın, projenin, tatbikatın, yatırımın bu anaplana uygunluğu titizlikle sağlanmalıdır.

Turistik yörelerin hava, kara, deniz ulaşımı, havaalanı bağlantıları, temiz su verilmesi, atık suların arıtılması, derin deniz deşarjları, katı atıkların çözümü, kesintisiz enerji temini yönündeki ihtiyaçları acilen karşılanabilmelidir. Bu konuda, özel sektörün kamuyla birlikte çalışması turizm hizmet birlikleri bünyesinde sağlanmalı, yurtdışı finans imkânlarından bu konularda yararlanılmalıdır.

Yerel yönetimler bu işleri yapabilecek şekilde güçlendirilmelidir. ATAK ve benzeri projeler hızla geliştirilmeli, kıyıların korunması, planlanması, işletilmesi, plaj hizmetlerinin Batı standartlarındaki ölçülerde verilmesi, temizliğin sağlanması yönündeki "Mavi Bayrak" uygulamaları genişletilerek sürdürülmelidir. Tabiî ve tarihî değerler korunmalı, kültür ve kongre turizmi, özellikle geliştirilmelidir.

Ülke imajının geliştirilmesine, sektörel dış tanıtıma, yöre ve ürün tanıtımına bilinçli, bilimsel ve profesyonelce yaklaşımlar sergilenmeli, turizm gelirlerinin en az yüzde 2'si tanıtıma ayrılmalıdır. İmaj ve tanıtım konusunda kamu, üniversiteler, yerel yönetimler, özel sektör seferber edilmelidir.

Anadolu'nun ilginç tarihî, geçmiş medeniyetlerin emsalsiz eserleri, dört mevsim turizmi yaşayabileceğimiz iklim güzellikleri, tanıtım ve imaj konusunda iyi değerlendirilmelidir.

Turizm faaliyetleri, hassas, kırılgan, riskli, krizlerle boğuşulan bir ortamda sürdürülmeye çalışılmaktadır; dolayısıyla, bütün dünyada turizm, teşvik görmektedir. Türkiye'de 1983-1992 arasında çok verimli bir teşvik mekanizması işlemiştir. Bu dönemde, uzun vadeli, düşük faizli krediler, hibe türü nakit, muhtelif arazi tahsisleri, yüzde 100 yatırım indirimi uygulamaları gündeme gelmiş ve çok esaslı bir atılım dönemi yaşanmıştır.

İyi eğitim, her şeyde olduğu gibi, turizm konularında da temel esastır. Lisans ve önlisans eğitimi, ara eleman eksikliğini de giderecek şekilde planlanmalıdır.

Ulaşım ve taşımacılık sektörü Batı standartlarında düzenlenmelidir. Tur operatörlerinin performanslarına göre teşvik sistemi getirilmelidir.

Özel havacılık şirketleri desteklenmelidir.

Bugün, Akdeniz Bölgesinde teşvik uygulaması yapamayan tek turizm ülkesi Türkiye'dir. Oysa, bu şartlarda rekabeti sürdürmek hemen hemen imkânsızdır. Dolayısıyla, bu tür teşvikler -arazi tahsisleri dahil- makul şartlarda, alenen ilan edilmiş kriterlerle, şeffaf uygulamalarla yine devreye konulmalıdır. Hedeflenen 250 000 yeni yatak imkânına ancak böyle ulaşılabilecektir.

Güven vermeyen ortam, mevzuat kargaşası, yolsuzluk söylentileri, çeşitli istikrarsızlıklar, teşvik imkânının olmayışı, yabancı sermaye girişimini de önlemektedir. Dolayısıyla, yabancıların Türkiye'de mülk edinmelerinin kolaylaştırılması, bürokrasinin azaltılması, teşvikli döneme yeniden geçilmesi, yabancı sermaye girişini de artıracaktır.

Eskiyen, belgeli tesislerin yenilenmesi, düşük kaliteli belediye belgeli tesislerin modernizasyonu gereklidir ve sağlanmalıdır.

Turizm faaliyetleri, tüm Anadolu'ya ve oniki aya yayılacak şekilde çeşitlendirilmeli; bu maksatla, kültür, sağlık, termal, kongre, dağ ve yayla, kış, üçüncü yaş ve gençlik, yat ve deniz, eğlence, golf ve spor, inanç turizmi konularında ısrarla çalışılmalıdır.

Turizm Bakanlığı, dünyadaki gelişmeleri anında sektöre aktarabilecek şekilde donatılmalıdır.

"Her şey dahil" pazarlanan tesislerde kalitenin düşmemesi denetlenmeli ve sağlanmalıdır.

Alanya-Antalya yolu, Gazipaşa Havaalanı, Alanya ve Gazipaşa Yat Limanları, Kaş Havaalanı gibi önemli turizm yatırımları, gerek yanlış tercihler gerek mevzuat keşmekeşi gerekse ödenek yetersizlikleri nedeniyle bir türlü zamanında gerçekleştirilemiyor.

Bir devlet yatırımının başlatılabilmesi için 17-18 bürokratik kademenin birebir aşılması gerekiyor. Bir özel girişimci, yatırımı için, Turizmden ön izin, Bayındırlıktan plan kararı, Kültürden Koruma Kurulu kararı, Çevreden ÇED raporu, belediyeden ruhsat almak durumundadır. Bu mevzuat dağınıklığından ve otorite çokluğundan kurtulmak, mevzuatı sadeleştirmek, işleri kolaylaştırmak gereklidir.

Otelciler birliği yasası, Turizm Bakanlığı teşkilât yasası bir an önce çıkarılmalıdır.

Turizmde, alt ve üstyapısı tamamlanmış uygar ortamlarda, en verimli ve en kaliteli hizmetler sunularak, yaşam kalitesinin artırılmasıyla hedefe ulaşılabilir.

Gelişmelerden umutluyuz; Almanya, Avusturya ve İsrail'in, tanıtımda en iyi materyali kullandığımız yönündeki anket sonuçları bizi sevindirmiştir. Dünyada turizmde yüzde 1,3 gerileme varken, Türkiye'de yüzde 12,4 büyüme, olumlu bir işarettir. Geçen yıla göre, mart ayındaki yüzde 24 turist artışı, iyiye işarettir.

En başarılı destinasyon seçilmemiz olumludur.

Çin'le bağlantı kurulması, bazı önemli firmaların aktarma yeri olarak Ortadoğu yerine Türkiye'yi seçmeleri, iyiye işarettir.

İkinci Turizm Şûrası gerçekleştirildi; burada çok değerli fikirler ortaya çıktı. Birincisinde olduğu gibi, alınan kararların uygulanabilmesi, muhakkak faydalı olacaktır.

BAŞKAN - Sayın Aydoğan, sonuçlandırabilir misiniz, rica etsem...

CENGİZ AYDOĞAN (Devamla) - Bitiriyorum efendim.

Turizm Bakanımız Sayın Mustafa Taşar, turizm hareketlerini yerinde tespit ederek müdahale etmektedir, yatırımcıları desteklemektedir; Bakanlığını, daha hızlı, daha kaliteli hizmet verecek şekilde donatmaktadır. Bu, sevindirici bir gelişmedir; ona teşekkürlerimizi sunuyorum.

Bu inanç, duygu ve düşüncelerle, Turizm Haftasını kutluyor, Anavatan Partisi Grubu adına sizlere tekrar saygılar sunuyorum. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Antalya Milletvekili Sayın Nesrin Ünal; buyurunuz (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

MHP GRUBU ADINA NESRİN ÜNAL (Antalya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Turizm Haftası nedeniyle söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi Grubum ve şahsım adına saygıyla selamlayarak, sözlerime başlıyorum.

Her zaman ve her mekânda söylediğim gibi, Antalya milletvekili olarak, Türkiye'nin aydınlık yüzü olan turizm sektörüyle gurur duyuyorum. Bu vesileyle, kayıtsız şartsız, kritersiz, borçsuz, sızlanmasız; ama, fedakârca, vatansever duygularla, çok çalışıp, çok üreterek, diğer sektörlere örnek olacak şekilde Türk turizmine emek veren, özel sektöründen resmî görevlisine, aşçısından garsonuna, turizmcisinden otel yöneticisine, çiftçisinden şoförüne, havalimanı çalışanından güvenlik görevlisine, bakanından bürokratına, a'dan z'ye bütün turizm ordusuna Milliyetçi Hareket Partisi adına saygı ve şükranlarımı sunuyorum.

Türkiye'yi, milletvekili olarak dolaşıyorum ve insanlarımızla gönül sohbetleri yapıyoruz. Üzülerek belirteyim ki, Türkiye'de o kadar çok keşfedilmemiş tarihî ve doğal güzellikler var ki, saymakla bitmiyor. Manavgat Beydiğin'in Kargıhan'ı, Tokat'taki mağara, Hatay, Bolu'nun Alpleri aratmayacak, ama, turizmle tanışmamış yeşil yaylaları... Turizme yön verenlerin buraları görmelerini isterdim.

Dün gece, dünya turizminde yüzde 30 pazar payına sahip bir kuruluşun yöneticisi konuşuyordu; Türkiye'nin dünya turizminde geleceği en parlak ülke olduğunu, bunu, insanıyla, doğasıyla, kültürüyle yapacağını ve bugünkü gelirinin dört beş katını elde edebileceğini söylüyordu.

Turizmde yaşanan problemleri pratik olarak değerlendirmek istiyorum:

Biz, 5 yıldızlı otelleri, tatilköylerini yapıyoruz; ama, otelin hemen bahçesinden başlayan yolu, kanalizasyonu, arıtma tesislerini ihmal ediyoruz.

Türkiye'nin cansimidi olan turizm sektörüne hizmet eden belediyelerin elinden yeterince tutmuyoruz. İşte, Antalya-Serik Belediye Başkanı... Canla başla çalışıyor, altyapı yapıyor, dereyi ıslah ediyor; ama, Turizm Bakanlığı Fonundan geçmişte hak ettiği parayı alamıyor!..

Bu noktada Sayın Bakanımıza teşekkür ediyorum; Turizm Bakanlığı Fonundan belediye yardımlarında objektiflik kriterini işletmeye başladı. İnşallah, objektiflik değeri artarak, Turizm Bakanlığı, belediyelere, partilere göre değil, yatak sayılarına ve yaptıkları hizmetlere göre kucak açmaya devam edecektir. Dolayısıyla, turistler, 5 yıldızlı otellerde kalıp, tek yıldızlı sokaklarda gezmek zorunda kalmayacak; Serik, Boğazkent, Çığlık ve bunun gibi turizme hizmet eden bütün belediyeler, Turizm Fonundan hak ettikleri yardımları alacaklardır.

Tarihî ve doğal dokusuyla turizmin başkenti olan Antalya'nın milletvekili olarak şu tespitimi de söylemeden geçemeyeceğim: Tarihi, doğayı koruyan belediyelere Kültür Bakanlığının ayırdığı paylar, bana göre, Mahallî İdareler Yasasından kaldırılmamalı ve korunmalıdır.

Turizm, sadece "her şey dahil" sistemiyle pazarlanmamalıdır; çünkü, turizm, kültürü, doğayı, tarihi, denizi, kumu, güneşi, Anadolu'nun güzel insanlarının hoşgörüsünü, misafirperverliğini, bir bütün olarak, bozmadan, değiştirmeden koruyarak, güzelleştirerek kazanca dönüştürme sanatı ve becerisidir.

Turistlerin, Türkiye'deki bu değerleri tanıması fırsatı verilerek, turizm kazançlarının, toplumun her kademesine -küçük esnafından büyük şirketlerine kadar- eşit şekilde dağılmasını sağlamak zorundayız. Turizmde sadece konaklama ve ulaşım pazarlamıyoruz; futbol, basketbol takım başarıları, komşu ülkedeki karışıklık, terör gibi, ülkenin yaşadığı her türlü olay, turizmle yakın ilişkilidir. Bu yüzden, ülke insanı olarak, sorumluluk taşıyarak mesleğimizi yapmalıyız.

Turizmle içli dışlı yaşayan yöre insanları da incitilmemeli, küstürülmemelidir. Yöre insanları turizmle ne kadar barışık yaşarsa, turizme o kadar kaliteli hizmetler sunulur. Yöre halkının da tarihten, denizden, kumdan, güneşten istediği kadar faydalanması en doğal hakkıdır. Çünkü, o toprakların asıl sahipleri, koruyucuları, geçmişte olduğu gibi, gelecekte de fedakâr insanlarımız olacaktır.

Belediyelerimizin hizmet yapmasına engel olan ve o yörelerde yaşayan insanlarımıza sıkıntılar yaşatan SİT alanları problemi mutlaka çözülmelidir. İnsanlar yüzyıllardır tarihle ve doğayla iç içe yaşamışlar, şimdi çocuklarını evlendiriyorlar, oğullarına ayrı ev açacaklar ve çivi çakamıyorlar!.. Belediye başkanı, ilçesini, beldesini güzelleştirmek istiyor, altyapı yapacak, yolu düzeltecek; sıkıntı var!.. Bu sıkıntılar, doğa ve tarihin kılına zarar vermeden; ama, insanlarımızı da mağdur etmeden, sürüncemede bırakılmadan çözülmek zorundadır.

Bu arada, yılan hikâyesine dönen Antalya-Alanya yolu acilen bitirilmelidir. Antalya-Kemer, Antalya-Alanya, Antalya-Burdur tren yolu çalışmaları da başlatılmalıdır.

Güneydoğu ve Doğu Anadolu Bölgelerinde istihdam yaratılması, ekonomik ve sosyal kalkınma için en ideal sektör de turizmdir.

Kendi insanımızın kendi tarihini ve doğasını görmesini kolaylaştırmak ve yerli turisti de korumak zorundayız.

Beton yığınlarından oluşan dev otellerle çevreyi yok eden, tüm ülkeleri, tüm toplulukları birbirinin kopyasına dönüştüren turizm anlayışına alternatifleri de fazla gecikmeden üretmek zorundayız.

Tur operatörleri sadece turist sayısıyla ilgilenir, turiste kaliteli ve ucuz tatil pazarlar; turistlerin Türk kültürünü, insanını, tarihini ve doğasını tanıyıp tanımaması onlar için önemli değildir; onlar için kâr önemlidir, sonuçta kâra bakarlar. Türkiye'nin tanıtımı, Türkiye'yi her şeyiyle tanıyan, Türkiye'nin gönüllü tanıtım elçileriyle olur. Bu yüzden, kendi tur operatörlerimiz olmalı, bacasız sanayimiz har vurup harman savrulmamalı, Avrupa seyahat endüstrisinin pazarlama ve satış ayağındaki tekelleşme kırılmalı, KOBİ'lerin ve yerli üreticilerin önleri açılmalıdır. Mevzuatlar Avrupa Birliğiyle uyumlu hale getirilmeli, temel kanunlar hızla çıkarılmalıdır.

Sektörde, objektif ceza ve sorumluluk, teşvik ve yetki için hukukî altyapı, geçmiş dönemde ihmal edilmiştir. Milliyetçi Hareket Partisinin içinde bulunduğu, çalışan ve üreten 21 inci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisince, acilen hukukî altyapı oluşturulmalıdır; çünkü, turizmden gelen milyarlarca dolar para, ne borçtur ne kredi ne de hibe...

Bu arada, turizmde, bir milyona yakın kaçak yabancı işçi çalışmaktadır ve bunlar, Türk turizmini olumsuz etkilemektedir; buna da en kısa sürede el atılmalıdır.

Turizm sektörü, dünyanın üçüncü büyük sektörüdür; katmadeğeri çok yüksektir; çünkü, çalışanlar, ülkemizin insanlarıdır. Turistin yediği meyve, sebze, kullandığı havlu, sabun, deterjan, her şey Türkiye'de üretilmekte, yan sektörler de, dolayısıyla, gelişmekte ve istihdam artmaktadır; kazanılan paranın çoğu Türkiye'nin içinde kalmaktadır. Turizmde kazanılan her kuruşun, Türk insanına, sağlık, eğitim, yol, su, elektrik, üretim, arıtma tesisi; yani, gayri safî millî hâsılaya katkı olarak döndüğü hiç akıldan çıkarılmamalıdır.

Hani, bir reklam vardı "ağzı olan konuşuyor" diye. Önce, ağzı olan Afganistan'ı konuştu, şimdi de kulaklarımızda Irak ve deprem çınlıyor. Önemli olan konuşmak değildir; seri olarak icraat yapmaktır. Zaten, bugün çektiğimiz bütün sıkıntıların temelinde, geçmişte, üretmeden yaptığımız konuşmalar yatmaktadır.

Özel sektörü, devleti, seçilmişi, atanmışı, medyası, sivil toplum örgütleri, hepimize çok görev düşüyor. Turizm konusunda hepimizin sorumlulukları, yapabileceğimiz çok iş ve katkı var. Yani, Türk turizmini, 10 milyar dolar gelir getiren seviyeden, 20-25 milyar dolar gelir getiren seviyeye getirmek için el ele, gönül gönüle, omuz omuza, birlikte, çok; ama, çok çalışmak zorundayız.

Yüce Heyetinize saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Çok teşekkürler Sayın Ünal.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Antalya Milletvekili Mehmet Baysarı; buyurunuz.(DYP sıralarından alkışlar) 

Süreniz 10 dakika.

DYP GRUBU ADINA MEHMET BAYSARI (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Turizm Haftası dolayısıyla, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Turizm Haftamızın hayırlı olması dileğiyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Günümüz dünyasında 700 milyon insanın turist olarak seyahat ettiğini ve yılda 500 milyar dolar civarında ciro sağladığını düşünürsek ve yine, Dünya Turizm Teşkilâtının önümüzdeki yıllara ilişkin verilerine bakarak, 2010 yılında, bu rakamın, 1 milyar turist, 1,5 trilyon dolar ciro, 2020 yılında da 1,5 milyar turist, 2 trilyon dolar ciro olarak hedeflendiğini düşünürsek, bu sektörün Türkiye için ve dünya için ne kadar önemli bir gelir kaynağı ve önemli bir sektör olduğunu daha kolay anlamış oluruz.

Türkiye'nin özellikle son beş yıl içinde uyguladığı eksik turizm politikaları dolayısıyla, maalesef, 1998 ve 1999 yılları Türkiye için büyük bir kayıp olmuştur. Son yıllardaki, 2000-2001 yıllarındaki ulusal ve uluslararası konjonktürel gelişmeler ve turizmdeki iyileşme dolayısıyla, turizm gelirlerinde bir miktar artış olduğunu gözlemek mümkündür. Ancak, gördüğümüz kadarıyla, dışarıdaki ülkelerle mukayese ettiğimiz zaman, özellikle, bu işte bizimle rekabet eden İspanya ve Yunanistan'a baktığımız zaman, İspanya'nın 980 000 yatakla 48 milyar dolar gibi bir turizm gelirine sahip olduğunu; yine, Yunanistan'ın, 580 000 yatakla 20 milyar doların üzerinde turizm geliri olduğunu düşünürsek, Türkiye'nin 650 000 yatakla sağladığı 8,5 milyar dolarlık turizm gelirini gerçekten önemsemek biraz zor.

Bu rakamlara baktığımız zaman, Türkiye, dünyadaki turizm payından yüzde 2'sini almakta. Bu pay son derece düşük ve diğer ülkelerle mukayese edilemeyecek bir pay olmaktadır. Yatak kapasitesi, yatak kalitesi, aynı zamanda turizm çeşitliliğinin bu ülkelerden iyi olmasına rağmen Türkiye'nin bu payının 8,5 milyar dolarda kalması, uygulanan turizm politikalarının yeterli olmadığını ve eksik olduğunu göstermektedir.

IMF'den 10-15 milyar dolar gibi bir kredi almak için el açtığımız bu günlerde, Türkiye'nin turizm gelirini, potansiyelini 20-25 milyar dolarlara çıkarmak, gerçekten ulaşılabilecek bir hedeftir diye düşünüyorum. Bu aradaki farkı da, alacağımız kredinin bedava kaynağı olarak düşünebiliriz.

Yine, turizmin yarattığı istihdama baktığımız zaman; sadece çalışan 350 000-400 000 kişinin değil, bağlantılı olduğu 38 sektörü de göz önüne alırsak, bu sektörlerde yarattığı istihdamla beraber, bugün on milyonlarla ifade edilen işsizlik oranının içinde ne kadar ciddî boyutta bir istihdam yarattığını da düşünmek mümkündür.

Peki, bunlar için ne yapmak lazım, Türkiye'nin bu noktaya gelebilmesi için hangi tedbirleri almak lazım diye, şöyle bir göz atmak istiyorum.

Turizmin üç önemli hedefi, üç ana kalemi vardır; birincisi yatırım, ikincisi pazarlama, üçüncüsü tanıtım. Bu noktadan, yatırım açısından baktığımız zaman, Türkiye bugünlere kadar belirli bir yatırımı yapmış; ama, bundan sonra da planlı, programlı olarak yatak sayısını artırmak zorunda, yeni tahsis alanları ve yatırım imkânları açmak zorundadır ve yeni yatırımcılara yeni teşvikler getirmek suretiyle, yatırımın planlı ve programlı olarak teşvik edilmesi gerekmektedir.

Yine, yatırımcılarımızın sorunlarını daha organize bir şekilde ifade etmelerini sağlamak amacıyla yasal düzenlemeler yapılmalı, özellikle otelciler birliği yasası bir an önce çıkarılmalıdır.

Yine, deniz turizmiyle ilgili, Türkiye'nin ciddî bir yatırıma ihtiyacı vardır. Deniz turizmi, marina işletmeciliği, sualtı ve suüstü sporları ve tekne işletmeciliği gibi çeşitlenmektedir. Bu alanlarda, Türkiye, pazardan yeterli payı alamamaktadır. Ülkemizde bulunan mevcut 34 marina yeterli değildir; bunların sayısının artırılması, tekne sayısının da artırılması ve teşvik edilmesi gerekmektedir.

Pazarlama konusunda ise, tur operatörleri ve taşıma şirketleri -özellikle yerli tur operatörleri ve taşıma şirketleri- teşvik edilmeli; ayrıca, diğer ülkelerle rekabet edebilmeleri için tedbirler alınmalıdır.

Turistlerin seçim ve rezervasyon işlemlerinde, bilgi ve iletişim teknolojilerinin yenilenmesi ve geliştirilmesi gerekmektedir.

Turizmin çeşitlerinin artırılarak, kültür turizmi, inanç turizmi, kongre turizmi, fuar turizmi, tatil turizmi, iş turizmi, sağlık turizmi gibi alanlarda istihdam ve yatırımlar sağlanarak, pazarlamaya çeşitlendirme getirilmek zorundadır. Bu konuda, Turizm Bakanlığı yönlendirici olmalı ve ucuz turist yerine, gelir düzeyi yüksek turist gruplarına yönelik bir çalışmanın içine girilmelidir diye düşünüyorum.

Tanıtım ise, turizmin en önemli can alıcı noktalarından biridir. Turizm Bakanlığı, maalesef, bu konuda, sektörün gerisinden gelmektedir. Bugün, diğer ülkelerde, tanıtıma harcanan paranın geri dönüşü, Türkiye'den çok daha fazladır. İspanya ve Yunanistan, tanıtıma harcadığı her 1 doların karşılığında 25-30 dolar gibi bir girdi sağlamaktadır. Bu rakam ise, Türkiye'de, 1 dolar karşılığında 10-15 dolar civarındadır. Bu da Turizm Bakanlığının tanıtıma ayırdığı payın hem yetersiz olduğunu hem de tam olarak yerinde kullanılamadığını göstermektedir. Basit bir örnek verecek olursak, mart ayı sonunda, Moskova'da, turizm fuarında verilen -Turizm Bakanlığının- Türkiye'yi tanıtma resepsiyonunda olması gereken Rus tur operatörlerini, maalesef, çok fazla göremedik. Yine, aynı resepsiyondaki 5 dakikalık tanıtım filminde Türkiye turizminin lokomotif ili olan Antalya'nın 5 saniye bile gösterilmemesi, gerçekten düşündürücüdür. Neredeyse, Antalya Ticaret ve Sanayi Odasının hazırladığı tanıtım organizasyonları bile, Bakanlığınki kadar etkiliydi diyebilirim.

Yine, 2000 yılında, inanç turizmiyle ilgili tanıtım kataloglarına, Yalvaç'ın, Antalya'nın önünde sokulması, hatta Antalya'nın turizm kataloguna zorlanarak sokulması, gerçekten, bu konunun içpolitika malzemesi yapılmasının önemli bir örneğidir diye düşünüyorum. Elbette ki, Yalvaç da tanıtılacaktır; ama, Demre'deki Noel Baba Kilisesinin, bugün, Hıristiyanların hac vazifelerini yerine getirdiği önemli bir merkez olması dolayısıyla, inanç turizminde çok önemli bir yeri olması dolayısıyla, bu konuya daha fazla ağırlık verilmesi gerekmektedir diye düşünüyorum.

Bir de, şu sırada gündemde olan, Türkiye'nin önünde, tanıtım için ciddî bir fırsat vardır; bu da, Formula 1 yarışlarının Türkiye'de yapılabilme şansının yakalanmış olmasıdır. Bu fırsatın çok iyi değerlendirilmesi gerekmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Formula 1'in önemiyle ilgili bazı bilgileri size vermek istiyorum. Formula 1, pistlerinin ve yatırımlarının yapılması için sadece 60 000 000 - 90 000 000 dolar arasında para harcanması gereken; ama, bunun yanında, tanıtım ve reklamıyla milyarlarla ölçülebilen bir girdi sağlayan en etkin tanıtma araçlarından biridir. Bu yatırımın sonunda, 150 000 kişi seyahat etmekte ve Formula 1'in yapıldığı ülkedeki yarışları izlemektedir. Bu insanlar, yüksek gelir grubuna sahip kitlelerdir ve Türkiye'nin reklamı açısından çok önemli bir değer arz etmektedir. Yine, bu yarışların, 60-70 ülkede canlı olarak yayınlandığını ve 100 000 000'a varan seyirci tarafından izlendiğini düşünürsek, Türkiye için çok büyük bir reklam olduğunu ifade etmeye gerek olmadığını zannediyorum. Yine, Formula 1'in yapılması için, birkaç yasal düzenlemeye ihtiyaç vardır; bunların da Bakanlığın, hükümetin çalışmasıyla, Yüce Meclis tarafından yapılabileceğine inanıyorum. Bu konuda, hem 200 000'i aşmış yatak kapasitesi açısından, konuklara hizmet vermesi açısından hem bu yarışların turizm sezonunun sonu olan sonbaharda yapılması açısından -mevsimsel olarak- hem de uygun hazine arazilerinin bulunması dolayısıyla, bu organizasyonun Antalya'da yapılmasının çok uygun olacağı kanaatindeyim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine, özellikle turizm konusunda sıkıntı yaşayan belediyelerimizin, özellikle, turizm bölgesindeki belde belediyelerimizin ciddî sorunları vardır. Bunların, altyapı sorunlarıyla uğraşacak maddî kaynakları, yeterli ekipmanları yoktur; ama, devletten aldıkları az paya rağmen hizmet vermeye çalışan bu belediyelerimizin en kısa sürede güçlendirilmesi gerekmektedir. Örnek mi istiyorsunuz; Kemer'in Göynük Beldesindeki belediyemiz, eski nüfus sayımında belirlenen 4 250 nüfusa göre devletten payını almaktadır; ama, son nüfus sayımındaki 10 000 nüfusun üzerine 10 000 turistik yatağı eklerseniz 20 000 kişiye hizmet vermenin çabası içindedir. Onun için, bu belediyelerimizin bir an önce desteklenmesi ve güçlendirilmesi, turizmin altyapısı açısından kötü reklamı önleyecek, Türkiye'nin, turistlerin bakışı açısından, daha iyi değerlendirilmesini sağlayacaktır diye düşünüyorum.

Maalesef, hâlâ, turizm bölgelerimizdeki altyapı hizmetleri tam değildir. Antalya-Alanya karayolu yılan hikâyesine dönmüş, bugün, hâlâ, turistin 200-250 ölü verdiği, herkesin 200-250 ölü verdiği bu yolda can çekişen insanları sokakta turistin görmesi, gerçekten, Türkiye için kötü bir reklam olmaktadır.

BAŞKAN - Sayın Baysarı, sonuçlandırabilirseniz sevinirim; süreniz geçti.

MEHMET BAYSARI (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

Kısacası, Türk ekonomisinin düzlüğe çıkarılmasında lokomotif görevi üstlenecek sektörlerden biri olan turizm sektörünün, bugün, hak etmediği bir noktada olduğunu görüyoruz. Türkiye'de, elimizdeki altın yumurtlayan tavuğun, yani turizm sektörünün daha ciddîye alınarak desteklenmesi ve gerekli tedbirlerin alınması dileğiyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Çok teşekkürler Sayın Baysarı.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Kocaeli Milletvekili Osman Pepe; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA OSMAN PEPE (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Turizm Haftası münasebetiyle, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, turizm, ülkelerin, tanıtımı, imajlarıyla alakalı, istediklerini elde etmeleri için çok önemli bir adımdır, çok önemli bir argümandır. Ne yazık ki, biz, Türkiye olarak, turizmin değerini ve onun artı değerlerini bugüne kadar tam olarak anlayabilmiş değiliz.

Türkiye, bugüne kadar uygulamış olduğu turizm politikalarında, daha ziyade kum ve denizi satmakta, Avrupa'nın ucuz alt gelir gruplarının iltifat etmiş olduğu ve paket olarak organize edilen turlarla birlikte, Türkiye'nin önemli yatırımlarının, otellerinin, tatil köylerinin son derece kaliteli imkânları, bir noktada, ucuza kapatılmakta ve değeri pahasına satılamamakta, değerlendirilememektedir. Amortismanların, yani yatırımların geri dönüşü, Türkiye'de, aynı havzada bulunduğumuz Akdeniz ülkeleriyle mukayese edilemeyecek kadar uzundur.

Değerli arkadaşlar, Türkiye, dünya turizm pastasından alması gereken payı, ne yazık ki alamıyor. Dünya turizm pastasının, yaklaşık olarak 500 milyar dolar olduğu düşünülürse, Türkiye'nin de takribi olarak 10 milyar dolarlık bir pay alabildiği düşünülürse, Türkiye'nin dünya turizm pastasından, ancak yüzde 2 kadar bir pay alabildiğini görürüz. Halbuki Türkiye'nin, sahilleriyle, Türkiye'nin, imkânlarıyla, şu ana kadar Türkiye'de gerçekleşmiş olan turizm yatırımlarıyla daha fazlasını elde etmesi mümkündür.

Tabiî, Türkiye'de, mutlaka turizmin çeşitlendirilmesi lazımdır; Türkiye, sadece Antalya'nın, Alanya'nın, Muğla'nın denizini ve kumunu satarsa reel bir turizm politikası izlememiş olur. Ne yazık ki, Türkiye'nin, turizmle alakalı bir master planı yoktur. Türkiye, kendi tarihini, kendi değerlerini, kendi kültürünü, kendi insanını, bu vesileyle en iyi şekilde tanıtma imkânını yakalayabilecekken, uygulanan yanlış politikalar, ne yazık ki bizi bu imkânlardan mahrum etmiştir. Sadece kuma ve denize mahkûm olmayı eğer aşabilir, yaylayı, doğayı, raftingi, kongre turizmini, fuar turizmini, kültür, tarih ve inanç turizmini hayata geçirebilirsek, Türkiye hedeflerini daha kolay gerçekleştirebilir.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin IMF ve Dünya Bankasıyla yapmış olduğu kredi anlaşmalarında, stand-by anlaşmalarında hangi tavizleri, hangi taahhütleri verdiğini tam olarak bilemiyoruz; ancak, ben, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir üyesi olarak, Türkiye'yi yönetenler, hükümet, IMF'yle, Dünya Bankasıyla pazarlık yaparken masada boynu bükük şekilde oturmaktansa, Türkiye'deki turizm yatırımcılarıyla, Türkiye'deki müteşebbislerle, kendi yatırımcılarıyla masaya otursa ve onlara gerekli destekleri verse, inanıyorum ki, Türkiye'nin, önümüzdeki sekiz-on yıl içerisinde, 10 ilâ 14 milyar dolarlık bir yatırım yapması halinde, bu 10 ilâ 14 milyar dolarlık turizm yatırımı, Türkiye'ye en az 50 milyar dolar olarak geri dönebilir. Türkiye'nin bu potansiyeli var, Türkiye'nin bu imkânı var. Aynı çanak içerisinde, aynı havza içerisinde bulunduğumuz İspanya, İtalya ve Fransa ile Türkiye'yi mukayese ettiğimiz zaman, Türkiye'nin çok daha bakir imkânları ve kaynakları olduğunu ve bunların da Türkiye için büyük avantajlar teşkil ettiğini ifade etmekte fevkalade fayda görüyorum.

Değerli arkadaşlar, turizm pastasından Fransa'nın yaklaşık 75-80 milyar dolarlık pay aldığını, İspanya'nın yine 50 milyar civarında, İtalya'nın 40 milyar dolar civarında pay aldığını; halbuki, Türkiye'nin daha 10 milyar dolarlar mertebesinde olduğunu ve bunun da Türkiye'ye doğrusu yakışmadığını ifade etmekte fayda görüyorum.

Tabiî, bu arada, son zamanlarda, Türkiye'nin turizminde en önemli paya sahip ülkelerden birisi Rusya'dır. Rusya Federasyonunun uçaklarının Avrupa Birliği alanlarına inmesine müsaade edilmediği için ve Türkiye de Rus uçaklarının, Türkiye havaalanlarını kullanmasına müsaade ettiği için, Rus turistlerin, Rusya Federasyonuna mensup turistlerin Türkiye'yi tercih ettiklerinin; bir noktada, bu tercihin zorunlu bir tercih olduğunun da altını çizmekte fayda görüyorum.

Değerli arkadaşlar, söz buraya gelmişken, Rusya Federasyonundan gelen turistlerin, Laleli piyasasında yarattıkları katkıyla, yaklaşık olarak 10 milyar dolarlık büyük pastadaki paylarının izlenen yanlış politikalar neticesinde, bugün, neredeyse, sıfıra indiğini belirtiyor; Rusya Federasyonuyla bugün sürdürülmekte olan bu son derece olumlu turizm ilişkilerinin, benzer şekilde, Laleli'nin benzeri yanlış politikalarla Türkiye'nin aleyhine gelişmemesini temenni ediyorum. Bu konuda, başta Turizm Bakanını ve hükümet yetkililerini uyarmakta fayda görüyorum.

Değerli arkadaşlar, bugün, sahillerdeki kamu kurum ve kuruluşlarının tesisleri mutlaka turizme kazandırılmalıdır. Son derece atıl, yetersiz ve modern işletmecilik anlayışından uzak olarak ülkenin dört bir tarafına dağılmış olan kamu kurum ve kuruluşlarının tesislerinin yeterince turizme tahsis edilemediği; fakat, bugün, yeterli yatak kapasitesi bulunmayan muhtelif bölgelerde ve illerde bu imkânları kullanmanın, Türkiye'nin son derece lehine olacağını da, burada ifade etmekte fayda görüyorum.

Biraz önce, Sayın Bakanın, turizm tesislerinde elektrik fiyatlarının indirileceğini söylemiş olmasını önemli bir adım olarak görüyorum; su ve doğalgazda da benzer adımların atılması gerektiğini, burada, fevkalade faydalı değerlendiriyorum.

Yine, rakip ülkelerde KDV yüzde 8-10 mertebesindedir, halbuki, Türkiye'de turizmdeki KDV yüzde 18'dir.

Türkiye'nin beş yıldızlı otel ve tatil köylerini aşarak, daha büyük projelere, mega projelere imza atması gerekir; tatil kentleri oluşturması ülkenin fevkalade lehine olur.

Yenileme ve yarım kalmış olan turizm yatırımları, mutlaka ucuz kredilerle kredilendirilmelidir.

Meslek birlikleri kanunu, altyapı birlikleri kanunu bir an önce çıkarılmalıdır.

Belek ve Kemer'de olduğu gibi, turizm merkez ve alanları ilan edilmelidir.

Yatırım indirimleri olmalı, teşvikler mutlaka ve mutlaka rakiplerimizle aynı düzeye çıkarılmalıdır.

Türkiye, nitelikli yatak sayısını mutlaka artırmalıdır. Bugün, Türkiye'nin yatak sayısı, ne yazık ki rakiplerinin ancak beşte 1'i kadardır.

Tur operatörlerinin ve acentelerinin mutlaka teşvik edilmesi lazımdır ve Türkiye, alternatif pazarları bugünden değerlendirmelidir; Çin'in, Ortaasya ülkelerinin ve Arap ülkelerinin, Ortadoğu ülkelerinin, Türkiye için alternatif turizm pazarları olabileceğini düşünüyoruz.

Gelen turistlerin paket programlar içerisinde değil, bunun alternatif programları şeklinde Türkiye'de imkânlar elde edilmesinin gerektiğini düşünüyoruz; çünkü, paket programda, her şey içerisinde olduğu için, Türkiye'de daha fazla geceleme ve Türkiye'nin turizmden daha fazla gelir elde etmesi imkânının ne yazık ki olmadığının da altını çizmekte fayda görüyorum.

Türkiye'nin bütçesinden, turizme, ne yazık ki, sadece binde 8'lik bir pay ayrılabilirken, rakiplerimizin, bilhassa Avrupa Birliği ülkelerinin ortalamasının yüzde 4,2 olduğunun da altının çizilmesi gerekir.

Değerli arkadaşlar, İstanbul'un pilot il olarak ele alınması gerektiğini ve âdeta, İstanbul'un, Türkiye'nin bütün turizm girdileri kadar imkân temin edebileceğini düşünüyoruz. Bugün, sadece, 2 500 000 turist ağırlayan İstanbul'un, bir İstanbul kanunu çıkarılması ve İstanbul kanunuyla İstanbul'un altyapısının tamamlanması; kongre turizminin, fuar turizminin geliştirilmesi;  yine -İstanbul'un, bölge olarak Kocaeli'ni, Yalova'yı, Bursa'yı ve Sakarya'yı kapsayacak şekilde- Şile'den Sakarya'nın sahilleri Karasu'ya, Akçakoca'ya kadar büyük bir hinterlandın turizme kazandırılması ve İstanbul'un akıllı bir şekilde kullanılması halinde, Türkiye'ye 10 milyar ilâ 15 milyar dolar ilave turizm geliri kazandırabileceğini düşünüyoruz. Prag ve Budapeşte ile İstanbul'u mukayese ettiğimizde, bu rakamın son derece gerçekçi bir rakam olduğunu da herkes kabul edecektir.

Değerli arkadaşlar, Turizm Bakanı Sayın Taşar'ın, göreve geldiğinden bu tarafa, fevkalade aktif bir şekilde çalıştığını ve dünya turizm pastasından Türkiye'nin daha fazla pay alması için, sürekli olarak, dışarıda ve içeride, aktif olduğunu biliyorum; ama, acaba, Sayın Taşar'ın bu aktifliğine, başta Sayın Başbakanın ve Sayın Bakanların ayak uydurup uyduramadıklarını, doğrusu merak ediyorum. Sayın Bakan açıklamalarında ve konuşmalarında, beyanlarında, turizm yatırımcılarının âdeta önderi gibi, onların odalarının temsilcisi gibi konuşurken, hükümetin ortağı bir Bakan olarak tavrını yeniden gözden geçirmesinin doğru olacağını düşünüyorum. Sayın Bakanın bu aktifliğini ve hükümeti de arkasına alarak, Başbakanı da arkasına alarak Türk turizminin daha iyi yerlere gelmesi için gayret göstermesini fevkalade takdirle karşılıyorum, kendisine de teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Sonuçlandırabilir misiniz Sayın Pepe.

OSMAN PEPE (Devamla) - Sayın Başkanım, elimde, konuyla alakası olmayan; fakat, bugün elime geçen, Bakanlar Kurulunun bir kararnamesi var, Afet Kararnamesi; bu konuda sadece bir cümle söyleyerek sözlerimi toparlıyorum: Değerli arkadaşlar, 13.4.2002 tarihinde Bakanlar Kurulunun çıkarmış olduğu Afet Kararnamesinde, başta Başbakan Yardımcıları Sayın Mesut Yılmaz ve Devlet Bahçeli ile Sayın Ecevit olmak üzere, kendi bölgelerindeki belediyeleri fevkalade kayırdıklarını; başta Kocaeli, Gölcük, Sakarya ve Düzce'nin ihmal edildiğini, buradaki katsayılarla bunları içimize sindiremediğimizi, deprem bölgesinin milletvekili olarak, depremden mağdur olan, mazlum olan bütün hemşerilerim adına, bölge insanları adına, bu kararnamenin altında imzası olan başta Sayın Başbakan ve Bakanları kınadığımı burada ifade ediyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Pepe.

Demokratik Sol Parti Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sulhiye Serbest; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

DSP GRUBU ADINA SULHİYE SERBEST (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Turizm Haftası nedeniyle, Demokratik Sol Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bacasız sanayi olarak tanımlanan ve halk sanayii olarak nitelendirilen turizm, bütün dünyanın her geçen gün daha çok önem verdiği bir sektördür. Ülke ekonomisine ve ulusal gelire yaptığı büyük katkılar, ülkeler ve uluslar arasında rekabete sebep olmaktadır. Tarihi, doğası ve iklimiyle bütün dünyanın ilgi odağı olan Türkiyemiz, sıcak kanlı ve misafirperver insanıyla milyonlarca turisti ağırlamaktadır. Mavinin, yeşilin, eşsiz güzelliğin yanı sıra binlerce yıllık tarih ve çeşitli kültürlerin iç içe oluşturduğu ahenk, insanları ülkemize mıknatıs gibi çekmektedir.

Değerli milletvekilleri, bütün bu avantajlarımıza rağmen, ülkemiz, turizmden yeterli geliri temin edebilmekte midir; hayır; çünkü, uzun yıllar, turizm denilen bu önemli olgudan yeterince yararlanılamamış, turizme esas olan potansiyelimiz kullanılamamıştır; ancak, 1982 yılında Turizm Teşvik Yasasını yürürlüğe koyarak, turizmin ekonomik, toplumsal ve siyasal yararlarını da göz önünde bulundurarak, turizm geliştirme programlarını uygulamaya koyarak, Türkiye, her yıl sayıları artarak gelen turistleri ağırlayacak düzeyde modern konaklama tesislerine yatırım yapmıştır.

Ülkemiz turizminin yükselişinde önemli rol oynayan faktörlerin başında, 1992 yılında çıkarılan 1618 sayılı Seyahat Acenteleri Birliği Kanunu yer almaktadır. Seyahat acenteliğini bir meslek olarak tanımlayarak kalitesini yükselten ve sınırlamalar getiren bu kanun, ülkemizde çok kaliteli bir seyahat acentesi ve tur operatörü gücünün oluşmasını sağlamıştır. Yine, 1986 yılında çıkarılan, turist rehberliğinde belli nitelikler arayan ve rehberlik kokardı sahibi olmayı sınav sonucuna bağlayan Profesyonel Turist Rehberliği yönetmeliği de Türkiye'nin kaliteli ve kariyer sahibi bir turist rehberi ordusuna kavuşmasını sağlamıştır.

Değerli milletvekilleri, turizm, bugün, Türkiye ekonomisinin ihracatla birlikte en önemli iki sektöründen biri konumuna gelmiştir. Turizm endüstrisi, yirmi yıl içinde gayri safî millî hâsılaya olan katkısını 6,5 kat artırmış, ekonomik gelişmemize çok önemli katkı sağlamıştır; doğrudan ve dolaylı olarak yarattığı istihdam 2,5 milyonu bulmuştur. Bugüne kadar turizm sektörüne yapılan yatırım, en büyük projemiz olan GAP'a yapılan yatırımın 1,5 katı mertebesindedir. Bu yatırım, zamanla, döviz olarak ülkemize geri dönmüş, istihdam yaratmış, ekonomimize canlılık kazandırmıştır.

Türkiye, diğer hizmet çalışmaları ve uluslararası faaliyetleriyle, geçtiğimiz yirmi yılda turist sayısını 1,2 milyondan 10,4 milyona, turizm gelirini ise 326 milyon dolardan 7,6 milyar dolara çıkarmayı başarmıştır. Bu, yeterli değildir. Bu rakamların artması için her türlü özveriden kaçınılmamalıdır; yatırımlar sürdürülmelidir, gerekli teşviklerin yapılma yolları da açılmalıdır.

Ülkemiz, Akdeniz çanağında, Fransa, İtalya, İspanya gibi ülkelerden çok sonra turizm yatırımlarını başlatmasına rağmen, bugün, bu ülkelerden daha genç, daha modern ve turistik ihtiyaçlara daha iyi hizmet verebilecek konumdadır. Rakiplerimize göre çok avantajlı olmamıza rağmen, arzu edilen daha fazla turisti ve daha fazla geliri elde edebilmek için neler yapmak gerektiğinin üzerinde durmak istiyorum.

Ülkemizin, turizmde en önemli rakipleri, aynı iklim kuşağını ve aynı denizin kıyılarını paylaştığı Akdeniz ülkeleri, İspanya, İtalya, Yunanistan ve Portekiz, aynı zamanda dünyanın da en önemli destinasyonları; yani, varış noktaları konumundadır; ancak, Türkiye, aynı zamanda bir kış destinasyonu olarak Avusturya ve İsviçre'nin, bir kongre destinasyonu olarak Fransa, İngiltere, İsviçre ve Avusturya'nın, bir Karadeniz destinasyonu olarak Romanya ve Bulgaristan'ın, bir kültür ve inanç turizmi destinasyonu olarak da İspanya, İtalya, İsrail, Ürdün ve Suriye'nin de rakibidir. Rakiplerimizin bu denli geniş bir coğrafyaya ve kültür mozaiğine yayılması, bize, turizmde önemli avantajlar sağlamaktadır. Şöyle ki: Türkiye, bulunduğu coğrafî konum itibariyle, birbirinden sosyoekonomik ve kültürel bakımdan tamamen farklı iki dünyanın, Doğu ile Batı'nın tam ortasında yer almış; bu nedenle de, tarih boyunca çok farklı kültürlere ve inançlara ev sahipliği yapmıştır.

Sayın milletvekilleri, böylesi bir kültür mirası, bütün dünya ulusları için çok değerli bir hazinedir. Bu tarihsel mirasın bu denli çeşitliliğe varabildiği bir başka Akdeniz ülkesi hemen hemen yok gibidir. Akdeniz çanağı içerisinde, Türkiye, turistik değeri ve potansiyeli yüksek bir ülkedir; konaklama tesisleri itibariyle ve pazarlanabilecek kültür öğeleriyle bu bölgede önem arz eden bir konumdadır. Rakiplerimiz tek ve homojen kültürlü toplum yapılarına sahipken, bulunulan coğrafî konumun ve tarihin getirdiği niteliklerle, Türkiye, aynı zamanda, Doğu ve Batı yaşantı biçimlerinin birbirlerine karışıp harman olduğu kentlere ve yörelere sahiptir. Ülkemiz, ayrıca, dört mevsimi yaşayabilen coğrafî bölgelere sahiptir. Yaz aylarında kar sporları, kış aylarında su sporları yapmak mümkündür. Yayla turizminden raftinge, kayaktan termal turizme kadar çeşitlilik vardır. Eşsiz güzellikteki masmavi koylarımızda yeterli turist ağırlayabiliyor muyuz; daha doğrusu yat turizminin gelişmesi için yeterli altyapı ve olanakları sağlayabiliyor muyuz? Bu sorulara olumlu yanıt verebilmek biraz zor; ama, önümüzdeki dönemlerde, yat turizmine ağırlık verilmesi halinde, turizm gelirlerimizde önemli bir artış olacaktır.

Yine, son yıllarda, dünya turizminin gözdeleri arasında önemli bir yer tutan kruvaziyer turizmi üzerinde durmak istiyorum. Güneş ve kum turizmin rakibi olarak görülen kruvaziyer turizmin, çok hızlı bir büyüme potansiyeline sahip olduğu ve birçok ülkenin bu alanda yatırımlar yaptığı bilinmektedir. Bizde kruvaziyer turizmi endüstrisi var mıdır, ne aşamadadır?..

Dün, yani, 15 Nisanda başlayan turizm haftası nedeniyle de olsa, ülkemizde turizm bilincinin tüm kesimlerde yaratılması için elbirliği içerisinde çalışmamız gerektiğine inanıyorum. Turizm, yalnız sektör içinde otelleri, acenteleri, rehberleri ya da tur operatörlerini ilgilendirmemektedir. Turizm, ekonomimizin tüm kesimlerini harekete geçirebilen bir dinamizme sahiptir, insanî sektörü âdeta motor görevi görmektedir. Bu nedenle, turizm bilincinin yaygınlaştırması ve turizm duyarlılığının kazandırılması, ülke ekonomisi bakımından büyük önem arz etmektedir.

Geçtiğimiz hafta sonu gerçekleştirilen 2 nci Turizm Şûrası tutanakları, bu bilincin gerçekleştirilmesinde kaynak olarak kullanılacak düzeydedir. Ben ve Demokratik Sol Partili 5 milletvekili arkadaşım üç gün boyunca katıldığımız bu şûrada, tüm katılımcıların büyük heyecan içerisinde olduklarını gördüğümüzü Yüce Heyetinizle paylaşmak istiyorum. Şûrada ilk kez İstanbul'un bir destinasyon olarak alınması, pazarlanacak kültürel ürünlerin saptanması ve tanıtım projelerine işaret edilmesi, turizm açısından memnuniyet vericidir.

Sayın milletvekilleri, konuşmamı tamamlarken, eğitimi hiçbir zaman ihmal etmeden, stratejik bir planlamanın, dünya genelinde tanıtımların, iletişim ve enformasyona önem vermenin, yabancı yatırımcıları çekmek için gerekli ve yeter koşulları sağlamanın, yerel, sivil teşvikleri geliştirmenin, bireysel kalite yerine kaliteli bölgeler yaratmanın Türkiye turizmine çok büyük katkılar sağlayacağı düşüncesiyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Serbest.

Gruplar adına son olarak, Saadet Partisi Grubu adına, Antalya Milletvekili Mehmet Zeki Okudan.

Buyurun Sayın Okudan. (SP sıralarından alkışlar)

SP GRUBU ADINA MEHMET ZEKİ OKUDAN (Antalya) - Değerli Başkanım, çok kıymetli arkadaşlar; Turizm Haftasının başlaması münasebetiyle Sayın Turizm Bakanımızın konuşmasının arkasından arkadaşlar turizmle ilgili çok önemli konulara değindiler; ben de, yine, bu konuda söz aldım ve Grubum adına görev yerine getirmeye çalışacağım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, turizm deyip duruyoruz, turizmden maksadımız nedir; turizmden maksadımız, ülkemiz ekonomisine katkı sağlanmasıdır. Ülkemiz ekonomisine olan katkısını ihracat kaleminden düşünecek olursak, ihracata bakınca, mal ihracatı, sanayi ürünü, hammadde ve emek ihracını görüyoruz. Buna ilave olarak, yani, emeğe ilave olarak veya emek içinde kapsanabilecek işçi emeğinin yanında turizmi görüyoruz. Turizmi de, yine, bir ihracat olarak değerlendirmemiz gerekiyor.

Değerli arkadaşlar, biz turizmi niçin istiyoruz; döviz getirsin diye istiyoruz; fakat, son günlerde devlet ihalelerinden borç para temin ediyoruz. Yüzde kaçla borç para temin ediyoruz; yüzde 56,3-56,4, o civarda; yani, biz, yüzde 56'yla borçlanmaktayız. Yurt dışından gelen döviz Türk parasına çevrilip Türkiye'ye borç para verilecek olursa, dövizin sabit kurda kalması halinde, ülkenin dövize yüzde 56 faiz ödediği anlamı ortaya çıkar. Bu ise, bizim turizmden elde edeceğimiz geliri bir çırpıda, bir kalemde alır götürür. Bize ne kalır; domates satmak kalır, işçilik kalır; ona da razıyız...

Değerli arkadaşlar, bu kalemden, Turizm, bir devlet politikası olmalı. Artık, turizmle ilgili yeteri kadar tecrübemiz oldu.

Çevre ve doğayı mutlaka korumalıyız.

Gelenek ve göreneklerimizi de bozmamalıyız. Gelenek ve görenekleri bozmayacak çok ciddî tedbirlerin alınması gerekir.

Ben, turizm bölgesinde hekimlik yapan bir arkadaşınız olarak, bir kolye satmak için her turistle alkol alanlara şahit oldum; tabiî, bunun neticesinde gencecik çocuklarda sirozun başladığını gördüm. AIDS vakalarının artışını da bu paralelde düşünecek olursak, gelenek ve göreneklerimizi bozmamak gerektiği yönündeki hassasiyetin ne kadar önemli olduğunu görmek mümkün. Bu arada, turistik tesislerde çalışan kadınlarımızın, erkeklerimizin parçalanan ailelerini de göz önünde bulundurursak, gelenek ve göreneklerin bozulmaması gerektiği bir kere daha ortaya çıkar.

Değerli arkadaşlar, seyahat acenteleri KOBİ kapsamına alınmalı ve bu anlamda değerlendirilmeli. Ayrıca, seyahat acenteleriyle ilgili mevzuatın, ihracatçılara tanınan hakların onlara da tanınması yönünde düzenlenmesi gerekmektedir.

Ayrıca, Anadolumuzda kıyı turizmi var; malum. Turizmin çeşitlendirilmesiyle ilgili kültür turlarının düzenlenmesi çok isabetli olur.

Arkadaşlar, ülkemizin çeşitli illerinde şu anda yapımı bitmiş, neredeyse yüzde 80'i, yüzde 90'ı tamamlanmış boş havaalanları, durmaktadır. Bu havaalanları turizm için çok uygun vasatlar, çok uygun imkânlar oluşturmakta; ancak, havaalanı orada yatmakta, içinde otlar bitmekte ve inekler otlamaktadır. O yüzden, mutlaka, bu havaalanlarının turizm açısından değerlendirilmesi ve turizmin kıyılardan içeriye çekilmesi gerekir.

Geçtiğimiz yıl, Çince bilen rehberin yetersizliğini gördük.

Değerli arkadaşlar, halen, Avrupa'yla olan turizm münasebetlerimiz devam etmekte; ancak, turizmin çeşitlendirilmesi, turizmden faydalanan ülkelerin sayı olarak artırılması ve çeşitlendirilmesi çerçevesinde Çin, Hindistan, hatta Akdenizde kıyısı bulunan tüm ülkelerle ortak turların düzenlenmesi, Yunanistan, Suriye, Lübnan, İsrail, Mısır gibi ülkelerin de ortak turlarla turizm potansiyelimizden faydalanmalarını sağlamamız gerekmektedir.

Arkadaşlarımız bahsettiler; Formula 1 yarışları ve buna alternatif diğer yarışmaların da getirilmesi, turizmin çeşitlenmesi açısından çok önem arz etmekte.

Değerli arkadaşlar, o kadar turistin gelmesini istiyoruz; ancak, bu arada, toplu taşımacılığımızın yetersizliğini de görüyoruz. Alanya-Antalya arasında, Ankara-Kapadokya arasında, Selçuk-Kuşadası arasında, mutlaka, ya hızlı tren veya toplu taşımacılığı hızlandırıcı, sağlayıcı yatırımların yapılması gerekir. Ayrıca, İstanbul-İzmir, Antalya-Kemer arasına ve tespit edilecek diğer önemli yerlere deniz otobüsü seferlerinin konulması, yine turizmimizi canlandıracaktır.

Değerli arkadaşlar, eskiden hanutçuluk vardı, belki şimdi de var; ancak, artık, turizm önemini bir kere daha ülkemizde hissettirdiği için, hanutçulukla ilgili tenkitlerin çok fazla anlam taşımadığı kanaatindeyim.

Arkadaşlar, gelen turistler, paket programlarla gelmekte, otele gelip otelden gitmektedir. Ülkemizde turizm gelirlerini artırıcı tedbirlerden birisi de, turistlerin şehir içine çekilmesi ve şehir içinde alışveriş imkânının sağlanmasıdır. O sebepten, mutlaka, turistleri -Turizm Bakanlığının da öncülüğünde- bir şekilde, şehirlere getirmenin yolları aranmalı ve bu sağlanmalıdır.

Değerli arkadaşlar, Avrupa ülkelerinden gelen turistlerin çoğu sağlık sigortası, seyahat sigortası yaptırabilmektedir; ancak, Rusya ve diğer ülkelerden gelen turistlerin seyahat sigortası yaptıramadıklarını ve o yüzden ülkemize gelme konusunda çekince koyduklarını görüyoruz. Bu sebepten, mutlaka, Avrupa ülkelerine giden turistlerde olduğu gibi, ülkemize gelen turistlerin de sağlık sigortası kapsamına alınması gerekmektedir.

Arkadaşlar, 2000 yılında, Fransa'nın 75 milyon turisti ülkesine getirdiğini düşünürsek ve ülkemize gelen turistin, yine 2000 yılında -2001'de bu sayı daha da arttı ama- 9,6 milyon olduğunu düşünürsek, aradaki farkın ne kadar büyük olduğunu görürüz ve daha, kat edilmesi gereken çok mesafe olduğunu hissedebiliriz.

Arkadaşlar, 2001 yılında gelen turistin harcamasının düştüğünü görüyoruz. 2000 yılında kişi başına 764 dolar harcayan turist, 2001 yılında 725 dolar harcamıştır, ülkemizdeki kur dengesizliği yüzünden. Şu anda, ülkemize gelen turistlerin, hâlâ, yüzde 48'inden fazlası Avrupa ülkelerinden gelmekte, Amerika, Hindistan gibi ve Japonya gibi Uzakdoğu ülkelerinden turist gelmemektedir. Hatta, Amerika'daki seyahat yasağının kalkmış olmasına rağmen, bakalım, bu sene ne kadar turist gelecek, hep beraber göreceğiz.

Değerli arkadaşlar, Tuna Nehrinde, İsviçreli ve Avusturyalı yatırımcıların, yatçıların yatları çürümekte ve maalesef, yatlarını barındıracak bir yer bulamamaktadırlar; ancak, Ege ve Akdeniz kıyılarında koyların bulunması, bu iş için çok elverişlidir. Biz bundan mutlaka faydalanmalıyız.

Değerli arkadaşlar, turizm denilince, kültür, bayındırlık, ulaştırma, havacılık, denizcilik, adliye, finansman ve vergilendirme gözardı edilemez. Bunun için de, turizm sahasında mutlaka ihtisaslaşmaya gidilmesi gerekir.

Arkadaşlar, tanıtım çok önemli. Biz, Rusya'da, turizm fuarında, Gaziantep baklavasının tanıtılmasına şahit olmak istedik; ancak, Gaziantep baklavası, Turizm Bakanımızın odasında kaldı.

Değerli arkadaşlar, turizmin iyiye gittiğini hep söylüyoruz; fakat, bu arada, icra yoluyla satılacak otellerin olduğunu da görünce, turizmin hiç de öyle iyiye gitmediğine; ama, mutlaka iyiye gitmesi gerektiğine inanıyoruz.

Arkadaşlar, Antalya'nın Kaleiçi semtinin mutlaka düzeltilmesi gerekir.

Televizyon programlarının yerel ve ulusal yayınlarının, turizmcilik açısından mesuliyet duygusu içerisinde yapılması gerektiğini bir kere daha vurgulamak istiyorum.

Yine, her yıl turizm konferanslarının düzenlenmesinde fayda görüyoruz.

Bush'un Türkiye'yle ilgili söylediği gibi "bu harika ülkeyi ziyaret edin."

Ülkemiz, alternatif turizm ülkesi değil, gidilebilecek tek ülke. Gülümseyin, Türkiye'desiniz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum efendim. (SP ve AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Çok teşekkür ediyorum Sayın Okudan.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın Başkan, çok kısa bir şey...

BAŞKAN - Grup adına sizden bir arkadaşımız konuştu.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Grup adına değil.

BAŞKAN - Yerinizden, kısa bir açıklama yapmak istiyorsunuz. Peki.

Buyurun Sayın Yılmazyıldız.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın Başkanım, Turizm Haftası dolayısıyla Sayın Bakanın konuşmasını izledim. Gerçi, Sayın Bakan konuşmaları izlemedi... Burada göremiyorum; burada mı acaba?

BAŞKAN - Hayır. Başkanlığa bir yazılı talep yöneltti; biz izin verdik.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sizin aracılığınızla... Sayın Bakana iletirseniz...

Sayın Bakan, enerjiyle ilgili konularda nerelerin muaf olacağını söyledi; ancak, müzelere giriş ücretleri fahiş derecede artırıldı. Yani, bir müzeye, Topkapı Müzesine giriyorsunuz, her bölüme 15 000 000 lira veriyorsunuz; topladığınızda, neredeyse 25-30 dolar ediyor. Halbuki, bir Louvre Müzesinin veyahut Metropolitan Müzesinin toplam giriş ücreti -üç gün gezseniz bitiremezsiniz- 7-8 dolar.

Ben, aynı zamanda, profesyonel turist rehberlik kokartı sahibi olarak... Turizmci arkadaşlarımız, bunların daha makul seviyeye gelmesini... Biz, bu eserlerimizi gösteremezsek, döndüklerinde, kendi ülkelerinde neyi anlatacaklar?! Birçok turistin, müze kapısına gelip, kapıdan döndüğünü ifade ediliyor. Bunu, Sayın Bakanıma iletmek istemiştim; iletirseniz memnun olurum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Turizm Bakanı, konuşmasında, müze giriş ücretlerinin düşürülmesi nedeniyle Kültür Bakanımıza bu konuda teşekkür ettiğini ifade etti; ama, biz yine de -dile getirmiş oldunuz; teşekkür ediyorum- iletelim.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Dün bana ulaşan bir istekti Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Çok teşekkür ediyorum ilginize.

Sayın Karapaşaoğlu; buyurunuz efendim.

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Sayın Başkanım, söz verdiğiniz için çok teşekkür ederim.

Türkiye'nin turizm meselesi, yalnız, gelen turistleri Türkiye'de en iyi şekilde ağırlamak, onlara en iyi hizmeti vermekle bitmeyecek. Tabiî, bunları yapacağız; ama, bu arada, Türkiye'den yurt dışına giden gruplar var. Mesela, önümüzdeki günlerde Kore'ye Millî Takımımız gidecek. Millî Takımımız giderken, Türkiye'den, dış alemin çok takdir ettiği, Bursamızın kılıç kalkan ekibi ve dağ yöresinin halk oyunlarını sergileyen bir grubu var, bunlar da davet edildiler. Bu ekibin yurt dışından aldığı 207 nci davettir. Dolayısıyla, bu ekibin yurt dışına Millî Takımla birlikte gönderilmesi, hem turizmimizin gelişmesine yardımcı olacak hem ülkemizi tanıtacak hem de ülkemize gelen turistleri daha çok celp etme imkânı olacak.

Dolayısıyla, Turizm Bakanlığımızın bu konuda bir çalışma başlatmasını, Kore'ye gidecek olan bu ekiplere de destek olmasını talep ediyor, saygılar sunuyorum efendim.

BAŞKAN - Çok teşekkür ediyorum Sayın Karapaşaoğlu.

Gruplar adına, arkadaşlarımız konuşmalarını yaptılar.

Grubu bulunmayan milletvekillerimizden söz talebi?.. Yok.

Böylece, konuyu bitirmiş oluyoruz.

Şimdi, gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, mermercilerin sorunları hakkında söz isteyen İzmir Milletvekili Işılay Saygın'a aittir.

Buyurun Sayın Saygın. (ANAP sıralarından alkışlar)

2.– İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın, mermercilerin sorunlarına ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Mehmet Keçeciler'in cevabı

IŞILAY SAYGIN (İzmir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; mermercilerin içinde bulunduğu durum hakkında gündemdışı söz almış bulunuyorum. Sayın Başkana, söz verdiği için teşekkür ediyor; bu vesileyle, siz saygıdeğer üyeleri saygıyla selamlıyorum.

İzmir'de her yıl düzenlenen ve bu yıl sekizincisi gerçekleştirilen Uluslararası Mermer, Doğaltaş ve Teknolojileri Fuarının açılışına katıldım, ilgililerle görüştüm; mermerciliğin Türkiye'de gelişmiş ve önü açık olan bir sektör olduğunu gururla müşahede ettim. Bu ihtisas fuarına, 26 ülkeden 178 yabancı firmanın, ülkemizden de 487 firmanın katılmış olmaları, katılmak isteyen diğer bazı firmaların da yersizlik nedeniyle katılamadıkları dikkate alınırsa, fuarın ve mermercilik sektörümüzün dünya ölçeğinde gelişme gösterdiğini, ülkemizin bu sektörde dünyanın odak ülkelerinden biri haline geldiğini görmekten mutluluk duydum. Bu gelişmesiyle İzmirimizin, dünya doğaltaş fuarları arasında, bu yıl üçüncü sıraya yerleştiğini ifade etmekteler.

Ülkemizde Marmara ve Ege Bölgesi başta olmak üzere, Trakya'dan Doğu Anadolu'ya kadar tüm coğrafî bölgelerimizde mermer ve doğaltaş rezervleri bulunmaktadır. MTA Genel Müdürlüğü tarafından yapılan jeolojik araştırmalar dikkate alınarak yapılan hesaplamalarda, Türkiye'nin toplam doğaltaş rezervinin yaklaşık 5 milyar metreküp olduğu belirtilmektedir. Ayrıca, dünya doğaltaş rezervlerinin önemli bir kısmına sahip olduğumuz da ifade edilmektedir. Ne var ki, henüz tam ve kesin bir envanter, maalesef, yapılamamıştır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; şunu söylemek belki daha doğru olacaktır: Pazar şansı olan her türlü taş üretilebilir. Ülkemiz, bulunduğu jeolojik konum gereği, çok çeşitli renk, desen ve dokuda kayaçlara sahiptir. Bu kayaçlar, dünya pazarlarındaki benzerleriyle boy ölçüşebilecek düzeydedir; ancak, zengin doğaltaş rezervlerimizin halen çok küçük bir dilimi işletilmektedir. 1985 yılında Maden Kanunu kapsamına alınan sektör, hızlı bir ivmeyle bugünlere ulaşmış olmakla beraber, gerek ülkemiz ekonomisi gerekse de dünya pazarında hak ettiği yerde, maalesef, bulunamamaktadır.

Doğal risklerle karşı karşıya bulunan sektörün en büyük sorunu yasal engellemelerdir. Bir sektör düşününüz ki, daha ocakta üretim aşamasında 20'nin üzerinde genel müdürlükten izin alma zorunluluğundadır. Ruhsat alım aşamasından sonra SİT, mera, ÇED, orman mevzuatı gibi pek çok konuyla uğraşılmakta ve bu nedenlerle, tüm dünya ülkelerini kıskandıracak kadar önemli olan rezervlerimizin ekonomiye kazandırılması, maalesef, gecikmektedir. Sektörün talebi, mermerin tanımından başlayarak gerekli yasal düzenlemelerin yapılmasını öngören yasanın bir an önce yürürlüğe girmesidir.

Tanımdan başlayarak diyoruz ki: "Çünkü, mevcut kanuna göre, kesilip parlatılabilen her türlü taş mermer olarak tanımlanmaktadır; ancak, günümüzde, kesilip boyutlandırılabilen, parlatılmadan kullanılabilen doğal taşlar da vardır. Halen, bu taşlar için, sektörde önemli diğer bir mevzuat olan Taşocakları Nizamnamesi gündemdedir. Dolayısıyla, sektör, esas itibariyle iki ayrı mevzuata tabi olup, bu durum uygulamada önemli problemler yaratmaktadır.

Ülkemiz doğal taş sektörü, son yıllarda, yıllık yüzde 18-20 oranında artış sağlayarak, toplam maden ihracatımızın içerisinde ilk sıralarda yer almaktadır. 2001 yılı itibariyle, yaklaşık 2,5 milyon tonluk bir üretim söz konusudur. Bu üretimin yarısı ihraç edilmiştir; 223 milyon dolarlık bir ihracat söz konusu olmuştur. Bu olumlu gelişmelere rağmen, dünya pazarlarındaki payımız henüz yüzde 1,5 dolayındadır. Sektör, genç ve dinamiktir. Gelişmekte olan sektörün hedefi, daha kaliteli üretim, daha çok katmadeğer ve daha çok ihracat yapmaktır. Bugün, teknolojide lider ülke İtalya'yı da yakalayan ve bence genç sektörde, işletme ve işletme makinelerinin hemen tamamına yakını üretilmekte ve Ortadoğu ülkelerinin yanı sıra, Türk cumhuriyetlerine de makine ihracatı yapılmaktadır. Sektörün ciddî devlet desteğine ihtiyacı vardır. Ocaktan başlayarak hemen her noktada KDV ödeyen, emekyoğun, riski yoğun sektörün beklediği en önemli konu, yasalardan kaynaklanan sıkıntıların yanında, finans ve pazarlama desteğidir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yaklaşık olarak 160 000'in üzerinde istihdamın söz konusu olduğu sektörün diğer bir sorunu da, iç pazardaki taş kullanımıdır. Bir ülkenin taşları vitrin niteliğindedir. Geçmiş dönem medeniyetlerimizin izlerini taşıyan mermerlerimiz, maalesef, iç pazarda yeterince değerlendirilememektedir. Mermerin anavatanı sayabileceğimiz ülkemizde, son yıllarda, yoğun olarak ithal taş da kullanılmaktadır. Başta bazı kamu binaları olmak üzere, pek çok önemli yapıda binlerce metrekare ithal taş kullanılmaktadır. Bu taşların daha güzel ve kalitelileri ülkemizde de vardır

Dünyanın en zengin doğal taş rezervlerine sahip olan ve çetin mücadelelerle üretim yaparak ihracat payımızı artırmaya çalışan sektörün desteklenmesi için yerli taş kullanımına ilişkin bir yasal düzenleme yoktur; bu, en yakın zamanda çıkarılmalıdır. Çoğu Avrupa ülkesinde olduğu gibi, yapılarda belli bir oranda yerli taş kullanım zorunluluğunun getirilmesi, üretim ve istihdam da düşünüldüğünde sektörün canlanmasına ciddî destekler sağlayacaktır. Ayrıca, bu fuarda teşhir edilen makinelerin -günümüze kadar mermer kesme ve işleme açısından İtalya'dan ithal ediyorduk- tamamının Türkiye'de yapıldığı ve İtalya firmalarından da, kendi makinelerini vermek şartıyla talep ve istek almaları, bugün Türkiye'nin mermer sanayiinin nereye geldiğinin en güzel göstergesidir.

Sonuç olarak, ülkemizin önemli üretim, istihdam ve ihracat kaynağı olan doğal taş sektörümüze gerekli önemin her kademede verilmesini, sorunlarının bir an evvel çözüme kavuşturulmasını ülkemiz adına hükümetimizden bekliyor; bu vesileyle, siz saygıdeğer üyeleri saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Çok teşekkür ediyorum Sayın Saygın.

İzmir Milletvekili Sayın Işılay Saygın'ın gündemdışı konuşmasına, hükümet adına Devlet Bakanı Sayın Mehmet Keçeciler yanıt verecekler.

Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İzmir Milletvekilimiz Sayın Işılay Saygın'ın gündemdışı yapmış olduğu konuşmaya cevap arz etmek üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum.

Evvela, hükümetimize bu açıklamaları yapma fırsatı verdiği için de Sayın Işılay Saygın'a çok teşekkür ediyoruz.

Ülkemizde mermer sektörü, mermerin 1985 yılında 3213 sayılı Maden Kanunu kapsamına alınmasıyla gelişmeye başlamış ve 1990'lı yıllardan sonra atılım yaparak ülkemizi dünya çapında söz sahibi yapmıştır. Zengin renk ve desen çeşitliliğine sahip ülkemiz mermer ve doğal taş sektörü, yatırım, üretim ve ihracat açısından, son onbeş yılda elde edilen yüzde 13,6 büyüme hızıyla, dünya ortalamasının 2 katına ulaşmıştır. 1980'li yıllarda Afyon, Balıkesir, Eskişehir, Muğla gibi belirli merkezlerde yoğunlaşan sektör, dış pazardaki beğeniye ve modaya bağlı talebin çeşitlenmesiyle ülke çapında yaygınlaşmaya başlamıştır. Özellikle, Güneydoğu Anadolu Bölgesine büyük tesisler kurulmaya başlanmıştır. Ülkemizde üretilen hemen hemen her taşın, dünya çapında bir adı oluşmaya başlamıştır. Daha henüz keşfedilmemiş mermer ve doğal taş yataklarının varlığı ve satılabilen her taşın mermer olarak değerlendirilebildiği dikkate alınırsa, tam bir mermer ve doğal taş envanterinin yapılmasının zorluğu aşikârdır; yine de, belirlenmiş 5,1 milyar metreküp mermer rezervinden bahsedilmektedir.

Mermer sektörünün gelişmesine paralel olarak mermer ihracatımız da gelişme göstermiştir. 1987 yılında 15 500 000 dolar olan ihracatımız, 1990 yılında 37 400 000  dolara, 1995 yılında 68 600 000 dolara, 2000 yılında 189 000 000 dolara, 2001 yılında da 224 000 000 dolara çıkmıştır. Mermer ihracatımız, toplam maden ihracatının yüzde 39'unu oluşturmaktadır. 1980'li yıllarda ihracatımız, genellikle, blok ve ham plaka halindeyken, 2000'li yıllarda ihracatımızın büyük bir kısmı, işlenmiş mermer ihracatı şeklinde oluşmaktadır. 2001 yılı ihracatımızın yüzde 70,7'si işlenmiş mermer ihracı şeklindedir.

En büyük pazarımız Amerika Birleşik Devletleridir. Bu ülkeyi, İsrail, Suudî Arabistan takip etmektedir. Çin Halk Cumhuriyeti, İspanya, İtalya, Almanya ve Hong Kong, önemli dış pazarlarımız arasındadır.

Mermer sektörünün gelişmesine paralel olarak, mermer ocak ve fabrika makine donanımlarında da büyük gelişme sağlanmıştır. Bu durum, İzmir'deki fuarda belirgin olarak gözlemlenmiştir. Önceleri İtalyan teknolojileriyle üretim yapılırken, bugün, Türkiye olarak, teknoloji ihraç eden bir ülke konumuna gelmiş bulunmaktayız. Ayrıca, sektörde dolaylı ve dolaysız olarak 160 000 kişiden fazla insanımızın istihdam edildiğini, Devlet Planlama Teşkilâtınca hazırlanan Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Doğal Taşlar Özel İhtisaslar Komisyonu raporunda görmekteyiz.

Genç ve dinamik olan sektörün, bu gelişmesine rağmen, birtakım problemleri de, maalesef, mevcuttur. Bu problemleri şöyle özetleyebiliriz:

Mevzuata bağlı hukukî engeller,

Teşkilâtlanma eksikliği,

Tanıtım yetersizliği,

Finansman ve pazarlama sorunu,

Teşvik yetersizliği.

Sadece mermerciliğin değil, bütün madenciliğin sorunlarını bilen ve bu konuda çözümler üretmek için çaba içerisinde olan hükümetimiz, çözüm önerilerini kanun taslağı haline getirmiş olup, konu Bakanlar Kurulunca görüşülmektedir ve yakında Yüce Meclisin huzuruna getirilecektir. Bu düzenlemeler, sadece 3213 sayılı Maden Kanununu değil, madenciliği ilgilendiren diğer kanun ve yönetmelikleri de kapsamaktadır. Taslak halindeki düzenlemelerde öngörülen değişiklikler aşağıdaki şekilde sıralanabilir:

3213 sayılı Maden Kanununda mermer tanımı yeniden düzenlenmiş; her türlü taş, kanun kapsamına alınmıştır.

Mermer ve taşlara doğrudan işletme ruhsatı verilmesi hükmü de getirilerek, bir an önce ekonomiye kazandırılması amaçlanmıştır.

Bütün madenler için ruhsat güvencesi getirilmiştir.

Madenlerde amortisman olarak bilinen rezerv tüketim payı indirimi getirilerek vergi indirimi sağlanmıştır.

Devlet hakkı ödemeleri, satış hâsılatına bağlanmıştır.

Madenlere ucuz elektrik verilmesi imkânı sağlanmaktadır.

Madenlerin limana ve tesislere naklinde, taşıma tutarının bir kısmının vergiden indirilmesi esası getirilmektedir.

Değişik vergilerde, vergi kolaylıkları, vergi indirimleri sağlanmıştır. Bunlardan en önemlilerinden birisi, istihdam sağlayıcı indirimlerdir.

Kamulaştırmayla ilgili 46 ncı madde yeniden düzenlenmiştir.

ÇED, mera, SİT, orman ve bunun gibi bazı izinlerle ilgili mevzuat asgarîye indirilmiş; bürokrasiyle çok ciddî şekilde, bu manada, madencilerimizin uğraşmasını engelleyecek hükümler kanun tasarısına eklenmiştir.

Arama ve ön işletme döneminde ÇED muafiyeti getirilmesi hükmü benimsenmiştir.

İşletme döneminde ÇED izni alınması, belirli üretim skalasına bağlanmıştır.

Hazırlanan bu taslağın müzakereler sonucunda yasalaşması durumunda, milyar dolarlık mermer ve doğal taş ihracatının hayal olmayacağını söyleyebiliriz. Mermercilik sektörü, bölgesel üretici birlikleri halinde teşkilâtlanmanın yanı sıra, Türkiye Mermer ve Mermer Makine Üreticileri Birliği (TÜMMER) bünyesinde de ülke çapında teşkilâtlanmışlardır.

Ayrıca, ihracatçıları birlikleri, çalışmalarını etkin bir şekilde sürdürmektedirler. Hükümetimizin bu derneklere desteği tamdır. İstanbul, Metal ve Maden İhracatçı Birlikleri tarafından ve Maden Tetkik Arama Enstitüsü Genel Müdürlüğünce yapılan Türkiye doğal taşları envanterinin, mermerciliğimizin tanıtımı konusunda gereken her türlü yardımı sağlayacağı kanısındayım.

Ayrıca, dış fuara katılım ücretleri konusunda, firmalara, sektörel dışticaret şirketlerine sağlanan destekler kapsamında tanıtım desteği de sağlanmaktadır.

Daha önce kapatılan Madencilik Fonu, yeni bir düzenlemeyle, sektörün finans ihtiyacını karşılayacak şekilde örgütlenecektir. Madencilik Fonundan daha önce kullandırılan kredilerin yüzde 40'ı mermerciler tarafından kullanılmıştır. Mermercilikte, ara insangücü, mermer yüksekokullarınca sağlanmaktadır. Ocaklarda ve fabrikalarda yaygın olarak çalışmaya başlayan mezunlar, sektörün gelişmesinde çok önemli rol oynamaktadır.

İlgi konusunda, herkes üzerine düşen görevi yapmalıdır ve yapacaktır. Hükümetimiz, yaptığı çalışmalarla, bu sahaya gereken ilgiyi göstermektedir. Yüce Meclisin desteğiyle kanun tasarısı yasalaşırsa, madenciliğin ve dolayısıyla mermercilik sektörünün önü çok önemli bir şekilde açılmış olacaktır.

Hazır buraya çıkmışken, bazı arkadaşlarımızın Turizm Bakanımızdan talepleri oldu, ona da, hükümetimiz adına kısaca cevap vermek istiyorum. Sayın Altan Karapaşaoğlu, dünya kupasına, Bursa'dan folklor ekiplerinin, mahallî ekiplerin gönderilmesini, götürülmesini talep etti. Konu, Turizm Bakanlığımız tarafından not alınmıştır. Kendilerine iletilecektir, incelenecektir. Elbette ki, dünya kupasına giden ekibimizi dünyada en iyi şekilde tanıtacak, takdim edecek hazırlıklar üzerinde çalışılmaktadır. Bu konu değerlendirilecektir.

Bu vesileyle, Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Bakan.

Gündemdışı ikinci söz, Ağrı İlinin düşman işgalinden kurtuluşunun 84 üncü yıldönümü nedeniyle söz isteyen Ağrı Milletvekili Nidai Seven'e aittir.

Buyurun Sayın Seven. (MHP sıralarından alkışlar)

3.– Ağrı Milletvekili Nidai Seven'in, Ağrı İlinin düşman işgalinden kurtarılışının 84 üncü yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İlimizin düşman işgalinden kurtarılışının 84 üncü yıldönümü nedeniyle, bu fırsatı tanıyan Sayın Başkana teşekkür eder, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Rus çarının vaatlerine kapılan Ermeni çeteleri, intikam alayları kurarak, doğu bölgemize dolmuş, 1914 yılının kış ayında, Rus ordusundaki Ermeni gönüllü taburları, Doğubeyazıt üzerinden saldırarak, bütün Ağrı'yı işgal etmiştir.

Ekim 1917'de Rus askerlerinin Ağrı'dan çekilmesiyle, Ağrı ve çevresinde bulunan Hınçak ve Taşnak Ermenilerinin, Ruslardan kalan cephane ve silahlarla, gebe kadınları, doğmamış bebekleri süngülerinin ucuna nasıl taktıklarını, insan vücuduna nasıl cepler açtıklarını, insanları evlerde, samanlıklarda, camilerde nasıl topluca yaktıklarını gören, o günleri yaşayan ve hâlâ hayatta olan bölge insanının sesine herkes kulak verilmelidir.

Bu ses, şehit kanıyla sulanan topraklarımızdan düşmanı kovmuş ve Ağrı Dağının zirvesine hürriyet meşalesini dikmiş Ağrı halkının sesidir. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar) Ama, bu olay onunla bitmemiş, ülkemizde örtülü istila hareketi senaryolarını bir bir üretmeye başlamışlardır. O gün Osmanlı Devletinin mirasına konanlar, 26 Nisan 1916'da Sykes-Picot Anlaşmasını gizlice imzalayıp Türk topraklarını paylaşanlar, misyoner faaliyetlerinin arkasında yer alarak Ağrı isyanı ve Dersim isyanı çıkarıp kardeş kanının akıtılmasına da sebep olanlar, Hatay, Musul ve Kerkük'te başrolü oynayanlar, daha üç gün önce Türk Devletini harita üzerinde üçe bölenler ve gerekli dersi Devlet Bakanı Sayın Mirzaoğlu'ndan alanlar, bugün, ülkemizi yeni bir Sevr'le karşı karşıya bırakmak istemektedirler. (MHP sıralarından alkışlar)

Yüzyıllarca, Türk himayesinde, can, mal ve din güvencesi altında, Türk Milletiyle iç içe yaşayan, en kötü günlerinde dahi milletimizin hamiyetperverliğine sığınmış olan Ermeni Halkını, bazı emperyalist ülkeler, sözde soykırım iddialarıyla oyuna getirmek istemektedirler. Bu soykırım iddiaları, dağılmış Ermeni diasporasının yeniden diriliş amacına hizmet etmektedir. Bunun temelinde Ağrı Dağı ve Nuh'un Gemisi vardır; bunun temelinde Kur'an-ı Kerim'i Müslümanların gözünden düşürme gayesi vardır; bunun temelinde 4T projesi vardır: Birinci T, tanıtmak; ikinci T, tanınmak; üçüncü T, tazminat; dördüncü T ise toprak talebidir.

Peki, biz ne yapmışız; bütün dünyanın odağı haline gelen Ağrı Dağını, o heybetli ve gizemli görünüşüyle, maalesef, yalnızlığa itmişiz; yıllardır sosyoekonomik sorunların kıskacında bulunan bölgede, sosyal dokunun iyileştirilmesini, Ağrı'daki ekonomik kalkınmanın önünü açacak bir üniversite ile bir soykırım müzesinin kurulmasını dahi çok görmüşüz.

Avrupa'nın hasmane tutumları, haksız isnatları, milletimizin bağrını yakmaya devam ediyor. Bir milletvekili olarak, Ağrı'nın yanan bağrını sizlerle paylaşmak istiyorum. Batılı olmaktan çok batıcı olanlara, fiziken bu bölgede yaşayıp, ruhen kopuk olanlara sesleniyorum: Sessiz kalın ki, Kars'taki Ani Harabeleri Paris'e taşınana kadar; sessiz kalın ki, Agoplar Ağrı Dağının eteklerinde kırmızı elmaları toplayana kadar sessiz kalın ki, Ermeni ruhanî lideri Patrik Vasken'in hayal ettikleri vatanları Ağrı'ya dönüş yapana kadar; sessiz kalın ki, Ağrı Dağı Ermeni anayasasındaki Ararat olana kadar; sessiz kalın ki, Doğu Anadolu Batı Ermenistan olana kadar; sessiz kalın ki, Ermenistan bayrağındaki Ağrı Dağı ve Nuh'un Gemisi coğrafî bölge haline gelene kadar; sessiz kalın ki, Ermeni soykırım filmleri dünyanın her tarafına yayılana kadar!..

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bizler, tarihî kinleri, düşmanlıkları azdırmak arzusunda değiliz; ancak, ortada bir kıyım varsa, bu da Ermenilerin yaptığı kıyımdır! Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da yaşayan insanlar, bu katliama daha çok maruz kalmışlardır. Görmeyen gözler, duymayan kulaklar, duygusuz yürekler, sağduyulu vatandaşlarımızı maalesef rahatsız etmektedir.

Tarihteki altın sahifeler şahittir ki, Türk Milleti, kadife eldiven içinde demir bir yumruktur! (MHP sıralarından alkışlar) Bu yumruk, Doğu ve Güneydoğu Anadolu insanını bir kumar masası olarak görenlere indirilecek bir yumruktur; bu yumruk, bölge insanımızı merdiven basamağı olarak görenlere indirilecek bir yumruktur; bu yumruk, etnik kimliği öne çıkaranlara ve bunu siyasî malzeme yapanlara vurulacak bir yumruktur; bu yumruk, bu insanları bir sorun olarak gören, onların itibarını sıfıra düşürenlere indirilecek bir yumruktur!.. (MHP sıralarından alkışlar)

Bu vesileyle, Ağrı İlinin düşman işgalinden kurtuluşunun 84 üncü yıldönümü nedeniyle, şehitlerimize Cenab-ı Allah'tan rahmet diliyor, Ağrı Dağı kadar yüce, Süphan Dağı kadar dimdik, İshak Paşa Sarayı kadar gönlü zengin Ağrı halkını kutluyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Seven.

Sayın Eryılmaz; buyurunuz efendim.

YAŞAR ERYILMAZ (Ağrı) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Kurtuluş Savaşımızın parlak sayfaları arasında müstesna bir yeri olan Ağrı İli ve ilçelerinin kurtuluşu, Türk Milletinin en güç şartlarda bile, tek vücut halinde, vatanları için neler yapabileceklerini gösteren tarihî bir hadisedir.

Bu mutlu gün dolayısıyla söz alan Sayın Seven'e katıldığımı ve düşüncelerini paylaştığımı ifade etmek istiyorum. 84 üncü kurtuluş yıldönümünde, vatan için canlarını veren aziz şehitlerimizi ve kahraman gazilerimizi bu vesileyle bir kez daha rahmet, minnet ve şükranlarımla anıyorum.

Bu vesileyle, Yüce Meclisi ve Ağrı Merkez, Doğubeyazıt, Diyadin, Taşlıçay, Eleşkirt, Hamur, Tutak ve Patnoslu hemşehrilerimize kalbî şükranlarımı arz ediyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Eryılmaz.

Gündemdışı üçüncü söz, kamu kurumlarında yapılan haksızlıklar konusunda söz isteyen -sizin adınıza grup başkanvekiliniz verdiği için dilekçeyi, Kamu-Sene yapılan baskılar şeklinde gelmişti, onu dileğiniz doğrultusunda düzeltiyoruz- Bingöl Milletvekili Mahfuz Güler'e aittir.

Buyurun Sayın Güler. (AK Parti sıralarından alkışlar)

4.– Bingöl Milletvekili Mahfuz Güler'in, kamu kurum ve kuruluşlarında yapılan atamalar ile memur ve işçilerin ekonomik, sosyal sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkan, izin verirseniz, sözlerime başlamadan önce, günlerdir Filistin halkına uygulanan insanlıkdışı vahşeti şiddetle kınadığımı söylemek istiyorum. Türkiye'nin bu konuda daha aktif şekilde görev üstlenmesi, bu soykırıma bütün gücüyle dur demesi gerektiğini düşünüyorum. Bu mağdur ve mazlum halkın daha fazla acı çekmesini insanlık adına utanç verici olarak bulduğumu bu kürsüden belirtmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kamu kurum ve kuruluşlarında yapılan haksız atamalar ve memur kıyımları hakkında gündemdışı söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Günden güne zorlaşan hayat şartlarından etkilenen en büyük kesim, ne yazık ki, çalışanlarımız olmuştur. Memurlarımızın ve işçilerimizin ücretleri, yıllar itibariyle, giderek erimeye yüz tutmuştur. Enflasyondan en çok etkilenen kesim, ücretli kesim olmuş, memurlarımız ve emeklilerimiz, yoksulluk sınırının altına itilmişlerdir. Bakınız, 1979 yılında bir ebe hemşire 400 dolar almaktayken, 2002 yılında bir ebe hemşire 247 dolar alabilmektedir; 1993'te bir pratisyen hekimin maaşı 808 dolar iken, bugün aynı hekim, ancak 394 dolar alabilmektedir; 1 inci dereceden emekli olan bir öğretmenin aylığı bugün 350 000 000 liradır.

Bu yokluk ve yoksulluk yetmiyormuş gibi, memurların her gün karşı karşıya olduğu en büyük sıkıntı da, hükümet tarafından yapılan haksız atamalar ve kıyımlardır. Zaten zar zor geçinen devlet memurlarını bir de sürgüne gönderirseniz, bu insanları tümüyle perişan edersiniz. Bu kıyımlar ve sürgünlerle, sadece memurun veya idarecinin kendisi değil, aynı zamanda, okuyan çoluk çocuğu da, ailesi de yıkıma uğramaktadır.

Bu hükümet döneminde yapılan sürgünler ve kıyımlar -iddia ediyorum- bugüne kadar hiçbir cumhuriyet hükümeti döneminde yapılmamıştır. Kendi seçim bölgem olan Bingöl'deki kamu kurum ve kuruluşlarının hemen hemen tümünün müdürleri ve şefleri geçen bu üç yıl içerisinde görevlerinden alınmış ve yerlerine yenileri atanmıştır. İçlerinde onbeş yirmi yıl idarecilik yapan, deneyimli ve gerçekten tarafsız olan, siyasete bulaşmamış yetişkin müdürler il dışına atanarak, bir kısmı emekli olmaya zorlanmış, bir diğer kısmı ise, iki üç yıllık, deneyimsiz ve şartları tutmadığı için vekâleten veya tedviren atanan kendi emrinde çalışmış kişilerin emrine verilerek, onurlarıyla oynanmıştır. Bununla, sözüm ona, kendi partisine militanlık yapanlar veya yalakalık yapanlar taltif edilerek, partizanca atamalar yapılmaktadır.

Değerli arkadaşlar, hepimiz şunu çok iyi bilmeliyiz ki, memurla uğraşan, partizanca atamalar yapan, hangi parti olursa olsun, bugüne kadar yapılan uygulamalar göstermiştir ki, o parti hiçbir zaman iflah olmamıştır.

Memurların bir diğer büyük sıkıntısı ise, sendikal faaliyetlerden dolayı yapılan baskılar ve sürgünlerdir. Bizim geçen yıl büyük bir titizlikle üzerinde durarak Yüce Parlamentodan geçirdiğimiz 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Yasasının 18 inci maddesinin birinci ve ikinci fıkraları sendika yöneticilerine genel güvence sağladığı halde, siyasî baskılar ne yazık ki devam etmektedir. Kamu-Sen yöneticilerinin ve Başkanının başına gelenleri, bütün Türk kamuoyu, yazılı ve görsel basında hayretle ve ibretle izlemiştir. Fikrî yapısına ister katılın ister katılmayın, yapılan gece baskınları, ikna odalarına alınan sendika yöneticilerine uygulananlar, Türk memur sendikacılığı açısından vahim sonuçlar doğurmuştur.

Kamu-Sen Genel Kurulu öncesi, başta Ulaştırma Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı, PTT Genel Müdürü, Türk Telekom Genel Müdürü...

ALİ IŞIKLAR (Ankara) - Yalan!.. Yalancı!..

MAHFUZ GÜLER (Devamla) - Öyle, bağırmakla olmaz; burada belgeler var. Bak, belgeler burada! Belgeler burada!..

ALİ IŞIKLAR (Ankara) - Ne belgesi!..

MAHFUZ GÜLER (Devamla) - Gelirsin, burada cevap verirsin.

BAŞKAN - Sayın Güler... Sayın Güler...

ALİ IŞIKLAR (Ankara) - Uydurma!..

MAHFUZ GÜLER (Devamla) - Müsteşar Yardımcısı, PTT Genel Müdürü...

BAŞKAN - Sayın Güler, süreniz zaten bitti; siz de sonuçlandırınız; lütfen.

MAHFUZ GÜLER (Devamla) - Türk Telekom Genel Müdürü...

BAŞKAN - Sayın milletvekili, lütfen...

MAHFUZ GÜLER (Devamla) - ...ve genel müdür yardımcılarının uyguladıkları baskı ve tehditler sonucunda, memur sendikacıların ne kadar yasal güvence altında olduklarını, bütün milletimiz görme imkânına kavuşmuştur. Bunlardan, eski sendikalarından istifa ederek yeni sendika kuran 2'si, genel merkez yöneticisi...

ALİ GEBEŞ (Konya) - Sana ne ya!.. Burası demokratik bir ülke, isteyen istediğini kurar.

MAHFUZ GÜLER (Devamla) - ...2'si, Kocaeli ve İzmir şube kurucusu olan 4 kurucu üyenin, ayrıca, Türk Haber-Sen PTT Şubesi eski Başkanının Türk Haber-Sen aleyhine  açmış olduğu dava nedeniyle, 5 sendikacı, geçici görev adı altında keyfî ve hukukdışı bir biçimde sürgüne tabi tutulmuşlardır

ALİ GEBEŞ (Konya) - Avukatı mısın sen?!..

MAHFUZ GÜLER (Devamla) -. Avukatıyım, milletin vekiliyim burada... Tabiî.

BAŞKAN - Sayın Güler, siz, sonuçlandırın lütfen.

ALİ IŞIKLAR (Ankara) - Sen kendine bak!..

BAŞKAN - Değerli arkadaşlarım, bir saniye, bitirecek şimdi.

Sonuçlandırın efendim.

MAHFUZ GÜLER (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti Devletinin yasama organından çıkan bu yasalara bu bürokratlar uymayacaksa, bunun bir karşılığı olmalıdır. Herkes yaptığının hesabını bir gün vermek zorunda kalacaktır.

ALİ GEBEŞ (Konya) - Memurlara haksızlık ediyorsun!

MAHFUZ GÜLER (Devamla) - Sayın Bakan ve hükümet, atadığı bürokratları ya hukuka uydurmalı ya da her yönüyle başarısız olan bu hükümet, bu aziz milletin yakasından düşmeli ve çekip gitmelidir diyor, Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Güler.

Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutmadan önce, Divan Üyesi arkadaşımın, oturduğu yerden okuması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...Kabul edilmiştir. Teşekkür ediyorum.

Tezkereyi okutuyorum:

B) Tezkereler ve Önergeler

1.– Makedonya Cumhuriyeti Cumhurbaşkanının eşi Bayan Vilma Trajkovska'nın, Ohri'de gerçekleştirilecek olan İkinci Uluslararası 21 inci Yüzyılda Kadın Konferansına davetine, grubunca da ismi bildirilen İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın icabetine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1040)

                                                                                                 16 Nisan 2002

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Makedonya Cumhuriyeti Cumhurbaşkanının eşi Bayan Vilma Trajkovska'nın himayelerinde, İkinci Uluslararası 21 inci Yüzyılda Kadın Konferansı, 12-14 Nisan 2002 tarihleri arasında Ohri'de düzenlenecektir. Konferansa katılınması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki Kanunun 9 uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun 11 Nisan 2002 tarih ve 86 ncı Birleşiminde kabul edilmiştir.

Anılan kanunun 2 nci maddesi uyarınca, siyasî parti grubunca bildirilen üyenin ismi, Genel Kurulun bilgilerine sunulur.

                                                                        Ömer İzgi

                                                        Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                           Başkanı

Adı Soyadı:    Seçim İli:

Işılay Saygın   İzmir

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, bazı sayın milletvekillerinin izinli sayılmasına dair bir tezkeresi vardır; okutup, ayrı ayrı oylarınıza sunacağım:

2.– Bazı milletvekillerine, belirtilen sebep ve sürelerle izin verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1041)

                                                                                                 15 Nisan 2002

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Aşağıda adları yazılı sayın milletvekillerinin hizalarında gösterilen süre ve nedenlerle izinli sayılmaları Başkanlık Divanının 9.4.2002 tarihli toplantısında uygun görülmüştür.

Genel Kurulun onayına sunulur.

 

                                                                        Ömer İzgi

                                                        Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                           Başkanı

"Aksaray Milletvekili Murat Akın, mazereti nedeniyle 13.2.2002 tarihinden geçerli olmak üzere 20 gün."

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"Aydın Milletvekili Bekir Ongun, hastalığı nedeniyle 11.1.2002 tarihinden geçerli olmak üzere 43 gün."

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"Bayburt Milletvekili Şaban Kardeş, mazereti nedeniyle 13.2.2002 tarihinden geçerli olmak üzere 18 gün."

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"Bingöl Milletvekili Mahfuz Güler, mazereti nedeniyle 13.2.2002 tarihinden geçerli olmak  üzere 22 gün."

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"Çorum Milletvekili Melek Denli Karaca, mazereti nedeniyle 13.2.2002 tarihinden geçerli olmak üzere 19 gün ve hastalığı nedeniyle 2.4.2002 tarihinden geçerli olmak üzere 31 gün."

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"Diyarbakır Milletvekili Nurettin Atik, mazereti nedeniyle 13.2.2002 tarihinden geçerli olmak üzere 19 gün"

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"İçel Milletvekili Ali Er, hastalığı nedeniyle 22.1.2002 tarihinden geçerli olmak üzere 20 gün."

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"İçel Milletvekili Enis Öksüz, hastalığı nedeniyle 28.1.2002 tarihinden geçerli olmak üzere 74 gün."

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"İçel Milletvekili Cahit Tekelioğlu, hastalığı nedeniyle 8.2.2002 tarihinden geçerli olmak üzere 23 gün."

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"İstanbul Milletvekili Mukadder Başeğmez, hastalığı nedeniyle 9.2.2002 tarihinden geçerli olmak üzere 45 gün."

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"İstanbul Milletvekili İsmail Kahraman, mazereti nedeniyle 12.2.2002 tarihinden geçerli olmak üzere 25 gün."

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"İstanbul Milletvekili Nazire Karakuş, hastalığı nedeniyle 25.12.2001 tarihinden geçerli  olmak üzere 180 gün."

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"İstanbul Milletvekili Şadan Tuzcu, hastalığı nedeniyle 6.3.2002 tarihinden geçerli olmak üzere 68 gün."

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"İzmir Milletvekili Saffet Başaran, hastalığı nedeniyle 16.1.2002 tarihinden geçerli olmak üzere 60 gün."

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"İzmir Milletvekili Kemal Vatan, mazereti nedeniyle 13.2.2002 tarihinden geçerli olmak üzere 19 gün."

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"Karaman Milletvekili Zeki Ünal, mazereti nedeniyle 10.2.2002 tarihinden geçerli olmak üzere 24 gün."

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"Kastamonu Milletvekili M. Hadi Dilekçi, hastalığı nedeniyle 11.3.2002 tarihinden geçerli olmak üzere 40 gün."

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"Kırşehir Milletvekili Mustafa Haykır, hastalığı nedeniyle 2.1.2002 tarihinden geçerli olmak üzere 21 gün."

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"Manisa Milletvekili Hüseyin Akgül, mazereti nedeniyle 13.2.2002 tarihinden geçerli olmak üzere 18 gün."

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"Manisa Milletvekili İsmail Bozdağ, hastalığı nedeniyle 18.1.2002 tarihinden geçerli olmak üzere 17 gün."

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"Ordu Milletvekili Şükrü Yürür, hastalığı nedeniyle 18.3.2002 tarihinden geçerli olmak üzere 15 gün ve 2.4.2002 tarihinden geçerli olmak üzere 15 gün."

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"Siirt Milletvekili Takiddin Yarayan, mazereti nedeniyle 13.2.2002 tarihinden geçerli olmak üzere 19 gün."

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"Şanlıurfa Milletvekili Zülfükar İzol, mazereti nedeniyle 13.2.2002 tarihinden geçerli olmak üzere 18 gün."

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"Şırnak Milletvekili Mehmet Sait Değer, hastalığı nedeniyle 24.12.2001 tarihinden geçerli olmak üzere 35 gün ve 31.1.2002 tarihinden geçerli olmak üzere 90 gün."

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım, mazereti nedeniyle 13.2.2002 tarihinden geçerli olmak üzere 16 gün."

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"Van Milletvekili Ayhan Çevik, mazereti nedeniyle 13.2.2002 tarihinden geçerli olmak üzere 18 gün."

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"Yozgat Milletvekili Mesut Türker, hastalığı nedeniyle 6.2.2002 tarihinden geçerli olmak üzere 20 gün."

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, bazı sayın milletvekillerinin ödenek ve yolluklarının verilebilmesine dair tezkereleri vardır -5 adet- ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım:

3.– İstanbul Milletvekili Nazire Karakuş'a, ödenek ve yolluğunun verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1042)

                                                                                                 15 Nisan 2002

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Hastalığı nedeniyle bu yasama yılında aralıksız olarak iki aydan fazla izin alan İstanbul Milletvekili Nazire Karakuş'a, İçtüzüğün 154 üncü maddesi gereğince ödenek ve yolluğunun verilebilmesi, Başkanlık Divanının 9.4.2002 tarihli toplantısında uygun görülmüştür.

Genel Kurulun onayına sunulur.

                                                                        Ömer İzgi

                                                        Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

4.– İçel Milletvekili Enis Öksüz'e, ödenek ve yolluğunun verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1043)

                                                                                                 15 Nisan 2002

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Hastalığı nedeniyle bu yasama yılında aralıksız olarak iki aydan fazla izin alan İçel Milletvekili Enis Öksüz'e, İçtüzüğün 154 üncü maddesi gereğince ödenek ve yolluğunun verilebilmesi, Başkanlık Divanının 9.4.2002 tarihli toplantısında uygun görülmüştür.

Genel Kurulun onayına sunulur.

                                                                        Ömer İzgi

                                                        Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

5.– İstanbul Milletvekili Şadan Tuzcu'ya ödenek ve yolluğunun verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1044)

                                                                                                 15 Nisan 2002

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Hastalığı nedeniyle bu yasama yılında aralıksız olarak iki aydan fazla izin alan İstanbul Milletvekili Şadan Tuzcu'ya, İçtüzüğün 154 üncü maddesi gereğince ödenek ve yolluğunun verilebilmesi, Başkanlık Divanının 9.4.2002 tarihli toplantısında uygun görülmüştür.

Genel Kurulun onayına sunulur.

                                                                        Ömer İzgi

                                                        Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

6.– İzmir Milletvekili Saffet Başaran'a ödenek ve yolluğunun verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1045)

                                                                                                 15 Nisan 2002

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Hastalığı nedeniyle bu yasama yılında aralıksız olarak iki ay izin alan İzmir Milletvekili Saffet Başaran'a, İçtüzüğün 154 üncü maddesi gereğince ödenek ve yolluğunun verilebilmesi, Başkanlık Divanının 9.4.2002 tarihli toplantısında uygun görülmüştür.

Genel Kurulun onayına sunulur.

                                                                        Ömer İzgi

                                                        Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

7.– Şırnak Milletvekili Mehmet Sait Değer'e, ödenek ve yolluğunun verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1046)

                                                                                                 15 Nisan 2002

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Hastalığı nedeniyle bu yasama yılında aralıksız olarak iki aydan fazla izin alan Şırnak Milletvekili Mehmet Sait Değer'e, İçtüzüğün 154 üncü maddesi gereğince ödenek ve yolluğunun verilebilmesi, Başkanlık Divanının 9.4.2002 tarihli toplantısında uygun görülmüştür.

Genel Kurulun onayına sunulur.

                                                                        Ömer İzgi

                                                        Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Başbakanlığın, Anayasanın 82 nci maddesine göre verilmiş tezkereleri vardır -3 adet- ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım:

8.– Turizm Bakanı Mustafa Taşar'ın, Moskova Turizm Fuarına katılmak ve görüşmelerde bulunmak üzere Rusya Federasyonuna yaptığı resmî ziyarete katılan milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1047)

                                                                                                        10.4.2002

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Turizm Bakanı Mustafa Taşar'ın, Moskova Turizm Fuarına katılmak ve görüşmelerde bulunmak üzere 26-31 Mart 2002 tarihleri arasında bir heyetle birlikte Rusya Federasyonuna yapmış olduğu resmî ziyarete ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasamızın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

                                                                          Bülent Ecevit

                                                                                 Başbakan

                     LİSTE

Ali Halaman                       (Adana)

Mustafa Gül                       (Elazığ)

Hasan Metin                        (İzmir)

Osman Pepe                     (Kocaeli)

Veysi Şahin                      (Mardin)

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

9.– Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un, görüşmelerde bulunmak üzere Gürcistan'a yaptığı resmî ziyarete katılan milletvekiline ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1048)

                                                                                                        11.4.2002

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Sağlık Bakanı Doç.Dr. Osman Durmuş'un, görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle birlikte 8-13 Nisan 2002 tarihlerinde Gürcistan'a yaptığı resmî ziyarete, İstanbul Milletvekili Bozkurt Yaşar Öztürk'ün iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasamızın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

                                                                          Bülent Ecevit

                                                                                 Başbakan

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Son tezkereyi okutuyorum:

10.– Devlet Bakanı Reşat Doğru'nun, görüşmelerde bulunmak üzere Nahcivan Özerk Cumhuriyetine yaptığı resmî ziyarete katılan milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1049)

                                                                                                        15.4.2002

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Devlet Bakanı Reşat Doğru'nun, görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle birlikte 13-14 Mart 2002 tarihlerinde Nahcivan Özerk Cumhuriyetine yaptığı resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasamızın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

                                                                  Bülent Ecevit

                                                                         Başbakan

                                                       LİSTE

Nidai Seven                           (Ağrı)

Abbas Bozyel                       (Iğdır)

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; okutup oylarınıza sunacağım.

IV.– ÖNERİLER

A) DanIşma Kurulu Önerİlerİ

1.– Gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının 243 üncü sırasında yer alan ve öngörüşmelerinin Genel Kurulun 16 Nisan 2002 Salı günkü Birleşimde yapılması kararlaştırılan (8/28) esas numaralı genel görüşme önergesinin öngörüşmelerinin 24.4.2002 Çarşamba günkü birleşimde yapılmasının  Genel Kurulun onayına sunulmasına ilişkin, Danışma Kurulun önerisi.

Danışma Kurulu Önerisi

N0.109                                                                                            16.4.2002

Gündemin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmının 243 üncü sırasında yer alan ve öngörüşmelerinin Genel Kurulun 16 Nisan 2002 Salı günkü Birleşimde yapılması kararlaştırılan (8/28) esas numaralı genel görüşme önergesinin öngörüşmelerinin 24.4.2002 Çarşamba günkü birleşimde yapılmasının Genel Kurulun onayına sunulması, Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.

 

Kamer Genç

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi

 

Başkanı Vekili

M. Emrehan Halıcı

İsmail Köse

DSP Grubu Başkanvekili

MHP Grubu Başkanvekili

Nevzat Ercan

Nihat Gökbulut

DY Grubu Başkanvekili

ANAP Grubu Başkanvekili

Salih Kapusuz

Veysel Candan

AK Parti Grubu Başkanvekili

SP Grubu Başkanvekili

 

BAŞKAN -  Kabul edenler...Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gündemin "Seçim" kısmına geçiyoruz.

V.– SEÇİMLER

A) Komİsyonlarda AçIk Bulunan Üyelİklere Seçİm

1.– Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN - Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonunda boş bulunan ve Saadet Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için Sıvas Milletvekili Musa Demirci aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Kamu İstisadî Teşebbüsleri Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN - Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonunda boş bulunan ve Saadet Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için Batman Milletvekili Alaattin Sever Aydın aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Kabul etmeyenler...Kabul edilmiştir.

Alınan karar gereğince gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmına geçiyoruz.

3 üncü sırada yer alan, Sıvas Milletvekili Musa Demirci ve 32 arkadaşının, bazı basın kuruluşlarının kamu imkânlarından baskı kurmak suretiyle yararlandıkları iddiaları konusunda; 8 inci sırada yer alan, Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya ve 19 arkadaşının, yerel basının sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla; 54 üncü sırada yer alan, Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız ve 32 arkadaşının, Anadolu basınının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla; 178 inci sırada yer alan, Yozgat Milletvekili Mehmet Çiçek ve 57 arkadaşının, iki medya kuruluşunun karşılıklı olarak yaptığı suçlamaları ve iddiaları araştırmak amacıyla; 211 inci sırada yer alan, İstanbul Milletvekili Nazif Okumuş ve 38 arkadaşının, Türk Medyasının sağlıklı bir yapı ve işleyişe kavuşturulabilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla; 225 inci sırada yer alan, Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün ve 21 arkadaşının, yerel basının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerinin, birlikte yapılacak öngörüşmesine başlıyoruz.

 

VI.– GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE

MECLİS ARAŞTIRMASI

A) Öngörüşmeler

1.– Sivas Milletvekili Musa Demirci ve 32 arkadaşının, bazı basın kuruluşlarının kamu imkânlarından baskı kurmak suretiyle yararlandıkları iddiaları konusunda (10/18)

Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya ve 19 arkadaşının, yerel basının sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla (10/23)

Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız ve 32 arkadaşının, Anadolu basınının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla (10/79)

Yozgat Milletvekili Mehmet Çiçek ve 57 arkadaşının, iki medya kuruluşunun karşılıklı olarak yaptığı suçlamaları ve iddiaları araştırmak amacıyla (10/212)

İstanbul Milletvekili Nazif Okumuş ve 38 arkadaşının, Türk medyasının sağlıklı bir yapı ve işleyişe kavuşturulabilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla (10/244)

Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün ve 21 arkadaşının, yerel basının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla (10/257)

Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri

BAŞKAN - Hükümet?.. Burada.

Meclis araştırması önergeleri, Genel Kurulun, 23.6.1999 tarihli 20 nci, 30.6.1999 tarihli 27 nci, 6.10.1999 tarihli 3 üncü, 23.10.2001 tarihli 10 uncu, 15.1.2002 tarihli 51 inci ve 13.2.2002 tarihli 64 üncü birleşimlerinde okunduğu için, ayrıca okutmuyorum.

İçtüzüğümüze göre, Meclis araştırması açılıp açılmaması hususunda, sırasıyla, hükümete, siyasî parti gruplarına ve önergelerdeki birinci imza sahibine veya onların göstereceği bir diğer imza sahibine söz verilecektir.

Konuşma süreleri, hükümet ve gruplar için 20'şer dakika, önerge sahipleri için 10'ar dakikadır.

Şimdi, söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum: Doğru Yol Partisi Grubu adına Ardahan Milletvekili Saffet Kaya, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan, Anavatan Partisi Grubu adına Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Saadet Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Yakup Budak, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Erzurum Milletvekili İsmail Köse.

İlk söz, hükümet adına...

DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) - Sayın Başkan, söz talebimiz yok.

BAŞKAN - Peki; hükümet adına söz talebi yok.

O zaman, gruplar adına ilk olarak, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Ardahan Milletvekili Saffet Kaya; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA SAFFET KAYA (Ardahan) - Çok Değerli Başkan, Yüce Parlamentomuzun çok seçkin milletvekilleri; Anadolu basını ve sorunlarının çözümüne katkı sağlamak amacıyla, Anayasanın 98 inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca, Meclis araştırması açılması için verdiğimiz önerge üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Gerçekten, bugün, Yüce Parlamentomuzun gündemini işgal eden çok önemli bir konuyu, soru önergesiyle, araştırma önergesiyle gündeme getiren İlyas Yılmazyıldız Beye ve bu konudaki diğer önergelerin sahiplerine huzurunuzda teşekkür etmek istiyorum. Daha evvel, yine, kanun teklifi bağlamında katkıları olan Ankara Milletvekilimiz Saffet Arıkan Bedük Beye de şükranlarımı ifade etmek istiyorum.

Demokrasilerin vazgeçilmez teminatı basın unsurudur şüphesiz. Maalesef, Türkiye'de, basınımızın saygın yerinin olmamasının, Yüce Parlamentomuzun, parlamenter rejimin, demokrasinin -bize göre- en büyük handikaplarından birisi olduğunu düşünüyoruz. Kamuoyu araştırmalarında, basınımızın güven ve itibar noktasında en sonlarda olmasının sevindirici bir unsur değil, tam tersi, demokrasi adına, çoğulcu demokratik yapı adına üzüntü duyulabilecek bir olgu olduğunu, zannediyorum ki, Yüce Parlamentomuz hemfikir olarak düşünmektedir; çünkü, basınımızın güçlü olması, basınımızın özgür olması, basınımızın doğru haber vererek kamuoyunu yönlendirmesi, siyaset mekanizmalarını etkin hale getirmesi, hiç şüphesiz ki, demokratik yapıda bir dinamik oluşturmaktadır. Maalesef, basınımızın, en sonlarda güveni haiz olması, şüphesiz ki, irdelenmesi gereken, çok önemli bir husus olduğu için, Yüce Parlamentoda, bu önemli hususların gereğini sizlere serdetmeye çalışacağım; sizlere, bunu da arz etmeye çalışıyorum.

Hiç şüphesiz ki, basın, demokratik ölçütler içinde, dördüncü bir erk olarak kabul edilir. Yasamadan, yürütmeden, denetlemeden sonra, basın, gerçek demokratik ülkelerde, dördüncü erk olarak vardır; ama, maalesef, Türkiye'de, bazen yürütmenin, bazen yasamanın, bazen denetlemenin önünde olduğunu görmek, bazen birinci güç olmuş gibi bir havaya kapılan bir basını görmek, zannediyorum ki, demokrasi adına ciddî bir zafiyettir.  Biz, basınımızı, her zaman dördüncü erk olarak görmekten yana olduğumuzu, her defasında ifade ediyoruz; ancak, basınımızın, son dönemlerde merkeziyetçi, tekelci yaklaşımları, bir anlamda sermaye gruplarının eline geçen basının, maalesef, kâr amaçlı holdinglerin eline geçmesi, birkısım basının holdinglerin eline geçmesi son derece düşündürücü olmaktadır. Hele son dönemlerde, RTÜK'le ilgili Anasol-M hükümetinin gündeme getirdiği ve basınımızı tamamıyla kartelleştiren, tekelleştiren bir yasanın Cumhurbaşkanından kabul görmemesi son derece önemlidir. Yine, maalesef, Anasol-M hükümeti, RTÜK'le ilgili yasayı Parlamentonun gündemine getirmekle, basını tekelleştiren, kartelleştiren ve maalesef, tek sesli yapan, merkeziyetçi noktaya sürükleyen bir anlayışı, farkında olmadan, Parlamentomuzdan geçirmek gibi bir çabanın içindedir; hükümetin, bu hatasından, bu yanlıştan dönmesi gereğini, buradan, Doğru Yol Partisi adına, halk adına, bir kez daha izah etmek istiyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

Şimdi, öyle bir durum ki, değiştirilecek RTÜK yasasındaki hadise, ihalelere basın mensupları girebiliyor, kamu ihalelerinde etki kurabiliyor. Kaldı ki, dünyanın hiçbir yerinde, demokratik hiçbir ülkede, basına, yüzde 20 hissesinin dışında hak tanınmazken, Türkiye'de, yeni getirilecek RTÜK yasasıyla, maalesef, bir basın kuruluşu veya bir şahıs, yerel televizyonlara hâkim olacak, ulusal televizyonlara hâkim olacak ve maalesef, tekelleşecek ve basın adına hâkimiyet kurulacak; halk adına, halkın sesi adına, özgürlükçü basın adına değil; ama, birkaç holdingin, kartel medyanın hâkimiyeti adına, böyle bir çizgi, maalesef, gündeme gelmiştir. Bu yanlıştır. Bu yanlışın, mutlaka ve mutlaka, hükümet nezdinde tekrar gözden geçirilerek, gerçekten, özgür basının, halkı yönlendirebilecek, halkın duygularını istismar etmeyecek ve halkı değerleriyle yaşatabilecek, değerlerini hiçe saymayacak; ama, tekelleşmeden uzak, merkeziyetçilikten uzak bir basın yapısının, yeniden rehabilite edilmesi gerekmektedir.

Yine bu bağlamda, basınımızın çok değerli emekçileri var. Bu emekçiler, 9 000'e yakın bir kitleye sahip; ama, maalesef, bugün üzülerek görüyoruz ki, 212 sayılı Yasa olmasına rağmen, kırk yıl önce çıkarılan yasa olmasına rağmen, sendika hakkı olmasına rağmen, sendika etkinliği olmayan, sendika etkinliği olduğunda işten tasfiye edilen, işten atılan bir basın emekçisi kitlesiyle karşı karşıyayız. Eğer 212 sayılı Yasa, hükümet nezdinde işletilecek olsa, bugün, basın emekçileri işsiz kalmayacaklar. Son dönemlerde, 9 000'e yakın basın emekçimizin 3 000'e yakını işsiz kalmıştır. Basın emekçiklerimizin haklarıyla ilgili 212 sayılı Yasa olmasına rağmen, bunu yürürlüğe sokmayan bir hükümet var. Sendikal hakkı olup, maalesef, bunu kullanamayan bir basın emekçileri var ve basın emekçilerimizi koruyamayan, kollayamayan bir hükümet bakışıyla karşı karşıya basın emekçileri.

Yine, maalesef, basın emekçilerinin üçte 1'i kaçak çalıştırılıyor. Kaçak çalıştırılan basın emekçileri, ancak stajyer konumunda gösteriliyor ve bu insanlar, normal maaşlarını, normal sosyal haklarını alamaz durumdalar. Basın emekçiliği hakkını korumayan bir hükümetin icraatı olabilir mi?! İşte, ondan dolayıdır ki, basına biz Parlamento olarak ciddî bir önem vermezsek, basın emekçilerinin hakkını koruyup kollayamazsak, çıkarılan yasalarla bu yetkiyi sonuna kadar takip edemezsek, şüphesiz ki, basınımızı istediğimiz noktada görebilmemiz mümkün değildir.

Yine, halkın basına en sonlarda güvenmesinin en önemli sebeplerinden birisi de, gerçek basın mensupları, gerçek basın emekçileri, basın kuruluşlarında, yerel TV'lerde, ulusal TV'lerde yer almamakta; ancak, lise mezunu, titri olmayan insanlara yer verilmektedir. Yine üzülerek söylüyorum ki, reyting uğruna, çok az emekle çok büyük imkânlar sağlayabilen vasıfsız insanları ön plana çıkaran bir basın var. Bunların hepsi ciddî bir handikap, maalesef basınımız adına.

Yerel basınımızı da gözönüne aldığımız zaman, yine bu işin bir halkası olarak yerel basın da, maalesef hak ettiği noktada değil.

Ulusal basın her türlü imkânla mücehhez; ulusal basın teşvik alır, ulusal basın kredi alır, ulusal basın her türlü erki ortaya koyar, hükümet üzerinde her türlü yaptırımı ortaya koyar, bazen kendini hükümetleri devirebilecek güçte hisseder, bazen güçlü medyalar basın tandanslı olmayan, ama bir anlamda kâr elde etme amacıyla ulusal basını elinde tutan bazı güçler, hükümetler üzerinde pazarlıklar yapabilecek cüreti gösterebilecek bir anlayış sergilemektedirler. Bunu da, demokratik bir olgu olarak kabul etmek mümkün değil; çünkü, basın da, siyaset de, hiç şüphesiz ki halka hesap vermek zorundadır ve halka verilen hesabı, bir başkaları bir başka erk oluşturarak, basını birinci güç haline getirerek Türkiye'de hükümetlerin kurulmasına, hükümetlerin bozulmasına asla ortam hazırlayacak bir yapıda olmaması gerektiğini hepimiz biliyoruz; ancak, bu noktada yaraya neşter vurmuyoruz. Yaraya neşter vurulması, mutlaka ve mutlaka gerekmektedir.

Yerel basınımız, Kurtuluş Savaşından bugüne kadar, gerçekten, Türkiye'nin mücadelesinde çok etkili olmuş bir basın.

Yine, yerel basınımıza, RTÜK Yasasında yapılacak değişiklikte öyle ciddî yaptırımlar gündeme getiriliyor ki, RTÜK Yasası, eğer, tekrar, Cumhurbaşkanının vetosu halinde, Parlamentoda gündeme gelirse ve Anasol-M hükümeti, iktidar kanadı da bunu eskisi gibi onaylarsa, kazara, bir yerel basın mensubu, çıkardığı gazeteyi iki gün içerisinde mülkî amire veya savcılığa vermezse, 5 milyardan 100 milyara kadar ceza ödemek zorunda kalabilecek. Zaten, yerel basının 200'e yakını işini tasfiye etmiş, uyguladığınız ekonomik politikalardan dolayı batmış, bitmiş; kalan diğer yerel basın ise, can çekişmekte ve gerçekten, bugün çok ciddî bir sıkıntı içerisinde, teknolojik imkânları yok, değişik teşvik imkânları yok, kendi kaderleriyle baş başa. Yeni getirilecek RTÜK Yasa Tasarısıyla -inşallah kabul edilmez; ama, kabul edilirse de-  eğer, az önce verdiğim örnekten yola çıkılırsa, yerel basına, iki günlük gazeteyi vermediği için 5 milyar ile 100 milyar arasında ceza verilmesi acaba hangi mantığa sığar diye, burada, Yüce Parlamentonun huzurunda arz ediyorum. Bu, doğru bir olay değil.

Yine, RTÜK Yasasındaki değişiklikte -şayet, hükümet tarafından getirilirse- yerel basınımızla ilgili ciddî yanlışlar var. Bu yasalaşırsa, maalesef, yerel basınımız daha da sıkıntılı duruma düşecek, 50 milyardan, 100 milyardan başlayan cezalarla, yerel basınımızı iyice küçülten ve yerel basını yok eden, ulusal basınımızı tekelleştiren bir noktaya sürükleyen, şartlara uygun olmayan bir yasa olacak. Umarım ki, iktidar milletvekilleri, bu RTÜK Yasa Tasarısını kabul ederek, basınımızı iyice tekelleştiren, basınımızı iyice kartelleştiren bir noktaya gelmez.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, bakın, hepimizin vicdanında gerçekten bir yara var. Zannediyorum ki, arz edeceğim konuyla ilgili hepimiz aynı şeyi düşünüyoruz.

Ben, yine, birbuçuk iki yıl önce, bu kürsüden, Yüce Parlamentoda milletvekillerimize arz ettim. Basınımızın da, bazen, Yüce Parlamentoya olan bakışı, parlamenterlere olan bakışı, maalesef çok olumsuz. Gerçekten, her basın mensubu için söylemiyorum; ama, bazı kesimler var ki, siyaset kurumu yıpransın, siyaset kurumu iş yapmaz hale gelsin, Parlamento iş yapmıyor gibi bir olguyu büyüteç altına koyarak, maalesef, kamuoyunda, Parlamentoya, siyaset kurumuna karşı çok ciddî bir kin oluşturma, garez oluşturma noktasında, âdeta bir çaba içerisindeler.

Yine, üzülerek söylüyorum, hepiniz çok iyi biliyorsunuz ki, bir köşe yazarı -hepinizi tenzih ederek söylüyorum, bu sözü söylediğim için de gerçekten utanç duyuyorum- "bunların hepsi soysuz" diyebiliyor. Bunu hepimiz çok iyi yaşadık ve o gün, ben, bu kürsüye çıkarak "bu Parlamentoya ve parlamentere, siyaset kurumuna, hiç kimsenin, bu şekilde bir davranış sergileme hakkı ve haddi yoktur" dedim. (Alkışlar)

Yalnız, o yetmez...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Osman Özbek'e ne diyorsun.

SAFFET KAYA (Devamla) - Onu da söyleyeceğim Başkanım.

Değerli arkadaşlarım, o yetmez. Bir parlamento, bir parlamenter, eğer kendi hakkını savunamıyorsa, halkın hakkını savunamaz. Burası çok önemli. Yani, kalkıp da, bir parlamentoya ilişkin, böyle amiyane, bu kadar seviyesiz bir ifadeyi yazan bir basın mensubunun da, herhalde, Türkiye'nin demokrasisi adına, Parlamento adına, siyasî yapı adına doğru şeyler söylediğini kabul etmek mümkün değil.

Daha ötesi, yine, geçenlerde -seversiniz sevmezsiniz, burada söylemek zorundayım- geçmişte Başbakana laf atan bir paşa... Evet, ordumuz gözbebeğimizdir, itirazımız yok; gerçekten ordumuzun yıpratılmasını da istemiyoruz; o da doğru; ancak, o paşa, geçen gün çıkmış, tekrar, diyor ki: "70 milyarlık sağlık harcamasından dolayı, milletvekilini Meclisin girişinde asacaksınız." Yok böyle bir şey! Böyle bir şey yok kesinlikle! Bunu doğru kabul etmek kesinlikle mümkün değil. Eğer, gerçekten bir milletvekilinin kusuru varsa, Parlamentoya mal etmek doğru değil; bu bir.

İkincisi, o da yetmez "asacaksınız" demek de yanlıştır. Burası hukuk devletidir, siyaset kurumunu, Yüce Parlamentoyu yıpratmaya, hiç kimsenin, haddi de yoktur, hakkı da yoktur, olmamalıdır da arkadaşlar. (Alkışlar)

Burada, tüm milletvekillerimiz, gruplarımız, bu noktada, çok etkili bir şekilde, Parlamentonun, siyaset kurumunun hakkını aramakla mükelleftir. Şüphesiz ki, hepiniz bunu yapıyorsunuz; ama, bu tür ifadeler, bizi, son derece yaralıyor arkadaşlar. Bunu herkes bilsin ki -buradan, Türk halkına da sesleniyorum- halkın tek dayanacağı yer Parlamentodur, halkın tek dayanacağı yer siyaset kurumudur; eğer, siyaset kurumu, gerçekten, kapatılırsa, halkın hakları, halkın temsili yok edilmiş olur.

Yine, özellikle söylüyorum ki -Doğru Yol Partisi olarak geçmişimizde yaşadığımız- en iyi ihtilallerden en kötü parlamenter rejimler önemlidir; bunu, buradan, halk adına söylüyorum.

Çok değerli arkadaşlarım, basınımız, şüphesiz hak ettiği yere gelmeli, basınımız dördüncü bir erk olmalı şüphesiz, basınımız gerçekten halkın sesi olmalı, kulağı olmalı; hiç itirazımız yok ve basınımızın o noktaya gelmesi için, katkıda bulunmak adına, Doğru Yol Partisi olarak verdiğimiz soruşturma önergelerinde, her türlü desteği verebileceğimizi çok açık ilan ediyoruz. Ama -birileri holdinglerinin, birileri daha çok para kazanmanın- birileri basın gücüyle Türkiye'nin kaymağını yemeğe, birileri basın gücüyle ülkeye hükmetmeye, birileri basın gücüyle halkın iradesine hükmetmeye, asla ve asla cesaret göstermemeli, cesaret göstermemesi adına da, Parlamento, üzerine düşeni yapmalı; çünkü, biz, burada halka hesap veririz, başka hesap vereceğimiz yer, yukarıda Allah, sonra da halkımızdır.

O bakımdan, tekrar söylüyorum, Basın Yasasıyla ilgili olarak, emekçilerimizin haklarının korunması lazım. Emekçilerimiz, bugün, sosyal güvenlik yasasından ciddî bir şekilde yararlanamıyorlar; sendikaları var etkin değiller. Böyle bir şey olabilir mi; böyle bir şey olması mümkün değil. Sendikal haklarını kullandıkları an tasfiye ediliyorlar ve kaldı ki, maaşlarını, bordrolarında, 1457'ye göre gösteriyorlar ve 1457'ye göre, düşük maaşla bu insanlarımız çalışıyor. 9 000 basın mensubu emekçimizden, sendikal hakkı olan 500 kişi var ve gerçekten, emekçi basınımızın öyle şerefli mensupları var ki... Patronunun sesi değil, halkın sesi adına, gerçekten, kalemini satma yerine kırmayı tercih eden basın emekçilerine de, burada şükranlarımı ifade ediyorum kesinlikle. (DYP sıralarından alkışlar) Yine, ulusal basınımızda, gerçekten, hepsini bir kefeye koymak, asla mümkün değil. Gerçekten, halkın ve ülkenin yararına ciddî basın anlayışını serdeden, şüphesiz, ulusal basınımız da var, yok değil; kendilerine de şükranlarımı arz ediyorum; ama, basınımızı mutlaka yeniden yapılandırmak, basınımızı yeniden etkili bir noktaya getirmek mutlaka gerekiyor.

Tabiî ki, basınımıza olan güvenin en sonda olduğunu başlangıçta söyledim; ama, onun dışında, Parlamentomuza olan güvenin de en sonlarda olması, demokrasimiz adına, çoğulculuk adına çok doğru bir şey değil. Parlamento da, gerçekten, saygınlığını koruma adına, basınla ciddî bir işbirliğine girmek zorunda ve basınımızın da siyasete, Parlamentoya, siyaset kurumuna yardımcı olma gibi bir zorunluluğu var. Eğer, ülkemizi çağdaş bir medeniyete ulaştırma amacındaysak, ülkemizi demokratik normlara taşımak zorundaysak, basınımızla çok ciddî bir şekilde işbirliği halinde olmamız gerektiğini düşünüyorum.

Çok değerli arkadaşlar, gerçekten, basınımızın emekçilerini, 212 sayılı Yasayla, kırk yıl önce çıkarılan yasayla en ciddî şekilde koruyup kollamak hepimizin görevi, en başta hükümetin görevi, Anasol-M hükümetinin görevi. Eğer Anasol-M hükümeti "ne yapalım, elimizden bu kadar geliyor" derse, basın emekçilerine sahip çıkmamış olur. Basın emekçilerine, buradan, Doğru Yol Partisi olarak, Anamuhalefet Partisi olarak tekrar sesleniyorum ki, her koşulda haklarınızın yanında olacağımızı özellikle ifade etmek istiyorum.

Gerçekten, basın emekçilerimiz halkımızın sesi olmuştur, kulağı olmuştur. Halk adına, hayatlarını, canını ortaya koymuş ve mesleğinde mücadele vermiş, çok düşük bir ücretle çalışarak çok büyük hizmetler vermiş ciddî bir basın emekçi kitlemizin olduğunu da görmemek mümkün değil. O bakımdan, basın emekçilerimizin önünde saygıyla eğiliyorum ve tekrar söylüyorum; çünkü, onlar, demokrasinin dinamiğidir; onlar, ülkenin gelişmesinin, siyasetin çalışmasının temel dinamikleridir ve basın emekçilerime şükranlarımı tekrar tekrar arz ediyorum ve her koşulda yanınızda olduğumuzu, parti olarak, ifade etmek istiyorum.

Sayın Başkanım, söz hakkım var mı?

BAŞKAN - Süreniz sonuna geldi; ama, kısa bir şeyiniz varsa...

SAFFET KAYA (Devamla) - Çok değerli Başkanım, anlayışınıza da, sabrınıza da çok teşekkür ediyorum.

Anadolu basınımızın, yerel basınımızın, 1 500-2 000'e yakın yerel basınımızın haklarının en iyi şekilde korunup, kollanması ve önümüzdeki günler içinde hükümet tarafından gündeme getirilmesi düşünülen yeni RTÜK Yasa Tasarısıyla ilgili yanlışlar, basını tekelleştirmeye götürecek, basın, maalesef, ihalelere karışacak. Dünyanın hiçbir yerinde -Fransa'da, Almanya'da, İngiltere'de- basın kuruluşlarına ortak olanların hissesi yüzde 20-yüzde 25'i geçmezken, getirilecek son değişiklikle, maalesef, bir basın müteşebbisi -üzülerek söylüyorum ki- gidip, 100 tane radyo satın alabilecek; çok muammalı bir yapılanmayla, maalesef, basını tekelleştirebilecek bir noktaya getirebilecek bir yasanın Parlamentodan geçmemesini temenni ediyorum ve basın emekçilerimizin, gerçekten, sosyal haklarının, sendikal haklarının en ciddî bir şekilde savunulmasını temenni ediyorum.

Doğru Yol Partisi olarak, basın emekçilerimiz, yerel basın ve ulusal basınla ilgili her türlü görevi yerine getirmeyi bir borç olarak kabul ettiğimizi, demokrasi adına, siyaset adına buradan huzurunuzda arz etmek istiyorum.

Umarım ki, basınımız, güvenini en yükseklerde tutan ve demokrasimize, özgür basın anlayışına ve katılımcı demokrasiye çok büyük katkıları olabilecek bir yapılanma içinde olur. Basın emekçilerimize tekrar saygılarımı arz ediyorum.

Tüm Yüce Heyeti, sabırla dinlediğiniz için saygıyla selamlıyorum; hürmet ediyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Çok teşekkürler Sayın Kaya.

Değerli arkadaşlarım, çalışma süresi bitimine kadar şeklinde daha önceden bir kararımız var. Öyle gözüküyor ki, süreleri doldurma konusunda herhalde, kararlı bir davranışınız olacak ve konuşmaları, sanıyorum, o çerçevede, 21'den önce bitiremeyeceğiz gibi gözüküyor.

Normal ara vermeyle ilgili sayın grup başkanvekillerimizin herhangi bir önerisi olacak mı; vermeyelim, devam edelim mi dersiniz; öyle mi düşünürsünüz?

BEYHAN ASLAN (Denizli) - Vermeyelim Sayın Başkan.

NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Sayın Başkan, ara vermeyelim.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - İktidar kanatları konuşmalarından vazgeçerlerse, süratle biter.

BAŞKAN - İktidar kanatları diyor Sayın Hatiboğlu.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Muhalefetin bir bu hakkını koydunuz. İzin verin, konuşalım. Bizi dinleyin bir... Böyle, efendi efendi oturun, dinleyin orada; süratle de biter.

BAŞKAN - Peki.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Avni Doğan; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; elimizde, basının sorunlarıyla ilgili, aslında, birbirine de uymayan 6 önerge var. Yerel basının sorunlarıyla ilgili, Erzincan Milletvekili Sayın Tevhit Karakaya ve arkadaşlarının verdiği bir önerge var. Yine, basının bir güç olarak çıkar amaçlı kullanılması konusunda, İstanbul Milletvekili Sayın Nazlı Ilıcak'ın verdiği bir araştırma önergesi var. Sayın İlyas Yılmazyıldız'ın verdiği bir önerge var. Kısacası, Mecliste bütün siyasî partilerin milletvekillerinin verdiği 6 önerge var elimizde. Bu 6 önergenin birleştirilmesine karar verildi. Bu birleştirilmiş 6 önerge üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi adına konuşmak üzere söz almış bulunuyorum; sözlerime başlamadan, hepinizi saygıyla selamlarım.

20 nci Yüzyıl ve 21 inci Yüzyıl medya çağı. Özellikle, dünyanın küreselleştiğinden bahsettiğimiz günümüzde, dünyanın küçüldüğü günümüzde, dünyayı evimize taşıyan, dünyayı küçülten, haberleri bir saniyede dünyanın bir ucundan bir ucuna taşıyan basının önemi, hiç kuşkusuz tartışılmaz. Hele demokratik ülkeler için demokratik ve özgür basın, demokrasinin vazgeçilmez güvencelerinden biri. Siyasî partiler üzerinde kim konuşursa konuşsun, siyasî partilerin demokrasinin vazgeçilmez unsurlarından birisi olduğu herkes tarafından kabul edilir. Basın ve medya üzerinde de kim söze başlarsa başlasın, kabul etmek zorundadır ki, basın da, demokrasinin vazgeçilmez şartlarından, vazgeçilmez, olmazsa olmaz unsurlarından birisi.

Basın, demokrasinin teminatıdır. Bir kere bunu görmemiz lazım. Özgür basın, hür basın, tarafsız basın, adil basın, doğru haber veren basın, doğru yorum yapan basın, analitik düşünen basın, memleket için çalışan basın, demokratik sistemin teminatıdır, olmazsa olmazıdır. Bu açıdan, bir ülkenin demokrasisinin hangi ölçüde olduğuna bakmak için, basınının hangi ölçüde özgür olduğuna, basın çalışanlarının hangi ölçüde rahat olduğuna iyi bakmak lazım. Eğer, bir ülkede basın özgür değilse, o ülkede hiçbir özgürlük yoktur. Eğer, bir ülkede basın çalışanları ekonomik açıdan, sosyal açıdan, özgürlük açısından teminat altına alınmamışsa, basın çalışanlarının iş güvencesi teminat altına alınmamışsa, o ülkede demokrasi yoktur, o ülkede demokrasiyi hiç kimse koruyamaz; o ülkede demokrasi koruma altında değildir demektir.

Şimdi, biz, demokrasiye talip bir ülkeyiz. Anayasamızda, bizim, demokratik, laik bir hukuk devleti olduğumuz yazılı. O halde, demokratik, laik bir hukuk devletinin gereğini yerine getirmek, bu Meclisin görevidir, hükümetin görevidir. Demokratik, laik bir hukuk devletinin basını olmak görevi de Türk basınına düşmektedir. Bu konuda herkes kendi üzerine düşen sorumluluğu almalıdır, almak zorundadır. Biz, Meclis olarak, bu milletin Meclisi olarak, basının, hükümetin çözeceği sorunlarını, siyasetin çözeceği sorunlarını çözmek durumundayız, basın çalışanlarının sorunlarını çözmek zorundayız. Basın da, kendine düşen, kendinden kaynaklanan kendi sorunlarını çözmek zorunda. Küreselleşen dünyaya Türkiye ancak böyle ayak uydurabilir, Türk basını da ancak böyle ayak uydurabilir.

Değerli milletvekilleri, demokrasilerde üç önemli kuvvet var, özellikle parlamenter demokrasilerde üç önemli kuvvet var, biraz önce arkadaşımız söyledi yasama; yani, Meclis; yürütme, hükümet, yargı da, bildiğimiz gibi, yargı sistemi. Hemen hemen bütün olgun demokrasiler, basını dördüncü kuvvet olarak kabul eder; ama, az gelişmiş demokrasilerde, nedense, basın, az gelişmiş demokrasilerin basını, kendisini her zaman yasamanın yerine koyar, her zaman yürütmenin yerine koyar, her zaman kendisini yargının yerine koyar; yani, az gelişmiş ülkelerde basın, hem kanun yapar, kendi kanununu yapar hem o kanunu uygular, gerekirse yargısız infaz yapar. Az gelişmiş demokrasilerin en büyük handikabı budur.

Eğer, bir ülkede, kendisini, bir güç, Meclisin yerine koyuyorsa, o ülkede bir eksik var demektir. Kendisini, bir güç, hükümetin yerine koyuyorsa, o ülkede sıkıntı var demektir. Eğer, bir ülkede herhangi bir güç -basın, medya- kendisini yargının yerine koyuyorsa, yargısız infaz yapıyorsa, o ülkede tuz kokmuş demektir. Türkiye'nin en büyük sorunu da budur. Ne basın kendisini olması gereken yerde görüyor ne siyaset basını olması gereken yerde görmek istiyor. Her zaman bu iki güç, bu iki kuvvet birbiriyle paslaşıyor.

Tabiî, bu Yüce Meclisin en büyük görevlerinden birisi, Türk basınını özgür bir basın olarak, demokrasilerin dördüncü kuvveti olarak olması gereken yerine oturtmak, bunun için basının önünde engeller varsa bunu ortadan kaldırmak olmalı.

Geçenlerde Sayın Güngör Mengi'nin bir yazısını okudum, diyordu ki: "Bu ülkede birçok iktidar, devleti milletin emrine vermek istediği için bu cesaretinin bedelini çok ağır ödedi." Tekrar ediyorum, Güngör Mengi yazıyor: "Bu ülkede birçok iktidar, devleti milletin emrine vermek istediği için bu cesaretinin bedelini çok ağır ödedi." Doğrudur; Menderes iple ödedi, diğerleri darbelerle ödedi, andıçlarla ödedi; ama, şimdi, devleti milletin emrine vermek isteyen iktidarlar bu cesaretlerinin bedelini çok ağır öderken, demokrasinin teminatı olması gereken Türk basını ne yapıyordu?! Devleti milletin emrine vermek isteyen iktidarlar bu cesaretlerinin bedelini ağır öderken, maalesef, Türk basını, bunu ağır ödetenlere alkış tutuyordu. İşte, Türkiye'nin problemi bu.

Eğer, Türkiye'de işler yolunda gitmiyorsa, Türk medyası Türkiye'de zulme karşı durmuyorsa, Türkiye sahipsiz kalmış demektir. Eğer, Türkiye'de medya, çıkar kavgasının içerisine düşmüşse, Türkiye sahipsiz kalmış demektir.

Aynı şekilde şunu da söyleyebiliriz: Devleti milletin emrine veren iktidarlar bu ülkede nasıl ezilmişse, halkın sesi olmaya çalışan basın organları da geçmişte aynı şekilde ezilmiştir, onu da söylüyorum. Bize düşen görev, devleti milletin emrine vermektir neye mal olursa olsun; bize düşen görev, basını da milletin emrine vermektir; Türk basınının en büyük sorunu da budur. Ekonomik sorunların ötesinde Türk basınının tarafsız olamama sorunu vardır, ekonomik problemlerin ötesinde Türk basınının yalan sorunu vardır, yanlış sorunu vardır, iftira atma sorunu vardır, devletle sorunu vardır, milletle sorunu vardır, birbiriyle sorunu vardır.

Bakın, elimde bir örnek var, iki basın grubunun çatışması... Şimdi bu basınla nereye gidebilirsiniz?! Ne diyor; 1 Ekim 2001 "İlk Karapara Davası Uzan'a" Hürriyet. 1 Ekim 2001 "Aydın Doğan'ın Büyük Üçkâğıdı" Star. "550 000 000 Dolar Nasıl Uzan'landı" Hürriyet. "Herkesi Soyan Aydın Doğan" Star. Uzun; birkaç örnek vereceğim: "Ucuz ve Pahalı Kâğıdı Aynı Gemiyle Getirdiler", "Telsim Herkesi Dinliyor." Kim söylüyor; Hürriyet. "Aydın Doğan'ın Battığının Belgesidir" 4 Ekim 2001. Kim bu; bunu da Star söylüyor. "Bir Günde 14 Trilyon Çaldı" diyor Star. "470 000 000 Dolar Nereye Gitti" diyor Milliyet. "Yalanı Bırak Cevap Ver" diyor Star. "Türkiye'den Yurtdışına Karapara Transfer Ederken Suçüstü Yakalandılar" diyor Milliyet. Birbirini suçluyor. Örnek çok, örnek 10 sayfa. Bunu kimseyi tahkir etmek için, Türk basınını tahkir etmek için söylemiyorum. İki basın grubu birbirini olmadık şeylerle suçluyor.

Şimdi, bakın değerli arkadaşlar, bu basın grubundan birinin doğru söylüyor olması vahimdir; çünkü, biri doğru söylüyorsa öbürü hırsızdır. İkisinin doğru söylüyor olması daha vahimdir; çünkü, ikisi de doğru yazıyorsa, ikisi de hırsızdır. Eğer, ikisi de yanlış söylüyorsa ayrı bir vahamet ortaya çıkıyor, Türk basınının tiraj olarak yüzde 70'ini temsil eden iki basın grubu, bu defa müfteri olarak karşımıza çıkıyor, birbirine iftira ediyor. Yani, şimdi, bunun ele alınır tarafı var mı; siz, birbirinize böyle yaparsanız size kim inanır?!

Yani, insanların birbirini, basın organlarının birbirini, siyasetçilerin birbirini, basının siyasetçiyi, basının devleti bir çırpıda hırsız olarak nitelemesi bu kadar basit mi, bu kadar ucuz bir hadise mi? Demek ki, basının kendi içerisinde bir sorunu var; yani, birbirini hırsızlıkla suçluyorlar. Eğer doğruysa, bunun üzerine gidilmelidir, eğer yanlışsa, basın, birbirine iftira atar konumdan uzaklaştırılmalıdır. Yani, basın, önce kendi etik değerlerini Türkiye'de oluşturmak durumunda.

Şimdi, Türk basını niye tiraj kaybediyor; işte, bunun için tiraj kaybediyor, inandırıcılığını kaybediyor. Türkiye'de siyaset-basın kavgası siyaseti de dibe vurdurdu, basını da dibe vurdurdu. Basın-basın kavgası da basını dibe vurdurdu. Bakın, her 1 000 kişiye düşen gazete sayısı Japonya'da 470, Türkiye'de 47; kaçta 1'i; onda 1'i, hatta, komşumuz Bulgaristan'ın çok çok altında... Türkiye'de okuma yazma oranı mı zayıf; hayır, Türkiye'de okuma yazma oranı, aşağı yukarı Avrupa ülkelerinin seviyesinde. İnsanlar niye gazete okumuyor? Kitap okuyanlar var, hatta, Türkiye'de entelektüel, neredeyse gazete okumayı ayıp sayacak noktaya geldi; çünkü, gazetelerimizde tuz koktu. Gazetelerin, basın organlarının, bu açıdan kendilerine bir çekidüzen verme zorunlulukları vardır.

Elbette, siyasetin basınla ilgili yapacağı, Yüce Meclisin basınla ilgili yapacağı şeyler var; ama, önce, basın, kendini etik değerler içerisine çekmeli.

Değerli arkadaşlar, iki basın grubu, Türkiye'deki dağıtım ağının, aşağı yukarı, yüzde 100'ünü elinde bulunduruyor; yani, bir kartelleşme var. Onların şartlarını kabul etmeyen hiçbir gazetenin dağıtılma şansı yok. Bu, dünyanın hiçbir ülkesinde yok; buna bir çözüm bulmak zorundayız. Aynı iki basın grubu, Türkiye'deki yazılı basın tirajının da yüzde 70'ini elinde bulunduruyor; yani, Türkiye'de, basının en büyük sorunu -bu, âdeta, bir devlet sorunu haline gelmiş; bu, Türkiye'nin çok ciddî bir sorunu haline gelmiş- basındaki kartelleşmedir. Basın, kamu görevi yapmaktadır; basın, sizin kadar, bizim kadar, bu ülkenin devlet kurumları kadar önemli bir kamu görevi yapmaktadır. Çünkü, 21 inci Yüzyılda en büyük güç bilgidir. Bilgiyi, bizim evimize birinci elden taşıyan, her sabah taşıyan, her akşam taşıyan yegâne kuvvet de basındır. Eğer, bilgi bir güçse, onun bize doğru taşınması lazım. Onun, birtakım ticarî hesaplarla ya da siyasî hesaplarla çarpıtılarak bize taşınması Türkiye'ye zarar verir, bizim aklımızı karıştırır, bizim elimizdeki en önemli güç olan bilgi gücünü bulandırır, bilgi gücünü bulutlandırır. Onun için, basının kartelleşmesinin, neye mal olursa olsun, önüne geçilmesi lazım.

Değerli arkadaşlar, bakın, basında ne yazılıyor: "Efendim, siyasetçiler ikinci bir iş yapmasın." Niye diye soruyorsun, niye bir milletvekili ikinci bir iş yapmasın; efendim, siz, çok önemli bir görev yapıyorsunuz, yasama görevi yapıyorsunuz. Bu, doğru ve kabul edilebilir bir teklif; ama, en az bizler kadar çok önemli bir görev yapan basın kuruluşlarının da bir başka iş yapmaması lazım; çünkü, basın, demokrasilerde dördüncü güçtür. O dördüncü gücün karşısında kim ihaleye girebilir?! Biraz önce okuduğum, birbirini suçlayan iki basın grubu neyi paylaşamıyordu; paylaşamadığı şey ihalelerdi, paylaşamadığı şey özelleştirmelerdi.

Bakın, bu ülkede, GSM'in iki önemli bölümünü iki ayrı basın kuruluşu aldı, karşısına hiçbir kimse rakip olarak çıkmadı, çıkamazdı da. Elektrik dağıtım ağının önemli bölümünü basın kuruluşları aldı, karşısına kimse çıkmadı, çıkamazdı da; çünkü, en büyük gücü ellerinde bulunduruyorlar. Hatta, hatırlayınız, bir televizyon kanalı, bir televizyon kanalının patronu için, her açıldığında "Rum çocuğu" diye hitap ediyordu.

Şimdi, eğer, bu kadar ağır gücü, 65 000 000'u etkileyecek gücü elinde bulunduran organlar kamu görevi görmüyorsa, onları sıradan müteahhitlerle, sıradan vatandaşlarla yarıştırıyorsanız, o yarışı kazanacak da bellidir kaybedecek de bellidir. Bu açıdan, en önemli kamu görevini üstlenen basın, ileri, gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, sadece o kamu görevini yapmalıdır. Yani, hem gazetesi hem televizyon kanalı olacak hem de mutlaka bir bankası olacak! Ee, o zaman, bu ülkede adalet tesis etmez. O zaman, bu ülkede, basın kendi görevini yapmaz; gazeteci, gazetecilik yapacak. Gazeteci, çimentoculuk yapamaz. Gazeteci, bankacılık yapamaz. İleri ülkelerde bu böyledir. Gazeteciye, çimentoculuk yap, bankacılık yap, elektrik dağıtımını yap derseniz, o onları yapar; ama, gazeteciliği yapmaz, gazeteciliği, işte, en büyük soyguncu filan diye yapar, biraz önce örneğini verdiğimiz gibi. Türkiye, modern bir ülke olarak, gelişmiş bir ülke olarak, her şeyi yerli yerine oturtmak zorundadır. Başka türlü, basının sorunlarını çözemezsiniz.

Bakın, demokraside sendikalaşma önemlidir. Yıllardır, gazeteler, sendikalaşmanın öneminden bahseder; ama, bu ülkede en çok sendikalaşmanın öneminden bahseden gazetede en az sendikalaşma vardır, hatta hiç yoktur, ismini vermek istemiyorum burada. Hatta, sendikalaşmanın misafir olmadığı kuruluşlar basın kuruluşlarıdır. Türkiye'de en kolay işten çıkarılan emekçiler basın emekçileridir, o Meclisin kapısında bizi izleyenlerdir; "Hadi git" dedikleri gün hiçbir güvenceleri yoktur. 212 sayılı Basın İş Kanunu devredışı bırakılmıştır. 1475 sayılı İş Kanununa göre çalıştırılıyorlar. Git, gittim... Eğer, bir ülkede kendi çalışanının güvencesini basın sağlayamıyorsa, kimsenin iş güvencesini savunacak mecali yok demektir o basının. Hatta, bir basın organının, basın patronunun bankası varsa, bankasındaki çalışanları da gazetesindeki çalışanlar gibi güvencesiz bırakmak için her şeyi yaptıracaktır. Şimdi, bakın, basına karşı husumet lükstür, basına karşı kavga yanlıştır. Simon Perez, üç sene önce bir laf söylüyor "Araplara karşı 1948'den bu yana yaptığımız her savaşı kazandık; ama, barışı kaybettik" diyor. Barışı kaybettik... O barışı kaybetmek ne olacak biliyor musunuz; o Arap denizinin ortasındaki İsrail için en büyük felaket olacak yarın. Eğer İsrail'in aklı varsa, barışı kazanmaya çalışır.

BAŞKAN - Sayın Doğan, süreniz bitti, sonuçlandırırsanız sevinirim. Geçtik süreyi.

AVNİ DOĞAN (Devamla) - Tamam.

Ben de şunu söylüyorum: Biz, basın-siyaset kavgası çıksın istemiyoruz, basın-devlet kavgası çıksın istemiyoruz. Bu kavga barışı kaybettirir, bu kavga Türkiye'yi sıkıntıya sokar; ama, basının ve siyasetin oturup, elbirliğiyle, 21 inci Yüzyılın en önemli gücü olan, bizim ihtiyacımız olan, Türkiye'nin ihtiyacı olan basının sorunlarını çözmesi lazım. Yerel basın... Bakın, yerel basın neredeyse polislerin gözetiminde, kaymakamların gözetiminde; onları rahatlatmak lazım; çünkü, basın, yereliyle geneliyle tarihe tanıktır, artık tarih için vakanüvislere ihtiyaç yok. Yaşadığımız her günü tespit eden, kayıt altına alan, onu yarının tarihi yapan organlar basın organlarıdır. Tarih doğru yazılacaksa, basın organları haberi doğru vermek zorundadır, aklı başında vermek zorundadır. Bu dili... Bakın, Türkçe...

Sayın Başkanım, 2 dakika eksüre isteyeceğim.

BAŞKAN - Süreniz 2 dakika geçti Sayın Doğan.

AVNİ DOĞAN (Devamla) - 2 dakika daha...

BAŞKAN - Hayır efendim... Lütfen...

AVNİ DOĞAN (Devamla) - Tamam...

Eğer biz Türkçemizi kaybedersek, Türklüğümüzü kaybederiz; Türkçemizi kaybedersek, Türkiyemizi kaybederiz. Dünyanın en geniş alanında konuşulan dil Türkçedir. Eğer, basın bunu kaygı haline getirirse, hükümet bunu kaygı haline getirirse, yirmi yıl sonra Özbekistan'da da, Türkmenistan'da da Türkiye Türkçesi konuşulur.

Herkes sorumluluğunu bilmelidir diyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Doğan.

Muhterem milletvekilleri, saat 18.30'da toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

 

Kapanma Saati : 18.20


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 18.30

BAŞKAN: Başkanvekili Yüksel YALOVA

KÂTİP ÜYELER : Lütfi YALMAN (Konya), Burhan ORHAN (Bursa)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 87 nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VI.– GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE

MECLİS ARAŞTIRMASI (Devam)

A) Öngörüşmeler (Devam)

1.– Sivas Milletvekili Musa Demirci ve 32 arkadaşının, bazı basın kuruluşlarının kamu imkânlarından baskı kurmak suretiyle yararlandıkları iddiaları konusunda (10/18)

Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya ve 19 arkadaşının, yerel basının sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla (10/23)

Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız ve 32 arkadaşının, Anadolu basınının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla (10/79)

Yozgat Milletvekili Mehmet Çiçek ve 57 arkadaşının, iki medya kuruluşunun karşılıklı olarak yaptığı suçlamaları ve iddiaları araştırmak amacıyla (10/212)

İstanbul Milletvekili Nazif Okumuş ve 38 arkadaşının, Türk medyasının sağlıklı bir yapı ve işleyişe kavuşturulabilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla (10/244)

Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün ve 21 arkadaşının, yerel basının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla (10/257)

Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri (Devam)

BAŞKAN - Hükümet?.. Burada.

Şimdi, söz sırası, Anavatan Partisi Grubunda.

Anavatan Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan.

Buyurunuz Sayın Aslan. (ANAP sıralarından alkışlar)

ANAP GRUBU ADINA BEYHAN ASLAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şahsım ve Anavatan Partisi Grubu adına Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Atatürk'ün "En büyük eserim" dediği Türkiye Büyük Millet Meclisini yanlış beyanlarla yıpratmaya yönelik davranışlar, Atatürk'ü anlamamaktır. Bu beyan sahiplerini, öncelikle, Atatürk'ü anlamaya ve Atatürk ilkelerine sığınmaya davet ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iktidar ve muhalefet partilerine mensup milletvekili arkadaşlarımızca ulusal ve yerel basınımızın sorunlarının araştırılmasına dair, Anayasamızın 98, İçtüzüğümüzün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca 6 adet Meclis araştırması açılması önergesi görüşüyoruz. Önergeler, özetle, dağıtım tekelinin serbest rekabeti ve basın özgürlüğünü engellediği; basının devleti ve siyaseti esir aldığı; gazete patronlarına hizmet etmeyenlerin medyatik infazlara maruz kaldığı; birey ve grup çıkarlarının basın özgürlüğünün sınırı olamayacağı; basın çalışanlarının sorunlarının tespit ve çözüm önerilerinin araştırılması; görsel ve yazılı basın kuruluşlarının karşılıklı suçlayıcı iddialarının araştırılarak gerçeğin ortaya çıkmasının sağlanması; basın-yargı ilişkileri; basın özgürlüğü ile kişi hak ve özgürlükler dengesi; kamu görevi yapan yerel, görsel ve yazılı basının içinde bulunduğu ekonomik ve teknik sorunların tespiti ve çözüm yollarının araştırılmasından ibarettir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sağlıklı ve çağdaş demokrasiye ulaşmanın yolu, özgür ve bağımsız basının varlığından geçer. Bireyin haber alma hakkının vasıtası olan, demokratik denetime katkı sağlayan özgür basın, başta düşünce ve ifade özgürlüğü olmak üzere, bireyin temel hak ve özgürlüklerinin gelişiminin öncüsüdür.

Demokrasiyi bir hayat tarzı olarak benimseyen toplumlarda basın özgürlüğü, demokrasinin onsuz olmaz unsurlarından birisidir. Sayın Mesut Yılmaz'ın TRT'de yayınlanan basın panelindeki şu sözü, basın özgürlüğünün öneminin en veciz ifadesidir: "Özgür basın iyi de olabilir, kötü de olabilir; ama, bir gerçek var ki, özgür olmayan basın, mutlaka kötü basındır." Basın özgürlüğünde hedef, hiçbir müdahaleyle karşılaşmadan, kamuoyunun ilgisini toplayan olaylara ilişkin bilgi ve haberlerle halkın aydınlatılmasını, toplumun gelişmesini sağlamaktır. Basın özgürlüğü, kişilik haklarıyla özel yaşamın gizliliği, kişinin onur ve saygınlığının korunması ilkesiyle zaman zaman çatışabilir. Anayasamız, basın özgürlüğüyle kişiliğin korunması ilkelerinin çatışabileceğini öngörmüş, kişilerin şöhret ve haklarının, özel ve aile yaşamlarının korunması amacıyla basın özgürlüğünün sınırlandırılabileceğini kabul etmiştir.

Basın özgürlüğünün hukukî disiplin altına alınmasının gerekçesi, bir yanda, düşünce, ifade ve iletişim özgürlüğünün en geniş şekilde kullanılmasının sağlanması, öte yanda, bu özgürlüğün kötüye kullanılmasına karşı derhal ve etkili bir şekilde müdahale edilmesidir. Basın özgürlüğüyle kişilik haklarının çatışması, günümüzün en önemli ve çözülmesi en acil olan sorunlarından biridir. Basın özgürlüğüyle, bireyin temel hak ve özgürlükler dengesi sağlanmalıdır. Birini diğerine tercih edemeyiz; ya basın özgürlüğü ya kişisel haklar değil, hem basın özgürlüğü hem de kişilik haklarıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; basında yer alan bir haberin hukuka uygun olarak değerlendirilebilmesi için, haberde ve yorumda gerçekçilik, güncellik, kamu yararı ve toplumsal ilgi, olayla, olayın anlatımı arasındaki düşünsel bağlılık aranmalıdır. Haber, yorumlanıyorsa, haberin kenarına, açıkça "bu, yorum haberdir" diye belirtilmelidir. Gazetecilerden dedektiflik yapması beklenemez; ancak, haberi, gerekli özenle, güvenilir kaynaklardan araştırmaları beklenebilir. Yayınlayacağı haberin, kişilere ağır şekilde zarar verebileceğinin sorumluluğunu gazeteciler taşımalıdır. Konuya ilişkin olarak Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin çok sayıda kararı vardır. Önemli gördüğüm için, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin bazı görüşlerini arz etmek istiyorum:

Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin bir kararında "unutulmuş, hatırlanmasında yarar olmayan olayların gerçeğe aykırı olarak gündeme getirilmesinde genel çıkar ve kamu yararı bulunmaz" denilmektedir.

Yine, bir başka kararında " bir yayının haber değeri taşıması için kamusal yarar sağlayacak ve toplumsal ilgiyi çekecek; eğer, eleştiri ise, eleştiri bir gerçeğin ifadesi dahi olsa kullanılan sözcük ve cümleler incitici, küçültücü, aşağılayıcı nitelikte olmamalıdır" denilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yazılı ve görsel basınımız, demokrasinin bir kurumlar ve kurallar rejimi olduğunun sorumluluğunu taşımalıdır. Basın özgürlüyle donatılan basın yayın organlarının, yasalar ve mesleğin etik kuralları çerçevesinde yayın yapma sorumlulukları vardır. Günümüzde basın özgürlüğünün kötüye kullanılması konusu, üzerinde en çok durulan, en çok tartışılan konudur. Özgür basının, özgürlüğünü ne kadar sorumluluk içinde kullandığını hep tartışıyoruz. Yapılan kamuoyu yoklamalarında, siyasete güvende oluğu gibi, basına güven de niçin dibe vurmuştur?! Teknolojik gelişmeye paralel iletişim kolaylığına, nüfusumuzun artmasına, eğitim ve kültür düzeyimizin yükselmesine rağmen, niçin, hâlâ gazetelerimizin tirajları on yıl önceki rakamlardadır? Bunu sorgulama, görev ve sorumluluğu çerçevesinde objektif değerlendirmeler yapma, basınımızı ayağa kaldırır ve gerçek işlev çerçevesine sokar.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kültür, bilgi ve haber satan basında tekelleşme, demokratik ve çoğulcu toplum yapısı için tehlikelidir, gazetecilik örgütlerinin güç kaybıdır; özünde gazetecinin konumunu zayıflatır; sendikasızlık, örgütsüzlük, iş güvencesinin yok edilmesi demektir. Tekelleşmeye karşı toplumun çıkarlarını korumaya yönelik düzenlemelere mutlaka gitmemiz gerekir. Bunun için, basında, örgütlenme ve yönetim kültürü, tekelciliğin oluşumuna yer vermeyecek şekilde geliştirilmelidir. Basına ilişkin ekonomik politikalar, tekelcilik yaratmayacak şekilde uygulanmalıdır. Küçük ve orta boy basın işletmelerinin kurulması teşvik edilmelidir ve yaşatılmasının önlemleri alınmalıdır. Rekabet Kurumu, tekelleşmeye karşı izleme ve önlem alma görevini layıkıyla yapmalıdır. Gazetecilik mesleğinin gelişimi ve meslekî kuruluşlarının çalışmaları desteklenmelidir. Rekabet Kurulunun açtığı soruşturmaların yüzde 55'inin basına ilişkin olduğu gerçeği, tekelleşme sorununun önemini vurgulamaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kurtuluş Savaşında, yerel basının, hem mücadelenin örgütlenmesinde hem de haberleşmede gösterdiği kahramanca katkıları unutulmaz. Yerel basını unutmamak, ona vefasızlık etmemek gerekir. Yöresinin gözü, kulağı, sesi olan yerel basının, demokratik hayatımıza katkısı inkâr edilemez; Anadolu insanını demokrasiyle tanıştırmıştır, Anadolu insanına medeniyet taşımıştır. Yerel basının maddî imkânları bugün kısıtlıdır, desteklenmesi ve himayesi şarttır; teknik gelişmelere ayak uydurmasının temini için teşvik ve kredi imkânlarıyla desteklenmek zorundadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; milyonlarca okuyucunun, izleyicinin önünde, yasaları ve meslekî  kuralları çiğneyip, habercilik ve yorum adına kurumlar yıpratılamaz, kişilere küfür ve hakaret edilemez, insan şeref ve onuru çiğnenemez, meslekî ve ticarî itibarlar ayaklar altına alınamaz. Özel yaşam, meslekî yaşam, kamusal yaşam alanlarındaki sınır ihlal edilemez. Kişilerin özel yaşamları basın tarafından sömürülemez. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 8 nci ve Anayasamızın 20 nci maddesiyle korunan özel yaşam, haber yapılarak, ihlal edilemez; kişilik haklarına saldırılamaz.

Tiraj veya izleyici kazanma hırsıyla, dikkat çekme, kahraman olma tutkusuyla özel habercilik, araştırmacı gazetecilik adıyla insanların kişilik haklarını hiçe sayanları, mesleğin etik kurallarına saygılı, gerçek gazeteciler ve örgütler, dışlamalıdır. Yeni tasarıda, mutlaka, bu konuda yeni tedbirler alınmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, yürürlükteki Basın Kanunumuzun 30 uncu maddesi, ceza kovuşturmasının başlamasıyla birlikte, hüküm kesinleşinceye kadar, hâkim ve mahkemenin hüküm, karar ve işlemleri hakkında yorum yapmayı yasaklar. Yasağın amacı, mahkemelerin saygınlığını ve tarafsızlığını korumak, etki altında kalmasını önlemektir. Bu hükme rağmen, ülkemizde, yargı haberleri, yazılı ve görsel basın tarafından fütursuzca, sınırsızca pazarlanmaktadır. Adliye koridorları, âdeta, film stüdyosuna dönüşmüştür. Suç mağdurlarının kişilik haklarına saygısızca ihlalin, suç sanıklarının basın yoluyla yargıdan önce infazın olağan sayıldığı bir ülkede yaşıyoruz. Hazırlık soruşturmalarının gizliliğinin hiçe sayılıp, yayınlanarak ihlal edilmesi, mahkemelerin tutuklama ve mahkûmiyet kararlarının alkışlanıp, tahliye ve beraat kararlarının kınanması, yargıya vaki en büyük müdahaledir.

Başımdan geçen bir olayı naklediyorum: Bir gün, bir devlet güvenlik mahkemesi başsavcısına gittim, dedim ki, şu dosyanın fotokopisini istiyorum; yanımda bir avukat arkadaşım vardı. Savcı dedi ki, hukuk dilinde "daha henüz tensip yapmadım; ben, bu dosyanın fotokopisini avukata veremem..." Aynı dosya, baktım ki, bir basın mensubunun elinde. "Sayın Savcım, siz, avukata bu dosyayı veremiyorsunuz; ama, bu dosya basın mensubunun elinde ne geziyor" dediğim zaman "sahi mi?!" diye hayret içinde kalmıştır. Peki, bu ülkede hazırlık tahkikatının gizliliğini, eğer, savcılar koruyup, kollayamıyorsa, bu olayı nasıl izah edebiliriz? O gazeteci onu nereden aldı; bu sualin cevabını, demokratik bir ülkede, hukukun üstünlüğü olan bir ülkede nasıl izah edebiliriz, hangi cevabı verebiliriz?

Masumiyet karinesine ve yargının selametine gölge düşürülmemelidir. Türkiye, kameralarla, gazete sütunlarıyla, "biz suçlar, biz mahkûm ederiz" anlayışıyla yargısız infazlar ülkesi olmamalıdır. Basın özgürlüğü yozlaştırılarak hukuk tahrip edilemez. Herkesin hukukun içinde yaşaması ve faaliyetini de hukukun içinde sürdürmesi yasa gereğidir. Gazeteciler de, basın mensupları da, vatandaşlar gibi, tüm faaliyetlerini yaparlarken hukukun içinde kalmaya özen göstermelidirler.

Çok ciddî boyutlara ulaşan, toplumu ahlakî erozyona uğratan basın ve medya terörünü önlemek için gerekli yasal tedbirler mutlaka alınmalıdır. Maalesef, basınımızda, eleştiriyle hakaret, espriyle küfür, pornoculukla yayıncılık, ölçülü olmakla abartmacılık, eğiticilik unsuruyla ahlakî yozlaşma birbirine karışmış, her şey tozduman içindedir. Basın etik kurallarına saygılı bir basın mensubu... Tekrar ediyorum, basın etik kurallarına saygılı bir basın mensubu, hukukun üstünlüğünün hâkim olduğu ülkede yaşayan bir basın mensubu, insan haklarına saygılı bir basın mensubu gizli kamera kullanamaz, telefon dinleyemez, yasal olmayan yollarla delil araştıramaz, kendisini savcı yerine koyup da, bireyleri sorguya çekemez.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tekzip, öteden beri sorundur; maalesef, bu, ülkemizde bir çaresizliktir; mağdur olan mağduriyetiyle kalmaktadır. Tekzipler, noktadan, virgülden, paragraftan yoksun, eksik harf ve cümlelerle doludur ve neyin tekzibi olduğunu, tekzip eden bile anlayamaz. Tekzibiniz, hak ve hukukunuz, gazetecinin basın etik anlayışının insafına kalmıştır. Yeni basın yasasında, tekzip sorunu, mutlaka, ciddiyetle çözülmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sırf, kitlelerin heyecan ve ilgisini çekmek için yalan haber yayınlamak ya da bir gerçeği abartarak halka takdim etmek, yürürlükteki yasamızda olduğu gibi, yeni yasa tasarısında da suç değildir. Kanaatimce, yalan haber, kişilik haklarının ihlali ve toplum düzenini bozucu nitelikte görülürse, yalan haber suçunu oluşturmalıdır. Yalan haber, bugün, dünyadaki ülkelerin bir bölümünde suçtur, bir bölümünde kamu düzeninin ihlali halinde suçtur, bir bölümündeyse suç değildir; ama, mutlaka, Türkiye'de, kişilik haklarının ihlali ve kamu düzeninin bozulması halinde, yalan haberi yazan gazetecinin müeyyidesiz kalmaması gerekir; ama, şu anda müeyyidesi yoktur.

Sürekli korsan eser yayıncılığı, kişilerin kişilik hakları ve özel yaşamı açısından çok ciddî tehlikeler yaratacak boyuttadır. Birkaç nüsha yayınlanıp kaybolan korsan yayınlardaki kişi ve kurumları hedef alan son derece yıkıcı, çirkin iftiralara karşı hak arama özgürlüğünüzü bile kullanamazsınız. Hak aramaya kalktığınız zaman, adresini, sorumlularını arayıp bulana kadar, zaten, atı alan Üsküdar'ı geçer!

Basın özgürlüğü bir haksa, hukuk, hakkın suiistimalini korumaz. Bu nedenle, korsan yayıncılığa karşı, mutlaka, ciddî, caydırıcı tedbirler alınmalıdır ve bu, Türkiye'nin en önemli sorunlarından biridir.

Kızılay Meydanına çıkıp, çocukların eline gazeteleri vereceksin, kurumlara ve  kişilere küfrettireceksin; ama, sonra, o gazetenin ne sahibini ne adresini bulabileceksin; işte, bunun, mutlaka, önüne geçilmesi lazım. Bu tür yayınlara karşı caydırıcı tedbirler mutlaka alınmalı. Bir taraftan basın özgürlüğünü savunurken, özgürlüğün varlık sebebi demokratik nizamı, ülke bölünmezliğini ve ülke çıkarlarını korumak zorunda olduğumuzu da unutmayacağız. Hiçbir özgürlük, ülkenin bölünmezliğinin ve ülke çıkarlarının üzerinde olamaz.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Avrupa Birliği müktesebatı ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarından esinlenerek, ulusal programın kısa vadeli hedefleri arasında yer alan basın yasasını çıkarmak, 21 inci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin bir görevidir.

Bu araştırma önergelerinin hazırlanacak bu yasa tasarısına ışık tutacağı inancıyla, basının sorunlarını tespit edip, çözüm yollarını arayacak bir araştırma komisyonunun kurulmasına Anavatan Partisi Grubu olarak olumlu bakmaktayız.

Bu duygularla, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum; teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Aslan.

Saadet Partisi Grubu adına, Adana Milletvekili Yakup Budak; buyurunuz. (SP sıralarından alkışlar)

SP GRUBU ADINA YAKUP BUDAK (Adana) - Sayın Başkan, değerli üyeler; sözlerime başlarken, şahsım ve Saadet Partisi Grubu adına hepinize saygılar sunuyorum, hayırlı akşamlar diliyorum.

Bugün, burada, basınımızın sorunları, çözüm önerileriyle ilgili araştırma önergeleri üzerinde konuşuyoruz; inşallah, araştırma önergeleri kabul edilir ve basınımızın sorunları, özellikle de basınımızın emekçilerinin sorunları araştırılır, sağlıklı çözümlerin bulunması noktasında, Meclisimize yol gösterecek birtakım usuller, yöntemler ve tekliflerle birlikte bu araştırma komisyonu Meclisimizin huzuruna gelir.

Demokratik sistemin işleyebilmesi, halkın, doğru, manipüle edilmemiş haber almasına bağlıdır. Eğer, halk, bilgilendirilmiyorsa, manipüle edilmemiş; özgürce bir haber alma hakkına sahip değilse, orada, demokratik taleplerin ve tercihlerin iktidara yansıtılması, yönetime yansıtılması ve doğru bir şekilde yönlendirilmesi de mümkün olamaz.

Bunun için, demokrasinin kuvvetlenmesi, halkın güçlenmesi, ancak ve ancak, özgür basının olmasıyla mümkündür. Bunun da olabilmesi için, basının üzerindeki bütün tekelleşme eğilimlerinin ve egemen güçlerin etkilerinin azaltılması gerekir. "Egemen güçler" denilince yanlış anlaşılmasın, burada, paranın gücüdür, siyasetin gücüdür, ticaretin gücüdür ve uluslararası çok yönlü sermaye şirketlerinin kendi menfaatları doğrultusunda o ülkedeki basını kullanabilme duygu ve düşüncelerini de buna katmak gerekir diye düşünüyorum.

İşte, bu noktadan baktığımızda, Türkiye'deki basınımızın rengi noktasında, Türkiye'nin gerçekleriyle örtüşüp örtüşmediği noktasında, halkın taleplerini dile getirip getirmediği noktasında, halkın gündemi ile basınımızın gündeminin ne olduğu noktasına baktığımızda, gerçekten çok farklı olaylarla ve tablolarla karşılaşıyoruz. Bu da, Türkiye'deki her konuda olduğu gibi, halk, basın, devlet ve yönetim arasındaki çokyönlü ilişkileri etkilemekte. Dolayısıyla, sorunların çözümüne katkıda bulunması, halkın taleplerinin yönetimlerce yerine getirilip getirilmediği noktasında takip yapması gereken basın, bu görevini ifa etmediği için, çok başka âlemlerde ve dünyalarda yaşıyor, halk da başka bir dünyada yaşıyor; dolayısıyla, halktan kopuk bir yönetim ve halktan kopuk bir medya ortaya çıkıyor; şimdi, bu da tirajları etkiliyor. 70 000 000'luk bir ülkede, gerçek anlamda 2,5 milyon gazete satıldığı düşünülürse, halkımızın medyaya, gazetelere ve televizyonlara ne kadar güvendiği noktasında, zannederim, ilginç bir tablo ortaya çıkar.

Dolayısıyla, basının güçlenmesi, halkın, basına desteğinin güçlenmesiyle mümkündür. Eğer, biz, basını güçlendirmek istiyorsak, özgür haber alma kanallarını açmak istiyorsak, basının, halk tarafından okunarak, izlenerek güçlendirilmesi gerekir. Şayet, basın, başka kanallardan, devlet eliyle desteklenerek, kredilendirilerek, birtakım teşviklerle güçlendiriliyorsa, elbette, o basın, devletin, siyasetin ve egemen olanların taleplerini, isteklerini ve göstermek istediklerini halka gösterecektir. Maalesef, bu noktada basınımızın durumuna göz attığımızda, bu tabloyu çok acıklı bir şekilde görmekteyiz.

Onun için, basının desteklerine, kaynaklarına ve yayın hayatındaki nereden güç aldığına bakmak gerekir. Gelişmiş demokratik ülkelerde, basın mensuplarının, basın patronlarının ve çalışanlarının sermaye ile ilişkileri, siyasetle ilişkileri, ticarî alandaki firmalarla ilişkileri daima mercek altında olmuş ve buna, gerek RTÜK gibi yasalarla gerekse basın mevzuatıyla ilgili yasalarla sınırlamalar getirilmiştir. Niye; çünkü, kim parayı nereden alıyorsa, oranın sözcülüğünü yapacaktır ve o noktada da basınımızın değerlendirilmesinde fayda vardır diye düşünüyorum.

Bunun yanında günümüzün dünyasında, maalesef, küreselleşen dünya dediğimiz dünyada, yerel kültürlerin yok edilmesinde, basın, bugün önemli bir işlev görmektedir. Yereli yok etmektedir, yerel kültürü yok etmektedir, ulusal kültürü yok etmektedir ve uluslararası tüketimi artırmak için sermayenin oluşturmuş olduğu, tüketici sınıfın ulusal anlamda değil de, global anlamda çoğaltılması için bir görev yapmaktadır. Basın, bilgilendirme yerine, haber verme yerine, tüketici bağımlılığına tutulmuş insanların sayısını artıracak hem de yerel güçlerin değil, uluslararası güçlerin tüketim malzemelerini kullanabilecek tipte, tek tipleştirilmiş; düşüncesiyle, kafa yapısıyla hareket tarzıyla ve anlayışıyla tek tipleştirilmiş, tek tip bir kültürü, bugün, dayatmaktadır. Dolayısıyla, basınımızın bu tek tipleştirme konusundaki, tek tip insan yetiştirme noktasındaki birtakım dayatmalara aracı olmasının temelinde, ticarî uluslararası firmaların çok büyük etkisi vardır ve bugün, maalesef, basınımızın, yerel kültürümüzün, millî duygularımızın ve manevî bağlarımızın güçlendirilmesi, millî bütünlüğümüzün korunması noktasında işlev ifa edecekken, bunun temeline dinamit koyacak birtakım yayınlarla da toplumumuzu belirli noktalara çekebilmektedir.

İşte, böylesine bir toplumun, kamuoyu oluşturma mekanizmalarıyla oluşturduğu toplumun yapacağı tercihlerin de ülkenin geleceğiyle ilgili konularda ve iktidarların oluşmasında hangi etkilere göre tercihte bulunduğu da üzerinde durulması ve siyasal tablonun oluşmasında bu şekilde yönlendirilmiş ve bilgilendirilmiş bir halkın tercihleriyle, nelerin ne şekilde halka rağmen yapılabileceğinin de göstergesi olması açısından oldukça ibret vericidir.

Bugün, basınımızda, halkın bilgilendirilmesi, eğitilmesi, kültürel anlamda güçlendirilmesi ve ülkenin kalkınmasına katkıda bulunabilecek bir yapının oluşturulması noktasında mı çalışılıyor; yoksa, ticarî kaygıların önplana geçtiği, patronların dilek ve temennilerinin ve ticarî arzularının basın özgürlüğü gibi takdim edildiği bir ortamda mı bulunuyoruz? Basın özgürlüğü denilirken de, sadece, patronların dilek ve temennilerini istedikleri gibi ifade ettikleri ve bu alanda gerekli yaptırımları ve yapımları oluşturabilmek için at oynattıkları bir ortamı da anlamak mümkün değildir.

Bugün, Türkiye'de, dünyanın çok değişik yörelerinde ve gelişmiş ülkelerinde basından dördüncü kuvvet olarak söz edilir. Basından niye dördüncü kuvvet olarak söz ediliyor; çünkü, basın, yürütmenin, yargının ve yasamanın yanında, halkın taleplerinin, halka verilen sözlerin ne derece yerine getirilip getirilmediğini halk adına takip etmekle görevlendirilmiş, amme hizmeti gören bir oluşumdur. Acaba, Türkiye'de bu yapılıyor mu, yapılmıyor mu? İşte, halk adına takip etmek görevi ne yapmaktadır medyaya; dördüncü kuvvet mevkiini vermektedir. Halbuki, Türkiye'de, bırakın dördüncü kuvvet olmayı, birinci kuvvet olma durumunda ve aynı zamanda da, kendi ticarî çıkarlarını ve kendi çıkarlarının yanında, şantaj olarak da birtakım vasıtaları kullanarak, devletten, halktan ve değişik çevrelerden menfaat temin etme anlayışındaki bir medya anlayışını, diğer ülkelerde, bırakın dördüncü kuvvet, dokuzuncu ve sonuncu bir kuvvet olarak da anlamak mümkün değildir. İşte, bu noktada, basın, dördüncü kuvvet midir, birinci kuvvet midir; bunun da üzerinde durulması gerekir.

Tüm bunlar olurken, en sorunlu alan basındır. Niye; çünkü, bugün Türkiye'de basının yüzde 90'ını, hatta, yüzde 95'ini iki üç kişi kontrol etmektedir. Basının bu hale gelmesinde bugünkü iktidarların ve geçmiş iktidarların da elbette çok büyük payı vardır.

Cumhuriyet kurulmadan önce, Anadolu basını, Kurtuluş Savaşına çok büyük katkıda bulunmuştu; ama, İzmir basınının aynı katkıyı verdiğini, İstanbul basınının aynı katkıyı verdiğini de söyleyemeyiz.

Bunun yanında, bugün baktığımızda, Türkiye'nin gelişmesinde, kalkınmasında ve millî değerler ve millî hedefler doğrultusunda toplumun oluşturulmasındaki görev yerine getiriliyor mu getirilmiyor mu dediğimizde, basının yüzde 95'ini elinde tutan çevrelerin, kişilerin ve şirketlerin, birbirlerine hangi ifadelerle hitap ettiklerini kendi gazetelerinin manşetlerinden okuyoruz. Dolayısıyla, birbirlerini bu manşetlerle eleştiren bir kafa yapısından, ruh halinden ve zihniyetten de gerekli neticeleri beklemek, elbette mümkün değildir.

Bunun yanında, bugün, yerel basınımız da, maalesef -ayakta kalma mücadelesi demeyeceğim ben- hayatta kalma mücadelesi veriyor; çünkü, ulusal medyaya ve televizyon şirketlerine bu kadar destekler verilirken, maalesef, yerel medya, âdeta, unutulmuştur, yok edilmiştir ve ulusal basınla, yerel medyanın ve televizyon kanallarının rekabet etmesi de mümkün değildir. Niye; Türkiye'deki dağıtım şirketinin yüzde 100'ü bir firmanın elinde bulunmakta; Anadolu'nun en ücra köyüne, köşesine kadar gazeteler günlük olarak dağıtılmakta; gazeteciliği unutmuş, çanak çömlekçiliğe soyunmuş birtakım çevreler, birtakım çanak çömlek kampanyalarıyla, vatandaşımızdan, acaba bu kriz ortamında bir şeyler elde edebilirim düşüncesiyle, gazeteleri, okunan gazete değil, çanak çömlek için alınan gazete durumuna getirmiştir.

Dolayısıyla, birtakım gayri ahlakî resimlerle de, Anadolu'da birtakım ifsat faaliyetleri olmakta ve bu resimler sayesinde gazete satarak 2,5 milyon tiraja ulaşılmaya çalışılmaktadır. Dolayısıyla, bu tip bir satış yönteminin ve pazarlama anlayışının kültüre hangi katkıyı sağladığı, eğitime hangi katkıyı sağladığı, ahlakî yapıya, millî bütünlüğün korunmasına ve ülkenin kalkınmasına hangi katkıyı sağladığı da, elbette, tartışılacak bir konu değil, üzerinde acıyla durulacak bir meseledir.

Anayasamızda eşitlikten söz edilmektedir. Nedense, iktidarlar -özellikle bugünkü hükümet- oluşturulduğu noktada hep ulusal medyaya destek vermiştir, yerel medyaya destek vermemiştir. Ulusal medya teknolojisini yenilerken, haber ağını güçlendirirken, çalışan, kendi patronunun menfaatını savunan birtakım köşe yazarlarına, 30 000 dolar, 40 000 dolar, 50 000 dolar maaş verilirken; ama, basının, gazetelerin, televizyon kanallarının esas yükünü çeken basın emekçileri diyeceğimiz insanlar, asgarî ücreti aldıklarına bile sevinmektedirler. Hele hele, yerel medyada asgarî ücrete kavuşabilenler, alabilenler, eğer, aylardan sonra alabiliyorlarsa, mutluluk duyuyorlar.

Bugün, tabiî, gazetecilik hayatının, gazetecilerin, medya mensuplarının en büyük sıkıntısı şu olsa gerek: Bütün toplumun dertlerini dile getiriyorlar, meselelerini dile getiriyorlar, sıkıntılarını dile getiriyorlar, her kesimin aldıklarını ve sattıklarını, cebine koyduklarını ifade ediyorlar; ama, kendi ceplerine gireni, alınterlerinin karşılığını alıp alamadıklarını ifade etme hakkına ve özgürlüğüne de sahip olamıyorlar. Onun için, gazetelerimizde sık sık kamuoyuna ilanlar görüyoruz: "Özgür hayatın, demokrasinin vazgeçilmez unsuru, gazetecilerin bilmem nesi nesi" diye de veriliyor; ama, bu insanların büyük bir bölümü, maalesef, kendi haklarını savunma özgürlüğünden bile mahrumdurlar. Eğer, dışarıda, şurada burada kendi haklarıyla ilgili bir tek cümle söyleyecek, konuşacak olurlarsa, son dönemlerde olduğu gibi, kapının dışına binlercesi birlikte konulabilmektedir. Şerefiyle yazı yazan kalemşorlar da, birtakım çevrelerden patronlara yapılan baskılar ya da patronların baskılarıyla kendilerini farklı yerlerde ve mecralarda da bulabilmektedirler.

Dolayısıyla, böyle bir basın hayatının ve basın dünyasının içinde halkın manipüle edilmeden, gerçek şekilde doğruya, güzele ve habere ulaşabildiğini ifade etmek mümkün değildir.

Bunun yanında, yerel medyada özellikle -bu, ulusal medyada da böyledir- çalışanların ancak 5 kişiden 1'i, yani, yüzde 10'u, yüzde 15'i sigortalıdır, sosyal güvenliği vardır. Medya alanında -gerek ulusal medyada gerekse yerel medyada- çalışanların yüzde 80-85'i sosyal güvenlikten mahrumdur, sigortalı olmaktan bile mahrumdur. Çalıştırılan ve bu mesleğe sevgi duyan birtakım gençler de "iş sahibi olacaksınız, gelecekte sizi işte şu köşeye getireceğiz, şu habere getireceğiz" diye avutulmakta, bir yıl, iki yıl çalıştırılmakta, ondan sonra da kapının önüne konuluvermektedirler ve korkunç şekilde, bir de, istismar söz konusudur. Bu istismarların ortadan kaldırılabilmesi için, sosyal güvenlikle ilgili birimlerimiz, üç işçi çalıştıran birtakım esnafın üzerine nasıl gidiyorsa, birtakım işadamının yakasına nasıl yapışıyorsa, birtakım çevrelerin üzerine de gitmeli, çalışanların haklarını savunacak ve koruyacak bir sosyal güvenlik hayatını  da oluşturmalıdır.

Bunun yanında, sarı kart sahibi değerli basın mensuplarımız da, maalesef, bundan sonra sarı kartlarını herhalde bir bardağa koyup suyunu içeceklerdir. Sarı karttan beklenilen bütün sosyal güvenceler, birtakım kazanımlar... Türkiye Cumhuriyetinde ilk defa sarı kart sahibi bir Başbakan tarafından, sarı kartlıların âdeta idam fermanı imzalanmıştır. Bu da oldukça acı bir durumdur. Dolayısıyla, sarı kart sahibi arkadaşlarımızın da sarı kartlı Başbakanımızı değerlendirirken... Hani anlatırlar ya: "Çınar ağacı inliyormuş. 'Niye inliyorsun' diye sormuşlar. O da, 'benim gövdeme vurulan baltanın sapı benden' demiş." Onun için, sarı kart sahibi basın mensupları, gazeteci Başbakanımız döneminde, amme hizmeti gören gazetecilerimiz, habere ulaşma noktasında kendilerine sağlanan birtakım imkân ve fırsatlardan nasıl mahrum edildiklerini de, zannediyorum, çok daha iyi değerlendireceklerdir. Dolayısıyla, bu konunun tekrar değerlendirilmesi gerekir.

Gazeteciler cemiyetlerimizde, çok değişik yerlerde, maalesef, yönetimde ve değişik kademelerde sarı kart sahibi basın mensuplarımız yer almaktadır. Halbuki sarı kart sahibi olmayan binlerce gazete çalışanı ve gazeteci vardır. Bunların da, gazetecilik ahlak ilkeleri gereği ve gazetecilik mantığı gereği, bir şekilde, cemiyetlerde temsil edilmesine imkân sağlayacak bir düzenlemenin, muhakkak surette, ilgili meslek sahipleri ve kurumlar tarafından yapılması lazımgelir.

Bunun yanında, biraz önce ifade etmeye çalıştığımız gibi, devletin destekleri ve teşvikleriyle, ulusal medya ve televizyon kanalları, teknolojik altyapılarını sürekli olarak yenilerken, yerel medya, maalesef, çok güçsüz kalabilmekte, buna ayak uyduramamaktadır. Niye; çünkü, ulusal medya, bölge gazeteleri çıkarıyor, bölge sayfaları çıkarıyor, bölgelerdeki gazeteleri satın almak suretiyle o bölgede hâkimiyet kuruyor, bölge televizyonlarını almak suretiyle kendi televizyonlarının altyapısını oluşturuyor. Bu noktada, yerel televizyonların da yerel gazetelerin de desteklenebileceği yeni bir kredi sisteminin geliştirilmesi lazım. Bu kredi sistemi geliştirilirken de, aynı zamanda, bu gazetelerde ve medya organlarında çalışanların da istifade edebilecekleri bir sistemin getirilmesi gerekir. Sadece patronların istifade edebileceği medya alanındaki bir destekleme, teşvik ve kredilendirme sistemi, görüldüğü gibi, patronları büyütürken, orada çalışanların kemerlerini de oldukça sıktırıyor. Dolayısıyla, böyle bir usulün ve yöntemin, kredilendirme ve teşviklendirme sisteminin de muhakkak surette bulunması icap edilmektedir.

Şimdi, mahallî basın zaten zordaydı, zaten dardaydı, çıkmakta çok güçlük çekiyordu; özellikle mahallî yöneticiler âdeta yerel medyanın üzerinde Demoklesin kılıcı gibi emirler savurmakta, yönlendirmekte ve onlar üzerinde baskı kurmaktaydılar. Yeni çıkarılan ve Meclisin huzuruna getirilecek olan yasayla da, maalesef, zorda olan, darda olan bu yerel medya üzerinde çok daha fazla bir baskı oluşturulacaktır. Verilecek astronomik ceza ve tazminatlarla da, âdeta, bu yerel medyanın, televizyon kanallarının veya diğer görsel ve yazılı basının idam fermanı da, Meclisimizde kalkacak parmaklarla imzalanmış olacaktır. Dolayısıyla, hiçbir harfinde değişiklik yapılmadan tekrar Meclisin huzuruna getirilecek bu düzenlemenin yerel medyamızın idam fermanı olduğunu ifade ediyor, idamları için parmak kaldıracak arkadaşlarımızın dikkatlerini çekmek istiyorum. Hem "özgür gazete, özgür habercilik, özgür medya" denilecek hem de onların üzerinde, kapanmalarına yol açacak birtakım kanunî düzenlemelerin yapılmasıyla bu kelimeleri ve cümleleri telif etmek, anlatmak da mümkün değildir; gereğini yapacaklarını ifade ediyorum.

Bunun yanında, kamu bankaları, kamu kurumları, kuruluşları, yerel medyaya destek vermedikleri gibi, ulusal medyaya verdikleri reklamlarla destek olmakta, âdeta, kamunun kaynaklarını ulusal medyaya pompalamaktadırlar. Totosuydu, Lotosuydu, kamu bankalarıydı, bilmem nesiydi... Hangi gazetelerin sayfalarında görüyorsunuz? Yerel gazetelerin sayfalarında, televizyonların ekranlarında, radyoların mikrofonlarında bu reklamlara rastlıyor muyuz? "Anayasamızda eşitlik var. Rekabet unsurunun ticarî anlamda korunması gerekir" derken, bir tarafın reklamlarla beslenmesi, bir tarafın da bundan mahrum edilmesi, adalet ilkesiyle bağdaşmayacağı gibi, rekabetçi bir ticari anlayıştan da mahrumiyeti getirdiği gibi, aynı zamanda siyasî etik açısından, aynı zamanda bölgesel radyo ve televizyonların ve gazetelerin de olduğu gerçeğine dikkatli bakmamızı gerektirir. Bu noktaya da arkadaşlarımızın dikkatlerini çekiyorum.

Tabiî, bunun yanında, tasarruf tedbirleri doğrultusunda, gazetelerin abonelikleriyle ilgili birtakım sınırlamalar getirilmiştir. Elbette, bunda, birtakım istismarlar da söz konusu olmuştur; ama, özellikle, küçük ilçelerde, beldelerde ve şehirlerde çıkarılan gazetelerin, ciddî anlamda böyle bir desteği vardır. İstismara yol açmayacak tarzda, bu müessesenin, tekrar, belirli ölçüler içerisinde yerine getirilmesi, zannediyorum, hakkaniyet ölçüleri içerisinde, basınımızın desteklenmesi anlamında da faydalı olacaktır.

Bu noktayı geçtikten sonra, elbette, bu sorunların halledilmesi noktasında, insanlarımıza ve Meclisimize çok büyük sorumluluklar düştüğü gibi, maalesef, bugün, yerel basınımız da, ulusal basınımız da, içerik açısından, muhteva noktasından halkımızın istediği noktada değildir. Özellikle yerel basın, haber kaynaklarından mahrum olduğu için, gerekli bilgiye ulaşamadığı için, birtakım gereksiz bilgilerle gazete sayfalarını doldurmakta, aynı zamanda da birtakım resimlerle sayfaları doldururken, sadece basın ilan kurumlarından pay alabilmek için çıkan gazeteler durumuna düşürülmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen sonuçlandırınız.

YAKUP BUDAK (Devamla) - Bu durumdan da gazetelerimizin kurtarılması gerekir. Şayet, ulusal gazetelere ve medyaya sağlanan destek yerel basına da sağlanmazsa, o zaman, bu yerel medya, halkın sesi olacağı yerde birtakım çevrelerin eline düşmekte, bir şantaj aleti haline dönüşmekte, dolayısıyla, kendisine imkân sağlanmasını engellediği gibi, aynı zamanda, çalışanlarını da kaynaklardan mahrum etmekte ve ıstıraplara uğratmaktadır. Bu da muhakkak suretle düşünülmektedir.

Medyamızın gündemini... Totaliter sistemlerde, yöneticiler gazetenin ve medyanın gündemini belirlerler. Medyanın gündemini de, maalesef, sermaye çevreleri, birtakım siyasî atraksiyon yapmak isteyen çevreler belirlemektedir. Son günlerde gazetelerimizde ve televizyonlarımızda ele alınan konulara baktığımızda, gündemin nelerle meşgul edildiği de oldukça dikkat çekicidir. Bu hükümetin getirmiş olduğu ekonomik kriz altında inim inim inleyen çevrelerin, halkın, milyonlarca insanın derdinden ziyade, birtakım çevrelerin talepleri ve istekleri dile getirilmektedir.

Yine, ulusal medya ile yerel medya arasında bazı noktalarda adaletsizlik vardır. Mesela, ulusal bir televizyon kanalının ödediği kablo lisans hakkı ücretinin aynısını, bir ilçedeki, bir şehirdeki kablolu yayın yapan bir televizyon kanalı da ödemektedir. Yani, 1 000 000 nüfuslu şehirde, 500 000 nüfuslu şehirde yayın yapan bir televizyon kanalının ödeyeceği ücretle, 70 000 000'a hitap eden bir televizyon kanalının ödeyeceği kablo lisansının aynı olması, ne derecede hakkaniyetle bağdaşır diyorum. Bu noktada, tekrar, özgür medyanın oluşturulması, halkın, doğru bilgilendirme araçlarına sahip olması noktasında hepimize görevler düştüğünü, bu görevlerin başında da, bu araştırmanın gerçekleştirilmesinin gerektiğini, açılmasının gerektiğini ifade ediyor; hepinize saygılar sunuyorum. (SP ve AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Budak.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili Sayın İsmail Köse; buyurunuz.

MHP GRUBU ADINA İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Görevleri başında şehit olan basın mensuplarını da buradan rahmetle anıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasamızda en fazla yer alan, çok önemli bir konunun üzerinde, bugün, bir araştırma önergesi üzerinde konuşuyoruz. Anayasamızın 26 ncı ve 33 üncü maddeleri arasında özellikle değerlendirilmiş ve Anayasamızın çok önemli hükümleri arasına alınmış basın özgürlüğü, gerçekten dünyamızın ve Türkiyemizin önemli konularından bir tanesidir. Bugün, Meclisimizin, tüm partileriyle uzlaşarak ve anlaşarak, hem ayrı partilerden de olsa diğer partilerin milletvekillerinin iştirak ettiği bir önerge haline gelmesi ve diğer taraftan, tüm verilmiş olan bu 6 önergenin birleştirilerek bu gündemde görüşülmesi, Meclisimizin basına vermiş olduğu bir önemin sonucudur.

O itibarla, konu, ciddî bir konudur; çalışanından çalıştıranına; sahibinden, bundan bilgi ve gerekli kültürel faaliyetlerinden dolayı imkânları alan insanlarımıza kadar herkesi ilgilendiren bir konu üzerinde tartışıyoruz, görüşüyoruz.

Anayasamızda da belirtildiği gibi, siyasî partilerimizden sonra, yine, demokrasimizin en vazgeçilmez unsurlarından bir tanesi, basındır ve basının hür ve sansür edilemez oluşudur.

Partimizin de, insanımızın insan olmasından kaynaklanan dokunulmaz, devredilmez ve vazgeçilmez temel hak ve özgürlüklerinin bulunduğu gibi, yine, basınımızın da hür ve özgür olmasından yana olduğunu ifade etmek isterim.

Bütün insanlar, anayasal kuruluşlar gibi, basın da, hak ve yetkilerini kanunlardan ve daha genel ifadesiyle, hukuktan almalıdır. Devletin tüm kuvvetleri, yani, erkleri gibi, medyanın meşruiyet  sınırlarını da, herkes için bağlayıcı bir nitelik taşıyan, sosyal ilişkilerde adaleti, düzeni, barışı ve özgürlüğü birlikte tesis eden kurallar bütünü olan hukuk çizmelidir. Hukuk dışı meşruiyet arayışları, güç tanımları, ağırlık merkezi olma çabaları, demokratik düzeni sarsan sonuçlar meydana getirmemelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özellikle son yıllarda, Türk kamu sistemi, halkımızın, sivil toplum örgütlerimizin, yargının ve hatta bütün dünyanın kontrolü ve merceği altındadır. Birçok önemli reformun kısa bir zaman dilimi içerisinde yapıldığı, sosyal, ekonomik ve idarî dönüşüm projelerinin uygulamaya konulduğu bir süreçte, medyanın da, sistem içindeki yeri, demokratik talepleri, bireysel hak ve özgürlükler karşısındaki tutumu, detaylı bir şekilde tahlil edilmelidir.

Büyük Atatürk'ün de ifade ettiği gibi, basın özgürlüğünün ortaya çıkaracağı sorunların çaresi, yine basın özgürlüğüdür. Bu bakımdan, medya konusunda toplumdan gelen yoğun tahlil ve inceleme taleplerini, siyasetin bu konudaki çabalarını, asla bir denetleme çabası ya da basın özgürlüğünü kısma gayreti olarak yorumlamamak gerekmektedir.

Milliyetçi Hareket Partisinin Yüce Meclise vermiş olduğu araştırma önergesinin amacı da, Türk basınının üzerinde bir baskı oluşturmak değildir. Partimiz, demokratik düzen içerisinde yerini bilen, hak, sorumluluk ve yetkilerinin bilincinde olan, tamamen hür ve özgür bir basından yanadır ve bu amaçla, bu gayeyi de pekiştirmek suretiyle, çağdaş yapılanmaya ihtiyaç olduğu inancındadır.

Küreselleşme sürecinin büyük bir ivme kazandığı günümüzde, en ileri beşerî rejim olarak kabul gören demokratik düzene, yeni anlamlar yüklenmeye başlanmıştır. Artık, sivil toplum örgütleri ve meslekî kuruluşların, yönetim üzerindeki etkileri yoğunlaşmakta, kuvvetler ayrımında önemli işlevleri olan yasama, yargı ve yürütme erklerine yeni güçler eklenmektedir. Bilindiği gibi, basın, yazılı kural olmasa da, bugüne kadar hep dördüncü kuvvet olarak algılana gelmiştir.

Sivil toplum örgütlerinin, demokratik düzende, geçmişe nazaran daha çok söz sahibi olmaya başlamalarıyla, basının, yeni ifadesiyle medyanın, yönetim ve siyaset üzerindeki etkisi daha da artmış gözükmektedir.

Basının, toplumsal hayatta, bilgilendirme ve haber verme gibi çok hayatî görevleri üstlendiği bir gerçektir. Demokrasidışı rejimlerde, yaşama ve özgürce yayın yapma imkânı bulamayan medyanın, demokratik toplumlarda üstlendiği görevler, değişik bakış açılarına göre değişik şekillerde tanımlanmaktadır. Uluslararası kabul gören ve medyayı görev ve işlevleri bakımından en güzel şekilde anlatan tanımı UNESCO'nun bir raporunda görüyoruz. Bu raporda, demokratik toplumlarda medyanın üstlendiği işlevler, 8 ana başlık altında sıralanmaktadır.

Birincisi; haber ve bilgi sağlama işlevidir.

İkincisi; bireylerin, toplumsal hayatın bir parçası haline gelmelerine katkı; yani, bireyin toplumsallaştırılmasıdır.

Üçüncüsü; toplumsal amaçları açıklayarak, özendirerek, bireyin bu amaçlar etrafında çaba sarf etmesini sağlamaktır.

Dördüncüsü; tartışma ortamı hazırlamaktır.

Beşincisi; hedef kitlenin bilgi ve eğitim düzeyinin yükseltilmesidir.

Altıncısı; kültürün tanımı ve geliştirilmesinde, kültürel mirasın korunmasında görev üstlenmiş bulunmaktadır.

Yedincisi; toplumsal hayat içerisinde bunalan bireylere iyi vakit geçirme, onları eğlendirme noktasındaki katkılarıdır.

Son olarak da, bütünleştirme fonksiyonundan söz edilmektedir; ki, bu 8 başlık altında anlatılan işlevlerin yerine getirilmesiyle birlikte, toplumdaki bireyler ve gruplar arasında ilişkilerin gelişmesi, bireylerin karşılıklı anlaşması ve uyum içerisinde yaşaması ortamı doğmaktadır; dolayısıyla, bütünleştirici yönü ortaya çıkmaktadır.

Elinde, toplumu bir toplumsal mühendis gibi şekillendirme imkânı bulunan, yoğun enformasyonla fikir ve kanaatleri yönlendiren, karar mekanizmalarını harekete geçiren, temel politikaları etkileyen, siyasî erk üzerinde önemli ölçüde tesir sahibi olan medya gücünün etik kurallar içerisinde görevini sürdürmesi, modern toplumun en önemli önceliğidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; medya ile diğer anayasal kuruluşlar arasındaki münasebetler, siyaset-medya, medya-iş âlemi ilişkileri, bütün toplumlar için belli sorunlar taşıyan ilişkilerdir. Basın gibi güçlü bir silahın kullanım alanı ve kullanım şekli, çağdaş dünyada bile henüz ideal bir zemine oturtulamamıştır. Medyanın siyaseti kullanma çabaları, siyasetin medyaya egemen olma gayretleri, medya-mafya ilişkileri ve medyanın tekelleşme ve kartelleşme çabaları, özellikle, demokrasinin kurum ve kurallarıyla tam yerleşmediği ülkelerde sorun olmayı sürdürmektedir. Türkiyemizde de, maalesef, bu sorun aynen mevcuttur. Medyanın kendini kuvvetler ayrılığı içerisinde tayin ettiği yer, siyaset ve iş âleminde etkin olma çabaları, önemli kamu kaynaklı ekonomik aktivitelerde doğrudan aktör olma girişimleri, zaman zaman tartışma konusu olmaktadır.

Köklü bir demokratik gelenek ve yerleşmiş demokrasi kültürüyle aşılması mümkün olan bu sorunlar, ne yazık ki, Türkiye'nin gündemini sürekli olarak işgal etmekten geri kalmamaktadır. Üstelik, bu konulara, gerek siyasî çevreler ve gerekse ülkenin entelektüel kesimi bir tabu şeklinde yaklaşmakta, bu konudaki en iyi niyetli eleştiri ve tartışmalar bile basın özgürlüğü ekseninde değerlendirilmektedir. Türk siyaseti ve Türk aydını bu ikilemi, bu çifte standardı aşmalıdır. Bütün toplum kurumlarını, özellikle de siyaseti eleştirip yargılayan medyanın kendisi de, haklı ve makul eleştiriler karşısında hoşgörülü ve tahammüllü olması gerekir.

Hür basını kendi varlık sebebiyle eşdeğerde sayan Milliyetçi Hareket Partisi, basının gelişip büyümesinin bu tür iyi niyetli tartışmalarla mümkün olacağı inancındadır. Devlet ve siyasetin hür basın üzerindeki etkisine -baskı ve telkinle dahi olsa- hâkimiyet kurma çabalarına, parti olarak asla izin veremeyiz; ancak, demokratik sistemin sigortası olan medyamızın da, gücünü bu kutsal çerçeveden çıkararak, ticarî ve malî alanlara kaydırması karşısında da sessiz kalınmaması gerektiğine inanıyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; eğer önerge kabul görürse -ki, öyle gözüküyor; çünkü, tüm gruplarımızla uzlaşarak getirilmiş olduğundan dolayı, netice itibariyle bir araştırma komisyonunun kurulacağı görülmektedir- Türkiye'de, şu anda, medyanın siyaset, devlet, ekonomik aktiviteler karşısındaki konumu nedir; bu konularda medyanın makul tavrı ve duruşu ne olmalıdır ve çağdaş dünyada durum nedir; ekonomik krizin de etkisiyle, medyanın içinde bulunduğu sorunlar ve bu konuda yapılabilecek olanlar nelerdir; işsiz kalan çok sayıda medya mensubuna yeni istihdam kaynakları yaratılması konusunda neler yapılabilir; zamanımızın izin verdiği ölçüde, bunlara da şu şekilde değinmek istiyorum.

Ülkemizde ve bütün dünyada, medyanın, siyaset ya da para sahipleri tarafından yönlendirilmesine ilişkin eleştiriler her zaman var olmuştur. Son yıllarda medyanın etkileme gücünden dolayı, hemen bütün dünyaya paralel olarak bizde de, medyanın gözetmesi gereken etik kurallar üzerinde yoğun tartışmalar mevcuttur.

Gelişmiş demokratik ülkelerde oluşan ve bütün medyanın uymaya çalıştığı çağdaş kuralları şöyle özetleyebiliriz: Objektiflik, tarafsızlık, doğruluk, özel çıkarlara alet olmama, özel çıkarlar peşinde koşmama, toplumsal değer ve birikimlere saygılı olma, insanların dinî, siyasî veya millî değer ve tercihlerine karşı saldırgan bir tutum ve davranış sergilememe, kişi ve kuruluşları, eleştiri sınırlarının ötesinde, küçük düşürücü ve aşağılayıcı yayınları yapmamak. Özellikle Batı toplumlarında, bu genel kurallara ek olarak antikartel ve antitröst düzenlemeler de eklenmiştir.

Özellikle medyanın, gerek tekelleşme ve gerekse medya dışı sektörlerde haksız kazanç ve rekabet ortamına girmesini önleyecek kurallar getirilmiştir. Batılı ülkelerde, bir medya organının, kendi alanında sınırsız büyümesi teşvik edilirken, onun medya dışı işlerde faaliyet göstermesi yasal yaptırımlarla önlenmiştir. Çağdaş batılı ülkelerde, medya sahiplerinin, aynı zamanda bir tüccar ve patron gibi davranmalarının da önüne geçilmiştir.

Batı'da bu çağdaş standart yakalanmışken, Türk medyasında bazı meslek dışı sektörlere kayış eğilimi gözlenmektedir. Türk medyasının meslekî alan dışına çıkma çabalarını şu şekilde özetlemek de mümkündür: Medyamızın bir tekelleşme ve yoğunlaşma eğilimi söz konusudur. Türkiye'de, medya sahiplerinin, medya gücünü kullanarak medya dışı sektörlere yönelimi gözlenmektedir. Türkiye'de medya dışı sektörlerin medya sahipliğine yoğun ilgisi mevcuttur ve bu gücü, iş âleminde bir kalkan ve kapıları açan bir referans olarak kabul görmektedir. Gazeteci-siyasetçi tipleri oluşmakta, medya, siyasette aktif olarak etkin olma çabası göstermektedir. Halk, siyasî eğilimler ve yapılanmalar konusunda yoğun şekilde etkilenmeye çalışılmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk medyasının içinde bulunduğu durum ve sorunlarla Türkiye'nin genel tablosunu birbirinden tamamıyla ayırmak mümkün değildir. Medyanın, mercek altına alınırken, ona, sadece eleştirel yaklaşmak da doğru değildir. Türk medyasının çağdaş bir yapıya kavuşması konusunda devletin de yapması gerekenler vardır ve bunlar da yapılmalıdır.

Tekelleşme ve tröstleşmeden bahsederken, bu yapılanma dışında kalan gerçek basın organlarının, Anadolu basınının, yerel televizyonların ve radyoların sorunlarını da muhakkak surette mercek altına almak gerekmektedir.

Özellikle, kendilerinin hiçbir vebal ve günahı olmadığı krizden etkilenerek işsiz kalan gerçek basın emekçilerinin durumları da ele alınmalıdır. Şu anda 5 000 basın emekçisi işsizdir. Çalışanların birçoğunun reel geliri yüzde 50 azalmıştır. Bu sektörde sendikalaşma imkânı da kısıtlı olduğu için, bu gerçek basın emekçilerinin seslerini duyurmakta da zorlukları vardır.

Bu araştırmada, işsiz basın emekçileri ve yayın hayatlarını zorluklarla sürdüren Anadolu basını ile yerel televizyonlar ve radyoların ekonomik durumlarının iyileştirilmesi konusunda da acil tedbirler ele alınmalıdır. Kendi işkolu dışında hiçbir faaliyeti ve geliri olmayan, gerçek basın organları ve işsiz kalan basın emekçileri, çaresiz, sahipsiz ve işsiz bırakılmamalıdır.

Temiz siyaset ve temiz toplumdan bahsederken, gözden uzak tutmamamız gereken çok önemli bir husus da, temiz bir medyaya sahip olma keyfiyetidir. Yüz temizliğimize, aynayı temizleyerek başlamamız gerekiyor; aksi halde, her bakışımızda gözümüzü kirlilikler yoracaktır. Bunu gerçekleştirmek, medyanın bugün içerisinde bulunduğu durumun tespiti ve sorunlarının masaya yatırılmasıyla mümkün olacaktır. Hür, özgür ve etik sahibi Türk basını, demokratik hak ve özgürlüklerimizin de sigortası olacaktır.

Hiçbir baskı, art düşünce ve yasal sınırlama tehdidi içermeyen bu araştırma önergeleri Yüce Meclisimiz tarafından kabul gördüğü takdirde -ki, biraz sonra, inşallah kabul göreceğine de inanıyorum- Türk basınının bugüne kadar yapılmayan ve bugün enine boyuna tartışılmak suretiyle, Meclisimizin içerisinden çıkaracağımız komisyon marifetiyle, her noktasından eleştirilmek, ilgilendirilmek ve bilgilendirilmek suretiyle, gerek yasadaki noksanların tamamlanması gerek kamuoyumuzun dikkatini çeken hususların giderilmesi konusunda tedbirlerin alınacağına inanıyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Köse.

Gruplar adına, son olarak, Demokratik Sol Parti Grubu adına, İstanbul Milletvekili Erol Al; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA EROL AL (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; basın sektörünün içerisinde bulunduğu durumun belirlenmesi ve bu sorunların aşılması için çözüm önerilerinin geliştirilmesi amacıyla verilen Meclis araştırması önergelerine ilişkin olarak Demokratik Sol Parti Grubunun görüşlerini arz etmek üzere söz aldım; şahsım ve Grubum adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, burada, benden önce söz alan arkadaşlarımı ilgiyle dinledim; bütün görüşlere, bir kısmı ihtiyarî olmak üzere, katıldığımı ifade ediyorum. Bütün arkadaşlarımız, bugün, medyanın içerisinde bulunduğu sorunları, kendi bakış açılarından, kendi pencerelerinden ve politik olarak da gruplarının görüşleri çerçevesinde dile getirdiler.

Burada, hep, basının dördüncü kuvvet, birinci kuvvet olarak tartışıldığı; normal şartlarda, evrensel şartlarda dördüncü kuvvet olması gerektiği; ama, toplumumuzda, birinci kuvvet gibi gözüktüğü yönünde bir yargı var; bu, Parlamentoda da geniş ölçüde benimseniyor.

Bunun nedeni nedir? Medyanın birinci kuvvet halini almak istemesi midir, yoksa iletişim teknolojisinin bugün yarattığı imkânların kullanılması sonucu, toplumdaki yansıması mıdır; bence, ikincisidir. Hiçbir zaman, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, yargının ve yürütme organı olan hükümetin, ilk üç kuvveti oluşturduğunu yadsımamız mümkün değildir. Bunu, medya organlarımız da ve medya çalışanları da tabiî ki benimseyecektir; ancak, kişisel veya grup çıkarlarını gözeterek, çıkar amaçlı, politik veya ekonomik çıkar gözeten yayınların varlığını da gözardı etmemiz mümkün değil.

Değerli arkadaşlarım, gazetecilik mesleği ve basın emekçilerinin sorunları, diğer sektörlerdeki sorunları da içeren; fakat, gazeteciliğin özel durumu nedeniyle farklılıklar gösteren geniş bir yelpazede değerlendirilmelidir. Kamusal bir nitelik taşıyan, ağır bir toplumsal sorumluluk içeren gazetecilik mesleğinin içerisinde bulunduğu en temel sorun, bence, meslek etiğiyle ilgilidir. Gazetecilik mesleğinde etik değerler, son yıllarda çok ağır şekilde tahrip edilmiştir. Gazetecilik mesleği, istisnalar dışında, yerine getirilemez bir noktaya gelmiştir maalesef.

Meslek örgütlerinde de durum farklı değildir. Gazetecilik mesleğinin etik değerlerini koruyarak, toplumsal yaşamın kalitesinin yükseltilmesi mücadelesini vermesi gereken meslek örgütleri, gerçek amaçlarıyla ilgilenmek yerine, politika yapmayı tercih etmektedir.

Bu noktaya gelinmesinin en temel nedeni ise, medyada, tabiri caizse, köleci bir düzen amaçlayan, basın emekçilerinin, basın çalışanlarının her türlü hakkını ellerinden alan, siyasî iktidarlarla çarpık ilişkilere giren medya sahipleridir.

Medya işverenleri, basın emekçilerine, bugün, 19 uncu Yüzyılın çalışma koşullarını dayatmaktadır. "Stajyer gazeteci" adı altında kadrosuz çalıştırma, fikir işçilerinin 5953 sayılı Yasa yerine -yani, basın mesleğinde çalışanlar ile çalıştıranlar arasındaki münasebetleri düzenleyen yasaya tabi çalıştırma yerine- 1475 sayılı genel İş Yasasına tabi çalıştırılması, sendika üyesi olanların işten çıkarılması ya da sendikadan istifaya zorlanması, hafta sonu izinlerinin ve yıllık izinlerinin kullandırılmaması gibi uygulamalar, son derece yaygınlaşmıştır. Bu ve benzeri uygulamalar, basın çalışanlarının, gerçekten, 19 uncu Yüzyıl şartlarında çalıştırıldığının açık kanıtlarını oluşturmaktadır.

Bugün, en büyük gazetelerde dahi "fikir işçisi" adı altında istihdam edilenlerin sayısı 50'yi geçmemektedir. Haldun Simavi'nin, Günaydın Gazetesinin sahibi olduğu 1980'li yılların sonuna kadar, bu gazetemizde, 1 000 civarında fikir işçisi istihdam ediliyordu; ayrıca, 1 000 civarında da, 1475 sayılı Yasaya tabi çalışan vardı, matbaada ve idarî kesimde. 1 000'e karşı 50; bugün geldiğimiz nokta, bu iki rakamın çarpıcı sonucunu ortaya koyuyor.

Yaşadığımız ekonomik krizler, basın emekçilerinin çalışma koşullarının daha da ağırlaşmasını da beraberinde getirdi. Bundan yirmi yıl önce, işvereniyle veya yazı işleriyle, meslek ilkeleri açısından ters düşerek istifa eden gazetecinin iş bulma olanakları vardı. Bu imkân, bundan onbeş yıl önce de vardı; ancak, 1989 sonrasında yaşanan tekelleşme ve sadece gazetecilikle meşgul olan basın patronlarının sektörü terk etmesi nedeniyle, bugün, böyle bir imkân, ne yazık ki, bulunmamaktadır.

Bugün, yazılı ve görsel basın, üzülerek belirtmeliyim ki, büyük ölçüde, sahiplerinin ekonomik ve siyasal çıkarlarını korumak ve onlara çıkar sağlamak amacıyla yayın yapmaktadır. İşveren karşısında zayıflayan, hareket alanı daralan ve özgürlüğünü kaybeden fikir işçisinin, ona teslim olmaktan başka bir alternatifi kalmamaktadır. Yani, basın işvereni, gazeteci karşısında, bugün, olması gerekenden daha etken bir pozisyon almıştır. Bunun, gazeteciliğin işlevleri ve gazetecilik mesleği açısından çok büyük bir sakıncası vardır. Bilinmesi gerekir ki, basın özgürlüğü, basın işvereninin özgürlüğü değildir; basın özgürlüğü, fikir işçilerinin devlete ve işverene karşı bağımsızlığı, bunun yanında, topluma karşı sorumluluk bilinçlerinin toplamıdır. Bir başka basın işyerinde çalışma olanağı bulunmayan ve işini kaybetme korkusuyla özgürlüğü sınırlanan gazeteci, artık, işvereni karşısında köşeye sıkıştırılmış durumdadır. Bu durumdaki bir gazeteciden, meslek etiğine uygun davranış beklemek yersizdir. Böyle bir ortamda, halkın haber alma özgürlüğünden söz etmenin de olanağı yoktur. Bugün, Türk halkı, belirli amaçlarla çarpıtılmış, özünden saptırılmış, gerçekdışı bilgilerle yönlendirilmekte, bilgi kirliliğine maruz bırakılmaktadır. Gazete sayfalarından ve ekranlardan fışkıran her türlü kirliliğin altında, meslek etiğini yok eden, gazetecilik mesleğini yozlaştıran, dejenere eden ve sonuç olarak, gerçek amacından uzaklaştıran ana neden, çıkar amaçlı yayınlardır.

Son yıllarda basın dünyasında yeşeren ve hiçbir etik kural tanımayan ideolojik yayınlar da bu yozlaşmanın tuzu biberi olmuştur. Bir bölümü belediye kaynaklarından beslenen ideolojik medya, kendisinden olmayan herkese, hiçbir kural tanımadan saldırmakta, kendisine yakın konumda bulunanların ise her türlü suçunu örtbas etmekte, görmezden gelmektedir. "Toplumsal çıkarlar", "ülkemizin aydınlık geleceği", "kamu yararı" gibi kavramlar, kısa vadeli ideolojik çıkarlar uğruna yerle bir edilmektedir. Kamu yararına kullanılması gereken bu önemli güç, âdeta, bir suç makinesi gibi kullanılabilmektedir.

Gazetecilerin çalışma koşullarının ağırlaşmasının yanı sıra, bir diğer sorun da işten çıkarmalar sonrasında yaşanmaktadır; yani, gazetecinin çilesi işten atılmakla da son bulmamaktadır. Basın işverenleri, şirket değiştirerek veya hileli devir işlemleriyle tazminat yükünden kurtulmaya çalışmakta, bunun yanında, işçilere baskı yaparak, onları, düşük tazminat almaya zorlamaktadır. Şirket değiştirme veya hileli devir işlemleri, basın yoluyla işlenen suçların gerektirdiği tazminatların ödenmesinden kaçınmak amacıyla da gerçekleştirilmektedir. Milletvekillerimiz arasında bile, inanılmaz hakaretlere uğradıkları ve mahkeme kanalıyla manevî tazminat almaya hak kazandıkları halde, tahsilat yapacak muhatap bulamayan pek çok arkadaşımız bulunmaktadır.

Gazetecilik mesleği, çok ciddî bir tehdit altındadır; bu, ne yazık ki, bir gerçektir. Bugün, en büyük gazetemizin günlük ortalama tirajı, geçen hafta itibariyle 528 000'dir. Benim aktif gazetecilik yaptığım 1987'de, bir büyük gazetemizin 1 000 000, ikinci büyük gazetemizin de ona yakın tirajı olduğunu ben anımsıyorum. 29 adet günlük gazetenin toplam satış miktarı da, ideolojik olanlar dahil, 3 592 000'dir. Bundan yirmi yıl önce, nüfusun 45 000 000 civarında olduğu 1980-1982 yıllarında da gazetelerimizin günlük ortalama satış miktarı 3 500 000'di.

Çok önemli bir veri de şudur: Ekonomik kriz ortamına rağmen, basınımızın güvenilirlik sıralamasında bulunduğu yerin, hükümetin arkasında olmasıdır; yani, meslek etiğini tahrip eden yayınlar, basının güvenilirliğini de tahrip etmiştir. Sayın İsmail Köse de ifade ettiler. Büyük Atatürk'ün "basın özgürlüğünün sakıncalarının giderilmesinin yolu, yine basın özgürlüğüdür" özdeyişini anımsatarak söylemek istiyorum ki, basın sektörünün içinde bulunduğu sorunların çözüm yolu, yayınlara sınırlama getirmek kesinlikle değildir; yani, birtakım yasal düzenlemeler yaparak, özgürlükleri sınırlamaya kalkışmakla bir sonuç almamız mümkün değildir. Bunu özellikle belirtmek istedim; çünkü, basından şikâyet eden herkes, bu şikâyetlerin ortadan kaldırılmasının yolunun, medyayı zapturapt altına almak olduğunu düşünüyor. Biz, böyle düşünmüyoruz. Biz, Büyük Atatürk gibi düşünüyoruz. Medya terörü olarak da tanımladığımız, iletişim teknolojisinin kötüye kullanılmasının önüne geçilmesinin temel yolu, iletişim ahlakının ve sorumluluk bilincinin geliştirilmesi; bununla birlikte otodenetim mekanizmasının çalıştırılmasıdır; yani, medya sektöründe bugün yaşanan problemleri ortadan kaldırmanın temel yolu ve temel görevi, yine medyaya düşmektedir, medya çalışanlarına düşmektedir. Burada Parlamento, bir yardımcı güç, yardımcı unsur olmalıdır ve olacaktır.

İletişim teknolojisinde yaşanan olağanüstü gelişme, basın özgürlüğüne çok farklı bir boyut kazandırmıştır. Basın özgürlüğü kavramı, artık, 19 uncu ve 20 nci Asırlardakinden çok daha fazla sorumluluk ve kamu yararı yüklenmiştir. Türkiye ve benzeri az gelişmiş ülkelerdeki temel sorun, yazılı ve görsel basının, bu kavramın içeriğini kavrayacak bir basın özgürlüğü anlayışından uzakta kalmasıdır.

Basın özgürlüğünün topluma ve ülkeye karşı sorumluluk bilinciyle kullanılması, yaşam kalitesinin yükselmesi açısından da bir zorunluluktur. ABD medyasının 11 Eylül sonrasında aldığı tavır ile Avrupa medyasının, Türk futbol takımlarının Avrupa ligi karşılaşmaları, şampiyonlar ligi karşılaşmaları sonrasında sergilediği tutum, basın özgürlüğünün toplumsal bir sorumluluk bilinciyle kullanılması açısından çok ciddî örnekleri oluşturmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, bugün tartıştığımız konuyla, görüştüğümüz konuyla çok yakından ilgisi var; 11 Eylül saldırıları sonrasında, ABD'de ABD basınının aldığı tavır, bir ders notu niteliğindedir. ABD basını, 6 000 küsur kişinin öldüğü bu saldırılar sonrasında, bütün gerçekleri kamuoyuna aktarmıştır; kaç kişinin öldüğü, kaç kişinin yaralandığı, hangi tür bombaların kullanıldığı, uçakların içinde bulunan kişilerin sıfatları; hiçbir bilgi eksikliği yoktur toplumda, dünyada da böyledir; her türlü bilgi, yani, basın özgürlüğü sonuna kadar kullanılarak iletilmiştir; ama, çok temel bir farklılık vardır burada: Basın, bu olayı kullanarak, bizde yapıldığı gibi, arabesk bir anlayışla, medya terörü adını verdiğimiz bir suç makinesi haline dönüşmemiştir; yani, toplumu katletmemiştir. Sorumlu bir anlayışla, bir Amerikalı vatandaşın ağlama görüntüsünü bile, dünyadaki hiçbir insana, Amerikan basını göstermemiştir. Bunu, ben, özellikle Türk basınının ve benim meslektaşlarımın çok iyi değerlendirmesi gerektiğini düşünüyorum ve hepimizin buradan dersler çıkarması gerektiğini düşünüyorum. Türkiye'de deprem sonrasında yaşananlar ile ABD'de yaşananlar arasında -ki, hâlâ enkaz temizleme çalışmaları yapılıyor ABD'de- bir karşılaştırma yaparsak, iki davranış, tutum arasındaki belirgin farkı da görmüş olabiliriz.

Değerli arkadaşlarım, sorunları sıralarken, Parlamentomuza düşen görevlerden de bahsetmemiz gerekiyor. Bugün, gazetecilik işkoluna dair 3 adet temel yasa var: Bunlardan birincisi, 5680 sayılı Basın Yasası; bir tanesi, 5953 sayılı Yasa -biraz önce bahsettiğim, çalışanlar ile çalıştıranlar arasındaki ilişkileri düzenliyor- bir tanesi de, 1986'da çıkarılan 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Yasa. 1961'de, 5953 sayılı Yasayı tadil eden, herkesin bildiği, 212 sayılı Yasa var. Sarı basın kartının bugün nimetlerinden söz ediyorsak, bu yasaya borçluyuz. Bu yasanın gazetecilere sağladığı olanakların, işverenlerin çıkarları ve iş barışı da gözetilerek genişletilmesi ve iş güvencesi sağlanması acil bir zorunluluktur. 5680, 5953 ve 3984 sayılı Yasalardaki sorunları kavrayıp çözebilecek çok küçük değişiklikler yapılabilir; ki, buna dair çalışmalarımız var, başka arkadaşlarımızın da çalışmaları var, biliyoruz; çünkü, bu konuda yardımlaşıyoruz.

Bu yasal düzenlemelerin, öncelikle, basın çalışanlarının güvence altına alınması ve çalışma koşullarının iyileşmesini; ikinci olarak da, basın yoluyla işlenen suçlara karşı etkili mücadele yapılabilmesini sağlaması gerekiyor.

Bu arada, iş güvencesi yasa tasarısı olarak bilinen düzenlemenin, fikir işçilerini de -yani, 212 sayılı, 5953 sayılı Yasaya tabi çalışanları da- kapsayacak şekilde genişletilmesi Parlamentomuzun yapacağı ilk işler arasında yer almalıdır.

1475 sayılı İş Kanununa tabi çalışanlar iş güvencesi kapsamına alınırken, gazetecilerin kapsam dışı bırakılması, aynı işyerinde çalışan idarî işçiler ile gazeteciler arasında önemli bir farklılık yaratacak, 5953 sayılı Yasaya tabi çalışma teşvik edileceğine, bunun tersi gerçekleştirilmiş olacaktır. Bu durum, fikir işçiliğinin tasfiyesini daha da hızlandıracaktır ki, buna izin vermemeliyiz.

Demokratik Sol Parti Grubu, basın sektörünün sorunlarının belirlenmesi ve çözüm önerileri geliştirilmesinin yararlı olacağına inanmaktadır.

Şimdiden, kurulacak komisyonun amacına ulaşması ve meslek etiğine sadık, kamu yararı ve toplumsal sorumluluk bilinciyle hareket eden özgür bir basın özlemiyle, şahsım ve Grubum adına hepinizi saygıyla selamlıyor, beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum. (DSP, MHP, ANAP ve AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Al.

Sayın milletvekilleri, Hükümet adına, Sayın Bakandan önce Sayın Mehmet Keçeciler oturmuştu. Kendisine ilk sırada söz verme teklifimde konuşmayacağını ifade etmişti; ama, Sayın Bakan konuşma yapma arzusunda. Bu durumda, İçtüzüğe göre, size ancak yerinizden kısa bir açıklama yapmak için söz verebileceğim Sayın Bakan. Eğer arzu ediyorsanız, buyurunuz.

DEVLET BAKANI YILMAZ KARAKOYUNLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; basının sorunlarının görüşülmesine ilişkin olarak değerli milletvekillerinin araştırma yapılmasını isteyen önergeleri birleştirilerek bugünkü celsede tartışıldı.

Değerli milletvekilleri, hem Anayasamızın öngördüğü basın hürriyeti hem de basınımızın içinde bulunduğu sorunların tartışılması konusunda şahsî görüşlerini ve grup görüşlerini ifade ettiler; bunlardan elbette ki çok geniş kapsamlı olarak istifade ediyoruz. Bu araştırmanın açılmasından hükümet olarak mutluluk duyduğumuzu, memnuniyet duyduğumuzu da ifade ediyorum; ancak, müsaade ederseniz, önerge sahiplerine ve grupları adına görüşlerini belirten değerli grup başkanvekillerine, grup sözcülerine, bu araştırma kapsamında değerlendirilmesi için gerekli olduğuna inandığım bir hususu da ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, Türk Anayasası, aşağı yukarı yüzaltmış yıllık bir basın tarihimizin özgür olması mücadelesini sürekli olarak vermiştir. Hatta bizim anayasa tarihimizi iyi değerlendirmek, daha da ileriye giderek kültür hayatımızı, cumhuriyetimizin kültürel olgunluğunu isabetli ölçüp de değerlendirebilmemiz, bir bakıma, basın hürriyetinin ve basın hürriyeti mücadelesinin tarihini değerlendirmekle aşağı yukarı eşdeğerdir; fakat, 1982 Anayasasını, son olarak yaptığımız anayasa değişiklikleri de dahil olmak üzere, sadece basın hürriyeti üzerinde yoğunlaşmış olarak değerlendirdik.

Biraz evvel, sayın grup başkanvekilleri ve grup sözcüleri, konuşmalarında basın özgürlüğünün ne kadar önemli olduğu hususuna işaret ettiler. Hiç şüphe yok ki, geçmişte olduğu gibi gelecekte de düşünce tarihimizin, kültürel olgunluğumuzun tartışılmasını, yine basın tarihinin eşdeğer ölçeği içerisinde ele alacağız; ama, artık dünya değişti, yepyeni birtakım kavramlarla, yepyeni birtakım müesseselerle karşı karşıya geldik ve onlar, bugün ilerlemiş bir teknoloji içerisinde hem ihtiva ettiği fikirler hem etkinlik ölçeğini genişletmede olağanüstü bir hız kazanmış durumdadır. Bizim Anayasamız, maalesef, bunu, bugün kapsayacak ölçekte zenginleştirilmiş maddelerle donatılmış değildir; sadece 25 inci maddesindeki, düşünce, ifade özgürlüğü, kanaat bildirme özgürlüğü dediğimiz kavram etrafında, belki iletişim hukukunun belli noktalarına temas fırsatını bulabiliyoruz; ama, basın özgürlüğüyle birlikte, bütün dünyada çok geniş manada kapsam zenginliği kazanmış olan iletişim hukukunun dayanaklarının tamamını bulamıyoruz.

Dolayısıyla, Türk basınının sorunlarını araştırma konusunda, Meclisimizin grubu bulunan bütün partilerinin âdeta ittifak ettiği tespitler ve âdeta yine ittifak içinde olduğu çözüm ve çare üretimleri içerisinde, iletişim hukukunun mutlaka dikkate alınması lazım geldiğine inancımı ifade ediyorum ve bu komisyona seçilecek arkadaşlarımıza, herhangi bir şekilde, istedikleri bütün bilgileri, bütün belgeleri arz etmeye hem TRT olarak hem Anadolu Ajansı olarak hem de Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü olarak hazır olduğumuzu ifade ediyorum. İstedikleri anda, alakalı bütün kuruluşların en yetkililerini, bu araştırma komisyonunun emrine tahsis edeceğimi hususiyetle de ifade ediyorum ve araştırma grubuna başarılar diliyorum.

Bu mesainin sonunda ortaya çıkacak rapor, gelecekteki iletişim hukukunun oluşmasının temel değerlerini oluşturacaktır ve biz, o temel değerler üzerinde de, bu yılların, bu çağdaş anlayışın, özgür anlayışın esaslarını ihtiva eden yeni bir basın hukuku, yeni bir iletişim hukuku inşa edeceğiz.

Grupları adına görüşlerini beyan edenlere, işaret ettikleri hususların ehemmiyetinin altını çizerek tekraren ifade ediyorum, şükranlarımı sunuyorum, emirlerine hazır olduğumuzu arz ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Bakan.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, 60 ıncı maddeye göre, yerimden iki cümle ifade etmeme müsaade eder misiniz.

BAŞKAN - Peki.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özgür basının en önemli unsuru olan çalışanlarının özgürce yazabilmeleri ve topluma hizmet edebilmeleri için, sosyal güvenliklerinin sağlanması şarttır. Bu bağlamda, basın çalışanlarının sosyal güvenliklerini garanti altına alabilmek ve düzenleyebilmek için, Doğru Yol Partisi Grubu olarak bir kanun teklifi vermiştik. Bu kanun teklifimizi verirken, Ankara Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Sayın Nazmi Bilgin ve arkadaşlarından da çok büyük bir destek ve katkı almıştık.

Ümit ve temenni ediyorum ki, araştırma komisyonu kurulduğu takdirde, şu anda komisyonlarda veya gündemde bulunan, bu veya benzeri kanun teklifleri de dikkate alınmak suretiyle, basın mensuplarının meselelerinin tespitinde ve çözümlerinde de dikkate alınır diyorum.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Bedük.

Son olarak, önerge sahipleri adına, Balıkesir Milletvekili Sayın İlyas Yılmazyıldız; buyurunuz. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Önerge sahipleri adına bir kişi değil, her önerge için bir kişi; öyle değil mi?

BAŞKAN - Hayır...

MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) - Farklı farklı önergeler var efendim...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anadolu basını ve sorunlarının çözümüne katkı sağlamak amacıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisinde Meclis araştırması açılması için, 14 Ekim 1999 tarihinde, 32 arkadaşımla verdiğimiz önerge üzerinde önerge sahibi olarak söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Tarihi özellikle belirttim; 14 Ekim 1999. Anadolu basını, o zaman çok sıkıntıdaydı. Üzerinden, Kasım 2000, Şubat 2001 silindirleri geçtikten sonra, hâlâ ayakta mıdırlar, hâlâ sağ mıdırlar, merak etmekteyim. İnşallah, bu Meclis araştırması açıldığında, belki, onların biraz daha rahat gazetecilik yapmaları konusunda bir ortam yaratılabilir, hükümete bazı tavsiyelerde bulunulabilir. Sayın Bakanın bilgi vermekle, destek olmakla ilgili sözlerine teşekkür ediyorum; ancak, bir şeyi özellikle rica ediyorum Sayın Bakanımdan: Kurulacak komisyonun raporundan çıkan sonuçları uygulama konusunun da aynı şekilde takipçisi olmasını özellikle istirham ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; demokrasiyle idare edilen ülkelerde, basın, demokrasinin gelişme düzeyini gösteren en temel göstergelerden birisidir. Demokratik toplumlarda, medya birçok işlevler üstlenmiştir. Hür ve bağımsız basının varlığı, sağlıklı bir demokrasinin en güçlü teminatıdır. Modern demokrasilerde basın, dördüncü güç olarak kabul edilir. Basına, yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü güç olma değerini veren, kamuoyunun temsilciliği görevini ve sorumluluğunu taşıyarak, demokratik denetim görevini yapmasıdır. Ancak, verilen önergelerden birinde, şöyle bir ifade var: "Kamuoyu, basın sermayesinin, siyasetle karşılıklı bağımlılık içinde, devletin mal varlığına dönük hesaplara taraf olduğunu, özelleştirme yahut ihale, teşvik ya da ucuz kamu kredisi gibi imkânları baskı kurmak suretiyle kolayca elde ettiğini biliyor." Bizim temennimiz, böyle bir basın değil, az önce açıkladığım basın.

Basın özgürlüğü, demokrasinin en önemli ölçüsüdür; ancak, bugün olduğu gibi, temsil ettiği küçük bir çıkar grubunun sözcüsü durumuna gelen bir basının varlığı da, en çok demokrasi üzerinde bir tehdit oluşturur. En tehlikeli sansür, kamuoyundan doğruları gizleyen, beyazı siyah olarak gösteren, yalan haber yazan basın tarafından millete karşı yapılan sansürdür. Uzun süredir, ülkemizde, bu manzara, ibret ve hayretle izlediğimiz bir durumdur.

Dünyada yaşanan teknolojideki gelişmeler, basın sektöründe de baş döndürücü değişimlerin yaşanmasına sebep olmuştur. Ülkemiz, bu büyük değişimi en hızlı ve en yoğun yaşayan toplumların başında geliyor. Özellikle, Genel Başkanımız Prof. Dr. Sayın Tansu Çiller'in "radyomu istiyorum" çağrısı üzerine özel TV ve radyoların yasal olarak kurulmasını sağlayan kanun, Doğru Yol Partisi iktidarında, Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilerek yürürlüğe girdikten sonra, bugün, ülke çapında yayın yapan 16 ulusal TV, 36 radyo, 15 bölgesel televizyon, 108 bölgesel radyo ile 229 yerel televizyon, 1 051 yerel radyoyla medyada âdeta bir patlama yaşanmıştır.

Kurtuluş Savaşında büyük yararlar sağlamış çok sayıda ulusal gazete ve dergi, bugün de, çok sesli ülkemizde demokrasinin gelişmesine, yerleşmesine önemli katkılarda bulunan çok sayıda bölgesel ve yerel gazeteler, basın sektöründe yaşam savaşı vermektedir; ancak, basın veya bugünkü adıyla medya, toplumun gözünde -üzülerek ifade ediyorum ki- inandırıcılığını yitirmiştir. Medya, sanal, aldatıcı ve ticarî tekniklerle gerçeği gizleyen, yanıltıcı abartmalarla milletin sesi olmaktan çok uzak duruma düşürülmüştür.

Türk basınında son dönemde yer alan gelişmeler, basın özgürlüğünü zedelediği gibi, demokrasinin vazgeçilmez unsuru olan çok sesliliğe de büyük darbe indirmiştir.

Haber alma ve haber yayınlama hakkının kutsal olduğunu savunuyorum; ama, bunun doğru haber alma ve doğru haber yayınlama şeklinde olması gerektiği kanaatindeyim.

Basında, teknolojiye yapılan yatırımın artmasına rağmen, çalışanına yatırım yapılmamıştır; muhabir yetiştirilmemekte, eleman kalitesi günden güne düşmektedir. Özellikle, son yıllarda medyada yaşanan örgütsüzleştirme, yani, basın mensuplarının sendikalara üye olmasının engellenmesi sonucu, halen yaşamakta olduğumuz ekonomik bunalımdan dolayı binlerce basın emekçisi, çalışanı işsiz kalmış, kapı önüne konulmuştur. Sendikal hak, basın mensuplarına verilmiş; ama, gazeteciler bu haktan ne kadar yararlanabiliyorlar hususunun üzerinde düşünülmesi gereken önemli bir husus olduğunu vurgulamak isterim. Bu tür işe son vermeleri engellemenin yolu, örgütlenmekten geçmektedir; ama, bu nasıl olacak?! Büyük gazete sahiplerinin hem televizyon kanalı hem bankası hem de holdingi bulunmaktadır; ekonomik ve bürokratik ilişkileri çok güçlüdür. Önce, hepimizin müşahede ettiği gibi, basında bir tekelleşme sorunu vardır. Bugün, Türkiye'de, yazılı basının yüzde 82'si iki medya devinin elindedir ve bu medya devleri, dünyada görülmemiş bir şekilde, hem birtakım bankaların, büyük fabrikaların, müteahhitlik firmalarının sahibidirler hem de sayısız gazete ve televizyonun sahibidirler. Böyle olunca "gazeteci" diye nitelendirdiğimiz insanlar, milletin özgür haber alma ihtiyacına değil, patronlarının çıkarlarına cevap vermek zorunda kalmaktadırlar. Basın, bu anlamda, kendi sorunlarını konuşamamaktadır. Muhabir, kendisinin haberini de yapabilmelidir. İş güvencesi olmayan, işçilerin sendikal haklarını, ücret artış taleplerini dile getiren basın çalışanları, aynı hakları kendi adlarına da dile getirebilmelidir. Nitekim, Ankara Otelinde Türk-İş, DİSK ve Hak-İş'in hazırladığı iş güvencesi yasa tasarısında, basın çalışanlarının, düzenlenen bu yasanın kapsamı dışında kaldığını, yasaya dahil edilmesi gerektiğini yüksek sesle dile getirememektedirler.

Bütün medya çalışanlarının, gazetecilerin en büyük sorunu güvencesizliktir. Patronuna karşı güvencesi olmayan basın çalışanlarından özgür davranışlar beklemek mümkün değildir. Kamu adına görev yapan bu insanların, kendilerini sosyal güvence altında hissederek çalıştığı takdirde, daha özgür olacakları kanaatindeyim.

Bakınız, 13 Haziran 1952 tarihinde hazırlanan ve daha sonra çok çeşitli değişikliklere uğrayan 5953 sayılı Kanunla, basın mesleğinde çalışanlar ile çalıştırılanlar arasındaki münasebetlerin tanzimi nasıl olmuş: Meslekte en az 5 yıl çalışmış olan gazetecilere kıdem tazminatı hakkı tanınır; ancak, son yaşanan ekonomik krizlerden sonra işinden atılan birçok gazeteci kıdem tazminatından faydalanamamıştır.

Teklif ettiğimiz bu Meclis araştırma önergesi kabul edildiği takdirde, Meclis araştırma komisyonu kurularak, Basın İş Kanunundaki sendikal hakların neden uygulanamadığı, medya mensuplarının neden tazminatsız işten çıkarıldıkları ve medya mensuplarını sosyal güvence altına almak için hangi kanunlarda ne tür değişikliklerin yapılması gerektiği gibi hususlar araştırılarak çözüm önerileri tespit edilebilecektir.

Ülkemizde demokrasinin tam olarak yerleşmesi ve bilgi çağında yerini alabilmesi için, bir basın reformunun vakit kaybetmeden yapılması, artık, kaçınılmaz olmuştur.

Son 3 yıldır ülkemizin içine düşürüldüğü ekonomik bunalımdan dolayı, hem ulusal hem de yerel medya derin yaralar almıştır. Ekonomik zorluklar sebebiyle, özellikle yerel gazete, radyo ve televizyonların birçoğu kapanmış veya yayınlarına ara vermek zorunda kalmıştır. Ayakta kalanlar ise, bugün, zor şartlarda yayın hayatını sürdürmeye çalışmaktadırlar.

Özellikle, yerel gazete, TV ve radyoların artması, ülkemiz için büyük bir kazanımdır; çünkü, yerel basının en büyük özelliği, yaygın bir diyalogu kendi bölgelerinde gerçekleştirmesidir. O bölgede söyleyecek sözü, yazacak yazısı olan herkes burada kendini ifade etmektedir, edebilmektedir.

Ancak, bugün, yerel gazete, radyo ve televizyonlarda çalışan fedakâr arkadaşlarımız, çok zor şartlarda ayakta kalma ve yaşam mücadelesi vermektedir. Anadolu basını çok zor koşullarda milletimize ve ülkemize fedakârca hizmet yapmaktadır.

Yerel basın, kendi olanaklarıyla, imkânsızlıklar içerisinde, âdeta çırpınarak, kendi gayretleriyle imkânlar yaratarak, binbir zorlukla mahallî gazetelerin, radyoların ve televizyonlarının sürekliliğini devam ettirebilmektedir. Yerel medyanın milletimizin hayatındaki önemini biliyor ve takdir ediyorsak, yerel medyada kalem oynatan, dirsek çürüten basın emekçilerinin yaşadığı problemlerin çözümlenmesi için, bir an önce gerekli tedbirleri almak zorundayız.

Bugün, yerel basınımızın yaşadığı problemlerin çözülebilmesi için, yerel gazetelerde çalışan basın mensuplarının her türlü sosyal güvenceleri sağlanmalıdır. Aslında bütün basın mensuplarının; ama, benim verdiğim önerge bununla ilgili olduğu için...

Basına çeşitli kolaylıklar sağlayan Basın Kartları Yönetmeliği, günümüz koşullarına göre düzenlenmelidir. Özellikle, sarı basın kartı sahiplerinin bugüne kadar yararlandığı indirimler iptal edilmiştir. Bu sarı basın kartları, tanıtım kartından öteye geçmemektedir. Bu durum acilen düzeltilmelidir.

Ulusal basına sağlanan devlet desteğinden yerel basın da faydalanmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Toparlıyorum efendim.

BAŞKAN - Hayır, sonuçlandırınız lütfen.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Devletten uzun vadeli, düşük faizli kredi imkânı yaratıp, yerel basının talep ettiği makine, hammadde ve diğer giderler için işletme sermayesi sağlanmalıdır. Kırk yıllık, 195 sayılı Basın-İlan Kurumu Yasası günümüz şartlarına göre ayarlanmalı; kurum genel kurulunda, kamu yararına çalışan, geniş kapsamlı basın kuruluşu olan Anadolu Basın Birliğinin temsil edilmesi sağlanmalıdır.

Gazetelerin ekonomik gelir kaynaklarının başında olan resmî ilan ücretlerindeki farklılıklar giderilmeli, ayrıcalık yaratan hükümler kaldırılmalıdır.

Gazete dağıtımındaki zorluklar giderilmelidir. Yerel gazetelerin tasarım, hazırlık, basım ve okuyucuya ulaşma hizmetlerinde kullanılan enerji, iletişim -yani, posta ücretleri gibi- kâğıt ve diğer lüzumlu malzemeler ile PTT konularında yeni uyarlamalar ve kolaylıklar getirilmelidir.

Değerli arkadaşlarım, son RTÜK Yasasında, Yerel Televizyonlar Birliği söylüyor; diyor ki: "Biz, güç olmak için değil, ülkemize güç vermek amacıyla mücadele veriyoruz. Bizim olmadığımız bir Türkiye'yi hayal ettiğinizde, yarın kamuoyuna dayatılan ve her zaman gerçeği yansıtmayan doğruların karşısında söyleyecek bir çift sözünüz olduğunda, kendi elinizle yok ettiğiniz, ayaklarınızın altından kaydırdığınız alternatif medyanın yerini nasıl dolduracağınızı düşünmenizi istiyoruz. RTÜK Yasasında, şimdiden, ulusal medya patronları yerel gazeteleri ziyaret ederek, zaten ekonomik sıkıntı içerisinde olan medya kuruluşlarını, getirilecek ağır para cezalarıyla ele geçirmeyi; dolayısıyla, iki ulusal medya, ama, yüzlerce yerel medyası olan başka tür tekelleşmenin önünü açacağını düşünerek, bu yasaya dikkatle oy vermenizi, daha doğrusu vermemenizi söylüyoruz."

BAŞKAN - Sayın Yılmazyıldız, sürenizi çok aştınız. Lütfen...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Toparlıyorum.

Yine, RTÜK Yasasında, internetin, gazeteciliğin gelişmesinin engellenmesine yönelik hükümler çok ciddî sıkıntılar yaratmaktadır.

Son olarak şöyle toparlıyorum Sayın Başkanım: Anadolu'nun değişik yerlerinde, zor koşullar altında, büyük bir özveriyle yayın yapan yerel gazete, radyo ve televizyonların nefes alabilmesi, yayın hayatına devam edebilmesi için problemlerinin tespiti ve acil çözüm önerilerinin belirlenmesi amacıyla verdiğim Meclis araştırması önergesine desteklerinizi bekler, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım. (DYP sıralarından alkışlar)

Sayın Başkanım, size de teşekkür ediyorum anlayışınız için.

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Yılmazyıldız.

Değerli arkadaşlarım, en başta arz etmiştim, sırasıyla, önce hükümete, sonra önerge sahibine ya da onun uygun göreceği bir imza sahibine söz vereceğim demiştim; ama, demin "son" kelimesini bilerek kullandım; çünkü, Başkanlığa, bir tek Sayın İlyas Yılmazyıldız'ın dilekçesi ulaşmıştı; dolayısıyla, doğruydu. Şimdi, üç arkadaşımız daha, önerge sahibi sıfatıyla konuşma arzularını Başkanlığa ilettiler.

Erzincan Milletvekili Sayın Tevhit Karakaya, (10/23) sayılı önergenin imzacısı sıfatıyla, buyurunuz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Rica ediyorum, sürelere riayet edelim.

TEVHİT KARAKAYA (Erzincan)- Sayın Başkan, yüce milletimizin değerli temsilcileri; yerel basının içinde bulunduğu sorunların çözümlerine katkıda bulunmak ve demokrasinin güçlenmesine katılımı sağlamak amacıyla söz almış bulunuyorum; seçkin heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Demokrasinin kurumsallaşıp, kökleşmesi ve sivil toplum anlayışının gelişmesinde yerel basınımızın, özellikle, radyo ve televizyonların katkısı tartışılmaz. Yerel basınımızın bu konuda kendilerinden beklenen demokratik açılım ve katılımı sağlayabilmeleri için, öncelikle, kurumsal altyapı ve diğer sorunların çözümlenmesi gerekiyor.

Yerel basınımız, başta, yazılı basın olmak üzere, son ekonomik krizden en çok etkilenen kesimdir. Şimdiye kadar, resmî ilan, reklam ve abonelerle yayınını güçlükle sürdüren yazılı basın, büyük bir kriz içerisindedir; çünkü, 1945 yılından beri en büyük küçülmeyi yaşayan kamu kesiminin ilanı kesilmiştir. Hükümetin uyguladığı ekonomik politikalar, Anadolu'daki esnaf, tüccar ve sanayicileri iflas ettirmiştir. Anadolu basınını reklamlarıyla ayakta tutan esnaf, tüccar ve sanayicinin reklama ayıracak kuruşu bile yoktur. Böylece, yerel basının reklam kaynakları kurutulmuştur.

Saygıdeğer arkadaşlarım, yerel basınımız, devlet imkânlarından da hakkıyla yararlanamamaktadır. Halbuki, ulusal basına paralel olarak, yerel basının da desteklenmesi ve himaye edilmesi gerekmektedir. Bu, Anayasanın eşitlik ilkesi gereğidir. Yerel basın, anayasal ve yasal görevini yerine getirirken, o yörenin gözü, kulağı ve sesidir. Tek tek kapanmaya başlayan bu sektörün içinde bulunduğu sorunlar, sadece ekonomik de değildir; ekonomik sorunlarının yanında, kültürel, etik ve düşünce yönünden de sorunları vardır.

Değerli arkadaşlarım, yazılı basın, kendini yenileyemediği gibi, yatırım da yapamamaktadır. Yerinden yönetim ve yerelleşmenin güçlendirilmesinin konuşulduğu bir zamanda, yerel basının sesi kısılmaktadır. Anadolu'nun dört bir yanında büyük bir özveri ve iyiniyetle yayınlarını sürdürmeye çalışan, başta radyo ve televizyonlar olmak üzere, yerel basınımızın, çözüm bekleyen yığınla soruları vardır. Ulusal yayın yapan medya kanalları, hükümetlerle sürdürdükleri siyasî ilişkilerin boyutuna göre teşvik veya kredi alabilmektedir. Halbuki, yerel radyo ve televizyon kanallarının böyle bir şansı bulunmamaktadır.

RTÜK verilerine göre, hâlâ, 200 kadar yerel TV, 1 000'in üzerinde de yayın yapan yerel radyo bulunmaktadır; ancak, son bir yıl içinde, bu televizyon ve radyo istasyonları, ekonomik şartların elverişsizliği nedeniyle yayınlarını durdurmak için RTÜK'e müracaat etmişlerdir. Hükümetlerin sağladığı teşvik ve kredilerle beslenen birkısım ulusal basın, çalışanlarının maaşlarını dolar üzerinden öderken, yerel televizyon kanalları "aman, ay sonu gelmesin" diye dua etmektedir.  Özellikle, yerel televizyon kanalları devlet tarafından destek, teşvik ve himaye görmedikleri için, çalışanlarının durumları içler acısıdır. Yerel televizyonlar malî sıkıntı içinde kıvrandıkları için, çalışan personelin verimi ve yayın kalitesi düşmektedir. Üstelik, son derece zor şartlar altında yayın yapan yerel televizyon kanallarından, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, yüzde 5 reklam payı almaktadır. Bu oran, ulusal kanallarla aynıdır. Yerel televizyon kanalları için bu oran son derece yüksektir; ya kaldırılmalıdır ya da daha aşağı çekilmelidir. Ayrıca, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, yüzde 5'lik kesintinin yanı sıra "eğitime katkı payı" adı altında yüzde 5 oranında bir kesinti daha yapmaktadır. Bu durum, yerel televizyon ve radyoların çifte cezalandırılmasından başka bir şey değildir.

Bu konuda, bir hususun daha altını çizmek ve dikkatlerinize sunmak istiyorum. Korunmaya ve geliştirilmeye muhtaç olmalarına rağmen, yerel radyo ve televizyonlar, birtakım iletişim, telekomünikasyon vesaire hizmetlerini ulusal yayın yapan kuruluşlarla hemen hemen aynı şartlarda elde edebilmektedirler. Meteoroloji Genel Müdürlüğü, Türk Telekom, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, Anadolu Ajansı, Meclis TV, TRT, yerel radyo ve televizyonlara istenilen ölçü ve düzeyde indirimli tarife uygulamamaktadırlar. Söz konusu kamu kurumlarının, servis hizmetlerini sunarken, yerel radyo ve televizyon kanallarını ulusal kanallarla aynı kefede tutması anlaşılır gibi değildir. Çözüm, kamu kurum ve kuruluşlarının servis ücretlerini düşürmesi ve ulusal basına uygulanan yatırım teşvikleri, gümrük muafiyeti ve kredi imkânlarının yerel basınımıza da aynen uygulanmasıdır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yasakların ve sınırlarının kalktığı bir dünyada, yerel televizyon ve radyolar, idarî bir baskı altında da tutulmaktadırlar. RTÜK talimatıyla, il emniyet müdürü veya valiler, bu kuruluşlara baskı uygulayabilmektedirler. Bu konuda, yerel görsel ve yazılı basın büyük bir sıkıntı içerisindedir; çünkü, çok yeni olan özel televizyon yayıncılığında yasakların nerede başladığı ve nerede bittiği açık ve net değildir. Radyo ve televizyon yayınlarında, demokratik hukuk devleti mantığının bir gereği olarak, yasakların nerede başladığının ve nerede bittiğinin sınırlarının iyi çizilmesi gerekmektedir. Oysa, yerel kanallar, bizleri, gökkuşağı renginde bir dünyaya davet ediyorlar. Onlar, müdahaleden uzak, özgür olmalıdırlar. Halbuki, yerel televizyon kanalları, ulusal kanalların aksine, hem bürokrasi hem de güç odakları kıskacında, sıkıntı içindedirler.

Özel radyo ve televizyon yayıncılığının tarihi çok yenidir. Bu sebeple, yerel radyo ve televizyonların en önemli sorunlarından biri, hatta en önemlisi, kalifiye eleman istihdam edemeyişleridir. Mahallî radyo ve televizyon kanalları, istihdam edeceği elemanları hazır bulamıyorlar, kendi elemanlarını kendileri yetiştiriyorlar. Her ne kadar bu yetersizliklerini kendileri kapatmaya çalışsalar da, henüz arzu edilen başarıyı yakalayamamışlardır. Yerel kanallar, başarılı programcı, yetişmiş spiker ve sunucu eksikliği çekmektedirler. Bu konuda ulusal basına kıyak geçen TRT, aynı yakınlığı yerel basından esirgemektedir. Kısaca, bu konuda bile yerel televizyonlar üvey evlat muamelesine tabi tutulmaktadırlar.

Yerel radyo ve televizyonların çoğu, arkalarında devlet ihaleleri alan büyük medya patronları olmadığı için, ucuz sistemle yayınlarını sürdürebilmektedirler; montaj setleri, kameraları yetersizdir, haberi kaynağından yakalamak için araçları yoktur, program ve belgesel yapımında teknik ekipmana sahip değillerdir.

Yerel radyo ve televizyon kanallarının önemli sorunlarından biri de, hukukî sorunlardır. 3984 sayılı Kanuna ek olarak çıkarılan 10 Mart 1995 tarihli Radyo ve Televizyon Yayın İzin ve Lisans Yönetmeliğinin birinci bölümünün 29 uncu maddesinde yer alan hüküm, lokal yayıncılığı, yerel ve bölgesel tanımla coğrafî olarak ayırmıştır. Bu mevcut durum, bir ilin coğrafî olarak tamamına televizyon yayını yapılmasına engel teşkil etmektedir. Bu yönetmeliğe göre, diyelim ki, bir ilin merkezinde yayın yapan A televizyonu, ilçelere yayın yapamıyor. Daha somutlaştıracak olursak, Erzincan'da yayın yapan ERT veya Can TV, bu tanım gereği, Erzincan'ın Refahiye, Tercan, Üzümlü ve diğer ilçelerine yayın yapamamaktadır. Bu televizyonlar, ancak şehir merkezlerine yayın yapabiliyorlar. Halbuki, televizyonlarımızın vermiş olduğu hizmetten Erzincan'ın tamamının istifade etmesi gerekmiyor mu?!

Radyo ve televizyon yayıncılığı, hem ilk yatırım itibariyle hem de yayınının sürdürülmesi aşamasında, pahalı bir iştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen sonuçlandırınız.

TEVHİT KARAKAYA (Devamla) - Bir radyo ya da televizyonun yayın hayatını rahatça sürdürebilmesi, yayın yaptığı alandaki ilan ve reklam potansiyeliyle doğrudan orantılıdır. Buna karşın, yerel radyo ve televizyonlar, ulusal boyutlu radyo ve televizyonlara göre reklam pastasından çok daha az pay almaktadırlar. Modern ülkelerde, örneğin, Amerika Birleşik Devletlerinde yerel medyanın toplam reklam pastasından aldığı pay yüzde 25 ilâ yüzde 30'lara kadar ulaşırken, ülkemizde, bu rakam, yüzde 2 ilâ yüzde 3'lere zorla ulaşabilmektedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Yüce Meclise sunduğumuz yerel basının sorunlarının araştırılması ve alınması gereken tedbirlerle ilgili Meclis araştırması önergesi, bir kesimin veya bir azınlık zümrenin meselesi olarak algılanmamalıdır. Konu bütün bir ülkeyi ilgilendirdiği için, bu önerge, takdirlerinize sunulmuştur.

Her birimiz bir bölgenin temsilcileri olarak burada bulunuyoruz. Her birimizin seçim bölgesinde yayın yapan, ama, zor şartlar altında yayın yapan yerel radyo ve televizyon kanalları bulunmaktadır.

BAŞKAN - Efendim, lütfen sonuçlandırır mısınız.

TEVHİT KARAKAYA (Devamla) - Kısa başlıklar halinde sunmaya çalıştığım yerel radyo ve televizyonların sorunlarına sizlerin de yakından şahit olduğuna inanıyorum. Bunlar, hepimizin ortak kanaatidir.

BAŞKAN - Sayın Karakaya, bakın, bugün ne kadar anlayışlı olmaya gayret ediyorum yardımcı olayım düşüncesiyle; ama, siz, hâlâ, konunun devamını getirme arzusundasınız; ne olursunuz, sonuçlandırınız. Konuşacak daha çok arkadaşımız var.

TEVHİT KARAKAYA (Devamla) - Sayın Başkanım, o konuda, biz, bütün Meclis olarak, sizi hep takdir ediyoruz ve bitiriyorum efendim.

Her ne kadar adına "yerel basın" denilse de, gündeme getirilen konu, ulusal düzeyde ve ulusal boyuttadır. Gelin, hep beraber, kimsesizlerin kimsesi, sessiz çoğunluğun gür sesi olalım, yerel medyaya sahip çıkalım; bu önergeyi bir vesile sayıp, hayırlı bir adım atalım.

Yerel radyo, televizyon ve yazılı basın adına, hepinizi saygıyla selamlıyor ve Sayın Başkanıma çok teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Çok teşekkürler Sayın Karakaya.

Sayın milletvekilleri, iki arkadaşımız daha konuşacak. Onun için, izninizle, hoşgörünüzle, 20.35'te tekrar toplanmak üzere, birleşime 10 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 20.24


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 20.35

BAŞKAN : Başkanvekili Yüksel YALOVA

KÂTİP ÜYELER : Burhan ORHAN (Bursa), Lütfi YALMAN (Konya),

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 87 nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VI.– GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE

MECLİS ARAŞTIRMASI (Devam)

A) Öngörüşmeler (devam)

1.– Sivas Milletvekili Musa Demirci ve 32 arkadaşının, bazı basın kuruluşlarının kamu imkânlarından baskı kurmak suretiyle yararlandıkları iddiaları konusunda (10/18)

Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya ve 19 arkadaşının, yerel basının sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla (10/23)

Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız ve 32 arkadaşının, Anadolu basınının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla (10/79)

Yozgat Milletvekili Mehmet Çiçek ve 57 arkadaşının, iki medya kuruluşunun karşılıklı olarak yaptığı suçlamaları ve iddiaları araştırmak amacıyla (10/212)

İstanbul Milletvekili Nazif Okumuş ve 38 arkadaşının, Türk medyasının sağlıklı bir yapı ve işleyişe kavuşturulabilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla (10/244)

Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün ve 21 arkadaşının, yerel basının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla (10/257)

Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri (Devam)

BAŞKAN - Hükümet yerini aldı.

Söz sırası, Yozgat Milletvekili Mehmet Çiçek Beye ait.

Buyurunuz Sayın Çiçek. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri;  iki medya grubu arasında, kendilerine bağlı radyo, televizyon, gazete, dergi ve benzeri medya kuruluşlarında karşılıklı ithamlarla devam eden bir savaş yaşamıştık. Her iki medya grubu da, akıl almaz iddialarla birbirlerini suçluyorlar ve ilgili devlet kuruluşlarının, haklarında verilen bilgi ve belgeye rağmen, gerekli işlemi yapmadıklarını şikâyet ediyorlardı. Gerçekten, bu kadar geniş alanda verilen bilgi ve belgeye rağmen, hiçbir devlet kuruluşunun harekete geçmemesi manidardı. Biz, ne birinin yanında ne de ötekinin karşısında olmadan, iki medya kuruluşunun, bir bölümü devlet kuruluşlarını da ilgilendiren iddialarını millet adına araştırmak ve gerçeği ortaya çıkarmak için bir Meclis araştırması açılmasını istemiştik. Yüce Meclisimizin, anında el koyması gereken bu konuyu, beş ay sonra da olsa ele almasını şükranla karşılıyorum.

Araştırma önergeme, Parlamentoda grubu bulunan bütün partilerin üyesi olan parlamenter arkadaşlarımızın imza koyması, Meclis gruplarının konuya gösterdiği hassasiyet, Meclis araştırmasının açılacağının göstergesidir inancındayım.

En gizli oturumları bile medyada tartışılan Parlamentonun, medyanın müspet ve menfi faaliyetlerini masaya yatırıp, tüm hakikatleri bütün çıplaklığıyla milletimize açıklaması aslî görevlerindendir.

Sayın milletvekilleri, günümüzde, medya, savaşları bile naklen yayınlayan güçlü bir güçtür. Medya, ülkemizde de, dünyada hiçbir ülkede rastlanmayacak şekilde etkin güce sahiptir. Dünyadakinin tersine, ülkemizde, bazıları müstesna, medya, belli ailelerin tekelinde toplanmıştır.

Medya, ülkemizin konumunun yüceltilmesinde ve yükseltilmesinde, ülke problemlerinin çözümünde, kamuoyunun bu konuda bilgilendirilmesinde ve yönlendirilmesinde en önemli rol oynayan unsurdur.

Bu konuda hizmetlerinin olduğu da gözardı edilemez; ama, bilindiği gibi, ülkemizde, medya, sadece basın işiyle uğraşmamaktadır, iki medya grubunun biraz sonra kendi ifadeleriyle açıklandığında da görüleceği gibi, ülkenin akçeli her işinde basın vardır; tencere tava satmaktan enerji ve petrol ihalelerine, bankacılığa, akıl almaz manevralarla yurtiçi ve yurtdışı ihale organizasyonlarına... Yapay gündemlerle, en kutsal, ahlakî, dinî, kültürel, tarihî değerlerimizin, sorumsuzca, ehil olmayan kişi ve kuruluşlarca tartıştırılarak dejenere edilmesinde bu medyanın rolünün büyük olduğunu görüyoruz. Bilhassa televizyonların bazılarının yaptığı yayınlar akıl almaz boyutlara ulaşmıştır; insanların en mahrem yönlerini, hayatlarını bile gözetleyerek, milyonlarca insanın önüne sergilemektedirler.

İktidarların ve muhalefetlerin zaman zaman bu kuruluşların üzerine gidemeyişinin arkasında şu zımnî anlaşmayı görüyoruz: Medya iktidara diyor ki, ben seni iktidarda tutayım, yanlışlıklarını ve zaaflarını kamuoyundan gizleyeyim, her işi güllük gülistanlık göstereyim, iktidarı zarara sokacak her türlü haber ve bilgiyi yazmayayım, görüntülemeyeyim, gizleyeyim; sen de benim menfaat kaynaklarımı kesme, bilakis artır, vergi ve borçlarımı tahsil etme, geciktir, finansal hilelerime ses çıkarma.

Evet, bu anlaşmayı, açıkça olmasa bile, her dönemde, az veya çok gördük, yaşadık. Buna razı olmayan siyasilerimiz, istisnasız, medyanın hedef tahtası oldu.

Zaman zaman, bazı medya kuruluşları "basın özgürlüğü", "yolsuzlukla mücadele", "temiz toplum, temiz medya" sloganlarıyla yola çıkarlar. Bu kartelleşmiş medya kuruluşlarından bazılarının, birbirleriyle ilgili, radyo, televizyon, gazete ve dergilerinde söyledikleri ve yazdıkları iddiaların bazılarını, benden önce konuşan arkadaşlarımız başlıklar halinde vermeye çalıştılar. Elimde gördüğünüz, iki medya kuruluşunun, birbirleri hakkında, aylarca süren iddialarla ilgili gazete kupürlerinden oluşan neşriyatları.

Saygıdeğer millletvekilleri, 1 Ekim 2001'de Hürriyet Gazetesi "İlk Karapara Davası Uzan'a" başlığı ile "Rumeli Telekom, İş Bankası Mecidiyeköy Şubesindeki hesabından 2 360 000 bin doların önce bir Meksikalının aynı şubedeki hesabına, sonra da başka bir yabancı şirketin New York'taki hesabına aktarılmasını istedi. Hesabına para gönderilen kişi ise, bir TELSİM çalışanı idi" diye verdi. 1 Ekim 2001'de buna cevap olarak Eko Star "Aydın Doğan'ın Büyük Üç Kâğıdı" diye verdi ve "Aydın Doğan'ın halka açık Hürriyet ve Miliyet'in içini Virjin adaları üzerinden boşalttığını belgeledi" dedi. "Dolandırıcılığın boyutları milyarlara ulaşıyor" dedi. "Aydın Doğan bu ticaretteki küçük yatırımcıların kârını yurtdışına transfer ediyor ve kâr transferi Sermaye Piyasası Kuruluna göre büyük suçtur" diyor.

Ayrıca, 2 Ekim 2001'de Star Gazetesi "Herkesi Soyan Aydın Doğan" diye verdi. 3 Ekim 2001'de Hürriyet "550 Milyon Dolar Nasıl Uzanlandı?" diye verdi. 3 Ekim 2001'de Starda "Aydın Doğan'ın Vergi Kaçakçılığı Belgeseli" diye verdi. 7 Ekim 2001 Hürriyet'te "Ecevit'e İki Klasör Dosya" başlığı altında, belgelerin dosya halinde Başbakana verildiği ifade edildi. 7 Ekim 2001 Milliyet'te "Uzanlar İçin Suç Duyurusu" dedi. Milliyet birinci suçu "Türkiye'den yurtdışına karapara transfer ederken suçüstü yakalandı" diye belirttikten sonra, suçu şöyle özetledi: "Maliye Bakanlığı Malî Suçları Araştırma  Kurulu (MASAK), Uzan Grubunun yurtdışına yaptığı para transferini karapara şüphesiyle izlemeye aldı. Türkiye'nin en saygın bankalarından İş Bankasının ihbarı üzerine yapılan araştırmada, karapara aklamasıyla ilgili ciddî emarelere rastlandı, gelişmeler üzerine, MASAK, Şişli Cumhuriyet Başsavcılığından Uzun Grubuna ait hesapların dondurulması talebinde bulundu, savcılık bu talebi yerine getirdi. Dosya şu an Şişli Cumhuriyet Başsavcılığında."

İkinci suç olarak, "Halka açık Kepez ve Çukurova Şirketlerini hortumladılar" diye verdi. Suç özeti olarak da "küçük ortaklara kâr payı dağıtmamak için, bu şirketlere ait paraları düşük faizlerle kendilerine ait bankalara yatırdılar. Buna karşılık, yine, kendilerine ait bankalardan yüksek faiz ve kredi kullanarak, örtülü kâr aktarımı denilen suçu işlediler. Bu kanunsuz işlem, Maliye Bakanlığı Gelirler Genel Müdürlüğü Kontrolörü Veysel Tokgöz'ün 473/24 sayılı dosyasında resmîleşti" dedi.

Saygıdeğer milletvekilleri, suçlarla ilgili gazete kupürlerinde de görüleceği üzere, sıralamalar devam etti durdu. Dosyaların akıbetlerinin ne olduğu da durmadan soruldu.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 10 dakikalık kısa bir zamanda, aylarca medyada tartışılan suçlamaların tek tek göz önüne serilmesi mümkün değildir. Dolayısıyla, bu tablo tam arz edilemez; ancak, Yüce Meclisin kuracağı bir araştırma komisyonu marifetiyle saydamlaşacak olan bu tabloda basında Susurluk görüntüsüyle karşılaşacağımızdan emin olabilirsiniz. Bu ülkenin en yürekli içişleri bakanlarının bile üzerine gitmek için ima yolunu seçmek mecburiyetinde olduğu suçluluk aysberginin görünmeyen kısmını, sizin iradenizle kurulacak Meclis araştırma komisyonumuz açığa çıkaracaktır.

Cumhuriyet ilkelerinin kutsal karargâhı Meclis ve siyasîlerimiz üzerindeki kartelleşmiş basın ipoteğini kaldırma iradesini şimdi göstereceğinizden eminim ve gene eminim ki, siyasî yöneticilerimiz için bir namus sınavı niteliğinde olan bu irade beyanı, rehin alınmış millet iradesinin kurtuluşu olacaktır.

Son söz olarak şunu ifade etmek istiyorum: Bu araştırma istemimiz, bir gruba husumet, bir gruba muhabbet için değildir. Hiçbir basın kuruluşuyla kişisel hesabımız olamaz. Zaten, iki medya kuruluşu da devletin yetkili organlarını durmadan göreve çağırmışlardır. Her ikisi de devletin ilgili kuruluşlarının hesap sormadığından şikâyet etmektedirler. Burada görevini yapmayan, devlet kuruluşlarıdır. Belge ve bilgiler ile dosyaların Başbakanlığa iki medya kuruluşunca ulaştırıldığı bilinmektedir. Bu konuda gazete kupürleri tetkik edildiğinde, ihbarların Başbakanlıkça değerlendirilmediği anlaşılmaktadır. Biz, sadece, Meclis başta olmak üzere, devletin bütün kuruluşlarının görevini yapmasını istiyoruz. Medya kuruluşlarının bu çağrısına ilk elden Meclis cevap vermelidir.

Araştırma komisyonunun kurulması lehinde oy kullanacağınıza inanıyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Çiçek

Son olarak, Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün.

Buyurunuz Sayın Özgün. (AK Parti sıralarından alkışlar)

İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) - Saygıdeğer Başkan,saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi hürmetle selamlıyorum.

Bugün, basının sorunlarının araştırılmasıyla ilgili önergeleri burada görüşüyoruz. Tabiî, biz, bu önergeleri burada görüşüyoruz da, bugünlerde basında, RTÜK yasası üzerinde önemli yorumlar yapılıyor, köşe yazarları önemli uyarılarda bulunuyorlar ve Meclisin dikkatini, bu RTÜK Kanunu Tasarısı komisyondan geldiği şekliyle kanunlaştığı takdirde, karşılaşılabilecek olan birtakım önemli tehlikelere işaret etmeye çalışıyorlar.

Tabiî, biz de çok enteresan; tam bu RTÜK kanunu öncesinde, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, basınla ilgili önergeleri görüşüyoruz. İnşallah, hem basının sorunlarının araştırılması hem yerel basının hem ulusal basının hem de basın çalışanlarının sorunlarının çözümü noktasında bu araştırma komisyonu faydalı olur diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, bu RTÜK kanunu eğer Meclisten bu haliyle geçerse, şunu bilmeliyiz ki, özellikle yerel medya çok ağır bir darbe alacaktır. Neden ağır bir darbe alacaktır; çünkü, getirilen cezaî müeyyidelerin altından yerel medyanın kalkması mümkün değildir; çünkü, yerel medya, bu ekonomik kriz ortamı içerisinde zaten ayakta duracak durumda değildir, zaten çok güç şartlar altında ömürlerini devam ettirmeye çalışmaktadır. Tabiî, bu durum karşısında yerel medya, ya hükümetin borazanlığını yapmak durumunda kalacaktır ya da kapısına kilit vurmak durumunda kalacaktır. O bakımdan, bu konuya dikkatlerinizi çekmek istiyorum.

Öbür taraftan, ekonomik krizin en çok etkilediği kesimlerden birisinin yerel basın olduğunu biraz önce ifade ettim; gerçekten de, zaten çok kısıtlı imkânlarla işlerini sürdürmeye çalışmaktadırlar; ama, büyük bir gayret içerisinde bunu yapmaktadırlar.

Yerel basın, tabiî, o yörenin insanlarının gözü, kulağı durumundadır; o yörede olup bitenleri, haberleri mutlaka yerel basından izlemek durumundadırlar. Onun için, yerel basına gereken katkının sağlanması lazım. Devlet ulusal basını nasıl teşvik ediyorsa, yerel basını da aynı şekilde teşvik etmesi gerekir diye düşünüyorum.

Ben, geçtiğimiz günlerde Balıkesir Gazeteciler Cemiyeti yetkilileriyle görüştüm; yaptığım görüşmede bana, gerçekten büyük bir sıkıntı içerisinde olduklarını, şu anda bu basın konusunda çok büyük sıkıntıda olduklarını ve birkısım yerel basının kapanmayla karşı karşıya bulunduğunu ifade ettiler. Dolayısıyla, birtakım talepleri var; öncelikle, biraz önce söylediğim gibi, kendilerine düşük faizli basın kredisinin verilmesini, bu konuda yardım yapılmasını istiyorlar. Onun yanında, gazete kâğıdı konusunda, hiç olmazsa, ucuz gazete kâğıdı verilmek suretiyle, destek olunmasını istiyorlar. Yine, dağıtım konusunda, PTT konusunda yardım talebinde bulunuyorlar. Bunlar yapılmadığı takdirde, yerel gazetelerin bir bir kapanması mukadder olacaktır.

O bakımdan, her kapanan gazete ve televizyon da, halkın bilgi alma kaynaklarının azalması ve aynı zamanda, bu gazetelerde, bu radyolarda, bu televizyonlarda çalışan insanların işsiz kalması ve işsizler ordusunun daha da artması anlamına gelecektir.

Bu bakımdan, bu yerel basına hükümetimizin, devletimizin destek olması ve bugünkü sorunlarından arındırılması gerekir diye düşünüyorum.

Bir yerel gazete düşünün, şimdi resmî ilan alabilmek için asgarî 4 personel çalıştırmak zorunda, bunların SSK primlerini, vergi yükümlülüklerini yerine getirmek durumunda ve 4 personelden aşağı düştüğü takdirde resmî ilan alma hakkı da düşüyor. O bakımdan, ayakta kalmaları için mutlaka desteğe ihtiyaçları var. Aynı zamanda, resmî ilan alabilmek için vergi borcunun da olmaması gerekiyor. Bu durumda, yılda dört gün gazete çıkarmadığı zaman, resmî ilan alma hakkı da tabiatıyla düşmüş oluyor.

Bir de, yerel gazetecilik yapan, yerel basınla iştigal eden insanların başka işlerle iştigal etmediğini de düşünecek olursak -genelde başka işlerle iştigal etmiyorlar; yani geçimlerini, tamamıyla, çıkardıkları gazete veya televizyonla yürütmeye çalışıyorlar- bunu da dikkate alırsak, o zaman yerel basının ne kadar zor durumda olduğunu gayet açık bir şekilde görmüş oluyoruz.

Yerel basın, aynı zamanda bir kamu hizmeti de görmektedir. Yani, devlet yerel basını dikkate alırken, bunu mutlaka görmek durumundadır. Yerel basının bir kamu hizmeti de gördüğünü dikkate alırsak, o zaman yerel basına karşı daha da özverili bir şekilde yaklaşmanın gereği ortadadır.

Bugün, gazetede Katma Değer Vergisi oranı yüzde 18'dir. Halbuki bunun daha aşağıda olması lazım gelir. Herhangi bir mal alım satımı gibi değerlendirilmemelidir. Yani, bir televizyon alım satımı ya da bir buzdolabı alım satımı gibi değildir bir gazete çıkarmak ve gazete satmak. O bakımdan, gazetedeki KDV oranının aşağıya düşürülmesi gerekir diye düşünüyorum. Öbür taraftan, arkadaşlarımız da bahsettiler, basın kartı konusunun mutlaka yeniden düzenlenmesi lazım.

Bir de yerel televizyonlarda habercilik yapanlar bu görevleri yapıyorlar; ama, basın kartı gibi veya SSK'dan yararlanma gibi hakları yok; yerel televizyon habercilerine de bu hakkın tanınması gerekir diye düşünüyorum.

Son olarak da, basın meslek odalarının kurulması gerekliliğine değinmek istiyorum. Mutlaka, basın meslek odalarının, diğer mesleklerde olduğu gibi, kurulması gerekir ve bu yapılmalı. Aynı zamanda, gazetecinin veya gazeteciliğin, yeniden bir profili çizilmelidir, yeniden ortaya konulmalıdır diyorum.

Ayrıca, basın emekçileriyle ilgili de şunu söylemek istiyorum: Basın emekçilerinin sosyal güvenliği yoktur; sosyal güvenliklerinin mutlaka sağlanması gerekir, bir sosyal güvenlik şemsiyesi altında olmaları gerekir diyorum.

Basının sorunlarıyla ilgili komisyonun kurulacağına olan inancımı ifade ediyor, hepinizi, saygıyla, hürmetle selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Özgün.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeler üzerindeki öngörüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, Meclis araştırması açılıp açılmaması hususunu oylarınıza sunuyorum: Meclis araştırması açılmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Meclis araştırmasını yapacak komisyonun 13 üyeden kurulmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Komisyonun çalışma süresinin, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üyenin seçimi tarihinden başlamak üzere üç ay olmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Komisyonun, gerektiğinde Ankara dışında da çalışabilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 17 Nisan 2002 Çarşamba günü saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati : 20.55

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.