DÖNEM
: 21 YASAMA
YILI : 4 T. B. M. M. TUTANAK DERGİSİ CİLT : 92 87 nci Birleşim 16 . 4 . 2002 Salı İ
Ç İ N D E K İ L E R I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. – GELEN KÂĞITLAR III. –
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) GündemdIşI Konuşmalar 1.– Turizm Bakanı Mustafa Taşar'ın, Turizm
Haftası münasebetiyle turizm sektöründeki gelişmelere ilişkin gündemdışı
açıklaması ve ANAP Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan, MHP Antalya
Milletvekili Nesrin Ünal, DYP Antalya Milletvekili Mehmet Baysarı, AK Parti
Kocaeli Milletvekili Osman Pepe, DSP İstanbul Milletvekili Sulhiye Serbest, SP
Antalya Milletvekili Mehmet Zeki Okudan'ın grupları adına konuşmaları 2.– İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın,
mermercilerin sorunlarına ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı
konuşması ve Devlet Bakanı Mehmet Keçeciler'in cevabı 3.– Ağrı Milletvekili Nidai Seven'in, Ağrı
İlinin düşman işgalinden kurtarılışının 84 üncü yıldönümüne ilişkin gündemdışı
konuşması 4.– Bingöl Milletvekili Mahfuz Güler'in,
kamu kurum ve kuruluşlarında yapılan atamalar ile memur ve işçilerin ekonomik,
sosyal sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması B) Tezkereler ve Önergeler 1.– Makedonya Cumhuriyeti Cumhurbaşkanının
eşi Bayan Vilma Trajkovska'nın, Ohri'de gerçekleştirilecek olan İkinci
Uluslararası 21 inci Yüzyılda Kadın Konferansına davetine, grubunca da ismi
bildirilen İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın icabetine ilişkin Başkanlık
tezkeresi (3/1040) 2.– Bazı milletvekillerine, belirtilen
sebep ve sürelerle izin verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1041) 3.– İstanbul Milletvekili Nazire
Karakuş'a, ödenek ve yolluğunun verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi
(3/1042) 4.– İçel Milletvekili Enis Öksüz'e, ödenek
ve yolluğunun verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1043) 5.– İstanbul Milletvekili Şadan Tuzcu'ya
ödenek ve yolluğunun verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1044) 6.– İzmir Milletvekili Saffet Başaran'a
ödenek ve yolluğunun verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1045) 7.– Şırnak Milletvekili Mehmet Sait
Değer'e, ödenek ve yolluğunun verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1046) 8.– Turizm Bakanı Mustafa Taşar'ın,
Moskova Turizm Fuarına katılmak ve görüşmelerde bulunmak üzere Rusya
Federasyonuna yaptığı resmî ziyarete katılan milletvekillerine ilişkin
Başbakanlık tezkeresi (3/1047) 9.– Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un,
görüşmelerde bulunmak üzere Gürcistan'a yaptığı resmî ziyarete katılan
milletvekiline ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1048) 10.– Devlet Bakanı Reşat Doğru'nun,
görüşmelerde bulunmak üzere Nahcivan Özerk Cumhuriyetine yaptığı resmî ziyarete
katılan milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1049) IV.–
ÖNERİLER A) DanIşma Kurulu Önerİlerİ 1.– Gündemin "Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının 243 üncü sırasında yer
alan ve öngörüşmelerinin Genel Kurulun 16 Nisan 2002 Salı günkü birleşimde
yapılması kararlaştırılan (8/28) esas numaralı genel görüşme önergesinin
öngörüşmelerinin 24.4.2002 Çarşamba günkü birleşimde yapılmasının Genel Kurulun
onayına sunulmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi V.–
SEÇİMLER A) Komİsyonlarda AçIk Bulunan Üyelİklere Seçİm 1.– Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim 2.– Kamu İktisadî Teşebbüsleri
Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim VI.–
GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI A) Öngörüşmeler 1.– Sivas Milletvekili Musa Demirci ve 32
arkadaşının, bazı basın kuruluşlarının kamu imkânlarından baskı kurmak
suretiyle yararlandıkları iddiaları konusunda (10/18) Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya ve
19 arkadaşının, yerel basının sorunlarının araştırılarak alınması gereken
tedbirlerin belirlenmesi amacıyla (10/23) Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız
ve 32 arkadaşının, Anadolu basınının sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla (10/79) Yozgat Milletvekili Mehmet Çiçek ve 57
arkadaşının, iki medya kuruluşunun karşılıklı olarak yaptığı suçlamaları ve
iddiaları araştırmak amacıyla (10/212) İstanbul Milletvekili Nazif Okumuş ve 38
arkadaşının, Türk medyasının sağlıklı bir yapı ve işleyişe kavuşturulabilmesi
için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla (10/244) Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün ve 21
arkadaşının, yerel basının sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla (10/257) Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergeleri VII.–
SORULAR VE CEVAPLAR A)YazIlI Sorular ve CevaplarI 1.– Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in,
İzmir-Aydın Otoyoluna ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Abdülkadir
Akcan'ın cevabı (7/6145) 2.– Diyarbakır Milletvekili Osman
Aslan'ın, Diyarbakır-Bismil Belediyesine aktarılan paydan İller Bankasınca
yapılan kesintiye ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Abdülkadir
Akcan'ın cevabı (7/6152) 3.– Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi
Yanmaz'ın, Atatürk Barajı suları altında kalan Adıyaman İlindeki ev ve
arazilerin sahiplerinin mağduriyetine ilişkin Başbakandan sorusu ve Bayındırlık
ve İskân Bakanı Abdülkadir Akcan'ın cevabı (7/6173) 4.– Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi
Yanmaz'ın, Şanlıurfa İlindeki bazı ilçe yollarına ilişkin sorusu ve Bayındırlık
ve İskân Bakanı Abdülkadir Akcan'ın cevabı (7/6193) 5.– İstanbul Milletvekili Azmi Ateş'in,
taşımalı eğitime ve İstanbul-Fenertepe İlköğretim Okuluna ilişkin sorusu ve
Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/6198) 6.– İstanbul Milletvekili Azmi Ateş'in,
IMF'den alınan malî kaynağın kullanımına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Kemal
Derviş'in cevabı (7/6199) 7.– Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi
Yanmaz'ın, okullarda yaşanan çeşitli sorunların nedenine ve önlemek için ne
gibi çalışmalar yapıldığına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin
Bostancıoğlu'nun cevabı (7/6202) 8.– Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, İmam
Hatip Lisesi mezunlarına fark dersi vererek genel lise mezunu olma imkânı
verilmemesinin nedenine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin
Bostancıoğlu'nun cevabı (7/6205) 9.– Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in,
bazı büyükşehir belediyelerine gönderilen mülkiye müfettişlerinin çalışmalarına
ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen'in cevabı (7/6220) 10.– Hatay Milletvekili Metin Kalkan'ın,
Talim ve Terbiye Kurulunun yayınlar hakkında verdiği tavsiye kararlarına
ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/6242) 11.– Hatay Milletvekili Metin Kalkan'ın,
iç ve dış borç miktarlarına, ödemelerine ve kullanımına ilişkin Başbakandan
sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/6245) 12.– Aksaray Milletvekili Ramazan
Toprak'ın, maaşlarını kamu bankalarından alan emeklilerin mağdur olmaması için
ne gibi önlemler alındığına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Kemal
Derviş'in yazılı cevabı (7/6264) 13.– Aksaray Milletvekili Ramazan
Toprak'ın, iç ve dış borçlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Kemal
Derviş'in cevabı (7/6265) 14.– Aksaray Milletvekili Ramazan
Toprak'ın, büyük ve küçük baş hayvan sayılarına ve hayvancılığın sorunlarının
çözümü için yapılan çalışmalara ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı
Hüsnü Yusuf Gökalp'ın cevabı (7/6271) 15.– Aksaray Milletvekili Ramazan
Toprak'ın, BDDK'nın personel sayısına ve giderlerine ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/6272) 16.– Trabzon Milletvekili Ali Naci
Tuncer'in, Samsun-Hopa Duble yoluna ilişkin Başbakandan sorusu ve Bayındırlık
ve İskân Bakanı Abdülkadir Akcan'ın cevabı (7/6277) 17.– Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in,
personel atamalarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin
Bostancıoğlu'nun cevabı (7/6282) 18.– Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in,
medya kuruluşlarının sahiplerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yılmaz
Karakoyunlu'nun cevabı (7/6289) 19.– Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in; Ankara İli Nallıhan İlçesi Sosyal
Yardımlaşma ve Vakfına aktarılan kaynak miktarına ve yapılan yardıma, Ankara İli Yenimahalle İlçesi Sosyal
Yardımlaşma ve Vakfına aktarılan kaynak miktarına ve yapılan yardıma, Ankara İli Şereflikoçhisar İlçesi Sosyal
Yardımlaşma ve Vakfına aktarılan kaynak miktarına ve yapılan yardıma, Ankara İli Polatlı İlçesi Sosyal
Yardımlaşma ve Vakfına aktarılan kaynak miktarına ve yapılan yardıma, Ankara İli Mamak İlçesi Sosyal Yardımlaşma
ve Vakfına aktarılan kaynak miktarına ve yapılan yardıma, Ankara İli Kazan İlçesi Sosyal Yardımlaşma
ve Vakfına aktarılan kaynak miktarına ve yapılan yardıma, Ankara İli Etimesgut İlçesi Sosyal
Yardımlaşma ve Vakfına aktarılan kaynak miktarına ve yapılan yardıma, Ankara İli Ayaş İlçesi Sosyal Yardımlaşma
ve Vakfına aktarılan kaynak miktarına ve yapılan yardıma, Ankara İli Kalecik İlçesi Sosyal
Yardımlaşma ve Vakfına aktarılan kaynak miktarına ve yapılan yardıma, Ankara İli Beypazarı İlçesi Sosyal
Yardımlaşma ve Vakfına aktarılan kaynak miktarına ve yapılan yardıma, Ankara İli Sincan İlçesi Sosyal Yardımlaşma
ve Vakfına aktarılan kaynak miktarına ve yapılan yardıma, Ankara İli Kızılcahamam İlçesi Sosyal
Yardımlaşma ve Vakfına aktarılan kaynak miktarına ve yapılan yardıma, Ankara İli Güdül İlçesi Sosyal Yardımlaşma
ve Vakfına aktarılan kaynak miktarına ve yapılan yardıma, Ankara İli Keçiören İlçesi Sosyal
Yardımlaşma ve Vakfına aktarılan kaynak miktarına ve yapılan yardıma, Ankara İli Haymana İlçesi Sosyal
Yardımlaşma ve Vakfına aktarılan kaynak miktarına ve yapılan yardıma, Ankara İli Akyurt İlçesi Sosyal
Yardımlaşma ve Vakfına aktarılan kaynak miktarına ve yapılan yardıma, Ankara İli Altındağ İlçesi Sosyal
Yardımlaşma ve Vakfına aktarılan kaynak miktarına ve yapılan yardıma, Ankara İli Bala İlçesi Sosyal Yardımlaşma
ve Vakfına aktarılan kaynak miktarına ve yapılan yardıma, Ankara İli Çamlıdere İlçesi Sosyal
Yardımlaşma ve Vakfına aktarılan kaynak miktarına ve yapılan yardıma, Ankara İli Çubuk İlçesi Sosyal Yardımlaşma
ve Vakfına aktarılan kaynak miktarına ve yapılan yardıma, Ankara İli Elmadağ İlçesi Sosyal
Yardımlaşma ve Vakfına aktarılan kaynak miktarına ve yapılan yardıma, Ankara İli Evren İlçesi Sosyal Yardımlaşma
ve Vakfına aktarılan kaynak miktarına ve yapılan yardıma, Ankara İli Çankaya İlçesi Sosyal
Yardımlaşma ve Vakfına aktarılan kaynak miktarına ve yapılan yardıma, İlişkin Başbakandan soruları ve Devlet
Bakanı Hasan Gemici'nin cevabı (7/6290, 6291, 6292, 6293, 6294, 6295, 6296,
6297, 6298, 6299, 6300, 6301, 6302, 6303, 6304, 6305, 6306, 6307, 6308, 6309,
6310, 6311, 6335) 20.– Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın,
Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneğinin Bakanlık ile ilişkilerine ilişkin sorusu ve
Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/6338) 21.– Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in,
ÖSYM'nin yaptığı sınavlara ve ücretlerine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı
Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/6347) 22.– Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in,
okullardaki kılık kıyafet uygulamalarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı
Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/6348) 23.– Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in; Ankara İli Etimesgut İlçesindeki kamu
taşınmazlarına, Ankara İli Ayaş İlçesindeki kamu
taşınmazlarına, Ankara İli Beypazarı İlçesindeki kamu
taşınmazlarına, Ankara İli Sincan İlçesindeki kamu
taşınmazlarına, Ankara İli Kızılcahamam İlçesindeki kamu
taşınmazlarına, Ankara İli Güdül İlçesindeki kamu
taşınmazlarına, Ankara İli Çankaya İlçesindeki kamu
taşınmazlarına, Ankara İli Keçiören İlçesindeki kamu
taşınmazlarına, Ankara İli Akyurt İlçesindeki kamu
taşınmazlarına, Ankara İli Altındağ İlçesindeki kamu
taşınmazlarına, Ankara İli Bala İlçesindeki kamu
taşınmazlarına, Ankara İli Çamlıdere İlçesindeki kamu
taşınmazlarına, Ankara İli Çubuk İlçesindeki kamu
taşınmazlarına, Ankara İli Evren İlçesindeki kamu
taşınmazlarına, Ankara İli Gölbaşı İlçesindeki kamu
taşınmazlarına, Ankara İli Elmadağ İlçesindeki kamu
taşınmazlarına, Ankara İli Nallıhan İlçesindeki kamu
taşınmazlarına, Ankara İli Yenimahalle İlçesindeki kamu
taşınmazlarına, Ankara İli Şereflikoçhisar İlçesindeki kamu
taşınmazlarına, Ankara İli Polatlı İlçesindeki kamu
taşınmazlarına, Ankara İli Mamak İlçesindeki kamu
taşınmazlarına, Ankara İli Kazan İlçesindeki kamu
taşınmazlarına, Ankara İli Kalecik İlçesindeki kamu
taşınmazlarına, Ankara İli Haymana İlçesindeki kamu
taşınmazlarına İlişkin soruları ve Maliye Bakanı Sümer
Oral'ın, cevabı (7/6352, 6353, 6354, 6355, 6356, 6357, 6358, 6359, 6360, 6361,
6362, 6363,6364,6365, 6366 ,6367, 6368, 6369, 6370, 6371, 6372, 6373, 6374,
6375) 24.– Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in,
TDÇİ'nin Hasan Çelebi üretim sahasında açtığı bir ihale ile ilgili iddialara
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu'nun cevabı (7/6480) 25.– Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in,
hurda, cevher ve pelet ithali ile TDÇİ ve üretim sahalarına ilişkin sorusu ve
Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu'nun cevabı (7/6482) 26.– Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın,
İmam Hatip Liselerinde kılık kıyafet yönetmeliğinin uygulanması ile ilgili bazı
iddialara ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı
(7/6486) 27.– Şanlıurfa Milletvekili Eyüp Cenap
Gülpınar'ın; Şanlıurfa İlinde doğrudan gelir desteği
ödemelerinin ne zaman yapılacağına, - Ankara Milletvekili Saffet Arıkan
Bedük'ün; Ankara İlindeki tiftik keçisi ve arıcılık
projelerine toprak tahlillerine, süne ve kımıl mücadelesine, İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'in cevabı (7/6491,6524) 28.– Aksaray Milletvekili Ramazan
Toprak'ın, müfredatta yasaklanan ve önerilen kelimelere ilişkin sorusu ve Millî
Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/6541) 29.– Van Milletvekili Maliki Ejder
Arvas'ın, Van Kundura Fabrikasının özelleştirilmesine ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı Yılmaz Karakoyunlu'nun cevabı (7/6566) 30.– Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz'un,
2001-2004 yılları arasındaki iç ve dış borç ve faizi ödeme planına ilişkin
sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/6567) 31.– Diyarbakır Milletvekili Osman
Aslan'ın, Et ve Balık Ürünleri A.Ş.'nin özelleştirilmesine, GAP'ın tamamlanmasına
ve "ihtisas sanayi bölgelerine" ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet
Bakanı Yılmaz Karakoyunlu'nun cevabı (7/6570) 32.– Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in,
personel atamalarına ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Abdülkadir
Akcan'ın, cevabı (7/6580) 33.– Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in,
personel atamalarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen'in
cevabı (7/6581) 34.– Karabük Milletvekili Mustafa Eren'in; Karabük-Eskipazar İlçesindeki yer altı
şehrinde kazı çalışmaları yapılıp yapılmayacağına, - Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun; Antalya Kültür Merkezinde sahnelendiği
iddia edilen bir oyuna, İlişkin soruları ve Kültür Bakanı M.
İstemihan Talay'ın cevabı (7/6606, 6639) 35.– Karabük Milletvekili Mustafa Eren'in,
Karabük'teki orman işletmelerine ilişkin sorusu ve Orman Bakanı Nami Çağan'ın
cevabı (7/6608) 36.– Antalya Milletvekili Mehmet
Baysarı'nın; Doğrudan gelir desteği ödemelerine, - Erzurum Milletvekili Lütfi Esengün'ün; Doğrudan gelir desteği ödemelerine, İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'in cevabı (7/6613,6626) 37.– İzmir Milletvekili Suha Tanık'ın,
Halk Bankasının tasfiye edilip edilmeyeceğine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı
Kemal Derviş'in cevabı (7/6616) 38.– Aksaray Milletvekili Ramazan
Toprak'ın, yabancılara satılan veya devredilen şirket, kurum ve kuruluşlara
ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu'nun cevabı
(7/6657) 39.– Aksaray Milletvekili Ramazan
Toprak'ın; Vakıflar Genel Müdürlüğü gelirlerine ve
işgal altındaki vakıf arazilerine, - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in; Ankara ve İlçelerinde Vakıflar Genel
Müdürlüğünün menkul ve gayrimenkullerine, İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Nejat
Arseven'in cevabı (7/6644, 6646, 6662) 40.– Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in,
Polatlı-Ankara banliyö treninin kaldırılacağı iddiasına ilişkin sorusu ve
Ulaştırma Bakanı Oktay Vural'ın cevabı (7/6661) 41.– Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in,
Ankara ve ilçelerindeki spor tesislerine ve yatırımlarına ilişkin sorusu ve
Devlet Bakanı Fikret Ünlü'nün cevabı (7/6731) 42.– Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in,
Ankara Gümrüğünde son beş yılda gerçekleşen işlem hacmine ilişkin sorusu ve
Devlet Bakanı Mehmet Keçeciler'in cevabı (7/6734) 43.– Balıkesir Milletvekili İsmail
Özgün'ün, doğrudan gelir desteği ödemelerine ilişkin sorusu ve Tarım ve
Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'in cevabı (7/6767) 44.– Balıkesir Milletvekili İsmail
Özgün'ün, DSİ bölge müdürlüklerinin kapatılacağı iddiasına ilişkin Başbakandan
sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Zeki Çakan'ın, cevabı (7/6782) 45.– Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi
Yanmaz'ın, dalga enerjisi çalışması yapılıp yapılmadığına ilişkin sorusu ve
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Zeki Çakan'ın cevabı (7/6790) 46.– Adıyaman Milletvekili Dengir Mir
Mehmet Fırat'ın, Atatürk Barajı nedeniyle yapılan kamulaştırma başvurularına
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Zeki Çakan'ın cevabı
(7/6812) 47.– Sivas Milletvekili Abdüllatif
Şener'in; Sivas-Gemerek Projesine, Sivas-Suşehri II. Merhale Projesine, İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'in cevabı (7/6836,6840) 48.– Sivas Milletvekili Abdüllatif
Şener'in, Sivas-Şarkışla İlçe Kültür Merkezi Projesine ilişkin sorusu ve Kültür
Bakanı M. İstemihan Talay'ın cevabı (7/6842) I. – GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak
iki oturum yaptı. Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün, DSİ,
MTA, TMO, TCK ve Köy Hizmetleri gibi kurumların bölge müdürlüklerinin
kapatılması sonucu doğabilecek sorunlara, Diyarbakır Milletvekili Abdulbaki
Erdoğmuş, köye dönüş ve göç sorunu ile alınması gereken önlemlere, Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük,
Türk Polis Teşkilâtının Kuruluş Yıldönümü münasebetiyle, Emniyet Teşkilâtının
sorunları ile alınması gereken önlemlere, İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar. 25-26 Nisan 2002 tarihlerinde Madrid'te
yapılacak Avrupa Birliği Üye Ülke Parlamentoları, Avrupa Parlamentosu ve Aday
Ülke Parlamentoları Tarım Komisyonları Başkanları Konferansına, Eskişehir
Milletvekili Mahmut Erdir'in katılacağına ilişkin Başkanlık tezkeresi Genel
Kurulun bilgisine sunuldu. Makedonya Cumhuriyeti Cumhurbaşkanının eşi
Bayan Vilma Trajkovska'nın, 12-14 Nisan 2002 tarihlerinde Ohri'de
gerçekleştirilecek olan İkinci Uluslararası 21 inci Yüzyılda Kadın
Konferansına, İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ı davetine icabet edilmesine, Habitat Global Parlamenterleri Asya Bölge
Konseyi Genel Sekreteri Carmen R. Arceno'nun, 24-26 Nisan 2002 tarihlerinde
Filipinler'in başkenti Manila'da yapılacak olan Birinci Asya Bölgesel Konseyi
Forumuna, Kırklareli Milletvekili TBMM Çevre Komisyonu Başkanı Cemal Özbilen ve
Ankara Milletvekili TBMM Çevre Komisyonu Başkan Yardımcısı Sedat Çevik'i
davetine icabet edilmesine, TBMM'den bir Parlamento heyetinin,
Birleşmiş Milletler İnsan Yerleşimleri Programı Direktörü Anna K. Tibaijnka'nın
davetine icabetle 29 Nisan-3 Mayıs 2002 tarihlerinde Birleşmiş Milletler İnsan
Yerleşimleri Merkezi Kenya'nın başkenti Nairobi'de yapılacak olan Dünya Kent
Forumuna katılmasına, İlişkin Başkanlık tezkereleri kabul
edildi. Sakarya Milletvekili Nezir Aydın ve 21
arkadaşının, gençliğin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/275) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı
ve öngörüşmesinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı. Adıyaman Milletvekili Mahmut Bozkurt'un,
KİT Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi Genel Kurulun bilgisine
sunuldu. Türkiye Büyük Millet Meclisinin
Kuruluşunun 82 nci Yıldönümün ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramının
kutlanması ve günün önem ve anlamının belirtilmesi amacıyla Genel Kurulda özel
bir görüşme yapılması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23 Nisan 2002 Salı
günü saat 14.00'te toplanmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi ile, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
Kuruluşunun 82 nci Yıldönümü ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olan 23 Nisan
2002 Salı günü, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda bir görüşme
açılmasına; görüşmelerde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı ve siyasî parti
grupları başkanlarına 10'ar dakika süreyle söz verilmesine; 23 Nisan 2002 Salı
günü Genel Kurulun yapacağı toplantıda başkaca konunun görüşülmemesine ilişkin Başkanlık
önerisi, Kabul edildi. KİT Komisyonunda açık bulunan üyeliğe, DYP
Grubunca aday gösterilen Balıkesir Milletvekili Agâh Oktay Güner seçildi. Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan: TBMM İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına
Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu raporunun (2/94, 2/232, 2/286,
2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı :527) görüşmeleri, daha
önce geri alınan maddelere ilişkin Komisyon raporu henüz hazırlanmadığından; Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri
Personeli Eğitim Merkezleri (1/744)(S. Sayısı : 786), Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair (1/777) (S. Sayısı : 557), Olağanüstü Hal Bölge Valiliği İhdası
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına İlişkin (1/847) (S.
Sayısı : 835), Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı
Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye İlişkin (1/53) (S.
Sayısı : 433), Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının
Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu
Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında (1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı :
666), Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş Kurumu (1/754, 1/692) (S. Sayısı : 675), Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız
Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına
Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile Aynı Mahiyetteki (1/756, 1/691) (S. Sayısı : 676), Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının
Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu
(1/753, 1/690) (S. Sayısı : 685), Kanun Tasarılarının görüşmeleri, ilgili
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından, Ertelendi; Astsubay Meslek Yüksek Okulları Kanunu
Tasarısının (1/951) (S. Sayısı: 841) yapılan görüşmelerden sonra kabul edildiği
ve kanunlaştığı açıklandı. 16 Nisan 2002 Salı günü saat 15.00'te
toplanmak üzere, birleşime 18.56'da son verildi.
II. – GELEN KÂĞITLAR 15.4.2002 PAZARTESİ Tasarılar 1.– Türkiye Cumhuriyeti
ile Avrupa Topluluğu Arasında Türkiye Cumhuriyetinin Topluluk Programlarına
Katılmasının Genel İlkeleri Hakkında Çerçeve Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/965) (Plan ve Bütçe ve Dışişleri
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.4.2002) 2.– Türkiye Cumhuriyeti
Adalet Bakanlığı ile Kırgız Cumhuriyeti Adalet Bakanlığı Arasında İşbirliği
Konusunda Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/966) (Adalet ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi :
9.4.2002) 3.– Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Romanya Sosyalist Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ankara'da 2 Mayıs
1966 Tarihinde İmzalanan Sivil Hava
Ulaştırma Anlaşmasına Ek Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/967) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Dışişleri
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.4.2002) 4.– Sınıraşan Örgütlü
Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/968) (İçişleri ve Adalet ve Dışişleri
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.4.2002) 5.– Avrupa Sınırötesi
Televizyon Sözleşmesini Değiştiren Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı (1/969) (Dışişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi :
10.4.2002) Teklifler 1.– Ardahan Milletvekili
Saffet Kaya'nın; Serbest Bölgeler Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi (2/939) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 5.4.2002) 2.– Ardahan Milletvekili
Saffet Kaya'nın; Çıldır-Aktaş Sınır Kapısının Açılması Hakkında Kanun Teklifi
(2/940) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 5.4.2002) 3.– Ankara Milletvekili
Uluç Gürkan'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi Üyeliği ile Bağdaşmayan İşler
Hakkında Kanun ile Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla
Mücadele Kanunu'nun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
(2/941) (Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.4.2002) 4.– Aydın Milletvekili
Halit Dikmen'in; Türk Medeni Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında
Kanuna Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (2/942) (Adalet Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi : 8.4.2002) 5.– İzmir Milletvekili
Mehmet Özcan'ın; 1475 Sayılı İş Kanununun 61. Maddesine Bir Fıkra Eklenmesine
Dair Kanun Teklifi (2/943) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi :
10.4.2002) 6.– Manisa Milletvekili
Bülent Arınç'ın; 4667 Sayılı Avukatlık Kanununa Ek Geçici Bir Madde Eklenmesine
Dair Kanun Teklifi (2/944) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi :
10.4.2002) Rapor 1.– Radyo ve
Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun, Basın Kanunu, Gelir
Vergisi Kanunu ile Kurumlar Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
7.6.2001 Tarihli ve 4676 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince
Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Anayasa
Komisyonu Raporu (1/878) (S. Sayısı : 850) (Dağıtma tarihi : 15.4.2002)
(GÜNDEME) No. :
122 16 . 4 . 2002 SALI Tasarılar 1.– Çekle Ödemelerin
Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkında Kanun ile İcra ve İflas
Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı (1/970) (Adalet
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 15.4.2002) 2.– Türk Ceza Kanunu ile
Kaçakçılığın Men ve Takibine Dair Kanunda Yer Alan İdam Cezalarının Yeniden
Düzenlenmesine Dair Kanun Tasarısı (1/971) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa
geliş tarihi : 15.4.2002) Sözlü Soru Önergeleri 1.– Samsun Milletvekili
Musa Uzunkaya'nın, Samsun-Bafra İlçesindeki yatırımlara ilişkin Başbakandan
sözlü soru önergesi (6/1793) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2002) 2.– Samsun Milletvekili
Musa Uzunkaya'nın, Samsun-Çarşamba İlçesindeki yatırımlara ilişkin Başbakandan
sözlü soru önergesi (6/1794) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2002) 3.– Samsun Milletvekili
Musa Uzunkaya'nın, Samsun-Havza İlçesindeki yatırımlara ilişkin Başbakandan
sözlü soru önergesi (6/1795) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2002) 4.– Samsun Milletvekili
Musa Uzunkaya'nın, Samsun-Kavak İlçesindeki yatırımlara ilişkin Başbakandan
sözlü soru önergesi (6/1796) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2002) 5.– Samsun Milletvekili
Musa Uzunkaya'nın, Samsun-Salıpazarı İlçesindeki yatırımlara ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1797) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2002) 6.– Samsun Milletvekili
Musa Uzunkaya'nın, Samsun-Vezirköprü İlçesindeki yatırımlara ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1798) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2002) 7.– Samsun Milletvekili
Musa Uzunkaya'nın, Samsun-Yakakent İlçesindeki yatırımlara ilişkin Başbakandan
sözlü soru önergesi (6/1799) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2002) 8.– Samsun Milletvekili
Musa Uzunkaya'nın, Samsun-Ladik İlçesindeki yatırımlara ilişkin Başbakandan
sözlü soru önergesi (6/1800) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2002) 9.– Samsun Milletvekili
Musa Uzunkaya'nın, Samsun-Asarcık İlçesindeki yatırımlara ilişkin Başbakandan
sözlü soru önergesi (6/1801) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2002) 10.– Samsun Milletvekili
Musa Uzunkaya'nın, Samsun-Alaçam İlçesindeki yatırımlara ilişkin Başbakandan
sözlü soru önergesi (6/1802) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2002) 11.– Samsun Milletvekili
Musa Uzunkaya'nın, Samsun-Ayvacık İlçesindeki yatırımlara ilişkin Başbakandan
sözlü soru önergesi (6/1803) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2002) 12.– Samsun Milletvekili
Musa Uzunkaya'nın, Samsun-Terme İlçesindeki yatırımlara ilişkin Başbakandan
sözlü soru önergesi (6/1804) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2002) 13.– Samsun Milletvekili
Musa Uzunkaya'nın, Samsun-Tekkeköy İlçesindeki yatırımlara ilişkin Başbakandan
sözlü soru önergesi (6/1805) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2002) 14.– Samsun Milletvekili
Musa Uzunkaya'nın, Samsun-Merkez İlçesindeki yatırımlara ilişkin Başbakandan
sözlü soru önergesi (6/1806) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2002) 15.– Şanlıurfa
Milletvekili Ahmet Karavar'ın, Şanlıurfa Siverek Devlet Hastanesinin anestezi
uzmanı ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/1807)
(Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2002) 16.– Şanlıurfa
Milletvekili Mehmet Yalçınkaya'nın, GAP'ta sulama ve üretim planlaması
çalışmalarına ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz) sözlü soru önergesi
(6/1808) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.4.2002) 17.– Şanlıurfa
Milletvekili Muzaffer Çakmaklı'nın, Halk Bankası Divanyolu Şubesinin kapatılma
nedenine ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) sözlü soru önergesi (6/1809)
(Başkanlığa geliş tarihi : 12.4.2002) Yazılı Soru Önergeleri 1.– İstanbul Milletvekili
Celal Adan'ın, Fatih, Beyoğlu ve Eminönü ilçelerinin turizm bölgesi ilan edilip
edilmeyeceğine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6939) (Başkanlığa
geliş tarihi : 9.4.2002) 2.– Konya Milletvekili
Lütfi Yalman'ın, Millî Savunma eski Bakanının Orduevinde kaldığı iddiasına
ilişkin Millî Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6940) (Başkanlığa
geliş tarihi : 9.4.2002) 3.– Şanlıurfa
Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, öğrenci yurtlarına ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6941) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.4.2002) 4.– Konya Milletvekili
Lütfi Yalman'ın, Moon Tarikatının yaptığı bir toplantıya ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6942) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2002) 5.– Erzurum Milletvekili
Aslan Polat'ın, medya gruplarının kendi içlerinde uyguladıkları reklam
indirimlerine sınırlama getirilip getirilmeyeceğine ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6943) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2002) 6.– Erzurum Milletvekili
Aslan Polat'ın, yatırım programlarından çıkarılan projelere ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6944) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2002) 7.– Erzurum Milletvekili
Aslan Polat'ın, yatırım programlarından çıkarılan projelere ilişkin Sanayi ve
Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/6945) (Başkanlığa geliş tarihi :
10.4.2002) 8.– Erzurum Milletvekili
Aslan Polat'ın, yatırım programlarından çıkarılan projelere ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6946) (Başkanlığa geliş tarihi :
10.4.2002) 9.– Erzurum Milletvekili
Aslan Polat'ın, yatırım programlarından çıkarılan projelere ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6947) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2002) 10.– Erzurum Milletvekili
Aslan Polat'ın, yatırım programlarından çıkarılan projelere ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6948) (Başkanlığa geliş tarihi :
10.4.2002) 11.– Erzurum Milletvekili
Aslan Polat'ın, yatırım programlarından çıkarılan projelere ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı
soru önergesi (7/6949) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2002) 12.– Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, SSK hastanelerine müfettiş gönderilip gönderilmediğine
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6950) (Başkanlığa geliş
tarihi : 10.4.2002) 13.– Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, Bakanlık Müsteşarına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6951) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2002) 14.– Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, katıldığı etkinliklere personelin katılımını zorunlu tuttuğu
iddiasına ve bağlı kuruluşların aldıkları standartlara uygunluk belgesine
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6952)
(Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2002) 15.– Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, Türkiye Ziraat Odaları Birliği Başkanı hakkında soruşturma
açıldığı iddiasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6953) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2002) 16.– Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, üst kurullara, üyelerine ve personeline ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/6954) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2002) 17.– Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, Ermeni Üst Kuruluna ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Devlet Bahçeli) yazılı soru önergesi (7/6955) (Başkanlığa geliş
tarihi : 10.4.2002) 18.– Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, Şereflikoçhisar trafik istasyonu binasının devrine ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6956) (Başkanlığa geliş tarihi :
10.4.2002) 19.– Şanlıurfa
Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, bomba imha uzmanlarının kullandıkları
ekipmana ve özlük haklarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6957) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2002) 20.– İstanbul
Milletvekili Mustafa Düz'ün, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının bazı ürünlerin
ithalatını engellediği iddiasına ilişkin Devlet Bakanından (Tunca Toskay)
yazılı soru önergesi (7/6958) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2002) 21.– Adıyaman
Milletvekili Mahmut Göksu'nun, Suriye’nin Türkiye'deki yeraltı sularını çektiği
iddialarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi(7/6959) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2002) 22.– Aksaray Milletvekili
Ramazan Toprak'ın, bir kamu bankası genel müdürü hakkında bir gazetede çıkan
habere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6960) (Başkanlığa geliş
tarihi : 10.4.2002) 23.–Aksaray Milletvekili
Ramazan Toprak'ın, haklarında soruşturma izni istenen kamu görevlilerine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6961) (Başkanlığa geliş tarihi :
11.4.2002) 24.– Aksaray Milletvekili
Ramazan Toprak'ın, soru önergelerine verilen cevaplara ilişkin Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısından (H. Hüsamettin Özkan) yazılı soru önergesi (7/6962)
(Başkanlığa geliş tarihi : 10.4.2002) 25.– Aksaray Milletvekili
Ramazan Toprak'ın, Türk Devleti ve Milletine yönelik tahkir ve tezyif edici
sözler sarfeden Ankara İtalyan Kültür Merkezi müdiresine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/6963) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2002) 26.– Karaman Milletvekili
Zeki Ünal'ın, İzmit-İstanbul petrol boru hattı projesinin tamamlanmama
sebeplerine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6964) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2002) 27.– Gaziantep
Milletvekili Nurettin Aktaş'ın, Afganistan'daki ISAF komutasının Türkiye'ye
verilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6965) (Başkanlığa geliş
tarihi : 11.4.2002) 28.– Adıyaman
Milletvekili Mahmut Göksu'nun, Adapazarı traktör fabrikasına ilişkin Devlet
Bakanından (Yılmaz Karakoyunlu) yazılı soru önergesi (7/6966) (Başkanlığa geliş
tarihi : 11.4.2002) 29.– Adıyaman
Milletvekili Mahmut Göksu'nun, İçişleri Bakanlığı müfettişlerinin İstanbul
Büyükşehir Belediyesinde yaptıkları teftişlerle ilgili iddialara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6967) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2002) 30.– Adıyaman
Milletvekili Mahmut Göksu'nun, Ayasofya ile ilgili iddialara ve çalışmalara
ilişkin Kültür Bakanından yazılı soru önergesi (7/6968) (Başkanlığa geliş
tarihi : 11.4.2002) 31.– Erzincan
Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001 yılında alınan dış kaynaklı kredilere ve
dövizle borçlanmaya ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru
önergesi (7/6969) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2002) 32.– Samsun Milletvekili
Musa Uzunkaya'nın, görev tazminatına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6970) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2002) 33.– Adıyaman
Milletvekili Mahmut Göksu'nun, üst kurul başkan ve üyelerine verilen lojman
kira yardımı ve harcırahlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6971)
(Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2002) 34.– Adıyaman
Milletvekili Mahmut Göksu'nun, Silahlı Kuvvetlerin modernizasyonuna ilişkin
Millî Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6972) (Başkanlığa geliş tarihi
: 11.4.2002) 35.– Kayseri Milletvekili
Salih Kapusuz'un, İstanbul Valisinin imam-hatip liselerindeki olaylarla ilgili
bir yazısına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6973)
(Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2002) 36.– Kayseri Milletvekili
Salih Kapusuz'un, Fen-Edebiyat Fakültesi mezunlarının öğretmenlik haklarına ve
okullardaki öğretmen ihtiyacına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6974) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2002) 37.– Erzincan
Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, lise diplomaları için çizilen ay ve yıldız
şekillerine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6975)
(Başkanlığa geliş tarihi : 11. 4.2002) 38.– Şırnak Milletvekili
Abdullah Veli Seyda'nın, Nusaybin Gümrük Kapısına ilişkin Devlet Bakanından
(Mehmet Keçeciler) yazılı soru önergesi (7/6976) (Başkanlığa geliş tarihi :
11.4.2002) 39.– Şırnak Milletvekili
Abdullah Veli Seyda'nın, Şırnak-Güçlükonak ve Mardin Dargeçit ilçelerinde
Ziraat Bankası şubesi açılıp açılmayacağına ilişkin Devlet Bakanından (Kemal
Derviş) yazılı soru önergesi (7/6977) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2002) 40.– Adıyaman
Milletvekili Mahmut Göksu'nun, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin teftişine
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6978) (Başkanlığa geliş
tarihi : 11.4.2002) 41.– Adıyaman
Milletvekili Mahmut Göksu'nun, İsrail'in, Filistin'i işgaline karşı izlenen
politikaya ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6979)
(Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2002) 42.– Konya Milletvekili
Özkan Öksüz'ün, TRT'de yayımlanan futbol karşılaşmalarının tespitine ilişkin
Devlet Bakanından (Yılmaz Karakoyunlu) yazılı soru önergesi (7/6980)
(Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2002) 43.– Siirt Milletvekili
Ahmet Nurettin Aydın'ın, TRT'de sabah haber programlarında okunan gazetelerin
hangi kriterlere göre tespit edildiğine ilişkin Devlet Bakanından (Yılmaz
Karakoyunlu) yazılı soru önergesi (7/6981) (Başkanlığa geliş tarihi :
11.4.2002) 44.– Karaman Milletvekili
Zeki Ünal'ın, KOP içindeki bazı sulama projelerine ilişkin Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6982) (Başkanlığa geliş tarihi :
11.4.2002) 45.– Karaman Milletvekili
Zeki Ünal'ın, fona devredilen batık bankalarda gizli hesapların tespit edildiği
iddiasına ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi
(7/6983) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2002) 46.– Karaman Milletvekili
Zeki Ünal'ın, M-60 tanklarının modernizasyonuna ilişkin Millî Savunma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6984) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2002) 47.– Karaman Milletvekili
Zeki Ünal'ın, kolalı içeceklerde vergi indirimine gidileceği iddiasına ilişkin
Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/6985) (Başkanlığa geliş tarihi :
11.4.2002) 48.– Karaman Milletvekili
Zeki Ünal'ın, üretimine, tüketimine ve sigara ithaline ilişkin Devlet
Bakanından (Yılmaz Karakoyunlu) yazılı soru önergesi (7/6986) (Başkanlığa geliş
tarihi : 11.4.2002) 49.– Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, bazı üniversite dekanlarının Moon Tarikatının toplantısına
katılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6987) (Başkanlığa geliş
tarihi : 11.4.2002) 50.– İstanbul
Milletvekili Mustafa Düz'ün, muz ithalatındaki kısıtlamaya ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6988) (Başkanlığa geliş tarihi :
11.4.2002) 51.– İstanbul
Milletvekili Mustafa Düz'ün, Sivas'ta verilen tarım ve hayvancılık kredilerine
ve bazı faaliyetlerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6989) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.4.2002) 52.– Aydın Milletvekili
Ali Rıza Gönül'ün, PTT Genel Müdürlüğünde görevli bazı personelin görev
yerlerinin değiştirilme nedenine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6990) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.4.2002) 53.– Ankara Milletvekili
Cemil Çiçek'in, ÖİK Başkanının görevden alınma nedenine ve özelleştirme
çalışmalarına ilişkin Devlet Bakanından (Yılmaz Karakoyunlu) yazılı soru
önergesi (7/6991) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.4.2002) Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri 1.– Konya Milletvekili
Lütfi Yalman'ın, Ziraat ve Emlak Bankasından kredi alan yabancı firmalara
ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/5998) 2.– Bursa Milletvekili
Oğuz Tezmen'in, deprem vergisi olarak toplanan paralara ve yapılan
harcamalara ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6138) 3.– Balıkesir Milletvekili
Agâh Oktay Güner'in, İstanbul'da yapılan İKO-AB toplantısına KKTC'nin davet
edilmediği iddiasına ve Helsinki Senedi karşısında KKTC'nin durumuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/6139) 4.– İstanbul Milletvekili
Bülent Akarcalı'nın, Irak'taki Türkmenlere ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/6150) 5.– Adıyaman Milletvekili
Mahmut Göksu'nun, Türk Haber-Sen Genel Kuruluna müdahale yapıldığı iddialarına
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6156) 6.– Kocaeli Milletvekili
Mehmet Batuk'un, mal ve hizmetlere uygulanan KDV oranlarına ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6166) 7.– Afyon Milletvekili
Gaffar Yakın'ın, 1999 yılından itibaren belediyelere yapılan yardımlara ilişkin
Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/6168) 8.– Hakkâri Milletvekili
Hakkı Töre'nin, yurtdışına çıkan araçlardan alınan triptik belgesi bedeline
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6171) 9.– Konya Milletvekili
Lütfi Yalman'ın, "Bahailik" adına yürütülen faaliyetlere ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6175) 10.– Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, KDV oranlarının tespitindeki kriterlere ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6178) 11.– Kocaeli Milletvekili
Mehmet Batuk'un, verem hastalarının tedavilerine ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6184) 12.– Samsun Milletvekili
Vedat Çınaroğlu'nun, Samsun-Tekkeköy Kaymakamı hakkındaki bir iddiaya ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6185) 13.– Zonguldak Milletvekili
Ömer Üstünkol'un, Zonguldak-Çaycuma Belediye Başkanı hakkındaki iddialara
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6186) 14.– Isparta Milletvekili
Ramazan Gül'ün, bir polis memurunun karıştığı ölümlü trafik kazasına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6194) 15.– Aksaray Milletvekili
Sadi Somuncuoğlu'nun, Abdullah Öcalan hakkındaki iddialara ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/6196) 16.–Erzurum Milletvekili
Aslan Polat'ın, Afet Bölge Koordinatörlüğünün Resmi Gazetede yayımlanmayan
raporlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6203) 17.– Konya Milletvekili
Lütfi Yalman'ın, ABD'nin Irak'a karşı izlediği politikanın Türkiye'ye
etkilerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6204) 18.– Rize Milletvekili
Mehmet Bekaroğlu'nun, TBMM İnsan Hakları Komisyonu üyelerinin Van İlinde
yaptığı bir toplantıda polis tarafından izlendiği iddiasına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6206) 19.– Kayseri Milletvekili
Salih Kapusuz'un, depremle ilgili kurumsal yapılanma ve görevlere ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6215) 20.– Tokat Milletvekili
M. Ergün Dağcıoğlu'nun, BDDK ile ilgili bazı iddialara ilişkin Devlet
Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/6216) 21.– Adıyaman Milletvekili
Dengir Mir Mehmet Fırat'ın, nüfus müdürlüklerince bazı isimlerin tescil
edilmediği iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6218) 22.– İstanbul
Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, bir gazetenin Kuzey Irak'taki sigara kaçakçılığı
haberine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6223) 23.– Sakarya Milletvekili
Osman Fevzi Zihnioğlu'nun, 54. Hükümet zamanında Sakarya İlinde depreme yönelik
alınan tedbirlere ve konut ihtiyacını karşılama çalışmalarına ilişkin
Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/6224) 24.– İzmir Milletvekili
Rifat Serdaroğlu'nun, İngiliz sigorta şirketi tarafından Bolu tüneli için
ödenmesi gereken tazminata ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6226) 25.– Kırıkkale
Milletvekili Kemal Albayrak'ın, otoyolların 2001 yılı gelirleri, masrafları ve
geçiş ücreti zamlarına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6231) 26.– Hatay Milletvekili
Mustafa Geçer'in, küçük ve orta büyüklükteki işletmelerin faaliyetlerini yurt
dışına kaydırdıkları iddialarına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı
soru önergesi (7/6238) 27.– Hatay Milletvekili
Metin Kalkan'ın, Türkiye Diyanet Vakfı yayınevlerinde satışı yasaklanan
kitaplara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (H. Hüsamettin
Özkan) yazılı soru önergesi (7/6244) BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati : 15.00 16 Nisan 2002 Salı BAŞKAN : Başkanvekili Yüksel YALOVA KÂTİP ÜYELER : Lütfi YALMAN (Konya), Burhan ORHAN (Bursa) BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 87 nci Birleşimini açıyorum. Toplantı yetersayısı
vardır; görüşmelere başlıyoruz. III. –
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) GündemdIşI Konuşmalar 1.– Turizm
Bakanı Mustafa Taşar'ın, Turizm Haftası münasebetiyle turizm sektöründeki gelişmelere
ilişkin gündemdışı açıklaması ve ANAP Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan, MHP
Antalya Milletvekili Nesrin Ünal, DYP Antalya Milletvekili Mehmet Baysarı, AK
Parti Kocaeli Milletvekili Osman Pepe, DSP İstanbul Milletvekili Sulhiye
Serbest, SP Antalya Milletvekili Mehmet Zeki Okudan'ın grupları adına
konuşmaları BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, hükümet adına, Turizm Bakanı Mustafa Taşar'ın, Turizm Haftası
dolayısıyla, İçtüzüğün 59 uncu maddesine göre söz talebi vardır; gündeme
geçmeden önce, bu talebi yerine getireceğim. Sayın Bakanın
açıklamasından sonra, istekleri halinde, siyasî parti gruplarına ve grubu
bulunmayan milletvekillerinden birisine söz vereceğim. Konuşma süreleri, siyasî
parti grupları için 10, grubu bulunmayan milletvekili için 5 dakikadır. Bu vesileyle, Turizm
Haftasının hayırlı olmasını diliyorum; başarılı çalışmalarınızın devamını
temenni ediyorum. Buyurun Sayın Bakan.
(ANAP ve MHP sıralarından alkışlar) TURİZM BAKANI MUSTAFA
RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
Turizm Haftası münasebetiyle, bugün, sizlerle turizmin bazı meselelerini
görüşmek ve kamuoyuna yansıtmak istedim. Geleceğin sektörü turizm
sektöründe geleceğin ihtiyaçlarına cevap verebilecek şekilde çalışmalarımızı
yoğunlaştırdık. (Gürültüler) BAŞKAN - Sayın Bakanım,
bir saniyenizi istirham edebilir miyim. Değerli milletvekili
arkadaşlarım, gerçekten, dinleyebilmek mümkün değil Sayın Bakanı. Ayakta olan
arkadaşlarımdan yerlerine oturmalarını istirham ediyorum. Buyurun Sayın Bakan. TURİZM BAKANI MUSTAFA
RÜŞTÜ TAŞAR (Devamla) - İçte yaptığımız çalışmalarla, evimizi, gelecek
turistlere hazırlamak için çalışırken, dışta, aralıksız olarak devam
ettirdiğimiz çalışmalarla, Türkiye'yi, dünya çapında değerli bir turizm markası
haline getirmeye çalışıyoruz. Bakanlık olarak
yaptığımız çalışmalara toplumun her kesiminin desteğini sağlamak amacıyla,
Turizm Haftası dolayısıyla yoğun bir program gerçekleştiriyoruz. Basın yoluyla,
paneller ve konferanslar yoluyla, broşürler ve bilboardlar yoluyla toplumda bir
duyarlılık oluşmasına, bu duyarlılığın somut toplumsal desteğe dönüşmesine
gayret gösteriyoruz. Sadece ekonomiye katkısıyla gündemde yer bulabilen turizm
sektörü sosyal, kültürel alanlarda da önplana çıkarılmalıdır diye gayret
gösteriyoruz; çevreye duyarlı, kalıcı ve sürdürülebilir millî bir turizm
politikası tesis etmek için gayret gösteriyoruz. Üniversitelerimizdeki
akademisyenlerimizin katılımıyla oluşturduğumuz fahrî danışmanlar kurulu
vasıtasıyla üniversitelerimizdeki birikimi turizmin geleceği için harekete
geçirmeye başladık. İlk toplantımızı 1-3 Mart 2002 tarihlerinde
Denizli-Pamukkale'de gerçekleştirdik. İkinci toplantıyı da, ikinci turizm
şûrasının ardından, 3-5 Mayıs 2002 tarihlerinde İstanbul Yeditepe
Üniversitesinde gerçekleştireceğiz. Gelecek yönetimi ve gelecek planlaması
anlayışı doğrultusunda çalışmalarımızı devam ettiriyoruz. Gerçekleştirdiğimiz
icraatların başarısını somut göstergelerle de almaya başladık. 2001 yılında altın bir
dönemi geride bıraktık. 2000 yılına göre, 2001 yılında toplam turist sayısında
1 100 000, toplam döviz girdilerinde ise 1 milyar dolar civarında bir artışı
gerçekleştirdik; bu sene de 14 000 000 dolayında turist, 10 milyar dolar
civarında bir gelir elde etmeyi hedefliyoruz. 11 Eylül sonrası yaşanan
olumsuzluklara rağmen, zamanında aldığımız önlemlerle, kriz yönetimi ve
başlattığımız kesintisiz dış tanıtımla, bu sürecin getirebileceği
olumsuzlukları büyük ölçüde ortadan kaldırdık. Her bölgemizi ayrı birer turizm
markası yaparak, ardından, genel bir Türkiye markası oluşma sürecini başlattık.
Marmara, Trakya, Ege, Akdeniz, İç Anadolu, Karadeniz, Doğu ve Güneydoğu Anadolu
Bölgelerimizdeki turizm potansiyellerimizi önplana çıkararak -en son gezimde de
Palandöken'i gezdim, oradaki güzellikleri de yansıtmayı bir görev addediyorum-
turizm çeşitliliğinin sağlanması doğrultusunda gerekli çalışmaları başlattık.
81 ilimizin turizm envanterini çıkararak, turizmin yurt geneline
yaygınlaştırılması ve 12 ay turizm yapabilen bir ülke olmamız için gerekli
verileri derledik. Bu verileri, sayın milletvekillerimize, siyasî
partilerimize, valilerimize, belediye başkanlarımıza, özellikle basınımıza,
üniversitelerimize ve ilgili bütün kuruluşlara gönderdik ve Turizm Bakanlığının
hazırladığı bu verilerde eksiklik, yanlışlık varsa bunların düzeltilerek bize
gönderilmesini talep ettik. Herkese çok teşekkür ediyorum ki, gönderdiğimiz
bütün bu bilgiler, eksikler tamamlanarak, tekrar bize gönderilmektedir. HÜSAMETTİN KORKUTATA
(Bingöl) - Sayın Bakan, Bingöl'ün Yüzenadasını unutmayın. MUSTAFA MURAT SÖKMENOĞLU
(İstanbul) - Hatay'ı da unutmayın!.. TURİZM BAKANI MUSTAFA
RÜŞTÜ TAŞAR (Devamla) - Hatay'ı da unutmam, Bingöl'ü de unutmam merak etmeyin;
ama, Erzurumlu arkadaşım girmeden önce rica etti "Palandöken'i mutlaka
söyleyin" dedi; yani, benim üzerimde bir gayret sarf etti, bir mesai sarf
etti; marifet de iltifata tabidir, biz de o iltifatı yaptık. (SP sıralarından
alkışlar) NİDAİ SEVEN (Ağrı) -
Ağrı'yı da unutmayın!.. TURİZM BAKANI MUSTAFA
RÜŞTÜ TAŞAR (Devamla) - Ağrı'yı unutur muyum hiç. Gaziantep dahil olmak üzere,
81 ilimizin hiçbirini unutmam. Veriler ışığında turizmin
yurt geneline yaygınlaştırılmasına yönelik projelerin oluşturulmasını
gerçekleştiriyoruz. Bakanlığımızın web sayfasını geliştirerek, değiştirerek,
içeriğini zenginleştirerek, iki dilde yayın yapan halden, İngilizce, Fransızca,
Almanca, Rusça ve Türkçe olarak beş dilde yayın yapar hale getirdik;
www.turizm.gov.tr adresini yazan herkes, bu sitemize girebilir ve Türkiye'yle
ilgili bütün bilgileri alabileceği gibi, Türkiye'deki otellerle ilgili, turizm
sahalarıyla ilgili, Türkiye'deki o günkü hava durumuyla ilgili, sağlık
teşekkülleriyle ilgili, turizmle ilgili her türlü bilgiyi alabilir, herhangi
bir talebi ve şikâyeti olursa, e-mail yoluyla da (elektronik posta) Turizm
Bakanlığına ulaşabilir. Bakanlık görevine başlar
başlamaz, bakanlık bünyesinde yeniden yapılanma çalışmalarımız çerçevesinde,
Türk Standartları Enstitüsünün ISO-9001-2000 kalite belgesi almaya da 11
Nisanda hak kazandık; 8 aylık bir çalışma sonucunda Bakanlığımızda, artık,
işler daha süratle yürüyecek, daha organize bir şekilde yürüyecek, insanlarımız
daha verimli halde çalışacak; çünkü, bir tespit yaptırdık ki, yapılan
araştırmalara göre, eğer, bir müessesede işler aksıyorsa, bu aksama sebebinin yüzde
85'i sistemden kaynaklanıyor, yüzde 15'i orada çalışanlardan kaynaklanıyor. Her
ikisini de düzeltmek için sistemi geliştirdik ve bu sistemle, artık, Turizm
Bakanlığında "bugün git, yarın gel" yok, masa üzerinde, artık, sümen
yok; onun için, Turizm Bakanlığında sümen altına evrak gitmesi diye bir şey de
söz konusu değil. Müracaat eden herkes, en kısa zamanda, mutlaka ve mutlaka
olumlu veya olumsuz cevabını alacak. Her şeyin olumlu olması söz konusu değil,
olumsuz da çıkabilir; ama, mühim olan, o insana, müracaat eden o müteşebbise
cevap vermektir, senelerdir sürüncemede bırakıp sumen altında evrakları
saklamamaktır. Bakanlığımız bu noktaya gelmiştir. Bu güne bizleri getiren ve bu
çalışmaları yapan arkadaşlarımıza bu vesileyle teşekkür etmek istiyorum. Özellikle, ülkemize
turist getiren tur operatörleri ve turizm profesyonelleriyle aksamayan bir
diyalog içerisinde olduk. Ülkemiz turizm sektörü için nerede bir problem varsa,
nerede bir imkân varsa, mutlaka orada olduk. Değişen turist profiline cevap
verebilecek nadir dillerde turist rehberleri yetiştirmek için kurslar açtık.
Turizm sektöründeki bürokrasiyi azaltarak iş ve hizmetlerin daha süratle
gerçekleştirilebilmesi için gerekli girişimleri tamamladık. Girişimlerimiz
sonucunda Sayın Başbakanımız tarafından yayımlanan genelgeyle, ilgili bakanlık
ve kurumların üyesi olduğu Turizm Koordinasyon Kurulunu oluşturduk. Aynı
genelgeyle, Turizm Bakanlığı Müsteşarının başkanlığında, ilgili bakanlık ve
kurumların müsteşarlarından oluşacak bir Turizm Uygulama Kurulu oluşturulmuştur.
Turizm Koordinasyon Kurulunda alınacak kararlar, bu Turizm Uygulama Kurulu
vasıtasıyla, derhal, kuvveden fiile geçirilecek ve turizmde gelişmenin önü
açılacaktır. Bu oluşumların, kısa vadede, turizm sektöründeki bürokrasinin
aşılması ve bir koordinasyonun kurulması açısından son derece önemli olduğunu
özellikle vurgulamak istiyorum. Değerli arkadaşlarım,
Dünya Turizm Örgütü verilerine göre 2001 yılında dünya genelinde turizm pazarı
yüzde 1,3 gerileme gösterirken, Türkiye olarak, yüzde 12,4 oranında bir
büyümeyi gerçekleştirmiş olduğumuzu burada bir kez daha altını çizerek ifade
etmek istiyorum.(ANAP sıralarından alkışlar) Yaptığımız çalışmalarla, bütün
dünyaya, turizmde Türkiye gerçeğini kabul ettirdik; şimdi, sıra, turizmde
Türkiye gerçeğini Türkiye'deki herkese kabul ettirmektedir. Dünya Turizm ve Seyahat
Konseyi, önümüzdeki on yıl içerisinde, Türkiye'nin, dünya turizminin önder
ülkelerinden birisi olacağını açıkladı. Aynı şekilde, dış tanıtım
kampanyasındaki yeni stratejimiz ve 55 ülkede sürdürdüğümüz tanıtım
materyallerimiz de ilgiyle karşılandı. Popüler markaların tanıtım ürünlerinin
ele alındığı değerlendirmelerde, Türkiye birincilikler elde etti. Katıldığımız
Berlin ve Moskova uluslararası turizm fuarlarında, Türkiye, en iyi dış tanıtım
yapan ülke seçildi. Son olarak, geçtiğimiz hafta, merkezi Sibirya'da bulunan
Analitik Araştırmalar Merkezi tarafından yayımlanan araştırma sonuçlarına göre,
Türkiye, yaz sezonunda en başarılı birinci destinasyon seçilmiştir. 2002 Mart
ayı istatistiklerine göre- 2001 yılına
göre, gelen turist sayısı, bu mart ayında yüzde 24 artış kaydetmiştir.
Bu artış, 2002 sezonunda turizmde daha başarılı bir sezon geçireceğimizin de
müjdecisi olmuştur. Değerli milletvekilleri,
dört mevsim oniki ay turizm yapabilen, her çeşit turist profilinin turizm
talebine cevap verebilen bir Türkiye'yi hedefliyoruz. Bakanlık olarak
hedefimiz, yılda 60 000 000 turist, 50 milyar dolar gelir elde edebilen bir
Türkiye'dir. 2001 yılı itibariyle dünya turizm pastasından Türkiye'nin elde
ettiği gelir 8,5 milyar dolar civarındadır. Dünya turizm pastasının hacmi ise
500 milyar dolardır. Biz, bu cennet vatanda, her bir karışı ayrı güzelliklerle
dolu, tarih, kültür, sanat yönünden zengin bu ülkemizde 8,5 milyar dolarla
yetinmemeliyiz diye düşünüyorum. Turizm gelirlerimizin artırılabilmesi için
sektöre destek verilmesi noktasında fedakârlık edilmesine ihtiyaç olduğunu,
burada, bir kez daha belirtmek istiyorum; çünkü, turizm sektörü, kendisine
aktarılan kaynakları çok daha yüksek oranlarda ekonomiye geri kazandırmaktadır.
Ayrıca, Dünya Turizm
Örgütüne göre turizm, gençlerin ve kadınların en kolay istihdam edildiği iş
alanı olarak önplana çıkmaktadır ve bir halk sanayii olarak ifade edilmektedir.
Ülke olarak genç bir nüfusa sahip oluşumuz, kadın nüfusunun fazla oluşu, yeni
istihdam alanlarının oluşturulması ve refahın tabana yayılması noktasında da
turizm sektörüne daha fazla önem verilmesini zorunlu kılmaktadır. Bakanlık olarak
çalışmalarımızı her bölgemize ve her şehrimize yayma doğrultusunda çalışıyoruz.
Geliri, istihdamı ve oluşacak ekonomik refahı tabana yaymada en avantajlı
alanımız olan turizm sektöründeki dinamizmi ülkemiz geneline yaymak için gayret
gösteriyoruz. Uluslararası arenada en rekabetçi ürünümüz olan turizm
potansiyelinin harekete geçirilmesinden doğacak kaynağın, bölgeler arasındaki
gelişmişlik farklarını da ortadan kaldıracağına yürekten inanıyorum. Bütün bu hedeflerin
yakalanmasında, siyasal istikrarın ve siyasal desteğin yanında, toplumsal
katılımın da en üst düzeyde gerçekleşmesi şarttır. Turizm Haftası dolayısıyla
toplumda bu duyarlılığı oluşturmak, geliştirmek ve toplumsal desteğin
artırılması için çalışıyoruz. Toplumun her kesimiyle diyalog ve iletişim
halinde çalışmalarımızı devam ettiriyoruz. Yaptığımız çalışmalar hakkında,
başta, sayın milletvekillerimize olmak üzere, siyasî partilerimize, sivil
toplum örgütlerimize, sektör kuruluşlarına, basınımıza, devlet organlarına ve
basın ve televizyonlar aracılığıyla düzenli olarak halkımıza bilgi veriyoruz. Değerli arkadaşlarım,
şûrada alınan kararların sonuç bildirgesinin tamamını okuyarak sizleri meşgul
etmek istemiyorum. Bütün bu bildirgeler sizlere mutlaka ulaşmış olacaktır,
bunları tartışacağız. Yalnız, bu Turizm Haftası münasebetiyle bir iki konuyu
belirtmek istiyorum: Özellikle, turizm sektörü teşvik edilmelidir ve turizm
sektörü de döviz getirmektedir, ihracatçılarımız gibi ihracat iadesinden
yararlanmalıdırlar. Bir örnek vermek istiyorum ve 300 yataklı beş yıldızlı bir
otelde bir yıl içinde harcanan malzemeleri bilgilerinize sunmak istiyorum: 6
ton beyazpeynir; 4,5 ton kaşarpeyniri; 1,5 ton salam; 1,5 ton sosis; 3 ton
siyah zeytin; 2 ton yeşil zeytin; 4 ton tereyağı, 325 000 adet yumurta, 32 000
kilo süt, 15 ton et, 25 ton tavuk, 38 ton yoğurt, 9 600 ton pirinç, 1 ton
mercimek, 3 ton nohut, 13 ton makarna, 110 ton un, 3 ton tuz, 21 ton sıvı yağ,
275 000 adet şişe suyu, 29 ton kızarmış patates, 9 ton dondurulmuş gıda, 6 ton
mayonez-ketçap, 400 ton sebze-meyve, 4 ton çay-kahve. Bütün bunlar, 300 odalı
beş yıldızlı bir otelin bir yıllık tüketimi! Daha, orada tüketilen içkileri,
vesaireleri de saymıyorum. Arkadaşlar, hiçbir
ambalaj masrafı olmadan, bozulması, kokması, ekşimesi olmadan, navlun ödemeden,
sigorta yaptırmadan, gümrüğe takılmadan, insanları buraya çağırıyorsunuz; 11,5
milyon insanın midesine bunları doldurup, yerinde ihracat yapıyorsunuz. Peki,
bu yerinde yapılan ihracata, neden, diğer ihracatlardaki gibi, prim ve teşvik
verilmez? İşte bunun verilmesi için şûramızda karar aldık ve bunu Bakanlar
Kuruluna arz edeceğim. Bu konuda bütün milletvekillerimizin -hiçbir siyasî
parti ayırımı gözetmeksizin- desteklerini beklediğimi ifade etmek istiyorum. Bendeniz, Turizm
Bakanlığı görevinde, turizm olayını siyasî zihniyetlerin üstünde bir olay
olarak gördüğümü belirtmek istiyorum; siyaset yapmadan çalışıyorum, hiçbir
ayırım yapmadan gayret gösteriyorum, aynı şekilde destek görüyorum ve bu
desteğin de devamını istiyorum. Hepinize teşekkür
ediyorum. (Alkışlar) Bu arada, Turizm Haftası
münasebetiyle, turizmcilere de bir müjde verelim, bir armağan verelim; o da,
elektrikle ilgili konuyu Bakanlar Kurulunda ayın 12'sinde, imzaya açtık ve
imzalar tamamlanmak üzere. Burada, Enerji Bakanlığımızın Bakanlar Kuruluna
sunduğu ve Bakanlar Kurulu tarafından kabul edilen bu kararla, 4736 sayılı
Kanunun 1 inci maddesinin birinci fıkrasından muaf olanlar, aşağıda
sayacaklarımdır: Eti Krom AŞ, Eti Elektro
Metalurji AŞ ve Eti Alüminyum AŞ; 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanununun 16 ncı
maddesine göre, turizm belgeli yatırım ve işletmeler, tarımsal sulama
tesisleri, arıtma tesisleri; hayır kurumları, dernekler, vakıflar, müzeler,
resmî okullar, resmî yurtlar, resmî yüksekokullar, resmî üniversiteler, resmî
sağlık kuruluşları, spor tesisleri, kültür balıkçılığı ve kümes hayvancılığı
çiftliği, ibadethaneler, cami, mescit, kilise, havra ve sinagog ve genel
aydınlatma yerleri; il, ilçe, belde ve köylerdeki cadde ve sokak ile kamuya ait
ücretsiz girilen park ve bahçe gibi halka açık yerler; bu maddedeki muafiyete
uğramışlardır. Eskiden olduğu gibi, yine, indirimli olarak elektrik ücretleri
ödeyeceklerdir; Turizm Haftası münasebetiyle, sektörümüze de, diğer kuruluşlara
da hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum. Burada birkaç kuruluşa
teşekkürüm var. Özellikle, Turizm Haftası münasebetiyle Diyanet İşleri Başkanlığına
yazdığım bir yazıya olumlu cevap vererek müftülere bu konuda bir yazı gönderen
Diyanet İşleri Başkanımıza teşekkür ediyorum. Turizm Haftası münasebetiyle,
ülkemizi ziyaret eden turistlere karşı, din, dil ve milliyet ayırımı
gözetmeksizin, Türk Milletinin inanç, töre, gelenek ve ananelerine yakışır
biçimde davranılması gerektiği konusunda yüce dinimizin ısrarla üzerinde
durduğu temizliğe gereken önemin verilmesi ve çevrenin korunması konularında,
vaazlarınızda vatandaşları aydınlatıcı konuşmalar yapınız ve hutbelerde buna
yer veriniz diye talimat gönderen Sayın Diyanet İşleri Başkanına teşekkür
ediyorum. Hafta münasebetiyle,
Millî Piyango, tanıtım reklamlarımızı 9 Nisan tarihli Millî Piyangoda
kullanmıştır, teşekkür ediyoruz. Özellikle, her müracaatımızda
gerekli desteği gösteren Türk Hava Yollarına teşekkür ediyoruz. İçişleri Bakanımıza,
Emniyet Genel Müdürlüğüne, Jandarma Genel Komutanlığına, gümrüklerden sorumlu
Bakanımıza teşekkür ediyorum; bir genelge göndererek, bu konuda, vatandaşlarımızın
ve turistlerin gelişlerinde her türlü kolaylığın gösterilmesi yolunda talimat
vermişlerdir. Yine, aynı şekilde,
Türkiye Denizcilik İşletmelerine ve Denizcilik Müsteşarlığına teşekkür
ediyorum; aldıkları kararlardan dolayı, yatlar, marinalar ve kruvaziyer
turizmle ilgili liman harçlarında yaptıkları indirimlerden dolayı. Kültür Bakanımıza
teşekkür ediyorum, yüzde 50 indirim uyguladığı için müze ve ören yerlerine. MUSTAFA MURAT SÖKMENOĞLU
(İstanbul) - Türkiye Büyük Millet Meclisini unutma Sayın Bakan! YUSUF KIRKPINAR (İzmir) -
Bize yok mu?! TURİZM BAKANI MUSTAFA
RÜŞTÜ TAŞAR (Devamla) - Bakanlar Kuruluna; başta, Sayın Başbakan olmak üzere,
başbakan yardımcılarımıza, bütün üyelerimize, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
Değerli Başkanına, başkan yardımcılarına, Divan kâtiplerine, idare amirlerine
ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin, hiçbir ayrım gözetmeksizin, bütün siyasî
partilerine, bağımsızlar dahil olmak üzere değerli milletvekillerine ve
özellikle turizm sektörüne, sivil toplum kuruluşlarına, basınımıza,
televizyonlarımıza, huzurlarınızda teşekkür etmek istiyorum. (Alkışlar) Bir teşekkürüm de, turizm
sektörünü bugüne getirenlere. Bu işe başından beri emek sarf etmiş bakanlık
düzeyinden en alt birimde çalışan arkadaşlarımıza kadar hayatta olmayanlara
Allah'tan rahmet dileklerimi iletiyorum; hayatta olup da şu anda çalışmayanlara
yaptıkları hizmetler için teşekkür ediyorum; şu anda görevde olanlara da
başarılar diliyorum ve teşekkürlerimi sunuyorum. Hepinize sevgiler,
saygılar sunarken, son bir söz olarak "turizm geleceğimizdir"
diyorum; turizm iş demektir, turizm aş demektir, turizm sevgi demektir, turizm
aşk demektir ve turizm dünyada barış demektir. Hep beraber, sizleri, bu sektöre
sahip çıkmaya davet ediyorum. Hepinize sevgiler,
saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler
Sayın Bakan. Anavatan Partisi Grubu
adına, Antalya Milletvekili Sayın Cengiz Aydoğan; buyurunuz. (ANAP sıralarından
alkışlar) Süreniz 10 dakika. ANAP GRUBU ADINA CENGİZ
AYDOĞAN (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, değerli dinleyenler;
Turizm Haftası nedeniyle Anavatan Partisi Grubu adına söz aldım; sizleri,
şahsım ve Grubum adına saygıyla selamlıyorum. Turizm faaliyetlerinin,
ekonomik, sosyal ve kültürel boyutları; çevresel, fiziksel, ekolojik, estetik,
psikolojik etkileri; dünya barışına çok önemli katkı sağlayan yönleri vardır. Ülkemizde 37 sektörü
doğrudan veya dolaylı etkileyen turizm, dünyada da en ön sıradaki yerini almayı
başarmıştır. Teknolojinin gelişmesi, ulaştırma ve iletişim imkânlarının hızla
iyileşmesi turizm ekonomisini önplana çıkarmıştır. 1991-2000 döneminde
dünyadaki toplam üretimin yıllık artışı yüzde 3,5 iken, uluslararası turizm
gelirlerinin yıllık artışı yüzde 6,6 olmuştur. Turizm, ekonomide, otomotiv
sektörüyle yarışan, ön sıralara yerleşen önemli bir sektör haline gelmiştir.
2000'de, 697 000 000 kişi 477 milyar dolar harcayarak seyahat etmiştir. 2010'da
1 trilyon dolar, 2020'de 2 trilyon
dolar turizmde harcanacaktır. Son on yılda, Türkiye'nin
turizmdeki gelirlerini yüzde 12,2 oranında artırmayı başarması önemlidir. Bu
rakam, dünya ortalamasının yaklaşık 2 katıdır. 37 sektörü etkileyen, büyük
istihdam yaratan, ihracatımızın yüzde 30'unu teşkil eden turizm sektöründe,
turizm hareketlerinden daha çok pay alabilmeyi başarmalıyız. Şöyle ki: 2000
yılı rakamlarına göre dünyadaki hareketlere bakacak olursak; Fransa 75 000 000,
Amerika 50 000 000, İspanya 48 000 000'la, 1 inci, 2 nci, 3 üncü olmuş;
Yunanistan 12,5 milyon turist çekerek 15 inci, Türkiye 9,6 milyon turist
çekerek 20 nci sırada yerini almıştır; bu, yüzde 1,38 pay etmektedir. Gelir sıralamasına
baktığımız zaman, Amerika Birleşik Devletleri 85 milyar dolarla 1 inci, İspanya
31 milyar dolarla 2 nci, Fransa 30 milyar dolarla 3 üncü, Yunanistan 9,3 milyar
dolarla 10 uncu, Türkiye 7,6 milyar dolarla 14 üncü sıradaki yerini almıştır;
bu, yüzde 1,6 pay etmektedir. Türkiye'nin 2001 yılında
ağırladığı turist sayısı ise 11,6 milyon olmuştur; 8,1 milyar dolar gelir elde
edilmiştir. 1980'de, 511 tesiste 82
000 yatak varken, 1990'da yüzde 100'lerin üzerindeki artışlarla 1 260 tesise, 6
kat artışla da 498 000 yatak kapasitesine ulaşılmış, 2000 yılında sadece yüzde
10 artışla 568 000 yatak sayısına erişilmiştir. 1980-1990 arasında turist
sayısı 4 kat, gelir miktarı 10 kat artmıştır. Bunun sebebi, bu dönemde
uygulanan yerinde teşviklerdir. Turizmi Teşvik Çerçeve
Kararı 1980'de, Turizmi Teşvik Kanunu 1982'de, turizmin kalkınmada özel önem
taşıyan sektör kapsamına alınması 1985'te olmuş; dört yılı ödemesiz, düşük
faizle, yirmi yılda ödenecek krediler, nakdî teşvikler, hibeler verilerek, 1
dolarlık yatırımın 25 dolar olarak geri dönmesi sağlanmıştır. Turizm yatırımcılarına
göre, 2010 yılında, 1 000 000 uluslararası standartta yatak, 25 000 000 turist,
20 milyar dolarlık gelir elde etme imkânı vardır. Bunun şartı, 8 milyar
dolarlık özel sektör yatırımı, 5 milyar dolarlık devlet katkısıdır. Toplam 13
milyar dolarlık yatırım yapmak suretiyle, 2010'a dek 200 000 000 turist, 180
milyar dolar gelir, 180 milyar dolarlık da katmadeğer elde etmek mümkün
olacaktır. 40 milyar dolarlık vergi, 3 000 000 istihdam, millî gelirin yüzde
6'sı, ihracatın yüzde 40'ı olan gelir oranına ulaşılmış olacaktır. Turizm Bakanlığımız ise,
daha uzun vadeli dönemde, 60 000 000 turist, 50 milyar dolar gelir hedefi koymuştur.
Onların şartı da, altyapıya her yıl 100 000 000 dolarlık yatırım, dış tanıtıma
100 000 000 dolarlık katkı, teşvik ve desteklemeye de 250 000 000 dolarlık
katkı sağlanmasıdır. Bu şartlarda, yılda 450 000 000 dolarlık kaynak ayrılmak
suretiyle, 60 000 000 turist, 50 milyar dolar gelir hedefine ulaşılacaktır. Bu hedef, umut ve heyecan
vericidir şüphesiz; ama, bu hedefe ulaşabilmek için tüm kesimlerin inanç ve
fikir birliğiyle hareket etmesinin sağlanması, planlama, altyapı, yatırım,
teşvik, tanıtım, işletme, mevzuat, toplam kalite konularındaki görevlerin en
iyi şekilde yapılmasının temini, temel şarttır. Bu çerçevede, Türkiye'nin
bir master planı elbette olmalıdır. Öncelikler belirlenmeli, her türlü
planlamanın, projenin, tatbikatın, yatırımın bu anaplana uygunluğu titizlikle
sağlanmalıdır. Turistik yörelerin hava,
kara, deniz ulaşımı, havaalanı bağlantıları, temiz su verilmesi, atık suların
arıtılması, derin deniz deşarjları, katı atıkların çözümü, kesintisiz enerji
temini yönündeki ihtiyaçları acilen karşılanabilmelidir. Bu konuda, özel
sektörün kamuyla birlikte çalışması turizm hizmet birlikleri bünyesinde
sağlanmalı, yurtdışı finans imkânlarından bu konularda yararlanılmalıdır. Yerel yönetimler bu
işleri yapabilecek şekilde güçlendirilmelidir. ATAK ve benzeri projeler hızla
geliştirilmeli, kıyıların korunması, planlanması, işletilmesi, plaj
hizmetlerinin Batı standartlarındaki ölçülerde verilmesi, temizliğin sağlanması
yönündeki "Mavi Bayrak" uygulamaları genişletilerek sürdürülmelidir. Tabiî
ve tarihî değerler korunmalı, kültür ve kongre turizmi, özellikle
geliştirilmelidir. Ülke imajının
geliştirilmesine, sektörel dış tanıtıma, yöre ve ürün tanıtımına bilinçli,
bilimsel ve profesyonelce yaklaşımlar sergilenmeli, turizm gelirlerinin en az
yüzde 2'si tanıtıma ayrılmalıdır. İmaj ve tanıtım konusunda kamu,
üniversiteler, yerel yönetimler, özel sektör seferber edilmelidir. Anadolu'nun ilginç
tarihî, geçmiş medeniyetlerin emsalsiz eserleri, dört mevsim turizmi
yaşayabileceğimiz iklim güzellikleri, tanıtım ve imaj konusunda iyi
değerlendirilmelidir. Turizm faaliyetleri,
hassas, kırılgan, riskli, krizlerle boğuşulan bir ortamda sürdürülmeye
çalışılmaktadır; dolayısıyla, bütün dünyada turizm, teşvik görmektedir.
Türkiye'de 1983-1992 arasında çok verimli bir teşvik mekanizması işlemiştir. Bu
dönemde, uzun vadeli, düşük faizli krediler, hibe türü nakit, muhtelif arazi
tahsisleri, yüzde 100 yatırım indirimi uygulamaları gündeme gelmiş ve çok
esaslı bir atılım dönemi yaşanmıştır. İyi eğitim, her şeyde
olduğu gibi, turizm konularında da temel esastır. Lisans ve önlisans eğitimi,
ara eleman eksikliğini de giderecek şekilde planlanmalıdır. Ulaşım ve taşımacılık
sektörü Batı standartlarında düzenlenmelidir. Tur operatörlerinin
performanslarına göre teşvik sistemi getirilmelidir. Özel havacılık şirketleri
desteklenmelidir. Bugün, Akdeniz Bölgesinde
teşvik uygulaması yapamayan tek turizm ülkesi Türkiye'dir. Oysa, bu şartlarda
rekabeti sürdürmek hemen hemen imkânsızdır. Dolayısıyla, bu tür teşvikler
-arazi tahsisleri dahil- makul şartlarda, alenen ilan edilmiş kriterlerle,
şeffaf uygulamalarla yine devreye konulmalıdır. Hedeflenen 250 000 yeni yatak
imkânına ancak böyle ulaşılabilecektir. Güven vermeyen ortam,
mevzuat kargaşası, yolsuzluk söylentileri, çeşitli istikrarsızlıklar, teşvik
imkânının olmayışı, yabancı sermaye girişimini de önlemektedir. Dolayısıyla,
yabancıların Türkiye'de mülk edinmelerinin kolaylaştırılması, bürokrasinin
azaltılması, teşvikli döneme yeniden geçilmesi, yabancı sermaye girişini de artıracaktır.
Eskiyen, belgeli
tesislerin yenilenmesi, düşük kaliteli belediye belgeli tesislerin
modernizasyonu gereklidir ve sağlanmalıdır. Turizm faaliyetleri, tüm
Anadolu'ya ve oniki aya yayılacak şekilde çeşitlendirilmeli; bu maksatla,
kültür, sağlık, termal, kongre, dağ ve yayla, kış, üçüncü yaş ve gençlik, yat
ve deniz, eğlence, golf ve spor, inanç turizmi konularında ısrarla
çalışılmalıdır. Turizm Bakanlığı,
dünyadaki gelişmeleri anında sektöre aktarabilecek şekilde donatılmalıdır. "Her şey dahil"
pazarlanan tesislerde kalitenin düşmemesi denetlenmeli ve sağlanmalıdır. Alanya-Antalya yolu,
Gazipaşa Havaalanı, Alanya ve Gazipaşa Yat Limanları, Kaş Havaalanı gibi önemli
turizm yatırımları, gerek yanlış tercihler gerek mevzuat keşmekeşi gerekse
ödenek yetersizlikleri nedeniyle bir türlü zamanında gerçekleştirilemiyor. Bir devlet yatırımının
başlatılabilmesi için 17-18 bürokratik kademenin birebir aşılması gerekiyor.
Bir özel girişimci, yatırımı için, Turizmden ön izin, Bayındırlıktan plan kararı,
Kültürden Koruma Kurulu kararı, Çevreden ÇED raporu, belediyeden ruhsat almak
durumundadır. Bu mevzuat dağınıklığından ve otorite çokluğundan kurtulmak,
mevzuatı sadeleştirmek, işleri kolaylaştırmak gereklidir. Otelciler birliği yasası,
Turizm Bakanlığı teşkilât yasası bir an önce çıkarılmalıdır. Turizmde, alt ve
üstyapısı tamamlanmış uygar ortamlarda, en verimli ve en kaliteli hizmetler
sunularak, yaşam kalitesinin artırılmasıyla hedefe ulaşılabilir. Gelişmelerden umutluyuz;
Almanya, Avusturya ve İsrail'in, tanıtımda en iyi materyali kullandığımız
yönündeki anket sonuçları bizi sevindirmiştir. Dünyada turizmde yüzde 1,3
gerileme varken, Türkiye'de yüzde 12,4 büyüme, olumlu bir işarettir. Geçen yıla
göre, mart ayındaki yüzde 24 turist artışı, iyiye işarettir. En başarılı destinasyon
seçilmemiz olumludur. Çin'le bağlantı
kurulması, bazı önemli firmaların aktarma yeri olarak Ortadoğu yerine
Türkiye'yi seçmeleri, iyiye işarettir. İkinci Turizm Şûrası
gerçekleştirildi; burada çok değerli fikirler ortaya çıktı. Birincisinde olduğu
gibi, alınan kararların uygulanabilmesi, muhakkak faydalı olacaktır. BAŞKAN - Sayın Aydoğan,
sonuçlandırabilir misiniz, rica etsem... CENGİZ AYDOĞAN (Devamla)
- Bitiriyorum efendim. Turizm Bakanımız Sayın
Mustafa Taşar, turizm hareketlerini yerinde tespit ederek müdahale etmektedir,
yatırımcıları desteklemektedir; Bakanlığını, daha hızlı, daha kaliteli hizmet
verecek şekilde donatmaktadır. Bu, sevindirici bir gelişmedir; ona
teşekkürlerimizi sunuyorum. Bu inanç, duygu ve
düşüncelerle, Turizm Haftasını kutluyor, Anavatan Partisi Grubu adına sizlere
tekrar saygılar sunuyorum. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN- Teşekkür
ediyorum. Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına, Antalya Milletvekili Sayın Nesrin Ünal; buyurunuz (MHP
sıralarından alkışlar) Süreniz 10 dakika. MHP GRUBU ADINA NESRİN
ÜNAL (Antalya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına, Turizm Haftası nedeniyle söz almış bulunuyorum; Yüce
Heyetinizi Grubum ve şahsım adına saygıyla selamlayarak, sözlerime başlıyorum. Her zaman ve her mekânda
söylediğim gibi, Antalya milletvekili olarak, Türkiye'nin aydınlık yüzü olan
turizm sektörüyle gurur duyuyorum. Bu vesileyle, kayıtsız şartsız, kritersiz,
borçsuz, sızlanmasız; ama, fedakârca, vatansever duygularla, çok çalışıp, çok
üreterek, diğer sektörlere örnek olacak şekilde Türk turizmine emek veren, özel
sektöründen resmî görevlisine, aşçısından garsonuna, turizmcisinden otel
yöneticisine, çiftçisinden şoförüne, havalimanı çalışanından güvenlik
görevlisine, bakanından bürokratına, a'dan z'ye bütün turizm ordusuna
Milliyetçi Hareket Partisi adına saygı ve şükranlarımı sunuyorum. Türkiye'yi, milletvekili
olarak dolaşıyorum ve insanlarımızla gönül sohbetleri yapıyoruz. Üzülerek
belirteyim ki, Türkiye'de o kadar çok keşfedilmemiş tarihî ve doğal güzellikler
var ki, saymakla bitmiyor. Manavgat Beydiğin'in Kargıhan'ı, Tokat'taki mağara,
Hatay, Bolu'nun Alpleri aratmayacak, ama, turizmle tanışmamış yeşil
yaylaları... Turizme yön verenlerin buraları görmelerini isterdim. Dün gece, dünya
turizminde yüzde 30 pazar payına sahip bir kuruluşun yöneticisi konuşuyordu;
Türkiye'nin dünya turizminde geleceği en parlak ülke olduğunu, bunu, insanıyla,
doğasıyla, kültürüyle yapacağını ve bugünkü gelirinin dört beş katını elde
edebileceğini söylüyordu. Turizmde yaşanan
problemleri pratik olarak değerlendirmek istiyorum: Biz, 5 yıldızlı otelleri,
tatilköylerini yapıyoruz; ama, otelin hemen bahçesinden başlayan yolu,
kanalizasyonu, arıtma tesislerini ihmal ediyoruz. Türkiye'nin cansimidi
olan turizm sektörüne hizmet eden belediyelerin elinden yeterince tutmuyoruz.
İşte, Antalya-Serik Belediye Başkanı... Canla başla çalışıyor, altyapı yapıyor,
dereyi ıslah ediyor; ama, Turizm Bakanlığı Fonundan geçmişte hak ettiği parayı
alamıyor!.. Bu noktada Sayın
Bakanımıza teşekkür ediyorum; Turizm Bakanlığı Fonundan belediye yardımlarında
objektiflik kriterini işletmeye başladı. İnşallah, objektiflik değeri artarak,
Turizm Bakanlığı, belediyelere, partilere göre değil, yatak sayılarına ve
yaptıkları hizmetlere göre kucak açmaya devam edecektir. Dolayısıyla,
turistler, 5 yıldızlı otellerde kalıp, tek yıldızlı sokaklarda gezmek zorunda
kalmayacak; Serik, Boğazkent, Çığlık ve bunun gibi turizme hizmet eden bütün
belediyeler, Turizm Fonundan hak ettikleri yardımları alacaklardır. Tarihî ve doğal dokusuyla
turizmin başkenti olan Antalya'nın milletvekili olarak şu tespitimi de
söylemeden geçemeyeceğim: Tarihi, doğayı koruyan belediyelere Kültür
Bakanlığının ayırdığı paylar, bana göre, Mahallî İdareler Yasasından
kaldırılmamalı ve korunmalıdır. Turizm, sadece "her
şey dahil" sistemiyle pazarlanmamalıdır; çünkü, turizm, kültürü, doğayı,
tarihi, denizi, kumu, güneşi, Anadolu'nun güzel insanlarının hoşgörüsünü, misafirperverliğini,
bir bütün olarak, bozmadan, değiştirmeden koruyarak, güzelleştirerek kazanca
dönüştürme sanatı ve becerisidir. Turistlerin, Türkiye'deki
bu değerleri tanıması fırsatı verilerek, turizm kazançlarının, toplumun her
kademesine -küçük esnafından büyük şirketlerine kadar- eşit şekilde dağılmasını
sağlamak zorundayız. Turizmde sadece konaklama ve ulaşım pazarlamıyoruz;
futbol, basketbol takım başarıları, komşu ülkedeki karışıklık, terör gibi,
ülkenin yaşadığı her türlü olay, turizmle yakın ilişkilidir. Bu yüzden, ülke
insanı olarak, sorumluluk taşıyarak mesleğimizi yapmalıyız. Turizmle içli dışlı
yaşayan yöre insanları da incitilmemeli, küstürülmemelidir. Yöre insanları
turizmle ne kadar barışık yaşarsa, turizme o kadar kaliteli hizmetler sunulur.
Yöre halkının da tarihten, denizden, kumdan, güneşten istediği kadar
faydalanması en doğal hakkıdır. Çünkü, o toprakların asıl sahipleri,
koruyucuları, geçmişte olduğu gibi, gelecekte de fedakâr insanlarımız
olacaktır. Belediyelerimizin hizmet
yapmasına engel olan ve o yörelerde yaşayan insanlarımıza sıkıntılar yaşatan
SİT alanları problemi mutlaka çözülmelidir. İnsanlar yüzyıllardır tarihle ve
doğayla iç içe yaşamışlar, şimdi çocuklarını evlendiriyorlar, oğullarına ayrı
ev açacaklar ve çivi çakamıyorlar!.. Belediye başkanı, ilçesini, beldesini
güzelleştirmek istiyor, altyapı yapacak, yolu düzeltecek; sıkıntı var!.. Bu
sıkıntılar, doğa ve tarihin kılına zarar vermeden; ama, insanlarımızı da mağdur
etmeden, sürüncemede bırakılmadan çözülmek zorundadır. Bu arada, yılan
hikâyesine dönen Antalya-Alanya yolu acilen bitirilmelidir. Antalya-Kemer,
Antalya-Alanya, Antalya-Burdur tren yolu çalışmaları da başlatılmalıdır. Güneydoğu ve Doğu Anadolu
Bölgelerinde istihdam yaratılması, ekonomik ve sosyal kalkınma için en ideal
sektör de turizmdir. Kendi insanımızın kendi
tarihini ve doğasını görmesini kolaylaştırmak ve yerli turisti de korumak
zorundayız. Beton yığınlarından
oluşan dev otellerle çevreyi yok eden, tüm ülkeleri, tüm toplulukları
birbirinin kopyasına dönüştüren turizm anlayışına alternatifleri de fazla
gecikmeden üretmek zorundayız. Tur operatörleri sadece
turist sayısıyla ilgilenir, turiste kaliteli ve ucuz tatil pazarlar;
turistlerin Türk kültürünü, insanını, tarihini ve doğasını tanıyıp tanımaması
onlar için önemli değildir; onlar için kâr önemlidir, sonuçta kâra bakarlar.
Türkiye'nin tanıtımı, Türkiye'yi her şeyiyle tanıyan, Türkiye'nin gönüllü
tanıtım elçileriyle olur. Bu yüzden, kendi tur operatörlerimiz olmalı, bacasız
sanayimiz har vurup harman savrulmamalı, Avrupa seyahat endüstrisinin pazarlama
ve satış ayağındaki tekelleşme kırılmalı, KOBİ'lerin ve yerli üreticilerin
önleri açılmalıdır. Mevzuatlar Avrupa Birliğiyle uyumlu hale getirilmeli, temel
kanunlar hızla çıkarılmalıdır. Sektörde, objektif ceza
ve sorumluluk, teşvik ve yetki için hukukî altyapı, geçmiş dönemde ihmal
edilmiştir. Milliyetçi Hareket Partisinin içinde bulunduğu, çalışan ve üreten
21 inci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisince, acilen hukukî altyapı
oluşturulmalıdır; çünkü, turizmden gelen milyarlarca dolar para, ne borçtur ne
kredi ne de hibe... Bu arada, turizmde, bir
milyona yakın kaçak yabancı işçi çalışmaktadır ve bunlar, Türk turizmini
olumsuz etkilemektedir; buna da en kısa sürede el atılmalıdır. Turizm sektörü, dünyanın
üçüncü büyük sektörüdür; katmadeğeri çok yüksektir; çünkü, çalışanlar,
ülkemizin insanlarıdır. Turistin yediği meyve, sebze, kullandığı havlu, sabun,
deterjan, her şey Türkiye'de üretilmekte, yan sektörler de, dolayısıyla,
gelişmekte ve istihdam artmaktadır; kazanılan paranın çoğu Türkiye'nin içinde
kalmaktadır. Turizmde kazanılan her kuruşun, Türk insanına, sağlık, eğitim,
yol, su, elektrik, üretim, arıtma tesisi; yani, gayri safî millî hâsılaya katkı
olarak döndüğü hiç akıldan çıkarılmamalıdır. Hani, bir reklam vardı
"ağzı olan konuşuyor" diye. Önce, ağzı olan Afganistan'ı konuştu,
şimdi de kulaklarımızda Irak ve deprem çınlıyor. Önemli olan konuşmak değildir;
seri olarak icraat yapmaktır. Zaten, bugün çektiğimiz bütün sıkıntıların temelinde,
geçmişte, üretmeden yaptığımız konuşmalar yatmaktadır. Özel sektörü, devleti,
seçilmişi, atanmışı, medyası, sivil toplum örgütleri, hepimize çok görev
düşüyor. Turizm konusunda hepimizin sorumlulukları, yapabileceğimiz çok iş ve
katkı var. Yani, Türk turizmini, 10 milyar dolar gelir getiren seviyeden, 20-25
milyar dolar gelir getiren seviyeye getirmek için el ele, gönül gönüle, omuz
omuza, birlikte, çok; ama, çok çalışmak zorundayız. Yüce Heyetinize
saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Çok teşekkürler
Sayın Ünal. Doğru Yol Partisi Grubu
adına, Antalya Milletvekili Mehmet Baysarı; buyurunuz.(DYP sıralarından
alkışlar) Süreniz 10 dakika. DYP GRUBU ADINA MEHMET
BAYSARI (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Turizm Haftası
dolayısıyla, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Turizm
Haftamızın hayırlı olması dileğiyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Günümüz dünyasında 700
milyon insanın turist olarak seyahat ettiğini ve yılda 500 milyar dolar
civarında ciro sağladığını düşünürsek ve yine, Dünya Turizm Teşkilâtının
önümüzdeki yıllara ilişkin verilerine bakarak, 2010 yılında, bu rakamın, 1
milyar turist, 1,5 trilyon dolar ciro, 2020 yılında da 1,5 milyar turist, 2
trilyon dolar ciro olarak hedeflendiğini düşünürsek, bu sektörün Türkiye için
ve dünya için ne kadar önemli bir gelir kaynağı ve önemli bir sektör olduğunu
daha kolay anlamış oluruz. Türkiye'nin özellikle son
beş yıl içinde uyguladığı eksik turizm politikaları dolayısıyla, maalesef, 1998
ve 1999 yılları Türkiye için büyük bir kayıp olmuştur. Son yıllardaki,
2000-2001 yıllarındaki ulusal ve uluslararası konjonktürel gelişmeler ve
turizmdeki iyileşme dolayısıyla, turizm gelirlerinde bir miktar artış olduğunu
gözlemek mümkündür. Ancak, gördüğümüz kadarıyla, dışarıdaki ülkelerle mukayese
ettiğimiz zaman, özellikle, bu işte bizimle rekabet eden İspanya ve
Yunanistan'a baktığımız zaman, İspanya'nın 980 000 yatakla 48 milyar dolar gibi
bir turizm gelirine sahip olduğunu; yine, Yunanistan'ın, 580 000 yatakla 20
milyar doların üzerinde turizm geliri olduğunu düşünürsek, Türkiye'nin 650 000
yatakla sağladığı 8,5 milyar dolarlık turizm gelirini gerçekten önemsemek biraz
zor. Bu rakamlara baktığımız
zaman, Türkiye, dünyadaki turizm payından yüzde 2'sini almakta. Bu pay son derece
düşük ve diğer ülkelerle mukayese edilemeyecek bir pay olmaktadır. Yatak
kapasitesi, yatak kalitesi, aynı zamanda turizm çeşitliliğinin bu ülkelerden
iyi olmasına rağmen Türkiye'nin bu payının 8,5 milyar dolarda kalması,
uygulanan turizm politikalarının yeterli olmadığını ve eksik olduğunu
göstermektedir. IMF'den 10-15 milyar
dolar gibi bir kredi almak için el açtığımız bu günlerde, Türkiye'nin turizm
gelirini, potansiyelini 20-25 milyar dolarlara çıkarmak, gerçekten
ulaşılabilecek bir hedeftir diye düşünüyorum. Bu aradaki farkı da, alacağımız
kredinin bedava kaynağı olarak düşünebiliriz. Yine, turizmin yarattığı
istihdama baktığımız zaman; sadece çalışan 350 000-400 000 kişinin değil,
bağlantılı olduğu 38 sektörü de göz önüne alırsak, bu sektörlerde yarattığı
istihdamla beraber, bugün on milyonlarla ifade edilen işsizlik oranının içinde
ne kadar ciddî boyutta bir istihdam yarattığını da düşünmek mümkündür. Peki, bunlar için ne
yapmak lazım, Türkiye'nin bu noktaya gelebilmesi için hangi tedbirleri almak
lazım diye, şöyle bir göz atmak istiyorum. Turizmin üç önemli
hedefi, üç ana kalemi vardır; birincisi yatırım, ikincisi pazarlama, üçüncüsü
tanıtım. Bu noktadan, yatırım açısından baktığımız zaman, Türkiye bugünlere
kadar belirli bir yatırımı yapmış; ama, bundan sonra da planlı, programlı
olarak yatak sayısını artırmak zorunda, yeni tahsis alanları ve yatırım
imkânları açmak zorundadır ve yeni yatırımcılara yeni teşvikler getirmek
suretiyle, yatırımın planlı ve programlı olarak teşvik edilmesi gerekmektedir. Yine, yatırımcılarımızın
sorunlarını daha organize bir şekilde ifade etmelerini sağlamak amacıyla yasal
düzenlemeler yapılmalı, özellikle otelciler birliği yasası bir an önce
çıkarılmalıdır. Yine, deniz turizmiyle
ilgili, Türkiye'nin ciddî bir yatırıma ihtiyacı vardır. Deniz turizmi, marina
işletmeciliği, sualtı ve suüstü sporları ve tekne işletmeciliği gibi
çeşitlenmektedir. Bu alanlarda, Türkiye, pazardan yeterli payı alamamaktadır.
Ülkemizde bulunan mevcut 34 marina yeterli değildir; bunların sayısının
artırılması, tekne sayısının da artırılması ve teşvik edilmesi gerekmektedir. Pazarlama konusunda ise,
tur operatörleri ve taşıma şirketleri -özellikle yerli tur operatörleri ve
taşıma şirketleri- teşvik edilmeli; ayrıca, diğer ülkelerle rekabet
edebilmeleri için tedbirler alınmalıdır. Turistlerin seçim ve
rezervasyon işlemlerinde, bilgi ve iletişim teknolojilerinin yenilenmesi ve
geliştirilmesi gerekmektedir. Turizmin çeşitlerinin
artırılarak, kültür turizmi, inanç turizmi, kongre turizmi, fuar turizmi, tatil
turizmi, iş turizmi, sağlık turizmi gibi alanlarda istihdam ve yatırımlar
sağlanarak, pazarlamaya çeşitlendirme getirilmek zorundadır. Bu konuda, Turizm
Bakanlığı yönlendirici olmalı ve ucuz turist yerine, gelir düzeyi yüksek turist
gruplarına yönelik bir çalışmanın içine girilmelidir diye düşünüyorum. Tanıtım ise, turizmin en
önemli can alıcı noktalarından biridir. Turizm Bakanlığı, maalesef, bu konuda,
sektörün gerisinden gelmektedir. Bugün, diğer ülkelerde, tanıtıma harcanan
paranın geri dönüşü, Türkiye'den çok daha fazladır. İspanya ve Yunanistan,
tanıtıma harcadığı her 1 doların karşılığında 25-30 dolar gibi bir girdi
sağlamaktadır. Bu rakam ise, Türkiye'de, 1 dolar karşılığında 10-15 dolar
civarındadır. Bu da Turizm Bakanlığının tanıtıma ayırdığı payın hem yetersiz
olduğunu hem de tam olarak yerinde kullanılamadığını göstermektedir. Basit bir
örnek verecek olursak, mart ayı sonunda, Moskova'da, turizm fuarında verilen
-Turizm Bakanlığının- Türkiye'yi tanıtma resepsiyonunda olması gereken Rus tur
operatörlerini, maalesef, çok fazla göremedik. Yine, aynı resepsiyondaki 5
dakikalık tanıtım filminde Türkiye turizminin lokomotif ili olan Antalya'nın 5
saniye bile gösterilmemesi, gerçekten düşündürücüdür. Neredeyse, Antalya
Ticaret ve Sanayi Odasının hazırladığı tanıtım organizasyonları bile,
Bakanlığınki kadar etkiliydi diyebilirim. Yine, 2000 yılında, inanç
turizmiyle ilgili tanıtım kataloglarına, Yalvaç'ın, Antalya'nın önünde
sokulması, hatta Antalya'nın turizm kataloguna zorlanarak sokulması, gerçekten,
bu konunun içpolitika malzemesi yapılmasının önemli bir örneğidir diye
düşünüyorum. Elbette ki, Yalvaç da tanıtılacaktır; ama, Demre'deki Noel Baba
Kilisesinin, bugün, Hıristiyanların hac vazifelerini yerine getirdiği önemli
bir merkez olması dolayısıyla, inanç turizminde çok önemli bir yeri olması
dolayısıyla, bu konuya daha fazla ağırlık verilmesi gerekmektedir diye
düşünüyorum. Bir de, şu sırada
gündemde olan, Türkiye'nin önünde, tanıtım için ciddî bir fırsat vardır; bu da,
Formula 1 yarışlarının Türkiye'de yapılabilme şansının yakalanmış olmasıdır. Bu
fırsatın çok iyi değerlendirilmesi gerekmektedir. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Formula 1'in önemiyle ilgili bazı bilgileri size vermek
istiyorum. Formula 1, pistlerinin ve yatırımlarının yapılması için sadece 60
000 000 - 90 000 000 dolar arasında para harcanması gereken; ama, bunun
yanında, tanıtım ve reklamıyla milyarlarla ölçülebilen bir girdi sağlayan en
etkin tanıtma araçlarından biridir. Bu yatırımın sonunda, 150 000 kişi seyahat
etmekte ve Formula 1'in yapıldığı ülkedeki yarışları izlemektedir. Bu insanlar,
yüksek gelir grubuna sahip kitlelerdir ve Türkiye'nin reklamı açısından çok
önemli bir değer arz etmektedir. Yine, bu yarışların, 60-70 ülkede canlı olarak
yayınlandığını ve 100 000 000'a varan seyirci tarafından izlendiğini
düşünürsek, Türkiye için çok büyük bir reklam olduğunu ifade etmeye gerek
olmadığını zannediyorum. Yine, Formula 1'in yapılması için, birkaç yasal
düzenlemeye ihtiyaç vardır; bunların da Bakanlığın, hükümetin çalışmasıyla,
Yüce Meclis tarafından yapılabileceğine inanıyorum. Bu konuda, hem 200 000'i
aşmış yatak kapasitesi açısından, konuklara hizmet vermesi açısından hem bu
yarışların turizm sezonunun sonu olan sonbaharda yapılması açısından -mevsimsel
olarak- hem de uygun hazine arazilerinin bulunması dolayısıyla, bu
organizasyonun Antalya'da yapılmasının çok uygun olacağı kanaatindeyim. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yine, özellikle turizm konusunda sıkıntı yaşayan
belediyelerimizin, özellikle, turizm bölgesindeki belde belediyelerimizin ciddî
sorunları vardır. Bunların, altyapı sorunlarıyla uğraşacak maddî kaynakları,
yeterli ekipmanları yoktur; ama, devletten aldıkları az paya rağmen hizmet
vermeye çalışan bu belediyelerimizin en kısa sürede güçlendirilmesi
gerekmektedir. Örnek mi istiyorsunuz; Kemer'in Göynük Beldesindeki belediyemiz,
eski nüfus sayımında belirlenen 4 250 nüfusa göre devletten payını almaktadır;
ama, son nüfus sayımındaki 10 000 nüfusun üzerine 10 000 turistik yatağı
eklerseniz 20 000 kişiye hizmet vermenin çabası içindedir. Onun için, bu
belediyelerimizin bir an önce desteklenmesi ve güçlendirilmesi, turizmin
altyapısı açısından kötü reklamı önleyecek, Türkiye'nin, turistlerin bakışı
açısından, daha iyi değerlendirilmesini sağlayacaktır diye düşünüyorum. Maalesef, hâlâ, turizm
bölgelerimizdeki altyapı hizmetleri tam değildir. Antalya-Alanya karayolu yılan
hikâyesine dönmüş, bugün, hâlâ, turistin 200-250 ölü verdiği, herkesin 200-250
ölü verdiği bu yolda can çekişen insanları sokakta turistin görmesi, gerçekten,
Türkiye için kötü bir reklam olmaktadır. BAŞKAN - Sayın Baysarı,
sonuçlandırabilirseniz sevinirim; süreniz geçti. MEHMET BAYSARI (Devamla)
- Bitiriyorum Sayın Başkanım, teşekkür ederim. Kısacası, Türk ekonomisinin
düzlüğe çıkarılmasında lokomotif görevi üstlenecek sektörlerden biri olan
turizm sektörünün, bugün, hak etmediği bir noktada olduğunu görüyoruz.
Türkiye'de, elimizdeki altın yumurtlayan tavuğun, yani turizm sektörünün daha
ciddîye alınarak desteklenmesi ve gerekli tedbirlerin alınması dileğiyle, Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. BAŞKAN - Çok teşekkürler
Sayın Baysarı. Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına, Kocaeli Milletvekili Osman Pepe; buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA
OSMAN PEPE (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Turizm Haftası
münasebetiyle, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar,
turizm, ülkelerin, tanıtımı, imajlarıyla alakalı, istediklerini elde etmeleri
için çok önemli bir adımdır, çok önemli bir argümandır. Ne yazık ki, biz,
Türkiye olarak, turizmin değerini ve onun artı değerlerini bugüne kadar tam
olarak anlayabilmiş değiliz. Türkiye, bugüne kadar
uygulamış olduğu turizm politikalarında, daha ziyade kum ve denizi satmakta,
Avrupa'nın ucuz alt gelir gruplarının iltifat etmiş olduğu ve paket olarak
organize edilen turlarla birlikte, Türkiye'nin önemli yatırımlarının,
otellerinin, tatil köylerinin son derece kaliteli imkânları, bir noktada, ucuza
kapatılmakta ve değeri pahasına satılamamakta, değerlendirilememektedir.
Amortismanların, yani yatırımların geri dönüşü, Türkiye'de, aynı havzada
bulunduğumuz Akdeniz ülkeleriyle mukayese edilemeyecek kadar uzundur. Değerli arkadaşlar,
Türkiye, dünya turizm pastasından alması gereken payı, ne yazık ki alamıyor.
Dünya turizm pastasının, yaklaşık olarak 500 milyar dolar olduğu düşünülürse,
Türkiye'nin de takribi olarak 10 milyar dolarlık bir pay alabildiği
düşünülürse, Türkiye'nin dünya turizm pastasından, ancak yüzde 2 kadar bir pay
alabildiğini görürüz. Halbuki Türkiye'nin, sahilleriyle, Türkiye'nin,
imkânlarıyla, şu ana kadar Türkiye'de gerçekleşmiş olan turizm yatırımlarıyla
daha fazlasını elde etmesi mümkündür. Tabiî, Türkiye'de,
mutlaka turizmin çeşitlendirilmesi lazımdır; Türkiye, sadece Antalya'nın,
Alanya'nın, Muğla'nın denizini ve kumunu satarsa reel bir turizm politikası
izlememiş olur. Ne yazık ki, Türkiye'nin, turizmle alakalı bir master planı
yoktur. Türkiye, kendi tarihini, kendi değerlerini, kendi kültürünü, kendi
insanını, bu vesileyle en iyi şekilde tanıtma imkânını yakalayabilecekken,
uygulanan yanlış politikalar, ne yazık ki bizi bu imkânlardan mahrum etmiştir.
Sadece kuma ve denize mahkûm olmayı eğer aşabilir, yaylayı, doğayı, raftingi,
kongre turizmini, fuar turizmini, kültür, tarih ve inanç turizmini hayata
geçirebilirsek, Türkiye hedeflerini daha kolay gerçekleştirebilir. Değerli arkadaşlar,
Türkiye'nin IMF ve Dünya Bankasıyla yapmış olduğu kredi anlaşmalarında,
stand-by anlaşmalarında hangi tavizleri, hangi taahhütleri verdiğini tam olarak
bilemiyoruz; ancak, ben, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir üyesi olarak,
Türkiye'yi yönetenler, hükümet, IMF'yle, Dünya Bankasıyla pazarlık yaparken
masada boynu bükük şekilde oturmaktansa, Türkiye'deki turizm yatırımcılarıyla,
Türkiye'deki müteşebbislerle, kendi yatırımcılarıyla masaya otursa ve onlara
gerekli destekleri verse, inanıyorum ki, Türkiye'nin, önümüzdeki sekiz-on yıl
içerisinde, 10 ilâ 14 milyar dolarlık bir yatırım yapması halinde, bu 10 ilâ 14
milyar dolarlık turizm yatırımı, Türkiye'ye en az 50 milyar dolar olarak geri
dönebilir. Türkiye'nin bu potansiyeli var, Türkiye'nin bu imkânı var. Aynı
çanak içerisinde, aynı havza içerisinde bulunduğumuz İspanya, İtalya ve Fransa
ile Türkiye'yi mukayese ettiğimiz zaman, Türkiye'nin çok daha bakir imkânları
ve kaynakları olduğunu ve bunların da Türkiye için büyük avantajlar teşkil
ettiğini ifade etmekte fevkalade fayda görüyorum. Değerli arkadaşlar,
turizm pastasından Fransa'nın yaklaşık 75-80 milyar dolarlık pay aldığını,
İspanya'nın yine 50 milyar civarında, İtalya'nın 40 milyar dolar civarında pay
aldığını; halbuki, Türkiye'nin daha 10 milyar dolarlar mertebesinde olduğunu ve
bunun da Türkiye'ye doğrusu yakışmadığını ifade etmekte fayda görüyorum. Tabiî, bu arada, son
zamanlarda, Türkiye'nin turizminde en önemli paya sahip ülkelerden birisi
Rusya'dır. Rusya Federasyonunun uçaklarının Avrupa Birliği alanlarına inmesine
müsaade edilmediği için ve Türkiye de Rus uçaklarının, Türkiye havaalanlarını
kullanmasına müsaade ettiği için, Rus turistlerin, Rusya Federasyonuna mensup
turistlerin Türkiye'yi tercih ettiklerinin; bir noktada, bu tercihin zorunlu
bir tercih olduğunun da altını çizmekte fayda görüyorum. Değerli arkadaşlar, söz
buraya gelmişken, Rusya Federasyonundan gelen turistlerin, Laleli piyasasında
yarattıkları katkıyla, yaklaşık olarak 10 milyar dolarlık büyük pastadaki
paylarının izlenen yanlış politikalar neticesinde, bugün, neredeyse, sıfıra
indiğini belirtiyor; Rusya Federasyonuyla bugün sürdürülmekte olan bu son
derece olumlu turizm ilişkilerinin, benzer şekilde, Laleli'nin benzeri yanlış
politikalarla Türkiye'nin aleyhine gelişmemesini temenni ediyorum. Bu konuda,
başta Turizm Bakanını ve hükümet yetkililerini uyarmakta fayda görüyorum. Değerli arkadaşlar,
bugün, sahillerdeki kamu kurum ve kuruluşlarının tesisleri mutlaka turizme
kazandırılmalıdır. Son derece atıl, yetersiz ve modern işletmecilik
anlayışından uzak olarak ülkenin dört bir tarafına dağılmış olan kamu kurum ve
kuruluşlarının tesislerinin yeterince turizme tahsis edilemediği; fakat, bugün,
yeterli yatak kapasitesi bulunmayan muhtelif bölgelerde ve illerde bu imkânları
kullanmanın, Türkiye'nin son derece lehine olacağını da, burada ifade etmekte
fayda görüyorum. Biraz önce, Sayın
Bakanın, turizm tesislerinde elektrik fiyatlarının indirileceğini söylemiş
olmasını önemli bir adım olarak görüyorum; su ve doğalgazda da benzer adımların
atılması gerektiğini, burada, fevkalade faydalı değerlendiriyorum. Yine, rakip ülkelerde KDV
yüzde 8-10 mertebesindedir, halbuki, Türkiye'de turizmdeki KDV yüzde 18'dir. Türkiye'nin beş yıldızlı
otel ve tatil köylerini aşarak, daha büyük projelere, mega projelere imza
atması gerekir; tatil kentleri oluşturması ülkenin fevkalade lehine olur. Yenileme ve yarım kalmış
olan turizm yatırımları, mutlaka ucuz kredilerle kredilendirilmelidir. Meslek birlikleri kanunu,
altyapı birlikleri kanunu bir an önce çıkarılmalıdır. Belek ve Kemer'de olduğu
gibi, turizm merkez ve alanları ilan edilmelidir. Yatırım indirimleri
olmalı, teşvikler mutlaka ve mutlaka rakiplerimizle aynı düzeye çıkarılmalıdır.
Türkiye, nitelikli yatak
sayısını mutlaka artırmalıdır. Bugün, Türkiye'nin yatak sayısı, ne yazık ki
rakiplerinin ancak beşte 1'i kadardır. Tur operatörlerinin ve
acentelerinin mutlaka teşvik edilmesi lazımdır ve Türkiye, alternatif pazarları
bugünden değerlendirmelidir; Çin'in, Ortaasya ülkelerinin ve Arap ülkelerinin,
Ortadoğu ülkelerinin, Türkiye için alternatif turizm pazarları olabileceğini
düşünüyoruz. Gelen turistlerin paket
programlar içerisinde değil, bunun alternatif programları şeklinde Türkiye'de
imkânlar elde edilmesinin gerektiğini düşünüyoruz; çünkü, paket programda, her
şey içerisinde olduğu için, Türkiye'de daha fazla geceleme ve Türkiye'nin
turizmden daha fazla gelir elde etmesi imkânının ne yazık ki olmadığının da
altını çizmekte fayda görüyorum. Türkiye'nin bütçesinden,
turizme, ne yazık ki, sadece binde 8'lik bir pay ayrılabilirken,
rakiplerimizin, bilhassa Avrupa Birliği ülkelerinin ortalamasının yüzde 4,2
olduğunun da altının çizilmesi gerekir. Değerli arkadaşlar,
İstanbul'un pilot il olarak ele alınması gerektiğini ve âdeta, İstanbul'un,
Türkiye'nin bütün turizm girdileri kadar imkân temin edebileceğini düşünüyoruz.
Bugün, sadece, 2 500 000 turist ağırlayan İstanbul'un, bir İstanbul kanunu
çıkarılması ve İstanbul kanunuyla İstanbul'un altyapısının tamamlanması; kongre
turizminin, fuar turizminin geliştirilmesi;
yine -İstanbul'un, bölge olarak Kocaeli'ni, Yalova'yı, Bursa'yı ve
Sakarya'yı kapsayacak şekilde- Şile'den Sakarya'nın sahilleri Karasu'ya,
Akçakoca'ya kadar büyük bir hinterlandın turizme kazandırılması ve İstanbul'un
akıllı bir şekilde kullanılması halinde, Türkiye'ye 10 milyar ilâ 15 milyar
dolar ilave turizm geliri kazandırabileceğini düşünüyoruz. Prag ve Budapeşte
ile İstanbul'u mukayese ettiğimizde, bu rakamın son derece gerçekçi bir rakam
olduğunu da herkes kabul edecektir. Değerli arkadaşlar,
Turizm Bakanı Sayın Taşar'ın, göreve geldiğinden bu tarafa, fevkalade aktif bir
şekilde çalıştığını ve dünya turizm pastasından Türkiye'nin daha fazla pay
alması için, sürekli olarak, dışarıda ve içeride, aktif olduğunu biliyorum;
ama, acaba, Sayın Taşar'ın bu aktifliğine, başta Sayın Başbakanın ve Sayın
Bakanların ayak uydurup uyduramadıklarını, doğrusu merak ediyorum. Sayın Bakan
açıklamalarında ve konuşmalarında, beyanlarında, turizm yatırımcılarının âdeta
önderi gibi, onların odalarının temsilcisi gibi konuşurken, hükümetin ortağı
bir Bakan olarak tavrını yeniden gözden geçirmesinin doğru olacağını
düşünüyorum. Sayın Bakanın bu aktifliğini ve hükümeti de arkasına alarak,
Başbakanı da arkasına alarak Türk turizminin daha iyi yerlere gelmesi için
gayret göstermesini fevkalade takdirle karşılıyorum, kendisine de teşekkür
ediyorum. BAŞKAN -
Sonuçlandırabilir misiniz Sayın Pepe. OSMAN PEPE (Devamla) -
Sayın Başkanım, elimde, konuyla alakası olmayan; fakat, bugün elime geçen,
Bakanlar Kurulunun bir kararnamesi var, Afet Kararnamesi; bu konuda sadece bir
cümle söyleyerek sözlerimi toparlıyorum: Değerli arkadaşlar, 13.4.2002
tarihinde Bakanlar Kurulunun çıkarmış olduğu Afet Kararnamesinde, başta
Başbakan Yardımcıları Sayın Mesut Yılmaz ve Devlet Bahçeli ile Sayın Ecevit
olmak üzere, kendi bölgelerindeki belediyeleri fevkalade kayırdıklarını; başta
Kocaeli, Gölcük, Sakarya ve Düzce'nin ihmal edildiğini, buradaki katsayılarla
bunları içimize sindiremediğimizi, deprem bölgesinin milletvekili olarak,
depremden mağdur olan, mazlum olan bütün hemşerilerim adına, bölge insanları
adına, bu kararnamenin altında imzası olan başta Sayın Başbakan ve Bakanları
kınadığımı burada ifade ediyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler
Sayın Pepe. Demokratik Sol Parti Grubu
adına, İstanbul Milletvekili Sulhiye Serbest; buyurun. (DSP sıralarından
alkışlar) Süreniz 10 dakika. DSP GRUBU ADINA SULHİYE
SERBEST (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Turizm Haftası
nedeniyle, Demokratik Sol Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Bacasız sanayi olarak
tanımlanan ve halk sanayii olarak nitelendirilen turizm, bütün dünyanın her
geçen gün daha çok önem verdiği bir sektördür. Ülke ekonomisine ve ulusal
gelire yaptığı büyük katkılar, ülkeler ve uluslar arasında rekabete sebep
olmaktadır. Tarihi, doğası ve iklimiyle bütün dünyanın ilgi odağı olan
Türkiyemiz, sıcak kanlı ve misafirperver insanıyla milyonlarca turisti
ağırlamaktadır. Mavinin, yeşilin, eşsiz güzelliğin yanı sıra binlerce yıllık
tarih ve çeşitli kültürlerin iç içe oluşturduğu ahenk, insanları ülkemize
mıknatıs gibi çekmektedir. Değerli milletvekilleri,
bütün bu avantajlarımıza rağmen, ülkemiz, turizmden yeterli geliri temin
edebilmekte midir; hayır; çünkü, uzun yıllar, turizm denilen bu önemli olgudan
yeterince yararlanılamamış, turizme esas olan potansiyelimiz kullanılamamıştır;
ancak, 1982 yılında Turizm Teşvik Yasasını yürürlüğe koyarak, turizmin
ekonomik, toplumsal ve siyasal yararlarını da göz önünde bulundurarak, turizm geliştirme
programlarını uygulamaya koyarak, Türkiye, her yıl sayıları artarak gelen
turistleri ağırlayacak düzeyde modern konaklama tesislerine yatırım yapmıştır. Ülkemiz turizminin
yükselişinde önemli rol oynayan faktörlerin başında, 1992 yılında çıkarılan
1618 sayılı Seyahat Acenteleri Birliği Kanunu yer almaktadır. Seyahat
acenteliğini bir meslek olarak tanımlayarak kalitesini yükselten ve
sınırlamalar getiren bu kanun, ülkemizde çok kaliteli bir seyahat acentesi ve
tur operatörü gücünün oluşmasını sağlamıştır. Yine, 1986 yılında çıkarılan,
turist rehberliğinde belli nitelikler arayan ve rehberlik kokardı sahibi olmayı
sınav sonucuna bağlayan Profesyonel Turist Rehberliği yönetmeliği de
Türkiye'nin kaliteli ve kariyer sahibi bir turist rehberi ordusuna kavuşmasını
sağlamıştır. Değerli milletvekilleri,
turizm, bugün, Türkiye ekonomisinin ihracatla birlikte en önemli iki
sektöründen biri konumuna gelmiştir. Turizm endüstrisi, yirmi yıl içinde gayri
safî millî hâsılaya olan katkısını 6,5 kat artırmış, ekonomik gelişmemize çok
önemli katkı sağlamıştır; doğrudan ve dolaylı olarak yarattığı istihdam 2,5
milyonu bulmuştur. Bugüne kadar turizm sektörüne yapılan yatırım, en büyük
projemiz olan GAP'a yapılan yatırımın 1,5 katı mertebesindedir. Bu yatırım,
zamanla, döviz olarak ülkemize geri dönmüş, istihdam yaratmış, ekonomimize
canlılık kazandırmıştır. Türkiye, diğer hizmet
çalışmaları ve uluslararası faaliyetleriyle, geçtiğimiz yirmi yılda turist
sayısını 1,2 milyondan 10,4 milyona, turizm gelirini ise 326 milyon dolardan
7,6 milyar dolara çıkarmayı başarmıştır. Bu, yeterli değildir. Bu rakamların
artması için her türlü özveriden kaçınılmamalıdır; yatırımlar sürdürülmelidir,
gerekli teşviklerin yapılma yolları da açılmalıdır. Ülkemiz, Akdeniz
çanağında, Fransa, İtalya, İspanya gibi ülkelerden çok sonra turizm
yatırımlarını başlatmasına rağmen, bugün, bu ülkelerden daha genç, daha modern
ve turistik ihtiyaçlara daha iyi hizmet verebilecek konumdadır. Rakiplerimize
göre çok avantajlı olmamıza rağmen, arzu edilen daha fazla turisti ve daha
fazla geliri elde edebilmek için neler yapmak gerektiğinin üzerinde durmak
istiyorum. Ülkemizin, turizmde en
önemli rakipleri, aynı iklim kuşağını ve aynı denizin kıyılarını paylaştığı
Akdeniz ülkeleri, İspanya, İtalya, Yunanistan ve Portekiz, aynı zamanda
dünyanın da en önemli destinasyonları; yani, varış noktaları konumundadır;
ancak, Türkiye, aynı zamanda bir kış destinasyonu olarak Avusturya ve
İsviçre'nin, bir kongre destinasyonu olarak Fransa, İngiltere, İsviçre ve
Avusturya'nın, bir Karadeniz destinasyonu olarak Romanya ve Bulgaristan'ın, bir
kültür ve inanç turizmi destinasyonu olarak da İspanya, İtalya, İsrail, Ürdün
ve Suriye'nin de rakibidir. Rakiplerimizin bu denli geniş bir coğrafyaya ve
kültür mozaiğine yayılması, bize, turizmde önemli avantajlar sağlamaktadır.
Şöyle ki: Türkiye, bulunduğu coğrafî konum itibariyle, birbirinden
sosyoekonomik ve kültürel bakımdan tamamen farklı iki dünyanın, Doğu ile
Batı'nın tam ortasında yer almış; bu nedenle de, tarih boyunca çok farklı
kültürlere ve inançlara ev sahipliği yapmıştır. Sayın milletvekilleri,
böylesi bir kültür mirası, bütün dünya ulusları için çok değerli bir hazinedir.
Bu tarihsel mirasın bu denli çeşitliliğe varabildiği bir başka Akdeniz ülkesi
hemen hemen yok gibidir. Akdeniz çanağı içerisinde, Türkiye, turistik değeri ve
potansiyeli yüksek bir ülkedir; konaklama tesisleri itibariyle ve
pazarlanabilecek kültür öğeleriyle bu bölgede önem arz eden bir konumdadır.
Rakiplerimiz tek ve homojen kültürlü toplum yapılarına sahipken, bulunulan
coğrafî konumun ve tarihin getirdiği niteliklerle, Türkiye, aynı zamanda, Doğu
ve Batı yaşantı biçimlerinin birbirlerine karışıp harman olduğu kentlere ve
yörelere sahiptir. Ülkemiz, ayrıca, dört mevsimi yaşayabilen coğrafî bölgelere
sahiptir. Yaz aylarında kar sporları, kış aylarında su sporları yapmak
mümkündür. Yayla turizminden raftinge, kayaktan termal turizme kadar çeşitlilik
vardır. Eşsiz güzellikteki masmavi koylarımızda yeterli turist ağırlayabiliyor
muyuz; daha doğrusu yat turizminin gelişmesi için yeterli altyapı ve olanakları
sağlayabiliyor muyuz? Bu sorulara olumlu yanıt verebilmek biraz zor; ama,
önümüzdeki dönemlerde, yat turizmine ağırlık verilmesi halinde, turizm
gelirlerimizde önemli bir artış olacaktır. Yine, son yıllarda, dünya
turizminin gözdeleri arasında önemli bir yer tutan kruvaziyer turizmi üzerinde
durmak istiyorum. Güneş ve kum turizmin rakibi olarak görülen kruvaziyer
turizmin, çok hızlı bir büyüme potansiyeline sahip olduğu ve birçok ülkenin bu
alanda yatırımlar yaptığı bilinmektedir. Bizde kruvaziyer turizmi endüstrisi
var mıdır, ne aşamadadır?.. Dün, yani, 15 Nisanda
başlayan turizm haftası nedeniyle de olsa, ülkemizde turizm bilincinin tüm
kesimlerde yaratılması için elbirliği içerisinde çalışmamız gerektiğine
inanıyorum. Turizm, yalnız sektör içinde otelleri, acenteleri, rehberleri ya da
tur operatörlerini ilgilendirmemektedir. Turizm, ekonomimizin tüm kesimlerini
harekete geçirebilen bir dinamizme sahiptir, insanî sektörü âdeta motor görevi
görmektedir. Bu nedenle, turizm bilincinin yaygınlaştırması ve turizm
duyarlılığının kazandırılması, ülke ekonomisi bakımından büyük önem arz
etmektedir. Geçtiğimiz hafta sonu
gerçekleştirilen 2 nci Turizm Şûrası tutanakları, bu bilincin
gerçekleştirilmesinde kaynak olarak kullanılacak düzeydedir. Ben ve Demokratik
Sol Partili 5 milletvekili arkadaşım üç gün boyunca katıldığımız bu şûrada, tüm
katılımcıların büyük heyecan içerisinde olduklarını gördüğümüzü Yüce
Heyetinizle paylaşmak istiyorum. Şûrada ilk kez İstanbul'un bir destinasyon
olarak alınması, pazarlanacak kültürel ürünlerin saptanması ve tanıtım
projelerine işaret edilmesi, turizm açısından memnuniyet vericidir. Sayın milletvekilleri,
konuşmamı tamamlarken, eğitimi hiçbir zaman ihmal etmeden, stratejik bir planlamanın,
dünya genelinde tanıtımların, iletişim ve enformasyona önem vermenin, yabancı
yatırımcıları çekmek için gerekli ve yeter koşulları sağlamanın, yerel, sivil
teşvikleri geliştirmenin, bireysel kalite yerine kaliteli bölgeler yaratmanın
Türkiye turizmine çok büyük katkılar sağlayacağı düşüncesiyle, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler
Sayın Serbest. Gruplar adına son olarak,
Saadet Partisi Grubu adına, Antalya Milletvekili Mehmet Zeki Okudan. Buyurun Sayın Okudan. (SP
sıralarından alkışlar) SP GRUBU ADINA MEHMET
ZEKİ OKUDAN (Antalya) - Değerli Başkanım, çok kıymetli arkadaşlar; Turizm
Haftasının başlaması münasebetiyle Sayın Turizm Bakanımızın konuşmasının
arkasından arkadaşlar turizmle ilgili çok önemli konulara değindiler; ben de,
yine, bu konuda söz aldım ve Grubum adına görev yerine getirmeye çalışacağım;
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar,
turizm deyip duruyoruz, turizmden maksadımız nedir; turizmden maksadımız,
ülkemiz ekonomisine katkı sağlanmasıdır. Ülkemiz ekonomisine olan katkısını
ihracat kaleminden düşünecek olursak, ihracata bakınca, mal ihracatı, sanayi
ürünü, hammadde ve emek ihracını görüyoruz. Buna ilave olarak, yani, emeğe
ilave olarak veya emek içinde kapsanabilecek işçi emeğinin yanında turizmi
görüyoruz. Turizmi de, yine, bir ihracat olarak değerlendirmemiz gerekiyor. Değerli arkadaşlar, biz
turizmi niçin istiyoruz; döviz getirsin diye istiyoruz; fakat, son günlerde
devlet ihalelerinden borç para temin ediyoruz. Yüzde kaçla borç para temin
ediyoruz; yüzde 56,3-56,4, o civarda; yani, biz, yüzde 56'yla borçlanmaktayız.
Yurt dışından gelen döviz Türk parasına çevrilip Türkiye'ye borç para verilecek
olursa, dövizin sabit kurda kalması halinde, ülkenin dövize yüzde 56 faiz
ödediği anlamı ortaya çıkar. Bu ise, bizim turizmden elde edeceğimiz geliri bir
çırpıda, bir kalemde alır götürür. Bize ne kalır; domates satmak kalır, işçilik
kalır; ona da razıyız... Değerli arkadaşlar, bu
kalemden, Turizm, bir devlet politikası olmalı. Artık, turizmle ilgili yeteri
kadar tecrübemiz oldu. Çevre ve doğayı mutlaka
korumalıyız. Gelenek ve
göreneklerimizi de bozmamalıyız. Gelenek ve görenekleri bozmayacak çok ciddî
tedbirlerin alınması gerekir. Ben, turizm bölgesinde
hekimlik yapan bir arkadaşınız olarak, bir kolye satmak için her turistle alkol
alanlara şahit oldum; tabiî, bunun neticesinde gencecik çocuklarda sirozun
başladığını gördüm. AIDS vakalarının artışını da bu paralelde düşünecek
olursak, gelenek ve göreneklerimizi bozmamak gerektiği yönündeki hassasiyetin
ne kadar önemli olduğunu görmek mümkün. Bu arada, turistik tesislerde çalışan
kadınlarımızın, erkeklerimizin parçalanan ailelerini de göz önünde
bulundurursak, gelenek ve göreneklerin bozulmaması gerektiği bir kere daha
ortaya çıkar. Değerli arkadaşlar,
seyahat acenteleri KOBİ kapsamına alınmalı ve bu anlamda değerlendirilmeli.
Ayrıca, seyahat acenteleriyle ilgili mevzuatın, ihracatçılara tanınan hakların
onlara da tanınması yönünde düzenlenmesi gerekmektedir. Ayrıca, Anadolumuzda kıyı
turizmi var; malum. Turizmin çeşitlendirilmesiyle ilgili kültür turlarının
düzenlenmesi çok isabetli olur. Arkadaşlar, ülkemizin
çeşitli illerinde şu anda yapımı bitmiş, neredeyse yüzde 80'i, yüzde 90'ı
tamamlanmış boş havaalanları, durmaktadır. Bu havaalanları turizm için çok
uygun vasatlar, çok uygun imkânlar oluşturmakta; ancak, havaalanı orada
yatmakta, içinde otlar bitmekte ve inekler otlamaktadır. O yüzden, mutlaka, bu
havaalanlarının turizm açısından değerlendirilmesi ve turizmin kıyılardan içeriye
çekilmesi gerekir. Geçtiğimiz yıl, Çince
bilen rehberin yetersizliğini gördük. Değerli arkadaşlar,
halen, Avrupa'yla olan turizm münasebetlerimiz devam etmekte; ancak, turizmin
çeşitlendirilmesi, turizmden faydalanan ülkelerin sayı olarak artırılması ve
çeşitlendirilmesi çerçevesinde Çin, Hindistan, hatta Akdenizde kıyısı bulunan
tüm ülkelerle ortak turların düzenlenmesi, Yunanistan, Suriye, Lübnan, İsrail,
Mısır gibi ülkelerin de ortak turlarla turizm potansiyelimizden
faydalanmalarını sağlamamız gerekmektedir. Arkadaşlarımız
bahsettiler; Formula 1 yarışları ve buna alternatif diğer yarışmaların da
getirilmesi, turizmin çeşitlenmesi açısından çok önem arz etmekte. Değerli arkadaşlar, o
kadar turistin gelmesini istiyoruz; ancak, bu arada, toplu taşımacılığımızın
yetersizliğini de görüyoruz. Alanya-Antalya arasında, Ankara-Kapadokya
arasında, Selçuk-Kuşadası arasında, mutlaka, ya hızlı tren veya toplu
taşımacılığı hızlandırıcı, sağlayıcı yatırımların yapılması gerekir. Ayrıca,
İstanbul-İzmir, Antalya-Kemer arasına ve tespit edilecek diğer önemli yerlere
deniz otobüsü seferlerinin konulması, yine turizmimizi canlandıracaktır. Değerli arkadaşlar,
eskiden hanutçuluk vardı, belki şimdi de var; ancak, artık, turizm önemini bir
kere daha ülkemizde hissettirdiği için, hanutçulukla ilgili tenkitlerin çok
fazla anlam taşımadığı kanaatindeyim. Arkadaşlar, gelen
turistler, paket programlarla gelmekte, otele gelip otelden gitmektedir.
Ülkemizde turizm gelirlerini artırıcı tedbirlerden birisi de, turistlerin şehir
içine çekilmesi ve şehir içinde alışveriş imkânının sağlanmasıdır. O sebepten,
mutlaka, turistleri -Turizm Bakanlığının da öncülüğünde- bir şekilde, şehirlere
getirmenin yolları aranmalı ve bu sağlanmalıdır. Değerli arkadaşlar,
Avrupa ülkelerinden gelen turistlerin çoğu sağlık sigortası, seyahat sigortası
yaptırabilmektedir; ancak, Rusya ve diğer ülkelerden gelen turistlerin seyahat
sigortası yaptıramadıklarını ve o yüzden ülkemize gelme konusunda çekince
koyduklarını görüyoruz. Bu sebepten, mutlaka, Avrupa ülkelerine giden
turistlerde olduğu gibi, ülkemize gelen turistlerin de sağlık sigortası
kapsamına alınması gerekmektedir. Arkadaşlar, 2000 yılında,
Fransa'nın 75 milyon turisti ülkesine getirdiğini düşünürsek ve ülkemize gelen
turistin, yine 2000 yılında -2001'de bu sayı daha da arttı ama- 9,6 milyon
olduğunu düşünürsek, aradaki farkın ne kadar büyük olduğunu görürüz ve daha,
kat edilmesi gereken çok mesafe olduğunu hissedebiliriz. Arkadaşlar, 2001 yılında
gelen turistin harcamasının düştüğünü görüyoruz. 2000 yılında kişi başına 764
dolar harcayan turist, 2001 yılında 725 dolar harcamıştır, ülkemizdeki kur
dengesizliği yüzünden. Şu anda, ülkemize gelen turistlerin, hâlâ, yüzde
48'inden fazlası Avrupa ülkelerinden gelmekte, Amerika, Hindistan gibi ve Japonya
gibi Uzakdoğu ülkelerinden turist gelmemektedir. Hatta, Amerika'daki seyahat
yasağının kalkmış olmasına rağmen, bakalım, bu sene ne kadar turist gelecek,
hep beraber göreceğiz. Değerli arkadaşlar, Tuna
Nehrinde, İsviçreli ve Avusturyalı yatırımcıların, yatçıların yatları çürümekte
ve maalesef, yatlarını barındıracak bir yer bulamamaktadırlar; ancak, Ege ve
Akdeniz kıyılarında koyların bulunması, bu iş için çok elverişlidir. Biz bundan
mutlaka faydalanmalıyız. Değerli arkadaşlar,
turizm denilince, kültür, bayındırlık, ulaştırma, havacılık, denizcilik,
adliye, finansman ve vergilendirme gözardı edilemez. Bunun için de, turizm
sahasında mutlaka ihtisaslaşmaya gidilmesi gerekir. Arkadaşlar, tanıtım çok
önemli. Biz, Rusya'da, turizm fuarında, Gaziantep baklavasının tanıtılmasına
şahit olmak istedik; ancak, Gaziantep baklavası, Turizm Bakanımızın odasında
kaldı. Değerli arkadaşlar,
turizmin iyiye gittiğini hep söylüyoruz; fakat, bu arada, icra yoluyla
satılacak otellerin olduğunu da görünce, turizmin hiç de öyle iyiye
gitmediğine; ama, mutlaka iyiye gitmesi gerektiğine inanıyoruz. Arkadaşlar, Antalya'nın
Kaleiçi semtinin mutlaka düzeltilmesi gerekir. Televizyon programlarının
yerel ve ulusal yayınlarının, turizmcilik açısından mesuliyet duygusu içerisinde
yapılması gerektiğini bir kere daha vurgulamak istiyorum. Yine, her yıl turizm
konferanslarının düzenlenmesinde fayda görüyoruz. Bush'un Türkiye'yle
ilgili söylediği gibi "bu harika ülkeyi ziyaret edin." Ülkemiz, alternatif
turizm ülkesi değil, gidilebilecek tek ülke. Gülümseyin, Türkiye'desiniz. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum efendim. (SP ve AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Çok teşekkür
ediyorum Sayın Okudan. İLYAS YILMAZYILDIZ
(Balıkesir) - Sayın Başkan, çok kısa bir şey... BAŞKAN - Grup adına
sizden bir arkadaşımız konuştu. İLYAS YILMAZYILDIZ
(Balıkesir) - Grup adına değil. BAŞKAN - Yerinizden, kısa
bir açıklama yapmak istiyorsunuz. Peki. Buyurun Sayın
Yılmazyıldız. İLYAS YILMAZYILDIZ
(Balıkesir) - Sayın Başkanım, Turizm Haftası dolayısıyla Sayın Bakanın
konuşmasını izledim. Gerçi, Sayın Bakan konuşmaları izlemedi... Burada
göremiyorum; burada mı acaba? BAŞKAN - Hayır.
Başkanlığa bir yazılı talep yöneltti; biz izin verdik. İLYAS YILMAZYILDIZ
(Balıkesir) - Sizin aracılığınızla... Sayın Bakana iletirseniz... Sayın Bakan, enerjiyle
ilgili konularda nerelerin muaf olacağını söyledi; ancak, müzelere giriş
ücretleri fahiş derecede artırıldı. Yani, bir müzeye, Topkapı Müzesine
giriyorsunuz, her bölüme 15 000 000 lira veriyorsunuz; topladığınızda,
neredeyse 25-30 dolar ediyor. Halbuki, bir Louvre Müzesinin veyahut
Metropolitan Müzesinin toplam giriş ücreti -üç gün gezseniz bitiremezsiniz- 7-8
dolar. Ben, aynı zamanda,
profesyonel turist rehberlik kokartı sahibi olarak... Turizmci arkadaşlarımız,
bunların daha makul seviyeye gelmesini... Biz, bu eserlerimizi gösteremezsek,
döndüklerinde, kendi ülkelerinde neyi anlatacaklar?! Birçok turistin, müze
kapısına gelip, kapıdan döndüğünü ifade ediliyor. Bunu, Sayın Bakanıma iletmek
istemiştim; iletirseniz memnun olurum. Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Sayın Turizm
Bakanı, konuşmasında, müze giriş ücretlerinin düşürülmesi nedeniyle Kültür
Bakanımıza bu konuda teşekkür ettiğini ifade etti; ama, biz yine de -dile
getirmiş oldunuz; teşekkür ediyorum- iletelim. İLYAS YILMAZYILDIZ
(Balıkesir) - Dün bana ulaşan bir istekti Sayın Başkanım. BAŞKAN - Çok teşekkür
ediyorum ilginize. Sayın Karapaşaoğlu;
buyurunuz efendim. MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Bursa) - Sayın Başkanım, söz verdiğiniz için çok teşekkür ederim. Türkiye'nin turizm
meselesi, yalnız, gelen turistleri Türkiye'de en iyi şekilde ağırlamak, onlara
en iyi hizmeti vermekle bitmeyecek. Tabiî, bunları yapacağız; ama, bu arada,
Türkiye'den yurt dışına giden gruplar var. Mesela, önümüzdeki günlerde Kore'ye
Millî Takımımız gidecek. Millî Takımımız giderken, Türkiye'den, dış alemin çok
takdir ettiği, Bursamızın kılıç kalkan ekibi ve dağ yöresinin halk oyunlarını
sergileyen bir grubu var, bunlar da davet edildiler. Bu ekibin yurt dışından
aldığı 207 nci davettir. Dolayısıyla, bu ekibin yurt dışına Millî Takımla
birlikte gönderilmesi, hem turizmimizin gelişmesine yardımcı olacak hem
ülkemizi tanıtacak hem de ülkemize gelen turistleri daha çok celp etme imkânı
olacak. Dolayısıyla, Turizm
Bakanlığımızın bu konuda bir çalışma başlatmasını, Kore'ye gidecek olan bu
ekiplere de destek olmasını talep ediyor, saygılar sunuyorum efendim. BAŞKAN - Çok teşekkür
ediyorum Sayın Karapaşaoğlu. Gruplar adına,
arkadaşlarımız konuşmalarını yaptılar. Grubu bulunmayan milletvekillerimizden
söz talebi?.. Yok. Böylece, konuyu bitirmiş
oluyoruz. Şimdi, gündeme geçmeden
önce, üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim. Gündemdışı ilk söz,
mermercilerin sorunları hakkında söz isteyen İzmir Milletvekili Işılay Saygın'a
aittir. Buyurun Sayın Saygın.
(ANAP sıralarından alkışlar) 2.– İzmir
Milletvekili Işılay Saygın'ın, mermercilerin sorunlarına ve alınması gereken
önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Mehmet Keçeciler'in
cevabı IŞILAY SAYGIN (İzmir) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; mermercilerin içinde bulunduğu durum hakkında gündemdışı
söz almış bulunuyorum. Sayın Başkana, söz verdiği için teşekkür ediyor; bu
vesileyle, siz saygıdeğer üyeleri saygıyla selamlıyorum. İzmir'de her yıl
düzenlenen ve bu yıl sekizincisi gerçekleştirilen Uluslararası Mermer, Doğaltaş
ve Teknolojileri Fuarının açılışına katıldım, ilgililerle görüştüm;
mermerciliğin Türkiye'de gelişmiş ve önü açık olan bir sektör olduğunu gururla
müşahede ettim. Bu ihtisas fuarına, 26 ülkeden 178 yabancı firmanın, ülkemizden
de 487 firmanın katılmış olmaları, katılmak isteyen diğer bazı firmaların da
yersizlik nedeniyle katılamadıkları dikkate alınırsa, fuarın ve mermercilik
sektörümüzün dünya ölçeğinde gelişme gösterdiğini, ülkemizin bu sektörde
dünyanın odak ülkelerinden biri haline geldiğini görmekten mutluluk duydum. Bu
gelişmesiyle İzmirimizin, dünya doğaltaş fuarları arasında, bu yıl üçüncü
sıraya yerleştiğini ifade etmekteler. Ülkemizde Marmara ve Ege
Bölgesi başta olmak üzere, Trakya'dan Doğu Anadolu'ya kadar tüm coğrafî
bölgelerimizde mermer ve doğaltaş rezervleri bulunmaktadır. MTA Genel Müdürlüğü
tarafından yapılan jeolojik araştırmalar dikkate alınarak yapılan
hesaplamalarda, Türkiye'nin toplam doğaltaş rezervinin yaklaşık 5 milyar metreküp
olduğu belirtilmektedir. Ayrıca, dünya doğaltaş rezervlerinin önemli bir
kısmına sahip olduğumuz da ifade edilmektedir. Ne var ki, henüz tam ve kesin
bir envanter, maalesef, yapılamamıştır. Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; şunu söylemek belki daha doğru olacaktır: Pazar şansı olan her
türlü taş üretilebilir. Ülkemiz, bulunduğu jeolojik konum gereği, çok çeşitli
renk, desen ve dokuda kayaçlara sahiptir. Bu kayaçlar, dünya pazarlarındaki
benzerleriyle boy ölçüşebilecek düzeydedir; ancak, zengin doğaltaş
rezervlerimizin halen çok küçük bir dilimi işletilmektedir. 1985 yılında Maden
Kanunu kapsamına alınan sektör, hızlı bir ivmeyle bugünlere ulaşmış olmakla
beraber, gerek ülkemiz ekonomisi gerekse de dünya pazarında hak ettiği yerde,
maalesef, bulunamamaktadır. Doğal risklerle karşı
karşıya bulunan sektörün en büyük sorunu yasal engellemelerdir. Bir sektör
düşününüz ki, daha ocakta üretim aşamasında 20'nin üzerinde genel müdürlükten
izin alma zorunluluğundadır. Ruhsat alım aşamasından sonra SİT, mera, ÇED,
orman mevzuatı gibi pek çok konuyla uğraşılmakta ve bu nedenlerle, tüm dünya
ülkelerini kıskandıracak kadar önemli olan rezervlerimizin ekonomiye
kazandırılması, maalesef, gecikmektedir. Sektörün talebi, mermerin tanımından
başlayarak gerekli yasal düzenlemelerin yapılmasını öngören yasanın bir an önce
yürürlüğe girmesidir. Tanımdan başlayarak
diyoruz ki: "Çünkü, mevcut kanuna göre, kesilip parlatılabilen her türlü
taş mermer olarak tanımlanmaktadır; ancak, günümüzde, kesilip
boyutlandırılabilen, parlatılmadan kullanılabilen doğal taşlar da vardır.
Halen, bu taşlar için, sektörde önemli diğer bir mevzuat olan Taşocakları
Nizamnamesi gündemdedir. Dolayısıyla, sektör, esas itibariyle iki ayrı mevzuata
tabi olup, bu durum uygulamada önemli problemler yaratmaktadır. Ülkemiz doğal taş
sektörü, son yıllarda, yıllık yüzde 18-20 oranında artış sağlayarak, toplam
maden ihracatımızın içerisinde ilk sıralarda yer almaktadır. 2001 yılı
itibariyle, yaklaşık 2,5 milyon tonluk bir üretim söz konusudur. Bu üretimin
yarısı ihraç edilmiştir; 223 milyon dolarlık bir ihracat söz konusu olmuştur.
Bu olumlu gelişmelere rağmen, dünya pazarlarındaki payımız henüz yüzde 1,5
dolayındadır. Sektör, genç ve dinamiktir. Gelişmekte olan sektörün hedefi, daha
kaliteli üretim, daha çok katmadeğer ve daha çok ihracat yapmaktır. Bugün,
teknolojide lider ülke İtalya'yı da yakalayan ve bence genç sektörde, işletme
ve işletme makinelerinin hemen tamamına yakını üretilmekte ve Ortadoğu
ülkelerinin yanı sıra, Türk cumhuriyetlerine de makine ihracatı yapılmaktadır.
Sektörün ciddî devlet desteğine ihtiyacı vardır. Ocaktan başlayarak hemen her
noktada KDV ödeyen, emekyoğun, riski yoğun sektörün beklediği en önemli konu,
yasalardan kaynaklanan sıkıntıların yanında, finans ve pazarlama desteğidir. Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; yaklaşık olarak 160 000'in üzerinde istihdamın söz konusu
olduğu sektörün diğer bir sorunu da, iç pazardaki taş kullanımıdır. Bir ülkenin
taşları vitrin niteliğindedir. Geçmiş dönem medeniyetlerimizin izlerini taşıyan
mermerlerimiz, maalesef, iç pazarda yeterince değerlendirilememektedir.
Mermerin anavatanı sayabileceğimiz ülkemizde, son yıllarda, yoğun olarak ithal
taş da kullanılmaktadır. Başta bazı kamu binaları olmak üzere, pek çok önemli
yapıda binlerce metrekare ithal taş kullanılmaktadır. Bu taşların daha güzel ve
kalitelileri ülkemizde de vardır Dünyanın en zengin doğal
taş rezervlerine sahip olan ve çetin mücadelelerle üretim yaparak ihracat
payımızı artırmaya çalışan sektörün desteklenmesi için yerli taş kullanımına
ilişkin bir yasal düzenleme yoktur; bu, en yakın zamanda çıkarılmalıdır. Çoğu
Avrupa ülkesinde olduğu gibi, yapılarda belli bir oranda yerli taş kullanım
zorunluluğunun getirilmesi, üretim ve istihdam da düşünüldüğünde sektörün
canlanmasına ciddî destekler sağlayacaktır. Ayrıca, bu fuarda teşhir edilen
makinelerin -günümüze kadar mermer kesme ve işleme açısından İtalya'dan ithal
ediyorduk- tamamının Türkiye'de yapıldığı ve İtalya firmalarından da, kendi
makinelerini vermek şartıyla talep ve istek almaları, bugün Türkiye'nin mermer
sanayiinin nereye geldiğinin en güzel göstergesidir. Sonuç olarak, ülkemizin
önemli üretim, istihdam ve ihracat kaynağı olan doğal taş sektörümüze gerekli
önemin her kademede verilmesini, sorunlarının bir an evvel çözüme
kavuşturulmasını ülkemiz adına hükümetimizden bekliyor; bu vesileyle, siz
saygıdeğer üyeleri saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Çok teşekkür
ediyorum Sayın Saygın. İzmir Milletvekili Sayın
Işılay Saygın'ın gündemdışı konuşmasına, hükümet adına Devlet Bakanı Sayın
Mehmet Keçeciler yanıt verecekler. Buyurun Sayın Bakan. DEVLET BAKANI MEHMET
KEÇECİLER (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İzmir
Milletvekilimiz Sayın Işılay Saygın'ın gündemdışı yapmış olduğu konuşmaya cevap
arz etmek üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinize saygılar
sunuyorum. Evvela, hükümetimize bu
açıklamaları yapma fırsatı verdiği için de Sayın Işılay Saygın'a çok teşekkür
ediyoruz. Ülkemizde mermer sektörü,
mermerin 1985 yılında 3213 sayılı Maden Kanunu kapsamına alınmasıyla gelişmeye
başlamış ve 1990'lı yıllardan sonra atılım yaparak ülkemizi dünya çapında söz
sahibi yapmıştır. Zengin renk ve desen çeşitliliğine sahip ülkemiz mermer ve
doğal taş sektörü, yatırım, üretim ve ihracat açısından, son onbeş yılda elde
edilen yüzde 13,6 büyüme hızıyla, dünya ortalamasının 2 katına ulaşmıştır.
1980'li yıllarda Afyon, Balıkesir, Eskişehir, Muğla gibi belirli merkezlerde
yoğunlaşan sektör, dış pazardaki beğeniye ve modaya bağlı talebin
çeşitlenmesiyle ülke çapında yaygınlaşmaya başlamıştır. Özellikle, Güneydoğu
Anadolu Bölgesine büyük tesisler kurulmaya başlanmıştır. Ülkemizde üretilen
hemen hemen her taşın, dünya çapında bir adı oluşmaya başlamıştır. Daha henüz
keşfedilmemiş mermer ve doğal taş yataklarının varlığı ve satılabilen her taşın
mermer olarak değerlendirilebildiği dikkate alınırsa, tam bir mermer ve doğal
taş envanterinin yapılmasının zorluğu aşikârdır; yine de, belirlenmiş 5,1
milyar metreküp mermer rezervinden bahsedilmektedir. Mermer sektörünün
gelişmesine paralel olarak mermer ihracatımız da gelişme göstermiştir. 1987
yılında 15 500 000 dolar olan ihracatımız, 1990 yılında 37 400 000 dolara, 1995 yılında 68 600 000 dolara, 2000
yılında 189 000 000 dolara, 2001 yılında da 224 000 000 dolara çıkmıştır.
Mermer ihracatımız, toplam maden ihracatının yüzde 39'unu oluşturmaktadır.
1980'li yıllarda ihracatımız, genellikle, blok ve ham plaka halindeyken,
2000'li yıllarda ihracatımızın büyük bir kısmı, işlenmiş mermer ihracatı
şeklinde oluşmaktadır. 2001 yılı ihracatımızın yüzde 70,7'si işlenmiş mermer
ihracı şeklindedir. En büyük pazarımız
Amerika Birleşik Devletleridir. Bu ülkeyi, İsrail, Suudî Arabistan takip
etmektedir. Çin Halk Cumhuriyeti, İspanya, İtalya, Almanya ve Hong Kong, önemli
dış pazarlarımız arasındadır. Mermer sektörünün
gelişmesine paralel olarak, mermer ocak ve fabrika makine donanımlarında da
büyük gelişme sağlanmıştır. Bu durum, İzmir'deki fuarda belirgin olarak
gözlemlenmiştir. Önceleri İtalyan teknolojileriyle üretim yapılırken, bugün,
Türkiye olarak, teknoloji ihraç eden bir ülke konumuna gelmiş bulunmaktayız.
Ayrıca, sektörde dolaylı ve dolaysız olarak 160 000 kişiden fazla insanımızın
istihdam edildiğini, Devlet Planlama Teşkilâtınca hazırlanan Sekizinci Beş
Yıllık Kalkınma Planı Doğal Taşlar Özel İhtisaslar Komisyonu raporunda
görmekteyiz. Genç ve dinamik olan
sektörün, bu gelişmesine rağmen, birtakım problemleri de, maalesef, mevcuttur.
Bu problemleri şöyle özetleyebiliriz: Mevzuata bağlı hukukî
engeller, Teşkilâtlanma eksikliği, Tanıtım yetersizliği, Finansman ve pazarlama
sorunu, Teşvik yetersizliği. Sadece mermerciliğin
değil, bütün madenciliğin sorunlarını bilen ve bu konuda çözümler üretmek için
çaba içerisinde olan hükümetimiz, çözüm önerilerini kanun taslağı haline
getirmiş olup, konu Bakanlar Kurulunca görüşülmektedir ve yakında Yüce Meclisin
huzuruna getirilecektir. Bu düzenlemeler, sadece 3213 sayılı Maden Kanununu
değil, madenciliği ilgilendiren diğer kanun ve yönetmelikleri de kapsamaktadır.
Taslak halindeki düzenlemelerde öngörülen değişiklikler aşağıdaki şekilde
sıralanabilir: 3213 sayılı Maden
Kanununda mermer tanımı yeniden düzenlenmiş; her türlü taş, kanun kapsamına
alınmıştır. Mermer ve taşlara
doğrudan işletme ruhsatı verilmesi hükmü de getirilerek, bir an önce ekonomiye
kazandırılması amaçlanmıştır. Bütün madenler için
ruhsat güvencesi getirilmiştir. Madenlerde amortisman
olarak bilinen rezerv tüketim payı indirimi getirilerek vergi indirimi
sağlanmıştır. Devlet hakkı ödemeleri,
satış hâsılatına bağlanmıştır. Madenlere ucuz elektrik
verilmesi imkânı sağlanmaktadır. Madenlerin limana ve
tesislere naklinde, taşıma tutarının bir kısmının vergiden indirilmesi esası
getirilmektedir. Değişik vergilerde, vergi
kolaylıkları, vergi indirimleri sağlanmıştır. Bunlardan en önemlilerinden
birisi, istihdam sağlayıcı indirimlerdir. Kamulaştırmayla ilgili 46
ncı madde yeniden düzenlenmiştir. ÇED, mera, SİT, orman ve
bunun gibi bazı izinlerle ilgili mevzuat asgarîye indirilmiş; bürokrasiyle çok
ciddî şekilde, bu manada, madencilerimizin uğraşmasını engelleyecek hükümler
kanun tasarısına eklenmiştir. Arama ve ön işletme
döneminde ÇED muafiyeti getirilmesi hükmü benimsenmiştir. İşletme döneminde ÇED
izni alınması, belirli üretim skalasına bağlanmıştır. Hazırlanan bu taslağın
müzakereler sonucunda yasalaşması durumunda, milyar dolarlık mermer ve doğal
taş ihracatının hayal olmayacağını söyleyebiliriz. Mermercilik sektörü,
bölgesel üretici birlikleri halinde teşkilâtlanmanın yanı sıra, Türkiye Mermer
ve Mermer Makine Üreticileri Birliği (TÜMMER) bünyesinde de ülke çapında
teşkilâtlanmışlardır. Ayrıca, ihracatçıları
birlikleri, çalışmalarını etkin bir şekilde sürdürmektedirler. Hükümetimizin bu
derneklere desteği tamdır. İstanbul, Metal ve Maden İhracatçı Birlikleri
tarafından ve Maden Tetkik Arama Enstitüsü Genel Müdürlüğünce yapılan Türkiye
doğal taşları envanterinin, mermerciliğimizin tanıtımı konusunda gereken her
türlü yardımı sağlayacağı kanısındayım. Ayrıca, dış fuara katılım
ücretleri konusunda, firmalara, sektörel dışticaret şirketlerine sağlanan
destekler kapsamında tanıtım desteği de sağlanmaktadır. Daha önce kapatılan
Madencilik Fonu, yeni bir düzenlemeyle, sektörün finans ihtiyacını karşılayacak
şekilde örgütlenecektir. Madencilik Fonundan daha önce kullandırılan kredilerin
yüzde 40'ı mermerciler tarafından kullanılmıştır. Mermercilikte, ara insangücü,
mermer yüksekokullarınca sağlanmaktadır. Ocaklarda ve fabrikalarda yaygın
olarak çalışmaya başlayan mezunlar, sektörün gelişmesinde çok önemli rol
oynamaktadır. İlgi konusunda, herkes
üzerine düşen görevi yapmalıdır ve yapacaktır. Hükümetimiz, yaptığı
çalışmalarla, bu sahaya gereken ilgiyi göstermektedir. Yüce Meclisin desteğiyle
kanun tasarısı yasalaşırsa, madenciliğin ve dolayısıyla mermercilik sektörünün
önü çok önemli bir şekilde açılmış olacaktır. Hazır buraya çıkmışken,
bazı arkadaşlarımızın Turizm Bakanımızdan talepleri oldu, ona da, hükümetimiz
adına kısaca cevap vermek istiyorum. Sayın Altan Karapaşaoğlu, dünya kupasına,
Bursa'dan folklor ekiplerinin, mahallî ekiplerin gönderilmesini, götürülmesini
talep etti. Konu, Turizm Bakanlığımız tarafından not alınmıştır. Kendilerine
iletilecektir, incelenecektir. Elbette ki, dünya kupasına giden ekibimizi
dünyada en iyi şekilde tanıtacak, takdim edecek hazırlıklar üzerinde
çalışılmaktadır. Bu konu değerlendirilecektir. Bu vesileyle, Yüce
Heyetinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler
Sayın Bakan. Gündemdışı ikinci söz,
Ağrı İlinin düşman işgalinden kurtuluşunun 84 üncü yıldönümü nedeniyle söz
isteyen Ağrı Milletvekili Nidai Seven'e aittir. Buyurun Sayın Seven. (MHP
sıralarından alkışlar) 3.– Ağrı
Milletvekili Nidai Seven'in, Ağrı İlinin düşman işgalinden kurtarılışının 84
üncü yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması NİDAİ SEVEN (Ağrı) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İlimizin düşman işgalinden
kurtarılışının 84 üncü yıldönümü nedeniyle, bu fırsatı tanıyan Sayın Başkana
teşekkür eder, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Rus çarının vaatlerine kapılan Ermeni çeteleri, intikam
alayları kurarak, doğu bölgemize dolmuş, 1914 yılının kış ayında, Rus
ordusundaki Ermeni gönüllü taburları, Doğubeyazıt üzerinden saldırarak, bütün
Ağrı'yı işgal etmiştir. Ekim 1917'de Rus askerlerinin
Ağrı'dan çekilmesiyle, Ağrı ve çevresinde bulunan Hınçak ve Taşnak
Ermenilerinin, Ruslardan kalan cephane ve silahlarla, gebe kadınları, doğmamış
bebekleri süngülerinin ucuna nasıl taktıklarını, insan vücuduna nasıl cepler
açtıklarını, insanları evlerde, samanlıklarda, camilerde nasıl topluca
yaktıklarını gören, o günleri yaşayan ve hâlâ hayatta olan bölge insanının
sesine herkes kulak verilmelidir. Bu ses, şehit kanıyla
sulanan topraklarımızdan düşmanı kovmuş ve Ağrı Dağının zirvesine hürriyet
meşalesini dikmiş Ağrı halkının sesidir. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından
alkışlar) Ama, bu olay onunla bitmemiş, ülkemizde örtülü istila hareketi
senaryolarını bir bir üretmeye başlamışlardır. O gün Osmanlı Devletinin
mirasına konanlar, 26 Nisan 1916'da Sykes-Picot Anlaşmasını gizlice imzalayıp
Türk topraklarını paylaşanlar, misyoner faaliyetlerinin arkasında yer alarak
Ağrı isyanı ve Dersim isyanı çıkarıp kardeş kanının akıtılmasına da sebep
olanlar, Hatay, Musul ve Kerkük'te başrolü oynayanlar, daha üç gün önce Türk
Devletini harita üzerinde üçe bölenler ve gerekli dersi Devlet Bakanı Sayın
Mirzaoğlu'ndan alanlar, bugün, ülkemizi yeni bir Sevr'le karşı karşıya bırakmak
istemektedirler. (MHP sıralarından alkışlar) Yüzyıllarca, Türk
himayesinde, can, mal ve din güvencesi altında, Türk Milletiyle iç içe yaşayan,
en kötü günlerinde dahi milletimizin hamiyetperverliğine sığınmış olan Ermeni
Halkını, bazı emperyalist ülkeler, sözde soykırım iddialarıyla oyuna getirmek
istemektedirler. Bu soykırım iddiaları, dağılmış Ermeni diasporasının yeniden
diriliş amacına hizmet etmektedir. Bunun temelinde Ağrı Dağı ve Nuh'un Gemisi
vardır; bunun temelinde Kur'an-ı Kerim'i Müslümanların gözünden düşürme gayesi
vardır; bunun temelinde 4T projesi vardır: Birinci T, tanıtmak; ikinci T,
tanınmak; üçüncü T, tazminat; dördüncü T ise toprak talebidir. Peki, biz ne yapmışız;
bütün dünyanın odağı haline gelen Ağrı Dağını, o heybetli ve gizemli
görünüşüyle, maalesef, yalnızlığa itmişiz; yıllardır sosyoekonomik sorunların
kıskacında bulunan bölgede, sosyal dokunun iyileştirilmesini, Ağrı'daki
ekonomik kalkınmanın önünü açacak bir üniversite ile bir soykırım müzesinin
kurulmasını dahi çok görmüşüz. Avrupa'nın hasmane
tutumları, haksız isnatları, milletimizin bağrını yakmaya devam ediyor. Bir
milletvekili olarak, Ağrı'nın yanan bağrını sizlerle paylaşmak istiyorum.
Batılı olmaktan çok batıcı olanlara, fiziken bu bölgede yaşayıp, ruhen kopuk
olanlara sesleniyorum: Sessiz kalın ki, Kars'taki Ani Harabeleri Paris'e
taşınana kadar; sessiz kalın ki, Agoplar Ağrı Dağının eteklerinde kırmızı
elmaları toplayana kadar sessiz kalın ki, Ermeni ruhanî lideri Patrik Vasken'in
hayal ettikleri vatanları Ağrı'ya dönüş yapana kadar; sessiz kalın ki, Ağrı
Dağı Ermeni anayasasındaki Ararat olana kadar; sessiz kalın ki, Doğu Anadolu
Batı Ermenistan olana kadar; sessiz kalın ki, Ermenistan bayrağındaki Ağrı Dağı
ve Nuh'un Gemisi coğrafî bölge haline gelene kadar; sessiz kalın ki, Ermeni
soykırım filmleri dünyanın her tarafına yayılana kadar!.. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bizler, tarihî kinleri, düşmanlıkları azdırmak arzusunda
değiliz; ancak, ortada bir kıyım varsa, bu da Ermenilerin yaptığı kıyımdır!
Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da yaşayan insanlar, bu katliama daha çok
maruz kalmışlardır. Görmeyen gözler, duymayan kulaklar, duygusuz yürekler,
sağduyulu vatandaşlarımızı maalesef rahatsız etmektedir. Tarihteki altın sahifeler
şahittir ki, Türk Milleti, kadife eldiven içinde demir bir yumruktur! (MHP
sıralarından alkışlar) Bu yumruk, Doğu ve Güneydoğu Anadolu insanını bir kumar
masası olarak görenlere indirilecek bir yumruktur; bu yumruk, bölge insanımızı
merdiven basamağı olarak görenlere indirilecek bir yumruktur; bu yumruk, etnik
kimliği öne çıkaranlara ve bunu siyasî malzeme yapanlara vurulacak bir
yumruktur; bu yumruk, bu insanları bir sorun olarak gören, onların itibarını
sıfıra düşürenlere indirilecek bir yumruktur!.. (MHP sıralarından alkışlar) Bu vesileyle, Ağrı İlinin
düşman işgalinden kurtuluşunun 84 üncü yıldönümü nedeniyle, şehitlerimize
Cenab-ı Allah'tan rahmet diliyor, Ağrı Dağı kadar yüce, Süphan Dağı kadar
dimdik, İshak Paşa Sarayı kadar gönlü zengin Ağrı halkını kutluyor, Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler
Sayın Seven. Sayın Eryılmaz; buyurunuz
efendim. YAŞAR ERYILMAZ (Ağrı) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan. Değerli milletvekilleri,
Kurtuluş Savaşımızın parlak sayfaları arasında müstesna bir yeri olan Ağrı İli
ve ilçelerinin kurtuluşu, Türk Milletinin en güç şartlarda bile, tek vücut halinde,
vatanları için neler yapabileceklerini gösteren tarihî bir hadisedir. Bu mutlu gün dolayısıyla
söz alan Sayın Seven'e katıldığımı ve düşüncelerini paylaştığımı ifade etmek
istiyorum. 84 üncü kurtuluş yıldönümünde, vatan için canlarını veren aziz şehitlerimizi
ve kahraman gazilerimizi bu vesileyle bir kez daha rahmet, minnet ve
şükranlarımla anıyorum. Bu vesileyle, Yüce
Meclisi ve Ağrı Merkez, Doğubeyazıt, Diyadin, Taşlıçay, Eleşkirt, Hamur, Tutak
ve Patnoslu hemşehrilerimize kalbî şükranlarımı arz ediyor, Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler
Sayın Eryılmaz. Gündemdışı üçüncü söz,
kamu kurumlarında yapılan haksızlıklar konusunda söz isteyen -sizin adınıza
grup başkanvekiliniz verdiği için dilekçeyi, Kamu-Sene yapılan baskılar
şeklinde gelmişti, onu dileğiniz doğrultusunda düzeltiyoruz- Bingöl
Milletvekili Mahfuz Güler'e aittir. Buyurun Sayın Güler. (AK
Parti sıralarından alkışlar) 4.– Bingöl
Milletvekili Mahfuz Güler'in, kamu kurum ve kuruluşlarında yapılan atamalar ile
memur ve işçilerin ekonomik, sosyal sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması MAHFUZ GÜLER (Bingöl) -
Sayın Başkan, izin verirseniz, sözlerime başlamadan önce, günlerdir Filistin
halkına uygulanan insanlıkdışı vahşeti şiddetle kınadığımı söylemek istiyorum.
Türkiye'nin bu konuda daha aktif şekilde görev üstlenmesi, bu soykırıma bütün
gücüyle dur demesi gerektiğini düşünüyorum. Bu mağdur ve mazlum halkın daha
fazla acı çekmesini insanlık adına utanç verici olarak bulduğumu bu kürsüden belirtmek
istiyorum. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; kamu kurum ve kuruluşlarında yapılan haksız atamalar ve memur
kıyımları hakkında gündemdışı söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Günden güne zorlaşan hayat
şartlarından etkilenen en büyük kesim, ne yazık ki, çalışanlarımız olmuştur.
Memurlarımızın ve işçilerimizin ücretleri, yıllar itibariyle, giderek erimeye
yüz tutmuştur. Enflasyondan en çok etkilenen kesim, ücretli kesim olmuş,
memurlarımız ve emeklilerimiz, yoksulluk sınırının altına itilmişlerdir.
Bakınız, 1979 yılında bir ebe hemşire 400 dolar almaktayken, 2002 yılında bir
ebe hemşire 247 dolar alabilmektedir; 1993'te bir pratisyen hekimin maaşı 808
dolar iken, bugün aynı hekim, ancak 394 dolar alabilmektedir; 1 inci dereceden
emekli olan bir öğretmenin aylığı bugün 350 000 000 liradır. Bu yokluk ve yoksulluk
yetmiyormuş gibi, memurların her gün karşı karşıya olduğu en büyük sıkıntı da,
hükümet tarafından yapılan haksız atamalar ve kıyımlardır. Zaten zar zor
geçinen devlet memurlarını bir de sürgüne gönderirseniz, bu insanları tümüyle
perişan edersiniz. Bu kıyımlar ve sürgünlerle, sadece memurun veya idarecinin
kendisi değil, aynı zamanda, okuyan çoluk çocuğu da, ailesi de yıkıma
uğramaktadır. Bu hükümet döneminde
yapılan sürgünler ve kıyımlar -iddia ediyorum- bugüne kadar hiçbir cumhuriyet
hükümeti döneminde yapılmamıştır. Kendi seçim bölgem olan Bingöl'deki kamu
kurum ve kuruluşlarının hemen hemen tümünün müdürleri ve şefleri geçen bu üç
yıl içerisinde görevlerinden alınmış ve yerlerine yenileri atanmıştır.
İçlerinde onbeş yirmi yıl idarecilik yapan, deneyimli ve gerçekten tarafsız
olan, siyasete bulaşmamış yetişkin müdürler il dışına atanarak, bir kısmı
emekli olmaya zorlanmış, bir diğer kısmı ise, iki üç yıllık, deneyimsiz ve
şartları tutmadığı için vekâleten veya tedviren atanan kendi emrinde çalışmış
kişilerin emrine verilerek, onurlarıyla oynanmıştır. Bununla, sözüm ona, kendi
partisine militanlık yapanlar veya yalakalık yapanlar taltif edilerek,
partizanca atamalar yapılmaktadır. Değerli arkadaşlar,
hepimiz şunu çok iyi bilmeliyiz ki, memurla uğraşan, partizanca atamalar yapan,
hangi parti olursa olsun, bugüne kadar yapılan uygulamalar göstermiştir ki, o
parti hiçbir zaman iflah olmamıştır. Memurların bir diğer
büyük sıkıntısı ise, sendikal faaliyetlerden dolayı yapılan baskılar ve
sürgünlerdir. Bizim geçen yıl büyük bir titizlikle üzerinde durarak Yüce
Parlamentodan geçirdiğimiz 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Yasasının
18 inci maddesinin birinci ve ikinci fıkraları sendika yöneticilerine genel
güvence sağladığı halde, siyasî baskılar ne yazık ki devam etmektedir. Kamu-Sen
yöneticilerinin ve Başkanının başına gelenleri, bütün Türk kamuoyu, yazılı ve
görsel basında hayretle ve ibretle izlemiştir. Fikrî yapısına ister katılın
ister katılmayın, yapılan gece baskınları, ikna odalarına alınan sendika
yöneticilerine uygulananlar, Türk memur sendikacılığı açısından vahim sonuçlar
doğurmuştur. Kamu-Sen Genel Kurulu
öncesi, başta Ulaştırma Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı, PTT Genel Müdürü, Türk
Telekom Genel Müdürü... ALİ IŞIKLAR (Ankara) -
Yalan!.. Yalancı!.. MAHFUZ GÜLER (Devamla) -
Öyle, bağırmakla olmaz; burada belgeler var. Bak, belgeler burada! Belgeler
burada!.. ALİ IŞIKLAR (Ankara) - Ne
belgesi!.. MAHFUZ GÜLER (Devamla) -
Gelirsin, burada cevap verirsin. BAŞKAN - Sayın Güler...
Sayın Güler... ALİ IŞIKLAR (Ankara) -
Uydurma!.. MAHFUZ GÜLER (Devamla) -
Müsteşar Yardımcısı, PTT Genel Müdürü... BAŞKAN - Sayın Güler,
süreniz zaten bitti; siz de sonuçlandırınız; lütfen. MAHFUZ GÜLER (Devamla) -
Türk Telekom Genel Müdürü... BAŞKAN - Sayın
milletvekili, lütfen... MAHFUZ GÜLER (Devamla) -
...ve genel müdür yardımcılarının uyguladıkları baskı ve tehditler sonucunda,
memur sendikacıların ne kadar yasal güvence altında olduklarını, bütün
milletimiz görme imkânına kavuşmuştur. Bunlardan, eski sendikalarından istifa
ederek yeni sendika kuran 2'si, genel merkez yöneticisi... ALİ GEBEŞ (Konya) - Sana
ne ya!.. Burası demokratik bir ülke, isteyen istediğini kurar. MAHFUZ GÜLER (Devamla) -
...2'si, Kocaeli ve İzmir şube kurucusu olan 4 kurucu üyenin, ayrıca, Türk
Haber-Sen PTT Şubesi eski Başkanının Türk Haber-Sen aleyhine açmış olduğu dava nedeniyle, 5 sendikacı,
geçici görev adı altında keyfî ve hukukdışı bir biçimde sürgüne tabi
tutulmuşlardır ALİ GEBEŞ (Konya) -
Avukatı mısın sen?!.. MAHFUZ GÜLER (Devamla) -.
Avukatıyım, milletin vekiliyim burada... Tabiî. BAŞKAN - Sayın Güler,
siz, sonuçlandırın lütfen. ALİ IŞIKLAR (Ankara) -
Sen kendine bak!.. BAŞKAN - Değerli
arkadaşlarım, bir saniye, bitirecek şimdi. Sonuçlandırın efendim. MAHFUZ GÜLER (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti Devletinin
yasama organından çıkan bu yasalara bu bürokratlar uymayacaksa, bunun bir
karşılığı olmalıdır. Herkes yaptığının hesabını bir gün vermek zorunda
kalacaktır. ALİ GEBEŞ (Konya) -
Memurlara haksızlık ediyorsun! MAHFUZ GÜLER (Devamla) -
Sayın Bakan ve hükümet, atadığı bürokratları ya hukuka uydurmalı ya da her
yönüyle başarısız olan bu hükümet, bu aziz milletin yakasından düşmeli ve çekip
gitmelidir diyor, Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler
Sayın Güler. Başkanlığın Genel Kurula
diğer sunuşları vardır. Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutmadan önce, Divan Üyesi
arkadaşımın, oturduğu yerden okuması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler...Kabul edilmiştir. Teşekkür ediyorum. Tezkereyi okutuyorum: B) Tezkereler ve Önergeler 1.–
Makedonya Cumhuriyeti Cumhurbaşkanının eşi Bayan Vilma Trajkovska'nın, Ohri'de
gerçekleştirilecek olan İkinci Uluslararası 21 inci Yüzyılda Kadın Konferansına
davetine, grubunca da ismi bildirilen İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın
icabetine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1040) 16 Nisan 2002 Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna Makedonya Cumhuriyeti
Cumhurbaşkanının eşi Bayan Vilma Trajkovska'nın himayelerinde, İkinci
Uluslararası 21 inci Yüzyılda Kadın Konferansı, 12-14 Nisan 2002 tarihleri
arasında Ohri'de düzenlenecektir. Konferansa katılınması, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki Kanunun 9 uncu maddesi
uyarınca Genel Kurulun 11 Nisan 2002 tarih ve 86 ncı Birleşiminde kabul edilmiştir. Anılan kanunun 2 nci
maddesi uyarınca, siyasî parti grubunca bildirilen üyenin ismi, Genel Kurulun
bilgilerine sunulur. Ömer İzgi Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Adı Soyadı: Seçim İli: Işılay Saygın İzmir BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur. Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının, bazı sayın milletvekillerinin izinli sayılmasına dair
bir tezkeresi vardır; okutup, ayrı ayrı oylarınıza sunacağım: 2.– Bazı
milletvekillerine, belirtilen sebep ve sürelerle izin verilmesine ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/1041) 15 Nisan 2002 Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna Aşağıda adları yazılı
sayın milletvekillerinin hizalarında gösterilen süre ve nedenlerle izinli
sayılmaları Başkanlık Divanının 9.4.2002 tarihli toplantısında uygun
görülmüştür. Genel Kurulun onayına
sunulur. Ömer İzgi Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı "Aksaray
Milletvekili Murat Akın, mazereti nedeniyle 13.2.2002 tarihinden geçerli olmak
üzere 20 gün." BAŞKAN - Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. "Aydın Milletvekili
Bekir Ongun, hastalığı nedeniyle 11.1.2002 tarihinden geçerli olmak üzere 43
gün." BAŞKAN - Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. "Bayburt Milletvekili
Şaban Kardeş, mazereti nedeniyle 13.2.2002 tarihinden geçerli olmak üzere 18
gün." BAŞKAN - Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. "Bingöl Milletvekili
Mahfuz Güler, mazereti nedeniyle 13.2.2002 tarihinden geçerli olmak üzere 22 gün." BAŞKAN - Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. "Çorum Milletvekili
Melek Denli Karaca, mazereti nedeniyle 13.2.2002 tarihinden geçerli olmak üzere
19 gün ve hastalığı nedeniyle 2.4.2002 tarihinden geçerli olmak üzere 31
gün." BAŞKAN - Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. "Diyarbakır
Milletvekili Nurettin Atik, mazereti nedeniyle 13.2.2002 tarihinden geçerli
olmak üzere 19 gün" BAŞKAN - Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. "İçel Milletvekili
Ali Er, hastalığı nedeniyle 22.1.2002 tarihinden geçerli olmak üzere 20
gün." BAŞKAN - Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. "İçel Milletvekili
Enis Öksüz, hastalığı nedeniyle 28.1.2002 tarihinden geçerli olmak üzere 74
gün." BAŞKAN - Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. "İçel Milletvekili
Cahit Tekelioğlu, hastalığı nedeniyle 8.2.2002 tarihinden geçerli olmak üzere
23 gün." BAŞKAN - Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. "İstanbul
Milletvekili Mukadder Başeğmez, hastalığı nedeniyle 9.2.2002 tarihinden geçerli
olmak üzere 45 gün." BAŞKAN - Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. "İstanbul
Milletvekili İsmail Kahraman, mazereti nedeniyle 12.2.2002 tarihinden geçerli
olmak üzere 25 gün." BAŞKAN - Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. "İstanbul
Milletvekili Nazire Karakuş, hastalığı nedeniyle 25.12.2001 tarihinden
geçerli olmak üzere 180 gün." BAŞKAN - Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. "İstanbul
Milletvekili Şadan Tuzcu, hastalığı nedeniyle 6.3.2002 tarihinden geçerli olmak
üzere 68 gün." BAŞKAN - Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. "İzmir Milletvekili
Saffet Başaran, hastalığı nedeniyle 16.1.2002 tarihinden geçerli olmak üzere 60
gün." BAŞKAN - Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. "İzmir Milletvekili
Kemal Vatan, mazereti nedeniyle 13.2.2002 tarihinden geçerli olmak üzere 19
gün." BAŞKAN - Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. "Karaman
Milletvekili Zeki Ünal, mazereti nedeniyle 10.2.2002 tarihinden geçerli olmak
üzere 24 gün." BAŞKAN - Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. "Kastamonu
Milletvekili M. Hadi Dilekçi, hastalığı nedeniyle 11.3.2002 tarihinden geçerli
olmak üzere 40 gün." BAŞKAN - Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. "Kırşehir
Milletvekili Mustafa Haykır, hastalığı nedeniyle 2.1.2002 tarihinden geçerli
olmak üzere 21 gün." BAŞKAN - Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. "Manisa Milletvekili
Hüseyin Akgül, mazereti nedeniyle 13.2.2002 tarihinden geçerli olmak üzere 18
gün." BAŞKAN - Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. "Manisa Milletvekili
İsmail Bozdağ, hastalığı nedeniyle 18.1.2002 tarihinden geçerli olmak üzere 17
gün." BAŞKAN - Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. "Ordu Milletvekili
Şükrü Yürür, hastalığı nedeniyle 18.3.2002 tarihinden geçerli olmak üzere 15
gün ve 2.4.2002 tarihinden geçerli olmak üzere 15 gün." BAŞKAN - Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. "Siirt Milletvekili
Takiddin Yarayan, mazereti nedeniyle 13.2.2002 tarihinden geçerli olmak üzere
19 gün." BAŞKAN - Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. "Şanlıurfa
Milletvekili Zülfükar İzol, mazereti nedeniyle 13.2.2002 tarihinden geçerli
olmak üzere 18 gün." BAŞKAN - Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. "Şırnak Milletvekili
Mehmet Sait Değer, hastalığı nedeniyle 24.12.2001 tarihinden geçerli olmak
üzere 35 gün ve 31.1.2002 tarihinden geçerli olmak üzere 90 gün." BAŞKAN - Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. "Şırnak Milletvekili
Mehmet Salih Yıldırım, mazereti nedeniyle 13.2.2002 tarihinden geçerli olmak
üzere 16 gün." BAŞKAN - Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. "Van Milletvekili
Ayhan Çevik, mazereti nedeniyle 13.2.2002 tarihinden geçerli olmak üzere 18
gün." BAŞKAN - Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. "Yozgat Milletvekili
Mesut Türker, hastalığı nedeniyle 6.2.2002 tarihinden geçerli olmak üzere 20
gün." BAŞKAN - Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının, bazı sayın milletvekillerinin ödenek ve yolluklarının
verilebilmesine dair tezkereleri vardır -5 adet- ayrı ayrı okutup, oylarınıza
sunacağım: 3.–
İstanbul Milletvekili Nazire Karakuş'a, ödenek ve yolluğunun verilmesine
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1042) 15 Nisan 2002 Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna Hastalığı nedeniyle bu
yasama yılında aralıksız olarak iki aydan fazla izin alan İstanbul Milletvekili
Nazire Karakuş'a, İçtüzüğün 154 üncü maddesi gereğince ödenek ve yolluğunun
verilebilmesi, Başkanlık Divanının 9.4.2002 tarihli toplantısında uygun
görülmüştür. Genel Kurulun onayına
sunulur. Ömer İzgi Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı BAŞKAN - Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. 4.– İçel
Milletvekili Enis Öksüz'e, ödenek ve yolluğunun verilmesine ilişkin Başkanlık
tezkeresi (3/1043) 15 Nisan 2002 Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna Hastalığı nedeniyle bu
yasama yılında aralıksız olarak iki aydan fazla izin alan İçel Milletvekili
Enis Öksüz'e, İçtüzüğün 154 üncü maddesi gereğince ödenek ve yolluğunun
verilebilmesi, Başkanlık Divanının 9.4.2002 tarihli toplantısında uygun
görülmüştür. Genel Kurulun onayına
sunulur. Ömer İzgi Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı BAŞKAN - Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. 5.–
İstanbul Milletvekili Şadan Tuzcu'ya ödenek ve yolluğunun verilmesine ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/1044) 15 Nisan 2002 Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna Hastalığı nedeniyle bu
yasama yılında aralıksız olarak iki aydan fazla izin alan İstanbul Milletvekili
Şadan Tuzcu'ya, İçtüzüğün 154 üncü maddesi gereğince ödenek ve yolluğunun
verilebilmesi, Başkanlık Divanının 9.4.2002 tarihli toplantısında uygun
görülmüştür. Genel Kurulun onayına
sunulur. Ömer İzgi Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı BAŞKAN - Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. 6.– İzmir
Milletvekili Saffet Başaran'a ödenek ve yolluğunun verilmesine ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/1045) 15 Nisan 2002 Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna Hastalığı nedeniyle bu
yasama yılında aralıksız olarak iki ay izin alan İzmir Milletvekili Saffet
Başaran'a, İçtüzüğün 154 üncü maddesi gereğince ödenek ve yolluğunun
verilebilmesi, Başkanlık Divanının 9.4.2002 tarihli toplantısında uygun
görülmüştür. Genel Kurulun onayına
sunulur. Ömer İzgi Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı BAŞKAN - Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. 7.– Şırnak
Milletvekili Mehmet Sait Değer'e, ödenek ve yolluğunun verilmesine ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/1046) 15 Nisan 2002 Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna Hastalığı nedeniyle bu
yasama yılında aralıksız olarak iki aydan fazla izin alan Şırnak Milletvekili
Mehmet Sait Değer'e, İçtüzüğün 154 üncü maddesi gereğince ödenek ve yolluğunun
verilebilmesi, Başkanlık Divanının 9.4.2002 tarihli toplantısında uygun
görülmüştür. Genel Kurulun onayına
sunulur. Ömer İzgi Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı BAŞKAN - Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Başbakanlığın, Anayasanın
82 nci maddesine göre verilmiş tezkereleri vardır -3 adet- ayrı ayrı okutup,
oylarınıza sunacağım: 8.– Turizm
Bakanı Mustafa Taşar'ın, Moskova Turizm Fuarına katılmak ve görüşmelerde
bulunmak üzere Rusya Federasyonuna yaptığı resmî ziyarete katılan milletvekillerine
ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1047) 10.4.2002 Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Turizm Bakanı Mustafa
Taşar'ın, Moskova Turizm Fuarına katılmak ve görüşmelerde bulunmak üzere 26-31
Mart 2002 tarihleri arasında bir heyetle birlikte Rusya Federasyonuna yapmış
olduğu resmî ziyarete ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak
etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte
gönderilmiştir. Anayasamızın 82 nci
maddesine göre gereğini arz ederim. Bülent Ecevit Başbakan LİSTE Ali Halaman (Adana) Mustafa Gül (Elazığ) Hasan Metin (İzmir) Osman Pepe (Kocaeli) Veysi Şahin (Mardin) BAŞKAN - Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. 9.– Sağlık
Bakanı Osman Durmuş'un, görüşmelerde bulunmak üzere Gürcistan'a yaptığı resmî
ziyarete katılan milletvekiline ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1048) 11.4.2002 Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Sağlık Bakanı Doç.Dr.
Osman Durmuş'un, görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle birlikte 8-13 Nisan
2002 tarihlerinde Gürcistan'a yaptığı resmî ziyarete, İstanbul Milletvekili
Bozkurt Yaşar Öztürk'ün iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar
Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir. Anayasamızın 82 nci
maddesine göre gereğini arz ederim. Bülent Ecevit Başbakan BAŞKAN - Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Son tezkereyi okutuyorum: 10.– Devlet
Bakanı Reşat Doğru'nun, görüşmelerde bulunmak üzere Nahcivan Özerk
Cumhuriyetine yaptığı resmî ziyarete katılan milletvekillerine ilişkin
Başbakanlık tezkeresi (3/1049) 15.4.2002 Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Devlet Bakanı Reşat
Doğru'nun, görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle birlikte 13-14 Mart 2002
tarihlerinde Nahcivan Özerk Cumhuriyetine yaptığı resmî ziyarete, ekli listede
adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu
konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir. Anayasamızın 82 nci
maddesine göre gereğini arz ederim. Bülent Ecevit Başbakan LİSTE Nidai Seven (Ağrı) Abbas Bozyel (Iğdır) BAŞKAN - Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Danışma Kurulunun bir
önerisi vardır; okutup oylarınıza sunacağım. IV.–
ÖNERİLER A) DanIşma Kurulu Önerİlerİ 1.– Gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının 243 üncü sırasında yer alan ve
öngörüşmelerinin Genel Kurulun 16 Nisan 2002 Salı günkü Birleşimde yapılması
kararlaştırılan (8/28) esas numaralı genel görüşme önergesinin öngörüşmelerinin
24.4.2002 Çarşamba günkü birleşimde yapılmasının Genel Kurulun onayına sunulmasına ilişkin, Danışma Kurulun
önerisi. Danışma Kurulu Önerisi N0.109 16.4.2002 Gündemin “Genel Görüşme
ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmının 243 üncü
sırasında yer alan ve öngörüşmelerinin Genel Kurulun 16 Nisan 2002 Salı günkü
Birleşimde yapılması kararlaştırılan (8/28) esas numaralı genel görüşme
önergesinin öngörüşmelerinin 24.4.2002 Çarşamba günkü birleşimde yapılmasının
Genel Kurulun onayına sunulması, Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.
BAŞKAN - Kabul edenler...Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir. Gündemin
"Seçim" kısmına geçiyoruz. V.–
SEÇİMLER A) Komİsyonlarda AçIk Bulunan Üyelİklere Seçİm 1.–
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim BAŞKAN - Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonunda boş bulunan ve Saadet Partisi Grubuna
düşen 1 üyelik için Sıvas Milletvekili Musa Demirci aday gösterilmiştir. Oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2.– Kamu
İstisadî Teşebbüsleri Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim BAŞKAN - Kamu İktisadî
Teşebbüsleri Komisyonunda boş bulunan ve Saadet Partisi Grubuna düşen 1 üyelik
için Batman Milletvekili Alaattin Sever Aydın aday gösterilmiştir. Oylarınıza sunuyorum :
Kabul edenler... Kabul etmeyenler...Kabul edilmiştir. Alınan karar gereğince
gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler" kısmına geçiyoruz. 3 üncü sırada yer alan,
Sıvas Milletvekili Musa Demirci ve 32 arkadaşının, bazı basın kuruluşlarının
kamu imkânlarından baskı kurmak suretiyle yararlandıkları iddiaları konusunda;
8 inci sırada yer alan, Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya ve 19
arkadaşının, yerel basının sorunlarının araştırılarak alınması gereken
tedbirlerin belirlenmesi amacıyla; 54 üncü sırada yer alan, Balıkesir
Milletvekili İlyas Yılmazyıldız ve 32 arkadaşının, Anadolu basınının
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla;
178 inci sırada yer alan, Yozgat Milletvekili Mehmet Çiçek ve 57 arkadaşının,
iki medya kuruluşunun karşılıklı olarak yaptığı suçlamaları ve iddiaları araştırmak
amacıyla; 211 inci sırada yer alan, İstanbul Milletvekili Nazif Okumuş ve 38
arkadaşının, Türk Medyasının sağlıklı bir yapı ve işleyişe kavuşturulabilmesi
için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla; 225 inci sırada yer
alan, Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün ve 21 arkadaşının, yerel basının
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergelerinin, birlikte yapılacak öngörüşmesine
başlıyoruz. VI.–
GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS
ARAŞTIRMASI A) Öngörüşmeler 1.– Sivas
Milletvekili Musa Demirci ve 32 arkadaşının, bazı basın kuruluşlarının kamu
imkânlarından baskı kurmak suretiyle yararlandıkları iddiaları konusunda
(10/18) Erzincan
Milletvekili Tevhit Karakaya ve 19 arkadaşının, yerel basının sorunlarının
araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla (10/23) Balıkesir
Milletvekili İlyas Yılmazyıldız ve 32 arkadaşının, Anadolu basınının
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
(10/79) Yozgat
Milletvekili Mehmet Çiçek ve 57 arkadaşının, iki medya kuruluşunun karşılıklı
olarak yaptığı suçlamaları ve iddiaları araştırmak amacıyla (10/212) İstanbul
Milletvekili Nazif Okumuş ve 38 arkadaşının, Türk medyasının sağlıklı bir yapı
ve işleyişe kavuşturulabilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla (10/244) Balıkesir
Milletvekili İsmail Özgün ve 21 arkadaşının, yerel basının sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla (10/257) Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergeleri BAŞKAN - Hükümet?..
Burada. Meclis araştırması
önergeleri, Genel Kurulun, 23.6.1999 tarihli 20 nci, 30.6.1999 tarihli 27 nci,
6.10.1999 tarihli 3 üncü, 23.10.2001 tarihli 10 uncu, 15.1.2002 tarihli 51 inci
ve 13.2.2002 tarihli 64 üncü birleşimlerinde okunduğu için, ayrıca okutmuyorum. İçtüzüğümüze göre, Meclis
araştırması açılıp açılmaması hususunda, sırasıyla, hükümete, siyasî parti
gruplarına ve önergelerdeki birinci imza sahibine veya onların göstereceği bir
diğer imza sahibine söz verilecektir. Konuşma süreleri, hükümet
ve gruplar için 20'şer dakika, önerge sahipleri için 10'ar dakikadır. Şimdi, söz alan sayın
üyelerin isimlerini okuyorum: Doğru Yol Partisi Grubu adına Ardahan
Milletvekili Saffet Kaya, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Kahramanmaraş
Milletvekili Avni Doğan, Anavatan Partisi Grubu adına Denizli Milletvekili
Beyhan Aslan, Saadet Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Yakup Budak,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Erzurum Milletvekili İsmail Köse. İlk söz, hükümet adına... DEVLET BAKANI MEHMET
KEÇECİLER (Konya) - Sayın Başkan, söz talebimiz yok. BAŞKAN - Peki; hükümet
adına söz talebi yok. O zaman, gruplar adına
ilk olarak, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Ardahan Milletvekili Saffet Kaya;
buyurun. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA SAFFET
KAYA (Ardahan) - Çok Değerli Başkan, Yüce Parlamentomuzun çok seçkin milletvekilleri;
Anadolu basını ve sorunlarının çözümüne katkı sağlamak amacıyla, Anayasanın 98
inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca, Meclis araştırması açılması için verdiğimiz önerge üzerinde, Doğru
Yol Partisi Grubu adına, söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Gerçekten, bugün, Yüce
Parlamentomuzun gündemini işgal eden çok önemli bir konuyu, soru önergesiyle,
araştırma önergesiyle gündeme getiren İlyas Yılmazyıldız Beye ve bu konudaki
diğer önergelerin sahiplerine huzurunuzda teşekkür etmek istiyorum. Daha evvel,
yine, kanun teklifi bağlamında katkıları olan Ankara Milletvekilimiz Saffet
Arıkan Bedük Beye de şükranlarımı ifade etmek istiyorum. Demokrasilerin
vazgeçilmez teminatı basın unsurudur şüphesiz. Maalesef, Türkiye'de,
basınımızın saygın yerinin olmamasının, Yüce Parlamentomuzun, parlamenter
rejimin, demokrasinin -bize göre- en büyük handikaplarından birisi olduğunu
düşünüyoruz. Kamuoyu araştırmalarında, basınımızın güven ve itibar noktasında
en sonlarda olmasının sevindirici bir unsur değil, tam tersi, demokrasi adına,
çoğulcu demokratik yapı adına üzüntü duyulabilecek bir olgu olduğunu,
zannediyorum ki, Yüce Parlamentomuz hemfikir olarak düşünmektedir; çünkü,
basınımızın güçlü olması, basınımızın özgür olması, basınımızın doğru haber
vererek kamuoyunu yönlendirmesi, siyaset mekanizmalarını etkin hale getirmesi,
hiç şüphesiz ki, demokratik yapıda bir dinamik oluşturmaktadır. Maalesef,
basınımızın, en sonlarda güveni haiz olması, şüphesiz ki, irdelenmesi gereken,
çok önemli bir husus olduğu için, Yüce Parlamentoda, bu önemli hususların
gereğini sizlere serdetmeye çalışacağım; sizlere, bunu da arz etmeye
çalışıyorum. Hiç şüphesiz ki, basın,
demokratik ölçütler içinde, dördüncü bir erk olarak kabul edilir. Yasamadan,
yürütmeden, denetlemeden sonra, basın, gerçek demokratik ülkelerde, dördüncü
erk olarak vardır; ama, maalesef, Türkiye'de, bazen yürütmenin, bazen
yasamanın, bazen denetlemenin önünde olduğunu görmek, bazen birinci güç olmuş
gibi bir havaya kapılan bir basını görmek, zannediyorum ki, demokrasi adına
ciddî bir zafiyettir. Biz, basınımızı,
her zaman dördüncü erk olarak görmekten yana olduğumuzu, her defasında ifade
ediyoruz; ancak, basınımızın, son dönemlerde merkeziyetçi, tekelci yaklaşımları,
bir anlamda sermaye gruplarının eline geçen basının, maalesef, kâr amaçlı
holdinglerin eline geçmesi, birkısım basının holdinglerin eline geçmesi son
derece düşündürücü olmaktadır. Hele son dönemlerde, RTÜK'le ilgili Anasol-M
hükümetinin gündeme getirdiği ve basınımızı tamamıyla kartelleştiren,
tekelleştiren bir yasanın Cumhurbaşkanından kabul görmemesi son derece
önemlidir. Yine, maalesef, Anasol-M hükümeti, RTÜK'le ilgili yasayı
Parlamentonun gündemine getirmekle, basını tekelleştiren, kartelleştiren ve
maalesef, tek sesli yapan, merkeziyetçi noktaya sürükleyen bir anlayışı,
farkında olmadan, Parlamentomuzdan geçirmek gibi bir çabanın içindedir;
hükümetin, bu hatasından, bu yanlıştan dönmesi gereğini, buradan, Doğru Yol
Partisi adına, halk adına, bir kez daha izah etmek istiyorum. (DYP sıralarından
alkışlar) Şimdi, öyle bir durum ki,
değiştirilecek RTÜK yasasındaki hadise, ihalelere basın mensupları girebiliyor,
kamu ihalelerinde etki kurabiliyor. Kaldı ki, dünyanın hiçbir yerinde,
demokratik hiçbir ülkede, basına, yüzde 20 hissesinin dışında hak tanınmazken,
Türkiye'de, yeni getirilecek RTÜK yasasıyla, maalesef, bir basın kuruluşu veya
bir şahıs, yerel televizyonlara hâkim olacak, ulusal televizyonlara hâkim
olacak ve maalesef, tekelleşecek ve basın adına hâkimiyet kurulacak; halk
adına, halkın sesi adına, özgürlükçü basın adına değil; ama, birkaç holdingin,
kartel medyanın hâkimiyeti adına, böyle bir çizgi, maalesef, gündeme gelmiştir.
Bu yanlıştır. Bu yanlışın, mutlaka ve mutlaka, hükümet nezdinde tekrar gözden
geçirilerek, gerçekten, özgür basının, halkı yönlendirebilecek, halkın
duygularını istismar etmeyecek ve halkı değerleriyle yaşatabilecek, değerlerini
hiçe saymayacak; ama, tekelleşmeden uzak, merkeziyetçilikten uzak bir basın
yapısının, yeniden rehabilite edilmesi gerekmektedir. Yine bu bağlamda,
basınımızın çok değerli emekçileri var. Bu emekçiler, 9 000'e yakın bir kitleye
sahip; ama, maalesef, bugün üzülerek görüyoruz ki, 212 sayılı Yasa olmasına
rağmen, kırk yıl önce çıkarılan yasa olmasına rağmen, sendika hakkı olmasına
rağmen, sendika etkinliği olmayan, sendika etkinliği olduğunda işten tasfiye
edilen, işten atılan bir basın emekçisi kitlesiyle karşı karşıyayız. Eğer 212
sayılı Yasa, hükümet nezdinde işletilecek olsa, bugün, basın emekçileri işsiz
kalmayacaklar. Son dönemlerde, 9 000'e yakın basın emekçimizin 3 000'e yakını
işsiz kalmıştır. Basın emekçiklerimizin haklarıyla ilgili 212 sayılı Yasa
olmasına rağmen, bunu yürürlüğe sokmayan bir hükümet var. Sendikal hakkı olup,
maalesef, bunu kullanamayan bir basın emekçileri var ve basın emekçilerimizi
koruyamayan, kollayamayan bir hükümet bakışıyla karşı karşıya basın emekçileri.
Yine, maalesef, basın
emekçilerinin üçte 1'i kaçak çalıştırılıyor. Kaçak çalıştırılan basın
emekçileri, ancak stajyer konumunda gösteriliyor ve bu insanlar, normal
maaşlarını, normal sosyal haklarını alamaz durumdalar. Basın emekçiliği hakkını
korumayan bir hükümetin icraatı olabilir mi?! İşte, ondan dolayıdır ki, basına
biz Parlamento olarak ciddî bir önem vermezsek, basın emekçilerinin hakkını
koruyup kollayamazsak, çıkarılan yasalarla bu yetkiyi sonuna kadar takip
edemezsek, şüphesiz ki, basınımızı istediğimiz noktada görebilmemiz mümkün
değildir. Yine, halkın basına en
sonlarda güvenmesinin en önemli sebeplerinden birisi de, gerçek basın
mensupları, gerçek basın emekçileri, basın kuruluşlarında, yerel TV'lerde,
ulusal TV'lerde yer almamakta; ancak, lise mezunu, titri olmayan insanlara yer
verilmektedir. Yine üzülerek söylüyorum ki, reyting uğruna, çok az emekle çok
büyük imkânlar sağlayabilen vasıfsız insanları ön plana çıkaran bir basın var.
Bunların hepsi ciddî bir handikap, maalesef basınımız adına. Yerel basınımızı da
gözönüne aldığımız zaman, yine bu işin bir halkası olarak yerel basın da,
maalesef hak ettiği noktada değil. Ulusal basın her türlü
imkânla mücehhez; ulusal basın teşvik alır, ulusal basın kredi alır, ulusal
basın her türlü erki ortaya koyar, hükümet üzerinde her türlü yaptırımı ortaya
koyar, bazen kendini hükümetleri devirebilecek güçte hisseder, bazen güçlü
medyalar basın tandanslı olmayan, ama bir anlamda kâr elde etme amacıyla ulusal
basını elinde tutan bazı güçler, hükümetler üzerinde pazarlıklar yapabilecek
cüreti gösterebilecek bir anlayış sergilemektedirler. Bunu da, demokratik bir
olgu olarak kabul etmek mümkün değil; çünkü, basın da, siyaset de, hiç şüphesiz
ki halka hesap vermek zorundadır ve halka verilen hesabı, bir başkaları bir
başka erk oluşturarak, basını birinci güç haline getirerek Türkiye'de
hükümetlerin kurulmasına, hükümetlerin bozulmasına asla ortam hazırlayacak bir
yapıda olmaması gerektiğini hepimiz biliyoruz; ancak, bu noktada yaraya neşter
vurmuyoruz. Yaraya neşter vurulması, mutlaka ve mutlaka gerekmektedir. Yerel basınımız, Kurtuluş
Savaşından bugüne kadar, gerçekten, Türkiye'nin mücadelesinde çok etkili olmuş
bir basın. Yine, yerel basınımıza,
RTÜK Yasasında yapılacak değişiklikte öyle ciddî yaptırımlar gündeme
getiriliyor ki, RTÜK Yasası, eğer, tekrar, Cumhurbaşkanının vetosu halinde,
Parlamentoda gündeme gelirse ve Anasol-M hükümeti, iktidar kanadı da bunu
eskisi gibi onaylarsa, kazara, bir yerel basın mensubu, çıkardığı gazeteyi iki
gün içerisinde mülkî amire veya savcılığa vermezse, 5 milyardan 100 milyara
kadar ceza ödemek zorunda kalabilecek. Zaten, yerel basının 200'e yakını işini
tasfiye etmiş, uyguladığınız ekonomik politikalardan dolayı batmış, bitmiş;
kalan diğer yerel basın ise, can çekişmekte ve gerçekten, bugün çok ciddî bir
sıkıntı içerisinde, teknolojik imkânları yok, değişik teşvik imkânları yok,
kendi kaderleriyle baş başa. Yeni getirilecek RTÜK Yasa Tasarısıyla -inşallah
kabul edilmez; ama, kabul edilirse de-
eğer, az önce verdiğim örnekten yola çıkılırsa, yerel basına, iki günlük
gazeteyi vermediği için 5 milyar ile 100 milyar arasında ceza verilmesi acaba
hangi mantığa sığar diye, burada, Yüce Parlamentonun huzurunda arz ediyorum.
Bu, doğru bir olay değil. Yine, RTÜK Yasasındaki
değişiklikte -şayet, hükümet tarafından getirilirse- yerel basınımızla ilgili
ciddî yanlışlar var. Bu yasalaşırsa, maalesef, yerel basınımız daha da
sıkıntılı duruma düşecek, 50 milyardan, 100 milyardan başlayan cezalarla, yerel
basınımızı iyice küçülten ve yerel basını yok eden, ulusal basınımızı
tekelleştiren bir noktaya sürükleyen, şartlara uygun olmayan bir yasa olacak.
Umarım ki, iktidar milletvekilleri, bu RTÜK Yasa Tasarısını kabul ederek,
basınımızı iyice tekelleştiren, basınımızı iyice kartelleştiren bir noktaya
gelmez. Değerli milletvekili
arkadaşlarım, bakın, hepimizin vicdanında gerçekten bir yara var. Zannediyorum
ki, arz edeceğim konuyla ilgili hepimiz aynı şeyi düşünüyoruz. Ben, yine, birbuçuk iki
yıl önce, bu kürsüden, Yüce Parlamentoda milletvekillerimize arz ettim.
Basınımızın da, bazen, Yüce Parlamentoya olan bakışı, parlamenterlere olan bakışı,
maalesef çok olumsuz. Gerçekten, her basın mensubu için söylemiyorum; ama, bazı
kesimler var ki, siyaset kurumu yıpransın, siyaset kurumu iş yapmaz hale
gelsin, Parlamento iş yapmıyor gibi bir olguyu büyüteç altına koyarak,
maalesef, kamuoyunda, Parlamentoya, siyaset kurumuna karşı çok ciddî bir kin
oluşturma, garez oluşturma noktasında, âdeta bir çaba içerisindeler. Yine, üzülerek
söylüyorum, hepiniz çok iyi biliyorsunuz ki, bir köşe yazarı -hepinizi tenzih
ederek söylüyorum, bu sözü söylediğim için de gerçekten utanç duyuyorum-
"bunların hepsi soysuz" diyebiliyor. Bunu hepimiz çok iyi yaşadık ve
o gün, ben, bu kürsüye çıkarak "bu Parlamentoya ve parlamentere, siyaset
kurumuna, hiç kimsenin, bu şekilde bir davranış sergileme hakkı ve haddi
yoktur" dedim. (Alkışlar) Yalnız, o yetmez... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) -
Osman Özbek'e ne diyorsun. SAFFET KAYA (Devamla) -
Onu da söyleyeceğim Başkanım. Değerli arkadaşlarım, o
yetmez. Bir parlamento, bir parlamenter, eğer kendi hakkını savunamıyorsa,
halkın hakkını savunamaz. Burası çok önemli. Yani, kalkıp da, bir parlamentoya
ilişkin, böyle amiyane, bu kadar seviyesiz bir ifadeyi yazan bir basın
mensubunun da, herhalde, Türkiye'nin demokrasisi adına, Parlamento adına,
siyasî yapı adına doğru şeyler söylediğini kabul etmek mümkün değil. Daha ötesi, yine,
geçenlerde -seversiniz sevmezsiniz, burada söylemek zorundayım- geçmişte
Başbakana laf atan bir paşa... Evet, ordumuz gözbebeğimizdir, itirazımız yok;
gerçekten ordumuzun yıpratılmasını da istemiyoruz; o da doğru; ancak, o paşa,
geçen gün çıkmış, tekrar, diyor ki: "70 milyarlık sağlık harcamasından
dolayı, milletvekilini Meclisin girişinde asacaksınız." Yok böyle bir şey!
Böyle bir şey yok kesinlikle! Bunu doğru kabul etmek kesinlikle mümkün değil.
Eğer, gerçekten bir milletvekilinin kusuru varsa, Parlamentoya mal etmek doğru
değil; bu bir. İkincisi, o da yetmez
"asacaksınız" demek de yanlıştır. Burası hukuk devletidir, siyaset
kurumunu, Yüce Parlamentoyu yıpratmaya, hiç kimsenin, haddi de yoktur, hakkı da
yoktur, olmamalıdır da arkadaşlar. (Alkışlar) Burada, tüm
milletvekillerimiz, gruplarımız, bu noktada, çok etkili bir şekilde,
Parlamentonun, siyaset kurumunun hakkını aramakla mükelleftir. Şüphesiz ki,
hepiniz bunu yapıyorsunuz; ama, bu tür ifadeler, bizi, son derece yaralıyor
arkadaşlar. Bunu herkes bilsin ki -buradan, Türk halkına da sesleniyorum-
halkın tek dayanacağı yer Parlamentodur, halkın tek dayanacağı yer siyaset
kurumudur; eğer, siyaset kurumu, gerçekten, kapatılırsa, halkın hakları, halkın
temsili yok edilmiş olur. Yine, özellikle
söylüyorum ki -Doğru Yol Partisi olarak geçmişimizde yaşadığımız- en iyi
ihtilallerden en kötü parlamenter rejimler önemlidir; bunu, buradan, halk adına
söylüyorum. Çok değerli arkadaşlarım,
basınımız, şüphesiz hak ettiği yere gelmeli, basınımız dördüncü bir erk olmalı
şüphesiz, basınımız gerçekten halkın sesi olmalı, kulağı olmalı; hiç itirazımız
yok ve basınımızın o noktaya gelmesi için, katkıda bulunmak adına, Doğru Yol
Partisi olarak verdiğimiz soruşturma önergelerinde, her türlü desteği
verebileceğimizi çok açık ilan ediyoruz. Ama -birileri holdinglerinin, birileri
daha çok para kazanmanın- birileri basın gücüyle Türkiye'nin kaymağını yemeğe,
birileri basın gücüyle ülkeye hükmetmeye, birileri basın gücüyle halkın
iradesine hükmetmeye, asla ve asla cesaret göstermemeli, cesaret göstermemesi
adına da, Parlamento, üzerine düşeni yapmalı; çünkü, biz, burada halka hesap
veririz, başka hesap vereceğimiz yer, yukarıda Allah, sonra da halkımızdır. O bakımdan, tekrar söylüyorum,
Basın Yasasıyla ilgili olarak, emekçilerimizin haklarının korunması lazım.
Emekçilerimiz, bugün, sosyal güvenlik yasasından ciddî bir şekilde
yararlanamıyorlar; sendikaları var etkin değiller. Böyle bir şey olabilir mi;
böyle bir şey olması mümkün değil. Sendikal haklarını kullandıkları an tasfiye
ediliyorlar ve kaldı ki, maaşlarını, bordrolarında, 1457'ye göre gösteriyorlar
ve 1457'ye göre, düşük maaşla bu insanlarımız çalışıyor. 9 000 basın mensubu
emekçimizden, sendikal hakkı olan 500 kişi var ve gerçekten, emekçi basınımızın
öyle şerefli mensupları var ki... Patronunun sesi değil, halkın sesi adına,
gerçekten, kalemini satma yerine kırmayı tercih eden basın emekçilerine de,
burada şükranlarımı ifade ediyorum kesinlikle. (DYP sıralarından alkışlar)
Yine, ulusal basınımızda, gerçekten, hepsini bir kefeye koymak, asla mümkün
değil. Gerçekten, halkın ve ülkenin yararına ciddî basın anlayışını serdeden,
şüphesiz, ulusal basınımız da var, yok değil; kendilerine de şükranlarımı arz
ediyorum; ama, basınımızı mutlaka yeniden yapılandırmak, basınımızı yeniden
etkili bir noktaya getirmek mutlaka gerekiyor. Tabiî ki, basınımıza olan
güvenin en sonda olduğunu başlangıçta söyledim; ama, onun dışında,
Parlamentomuza olan güvenin de en sonlarda olması, demokrasimiz adına,
çoğulculuk adına çok doğru bir şey değil. Parlamento da, gerçekten,
saygınlığını koruma adına, basınla ciddî bir işbirliğine girmek zorunda ve
basınımızın da siyasete, Parlamentoya, siyaset kurumuna yardımcı olma gibi bir
zorunluluğu var. Eğer, ülkemizi çağdaş bir medeniyete ulaştırma amacındaysak,
ülkemizi demokratik normlara taşımak zorundaysak, basınımızla çok ciddî bir
şekilde işbirliği halinde olmamız gerektiğini düşünüyorum. Çok değerli arkadaşlar,
gerçekten, basınımızın emekçilerini, 212 sayılı Yasayla, kırk yıl önce
çıkarılan yasayla en ciddî şekilde koruyup kollamak hepimizin görevi, en başta
hükümetin görevi, Anasol-M hükümetinin görevi. Eğer Anasol-M hükümeti "ne
yapalım, elimizden bu kadar geliyor" derse, basın emekçilerine sahip çıkmamış
olur. Basın emekçilerine, buradan, Doğru Yol Partisi olarak, Anamuhalefet
Partisi olarak tekrar sesleniyorum ki, her koşulda haklarınızın yanında
olacağımızı özellikle ifade etmek istiyorum. Gerçekten, basın
emekçilerimiz halkımızın sesi olmuştur, kulağı olmuştur. Halk adına,
hayatlarını, canını ortaya koymuş ve mesleğinde mücadele vermiş, çok düşük bir
ücretle çalışarak çok büyük hizmetler vermiş ciddî bir basın emekçi kitlemizin
olduğunu da görmemek mümkün değil. O bakımdan, basın emekçilerimizin önünde
saygıyla eğiliyorum ve tekrar söylüyorum; çünkü, onlar, demokrasinin
dinamiğidir; onlar, ülkenin gelişmesinin, siyasetin çalışmasının temel
dinamikleridir ve basın emekçilerime şükranlarımı tekrar tekrar arz ediyorum ve
her koşulda yanınızda olduğumuzu, parti olarak, ifade etmek istiyorum. Sayın Başkanım, söz
hakkım var mı? BAŞKAN - Süreniz sonuna
geldi; ama, kısa bir şeyiniz varsa... SAFFET KAYA (Devamla) -
Çok değerli Başkanım, anlayışınıza da, sabrınıza da çok teşekkür ediyorum. Anadolu basınımızın,
yerel basınımızın, 1 500-2 000'e yakın yerel basınımızın haklarının en iyi
şekilde korunup, kollanması ve önümüzdeki günler içinde hükümet tarafından
gündeme getirilmesi düşünülen yeni RTÜK Yasa Tasarısıyla ilgili yanlışlar,
basını tekelleştirmeye götürecek, basın, maalesef, ihalelere karışacak.
Dünyanın hiçbir yerinde -Fransa'da, Almanya'da, İngiltere'de- basın
kuruluşlarına ortak olanların hissesi yüzde 20-yüzde 25'i geçmezken,
getirilecek son değişiklikle, maalesef, bir basın müteşebbisi -üzülerek
söylüyorum ki- gidip, 100 tane radyo satın alabilecek; çok muammalı bir
yapılanmayla, maalesef, basını tekelleştirebilecek bir noktaya getirebilecek
bir yasanın Parlamentodan geçmemesini temenni ediyorum ve basın
emekçilerimizin, gerçekten, sosyal haklarının, sendikal haklarının en ciddî bir
şekilde savunulmasını temenni ediyorum. Doğru Yol Partisi olarak,
basın emekçilerimiz, yerel basın ve ulusal basınla ilgili her türlü görevi
yerine getirmeyi bir borç olarak kabul ettiğimizi, demokrasi adına, siyaset adına
buradan huzurunuzda arz etmek istiyorum. Umarım ki, basınımız,
güvenini en yükseklerde tutan ve demokrasimize, özgür basın anlayışına ve
katılımcı demokrasiye çok büyük katkıları olabilecek bir yapılanma içinde olur.
Basın emekçilerimize tekrar saygılarımı arz ediyorum. Tüm Yüce Heyeti, sabırla
dinlediğiniz için saygıyla selamlıyorum; hürmet ediyorum. (DYP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Çok teşekkürler
Sayın Kaya. Değerli arkadaşlarım,
çalışma süresi bitimine kadar şeklinde daha önceden bir kararımız var. Öyle
gözüküyor ki, süreleri doldurma konusunda herhalde, kararlı bir davranışınız
olacak ve konuşmaları, sanıyorum, o çerçevede, 21'den önce bitiremeyeceğiz gibi
gözüküyor. Normal ara vermeyle
ilgili sayın grup başkanvekillerimizin herhangi bir önerisi olacak mı;
vermeyelim, devam edelim mi dersiniz; öyle mi düşünürsünüz? BEYHAN ASLAN (Denizli) -
Vermeyelim Sayın Başkan. NEVZAT ERCAN (Sakarya) -
Sayın Başkan, ara vermeyelim. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) -
İktidar kanatları konuşmalarından vazgeçerlerse, süratle biter. BAŞKAN - İktidar
kanatları diyor Sayın Hatiboğlu. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) -
Muhalefetin bir bu hakkını koydunuz. İzin verin, konuşalım. Bizi dinleyin
bir... Böyle, efendi efendi oturun, dinleyin orada; süratle de biter. BAŞKAN - Peki. Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Avni Doğan; buyurun
efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz 20 dakika. AK PARTİ GRUBU ADINA AVNİ
DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; elimizde,
basının sorunlarıyla ilgili, aslında, birbirine de uymayan 6 önerge var. Yerel
basının sorunlarıyla ilgili, Erzincan Milletvekili Sayın Tevhit Karakaya ve
arkadaşlarının verdiği bir önerge var. Yine, basının bir güç olarak çıkar
amaçlı kullanılması konusunda, İstanbul Milletvekili Sayın Nazlı Ilıcak'ın
verdiği bir araştırma önergesi var. Sayın İlyas Yılmazyıldız'ın verdiği bir
önerge var. Kısacası, Mecliste bütün siyasî partilerin milletvekillerinin
verdiği 6 önerge var elimizde. Bu 6 önergenin birleştirilmesine karar verildi.
Bu birleştirilmiş 6 önerge üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi adına konuşmak
üzere söz almış bulunuyorum; sözlerime başlamadan, hepinizi saygıyla
selamlarım. 20 nci Yüzyıl ve 21 inci
Yüzyıl medya çağı. Özellikle, dünyanın küreselleştiğinden bahsettiğimiz
günümüzde, dünyanın küçüldüğü günümüzde, dünyayı evimize taşıyan, dünyayı
küçülten, haberleri bir saniyede dünyanın bir ucundan bir ucuna taşıyan basının
önemi, hiç kuşkusuz tartışılmaz. Hele demokratik ülkeler için demokratik ve
özgür basın, demokrasinin vazgeçilmez güvencelerinden biri. Siyasî partiler
üzerinde kim konuşursa konuşsun, siyasî partilerin demokrasinin vazgeçilmez
unsurlarından birisi olduğu herkes tarafından kabul edilir. Basın ve medya
üzerinde de kim söze başlarsa başlasın, kabul etmek zorundadır ki, basın da,
demokrasinin vazgeçilmez şartlarından, vazgeçilmez, olmazsa olmaz unsurlarından
birisi. Basın, demokrasinin
teminatıdır. Bir kere bunu görmemiz lazım. Özgür basın, hür basın, tarafsız
basın, adil basın, doğru haber veren basın, doğru yorum yapan basın, analitik
düşünen basın, memleket için çalışan basın, demokratik sistemin teminatıdır,
olmazsa olmazıdır. Bu açıdan, bir ülkenin demokrasisinin hangi ölçüde olduğuna
bakmak için, basınının hangi ölçüde özgür olduğuna, basın çalışanlarının hangi
ölçüde rahat olduğuna iyi bakmak lazım. Eğer, bir ülkede basın özgür değilse, o
ülkede hiçbir özgürlük yoktur. Eğer, bir ülkede basın çalışanları ekonomik
açıdan, sosyal açıdan, özgürlük açısından teminat altına alınmamışsa, basın
çalışanlarının iş güvencesi teminat altına alınmamışsa, o ülkede demokrasi
yoktur, o ülkede demokrasiyi hiç kimse koruyamaz; o ülkede demokrasi koruma
altında değildir demektir. Şimdi, biz, demokrasiye
talip bir ülkeyiz. Anayasamızda, bizim, demokratik, laik bir hukuk devleti
olduğumuz yazılı. O halde, demokratik, laik bir hukuk devletinin gereğini
yerine getirmek, bu Meclisin görevidir, hükümetin görevidir. Demokratik, laik
bir hukuk devletinin basını olmak görevi de Türk basınına düşmektedir. Bu
konuda herkes kendi üzerine düşen sorumluluğu almalıdır, almak zorundadır. Biz,
Meclis olarak, bu milletin Meclisi olarak, basının, hükümetin çözeceği
sorunlarını, siyasetin çözeceği sorunlarını çözmek durumundayız, basın
çalışanlarının sorunlarını çözmek zorundayız. Basın da, kendine düşen,
kendinden kaynaklanan kendi sorunlarını çözmek zorunda. Küreselleşen dünyaya
Türkiye ancak böyle ayak uydurabilir, Türk basını da ancak böyle ayak
uydurabilir. Değerli milletvekilleri,
demokrasilerde üç önemli kuvvet var, özellikle parlamenter demokrasilerde üç
önemli kuvvet var, biraz önce arkadaşımız söyledi yasama; yani, Meclis;
yürütme, hükümet, yargı da, bildiğimiz gibi, yargı sistemi. Hemen hemen bütün
olgun demokrasiler, basını dördüncü kuvvet olarak kabul eder; ama, az gelişmiş
demokrasilerde, nedense, basın, az gelişmiş demokrasilerin basını, kendisini
her zaman yasamanın yerine koyar, her zaman yürütmenin yerine koyar, her zaman
kendisini yargının yerine koyar; yani, az gelişmiş ülkelerde basın, hem kanun
yapar, kendi kanununu yapar hem o kanunu uygular, gerekirse yargısız infaz
yapar. Az gelişmiş demokrasilerin en büyük handikabı budur. Eğer, bir ülkede,
kendisini, bir güç, Meclisin yerine koyuyorsa, o ülkede bir eksik var demektir.
Kendisini, bir güç, hükümetin yerine koyuyorsa, o ülkede sıkıntı var demektir.
Eğer, bir ülkede herhangi bir güç -basın, medya- kendisini yargının yerine
koyuyorsa, yargısız infaz yapıyorsa, o ülkede tuz kokmuş demektir. Türkiye'nin
en büyük sorunu da budur. Ne basın kendisini olması gereken yerde görüyor ne
siyaset basını olması gereken yerde görmek istiyor. Her zaman bu iki güç, bu
iki kuvvet birbiriyle paslaşıyor. Tabiî, bu Yüce Meclisin
en büyük görevlerinden birisi, Türk basınını özgür bir basın olarak,
demokrasilerin dördüncü kuvveti olarak olması gereken yerine oturtmak, bunun
için basının önünde engeller varsa bunu ortadan kaldırmak olmalı. Geçenlerde Sayın Güngör
Mengi'nin bir yazısını okudum, diyordu ki: "Bu ülkede birçok iktidar,
devleti milletin emrine vermek istediği için bu cesaretinin bedelini çok ağır
ödedi." Tekrar ediyorum, Güngör Mengi yazıyor: "Bu ülkede birçok
iktidar, devleti milletin emrine vermek istediği için bu cesaretinin bedelini
çok ağır ödedi." Doğrudur; Menderes iple ödedi, diğerleri darbelerle ödedi,
andıçlarla ödedi; ama, şimdi, devleti milletin emrine vermek isteyen iktidarlar
bu cesaretlerinin bedelini çok ağır öderken, demokrasinin teminatı olması
gereken Türk basını ne yapıyordu?! Devleti milletin emrine vermek isteyen
iktidarlar bu cesaretlerinin bedelini ağır öderken, maalesef, Türk basını, bunu
ağır ödetenlere alkış tutuyordu. İşte, Türkiye'nin problemi bu. Eğer, Türkiye'de işler
yolunda gitmiyorsa, Türk medyası Türkiye'de zulme karşı durmuyorsa, Türkiye
sahipsiz kalmış demektir. Eğer, Türkiye'de medya, çıkar kavgasının içerisine
düşmüşse, Türkiye sahipsiz kalmış demektir. Aynı şekilde şunu da
söyleyebiliriz: Devleti milletin emrine veren iktidarlar bu ülkede nasıl
ezilmişse, halkın sesi olmaya çalışan basın organları da geçmişte aynı şekilde
ezilmiştir, onu da söylüyorum. Bize düşen görev, devleti milletin emrine
vermektir neye mal olursa olsun; bize düşen görev, basını da milletin emrine
vermektir; Türk basınının en büyük sorunu da budur. Ekonomik sorunların
ötesinde Türk basınının tarafsız olamama sorunu vardır, ekonomik problemlerin
ötesinde Türk basınının yalan sorunu vardır, yanlış sorunu vardır, iftira atma
sorunu vardır, devletle sorunu vardır, milletle sorunu vardır, birbiriyle
sorunu vardır. Bakın, elimde bir örnek
var, iki basın grubunun çatışması... Şimdi bu basınla nereye gidebilirsiniz?!
Ne diyor; 1 Ekim 2001 "İlk Karapara Davası Uzan'a" Hürriyet. 1 Ekim
2001 "Aydın Doğan'ın Büyük Üçkâğıdı" Star. "550 000 000 Dolar
Nasıl Uzan'landı" Hürriyet. "Herkesi Soyan Aydın Doğan" Star.
Uzun; birkaç örnek vereceğim: "Ucuz ve Pahalı Kâğıdı Aynı Gemiyle
Getirdiler", "Telsim Herkesi Dinliyor." Kim söylüyor; Hürriyet.
"Aydın Doğan'ın Battığının Belgesidir" 4 Ekim 2001. Kim bu; bunu da
Star söylüyor. "Bir Günde 14 Trilyon Çaldı" diyor Star. "470 000
000 Dolar Nereye Gitti" diyor Milliyet. "Yalanı Bırak Cevap Ver"
diyor Star. "Türkiye'den Yurtdışına Karapara Transfer Ederken Suçüstü
Yakalandılar" diyor Milliyet. Birbirini suçluyor. Örnek çok, örnek 10
sayfa. Bunu kimseyi tahkir etmek için, Türk basınını tahkir etmek için
söylemiyorum. İki basın grubu birbirini olmadık şeylerle suçluyor. Şimdi, bakın değerli
arkadaşlar, bu basın grubundan birinin doğru söylüyor olması vahimdir; çünkü,
biri doğru söylüyorsa öbürü hırsızdır. İkisinin doğru söylüyor olması daha
vahimdir; çünkü, ikisi de doğru yazıyorsa, ikisi de hırsızdır. Eğer, ikisi de
yanlış söylüyorsa ayrı bir vahamet ortaya çıkıyor, Türk basınının tiraj olarak
yüzde 70'ini temsil eden iki basın grubu, bu defa müfteri olarak karşımıza
çıkıyor, birbirine iftira ediyor. Yani, şimdi, bunun ele alınır tarafı var mı;
siz, birbirinize böyle yaparsanız size kim inanır?! Yani, insanların
birbirini, basın organlarının birbirini, siyasetçilerin birbirini, basının
siyasetçiyi, basının devleti bir çırpıda hırsız olarak nitelemesi bu kadar
basit mi, bu kadar ucuz bir hadise mi? Demek ki, basının kendi içerisinde bir
sorunu var; yani, birbirini hırsızlıkla suçluyorlar. Eğer doğruysa, bunun
üzerine gidilmelidir, eğer yanlışsa, basın, birbirine iftira atar konumdan
uzaklaştırılmalıdır. Yani, basın, önce kendi etik değerlerini Türkiye'de
oluşturmak durumunda. Şimdi, Türk basını niye
tiraj kaybediyor; işte, bunun için tiraj kaybediyor, inandırıcılığını
kaybediyor. Türkiye'de siyaset-basın kavgası siyaseti de dibe vurdurdu, basını
da dibe vurdurdu. Basın-basın kavgası da basını dibe vurdurdu. Bakın, her 1 000
kişiye düşen gazete sayısı Japonya'da 470, Türkiye'de 47; kaçta 1'i; onda 1'i,
hatta, komşumuz Bulgaristan'ın çok çok altında... Türkiye'de okuma yazma oranı
mı zayıf; hayır, Türkiye'de okuma yazma oranı, aşağı yukarı Avrupa ülkelerinin
seviyesinde. İnsanlar niye gazete okumuyor? Kitap okuyanlar var, hatta,
Türkiye'de entelektüel, neredeyse gazete okumayı ayıp sayacak noktaya geldi;
çünkü, gazetelerimizde tuz koktu. Gazetelerin, basın organlarının, bu açıdan
kendilerine bir çekidüzen verme zorunlulukları vardır. Elbette, siyasetin
basınla ilgili yapacağı, Yüce Meclisin basınla ilgili yapacağı şeyler var; ama,
önce, basın, kendini etik değerler içerisine çekmeli. Değerli arkadaşlar, iki
basın grubu, Türkiye'deki dağıtım ağının, aşağı yukarı, yüzde 100'ünü elinde
bulunduruyor; yani, bir kartelleşme var. Onların şartlarını kabul etmeyen
hiçbir gazetenin dağıtılma şansı yok. Bu, dünyanın hiçbir ülkesinde yok; buna
bir çözüm bulmak zorundayız. Aynı iki basın grubu, Türkiye'deki yazılı basın
tirajının da yüzde 70'ini elinde bulunduruyor; yani, Türkiye'de, basının en
büyük sorunu -bu, âdeta, bir devlet sorunu haline gelmiş; bu, Türkiye'nin çok
ciddî bir sorunu haline gelmiş- basındaki kartelleşmedir. Basın, kamu görevi
yapmaktadır; basın, sizin kadar, bizim kadar, bu ülkenin devlet kurumları kadar
önemli bir kamu görevi yapmaktadır. Çünkü, 21 inci Yüzyılda en büyük güç
bilgidir. Bilgiyi, bizim evimize birinci elden taşıyan, her sabah taşıyan, her
akşam taşıyan yegâne kuvvet de basındır. Eğer, bilgi bir güçse, onun bize doğru
taşınması lazım. Onun, birtakım ticarî hesaplarla ya da siyasî hesaplarla
çarpıtılarak bize taşınması Türkiye'ye zarar verir, bizim aklımızı karıştırır,
bizim elimizdeki en önemli güç olan bilgi gücünü bulandırır, bilgi gücünü
bulutlandırır. Onun için, basının kartelleşmesinin, neye mal olursa olsun,
önüne geçilmesi lazım. Değerli arkadaşlar,
bakın, basında ne yazılıyor: "Efendim, siyasetçiler ikinci bir iş
yapmasın." Niye diye soruyorsun, niye bir milletvekili ikinci bir iş
yapmasın; efendim, siz, çok önemli bir görev yapıyorsunuz, yasama görevi
yapıyorsunuz. Bu, doğru ve kabul edilebilir bir teklif; ama, en az bizler kadar
çok önemli bir görev yapan basın kuruluşlarının da bir başka iş yapmaması
lazım; çünkü, basın, demokrasilerde dördüncü güçtür. O dördüncü gücün
karşısında kim ihaleye girebilir?! Biraz önce okuduğum, birbirini suçlayan iki
basın grubu neyi paylaşamıyordu; paylaşamadığı şey ihalelerdi, paylaşamadığı
şey özelleştirmelerdi. Bakın, bu ülkede, GSM'in
iki önemli bölümünü iki ayrı basın kuruluşu aldı, karşısına hiçbir kimse rakip
olarak çıkmadı, çıkamazdı da. Elektrik dağıtım ağının önemli bölümünü basın
kuruluşları aldı, karşısına kimse çıkmadı, çıkamazdı da; çünkü, en büyük gücü
ellerinde bulunduruyorlar. Hatta, hatırlayınız, bir televizyon kanalı, bir
televizyon kanalının patronu için, her açıldığında "Rum çocuğu" diye
hitap ediyordu. Şimdi, eğer, bu kadar
ağır gücü, 65 000 000'u etkileyecek gücü elinde bulunduran organlar kamu görevi
görmüyorsa, onları sıradan müteahhitlerle, sıradan vatandaşlarla
yarıştırıyorsanız, o yarışı kazanacak da bellidir kaybedecek de bellidir. Bu
açıdan, en önemli kamu görevini üstlenen basın, ileri, gelişmiş ülkelerde
olduğu gibi, sadece o kamu görevini yapmalıdır. Yani, hem gazetesi hem
televizyon kanalı olacak hem de mutlaka bir bankası olacak! Ee, o zaman, bu
ülkede adalet tesis etmez. O zaman, bu ülkede, basın kendi görevini yapmaz;
gazeteci, gazetecilik yapacak. Gazeteci, çimentoculuk yapamaz. Gazeteci,
bankacılık yapamaz. İleri ülkelerde bu böyledir. Gazeteciye, çimentoculuk yap,
bankacılık yap, elektrik dağıtımını yap derseniz, o onları yapar; ama,
gazeteciliği yapmaz, gazeteciliği, işte, en büyük soyguncu filan diye yapar,
biraz önce örneğini verdiğimiz gibi. Türkiye, modern bir ülke olarak, gelişmiş
bir ülke olarak, her şeyi yerli yerine oturtmak zorundadır. Başka türlü,
basının sorunlarını çözemezsiniz. Bakın, demokraside
sendikalaşma önemlidir. Yıllardır, gazeteler, sendikalaşmanın öneminden
bahseder; ama, bu ülkede en çok sendikalaşmanın öneminden bahseden gazetede en
az sendikalaşma vardır, hatta hiç yoktur, ismini vermek istemiyorum burada.
Hatta, sendikalaşmanın misafir olmadığı kuruluşlar basın kuruluşlarıdır.
Türkiye'de en kolay işten çıkarılan emekçiler basın emekçileridir, o Meclisin
kapısında bizi izleyenlerdir; "Hadi git" dedikleri gün hiçbir
güvenceleri yoktur. 212 sayılı Basın İş Kanunu devredışı bırakılmıştır. 1475
sayılı İş Kanununa göre çalıştırılıyorlar. Git, gittim... Eğer, bir ülkede
kendi çalışanının güvencesini basın sağlayamıyorsa, kimsenin iş güvencesini
savunacak mecali yok demektir o basının. Hatta, bir basın organının, basın
patronunun bankası varsa, bankasındaki çalışanları da gazetesindeki çalışanlar
gibi güvencesiz bırakmak için her şeyi yaptıracaktır. Şimdi, bakın, basına
karşı husumet lükstür, basına karşı kavga yanlıştır. Simon Perez, üç sene önce
bir laf söylüyor "Araplara karşı 1948'den bu yana yaptığımız her savaşı
kazandık; ama, barışı kaybettik" diyor. Barışı kaybettik... O barışı
kaybetmek ne olacak biliyor musunuz; o Arap denizinin ortasındaki İsrail için
en büyük felaket olacak yarın. Eğer İsrail'in aklı varsa, barışı kazanmaya
çalışır. BAŞKAN - Sayın Doğan,
süreniz bitti, sonuçlandırırsanız sevinirim. Geçtik süreyi. AVNİ DOĞAN (Devamla) -
Tamam. Ben de şunu söylüyorum:
Biz, basın-siyaset kavgası çıksın istemiyoruz, basın-devlet kavgası çıksın
istemiyoruz. Bu kavga barışı kaybettirir, bu kavga Türkiye'yi sıkıntıya sokar;
ama, basının ve siyasetin oturup, elbirliğiyle, 21 inci Yüzyılın en önemli gücü
olan, bizim ihtiyacımız olan, Türkiye'nin ihtiyacı olan basının sorunlarını
çözmesi lazım. Yerel basın... Bakın, yerel basın neredeyse polislerin
gözetiminde, kaymakamların gözetiminde; onları rahatlatmak lazım; çünkü, basın,
yereliyle geneliyle tarihe tanıktır, artık tarih için vakanüvislere ihtiyaç
yok. Yaşadığımız her günü tespit eden, kayıt altına alan, onu yarının tarihi
yapan organlar basın organlarıdır. Tarih doğru yazılacaksa, basın organları
haberi doğru vermek zorundadır, aklı başında vermek zorundadır. Bu dili...
Bakın, Türkçe... Sayın Başkanım, 2 dakika
eksüre isteyeceğim. BAŞKAN - Süreniz 2 dakika
geçti Sayın Doğan. AVNİ DOĞAN (Devamla) - 2
dakika daha... BAŞKAN - Hayır efendim...
Lütfen... AVNİ DOĞAN (Devamla) -
Tamam... Eğer biz Türkçemizi
kaybedersek, Türklüğümüzü kaybederiz; Türkçemizi kaybedersek, Türkiyemizi
kaybederiz. Dünyanın en geniş alanında konuşulan dil Türkçedir. Eğer, basın
bunu kaygı haline getirirse, hükümet bunu kaygı haline getirirse, yirmi yıl
sonra Özbekistan'da da, Türkmenistan'da da Türkiye Türkçesi konuşulur. Herkes sorumluluğunu
bilmelidir diyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler
Sayın Doğan. Muhterem milletvekilleri,
saat 18.30'da toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum. Kapanma Saati : 18.20 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati : 18.30 BAŞKAN: Başkanvekili Yüksel YALOVA KÂTİP ÜYELER : Lütfi YALMAN (Konya), Burhan ORHAN (Bursa) BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 87 nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum. Görüşmelere kaldığımız
yerden devam edeceğiz. VI.–
GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS
ARAŞTIRMASI (Devam) A) Öngörüşmeler (Devam) 1.– Sivas
Milletvekili Musa Demirci ve 32 arkadaşının, bazı basın kuruluşlarının kamu
imkânlarından baskı kurmak suretiyle yararlandıkları iddiaları konusunda
(10/18) Erzincan
Milletvekili Tevhit Karakaya ve 19 arkadaşının, yerel basının sorunlarının
araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla (10/23) Balıkesir
Milletvekili İlyas Yılmazyıldız ve 32 arkadaşının, Anadolu basınının
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
(10/79) Yozgat
Milletvekili Mehmet Çiçek ve 57 arkadaşının, iki medya kuruluşunun karşılıklı
olarak yaptığı suçlamaları ve iddiaları araştırmak amacıyla (10/212) İstanbul
Milletvekili Nazif Okumuş ve 38 arkadaşının, Türk medyasının sağlıklı bir yapı
ve işleyişe kavuşturulabilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla (10/244) Balıkesir
Milletvekili İsmail Özgün ve 21 arkadaşının, yerel basının sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla (10/257) Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergeleri (Devam) BAŞKAN - Hükümet?..
Burada. Şimdi, söz sırası,
Anavatan Partisi Grubunda. Anavatan Partisi Grubu
adına, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan. Buyurunuz Sayın Aslan.
(ANAP sıralarından alkışlar) ANAP GRUBU ADINA BEYHAN
ASLAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şahsım ve Anavatan
Partisi Grubu adına Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Atatürk'ün "En büyük
eserim" dediği Türkiye Büyük Millet Meclisini yanlış beyanlarla yıpratmaya
yönelik davranışlar, Atatürk'ü anlamamaktır. Bu beyan sahiplerini, öncelikle,
Atatürk'ü anlamaya ve Atatürk ilkelerine sığınmaya davet ediyorum. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; iktidar ve muhalefet partilerine mensup milletvekili
arkadaşlarımızca ulusal ve yerel basınımızın sorunlarının araştırılmasına dair,
Anayasamızın 98, İçtüzüğümüzün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca 6 adet Meclis
araştırması açılması önergesi görüşüyoruz. Önergeler, özetle, dağıtım tekelinin
serbest rekabeti ve basın özgürlüğünü engellediği; basının devleti ve siyaseti
esir aldığı; gazete patronlarına hizmet etmeyenlerin medyatik infazlara maruz
kaldığı; birey ve grup çıkarlarının basın özgürlüğünün sınırı olamayacağı;
basın çalışanlarının sorunlarının tespit ve çözüm önerilerinin araştırılması;
görsel ve yazılı basın kuruluşlarının karşılıklı suçlayıcı iddialarının
araştırılarak gerçeğin ortaya çıkmasının sağlanması; basın-yargı ilişkileri;
basın özgürlüğü ile kişi hak ve özgürlükler dengesi; kamu görevi yapan yerel,
görsel ve yazılı basının içinde bulunduğu ekonomik ve teknik sorunların tespiti
ve çözüm yollarının araştırılmasından ibarettir. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sağlıklı ve çağdaş demokrasiye ulaşmanın yolu, özgür ve
bağımsız basının varlığından geçer. Bireyin haber alma hakkının vasıtası olan,
demokratik denetime katkı sağlayan özgür basın, başta düşünce ve ifade
özgürlüğü olmak üzere, bireyin temel hak ve özgürlüklerinin gelişiminin
öncüsüdür. Demokrasiyi bir hayat
tarzı olarak benimseyen toplumlarda basın özgürlüğü, demokrasinin onsuz olmaz
unsurlarından birisidir. Sayın Mesut Yılmaz'ın TRT'de yayınlanan basın
panelindeki şu sözü, basın özgürlüğünün öneminin en veciz ifadesidir:
"Özgür basın iyi de olabilir, kötü de olabilir; ama, bir gerçek var ki,
özgür olmayan basın, mutlaka kötü basındır." Basın özgürlüğünde hedef,
hiçbir müdahaleyle karşılaşmadan, kamuoyunun ilgisini toplayan olaylara ilişkin
bilgi ve haberlerle halkın aydınlatılmasını, toplumun gelişmesini sağlamaktır.
Basın özgürlüğü, kişilik haklarıyla özel yaşamın gizliliği, kişinin onur ve
saygınlığının korunması ilkesiyle zaman zaman çatışabilir. Anayasamız, basın
özgürlüğüyle kişiliğin korunması ilkelerinin çatışabileceğini öngörmüş,
kişilerin şöhret ve haklarının, özel ve aile yaşamlarının korunması amacıyla
basın özgürlüğünün sınırlandırılabileceğini kabul etmiştir. Basın özgürlüğünün hukukî
disiplin altına alınmasının gerekçesi, bir yanda, düşünce, ifade ve iletişim
özgürlüğünün en geniş şekilde kullanılmasının sağlanması, öte yanda, bu
özgürlüğün kötüye kullanılmasına karşı derhal ve etkili bir şekilde müdahale
edilmesidir. Basın özgürlüğüyle kişilik haklarının çatışması, günümüzün en
önemli ve çözülmesi en acil olan sorunlarından biridir. Basın özgürlüğüyle,
bireyin temel hak ve özgürlükler dengesi sağlanmalıdır. Birini diğerine tercih
edemeyiz; ya basın özgürlüğü ya kişisel haklar değil, hem basın özgürlüğü hem
de kişilik haklarıdır. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; basında yer alan bir haberin hukuka uygun olarak
değerlendirilebilmesi için, haberde ve yorumda gerçekçilik, güncellik, kamu
yararı ve toplumsal ilgi, olayla, olayın anlatımı arasındaki düşünsel bağlılık
aranmalıdır. Haber, yorumlanıyorsa, haberin kenarına, açıkça "bu, yorum
haberdir" diye belirtilmelidir. Gazetecilerden dedektiflik yapması
beklenemez; ancak, haberi, gerekli özenle, güvenilir kaynaklardan araştırmaları
beklenebilir. Yayınlayacağı haberin, kişilere ağır şekilde zarar
verebileceğinin sorumluluğunu gazeteciler taşımalıdır. Konuya ilişkin olarak
Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin çok sayıda kararı vardır. Önemli gördüğüm için, Yargıtay
4. Hukuk Dairesinin bazı görüşlerini arz etmek istiyorum: Yargıtay 4. Hukuk
Dairesinin bir kararında "unutulmuş, hatırlanmasında yarar olmayan
olayların gerçeğe aykırı olarak gündeme getirilmesinde genel çıkar ve kamu
yararı bulunmaz" denilmektedir. Yine, bir başka kararında
" bir yayının haber değeri taşıması için kamusal yarar sağlayacak ve
toplumsal ilgiyi çekecek; eğer, eleştiri ise, eleştiri bir gerçeğin ifadesi
dahi olsa kullanılan sözcük ve cümleler incitici, küçültücü, aşağılayıcı nitelikte
olmamalıdır" denilmektedir. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yazılı ve görsel basınımız, demokrasinin bir kurumlar ve
kurallar rejimi olduğunun sorumluluğunu taşımalıdır. Basın özgürlüyle donatılan
basın yayın organlarının, yasalar ve mesleğin etik kuralları çerçevesinde yayın
yapma sorumlulukları vardır. Günümüzde basın özgürlüğünün kötüye kullanılması
konusu, üzerinde en çok durulan, en çok tartışılan konudur. Özgür basının,
özgürlüğünü ne kadar sorumluluk içinde kullandığını hep tartışıyoruz. Yapılan
kamuoyu yoklamalarında, siyasete güvende oluğu gibi, basına güven de niçin dibe
vurmuştur?! Teknolojik gelişmeye paralel iletişim kolaylığına, nüfusumuzun
artmasına, eğitim ve kültür düzeyimizin yükselmesine rağmen, niçin, hâlâ
gazetelerimizin tirajları on yıl önceki rakamlardadır? Bunu sorgulama, görev ve
sorumluluğu çerçevesinde objektif değerlendirmeler yapma, basınımızı ayağa
kaldırır ve gerçek işlev çerçevesine sokar. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; kültür, bilgi ve haber satan basında tekelleşme, demokratik ve
çoğulcu toplum yapısı için tehlikelidir, gazetecilik örgütlerinin güç kaybıdır;
özünde gazetecinin konumunu zayıflatır; sendikasızlık, örgütsüzlük, iş
güvencesinin yok edilmesi demektir. Tekelleşmeye karşı toplumun çıkarlarını korumaya
yönelik düzenlemelere mutlaka gitmemiz gerekir. Bunun için, basında, örgütlenme
ve yönetim kültürü, tekelciliğin oluşumuna yer vermeyecek şekilde
geliştirilmelidir. Basına ilişkin ekonomik politikalar, tekelcilik yaratmayacak
şekilde uygulanmalıdır. Küçük ve orta boy basın işletmelerinin kurulması teşvik
edilmelidir ve yaşatılmasının önlemleri alınmalıdır. Rekabet Kurumu,
tekelleşmeye karşı izleme ve önlem alma görevini layıkıyla yapmalıdır.
Gazetecilik mesleğinin gelişimi ve meslekî kuruluşlarının çalışmaları
desteklenmelidir. Rekabet Kurulunun açtığı soruşturmaların yüzde 55'inin basına
ilişkin olduğu gerçeği, tekelleşme sorununun önemini vurgulamaktadır. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Kurtuluş Savaşında, yerel basının, hem mücadelenin örgütlenmesinde
hem de haberleşmede gösterdiği kahramanca katkıları unutulmaz. Yerel basını
unutmamak, ona vefasızlık etmemek gerekir. Yöresinin gözü, kulağı, sesi olan
yerel basının, demokratik hayatımıza katkısı inkâr edilemez; Anadolu insanını
demokrasiyle tanıştırmıştır, Anadolu insanına medeniyet taşımıştır. Yerel
basının maddî imkânları bugün kısıtlıdır, desteklenmesi ve himayesi şarttır;
teknik gelişmelere ayak uydurmasının temini için teşvik ve kredi imkânlarıyla
desteklenmek zorundadır. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; milyonlarca okuyucunun, izleyicinin önünde, yasaları ve
meslekî kuralları çiğneyip, habercilik
ve yorum adına kurumlar yıpratılamaz, kişilere küfür ve hakaret edilemez, insan
şeref ve onuru çiğnenemez, meslekî ve ticarî itibarlar ayaklar altına alınamaz.
Özel yaşam, meslekî yaşam, kamusal yaşam alanlarındaki sınır ihlal edilemez.
Kişilerin özel yaşamları basın tarafından sömürülemez. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesinin 8 nci ve Anayasamızın 20 nci maddesiyle korunan özel yaşam, haber
yapılarak, ihlal edilemez; kişilik haklarına saldırılamaz. Tiraj veya izleyici
kazanma hırsıyla, dikkat çekme, kahraman olma tutkusuyla özel habercilik,
araştırmacı gazetecilik adıyla insanların kişilik haklarını hiçe sayanları,
mesleğin etik kurallarına saygılı, gerçek gazeteciler ve örgütler,
dışlamalıdır. Yeni tasarıda, mutlaka, bu konuda yeni tedbirler alınmalıdır. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri, yürürlükteki Basın Kanunumuzun 30 uncu maddesi, ceza
kovuşturmasının başlamasıyla birlikte, hüküm kesinleşinceye kadar, hâkim ve
mahkemenin hüküm, karar ve işlemleri hakkında yorum yapmayı yasaklar. Yasağın
amacı, mahkemelerin saygınlığını ve tarafsızlığını korumak, etki altında
kalmasını önlemektir. Bu hükme rağmen, ülkemizde, yargı haberleri, yazılı ve
görsel basın tarafından fütursuzca, sınırsızca pazarlanmaktadır. Adliye
koridorları, âdeta, film stüdyosuna dönüşmüştür. Suç mağdurlarının kişilik
haklarına saygısızca ihlalin, suç sanıklarının basın yoluyla yargıdan önce
infazın olağan sayıldığı bir ülkede yaşıyoruz. Hazırlık soruşturmalarının
gizliliğinin hiçe sayılıp, yayınlanarak ihlal edilmesi, mahkemelerin tutuklama
ve mahkûmiyet kararlarının alkışlanıp, tahliye ve beraat kararlarının
kınanması, yargıya vaki en büyük müdahaledir. Başımdan geçen bir olayı
naklediyorum: Bir gün, bir devlet güvenlik mahkemesi başsavcısına gittim, dedim
ki, şu dosyanın fotokopisini istiyorum; yanımda bir avukat arkadaşım vardı.
Savcı dedi ki, hukuk dilinde "daha henüz tensip yapmadım; ben, bu dosyanın
fotokopisini avukata veremem..." Aynı dosya, baktım ki, bir basın
mensubunun elinde. "Sayın Savcım, siz, avukata bu dosyayı veremiyorsunuz;
ama, bu dosya basın mensubunun elinde ne geziyor" dediğim zaman "sahi
mi?!" diye hayret içinde kalmıştır. Peki, bu ülkede hazırlık tahkikatının
gizliliğini, eğer, savcılar koruyup, kollayamıyorsa, bu olayı nasıl izah
edebiliriz? O gazeteci onu nereden aldı; bu sualin cevabını, demokratik bir
ülkede, hukukun üstünlüğü olan bir ülkede nasıl izah edebiliriz, hangi cevabı
verebiliriz? Masumiyet karinesine ve
yargının selametine gölge düşürülmemelidir. Türkiye, kameralarla, gazete
sütunlarıyla, "biz suçlar, biz mahkûm ederiz" anlayışıyla yargısız
infazlar ülkesi olmamalıdır. Basın özgürlüğü yozlaştırılarak hukuk tahrip
edilemez. Herkesin hukukun içinde yaşaması ve faaliyetini de hukukun içinde
sürdürmesi yasa gereğidir. Gazeteciler de, basın mensupları da, vatandaşlar
gibi, tüm faaliyetlerini yaparlarken hukukun içinde kalmaya özen
göstermelidirler. Çok ciddî boyutlara
ulaşan, toplumu ahlakî erozyona uğratan basın ve medya terörünü önlemek için
gerekli yasal tedbirler mutlaka alınmalıdır. Maalesef, basınımızda, eleştiriyle
hakaret, espriyle küfür, pornoculukla yayıncılık, ölçülü olmakla abartmacılık,
eğiticilik unsuruyla ahlakî yozlaşma birbirine karışmış, her şey tozduman
içindedir. Basın etik kurallarına saygılı bir basın mensubu... Tekrar ediyorum,
basın etik kurallarına saygılı bir basın mensubu, hukukun üstünlüğünün hâkim
olduğu ülkede yaşayan bir basın mensubu, insan haklarına saygılı bir basın
mensubu gizli kamera kullanamaz, telefon dinleyemez, yasal olmayan yollarla
delil araştıramaz, kendisini savcı yerine koyup da, bireyleri sorguya çekemez. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tekzip, öteden beri sorundur; maalesef, bu, ülkemizde bir
çaresizliktir; mağdur olan mağduriyetiyle kalmaktadır. Tekzipler, noktadan,
virgülden, paragraftan yoksun, eksik harf ve cümlelerle doludur ve neyin
tekzibi olduğunu, tekzip eden bile anlayamaz. Tekzibiniz, hak ve hukukunuz,
gazetecinin basın etik anlayışının insafına kalmıştır. Yeni basın yasasında,
tekzip sorunu, mutlaka, ciddiyetle çözülmelidir. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sırf, kitlelerin heyecan ve ilgisini çekmek için yalan haber
yayınlamak ya da bir gerçeği abartarak halka takdim etmek, yürürlükteki
yasamızda olduğu gibi, yeni yasa tasarısında da suç değildir. Kanaatimce, yalan
haber, kişilik haklarının ihlali ve toplum düzenini bozucu nitelikte görülürse,
yalan haber suçunu oluşturmalıdır. Yalan haber, bugün, dünyadaki ülkelerin bir
bölümünde suçtur, bir bölümünde kamu düzeninin ihlali halinde suçtur, bir
bölümündeyse suç değildir; ama, mutlaka, Türkiye'de, kişilik haklarının ihlali
ve kamu düzeninin bozulması halinde, yalan haberi yazan gazetecinin müeyyidesiz
kalmaması gerekir; ama, şu anda müeyyidesi yoktur. Sürekli korsan eser
yayıncılığı, kişilerin kişilik hakları ve özel yaşamı açısından çok ciddî
tehlikeler yaratacak boyuttadır. Birkaç nüsha yayınlanıp kaybolan korsan
yayınlardaki kişi ve kurumları hedef alan son derece yıkıcı, çirkin iftiralara
karşı hak arama özgürlüğünüzü bile kullanamazsınız. Hak aramaya kalktığınız
zaman, adresini, sorumlularını arayıp bulana kadar, zaten, atı alan Üsküdar'ı
geçer! Basın özgürlüğü bir
haksa, hukuk, hakkın suiistimalini korumaz. Bu nedenle, korsan yayıncılığa
karşı, mutlaka, ciddî, caydırıcı tedbirler alınmalıdır ve bu, Türkiye'nin en
önemli sorunlarından biridir. Kızılay Meydanına çıkıp,
çocukların eline gazeteleri vereceksin, kurumlara ve kişilere küfrettireceksin; ama, sonra, o gazetenin ne sahibini ne
adresini bulabileceksin; işte, bunun, mutlaka, önüne geçilmesi lazım. Bu tür
yayınlara karşı caydırıcı tedbirler mutlaka alınmalı. Bir taraftan basın
özgürlüğünü savunurken, özgürlüğün varlık sebebi demokratik nizamı, ülke
bölünmezliğini ve ülke çıkarlarını korumak zorunda olduğumuzu da unutmayacağız.
Hiçbir özgürlük, ülkenin bölünmezliğinin ve ülke çıkarlarının üzerinde olamaz. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi, Avrupa Birliği müktesebatı ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin
kararlarından esinlenerek, ulusal programın kısa vadeli hedefleri arasında yer
alan basın yasasını çıkarmak, 21 inci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi
üyelerinin bir görevidir. Bu araştırma
önergelerinin hazırlanacak bu yasa tasarısına ışık tutacağı inancıyla, basının
sorunlarını tespit edip, çözüm yollarını arayacak bir araştırma komisyonunun
kurulmasına Anavatan Partisi Grubu olarak olumlu bakmaktayız. Bu duygularla, Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum; teşekkür ediyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler Sayın
Aslan. Saadet Partisi Grubu
adına, Adana Milletvekili Yakup Budak; buyurunuz. (SP sıralarından alkışlar) SP GRUBU ADINA YAKUP
BUDAK (Adana) - Sayın Başkan, değerli üyeler; sözlerime başlarken, şahsım ve
Saadet Partisi Grubu adına hepinize saygılar sunuyorum, hayırlı akşamlar
diliyorum. Bugün, burada,
basınımızın sorunları, çözüm önerileriyle ilgili araştırma önergeleri üzerinde
konuşuyoruz; inşallah, araştırma önergeleri kabul edilir ve basınımızın
sorunları, özellikle de basınımızın emekçilerinin sorunları araştırılır,
sağlıklı çözümlerin bulunması noktasında, Meclisimize yol gösterecek birtakım
usuller, yöntemler ve tekliflerle birlikte bu araştırma komisyonu Meclisimizin
huzuruna gelir. Demokratik sistemin
işleyebilmesi, halkın, doğru, manipüle edilmemiş haber almasına bağlıdır. Eğer,
halk, bilgilendirilmiyorsa, manipüle edilmemiş; özgürce bir haber alma hakkına
sahip değilse, orada, demokratik taleplerin ve tercihlerin iktidara
yansıtılması, yönetime yansıtılması ve doğru bir şekilde yönlendirilmesi de
mümkün olamaz. Bunun için, demokrasinin
kuvvetlenmesi, halkın güçlenmesi, ancak ve ancak, özgür basının olmasıyla
mümkündür. Bunun da olabilmesi için, basının üzerindeki bütün tekelleşme
eğilimlerinin ve egemen güçlerin etkilerinin azaltılması gerekir. "Egemen
güçler" denilince yanlış anlaşılmasın, burada, paranın gücüdür, siyasetin
gücüdür, ticaretin gücüdür ve uluslararası çok yönlü sermaye şirketlerinin
kendi menfaatları doğrultusunda o ülkedeki basını kullanabilme duygu ve
düşüncelerini de buna katmak gerekir diye düşünüyorum. İşte, bu noktadan
baktığımızda, Türkiye'deki basınımızın rengi noktasında, Türkiye'nin
gerçekleriyle örtüşüp örtüşmediği noktasında, halkın taleplerini dile getirip
getirmediği noktasında, halkın gündemi ile basınımızın gündeminin ne olduğu
noktasına baktığımızda, gerçekten çok farklı olaylarla ve tablolarla
karşılaşıyoruz. Bu da, Türkiye'deki her konuda olduğu gibi, halk, basın, devlet
ve yönetim arasındaki çokyönlü ilişkileri etkilemekte. Dolayısıyla, sorunların
çözümüne katkıda bulunması, halkın taleplerinin yönetimlerce yerine getirilip
getirilmediği noktasında takip yapması gereken basın, bu görevini ifa etmediği
için, çok başka âlemlerde ve dünyalarda yaşıyor, halk da başka bir dünyada
yaşıyor; dolayısıyla, halktan kopuk bir yönetim ve halktan kopuk bir medya
ortaya çıkıyor; şimdi, bu da tirajları etkiliyor. 70 000 000'luk bir ülkede,
gerçek anlamda 2,5 milyon gazete satıldığı düşünülürse, halkımızın medyaya,
gazetelere ve televizyonlara ne kadar güvendiği noktasında, zannederim, ilginç
bir tablo ortaya çıkar. Dolayısıyla, basının
güçlenmesi, halkın, basına desteğinin güçlenmesiyle mümkündür. Eğer, biz,
basını güçlendirmek istiyorsak, özgür haber alma kanallarını açmak istiyorsak,
basının, halk tarafından okunarak, izlenerek güçlendirilmesi gerekir. Şayet,
basın, başka kanallardan, devlet eliyle desteklenerek, kredilendirilerek,
birtakım teşviklerle güçlendiriliyorsa, elbette, o basın, devletin, siyasetin
ve egemen olanların taleplerini, isteklerini ve göstermek istediklerini halka
gösterecektir. Maalesef, bu noktada basınımızın durumuna göz attığımızda, bu
tabloyu çok acıklı bir şekilde görmekteyiz. Onun için, basının
desteklerine, kaynaklarına ve yayın hayatındaki nereden güç aldığına bakmak
gerekir. Gelişmiş demokratik ülkelerde, basın mensuplarının, basın
patronlarının ve çalışanlarının sermaye ile ilişkileri, siyasetle ilişkileri,
ticarî alandaki firmalarla ilişkileri daima mercek altında olmuş ve buna, gerek
RTÜK gibi yasalarla gerekse basın mevzuatıyla ilgili yasalarla sınırlamalar
getirilmiştir. Niye; çünkü, kim parayı nereden alıyorsa, oranın sözcülüğünü
yapacaktır ve o noktada da basınımızın değerlendirilmesinde fayda vardır diye
düşünüyorum. Bunun yanında günümüzün
dünyasında, maalesef, küreselleşen dünya dediğimiz dünyada, yerel kültürlerin
yok edilmesinde, basın, bugün önemli bir işlev görmektedir. Yereli yok
etmektedir, yerel kültürü yok etmektedir, ulusal kültürü yok etmektedir ve
uluslararası tüketimi artırmak için sermayenin oluşturmuş olduğu, tüketici sınıfın
ulusal anlamda değil de, global anlamda çoğaltılması için bir görev
yapmaktadır. Basın, bilgilendirme yerine, haber verme yerine, tüketici
bağımlılığına tutulmuş insanların sayısını artıracak hem de yerel güçlerin
değil, uluslararası güçlerin tüketim malzemelerini kullanabilecek tipte, tek
tipleştirilmiş; düşüncesiyle, kafa yapısıyla hareket tarzıyla ve anlayışıyla
tek tipleştirilmiş, tek tip bir kültürü, bugün, dayatmaktadır. Dolayısıyla,
basınımızın bu tek tipleştirme konusundaki, tek tip insan yetiştirme
noktasındaki birtakım dayatmalara aracı olmasının temelinde, ticarî
uluslararası firmaların çok büyük etkisi vardır ve bugün, maalesef,
basınımızın, yerel kültürümüzün, millî duygularımızın ve manevî bağlarımızın
güçlendirilmesi, millî bütünlüğümüzün korunması noktasında işlev ifa edecekken,
bunun temeline dinamit koyacak birtakım yayınlarla da toplumumuzu belirli
noktalara çekebilmektedir. İşte, böylesine bir
toplumun, kamuoyu oluşturma mekanizmalarıyla oluşturduğu toplumun yapacağı
tercihlerin de ülkenin geleceğiyle ilgili konularda ve iktidarların oluşmasında
hangi etkilere göre tercihte bulunduğu da üzerinde durulması ve siyasal
tablonun oluşmasında bu şekilde yönlendirilmiş ve bilgilendirilmiş bir halkın
tercihleriyle, nelerin ne şekilde halka rağmen yapılabileceğinin de göstergesi
olması açısından oldukça ibret vericidir. Bugün, basınımızda,
halkın bilgilendirilmesi, eğitilmesi, kültürel anlamda güçlendirilmesi ve
ülkenin kalkınmasına katkıda bulunabilecek bir yapının oluşturulması noktasında
mı çalışılıyor; yoksa, ticarî kaygıların önplana geçtiği, patronların dilek ve
temennilerinin ve ticarî arzularının basın özgürlüğü gibi takdim edildiği bir
ortamda mı bulunuyoruz? Basın özgürlüğü denilirken de, sadece, patronların
dilek ve temennilerini istedikleri gibi ifade ettikleri ve bu alanda gerekli
yaptırımları ve yapımları oluşturabilmek için at oynattıkları bir ortamı da
anlamak mümkün değildir. Bugün, Türkiye'de,
dünyanın çok değişik yörelerinde ve gelişmiş ülkelerinde basından dördüncü kuvvet
olarak söz edilir. Basından niye dördüncü kuvvet olarak söz ediliyor; çünkü,
basın, yürütmenin, yargının ve yasamanın yanında, halkın taleplerinin, halka
verilen sözlerin ne derece yerine getirilip getirilmediğini halk adına takip
etmekle görevlendirilmiş, amme hizmeti gören bir oluşumdur. Acaba, Türkiye'de
bu yapılıyor mu, yapılmıyor mu? İşte, halk adına takip etmek görevi ne
yapmaktadır medyaya; dördüncü kuvvet mevkiini vermektedir. Halbuki, Türkiye'de,
bırakın dördüncü kuvvet olmayı, birinci kuvvet olma durumunda ve aynı zamanda
da, kendi ticarî çıkarlarını ve kendi çıkarlarının yanında, şantaj olarak da
birtakım vasıtaları kullanarak, devletten, halktan ve değişik çevrelerden
menfaat temin etme anlayışındaki bir medya anlayışını, diğer ülkelerde, bırakın
dördüncü kuvvet, dokuzuncu ve sonuncu bir kuvvet olarak da anlamak mümkün
değildir. İşte, bu noktada, basın, dördüncü kuvvet midir, birinci kuvvet midir;
bunun da üzerinde durulması gerekir. Tüm bunlar olurken, en
sorunlu alan basındır. Niye; çünkü, bugün Türkiye'de basının yüzde 90'ını,
hatta, yüzde 95'ini iki üç kişi kontrol etmektedir. Basının bu hale gelmesinde
bugünkü iktidarların ve geçmiş iktidarların da elbette çok büyük payı vardır. Cumhuriyet kurulmadan
önce, Anadolu basını, Kurtuluş Savaşına çok büyük katkıda bulunmuştu; ama,
İzmir basınının aynı katkıyı verdiğini, İstanbul basınının aynı katkıyı
verdiğini de söyleyemeyiz. Bunun yanında, bugün
baktığımızda, Türkiye'nin gelişmesinde, kalkınmasında ve millî değerler ve
millî hedefler doğrultusunda toplumun oluşturulmasındaki görev yerine
getiriliyor mu getirilmiyor mu dediğimizde, basının yüzde 95'ini elinde tutan
çevrelerin, kişilerin ve şirketlerin, birbirlerine hangi ifadelerle hitap
ettiklerini kendi gazetelerinin manşetlerinden okuyoruz. Dolayısıyla,
birbirlerini bu manşetlerle eleştiren bir kafa yapısından, ruh halinden ve
zihniyetten de gerekli neticeleri beklemek, elbette mümkün değildir. Bunun yanında, bugün,
yerel basınımız da, maalesef -ayakta kalma mücadelesi demeyeceğim ben- hayatta
kalma mücadelesi veriyor; çünkü, ulusal medyaya ve televizyon şirketlerine bu
kadar destekler verilirken, maalesef, yerel medya, âdeta, unutulmuştur, yok
edilmiştir ve ulusal basınla, yerel medyanın ve televizyon kanallarının rekabet
etmesi de mümkün değildir. Niye; Türkiye'deki dağıtım şirketinin yüzde 100'ü
bir firmanın elinde bulunmakta; Anadolu'nun en ücra köyüne, köşesine kadar
gazeteler günlük olarak dağıtılmakta; gazeteciliği unutmuş, çanak çömlekçiliğe
soyunmuş birtakım çevreler, birtakım çanak çömlek kampanyalarıyla,
vatandaşımızdan, acaba bu kriz ortamında bir şeyler elde edebilirim
düşüncesiyle, gazeteleri, okunan gazete değil, çanak çömlek için alınan gazete
durumuna getirmiştir. Dolayısıyla, birtakım
gayri ahlakî resimlerle de, Anadolu'da birtakım ifsat faaliyetleri olmakta ve
bu resimler sayesinde gazete satarak 2,5 milyon tiraja ulaşılmaya
çalışılmaktadır. Dolayısıyla, bu tip bir satış yönteminin ve pazarlama
anlayışının kültüre hangi katkıyı sağladığı, eğitime hangi katkıyı sağladığı, ahlakî
yapıya, millî bütünlüğün korunmasına ve ülkenin kalkınmasına hangi katkıyı
sağladığı da, elbette, tartışılacak bir konu değil, üzerinde acıyla durulacak
bir meseledir. Anayasamızda eşitlikten
söz edilmektedir. Nedense, iktidarlar -özellikle bugünkü hükümet- oluşturulduğu
noktada hep ulusal medyaya destek vermiştir, yerel medyaya destek vermemiştir.
Ulusal medya teknolojisini yenilerken, haber ağını güçlendirirken, çalışan,
kendi patronunun menfaatını savunan birtakım köşe yazarlarına, 30 000 dolar, 40
000 dolar, 50 000 dolar maaş verilirken; ama, basının, gazetelerin, televizyon
kanallarının esas yükünü çeken basın emekçileri diyeceğimiz insanlar, asgarî
ücreti aldıklarına bile sevinmektedirler. Hele hele, yerel medyada asgarî
ücrete kavuşabilenler, alabilenler, eğer, aylardan sonra alabiliyorlarsa,
mutluluk duyuyorlar. Bugün, tabiî, gazetecilik
hayatının, gazetecilerin, medya mensuplarının en büyük sıkıntısı şu olsa gerek:
Bütün toplumun dertlerini dile getiriyorlar, meselelerini dile getiriyorlar,
sıkıntılarını dile getiriyorlar, her kesimin aldıklarını ve sattıklarını,
cebine koyduklarını ifade ediyorlar; ama, kendi ceplerine gireni,
alınterlerinin karşılığını alıp alamadıklarını ifade etme hakkına ve
özgürlüğüne de sahip olamıyorlar. Onun için, gazetelerimizde sık sık kamuoyuna
ilanlar görüyoruz: "Özgür hayatın, demokrasinin vazgeçilmez unsuru,
gazetecilerin bilmem nesi nesi" diye de veriliyor; ama, bu insanların
büyük bir bölümü, maalesef, kendi haklarını savunma özgürlüğünden bile mahrumdurlar.
Eğer, dışarıda, şurada burada kendi haklarıyla ilgili bir tek cümle söyleyecek,
konuşacak olurlarsa, son dönemlerde olduğu gibi, kapının dışına binlercesi
birlikte konulabilmektedir. Şerefiyle yazı yazan kalemşorlar da, birtakım
çevrelerden patronlara yapılan baskılar ya da patronların baskılarıyla
kendilerini farklı yerlerde ve mecralarda da bulabilmektedirler. Dolayısıyla, böyle bir
basın hayatının ve basın dünyasının içinde halkın manipüle edilmeden, gerçek
şekilde doğruya, güzele ve habere ulaşabildiğini ifade etmek mümkün değildir. Bunun yanında, yerel
medyada özellikle -bu, ulusal medyada da böyledir- çalışanların ancak 5 kişiden
1'i, yani, yüzde 10'u, yüzde 15'i sigortalıdır, sosyal güvenliği vardır. Medya
alanında -gerek ulusal medyada gerekse yerel medyada- çalışanların yüzde
80-85'i sosyal güvenlikten mahrumdur, sigortalı olmaktan bile mahrumdur.
Çalıştırılan ve bu mesleğe sevgi duyan birtakım gençler de "iş sahibi
olacaksınız, gelecekte sizi işte şu köşeye getireceğiz, şu habere getireceğiz"
diye avutulmakta, bir yıl, iki yıl çalıştırılmakta, ondan sonra da kapının
önüne konuluvermektedirler ve korkunç şekilde, bir de, istismar söz konusudur.
Bu istismarların ortadan kaldırılabilmesi için, sosyal güvenlikle ilgili
birimlerimiz, üç işçi çalıştıran birtakım esnafın üzerine nasıl gidiyorsa,
birtakım işadamının yakasına nasıl yapışıyorsa, birtakım çevrelerin üzerine de
gitmeli, çalışanların haklarını savunacak ve koruyacak bir sosyal güvenlik
hayatını da oluşturmalıdır. Bunun yanında, sarı kart
sahibi değerli basın mensuplarımız da, maalesef, bundan sonra sarı kartlarını
herhalde bir bardağa koyup suyunu içeceklerdir. Sarı karttan beklenilen bütün
sosyal güvenceler, birtakım kazanımlar... Türkiye Cumhuriyetinde ilk defa sarı
kart sahibi bir Başbakan tarafından, sarı kartlıların âdeta idam fermanı
imzalanmıştır. Bu da oldukça acı bir durumdur. Dolayısıyla, sarı kart sahibi
arkadaşlarımızın da sarı kartlı Başbakanımızı değerlendirirken... Hani
anlatırlar ya: "Çınar ağacı inliyormuş. 'Niye inliyorsun' diye sormuşlar.
O da, 'benim gövdeme vurulan baltanın sapı benden' demiş." Onun için, sarı
kart sahibi basın mensupları, gazeteci Başbakanımız döneminde, amme hizmeti
gören gazetecilerimiz, habere ulaşma noktasında kendilerine sağlanan birtakım
imkân ve fırsatlardan nasıl mahrum edildiklerini de, zannediyorum, çok daha iyi
değerlendireceklerdir. Dolayısıyla, bu konunun tekrar değerlendirilmesi
gerekir. Gazeteciler
cemiyetlerimizde, çok değişik yerlerde, maalesef, yönetimde ve değişik
kademelerde sarı kart sahibi basın mensuplarımız yer almaktadır. Halbuki sarı
kart sahibi olmayan binlerce gazete çalışanı ve gazeteci vardır. Bunların da,
gazetecilik ahlak ilkeleri gereği ve gazetecilik mantığı gereği, bir şekilde,
cemiyetlerde temsil edilmesine imkân sağlayacak bir düzenlemenin, muhakkak
surette, ilgili meslek sahipleri ve kurumlar tarafından yapılması lazımgelir. Bunun yanında, biraz önce
ifade etmeye çalıştığımız gibi, devletin destekleri ve teşvikleriyle, ulusal
medya ve televizyon kanalları, teknolojik altyapılarını sürekli olarak
yenilerken, yerel medya, maalesef, çok güçsüz kalabilmekte, buna ayak
uyduramamaktadır. Niye; çünkü, ulusal medya, bölge gazeteleri çıkarıyor, bölge
sayfaları çıkarıyor, bölgelerdeki gazeteleri satın almak suretiyle o bölgede hâkimiyet
kuruyor, bölge televizyonlarını almak suretiyle kendi televizyonlarının
altyapısını oluşturuyor. Bu noktada, yerel televizyonların da yerel gazetelerin
de desteklenebileceği yeni bir kredi sisteminin geliştirilmesi lazım. Bu kredi
sistemi geliştirilirken de, aynı zamanda, bu gazetelerde ve medya organlarında
çalışanların da istifade edebilecekleri bir sistemin getirilmesi gerekir.
Sadece patronların istifade edebileceği medya alanındaki bir destekleme, teşvik
ve kredilendirme sistemi, görüldüğü gibi, patronları büyütürken, orada
çalışanların kemerlerini de oldukça sıktırıyor. Dolayısıyla, böyle bir usulün
ve yöntemin, kredilendirme ve teşviklendirme sisteminin de muhakkak surette
bulunması icap edilmektedir. Şimdi, mahallî basın
zaten zordaydı, zaten dardaydı, çıkmakta çok güçlük çekiyordu; özellikle
mahallî yöneticiler âdeta yerel medyanın üzerinde Demoklesin kılıcı gibi
emirler savurmakta, yönlendirmekte ve onlar üzerinde baskı kurmaktaydılar. Yeni
çıkarılan ve Meclisin huzuruna getirilecek olan yasayla da, maalesef, zorda
olan, darda olan bu yerel medya üzerinde çok daha fazla bir baskı
oluşturulacaktır. Verilecek astronomik ceza ve tazminatlarla da, âdeta, bu
yerel medyanın, televizyon kanallarının veya diğer görsel ve yazılı basının
idam fermanı da, Meclisimizde kalkacak parmaklarla imzalanmış olacaktır.
Dolayısıyla, hiçbir harfinde değişiklik yapılmadan tekrar Meclisin huzuruna
getirilecek bu düzenlemenin yerel medyamızın idam fermanı olduğunu ifade
ediyor, idamları için parmak kaldıracak arkadaşlarımızın dikkatlerini çekmek
istiyorum. Hem "özgür gazete, özgür habercilik, özgür medya"
denilecek hem de onların üzerinde, kapanmalarına yol açacak birtakım kanunî
düzenlemelerin yapılmasıyla bu kelimeleri ve cümleleri telif etmek, anlatmak da
mümkün değildir; gereğini yapacaklarını ifade ediyorum. Bunun yanında, kamu
bankaları, kamu kurumları, kuruluşları, yerel medyaya destek vermedikleri gibi,
ulusal medyaya verdikleri reklamlarla destek olmakta, âdeta, kamunun
kaynaklarını ulusal medyaya pompalamaktadırlar. Totosuydu, Lotosuydu, kamu
bankalarıydı, bilmem nesiydi... Hangi gazetelerin sayfalarında görüyorsunuz?
Yerel gazetelerin sayfalarında, televizyonların ekranlarında, radyoların
mikrofonlarında bu reklamlara rastlıyor muyuz? "Anayasamızda eşitlik var.
Rekabet unsurunun ticarî anlamda korunması gerekir" derken, bir tarafın
reklamlarla beslenmesi, bir tarafın da bundan mahrum edilmesi, adalet ilkesiyle
bağdaşmayacağı gibi, rekabetçi bir ticari anlayıştan da mahrumiyeti getirdiği
gibi, aynı zamanda siyasî etik açısından, aynı zamanda bölgesel radyo ve
televizyonların ve gazetelerin de olduğu gerçeğine dikkatli bakmamızı
gerektirir. Bu noktaya da arkadaşlarımızın dikkatlerini çekiyorum. Tabiî, bunun yanında,
tasarruf tedbirleri doğrultusunda, gazetelerin abonelikleriyle ilgili birtakım
sınırlamalar getirilmiştir. Elbette, bunda, birtakım istismarlar da söz konusu
olmuştur; ama, özellikle, küçük ilçelerde, beldelerde ve şehirlerde çıkarılan
gazetelerin, ciddî anlamda böyle bir desteği vardır. İstismara yol açmayacak
tarzda, bu müessesenin, tekrar, belirli ölçüler içerisinde yerine getirilmesi,
zannediyorum, hakkaniyet ölçüleri içerisinde, basınımızın desteklenmesi
anlamında da faydalı olacaktır. Bu noktayı geçtikten
sonra, elbette, bu sorunların halledilmesi noktasında, insanlarımıza ve
Meclisimize çok büyük sorumluluklar düştüğü gibi, maalesef, bugün, yerel
basınımız da, ulusal basınımız da, içerik açısından, muhteva noktasından
halkımızın istediği noktada değildir. Özellikle yerel basın, haber kaynaklarından
mahrum olduğu için, gerekli bilgiye ulaşamadığı için, birtakım gereksiz
bilgilerle gazete sayfalarını doldurmakta, aynı zamanda da birtakım resimlerle
sayfaları doldururken, sadece basın ilan kurumlarından pay alabilmek için çıkan
gazeteler durumuna düşürülmektedir. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Lütfen
sonuçlandırınız. YAKUP BUDAK (Devamla) -
Bu durumdan da gazetelerimizin kurtarılması gerekir. Şayet, ulusal gazetelere
ve medyaya sağlanan destek yerel basına da sağlanmazsa, o zaman, bu yerel
medya, halkın sesi olacağı yerde birtakım çevrelerin eline düşmekte, bir şantaj
aleti haline dönüşmekte, dolayısıyla, kendisine imkân sağlanmasını engellediği
gibi, aynı zamanda, çalışanlarını da kaynaklardan mahrum etmekte ve ıstıraplara
uğratmaktadır. Bu da muhakkak suretle düşünülmektedir. Medyamızın gündemini...
Totaliter sistemlerde, yöneticiler gazetenin ve medyanın gündemini belirlerler.
Medyanın gündemini de, maalesef, sermaye çevreleri, birtakım siyasî atraksiyon
yapmak isteyen çevreler belirlemektedir. Son günlerde gazetelerimizde ve
televizyonlarımızda ele alınan konulara baktığımızda, gündemin nelerle meşgul
edildiği de oldukça dikkat çekicidir. Bu hükümetin getirmiş olduğu ekonomik
kriz altında inim inim inleyen çevrelerin, halkın, milyonlarca insanın
derdinden ziyade, birtakım çevrelerin talepleri ve istekleri dile
getirilmektedir. Yine, ulusal medya ile
yerel medya arasında bazı noktalarda adaletsizlik vardır. Mesela, ulusal bir
televizyon kanalının ödediği kablo lisans hakkı ücretinin aynısını, bir
ilçedeki, bir şehirdeki kablolu yayın yapan bir televizyon kanalı da
ödemektedir. Yani, 1 000 000 nüfuslu şehirde, 500 000 nüfuslu şehirde yayın
yapan bir televizyon kanalının ödeyeceği ücretle, 70 000 000'a hitap eden bir televizyon
kanalının ödeyeceği kablo lisansının aynı olması, ne derecede hakkaniyetle
bağdaşır diyorum. Bu noktada, tekrar, özgür medyanın oluşturulması, halkın,
doğru bilgilendirme araçlarına sahip olması noktasında hepimize görevler
düştüğünü, bu görevlerin başında da, bu araştırmanın gerçekleştirilmesinin
gerektiğini, açılmasının gerektiğini ifade ediyor; hepinize saygılar sunuyorum.
(SP ve AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler
Sayın Budak. Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili Sayın İsmail Köse; buyurunuz. MHP GRUBU ADINA İSMAİL
KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan
önce, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Görevleri başında şehit
olan basın mensuplarını da buradan rahmetle anıyorum. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Anayasamızda en fazla yer alan, çok önemli bir konunun
üzerinde, bugün, bir araştırma önergesi üzerinde konuşuyoruz. Anayasamızın 26
ncı ve 33 üncü maddeleri arasında özellikle değerlendirilmiş ve Anayasamızın
çok önemli hükümleri arasına alınmış basın özgürlüğü, gerçekten dünyamızın ve
Türkiyemizin önemli konularından bir tanesidir. Bugün, Meclisimizin, tüm
partileriyle uzlaşarak ve anlaşarak, hem ayrı partilerden de olsa diğer
partilerin milletvekillerinin iştirak ettiği bir önerge haline gelmesi ve diğer
taraftan, tüm verilmiş olan bu 6 önergenin birleştirilerek bu gündemde
görüşülmesi, Meclisimizin basına vermiş olduğu bir önemin sonucudur. O itibarla, konu, ciddî
bir konudur; çalışanından çalıştıranına; sahibinden, bundan bilgi ve gerekli
kültürel faaliyetlerinden dolayı imkânları alan insanlarımıza kadar herkesi
ilgilendiren bir konu üzerinde tartışıyoruz, görüşüyoruz. Anayasamızda da
belirtildiği gibi, siyasî partilerimizden sonra, yine, demokrasimizin en
vazgeçilmez unsurlarından bir tanesi, basındır ve basının hür ve sansür
edilemez oluşudur. Partimizin de,
insanımızın insan olmasından kaynaklanan dokunulmaz, devredilmez ve vazgeçilmez
temel hak ve özgürlüklerinin bulunduğu gibi, yine, basınımızın da hür ve özgür
olmasından yana olduğunu ifade etmek isterim. Bütün insanlar, anayasal
kuruluşlar gibi, basın da, hak ve yetkilerini kanunlardan ve daha genel
ifadesiyle, hukuktan almalıdır. Devletin tüm kuvvetleri, yani, erkleri gibi,
medyanın meşruiyet sınırlarını da,
herkes için bağlayıcı bir nitelik taşıyan, sosyal ilişkilerde adaleti, düzeni,
barışı ve özgürlüğü birlikte tesis eden kurallar bütünü olan hukuk çizmelidir.
Hukuk dışı meşruiyet arayışları, güç tanımları, ağırlık merkezi olma çabaları,
demokratik düzeni sarsan sonuçlar meydana getirmemelidir. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; özellikle son yıllarda, Türk kamu sistemi, halkımızın, sivil
toplum örgütlerimizin, yargının ve hatta bütün dünyanın kontrolü ve merceği
altındadır. Birçok önemli reformun kısa bir zaman dilimi içerisinde yapıldığı,
sosyal, ekonomik ve idarî dönüşüm projelerinin uygulamaya konulduğu bir
süreçte, medyanın da, sistem içindeki yeri, demokratik talepleri, bireysel hak
ve özgürlükler karşısındaki tutumu, detaylı bir şekilde tahlil edilmelidir. Büyük Atatürk'ün de ifade
ettiği gibi, basın özgürlüğünün ortaya çıkaracağı sorunların çaresi, yine basın
özgürlüğüdür. Bu bakımdan, medya konusunda toplumdan gelen yoğun tahlil ve
inceleme taleplerini, siyasetin bu konudaki çabalarını, asla bir denetleme
çabası ya da basın özgürlüğünü kısma gayreti olarak yorumlamamak gerekmektedir.
Milliyetçi Hareket
Partisinin Yüce Meclise vermiş olduğu araştırma önergesinin amacı da, Türk
basınının üzerinde bir baskı oluşturmak değildir. Partimiz, demokratik düzen
içerisinde yerini bilen, hak, sorumluluk ve yetkilerinin bilincinde olan,
tamamen hür ve özgür bir basından yanadır ve bu amaçla, bu gayeyi de
pekiştirmek suretiyle, çağdaş yapılanmaya ihtiyaç olduğu inancındadır. Küreselleşme sürecinin
büyük bir ivme kazandığı günümüzde, en ileri beşerî rejim olarak kabul gören
demokratik düzene, yeni anlamlar yüklenmeye başlanmıştır. Artık, sivil toplum
örgütleri ve meslekî kuruluşların, yönetim üzerindeki etkileri yoğunlaşmakta,
kuvvetler ayrımında önemli işlevleri olan yasama, yargı ve yürütme erklerine
yeni güçler eklenmektedir. Bilindiği gibi, basın, yazılı kural olmasa da,
bugüne kadar hep dördüncü kuvvet olarak algılana gelmiştir. Sivil toplum
örgütlerinin, demokratik düzende, geçmişe nazaran daha çok söz sahibi olmaya
başlamalarıyla, basının, yeni ifadesiyle medyanın, yönetim ve siyaset
üzerindeki etkisi daha da artmış gözükmektedir. Basının, toplumsal
hayatta, bilgilendirme ve haber verme gibi çok hayatî görevleri üstlendiği bir gerçektir.
Demokrasidışı rejimlerde, yaşama ve özgürce yayın yapma imkânı bulamayan
medyanın, demokratik toplumlarda üstlendiği görevler, değişik bakış açılarına
göre değişik şekillerde tanımlanmaktadır. Uluslararası kabul gören ve medyayı
görev ve işlevleri bakımından en güzel şekilde anlatan tanımı UNESCO'nun bir
raporunda görüyoruz. Bu raporda, demokratik toplumlarda medyanın üstlendiği
işlevler, 8 ana başlık altında sıralanmaktadır. Birincisi; haber ve bilgi
sağlama işlevidir. İkincisi; bireylerin, toplumsal
hayatın bir parçası haline gelmelerine katkı; yani, bireyin
toplumsallaştırılmasıdır. Üçüncüsü; toplumsal
amaçları açıklayarak, özendirerek, bireyin bu amaçlar etrafında çaba sarf
etmesini sağlamaktır. Dördüncüsü; tartışma
ortamı hazırlamaktır. Beşincisi; hedef kitlenin
bilgi ve eğitim düzeyinin yükseltilmesidir. Altıncısı; kültürün
tanımı ve geliştirilmesinde, kültürel mirasın korunmasında görev üstlenmiş
bulunmaktadır. Yedincisi; toplumsal
hayat içerisinde bunalan bireylere iyi vakit geçirme, onları eğlendirme
noktasındaki katkılarıdır. Son olarak da,
bütünleştirme fonksiyonundan söz edilmektedir; ki, bu 8 başlık altında
anlatılan işlevlerin yerine getirilmesiyle birlikte, toplumdaki bireyler ve
gruplar arasında ilişkilerin gelişmesi, bireylerin karşılıklı anlaşması ve uyum
içerisinde yaşaması ortamı doğmaktadır; dolayısıyla, bütünleştirici yönü ortaya
çıkmaktadır. Elinde, toplumu bir
toplumsal mühendis gibi şekillendirme imkânı bulunan, yoğun enformasyonla fikir
ve kanaatleri yönlendiren, karar mekanizmalarını harekete geçiren, temel
politikaları etkileyen, siyasî erk üzerinde önemli ölçüde tesir sahibi olan
medya gücünün etik kurallar içerisinde görevini sürdürmesi, modern toplumun en
önemli önceliğidir. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; medya ile diğer anayasal kuruluşlar arasındaki münasebetler,
siyaset-medya, medya-iş âlemi ilişkileri, bütün toplumlar için belli sorunlar
taşıyan ilişkilerdir. Basın gibi güçlü bir silahın kullanım alanı ve kullanım
şekli, çağdaş dünyada bile henüz ideal bir zemine oturtulamamıştır. Medyanın
siyaseti kullanma çabaları, siyasetin medyaya egemen olma gayretleri,
medya-mafya ilişkileri ve medyanın tekelleşme ve kartelleşme çabaları,
özellikle, demokrasinin kurum ve kurallarıyla tam yerleşmediği ülkelerde sorun
olmayı sürdürmektedir. Türkiyemizde de, maalesef, bu sorun aynen mevcuttur.
Medyanın kendini kuvvetler ayrılığı içerisinde tayin ettiği yer, siyaset ve iş
âleminde etkin olma çabaları, önemli kamu kaynaklı ekonomik aktivitelerde
doğrudan aktör olma girişimleri, zaman zaman tartışma konusu olmaktadır. Köklü bir demokratik
gelenek ve yerleşmiş demokrasi kültürüyle aşılması mümkün olan bu sorunlar, ne
yazık ki, Türkiye'nin gündemini sürekli olarak işgal etmekten geri
kalmamaktadır. Üstelik, bu konulara, gerek siyasî çevreler ve gerekse ülkenin
entelektüel kesimi bir tabu şeklinde yaklaşmakta, bu konudaki en iyi niyetli
eleştiri ve tartışmalar bile basın özgürlüğü ekseninde değerlendirilmektedir.
Türk siyaseti ve Türk aydını bu ikilemi, bu çifte standardı aşmalıdır. Bütün
toplum kurumlarını, özellikle de siyaseti eleştirip yargılayan medyanın kendisi
de, haklı ve makul eleştiriler karşısında hoşgörülü ve tahammüllü olması
gerekir. Hür basını kendi varlık
sebebiyle eşdeğerde sayan Milliyetçi Hareket Partisi, basının gelişip
büyümesinin bu tür iyi niyetli tartışmalarla mümkün olacağı inancındadır.
Devlet ve siyasetin hür basın üzerindeki etkisine -baskı ve telkinle dahi olsa-
hâkimiyet kurma çabalarına, parti olarak asla izin veremeyiz; ancak, demokratik
sistemin sigortası olan medyamızın da, gücünü bu kutsal çerçeveden çıkararak,
ticarî ve malî alanlara kaydırması karşısında da sessiz kalınmaması gerektiğine
inanıyoruz. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; eğer önerge kabul görürse -ki, öyle gözüküyor; çünkü, tüm
gruplarımızla uzlaşarak getirilmiş olduğundan dolayı, netice itibariyle bir
araştırma komisyonunun kurulacağı görülmektedir- Türkiye'de, şu anda, medyanın
siyaset, devlet, ekonomik aktiviteler karşısındaki konumu nedir; bu konularda
medyanın makul tavrı ve duruşu ne olmalıdır ve çağdaş dünyada durum nedir;
ekonomik krizin de etkisiyle, medyanın içinde bulunduğu sorunlar ve bu konuda
yapılabilecek olanlar nelerdir; işsiz kalan çok sayıda medya mensubuna yeni
istihdam kaynakları yaratılması konusunda neler yapılabilir; zamanımızın izin
verdiği ölçüde, bunlara da şu şekilde değinmek istiyorum. Ülkemizde ve bütün
dünyada, medyanın, siyaset ya da para sahipleri tarafından yönlendirilmesine
ilişkin eleştiriler her zaman var olmuştur. Son yıllarda medyanın etkileme
gücünden dolayı, hemen bütün dünyaya paralel olarak bizde de, medyanın
gözetmesi gereken etik kurallar üzerinde yoğun tartışmalar mevcuttur. Gelişmiş demokratik
ülkelerde oluşan ve bütün medyanın uymaya çalıştığı çağdaş kuralları şöyle özetleyebiliriz:
Objektiflik, tarafsızlık, doğruluk, özel çıkarlara alet olmama, özel çıkarlar
peşinde koşmama, toplumsal değer ve birikimlere saygılı olma, insanların dinî,
siyasî veya millî değer ve tercihlerine karşı saldırgan bir tutum ve davranış
sergilememe, kişi ve kuruluşları, eleştiri sınırlarının ötesinde, küçük
düşürücü ve aşağılayıcı yayınları yapmamak. Özellikle Batı toplumlarında, bu
genel kurallara ek olarak antikartel ve antitröst düzenlemeler de eklenmiştir. Özellikle medyanın, gerek
tekelleşme ve gerekse medya dışı sektörlerde haksız kazanç ve rekabet ortamına
girmesini önleyecek kurallar getirilmiştir. Batılı ülkelerde, bir medya
organının, kendi alanında sınırsız büyümesi teşvik edilirken, onun medya dışı
işlerde faaliyet göstermesi yasal yaptırımlarla önlenmiştir. Çağdaş batılı
ülkelerde, medya sahiplerinin, aynı zamanda bir tüccar ve patron gibi
davranmalarının da önüne geçilmiştir. Batı'da bu çağdaş
standart yakalanmışken, Türk medyasında bazı meslek dışı sektörlere kayış
eğilimi gözlenmektedir. Türk medyasının meslekî alan dışına çıkma çabalarını şu
şekilde özetlemek de mümkündür: Medyamızın bir tekelleşme ve yoğunlaşma eğilimi
söz konusudur. Türkiye'de, medya sahiplerinin, medya gücünü kullanarak medya
dışı sektörlere yönelimi gözlenmektedir. Türkiye'de medya dışı sektörlerin
medya sahipliğine yoğun ilgisi mevcuttur ve bu gücü, iş âleminde bir kalkan ve
kapıları açan bir referans olarak kabul görmektedir. Gazeteci-siyasetçi tipleri
oluşmakta, medya, siyasette aktif olarak etkin olma çabası göstermektedir.
Halk, siyasî eğilimler ve yapılanmalar konusunda yoğun şekilde etkilenmeye
çalışılmaktadır. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türk medyasının içinde bulunduğu durum ve sorunlarla
Türkiye'nin genel tablosunu birbirinden tamamıyla ayırmak mümkün değildir.
Medyanın, mercek altına alınırken, ona, sadece eleştirel yaklaşmak da doğru
değildir. Türk medyasının çağdaş bir yapıya kavuşması konusunda devletin de
yapması gerekenler vardır ve bunlar da yapılmalıdır. Tekelleşme ve tröstleşmeden
bahsederken, bu yapılanma dışında kalan gerçek basın organlarının, Anadolu
basınının, yerel televizyonların ve radyoların sorunlarını da muhakkak surette
mercek altına almak gerekmektedir. Özellikle, kendilerinin
hiçbir vebal ve günahı olmadığı krizden etkilenerek işsiz kalan gerçek basın
emekçilerinin durumları da ele alınmalıdır. Şu anda 5 000 basın emekçisi
işsizdir. Çalışanların birçoğunun reel geliri yüzde 50 azalmıştır. Bu sektörde
sendikalaşma imkânı da kısıtlı olduğu için, bu gerçek basın emekçilerinin
seslerini duyurmakta da zorlukları vardır. Bu araştırmada, işsiz
basın emekçileri ve yayın hayatlarını zorluklarla sürdüren Anadolu basını ile
yerel televizyonlar ve radyoların ekonomik durumlarının iyileştirilmesi
konusunda da acil tedbirler ele alınmalıdır. Kendi işkolu dışında hiçbir
faaliyeti ve geliri olmayan, gerçek basın organları ve işsiz kalan basın
emekçileri, çaresiz, sahipsiz ve işsiz bırakılmamalıdır. Temiz siyaset ve temiz
toplumdan bahsederken, gözden uzak tutmamamız gereken çok önemli bir husus da,
temiz bir medyaya sahip olma keyfiyetidir. Yüz temizliğimize, aynayı
temizleyerek başlamamız gerekiyor; aksi halde, her bakışımızda gözümüzü
kirlilikler yoracaktır. Bunu gerçekleştirmek, medyanın bugün içerisinde
bulunduğu durumun tespiti ve sorunlarının masaya yatırılmasıyla mümkün
olacaktır. Hür, özgür ve etik sahibi Türk basını, demokratik hak ve
özgürlüklerimizin de sigortası olacaktır. Hiçbir baskı, art düşünce
ve yasal sınırlama tehdidi içermeyen bu araştırma önergeleri Yüce Meclisimiz
tarafından kabul gördüğü takdirde -ki, biraz sonra, inşallah kabul göreceğine
de inanıyorum- Türk basınının bugüne kadar yapılmayan ve bugün enine boyuna
tartışılmak suretiyle, Meclisimizin içerisinden çıkaracağımız komisyon
marifetiyle, her noktasından eleştirilmek, ilgilendirilmek ve bilgilendirilmek
suretiyle, gerek yasadaki noksanların tamamlanması gerek kamuoyumuzun dikkatini
çeken hususların giderilmesi konusunda tedbirlerin alınacağına inanıyor, Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Teşekkür ediyorum. (MHP,
DSP ve ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler
Sayın Köse. Gruplar adına, son
olarak, Demokratik Sol Parti Grubu adına, İstanbul Milletvekili Erol Al;
buyurun. (DSP sıralarından alkışlar) DSP GRUBU ADINA EROL AL
(İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; basın sektörünün içerisinde
bulunduğu durumun belirlenmesi ve bu sorunların aşılması için çözüm
önerilerinin geliştirilmesi amacıyla verilen Meclis araştırması önergelerine
ilişkin olarak Demokratik Sol Parti Grubunun görüşlerini arz etmek üzere söz
aldım; şahsım ve Grubum adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. Öncelikle, burada, benden
önce söz alan arkadaşlarımı ilgiyle dinledim; bütün görüşlere, bir kısmı
ihtiyarî olmak üzere, katıldığımı ifade ediyorum. Bütün arkadaşlarımız, bugün,
medyanın içerisinde bulunduğu sorunları, kendi bakış açılarından, kendi
pencerelerinden ve politik olarak da gruplarının görüşleri çerçevesinde dile
getirdiler. Burada, hep, basının
dördüncü kuvvet, birinci kuvvet olarak tartışıldığı; normal şartlarda, evrensel
şartlarda dördüncü kuvvet olması gerektiği; ama, toplumumuzda, birinci kuvvet
gibi gözüktüğü yönünde bir yargı var; bu, Parlamentoda da geniş ölçüde
benimseniyor. Bunun nedeni nedir?
Medyanın birinci kuvvet halini almak istemesi midir, yoksa iletişim
teknolojisinin bugün yarattığı imkânların kullanılması sonucu, toplumdaki
yansıması mıdır; bence, ikincisidir. Hiçbir zaman, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin, yargının ve yürütme organı olan hükümetin, ilk üç kuvveti
oluşturduğunu yadsımamız mümkün değildir. Bunu, medya organlarımız da ve medya
çalışanları da tabiî ki benimseyecektir; ancak, kişisel veya grup çıkarlarını
gözeterek, çıkar amaçlı, politik veya ekonomik çıkar gözeten yayınların
varlığını da gözardı etmemiz mümkün değil. Değerli arkadaşlarım,
gazetecilik mesleği ve basın emekçilerinin sorunları, diğer sektörlerdeki
sorunları da içeren; fakat, gazeteciliğin özel durumu nedeniyle farklılıklar
gösteren geniş bir yelpazede değerlendirilmelidir. Kamusal bir nitelik taşıyan,
ağır bir toplumsal sorumluluk içeren gazetecilik mesleğinin içerisinde
bulunduğu en temel sorun, bence, meslek etiğiyle ilgilidir. Gazetecilik
mesleğinde etik değerler, son yıllarda çok ağır şekilde tahrip edilmiştir.
Gazetecilik mesleği, istisnalar dışında, yerine getirilemez bir noktaya
gelmiştir maalesef. Meslek örgütlerinde de
durum farklı değildir. Gazetecilik mesleğinin etik değerlerini koruyarak,
toplumsal yaşamın kalitesinin yükseltilmesi mücadelesini vermesi gereken meslek
örgütleri, gerçek amaçlarıyla ilgilenmek yerine, politika yapmayı tercih
etmektedir. Bu noktaya gelinmesinin
en temel nedeni ise, medyada, tabiri caizse, köleci bir düzen amaçlayan, basın
emekçilerinin, basın çalışanlarının her türlü hakkını ellerinden alan, siyasî
iktidarlarla çarpık ilişkilere giren medya sahipleridir. Medya işverenleri, basın
emekçilerine, bugün, 19 uncu Yüzyılın çalışma koşullarını dayatmaktadır.
"Stajyer gazeteci" adı altında kadrosuz çalıştırma, fikir işçilerinin
5953 sayılı Yasa yerine -yani, basın mesleğinde çalışanlar ile çalıştıranlar
arasındaki münasebetleri düzenleyen yasaya tabi çalıştırma yerine- 1475 sayılı
genel İş Yasasına tabi çalıştırılması, sendika üyesi olanların işten
çıkarılması ya da sendikadan istifaya zorlanması, hafta sonu izinlerinin ve
yıllık izinlerinin kullandırılmaması gibi uygulamalar, son derece
yaygınlaşmıştır. Bu ve benzeri uygulamalar, basın çalışanlarının, gerçekten, 19
uncu Yüzyıl şartlarında çalıştırıldığının açık kanıtlarını oluşturmaktadır. Bugün, en büyük
gazetelerde dahi "fikir işçisi" adı altında istihdam edilenlerin
sayısı 50'yi geçmemektedir. Haldun Simavi'nin, Günaydın Gazetesinin sahibi
olduğu 1980'li yılların sonuna kadar, bu gazetemizde, 1 000 civarında fikir
işçisi istihdam ediliyordu; ayrıca, 1 000 civarında da, 1475 sayılı Yasaya tabi
çalışan vardı, matbaada ve idarî kesimde. 1 000'e karşı 50; bugün geldiğimiz
nokta, bu iki rakamın çarpıcı sonucunu ortaya koyuyor. Yaşadığımız ekonomik
krizler, basın emekçilerinin çalışma koşullarının daha da ağırlaşmasını da
beraberinde getirdi. Bundan yirmi yıl önce, işvereniyle veya yazı işleriyle,
meslek ilkeleri açısından ters düşerek istifa eden gazetecinin iş bulma
olanakları vardı. Bu imkân, bundan onbeş yıl önce de vardı; ancak, 1989
sonrasında yaşanan tekelleşme ve sadece gazetecilikle meşgul olan basın
patronlarının sektörü terk etmesi nedeniyle, bugün, böyle bir imkân, ne yazık
ki, bulunmamaktadır. Bugün, yazılı ve görsel
basın, üzülerek belirtmeliyim ki, büyük ölçüde, sahiplerinin ekonomik ve
siyasal çıkarlarını korumak ve onlara çıkar sağlamak amacıyla yayın
yapmaktadır. İşveren karşısında zayıflayan, hareket alanı daralan ve
özgürlüğünü kaybeden fikir işçisinin, ona teslim olmaktan başka bir alternatifi
kalmamaktadır. Yani, basın işvereni, gazeteci karşısında, bugün, olması
gerekenden daha etken bir pozisyon almıştır. Bunun, gazeteciliğin işlevleri ve
gazetecilik mesleği açısından çok büyük bir sakıncası vardır. Bilinmesi gerekir
ki, basın özgürlüğü, basın işvereninin özgürlüğü değildir; basın özgürlüğü,
fikir işçilerinin devlete ve işverene karşı bağımsızlığı, bunun yanında,
topluma karşı sorumluluk bilinçlerinin toplamıdır. Bir başka basın işyerinde
çalışma olanağı bulunmayan ve işini kaybetme korkusuyla özgürlüğü sınırlanan
gazeteci, artık, işvereni karşısında köşeye sıkıştırılmış durumdadır. Bu
durumdaki bir gazeteciden, meslek etiğine uygun davranış beklemek yersizdir.
Böyle bir ortamda, halkın haber alma özgürlüğünden söz etmenin de olanağı
yoktur. Bugün, Türk halkı, belirli amaçlarla çarpıtılmış, özünden saptırılmış,
gerçekdışı bilgilerle yönlendirilmekte, bilgi kirliliğine maruz
bırakılmaktadır. Gazete sayfalarından ve ekranlardan fışkıran her türlü
kirliliğin altında, meslek etiğini yok eden, gazetecilik mesleğini yozlaştıran,
dejenere eden ve sonuç olarak, gerçek amacından uzaklaştıran ana neden, çıkar
amaçlı yayınlardır. Son yıllarda basın
dünyasında yeşeren ve hiçbir etik kural tanımayan ideolojik yayınlar da bu
yozlaşmanın tuzu biberi olmuştur. Bir bölümü belediye kaynaklarından beslenen
ideolojik medya, kendisinden olmayan herkese, hiçbir kural tanımadan
saldırmakta, kendisine yakın konumda bulunanların ise her türlü suçunu örtbas
etmekte, görmezden gelmektedir. "Toplumsal çıkarlar", "ülkemizin
aydınlık geleceği", "kamu yararı" gibi kavramlar, kısa vadeli
ideolojik çıkarlar uğruna yerle bir edilmektedir. Kamu yararına kullanılması
gereken bu önemli güç, âdeta, bir suç makinesi gibi kullanılabilmektedir. Gazetecilerin çalışma
koşullarının ağırlaşmasının yanı sıra, bir diğer sorun da işten çıkarmalar sonrasında
yaşanmaktadır; yani, gazetecinin çilesi işten atılmakla da son bulmamaktadır.
Basın işverenleri, şirket değiştirerek veya hileli devir işlemleriyle tazminat
yükünden kurtulmaya çalışmakta, bunun yanında, işçilere baskı yaparak, onları,
düşük tazminat almaya zorlamaktadır. Şirket değiştirme veya hileli devir
işlemleri, basın yoluyla işlenen suçların gerektirdiği tazminatların
ödenmesinden kaçınmak amacıyla da gerçekleştirilmektedir. Milletvekillerimiz
arasında bile, inanılmaz hakaretlere uğradıkları ve mahkeme kanalıyla manevî
tazminat almaya hak kazandıkları halde, tahsilat yapacak muhatap bulamayan pek
çok arkadaşımız bulunmaktadır. Gazetecilik mesleği, çok
ciddî bir tehdit altındadır; bu, ne yazık ki, bir gerçektir. Bugün, en büyük
gazetemizin günlük ortalama tirajı, geçen hafta itibariyle 528 000'dir. Benim
aktif gazetecilik yaptığım 1987'de, bir büyük gazetemizin 1 000 000, ikinci
büyük gazetemizin de ona yakın tirajı olduğunu ben anımsıyorum. 29 adet günlük
gazetenin toplam satış miktarı da, ideolojik olanlar dahil, 3 592 000'dir.
Bundan yirmi yıl önce, nüfusun 45 000 000 civarında olduğu 1980-1982 yıllarında
da gazetelerimizin günlük ortalama satış miktarı 3 500 000'di. Çok önemli bir veri de
şudur: Ekonomik kriz ortamına rağmen, basınımızın güvenilirlik sıralamasında
bulunduğu yerin, hükümetin arkasında olmasıdır; yani, meslek etiğini tahrip
eden yayınlar, basının güvenilirliğini de tahrip etmiştir. Sayın İsmail Köse de
ifade ettiler. Büyük Atatürk'ün "basın özgürlüğünün sakıncalarının giderilmesinin
yolu, yine basın özgürlüğüdür" özdeyişini anımsatarak söylemek istiyorum
ki, basın sektörünün içinde bulunduğu sorunların çözüm yolu, yayınlara
sınırlama getirmek kesinlikle değildir; yani, birtakım yasal düzenlemeler
yaparak, özgürlükleri sınırlamaya kalkışmakla bir sonuç almamız mümkün
değildir. Bunu özellikle belirtmek istedim; çünkü, basından şikâyet eden
herkes, bu şikâyetlerin ortadan kaldırılmasının yolunun, medyayı zapturapt
altına almak olduğunu düşünüyor. Biz, böyle düşünmüyoruz. Biz, Büyük Atatürk
gibi düşünüyoruz. Medya terörü olarak da tanımladığımız, iletişim
teknolojisinin kötüye kullanılmasının önüne geçilmesinin temel yolu, iletişim
ahlakının ve sorumluluk bilincinin geliştirilmesi; bununla birlikte otodenetim
mekanizmasının çalıştırılmasıdır; yani, medya sektöründe bugün yaşanan
problemleri ortadan kaldırmanın temel yolu ve temel görevi, yine medyaya
düşmektedir, medya çalışanlarına düşmektedir. Burada Parlamento, bir yardımcı
güç, yardımcı unsur olmalıdır ve olacaktır. İletişim teknolojisinde
yaşanan olağanüstü gelişme, basın özgürlüğüne çok farklı bir boyut
kazandırmıştır. Basın özgürlüğü kavramı, artık, 19 uncu ve 20 nci
Asırlardakinden çok daha fazla sorumluluk ve kamu yararı yüklenmiştir. Türkiye
ve benzeri az gelişmiş ülkelerdeki temel sorun, yazılı ve görsel basının, bu
kavramın içeriğini kavrayacak bir basın özgürlüğü anlayışından uzakta
kalmasıdır. Basın özgürlüğünün
topluma ve ülkeye karşı sorumluluk bilinciyle kullanılması, yaşam kalitesinin
yükselmesi açısından da bir zorunluluktur. ABD medyasının 11 Eylül sonrasında
aldığı tavır ile Avrupa medyasının, Türk futbol takımlarının Avrupa ligi
karşılaşmaları, şampiyonlar ligi karşılaşmaları sonrasında sergilediği tutum,
basın özgürlüğünün toplumsal bir sorumluluk bilinciyle kullanılması açısından
çok ciddî örnekleri oluşturmaktadır. Değerli arkadaşlarım,
bugün tartıştığımız konuyla, görüştüğümüz konuyla çok yakından ilgisi var; 11
Eylül saldırıları sonrasında, ABD'de ABD basınının aldığı tavır, bir ders notu
niteliğindedir. ABD basını, 6 000 küsur kişinin öldüğü bu saldırılar
sonrasında, bütün gerçekleri kamuoyuna aktarmıştır; kaç kişinin öldüğü, kaç
kişinin yaralandığı, hangi tür bombaların kullanıldığı, uçakların içinde
bulunan kişilerin sıfatları; hiçbir bilgi eksikliği yoktur toplumda, dünyada da
böyledir; her türlü bilgi, yani, basın özgürlüğü sonuna kadar kullanılarak
iletilmiştir; ama, çok temel bir farklılık vardır burada: Basın, bu olayı
kullanarak, bizde yapıldığı gibi, arabesk bir anlayışla, medya terörü adını verdiğimiz
bir suç makinesi haline dönüşmemiştir; yani, toplumu katletmemiştir. Sorumlu
bir anlayışla, bir Amerikalı vatandaşın ağlama görüntüsünü bile, dünyadaki
hiçbir insana, Amerikan basını göstermemiştir. Bunu, ben, özellikle Türk
basınının ve benim meslektaşlarımın çok iyi değerlendirmesi gerektiğini
düşünüyorum ve hepimizin buradan dersler çıkarması gerektiğini düşünüyorum.
Türkiye'de deprem sonrasında yaşananlar ile ABD'de yaşananlar arasında -ki,
hâlâ enkaz temizleme çalışmaları yapılıyor ABD'de- bir karşılaştırma yaparsak,
iki davranış, tutum arasındaki belirgin farkı da görmüş olabiliriz. Değerli arkadaşlarım,
sorunları sıralarken, Parlamentomuza düşen görevlerden de bahsetmemiz
gerekiyor. Bugün, gazetecilik işkoluna dair 3 adet temel yasa var: Bunlardan
birincisi, 5680 sayılı Basın Yasası; bir tanesi, 5953 sayılı Yasa -biraz önce
bahsettiğim, çalışanlar ile çalıştıranlar arasındaki ilişkileri düzenliyor- bir
tanesi de, 1986'da çıkarılan 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve
Yayınları Hakkında Yasa. 1961'de, 5953 sayılı Yasayı tadil eden, herkesin
bildiği, 212 sayılı Yasa var. Sarı basın kartının bugün nimetlerinden söz
ediyorsak, bu yasaya borçluyuz. Bu yasanın gazetecilere sağladığı olanakların,
işverenlerin çıkarları ve iş barışı da gözetilerek genişletilmesi ve iş
güvencesi sağlanması acil bir zorunluluktur. 5680, 5953 ve 3984 sayılı
Yasalardaki sorunları kavrayıp çözebilecek çok küçük değişiklikler yapılabilir;
ki, buna dair çalışmalarımız var, başka arkadaşlarımızın da çalışmaları var,
biliyoruz; çünkü, bu konuda yardımlaşıyoruz. Bu yasal düzenlemelerin,
öncelikle, basın çalışanlarının güvence altına alınması ve çalışma koşullarının
iyileşmesini; ikinci olarak da, basın yoluyla işlenen suçlara karşı etkili
mücadele yapılabilmesini sağlaması gerekiyor. Bu arada, iş güvencesi
yasa tasarısı olarak bilinen düzenlemenin, fikir işçilerini de -yani, 212
sayılı, 5953 sayılı Yasaya tabi çalışanları da- kapsayacak şekilde
genişletilmesi Parlamentomuzun yapacağı ilk işler arasında yer almalıdır. 1475 sayılı İş Kanununa
tabi çalışanlar iş güvencesi kapsamına alınırken, gazetecilerin kapsam dışı
bırakılması, aynı işyerinde çalışan idarî işçiler ile gazeteciler arasında
önemli bir farklılık yaratacak, 5953 sayılı Yasaya tabi çalışma teşvik edileceğine,
bunun tersi gerçekleştirilmiş olacaktır. Bu durum, fikir işçiliğinin
tasfiyesini daha da hızlandıracaktır ki, buna izin vermemeliyiz. Demokratik Sol Parti
Grubu, basın sektörünün sorunlarının belirlenmesi ve çözüm önerileri
geliştirilmesinin yararlı olacağına inanmaktadır. Şimdiden, kurulacak
komisyonun amacına ulaşması ve meslek etiğine sadık, kamu yararı ve toplumsal
sorumluluk bilinciyle hareket eden özgür bir basın özlemiyle, şahsım ve Grubum
adına hepinizi saygıyla selamlıyor, beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum.
(DSP, MHP, ANAP ve AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler
Sayın Al. Sayın milletvekilleri,
Hükümet adına, Sayın Bakandan önce Sayın Mehmet Keçeciler oturmuştu. Kendisine
ilk sırada söz verme teklifimde konuşmayacağını ifade etmişti; ama, Sayın Bakan
konuşma yapma arzusunda. Bu durumda, İçtüzüğe göre, size ancak yerinizden kısa
bir açıklama yapmak için söz verebileceğim Sayın Bakan. Eğer arzu ediyorsanız,
buyurunuz. DEVLET BAKANI YILMAZ
KARAKOYUNLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; basının
sorunlarının görüşülmesine ilişkin olarak değerli milletvekillerinin araştırma
yapılmasını isteyen önergeleri birleştirilerek bugünkü celsede tartışıldı. Değerli milletvekilleri,
hem Anayasamızın öngördüğü basın hürriyeti hem de basınımızın içinde bulunduğu
sorunların tartışılması konusunda şahsî görüşlerini ve grup görüşlerini ifade
ettiler; bunlardan elbette ki çok geniş kapsamlı olarak istifade ediyoruz. Bu
araştırmanın açılmasından hükümet olarak mutluluk duyduğumuzu, memnuniyet
duyduğumuzu da ifade ediyorum; ancak, müsaade ederseniz, önerge sahiplerine ve
grupları adına görüşlerini belirten değerli grup başkanvekillerine, grup
sözcülerine, bu araştırma kapsamında değerlendirilmesi için gerekli olduğuna
inandığım bir hususu da ifade etmek istiyorum. Değerli milletvekilleri,
Türk Anayasası, aşağı yukarı yüzaltmış yıllık bir basın tarihimizin özgür
olması mücadelesini sürekli olarak vermiştir. Hatta bizim anayasa tarihimizi
iyi değerlendirmek, daha da ileriye giderek kültür hayatımızı, cumhuriyetimizin
kültürel olgunluğunu isabetli ölçüp de değerlendirebilmemiz, bir bakıma, basın
hürriyetinin ve basın hürriyeti mücadelesinin tarihini değerlendirmekle aşağı
yukarı eşdeğerdir; fakat, 1982 Anayasasını, son olarak yaptığımız anayasa
değişiklikleri de dahil olmak üzere, sadece basın hürriyeti üzerinde
yoğunlaşmış olarak değerlendirdik. Biraz evvel, sayın grup
başkanvekilleri ve grup sözcüleri, konuşmalarında basın özgürlüğünün ne kadar
önemli olduğu hususuna işaret ettiler. Hiç şüphe yok ki, geçmişte olduğu gibi
gelecekte de düşünce tarihimizin, kültürel olgunluğumuzun tartışılmasını, yine
basın tarihinin eşdeğer ölçeği içerisinde ele alacağız; ama, artık dünya
değişti, yepyeni birtakım kavramlarla, yepyeni birtakım müesseselerle karşı
karşıya geldik ve onlar, bugün ilerlemiş bir teknoloji içerisinde hem ihtiva
ettiği fikirler hem etkinlik ölçeğini genişletmede olağanüstü bir hız kazanmış
durumdadır. Bizim Anayasamız, maalesef, bunu, bugün kapsayacak ölçekte zenginleştirilmiş
maddelerle donatılmış değildir; sadece 25 inci maddesindeki, düşünce, ifade
özgürlüğü, kanaat bildirme özgürlüğü dediğimiz kavram etrafında, belki iletişim
hukukunun belli noktalarına temas fırsatını bulabiliyoruz; ama, basın
özgürlüğüyle birlikte, bütün dünyada çok geniş manada kapsam zenginliği
kazanmış olan iletişim hukukunun dayanaklarının tamamını bulamıyoruz. Dolayısıyla, Türk
basınının sorunlarını araştırma konusunda, Meclisimizin grubu bulunan bütün
partilerinin âdeta ittifak ettiği tespitler ve âdeta yine ittifak içinde olduğu
çözüm ve çare üretimleri içerisinde, iletişim hukukunun mutlaka dikkate
alınması lazım geldiğine inancımı ifade ediyorum ve bu komisyona seçilecek
arkadaşlarımıza, herhangi bir şekilde, istedikleri bütün bilgileri, bütün
belgeleri arz etmeye hem TRT olarak hem Anadolu Ajansı olarak hem de Basın
Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü olarak hazır olduğumuzu ifade ediyorum.
İstedikleri anda, alakalı bütün kuruluşların en yetkililerini, bu araştırma
komisyonunun emrine tahsis edeceğimi hususiyetle de ifade ediyorum ve araştırma
grubuna başarılar diliyorum. Bu mesainin sonunda
ortaya çıkacak rapor, gelecekteki iletişim hukukunun oluşmasının temel
değerlerini oluşturacaktır ve biz, o temel değerler üzerinde de, bu yılların, bu
çağdaş anlayışın, özgür anlayışın esaslarını ihtiva eden yeni bir basın hukuku,
yeni bir iletişim hukuku inşa edeceğiz. Grupları adına
görüşlerini beyan edenlere, işaret ettikleri hususların ehemmiyetinin altını
çizerek tekraren ifade ediyorum, şükranlarımı sunuyorum, emirlerine hazır
olduğumuzu arz ediyorum. Saygılar sunuyorum.
(Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler
Sayın Bakan. SAFFET ARIKAN BEDÜK
(Ankara) - Sayın Başkan, 60 ıncı maddeye göre, yerimden iki cümle ifade etmeme
müsaade eder misiniz. BAŞKAN - Peki. SAFFET ARIKAN BEDÜK
(Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özgür basının en önemli
unsuru olan çalışanlarının özgürce yazabilmeleri ve topluma hizmet edebilmeleri
için, sosyal güvenliklerinin sağlanması şarttır. Bu bağlamda, basın çalışanlarının
sosyal güvenliklerini garanti altına alabilmek ve düzenleyebilmek için, Doğru
Yol Partisi Grubu olarak bir kanun teklifi vermiştik. Bu kanun teklifimizi
verirken, Ankara Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Sayın Nazmi Bilgin ve
arkadaşlarından da çok büyük bir destek ve katkı almıştık. Ümit ve temenni ediyorum
ki, araştırma komisyonu kurulduğu takdirde, şu anda komisyonlarda veya gündemde
bulunan, bu veya benzeri kanun teklifleri de dikkate alınmak suretiyle, basın
mensuplarının meselelerinin tespitinde ve çözümlerinde de dikkate alınır
diyorum. Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım. BAŞKAN - Teşekkürler
Sayın Bedük. Son olarak, önerge
sahipleri adına, Balıkesir Milletvekili Sayın İlyas Yılmazyıldız; buyurunuz.
(DYP sıralarından alkışlar) Süreniz 10 dakika. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) -
Önerge sahipleri adına bir kişi değil, her önerge için bir kişi; öyle değil mi? BAŞKAN - Hayır... MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) -
Farklı farklı önergeler var efendim... İLYAS YILMAZYILDIZ
(Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anadolu basını ve
sorunlarının çözümüne katkı sağlamak amacıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisinde
Meclis araştırması açılması için, 14 Ekim 1999 tarihinde, 32 arkadaşımla
verdiğimiz önerge üzerinde önerge sahibi olarak söz almış bulunuyorum; Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Tarihi özellikle
belirttim; 14 Ekim 1999. Anadolu basını, o zaman çok sıkıntıdaydı. Üzerinden,
Kasım 2000, Şubat 2001 silindirleri geçtikten sonra, hâlâ ayakta mıdırlar, hâlâ
sağ mıdırlar, merak etmekteyim. İnşallah, bu Meclis araştırması açıldığında,
belki, onların biraz daha rahat gazetecilik yapmaları konusunda bir ortam
yaratılabilir, hükümete bazı tavsiyelerde bulunulabilir. Sayın Bakanın bilgi
vermekle, destek olmakla ilgili sözlerine teşekkür ediyorum; ancak, bir şeyi
özellikle rica ediyorum Sayın Bakanımdan: Kurulacak komisyonun raporundan çıkan
sonuçları uygulama konusunun da aynı şekilde takipçisi olmasını özellikle
istirham ediyorum. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; demokrasiyle idare edilen ülkelerde, basın, demokrasinin
gelişme düzeyini gösteren en temel göstergelerden birisidir. Demokratik
toplumlarda, medya birçok işlevler üstlenmiştir. Hür ve bağımsız basının
varlığı, sağlıklı bir demokrasinin en güçlü teminatıdır. Modern demokrasilerde
basın, dördüncü güç olarak kabul edilir. Basına, yasama, yürütme ve yargıdan
sonra dördüncü güç olma değerini veren, kamuoyunun temsilciliği görevini ve
sorumluluğunu taşıyarak, demokratik denetim görevini yapmasıdır. Ancak, verilen
önergelerden birinde, şöyle bir ifade var: "Kamuoyu, basın sermayesinin,
siyasetle karşılıklı bağımlılık içinde, devletin mal varlığına dönük hesaplara
taraf olduğunu, özelleştirme yahut ihale, teşvik ya da ucuz kamu kredisi gibi
imkânları baskı kurmak suretiyle kolayca elde ettiğini biliyor." Bizim
temennimiz, böyle bir basın değil, az önce açıkladığım basın. Basın özgürlüğü,
demokrasinin en önemli ölçüsüdür; ancak, bugün olduğu gibi, temsil ettiği küçük
bir çıkar grubunun sözcüsü durumuna gelen bir basının varlığı da, en çok
demokrasi üzerinde bir tehdit oluşturur. En tehlikeli sansür, kamuoyundan
doğruları gizleyen, beyazı siyah olarak gösteren, yalan haber yazan basın
tarafından millete karşı yapılan sansürdür. Uzun süredir, ülkemizde, bu
manzara, ibret ve hayretle izlediğimiz bir durumdur. Dünyada yaşanan
teknolojideki gelişmeler, basın sektöründe de baş döndürücü değişimlerin
yaşanmasına sebep olmuştur. Ülkemiz, bu büyük değişimi en hızlı ve en yoğun
yaşayan toplumların başında geliyor. Özellikle, Genel Başkanımız Prof. Dr.
Sayın Tansu Çiller'in "radyomu istiyorum" çağrısı üzerine özel TV ve
radyoların yasal olarak kurulmasını sağlayan kanun, Doğru Yol Partisi
iktidarında, Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilerek yürürlüğe girdikten
sonra, bugün, ülke çapında yayın yapan 16 ulusal TV, 36 radyo, 15 bölgesel
televizyon, 108 bölgesel radyo ile 229 yerel televizyon, 1 051 yerel radyoyla
medyada âdeta bir patlama yaşanmıştır. Kurtuluş Savaşında büyük
yararlar sağlamış çok sayıda ulusal gazete ve dergi, bugün de, çok sesli
ülkemizde demokrasinin gelişmesine, yerleşmesine önemli katkılarda bulunan çok
sayıda bölgesel ve yerel gazeteler, basın sektöründe yaşam savaşı vermektedir;
ancak, basın veya bugünkü adıyla medya, toplumun gözünde -üzülerek ifade
ediyorum ki- inandırıcılığını yitirmiştir. Medya, sanal, aldatıcı ve ticarî
tekniklerle gerçeği gizleyen, yanıltıcı abartmalarla milletin sesi olmaktan çok
uzak duruma düşürülmüştür. Türk basınında son
dönemde yer alan gelişmeler, basın özgürlüğünü zedelediği gibi, demokrasinin
vazgeçilmez unsuru olan çok sesliliğe de büyük darbe indirmiştir. Haber alma ve haber
yayınlama hakkının kutsal olduğunu savunuyorum; ama, bunun doğru haber alma ve
doğru haber yayınlama şeklinde olması gerektiği kanaatindeyim. Basında, teknolojiye
yapılan yatırımın artmasına rağmen, çalışanına yatırım yapılmamıştır; muhabir
yetiştirilmemekte, eleman kalitesi günden güne düşmektedir. Özellikle, son
yıllarda medyada yaşanan örgütsüzleştirme, yani, basın mensuplarının
sendikalara üye olmasının engellenmesi sonucu, halen yaşamakta olduğumuz
ekonomik bunalımdan dolayı binlerce basın emekçisi, çalışanı işsiz kalmış, kapı
önüne konulmuştur. Sendikal hak, basın mensuplarına verilmiş; ama, gazeteciler
bu haktan ne kadar yararlanabiliyorlar hususunun üzerinde düşünülmesi gereken
önemli bir husus olduğunu vurgulamak isterim. Bu tür işe son vermeleri
engellemenin yolu, örgütlenmekten geçmektedir; ama, bu nasıl olacak?! Büyük
gazete sahiplerinin hem televizyon kanalı hem bankası hem de holdingi
bulunmaktadır; ekonomik ve bürokratik ilişkileri çok güçlüdür. Önce, hepimizin
müşahede ettiği gibi, basında bir tekelleşme sorunu vardır. Bugün, Türkiye'de,
yazılı basının yüzde 82'si iki medya devinin elindedir ve bu medya devleri,
dünyada görülmemiş bir şekilde, hem birtakım bankaların, büyük fabrikaların,
müteahhitlik firmalarının sahibidirler hem de sayısız gazete ve televizyonun
sahibidirler. Böyle olunca "gazeteci" diye nitelendirdiğimiz
insanlar, milletin özgür haber alma ihtiyacına değil, patronlarının çıkarlarına
cevap vermek zorunda kalmaktadırlar. Basın, bu anlamda, kendi sorunlarını
konuşamamaktadır. Muhabir, kendisinin haberini de yapabilmelidir. İş güvencesi
olmayan, işçilerin sendikal haklarını, ücret artış taleplerini dile getiren
basın çalışanları, aynı hakları kendi adlarına da dile getirebilmelidir.
Nitekim, Ankara Otelinde Türk-İş, DİSK ve Hak-İş'in hazırladığı iş güvencesi
yasa tasarısında, basın çalışanlarının, düzenlenen bu yasanın kapsamı dışında
kaldığını, yasaya dahil edilmesi gerektiğini yüksek sesle dile getirememektedirler.
Bütün medya
çalışanlarının, gazetecilerin en büyük sorunu güvencesizliktir. Patronuna karşı
güvencesi olmayan basın çalışanlarından özgür davranışlar beklemek mümkün
değildir. Kamu adına görev yapan bu insanların, kendilerini sosyal güvence altında
hissederek çalıştığı takdirde, daha özgür olacakları kanaatindeyim. Bakınız, 13 Haziran 1952
tarihinde hazırlanan ve daha sonra çok çeşitli değişikliklere uğrayan 5953
sayılı Kanunla, basın mesleğinde çalışanlar ile çalıştırılanlar arasındaki
münasebetlerin tanzimi nasıl olmuş: Meslekte en az 5 yıl çalışmış olan
gazetecilere kıdem tazminatı hakkı tanınır; ancak, son yaşanan ekonomik
krizlerden sonra işinden atılan birçok gazeteci kıdem tazminatından
faydalanamamıştır. Teklif ettiğimiz bu
Meclis araştırma önergesi kabul edildiği takdirde, Meclis araştırma komisyonu
kurularak, Basın İş Kanunundaki sendikal hakların neden uygulanamadığı, medya
mensuplarının neden tazminatsız işten çıkarıldıkları ve medya mensuplarını
sosyal güvence altına almak için hangi kanunlarda ne tür değişikliklerin
yapılması gerektiği gibi hususlar araştırılarak çözüm önerileri tespit
edilebilecektir. Ülkemizde demokrasinin
tam olarak yerleşmesi ve bilgi çağında yerini alabilmesi için, bir basın
reformunun vakit kaybetmeden yapılması, artık, kaçınılmaz olmuştur. Son 3 yıldır ülkemizin
içine düşürüldüğü ekonomik bunalımdan dolayı, hem ulusal hem de yerel medya
derin yaralar almıştır. Ekonomik zorluklar sebebiyle, özellikle yerel gazete,
radyo ve televizyonların birçoğu kapanmış veya yayınlarına ara vermek zorunda
kalmıştır. Ayakta kalanlar ise, bugün, zor şartlarda yayın hayatını sürdürmeye
çalışmaktadırlar. Özellikle, yerel gazete,
TV ve radyoların artması, ülkemiz için büyük bir kazanımdır; çünkü, yerel
basının en büyük özelliği, yaygın bir diyalogu kendi bölgelerinde
gerçekleştirmesidir. O bölgede söyleyecek sözü, yazacak yazısı olan herkes
burada kendini ifade etmektedir, edebilmektedir. Ancak, bugün, yerel
gazete, radyo ve televizyonlarda çalışan fedakâr arkadaşlarımız, çok zor
şartlarda ayakta kalma ve yaşam mücadelesi vermektedir. Anadolu basını çok zor
koşullarda milletimize ve ülkemize fedakârca hizmet yapmaktadır. Yerel basın, kendi
olanaklarıyla, imkânsızlıklar içerisinde, âdeta çırpınarak, kendi gayretleriyle
imkânlar yaratarak, binbir zorlukla mahallî gazetelerin, radyoların ve
televizyonlarının sürekliliğini devam ettirebilmektedir. Yerel medyanın
milletimizin hayatındaki önemini biliyor ve takdir ediyorsak, yerel medyada
kalem oynatan, dirsek çürüten basın emekçilerinin yaşadığı problemlerin
çözümlenmesi için, bir an önce gerekli tedbirleri almak zorundayız. Bugün, yerel basınımızın
yaşadığı problemlerin çözülebilmesi için, yerel gazetelerde çalışan basın
mensuplarının her türlü sosyal güvenceleri sağlanmalıdır. Aslında bütün basın
mensuplarının; ama, benim verdiğim önerge bununla ilgili olduğu için... Basına çeşitli
kolaylıklar sağlayan Basın Kartları Yönetmeliği, günümüz koşullarına göre
düzenlenmelidir. Özellikle, sarı basın kartı sahiplerinin bugüne kadar yararlandığı
indirimler iptal edilmiştir. Bu sarı basın kartları, tanıtım kartından öteye
geçmemektedir. Bu durum acilen düzeltilmelidir. Ulusal basına sağlanan
devlet desteğinden yerel basın da faydalanmalıdır. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) İLYAS YILMAZYILDIZ
(Devamla) - Toparlıyorum efendim. BAŞKAN - Hayır,
sonuçlandırınız lütfen. İLYAS YILMAZYILDIZ
(Devamla) - Devletten uzun vadeli, düşük faizli kredi imkânı yaratıp, yerel
basının talep ettiği makine, hammadde ve diğer giderler için işletme sermayesi
sağlanmalıdır. Kırk yıllık, 195 sayılı Basın-İlan Kurumu Yasası günümüz
şartlarına göre ayarlanmalı; kurum genel kurulunda, kamu yararına çalışan,
geniş kapsamlı basın kuruluşu olan Anadolu Basın Birliğinin temsil edilmesi
sağlanmalıdır. Gazetelerin ekonomik
gelir kaynaklarının başında olan resmî ilan ücretlerindeki farklılıklar
giderilmeli, ayrıcalık yaratan hükümler kaldırılmalıdır. Gazete dağıtımındaki
zorluklar giderilmelidir. Yerel gazetelerin tasarım, hazırlık, basım ve okuyucuya
ulaşma hizmetlerinde kullanılan enerji, iletişim -yani, posta ücretleri gibi-
kâğıt ve diğer lüzumlu malzemeler ile PTT konularında yeni uyarlamalar ve
kolaylıklar getirilmelidir. Değerli arkadaşlarım, son
RTÜK Yasasında, Yerel Televizyonlar Birliği söylüyor; diyor ki: "Biz, güç
olmak için değil, ülkemize güç vermek amacıyla mücadele veriyoruz. Bizim
olmadığımız bir Türkiye'yi hayal ettiğinizde, yarın kamuoyuna dayatılan ve her
zaman gerçeği yansıtmayan doğruların karşısında söyleyecek bir çift sözünüz
olduğunda, kendi elinizle yok ettiğiniz, ayaklarınızın altından kaydırdığınız
alternatif medyanın yerini nasıl dolduracağınızı düşünmenizi istiyoruz. RTÜK
Yasasında, şimdiden, ulusal medya patronları yerel gazeteleri ziyaret ederek,
zaten ekonomik sıkıntı içerisinde olan medya kuruluşlarını, getirilecek ağır
para cezalarıyla ele geçirmeyi; dolayısıyla, iki ulusal medya, ama, yüzlerce
yerel medyası olan başka tür tekelleşmenin önünü açacağını düşünerek, bu yasaya
dikkatle oy vermenizi, daha doğrusu vermemenizi söylüyoruz." BAŞKAN - Sayın
Yılmazyıldız, sürenizi çok aştınız. Lütfen... İLYAS YILMAZYILDIZ
(Devamla) - Toparlıyorum. Yine, RTÜK Yasasında,
internetin, gazeteciliğin gelişmesinin engellenmesine yönelik hükümler çok
ciddî sıkıntılar yaratmaktadır. Son olarak şöyle
toparlıyorum Sayın Başkanım: Anadolu'nun değişik yerlerinde, zor koşullar
altında, büyük bir özveriyle yayın yapan yerel gazete, radyo ve televizyonların
nefes alabilmesi, yayın hayatına devam edebilmesi için problemlerinin tespiti
ve acil çözüm önerilerinin belirlenmesi amacıyla verdiğim Meclis araştırması
önergesine desteklerinizi bekler, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım. (DYP
sıralarından alkışlar) Sayın Başkanım, size de
teşekkür ediyorum anlayışınız için. BAŞKAN - Teşekkürler Sayın
Yılmazyıldız. Değerli arkadaşlarım, en
başta arz etmiştim, sırasıyla, önce hükümete, sonra önerge sahibine ya da onun
uygun göreceği bir imza sahibine söz vereceğim demiştim; ama, demin
"son" kelimesini bilerek kullandım; çünkü, Başkanlığa, bir tek Sayın
İlyas Yılmazyıldız'ın dilekçesi ulaşmıştı; dolayısıyla, doğruydu. Şimdi, üç
arkadaşımız daha, önerge sahibi sıfatıyla konuşma arzularını Başkanlığa
ilettiler. Erzincan Milletvekili
Sayın Tevhit Karakaya, (10/23) sayılı önergenin imzacısı sıfatıyla, buyurunuz.
(AK Parti sıralarından alkışlar) Rica ediyorum, sürelere
riayet edelim. TEVHİT KARAKAYA
(Erzincan)- Sayın Başkan, yüce milletimizin değerli temsilcileri; yerel basının
içinde bulunduğu sorunların çözümlerine katkıda bulunmak ve demokrasinin güçlenmesine
katılımı sağlamak amacıyla söz almış bulunuyorum; seçkin heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Demokrasinin
kurumsallaşıp, kökleşmesi ve sivil toplum anlayışının gelişmesinde yerel
basınımızın, özellikle, radyo ve televizyonların katkısı tartışılmaz. Yerel
basınımızın bu konuda kendilerinden beklenen demokratik açılım ve katılımı
sağlayabilmeleri için, öncelikle, kurumsal altyapı ve diğer sorunların
çözümlenmesi gerekiyor. Yerel basınımız, başta,
yazılı basın olmak üzere, son ekonomik krizden en çok etkilenen kesimdir.
Şimdiye kadar, resmî ilan, reklam ve abonelerle yayınını güçlükle sürdüren
yazılı basın, büyük bir kriz içerisindedir; çünkü, 1945 yılından beri en büyük
küçülmeyi yaşayan kamu kesiminin ilanı kesilmiştir. Hükümetin uyguladığı ekonomik
politikalar, Anadolu'daki esnaf, tüccar ve sanayicileri iflas ettirmiştir.
Anadolu basınını reklamlarıyla ayakta tutan esnaf, tüccar ve sanayicinin
reklama ayıracak kuruşu bile yoktur. Böylece, yerel basının reklam kaynakları
kurutulmuştur. Saygıdeğer arkadaşlarım,
yerel basınımız, devlet imkânlarından da hakkıyla yararlanamamaktadır. Halbuki,
ulusal basına paralel olarak, yerel basının da desteklenmesi ve himaye edilmesi
gerekmektedir. Bu, Anayasanın eşitlik ilkesi gereğidir. Yerel basın, anayasal ve
yasal görevini yerine getirirken, o yörenin gözü, kulağı ve sesidir. Tek tek
kapanmaya başlayan bu sektörün içinde bulunduğu sorunlar, sadece ekonomik de
değildir; ekonomik sorunlarının yanında, kültürel, etik ve düşünce yönünden de
sorunları vardır. Değerli arkadaşlarım,
yazılı basın, kendini yenileyemediği gibi, yatırım da yapamamaktadır. Yerinden
yönetim ve yerelleşmenin güçlendirilmesinin konuşulduğu bir zamanda, yerel
basının sesi kısılmaktadır. Anadolu'nun dört bir yanında büyük bir özveri ve
iyiniyetle yayınlarını sürdürmeye çalışan, başta radyo ve televizyonlar olmak
üzere, yerel basınımızın, çözüm bekleyen yığınla soruları vardır. Ulusal yayın
yapan medya kanalları, hükümetlerle sürdürdükleri siyasî ilişkilerin boyutuna
göre teşvik veya kredi alabilmektedir. Halbuki, yerel radyo ve televizyon
kanallarının böyle bir şansı bulunmamaktadır. RTÜK verilerine göre,
hâlâ, 200 kadar yerel TV, 1 000'in üzerinde de yayın yapan yerel radyo
bulunmaktadır; ancak, son bir yıl içinde, bu televizyon ve radyo istasyonları,
ekonomik şartların elverişsizliği nedeniyle yayınlarını durdurmak için RTÜK'e
müracaat etmişlerdir. Hükümetlerin sağladığı teşvik ve kredilerle beslenen
birkısım ulusal basın, çalışanlarının maaşlarını dolar üzerinden öderken, yerel
televizyon kanalları "aman, ay sonu gelmesin" diye dua
etmektedir. Özellikle, yerel televizyon
kanalları devlet tarafından destek, teşvik ve himaye görmedikleri için,
çalışanlarının durumları içler acısıdır. Yerel televizyonlar malî sıkıntı
içinde kıvrandıkları için, çalışan personelin verimi ve yayın kalitesi
düşmektedir. Üstelik, son derece zor şartlar altında yayın yapan yerel
televizyon kanallarından, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, yüzde 5 reklam payı
almaktadır. Bu oran, ulusal kanallarla aynıdır. Yerel televizyon kanalları için
bu oran son derece yüksektir; ya kaldırılmalıdır ya da daha aşağı çekilmelidir.
Ayrıca, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, yüzde 5'lik kesintinin yanı sıra
"eğitime katkı payı" adı altında yüzde 5 oranında bir kesinti daha
yapmaktadır. Bu durum, yerel televizyon ve radyoların çifte
cezalandırılmasından başka bir şey değildir. Bu konuda, bir hususun
daha altını çizmek ve dikkatlerinize sunmak istiyorum. Korunmaya ve
geliştirilmeye muhtaç olmalarına rağmen, yerel radyo ve televizyonlar, birtakım
iletişim, telekomünikasyon vesaire hizmetlerini ulusal yayın yapan kuruluşlarla
hemen hemen aynı şartlarda elde edebilmektedirler. Meteoroloji Genel Müdürlüğü,
Türk Telekom, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, Anadolu Ajansı, Meclis TV, TRT,
yerel radyo ve televizyonlara istenilen ölçü ve düzeyde indirimli tarife
uygulamamaktadırlar. Söz konusu kamu kurumlarının, servis hizmetlerini
sunarken, yerel radyo ve televizyon kanallarını ulusal kanallarla aynı kefede
tutması anlaşılır gibi değildir. Çözüm, kamu kurum ve kuruluşlarının servis
ücretlerini düşürmesi ve ulusal basına uygulanan yatırım teşvikleri, gümrük
muafiyeti ve kredi imkânlarının yerel basınımıza da aynen uygulanmasıdır. Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; yasakların ve sınırlarının kalktığı bir dünyada, yerel
televizyon ve radyolar, idarî bir baskı altında da tutulmaktadırlar. RTÜK
talimatıyla, il emniyet müdürü veya valiler, bu kuruluşlara baskı
uygulayabilmektedirler. Bu konuda, yerel görsel ve yazılı basın büyük bir
sıkıntı içerisindedir; çünkü, çok yeni olan özel televizyon yayıncılığında
yasakların nerede başladığı ve nerede bittiği açık ve net değildir. Radyo ve
televizyon yayınlarında, demokratik hukuk devleti mantığının bir gereği olarak,
yasakların nerede başladığının ve nerede bittiğinin sınırlarının iyi çizilmesi
gerekmektedir. Oysa, yerel kanallar, bizleri, gökkuşağı renginde bir dünyaya
davet ediyorlar. Onlar, müdahaleden uzak, özgür olmalıdırlar. Halbuki, yerel
televizyon kanalları, ulusal kanalların aksine, hem bürokrasi hem de güç odakları
kıskacında, sıkıntı içindedirler. Özel radyo ve televizyon
yayıncılığının tarihi çok yenidir. Bu sebeple, yerel radyo ve televizyonların
en önemli sorunlarından biri, hatta en önemlisi, kalifiye eleman istihdam
edemeyişleridir. Mahallî radyo ve televizyon kanalları, istihdam edeceği
elemanları hazır bulamıyorlar, kendi elemanlarını kendileri yetiştiriyorlar.
Her ne kadar bu yetersizliklerini kendileri kapatmaya çalışsalar da, henüz arzu
edilen başarıyı yakalayamamışlardır. Yerel kanallar, başarılı programcı,
yetişmiş spiker ve sunucu eksikliği çekmektedirler. Bu konuda ulusal basına
kıyak geçen TRT, aynı yakınlığı yerel basından esirgemektedir. Kısaca, bu
konuda bile yerel televizyonlar üvey evlat muamelesine tabi tutulmaktadırlar. Yerel radyo ve televizyonların
çoğu, arkalarında devlet ihaleleri alan büyük medya patronları olmadığı için,
ucuz sistemle yayınlarını sürdürebilmektedirler; montaj setleri, kameraları
yetersizdir, haberi kaynağından yakalamak için araçları yoktur, program ve
belgesel yapımında teknik ekipmana sahip değillerdir. Yerel radyo ve televizyon
kanallarının önemli sorunlarından biri de, hukukî sorunlardır. 3984 sayılı
Kanuna ek olarak çıkarılan 10 Mart 1995 tarihli Radyo ve Televizyon Yayın İzin
ve Lisans Yönetmeliğinin birinci bölümünün 29 uncu maddesinde yer alan hüküm,
lokal yayıncılığı, yerel ve bölgesel tanımla coğrafî olarak ayırmıştır. Bu
mevcut durum, bir ilin coğrafî olarak tamamına televizyon yayını yapılmasına
engel teşkil etmektedir. Bu yönetmeliğe göre, diyelim ki, bir ilin merkezinde
yayın yapan A televizyonu, ilçelere yayın yapamıyor. Daha somutlaştıracak
olursak, Erzincan'da yayın yapan ERT veya Can TV, bu tanım gereği, Erzincan'ın
Refahiye, Tercan, Üzümlü ve diğer ilçelerine yayın yapamamaktadır. Bu
televizyonlar, ancak şehir merkezlerine yayın yapabiliyorlar. Halbuki,
televizyonlarımızın vermiş olduğu hizmetten Erzincan'ın tamamının istifade
etmesi gerekmiyor mu?! Radyo ve televizyon
yayıncılığı, hem ilk yatırım itibariyle hem de yayınının sürdürülmesi aşamasında,
pahalı bir iştir. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Lütfen
sonuçlandırınız. TEVHİT KARAKAYA (Devamla)
- Bir radyo ya da televizyonun yayın hayatını rahatça sürdürebilmesi, yayın
yaptığı alandaki ilan ve reklam potansiyeliyle doğrudan orantılıdır. Buna
karşın, yerel radyo ve televizyonlar, ulusal boyutlu radyo ve televizyonlara
göre reklam pastasından çok daha az pay almaktadırlar. Modern ülkelerde,
örneğin, Amerika Birleşik Devletlerinde yerel medyanın toplam reklam pastasından
aldığı pay yüzde 25 ilâ yüzde 30'lara kadar ulaşırken, ülkemizde, bu rakam,
yüzde 2 ilâ yüzde 3'lere zorla ulaşabilmektedir. Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Yüce Meclise sunduğumuz yerel basının sorunlarının
araştırılması ve alınması gereken tedbirlerle ilgili Meclis araştırması
önergesi, bir kesimin veya bir azınlık zümrenin meselesi olarak
algılanmamalıdır. Konu bütün bir ülkeyi ilgilendirdiği için, bu önerge,
takdirlerinize sunulmuştur. Her birimiz bir bölgenin
temsilcileri olarak burada bulunuyoruz. Her birimizin seçim bölgesinde yayın
yapan, ama, zor şartlar altında yayın yapan yerel radyo ve televizyon kanalları
bulunmaktadır. BAŞKAN - Efendim, lütfen
sonuçlandırır mısınız. TEVHİT KARAKAYA (Devamla)
- Kısa başlıklar halinde sunmaya çalıştığım yerel radyo ve televizyonların
sorunlarına sizlerin de yakından şahit olduğuna inanıyorum. Bunlar, hepimizin
ortak kanaatidir. BAŞKAN - Sayın Karakaya,
bakın, bugün ne kadar anlayışlı olmaya gayret ediyorum yardımcı olayım
düşüncesiyle; ama, siz, hâlâ, konunun devamını getirme arzusundasınız; ne
olursunuz, sonuçlandırınız. Konuşacak daha çok arkadaşımız var. TEVHİT KARAKAYA (Devamla)
- Sayın Başkanım, o konuda, biz, bütün Meclis olarak, sizi hep takdir ediyoruz
ve bitiriyorum efendim. Her ne kadar adına
"yerel basın" denilse de, gündeme getirilen konu, ulusal düzeyde ve
ulusal boyuttadır. Gelin, hep beraber, kimsesizlerin kimsesi, sessiz çoğunluğun
gür sesi olalım, yerel medyaya sahip çıkalım; bu önergeyi bir vesile sayıp,
hayırlı bir adım atalım. Yerel radyo, televizyon
ve yazılı basın adına, hepinizi saygıyla selamlıyor ve Sayın Başkanıma çok
teşekkür ediyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Çok teşekkürler
Sayın Karakaya. Sayın milletvekilleri,
iki arkadaşımız daha konuşacak. Onun için, izninizle, hoşgörünüzle, 20.35'te
tekrar toplanmak üzere, birleşime 10 dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 20.24 ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma Saati : 20.35 BAŞKAN : Başkanvekili Yüksel YALOVA KÂTİP ÜYELER : Burhan ORHAN (Bursa), Lütfi YALMAN (Konya), BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 87 nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum. Görüşmelere kaldığımız
yerden devam ediyoruz. VI.–
GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS
ARAŞTIRMASI (Devam) A) Öngörüşmeler (devam) 1.– Sivas
Milletvekili Musa Demirci ve 32 arkadaşının, bazı basın kuruluşlarının kamu
imkânlarından baskı kurmak suretiyle yararlandıkları iddiaları konusunda
(10/18) Erzincan
Milletvekili Tevhit Karakaya ve 19 arkadaşının, yerel basının sorunlarının
araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla (10/23) Balıkesir
Milletvekili İlyas Yılmazyıldız ve 32 arkadaşının, Anadolu basınının
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
(10/79) Yozgat
Milletvekili Mehmet Çiçek ve 57 arkadaşının, iki medya kuruluşunun karşılıklı
olarak yaptığı suçlamaları ve iddiaları araştırmak amacıyla (10/212) İstanbul
Milletvekili Nazif Okumuş ve 38 arkadaşının, Türk medyasının sağlıklı bir yapı
ve işleyişe kavuşturulabilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla (10/244) Balıkesir
Milletvekili İsmail Özgün ve 21 arkadaşının, yerel basının sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla (10/257) Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergeleri (Devam) BAŞKAN - Hükümet yerini
aldı. Söz sırası, Yozgat
Milletvekili Mehmet Çiçek Beye ait. Buyurunuz Sayın Çiçek.
(AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz 10 dakika. MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) -
Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri;
iki medya grubu arasında, kendilerine bağlı radyo, televizyon, gazete,
dergi ve benzeri medya kuruluşlarında karşılıklı ithamlarla devam eden bir
savaş yaşamıştık. Her iki medya grubu da, akıl almaz iddialarla birbirlerini
suçluyorlar ve ilgili devlet kuruluşlarının, haklarında verilen bilgi ve belgeye
rağmen, gerekli işlemi yapmadıklarını şikâyet ediyorlardı. Gerçekten, bu kadar
geniş alanda verilen bilgi ve belgeye rağmen, hiçbir devlet kuruluşunun
harekete geçmemesi manidardı. Biz, ne birinin yanında ne de ötekinin karşısında
olmadan, iki medya kuruluşunun, bir bölümü devlet kuruluşlarını da ilgilendiren
iddialarını millet adına araştırmak ve gerçeği ortaya çıkarmak için bir Meclis
araştırması açılmasını istemiştik. Yüce Meclisimizin, anında el koyması gereken
bu konuyu, beş ay sonra da olsa ele almasını şükranla karşılıyorum. Araştırma önergeme,
Parlamentoda grubu bulunan bütün partilerin üyesi olan parlamenter
arkadaşlarımızın imza koyması, Meclis gruplarının konuya gösterdiği hassasiyet,
Meclis araştırmasının açılacağının göstergesidir inancındayım. En gizli oturumları bile
medyada tartışılan Parlamentonun, medyanın müspet ve menfi faaliyetlerini
masaya yatırıp, tüm hakikatleri bütün çıplaklığıyla milletimize açıklaması aslî
görevlerindendir. Sayın milletvekilleri,
günümüzde, medya, savaşları bile naklen yayınlayan güçlü bir güçtür. Medya,
ülkemizde de, dünyada hiçbir ülkede rastlanmayacak şekilde etkin güce sahiptir.
Dünyadakinin tersine, ülkemizde, bazıları müstesna, medya, belli ailelerin
tekelinde toplanmıştır. Medya, ülkemizin konumunun
yüceltilmesinde ve yükseltilmesinde, ülke problemlerinin çözümünde, kamuoyunun
bu konuda bilgilendirilmesinde ve yönlendirilmesinde en önemli rol oynayan
unsurdur. Bu konuda hizmetlerinin
olduğu da gözardı edilemez; ama, bilindiği gibi, ülkemizde, medya, sadece basın
işiyle uğraşmamaktadır, iki medya grubunun biraz sonra kendi ifadeleriyle
açıklandığında da görüleceği gibi, ülkenin akçeli her işinde basın vardır;
tencere tava satmaktan enerji ve petrol ihalelerine, bankacılığa, akıl almaz
manevralarla yurtiçi ve yurtdışı ihale organizasyonlarına... Yapay gündemlerle,
en kutsal, ahlakî, dinî, kültürel, tarihî değerlerimizin, sorumsuzca, ehil
olmayan kişi ve kuruluşlarca tartıştırılarak dejenere edilmesinde bu medyanın
rolünün büyük olduğunu görüyoruz. Bilhassa televizyonların bazılarının yaptığı
yayınlar akıl almaz boyutlara ulaşmıştır; insanların en mahrem yönlerini,
hayatlarını bile gözetleyerek, milyonlarca insanın önüne sergilemektedirler. İktidarların ve
muhalefetlerin zaman zaman bu kuruluşların üzerine gidemeyişinin arkasında şu
zımnî anlaşmayı görüyoruz: Medya iktidara diyor ki, ben seni iktidarda tutayım,
yanlışlıklarını ve zaaflarını kamuoyundan gizleyeyim, her işi güllük
gülistanlık göstereyim, iktidarı zarara sokacak her türlü haber ve bilgiyi
yazmayayım, görüntülemeyeyim, gizleyeyim; sen de benim menfaat kaynaklarımı
kesme, bilakis artır, vergi ve borçlarımı tahsil etme, geciktir, finansal
hilelerime ses çıkarma. Evet, bu anlaşmayı,
açıkça olmasa bile, her dönemde, az veya çok gördük, yaşadık. Buna razı olmayan
siyasilerimiz, istisnasız, medyanın hedef tahtası oldu. Zaman zaman, bazı medya
kuruluşları "basın özgürlüğü", "yolsuzlukla mücadele",
"temiz toplum, temiz medya" sloganlarıyla yola çıkarlar. Bu
kartelleşmiş medya kuruluşlarından bazılarının, birbirleriyle ilgili, radyo,
televizyon, gazete ve dergilerinde söyledikleri ve yazdıkları iddiaların
bazılarını, benden önce konuşan arkadaşlarımız başlıklar halinde vermeye
çalıştılar. Elimde gördüğünüz, iki medya kuruluşunun, birbirleri hakkında,
aylarca süren iddialarla ilgili gazete kupürlerinden oluşan neşriyatları. Saygıdeğer
millletvekilleri, 1 Ekim 2001'de Hürriyet Gazetesi "İlk Karapara Davası
Uzan'a" başlığı ile "Rumeli Telekom, İş Bankası Mecidiyeköy
Şubesindeki hesabından 2 360 000 bin doların önce bir Meksikalının aynı
şubedeki hesabına, sonra da başka bir yabancı şirketin New York'taki hesabına
aktarılmasını istedi. Hesabına para gönderilen kişi ise, bir TELSİM çalışanı
idi" diye verdi. 1 Ekim 2001'de buna cevap olarak Eko Star "Aydın
Doğan'ın Büyük Üç Kâğıdı" diye verdi ve "Aydın Doğan'ın halka açık
Hürriyet ve Miliyet'in içini Virjin adaları üzerinden boşalttığını
belgeledi" dedi. "Dolandırıcılığın boyutları milyarlara
ulaşıyor" dedi. "Aydın Doğan bu ticaretteki küçük yatırımcıların
kârını yurtdışına transfer ediyor ve kâr transferi Sermaye Piyasası Kuruluna
göre büyük suçtur" diyor. Ayrıca, 2 Ekim 2001'de
Star Gazetesi "Herkesi Soyan Aydın Doğan" diye verdi. 3 Ekim 2001'de
Hürriyet "550 Milyon Dolar Nasıl Uzanlandı?" diye verdi. 3 Ekim
2001'de Starda "Aydın Doğan'ın Vergi Kaçakçılığı Belgeseli" diye
verdi. 7 Ekim 2001 Hürriyet'te "Ecevit'e İki Klasör Dosya" başlığı
altında, belgelerin dosya halinde Başbakana verildiği ifade edildi. 7 Ekim 2001
Milliyet'te "Uzanlar İçin Suç Duyurusu" dedi. Milliyet birinci suçu
"Türkiye'den yurtdışına karapara transfer ederken suçüstü yakalandı"
diye belirttikten sonra, suçu şöyle özetledi: "Maliye Bakanlığı Malî
Suçları Araştırma Kurulu (MASAK), Uzan
Grubunun yurtdışına yaptığı para transferini karapara şüphesiyle izlemeye aldı.
Türkiye'nin en saygın bankalarından İş Bankasının ihbarı üzerine yapılan
araştırmada, karapara aklamasıyla ilgili ciddî emarelere rastlandı, gelişmeler
üzerine, MASAK, Şişli Cumhuriyet Başsavcılığından Uzun Grubuna ait hesapların
dondurulması talebinde bulundu, savcılık bu talebi yerine getirdi. Dosya şu an
Şişli Cumhuriyet Başsavcılığında." İkinci suç olarak,
"Halka açık Kepez ve Çukurova Şirketlerini hortumladılar" diye verdi.
Suç özeti olarak da "küçük ortaklara kâr payı dağıtmamak için, bu
şirketlere ait paraları düşük faizlerle kendilerine ait bankalara yatırdılar.
Buna karşılık, yine, kendilerine ait bankalardan yüksek faiz ve kredi
kullanarak, örtülü kâr aktarımı denilen suçu işlediler. Bu kanunsuz işlem,
Maliye Bakanlığı Gelirler Genel Müdürlüğü Kontrolörü Veysel Tokgöz'ün 473/24
sayılı dosyasında resmîleşti" dedi. Saygıdeğer
milletvekilleri, suçlarla ilgili gazete kupürlerinde de görüleceği üzere,
sıralamalar devam etti durdu. Dosyaların akıbetlerinin ne olduğu da durmadan
soruldu. Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 10 dakikalık kısa bir zamanda, aylarca medyada tartışılan
suçlamaların tek tek göz önüne serilmesi mümkün değildir. Dolayısıyla, bu tablo
tam arz edilemez; ancak, Yüce Meclisin kuracağı bir araştırma komisyonu
marifetiyle saydamlaşacak olan bu tabloda basında Susurluk görüntüsüyle
karşılaşacağımızdan emin olabilirsiniz. Bu ülkenin en yürekli içişleri
bakanlarının bile üzerine gitmek için ima yolunu seçmek mecburiyetinde olduğu
suçluluk aysberginin görünmeyen kısmını, sizin iradenizle kurulacak Meclis
araştırma komisyonumuz açığa çıkaracaktır. Cumhuriyet ilkelerinin
kutsal karargâhı Meclis ve siyasîlerimiz üzerindeki kartelleşmiş basın
ipoteğini kaldırma iradesini şimdi göstereceğinizden eminim ve gene eminim ki,
siyasî yöneticilerimiz için bir namus sınavı niteliğinde olan bu irade beyanı,
rehin alınmış millet iradesinin kurtuluşu olacaktır. Son söz olarak şunu ifade
etmek istiyorum: Bu araştırma istemimiz, bir gruba husumet, bir gruba muhabbet için
değildir. Hiçbir basın kuruluşuyla kişisel hesabımız olamaz. Zaten, iki medya
kuruluşu da devletin yetkili organlarını durmadan göreve çağırmışlardır. Her
ikisi de devletin ilgili kuruluşlarının hesap sormadığından şikâyet
etmektedirler. Burada görevini yapmayan, devlet kuruluşlarıdır. Belge ve
bilgiler ile dosyaların Başbakanlığa iki medya kuruluşunca ulaştırıldığı
bilinmektedir. Bu konuda gazete kupürleri tetkik edildiğinde, ihbarların
Başbakanlıkça değerlendirilmediği anlaşılmaktadır. Biz, sadece, Meclis başta
olmak üzere, devletin bütün kuruluşlarının görevini yapmasını istiyoruz. Medya
kuruluşlarının bu çağrısına ilk elden Meclis cevap vermelidir. Araştırma komisyonunun
kurulması lehinde oy kullanacağınıza inanıyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler
Sayın Çiçek Son olarak, Balıkesir
Milletvekili İsmail Özgün. Buyurunuz Sayın Özgün.
(AK Parti sıralarından alkışlar) İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir)
- Saygıdeğer Başkan,saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi hürmetle selamlıyorum.
Bugün, basının
sorunlarının araştırılmasıyla ilgili önergeleri burada görüşüyoruz. Tabiî, biz,
bu önergeleri burada görüşüyoruz da, bugünlerde basında, RTÜK yasası üzerinde
önemli yorumlar yapılıyor, köşe yazarları önemli uyarılarda bulunuyorlar ve
Meclisin dikkatini, bu RTÜK Kanunu Tasarısı komisyondan geldiği şekliyle
kanunlaştığı takdirde, karşılaşılabilecek olan birtakım önemli tehlikelere
işaret etmeye çalışıyorlar. Tabiî, biz de çok
enteresan; tam bu RTÜK kanunu öncesinde, Türkiye Büyük Millet Meclisinde,
basınla ilgili önergeleri görüşüyoruz. İnşallah, hem basının sorunlarının
araştırılması hem yerel basının hem ulusal basının hem de basın çalışanlarının
sorunlarının çözümü noktasında bu araştırma komisyonu faydalı olur diye
düşünüyorum. Değerli arkadaşlar, bu
RTÜK kanunu eğer Meclisten bu haliyle geçerse, şunu bilmeliyiz ki, özellikle
yerel medya çok ağır bir darbe alacaktır. Neden ağır bir darbe alacaktır;
çünkü, getirilen cezaî müeyyidelerin altından yerel medyanın kalkması mümkün değildir;
çünkü, yerel medya, bu ekonomik kriz ortamı içerisinde zaten ayakta duracak
durumda değildir, zaten çok güç şartlar altında ömürlerini devam ettirmeye
çalışmaktadır. Tabiî, bu durum karşısında yerel medya, ya hükümetin
borazanlığını yapmak durumunda kalacaktır ya da kapısına kilit vurmak durumunda
kalacaktır. O bakımdan, bu konuya dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Öbür taraftan, ekonomik
krizin en çok etkilediği kesimlerden birisinin yerel basın olduğunu biraz önce
ifade ettim; gerçekten de, zaten çok kısıtlı imkânlarla işlerini sürdürmeye
çalışmaktadırlar; ama, büyük bir gayret içerisinde bunu yapmaktadırlar. Yerel basın, tabiî, o
yörenin insanlarının gözü, kulağı durumundadır; o yörede olup bitenleri,
haberleri mutlaka yerel basından izlemek durumundadırlar. Onun için, yerel
basına gereken katkının sağlanması lazım. Devlet ulusal basını nasıl teşvik
ediyorsa, yerel basını da aynı şekilde teşvik etmesi gerekir diye düşünüyorum. Ben, geçtiğimiz günlerde
Balıkesir Gazeteciler Cemiyeti yetkilileriyle görüştüm; yaptığım görüşmede
bana, gerçekten büyük bir sıkıntı içerisinde olduklarını, şu anda bu basın
konusunda çok büyük sıkıntıda olduklarını ve birkısım yerel basının kapanmayla
karşı karşıya bulunduğunu ifade ettiler. Dolayısıyla, birtakım talepleri var;
öncelikle, biraz önce söylediğim gibi, kendilerine düşük faizli basın
kredisinin verilmesini, bu konuda yardım yapılmasını istiyorlar. Onun yanında,
gazete kâğıdı konusunda, hiç olmazsa, ucuz gazete kâğıdı verilmek suretiyle,
destek olunmasını istiyorlar. Yine, dağıtım konusunda, PTT konusunda yardım
talebinde bulunuyorlar. Bunlar yapılmadığı takdirde, yerel gazetelerin bir bir
kapanması mukadder olacaktır. O bakımdan, her kapanan
gazete ve televizyon da, halkın bilgi alma kaynaklarının azalması ve aynı
zamanda, bu gazetelerde, bu radyolarda, bu televizyonlarda çalışan insanların
işsiz kalması ve işsizler ordusunun daha da artması anlamına gelecektir. Bu bakımdan, bu yerel
basına hükümetimizin, devletimizin destek olması ve bugünkü sorunlarından arındırılması
gerekir diye düşünüyorum. Bir yerel gazete düşünün,
şimdi resmî ilan alabilmek için asgarî 4 personel çalıştırmak zorunda, bunların
SSK primlerini, vergi yükümlülüklerini yerine getirmek durumunda ve 4
personelden aşağı düştüğü takdirde resmî ilan alma hakkı da düşüyor. O
bakımdan, ayakta kalmaları için mutlaka desteğe ihtiyaçları var. Aynı zamanda,
resmî ilan alabilmek için vergi borcunun da olmaması gerekiyor. Bu durumda,
yılda dört gün gazete çıkarmadığı zaman, resmî ilan alma hakkı da tabiatıyla
düşmüş oluyor. Bir de, yerel gazetecilik
yapan, yerel basınla iştigal eden insanların başka işlerle iştigal etmediğini
de düşünecek olursak -genelde başka işlerle iştigal etmiyorlar; yani
geçimlerini, tamamıyla, çıkardıkları gazete veya televizyonla yürütmeye
çalışıyorlar- bunu da dikkate alırsak, o zaman yerel basının ne kadar zor
durumda olduğunu gayet açık bir şekilde görmüş oluyoruz. Yerel basın, aynı zamanda
bir kamu hizmeti de görmektedir. Yani, devlet yerel basını dikkate alırken,
bunu mutlaka görmek durumundadır. Yerel basının bir kamu hizmeti de gördüğünü
dikkate alırsak, o zaman yerel basına karşı daha da özverili bir şekilde
yaklaşmanın gereği ortadadır. Bugün, gazetede Katma
Değer Vergisi oranı yüzde 18'dir. Halbuki bunun daha aşağıda olması lazım
gelir. Herhangi bir mal alım satımı gibi değerlendirilmemelidir. Yani, bir
televizyon alım satımı ya da bir buzdolabı alım satımı gibi değildir bir gazete
çıkarmak ve gazete satmak. O bakımdan, gazetedeki KDV oranının aşağıya
düşürülmesi gerekir diye düşünüyorum. Öbür taraftan, arkadaşlarımız da
bahsettiler, basın kartı konusunun mutlaka yeniden düzenlenmesi lazım. Bir de yerel
televizyonlarda habercilik yapanlar bu görevleri yapıyorlar; ama, basın kartı
gibi veya SSK'dan yararlanma gibi hakları yok; yerel televizyon habercilerine
de bu hakkın tanınması gerekir diye düşünüyorum. Son olarak da, basın
meslek odalarının kurulması gerekliliğine değinmek istiyorum. Mutlaka, basın
meslek odalarının, diğer mesleklerde olduğu gibi, kurulması gerekir ve bu
yapılmalı. Aynı zamanda, gazetecinin veya gazeteciliğin, yeniden bir profili
çizilmelidir, yeniden ortaya konulmalıdır diyorum. Ayrıca, basın
emekçileriyle ilgili de şunu söylemek istiyorum: Basın emekçilerinin sosyal
güvenliği yoktur; sosyal güvenliklerinin mutlaka sağlanması gerekir, bir sosyal
güvenlik şemsiyesi altında olmaları gerekir diyorum. Basının sorunlarıyla
ilgili komisyonun kurulacağına olan inancımı ifade ediyor, hepinizi, saygıyla,
hürmetle selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler
Sayın Özgün. Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergeler üzerindeki öngörüşmeler tamamlanmıştır. Şimdi, Meclis araştırması
açılıp açılmaması hususunu oylarınıza sunuyorum: Meclis araştırması açılmasını
kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Meclis araştırmasını
yapacak komisyonun 13 üyeden kurulmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Komisyonun çalışma
süresinin, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üyenin seçimi tarihinden başlamak
üzere üç ay olmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Komisyonun, gerektiğinde
Ankara dışında da çalışabilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Alınan karar gereğince,
kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 17 Nisan 2002 Çarşamba
günü saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum. Kapanma Saati : 20.55 |
|