Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 21        CİLT : 91       YASAMA YILI : 4

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

83 üncü Birleşim

4 . 4 . 2002 Perşembe

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R  I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. – GELEN KÂĞITLAR

III. – YOKLAMALAR

IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1. – Oturum Başkanı TBMM Başkanı Vekili Mustafa Murat Sökmenoğlu'nun, 5 Nisan Avukatlar Günü nedeniyle, savunma hakkını temsil eden avukatlarımızın, yargı gücünün kullanılmasında hâkim ve savcılarımızla birlikte ortak sorumluluk taşıdıklarına, bu onurlu mesleğin statüsünün iyileştirilmesi ve sorunlarının giderilmesi noktasında Parlamento olarak önemli katkılar yapıldığı inancında olduğuna ilişkin açıklaması

b) GündemdIşI Konuşmalar

1. – Denizli Milletvekili Beyhan Aslan'ın, 5 Nisan Avukatlar Gününe ilişkin gündemdışı konuşması ve Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'ün cevabı

2. – Adıyaman Milletvekili Mahmut Nedim Bilgiç'in, Seçim Kanunu ve Siyasî Partiler Kanunu ile Adıyaman İlinin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması

3. – İstanbul Milletvekili Nazif Okumuş'un, Alpaslan Türkeş'in vefatının beşinci yıldönümü ve düşüncelerine ilişkin gündemdışı konuşması

c) Gensoru , Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ

1. – Adana Milletvekili Yakup Budak ve 20 arkadaşının, muhtarların sorunlarının ve muhtarlığın işlevlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/272)

2. – Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan ve 21 arkadaşının, Ceyhan Nehrinden su kullanımının araştırılarak, su azalmasının önlenmesi ve nehrin ekolojik dengesinin yeniden kurulabilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/273)

3. – Konya Milletvekili Mehmet Emrehan Halıcı ve 168 arkadaşının, Türkiye Bilişim Stratejileri ve Türkiye konusunda bir genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/28)

d) Tezkereler ve Önergeler

1. – İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş'ın (10/40) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin genel görüşme önergesine çevrilmesine ilişkin önergesi (4/477)

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. – İzmir Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının;  Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527)

2. – Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri  Personeli Eğitim Merkezleri Kanunu Tasarısı ve Adalet ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/744) (S. Sayısı : 786)

3. – Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433)

4. – Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş ve Üç Arkadaşının Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı : 666)

5. – Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/754, 1/692) (S. Sayısı : 675)

6. – Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/756, 1/691) (S. Sayısı : 676)

7. – Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/753, 1/690) (S. Sayısı : 685)

8. – Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Anayasa Komisyonu Raporu (1/777) (S. Sayısı : 557)

VI. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YazIlI Sorular ve CevaplarI

1. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, Samsun Serbest Bölge Müdürü hakkındaki bir iddiaya ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Tunca Toskay'ın cevabı (7/6148)

2. – Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Yalçınkaya'nın, verem ve kanser hastalarına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un cevabı (7/6190)

3. – İzmir Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun, AB'nin terör örgütleri listesinde PKK ve DHKP-C'nin yer almamasına ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı İsmail Cem'in cevabı (7/6225)

4. – Hatay Milletvekili Metin Kalkan'ın, metal, hurda ithaline ve işlenmesinin sağlığa ve çevreye etkilerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Çevre Bakanı Fevzi Aytekin'in cevabı (7/6243)

5. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın KKTC'ye içme ve sulama suyu sağlayacak projeye ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel'in cevabı (7/6350)

6. – Sakarya Milletvekili Cevat Ayhan'ın, acil kurtarma botu (SAR) ihalesiyle ilgili bazı iddialara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Ramazan Mirzaoğlu'nun cevabı (7/6472)

7. – Gaziantep Milletvekili Nurettin Aktaş'ın;

Acil Müdahale Botu (SAR) ihalesiyle ilgili iddialara,

– Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın;

Acil Müdahale Botu (SAR) alımı ihalesi ile ilgili iddialara,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Ramazan Mirzaoğlu'nun cevabı (7/6479, 6483)

8. – Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük'ün, acil müdahale botu ihalesine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Ramazan Mirzaoğlu'nun cevabı (7/6538)

I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak iki oturum yaptı.

Gümüşhane Milletvekili Lütfi Doğan'ın, Ortadoğu'da yaşanan insan hakları ihlallerine; ülkemizde öğrenim haklarının kullanımında karşılaşılan sorunlarla, çözümleri konusunda yapılması gerekenlere ilişkin gündemdışı konuşmasına, Devlet Bakanı Nejat Arseven cevap verdi.

Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya, Samsun'da Halk Bankası şubelerinin kapatılmasına ve çiftçilere doğrudan destekleme kredilerinin ödenmesinde karşılaşılan sorunlara,

Karabük Milletvekili İlhami Yılmaz, Karabük Demir Çelik Fabrikalarının kuruluşunun 65 inci yıldönümü ile Kardemirin içinde bulunduğu sıkıntılara ve alınması gereken tedbirlere,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

İspanya Parlamentosu Kalkınma ve Uluslararası İşbirliği Komisyonu Başkanı M. Jesus Lopez-Medel Bascones'in, Madrid'te yapılacak Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Birliği Üye Ülkeleri Kalkınma ve Uluslararası İşbirliği Komisyonları Başkanları Konferansına bir milletvekilini davetine, TBMM Dışişleri Komisyonunu temsilen İstanbul Milletvekili Ahad Andican'ın icabet etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 317 nci sırasında yer alan 840 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 9 uncu sırasına, 173 üncü sırasında yer alan 557 sıra sayılı kanun tasarısının 10 uncu sırasına alınmasına; Genel Kurulun, 3 Nisan 2002 Çarşamba günü saat 20.00'ye, 4 Nisan 2002 Perşembe günü de gündemin 11 inci sırasına kadar olan kanun tasarı ve tekliflerinin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesine ve 3 Nisan 2002 Çarşamba günkü birleşimde sözlü soruların görüşülmemesine ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müsteşerek önerisi, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildi.

Erzurum Milletvekili Mücahit Himoğlu'nun, Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılması (2/416),

Siirt Milletvekili Ahmet Nurettin Aydın'ın, Siirt İline Bağlı Veysel Karani Adıyla Bir İlçe Kurulması (2/20),

Hakkında Kanun Tekliflerinin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergeleri, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildi.

Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün, Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifinin (2/29) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilmedi.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan :

TBMM İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu raporunun (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin Komisyon raporu henüz hazırlanmadığından;

Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri Personeli Eğitim Merkezleri (1/744) (S. Sayısı : 786),

Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye İlişkin (1/53) (S. Sayısı : 433),

Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilatının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında (1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı : 666),

Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş Kurumu (1/754, 1/692) (S. Sayısı : 675),

Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyetteki (1/756, 1/691) (S. Sayısı : 676),

Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu (1/753, 1/690) (S. Sayısı : 685),

Kanun Tasarılarının görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından;

Ertelendi.

Her Türlü Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Uluslararası Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı (1/913) (S. Sayısı : 770) ,

Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderilen, Vergi Usul Kanunu, Emlak Vergisi Kanunu ve Harçlar Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun (1/961) (S. Sayısı : 840),

Üzerindeki görüşmeler tamamlandı, elektronik cihazla yapılan açık oylamalardan sonra, kabul edilip kanunlaştıkları açıklandı.

Van Milletvekili Kâmran İnan, Rize Milletvekili Mehmet Bekâroğlu'nun kendisine sataşmada bulunması nedeniyle bir açıklamada bulundu.

4 Nisan 2002 Parşembe günü, saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 19.50'de son verildi.

Mustafa Murat Sökmenoğlu

Başkanvekili

 

Mehmet Batuk

Levent Mıstıkoğlu

 

Kocaeli

Hatay

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

 

                                                    II. – GELEN KÂĞITLAR                                        No. :115

4.4.2002 PERŞEMBE

Teklifler

1. – Aydın Milletvekili Cengiz Altınkaya'nın; 4722 sayılı Kanunun 9. Maddesine Bir Fıkra Eklenmesine ve 765 sayılı Türk Ceza Kanununa Altı Ek Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (2/927) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.3.2002)

2. – Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın; Avukatlık Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/928) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.3.2002)

3. – Rize Milletvekili Mehmet Bekaroğlu'nun; Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 104. Maddesine Bir Fıkra Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/929) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.3.2002)

4. – Batman Milletvekili Burhan İsen'in; Yükseköğretim Kurumları  Teşkilâtı Kanunu ile 78 ve 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/930) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.3.2002)

5. – İstanbul Milletvekili Mustafa Verkaya'nın; Maden Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/931) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.3.2002)

6. – Demokratik Sol Parti Grup Başkanvekilleri Konya Milletvekili Emrehan Halıcı, Ankara Milletvekili Aydın Tümen ve 10 Arkadaşının; Türkiye Büyük Millet Meclisi Üyeliği ve Bakanlıkla Bağdaşmayan İşler ile Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/932) (Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.4.2002)

Tezkereler

1. – Mehmet Fidancı ve Mehmet Sıddık Biçer Haklarındaki Ölüm Cezalarının Yerine Getirilmesine Dair Başbakanlık Tezkeresi (3/1032) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.4.2002)

2. – Adem Kepeneklioğlu, Mehmet Hakan Canpolat ve Turhan Tarakcı Haklarındaki Ölüm Cezalarının Yerine Getirilmesine Dair Başbakanlık Tezkeresi (3/1033) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.4.2002)

Raporlar

1. – Kara Avcılığı Kanunu  Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (1/380) (S. Sayısı : 843) (Dağıtma tarihi : 4.4.2002) (GÜNDEME)

2. – Türk Vatandaşlığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı  ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/958) (S. Sayısı : 844) (Dağıtma tarihi : 4.4.2002) (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergesi

1. – Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç'un, Elazığ-Keban Deresi hidroelektrik santrali projesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/1781) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.3.2002)

Yazılı Soru Önergeleri

1. – Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, THY'nın son on yıllık kâr ve zararına ilişkin Başbakandan  yazılı soru önergesi (7/6853) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.3.2002)

2. – Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, Turna Çayırı Barajı ve Eriç Barajı projelerine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6854) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.4.2002)

3. – Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, TBMM Kütaphanesine ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/6855) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.4.2002)

4. – Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Ankara ve ilçelerindeki kütüphanelere ilişkin Kültür Bakanından yazılı soru önergesi (7/6856) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.4.2002)

5. – Ağrı Milletvekili Musa Konyar'ın, Ulaş Devlet Üretme Çiftliğinde misafir ağırlandığı iddiasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6857) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.3.2002)

6. – Ankara  Milletvekili M. Zeki Çelik'in, ülkemizdeki kütüphanelere ilişkin Kültür Bakanından yazılı soru önergesi (7/6858) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.4.2002)

7. – Giresun Milletvekili Turhan Alçelik'in, SSK Ankara Dışkapı Hastanesinde bir hasta ziyaretiyle ilgili basında çıkan haberlere ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6859) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.4.2002)

8. – Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, okul servislerinin sürücülerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6860) (Başkanlığa geliş tarihi :1.4.2002)

9. – Erzurum Milletvekili Fahrettin Kukaracı'nın, M-60 tanklarının modernizasyonu ihalesine ilişkin Millî Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6861) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.4.2002)

10. – Konya Milletvekili Veysel Candan'ın, M-60 tanklarının modernizasyonu ihalesine ilişkin Millî Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6862) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.4.2002)

11. – İçel  Milletvekili Turhan Güven'in, tank modernizasyonu ihalesine ilişkin Millî Savunma Bakanından yazılı  soru önergesi (7/6863) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.4.2002)

12. – Sivas Milletvekili Abdüllatif Şener'in, endüstri bölgelerinin belirlenmesine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/6864) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.4.2002)

13. – Konya Milletvekili Özkan Öksüz'ün, tank modernizasyonu ihalesine ilişkin Millî Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6865) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.4.2002)

14. – Antalya Milletvekili Nesrin Ünal'ın, Antalya'daki Selçuklu eseri Kargıhan'ın restore edilip edilmeyeceğine ilişkin Kültür Bakanından yazılı soru önergesi (7/6866) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.4.2002)

15. – Bursa Milletvekili Teoman Özalp'ın, Bursa'nın bazı ilçelerinde yapılacak sağlık yatırımlarına ilişkin Sağlık Bakanından yazlı soru önergesi (7/6867) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.4.2002)

16. – Bursa  Milletvekili Teoman Özalp'ın, Bursa'nın dağ bölgesi  ilçelerinin kalkınmada öncelikli bölgeler statüsüne alınmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6868) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.4.2002)

17. – Bursa  Milletvekili Teoman Özalp'ın, Bursa'nın ilçelerindeki kömür işletmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6869) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.4.2002)

18. – Denizli Milletvekili Mustafa  Kemal Aykurt'un, KDV oranlarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/6870) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.4.2002)

19. – Bitlis Milletvekili Yahya Çevik'in, işsizlik sigortasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6871) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.4.2002)

20. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, SSK'lılara verilecek elektronik kart projesine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6872) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.4.2002)

21. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, Bursa Havaalanındaki eksikliklere  ilişkin  Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6873) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.4.2002)

22. – Diyarbakır Milletvekili Seyit Haşim Haşimi'nin, bir İsrail firmasına askeri ihale verilmesine ilişkin Millî Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6874) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.4.2002)

23. – Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, YÖK ve Milli Eğitim Bakanlığının uygulamalarına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (A. Mesut Yılmaz) yazılı soru önergesi (7/6875) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.4.2002)

24. – Erzurum Milletvekili Lütfü Esengün'ün, siyasi parti toplantılarına kapalı spor salonlarının tahsisine ilişkin Devlet Bakanından (Fikret Ünlü) yazılı soru önergesi (7/6876) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.4.2002)

25. – Erzurum Milletvekili Aslan Polat'ın, tarım ve hayvancılığın ekonomideki yerine ilişkin Tarım ve  Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6877) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.4.2002)

26. – Erzurum Milletvekili Aslan Polat'ın, bankaların almış olduğu Hazine garantili dış kredilere ilişkin Devlet  Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/6878) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.4.2002)

27. – Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, uygulanan ekonomik politikalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6879) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.4.2002)

28. – Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, dış borçlara ve ekonominin iyileştirilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6880) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.4.2002)

29. – İstanbul Milletvekili Mustafa Verkaya'nın, İstanbul'da binaların depreme karşı güçlendirilmesi çalışmalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6881) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.4.2002)

30. – İstanbul Milletvekili Mustafa Verkaya'nın, İstanbul'daki kap-kaç olaylarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6882) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.4.2002)

31. – İstanbul Milletvekili Mustafa Verkaya'nın, İstanbul'daki  akaryakıt ve LPG istasyonlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6883) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.4.2002)

32. – Van Milletvekili Hüseyin Çelik'in, Çankaya Belediyesi sınırları içinde Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünce kaçak yapıldığı iddia edilen bir binanın yıkımına karşı konulmasına ilişkin İçişleri Bakanından  yazılı soru önergesi (7/6884) (Başkanlığa geliş tarihi : 4.4.2002)

33. – Van Milletvekili Hüseyin Çelik'in, Çankaya Belediyesi sınırları içinde Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünce kaçak yapıldığı iddia edilen bir binaya ilişkin Devlet Bakanından  (Fikret Ünlü) yazılı soru önergesi (7/6885) (Başkanlığa geliş tarihi : 4.4.2002)

Genel Görüşme Önergesi

1. – Konya  Milletvekili Mehmet Emrehan Halıcı ve 167 arkadaşının, Türkiye Bilişim Stratejileri ve e-Türkiye konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 102 ve 103 üncü maddeleri uyarınca bir genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/28) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.4.2002)

Meclis Araştırması Önergeleri

1. – Adana Milletvekili Yakup Budak ve 20 arkadaşının, muhtarların sorunlarının ve muhtarlığın işlevlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/272) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.3.2002)

2. – Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan ve 21 arkadaşının, Ceyhan Nehrinden su kullanımının araştırılarak, su azalmasının önlenmesi ve nehrin ekolojik dengesinin yeniden kurulabilmesi için alınması gereken önlenmelerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/273) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.4.2002)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.00

4 Nisan 2002 Perşembe

BAŞKAN : Başkanvekili Mustafa Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER : Levent MISTIKOĞLU (Hatay), Mehmet BATUK (Kocaeli)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 83 üncü Birleşimini açıyorum.

III. – YOKLAMA

BAŞKAN - Efendim, yoklama talebi vardır; ad okuyarak yoklama yapacağım.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan...

VEYSEL CANDAN (Konya) - Makinelerde arıza yok Sayın Başkan.

BAŞKAN - Efendim, İçtüzük takdiri bana bırakmış.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Hayır, size bırakmıyor; standartları tespit ediyor. Hangi İçtüzüğün neresinde var size bıraktığı efendim?!

BAŞKAN - Zaten, dün gece, bir televizyon programında bizi fazla yaraladılar; Türkiye Büyük Millet Meclisinin sağlık işleriyle ilgili. Onun için...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Efendim, bu yoklamanın onunla ne ilgisi var?!

BAŞKAN - Hayır, onunla bir ilgisi var demedim; zaten yaralıyız demek istedim efendim.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Zabıtlardan çıkarın bu beyanları.

BAŞKAN - Efendim, yoklamaya Adana İlinden başlıyoruz.

(Yoklama yapıldı)

BAŞKAN- Efendim, şimdi, yoklama sırasında pusula gönderen milletvekillerinin Genel Kurul salonunda olup olmadığını arayacağım:

Mümtaz Yavuz?.. Burada.

Miraç Akdoğan?.. Burada.

Erkan Kemaloğlu?.. Burada.

Mehmet Hanifi Tiryaki?.. Burada.

Hayrettin Özdemir?.. Burada.

Zeki Eker?.. Burada.

Celal Adan?.. Yok.

Ali Güner?.. Burada.

Nurettin Dilek?.. Yok.

Cezmi Polat?.. Yok.

Agâh Oktay Güner?.. Burada.

Celal Esin?.. Burada.

Erdoğan Sezgin?.. Burada.

Nevzat Taner?.. Burada.

Murat Akın?.. Yok.

Cafer Tufan Yazıcıoğlu?.. Burada.

Burhan Bıçakçıoğlu?.. Burada.

Murat Başesgioğlu?.. Burada.

Süleyman Çelebi?.. Burada.

Mehmet Çakar?.. Burada.

Ali Özdemir?.. Burada.

Diğerlerini okumaya lüzum yok, toplantı yetersayısı vardır.

MUSTAFA ZORLU (Isparta) - Diğerlerini de okuyun Sayın Başkan.

BAŞKAN - Pusulaları sayacağız; ama, müsaade edin, onu da biz yapmayalım, herkes işini yapsın.Üff!..

TURHAN GÜVEN (İçel) - "Üff" dedirtti Sayın Başkan!..

BAŞKAN - Ne yapayım Sayın Güven, bu  meslek aşkı. Benim vazifem Genel Kurulu çalıştırmak; üstelik, ben, bugün Sayın Başkana vekâlet ediyorum; Meclis Başkanıyım, aksini yapamam, mümkün değil.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkanım, hükümeti buraya çağırmak bu kadar zor mu?! Niye korkuyorsunuz; gerçekleri söyleyin.

BAŞKAN - Efendim, onu da siz söyleyin.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Biz söyleyince hükümet rahatsız oluyor.

BAŞKAN - Efendim, toplantı yetersayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1. – Oturum Başkanı TBMM Başkanvekili Mustafa Murat Sökmenoğlu'nun, 5 Nisan Avukatlar Günü nedeniyle, savunma hakkını temsil eden avukatlarımızın, yargı gücünün kullanılmasında hâkim ve savcılarımızla birlikte ortak sorumluluk taşıdıklarına, bu onurlu mesleğin statüsünün iyileştirilmesi ve sorunlarının giderilmesi noktasında Parlamento olarak önemli katkılar yapıldığı inancında olduğuna ilişkin açıklaması

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 5 Nisan Avukatlar Günü münasebetiyle, hukukçularımızın bu özel gününü bugün kutluyorum; çünkü, yarın Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurul toplantısı yok.

Hukuk devleti ilkesinin yaşama geçirilmesinde hayatî öneme sahip savunma hakkını temsil eden avukatlarımız, yargı gücünün kullanılmasında hâkim ve savcılarımızla birlikte ortak sorumluluk taşımaktadır.

Sayın milletvekilleri, bu yasama döneminde gerçekleştirdiğimiz Avukatlık Kanunu değişikliğiyle, Parlamento olarak, bu onurlu mesleğin statüsünün iyileştirilmesi ve sorunlarının giderilmesi noktasında ciddî ve olumlu bir katkı yapıldığı inancındayım. Adaletin sağlanmasında ve gittikçe karmaşıklaşan toplumsal ilişkilerde karşılaşılan sorunların çözümünde meslekî bilgisini insanlarımızın hizmetine sunan avukatlarımızın ve barolarımızın mevcut sorunlarının, başta Adalet Bakanlığımız olmak üzere, hükümetimizce değerlendirileceğine inanıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak da aynı konudaki çalışmalara destek vereceğimizi söylemeye ihtiyaç dahi duymuyorum efendim.

Bu gün vesilesiyle, tekrar, bu saygın mesleğin mensuplarını kutlarken, bu konuda gündemdışı söz isteyen Denizli Milletvekili Sayın Beyhan Aslan'ı kürsüye davet ediyorum efendim.

Sayın Aslan, buyurun.

Süreniz 5 dakika.

B) GündemdIşI Konuşmalar

1. – Denizli Milletvekili Beyhan Aslan'ın, 5 Nisan Avukatlar Gününe ilişkin gündemdışı konuşması ve Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'ün cevabı

BEYHAN ASLAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, Diyarbakır Milletvekilimiz Abdulbaki Erdoğmuş Beye teşekkür ediyorum. Çünkü, gündemdışı söz talebi onundu; ama, Avukatlar Günü münasebetiyle, Avukatlar Gününe gösterdiği saygıdan ve sevgiden dolayı söz hakkını bizlere verdi, teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, insanlık tarihiyle başlayan ve bir insanlık onuru olan hak arama, uygarlığın gelişimine paralel olarak gelişen bir kavramdır. Hak aramanın Magna Carta'dan günümüze uzanan macerasında gelinen noktada, demokratik anayasalarda ve uluslararası sözleşmelerde ifade edildiği gibi, hak arama, bireyin vazgeçilmez, devredilmez, dokunulmaz hak ve özgürlükleri arasında yer alır. Meslek olarak günümüz avukatlığına, kurum olarak savunmaya, meslekî örgüt olarak da baroların ulaştığı çağdaş düzeyden arkamıza bakarsak, hayli mücadelenin verilmiş olduğu gerçeğini de inkâr edemeyiz.

21 inci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisinin sayın üyeleri, Avukatlık Yasasında günümüz şartlarına uygun kapsamlı değişikliği yapmanın sorumluluğunu ve onurunu taşımışlardır. Bu olay, 21 inci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisinin tartışılmaz başarısıdır. İktidarıyla muhalefetiyle, Avukatlık Kanununa Türkiye Büyük Millet Meclisinin gösterdiği ilgiye, tüm meslektaşlarım adına teşekkürü borç biliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; doğru, güvenli ve adil yargılama hakkının korunması, geliştirilmesi, güçlendirilmesinin teminatı savunmadır. Savunma deyince akla, avukat gelir. Avukatlar, yargılamanın vazgeçilmez öğesidirler. Bu nedenledir ki, birey için kutsallığı tartışılmaz temel hak savunma hakkını kullanacak olan avukatlık mesleği, onurlu ve soylu bir meslektir. Doğru, güvenli ve adil yargılamanın gerçekleşmesi için, işin sorumluluğunu taşıyan, mesleğin etik kurallarına bağlı, nitelikli, bilgisine güvenen, yürekli avukatlara ihtiyaç vardır. Kişilikli, sorumluluk şuuruna sahip, demokrasiden, hukukun üstünlüğünden, insan hak ve özgürlüklerinden taviz vermeyen, bilgiyle ve meslekî etik kurallarla donatılmış örnek avukatlar, toplumun dinamik unsurları, toplum gelişiminin öncüleridir.

Avukatların savunma hakkını hakkıyla kullanabilmeleri için, avukatların bağımsızlığı şarttır. Avukatın bağımsızlığı, müvekkilinin çıkarlarını koruması ve her aşamada savunmasının temel şartıdır. Bir ülkede avukatlar bağımsız ise, o ülkede hukukun üstünlüğü vardır, temel hak ve özgürlükler güvence altındadır; aksi halde, birey ve toplum, adaletsiz bir dünyaya mahkûmdur, kaderciliğe terk edilmiştir.

Görevi kamu hizmeti yapmak olan avukat, devletin memuru değildir. Avukatın devlete karşı bağımsızlığı, mesleğe kabulde başlar. Mesleğe girişte devletin takdiri yoktur. Avukatın bağımsızlığının sınırı yargı disiplinidir, yargılamaya ilişkin yasal kurallardır. Avukat, görevini yaparken hür ve müstakildir, hiçbir makamdan onay almaz, görevini yaparken hiçbir makam engel olamaz, hakkı savunma noktasında hiçbir üst tanımaz. Avukatın bağımsızlığı konusunda en veciz ifadeyle Molierac diyor ki: "Görevimizi yaparken, kimseye, ne müvekkile ne hâkime ne iktidara tabiyiz. Bizim aşağımızda kişilerin varlığı iddiasında değiliz; fakat, hiç hiyerarşik üst de tanımıyoruz. En kıdemsizin, en kıdemliden veya isim yapmış olandan farkı yoktur. Avukatlar esir kullanmadılar; fakat, efendileri de olmadı."

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bağımsızlık, avukatlık mesleğinin olmazsa olmaz şartı olunca, meslekî örgüt olan baroların ve üst kuruluşu Barolar Birliğinin karakteri de bağımsızlık olmalıdır. Barolar, avukatlık mesleğinin gelişimini, mesleğin disipline edilmesini, mesleğin etik değerlerinin ve meslekî kuralların uygulanmasını, mesleğin özenle, doğruluk ve dürüstlük içerisinde yapılmasını ve denetlenmesini sağlayan örgütler olduğu gibi; demokratik topluma, toplumun modernleşmesine katkılar sağlayan baskı grubudur.

Bu özelliğiyle çağdaş demokratik ülkelerde barolar, savunma hakkının, hak arama özgürlüğünün, hukukun üstünlüğünün, hukukun evrensel kurallarının etkin biçimde uygulanmasının en büyük takipçisi ve güvencesidir. Barolar, hak aramanın, savunmanın, yargılamanın en önemli unsuru olmasına rağmen, kurum olarak Anayasamızın, maalesef, yargı bölümünde düzenlenmemiştir; Anayasanın yargı bölümünde düzenlenmesi gerekir idi. Savcı, iddianın öznesi, hâkim, hükmün öznesi ise, savunmanın öznesi de avukattır. Bu üç ayağın, Anayasamızın yargı bölümünde düzenlenmesinde büyük fayda vardır. Zannediyorum ki, Partilerarası Uzlaşma Komisyonu, yeni anayasa değişikliklerinde bu hususu dikkate alacak ve savunmayı da Anayasamızın yargı bölümüne taşıyacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabiî ki, bugün Avukatlık Yasasını çıkardık, fevkalade önemliydi; ama, yine, avukatlarımızın sorunları vardır. Bu sorunların çözümünde gerek Adalet Bakanlığı olarak gerek barolar gerekse Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak gerekeni yapacağız ve özellikle kamu avukatlarının sorunları fevkalade önemlidir. Kamu avukatı nedir ne değildir, bulunduğu kurumda nedir, odası var mıdır yok mudur, itilen kakılan mıdır, yoksa onun belirli bir protokol yeri var mıdır yok mudur, bunların dikkate alınması lazım.

BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız.

BEYHAN ASLAN (Devamla) - Bir diğer nokta; Adalet Bakanlığı ile barolar arasında bir sürtüşme gibi görülen, ama, benim sürtüşme saymayacağım birtakım konuları da Sayın Adalet Bakanımızın özverisiyle çözeceğimize inanıyorum ve tekrar, meslektaşlarımız adına, tüm avukatlar adına Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum; avukatlarımızın Avukatlar Gününü kutluyorum.

Yüce Parlamentonun Başkanına da, Avukatlar Günü dolayısıyla başlangıçta yaptığı konuşmadan dolayı teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN- Ben teşekkür ediyorum efendim.

Sayın Bakan, buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yarın Avukatlar Günüdür. Sayın Başkanın, Sayın Beyhan Aslan'a söz verirken ifade ettiği düşünceler, sanıyorum, Yüce Meclisin tümüyle paylaştığı düşüncelerdir. Aynı biçimde, Sayın Beyhan Aslan'a da, burada ifade ettiği görüşler için teşekkür ediyorum.

5 Nisan, avukatlar için özel bir anlamı olan bir gündür. Türkiye'nin en eski barosu olan İstanbul Barosu, ilk genel kurul toplantısını 5 Nisan 1878 günü yapmıştır. Ondan tam 80 yıl sonra 5 Nisan 1958'de İzmir'de yapılan Türkiye Barolar Temsilcileri Toplantısında ise, baroların bir çatı altında toplanması ve 5 Nisan gününün de Avukatlar Günü olarak kutlanması kararlaştırılmıştır. Bu temenni doğrultusunda kurulan Türkiye Barolar Birliğinin 15-16 Mayıs 1987 günleri Tekirdağ'da yaptığı 19 uncu Genel Kurul Toplantısında ise, 5 Nisan gününün Avukatlar Günü olarak kutlanması kararlaştırılmıştır. Böylece, 5 Nisan 1958 günü İzmir'de alınan karar, uygulamaya konulmuştur; ayrı ayrı barolarca kutlanan Avukatlar Günü, ondan sonra, bütün barolarca kutlanmaya başlanmıştır. Bugünlerde, ülkemizdeki bütün barolar, bu anlamlı gün dolayısıyla çeşitli etkinlikler düzenlemektedirler; seminerler ve sempozyumlarda, gerek hukukumuzun gerek avukatlık mesleğinin çeşitli sorunları tartışılmaktadır.

Avukatlar, hak arama özgürlüğünün ve adil yargılanma hakkının güvencesidir. Nitekim, Avukatlık Kanununda da bu meslek, yargının kurucu unsuru olarak nitelendirilmiştir. Bu nitelendirme, 21 inci Yasama Döneminde, 2 Mayıs 2001 tarih ve 4667 sayılı Kanunla, Avukatlık Kanununda yapılan değişiklik sırasında gerçekleştirilmiştir.

Avukatlar, yargının kurucu unsuru olarak, hâkimlerimiz ve cumhuriyet savcılarımızla yargı erkinin kullanılmasında ortak sorumluluk taşırlar. Bu bakımdan, avukatlık, hem bir kamu hizmetidir, hem bir serbest meslektir.

Avukatlarımız, Anayasanın 135 inci maddesi anlamında, kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşları olarak barolarda toplanmışlardır. Onların üst kuruluşu ise, Türkiye Barolar Birliğidir. Halen ülkemizde 74 baromuz faaliyettedir. Bu 74 baroya kayıtlı olan avukatlarımızın sayısı ise 52 923'tür.

Avukatlık mesleğinin birçok sorunu, 4667 sayılı Kanunla yaptığımız değişikliklerle çözüme kavuşturulmuştur. Bu değişiklikler arasında en önemlileri, biraz önce ifade ettiğim gibi, mesleğin, yargının kurucu unsuru olmasından başlamaktadır.

Bu kanunla, avukatlarımıza, görevlerini yapabilmeleri için bilgi ve belge toplama yetkisi tanınmıştır; avukatlarımıza, uyuşmazlıkları karşı taraf avukatıyla uzlaşmak suretiyle çözüme kavuşturma ve böylelikle, mahkemelerin yükünü hafifletme olanağı tanınmıştır; avukatlık mesleğinin gelişmesi için avukatlık stajı yeniden düzenlenmiştir.

Şimdiye kadar, bireysel olarak çalışan avukatlarımızın yanında, avukatlık bürolarında da ortak çalışma olanağı vardı; ancak, bu, günümüzün ihtiyaçlarını karşılamadığı için, başka ülkelerde olduğu gibi, 4667 sayılı Kanunla, avukatlık ortaklıklarının kurulması da kabul edilmiştir. Tüzelkişiliğe sahip bu ortaklıklar, mesleğin gelişmesi bakımından büyük bir önem taşımaktadır.

Küreselleşen bir dünyada, dünyaya açılan bir Türkiye'de ve Avrupa Birliğine üye olmak isteyen bir Türkiye'de mesleğin örgütlenmesi, avukatlık ortaklıkları halinde çalışmaların yürütülmesi, hem uzmanlaşma hem de dünyadaki bu gelişmeyle ortaya çıkan yeni boyutlar içinde, mesleğin, diğer ülkelerle de yarışabilecek biçimde yürütülebilmesi bakımından büyük önem taşımaktadır.

Öte yandan, 4667 sayılı Kanun, adlî yardım kurumunu da yeniden düzenlemiştir. Bu çerçeve içinde, barolarımıza yeni gelir kaynakları sağlanmıştır.

Avukatlık Kanununun getirdiği bu yeniliklerin uygulanması için çeşitli yönetmeliklerin çıkarılması öngörülmüştür. Bu yönetmelikler 4667 sayılı Kanunun yeni hükümlerle güçlendirdiği Türkiye Barolar Birliği tarafından hazırlanarak yürürlüğe konmuştur. Yeni kanunun önemli bir özelliği de barolarımızı ve onların üst kuruluşu olan Türkiye Barolar Birliğini güçlendirmektir.

Sayın Beyhan Aslan'ın işaret ettiği, barolarla Adalet Bakanlığının farklı görüşlerde olması, zaman zaman ortaya çıkan bir durumdur; ancak, bunların ortak sorumluluk anlayışı içinde kolaylıkla çözülmesi mümkündür. Biz, bu mesleğin, hak arama özgürlüğünün ve âdil yargılanma hakkının güvencesi olan avukatlarımız tarafından mesleğin onuruna en uygun şekilde yerine getirildiği ve bunun, bundan sonra da aynı sorumluluk anlayışıyla sürdürülebileceği düşüncesindeyiz.

Zaman zaman, örneğin cezaevlerinde güvenliğin sağlanması bakımından girişlerde yapılan kontroller, avukatlarımız tarafından bazen farklı bir biçimde değerlendirilebilmektedir; ancak, cezaevlerimizin, son iki yıl içinde, daha önce devletin ciddî olarak giremediği, infaz ve koruma memurlarının ciddî anlamda sayım dahi yapamadığı kurumlardan, bugün sanat eserlerinin sergilendiği, tiyatro oyunlarının sahneye konduğu kurumlar haline gelebilmesi, alınan tedbirler sayesinde olmuştur. Bu tedbirlere hepimizin uyması gerekmektedir.

Son zamanlarda barolarımızın farklı bir görüş ifade ettikleri bir konu da, Adalet Bakanlığınca, Avukatlık Kanununun 50 nci maddesi gereğince adliye binalarında, adalet saraylarında barolarımıza ayrılan yerlerin elektrik, su, temizlik ve ısınma giderlerine barolarımızın da katılmasının istenmesidir. Bu giderler, bugün, tamamıyla Adalet Bakanlığı tarafından karşılanmaktadır. Adalet Bakanlığı, genel bütçeden ancak binde 8 oranında pay almaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Devamla) - Adalet Bakanlığının yürütmek zorunda olduğu görevler, bu orandaki ödeneklerle yerine getirilecektir. O bakımdan, ayrı bir tüzelkişilik olan, bağımsız bütçeleri olan baroların sadece kullandıkları elektrik, su ve yararlandıkları temizlik, ısıtma hizmetleri bakımından ortak giderlere katılmalarını istememiz yadırganmamalıdır.

Türkiye'de, biz, tasarrufa azamî derecede uymak zorundayız. Bunu, biz, bütün kamu kurum ve kuruluşlarından bekliyoruz; kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarımızdan da bekliyoruz; barolarımızdan da bekliyoruz. O nedenle, böyle bir genelge çıkarmış olmamızı, barolarımızın anlayışla karşılamasını bekliyoruz.

Avukatlık Kanununda 4667 sayılı Kanunla yapılan değişiklik birçok sorunu çözmüştür; ama, henüz, avukatlarımızın önünde çözülmesi gereken başka sorunlar bulunmaktadır. Bunlar, avukatlarımızın sosyal güvenlik sorunları, kamu avukatlarının sorunları gibi sorunlardır. Bunları hep birlikte çözmeliyiz. Yeni yapılacak düzenlemelerde, uzman avukatlık konusunun ele alınması şarttır. Bu, mesleğin gelişmesi bakımından büyük bir önem taşımaktadır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, 21 inci Yasama Döneminde, bütün partilerimizin işbirliğiyle, avukatlık mesleğinin sorunlarını önemli ölçüde çözmüştür. Diğer sorunları da, aynı anlayışla, hükümet ve Yüce Meclis birlikte çözeceğiz.

Bu düşüncelerle, avukatlık mesleğinin yargının kurucu unsuru olduğu anlayışıyla, Avukatlar Gününü bir kez daha kutluyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Efendim teşekkür ediyorum.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum)-  Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın Hatiboğlu, bir şey mi var?..

YASİN HATİBOĞLU (Çorum)- Söz istiyorum.

BAŞKAN -Buyurun efendim, ne hakkında söz istiyorsunuz?..

YASİN HATİBOĞLU (Çorum)- Efendim, konuyla ilgili yerimden bir cümle arz edebilir miyim?

BAŞKAN -Buyurun efendim.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum)- Sayın Başkanım, Avukatlar Gününü bendeniz de kutluyorum; ancak, bizde nedense âdettir, hep kutlar geçeriz. Müddeiumumî ile, yani, iddia makamı ile savunma makamının kabul ve anlayışlarının denkleştirilemediği bir ülkede, yani, hâlâ, müddeiumumiler, kürsüden, savunmadaki avukata yukarıdan baktığı sürece, Avukatlar Gününü kutlamanın pek anlamlı olacağını düşünmüyorum. Adil neticenin, iddia, savunma ve yargı üçlüsünün anlayış içerisinde güçlerini, niteliklerini ve sorumluluklarını eş gördüğü sürece elde edilebileceğini düşünüyorum. Bu ifadeyle, Avukatlar Gününü kutluyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim; mesele anlaşılmıştır.

İkinci söz...

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkan, arkadaşımız da konuşacak...

BAŞKAN - Efendim, o usulü kaldırdım; şimdi Sayın Çelik de istedi, o usulü kaldırdım, çok affedersiniz. Ben, Büyük Millet Meclisi...

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya)- Yoksa biz de isteriz.

İSMAİL KÖSE( Erzurum) -Sayın Başkan...

BAŞKAN - Efendim, bütün gruplara mı vereyim; hayır, böyle yapmayacağım müsaade ederseniz...

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Ama, şimdiye kadar...

BAŞKAN - Ben, sizin adınıza zaten bir ön konuşma yaptım; Sayın Bakan da o konuda açıklık getirdi.

İkinci söz, Seçim ve Siyasî Partiler Kanununun bir an önce gündeme alınması ve Adıyaman İlinin yol sorunu hakkında söz isteyen Adıyaman Milletvekili Sayın Mahmut Nedim Bilgiç'e aittir.

Sayın Bilgiç, buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

2. – Adıyaman Milletvekili Mahmut Nedim Bilgiç'in, Seçim Kanunu ve Siyasî Partiler Kanunu ile Adıyaman İlinin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması

MAHMUT NEDİM BİLGİÇ (Adıyaman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Meclise, iki konu üzerinde düşüncelerimi arz etmek istiyorum; bu vesileyle, Sayın Başkan, sizi ve Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, son seçimden hemen altı ay sonra, ülkenin gündemine, Seçim Yasası ve Siyasî Partiler Yasası düştü; iki yıldır devam ediyor. İki yıldır, her platformda, yerli yersiz, bazen panellerde, konferanslarda, köşe yazarlarının medyada, televizyonlarda, açık oturumlarda "Seçim Yasası ve Siyasî Partiler Yasası değişmelidir; halkın iradesini temsil etmemektedir, mutlaka ve mutlaka, daha katılımcı demokrasiyi yaygınlaştırmak suretiyle, halkı direkt olarak demokrasinin içerisine sokmak gerekir" tartışmaları yapılmaktadır. Bunların, doğru olanları vardır, haksız olanları vardır; çünkü, bu tartışmalarla, Yüce Meclisi de izam altında bırakan, Yüce Meclisi de sıkıntıya sokan, hatta Meclisin itibarını zedeleyecek şekilde, olur olmaz yerde, seçimle veya o oturumun mahiyetiyle ilgisi olmadığı halde, yine, Seçim Yasasını, Siyasî Partiler Yasasını gündeme getirmek suretiyle, ülkenin gündeminde tutabilmişlerdir. Bu, bazen, gündemin ikinci sırasında, çok zaman da, önde, heyecanlı bir şekilde konuşulmuştur. Öyle anlar olmuştur ki, Seçim Yasası değişmeden bir seçime gitmenin mümkün olmadığı kanaati içeride ve dışarıda hâsıl olmuştur.

Değerli milletvekilleri, bu tartışma iki yıldır devam edegelsin, birtakım iyi niyetli olmayan hesaplar olmakla beraber, bu işin doğruluklarını da Yüce Meclisin düşünüp bir noktaya getirmesinin zamanı gelmiştir diye düşünüyorum.

Seçim yasaları, bugüne kadar bu Mecliste çok defalar değişti; ama, değişme zamanı ve zemini, hep seçim sathı mailinde oldu; yani, seçime yakın, seçim kararı alınmaya yakın Seçim Yasası değişti, sübjektif ölçülere göre değişti; ülkenin menfaatlarına, genel doğrulara göre değil, o andaki partilerin kendi durumlarına göre, daha fazla nasıl milletvekili çıkarırız anlayışına göre seçim yasaları değiştirildi ve Meclisten geçirildi; ama, maalesef, bunlar, çok zaman da ters neticeler verdi. Yüce Meclisimiz, yani şu Meclis, bunu görerek, bundaki sakıncayı anlayarak, son anayasa değişikliğinde Anayasaya bir madde koymak suretiyle "seçim yasalarında yapılan değişiklikler, bir yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanmaz" hükmünü getirdi; ama, tekrar bir geçici maddede de "ilk genel seçimde uygulanmaz" hükmünü ilave etti.

Değerli milletvekilleri, bu Meclis, bu itibarı yakalamalıdır; yani, gerek siyasî platformlarda gerek medyada gerekse kamuoyunda tartışılan talep ve isteği gözönüne alarak, ülkenin gerçeklerini gözönüne alarak, hem temsilde adaleti hem de yönetimde istikrarı sağlayacak ciddî bir seçim yasası yapmalıdır.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Doğru, aynen iştirak ediyoruz.

MAHMUT NEDİM BİLGİÇ (Devamla) - Bu seçim yasasını yapma itibarını ve şerefini de, bu Meclis yakalamalıdır arkadaşlar; ama, yine, daha önceki yapılan yasalar gibi, seçime iki ay kala değil, gündemde seçimin olmadığı bir sırada, rahat ve sakin bir kafayla, bütün partilerin katılacağı uzlaşma komisyonunda, ülkenin geleceğiyle ilgili, demokrasinin kalıcılığı ve rejimi direkt ilgilendiren Seçim Yasası için, katılımı artıracak şartlar ortaya konmalıdır; yani, bütün partiler, Seçim Yasası ve Siyasî Partiler Yasası üzerinde anlaşmalıdır ve Yüce Meclisten ittifakla geçmelidir. Aksi takdirde, bundan sonra gelecek Mecliste de, yine bu tartışmalar, hemen seçimden bir ay sonra devam edip sürecektir. Bu Meclis, elinde olan imkânı süratle kullanmalıdır. Yapılacak işin teknik yönüne girmek istemiyorum; ama, katılımcı demokrasinin gereği olan, mutlaka ve mutlaka, halka, en ince, en uç noktasına kadar, seçeceği milletvekillerini seçme hakkını verebilmeliyiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Adıyaman'a gel artık.

MAHMUT NEDİM BİLGİÇ (Devamla) - Bu, 1991'de uygulanan tercih sistemiyle de olabilir; yine, kayıtlı üyelerle, delegelerle de olabilir. Tabiî ki, genel merkezlere, genel başkanlara da bir imkân vermek gerekir. Grubumuz böyle bir teklif getirmiştir; bu, daha da geliştirilip, derinleştirilip, ülke yararına bir hale getirilebilir.

Değerli arkadaşlarım, tabiî, burada önemli olan, bir de, yargı denetimi ve yargı sorumluluğudur. Mutlaka, bu yasada, yargının denetimi ve sorumluluğunu gözönüne alıp, Seçim Yasasının ağırlık noktasını o noktada birleştirmek lazım. Sebep derseniz arkadaşlar, seçim hâkimleri, 100 işin içerisinde seçime de bakıyor. 100 işe bakıyor, 100 işten 1'i de seçim. Tabiî, bunu, ister istemez, yanındaki başkâtiplere bırakıyor ve seçimde, birsürü haksızlıklar, yolsuzluklar, sıkıntılar ortaya çıkıyor. Onun için, Seçim Yasasında, yalnız seçime bakacak seçim hâkimlerinin olması şartını da getirmekte zorunluluk vardır. Bunun sıkıntısını 1991 seçimlerinde çekmiş olan bir arkadaşınızım; 12 000 mükerrer oy bulunduğu halde, maalesef, 12 000 mükerrer oydan 4 oyla mazbatamı iptal ettiler. Bu, hepimizin başına, herkesin başına gelebilir. O bakımdan, seçimde yargıyı etkin kılacak şekilde, denetimini ve mutlaka sorumluluğunu vermek lazım arkadaşlar.

Ben, bundan sonraki yapılacak seçimlerin daha adil, milletin talebinin karşılanacağı şekilde yapılacağına ve düzenlemenin oybirliğiyle, bütün partilerin katılımıyla yapılacağına ve yine, bunun şerefinin de bu Meclise ait olacağına inanıyorum arkadaşlar.

Bu arada, kısaca, ilimle ilgili bir soruna da, sabrınızı taşırmadan değinmek istiyorum. Değerli arkadaşlar, ilimde sıkıntılar katmer katmer büyümüş. Türkiye'nin her tarafında sıkıntı var, her arkadaşın sıkıntısı var; fakat, Adıyaman'daki sıkıntı diğer illere nazaran 100 kat fazla. Tütün sıkıntısı, nüfus sıkıntısı; bunlar, çok büyük ekmek sıkıntısı; ama, bütün bunlara rağmen, bunları unutmuş Adıyamanlı. Şehrin girişi ile çıkışı arasında 12 kilometrelik bir karayolu, anaarter yol var. Arkadaşlar, bu yol    -giden arkadaşlarım da var, başlarıyla işaret ediyorlar, tasdik ediyorlar- 10-12 kilometre, sürülmüş tarla gibi, arabanın yürümesi imkânsız , bir defa geçen insan dahi ne kadar eziyet çektiğini biliyor; fakat, günde on defa geçen Adıyamanlılar var; canlarından bezmişler, yağmur yağdığı an her taraf tarla, durduğu an tozdan topraktan geçilmiyor.

BAŞKAN - Mektup sahibine ulaştı...

MAHMUT NEDİM BİLGİÇ (Devamla) - Değerli Bayındırlık Bakanımıza rica ediyorum, maksadımız bekçi dövmek değil, üzüm yemek, buraya 1,5 trilyon lira ayrılmış, 4 trilyon 700 milyar lirayla bu yolun refüjleri dışında, ana meselesi yapılacak.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

MAHMUT NEDİM BİLGİÇ (Devamla) - Bunun için, bu imkânı verecekleri ve havanın açtığı ilk gün bu yolun yapımına başlayacakları ümidiyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu arada, değerli arkadaşımızı görüyorum, Hasari Beyin de, bu işin takipçisi olduğunu, Bayındırlık Bakanlığında gerekli girişimlerde bulunduğunu burada söylemeyi bir görev sayıyorum.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Hasari Güler, bu konuda bir şey söyleyecekseniz, buyurun.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Hani bu usulü kaldırdığınızı söylemiştiniz Sayın Başkan?!

BAŞKAN - Efendim bir dakika, bir şey söylüyor... İktidar Partisi...

HASARİ GÜLER (Adıyaman) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Sayın Bilgiç'in de söylediği gibi, gerçekten, Adıyaman'ın şehir geçişi problemi had safhada. 7 kilometre duble yol yapılıyor; ancak, bütçe ödeneği yetersiz. Geçen yıl, Devlet Planlama Teşkilatından, Yatırımları Hızlandırma Fonunda 1,5 trilyon lira ek bir ödenek aktarıldı. Bu sene de Devlet Planlama nezdinde girişimlerimiz var. İnşallah, bu sene, duble yol olarak bitireceğiz.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

HASARİ GÜLER (Adıyaman) - Adıyamanlı hemşerilerimizin çok büyük sıkıntı çektiğini biliyorum; ama, iki aylık bir zaman içerisinde, inşallah, o yolu tamamlayacağız.

Söz verdiğiniz için teşekkür ederim Sayın Başkan. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Göksu, aynı konuda, ne söyleyecekseniz, bir cümle...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Bütün gruplara söz hakkı verseniz olmaz mı?

BAŞKAN - Sayın Güven...

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Sayın Başkanım, Adıyaman'ın birçok sorunu var; ancak, Adıyaman şehir geçişi en acil sorunlardan bir tanesi. Mart ayının son haftasında, gazeteci-yazar Mehmet Altan  ve Fehmi Koru Adıyaman'a gitmişlerdi, hatta, biri köşesinde yazmıştı, şöyle diyor: "Cumhuriyet kurulalı, hiçbir Bakanlar Kuruluna üye vermemiş bir kent Adıyaman ve resmen unutulmuştur. Bakansız kent ihmal mi edilirmiş diye soran olursa, Adıyaman'a gidin ve görün." Adıyaman'a otomobille girerken, insan, buranın kent olduğuna inanmakta zorlanıyor. Bu, ulusal basında da çıktı. Tabiî, arkadaşlarımız uğraşıyorlar. Ben, buradan Sayın Bakana çağrıda bulunuyorum: Yeterli ödeneğinin verilerek buranın bir köy olmaktan kurtarılıp, Adıyaman'a yakışır bir şehir geçişi yapılmasını istiyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum.

Mesele hallolmuştur; Büyük Millet Meclisi bu konuya el koydu. Adıyaman önemli...

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Sayın Başkan, Denizlili olarak bir sorunumuz var...

BAŞKAN - Tamam efendim, gelecek hafta da Denizli milletvekillerine söz veririm, aynı şeyi yaparım efendim.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Denizli Milletvekili konuştu ya, bırakın o da konuşsun(!)..

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Gelecek hafta siz değişiyorsunuz.

BAŞKAN - Hayır efendim, gelecek hafta da ben çıkarım.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Efendim, çok önemli; bu vesileyle...

BAŞKAN - Efendim, Denizli de aynı mağduriyette... Ben aynı şeyi sizin aracılığınızla yapıyorum.

Teşekkür ediyorum efendim.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Aynı sıkıntılarla yıllardır yapılamıyor, ödeneği...

BAŞKAN - Gündemdışı üçüncü söz, Merhum Alparslan Türkeş'in vefatının beşinci yıldönümü münasebetiyle söz isteyen İstanbul Milletvekili Nazif Okumuş'a aittir.

Sayın Okumuş, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

3. – İstanbul Milletvekili Nazif Okumuş'un, Alpaslan Türkeş'in vefatının beşinci yıldönümü ve düşüncelerine ilişkin gündemdışı konuşması

NAZİF OKUMUŞ (İstanbul) - Teşekkür ederim Başkanım.

Değerli milletvekili arkadaşlarım; hepimizin bildiği gibi, çeşitli sebeplerden ötürü, zaman zaman kutuplaşmaların yaşandığı ülkemizde, imaj kirletme çabalarından herkes bir şekilde, bir ölçüde etkilenmiş, bazı siyaset adam ve akımları hak etmedikleri kadar sivil algılanmış veya öyle algılatılmak istenmiştir; ama, hamd olsun ki, toplumca bu geri tabloyu aşmaya çalışıyoruz, aşmaktayız. Sanıyorum bu çabalarda bize rehber olacak örneklerden biri de, merhum Alparslan Türkeş'tir. Zaman içinde eriyen kin duygularının ardından, objektif olarak bakabilen herkes, çok açık biçimde görebilir ki, bizler, bugün, merhum Türkeş'in en beklenmedik anlarda siyaseten pek çok riskleri alarak sergilediği uzlaşmacı tutumları benimsemekten kaçınmamalıyız. Onun yaktığı fikir ve aksiyon meşaleleri içinde bugün bize rehberlik eden, yol gösteren, toplumsal ve siyasal uzlaşma konusundaki içtenliğiyle tükenmez enerjisiydi. Türkiye'nin sıkıntılı, umutsuz günlerinde rahmetli Türkeş hep uzlaşmayı savunmuş, bu uğurda büyük fedakârlık örnekleri sergilemişti.

Merhum Türkeş, bugün, Milliyetçi Hareket Partisi olarak gururla taşıdığımız, Türkiye'ye, bölgeye ve dünyaya örnek teşkil edecek geniş, çağdaş, uluslararası dengelerin ve gelecek vizyonunun damgasını vurduğu bir dışpolitika anlayışının bayraktarlığını yapmıştır.

Şimdi, şu Filistin'de dökülen mazlum kanını gördükçe, zannediyorum ki, hiçbirimiz onu hatırlamadan geçemiyoruz.

O, her büyük uluslararası krizde kendisine şöyle sorardı: Bu kriz nasıl bir seyir izleyecek ve Türkiye'nin sonuçta kazancı ve kaybı ne olacak? Türkiye, şartlar aleyhine gelişirse, yenilgiyi nasıl zafere dönüştürebilecek?

İşte, bugün, yine, Ortadoğu'da, büyük bir savaşın tehdidi altındayız. Türkiye olarak yolumuzu belirlemeye çalışıyor, özellikle Amerika ile Irak arasındaki gerilim sürerken, İsrail'in Filistin topraklarına saldırması karşısında, aktif bir barış yolunda önemli çabalar sarf etmeye çalışıyoruz.

Yine hatırımızdadır; Körfez krizi başladığı zaman, rahmetli Özal, Türkeş'le görüşmek istemiş, ne yapılması gerektiği konusunda onun görüşlerine ihtiyacı olduğunu söylemişti. Türkeş'in, Özal'a bu konuda yazdığı mektubu bulup, bir kez daha okumanızı arzu ederim. Görülecektir ki, bu mektupta, barışı kollama ilkesi etrafında Türkiye'nin ulusal çıkarlarının, bu ulusal çıkarların emrettiği gerçeklerin çarpıcı bir analiziyle karşı karşıya geliriz.

Dışpolitikada, temennilerin ve iyiniyetin mutlaka millî çıkarlar ve stratejinin hayatî önemdeki gerçekleriyle dengelenmesi, Türkeş Beyin değişmez prensibiydi.

O, hayal ettiklerinin, ideallerinin büyük ölçüde gerçeğe dönüştüğü dönemi görmekle kalmamış, aynı zamanda, o dönemin, aktif, bilgili, bilinçli bir yol göstericisi olmuştu ve Türkeş, bir zamanlar şöyle demişti: "Anadolu topraklarında kopacak bir fırtına, bütün dünyayı tesiri altına alabilir."

Türkiye'nin gücünü, gelecekteki lider ülke vizyonunu hiç unutmadan, bu yolda bir ömür vererek, Türkiye'nin, birlik, bütünlük ve istikrarını savunan bir bilge adamdı Alparslan Türkeş.

Binaenaleyh, aramızdan ayrılışının 5 inci yıldönümünde, bugün de, Bakanlar Kurulu kararıyla defnedildiği Atatürk Orman Çiftliği sınırları içerisindeki ebedi istirahatgâhında rahmet ve saygıyla andığımız Alparslan Türkeş, inanıyoruz ki, yüce milletinin gönlünde yaşamaktadır. Onun aziz naaşının bulunduğu mezarın bakım, onarım, koruma ve yönetimi, yine, Türk Milleti tarafından yerine getirilecektir. Bu amaçla hazırlanmış olan Bakanlar Kurulu tasarısı ve Erzurum Milletvekili Sayın İsmail Köse ile Konya Milletvekili Sayın Ömer İzgi ve 7 arkadaşı...

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

NAZİF OKUMUŞ (Devamla) - ...ve Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır tarafından hazırlanan kanun teklifleri birleştirilmiş, komisyonda görüşülmüş ve Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin 145 inci sırasında yer almıştı. Temennimiz, bir an evvel görüşülerek, halen devlet mezarlığı dışında bulunan diğer devlet büyüklerimizin mezarlarıyla birlikte, bakım ve koruma altına alınmasının gerçekleştirilmesidir; ki, bunlar arasında, Hatayımızın Anavatana iştirakinde unutulmaz görevlere imza atan, bugün de Meclisimizi yöneten Sayın Başkanvekilimizin babası olan merhum Cumhurbaşkanı Sayın Tayfur Sökmen, millî mücadelemizin önemli isimleri Mareşal Fevzi Çakmak ve Rauf Orbay gibi mümtaz şahsiyetler de vardır.

Yüce Meclisimizin, bu konuya duyarlı olacağına inanıyor, Türkeş Bey başta olmak üzere, bu ülkeye hizmet etmiş, bu Yüce Parlamentoda şerefle, haysiyetle görev yapmış bütün siyaset ve devlet adamlarımızı rahmet ve şükranla anıyor, Muhterem Heyetinize saygılar sunuyorum. (MHP, DSP, ANAP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Okumuş, teşekkür ediyorum efendim.

Sayın Akarcalı, buyurun.

BÜLENT AKARCALI (İstanbul) - Sayın Başkan, izninizle, sizin de son derece hassas olduğunuz bir konuyu arkadaşlarımın bilgisine sunmak istiyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu ülkenin en şeffaf organıdır; çalışmasıyla, harcamalarıyla, her şeyiyle. Meclis, Türk idaresinde vatandaşın izinsiz girebildiği ve şefkatle kucaklandığı tek yerdir, maalesef; keşke, çok daha yer olmuş olsa. Meclis, her konuda Türkiye'nin en aydınlık yeridir. (Gürültüler)

BAŞKAN - Efendim, bir dakika.... Sayın Akarcalı'yı dinleyeceğiz.

Buyurun.

BÜLENT AKARCALI (İstanbul) - Bütün bunlara karşın, bu, halka açık, aydınlık Türkiye Büyük Millet Meclisini çeşitli vesilelerle gazete ve televizyonlarda rencide eden, halkın gözünde küçük düşürmeyi amaçlayan, yazılı, yanlı, haksız, insafsız yazı ve programlara karşı çok ciddî tepki koymak gerektiğine inanmaktayım.

Dün akşam, bir televizyon kanalında, sağlık harcamalarıyla ilgili olarak, Meclis, hak etmediği bir şekilde ve terbiye sınırlarını aşan bir şekilde itham edildi. Buna, maalesef, yalnız o televizyon kanalı değil, devleti temsil eden bürokratların da katılmış olması ayrı bir üzüntü vesilesidir.

BAŞKAN - Ben, size bu konuda teşekkür ediyorum; çünkü, izledim o üzüntü verici programı. Siz, canlı yayına iştirak ederek Türkiye Büyük Millet Meclisinin ne kadar şeffaf olduğunu anlattınız efendim.

BÜLENT AKARCALI (İstanbul) - İzninizle şöyle tamamlayayım Sayın Başkanım: En alt düzeyde devlet memuru önünde ceket ilikleyenlerin, Meclis ve milletvekilleri söz konusu olduğunda, haddini bilmeyip küstahlaşmalarına karşı hoşgörüyle bakmamız mümkün değildir. Sizin bu konudaki duyarlılığınızı bildiğim için bu sözü talep ettim.

Teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum efendim.

Dün, o programı, birçok arkadaşımız gibi ben de hayret ve ibretle seyrettim. O konuda da, sabahleyin, şu anda Meclis Başkanına vekâletim hasebiyle, doktorluğa gittim. Gereken tahkikatın açılması için Genel Sekreterliğe de talimat verdim. Bant, şu anda, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Televizyon Biriminde hukukçular ve Genel Sekreter Vekilimiz tarafından izleniyor. Bir suç unsuru bulunduğu tespit edildikten sonra da, gereken tekzip yapılacaktır.

Bu konu, sadece, eski milletvekillerimiz değil, bu konuda tedavide bulunan, burada 100 küsur sağlık çalışanı da töhmet altında... Mesnetsiz iddialarda bulunanların cezaları verilmesi gerekiyor efendim. Burada, bu çatı altında görev yapan doktorlarımız, hastabakıcılarımız, sağlık ekibi; yani, 100 küsuru bulan bir ekibimiz var. Özellikle, eczane konusuna da değinildi dün. Bütün bu konularda, Meclis, hassasiyetini göstermiştir. Gereken talimatı verdim; tahkikat açacaklar; bu, bir.

İkincisi, bugün Sayın Emrehan Halıcı ve arkadaşlarının, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliği ve bakanlıkla bağdaşmayan işler hakkındaki kanun  teklifini de imzalayıp komisyona havale ettim. Ahlak Yasasının bir an evvel çıkması gerektiğini... Sizin de uzun müddettir üzerinde durduğunuz bir kanun teklifidir; inşallah, bu Meclis, bunu da çıkarma imkânına sahip olacaktır.

Teşekkür ediyorum efendim.

Meclis araştırması önergeleri vardır; onları okutacağım. Yalnız, uzun olduğu için, Kâtip Üyenin yerinde oturarak okumasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim.

c) Gensoru , Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ

1. – Adana Milletvekili Yakup Budak ve 20 arkadaşının, muhtarların sorunlarının ve muhtarlığın işlevlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/272)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Muhtarlık kurumunun toplumdaki işlevi, sorunları ve bu sorunların çözümü için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasanın 98 inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 üncü ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

  1. Yakup Budak (Adana)

  2. Şeref Malkoç (Trabzon)

  3. Veysel Candan (Konya)

  4. Yaşar Canbay (Malatya)

  5. Hüsamettin Korkutata (Bingöl)

  6. Latif Öztek (Elazığ)

  7. Ahmet Karavar (Şanlıurfa)

  8. Hüseyin Karagöz (Çankırı)

  9. Mustafa Niyazi Yanmaz (Şanlıurfa)

10. Ahmet Sünnetçioğlu (Bursa)

11. Ahmet Demircan (Samsun)

12. Mustafa Geçer (Hatay)

13. Bahri Zengin (İstanbul)

14. Mehmet Bekâroğlu (Rize)

15. Oya Akgönenç Muğisuddin (Ankara)

16. Lütfi Doğan (Gümüşhane)

17. Mehmet Zeki Okudan (Antalya)

18. Musa Demirci (Sıvas)

19. Ali Gören (Adana)

20. Rıza Ulucak (Ankara)

21. Fahrettin Kukaracı (Erzurum)

Gerekçe :

Kökleri yüzyıllarca öncesine dayanan ve günümüz idare sistemi içerisinde önemli bir yeri bulunan muhtarlarımız, demokratik sistem içerisinde seçimle işbaşına gelen devlet teşkilatımızın en ücra köşesinde devleti temsil eden yegâne ve özellikle büyük bir fedakârlık örneği göstermek suretiyle görev yapan kamu hizmetlileridir.

Köylerimiz, 1924 yılında çıkarılan 442 sayılı Köy Kanunuyla idare edilmektedir. Köy Kanununa göre, muhtar, köy organlarından birisi ve köy idaresinin başı olarak kabul etmiştir. Kanuna göre muhtarın göreceği işler, devlet işleri ve köy işleri diye ikiye ayrılmaktadır. Köy içerisinde kanun ve nizamları ilan etmek, asayişi sağlamak, nüfus, adlî, askerlik, köylülere öğüt vermek gibi yüzlerce konu (yaklaşık 150 konu) muhtarın yapacağı işler arasında sayılmaktadır.

Mahalle muhtarları ise, 1944 yılında çıkarılan 4541 sayılı Şehir ve Kasabalarda Mahalle Muhtarları ve İhtiyar Heyetleri Teşkiline Dair Kanunla kurulmuştur. Kanunla, mahalle muhtarlarına da nüfus, askerlik, adlî görevlerin takibine kadar çok sayıda görev yüklenmiştir.

Ülke genelinde sayıları 51 000'e ulaşan muhtarlarımızın, bütün bu görevleri ifa etmelerine rağmen, bugün, gerek maddî gerekse görevin yerine getirilmesi bakımından yeterli donanıma sahip oldukları söylenemez.

Halk, köy ve mahallesinde kendisini yönetmek için seçtiği muhtarlardan her türlü hizmeti beklemekte, muhtarlarımızın ise yasal hiçbir gücü ve imkânı bulunmamaktadır. Köylerimizde muhtarlar mülkî amirdirler. Seçimle işbaşına gelen muhtarlarımızı, kamu görevlileri âdeta memur gibi görmekte; bir sürü angarya işi muhtarlarımıza yüklemektedirler. Mahalle muhtarlarımızla köy muhtarlarımız arasında yetki ve sorumluluk bakımından bir fark yoktur. Günümüzde kentlerin hızla büyümesi, 20-25 000, hatta 60 000 nüfusun yaşadığı mahalleler oluşması muhtarlarımızın da sorunlarının artmasına yol açmaktadır. Mahallenin ihtiyaçlarının karşılanmasında muhtarların kısıtlı ve yetersiz yetkileri, ekonomik yetersizlik ve bağımlılıkları; çoğu yerde belediyelerle arasında doğan sorunlar gibi birçok nedenlerden dolayı muhtarlık kurumunun işlevlerinin yeniden gözden geçirilmesi, yetki ve sorumluluklarının yeniden düzenlenmesi gereklidir.

Demokrasinin ilk basamağı olarak vurgulanan muhtarımıza çeşitli yasalarla yüklenen görev ve sorumluluklar her gün artarken, bunları hangi imkânlarla yerine getirecekleri düşünülmemekte, sorunları ele alınmamakta, ekonomik ve sosyal durumlarında iyileştirme yapılmamaktadır. Bu kadar yoğun görevin verildiği bir idarî mekanizma içerisinde, bu görevlerin nasıl yapılacağı bugüne kadar ciddî şekilde tartışılmamış, gündeme getirilmemiştir ve çözüme kavuşturulmamıştır.

Önemli görevler ifa eden muhtarlarımızın ellerinde birer mühür, bu mühürle yüklendikleri sorumluluğun gerektirdiği imkânlardan mahrum bırakmak çağdaş yönetim anlayışıyla bağdaşmaz. Onları 90 000 000 civarında bir ücretle çalıştırıyoruz; oysa, bu para, bırakınız muhtarlığın kırtasiye, posta, telefon, aydınlatma, yakacak, yol giderlerini, emekli olmayan muhtarlarımızın Bağ-Kur primlerini bile karşılamıyor. Muhtarlarımıza günün koşullarına göre ihtiyaçlarını ve giderlerini karşılayacak bir ücret verilmelidir.

Muhtarlarımız, görevlerini hâlâ ev ve dükkânlarının bir köşesinde, makamsız, demirbaşsız; bir karar defteri ve bir mühürle yapmaktadırlar. Bu uygulama, insafla bağdaşmaz; muhtarlarımız buna layık değildir.

Kurumun sorunlarının tespiti, teşhisi ve tedavisi, ülkemizdeki demokratik anlayışın sağlıklı gelişmesi için de çok önemlidir. Seçim ve seçmen ilişkisinin ilk muhatabı olan muhtarın daha fonksiyonel olabilmesi bakımından, yıllardır ihmal edilmiş olan muhtarlarımızın bu sorunlarına mutlaka sahip çıkmalıyız; muhtarlarımıza verilmeyen değer, dolayısıyla halkımıza verilmemiş olur.

Merkezî yönetim anlayışından yerinden yönetim anlayışına yönelik çağdaş, idarî yapılanmada muhtarlık kurumunun statüsü yeniden belirlenmeli, sorumlulukları yanında yetkileri genişletilmiştir.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur efendim.

Önerge gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusunda öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

İkinci önergeyi okutuyorum efendim :

2. – Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan ve 21 arkadaşının, Ceyhan Nehrinden su kullanımının araştırılarak, su azalmasının önlenmesi ve nehrin ekolojik dengesinin yeniden kurulabilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/273)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kahramanmaraş İlinin sınırları içerisinde yer alan ve ülkemizin birçok barajını besleyen Kahramanmaraş, Elbistan ve Çukurova'nın sulanmasına katkıda bulunan Ceyhan Nehrinin önemli bir bölümü, Elbistan Şeker Fabrikasına ve Afşin-Elbistan Termik Santralı (A) ünitesinin soğutma işlemleri için borularla taşınmaktadır.

İyice azalarak nehir özelliğini kaybeden Ceyhan Nehrinden ilgili termik santralın (B) ünitesine de su alınacak olması; nehrin özellikle yaz aylarında iyice azalıp kirli, pis kokulu bir dere halini alacağı ve Elbistan İlçesindeki ekolojik dengeyi bozacağı da kesindir.

Ceyhan Nehrinde yaşanan su azalmasının nedenlerinin tespiti ve çevredeki ekolojik dengenin yeniden kurulması amacıyla sorunların araştırılması ve gerekli önlemlerin alınması için, Anayasanın 98 ve İçtüzüğün 104 üncü maddesi uyarınca araştırma önergesi hazırlamış bulunmaktayız.

Gereğini arz eder, saygılar sunarız. 1.4.2002

  1. Avni Doğan (Kahramanmaraş)

  2. Ali Sezal (Kahramanmaraş)

  3. Mehmet Kaya (Kahramanmaraş)

  4. Faruk Çelik (Bursa)

  5. Sabahattin Yıldız (Muş)

  6. Ali Coşkun (İstanbul)

  7. Mahmut Göksu (Adıyaman)

  8. İsmail Alptekin (Bolu)

  9. Sait Açba (Afyon)

10. Mehmet Çiçek (Yozgat)

11. İrfan Gündüz (İstanbul)

12. Mahfuz Güler (Bingöl)

13. Nevzat Yalçıntaş (İstanbul)

14. Mehmet Altan Karapaşaoğlu (Bursa)

15. Ahmet Nurettin Aydın (Siirt)

16. Ali Er (İçel)

17. Nurettin Aktaş (Gaziantep)

18. Şükrü Ünal (Osmaniye)

19. Mehmet Ali Şahin (İstanbul)

20. Salih Kapusuz (Kayseri)

21. Kemal Albayrak (Kırıkkale)

22. Musa Uzunkaya (Samsun)

Gerekçe :

Ceyhan Nehri, Türkiye'nin önemli nehirlerinden biridir. Nehrin membaından (Elbistan) mevcut Afşin-Elbistan Termik Santralının (A) ünitesi için ve şeker fabrikası için halen su alınmaktadır. Yapılacak (B) ünitesine de buradan su alınması planlanmaktadır.

Bölgedeki tarımsal faaliyetlerin artması nedeniyle de suya olan talep yaz aylarında daha da artmaktadır. Su azalmasının sonucu olarak Türkiye'nin dördüncü büyük ovası olan Elbistan Ovası da tarım alanı olmaktan çıkmaktadır.

Yurdumuzdaki enerji sıkıntısının olduğu, bu nedenle termik santralın acilen devreye girmesi de gerekmektedir. Ancak, başka çözüm seçenekleri mevcutken, bir nehrin kurutulması ve ekolojik dengenin bozulacak olması tehlikesinin de göz önünde bulundurulması gerekmektedir.

Bu çerçevede nehrin kurumaması ve ekolojik dengenin bozulmadan (B) ünitesine su alınmasını ve bölgede yapılacak olan diğer santrallarında gerekli su ihtiyaçlarını cazibeyle karşılayacak olan Karakuz Barajının yapımına başlanılmadan, Ceyhan Irmağının kaynağından alınması sakıncalıdır ve gerekli tedbirler alınmadığı takdirde Ceyhan Nehri kuruma ve yok olma durumuyla karşı karşıya gelmiş bulunmaktadır.

Bu nedenle, Ceyhan Nehrinin su seviyesinin korunması ve çevresindeki ekolojik dengenin yeniden sağlanması için gerekli tedbirlerin bir an önce alınması gerekmektedir.

Durumun Yüce Meclisimizce de incelenerek sağlıklı bir çözüme kavuşturulması amacıyla bir Meclis araştırması talebimizi takdirlerinize arz ederiz.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerine alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sayın milletvekilleri, bir genel görüşme önergesi vardır; okutuyorum:

3. – Konya Milletvekili Mehmet Emrehan Halıcı ve 168 arkadaşının, Türkiye Bilişim Stratejileri ve Türkiye konusunda bir genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/28)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Dünyamız, 2001 yılıyla birlikte, yeni bir binyıla daha adım atmıştır. Küreselleşmenin ekonomik ve sosyal yaşamı derinden etkilediği bu yeni binyıl, 20 nci Yüzyılın sonlarından itibaren çokça sözü edilmeye başlanan bilgi toplumunun daha da önem kazanacağı, ülkelerin ve toplumların ürettikleri bilgiyle uluslararası platformlarda söz sahibi olacağı bir binyıl olacaktır.

Türkiye'yi de bu değişim sürecinde ülke olarak doğru konumlandıracak mekanizmaları tespit etmek, bütün siyasî partilerimizin bilgi toplumu sürecine geçişte önerecekleri hedef ve stratejilerden yararlanmak, Parlamentomuzun önderliğinde bir kamuoyu oluşturmak ve konuyu ülkemizin tüm kesimlerinin gündemine taşımak amacıyla, Parlamentomuzda "Türkiye Bilişim Stratejileri ve e-Türkiye" konusunda, Anayasamızın 98 inci ve İçtüzüğümüzün 101, 102 ve 103 üncü maddeleri uyarınca bir genel görüşme açılmasını arz ve teklif ederiz.

    1. Mehmet Emrehan Halıcı (Konya)

    2. İsmail Köse (Erzurum)

    3. Nihat Gökbulut (Kırıkkale)

    4. Turhan Güven (İçel)

    5. Salih Kapusuz (Kayseri)

    6. Veysel Candan (Konya)

    7. Turhan Alçelik (Giresun)

    8. Birkan Erdal (Ankara)

    9. Mehmet Altan Karapaşaoğlu (Bursa)

  10. İlyas Yılmazyıldız (Balıkesir)

  11. Cemal Enginyurt (Ordu)

  12. Ali Tekin (Adana)

  13. Oğuz Aygün (Ankara)

  14. Hasan Erçelebi (Denizli)

  15. Halil Çalık (Kocaeli)

  16. Erol Al (İstanbul)

  17. İbrahim Yavuz Bildik (Adana)

  18. Ergün Bayrak (Artvin)

  19. Mehmet Kocabatmaz (Denizli)

  20. Ayşe Gürocak (Ankara)

  21. Tayyibe Gülek (Adana)

  22. Halit Dikmen (Aydın)

  23. Sadık Kırbaş (Çanakkale)

  24. Necdet Tekin (Kırklareli)

  25. Mustafa Düz (İstanbul)

  26. H. Tayfun İçli (Ankara)

  27. Gönül Saray Alphan (Amasya)

  28. Sebahat Vardar (Bilecik)

  29. Ali Ahmet Ertürk (Edirne)

  30. Edip Özgenç (İçel)

  31. Ali Arabacı (Bursa)

  32. Ş. Ramis Savaş (Sakarya)

  33. Mustafa Karslıoğlu (Bolu)

  34. Evliya Parlak (Hakkâri)

  35. Mustafa İlimen (Edirne)

  36. Süleyman Yağız (İstanbul)

  37. Tamer Kanber (Balıkesir)

  38. Ahmet Güzel (İstanbul)

  39. Hayati Korkmaz (Bursa)

  40. Gaffar Yakın (Afyon)

  41. Esvet Özdoğu (Ankara)

  42. Hayri Diri (İzmir)

  43. Kemal Vatan (İzmir)

  44. Sulhiye Serbest (İstanbul)

  45. Bahri Sipahi (İstanbul)

  46. M. Cihan Yazar (Manisa)

  47. Osman Kılıç (İstanbul)

  48. Ömer Üstünkol (Zonguldak)

  49. Fikret Uzunhasan (Muğla)

  50. Nazif Topaloğlu (Muğla)

  51. Ahmet Arkan (Kocaeli)

  52. Mahmut Erdir (Eskişehir)

  53. Zafer Güler (İstanbul)

  54. Nural Karagöz (Kırklareli)

  55. Hasan Gülay (Manisa)

  56. Yücel Erdener (İstanbul)

  57. Güler Aslan (İzmir)

  58. Ahmet Sancar Sayın (Antalya)

  59. Masum Türker (İstanbul)

  60. Mustafa Vural (Antalya)

  61. Hasan Akgün (Giresun)

  62. M. Güven Karahan (Balıkesir)

  63. Şadan Şimşek (Edirne)

  64. Rahmi Sezgin (İzmir)

  65. Cafer Tufan Yazıcıoğlu (Bartın)

  66. Erol Karan (Karabük)

  67. Necdet Saruhan (İstanbul)

  68. Fadlı Ağaoğlu (İstanbul)

  69. Abbas Bozyel (Iğdır)

  70. Mehmet Nuri Tarhan (Hatay)

  71. Nesrin Ünal (Antalya)

  72. Adnan Fatin Özdemir (Adana)

  73. Ahmet Erol Ersoy (Yozgat)

  74. Mükerrem Levent (Niğde)

  75. Nail Çelebi (Trabzon)

  76. Melek Denli Karaca (Çorum)

  77. Mustafa Sait Gönen (Konya)

  78. Süleyman Turan Çirkin (Hatay)

  79. Mehmet Hanifi Tiryaki (Gaziantep)

  80. Mehmet Kaya (Kahramanmaraş)

  81. Ali Gebeş (Konya)

  82. Lütfi Ceylan (Tokat)

  83. Mehmet Metanet Çulhaoğlu (Adana)

  84. Vedat Çınaroğlu (Samsun)

  85. Birol Büyüköztürk (Osmaniye)

  86. Osman Fevzi Zihnioğlu (Sakarya)

  87. Meral Akşener (Kocaeli)

  88. Mustafa Yaman (Giresun)

  89. Hüseyin Arabacı (Bilecik)

  90. Metin Ergun (Muğla)

  91. Vahit Kayrıcı (Çorum)

  92. Cumali Durmuş (Kocaeli)

  93. Ahmet Aydın (Samsun)

  94. Hamdi Baktır (Kayseri)

  95. Hasan Özyer (Muğla)

  96. Levent Mıstıkoğlu (Hatay)

  97. Rifat Serdaroğlu (İzmir)

  98. Mehmet Ali Bilici (Adana)

  99. Cengiz Aydoğan (Antalya)

100. Mecit Piruzbeyoğlu (Hakkâri)

101. Mehmet Salih Yıldırım (Şırnak)

102. Ali Doğan (Kahramanmaraş)

103. Beyhan Aslan (Denizli)

104. Sefer Koçak (Ordu)

105. Kenan Sönmez (Bursa)

106. Işın Çelebi (İzmir)

107. Aydın Ayaydın (İstanbul)

108. Yaşar Eryılmaz (Ağrı)

109. Halil İbrahim Özsoy (Afyon)

110. Mehmet Fuat Fırat (İstanbul)

111. Nesrin Nas (İstanbul)

112. Hakkı Oğuz Aykut (Hatay)

113-. Şamil Ayrım (İstanbul)

114. Kemal Kabataş (Samsun)

115. Oğuz Tezmen (Bursa)

116. Ahmet İyimaya (Amasya)

117. Kemal Çelik (Antalya)

118. Mehmet Dönen (Hatay)

119. Rıza Akçalı (Manisa)

120. Saffet Arıkan Bedük (Ankara)

121. Mehmet Gölhan (Konya)

122. Metin Kocabaş (Kahramanmaraş)

123. Mehmet Sadri Yıldırım (Eskişehir)

124. Mehmet Sağlam (Kahramanmaraş)

125. Mahmut Nedim Bilgiç (Adıyaman)

126. Murat Akın (Aksaray)

127. Mustafa Kemal Aykurt (Denizli)

128. Nurettin Atik (Diyarbakır)

129. Hakkı Töre (Hakkâri)

130. Nevzat Ercan (Sakarya)

131. Ali Naci Tuncer (Trabzon)

132. Ali Şevki Erek (Tokat)

133. Necati Yöndar (Bingöl)

134. Ramazan Gül (Isparta)

135. Teoman Özalp (Bursa)

136. Yıldırım Akbulut (Ankara)

137. Mustafa Eren (Karabük)

138. Hüseyin Kalkan (Balıkesir)

139. Tevhit Karakaya (Erzincan)

140. Dengir Mir Mehmet Fırat (Adıyaman)

141. Şükrü Ünal (Osmaniye)

142. Mehmet Özyol (Adıyaman)

143. Eyyüp Sanay (Ankara)

144. İlyas Arslan (Yozgat)

145. Sabahattin Yıldız (Muş)

146. Sait Açba (Afyon)

147. Abdullah Veli Seyda (Şırnak)

148. Ali Er (İçel)

149. M. Ergün Dağcıoğlu (Tokat)

150. Avni Doğan (Kahramanmaraş)

151. Faruk Çelik (Bursa)

152. Kemal Albayrak (Kırıkkale)

153. Ali Sezal (Kahramanmaraş)

154. Osman Yumakoğulları (İstanbul)

155. Hüseyin Karagöz (Çankırı)

156. Ahmet Karavar (Şanlıurfa)

157. Rıza Ulucak (Ankara)

158. Cevat Ayhan (Sakarya)

159. Süleyman Arif Emre (İstanbul)

160. Ahmet Sünnetçioğlu (Bursa)

161. Mustafa Niyazi Yanmaz (Şanlıurfa)

162. Mehmet Zeki Okudan (Antalya)

163. Sacit Günbey (Diyarbakır)

164. Latif Öztek (Elazığ)

165. Fahrettin Kukaracı (Erzurum)

166. Aslan Polat (Erzurum)

167. Lütfi Doğan (Gümüşhane)

168. Sebahattin Karakelle (Erzincan)

BAŞKAN - Böyle bir çağda, böyle bir öngörüşmeye imza atmamak mümkün mü. Sayın Emrehan Halıcı'dan sonra TBMM Başkanvekili ve Başkanı Vekili olarak ben de imza atıyorum.

Böylece, 169 imza oldu.

Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemdeki yerini alacak, genel görüşme açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sayın milletvekilleri, Genel Kurul gündeminde "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının 24 üncü sırasında yer alan Meclis araştırması önergesinin genel görüşme önergesine çevrilmesine dair İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve arkadaşlarının bir önergesi vardır; okutuyorum :

d) Tezkereler ve Önergeler

1. – İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş'ın (10/40) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin genel görüşme önergesine çevrilmesine ilişkin önergesi (4/477)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurul gündeminin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının 24 üncü sırasında yer alan (10/40) esas no'lu Meclis araştırması önergemizin genel görüşme önergesine çevrilmesini arz ve teklif ederiz.

A. Ziya Aktaş Mustafa Sait Gönen     Ali Gebeş

           İstanbul                     Konya                     Konya

           Mustafa Haykır Kemal Vatan     Sabahattin Yıldız

           Kırşehir                       İzmir                        Muş

                                 Turhan Tayan

                                               Bursa

BAŞKAN - Meclis araştırması önergesi, genel görüşme önergesine çevrilmiştir.

Bilgilerinize sunulur efendim.

Sayın milletvekilleri, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

Malumlarınız olduğu veçhile, önce, yarım kalan işlerden başlayacağız.

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. – İzmir Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının;  Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Tekliflerinin görüşülmeyen maddeleriyle ilgili komisyon raporu Başkanlığa verilmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.

Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri Personeli Eğitim Merkezleri Kanunu Tasarısının müzakerelerine başlayacağız.

2. – Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri  Personeli Eğitim Merkezleri Kanunu Tasarısı ve Adalet ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/744) (S. Sayısı : 786)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakerelerine başlayacağız.

3. – Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilatının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilatının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile aynı mahiyetteki kanun teklifinin müzakarelerine başlayacağız.

4. – Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş ve Üç Arkadaşının Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı : 666)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısının müzakerelerine başlayacağız. 

5. – Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/754, 1/692) (S. Sayısı : 675)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun Tasarısının müzakerelerine başlayacağız.

6. – Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal  İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/756, 1/691) (S. Sayısı : 676)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısının müzakerelerine başlayacağız.

7. – Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/753, 1/690) (S. Sayısı : 685)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Anayasa Komisyonu Raporunun müzakerelerine başlıyoruz.

8. – Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Anayasa Komisyonu Raporu (1/777) (S. Sayısı : 557) (1)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporu, 557 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına, Manisa Milletvekili Sayın Ekrem Pakdemirli?..

NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) - Bilahara...

BAŞKAN - Peki.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Bolu Milletvekili Sayın İsmail Alptekin, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL ALPTEKİN (Bolu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 557 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının geneli üzerinde AK Parti Grubunun görüşlerini arz etmek üzere huzurunuzdayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, 7.11.2000 tarihinde Anayasa Komisyonuna sevk edilen hükümet tasarısının gerekçesi, Komisyon raporu ve muhalefet şerhleriyle ilgili maddeleri okuduk, işte, şu anda da müzakeresini yapıyoruz. Ortaya konulan gerekçeyle, tasarının kendisinin uyum taşımadığı kanaatindeyiz. Bu tasarı, gerekçesine uygun hazırlanmamıştır. Kaldı ki, Türkiye Büyük Millet Meclisi, yasaları, önce Anayasaya uygunluk, sonra da ihtiyaç faktörüne göre ele almalı, değerlendirmeli, ona göre kararını vermelidir.

Bu yasa tasarısını, sayın hükümet, neden 7.11.2000 tarihinden itibaren, aradan tam onyedi ay geçtikten sonra huzurumuza getirmiştir? Mademki -biraz sonra okuyacağım gerekçesinde ifade edildiği gibi- gerçekten, gerekçeye hayır diyemeyeceğimiz, hepimizin arzu ettiği, istediği hususlar, hedefler ele alınmıştır; neden bu kadar geciktirilmiştir? Bu kadar hayatî olduğu ifade edilen bir yasanın geciktirilmiş olmasını da, bekliyoruz ki, sayın hükümet, burada Yüce Heyete arz eder, gerekçelerini ortaya koyar ve bizleri de tatmin eder. Bu sualin cevabını almamız gerekiyor.

Değerli arkadaşlar, gerekçede belirtildiği gibi eğer, kamu yönetiminde ve kamu hizmetlerinde etkinliğin artırılması, hizmetin hızlı yürütülmesi, bürokrasinin azaltılması, zaman ve kaynak israfının önlenmesi, kamu hizmetinde niteliğin yükseltilmesi sağlanacaksa, işe neden önce Anayasadan başlamıyoruz? Bilindiği gibi, Meclisimizin bütün siyasî partilerinin eşit temsil edildiği ve böyle oluşturulan Partilerarası Uzlaşma Komisyonumuz Anayasa üzerinde çalışmalarını sürdürüyor. Halen Uzlaşma Komisyonunun gündeminde olan Anayasa maddeleri, doğrudan şu anda görüşülmekte olan konuları ilgilendiriyor.

Değerli arkadaşlar, Uzlaşma Komisyonu bugüne kadar fevkalade iyi, verimli çalışmalar yapmış ve bildiğiniz gibi Yüce Meclis, Anayasadaki önemli değişiklik birinci paketini kabul etmiştir, şimdi ikinci paket çalışması yapılmaktadır ve bu yapılan çalışmaların da esas maddeleri bu anda görüştüğümüz yasayı ilgilendirmektedir.

Değerli arkadaşlar, sözün kısası, bu tasarı günün şartlarına göre hazırlanmamış, aslında, o günün basın yayın organlarının yazılarını, köşe yazarlarının da tartışmalarını hatırlarsak -onyedi ay önceyi- bu yasa, bir tepki yasası olarak hazırlanmıştır. Bu yasa, lafzıyla ve ruhuyla gerekçesine ters düşmekte ve tümüyle önemli miktarda, önemli yönüyle, itibariyle Anayasaya aykırılık sergilemektedir. Burada hemen altını çizerek ifade ediyorum ki, bizim, hükümetin getirdiği, ülke yararına olan yasalara bir karşılığımız yoktur, gerekçeye "evet" diyoruz; ancak, yasa maddelerinde ortaya çıkan bazı örtülü asıl maksatları kabul etmemiz mümkün olmuyor. Bu yönüyle de meseleyi tartışıyoruz.

Değerli arkadaşlar, 82 Anayasasının mantığı, sorumluluğu paylaştırmaktır. 82 Anayasası, birçok sorumluluğu kurumlar arasında paylaştırmıştır. Bunun da, tarafsızlığı koruma amacıyla yapıldığı bilinmektedir; zira, idarede de tarafsızlık esas olarak hedeflenmiştir. Şimdi, böyle olunca, Anayasadaki bu sorumluluğu paylaştırma esas ve esprisine ters düşen yasaların, elbette ki, Anayasaya uygun olduğu düşünülemez.

Değerli arkadaşlar, bu tasarıyla, kırtasiyecilik önlenecekse, standart yükselecekse, önce, Anayasadan başlayarak, bu tip, hantal, devletin özelliklerini taşıyan ne kadar yasa varsa tarayalım, elden geçirelim ve gerçek manada bir reform paketi hazırlayalım. AK Parti olarak, ülke yararına böylesine bir çalışmaya iktidarı ve koalisyon ortaklarını davet ediyoruz ve açıkça ifade ediyoruz ki, böylesine bir çalışmaya, böylesine bir hazırlığa AK Parti olarak sonuna kadar da destek vereceğiz. Hepiniz, Parlamento olarak, hele hükümet olarak buna çok ihtiyaç olduğunu biliyorsunuz. Üç beş ay evvel yaptığımız yasaları hepiniz hatırlarsınız ki, burada görüşürken, Anayasa açısından, yasalar açısından ve tatbikatının mümkün olup olmaması açısından, toplum yararı açısından, burada, muhalefet görevimizi yaparak ikaz ediyoruz "bu yasanın tatbik imkânı yoktur" diyoruz "bu yasa geri döner" diyoruz; ama, feryat ve figanımıza, maalesef, itibar edilmiyor, dinlenmiyor, parmaklar havaya kalkıyor, tasarı kabul ediliyor; ama, hepiniz hatırlıyorsunuz ki, sonuç ne oluyor; Meclis adına üzülüyoruz, iktidarıyla muhalefetiyle üzülüyoruz; tekrar, hükümet "olmadı" diyor, üç beş ay sonra geri getiriyor. Hem bu kadar zaman israfı hem de Parlamentonun itibarı zedeleniyor, demokrasimiz yara alıyor. Zannetmeyin ki, bu sözlerimiz, muhalefet etme anlayışıdır. Bu Mecliste, usulüne uygun, Anayasaya uygun, ülke yararına uygun, yasa yapma şartlarına ve teamüllerine uygun yasa yapalım; gayretimiz bu noktadadır.

Değerli milletvekilleri, bildiğimiz gibi, hükümetimiz, 18 Nisan 1999 seçimlerinden sonra oluşan Türkiye Büyük Millet Meclisindeki tabloya göre kuruldu. Bundan önceki hükümetin de Başkanı, Sayın Başbakanımızdı, daha önceki hükümetlerde de Sayın Başbakanın mensubu olduğu siyasî parti ve diğer partiler ortaklık yaptılar, o zaman da bu ihtiyaçlar vardı, o zaman da bu ihtiyaçlar ortadaydı, gerçekten varsa... Ne oldu da, bütün o hükümetler böyle bir kanun tasarısı hazırlamadı, böyle bir çalışma yapmadı da şimdi karşımıza getirildi; ne oldu? İşte, bu sual, bizim, yasa maddelerindeki bazı konularda tereddütümüzü artırıyor. Siz kabul etseniz de etmeseniz de, bu, bir tepki yasası olarak ifade ediliyor; bu, makama karşı bir infial yasası olarak ifade ediliyor. Bu tespiti doğru yapmak zorundayız.

Değerli arkadaşlar, bir atasözü var, bunu unutmayalım; öfke ile kalkan zararla oturur. Hükümeti ve devleti yönetenlerin öfkeye ve öfkeyle icraat yapmaya hakkı yoktur. Bu, devlet ciddiyetiyle de bağdaşmaz, istikrarı bozar. Bildiğiniz gibi, devletin çatısı üzerindeki bu tip öfkeli çatışmalar, tartışmalar, ülkeye çok büyük malî ve sosyal patlamalara, sıkıntılara sebep olmuştur; bunun geçmişteki acı örneklerini biliyorsunuz. Kaldı ki, benzer olay, yakın siyasî tarihimizde de yaşanmıştır. Merhum Turgut Özal için hazırlanan benzer yasa, Anayasa Mahkemesinden dönmüştür. Anayasa Mahkemesinin o gerekçeli kararını iyi değerlendirmemiz gerekir. Dolayısıyla, ifade ediyorum ki, bu yasa, Anayasaya, Anayasa Mahkemesinin kararına ve gerekçesine, uluslararası sözleşmelerin kabul edilen hükümlerine pek uygun düşmemektedir.

Değerli arkadaşlar, mesele, işleri hızlandırmak, kırtasiyeciliği önlemek ise, biz buna varız ve destek veriyoruz; önce, işe hükümetten başlayalım. Bugün, 37 bakanımız var. Bunun, icracı bakanlıklar esas olmak üzere, devlet bakanlıklarını kaldırmayı düşünüyor muyuz? Bazı bakanlıkları birleştirmeyi düşünüyor muyuz? Ayrıca, Başbakanlığa bağlı birçok kurum, kuruluş, genel müdürlükler var; bunlara da bir çare düşünüyor muyuz? Yaymayı, Başbakanın yükünü azaltmayı düşünüyor muyuz? Hükümetin, bu konuda bir açıklama yapmasını elbette ki istiyoruz ve bekliyoruz.

Değerli milletvekilleri, mevcut 1982 Anayasasında, Cumhurbaşkanlığı makamının yetkileri, siyaseten, bilim adamları, kurum ve kuruluşlarca tartışılmaktadır ve tartışılmaya da devam ediliyor; ama, beğensek de beğenmesek de, yapacağımız kanunları, önümüzdeki Anayasaya göre yapmamız gerekir; Meclisin görevi budur, iktidarıyla, muhalefetiyle bunu öncelikli olarak öne almak görevimizdir.

Değerli arkadaşlar, Anayasamızın 8 inci maddesi, 104 üncü maddesi ve 105 inci maddesi çerçevesinde hassas görevlerde bulunan yüksek bürokratlar hakkındaki tasarruflarda, cumhurbaşkanının iradesinin eklenmesi Anayasa emridir. Bu maddelerde cumhurbaşkanının yetkileri ve görevleri var. Şimdi getirilen yasayla, Anayasa hükmü çatışmaktadır. Peki, şimdi ne olacak, ne yapacağız? Anayasanın 8 inci maddesinin başlığında "Yürütme yetkisi ve görevi" deniliyor ve "Yürütme yetkisi ve görevi, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından, Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir" diye devam ediyor; 8 inci madde bunu emrediyor.

Anayasanın 104 üncü maddesi, cumhurbaşkanının görev ve yetkilerini uzun uzun saymış; sorumluluk ve sorumsuzluk halini, 105 inci madde ayrıca göstermiş. Bütün bunlara göre bu kanunu karşılaştırdığımız zaman, iyi niyetle, ülke için birçok hayırlı hizmet yapma noktasında bir gayret de olsa, karşımıza, Anayasanın halen yürürlükte olan bu maddeleri çıkıyor. Bu bakımdan, bu konuyu bu yönüyle iyi değerlendirmek durumundayız.

Sayın milletvekilleri, bu tasarıda en ağırlıklı madde, hükümet teklifinde çerçeve 4 üncü madde olarak geçen ve komisyonda da 5 ve 6 ncı madde olarak kabul edilen maddedir. Bu maddeyle, kamu kurum ve kuruluşlarındaki atama usul ve esasları değiştirilmektedir. Bu iki maddeyle, hükümet-cumhurbaşkanı ilişkileri ve halk tarafından by-pass olarak ifade edilen bir tartışma ortaya çıkmaktadır.

Burada, bu maddede (1) sayılı cetvel diye ifade edilen, valiler, büyükelçiler, daimî temsilciler, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri, Diyanet İşleri Başkanı, Yüksek Denetleme Kurulu Başkanı, Atatürk Dil ve Tarih Yüksek Kurulu Başkanı dışındaki bütün kamu görevlileri... Buna da bir emsal gösterilmiş; yani, müsteşarlık -ekgöstergesi itibariyle buna denk olan- ile daha aşağı rütbede olanlar...

Değerli arkadaşlar, dikkatinizi çekiyorum, mesela, TRT Genel Müdürü, Emniyet Genel Müdürü için atamada cumhurbaşkanının imzası kalkıyor, cumhurbaşkanının imzası yok; hepsi, başbakan ve ilgili bakan tarafından yapılıyor.

Şimdi, biz, bunu, son derece mahzurlu ve yanlış olarak görüyoruz. Buna bir çare bulmak lazım. Bunu bulurken de, işte, önce, karşımıza Anayasa çıkıyor; eğer gerekliyse, eğer yapılması gerekiyorsa, bunun da Anayasayla uyumlu bir şekilde düzenlenmesinin gerektiği kanaatindeyim.

Bu konudaki düşüncemizi arz edecek olursak, yerindelik esasını değil, Anayasaya uygunluk esasını vurgulamamız lazım. Bu, partizanlık ve partizanca kadrolaşmaya da bir noktada engel olacak durumdadır.

Sayın milletvekilleri, yine, tasarının 6 ncı maddesiyle, bütün bürokratların atanmasıyla ilgili, bu maddesiyle, atama ve değerlendirme kurulları kuruluyor. Atamalar, nakiller, terfiler konusunda yetkili olacak bu kurul, bir yönetmelikle oluşturuluyor. Yönetmelikle böylesine yetkilerle donatılmış bir kurulun oluşturulamayacağı kanaatindeyiz. Kaldı ki, kurul üyelerinin nasıl olacağı, üyelerin nitelikleri, yetkileri, sorumlulukları, ne yapacakları da, açıkça belirtilmemiştir; bunun, bir yönetmeliğe bırakılmasının son derece yanlış olduğu kanaatindeyiz; eğer, yapılacaksa, tasarıda, bu, açıkça, net ve bütün şartlarıyla ortaya konulmalıdır.

Değerli arkadaşlar, bir diğer husussa, 2451 sayılı Yasa, Dışişleri Bakanına, gecikmesinde sakınca görülen hallerde, başbakanın ve devlet başkanının şifahî muvafakatları olmak kaydıyla, dışişleri memurlarının tasarruf yetkisini vermiştir. Bu tasarıdaki değişiklikle, cumhurbaşkanı buradan çıkarılıyor. Şimdi, belki, işin pratiği itibariyle buna itiraz etmemiz yanlış olabilir. Evet, birçok şeyler hızlandırılmalıdır, hele, hariciyeyle ilgili konularda bazı kararların, işlerin çok hızlı yapılması gerekir; ama, şimdi, 104 üncü maddede, açıkça, bu, cumhurbaşkanının yetkileri içerisine alınmıştır. Anayasada bu değişiklik yapılmadan yapılacak bu değişikliğin Anayasa Mahkemesinden dönme ihtimalinin çok kuvvetli olduğunu düşünüyoruz.

Değerli arkadaşlar, 7 nci maddede, bir bakana başka bir bakanın vekâleti meselesi var. Bu hususta da, açıkça, Anayasanın 104 üncü maddesi itibariyle, bir aykırılık görülmektedir. Bir bakanın atanması nasılsa, vekâlet usullerinin de, bizce, öyle olması gerekir. İşte, bunun da, pratik olarak, eğer, hakikaten Başbakana verilmesinde yarar varsa, bunun, yine, önümüzdeki Anayasanın ilgili maddelerin değiştirilmesiyle bu uyumun sağlanması, bu yasanın buna göre getirilmesi daha uygun olur diye düşünüyorum.

Özet olarak, bu yasa, iyi niyetle, hakikaten, ülkede kırtasiyeciliği, hantallığı ortadan kaldırmak için ortaya konulmuş ve takdim edilmiş bir yasaysa da, bilhassa 1982 Anayasasının ilgili hükümleri karşısında, bu haliyle onaylamamız ve faydalı görmemiz mümkün değildir.

Değerli arkadaşlar, hakikaten, bu işleri yapmak istiyorsak, işin daha da pratiği var; hükümet programlarında var, partilerin her birinin programında var; gelin, Türkiye'deki bürokrasiyi hızlandıralım, icraatları hızlandıralım, hizmetleri hızlandıralım. Bunun için, yerel yönetimler yasasını, asıl manada, yerel yönetimler esprisine uygun olarak çıkaralım, yerel yöneticilere geniş yetkiler verelim; ama, sorumluluk verelim, kaynak verelim. Emin olun, şu yasayla hedeflediğimiz birçok işin yarısı, yerel yönetimler tarafından, çok hızlı, çok süratli ve çok da ucuz yapılabilir. İşte, gelin, bunu yapalım.

Değerli arkadaşlar, şimdi, yapılması gereken nedir; AK Parti olarak, biz, sayın hükümete bir çağrıda bulunuyoruz: Gelin, yerel yönetimleri bu istikamette teçhiz edelim; gelin, bu yasayı geri çekelim. Bu yasanın Anayasa Mahkemesinden dönmemesi ve bu haliyle ne millete ne hükümete bir faydası olamayacağı düşüncesiyle, önce Anayasadan başlamak üzere, Türkiye'deki mevzuatın tamamını bu yasadaki espriye uygun hale getirelim; hem ülke yararına olsun hem de hükümet rahat çalışabilsin.

Biz, AK Parti olarak, bu noktada, hükümetin getireceği her türlü müspet yasa teklifine açık olduğumuzu, her türlü desteği verebileceğimizi ifade ediyor; bu yasanın bu haliyle ülke yararına bir fayda getiremeyeceği düşüncemizi tekrar ifade ederek, Yüce Heyetinize saygılar sunuyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, 17.05'e kadar ara veriyorum.

Kapanma Saati : 17.00

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 17.10

BAŞKAN : Başkanvekili Mustafa Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER : Levent MISTIKOĞLU (Hatay), Kemal ALBAYRAK (Kırıkkale)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 83 üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

557 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz efendim.

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

8. – Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Anayasa Komisyonu Raporu (1/777) (S. Sayısı : 557) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmelere Anavatan Partisi Grubu ile devam ediyoruz.

Anavatan Partisi Grubu adına, Manisa Milletvekili Sayın Ekrem Pakdemirli; buyurun efendim.

ANAP GRUBU ADINA EKREM PAKDEMİRLİ (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 557 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde Grubum adına konuşmak için söz aldım; sözlerime başlarken hepinize saygılar sunuyorum.

Değerli arkadaşlar, bürokrasimiz, son yirmi yılda, iki katından daha fazla büyümüş durumdadır. Bu, bürokrasinin idare tarzında da bir değişiklik yapmak şarttır. Aksi halde, gerekçede de belirtildiği gibi, hem Bakanlar Kurulunun ki, Bakanlar Kurulu demek, Sayın Cumhurbaşkanı ve Sayın Başbakanın idarî yüklerde daha da fazla işgal edilmesini gerektiriyor hem de diğer birimlerin devamlı olarak yukarıya yazı yazması, bu yazıların yazılıp, onay alınması şeklinde de bürokrasinin artırılmasını gerektiriyor.

Bürokrasiyle ilgili olan arkadaşlarımız belki hatırlarlar; eskiden 4 üncü dereceden sonraki bütün makamlardaki atama -ne olursa olsun- üçlü kararname ile yapılırdı; yani, en basit, 3 üncü dereceye yükselecek olan memur dahi, üçlü kararname ile atanırdı. Bilfarz, üniversitelerde doçent ve profesörler mutlaka üçlü kararnameyle atanırdı. Mesela doçentliğe yükselen bir arkadaş, Cumhurbaşkanından kararname çıkar çıkmaz, bir de, iyiniyet belirtisi olarak, tebrik ve başarı dileklerini ifade eden telgraf alırdı.

Şimdi, bunların hepsi güzel, bir insanın, hayatında belli derecelere gelirken, belli makamlara gelirken, devletin tepesindeki şahıstan bir onay alınması, böyle bir tebrik ve başarı dileği alınması çok güzel; ama, bir yerde de insanların belli bir kapasitesi var. O kapasiteyi de fazla zorladığınız zaman, işte, gerek Cumhurbaşkanı olsun gerek Başbakan olsun, hatta, birçok yönde de bakanlar olsun, fiziki güçlerinin de sınırlarını zorluyoruz demektir.

Onun için, bu kanun tasarısı fevkalâde isabetli olmuştur; ama, bazı yönleriyle eksik veya değiştirilmesi gerektiğine inanıyorum. Benden önceki sayın konuşmacı bazı noktalarına değindi, bilhassa, Anayasaya aykırı olabilecek olan noktalar üzerinde durdu ve ben de aynı noktalarda durmak istiyorum.

Bu kanun tasarısıyla ne yapıyoruz; şimdi, 31. 5. 1963 tarihli 244 sayılı Yetki Kanununun 1 inci maddesini değiştiriyoruz. Sonra, 14.7.1965 tarihli 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 36 ncı, 67 nci ve 77 nci maddelerini değiştiriyoruz. Sonra, 23.4.1981 tarihli 2451 sayılı Kanunun 1 inci ve 2 nci maddelerini değiştiriyoruz. 10.10.1984 tarihli 3056 sayılı Başbakanlık Teşkilatı Hakkındaki Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunun 9 uncu ve 13 üncü maddelerini değiştiriyoruz. Nihayet, 23.6.1981 tarihli 2477 sayılı Kanunu da yürürlükten kaldırıyoruz.

Değerli arkadaşlar, burada 1 inci maddede bir ayırım yapılması gerekiyor. Onu da, herhalde, Hükümet ve Komisyon dikkate alacaktır.

1 inci maddeyle, 244 sayılı Kanunun 1 inci maddesi değiştirilerek, Bakanlar Kurulu yerine Başbakanın onayı getirilmektedir. Burada ne oluyor; demek ki, Sayın Cumhurbaşkanının imzasına gerek yok. Gerekçede deniliyor ki: "Milletlerarası andlaşmaların parafe edilmesi, imzalanması veya nota teatisine konu teşkil etmesi veyahut bu andlaşmalara katılma bildirilerinin yapılması için, Türkiye Cumhuriyetinin temsilcilerinin tayini ve bu temsilcilerin yetkilerinin tespit edilmesi..." Bakanlar Kurulu kararnamesiyle olur. Bu kararnamelerin Resmî Gazetede yayımlanması..." Mevcut düzenleme bu şekildedir. Ülkeyi bağlayıcı anlaşmaların Bakanlar Kurulu kararnamesiyle yapılması gerekir. Burada, milletlerarası anlaşmaların, hele hele biraz sonra yeni maddenin düzenlenmesiyle, milletlerarası anlaşmayı yapacak, imzalayacak arkadaşımızın yetkilerini ve şahsının bildirimini bir müsteşara bırakmak, Başbakanlık Müsteşarına bırakmak yanlış. Bu, uluslararası teamüllere uymaz ve mutlaka değiştirilmesi lazım. Bugün değiştirmezseniz, yarın gelecek değiştirilecek; çünkü, ben, belki, devlet adına otuzdan fazla anlaşma imzaladım; gittiğiniz zaman ilk sorulan, Cumhurbaşkanından getirdiğiniz belgedir. Cumhurbaşkanından bir yetki belgesi getiriliyor, onunla teati ediliyor. Biz, bizim belgemizi veririz, onlardan da karşı belgesini alırız. Onlar, anlaşmanın metnine raptedilir ve arşive kaldırılır. Yani, bütün dünya ülkeleri, devlet başkanından bir yetki belgesini isterken, bizim, bunu kaldırmamız ve Cumhurbaşkanının dışarıda kalmasını düşünmek yanlış. Bu yanlıştan bir gün döndürürler bizi ve bir daha buraya geliriz.

Ha, cumhurbaşkanı şunlarda kaldırılabilir: Mesela, herhangi bir karma ekonomik komisyon toplantısına gidecek olan heyeti belirleyen kararname. Tamam... Sayın Başbakan, bakanlar bunu imzalarlar gönderirler; çünkü, orada, ülkeyi bağlayıcı bir anlaşma söz konusu değildir. Burada, ülkeyi bağlayıcı bir anlaşma... Çünkü, o anlaşma, aslında yürürlüğe giriyor, bir de geliyor, Meclisten geçiyor; ama, Meclisten geçmesi, belki on sene sonra oluyor dünkü toplantıda gördüğümüz gibi. Yani, biz, birçok anlaşmayı yürürlüğe sokuyoruz, sonra Meclisten geçiriyoruz ve o anlaşma, ülkeyi bütünüyle bağlarken, Cumhurbaşkanının haberi yok; hatta, Başbakanın da haberi olmasın diye bir paragraf var. Yani, deniliyor ki: "Başbakan bu yetkisini müsteşarına devredebilir." Böyle bir şeyi devrettiğiniz zaman -uluslararası anlaşma imzalıyorsunuz- anlaşmayı imzalayacak olan arkadaşa, yetkiyi ve işte, görev kararını, Başbakan müsteşarı imzalayacak diyorsunuz. Bu, mümkün değil. Bunu, mutlaka değiştirmemiz lazım.

Sayın Komisyon ve Sayın Hükümet bununla ilgili bir değişikliği mutlaka yapacaktır. Ha, yapmazsanız, Anayasaya aykırı olduğunu iddia eden bir arkadaşımız olursa, Anayasa Mahkemesinden döner. Oradan döndürmediğiniz takdirde dahi, önümüzdeki aylarda uluslararası bir anlaşmaya gittiğinizde karşınıza büyük bir engel çıkacak demektir.

Evet, burada, düzenlemenin son paragrafında -gerekçede de ifade edilmiş- deniliyor ki: "Başbakan bu yetkisini Müsteşara devredebilir." Bu ifadeyi kabul etmek mümkün değil. Evet, Başbakanlık Müsteşarı bürokrasinin tepesindedir; ama, uluslararası anlaşmalar, bürokrasiyi değil, siyasî iradeyi gerektiren ve arkasında siyasî iradenin olduğu anlaşmalardır.

Değerli arkadaşlar, bu kanun tasarısının 2 nci maddesiyle, mevcut 657 sayılı Kanunun 80 inci maddesine tabi kurumlarda çalışanlardan bir üst öğrenimi bitirenlerin intibaklarının yaptırılması, kadro olup olmamasına bakılmaksızın değil, boş kadro bulunmasına bağlanmaktadır; bu kanun tasarısıyla yapılan değişiklikle, bir hizmet biriminde belirlenmiş kadro-derece hiyerarşisinin bozulması önlenecektir. Yani, burada imzayla ilgili bir düzenleme yok. Burada, boş kadro olup olmamasına bakılmaksızın bir yükselme vardı, memurun, bürokratın, çalışma süresi içinde bir eğitim kurumunu bitirmesi halinde, kadro olup olmamasına bakılmaksızın bir intibak yaptırılırdı; şimdi, bu intibak, boş kadronun olması şartına bağlanmaktadır. Böylece, kadro-derece hiyerarşisinin bozulmaması öngörülmektedir diye düşünüyorum.

Ayrıca, bu tasarının 3 üncü maddesiyle, gördüğü öğrenim dolayısıyla birden fazla üst dereceye yükselebilecek olanların kazanılmış hak aylıklarının Maliye Bakanlığı ve Devlet personel Başkanlığınca müştereken konulacak esaslar çerçevesinde genel esasları tespit edilerek, kaybın önleneceği bir düzenlemenin yapılması öngörülmektedir.

Tasarının 4 üncü maddesiyle, yurt dışında görev alacak memurların maaşsız izinleri için, Başbakanın onayı yerine ilgili bakanın onayı getirilmekte, böylece, Başbakanın idarî yükü azaltılmak istenmektedir. Bence de doğru bir yaklaşımdır.

Burada, düzenlemenin 5 inci maddesiyle, kamu kurum ve kuruluşlarının teşkilat kanunu bulunup bulunmadığına bakılmaksızın atama ve nakiller yeni bir düzenlemeye tabi tutuluyor, buradaki istisnalar da sıralanıyor: "Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreterliği, Türk Silahlı Kuvvetleri (Jandarma Genel Komutanlığı dahil), Millî Savunma Bakanlığı, yargı organları, üniversiteler ve mahallî idarelerde kendi özel kanunlarındaki atama ve nakillere ilişkin hükümlerin uygulanmasına devam olunur" deniliyor.

Burada ufak bir değişiklik gerekir. Geçmişte birçok özerk kurum kurduk, kendi özel kanunları var; kendi özel kanunlarının yürürlükte olduğu fevkalade muğlak. Çünkü, öyle bir cümle var ki "mahallî idarelerde kendi özel kanunlarındaki..." Sanki, sadece mahallî idareler, işte üniversiteler ve belediye gibi anlaşılıyor. Halbuki burada ilave etmemiz gereken şudur: Kendi özel kanunlarında atama şekilleri bulunuyorsa bunları bu kanunla değiştirmemek lazımdır. Çünkü, daha yeni birçok özerk kurum kurduk, onlara atama şekli getirdik. Halbuki bu düzenleme 2000 yılından kalma. Herhalde takdim tehir meselesinde biraz daha hassas olmamız gerekir diye düşünüyorum.

Ayrıca, tasarının 6 ncı maddesiyle 2451 sayılı Kanunun 2 nci maddesinde, müşterek kanunla atama yapılan kadrolara bakanın teklifi ve Başbakanın onayı ile...Yani, Cumhurbaşkanının yükü hafifletilmektedir. Sayın Cumhurbaşkanı yeteri kadar yüklüdür; yani, burada üçlü karar olmasın ikili bir kararla mesele halledilsin şeklinde bir düzenleme var. Bir kısmı da müsteşar veya birimin idare amiriyle o birimde oluşturulacak atama ve yükselme, değerlendirme kurulunun görüşü alınarak, ilgili bakan tarafından atanması öngörülmektedir. Burada, Başbakanın da yükü, tekrar azaltılmaktadır ve bu -eğer, bazı makamlar, bizim elimizden bazı yetkiler alınıyor diye düşünmezlerse- bence müspet bir düzenlemedir; yani, devlet başkanına, hatta başbakana, böyle ikimilyonu aşkın bürokrasinin bulunduğu bir yerde, bu kadar yüklenilmemesinde isabet vardır diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, burada, 7 nci maddede, Bakanlar Kurulu kararıyla yapılan bazı atamalar dışarıya çıkarılıyor; Bakanlar Kurulu yerine üçlü kararnameye, üçlü kararnameyle atananlar da bakanın onayına bırakılıyor. Mesela, 2451 sayılı Kanuna ekli (1) sayılı cetvelde yer alan Yüksek Din Kurulu üyeleri, eskiden Bakanlar Kurulu kararıyla atanırken, şimdi, onlar (2) sayılı cetvele alınıyor; orada üçlü kararla atama yapılıyor. Yine, aynı kanunda (1) sayılı cetvele Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanı ilave ediliyor; yani, başkan, Bakanlar Kurulu kararıyla atanıyor. Halbuki, bu gibi özerk kurumları kurduk; şimdi, eğer, daha önce bahsettiğim değişikliği yapmazsak, o özerk kurumların hepsinin başkanlarını ve üyelerini bakanın değiştirme durumu çıkıyor. Tabiî, yeni kurulan bu kurumlar da bir telaş içine düşmüş oluyorlar; çünkü, eskiden, özerklikleri dolayısıyla, belirli bir güvenceleri var; bakan olacak, Bakanlar Kurulu olacak, Cumhurbaşkanı olacak... "Bu güvence ortadan kaldırılıyor; bakanın iki dudağı arasına bizim istikbalimiz bırakılıyor" şeklinde bir tedirginlikleri doğar.

Burada, 2451 sayılı Kanunun (1) sayılı cetveline, son üç yıldır eklediğimiz özerk kurumların da başkanlarının atanmalarını koymakta yarar görmekteyim.

(2) sayılı cetvelde yer alan müsteşar ve yardımcıları, genel müdür, vali muavini ve kaymakam ibareleri dışındaki bütün atamalar ortadan kaldırılıyor. Bunlar, bakanın onayına bırakılıyor ve dolayısıyla, Başbakanın ve Cumhurbaşkanının da yükü azaltılmış oluyor.

Genelde, eğer, 1 inci maddede ve 7 nci maddede önerdiğim ufak değişiklikler yapılacak olursa, bu kanunla ilgili, hiç kimsenin, öyle basında yazıldığı gibi, filanca makam by-pass ediliyor veya işte yetkileri daraltılıyor diye düşünmesine veya alınmasına gerek görmüyorum. Bürokrasinin içinde yıllarca çalıştım; hakikaten yük fazladır ve fikrî çalışma yerine, devamlı imza atan, imza makinesine dönüşen bazı makamları rahatlatma düzenlemesi olarak görüyorum.

Bu değişikliklerin yapılacağı varsayımıyla, kanunun bürokrasimize hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyor; hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Sayın Pakdemirli, teşekkür ediyorum efendim.

Söz sırası, Milliyetçi Hareket Partisinde.

Kilis Milletvekili Sayın Mehmet Nacar, buyurun efendim.

MHP GRUBU ADINA MEHMET NACAR (Kilis) - Teşekkür ediyorum.

Bir hukukçu, bir avukat olmam sebebiyle, arkadaşlarımın müspet düşüncelerine cevap vermek istiyorum.

Savunma hakkı kutsaldır ve savunma hakkı, her zaman için, herkese lazım olabilecek bir haktır. O sebeple, bugünün, tüm avukatlara, hukuk camiasına ve milletimize hayırlı, uğurlu olmasını diliyor, tebriklerimi sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 557 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlarım.

Kanun tasarısıyla, 244 sayılı Milletlerarası Anlaşmaların Yapılması, Yürürlüğü ve Yayınlanması ile Bazı Anlaşmaların Yapılması İçin Bakanlar Kuruluna Yetki Verilmesi Hakkında Kanun, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu, 2451 sayılı Bakanlıklar ve Bağlı Kuruluşlarda Atama Usulüne İlişkin Kanun ile 3056 sayılı Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda yer alan bazı maddelerde değişiklikler öngörülmektedir.

Yapılması öngörülen bu değişikliklerle,

1. Kamu yönetiminin daha etkin ve hızlı karar alma ve işlem yapma imkânı tesis edilmeye çalışılmakta,

2. Mevcut yapı içerisinde bürokrasi ve kırtasiyeciliğin olabildiğince azaltılması amaçlanmakta,

3. Yasal olarak hak etmiş oldukları halde boş kadro bulunmaması sebebiyle derece yükselmeleri yapılamayan memurların kazanılmış hak aylıklarının ödenmesine ilişkin düzenleme getirilmektedir.

Sayın milletvekilleri, değişen dünya düzeni içerisinde devlet yapısına ilişkin anlayış da değişikliğe uğramıştır. Uluslararası ilişkilerin artması sonucu, devletin ve özel sektörün işlemlerini kolaylaştıran ve öncü görev alan bir anlayışın hâkim olması temin edilmiştir. Daha sayabileceğimiz birçok aslî sebebe istinaden, kamu yönetimi anlayışı değişmiştir.

Değişen bu anlayışa uygun olarak, 1980'li yıllardan itibaren siyaset, üniversite, basın ve kamuoyu tarafından, bürokrasiden yoğun olarak şikâyet edilmeye başlanmıştır. İster iktidarda olsun, ister muhalefette, tüm siyasî partiler, hantal devlet anlayışından uzaklaşarak, aktif ve hızlı bir yapı oluşturma hedefini parti programlarına koymuşlardır.

Var olan bürokrasinin ortadan kaldırılması için kanunlar çıkarılmıştır. Bürokrasi ve kırtasiyeciliğin yoğunluğu, idarenin işleyişini önemli ölçüde yavaşlatmaktadır. Bu hantallık, idarenin yanı sıra, özel sektörü ve toplumun her kesimini olumsuz yönde etkilemektedir.

Sayın milletvekilleri, küreselleşme, çağımıza damgasını vurmuştur. Küreselleşmenin sonucu olarak, dünyada var olan ülkeler arasındaki ilişkiler artmıştır. Geçmiş dönemlerde, belirli konularda olan ilişki konusu, zaman içerisinde geniş bir çeşitlilik kazanmıştır. Yine, geçmişte, sadece komşu ve müttefik ülkeler arasında cereyan eden ilişkiler, devlet boyutunda da artış göstermiştir.

244 sayılı Kanunun 1 inci maddesinde "milletlerarası andlaşmaların parafe edilmesi, imzalanması veya nota teatisine konu teşkil etmesi veyahut bu andlaşmalara katılma bildirimlerinin yapılması için Türkiye Cumhuriyetinin temsilcilerinin tayini ve bu temsilcilerin yetkilerinin tespiti, Bakanlar Kurulu kararnamesiyle olur" denilmektedir.

Yasanın kabul edildiği 1963 yılındaki şartlar çerçevesinde ihtiyacı karşılayan hüküm, günümüzde, işleyişi tıkayan bir şekil almıştır. Her bir görevlendirme için Bakanlar Kurulu kararı aramak, işlemleri yavaşlatmanın yanı sıra, bu kurulların iş yükünü ve meşguliyetini de artırmaktadır. Bu sebeple, Bakanlar Kuruluna verilmiş olan bu yetki, Başbakana verilmek suretiyle çözüm aranmaktadır.

Yine, 657 sayılı Yasanın 77 nci maddesinde, yabancı memleketlerde veya uluslararası kuruluşlarda kurumlarının muvafakatı ile görev alacak memurlara izin verme yetkisi ve bu izin yetkisinin üç yılda bir Başbakan tarafından yenilenmesi hükmü değiştirilmektedir. Yapılan değişiklikle, bu yetki, ilgili bakanın onayıyla hüküm ifade edebilecektir. Bu suretle, Başbakanlığın iş yükü azaltılmış olacak ve konunun aslî belirleyicisi olan ilgili bakanlık işlemi tamamlayabilecektir.

Sayın milletvekilleri, Cumhurbaşkanının görev ve yetkileri, Anayasanın 104 üncü maddesinde sayılmıştır. Bu yetkiler arasında, yürütmeye ilişkin olarak, kararnameleri imzalama yetkisi de bulunmaktadır. Anayasanın 105 inci maddesinin birinci fıkrası da, Cumhurbaşkanının sorumsuzluk halini düzenlemektedir. İkinci fıkrasında ise "Cumhurbaşkanının resen imzaladığı kararlar ve emirler aleyhine Anayasa Mahkemesi dahil, yargı mercilerine başvurulamaz" hükmü yer almaktadır. Hukuk devletinde aslolan, tüm işlemlere karşı yargı yolunun açık olmasıdır. Yine, yetkiyle mücehhez kılınmış olan kişilerin, yetkileri oranında sorumlu olmaları gerekir. Oysa, Cumhurbaşkanı, bu yetkileri kullanmakla birlikte, sorumsuzdur ve daha da önemlisi, yapmış oldukları işlemler yargı denetimi dışındadır. Bu durum karşısında, yapılmakta olan anayasa değişikliği çalışmalarında bu hususun hukuka uygun hale getirilmesi gerekmektedir.

Anayasanın 8 inci maddesi, yürütme yetkisi ve görevinin Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından kullanılacağını ve yerine getirileceğini belirtmektedir. Cumhurbaşkanı yürütmenin başı olması sıfatıyla, Bakanlar Kurulu tarafından yapılmakta olan birçok anayasal işlemi yapmaktadır. Bu işlemlerin birçoğu ise, sadece imzayla tamamlanan şeklî işlemlerdir.

Yukarıda izah etmeye çalıştığım üzere, kamu yönetimine, değişen yönetim anlayışına uygun olarak işlerlik kazandırmak gerekmektedir. Hadisenin bir boyutunda işlemlerin gecikmesi, diğer boyutunda da Cumhurbaşkanlığı makamının sadece imzayla meşgul edilmesi ortaya çıkmaktadır. Bu sebeple, bakanların yurtdışına görevli olarak gönderilmesinde hazırlanan vekâlet onayının Cumhurbaşkanı tarafından onaylanması esasından vazgeçilmiştir. Uygulamada, ilgili bakanın seyahatinin tamamlanmasından sonra tamamlanabilen işlemin uygulanmasına devam edilmesi zaman kaybına sebep olmaktadır; ayrıca, sadece şeklî manada bir işlem olarak uygulanmaktadır. Bu usulden vazgeçilmiş olması, devlet ciddiyetinin bir gereğidir.

Sayın milletvekilleri, Bakanlar Kurulunun Cumhurbaşkanının onayına sunulan işlem sayısı yılda 2 000 adeti bulmaktadır. Bu işlemlerin tamamlanma süresi ise yaklaşık 40 günü bulmaktadır. Sadece usulî manada bir imza işlemi sebebiyle atamaların gecikmesi savunulabilir bir husus olamaz. Yine, onay için Cumhurbaşkanlığı makamının meşgul edilmesi, yapılabilecek başka çalışmaları da engellemektedir. Statükocu ve katı devletçi bir anlayışla, varolan mevcut uygulamanın devamında ısrar etmenin hukukî ve siyasî bir gerekçesi olmasa gerek.

Türkiye Cumhuriyeti hükümetini yönetme sorumluluğu vermiş olduğumuz bir başbakanın atama yetkisinin tereddütle karşılanması bir çelişki oluşturmaktadır. Yine, bir bakanın kendi yönetimi içindeki il müdürünü atama yetkisinin olmaması ne kadar savunulabilir.

Türk siyaseti ve idarî yapısı içerisinde, kadrolaşma ve siyasî mülahazaların önplana çıktığına sıkça rastlanılmıştır. Bu anlayışın, bazen amacı aştığı dönemler de olmuştur; ama, hukuk devleti olan ülkemizde, bağımsız yargının yerleşik kararları göstermiştir ki, bu anlayış terk edilmektedir. Ayrıca, düzeni sağlamanın yolu baskı ve engellemeyle değil, hukuk ilkeleri ve yargı kararlarıyla temin edilmelidir; bu ise, devlet olmanın aslî unsuru ve gereğidir.

Bu duygu ve düşüncelerle, Muhterem Heyetinizi şahsım ve Grubum adına bir kez daha saygıyla selamlıyorum. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Efendim, teşekkür ediyorum.

Şimdi, söz sırası Saadet Partisinde.

Erzurum Milletvekili Sayın Lütfü Esengün, buyurun efendim. (SP sıralarından alkışlar)

SP GRUBU ADINA LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde Grubumuz adına söz aldım.

Geçen hafta bugünlerde, çeşitli kanunlarda değişiklik yapılmasına dair bir tasarı görüştük, yanılmıyorsam 8 kanunda değişiklik yapıldı bir tasarıyla. Bugün de, bazı kanunlarda değişiklik yapılmasına dair bir tasarıyı görüşüyoruz, bunun içinde de, herhalde, 5-6 tane yasa değişikliği var. Bu, bu hükümetin getirdiği yeni bir usul; ama, tabiî ki, teamüllere, geleneklere, kanun yapma tekniğine uygun olmayan bir usul. Böyle 8-10 tane yasa değişikliğini ve onların içinde çeşitli maddeleri ihtiva eden bir tasarıyı toptan geçirmek, zannediyorum, iyi bir uygulama değil.

Değerli arkadaşlar, tasarıyla, bazı kanunlarda değişiklik yapılmakta; ancak, asıl hedef olarak, Cumhurbaşkanına ait bazı yetkilerin Cumhurbaşkanından alınarak, Başbakan veya bakanlara verilmesi hedeflenmektedir.

Tasarı gerekçesine bakılırsa, devletin başı olarlak Türkiye Cumhuriyetinin ve Türk Milletinin birliğini temsil eden Cumhurbaşkanının, anayasal zorunluluk dışındaki konularla meşgul edilmemesi ve aslî görevlerini daha rahat bir şekilde yerine getirmesine imkân sağlanması amaçlanmaktır.

Ayrıca, "kamu yönetiminde ve kamu hizmetlerinde etkinliğin artırılması, kamu hizmetlerinin hızlı bir şekilde yürütülmesi, bürokrasinin azaltılması, zaman ve kaynak israfının önüne geçilmesi ve bu suretle, kamu hizmetlerinin niteliğinin yükseltilmesi amaçlanmaktadır." Gerekçede yazılan budur.

Bu tasarının gerekçesi budur; ama, gerçek başkadır. Gerçekte ise, asıl amaç, Cumhurbaşkanını, atamalarda, kamu personelinin görevlendirilmesinde devredışı bırakmaktır, Cumhurbaşkanının birkısım yetkilerini Başbakan veya bakanlara transfer etmektir, kaydırmaktır; sonuç itibariyle de, Cumhurbaşkanını by-pass etmektir. Hatta, gerekçeye göre, Cumhurbaşkanlığı makamının artan bürokrasiyle meşgul edilmemesi, bazı yetkilerin Başbakana devredilmesi öngörülmekte, Başbakanın, 3056 sayılı Kanunun 5 inci maddesine göre bu yetkisini Başbakanlık Müsteşarına devretmesi mümkün olduğundan, iş yoğunluğunun artması halinde, yetkinin Bakanlar Kurulundan alınıp Başbakana, dolayısıyla da Müsteşara devredilebileceğinden bahsedilmektedir.

Tasarı, bu yönüyle, Bakanlar Kurulunun imza yükünü hafifletmekte ise de, gerçekte, Cumhurbaşkanının yetkisini Başbakana, bakanlara, hatta müsteşara kadar indirecek bir kargaşa tasarısıdır. Düşünün değerli arkadaşlar, Cumhurbaşkanının imza yetkisi Başbakana verilecek, Başbakan da 3056 sayılı Kanundaki yetkisine dayanarak, bu işi müsteşara havale edecek, sonuçta da... Biraz evvel, burada, bu tasarıyı mükemmel diye nitelendiren arkadaşların sözlerine bu yönüyle hayret ettim. Cumhurbaşkanının yetkisini müsteşara vermek demek, devletin temeline dinamit koymak demektir.

Bu tasarıyla getirilmekte olan sistem, kamu yönetimini, bürokrasiyi azaltmak adı altında kökünden sarsacak, gelenekleri ve teamülleri ortadan kaldıracak niteliktedir.

Bakınız, bu tasarıyla şu anda Bakanlar Kurulu kararnamesiyle atanmakta olan Din İşleri Yüksek Kurulu üyeleri, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu üyeleri, Bakanlar Kurulundan alınmakta, üçlü kararnameden de çıkarılmakta; sadece, bakanın teklifi ve Başbakanın onayıyla göreve getirilmektedir. Bir tarafta Bakanlar Kurulu kararnamesi, şimdi getirilmekte olan ise, sadece, bakanın teklifi, Başbakanın onayı... Halbuki, Din İşleri Yüksek Kurulu üyelerini, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu üyelerini Bakanlar Kurulu kararnamesiyle atama imkânını getirmek, yöntemini getirmek, onlar için bir teminattır; çünkü, görevden alınmaları da aynı usulle olacaktır. Bu değişiklik yasalaşırsa, bakanın teklifi, Başbakanın onayıyla, hatta, Başbakan imza yetkisini müsteşara  vermişse, müsteşarın onayıyla, Din İşleri Yüksek Kurulu üyeleri görevlerinden alınabilecektir; Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu üyeleri aynı şekilde görevlerinden uzaklaştırılabileceklerdir.

Değerli arkadaşlar, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu fevkalade önemli bir görev yapıyor. Özellikle son yıllarda, hortumlamaların, yolsuzlukların, hırsızlıkların arttığı şu dönemde, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulundan, gerçekten, fevkalade güzel, ciddî raporlar çıkıyor. Bu değişiklik olursa, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu da hükümetin emrinde, hükümetin baskısında bir kurul haline gelecektir, denetleme görevini yapamayacaktır, denetleme görevi aksayacaktır. Hatta, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun, Başbakanlıktan alınıp, Meclise bağlanması yönünde, geçmişte ciddî çalışmalar yapılmıştı. Yanılmıyorsam, Sayın Hikmet Sami Türk'ün, geçen hükümet zamanında Meclise sevk edilen Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun Türkiye Büyük Millet Meclisine bağlanmasına dair bir tasarısı da vardı. Biz, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunu Meclise bağlayıp, millet adına, daha teminat altında, daha ciddî görev yapmasını temin edecekken, şimdi, getirmişiz, bu tasarıyla, Yüksek Denetleme Kurulu üyelerini, Başbakanın iki dudağının arasına, bütün teminatlarını yok ederek, bu şekilde yanlış bir uygulamayla bağlıyoruz.

Bu tasarı, üzerinde ciddî şekilde inceleme yapılmadan gelmiş bir tasarıdır. Samimi olarak, bir muhalefet sözcüsü olarak değil, gerçekten şu işlerin düzenli şekilde yürümesini isteyen bir milletvekili olarak rica ediyorum, şu tasarıyı geri çekin. Partilerarası kurullarda mı olur, Anayasa Komisyonunda mı olur veya muhalefeti bir tarafa bırakın, iktidar partilerinin kendi aralarında oluşturacağı bir kurulda mı olur; bu, ciddî şekilde ele alınsın. Böyle, sümmettedarik, sırf, Cumhurbaşkanına olan tepkiden dolayı bu tür tasarılar getirilir, yasalaştırılsa, sonuçta devlet kaybeder, bürokrasi kaybeder; yarın, öbür gün yeni bir tasarıyla huzurumuza gelirsiniz; efendim, yanlış yaptık, şu tasarıdaki yanlışlığı düzeltelim diye. Niye; çünkü, bu, bir kin tasarısıdır, Cumhurbaşkanıyla olan mücadelenin getirdiği bir tasarıdır.

Zannediyorum, bugün, belli bir maddeden sonra bu tasarı görüşülmeyecektir; belki, tümü görüşüldükten sonra haftaya kalacaktır; haftaya da, hükümet, Sayın Başbakan, sayın bakanlar, bu konuda daha ciddî, daha aklıselimle düşünme imkânını bulacaklardır.

Bu tasarıda hiçbir şey yok demiyorum; belki, birkaç maddesinde olumlu gelişmeler de var; bürokrasinin, Bakanlar Kurulunun, Cumhurbaşkanının yükünü gerçekten hafifleten bazı uygulamalar var; ama, ana ilke olarak, bu yanlış bir tasarıdır, sonuçta da hayırlı olmayacaktır.

Değerli arkadaşlar, en önemlisi, bu tasarının 4 üncü, 5 inci, 6 ncı maddeleri Anayasaya aykırıdır.

Bakınız, geçmişte, 1992 yılında, rahmetli Özal Cumhurbaşkanı iken, o zamanki hükümet de, aynen, buna benzer bir tasarı getirdi. Adalet Bakanlığındaki atamalarda Cumhurbaşkanını by-pass etmek için, o tasarı Meclisten geçti, sonra da açılan dava sonucunda, Anayasa Mahkemesi, Cumhurbaşkanının üçlü kararnamelerden imzasının çekilmesine dair yasayı iptal etti. Aradan dokuz-on yıl geçti -o iptal kararı 1993'teydi- değişen hiçbir şey yok, yasalar değişmedi, Anayasa değişmedi; Türkiye'de o yönde, o konuda değişen hiçbir şey yok; şimdi, aynı tasarı, Anayasa Mahkemesinin kararı ortada olmasına rağmen, yeniden Meclis huzuruna getiriliyor.

Değerli arkadaşlar, Anayasanın açık hükmüne göre, Anayasa Mahkemesi kararı, yargıyı, yürütmeyi, yasamayı, herkesi bağlar, bütün kurum ve kuruluşları bağlar.

Şimdi, bir tarafta bu Anayasa Mahkemesi kararı var. Ben, gerekçesini yazmıştım; ama, vakit olmadığı için tamamını okumayacağım. Gerekçeden okuyorum: "Anayasanın 104 üncü maddesinde de, kararnameleri imzalamak Cumhurbaşkanının yürütme alanına ilişkin görev ve yetkileri arasında sayılmıştır" diyor Anayasa Mahkemesi ve devam ediyor "Cumhurbaşkanını böylesine yetkilerde donatıp güçlendiren, parlamenter hükümet sistemini bütün gerekleriyle uygulamaya koyan, yürütme yetki ve görevinin Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulunca yerine getirileceğini belirten bu kurallar karşısında, kimi atamalarda Cumhurbaşkanının imzasına gerek görmemek, Anayasanın 8 inci maddesine aykırılık oluşturur." Anayasa Mahkemesinin kararı bu, şu anda da yürürlükte olan karar. Devam ediyor "kuşkusuz, Anayasada, tarafsızlığını sağlama konusunda özen gösterilen Cumhurbaşkanı, siyasal yaşamda bir denge ve kararlılık öğesi olarak düşünülmüş, çoğunluk partisinin emrinde bir yürütme aracı, hiçbir yetki sahibi olmayan simgesel bir devlet başkanı durumuna sokulması amaçlanmamıştır. Bu nedenle, hukuka aykırı bir işlem söz konusu olduğunda, Cumhurbaşkanının tutumu farklı olabilecektir; çünkü, Cumhurbaşkanının sorumsuzluğu, onun, hukuka aykırı kararnameleri imzalamak zorunda olduğu biçiminde yorumlanamaz. Bu nedenle 'bakanın teklifi, Başbakanın onayıyla atama yapılır' ibareleri -aynen, bugün, tasarıda olan ibareler- Anayasanın 8 inci ve 104 üncü maddelerine aykırılıkları nedeniyle iptali gerekir." Böyle denilmiş ve o tarihte iptal edilmiş.

Hepimiz akıl sahibiyiz, bilgi sahibiyiz, aklıselim sahibiyiz. Bu karar ortada dururken, bu tasarıyı Meclise getirmek, zannediyorum, ciddiyetle de bağdaşmaz, devlet yönetimiyle de bağdaşmaz.

Ha, asıl yapılmak istenen, illâ da Cumhurbaşkanını devreden çıkarmak ise, Anayasa değişikliği teklifi getirin. Meclis kabul ederse, Cumhurbaşkanının yetkileri istediğiniz gibi tırpanlansın, azaltılsın; Cumhurbaşkanından da, bu şekilde, bazıları, hıncını alsın, intikamını alsın; ama, Anayasa varken, Anayasanın açık hükümleri, Anayasa Mahkemesinin açık kararı önümüzdeyken, böyle bir tasarıyı getirmek ayıptır! Başka bir söz söyleyemiyorum. (SP sıralarından alkışlar)

Bu tasarının getirilmesindeki asıl maksat, Sayın Cumhurbaşkanının 19 Şubat 2001 tarihli Millî Güvenlik Kurulu toplantısındaki olayların rövanşını almaktır; Cumhurbaşkanına haddini bildirmek, yetkilerini kısmaktır. Bu tasarıyla, devletin zirvesinde kavga çıkarılmaya çalışılmaktadır. Bu, yanlış bir tutumdur. Anayasa maddeleri, Anayasa Mahkemesi kararı ortada dururken, Anayasa aykırılığı apaçık bir tasarıyı Meclise sevk etmek abesle iştigaldir. Yarın, bu değişiklik yasalaşırsa, Anayasa Mahkemesine gidecektir, iptal edilecektir. Eğer şu düşünülüyorsa: Biz yasayı çıkarırız, Anayasa Mahkemesi iptal edinceye kadar veya en azından, yürütmeyi durdurma kararı verinceye kadar, biz de yangından mal kaçırır gibi, bütün atamalarımızı, kadrolaşmayı, partizanlığımızı iki imzayla yaparız diyorsanız eğer, bu da devlet ciddiyetiyle bağdaşmaz, ahlakî de sayılmaz.

Değerli arkadaşlar, hükümetin bu tasarıyı getirmesindeki asıl maksat, kadrolaşmaktır, partizanca kadrolaşmayı kamuoyunun gözünden gizlemektir. Yaptığınız atamalar Cumhurbaşkanına gitmesin, Resmî Gazetede yayımlanmasın, birçok atamada Başbakanın dahi imzası olmasın, her bakan kendi bakanlığını istediği gibi yönetsin, koalisyonda Başbakanın müdahalesi olmadan, her bakanlıkta, istendiği gibi partizanlık, kadrolaşma, kıyım yapılsın, maksat budur. Burada, Başbakan dahi dışlanıyor; bütün atamalarda yetki bakana verilirse, Başbakanın dahi bilgisi olmadan, her türlü partizanca atama yapılabilecektir. Diyorum ya, böyle bir tasarı nasıl getirildi, nasıl buraya kadar indi, hayret etmemek mümkün değil.

6 ncı maddede "Atama ve Yükselme Değerlendirme Kurulu" adı altında, ne idüğü belirsiz bir kurul oluşturulmakta. Maddenin son fıkrasına göre de, bu kurulun oluşumu, üyelerin görev süresi, çalışma usul ve esaslarıyla, kurul üyelerine toplantı başına ödenecek huzur hakları, Başbakanın onayıyla yürürlüğe konulacak bir yönetmelikle düzenlenecektir. Bu nasıl bir kurul ki, huzur hakkı olacak?! Bu, anonim şirketin yönetim kuruluna benziyor. Haliyle, bir kurul oluşturulacak, devlet memurlarından oluşturulacak; ama, ayrıca huzur hakkı alacak. Burada teşkil edilen kurul, bir zamanlar Batı Çalışma Grubu, daha sonra Başbakanlık Takip Kurulu adı altında oluşturulan kurulların kamu personeline yönelik görev yapacak bir benzeridir. Bu kurulun bir tek görevi olacaktır; o da personel kıyımıdır, yükselmeye hak kazanmış memurların haksızlığa uğratılmasıdır. Bu maddeyle, keyfî ve haksız uygulamalara yasal dayanak hazırlanmaktadır. Yarın, birçok memur, bu kurul vasıtasıyla, şucudur, bölücüdür, irticacıdır, falandır diye kim bilir ne tür haksızlıklara uğrayacaktır, maruz kalacaktır; ama, şimdi, bu kurul oluşurken, kimse, kalkıp demiyor ki, bu kurul kimdir, nasıl oluşacaktır ve görevleri, yetkileri ne olacaktır! Bütün bunlar bir yönetmelikle karar altına alınacak.

Değerli arkadaşlar, bu tasarının muhtevası da, zamanlaması da yanlıştır. Millet geçim derdindedir. Kriz devam ederken, işsizlik, çaresizlik, halkın feryadı sürerken, hükümet, bu sorunlara çare bulacak yerde, Cumhurbaşkanıyla olan çekişmeleri Meclise taşımakta, yasa tasarılarına konu etmektedir. Bu tasarı geri çekilmelidir. Özellikle 4 üncü, 5 inci ve 6 ncı maddelerin bugün Meclis huzuruna getirilmesi yersizdir, zamansızdır; gereksiz yere devletin zirvesinde tartışmalara yol açacaktır. Günlerce, halkın sorunları yerine, gereksiz mücadele konuşulacaktır kamuoyunda. Asıl yapılması lazım gelen nedir; kararnamede Cumhurbaşkanının imzası olmasın, ötekinin imzası olsun tartışmaları değil. Bakınız, geçenlerde, Bakanlar Kurulu kararnamesiyle, üst düzey bürokratların maaşına           400 000 000 lira civarında zam yapıldı. Milletvekili maaşları da bu zamdan etkilendi. Şimdi, 4 üncü derecenin altındaki bütün memurlar feryat ediyor. Kamu-Sen'den, Memur-Sen'den, bütün memur sendikalarından bütün milletvekillerine deste deste tepki faksları geliyor; hepimize geldi. Her biri de diyor ki, 15 inci derece ile 5 inci derece arasında olan Genel İdare Hizmetleri, Sağlık Hizmetleri, polisler, din adamları, imamlar, hatipler...

Bakınız, bugün, Avukatlar Günü. Burada Avukatlar Günü tebrik edildi. Ben de bir avukat olarak avukat meslektaşlarımın Avukatlar Gününü tebrik ediyorum; ama, bir de kamu avukatlarının içinde bulunduğu sıkıntılar var, açmazlar var. 300 000 000-500 000 000 liraya devletin trilyonluk haklarını müdafaaya mecbur kalan kamu avukatları var; bütün bunların maaşlarına, ücretlerine hiçbir şekilde zam yapılmadı. Asıl yapılması lazım gelen, 5 ilâ 15 inci derecedeki memur kitlesinin ücretlerine zam yapmaktır, adil şekilde bunların maaşlarında da düzenleme yapmaktır.

Emeklilerin durumu zaten içler acısıdır. Yapılacak iş, emeklisiyle, memuruyla, bunların derdine çare bulmak. Yoksa, böyle, şunun imzası olsun, bunun imzası olmasın, bunlarla uğraşmakla bir yere varamayız değerli arkadaşlar.

Bakınız, memurların hali buyken, tabiî ki, ülkenin halinden de, şuradaki birbuçuk dakika içerisinde, kısa da olsa bahsetmek mecburiyetindeyiz. Hükümet Cumhurbaşkanının imzasıyla uğraşırken, ülke ekonomisinin yönetimi IMF memurlarına havale edilmiştir. IMF'nin şartlarının biri bitiyor, bir başkası geliyor. IMF yetkilileri ülkenin gelirlerine el koymuştur. Sadece ülkenin gelirlerine değil, ülkenin işletmelerine, fabrikalarına, tarım üretimine, tütüne, pancara, çaya el konmuştur. IMF'nin istediği şudur: Yeni borçlar almazsanız, batarsınız; borcu da, ancak, bizim şartlarımızı yerine getirirseniz, veririz. Tütün, fındık, pancar, çay, ayçiçeği ekmeyeceksiniz; hizmet sektörünü, müteahhitlik hizmetlerini bize devredeceksiniz; bankalarınızı, fabrikalarınızı bize satacaksınız.

Bakınız, sözümün sonunda, Meclis Başkanvekilimiz Sayın Sökmenoğlu'nun geçenlerde gazeteye yansıyan, gerçekten ibret verici bir beyanı var. Murat Sökmenoğlu "herhalde, Türkiye, ABD'den, Meksika'dan bir başka görünüyor. Herkes feryat ediyor; ama, Sayın Kemal Derviş ya aldırmıyor ya da onun gerçeği farklı" diyor ve bunları ifade ettikten sonra, yok pahasına elden çıkarılan, bir dizi, özel sektöre ait firmaların listesi var: "89 yıllık şirket Piyale, Alman Dr. Oetker'e devredildi..."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, kendinize kıyak yapmalısınız; sizden bahsediyor.

BAŞKAN - İstirham ederim, tabiî; bizim makaleyi okuduğuna göre...

LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - Efendim, doğruyu kim söylerse, başımızın üstündedir.

"Fona devredilmeden önce 1 milyar doların üzerinde değer biçilen Demirbank, 350 milyon dolara İngiliz HSCB'nin oldu." Geçen hafta her tarafta gördük, birdenbire bir banka türedi; yeni levhalar, HSCB... Bu neyi nesi; sonradan öğrendik ki, bu, bankaymış; Demirbankı satın alan İngiliz bankası...

Kent Gıdanın yüzde 51'i Schweppes'e gitmiş; Sabancı Holdingin Toyotası Japonlara satılmış; Mudurnu Tavukçuluğun yüzde 51'i, CIA eski Başkanının ortağı olduğu Global AŞ'ye satılmış...

BAŞKAN - Sonra, onu CIA de kurtaramadı; iflas istediler.

LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - Evet Sayın Başkan.

Ben, Türkiye'nin halini dile getirmek için bunları ifade ediyorum.

Alman devlet kuruluşu DEG, 10 milyon euro karşılığında, Penguen Gıdaya ortak olmuş; Yaşar Holding, Türk Tuborgdaki hissesini Carlsberge satmış; Kerevitaşın yüzde 25'i, Alman ortağına satılmış; Kipa'nın yüzde 50'si, İngiliz market zincirine satılmış; Vakıfbank Fransızlara, Citibank Yunan Novabanka satılıyor; Yunanistan bizden banka satın alıyor! Türkiye'yi bu hale getirdiniz. Bayındır Sigorta'nın yüzde 59'u, ABD'li bir firmaya satılmış; Dardanelin yüzde 30'u, 60 milyon dolara Japonlara satılmış; Anadolu Grubu, Anadolu Honda'daki yüzde 50 hissesini Japon Honda'ya satmış veya satmak üzere; para sihirbazı bir tefeci, fondaki Toprakbanka talip olmuş; tavuk üreticisi Banvit kredi borcunu ödeyemezse, IFC'ye devredilecek; son olarak da Fruko-Tamek, Pepsi'ye satılmış.

Değerli arkadaşlar, bu satımlarla Türkiye'ye yabancı sermaye falan girmiyor. Türkiye'nin değerleri, devletin değerleri, devletin varlıkları zaten satıldı; çimento fabrikaları, İpragazlar, şunlar bunlar... Bunlar, zamanında, Fransızlara peşkeş çekildi. Şimdi, özel sektörün varlıkları ya Romanya'ya kaçıyor ya Bulgaristan'a veya elin gavuru gelip, bizim kendi özel sektörümüzün, sanayicimizin, girişimcimizin fabrikalarını yok pahasına satın alıyor. Biz ne ediyoruz; biz de, burada, şu Cumhurbaşkanının imzasını kararnamelerden çıkaralım da, geçen sene havada uçuşan Anayasanın intikamını alalım diye. Olmaz böyle aziz kardeşlerim, aziz milletvekilleri.

Geliniz, bu tasarıyı, lütfen, geri çekiniz. Gerçekten bürokraside bir rahatlama olacaksa, Başbakanın, Cumhurbaşkanının yükü gerçekten fazlaysa, azaltılacaksa, aklıselimle, bir defa daha oturun -kendi aranızda oturun, bizi de katmayın- ama, düzgün, Anayasaya uygun, ülke gerçeklerine uygun bir tasarı getirin; biz de destekleyelim.

Hepinize saygılar sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Efendim, şimdi, söz sırası, Doğru Yol Partisinde.

Erzurum Milletvekili Sayın Ayvaz Gökdemir, buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA AYVAZ GÖKDEMİR (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; şahsım ve Doğru Yol Partisi Grubu adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu tasarının genel gerekçesindeki amaç maddesine baktığımızda, bunun çok güzel yazılmış olduğunu görürüz. Özetle, kamu yönetiminde ve kamu hizmetlerinde etkinliğin artırılması, kamu hizmetlerinin hızlı bir biçimde yürütülmesi, bürokrasinin azaltılması, zaman ve kaynak israfının önüne geçilmesi ve bu suretle kamu hizmetlerinin niteliğinin yükseltilmesi olarak ifade edilmektedir.

Bunlara karşı çıkabilecek hiçbir vatandaş ve hiçbir milletvekili olamaz. Kim diyebilir ki, kamu hizmetlerinde, kamu yönetiminde etkinlik artırılmasın! Kim diyebilir ki, hizmetler hızlı bir biçimde yürümesin veya kim diyebilir ki, hizmetler ağır yürümüyor da hızlı yürüyor! Keza, bürokrasinin azaltılmasına, zaman ve kaynak israfının önüne geçilmesine ve bu suretle, kamu hizmetlerinin niteliğinin yükseltilmesine karşı çıkacak, bunlara taraftar olmayacak hiçbir vatandaş yoktur. Mesele, getirilen tasarının bu amaca uygun olup olmadığı meselesidir.

Herkes tarafından paylaşılabilecek böylesine haklı ve büyük bir amaç için sevk edilen ve bir reform tasarısı olması beklenen tasarı, 8 esas, 1 geçici, yürürlük ve yürütme maddelerinden ibarettir. Tasarı muhtevası amacıyla mukayese edildiği zaman, maalesef, tam bir hayal kırıklığı yaratmaktadır; çünkü, ifade edilen amacın ağırlığı, tasarı muhtevasında, sınırlı ölçüde de olsa, görülmemektedir.

Hepinizce bilindiği üzere bu Anayasa, askerî idare döneminde, ihtilal döneminde yapıldı ve o zamanın Devlet Başkanı olan Sayın Kenan Evren'in biraz da şahsî isteğine göre yapıldı; yani, cumhurbaşkanının o olacağı bilinerek yapıldı. Şimdi, bizim Anayasamıza göre, ne başkanlık sistemidir, ne yarı başkanlık sistemidir ne de doğrudan parlamenter sistemdir; yarı başkanlık sistemine doğru bir ağırlık kazanan sistemimiz vardır. Sorumsuz olan cumhurbaşkanına pek çok yetki verilmiştir. Eğer tasarı ciddî bir tasarı ise, olacaksa, olmalıysa, Sayın Esengün'ün ifade ettiği gibi, bütün Parlamento tarafından paylaşılacaksa, bu ölçü alınarak, bu husus esas alınarak getirilmeli ve Parlamentoda müzakere edilerek kabul edilmelidir. Esasen, bu hususta; yani, cumhurbaşkanının mevcut yetkileri konusunda, mevcut Cumhurbaşkanın birtakım şikâyetleri veya talepleri veya ikazları bulunmaktadır; ama, bu tasarıda bunu görmüyoruz.

Tasarının 1 inci maddesi, birkısım diplomatik müzakerelerde görev alacak temsilciler Bakanlar Kurulu kararnamesiyle belirlenirken; bunu, başbakan onayına bağlıyor; dolayısıyla, kararname keyfiyeti ortadan kalktığı için cumhurbaşkanın imzasına da gerek kalmıyor.

2 nci madde, kanunen hak sahibi olan memurların, kadro şartı aranmaksızın terfi ettirilmeleriyle ilgilidir; ki, doğrudur.

3 üncü madde, memurlara yurtdışı görevler için verilen izinlerin bundan böyle başbakanın onayıyla değil de, bakanın onayıyla uzatılmasını düzenlemektedir.

4 üncü madde, tasarının asıl hedefini oluşturan maddedir, ağırlıklı maddedir, kamu kurum ve kuruluşlarındaki atama usul ve esaslarını değiştirmektedir. Kamuoyuna yansıyan, cumhurbaşkanının hükümet tarafından by-pass edilmesi amacı veya garezi, bu maddede açıkça görülmektedir. (1) sayılı cetvelde ifade edilen valiler, büyükelçiler, daimî temsilciler, daimî delegeler, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri, Diyanet İşleri Başkanı, Yüksek Denetleme Kurulu Başkan ve üyeleri, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanı dışında kalan bütün kamu görevlilerinin, yani, müsteşarlık ve ek göstergesi itibariyle buna denk olanlar ile daha aşağı rütbedekilerin, mesela TRT Genel Müdürü, Emniyet Genel Müdürü gibi görevlilerin atanmalarında cumhurbaşkanlığı kararnamesi usulü kaldırılıyor ve hepsi başbakanda biten tasarruflarla atanır hale getiriliyor.

Kanaatimizce, bir atamada cumhurbaşkanı imzası, her şeyden önce bir onur ve itibardır. Belli görevler için bu onur ve itibara ihtiyaç vardır. Belli makamları işgal ve birtakım yüksek görevleri ifa edecek olan kamu görevlilerinin, memurların, böylesine bir onur ve itibarla desteklenip güçlendirilmesi, görevlerinin tabiatından doğan bir ihtiyaçtır; ayrıca, muhafaza edilmesi gereken bir gelenektir. Bakan adına veya doğrudan valiye, büyükelçiye emir ve talimat vermek durumunda olan bir müsteşar veya genel müdür, emir verdiklerinden daha zayıf bir tasarrufla atanmış olacak; bu, anlaşılır bir şey değildir. Yani, zımnen de olsa, dolaylı da olsa, bir amir, talimat veren makam, kendisinden ast makamdakinden daha zayıf bir tasarrufla atanmış olmamalıdır.

Elli yıldan beri, kamu hayatımızla ilgili en çok tartışılan husus, partizanlık ve kadrolaşma iddialarıdır, bunlardan doğan şikâyetlerdir. Halen, koalisyon ortaklarının da birbirlerine karşı güvensiz ve kuşkulu oldukları başlıca husus budur. Atamalarda ve görevden almalarda cumhurbaşkanı imzası şartı, bir ölçüde de olsa, partizanlığı ve siyasî kadrolaşmayı önleyen bir tedbirdir; tam bir tedbir değildir; ama, bir ölçüde de olsa tedbirdir. Yüksek kamu görevlilerinin hukuka uygun, objektif icraat ve siyasî baskı altında ezilmeden görev yapabilmesi için de, cumhurbaşkanı imzası bir teminattır; yani "ben, keyfe göre alınmayacağım; kanuna uygun, doğru icraat yaparsam, geldiğim yoldan gideceğim; bu yol da zor bir yoldur" demek, kamu görevlisi için, kabul etmek lazım ki, bir teminattır.

Öte yandan, ülkenin idaresinde bulunan siyasî heyet, kendi alt kademeleri tarafından baskı altına alınabilir, birtakım taleplerle karşı karşıya kalabilir. İşte, bir iktidarın, bunlara mukavemet edebilmesi, çok da haklı olmayan, alt kademelerden gelen taleplere karşı mukavemet edebilmesi için de, cumhurbaşkanı imzası, yerine göre bir dayanaktır ve hatta, bir sığınaktır. Tasarıyla açılan kapı ise, ihtiyatsız ve frensiz olarak partizanlığın ve keyfî kadrolaşmanın kapılarını sonuna kadar açmaktadır.

Anayasanın uygulanmasını, devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetmek, cumhurbaşkanının görevlerinin başında yer almaktadır. Bu itibarla, anayasa uygulayıcısı olacak, devlet organlarının başında ve önemli yerlerinde bulunacak yüksek kamu görevlilerinin atama prosedürü içerisinde sınırlı ve sembolik de olsa yer almış olmak, cumhurbaşkanı için lüzumsuz bir kırtasiyecilik ve bir külfet teşkil etmeyecektir. Esasen, meselenin esastan ve ilke seviyesinde tartışılması, tercih edilecek rejim bakımından tartışılması dışında, sayın cumhurbaşkanlarının da imzadan doğan bir şikâyetleri, bugüne kadar, kamuoyuna ve Yüce Meclise intikal etmiş değildir, mevcut Cumhurbaşkanı da bundan şikâyetçi değildir.

2451 sayılı Kanunda, Dışişleri Bakanının, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde, Başbakanın ve Devlet Başkanının şifahî muvafakatlerini almak kaydıyla, Dışişleri memurlarını tasarruf yetkisi vardır.

Sayın Başkan, Meclis genel olarak beni dinlemiyor; ama, yüce katınızda da dinlenmediğimi hissediyorum efendim...

BAŞKAN - Hayır efendim... Tarım Bakanıyla özel bir durum oldu da... Sayın Bakan sınırdan geldi "domatesler sınırdan geçirilmiyor" dedi, ben de...

AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - Nasıl tensip ederseniz!..

Bendeniz, boş sıralara da konuşmaya talipli bir arkadaşınızım. Nasıl tensip ediyorsanız, öyle olsun.

BAŞKAN - Estağfurullah efendim.

Tarım Bakanı yerine oturdu; buyurun efendim.

AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - Şimdi, tasarının bu maddesinin         (4 üncü madde) ilgili fıkrasında "devlet başkanının şifahî muvafakati" çıkarılmış ve sadece "başbakanın şifahî muvafakati" yeterli görülmüştür.

Bu husus, benden önce konuşan arkadaşlarımın da yer yer işaret ettikleri gibi, açıkça Anayasaya aykırılık keyfiyetini oluşturmaktadır. Zira, cumhurbaşkanının Anayasanın 104 üncü maddesinde açıkça yer alan görevlerinden biri de, yabancı devletlere Türk Devletinin temsilcilerini göndermektir. Bu yetkiye sahip olan makamın şifahî muvafakat noktasında dışlanmasını anlamakta elbette güçlüğümüz vardır; temsilcileri o gönderecek; ama, şifahî (sözlü) muvafakati dahi aranmayacak!.. Bu, anlaşılır bir şey değildir.

4 üncü madde, atama ve yükselme değerlendirme kurulu adıyla, üyelerine toplantı başına huzur hakkı da ödenecek yeni bir bürokratik kurul getirmektedir. Bu, anlamsız bir kuruldur, affedersiniz, ne idüğü belirsiz bir kuruldur ve tasarının kırtasiyeyi azaltmak, bürokrasiyi hızlandırmak, devlet hizmetini etkinleştirmek amaçlarıyla yüzde yüz bir tezat teşkil etmektedir. Yeni bir bürokratik müessese getiriyorsunuz, yeni bir geciktirme kurulu getiriyorsunuz. Neden bu buraya konulmuş, bu amaçlarla, bu nasıl telif edilmiş; anlamak mümkün değil; ancak, bunun arkasında karanlık maksatlar gören varsa -Sayın Esengün bir hissini, bir görüşünü ifade etti- o zaman anlam kazanabilir, onun da kanunda yeri yoktur; yani, bu tasarının ifade edilen amaçlarıyla bu kurul arasında açık bir tezat vardır.

5 inci madde, 4 üncü maddeyle yapılan değişikliklere paralel olarak (1), (2), (3) sayılı cetvelleri düzenlemektedir. Bu maddede dikkati çeken önemli husus 2451 sayılı Kanunda, (1) sayılı cetvelde yer alan Yüksek Din Kurulu üyelerinin de cumhurbaşkanı kararnamesinden çıkarılarak, tamamen siyasî tasarruf altına alınmış olmasıdır. Bu, tarafsızlığı gerektiren bütün kamu kuruluşları için böyledir; ama, ille de Din İşleri Yüksek Kurulu gibi teminatlı olması gereken, tarafsız olması gereken, elindeki kitapla bağlı olması, öğrendiği ilimle bağlı olması gereken şahısların tayinini bir siyasî tasarruf altına alırsanız, bu, Türkiye Cumhuriyetinde yapılan bütün tenkitlere, bütün gelişmelere aykırı bir tasarruf olacaktır.

6 ncı madde, 4 üncü maddenin yürürlüğe girmesiyle yürürlükten kalkacak maddeleri işaret ediyor.

7 nci madde, bakanların birbirine vekâlet etmeleriyle ilgili teklifin cumhurbaşkanı onayına sunulmasını kaldırmaktadır. Bir bakan diğer bakana vekâlet edeceği zaman, bu keyfiyet cumhurbaşkanının tasdikine sunulmayacak. Getirilen tasarıda bu var.

Kanaatimce, bu husus da açıkça Anayasaya aykırıdır. Zira, başbakanın teklifi üzerine bakanları atamak ve görevlerine son vermek de cumhurbaşkanının aslî görevleri arasındadır. Bu yetkide olan; yani, bakan ve başbakan tayin etme yetkisinde olan bir makamın, vekâlet etme işlemlerini tasdik etmesi de, elbette, sistemin mantığı gereğidir; çünkü, vekâlet de bir nevi tayindir, atamadır. Hukuken ve fiilen vekil, asıl gibidir, hiçbir farkı yoktur.

Anlaşılan odur ki, bazı tasarruflarını anlatmakta ve kabul ettirmekte güçlüğe uğrayan hükümet, kendi seçtiği, seçtirdiği Cumhurbaşkanı Sayın Ahmet Necdet Sezer'e karşı duyduğu infial ve iğbirarı, devlet ciddiyetiyle bağdaştırılması imkânsız ve son derecede anlamsız bir tepkiye ve tehdide dönüştürmüş bulunmaktadır.

Tasarının, ifade edilen amaçlarla, ciddiye alınır hiçbir ilgisi yoktur. Bu tasarı, deyim yerindeyse, cumhurbaşkanına, bir sopa gösterme tasarısıdır. Etkili olup olmayacağı ayrı bir keyfiyettir; ama, tasarıda "bizim ekseriyetimiz vardır, istersek, bu ekseriyetle, pek çok şeyi değiştirebiliriz" denilmek istenilmektedir, bu gösterilmek istenilmektedir.

Siz taraf mısınız; biz taraf değiliz, ben şahsen, Partimin sözcülük görevi verdiği naçiz bir arkadaşınız olarak, hiç taraf değilim. Babası yaşındaki Başbakana Anayasa fırlatan ben değilim!.. Başbakanı, babası gibi sevdiği için, kitabı alıp sahibine iade eden de ben değilim!.. Bundan dolayı kriz tetikleyen de ben değilim!.. (DYP sıralarından alkışlar) Bu hadiseye, elbette, hepimiz müteessifiz.

Bu, Türkiye Cumhuriyetinin hayatında olmuştur, kötü bir tecrübedir, bir daha olmaması gerekir; ancak, hepiniz biliyorsunuz ki, öfkeyle kalkan zararla oturur. Devlet hayatına, mümkün olduğu kadar, akıl hâkim olmalıdır, sağduyu hâkim olmalıdır; devlet hayatında, kanunlarda, kanun çıkarmalarda öfkenin yeri yoktur.

Geçmiş iktidarlar, bu hususta hata etmedi mi; ettiler, biz de hatanın içinde bulunduk; Sayın Esengün, esirgemedi, sağ olsun, söyledi; bunun hata olduğu da fiilen ortaya çıktı. Bütün Türkiye de bize döndü, filan kanunu çıkaran siz değil miydiniz; evet; filan durumu iptal eden siz değil miydiniz, filan adamı hedef alan siz değil miydiniz; evet... Şimdi, ne yapıyorsunuz?! Biz, bunu da yaşadık. Bu tecrübeyle de söylüyorum ki, öfkeyle kanun çıkmaz, güç gösterisi için kanun çıkmaz. Bugün iktidar olan, yarın muhalefettir; inşallah da öyle olacak, zaten, başka bir yolu da yok.

İktidar, bugün yaptığından, yarın pişman olabilir; "ben, kendim için çıkarmıştım; ama, bak, kimlerin eline geçti" diye pişman olabilir. Bu bakımdan son derece hatalı, amaçlarıyla ilgisiz bir tasarıyla karşı karşıyayız.

Komisyondaki müzakerelerde, bütün bu zaaf ve kusurları izah ettik, iyi niyetli yaklaşımlarla önergeler verdik; ama, inatçı ve diyaloğa kapalı bir ekseriyetle, ekseriyet taassubuyla -öyle ifade etmek zorundayım- karşı karşıya kaldık, tekliflerimiz nazarı itibara alınmadı. Eğer, hükümet, hükümeti teşkil eden partilerimiz, tasarının gerekçesinde "amaç" kısmında ifade edilen maddelerde samimî iseler, sistem, bütünüyle, yeniden ele alınmalı -muhalefet de dışlanmamalı; çünkü, Anayasa hepimiz içindir- muhalefet dahil, neyi tercih ediyoruz biz; başkanlık sistemini mi, yarı başkanlık sistemini mi, parlamenter sistemi mi, bu tercihi koyarak, bu tercihlerin gereği olan değişiklikleri yapmak üzere meseleyi yeniden ele almalıyız.

Bu tasarı geri alınsın demekle, hiçbir şey dememek aynı şeydir; çünkü, görülüyor ki, tasarı geri alınmayacak, inatçı bir iktidar ekseriyetiyle çıkacak; ama, biz söyleyelim, hata edilmektedir. Hatadan dönüş de inşallah bize nasip olur.

Sağ olun. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Şimdi, söz sırası Demokratik Sol Partide.

İstanbul Milletvekili Sayın Necdet Saruhan, buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA NECDET SARUHAN (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 557 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde Demokratik Sol Parti Grubunun görüşlerini arz etmek üzere huzurlarınızdayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, konuşmama başlamadan önce, izin verirseniz, Sayın Başkanıma teşekkür etmek istiyorum. Bendeniz, İstanbul Barosuna mensup bir avukatım. İçel Milletvekilimiz Sayın Edip Özgenç Beyle birlikte, Sayın Başkanımızdan dün istirhamda bulunduk. Daha sonra, diğer parti gruplarındaki arkadaşlarımızla da görüştük. Bugün ANAP'lı konuşmacı arkadaşımız, yerini Sayın Beyhan Beye verdiler; ona da teşekkür ediyorum. Beyhan Bey de, meslekle ilgili çok güzel şeyler söylediler, ona da teşekkür ediyorum.

Bu arada, Sayın Genel Kurula, özellikle Avukatlık Yasasını çıkarırken göstermiş olduğu büyük iyi niyet yönünden, Sayın Adalet Bakanımıza ve hükümetimize de bir avukat olarak teşekkür etmeyi borç biliyorum. Tüm meslektaşlarımın 5 Nisan Avukatlar Günü kutlu olsun.

Değerli arkadaşlarım, bendeniz, daha önceki konuşmacı arkadaşlarım bu tasarının maddeleri ve geneli üzerindeki gerekçeleri uzun uzun anlattıkları için detaylara girmeyeceğim. Özetle şunu söylemek istiyorum: Bu tasarıyı özünde kabul etmeyen tek bir kişi yok. İşadamımız bürokratik engelden yakınıyor, memurumuz özlük işlerinde bürokratik engelden yakınıyor, "hantal kamu yönetimi" diyoruz, hatta, tabir biraz çirkin "hantal devlet" diyoruz, kaynak israfının önüne geçmek istiyoruz, tasarruf istiyoruz, zamandan kazanmak istiyoruz; buna "hayır" diyen tek bir parlamenter yok, tek bir siyasî parti yok, Türkiye'de tek bir vatandaş yok; ancak, ayrıntılarda farklılıklar var. Anayasa Komisyonumuzda bu tasarıyı yaklaşık 1 yıl 4,5 ay önce görüştük; o gün, maalesef Cumhurbaşkanımız ile Başbakanımız arasında, belki olmaması gereken; ama, bazı çevrelerce de son derece büyütülen yapay bir ihtilafmış, intikam alınması gereken bir durummuş gibi senaryolar kurularak, bugünlere getirilen olayların hemen akabinde görüştük.

Değerli arkadaşlarım, Anayasa Komisyonunda görüşme yaparken son derece mutlu olduğum bir olay var; 25 üyemizin 25'i de görüşmelerin büyük bir bölümünde kuruldaydı, birlikte görüştük, birlikte karar verdik; yanılmıyorsam 5 inci madde üzerindeki bir önergeyi de oybirliğiyle kabul ettik. Elbette, farklı düşüncelerimiz olacak, bugün yine var. Biraz evvel söyledim, 16,5 ay önce Anayasa Komisyonunda görüştüğümüz bir tasarının üzerinden uzun süre geçti.

Arkadaşlarım, bilgi çağında yaşıyoruz, elektronik çağda yaşıyoruz; artık, günler, saatler değil, saniyeler önemli. Dünya küreselleşti; artık, 1982 Anayasasının koşulları da yok, dünyada o ortam da yok. Birkaç saniye içerisinde, yanı başınızdaki komşularınızda bir savaş çıkması muhtemel, birkaç saat sonra, dünyanın başka bir yerinde, çok daha büyük bir ekonomik problem çıkması mümkün; bir Arjantin örneğinde olduğu gibi. O halde, bizim, ne zaman kaybetmeye tahammülümüz var ne kaynak israfına tahammülümüz var. Burada, genel gerekçede, biraz evvel Sayın Ayvaz Bey de arz ettiler; son derece mantıklı, herkesin kabul edeceği hususlar yazılı.

Ayrıntılara gelince: Değerli arkadaşlarım, benim Sayın Bakanım son derece uyumlu bir insandır. Burada, Parlamentoda, değerli arkadaşlarımızın bu görüşlerinden sonra, bizler, milletvekili olarak, grup başkanvekillerimiz Bakanımızla görüşerek, Bakanımız, hükümet adına yeni önergeler verebilir; buradaki noksanlıkları, eksiklikleri mükemmelen düzeltebiliriz. O bakımdan, endişe duymuyorum. İnşallah, ilerleyen saatlerde uzlaşarak, birbirimize yardım ederek, birbirimize destek vererek bunu da aşarız ve en güzelini yapma mutluluğuna erişiriz.

Değerli arkadaşlarım, bu ülke bizim, bu ulus bizim. Bizim, bizden başka dostumuz da yok. El ele vereceğiz. Demokratik Sol Partinin anlayışına göre, karşı fikirlere saygı göstereceğiz. Kendi fikirlerimiz çok doğru olsa bile, aşırı derecede direnmeyeceğiz, uzlaşı kültürünü yerleştirip, bir şeyler üreteceğiz. Bu halk bizden bunu bekliyor. Kısır çekişmelerle, muhalefetteki arkadaşlarım, sırf muhalefet olsun diye, iktidar kanadındaki arkadaşlarım da, sırf hükümetin getirdiği tasarılar veya bizim verdiğimiz kanun teklifleri geçsin diye direniş içine girerlerse, kusursuz insan olmayacağı gibi, Yüce Mevlânâ'nın dediği gibi "kusursuz dost arayan dostsuz kalır." Bizler de, kusursuz milletvekili, kusursuz siyasî partiler, kusursuz iktidarlar ararsak, maalesef, hükümetsiz, Parlamentosuz ve milletvekilsiz kalırız.

Değerli arkadaşlarım, konuşmalar sırasında bir konuşmacı arkadaşım, sanıyorum dil sürçmesi sonucu, yabancı yatırımlar konusunda "elin gavuru" tabirini kullandı; üzüntü duydum. Sanıyorum, sürçülisandır. Arkadaşlar, yabancı sermaye, Türkiye'ye, benim kilomun fazlalığı yönünden, sizlerin gözlerinin güzelliği yönünden gelmez, para kazanmak için gelir. Bizim sermaye sahiplerimiz niye Romanya'ya, Bulgaristan'a gidiyor; vergiler az, çalışma olanakları fazla da onun için. Aynı koşulları biz yaratacağız. Keşke, yabancı sermaye; ama, aklı başında, ciddî yabancı sermaye gelse, Türkiye'deki bütün kuruluşların ortağı olsa, müşterek kazansak, müşterek üretsek, müşterek ihraç etsek... Yabancı sermayeyi kabulleniyorsak, gelen insanların bidayette para kazanacakları esasını, para kazanma amacıyla geleceklerini kabul etmek zorundayız.

Yine, değerli arkadaşlarım, uzun süredir basında veya bazı çevrelerde IMF'nin dayatmalarından bahsediliyor. Arkadaşlarım, IMF programlarını biz hazırladık, biz sunduk, bizim sunduğumuz programları da IMF kabul etti. Eğer, dayatan varsa, direten varsa, isteğini yaptıran varsa, Türkiye Cumhuriyetidir. (SP sıralarından alkışlar [!])

OĞUZ TEZMEN (Bursa) - Sen öyle zannet...

NECDET SARUHAN (Devamla) - Yine, sevgili arkadaşlarım, Cumhurbaşkanı ile hükümetin veya Başbakanın hesaplaşmasından söz edildi. Değerli arkadaşlarım, hiçbir vatandaş, hiçbir parlamenter, hiçbir siyasî parti, cumhurun başı olan Cumhurbaşkanıyla zıtlaşmaz, hele hele ona kin duymaz. Eğer, iktidar kanadı, o bahsedilen Anayasa kitapçığının atılması olayıyla ilgili kin kussaydı, 16,5 ay bekleyip bu tasarıyı huzurunuza getirmez, hemen akabinde, bundan 1,5 yıl önce huzura getirirdi.

Değerli arkadaşlarım, ben, Türkiye'nin -Allah tekrarını göstermesin- ekonomik krize düşmesinde, kitapçığı çok hafif bir görüntü olarak algılıyorum. Maalesef, bizim de kusurumuz var, sizlerin de var, geçmişin de var; ama, Demokratik Sol Partinin anlayışında geriye dönük değil, ileriye yönelik çalışma vardır. Bütün siyasî partilerin, bütün iktidarların, yıllarca, hataları, kusurları sonunda -belki cumhuriyetin ilk on yılı bunun dışında bırakılabilir- biriktirdik, biriktirdik, biriktirdik, bir noktaya geldi, patladı.

O nedenle, bu ekonomik krizi, biz, Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasındaki bir söz düellosu şeklinde algılarsak, üç gün sonra, beş gün sonra aynı krizleri yaşamamız son derece mukadderdir.Ben, krizin bundan kaynaklandığına inanmıyorum ve Allah'tan, bir daha, Türk Milletine de böyle krizler yaşatmamasını niyaz ediyorum.

ASLAN POLAT (Erzurum) - 5 milyar dolar iki saatte niye dışarı çıktı Sayın Saruhan?

BAŞKAN - Efendim, böyle bir usulümüz yok!..

NECDET SARUHAN (Devamla) - Sevgili arkadaşım, o 5 milyar dolar iki saatte dışarıya değil, Türkiye'de birilerinin cebine doğru çıktı; ama, ne siz ne ben bankaların mevduatlarını açıklama yetkisini haiz değiliz, suçtur. Bizim bir basınımız var, yatak odalarımıza kadar kameralarla giriyor, lütfen açıklasınlar, Türkiye'de bu rakam 80 veya 100 kişi.

OĞUZ TEZMEN (Bursa) - Kanun getirin...

NECDET SARUHAN (Devamla) - Kimler kazandı bu parayı...

ASLAN POLAT (Erzurum) - Hükümet sizsiniz, getirin, alkışlayalım.

NECDET SARUHAN (Devamla) - Açıklayamazsınız, hükümet de açıklayamaz, suçtur.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Kanun getirin. Getirin kanunu...

BAŞKAN - Sayın Polat, lütfen efendim!.. Lütfen efendim!..

NECDET SARUHAN (Devamla) - Dolayısıyla, arkadaşlarım, biz, eğer bu paralar dışarıya gitmişse, eğer Türkiye'de birilerine gitmişse, sizlerle birlikte her şeyi açıklamaya, araştırmaya hazırız. Demokratik Sol Partinin, vurguncularla, bankaların içini boşaltanlarla işi yoktur; vurgunculara verilen paraların tümü MHP'nin Türkiye Büyük Millet Meclisine girmesinden önceki, DSP'nin de iktidar olmasından önceki, yani, 1997 yılından önceki tarihlere rastlar. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar; SP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar[!])

O kredileri verirken, kredilerin altında Sayın Bülent Ecevit'in imzası yok, Sayın Bahçeli'nin de imzası yok. Kimin imzası var; Sayın Kutan'ın imzası var, Sayın Çiller'in imzası var. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar; SP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar[!])

Dolayısıyla, arkadaşlarım, ben, bidayetten beri bir uzlaşmadan söz ettim.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Ecevit ne zamanlar Başbakanlık yaptı, söyler misin?

BAŞKAN - Sayın Polat, lütfen...

NECDET SARUHAN (Devamla) - Ama, bana böyle sataşırsanız; geçen konuşmamda...

ASLAN POLAT (Erzurum) - Ecevit ne zamanlar Başbakanlık yaptı, söyler misin?

NECDET SARUHAN (Devamla) - Sayın Polat, geçen defa, bir konuşmamda bana laf attınız -bir yıl oluyor; sanıyorum, İçtüzük değişikliği görüşmeleriydi- size dedim ki, benim örgüt çalışmam var; ama, milletvekilliğim yeni; laf atarsanız, ürkerim, korkarım, konuşamam; bu da, demokrasiye aykırı olur; ama, bana şimdi laf atarsanız, artık, ben üç yıllık parlamenterim, size üzüleceğiniz şeyleri de buradan söylerim. (DSP ve MHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

ASLAN POLAT (Erzurum) - Bravo!.. Bravo!.. Söyle!.. Söyle!..

NECDET SARUHAN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, vaktinizi almak istemiyorum.

Tasarının özü, kaynak tasarrufudur, zaman tasarrufudur; vakit nakittir diyor ve bu Genel Kurulun her şeyin üstesinden geleceğine inanarak, tümünüze saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar; DYP ve SP sıralarından alkışlar [!])

BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum Sayın Saruhan.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkanım, MHP ile DSP yeni geldi; peki, ANAP eski, ANAP ne oldu; o cevap versin.

BAŞKAN - Efendim, muhatabınız orada, grup başkanvekiline sorun; Anavatan Partisi sıralarında üç tane grup başkanvekili var, bana niye soruyorsunuz.

Efendim, gruplar adına görüşmeler bitmiştir.

Şahısları adına...

Sayın Ali Rıza Gönül burada mı efendim?

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Gönül yok.

BAŞKAN - Sayın Güven, siz buyurun.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Vazgeçtik efendim, konuşmayacağız.

BAŞKAN - Sayın Nevzat Ercan?..

TURHAN GÜVEN (İçel) - Vazgeçti efendim.

BAŞKAN - Erzurum Milletvekili Sayın Fahrettin Kukaracı, buyurun.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Vazgeçti, Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Masum Türker?... Burada.

Buyurun Sayın Türker.

EMİN KARAA (Kütahya) - O da vazgeçti.

BAŞKAN - Efendim, ben, bana müracaatları okumak mecburiyetindeyim, konuşurlar, konuşmazlar, kendi hür iradeleri.

MASUM TÜRKER (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Burada tartıştığımız kanun tasarısını, kamuoyuna yansıtıldığı gibi, Cumhurbaşkanının yetkilerini kısıtlamaya ya da geçmişteki bazı tartışmalara bağlamak haksızlık olur. Türkiye'de, ilk kuruluş yıllarında -bir işletme düşünün, kuruyorsunuz- ilk önce tayin edilecek kurallar, kurumların sayısı azdır, bunları, merkezî olarak bazı yerlere bağlı tutabilirsiniz; yönetim bilimi de bunu gösterir. Ancak, o işletmeler büyüdükçe, ademi merkeziyet devreye girer. İşte, devletin kuruluşunda da, kuruluştan bugüne kadar yeni yasal düzenlemeler yapıldığı zaman, merkezî anlayış, daima önplanda tutulmuştur; ama, kabul edelim ki, Türkiye, sahip olduğu kurumlarıyla ve yapısıyla birlikte, gittikçe her geçen gün büyümektedir. İşte, bu bağlamda, böylesine bir değişikliğin yapılması gerektiğini, başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere, kimi kesimler, siyasî çevreler daima dile getirmiştir. Hatta, belki, alıp incelersek, şu anda Parlamentonun çatısı altındaki 6 partinin dışındaki diğer partilerin bile, kendi programlarında, ademi merkeziyetin getirileceği ve bu yapılandırmanın buna göre oluşturulacağı hükümleri yer almaktadır.

Bu nedenle, ben, burada, tartışmaların bu şekilde ele alınmasından yana değilim. Ancak, Parlamentonun çatısı altında bizlere düşen görev, bu tasarıda, belki de meseleye global yaklaşılmaktan dolayı bazı farklı anlamalara neden olan hükümlere hükümetin dikkatini çekerek, grupların dikkatini çekerek düzeltilmesini sağlamaktır.

Birincisi, özellikle, burada, kurullar konusu tartışılmaktadır. Kuşkusuz, bu tasarının çıkarıldığı anda bahsedilen kurullar, bir özerklik taşımayan kurulların atanmasıyla ilgilidir. Özerklik taşıyan kurulların kendi yasalarındaki haklarının korunması yönünde bir düzenleme yapılıp, böyle bir anlayışa son verilmesinde yarar vardır.

Önemli gördüğüm diğer bir husus, bakanlık teftiş heyetleri ile özellikle Maliye Bakanlığı teftiş heyeti, hesap uzmanları ve diğer denetim kurumlarına üçlü kararnameyle tanınan ve kuruldukları yıllardan bugüne kadar köklü bir kuruluş olmalarını sağlayan tarafsızlıklarına halel getirebilecek bir düzelemeye meydan vermemektir.

Bu nedenle, sanıyorum ki, tasarıda 2 nolu cetvele bağlanan bu kesimlerin, yine, eski haline getirilip, üçlü kararnameye bağlı tutulmasında büyük yarar vardır.

Böylesine bir değişiklikle, özellikle dış âlemde çeşitli kesimleri denetleme noktasında olan bu grupların kendilerine, ileride siyasî baskı yapılmasını önlemiş oluruz.

Ben, yaptığım bu konuşmadan önceki görüşmelerden, hükümetin ve grupların bu yönde bir değişiklik yapacaklarını öğrenmiş bulunuyorum. Dolayısıyla, bu konuda yapılacak değişikliklerle, biz, gruplar olarak, bir nevi eskiye dönüş olmakla beraber, bir düzeltmenin yapılmış olduğunu görmenin mutluluğunu birlikte yaşayacağız.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'de önümüzdeki dönemde yeniden yapılanmanın gereği olan bu kanunun ülkemize hayırlı olmasını diliyor, bu vesileyle saygılarımı sunuyorum. (DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Efendim, demin mahcup oldum, sanki, kendiliğimden söz vermişim gibi. Elimdeki listemi okuyayım: Tarih 29 Kasım 2000, Sayın Ali Rıza Gönül, Sayın Turhan Güven, Sayın Nevzat Ercan; 1 gün sonra, 30 Kasım 2000'de de Sayın Fahrettin Kukaracı söz istemişler. Yani, Başkanlığımız dilekçelerinizi anında saklıyor.

Sayın Masum Türker de 27 Temmuz 2001'de söz istemiş ve şimdi konuştu.

Teşekkür ederim efendim. Berayı malumat arz ederim.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Ne kadar acele(!) çalışıyoruz Sayın Başkan; yani, kanun 16 ay sonra geliyor, bizim dilekçeler kalıyor!..

BAŞKAN - Efendim, soru kısmına geldik.

Sayın Günbey, buyurun.

SACİT GÜNBEY (Diyarbakır) - Sayın Başkan, aracılığınızla, Sayın Bakandan, aşağıdaki sorularımı cevaplandırmasını arz ediyorum.

Ülkemiz, 15 milyon işsiziyle, nüfusunun yüzde 80'i fakirlik sınırının altında yaşarken, nüfusunun yarısı da açlık sınırının altında yaşarken, bu insanların sorunlarına çözüm getirecek önerileriniz yok mu ki, her gün, Meclisi, toplumun gündeminde olmayan kanunlarla işgal ediyorsunuz?! Bu toplum kesimlerinin sorunlarını çözecek bir tedbiriniz yok mu; onu öğrenmek istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Kukaracı.

FAHRETTİN KUKARACI (Erzurum) - Sorularımı arz ediyorum.

Birinci sorum: Milletlerarası anlaşmaların imzalanması Bakanlar Kurulu kararnamesiyle mümkün iken, tasarının 1 inci maddesinde, şimdi, sadece müsteşara bu yetki tanınmaktadır. Bu uygulama Anayasaya aykırı değil midir? Uygulamada sorunlara sebep olmaz mı?

İkinci sorum: Çerçeve 6 ncı maddeyle kurulmakta olan Atama ve Yükselme Değerlendirme Kurulu, eskiden her bakanlıkta bulunan tayin nakil komisyonlarının yerine mi kurulmaktadır, yoksa, yeni bir kurul mudur? Huzur hakkı yeni bir uygulama olacağına göre, alt ve üst sınırı belli midir? Ekonomik sıkıntı çektiğimiz bir dönemde, yeni bir masraf kapısı açılmış olmuyor mu?

Üçüncü sorum: Yine 6 ncı maddeyle, 1 numaralı cetvelde bulunan ve Bakanlar Kurulu kararıyla atamaları yapılan Yüksek Din Kurulu üyeleri ile Yüksek Denetleme Kurulu üyeleri neden bakanın teklifi ve Başbakanın onayına bırakılmıştır? Bu önemli görevler siyasî ve kişisel baskıya açık olmaz mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum efendim.

Sayın Nidai Seven, buyurun efendim.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakanımdan öğrenmek istediğim olay şu: Türkiye'de, derece yükselmesini hak etmiş ve yıllardır mağdur olup da, bugün bu tasarıyla hakkını kazanmış  ne kadar memur vardır; onu öğrenmek istiyorum?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Sayın Göksu, buyurun efendim.

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Sayın Başkanım, delaletinizle Sayın Bakandan sormak istiyorum: Buraya çıkan arkadaşlar bu yasanın amacına katılmakla beraber, içeriğinin Anayasaya aykırı olduğunu söylediler. 12 Ekim 1995 tarih ve 22431 sayılı Resmî Gazetede daha önce bununla ilgili Anayasa Mahkemesinin bir kararı var; orada diyor ki: "Bakanlık üst düzey görevlerine getirilecek bu yüksek dereceli memurlara ilişkin atama işlemlerinin tarafsız cumhurbaşkanının onayına sunulması, Anayasanın 8, 104 ve 105 inci maddeleri yönünden bir zorunluluktur." Bu demektir ki, bu yasa geçse bile, Anayasa Mahkemesi bunu geri çevirecektir. Bu şekilde, Meclisin gündemini yoğunlaştıracağımıza, bir Anayasa teklifi niçin getirmiyorlar? O zaman, kökten çözüm olur.

İkinci sorum: Yine, 7 nci maddede, 2451 sayılı kanuna ekli 1 sayılı cetvelde yer alan  "ve Yüksek Din Kurulu üyeleri" ibareleri kaldırılmış ve aynı cetvele "Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanı" ibaresi eklenmiştir; yani, Yüksek Din Kurulu üyeleri, bugüne kadar cumhurbaşkanının onayıyla görevlerine başlıyor idi, bundan böyle siyasî bir iradenin emrine veriliyor.

Tabiî, din görevlilerimizin tarafsız olması, önündeki kitaba göre insanları aydınlatması gerekir. Bunun için de tarafsız bir makam olan cumhurbaşkanının ataması daha doğru bir karar değil mi; yani, din adamlarımızı ve bunun üst düzey kurulu olan Yüksek Din Kurulu üyelerini bir siyasî iradeye vermek yerine, tarafsız cumhurbaşkanınca atanması daha uygun olmaz mıydı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Sayın Çiçek, buyurun efendim.

MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) - Sayın Başkanım, ben de Mahmut Göksu arkadaşımızın ifadelerinin devamı olarak şunları arz etmek istiyorum ve aracılığınızla Sayın Bakanımın cevaplandırmasını rica ediyorum: Diyanet İşleri Başkanlığı Teşkilatında seçimle gelen, seçilerek geldiği için de, hiçbir grubun, hiçbir camianın, hiçbir siyasî otoritenin tesiri altında kalmadan dinî konuları açık ve net bir şekilde cevaplandıran yegâne kurul, Din İşleri Yüksek Kuruludur. Din İşleri Yüksek Kurulunun bu şekilde, yani, 1 nolu cetvelden çıkarmak suretiyle Başbakana bu yetkinin verilmiş olması, bu kurulun içerisine siyasî iradenin girmesini temin edecektir. Daha önce konu tartışılırken, komisyonda tartışılırken, Diyanet İşleri Başkanının da endişelerini ifade eden birçok açıklama olmuştur. Bu açıklamalara rağmen Din İşleri Yüksek Kurulunun 1 nolu cetvelden çıkarılmış olmasını anlamak mümkün değildir. Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu ve benzeri kurumları, tekrar önergeyle, hükümetin 1 nolu cetvele aldığını biliyoruz, şu anda bu manada önerge var. Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu kadar hassasiyet gösterilmez ise, ileride, önüne gelen insanların fetvalar verdiği kurum haline gelecektir Diyanet İşleri Başkanlığı. Şu an çok ciddî sıkıntıları yaşadığını, bütün parlamenter arkadaşlarımızın yaşadığını ve gördüğünü biliyoruz. Televizyonlarda yetkili-yetkisiz, bilen-bilmeyen, konuyla ilgisi olan-olmayan herkes fetva vermeye devam etmektedir. Bu kargaşayı önleyen yegâne kurul, Din İşleri Yüksek Kuruludur. Sıkıntıya düşüldüğü takdirde oraya müracaat edilmektedir. Kurula, Başkan bile müdahale edememektedir. Başkan, arzu ettiği fetvaları oradan çıkarma yetkisine bu sebeple sahip değildir.

Şayet, 1 nolu cetvelden çıkarılırsa bu kargaşa artacaktır. Sayın Bakanımın bu konuda ne düşündüğünü, bu endişeye katılıp katılmadığını, aracılığınızla cevaplandırmasını rica ediyorum.

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum efendim. Zaten, cevaplar için Sayın Bakana 7 dakika kaldı.

Ben de bir sual sorayım müsaadenizle: İdarî ve malî özerkliğe sahip kurul ve kuruluşlarla ilgili birtakım tereddütler vardı Sayın Bakanım. O, önergeyle değişecek mi?

Şimdi buyurun, cevaplarınızı alayım. Meşhur 8 inci madde...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Yazılı cevap versin efendim.

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada konuşan arkadaşlarıma özellikle teşekkür ediyorum; fikirlerini söylediler ve katkılarını yaptılar.

Tabiî ki, burada konuşulanların birçoğu, zaman içerisinde değişen görüşlerle ilgili getireceğimiz önergelerin bilinmemesinden kaynaklanıyor.

BAŞKAN - Sayın Bakan, biraz... Duyulmuyor.

Sayın milletvekilleri, Sayın Bakan suallerinize cevap veriyor...

Buyurun efendim.

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Burada yapılan tenkitlerin birçoğu, bizim getireceğimiz önergelerle birlikte ortadan kalkacak niteliktedir.

Ben, öncelikle, sorulara geçmeden evvel, izin verirseniz, bir iki şeyi söylemek istiyorum. Bizim buraya getirdiğimiz düzenleme, eğer Meclisimizce, Genel Kurulumuzca kabul görürse önergelerimizle birlikte, doğacak sonuç şudur: 2001 yılı içerisinde yaklaşık 400 adet imza yetkisi verilmiş. Yani, yurtdışına gidip belirli konularda görüşme yapmak ve belirli metinleri imzalamak üzere 400 adet kararname çıkmış ve 230 adet de, seyahat yetkisi verilmiş. Yani, toplam 630 adet kararname çıkmış. Bunları -630 adet kararnameyi- biz, Başbakanımızın yetkisine bırakmayı düşünüyoruz.

657 sayılı Kanunun 77 nci maddesine göre ücretsiz izin verilen personel sayısı, 2001 yılında, 52 adettir. Yani, yurtdışı kuruluşlarda görev almak istiyorlar; onlara izin verilen kararname sayısı 52 adettir; bunlar da ilgili bakana bırakılacaktır.

Müşterek kararname sayısı, 2001 yılında, 1 099 adettir. Anayasanın 113 üncü maddesine göre düzenlenen vekâlet tezkerelerinin sayısı, 2001 yılında, 232 adettir. Toplam 2 113 adet atama, bir alt dereceye devredilmektedir. 

Ayrıca, müşterek kararnameyle atama yapılan kadro sayısı 7 501'dir, yine, 2001 yılında. Bu düzenleme gerçekleştiği takdirde, müşterek karar kadro sayısı 2 411'e; Başbakan onayına dayalı kadro sayısı 2 906'ya inmekte ve ilgili bakan onaylı kadro sayısı da 2 184 şeklinde bir dağılıma sahip olacaktır.

Şimdi, buradan Sayın Günbey'in "bununla ne elde edeceksiniz" sorusuna geçiyorum: Bununla, hükümetin, bakanların, Bakanlar Kurulunun çalışmalarında bir verimlilik öngörülmektedir; temel amacımız bunu yapmaktır.

Yine, Sayın Kunduracı "milletlerarası anlaşmalarda durum ne olacak" diye sormaktadır. Milletlerarası anlaşmalarda hiçbir değişiklik olmamaktadır. Bunlar bildiğiniz gibi, öncelikle yetki verilerek, gidilip parafe edilmekte ve ondan sonra Bakanlar Kurulunca onaylanmaktadır. Bakanlar Kurulu onayından sonra Meclisimiz Genel Kuruluna gelmekte ve kanunlaşmaktadır. Dolayısıyla, kanun tasarı ve teklifleri için ne gerekiyorsa, onlar yapılmaya devam edilecektir. Uluslararası anlaşmaların onaylanma prosedürüne hiçbir değişiklik getirilmemekte, sadece önhazırlık döneminde belirli bir sadeleştirme yapılmaktadır.

Yine, Sayın Kunduracı'nın, Değerleme Kuruluyla ilgili görüşü vardır... (SP ve MHP sıralarından "Kukaracı" sesleri)

BAŞKAN - Efendim, "Sayın Kukaracı" dedi... ("Hayır, Kunduracı dedi" sesleri) Yanlış anlamışsınız, orada çok gürültü var, ondan.

Buyurun Sayın Bakan.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Süre bitti efendim...

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Pardon, yanlış telaffuz etmişim, kusura bakmayın, Kukaracı...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Yahu, siz Bakan mısınız Sayın Başkan, niye karışıyorsunuz bunlara canım...

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Efendim, 1 sayılı tabloda yer alan Yüksek Denetleme Kurulu Başkan ve üyeleri, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı; bunların hepsi, Anayasa Komisyonunda nasıl geçmişse, aynen benimsenmiştir, orada herhangi bir değişiklik, yenilik söz konusu değildir. Diyanet İşleri Başkanı yine 1 sayılı listededir, Yüksek Denetleme Kurulu Başkan ve üyeleri 1 sayılı listededir, burada bir değişikliğimiz yoktur.

MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) - Sayın Bakanım, var, değiştiriyorsunuz "1 nolu cetvelden çıkarılmıştır" diyorsunuz, nasıl değişiklik olmuyor?!

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Hayır efendim, 2 numaralı...

MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) - Diyanet İşleri Başkanı kalıyor, Din İşleri Yüksek Kurulu üyeleri çıkarılıyor. Asıl sıkıntı orada. Yarın önüne gelen kurul, önüne gelen camia fetva verecek.

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Efendim, bunu komisyon yapmış, biz yapmıyoruz böyle bir şeyi.

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Sayın Bakan, değiştirilsin.

BAŞKAN - Efendim, Sayın Bakan size hak veriyor işte, zabıtlara geçti.

MAHMUT GÖKSU (Bursa) - Değişiklik önergesi versinler.

BAŞKAN - Onu Çarşamba günü söylersiniz.

Bitti mi Sayın Bakanım?

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Efendim, Sayın Nidai Seven "maddeden kaç kişi istifade edecektir" diye soruyor.

Bizim getireceğimiz önergelerle 2 nci ve 3 üncü maddenin bu tasarıdan çıkarılması öngörülecektir. Çünkü, bunlarla ilgili düzenlemeler başka yasalarla yapılmış bu arada. Bu kadar süre geçince bunlar yapılmış; dolayısıyla, bu iki maddeyle ilgili olarak şu anda getireceğimiz bir şey yok.

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Sayın Bakan, hangi kanunu getirdiğinizi bilmiyorsunuz, böyle aymazlık olur mu?

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Sayın Mahmut Göksü'nun Anayasa Mahkemesi kararıyla ilgili görüşüne cevap vermek istiyorum: Anayasa Mahkemesi kararı, bildiğiniz gibi, yargı mercileriyle ilgilidir, bürokrasiyle ilgili değildir, orada durumu daha sonra görme imkânımız olacaktır.

Sayın Çiçek'in yine bu Din İşleri Başkanlığı ve buradaki komisyonla ilgili görüşleri var. Burada söylediğim gibi, bizim, Anayasa Komisyonu metnine ilave veya onda değişiklik yapacak bir şeyimiz yok. Bizim önerdiğimiz, sadece müşterek kararnameyle yapılacak atamalarda. Daha evvel sadece müsteşarı müşterek kararla karara bağlarken, bunu genel müdüre kadar indirmeyi önereceğiz sizlere ve teftiş kurullarında da yine müşterek kararnamenin sürdürülmesini önereceğiz.

Atama ve Yükselme Değerlendirme Kurulu, atamalarda objektifliği sağlamak için getirilen bir kuruldur. Bildiğiniz gibi, bizim hükümetimiz iki şey yapmıştır: Bir, devlet memuriyetine girişleri, devlet işçi sınavı, DMS sınavıyla objektifliğe bağlamıştır; iki, yine, şube müdürlerine kadar, yükselmeyi belirli esaslara bağlamıştır. Şimdi, şube müdürünün üzerindeki atamalarda objektifliği sağlamak üzere, Atama ve Yükselme Değerlendirme Kurulu getirilmektedir. Daha yüksek derecelerdeki memurlar için de ileride yeni aşamalar getirilecektir.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, süre doldu!..

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Ortak kararnameyle yapılacak atamalarda Cumhurbaşkanının devredışı bırakıldığı söylendi; özellikle genel müdürün devredışı bırakılacağı söylendi; komisyonda böyleydi; ama, bizim getireceğimiz önergeyle genel müdür ve yukarısı müşterek kararnameyle atanacak hale gelecektir eğer kabul görürse.

Benim arzım bu kadar.

Hepinize teşekkürler; saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Efendim, tasarının maddelerine geçilmesi sırasında yoklama talebi vardır.

III. – YOKLAMA

BAŞKAN - Şimdi, yoklama talebinde bulunan Sayın Milletvekillerinin salonda bulunduklarını tespit edeceğim:

Sayın Hüseyin Çelik?..

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Takabbül ediyorum.

BAŞKAN - Altan Karapaşaoğlu?..

MUSTAFA BAŞ (İstanbul) - Takabbül ediyorum.

BAŞKAN - Zeki Ergezen?..

MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) - Takabbül ediyorum.

BAŞKAN - Ali Sezal?.. Burada.

Eyüp Fatsa?.. Burada.

Turhan Güven?.. Burada.

Ayvaz Gökdemir?..

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Takabbül ediyorum.

BAŞKAN - Rıza Akçalı?.. Burada.

Murat Akın?.. Burada.

Ali Naci Tuncer?.. Burada.

İsmail Alptekin?.. Burada.

Mehmet Sağlam?.. Burada.

Maliki Ejder Arvas?.. Burada.

İlyas Arslan?.. Burada.

Yakup Budak?.. Burada.

Latif Öztek?.. Burada.

Ali Oğuz?.. Burada

Musa Demirci?.. Burada.

Fahrettin Kukaracı?.. Burada.

Yaşar Canbay?.. Burada.

Ahmet Karavar?.. Burada.

Yoklama için 5 dakika süre veriyorum.

ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Diyarbakır) - 10 dakika verin!..

BAŞKAN - Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklamaya başlanıldı)

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Biz saydık efendim çoktan..

TURHAN GÜVEN (İçel) - Biz de saydık.

BAŞKAN - Biz biliyoruz yani...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayıda mutabakat var...

BAŞKAN - Mutabakatımız var. Onun için bana kızdınız demin; Bakan 2 dakika fazla konuştu diye. İlk defa bir Sayın Bakan cevap veriyor.

TURHAN GÜVEN (İçel) - İlk defa veriyor... Doğru!

BAŞKAN - Ona bile tahammül etmiyorsunuz.

TURHAN GÜVEN (İçel) - İlk defa... Belki, son defa!..

BAŞKAN - Ama, tahammül etmiyorsunuz...

Son sualime cevap vermedi; ama, neyse...

Efendim, burada vakâleten oy kullanma yok; yoklama bu, yoklamanın vekaleti olmaz.

Bugün pusula da kabul etmiyoruz, elektronik oylamaya giren girdi, girmeyen girmez.

TURHAN GÜVEN (İçel) - 3 senedir milletvekili olduğunu ifade eden arkadaşlarımız, bir cihaza girmesini öğrenememişse, o zaman kıdemli sayılmaz.

BAŞKAN - Bugün için öyle.

(Elektronik cihazla yoklamaya devam edildi)

BAŞKAN - Efendim, bu hükümetin 37 sayın bakanı var, yarısı gelse kanun çıkar.

Muhalefetin zorlamasıyla dahi 172'yi geçmedi.

TURHAN GÜVEN (İçel) - 10 dakika ara ver Sayın Başkan; nasıl olsa, gelen gelir...

BAŞKAN - Hayır, hayır; 5 dakika veriyorum efendim.

Toplantı yetersayısı yoktur; 5 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 19.04

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 19.10

BAŞKAN : Başkanvekili Mustafa Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER : Levent MISTIKOĞLU (Hatay), Mehmet BATUK (Kocaeli)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 83 üncü Birleşimin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

III. – YOKLAMA

BAŞKAN - Tasarının maddelerine geçilmesini oylamadan önce yoklama istenmiş ve toplantı yetersayısı bulunamamıştı. Şimdi, yoklamayı tekrarlayacağım.

Yoklama için 5 dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu hakkındaki soruşturma önergesini ve sözlü sorular ile diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için...

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkan, toplantı yetersayısı...

BAŞKAN - Toplantı yetersayısı olmadığı için okuyorum efendim.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Saat 20.00'ye bıraksaydınız.

BAŞKAN - ...9 Nisan 2002 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati : 19.20

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.