DÖNEM
: 21 CİLT : 91 YASAMA YILI : 4 T. B. M. M. TUTANAK DERGİSİ 83 üncü Birleşim 4 . 4 . 2002 Perşembe İ
Ç İ N D E K İ L E R I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. – GELEN KÂĞITLAR III. –
YOKLAMALAR IV. –
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI 1. – Oturum Başkanı TBMM Başkanı Vekili
Mustafa Murat Sökmenoğlu'nun, 5 Nisan Avukatlar Günü nedeniyle, savunma hakkını
temsil eden avukatlarımızın, yargı gücünün kullanılmasında hâkim ve
savcılarımızla birlikte ortak sorumluluk taşıdıklarına, bu onurlu mesleğin
statüsünün iyileştirilmesi ve sorunlarının giderilmesi noktasında Parlamento
olarak önemli katkılar yapıldığı inancında olduğuna ilişkin açıklaması b) GündemdIşI Konuşmalar 1. – Denizli Milletvekili Beyhan Aslan'ın,
5 Nisan Avukatlar Gününe ilişkin gündemdışı konuşması ve Adalet Bakanı Hikmet
Sami Türk'ün cevabı 2. – Adıyaman Milletvekili Mahmut Nedim
Bilgiç'in, Seçim Kanunu ve Siyasî Partiler Kanunu ile Adıyaman İlinin
sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması 3. – İstanbul Milletvekili Nazif
Okumuş'un, Alpaslan Türkeş'in vefatının beşinci yıldönümü ve düşüncelerine
ilişkin gündemdışı konuşması c) Gensoru , Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs
AraştIrmasI Önergelerİ 1. – Adana Milletvekili Yakup Budak ve 20
arkadaşının, muhtarların sorunlarının ve muhtarlığın işlevlerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/272) 2. – Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan
ve 21 arkadaşının, Ceyhan Nehrinden su kullanımının araştırılarak, su
azalmasının önlenmesi ve nehrin ekolojik dengesinin yeniden kurulabilmesi için
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/273) 3. – Konya Milletvekili Mehmet Emrehan
Halıcı ve 168 arkadaşının, Türkiye Bilişim Stratejileri ve Türkiye konusunda
bir genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/28) d) Tezkereler ve Önergeler 1. – İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş'ın
(10/40) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin genel görüşme önergesine
çevrilmesine ilişkin önergesi (4/477) V. – KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1. – İzmir Milletvekili Rifat
Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili
Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili
Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya
Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul
Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının;
Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük
Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310,
2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527) 2. – Ceza İnfaz Kurumları ve
Tutukevleri Personeli Eğitim Merkezleri
Kanunu Tasarısı ve Adalet ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/744) (S.
Sayısı : 786) 3. – Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı
Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433) 4. – Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının
Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu
Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili
Hasan Basri Üstünbaş ve Üç Arkadaşının Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının
Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve
Bütçe Komisyonları Raporları (1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı : 666) 5. – Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617
Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/754,
1/692) (S. Sayısı : 675) 6. – Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer
Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve
Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/756, 1/691) (S. Sayısı
: 676) 7. – Sosyal Sigortalar Kurumu
Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal
Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve
Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/753, 1/690) (S. Sayısı : 685) 8. – Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Anayasa Komisyonu Raporu (1/777) (S. Sayısı
: 557) VI. –
SORULAR VE CEVAPLAR A) YazIlI Sorular ve CevaplarI 1. – İstanbul Milletvekili Bülent
Akarcalı'nın, Samsun Serbest Bölge Müdürü hakkındaki bir iddiaya ilişkin sorusu
ve Devlet Bakanı Tunca Toskay'ın cevabı (7/6148) 2. – Şanlıurfa Milletvekili Mehmet
Yalçınkaya'nın, verem ve kanser hastalarına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı
Osman Durmuş'un cevabı (7/6190) 3. – İzmir Milletvekili Rifat
Serdaroğlu'nun, AB'nin terör örgütleri listesinde PKK ve DHKP-C'nin yer
almamasına ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı İsmail Cem'in cevabı (7/6225) 4. – Hatay Milletvekili Metin Kalkan'ın,
metal, hurda ithaline ve işlenmesinin sağlığa ve çevreye etkilerine ilişkin
Başbakandan sorusu ve Çevre Bakanı Fevzi Aytekin'in cevabı (7/6243) 5. – İstanbul Milletvekili Bülent
Akarcalı'nın KKTC'ye içme ve sulama suyu sağlayacak projeye ilişkin sorusu ve
Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel'in cevabı (7/6350) 6. – Sakarya Milletvekili Cevat Ayhan'ın,
acil kurtarma botu (SAR) ihalesiyle ilgili bazı iddialara ilişkin Başbakandan
sorusu ve Devlet Bakanı Ramazan Mirzaoğlu'nun cevabı (7/6472) 7. – Gaziantep Milletvekili Nurettin
Aktaş'ın; Acil Müdahale Botu (SAR) ihalesiyle ilgili
iddialara, – Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi
Yanmaz'ın; Acil Müdahale Botu (SAR) alımı ihalesi ile
ilgili iddialara, İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Ramazan
Mirzaoğlu'nun cevabı (7/6479, 6483) 8. – Ankara Milletvekili Saffet Arıkan
Bedük'ün, acil müdahale botu ihalesine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Ramazan
Mirzaoğlu'nun cevabı (7/6538) I. – GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak
iki oturum yaptı. Gümüşhane Milletvekili Lütfi Doğan'ın,
Ortadoğu'da yaşanan insan hakları ihlallerine; ülkemizde öğrenim haklarının
kullanımında karşılaşılan sorunlarla, çözümleri konusunda yapılması gerekenlere
ilişkin gündemdışı konuşmasına, Devlet Bakanı Nejat Arseven cevap verdi. Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya,
Samsun'da Halk Bankası şubelerinin kapatılmasına ve çiftçilere doğrudan
destekleme kredilerinin ödenmesinde karşılaşılan sorunlara, Karabük Milletvekili İlhami Yılmaz,
Karabük Demir Çelik Fabrikalarının kuruluşunun 65 inci yıldönümü ile Kardemirin
içinde bulunduğu sıkıntılara ve alınması gereken tedbirlere, İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar. İspanya Parlamentosu Kalkınma ve
Uluslararası İşbirliği Komisyonu Başkanı M. Jesus Lopez-Medel Bascones'in,
Madrid'te yapılacak Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Birliği Üye Ülkeleri Kalkınma
ve Uluslararası İşbirliği Komisyonları Başkanları Konferansına bir
milletvekilini davetine, TBMM Dışişleri Komisyonunu temsilen İstanbul
Milletvekili Ahad Andican'ın icabet etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi Genel
Kurulun bilgisine sunuldu. Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 317 nci sırasında yer alan
840 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 9 uncu sırasına, 173 üncü sırasında
yer alan 557 sıra sayılı kanun tasarısının 10 uncu sırasına alınmasına; Genel
Kurulun, 3 Nisan 2002 Çarşamba günü saat 20.00'ye, 4 Nisan 2002 Perşembe günü
de gündemin 11 inci sırasına kadar olan kanun tasarı ve tekliflerinin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesine ve 3 Nisan 2002
Çarşamba günkü birleşimde sözlü soruların görüşülmemesine ilişkin DSP, MHP ve
ANAP Gruplarının müsteşerek önerisi, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildi. Erzurum Milletvekili Mücahit Himoğlu'nun,
Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılması (2/416), Siirt Milletvekili Ahmet Nurettin
Aydın'ın, Siirt İline Bağlı Veysel Karani Adıyla Bir İlçe Kurulması (2/20), Hakkında Kanun Tekliflerinin doğrudan
gündeme alınmasına ilişkin önergeleri, yapılan görüşmelerden sonra, kabul
edildi. Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün,
Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifinin (2/29) doğrudan gündeme alınmasına
ilişkin önergesi, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilmedi. Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan : TBMM İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına
Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu raporunun (2/94, 2/232, 2/286,
2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527) görüşmeleri, daha
önce geri alınan maddelere ilişkin Komisyon raporu henüz hazırlanmadığından; Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri
Personeli Eğitim Merkezleri (1/744) (S. Sayısı : 786), Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı
Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye İlişkin (1/53) (S.
Sayısı : 433), Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilatının
Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu
Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında (1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı :
666), Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş Kurumu (1/754, 1/692) (S. Sayısı : 675), Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız
Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına
Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile Aynı Mahiyetteki (1/756, 1/691) (S. Sayısı : 676), Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının
Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu
(1/753, 1/690) (S. Sayısı : 685), Kanun Tasarılarının görüşmeleri, ilgili
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından; Ertelendi. Her Türlü Irk Ayrımcılığının Ortadan
Kaldırılmasına İlişkin Uluslararası Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu
Hakkında Kanun Tasarısı (1/913) (S. Sayısı : 770) , Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere
geri gönderilen, Vergi Usul Kanunu, Emlak Vergisi Kanunu ve Harçlar Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun (1/961) (S. Sayısı : 840), Üzerindeki görüşmeler tamamlandı,
elektronik cihazla yapılan açık oylamalardan sonra, kabul edilip
kanunlaştıkları açıklandı. Van Milletvekili Kâmran İnan, Rize
Milletvekili Mehmet Bekâroğlu'nun kendisine sataşmada bulunması nedeniyle bir
açıklamada bulundu. 4 Nisan 2002 Parşembe
günü, saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 19.50'de son verildi. Mustafa Murat Sökmenoğlu Başkanvekili
II. – GELEN
KÂĞITLAR No. :115 4.4.2002 PERŞEMBE Teklifler 1. – Aydın Milletvekili
Cengiz Altınkaya'nın; 4722 sayılı Kanunun 9. Maddesine Bir Fıkra Eklenmesine ve
765 sayılı Türk Ceza Kanununa Altı Ek Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi (2/927) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.3.2002) 2. – Konya Milletvekili
Lütfi Yalman'ın; Avukatlık Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/928) (Adalet Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi : 28.3.2002) 3. – Rize Milletvekili
Mehmet Bekaroğlu'nun; Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 104. Maddesine Bir
Fıkra Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/929) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa
geliş tarihi : 28.3.2002) 4. – Batman Milletvekili
Burhan İsen'in; Yükseköğretim Kurumları
Teşkilâtı Kanunu ile 78 ve 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/930) (Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.3.2002) 5. – İstanbul
Milletvekili Mustafa Verkaya'nın; Maden Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi (2/931) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve
Teknoloji Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.3.2002) 6. – Demokratik Sol Parti
Grup Başkanvekilleri Konya Milletvekili Emrehan Halıcı, Ankara Milletvekili
Aydın Tümen ve 10 Arkadaşının; Türkiye Büyük Millet Meclisi Üyeliği ve
Bakanlıkla Bağdaşmayan İşler ile Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve
Yolsuzluklarla Mücadele Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi (2/932) (Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi :
3.4.2002) Tezkereler 1. – Mehmet Fidancı ve
Mehmet Sıddık Biçer Haklarındaki Ölüm Cezalarının Yerine Getirilmesine Dair
Başbakanlık Tezkeresi (3/1032) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi :
3.4.2002) 2. – Adem Kepeneklioğlu,
Mehmet Hakan Canpolat ve Turhan Tarakcı Haklarındaki Ölüm Cezalarının Yerine
Getirilmesine Dair Başbakanlık Tezkeresi (3/1033) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa
geliş tarihi : 3.4.2002) Raporlar 1. – Kara Avcılığı
Kanunu Tasarısı ve Tarım, Orman ve
Köyişleri Komisyonu Raporu (1/380) (S. Sayısı : 843) (Dağıtma tarihi :
4.4.2002) (GÜNDEME) 2. – Türk Vatandaşlığı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/958) (S.
Sayısı : 844) (Dağıtma tarihi : 4.4.2002) (GÜNDEME) Sözlü Soru Önergesi 1. – Elazığ Milletvekili
Ahmet Cemil Tunç'un, Elazığ-Keban Deresi hidroelektrik santrali projesine
ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/1781)
(Başkanlığa geliş tarihi : 29.3.2002) Yazılı Soru Önergeleri 1. – Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, THY'nın son on yıllık kâr ve zararına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/6853) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.3.2002) 2. – Erzincan
Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, Turna Çayırı Barajı ve Eriç Barajı
projelerine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6854)
(Başkanlığa geliş tarihi : 1.4.2002) 3. – Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, TBMM Kütaphanesine ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanından yazılı soru önergesi (7/6855) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.4.2002) 4. – Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, Ankara ve ilçelerindeki kütüphanelere ilişkin Kültür
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6856) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.4.2002) 5. – Ağrı Milletvekili
Musa Konyar'ın, Ulaş Devlet Üretme Çiftliğinde misafir ağırlandığı iddiasına
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6857) (Başkanlığa
geliş tarihi : 27.3.2002) 6. – Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, ülkemizdeki
kütüphanelere ilişkin Kültür Bakanından yazılı soru önergesi (7/6858)
(Başkanlığa geliş tarihi : 1.4.2002) 7. – Giresun Milletvekili
Turhan Alçelik'in, SSK Ankara Dışkapı Hastanesinde bir hasta ziyaretiyle ilgili
basında çıkan haberlere ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı
soru önergesi (7/6859) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.4.2002) 8. – Şanlıurfa
Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, okul servislerinin sürücülerine ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6860) (Başkanlığa geliş tarihi
:1.4.2002) 9. – Erzurum Milletvekili
Fahrettin Kukaracı'nın, M-60 tanklarının modernizasyonu ihalesine ilişkin Millî
Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6861) (Başkanlığa geliş tarihi :
1.4.2002) 10. – Konya Milletvekili
Veysel Candan'ın, M-60 tanklarının modernizasyonu ihalesine ilişkin Millî
Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6862) (Başkanlığa geliş tarihi :
1.4.2002) 11. – İçel Milletvekili Turhan Güven'in, tank
modernizasyonu ihalesine ilişkin Millî Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6863) (Başkanlığa geliş
tarihi : 2.4.2002) 12. – Sivas Milletvekili
Abdüllatif Şener'in, endüstri bölgelerinin belirlenmesine ilişkin Sanayi ve
Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/6864) (Başkanlığa geliş tarihi :
2.4.2002) 13. – Konya Milletvekili
Özkan Öksüz'ün, tank modernizasyonu ihalesine ilişkin Millî Savunma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6865) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.4.2002) 14. – Antalya
Milletvekili Nesrin Ünal'ın, Antalya'daki Selçuklu eseri Kargıhan'ın restore
edilip edilmeyeceğine ilişkin Kültür Bakanından yazılı soru önergesi (7/6866)
(Başkanlığa geliş tarihi : 2.4.2002) 15. – Bursa Milletvekili
Teoman Özalp'ın, Bursa'nın bazı ilçelerinde yapılacak sağlık yatırımlarına
ilişkin Sağlık Bakanından yazlı soru önergesi (7/6867) (Başkanlığa geliş tarihi
: 2.4.2002) 16. – Bursa Milletvekili Teoman Özalp'ın, Bursa'nın dağ
bölgesi ilçelerinin kalkınmada
öncelikli bölgeler statüsüne alınmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/6868) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.4.2002) 17. – Bursa Milletvekili Teoman Özalp'ın, Bursa'nın
ilçelerindeki kömür işletmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/6869) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.4.2002) 18. – Denizli
Milletvekili Mustafa Kemal Aykurt'un,
KDV oranlarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/6870)
(Başkanlığa geliş tarihi : 2.4.2002) 19. – Bitlis Milletvekili
Yahya Çevik'in, işsizlik sigortasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6871) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.4.2002) 20. – İstanbul
Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, SSK'lılara verilecek elektronik kart
projesine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6872) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.4.2002) 21. – İstanbul
Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, Bursa Havaalanındaki eksikliklere ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6873) (Başkanlığa geliş
tarihi : 2.4.2002) 22. – Diyarbakır Milletvekili
Seyit Haşim Haşimi'nin, bir İsrail firmasına askeri ihale verilmesine ilişkin
Millî Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6874) (Başkanlığa geliş tarihi
: 2.4.2002) 23. – Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, YÖK ve Milli Eğitim Bakanlığının uygulamalarına ilişkin
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (A. Mesut Yılmaz) yazılı soru önergesi
(7/6875) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.4.2002) 24. – Erzurum
Milletvekili Lütfü Esengün'ün, siyasi parti toplantılarına kapalı spor
salonlarının tahsisine ilişkin Devlet Bakanından (Fikret Ünlü) yazılı soru
önergesi (7/6876) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.4.2002) 25. – Erzurum
Milletvekili Aslan Polat'ın, tarım ve hayvancılığın ekonomideki yerine ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/6877) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.4.2002) 26. – Erzurum
Milletvekili Aslan Polat'ın, bankaların almış olduğu Hazine garantili dış
kredilere ilişkin Devlet Bakanından
(Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/6878) (Başkanlığa geliş tarihi :
2.4.2002) 27. – Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, uygulanan ekonomik politikalara ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/6879) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.4.2002) 28. – Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, dış borçlara ve ekonominin iyileştirilmesine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6880) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.4.2002) 29. – İstanbul
Milletvekili Mustafa Verkaya'nın, İstanbul'da binaların depreme karşı
güçlendirilmesi çalışmalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6881)
(Başkanlığa geliş tarihi : 3.4.2002) 30. – İstanbul
Milletvekili Mustafa Verkaya'nın, İstanbul'daki kap-kaç olaylarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6882) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.4.2002) 31. – İstanbul
Milletvekili Mustafa Verkaya'nın, İstanbul'daki akaryakıt ve LPG istasyonlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/6883) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.4.2002) 32. – Van Milletvekili
Hüseyin Çelik'in, Çankaya Belediyesi sınırları içinde Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğünce kaçak yapıldığı iddia edilen bir binanın yıkımına karşı
konulmasına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6884) (Başkanlığa geliş tarihi : 4.4.2002) 33. – Van Milletvekili
Hüseyin Çelik'in, Çankaya Belediyesi sınırları içinde Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğünce kaçak yapıldığı iddia edilen bir binaya ilişkin Devlet
Bakanından (Fikret Ünlü) yazılı soru
önergesi (7/6885) (Başkanlığa geliş tarihi : 4.4.2002) Genel Görüşme Önergesi 1. – Konya Milletvekili Mehmet Emrehan Halıcı ve 167
arkadaşının, Türkiye Bilişim Stratejileri ve e-Türkiye konusunda Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 102 ve 103 üncü maddeleri uyarınca bir genel görüşme açılmasına
ilişkin önergesi (8/28) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.4.2002) Meclis Araştırması Önergeleri 1. – Adana Milletvekili
Yakup Budak ve 20 arkadaşının, muhtarların sorunlarının ve muhtarlığın
işlevlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/272) (Başkanlığa geliş tarihi :
27.3.2002) 2. – Kahramanmaraş
Milletvekili Avni Doğan ve 21 arkadaşının, Ceyhan Nehrinden su kullanımının
araştırılarak, su azalmasının önlenmesi ve nehrin ekolojik dengesinin yeniden
kurulabilmesi için alınması gereken önlenmelerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/273) (Başkanlığa geliş tarihi :
2.4.2002) BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati : 15.00 4 Nisan 2002 Perşembe BAŞKAN : Başkanvekili Mustafa Murat SÖKMENOĞLU KÂTİP ÜYELER : Levent MISTIKOĞLU (Hatay), Mehmet BATUK
(Kocaeli) BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 83 üncü Birleşimini açıyorum. III. – YOKLAMA BAŞKAN - Efendim, yoklama
talebi vardır; ad okuyarak yoklama yapacağım. TURHAN GÜVEN (İçel) -
Sayın Başkan... VEYSEL CANDAN (Konya) -
Makinelerde arıza yok Sayın Başkan. BAŞKAN - Efendim, İçtüzük
takdiri bana bırakmış. TURHAN GÜVEN (İçel) -
Hayır, size bırakmıyor; standartları tespit ediyor. Hangi İçtüzüğün neresinde
var size bıraktığı efendim?! BAŞKAN - Zaten, dün gece,
bir televizyon programında bizi fazla yaraladılar; Türkiye Büyük Millet
Meclisinin sağlık işleriyle ilgili. Onun için... TURHAN GÜVEN (İçel) -
Efendim, bu yoklamanın onunla ne ilgisi var?! BAŞKAN - Hayır, onunla
bir ilgisi var demedim; zaten yaralıyız demek istedim efendim. TURHAN GÜVEN (İçel) -
Zabıtlardan çıkarın bu beyanları. BAŞKAN - Efendim,
yoklamaya Adana İlinden başlıyoruz. (Yoklama yapıldı) BAŞKAN- Efendim, şimdi,
yoklama sırasında pusula gönderen milletvekillerinin Genel Kurul salonunda olup
olmadığını arayacağım: Mümtaz Yavuz?.. Burada. Miraç Akdoğan?.. Burada. Erkan Kemaloğlu?..
Burada. Mehmet Hanifi Tiryaki?..
Burada. Hayrettin Özdemir?..
Burada. Zeki Eker?.. Burada. Celal Adan?.. Yok. Ali Güner?.. Burada. Nurettin Dilek?.. Yok. Cezmi Polat?.. Yok. Agâh Oktay Güner?..
Burada. Celal Esin?.. Burada. Erdoğan Sezgin?.. Burada. Nevzat Taner?.. Burada. Murat Akın?.. Yok. Cafer Tufan Yazıcıoğlu?..
Burada. Burhan Bıçakçıoğlu?..
Burada. Murat Başesgioğlu?..
Burada. Süleyman Çelebi?..
Burada. Mehmet Çakar?.. Burada. Ali Özdemir?.. Burada. Diğerlerini okumaya lüzum
yok, toplantı yetersayısı vardır. MUSTAFA ZORLU (Isparta) -
Diğerlerini de okuyun Sayın Başkan. BAŞKAN - Pusulaları
sayacağız; ama, müsaade edin, onu da biz yapmayalım, herkes işini yapsın.Üff!.. TURHAN GÜVEN (İçel) -
"Üff" dedirtti Sayın Başkan!.. BAŞKAN - Ne yapayım Sayın
Güven, bu meslek aşkı. Benim vazifem
Genel Kurulu çalıştırmak; üstelik, ben, bugün Sayın Başkana vekâlet ediyorum;
Meclis Başkanıyım, aksini yapamam, mümkün değil. ASLAN POLAT (Erzurum) -
Sayın Başkanım, hükümeti buraya çağırmak bu kadar zor mu?! Niye korkuyorsunuz;
gerçekleri söyleyin. BAŞKAN - Efendim, onu da
siz söyleyin. ASLAN POLAT (Erzurum) -
Biz söyleyince hükümet rahatsız oluyor. BAŞKAN - Efendim,
toplantı yetersayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz. IV. –
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI 1. – Oturum
Başkanı TBMM Başkanvekili Mustafa Murat Sökmenoğlu'nun, 5 Nisan Avukatlar Günü
nedeniyle, savunma hakkını temsil eden avukatlarımızın, yargı gücünün
kullanılmasında hâkim ve savcılarımızla birlikte ortak sorumluluk taşıdıklarına,
bu onurlu mesleğin statüsünün iyileştirilmesi ve sorunlarının giderilmesi
noktasında Parlamento olarak önemli katkılar yapıldığı inancında olduğuna
ilişkin açıklaması BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, 5 Nisan Avukatlar Günü münasebetiyle, hukukçularımızın bu özel
gününü bugün kutluyorum; çünkü, yarın Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurul
toplantısı yok. Hukuk devleti ilkesinin
yaşama geçirilmesinde hayatî öneme sahip savunma hakkını temsil eden
avukatlarımız, yargı gücünün kullanılmasında hâkim ve savcılarımızla birlikte
ortak sorumluluk taşımaktadır. Sayın milletvekilleri, bu
yasama döneminde gerçekleştirdiğimiz Avukatlık Kanunu değişikliğiyle,
Parlamento olarak, bu onurlu mesleğin statüsünün iyileştirilmesi ve
sorunlarının giderilmesi noktasında ciddî ve olumlu bir katkı yapıldığı
inancındayım. Adaletin sağlanmasında ve gittikçe karmaşıklaşan toplumsal
ilişkilerde karşılaşılan sorunların çözümünde meslekî bilgisini insanlarımızın
hizmetine sunan avukatlarımızın ve barolarımızın mevcut sorunlarının, başta
Adalet Bakanlığımız olmak üzere, hükümetimizce değerlendirileceğine inanıyorum.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi olarak da aynı konudaki çalışmalara destek vereceğimizi söylemeye
ihtiyaç dahi duymuyorum efendim. Bu gün vesilesiyle,
tekrar, bu saygın mesleğin mensuplarını kutlarken, bu konuda gündemdışı söz
isteyen Denizli Milletvekili Sayın Beyhan Aslan'ı kürsüye davet ediyorum
efendim. Sayın Aslan, buyurun. Süreniz 5 dakika. B) GündemdIşI Konuşmalar 1. –
Denizli Milletvekili Beyhan Aslan'ın, 5 Nisan Avukatlar Gününe ilişkin
gündemdışı konuşması ve Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'ün cevabı BEYHAN ASLAN (Denizli) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, Diyarbakır Milletvekilimiz
Abdulbaki Erdoğmuş Beye teşekkür ediyorum. Çünkü, gündemdışı söz talebi onundu;
ama, Avukatlar Günü münasebetiyle, Avukatlar Gününe gösterdiği saygıdan ve
sevgiden dolayı söz hakkını bizlere verdi, teşekkür ediyorum. Değerli milletvekilleri,
insanlık tarihiyle başlayan ve bir insanlık onuru olan hak arama, uygarlığın
gelişimine paralel olarak gelişen bir kavramdır. Hak aramanın Magna Carta'dan
günümüze uzanan macerasında gelinen noktada, demokratik anayasalarda ve
uluslararası sözleşmelerde ifade edildiği gibi, hak arama, bireyin vazgeçilmez,
devredilmez, dokunulmaz hak ve özgürlükleri arasında yer alır. Meslek olarak
günümüz avukatlığına, kurum olarak savunmaya, meslekî örgüt olarak da baroların
ulaştığı çağdaş düzeyden arkamıza bakarsak, hayli mücadelenin verilmiş olduğu
gerçeğini de inkâr edemeyiz. 21 inci Dönem Türkiye
Büyük Millet Meclisinin sayın üyeleri, Avukatlık Yasasında günümüz şartlarına
uygun kapsamlı değişikliği yapmanın sorumluluğunu ve onurunu taşımışlardır. Bu
olay, 21 inci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisinin tartışılmaz başarısıdır.
İktidarıyla muhalefetiyle, Avukatlık Kanununa Türkiye Büyük Millet Meclisinin
gösterdiği ilgiye, tüm meslektaşlarım adına teşekkürü borç biliyorum. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; doğru, güvenli ve adil yargılama hakkının korunması,
geliştirilmesi, güçlendirilmesinin teminatı savunmadır. Savunma deyince akla,
avukat gelir. Avukatlar, yargılamanın vazgeçilmez öğesidirler. Bu nedenledir
ki, birey için kutsallığı tartışılmaz temel hak savunma hakkını kullanacak olan
avukatlık mesleği, onurlu ve soylu bir meslektir. Doğru, güvenli ve adil
yargılamanın gerçekleşmesi için, işin sorumluluğunu taşıyan, mesleğin etik
kurallarına bağlı, nitelikli, bilgisine güvenen, yürekli avukatlara ihtiyaç
vardır. Kişilikli, sorumluluk şuuruna sahip, demokrasiden, hukukun
üstünlüğünden, insan hak ve özgürlüklerinden taviz vermeyen, bilgiyle ve meslekî
etik kurallarla donatılmış örnek avukatlar, toplumun dinamik unsurları, toplum
gelişiminin öncüleridir. Avukatların savunma
hakkını hakkıyla kullanabilmeleri için, avukatların bağımsızlığı şarttır.
Avukatın bağımsızlığı, müvekkilinin çıkarlarını koruması ve her aşamada
savunmasının temel şartıdır. Bir ülkede avukatlar bağımsız ise, o ülkede
hukukun üstünlüğü vardır, temel hak ve özgürlükler güvence altındadır; aksi
halde, birey ve toplum, adaletsiz bir dünyaya mahkûmdur, kaderciliğe terk
edilmiştir. Görevi kamu hizmeti
yapmak olan avukat, devletin memuru değildir. Avukatın devlete karşı
bağımsızlığı, mesleğe kabulde başlar. Mesleğe girişte devletin takdiri yoktur.
Avukatın bağımsızlığının sınırı yargı disiplinidir, yargılamaya ilişkin yasal
kurallardır. Avukat, görevini yaparken hür ve müstakildir, hiçbir makamdan onay
almaz, görevini yaparken hiçbir makam engel olamaz, hakkı savunma noktasında
hiçbir üst tanımaz. Avukatın bağımsızlığı konusunda en veciz ifadeyle Molierac
diyor ki: "Görevimizi yaparken, kimseye, ne müvekkile ne hâkime ne
iktidara tabiyiz. Bizim aşağımızda kişilerin varlığı iddiasında değiliz; fakat,
hiç hiyerarşik üst de tanımıyoruz. En kıdemsizin, en kıdemliden veya isim yapmış
olandan farkı yoktur. Avukatlar esir kullanmadılar; fakat, efendileri de
olmadı." Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bağımsızlık, avukatlık mesleğinin olmazsa olmaz şartı olunca,
meslekî örgüt olan baroların ve üst kuruluşu Barolar Birliğinin karakteri de
bağımsızlık olmalıdır. Barolar, avukatlık mesleğinin gelişimini, mesleğin
disipline edilmesini, mesleğin etik değerlerinin ve meslekî kuralların
uygulanmasını, mesleğin özenle, doğruluk ve dürüstlük içerisinde yapılmasını ve
denetlenmesini sağlayan örgütler olduğu gibi; demokratik topluma, toplumun
modernleşmesine katkılar sağlayan baskı grubudur. Bu özelliğiyle çağdaş
demokratik ülkelerde barolar, savunma hakkının, hak arama özgürlüğünün, hukukun
üstünlüğünün, hukukun evrensel kurallarının etkin biçimde uygulanmasının en
büyük takipçisi ve güvencesidir. Barolar, hak aramanın, savunmanın,
yargılamanın en önemli unsuru olmasına rağmen, kurum olarak Anayasamızın,
maalesef, yargı bölümünde düzenlenmemiştir; Anayasanın yargı bölümünde
düzenlenmesi gerekir idi. Savcı, iddianın öznesi, hâkim, hükmün öznesi ise, savunmanın
öznesi de avukattır. Bu üç ayağın, Anayasamızın yargı bölümünde düzenlenmesinde
büyük fayda vardır. Zannediyorum ki, Partilerarası Uzlaşma Komisyonu, yeni
anayasa değişikliklerinde bu hususu dikkate alacak ve savunmayı da Anayasamızın
yargı bölümüne taşıyacaktır. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tabiî ki, bugün Avukatlık Yasasını çıkardık, fevkalade
önemliydi; ama, yine, avukatlarımızın sorunları vardır. Bu sorunların çözümünde
gerek Adalet Bakanlığı olarak gerek barolar gerekse Türkiye Büyük Millet
Meclisi olarak gerekeni yapacağız ve özellikle kamu avukatlarının sorunları
fevkalade önemlidir. Kamu avukatı nedir ne değildir, bulunduğu kurumda nedir,
odası var mıdır yok mudur, itilen kakılan mıdır, yoksa onun belirli bir protokol
yeri var mıdır yok mudur, bunların dikkate alınması lazım. BAŞKAN - Efendim,
toparlar mısınız. BEYHAN ASLAN (Devamla) -
Bir diğer nokta; Adalet Bakanlığı ile barolar arasında bir sürtüşme gibi
görülen, ama, benim sürtüşme saymayacağım birtakım konuları da Sayın Adalet
Bakanımızın özverisiyle çözeceğimize inanıyorum ve tekrar, meslektaşlarımız
adına, tüm avukatlar adına Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum; avukatlarımızın
Avukatlar Gününü kutluyorum. Yüce Parlamentonun
Başkanına da, Avukatlar Günü dolayısıyla başlangıçta yaptığı konuşmadan dolayı
teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN- Ben teşekkür
ediyorum efendim. Sayın Bakan, buyurun.
(DSP sıralarından alkışlar) ADALET BAKANI HİKMET SAMİ
TÜRK (Trabzon)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yarın Avukatlar Günüdür.
Sayın Başkanın, Sayın Beyhan Aslan'a söz verirken ifade ettiği düşünceler,
sanıyorum, Yüce Meclisin tümüyle paylaştığı düşüncelerdir. Aynı biçimde, Sayın
Beyhan Aslan'a da, burada ifade ettiği görüşler için teşekkür ediyorum. 5 Nisan, avukatlar için
özel bir anlamı olan bir gündür. Türkiye'nin en eski barosu olan İstanbul
Barosu, ilk genel kurul toplantısını 5 Nisan 1878 günü yapmıştır. Ondan tam 80
yıl sonra 5 Nisan 1958'de İzmir'de yapılan Türkiye Barolar Temsilcileri
Toplantısında ise, baroların bir çatı altında toplanması ve 5 Nisan gününün de
Avukatlar Günü olarak kutlanması kararlaştırılmıştır. Bu temenni doğrultusunda
kurulan Türkiye Barolar Birliğinin 15-16 Mayıs 1987 günleri Tekirdağ'da yaptığı
19 uncu Genel Kurul Toplantısında ise, 5 Nisan gününün Avukatlar Günü olarak
kutlanması kararlaştırılmıştır. Böylece, 5 Nisan 1958 günü İzmir'de alınan
karar, uygulamaya konulmuştur; ayrı ayrı barolarca kutlanan Avukatlar Günü,
ondan sonra, bütün barolarca kutlanmaya başlanmıştır. Bugünlerde, ülkemizdeki
bütün barolar, bu anlamlı gün dolayısıyla çeşitli etkinlikler
düzenlemektedirler; seminerler ve sempozyumlarda, gerek hukukumuzun gerek
avukatlık mesleğinin çeşitli sorunları tartışılmaktadır. Avukatlar, hak arama
özgürlüğünün ve adil yargılanma hakkının güvencesidir. Nitekim, Avukatlık
Kanununda da bu meslek, yargının kurucu unsuru olarak nitelendirilmiştir. Bu
nitelendirme, 21 inci Yasama Döneminde, 2 Mayıs 2001 tarih ve 4667 sayılı
Kanunla, Avukatlık Kanununda yapılan değişiklik sırasında gerçekleştirilmiştir. Avukatlar, yargının
kurucu unsuru olarak, hâkimlerimiz ve cumhuriyet savcılarımızla yargı erkinin
kullanılmasında ortak sorumluluk taşırlar. Bu bakımdan, avukatlık, hem bir kamu
hizmetidir, hem bir serbest meslektir. Avukatlarımız, Anayasanın
135 inci maddesi anlamında, kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşları olarak
barolarda toplanmışlardır. Onların üst kuruluşu ise, Türkiye Barolar
Birliğidir. Halen ülkemizde 74 baromuz faaliyettedir. Bu 74 baroya kayıtlı olan
avukatlarımızın sayısı ise 52 923'tür. Avukatlık mesleğinin
birçok sorunu, 4667 sayılı Kanunla yaptığımız değişikliklerle çözüme
kavuşturulmuştur. Bu değişiklikler arasında en önemlileri, biraz önce ifade
ettiğim gibi, mesleğin, yargının kurucu unsuru olmasından başlamaktadır. Bu kanunla,
avukatlarımıza, görevlerini yapabilmeleri için bilgi ve belge toplama yetkisi
tanınmıştır; avukatlarımıza, uyuşmazlıkları karşı taraf avukatıyla uzlaşmak
suretiyle çözüme kavuşturma ve böylelikle, mahkemelerin yükünü hafifletme
olanağı tanınmıştır; avukatlık mesleğinin gelişmesi için avukatlık stajı
yeniden düzenlenmiştir. Şimdiye kadar, bireysel
olarak çalışan avukatlarımızın yanında, avukatlık bürolarında da ortak çalışma
olanağı vardı; ancak, bu, günümüzün ihtiyaçlarını karşılamadığı için, başka
ülkelerde olduğu gibi, 4667 sayılı Kanunla, avukatlık ortaklıklarının kurulması
da kabul edilmiştir. Tüzelkişiliğe sahip bu ortaklıklar, mesleğin gelişmesi
bakımından büyük bir önem taşımaktadır. Küreselleşen bir dünyada,
dünyaya açılan bir Türkiye'de ve Avrupa Birliğine üye olmak isteyen bir
Türkiye'de mesleğin örgütlenmesi, avukatlık ortaklıkları halinde çalışmaların
yürütülmesi, hem uzmanlaşma hem de dünyadaki bu gelişmeyle ortaya çıkan yeni
boyutlar içinde, mesleğin, diğer ülkelerle de yarışabilecek biçimde
yürütülebilmesi bakımından büyük önem taşımaktadır. Öte yandan, 4667 sayılı
Kanun, adlî yardım kurumunu da yeniden düzenlemiştir. Bu çerçeve içinde,
barolarımıza yeni gelir kaynakları sağlanmıştır. Avukatlık Kanununun
getirdiği bu yeniliklerin uygulanması için çeşitli yönetmeliklerin çıkarılması
öngörülmüştür. Bu yönetmelikler 4667 sayılı Kanunun yeni hükümlerle
güçlendirdiği Türkiye Barolar Birliği tarafından hazırlanarak yürürlüğe
konmuştur. Yeni kanunun önemli bir özelliği de barolarımızı ve onların üst
kuruluşu olan Türkiye Barolar Birliğini güçlendirmektir. Sayın Beyhan Aslan'ın
işaret ettiği, barolarla Adalet Bakanlığının farklı görüşlerde olması, zaman
zaman ortaya çıkan bir durumdur; ancak, bunların ortak sorumluluk anlayışı
içinde kolaylıkla çözülmesi mümkündür. Biz, bu mesleğin, hak arama özgürlüğünün
ve âdil yargılanma hakkının güvencesi olan avukatlarımız tarafından mesleğin
onuruna en uygun şekilde yerine getirildiği ve bunun, bundan sonra da aynı
sorumluluk anlayışıyla sürdürülebileceği düşüncesindeyiz. Zaman zaman, örneğin
cezaevlerinde güvenliğin sağlanması bakımından girişlerde yapılan kontroller,
avukatlarımız tarafından bazen farklı bir biçimde değerlendirilebilmektedir;
ancak, cezaevlerimizin, son iki yıl içinde, daha önce devletin ciddî olarak
giremediği, infaz ve koruma memurlarının ciddî anlamda sayım dahi yapamadığı
kurumlardan, bugün sanat eserlerinin sergilendiği, tiyatro oyunlarının sahneye
konduğu kurumlar haline gelebilmesi, alınan tedbirler sayesinde olmuştur. Bu
tedbirlere hepimizin uyması gerekmektedir. Son zamanlarda
barolarımızın farklı bir görüş ifade ettikleri bir konu da, Adalet
Bakanlığınca, Avukatlık Kanununun 50 nci maddesi gereğince adliye binalarında,
adalet saraylarında barolarımıza ayrılan yerlerin elektrik, su, temizlik ve
ısınma giderlerine barolarımızın da katılmasının istenmesidir. Bu giderler,
bugün, tamamıyla Adalet Bakanlığı tarafından karşılanmaktadır. Adalet
Bakanlığı, genel bütçeden ancak binde 8 oranında pay almaktadır. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun Sayın
Bakan. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ
TÜRK (Devamla) - Adalet Bakanlığının yürütmek zorunda olduğu görevler, bu
orandaki ödeneklerle yerine getirilecektir. O bakımdan, ayrı bir tüzelkişilik
olan, bağımsız bütçeleri olan baroların sadece kullandıkları elektrik, su ve
yararlandıkları temizlik, ısıtma hizmetleri bakımından ortak giderlere
katılmalarını istememiz yadırganmamalıdır. Türkiye'de, biz,
tasarrufa azamî derecede uymak zorundayız. Bunu, biz, bütün kamu kurum ve
kuruluşlarından bekliyoruz; kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarımızdan
da bekliyoruz; barolarımızdan da bekliyoruz. O nedenle, böyle bir genelge
çıkarmış olmamızı, barolarımızın anlayışla karşılamasını bekliyoruz. Avukatlık Kanununda 4667
sayılı Kanunla yapılan değişiklik birçok sorunu çözmüştür; ama, henüz,
avukatlarımızın önünde çözülmesi gereken başka sorunlar bulunmaktadır. Bunlar,
avukatlarımızın sosyal güvenlik sorunları, kamu avukatlarının sorunları gibi
sorunlardır. Bunları hep birlikte çözmeliyiz. Yeni yapılacak düzenlemelerde,
uzman avukatlık konusunun ele alınması şarttır. Bu, mesleğin gelişmesi
bakımından büyük bir önem taşımaktadır. Türkiye Büyük Millet
Meclisi, 21 inci Yasama Döneminde, bütün partilerimizin işbirliğiyle, avukatlık
mesleğinin sorunlarını önemli ölçüde çözmüştür. Diğer sorunları da, aynı
anlayışla, hükümet ve Yüce Meclis birlikte çözeceğiz. Bu düşüncelerle,
avukatlık mesleğinin yargının kurucu unsuru olduğu anlayışıyla, Avukatlar
Gününü bir kez daha kutluyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (DSP, MHP ve
ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Efendim teşekkür
ediyorum. YASİN HATİBOĞLU
(Çorum)- Sayın Başkan... BAŞKAN - Sayın Hatiboğlu,
bir şey mi var?.. YASİN HATİBOĞLU (Çorum)-
Söz istiyorum. BAŞKAN -Buyurun efendim,
ne hakkında söz istiyorsunuz?.. YASİN HATİBOĞLU (Çorum)-
Efendim, konuyla ilgili yerimden bir cümle arz edebilir miyim? BAŞKAN -Buyurun efendim. YASİN HATİBOĞLU (Çorum)-
Sayın Başkanım, Avukatlar Gününü bendeniz de kutluyorum; ancak, bizde nedense
âdettir, hep kutlar geçeriz. Müddeiumumî ile, yani, iddia makamı ile savunma
makamının kabul ve anlayışlarının denkleştirilemediği bir ülkede, yani, hâlâ,
müddeiumumiler, kürsüden, savunmadaki avukata yukarıdan baktığı sürece,
Avukatlar Gününü kutlamanın pek anlamlı olacağını düşünmüyorum. Adil neticenin,
iddia, savunma ve yargı üçlüsünün anlayış içerisinde güçlerini, niteliklerini
ve sorumluluklarını eş gördüğü sürece elde edilebileceğini düşünüyorum. Bu
ifadeyle, Avukatlar Gününü kutluyorum. BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum efendim; mesele anlaşılmıştır. İkinci söz... İSMAİL KÖSE (Erzurum) -
Sayın Başkan, arkadaşımız da konuşacak... BAŞKAN - Efendim, o usulü
kaldırdım; şimdi Sayın Çelik de istedi, o usulü kaldırdım, çok affedersiniz.
Ben, Büyük Millet Meclisi... MEHMET EMREHAN HALICI
(Konya)- Yoksa biz de isteriz. İSMAİL KÖSE( Erzurum)
-Sayın Başkan... BAŞKAN - Efendim, bütün
gruplara mı vereyim; hayır, böyle yapmayacağım müsaade ederseniz... İSMAİL KÖSE (Erzurum) -
Ama, şimdiye kadar... BAŞKAN - Ben, sizin
adınıza zaten bir ön konuşma yaptım; Sayın Bakan da o konuda açıklık getirdi. İkinci söz, Seçim ve
Siyasî Partiler Kanununun bir an önce gündeme alınması ve Adıyaman İlinin yol
sorunu hakkında söz isteyen Adıyaman Milletvekili Sayın Mahmut Nedim Bilgiç'e
aittir. Sayın Bilgiç, buyurun.
(DYP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakikadır. 2. –
Adıyaman Milletvekili Mahmut Nedim Bilgiç'in, Seçim Kanunu ve Siyasî Partiler
Kanunu ile Adıyaman İlinin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması MAHMUT NEDİM BİLGİÇ
(Adıyaman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Meclise, iki konu
üzerinde düşüncelerimi arz etmek istiyorum; bu vesileyle, Sayın Başkan, sizi ve
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri,
son seçimden hemen altı ay sonra, ülkenin gündemine, Seçim Yasası ve Siyasî
Partiler Yasası düştü; iki yıldır devam ediyor. İki yıldır, her platformda,
yerli yersiz, bazen panellerde, konferanslarda, köşe yazarlarının medyada,
televizyonlarda, açık oturumlarda "Seçim Yasası ve Siyasî Partiler Yasası
değişmelidir; halkın iradesini temsil etmemektedir, mutlaka ve mutlaka, daha
katılımcı demokrasiyi yaygınlaştırmak suretiyle, halkı direkt olarak
demokrasinin içerisine sokmak gerekir" tartışmaları yapılmaktadır.
Bunların, doğru olanları vardır, haksız olanları vardır; çünkü, bu
tartışmalarla, Yüce Meclisi de izam altında bırakan, Yüce Meclisi de sıkıntıya
sokan, hatta Meclisin itibarını zedeleyecek şekilde, olur olmaz yerde, seçimle
veya o oturumun mahiyetiyle ilgisi olmadığı halde, yine, Seçim Yasasını, Siyasî
Partiler Yasasını gündeme getirmek suretiyle, ülkenin gündeminde
tutabilmişlerdir. Bu, bazen, gündemin ikinci sırasında, çok zaman da, önde,
heyecanlı bir şekilde konuşulmuştur. Öyle anlar olmuştur ki, Seçim Yasası
değişmeden bir seçime gitmenin mümkün olmadığı kanaati içeride ve dışarıda
hâsıl olmuştur. Değerli milletvekilleri,
bu tartışma iki yıldır devam edegelsin, birtakım iyi niyetli olmayan hesaplar
olmakla beraber, bu işin doğruluklarını da Yüce Meclisin düşünüp bir noktaya
getirmesinin zamanı gelmiştir diye düşünüyorum. Seçim yasaları, bugüne
kadar bu Mecliste çok defalar değişti; ama, değişme zamanı ve zemini, hep seçim
sathı mailinde oldu; yani, seçime yakın, seçim kararı alınmaya yakın Seçim
Yasası değişti, sübjektif ölçülere göre değişti; ülkenin menfaatlarına, genel
doğrulara göre değil, o andaki partilerin kendi durumlarına göre, daha fazla
nasıl milletvekili çıkarırız anlayışına göre seçim yasaları değiştirildi ve
Meclisten geçirildi; ama, maalesef, bunlar, çok zaman da ters neticeler verdi.
Yüce Meclisimiz, yani şu Meclis, bunu görerek, bundaki sakıncayı anlayarak, son
anayasa değişikliğinde Anayasaya bir madde koymak suretiyle "seçim
yasalarında yapılan değişiklikler, bir yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanmaz"
hükmünü getirdi; ama, tekrar bir geçici maddede de "ilk genel seçimde
uygulanmaz" hükmünü ilave etti. Değerli milletvekilleri,
bu Meclis, bu itibarı yakalamalıdır; yani, gerek siyasî platformlarda gerek
medyada gerekse kamuoyunda tartışılan talep ve isteği gözönüne alarak, ülkenin
gerçeklerini gözönüne alarak, hem temsilde adaleti hem de yönetimde istikrarı
sağlayacak ciddî bir seçim yasası yapmalıdır. İSMAİL KÖSE (Erzurum) -
Doğru, aynen iştirak ediyoruz. MAHMUT NEDİM BİLGİÇ
(Devamla) - Bu seçim yasasını yapma itibarını ve şerefini de, bu Meclis
yakalamalıdır arkadaşlar; ama, yine, daha önceki yapılan yasalar gibi, seçime
iki ay kala değil, gündemde seçimin olmadığı bir sırada, rahat ve sakin bir
kafayla, bütün partilerin katılacağı uzlaşma komisyonunda, ülkenin geleceğiyle
ilgili, demokrasinin kalıcılığı ve rejimi direkt ilgilendiren Seçim Yasası
için, katılımı artıracak şartlar ortaya konmalıdır; yani, bütün partiler, Seçim
Yasası ve Siyasî Partiler Yasası üzerinde anlaşmalıdır ve Yüce Meclisten
ittifakla geçmelidir. Aksi takdirde, bundan sonra gelecek Mecliste de, yine bu
tartışmalar, hemen seçimden bir ay sonra devam edip sürecektir. Bu Meclis, elinde
olan imkânı süratle kullanmalıdır. Yapılacak işin teknik yönüne girmek
istemiyorum; ama, katılımcı demokrasinin gereği olan, mutlaka ve mutlaka,
halka, en ince, en uç noktasına kadar, seçeceği milletvekillerini seçme hakkını
verebilmeliyiz. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Adıyaman'a gel artık. MAHMUT NEDİM BİLGİÇ
(Devamla) - Bu, 1991'de uygulanan tercih sistemiyle de olabilir; yine, kayıtlı
üyelerle, delegelerle de olabilir. Tabiî ki, genel merkezlere, genel başkanlara
da bir imkân vermek gerekir. Grubumuz böyle bir teklif getirmiştir; bu, daha da
geliştirilip, derinleştirilip, ülke yararına bir hale getirilebilir. Değerli arkadaşlarım,
tabiî, burada önemli olan, bir de, yargı denetimi ve yargı sorumluluğudur.
Mutlaka, bu yasada, yargının denetimi ve sorumluluğunu gözönüne alıp, Seçim Yasasının
ağırlık noktasını o noktada birleştirmek lazım. Sebep derseniz arkadaşlar,
seçim hâkimleri, 100 işin içerisinde seçime de bakıyor. 100 işe bakıyor, 100
işten 1'i de seçim. Tabiî, bunu, ister istemez, yanındaki başkâtiplere
bırakıyor ve seçimde, birsürü haksızlıklar, yolsuzluklar, sıkıntılar ortaya
çıkıyor. Onun için, Seçim Yasasında, yalnız seçime bakacak seçim hâkimlerinin
olması şartını da getirmekte zorunluluk vardır. Bunun sıkıntısını 1991
seçimlerinde çekmiş olan bir arkadaşınızım; 12 000 mükerrer oy bulunduğu halde,
maalesef, 12 000 mükerrer oydan 4 oyla mazbatamı iptal ettiler. Bu, hepimizin
başına, herkesin başına gelebilir. O bakımdan, seçimde yargıyı etkin kılacak
şekilde, denetimini ve mutlaka sorumluluğunu vermek lazım arkadaşlar. Ben, bundan sonraki
yapılacak seçimlerin daha adil, milletin talebinin karşılanacağı şekilde
yapılacağına ve düzenlemenin oybirliğiyle, bütün partilerin katılımıyla
yapılacağına ve yine, bunun şerefinin de bu Meclise ait olacağına inanıyorum
arkadaşlar. Bu arada, kısaca, ilimle
ilgili bir soruna da, sabrınızı taşırmadan değinmek istiyorum. Değerli
arkadaşlar, ilimde sıkıntılar katmer katmer büyümüş. Türkiye'nin her tarafında
sıkıntı var, her arkadaşın sıkıntısı var; fakat, Adıyaman'daki sıkıntı diğer
illere nazaran 100 kat fazla. Tütün sıkıntısı, nüfus sıkıntısı; bunlar, çok
büyük ekmek sıkıntısı; ama, bütün bunlara rağmen, bunları unutmuş Adıyamanlı.
Şehrin girişi ile çıkışı arasında 12 kilometrelik bir karayolu, anaarter yol
var. Arkadaşlar, bu yol -giden arkadaşlarım
da var, başlarıyla işaret ediyorlar, tasdik ediyorlar- 10-12 kilometre,
sürülmüş tarla gibi, arabanın yürümesi imkânsız , bir defa geçen insan dahi ne
kadar eziyet çektiğini biliyor; fakat, günde on defa geçen Adıyamanlılar var;
canlarından bezmişler, yağmur yağdığı an her taraf tarla, durduğu an tozdan
topraktan geçilmiyor. BAŞKAN - Mektup sahibine
ulaştı... MAHMUT NEDİM BİLGİÇ
(Devamla) - Değerli Bayındırlık Bakanımıza rica ediyorum, maksadımız bekçi
dövmek değil, üzüm yemek, buraya 1,5 trilyon lira ayrılmış, 4 trilyon 700
milyar lirayla bu yolun refüjleri dışında, ana meselesi yapılacak. BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum. MAHMUT NEDİM BİLGİÇ
(Devamla) - Bunun için, bu imkânı verecekleri ve havanın açtığı ilk gün bu
yolun yapımına başlayacakları ümidiyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Bu arada, değerli
arkadaşımızı görüyorum, Hasari Beyin de, bu işin takipçisi olduğunu,
Bayındırlık Bakanlığında gerekli girişimlerde bulunduğunu burada söylemeyi bir
görev sayıyorum. Teşekkür ediyor, saygılar
sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Sayın Hasari
Güler, bu konuda bir şey söyleyecekseniz, buyurun. TURHAN GÜVEN (İçel) -
Hani bu usulü kaldırdığınızı söylemiştiniz Sayın Başkan?! BAŞKAN - Efendim bir
dakika, bir şey söylüyor... İktidar Partisi... HASARİ GÜLER (Adıyaman) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Sayın Bilgiç'in de söylediği
gibi, gerçekten, Adıyaman'ın şehir geçişi problemi had safhada. 7 kilometre
duble yol yapılıyor; ancak, bütçe ödeneği yetersiz. Geçen yıl, Devlet Planlama
Teşkilatından, Yatırımları Hızlandırma Fonunda 1,5 trilyon lira ek bir ödenek
aktarıldı. Bu sene de Devlet Planlama nezdinde girişimlerimiz var. İnşallah, bu
sene, duble yol olarak bitireceğiz. BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum. HASARİ GÜLER (Adıyaman) -
Adıyamanlı hemşerilerimizin çok büyük sıkıntı çektiğini biliyorum; ama, iki
aylık bir zaman içerisinde, inşallah, o yolu tamamlayacağız. Söz verdiğiniz için
teşekkür ederim Sayın Başkan. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim. Sayın Göksu, aynı konuda,
ne söyleyecekseniz, bir cümle... TURHAN GÜVEN (İçel) -
Bütün gruplara söz hakkı verseniz olmaz mı? BAŞKAN - Sayın Güven... MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) -
Sayın Başkanım, Adıyaman'ın birçok sorunu var; ancak, Adıyaman şehir geçişi en
acil sorunlardan bir tanesi. Mart ayının son haftasında, gazeteci-yazar Mehmet
Altan ve Fehmi Koru Adıyaman'a
gitmişlerdi, hatta, biri köşesinde yazmıştı, şöyle diyor: "Cumhuriyet
kurulalı, hiçbir Bakanlar Kuruluna üye vermemiş bir kent Adıyaman ve resmen
unutulmuştur. Bakansız kent ihmal mi edilirmiş diye soran olursa, Adıyaman'a
gidin ve görün." Adıyaman'a otomobille girerken, insan, buranın kent
olduğuna inanmakta zorlanıyor. Bu, ulusal basında da çıktı. Tabiî,
arkadaşlarımız uğraşıyorlar. Ben, buradan Sayın Bakana çağrıda bulunuyorum:
Yeterli ödeneğinin verilerek buranın bir köy olmaktan kurtarılıp, Adıyaman'a
yakışır bir şehir geçişi yapılmasını istiyoruz. Teşekkür ederim. BAŞKAN - Ben teşekkür
ediyorum. Mesele hallolmuştur;
Büyük Millet Meclisi bu konuya el koydu. Adıyaman önemli... MEHMET GÖZLÜKAYA
(Denizli) - Sayın Başkan, Denizlili olarak bir sorunumuz var... BAŞKAN - Tamam efendim,
gelecek hafta da Denizli milletvekillerine söz veririm, aynı şeyi yaparım
efendim. TURHAN GÜVEN (İçel) -
Denizli Milletvekili konuştu ya, bırakın o da konuşsun(!).. MEHMET GÖZLÜKAYA
(Denizli) - Gelecek hafta siz değişiyorsunuz. BAŞKAN - Hayır efendim,
gelecek hafta da ben çıkarım. MEHMET GÖZLÜKAYA
(Denizli) - Efendim, çok önemli; bu vesileyle... BAŞKAN - Efendim, Denizli
de aynı mağduriyette... Ben aynı şeyi sizin aracılığınızla yapıyorum. Teşekkür ediyorum
efendim. MEHMET GÖZLÜKAYA
(Denizli) - Aynı sıkıntılarla yıllardır yapılamıyor, ödeneği... BAŞKAN - Gündemdışı
üçüncü söz, Merhum Alparslan Türkeş'in vefatının beşinci yıldönümü
münasebetiyle söz isteyen İstanbul Milletvekili Nazif Okumuş'a aittir. Sayın Okumuş, buyurun
efendim. (MHP sıralarından alkışlar) 3. –
İstanbul Milletvekili Nazif Okumuş'un, Alpaslan Türkeş'in vefatının beşinci
yıldönümü ve düşüncelerine ilişkin gündemdışı konuşması NAZİF OKUMUŞ (İstanbul) -
Teşekkür ederim Başkanım. Değerli milletvekili
arkadaşlarım; hepimizin bildiği gibi, çeşitli sebeplerden ötürü, zaman zaman
kutuplaşmaların yaşandığı ülkemizde, imaj kirletme çabalarından herkes bir
şekilde, bir ölçüde etkilenmiş, bazı siyaset adam ve akımları hak etmedikleri
kadar sivil algılanmış veya öyle algılatılmak istenmiştir; ama, hamd olsun ki,
toplumca bu geri tabloyu aşmaya çalışıyoruz, aşmaktayız. Sanıyorum bu çabalarda
bize rehber olacak örneklerden biri de, merhum Alparslan Türkeş'tir. Zaman
içinde eriyen kin duygularının ardından, objektif olarak bakabilen herkes, çok
açık biçimde görebilir ki, bizler, bugün, merhum Türkeş'in en beklenmedik
anlarda siyaseten pek çok riskleri alarak sergilediği uzlaşmacı tutumları
benimsemekten kaçınmamalıyız. Onun yaktığı fikir ve aksiyon meşaleleri içinde
bugün bize rehberlik eden, yol gösteren, toplumsal ve siyasal uzlaşma
konusundaki içtenliğiyle tükenmez enerjisiydi. Türkiye'nin sıkıntılı, umutsuz
günlerinde rahmetli Türkeş hep uzlaşmayı savunmuş, bu uğurda büyük fedakârlık
örnekleri sergilemişti. Merhum Türkeş, bugün,
Milliyetçi Hareket Partisi olarak gururla taşıdığımız, Türkiye'ye, bölgeye ve
dünyaya örnek teşkil edecek geniş, çağdaş, uluslararası dengelerin ve gelecek
vizyonunun damgasını vurduğu bir dışpolitika anlayışının bayraktarlığını
yapmıştır. Şimdi, şu Filistin'de
dökülen mazlum kanını gördükçe, zannediyorum ki, hiçbirimiz onu hatırlamadan
geçemiyoruz. O, her büyük uluslararası
krizde kendisine şöyle sorardı: Bu kriz nasıl bir seyir izleyecek ve
Türkiye'nin sonuçta kazancı ve kaybı ne olacak? Türkiye, şartlar aleyhine
gelişirse, yenilgiyi nasıl zafere dönüştürebilecek? İşte, bugün, yine,
Ortadoğu'da, büyük bir savaşın tehdidi altındayız. Türkiye olarak yolumuzu
belirlemeye çalışıyor, özellikle Amerika ile Irak arasındaki gerilim sürerken,
İsrail'in Filistin topraklarına saldırması karşısında, aktif bir barış yolunda
önemli çabalar sarf etmeye çalışıyoruz. Yine hatırımızdadır;
Körfez krizi başladığı zaman, rahmetli Özal, Türkeş'le görüşmek istemiş, ne
yapılması gerektiği konusunda onun görüşlerine ihtiyacı olduğunu söylemişti.
Türkeş'in, Özal'a bu konuda yazdığı mektubu bulup, bir kez daha okumanızı arzu
ederim. Görülecektir ki, bu mektupta, barışı kollama ilkesi etrafında
Türkiye'nin ulusal çıkarlarının, bu ulusal çıkarların emrettiği gerçeklerin
çarpıcı bir analiziyle karşı karşıya geliriz. Dışpolitikada,
temennilerin ve iyiniyetin mutlaka millî çıkarlar ve stratejinin hayatî
önemdeki gerçekleriyle dengelenmesi, Türkeş Beyin değişmez prensibiydi. O, hayal ettiklerinin,
ideallerinin büyük ölçüde gerçeğe dönüştüğü dönemi görmekle kalmamış, aynı
zamanda, o dönemin, aktif, bilgili, bilinçli bir yol göstericisi olmuştu ve
Türkeş, bir zamanlar şöyle demişti: "Anadolu topraklarında kopacak bir
fırtına, bütün dünyayı tesiri altına alabilir." Türkiye'nin gücünü,
gelecekteki lider ülke vizyonunu hiç unutmadan, bu yolda bir ömür vererek,
Türkiye'nin, birlik, bütünlük ve istikrarını savunan bir bilge adamdı Alparslan
Türkeş. Binaenaleyh, aramızdan
ayrılışının 5 inci yıldönümünde, bugün de, Bakanlar Kurulu kararıyla
defnedildiği Atatürk Orman Çiftliği sınırları içerisindeki ebedi
istirahatgâhında rahmet ve saygıyla andığımız Alparslan Türkeş, inanıyoruz ki,
yüce milletinin gönlünde yaşamaktadır. Onun aziz naaşının bulunduğu mezarın
bakım, onarım, koruma ve yönetimi, yine, Türk Milleti tarafından yerine
getirilecektir. Bu amaçla hazırlanmış olan Bakanlar Kurulu tasarısı ve Erzurum
Milletvekili Sayın İsmail Köse ile Konya Milletvekili Sayın Ömer İzgi ve 7
arkadaşı... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun. NAZİF OKUMUŞ (Devamla) -
...ve Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır tarafından hazırlanan kanun
teklifleri birleştirilmiş, komisyonda görüşülmüş ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi gündeminin 145 inci sırasında yer almıştı. Temennimiz, bir an evvel
görüşülerek, halen devlet mezarlığı dışında bulunan diğer devlet büyüklerimizin
mezarlarıyla birlikte, bakım ve koruma altına alınmasının
gerçekleştirilmesidir; ki, bunlar arasında, Hatayımızın Anavatana iştirakinde
unutulmaz görevlere imza atan, bugün de Meclisimizi yöneten Sayın
Başkanvekilimizin babası olan merhum Cumhurbaşkanı Sayın Tayfur Sökmen, millî
mücadelemizin önemli isimleri Mareşal Fevzi Çakmak ve Rauf Orbay gibi mümtaz
şahsiyetler de vardır. Yüce Meclisimizin, bu
konuya duyarlı olacağına inanıyor, Türkeş Bey başta olmak üzere, bu ülkeye
hizmet etmiş, bu Yüce Parlamentoda şerefle, haysiyetle görev yapmış bütün
siyaset ve devlet adamlarımızı rahmet ve şükranla anıyor, Muhterem Heyetinize
saygılar sunuyorum. (MHP, DSP, ANAP ve DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın Okumuş,
teşekkür ediyorum efendim. Sayın Akarcalı, buyurun. BÜLENT AKARCALI
(İstanbul) - Sayın Başkan, izninizle, sizin de son derece hassas olduğunuz bir
konuyu arkadaşlarımın bilgisine sunmak istiyorum. Türkiye Büyük Millet
Meclisi, bu ülkenin en şeffaf organıdır; çalışmasıyla, harcamalarıyla, her
şeyiyle. Meclis, Türk idaresinde vatandaşın izinsiz girebildiği ve şefkatle
kucaklandığı tek yerdir, maalesef; keşke, çok daha yer olmuş olsa. Meclis, her
konuda Türkiye'nin en aydınlık yeridir. (Gürültüler) BAŞKAN - Efendim, bir
dakika.... Sayın Akarcalı'yı dinleyeceğiz. Buyurun. BÜLENT AKARCALI
(İstanbul) - Bütün bunlara karşın, bu, halka açık, aydınlık Türkiye Büyük
Millet Meclisini çeşitli vesilelerle gazete ve televizyonlarda rencide eden,
halkın gözünde küçük düşürmeyi amaçlayan, yazılı, yanlı, haksız, insafsız yazı
ve programlara karşı çok ciddî tepki koymak gerektiğine inanmaktayım. Dün akşam, bir televizyon
kanalında, sağlık harcamalarıyla ilgili olarak, Meclis, hak etmediği bir
şekilde ve terbiye sınırlarını aşan bir şekilde itham edildi. Buna, maalesef,
yalnız o televizyon kanalı değil, devleti temsil eden bürokratların da katılmış
olması ayrı bir üzüntü vesilesidir. BAŞKAN - Ben, size bu
konuda teşekkür ediyorum; çünkü, izledim o üzüntü verici programı. Siz, canlı
yayına iştirak ederek Türkiye Büyük Millet Meclisinin ne kadar şeffaf olduğunu
anlattınız efendim. BÜLENT AKARCALI
(İstanbul) - İzninizle şöyle tamamlayayım Sayın Başkanım: En alt düzeyde devlet
memuru önünde ceket ilikleyenlerin, Meclis ve milletvekilleri söz konusu
olduğunda, haddini bilmeyip küstahlaşmalarına karşı hoşgörüyle bakmamız mümkün
değildir. Sizin bu konudaki duyarlılığınızı bildiğim için bu sözü talep ettim. Teşekkür ediyorum.
(Alkışlar) BAŞKAN - Ben teşekkür
ediyorum efendim. Dün, o programı, birçok
arkadaşımız gibi ben de hayret ve ibretle seyrettim. O konuda da, sabahleyin,
şu anda Meclis Başkanına vekâletim hasebiyle, doktorluğa gittim. Gereken
tahkikatın açılması için Genel Sekreterliğe de talimat verdim. Bant, şu anda,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Televizyon Biriminde hukukçular ve Genel
Sekreter Vekilimiz tarafından izleniyor. Bir suç unsuru bulunduğu tespit
edildikten sonra da, gereken tekzip yapılacaktır. Bu konu, sadece, eski
milletvekillerimiz değil, bu konuda tedavide bulunan, burada 100 küsur sağlık
çalışanı da töhmet altında... Mesnetsiz iddialarda bulunanların cezaları
verilmesi gerekiyor efendim. Burada, bu çatı altında görev yapan doktorlarımız,
hastabakıcılarımız, sağlık ekibi; yani, 100 küsuru bulan bir ekibimiz var.
Özellikle, eczane konusuna da değinildi dün. Bütün bu konularda, Meclis,
hassasiyetini göstermiştir. Gereken talimatı verdim; tahkikat açacaklar; bu,
bir. İkincisi, bugün Sayın
Emrehan Halıcı ve arkadaşlarının, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliği ve
bakanlıkla bağdaşmayan işler hakkındaki kanun
teklifini de imzalayıp komisyona havale ettim. Ahlak Yasasının bir an
evvel çıkması gerektiğini... Sizin de uzun müddettir üzerinde durduğunuz bir
kanun teklifidir; inşallah, bu Meclis, bunu da çıkarma imkânına sahip
olacaktır. Teşekkür ediyorum
efendim. Meclis araştırması
önergeleri vardır; onları okutacağım. Yalnız, uzun olduğu için, Kâtip Üyenin
yerinde oturarak okumasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir efendim. c) Gensoru , Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs
AraştIrmasI Önergelerİ 1. – Adana Milletvekili
Yakup Budak ve 20 arkadaşının, muhtarların sorunlarının ve muhtarlığın
işlevlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/272) Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Muhtarlık kurumunun
toplumdaki işlevi, sorunları ve bu sorunların çözümü için alınması gereken
tedbirlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasanın 98 inci, Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün 104 üncü ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması
açılmasını arz ederim. Saygılarımla. 1. Yakup Budak (Adana) 2. Şeref Malkoç (Trabzon) 3. Veysel Candan (Konya) 4. Yaşar Canbay (Malatya) 5. Hüsamettin Korkutata (Bingöl) 6. Latif Öztek (Elazığ) 7. Ahmet Karavar (Şanlıurfa) 8. Hüseyin Karagöz (Çankırı) 9. Mustafa Niyazi Yanmaz (Şanlıurfa) 10. Ahmet Sünnetçioğlu
(Bursa) 11. Ahmet Demircan
(Samsun) 12. Mustafa Geçer (Hatay) 13. Bahri Zengin
(İstanbul) 14. Mehmet Bekâroğlu
(Rize) 15. Oya Akgönenç
Muğisuddin (Ankara) 16. Lütfi Doğan
(Gümüşhane) 17. Mehmet Zeki Okudan
(Antalya) 18. Musa Demirci (Sıvas) 19. Ali Gören (Adana) 20. Rıza Ulucak (Ankara) 21. Fahrettin Kukaracı
(Erzurum) Gerekçe : Kökleri yüzyıllarca
öncesine dayanan ve günümüz idare sistemi içerisinde önemli bir yeri bulunan
muhtarlarımız, demokratik sistem içerisinde seçimle işbaşına gelen devlet
teşkilatımızın en ücra köşesinde devleti temsil eden yegâne ve özellikle büyük
bir fedakârlık örneği göstermek suretiyle görev yapan kamu hizmetlileridir. Köylerimiz, 1924 yılında
çıkarılan 442 sayılı Köy Kanunuyla idare edilmektedir. Köy Kanununa göre,
muhtar, köy organlarından birisi ve köy idaresinin başı olarak kabul etmiştir.
Kanuna göre muhtarın göreceği işler, devlet işleri ve köy işleri diye ikiye
ayrılmaktadır. Köy içerisinde kanun ve nizamları ilan etmek, asayişi sağlamak,
nüfus, adlî, askerlik, köylülere öğüt vermek gibi yüzlerce konu (yaklaşık 150
konu) muhtarın yapacağı işler arasında sayılmaktadır. Mahalle muhtarları ise,
1944 yılında çıkarılan 4541 sayılı Şehir ve Kasabalarda Mahalle Muhtarları ve
İhtiyar Heyetleri Teşkiline Dair Kanunla kurulmuştur. Kanunla, mahalle
muhtarlarına da nüfus, askerlik, adlî görevlerin takibine kadar çok sayıda
görev yüklenmiştir. Ülke genelinde sayıları
51 000'e ulaşan muhtarlarımızın, bütün bu görevleri ifa etmelerine rağmen,
bugün, gerek maddî gerekse görevin yerine getirilmesi bakımından yeterli
donanıma sahip oldukları söylenemez. Halk, köy ve mahallesinde
kendisini yönetmek için seçtiği muhtarlardan her türlü hizmeti beklemekte,
muhtarlarımızın ise yasal hiçbir gücü ve imkânı bulunmamaktadır. Köylerimizde
muhtarlar mülkî amirdirler. Seçimle işbaşına gelen muhtarlarımızı, kamu
görevlileri âdeta memur gibi görmekte; bir sürü angarya işi muhtarlarımıza
yüklemektedirler. Mahalle muhtarlarımızla köy muhtarlarımız arasında yetki ve
sorumluluk bakımından bir fark yoktur. Günümüzde kentlerin hızla büyümesi,
20-25 000, hatta 60 000 nüfusun yaşadığı mahalleler oluşması muhtarlarımızın da
sorunlarının artmasına yol açmaktadır. Mahallenin ihtiyaçlarının
karşılanmasında muhtarların kısıtlı ve yetersiz yetkileri, ekonomik yetersizlik
ve bağımlılıkları; çoğu yerde belediyelerle arasında doğan sorunlar gibi birçok
nedenlerden dolayı muhtarlık kurumunun işlevlerinin yeniden gözden geçirilmesi,
yetki ve sorumluluklarının yeniden düzenlenmesi gereklidir. Demokrasinin ilk basamağı
olarak vurgulanan muhtarımıza çeşitli yasalarla yüklenen görev ve sorumluluklar
her gün artarken, bunları hangi imkânlarla yerine getirecekleri düşünülmemekte,
sorunları ele alınmamakta, ekonomik ve sosyal durumlarında iyileştirme
yapılmamaktadır. Bu kadar yoğun görevin verildiği bir idarî mekanizma
içerisinde, bu görevlerin nasıl yapılacağı bugüne kadar ciddî şekilde
tartışılmamış, gündeme getirilmemiştir ve çözüme kavuşturulmamıştır. Önemli görevler ifa eden
muhtarlarımızın ellerinde birer mühür, bu mühürle yüklendikleri sorumluluğun
gerektirdiği imkânlardan mahrum bırakmak çağdaş yönetim anlayışıyla bağdaşmaz.
Onları 90 000 000 civarında bir ücretle çalıştırıyoruz; oysa, bu para,
bırakınız muhtarlığın kırtasiye, posta, telefon, aydınlatma, yakacak, yol
giderlerini, emekli olmayan muhtarlarımızın Bağ-Kur primlerini bile
karşılamıyor. Muhtarlarımıza günün koşullarına göre ihtiyaçlarını ve
giderlerini karşılayacak bir ücret verilmelidir. Muhtarlarımız,
görevlerini hâlâ ev ve dükkânlarının bir köşesinde, makamsız, demirbaşsız; bir
karar defteri ve bir mühürle yapmaktadırlar. Bu uygulama, insafla bağdaşmaz;
muhtarlarımız buna layık değildir. Kurumun sorunlarının tespiti,
teşhisi ve tedavisi, ülkemizdeki demokratik anlayışın sağlıklı gelişmesi için
de çok önemlidir. Seçim ve seçmen ilişkisinin ilk muhatabı olan muhtarın daha
fonksiyonel olabilmesi bakımından, yıllardır ihmal edilmiş olan muhtarlarımızın
bu sorunlarına mutlaka sahip çıkmalıyız; muhtarlarımıza verilmeyen değer,
dolayısıyla halkımıza verilmemiş olur. Merkezî yönetim
anlayışından yerinden yönetim anlayışına yönelik çağdaş, idarî yapılanmada
muhtarlık kurumunun statüsü yeniden belirlenmeli, sorumlulukları yanında
yetkileri genişletilmiştir. BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur efendim. Önerge gündemdeki yerini
alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusunda öngörüşme, sırası
geldiğinde yapılacaktır. İkinci önergeyi
okutuyorum efendim : 2. –
Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan ve 21 arkadaşının, Ceyhan Nehrinden su
kullanımının araştırılarak, su azalmasının önlenmesi ve nehrin ekolojik
dengesinin yeniden kurulabilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/273) Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Kahramanmaraş İlinin
sınırları içerisinde yer alan ve ülkemizin birçok barajını besleyen
Kahramanmaraş, Elbistan ve Çukurova'nın sulanmasına katkıda bulunan Ceyhan
Nehrinin önemli bir bölümü, Elbistan Şeker Fabrikasına ve Afşin-Elbistan Termik
Santralı (A) ünitesinin soğutma işlemleri için borularla taşınmaktadır. İyice azalarak nehir
özelliğini kaybeden Ceyhan Nehrinden ilgili termik santralın (B) ünitesine de
su alınacak olması; nehrin özellikle yaz aylarında iyice azalıp kirli, pis
kokulu bir dere halini alacağı ve Elbistan İlçesindeki ekolojik dengeyi
bozacağı da kesindir. Ceyhan Nehrinde yaşanan
su azalmasının nedenlerinin tespiti ve çevredeki ekolojik dengenin yeniden
kurulması amacıyla sorunların araştırılması ve gerekli önlemlerin alınması
için, Anayasanın 98 ve İçtüzüğün 104 üncü maddesi uyarınca araştırma önergesi
hazırlamış bulunmaktayız. Gereğini arz eder,
saygılar sunarız. 1.4.2002 1. Avni Doğan (Kahramanmaraş) 2. Ali Sezal (Kahramanmaraş) 3. Mehmet Kaya (Kahramanmaraş) 4. Faruk Çelik (Bursa) 5. Sabahattin Yıldız (Muş) 6. Ali Coşkun (İstanbul) 7. Mahmut Göksu (Adıyaman) 8. İsmail Alptekin (Bolu) 9. Sait Açba (Afyon) 10. Mehmet Çiçek (Yozgat) 11. İrfan Gündüz
(İstanbul) 12. Mahfuz Güler (Bingöl) 13. Nevzat Yalçıntaş
(İstanbul) 14. Mehmet Altan
Karapaşaoğlu (Bursa) 15. Ahmet Nurettin Aydın
(Siirt) 16. Ali Er (İçel) 17. Nurettin Aktaş
(Gaziantep) 18. Şükrü Ünal (Osmaniye) 19. Mehmet Ali Şahin
(İstanbul) 20. Salih Kapusuz
(Kayseri) 21. Kemal Albayrak
(Kırıkkale) 22. Musa Uzunkaya
(Samsun) Gerekçe : Ceyhan Nehri, Türkiye'nin
önemli nehirlerinden biridir. Nehrin membaından (Elbistan) mevcut
Afşin-Elbistan Termik Santralının (A) ünitesi için ve şeker fabrikası için
halen su alınmaktadır. Yapılacak (B) ünitesine de buradan su alınması
planlanmaktadır. Bölgedeki tarımsal
faaliyetlerin artması nedeniyle de suya olan talep yaz aylarında daha da
artmaktadır. Su azalmasının sonucu olarak Türkiye'nin dördüncü büyük ovası olan
Elbistan Ovası da tarım alanı olmaktan çıkmaktadır. Yurdumuzdaki enerji
sıkıntısının olduğu, bu nedenle termik santralın acilen devreye girmesi de
gerekmektedir. Ancak, başka çözüm seçenekleri mevcutken, bir nehrin kurutulması
ve ekolojik dengenin bozulacak olması tehlikesinin de göz önünde bulundurulması
gerekmektedir. Bu çerçevede nehrin
kurumaması ve ekolojik dengenin bozulmadan (B) ünitesine su alınmasını ve
bölgede yapılacak olan diğer santrallarında gerekli su ihtiyaçlarını cazibeyle
karşılayacak olan Karakuz Barajının yapımına başlanılmadan, Ceyhan Irmağının
kaynağından alınması sakıncalıdır ve gerekli tedbirler alınmadığı takdirde
Ceyhan Nehri kuruma ve yok olma durumuyla karşı karşıya gelmiş bulunmaktadır. Bu nedenle, Ceyhan
Nehrinin su seviyesinin korunması ve çevresindeki ekolojik dengenin yeniden
sağlanması için gerekli tedbirlerin bir an önce alınması gerekmektedir. Durumun Yüce Meclisimizce
de incelenerek sağlıklı bir çözüme kavuşturulması amacıyla bir Meclis
araştırması talebimizi takdirlerinize arz ederiz. BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur. Önerge gündemde yerine
alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası
geldiğinde yapılacaktır. Sayın milletvekilleri,
bir genel görüşme önergesi vardır; okutuyorum: 3. – Konya
Milletvekili Mehmet Emrehan Halıcı ve 168 arkadaşının, Türkiye Bilişim
Stratejileri ve Türkiye konusunda bir genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi
(8/28) Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Dünyamız, 2001 yılıyla
birlikte, yeni bir binyıla daha adım atmıştır. Küreselleşmenin ekonomik ve
sosyal yaşamı derinden etkilediği bu yeni binyıl, 20 nci Yüzyılın sonlarından
itibaren çokça sözü edilmeye başlanan bilgi toplumunun daha da önem kazanacağı,
ülkelerin ve toplumların ürettikleri bilgiyle uluslararası platformlarda söz
sahibi olacağı bir binyıl olacaktır. Türkiye'yi de bu değişim
sürecinde ülke olarak doğru konumlandıracak mekanizmaları tespit etmek, bütün
siyasî partilerimizin bilgi toplumu sürecine geçişte önerecekleri hedef ve
stratejilerden yararlanmak, Parlamentomuzun önderliğinde bir kamuoyu oluşturmak
ve konuyu ülkemizin tüm kesimlerinin gündemine taşımak amacıyla,
Parlamentomuzda "Türkiye Bilişim Stratejileri ve e-Türkiye"
konusunda, Anayasamızın 98 inci ve İçtüzüğümüzün 101, 102 ve 103 üncü maddeleri
uyarınca bir genel görüşme açılmasını arz ve teklif ederiz. 1. Mehmet Emrehan Halıcı (Konya) 2. İsmail Köse (Erzurum) 3. Nihat Gökbulut (Kırıkkale) 4. Turhan Güven (İçel) 5. Salih Kapusuz (Kayseri) 6. Veysel Candan (Konya) 7. Turhan Alçelik (Giresun) 8. Birkan Erdal (Ankara) 9. Mehmet Altan Karapaşaoğlu (Bursa) 10. İlyas Yılmazyıldız (Balıkesir) 11. Cemal Enginyurt (Ordu) 12. Ali Tekin (Adana) 13. Oğuz Aygün (Ankara) 14. Hasan Erçelebi (Denizli) 15. Halil Çalık (Kocaeli) 16. Erol Al (İstanbul) 17. İbrahim Yavuz Bildik (Adana) 18. Ergün Bayrak (Artvin) 19. Mehmet Kocabatmaz (Denizli) 20. Ayşe Gürocak (Ankara) 21. Tayyibe Gülek (Adana) 22. Halit Dikmen (Aydın) 23. Sadık Kırbaş (Çanakkale) 24. Necdet Tekin (Kırklareli) 25. Mustafa Düz (İstanbul) 26. H. Tayfun İçli (Ankara) 27. Gönül Saray Alphan (Amasya) 28. Sebahat Vardar (Bilecik) 29. Ali Ahmet Ertürk (Edirne) 30. Edip Özgenç (İçel) 31. Ali Arabacı (Bursa) 32. Ş. Ramis Savaş (Sakarya) 33. Mustafa Karslıoğlu (Bolu) 34. Evliya Parlak (Hakkâri) 35. Mustafa İlimen (Edirne) 36. Süleyman Yağız (İstanbul) 37. Tamer Kanber (Balıkesir) 38. Ahmet Güzel (İstanbul) 39. Hayati Korkmaz (Bursa) 40. Gaffar Yakın (Afyon) 41. Esvet Özdoğu (Ankara) 42. Hayri Diri (İzmir) 43. Kemal Vatan (İzmir) 44. Sulhiye Serbest (İstanbul) 45. Bahri Sipahi (İstanbul) 46. M. Cihan Yazar (Manisa) 47. Osman Kılıç (İstanbul) 48. Ömer Üstünkol (Zonguldak) 49. Fikret Uzunhasan (Muğla) 50. Nazif Topaloğlu (Muğla) 51. Ahmet Arkan (Kocaeli) 52. Mahmut Erdir (Eskişehir) 53. Zafer Güler (İstanbul) 54. Nural Karagöz (Kırklareli) 55. Hasan Gülay (Manisa) 56. Yücel Erdener (İstanbul) 57. Güler Aslan (İzmir) 58. Ahmet Sancar Sayın (Antalya) 59. Masum Türker (İstanbul) 60. Mustafa Vural (Antalya) 61. Hasan Akgün (Giresun) 62. M. Güven Karahan (Balıkesir) 63. Şadan Şimşek (Edirne) 64. Rahmi Sezgin (İzmir) 65. Cafer Tufan Yazıcıoğlu (Bartın) 66. Erol Karan (Karabük) 67. Necdet Saruhan (İstanbul) 68. Fadlı Ağaoğlu (İstanbul) 69. Abbas Bozyel (Iğdır) 70. Mehmet Nuri Tarhan (Hatay) 71. Nesrin Ünal (Antalya) 72. Adnan Fatin Özdemir (Adana) 73. Ahmet Erol Ersoy (Yozgat) 74. Mükerrem Levent (Niğde) 75. Nail Çelebi (Trabzon) 76. Melek Denli Karaca (Çorum) 77. Mustafa Sait Gönen (Konya) 78. Süleyman Turan Çirkin (Hatay) 79. Mehmet Hanifi Tiryaki (Gaziantep) 80. Mehmet Kaya (Kahramanmaraş) 81. Ali Gebeş (Konya) 82. Lütfi Ceylan (Tokat) 83. Mehmet Metanet Çulhaoğlu (Adana) 84. Vedat Çınaroğlu (Samsun) 85. Birol Büyüköztürk (Osmaniye) 86. Osman Fevzi Zihnioğlu (Sakarya) 87. Meral Akşener (Kocaeli) 88. Mustafa Yaman (Giresun) 89. Hüseyin Arabacı (Bilecik) 90. Metin Ergun (Muğla) 91. Vahit Kayrıcı (Çorum) 92. Cumali Durmuş (Kocaeli) 93. Ahmet Aydın (Samsun) 94. Hamdi Baktır (Kayseri) 95. Hasan Özyer (Muğla) 96. Levent Mıstıkoğlu (Hatay) 97. Rifat Serdaroğlu (İzmir) 98. Mehmet Ali Bilici (Adana) 99. Cengiz Aydoğan (Antalya) 100. Mecit Piruzbeyoğlu
(Hakkâri) 101. Mehmet Salih
Yıldırım (Şırnak) 102. Ali Doğan (Kahramanmaraş) 103. Beyhan Aslan
(Denizli) 104. Sefer Koçak (Ordu) 105. Kenan Sönmez (Bursa) 106. Işın Çelebi (İzmir) 107. Aydın Ayaydın
(İstanbul) 108. Yaşar Eryılmaz
(Ağrı) 109. Halil İbrahim Özsoy
(Afyon) 110. Mehmet Fuat Fırat
(İstanbul) 111. Nesrin Nas
(İstanbul) 112. Hakkı Oğuz Aykut
(Hatay) 113-. Şamil Ayrım
(İstanbul) 114. Kemal Kabataş
(Samsun) 115. Oğuz Tezmen (Bursa) 116. Ahmet İyimaya
(Amasya) 117. Kemal Çelik
(Antalya) 118. Mehmet Dönen (Hatay) 119. Rıza Akçalı (Manisa) 120. Saffet Arıkan Bedük
(Ankara) 121. Mehmet Gölhan
(Konya) 122. Metin Kocabaş
(Kahramanmaraş) 123. Mehmet Sadri
Yıldırım (Eskişehir) 124. Mehmet Sağlam
(Kahramanmaraş) 125. Mahmut Nedim Bilgiç
(Adıyaman) 126. Murat Akın (Aksaray) 127. Mustafa Kemal Aykurt
(Denizli) 128. Nurettin Atik
(Diyarbakır) 129. Hakkı Töre (Hakkâri) 130. Nevzat Ercan
(Sakarya) 131. Ali Naci Tuncer
(Trabzon) 132. Ali Şevki Erek
(Tokat) 133. Necati Yöndar
(Bingöl) 134. Ramazan Gül
(Isparta) 135. Teoman Özalp (Bursa) 136. Yıldırım Akbulut
(Ankara) 137. Mustafa Eren
(Karabük) 138. Hüseyin Kalkan
(Balıkesir) 139. Tevhit Karakaya
(Erzincan) 140. Dengir Mir Mehmet
Fırat (Adıyaman) 141. Şükrü Ünal
(Osmaniye) 142. Mehmet Özyol
(Adıyaman) 143. Eyyüp Sanay (Ankara) 144. İlyas Arslan
(Yozgat) 145. Sabahattin Yıldız
(Muş) 146. Sait Açba (Afyon) 147. Abdullah Veli Seyda
(Şırnak) 148. Ali Er (İçel) 149. M. Ergün Dağcıoğlu
(Tokat) 150. Avni Doğan
(Kahramanmaraş) 151. Faruk Çelik (Bursa) 152. Kemal Albayrak
(Kırıkkale) 153. Ali Sezal
(Kahramanmaraş) 154. Osman Yumakoğulları
(İstanbul) 155. Hüseyin Karagöz
(Çankırı) 156. Ahmet Karavar
(Şanlıurfa) 157. Rıza Ulucak (Ankara) 158. Cevat Ayhan
(Sakarya) 159. Süleyman Arif Emre
(İstanbul) 160. Ahmet Sünnetçioğlu
(Bursa) 161. Mustafa Niyazi
Yanmaz (Şanlıurfa) 162. Mehmet Zeki Okudan
(Antalya) 163. Sacit Günbey
(Diyarbakır) 164. Latif Öztek (Elazığ) 165. Fahrettin Kukaracı
(Erzurum) 166. Aslan Polat
(Erzurum) 167. Lütfi Doğan
(Gümüşhane) 168. Sebahattin Karakelle
(Erzincan) BAŞKAN - Böyle bir çağda,
böyle bir öngörüşmeye imza atmamak mümkün mü. Sayın Emrehan Halıcı'dan sonra
TBMM Başkanvekili ve Başkanı Vekili olarak ben de imza atıyorum. Böylece, 169 imza oldu. Bilgilerinize
sunulmuştur. Önerge, gündemdeki yerini
alacak, genel görüşme açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler sırası
geldiğinde yapılacaktır. Sayın milletvekilleri,
Genel Kurul gündeminde "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına
Dair Öngörüşmeler" kısmının 24 üncü sırasında yer alan Meclis araştırması
önergesinin genel görüşme önergesine çevrilmesine dair İstanbul Milletvekili
Ziya Aktaş ve arkadaşlarının bir önergesi vardır; okutuyorum : d) Tezkereler ve Önergeler 1. –
İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş'ın (10/40) esas numaralı Meclis araştırması
önergesinin genel görüşme önergesine çevrilmesine ilişkin önergesi (4/477) Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kurul gündeminin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının 24 üncü sırasında yer alan (10/40)
esas no'lu Meclis araştırması önergemizin genel görüşme önergesine çevrilmesini
arz ve teklif ederiz. A. Ziya Aktaş Mustafa Sait
Gönen Ali Gebeş İstanbul Konya Konya Mustafa Haykır Kemal
Vatan Sabahattin Yıldız Kırşehir İzmir Muş Turhan
Tayan Bursa BAŞKAN - Meclis
araştırması önergesi, genel görüşme önergesine çevrilmiştir. Bilgilerinize sunulur
efendim. Sayın milletvekilleri,
gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmına geçiyoruz. Malumlarınız olduğu
veçhile, önce, yarım kalan işlerden başlayacağız. V. – KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER 1. – İzmir
Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın;
Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un;
Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali
Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in;
İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili
Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik
Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232,
2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527) BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Tekliflerinin
görüşülmeyen maddeleriyle ilgili komisyon raporu Başkanlığa verilmediğinden,
teklifin görüşmelerini erteliyoruz. Ceza İnfaz Kurumları ve
Tutukevleri Personeli Eğitim Merkezleri Kanunu Tasarısının müzakerelerine
başlayacağız. 2. – Ceza
İnfaz Kurumları ve Tutukevleri
Personeli Eğitim Merkezleri Kanunu Tasarısı ve Adalet ve Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/744) (S. Sayısı : 786) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir. Kamu Kurum ve
Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnameyle ilgili tasarının müzakerelerine başlayacağız. 3. – Kamu
Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Sosyal Güvenlik Kurumu
Teşkilatının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal
Güvenlik Kurumu Teşkilatının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile
aynı mahiyetteki kanun teklifinin müzakarelerine başlayacağız. 4. – Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş ve
Üç Arkadaşının Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı : 666) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Türkiye İş Kurumunun
Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Türkiye İş Kurumu Kanunu
Tasarısının müzakerelerine başlayacağız.
5. – Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname; Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/754, 1/692) (S. Sayısı : 675) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir. Esnaf ve Sanatkârlar ve
Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına
ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun Tasarısının müzakerelerine başlayacağız. 6. – Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar
Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar
Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı
Mahiyetteki Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları
Raporları (1/756, 1/691) (S. Sayısı : 676) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Sosyal Sigortalar Kurumu
Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal
Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısının müzakerelerine başlayacağız. 7. – Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616
Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısı ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(1/753, 1/690) (S. Sayısı : 685) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Anayasa Komisyonu Raporunun
müzakerelerine başlıyoruz. 8. – Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Anayasa Komisyonu Raporu (1/777) (S. Sayısı : 557) (1) BAŞKAN - Komisyon?..
Burada. Hükümet?.. Burada. Komisyon raporu, 557 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Tasarının tümü üzerinde,
Anavatan Partisi Grubu adına, Manisa Milletvekili Sayın Ekrem Pakdemirli?.. NİHAT GÖKBULUT
(Kırıkkale) - Bilahara... BAŞKAN - Peki. Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubu adına Bolu Milletvekili Sayın İsmail Alptekin, buyurun efendim. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Süreniz 20 dakika. AK PARTİ GRUBU ADINA
İSMAİL ALPTEKİN (Bolu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 557 sıra sayılı
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının geneli üzerinde
AK Parti Grubunun görüşlerini arz etmek üzere huzurunuzdayım; Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. Sayın milletvekilleri,
7.11.2000 tarihinde Anayasa Komisyonuna sevk edilen hükümet tasarısının gerekçesi,
Komisyon raporu ve muhalefet şerhleriyle ilgili maddeleri okuduk, işte, şu anda
da müzakeresini yapıyoruz. Ortaya konulan gerekçeyle, tasarının kendisinin uyum
taşımadığı kanaatindeyiz. Bu tasarı, gerekçesine uygun hazırlanmamıştır. Kaldı
ki, Türkiye Büyük Millet Meclisi, yasaları, önce Anayasaya uygunluk, sonra da
ihtiyaç faktörüne göre ele almalı, değerlendirmeli, ona göre kararını
vermelidir. Bu yasa tasarısını, sayın
hükümet, neden 7.11.2000 tarihinden itibaren, aradan tam onyedi ay geçtikten
sonra huzurumuza getirmiştir? Mademki -biraz sonra okuyacağım gerekçesinde
ifade edildiği gibi- gerçekten, gerekçeye hayır diyemeyeceğimiz, hepimizin arzu
ettiği, istediği hususlar, hedefler ele alınmıştır; neden bu kadar
geciktirilmiştir? Bu kadar hayatî olduğu ifade edilen bir yasanın geciktirilmiş
olmasını da, bekliyoruz ki, sayın hükümet, burada Yüce Heyete arz eder, gerekçelerini
ortaya koyar ve bizleri de tatmin eder. Bu sualin cevabını almamız gerekiyor. Değerli arkadaşlar,
gerekçede belirtildiği gibi eğer, kamu yönetiminde ve kamu hizmetlerinde
etkinliğin artırılması, hizmetin hızlı yürütülmesi, bürokrasinin azaltılması,
zaman ve kaynak israfının önlenmesi, kamu hizmetinde niteliğin yükseltilmesi
sağlanacaksa, işe neden önce Anayasadan başlamıyoruz? Bilindiği gibi,
Meclisimizin bütün siyasî partilerinin eşit temsil edildiği ve böyle
oluşturulan Partilerarası Uzlaşma Komisyonumuz Anayasa üzerinde çalışmalarını
sürdürüyor. Halen Uzlaşma Komisyonunun gündeminde olan Anayasa maddeleri,
doğrudan şu anda görüşülmekte olan konuları ilgilendiriyor. Değerli arkadaşlar,
Uzlaşma Komisyonu bugüne kadar fevkalade iyi, verimli çalışmalar yapmış ve
bildiğiniz gibi Yüce Meclis, Anayasadaki önemli değişiklik birinci paketini
kabul etmiştir, şimdi ikinci paket çalışması yapılmaktadır ve bu yapılan
çalışmaların da esas maddeleri bu anda görüştüğümüz yasayı ilgilendirmektedir. Değerli arkadaşlar, sözün
kısası, bu tasarı günün şartlarına göre hazırlanmamış, aslında, o günün basın
yayın organlarının yazılarını, köşe yazarlarının da tartışmalarını hatırlarsak
-onyedi ay önceyi- bu yasa, bir tepki yasası olarak hazırlanmıştır. Bu yasa,
lafzıyla ve ruhuyla gerekçesine ters düşmekte ve tümüyle önemli miktarda,
önemli yönüyle, itibariyle Anayasaya aykırılık sergilemektedir. Burada hemen
altını çizerek ifade ediyorum ki, bizim, hükümetin getirdiği, ülke yararına
olan yasalara bir karşılığımız yoktur, gerekçeye "evet" diyoruz;
ancak, yasa maddelerinde ortaya çıkan bazı örtülü asıl maksatları kabul etmemiz
mümkün olmuyor. Bu yönüyle de meseleyi tartışıyoruz. Değerli arkadaşlar, 82
Anayasasının mantığı, sorumluluğu paylaştırmaktır. 82 Anayasası, birçok
sorumluluğu kurumlar arasında paylaştırmıştır. Bunun da, tarafsızlığı koruma
amacıyla yapıldığı bilinmektedir; zira, idarede de tarafsızlık esas olarak
hedeflenmiştir. Şimdi, böyle olunca, Anayasadaki bu sorumluluğu paylaştırma
esas ve esprisine ters düşen yasaların, elbette ki, Anayasaya uygun olduğu
düşünülemez. Değerli arkadaşlar, bu
tasarıyla, kırtasiyecilik önlenecekse, standart yükselecekse, önce, Anayasadan
başlayarak, bu tip, hantal, devletin özelliklerini taşıyan ne kadar yasa varsa
tarayalım, elden geçirelim ve gerçek manada bir reform paketi hazırlayalım. AK
Parti olarak, ülke yararına böylesine bir çalışmaya iktidarı ve koalisyon
ortaklarını davet ediyoruz ve açıkça ifade ediyoruz ki, böylesine bir
çalışmaya, böylesine bir hazırlığa AK Parti olarak sonuna kadar da destek
vereceğiz. Hepiniz, Parlamento olarak, hele hükümet olarak buna çok ihtiyaç
olduğunu biliyorsunuz. Üç beş ay evvel yaptığımız yasaları hepiniz
hatırlarsınız ki, burada görüşürken, Anayasa açısından, yasalar açısından ve
tatbikatının mümkün olup olmaması açısından, toplum yararı açısından, burada,
muhalefet görevimizi yaparak ikaz ediyoruz "bu yasanın tatbik imkânı
yoktur" diyoruz "bu yasa geri döner" diyoruz; ama, feryat ve
figanımıza, maalesef, itibar edilmiyor, dinlenmiyor, parmaklar havaya kalkıyor,
tasarı kabul ediliyor; ama, hepiniz hatırlıyorsunuz ki, sonuç ne oluyor; Meclis
adına üzülüyoruz, iktidarıyla muhalefetiyle üzülüyoruz; tekrar, hükümet
"olmadı" diyor, üç beş ay sonra geri getiriyor. Hem bu kadar zaman
israfı hem de Parlamentonun itibarı zedeleniyor, demokrasimiz yara alıyor.
Zannetmeyin ki, bu sözlerimiz, muhalefet etme anlayışıdır. Bu Mecliste, usulüne
uygun, Anayasaya uygun, ülke yararına uygun, yasa yapma şartlarına ve teamüllerine
uygun yasa yapalım; gayretimiz bu noktadadır. Değerli milletvekilleri,
bildiğimiz gibi, hükümetimiz, 18 Nisan 1999 seçimlerinden sonra oluşan Türkiye
Büyük Millet Meclisindeki tabloya göre kuruldu. Bundan önceki hükümetin de
Başkanı, Sayın Başbakanımızdı, daha önceki hükümetlerde de Sayın Başbakanın
mensubu olduğu siyasî parti ve diğer partiler ortaklık yaptılar, o zaman da bu
ihtiyaçlar vardı, o zaman da bu ihtiyaçlar ortadaydı, gerçekten varsa... Ne
oldu da, bütün o hükümetler böyle bir kanun tasarısı hazırlamadı, böyle bir
çalışma yapmadı da şimdi karşımıza getirildi; ne oldu? İşte, bu sual, bizim,
yasa maddelerindeki bazı konularda tereddütümüzü artırıyor. Siz kabul etseniz
de etmeseniz de, bu, bir tepki yasası olarak ifade ediliyor; bu, makama karşı
bir infial yasası olarak ifade ediliyor. Bu tespiti doğru yapmak zorundayız. Değerli arkadaşlar, bir
atasözü var, bunu unutmayalım; öfke ile kalkan zararla oturur. Hükümeti ve
devleti yönetenlerin öfkeye ve öfkeyle icraat yapmaya hakkı yoktur. Bu, devlet
ciddiyetiyle de bağdaşmaz, istikrarı bozar. Bildiğiniz gibi, devletin çatısı
üzerindeki bu tip öfkeli çatışmalar, tartışmalar, ülkeye çok büyük malî ve
sosyal patlamalara, sıkıntılara sebep olmuştur; bunun geçmişteki acı
örneklerini biliyorsunuz. Kaldı ki, benzer olay, yakın siyasî tarihimizde de
yaşanmıştır. Merhum Turgut Özal için hazırlanan benzer yasa, Anayasa
Mahkemesinden dönmüştür. Anayasa Mahkemesinin o gerekçeli kararını iyi
değerlendirmemiz gerekir. Dolayısıyla, ifade ediyorum ki, bu yasa, Anayasaya,
Anayasa Mahkemesinin kararına ve gerekçesine, uluslararası sözleşmelerin kabul
edilen hükümlerine pek uygun düşmemektedir. Değerli arkadaşlar,
mesele, işleri hızlandırmak, kırtasiyeciliği önlemek ise, biz buna varız ve
destek veriyoruz; önce, işe hükümetten başlayalım. Bugün, 37 bakanımız var.
Bunun, icracı bakanlıklar esas olmak üzere, devlet bakanlıklarını kaldırmayı
düşünüyor muyuz? Bazı bakanlıkları birleştirmeyi düşünüyor muyuz? Ayrıca,
Başbakanlığa bağlı birçok kurum, kuruluş, genel müdürlükler var; bunlara da bir
çare düşünüyor muyuz? Yaymayı, Başbakanın yükünü azaltmayı düşünüyor muyuz?
Hükümetin, bu konuda bir açıklama yapmasını elbette ki istiyoruz ve bekliyoruz.
Değerli milletvekilleri,
mevcut 1982 Anayasasında, Cumhurbaşkanlığı makamının yetkileri, siyaseten,
bilim adamları, kurum ve kuruluşlarca tartışılmaktadır ve tartışılmaya da devam
ediliyor; ama, beğensek de beğenmesek de, yapacağımız kanunları, önümüzdeki
Anayasaya göre yapmamız gerekir; Meclisin görevi budur, iktidarıyla,
muhalefetiyle bunu öncelikli olarak öne almak görevimizdir. Değerli arkadaşlar,
Anayasamızın 8 inci maddesi, 104 üncü maddesi ve 105 inci maddesi çerçevesinde
hassas görevlerde bulunan yüksek bürokratlar hakkındaki tasarruflarda,
cumhurbaşkanının iradesinin eklenmesi Anayasa emridir. Bu maddelerde
cumhurbaşkanının yetkileri ve görevleri var. Şimdi getirilen yasayla, Anayasa
hükmü çatışmaktadır. Peki, şimdi ne olacak, ne yapacağız? Anayasanın 8 inci
maddesinin başlığında "Yürütme yetkisi ve görevi" deniliyor ve
"Yürütme yetkisi ve görevi, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından,
Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir" diye
devam ediyor; 8 inci madde bunu emrediyor. Anayasanın 104 üncü
maddesi, cumhurbaşkanının görev ve yetkilerini uzun uzun saymış; sorumluluk ve
sorumsuzluk halini, 105 inci madde ayrıca göstermiş. Bütün bunlara göre bu
kanunu karşılaştırdığımız zaman, iyi niyetle, ülke için birçok hayırlı hizmet
yapma noktasında bir gayret de olsa, karşımıza, Anayasanın halen yürürlükte
olan bu maddeleri çıkıyor. Bu bakımdan, bu konuyu bu yönüyle iyi değerlendirmek
durumundayız. Sayın milletvekilleri, bu
tasarıda en ağırlıklı madde, hükümet teklifinde çerçeve 4 üncü madde olarak
geçen ve komisyonda da 5 ve 6 ncı madde olarak kabul edilen maddedir. Bu
maddeyle, kamu kurum ve kuruluşlarındaki atama usul ve esasları
değiştirilmektedir. Bu iki maddeyle, hükümet-cumhurbaşkanı ilişkileri ve halk
tarafından by-pass olarak ifade edilen bir tartışma ortaya çıkmaktadır. Burada, bu maddede (1)
sayılı cetvel diye ifade edilen, valiler, büyükelçiler, daimî temsilciler,
Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri, Diyanet İşleri Başkanı, Yüksek Denetleme
Kurulu Başkanı, Atatürk Dil ve Tarih Yüksek Kurulu Başkanı dışındaki bütün kamu
görevlileri... Buna da bir emsal gösterilmiş; yani, müsteşarlık -ekgöstergesi
itibariyle buna denk olan- ile daha aşağı rütbede olanlar... Değerli arkadaşlar,
dikkatinizi çekiyorum, mesela, TRT Genel Müdürü, Emniyet Genel Müdürü için
atamada cumhurbaşkanının imzası kalkıyor, cumhurbaşkanının imzası yok; hepsi,
başbakan ve ilgili bakan tarafından yapılıyor. Şimdi, biz, bunu, son
derece mahzurlu ve yanlış olarak görüyoruz. Buna bir çare bulmak lazım. Bunu
bulurken de, işte, önce, karşımıza Anayasa çıkıyor; eğer gerekliyse, eğer
yapılması gerekiyorsa, bunun da Anayasayla uyumlu bir şekilde düzenlenmesinin
gerektiği kanaatindeyim. Bu konudaki düşüncemizi
arz edecek olursak, yerindelik esasını değil, Anayasaya uygunluk esasını
vurgulamamız lazım. Bu, partizanlık ve partizanca kadrolaşmaya da bir noktada
engel olacak durumdadır. Sayın milletvekilleri,
yine, tasarının 6 ncı maddesiyle, bütün bürokratların atanmasıyla ilgili, bu
maddesiyle, atama ve değerlendirme kurulları kuruluyor. Atamalar, nakiller,
terfiler konusunda yetkili olacak bu kurul, bir yönetmelikle oluşturuluyor.
Yönetmelikle böylesine yetkilerle donatılmış bir kurulun oluşturulamayacağı
kanaatindeyiz. Kaldı ki, kurul üyelerinin nasıl olacağı, üyelerin nitelikleri,
yetkileri, sorumlulukları, ne yapacakları da, açıkça belirtilmemiştir; bunun,
bir yönetmeliğe bırakılmasının son derece yanlış olduğu kanaatindeyiz; eğer,
yapılacaksa, tasarıda, bu, açıkça, net ve bütün şartlarıyla ortaya konulmalıdır.
Değerli arkadaşlar, bir
diğer husussa, 2451 sayılı Yasa, Dışişleri Bakanına, gecikmesinde sakınca
görülen hallerde, başbakanın ve devlet başkanının şifahî muvafakatları olmak
kaydıyla, dışişleri memurlarının tasarruf yetkisini vermiştir. Bu tasarıdaki
değişiklikle, cumhurbaşkanı buradan çıkarılıyor. Şimdi, belki, işin pratiği
itibariyle buna itiraz etmemiz yanlış olabilir. Evet, birçok şeyler
hızlandırılmalıdır, hele, hariciyeyle ilgili konularda bazı kararların, işlerin
çok hızlı yapılması gerekir; ama, şimdi, 104 üncü maddede, açıkça, bu,
cumhurbaşkanının yetkileri içerisine alınmıştır. Anayasada bu değişiklik
yapılmadan yapılacak bu değişikliğin Anayasa Mahkemesinden dönme ihtimalinin
çok kuvvetli olduğunu düşünüyoruz. Değerli arkadaşlar, 7 nci
maddede, bir bakana başka bir bakanın vekâleti meselesi var. Bu hususta da,
açıkça, Anayasanın 104 üncü maddesi itibariyle, bir aykırılık görülmektedir.
Bir bakanın atanması nasılsa, vekâlet usullerinin de, bizce, öyle olması
gerekir. İşte, bunun da, pratik olarak, eğer, hakikaten Başbakana verilmesinde
yarar varsa, bunun, yine, önümüzdeki Anayasanın ilgili maddelerin
değiştirilmesiyle bu uyumun sağlanması, bu yasanın buna göre getirilmesi daha uygun
olur diye düşünüyorum. Özet olarak, bu yasa, iyi
niyetle, hakikaten, ülkede kırtasiyeciliği, hantallığı ortadan kaldırmak için
ortaya konulmuş ve takdim edilmiş bir yasaysa da, bilhassa 1982 Anayasasının
ilgili hükümleri karşısında, bu haliyle onaylamamız ve faydalı görmemiz mümkün
değildir. Değerli arkadaşlar,
hakikaten, bu işleri yapmak istiyorsak, işin daha da pratiği var; hükümet
programlarında var, partilerin her birinin programında var; gelin, Türkiye'deki
bürokrasiyi hızlandıralım, icraatları hızlandıralım, hizmetleri hızlandıralım.
Bunun için, yerel yönetimler yasasını, asıl manada, yerel yönetimler esprisine
uygun olarak çıkaralım, yerel yöneticilere geniş yetkiler verelim; ama,
sorumluluk verelim, kaynak verelim. Emin olun, şu yasayla hedeflediğimiz birçok
işin yarısı, yerel yönetimler tarafından, çok hızlı, çok süratli ve çok da ucuz
yapılabilir. İşte, gelin, bunu yapalım. Değerli arkadaşlar,
şimdi, yapılması gereken nedir; AK Parti olarak, biz, sayın hükümete bir
çağrıda bulunuyoruz: Gelin, yerel yönetimleri bu istikamette teçhiz edelim;
gelin, bu yasayı geri çekelim. Bu yasanın Anayasa Mahkemesinden dönmemesi ve bu
haliyle ne millete ne hükümete bir faydası olamayacağı düşüncesiyle, önce
Anayasadan başlamak üzere, Türkiye'deki mevzuatın tamamını bu yasadaki espriye
uygun hale getirelim; hem ülke yararına olsun hem de hükümet rahat çalışabilsin. Biz, AK Parti olarak, bu
noktada, hükümetin getireceği her türlü müspet yasa teklifine açık olduğumuzu,
her türlü desteği verebileceğimizi ifade ediyor; bu yasanın bu haliyle ülke
yararına bir fayda getiremeyeceği düşüncemizi tekrar ifade ederek, Yüce
Heyetinize saygılar sunuyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum. Sayın milletvekilleri,
17.05'e kadar ara veriyorum. Kapanma Saati : 17.00 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati : 17.10 BAŞKAN : Başkanvekili Mustafa Murat SÖKMENOĞLU KÂTİP ÜYELER : Levent MISTIKOĞLU (Hatay), Kemal ALBAYRAK
(Kırıkkale) BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 83 üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum. 557 sıra sayılı kanun
tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz efendim. V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 8. – Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Anayasa Komisyonu Raporu (1/777) (S. Sayısı : 557) (Devam) BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde. Tasarının tümü üzerindeki
görüşmelere Anavatan Partisi Grubu ile devam ediyoruz. Anavatan Partisi Grubu
adına, Manisa Milletvekili Sayın Ekrem Pakdemirli; buyurun efendim. ANAP GRUBU ADINA EKREM
PAKDEMİRLİ (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 557 sıra sayılı
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde Grubum
adına konuşmak için söz aldım; sözlerime başlarken hepinize saygılar sunuyorum.
Değerli arkadaşlar,
bürokrasimiz, son yirmi yılda, iki katından daha fazla büyümüş durumdadır. Bu,
bürokrasinin idare tarzında da bir değişiklik yapmak şarttır. Aksi halde,
gerekçede de belirtildiği gibi, hem Bakanlar Kurulunun ki, Bakanlar Kurulu
demek, Sayın Cumhurbaşkanı ve Sayın Başbakanın idarî yüklerde daha da fazla
işgal edilmesini gerektiriyor hem de diğer birimlerin devamlı olarak yukarıya
yazı yazması, bu yazıların yazılıp, onay alınması şeklinde de bürokrasinin
artırılmasını gerektiriyor. Bürokrasiyle ilgili olan
arkadaşlarımız belki hatırlarlar; eskiden 4 üncü dereceden sonraki bütün
makamlardaki atama -ne olursa olsun- üçlü kararname ile yapılırdı; yani, en
basit, 3 üncü dereceye yükselecek olan memur dahi, üçlü kararname ile atanırdı.
Bilfarz, üniversitelerde doçent ve profesörler mutlaka üçlü kararnameyle
atanırdı. Mesela doçentliğe yükselen bir arkadaş, Cumhurbaşkanından kararname
çıkar çıkmaz, bir de, iyiniyet belirtisi olarak, tebrik ve başarı dileklerini
ifade eden telgraf alırdı. Şimdi, bunların hepsi
güzel, bir insanın, hayatında belli derecelere gelirken, belli makamlara
gelirken, devletin tepesindeki şahıstan bir onay alınması, böyle bir tebrik ve
başarı dileği alınması çok güzel; ama, bir yerde de insanların belli bir
kapasitesi var. O kapasiteyi de fazla zorladığınız zaman, işte, gerek
Cumhurbaşkanı olsun gerek Başbakan olsun, hatta, birçok yönde de bakanlar
olsun, fiziki güçlerinin de sınırlarını zorluyoruz demektir. Onun için, bu kanun
tasarısı fevkalâde isabetli olmuştur; ama, bazı yönleriyle eksik veya
değiştirilmesi gerektiğine inanıyorum. Benden önceki sayın konuşmacı bazı
noktalarına değindi, bilhassa, Anayasaya aykırı olabilecek olan noktalar
üzerinde durdu ve ben de aynı noktalarda durmak istiyorum. Bu kanun tasarısıyla ne
yapıyoruz; şimdi, 31. 5. 1963 tarihli 244 sayılı Yetki Kanununun 1 inci
maddesini değiştiriyoruz. Sonra, 14.7.1965 tarihli 657 sayılı Devlet Memurları
Kanununun 36 ncı, 67 nci ve 77 nci maddelerini değiştiriyoruz. Sonra, 23.4.1981
tarihli 2451 sayılı Kanunun 1 inci ve 2 nci maddelerini değiştiriyoruz.
10.10.1984 tarihli 3056 sayılı Başbakanlık Teşkilatı Hakkındaki Kanun Hükmünde
Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunun 9 uncu ve 13 üncü maddelerini
değiştiriyoruz. Nihayet, 23.6.1981 tarihli 2477 sayılı Kanunu da yürürlükten
kaldırıyoruz. Değerli arkadaşlar,
burada 1 inci maddede bir ayırım yapılması gerekiyor. Onu da, herhalde, Hükümet
ve Komisyon dikkate alacaktır. 1 inci maddeyle, 244
sayılı Kanunun 1 inci maddesi değiştirilerek, Bakanlar Kurulu yerine Başbakanın
onayı getirilmektedir. Burada ne oluyor; demek ki, Sayın Cumhurbaşkanının
imzasına gerek yok. Gerekçede deniliyor ki: "Milletlerarası andlaşmaların
parafe edilmesi, imzalanması veya nota teatisine konu teşkil etmesi veyahut bu
andlaşmalara katılma bildirilerinin yapılması için, Türkiye Cumhuriyetinin
temsilcilerinin tayini ve bu temsilcilerin yetkilerinin tespit edilmesi..."
Bakanlar Kurulu kararnamesiyle olur. Bu kararnamelerin Resmî Gazetede
yayımlanması..." Mevcut düzenleme bu şekildedir. Ülkeyi bağlayıcı
anlaşmaların Bakanlar Kurulu kararnamesiyle yapılması gerekir. Burada,
milletlerarası anlaşmaların, hele hele biraz sonra yeni maddenin
düzenlenmesiyle, milletlerarası anlaşmayı yapacak, imzalayacak arkadaşımızın
yetkilerini ve şahsının bildirimini bir müsteşara bırakmak, Başbakanlık
Müsteşarına bırakmak yanlış. Bu, uluslararası teamüllere uymaz ve mutlaka
değiştirilmesi lazım. Bugün değiştirmezseniz, yarın gelecek değiştirilecek;
çünkü, ben, belki, devlet adına otuzdan fazla anlaşma imzaladım; gittiğiniz
zaman ilk sorulan, Cumhurbaşkanından getirdiğiniz belgedir. Cumhurbaşkanından
bir yetki belgesi getiriliyor, onunla teati ediliyor. Biz, bizim belgemizi
veririz, onlardan da karşı belgesini alırız. Onlar, anlaşmanın metnine
raptedilir ve arşive kaldırılır. Yani, bütün dünya ülkeleri, devlet başkanından
bir yetki belgesini isterken, bizim, bunu kaldırmamız ve Cumhurbaşkanının
dışarıda kalmasını düşünmek yanlış. Bu yanlıştan bir gün döndürürler bizi ve
bir daha buraya geliriz. Ha, cumhurbaşkanı
şunlarda kaldırılabilir: Mesela, herhangi bir karma ekonomik komisyon
toplantısına gidecek olan heyeti belirleyen kararname. Tamam... Sayın Başbakan,
bakanlar bunu imzalarlar gönderirler; çünkü, orada, ülkeyi bağlayıcı bir
anlaşma söz konusu değildir. Burada, ülkeyi bağlayıcı bir anlaşma... Çünkü, o
anlaşma, aslında yürürlüğe giriyor, bir de geliyor, Meclisten geçiyor; ama,
Meclisten geçmesi, belki on sene sonra oluyor dünkü toplantıda gördüğümüz gibi.
Yani, biz, birçok anlaşmayı yürürlüğe sokuyoruz, sonra Meclisten geçiriyoruz ve
o anlaşma, ülkeyi bütünüyle bağlarken, Cumhurbaşkanının haberi yok; hatta,
Başbakanın da haberi olmasın diye bir paragraf var. Yani, deniliyor ki:
"Başbakan bu yetkisini müsteşarına devredebilir." Böyle bir şeyi
devrettiğiniz zaman -uluslararası anlaşma imzalıyorsunuz- anlaşmayı imzalayacak
olan arkadaşa, yetkiyi ve işte, görev kararını, Başbakan müsteşarı imzalayacak
diyorsunuz. Bu, mümkün değil. Bunu, mutlaka değiştirmemiz lazım. Sayın Komisyon ve Sayın
Hükümet bununla ilgili bir değişikliği mutlaka yapacaktır. Ha, yapmazsanız,
Anayasaya aykırı olduğunu iddia eden bir arkadaşımız olursa, Anayasa
Mahkemesinden döner. Oradan döndürmediğiniz takdirde dahi, önümüzdeki aylarda
uluslararası bir anlaşmaya gittiğinizde karşınıza büyük bir engel çıkacak
demektir. Evet, burada,
düzenlemenin son paragrafında -gerekçede de ifade edilmiş- deniliyor ki:
"Başbakan bu yetkisini Müsteşara devredebilir." Bu ifadeyi kabul
etmek mümkün değil. Evet, Başbakanlık Müsteşarı bürokrasinin tepesindedir; ama,
uluslararası anlaşmalar, bürokrasiyi değil, siyasî iradeyi gerektiren ve
arkasında siyasî iradenin olduğu anlaşmalardır. Değerli arkadaşlar, bu
kanun tasarısının 2 nci maddesiyle, mevcut 657 sayılı Kanunun 80 inci maddesine
tabi kurumlarda çalışanlardan bir üst öğrenimi bitirenlerin intibaklarının
yaptırılması, kadro olup olmamasına bakılmaksızın değil, boş kadro bulunmasına
bağlanmaktadır; bu kanun tasarısıyla yapılan değişiklikle, bir hizmet biriminde
belirlenmiş kadro-derece hiyerarşisinin bozulması önlenecektir. Yani, burada
imzayla ilgili bir düzenleme yok. Burada, boş kadro olup olmamasına
bakılmaksızın bir yükselme vardı, memurun, bürokratın, çalışma süresi içinde
bir eğitim kurumunu bitirmesi halinde, kadro olup olmamasına bakılmaksızın bir
intibak yaptırılırdı; şimdi, bu intibak, boş kadronun olması şartına
bağlanmaktadır. Böylece, kadro-derece hiyerarşisinin bozulmaması
öngörülmektedir diye düşünüyorum. Ayrıca, bu tasarının 3
üncü maddesiyle, gördüğü öğrenim dolayısıyla birden fazla üst dereceye
yükselebilecek olanların kazanılmış hak aylıklarının Maliye Bakanlığı ve Devlet
personel Başkanlığınca müştereken konulacak esaslar çerçevesinde genel esasları
tespit edilerek, kaybın önleneceği bir düzenlemenin yapılması öngörülmektedir. Tasarının 4 üncü
maddesiyle, yurt dışında görev alacak memurların maaşsız izinleri için,
Başbakanın onayı yerine ilgili bakanın onayı getirilmekte, böylece, Başbakanın
idarî yükü azaltılmak istenmektedir. Bence de doğru bir yaklaşımdır. Burada, düzenlemenin 5
inci maddesiyle, kamu kurum ve kuruluşlarının teşkilat kanunu bulunup
bulunmadığına bakılmaksızın atama ve nakiller yeni bir düzenlemeye tabi
tutuluyor, buradaki istisnalar da sıralanıyor: "Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreterliği, Türk Silahlı Kuvvetleri
(Jandarma Genel Komutanlığı dahil), Millî Savunma Bakanlığı, yargı organları,
üniversiteler ve mahallî idarelerde kendi özel kanunlarındaki atama ve
nakillere ilişkin hükümlerin uygulanmasına devam olunur" deniliyor. Burada ufak bir
değişiklik gerekir. Geçmişte birçok özerk kurum kurduk, kendi özel kanunları
var; kendi özel kanunlarının yürürlükte olduğu fevkalade muğlak. Çünkü, öyle
bir cümle var ki "mahallî idarelerde kendi özel kanunlarındaki..."
Sanki, sadece mahallî idareler, işte üniversiteler ve belediye gibi
anlaşılıyor. Halbuki burada ilave etmemiz gereken şudur: Kendi özel
kanunlarında atama şekilleri bulunuyorsa bunları bu kanunla değiştirmemek
lazımdır. Çünkü, daha yeni birçok özerk kurum kurduk, onlara atama şekli
getirdik. Halbuki bu düzenleme 2000 yılından kalma. Herhalde takdim tehir
meselesinde biraz daha hassas olmamız gerekir diye düşünüyorum. Ayrıca, tasarının 6 ncı
maddesiyle 2451 sayılı Kanunun 2 nci maddesinde, müşterek kanunla atama yapılan
kadrolara bakanın teklifi ve Başbakanın onayı ile...Yani, Cumhurbaşkanının yükü
hafifletilmektedir. Sayın Cumhurbaşkanı yeteri kadar yüklüdür; yani, burada
üçlü karar olmasın ikili bir kararla mesele halledilsin şeklinde bir düzenleme
var. Bir kısmı da müsteşar veya birimin idare amiriyle o birimde oluşturulacak
atama ve yükselme, değerlendirme kurulunun görüşü alınarak, ilgili bakan
tarafından atanması öngörülmektedir. Burada, Başbakanın da yükü, tekrar
azaltılmaktadır ve bu -eğer, bazı makamlar, bizim elimizden bazı yetkiler
alınıyor diye düşünmezlerse- bence müspet bir düzenlemedir; yani, devlet
başkanına, hatta başbakana, böyle ikimilyonu aşkın bürokrasinin bulunduğu bir
yerde, bu kadar yüklenilmemesinde isabet vardır diye düşünüyorum. Değerli arkadaşlar,
burada, 7 nci maddede, Bakanlar Kurulu kararıyla yapılan bazı atamalar dışarıya
çıkarılıyor; Bakanlar Kurulu yerine üçlü kararnameye, üçlü kararnameyle
atananlar da bakanın onayına bırakılıyor. Mesela, 2451 sayılı Kanuna ekli (1)
sayılı cetvelde yer alan Yüksek Din Kurulu üyeleri, eskiden Bakanlar Kurulu
kararıyla atanırken, şimdi, onlar (2) sayılı cetvele alınıyor; orada üçlü
kararla atama yapılıyor. Yine, aynı kanunda (1) sayılı cetvele Atatürk Kültür,
Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanı ilave ediliyor; yani, başkan, Bakanlar
Kurulu kararıyla atanıyor. Halbuki, bu gibi özerk kurumları kurduk; şimdi,
eğer, daha önce bahsettiğim değişikliği yapmazsak, o özerk kurumların hepsinin
başkanlarını ve üyelerini bakanın değiştirme durumu çıkıyor. Tabiî, yeni
kurulan bu kurumlar da bir telaş içine düşmüş oluyorlar; çünkü, eskiden,
özerklikleri dolayısıyla, belirli bir güvenceleri var; bakan olacak, Bakanlar
Kurulu olacak, Cumhurbaşkanı olacak... "Bu güvence ortadan kaldırılıyor;
bakanın iki dudağı arasına bizim istikbalimiz bırakılıyor" şeklinde bir
tedirginlikleri doğar. Burada, 2451 sayılı
Kanunun (1) sayılı cetveline, son üç yıldır eklediğimiz özerk kurumların da
başkanlarının atanmalarını koymakta yarar görmekteyim. (2) sayılı cetvelde yer
alan müsteşar ve yardımcıları, genel müdür, vali muavini ve kaymakam ibareleri
dışındaki bütün atamalar ortadan kaldırılıyor. Bunlar, bakanın onayına
bırakılıyor ve dolayısıyla, Başbakanın ve Cumhurbaşkanının da yükü azaltılmış
oluyor. Genelde, eğer, 1 inci
maddede ve 7 nci maddede önerdiğim ufak değişiklikler yapılacak olursa, bu
kanunla ilgili, hiç kimsenin, öyle basında yazıldığı gibi, filanca makam
by-pass ediliyor veya işte yetkileri daraltılıyor diye düşünmesine veya
alınmasına gerek görmüyorum. Bürokrasinin içinde yıllarca çalıştım; hakikaten
yük fazladır ve fikrî çalışma yerine, devamlı imza atan, imza makinesine
dönüşen bazı makamları rahatlatma düzenlemesi olarak görüyorum. Bu değişikliklerin
yapılacağı varsayımıyla, kanunun bürokrasimize hayırlı uğurlu olmasını temenni
ediyor; hepinize saygılar sunuyorum. BAŞKAN - Sayın
Pakdemirli, teşekkür ediyorum efendim. Söz sırası, Milliyetçi
Hareket Partisinde. Kilis Milletvekili Sayın
Mehmet Nacar, buyurun efendim. MHP GRUBU ADINA MEHMET
NACAR (Kilis) - Teşekkür ediyorum. Bir hukukçu, bir avukat
olmam sebebiyle, arkadaşlarımın müspet düşüncelerine cevap vermek istiyorum. Savunma hakkı kutsaldır
ve savunma hakkı, her zaman için, herkese lazım olabilecek bir haktır. O
sebeple, bugünün, tüm avukatlara, hukuk camiasına ve milletimize hayırlı,
uğurlu olmasını diliyor, tebriklerimi sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 557 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle, Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlarım. Kanun tasarısıyla, 244
sayılı Milletlerarası Anlaşmaların Yapılması, Yürürlüğü ve Yayınlanması ile
Bazı Anlaşmaların Yapılması İçin Bakanlar Kuruluna Yetki Verilmesi Hakkında
Kanun, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu, 2451 sayılı Bakanlıklar ve Bağlı
Kuruluşlarda Atama Usulüne İlişkin Kanun ile 3056 sayılı Başbakanlık Teşkilatı
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda yer
alan bazı maddelerde değişiklikler öngörülmektedir. Yapılması öngörülen bu
değişikliklerle, 1. Kamu yönetiminin daha
etkin ve hızlı karar alma ve işlem yapma imkânı tesis edilmeye çalışılmakta, 2. Mevcut yapı içerisinde
bürokrasi ve kırtasiyeciliğin olabildiğince azaltılması amaçlanmakta, 3. Yasal olarak hak etmiş
oldukları halde boş kadro bulunmaması sebebiyle derece yükselmeleri yapılamayan
memurların kazanılmış hak aylıklarının ödenmesine ilişkin düzenleme
getirilmektedir. Sayın milletvekilleri,
değişen dünya düzeni içerisinde devlet yapısına ilişkin anlayış da değişikliğe
uğramıştır. Uluslararası ilişkilerin artması sonucu, devletin ve özel sektörün
işlemlerini kolaylaştıran ve öncü görev alan bir anlayışın hâkim olması temin
edilmiştir. Daha sayabileceğimiz birçok aslî sebebe istinaden, kamu yönetimi
anlayışı değişmiştir. Değişen bu anlayışa uygun
olarak, 1980'li yıllardan itibaren siyaset, üniversite, basın ve kamuoyu
tarafından, bürokrasiden yoğun olarak şikâyet edilmeye başlanmıştır. İster
iktidarda olsun, ister muhalefette, tüm siyasî partiler, hantal devlet
anlayışından uzaklaşarak, aktif ve hızlı bir yapı oluşturma hedefini parti
programlarına koymuşlardır. Var olan bürokrasinin
ortadan kaldırılması için kanunlar çıkarılmıştır. Bürokrasi ve kırtasiyeciliğin
yoğunluğu, idarenin işleyişini önemli ölçüde yavaşlatmaktadır. Bu hantallık,
idarenin yanı sıra, özel sektörü ve toplumun her kesimini olumsuz yönde
etkilemektedir. Sayın milletvekilleri,
küreselleşme, çağımıza damgasını vurmuştur. Küreselleşmenin sonucu olarak,
dünyada var olan ülkeler arasındaki ilişkiler artmıştır. Geçmiş dönemlerde,
belirli konularda olan ilişki konusu, zaman içerisinde geniş bir çeşitlilik
kazanmıştır. Yine, geçmişte, sadece komşu ve müttefik ülkeler arasında cereyan
eden ilişkiler, devlet boyutunda da artış göstermiştir. 244 sayılı Kanunun 1 inci
maddesinde "milletlerarası andlaşmaların parafe edilmesi, imzalanması veya
nota teatisine konu teşkil etmesi veyahut bu andlaşmalara katılma
bildirimlerinin yapılması için Türkiye Cumhuriyetinin temsilcilerinin tayini ve
bu temsilcilerin yetkilerinin tespiti, Bakanlar Kurulu kararnamesiyle
olur" denilmektedir. Yasanın kabul edildiği
1963 yılındaki şartlar çerçevesinde ihtiyacı karşılayan hüküm, günümüzde,
işleyişi tıkayan bir şekil almıştır. Her bir görevlendirme için Bakanlar Kurulu
kararı aramak, işlemleri yavaşlatmanın yanı sıra, bu kurulların iş yükünü ve
meşguliyetini de artırmaktadır. Bu sebeple, Bakanlar Kuruluna verilmiş olan bu
yetki, Başbakana verilmek suretiyle çözüm aranmaktadır. Yine, 657 sayılı Yasanın
77 nci maddesinde, yabancı memleketlerde veya uluslararası kuruluşlarda
kurumlarının muvafakatı ile görev alacak memurlara izin verme yetkisi ve bu
izin yetkisinin üç yılda bir Başbakan tarafından yenilenmesi hükmü
değiştirilmektedir. Yapılan değişiklikle, bu yetki, ilgili bakanın onayıyla
hüküm ifade edebilecektir. Bu suretle, Başbakanlığın iş yükü azaltılmış olacak
ve konunun aslî belirleyicisi olan ilgili bakanlık işlemi tamamlayabilecektir. Sayın milletvekilleri,
Cumhurbaşkanının görev ve yetkileri, Anayasanın 104 üncü maddesinde
sayılmıştır. Bu yetkiler arasında, yürütmeye ilişkin olarak, kararnameleri
imzalama yetkisi de bulunmaktadır. Anayasanın 105 inci maddesinin birinci
fıkrası da, Cumhurbaşkanının sorumsuzluk halini düzenlemektedir. İkinci
fıkrasında ise "Cumhurbaşkanının resen imzaladığı kararlar ve emirler
aleyhine Anayasa Mahkemesi dahil, yargı mercilerine başvurulamaz" hükmü
yer almaktadır. Hukuk devletinde aslolan, tüm işlemlere karşı yargı yolunun
açık olmasıdır. Yine, yetkiyle mücehhez kılınmış olan kişilerin, yetkileri
oranında sorumlu olmaları gerekir. Oysa, Cumhurbaşkanı, bu yetkileri
kullanmakla birlikte, sorumsuzdur ve daha da önemlisi, yapmış oldukları
işlemler yargı denetimi dışındadır. Bu durum karşısında, yapılmakta olan
anayasa değişikliği çalışmalarında bu hususun hukuka uygun hale getirilmesi
gerekmektedir. Anayasanın 8 inci
maddesi, yürütme yetkisi ve görevinin Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu
tarafından kullanılacağını ve yerine getirileceğini belirtmektedir.
Cumhurbaşkanı yürütmenin başı olması sıfatıyla, Bakanlar Kurulu tarafından yapılmakta
olan birçok anayasal işlemi yapmaktadır. Bu işlemlerin birçoğu ise, sadece
imzayla tamamlanan şeklî işlemlerdir. Yukarıda izah etmeye
çalıştığım üzere, kamu yönetimine, değişen yönetim anlayışına uygun olarak
işlerlik kazandırmak gerekmektedir. Hadisenin bir boyutunda işlemlerin
gecikmesi, diğer boyutunda da Cumhurbaşkanlığı makamının sadece imzayla meşgul
edilmesi ortaya çıkmaktadır. Bu sebeple, bakanların yurtdışına görevli olarak
gönderilmesinde hazırlanan vekâlet onayının Cumhurbaşkanı tarafından
onaylanması esasından vazgeçilmiştir. Uygulamada, ilgili bakanın seyahatinin
tamamlanmasından sonra tamamlanabilen işlemin uygulanmasına devam edilmesi
zaman kaybına sebep olmaktadır; ayrıca, sadece şeklî manada bir işlem olarak
uygulanmaktadır. Bu usulden vazgeçilmiş olması, devlet ciddiyetinin bir
gereğidir. Sayın milletvekilleri,
Bakanlar Kurulunun Cumhurbaşkanının onayına sunulan işlem sayısı yılda 2 000
adeti bulmaktadır. Bu işlemlerin tamamlanma süresi ise yaklaşık 40 günü
bulmaktadır. Sadece usulî manada bir imza işlemi sebebiyle atamaların gecikmesi
savunulabilir bir husus olamaz. Yine, onay için Cumhurbaşkanlığı makamının
meşgul edilmesi, yapılabilecek başka çalışmaları da engellemektedir. Statükocu
ve katı devletçi bir anlayışla, varolan mevcut uygulamanın devamında ısrar
etmenin hukukî ve siyasî bir gerekçesi olmasa gerek. Türkiye Cumhuriyeti
hükümetini yönetme sorumluluğu vermiş olduğumuz bir başbakanın atama yetkisinin
tereddütle karşılanması bir çelişki oluşturmaktadır. Yine, bir bakanın kendi
yönetimi içindeki il müdürünü atama yetkisinin olmaması ne kadar savunulabilir.
Türk siyaseti ve idarî
yapısı içerisinde, kadrolaşma ve siyasî mülahazaların önplana çıktığına sıkça
rastlanılmıştır. Bu anlayışın, bazen amacı aştığı dönemler de olmuştur; ama,
hukuk devleti olan ülkemizde, bağımsız yargının yerleşik kararları göstermiştir
ki, bu anlayış terk edilmektedir. Ayrıca, düzeni sağlamanın yolu baskı ve
engellemeyle değil, hukuk ilkeleri ve yargı kararlarıyla temin edilmelidir; bu
ise, devlet olmanın aslî unsuru ve gereğidir. Bu duygu ve düşüncelerle,
Muhterem Heyetinizi şahsım ve Grubum adına bir kez daha saygıyla selamlıyorum.
(MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Efendim,
teşekkür ediyorum. Şimdi, söz sırası Saadet
Partisinde. Erzurum Milletvekili
Sayın Lütfü Esengün, buyurun efendim. (SP sıralarından alkışlar) SP GRUBU ADINA LÜTFÜ
ESENGÜN (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
üzerinde Grubumuz adına söz aldım. Geçen hafta bugünlerde,
çeşitli kanunlarda değişiklik yapılmasına dair bir tasarı görüştük,
yanılmıyorsam 8 kanunda değişiklik yapıldı bir tasarıyla. Bugün de, bazı kanunlarda
değişiklik yapılmasına dair bir tasarıyı görüşüyoruz, bunun içinde de,
herhalde, 5-6 tane yasa değişikliği var. Bu, bu hükümetin getirdiği yeni bir
usul; ama, tabiî ki, teamüllere, geleneklere, kanun yapma tekniğine uygun
olmayan bir usul. Böyle 8-10 tane yasa değişikliğini ve onların içinde çeşitli
maddeleri ihtiva eden bir tasarıyı toptan geçirmek, zannediyorum, iyi bir
uygulama değil. Değerli arkadaşlar,
tasarıyla, bazı kanunlarda değişiklik yapılmakta; ancak, asıl hedef olarak,
Cumhurbaşkanına ait bazı yetkilerin Cumhurbaşkanından alınarak, Başbakan veya
bakanlara verilmesi hedeflenmektedir. Tasarı gerekçesine
bakılırsa, devletin başı olarlak Türkiye Cumhuriyetinin ve Türk Milletinin
birliğini temsil eden Cumhurbaşkanının, anayasal zorunluluk dışındaki konularla
meşgul edilmemesi ve aslî görevlerini daha rahat bir şekilde yerine getirmesine
imkân sağlanması amaçlanmaktır. Ayrıca, "kamu
yönetiminde ve kamu hizmetlerinde etkinliğin artırılması, kamu hizmetlerinin
hızlı bir şekilde yürütülmesi, bürokrasinin azaltılması, zaman ve kaynak
israfının önüne geçilmesi ve bu suretle, kamu hizmetlerinin niteliğinin
yükseltilmesi amaçlanmaktadır." Gerekçede yazılan budur. Bu tasarının gerekçesi
budur; ama, gerçek başkadır. Gerçekte ise, asıl amaç, Cumhurbaşkanını,
atamalarda, kamu personelinin görevlendirilmesinde devredışı bırakmaktır,
Cumhurbaşkanının birkısım yetkilerini Başbakan veya bakanlara transfer
etmektir, kaydırmaktır; sonuç itibariyle de, Cumhurbaşkanını by-pass etmektir.
Hatta, gerekçeye göre, Cumhurbaşkanlığı makamının artan bürokrasiyle meşgul
edilmemesi, bazı yetkilerin Başbakana devredilmesi öngörülmekte, Başbakanın,
3056 sayılı Kanunun 5 inci maddesine göre bu yetkisini Başbakanlık Müsteşarına
devretmesi mümkün olduğundan, iş yoğunluğunun artması halinde, yetkinin
Bakanlar Kurulundan alınıp Başbakana, dolayısıyla da Müsteşara devredilebileceğinden
bahsedilmektedir. Tasarı, bu yönüyle,
Bakanlar Kurulunun imza yükünü hafifletmekte ise de, gerçekte, Cumhurbaşkanının
yetkisini Başbakana, bakanlara, hatta müsteşara kadar indirecek bir kargaşa
tasarısıdır. Düşünün değerli arkadaşlar, Cumhurbaşkanının imza yetkisi
Başbakana verilecek, Başbakan da 3056 sayılı Kanundaki yetkisine dayanarak, bu
işi müsteşara havale edecek, sonuçta da... Biraz evvel, burada, bu tasarıyı
mükemmel diye nitelendiren arkadaşların sözlerine bu yönüyle hayret ettim.
Cumhurbaşkanının yetkisini müsteşara vermek demek, devletin temeline dinamit
koymak demektir. Bu tasarıyla getirilmekte
olan sistem, kamu yönetimini, bürokrasiyi azaltmak adı altında kökünden
sarsacak, gelenekleri ve teamülleri ortadan kaldıracak niteliktedir. Bakınız, bu tasarıyla şu
anda Bakanlar Kurulu kararnamesiyle atanmakta olan Din İşleri Yüksek Kurulu
üyeleri, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu üyeleri, Bakanlar Kurulundan
alınmakta, üçlü kararnameden de çıkarılmakta; sadece, bakanın teklifi ve
Başbakanın onayıyla göreve getirilmektedir. Bir tarafta Bakanlar Kurulu
kararnamesi, şimdi getirilmekte olan ise, sadece, bakanın teklifi, Başbakanın
onayı... Halbuki, Din İşleri Yüksek Kurulu üyelerini, Başbakanlık Yüksek
Denetleme Kurulu üyelerini Bakanlar Kurulu kararnamesiyle atama imkânını
getirmek, yöntemini getirmek, onlar için bir teminattır; çünkü, görevden
alınmaları da aynı usulle olacaktır. Bu değişiklik yasalaşırsa, bakanın
teklifi, Başbakanın onayıyla, hatta, Başbakan imza yetkisini müsteşara vermişse, müsteşarın onayıyla, Din İşleri
Yüksek Kurulu üyeleri görevlerinden alınabilecektir; Başbakanlık Yüksek
Denetleme Kurulu üyeleri aynı şekilde görevlerinden uzaklaştırılabileceklerdir.
Değerli arkadaşlar,
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu fevkalade önemli bir görev yapıyor.
Özellikle son yıllarda, hortumlamaların, yolsuzlukların, hırsızlıkların arttığı
şu dönemde, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulundan, gerçekten, fevkalade
güzel, ciddî raporlar çıkıyor. Bu değişiklik olursa, Başbakanlık Yüksek
Denetleme Kurulu da hükümetin emrinde, hükümetin baskısında bir kurul haline
gelecektir, denetleme görevini yapamayacaktır, denetleme görevi aksayacaktır.
Hatta, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun, Başbakanlıktan alınıp, Meclise
bağlanması yönünde, geçmişte ciddî çalışmalar yapılmıştı. Yanılmıyorsam, Sayın
Hikmet Sami Türk'ün, geçen hükümet zamanında Meclise sevk edilen Başbakanlık
Yüksek Denetleme Kurulunun Türkiye Büyük Millet Meclisine bağlanmasına dair bir
tasarısı da vardı. Biz, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunu Meclise bağlayıp,
millet adına, daha teminat altında, daha ciddî görev yapmasını temin edecekken,
şimdi, getirmişiz, bu tasarıyla, Yüksek Denetleme Kurulu üyelerini, Başbakanın
iki dudağının arasına, bütün teminatlarını yok ederek, bu şekilde yanlış bir
uygulamayla bağlıyoruz. Bu tasarı, üzerinde ciddî
şekilde inceleme yapılmadan gelmiş bir tasarıdır. Samimi olarak, bir muhalefet
sözcüsü olarak değil, gerçekten şu işlerin düzenli şekilde yürümesini isteyen
bir milletvekili olarak rica ediyorum, şu tasarıyı geri çekin. Partilerarası
kurullarda mı olur, Anayasa Komisyonunda mı olur veya muhalefeti bir tarafa
bırakın, iktidar partilerinin kendi aralarında oluşturacağı bir kurulda mı
olur; bu, ciddî şekilde ele alınsın. Böyle, sümmettedarik, sırf, Cumhurbaşkanına
olan tepkiden dolayı bu tür tasarılar getirilir, yasalaştırılsa, sonuçta devlet
kaybeder, bürokrasi kaybeder; yarın, öbür gün yeni bir tasarıyla huzurumuza
gelirsiniz; efendim, yanlış yaptık, şu tasarıdaki yanlışlığı düzeltelim diye.
Niye; çünkü, bu, bir kin tasarısıdır, Cumhurbaşkanıyla olan mücadelenin
getirdiği bir tasarıdır. Zannediyorum, bugün,
belli bir maddeden sonra bu tasarı görüşülmeyecektir; belki, tümü görüşüldükten
sonra haftaya kalacaktır; haftaya da, hükümet, Sayın Başbakan, sayın bakanlar,
bu konuda daha ciddî, daha aklıselimle düşünme imkânını bulacaklardır. Bu tasarıda hiçbir şey
yok demiyorum; belki, birkaç maddesinde olumlu gelişmeler de var; bürokrasinin,
Bakanlar Kurulunun, Cumhurbaşkanının yükünü gerçekten hafifleten bazı
uygulamalar var; ama, ana ilke olarak, bu yanlış bir tasarıdır, sonuçta da
hayırlı olmayacaktır. Değerli arkadaşlar, en
önemlisi, bu tasarının 4 üncü, 5 inci, 6 ncı maddeleri Anayasaya aykırıdır. Bakınız, geçmişte, 1992
yılında, rahmetli Özal Cumhurbaşkanı iken, o zamanki hükümet de, aynen, buna
benzer bir tasarı getirdi. Adalet Bakanlığındaki atamalarda Cumhurbaşkanını
by-pass etmek için, o tasarı Meclisten geçti, sonra da açılan dava sonucunda,
Anayasa Mahkemesi, Cumhurbaşkanının üçlü kararnamelerden imzasının çekilmesine
dair yasayı iptal etti. Aradan dokuz-on yıl geçti -o iptal kararı 1993'teydi-
değişen hiçbir şey yok, yasalar değişmedi, Anayasa değişmedi; Türkiye'de o
yönde, o konuda değişen hiçbir şey yok; şimdi, aynı tasarı, Anayasa
Mahkemesinin kararı ortada olmasına rağmen, yeniden Meclis huzuruna
getiriliyor. Değerli arkadaşlar,
Anayasanın açık hükmüne göre, Anayasa Mahkemesi kararı, yargıyı, yürütmeyi,
yasamayı, herkesi bağlar, bütün kurum ve kuruluşları bağlar. Şimdi, bir tarafta bu
Anayasa Mahkemesi kararı var. Ben, gerekçesini yazmıştım; ama, vakit olmadığı
için tamamını okumayacağım. Gerekçeden okuyorum: "Anayasanın 104 üncü maddesinde
de, kararnameleri imzalamak Cumhurbaşkanının yürütme alanına ilişkin görev ve
yetkileri arasında sayılmıştır" diyor Anayasa Mahkemesi ve devam ediyor
"Cumhurbaşkanını böylesine yetkilerde donatıp güçlendiren, parlamenter
hükümet sistemini bütün gerekleriyle uygulamaya koyan, yürütme yetki ve
görevinin Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulunca yerine getirileceğini belirten bu
kurallar karşısında, kimi atamalarda Cumhurbaşkanının imzasına gerek görmemek,
Anayasanın 8 inci maddesine aykırılık oluşturur." Anayasa Mahkemesinin
kararı bu, şu anda da yürürlükte olan karar. Devam ediyor "kuşkusuz,
Anayasada, tarafsızlığını sağlama konusunda özen gösterilen Cumhurbaşkanı,
siyasal yaşamda bir denge ve kararlılık öğesi olarak düşünülmüş, çoğunluk
partisinin emrinde bir yürütme aracı, hiçbir yetki sahibi olmayan simgesel bir
devlet başkanı durumuna sokulması amaçlanmamıştır. Bu nedenle, hukuka aykırı
bir işlem söz konusu olduğunda, Cumhurbaşkanının tutumu farklı olabilecektir;
çünkü, Cumhurbaşkanının sorumsuzluğu, onun, hukuka aykırı kararnameleri
imzalamak zorunda olduğu biçiminde yorumlanamaz. Bu nedenle 'bakanın teklifi,
Başbakanın onayıyla atama yapılır' ibareleri -aynen, bugün, tasarıda olan
ibareler- Anayasanın 8 inci ve 104 üncü maddelerine aykırılıkları nedeniyle
iptali gerekir." Böyle denilmiş ve o tarihte iptal edilmiş. Hepimiz akıl sahibiyiz,
bilgi sahibiyiz, aklıselim sahibiyiz. Bu karar ortada dururken, bu tasarıyı
Meclise getirmek, zannediyorum, ciddiyetle de bağdaşmaz, devlet yönetimiyle de
bağdaşmaz. Ha, asıl yapılmak
istenen, illâ da Cumhurbaşkanını devreden çıkarmak ise, Anayasa değişikliği
teklifi getirin. Meclis kabul ederse, Cumhurbaşkanının yetkileri istediğiniz
gibi tırpanlansın, azaltılsın; Cumhurbaşkanından da, bu şekilde, bazıları,
hıncını alsın, intikamını alsın; ama, Anayasa varken, Anayasanın açık
hükümleri, Anayasa Mahkemesinin açık kararı önümüzdeyken, böyle bir tasarıyı
getirmek ayıptır! Başka bir söz söyleyemiyorum. (SP sıralarından alkışlar) Bu tasarının
getirilmesindeki asıl maksat, Sayın Cumhurbaşkanının 19 Şubat 2001 tarihli
Millî Güvenlik Kurulu toplantısındaki olayların rövanşını almaktır;
Cumhurbaşkanına haddini bildirmek, yetkilerini kısmaktır. Bu tasarıyla, devletin
zirvesinde kavga çıkarılmaya çalışılmaktadır. Bu, yanlış bir tutumdur. Anayasa
maddeleri, Anayasa Mahkemesi kararı ortada dururken, Anayasa aykırılığı apaçık
bir tasarıyı Meclise sevk etmek abesle iştigaldir. Yarın, bu değişiklik
yasalaşırsa, Anayasa Mahkemesine gidecektir, iptal edilecektir. Eğer şu
düşünülüyorsa: Biz yasayı çıkarırız, Anayasa Mahkemesi iptal edinceye kadar
veya en azından, yürütmeyi durdurma kararı verinceye kadar, biz de yangından
mal kaçırır gibi, bütün atamalarımızı, kadrolaşmayı, partizanlığımızı iki
imzayla yaparız diyorsanız eğer, bu da devlet ciddiyetiyle bağdaşmaz, ahlakî de
sayılmaz. Değerli arkadaşlar,
hükümetin bu tasarıyı getirmesindeki asıl maksat, kadrolaşmaktır, partizanca
kadrolaşmayı kamuoyunun gözünden gizlemektir. Yaptığınız atamalar
Cumhurbaşkanına gitmesin, Resmî Gazetede yayımlanmasın, birçok atamada
Başbakanın dahi imzası olmasın, her bakan kendi bakanlığını istediği gibi
yönetsin, koalisyonda Başbakanın müdahalesi olmadan, her bakanlıkta, istendiği
gibi partizanlık, kadrolaşma, kıyım yapılsın, maksat budur. Burada, Başbakan
dahi dışlanıyor; bütün atamalarda yetki bakana verilirse, Başbakanın dahi
bilgisi olmadan, her türlü partizanca atama yapılabilecektir. Diyorum ya, böyle
bir tasarı nasıl getirildi, nasıl buraya kadar indi, hayret etmemek mümkün
değil. 6 ncı maddede "Atama
ve Yükselme Değerlendirme Kurulu" adı altında, ne idüğü belirsiz bir kurul
oluşturulmakta. Maddenin son fıkrasına göre de, bu kurulun oluşumu, üyelerin
görev süresi, çalışma usul ve esaslarıyla, kurul üyelerine toplantı başına
ödenecek huzur hakları, Başbakanın onayıyla yürürlüğe konulacak bir
yönetmelikle düzenlenecektir. Bu nasıl bir kurul ki, huzur hakkı olacak?! Bu,
anonim şirketin yönetim kuruluna benziyor. Haliyle, bir kurul oluşturulacak,
devlet memurlarından oluşturulacak; ama, ayrıca huzur hakkı alacak. Burada
teşkil edilen kurul, bir zamanlar Batı Çalışma Grubu, daha sonra Başbakanlık
Takip Kurulu adı altında oluşturulan kurulların kamu personeline yönelik görev
yapacak bir benzeridir. Bu kurulun bir tek görevi olacaktır; o da personel
kıyımıdır, yükselmeye hak kazanmış memurların haksızlığa uğratılmasıdır. Bu
maddeyle, keyfî ve haksız uygulamalara yasal dayanak hazırlanmaktadır. Yarın,
birçok memur, bu kurul vasıtasıyla, şucudur, bölücüdür, irticacıdır, falandır
diye kim bilir ne tür haksızlıklara uğrayacaktır, maruz kalacaktır; ama, şimdi,
bu kurul oluşurken, kimse, kalkıp demiyor ki, bu kurul kimdir, nasıl
oluşacaktır ve görevleri, yetkileri ne olacaktır! Bütün bunlar bir yönetmelikle
karar altına alınacak. Değerli arkadaşlar, bu
tasarının muhtevası da, zamanlaması da yanlıştır. Millet geçim derdindedir.
Kriz devam ederken, işsizlik, çaresizlik, halkın feryadı sürerken, hükümet, bu
sorunlara çare bulacak yerde, Cumhurbaşkanıyla olan çekişmeleri Meclise
taşımakta, yasa tasarılarına konu etmektedir. Bu tasarı geri çekilmelidir.
Özellikle 4 üncü, 5 inci ve 6 ncı maddelerin bugün Meclis huzuruna getirilmesi
yersizdir, zamansızdır; gereksiz yere devletin zirvesinde tartışmalara yol
açacaktır. Günlerce, halkın sorunları yerine, gereksiz mücadele konuşulacaktır
kamuoyunda. Asıl yapılması lazım gelen nedir; kararnamede Cumhurbaşkanının
imzası olmasın, ötekinin imzası olsun tartışmaları değil. Bakınız, geçenlerde,
Bakanlar Kurulu kararnamesiyle, üst düzey bürokratların maaşına 400 000 000 lira civarında zam
yapıldı. Milletvekili maaşları da bu zamdan etkilendi. Şimdi, 4 üncü derecenin
altındaki bütün memurlar feryat ediyor. Kamu-Sen'den, Memur-Sen'den, bütün
memur sendikalarından bütün milletvekillerine deste deste tepki faksları
geliyor; hepimize geldi. Her biri de diyor ki, 15 inci derece ile 5 inci derece
arasında olan Genel İdare Hizmetleri, Sağlık Hizmetleri, polisler, din
adamları, imamlar, hatipler... Bakınız, bugün, Avukatlar
Günü. Burada Avukatlar Günü tebrik edildi. Ben de bir avukat olarak avukat
meslektaşlarımın Avukatlar Gününü tebrik ediyorum; ama, bir de kamu
avukatlarının içinde bulunduğu sıkıntılar var, açmazlar var. 300 000 000-500
000 000 liraya devletin trilyonluk haklarını müdafaaya mecbur kalan kamu
avukatları var; bütün bunların maaşlarına, ücretlerine hiçbir şekilde zam
yapılmadı. Asıl yapılması lazım gelen, 5 ilâ 15 inci derecedeki memur
kitlesinin ücretlerine zam yapmaktır, adil şekilde bunların maaşlarında da
düzenleme yapmaktır. Emeklilerin durumu zaten
içler acısıdır. Yapılacak iş, emeklisiyle, memuruyla, bunların derdine çare
bulmak. Yoksa, böyle, şunun imzası olsun, bunun imzası olmasın, bunlarla
uğraşmakla bir yere varamayız değerli arkadaşlar. Bakınız, memurların hali
buyken, tabiî ki, ülkenin halinden de, şuradaki birbuçuk dakika içerisinde,
kısa da olsa bahsetmek mecburiyetindeyiz. Hükümet Cumhurbaşkanının imzasıyla
uğraşırken, ülke ekonomisinin yönetimi IMF memurlarına havale edilmiştir.
IMF'nin şartlarının biri bitiyor, bir başkası geliyor. IMF yetkilileri ülkenin
gelirlerine el koymuştur. Sadece ülkenin gelirlerine değil, ülkenin
işletmelerine, fabrikalarına, tarım üretimine, tütüne, pancara, çaya el konmuştur.
IMF'nin istediği şudur: Yeni borçlar almazsanız, batarsınız; borcu da, ancak,
bizim şartlarımızı yerine getirirseniz, veririz. Tütün, fındık, pancar, çay,
ayçiçeği ekmeyeceksiniz; hizmet sektörünü, müteahhitlik hizmetlerini bize
devredeceksiniz; bankalarınızı, fabrikalarınızı bize satacaksınız. Bakınız, sözümün sonunda,
Meclis Başkanvekilimiz Sayın Sökmenoğlu'nun geçenlerde gazeteye yansıyan,
gerçekten ibret verici bir beyanı var. Murat Sökmenoğlu "herhalde,
Türkiye, ABD'den, Meksika'dan bir başka görünüyor. Herkes feryat ediyor; ama,
Sayın Kemal Derviş ya aldırmıyor ya da onun gerçeği farklı" diyor ve
bunları ifade ettikten sonra, yok pahasına elden çıkarılan, bir dizi, özel
sektöre ait firmaların listesi var: "89 yıllık şirket Piyale, Alman Dr.
Oetker'e devredildi..." (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) MEHMET ALİ ŞAHİN
(İstanbul) - Sayın Başkan, kendinize kıyak yapmalısınız; sizden bahsediyor. BAŞKAN - İstirham ederim,
tabiî; bizim makaleyi okuduğuna göre... LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) -
Efendim, doğruyu kim söylerse, başımızın üstündedir. "Fona devredilmeden
önce 1 milyar doların üzerinde değer biçilen Demirbank, 350 milyon dolara
İngiliz HSCB'nin oldu." Geçen hafta her tarafta gördük, birdenbire bir
banka türedi; yeni levhalar, HSCB... Bu neyi nesi; sonradan öğrendik ki, bu,
bankaymış; Demirbankı satın alan İngiliz bankası... Kent Gıdanın yüzde 51'i
Schweppes'e gitmiş; Sabancı Holdingin Toyotası Japonlara satılmış; Mudurnu
Tavukçuluğun yüzde 51'i, CIA eski Başkanının ortağı olduğu Global AŞ'ye
satılmış... BAŞKAN - Sonra, onu CIA
de kurtaramadı; iflas istediler. LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) -
Evet Sayın Başkan. Ben, Türkiye'nin halini
dile getirmek için bunları ifade ediyorum. Alman devlet kuruluşu
DEG, 10 milyon euro karşılığında, Penguen Gıdaya ortak olmuş; Yaşar Holding,
Türk Tuborgdaki hissesini Carlsberge satmış; Kerevitaşın yüzde 25'i, Alman
ortağına satılmış; Kipa'nın yüzde 50'si, İngiliz market zincirine satılmış;
Vakıfbank Fransızlara, Citibank Yunan Novabanka satılıyor; Yunanistan bizden
banka satın alıyor! Türkiye'yi bu hale getirdiniz. Bayındır Sigorta'nın yüzde
59'u, ABD'li bir firmaya satılmış; Dardanelin yüzde 30'u, 60 milyon dolara
Japonlara satılmış; Anadolu Grubu, Anadolu Honda'daki yüzde 50 hissesini Japon
Honda'ya satmış veya satmak üzere; para sihirbazı bir tefeci, fondaki
Toprakbanka talip olmuş; tavuk üreticisi Banvit kredi borcunu ödeyemezse, IFC'ye
devredilecek; son olarak da Fruko-Tamek, Pepsi'ye satılmış. Değerli arkadaşlar, bu
satımlarla Türkiye'ye yabancı sermaye falan girmiyor. Türkiye'nin değerleri,
devletin değerleri, devletin varlıkları zaten satıldı; çimento fabrikaları,
İpragazlar, şunlar bunlar... Bunlar, zamanında, Fransızlara peşkeş çekildi.
Şimdi, özel sektörün varlıkları ya Romanya'ya kaçıyor ya Bulgaristan'a veya
elin gavuru gelip, bizim kendi özel sektörümüzün, sanayicimizin, girişimcimizin
fabrikalarını yok pahasına satın alıyor. Biz ne ediyoruz; biz de, burada, şu
Cumhurbaşkanının imzasını kararnamelerden çıkaralım da, geçen sene havada
uçuşan Anayasanın intikamını alalım diye. Olmaz böyle aziz kardeşlerim, aziz
milletvekilleri. Geliniz, bu tasarıyı,
lütfen, geri çekiniz. Gerçekten bürokraside bir rahatlama olacaksa, Başbakanın,
Cumhurbaşkanının yükü gerçekten fazlaysa, azaltılacaksa, aklıselimle, bir defa
daha oturun -kendi aranızda oturun, bizi de katmayın- ama, düzgün, Anayasaya
uygun, ülke gerçeklerine uygun bir tasarı getirin; biz de destekleyelim. Hepinize saygılar
sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum. Efendim, şimdi, söz
sırası, Doğru Yol Partisinde. Erzurum Milletvekili
Sayın Ayvaz Gökdemir, buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA AYVAZ
GÖKDEMİR (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; şahsım ve Doğru Yol
Partisi Grubu adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bu tasarının genel
gerekçesindeki amaç maddesine baktığımızda, bunun çok güzel yazılmış olduğunu
görürüz. Özetle, kamu yönetiminde ve kamu hizmetlerinde etkinliğin artırılması,
kamu hizmetlerinin hızlı bir biçimde yürütülmesi, bürokrasinin azaltılması,
zaman ve kaynak israfının önüne geçilmesi ve bu suretle kamu hizmetlerinin
niteliğinin yükseltilmesi olarak ifade edilmektedir. Bunlara karşı çıkabilecek
hiçbir vatandaş ve hiçbir milletvekili olamaz. Kim diyebilir ki, kamu
hizmetlerinde, kamu yönetiminde etkinlik artırılmasın! Kim diyebilir ki,
hizmetler hızlı bir biçimde yürümesin veya kim diyebilir ki, hizmetler ağır
yürümüyor da hızlı yürüyor! Keza, bürokrasinin azaltılmasına, zaman ve kaynak
israfının önüne geçilmesine ve bu suretle, kamu hizmetlerinin niteliğinin
yükseltilmesine karşı çıkacak, bunlara taraftar olmayacak hiçbir vatandaş
yoktur. Mesele, getirilen tasarının bu amaca uygun olup olmadığı meselesidir. Herkes tarafından
paylaşılabilecek böylesine haklı ve büyük bir amaç için sevk edilen ve bir
reform tasarısı olması beklenen tasarı, 8 esas, 1 geçici, yürürlük ve yürütme
maddelerinden ibarettir. Tasarı muhtevası amacıyla mukayese edildiği zaman,
maalesef, tam bir hayal kırıklığı yaratmaktadır; çünkü, ifade edilen amacın
ağırlığı, tasarı muhtevasında, sınırlı ölçüde de olsa, görülmemektedir. Hepinizce bilindiği üzere
bu Anayasa, askerî idare döneminde, ihtilal döneminde yapıldı ve o zamanın
Devlet Başkanı olan Sayın Kenan Evren'in biraz da şahsî isteğine göre yapıldı;
yani, cumhurbaşkanının o olacağı bilinerek yapıldı. Şimdi, bizim Anayasamıza
göre, ne başkanlık sistemidir, ne yarı başkanlık sistemidir ne de doğrudan
parlamenter sistemdir; yarı başkanlık sistemine doğru bir ağırlık kazanan
sistemimiz vardır. Sorumsuz olan cumhurbaşkanına pek çok yetki verilmiştir.
Eğer tasarı ciddî bir tasarı ise, olacaksa, olmalıysa, Sayın Esengün'ün ifade
ettiği gibi, bütün Parlamento tarafından paylaşılacaksa, bu ölçü alınarak, bu
husus esas alınarak getirilmeli ve Parlamentoda müzakere edilerek kabul
edilmelidir. Esasen, bu hususta; yani, cumhurbaşkanının mevcut yetkileri
konusunda, mevcut Cumhurbaşkanın birtakım şikâyetleri veya talepleri veya
ikazları bulunmaktadır; ama, bu tasarıda bunu görmüyoruz. Tasarının 1 inci maddesi,
birkısım diplomatik müzakerelerde görev alacak temsilciler Bakanlar Kurulu
kararnamesiyle belirlenirken; bunu, başbakan onayına bağlıyor; dolayısıyla,
kararname keyfiyeti ortadan kalktığı için cumhurbaşkanın imzasına da gerek
kalmıyor. 2 nci madde, kanunen hak
sahibi olan memurların, kadro şartı aranmaksızın terfi ettirilmeleriyle
ilgilidir; ki, doğrudur. 3 üncü madde, memurlara
yurtdışı görevler için verilen izinlerin bundan böyle başbakanın onayıyla değil
de, bakanın onayıyla uzatılmasını düzenlemektedir. 4 üncü madde, tasarının
asıl hedefini oluşturan maddedir, ağırlıklı maddedir, kamu kurum ve
kuruluşlarındaki atama usul ve esaslarını değiştirmektedir. Kamuoyuna yansıyan,
cumhurbaşkanının hükümet tarafından by-pass edilmesi amacı veya garezi, bu
maddede açıkça görülmektedir. (1) sayılı cetvelde ifade edilen valiler,
büyükelçiler, daimî temsilciler, daimî delegeler, Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreteri, Diyanet İşleri Başkanı, Yüksek Denetleme Kurulu Başkan ve üyeleri,
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanı dışında kalan bütün kamu
görevlilerinin, yani, müsteşarlık ve ek göstergesi itibariyle buna denk olanlar
ile daha aşağı rütbedekilerin, mesela TRT Genel Müdürü, Emniyet Genel Müdürü
gibi görevlilerin atanmalarında cumhurbaşkanlığı kararnamesi usulü kaldırılıyor
ve hepsi başbakanda biten tasarruflarla atanır hale getiriliyor. Kanaatimizce, bir atamada
cumhurbaşkanı imzası, her şeyden önce bir onur ve itibardır. Belli görevler
için bu onur ve itibara ihtiyaç vardır. Belli makamları işgal ve birtakım
yüksek görevleri ifa edecek olan kamu görevlilerinin, memurların, böylesine bir
onur ve itibarla desteklenip güçlendirilmesi, görevlerinin tabiatından doğan
bir ihtiyaçtır; ayrıca, muhafaza edilmesi gereken bir gelenektir. Bakan adına
veya doğrudan valiye, büyükelçiye emir ve talimat vermek durumunda olan bir
müsteşar veya genel müdür, emir verdiklerinden daha zayıf bir tasarrufla
atanmış olacak; bu, anlaşılır bir şey değildir. Yani, zımnen de olsa, dolaylı
da olsa, bir amir, talimat veren makam, kendisinden ast makamdakinden daha
zayıf bir tasarrufla atanmış olmamalıdır. Elli yıldan beri, kamu
hayatımızla ilgili en çok tartışılan husus, partizanlık ve kadrolaşma
iddialarıdır, bunlardan doğan şikâyetlerdir. Halen, koalisyon ortaklarının da
birbirlerine karşı güvensiz ve kuşkulu oldukları başlıca husus budur.
Atamalarda ve görevden almalarda cumhurbaşkanı imzası şartı, bir ölçüde de
olsa, partizanlığı ve siyasî kadrolaşmayı önleyen bir tedbirdir; tam bir tedbir
değildir; ama, bir ölçüde de olsa tedbirdir. Yüksek kamu görevlilerinin hukuka
uygun, objektif icraat ve siyasî baskı altında ezilmeden görev yapabilmesi için
de, cumhurbaşkanı imzası bir teminattır; yani "ben, keyfe göre
alınmayacağım; kanuna uygun, doğru icraat yaparsam, geldiğim yoldan gideceğim;
bu yol da zor bir yoldur" demek, kamu görevlisi için, kabul etmek lazım
ki, bir teminattır. Öte yandan, ülkenin
idaresinde bulunan siyasî heyet, kendi alt kademeleri tarafından baskı altına
alınabilir, birtakım taleplerle karşı karşıya kalabilir. İşte, bir iktidarın,
bunlara mukavemet edebilmesi, çok da haklı olmayan, alt kademelerden gelen
taleplere karşı mukavemet edebilmesi için de, cumhurbaşkanı imzası, yerine göre
bir dayanaktır ve hatta, bir sığınaktır. Tasarıyla açılan kapı ise, ihtiyatsız
ve frensiz olarak partizanlığın ve keyfî kadrolaşmanın kapılarını sonuna kadar
açmaktadır. Anayasanın uygulanmasını,
devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetmek, cumhurbaşkanının
görevlerinin başında yer almaktadır. Bu itibarla, anayasa uygulayıcısı olacak,
devlet organlarının başında ve önemli yerlerinde bulunacak yüksek kamu
görevlilerinin atama prosedürü içerisinde sınırlı ve sembolik de olsa yer almış
olmak, cumhurbaşkanı için lüzumsuz bir kırtasiyecilik ve bir külfet teşkil
etmeyecektir. Esasen, meselenin esastan ve ilke seviyesinde tartışılması,
tercih edilecek rejim bakımından tartışılması dışında, sayın
cumhurbaşkanlarının da imzadan doğan bir şikâyetleri, bugüne kadar, kamuoyuna
ve Yüce Meclise intikal etmiş değildir, mevcut Cumhurbaşkanı da bundan şikâyetçi
değildir. 2451 sayılı Kanunda,
Dışişleri Bakanının, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde, Başbakanın ve
Devlet Başkanının şifahî muvafakatlerini almak kaydıyla, Dışişleri memurlarını
tasarruf yetkisi vardır. Sayın Başkan, Meclis
genel olarak beni dinlemiyor; ama, yüce katınızda da dinlenmediğimi
hissediyorum efendim... BAŞKAN - Hayır efendim...
Tarım Bakanıyla özel bir durum oldu da... Sayın Bakan sınırdan geldi
"domatesler sınırdan geçirilmiyor" dedi, ben de... AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla)
- Nasıl tensip ederseniz!.. Bendeniz, boş sıralara da
konuşmaya talipli bir arkadaşınızım. Nasıl tensip ediyorsanız, öyle olsun. BAŞKAN - Estağfurullah
efendim. Tarım Bakanı yerine
oturdu; buyurun efendim. AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla)
- Şimdi, tasarının bu maddesinin
(4 üncü madde) ilgili fıkrasında "devlet başkanının şifahî
muvafakati" çıkarılmış ve sadece "başbakanın şifahî muvafakati"
yeterli görülmüştür. Bu husus, benden önce
konuşan arkadaşlarımın da yer yer işaret ettikleri gibi, açıkça Anayasaya
aykırılık keyfiyetini oluşturmaktadır. Zira, cumhurbaşkanının Anayasanın 104
üncü maddesinde açıkça yer alan görevlerinden biri de, yabancı devletlere Türk
Devletinin temsilcilerini göndermektir. Bu yetkiye sahip olan makamın şifahî
muvafakat noktasında dışlanmasını anlamakta elbette güçlüğümüz vardır;
temsilcileri o gönderecek; ama, şifahî (sözlü) muvafakati dahi aranmayacak!..
Bu, anlaşılır bir şey değildir. 4 üncü madde, atama ve
yükselme değerlendirme kurulu adıyla, üyelerine toplantı başına huzur hakkı da
ödenecek yeni bir bürokratik kurul getirmektedir. Bu, anlamsız bir kuruldur,
affedersiniz, ne idüğü belirsiz bir kuruldur ve tasarının kırtasiyeyi azaltmak,
bürokrasiyi hızlandırmak, devlet hizmetini etkinleştirmek amaçlarıyla yüzde yüz
bir tezat teşkil etmektedir. Yeni bir bürokratik müessese getiriyorsunuz, yeni
bir geciktirme kurulu getiriyorsunuz. Neden bu buraya konulmuş, bu amaçlarla,
bu nasıl telif edilmiş; anlamak mümkün değil; ancak, bunun arkasında karanlık
maksatlar gören varsa -Sayın Esengün bir hissini, bir görüşünü ifade etti- o
zaman anlam kazanabilir, onun da kanunda yeri yoktur; yani, bu tasarının ifade
edilen amaçlarıyla bu kurul arasında açık bir tezat vardır. 5 inci madde, 4 üncü
maddeyle yapılan değişikliklere paralel olarak (1), (2), (3) sayılı cetvelleri
düzenlemektedir. Bu maddede dikkati çeken önemli husus 2451 sayılı Kanunda, (1)
sayılı cetvelde yer alan Yüksek Din Kurulu üyelerinin de cumhurbaşkanı
kararnamesinden çıkarılarak, tamamen siyasî tasarruf altına alınmış olmasıdır.
Bu, tarafsızlığı gerektiren bütün kamu kuruluşları için böyledir; ama, ille de
Din İşleri Yüksek Kurulu gibi teminatlı olması gereken, tarafsız olması
gereken, elindeki kitapla bağlı olması, öğrendiği ilimle bağlı olması gereken
şahısların tayinini bir siyasî tasarruf altına alırsanız, bu, Türkiye
Cumhuriyetinde yapılan bütün tenkitlere, bütün gelişmelere aykırı bir tasarruf
olacaktır. 6 ncı madde, 4 üncü
maddenin yürürlüğe girmesiyle yürürlükten kalkacak maddeleri işaret ediyor. 7 nci madde, bakanların
birbirine vekâlet etmeleriyle ilgili teklifin cumhurbaşkanı onayına sunulmasını
kaldırmaktadır. Bir bakan diğer bakana vekâlet edeceği zaman, bu keyfiyet
cumhurbaşkanının tasdikine sunulmayacak. Getirilen tasarıda bu var. Kanaatimce, bu husus da
açıkça Anayasaya aykırıdır. Zira, başbakanın teklifi üzerine bakanları atamak
ve görevlerine son vermek de cumhurbaşkanının aslî görevleri arasındadır. Bu
yetkide olan; yani, bakan ve başbakan tayin etme yetkisinde olan bir makamın,
vekâlet etme işlemlerini tasdik etmesi de, elbette, sistemin mantığı gereğidir;
çünkü, vekâlet de bir nevi tayindir, atamadır. Hukuken ve fiilen vekil, asıl
gibidir, hiçbir farkı yoktur. Anlaşılan odur ki, bazı
tasarruflarını anlatmakta ve kabul ettirmekte güçlüğe uğrayan hükümet, kendi
seçtiği, seçtirdiği Cumhurbaşkanı Sayın Ahmet Necdet Sezer'e karşı duyduğu infial
ve iğbirarı, devlet ciddiyetiyle bağdaştırılması imkânsız ve son derecede
anlamsız bir tepkiye ve tehdide dönüştürmüş bulunmaktadır. Tasarının, ifade edilen
amaçlarla, ciddiye alınır hiçbir ilgisi yoktur. Bu tasarı, deyim yerindeyse,
cumhurbaşkanına, bir sopa gösterme tasarısıdır. Etkili olup olmayacağı ayrı bir
keyfiyettir; ama, tasarıda "bizim ekseriyetimiz vardır, istersek, bu
ekseriyetle, pek çok şeyi değiştirebiliriz" denilmek istenilmektedir, bu
gösterilmek istenilmektedir. Siz taraf mısınız; biz
taraf değiliz, ben şahsen, Partimin sözcülük görevi verdiği naçiz bir
arkadaşınız olarak, hiç taraf değilim. Babası yaşındaki Başbakana Anayasa
fırlatan ben değilim!.. Başbakanı, babası gibi sevdiği için, kitabı alıp sahibine
iade eden de ben değilim!.. Bundan dolayı kriz tetikleyen de ben değilim!..
(DYP sıralarından alkışlar) Bu hadiseye, elbette, hepimiz müteessifiz. Bu, Türkiye
Cumhuriyetinin hayatında olmuştur, kötü bir tecrübedir, bir daha olmaması
gerekir; ancak, hepiniz biliyorsunuz ki, öfkeyle kalkan zararla oturur. Devlet
hayatına, mümkün olduğu kadar, akıl hâkim olmalıdır, sağduyu hâkim olmalıdır;
devlet hayatında, kanunlarda, kanun çıkarmalarda öfkenin yeri yoktur. Geçmiş iktidarlar, bu
hususta hata etmedi mi; ettiler, biz de hatanın içinde bulunduk; Sayın Esengün,
esirgemedi, sağ olsun, söyledi; bunun hata olduğu da fiilen ortaya çıktı. Bütün
Türkiye de bize döndü, filan kanunu çıkaran siz değil miydiniz; evet; filan
durumu iptal eden siz değil miydiniz, filan adamı hedef alan siz değil miydiniz;
evet... Şimdi, ne yapıyorsunuz?! Biz, bunu da yaşadık. Bu tecrübeyle de
söylüyorum ki, öfkeyle kanun çıkmaz, güç gösterisi için kanun çıkmaz. Bugün
iktidar olan, yarın muhalefettir; inşallah da öyle olacak, zaten, başka bir
yolu da yok. İktidar, bugün
yaptığından, yarın pişman olabilir; "ben, kendim için çıkarmıştım; ama,
bak, kimlerin eline geçti" diye pişman olabilir. Bu bakımdan son derece
hatalı, amaçlarıyla ilgisiz bir tasarıyla karşı karşıyayız. Komisyondaki
müzakerelerde, bütün bu zaaf ve kusurları izah ettik, iyi niyetli yaklaşımlarla
önergeler verdik; ama, inatçı ve diyaloğa kapalı bir ekseriyetle, ekseriyet
taassubuyla -öyle ifade etmek zorundayım- karşı karşıya kaldık, tekliflerimiz
nazarı itibara alınmadı. Eğer, hükümet, hükümeti teşkil eden partilerimiz,
tasarının gerekçesinde "amaç" kısmında ifade edilen maddelerde samimî
iseler, sistem, bütünüyle, yeniden ele alınmalı -muhalefet de dışlanmamalı; çünkü,
Anayasa hepimiz içindir- muhalefet dahil, neyi tercih ediyoruz biz; başkanlık
sistemini mi, yarı başkanlık sistemini mi, parlamenter sistemi mi, bu tercihi
koyarak, bu tercihlerin gereği olan değişiklikleri yapmak üzere meseleyi yeniden
ele almalıyız. Bu tasarı geri alınsın
demekle, hiçbir şey dememek aynı şeydir; çünkü, görülüyor ki, tasarı geri
alınmayacak, inatçı bir iktidar ekseriyetiyle çıkacak; ama, biz söyleyelim,
hata edilmektedir. Hatadan dönüş de inşallah bize nasip olur. Sağ olun. (DYP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum efendim. Şimdi, söz sırası
Demokratik Sol Partide. İstanbul Milletvekili
Sayın Necdet Saruhan, buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar) DSP GRUBU ADINA NECDET
SARUHAN (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz
557 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
üzerinde Demokratik Sol Parti Grubunun görüşlerini arz etmek üzere
huzurlarınızdayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlarım,
konuşmama başlamadan önce, izin verirseniz, Sayın Başkanıma teşekkür etmek
istiyorum. Bendeniz, İstanbul Barosuna mensup bir avukatım. İçel
Milletvekilimiz Sayın Edip Özgenç Beyle birlikte, Sayın Başkanımızdan dün
istirhamda bulunduk. Daha sonra, diğer parti gruplarındaki arkadaşlarımızla da
görüştük. Bugün ANAP'lı konuşmacı arkadaşımız, yerini Sayın Beyhan Beye
verdiler; ona da teşekkür ediyorum. Beyhan Bey de, meslekle ilgili çok güzel şeyler
söylediler, ona da teşekkür ediyorum. Bu arada, Sayın Genel
Kurula, özellikle Avukatlık Yasasını çıkarırken göstermiş olduğu büyük iyi
niyet yönünden, Sayın Adalet Bakanımıza ve hükümetimize de bir avukat olarak
teşekkür etmeyi borç biliyorum. Tüm meslektaşlarımın 5 Nisan Avukatlar Günü
kutlu olsun. Değerli arkadaşlarım,
bendeniz, daha önceki konuşmacı arkadaşlarım bu tasarının maddeleri ve geneli
üzerindeki gerekçeleri uzun uzun anlattıkları için detaylara girmeyeceğim.
Özetle şunu söylemek istiyorum: Bu tasarıyı özünde kabul etmeyen tek bir kişi
yok. İşadamımız bürokratik engelden yakınıyor, memurumuz özlük işlerinde
bürokratik engelden yakınıyor, "hantal kamu yönetimi" diyoruz, hatta,
tabir biraz çirkin "hantal devlet" diyoruz, kaynak israfının önüne
geçmek istiyoruz, tasarruf istiyoruz, zamandan kazanmak istiyoruz; buna
"hayır" diyen tek bir parlamenter yok, tek bir siyasî parti yok,
Türkiye'de tek bir vatandaş yok; ancak, ayrıntılarda farklılıklar var. Anayasa
Komisyonumuzda bu tasarıyı yaklaşık 1 yıl 4,5 ay önce görüştük; o gün, maalesef
Cumhurbaşkanımız ile Başbakanımız arasında, belki olmaması gereken; ama, bazı
çevrelerce de son derece büyütülen yapay bir ihtilafmış, intikam alınması
gereken bir durummuş gibi senaryolar kurularak, bugünlere getirilen olayların
hemen akabinde görüştük. Değerli arkadaşlarım,
Anayasa Komisyonunda görüşme yaparken son derece mutlu olduğum bir olay var; 25
üyemizin 25'i de görüşmelerin büyük bir bölümünde kuruldaydı, birlikte
görüştük, birlikte karar verdik; yanılmıyorsam 5 inci madde üzerindeki bir
önergeyi de oybirliğiyle kabul ettik. Elbette, farklı düşüncelerimiz olacak,
bugün yine var. Biraz evvel söyledim, 16,5 ay önce Anayasa Komisyonunda
görüştüğümüz bir tasarının üzerinden uzun süre geçti. Arkadaşlarım, bilgi
çağında yaşıyoruz, elektronik çağda yaşıyoruz; artık, günler, saatler değil,
saniyeler önemli. Dünya küreselleşti; artık, 1982 Anayasasının koşulları da
yok, dünyada o ortam da yok. Birkaç saniye içerisinde, yanı başınızdaki
komşularınızda bir savaş çıkması muhtemel, birkaç saat sonra, dünyanın başka
bir yerinde, çok daha büyük bir ekonomik problem çıkması mümkün; bir Arjantin
örneğinde olduğu gibi. O halde, bizim, ne zaman kaybetmeye tahammülümüz var ne
kaynak israfına tahammülümüz var. Burada, genel gerekçede, biraz evvel Sayın
Ayvaz Bey de arz ettiler; son derece mantıklı, herkesin kabul edeceği hususlar
yazılı. Ayrıntılara gelince:
Değerli arkadaşlarım, benim Sayın Bakanım son derece uyumlu bir insandır.
Burada, Parlamentoda, değerli arkadaşlarımızın bu görüşlerinden sonra, bizler,
milletvekili olarak, grup başkanvekillerimiz Bakanımızla görüşerek, Bakanımız,
hükümet adına yeni önergeler verebilir; buradaki noksanlıkları, eksiklikleri
mükemmelen düzeltebiliriz. O bakımdan, endişe duymuyorum. İnşallah, ilerleyen
saatlerde uzlaşarak, birbirimize yardım ederek, birbirimize destek vererek bunu
da aşarız ve en güzelini yapma mutluluğuna erişiriz. Değerli arkadaşlarım, bu
ülke bizim, bu ulus bizim. Bizim, bizden başka dostumuz da yok. El ele
vereceğiz. Demokratik Sol Partinin anlayışına göre, karşı fikirlere saygı
göstereceğiz. Kendi fikirlerimiz çok doğru olsa bile, aşırı derecede
direnmeyeceğiz, uzlaşı kültürünü yerleştirip, bir şeyler üreteceğiz. Bu halk
bizden bunu bekliyor. Kısır çekişmelerle, muhalefetteki arkadaşlarım, sırf
muhalefet olsun diye, iktidar kanadındaki arkadaşlarım da, sırf hükümetin
getirdiği tasarılar veya bizim verdiğimiz kanun teklifleri geçsin diye direniş
içine girerlerse, kusursuz insan olmayacağı gibi, Yüce Mevlânâ'nın dediği gibi
"kusursuz dost arayan dostsuz kalır." Bizler de, kusursuz
milletvekili, kusursuz siyasî partiler, kusursuz iktidarlar ararsak, maalesef,
hükümetsiz, Parlamentosuz ve milletvekilsiz kalırız. Değerli arkadaşlarım,
konuşmalar sırasında bir konuşmacı arkadaşım, sanıyorum dil sürçmesi sonucu,
yabancı yatırımlar konusunda "elin gavuru" tabirini kullandı; üzüntü
duydum. Sanıyorum, sürçülisandır. Arkadaşlar, yabancı sermaye, Türkiye'ye,
benim kilomun fazlalığı yönünden, sizlerin gözlerinin güzelliği yönünden
gelmez, para kazanmak için gelir. Bizim sermaye sahiplerimiz niye Romanya'ya,
Bulgaristan'a gidiyor; vergiler az, çalışma olanakları fazla da onun için. Aynı
koşulları biz yaratacağız. Keşke, yabancı sermaye; ama, aklı başında, ciddî
yabancı sermaye gelse, Türkiye'deki bütün kuruluşların ortağı olsa, müşterek
kazansak, müşterek üretsek, müşterek ihraç etsek... Yabancı sermayeyi kabulleniyorsak,
gelen insanların bidayette para kazanacakları esasını, para kazanma amacıyla
geleceklerini kabul etmek zorundayız. Yine, değerli
arkadaşlarım, uzun süredir basında veya bazı çevrelerde IMF'nin dayatmalarından
bahsediliyor. Arkadaşlarım, IMF programlarını biz hazırladık, biz sunduk, bizim
sunduğumuz programları da IMF kabul etti. Eğer, dayatan varsa, direten varsa,
isteğini yaptıran varsa, Türkiye Cumhuriyetidir. (SP sıralarından alkışlar [!]) OĞUZ TEZMEN (Bursa) - Sen
öyle zannet... NECDET SARUHAN (Devamla)
- Yine, sevgili arkadaşlarım, Cumhurbaşkanı ile hükümetin veya Başbakanın
hesaplaşmasından söz edildi. Değerli arkadaşlarım, hiçbir vatandaş, hiçbir
parlamenter, hiçbir siyasî parti, cumhurun başı olan Cumhurbaşkanıyla
zıtlaşmaz, hele hele ona kin duymaz. Eğer, iktidar kanadı, o bahsedilen Anayasa
kitapçığının atılması olayıyla ilgili kin kussaydı, 16,5 ay bekleyip bu
tasarıyı huzurunuza getirmez, hemen akabinde, bundan 1,5 yıl önce huzura
getirirdi. Değerli arkadaşlarım,
ben, Türkiye'nin -Allah tekrarını göstermesin- ekonomik krize düşmesinde,
kitapçığı çok hafif bir görüntü olarak algılıyorum. Maalesef, bizim de
kusurumuz var, sizlerin de var, geçmişin de var; ama, Demokratik Sol Partinin
anlayışında geriye dönük değil, ileriye yönelik çalışma vardır. Bütün siyasî
partilerin, bütün iktidarların, yıllarca, hataları, kusurları sonunda -belki
cumhuriyetin ilk on yılı bunun dışında bırakılabilir- biriktirdik, biriktirdik,
biriktirdik, bir noktaya geldi, patladı. O nedenle, bu ekonomik
krizi, biz, Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasındaki bir söz düellosu şeklinde
algılarsak, üç gün sonra, beş gün sonra aynı krizleri yaşamamız son derece
mukadderdir.Ben, krizin bundan kaynaklandığına inanmıyorum ve Allah'tan, bir
daha, Türk Milletine de böyle krizler yaşatmamasını niyaz ediyorum. ASLAN POLAT (Erzurum) - 5
milyar dolar iki saatte niye dışarı çıktı Sayın Saruhan? BAŞKAN - Efendim, böyle
bir usulümüz yok!.. NECDET SARUHAN (Devamla)
- Sevgili arkadaşım, o 5 milyar dolar iki saatte dışarıya değil, Türkiye'de
birilerinin cebine doğru çıktı; ama, ne siz ne ben bankaların mevduatlarını
açıklama yetkisini haiz değiliz, suçtur. Bizim bir basınımız var, yatak
odalarımıza kadar kameralarla giriyor, lütfen açıklasınlar, Türkiye'de bu rakam
80 veya 100 kişi. OĞUZ TEZMEN (Bursa) -
Kanun getirin... NECDET SARUHAN (Devamla)
- Kimler kazandı bu parayı... ASLAN POLAT (Erzurum) -
Hükümet sizsiniz, getirin, alkışlayalım. NECDET SARUHAN (Devamla)
- Açıklayamazsınız, hükümet de açıklayamaz, suçtur. ASLAN POLAT (Erzurum) -
Kanun getirin. Getirin kanunu... BAŞKAN - Sayın Polat,
lütfen efendim!.. Lütfen efendim!.. NECDET SARUHAN (Devamla)
- Dolayısıyla, arkadaşlarım, biz, eğer bu paralar dışarıya gitmişse, eğer
Türkiye'de birilerine gitmişse, sizlerle birlikte her şeyi açıklamaya, araştırmaya
hazırız. Demokratik Sol Partinin, vurguncularla, bankaların içini boşaltanlarla
işi yoktur; vurgunculara verilen paraların tümü MHP'nin Türkiye Büyük Millet
Meclisine girmesinden önceki, DSP'nin de iktidar olmasından önceki, yani, 1997
yılından önceki tarihlere rastlar. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar; SP
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar[!]) O kredileri verirken,
kredilerin altında Sayın Bülent Ecevit'in imzası yok, Sayın Bahçeli'nin de
imzası yok. Kimin imzası var; Sayın Kutan'ın imzası var, Sayın Çiller'in imzası
var. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar; SP sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar[!]) Dolayısıyla,
arkadaşlarım, ben, bidayetten beri bir uzlaşmadan söz ettim. ASLAN POLAT (Erzurum) -
Ecevit ne zamanlar Başbakanlık yaptı, söyler misin? BAŞKAN - Sayın Polat,
lütfen... NECDET SARUHAN (Devamla)
- Ama, bana böyle sataşırsanız; geçen konuşmamda... ASLAN POLAT (Erzurum) -
Ecevit ne zamanlar Başbakanlık yaptı, söyler misin? NECDET SARUHAN (Devamla)
- Sayın Polat, geçen defa, bir konuşmamda bana laf attınız -bir yıl oluyor;
sanıyorum, İçtüzük değişikliği görüşmeleriydi- size dedim ki, benim örgüt
çalışmam var; ama, milletvekilliğim yeni; laf atarsanız, ürkerim, korkarım,
konuşamam; bu da, demokrasiye aykırı olur; ama, bana şimdi laf atarsanız,
artık, ben üç yıllık parlamenterim, size üzüleceğiniz şeyleri de buradan
söylerim. (DSP ve MHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) ASLAN POLAT (Erzurum) -
Bravo!.. Bravo!.. Söyle!.. Söyle!.. NECDET SARUHAN (Devamla)
- Değerli arkadaşlarım, vaktinizi almak istemiyorum. Tasarının özü, kaynak
tasarrufudur, zaman tasarrufudur; vakit nakittir diyor ve bu Genel Kurulun her
şeyin üstesinden geleceğine inanarak, tümünüze saygılar sunuyorum. Teşekkür ederim. (DSP,
MHP ve ANAP sıralarından alkışlar; DYP ve SP sıralarından alkışlar [!]) BAŞKAN - Ben teşekkür
ediyorum Sayın Saruhan. ASLAN POLAT (Erzurum) -
Sayın Başkanım, MHP ile DSP yeni geldi; peki, ANAP eski, ANAP ne oldu; o cevap
versin. BAŞKAN - Efendim,
muhatabınız orada, grup başkanvekiline sorun; Anavatan Partisi sıralarında üç
tane grup başkanvekili var, bana niye soruyorsunuz. Efendim, gruplar adına
görüşmeler bitmiştir. Şahısları adına... Sayın Ali Rıza Gönül
burada mı efendim? TURHAN GÜVEN (İçel) -
Sayın Gönül yok. BAŞKAN - Sayın Güven, siz
buyurun. TURHAN GÜVEN (İçel) -
Vazgeçtik efendim, konuşmayacağız. BAŞKAN - Sayın Nevzat
Ercan?.. TURHAN GÜVEN (İçel) -
Vazgeçti efendim. BAŞKAN - Erzurum
Milletvekili Sayın Fahrettin Kukaracı, buyurun. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) -
Vazgeçti, Sayın Başkan. BAŞKAN - Sayın Masum
Türker?... Burada. Buyurun Sayın Türker. EMİN KARAA (Kütahya) - O
da vazgeçti. BAŞKAN - Efendim, ben,
bana müracaatları okumak mecburiyetindeyim, konuşurlar, konuşmazlar, kendi hür
iradeleri. MASUM TÜRKER (İstanbul) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan, Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. Burada tartıştığımız
kanun tasarısını, kamuoyuna yansıtıldığı gibi, Cumhurbaşkanının yetkilerini
kısıtlamaya ya da geçmişteki bazı tartışmalara bağlamak haksızlık olur.
Türkiye'de, ilk kuruluş yıllarında -bir işletme düşünün, kuruyorsunuz- ilk önce
tayin edilecek kurallar, kurumların sayısı azdır, bunları, merkezî olarak bazı
yerlere bağlı tutabilirsiniz; yönetim bilimi de bunu gösterir. Ancak, o
işletmeler büyüdükçe, ademi merkeziyet devreye girer. İşte, devletin
kuruluşunda da, kuruluştan bugüne kadar yeni yasal düzenlemeler yapıldığı
zaman, merkezî anlayış, daima önplanda tutulmuştur; ama, kabul edelim ki,
Türkiye, sahip olduğu kurumlarıyla ve yapısıyla birlikte, gittikçe her geçen
gün büyümektedir. İşte, bu bağlamda, böylesine bir değişikliğin yapılması
gerektiğini, başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere, kimi kesimler, siyasî
çevreler daima dile getirmiştir. Hatta, belki, alıp incelersek, şu anda
Parlamentonun çatısı altındaki 6 partinin dışındaki diğer partilerin bile,
kendi programlarında, ademi merkeziyetin getirileceği ve bu yapılandırmanın
buna göre oluşturulacağı hükümleri yer almaktadır. Bu nedenle, ben, burada,
tartışmaların bu şekilde ele alınmasından yana değilim. Ancak, Parlamentonun
çatısı altında bizlere düşen görev, bu tasarıda, belki de meseleye global
yaklaşılmaktan dolayı bazı farklı anlamalara neden olan hükümlere hükümetin
dikkatini çekerek, grupların dikkatini çekerek düzeltilmesini sağlamaktır. Birincisi, özellikle,
burada, kurullar konusu tartışılmaktadır. Kuşkusuz, bu tasarının çıkarıldığı
anda bahsedilen kurullar, bir özerklik taşımayan kurulların atanmasıyla
ilgilidir. Özerklik taşıyan kurulların kendi yasalarındaki haklarının korunması
yönünde bir düzenleme yapılıp, böyle bir anlayışa son verilmesinde yarar
vardır. Önemli gördüğüm diğer bir
husus, bakanlık teftiş heyetleri ile özellikle Maliye Bakanlığı teftiş heyeti,
hesap uzmanları ve diğer denetim kurumlarına üçlü kararnameyle tanınan ve
kuruldukları yıllardan bugüne kadar köklü bir kuruluş olmalarını sağlayan
tarafsızlıklarına halel getirebilecek bir düzelemeye meydan vermemektir. Bu nedenle, sanıyorum ki,
tasarıda 2 nolu cetvele bağlanan bu kesimlerin, yine, eski haline getirilip,
üçlü kararnameye bağlı tutulmasında büyük yarar vardır. Böylesine bir
değişiklikle, özellikle dış âlemde çeşitli kesimleri denetleme noktasında olan
bu grupların kendilerine, ileride siyasî baskı yapılmasını önlemiş oluruz. Ben, yaptığım bu
konuşmadan önceki görüşmelerden, hükümetin ve grupların bu yönde bir değişiklik
yapacaklarını öğrenmiş bulunuyorum. Dolayısıyla, bu konuda yapılacak
değişikliklerle, biz, gruplar olarak, bir nevi eskiye dönüş olmakla beraber,
bir düzeltmenin yapılmış olduğunu görmenin mutluluğunu birlikte yaşayacağız. Değerli arkadaşlar,
Türkiye'de önümüzdeki dönemde yeniden yapılanmanın gereği olan bu kanunun
ülkemize hayırlı olmasını diliyor, bu vesileyle saygılarımı sunuyorum. (DSP ve
ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum. Efendim, demin mahcup
oldum, sanki, kendiliğimden söz vermişim gibi. Elimdeki listemi okuyayım: Tarih
29 Kasım 2000, Sayın Ali Rıza Gönül, Sayın Turhan Güven, Sayın Nevzat Ercan; 1
gün sonra, 30 Kasım 2000'de de Sayın Fahrettin Kukaracı söz istemişler. Yani,
Başkanlığımız dilekçelerinizi anında saklıyor. Sayın Masum Türker de 27
Temmuz 2001'de söz istemiş ve şimdi konuştu. Teşekkür ederim efendim.
Berayı malumat arz ederim. TURHAN GÜVEN (İçel) - Ne
kadar acele(!) çalışıyoruz Sayın Başkan; yani, kanun 16 ay sonra geliyor, bizim
dilekçeler kalıyor!.. BAŞKAN - Efendim, soru
kısmına geldik. Sayın Günbey, buyurun. SACİT GÜNBEY (Diyarbakır)
- Sayın Başkan, aracılığınızla, Sayın Bakandan, aşağıdaki sorularımı
cevaplandırmasını arz ediyorum. Ülkemiz, 15 milyon
işsiziyle, nüfusunun yüzde 80'i fakirlik sınırının altında yaşarken, nüfusunun
yarısı da açlık sınırının altında yaşarken, bu insanların sorunlarına çözüm
getirecek önerileriniz yok mu ki, her gün, Meclisi, toplumun gündeminde olmayan
kanunlarla işgal ediyorsunuz?! Bu toplum kesimlerinin sorunlarını çözecek bir
tedbiriniz yok mu; onu öğrenmek istiyorum. BAŞKAN - Buyurun Sayın
Kukaracı. FAHRETTİN KUKARACI
(Erzurum) - Sorularımı arz ediyorum. Birinci sorum:
Milletlerarası anlaşmaların imzalanması Bakanlar Kurulu kararnamesiyle mümkün
iken, tasarının 1 inci maddesinde, şimdi, sadece müsteşara bu yetki
tanınmaktadır. Bu uygulama Anayasaya aykırı değil midir? Uygulamada sorunlara
sebep olmaz mı? İkinci sorum: Çerçeve 6
ncı maddeyle kurulmakta olan Atama ve Yükselme Değerlendirme Kurulu, eskiden
her bakanlıkta bulunan tayin nakil komisyonlarının yerine mi kurulmaktadır,
yoksa, yeni bir kurul mudur? Huzur hakkı yeni bir uygulama olacağına göre, alt
ve üst sınırı belli midir? Ekonomik sıkıntı çektiğimiz bir dönemde, yeni bir
masraf kapısı açılmış olmuyor mu? Üçüncü sorum: Yine 6 ncı
maddeyle, 1 numaralı cetvelde bulunan ve Bakanlar Kurulu kararıyla atamaları
yapılan Yüksek Din Kurulu üyeleri ile Yüksek Denetleme Kurulu üyeleri neden
bakanın teklifi ve Başbakanın onayına bırakılmıştır? Bu önemli görevler siyasî
ve kişisel baskıya açık olmaz mı? Teşekkür ederim. BAŞKAN - Ben teşekkür
ediyorum efendim. Sayın Nidai Seven,
buyurun efendim. NİDAİ SEVEN (Ağrı) -
Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakanımdan öğrenmek istediğim olay şu:
Türkiye'de, derece yükselmesini hak etmiş ve yıllardır mağdur olup da, bugün bu
tasarıyla hakkını kazanmış ne kadar
memur vardır; onu öğrenmek istiyorum? Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum efendim. Sayın Göksu, buyurun
efendim. MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) -
Sayın Başkanım, delaletinizle Sayın Bakandan sormak istiyorum: Buraya çıkan
arkadaşlar bu yasanın amacına katılmakla beraber, içeriğinin Anayasaya aykırı
olduğunu söylediler. 12 Ekim 1995 tarih ve 22431 sayılı Resmî Gazetede daha
önce bununla ilgili Anayasa Mahkemesinin bir kararı var; orada diyor ki:
"Bakanlık üst düzey görevlerine getirilecek bu yüksek dereceli memurlara
ilişkin atama işlemlerinin tarafsız cumhurbaşkanının onayına sunulması, Anayasanın
8, 104 ve 105 inci maddeleri yönünden bir zorunluluktur." Bu demektir ki,
bu yasa geçse bile, Anayasa Mahkemesi bunu geri çevirecektir. Bu şekilde,
Meclisin gündemini yoğunlaştıracağımıza, bir Anayasa teklifi niçin
getirmiyorlar? O zaman, kökten çözüm olur. İkinci sorum: Yine, 7 nci
maddede, 2451 sayılı kanuna ekli 1 sayılı cetvelde yer alan "ve Yüksek Din Kurulu üyeleri"
ibareleri kaldırılmış ve aynı cetvele "Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek
Kurumu Başkanı" ibaresi eklenmiştir; yani, Yüksek Din Kurulu üyeleri,
bugüne kadar cumhurbaşkanının onayıyla görevlerine başlıyor idi, bundan böyle
siyasî bir iradenin emrine veriliyor. Tabiî, din
görevlilerimizin tarafsız olması, önündeki kitaba göre insanları aydınlatması
gerekir. Bunun için de tarafsız bir makam olan cumhurbaşkanının ataması daha
doğru bir karar değil mi; yani, din adamlarımızı ve bunun üst düzey kurulu olan
Yüksek Din Kurulu üyelerini bir siyasî iradeye vermek yerine, tarafsız
cumhurbaşkanınca atanması daha uygun olmaz mıydı? Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ederim
efendim. Sayın Çiçek, buyurun
efendim. MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) -
Sayın Başkanım, ben de Mahmut Göksu arkadaşımızın ifadelerinin devamı olarak
şunları arz etmek istiyorum ve aracılığınızla Sayın Bakanımın cevaplandırmasını
rica ediyorum: Diyanet İşleri Başkanlığı Teşkilatında seçimle gelen, seçilerek
geldiği için de, hiçbir grubun, hiçbir camianın, hiçbir siyasî otoritenin
tesiri altında kalmadan dinî konuları açık ve net bir şekilde cevaplandıran
yegâne kurul, Din İşleri Yüksek Kuruludur. Din İşleri Yüksek Kurulunun bu
şekilde, yani, 1 nolu cetvelden çıkarmak suretiyle Başbakana bu yetkinin
verilmiş olması, bu kurulun içerisine siyasî iradenin girmesini temin
edecektir. Daha önce konu tartışılırken, komisyonda tartışılırken, Diyanet
İşleri Başkanının da endişelerini ifade eden birçok açıklama olmuştur. Bu
açıklamalara rağmen Din İşleri Yüksek Kurulunun 1 nolu cetvelden çıkarılmış
olmasını anlamak mümkün değildir. Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu ve
benzeri kurumları, tekrar önergeyle, hükümetin 1 nolu cetvele aldığını
biliyoruz, şu anda bu manada önerge var. Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek
Kurumu kadar hassasiyet gösterilmez ise, ileride, önüne gelen insanların
fetvalar verdiği kurum haline gelecektir Diyanet İşleri Başkanlığı. Şu an çok
ciddî sıkıntıları yaşadığını, bütün parlamenter arkadaşlarımızın yaşadığını ve
gördüğünü biliyoruz. Televizyonlarda yetkili-yetkisiz, bilen-bilmeyen, konuyla
ilgisi olan-olmayan herkes fetva vermeye devam etmektedir. Bu kargaşayı önleyen
yegâne kurul, Din İşleri Yüksek Kuruludur. Sıkıntıya düşüldüğü takdirde oraya
müracaat edilmektedir. Kurula, Başkan bile müdahale edememektedir. Başkan, arzu
ettiği fetvaları oradan çıkarma yetkisine bu sebeple sahip değildir. Şayet, 1 nolu cetvelden
çıkarılırsa bu kargaşa artacaktır. Sayın Bakanımın bu konuda ne düşündüğünü, bu
endişeye katılıp katılmadığını, aracılığınızla cevaplandırmasını rica ediyorum.
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum
efendim. Zaten, cevaplar için Sayın Bakana 7 dakika kaldı. Ben de bir sual sorayım
müsaadenizle: İdarî ve malî özerkliğe sahip kurul ve kuruluşlarla ilgili
birtakım tereddütler vardı Sayın Bakanım. O, önergeyle değişecek mi? Şimdi buyurun,
cevaplarınızı alayım. Meşhur 8 inci madde... TURHAN GÜVEN (İçel) -
Yazılı cevap versin efendim. DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL
(Bursa) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; burada konuşan arkadaşlarıma özellikle teşekkür ediyorum;
fikirlerini söylediler ve katkılarını yaptılar. Tabiî ki, burada
konuşulanların birçoğu, zaman içerisinde değişen görüşlerle ilgili
getireceğimiz önergelerin bilinmemesinden kaynaklanıyor. BAŞKAN - Sayın Bakan,
biraz... Duyulmuyor. Sayın milletvekilleri,
Sayın Bakan suallerinize cevap veriyor... Buyurun efendim. DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL
(Bursa) - Burada yapılan tenkitlerin birçoğu, bizim getireceğimiz önergelerle
birlikte ortadan kalkacak niteliktedir. Ben, öncelikle, sorulara
geçmeden evvel, izin verirseniz, bir iki şeyi söylemek istiyorum. Bizim buraya
getirdiğimiz düzenleme, eğer Meclisimizce, Genel Kurulumuzca kabul görürse
önergelerimizle birlikte, doğacak sonuç şudur: 2001 yılı içerisinde yaklaşık
400 adet imza yetkisi verilmiş. Yani, yurtdışına gidip belirli konularda
görüşme yapmak ve belirli metinleri imzalamak üzere 400 adet kararname çıkmış
ve 230 adet de, seyahat yetkisi verilmiş. Yani, toplam 630 adet kararname
çıkmış. Bunları -630 adet kararnameyi- biz, Başbakanımızın yetkisine bırakmayı
düşünüyoruz. 657 sayılı Kanunun 77 nci
maddesine göre ücretsiz izin verilen personel sayısı, 2001 yılında, 52 adettir.
Yani, yurtdışı kuruluşlarda görev almak istiyorlar; onlara izin verilen
kararname sayısı 52 adettir; bunlar da ilgili bakana bırakılacaktır. Müşterek kararname
sayısı, 2001 yılında, 1 099 adettir. Anayasanın 113 üncü maddesine göre
düzenlenen vekâlet tezkerelerinin sayısı, 2001 yılında, 232 adettir. Toplam 2
113 adet atama, bir alt dereceye devredilmektedir. Ayrıca, müşterek
kararnameyle atama yapılan kadro sayısı 7 501'dir, yine, 2001 yılında. Bu
düzenleme gerçekleştiği takdirde, müşterek karar kadro sayısı 2 411'e; Başbakan
onayına dayalı kadro sayısı 2 906'ya inmekte ve ilgili bakan onaylı kadro
sayısı da 2 184 şeklinde bir dağılıma sahip olacaktır. Şimdi, buradan Sayın
Günbey'in "bununla ne elde edeceksiniz" sorusuna geçiyorum: Bununla,
hükümetin, bakanların, Bakanlar Kurulunun çalışmalarında bir verimlilik
öngörülmektedir; temel amacımız bunu yapmaktır. Yine, Sayın Kunduracı
"milletlerarası anlaşmalarda durum ne olacak" diye sormaktadır.
Milletlerarası anlaşmalarda hiçbir değişiklik olmamaktadır. Bunlar bildiğiniz
gibi, öncelikle yetki verilerek, gidilip parafe edilmekte ve ondan sonra
Bakanlar Kurulunca onaylanmaktadır. Bakanlar Kurulu onayından sonra Meclisimiz
Genel Kuruluna gelmekte ve kanunlaşmaktadır. Dolayısıyla, kanun tasarı ve
teklifleri için ne gerekiyorsa, onlar yapılmaya devam edilecektir. Uluslararası
anlaşmaların onaylanma prosedürüne hiçbir değişiklik getirilmemekte, sadece
önhazırlık döneminde belirli bir sadeleştirme yapılmaktadır. Yine, Sayın
Kunduracı'nın, Değerleme Kuruluyla ilgili görüşü vardır... (SP ve MHP
sıralarından "Kukaracı" sesleri) BAŞKAN - Efendim,
"Sayın Kukaracı" dedi... ("Hayır, Kunduracı dedi" sesleri)
Yanlış anlamışsınız, orada çok gürültü var, ondan. Buyurun Sayın Bakan. TURHAN GÜVEN (İçel) -
Süre bitti efendim... DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL
(Bursa) - Pardon, yanlış telaffuz etmişim, kusura bakmayın, Kukaracı... TURHAN GÜVEN (İçel) -
Yahu, siz Bakan mısınız Sayın Başkan, niye karışıyorsunuz bunlara canım... DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL
(Bursa) - Efendim, 1 sayılı tabloda yer alan Yüksek Denetleme Kurulu Başkan ve
üyeleri, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı; bunların hepsi,
Anayasa Komisyonunda nasıl geçmişse, aynen benimsenmiştir, orada herhangi bir
değişiklik, yenilik söz konusu değildir. Diyanet İşleri Başkanı yine 1 sayılı
listededir, Yüksek Denetleme Kurulu Başkan ve üyeleri 1 sayılı listededir,
burada bir değişikliğimiz yoktur. MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) -
Sayın Bakanım, var, değiştiriyorsunuz "1 nolu cetvelden
çıkarılmıştır" diyorsunuz, nasıl değişiklik olmuyor?! DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL
(Bursa) - Hayır efendim, 2 numaralı... MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) -
Diyanet İşleri Başkanı kalıyor, Din İşleri Yüksek Kurulu üyeleri çıkarılıyor.
Asıl sıkıntı orada. Yarın önüne gelen kurul, önüne gelen camia fetva verecek. DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL
(Bursa) - Efendim, bunu komisyon yapmış, biz yapmıyoruz böyle bir şeyi. MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) -
Sayın Bakan, değiştirilsin. BAŞKAN - Efendim, Sayın
Bakan size hak veriyor işte, zabıtlara geçti. MAHMUT GÖKSU (Bursa) -
Değişiklik önergesi versinler. BAŞKAN - Onu Çarşamba
günü söylersiniz. Bitti mi Sayın Bakanım? DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL
(Bursa) - Efendim, Sayın Nidai Seven "maddeden kaç kişi istifade edecektir"
diye soruyor. Bizim getireceğimiz
önergelerle 2 nci ve 3 üncü maddenin bu tasarıdan çıkarılması öngörülecektir.
Çünkü, bunlarla ilgili düzenlemeler başka yasalarla yapılmış bu arada. Bu kadar
süre geçince bunlar yapılmış; dolayısıyla, bu iki maddeyle ilgili olarak şu
anda getireceğimiz bir şey yok. MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Tokat) - Sayın Bakan, hangi kanunu getirdiğinizi bilmiyorsunuz, böyle aymazlık
olur mu? DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL
(Bursa) - Sayın Mahmut Göksü'nun Anayasa Mahkemesi kararıyla ilgili görüşüne
cevap vermek istiyorum: Anayasa Mahkemesi kararı, bildiğiniz gibi, yargı
mercileriyle ilgilidir, bürokrasiyle ilgili değildir, orada durumu daha sonra
görme imkânımız olacaktır. Sayın Çiçek'in yine bu
Din İşleri Başkanlığı ve buradaki komisyonla ilgili görüşleri var. Burada
söylediğim gibi, bizim, Anayasa Komisyonu metnine ilave veya onda değişiklik
yapacak bir şeyimiz yok. Bizim önerdiğimiz, sadece müşterek kararnameyle
yapılacak atamalarda. Daha evvel sadece müsteşarı müşterek kararla karara bağlarken,
bunu genel müdüre kadar indirmeyi önereceğiz sizlere ve teftiş kurullarında da
yine müşterek kararnamenin sürdürülmesini önereceğiz. Atama ve Yükselme
Değerlendirme Kurulu, atamalarda objektifliği sağlamak için getirilen bir
kuruldur. Bildiğiniz gibi, bizim hükümetimiz iki şey yapmıştır: Bir, devlet
memuriyetine girişleri, devlet işçi sınavı, DMS sınavıyla objektifliğe
bağlamıştır; iki, yine, şube müdürlerine kadar, yükselmeyi belirli esaslara
bağlamıştır. Şimdi, şube müdürünün üzerindeki atamalarda objektifliği sağlamak
üzere, Atama ve Yükselme Değerlendirme Kurulu getirilmektedir. Daha yüksek
derecelerdeki memurlar için de ileride yeni aşamalar getirilecektir. TURHAN GÜVEN (İçel) -
Sayın Başkan, süre doldu!.. DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL
(Bursa) - Ortak kararnameyle yapılacak atamalarda Cumhurbaşkanının devredışı
bırakıldığı söylendi; özellikle genel müdürün devredışı bırakılacağı söylendi;
komisyonda böyleydi; ama, bizim getireceğimiz önergeyle genel müdür ve yukarısı
müşterek kararnameyle atanacak hale gelecektir eğer kabul görürse. Benim arzım bu kadar. Hepinize teşekkürler;
saygılar sunuyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakan. Efendim, tasarının
maddelerine geçilmesi sırasında yoklama talebi vardır. III. – YOKLAMA BAŞKAN - Şimdi, yoklama
talebinde bulunan Sayın Milletvekillerinin salonda bulunduklarını tespit
edeceğim: Sayın Hüseyin Çelik?.. MEHMET ALİ ŞAHİN
(İstanbul) - Takabbül ediyorum. BAŞKAN - Altan
Karapaşaoğlu?.. MUSTAFA BAŞ (İstanbul) -
Takabbül ediyorum. BAŞKAN - Zeki Ergezen?.. MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) -
Takabbül ediyorum. BAŞKAN - Ali Sezal?..
Burada. Eyüp Fatsa?.. Burada. Turhan Güven?.. Burada. Ayvaz Gökdemir?.. SAFFET ARIKAN BEDÜK
(Ankara) - Takabbül ediyorum. BAŞKAN - Rıza Akçalı?..
Burada. Murat Akın?.. Burada. Ali Naci Tuncer?..
Burada. İsmail Alptekin?..
Burada. Mehmet Sağlam?.. Burada. Maliki Ejder Arvas?..
Burada. İlyas Arslan?.. Burada. Yakup Budak?.. Burada. Latif Öztek?.. Burada. Ali Oğuz?.. Burada Musa Demirci?.. Burada. Fahrettin Kukaracı?..
Burada. Yaşar Canbay?.. Burada. Ahmet Karavar?.. Burada. Yoklama için 5 dakika
süre veriyorum. ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU
(Diyarbakır) - 10 dakika verin!.. BAŞKAN - Yoklama işlemini
başlatıyorum. (Elektronik cihazla
yoklamaya başlanıldı) TURHAN GÜVEN (İçel) -
Sayın Başkan... BAŞKAN - Biz saydık
efendim çoktan.. TURHAN GÜVEN (İçel) - Biz
de saydık. BAŞKAN - Biz biliyoruz
yani... TURHAN GÜVEN (İçel) -
Sayıda mutabakat var... BAŞKAN - Mutabakatımız
var. Onun için bana kızdınız demin; Bakan 2 dakika fazla konuştu diye. İlk defa
bir Sayın Bakan cevap veriyor. TURHAN GÜVEN (İçel) - İlk
defa veriyor... Doğru! BAŞKAN - Ona bile
tahammül etmiyorsunuz. TURHAN GÜVEN (İçel) - İlk
defa... Belki, son defa!.. BAŞKAN - Ama, tahammül
etmiyorsunuz... Son sualime cevap
vermedi; ama, neyse... Efendim, burada vakâleten
oy kullanma yok; yoklama bu, yoklamanın vekaleti olmaz. Bugün pusula da kabul
etmiyoruz, elektronik oylamaya giren girdi, girmeyen girmez. TURHAN GÜVEN (İçel) - 3
senedir milletvekili olduğunu ifade eden arkadaşlarımız, bir cihaza girmesini
öğrenememişse, o zaman kıdemli sayılmaz. BAŞKAN - Bugün için öyle. (Elektronik cihazla
yoklamaya devam edildi) BAŞKAN - Efendim, bu
hükümetin 37 sayın bakanı var, yarısı gelse kanun çıkar. Muhalefetin zorlamasıyla
dahi 172'yi geçmedi. TURHAN GÜVEN (İçel) - 10
dakika ara ver Sayın Başkan; nasıl olsa, gelen gelir... BAŞKAN - Hayır, hayır; 5
dakika veriyorum efendim. Toplantı yetersayısı
yoktur; 5 dakika ara veriyorum. Kapanma Saati : 19.04 ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma Saati : 19.10 BAŞKAN : Başkanvekili Mustafa Murat SÖKMENOĞLU KÂTİP ÜYELER : Levent MISTIKOĞLU (Hatay), Mehmet BATUK
(Kocaeli) BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, 83 üncü Birleşimin Üçüncü Oturumunu açıyorum. III. – YOKLAMA BAŞKAN - Tasarının
maddelerine geçilmesini oylamadan önce yoklama istenmiş ve toplantı yetersayısı
bulunamamıştı. Şimdi, yoklamayı tekrarlayacağım. Yoklama için 5 dakika
süre veriyorum. (Elektronik cihazla
yoklama yapıldı) BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu hakkındaki soruşturma
önergesini ve sözlü sorular ile diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek
için... İSMAİL KÖSE (Erzurum) -
Sayın Başkan, toplantı yetersayısı... BAŞKAN - Toplantı
yetersayısı olmadığı için okuyorum efendim. İSMAİL KÖSE (Erzurum) -
Saat 20.00'ye bıraksaydınız. BAŞKAN - ...9 Nisan 2002
Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum. Kapanma Saati : 19.20 |
|