DÖNEM
: 21 YASAMA
YILI : 4 T. B. M. M. TUTANAK DERGİSİ CİLT : 91 81 inci Birleşim 2 . 4 . 2002 Salı İ
Ç İ N D E K İ L E R I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. - GELEN KÂĞITLAR III. -
YOKLAMALAR IV. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A)
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI 1. - Oturum Başkanı TBMM Başkanı Vekili
Mustafa Murat Sökmenoğlu’nun, Amerikan FOX TV siyaset yorumcusunun Türkiye-IMF
ilişkilerine yönelik haddini ve maksadını aşan iddialarını şiddetle kınadığına,
layık olduğu cevabın mutlaka verilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması B) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR 1. - Dışişleri Bakanı İsmail Cem’in,
Filistin’de yaşanan ve vahşete dönüşen insanlık dramına ilişkin gündemdışı
açıklaması ve SP Sivas Milletvekili Temel Karamollaoğlu, ANAP Van Milletvekili
Kâmran İnan, DYP Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Sağlam, AK Parti Manisa
Milletvekili Bülent Arınç, DSP İstanbul Milletvekili Ahmet Tan, MHP Ankara
Milletvekili Şevket Bülend Yahnici’nin grupları ve Konya Milletvekili Hüseyin
Arı’nın şahsı adına konuşmaları 2. - İzmir Milletvekili Kemal Vatan’ın,
Türkiye’nin ekonomik sorunları ve tasarruf tedbirleri ile Atatürk’ün Babası Ali
Rıza Efendinin Makedonya’daki evinin müze olarak tekrar inşaına ilişkin
gündemdışı konuşması 3. - Sivas Milletvekili Abdüllatif
Şener’in, MTA bölge müdürlüklerinde yapılan yeni düzenlemelere ilişkin
gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Edip Safder Gaydalı’nın cevabı 4. - Şanlıurfa Milletvekili Mehmet
Yalçınkaya’nın, Şanlıurfalı çiftçilerin doğrudan destek ödemelerindeki
gecikmeye ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf
Gökalp’in cevabı C)
TEZKERELER VE ÖNERGELER 1. - Lyon’da düzenlenecek olan AB Üyeliği
Sürecinde Türkiye konulu konferansa TBMM’yi temsilen Adana Milletvekili Ali
Tekin’in katılmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1029) 2. - Madrid’te yapılacak olan, Avrupa
Birliği Üye Ülke Parlamentoları, Avrupa Parlamentosu ve Aday Ülke
Parlamentoları Tarım Komisyonları Başkanları Konferansına TBMM’yi temsilen
Eskişehir Milletvekili Mahmut Erdir’in katılmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi
(3/1030) 3. - DevletBakanı ve Başbakan Yardımcısı
A. Mesut Yılmaz’ın Brüksel’de düzenlenen AB Konvansiyonu Toplantısına katılmak
üzere Belçika’ya yaptığı resmî ziyarete katılan milletvekillerine ilişkin Başbakanlık
tezkeresi (3/1031) V. -
ÖNERİLER A) DANIŞMA
KURULU ÖNERİLERİ 1. - Millî Eğitim Bakanı Metin
Bostancıoğlu hakkındaki (9/5) esas numaralı Meclis soruşturması önergesinin
gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmında yer almasına ve soruşturma
açılıp açılmayacağı hususundaki görüşmelerin 9.4.2002 Salı günkü birleşimde
yapılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi B) SİYASÎ
PARTİ GRUPU ÖNERİLERİ 1. - Rize Milletvekili MehmetBekaroğlu ve
41 arkadaşının, Türk çaycılığının ve çay üreticilerinin sorunlarını ve çözüm
yollarını tespit amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesinin
(10/58) 2 Nisan 2002 Salı günü görüşülmesine ilişkin SP Grubu önerisi 2. - Genel Kurulun çalışma gün ve
saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerisi VI. -
SORULAR VE CEVAPLAR A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI 1. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik’in,
personel atamalarına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk’ün cevabı
(7/5843) 2. - Samsun Milletvekili Musa
Uzunkaya’nın, tarım ürünlerindeki alfatoksin ve pestisit maddelerine ilişkin
sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp’in cevabı (7/6153) 3. - Bursa Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır’ın, Gençlik ve Spor GenelMüdürlüğünün Bursa’daki projelerine
ilişkin sorusu ve DevletBakanı Fikret Ünlü’nün cevabı (7/6157) 4. - Afyon Milletvekili İsmet Attila’nın,
çiftçi olmayan kimselere doğrudan gelir desteği ödemesi yapıldığı iddiasına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp’in
cevabı (7/6208) 5. - Siirt Milletvekili Ahmet Nurettin
Aydın’ın, Türkiye’nin AB üyeliği adaylığına ilişkin sorusu ve DevletBakanı ve
Başbakan Yardımcısı A. Mesut Yılmaz’ın cevabı (7/6211) 6. - Konya Milletvekili Remzi Çetin’in,
şeker pancarı üreticilerinin prim ve kota uygulamalarıyla ilgili sorunlarına
ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun cevabı
(7/6212) 7. - Kırıkkale Milletvekili Kemal
Albayrak’ın, Delice Yem Fabrikasının kapatılacağı iddiasına ilişkin, yem
üretimine ve Tarım Kredi Kooperatifleri personeline ilişkin sorusu ve Tarım ve
Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp’in cevabı (7/6219) 8. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik’in,
borç ve faizlerinin taksitlendirilmesi sonrası yapılan ödemelere ilişkin sorusu
ve Maliye Bakanı Sümer Oral’ın cevabı (7/6221) 9. - İstanbul Milletvekili Bülent
Akarcalı’nın, sigara şeklindeki çikletlere ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret
Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun cevabı (7/6222) 10. - İstanbul Milletvekili İrfan
Gündüz’ün; 20001 yılında hayır için yaptırılan okul
binalarına, - Hatay Milletvekili Metin Kalkan’ın; Hatay Vakıflar İl Müdürlüğü bünyesindeki
mal varlığına ve camilere, İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Nejat
Arseven’in cevabı (7/6230, 6241) 11. - Şanlıurfa Milletvekili Mustafa
Niyazi Yanmaz’ın, Şanlıurfa İlinde doğrudan gelir desteği ödemelerinin ne zaman
verileceğine ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp’in
cevabı (7/6235) 12. - Hatay Milletvekili Mustafa Geçer’in,
“Sürat Demiryolu” projelerine ve demiryolu taşımacılığına ilişkin sorusu ve
Ulaştırma Bakanı Oktay Vural’ın cevabı (7/6236) 13. - Kütahya Milletvekili Emin
Karaa’nın,bazı GSM operatörlerinin yasa sorumluluklarını yerine getirmedikleri
iddialarına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Oktay Vural’ın cevabı (7/6237) 14. - Antalya Milletvekili Cengiz
Aydoğan’ın, futbol liglerindeki şike iddialarına ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı Fikret Ünlü’nün cevabı (7/6240) 15. - Antalya Milletvekili M. Zeki Okudan’ın,
futbol liglerindeki hakem hatalarına ilişkin sorusu ve DevletBakanı Fikret
Ünlü’nün cevabı (7/6246) 16. - İstanbul Milletvekili
OsmanYumakoğulları’nın; Et ithalatına, - Bursa Milletvekili Faruk Çelik’in; Personel atamalarına, İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp’in cevabı (7/6279, 6280) 17. - Konya Milletvekili Lütfi Yalman’ın,
dava açılan mülhak vakıflara ilişkin sorusu ve DevletBakanı Nejat Arseven’in
cevabı (7/6339) 18. - Ankara Milletvekili M. Zeki
Çelik’in, Şereflikoçhisar Tapu Kadastro Müdürlüğünün personel ihtiyacına
ilişkin sorusu ve DevletBakanı Şuayip Üşenmez’in cevabı (7/6346) 19. - İstanbul Milletvekili Azmi Ateş’in,
kurul ve üst kurullarca yurt dışına gönderilen personele ilişkin sorusu ve
DevletBakanı Recep Önal’ın cevabı (7/6496) 20. - Konya Milletvekili Lütfi Yalman’ın,
kamuya yararlı statüsü tanınan vakıflara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Nejat
Arseven’in cevabı (7/6513) 21. - İstanbul Milletvekili Ahmet
Güzel’in, kamuda çalışan mühendis ve mimarların sayılarına ve maaşlarına
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Recep Önal’ın cevabı (7/6535) I. - GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak
üç oturum yaptı. Birinci ve
İkinci Oturum İstanbul Milletvekili Mehmet Cavit Kavak,
17-23 Mart 2002 tarihleri arasında Fas'ın Marakeş şehrinde yapılan 107 nci
Parlamentolararası Birlik Konferansına katılan Türk delegasyonunun yaptığı
çalışmalara ve konferansta kabul edilen bildirilere ilişkin gündemdışı bir
konuşma yaptı; Adıyaman Milletvekili Mehmet Özyol'un, Et
ve Balık Ürünleri AŞ'nin Sümer Holdinge bağlanması durumunda hayvancılık
faaliyetlerinde karşılaşılabilecek sorunlara, İzmir Milletvekili B. Suat Çağlayan'ın,
uluslararası sigara firmalarının düzenledikleri kampanyalarla çocukları ve gençleri sigara içmeye
özendirmelerine, İlişkin gündemdışı konuşmalarına, Devlet
Bakanı Yılmaz Karakoyunlu cevap verdi. Erzurum Milletvekili Lütfü Esengün ve 22
arkadaşının, sözde Ermeni soykırımı iddialarına karşı izlenecek bir politika
belirlenmesi konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/27) okundu;
önergenin gündemdeki yerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde
yapılacağı açıklandı. Yunanistan Parlamento Başkanı Apostolos
Kaklamanis'in, Atina'da düzenlenecek olan XIII. EUREKA Parlamentolararası
Konferansına vaki resmî davetine Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir
parlamenter heyetle icabet edilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi, yapılan
oylamadan sonra, 28 Mart 2002 Perşembe günkü birleşimde
gündemin 9 uncu sırasına kadar olan tasarı ve tekliflerin görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin Danışma Kurulu
önerisi, yapılan görüşmelerden sonra, Kabul edildi. Gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan: TBMM İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına
Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu raporunun (2/94, 2/232, 2/286,
2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı: 527) görüşmeleri, daha
önce geri alınan maddelere ilişkin Komisyon raporu henüz hazırlanmadığından; Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri
Personeli Eğitim Merkezleri Kanunu Tasarısının (1/744) (S. Sayısı: 786)
görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır
bulunmadıklarından, Ertelendi; Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin
Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısının (1/893) (S. Sayısı: 833) görüşmelerine
devam olunarak, 15 inci maddesine kadar kabul edildi. Ali Ilıksoy Başkanvekili
Üçüncü
Oturum Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin
Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısının (1/893) (S. Sayısı: 833) görüşmeleri
tamamlandıktan sonra; Tasarının 7 nci maddesinin, görüşmeler
sırasında ileri sürülen görüşler dikkate alınarak ve bazı maddelerde yapılan
değişiklikler nedeniyle yeniden görüşülmesine dair hükümet talebinin uygun
bulunduğuna ilişkin Danışma Kurulu görüşü, Genel Kurulun bilgisine sunuldu; 7 nci maddenin yeniden görüşülmesine
ilişkin hükümet talebi kabul edildi; Yapılan tekriri müzakereyle 7 nci maddenin
yeni şekliyle kabulünden sonra yapılan açık oylama sonucunda, tasarının kabul
edildiği ve kanunlaştığı açıklandı. 2 Nisan 2002 Salı günü saat 15.00'te
toplanmak üzere, birleşime 22.38'de son verildi. Mustafa
Murat Sökmenoğlu Başkanvekili
No. : 112 II. - GELEN KÂĞITLAR 29 . 3 . 2002 CUMA Sözlü Soru Önergeleri 1. - Bursa Milletvekili
Ahmet Sünnetçioğlu'nun, özürlülerin
eğitimine ve sayısına ilişkin Millî
Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1756) (Başkanlığa geliş tarihi:
27.3.2002) 2. - Bursa Milletvekili
Ahmet Sünnetçioğlu'nun, satış elemanlığı belgesi başvuru tarihinin uzatılıp uzatılmayacağına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1757)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27.3.2002) Yazılı Soru Önergeleri 1. - Erzurum Milletvekili
Aslan Polat'ın, basın kuruluşlarına uygulanan promosyon yasağının kaldırılacağı
iddiasına ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi
(7/6747) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.3.2002) 2. - Şanlıurfa
Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, bazı üniversite kütüphanelerinin ücretli
hizmet verdiği iddiasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6748) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.3.2002) 3. - Ordu Milletvekili
Cemal Enginyurt'un, THY'nin A Tipi Yer Hizmet Lisansını iadesiyle ilgili bazı iddialara ilişkin Devlet Bakanından
(Yılmaz Karakoyunlu) yazılı soru önergesi (7/6749) (Başkanlığa geliş tarihi:
27.3.2002) 4. - Amasya Milletvekili
Ahmet İyimaya'nın, adliyelerde barolara tahsis edilen yerler için ücret talep
edildiği iddiasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/6750)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27.3.2002) 5. - Karaman Milletvekili
Zeki Ünal'ın, hacı adaylarının bazı turizm şirketlerince mağdur edilmelerine
ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (H. Hüsamettin Özkan) yazılı
soru önergesi (7/6751) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.3.2002) 6. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, turizm seyahat
şirketlerine ve hac organizasyonlarına ilişkin Turizm Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6752) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.3.2002) 7. - Sakarya Milletvekili
Osman Fevzi Zihnioğlu'nun, Sakarya Üniversitesine geçici işçi alımı ile ilgili
yerel basındaki iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6753)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27. 3.2002) 8. - Kayseri Milletvekili
Salih Kapusuz'un, uluslararası uçuşlara açık havaalanlarına ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6754) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.3.2002) 9. - Erzincan Milletvekili
Tevhit Karakaya'nın, Kaymakam kadrolarına ve kaymakamların kılık-kıyafet
yönetmeliğine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6755)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27.3.2002) 10. - Şanlıurfa
Milletvekili Yahya Akman'ın, Şanlıurfa - Halfeti İlçesi Bozyazı Köyünün derslik
ihtiyacına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6756)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27.3.2002) 11. - Şanlıurfa
Milletvekili Yahya Akman'ın, Şanlıurfa-Halfeti İlçesi Bozyazı Köyünün telefon
şebekesi ihtiyacına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6757)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27.3.2002) 12. - Şanlıurfa
Milletvekili Yahya Akman'ın,
Şanlıurfa-Halfeti İlçesi Bozyazı Köyünün su şebekesi ihtiyacına ilişkin Devlet
Bakanından (Mustafa Yılmaz) yazılı soru önergesi (7/6758) (Başkanlığa geliş
tarihi: 27.3.2002) 13. - Şanlıurfa
Milletvekili Yahya Akman'ın, Şanlıurfa-Halfeti İlçesi Bozyazı köy yolunun
asfaltlama çalışmalarına ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz) yazılı soru
önergesi (7/6759) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.3.2002) 14. - Şanlıurfa
Milletvekili Yahya Akman'ın, Şanlıurfa-Halfeti İlçesinin okul ihtiyacına
ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/6760) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.3.2002) 15. - Şanlıurfa
Milletvekili Yahya Akman'ın, Şanlıurfa-Halfeti İlçesi Argıl Beldesi'nin lise
binası ihtiyacına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6761)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27.3.2002) 16. - Şanlıurfa
Milletvekili Yahya Akman'ın, Şanlıurfa-Halfeti İlçesi'nin cami ihtiyacına
ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (H. Hüsamettin Özkan) yazılı
soru önergesi (7/6762) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.3.2002) 17. - Şanlıurfa
Milletvekili Yahya Akman'ın, camilerdeki kadro durumuna ilişkin Devlet Bakanı
ve Başbakan Yardımcısından (H. Hüsamettin Özkan) yazılı soru önergesi (7/6763)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27.3.2002) 18. - Şanlıurfa
Milletvekili Yahya Akman'ın, Şanlıurfa-Halfeti İlçesi Bozyazı Köyü'nün sağlık
ocağı ve personeli ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6764) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.3.2002) 19. - Kayseri
Milletvekili Sadık Yakut'un, İMKB'nin yapısına, faaliyetlerine ve Başkanı
hakkındaki bazı iddialara ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru
önergesi (7/6765) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.3.2002) 20. - Aksaray
Milletvekili Ramazan Toprak'ın, kamudaki istihdam fazlalığına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6766) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.3.2002) 21. - Balıkesir
Milletvekili İsmail Özgün'ün, doğrudan gelir desteği ödemelerine ilişkin Tarım
ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6767) (Başkanlığa geliş tarihi:
27.3.2002) 22. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Eti Holding'e
bağlı bir krom sahasının işletilmesinin ihalesiz verildiği iddialarına ilişkin
Devlet Bakanından (Şükrü Sina Gürel) yazılı soru önergesi (7/6768) (Başkanlığa
geliş tarihi: 27.3.2002) 23. - Aksaray
Milletvekili Ramazan Toprak'ın, faiz gelirlerinin vergilendirilmesine ilişkin
Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/6769) (Başkanlığa geliş tarihi:
27.3.2002) 24. - Aksaray
Milletvekili Ramazan Toprak'ın, su
ücret tarifesi uygulamalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6770)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27.3.2002) 25. - Aksaray
Milletvekili Ramazan Toprak'ın, TMSF'na devredilen bankaların sahipleri ve
yöneticileri hakkında BDDK'nın ceza kovuşturması talebi olup olmadığına ilişkin
Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/6771) (Başkanlığa
geliş tarihi: 27.3.2002) 26. - Aksaray
Milletvekili Ramazan Toprak'ın, Elazığ-Maden İlçesindeki bir tarihi yapının
kilise olarak tescil edildiği iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/6772) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.3.2002) 27. - Aksaray
Milletvekili Ramazan Toprak'ın, terörle mücadelede görev alan emniyet
personelinin rehabilitasyonuna ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6773) (Başkanlığa geliş
tarihi: 27.3.2002) 28. - Konya Milletvekili
Remzi Çetin'in, Üsküdar Emniyet Amirliği polislerinin öğrencilere yaptığı
müdahaleye ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6774) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.3.2002) 29. - Afyon Milletvekili
Sait Açba'nın, son Afyon depreminin verdiği zararlara ve deprem sonrasında
yapılan çalışma ve yardımlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6775)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27.3.2002) 30. - Karaman
Milletvekili Zeki Ünal'ın, KİT'ler ve bağlı kuruluşların özelleştirilmesine ve
personeline ilişkin Devlet Bakanından (Yılmaz Karakoyunlu) yazılı soru önergesi
(7/6776) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.3.2002) 31. - Gaziantep
Milletvekili Nurettin Aktaş'ın,
Gaziantep Organize Sanayi Bölgesindeki firmalardan TEDAŞ'ın ilave banka teminat
mektubu talebine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6777) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.3.2002) 32. - Kayseri
Milletvekili Abdullah Gül'ün, Kıyı Emniyeti ve Gemi Kurtarma İşletmeleri Genel
Müdürlüğünün acil müdahale botu ihalesine ilişkin Devlet Bakanından (Ramazan
Mirzaoğlu) yazılı soru önergesi (7/6778) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.3.2002) 33. - Kayseri
Milletvekili Abdullah Gül'ün, Çevre Denetimi Yönetmeliğine ilişkin Çevre
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6779) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.3.2002) 34. - Aksaray
Milletvekili Ramazan Toprak'ın, imam
hatip lisesi öğrencilerine yapılan polis müdahalesine ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6780) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.3.2002) 35. - Aksaray
Milletvekili Ramazan Toprak'ın, kamu kurum ve kuruluşlarıyla bunlara kredi notu
veren kuruluşlar arasındaki ilişkilerin düzenlenmesine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/6781) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.3.2002) 36. - Balıkesir
Milletvekili İsmail Özgün'ün, DSİ bölge müdürlüklerinin kapatılacağı iddiasına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6782) (Başkanlığa geliş tarihi:
27.3.2002) 37. - İstanbul
Milletvekili İrfan Gündüz'ün, DPT'nin Hazine politikaları ve ekonomik programa
ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Devlet Bahçeli) yazılı önergesi (7/6783) (Başkanlığa geliş tarihi:
27.3.2002) 38. - Kayseri
Milletvekili Sadık Yakut'un, İşsizlik Sigortası Fonundan dolarla maaş aldıkları
iddia edilen uzmanlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6784)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27.3.2002) 39. - Kayseri
Milletvekili Sadık Yakut'un, internet üzerinden yapılan haberleşmede bir
denetim olup olmadığına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6785) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.3.2002) 40. - Kayseri
Milletvekili Sadık Yakut'un, bir belediye başkanı hakkındaki yolsuzluk
iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6786)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27.3.2002) 41. - Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, ülkemizdeki
danışmanlık firmalarının faaliyetlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/6787) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.3.2002) 42. - Adana Milletvekili
Yakup Budak'ın, Çukurova'daki sulama ve drenaj projelerine ilişkin Enerji ve
Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6788) (Başkanlığa geliş
tarihi: 27.3.2002) 43. - Adana Milletvekili
Yakup Budak'ın, MTA Genel Müdürlüğünün bazı bölge müdürlüklerinin kapatılacağı
iddiasına ilişkin Devlet Bakanından (Edip Safder Gaydalı) yazılı soru önergesi
(7/6789) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.3.2002) 44. - Şanlıurfa
Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, dalga enerjisi çalışması yapılıp
yapılmadığına ilişkin Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6790) (Başkanlığa geliş tarihi:
27.3.2002) 45. - Hatay Milletvekili
Mustafa Geçer'in, TBMM Vakıflar Bankası şubesinde maaş günleri yaşanan yoğunluğa
ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanından yazılı soru önergesi (7/6791) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.3.2002) 46. - Hatay Milletvekili Mustafa Geçer'in, tüketiciyi
koruma amaçlı kurulan bir dernekle ilgili iddialara ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6792) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.3.2002) 47. - Hatay Milletvekili
Mustafa Geçer'in, tüketiciyi koruma amaçlı kurulan bir derneğin hayali şubeler
gösterdiği iddialarına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6793) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.3.2002) No. : 113 1 . 4 . 2002 PAZARTESİ Sözlü Soru Önergeleri 1. - Balıkesir
Milletvekili İsmail Özgün'ün, 2002 yılında Balıkesir İline ayrılan yatırım
ödenekleri ve projelerine ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Keçeciler) sözlü
soru önergesi (6/1758) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.3.2002) 2. - Balıkesir
Milletvekili İsmail Özgün'ün, 2002 yılında Balıkesir İline ayrılan yatırım
ödenekleri ve projelerine ilişkin Devlet Bakanından (Ramazan Mirzaoğlu) sözlü
soru önergesi (6/ 1759) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.3.2002) 3. - Balıkesir
Milletvekili İsmail Özgün'ün, 2002 yılında Balıkesir İline ayrılan yatırım
ödenekleri ve projelerine ilişkin Devlet Bakanından (Nejat Arseven) sözlü soru
önergesi (6/1760) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.3.2002) 4. - Balıkesir
Milletvekili İsmail Özgün'ün, 2002 yılında Balıkesir İline ayrılan yatırım
ödenekleri ve projelerine ilişkin Devlet Bakanından (Şükrü Sina Gürel) sözlü
soru önergesi (6/1761) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.3.2002) 5. - Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün, 2002 yılında Balıkesir
İline ayrılan yatırım ödenekleri ve projelerine ilişkin Sanayi ve Ticaret
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1762) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.3.2002) 6. - Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün, 2002 yılında Balıkesir
İline ayrılan yatırım ödenekleri ve projelerine ilişkin Devlet Bakanından
(Hasan Gemici) sözlü soru önergesi (6/1763) (Başkanlığa geliş tarihi:
28.3.2002) 7. - Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün, 2002 yılında Balıkesir
İline ayrılan yatırım ödenekleri ve projelerine ilişkin Devlet Bakanından (Edip
Safder Gaydalı) sözlü soru önergesi (6/ 1764) (Başkanlığa geliş tarihi:
28.3.2002) 8. - Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün, 2002 yılında Balıkesir
İline ayrılan yatırım ödenekleri ve projelerine ilişkin Devlet Bakanından
(Fikret Ünlü) sözlü soru önergesi
(6/1765) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.3.2002) 9. - Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün, 2002 yılında Balıkesir
İline ayrılan yatırım ödenekleri ve projelerine ilişkin Devlet Bakanından
(Mustafa Yılmaz) sözlü soru önergesi (6/1766) (Başkanlığa geliş tarihi:
28.3.2002) 10. - Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün, 2002
yılında Balıkesir İline ayrılan yatırım ödenekleri ve projelerine ilişkin
Adalet Bakanından sözlü soru önergesi (6/1767) (Başkanlığa geliş tarihi:
28.3.2002) 11. - Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün, 2002
yılında Balıkesir İline ayrılan yatırım ödenekleri ve projelerine ilişkin
İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1768) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.3.2002) 12. - Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün, 2002
yılında Balıkesir İline ayrılan yatırım ödenekleri ve projelerine ilişkin
Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/1769) (Başkanlığa geliş tarihi:
28.3.2002) 13. - Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün, 2002
yılında Balıkesir İline ayrılan yatırım ödenekleri ve projelerine ilişkin Millî
Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1770) (Başkanlığa geliş tarihi:
28.3.2002) 14. - Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün, 2002
yılında Balıkesir İline ayrılan yatırım ödenekleri ve projelerine ilişkin
Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi
(6/1771) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.3.2002) 15. - Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün, 2002
yılında Balıkesir İline ayrılan yatırım ödenekleri ve projelerine ilişkin
Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü
soru önergesi (6/1772) (Başkanlığa
geliş tarihi: 28.3.2002) 16. - Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün, 2002
yılında Balıkesir İline ayrılan yatırım ödenekleri ve projelerine ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/1773) (Başkanlığa
geliş tarihi: 28.3.2002) 17. - Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün, 2002
yılında Balıkesir İline ayrılan yatırım ödenekleri ve projelerine ilişkin
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/1774) (Başkanlığa geliş tarihi:
28.3.2002) 18. - Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün, 2002
yılında Balıkesir İline ayrılan yatırım ödenekleri ve projelerine ilişkin Tarım
ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1775) (Başkanlığa geliş tarihi:
28.3.2002) 19. - Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün, 2002
yılında Balıkesir İline ayrılan yatırım ödenekleri ve projelerine ilişkin
Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/1776) (Başkanlığa geliş tarihi:
28.3.2002) 20. - Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün, 2002
yılında Balıkesir İline ayrılan yatırım ödenekleri ve projelerine ilişkin
Turizm Bakanından sözlü soru önergesi (6/1777) (Başkanlığa geliş tarihi:
28.3.2002) 21. - Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün, 2002
yılında Balıkesir İline ayrılan yatırım ödenekleri ve projelerine ilişkin Orman
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1778) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.3.2002) 22. - Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün, 2002
yılında Balıkesir İline ayrılan yatırım ödenekleri ve projelerine ilişkin Çevre
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1779) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.3.2002) 23. - Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün, 2002
yılında Balıkesir İline ayrılan yatırım ödenekleri ve projelerine ilişkin
Kültür Bakanından sözlü soru önergesi (6/1780) (Başkanlığa geliş tarihi:
28.3.2002) Yazılı Soru Önergeleri 1. - Eskişehir
Milletvekili Mehmet Sadri Yıldırım'ın, ekonomik krize ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/6794) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.3.2002) 2. - Eskişehir
Milletvekili Mehmet Sadri Yıldırım'ın,
seçim yasalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6795) (Başkanlığa
geliş tarihi: 27.3.2002) 3. - Bursa Milletvekili
Teoman Özalp'in, Bursa'da yapılan ikinci SSK hastanesine ilişkin Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6796) (Başkanlığa geliş
tarihi: 27.3.2002) 4. - Afyon Milletvekili
İsmet Attila'nın, Afyon depremi sonrası belediyelere yapılacak yardımın
geçiktiği iddiasına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/6797) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.3.2002) 5. - Eskişehir
Milletvekili Mehmet Sadri Yıldırım'ın, çiftçilerin kredi borçlarının
taksitlendirilmesine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6798) (Başkanlığa geliş tarihi:
27.3.2002) 6. - Diyarbakır Milletvekili Sacit Günbey'in, Adıyaman-Kahta
İlçesi köylerinin iskân sorununa ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/6799) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.3.2002) 7. - Trabzon Milletvekili
Şeref Molkoç'un, KTÜ Farabi Hastanesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/6800) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.3.2002) 8. - İzmir Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun, Bolu Tüneli deprem sigorta tazminatına ilişkin
Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/6801) (Başkanlığa geliş tarihi:
28.3.2002) 9. - İzmir Milletvekili
Rifat Serdaroğlu'nun, Bolu Tüneli deprem sigorta tazminatına ilişkin Devlet
Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/6802) (Başkanlığa geliş
tarihi: 28.3.2002) 10. - Sivas Milletvekili
Musa Demirci'nin, vagon üretimine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6803) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.3.2002) 11. - Niğde Milletvekili
Doğan Baran'ın, Yalova Termal Kaplıcalarının TÜRKSEV'e devredildiği iddialarına
ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/6804) (Başkanlığa geliş tarihi:
28.3.2002) 12. - Niğde Milletvekili
Doğan Baran'ın, TÜRKSEV ile ilgili iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/6805) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.3.2002) 13. - İstanbul
Milletvekili Mehmet Ali Şahin'in, din görevlilerinin rotasyona tâbi tutulacağı
iddialarına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan yardımcısından (H.Hüsamettin
Özkan) yazılı soru önergesi (7/6806) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.3.2002) 14. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, TÜDEMSAŞ ve
TULOMSAŞ fabrikalarının vagon üretimlerine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı
soru önergesi (7/6807) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.3.2002) 15. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, doğal kaynak
sularının değerlendirilmesine ilişkin
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6808)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28.3.2002) 16. - Karaman
Milletvekili Zeki Ünal'ın, Türkiye-ABD ilişkilerine ve ABD Başkan Yardımcısının
ziyaretine ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6809)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28.3.2002) 17. - Ankara Milletvekili
Saffet Arıkan Bedük'ün, bazı eczanelerde BAĞ-KUR'lu hastalara reçetede yazılı
ilaç yerine muaddili ilaçların verildiği iddiasına ilişkin Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6810) (Başkanlığa geliş tarihi:
28.3.2002) 18. - Adıyaman
Milletvekili Dengir Mir Mehmet Fırat'ın, Köy Hizmetleri Malatya Bölge
Müdürlüğünün envanterindeki araçlara ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz)
yazılı soru önergesi (7/6811) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.3.2002) 19. - Adıyaman Milletvekili Dengir Mir Mehmet Fırat'ın,
Atatürk Barajı nedeniyle yapılan kamulaştırma başvurularına ilişkin Enerji ve
Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6812) (Başkanlığa geliş
tarihi: 28.3.2002) 20. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, çocukların ve
gençlerin kötü alışkanlıklardan korunmalarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6813) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.3.2002) 21. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, ekonomik krizin
sosyal etkilerine ilişkin Devlet Bakanından (Hasan Gemici) yazılı soru önergesi
(7/6814) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.3.2002) 22. - Aksaray
Milletvekili Ramazan Toprak'ın, Türk
aile yapısını bozucu yayınlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/6815) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.3.2002) 23. - Kayseri
Milletvekili Sadık Yakut'un, gümrüklerde ele geçirilen kaçak mallara ve
hakkında adli işlem yapılan personele ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet
Keçeçiler) yazılı soru önergesi (7/6816) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.3.2002) 24. - Kayseri Milletvekili
Sadık Yakut'un, deprem yıkımlarından sorumlu tutulanlar hakkındaki adli
işlemlere ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/6817) (Başkanlığa geliş tarihi:
28.3.2002) 25. - Erzurum
Milletvekili Aslan Polat'ın, Hazinenin
özel sektör kuruluşlarına devrettiği yurtdışı kredilerine ilişkin Devlet
Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru
önergesi (7/6818) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.3.2002) 26. - Şanlıurfa
Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, öğrenci harçlarına ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6819) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.3.2002) 27. - Ankara Milletvekili
Zeki Çelik'in, ÇAYKUR işçilerinin ücretlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/6820) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.3.2002) No. : 114 2 . 4 . 2002 SALI Tasarı 1. - Türkiye Cumhuriyeti ve Karayip Devletleri Birliği Arasında
İşbirliği Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/964) (Dışişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.3.2002) Teklifler 1. - Afyon Milletvekili Halil İbrahim Özsoy'un; Bazı Belediyelerin
İller Bankasına ve Emekli Sandığına Olan Borçları ile SSK Prim Borçlarının
Tahkimi Hakkında Kanun Teklifi (2/924) (İçişleri ve Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
26.3.2002) 2. - Denizli Milletvekili Salih Erbeyin ve 19 Arkadaşının; Vergi
Usul Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/925) (Plan ve
Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.3.2002) 3. - Kahramanmaraş Milletvekili Mustafa Kamalak'ın; 1934 tarih ve
2425 sayılı Kanunun Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Kanun Teklifi (2/926) (Plan
ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.3.2002) Yazılı Soru Önergeleri 1. - Niğde Milletvekili
Doğan Baran'ın, TÜRKSEV ile ilgili iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/6821) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.3.2002) 2. - Niğde Milletvekili
Doğan Baran'ın, sağlık meslek liselerinde okutulan kitaplara ve
giriş sınavlarına ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6822) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.3.2002) 3. - Sakarya Milletvekili Osman Fevzi Zihnioğlu'nun,
Kırşehir Belediyesine 1994-1999 yılları arasında ödeme yapılmadığı iddiasına
ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/6823)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29.3.2002) 4. - Sakarya Milletvekili
Osman Fevzi Zihnioğlu'nun, Adapazarı Şeker Fabrikasının sigorta ettirilip
ettirilmediğine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6824) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.3.2002) 5. - Samsun Milletvekili
Vedat Çınaroğlu'nun, Eğitim-Sen Samsun Şubesinin genel kurul toplantısına
ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6825) (Başkanlığa geliş
tarihi: 29.3.2002) 6. - Balıkesir
Milletvekili İsmail Özgün'ün, Havran Barajının ek ödenek ihtiyacına
ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6826) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.3.2002) 7. - İstanbul
Milletvekili Zafer Güler'in, rüzgar enerjisi santrali projesine ilişkin Devlet
Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/6827) (Başkanlığa geliş
tarihi: 29.3.2002) 8. - Diyarbakır
Milletvekili Abdülbaki Erdoğmuş'un, üniversitelerdeki kadro tahsislerine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6828) (Başkanlığa geliş tarihi:
29.3.2002) 9. - İstanbul
Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, Kıyı Emniyeti ve Gemi Kurtarma Genel Müdürlüğünün acil müdahale botu ihalesine
ilişkin Devlet Bakanından (Ramazan Mirzaoğlu) yazılı soru önergesi (7/6829)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29.3.2002) 10. - Şanlıurfa
Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, Ceyhan Nehrinden termik santrale su
alımının ekolojik denge üzerindeki etkilerine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/6830) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.3.2002) 11. - Şanlıurfa
Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, Ceyhan Nehrinden termik santrale su
alımının ekolojik denge üzerindeki etkilerine ilişkin Çevre Bakanından yazılı
soru önergesi (7/6831)) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.3.2002) 12. - Ankara Milletvekili
Eyyüp Sanay'ın, Eryaman toplu konutları sosyal tesislerine ilişkin Devlet
Bakanından (Faruk Bal) yazılı soru önergesi (7/6832) (Başkanlığa geliş tarihi:
29.3.2002) 13. - Sivas Milletvekili
Abdüllatif Şener'in, Sivas İlindeki Halkbank şubelerine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/6833) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.3.2002) 14. - Sivas Milletvekili
Abdüllatif Şener'in, Sivas-Yıldızeli Küçük Sanayi Sitesi Projesine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı önergesi (7/6834) (Başkanlığa geliş tarihi:
29.3.2002) 15. - Sivas Milletvekili
Abdüllatif Şener'in, Sivas Şeker Fabrikası Projesine ilişkin Sanayi ve Ticaret
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6835) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.3.2002) 16. - Sivas Milletvekili
Abdüllatif Şener'in, Sivas-Suşehri II.
Merhale Projesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6836) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.3.2002) 17. - Sivas Milletvekili
Abdüllatif Şener'in, Cumhuriyet Üniversitesi Kampüs Altyapı Projesine ilişkin
Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6837) (Başkanlığa geliş tarihi:
29.3.2002) 18. - Sivas Milletvekili
Abdüllatif Şener'in, DİE istatistiklerine ilişkin Devlet Bakanından (Tunca Toskay) yazılı soru önergesi (7/6838)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29.3.2002) 19. - Adıyaman
Milletvekili Mehmet Özyol'un, Et ve Balık Ürünleri AŞ.'ye ilişkin Devlet
Bakanından (Yılmaz Karakoyunlu) yazılı soru önergesi (7/6839) (Başkanlığa geliş
tarihi : 29.3.2002) 20. - Sivas Milletvekili
Abdüllatif Şener'in, Sivas-Gemerek Projesine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6840) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.3.2002) 21. - Sivas Milletvekili
Abdüllatif Şener'in, Sivas-Şuşehri Jeotermal Merkezi Isıtma Sistemi Etüdü
Projesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6841) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.3.2002) 22. - Sivas Milletvekili
Abdüllatif Şener'in, Sivas-Şarkışla İlçe Kültür Merkezi Projesine ilişkin Kültür Bakanından yazılı
soru önergesi (7/6842) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.3.2002) 23. - Ankara Milletvekili
Eyyüp Sanay'ın, Eryaman toplu konutları sosyal tesislerine ilişkin Devlet
Bakanından (Faruk Bal) yazılı soru önergesi (7/6843) (Başkanlığa geliş tarihi:
29.3.2002) 24. - Sivas
Milletvekili Abdüllatif Şener'in,
Cumhuriyet Üniversitesi lojman ve sosyal tesis projesine ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6844) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.3.2002) 25. - Sivas
Milletvekili Abdüllatif Şener'in,
Kangal Termik Santral IV. Ünite
Projesine ilişkin Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6845) (Başkanlığa geliş tarihi:
29.3.2002) 26. - Sivas
Milletvekili Abdüllatif Şener'in, MTA
Bölge Müdürlüklerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6846)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29.3.2002) 27. - Ankara Milletvekili
Eyyüp Sanay'ın, Eryaman toplu konutları sosyal tesislerine ilişkin Devlet
Bakanından (Faruk Bal) yazılı soru önergesi (7/6847) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.3.2002) 28. - Ankara Milletvekili
Eyyüp Sanay'ın, Eryaman toplu konutları
sosyal tesislerine ilişkin Devlet Bakanından
(Faruk Bal) yazılı soru önergesi (7/6848) (Başkanlığa geliş tarihi:
29.3.2002) 29. - Ankara Milletvekili
Eyyüp Sanay'ın, Eryaman toplu konutlarındaki okulların yakıt aidatlarına
ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6849) (Başkanlığa geliş
tarihi: 29.3.2002) 30. - Ankara Milletvekili
Eyyüp Sanay'ın, ekonomik kriz sonrasına ilişkin Devlet Bakanından
(Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/6850) (Başkanlığa geliş tarihi:
29.3.2002) 31. - Sinop Milletvekili
Kadir Bozkurt'un, ABD'deki bir üniversitede açılan Kenan Evren kürsüsüne
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6851) (Başkanlığa geliş tarihi:
29.3.2002) 32. - Sinop Milletvekili
Kadir Bozkurt'un, İmralı Cezaevindeki koşullara ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6852) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.3.2002) BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati: 15.00 2 Nisan 2002 Salı BAŞKAN: Başkanvekili Mustafa Murat SÖKMENOĞLU KÂTİP ÜYELER: Levent MISTIKOĞLU (Hatay), Mehmet BATUK
(Kocaeli) BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 81 inci Birleşimini açıyorum. Toplantı yetersayısı
vardır; görüşmelere başlıyoruz efendim. Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, malumlarınız olduğu veçhile, Ortadoğu'da
yaşanan ve vahşete dönen bir insanlık dramının acısı ve üzüntüsü içindeyiz. Bu
konudaki son gelişmeler hakkında hükümet adına bilgi vermek isteyen Dışişleri
Bakanı Sayın İsmail Cem'i kürsüye davet etmeden önce, Yüce Heyetinizin müşterek
tepkisine tercüman olacağım inancıyla, önemli bir hususu da yüksek bilgilerinize
sunmak istiyorum efendim. IV. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A)
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI 1. - Oturum
Başkanı TBMM Başkanı Vekili Mustafa Murat Sökmenoğlu’nun, Amerikan FOX TV
siyaset yorumcusunun Türkiye-IMF ilişkilerine yönelik haddini ve maksadını aşan
iddialarını şiddetle kınadığına, lâyık olduğu cevabın mutlaka verilmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Amerika Birleşik Devletlerinin en fazla izlenen haber
kanallarından FOX TV'de, News Political Analıyıst Programında, siyaset
yorumcusu Dick Morris'in kullandığı "IMF bought Turkey for us" yani,
"IMF bizim için Türkiye'yi satın aldı" sözlerini şiddetle kınıyor ve
reddediyorum. (Alkışlar) Sayın milletvekilleri,
Morris'in sözleri arasında "Araplar bize izin vermeyebilirler; Irak'a
operasyon için bizim onlara ihtiyacımız yoktur. IMF bizim için Türkiye'yi satın
almıştır. Türkiye'den istediğimiz her şeyi yaparız" gibi, haddini ve
maksadını aşan iddiasına gereken cevabın mutlaka verilmesi gereğine, şahsım ve
Yüce Meclis adına inanıyorum efendim. MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) -
Sayın Başkan, bu sözü söyletenlere bir; iki... (DSP ve MHP sıralarından
gürültüler) ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) -
Doğru söylüyor. MİHRALİ AKSU (Erzincan) -
Sanki siz hiç anlaşma yapmadınız! BAŞKAN - Rica ederim
efendim... Beni dinleyin, daha isabetli olur. Bu zat, sıradan bir kişi
değildir, uzun yıllar Başkan Clinton'un siyasî danışmanlığını yapmıştır; ama,
anlaşılan, Türkiye'yi ve Türkleri hiç tanımamıştır. Sayın milletvekilleri, bu
saygısız beyan ve davranışın sahibini, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak,
milletin kürsüsünden protesto ediyor; manda ve himayeyi daha kuruluşundan
itibaren reddetmiş olan bağımsız ve bağlantısız Atatürk Türkiyesine, Türkiye
Cumhuriyetine saygıya davet ediyorum. Türkiye, fakrü zaruret
içerisinde yedi düvele karşı istiklal savaşı vermiş, her türlü şarta rağmen,
onur ve haysiyetinden asla taviz vermemiştir. Osmanlı İmparatorluğunun
borçlarını gık demeden ödeyen Türk Milletine hiç kimse dil uzatamaz. Eşsiz Atatürk'ün bize
emanet ettiği bu cumhuriyet "yurtta sulh, cihanda sulh" ilkesine
bağlı olarak, bu coğrafyadaki yerini, milletinden aldığı güçle, muhafaza ve
müdafaa etmeye muktedirdir. Yüksek takdirlerinize
saygıyla arz ediyorum efendim. (Alkışlar) Sayın Bakana söz
vereceğim; Sayın Bakandan sonra, grupların istemleri halinde müzakere açacağım.
Gruplara 10'ar dakika, bir bağımsız sayın milletvekiline de 5 dakika söz
vereceğim. Sayın Bakan, buyurun
efendim. (Alkışlar) B) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR 1. -
Dışişleri Bakanı İsmail Cem’in, Filistin’de yaşanan ve vahşete dönüşen insanlık
dramına ilişkin gündemdışı açıklaması ve SP Sivas Milletvekili Temel
Karamollaoğlu, ANAP Van Milletvekili Kâmran İnan, DYP Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Sağlam, AK Parti Manisa Milletvekili Bülent Arınç, DSP
İstanbul Milletvekili Ahmet Tan, MHP Ankara Milletvekili Şevket Bülend
Yahnici’nin grupları ve Konya Milletvekili Hüseyin Arı’nın da şahsı adına
konuşmaları DIŞİŞLERİ BAKANI İSMAİL
CEM (Kayseri) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlarken, son Ortadoğu gelişmeleri hakkında bilgi sunmak ve bundan da
önemlisi, sizlerin düşüncesini, önerisini, eleştirisini almak için bu söz
talebinde bulundum. Ortadoğu ve Ortadoğu
bağlamında Filistin-İsrail, Türkiye açısından fevkalade büyük önem taşıyan bir
bölgedir. Bu önem, hem tarihimiz açısından hem de günümüz açısından
önceliklidir. Bir defa, Ortadoğu ve Ortadoğu'da Filistin-İsrail, bu coğrafya,
Türkiye'nin tarihî coğrafyası içerisinde yer alan ve bu tarihî coğrafyada çok
büyük stratejik önem taşıyan, anlam taşıyan bir bölgedir. Dörtyüz yıl boyunca,
Türkiye, bu bölgeyi, bölge halkıyla birlikte, bölge insanıyla birlikte
yönetmiştir ve dörtyüz yıl içerisinde, fevkalade farklı milletleri, üç büyük
dini, birbiriyle barışık bir şekilde, düzen içerisinde yönetmiştir. Tabiî, Ortadoğu, İsrail,
Kudüs, Filistin dediğimizde, Türkiye açısından, bir sembolik, hatta semboliğin
ötesinde bir başka anlamı da vardır. Gidenleriniz mutlaka görmüştür; Kudüs'ün,
eski Kudüs'ün, yani bugünkü genişlemiş Küdüs'ün değil, tarihî Kudüs'ün
çevresinde bir duvar bulunmaktadır, tarihî bir duvar bulunmaktadır, yüksek bir
duvar ve bu duvar, Kanuni Sultan Süleyman'ın inşa ettirdiği bir duvar. Bu,
bugün, Kudüs'e her gideni âdeta etkileyen ve ona, o geçmişi, o tarihi
hatırlatan ve bizim, Türkiyemizin o coğrafyadaki varlığını sergileyen çok
önemli sembolik bir anlamdır, tarihten bir mirastır. Günümüzün dışsiyasetinde,
Türkiyemizin güvenliği açısından, Türkiyemizin ekonomisi açısından, öncelikli
bölgedir ve aynı zamanda, Türkiyemizin barışa verdiği önem açısından,
Ortadoğu'nun, bugün, İsrail ve Filistin'in yer aldığı toprakların bizim
açımızdan çok büyük önemi vardır ve biz, bütün dışsiyaset ilişkilerimizde,
Ortadoğu'yu, bizim öncelikli konularımız içerisinde tuttuk. Bizim bağlantımız,
daha bundan üç - dört gün önce yaşadığımız gibi, zaman zaman verdiğimiz
şehitlerle oldu ve son şehidimiz, binbaşımız, Türkiye'nin, bölgeyle olan
bağlantısının, bölgeye olan ilgisinin bir ölçüsüdür, bir sembolüdür ve biz, elbette,
bu son olayın peşini bırakmıyoruz; her iki tarafla ilgililerimiz sürekli temas
içinde, katillerin bulunması için elimizden geleni yapmaktayız. İki gün önce
dört kişilik bir heyet yolladık; Bakanlığımızdan bir arkadaşımız, üç uzman ve
biz, katillerin ortaya çıkması için mümkün olan her şeyi yapmaktayız. Kudüs dediğimiz zaman,
bölge dediğimiz zaman, elbette, Türkiyemizin ayrıca çok önemli bir hassasiyeti
söz konusudur ve bizim inancımızın çok kutsal olan bir mekânı, Haremi Şerif, bu
coğrafyada, Kudüs'te bulunmaktadır. Ortadoğu siyasetimiz,
İsrail-Filistin bağlamında, belirttiğim gibi, Türkiye'nin güvenliği ve
Türkiye'nin menfaatı açısından belirlenmektedir. Bölgenin barışı, bölge
insanının esenliği esasında olmaktadır. Her zaman ilgili olduğumuz bölgeye, her
zaman içinde bulunduğumuz bölgeye, son dönemde, son bir iki yılda Türkiye daha
ilgili olmuştur. 2000 yılının ağustos
ayında, Filistin Devlet Başkanı Arafat, Türkiye'nin, o dönemde devam edegelen
barış görüşmelerine daha fazla katılmasını, bu görüşmelerin içinde olmasını, o
sıralarda karşılaşılan çıkmazın aşılması için Türkiye'nin katkısını istemiştir
ve biz, böyle bir katkının, iki tarafın isteğiyle gerçekleşmesi halinde etkin
olacağını belirtmiştik ve bunu konuşmuştuk. Aynı talep İsrail tarafından geldiğinde,
bizim, belli bir dönemde, 2000'in ağustos ayında başlayan ve çok ciddî bir
şekilde İsrail-Filistin meselesinin çözümüne dönük çalışmamız olmuştu, katkımız
olmuştu. Şimdi geçmişe bakıyorum da, hakikaten, bir sonuç alma noktasına
fevkalade yaklaşılmıştı ve burada, bütün bu süreçte, biz, iki tarafla da
birlikte müzakere ederek, gerçekten, bir yakınlaşmayı, gerçekten, bazı
sıkıntıların aşılmasını kolaylaştırıcı bir işlev taşımıştık. Sözünü ettiğim bu
dönem Şubat 2001 tarihine kadar devam etti, birbuçuk sene. Ardından, malum,
bazı olaylar Kudüs'te yaşanan, ardından, İsrail'deki hükümet değişimi ve bu
hükümet değişiminden sonra, yine, bizim ilgimiz devam etti, yine, taraflarla
temasımız devam etti; ama, kendi olumlu katkımızı, geçmişte olduğu gibi, getirebilme
imkânımızın, artık, pek kalmadığını da üzülerek gördük, şubat 2001'den sonra. Bizim politikamızda
İsrail-Filistin meselesi yahut Ortadoğu politikamızda esas olan adalettir,
adalet duygusudur. Biz, bölgeye adil ölçülerle eğilmekteyiz. Biz, bölgedeki
meselelere adalet anlayışıyla yaklaşmaktayız ve bu adaletli yaklaşımımız
nedeniyle de etkinlik alabilmekteyiz. Doğru bildiğimizi söylemekteyiz. Hiçbir
zaman, kendi düşündüğümüzü, kendi doğru bildiğimizi, taraflardan bir tanesini
üzeriz gibi bir kaygıyla ya da bazı ülkelerin hoşuna gider veyahut gitmez
kaygılarıyla değiştirmemekteyiz. Türkiye, bu doğruluğu ile bu adaletiyle
tarafların ortak güvenini kazanmıştır. Zaten, dün olduğu gibi bugün de,
Türkiye'nin, Filistin-İsrail meselesinde bir katkı getirmesi, olumlu bir işlev
taşıması, her iki tarafın da güvenine sahip olmasıyla, her iki tarafa da bu
güveni verebilmesiyle mümkündür ve bu, Türkiye'nin, çok az ülkenin sahip olduğu
önceliği, ayrıcalığıdır. Son olayları hepimiz
biliyoruz; tek tek detaylarına girmeyeceğim ve son tırmanma, son dehşet, son
şiddet, son terör, son işgal, Ortadoğu'yu ciddî bir bunalımın içine
sürüklemiştir; artık, eşiğine filan getirdi demiyorum, içine sürüklemiştir.
Yaşanılan bir bunalımdır ve bu bunalımdan, biz, hem kendimizi, Türkiyemizi
mümkün olduğunca sakınmak hem de bölge insanının, Arabıyla, İsraillisiyle,
mümkün olan en az zararı görmesine yardımcı olmak durumundayız. Politikamızın
başlıca temeli budur ve biz, bugünkü durum karşısında, her şeyden önce,
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin son aldığı kararı; yani, tarafları
anlamlı bir ateşkese ve İsrail birliklerini, Ramallah dahil, Filistin
kentlerinden çekilmeye davet eden kararını desteklemekteyiz, derhal
uygulanmasını istemekteyiz. Türkiye olarak hep altını
çizdik; hatta, bu kürsüden, ben de birkaç kez belirtmiştim. Biz, terörün
milliyeti, dini ve mazereti olmadığı görüşündeyiz ve biz, bölgede, intihar
saldırılarıyla devam ettirilen terörü şiddetle kınamaktayız. İsrail Halkının
acısını paylaşmaktayız ve masum insanları hedef alan terörün hiçbir durumda ve
koşulda mazereti olmayacağını söylemekteyiz. Öte yandan, Sayın Yaser
Arafat, Türkiye'nin resmen tanıdığı bir devletin başkanıdır. Kendisine karşı
yapılan muameleyi kabul etmediğimizi, şiddetle kınadığımızı, daha önce hükümetimiz
adına açıkladık. Bizim yaklaşımımız, görüşümüz budur ve bir devlet başkanına ve
onun temsil ettiği millete yapılan saygısızlık, hiçbir zaman barış getirmez,
hiçbir zaman anlaşma, uzlaşma getiremez. Bu son olaylar
çerçevesinde, ABD'nin geçmişten beri bölgeyle olan ilişkisi ve bu ilişkinin
önemi, bir kez daha ortaya çıkmıştır ve Amerika'nın taşıdığı sorumluluk da
sergilenmiştir; çünkü, Amerika, Ortadoğu olaylarının barış çabası bölümünde
olsun, yeni düzenlemelerinde olsun, hep öncü işlev taşımış bir ülkedir ve biz,
Amerika'nın, bu rolünden uzaklaşmasını ya da, zaman zaman olduğu gibi,
uzaklaşma ifadeleri, mesajları vermesini, Ortadoğu'da daha fazla çatışmaya yol
açabilecek bir gelişme olarak niteledik ve bu bağlamda, Türkiye olarak, Amerika
Birleşik Devletleriyle olan çeşitli temaslarımızda, her düzeydeki
temaslarımızda bu sorumluluğu Amerikan tarafına hatırlattık ve Amerika'nın,
özellikle de bölgedeki iki tarafa eşit uzaklıkta durmak suretiyle ya da eşit
yakınlıkta olmak suretiyle olumlu bir işlev taşıyacağının altını çizdik. Bugün,
aynı görüşü taşımaktayız, aynı düşüncenin sahibiyiz ve Amerika Birleşik
Devletlerinin, İsrail-Filistin meselesinde yaşanılmakta olan büyük acılara,
benim tanımımla -daha önce yaptığım- iki milletin müşterek intihar sürecine son
verilmesi amacıyla, mutlaka harekete geçmesi düşüncesindeyiz; bunu da hep
söyledik. Nihayet, Türkiye olarak,
bu son günlerde, son dönemde çeşitli kademelerde temaslarımız oldu; Arap
ülkeleriyle temaslarımız oldu, Avrupa Birliğiyle, Amerika Birleşik
Devletleriyle. Biz, birlikte ne yapılabileceği yolunda Türkiyemizin
düşüncelerini anlattık; hatta, bunu biraz daha geliştirdik. Gerçi, paralel,
benzeşen bazı düşünceler başka ülkelerde de mevcut; ama, bize göre, Ortadoğu
barış sürecinin temelini oluşturan Madrid süreci, Oslo süreci ve bu belgeler,
bu anlaşmalar; bunların yeni bir açılıma ihtiyacı var, bu temellerde yeni bir
açılım yapılmasına ihtiyaç var. Bu açılımın, bölge ülkeleri, Filistin, İsrail,
ilgili ülkelerin bir araya gelmesi suretiyle ve yeni bir konferans yapılmak
suretiyle, yeniden hayata geçirilebileceğini görmekteyiz ve biz, bunu
önermekteyiz. Bu düşüncemizi paylaştığımız ülkelerin de, karşılıklı
görüşmelerimizde -başkalarının da- aynı şeyi düşündüğünü kısmen görmekteyiz.
Bugün, birkaç devlet Dışişleri Bakanının, Batılı devlet Dışişleri Bakanının
açıklaması vardı. Onlar da, böyle bir toplantı yapılması, bir araya gelinmesi
ve her şeye yeniden başlanılması ihtiyacını gündeme getirmekteler ve böylece,
bu çıkmazdan kurtulma ümidinin doğabileceğini söylemekteler. Sayın milletvekilleri,
Türkiye olarak, bütün temaslarımızda, bütün konuşmalarımızda ve hükümet olarak,
Sayın Başbakan, bundan aylar önce, bugünlere gelineceğini söylemişti. Yine,
bizim İsrail'le olan temaslarımızda biz "önce şiddet bitsin, on gün
geçsin, ondan sonra da görüşmeye başlansın" yaklaşımının yanlış olduğunu
bütün uluslararası ortamlarda ısrarla konuştuk ve söyledik "ancak,
şiddetin azaltılması, görüşmelerin başlaması bir arada olursa etkinlik
yaratılabilir; yoksa, bunlardan bir tanesini önkoşul yapmak bizi hiçbir yere
götürmez" düşüncesini Türkiye olarak bütün muhataplarımıza aylarca önce
anlattık. Bugün, geçmişe bakıp "ne de doğru söylemişiz, ne kadar da
haklıymışız" demenin günü değildir. Bugün, millet olarak bu konuda hassasiyetlerimize
sahip çıkmak, bugün dışsiyasetin icabı, her şeyden önce, memleketimizin
menfaatıdır, memleketimizin geleceğidir, insanlarımızın esenliğidir. Bu
ölçütler doğrultusunda, hem kendi ülkemizin hem Filistin'in hem İsrail'in hem
de Orta Doğu'nun barışa kavuşması amacıyla çok iyi düşünmek, çok iyi planlamak
ve çok dikkatle hareket etmek durumundayız; bunu da yapacağımıza inanıyorum. Hepinize saygılar,
sevgiler sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakan. MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) -
Suya sabuna dokunmadı!.. BAŞKAN - Efendim, sıranız
gelince çıkar söylersiniz. Yerinizden konuşmayın lütfen. Grupları adına ilk söz
Saadet Partisi Grubuna aittir. Saadet Partisi Grubu
adına, Sıvas Milletvekili Temel Karamollaoğlu; buyurun efendim. (SP sıralarından
alkışlar) Efendim, malumlarınız,
biz sırayı verirken saat yazıyoruz. İlk müracaat Saadet Partisi Grubundandır;
diğer müracaatları da yazdım zaten. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) -
Sayın Başkan, konuya ilk parmak basan da Saadet Partisidir; zaten doğaldır... BAŞKAN - Efendim, Saadet
Partisi lojmana geldi, verdi; biz de onun için öncelik tanıdık. SP GRUBU ADINA TEMEL
KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Bugün, Sayın Dışişleri Bakanının, Filistin'de meydana gelen
hadiseler üzerine bir konuşma yapmasıyla doğan hakkımızı kullanmak için
huzurlarınızda bulunuyorum. Sözlerime, sizlere,
Polonya'dan İsrail'e göç eden, Varşova Nazi kamplarından kurtulmuş, 1982
Ağustosunda Beyrut'u bombalayan İsrail güçlerini protesto için açlık grevi
yapan Doktor Shlomo Shwelzman'ın İsrail basınına yazdığı mektuptan kısa bir
bölüm okuyarak başlamak istiyorum: "Çocukluğumda,
Varşova gettolarındaki işçi kamplarından geçerken korku, açlık ve
aşağılanmışlık duygularını çok çektim. Bugün, bir İsrail vatandaşı olarak
şehirlerin, kasabaların ve mülteci kamplarının sistematik yıkımını
kabullenemiyorum. İnsanların teknolojik bir vahşetle bombalanmasını, yok
edilmesini ve öldürülmesini kabullenemiyorum. Bugün, o günleri hatırlatan çok
fazla sesler duyuyorum; harp sayesinde tonu yükseltilmiş sesler. Bugün 'pis
Araplar' tabirini işitince 'pis Yahudi' sözcüğünü hatırlıyorum. Bugün 'kapalı
bölgeler' terimini duyuyor, gettoları ve toplama kamplarını hatırlıyorum. 'İki
ayaklı hayvanlar' tabirini işitiyor ve 'untermenschen' yani 'gelişmemiş insan'
tabirini hatırlıyorum. 'Kuşatmayı daraltmak', 'bölgeyi temizlemek', 'teslim
olması için şehirleri dövmek' sözcüklerini duyuyorum ve ben, acı, ıstırap,
yıkım, ölüm, kan ve katliamları hatırlıyorum. İsrail'de gördüğüm çok fazla şey,
bana, çocukluğumdaki pek çok vahşeti hatırlatıyor." Bu sözler, Nazi zulmünü
görmüş, İsrail'e göç eden insaf sahibi bir Yahudiye ait. Bu haykırışa sebep
olan vahşet zihniyetini, 1948 yılında, David Ben-Gurion'un hatıratındaki şu
ifadeler açıkça gözler önüne seriyor. Ben-Gurion, hatıratında "reaksiyon
gösterilmesinin gerekli olup olmadığı kesinlikle sorgulanmamalı. Bir evin
havaya uçurulması yetmez. Gerekli olan, acımasız ve sert tepki göstermektir.
Zamanlama, hedef ve zayiat konusunda dikkatli olmalıyız. Eğer, aileyi
biliyorsak, acımasızca vurmalıyız. Kadınlar ve çocuklar ayırt edilmemeli; aksi
takdirde, reaksiyon yerini bulmaz. Eylem bölgesinde, suçlu ve masum ayırımı
yapmaya gerek yoktur" diyor. Bu sözler, İsrail'de Başbakanlık yapan bir
zata aittir. Bu katliamlar, 1982
yılında zirveye ulaştı. Sabra ve Şatilla mülteci kamplarında, Filistinli
silahsız erkek, kadın ve çocuklar tek tek, sistematik bir tarzda öldürüldüler.
O katliamın esas sorumlusu, bugünkü katliam emrini veren İsrail Başbakanı
Şaron'du. Bu katliam, Şaron'a "Beyrut Kasabı" unvanını kazandırdı ve
şimdi, Belçika mahkemelerinden bir tanesi, bunun hesabını soruyor. Bu hadiselerin temelinde
ne yatmaktadır? İsrail, 1948 yılında, Birleşmiş Milletler kararıyla, Filistin
toprakları üzerinde kurulan bir devlettir; bilahara yapılan savaşlarla
topraklarını sürekli olarak genişletmiştir. İsrail'in bugün işlediği
cinayetlere seyirci kalmak, İsrail'e destek vermek, Türkiye'nin de geleceğini
tehlikeye atmak demektir. Unutmayın ki, İsrail,
Osmanlı toprakları üzerinde kuruldu ve İsrail'in kuruluş vaadi, Birinci Cihan
Harbi esnasında Balfour Deklarasyonuyla verildi. İsrail, ideolojik bir
devlettir. Bu ideolojinin adı siyonizmdir. Yahudi inancının gereklerini yerine
getirmek için kurulmuştur. Bu inanca göre, İsrail'in yayılma politikası arzı
mevud olarak bilinen, vaad edilmiş toprakların tamamı işgal edilinceye kadar
sürecektir. Bunun için İsrail, işgal ettiği topraklardan hiçbir suretle
çekilmeyeceğini bütün dünyaya ilan etmiş ve bu konuda alınan Birleşmiş
Milletler kararlarını kabul etmemiştir; ancak, bu topraklar içine Türkiye'nin
de topraklarının bir kısmının girdiğini gözden ırak etmeyelim, GAP bölgesi buna
dahildir. Bunu olmaz görenlerin 20 nci Asrın başını hatırlamaları yeter. O
günlerde, bir avuç siyonist dışında bunun mümkün olacağını gören kimse yoktu
dünyada; ama, şimdi, gerçeklerle yüzyüzeyiz. Bu hedefe ulaşmak için, İsrail,
hiçbir şeyden çekinmemektedir. Bugün, Türkiye'nin
üzerinde oynanan oyunlarda siyonizmin etkisi vardır. Hatta diyebilirim ki,
Ermeni soykırımı iddialarının arkasında bile siyonistler yatmaktadır. Aksi
halde, Amerika Birleşik Devletlerinde, Washington'daki Yahudilere ait soykırım
müzesinin içinde sözde Ermeni soykırımı müzesinin işi nedir? Muhterem arkadaşlarım,
1967 Arap-İsrail Harbinde Golan tepelerini ve çok geniş Filistin topraklarını
işgal etmiş, Filistinlilerin evleri pervasızca yıkılmıştır. Birleşmiş
Millletler, bu işgali tanımamış ve bugüne kadar İsrail'i kınayan yetmişten
fazla karar almıştır. Filistinliler, haksız olarak işgal edilen topraklarını
geri almak, yıkılan evlerini korumak için mücadele vermektedirler. İsrail, bu
insanları terörist ilan etmektedir. Kendi topraklarını, kendi evlerini korumak
için çarpışan insanlar nasıl terörist olarak tanımlanabilir? (SP, DYP ve AK
Parti sıralarından alkışlar) Esas terör, taş ve sopayla kendisini korumaya
çalışan insanların üzerine tanklarla, uçaklarla ve helikopterlerle
saldırmaktır. Bugün, İsrail, tam bir terörist devlet haline gelmiştir;
Birleşmiş Milletler kararlarını, Güvenlik Konseyi kararlarını dinlememekte
ısrar etmektedir. (SP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Bu
şımarıklığının gücünü de, maalesef, Amerika Birleşik Devletlerinden almaktadır.
Türkiye de, İsrail'e verdiği destekle, İsrail'in bu acımasız ve vahşi
harekâtına, maalesef, ortak olmaktadır. Bu kan, hemen
durdurulmalıdır. Bu vahşeti, ancak ABD durdurabilir. Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti de, Amerika Birleşik Devletleri ve İsrail'i bu vahşetten vazgeçirecek
konumdadır. Hükümetin dünden beri takındığı tavır, maalesef, yetersizdir.
İsrail'in, Şaron'un anlayacağı tek şey, kuvvettir. Kuşatma altına alınan,
ihtiyaçlarını giderecek bütün imkânlardan yoksun bırakılan Arafat'tan, İsrail
hükümeti, intihar girişimlerinin durdurulmasını istiyor; Arafat ise, şehadeti
beklediğini ilan ediyor. Hani, terörizmle mücadele edilecekti?!. Bugün, İsrail,
uluslararası hukuku çiğniyor; Birleşmiş Milletler kararlarına uymuyor,
soykırımı yapıyor. Nazi soykırımını kendine örnek almış, hatta geliştirmiş... Filistin'de yaşayan bütün
insanlar, ömürleri boyunca hep terör altında yaşadılar, başka bir hayat tarzı
bilmiyorlar. İntihar saldırılarını kınamak mümkün; ama, bu, her şeyini
kaybetmiş, vatanını, toprağını, evini, işini, yakınlarını, anasını, babasını,
çocuklarını, evladını kaybetmiş, bu dünyada geleceğinden ümidini kesmiş,
çaresiz insanların haleti ruhiyesini başka türlü anlatmak mümkün değil. Ya, kendi zulümlerinin devamını sağlamak
için, çoluk çocuk demeden yapılan devlet katliamına, devlet terörüne ne
demeli?! Muhterem arkadaşlarım,
yapılacak çok şey var dedim. İsrail'le, bugü-ne kadar yapılan bütün anlaşmalar
askıya alınmalıdır. (SP ve AK Parti sıra-larından "Bravo" sesleri,
alkışlar) Eğer, etkili olmak
istiyorsak... (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) TEMEL KARAMOLLAOĞLU
(Devamla) - ...öncelikle, İsrail'le yapılan tank modernizasyonu ihalesi iptal
edilmelidir. BAŞKAN - Efendim, müsaade
ederseniz mikrofonu açacağım; ama, lütfen, toparlayın. TEMEL KARAMOLLAOĞLU
(Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başka-nım. AHMET SÜNNETÇİOĞLU
(Bursa) - Son cümlenizi tekrarlayın... BAŞKAN - Tekrara lüzum
yok; zabıtlara geçti efendim. Buyurun efendim. TEMEL KARAMOLLAOĞLU
(Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Öncelikle, son yapılan
tank modernizasyonu ihalesi iptal edilmelidir. (SP ve AK Parti sıralarından
alkışlar) Bu ihale zaten şaibelidir. Uzmanların ve ihaleye karşı çıkan genel
müdürün karşı koymasına rağmen imzalanmış-tır. Bunu kabullenmeyen genel müdür
istifa etmiştir. İkinci olarak, İsrail'le
yapılan askerî anlaşmalar askıya alınmalıdır. Özellikle 15-30 Nisan tarihleri
arasında yapılacak, İsrail ve ABD uçaklarının katılacağı Anadolu Kartalı
Tatbikatı hemen iptal edilmelidir! (SP ve AK Parti sıralarından alkışlar) Masum
insanları bombalayan bu katil uçakları, onların pilotlarını Türkiye'de görmek
istemiyoruz. (SP ve AK Parti sıralarından "Bra-vo" sesleri, alkışlar)
Türkiye, son tedbir
olarak, diplomatik ilişkileri gözden geçirebileceğini açıkça ilan etmeli,
İsrail Büyükelçisini geri çağırmalıdır. Ancak, bu adımlar, -o da belki- Şaron'u
bugünkü katliamlarından vazgeçirebilir. BAŞKAN - Efendim,
teşekkür ediyorum... TEMEL KARAMOLLAOĞLU
(Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Biz, bugün, burada,
sadece sözlerle, Amerika Birleşik Devletlerindeki bir gazetecinin küstah
tavrını kınayarak bu işin üstesinden gelemeyiz. Üç senedir, dört senedir
ısrarla söyledik; Türkiye, borç alarak siyasî ipotek altı-na alınıyor. Bir
gazetecinin sözlerine cevap verirken, sadece, sözle cevap vermemiz problemimizi
halletmez. Hükümetin tavrını bekliyoruz. Bunu, fiilen yerine getirmeli, o
küstahın ağzından çıkan sözü fiilen ağzına tıkamalı, İsrail yandaşı olmadığını
bütün dünyaya ispat etmelidir! (SP sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar) Hepinize saygılar
sunuyorum. (SP, DYP ve AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum efendim. Efendim, ikinci söz
Anavatan Partisi Grubunundur. Van Milletvekili Sayın
Kâmran İnan; buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar) ANAP GRUBU ADINA KÂMRAN
İNAN (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bölgemizde cereyan eden
müessif olaylar hakkında Yüce Meclisin huzuruna gelerek izahat vermek lütfunda
bulunan Sayın Dışişleri Bakanımıza teşekkürlerimi arz ediyorum. Bölge, kendilerinin de
ifade ettiği gibi, bizim coğrafyamız ve tarihimizdir. Bölge, aslında, aşağı
yukarı 2000'e yakın yıldan beri dünyanın, hiç olmazsa, yarısından fazlasının,
mukaddes toprakları içinde bulundurmak suretiyle, dikkatlerini çekmiş ve
maalesef çok acı gelişmelere sahne olmuştur. Haçlı seferleri -hatırlarsınız-
yüzyıllar sürmüştür ve bölgenin tek istikrarlı ve barış içinde yaşadığı dört
asrı aşan dönem Osmanlı İmparatorluğu dönemi olmuştur. O dönemde de, Osmanlı
İmparatorluğunun, mukaddes topraklar dolayısıyla Batı'dan gördüğü baskıyı ve
üzerimize getirilen oyunları hatırlamak lazımdır. Bugünkü tabloyu gözden
geçirirken de Türkiye'nin hareket noktası ve Yüce Meclisin her zaman yaptığı
müzakerelerde de gözettiği nokta, Türkiye'nin millî menfaatlarının birinci
planda tutulmasıdır. İkincisi, Türkiye, bu ihtilafta veya başka ihtilaflarda,
sadece ve sadece adaletten yana taraf olur. Bunun dışında başka bir kıstas
dikkate alınmaz ve alınmamalıdır. Değerli milletvekilleri,
1948'de İsrail'in doğuşundan beri, aşağı yukarı, aralıklarla bir savaş devam
etmektedir bölgede. İşin acısı, yüzyıl da etse -ki, Avrupa'da yüzyıl savaşları da olmuştur- bu, bir gün müzakere ve barışla bitmeye mecbur ve
mahkûmdur. Arada ne oluyor; ölenlere oluyor ve savaşlar, meseleleri
halletmiyor. Bütün tecrübe ve acı kayıplara, büyük rakamlara rağmen, nedense,
insanlık, bu dersi, henüz yeterince alabilmiş değildir ve inanamayacağınız bir
şeyi size arz edeceğim şu anda: Bugün taraf olan, mevcut Şaron Hükümetinin
Dışişleri Bakanı ile tecrit edilmekte bulunan Sayın Arafat, 1994 yılında Nobel
Barış Ödülünü almışlardır. Evet, Nobel Barış Ödülünü almışlardır ve o barış
ödülü sahiplerinin bugün karşılıklı bulunduğu tavır, aslında, barışı son derece
rahatsız eden ve Nobeli de gölgeleyen bir hadise şeklini almaktadır. Yalnız, değerli
milletvekilleri, bu meseleye, hiçbir konuda, devlet ve bu gibi müesseseler
duygusal yaklaşım içinde bulunamaz. Devletin duygusu yoktur. Devlet, millî
menfaatlarını koruyan yüce bir müessesedir ve yüce meclislerin de hareket
noktası duygusal davranış değil, objektif kriterler ve faktörler üzerinden
harekettir. Bugün Ortadoğu'daki
konuyu daha iyi analiz etmek ve anlayabilmek için benzeri iki üç durumu
takdirlerinize sunacağım. Bunun birinci örneği; 1963'ün 21 Aralığından 1974'ün
20 Temmuzuna kadar, Kıbrıs'ta bizim soydaşlarımızın çektiği işkence,
insafsızlık ve katliamdır ve o dönemi hatırlayın; bölgemizdeki memleketlerin
hangisinin parmağı oynadı?.. Hangisi, bunlar Müslümandır, bunlar Türk'tür,
bunlara bu zulüm yapılmasın dedi. Aksine, size üzülerek arz edeyim; senelerce
art arda yapılan Birleşmiş Milletler ve İslam Konferansı toplantılarında, bugün
sempatiyle baktığımız ve desteklediğimiz insanların çoğu ve büyük çoğunluğu
Türkiye aleyhine ve Kıbrıs aleyhine oy kullanmıştır. Bu, böyle olmamış mıdır?..
Bugün, Ortadoğu'daki en büyük petrol üreticisi Suudî Arabistan'ın Güney
Kıbrıs'taki yatırımları Türkiye'dekinden fazladır. Bu gerçekleri de dikkate
almak lazım. İkinci bir acı örneği
önünüze arz edeceğim ki, meselelere daha yakın girebilelim. 1992-1995 yıllarında, 20
nci Yüzyılın ikinci yarısında, Avrupa'nın göbeğinde en büyük soykırımı
yaşanmadı mı?! Soykırımına uğrayanlar Müslümanlar değil miydi?! 200 000'den
fazla insan öldürülmedi mi?! Bu kürsülerden, defaatle, ben, ifade ve arz
etmedim mi bunları? "Petrol üreticileri üç gün vanaları kapatsa,
onbinlerce, yüzbinlerce insanın hayatı kurtarılır veya Batı bankalarındaki
paralarını çekme tehdidinde bulunulsa, bu katliam son bulur" demedik mi;
dedik. Kimse kımıldadı mı yerinden?.. Onlar da Müslüman değil miydi ki, bugünkü
Filistinliler gibi; onlar Müslümandı ve üstelik de, oraya karşı benim çok daha
büyük sorumluluğum vardı. Balkanlara İslamı götüren benim, Türklüğü götüren
benim ve aslında, bugün, Avrupa'yla sıkıntılarımın kökeninde hâlâ bu var; 400
yıl, 450 yıl orada kalmak ve iki defa Viyana kapılarına dayanmış olmak hadisesi
var. Bunları objektif olarak düşünmek lazım. Üçüncü bir vaka: Daha
yakınımızda, hem de çok yakınımızda. Azerbaycan tecavüze uğramadı mı; uğradı.
Topraklarının yüzde 20'si işgal edildi, 1 500 000'den fazla insanı sürüldü;
bugün dünya gündeminde var mı?.. Burada gündemdışı konuşan sayın
arkadaşlarımızdan herhangi birisi dahi bu meseleye döndü mü acaba; dönmedi. ŞEVKET BÜLEND YAHNİCİ
(Ankara) - Ben söyledim. MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) -
Defalarca konuştuk. KÂMRAN İNAN (Devamla) -
Bunları da unutmamak lazım, bunlar da insan ve üstelik, bunlar, benim
kardeşlerim, benden de iyi Türkçe konuşan insanlar. Bunları arz etmek istedim
ki, bugün önümüzde bulunan tabloyu analiz bakımından, daha rahat davranalım.
(ANAP ve MHP sıralarından alkışlar) İkinci bir nokta: Bugün
taraf olan iki tarafla da, Türkiye'nin... Tetkik buyurun, bir defa, Türk ırkı
ile Yahudi ırkı tarih boyunca hiçbir zaman karşı karşıya gelmemiştir. MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) -
Ne diyorsun sen, açık açık söyle! KÂMRAN İNAN (Devamla) -
Gelmemiştir... Gelmemiştir efendim, hiçbir zaman... ASLAN POLAT (Erzurum) -
Bırak yahu!.. KÂMRAN İNAN (Devamla) -
Hayır efendim, gelmemiştir. ASLAN POLAT (Erzurum) -
Ne diyorsun, açıkça söyle! BAŞKAN - Bir dakika
efendim; yerinizden niye laf atıyorsunuz... Kesmeyin hatibin sözünü. KÂMRAN İNAN (Devamla) -
Buna mukabil, Osmanlı İmparatorluğunun gösterdiği âlicenaplık tarihte tescil
edilmiştir. 1492 ve İkinci Dünya Savaşı öncesi ve sonrasında kabul edilmeleri
hadisesi... Bunu da dikkate almak lazım. Türkiye'de, bütün gelen
geçen sayın hükümetler, Filistin davasını her zaman desteklemiştir, her yerde,
bütün forumlarda. Cenevre'de büyükelçi olarak bulunduğum seneler (1979-1983)
her yıl, Filistinlilerle Dayanışma Gününde, o toplantıya, Türkiye olarak biz
başkanlık ettik, biz savunduk ve Birleşmiş Milletlerde, bütün milletlerarası
kuruluşlarda Filistin davasına arka çıktık. Bunların devlet kurma hakkı
bulunduğunu, topraklarına dönme hakkı bulunduğunu, ama, aynı zamanda, 1948'te
kurulan ve kuruluşunda tanıdığımız İsrail'in de devlet olduğunu ve tanınmasını
gerektiğini savunduk, eşit bir şekilde. Bugünkü manzarayı tasvip
etmek mümkün değildir, katiyen değil; ama, bugünkü durumu, yapılan zulümleri
kınarken, diğer taraftan, Sayın Bakanın da işaret ettiği gibi, bir dinî gecede,
beline bomba bağlayarak bir otele girip, patlatıp, çoluk çocuk masum 21 insanın
ölmesi, 180 insanın yaralanması da kınanacak bir hadisedir, çözüm değildir. ASLAN POLAT (Erzurum) -
Kaç Filistinli öldü?! Kaç Filistinli öldü?! BAŞKAN - Sayın Polat,
sıranız geldiğinde konuşun! KÂMRAN İNAN (Devamla) -
İnsanların ölümleri bir davanın mesnedi olamaz, ancak ağlanır. Ağlanır
insanların ölümüne. Kan üzerine politika yapılmaz, yapılmamalıdır. Hiçbir
şekilde... (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar) Değerli milletvekilleri,
bu konuda, insanlar, devletler bigâne mi kaldı?.. Amerika Birleşik
Devletlerinin daha önceki Sayın Başkanı Clinton, sekiz senesinin, mesaisinin,
belki yarısını buraya hasretti. Zamanın Dışişleri Bakanı Warren Christopher 32
defa bölgeye gitti. 13 Eylül 1993'te Washington'da Rabin-Arafat el sıkışması
oldu. Çok büyük bir gelişme... Bütün dünya alkışladı. Arkasındaki gelişmeler;
Şimon Peres bir kitap yazdı, Yeni Ortadoğu (The New Middle East) ve orada,
barışın yerleştiği ve kalkınma, gelişme sürecinin beklendiği bir Ortadoğu ve o
Ortadoğu'da Türkiye'nin oynayabileceği rol... Türkçe'ye de çevrilmiştir. Harika
bir tasvir... Ortadoğu'nun yeniden imar
ve kalkınması için o kadar iyimserlik vardı ki, Casablanca ve Ürdün'de
toplantılar yapıldı, milletlerarası işadamları katıldı, projeler geliştirildi.
Sayın Barak, Başbakanken İsrail'de, reddedilmesi çok zor olan teklifler getirdi
ve bu teklifler için, en son, 4 Ekim 2000 tarihinde, Paris'te, zamanın Amerika
Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanı Albright'ın başkanlığında bir araya
gelindi ve Sayın Arafat bunu imzalamak noktasındaydı. Kim alıkoydu; Ortadoğu'da
barışın yerleşmesini istemeyen, silah satıcılarının başında gelen bir Avrupa
memleketi alıkoydu. Siz sanıyor musunuz ki, herkes, Ortadoğu'da barışın
yerleşmesini istiyor; hayır... Bu, sadece bölgenin aşırı güçleri mi; hayır...
Ortadoğu, yine, biliyorsunuz ki, dünyanın en büyük silah pazarıdır maalesef.
Kendi milletlerinin kalkınması için... (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) SALİH KAPUSUZ (Kayseri) -
Yeter Başkan!.. ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) -
Yeter Başkan!.. KÂMRAN İNAN (Devamla) -
Yeter; evet, doğrudur!.. BAŞKAN - Hiç olmazsa,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin belleklerini tazeliyor Sayın Başkan. ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) -
Bugünkü duruma gelsin. BAŞKAN - Buyurun efendim. KÂMRAN İNAN (Devamla) -
Kendi milletlerinin refahı, kalkınması için kullanılacak fonlar nereye gidiyor;
8 ilâ 12 milyar dolarlık silahlara gidiyor her sene. Kullanılabiliyor mu bu
silahlar? Bir ara, Libya'da, bir tek pilota üç tane savaş uçağı düşüyordu.
Peki, bunun devamını kim ister; silah satıcıları tabiatıyla ister. Ayrıca, Ortadoğu'nun,
dünyanın vazgeçemeyeceği büyük enerji depoları ve kaynağı olduğu, bilinen bir
hadisedir. Binaenaleyh, bütün dünya menfaatlarının yoğunlaştığı ve orada,
tarafları ne kadar bölerseniz o kadar menfaatınız daha yüksek olur
politikasının hâkim olduğunu da unutmamak lazımdır. Benden önceki sayın
konuşmacı lütfettiler; hassasiyetlerini büyük saygıyla karşılıyorum. Olayların
cereyan ettiği sırada, 27-28 Martta, Beyrut'ta Arap zirvesi yapılmadı mı;
yapıldı. Kimler gitmedi; Mısır Sayın Devlet Başkanı ile Ürdün Sayın Kralı
gitmedi. İki -çok daha ciddî bir
nokta- Sayın Arafat, tecrit edildiği yerden videoyla konferansa hitap etmek
istedi. Kim konuşturmadı; toplantıya başkanlık eden Lübnan Sayın Devlet Başkanı
ve sonunda nasıl bitti toplantı; maalesef, bir dayanışma olmadan, sadece,
kerhen Suudî planını desteklediklerini beyan etmekle... Daha yenisi var. Dünden
beri başladı, Kuala Lumpur'da, Malezya'da İslam Teşkilatı Dışişleri Bakanları
toplantısı var. Orada uzlaştılar mı? Orada, Malezya Başbakanı, toplantıyı
açarken, İsrail'e yönelik terörist hareketleri kınadığı sözüyle başlamadı mı?..
Peki, onlar da Müslüman değil mi ve orada toplanan İslam Devletleri
Konferansı... Nerede dayanışma, nerede hareket?.. 1979'da Tel Aviv'e gidip
de İsrail Meclisine hitap eden devlet başkanı Türk Devlet Başkanı değildi,
Başbakanı da değildi, Mısır Devlet Başkanıydı ve sizi temin ederim, İsrail ile
bugün, bazı çevreleri rahatsız eden ilişkilerimizin düzeyinden çok daha önce,
bölgenin pek çok memleketi aynı düzeyin ötesine geçmiştir; biraz objektif
bakmak lazım. Sizinle bir başka sırrı,
diplomatik sırrı, isim vermeden paylaşacağım. Bölgenin en koyu İslam ve Arap
liderliği iddiasında bulunan iki memleketi, seneler boyunca, gizli olarak,
İsrail'e temas ve mesaj göndererek, sakın ha, bir gün Filistinlilere
bağımsızlık vermeyin diyen onlardır, ben değilim. Ben, bağımsızlığını her yerde
savundum ve savunmaya da devam edeceğim. Bugün, bir yanlışlık
yapmamak lazım. Başbakan Şaron'un tutumu ve davranışıyla İsrail milletini,
Yahudileri karıştırmamak lazım. ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) -
Sizin düşüncenizle, Türk Milletinin düşüncesini de karıştırmamak lazım. KÂMRAN İNAN (Devamla) -
Bir acı, içimde kalan ukdeyi de sizinle paylaşmak mecburiyetindeyim. 1982'de
-burada işaret buyuruldu- Filistinlileri, 80 gün, Lübnan'da tecrit ettiler. Çok
acı bir şeydi. Sabra ve Şatilla çok acı bir hadiseydi. Sonunda, Tunus'a göç
etmek mecburiyetinde kaldılar. Çok rahatsız ediciydi; ama, burada, herhalde,
hepinizin yaşı müsait, Lübnan'dan ayrılıp Tunus'a gidenler nereden geçti, Kuzey
Kıbrıs'tan mı; hayır, Güney Kıbrıs'tan geçtiler; ağır silahlarının çoğunu da
orada bırakmadılar mı; bıraktılar efendim. (ANAP ve MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Efendim,
toparlar mısınız. KÂMRAN İNAN (Devamla) -
Ama, bu, bütün bunlar, bugün onlara yapılan zulmü meşrulaştırır mı; hayır. Sizi
temin ederim, demin saydığım Bosna-Hersek katliamına karşı en büyük hassasiyeti
bu millet, bu devlet, bu Meclis göstermiştir. Azerbaycan'da tam olmamakla
beraber bir ölçüde göstermiştir ve bugün de, size, konferanslarını ve
yapılarını arz ve izah etmeye çalıştığım bölge memleketleri içinde, yine, en
hassas bir yakınlaşma gösteren Türkiye'dir. BAŞKAN - Sayın Başkan,
toparlar mısınız. KÂMRAN İNAN (Devamla) -
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 1402 sayılı kararı var; 14 oyla kabul
edilmiş, Suriye katılmamış; yani, veto sahibi 5 memleket de katılmış, herkes
destekliyor. Bütün mesele, bu kararı uygulamak ve buna uyumu sağlamak. O da,
ateşkesin sağlanması ve işgal edilen yerlerden çekilmesi. Türkiye'nin
diplomatik gayretleri bu yoldadır. Sayın Başbakanımız, 13-14 Martta, bir
büyükelçiyi özel temsilcisi olarak gönderip, mektupla bu ricalarda bulundu,
kendileri Sayın Arafat'la telefonla görüştü. Gerçekten, Sayın Bakanın işaret
buyurduğu gibi, bir devlet başkanının tecrit edilmesi, bugünkü çağda düşünülür
bir hadise değildir, tümüyle reddedilmesi gereken bir hadisedir. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) KÂMRAN İNAN (Devamla) -
Bunun yapılması dahi devletler hukukuna ve insanlığa büyük bir saygısızlıktır.
Bunu da ortaya koymak lazım; ama, bir noktayı daha unutmamak lazım: Sayın
Clinton'un son zamanlarında Amerikan Kongresine getirilen ve çıkmak üzere
bulunan Ermeni karar tasarısını önleyenler kimdi; Yahudi lobisiydi. (SP ve AK
Parti sıralarından gürültüler) Evet efendim, Yahudi lobisiydi. MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) -
15 dakika niye konuşuyor! Millete hakaret ediyor! BAŞKAN - Ne oluyor Sayın
Bekâroğlu?.. MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) -
Niye 15 dakikadır konuşuyor?! BAŞKAN - Sayın Bekâroğlu,
burası üniversite mi?! Siz de başöğretmen misiniz beni azarlıyorsunuz ikide
birde! Ben, size müsamaha ettiğim zaman niye itiraz etmiyorsunuz... (SP ve AK
Parti sıralarından gürültüler) MEHMET SAĞLAM
(Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, üniversitede hiç olmaz o senin yaptığın; ne
demek istiyorsun?! Üniversiteye hakaret ediyorsun!.. BAŞKAN - Ne diyorsunuz
efendim?! MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) -
Türk Milletine hakaret ediyor, milleti yaralıyor. BAŞKAN - Azarlıyor da
onun için söylüyorum! Ben talebe miyim?! MEHMET SAĞLAM
(Kahramanmaraş) - Üniversitede hiç olmaz senin yaptığın. KÂMRAN İNAN (Devamla) -
Başından beri arz ettim... BAŞKAN - Maşallah!
Maşallah! Bravo! MEHMET SAĞLAM
(Kahramanmaraş) - Asıl sana maşallah!.. Birine 10 dakika, birine 15 dakika...
Ne yaptığınızı, lütfen, yetkilerinizle beraber değerlendirin. Allah Allah!..
Laf konuştu!.. MEHMET ÖZYOL (Adıyaman) -
Burası milletin Meclisi, burada siyonizmin propagandası yapılmamalıdır. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) -
Sayın Başkan, kes artık, yeter! MEHMET ÖZYOL (Adıyaman) -
Senin dışpolitikanın ne kadar zayıf olduğunu şahsınızda görüyorum. KÂMRAN İNAN (Devamla) -
Başından beri arz ettim... MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) -
Ne arz ettin; İsrail propagandası yaptın! KÂMRAN İNAN (Devamla) -
Bu gibi hassas konularda duygusal olmaya kimsenin hakkı yoktur. BAŞKAN - Sayın Başkan,
lütfen, toparlar mısınız. KÂMRAN İNAN (Devamla) -
Meseleler, objektif olarak vazedilir, objektif olarak görüşülür, objektif
olarak kararlaştırılır; Yüce Meclisten de beklenen budur. Saygılar sunuyorum.
(ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar; DYP, AK Parti ve SP sıralarından
gürültüler) SALİH KAPUSUZ (Kayseri) -
Yazıklar olsun sana!.. BAŞKAN - Efendim, söz
sırası, Doğru Yol Partisinde. Kahramanmaraş
Milletvekili Sayın Mehmet Sağlam; buyurun. (DYP sı-ralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA MEHMET
SAĞLAM (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ilk önce, Sayın
Başkanın Meclisi yönetiş tar-zında, bir arkadaşımıza 10 dakika, diğerine,
zevkle dinleyebileceğimiz saat-lerce zaman verebilirler; ama, bunun bir usulü
var ve bir arkadaşımıza, doğ-rudan doğruya "burası üniversite değil"
demeyi, 73 üniversitemize yapılan bir saygısızlık olarak kabul ediyorum ve bir
daha olmamasını temenni ediyo-rum! (DYP, AK Parti ve SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın Sağlam,
bir dakika... Ben, üniversiteye
saygısızlık yapmayacak kadar ilim irfan görmüşüm; ama, bir profesör
arkadaşımızın Başkanlığı devamlı azarlamasını, üniversite hocalarının, kürsüde,
ben talebeyken yaptıkları gibi addettiğim için söylüyo-rum; siz, niçin 73
üniversiteye şümullendiriyorsunuz?! Zatıâlileriniz, üstelik, YÖK Başkanlığı...
(MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar; DYP, AK Parti ve SP sıralarından
gürültüler) MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) -
Ne ilgisi var?!... Niye "üniversite mi burası" diyorsunuz?! BAŞKAN - Bir dakika... Zatıâlileriniz, üstelik,
çok saydığımız bir YÖK Başkanı... MEHMET SAĞLAM (Devamla) -
Şimdi, siz bana mı söz verdiniz, ken-dinize mi söz verdiniz?! (MHP ve ANAP
sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Sayın
Başkan, bir dakika efendim... Ben
bitireyim, siz yine konuşun. MEHMET SAĞLAM (Devamla) -
Hayır, siz benden sonra konuşursu-nuz. BAŞKAN - Siz,
zatıâlilerinizi, çok saydığım... MEHMET SAĞLAM (Devamla) -
Şimdi ben konuşuyorum Sayın Baş-kan... Ben buradayken konuşamazsınız!.. Siz,
benden sonra kendinize söz verin... Şimdi, bana söz verin lütfen! (MHP
sıralarından gürültüler) MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) -
Kürsünün sözünü kesmeyin... BAŞKAN - Ben, Sayın
Kâmran İnan'a özel bir muamele yapmadım e-fendim... MEHMET SAĞLAM (Devamla) -
Burası kimsenin babasının çiftliği de-ğil; burası Türkiye Büyük Millet
Meclisinin kürsüsü! Şu anda ben konuşuyo-rum; benden sonra gelirsiniz,
konuşursunuz. Bu kürsü sizin babanızın malı değil; bu, milletin kürsüsüdür.
Bana söz verdiniz, ben konuşurum! Lütfen, sükûnetinizi muhafaza edin... (MHP,
DSP ve ANAP sıralarından gürültüler) Evet efendim... Sayın milletvekilleri... İBRAHİM YAŞAR DEDELEK
(Eskişehir) - Çok yanlış, çok... Çok yanlış yaptınız... Siz YÖK Başkanlığı yaptınız... MEHMET SAĞLAM (Devamla) -
Sen otur! Sen otur yerinde, sıran ge-lince konuşursun!.. (ANAP sıralarından
gürültüler) İBRAHİM YAŞAR DEDELEK
(Eskişehir) - Sen kimsin be!.. Nasıl konu-şuyorsun! MEHMET SAĞLAM (Devamla) -
Sen otur! Sen kimsin ki bana akıl ve-receksin be!.. Sen kimsin!.. (ANAP
sıralarından gürültüler) İBRAHİM YAŞAR DEDELEK
(Eskişehir) - Sen kimsin! Terbiyesiz! (ANAP ve DYP sıralarından gürültüler) MEHMET SAĞLAM (Devamla) -
Bana akıl verecek kadar senin daha hiçbir seviyen yok!.. BAŞKAN - Bravo!.. Bravo!.. İBRAHİM YAŞAR DEDELEK
(Eskişehir) - Sen nasıl profesörsün; bili-yoruz... Şu haline bak... MEHMET SAĞLAM (Devamla)
-Otur yerine!.. Otur yerine!.. (DSP ve MHP sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Bravo!..
Bravo!.. Bravo!.. YÜCEL ERDENER (İstanbul)
- Sayın Başkan, herkese hakaret ediyor. MUSTAFA GÜVEN KARAHAN
(Balıkesir) - Ne biçim konuşuyorsun?!. MEHMET SAĞLAM (Devamla) -
Otur yerine!.. Otur yerine!.. (DSP ve MHP sıralarından gürültüler) NUMAN GÜLTEKİN
(Balıkesir) - Herkese hakaret ediyor; var mı böyle bir şey?! MEHMET SAĞLAM (Devamla) -
Kimseye hakaret ettiğim yok benim. MUSTAFA GÜVEN KARAHAN
(Balıkesir) - Önüne bak sen! MEHMET SAĞLAM (Devamla) -
Sus be! Senden hiçbir şey olmaz! (DSP sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Bravo!.. İBRAHİM YAŞAR DEDELEK
(Eskişehir) - Bravo!.. Alkışlıyorum!.. (ANAP sıralarından alkışlar [!]) MEHMET SAĞLAM (Devamla) -
Aman be... Evet, alkışla... Evet... MUSTAFA GÜVEN KARAHAN
(Balıkesir) - Senden ne olur?!. MEHMET SAĞLAM (Devamla) -
Görürsün biraz sonra ne olduğunu. Evet, konuşuyor muyum
konuşmuyor muyum beyefendi?! BAŞKAN - Buyurun efendim! MEHMET SAĞLAM (Devamla) -
Sayın milletvekilleri, Filistin'deki son gelişmeler üzerine görüşlerimi
açıklamak üzere huzurunuzdayım; Yüce Meclisi saygıyla selamlarım. Bugün, kim ne derse desin
-gerçekten değerli dışpolitika uzmanımız Kamrân İnan da belirttiler- tarihi,
istediğimiz yönde, istediğimiz gibi yorumlayabiliriz; ama, şu bir gerçektir ki,
bugün, Filistin'de bir facia yaşanıyor. Masum insanların ölümü, hem devam
ediyor hem de gittikçe şiddetini artırıyor. Tankıyla, topuyla, helikopteriyle
ve uçağıyla, kısaca, mukayese edilemeyecek bir silah üstünlüğüyle, terörizmin
altyapısını ortadan kaldırma adına, yargısız infazlar sürüyor. Bu gerçeği,
hiçbir tarih yorumuyla değiştirmemiz mümkün değildir. (DYP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar; SP ve AK Parti sıralarından alkışlar) Değerli milletvekilleri,
bugün, Birleşmiş Milletlerin ve Türkiye Cumhuriyetinin bir Devlet Başkanı kabul
ettiği Sayın Arafat tutsaktır; bu gerçeği de değiştiremezsiniz! (DYP
sıralarından alkışlar) Arafat tutsaktır; çünkü,
terörü durdurmamakla suçlanıyor. Arafat'ın cevabı tüyler ürperticidir,
anlamlıdır: "Şehadetten başka çarem yok." Siz, bir Devlet
Başkanının bütün imkân ve şartlarına, kabiliyetlerine el koymuşsunuz; ordusu
yok, tankı, tüfeği yok; onu tutsak yapmışsınız, elektriği ve yiyeceği bile yok;
sonra diyorsunuz ki: "Sen Filistin'de terörü durdurmuyorsun, senin suçun
bu." Peki, ne cevap vermesini bekliyorsunuz? "Şehadetten başka çarem
yok" diyor; çünkü, ikinci alternatif teslim olması. Değerli arkadaşlarım, bunu
sokaktaki her insan biliyor ki, bugün Arafat'ın teslim olması demek, şiddeti
durdurma adına -şiddet, siyasî amaçlardan vazgeçmediğine göre- teslim olması
demektir. Arafat'ın teslim olması, 50 yılını, kolay değil, 50 yılını buna
vermiş, hayatında doğru dürüst bir gece uyku uyuyamamış bir adamın, bütün
geçmişini inkârı demektir. Bunu nasıl bekleyebilirsiniz?.. (DYP, AK Parti ve SP
sıralarından alkışlar) İsrail'de şiddet
seçeneğini sonuna kadar kullanan Şaron, kamuoyu desteğini de kaybediyor
gözüküyor. Şaron'un, bugün -bazı arkadaşlarımızın desteklediği kadar- İsrail'de
desteği yok sayın milletvekilleri! (DYP, AK Parti ve SP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar) Bakınız, bugünkü
manzaraya şöyle bir bakalım: Mısır Dışişleri Bakanı, İsrail'in saldırısının savaş
ilanı olduğunu söylüyor. Arap Birliği dönem başkanı Lüblan, Amerika Birleşik
Devletleri, Rusya ve Avrupa Birliğini İsrail'e müdahaleye çağırıyor. Avrupa
Birliği dışpolitika temsilcisi Solana "Arafat bizim muhatabımızdır, meşru
yetkilidir" diyor. Avrupa Birliği dönem başkanı İspanya, İsrail'in derhal
çekilmesini söylüyor. Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanı ve Başkan
Bush, Arafat'ı hâlâ meşru lider kabul ediyorlar, ona zarar gelmemesini
istiyorlar. Filistin özerk yönetimi "Filistin'in oğulları, direnin"
çağrısı yapıyor. Bu duruma nasıl gelindi;
bir bakalım: Daha iki yıl önce Başkan Clinton ile Başbakan Barak, nihaî çözüme
yaklaşmışlardı; ama, hemen arkasından, eylül 2001'de iktidara gelen Şaron,
birkaç bin kişiyle Mescidi Aksa'ya yürüdü. Hatırlayınız. Hemen arkasından
ikinci intifada başladı ve Clinton, Başkan Bush gibi, doğrudan doğruya,
Balkanlarda ve Ortadoğu'da siyasî çözüm için uğraşırken, Bush yönetiminin bu
konuda biraz daha çekingen davrandığını herkes biliyor, görüyor; kendi beyanlarıyla
ortada. Sonra ne oldu; Mitchell
Raporu çerçevesinde şiddetin durdurulması ve müzakere sürecine dönüş öngörüldü;
ama, özünde siyasî çözüm önerileri bulunmayan müzakere masası, cazibesini
yitirdi. Önce taşlarla başlayan ikinci intifada, sonra, ölenlerin çoğunluğu
Filistinli olunca silah kullanmaya başladılar. Yahudi yerleşim birimleri
çatışmalara karıştı. Filistin intihar saldırılarında artış oldu, doğrudur; ama,
Batı Şeria, Gazze, derken İsrail, ağır silahlarıyla Ramallah'a girdi. İsrail
tankları, Arafat'ın burnunun dibinde. Bu bir devlet başkanı. Bunu nasıl tasvip
ederiz?! (DYP, AK Parti ve SP sıralarından alkışlar) Ariel Şaron, Arafat'ı
İsrail'in düşmanı ilan etti. Bush'a Arafat'ı öldürmeme sözü verdiği için hata
yaptığını açıkladı. Geçmişine yakışan bir açıklama; ama, bir başbakana
yakışmayan bir açıklama. Şimdi bu durum
karşısında, bu manzara karşısında ne yapılabilir. İlk defa, Suudî Planıyla,
Beyrut Zirvesinden, İsrail'i bölgede kabul bakımından bir toplu irade ortaya
konuldu. İlk defa Arap ülkeleri toplu halde dediler ki: "1967 hudutlarına
çekilmek suretiyle İsrail'i tanırız." İsrail'in güvenli sınırlar
içerisinde Ortadoğu'da yaşaması açısından bu plan fevkalade önemlidir. Beyrut
Zirvesinde anlaşamadılar diye bir şey yoktur. Beyrut Zirvesinde bütün Araplar
Suudî Arabistan'ın barış planını desteklemiştir, Avrupa Birliği, Suudî
Arabistan'ın barış planının yararlı olduğuna onay vermiştir. Öyleyse, Birleşmiş
Milletlerin 1397 sayılı son kararının da ruhuna ve sözüne uygun bir biçimde,
derhal bir ateşkes istenmeli ve Beyrut Deklarasyonunun, Avrupa Birliği
tarafından da kabul edilmiş olan Beyrut Deklarasyonunun ışığı altında
müzakerelere başlanma yolunda elimizden geleni yapmalıyız. Arap Barış Planı -ayrıca,
AB onaylı olduğu halde- Şaron Hükümeti dışında, hemen bütün dünyanın tasvibine
mazhar olan bir plan. Bakınız, Şaron reddediyor; ama, Şaron'dan başka
düşünenler de var İsrail'de. Bakınız, İsrail'in muhalefetteki İşçi Partisi
Lideri Yossi Beyli ne diyor New York Times'taki makalesinde; okuyalım: "Krizden
çıkışın tek yolu, iki tarafın da, Amerika Birleşik Devletleri gözetiminde Suudî
girişimini temel alan bir ateşkese razı olmasıdır. Ben, Ortadoğu'da başka bir
hayatın hâlâ mümkün olduğuna inanmıyorum." Kim söylüyor bunu; İsrail'in
muhalefetteki İşçi Partisinin lideri söylüyor. Amerika Dışişleri eski
Bakanı Kissinger -kendisi de bir Yahudidir bildiğiniz gibi- Newsweek
Dergisindeki son makalesinde bakın ne diyor: "İlerleme sağlanacaksa,
Amerika Birleşik Devletleri, Arapların onuru ile İsrail'in ihtiyaçlarına
saygıyı birleştiren bir programı desteklemelidir." İlave ediyor:
"Görüşmeler ateşkesle başlamalı, varılacak anlaşmanın hedefi, Filistin
Devletinin sınır güvenliği ve gerekli geri çekilme düzenlemelerinin dışında,
İsrail, mevcut yerleşimleri terk etmeye hazır olmalıdır." Şimdi, değerli
arkadaşlarım, Amerika Birleşik Devletleri, artık, İsrail'e "dur"
demenin zamanının geldiğini bilmelidir. İsrail lobisinin geleneksel gücünü
anlıyoruz. Bush yönetiminin, dışpolitikada, Clinton yönetimine göre Balkanlarda
ve Ortadoğu'da daha fazla müdahil olmak istemediğini de anlıyoruz. Engagement-
disengagement meselesi... Ama, 11 Eylül sonrası New York'taki terörün
benzerinin, âdeta, Filistin'de yaşanmasından dolayı, bugünkü Filistin'deki
faciaya göz yumulmasını anlayamıyoruz. İsrail'in "kendini
savunma hakkı" fikrinin Amerika tarafından ortaya atılması ne kadar
önemliyse, Birleşmiş Milletlerin de bir devlet olarak kabul ettiği bir devletin
devlet başkanının kendi kendini savunamaz hale gelmesine anlayış göstermek de o
kadar önemlidir. Arafat, bugün, Arapça bir
çağrı yapabilir mi; yani, diyebilir mi ki, "bu bir siyasî ateşkestir,
bırakınız, bu andan itibaren ateşkes yapalım." Bu bir siyasî teslim olur değerli milletvekilleri. Çünkü, ateşkesi,
bir siyasî çözüm ufkunu, İsrail'in, işgal ettiği topraklardan çekilerek,
bağımsız bir Filistin Devletinin kurulması doğrultusunda müzakerelerin
başlamasına bağımlı kılamazsanız, amaca ulaşamazsınız. Arafat, bugün, bunu
yapamaz. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) MEHMET SAĞLAM (Devamla) -
Sayın Başkan... Ancak, bugün, bu,
kendisine, İsrail'in çekileceği ve en azından, doğacak Filistin Devletinin,
müstakil bir devlet olarak müzakereye başlayacağı sözüyle mümkün olabilir.
Bugün, Beyrut Barış Planı, Avrupa Birliğinin onayına ve ilk defa diğer Arap
ülkelerinin de toplu siyasî iradesine mazhar olduğuna göre, tarihî
sorumluluğumuzu unutmadan, çok acele bir ateşkes sağlanması için elimizden
geleni yapmalıyız; Beyrut Deklarasyonunu küçümsememeliyiz. Türkiye, bölge
istikrarına ne kadar önem verdiğini her vesileyle dile getirmiştir. Dışişleri
Bakanımızın, adalet içinde yaklaşılması, Amerika Birleşik Devletlerinin her iki
tarafa da eşit muamele yapması ve özellikle, son şiddet olaylarının her iki
taraf için de durdurulması gerektiği fikirlerine katılıyoruz. Değerli milletvekilleri,
YÖK Başkanıyken, Filistin'de -bir anekdotla sözlerimi bitirmek istiyorum- bana
Filistin Yönetiminin Evkaf Nazırlığından sorumlu kişi dedi ki: "Burada
başkonsolosluk açtınız ve bir bina kiraladınız. Halbuki, buradaki binalar
kayıtlara göre zaten sizin; bina kiralamanıza lüzum yok." "Nasıl
oluyor" diye hayretle sorduğum zaman, dedi ki: "Osmanlı'dan sonra
buraları İngilizler işgal etti, biz Filistinliler olarak uluslararası
belgelerde bunu tanımadık; sonra İsrail işgal etti, onu da tanımadık. Dünya da,
henüz, bizi bir devlet olarak tanımıyor. Bugün, Filistin'de, gayrimenkuller
üzerindeki muameleler, Osmanlı kanunlarına göre yürür. Bugün, karşıda
gördüğünüz bina, eski Kudüs'ün en görkemli binasıdır. Bu bina, bir zamanlar,
Osmanlı kumandanlığının komuta merkeziydi -şimdi zannederim Alman Hastanesi
olarak kullanıyorlar- onun için, sizin buralarda bina kiralamanıza lüzum yok.
Beğendiğiniz binayı seçin. Bunlar, zaten sizin binalarınızdır" dedi. Bunu duygusal bulabilirsiniz;
ama, bunda bir gerçek de var. Filistin'in hukukî statüsü, Osmanlı'dan bu yana,
uluslararası düzeyde, henüz kabul edilebilmiş değildir. Biz, o topraklara bu
kadar yakınız ve o topraklara bu kadar yakın olmamızın bizden beklentilerini
vermeliyiz. Tabiî ki, İsrail,
stratejik bir partnerimizdir, dostumuzdur, onunla olan ilişkimizin, bugün,
Filistin'de yaşanan faciayı hoş görmemiz anlamına gelmediğini bir kere daha
vurguluyor, hepinize saygılar sunuyorum. (DYP, SP ve AK Parti sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Efendim, şimdi,
söz sırası, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Sayın
Bülent Arınç'ta. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bu arada, dikkatlerinize
bir hususu sunmak isterim: Saadet Partisi Grubu adına Sayın Karamollaoğlu 13,5
dakika; Anavatan Partisi Grubu adına Sayın İnan 15 dakika ve Doğru Yol Partisi
Grubu adına Sayın Sağlam da 12,5 dakika konuştu. Buyurun Sayın Arınç. AK PARTİ GRUBU ADINA
BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkan, çok değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Bugün, çok önemli bir
gün. Hepimizin hassasiyet gösterdiği, gerçekten, duyduklarımızla,
gördüklerimizle büyük bir hicran içine düştüğümüz, üzüldüğümüz ve acaba ne
yapabiliriz; hem Filistin'de olan bitenleri önlemek hem de tarihsel, manevî, coğrafî
bağlarla, tarih ve kültür bağlarıyla beraber olduğumuz bu insanlar için acaba
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Türkiye Cumhuriyetinin Türkiye Büyük Millet
Meclisi olarak neler yapılabilir? Sayın Bakanın konuşması
üzerine, bütün parti grupları bu konuda konuşmalar yapıyorlar. İki noktada üzüldüğümü
ifade edeyim: Burada, hamasetin de ötesinde, şüphesiz duygusal olmamak mümkün
değil, yapılabilecek şeyleri görüşmemiz lazım ve mutlaka bir an önce bunları
uygulamaya koymamız lazım. Bir defa, son hadiseler
dün veya evvelki gün başlamadı, aralık ayından bu yana artarak devam ediyor ve
bunları bütün dünya kamuoyu da takip ediyor. Zaman zaman grup toplantılarımızda
ve basın toplantılarında, Sayın Başbakanın, parti liderlerini bir araya
getirmek suretiyle gelişmeleri takip etmesi, bu konuda bilgi vermesi
gerektiğini ifade ettik, zaman zaman da Sayın Dışişleri Bakanının Meclise bu
konuda bilgi vermesi gerektiği üzerinde durduk. Sayın Başbakan basın önünde
bazı açıklamalar yaptı. Elbette saygı duyuyorum. Sayın Arafat'la bir telefon
görüşmesi yaparak kendisine "geçmiş olsun" dedi, mektuplar yazdı, bu
zulmün durdurulması için diplomatik yollarda çalışmalar yaptı. Sayın Bakanın da
belki bu yolda çalışmaları olmuştur. Dünkü bir demecini bir televizyon kanalı,
üzerinde özenle durarak verdi, çok önemli bir ayrıntıya temas etti. Neymiş o
ayrıntı, ben de merakla izledim: Bugüne kadar Sayın Dışişleri Bakanı,
Filistin'de olan bitenleri kınadığını ifade etmiş; ancak, dünkü beyanında bir
ayrıntı çok dikkat çekiyor; bu kez "şiddetle" kınamış. Yani
"şiddetle" kelimesini son olaylar için çok önemli sayan bir
televizyon haberini herhalde siz de izlemiş olacaksınız. Aylar sonra Sayın Bakan
Parlamentonun önüne geldi, merakla kendisini izledik. O kadar nezaket içinde, o
kadar diplomatik ifadelerle konuştu ki, doğrusu ben bir şey anlamadığım gibi,
herhalde, merakla bu televizyondan Parlamentoda Türkiye'nin Dışişleri Bakanı
hangi önemli bilgileri verecek diye izleyenler de gazete haberlerinin ötesinde
hiçbir şey duymamış oldular. AHMET İYİMAYA (Amasya) -
Bilgi vermemek için... BÜLENT ARINÇ (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, diplomatik ifadeler ve temenniler günü bile kurtarmaya
yetmiyor. Mehmet Âkif Ersoy merhumun çok güzel bir sözü var: "Zebunküş
Avrupa bir hak tanır ki, o da kuvvettir." Bizim inancımızda ve
kültürümüzde haklı olan kuvvetlidir. Materyalist ve maddeci düşüncede, kuvvetli
olan haklıdır. Hakkı üstün tutan aziz milletimizin, bin yıldan beri bu
topraklar üzerinde ve çok büyük bir coğrafyada ilim ile hak düşüncesiyle, ne büyük
medeniyetler ve devletler kurduğunu biliyoruz. Dolayısıyla, bugün, İsrail'in
anlayacağı dilden ne yapılabilir, hangi tedbirler alınabilir; onları konuşmanın
zamanıdır; yoksa, bu kibarlıktan onlar çok fazla bir şey anlamıyorlar. Değerli arkadaşlarım,
diğer bir konuşmacı -dikkatimi çekti- Sayın İnan'ı ibretle ve şaşkınlıkla
izledim. Yıllardan beri tecrübesine güvendiğim, özellikle dışpolitika
konusunda, yıllarca o misyonda çalışmış bir insan olarak söylediklerini hep
dikkate aldım ve özellikle Japonya'nın kalkınmasından hareket ederek
"Hayır Diyebilen Türkiye" isimli kitabını da çok özenle okudum. Sayın
Meclis Başkanının bu toplantıyı açarken yaptığı konuşmadan, o "Hayır
Diyebilen Türkiye" aklıma geldi. Her şeye "evet" diyen değil,
bazı şeylere "hayır" diyebilen bir Türkiye, keşke bugün karşımızda
olsaydı. Değerli arkadaşlarım,
Sayın İnan'ın konuşmasından sonra, belleklerde kalacak olan şey şudur:
İsrail'in bugün yaptığı zulüm değil, Arap ülkelerinin yönetimlerinin geçmişte
yaptığı hatalar. Buna hakkımız var mı; hayır, buna, hiç kimsenin hakkı yok. (AK
Parti ve SP sıralarından alkışlar) Değerli arkadaşlarım,
İslam dünyasının, Arap ülkelerinin yönetimlerinin eleştirilmesi kolay,
söylenenler çok doğru da olabilir; ama, İslam dünyasının büyük bir talihsizliği
var; halkların inançlarına olan bağlılığı, kültürleri ve düşünceleri,
yönetimlere aynen yansımıyor. Yönetimdeki şeyhler ve krallıklar, halkların
düşünceleriyle çoğu kez bağdaşmıyor, başka ülkelerde olduğu gibi; halk ve
yönetim farklı düşünüyor ve farklı inanıyor. Arap ülkelerinin yönetimleri hata
yapıyorsa, bu İsrail'in barbarlığına hak verir mi; kesinlikle hak vermez. (AK
Parti sıralarından alkışlar) Değerli arkadaşlarım, bu,
halkının Müslüman olduğu ülkelerin, belki yakın tarihte karşı karşıya kaldığı
maruz olduğu kötülüklerden birisidir. Nasreddin Hocanın evine
hırsız girmiş; söylemiş, herkes ona şikâyet etmeye başlamış: Niye pencereni
güzel kapatmadın, niye kapının arkasına bir sürgü koymadın, niye bu kadar derin
uyudun, bu kadar derin uykudan uyanmadın da, hırsız her şeyi aldı götürdü?!
Hoca düşünmüş, kendini suçlu görmeye başlamış da, bunu sorana demiş
ki:"Hırsızın hiç mi kabahati yok?!" İsrail'de, Filistin'de bu
kadar hadise oluyor -ve hepimiz gözyaşı döküyoruz; hiçbir arkadaşımı bunun
dışında tutmuyorum- biz, kabahati, geçmişte yapılan birtakım şeylere
bağlıyoruz. Ben, rahmetli Özal'ı
hatırlıyorum; yani, Sayın İnan'ın bir zamanlar Genel Başkanlığını yapan,
Türkiye'nin Cumhurbaşkanı Sayın Özal'ı. Türkiye Cumhuriyeti 14 Mayıs 1948'de
İsrail'i tanıyan ilk devlet olmuştu; Amerika'nın arkasından 11 dakika arayla,
sanki yarış yapmıştı; ama, aynı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, Cezayir'in
bağımsızlığını en son tanıyan oldu. Türkiye İsrail'i ilk tanıyan; ama,
Cezayir'i son tanıyan ülke olmanın utancını rahmetli Özal zamanında, Cezayir
ziyaretiyle gidermeye çalışmıştı. Değerli arkadaşlarım,
bütün bunları şunun için söylüyorum: Burada, yüreklerin yandığı bir zamanda,
halkımızın hissiyatına tercüman olarak konuşmak ve bu noktada yol göstermek
gerekirken, sadece birtakım eleştiriler yapmak ve bugünkü barbarlığın "oh
olsun" noktasında birkısım insanları sevindirmek, kesinlikle hiç kimsenin
aklından geçmemeli. Araplar Kıbrıs'ı
tanımamış, Türk Cumhuriyetleri de tanımadı; onlara da mı tavır koyacağız? (AK
Parti sıralarından alkışlar) Birtakım diplomatik hataların, yanlışlıkların -kim
tarafından yapılırsa yapılsın- bugün, artık, bu konuda ortaya konmasının zamanı
değil, yaşadığımız bir barbarlık karşısında, Türkiye'nin hangi tedbirleri
alabileceğini konuşmaktır. Değerli arkadaşlarım,
Filistin toprakları, bütün peygamberlerin kucağı ve yuvası olmuştur; Hz. İsa,
Hz. Musa, Hz. İbrahim ve diğerleri. Miraç olayı, Mescidi Aksa'nın bulunduğu
yerde cereyan etmiştir. Peygamberin miraca yükseldiği basamak orada bulunmaktadır.
Kudüs, peygamberler
toprağıdır; elbette, sadece Müslümanların değil, Musevilerin de,
Hıristiyanların da en önemli mekânlarından birisidir; Hazreti Meryem'in de
mekânıdır ve Müslümanların ilk kıblesidir. Bugün Müslümanların ilk kıblesi olan
Mescidi Aksa'nın bulunduğu yerde topların ve bombaların nasıl patladığını hep
beraber görüyor ve biliyoruz. Bu topraklara bizim ilgi duymamız manevî açıdan
doğrudur, coğrafî açıdan doğrudur, tarih bağlarımız açısından doğrudur; ama,
her şeyden önce insan olmanın da bir gereğidir. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Çünkü, bugün yapılan
zulüm ve haksızlıklar, sadece bir kişinin birkaç kişiye yaptığı değil, bir
insanlık ayıbı olarak ortadadır. Hitler'i nasıl holocaust'la, yani, soykırımla
suçluyorsak, bugün Hitler ile Şaron'un nasıl yan yana geldiğini ibretle
görmemiz lazım. 1980'li yıllarda Sabra ve Şatilla kamplarında binlerce
mülteciyi aç ve susuz bırakarak ölüme mahkûm eden "kasap" lakaplı
insan ve soykırım mahkemesinde yargılanmayı bekleyen birisi, İsrail hükümetinin
başındadır. Böyle bir insan ve ondan önce gelenler, Müslüman kanı dökmeyi bir
devlet terörü haline getirmişlerse, bizim, en azından insan olarak,
milletimizin karakterinde olan özelliklere sahip çıkmamız lazım. Benim aziz ve
necip milletimin karakteri, hep mağdurdan yanadır, mazlumdan yanadır; haktan,
doğrudan ve insandan yanadır. Bu millet, hiçbir zaman zulüm yapmadı ve zalimden
yana olmadı. Türkiye Büyük Millet Meclisinde, bu Mecliste millet iradesinin
sahibi olan bütün arkadaşlarımız -hiçbirinizi dışarıda bırakmıyorum-
milletimizin bu hislerine tercüman olmak mecburiyetindedir. Nasıl Bosna Hersek
için, nasıl Afganistan için, nasıl Moro'dakiler için veya diğerleri için zulüm
ve haksızlık bir yerde varsa, elbette, benim milletim her zaman orada olmuştur
ve olmaya devam edecektir. Şu anda elektrikler
kesilmiş, telefon bağlantıları yok, karargâhlar yıkılmış...Tekrarlamayayım
-sürem doluyor- ama "ne yapabiliriz" konusunda bir şeyler söylememiz
gerekir ki, Sayın Dışişleri Bakanımız da, hükümetimiz de bu ... (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun efendim. BÜLENT ARINÇ (Devamla) -
...konuyu daha çok takip edebilsin, hepimize zaman zaman haber verebilsin ve
bir an evvel, orada, eğer bizim imkânlarımızla ve inisiyatifimizle hayırlı bir
iş yapılabilmişse, biz, bundan sadece şeref duyalım. Değerli arkadaşlarım,
bugün, basına yansıyan haberlere göre, İsrail, elleri bağlı Filistinlileri
beyinlerine kurşun sıkarak öldürmektedir. Bu, savaş halinde bile, Cenevre
Sözleşmelerine göre suç sayılan bir davranıştır. Filistin halkının meşru lideri
olarak tanınan Yaser Arafat'ın maruz kaldığı muamele, hem onun halkını hem de
onun liderini küçük düşürmeye yönelik, genelde de bütün Arap, hatta İslam
dünyasına "ben, her şeyi yaparım; sen, her şeye müstahaksın ve kimse bana
bunun hesabını soramaz" şeklinde bir onur kırıcı davranıştır. Uluslararası
camia, bu tür davranışları hiçbir zaman onaylamaz, onaylamamalıdır. İsrail,
mazlum fakat her halk gibi saygın olan Filistinlilere karşı böyle sorumsuzca
davranmasının faturasını günün birinde ödemek zorunda kalabilir. İsrail'in,
şimdi, Ramallah Kentini basın ve medya mensuplarına kapattığını haber alıyoruz.
14 ile 40 yaşları arasındaki Filistinli erkekler, evlerinden alınarak
meydanlarda toplanmaya başladı. Bu iki hadiseyi birlikte mütalaa ettiğimiz
zaman, çok korkunç bir ihtimal aklımıza geliyor: Hatırlayacaksınız, 1992'den
sonra, Bosna'da Sırplar tarafından gerçekleştirilen katliamların hazırlıkları
da buna benziyordu. Bosna katliamları, uluslararası camianın âdeta bilgisi
dahilinde cereyan etmişti. Gerçi, Batı ülkeleri, çok gecikmiş olarak, bu
olayları lanetlediler ve Sırpları suçladılar; ama, bu suçlamalar, öldürülen
Boşnakları hayata döndüremedi. Boşnaklara reva görülen bu muamele, İkinci Dünya
Savaşında Almanlar tarafından Yahudilere uygulanan soykırımı eylemlerine çok
benziyordu. İsrailliler, o kadar kötüledikleri ve aleyhine dünyayı ayağa
kaldırdıkları muamelenin benzerini, bugün, Filistinlilere karşı bizzat
uyguluyorlar; bunu, dünyada kimseye haklı gösteremezler. Batı dünyası,
Bosna'daki katliamlara göz yumduktan sonra, bu kez, benzer bir katliama
Filistin'de de göz yumarsa, bu ayıbını örtmesi daha da zor olacaktır. İsrail'in
yakın tarihlerdeki bu yanlış politikayı izlediği bir dönemde, Türk Hükümetinin,
İsrail'le, tank modernizasyonu amacıyla bir askerî işbirliği anlaşması yapması,
partimiz tarafından endişeyle karşılanmıştır. Değerli arkadaşlarım,
ben, bugün değil, dün de değil, 14 Mart tarihinde, Parlamentoda bir basın
toplantısı yaparak, sadece bu tank meselesi üzerinde durdum. O tarihli Anadolu
Ajansının bülteninde, bu konuda ne söylediğimiz çok açıktır. BAŞKAN - Efendim,
toparlar mısınız. BÜLENT ARINÇ (Devamla) -
Konunun teknik detaylarına girmeyeceğim; ama, 8 Martta, Filistin'de, günde
sadece 40 kişinin öldüğü bir zamanda, bu M-60 tanklarının 170 adedinin
modernizasyonu için, Amerikan, İtalyan ve Fransız firmaları varken, bunların
içerisinden İsrael Military Industries firmasının seçilmesi ve şimdilik 668 000
000 dolar, önümüzdeki dönem için 1 milyar dolara yaklaşan bir ihalenin
verilecek olmasının yanlış olduğunu, bu ihalenin askıya alınması gerektiğini
ifade etmiştim. Birkaç gün önce de,
maalesef, bunun, bir merasim yapılmadan imzalandığını, üzüntüyle ifade
ediyorum. Bu anlaşma, elbette, bu pervasız İsrail'in tutumu devam ettiği sürece
dondurulmalıdır ve yürürlüğe konulmaması mutlaka gereklidir. İsrail şimdiki
tutumundan geri dönmediği takdirde ise, imzalanan anlaşmanın feshedilmesi
gerektiğini düşünüyoruz. Sayın Başkan, hemen
bitiriyorum. Hükümetimiz, ayrıca, Filistin'deki acil durumu görüşmek üzere,
İslam Konferansı Örgütünü olağanüstü toplantıya çağırmalıdır. İslam dünyasının,
bu vahim gelişmeler karşısında ortak bir tutum ortaya koyması gerekir.
Hatırlanmalıdır ki, İslam Konferansı Örgütünün kendisi, El Aksa Camiini
kundaklama teşebbüsüne karşı gösterilen tepki sonucunda oluşmuştu. Bugün, El
Aksa Camii ve çevresi de dahil olmak üzere, Filistin'de vukua gelen olaylar,
söz konusu camiin kundaklanmasından daha az önemli değildir. Aynı şekilde, İsrail
üzerinde etkili olabilecek, başta ABD olmak üzere, tüm batı ülkelerini de,
İsrail üzerindeki nüfuzlarını kullanarak, Filistin'de kan dökülmesini durdurmak
için ellerinden gelen her türlü çabayı göstermeye davet etmeliyiz. BAŞKAN - Çok teşekkür
ederim. BÜLENT ARINÇ (Devamla) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; konu üzerinde, belki, çok daha söylenecek
şeyler var. İnanıyorum ki, hepimizin hissiyatı aynıdır. Milletimizin, Türk
Milletinin bu düşüncelerine uygun hareket etmek, Parlamentodan tek ve tok bir
sesin çıkması çok önemlidir. Ben, sayın hükümetimizin de, bu vahim olaylar
karşısında ve hepimizin hicranımızı kalbimize akıttığımız bir zamanda büyük
çaba göstereceğine, gerekeni yapmak için çabalayacağına ve en kısa zamanda bu
ateşkesin sağlanmasıyla, sükûnetin dönmesiyle bu sorunların çözülmesi için
elbette ümitli olacağımıza inanıyorum. Hepinizi saygılarla
selamlıyorum. (AK Parti, DYP ve SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum efendim. Şimdi söz sırası,
Demokratik Sol Partide. İstanbul Milletvekili
Sayın Ahmet Tan, buyursunlar efendim. (DSP sıralarından alkışlar) DSP GRUBU ADINA AHMET TAN
(İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Demokratik Sol Parti
Grubunun görüşlerini sizlerle paylaşmak üzere huzurunuzdayım; Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. Dışişleri Bakanı Sayın
Cem'e, bölgemizdeki son gelişmelerle ilgili verdiği bilgiler nedeniyle teşekkürlerimi sunuyorum. Sayın milletvekilleri,
Sayın Başkan; bu, tepkisini yeterli bulmadığınız hükümetin başkanı Sayın
Ecevit, bundan yaklaşık otuz yıl önce, birçok Müslüman ülkeden bile çok önce,
Filistinlilere Ankara'da siyasî büro açma imkânını tanımış bir hükümetin
başkanıdır. MUSA UZUNKAYA (Samsun) -
Otuz sene önceki Ecevit'i bulsak tamam; nerede o!.. BAŞKAN - Lütfen efendim, karşılıklı konuşmayın. AHMET TAN (Devamla) -
Eğer, siyasî temsilcilik açma hakkı o zaman tanınmasaydı, belki de bugün
Birleşmiş Milletler kararlarına geçen Filistin Devleti imkânı bulunmayacaktı. Evet, İsrail-Filistin
coğrafyası, yalnız Filistinlileri, İsraillileri ilgilendirmemektedir, tüm
bölgeyi, tüm dünyayı, tüm insanlığı ilgilendirmektedir. Bu yüzden, bölge
ülkeleri kadar, dünya ülkelerinin de burada olup bitenlere kulak kapatması,
sırtını dönmesi mümkün değildir. Hele de, övünçle söz ettiğimiz 21 inci Yüzyıl
uygarlığı adına, insanlığın ortak çıkarları, insanlığın onuru adına mümkün
değildir. Türkiye, Sayın Bakanın da
belirttiği gibi, geçmiş dörtyüz yıl boyunca dünyanın bu en sorunlu bölgesinde
barışı, huzuru ve hoşgörüyü aralıksız sağlamış bir devlet geleneğine sahiptir.
Üç farklı din, çok farklı ırklar, farklı kültürler ve halklar, birlikte, çok
uzun yıllar, Türkiye'nin devlet geleneği sayesinde esenlik içerisinde, huzur
içerisinde yaşamışlardır. Türkiye, geleneksel
olarak, İsrail ve Filistin'le iyi ilişkiler içerisinde olmayı sürekli başarmış
bölgedeki tek ülkedir. Bu zorlu görevi ve işlevi, dinlere, ırklara, halklara
eşit ve adil davranma geleneğine sahip bir devlet olması sayesinde yerine
getirebilmiştir. Türkiye, Filistinlilere,
birçok Müslüman ülkeden bile çok önce, belirttiğim gibi, siyasî temsilcilik
açma olanağı sağlamış bir ülkedir. 1970'lerde, Ecevit hükümetinin sağladığı bu
imkânla, Türkiye'nin daha sonraki yıllarda İsrail hükümetiyle eşit, dengeli ve
karşılıklı saygıya dayalı ilişkiler geliştirmesi önlenememiştir; Türkiye
hükümetleri bunu da sağlamıştır. Türkiye-Filistin dostluğu ile Türkiye-İsrail
dostluğunu, belki de Ankara'daki hükümetler, bu iki milletin birbirine rağmen
geliştirip güçlendirmişlerdir. Son gelişmeler,
Türkiye'ye iki tarafa da belli uyarılar yapması için önemli bir sorumluluk ve
görev yüklemektedir. Hükümetin ortağı olan siyasî parti grubu olarak,
İsrail'in, Filistin Devlet Başkanı Sayın Arafat'a uyguladığı devlet terörünü
şiddetle kınıyoruz. Aynı şekilde, intihar saldırıları biçiminde sürdürülen,
bebekleri bile hedef alan terörü de kınıyoruz. Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyinin aldığı anlamlı bir ateşkes kararını ve İsrail birliklerinin,
Ramallah dahil, tüm Filistin topraklarından çekilmesini istiyoruz. Şiddeti şiddetle önlemeye
çalışmanın sadece daha fazla şiddet yarattığı, daha fazla kan akmasına, daha
fazla masum insanın -bebek, yaşlı, hasta demeden- ölmesine yol açtığını ve
açmakta olduğunu bir kez daha görüyoruz. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; İsrail ve Filistin topraklarındaki terörizmin kökeninde, iki
toplum arasındaki derin farklılıklar yatmaktadır. İki halk da anayasal
gelecekleri, kimlikleri hususunda farklı beklentilere sahiptirler. Terör dünyada sürüp
gidiyor. Bu deneyimden pek çok dersler çıkarabiliriz. İlki, zor kullanmaya
dayalı şiddet politikasının terörizmi ortadan kaldırmayacağıdır. Barışın
anahtarı, teröristleri, şiddet yanlısı olmayan çoğunluğun desteğinden mahrum
bırakmaktır. İsrail, buna yeterince özen göstermemektedir. İkincisi: Temel sivil
özgürlükleri, sivil hakları gözardı eden ve insan haklarını da gözardı ettiği
son olaylarla ortaya çıkan İsrail'in yaklaşımlarının, kurbanların sayısını
artırmaktan ziyade hiçbir şeye yaramadığı da ortaya çıkmıştır. Buradan çıkarılması gereken
derslerin üçünsüsü ise şudur: Birleşmiş Milletler kararları, uluslararası
anlaşmalar ve hukukun üstünlüğü ile terörizmle mücadeleye yönelik her
yaklaşımın temelinde bu ayrımın olması gerekmektedir; aksi takdirde, ahlakî
zemin ve ılımlıların desteğini kaybeden hükümetler, teröristlerin sayısının
giderek artmasına imkân tanıyacaklardır. Son olarak Filistin -
İsrail coğrafyasında yaşadığımız deneyim göstermiştir ki, kökleri derinlere
giden sorunlar çabucak çözümlenemez; bu sorunda yer alan herkes, uzun bir
döneme hazır olmalı ve meşru hoşnutsuzlukları belirleyecek sabır, kararlılık ve
arzu göstermelidir. Bu, barışa ulaşmanın, teröristleri ve devlet terörizmini
yenmenin, İsrail ile Filistin arasındaki çatışmaları önlemenin -ama, asıl bunun
yolu olarak da- ılımlı çoğunluğun desteğini sağlamanın tek yoludur. Filistin'de
de, İsrail'de de, ılımlı çoğunluğun çok büyük çoğunluk olduğunu, teröristlerin
ve terörizme imkân tanıyan İsrail hükümetinin yaptıklarının hatalı olduğunu da,
bir kez daha, burada, belirtmek istiyorum. Bu gidişatın bir etnik
temizliğe dönüşmesi ihtimali çok büyüktür. Bu yüzden de, süper güç olarak,
Birleşik Amerika'ya büyük bir görev düşmektedir. Bu görev, dün, Cumhuriyetçi
Parti senatörleri ve Amerikan Kongresinin birçok üyesi tarafından da dile
getirilmiştir. Başkan Bush, bugüne
kadar, yeterince, yüreğini, fikrini, zamanını, enerjisini bu konuya
ayırmamıştır. Süper güç olarak yaptığı çağrıyı, 11 Eylülden sonraki çağrıyı,
kendisine buradan hatırlatmak istiyoruz. O çağrı, teröre karşı global bir
savaştı. Eğer, teröre karşı bu global savaşa, İsrail - Filistin coğrafyası
dahil edilmeyecekse, nerenin dahil edilmesi gerektiğini de buradan sormak
gerekiyor. Değerli milletvekilleri,
dışpolitikaya, içpolitikada prim yapmak için yaklaşmak çok tehlikelidir. Büyük
Millet Meclisi olarak, partiler olarak, devletimizin kuruluşundan bu yana,
Türkiye buna hep özen göstermiştir. Ölüm kıskacına alınmış Sayın Arafat'a sahip
çıkmak, elbette, boynumuzun borcudur; barış adına, Birleşmiş Milletler
kararları adına, insanlık adına boynumuzun borcudur. İsrail'in barışsever
olduğuna inandığımız halkının büyük çoğunluğu adına bunu hatırlatmak da
boynumuzun borcudur. Bu gerçeği, biraz geç de olsa, Beyaz Saray dün gece fark
etmiştir. Dün gece, Başkan Bush adına açıklama yapan sözcüsü "Başkan Yaser
Arafat barış için anahtardır, barışa ancak onunla varılır" demiştir. Bu,
elbette ki sevindirici bir gelişmedir. Arafat'ı yok etmek
isteyen İsrail hükümeti, herhalde, barışı da yok etme hedefi gütmektedir. Böyle
olmadığını ortaya koyması ve hemen, Arafat üzerindeki bu ölüm kıskacını
kaldırması gerekmektedir. Dünya buna izin veremez; çünkü, daha önce yaşanmış
olan etnik temizlikte, onbinlerce, yüzbinlerce insan, Balkan coğrafyasında yok
olmuştur. Aynı şiddetin, aynı trajedinin burada sergilenmesini de, elbette ki,
insanlık, başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere ve bölgenin tarihinden,
coğrafyasından kaynaklanan, devlet kültüründen kaynaklanan ülkesi olarak
Türkiye de izin vermeyecektir; ancak, Türkiye'nin, Filistin'deki barışa
katkısını sağlamak için, tarihî çizgisinde kalma zorunluluğu vardır. Bu çizgi,
intiharlarla süren terörü lanetlemektir ve İsrail hükümetini de devlet
teröründen uzak durmaya çağırmaktır. Bunu yaparken, duygularımızdan uzak
olmamız gerekir; çünkü, bölgede, Türkiye'nin özel bir ağırlığı ve önemi vardır
ve devlet geleneği de bunu öngörmektedir. Amerika Birleşik
Devletleri, süper devlet olma sınavından geçiyor. Başkan Bush, enerjisini ve
zamanını, itibarını bu meseleye ayırmalıdır. Bunlar bizim sözlerimiz değil,
bizzat kendi partisinden kongre üyelerinin sözleridir. Bu sözleri tekrarlayarak,
Demokratik Sol Parti Grubu adına saygılarımı sunuyor, teşekkür ediyorum. (DSP,
MHP, ANAP, AKP ve SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Efendim,
teşekkür ediyorum. Sayın Arınç, o, sizin
grup başkanvekillerinin işi; yani, hükümetin işi değil. Eğer, öyle bir karara
varırsanız... BÜLENT ARINÇ (Manisa) -
Ben, hükümetin işi olarak düşünmedim. BAŞKAN - Hay hay... Grup
başkanvekilleri olarak bir istişare ederseniz, öyle bir şeyiniz olursa, biz
uyarız; onu demeye çalışıyorum. Şimdi, söz, Milliyetçi
Hareket Partisinde. Ankara Milletvekili Sayın
Şevket Bülend Yahnici, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar) İnşallah, siz de bizim
tutumumuz hakkında bir şey demezsiniz. MHP GRUBU ADINA ŞEVKET
BÜLEND YAHNİCİ (Ankara) - Estağfurullah. Değerli üyeler; Sayın
Dışişleri Bakanımızın isabetli girişimiyle, bütün siyasî partilerimize böyle
bir söz hakkı ve görüşme imkânı doğmuştur. Kendilerine teşekkür ediyorum. Bugün, Ortadoğu'da
yaşanan, yaşanmakta olan gayri nizamî diyebileceğimiz savaş göstermiştir ki,
Ortadoğu, çatışmaların görünen ve görünmeyen birçok tarafının ve aktörünün
bulunduğu bir coğrafyadır. Bugünkü Ortadoğu, dünün eseridir. Dünyanın yaşadığı
en uzun barış dönemlerinden biri olan Osmanlı barışının bozulmasının ardından,
bu coğrafya, bir daha barış ve huzur yüzü, maalesef, görmemiştir. Hoşgörüye,
sevgiye ve adalete dayalı Osmanlı barışı bozulurken, maalesef, İngilizlerle
işbirliği yapan Arapların Türklere karşı ihaneti, bugün yaşanan kaosun
sebeplerindendir. Bu ihanetin bedelini, bugün, maalesef, bölgedeki masum
insanlar ödemektedir. 1982 yılında, Filistin
yönetiminin, başta Arafat olmak üzere, ülkeyi terk ettiği günlerde, o yıllardan
on sene evvel okuduğum bir kitabı hatırlamıştım. Trevanian diye bir şahıs
Şibumi diye bir kitap yazmıştı. Şibumi'de, Filistin'in bir gün yönetim
tarafından boşaltılacağı, Arafat'ın Filistin'i terk edeceği -bir roman
senaryosuydu bu- Arafat Filistin'i terk ederken -maalesef, o gün yaşanan
hadiseydi- Arap dünyasının buna seyirci kalacağı, âdeta bir kehanet halinde
anlatılmaktaydı. Bu kehanet gerçekleşti. Arafat'ı hatırlıyorum; uçağa binerken,
hâlâ victory işareti yapıyordu, hâlâ yapıyor. Nasıl bir victory, nasıl bir
zaferdir bu?! Otuz senedir barışa bir türlü kavuşamamış bir Ortadoğu. Şimdi, aziz dostlar,
doğrudur; bu konularda, son derece duygudan, hissiyattan uzak, mantıkla,
mantığı önplana çıkararak hareket etme zarureti olduğu açıktır. Şimdi, bugün,
yine, bu bölgede maalesef kan vardır, bu bölgede maalesef gözyaşı vardır. Kanı
ve gözyaşını durduracak Ortadoğu barış süreci engellenmek adına, maalesef, ne
lazımsa yapılmıştır. Hatırlayınız, Barak Hükümeti, İsrail'de, eli, kolu, kanadı
kırılmak suretiyle ve hükümetin bütün üyeleri birer birer istifa ettirilmek
suretiyle Barak yalnız bırakılmış, iktidardan gitmesi sağlanmış, Barak'ın
yerine şiddet yanlısı bir iktidar İsrail'de işbaşına getirilene kadar ne
lazımsa yapılmıştır. Aynı şekilde, Filistin tarafında, Arafat'ın, bugün zor
durumda bulunan Arafat'ın konulara hâkimiyeti, işe hâkimiyeti ve kendisi
dışında yürütülmekte olan birtakım terör faaliyetlerini önleyememe hali, açık
bir hadisedir. Bütün bu hadiseler, bugünkü gelişmelerin sebebi olmuş ve
maalesef, burası, yeniden bir kan gölü haline dönmüştür. 27-28 Martta Beyrut'ta
gerçekleştirilen zirve demin burada ele alındı, dile getirildi. Abdullah Planı,
bu zirvede, 4 madde halinde kabul edilmiş bir plandır. Bu planda, 1967'de işgal
edilen Arap topraklarına çekilme, mülteciler probleminin çözümü, Gazze ve Batı
Şeria'da işgal edilen Filistin toprakları üzerinde başkentinin Kudüs olacağı
bir bağımsız Filistin Devletinin kuruluşu gibi hususların yanında, Arap
zirvesi, İsrail Halkı ve hükümetini, önerinin kabul edilmesine ve İsrail'in
birlikte yaşama fırsatını veren bu barış önerisi fırsatını kaçırmamaya
çağırmıştır. Bu dört maddelik Abdullah Planı, belki İsrail açısından kabul
edilebilir bir plan olmamasına rağmen, Arap ülkeleri tarafından çoğunlukla
kabul edilmiştir; fakat, bu arada, Arafat'ın zirveye katılmaması, katılamaması,
katılmasından çok daha fazla yankı uyandırmış; İsrail'in, ileri sürdüğü şartlar
yerine getirildikçe yenilerini ortaya atarak olayı yokuşa sürmesi ve Arafat'ın
zirveye katılmasına engel oluşu, Arafat'ın, hem Arap dünyasında hem de uluslararası
platformda daha çok destek toplamasına ve kahramanlaşmasına sebep olmuştur;
ama, bütün bunlar, problemin çözümü için sebep teşkil etmemiştir. Ramallah'a
girerek Arafat'ı kendi ofisinde hapis hayatı yaşayacak bir hale getiren İsrail,
dün Tulkarem ve Beytüllahim'i de işgal ederek, nihayet, belki Filistin
toprakları üzerindeki hâkimiyetini genişletmek durumuna gelmiştir. Bu durumda, devam eden
saldırıların İsrail açısından durumu ve getirildiği nokta nedir, bunu iyi
tahlil etmek lazım. Bana göre, inancımıza göre, Şaron hükümeti, her ne kadar
Arafat'ı düşman ilan etse de, kendisi de çok iyi bilmektedir ki, şu anki
konjonktürde ve kısa vadede Arafat'ın yerine getirilebilecek bir alternatif
yoktur. Amerikan hükümeti de böyle bir fikre sıcak bakmamaktadır. Daha önce de,
Arafat'ı muhatabı kabul etmediğini açıklamasına rağmen, Şaron, netice
itibariyle, Arafat'la görüşme masasına oturmak zorunda kalmıştır. Muhtemelen,
bu durum yine tekrarlanacaktır. Yani, 1982'de Arafat'ın elini kolunu kırarak
Tunus'a gönderen zihniyet, bugün aynı oyunu tekrar etmektedir; Arafat'ı güçsüz,
Arafat'ı en ufak bir şekilde kendi halkının nezdinde itibarı kalmamış bir hale
getirmek suretiyle masaya oturtmak. Filistin yönetimi
açısından durum nedir; bir de ona bakmak lazım. İsrailliler saldırdıkça,
Filistinliler şiddetin derecesini artırıyorlar. İslamî Cihad, Hamas gibi
gruplar eylemlerine devam ediyorlar. Netanya'daki saldırıyı da Hamas
militanları üstlendi. Bunun yanı sıra, bireylerin psikolojileri çok önemli. 15
yaşında, 16 yaşında kızlar intihar saldırılarında bulunuyorlar. Dolayısıyla,
Arafat'ın, bu düzeyde saldırıları kontrol etmesi de zor gözüküyor. Arap ülkeleri açısından
durum çok farklıdır. Maalesef, Mısır, Ürdün gibi devletler, ABD'nin bölgedeki
müttefikleri olarak; diğer ülkeler -Arap zirvesinde de olduğu gibi- bir araya
gelerek, Arap çephesi olarak, İsrail'e ve ABD'ye somut bir karşılık verme
durumda gözükmemektedirler. ABD ise, bu noktada,
bölgeye iki kere Anthony Zinni'yi yollamış. General Anthony, burada başarısız
kalmış ve dolayısıyla, ABD, Ortadoğu barış planı ve süreci içerisinde başarısız
bir konuma gelmiştir. Şimdi, ABD, bu gerçekleri de göz önünde bulunduran ABD,
bu gelinen noktada, pazarlık gücü düşük bir Arafat'ın, bölgede, âdeta,
varlığını iyi karşılar bir haldedir. Dolayısıyla, ABD'nin bugüne kadarki
suskunluğu, böyle bir gelişmeyi beklemek olarak değerlendirilebilir. Avrupa Birliği ise, tam
bir fikir birliği içinde değildir. İngiltere, ABD yanlısı bir tutum izliyor.
Fransa, her fırsatta, ABD'nin Ortadoğu politikalarını eleştiriyor. Buna karşı,
hegemon güç olarak karşımıza çıkan+ ABD karşısında, doğru düzgün bir askerî
gücü bile olmayan Avrupa Birliğinin, bölge üzerinde yapabileceği bir tesir
gözükmüyor. Peki, Türkiye'nin durumu
nedir: Ankara, İsrail saldırılarını kabul edilemez bulduğunu açıklamaktadır,
can güvenliği hakkında garanti verilmesini istemektedir; ama, biz, Ankara'nın
bu anlamda ve bu noktada çok daha... BAŞKAN - Sayın Yahnici,
bir dakika... Efendim, yerlerinize
oturur musunuz acaba? Sayın Büyükerman,
lütfen... Hatibi hiç duyamıyoruz efendim. ŞEVKET BÜLEND YAHNİCİ
(Devamla) - Çok önemli bir belge dağıtıyor Sayın Büyükerman. BAŞKAN - Ne belgesi?
Filistin'le ilgili mi? ŞEVKET BÜLEND YAHNİCİ
(Devamla) - Hayır efendim. BAŞKAN - Ya?!. Konumuz
Filistin efendim. Sayın Yahnici, özür
diliyorum. Buyurun. ŞEVKET BÜLEND YAHNİCİ
(Devamla) - Şimdi, İsrail'in yaklaştığı gibi vaat edilmiş topraklar
yaklaşımıyla ve Tevrat yaklaşımıyla, orada Müslümanların yaklaştığı gibi
"efendim, burası İslamî bir kurumdur" yaklaşımıyla -en nihayet, Papa
da demeç vermiş- Papa'nın yaklaşımıyla buraya bir çözüm bulunması ve barış
geleceğinin ümit edilmesi mümkün değildir. Yapılacak düşmanlık veya Yahudi
düşmanlığı tarzındaki sözlerin ve bunların tekrarının da bir faydası olmadığı
açıktır. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun. ŞEVKET BÜLEND YAHNİCİ
(Devamla) - Filistin Halkını Yahudi düşmanlığına tahrik edenlerin, 15-16
yaşındaki çocukların Filistin örgütleri veya yönetim tarafından öne sürülerek
-her neyse- şehit edilmelerine sebep olanların, İslamî manada, cihat manasında
buraya, bu bölgeye yapabilecekleri bir şey yoktur. Yani, düşüncelerimizi
söyleyebiliriz, bunları söylüyoruz; ama, görülüyor ki, 1982'de olduğu gibi ırkî
ve dinî birlikteliği olan, yani, hem Arap hem de Müslüman olan insanlar bile
1982'de Arafat'ı yalnız bırakmaktan geri durmadılar. Bugün gelinen noktada,
Türkiye'nin tutumu ve tavrını tartışıyoruz. Bugün, Arap dünyasının ne kadar
Arafat'ın arkasında veya Filistin davasının arkasında olduğu, yine
tartışılabilir; ama, halkı Müslüman, yönetimi laik ve cumhuriyet, demokrat olan
Türkiye, halkıyla da, yönetimiyle de Filistin Halkının ve Filistin'in uğradığı
gazabın karşısındadır, Filistin Halkının yanındadır. (MHP ve DSP sıralarından
alkışlar) Peki, bu manada neler
yapılabilir. Bir kere, konuyu içpolitika malzemesi yapmamak gerektiği açıktır.
İsrail'le ilişkilere dair anlaşma, 54 üncü hükümetin zamanında yapılan bir
anlaşmadır. MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) -
Öyle değil... Öyle değil... ŞEVKET BÜLEND YAHNİCİ
(Devamla) - Bu askerî ilişkilerin devamına ilişkin anlaşmalar, muhtelif
kereler, muhtelif hükümetler tarafından yapılmıştır. Birbuçuk sene evvel
başlatılan askerî işbirliği sözleşmelerinin görüşmeleri, Ortadoğu barış sürecinin
devamı içerisinde gerçekleştirilmiş görüşmelerdir. Bugün bunları askıya
almak almamak, o ayrı bir hadisedir; ama, biz "Türkiye olarak neleri
yapmalıyız"ı iyi düşünmek zorundayız. Filistin'in devlet olma hakkı,
Türkiye tarafından savunulmalıdır. Arap ülkeleri, İsrail'le bir saldırmazlık
anlaşmasını mutlaka imzalamalıdırlar. Bunun için, Türkiye, üzerine düşen ne
lazımsa, ABD nezdi de dahil, yerine getirmelidir. ABD, yaşanan sürece müdahil
olmalı. ABD'nin müdahil olması için, Türkiye, ABD nezdinde neler yapması
gerekiyorsa, mutlaka, yüksek sesle seslendirmelidir. Bütün bunları, Türkiye'nin
üzerine düşen mükellefiyetler olarak görüyoruz. İstanbul'da, medeniyetler
çatışmasının dillendirildiği günlerde medeniyetler buluşmasını gerçekleştiren
Türk dışpolitikası, bugün de, Ortadoğu'da barışı sağlayan, barış için çalışan
üçüncü tekil şahıslıktan kurtulmalıdır; Türk dışpolitikasını
"edilmelidir", "yapılmalıdır" tekil şahsından kurtarmak
suretiyle, bizzat kendisi yapan bir dışpolitikayı sağlamalıdır. (MHP sıralarından
alkışlar) Türkiye, bunu yapacak güce ve imkâna sahiptir. Türkiye'nin halkının
Müslüman olması, bölgedeki olaylarda Müslüman halkın yaşamakta olduğu acıyı,
ıstırabı, hüznü duyması açısından önemlidir. Türkiye, ABD'nin stratejik
müttefikidir. Batı'nın da stratejik müttefikiyiz, Avrupa Birliğinin de
stratejik müttefikiyiz. O zaman, bunu da, demokrat ve laik bir ülke olarak, iyi
değerlenmek zorundayız. Türkiye, bunları yapabilecek durumdadır. Washington nezdinde ne
lazımdır, bilemiyorum. Gerekirse Sayın Dışişleri Bakanımız, atlayıp
Washington'a gidebilmeli. Birleşmiş Milletler nezdinde, AGİT nezdinde, NATO
nezdinde, İslam Konferansı nezdinde, Türkiye, yüksek sesle, sesini
duyurabilmenin gayretinde olmalıdır. Bunun başka yolu yoktur. Türkiye'ye düşen
mecburiyetlerin ve sorumlulukların bunlar olduğu düşüncesindeyiz. Saygılar sunuyorum. (MHP,
DSP ve ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bülend Yahnici. Efendim, gruplar adına
yapılan konuşmalar tamamlanmıştır. Bağımsız 3 sayın milletvekili
arkadaşımız söz istediler. Benim, bir kişiye söz verme imkânım var; ama,
zabıtlara geçmesi açısından isimlerini okuyorum: Konya Milletvekili Sayın
Hüseyin Arı, İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Ali İrtemçelik, Van
Milletvekili Sayın Mustafa Bayram. Bir kişiye söz verme
imkânım var; geliş sırasına göre söz vereceğim. Bağımsız milletvekilleri
adına, Konya Milletvekili Sayın Hüseyin Arı, buyurun efendim. (Alkışlar) Süreniz 5 dakika. HÜSEYİN ARI (Konya) -
Sayın Başkanım, bağımsız milletvekili olarak söz vermiş olduğunuz için,
teşekkür ederim. Biz, ne kadar bağımsızsak da, Yüce Meclisin bütün üyeleriyle
birlikte, milletimizin bağımlısıyız. ("Bravo" sesleri, alkışlar) Değerli arkadaşlarım, bu
kürsü, milletimizin kürsüsüdür. Burada konuşurken, meramımızı ifade ederken,
daima, milletimizin hissiyatının ve onun düşüncelerinin, duygularının tercümanı
olmalıyız. Bir şeye şaşırdım.
Saygıdeğer İnan, bugün, burada yaptığı konuşmada, âdeta, mevcut durumu değil
de, barış ortamındaki Ortadoğu'nun bir değerlendirmesini yapmıştır. Belki,
yanlışlık buradan ileri geliyor. Halbuki, bugün, mevcut olan, elli yıldan beri
Filistin topraklarını işgal altında bulunduran İsrail'in, bilhassa birkaç
günden beri, bir milleti yok etme girişimine başladığı ve soykırım yaptığı
mevcut bir ortamı değerlendiriyoruz. Sanırım, yanılgı buradan... Değerli arkadaşlar, biz,
bu işgali 1919 öncesi yaşadık; öyle bir milletiz. Bugünkü, aynı Batı ülkeleri
-biliyorsunuz "yedi düvel" olarak adlandırılır- Anadolu'yu işgal
etmişler ve bundan daha şedit bir durumla karşı karşıyayız. 19 Mayıs 1919'da
başlayan ve Mustafa Kemal'in önderliğinde devam eden bir mücadele sonunda,
bildiğiniz gibi, 30 Ağustos 1922'de bu işgal sona ermiş, yüzbinlerce şehit
verilmiş -bu işgali, biz, fazlasıyla yaşamışız- hatta o günün şartlarında tüm
istiklal mücadelesi veren ülkelere, toplumlara örnek olmuşuz, onlara âdeta umut
ışığı vermişizdir; ama, ne olduysa, bugün biz, maalesef, üzerimize ölü toprağı
serpilmiş gibi, sivil toplum örgütlerimizle, hükümetimizle bu işgalin, bu
soykırımın âdeta seyircisi durumunda, sessiz kalmaktayız. Değerli milletvekilleri,
bu işgal bir an evvel durdurulmadığı takdirde ve Ortadoğu'ya barış gelmediği
müddetçe, İsrail Devleti, bu tutumuyla dünya barışını âdeta engellemektedir,
dünya barışını sabote etmektedir. Bu işgal durdurulmadığı takdirde, bunun
vebali, başta ülkemizin, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin üzerindedir ve bugünkü
hükümetin üzerindedir. Peki, nerede kaldı Mustafa Kemal'in o barış ilkeleri?!
"Yurtta sulh, cihanda sulh", ayrıca "millî bağımsızlık benim
karakterimdir" diyen Mustafa Kemal'in bu ilkesi, nerede kaldı?! Bugün,
maalesef, teslimiyetçi politikalarla ülkemiz bu duruma gelmiştir. Bir Amerikalı
spiker dahi "Türkiye Devletini, biz, parayla satın aldık"
diyebilmektedir. Değerli arkadaşlarım, biz
beklerdik ki, hükümetimizin, 11 Eylül İkiz Kule saldırısında ABD'nin yanında
yer alarak teröre karşı takındığı tavrı, en azından burada da takınması
gerekirdi; fakat, sessiz kaldı. (DYP ve SP sıralarından alkışlar) Yani, bu
bölgedeki potansiyelini, jeopolitik konumunu ve barışa olan tepkisini
gösterememiştir. Ayrıca, hükümetten
isteklerimiz şudur; bunlar, milletimizin istekleridir: Birincisi, İsrail'le
yapılan tüm askerî anlaşmalar derhal askıya alınmalıdır hatta iptal edilmelidir. Ayrıca, Konya
Milletvekili olarak, ABD, Türkiye ve İsrail'in Orta Anadolu'da yapacakları
müşterek hava tatbikatının, atış tatbikatının derhal iptal edilmesini talep
ediyoruz. (SP sıralarından alkışlar) Ayrıca, Yüce
Meclisimizden de isteğimiz var; bunu da, biraz önce konuşan bir grup
başkanvekilimiz dile getirdi: Bu işgali, İsrail'in bu soykırım hareketini tüm
dünyaya duyuracak şekilde, kapsamlı bir şekilde, şiddetli bir kınama
bildirisiyle tüm dünyaya duyurulmasını Yüce Meclisten talep ediyoruz. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Efendim,
toparlar mısınız. HÜSEYİN ARI (Devamla) -
Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; bu duygu ve düşüncelerle, hepinize saygı ve
sevgilerimi sunarım. Sağ olun. (SP ve AK Parti
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum efendim. Böylece, İçtüzüğün 59
uncu maddesine göre, Dışişleri Bakanımızın, hükümet adına Türkiye Büyük Millet
Meclisine bilgi vermesiyle, Ortadoğuyla ilgili görüşmeler tamamlanmıştır. Sayın Bakanım, teşekkür
ediyorum. Gündemdışı söz talepleri
var. Gündemdışı ilk söz,
Türkiye'nin ekonomik durumunun nedenleri ve tasarruf tedbirleri ile Atatürk'ün
babası Ali Rıza Efendinin Makedonya'da yapılacak evi hakkında söz isteyen,
İzmir Milletvekili Sayın Kemal Vatan'a aittir. Buyurun efendim. (DSP
sıralarından alkışlar) Sayın Vatan, süreniz 5
dakika. 2. - İzmir Milletvekili Kemal Vatan’ın, Türkiye’nin ekonomik
sorunları ve tasarruf tedbirleri ile Atatürk’ün Babası Ali Rıza Efendinin
Makedonya’daki evinin müze olarak tekrar inşaına ilişkin gündemdışı konuşması KEMAL VATAN (İzmir) -
Teşekkürler Sayın Başkan. Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Türkiye'nin içine düştüğü ekonomik durumun nedenleri ve
tasarruf tedbirleri ile Ulu Önder Atatürk'ün babası Ali Rıza Efendinin
Makedonya'da yapılacak evi hakkındaki düşüncelerimi paylaşmak üzere gündemdışı
söz aldım. Hepinizi saygılarla selamlıyorum. Yaşadığımız, çektiğimiz
tüm acı faturalara rağmen, halen gerektiği gibi tasarruf tedbirlerini yaşama
geçiremiyoruz. Devletteki, eskiden gelen ve günümüze uymayan hantal yapılanma
devam etmekte; resen emekliliğin dahi gündeme geldiği günümüzde, devlette işin
gerektirdiğinden çok fazla işçi ve memur bulunmakta. Bu konuda bir acı gerçek
de, fazla olan bu personelin, amirlerinin bile unuttuğu, tanımadığı bu
bankamatik memurlarının büyük bir kısmının aktif olmaması; yani, çalışmaması,
iş tutmamasıdır. Aktif olmayan, yani, işe
gitmeyen, ara sıra gitse de yapacak bir şey bulamayan ve basına yansıdığı
şekilde bu kişilerin, ta başta ilişkileri kesilmesi gerekirdi. Tabiî ki,
onların sorumlu amirleri için de yasalara göre en şiddetli müeyyidelerin
uygulanması gerekirdi. İsraf, dinimizde
haramdır. Helal rızık istemek, her Müslümanın üzerine vaciptir. İnsana itibar
sağlayan şey, çalışması ile karakteridir. Herkes, çalışıp hizmet verdiği kadar
yararlıdır. Görev ve onur, her şeyin üstündedir. Vatan, çalışan insanların
omuzları üstünde yükselir. Bir ibret verici durum
da, milletimize hizmet etmek için seçilen bazı milletvekili arkadaşlarımız,
esas görevleri olan Genel Kuruldaki yasama faaliyetlerine ve komisyon
çalışmalarına önem konusunda gereken ilgiyi göstermemektedirler; yani, Meclise
devam etmemektedirler. Bu olumsuz durumu Meclis yönetimi ve parti yönetimleri
önleyemediğine göre, bunun da, milletin sağduyusuyla haklarına sahip
çıkmalarıyla önlenebileceğine güveniyorum. Avrupa Birliğine girmekte
olan ve çok kısa zaman önce demirperdeden ayrılan ülkelerin bile bitirdiği
özelleştirmeyi, biz de, mutlaka hızlandırmalıyız. Bu ağır ekonomik krizden
çıkmaya çalışırken, lütfen, artık, devlet, otelcilik, pansiyonculuk, aşçılık ve
benzeri işlerle meşgul olmasın; zaten beceremez. Devlet, artık, aslî görevine,
eğitime, güvenliğe, ulusal savunmaya, sağlığa, adalete, dışpolitikaya, sosyal
adalete süratle çekilmelidir. Yıllardır uygulanan
popülist ve kayırıcı politikalar neticesinde atıl yatırımlardan, işletmelerden,
havaalanlarından kurtulmamamız lazım, bunlar meşhur aile fotoğrafının babasıyla
ilgili olsa bile. Yine, maliyetleri
dolayısıyla fiyatları yükselten, resmî olanlar başta olmak üzere, gereksiz ve
fazladan tüm aracılar ve aracı kuruluşlar devreden çıkarılmalı, ülkenin,
milletin bu duruma gelmesinde önemli payı olan kayıtdışı illeti mutlaka
önlenmelidir. Bunlar kadar ve hatta bunlardan da önemli olan, devleti, bürokrasi
kıskacından kurtararak, verimsiz kamu yönetimi değişime tabi tutulmalı,
yenilenmelidir; ancak, özerk kurumlar ve tüm kurullar millet adına Parlamento
denetiminde olmalıdır. Anadolu'nun güneydoğusunda ve doğusunda bugün de olan
feodal ve aşiret yapılanmalarını, Avrupa Birliği yolunda ilerleyen ve tüm dünya
devletleri arasında ön sıralara yükselmekte olan Türkiye, artık geride
bırakmalıdır. Biriken ve ihmallerin
sonucu olan, yukarıda bir kısmını saydığım çarpıklığın, hantallığın,
çağdışılığın önlenmesi ve günümüze uyacak gerekli reformların yapılabilmesi,
dürüst ve milletin geleceğini önde düşünen yönetimlerle olabilir ki, dünyanın
önde gelen lider olarak tanıdığı Sayın Ecevit'in başkanlığında bu Yüce
Meclisten çıkan uyumlu koalisyon hükümetiyle bu yönetim şu anda işbaşındadır. Sayın milletvekilleri,
artık, Türkiye, dürüst insanların, gençlerin ve etik değerleri yüksek olan
bürokrat, siyaset ve bilim adamlarının çoğalarak yönetimde daha fazla söz
sahibi olduğu bir ülke olmak zorundadır. Sadece bizi değil tüm İslam âlemini
kemiren bela, kamu mallarının, yani devletin talan edilmesidir. Güzel ülkemizin
krizden kurtarılmasında esas çare, insanları karanlıktan aydınlığa çıkaran
Kur'an'a sımsıkı sarılarak ve Atatürk ilke ve devrimlerine uygun yolda yürümekle
olacaktır. Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; sözlerimi tamamlarken önemli bir konuyu da Yüce Meclisin
bilgisine arz etmek istiyorum. 26 Mart 2002 tarihinde
Makedonya Cumhurbaşkanının Türkiye-Makedonya Parlamentolararası Dostluk
Grubumuzu ziyaretlerinde yaptığımız toplantıdaki değerlendirmelerimize göre... (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Efendim,
toparlarsanız minnettar kalırım. KEMAL VATAN (Devamla)-
Ulu Önder Atatürk'ün babasının Makedonya'nın Debre İlçesi Kocacık Köyünde
bulunan evinin, müze olarak kullanılmak üzere Kültür Bakanlığımız tarafından
yeniden inşası kısa sürede gerçekleştirilecektir. Makedonya'nın ve Türkiye'nin
olduğu gibi tüm Balkanların da gururu olacak Atatürk'le ilgili bu Ata evinin
müze evin yakın zamanda Meclisimizden de temsilcilerin katılımıyla açılması
beklenmektedir. Bu duygu ve düşüncelerle
hepinize tekrar saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN- Teşekkür
ediyorum. Gündemdışı ikinci söz,
MTA bölge müdürlüklerinde yapılan yeni düzenlemeler hakkında söz isteyen Sıvas
Milletvekili Abdüllatif Şener'e aittir. Buyurun Sayın Şener. (AK
Parti sıralarından alkışlar) 3. - Sivas Milletvekili Abdüllatif Şener’in, MTA bölge
müdürlüklerinde yapılan yeni düzenlemelere ilişkin gündemdışı konuşması ve
DevletBakanı Edip Safder Gaydalı’nın cevabı ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas)-
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Özellikle son dönemlerde,
hükümetin almış olduğu bazı kararlar çerçevesinde, kamu kuruluşlarında bazı
yeni düzenlemeler yapılmaktadır. Özellikle, müdürlüklerin, bölge
müdürlüklerinin kapatılması, değişik illerde farklı sonuçlar ortaya
çıkarmaktadır. Son zamanlarda, Sıvas'ta
bulunan kamu kuruluşlarında yapılan düzenlemeler, gerçekten, Sıvas kamuoyunu
derinden rahatsız etmiştir ve gelişmeler Sıvasımızı rahatsız etmeye devam
etmektedir. Bu bakımdan, son günlerde yine kamuoyunda yoğun bir şekilde
tartışılan MTA Orta Anadolu Birinci Bölge Müdürlüğüyle ilgili gelişmeler
üzerinde durmak istiyorum. MTA Genel Müdürlüğü
bünyesindeki bazı bölge müdürlüklerinin kapatılmasına yönelik olarak Bakanlık
bünyesinde sürdürülen çalışmalar, Sıvasımızca yakından izlenmektedir. Kaygı
verici bir durumun ortaya çıkmakta olduğu izlenimi de Sıvas kamuoyunda vardır. Bildiğiniz gibi, Birinci
Bölge Müdürlüğü, yani Sıvas MTA Bölge Müdürlüğü, 1968 yılında kurulmuştur ve 7
ilde faaliyetlerini sürdürmektedir. Birinci Bölge Müdürlüğünün merkezî, Sıvas
ilidir; bunun dışında, Tokat, Amasya, Çorum, Yozgat, Kayseri, Erzincan olmak
üzere, 7 ilde faaliyetlerini sürdürmektedir. Bu illerin hiçbirinde, yani Sıvas
merkezi dışında kalan illerin hiçbirinde alt çalışma birimi yoktur; yani,
MTA'nın diğer illerde şube müdürlüğü, başmühendisliği bulunmamaktadır. Halen
Sıvas MTA Bölge Müdürlüğünde 87 personel çalışmaktadır. Bunlardan 31'i teknik
hizmetler sınıfında, 23'ü idarî hizmetler sınıfında, 1'i sağlık hizmetlerinde
ve 32'si de işçi statüsünde çalışmaktadır. Türkiye'de aktif bulunan bölge
müdürlükleri içerisinde iş kapasitesi ve personel sayısı en fazla olan bölge
müdürlüğü, Sıvas Bölge Müdürlüğüdür. Bunun da ötesinde, son onbeş yıldır Sıvas,
MTA Bölge Müdürlükleri içerisinde en aktif bölgedir. Maden potansiyeli en
yüksek bölge, yine, Sıvas Bölge Müdürlüğüdür. Çünkü, demir, altın, krom, talk,
sölestin, asbest, kömür, kil, karbondioksit, traverten, mermer, kurşun, çinko,
kaolin, jips, tuz, jeotermal enerji gibi pek çok alanda aktif bir şekilde
çalışmalar sürmektedir ve aktif maden potansiyeli bulunmaktadır. Tüm bunun
ötesinde, 1994 ile 2002 yılları arasında MTA Genel Müdürlüğünün işlerinin,
yani, toplam iş kapasitesinin yüzde 75 ilâ 80'i Sıvas bölgesinden
yürütülmüştür. Buna rağmen, iş kapasitesi Türkiye'nin en fazla olan bölge
müdürlüklerinin başında gelen Sıvas bölgesiyle ilgili kapatma tartışmaları,
gerçekten, mevcut iktidarın, 57 nci hükümetin Sıvas'a yönelik niyetlerinin ve
düşüncelerinin ne olduğu gibi bir sorunun Sıvas kamuoyunda sürekli sorulmasına
sebep olmaktadır. Kapatılması hiç
düşünülmeyen bazı bölge müdürlüklerinde sadece 5-6 teknik eleman varken, Sıvas
Bölge Müdürlüğünde 31 teknik eleman bulunmaktadır. Belirttiğim gibi, aktif bir
bölgedir, maden potansiyeli geniş bir bölgedir, bunun ötesinde de, MTA Genel
Müdürlüğünün iş kapasitesinin en yüksek olduğu bölge, Sıvas MTA Bölge
Müdürlüğüdür. Böyle bir durumda, tartışılan kapatma konusu, Sıvas Bölge
Müdürlüğü etrafında döndükçe, Sıvas kamuoyunun bundan rahatsızlık duyacağı
açıktır. Aslına bakarsanız, 18
Nisan 1999 seçimleri sonrasında kurulan 57 nci hükümetin almış olduğu bazı
kararların ve icraatların sürekli Sıvas'ı rahatsız etmiş olması da, bu son
gelişmeler konusundaki kaygıları ortaya çıkarmaktadır. Nitekim, daha önce, Et
ve Balık Kurumunun özelleşmesi sonrasında 64 işçi işsiz kalmıştır. Şu anda,
SİDAŞ Dokuma Fabrikasının kapısına kilit vurulmuştur Sıvas'ta ve 93 kişi burada
çalışırken işsiz kalmıştır ve yeni iş imkânları, maalesef, ortaya çıkan bu kötü
ekonomik tablo karşısında bulunamaz hale gelmiştir. Bunun da ötesinde,
Sıvas'taki değişik ilçelerden sürekli telefonlar gelmektedir, fakslar gelmektedir
ve özellikle, Halk Bankası şubelerinin kapatılmakta oluşu da, aynı şekilde,
Sıvasımızı rahatsız etmektedir. Ben açıkça şunu ifade
etmek istiyorum ve Sayın Bakan cevaplandırırsa memnun olacağım; neden, diğer
bölge müdürlükleri daha pasif konumda, daha az teknik elemana sahipken, aktif
ve iş kapasitesi yüksek olan bir bölge müdürlüğü olan Sıvas Bölge Müdürlüğü
etrafında kapatma tartışmaları devam etmektedir? Hepinize saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum efendim. Sayın Bakanım, buyurun. DEVLET BAKANI EDİP SAFDER
GAYDALI (Bitlis) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sıvas Milletvekilimiz
Abdüllatif Şener Beyefendinin yaptığı gündemdışı konuşmaya cevap vermek üzere
huzurlarınızdayım; hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum. Maden Tetkik ve Arama
Genel Müdürlüğü, 1935 yılında çıkarılan 2804 sayılı Kanunla kurulmuş bir
araştırma kurumudur; 1935 yılından beri, ülkemizin jeolojik yapısının
araştırılması ve yeraltı kaynaklarının aranması konularında başarılı çalışmalar
yaparak, ülke ekonomisine önemli katkılarda bulunmuştur ve bu katkılarını da
sürdürmektedir. MTA Genel Müdürlüğü, bir
jeoloji ve maden araştırma kurumu olarak, araştırma ve arama çalışmalarını
bilimsel temellere dayalı biçimde yürütmekte, ülkemizin yer bilimleriyle ilgili
konularına ve madenciliğe ait altyapı bilgilerini üretmektedir. Dünyadaki tüm jeoloji
araştırma kurumlarının örgütlenmesinde merkeziyet esas alınmıştır. Bunda,
araştırma kurumlarının laboratuvar, kütüphane ve uzman bakımından her zaman
kısıtlı ekonomik, bilimsel ve teknik olanaklara sahip olması ve aynı zamanda,
eldeki olanakların merkezî örgütlenmelerde ekonomik olarak kullanılabilmesi
temel rol oynamıştır. MTA Genel Müdürlüğünün
çalışma sisteminde arazideki etütler, ilk verilerin ve araştırma materyalinin
elde edilmesini sağlamakta ve daha sonra bu materyal, laboratuvarlarda analiz
edilmektedir. Ülkede yer bilimleri konusunda uzman eleman eksikliği,
laboratuvar kurulmasının yüksek maliyetleri ve yapılan bilimsel teknik
çalışmalarda gerek yayın gerekse rapor olarak yoğun literatür araştırması
gerekliliği, çalışmaların tek merkezden yürütülmesi zorunluluğunu
getirmektedir. Zamanında ülkemizdeki
iletişim, ulaşım ve dolayısıyla ikmal olanaklarının kısıtlılığı nedeniyle
belirli yörelerde uzun süreli maden arama programları sürdürülürken gereksinim
duyulan lojistik desteğin kolayca temin edilebilmesi amacı önde tutularak, 1960
ve 1970'li yıllarda MTA bölge müdürlükleri ihdas edilmiştir. O yıllarda,
sürekli, rutin etüt programlarının gerçekleşmesi sırasında işlevlerini yerine
getirmişlerdir; ancak, günümüzde iletişim ve ulaşım olanaklarının büyük gelişim
göstermesinin ve MTA kamplarının mobil hale gelmiş olmasının yanı sıra,
bilimsel bilginin artması sonucunda arazi çalışmalarının sonrasındaki büro
çalışmalarında başvurulacak literatür gereksiniminin hızla artması ve
laboratuvar çalışmaları sırasında etüdü gerçekleştiren elemanların laboratuvar
ekibiyle sık diyalog kurmasının zorunlu hale gelmesi, kışın bölgelerde kalan elemanların
bu çalışmalara katkıda bulunamaması sonucunu doğurmaktadır; bu da, projelerin
merkez elemanlarına fazladan yük getirmekte ve bölge elemanlarının önemli
ölçüde atıl kalmalarına neden olmaktadır. Projenin yalnızca bölge
elemanlarından oluşması durumunda ise, asıl olanakların var olduğu merkezde
çalışma yapılamamakta ve hedeflenen sonuçlara ulaşılamamakta veya bilimsel
teknik bakımından gereken yeterlikte olmayan raporlar yazılabilmektedir; bu,
kaynakların israfına neden olmaktadır. Öte yandan, bölgelerde
uzman eleman sıkıntısı had safhadadır. Bu durum, yalnızca proje çalışmalarına
katkının az olmasına neden olmamakta, aynı zamanda, bölgelerdeki genç
personelin eğitiminin sağlanamaması sonucunu da doğurmaktadır. Mevcut durumda, bölge
müdürlükleri, yalnızca, lojistik destek ve ikmal merkezî olarak işlev görmekte,
ancak, buna da, çalışma sistemindeki değişiklikler nedeniyle çoğu zaman gerek
duyulmamaktadır. MTA Genel Müdürlüğünün 12
bölge müdürlüğünden bir tanesi olan Sıvas Bölge Müdürlüğü, Erzincan, Yozgat,
Amasya, Çorum, Tokat, Kayseri ve Sıvas İllerini kapsayan bir alanda faaliyet
göstermektedir. Sıvas Bölge Müdürlüğü, kurulmuş olduğu 1968 yılından beri
önemli hizmetler vermiştir. Bölgenin en önemli
madenlerinden olan demir, krom, kurşun, çinko, sölestin, asbest, altın ve
linyit, MTA Genel Müdürlüğü tarafından bulunmuştur. Sıvas Bölge Müdürlüğü,
teknik hizmet sınıfında 30, idarî hizmetlerde 22 ve işçi statülü 34 olmak üzere
toplam 86 personelle, halen kiralık olan bölge müdürlüğü binasında hizmetine
devam etmektedir. Ülkemizin içinde
bulunduğu ağır ekonomik koşullarda bölge müdürlüklerinin maliyetlerinden doğan
ekonomik yükün MTA Genel Müdürlüğü üzerinden kaldırılması, devletin
küçültülmesi çabalarına ve kamudaki tasarruf politikalarına uygun olacaktır;
ancak, Sıvas Bölge Müdürlüğümüzün kapatılması konusunda hükümetimizce bir karar
verilmemiştir. MTA bölge müdürlüklerinden hangilerinin işlevlerini
tamamladıkları hususunda teknik ve iktisadî kriterler çerçevesinde
değerlendirmeler devam etmektedir. Arz ederim. (ANAP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın Bakan,
teşekkür ediyorum efendim. ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas)
- Kapatılmamasını bekliyoruz Sayın Bakan. BAŞKAN - Üçüncü söz,
Şanlıurfa'nın genel sorunları, çiftçi alacakları konusunda söz isteyen, Şanlıurfa
Milletvekili Sayın Mehmet Yalçınkaya'ya aittir. Siz, çiftçi alacakları
değil de, bu doğrudan desteklemeyi almadığınız için söz istemişsiniz. Sayın Yalçınkaya,
buyurun. (DYP sıralarından alkışlar) 4. - Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Yalçınkaya’nın,
Şanlıurfalı çiftçilerin doğrudan destek ödemelerindeki gecikmeye ilişkin
gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp’in cevabı MEHMET YALÇINKAYA
(Şanlıurfa) - Sayın Başkanım, engin hoşgörünüze sığınarak... Urfa, peygamberler
şehridir, Kudüs de peygamberler şehridir. Bugün, derdimizi, yani Urfa'nın
sorunlarını arz etmek üzere söz almıştım; fakat, çok önemli bir gündem
maddesiyle Meclis toplandı. İsrail, işgal ettiği toprakların ve kasap Şaron,
yaptığı katliamın er geç hesabını verecektir. Orada Yaser Arafat'ın söylediği
bir söz var: "Filistin topraklarından, er geç, İsrail çıkacaktır."
İsrail bugün 52 yaşında. Geçmişte -400 yıl- Kudüs Kont imparatorluğu Kudüs'te
kuruldu. Bir Salâhaddin Eyyubi geldi, bunları oradan çıkardı. Ortadoğu yeni bir
Salâhaddin Eyyubi'yi bekliyor. SAFFET KAYA (Ardahan) -
Mehmet Bey, ağzına sağlık. MEHMET YALÇINKAYA
(Devamla) - Biz, bu kokuşmuş liderlerden bir şey beklemiyoruz!.. Er geç,
Ortadoğu, kendi Salâhaddin Eyyubi'sini çıkaracaktır. Bu sebeple, zalimin zulmü
varsa, mazlumun da Allah'ı var; zalimin zulmü varsa, Hakkın bükülmez kolu,
dönmez yüzü vardır. Bu sebeple, buradaki katliamı tasvip etmemiz, hoş görmemiz
mümkün değildir. Urfa'nın sorunları çok.
Urfa'nın en önemli sorunu, tabiî, tarım ve tarıma dayalı prim alacaklarıdır.
Bugün, bütün Türkiye'nin prim alacakları ödenmiştir. Doğrudan destekleme
dediğimiz paralar ödenmiştir; ama, Urfa beklemektedir. HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Van
da beklemektedir... MEHMET YALÇINKAYA
(Devamla) - Urfa çiftçisi buna müstahak değildir değerli arkadaşlar. Urfa
çiftçisi, üretilen pamuğun, 1 000 000 ton pamuğun 600 000 tonunu üreterek,
Türkiye ekonomisinin, ihracatının aşağı yukarı yüzde 30'unun hammaddesini temin
etmektedir. Bugün, Türkiye krize
sürüklenmiştir; bunu, kimse inkâr edemez. Krizden çıkış yolu... Krizden çıkış
yolu, üretimdir, üreticinin desteklenmesidir, ihracattır ve ihracatçının
desteklenmesidir. Tarım Bakanı, geçen yıl,
buğday taban fiyatının belirlenmesi sırasında, üreticiye 20 lira vermek için
çok çırpındı; ama, Amerika'nın tahsildarı Sayın Derviş, bütün hünerini ortaya
koyarak, çiftçiye 20 liranın verilmemesi için elinden gelen bütün gayreti
gösterdi. Kırkbeş gün sonra yine hasat var; yine tahsildar Derviş iş başında,
yine çiftçiye gereken zulmü yapacak. Onbeş günden beri, Tarım
Bakanlığı, doğrudan destekleme paralarının ödenmesiyle ilgili, Hazineden
sorumlu Bakana, Urfa'nın yazısını intikal ettirmiştir; ama, Derviş, ödememek
için direnmektedir ve ben, on gündür Sayın Derviş'i arıyorum, telefonlara bile
çıkmıyor. SAFFET KAYA (Ardahan) -
IMF'den izin aldı mı Mehmet Bey? MEHMET YALÇINKAYA
(Devamla) - Ben daha önce de söyledim, devlet terbiyesi almayan bir insanın bu
Mecliste yeri yok değerli arkadaşlar. MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Tokat) - Bravo. MEHMET YALÇINKAYA
(Devamla) - Ben, her şeyden önce, bu milletin seçtiği bir milletvekiliyim ve
Derviş'in dediği gibi, bir fabrikaya, bir işadamına veya herhangi bir
ihracatçıya kredi almak üzere aracı olmak için aramıyorum; ben, Urfamın hakkını
arıyorum, Urfa çiftçisinin hakkını arıyorum; Urfa çiftçisinin hakkını
arıyorum... (DYP ve AK Parti sıralarından alkışlar) Fakat, oradaki en alt
düzeydeki memurlar vasıtasıyla bize cevap verilmektedir. SAFFET KAYA (Ardahan) -
IMF'den izin almadan yapamaz. MEHMET YALÇINKAYA
(Devamla) - Bu millet, Derviş'i getirenlerden er geç hesap soracaktır; er geç
hesap soracaktır!.. Neden; çünkü, Derviş'in, bugün ortaya koyduğu felsefeyle,
yapısıyla, düşüncesiyle ve geçmişiyle mutlaka araştırılması gerekir. Bugün önümüze konulan yol
haritası da, bütün üreticinin, bütün üretimin, bütün ihracatın ve bütün
ihracatçının yok edilmesi felsefesi üzerine kurulmuştur. Türkiye'nin, bu
mantıkla, bu düşünceyle, bu metotla ve bu idare sistemiyle bu krizden çıkması
mümkün değildir değerli arkadaşlar. Türkiye'nin iki tane
önemli üretim kalemi var; birisi hububat, birisi pamuk. Hububatta geçen sene
verilen başfiyat 100 000-110 000 lira civarındaydı. Derviş'in diretmesiyle
verilmeyen fiyatlar, iki ay sonra 250 000 liraya fırladı. Bugün pamukta bir facia
yaşanmaktadır, otuzaltı yılın en düşük fiyatları seyretmektedir ve ithalat
devam etmektedir. Buradan, bütün bakanlara, bütün milletvekillerine
sesleniyorum: Türkiye'nin dışarıdan 400 000 ton pamuk ihtiyacı var, bu pamuğu
aldıktan sonra ithalatı kapatın; ithalatı kapatamazsanız, Türkiye'deki pamuk
üretimi de duracak, hammaddeyi, dışarıdan, çok pahalıya almak zorunda
kalacağız. Bu sebeple, 400 000 tonu aldıktan sonra, piyasanın regüle görevini
Bakanlık üstlenmeli. Bu üstlenmeye binaen, hem burada üreticinin pamuk
fiyatları belli bir seviyeye yükselecek hem sanayici belli bir fiyattan
hammadde bulacak ve piyasalar dengelenecektir. Bu sebeple, Derviş'in
uyguladığı politikayı buradan kınıyorum. Onbeş gün içerisinde Urfa'nın bu
doğrudan destekleme paraları verilmezse, Meclis Genel Kurulunda 3 gün ben de
nöbet tutacağım, geceli ve gündüzlü olarak, Mecliste, bu Genel Kurulda kalmaya
devam edeceğim. Saygılar sunuyorum. (DYP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum efendim. Anlaşılan, Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kurulunda birçok milletvekili arkadaşımız olacak; çünkü,
bu destekleme paraları birçok vilayetimize gitmediği için... SAFFET KAYA (Ardahan) -
Sayın Başkan, Ardahan'ı da unutmayalım; bir serhat ilidir. BAŞKAN - Efendim, birçok
vilayet dedim. Sayın Bakan, bu hususta
cevap verecek misiniz efendim? TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) - Evet. BAŞKAN - Buyurun efendim.
İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir)
- Balıkesir de alamadı efendim. MUSTAFA BAŞ (İstanbul) -
Rize'nin de çay paralarını vermiyorlar MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Tokat) - Allah'a şükür, Tokat birinci sırada!.. BAŞKAN - Bütün Türkiye'de
almayanları herkes bilir. Onun için söylüyorum... Siz de dilekçe verin, söz
isteyin bu konuda, size de söz vereyim. ZÜLFÜKAR İZOL (Şanlıurfa)
- Sayın Başkan, Urfa'nın bu paralarının öncelikle ödenmesi lazım. Özellikle
Urfa üç yıl kuraklık geçirmiş... BAŞKAN - İşte, Sayın
Bakan geldi efendim. Muzaffer Çakmaklı da bu
konuda uğraşıyor; ama, ikisi birden de parayı gönderemiyorlar!.. Sayın Bakan, buyurun. TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) - Değerli Başkanım, sayın milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Şanlıurfa Milletvekili Sayın Mehmet Yalçınkaya'nın
gündeme getirdiği hususlarla ilgili olarak, yalnız doğrudan destekle ilgili bir
açıklama yapmak istiyorum. Doğrudan gelir desteği
projesi; 57 nci hükümet döneminde, geçen sene başlatılan bir proje. Bu projenin
şartları şu: Önceden çiftçi kayıt sistemini yapmanız gerek; yani, çiftçiler
kayıt altına alınacak, çiftçiler kayıt altına alındıktan sonra, doğrudan destek
projesi bu çiftçi kayıt sisteminin üzerine oturtturulacak. Biz, çiftçi kayıt
sisteminin tebliğini 2001 yılının 21 Haziranında yayımlayabildik; çünkü, bu
proje üzerinde bir konsensüs sağlanması gerekliydi bakanlıklar arasında,
değişik kurumlar arasında. 21 Haziranda tebliğin yayımlanmasıyla birlikte,
çiftçi kayıt sistemini 81 ilimizin 800'den fazla ilçesinde ve tüm köylerinde
bizzat Tarım ve Köyişleri Bakanlığı olarak uygulamaya başladık. Uygularken de, dışarıdan
tek bir personel istihdam edilmedi, tek bir bilgisayar satın alınmadı; kendi
mevcut elemanlarımızla -ki, son üç senede eleman sayısında da özellikle bir
azalma oluyor- ve kendi elimizdeki mevcut araç imkânlarımızla çiftçi kayıt
sistemini Türkiye genelinde uyguladık. Ben, buradan, bize gösterdikleri yardım
için, tüm illerimizin değerli milletvekillerine, sayın valiliklerimize, tarım
il müdürlükleri çalışanlarına ve Bakanlığımızın merkezdeki Genel Müdürlük
çalışanlarına çok teşekkür ediyorum. 24 saat mesai anlayışı
içerisinde çalışıldı. Bütün sistemi on-line'a bağladık. Gece saat 2'de, 3'te
dahi bize Şanlıurfa'dan veriler geldi. Ancak, Türkiye gibi, daha önceden pek
bir kayıt olmayan... İşletme sayısı çok fazla, tapu işlemlerinde istediğimiz
seviyede değiliz, veraset ilamlarında sıkıntılar var. Hakikaten, böylesi
kapsamlı bir projenin bu şartlar altında bu kadar başarılmasından dolayı ben
tüm teşkilatımızı tekrar kutluyorum. İller, çiftçi kayıt
sistemini yapıp evraklarını tamamladıktan sonra, bütçeye koyduğumuz paranın
serbest bırakılması için müracaat ediyor ve evraklar Hazineye gidiyor. Burada
iller arasındaki ödeme belgelerin tamamlanmasına göre sıraya konularak
yapılmaktadır. 1 katrilyondan daha fazla bir para dağıtılıyor. Tabiî, bu
paranın serbest bırakılması konusunda da, haklı olarak, ekonomiden sorumlu
birimlerin bazı önerileri ve teklifleri de dikkate alınıyor. Bugüne kadar, 61 ilimizde
910 trilyon para dağıtılmıştır. 61 ilde 910 trilyon paranın dağıtılması,
projenin başarısını göstermektedir. Yani, iller arasında herhangi bir sıralama,
belirli bir tercihten dolayı seçilmemiştir; evrakların geliş sırasına göredir.
Tabiî ki, bir il, öbür ilden bir gün önce alacaktır. Şanlıurfa'nınki de
-inanıyorum- içinde bulunduğumuz bu nisan ayının inşallah 10'unu geçmeden tüm
çiftçilerimize dağıtılacaktır. SAFFET KAYA (Ardahan) -
İnşallah Ardahan için de söz verirsiniz. TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) - Bugün, Artvin, Balıkesir, Burdur, İzmir, Samsun,
Şanlıurfa, Bitlis, Giresun, Şırnak, Kars ve Diyarbakır'ın icmalleri teslim
edilmiştir ve dikkat edilirse, burada, en batıdaki bir Balıkesir'in icmali de
yeni teslim edilmiştir, durmaktadır; İzmir'inki durmaktadır, teslim
edilmemiştir; Burdur'unki teslim edilmemiştir; Karadenizden Giresun'unki teslim
edilmemiştir. Yani, dikkat edilirse, burada, bölgeler arasında da herhangi bir
fark yoktur; bunu da özellikle buradan belirtmek istiyorum. HÜSEYİN ÇELİK (Van) -
Van'dan ne haber?. TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) - Akdeniz Bölgesinden Antalya, yine batıdan Uşak,
Iğdır, Mardin, Sinop, Trabzon, Tunceli, Van ve Ardahan'ın da icmalleri
tamamlanmak üzeredir. Onlar da en kısa zamanda teslim edilecektir. Şunu da Yüce Meclis
çatısı altında tekrar vurgulamak istiyorum, tutanaklara da geçmesi açısından:
Bu para, bütçemizden ayrılan bir paradır; yani, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin
kendi bütçesinden ayırdığı bir paradır. Bu para, dışarıdan kredi olarak alınan
bir para değildir. Bu paranın geri ödemesi yoktur. Bu para, Hasan'ın, Ali'nin,
Veli'nin parası değildir; Türk Milletinin kendi bütçesinden, vergisinden
ayırdığı ve çiftçisi üzerinden üretime aktardığı bir paradır; bu paranın faizi
de yoktur, geri ödemesi de yoktur; bizi izleyen çiftçilerimizin ve esnafımızın
da duyması açısından tekrar arz ediyorum. Şanlıurfa'nın ve diğer
illerinki de en kısa zamanda ödenecektir. Bu proje devam edecektir. Biz, şimdi,
projenin 2002 yılı, 2003 yılı çalışmalarını sürdürüyoruz. Bu proje çiftçimize
rahat bir nefes aldırıyor; çünkü, çiftçimize verdiğimiz para, anında esnafımıza
intikal ediyor, parayı alan çiftçi, Akdeniz'de yat gezisine veya herhangi bir
kayak merkezine tatile gitmiyor, aldığı parayı hemen orada harcıyor. Bu fırsatı verdiğiniz
için, Sayın Başkanıma ve sizlere çok teşekkür ediyor, saygılarımı arz ediyorum.
(MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın Bakan,
teşekkür ediyorum. Gündemdışı konuşmalar
bitmiştir. Van Bağımsız Milletvekili
Mustafa Bayram'ın, Van'ın kurtarılışıyla ilgili söz talebi var. Sayın Bayram, lütfen,
meramınızı yerinizden anlatır mısınız. MUSTAFA BAYRAM (Van) -
Sayın Başkan, bana bu fırsatı verdiğiniz için teşekkür ederim. Van'ın düşman işgalinden
kurtarılışının 84 üncü yıldönümünde, Van Milletvekili sıfatı da bulunan Sayın
Kâmran İnan'ın hepimizi üzen talihsiz konuşmasını kınıyorum. BAŞKAN - Yok... Sataşmaya
mahal vermeyin efendim. MUSTAFA BAYRAM (Van) -
Düşman işgalinden kurtarılışının mutluluğunu yaşayan Van halkının bir
temsilcisinin, Filistin'in işgalini, katil Şaron' un katliamlarını meşrulaştıran
konuşması bizi cidden üzmüştür. Tüm Van halkı adına, Filistinli kardeşlerimizin
yanında yer aldığımızı ve dertlerini yüreğimizde taşıdığımızı belirtiyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti ve SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum
size. Efendim, bana düşmez;
ama, Başkanvekili olarak söyleyeyim: Zabıtları alıp, bir okursanız, Sayın
Kâmran İnan'ın Filistin Halkı için söylediği ciddî şeyler var. Sayın Çelik söz
istemiştiniz; buyurun. HÜSEYİN ÇELİK (Van) -
Sayın Başkanım... BAŞKAN - İstirham
edeceğim efendim... HÜSEYİN ÇELİK (Van) -
Hayır, bununla ilgili değil... Van'ın kurtarılışını kutluyorum, Van halkına
hayırlı olsun; inşallah, bir daha düşman işgaline uğramayız. Sayın Tarım Bakanımız
"bunu bütçemizden ayırıyoruz" dedi; bir arkadaşımızın soru önergesine
Sayın Derviş tarafından verilen cevapta da, Tarım Reformu Uygulama Projesinde
doğrudan gelir desteği adı altında, Dünya Bankasından sağlanan krediler
kısmında 600 000 000 dolar görünüyor. Bu bir çelişki midir? BAŞKAN - Sayın Bakan
burada yok efendim. Size yazılı olarak cevap versin. HÜSEYİN ÇELİK (Van) -
Sayın Derviş'in verdiği cevap bu. BAŞKAN - Bilmiyorum.
Anlaşılan, Hükümet içerisinde, Sayın Derviş ile Tarım Bakanı arasında bir
iletişimsizlik var. Onu dışarıda sorarsanız minnettar kalırım. Sayın milletvekilleri,
birleşime 10 dakika ara veriyorum efendim. Kapanma Saati: 17.33 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati: 17.53 BAŞKAN: Başkanvekili Mustafa Murat SÖKMENOĞLU KÂTİP ÜYELER: Levent MISTIKOĞLU (Hatay), Mehmet BATUK
(Kocaeli) BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 81 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum. Sayın milletvekilleri
diğer sunuşlara geçiyoruz. Efendim, sunuşlar çok
fazla olduğu için kâtip üyenin oturarak okumasını oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının tezkereleri vardır okutuyorum: IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam) C) TEZKERELER VE ÖNERGELER 1. - Lyon’da düzenlenecek olan AB Üyeliği Sürecinde Türkiye
konulu konferansa TBMM’yi temsilen Adana Milletvekili Ali Tekin’in katılmasına
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1029) Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna TC Lyon Başkonsolosluğu
ve Lyon Üniversitesi Hukuk Fakültesinin işbirliği ile "AB Üyeliği
Sürecinde Türkiye" konulu konferans 2-3 Nisan 2002 tarihleri arasında
Lyon'da düzenlenecektir. Konferansa katılınması, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 9 uncu
maddesi uyarınca Genel Kurulun 12.3.2002 tarihli 72 nci Birleşiminde kabul
edilmiştir. Anılan kanunun 2 nci
maddesi uyarınca siyasî parti grubunca bildirilen üyenin ismi Genel Kurulun
bilgilerine sunulur.
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur. Diğer tezkereyi
okutuyorum: 2. - Madrid’de yapılacak olan, Avrupa Birliği Üye Ülke
Parlamentoları, Avrupa Parlamentosu ve Aday Ülke Parlamentoları Tarım
Komisyonları Başkanları Konferansına TBMM’yi temsilen Eskişehir Milletvekili
Mahmut Erdir’in katılmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1030) Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna Avrupa Birliği Üye Ülke
Parlamentoları, Avrupa Parlamentosu ve Aday Ülke Parlamentoları Tarım
Komisyonları Başkanları Konferansı 25-26 Nisan 2002 tarihleri arasında
Madrid'de yapılacaktır. Anılan konferansa İspanya Milletvekilleri Meclisi
Tarım, Hayvancılık ve Balıkçılık Komisyonu Başkanı ve Senato Tarım,
Hayvancılık, Balıkçılık ve Gıda Komisyonu Başkanları tarafından, TBMM Tarım,
Orman ve Köyişleri Komisyonu Başkanı Eskişehir Milletvekili Mahmut Erdir ismen
davet edilmiştir. Söz konusu davete icabet
edilmesi hususu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi
Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun
tasviplerine sunulur. Ömer
İzgi Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı BAŞKAN - Tezkereyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Başbakanlığın, Anayasanın
82 nci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza
sunacağım: 3. - DevletBakanı ve Başbakan Yardımcısı A. Mesut Yılmaz’ın,
Brüksel’de düzenlenen AB Konvansiyonu Toplantısına katılmak üzere Belçika’ya
yaptığı resmî ziyarete katılan milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi
(3/1031) 1.4.2002 Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı A. Mesut Yılmaz'ın, Brüksel'de düzenlenen AB Konvansiyonu
Toplantısına katılmak üzere bir heyetle birlikte 27 Şubat - 1 Mart 2002
tarihlerinde Belçika'ya yaptığı resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı
milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar
Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir. Anayasamızın 82 nci
maddesine göre gereğini arz ederim.
BAŞKAN - Tezkereyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim. Sayın milletvekilleri,
Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; önce okutup, sonra oylarınıza sunacağım: V. - ÖNERİLER A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ 1. - Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu hakkındaki (9/5)
esas numaralı Meclis soruşturması önergesinin gündemin “Özel Gündemde Yer
Alacak İşler” kısmında yer almasına ve soruşturma açılıp açılmayacağı
hususundaki görüşmelerin 9.4.2002 Salı günkü birleşimde yapılmasına ilişkin
Danışma Kurulu Önerisi Danışma Kurulu Önerisi No:107 2.4.2002 14.3.2002 tarihli Gelen
Kâğıtlarda yayımlanan ve aynı tarihli 74 üncü Birleşimde okunmuş bulunan Millî
Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu hakkındaki (9/5) esas numaralı Meclis
soruşturması önergesinin gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler"
kısmında yer almasının ve Anayasanın
100 üncü maddesi gereğince soruşturma açılıp açılmayacağı hususundaki
görüşmelerin 9.4.2002 Salı günkü birleşimde yapılmasının Genel Kurulun onayına
sunulması Danışma Kurulumuzca uygun görülmüştür.
MAHFUZ GÜLER (Bingöl)-
Söz istiyorum. BAŞKAN - Danışma
Kurulunun önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Şimdi, efendim, isim
yazdırmak isteyenler buraya isimlerini bildirdikten sonra kura çekeceğim. TURHAN GÜVEN (İçel) -
Turhan Güven... BAŞKAN - Turhan Güven
Bey... MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) -
Mehmet Bekâroğlu... BAŞKAN - Sayın
Bekâroğlu... ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU
(Diyarbakır) - Ömer Vehbi Hatipoğlu... BAŞKAN - Sayın
Hatipoğlu... MEHMET SADRİ YILDIRIM
(Eskişehir) - Mehmet Sadri Yıldırım... SAFFET KAYA (Ardahan) -
Saffet Kaya... MELDA BAYER (Ankara) -
Melda Bayer... AYDIN TÜMEN (Ankara) -
Biraz da buraya bakın Başkanım... BAŞKAN - Buradan
başlayalım, oraya kadar gidelim efendim... NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Buraya
da bakar mısınız! BAŞKAN - Buradan başladım
efendim bir kere... Lütfen, bir yazıyla
bildirir misiniz efendim. Kura çekeceğim zaten efendim... Efendim, bildirin... 10 dakika süre veriyorum. Yazılı olarak, lütfen,
grup başkanvekilleri göndersinler; bilahara kura çekeceğim efendim. TURHAN GÜVEN (İçel) -
Sayın Başkan, zaten, her gruptan bir sözcünün burada konuşması mümkün değil.
Şimdiye kadarki uygulamada, en başta ayağa kalkıp söz isteyenlere... Yani, bir
kura falan olmaz bunda. BAŞKAN - Aynı anda kalktılar
efendim. TURHAN GÜVEN (İçel) -
Efendim... BAŞKAN - Aynı anda
kalktıkları için Sayın Güven... TURHAN GÜVEN (İçel) -
Artık, ilk üç ismi sordunuz, söyledik biz de. Bunun arkasından gelenleri
alamazsınız. BAŞKAN - Burada dört
sayın milletvekili aynı anda kalktı efendim. TURHAN GÜVEN (İçel) -
Tamam işte... İlk dördünden... Aynı anda kim kalktı
efendim? BAŞKAN - İşte, efendim,
Sayın Hatipoğlu sizinle beraber... TURHAN GÜVEN (İçel) -
Dördü arasında kura çekin. Niye ondan sonrakilerin arasından çekiyorsunuz? BAŞKAN - Efendim, ben,
yani, göz kırpmayla yapamam ki bunu. Kura çekeceğim, çaresi yok. TURHAN GÜVEN (İçel) -
Yanlış bir uygulama Sayın Başkan. Doğruyu bulamazsınız. BAŞKAN - Efendim, her
zaman böyle yapıldığını ifade ediyorlar. TURHAN GÜVEN (İçel) -
Aynı anda kalkanlar için... BAŞKAN - Aynı anda
kalktılar Sayın Güven; arkanızdakileri görmediniz... İstirham ederim yani...
Benim kimseye kastım yok. MEHMET ALİ ŞAHİN
(İstanbul) - Bizden isim mi istiyorsunuz? BAŞKAN - Lütfen efendim. Saadet Partisi Grubunun,
İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; önce okutup,
sonra oylarınıza sunacağım efendim. B) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ 1. - Rize Milletvekili Mehmet Bekâroğlu ve 41 arkadaşının,
Türk çaycılığının ve çay üreticilerinin sorunlarını ve çözüm yollarını tespit
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesinin (10/58) 2 Nisan 2002
Salı günü görüşülmesine ilişkin SP Grubu önerisi Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Danışma Kurulunun
2.4.2002 Salı günü saat 13.30'da yaptığı toplantıda siyasî parti grupları
arasında anlaşma sağlanamadığından, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre aşağıdaki
önerimizin Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim. Ömer
Vehbi Hatipoğlu Saadet
Partisi Grup Başkanvekili Öneri: Gündemin "Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının 40
ıncı sırasında bulunan 10/58 esas numaralı, Rize Milletvekili Mehmet Bekâroğlu
ve 41 arkadaşının, Türk çaycılığının ve çay üreticilerinin sorunlarını ve çözüm
yollarını tespit amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesinin 2
Nisan 2002 Salı günü görüşülmesi. BAŞKAN - Efendim, lehte,
aleyhte söz vereceğim... MEHMET BEKÂROĞLU (Rize)-
Sayın Başkan?.. BAŞKAN - Lehte söz
vereceğim Sayın Bekâroğlu... Lehte iki arkadaşımız söz
istedi. Aleyhte söz isteyen var
mı?..Yok. İki lehte peş peşe söz
vereyim. Rize Milletvekili Sayın
Mehmet Bekâroğlu, buyurun. (SP sıralarından alkışlar) Trabzon Milletvekili
Sayın Şeref Malkoç da lehinde söz
istedi. Buyurun Sayın Bekâroğlu. MEHMET BEKÂROĞLU
(Rize)- Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türk çaycılığının sorunlarının konuşulması, Türk çay
üreticilerinin sorunlarının tespit edilmesi ve çözüm önerilerinin bulunması
amacıyla vermiş olduğum Meclis araştırma önergesinin sıraya konulması için
Grubumuzun yapmış olduğu başvurunun tartışılmasında söz aldım; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlarım,
bugün, başta Rize olmak üzere, Artvin, Trabzon, Giresun'daki insanların çay
üretmekten, satmaktan başka hiçbir gelirleri yoktur; maalesef, 2001 yılında,
çoğu, devlete, Çaykura olmak üzere, satmış oldukları çay bedellerinin ancak
yarısını alabilmişlerdir. Bu insanların -aşağı yukarı 200 000 aile, 1 000 000-1
500 000 milyon insan- çaydan başka herhangi bir gelirleri yoktur ve ağustos
ayında satmış oldukları çayların bedelini henüz almamışlardır. Şu anda,
bölgenin, çaydan dolayı 100 trilyonun üzerinde alacağı var. Ayrıca, Çaykur,
Çaykurda çalışan 23 000 işçinin maaşlarını iki-üç ay gecikerek vermekte ve
ikramiyelerini de vermemiştir. Değerli arkadaşlarım, bu
bölgede yaşayan insanların, biraz evvel belirttiğim gibi, çaydan başka herhangi
bir geliri yok. Burada defalarca çay ve bölgeyle ilgili rakamlar verdim. Rize,
ama ağırlıklı olarak, Rize; fakat, Ordu, Giresun, Trabzon, Artvin'de 210 000
aile bu tarımı yapıyor; aşağı yukarı 1 500 000 nüfus; bunu, ticaret erbabıyla,
işçisiyle, emeklisiyle düşündüğünüz zaman, özellikle Rize için söylüyorum, çay
varsa Rize var, çay yoksa Rize yok. Değerli arkadaşlarım,
bugün, çay, devlet tekelinde değil; ama, çayın büyük çoğunluğu Çay-Kur
tarafından alınmakta ve işlenmektedir. Aslında, özel sektör de çay almakta,
işlemektedir; ama, Çay-Kurun aldığı çay yanında özel sektörün aldığı çayın çok
fazla bir anlamı yok. Senede 800 000 - Değerli arkadaşlarım,
peki, nedir çaydaki kavga, niçin çaycıya tatmin edici bir ücret verilmez;
madem, sadece bir üretim fazlası yok, bu ülkenin ihtiyacı olan çay üretiliyor,
niçin çaycıya hakkı verilmez?! Olay farklı değerli arkadaşlarım; olay, çay
piyasasına çokuluslu şirketlerin göz dikmesidir. Şu anda, kaçak yolla
Türkiye'ye ne kadar kuru çay geliyor, giriyor, bilmiyoruz; ama, ithalatla 30
000 ton civarında kuru çay geldiği tespit ediliyor. Gümrük birliğinden önce,
çay ithalatı çok zordu; çünkü, kilogram başına 3 dolar, artı yüzde 10 vergi
vardı; ama, sonra bunlar kalktı; şimdi, yüzde 145 vergi uygulanıyor. Bunun
anlamı, iç piyasada 2 dolara mal olan çayın, dışarıdan vergileriyle beraber en
fazla 75 sente Türkiye'ye girmesidir. Türk çayının maliyeti,
kalitesi, Çay-Kurun durumu, özelleştirilecek mi ne olacak; bütün bunlar
tartışılabilir. Rizeli bunların tartışılmasına itiraz etmiyor; biz Rizeliler,
bunu tartışmaya hazırız; ama, çaydan vazgeçmemizi hiç kimse bizden istemesin.
Çaydan vazgeçmek, bölgeyi boşaltmak, orada yaşayan insanları aç bırakmak
anlamına geliyor; tekrar ediyorum, orada yaşayan insanları aç bırakmak anlamına
geliyor. Aslında, çoğu bölge
çocuğu olan, fedakârca çalışan özel sektör de çay üretebilecek kapasiteye
sahiptir, gayret ediyor; ancak, onlar desteklenmiyor. Yıllar önce, çayda tekel
kaldırılırken, hemşerimiz Sayın Mesut Yılmaz, geldi, bu insanlara kefil oldu;
ama, hangi insanlara; şu anda Rize'de çay üretimi yapan, o bölgenin
çocuklarına, fedakâr çocuklarına değil, dışarıdan gelen büyük firmalara kefil
oldu, dedi ki: "Bunlara çay verin, paranızı ödeyecekler"; ama, bugün,
bu şirketlerden, 1985'ten, 1986'dan alacağımız var. Sayın Mesut Yılmaz kefildi;
ama, ne bu şirketler sözünü yerine getirdiler ne de Sayın Mesut Yılmaz bu kefaletinin
gereğini yaptı. Değerli arkadaşlarım,
bölge insanı endişelidir. Endişemiz şudur: Tütünde ve şekerde yapılanların
çayda yapılmasından endişe ediyoruz. Yabancı firmalar, Türk çayına, kuru çay
piyasasına göz dikmiş durumdadır. Kilogramı ortalama 3 dolardan içpiyasada
satıldığını düşünürsek, Türkiye'de, 400 000 000 - 450 000 000 dolarlık bir kuru
çay pazarı var, kuru çay piyasası var. Bazı yabancı firmalar, şu günlerde,
cirolarından fazla reklam yaparak çaylarını tanıtmaktadırlar; çay üretmedikleri
halde, Türkiye'de çay paketleme fabrikaları kurmaktadırlar. Yine, hemşerimiz
Sayın Mesut Yılmaz, bu fabrikaların açılışına gidiyor, açılışını yapıyor. Değerli milletvekilleri,
evet, endişemiz, Türkiye kuru çay piyasasının yabancı piyasaların, yabancı
firmaların eline geçmesidir. Burada amaç, önce, Türk çayıyla kendi çaylarını
harmanlayarak, Türk tüketicisinin, çay içicisinin damak zevkini değiştirmek,
daha sonra, bu harmanlamada giderek kendi çaylarının payını artırmak ve bu
şekilde damak sorununu halletmektir. Dünyada 1 500 000 - 2 000 000 ton kuru çay
fazlası var değerli arkadaşlarım ve bütün bunların ticareti çokuluslu
şirketlerin denetimindedir. Türkiye, maalesef, birçok konuda, bu şekilde, yani,
piyasaların yabancıların eline geçmesi yoluna girmiştir. IMF'yle girilen
ilişkiler, yapılan anlaşmalar, önce şekerde, sonra tütünde dayatmalar şeklinde
gelmiş; eğer, Tütün Yasasını çıkarmazsanız, yani, Türkiye tütün piyasasını
çokuluslu şirketlere vermezseniz, şu kredi dilimi gelmeyecektir, şu anlaşma
imzalanmayacaktır, dolayısıyla Türkiye iflas edecektir denilmiştir ve 57 nci
hükümet, siz milletvekili arkadaşlarımı gece yarılarına kadar burada
çalıştırmış, bu yasayı çıkarmıştır; hem de iki defa. Şimdi, endişe ediyoruz
değerli arkadaşlarım, Rizeli endişe ediyor, Doğu Karadeniz Bölgesinde çaydan
başka geçimi olmayan insanlar endişe ediyor. Aynı oyunun -nasıl şekerde
yapıldı, tütünde yapıldı- çayda da yapılacağından endişe ediyoruz; aldığımız
duyumlar da bunu gösteriyor. Böyle bir özelleştirmede,
aynen şekerde ve tütünde yapıldığı şekilde bir düzenlemede, olacakları size
anlatayım. Değerli arkadaşlarım, kıymetli olan sahildeki Çay-Kur fabrikaları
satılacak, daha önce Et ve Balık ve değişik kurumların özelleştirilmesi gibi,
buralarda kooperatifler kurulacak, süpermarketler kurulacak. Köydeki fabrikalar
ise, aynen taşımalı eğitimde olduğu gibi, terk edilecek, çürüyüp gidecek.
Türkiye kuru çay piyasasının büyük kısmı elinde olan Çay-Kur ismi de, pazarlama
şirketi olarak yabancılara satılacak. Şu anda hemşerimiz Sayın Mesut Yılmaz'ın
paketleme fabrikalarının açılışını yapmış olduğu yabancı firmalara satılacak. Değerli arkadaşlarım,
şunu açık ve net bir şekilde ifade ediyorum, bir daha tekrar ediyorum: Bunun
anlamı, Doğu Karadenizde yaşayan 1 500 000-2 000 000 insanı aç bırakmaktır,
evet, aç bırakmaktır. Buna, asla ve asla izin vermeyeceğiz. Tütün üreticisi ne
yaptı, pancar üreticisi ne yaptı bilmiyorum. Biraz evvel bir arkadaşım,
"Urfa'yla ilgili şu düzenleme yapılmazsa, Mecliste oturacağım" dedi.
Ben, başka bir şey söyleyeyim, bu, Rizeli sözüdür, bunu yaparız: Biz, binlerce
insan Ankara'ya geleceğiz, şurada, şu Mecliste oturacağız ve tütünde olduğu
gibi, şekerde olduğu gibi, bir çay piyasası yasasını çıkarttırmayacağız; bundan
emin olun. Değerli arkadaşlarım,
Sayın Meclis Başkanvekilimiz bugünkü oturumu açarken, bir Amerikalı yorumcunun
-öyle herhangi bir adam da olmadığını belirterek- Türkiye'yle ilgili söylemiş
olduğu sözleri tekrarladı ve kınadı; biz de kınıyoruz. Dick Morris ne demişti:
"IMF, Türkiye'yi bizim için satın aldı, orada her şeyi yapabiliriz."
Bunu kınıyoruz. Böyle bir sözü kendilerine iade ediyoruz. Türk Milleti olarak
böyle bir şeyi kabul etmiyoruz. Türk Milletinin temsilcileri olarak böyle bir
şeyi kabul etmiyoruz; ama, oturup düşünelim değerli arkadaşlarım. Niçin Türkiye
bu hale geldi; ne oldu; 2000 yılında uyguladığınız program neydi; Derviş
geldikten sonra 2001'de uygulanan program nedir? Bu yasaları siz çıkarmadınız
mı değerli arkadaşlarım?! IMF'nin her dediğini siz yapmadınız mı değerli
arkadaşlarım?! (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Efendim,
lütfen... MEHMET BEKÂROĞLU
(Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan. Şimdi deniliyor ki:
"Çay üreticisinin 60 trilyon parasını şu anda veremiyoruz." Niye
veremiyorsunuz; para yok. Peki, siz nelere para verdiniz değerli arkadaşlarım;
ama, nelere para verdiniz... Bankalara para verdiniz değerli arkadaşlarım; kaç
kere verdiniz. 1 milyar, 2 milyar, 5 milyar... Daha yeni 5 milyar dolar
veriyorsunuz. Peki, Doğu Karadenizde yaşayan 1 500 000 insanın geçim kaynağı... Niçin onların 60
trilyon lirasını vermiyorsunuz?! Üstelik, bu, kendi paraları, kendi emeklerinin
paraları. Aylar evvel, bu malı devlete teslim ettiler. Burada tekrar ediyorum,
Türk şekerine yaptığınızı, Türk tütününe yaptığınızı, asla ve asla Türk çayına
yapamayacaksınız. Rizeli, Doğu Karadenizli buna izin vermeyecektir. Bunu açık
ve net bir şekilde, burada, ilan ediyorum. Bu bir tehdit değildir, gerçektir,
bir haykırıştır, imdat çağrısıdır. Saygılarımı arz ediyorum.
(SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim
efendim. Aleyhte söz isteyen?..
Yok. Lehte ikinci söz, Trabzon
Milletvekili Sayın Şeref Malkoç'ta; buyurun efendim. (SP sıralarından
alkışlar) ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; çay üreticisinin ve çayın sorunlarının
görüşülmesi üzerine Saadet Partisinin vermiş olduğu önergenin gündeme alınması
için önerge lehinde söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Değerli arkadaşlarım,
Türkiye'de çay denilince, hatıra, Karadeniz Bölgesi, Karadeniz yöresi, Trabzon
ve özellikle Rize gelmektedir. Karadeniz yöresinde sanayi yoktur, ticaret de
arzu edilen düzeyde gelişmemiştir. Yörede yaşayan insanların en önemli geçim
kaynağı iki üründür; bunlardan birisi, Karadenizin özellikle batı yöresinde,
Trabzon merkezli olmak üzere üretilen fındıktır; ama, özellikle Trabzon'un doğu
kesimlerinde ve Rize merkezli olmak üzere, bölgedeki insanların en önemli geçim
kaynağı çaydır. O açıdan, Karadenizin insanı, çay üzerinde ve fındık üzerinde
titizlikle durmakta ve titremektedir. Değerli arkadaşlarım,
bildiğiniz gibi, dünyada üretilen fındığın yüzde 70'i, Türkiye'de Karadeniz
Bölgesinde üretilmektedir; ancak, fındığa, iktidarların yeteri kadar değer
vermemesi neticesinde, ciddî tedbirleri almaması sonucunda, dünyanın fındığının
yüzde 70'ini Türkiye üretmesine rağmen, hem fiyatta hem de fındığın
pazarlanmasında yeterince etkili olunamamıştır. Bunun en açık örneğini,
geçenlerde, Avrupa Birliğinin, aflatoksin bahanesiyle fındığa uyguladığı ambargoda,
çok net olarak gördük. Dolayısıyla, Karadeniz Bölgesinin insanı, yörenin
insanı, Rizelisiyle, Giresunlusuyla, Ordulusuyla, Trabzonlusuyla, Oflusuyla,
Araklılısıyla, Sürmenelisiyle çay konusunda da hassasiyetini sürdürmektedir. Türkiye'de üretilen çayın
yüzde 70'i Rize yöresinde üretilmektedir. O açıdan, biraz önce konuşan değerli
Rize milletvekili arkadaşımız, buradan, çayın sorunlarını, en yüksek sesle
haykırmıştır. Geri kalan, yani Türkiye'de üretilen geri kalan yüzde 30 çayın
önemli bir bölümü de, Ordu'nun bir kesiminde, özellikle Giresun'un doğu
kısımlarında, Artvin yöresinde, Trabzon'un da Araklı, Sürmene, Of ve Çaykara
yörelerinde üretilmektedir. Türkiye'de yapılan
araştırmalara göre, insanların yüzde 95'i çay içmektedir. Yani, çay sorunu,
sadece yörenin insanını ilgilendirmiyor, Türkiye'de yaşayan insanların yüzde
95'ini de alakadar ediyor. Değerli arkadaşlarım,
Danışma Kurulunda, Saadet Partisinin çayla ilgili vermiş olduğu araştırma
önergesi, keşke, Anavatan Partili, DSP'li, MHP'li ve diğer partilere mensup
olan arkadaşların oybirliğiyle şu Türkiye Büyük Millet Meclisinin Genel
Kuruluna getirilseydi de, bütün partiler, bu önemli konuda işbirliği yapmış
olsalardı, bunu beraber görüşseydik; ancak, görüyoruz ki, Danışma Kuruluna
katılan DSP'nin Grup Başkanvekilleri, iktidarda bulunan diğer partilerden
MHP'nin Grup Başkanvekili... AYDIN TÜMEN (Ankara) -
Danışma Kurulunu bilerek mi konuşuyorsunuz?! ŞEREF MALKOÇ (Devamla) -
Evet, bilerek konuşuyorum. Bilerek konuşuyorum... BAŞKAN - Efendim, karşılıklı
konuşmayın lüften. ŞEREF MALKOÇ (Devamla) -
Diyeceğiniz varsa, çıkarsınız kürsüye, konuşursunuz. AYDIN TÜMEN (Ankara) -
Söyleyeceğiz. ŞEREF MALKOÇ (Devamla) -
Aleyhte söz isteyen var mı diye üç defa sordu Sayın Başkan, söz almadınız;
lütfen, oturduğunuz yerden konuşmayın. Konuşma yeri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinde, bu kürsüdür. AYDIN TÜMEN (Ankara) -
Kendi önergemiz var, onun üzerinde konuşacağız. ŞEREF MALKOÇ (Devamla) -
Evet, Sayın Grup Başkanvekilim... Keşke, DSP de, Anavatan
Partisi de, MHP de bu öneriye evet deseydi, oybirliğiyle buraya gelmiş
olsalardı; ancak, değerli arkadaşlarım, çayın sorunlarıyla ilgili araştırma
önergesine evet diyememelerinin altında yatan bazı sebepler vardır. Bu
sebeplerin başında, 2001 yılında, Trabzon'da, Giresun'da, Artvin'de ve
özellikle Rize'de, çay üreticisi, ürettiği çayı vermiş; ama, hâlâ parasını alamamıştır. 2001 yılının mayıs
ayında birinci sürüm olarak verilen çayın parası zar zor ödenmiştir. Çay
üreticisi olan insanlar, yörenin insanları, ramazan bayramını çay parasını
almadan geçirmişlerdir; yörenin insanları, Rizesinde, Trabzonunda, Ofunda,
Sürmenesinde, Çaykarasında, Giresun'un Eynesilinde, Artvininde, çay parasını
alamadan kurban bayramını geçirmişlerdir. Yörede bulunan insanların birçoğu, hastaneye,
çay parasını alamadığı için ödeme yapamamakta, gidememektedir, doktora muayene
olanlarsa, yine, çay parasını alamadıkları için ilaç alamamaktadırlar; çoluğuna
çocuğuna, arzu edilen yiyecekleri, maalesef, alamamaktadırlar. İktidar
partilerinin, bu zorluğundan dolayı araştırma önergesine evet demediklerini
biliyoruz. Biraz önce yöredeki yetkililerle ve siyasî partinin temsilcileriyle
görüşürken şunu söylediler: "Efendim, çay parasıyla ilgili ödeme yapmaya
başlayacağız." Değerli arkadaşlarım, çayın sorununu Türkiye Büyük Millet
Meclisinde gündeme getiren Saadet Partisi, 12 Nisan 2002 günü Rize'de çay
mitingi yapacaktır, tıpkı, tütünü, şekerpancarını, fındığı gündeme getirdiği
gibi, 12 Nisanda Rize'de çayı dile getirecektir. İşte, bunu gören iktidara mensup
arkadaşlar bir nebze de olsa para gönderdiklerini söylemektedirler; ancak,
Of'taki arkadaşlarımla, Araklı'daki arkadaşlarımla, Sürmene'deki arkadaşlarımla
görüştüm; hâlâ, üreticiye para ödenmiş değildir. Değerli arkadaşlarım,
Sayın Bekâroğlu biraz önce ifade ettiler; çayı bu kadar yüksek sesle
haykırmamızın, fındığı bu kadar yüksek sesle haykırmamızın nedeni şudur:
Türkiye'de, bu 57 nci hükümetin, DSP'den, MHP'den, Anavatan Partisinden oluşan
bu hükümetin uyguladığı ekonomik politika sonucunda tarım da mahvolmuştur.
İşte, buğday üreticisinin, tütün üreticisinin, şekerpancarı üreticisinin başına
gelenlerin çay üreticisinin ve fındık üreticisinin başına gelmemesi için
buradan haykırıyoruz. Değerli arkadaşlarım, 57
nci hükümetin Türkiye'yi ne duruma getirdiğini hep beraber yaşadık. Dört
seneden beri bu kürsüden haykırıyoruz, millet adına haykırıyoruz, bazen
yalvarıyoruz. Bırakın, IMF'ye bu kadar teslim olmayın diyoruz. Biz, DSP'yi,
MHP'yi, Anavatan Partisini, yani, 57 nci hükümete mensup olanları IMF'ye teslim
olmakla itham ediyorduk; ama, dün, pervasızca, acı bir gerçeği, birisi daha
söyledi. Türkiye, 57 nci hükümetle IMF'ye teslim edilmemiş, meğer Türkiye'yi
satmaya kalkmışlar. Değerli arkadaşlarım, bu
söz söyleneli iki gün oldu. Sayın Dışişleri Bakanı bu kürsüye çıktı biraz önce.
Keşke, Sayın Meclis Başkanının gösterdiği duyarlılığı, bu kürsüden, Dışişleri
Bakanımız da gösterseydi. Türkiye'yle ilgili bu kadar ağır, itham edici, onur
kırıcı söz söylenmesine rağmen, ne Başbakandan ne de hükümetin diğer yetkililerinden
bu pervasız insanlara haddini bildiren bir hükümet yetkilisi çıkmadı. Aslında,
belki de bizim bilmediğimiz, kamuoyuna açıklanmayan bazı anlaşmaları yapmışlar,
onun için bu sözleri sineye çekiyorlar; ama, bu millet, bunu, asla kabul etmemiştir
ve etmeyecektir de; iktidarın bunu bilmesi gerekir. Değerli arkadaşlarım,
aynı şekilde, uluslararası bir para tüccarı Soros "Türkiye'nin en önemli
ihraç ürünü ordusudur" dedi. Ne ordu yetkililerinden ne Millî Savunma
Bakanından ne de hükümetten ses çıktı. İşte, bu pervasız adamdan cesaret alan
ikinci bir pervasız Amerikan yorumcusu "Türkiye'yi satın aldık" deme
cesaretini kendinde bulabilmiştir. Anavatan Partisi ve
DSP'ye çok fazla bir şey söylemiyorum; ama, özellikle, şu MHP'li arkadaşlara
seslenmek istiyorum. Değerli arkadaşlarım,
değerli Milliyetçi Hareket Partili arkadaşlar; evde, milliyetçilikle ilgili
kitapları yeniden okudum. Milliyetçiliğin, ülkenin menfaatlarını sevmek, ülke
için çalışmak olduğunu, okuyarak, yeniden hatırladım. NİDAİ SEVEN (Ağrı) -
Bravo! ŞEREF MALKOÇ (Devamla) -
Sizin partinizin adı da milliyetçi bir parti; ama, milliyetçilik demek,
Türkiye'yi IMF'ye teslim etmek demek değildir. Milliyetçilik demek, Türk
köylüsünü IMF'ye teslim etmek, Amerikalılara teslim etmek demek değildir. (MHP
sıralarından "yazıklar olsun" sesleri, gürültüler) BAŞKAN - Toparlayın
lütfen efendim. ŞEREF MALKOÇ (Devamla) -
Konuşma cesareti olanlar, oturduğu yerden değil, buraya çıkar, milletin
huzuruna çıkar, yaptıkları yanlışlıkları anlatırlar. MEHMET ARSLAN (Ankara) -
Cesareti sen ölçmüyorsun. BAŞKAN - Arkadaşlar,
lütfen... ŞEREF MALKOÇ (Devamla) -
Oturduğu yerden seslenen arkadaşıma ve öndeki grup yöneticilerine sesleniyorum;
Rahmetli Türkeş sağ olsaydı veya çıkıp şu dünyaya bir daha gelme imkânı olsaydı,
MHP'nin kapısına oturur, hiçbirinizi içeri koymazdı; bunu bilin. (SP
sıralarından alkışlar) ALİ GEBEŞ (Konya) - Sana
ne faydası var?! ŞEREF MALKOÇ (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, çayla ilgili bu araştırma önergesine destek vereceğinizi
umut ediyorum; çünkü, aksi takdirde, Karadeniz yöresinin insanları ve çay
üreticileri sizi affetmeyecek diyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum. (SP
sıralarından alkışlar) NİDAİ SEVEN (Ağrı) -
Bravo! Tebrik ediyorum! BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum efendim. Efendim, lehte bitti;
aleyhte, Rize Milletvekili Sayın Kabil... İBRAHİM YAŞAR DEDELEK
(Eskişehir) - Sayın Başkan, Doğu Karadenizle ilgili yanlış bilgilendirmeden
dolayı açıklama yapacak. AHMET KABİL (Rize) -
Yanlış bilgilendirmeden dolayı, yerimden konuşayım. BAŞKAN - Efendim, böyle
bir usulümüz yok; aleyhte gelin, söyleyin; hakkınız var. İBRAHİM YAŞAR DEDELEK
(Eskişehir) - Aleyhte; sağ olun Başkanım. BAŞKAN - İstirham ederim,
böyle bir usul yok. Grup adına konuşmayayım... Zaten, aleyhte, lehte sözler
şahıslar adına. Siz Rize Milletvekilisiniz. Sayın Ahmet Kabil,
buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar) ORHAN BIÇAKÇIOĞLU
(Trabzon) - Ahmet Ağabey... BAŞKAN - Sayın
Bıçakçıoğlu, lütfen... AHMET KABİL (Rize) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hakikaten, Doğu Karadenizde
çay sorunu vardır. Herkesin zannettiği gibi, bir haksız kazanç mevzubahis
değildir. Türkiye'de 210 000 çay üreticisi var; her üretici, ortalama 1 ilâ 5
dekar çay tarlasına sahiptir; yüzde 82 üretici böyledir. Yani, ortalama 4 dekar
çay tarlasına sahip olduğunu düşünürsek, bir ailenin -geçtiğimiz yıl
fiyatlarıyla- ayda elde ettiği para 75 000 000'dur. Bugün, açlık sınırı ayda
260-300 000 000, yoksulluk sınırı 900 000 000; yani, bu parayla geçinmek mümkün
değildir. Ayrıca, Doğu Karadenizde başka bir gelir kaynağı da yoktur. Ama,
burada yanlış ifade edilen bir şey vardır. Bu yıllarda, bilhassa bu sene,
ekonomik sıkıntıyı herkes biliyor. Bu ekonomik sıkıntıya rağmen, Sayın Başbakan
Yardımcımızın gayretleriyle, dün itibariyle 40 trilyon para gitmiştir. (ANAP
sıralarından alkışlar) MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) -
Nerede para?.. Yok öyle bir şey!.. AHMET KABİL (Devamla) -
Hani, para verilmiyor diye miting yapılacak; para gecikti, verilmeyecek diye
bir ifade yanlıştır. Ayrıca, ben, şahsen, Doğu
Karadenizde sıkıntı olduğunu; mutlaka, çaya alternatif bir gelirin elde
edilmesi gerektiğini; oradaki insanların bizim insanlarımız olduğunu, onlara iş
ve aş vermenin devletin görevi olduğunu, dolayısıyla, bütün kurumlardan
üreticinin parasının zamanında verilmesinden yana olduğumu bildiriyor, tekrar,
paranın dün itibariyle gittiğini ifade etmek istiyorum. Saygılar sunuyorum.
(ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın Kabil,
teşekkür ediyorum efendim. TURHAN GÜVEN (İçel) -
Sayın Kabil Maliye Bakanı olarak mı konuşuyor!?. Ne biliyor yani?!.. Elinde bir
yazı mı var; bugün gitmiş para... BAŞKAN - Efendim,
önergenin aleyhinde konuşuyor... TURHAN GÜVEN (İçel) -
Olmaz efendim... BAŞKAN - Nasıl olmaz?!. TURHAN GÜVEN (İçel) - Maliye
Bakanı mı?!. BAŞKAN - İki lehte, iki
aleyhte söz veriyorum... BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK
(İstanbul) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Sayın Öztürk,
aleyhte mi istiyorsunuz?.. BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK
(İstanbul) - Evet efendim. BAŞKAN - Önergeyle ilgili
ikinci aleyhte söz, Sayın Bozkurt Yaşar Öztürk'ün. Buyurun, söz hakkınız
var. BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK
(İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; çay müstahsili, gerçekten, şu
anda zor durumda. Yalnız, Doğu Karadenizden bahsederken, Doğu Karadenizin
çalışkan insanının ikibuçuk yaprağa mahkûm edilmesi gibi bir düşünce de çok
büyük bir yanlıştır. Rize'de, Trabzon'da, Artvin'de, Giresun'da çay üreticisi
zor duruma bugün düşmemiştir, son on yıldır çay üreticisi zor durumdadır. Bu,
kabul edilebilir bir gerçektir; ama, on yıldır yapılan yanlış... Sadece
ikibuçuk yaprakla, o üreticinin, oradaki insanların kaderini eşleştirmek, bunun
kadar yanlış bir iştir. O halde, yapılması
gereken nedir; Anadolu'nun birçok yerlerinde, küçük kasabalarda dahi organize
sanayii varken, Rize İli bugüne kadar organize sanayiine kavuşamamış idi. İlk
defa, bu hükümet zamanında, 57 nci hükümet zamanında Rize Organize Sanayiinin
kamulaştırmayla ilgili bütün işlemleri tamamlanmış ve bunun için de
kamulaştırma işlemlerine önümüzdeki günlerde başlanacaktır. Doğu Karadeniz insanı,
Rize insanı çalışkandır. Bunun için, eğer organize sanayiinin bir an önce
kuruluşu sağlanır ise ve Karadeniz insanı denilince akla doğrudan doğruya silah
sanayii geldiğinden dolayı, yerli silah sanayii ve Orta Asya'ya yönelik silah
sanayii çalışmaları Doğu Karadenizde başlatılırsa, Karadeniz insanının kaderi
daha güzel, daha değişik olacaktır. MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) -
Sayın Bozkurt fabrika var, çalışma yok. BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK
(Devamla) - Çay, müstahsiliyle birlikte şu anda zor durumda. Çay üretimi
gerçekten zor bir iş; ama, ithal çay olayını da burada söylemeden
geçemeyeceğim. Kaçak çay, bugüne kadar belli eller tarafından organize
edilerek, maalesef, çay üreticisi bu açıdan da zor durumda bırakılmıştır. MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) -
Yapma Bozkurt, yapma!.. BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK
(Devamla) - Bu bir gerçektir; ama, 57 nci hükümet zamanında kaçak çaya,
diyebiliriz ki, çok büyük oranda dur denilmiştir. İnşallah, 2,5 yaprağa kaderi
bağlanan Karadeniz insanının kaderi bundan sonra değişecek, organize sanayiyle
birlikte, alternatif ürün olan kivi ürününün de yetişmesi daha güzel bir
şekilde oluşturulup bu insanların kaderleri burada şov malzemesi olarak
kullanılmayacaktır. MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) -
Sözünü geri alır mısın!.. Sayın Bozkurt, işi
bilmiyorsun konuşuyorsun; bir de hakaret ediyorsun. BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK
(Devamla) - Değerli üyeler teşekkür ediyorum. Sayın Başkan, söz verdiğiniz için
size de teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum
efendim. MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) -
Sayın Başkan, sataştılar efendim. Şov malzemesi yapmadık. Biz, insanımızın
sıkıntısını burada gündeme getirdik. BAŞKAN - Tabiî, doğrudur
efendim. MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) -
Bizi, Rizeli bunu yapalım diye buraya gönderdi. BAŞKAN - Doğrudur
efendim. MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) -
Değerli kardeşim bu sözünü geri alsın! Kimse bunu şov için yapmadı. (MHP
sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Efendim açıklama
oldu, teşekkür ediyorum. Efendim, istirham
ederim... Herkes fikrini söyleyecek, niye bağırıp çağırıyorsunuz bugün, Allah
Allah... Efendim, Saadet
Partisinin vermiş olduğu öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... RAMAZAN GÜL (Isparta) -
Sayın Başkan, doğru sayın!.. BAŞKAN - Aşkolsun! İşte
kalbimi yaraladınız... Efendim, iki kâtibimiz var. HÜSEYİN KALKAN
(Balıkesir) - Sayın Başkan, karar yetersayısı yok. BAŞKAN - Efendim,
oylamaya geçtim, karar yetersayısının aranılmasını isteseydiniz. ... Kabul etmeyenler...
Öneri kabul edilmemiştir. (SP sıralarından alkışlar[!]) Bir 10 kişi daha
getirseydiniz, bitirirdiniz işi... ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) -
Onların desteklemesi lazım Sayın Başkan. BAŞKAN - Getireydiniz
efendim 10 kişi. Şimdi, öbür öneriye
geçmeden evvel, Meclis soruşturmasının öngörüşmesiyle ilgili söz isteyenlerin
kurasını çekiyorum efendim. 3 sayın milletvekiline
söz imkânı tanıyoruz. Ankara Milletvekili Sayın Rıza Ulucak, Bingöl
Milletvekili Sayın Mahfuz Güler, İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Ali Şahin. Yedek isim de
belirleyelim müsaade ederseniz; ayın 9'unda gelmeyebilirsiniz... 2 yedek isim çekiyorum:
İstanbul Milletvekili Sayın Ahmet Güzel ve İstanbul Milletvekili Sayın Zafer
Güler. Sayın milletvekilleri,
Demokratik Sol Parti, Milliyetçi Hareket Partisi ve Anavatan Partisi
Gruplarının, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş müşterek bir önerisi
vardır; önce okutup, sonra oylarınıza sunacağım. Öneriyi okutuyorum: 2. - Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki
sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerisi Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Danışma Kurulunun 2 Nisan
2002 Salı günü yaptığı toplantıda siyasî parti grupları arasında oybirliği
sağlanamadığından, gruplarımızın ekteki müşterek önerisinin Genel Kurulun
onayına sunulmasını arz ve teklif ederiz. Saygılarımızla. Aydın Tümen Mehmet Şandır Beyhan Aslan DSP Grubu Başkanvekili MHP
Grubu Başkanvekili ANAP Grubu
Başkanvekili Öneriler: 1- Gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 317 nci
sırasında yer alan 840 sıra sayılı kanun tasarısının, bu kısmın 9 uncu
sırasına, 173 üncü sırasında yer alan 557 sıra sayılı kanun tasarısının, 10
uncu sırasına alınması önerilmiştir. 2- Genel Kurulun 3 Nisan
2002 Çarşamba, 4 Nisan 2002 Perşembe günleri 14.00-20.00 saatleri arasında
çalışması, 2 Nisan 2002 Salı ve
3 Nisan 2002 Çarşamba günü sözlü soruların görüşülmemesi; gündemin
"Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler"
kısmında yer alan (10/18), (10/23), (10/79), (10/212), (10/244) ve (10/257)
esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin görüşmelerinin Genel Kurulun 2
Nisan 2002 Salı günkü birleşiminde birlikte yapılması ve görüşmelerin
tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması önerilmiştir. BAŞKAN - Önerinin
aleyhinde İçel Milletvekili Sayın Turhan Güven, lehinde, Ankara Milletvekili
Sayın Aydın Tümen, Denizli Milletvekili Sayın Beyhan Aslan söz istemişlerdir. Önce lehte söz veriyorum. Ankara Milletvekili Sayın
Aydın Tümen... LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) -
Aleyhte söz istemiştim Sayın Başkan. BAŞKAN - Yazılı olarak
verilmiş efendim, o var... İstirham ederim... Evvela lehte, sonra aleyhte; usul
böyle. Evvela aleyhte, sonra lehte olmaz. Buyurun Sayın Tümen. (DSP
sıralarından alkışlar) AYDIN TÜMEN (Ankara) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Demokratik Sol Parti, Milliyetçi Hareket
Partisi ve Anavatan Partisi Grupları olarak, Meclis gündeminin yeniden tanzim
edilmesiyle ilgili olarak bir öneri getirdik. Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; getirdiğimiz öneri, bilirsiniz, Sayın Cumhurbaşkanından dönen
Emlak Kanunuyla ilgili bir yasa tasarımız var ve bununla ilgili bir maddelik
değişiklik söz konusu, bunu bir an önce gündeme getirip, nisan başı itibariyle
çıkarmamız gerekiyor; zaman bakımından bir sıkıntımız var. Bunun dışında, gündeme
devam ediyoruz Sayın Başkanım ve çalışma gün ve saatleri olarak 14.00 ile 20.00
saatleri arasını hedefledik. Meclisin, sadece çarşamba ve perşembe günleri
14.00-20.00 saatleri arasında; bugün itibariyle de, eğer önergemiz kabul
olursa, araştırma önergesinin bitimine kadar çalışması önerimiz vardır. Sayın Başkan, Saadet
Partisi milletvekili arkadaşlarımızın bir önerisi vardı, bu öneri de Danışma
Kurulunda görüşüldü; ama, konuşan 2 arkadaşımız da, maalesef, Danışma Kurulunda,
ne konuşulup ne konuşulmadığını bilmeden çıkıp, burada, afaki şeyler
söylediler, maalesef, zaman doldurabilmek amacıyla da konunun çok dışında
sözler sarf ettiler. Danışma Kurulunun geçen
toplantısında -sanıyorum, Saadet Partili arkadaşlar, kendi aralarında gereken
koordinasyonu sağlayamadıklarındandır herhalde- ne konuşulduğunun farkına
varmadan veya bilmeyerek Danışma Kurulunun toplantısına katıldılar; çünkü,
geçtiğimiz Danışma Kurulu toplantısında, bu haftaki ve ondan sonraki denetim
günlerinde neyi görüşeceğimizi konuşmuştuk. Orada varılan mutabakat
çerçevesinde, biz, bugünkü gündem içerisinde, basınla ilgili araştırma
önergesinin görüşülmesini gündeme getirdik. Özellikle çay üreticileriyle ilgili
araştırma önergesinin de -önümüzdeki haftanın da yoğun olduğunu söyleyerek- 15
günkü denetim gününde ele alınmasını önerdik ve bu konuya da hiçbir siyasî
parti karşı çıkmadı; ama, Saadet Partili arkadaşlarımız "Biz, bunu
kararlaştırdık, illa ki bugün görüşülmesi gerekir" diye direnç gösterdiler
ve bu direnç neticesinde de konuyu buraya, Parlamentoya taşıdılar. Yalnız, bu
konunun görüşülmesine hiçbir grup karşı çıkmadı, bunu öncelikle vurgulamak
istiyorum. Daha önceki Danışma Kurulu toplantılarında görüştüğümüz, karara
bağladığımız konuları getirdik ve bunun arkasında olduğumuzu da burada ifade
ediyorum. ASLAN POLAT (Erzurum) -
Gündemi her gün niye değiştiriyorsunuz? AYDIN TÜMEN (Devamla) -
Sayın Aslan, sizin endi Grup Başkanvekiliniz var. O toplantıda, sizin kendi
Grup Başkanvekilinizin de mutabakatıyla, bu araştırma önergelerinin
görüşülmesini önerdik ve bugünkü araştırma önergeleri iktidar gruplarının
değil, muhalefetin önergeleri. Şimdi, bizim bu
gösterdiğimiz anlayışa rağmen, konuyu buraya taşıdınız ve maalesef, Danışma
Kurulundaki görüşmeleri bilmeden, buradan, aslı astarı olmayan şeyler ifade
ettiniz. ASLAN POLAT (Erzurum) -
Biz biliyoruz da, siz bilmeden konuşuyorsunuz. AYDIN TÜMEN (Devamla) -
Sayın milletvekilleri, getirdiğimiz önerinin desteklenmesini arzu ediyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar) ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU
(Diyarbakır) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Efendim,
zatıâliniz vekâleten Lütfü Beye söylersiniz söyleyeceğinizi... ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU
(Diyarbakır) - Hayır efendim, Danışma Kuruluna ben katıldım Sayın Başkan. BAŞKAN - Sayın Hatipoğlu,
istirham edeceğim efendim... İstirham edeyim, şimdi
oturun 1 dakika... Sayın Aydın Tümen, Ankara
Milletvekili olarak söz istedi; şimdi, aleyhte, Erzurum Milletvekili Sayın
Lütfü Esengün'e söz veriyorum. ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Diyarbakır)
- Sayın Başkanım, Danışma Kurulunda yapılan konuşmalarla ilgili konuşuluyor. BAŞKAN - Efendim, onu
değerlendireceğim; istirham ediyorum... Aleyhte, lehte konuşmalar
bir bitsin Sayın Hatipoğlu, istirham ederim... ASLAN POLAT (Erzurum) -
Sayın Başkanım, ben de aleyhte söz istiyorum. BAŞKAN - Olmaz...
Olmaz... Siz neredeydiniz?!. Aleyhte ikinci sözü,
Sayın Turhan Güven Bey istedi, yazdım, anons da ettim. Buyurun Sayın Esengün. LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iktidar partilerinin önerisinin
aleyhinde söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım. Biraz evvel konuşan DSP
Grup Başkanvekili Sayın Tümen'in, her şeyden önce üslubunu yadırgadım. Burada
konuşan milletvekillerine karşı "aslı, astarı olmayan sözler sarf etmek,
bilmeden konuşmak" gibi değerlendirmede bulunmak, bir milletvekiline, hele
de bir Grup Başkanvekiline yakışan bir tavır değildir. (SP sıralarından
alkışlar) Önce birbirimize saygılı
olmayı öğrenmeliyiz. Burada konuşan herkes, aslını, astarını bilerek konuşur;
kimse gelip, burada, bir başka arkadaşı "aslını, astarını bilmeden
konuşuyor" diye suçlayamaz. Öncelikle, bunu, size hatırlatmak
durumundayım. AYDIN TÜMEN (Ankara) -
Bilip bilmeden konuşuyor... LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) -
Bu kürsünün bir adabı var, mehabeti var, herkesin de buna uyma mecburiyeti var. Değerli arkadaşlar,
"biz, geçen hafta Danışma Kurulunda mutabakata varmıştık" diye bir
ifadede bulunmanın da bir değeri yoktur. Mutabakata varılan konular, karar
altına alınıyor ve imzalanıyor. Kaldı ki, biz, sizin hangi sözünüze güvenelim
de, o mutabakatla burada iş yapalım!.. Siz, Meclis gündeminde kendi yaptığınız
sıralamaya dahi riayet etmiyorsunuz, işte bugün olduğu gibi... Değerli arkadaşlar, ben,
önce şunu ifade edeceğim: Şu anda, Meclis, Anayasaya aykırı bir İçtüzükle
yönetiliyor. Bu Mecliste, bu dönem, bu iktidar partilerinin, çoğunluğuna
güvenerek yaptıkları İçtüzük değişikliğini -nasıl yapıldığını da biliyoruz, bir
arkadaşımızı rahmetle anıyorum, hayatına mal olan bir değişiklik -Anayasa
Mahkemesi iptal etti. Efendim, "gerekçeli karar yayımlanmadı"
denilebilir. Kararın yayımlanmaması hiç önemli değildir. Önemli olan, bu
İçtüzüğün, bu Meclis çalışmalarının Anayasaya uygunluğudur, uygunluğunun
sağlanmasıdır. Sayın Meclis Başkanı ne yapar bilmiyorum. Bir dernek tüzüğü
iptal edilse, o derneğin başkanı, o Anayasaya aykırılığı, o iptali izale için,
herhalde, gece gündüz, canla başla çalışır. Diyelim, Meclis Başkanı gruplarla
görüşür, Anayasaya aykırılığı bir an evvel gidermek için elinden geleni yapar;
ama, Sayın Meclis Başkanını, geçen hafta basın toplantısında izledik, bu
konuyla hiç uzaktan yakından ilgili değil, bir dahaki seçimde aday olmayacağını
müjdeliyor!... Değerli arkadaşlar,
öncelikle, bu Anayasaya aykırılığın giderilmesi lazım. Bu niçin yapılmıştı;
muhalefetin sesini kısmak için. Geçen hafta ben burada söz istedim, iktidar
partilerinin önerilerinin lehinde olmak üzere. "Efendim, önce lehinde söz
isteyen olmadı, sonradan "veremem" diye, Sayın Meclis Başkanvekili
keyfî bir tutum içine girdi ve sonra bir değerlendirme de yaptı, dedi ki:
"Efendim, iktidar partilerinin önerisi üzerinde lehte konuşmak hakkın
suiistimalidir." Hayır, o, hakkın suiistimali değil; asıl, o, Meclisi
yöneten Meclis Başkanvekilinin görevini suiistimalidir. Bakın, bugün aynı
manzara oldu; ama, Sayın Meclis Başkanvekili, önceden söz istenmemiş olmasına
rağmen, aleyhte söz isteyen arkadaşlarımıza da, bizim önerimiz üzerine söz
verdi. Şimdi olan ne; olan şu: Muhalefetin sesi kısılsın, İçtüzükle kısılsın,
sonra da Meclis Başkanvekillerinin keyfi tutumuyla kısılsın. Değerli arkadaşlar, şu
anda gündemde ne var; bakınız, bugünkü gündemde 240 genel görüşme ve araştırma
önergesi var görüşülmeyi bekleyen. Doğu Anadolu Bölgesinin sorunlarının
görüşülmesi için üç sene evvel verdiğimiz; Erzurum'un, Kars'ın, Ağrı'nın ve
daha 17 vilayetin sorunlarının, özellikle ekonomik sorunlarının görüşülmesi
için verdiğimiz önerge Meclis gündeminde bekliyor. 589 sözlü soru önergesi var
Meclis gündeminde ve bugün gelen öneride deniliyor ki "sözlü sorular
görüşülmesin." Zaten, görüşüldüğü zaman da, ya cevap verecek bakan yoktur
veya cevaplar yeterli değildir. 319 tane de kanun tasarısı ve teklifi var; bu 319 tasarı ve teklif içerisinde neler
var neler... Efendim, hemen hemen bütün illerimize üniversite kurulmasına dair,
milletvekili arkadaşlarımızın verdiği kanun teklifleri var; komisyonda
beklemiş, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre gündeme alınmış ve birçoğu da iktidar
milletvekili arkadaşlarımızın. Ama, biliyoruz ki, hiçbir zaman bunlara sıra
gelmeyecek. Büyükşehir belediyesi
kurulmasına dair, Sayın Denizli milletvekilimizin teklifi var. Geçen sene de
söylemiştim "Denizli'yi büyükşehir belediyesi yapamayacaksınız"
derken, gerekçesini de söylemiştim; çünkü, IMF müsaade etmez. IMF var sizin
başınızda. Sizin haddiniz değil maalesef, Denizli'yi... BEYHAN ASLAN (Denizli)-
Komisyonda halloldu; sağ olsunlar... LÜTFÜ ESENGÜN
(Devamla)- Trabzon, Kahramanmaraş,
Şanlıurfa, Denizli ve buna benzer daha birçok ilimiz, bugün büyükşehir
belediyesi olmayı hak etmiş olmasına rağmen, IMF'den vize çıkmıyor; onun için
yapamayacaksınız, yapamıyorsunuz... Doğu Anadolu Projesi
Kanun Teklifimiz var; Mecliste bekliyor. Efendim, (KOP) Konya Ovası Projesi,
Karadeniz Projesi var. Bunlara ilişkin kanun tekliflerinin tamamı Meclis
gündeminde bekliyor; ama, ne görüşülmesi mümkün, ne yasalaşması mümkün. Çünkü,
siz, Türkiye'yi batırdınız, maalesef, batırdınız... Bugün, burada, neler
neler söylendi... Bir kendini bilmez Amerikalının "Türkiye'yi satın
aldık" şeklinde sözleri söylendi maalesef. Evet, herkes biliyor, hepimiz
biliyoruz; Meclisiyle, milletiyle bu Türkiye'yi kimse satın alamaz. O kendini
bilmez kişinin de söylediği sözleri ağzına tıkmak bizim vazifemizdir; ama,
işte, elin oğlu o sözü söyleyecek gücü şimdi kendisinde buluyor. Dün, Devlet İstatistik
Enstitüsünün istatistikleri, verileri açıklandı. 2001 yılında Türkiye, yüzde
9,4 küçülmüş. Fakirleşmişiz, yoksullaşmışız, daralmışız, perişan hale gelmişiz.
Tabiî, bu, Türkiye genelinde yüzde 9,4; ama, gidin, Doğu Anadolu'ya, Erzurum'a,
Kars'a, Ağrı'ya, Bayburt'a, orada yüzde 20, yüzde 25. Biraz evvel, Sayın Tarım
Bakanımız burada "efendim, 61 ile 910 trilyon lira doğrudan gelir desteği
dağıttık" dedi. Biz, Türkiye Hazinesi olarak, Türkiye Devleti olarak, her
gün faize 173 trilyon lira para ödüyoruz aziz kardeşlerim. Cebimizden, tüyü
bitmemiş yetimin hakkından, esnaftan, köylüden, hepimizden kesilerek, günde 173
trilyon lira faize gidiyor. Tarım Bakanımız da 61 ilin köylüsüne 910 trilyon
lira; yani, beş altı günlük faiz parasını dağıttık diye övünüyor. Türkiye'yi bu
hale getirdiniz maalesef, Türkiye bu hale geldi. Şimdi, gelin, şu
Karadeniz köylüsünün, çay üreticisinin sorunlarını, dertlerini şurada görüşelim
diyoruz, reddediyorsunuz. Neyi görüşeceğiz; efendim, basının sorunlarını
görüşeceğiz... Doğrudur, basının birçok sorunu var, onun da görüşülmesi lazım.
Basının sorunları görüşülsün, basın için hangi yasal ve idarî tedbirler
alınacaksa bütün bunları burada görüşelim, bir araştırma komisyonuna da
araştırması için havale edelim; ama, basının sorunlarını görüşeceğiz diye
Karadeniz köylüsünün dertlerini, sorunlarını bir başka tarihe ertelemeyelim. Gelin, bugün 24.00'e
kadar çalışalım, sabahlara kadar çalışalım, hem basının sorunlarıyla ilgili
önergeleri görüşelim hem de çay üreticisinin sorunlarıyla ilgili verdiğimiz
önergeyi görüşelim; ama, sizde, maalesef, o niyet yok. Değerli arkadaşlar, bu
Meclis, gerçekten bu dönem çok çalıştı, bu, her zaman ifade ediliyor, yüzlerce
kanun çıkarıldı; ama, biz de her zaman ifade ediyoruz ki, çıkardığınız
kanunlar, ya IMF'nin isteği doğrultusundadır, ya Avrupa Birliğine verdiğiniz
Ulusal Programın gereğidir ya Dünya Bankasınındır ya da Sayın Derviş'in buraya gelip, oturup da,
illâ çıkacak dediği -geçen hafta olduğu gibi- bir yasa tasarısıdır. BAŞKAN - Efendim, süreniz
bitmek üzere. LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) -
Bitiriyorum Sayın Başkan. Günlerce, aylarca,
yıllarca, maalesef, bu Meclisi IMF'ye çalıştırdınız, Dünya Bankasına
çalıştırdınız, Avrupa Birliğine çalıştırdınız; biz de diyoruz ki, gelin, Allah
için, bir gün de bu Meclisi millet için çalıştıralım, Karadeniz köylüsü için
çalıştıralım... AYDIN TÜMEN (Ankara) -
Çok yakışıksız bir söz oldu... LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) -
Hayır, hayır... Gerçekten, gelin, milletin arasına girelim... Millet, Meclisten
şikâyetçi, muhalefetiyle iktidarıyla hepimizden şikâyetçi. Sizin vebalinizi de
biz çekiyoruz. BAŞKAN - Efendim,
teşekkür ederim. LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) -
Millet, iktidar-muhalefet diye ayırım yapmıyor; sonuçta, bütün
milletvekilleridir bu konuda yıpranan; siyasettir, Meclistir... MELDA BAYER (Ankara) -
Sizin vebalinizi bu hükümet çekiyor. BAŞKAN - Sayın Bayer... LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, inşallah, temenni ediyorum ki, Sayın Tümen sözünde durur,
bu Mecliste, bugün basının sorunlarını görüşeceğiz, haftaya bugün de bütün
partilerin mutabakatıyla çay üreticisinin sorunlarını görüşeceğiz... AYDIN TÜMEN (Ankara) -
Biz önerdik, kabul etmediniz. BAŞKAN - Sayın Esengün,
sürenizi uzatmayayım müsaade ederseniz; çünkü, çalışma süremizin bitmesine 10
dakika var, 10 dakikaya kadar bu önerinin görüşülmesi bitmezse birleşimi
kapatacağım. Lehte, ikinci olarak,
Denizli Milletvekili Sayın Beyhan Aslan; buyurun efendim. BEYHAN ASLAN (Denizli) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başkanlığımızca okunan, Anavatan
Partisi, DSP ve MHP Gruplarınca verilen önerinin lehinde söz aldım. Öncelikle şunu ifade
etmek istiyorum: Bugün görüşülmesini kararlaştırdığımız, basının sorunlarına
ilişkin araştırma önergeleri, bütün grupların milletvekilleri tarafından
imzalanmış önergelerdir ve özellikle muhalefet ağırlıklı önergelerdir. Yani,
burada, Doğru Yol Partisinin, Saadet Partisinin ve AK Partili arkadaşlarımızın
çoğunlukta olduğu önergelerdir. Aynı zamanda, hem DSP'li hem MHP'li hem de Anavatan
Partili milletvekili arkadaşlarımızın da önergeleri vardır. Bunlar, basınla
ilgili sorunların araştırılmasına ilişkin önergelerdir. Bunların sayısı 6'dır;
yani, 6 adet önergeyi birleştirerek görüşeceğiz ve böylece, gündemde önemli bir
mesafeyi almış olacağız. Öncelikle, bu konu, daha
önceki Danışma Kurulu toplantısında arkadaşlar arasında sohbet edilmiş, bir
mutabakata varılmış ve bu mutabakatın sonucunda, bu konu bugün Meclise
getirilmiştir. Nitekim, AK Parti ve Doğru Yol Partisi yetkilisi arkadaşlar, bu
araştırma önergelerinin bugün görüşülmesine muhalefet etmemişlerdir; keza,
Saadet Partisi de muhalefet etmemiştir; ama, demişlerdir ki: "Bunun
yanında, bir de, çay üreticisinin sorunlarına ilişkin önergeyi de
görüşelim." Biz, yani, iktidar partileri Grup Başkanvekili arkadaşlarımız
kendilerine dedik ki: Çay üreticisinin sorunları vardır, görmezlikten
gelemeyiz. Elbette, Türkiye Büyük Millet Meclisi, her kesimin sorunlarını
görüşecektir; ama, bugün Dışişleri Bakanımızın, Meclisi, Ortadoğu sorunuyla ilgili
bilgilendirmesi vardır. Zaman meselesi, zaman sorunu önemlidir; bunu bugün
görüşmeyelim. Önümüzdeki hafta da, soruşturma önergesinin görüşülmesi İçtüzük
gereğidir. Daha sonraki bir haftada çay üreticisinin sorunlarını görüşebiliriz.
Yani, çay üreticisinin sorunlarına kulak tıkayan hiçbir arkadaşımız olmamıştır,
hiçbir grup olmamıştır; bunu ifade ediyorum. Şunu da ifade etmek
istiyorum: Tabiî, burada, Sayın Kabil "40 trilyon lira gönderildi"
derken, muhalefetten bazı arkadaşlarımız "belgesini göster" dediler.
Sorumlu Devlet Bakanımız Sayın Gaydalı da burada, 40 trilyon lira
gönderilmiştir dün itibariyle; bunu bilgilerinize arz ediyorum. TURHAN GÜVEN (İçel) -
Kimin eline geçti, kimin?!. BEYHAN ASLAN (Devamla) -
Bir diğer nokta da şudur: Denizli'nin büyükşehir belediyesi olması hadisesi...
Denizli gibi, Malatya, Kahramanmaraş da bekliyor büyükşehir belediyesi olmayı.
Benim hemşehrilerim de tabiî, bu konuşmaları dinliyorlar; tabiî, onların da
moralini bozdu Sayın Esengün. HASAN GÜLAY (Manisa) -
Manisa'yı unutma... BEYHAN ASLAN (Devamla) -
Zaten büyükşehirsiniz. Şimdi, şunu ifade etmek
istiyorum: İçişleri Komisyonundaki arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.
Komisyondaki arkadaşlarım, büyükşehir belediyesi olma kriterini 500 000'den 300
000 kişiye indirmişlerdir. Denizli'nin 384 000 nüfusu vardır, Komisyondan çıkan
karara göre, Denizli, zaten, yasal olarak büyükşehir belediyesi olma
yolundadır. Bu nedenle, inşallah, onu da, bu Genel Kurulda hep beraber
kararlaştıracağız. Teşekkür ediyorum. (ANAP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum efendim. Son söz, aleyhinde, Sayın
Güven'e ait. Sayın Güven, bir dakika. Sayın milletvekilleri,
İçtüzüğün 55 inci maddesinin ikinci fıkrasında "Zorunlu hallerde, o
birleşim için geçerli olmak kaydıyla ve sona ermek üzere olan işlerin
tamamlanması amacıyla oturumun uzatılmasına Genel Kurulca karar verilir"
ibaresi var. Şimdi, grup önerisini bu noktaya kadar getirdik. SACİT GÜNBEY (Diyarbakır)
- Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum. BAŞKAN - Efendim, müsaade
eder misiniz. Sizi duyuyorum; ama, bana müsaade edin lütfen. SACİT GÜNBEY (Diyarbakır)
- Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz. BAŞKAN - İstirham
ederim... Sayın Güven'in aleyte söz talebi var, karar yetersayısının aranılmasını nasıl istiyorsunuz? Sayın Güven'in konuşması
ile grup önerisinin görüşmelerinin bitimine kadar süreyi uzatmak için Genel
Kurulun kararına müracaat ediyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. SACİT GÜNBEY (Diyarbakır)
- Karar yetersayısının aranılmasını istemiştik Sayın Başkan. BAŞKAN - Efendim,
istirham ederim... Müsaade buyurun... Ben ne yapacağımı biliyorum; elimde, kapı
gibi 20 tane imza var. İstirham ederim... İçel Milletvekili Sayın
Turhan Güven; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar) TURHAN GÜVEN (İçel) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugünkü Danışma Kurulunda, olumlu ve
olumsuz birtakım görüşler ileri sürüldü. Bütün partilerin anlaştıkları nokta şu
idi: Bugün, Sayın Dışişleri Bakanı, gelişen olaylar karşısında gündemdışı söz
istemiştir, onun konuşmasından sonra, İçtüzük gereği gruplara söz hakkı doğduğu
için gruplar da konuşacak ve daha önceki haftalarda alınan bir karar gereği,
bugün, basınla ilgili 6 tane araştırma önergesi vardı, bunlar, birleştirilerek
ve birlikte görüşülmesi sağlanacak. Bunda, iktidar ve muhalefet partileri
anlaşmış durumdalar; ancak, bu arada -yine, süre konusunda da bir itirazımız
olmamakla birlikte- iktidar ortaklarının getirmiş olduğu kanun tasarılarının
yer değişikliği üzerinde itirazımız oldu. Şimdi, yine, bunlardan
bir tanesine de itiraz etmediğimizi ifade etmek isterim; yani, Emlak Kanunu,
biliyorsunuz, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından, bir kere daha görüşülmek üzere
geri çevrildi, ona bir itirazımız yok; ancak, Meclis gündeminde 16 aydan beri
bekleyen bir kanun tasarısı, ne hikmetse, birdenbire, görüşülmek üzere gündemde
ön sıraya, 9 uncu sıraya alınmak istendi. İtirazımız bu noktada değerli
milletvekilleri. Neden? Şimdi, 7.11.2000
tarihinde, Sayın Başbakan, cumhurbaşkanının yetkilerini biraz kısıtlayacak
-belki, biraz da o günkü olaylardan esinlenerek- ve üçlü kararnameleri ortadan
kaldıracak bir düzenlemeyi hazırlamış, göndermiş. 7.11.2000 tarihinde
gönderilen bu kanun tasarısı, 24.11.2000 tarihinde; yani, bundan tam 16 ay evvel
Anayasa Komisyonunda görüşülmüş, bitmiş ve gündemdeki yerini almış. Şu anda 173
üncü sırada beklerken, birdenbire ne oldu, aciliyeti nedir?.. Yani, insanın
aklına "bunu da mı dışarıdan istediler" diye bir soru sormak geliyor;
ama, bilmiyoruz, getirilip gündemin en ön sırasına konulmak isteniyor. Değerli milletvekilleri,
gerçekten, Sayın Cumhurbaşkanı, zaman zaman -hele Anayasa Mahkemesi
Başkanıyken- bazı yetkilerinin kısıtlanmasından yana olduğuna dair bir tavır
koymuştur; ama, Anayasanın bu kısıtlama arzusu Cumhurbaşkanından gelmekle
birlikte, gerek görülmemiştir. Şimdi, hatırlanacağı
üzere, bundan altı ay evvel, hatta daha önce bir anayasa değişikliği yaptık. Bu
değişiklik cumhuriyet tarihinde en kapsamlı değişikliklerden biridir, o
değişiklikte emeği geçen her arkadaşımızı kutlamak da bizim görevimizdir;
ancak, böyle bir değişiklikten sonra, o değişiklik içerisinde yer almayan bazı
hususları gündeme getirme ve bunları kanunla değiştirmenin mümkün olmadığı
görüşü var. Bakınız, böyle bir olay
yine yaşandı. Böyle bir olayda -özellikle Anavatan Partili arkadaşlarım için
söylemek istiyorum- bir kanun çıkarıldı; o dönemde Cumhurbaşkanı rahmetli Sayın
Özal'dı. Özal, Anayasa Mahkemesine gitti, buna benzer kanunun iptalini istedi
ve Anayasa Mahkemesi de, 1992/37 esas sayılı olan bu kararı 1993 tarihinde
iptal etti. Yani, bugün sizin getirmek istediğiniz değişiklik var ya,
Cumhurbaşkanı tarafından Anayasa Mahkemesine götürülmüş ve Anayasa Mahkemesi
bunu iptal etmiştir. Şimdi, eğer, hukukun
üstünlüğüne inanıyorsanız, hukuka saygınız varsa, böyle bir değişikliğin bu
Meclisin gündemine girmemesi lazım. Eğer hukuka inanıyorsanız diyorum; ama,
yok, inanmıyorsanız, bu da, yine, gelir, geçer; geçer de, bazen, yüreği deler
geçer, Anayasa Mahkemesinden geri döner. Öyle, uzun uzun da yazmaz Anayasa
Mahkemesi; emsalini gösterir, ben, 1993 yılında -gerçi, gerekçeli karar 1995'te
yayımlandı; ama- böyle bir karar vermiştim; siz, buna rağmen, böyle bir kanun
çıkardınız, iptal ediyorum der, gönderir.
Peki, bu kadar emek, bu
kadar zaman kaybı niye?! Siyaset, kişiler üzerine
kurulmaz; siyaset, ilkeli olur. Bazı kişilere kızgın olabilirsiniz, bazı
insanları sevmeyebilirsiniz, bazı insanların davranışları hukuka uygun; fakat,
zamana ve size uygun olmayabilir. O zaman, bu uygunsuzluktan ötürü kanun
çıkarmak, dünyada eşi, mesnedi görülmeyen bir olaydır, demokrasiyle idare
edilen ülkelerde, demokrasiyi özümsemiş ülkelerde böyle bir olay olmaz. Bu nedenle, değerli
arkadaşlarım, bakın, acaba, bugün İçtüzüğü -şimdi uyguluyorsunuz- uygulamak
mümkün mü? Anayasa Mahkemesi İçtüzüğükle ilgili kanunu iptal etmedi mi? Zaman
verdi. Peki, ne yaptık? Bir hazırlığımız var mı? Süre bittiği zaman, önceki
maddeler de ortadan kalkacağına göre, siz burada ne yapacaksınız, neyle işlem
göreceksiniz? Bu Meclisin anayasasının bazı maddeleri iptal görmüşse, siz, neye
göre kanun çıkaracaksınız değerli arkadaşlar? Bakın, bir hazırlık
yapmıyoruz, bekliyoruz. Ne zamandır bekliyoruz; onu biz bilmiyoruz, siz de
bilmiyorsunuz, bazıları biliyor. Onu siz de bilmiyorsunuz... Yarın, bazıları
"haydi bakalım" der, önünüze getirebilirse, neyi getirdiğini anlama,
düşünme, okuma fırsatı dahi olmadan, bir değişiklik daha gelebilir. Onun için, değerli
arkadaşlarım, normal zamanda olsaydı; yani, demokrasinin kurum ve kuralları tam
işleseydi, bazı kanun tasarılarını tartışmak belki mümkün olabilirdi; ama, bazı
kanun tasarıları, sadece, insanların karşılıklı birtakım istekleri veya menfi
tespitleri üzerine oluyorsa, ona kanun demek mümkün değildir. Bizim itirazımız
bu noktada. Ben, bugün, arkadaşlara
da rica ettim; diğer iktidar ortaklarına dedim ki: "Bunu getirmeyin."
Getirseydiniz, zaten, bugün, şu, basınla ilgili araştırma önergelerine çoktan
başlayabilirdik ve ondan sonra da, zaman içinde, bu değerli zamanımızı çok daha
iyi değerlendirme imkânımız olabilirdi; ama, bu olmadı. Şimdi ne oldu; bakın,
saat 19.00'u buldu ve eğer, gündeme alınırsa, bunun geçmesi için geçecek süre,
bence, telafisi mümkün olmayan bir süredir. Halbuki, Yüce Meclis, o süre
içinde, çok daha değerli bir kanunu, millet için değer verilen, milletin
ıstırabına son verecek bazı kanun tasarılarını şuradan geçirme imkânına sahip
olabilir. O zaman, bir fuzuli işle
meşgul olmak Yüce Meclise yakışmaz diye düşünüyorum. Hepinize saygılar
sunuyorum. Teşekkür ederim. (DYP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın Güven,
teşekkür ediyorum efendim. Birinci öneriyi
okutuyorum: Öneriler : 1. - Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 317 nci sırasında yer alan 840
sıra sayılı kanun tasarısının, bu kısmın 9 uncu sırasına; 173 üncü sırasında
yer alan 557 sıra sayılı kanun tasarısının 10 uncu sırasına alınması
önerilmiştir. III. - YOKLAMA BAŞKAN - Efendim, öneriyi
oylarınıza sunmadan önce, yoklama talebi vardır; yoklama isteyen arkadaşları
arayacağım. Ömer Vehbi Hatipoğlu?..
Burada. Lütfü Esengün?.. Burada. Yaşar Canbay?.. Burada. Alaattin Sever Aydın?..
Burada. Sacit Günbey?.. Burada. Fehim Adak?.. Burada. Ahmet Karavar?.. Burada. Lütfi Doğan?.. Burada. Turhan Alçelik?.. Burada. Temel Karamollaoğlu?..
Burada. Mukadder Başeğmez?..
Burada. İsmail Kahraman?..
Burada. Ali Oğuz?.. Burada. Rıza Ulucak?.. Burada. Mehmet Bekâroğlu?.. ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) -
Tekabbül ediyorum. BAŞKAN - Tekabbül
ediyorlar. Turhan Güven?.. Burada. Ramazan Gül?.. Burada. Hakkı Töre?.. Burada. Saffet Kaya?.. Burada. Hayri Kozakçıoğlu?..
Burada. Ahmet İyimaya?.. Burada. Nurettin Atik?.. Burada. Teoman Özalp?.. Burada. Aslan Polat?.. Burada. Yoklama için 3 dakika
süre veriyorum. Pusula gönderen sayın
milletvekillerini arayacağım. (Elektronik cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN - Toplantı
yetersayısı olmadığı için, birleşime 5 dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 19.11 ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 19.20 BAŞKAN: Başkanvekili Mustafa Murat SÖKMENOĞLU KÂTİP ÜYELER: Levent MISTIKOĞLU (Hatay), Mehmet BATUK (Kocaeli) BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 81 inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum. Bu arada, biliyorsunuz,
gündemimizde Sayın Mücahit Himoğlu'nun, 37 nci maddeye göre verilmiş bir
önerisi vardı, onu da alamadık, cumhuriyetçi hanımlardan özür diliyorum; buraya
gelmişlerdi. III. - Y O K L A M A BAŞKAN - Demokratik Sol
Parti, Milliyetçi Hareket Partisi ve Anavatan Partisi Gruplarının birinci
önerisinin oylamasına geçmeden önce yoklama istenilmiş ve yapılan yoklamada
toplantı yetersayısı bulunamamıştı. Şimdi, yoklama işlemini
başlatıyorum. (Elektronik cihazla
yoklama yapıldı) BAŞKAN - Toplantı
yetersayısı yoktur. Sözlü sorular ile kanun
tasarı ve tekliflerini görüşmek için, yarın saat 15.00'te toplanmak üzere,
birleşimi kapatıyorum. Kapanma Saati: 19.24 |
|