Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 21        CİLT : 88       YASAMA YILI : 4

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

72 nci Birleşim

12 . 3 . 2002 Salı

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

                                                      Sayfa    

 

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMALAR

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - Kültür Bakanı Mustafa İstemihan Talay'ın, İstiklal Marşının Türkiye Büyük Millet Meclisince kabulünün 81 inci yıldönümü münasebetiyle gündemdışı açıklaması ve DYP Erzurum Milletvekili Ayvaz Gökdemir, MHP Gaziantep Milletvekili Mehmet Hanifi Tiryaki, ANAP Kırıkkale Milletvekili Nihat Gökbulut, AK Parti Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan, SP Çorum Milletvekili Yasin Hatiboğlu ve DSP Ankara Milletvekili Oğuz Aygün'ün grupları adına konuşmaları

2. - Aydın Milletvekili Bekir Ongun'un, geçici işçilerin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması

3. - Adana Milletvekili Ali Tekin'in, kurulması düşünülen nitelikli endüstriyel bölgelerin önemine ve Adana Yumurtalık'ta kurulmasının yararlarına ilişkin gündemdışı konuşması

 

4. - Samsun Milletvekili Kemal Kabataş'ın, Samsun'da yapımına başlanılan mobil santralların çevreye, tarıma ve insan sağlığına olumsuz etkilerine ilişkin gündemdışı konuşması

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. - Saadet Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Çorum Milletvekili Yasin Hatiboğlu, Konya Milletvekili Veysel Candan ve Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu'nun, ekonomide IMF'ye bağlı olarak aldığı yanlış kararlar sonucu ülke ekonomisinin kötüye gidişine ve toplumsal huzursuzluğa yol açtığı iddiasıyla Bakanlar Kurulu üyeleri hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/26)

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - Lyon'da düzenlenecek olan "AB Üyeliği Sürecinde Türkiye" konulu konferansa ismen davet edilen Adana Milletvekili Ali Tekin'in söz konusu davete icabet etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/999)

2. - Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan hakkındaki soruşturma dosyasının iadesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1000)

3. - Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan hakkındaki soruşturma dosyasının iadesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1001)

4. - Adıyaman Milletvekili Hasari Güler hakkındaki soruşturma dosyasının iadesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1002)

5. - İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın hakkındaki soruşturma dosyasının iadesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1003)

6. - Erzurum Milletvekili Mücahit Himoğlu'nun, Türk Bayrağı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin (2/411) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/465)

7. - Kütahya Milletvekili Seydi Karakuş'un, Balıköy Adıyla Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifinin (2/756) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/466)

8. - Dört ilde devam etmekte olan olağanüstü halin 30.3.2002 günü saat 17.00'den geçerli olmak üzere dört ay süre ile uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1004)

V. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. - Sivas Milletvekili Temel Karamollaoğlu'nun, kuruluşundan bugüne Meclisin yasama ve denetim faaliyetlerine ve personele ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Ömer İzgi'nin cevabı (7/5057)

2. - Ordu Milletvekili Cemal Enginyurt'un, hakkında çocuklara yönelik cinsel suç iddiaları bulunan Bursa Sosyal Hizmetler Müdürlüğünde görevli şahsa ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Hasan Gemici'nin cevabı (7/5531)

3. - Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, bir gazetede polis tarafından yapılan aramayla ilgili iddialara ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen'in cevabı (7/5652)

4. - Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, Ecyad Kalesinin yıkılmasına ve diğer Osmanlı eserlerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Dışişleri Bakanı İsmail Cem'in cevabı (7/5662)

5. - Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın, kamu çalışanları ile emeklilerinin sayısına ve bunlara yapılan maaş ödemelerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Sümer Oral'ın cevabı (7/5670)

6. - Kayseri Milletvekili Sadık Yakut'un, trafik kazalarına karışan askeri araçlara ve personele ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu'nun cevabı (7/5687)

7. - Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, TRT'ye alınan personele ve hukuki statülerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu'nun cevabı (7/5710)

8. - Bursa Milletvekili Ali Arabacı'nın, Bursa ve bazı ilçelerindeki zeytinlik alanlarındaki yapılaşmaya ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen'in cevabı (7/5724)

9. - Gaziantep Milletvekili İbrahim Konukloğlu'nun, S.S.Gaziantep Esnaf ve Sanatkarlar Kredi Kefalet Kooperatifi üyelerinin ödedikleri borç taksitlerinin Halk Bankasına intikal ettirilmediği iddialarına ilişkin sorusu ve Orman Bakanı ve Devlet Bakanı Vekili İ. Nami Çağan'ın cevabı (7/5729)

10. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, bir siyasi partinin Nevşehir'de yaptığı toplantının TRT televizyonundan naklen yayınlandığı iddiasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu'nun cevabı (7/5756)

11. - Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, TRT personeline ve yaptırılan stüdyolara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu'nun cevabı (7/5783)

12. - Balıkesir Milletvekili İlhan Aytekin'in, bir hayırseverin yaptırdığı lise binasına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/5784)

13. - Manisa Milletvekili Rıza Akçalı'nın, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğüne yapılan atamalara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Şuayip Üşenmez'in cevabı (7/5787)

14. - Sakarya Milletvekili Cevat Ayhan'ın, Sakarya-Pamukova İlçesi demiryolu istasyon binasına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Oktay Vural'ın cevabı (7/5790)

15. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, İstanbul Valisi tarafından Rotary Klübüne tahsis edildiği iddia edilen bir binaya ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen'in cevabı (7/5796)

16. - Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, havaalanlarına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Oktay Vural'ın cevabı (7/5812)

17. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, ceza infaz kurumlarında çalışan personelin özlük haklarına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'ün cevabı (7/5815)

18. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Devletin memur ihtiyacı ile son beş yılda göreve başlatılan ve görevden uzaklaştırılan memur sayısına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Recep Önal'ın cevabı (7/5819)

19. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, personel atamalarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Şuayip Üşenmez'in cevabı (7/5845)

20. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, yardıma muhtaç aile sayısına ve yapılan yardımlara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Hasan Gemici'nin cevabı (7/5846)

21. - Aksaray Milletvekili Sadi Somuncuoğlu'nun, kürtçe eğitim ve yayın tartışmalarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı A. Mesut Yılmaz'ın cevabı (7/5854)

22. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, özelleştirme çalışmalarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu'nun cevabı (7/5864)

23. - Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, Umre ve Hac yolculuğuna ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu'nun cevabı (7/5866)

24. - Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük'ün, Bor madeninin değerlendirilmesine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Edip Safder Gaydalı'nın cevabı (7/5875)

25. - Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Türkiye'nin dış ülkelere yaptığı teknik yardımlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Reşat Doğru'nun cevabı (7/5889)

26. - Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, 4492 Sayılı Kanunun 1 inci maddesi uyarınca iade edilen dava dosyalarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Şuayip Üşenmez'in cevabı (7/5895)

27. - Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz'un, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonuna Dünya Bankasınca verilen krediye ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Hasan Gemici'nin cevabı (7/5898)

28. - Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz'un, POAŞ'ın özelleştirme bedelinin ödenmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu'nun cevabı (7/5899)

29. - Bursa Milletvekili Kenan Sönmez'in, Trabzon-Rize-Hopa-Batum demiryolu hattı ile ilgili çalışma olup olmadığına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Oktay Vural'ın cevabı (7/5906)

30. - İstanbul Milletvekili Azmi Ateş'in, üst kurul ve kurulların yurt dışına gönderdikleri personele ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Recep Önal'ın cevabı (7/5910)

31. - Hatay Milletvekili Metin Kalkan'ın, TRT'de yayımlanan Evrim Teorisini konu alan bir programa ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu'nun cevabı (7/5919)

32. - Aksaray Milletvekili Sadi Somuncuoğlu'nun, çiftçi borçlarına getirilen ödeme kolaylığına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/5927)

33. - Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, Pakistan Otoyolu Projesinin finansmanı ile ilgili iddialara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Tunca Toskay'ın cevabı (7/5932)

34. - İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz'ün, Bakanlık bünyesinde çalışan hukukçu ve avukatlar ile yeni alınan personele ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Tunca Toskay'ın cevabı (7/5942)

35. - Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2002 yılında Erzincan İline yapılacak olan yatırımlara ve ödeneklerine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/5956)

36. - Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2002 yılında Erzincan İline yapılacak olan yatırımlara ve ödeneklerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Ramazan Mirzaoğlu'nun cevabı (7/5961)

37. - Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2002 yılında Erzincan İline yapılacak olan yatırımlara ve ödeneklerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz'ın cevabı (7/5962)

38. - Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2002 yılında Erzincan İline yapılacak olan yatırımlara ve ödeneklerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Edip Safder Gaydalı'nın cevabı (7/5965)

39. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, TEKEL Genel Müdürlüğündeki bazı üst düzey atamalara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu'nun cevabı (7/5974)

40. - Rize Milletvekili Mehmet Bekaroğlu'nun, bir erin ölümü ve dayak olaylarıyla ilgili iddialara ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu'nun cevabı (7/5984)

41. - Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, altın ve döviz rezervlerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/5985)

42. - İstanbul Milletvekili Celal Adan'ın, Altı Nokta Körler Derneği hizmet binasının tahsisinin sona ermesine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Hasan Gemici'nin cevabı (7/6002)

43. - Bursa Milletvekili Teoman Özalp'in, kamyon taşımacılığı yapan esnafın vergi yüküne ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Sümer Oral'ın cevabı (7/6005)

44. - Hatay Milletvekili Mustafa Geçer'in, ilaç fiyatlarına ve alınan katılım payına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un cevabı (7/6010)

45. - Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman'ın, süt üretimine ve ithal edilen tarım ürünlerine ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'in cevabı (7/6014)

46. - Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman'ın, GAP Bölgesindeki topraksız çiftçilere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz'ın cevabı (7/6018)

47. - Rize Milletvekili Ahmet Kabil'in, DDY'nin kiraya verdiği İstanbul'daki bir araziye ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Oktay Vural'ın cevabı (7/6037)

48. - İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Şahin'in, Fatih Tapu Sicil Müdürlüğünün yeni yerine neden taşınmadığına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Şuayip Üşenmez'in cevabı (7/6039)

49. - Elazığ Milletvekili Latif Öztek'in, Elazığ Devlet Hastanesinin ihtiyaçlarına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un cevabı (7/6058)

50. - Hakkâri Milletvekili Hakkı Töre'nin, Hakkâri Havaalanı Projesine ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Oktay Vural'ın cevabı (7/6073)

51. - Erzurum Milletvekili Aslan Polat'ın, Erzurum İlinin doğrudan gelir desteği uygulamasından ne zaman yararlanacağına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'in cevabı (7/6074)

52. - Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın, Gelin Güllü Sulama Barajı Projesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Zeki Çakan'ın cevabı (7/6091)

53. - Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın, Samsun-Ankara Doğalgaz İletim Hattı Projesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Zeki Çakan'ın cevabı (7/6093)

54. - Denizli Milletvekili Mehmet Gözlükaya'nın, doğrudan gelir desteğinin kapsamına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'in cevabı (7/6098)

55. - İstanbul Milletvekili Zafer Güler'in, mobil santrallere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Zeki Çakan'ın cevabı (7/6113)


I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak üç oturum yaptı.

Oturum Başkanı TBMM Başkanvekili Mustafa Murat Sökmenoğlu, 8 Mart Dünya Kadınlar Gününe ilişkin bir açıklamada bulundu.

Ankara Milletvekili Ayşe Gürocak'ın, Tevhidi Tedrisat Kanununun kabul edilişinin 78 inci yıldönümüne ve 8 Mart Dünya Kadınlar Gününe ilişkin gündemdışı konuşmasına, Devlet Bakanı Hasan Gemici,

Denizli Milletvekili Beyhan Aslan'ın, Birinci Turizm Fahri Danışmanlar Toplantısına ve millî turizm politikasına ilişkin gündemdışı konuşmasına, Turizm Bakanı Mustafa Rüştü Taşar,

Cevap verdiler.

Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük, emeklilerin ekonomik ve sosyal sorunlarına ilişkin gündemdışı bir konuşma yaptı.

Hatay Milletvekili Mehmet Şandır ve 28 arkadaşının, Ermenilerin 1915-1918 yılları arasında Anadolu'da Türklere karşı uyguladıkları zulüm ve katliamın araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/260) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve öngörüşmesinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Türkiye Büyük Millet Meclisinde, Türkiye-Yugoslavya Federal Cumhuriyeti Parlamentolararası Dostluk Grubunun kurulmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi kabul edildi.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan:

TBMM İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu raporunun (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin Komisyon raporu henüz hazırlanmadığından;

Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri Personeli Eğitim Merkezleri Kanunu Tasarısının (1/744) (S. Sayısı : 786) görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından,

Ertelendi;

Vergi Usul Kanunu, Emlak Vergisi Kanunu ve Harçlar Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı (1/956, 2/878, 2/880, 2/882, 2/883, 2/884) (S. Sayısı : 825) üzerindeki görüşmeler tamamlandı; yapılan açık oylamadan sonra tasarının kabul edilip, kanunlaştığı açıklandı.

12 Mart 2002 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 19.30'da son verildi.

Mustafa Murat Sökmenoğlu

 

 

Başkanvekili

 

 

 

Şadan Şimşek

Mehmet Batuk

 

Edirne

Kocaeli

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

 


     No. : 98

II. - GELEN KÂĞITLAR

11.3.2002 PAZARTESİ

Sözlü Soru Önergeleri

1. - Gaziantep Milletvekili İbrahim Konukoğlu'nun, elektronik elektrik sayacı ithaline  ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/1717) (Başkanlığa geliş tarihi : 5.3.2002)

2. - Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, Vezirköprü Gazi İlköğretim Okulu spor salonunun çökerek yıkılmasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1718) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.3.2002)

3. - Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, Samsun İlinde doğrudan gelir desteği uygulaması yapılmamasının nedenlerine ve Köy-Tür İşletmelerinin yeniden faaliyete geçirilip geçirilemeyeceğine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1719) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.3.2002)

4. - Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, emekli maaşı ödemelerine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1720) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.3.2002)

5. - Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, kitap inceleme komisyonu üyelerine ve tavsiye edilen kitapların belirlenmesine ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1721) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.3.2002)

Yazılı Soru Önergeleri

1. - Bayburt Milletvekili Suat Pamukçu'nun, Bayburt-Demirözü Baraj suları altında kalacak arazi ve yerleşim yerlerine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6201) (Başkanlığa geliş tarihi : 5.3.2002)

2. - Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, okullarda yaşanan çeşitli sorunların nedenine ve önlemek için ne gibi çalışmalar yapıldığına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6202) (Başkanlığa geliş tarihi : 5.3.2002)

3. - Erzurum Milletvekili Aslan Polat'ın, Afet Bölge Koordinatörlüğünün Resmi Gazetede yayımlanmayan raporlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6203) (Başkanlığa geliş tarihi : 5.3.2002)

4. - Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, ABD'nin Irak'a karşı izlediği politikanın Türkiye'ye etkilerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6204) (Başkanlığa geliş tarihi : 5.3.2002)

5. - Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, imam hatip lisesi mezunlarına fark dersi vererek genel lise mezunu olma imkânı verilmemesinin nedenine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6205) (Başkanlığa geliş tarihi : 5.3.2002)

6. - Rize Milletvekili Mehmet Bekaroğlu'nun, TBMM İnsan Hakları Komisyonu üyelerinin Van İlinde yaptığı bir toplantıda polis tarafından izlendiği iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6206) (Başkanlığa geliş tarihi : 5.3.2002)

7. - Erzurum Milletvekili Aslan Polat'ın, DPT'nda bulunan yatırım projelerine ve illere göre dağılımına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Devlet Bahçeli) yazılı soru önergesi (7/6207) (Başkanlığa geliş tarihi : 5.3.2002)

8. - Afyon Milletvekili İsmet Attila'nın, çiftçi olmayan kimselere doğrudan gelir desteği ödemesi yapıldığı iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6208) (Başkanlığa geliş tarihi : 5.3.2002)

9. - Gaziantep Milletvekili İbrahim Konukoğlu 'nun, acil kurtarma botu ihalesine ilişkin Devlet Bakanından (Ramazan Mirzaoğlu) yazılı soru önergesi (7/6209) (Başkanlığa geliş tarihi : 5.3.2002)

10. - Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz'un, sigorta prim artışlarına ve SSK'dan haksız maaş alanlara ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6210) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.3.2002)

11. - Siirt Milletvekili Ahmet Nurettin Aydın'ın, Türkiye'nin AB üyeliği adaylığına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (A. Mesut Yılmaz) yazılı soru önergesi (7/6211) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.3.2002)

12. - Konya Milletvekili Remzi Çetin'in, şeker pancarı üreticilerinin prim ve kota uygulamalarıyla ilgili sorunlarına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/6212) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.3.2002)

13. - İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz'ün, acil müdahale botu ihalesine ilişkin Devlet Bakanından (Ramazan Mirzaoğlu) yazılı soru önergesi (7/6213) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.3.2002)

14. - Kayseri Milletvekili Abdullah Gül'ün, SSK primleri artışına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6214) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.3.2002)

15. - Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz'un, depremle ilgili kurumsal yapılanma ve görevlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6215) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.3.2002)

16. - Tokat Milletvekili M. Ergün Dağcıoğlu'nun, BDDK ile ilgili bazı iddialara ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/6216) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.3.2002)

17. - Tokat Milletvekili M. Ergün Dağcıoğlu'nun, acil müdahale botu ihalesiyle ilgili iddialara ilişkin Devlet Bakanından (Ramazan Mirzaoğlu) yazılı soru önergesi (7/6217) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.3.2002)

18. - Adıyaman Milletvekili Dengir Mir Mehmet Fırat'ın, nüfus müdürlüklerince bazı isimlerin tescil edilmediği iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6218) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.3.2002)

19. - Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın, Delice Yem Fabrikasının kapatılacağı iddiasına, yem üretimine ve Tarım Kredi Kooperatifleri personeline ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6219) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.3.2002)

20. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, bazı büyükşehir belediyelerine gönderilen mülkiye müfettişlerinin çalışmalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6220) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.3.2002)

21. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, vergi borç ve faizlerinin taksitlendirilmesi sonrası yapılan ödemelere ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/6221) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.3.2002)

22. - İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, sigara şeklindeki çikletlere ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/6222) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.3.2002)

23. - İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, bir gazetenin Kuzey Irak'taki sigara kaçakçılığı haberine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6223) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.3.2002)

24. - Sakarya Milletvekili Osman Fevzi Zihnioğlu'nun, 54 üncü Hükümet zamanında Sakarya İlinde depreme yönelik alınan tedbirlere ve konut ihtiyacını karşılama çalışmalarına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/6224) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.3.2002)

 

Gensoru Önergesi

1. - Saadet Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekilleri Çorum Milletvekili Yasin Hatiboğlu, Konya Milletvekili Veysel Candan ve Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu'nun ekonomide IMF'ye bağlı olarak aldığı yanlış kararlar sonucu ülke ekonomisinin kötüye gidişene ve toplumsal huzursuzluğa yol açtığı iddiasıyla Bakanlar Kurulu üyeleri hakkında Anayasanın 99 uncu, İçtüzüğün 106 ncı maddeleri uyarınca bir Gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/26) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.3.2002) (Dağıtma tarihi : 11.3.2002)

 

     No. : 99

12.3.2002 SALI

Teklifler

1. - Kocaeli Milletvekili Turhan İmamoğlu'nun; 4734 Sayılı Kamu İhale Kanununun 2 nci Maddesinin (d) Fıkrasının Değiştirilmesi ile İlgili Kanun Teklifi (2/902) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.3.2002)

2. - İstanbul Milletvekili Masum Türker'in; Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/903) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.3.2002)

3. - Aydın Milletvekili Bekir Ongun ile Antalya Milletvekili Nesrin Ünal'ın; Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanuna Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/904) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.3.2002)

Tezkere

1. - Batman Milletvekili Faris Özdemir'in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/998) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.3.2002)

Sözlü Soru Önergeleri

1. - Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, eğitime katkı payı olarak toplanan paralara ve kullanımına  ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1722) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.3.2002)

2. - Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu' nun, deprem nedeniyle çıkarılan vergilere, toplanan paralara ve harcamalarına ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/1723) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.3.2002)

3. - Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, öğretmen kaynağı tercihlerine ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1724) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.3.2002)

4. - Eskişehir Milletvekili Mehmet Sadri Yıldırım'ın, tarımsal sulama ücretlerine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/1725) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.3.2002)

5. - Eskişehir Milletvekili Mehmet Sadri Yıldırım'ın, Ziraat Bankası ve Halk Bankası şubelerinin kapatılmaması yönünde bir çalışma olup olmadığına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1726) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.3.2002)

6. - Eskişehir Milletvekili Mehmet Sadri Yıldırım'ın, pancar çiftçisine şeker oranı priminin yeniden verilip verilmeyeceğine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi (6/1727) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.3.2002)

Yazılı Soru Önergeleri

1. - İzmir Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun, AB'nin terör örgütleri listesinde PKK ve DHKP-C'nin yer almamasına ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6225) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.3.2002)

2. - İzmir Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun, İngiliz sigorta şirketi tarafından Bolu Tüneli için ödenmesi gereken tazminata ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/6226) (Başkanlığa geliş tarihi :7.3.2002)

3. - Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, İzmir'de düzenlenen çocukların da katıldığı bir güzellik yarışmasına ilişkin Kültür Bakanından yazılı soru önergesi (7/6227) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.3.2002)

4. - Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, Denizli Çocuk Yuvası ve Yetiştirme Yurdu ile Huzurevi sakinleri için düzenlenen geceyle ilgili bazı iddialara ilişkin Devlet Bakanından (Hasan Gemici) yazılı soru önergesi (7/6228) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.3.2002)

5. - Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, Güneydoğu Anadolu Projesine ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz) yazılı soru önergesi (7/6229) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.3.2002)

6. - İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz'ün, 2001 yılında hayır için yaptırılan okul binalarına ilişkin Devlet Bakanından (Nejat Arseven) yazılı soru önergesi (7/6230) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.3.2002)

7. - Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın, otoyolların 2001 yılı gelirleri, masrafları ve geçiş ücreti zamlarına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/6231) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.3.2002)

8. - Siirt Milletvekili Ahmet Nurettin Aydın'ın, Siirt İlinin GAP imkânlarından yararlanamadığı iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6232) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.3.2002)

9. - İstanbul Milletvekili Abdulkadir Aksu'nun, Güneydoğu Anadolu Projesindeki ödeneklerin kesildiği iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6233) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.3.2002)

10. - İstanbul Milletvekili Celal Adan'ın, tapulu arazileri orman arazisi kapsamında değerlendirilenlerin mağduriyetine ilişkin Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/6234) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.3.2002)

11. - Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, Şanlıurfa İlinde doğrudan gelir desteği ödemelerinin ne zaman verileceğine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6235) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.3.2002)

12. - Hatay Milletvekili Mustafa Geçer'in, "Sürat Demiryolu" projelerine ve demiryolu taşımacılığına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6236) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.3.2002)

13. - Kütahya Milletvekili Emin Karaa'nın, bazı GSM operatörlerinin yasa sorumluluklarını yerine getirmedikleri iddialarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6237) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.3.2002)

14. - Hatay Milletvekili Mustafa Geçer'in, küçük ve orta büyüklükteki işletmelerin faaliyetlerini yurt dışına kaydırdıkları iddialarına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/6239) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.3.2002)

15. - Sinop Milletvekili Kadir Bozkurt'un, infaz koruma memurları ve diğer cezaevi personelinin çalışma şartlarına ve özlük haklarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/6215) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.3.2002)

16. - Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan'ın, futbol liglerindeki şike iddialarına ilişkin Devlet Bakanından (Fikret Ünlü) yazılı soru önergesi (7/6240) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.3.2002)

17. - Hatay Milletvekili Metin Kalkan'ın, Hatay Vakıflar İl Müdürlüğü bünyesindeki mal varlığına ve camilere ilişkin Devlet Bakanından (Nejat Arseven) yazılı soru önergesi (7/6241) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.3.2002)

18. - Hatay Milletvekili Metin Kalkan'ın, Talim ve Terbiye Kurulunun yayınlar hakkında verdiği tavsiye kararlarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6242) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.3.2002)

19. - Hatay Milletvekili Metin Kalkan'ın, metal hurda ithaline ve işlenmesinin sağlığa ve çevreye etkilerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6243) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.3.2002)

20. - Hatay Milletvekili Metin Kalkan'ın, Türkiye Diyanet Vakfı yayınevlerinde satışı yasaklanan kitaplara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (H. Hüsamettin Özkan) yazılı soru önergesi (7/6244) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.3.2002)

21. - Hatay Milletvekili Metin Kalkan'ın, iç ve dış borç miktarlarına, ödemelerine ve kullanımına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6245) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.3.2002)

22. - Antalya Milletvekili M. Zeki Okudan'ın, futbol liglerindeki hakem hatalarına ilişkin Devlet Bakanından (Fikret Ünlü) yazılı soru önergesi (7/6246) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.3.2002)

23. - Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, Şanlıurfa İlinin adliye binası ihtiyacına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/6247) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.3.2002)

 


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.00

12 Mart 2002 Salı

BAŞKAN : Başkanvekili Kamer GENÇ

KÂTİP ÜYELER : Burhan ORHAN (Bursa), Sebahattin KARAKELLE (Erzincan)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 72 nci Birleşimini açıyorum.

III.- Y O K L A M A

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, elektronik cihazla yoklama yapılacaktır.

Yoklama için 5 dakikalık süre vereceğim. Bu süre zarfında, sayın milletvekillerinin, elektronik cihazın düğmelerine basmak suretiyle Genel Kurulda olduklarını belirtmelerini, cihaza giremeyenlerin teknik elemanlardan yardım istemelerini, bu halde de giremedikleri takdirde pusula göndermelerini ve pusula veren arkadaşların salondan ayrılmamalarını rica ediyorum.

Yoklamayı başlatıyorum efendim.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız yoktur.

Kaç dakika ara verelim efendim?

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - 15 dakika ara verelim Sayın Başkan.

BEYHAN ASLAN (Denizli) - 15 dakika, Sayın Başkan.

BAŞKAN - Birleşime 15 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 15.06

 


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.20

BAŞKAN : Başkanvekili Kamer GENÇ

KÂTİP ÜYELER : Burhan ORHAN (Bursa), Sebahattin KARAKELLE (Erzincan)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 72 nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

III. - Y O K L A M A

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Birinci Oturumda yapılan yoklamada toplantı yetersayısı yoktu; bu nedenle birleşime 15 dakika ara vermiştim.

Şimdi, yeniden elektronik cihazla yoklama yapılacaktır.

Yoklama için 5 dakikalık süre vereceğim. Bu süre içerisinde, sayın milletvekillerinin, elektronik cihazın düğmelerine basmak suretiyle Genel Kurulda olduklarını belirtmelerini, cihaza giremeyenlerin teknik elemanlardan yardım istemelerini, bu halde de giremedikleri takdirde yine pusula göndermelerini rica ediyorum.

Yoklamayı başlatıyorum efendim.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız vardır; çalışmalarımıza başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, sayın hükümetin gündemdışı söz isteği vardır. Sayın İstemihan Talay, İstiklal Marşımızın kabulünün 81 inci yıldönümü dolayısıyla, hükümet adına, İçtüzüğün 59 uncu maddesine göre söz istemişlerdir. Kendilerine, gündemdışı, hükümet adına söz vereceğim. Bu halde, biliyorsunuz grupların da 10'ar dakika konuşma hakkı var; ayrıca grubu olmayan sayın milletvekillerinden birisinin 5 dakikalık konuşma hakkı var.

Şimdi, Sayın Bakana söz vereceğim efendim.

Buyurun Sayın Bakan. (DSP sıralarından alkışlar)

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - Kültür Bakanı Mustafa İstemihan Talay'ın, İstiklal Marşının Türkiye Büyük Millet Meclisince kabulünün 81 inci yıldönümü münasebetiyle gündemdışı açıklaması ve DYP Erzurum Milletvekili Ayvaz Gökdemir, MHP Gaziantep Milletvekili Mehmet Hanifi Tiryaki, ANAP Kırıkkale Milletvekili Nihat Gökbulut, AK Parti Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan, SP Çorum Milletvekili Yasin Hatiboğlu ve DSP Ankara Milletvekili Oğuz Aygün'ün grupları adına konuşmaları

KÜLTÜR BAKANI MUSTAFA İSTEMİHAN TALAY (İçel) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 81 yıl önce bugün, Türk Milletinin bağımsızlık mücadelesinin en yoğun olduğu bir dönemde İstiklal Marşımız, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin alkışları ve oybirliğiyle kabul edilmiştir. İstiklal Marşımızın anlamı gibi, yazılması ve kabulü de yüce ve üstün değerleri ihtiva eder. Bu değerleri, tarihimizin önemli ve örnek alınması gereken belgeleri olarak değerlendiriyorum; bu nedenle, bu bilgilerin daima canlı tutulması gerektiğini düşünüyorum. Bir ulusun tarih bilincinin güçlü ve berrak olmasının, ancak bu belge ve bilgilerin anlatılması ve değerlendirilmesiyle mümkün olacağına inanıyorum.

Büyük Atatürk'ün önderliğinde ve Türk ordularının kahramanlığıyla kazandığımız İstiklal Savaşımız, milletimizin birliğinin ve bağımsızlık azminin ifadesi olan Türkiye Büyük Millet Meclisinin yönetimiyle gerçekleştirilmiştir. En zor ve en hayatî kararlar, milletimizin temsil edildiği Türkiye Büyük Millet Meclisinde alınmıştır. Atatürk, bütün devrimlerini ve kararlarını, daima, Türkiye Büyük Millet Meclisiyle paylaşmış ve desteğini almıştır. İstiklal Marşımızın da, Atatürk'ün başkanlık ettiği bir oturumda, Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilmesi bir tesadüf değil, Atatürk'ün, milletine ve Türkiye Büyük Millet Meclisine olan güveninin güzel ve somut bir örneğidir.

Büyük şairimiz Mehmet Akif Ersoy, İstiklal Marşı şiiriyle, Türk ruhunu ve benliğini canlandırır, yaşatır ve ölümsüzleştirir. İstiklal Marşı, her mısraıyla, Türk ulusunun tarihine ve geleceğine ışık tutar, aydınlatır. İstiklal Marşımız, Türk Ulusuna cesareti ve kendine güvenme duygusunu verir. Türk Ulusunun ezelden beri hür yaşadığını ve bundan sonra da, özgür ve bağımsız yaşayacağını ifade eder. Toprak diyerek üzerine bastığımız yerin, aslında, atalarımızın kanlarıyla sulanmış vatan toprağı olduğunu unutmamamız gerektiğini hatırlatır. Vatan için, bağımsızlık için, hiç çekinmeden canımızı feda etmenin onurunu ve şehitliğin kutsallığını  anlatır. Türk Ulusunun iman gücüne ve mücadeleci karakterine inancını belirtir. Hiçbir durumda ve en zor koşullarda bile korkmadan ve yılmadan mücadelenin sürdürülmesini öğütler ve bu düşünceyi "kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım; / Yırtarım dağları, enginlere sığmam taşarım" mısralarıyla anıtlaştırır. (Alkışlar) Ve Türk Ulusuna vermek istediği umudu, azmi ve güveni "ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl. / Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet, / Hakkıdır, Hakka tapan milletimin istiklal." mısralarıyla ölümsüzleştirir.

Mustafa Kemal Atatürk, İstiklal Marşımızla ilgili olarak "bu marş, bizim inkılabımızı anlatır, inkılabımızın ruhunu anlatır. Bunu, ne unutmak, ne de unutturmak lazımdır. İstiklal Marşında, istiklal davamızı anlatması bakımından büyük bir manası olan mısralar vardır. Benim en beğendiğim yeri de burasıdır: 'Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet, / Hakkıdır, Hakka tapan milletimin istiklal.' Benim, bu milletten asla unutmamasını istediğim mısralar işte bunlardır. Hürriyet ve istiklal aşkı bu milletin ruhudur" demiştir.(Alkışlar)

Kurtuluş Savaşımızın en heyecanlı günlerinde ve İstiklal Savaşımızın bütün şiddetiyle sürdüğü bir dönemde, Genelkurmay Başkanı İsmet Paşa, millî bilinci pekiştirecek, millî duyguları canlı tutacak bir marşa ihtiyaç duyulduğunu ifade ederek, hükümete bir istiklal marşı yazılması hususunu arz eder. Millî Eğitim Bakanlığı bir yarışma açar ve güfte için 500 Türk Lirası ödül konulur. Mehmet Âkif, ödülden rahatsızlık duyduğu için yarışmaya katılmaz. Yarışmaya katılan 724 şiirden hiçbiri başarılı bulunmaz. Bunun üzerine, Millî Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi, Mehmet Âkif'e 5 Şubat 1921'de mektupla başvurarak, İstiklal Marşı şiirini yazmasını ister. Âkif, şiirini bir ay gibi kısa bir sürede tamamlayıp gönderir. Mustafa Kemal Atatürk'ün, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 12 Mart 1921 tarihli oturumunda Başkanlık ettiği birleşimde, Mehmet Âkif'in kahraman ordumuza ithaf ettiği şiiri Hamdullah Suphi tarafından okunur. Şiir, Yüce Mecliste dört kere üst üste okunduktan sonra, milletvekillerinin ayakta alkışlarıyla kabul edilir. Mehmet Âkif, İstiklal Marşı için konulan ödülü almaz ve "onu milletimize ve ordumuza hediye ettim. Zaten, o, milletin malıdır. Allah, bir daha bu millete istiklal marşı yazmak nasip etmesin" diyerek, bu söz ve davranışlarıyla, gelecek kuşaklarımıza, Türk kültürünün en güzel örneklerini verir.

İstiklal Marşımız ve İstiklal Marşımızın anlamı gibi, onun yaratıcısı olan Mehmet Âkif de, şiirleriyle, edebî kişiliğiyle, vatan ve millet sevgisiyle, tevazu ve insancıl özellikleriyle Türk Ulusunun manevî mimarları arasında yer alan yüce bir değerimizdir. Mehmet Âkif, sevgisini, inancını ve sanatını, her zaman, toplumu ve ulusu için kullanmıştır. Mehmet Âkif, şairliğinin yanı sıra bir düşünür ve bir eylem adamıdır. Ulusunun geçmişini irdeleyen ve geleceğine ışık tutan düşünceleriyle Türk Milletinin kahramanlık ruhunu destanlaştırmıştır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 18 Mart 2002, Çanakkale Zaferimizin de 87 nci yıldönümü olacaktır. Mehmet Âkif'in mısralarıyla ölümsüzleşen Çanakkale Zaferi ve Savunması, ulusumuzun, çelikleşmiş iradesini ve mücadele azmini ortaya koyan bir kahramanlık destanıdır.

Anadolu'nun her köşesinden, bütün aile ve ocaklardan yüzbinlerce şehidimizin canı pahasına kazanılan bu mücadele, Büyük Atatürk'ü yaratan, ulusal bilinci perçinleyen ve ordusuyla bütünleşen Türk Ulusunun nelere kadir olacağını gösteren bir zafer olarak tarihe geçmiştir.

Mehmet Âkif, Çanakkale şehitlerine ithaf ettiği şiiriyle, bu zaferi ulusumuzun ruhunda ölümsüzleştirmiştir. Türk Milletinin benliğinde var olan vatan ve bayrak sevgisini Çanakkale kahramanlarıyla özdeşleştirerek, bu şiiriyle, ulusumuza bir kahramanlık destanı armağan etmiştir.

Bugün, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, İstiklal Marşımızın kabulünün 81 inci yılını kutlarken, bize İstiklal Savaşımızı kazandırarak, cumhuriyetimizi kuran Büyük Atatürk'ü ve İstiklal Marşımızın şairi Mehmet Âkif'i anmakla, tarihimizi bir kez daha yaşıyor ve yaşatıyoruz. Türkiye Büyük Millet Meclisinin, ulusal ve toplumsal bilinç içinde, her zaman birlik ve bütünlük içinde olduğunun ve olacağının anlamlı ve güzel bir mesajını veriyoruz. Köklerine bağlı, geleceğe güvenle bakan, laik ve demokratik cumhuriyete yürekten inanan, ulusal birlik ve Avrupa Birliği hedeflerini özümsemiş bir anlayış, İstiklal Marşımızın da lafzına ve ruhuna uygun olarak, bugün ulaştığımız bir siyaset hedefini temsil etmektedir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, geçmişte olduğu gibi, bundan sonra da, refaha, esenliğe ve çağdaş medeniyet seviyesinin üzerine ulaşma konusundaki hedeflerimizde ulusumuzun en büyük teminatı olmaya devam edecektir.

Bu duygularla, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kurucusu Büyük Atatürk'ü ve silah arkadaşlarını ve bağımsızlık inancımızın ölümsüz simgesi, İstiklal Marşımızın Büyük Şairi Mehmet Âkif'i rahmetle anıyor, Yüce Meclisimize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, hükümetin gündemdışı sözüne karşılık, gruplar adına söz talebi olmuştur.

Birinci sırada, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili Sayın Ayvaz Gökdemir; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Sayın Gökdemir, süreniz 10 dakika.

DYP GRUBU ADINA AYVAZ GÖKDEMİR (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; şahsım ve Doğru Yol Partisi Grubu adına zatıâlinizi ve Türkiye Büyük Millet Meclisini saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Millî mücadelemizi yapan, İstiklal Marşını, İstiklal Marşı şiirini marş olarak kabul eden -ekseriyeti azimeyle, o zamanki ifadesine göre- büyük ekseriyetle kabul eden Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisinin aziz hatırası önünde saygıyla eğiliyorum.

Bugünkü Anayasamızın 3 üncü maddesi aynen şöyledir:

"Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir.

Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır.

Millî marşı 'İstiklal Marşı'dır.

Başkenti Ankara'dır."

Anayasanın bu hükmü muvacehesinde, İstiklal Marşımız, bestesi ve güftesiyle Anayasa teminatı altına alınmış ve dikkat buyurulursa, manidar bir şekilde, Anayasanın değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez maddelerinden birine konulmuştur. İstiklal Marşının millî marşımız olduğu gerçeği, Türkiye Devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütün olduğu, dilinin Türkçe olduğu, bayrağının beyaz ay yıldızlı al bayrak olduğu, başkentinin Ankara olduğu gerçekleriyle birlikte zikredilmiştir; çünkü, İstiklal Marşı, 81 yıldan beri, bizim millî varlık, maneviyat ve mukaddesatımızın vazgeçilmez bir parçası, mühim bir unsuru ve millî mücadelemizin çok büyük bir hatırası olmuştur. Bu sebeple, İstiklal Marşının bu şekilde değerlendirilmiş olması, fevkalade isabetlidir.

Değerli arkadaşlar, bugün, ciddiye alınacak bir Türk aydını, bir millî mücadele tefekkürüne sahip olmalıdır, millî mücadele bilgisinin ötesinde bir millî mücadele tefekkürüne sahip olmalıdır; çünkü, biz, bugün devlet olarak neyimiz varsa, hepsini, millî mücadeleye borçluyuz.

Millî mücadelenin manası, millî mücadelenin ruhu dediğiniz zaman -az önce Sayın Bakan da işaret etti- karşınıza İstiklal Marşı çıkacaktır. Destanî bir şekilde, millî mücadelenin ruhu, bu şiirin on kıtasındadır. Dolayısıyla, İstiklal Marşını, millî mücadeleyi, bağımsızlığı çok iyi bilmek zorundayız.

Bir kişiyi, ölümünden 64 sene geçtikten sonra bile, haklı olarak, hâlâ baş tacı ediyoruz. Bunun nedenleri üzerinde, bunun sebepleri üzerinde iyi düşünmüş olmak lazımdır. Ne yaptı da baş tacımız oldu?..

Şimdi, biz, ciddî bir tefekkür sahibi olmadan, sıradan bir gün olarak, Sayın Bakan konuştu diye veya herhangi bir vesileyle kendimizi göstermek için -en basiti bu- kalkıp da, İstiklal Marşı üzerinde, Mehmet Âkif üzerinde veya başka bir hassas konu üzerinde konuşup geçiyorsak, bunun hiçbir kıymeti yoktur; ama, biz, Türkiye Büyük Millet Meclisi en başta, Türkiye'yi idare edenler, Türk aydınları, Türkiye'de mektep görmüş veya görmemiş olan bütün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, eğer, bağımsızlığın manasını, millî mücadelenin manasını iyi anlamak ve bunu, bütün hayatımızda yaşamak ve yaşatmak gibi bir borç içindeysek, o zaman, bu konular üzerinde sıkça durmak lazımdır, o zaman manalı olur. Bizim tavrımız bundan yanadır.

İstiklal Marşında ne var?.. İstiklal Marşı, kahraman ordumuza ithaf edilmiş, milletin mücessem varlığı halindeki ordumuza ithaf edilmiş ve Mehmet Âkif, sağlığında, bunu, Safahat'ına hiç almamıştır. Neden; "o, benim değil, milletin" demiştir; bu da son derece manidardır. Millete mal olmuştur.

Bunu diyen adamın, o soğuk Ankara'da, sırtında paltosu yoktu. 500 lira mükâfatla yazdırılan ve yazarın bu mükâfatı almadığı o günlerde, Mehmet Âkif'in, Zonguldak Mebusu olan Hayri Beyden borç aldığı 2 lira vardı cebinde; 500 lirayı Eytam Mektebine -kız mektebine- bağışladı.

Âkif, bu adamdır, büyük şairdir, büyük fazilet sahibidir, büyük hamiyet sahibidir ve İstiklal Marşını yazmaya müessir bir telkin ve tehyiç vasıtası... Yani, neyi telkin edecek; bağımsızlığı telkin edecek, onu yaşatacak millete, bu hususta milleti heyecanlandıracak. Bu ifade Hamdullah Suphi Beyindir. Bu sebeple razı olmuştu.

Âkif, bir taraftan da, çok bahtiyar bir insandır. 81 yıldır, Türkiye, onunla uykuya varıyor, onunla uyanıyor. Uygun her vesilede, saygıyla, onun yazdığı marşı dinliyoruz, her kademedeki çocuklarımıza, öncelikle, bu marşın manasını, ruhunu anlatmaya çalışıyoruz. Böyle bahtiyar bir şair olarak, ben, edebiyat tarihimizde, göre göre, ancak "Mevlit" yazarını görebiliyorum. O da çok tekrarlanan, milletimizin çok sevdiği bir şairdir.

Tevazu ve hamiyete aşikâr olmakla beraber, gerçekten, Akif'in talihine de inanmamak mümkün değildir.

Yalnız, Sayın Bakan, yine, işaret etti; Âkif merhuma soruyorlar; mırın kırın edenler var İstiklal Marşı hakkında; "Allah, bu millete bir daha istiklal marşı yazdırmasın" diyor. Neden; bu millet, bir daha istiklal kaygısına düşmesin; o şekilde yaşasın ki, bir daha böyle bir kaygıya düşmesin, bunun da marşı yazılmasın diyor.

Değerli arkadaşlar, İstiklal Marşına baktığımızda, marş olarak kabul edilen, 1930'dan beri de Osman Zeki Üngör Beyefendinin bestesiyle söylenen İstiklal Marşının 1 inci kıtasında, her şeyden evvel, ümitsizlik yok. Şartlar ne kadar ağır olursa olsun, bir meseleyi, hele, bir millet benimsemişse, mesele, milletin meselesiyse, asla, ümitsizlik olmayacak; muhakkak çare vardır.

Âkif'in başka mısraları da var: "Yeise düşmeyecek zerrece imanı olan" diyor. Bir şeye inanan insan, onda tereddüt etmeyecek.

İkincisi; bir davaya inanmış, hele, istiklal davası gibi bir büyük davaya inanmış bir tek adam varsa, bir tek ocak tütüyorsa, o dava ayakta demektir, o dava ölmez demektir.

Burada, hem Türklerin Ergenekon Destanına, Türklerin bir kişiden türediğine dair destana işaret vardır hem de Kur'an-ı Kerim'e işaret vardır. "İbrahim tek başına bir ümmetti" buyuruluyor. Yerine göre, bir adam, bütün bir milletin seciyesini temsil edebilir ve o seciyeyi ayağa kaldırabilir. (DYP sıralarından alkışlar) 1 inci kıtada bu ifade edilmiştir.

Bayrak mukaddes bir değerdir; çünkü, varlığı ve istiklali temsil ediyor ve uğrunda can verilecek kutsal bir semboldür. Eğer, milletlerin böyle mukaddesleri yoksa, uğrunda can verecekleri yüksek değerleri yoksa, o milletler henüz tekâmül etmemiş demektir.

Sayın Bakan okudu; 3 üncü kıtada, biz, Türkiye Türkleri, su içer gibi söylüyoruz: "Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım." Adam böyle olur diye düşünüyoruz, millet böyle olur diye düşünüyoruz. Halbuki, bizim bunu söylediğimiz gibi, ortada bir millet varsa, elbette, o, ezelden ebede hür yaşar, başka türlüsü düşünülebilir mi diyemeyen milletlerin, devletlerin kimler olduğu da bellidir.

Türkiye dışındaki Türklerin de, bizden hemen hemen hiçbir farkı -sosyolojik manada, kültürel manada- olmayan; ama, bize nazaran eksiklikleri olan, bizim gibi bir vatan terbiyesi almamış, bizim gibi eğitilmemiş, yetiştirilmemiş, çağdaşlaşma yolunda bizim gibi 50-60 sene öncesinden başlayan -o güne göre söylüyorum- bir gayreti göstermemiş Türklerimiz de, pekala uzun müddet esir olabilmişlerdir. Bu esareti 400-500 seneye varan Türkler de vardır.

Dünyanın en kritik bir coğrafyasında otururken, Türkiye Türkleri de, su içer gibi "ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım" diyebilen Türkiye de tehlikelerden masun değildir; dış tertiplerden, iç tertiplerden masun değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Sayın Gökdemir, toparlar mısınız efendim; süreniz bitti.

AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla)- Sayın Başkanım, müsamahanızı rica ediyorum. İstiklal Marşını konuşuyoruz ve gönüllü buradaki arkadaşlar. Çabuk bitirmeye çalışacağım.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum)- Biraz müsamaha edin Sayın Başkan.

BAŞKAN- Benim elimde bir şey yok. İstediğiniz kadar konuşun. İçtüzük öyle diyor.

Buyurun.

AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla)- Cumhuriyeti kuran Atatürk'ün, her yere astığımız, bütün okulların bütün dershanelerinde bulunması mecburî olan bir hitabesi var. Büyük Nutkun sonunda söylemiştir onu da: "Ey Türk Gençliği, birinci vazifen, Türk istiklalini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet -sonsuza kadar- muhafaza ve müdafaa etmektir." Bu, birinci vazifemiz. Kimin; Türkiye'de yaşayan herkesin. İstiklal Marşının bundan başka bir manası var mı?! Ben bir otorite delili serdetmek istemiyorum, Atatürk söyledi diye onun arkasına da sığınmıyorum. Bu bir bedahettir, bir açık hakikattir. Öyleyse, Türkiye'yi idare eden-etmeyen, ben Türkiye'nin sahibiyim diyen herkesin hiçbir an terk etmemesi gereken birinci hassasiyet, istiklal endişesidir, devleti ebediyete kadar muhafaza ve müdafaa etmek endişesidir. Bu endişeyi taşımayan Balkanlardaki kardeşlerimizin, Kafkasya'daki kardeşlerimizin, Ortaasya'daki kardeşlerimizin ne hallere düştüklerini, nelerini kaybettiklerini hepiniz de görmüşsünüzdür, bendeniz de gördüm. Ağlamaktan başka yapılacak bir şey de yoktu. Zaten onlar da ancak ağlıyorlardı. Binaenaleyh, ben Türkiye'yi idare edeceğim diyen herkes bu hassasiyeti duymalıdır. Bu hassasiyeti olmayana "adam" denilmez. Başka devletlerde de böyledir; her devlet yaşamak ister, var olmak ister, hür olmak ister. Bu hassasiyeti baş tacı etmeyen adamdan Türk Milletine idareci olmaz!

Bir devlet ve bir adam -eğer adamsa ve devletse- önüne gelen tekliflerden, durumlardan hiçbirini, irdelemeden, muhakeme etmeden, mukayese etmeden asla kabul edemez. İrdelemeyen yanlıştadır, muhakeme etmeyen yanlıştadır. Nasıl olur da, irdelemeden "baş üstüne" diye, bir devlet, bir millet, önüne gelen bir teklifi kabul edebilir?!

Şimdi, Türkiye'de istiklal endişesi duyanlar, Türkiye'nin varlığını, bayrağını, istiklalini korumak isteyenler, kâbus gören, vehim gören adamlar değildir. Türk Milletinin bir kısmı korkak, bir kısmı yiğit değildir. Yani, istiklale bigâne olanlar, Türkiye'nin istiklal davasını gütmeyenler, Türkiye'de parçalanma endişesi duymayanlar yiğit, bu endişeyi taşıyanlar korkak... Bundan büyük bir yalan olamaz, kimse kimseyi zaten böyle tasnif edemez.

1924'ten beri -cumhuriyetimiz 1923'te kurulmuş- Türkiye, iç ve dış tehditlerle, tehlikelerle karşı karşıyadır.

BAŞKAN - Sayın Gökdemir, lütfen toparlar mısınız; 3 dakika geçti efendim.

AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

Eğer biz, istiklal ve bütünlük endişesi...

BAŞKAN - Efendim, tabiî, İstiklal Marşı, çok büyük anlamı olan bir millî marşımız. Bunu, yani, böyle, saatlerce, günlerce izah edemeyiz...

AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - Saatlerce sürmeyecek; bitiriyorum.

BAŞKAN - Efendim, rica ediyorum, son cümlenizi söyler misiniz. (DYP sıralarından gürültüler)

TURHAN GÜVEN (İçel) - Susun da dinleyelim!..

AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Efendim, tamam da, yani, ben de bir Başkanvekiliyim. Yani, şimdi, yarına bunu, bana karşı fatura çıkarırlar.

Buyurun efendim, son cümleniz...

AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - Şimdi, eğer siz, benim şu konuşmamı müdahalenizle berbat etmemiş olsaydınız, ben bitiriyor olacaktım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Efendim, bitirin... Benim berbat falan ettiğim yok Sayın Gökdemir. Sizin kadar herkesin de milliyetçilik duyguları var. Rica ederim canım...

AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - Zaman sizinle kayboluyor Sayın Başkan.

Bitiriyorum efendim.

Eğer, biz, Türkiye'de bağımsızlık endişesi taşıyanlar, birlik bütünlük endişesi taşıyanlar, Türkiye'nin ekseriyeti bir kâbus görüyorsa, 1968'den beri biz ne yaşadık?.. Son onbeş seneden beri, onyedi seneden beri bu 30 000 adam niçin öldü?.. Hâlâ bitmedi, hâlâ televizyonlarda genç adamların cesetlerini teşhir ediyorsunuz. Bunlar niçin ölüyor? Bunların ölümünün, şahadetinin bir sebebi olmak gerekmez mi?! Bunlar devlet emriyle ölen adamlar değil mi?! Devletin öldürdüğü adamlar değil mi?! Öyleyse, bağımsızlık endişesini terk etmek mümkün değil.

Kendi canı yanmadığı için canlar yanmıyor zannedenler yanılıyorlar. Vatana can ve kan adayanların canına ve kanına bigâne kalanlar gaflet ve dalalet içindedirler. Korkarım ki, ihtiyaç duydukları zaman, vatana can ve kan adayanları bulmakta zorlanacaklardır. Herkes aklını başına toplamalıdır ve vatan için sebil edilmiş kanlara, canlara kimse müstehzi davranmamalı, kimse bunlarsız hareket etmemelidir. (DYP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

Türkiye nereye gidecekse Türk Milletiyle gidecek, Türk Milletinin gücü ve kararıyla gidecektir. Atatürkçülük, millî mücadele öncesinden başlamak üzere, bir çağdaşlık projesidir. Bugün yöneldiğimiz hedeflerin hepsi çağdaşlık içindir; ama, baş eğmeye, köleliğe, buyurulana baş üstüne demeye hayır.

Bizim, Millî Eğitim kanunlarında ifade edilmiş güzel bir tabir vardır. Türk Milletinin genel hedefini belirtirken, eğitimin genel hedefini belirtirken dünya milletleri ailesinin -aile tabirine dikkat çekiyorum- hür, eşit, şerefli, yapıcı ve yaratıcı bir ortağı olmaktan bahsedilir; eğitimin hedefi budur. Bizim de hedefimiz budur, nereye gideceksek bu şerefle gideceğiz.

Bugüne kadar kimsenin himmetiyle yaşamadık, dost olmak istediklerimize rağmen yaşadık. Türkiye'nin, bugün de, maşallah, dostlarından başka düşmana ihtiyacı yok. Onları utandırabilen Türkiye, büyük Türkiye'dir, amaçlarımızı gerçekleştirecek Türkiye'dir.

Bu vesileyle, Âkif'e rahmetler diliyorum, ilk Türkiye Büyük Millet Meclisini, millî mücadelemizin kahramanlarını ve başını saygıyla anıyor, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Zatıâlinizi de Sayın Başkan, sağ olun müsamahanız için. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gökdemir.

Sayın milletvekilleri, evvela, burada bir İçtüzük hükmünü uygulamak zorundayız. Sayın Gökdemir, 3 dakikadan sonra ben müdahale ettim "müdahalenizle bizi berbat ettiniz" diyor. Böyle bir şey olur mu?! Herkes aynı düşünceleri, aynı duyguları, millî...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, müsaade buyurun...

BAŞKAN - Efendim, ama, ben de bir...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Bazı konularda içtüzük var mı?! Fevkalade önemli bir olayı konuşuyoruz.

BAŞKAN - Efendim, İçtüzük ama... Burada, başka milletvekilleri 1 dakika veriyor; ama, herhalde, yani, 6 dakika da olmaz.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Her şey süreli değildir.

BAŞKAN - Efendim, rica ediyorum...

Siz, bu millî duyguları dile getirmek için, burada, ayrıca herkes söyleyecekse, özel bir gündem düzenlersiniz; biz, başkanvekili olarak bu zor duruma düşmeyiz. Yani, görevimizi yaparken de, lütfen, bizi de suçlamayın. Hele, Grubumuzun da bize sahip çıkması lazım. Rica ediyorum...

Sayın milletvekilleri, ikinci söz, MHP Grubu adına, Gaziantep Milletvekili Hanifi Tiryaki'nin. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurun efendim.

MHP GRUBU ADINA MEHMET HANİFİ TİRYAKİ (Gaziantep) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İstiklal Marşımızın Yüce Meclisimizce kabulünün 81 inci yıldönümü münasebetiyle, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; konuşmama başlamadan önce, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu vesileyle, konuyu gündeme getiren Sayın Kültür Bakanımıza en içten teşekkürlerimi de sunuyorum.

Sayın milletvekilleri, İstiklal Marşı, ismiyle müsemma, Türk istiklalinin ve bağımsızlığının en yüksek seviyede yansıtıldığı, Türklüğün ebet müddetliğinin bir göstergesidir. Türk Milletinin millî haysiyetinin ve şerefinin şiir dizelerine bürünerek görünmesidir. Memleketin, yok olma aşamasından, yeniden dirilişin nasıl olduğunu ve olabileceğini tüm dünyaya ilan eden bir belgedir. Düşünün; memleket tarumar edilmiş, etraf kan ve barut kokusu içerisinde ve kendi kuvvetlerinden, daha doğrusu, kendi imkânsızlıklarının karşısında, çağın tüm imkânlarıyla donatılmış işgal güçleri çok sayıda cephe açmış, fizikî anlamda, her halükârda yenilmesi gereken çaresiz bir Türk Milletiyle karşı karşıya ve tüm bu olumsuzluklar karşısında bir ses çıkıp, onlara "korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak; / Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak" diyor.

Buradaki psikolojiyi düşünmek, başlı başına, o zaman dilimi ve olaylarla bütünleşmeyi gerektirir. Burada "korkma" diyerek İstiklal Marşına başlayan Âkif, İstiklal Savaşına bütün varlığıyla katılmış, bu savaşa iştirak edenlerin duygu ve inançlarına bizzat sahip olmuş ve onlara en iyi tercümanlığı yapmıştır.

Marşı yazan Âkif olmakla beraber, aslında, o, kendi beniyle birleştirdiği Türk Milletinin duygu ve inancını dile getirmiştir. İstiklal Marşında Âkif'in yaptığı, o yıllarda en olgun seviyeye ulaşan şiir kudretiyle, bu ortak imana, bütün milletin benimseyebileceği şekilde üslup ve ifade vermek olmuştur.

İstiklal Marşının bazı kelime ve mısralarından da anlaşılacağı üzere, o tarihte, henüz İstiklal Savaşı kazanılmamıştır. Türk Ordusu, bu şiir yazıldıktan bir yıl sonra, 16 Ağustos 1922 sabahı büyük taarruza geçer. Düşman karşıda bulunduğu için, ordu ve millete cesaret vermek isteyen şair, manzumesine, yukarıda da zikrettiğim gibi "korkma" kelimesiyle başlar.

"Doğacaktır sana va'dettiği günler Hakk'ın, / Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın" mısraları da, ümitle bekleyişi ve geleceğe inancı gösterir.

Şiirde, şanlı mazi ve ebedî bir istiklal fikrine yer verilmekle beraber, içinde yaşanılan zaman, kan ve barut kokusuyla dolu olan halihazırdaki zamandır.

İstiklal Savaşı, Türk Milletinin ölüm kalım savaşıdır. Böyle anlarda, milletler, kendilerini yaşatan temel kıymetlerin farkına daha iyi varırlar. Vatan, millet, hürriyet ve istiklal gibi kavramların önemi, barış devirlerinde pek anlaşılmaz; hatta, bu kavramları umursamayanlar bile çıkar; fakat, bir milleti ölümle karşı karşıya getiren savaş, onların, ne kadar hayatî olduğunu kuvvetle hissettirir. Bu kavramlar öyle kıymetlidir ki, onlar olmadan bir millet yaşayamaz. Bundan dolayı, millet, bu kavramlar uğruna ölümü göze alır. Binlerce insan bu kavramlar uğruna ölür, yaralanır ve sakat kalır ve onların bu durumu kutsal bir durum kazanır; "şehit", "gazi" ve "kahraman" diye, ulvî değerlerle adlandırılır. Milletler, yüksek kıymetlere inandıkları ve bağlı bulundukları takdirde istiklale hak kazanırlar. Türk İstiklal Marşı, yarışmayla kazanılan bir şiir değildir; Kurtuluş Savaşını cephe gerisinden adım adım takip eden, Türk askerinin başarılarıyla heyecanlanıp, coşan bir ruhun, Mehmetçiğin destanıdır. İstiklal Marşı, günümüz şartları da dahil olmak üzere, bugünümüzü ve geleceğimizi kucaklayan bir toplumsal uzlaşma metnidir, her türlü nifakın panzehiridir.

Sayın milletvekilleri, yukarıda ifade ettiğim gibi, İstiklal Marşı, aynı zamanda, millî mücadelemizin temel fikri, motor düşüncesi ve bildirisiydi milletimize. Ordumuza ruh, iman ve güç veren bir metindir. Düşmanın Sakarya'ya vardığı, İstanbul'da birçok gazetenin manda isteklerini dile getirdiği, Ankara'da Meclisin Kayseri'ye taşınması fikrinin tartışıldığı bir hengâmede, bu marşın şairi "ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal", "doğacaktır sana va'dettiği günler Hakkın" diyordu.

Milletlerin tarihinde, istiklal marşı bir defa yazılır. O marş, kara günlerin sonundaki aydınlıkların müjdecisidir. Nitekim, Türkiye Cumhuriyeti Devletiyle millî devlet kimliğini alan devletimizin ve kalkınma hamlesini gerçekleştiren yurdumuzun ufuklarını, her gün müjdelerle çınlatan o ümit dolu İstiklal Marşıdır. Âkif'in ölümüne yakın günlerde, İstiklal Marşının değiştirilmesini teklif eden bazı çirkin ruhlar türediğinde, bu üzüntüsünü de dikkate alarak, yakın bir dostuna söylediği "Allah, bu millete, bir daha istiklal marşı yazdırmasın" sözü çok manidardır; çünkü, o marş, büyük bir felaketin sonucunda gelen bir rahmettir. Bunun yenilenmesi için, Allah saklasın, vatanın bir daha işgali ve yeniden istiklal mücadelesi gerekecektir.

Buradan, değinmeden geçemeyeceğim bir husus da, söz konusu işgal güçlerinin, günümüzde, cepheler açıp silahlı mücadele yerine, ellerindeki güçleri kullanıp, ülkemizi, siyasal anlamda, masada tuş etme çalışmalarının devam ettiğinin bilincinde olmamızdır.

İstiklal Marşının Türkiye ufuklarında seksenbir yıldır çalınıp söylenmekte oluşunun ne büyük mutluluk olduğunu idrak etmek ve ettirmek, yegâne vazifemiz olmalıdır.

"Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar / Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar." gibi beyitlerinde, emperyalizme ve kültür sömürgeciliğine karşı en çetin bir iman savaşı telkin edilmektedir.

İstiklal Marşımızın içerisinde vurgulanan; ama, maalesef, sonraları pek de umursamadığımız "nazlı hilal", "kahraman ırk","Hakka tapmak", "susmayan ezanlar", "ezelden beri hür yaşamak", "garbın çelik duvarlarına karşı iman dolu göğüsler", "helal", "haram", "medeniyet", "şehitliğin şerefi" ve benzeri kavramlar ki, o günlerde, erkek ve kızlarımızı cephelere koşturmuş kutsal ateşler olmuştu.

Bu Marş, daha nice seksenbir yıllar, cumhuriyet ve istiklal azmimizi temsil edecek bir milliyet destanıdır. Bu destana, verdiği mesaja, ruha, her zamankinden daha fazla sarılmamız ve sahip çıkmamız gerekmektedir. Bu ruhla, geçmişin bin yılına ağırlığını koyan Türkler, gelecek bin yılı da etkileyecektir. (MHP sıralarından alkışlar) Türk Milleti, gelecek için kararlılığını İstiklal Marşıyla sembolleştirmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir öneriyle sözlerimi bitirmek istiyorum: İçtüzükte yapılabilecek bir değişiklikle, Türkiye Büyük Millet Meclisinde İstiklal Marşının kabul edildiği gün, Meclisimizin, İstiklal Marşının okunarak çalışmalara başlamasını öneriyorum. (Alkışlar)

Bu vesileyle, Sayın Başkan ve Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.(Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tiryaki.

Önerinizi, herhalde Başkanlık Divanı ve gruplar nazara alacaktır efendim.

Üçüncü konuşmacı, ANAP Grubu adına Kırıkkale Milletvekili Sayın Nihat Gökbulut, buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika Sayın Gökbulut.

ANAP GRUBU ADINA NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kahraman ordumuza ithaf ve Türkiye Büyük Millet Meclisine armağan edilen İstiklal Marşımızın Türkiye Büyük Millet Meclisince kabulünün 81 inci yıldönümü münasebetiyle şahsım ve Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle Yüce Meclisinizi saygıyla selamlıyorum.

Kültür Bakanımız Sayın İstemihan Talay'a, İstiklal Marşının 81 inci kabul yılını Türkiye Büyük Millet Meclisine intikal ettirdiği ve bu vesileyle Meclis ve kamuoyu gündemine taşıdığı için şükranlarımı arz ediyorum.

İstiklal Marşımızın ve Safahat'ın şairi, yazar, mütercim, Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi Burdur Mebusu, büyük fikir, ahlak, dava ve iman adamı Mehmet Âkif Ersoy'u ve İstiklal Marşı bestecisi Zeki Üngör'ü, rahmet, minnet ve şükranla anıyorum. Ruhları şad, mekânları cennet olsun diyorum.

Muhterem milletvekilleri, Erkânı Harbiyenin isteği üzerine, Maarif Vekâleti, 7 Kasım 1920'de gazetelere verdiği bir ilanla İstiklal Marşı için müsabaka açıldığını, güfte ve beste için de 500'er lira mükafat konulduğunu bildiriyordu. Müsabakaya 700'ü aşkın şiir geldi, ilk elemeyi 6 şiir kazandı; ancak, içlerinde arzu edilen tesiri uyandıracak olanı yoktu. Bunun üzerine, dönemin Maarif Vekili Hamdullah Suphi Beyefendi, Mehmet Âkif'e başvurdular. Âkif, para için şiir yazamayacağını ileri sürerek müracaatı reddetti.

Kendisine, kazansa da verilmeyeceği vaat olununca, şiiri yazdı.

1 Mart 1921 günü, Türkiye Büyük Millet Meclisi toplantısında, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Mustafa Kemal Başkanlık etmekteydi. Kâtipliklerde Yozgat Mebusu Feyyaz Ali ve Kütahya Mebusu Cevdet Beyler bulunmaktaydı.

Kayseri Mebusu Hasan Basri Çantay'ın önergesiyle, Maarif Vekili Hamdullah Suphi, İstiklal Marşı güftesini okumak üzere kürsüye çıkar ve şunları söyler: "Arkadaşlar, Maarif Vekâleti, son mücadelemizin ruhunu terennüm edecek bir marş için şairlerimize müracaat etmiştir. Birçok şiir geldi; arada yedi tanesi, en fazla vasıflara sahip olarak görülüp ayrılmıştır. Yalnız, Bakanlık, yapmış olduğu incelemede fevkalade kuvvetli bir şiir aramak lüzumunu hissettiği için, ben, şahsen Mehmet Âkif'e müracaat ettim, kendilerinin de bir şiir yazmalarını rica ettim. Kendileri, çok asil bir endişeyle kararsızlık gösterdiler, ilan edilen mükâfat için şiir yazamayacağını ve bundan çekindiğini açıkladılar. Ben, şahsen müracaat ettim ve 'lazım gelen tedbiri alırız' dedim. Bu şartlarla, büyük şairimiz, bize fevkalade nefis bir şiir gönderdiler. Seçme size aittir. Ben reyimi duyuruyorum, beğenmek ve takdir etmek hususunda hürriyete sahibim" ve İstiklal Marşını okur:

"Korkma,  sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak,"

İlk mısrada şiddet dolu alkışlar olur. Her mısraı, ayakta, ağlayan mebusların şiddetli alkışlarıyla kesilir. Hamdullah Suphi, Meclisin isteği üzerine İstiklal Marşını üç kere okur.

12 Mayıs 1921 Cumartesi günü, Doktor Adnan Adıvar'ın başkanlığında ve Ziya Hurşit Beyin kâtiplik makamında bulunduğu oturumda, merhum Mehmet Âkif'in İstiklal Marşı Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilir.

Kırşehir Mebusu Mafit Beyin teklifiyle, Hamdullah Suphi, kürsüden, İstiklal Marşını kabul edilmiş şekliyle okur, bütün mebuslar İstiklal Marşını ayakta dinlerler ve sürekli alkışlarlar.

Değerli milletvekilleri, o günü yaşayanlardan Eşref Edip de, o günü şu şekilde anlatıyor: "Mebusların alkışlarından Meclisin tavanları sarsılıyordu. Ruhları o kadar heyecana kapılmıştı ki, bütün Meclis yekpare bir kalp halinde dalgalanıyordu. Üstat ise, mahcubiyetinden başını kollarının arasına sokmuş, sıranın üstüne yumulmuştu. Meclisin o günkü heyecanı fevkaladeydi. Mebusların hissiyatı cûş ü huruşa gelmişti. Herkes imanın yükseldiğini görüyordu. Milletin hürriyet ve istiklal yıldızının dünyalar durdukça parlayacağına bütün gönüller iman etmişti. Vecd içinde titreyen bütün kalpler bir kalp olarak, bütün sesler bir ses olarak bağırıyordu:

'Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet,

Hakkıdır, hakka tapan milletimin istiklal.'

O gün, fezalar yalnız bu sesle dolmuştu."

Tarih, Büyük Meclisin "cumhuriyet" kelimesinden sonra en çok alkışladığı mefhumun "İstiklal Marşı" olduğunu kaydediyor.

İstiklal Marşının mısralarında, âdeta Hamdullah Suphi ile Mehmet Âkif'in Türk İslam sentezinin kucaklaştığına tanık oluruz.

"Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal! / Kahraman ırkıma bir gül, ne bu şiddet, bu celal?" mısralarında Mehmet Âkif, kahraman Türk Milletine ve ırkına yapılan haksızlıkları dile getirmektedir.

Değerli milletvekilleri, İstiklal Marşımız ve onun müstesna şairi Mehmet Âkif için söylenecek çok şey var.

İstiklal Marşının her mısraında, hatta her kelimesinde bir hikmet, bir ibret mevcut, bir mana, bir çile yüklü.

Dünyanın en kahraman, lakin en çileli ve mazlum Türk Milletine karşı yapılan haksızlık ve zulme karşı bir haykırışın, dirilişin soylu yükselişini görmek mümkün.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisince İstiklal Marşımızın kabulünün 81 inci yıldönümü münasebetiyle, İstiklal Marşı şairimiz Mehmet Âkif Ersoy'un vefatıyla ilgili de birkaç cümle söylemek istiyorum.

Mehmet Âkif, 27 Aralık 1936 Pazar günü vefat etti. Ertesi gün, gazeteler, İstiklâl Marşı Şairinin vefatını haber verdiler. Beyoğlu Hastanesinde yıkanan cenazesi, öğleye doğru Beyazıt Camiine getirildi. Cenaze merasimine katılan topluluk için, Mithat Cemal Kuntay -ünlü şairimiz- şunları yazmıştı: "Cenaze Beyazıt'ta kalkacaktı. Kimseler yok. Bir cenazenin geleceği belli değil. Çok sonra, birkaç kişi göründü. Biraz sonra, çıplak bir tabut geldi 'bir fukara cenazesi olması gerek' dedim o anda. Birisi elinde bayrakla cenazeye koştu; sebebini anlamadım. Yine o anda, yüzlerce genç peyda oldu; üniversitenin büyük sancağını, çıplak tabuta sardılar. Ellerimi yüzüme kapadım; cenazeyi tanımıştım."

Al sancakla, siyah Kâbe örtüsüne sarılan tabut, üniversite gençliğinin elleri üstünde gidiyordu; cenazenin arkasında yekpare bir karartı görünüyordu. Bunda, bir damla teşkilat, organizasyon yoktu; bunlar, bir işaretin, bir teşekkülün topladığı insanlar değildi; kendi kendine gelenlerin saflarıydı; sırf cenazeye gelmişlerdi ve bu şahidi olmayan güzel bir dostluktu.

Âkif'in arabaya konmayan tabutu Edirnekapı'ya kadar ellerde taşındıktan sonra, kefenin üzerine bayrak sarılan naaşı, Kur'an ve İstiklal Marşıyla defnoldu.

Allah rahmet eylesin."

Değerli milletvekilleri, Mustafa Kemal Atatürk'ün Meclis Başkanlığı yaptığı oturumda okunan, Adnan Adıvar'ın Başkanlığındaki oturumda Hamdullah Suphi Tanrıöver tarafından okunup Mecliste ittifakla kabul edilen İstiklal Marşı, Kurtuluş Savaşımızın bir destanıdır.

Konuyu Meclis gündemine getirdiği için, Değerli Kültür Bakanımıza tekrar teşekkür ediyorum.

Sözlerimi, ölümsüz şair Mehmet Âkif Ersoy'un bir şiiriyle bitirmek istiyorum:

"Yıllarca, asırlarca süren uykudan artık,

Silkin de muhitindeki zulmetleri yak, yık.

Bir baksana, gökler uyanık, yer uyanıktır.

Dünya uyanıkken uyumak maskaralıktır."

Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gökbulut.

AK Parti Grubu adına, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Avni Doğan; buyurun efendim.

Süreniz 10 dakika Sayın Doğan.

AK PARTİ GRUBU ADINA AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İstiklal Marşımızın Yüce Meclisimizde kabul edilişinin 81 inci yıldönümü dolayısıyla huzurlarınıza geldim; bu vesileyle, hepinizi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu ve şahsım adına selamlıyorum. Bu vesileyle, bize bu fırsatı veren Sayın Kültür Bakanına teşekkür ediyorum. Yalnız bu konu için değil, millî konularımıza gösterdiği duyarlılık için, ayrıca kendisine teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, bir gün, kendisinden sonra gelen günlerin tohumlarını taşır, tarih böyle oluşur; hele o gün önemli bir günse, İstiklal Marşının kabulü gibi çok önemli bir günse, kendinden sonra gelen asırların tohumlarını taşır. İstiklal Marşının yazıldığı tarihlere bir bakalım, o günlere bir bakalım: 2 800 000 vatan evladı, Anadolu evladı, Türk çocuğu, Yemen'de, Seddülbahir'de, Çanakkale'de, Kafkaslarda toprağa verilmiş; ordu dağılmış; devlet, Sevr'i imzalamak zorunda kalmış; Ankara kan kokuyor, Ankara barut kokuyor; Türkiye, doğudan-batıdan işgal edilmiş. İşte, o günlerde İstiklal Marşı yazılıyor ve kabul ediliyor. Henüz, cumhuriyetin kurulmasına ikibuçuk yıl var. İstiklal Marşının öyle bir özelliği var ki; bir, İstiklal Savaşının temel felsefesini ortaya koyuyor; iki, ikibuçuk yıl sonra kurulacak cumhuriyetin temel felsefesini ortaya koyuyor. Yani, İstiklal Marşına, bir şiir, herhangi bir şiir olarak bakamayız. İstiklal Marşı, bir millî mutabakat metnidir; Türk Milletinin, tarihten günümüze taşıdığı, hafızasına kaydede kaydede günümüze getirdiği vicdanının sesidir. İstiklal Marşı, Türk Milletinin millî felsefesidir. Eğer, bu millet, bu felsefeyi kendine ışık edinirse, hiç mağlup olmaz, hiç sıkıntıya düşmez, hiç yeniden acılara duçar olmaz; çünkü, onda, büyük bir milletin tarihi var, büyük bir milletin acıları var, büyük bir milletin kahramanlıkları var, büyük bir milletin, Türk Milletinin idraki var. Biz, İstiklal Marşına böyle bakmak ve onu çocuklarımıza ezberletmek zorundayız; çocuklarımızı, bu toprağın sesiyle büyütmek zorundayız. Çocuklarımızı, bu milletin tarihiyle, tarih şuuruyla büyütmek zorundayız.

Tekrar ediyorum; İstiklal Marşı, herhangi bir metin değildir; onda bizim alın terimiz vardır, onda bizim ruhumuz vardır, onda bizim hiçbir zaman bırakmadığımız, hiçbir zaman bırakamayacağımız inançlarımız vardır, onda bizi millet yapan değerler vardır, onda cumhuriyetin temeli vardır, Türkiye Cumhuriyetinin temeli vardır. Kimse, cumhuriyeti, İstiklal Marşının dışında bir ruhta, bir anlamda görmesin. Eğer, öyle görmeye başlarsak, cumhuriyeti, sadece paranoyalara teslim etmiş oluruz. Cumhuriyetin ışığı, İstiklal Marşındadır. (AKP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, eğer çocuklarımızın aydınlık geleceklere yürümesini istiyorsak, bu milletin geleceğinin parlak olmasını istiyorsak, İstiklal Marşını, bütün anlamıyla, bütün derinliğiyle çocuklarımıza öğretmek zorundayız. Hele, millî kültürün tartışıldığı, millî değerlerin tartışıldığı günümüzde buna çok daha fazla ihtiyacımız var.

Değerli arkadaşlar, kelimeler, milletlerin hafızasıdır; dil, milletin hafızasıdır. Büyük Türkçenin en büyük ifade gücü İstiklal Marşında tebarüz etmiştir; bunu unutmamamız lazım. Kullandığımız her kelime, konuştuğumuz her kelime milletimiz kadar eskidir. Milletimizin acılarını taşır onlar da, milletimizin hafızasını taşır; ama, bugün -bunu belirtmeden geçemeyeceğim- İstiklal Marşında var olan kelimeler, Millî Eğitim Bakanlığının okul kitaplarının müfredatından çıkarılıyor. İstiklal Marşının vezni, işte "faülatün faülatün" devri bitti gibi Molla Kasımca ifadelerle değerlendiriliyor. Ne diyordu yüce Yunus, büyük Yunus; "Yunus, sen bu sözleri eğri büğrü söyleme, seni sıygaya çeken bir Molla Kasım gelir." Elbette, her milletin tarihinde Molla Kasımlar da vardır, Yunuslar da vardır; ama, bir gerçek daha var: Molla Kasımlar gelir geçer, Yunuslar yaşar, ebediyen yaşar. Onun için, İstiklal Marşında kullanılan, İstiklal Marşına ruh veren kelimelerle kimse uğraşmasın. Kimse bu milletin diliyle uğraşmasın, kimse bu milletin millî değerleriyle uğraşmasın; çünkü, bu savaş kazanılmaz, bu savaşı hiç kimse kazanamaz.

Değerli arkadaşlar, Türkiye, kritik bir süreçten geçiyor. Ekonomik kriz yaşıyoruz, siyasî kriz yaşıyoruz. Bütün bunlar gelir geçer, ekonomik kriz geçer, siyasî kriz geçer. Maraş'ta bir söz var; derler ki Maraşlılar: "Fakirlik kırk gün; o da geçer." Ama, eğer, siz, bu milletin millî değerlerini, manevî  değerlerini felç ederseniz, o geçmez işte; onun altından kimse kalkamaz. Eğer, İstiklal Marşını iyi kavrıyorsak, onun manasını iyi biliyorsak, ne demek istediğim çok daha iyi anlaşılır.

İstiklal Marşı nerede yazıldı; Taceddin Dergâhında. Ankara'nın barut koktuğu yıllarda, Ankara'nın kan koktuğu yıllarda, Yunan'ın Eskişehir'e yaklaştığı yıllarda yazıldı Taceddin Dergâhında. Onu yazan şairin -aynı zamanda bir milletvekiliydi- sırtında pardösüsü yoktu; lambasına gaz bulamadığı gecelerde, aklına gelen mısraları, Taceddin Dergâhının duvarına yazdı. Bugün, o Taceddin Dergâhının duvarını kazırsanız İstiklal Marşının mısraları çıkar. Şimdi, orası Hacettepe Üniversitesi tarafından kıstırılmış durumda. İzinsiz binalar, 10 katlı, 20 katlı taş binalar, bu milletin tarihini yazdığı binayı, bu milletin millî felsefesini yazdığı binayı, bu milletin İstiklal Marşını yazdığı binayı kıstırmış durumda. Türkiye'de, yoksa, bilim de mi çıldırdı, üniversiteler de mi çıldırdı, biz de mi çıldırdık ki, bu konuya sahip çıkmıyoruz?! Orada Mehmet Âkif Müzesi yok; neredeyse, Mehmet Âkif otoparkı var. Oraya sahip çıkmak zorundayız.

Biz, Türkçenin bilim dili olmadığını söyleyen çıldırmış bilim adamlarını, sözüm ona, bilim adamlarını gördük; ama, bu milletin tarihinin yazıldığı mekânları, kocaman binalarla sıkıştıran bilim yuvaları, üniversiteler  görmek istemiyoruz. Üniversiteler aklını başına alsın. Eğer, üniversitelerimiz, bu milletin millî değerlerine sahip çıkamıyorsa, bilime hiç sahip çıkamaz. Eğer, üniversitelerimiz, bu milletin millî değerlerine saygı duymuyorsa, bilime hiç saygı duyamaz. Diyorum ki, bu kriz geçer, bu ekonomik kriz geçer; ama, bu milletin idraki kriz geçiriyorsa, vay halimize!.. Bu milletin idrakine sahip olmamız lazım. Bu milletin geçmişini "faülatün  faülatün devri bitiyor" diye kimse aşağılayamaz. Bu millete, kimse, herhangi bir tarihi, herhangi bir günü milat ilan edemez. Her gün bu millet için milattır, her doğan yeni gün Türk Milleti için bir milattır. Bunu bilmemiz lazım. Kimsenin sanrısı, kimsenin hüsnükuruntusu, kimsenin dar, cılız ideolojik anlayışı bu millete milat olamaz! Bu millet sahip olduğu değerleri, öyle bir günde Marx'ın kitaplarından falan öğrenmedi; kanla, acıyla, savaşla, göçle günümüze taşıdı, günümüze getirdi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Doğan, süreniz bitti; size eksüre veriyorum efendim.

AVNİ DOĞAN (Devamla) - Sayın Başkanım, biraz müsamaha rica ediyorum çok uzun konuşmayacağım.

BAŞKAN - Efendim, bütün arkadaşlara 6 dakika verdik, size de vereceğiz mecburen.

AVNİ DOĞAN (Devamla) - Yine de, ben müsamahanızı iyi değerlendireceğim.

Değerli milletvekilleri, İstiklal Marşı, bu devletin bütün kurumlarının katkısıyla yazılmış bir önemli marş. Hükümet karar alıyor, İsmet Paşa -o zaman Başbakanlık görevinde, yanılmıyorsam- Maarif Vekiline söylüyor, bir yarışma açılıyor, biraz önce arkadaşlarımın anlattığı süreçlerden sonra İstiklal Marşı yazılıyor, Yüce Meclis tarafından kabul ediliyor.

İstiklal Marşının başlığının hemen altında, şairin kendi el yazısıyla yazdığı "Kahraman Ordumuza" ithafı vardır; yani, İstiklal Marşında, bu milletin tarihi, bu milletin millî değerleri, bu milletin manevî değerleri, bu milleti geleceğe taşıyan değerler, cumhuriyetin temel esasları, özgürlük isteği, hürriyet isteği vardır ve bu devletin bütün kurumlarının da imzası vardır.

Onun için, bugünü, biz, sadece Kültür Bakanımıza bir resmî cevap verme babında kutlamamalıyız. Bu konuya Meclis bir başka ağırlık vermeli, bu konuya Millî Eğitim Bakanı bir başka ağırlık vermeli. En azından, bugün, Millî Eğitim Bakanımız burada olmalıydı; çünkü, bu, çok önemli bir gün, çok önemli bir konu. Dedim ya; bugün, cumhuriyetin, cumhuriyeti kuran iradenin tohumlarını taşıyan bir gün.

Biz, tabiî, bu şairin mektep kitaplarından çıkarıldığı günlerden de geçtik, şimdi de, İstiklal Marşının kelimelerinin mektep kitaplarından çıkarıldığı günlerden geçiyoruz. İnşallah, Allah, idrakimizi koruyacaktır.

İstiklal Marşındaki en önemli unsurlardan birisi, bu milletin büyük bir millet olduğunu anlatır; bir diğeri, bu milletin özgürlüklerinden hiçbir zaman vazgeçmeyeceğini anlatır; dinî değerlerinden, millî değerlerinden hiçbir zaman vazgeçmeyeceğini anlatır; bu milletin, öyle, oryantal demokratik anlayışla götürülemeyeceğini anlatır; millî demokrasiye, millî demokrasiden de evrensel demokrasiye geçişi anlatır İstiklal Marşımız.

Allah, her millete, Türk İstiklal Marşı gibi bir istiklal marşı armağan etsin, o kadar derin anlamları olan bir istiklal marşı armağan etsin.

Bu vesileyle, Rahmetli Âkif'i, İstiklal Marşının yazılmasına emeği geçenleri rahmetle anıyorum. İstiklal Savaşının bütün gazilerine, bütün şehitlerine rahmet diliyorum. Bu vesileyle, İstiklal Marşının Başkomutanı Yüce Atatürk'e de saygılarımı sunuyorum.

Sağ olun. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Doğan.

Saadet Partisi Grubu adına, Çorum Milletvekili Sayın Yasin Hatiboğlu.

Buyurun efendim. (SP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika; süreyi başlatmadım daha Sayın Başkan, buyurun.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Hamiyete endaze olmaz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun... Bir de şairliğiniz olduğu için, size ek bir süre verebilirim.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Teşekkür ediyorum efendim.

Aman, sizi müşkül duruma koymayalım efendim.

BAŞKAN - Peki... Teşekkür ederim.

SP GRUBU ADINA YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; çok önemli bir vesileyle yüz yüze, iç içe, gönül gönüleyiz. Bu fırsatı lütfeden Sayın Kültür Bakanımıza, huzurunuzda teşekkür ediyorum.

Seksenbir yıl önce, benim bulunduğum yerde bulunan merhum Hamdullah Suphi'yi ve sizin oturduğunuz yerlerde oturan istiklalimizin kahramanlarını, şimdi rahmeti Rahman'a kavuşmuş olan Birinci Meclisin aziz üyelerini rahmetle anıyorum; hatıraları önünde, ihtiramati faikamı arz ve takdim ediyorum.

Değerli milletvekilleri, bugün, Erzurumumuzun düşman işgalinden kurtuluşunun günüdür. Bütün Erzurumlulara, mücadelelerinden -dedelerinin, cetlerinin, ecdatlarının mücadelesinden- dolayı saygı sunuyorum. Örnek dadaşlara, serhat insanlarına ve o uğurda hayatlarını veren, şehit olan şehitlere, Allah'tan, kerrat ile rahmet diliyorum.

18 Mart Pazartesi günü, Çanakkale şehitlerimizin anılma günüdür. Parlamento açık olmayacak o gün; yani, çalışma saati, çalışma günü olmayacak. Onun için, ben, Çanakkale'de şehit olanlara, berveçhi peşin, Allah rahmeti diliyorum, Cenabı Hakkın himmet ve hamiyetini istirham ediyorum.

Değerli milletvekilleri, İstiklal Marşımızın kabulünün 81 inci seneyi devriyesi münasebetiyle beraberiz demiştim. İstiklal marşları kolay yazılmıyor; uzun şartlar, yorucu, öldürücü şartlar, canhıraş iniltiler, ahü eninler, ümitler, beklentiler, korkular... Bunların hepsi bir arada, bütün millet bir arada; kadınlarla, erkeklerle, kızlarla, çocuklarla, gençlerle, yaşlılarla, hatta, akıllılar, aklı özürlü olanlar dahil herkes, bir sevdanın, bir Leyla'nın peşinde; kurtuluş, özgürlük, bağımsızlık; ama, istiklal-i tamma, Mustafa Kemal'in "istiklal-i tamma; kusursuz kurtuluş, kusursuz özgürlük" dediği, istiklali tamma peşinde.

Düşünün o günleri; koskoca bir imparatorluk, gerçekten, ülkesi üzerinde güneşin batmadığı Osmanlı, çekiliyor, büzülüyor, âdeta birileri tarafından zehirlenmiş insan gibi büzülüyor ve küçülüyor. İçeride dışarıda, ırkçı hareketler, bölücü hareketler, koskoca Osmanlıyı Balkanlara, Balkanlardan Anadolu'ya çekiyor. Acı, ıstırap!.. Âkif, daha o gün, yüreği yanık, sesleniyor:

"Yâ Râb, bu uğursuz gecenin yok mu sabahı!

Mahşerde mi yoksa bîçârelerin felâhı!

Nur istiyoruz... Sen bize yangın veriyorsun!

"Yandık!" diyoruz... Boğmaya kan gönderiyorsun!

Yetmez mi musab olduğumuz bunca devâhi!

Ağzım kurusun... Nerdesin ey adl-i ilâhi."

Diyor, Allah'a tazallüm-i hâlde bulunuyor, yardım istiyor.

Âkif, yalnız İstiklal Marşını yazmakla kalmamış, o fikri oluşturmuş; Balıkesir'deki camiden Kastamonu'daki camie koşuyor, Kayseri'den Erzincan'a koşuyor, Erzincan'dan Hakkâri'ye koşuyor, Ahlat'tan Beytüşşebap'a koşuyor; hulasa, bir yerden öbür yere altyapı oluşturuyor, birlik ve beraberlik oluşturuyor. Evet, İstiklal Marşı "hürriyet" diyor; ama, İstiklal Marşı "birlik" diyor.

"Sen, ben desin efrad, aradan vahdeti kaldır;

Milletler için işte kıyamet o zamandır.

Mazilere in, mahşeri edvarı bütün gez.

Göreceksin ki, kanunu ilâhi tektir, değişmez."

Bu birliği sağlamanın ülke gezintisini yapıyor. Saydığım iller ve ilçeler, gerçekten gitmediği iller ve ilçeler olabilir; ama, Âkif duasıyla gitti, Âkif ruhuyla gitti, Âkif şiirleriyle gitti ve ülke perişan... Mondros, Sevr, paçavralar ortada geziyor, Âkif üzüntülü ve Âkif dönüyor millete:

"Ben böyle bakıp durmayacaktım, dili bağlı,

İslâmı uyandırmak için haykıracaktım.

Gür hisli, gür imanlı beyinler coşar ancak,

Ben zaten uzunboylu düşünmekten uzaktım!

Haykır! Kime, lâkin? Hani sâhipleri yurdun?

Ellerdi yatanlar, sağa baktım, sola baktım;

...

Yoktur elemimden şu sağır kubbede bir iz;

İnler "Safahat"ımdaki husran bile sessiz!"

Evet, Âkif, Bursa'nın işgalini maatteessüf duyuyor ve Âkif perişan. Âkif, öten bir bülbülü gözünün önüne alarak diyor ki:

"Eşin var, âşiyânın var, bahârın var, ki beklerdin;

Kıyâmetler koparmak neydi, ey bülbül, nedir derdin?

O zümrüd tahta kondun, bir semâvî saltanat kurdun;

Cihânın yurdu hep çiğnense, çiğnenmez senin yurdun."

 

"Ne haybettir ki: vahdetgâhı dinin devrilip, taş taş,

Sürünsün şimdi milyonlarla me'vasız kalan dindaş!

Yıkılmış hanumanlar yerde işkenceyle kıvransın;

Serilmiş gövdeler, binlerce, yüzbinlerce doğransın!

Dolaşsın, sonra, İslamın haremgâhında nâmahrem...

Benim hakkım, sus ey bülbül, senin hakkın değil matem!"

Diyor ve serzenişte buluyordu. Halbuki, Âkif biliyordu ki, evet, yalnız kendisi değil, yalnız Türk Milleti değil perişan olan, ülkenin bülbülleri perişandı; çünkü, artık, işgalde güller o kadar kırmızı açmıyordu; çünkü, yeşiller o kadar yeşil ve tatlı değildi ve bülbül, bunun için perişandı ve bunun için matem tutuyordu.

Değerli milletvekilleri, şairler konuşuyor, başkumandan konuşuyor... Miralay İsmet, Maarif Vekâletine geliyor; diyor ki: "Bir şiir lazım; 500 lirası beste için, 1 000 lirası bizden."

Beyler, şiirler yazılır sipariş üzre, marşlar yazılmaz. Marş, bir heyecanın, bir ahü eninin ifadesidir. Bu, İstiklâl Marşıdır. Marşlar bestelenmez, şiirler bestelenir. Marşı halk besteler. Tam tersidir; şiiri yazarsınız, bestekâr besteler. Hayır, marşları, halk iniltileriyle, ahü eninleriyle söylerler, marşlar ona uyar.  Marseillaise'de olduğu gibi... Marseillaise de, bütün Fransız halkı, büyük inkılapta, elinde sopasıyla, kazmasıyla, silahıyla koşarken bir gencin okuduğu şiir Marseillasie'dir ve yıllarca marş olmuştur.

Değerli milletvekilleri, hanımlar, Sultan Ahmet... Kendisini rahmetle anıyorum; merhume Halide Edip Adıvar...

Beni lütfen bağışlayınız, biraz zaman alacağım. Zaten, Sayın Başkanım, hamiyet ve himmetini peşinen gösterdiler.

Halide Hanım, oradaki insanlara sesleniyor. Halide hanımlarımız olmazsa, ülkesini seven, milletini seven, devletine güvenen, birbirine sarılan, birbirine bağlayan...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Süreniz bitti, verdim.

Buyurun efendim.

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - ...kendisinin anlaşıldığı Halide hanımlarımız olmazsa, istiklâl savaşları -Allah vermesin, ama- nasıl kazanılacak zannediyoruz acaba, nasıl?!.

Halide Edip Hanım, büyük kadın; diyor ki: "Kardeşlerim, evlatlarım, ruhu göklerde olan ecdadımız, minarelerimizden, 700 yılın şanlı Osmanlı tarihinin bugünkü faciasını seyrediyor.

Bu tarihî, bu muazzam meydanda zafer alayları yapan kahraman ecdâdımızın ruhları karşısında, dünyanın bir başından bir başına at süren o namağlup erlerin gazapları karşısında başımı kaldırıyor ve diyorum ki: "Ben Türk ve Müslüman tarihinin bedbaht bir kızıyım. Eskileri kadar kahraman fakat bedbaht yeni milletin de bedbaht bir anasıyım. Bu yeni millet namına, ulu ecdadımızın ruhları önünde başımı eğip yemin ediyorum. Bugün kolları kesilmiş Türk Milletinin geçmiş günlerdeki kadar cesur bir ruhu var.

Yemin ediyorum ki göğsünü adalet ve insaniyetten alan ecdadımın ilahî namusuna hıyanet etmeyeceğiz.

Allahıma ve hakka dayanarak Türk Milletinin son yolunu size ve dünyaya ilan ediyorum." Sultan Ahmet... Halide Edip...

Beyler, niye istiklal, niye bağımsızlık, özgürlük, hürriyet?.. Bu hürriyeti eksik verildiği korkusu içerisinde olan insanların bu korkusunu kaldırmak bizim görevimiz değil mi? Şimdi, bunu konuşurken, hiç olmazsa, bunu hatırlama mecburiyetimiz yok mu? Dün, Halide Edip Hanımefendi, eğer, Sultan Ahmet'te o silahsız insanlara "marş marş Yunan'ın üstüne, İngiliz'in üstüne" deseydi, Allah'a yemin olsun, elimde silahım var mıdır yok mudur hesabına girmeksizin, kim varsa silahların üzerine gidecekti. Bu bir ruhtur, bu bir imandır. Bunsuz yetiştirirseniz insanları, insanların bunsuz yetişmesine zemin hazırlarsak, vebalinden kurtulamayız ve o nesli bulamayız.

Sultan Ahmet... Şimdi gazetelere bakın lütfen. Sultan Ahmet'te, okulundan kovulmuş, eğitiminden mahrum edilmiş yavrular, ellerini açıp dua etmek istiyorlar; dualarına izin verilmiyor, coplanıyor. Bu ne millet; ne hale geldi bu milletimiz, ne hale getirildi?! Elbette, bu suç milletin değil, bu kusur milletin değil.

Sayın hükümetimizden, sayın Parlamentodan istirham ediyorum; şu televizyonları izleyin, şu haberleri izleyin. Dün Eyüp Sultan'da çocuklara dua ettirilmedi. Beyler, duaya ihtiyacımız olduğu zaman kime dua ettireceğiz acaba, nasıl dua edeceğiz?

Evet, ben, zannediyorum, bu kısa sözden epeyce alınmıştır.

Evet, İstiklal Marşı yazılmış, Türk istiklali kazanılmış, gençler, hanımlar, şairler ve başkomutan... Ne diyor bütün bunlar kazanıldıktan sonra başkomutan:

"Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.

Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dahilî ve haricî bedhahların olacaktır... Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri, şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasî emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakrü zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.

Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!"

Evet, Mustafa Kemal böyle bir tespitle kendisinin hayal ettiği, gerçekleştirdiği istiklal-i tammı bu gençlere teslim etti. Nerede bu gençler şimdi? Biz bu gençlere neyi reva görüyoruz?

Evet, benim sürem doldu; Başkanın müsamahasına da, ilaveten, teşekkür ediyorum.

Bütün bunlardan sonra, Âkif, gök gürler gibi gürler ve noktayı koyar. Bütün bu sıkıntılara rağmen;

"Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;

Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.

O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;

O benimdir, o benim milletimindir ancak!"

Hepinize saygı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Hatiboğlu.

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - İstiklal Marşımızı kabul eden Birinci Meclisin asil ve şehit üyelerinin ruhu manevilerine ihtiramatımı tekraren arz ediyorum.

Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum Sayın Hatiboğlu.

Tabiî ki, bunlar, hep millî duygularımızı dile getiren konular. Aslında, müdahale etmemek de gerekir; ama, değerli milletvekilleri, bizim de bağlı olduğumuz kurallar var.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum)- Haklısınız.

BAŞKAN - Bugün, Sayın Hatiboğlu hatırlattı, Erzurum'un düşman işgalinden kurtuluşunun yıldönümüdür. Meclis olarak, Erzurumlu kardeşlerimizin bu mutlu gününü kutluyoruz ve aynı heyecanı paylaşıyoruz efendim. (Alkışlar)

Son konuşmayı, DSP Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Oğuz Aygün istemişlerdir.

Buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA OĞUZ AYGÜN (Ankara) - Meclisimizin değerli Başkanını ve bugün, bu, çok tarihî, fevkalade ehemmiyetli günü bu anda idrak etmekte olan değerli milletvekilleri; cümlenizi sevgiyle ve saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

Muhterem arkadaşlarım, çok değerli Bakanımızın veciz konuşmasından ve İstiklal Marşı ile Âkif hakkında gerekli bilgiyi didaktik bir edayla heyeti âlinize sunmasından sonra, bütün gruplara, Sayın Başkanın vasıtasıyla, söz söyleme hakkı verildi. Ben de, huzurlarınıza, içinde bulunduğum ve iftihar ettiğim partim adına, Demokratik Sol Parti adına hitap etmek ve düşüncelerimi arz etmek üzere çıkmış bulunuyorum.

Sayın Bakanımızın söylediklerini tekrarlamayacağım; onu, bütün Türkiye, herkes biliyor. Artık, İstiklal Marşının nasıl yazıldığını bilmeyen Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı yok. Âkif'e saygı duymayan, Âkif'e hayran olmayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı yok. Pek tabiî, Yüce Meclisin değerli üyeleri sizler de, hepimiz de, Âkif'i ve İstiklal Marşını ne manada, ne mertebede sevdiğimizi, saydığımızı biliyoruz.

Buradaki çok güzel konuşmaların arasında bir iki husus var ki, beni rahatsız etti. Arkadaşlarımın da müsamahasına sığınarak, arzı cevap etmiş olmak için değil, sadece zabıtlarda yanlış yer almasını önlemek için, yüksek müsaadelerinizle onlara işaret etmek istiyorum. Mesele, tabiî, gündemi aşar, pek tabiî, gündemin dışında bazı meseleler konuşulur, memleketin ilgili meseleleri dile getirilir; ama, çok güzel giden konuşmalar sırasında bir arkadaşımız, naümit oldu, bugün âdeta hasret duydu Âkif'in şiirinin canlandırdığı tabloya. Gayet açık söylüyorum; bunu tartışmaya her zaman hazırım. İşte, Türk Milleti, Âkif'in İstiklal Marşında dile getirdiği, övdüğü, ortaya koyduğu Türk Milletidir, hiç farkı yok. Kendinizi niye küçük görüyorsunuz?! Kendinizden mi şüpheniz var, yoksa, arkadaşlarımızdan mı şüpheniz var?!

Bakın, bu Meclis, çok büyük bir Meclistir; Atatürk'ün Meclisi olma vasfını da kaybetmemiştir. Bu Mecliste olan ufak tefek hataları gözünüzde büyüterek bir paniğin içerisine girmeyiniz, Aziz Milletimizi ümitsizliğe sevk etmeyiniz. Bunun bugün söylenmesi lazım gelen ve her şeyden çok kenetlenmemiz icap eden bir gündeyiz. Eğer, biz birbirimize inançla bağlanır, sarılırsak, işte, o zaman bir başka istiklal harbine lüzum kalmaz ve yeniden de İstiklal Marşı yazılmaz. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar) Onu dilemek ve temenni etmek yanlış; elinizde bu. Burada, birbirimizi anlamaya çalışmalıyız. Birbirimizi düşman değil, öz kardeş gibi görmeliyiz; muhalefetiyle, iktidarıyla, değişik partileriyle. Türkiye'de çok güzel şeyler oluyor; bunları görmezden gelemeyiz. Bakın, Türkiye tarihinde -iftiharla söylüyorum- koalisyon diye bir şey yoktu; koalisyonlar çıktı. İkili koalisyonlar oldu, şimdi üçlü koalisyon var. Bu, bir başarı değil mi? Yüce Meclisinizin başarısı. Üç tane koalisyon partisini bir arada tutmak son derece büyük bir başarı değil mi?

Bakın, Âkif'in şiiri, sıradan bir şiir değildir ve o Âkif'i de aşan bir ruh ve mananın ifadesidir. Âkif'in şiirinde iki şey vardır, açık ve seçik: Birisi, milliyetçilik ruhu; Türk Milletinin bütün vatandaşlarında yaygın bulunan milliyetçilik ruhu. İkincisi de, inanç ve iman ruhu. Bu ikisini, bu iki unsuru Âkif'in şiirinde birleşmiş görüyoruz. Peki, bunda bir uhrevî taraf görmüyor musunuz? Yani, oturmuş Âkif, yazmış bunu... Tabiî; büyük insan... Biliyorsunuz ki, Âkif, mütevazı da bir insan. Âkif, bir veteriner hekim. Burada her türlü vasfı söylendi, bu söylenmedi, onun için tamamlıyorum. Bir veteriner hekim ve yine evini paylaştığı Veteriner Hekim Şefik Kalaylı'yla bir tek paltoları var; bir gün biri giyiyor, öbür gün öbürü giyiyor. O Tacettin Dergâhında otururken, işte böyle fakir de bir insan. O zattan bu şiir nasıl çıktı, hiç düşündük mü? Bir derinine düşünün bakalım. Kalem onun; ama, onu yazdıran, Büyük Türk Milletinin ruhu. Atatürk'e İstiklal Savaşını yaptıran, Atatürk'ü dünyada bütün milletlerin iftiharla, gönülden alkışlamalarına sebep olan, bir deha noktasına getiren güç de, yine, Büyük Türk Milleti. Şimdi, biz, bu milleti muhafaza etmeye mecburuz. Eğer, bu milleti biz ümitsizliğe sevk edersek, işte, bu Meclis, Âkif'in şiirini yazdığı ilk Meclis olmaktan çıkar. Üzerinde ısrarla durmak istediğim husus bu.

Bakın, Avrupa Birliğine girmek için konuşuluyor; efendim, girelim mi, girmeyelim mi... Kimi "girin" diyor, kimi "girmeyin" diyor. Hangi Avrupa Birliği?!. Türk ordularının, atlılarının nallarıyla çiğnediği topraklar değil mi bu Avrupa Birliği?! Büyük Hun İmparatorluğunun ta Roma'ya kadar gelip, orada, bütün Roma halkının, Papanın başkanlığında çıkıp yalvardığı, çiğneme dediği ve lütfen, ordunun geri döndüğü Avrupa değil mi?! Kendinizi küçük görmeyin.

Biz, Avrupa Birliğine girmek için bir gayretin içinde değiliz; biz, Avrupa devleti olduğumuzu belirtmek ve ispat etmek için mücadele halindeyiz. Bunu, herkesin bilmesi ve kabul etmesi lazım. Avrupa Birliği, ayrı bir mesele, bir taahhüt, bir anlaşma; kararı verecek olan da, Yüce Türk Milleti, Türk Devleti, Türk hükümeti. Şimdi, böyle bir hamule içerisinde, hiç kimse kendisini küçük görmemeli.

Muhterem arkadaşlarım yine bir şeye temas etmediler. Biliyorsunuz, bu, sadece şiir olarak kalmadı, bestelendi; besteleyenler de var. Ali Rifat Çağatay tarafından, 1924'ten itibaren, bu, bir besteyle Aziz Milletin önüne sunuldu. Sekiz sene sonra, bunun değiştirilmesi düşünüldü ve hepinizin bildiği, Zeki Üngör Beyefendinin hazırladığı besteyle yeniden hayata geçirildi. O günden bugüne münakaşası var bunun. Efendim, doğrudur; Âkif'in şiiri o kadar kuvvetlidir ki, o kadar kuvvetli şiire notaların bile yetişmesi mümkün olmamıştır. Âkif'in şiirindeki güç o kadar yücedir ki, hiçbir nota onu tatmin edememiştir. Bunu, bir parti düşüncesi olarak söylüyor değilim; ama, hiç kimse bahsetmediği için söylemeye mecburum. Eğer, böyle bir şey düşünülecek ve yapılacaksa, onu da, yine, her şeye muktedir olan ve bugün, dünyanın iftihar ettiği bu çalışkan, bu güçlü Meclis yapacaktır. Siz yapacaksınız lüzum görürseniz; görmüyorsanız, bununla iktifa ediyorsanız, o zaman, ilelebet, bu İstiklal Marşımızla, hepimiz, gönüllerimizi, gözlerimizi, kulaklarımızı dolduracağız.

Değerli milletvekilleri, böylesine tarihî bir günde, biraz da, galiba, düşüncelerimi aşarak, size, bazı şeyleri işaret etmek istedim. Beni anlayacağınızı ümit ediyorum; çünkü, şu anda, ben ve siz, son derece bir gururu taşıyoruz. Bu gurur, bu milletin temsilcisi olma gururu, bu gurur, yapısını bozmamış olan Yüce Türk Milletinin temsilcisi olma gururudur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim.

OĞUZ AYGÜN (Devamla) - Bu gururu lütfen azımsamayın. Buradan her konuşan arkadaşımızın, Aziz Milletimizin fertlerine, ümidini kırmadan, güç vererek, ona her türlü sıkıntıların aşılabileceğini ima ederek ve onu yeniden mücadeleye hazırlayarak devam ettirmesi lazımdır. Hiç kimse korkmasın ki, bu milletin başına hiçbir felaket gelmez. O mücadeleyi yapan, biraz önce burada arkadaşlarımın dile getirdiği o büyük mücadeleyi yapan Yüce Türk Milletinin o günden daha kötü günü olmaz. Bunu idrak edelim; birbirimize sitem etmeyelim, birbirimizi küçük görmeyelim, birbirimize saygılı olalım ve milliyetçilik ruhuyla, inanç ve imanla bu işi götürelim.

Hemen size bir iki anekdot vermek istiyorum; zamanımın kısır olduğunu bilmeme rağmen, Başkanın müsamahasına da teşekkür etmek suretiyle: Polatlı'ya düşman gelmiş ve Atatürk, büyük lider, ata biniyor. Üzengiye tek ayağını atmış, ikinci ayağını atabilmek için atın üzerinden gayret ettiği sırada, birinci üzengiden kopan, kurtulan ayaktan sonra sırtüstü düşüyor ve Atatürk, beline isabet eden bir sivri taşın acısıyla, yüzünü buruşturarak kalkıyor ve elini eğerin iki yanına koyuyor "Ya Rabbi, yoksa Trikupis'e mi yardım ediyorsun" diyor. Başkumandanında bu inanç ve bu iman olan bir ordunun başarısız olması mümkün değildir. (Alkışlar)

Tabiî, bunu söylerken, bunu nereden çıkardın diyenler olabilir; hurafeler içinde değilim. Atatürk'ün dinî anlayışlarını sormuş olduğum, onun en yakın arkadaşlarından, eski Cumhurbaşkanlarından rahmetli Celal Bayar'a sorduğum sualin cevabı olarak "sana bir anekdot vereyim" demek suretiyle bunu söylemiştir.

Böyle bir ruhu taşıyan bir milletin, hiçbir şekilde...

Yanlışım yok, çok rahat mehaz veririm; hiç gülme sevgili eski arkadaşım, hiç gülme...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Doktor, Cenabı Allah'ın Trikupis'e yardım etmeyeceğini Atatürk bilir.

BAŞKAN - Müdahale etmeyelim...

OĞUZ AYGÜN (Devamla) - Şimdi, bir şey söyleyeyim: Biz bir şey anlatıyoruz, herkes birbirine saygılı olsun diyoruz, sevgili eski arkadaşım şimdi bana saygısızlık yapıyor; ne yapayım?!. Huyun buysa, Allah seni ıslah etsin, huyun buysa; ne yapayım! (DSP sıralarından alkışlar)

Muhterem arkadaşlarım, çok iyi bilirler ki, ben, söz dalaşına girmek istemiyorum; eğer girersem, onun tecrübesi herkesten çok. Sözle neler yapabileceğimi bilirsin.

Sevgili arkadaşlarım, hepinizi, gönülden saygılarla, sevgilerle selamlıyorum ve böyle günleri, yine, büyük bir heyecanla, aşkla kutlayabilmemizi Cenabı Hakkın nasip etmesini ve Türk Milletine olan himayesini devam ettirmesini niyaz ediyorum, tekrar saygılar sunuyorum efendim. (DSP, MHP, ANAP, DYP ve AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Aygün.

Sayın milletvekilleri, böylece, hükümetin gündemdışı açıklaması üzerine yapılan konuşmalar bitmiştir. Biz de, bu güzel ülkemizi hain emelleri için işgal eden şer güçlere karşı onurlu ve kahramanca mücadele veren halkımızın ve kahraman ordumuzun bu kahramanlık duygularını dizelerinde en güzel manalandıran İstiklal Marşımızın Şairini ve onu burada kabul eden Türkiye Büyük Millet Meclisini şükran ve minnetle anıyoruz, kendilerini tebrik ediyoruz efendim. (DSP, DYP ve AK Parti sıralarından alkışlar)

Efendim, MHP Grup Başkanvekilleri Sayın İsmail Köse ve Sayın Mehmet Şandır, gönderdikleri bir pusulada "İstiklal Marşının Divan kâtiplerinden biri tarafından okunmasını takdirlerinize arz ediyoruz" diyorlar. Biz, bunu, isterseniz, Divana bir getirelim, bundan sonra böyle bir şeye başlanabilir; ama, biliyorsunuz, Meclisimiz, her yasama yılının başında, İstiklal Marşıyla açılıyor. İstiklal Marşı, herkesin, her gencimizin, her ihtiyarımızın ruhuna, benliğine işlemiştir. Dolayısıyla, her vesileyle, bunu, zaten söylüyoruz. Bu konuda...

MÜCAHİT HİMOĞLU (Erzurum) - Efendim, sizin çok hassas olduğunuzu bildiğimiz için, sizin de bu konulara çok öncülük edeceğinizi bildiğimiz için bu teklifi verdik.

BAŞKAN - Efendim, bence okumakta bir sakınca yok; hatta, Divan kâtibi değil, ben okursam daha anlamlı da olur; ama...

MÜCAHİT HİMOĞLU (Erzurum) - Teşekkür ederiz.

BAŞKAN - Bunu, Başkanlık Divanına götürelim de, öyle bir başlangıç olsun. İstiklal Marşı, bizim özümüz, ruhumuz, her şeyimiz; onun için, kimse onu okumaktan çekinmez efendim.

Şimdi, gündemdışı konuşma isteyen arkadaşlarımıza gündemdışı söz vereceğim.

İlk konuşma, geçici işçilerin sorunlarıyla ilgili gündemdışı söz isteyen Aydın Milletvekili Sayın Bekir Ongun'a verilmiştir.

Buyurun Sayın Ongun. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika efendim.

2. - Aydın Milletvekili Bekir Ongun’un, geçici işçilerin sorunların ilişkin gündemdışı konuşması

BEKİR ONGUN (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kamuda 12 ay kesintisiz çalışırken, 11 ay çalışmalarına izin verilen geçici işçilerin durumunu görüşmek üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum.

Geçici işçilerin, 2002 yılı Genel Yatırım ve Finansman Programının 4/b maddesine göre 11 ay süreyle çalışmalarına imkân tanınmış, vize işlemleri, Hazine Müsteşarlığının uygun görüşleriyle, Devlet Personel Başkanlığına iletilmiştir.

Bazı kuruluşlarda, işe girdikleri tarihten bu yana, yıllık genel yatırım ve finansman programları uyarınca, ilgili makamlardan alınan geçici işçi vizesi çerçevesinde, kesintisiz olarak, zincirleme hizmet akitleriyle çalıştırılmaktadırlar. Bunlar, TEAŞ ve TEDAŞ'ta 9 200 kişi, Tekelde 13 000 kişi, ÇAYKUR'da 3 000 kişi, TKİ'de ise 4 000 kişi olmak üzere 29 200 kişidir.

Esas itibariyle, bu işlerde, geçici mahiyette iş yoktur. Direkt üretime katkı sağlayan görevlerde, usta, ustabaşı, başteknisyen, teknisyen kadrolarında çalışmaktadırlar.

Bu kuruluşlarda çalışan bu işçilerin büyük çoğunluğuna, uzun yıllardır ücretli izinleri dahi kullandırılmamış. İşlerin yoğunluğu ve eleman yetersizliği nedeniyle işçilerin büyük çoğunluğuna yıllık izinleri kullandırılmazken, bir ay ücretsiz izin verilmesinin hiçbir haklı gerekçesi yoktur.

Mesela, il merkezleri dışındaki enterkonnekte sisteme bağlı olan belediye ve köylerde, bunların birliklerinin elektrik hizmetleri ile personeli, 2705 sayılı Yasa uyarınca, 1 Kasım 1982 tarihinden itibaren, Türkiye Elektrik Kurumu tarafından devralınmıştır. Bu işçiler, devralındıkları tarihte daimî işçi kadrosu temin edilemediğinden, zorunlu olarak, geçici işçi pozisyonunda istihdam edilmişlerdir. İşçiler, devralındıkları tarihten bu yana, sürekli aralıksız çalışmaktadırlar. Elektrik üretimi, iletimi, dağıtımı gibi stratejik konumu haiz süreklilik arz eden işlerde çalışmaktadırlar. Sürekli işlerde aralıksız çalışan bu işçilerin hizmet akitleri, yasal anlamda belirsiz sürekli hizmet akdine dönüşmüş bulunmaktadır.

Bu işçilerin daimî kadroya alınmaları için şimdiye kadar herhangi bir yayın söz konusu olmadığından, gerekli gayret gösterilmemiş veya yapılan girişimlerle de bürokrasi bir türlü aşılıp, bu işçilerin daimî kadroya alınmaları sağlanmamıştır. Hatta, hükümetimiz, 44 000 geçici işçiyi kadroya alırken, bunlar, zaten kadrolu olduklarını zannettikleri için, girişimde dahi bulunmamışlardır.

Bu işçilerden tasarruf sağlanması imkânsızdır. Günde 24 saat faaliyet sürdürmek zorunda olan işçilerle beraber büyük bir özveriyle çalışan bu kuruluşların değişik kademelerindeki yöneticileri, bu işçilerin, bir aylık da olsa, yerini, bir şekilde daimî işçilere fazla çalışma yaptırarak doldurmak zorundadırlar. İşletme ve arıza bakım hizmetleri, eleman yetersizliği nedeniyle, zaten devamlı fazla mesaî yaptırılarak yürütülmektedir. Hatta, bazı hallerde, işçiler, aralıksız 16 saat çalıştırılmaktadır. Fazla çalışma, geçici işçilerin çalıştırılmayacağı süre içinde kat kat artacaktır.

1993 yılından sonra TEK'e alınan işçiler, daimî işçi statüsündedir. Devralınan işçiler -TEK'te- kendilerinden sonra işe başlayan işçiler arasında, yasalar, toplu iş sözleşme hükümleri ve çalışma koşulları yönünden hiçbir fark olmadığı halde, farklı tanımlama nedeniyle ilk defa bir haksızlığa uğramaktadırlar.

Yapılan, sadece, bir işçinin cebinden alınıp, öbür işçinin cebine vermektir. Birkısım işçi, geçimini sağlayan gelirden yoksun bırakılırken, diğer birkısım işçi, olağanüstü çalışmasının karşılığı olarak aldığı ücretin gündemde tutulmasıyla huzursuz edilecektir.

Konuyu dile getirmemin nedeni, popülist bir yaklaşımla yeni bir kaynak yaratılarak işçilere aktarılması değildir. Dileğim, yapılan bu yanlışlığın yol açacağı bir haksızlığın önlenmesidir. Ancak, bakanlıkların ve ilgili kuruluşların yöneticileri, seslerini, ne yazık ki, Hazine Müsteşarlığına duyuramamışlardır.

Yapılmakta olan yanlışlığın, bahse konu geçici işçilerin mağduriyetlerine neden olmaması için, yatırım ve finans programı kapsamından çıkarılarak...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ongun, size 1 dakika veriyorum; lütfen, bitirin efendim.

BEKİR ONGUN (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

...2002 yılında 12 ay çalıştırılmaları ve kesin bir çözüm için -işveren ve kuruluşlara ek bir maliyet ve külfet getirmeyeceğinden- bu işçilere daimî işçi statüsü verilmesi gerekmektedir.

İş barışını bozacak olan bu konuda, hükümetimizin, tekrar bir değerlendirme yapacağı inancıyla, hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ongun.

Efendim, gündemdışı konuşmaya cevap verecek? Herhalde, hükümet yok zaten Genel Kurul salonunda.

Gerçekten de, bu geçici işçi sorunu... Bizim orada ormanda çalışan işçiler, senede 20 gün çalışan işçiler var. Hükümetten özellikle rica ediyoruz, bu insanların en azından bu durumdan... (DSP sıralarından gürültüler)

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Olmaz; en az 3 ay...

BAŞKAN - Efendim, inanmanızı istiyorum, 20 gün çalışan işçi var. Ben, defalarca sayın yetkililere intikal ettirdim. Bu geçici işçiler çok zor durumdalar; mümkünse, bunlara bir çare bulunmasını ben de diliyorum.

İkinci gündemdışı konuşma, nitelikli endüstri bölgesi kurulması hakkında gündemdışı söz isteyen Adana Milletvekili Sayın Ali Tekin'e verilmiştir.

Buyurun Sayın Tekin. (DSP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

3. - Adana Milletvekili Ali Tekin’in, kurulması düşünülen nitelikli endüstriyel bölgelerin önemine ve Adana Yumurtalık’ta kurulmasının yararlarına ilişkin gündemdışı konuşması

ALİ TEKİN (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bildiğiniz gibi, Sayın Başbakanın son Amerika Birleşik Devletleri gezisinden sonra iyice gündeme gelen bir konu var; o da, nitelikli endüstriyel bölge konusudur. Ayrıca, bugün bu konuşmamda, bu tür bir bölgenin Adana Yumurtalık'ta kurulması konusunda birtakım yorumlarda bulunacağım.

Öncelikle "nitelikli endüstriyel bölge" kavramının ne olduğunu açıklamamız gerekiyor. Bu kavram, ilk olarak, İsrail-Ürdün işbirliğiyle Al-Hassan'da kurulan bölgeden sonra ortaya çıktı. Bu bölgede Ürdünlü ve İsrailli işadamlarının ortak girişimleriyle yapılan üretim, Amerika Birleşik Devletlerine gümrüksüz ve kotasız olarak gönderilebildi. Proje, bir anlamda, ekonomik kalkınma yoluyla bölgesel barışa hizmet etmeyi amaçladı. Sayın Başbakanın Amerika ziyaretinden sonra Ankara'ya Amerika'dan bir heyet geldi ve iki heyet arasında bu konuda birtakım teknik çalışmalar yapıldı. Bu görüşmelerde üç konu ortaya çıktı. Bunlardan bir tanesi, Amerika tarafının tekstil konusuna çok sıcak bakmadığı; ancak, yüksek teknolojiyle ilgili sektörlere sıcak baktığıydı. İkinci ortaya çıkan konu ise, böyle bir bölgenin nerede kurulacağı konusunda, Amerika tarafının, kararı, tamamıyla Türk tarafına bırakmış olmasıydı. Üçüncü bir husus ise, bu bölgenin hızla kurulması ve işlemeye başlaması konusundaki görüş birliğiydi.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben, bu bölgenin Yumurtalık'ta kurulması gerektiği düşüncesindeyim. Özünde bu seçim, hem rasyonel hem de aynı zamanda ülkemizin dengeli kalkınmasına yardımcı olacak, sosyal boyutu olan bir yer seçimi olacaktır. Bu konuda bazı nedenlerimiz var. Bu nedenlerden bir tanesi, 1998'de işlemeye başlayan Yumurtalık Serbest Ticaret Bölgesine ait olan 55 000 dönümlük leçelik bir alan, yani tarıma elverişsiz bir alan, altyapısıyla birlikte hazır durumda beklemektedir. Dikkatinize sunmak isterim ki, Al-Hassan bölgesi, yalnızca 427 000 metrekareden oluşmaktadır. Yani, bu Yumurtalık'taki bölge gerçekten çok büyük bir bölgedir.

İkincisi, nitelikli endüstriyel bölge için bir limana bağlı olmak gerçekten çok önemlidir. Yumurtalık'taki Toros Limanı üç kıtaya yakın, dünyanın en yüksek kapasiteli limanlarından birisidir.

Üçüncü olarak, bölge, Adana'ya 80, Ceyhan'a 25, Mersin'e 150, Osmaniye'ye 38, İskenderun'a 62, Gaziantep'e ise sadece 180 kilometre uzaklıktadır.

Yumurtalık, denizyoluyla olduğu gibi, karayoluyla ve demiryoluyla da dışarıya bağlantılı bir biçimdedir.

Dördüncü neden, Bakü-Ceyhan boru hattının ucunda olması nedeniyle, yani Türkiye'nin dünyaya açılan enerji penceresi olması nedeniyle yabancı ilgi ve yatırım kolayca çekilebilecektir. Özellikle de petrokimya alanında ortak yatırımların yapılması çok daha kolay olacaktır.

Beşinci bir neden olarak, nitelikli endüstriyel bölge, nitelikli işgücü ve önemli oranda bir sanayileşme kültürü gerektirir. Bölgemiz, hem nitelikli işgücüne hem bu bölgede yapılacak yatırımlara yardımcı olabilecek yan sanayie hem de büyük yatırımcı potansiyeline sahiptir.

Adana, üniversite mezunu işsizler bakımından Türkiye'nin birinci ilidir; bunu da burada belirtmek istiyorum.

Altıncı neden, Yumurtalık, coğrafî olarak GAP bölgesine entegre olmuş durumdadır; GAP bölgesinin dünyaya açılan penceresi olma yönünden çok önemli bir adaydır. GAP bölgesinin ivme kazanmasını böylece sağlayabilecek bir proje olacaktır Yumurtalık'taki proje.

Örneğin, Adana, Mersin, Osmaniye, İskenderun, Ceyhan gibi yerlere gittiğimiz zaman, zaten bu yerlerin GAP bölgesiyle çoktan entegre olduğunu, çok önemli ölçüde -özellikle son onbeş yirmi yılda- göç aldığını kolayca gözlemleyebiliyoruz. Bu entegrasyonun, aynı zamanda, ekonomik entegrasyon olarak ilerlememesi için de hiçbir neden yoktur.

Sayın Başkan değerli milletvekilleri; ilk nitelikli endüstriyel bölge projesi başarılı olmalıdır; başarılı olmalıdır ki, diğer bölgelerde, bundan sonra, bu tür projelerin hızla yaşama geçirilebilmesi söz konusu olabilsin. Bu bakımdan, rasyonel bir yer seçimi, gerçekten yaşamsal önemdedir.

Ayrıca, biz, hep, yabancı sermayenin gittiği ülkelerde -genellikle gelişmiş bölgelere giderek- o ülke ekonomilerinde dual bir yapılaşmaya, yani ikili bir yapılaşmaya yol açtığını hep söyleyegeldik. Yumurtalık'ın seçimi, GAP bölgesi için bir lokomotif işlevi göreceği için, ayrıca, bu ikili yapıyı oluşturmaktan da sakınmış olacağız. Böylece, hem Çukurova bölgesi hem de GAP bölgesi, ekonomisinin potansiyelini yükseltebilmiş olacak.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, size de  1 dakika veriyorum; lütfen toparlar mısınız.

ALİ TEKİN (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adana Ticaret Odası, Adana Sanayi Odası, Güçbirliği Vakfı, Çukurova Üniversitesi, Çağ Üniversitesi ve buna benzer pek çok kurum, bu projeyi çok güçlü bir biçimde desteklemektedir. Bu projenin, ben, sizlerin de desteğine mazhar olacağı inancındayım. Özellikle de komşu illerden gelen milletvekillerinin, bu konuda, bizlere destek olacaklarını umuyorum. Hükümetimizin de, bu projeyi, ekonomik ve sosyal olarak rasyonel bulacağına inanıyorum. Nesnel koşullar, gerçekten, Yumurtalık'ın seçimini önplana çıkarmaktadır.

Hepinize saygılar sunarım. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tekin.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Efendim, bizim böyle bir usulümüz yok.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, Sayın Tekin'in konuşmasına bölge milletvekilleri katılıyorlar mı acaba efendim?

BAŞKAN - Efendim...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Mesela, İçel Milletvekili katılıyor mu? Şahsî görüşü mü?.. "Bölge" diyor da...

BAŞKAN - Şimdi, efendim, katılıyorsa, bir basın...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Biz katılmıyoruz ki görüşüne... Onlar hükümet...

EDİP ÖZGENÇ (İçel) - Sayın Başkan, nitelikli endüstri bölgesi kurulması konusunda, Mersin'in de bu konuya ilişkin bir istek ve talebi var. Onunla ilgili olarak, izin verirseniz, iki dakika içerisinde...

BAŞKAN - Efendim, siz hükümet değilsiniz ki... Bir arkadaşımız gündemdışı konuşma yaptı; rica ediyorum... Yani, şimdi, böyle şeyler...

Sayın milletvekilleri, Meclisimizin zamanını iyi değerlendirmek zorundayız. Yani, şimdi, her arkadaş söz istiyor. Ben, şimdi, hepsine söz verirsem... İçtüzüğümüze göre, günde üç kişiye gündemdışı söz veriyoruz; şimdi onar kişiye de böyle verirsek olmaz. Onun için, kimseye söz vermiyorum; rica ediyorum...

Sayın Budak da istiyor; vermiyorum efendim.

YAKUP BUDAK (Adana) - Sayın Başkan, ben de katıldığımı ifade etmek istiyorum.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Efendim?..

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın konuşmacı bir cümlesinde "diğer bölge milletvekilleri de buna katılıyor" diyor da, o nedenle söz aldılar efendim.

ALİ TEKİN (Adana) - "Desteklerini istiyorum" dedim.

AYDIN TÜMEN (Ankara) - "Katılıyor" demedi "desteğini istiyorum" dedi. İyi dinlememişler Sayın Başkan.

BAŞKAN - Efendim, sayın milletvekilinin bir talebi var; ama, herhalde, gündemdışı konuşmaya cevap verecek sayın hükümet de yok zaten, hiçbir bakan da Genel Kurul salonunda yok.

Efendim, söz vermiyorum. Ben, İçtüzüğü uygulamak zorundayım. Biraz önceki konuda, millî duygularımızı dile getiren bir mesele olduğu için biraz müsamahalı davrandım; özür dilerim.

Üçüncü gündemdışı söz, Samsun'da kurulmakta olan mobil santrallar hakkında söz isteyen, Samsun Milletvekili Sayın Kemal Kabataş'a verilmiştir.

Buyurun Sayın Kabataş. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

4. - Samsun Milletvekili Kemal Kabataş’ın, Samsun’da yapımına başlanılan mobil santralların çevreye, tarıma ve insan sağlığına olumsuz etkilerine ilişkin gündemdışı konuşması

KEMAL KABATAŞ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Samsun'da, bugünlerde, devlet kuruluşları tarafından yaratılan bir oldubitti, bir emrivakiyle, yapımı başlatılan mobil santral sorunu yaşanmaktadır. Bütün tepkilere, protestolara rağmen, çevreye, tarıma, insan sağlığına fevkalade olumsuz etkileri olacak bu santralların yapımı sürdürülmektedir.

Samsun halkı adına, başta ilimiz Sanayi ve Ticaret Odası Başkanlığı olmak üzere, 28 adet sivil toplum örgütünün bu konudaki haklı talep ve tepkilerine, protestolarına katılmak, onlara Türkiye Büyük Millet Meclisinde sözcülük etmek, sorumlu idare ve kurumlara bu konudaki haklı şikâyetleri duyurmak, bu yanlış projeden vazgeçilmesini talep etmek kaçınılmaz bir görev haline gelmiştir. Bunu, kendi açımdan ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, 98/10826 sayılı ve TEAŞ tarafından tespit edilecek yerlerde mobil santral kurulmasına ilişkin Bakanlar Kurulu kararı, mobil yüzer ve gezer elektrik santralları yapımı konusunda TEAŞ'ı yetkilendiriyor. Samsun'da beş yıl süreyle üretim yapmak üzere 200 megavat kapasitede santral kuruluyor; bunların, mobil olmakla, yüzer gezer olmakla hiçbir ilişkisi yok. Sadece, TEAŞ'ın yaptığı ihaleyi almış olan yapımcı şirketlerin ödüllendirilmesine yönelik bir tasarruftur. Bu tasarruf dört yıla yakın bir sürede  yerine getirilememiş, bu santralların ihalesi başlatılamamış; ama, dört yıl sonra, her ne hikmetse, TEAŞ,  2001'in ekim ayında aldığı yeni bir kararla, bu santralların, kuruluş yeri olarak seçilen Bartın'dan ve Dalaman'dan Samsun'a kaydırılmasına karar vermiştir ve bu kararla, niçin daha önce seçilmiş bu iki yerden Samsun'a taşındığına dair, Samsun'a dönüştürüldüğüne dair hiçbir haklı, doğru, yerinde karar ve gerekçe  yoktur. Bir tek gerekçesi vardır; Samsun, bu santralların kuruluşu için kamu arazilerinden yer ayırabilmiştir. Bu yer de, yaklaşık 500 dönümlük bir alan, Karadeniz Bakır İşletmelerine ait bir alan ve maalesef, Özelleştirme Yüksek Kurulunun çok farklı anlamdaki bir kararıyla, bu müteahhit firmalara satılmıştır özelleştirme adına; parselasyonu da buna göre yapılmıştır. Buyurun, dört yıl gecikmeyle, Dalaman'da ve Bartın'da halkın tepkisiyle yapılamayan bu santralların Samsun'da yapılması kararlaştırılmış ve Özelleştirme Yüksek Kurulu da bu kararın önünü açmıştır. Sayın Başbakanın ve Sayın Başbakan Yardımcılarının da, bu, istenmeyen, doğa düşmanı santralların Samsun'a gelmesinde, bir şekilde dolaylı sorumlulukları ortaya çıkmıştır.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, Samsun halkı infial halinde, Samsun halkı tepki içinde. Şunu soruyoruz; bu santralların doğaya zarar verdiği, çevreye zarar verdiği, sağlığa zarar verdiği konusunda herkes hemfikirdir ve Samsun halkı ayaktadır ve devlet adına, Samsun'da, Türkiye'nin en verimli ovasında, doğayı, ekili alanları, insan sağlığını tahrip edecek olan bu santralların durdurulması, bir ihtiyaç haline gelmiştir.

Şimdi, ben, sorumlu bakanları, Sayın Çevre Bakanını bu olaya müdahaleye çağırıyorum, burada sorumluluk almaya çağırıyorum; burada, bir yönetmelik muafiyetine sığınmak doğru değildir. Burada, Bayındırlık ve İskân Bakanını sorumluluk almaya çağırıyorum; böyle bir proje, izinsiz yapılmaktadır. Burada, Sağlık Bakanını sorumluluk almaya çağırıyorum; Samsun halkının sağlığı herkes için önemli ve Sayın Bakan için de önemli ve burada, Tarım Bakanımızı göreve çağırıyorum. Türkiye'nin en verimli ovasında, tarımı tahrip edecek, ekili alanları mahvedecek bir projeye olumsuz anlamda müdahale için Sayın Bakanı göreve çağırıyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kabataş, süreniz bitti; 1 dakika eksüre veriyorum efendim.

Buyurun.

KEMAL KABATAŞ (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlarım, şunu öneriyorum: Samsun halkının bu konudaki duyarlılığına, lütfen, devletin, resmî sorumluluk taşıyan, çevreden tarıma kadar her alanda sorumluluk taşıyanlarını, Samsun halkı lehine bir tepkiye, bu yöndeki olumsuz projeyi durdurma yönündeki karara katılmaya davet ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu projenin durdurulması lazım; Samsun bir doğalgaz şehri, Samsun bir fueloil şehri değil; Samsun'un fueloille ilgisi yok, fueloilin getirdiği kirliliği Samsun hak etmemiştir. Samsun, bugünkü şartlarda, bir doğalgaz dönüşüm projesini hak etmiştir. Samsun, Mavi Akım'ın çıkış noktasındadır; hükümetten, Mavi Akım'la birlikte, bir doğalgaz çevrim santralı konusunda yardım bekliyoruz, destek bekliyoruz. Doğa düşmanı, 200 megavatlık, dünyanın en büyük kirleticisi özelliğini taşıyan santralın yapımına müdahale istiyoruz.

Diyorlar ki -Sayın Başkan, bağlıyorum- bu projelere kredi verecek yabancı kuruluş, çevre konusunda standartlara uyum arayacaktır. Değerli arkadaşlarım, bizim, Türkiye'nin çevre kirliliği konusunda, Türkiye'ye kredi verecek yabancı kuruluşlar kadar duyarlılığımız yok mu?! Bizim bakanlarımızın, bizim hükümetimizin, bizim milletvekillerimizin, Samsun'da bu kadar ağır hasara yol açacak proje konusunda, çevreye etkisi açısından, yabancılar kadar duyarlı olması gerekmiyor mu; şüphesiz gerekiyor. Bu konuyu takip etmeye devam edeceğiz.

Hükümetten yardım ve destek bekliyoruz. Hükümet, bu yanlış projenin Samsun'da yapılmaması için gereğini yapmalı, açık ve net bir tavır sergilemelidir diye düşünüyor, hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kabataş.

Efendim, yine konuyla ilgili Sayın Demircan, Sayın Aydın ve Sayın Sezgin de söz istemişlerdir; vermeyeceğim.

TARIK CENGİZ (Samsun) - Benim de söz isteğim var.

BAŞKAN - Efendim, siz de varsınız, tamam da, başka söz vermiyorum.

AHMET DEMİRCAN (Samsun) - Niye vermiyorsunuz?

ERDOĞAN SEZGİN (Samsun) - Sayın Başkan, birer cümle...

BAŞKAN - Efendim, Yekta Açıkgöz ve Tarık Cengiz arkadaşlarımız da söz istediler; ama, yani, uygulama böyle değil. Bütün Samsun milletvekilleri bu konuda fikirlerini beyan etmek için bize başvurdular; ama...

AHMET DEMİRCAN (Samsun) - Birer cümleyle söyleyelim.

MEHMET DÖNEN (Hatay) - Ama, arkadaşların katıldıklarını tutanağa geçirin.

RIZA AKÇALI (Manisa) - Bu kanaati paylaştıklarını ifade ediyorlar.

BAŞKAN - Kanaati paylaştıklarını söylüyorlar; ama, iktidar partileri paylaşır mı paylaşmaz mı, onu da söylemediler tabiî.

TARIK CENGİZ (Samsun) - Sayın Başkan, söz verin de anlayın.

BAŞKAN - Efendim, anladım da; ama, hükümetiniz gelsin, cevap versin; yani, hiçbir bakan yok Genel Kurul salonunda.

TARIK CENGİZ (Samsun) - Yorum yapmayın, söz verin...

AHMET DEMİRCAN (Samsun) - Sayın Başkan, hükümetin kullanmadığı hakkı biz kullanalım.

BAŞKAN - Efendim, lütfen... Uzatmak istemiyorum.

Gündemdışı konuşmalar bitmiştir.

Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

Bir gensoru önergesi vardır; önerge, daha önce bastırılıp sayın üyelere dağıtılmıştır.

Önergeyi okutacağım; yalnız, önergeler, okunacak şeyler uzun olduğu için, Sayın Divan Üyesi arkadaşımızın oturarak okuması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Önergeyi okutuyorum:

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. - Saadet Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Çorum Milletvekili Yasin Hatiboğlu, Konya Milletvekili Veysel Candan ve Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu'nun, ekonomide IMF'ye bağlı olarak aldığı yanlış kararlar sonucu ülke ekonomisinin kötüye gidişine ve toplumsal huzursuzluğa yol açtığı iddiasıyla Bakanlar Kurulu üyeleri hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/26)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülke ekonomisi her geçen gün kötüye gitmektedir. Reel sektör (üretim) için hiçbir iyileştirici karar alınmamaktadır. Sanayi üretimi azalmış, devalüasyon yapılmış olmasına rağmen ihracat artmamış, işyerleri kapanmaya devam etmektedir. Hükümet, iç ve dış borçları tekrar yüksek faizle borçlanarak ödemeye çalışmaktadır. Böyle devam ederse kısa zamanda tehlikeli gelişmelerin olması kaçınılmazdır.

Hükümetin ekonomide IMF'ye bağlı olarak aldığı yanlış kararlar toplumu açlık sınırına getirmiştir. Bütün bu kötü gidişin sorumlusu Başbakan Sayın Bülent Ecevit'in 57 nci hükümetidir. Anayasanın 99, TBMM İçtüzüğünün 106 ncı maddeleri uyarınca gensoru açılmasını arz ve talep ederiz.                              8.3.2002

 

Yasin Hatiboğlu

Veysel Candan

Ömer Vehbi Hatipoğlu

 

Çorum

Konya

Diyarbakır

 

Saadet Partisi

Saadet Partisi

Saadet Partisi

 

Grup Başkanvekili

Grup Başkanvekili

Grup Başkanvekili

Gerekçe:

Hükümet kamu finansman açığını kapatmak için yüksek faizle borçlanmaya devam etmektedir. Günü gelen borçlar da yeniden yüksek faizle borçlanılarak ödenmeye çalışılmaktadır. Böylece bir yıl içerisinde borcumuz bir kat daha artmaktadır. Bugün için verilen borç toplamı 212 milyar dolar, yani, 282 katrilyondur. Bunun nasıl ödeneceği konusunda herhangi bir çalışma yoktur. Bu rakamlarla borçlanmaya devam edilirse sonuçta üzüntü verici gelişmeler olabilir. Onun için süratle tedbir alınmalıdır.

Hükümet faiz giderlerini kapatmak için her gün vergi kanunlarını değiştirmekte, yeni vergi oranları ihdas ederek eski vergilerin oranlarını daha da yükseltmektedir. Özellikle petrol ürünlerinde, benzin, mazot, gaz ve elektrik enerjisinde yüksek KDV uygulanarak verginin de vergisi alınmaktadır. Bu durumda vatandaşlar, âdeta, vergi adı altında sömürülmektedir. Vatandaşlarımız, çiftçi, sanayici ve tüccar istese de vergi borçlarını ödeyememektedir. Hal böyle iken, hükümet hâlâ, Emlak Vergisi düzenlemesi, mahallî idareler yasası gibi çeşitli adlar altında yeni ilave vergiler getirmektedir. Bu yanlıştır.

Bir taraftan ölçüsüz borçlanılmakta, diğer taraftan da borçlara yüksek faiz ödenmekte ve borçla alınan paralar da gelişigüzel harcanmaktadır. Bu hükümet döneminde israf ve yolsuzluk had safhaya ulaşmıştır. Hemen hemen bütün bakanlıklarda, özellikle de Bayındırlık, Enerji, Çalışma ve Sosyal Güvenlik ve Sağlık Bakanlıklarında yargıya da intikal eden ciddî yolsuzluklar vardır. Zaten kıt olan kaynaklar böylece israf ve yolsuzlukla tüketilmektedir.

Hükümet bütçede enflasyon rakamını özellikle düşük göstererek hem çiftçilerin ürettikleri malların taban fiyatını hem de işçi ve memur ücretini düşük tutmaktadır. Bunun neticesinde çiftçilerimizin büyük bir bölümü zarar ettikleri için üretim yapmamakta, çalışan işçi ve memurlar da enflasyon karşısında ezilmektedir. Hatırlanacağı üzere, enflasyon yüzde 35 olarak deklare edildiği halde yüzde 90'ları bulmuştur; yani, özetle, hükümet, halkını aldatmaktadır.

Hükümet, yaptığı uygulamalarla hayvancılığı öldürmüş, tarım alanlarında da tütün ve pancar ekimine kısıtlamalar getirmiştir. Hâlâ, çiftçilerimizin Ziraat Bankasına ve tarım kredi kooperatiflerine olan borçları için çözüm bulunamamış, bu sebeple de 2 000 000 civarında çiftçi ödeme sıkıntısı içinde olup, haciz işlemleriyle karşı karşıyadır. Eğer yeni tedbir alınmazsa önümüzdeki yıllarda tarım ürünleri de ithal etmek zorunda kalacağız.

Hükümetin bankacılık sektöründeki ihmali neticesinde kamu ve özel bankaların içleri boşaltılmıştır. Alınan yanlış kararlarla 14 banka fon kapsamına alınmış, halen de bu bankalarla ilgili tasfiye işlemleri sonuçlandırılamamıştır. Böylece, idarenin zararı her geçen gün artmaktadır.

Hükümet, kriz öncesi ve kriz esnasında uyguladığı yanlış politikalar ve eski fiyattan satıldığı iddia edilen 5 milyar dolarla ilgili herhangi bir açıklama yapmamış ve yargı sürecini başlatmayarak da görevini ihmal etmiştir.

IMF'nin kullandırdığı toplam kredinin yüzde 31'ini kullanarak dünya ülkeleri içerisinde IMF'ye en fazla borcu olan ülke haline gelinmiştir.

En son yapılan stand-by anlaşmasıyla ulusal bağımsızlığımız tamamen tehdit altına girmiş ve milletin onuruyla oynanmıştır. Ekonomiyi yönetemeyen hükümetin dışarıdan bakan ithal etmesi yetmemiş, ayda bir de, IMF yetkilileri tarafından ekonomimiz denetlenmektedir. Dünyada ekonomisi denetlenen kaç ülke vardır?

Hükümetin ekonomideki kötü yönetimi, kriz üzerine kriz getirmiş, ekonomimiz üç senede 2 defa küçülmüştür. 1999'da yüzde 6,11; 2001'de de yüzde 11,8 küçülme olmuş, 2002 için ise verilen hedefler sık sık değiştirildiği için belirsizlik devam etmektedir.

Ekonomideki kötü gidiş, toplumsal huzursuzluğu artırmaktadır. Ailelerde intiharlara sebep olmakta ve telafisi mümkün olmayan yaralar açmaktadır.

Yukarıda belirttiğimiz ve müzakereler sırasında detaylı bilgi ve belgeler ortaya koyacağımız sebeplerden dolayı, 57 nci hükümet hakkında gensoru açılması zorunlu hale gelmiştir.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergenin görüşme günü Danışma Kurulunca daha sonra belirlenerek oylarınıza sunulacaktır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup oylarınıza sunacağım:

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - Lyon'da düzenlenecek olan "AB Üyeliği Sürecinde Türkiye" konulu konferansa ismen davet edilen Adana Milletvekili Ali Tekin'in söz konusu davete icabet etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/999)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

         11 Mart 2002

Dışişleri Bakanlığından alınan bir yazıda, TC Lyon Başkonsolosluğu ve Lyon Üniversitesi Hukuk Fakültesinin işbirliği ile 2-3 Nisan 2002 tarihleri arasında Lyon'da düzenlenecek olan "AB Üyeliği Sürecinde Türkiye" konulu konferansa, Adana Milletvekili Ali Tekin ismen davet edilmiştir.

Söz konusu davete icabet edilmesi hususu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

 

Ömer İzgi

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi

 

Başkanı

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Başbakanlığın, Genel Kurulun gündeminde bulunan bazı dosyaların geri verilmesine dair 4 adet tezkeresi vardır, ayrı ayrı okutup bilgilerinize sunacağım.

2. - Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan hakkındaki soruşturma dosyasının iadesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1000)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

       05 Mart 2002

İlgi: a) 13.07.1999 tarih ve B.02.0.PPG.0.12-310-09973 sayılı yazımız.

b) Adalet Bakanlığının 06.02.2002 tarih ve B.03.0.CİG.0.00.00.02.-1.128.34.1999/5500 sayılı yazısı.

Devletin emniyet muhafaza kuvvetlerini alenen tahkir ve tezyif etmek suçunu işlediği iddia olunan Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan hakkında tanzim edilen soruşturma dosyası ilgi (a) yazımız ekinde gönderilmişti.

Bu defa, adı geçen milletvekiline atfedilen eylemin 4616 sayılı Kanun yönünden değerlendirilmesi amacıyla soruşturma dosyasının iadesi talebini kapsayan ilgi (b) yazı ve ekinin suretleri ilişikte gönderilmiştir.

Gereğini arz ederim.

 

Bülent Ecevit

 

Başbakan

BAŞKAN - Efendim, bu tezkere, daha önce, İçtüzüğün 75 inci maddesi kapsamında, kanun tasarı ve teklifi gibi Genel Kurulun oyuna sunulmuşsa da, bu, bir kanun tasarısı da değildir bir kanun teklifi de değildir. Dolayısıyla, bunu Genel Kurulun bilgisine sunuyorum; ayrıca oylanmasına gerek görmüyorum.

İkinci tezkereyi okutuyorum:

3. - Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan hakkındaki soruşturma dosyasının iadesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1001)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

     5 Mart 2002

İlgi: a)11.6.1999 tarih ve B.02.0.PPG.0.12-310-07811 sayılı yazımız.

b) Adalet Bakanlığının 6.2.2002 tarih ve B.03.0.CİG.0.00.00.02.-1.128.58.1997/5480 sayılı yazısı.

Devletin askerî kuvvetlerini alenen tahkir ve tezyif etmek suçunu işlediği iddia olunan Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan hakkında tanzim edilen soruşturma dosyası ilgi (a) yazımız ekinde gönderilmişti.

Bu defa, adı geçen Milletvekiline atfedilen eylemin 4616 sayılı Kanun yönünden değerlendirilmesi amacıyla soruşturma dosyasının iadesi talebini kapsayan ilgi (b) yazı ve ekinin suretleri ilişikte gönderilmiştir.

Gereğini arz ederim.  

 

Bülent Ecevit

 

Başbakan

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Öteki tezkereyi okutuyorum:

4. - Adıyaman Milletvekili Hasari Güler hakkındaki soruşturma dosyasının iadesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1002)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

     4 Mart 2002

İlgi: a) 24.12.1999 tarih ve B.02.0.PPG.0.12-310-21999 sayılı yazımız.

b) Adalet Bakanlığının 15.2.2002 tarih ve B.03.0.CİG.0.00.00.02.-1.128.90.1999/7067 sayılı yazısı.

Meskûn mahalde silah atmak suçunu işlediği iddia olunan Adıyaman Milletvekili Hasari Güler hakkında tanzim edilen soruşturma dosyası ilgi (a) yazımız ekinde gönderilmişti.

Bu defa, adı geçen Milletvekiline atfedilen eylemin 4616 sayılı Kanun yönünden değerlendirilmesi amacıyla soruşturma dosyasının iadesi talebini kapsayan ilgi (b) yazı ve ekinin suretleri ilişikte gönderilmiştir.

Gereğini arz ederim.

 

Bülent Ecevit

 

Başbakan

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Öteki önergeyi okutuyorum:

5. - İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın hakkındaki soruşturma dosyasının iadesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1003)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

     4 Mart 2002

İlgi: a) 23.9.1999 tarih ve B.02.0.PPG.0.12-310-15341 sayılı yazımız.

b) Adalet Bakanlığının 18.2.2002 tarih ve B.03.0.CİG.0.00.00.02.-1.128.60.1999/7233 sayılı yazısı.

Görevi kötüye kullanmak suçunu işlediği iddia olunan İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın hakkında tanzim edilen soruşturma dosyası ilgi (a) yazımız ekinde gönderilmişti.

Bu defa, adı geçen Milletvekiline atfedilen eylemin 4616 sayılı Kanun yönünden değerlendirilmesi amacıyla soruşturma dosyasının iadesi talebini kapsayan ilgi (b) yazı ve ekinin suretleri ilişikte gönderilmiştir.

Gereğini arz ederim.

 

Bülent Ecevit

 

Başbakan

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

İçtüzüğün 37 nci maddesine göre verilmiş doğrudan gündeme alınma önergeleri vardır; ayrı ayrı okutuyorum:

6. - Erzurum Milletvekili Mücahit Himoğlu'nun, Türk Bayrağı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin (2/411) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/465)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(2/411) esas numaralı teklifimin, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasını saygılarımla arz ederim.

 

Mücahit Himoğlu

 

Erzurum

BAŞKAN - Efendim, burada, hükümete, komisyona, önerge sahibine, bir de diğer bir milletvekiline söz veriyoruz.

Hükümet ve Komisyonun, herhalde, bu konuda bir diyeceği yok.

Sayın Himoğlu, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

Bu arada, Erzurum'un kurtarılışını da dile getirebilirsiniz.

MÜCAHİT HİMOĞLU (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türk Bayrağının önünde, herkesin gelişigüzel yürümesinin engellenmesi amacıyla vermiş olduğum (2/411) esas numaralı kanun teklifimin, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan Genel Kurul gündemine alınması için yaptığım müracaat neticesinde huzurlarınızdayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, bugün, 12 Mart, tarihte özel yeri olan bir gündür. İşgal altına alınan ve parçalanan Osmanlının inkıtaya uğradığı dönemde, Anadolu kan ağlıyordu. Yurt sathında cansiparane bu cennet vatanı korumak için işgalci düşmanla göğüs göğüse savaşan, bu vatan uğrunda şehit düşen ecdadımızın verdiği mücadelenin tarihî bir örneği de, dadaşlar diyarı Erzurum'da veriliyordu.

Tarih boyunca askerî ve ticarî önemi haiz Erzurum, Birinci Dünya Savaşında istilacı Rus çarlık ordusunun ilk hedefiydi. Aralık 1914-Ocak 1915 tarihleri arasındaki Sarıkamış harekâtında, ordumuzun büyük kayıplar vererek zayıf düşmesiyle, Rus ordusu, Erzurum'a doğru ilerlemiş, iki yıl Rus işgali altında kalan Erzurum çok kötü günler yaşamıştı.

Ermenilerce, onbinlerce kişi, Erzurum Alaca, Yeşilyayla, Yanıkdere, Çat, Yavi ve Erzurum'un birçok yerinde, camilere doldurularak, üzerlerine gazyağı dökülmüş ve ateşlenmiş mandaların vatandaşlarımızın üzerine salınmasıyla yapılan canlı katliamlarla toprağın kara bağrına gömülmüşlerdir.

Yanıkdere'de yapılan katliamı şiiriyle dile getiren şair, Avrupa Parlamentosunca kabul edilen sözde Ermeni soykırımına cevap olacak nitelikte, o gün, şöyle hitap ediyordu:

"Bir hamile kadın gördüm davranmış kaça,

Ermeni eylemiş paramparça,

Baltayla vurulmuş, bölünmüş kalça,

Akan kızıl kan arşa dayalı.

 

Bir gelin gördüm ayağa kalkmış,

Sanki canı var yüzüme bakmış,

Ermeni mismar ile direğe çakmış,

Akan kızıl kan arşa dayalı."

Ocak 1918 sonlarında, Refahiye'den doğuya doğru ilerleyen 1 inci Kafkas Kolordusu ve bağlı birlikler, süratle, Erzurum'u kurtarmak için, çetin kış şartlarına göğüs gererek, 9 - 10 Mart 1918'de Erzurum çevresine girmiş, 11 Martta Ilıca ve 12 Mart sabahı da Erzurum'a hücum etmiştir. İki yıl gibi bir süre çekmiş olduğu sıkıntılara, Erzurum halkı, kadını ve çocuğuyla, kalelerini aslanlar gibi koruyarak, Kuvayi Milliye ruhuyla son vermiş, Erzurum, Ermeni zulmünden kurtarılmıştır.

İşte, bu kurtuluş gününde başka bir önemli olay da, ebet müddet İstiklal Marşımızın 12 Mart 1921'de Yüce Meclisimizce kabul edilişinin 81 inci yıldönümünün, Erzurum'un düşman işgalinden ve Ermeni mezaliminden kurtuluşunun 84 üncü yıldönümüyle örtüşmesidir.

Değerli milletvekilleri, İstiklal Marşımız, bir şiir, bir marş olmanın ötesinde, Türk Milletinin, yüce ideallerini, geleceğe bakışını anlatan Türk ruhunun, Türk vicdanının sesidir. Türkiye Cumhuriyetini kuran anlayış, onu yaşatan, güçlendiren ışık, İstiklal Marşını oluşturan büyük ruhta gizlidir. İstiklal Marşı, İstiklal Savaşının başarısına olan kutsal bir inançtır. Mehmet Âkif, bu inançla, milletin azmine, kararına ve hissiyatına tercüman olmuştur.

Türk Milleti, tarih boyunca, hür ve bağımsız yaşamış, hiçbir zaman, esareti, bağımlılığı kabul etmemiştir. Adını tarihin her sayfasına şanla, şerefle yazdırmıştır. Bu yüzden, İstiklal Marşımızın her dizesi, özgürlük, kahramanlık, vatan sevgisi, ulusa olan iman ve inançla doludur. İstiklal Marşımız, milletimizin bütün dinî ve millî değerlerinin temsilcisidir. Devletimizin tek örtüsü, ayyıldızlı al bayrağımızdır. Ebet müddet tek sembolümüzdür. İşte, benim vermiş olduğum kanun teklifi bu bayrakla ilgilidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim; toparlar mısınız.

MÜCAHİT HİMOĞLU (Devamla) - Devletimizi temsil eden yegâne unsur, uğrunda kan akıttığımız bayrağımızdır ve Türk Milletinin en büyük devlet örtüsüdür. Bu örtünün önünde, hiç kimse, törenlerde veya başka alanlarda yürüyemez; ancak ve ancak, herkes, bu vatan örtüsünün altında, ecdadına saygıyla yürür ve onun, hiçbir zaman yere düşmemesi ve belden aşağı giysiler üzerinde düşünülmemesi için mücadele şevkiyle hareket eder,

"Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü,

Kız kardeşimin gelinliği,

Şehidimin son örtüsü.

Işık ışık, dalga dalga bayrağım,

Senin destanını okudum,

Senin destanını yazacağım.

Sana benim gözümle bakmayanın

Mezarını kazacağım,

Seni selamlamadan uçan kuşun,

Yuvasını bozacağım."

Mehmet Âkif Ersoy'a, Mustafa Kemal Atatürk'e, Arif Nihat Asya'ya ve cansiparane bu vatan için şehit düşenlere Allah'tan rahmet diliyor, bu konuşmam içinde geçen bayrak kanun teklifimin gündeme alınmasının Yüce Heyetinizin oylarıyla kabul edilmesini saygılarımla arz ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Himoğlu.

Başka söz isteyen?.. Yok.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Doğrudan gündeme alınma önergesi kabul edilmiştir.

İkinci önergeyi okutuyorum:

7. - Kütahya Milletvekili Seydi Karakuş'un, Balıköy Adıyla Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifinin (2/756) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/466)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

2/756 esas no'lu kanun teklifim 45 gün içinde görüşülmediği için, İçtüzüğün 37 nci maddesi gereği doğrudan gündeme alınmasını saygılarımla arz ederim.

 

Seydi Karakuş

 

Kütahya

BAŞKAN - Burada da, Hükümet ve Komisyonun, herhalde, söz talebi yok.

Sayın Karakuş, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

SEYDİ KARAKUŞ (Kütahya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kütahya İlinde Balıköy adıyla bir ilçe kurulmasına dair (2/756) esas numaralı kanun teklifimin, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergem üzerinde söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Balıköy, Kütahya'nın kuzeybatısında, Kütahya-Bursa-Balıkesir İl sınırları üçgeninde yer almaktadır. 1992 yılından bu yana beldedir. Balıköy, Kütahya'ya 100 kilometre, bağlı olduğu Tavşanlı İlçesine 50 kilometre, Bursa-Harmancık'a 28 kilometre, Balıkesir-Dursunbey'e 75 kilometre mesafededir. Çevresiyle birlikte 15 000 nüfusa sahip olan Balıköy'ün, iline ve ilçesine uzak oluşu nedeniyle, devlet hizmetlerinin sunulmasında büyük zorluklar yaşanmaktadır. Çevresinde yer alan 38 köyün merkezi durumundadır. Bu nedenle, sağlık, eğitim, ulaşım ve ticarî faaliyetler burada yoğunlaşmıştır. Balıköy, yerüstü, orman ve kömür, krom, antimon ve demir gibi yeraltı kaynakları yönünden zengin olduğu için, sürekli göç alan bir yerleşim birimidir.

Değerli milletvekilleri, Balıköy'ün ilçe olması durumunda gerekli olan altyapının büyük çoğunluğu mevcuttur. Kara ve demiryolları ağının geçiş noktasında olması bu beldeyi cazip hale getirmiştir. Bölgenin dağlık olması, çevre il ve ilçelere uzak oluşu, halkın ihtiyaçlarını gidermede devlet imkânlarına daha yakın olma arzuları nedeniyle haklı oldukları kanaatindeyiz.

Bu istek ve arzumuzu Yüce Meclisimize sunuyor, doğrudan gündeme alınması için olumlu oy kullanacağınızı bekliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Karakuş.

Başka söz isteyen?.. Yok.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim.

Sayın milletvekilleri, dört ilde uygulanmakta olan olağanüstü halin dört ay süreyle uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi vardır; okutuyorum:

8. - Dört ilde devam etmekte olan olağanüstü halin 30.3.2002 günü saat 17.00'den geçerli olmak üzere dört ay süre ile uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1004)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye Büyük Millet Meclisinin 27.11.2001 tarihli ve 726 sayılı Kararı uyarınca Diyarbakır, Hakkâri, Şırnak ve Tunceli İllerinde devam etmekte olan olağanüstü halin, 30.3.2002 günü saat 17.00'den geçerli olmak üzere 4 ay süreyle uzatılmasının Türkiye Büyük Millet Meclisine arzı Bakanlar Kurulunca 4.3.2002 tarihinde kararlaştırılmıştır.

Gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim.

 

Bülent Ecevit

 

Başbakan

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Başbakanlık tezkeresi üzerinde müzakere açacağım; hükümete, gruplara ve şahsı adına iki kişiye söz vereceğiz.

Hükümet ve grupların söz süresi 20'şer, şahısları adına söz süresi 10'ar dakikadır.

Hükümet tezkeresi üzerinde Sayın İçişleri Bakanı bilgi verecek.

Buyurun efendim. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

İÇİŞLERİ BAKANI RÜŞTÜ KÂZIM YÜCELEN (İçel) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Diyarbakır, Hakkâri, Şırnak ve Tunceli İllerinde devam etmekte olan olağanüstü halin 30 Mart 2002 günü saat 17.00'den geçerli olmak üzere dört ay süreyle uzatılması yolundaki Başbakanlık tezkeresi üzerinde, hükümetimizin görüşlerini arz etmek üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisimizi, şahsım ve hükümetimiz adına saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bilindiği üzere, Anayasamızın 120 nci maddesi hükümleri çerçevesinde, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizdeki bazı illerimizde, 1987 yılından itibaren olağanüstü hal uygulamasına başlanmıştır. Halen, Diyarbakır, Hakkâri, Şırnak ve Tunceli İllerimiz olağanüstü hal; Batman, Bingöl, Bitlis, Mardin, Muş, Siirt ve Van İllerimiz ise mücavir il statüsünde bulunmaktadır.

Olağanüstü halin uygulanma ve sürdürülme gerekçesi, esas itibariyle, bölgede huzur ve güvenin sağlanması, terörist eylem ve faaliyetlerin yeniden gelişmesine imkân tanımayacak güvenlik ortamının tam olarak tesisi ve bununla birlikte sosyal ve ekonomik gelişmenin altyapısının oluşturulmasıdır. Devletimizin, güvenlik kuvvetlerimizin ve vatandaşlarımızın kararlı mücadelesiyle, bölücü terör örgütünün silahlı eylem kabiliyeti büyük ölçüde bertaraf edilmiştir; ancak, bölücü örgütün bölgede varlığı devam etmektedir, tehdit henüz ortadan kalkmamıştır.

Değerli milletvekilleri, bölücü terör örgütü, güvenlik kuvvetlerimizin tedbirlerinden kurtulmak, zaman kazanmak, kaybettiği lider kadrosunu tamamlamak, silahlı unsurlarını rehabilite etmek ve toparlanmak maksadıyla, Ağustos 1999'dan sonra yurtdışına çekilmek zorunda kalmıştır. Aradan ikibuçuk yılı aşkın bir zaman geçmiş olmasına rağmen, örgütün halen yurt içinde 475-500 silahlı teröristi bulunmakta ve fırsat buldukça yasadışı faaliyetlerine devam etmektedir.

2001 yılında bölgede meydana gelen 196 olayda 22 güvenlik görevlisi şehit olmuş, 54 güvenlik görevlisi yaralanmış, 10 vatandaşımız hayatını kaybetmiş ve 28 vatandaşımız da yaralanmıştır. Gerçekleştirilen operasyonlarda, 113'ü ölü olmak üzere, toplam 368 terörist etkisiz hale getirilmiştir. 19 Ekim 2001 tarihinden 13 Şubat 2002 tarihine kadar olan yaklaşık dört aylık dönem içerisinde ise, olağanüstü hal uygulamasının sürdürüldüğü 4 ilimizde 30 ve 7 mücavir ilde de 24 olmak üzere, bölgede toplam 54 olay meydana gelmiştir. Meydana gelen 54 olayın yüzde 48'i bildiri, pankart asma, yüzde 31'ini patlayıcı madde kullanımı ve kalan kısmını ise silahlı saldırı, çatışma, taciz ateşi ve kanunsuz gösteri, yürüyüş olayları oluşturmaktadır. Dönem içerisinde meydana gelen bu olaylarda 1 güvenlik görevlisi şehit olmuş, 9 güvenlik görevlisi yaralanmış ve 2 vatandaşımız hayatını kaybederken, 4 vatandaşımız da yaralanmıştır. Buna karşın, terör örgütüne yönelik operasyonlarda, 8'i ölü olmak üzere, 97 terörist etkisiz hale getirilmiştir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bölücü, yıkıcı ve irticaî teröre karşı şehirlerde ve kırsal alanlarda gösterilen başarılı mücadele sonucu tesis edilen huzur ortamı, Yüce Meclisimizin ve vatandaşlarımızın büyük desteğiyle, güçlenerek devam etmektedir. İnsan hakları ve demokrasinin önündeki en büyük engel terördür ve terörizmle mücadele, her devletin başta gelen yükümlülüğüdür. Bu, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi hak ve özgürlüklerinin ve özellikle, yaşam hakkının korunmasındaki sorumluluğun da bir sonucudur. İnsan haklarını korumak ve geliştirmek, bu açıdan bakıldığında, toplumun her kesiminin sorumluluğundadır.

Türkiye, demokrasiden ekonomiye, insan haklarından çalışma hayatına kadar her alanda topyekûn bir kalkınma mücadelesi vermektedir. Bölgelerarasındaki kalkınmışlık farkını azaltma hedefi de, bu mücadelenin önemli parçasını oluşturmaktadır. Doğu ve Güneydoğu Anadolumuzu kalkındırmak için her türlü çabayı sürdürme kararlılığındayız.

Bu çerçevede, 4 olağanüstü hal ve 7 mücavir ilimizde eğitim, sağlık, sosyoekonomik ve kültürel alanlarda, geride bıraktığımız yıl gerçekleştirilen hizmetleri özet olarak arz etmek istiyorum.

Eğitim hizmetleri alanında, bir önceki eğitim öğretim yılıyla mukayese edildiğinde, okulöncesi eğitimin verildiği anasınıfı ve anaokulu sayısı yüzde 51 artışla 510 olmuştur, derslik sayısında yüzde 123 artışla 653'e, öğretmen sayısında yüzde 37'lik artışla 848'e ve öğrenci sayısında yüzde 71'lik artışla 18 592'ye ulaşılmıştır. İlköğretim okullarında okul sayısı yüzde 12 artışla    4 576, derslik sayısı yüzde 13 artışla 20 163, öğretmen sayısı yüzde 13 artışla 29 760 ve öğrenci sayısı yüzde 6 artışla 1 080 523 olmuştur. Ortaöğrenimde ise, okul sayısı yüzde 4 artışla 271'e, derslik sayısı yüzde 8 artışla 3 373'e, öğretmen sayısı yüzde 8 artışla 5 200'e ve öğrenci sayısı yüzde 13 artışla 107 197'ye ulaşmıştır.

Okulöncesi, ilköğretim ve ortaöğretimin hepsini bir arada mütalaa edersek, bir önceki yıla oranla öğrenci sayısının yüzde 7 ve 11 ilde ortalama nüfus artış hızının da yüzde 2,1 olduğu dikkate alınırsa, öğrenci artışı, nüfus artışının 3,5 katı olmuştur. Öğretmen sayısında yüzde 13, derslik sayısında yüzde 14 -ki, bir yılda 2 900 yeni derslik yapılmıştır- ve okul sayısında yüzde 15 artış gerçekleşmiştir.

Diğer önemli bir gelişme, kız öğrenci sayısının artış oranının, erkek öğrenci sayısına göre 2 katı olmasıdır. Bölgede, 12 yeni yatılı ilköğretim bölge okulu, 2 pansiyonlu ilköğretim okulu hizmete girmiştir. Böylece, yatılı ilköğretim bölge okulu sayısı 104'e, pansiyonlu ilköğretim okulu sayısı da 33'e ulaşmıştır.

2001 yılında, bölgede, 1 423'ü meslekî, 767'si sosyokültürel, 2 321'i okuma-yazma olmak üzere, 4 511 kurs açılmıştır. Bu kurslara, 56 000'i hanım olmak üzere, 102 017 kursiyer katılmıştır. Bunlardan, okuma-yazma kurslarına katılanların sayısı 46 267'dir.

Sağlık hizmetleri açısından bakarsak, 2001 yılı içerisinde, 8 sağlıkocağı, 7 sağlıkevi bitirilerek hizmete girmiştir. 11 ilimizde, halen, toplam 7 346 yatak kapasiteli 59 hastane, 352 sağlıkocağı ve 117 sağlıkevi hizmet vermektedir. 27 hastane, 21 sağlıkocağı ve 12 sağlıkevinin yapımları da sürmektedir. Bölgede, 521 uzman hekim, 1 217 pratisyen hekim, 2 555 hemşire, 1 846 ebe ve 5 520 yardımcı sağlık personeli görev yapmaktadır. Yaklaşık son bir yıllık dönemde, uzman hekim sayısında yüzde 18,5, pratisyen hekim sayısında yüzde 13,8, hemşire sayısında yüzde 18,1, ebe sayısında yüzde 17,7 ve diğer yardımcı personel sayısında yüzde 22,8 oranında artış olmuştur.

Değerli milletvekilleri, Diyarbakır Organize Sanayi Bölgesi 2001 yılı ödeneği, dönem başında 800 milyar olarak ayrılmışken, daha sonra 1 trilyon 361 milyar liraya çıkarılmıştır. Bittiğinde, 30 000 kişiye iş imkânı sağlanacaktır. Birinci bölümün altyapısı yüzde 100, ikinci bölümün altyapısı ise yüzde 70 oranında tamamlanmıştır. Halen, 35 işyeri üretime geçmiş, 45'i inşa ve 26'sı proje aşamasındadır.

Van Organize Sanayi Bölgesi için 300 milyar, Bingöl Organize Sanayi Bölgesi için 425 milyar lira ödenek verilmiştir. Her iki bölge de bitme aşamasındadır; toplam 3 810 kişi istihdam imkânı bulacaktır. Hakkâri, Şırnak ve Bitlis organize sanayi bölgeleri için ise, kamulaştırma çalışmaları yapılmaktadır. Batman ve Siirt sanayi bölgeleri inşaatları ihale edilmiş olup, inşaına başlanmıştır.

Ayrıca, bölgede, inşaatı devam eden 14 küçük sanayi sitesi vardır ve bunlar için 3 trilyon lira ödenek konulmuştur. Toplam 2 306 işyeri içeren bu küçük sanayi siteleri içerisinde, Van Erciş ve Yenimarangozlar, Muş Alparslan, Bingöl İkinci Kısım, Şırnak küçük sanayi siteleri kısmen bitmiş veya bitme aşamasına gelmiştir. Batman, Bitlis ve Siirt küçük sanayi siteleri ise bitirilerek, 304 işyeri hizmete açılmıştır.

Tarımsal alanda, 2001 yılında, ülkemizin -İç Anadolu başta olmak üzere- genelde yaşadığı kuraklık bölgede hissedilmemiş, bahar yağmurlarının zamanında yağmasıyla, bereketli bir mahsul yılı idrak edilmiştir. Hükümetimizin, çiftçimizi doğrudan destekleme kararı gereğince, 11 ilimizde, 77 201 kayıtlı çiftçiye, 7 415 523 dekar alan için 74 trilyon 155 milyar lira desteklemede bulunulacaktır.

Bölgedeki sulama yatırımlarının hızlanmasına büyük önem veriyoruz. Bu doğrultuda, ödenekler, yıl içerisinde misline yakın artırılmıştır. Devlet Su İşleri tarafından 23,2 trilyon liralık yatırım harcamasıyla, 40 461 metretülden büyük sulama kanalı inşa edilmiştir. Harcamanın yaklaşık 16 trilyonluk kısmı, Diyarbakır, Batman sulamasına aittir. 2002 yılı programıyla, illerimizde, Devlet Su İşlerince 31,2 trilyon liralık sulama yatırımı yapılacaktır. Bunun 23 trilyon liralık kısmı Diyarbakır ve Batman sulamasına harcanacaktır.

Bölge halkımızın en önemli geçim kaynağı hayvancılıktır. Ülkemiz büyükbaş hayvan varlığının yüzde 12'si ve küçükbaş hayvan varlığının yüzde 38'i bölge illerindedir. Hayvan kaçakçılığının önlenmesi, pek az istisnası dışında, meraların tamamına yakınının daha düzenli olarak kullanıma açılması gibi sebeplerden, hayvancılığın önü açılmıştır. Öte yandan, hayvancılığın desteklenmesi hakkındaki Bakanlar Kurulu kararıyla, 2001 yılında, 7 231 yetiştiriciye, 153 549 adet besilik erkek büyükbaş hayvan için 3 trilyon 70 milyar lira hibe olarak desteklemede bulunulmasının da çok önemli bir payı olduğu kuşkusuzdur. Keza, hükümetimizin, aynı yöndeki destekleme kararı uyarınca 32 062 dekar alanda çiftçimizin gerçekleştirdiği yonca, korunga, mısır, fiğ, sorgun, hayvan pancarı gibi yem bitkilerinin ekimi için verilen 633 milyar 156 milyon liralık destek de hayvancılığı olumlu yönde geliştiren bir etken olmuştur. 2001 yılında, meralarla ilgili olarak, 4342 sayılı Mera Kanuna göre yapılan çalışmalar sonucunda 205 216 hektar meranın tespit tahdit işlemi yapılmış; bu çalışmalar için ise, illere tahsis edilen 3 trilyon 947 milyar liralık ödeneğin 2 trilyon 114 milyar lirası harcanmış; 140 hektar mera alanının da ıslahı yapılmıştır.

Değerli milletvekilleri, 2001 yılında 137 köyde ve 8 mezrada 135 su şebekesi ve 105 sondaj çalışması yapılmıştır. Sondaj çalışmaları için yaklaşık 4 trilyon lira harcanmıştır. Şüphesiz, içmesuyu yatırımları arasında en önemli olanı Diyarbakır içmesuyu ve arıtma tesislerinin bitirilerek halkımızın hizmetine sunulmuş olmasıdır. Dicle Barajından 33,5 kilometre isaleyle getirilen suyu, arıtarak, saniyede 3 ton içmesuyu olarak şehre veren isale ve arıtım tesisleri Devlet Su İşleri tarafından bitirilmiş ve işletilmek üzere, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesine teslim edilmiştir. Bu tesis için, 2001 yılı fiyatlarıyla Devlet Su İşleri tarafından 87 trilyon lira harcama yapılmıştır. Karayollarınca, 10 trilyon 721 milyar lira sarfıyla 832 kilometre devlet ve il yolu yeniden asfaltlanmıştır veya bakımı sağlanmıştır. Keza, köy yollarında da, 850 kilometre yola stabilize dökülmüş, 286 kilometre yeni yol yapılmış ve 738 kilometre yol asfaltlanmıştır. Bu işlemler için yaklaşık 7 trilyon lira harcama yapılmıştır. İki yıl öncesine kadar emaneten asfalt yol yapılamazken, bu yıl ulaşılan rakamlar memnuniyet vericidir. Toplumsal gelişime destek faaliyetlerinde kullanılmak üzere, 2000 ve 2001 yıllarında nakit ve ödenek olmak üzere toplam 7 trilyon 541 milyar lira, bölge valiliğince, valilik ve komutanlıklara verilmiştir. Ayrıca, ilave olarak 11 Şubat 2002 tarihi itibariyle aynı kurumlara, nakit olarak 210 milyar lira daha aktarılmıştır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; köye dönüş ve rehabilitasyon projesi için 2001 yılında 3 trilyon 200 milyar lira İçişleri Bakanlığı bütçesinden, 1 trilyon 285 milyarı GAP Bölge Kalkınma İdaresi bütçesinden olmak üzere toplam 4 trilyon 485 milyar lira ödenek gönderilmiştir.

2002 yılı İçişleri Bakanlığı bütçesinde ise, söz konusu proje için, 5 trilyon 615 milyar lira ayrılmıştır.

Aralık 2001 itibariyle bölgede programlı geri dönüş kapsamında 12 yerleşim yerinde 851 konut bitirilmiş, 435 konutun ise inşaatı devam etmektedir.

Olağanüstü hal illeriyle mücavir illerde Haziran 2000-Ocak 2002 tarihleri arasında 294 köy ve 159 mezraa, 36 902 nüfuslu 6 236 hane geri dönüş yapmıştır.

Aynı tarihler arasında, valiliklerce, köye dönüş yapanlara, toplam parasal değeri 4 trilyon 168 milyar lira olan demir, çimento, diğer çeşitli inşaat malzemeleri, çadır, yiyecek, giyecek ve nakit yardımı da yapılmıştır.

Değerli milletvekilleri, konuşmamın başında da belirttiğim gibi, bugüne kadar bölücü terör örgütüne karşı olağanüstü hal yönetimi içerisinde mücadele edilmiştir. Olağanüstü halin uzatılma gerekçelerinin tamamen ortadan kalması ve Yüce Heyetinize, diğer illerimizde olduğu gibi, Diyarbakır, Hakkâri, Şırnak ve Tunceli İllerimizde de olağanüstü halin kaldırılması yolunda teklifle gelmek en büyük hedefimiz ve arzumuzdur; ancak, başta can ve mal güvenliği olmak üzere, vatandaşlarımızın temel hak ve özgürlüklerinin korunması, kamu düzeninin devamı ve bölge illerinin sosyoekonomik gelişmesine yönelik sağlıklı altyapının oluşturulabilmesi açısından bu dört ilimizde uygulanmakta olan olağanüstü halin bir süre daha uzatılması gerektiği değerlendirilmektedir. Bu düşüncelerle, halen dört ilde uygulanmakta olan olağanüstü halin, 30 Mart 2002 tarihinden itibaren 4 ay daha uzatılmasına ilişkin hükümet tezkeresini Yüce Meclisimizin takdirlerine sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, güvenlik güçlerimiz, halkımızdan aldıkları destekle terörün üstesinden nasıl gelinebileceğini, bu yüce millet de, birlik ve beraberlik şuurumuzun, en önemli manevî varlığımız olduğunu bütün dünyaya göstermişlerdir. Cana kıyarak, korku salarak, bölücü ve yıkıcı amaçlarına ulaşmayı hayal edenler şunu çok iyi bilmelidirler ki, gayretleri beyhudedir. Üniter devlet kararlılığımız, hiçbir vatandaş ayırımı yapmaksızın bütün ulusu kucaklayan devlet anlayışımız, kanun ve nizam hâkimiyetini demokrasi ve hukuk kuralları içerisinde sürdürme azmimiz, onlara asla geçit vermeyecektir. Yüce milletimizin ve Meclisimizin bu yolda verdikleri destek için bir kez daha teşekkür ediyorum.

Huzurlarınızda, vatanı ve milleti uğruna tereddüt etmeden hayatlarını feda eden aziz şehitlerimizi bir kez daha rahmet ve minnetle, kahraman gazilerimizi şükranla anıyorum; hepinize en içten sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın Bakan, diliyorum ki, bu sene yaylaları açacaksınız, o yaylalara giderken insanlara cehennem azabı çektirmeyeceksiniz. Her sene, bizi, askerlerle, alt kademedeki insanlarla muhatap tutuyorsunuz. Çok zor durumda...

Daha yeni geldim, bu olağanüstü halin orada yarattığı sıkıntıyı gördüm. İnsanlar, saatlerce yolda bekletiliyor Sayın Bakanım. Yani, maalesef, karşımızda bir şey bulamıyoruz.

Şimdi, birtakım hizmetlerden bahsettiniz, Tunceli'de bir tek hizmetten bahsetmediniz. Ne yapalım, Tunceli'nin de kaderi buymuş.

Tezkere üzerinde Saadet Partisi Grubu adına, Elazığ Milletvekili Sayın Ahmet Cemil Tunç; buyurun efendim. (SP sıralarından alkışlar)

Sayın Tunç, süreniz 20 dakika.

SP GRUBU ADINA AHMET CEMİL TUNÇ (Elazığ) - Sayın Başkan, sayın milletvekili arkadaşlarım; olağanüstü halin Diyarbakır, Şırnak, Hakkâri ve Tunceli İllerinde dört ay daha uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi üzerinde, Saadet Partisi Grubu adına söz aldım; bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Anayasanın 120 nci maddesinde, şiddet olayları sebebiyle kamu düzeni ciddî şekilde bozuluyorsa, olağanüstü hal yurdun bir veya birden fazla bölgesinde, süresi altı ayı geçmemek üzere ilan edilebilir deniliyor. Zamanın hükümeti, bu hükme dayanarak, 14 Temmuz 1987 tarihinde, olağanüstü hal talebiyle Meclisin karşısına çıkmış, aynı toplantıda OHAL ilan edilmiş, Olağanüstü Hal Bölge Valiliği de aynı toplantıda ihdas edilmiştir; o gün bugün olağanüstü hal uygulaması devam etmektedir. 1978 yılında bölgede ilan edilen sıkıyönetimi de hesaba katarsak, tam 24 yıldır bölgede, sıkıyönetim ve olağanüstü hal uygulanmaktadır. Bölge insanı, bir ömrün yarısını, hak, hukuk, hürriyet ve özgürlüğün askıya alındığı bölgede geçirmek zorunda bırakılmıştır; daha ne zamana kadar süreceği de belli değildir.

Aslında, 24 yıldan beri Olağanüstü Hal Bölgesinde yaşanan hukuksuzlukları, keyfîlikleri anlatacak değilim. Bölge halkının maruz kaldığı baskıları, bir demokratik hukuk devletinde yaşanması mümkün olmayan gayri insanî uygulamaları, yaşanan acı dolu olayları anlatarak yaraları tazeleyecek de değilim; ancak, yaşanan bu acı dolu uygulamalardan ders alınması gerektiğini, hiç olmazsa, bundan sonra bu tür hatalara düşülmemesi gerektiğini de ifade etmek istiyorum.

24 yıl olağan olmayan rejim bölgede uygulanmış da ne olmuş?.. 30 ilâ 35 000 insan hayatını kaybetmiş, geride binlerce yetim, kan ve gözyaşı bırakmıştır. 100 milyar doların üzerinde millî kaynak harcanmış, 3 000'in üzerinde köy boşaltılmış, yakılmış, yıkılmış, okul çağında yüzbinlerce gencimiz eğitimsiz kalmış, milyonlarca insan göç etmek mecburiyetinde bırakılmış, hayvan varlığı tamamen yok olmuş, binlerce faili meçhul cinayet işlenmiş, hak arama yolları tamamen tıkanmış, insan hakları ihlalleri OHAL bölgesinde doğal hale gelmiş, sefalet, fakirlik, yoksulluk, işsizlik, gurbet bölge insanının kaderi haline gelmiştir. Gelinen bu sonuçta OHAL'in katkısını bilen Sayın Başbakan Ecevit, 13.8.1997 tarihinde "bu sene içerisinde OHAL kesinlikle kaldırılacaktır" diyor. Aradan tam beş yıl geçti, kaldırılması bir yana, uzatılmasıyla ilgili Başbakanlık tezkeresini görüşüyoruz.

Yine, 28.7.1999 tarihinde Sayın Mesut Yılmaz "buna, artık, olağanüstü hal denemez, artık, olağan hale gelmiş demektir. Bu tedbirler, artık, savunulamaz. Terörle mücadelede gerekenleri gözden kaçırmadan olağanüstü hal uygulanan bölgelerde yönetimin ve hayatın normalleştirilmesi, sosyal ve ekonomik tedbirlerin alınması zamanı gelmiştir, eğer, ayrılıkçı terörü Türkiye'nin ufkundan silmek istiyorsak" diyor. Bu sözlerin üzerinden de tam üç yıl geçti, söylenen sözler hiçbir şey ifade etmiyor. Biraz sonra, 45 inci defa olağanüstü hali herhalde uzatmış olacağız.

Ancak, bu hükümetin programına bakıyoruz, bölge için vaat ettiği güzel şeyler var. Mesela "doğu ve güneydoğunun geri kalmışlığı, alınacak ekonomik ve sosyal önlemlerle giderilecektir, sorunlar çözülecektir" deniliyor; ama, alınan önlemleri ve tedbirleri göremiyoruz. İşsizliğin ve yoksulluğun önleneceği, ortadan kaldırılacağı ifade ediliyor; ancak, işsizliğin ve yoksulluğun her geçen gün daha da arttığını görüyoruz. Yine, hükümet programında, eğitim ve sağlık hizmetleri alanında eksiklikler de tamamlanacak hayvancılık yeniden canlanacak, köye dönüş projeleri hazırlanacak gibi güzel vaatler var; ancak, ortada bir şey olmadığını, geldiğimiz noktada görüyoruz. Bunun gibi daha birçok vaat de orta yerde sahibini bekliyor. Ne yazık ki, bu yönde ortaya bir irade de konulabilmiş değildir.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; dünyanın herhangi bir yerinde terör varsa, şiddet varsa, devlet, güvenlik güçleri marifetiyle kendini savunma hakkına sahiptir; Türkiye de kendini şiddete karşı savunma hakkına sahiptir, silahlı güçler bu görevi yerine getirmişlerdir. Bunun yanında, sivil yöneticilerin de siyasetçilerin de üzerlerine düşeni yapması gerekir; ancak, Türkiye'de, idareciler, bilim adamları, üniversiteler, akademisyenler, siyasetçiler, sivil toplum örgütleri, kendisini ilgili gören her kurum ve herkes çözüm üretmek zorundadır ve çözüm önermek zorundadır. Ancak, görünen o ki, çözüm, silahlı güçlere havale edilmiştir. Bunun içindir ki, bugüne kadar ekonomik, sosyolojik, psikolojik ve manevî bir yaklaşım ihtiyacı hissedilebilmiş değildir.

Şimdi, olağanüstü hal bölge uygulamalarının klasik, mutat yaklaşımıyla bölge, ekonomik olarak tamamen çökmüştür. Bu çöküşü, yaşanan süreçle birlikte, göçler daha da hızlandırmıştır. Bölge metropolleri, sağlık, eğitim, istihdam ve diğer altyapı hizmetleri alanında yetersiz kalmış, zorunlu göçler kırsal üretimi tamamen ortadan kaldırmış, tüketim talebini artırmış, bölge insanı bir anda üretici olmaktan çıkarılmış, tüketici duruma getirilmiştir. Bu durum, ciddî boyutlarda sosyal ve kültürel tahribatlara neden olmuştur.

Bunun yanında, bölgeden beyin göçü olmuş; sermaye göçü olmuş, dolayısıyla, bölge, tamamen sahipsiz kalmıştır. Boşaltılan köylerden göç, Türkiye'nin büyük metropollerinde de çeşitli sosyal ve altyapı sorunlarının büyümesine neden olmuştur. Göçe maruz bırakılanlar, âdeta, kendi kaderleriyle ve imkânlarıyla başbaşa kalmışlardır.

Güvenlik nedeniyle, bir köyün veya yerleşim biriminin boşaltılmasını anlayabilirim; ancak, sosyal bir devletin, vatandaşına, şu zamana kadar, şu saate kadar burayı boşaltacaksın; ne yapacağın, nereye gideceğin, ne yiyeceğin, ne içeceğin beni ilgilendirmez, demesini anlayamam, bunu kimse bana anlatamaz. Bunun ne insanî bir yanı var, bunun ne de kanunî bir tarafı var. Sosyal devlet, bu duruma düşen vatandaşını sokağa terk edemez, sokakta bırakamaz; boşaltacağı yerleşim yerini istimlak eder, bedelini öder eğer gerekiyorsa veya bir yerde vatandaşını iskân eder veya gittikleri yerlerde dilenmeden, kimseye muhtaç olmadan yaşayabilmeleri için belli bir bedel öder, köyüne geri dönünceye kadar. Devletin bu gücü var; ancak, bu da yapılmamıştır.

Şimdi, Türkiye'nin çeşitli yerlerine dağılmış bu göçzedelerin köylerine dönüşleri için de, ne yazık ki, önemli bir şey yapılamamıştır. Gelinen noktada daha fazla mağduriyetlerin yaşanmaması, acı ve sıkıntıların bitmesi için yapılacak ilk şey, köye dönüş projesinin hayata geçirilmesidir. Bunun için, hemen bir fon oluşturulmalı ve buraya kaynak aktarılmalıdır. Köyüne dönmek isteyen her aileye, fondan, ihtiyacı ölçüsünde ve imkânlar ölçüsünde kaynak temin edilmeli; her ne sebeple olursa olsun, köyüne dönmek isteyen vatandaş kesinlikle engellenmemelidir. Dönüşü temin edilen bu yurttaşlarımızın kısa sürede iş sahibi olabilmesi için de kredi imkânları araştırılmalıdır.

Bölgede yaşanan olaylarda kaybettiğimiz canları belki geri getiremeyiz, yitirdiğimiz manevî değerlerimizi belki geri getiremeyiz; ancak, acıyı, gözyaşını, kini, nefreti unutturacak, ekonomik refahı temin edebilecek tedbirleri alabiliriz, bu çalışmaları yapabiliriz; ancak, bunları bile yapmıyoruz. Bırakın bunları, mevcut işleyen, bölgeyi ayakta tutan kamu kaynaklarını da kesmek için çalışıyoruz.

Olağanüstü hal bölgesinin büyük bir kısmında tütün ekimi yapılıyor. Bundan sonra, çıkarılan kanunun getirdiği düzenlemeyle, eskisi gibi ekilemeyecek, bölge, ekonomik bir kaynağını kaybetmiş olacaktır.

Yine, 31 Mayıs 2002 tarihinde Türkiye Şeker Fabrikaları Özelleştirme İdaresine devredilecek. Sonunda, OHAL bölgesindeki bütün fabrikalar kapanmayla karşı karşıya gelecektir. Halbuki, OHAL bölgesi köylüsünün önemli geçim kaynağı pancardır. Pancar ekiminin sınırlandırılması, bölgedeki fabrikaların ekonomik ve siyasî maksatlarla kapatılması, bölge halkı için büyük bir felaket olacaktır. Kaldı ki, bu bölgedeki KİT'lerin özelleştirilmesinin izah edilebilir hiçbir ekonomik sebebi yoktur.

Bölgedeki bütün et ve balık kombinaları satıldı, özelleştirildi, süt fabrikaları özelleştirildi, yem fabrikaları özelleştirildi. Sonuçta, devletin kasasına hiçbir şey girmediği gibi, bölge ekonomisi, bu uygulamadan büyük zarar gördü. Bugün, özelleştirilip de çalışan bir tane et balık kurumu gösteremezsiniz, yoktur, kapanmıştır. Kaldı ki, sosyal devlet, sadece ekonomik faydayı düşünemez, bunun yanında, sosyal refahı da düşünmek zorundadır. Kesinlikle, şeker fabrikalarının Özelleştirme İdaresine devredilmesinden vazgeçilmesi gerekir. Aksi takdirde, bu fabrikalar ferrokromun durumuna düşebilirler. Elazığ ferrokrom tesislerinde 1 500 insan çalışıyor. İki yıl önce Özelleştirme İdaresine devredildi. Devredildikten sonra bu fabrikada üretim durdu, bacalar tütmez oldu, stoktaki malları, mamul maddeler dahi satılamaz oldu. Memur, işçi maaşı, fabrikanın masrafı Özelleştirme İdaresi tarafından karşılanıyor. Fabrikayı böyle bir duruma düşürmektense çalıştırmak, hem ülkeye hem de bölgeye ekonomik bir katkı temin etmek daha doğru, daha akılcı değil miydi?! Kaldı ki, KİT raporlarında, olağanüstü hal bölgesindeki KİT'lerin özelleştirilmemeleri yönünde temenni kararları var. Yine, birçok hükümet programında, bu bölgedeki KİT'lerin özelleştirilmemeleri yönünde taahhütler var. Böyle büyük sıkıntıları yaşamışken, onları bu hazır kaynaklardan mahrum etmenin, sosyal devletle bağdaşır bir tarafı yoktur.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; olağanüstü halin getirdiği olumsuz ekonomik sıkıntıları ortadan kaldırmanın veya hafifletmenin bir yolu da sınır ticaretidir. Genelde Türkiye'nin, özelde de bölgenin dışticaretinde Ortadoğu'nun payı oldukça büyüktür. Doğu ve güneydoğu bölgeleri için İran ve Irak'la ticaret çok önemlidir. Güneydoğu illeri için Habur Sınır Kapısı ve Irak'la ticaret vazgeçilemez; çünkü, Irak'a uygulanan ambargodan dolayı Türkiye büyük ekonomik kayıplara uğramıştır. Bu kaybın 60 milyar doların üzerinde olduğu söyleniyor. Bu kayıptan, daha fazla bölge halkı etkilenmiştir.

Şimdilerde, Irak'a Amerikan müdahalesi söz konusudur. Türkiye'nin buna müsaade etmemesi gerekir; aksi takdirde, yoksulluğun pençesinde kıvranan bölge halkı daha da yoksullaşmış olacaktır. Bu zararı hafifletmenin yolu, sınır ticaretinin canlandırılması, geliştirilmesi ve sınırlamaların kaldırılmasıdır.

Vergi kaybı gailesiyle sınır ticaretinin önüne geçilmesini anlamak mümkün değil; çünkü, sınır ticareti, yasadışı yollarla yapılan bir hadise değil, kontrollü yapılan bir hadisedir. Dolayısıyla, endişe edilen vergi kaybını bu resmî kontrollerle telafi etmek mümkündür. Aslında, Türkiye, kaybını telafi etmek için, Ürdün'e tanınan statüden istifade etmenin yollarını aramalı ve zorlamalıdır.

Doğu illerimiz için de, İran'la yapılan sınır ticaretinden vazgeçilemez; çünkü, sınır ticareti yoluyla, sınır bölgesinde oturan halkın refahı artıyor, istihdam alanı açılıyor, ülkenin dış ticaretinin gelişmesine çok büyük önemli katkılar sağlanıyor, sınır ticareti yapılan illerin sosyoekonomik durumları değişiyor. Özellikle olağanüstü hal illeri için, sınır ticaretinin en büyük faydası göçü önlüyor olmasıdır. Bu ticaretten istifade edecek olan iller de, en yoksul, millî hâsılası en düşük olan illerimizdir. Bu ekonomik kaynağın değerlendirilmesi gerekir. Bölgede, esnafın, sanatkârın, ticaret erbabının ayakta kalmasının en pratik yolu da budur.

Komşu ülkelerin rejimlerinden dolayı sınır ticaretine kuşkuyla bakılması büyük bir ayıptır. 1999 yılında, sadece Van sınır ticareti kapsamında 17,5 trilyon vergi ödemişiz. 1993 ve 1998 yılları arasında sınır ticareti yoluyla yapılan ihracat 46 000 000 dolar, ithalat ise 22 500 000 milyon dolardır. Kapıköy Sınır Kapısının açıkpazar olarak ve transit taşımacılığa açılması, bölgenin ekonomik sıkıntılarının aşılmasında büyük katkı sağlayacaktır.

Sınır ticaretiyle ilgili alınan kararlarda, uygulamaya konulan kararnamelerde bölgedeki meslek örgütlerinin ve ticaret erbabının görüşleri alınmadığı için, sınır ticareti durma noktasına gelmiştir. Sadece İran, Irak değil, bütün bölgenin komşu ülkelerle sınır ticareti geliştirilmeli ve canlandırılmalı, sınırlardaki mayınlı araziler de vakit geçirilmeden ekime açılmalıdır.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hemen, bölgenin sosyoekonomik envanteri çıkarılmalı, yaşanan sürecin meydana getirdiği yıkımlar bilirkişi marifetiyle tespit edilmeli, yerel yönetimlerin görüşleri alınarak, bir master plan hazırlanmalıdır. Çıkarılacak bu master plana kaynak sağlamak için, OHAL kalkınma fonu adıyla bir fon oluşturularak, vakit kaybettirilmeden, OHAL veya doğu, güneydoğu kalkınma başkanlığı kurulması, sanıyorum, sıkıntıların daha erken bitirilmesinin başlıca sebebi olacaktır.

Bu plan çerçevesinde, hemen yapılması gerekenler, orta vadede yapılması gerekenler ve uzun vadede yapılması gerekenler tespit edilmeli, GAP'ın yanında DAP da devreye sokulmak suretiyle, bu sıkıntılar kısa sürede yenilmeli. OHAL bölgesinde yatırım ve istihdamı teşvik için çıkarılan kanunlara işlerlik kazandırılmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; eğer, OHAL, kendisinden beklenen, halkın güvenliği ve huzuru yönünde fonksiyonunu yitirmişse, uygulamada ısrar etmenin bir anlamı yoktur. OHAL bugün etkinliğini kaybetmiştir; ancak, adına ister güneydoğu meselesi deyin ister terör meselesi deyin ister Kürt meselesi deyin, ne derseniz deyin, bu, sadece bölge meselesi değil, Türkiye'nin meselesidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Tunç, size eksüre veriyorum; lütfen, toparlayın efendim.

AHMET CEMİL TUNÇ (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Türkiye, şöyle veya böyle, bu meseleyi, kendi iradesi ve inisiyatifiyle bitirmek zorundadır; aksi takdirde, dışarıdan birileri her zaman kaşıyacak, her zaman canlı tutmaya çalışacaklardır.

Türkiye'nin, kaynaklarını buralarda tüketerek büyümesi de mümkün değildir. Bölgede yaşanan sosyal, siyasal ve ekonomik sıkıntıları, bölge halkını gözardı ederek de çözemeyiz; bu sıkıntıları, bölge halkıyla beraber omuzlamak durumundayız. Türkiye, bu meseleyi daha fazla taşıyamaz. Yıllardır eğitimsizlikten, okulsuzluktan, öğretmensizlikten dolayı OHAL illeri üniversitelere öğrenci gönderemiyor. "Girsin, kazansın" diyemezsiniz, kimse diyemez bunu. Özel düzenleme yapılarak, bu haksızlık ve adaletsizlik hemen ortadan kaldırılmalı.

60 000 korucu var. Bunların elinde silahlar var. Bu 60 000 korucunun üretim yapabilecek istihdam alanları oluşturulmalı ve fırsat değerlendirilmeli, vakit geçirilmemelidir. Bölgenin çok büyük şefkate ihtiyacı var, hemen yatırımlara ihtiyacı var. İnşallah bu fırsatı kaçırmadan Türkiye bölge halkının rahatını, huzurunu temin yönünde kararlar alır ve uygular diyor; hepinize saygılar sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tunç.

İkinci konuşmacı, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Antalya Milletvekili Sayın Kemal Çelik; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

DYP GRUBU ADINA KEMAL ÇELİK (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Diyarbakır, Hakkâri, Şırnak ve Tunceli İllerinde uygulanmakta olan olağanüstü halin 30.3.2002 günü saat 17.00'den geçerli olmak üzere 4 ay süreyle uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye, coğrafî ve stratejik konumu itibariyle her zaman dünyanın ilgi odağı olmuş bir ülkedir. Türkiye, özellikle İkinci Dünya Savaşından sonra terör örgütlerinin hedefi haline gelmiştir. Artık İkinci Dünya Savaşından sonra ülkeler, bir ülkeye zarar verebilmek için savaştan çok, terör yöntemine başvurmuşlardır. Terörle, savaş etkisi yaratabilecek bir etki sağlayabilmişlerdir.

Türkiye, bu nedenle, özellikle Ortadoğu'da, Kafkaslarda, Balkanlarda politik ve ekonomik çıkarı olan ülkelerin hedefi haline gelmiştir; çünkü, Türkiye, bir dünya devletidir. Dünya devleti olan Türkiye'nin, Balkanlarda, Ortadoğu'da, Kafkaslarda her zaman etkin bir rolü olmuştur. Bu da, bazı ülkeleri her zaman rahatsız etmiştir.

Bizim, Türkiye'nin, Türk Halkının kalkınması terör nedeni olabilmiştir; bizim birlik ve beraberliğimiz terör nedeni olabilmiştir; Kıbrıs'taki soydaşlarımıza sahip çıkmak terör nedeni olabilmiştir; maalesef, GAP Projemiz terör nedeni olabilmiştir. Bugün, bazı şeyler söyleniyor; ama, terör nedenleri, işte, aslında bu saydıklarımdır. Bizim, Yunanistan'la olan sorunlarımız terör nedeni olabilmiştir; Ege adaları terör nedeni olabilmiştir; ama, böyle lanse edilmemekte, yanlış bir şekilde dünya kamuoyunun ve Türk kamuoyunun önüne çıkılmaktadır.

PKK terörü de bu nedenle meydana gelmiştir. Ermeni terörünün bir devamı olarak PKK terörü 1984'te fiilen başlamıştır ve Türkiye, PKK terörüyle 15 yıl mücadele etmiş bir ülkedir, 100 milyar dolar civarında para harcamış bir ülkedir. Bu, kolay olmamıştır.

Bakınız, ben size, özellikle 1991-1993 arasını hatırlatmak istiyorum. 1991 yılında, terör örgütünün başı, bir kongrede "on yıl sonra gelmeyi hedeflediğimiz yere geldik" diyebilmiştir. Yani, 2000 yılında gelmeyi hedeflediğimiz yere gelebildik demiştir ve bizim insanlarımız, o bölgede siyasî çözümden bahsetmeye başlamışlardır; o bölgede gazeteler dağıtılamamıştır, o bölgede saat 16.00'dan sonra sokağa dahi çıkılamamıştır, şehirlerarası yolculuklar durmuştur, tren seferleri yapılamamaktadır ve her gün, bırakın ilimizi, ilçelerimize ve köylerimize şehit cenazeleri gelmektedir; ama, bizim insanımız, buna rağmen, ümidini hiç kaybetmemiştir.

Şunu da övünerek anlatabiliriz ki, 1993'ten itibaren, Türkiye Cumhuriyeti, bütün bu karamsarlığa son verebilmeyi bilmiştir. O zaman, DYP iktidarında -1993'ten sonra- hızlı bir silahlı mücadeleye karşı her türlü tedbir alınmış ve ilgili güvenlik birimleri, askerimiz ve polisimiz etkin bir şekilde bölgeye gönderilmiş ve etkin bir şekilde mücadeleleri sağlanmıştır.

Türkiye, terör örgütüyle bu mücadelede, düşünün ki, o zamanlar, o dönemde 30-40 milyar dolar harcamıştır; ama, Türkiye, bir yandan bu mücadeleyi verirken bir yandan 1995 yılında, 1996 yılında, yüzde 8 kalkınabilmiş ve bir yandan da Avrupa Birliği hedefi projesini devam ettirebilmiştir "Avrupa Birliği bizim medeniyet projemizdir" diyebilmiştir ve Avrupa Birliği projesini asla geri bırakmamıştır.

11 Eylül saldırısından sonra dünyayı hatırlayın... Dünya, çok duygusal ve dramatik bir ortama girdi. Dünya, ilk defa "terör" adını duymaya başladı; oysa, dünyanın yaşadığı bu duygusal ve dramatik kırılmanın hepsini biz o dönemde Türk Halkı olarak yaşadık. Maalesef, o dönem çok çabuk unutuluyor; oysa o dönemi çok çabuk unutmamamız gerekir; ama, unutuyoruz...

Değerli arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyeti, Avrupalı dostlarına, maalesef, özellikle son yıllarda bu olayı çok iyi anlatamadı, terör olayını çok iyi anlatamadı, terör gerçeğini çok iyi anlatamadı, terör örgütlerinin amacını anlatamadı; tam tersine, terör örgütlerinin dayatmalarını bize dayatmaya başladılar ve Avrupa Birliği, 11 Eylül saldırısından sonra kendi terörist listesini açıklarken, Türkiye'deki terörist örgütleri, listesine almadı. Güneydoğuda huzuru bozan, bizim insanlarımızın huzurunu bozan, bizim insanlarımızı birbirinden ayırmayı hedefleyen PKK terör örgütünü, terör örgütleri listesine almadı. Avrupa, burada çifte standart uyguladı değerli arkadaşlarım; ama, burada, hep Avrupa'yı suçlamayalım. Avrupa'yı suçlamak çare değil, bizim ne yaptığımız önemli, Meclisimizin ne yaptığı önemli, hükümetimizin ne yaptığı önemli, yetkililerimizin ne yaptığı önemli.

Terörün bir amacı var. Terör bu sonuçta siyasallaşmaya gider. Terör örgütlerinin esas amacı, dünya kamuoyuna isim duyurarak siyasallaşmaya geçmektir. Terör örgütü 1996'da fiilen bitti; bittikten sonra, teröristbaşı, Suriye'den çıkmaya mahkûm oldu. Artık, işi bitmişti, onu Suriye de barındırmazdı; başka ülkeler de desteklerini kesmişti. Onun işi bitti; ama, siyasallaşma dönemi... En tehlikeli olan dönem de siyasallaşma dönemidir. İşte, bizim, özellikle, terör örgütü başının yakalanmasından sonra ne yaptığımız önemlidir.

Maalesef, ne yaptı terör örgütü. "Kuzey Irak'a çekildim" dedi; ama, silahlarını bırakmadı, tehdit unsuru olarak devam ediyor, kongresini ve bazı kararlar almayı sürdürüyor. Buna rağmen, Avrupa ile ilişkilere giriyor ve Türkiye'ye dayatmalarda başrolü oynuyor.

Bugün, terör örgütü, silahı bırakmadı ve bölücü taleplerinden vazgeçmedi. Zaman zaman, eylemde bulunabileceğini ima etti. Hatta, son günlerde, İran'da hastane kurmaya kalkıyor, kamp yerleri pazarlığı yapıyor; bu örgüt yapıyor. İleride değineceğim, bazı siyasîlerimizin de çanak tuttuğu bu örgüt, maalesef, bugün, İran'da yeniden yapılanmaya giriyor ve "siz, Türkiye Cumhuriyeti olarak, şu Avrupa Birliğinin söylediklerini yapmazsanız, bakın, ben yeniden yapılanma içerisindeyim; yani, silahlı mücadele için yapılanma içerisindeyim" diyor. Hem mevziini terk etmiyor hem de demokrasiden, haktan, hukuktan bahsediyor. Bunu, özellikle Türk kamuoyunun dikkatine sunmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, dünya, 11 Eylülden sonra bir şeyi gördü: Dedi ki dünya "önce güvenlik." Dünya "önce güvenlik" diyor; ama, Türkiye Cumhuriyetinin "önce güvenlik" deme hakkı yok. Medenî ülkeler, elbette önce güvenlik der. Ekonomide önce güvenlik, demokraside önce güvenlik, özgürlükte önce güvenlik, hür teşebbüste ve kalkınmada önce güvenlik; ama, hepsinden önce de tüm güvenlik... Yani, ekonomi, kalkınma, hepsi güvenlik... Güvenlik... Güvenlik... Dünya bunu gördü.

Değerli milletvekilleri, burada, Avrupa Birliği bazı dayatmalarda bulunuyor; ama, savunduğu tezler, apaçık söyleyelim ki, hiç çekinmeden söyleyelim ki, maalesef, terör örgütünün dayatmaları. Terör örgütü, Avrupa Birliğini bazı konularda ikna edebiliyor; ama, maalesef, biz, Türkiye Cumhuriyeti olarak, sanıyorum, çok iyi ikna edemedik.

Bununla da kalmadık. Bakınız, Anavatan Partisi Genel Başkanı Sayın Mesut Yılmaz'ı ibretle izliyoruz, son derece üzücü bir şekilde izliyoruz. Sayın Yılmaz, halk desteğini kaybetmiş ve barajın altına düşmüş, kendisine bir çıkış yolu aramaktadır. Elinde sadece Avrupa Birliği kozu kalmış; kurtuluşu, Avrupa Birliğine girmede arıyor. Hatta, bu uğurda diyor ki: "Avrupa Birliğinin yolu Diyarbakır'dan geçer." Kendi ülkesinin geleceğini, Türkiye'nin hayatî bir problemini, Avrupa Birliğinin ipoteğine veriyor. Yani, Türkiye'nin geleceği Avrupa Birliğinin ipoteğine veriliyor Sayın Mesut Yılmaz tarafından. Bunu yapan da, sadece bir partinin genel başkanı değil, aynı zamanda, maalesef, bu ülkenin Başbakan Yardımcısı!.. Büyük kongresinde, çıkıyor "bu ülkede millî güvenlik sendromu yaşanmaktadır. Millî güvenlik kavramı, artık, tartışılmalıdır" diyor. Bunun ne demek olduğu gayet açık. Bunun arkasındaki şeyleri madde madde sayarsak, bunun ne demek olduğu çok açık.

Soruyorum Sayın Yılmaz'a: Acaba, bu ülkenin 30 000 insanı niçin ölmüştür? Niçin, biz, onbeş yıl, terörle mücadele ettik? Biz, çocuklarımızın geleceğine ayıracağımız 100 milyar dolarımızı, kalkınmaya ve yatırıma ayıracağımız 100 milyar doları, o bölgenin kalkınmasına ayıracağımız 100 milyar doları niçin, terörle mücadelede harcadık? Değerli arkadaşlarım, denize düşen, yılana sarılıyor; ama, o yılan, acaba, onu kurtarabilecek mi?!

Bununla da kalınmıyor, maalesef, daha da ileri gidiliyor; Sayın Mesut Yılmaz, bir bakanını konuşturuyor... Bu bir gerçek, bunu gazetelerimiz de yazıyor, ilk defa ben söylemiyorum; Sayın Ahat Andican'ın, hiç kızmasına falan da gerek yok. Bu konularda benim kadar da hassastır. Lütfen, sükûnetle dinleyin.

A. AHAT AHDİCAN (İstanbul) - Bu kürsüyü popülist bir söyleme mekân yapmayın...

KEMAL ÇELİK (Devamla) - Lütfen... Lütfen... Bunlar, artık, söylensin. Söylenmeyenler de söylensin, gazetelerde kalmasın; bu Meclis kürsüsünde de bazı şeyler söylensin...

Sayın Keçeciler de talihsiz bir demeç veriyor; Ben, Sayın Keçecilerin bu demeci kendiliğinden verdiğine de inanmıyorum.

BEYHAN ASLAN (Denizli) - İftira atıyorsun!... Ayıp!..

KEMAL ÇELİK (Devamla) - Değerli milletvekilleri, Sayın Keçeciler acaba hiç düşündü mü; Sayın Genel Başkanı düşünmemiştir; ama, Sayın Keçeciler "partim için faydalı olanın, ülkem için her zaman faydalı olamayabileceğini" hiç düşündü mü? Belki, Anavatan Partisi bu sayede barajı aşabilir; ama, Türkiye'nin geleceğini ipotek altına almak, acaba parti için faydalı mı, ülke için faydalı mı?! (DYP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, son günlerde, bir de referandum hikâyesi var. Yani, bir başbakan yardımcısı düşün ki, referandumun, Anayasaya göre hangi şartlarda yapılacağını bile düşünmeden, yine, denize düşen yılana sarılır misali "referandum yapalım, istiyorlar mı istemiyorlar mı Avrupa Birliğini" diyor. Peki, yapalım, soralım vatandaşlarımıza; Kıbrıs konusuda Avrupa Birliğinin ne istediğini, güneydoğu konusunda ne istediğini anlatalım, bize dayatılanları tek tek anlatalım ve ondan sonra da referanduma gidelim... Böyle, kuru kuruya referanduma gidelim demekle bu iş olmaz.

Değerli milletvekilleri, bu konu, hassas bir konudur; bu konu, Türkiye Cumhuriyetinin birlik ve beraberliğini yakından ilgilendiren bir konudur.

Bakın, biz, o bölgede görev yaptık. Bugün Antalya Milletvekiliyim. Antalya'da turizmcilerimiz var, onlar, bu ülkeye vergi veriyorlar, bu ülkeye yatırım yaptılar. Onların yüzde 60'ı doğu ve güneydoğulu insanlarımızdır. Hepsini kutluyorum; Antalya halkı için de vergi veriyorlar, Türk Halkı için de vergi veriyorlar. Bakın; bir örnek bu.

İkinci örnek olarak şunu vereyim: Hakkâri Şemdinli'de, Ordulu arıcılar vardı..Biz, onları, özellikle muhafaza ettik, bu ülkenin birlik ve beraberliği için muhafaza ettik. Ben, o zaman Hakkârililere dedim ki: "Biz, Ordulu arıcıyı, Şemdinli'de yaşatacağız, onları iş sahibi kılacağız. Nasıl Antalya'daki turizmcimize sahip çıktıysak, Ordulu arıcılarımıza da sahip çıkacağız." Bu ülke, böyle bir ülke. Böyle bir ülkeyi de, kimsenin, başka türlü değerlendirmesine, birlik ve beraberliği bozmasına hiç kimsenin hakkı yoktur.

Bu ülkede bazı sorunlar var. Şuna inanıyorum: Güneydoğudaki halkımızın çok sorunu var; ama, güneydoğu sorunu, bizim sorunumuzdur, Türkiye'nin sorunudur, Türk Halkının sorunudur ve bunu, biz çözeceğiz, bizim çözmemiz lazım. (DYP sıralarından alkışlar)

Şimdi, yine, soruyorum: Sayın Yılmaz, 1997'den itibaren -terörün bittiği dönemdir- Başbakan olarak ve Başbakan Yardımcısı olarak bu ülkenin başındadır. Güneydoğu için, her olağanüstü hal toplantılarında, sayın bakanların burada verdikleri rakamlar dışında, her sene ayrılan ödenekler dışında hangi yatırımı yapmış, hangi işsize iş bulmuş, güneydoğu insanımıza hangi umudu vermiştir, güneydoğu insanımız için hangi kalkınma modelini önermiştir, GAP'ta hangi tarım modelini önermiştir, Atatürk Barajıyla ilgili projesi nedir, hayvancılık sorununu nasıl çözmüştür, göç eden köylüleri geriye nasıl döndürmüştür, hangi proje uygulanmıştır? Bunların hiçbirisi yok. Bunları yapacak zaten zamanı da yok, vakti de yok; bunu yapması da mümkün değildir; ama, gelin görün ki, Avrupa Birliği konusunda, Avrupa Birliğinin arkasına sığınarak, bu ülkenin güneydoğu sorununda, maalesef, ülkenin ipotek altına alınmasına sebebiyet vermemelidir; bu yanlıştır.

Şunu özellikle belirtmek istiyorum: Bakın, Yunanistan, Avrupa Birliğine girdi; hatırlayın o dönemi. Yunanistan'ın sorunlarını ben size anlatayım: Yunanistan'ın Türkiye'yle Kıbrıs sorunu vardır, Yunanistan'ın Türkiye'yle Ege Adaları sorunu vardır, Yunanistan'ın Türkiye'yle 12 mil sorunu vardır, Yunanistan'ın Türkiye'yle Batı Trakya sorunu vardır. Acaba, Avrupa Birliği, o zaman, Yunanistan'a "bu sorunları çöz, seni ondan sonra Avrupa Birliğine alırım" dedi mi? Hatırlayın... Batı Trakya sorunu önemli bir sorun; orada bazı insanlar sıkıntı çekiyor "çöz" dedi mi; demedi. Kıbrıs'la ilgili sorun duruyor, Ege Adaları, 12 mil sorunu" duruyor. Bunların hiçbirisini söylemedi, hiçbir sorunu söylemedi; ama, Türkiye'ye gelince, bazı şeyleri dayatıyor...

Bakın, Türk Halkı, Avrupa Birliğiyle ilgili hayalî olan umut projesinden neredeyse vazgeçmek üzeredir. Türk Halkı, artık, Avrupa Birliği olayına güvenmemektedir.   Bizim insanlarımız, bizim kurumlarımızın içindeki bazı yetkili kişiler bile kişisel kaygılarını konuşabilmektedir. Buna sebebiyet vermenin hiçbir anlamı yok.

Avrupa Birliği, Sayın Mesut Yılmaz'ın ifadesiyle, biliyorsunuz, hemen kolay gerçekleşmeyecek. Kendisinin, bir televizyonda ifadesi var "2010 yılından önce Avrupa Birliğine gireceğimiz falan yok" dedi; aynen böyle...

2010 yılından önce Avrupa Birliğine giremeyeceksek, peki, bizdeki acele ne?! Acaba, bizdeki acele, seçimlerin yaklaşması mı?! Niye acele ediyoruz, buna ne gerek var? Biz, hem 2010 yılından önce Avrupa Birliğine giremeyeceğiz hem orta vadede çözülmesi gereken sorunları Türkiye'ye Avrupa Birliği dayatacak... Dayatırken, bir taraftan Avrupa Birliği konuşacak, bir taraftan da bizim içimizdeki hükümet yetkililerinden birisi Avrupa Birliğiyle aynı düzeyde konuşacak ve ondan sonra da kurumlar arasında, hükümet içinde uyum kalkacak.

Avrupa Birliği, Türkiye'nin medeniyet projesidir. Biz, nasıl, terörle mücadele ederken, bir taraftan gümrük birliğine giriyor bir taraftan demokratikleşme yapıyorsak, biz, bizim insanlarımızın sorununu, orada yaşayan insanlarımızın her sorununu kendimiz çözeriz, yeter ki, dayatmasınlar. O insanlarımızın Kürtçe konuşması bizim için çok önemli bir şey de değil, her hakkı da veririz; onlar istedikleri için değil, onlar talep ettikleri için değil, onlar dayattıkları için değil...

Herkes şunu bilsin ki, Avrupa Birliği, bizim hayatî konularımız...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çelik, eksüre verdim; toparlar mısınız efendim.

KEMAL ÇELİK (Devamla) - ...hususunda dayatmalarda bulunduğu sürece bazı sıkıntılar çekeriz; ama, biz, şunu istiyoruz: Demokrasi, kalkınma, hukuk, demokratikleşme... Her şeyi, Türk Halkı istediği için yapacağız, toplumsal mutabakat olduğu zaman yapacağız. Bizim insanımızın dayatmalara hiçbir zaman müsaade etmediğini herkes iyi bilmektedir.

Son olarak şunu söylüyorum: Olağanüstü hal, 4 ilimizde dört ay daha uzatılıyor; gönül isterdi ki, 2000'li yıllarda bazı bölgelerimizde artık olağanüstü bir yönetim olmasın; ama, maalesef, bazı siyasîlerimiz de, bunun devamına çanak tuttuğunun acaba farkında mı?! Gönül ister ki, normal yönetime her yerde geçelim; ama, bu gerçeği, Türk Halkı hiç unutmamaktadır.

Ben, olağanüstü halin 4 ilimizde dört ay süreyle bir kez daha uzatılmasına Doğru Yol Partisi olarak olumlu oy vereceğimizi ifade ediyor, Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (DYP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çelik.

Sayın milletvekilleri, çalışma süremizin bitmesine çok az bir zaman kalmıştır; daha 3 tane grup var, şahsı adına söz isteyen arkadaşlarımız var.

Bu itibarla, sözlü sorular ile kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 13 Mart 2002 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati : 18.49

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.