DÖNEM
: 21 CİLT : 88 YASAMA YILI : 4 T. B. M. M. TUTANAK DERGİSİ 72 nci Birleşim 12 . 3 . 2002 Salı İ
Ç İ N D E K İ L E R Sayfa I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. - GELEN KÂĞITLAR III.-
YOKLAMALAR IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR 1. - Kültür Bakanı Mustafa İstemihan
Talay'ın, İstiklal Marşının Türkiye Büyük Millet Meclisince kabulünün 81 inci
yıldönümü münasebetiyle gündemdışı açıklaması ve DYP Erzurum Milletvekili Ayvaz
Gökdemir, MHP Gaziantep Milletvekili Mehmet Hanifi Tiryaki, ANAP Kırıkkale
Milletvekili Nihat Gökbulut, AK Parti Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan, SP
Çorum Milletvekili Yasin Hatiboğlu ve DSP Ankara Milletvekili Oğuz Aygün'ün
grupları adına konuşmaları 2. - Aydın Milletvekili Bekir Ongun'un,
geçici işçilerin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması 3. - Adana Milletvekili Ali Tekin'in,
kurulması düşünülen nitelikli endüstriyel bölgelerin önemine ve Adana
Yumurtalık'ta kurulmasının yararlarına ilişkin gündemdışı konuşması 4. - Samsun Milletvekili Kemal Kabataş'ın,
Samsun'da yapımına başlanılan mobil santralların çevreye, tarıma ve insan
sağlığına olumsuz etkilerine ilişkin gündemdışı konuşması B) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ 1. - Saadet Partisi Grubu adına Grup
Başkanvekilleri Çorum Milletvekili Yasin Hatiboğlu, Konya Milletvekili Veysel
Candan ve Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu'nun, ekonomide IMF'ye
bağlı olarak aldığı yanlış kararlar sonucu ülke ekonomisinin kötüye gidişine ve
toplumsal huzursuzluğa yol açtığı iddiasıyla Bakanlar Kurulu üyeleri hakkında
gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/26) C)
TEZKERELER VE ÖNERGELER 1. - Lyon'da düzenlenecek olan "AB
Üyeliği Sürecinde Türkiye" konulu konferansa ismen davet edilen Adana
Milletvekili Ali Tekin'in söz konusu davete icabet etmesine ilişkin Başkanlık
tezkeresi (3/999) 2. - Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan
hakkındaki soruşturma dosyasının iadesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi
(3/1000) 3. - Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan
hakkındaki soruşturma dosyasının iadesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi
(3/1001) 4. - Adıyaman Milletvekili Hasari Güler
hakkındaki soruşturma dosyasının iadesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi
(3/1002) 5. - İstanbul Milletvekili Aydın Ağan
Ayaydın hakkındaki soruşturma dosyasının iadesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi
(3/1003) 6. - Erzurum Milletvekili Mücahit
Himoğlu'nun, Türk Bayrağı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin (2/411) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/465) 7. - Kütahya Milletvekili Seydi
Karakuş'un, Balıköy Adıyla Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifinin (2/756)
doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/466) 8. - Dört ilde devam etmekte olan
olağanüstü halin 30.3.2002 günü saat 17.00'den geçerli olmak üzere dört ay süre
ile uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1004) V. -
SORULAR VE CEVAPLAR A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI 1. - Sivas Milletvekili Temel
Karamollaoğlu'nun, kuruluşundan bugüne Meclisin yasama ve denetim
faaliyetlerine ve personele ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı Ömer İzgi'nin cevabı (7/5057) 2. - Ordu Milletvekili Cemal Enginyurt'un,
hakkında çocuklara yönelik cinsel suç iddiaları bulunan Bursa Sosyal Hizmetler
Müdürlüğünde görevli şahsa ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Hasan Gemici'nin
cevabı (7/5531) 3. - Samsun Milletvekili Musa
Uzunkaya'nın, bir gazetede polis tarafından yapılan aramayla ilgili iddialara
ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen'in cevabı (7/5652) 4. - Aksaray Milletvekili Ramazan
Toprak'ın, Ecyad Kalesinin yıkılmasına ve diğer Osmanlı eserlerine ilişkin
Başbakandan sorusu ve Dışişleri Bakanı İsmail Cem'in cevabı (7/5662) 5. - Nevşehir Milletvekili Mehmet
Elkatmış'ın, kamu çalışanları ile emeklilerinin sayısına ve bunlara yapılan
maaş ödemelerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Sümer Oral'ın
cevabı (7/5670) 6. - Kayseri Milletvekili Sadık Yakut'un,
trafik kazalarına karışan askeri araçlara ve personele ilişkin sorusu ve Millî
Savunma Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu'nun cevabı (7/5687) 7. - Samsun Milletvekili Musa
Uzunkaya'nın, TRT'ye alınan personele ve hukuki statülerine ilişkin sorusu ve
Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu'nun cevabı (7/5710) 8. - Bursa Milletvekili Ali Arabacı'nın,
Bursa ve bazı ilçelerindeki zeytinlik alanlarındaki yapılaşmaya ilişkin sorusu
ve İçişleri Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen'in cevabı (7/5724) 9. - Gaziantep Milletvekili İbrahim
Konukloğlu'nun, S.S.Gaziantep Esnaf ve Sanatkarlar Kredi Kefalet Kooperatifi
üyelerinin ödedikleri borç taksitlerinin Halk Bankasına intikal ettirilmediği
iddialarına ilişkin sorusu ve Orman Bakanı ve Devlet Bakanı Vekili İ. Nami
Çağan'ın cevabı (7/5729) 10. - Ankara Milletvekili M. Zeki
Çelik'in, bir siyasi partinin Nevşehir'de yaptığı toplantının TRT
televizyonundan naklen yayınlandığı iddiasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı
Yılmaz Karakoyunlu'nun cevabı (7/5756) 11. - Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın,
TRT personeline ve yaptırılan stüdyolara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yılmaz
Karakoyunlu'nun cevabı (7/5783) 12. - Balıkesir Milletvekili İlhan
Aytekin'in, bir hayırseverin yaptırdığı lise binasına ilişkin sorusu ve Millî
Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/5784) 13. - Manisa Milletvekili Rıza Akçalı'nın,
Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğüne yapılan atamalara ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı Şuayip Üşenmez'in cevabı (7/5787) 14. - Sakarya Milletvekili Cevat Ayhan'ın,
Sakarya-Pamukova İlçesi demiryolu istasyon binasına ilişkin sorusu ve Ulaştırma
Bakanı Oktay Vural'ın cevabı (7/5790) 15. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın,
İstanbul Valisi tarafından Rotary Klübüne tahsis edildiği iddia edilen bir
binaya ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen'in cevabı (7/5796) 16. - Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun,
havaalanlarına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Oktay Vural'ın cevabı
(7/5812) 17. - Ankara Milletvekili M. Zeki
Çelik'in, ceza infaz kurumlarında çalışan personelin özlük haklarına ilişkin
sorusu ve Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'ün cevabı (7/5815) 18. - Ankara Milletvekili M. Zeki
Çelik'in, Devletin memur ihtiyacı ile son beş yılda göreve başlatılan ve
görevden uzaklaştırılan memur sayısına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Recep
Önal'ın cevabı (7/5819) 19. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in,
personel atamalarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Şuayip Üşenmez'in cevabı
(7/5845) 20. - Ankara Milletvekili M. Zeki
Çelik'in, yardıma muhtaç aile sayısına ve yapılan yardımlara ilişkin sorusu ve
Devlet Bakanı Hasan Gemici'nin cevabı (7/5846) 21. - Aksaray Milletvekili Sadi
Somuncuoğlu'nun, kürtçe eğitim ve yayın tartışmalarına ilişkin Başbakandan
sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı A. Mesut Yılmaz'ın cevabı
(7/5854) 22. - Ankara Milletvekili M. Zeki
Çelik'in, özelleştirme çalışmalarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yılmaz
Karakoyunlu'nun cevabı (7/5864) 23. - Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın,
Umre ve Hac yolculuğuna ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu'nun
cevabı (7/5866) 24. - Ankara Milletvekili Saffet Arıkan
Bedük'ün, Bor madeninin değerlendirilmesine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı
Edip Safder Gaydalı'nın cevabı (7/5875) 25. - Bursa Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır'ın, Türkiye'nin dış ülkelere yaptığı teknik yardımlara ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Reşat Doğru'nun cevabı (7/5889) 26. - Aksaray Milletvekili Ramazan
Toprak'ın, 4492 Sayılı Kanunun 1 inci maddesi uyarınca iade edilen dava
dosyalarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Şuayip Üşenmez'in
cevabı (7/5895) 27. - Kayseri Milletvekili Salih
Kapusuz'un, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonuna Dünya Bankasınca
verilen krediye ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Hasan Gemici'nin
cevabı (7/5898) 28. - Kayseri Milletvekili Salih
Kapusuz'un, POAŞ'ın özelleştirme bedelinin ödenmesine ilişkin Başbakandan
sorusu ve Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu'nun cevabı (7/5899) 29. - Bursa Milletvekili Kenan Sönmez'in,
Trabzon-Rize-Hopa-Batum demiryolu hattı ile ilgili çalışma olup olmadığına
ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Oktay Vural'ın cevabı (7/5906) 30. - İstanbul Milletvekili Azmi Ateş'in,
üst kurul ve kurulların yurt dışına gönderdikleri personele ilişkin Başbakandan
sorusu ve Devlet Bakanı Recep Önal'ın cevabı (7/5910) 31. - Hatay Milletvekili Metin Kalkan'ın,
TRT'de yayımlanan Evrim Teorisini konu alan bir programa ilişkin sorusu ve
Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu'nun cevabı (7/5919) 32. - Aksaray Milletvekili Sadi
Somuncuoğlu'nun, çiftçi borçlarına getirilen ödeme kolaylığına ilişkin sorusu
ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/5927) 33. - Aksaray Milletvekili Ramazan
Toprak'ın, Pakistan Otoyolu Projesinin finansmanı ile ilgili iddialara ilişkin
sorusu ve Devlet Bakanı Tunca Toskay'ın cevabı (7/5932) 34. - İstanbul Milletvekili İrfan
Gündüz'ün, Bakanlık bünyesinde çalışan hukukçu ve avukatlar ile yeni alınan
personele ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Tunca Toskay'ın cevabı (7/5942) 35. - Erzincan Milletvekili Tevhit
Karakaya'nın, 2002 yılında Erzincan İline yapılacak olan yatırımlara ve
ödeneklerine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun
cevabı (7/5956) 36. - Erzincan Milletvekili Tevhit
Karakaya'nın, 2002 yılında Erzincan İline yapılacak olan yatırımlara ve
ödeneklerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Ramazan Mirzaoğlu'nun cevabı
(7/5961) 37. - Erzincan Milletvekili Tevhit
Karakaya'nın, 2002 yılında Erzincan İline yapılacak olan yatırımlara ve
ödeneklerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz'ın cevabı (7/5962) 38. - Erzincan Milletvekili Tevhit
Karakaya'nın, 2002 yılında Erzincan İline yapılacak olan yatırımlara ve
ödeneklerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Edip Safder Gaydalı'nın cevabı
(7/5965) 39. - Ankara Milletvekili M. Zeki
Çelik'in, TEKEL Genel Müdürlüğündeki bazı üst düzey atamalara ilişkin sorusu ve
Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu'nun cevabı (7/5974) 40. - Rize Milletvekili Mehmet
Bekaroğlu'nun, bir erin ölümü ve dayak olaylarıyla ilgili iddialara ilişkin
sorusu ve Millî Savunma Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu'nun cevabı (7/5984) 41. - Şanlıurfa Milletvekili Mustafa
Niyazi Yanmaz'ın, altın ve döviz rezervlerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı
Kemal Derviş'in cevabı (7/5985) 42. - İstanbul Milletvekili Celal Adan'ın,
Altı Nokta Körler Derneği hizmet binasının tahsisinin sona ermesine ilişkin
sorusu ve Devlet Bakanı Hasan Gemici'nin cevabı (7/6002) 43. - Bursa Milletvekili Teoman Özalp'in,
kamyon taşımacılığı yapan esnafın vergi yüküne ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı
Sümer Oral'ın cevabı (7/6005) 44. - Hatay Milletvekili Mustafa Geçer'in,
ilaç fiyatlarına ve alınan katılım payına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Osman
Durmuş'un cevabı (7/6010) 45. - Şanlıurfa Milletvekili Yahya
Akman'ın, süt üretimine ve ithal edilen tarım ürünlerine ilişkin sorusu ve
Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'in cevabı (7/6014) 46. - Şanlıurfa Milletvekili Yahya
Akman'ın, GAP Bölgesindeki topraksız çiftçilere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı
Mustafa Yılmaz'ın cevabı (7/6018) 47. - Rize Milletvekili Ahmet Kabil'in,
DDY'nin kiraya verdiği İstanbul'daki bir araziye ilişkin sorusu ve Ulaştırma
Bakanı Oktay Vural'ın cevabı (7/6037) 48. - İstanbul Milletvekili Mehmet Ali
Şahin'in, Fatih Tapu Sicil Müdürlüğünün yeni yerine neden taşınmadığına ilişkin
sorusu ve Devlet Bakanı Şuayip Üşenmez'in cevabı (7/6039) 49. - Elazığ Milletvekili Latif Öztek'in,
Elazığ Devlet Hastanesinin ihtiyaçlarına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Osman
Durmuş'un cevabı (7/6058) 50. - Hakkâri Milletvekili Hakkı Töre'nin,
Hakkâri Havaalanı Projesine ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Oktay Vural'ın
cevabı (7/6073) 51. - Erzurum Milletvekili Aslan Polat'ın,
Erzurum İlinin doğrudan gelir desteği uygulamasından ne zaman yararlanacağına
ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'in cevabı
(7/6074) 52. - Kırıkkale Milletvekili Kemal
Albayrak'ın, Gelin Güllü Sulama Barajı Projesine ilişkin sorusu ve Enerji ve
Tabiî Kaynaklar Bakanı Zeki Çakan'ın cevabı (7/6091) 53. - Kırıkkale Milletvekili Kemal
Albayrak'ın, Samsun-Ankara Doğalgaz İletim Hattı Projesine ilişkin sorusu ve
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Zeki Çakan'ın cevabı (7/6093) 54. - Denizli Milletvekili Mehmet
Gözlükaya'nın, doğrudan gelir desteğinin kapsamına ilişkin sorusu ve Tarım ve
Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'in cevabı (7/6098) 55. - İstanbul Milletvekili Zafer
Güler'in, mobil santrallere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı
Zeki Çakan'ın cevabı (7/6113) I. – GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak
üç oturum yaptı. Oturum Başkanı TBMM Başkanvekili Mustafa
Murat Sökmenoğlu, 8 Mart Dünya Kadınlar Gününe ilişkin bir açıklamada bulundu. Ankara Milletvekili Ayşe Gürocak'ın,
Tevhidi Tedrisat Kanununun kabul edilişinin 78 inci yıldönümüne ve 8 Mart Dünya
Kadınlar Gününe ilişkin gündemdışı konuşmasına, Devlet Bakanı Hasan Gemici, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan'ın,
Birinci Turizm Fahri Danışmanlar Toplantısına ve millî turizm politikasına
ilişkin gündemdışı konuşmasına, Turizm Bakanı Mustafa Rüştü Taşar, Cevap verdiler. Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük,
emeklilerin ekonomik ve sosyal sorunlarına ilişkin gündemdışı bir konuşma
yaptı. Hatay Milletvekili Mehmet Şandır ve 28
arkadaşının, Ermenilerin 1915-1918 yılları arasında Anadolu'da Türklere karşı
uyguladıkları zulüm ve katliamın araştırılması amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/260) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin
gündemdeki yerini alacağı ve öngörüşmesinin, sırası geldiğinde yapılacağı
açıklandı. Türkiye Büyük Millet Meclisinde,
Türkiye-Yugoslavya Federal Cumhuriyeti Parlamentolararası Dostluk Grubunun
kurulmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi kabul edildi. Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan: TBMM İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına
Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu raporunun (2/94, 2/232, 2/286, 2/307,
2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527) görüşmeleri, daha önce
geri alınan maddelere ilişkin Komisyon raporu henüz hazırlanmadığından; Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri
Personeli Eğitim Merkezleri Kanunu Tasarısının (1/744) (S. Sayısı : 786)
görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır
bulunmadıklarından, Ertelendi; Vergi Usul Kanunu, Emlak Vergisi Kanunu ve
Harçlar Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı (1/956, 2/878,
2/880, 2/882, 2/883, 2/884) (S. Sayısı : 825) üzerindeki görüşmeler tamamlandı;
yapılan açık oylamadan sonra tasarının kabul edilip, kanunlaştığı açıklandı. 12 Mart 2002 Salı günü saat 15.00'te
toplanmak üzere, birleşime 19.30'da son verildi.
No. : 98 II. - GELEN KÂĞITLAR 11.3.2002 PAZARTESİ Sözlü Soru Önergeleri 1. - Gaziantep Milletvekili İbrahim
Konukoğlu'nun, elektronik elektrik sayacı ithaline ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi
(6/1717) (Başkanlığa geliş tarihi : 5.3.2002) 2. - Samsun Milletvekili Musa
Uzunkaya'nın, Vezirköprü Gazi İlköğretim Okulu spor salonunun çökerek
yıkılmasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1718)
(Başkanlığa geliş tarihi : 6.3.2002) 3. - Samsun Milletvekili Musa
Uzunkaya'nın, Samsun İlinde doğrudan gelir desteği uygulaması yapılmamasının
nedenlerine ve Köy-Tür İşletmelerinin yeniden faaliyete geçirilip
geçirilemeyeceğine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1719) (Başkanlığa
geliş tarihi : 6.3.2002) 4. - Samsun Milletvekili Musa
Uzunkaya'nın, emekli maaşı ödemelerine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi
(6/1720) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.3.2002) 5. - Samsun Milletvekili Musa
Uzunkaya'nın, kitap inceleme komisyonu üyelerine ve tavsiye edilen kitapların
belirlenmesine ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1721)
(Başkanlığa geliş tarihi : 6.3.2002) Yazılı Soru
Önergeleri 1. - Bayburt Milletvekili Suat
Pamukçu'nun, Bayburt-Demirözü Baraj suları altında kalacak arazi ve yerleşim
yerlerine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6201) (Başkanlığa geliş tarihi : 5.3.2002) 2. - Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi
Yanmaz'ın, okullarda yaşanan çeşitli sorunların nedenine ve önlemek için ne
gibi çalışmalar yapıldığına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6202) (Başkanlığa geliş tarihi : 5.3.2002) 3. - Erzurum Milletvekili Aslan Polat'ın,
Afet Bölge Koordinatörlüğünün Resmi Gazetede yayımlanmayan raporlarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6203) (Başkanlığa geliş tarihi : 5.3.2002) 4. - Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın,
ABD'nin Irak'a karşı izlediği politikanın Türkiye'ye etkilerine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/6204) (Başkanlığa geliş tarihi : 5.3.2002) 5. - Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın,
imam hatip lisesi mezunlarına fark dersi vererek genel lise mezunu olma imkânı
verilmemesinin nedenine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6205) (Başkanlığa geliş tarihi : 5.3.2002) 6. - Rize Milletvekili Mehmet
Bekaroğlu'nun, TBMM İnsan Hakları Komisyonu üyelerinin Van İlinde yaptığı bir
toplantıda polis tarafından izlendiği iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6206) (Başkanlığa geliş tarihi : 5.3.2002) 7. - Erzurum Milletvekili Aslan Polat'ın,
DPT'nda bulunan yatırım projelerine ve illere göre dağılımına ilişkin Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Devlet Bahçeli) yazılı soru önergesi (7/6207)
(Başkanlığa geliş tarihi : 5.3.2002) 8. - Afyon Milletvekili İsmet Attila'nın,
çiftçi olmayan kimselere doğrudan gelir desteği ödemesi yapıldığı iddiasına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6208) (Başkanlığa geliş tarihi :
5.3.2002) 9. - Gaziantep Milletvekili İbrahim
Konukoğlu 'nun, acil kurtarma botu ihalesine ilişkin Devlet Bakanından (Ramazan
Mirzaoğlu) yazılı soru önergesi (7/6209) (Başkanlığa geliş tarihi : 5.3.2002) 10. - Kayseri Milletvekili Salih
Kapusuz'un, sigorta prim artışlarına ve SSK'dan haksız maaş alanlara ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6210) (Başkanlığa
geliş tarihi : 6.3.2002) 11. - Siirt Milletvekili Ahmet Nurettin
Aydın'ın, Türkiye'nin AB üyeliği adaylığına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (A. Mesut Yılmaz) yazılı soru önergesi (7/6211) (Başkanlığa
geliş tarihi : 6.3.2002) 12. - Konya Milletvekili Remzi Çetin'in,
şeker pancarı üreticilerinin prim ve kota uygulamalarıyla ilgili sorunlarına
ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/6212) (Başkanlığa
geliş tarihi : 6.3.2002) 13. - İstanbul Milletvekili İrfan
Gündüz'ün, acil müdahale botu ihalesine ilişkin Devlet Bakanından (Ramazan
Mirzaoğlu) yazılı soru önergesi (7/6213) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.3.2002) 14. - Kayseri Milletvekili Abdullah
Gül'ün, SSK primleri artışına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6214) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.3.2002) 15. - Kayseri Milletvekili Salih
Kapusuz'un, depremle ilgili kurumsal yapılanma ve görevlere ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/6215) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.3.2002) 16. - Tokat Milletvekili M. Ergün
Dağcıoğlu'nun, BDDK ile ilgili bazı iddialara ilişkin Devlet Bakanından (Kemal
Derviş) yazılı soru önergesi (7/6216) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.3.2002) 17. - Tokat Milletvekili M. Ergün
Dağcıoğlu'nun, acil müdahale botu ihalesiyle ilgili iddialara ilişkin Devlet
Bakanından (Ramazan Mirzaoğlu) yazılı soru önergesi (7/6217) (Başkanlığa geliş
tarihi : 6.3.2002) 18. - Adıyaman Milletvekili Dengir Mir
Mehmet Fırat'ın, nüfus müdürlüklerince bazı isimlerin tescil edilmediği
iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6218) (Başkanlığa
geliş tarihi : 6.3.2002) 19. - Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın,
Delice Yem Fabrikasının kapatılacağı iddiasına, yem üretimine ve Tarım Kredi
Kooperatifleri personeline ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6219) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.3.2002) 20. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in,
bazı büyükşehir belediyelerine gönderilen mülkiye müfettişlerinin çalışmalarına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6220) (Başkanlığa geliş
tarihi : 6.3.2002) 21. - Ankara Milletvekili M. Zeki
Çelik'in, vergi borç ve faizlerinin taksitlendirilmesi sonrası yapılan
ödemelere ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/6221) (Başkanlığa
geliş tarihi : 6.3.2002) 22. - İstanbul Milletvekili Bülent
Akarcalı'nın, sigara şeklindeki çikletlere ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6222) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.3.2002) 23. - İstanbul Milletvekili Bülent
Akarcalı'nın, bir gazetenin Kuzey Irak'taki sigara kaçakçılığı haberine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6223) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.3.2002) 24. - Sakarya Milletvekili Osman Fevzi
Zihnioğlu'nun, 54 üncü Hükümet zamanında Sakarya İlinde depreme yönelik alınan
tedbirlere ve konut ihtiyacını karşılama çalışmalarına ilişkin Bayındırlık ve
İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/6224) (Başkanlığa geliş tarihi :
6.3.2002) Gensoru
Önergesi 1. - Saadet Partisi Grubu Adına Grup
Başkanvekilleri Çorum Milletvekili Yasin Hatiboğlu, Konya Milletvekili Veysel
Candan ve Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu'nun ekonomide IMF'ye
bağlı olarak aldığı yanlış kararlar sonucu ülke ekonomisinin kötüye gidişene ve
toplumsal huzursuzluğa yol açtığı iddiasıyla Bakanlar Kurulu üyeleri hakkında
Anayasanın 99 uncu, İçtüzüğün 106 ncı maddeleri uyarınca bir Gensoru açılmasına
ilişkin önergesi (11/26) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.3.2002) (Dağıtma tarihi :
11.3.2002) No. : 99 12.3.2002 SALI Teklifler 1. - Kocaeli Milletvekili Turhan
İmamoğlu'nun; 4734 Sayılı Kamu İhale Kanununun 2 nci Maddesinin (d) Fıkrasının
Değiştirilmesi ile İlgili Kanun Teklifi (2/902) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma
ve Turizm Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.3.2002) 2. - İstanbul Milletvekili Masum
Türker'in; Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi (2/903) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi :
6.3.2002) 3. - Aydın Milletvekili Bekir Ongun ile
Antalya Milletvekili Nesrin Ünal'ın; Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanuna Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi
(2/904) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi : 6.3.2002) Tezkere 1. - Batman Milletvekili Faris Özdemir'in
Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/998)
(Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa
geliş tarihi : 8.3.2002) Sözlü Soru
Önergeleri 1. - Adıyaman Milletvekili Mahmut
Göksu'nun, eğitime katkı payı olarak toplanan paralara ve kullanımına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru
önergesi (6/1722) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.3.2002) 2. - Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'
nun, deprem nedeniyle çıkarılan vergilere, toplanan paralara ve harcamalarına
ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/1723) (Başkanlığa geliş tarihi
: 7.3.2002) 3. - Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın,
öğretmen kaynağı tercihlerine ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru
önergesi (6/1724) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.3.2002) 4. - Eskişehir Milletvekili Mehmet Sadri
Yıldırım'ın, tarımsal sulama ücretlerine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1725) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.3.2002) 5. - Eskişehir Milletvekili Mehmet Sadri
Yıldırım'ın, Ziraat Bankası ve Halk Bankası şubelerinin kapatılmaması yönünde
bir çalışma olup olmadığına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1726)
(Başkanlığa geliş tarihi : 7.3.2002) 6. - Eskişehir Milletvekili Mehmet Sadri
Yıldırım'ın, pancar çiftçisine şeker oranı priminin yeniden verilip
verilmeyeceğine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi
(6/1727) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.3.2002) Yazılı Soru
Önergeleri 1. - İzmir Milletvekili Rifat
Serdaroğlu'nun, AB'nin terör örgütleri listesinde PKK ve DHKP-C'nin yer
almamasına ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6225)
(Başkanlığa geliş tarihi : 7.3.2002) 2. - İzmir Milletvekili Rifat
Serdaroğlu'nun, İngiliz sigorta şirketi tarafından Bolu Tüneli için ödenmesi
gereken tazminata ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6226) (Başkanlığa geliş tarihi :7.3.2002) 3. - Adıyaman Milletvekili Mahmut
Göksu'nun, İzmir'de düzenlenen çocukların da katıldığı bir güzellik yarışmasına
ilişkin Kültür Bakanından yazılı soru önergesi (7/6227) (Başkanlığa geliş
tarihi : 7.3.2002) 4. - Adıyaman Milletvekili Mahmut
Göksu'nun, Denizli Çocuk Yuvası ve Yetiştirme Yurdu ile Huzurevi sakinleri için
düzenlenen geceyle ilgili bazı iddialara ilişkin Devlet Bakanından (Hasan
Gemici) yazılı soru önergesi (7/6228) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.3.2002) 5. - Adıyaman Milletvekili Mahmut
Göksu'nun, Güneydoğu Anadolu Projesine ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa
Yılmaz) yazılı soru önergesi (7/6229) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.3.2002) 6. - İstanbul Milletvekili İrfan
Gündüz'ün, 2001 yılında hayır için yaptırılan okul binalarına ilişkin Devlet
Bakanından (Nejat Arseven) yazılı soru önergesi (7/6230) (Başkanlığa geliş
tarihi : 7.3.2002) 7. - Kırıkkale Milletvekili Kemal
Albayrak'ın, otoyolların 2001 yılı gelirleri, masrafları ve geçiş ücreti
zamlarına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/6231)
(Başkanlığa geliş tarihi : 7.3.2002) 8. - Siirt Milletvekili Ahmet Nurettin
Aydın'ın, Siirt İlinin GAP imkânlarından yararlanamadığı iddiasına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6232) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.3.2002) 9. - İstanbul Milletvekili Abdulkadir
Aksu'nun, Güneydoğu Anadolu Projesindeki ödeneklerin kesildiği iddialarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6233) (Başkanlığa geliş tarihi :
7.3.2002) 10. - İstanbul Milletvekili Celal Adan'ın,
tapulu arazileri orman arazisi kapsamında değerlendirilenlerin mağduriyetine
ilişkin Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/6234) (Başkanlığa geliş tarihi
: 7.3.2002) 11. - Şanlıurfa Milletvekili Mustafa
Niyazi Yanmaz'ın, Şanlıurfa İlinde doğrudan gelir desteği ödemelerinin ne zaman
verileceğine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6235) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.3.2002) 12. - Hatay Milletvekili Mustafa Geçer'in,
"Sürat Demiryolu" projelerine ve demiryolu taşımacılığına ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6236) (Başkanlığa geliş tarihi :
7.3.2002) 13. - Kütahya Milletvekili Emin Karaa'nın,
bazı GSM operatörlerinin yasa sorumluluklarını yerine getirmedikleri
iddialarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6237)
(Başkanlığa geliş tarihi : 8.3.2002) 14. - Hatay Milletvekili Mustafa Geçer'in,
küçük ve orta büyüklükteki işletmelerin faaliyetlerini yurt dışına
kaydırdıkları iddialarına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6239) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.3.2002) 15. - Sinop Milletvekili Kadir Bozkurt'un,
infaz koruma memurları ve diğer cezaevi personelinin çalışma şartlarına ve
özlük haklarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/6215)
(Başkanlığa geliş tarihi : 7.3.2002) 16. - Antalya Milletvekili Cengiz
Aydoğan'ın, futbol liglerindeki şike iddialarına ilişkin Devlet Bakanından
(Fikret Ünlü) yazılı soru önergesi (7/6240) (Başkanlığa geliş tarihi :
8.3.2002) 17. - Hatay Milletvekili Metin Kalkan'ın,
Hatay Vakıflar İl Müdürlüğü bünyesindeki mal varlığına ve camilere ilişkin
Devlet Bakanından (Nejat Arseven) yazılı soru önergesi (7/6241) (Başkanlığa
geliş tarihi : 8.3.2002) 18. - Hatay Milletvekili Metin Kalkan'ın,
Talim ve Terbiye Kurulunun yayınlar hakkında verdiği tavsiye kararlarına ilişkin
Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6242) (Başkanlığa geliş tarihi
: 8.3.2002) 19. - Hatay Milletvekili Metin Kalkan'ın,
metal hurda ithaline ve işlenmesinin sağlığa ve çevreye etkilerine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6243) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.3.2002) 20. - Hatay Milletvekili Metin Kalkan'ın,
Türkiye Diyanet Vakfı yayınevlerinde satışı yasaklanan kitaplara ilişkin Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (H. Hüsamettin Özkan) yazılı soru önergesi
(7/6244) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.3.2002) 21. - Hatay Milletvekili Metin Kalkan'ın,
iç ve dış borç miktarlarına, ödemelerine ve kullanımına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/6245) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.3.2002) 22. - Antalya Milletvekili M. Zeki Okudan'ın,
futbol liglerindeki hakem hatalarına ilişkin Devlet Bakanından (Fikret Ünlü)
yazılı soru önergesi (7/6246) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.3.2002) 23. - Şanlıurfa Milletvekili Mustafa
Niyazi Yanmaz'ın, Şanlıurfa İlinin adliye binası ihtiyacına ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6247) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.3.2002) BİRİNCİ
OTURUM Açılma Saati : 15.00 12 Mart 2002 Salı BAŞKAN : Başkanvekili
Kamer GENÇ KÂTİP ÜYELER : Burhan
ORHAN (Bursa), Sebahattin KARAKELLE (Erzincan) BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin
72 nci Birleşimini açıyorum. III.- Y O K
L A M A BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, elektronik
cihazla yoklama yapılacaktır. Yoklama için 5 dakikalık süre vereceğim.
Bu süre zarfında, sayın milletvekillerinin, elektronik cihazın düğmelerine
basmak suretiyle Genel Kurulda olduklarını belirtmelerini, cihaza
giremeyenlerin teknik elemanlardan yardım istemelerini, bu halde de
giremedikleri takdirde pusula göndermelerini ve pusula veren arkadaşların
salondan ayrılmamalarını rica ediyorum. Yoklamayı başlatıyorum efendim. (Elektronik cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı
yetersayımız yoktur. Kaç dakika ara verelim efendim? İSMAİL KÖSE (Erzurum) - 15 dakika ara
verelim Sayın Başkan. BEYHAN ASLAN (Denizli) - 15 dakika, Sayın
Başkan. BAŞKAN - Birleşime 15 dakika ara
veriyorum. Kapanma
Saati : 15.06 İKİNCİ
OTURUM Açılma Saati : 15.20 BAŞKAN : Başkanvekili
Kamer GENÇ KÂTİP ÜYELER : Burhan
ORHAN (Bursa), Sebahattin KARAKELLE (Erzincan) BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin
72 nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum. III. - Y O
K L A M A BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Birinci
Oturumda yapılan yoklamada toplantı yetersayısı yoktu; bu nedenle birleşime 15
dakika ara vermiştim. Şimdi, yeniden elektronik cihazla yoklama
yapılacaktır. Yoklama için 5 dakikalık süre vereceğim.
Bu süre içerisinde, sayın milletvekillerinin, elektronik cihazın düğmelerine
basmak suretiyle Genel Kurulda olduklarını belirtmelerini, cihaza
giremeyenlerin teknik elemanlardan yardım istemelerini, bu halde de
giremedikleri takdirde yine pusula göndermelerini rica ediyorum. Yoklamayı başlatıyorum efendim. (Elektronik cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı
yetersayımız vardır; çalışmalarımıza başlıyoruz. Gündeme geçmeden önce, sayın hükümetin
gündemdışı söz isteği vardır. Sayın İstemihan Talay, İstiklal Marşımızın
kabulünün 81 inci yıldönümü dolayısıyla, hükümet adına, İçtüzüğün 59 uncu
maddesine göre söz istemişlerdir. Kendilerine, gündemdışı, hükümet adına söz
vereceğim. Bu halde, biliyorsunuz grupların da 10'ar dakika konuşma hakkı var;
ayrıca grubu olmayan sayın milletvekillerinden birisinin 5 dakikalık konuşma
hakkı var. Şimdi, Sayın Bakana söz vereceğim efendim. Buyurun Sayın Bakan. (DSP sıralarından
alkışlar) IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR 1. - Kültür
Bakanı Mustafa İstemihan Talay'ın, İstiklal Marşının Türkiye Büyük Millet
Meclisince kabulünün 81 inci yıldönümü münasebetiyle gündemdışı açıklaması ve
DYP Erzurum Milletvekili Ayvaz Gökdemir, MHP Gaziantep Milletvekili Mehmet
Hanifi Tiryaki, ANAP Kırıkkale Milletvekili Nihat Gökbulut, AK Parti
Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan, SP Çorum Milletvekili Yasin Hatiboğlu ve
DSP Ankara Milletvekili Oğuz Aygün'ün grupları adına konuşmaları KÜLTÜR BAKANI MUSTAFA İSTEMİHAN TALAY
(İçel) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 81 yıl önce bugün, Türk
Milletinin bağımsızlık mücadelesinin en yoğun olduğu bir dönemde İstiklal
Marşımız, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin alkışları ve oybirliğiyle
kabul edilmiştir. İstiklal Marşımızın anlamı gibi, yazılması ve kabulü de yüce
ve üstün değerleri ihtiva eder. Bu değerleri, tarihimizin önemli ve örnek
alınması gereken belgeleri olarak değerlendiriyorum; bu nedenle, bu bilgilerin
daima canlı tutulması gerektiğini düşünüyorum. Bir ulusun tarih bilincinin
güçlü ve berrak olmasının, ancak bu belge ve bilgilerin anlatılması ve
değerlendirilmesiyle mümkün olacağına inanıyorum. Büyük Atatürk'ün önderliğinde ve Türk
ordularının kahramanlığıyla kazandığımız İstiklal Savaşımız, milletimizin
birliğinin ve bağımsızlık azminin ifadesi olan Türkiye Büyük Millet Meclisinin
yönetimiyle gerçekleştirilmiştir. En zor ve en hayatî kararlar, milletimizin
temsil edildiği Türkiye Büyük Millet Meclisinde alınmıştır. Atatürk, bütün
devrimlerini ve kararlarını, daima, Türkiye Büyük Millet Meclisiyle paylaşmış
ve desteğini almıştır. İstiklal Marşımızın da, Atatürk'ün başkanlık ettiği bir
oturumda, Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilmesi bir tesadüf değil,
Atatürk'ün, milletine ve Türkiye Büyük Millet Meclisine olan güveninin güzel ve
somut bir örneğidir. Büyük şairimiz Mehmet Akif Ersoy, İstiklal
Marşı şiiriyle, Türk ruhunu ve benliğini canlandırır, yaşatır ve
ölümsüzleştirir. İstiklal Marşı, her mısraıyla, Türk ulusunun tarihine ve
geleceğine ışık tutar, aydınlatır. İstiklal Marşımız, Türk Ulusuna cesareti ve
kendine güvenme duygusunu verir. Türk Ulusunun ezelden beri hür yaşadığını ve
bundan sonra da, özgür ve bağımsız yaşayacağını ifade eder. Toprak diyerek
üzerine bastığımız yerin, aslında, atalarımızın kanlarıyla sulanmış vatan
toprağı olduğunu unutmamamız gerektiğini hatırlatır. Vatan için, bağımsızlık
için, hiç çekinmeden canımızı feda etmenin onurunu ve şehitliğin kutsallığını anlatır. Türk Ulusunun iman gücüne ve
mücadeleci karakterine inancını belirtir. Hiçbir durumda ve en zor koşullarda
bile korkmadan ve yılmadan mücadelenin sürdürülmesini öğütler ve bu düşünceyi
"kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım; / Yırtarım dağları,
enginlere sığmam taşarım" mısralarıyla anıtlaştırır. (Alkışlar) Ve Türk
Ulusuna vermek istediği umudu, azmi ve güveni "ebediyyen sana yok, ırkıma
yok izmihlâl. / Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet, / Hakkıdır, Hakka
tapan milletimin istiklal." mısralarıyla ölümsüzleştirir. Mustafa Kemal Atatürk, İstiklal Marşımızla
ilgili olarak "bu marş, bizim inkılabımızı anlatır, inkılabımızın ruhunu
anlatır. Bunu, ne unutmak, ne de unutturmak lazımdır. İstiklal Marşında,
istiklal davamızı anlatması bakımından büyük bir manası olan mısralar vardır.
Benim en beğendiğim yeri de burasıdır: 'Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın
hürriyet, / Hakkıdır, Hakka tapan milletimin istiklal.' Benim, bu milletten
asla unutmamasını istediğim mısralar işte bunlardır. Hürriyet ve istiklal aşkı
bu milletin ruhudur" demiştir.(Alkışlar) Kurtuluş Savaşımızın en heyecanlı
günlerinde ve İstiklal Savaşımızın bütün şiddetiyle sürdüğü bir dönemde,
Genelkurmay Başkanı İsmet Paşa, millî bilinci pekiştirecek, millî duyguları
canlı tutacak bir marşa ihtiyaç duyulduğunu ifade ederek, hükümete bir istiklal
marşı yazılması hususunu arz eder. Millî Eğitim Bakanlığı bir yarışma açar ve
güfte için 500 Türk Lirası ödül konulur. Mehmet Âkif, ödülden rahatsızlık
duyduğu için yarışmaya katılmaz. Yarışmaya katılan 724 şiirden hiçbiri başarılı
bulunmaz. Bunun üzerine, Millî Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi, Mehmet Âkif'e 5
Şubat 1921'de mektupla başvurarak, İstiklal Marşı şiirini yazmasını ister.
Âkif, şiirini bir ay gibi kısa bir sürede tamamlayıp gönderir. Mustafa Kemal
Atatürk'ün, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 12 Mart 1921 tarihli oturumunda
Başkanlık ettiği birleşimde, Mehmet Âkif'in kahraman ordumuza ithaf ettiği
şiiri Hamdullah Suphi tarafından okunur. Şiir, Yüce Mecliste dört kere üst üste
okunduktan sonra, milletvekillerinin ayakta alkışlarıyla kabul edilir. Mehmet
Âkif, İstiklal Marşı için konulan ödülü almaz ve "onu milletimize ve
ordumuza hediye ettim. Zaten, o, milletin malıdır. Allah, bir daha bu millete
istiklal marşı yazmak nasip etmesin" diyerek, bu söz ve davranışlarıyla,
gelecek kuşaklarımıza, Türk kültürünün en güzel örneklerini verir. İstiklal Marşımız ve İstiklal Marşımızın
anlamı gibi, onun yaratıcısı olan Mehmet Âkif de, şiirleriyle, edebî
kişiliğiyle, vatan ve millet sevgisiyle, tevazu ve insancıl özellikleriyle Türk
Ulusunun manevî mimarları arasında yer alan yüce bir değerimizdir. Mehmet Âkif,
sevgisini, inancını ve sanatını, her zaman, toplumu ve ulusu için kullanmıştır.
Mehmet Âkif, şairliğinin yanı sıra bir düşünür ve bir eylem adamıdır. Ulusunun
geçmişini irdeleyen ve geleceğine ışık tutan düşünceleriyle Türk Milletinin
kahramanlık ruhunu destanlaştırmıştır. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 18
Mart 2002, Çanakkale Zaferimizin de 87 nci yıldönümü olacaktır. Mehmet Âkif'in
mısralarıyla ölümsüzleşen Çanakkale Zaferi ve Savunması, ulusumuzun,
çelikleşmiş iradesini ve mücadele azmini ortaya koyan bir kahramanlık
destanıdır. Anadolu'nun her köşesinden, bütün aile ve
ocaklardan yüzbinlerce şehidimizin canı pahasına kazanılan bu mücadele, Büyük
Atatürk'ü yaratan, ulusal bilinci perçinleyen ve ordusuyla bütünleşen Türk
Ulusunun nelere kadir olacağını gösteren bir zafer olarak tarihe geçmiştir. Mehmet Âkif, Çanakkale şehitlerine ithaf
ettiği şiiriyle, bu zaferi ulusumuzun ruhunda ölümsüzleştirmiştir. Türk
Milletinin benliğinde var olan vatan ve bayrak sevgisini Çanakkale
kahramanlarıyla özdeşleştirerek, bu şiiriyle, ulusumuza bir kahramanlık destanı
armağan etmiştir. Bugün, Türkiye Büyük Millet Meclisi
olarak, İstiklal Marşımızın kabulünün 81 inci yılını kutlarken, bize İstiklal
Savaşımızı kazandırarak, cumhuriyetimizi kuran Büyük Atatürk'ü ve İstiklal
Marşımızın şairi Mehmet Âkif'i anmakla, tarihimizi bir kez daha yaşıyor ve
yaşatıyoruz. Türkiye Büyük Millet Meclisinin, ulusal ve toplumsal bilinç
içinde, her zaman birlik ve bütünlük içinde olduğunun ve olacağının anlamlı ve
güzel bir mesajını veriyoruz. Köklerine bağlı, geleceğe güvenle bakan, laik ve
demokratik cumhuriyete yürekten inanan, ulusal birlik ve Avrupa Birliği
hedeflerini özümsemiş bir anlayış, İstiklal Marşımızın da lafzına ve ruhuna
uygun olarak, bugün ulaştığımız bir siyaset hedefini temsil etmektedir. Türkiye Büyük Millet Meclisi, geçmişte
olduğu gibi, bundan sonra da, refaha, esenliğe ve çağdaş medeniyet seviyesinin
üzerine ulaşma konusundaki hedeflerimizde ulusumuzun en büyük teminatı olmaya
devam edecektir. Bu duygularla, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin kurucusu Büyük Atatürk'ü ve silah arkadaşlarını ve bağımsızlık
inancımızın ölümsüz simgesi, İstiklal Marşımızın Büyük Şairi Mehmet Âkif'i
rahmetle anıyor, Yüce Meclisimize saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan. Sayın milletvekilleri, hükümetin
gündemdışı sözüne karşılık, gruplar adına söz talebi olmuştur. Birinci sırada, Doğru Yol Partisi Grubu
adına, Erzurum Milletvekili Sayın Ayvaz Gökdemir; buyurun efendim. (DYP
sıralarından alkışlar) Sayın Gökdemir, süreniz 10 dakika. DYP GRUBU ADINA AYVAZ GÖKDEMİR (Erzurum) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; şahsım ve Doğru Yol Partisi Grubu adına
zatıâlinizi ve Türkiye Büyük Millet Meclisini saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. Millî mücadelemizi yapan, İstiklal
Marşını, İstiklal Marşı şiirini marş olarak kabul eden -ekseriyeti azimeyle, o
zamanki ifadesine göre- büyük ekseriyetle kabul eden Birinci Türkiye Büyük
Millet Meclisinin aziz hatırası önünde saygıyla eğiliyorum. Bugünkü Anayasamızın 3 üncü maddesi aynen
şöyledir: "Türkiye Devleti, ülkesi ve
milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz
ay yıldızlı al bayraktır. Millî marşı 'İstiklal Marşı'dır. Başkenti Ankara'dır." Anayasanın bu hükmü muvacehesinde,
İstiklal Marşımız, bestesi ve güftesiyle Anayasa teminatı altına alınmış ve
dikkat buyurulursa, manidar bir şekilde, Anayasanın değiştirilemez ve
değiştirilmesi teklif edilemez maddelerinden birine konulmuştur. İstiklal
Marşının millî marşımız olduğu gerçeği, Türkiye Devletinin ülkesi ve milletiyle
bölünmez bir bütün olduğu, dilinin Türkçe olduğu, bayrağının beyaz ay yıldızlı
al bayrak olduğu, başkentinin Ankara olduğu gerçekleriyle birlikte
zikredilmiştir; çünkü, İstiklal Marşı, 81 yıldan beri, bizim millî varlık,
maneviyat ve mukaddesatımızın vazgeçilmez bir parçası, mühim bir unsuru ve
millî mücadelemizin çok büyük bir hatırası olmuştur. Bu sebeple, İstiklal
Marşının bu şekilde değerlendirilmiş olması, fevkalade isabetlidir. Değerli arkadaşlar, bugün, ciddiye
alınacak bir Türk aydını, bir millî mücadele tefekkürüne sahip olmalıdır, millî
mücadele bilgisinin ötesinde bir millî mücadele tefekkürüne sahip olmalıdır;
çünkü, biz, bugün devlet olarak neyimiz varsa, hepsini, millî mücadeleye
borçluyuz. Millî mücadelenin manası, millî
mücadelenin ruhu dediğiniz zaman -az önce Sayın Bakan da işaret etti- karşınıza
İstiklal Marşı çıkacaktır. Destanî bir şekilde, millî mücadelenin ruhu, bu
şiirin on kıtasındadır. Dolayısıyla, İstiklal Marşını, millî mücadeleyi,
bağımsızlığı çok iyi bilmek zorundayız. Bir kişiyi, ölümünden 64 sene geçtikten
sonra bile, haklı olarak, hâlâ baş tacı ediyoruz. Bunun nedenleri üzerinde,
bunun sebepleri üzerinde iyi düşünmüş olmak lazımdır. Ne yaptı da baş tacımız
oldu?.. Şimdi, biz, ciddî bir tefekkür sahibi
olmadan, sıradan bir gün olarak, Sayın Bakan konuştu diye veya herhangi bir
vesileyle kendimizi göstermek için -en basiti bu- kalkıp da, İstiklal Marşı
üzerinde, Mehmet Âkif üzerinde veya başka bir hassas konu üzerinde konuşup
geçiyorsak, bunun hiçbir kıymeti yoktur; ama, biz, Türkiye Büyük Millet Meclisi
en başta, Türkiye'yi idare edenler, Türk aydınları, Türkiye'de mektep görmüş
veya görmemiş olan bütün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, eğer, bağımsızlığın
manasını, millî mücadelenin manasını iyi anlamak ve bunu, bütün hayatımızda
yaşamak ve yaşatmak gibi bir borç içindeysek, o zaman, bu konular üzerinde sıkça
durmak lazımdır, o zaman manalı olur. Bizim tavrımız bundan yanadır. İstiklal Marşında ne var?.. İstiklal
Marşı, kahraman ordumuza ithaf edilmiş, milletin mücessem varlığı halindeki
ordumuza ithaf edilmiş ve Mehmet Âkif, sağlığında, bunu, Safahat'ına hiç
almamıştır. Neden; "o, benim değil, milletin" demiştir; bu da son
derece manidardır. Millete mal olmuştur. Bunu diyen adamın, o soğuk Ankara'da,
sırtında paltosu yoktu. 500 lira mükâfatla yazdırılan ve yazarın bu mükâfatı
almadığı o günlerde, Mehmet Âkif'in, Zonguldak Mebusu olan Hayri Beyden borç
aldığı 2 lira vardı cebinde; 500 lirayı Eytam Mektebine -kız mektebine-
bağışladı. Âkif, bu adamdır, büyük şairdir, büyük
fazilet sahibidir, büyük hamiyet sahibidir ve İstiklal Marşını yazmaya müessir
bir telkin ve tehyiç vasıtası... Yani, neyi telkin edecek; bağımsızlığı telkin
edecek, onu yaşatacak millete, bu hususta milleti heyecanlandıracak. Bu ifade
Hamdullah Suphi Beyindir. Bu sebeple razı olmuştu. Âkif, bir taraftan da, çok bahtiyar bir
insandır. 81 yıldır, Türkiye, onunla uykuya varıyor, onunla uyanıyor. Uygun her
vesilede, saygıyla, onun yazdığı marşı dinliyoruz, her kademedeki
çocuklarımıza, öncelikle, bu marşın manasını, ruhunu anlatmaya çalışıyoruz.
Böyle bahtiyar bir şair olarak, ben, edebiyat tarihimizde, göre göre, ancak
"Mevlit" yazarını görebiliyorum. O da çok tekrarlanan, milletimizin
çok sevdiği bir şairdir. Tevazu ve hamiyete aşikâr olmakla beraber,
gerçekten, Akif'in talihine de inanmamak mümkün değildir. Yalnız, Sayın Bakan, yine, işaret etti;
Âkif merhuma soruyorlar; mırın kırın edenler var İstiklal Marşı hakkında;
"Allah, bu millete bir daha istiklal marşı yazdırmasın" diyor. Neden;
bu millet, bir daha istiklal kaygısına düşmesin; o şekilde yaşasın ki, bir daha
böyle bir kaygıya düşmesin, bunun da marşı yazılmasın diyor. Değerli arkadaşlar, İstiklal Marşına
baktığımızda, marş olarak kabul edilen, 1930'dan beri de Osman Zeki Üngör
Beyefendinin bestesiyle söylenen İstiklal Marşının 1 inci kıtasında, her şeyden
evvel, ümitsizlik yok. Şartlar ne kadar ağır olursa olsun, bir meseleyi, hele,
bir millet benimsemişse, mesele, milletin meselesiyse, asla, ümitsizlik
olmayacak; muhakkak çare vardır. Âkif'in başka mısraları da var:
"Yeise düşmeyecek zerrece imanı olan" diyor. Bir şeye inanan insan,
onda tereddüt etmeyecek. İkincisi; bir davaya inanmış, hele,
istiklal davası gibi bir büyük davaya inanmış bir tek adam varsa, bir tek ocak
tütüyorsa, o dava ayakta demektir, o dava ölmez demektir. Burada, hem Türklerin Ergenekon Destanına,
Türklerin bir kişiden türediğine dair destana işaret vardır hem de Kur'an-ı
Kerim'e işaret vardır. "İbrahim tek başına bir ümmetti" buyuruluyor.
Yerine göre, bir adam, bütün bir milletin seciyesini temsil edebilir ve o
seciyeyi ayağa kaldırabilir. (DYP sıralarından alkışlar) 1 inci kıtada bu ifade
edilmiştir. Bayrak mukaddes bir değerdir; çünkü,
varlığı ve istiklali temsil ediyor ve uğrunda can verilecek kutsal bir
semboldür. Eğer, milletlerin böyle mukaddesleri yoksa, uğrunda can verecekleri
yüksek değerleri yoksa, o milletler henüz tekâmül etmemiş demektir. Sayın Bakan okudu; 3 üncü kıtada, biz,
Türkiye Türkleri, su içer gibi söylüyoruz: "Ben ezelden beridir hür
yaşadım, hür yaşarım." Adam böyle olur diye düşünüyoruz, millet böyle olur
diye düşünüyoruz. Halbuki, bizim bunu söylediğimiz gibi, ortada bir millet
varsa, elbette, o, ezelden ebede hür yaşar, başka türlüsü düşünülebilir mi
diyemeyen milletlerin, devletlerin kimler olduğu da bellidir. Türkiye dışındaki Türklerin de, bizden
hemen hemen hiçbir farkı -sosyolojik manada, kültürel manada- olmayan; ama,
bize nazaran eksiklikleri olan, bizim gibi bir vatan terbiyesi almamış, bizim
gibi eğitilmemiş, yetiştirilmemiş, çağdaşlaşma yolunda bizim gibi 50-60 sene
öncesinden başlayan -o güne göre söylüyorum- bir gayreti göstermemiş
Türklerimiz de, pekala uzun müddet esir olabilmişlerdir. Bu esareti 400-500
seneye varan Türkler de vardır. Dünyanın en kritik bir coğrafyasında
otururken, Türkiye Türkleri de, su içer gibi "ben ezelden beridir hür
yaşadım, hür yaşarım" diyebilen Türkiye de tehlikelerden masun değildir;
dış tertiplerden, iç tertiplerden masun değildir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN- Sayın Gökdemir, toparlar mısınız
efendim; süreniz bitti. AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla)- Sayın Başkanım,
müsamahanızı rica ediyorum. İstiklal Marşını konuşuyoruz ve gönüllü buradaki
arkadaşlar. Çabuk bitirmeye çalışacağım. YASİN HATİBOĞLU (Çorum)- Biraz müsamaha
edin Sayın Başkan. BAŞKAN- Benim elimde bir şey yok.
İstediğiniz kadar konuşun. İçtüzük öyle diyor. Buyurun. AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla)- Cumhuriyeti
kuran Atatürk'ün, her yere astığımız, bütün okulların bütün dershanelerinde
bulunması mecburî olan bir hitabesi var. Büyük Nutkun sonunda söylemiştir onu
da: "Ey Türk Gençliği, birinci vazifen, Türk istiklalini, Türk
Cumhuriyetini, ilelebet -sonsuza kadar- muhafaza ve müdafaa etmektir." Bu,
birinci vazifemiz. Kimin; Türkiye'de yaşayan herkesin. İstiklal Marşının bundan
başka bir manası var mı?! Ben bir otorite delili serdetmek istemiyorum, Atatürk
söyledi diye onun arkasına da sığınmıyorum. Bu bir bedahettir, bir açık
hakikattir. Öyleyse, Türkiye'yi idare eden-etmeyen, ben Türkiye'nin sahibiyim
diyen herkesin hiçbir an terk etmemesi gereken birinci hassasiyet, istiklal
endişesidir, devleti ebediyete kadar muhafaza ve müdafaa etmek endişesidir. Bu
endişeyi taşımayan Balkanlardaki kardeşlerimizin, Kafkasya'daki
kardeşlerimizin, Ortaasya'daki kardeşlerimizin ne hallere düştüklerini,
nelerini kaybettiklerini hepiniz de görmüşsünüzdür, bendeniz de gördüm.
Ağlamaktan başka yapılacak bir şey de yoktu. Zaten onlar da ancak ağlıyorlardı.
Binaenaleyh, ben Türkiye'yi idare edeceğim diyen herkes bu hassasiyeti
duymalıdır. Bu hassasiyeti olmayana "adam" denilmez. Başka
devletlerde de böyledir; her devlet yaşamak ister, var olmak ister, hür olmak
ister. Bu hassasiyeti baş tacı etmeyen adamdan Türk Milletine idareci olmaz! Bir devlet ve bir adam -eğer adamsa ve
devletse- önüne gelen tekliflerden, durumlardan hiçbirini, irdelemeden,
muhakeme etmeden, mukayese etmeden asla kabul edemez. İrdelemeyen yanlıştadır,
muhakeme etmeyen yanlıştadır. Nasıl olur da, irdelemeden "baş üstüne"
diye, bir devlet, bir millet, önüne gelen bir teklifi kabul edebilir?! Şimdi, Türkiye'de istiklal endişesi
duyanlar, Türkiye'nin varlığını, bayrağını, istiklalini korumak isteyenler,
kâbus gören, vehim gören adamlar değildir. Türk Milletinin bir kısmı korkak,
bir kısmı yiğit değildir. Yani, istiklale bigâne olanlar, Türkiye'nin istiklal
davasını gütmeyenler, Türkiye'de parçalanma endişesi duymayanlar yiğit, bu
endişeyi taşıyanlar korkak... Bundan büyük bir yalan olamaz, kimse kimseyi
zaten böyle tasnif edemez. 1924'ten beri -cumhuriyetimiz 1923'te
kurulmuş- Türkiye, iç ve dış tehditlerle, tehlikelerle karşı karşıyadır. BAŞKAN - Sayın Gökdemir, lütfen toparlar
mısınız; 3 dakika geçti efendim. AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - Toparlıyorum
Sayın Başkan. Eğer biz, istiklal ve bütünlük endişesi... BAŞKAN - Efendim, tabiî, İstiklal Marşı,
çok büyük anlamı olan bir millî marşımız. Bunu, yani, böyle, saatlerce,
günlerce izah edemeyiz... AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - Saatlerce
sürmeyecek; bitiriyorum. BAŞKAN - Efendim, rica ediyorum, son
cümlenizi söyler misiniz. (DYP sıralarından gürültüler) TURHAN GÜVEN (İçel) - Susun da
dinleyelim!.. AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - Bitiriyorum
Sayın Başkan. BAŞKAN - Efendim, tamam da, yani, ben de
bir Başkanvekiliyim. Yani, şimdi, yarına bunu, bana karşı fatura çıkarırlar. Buyurun efendim, son cümleniz... AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - Şimdi, eğer
siz, benim şu konuşmamı müdahalenizle berbat etmemiş olsaydınız, ben bitiriyor
olacaktım. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Efendim, bitirin... Benim berbat
falan ettiğim yok Sayın Gökdemir. Sizin kadar herkesin de milliyetçilik
duyguları var. Rica ederim canım... AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - Zaman sizinle
kayboluyor Sayın Başkan. Bitiriyorum efendim. Eğer, biz, Türkiye'de bağımsızlık endişesi
taşıyanlar, birlik bütünlük endişesi taşıyanlar, Türkiye'nin ekseriyeti bir
kâbus görüyorsa, 1968'den beri biz ne yaşadık?.. Son onbeş seneden beri, onyedi
seneden beri bu 30 000 adam niçin öldü?.. Hâlâ bitmedi, hâlâ televizyonlarda
genç adamların cesetlerini teşhir ediyorsunuz. Bunlar niçin ölüyor? Bunların
ölümünün, şahadetinin bir sebebi olmak gerekmez mi?! Bunlar devlet emriyle ölen
adamlar değil mi?! Devletin öldürdüğü adamlar değil mi?! Öyleyse, bağımsızlık
endişesini terk etmek mümkün değil. Kendi canı yanmadığı için canlar yanmıyor
zannedenler yanılıyorlar. Vatana can ve kan adayanların canına ve kanına bigâne
kalanlar gaflet ve dalalet içindedirler. Korkarım ki, ihtiyaç duydukları zaman,
vatana can ve kan adayanları bulmakta zorlanacaklardır. Herkes aklını başına
toplamalıdır ve vatan için sebil edilmiş kanlara, canlara kimse müstehzi
davranmamalı, kimse bunlarsız hareket etmemelidir. (DYP, MHP ve ANAP
sıralarından alkışlar) Türkiye nereye gidecekse Türk Milletiyle
gidecek, Türk Milletinin gücü ve kararıyla gidecektir. Atatürkçülük, millî
mücadele öncesinden başlamak üzere, bir çağdaşlık projesidir. Bugün
yöneldiğimiz hedeflerin hepsi çağdaşlık içindir; ama, baş eğmeye, köleliğe,
buyurulana baş üstüne demeye hayır. Bizim, Millî Eğitim kanunlarında ifade
edilmiş güzel bir tabir vardır. Türk Milletinin genel hedefini belirtirken,
eğitimin genel hedefini belirtirken dünya milletleri ailesinin -aile tabirine
dikkat çekiyorum- hür, eşit, şerefli, yapıcı ve yaratıcı bir ortağı olmaktan
bahsedilir; eğitimin hedefi budur. Bizim de hedefimiz budur, nereye gideceksek
bu şerefle gideceğiz. Bugüne kadar kimsenin himmetiyle
yaşamadık, dost olmak istediklerimize rağmen yaşadık. Türkiye'nin, bugün de,
maşallah, dostlarından başka düşmana ihtiyacı yok. Onları utandırabilen
Türkiye, büyük Türkiye'dir, amaçlarımızı gerçekleştirecek Türkiye'dir. Bu vesileyle, Âkif'e rahmetler diliyorum,
ilk Türkiye Büyük Millet Meclisini, millî mücadelemizin kahramanlarını ve
başını saygıyla anıyor, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. Zatıâlinizi de Sayın Başkan, sağ olun
müsamahanız için. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gökdemir. Sayın milletvekilleri, evvela, burada bir
İçtüzük hükmünü uygulamak zorundayız. Sayın Gökdemir, 3 dakikadan sonra ben
müdahale ettim "müdahalenizle bizi berbat ettiniz" diyor. Böyle bir
şey olur mu?! Herkes aynı düşünceleri, aynı duyguları, millî... TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan,
müsaade buyurun... BAŞKAN - Efendim, ama, ben de bir... TURHAN GÜVEN (İçel) - Bazı konularda
içtüzük var mı?! Fevkalade önemli bir olayı konuşuyoruz. BAŞKAN - Efendim, İçtüzük ama... Burada,
başka milletvekilleri 1 dakika veriyor; ama, herhalde, yani, 6 dakika da olmaz.
TURHAN GÜVEN (İçel) - Her şey süreli
değildir. BAŞKAN - Efendim, rica ediyorum... Siz, bu millî duyguları dile getirmek
için, burada, ayrıca herkes söyleyecekse, özel bir gündem düzenlersiniz; biz,
başkanvekili olarak bu zor duruma düşmeyiz. Yani, görevimizi yaparken de,
lütfen, bizi de suçlamayın. Hele, Grubumuzun da bize sahip çıkması lazım. Rica
ediyorum... Sayın milletvekilleri, ikinci söz, MHP
Grubu adına, Gaziantep Milletvekili Hanifi Tiryaki'nin. (MHP sıralarından
alkışlar) Buyurun efendim. MHP GRUBU ADINA MEHMET HANİFİ TİRYAKİ
(Gaziantep) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İstiklal Marşımızın Yüce
Meclisimizce kabulünün 81 inci yıldönümü münasebetiyle, Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; konuşmama başlamadan önce, Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Bu vesileyle, konuyu gündeme getiren Sayın
Kültür Bakanımıza en içten teşekkürlerimi de sunuyorum. Sayın milletvekilleri, İstiklal Marşı,
ismiyle müsemma, Türk istiklalinin ve bağımsızlığının en yüksek seviyede
yansıtıldığı, Türklüğün ebet müddetliğinin bir göstergesidir. Türk Milletinin
millî haysiyetinin ve şerefinin şiir dizelerine bürünerek görünmesidir.
Memleketin, yok olma aşamasından, yeniden dirilişin nasıl olduğunu ve
olabileceğini tüm dünyaya ilan eden bir belgedir. Düşünün; memleket tarumar
edilmiş, etraf kan ve barut kokusu içerisinde ve kendi kuvvetlerinden, daha
doğrusu, kendi imkânsızlıklarının karşısında, çağın tüm imkânlarıyla donatılmış
işgal güçleri çok sayıda cephe açmış, fizikî anlamda, her halükârda yenilmesi
gereken çaresiz bir Türk Milletiyle karşı karşıya ve tüm bu olumsuzluklar
karşısında bir ses çıkıp, onlara "korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al
sancak; / Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak" diyor. Buradaki psikolojiyi düşünmek, başlı
başına, o zaman dilimi ve olaylarla bütünleşmeyi gerektirir. Burada
"korkma" diyerek İstiklal Marşına başlayan Âkif, İstiklal Savaşına
bütün varlığıyla katılmış, bu savaşa iştirak edenlerin duygu ve inançlarına
bizzat sahip olmuş ve onlara en iyi tercümanlığı yapmıştır. Marşı yazan Âkif olmakla beraber, aslında,
o, kendi beniyle birleştirdiği Türk Milletinin duygu ve inancını dile
getirmiştir. İstiklal Marşında Âkif'in yaptığı, o yıllarda en olgun seviyeye
ulaşan şiir kudretiyle, bu ortak imana, bütün milletin benimseyebileceği
şekilde üslup ve ifade vermek olmuştur. İstiklal Marşının bazı kelime ve
mısralarından da anlaşılacağı üzere, o tarihte, henüz İstiklal Savaşı
kazanılmamıştır. Türk Ordusu, bu şiir yazıldıktan bir yıl sonra, 16 Ağustos
1922 sabahı büyük taarruza geçer. Düşman karşıda bulunduğu için, ordu ve
millete cesaret vermek isteyen şair, manzumesine, yukarıda da zikrettiğim gibi
"korkma" kelimesiyle başlar. "Doğacaktır sana va'dettiği günler
Hakk'ın, / Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın" mısraları da,
ümitle bekleyişi ve geleceğe inancı gösterir. Şiirde, şanlı mazi ve ebedî bir istiklal
fikrine yer verilmekle beraber, içinde yaşanılan zaman, kan ve barut kokusuyla
dolu olan halihazırdaki zamandır. İstiklal Savaşı, Türk Milletinin ölüm
kalım savaşıdır. Böyle anlarda, milletler, kendilerini yaşatan temel
kıymetlerin farkına daha iyi varırlar. Vatan, millet, hürriyet ve istiklal gibi
kavramların önemi, barış devirlerinde pek anlaşılmaz; hatta, bu kavramları
umursamayanlar bile çıkar; fakat, bir milleti ölümle karşı karşıya getiren
savaş, onların, ne kadar hayatî olduğunu kuvvetle hissettirir. Bu kavramlar
öyle kıymetlidir ki, onlar olmadan bir millet yaşayamaz. Bundan dolayı, millet,
bu kavramlar uğruna ölümü göze alır. Binlerce insan bu kavramlar uğruna ölür,
yaralanır ve sakat kalır ve onların bu durumu kutsal bir durum kazanır;
"şehit", "gazi" ve "kahraman" diye, ulvî
değerlerle adlandırılır. Milletler, yüksek kıymetlere inandıkları ve bağlı
bulundukları takdirde istiklale hak kazanırlar. Türk İstiklal Marşı, yarışmayla
kazanılan bir şiir değildir; Kurtuluş Savaşını cephe gerisinden adım adım takip
eden, Türk askerinin başarılarıyla heyecanlanıp, coşan bir ruhun, Mehmetçiğin destanıdır.
İstiklal Marşı, günümüz şartları da dahil olmak üzere, bugünümüzü ve
geleceğimizi kucaklayan bir toplumsal uzlaşma metnidir, her türlü nifakın
panzehiridir. Sayın milletvekilleri, yukarıda ifade
ettiğim gibi, İstiklal Marşı, aynı zamanda, millî mücadelemizin temel fikri,
motor düşüncesi ve bildirisiydi milletimize. Ordumuza ruh, iman ve güç veren
bir metindir. Düşmanın Sakarya'ya vardığı, İstanbul'da birçok gazetenin manda
isteklerini dile getirdiği, Ankara'da Meclisin Kayseri'ye taşınması fikrinin
tartışıldığı bir hengâmede, bu marşın şairi "ebediyen sana yok, ırkıma yok
izmihlal", "doğacaktır sana va'dettiği günler Hakkın" diyordu. Milletlerin tarihinde, istiklal marşı bir
defa yazılır. O marş, kara günlerin sonundaki aydınlıkların müjdecisidir.
Nitekim, Türkiye Cumhuriyeti Devletiyle millî devlet kimliğini alan
devletimizin ve kalkınma hamlesini gerçekleştiren yurdumuzun ufuklarını, her
gün müjdelerle çınlatan o ümit dolu İstiklal Marşıdır. Âkif'in ölümüne yakın
günlerde, İstiklal Marşının değiştirilmesini teklif eden bazı çirkin ruhlar
türediğinde, bu üzüntüsünü de dikkate alarak, yakın bir dostuna söylediği
"Allah, bu millete, bir daha istiklal marşı yazdırmasın" sözü çok
manidardır; çünkü, o marş, büyük bir felaketin sonucunda gelen bir rahmettir.
Bunun yenilenmesi için, Allah saklasın, vatanın bir daha işgali ve yeniden
istiklal mücadelesi gerekecektir. Buradan, değinmeden geçemeyeceğim bir
husus da, söz konusu işgal güçlerinin, günümüzde, cepheler açıp silahlı
mücadele yerine, ellerindeki güçleri kullanıp, ülkemizi, siyasal anlamda,
masada tuş etme çalışmalarının devam ettiğinin bilincinde olmamızdır. İstiklal Marşının Türkiye ufuklarında
seksenbir yıldır çalınıp söylenmekte oluşunun ne büyük mutluluk olduğunu idrak
etmek ve ettirmek, yegâne vazifemiz olmalıdır. "Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir
imanı boğar / Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar." gibi
beyitlerinde, emperyalizme ve kültür sömürgeciliğine karşı en çetin bir iman
savaşı telkin edilmektedir. İstiklal Marşımızın içerisinde vurgulanan;
ama, maalesef, sonraları pek de umursamadığımız "nazlı hilal",
"kahraman ırk","Hakka tapmak", "susmayan
ezanlar", "ezelden beri hür yaşamak", "garbın çelik
duvarlarına karşı iman dolu göğüsler", "helal",
"haram", "medeniyet", "şehitliğin şerefi" ve
benzeri kavramlar ki, o günlerde, erkek ve kızlarımızı cephelere koşturmuş
kutsal ateşler olmuştu. Bu Marş, daha nice seksenbir yıllar,
cumhuriyet ve istiklal azmimizi temsil edecek bir milliyet destanıdır. Bu
destana, verdiği mesaja, ruha, her zamankinden daha fazla sarılmamız ve sahip
çıkmamız gerekmektedir. Bu ruhla, geçmişin bin yılına ağırlığını koyan Türkler,
gelecek bin yılı da etkileyecektir. (MHP sıralarından alkışlar) Türk Milleti,
gelecek için kararlılığını İstiklal Marşıyla sembolleştirmiştir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir
öneriyle sözlerimi bitirmek istiyorum: İçtüzükte yapılabilecek bir
değişiklikle, Türkiye Büyük Millet Meclisinde İstiklal Marşının kabul edildiği
gün, Meclisimizin, İstiklal Marşının okunarak çalışmalara başlamasını
öneriyorum. (Alkışlar) Bu vesileyle, Sayın Başkan ve Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.(Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tiryaki. Önerinizi, herhalde Başkanlık Divanı ve
gruplar nazara alacaktır efendim. Üçüncü konuşmacı, ANAP Grubu adına
Kırıkkale Milletvekili Sayın Nihat Gökbulut, buyurun efendim. (ANAP
sıralarından alkışlar) Süreniz 10 dakika Sayın Gökbulut. ANAP GRUBU ADINA NİHAT GÖKBULUT
(Kırıkkale) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kahraman ordumuza ithaf ve
Türkiye Büyük Millet Meclisine armağan edilen İstiklal Marşımızın Türkiye Büyük
Millet Meclisince kabulünün 81 inci yıldönümü münasebetiyle şahsım ve Anavatan
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle Yüce Meclisinizi
saygıyla selamlıyorum. Kültür Bakanımız Sayın İstemihan Talay'a,
İstiklal Marşının 81 inci kabul yılını Türkiye Büyük Millet Meclisine intikal
ettirdiği ve bu vesileyle Meclis ve kamuoyu gündemine taşıdığı için
şükranlarımı arz ediyorum. İstiklal Marşımızın ve Safahat'ın şairi,
yazar, mütercim, Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi Burdur Mebusu, büyük
fikir, ahlak, dava ve iman adamı Mehmet Âkif Ersoy'u ve İstiklal Marşı
bestecisi Zeki Üngör'ü, rahmet, minnet ve şükranla anıyorum. Ruhları şad,
mekânları cennet olsun diyorum. Muhterem milletvekilleri, Erkânı
Harbiyenin isteği üzerine, Maarif Vekâleti, 7 Kasım 1920'de gazetelere verdiği
bir ilanla İstiklal Marşı için müsabaka açıldığını, güfte ve beste için de
500'er lira mükafat konulduğunu bildiriyordu. Müsabakaya 700'ü aşkın şiir
geldi, ilk elemeyi 6 şiir kazandı; ancak, içlerinde arzu edilen tesiri
uyandıracak olanı yoktu. Bunun üzerine, dönemin Maarif Vekili Hamdullah Suphi
Beyefendi, Mehmet Âkif'e başvurdular. Âkif, para için şiir yazamayacağını ileri
sürerek müracaatı reddetti. Kendisine, kazansa da verilmeyeceği vaat
olununca, şiiri yazdı. 1 Mart 1921 günü, Türkiye Büyük Millet
Meclisi toplantısında, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Mustafa Kemal
Başkanlık etmekteydi. Kâtipliklerde Yozgat Mebusu Feyyaz Ali ve Kütahya Mebusu
Cevdet Beyler bulunmaktaydı. Kayseri Mebusu Hasan Basri Çantay'ın
önergesiyle, Maarif Vekili Hamdullah Suphi, İstiklal Marşı güftesini okumak
üzere kürsüye çıkar ve şunları söyler: "Arkadaşlar, Maarif Vekâleti, son
mücadelemizin ruhunu terennüm edecek bir marş için şairlerimize müracaat
etmiştir. Birçok şiir geldi; arada yedi tanesi, en fazla vasıflara sahip olarak
görülüp ayrılmıştır. Yalnız, Bakanlık, yapmış olduğu incelemede fevkalade
kuvvetli bir şiir aramak lüzumunu hissettiği için, ben, şahsen Mehmet Âkif'e
müracaat ettim, kendilerinin de bir şiir yazmalarını rica ettim. Kendileri, çok
asil bir endişeyle kararsızlık gösterdiler, ilan edilen mükâfat için şiir
yazamayacağını ve bundan çekindiğini açıkladılar. Ben, şahsen müracaat ettim ve
'lazım gelen tedbiri alırız' dedim. Bu şartlarla, büyük şairimiz, bize
fevkalade nefis bir şiir gönderdiler. Seçme size aittir. Ben reyimi
duyuruyorum, beğenmek ve takdir etmek hususunda hürriyete sahibim" ve
İstiklal Marşını okur: "Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak," İlk mısrada şiddet dolu alkışlar olur. Her
mısraı, ayakta, ağlayan mebusların şiddetli alkışlarıyla kesilir. Hamdullah
Suphi, Meclisin isteği üzerine İstiklal Marşını üç kere okur. 12 Mayıs 1921 Cumartesi günü, Doktor Adnan
Adıvar'ın başkanlığında ve Ziya Hurşit Beyin kâtiplik makamında bulunduğu
oturumda, merhum Mehmet Âkif'in İstiklal Marşı Türkiye Büyük Millet Meclisinde
kabul edilir. Kırşehir Mebusu Mafit Beyin teklifiyle,
Hamdullah Suphi, kürsüden, İstiklal Marşını kabul edilmiş şekliyle okur, bütün
mebuslar İstiklal Marşını ayakta dinlerler ve sürekli alkışlarlar. Değerli milletvekilleri, o günü
yaşayanlardan Eşref Edip de, o günü şu şekilde anlatıyor: "Mebusların
alkışlarından Meclisin tavanları sarsılıyordu. Ruhları o kadar heyecana
kapılmıştı ki, bütün Meclis yekpare bir kalp halinde dalgalanıyordu. Üstat ise,
mahcubiyetinden başını kollarının arasına sokmuş, sıranın üstüne yumulmuştu.
Meclisin o günkü heyecanı fevkaladeydi. Mebusların hissiyatı cûş ü huruşa
gelmişti. Herkes imanın yükseldiğini görüyordu. Milletin hürriyet ve istiklal
yıldızının dünyalar durdukça parlayacağına bütün gönüller iman etmişti. Vecd
içinde titreyen bütün kalpler bir kalp olarak, bütün sesler bir ses olarak
bağırıyordu: 'Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın
hürriyet, Hakkıdır, hakka tapan milletimin
istiklal.' O gün, fezalar yalnız bu sesle
dolmuştu." Tarih, Büyük Meclisin
"cumhuriyet" kelimesinden sonra en çok alkışladığı mefhumun
"İstiklal Marşı" olduğunu kaydediyor. İstiklal Marşının mısralarında, âdeta
Hamdullah Suphi ile Mehmet Âkif'in Türk İslam sentezinin kucaklaştığına tanık
oluruz. "Çatma, kurban olayım, çehreni ey
nazlı hilal! / Kahraman ırkıma bir gül, ne bu şiddet, bu celal?"
mısralarında Mehmet Âkif, kahraman Türk Milletine ve ırkına yapılan
haksızlıkları dile getirmektedir. Değerli milletvekilleri, İstiklal Marşımız
ve onun müstesna şairi Mehmet Âkif için söylenecek çok şey var. İstiklal Marşının her mısraında, hatta her
kelimesinde bir hikmet, bir ibret mevcut, bir mana, bir çile yüklü. Dünyanın en kahraman, lakin en çileli ve
mazlum Türk Milletine karşı yapılan haksızlık ve zulme karşı bir haykırışın,
dirilişin soylu yükselişini görmek mümkün. Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisince İstiklal Marşımızın kabulünün 81 inci yıldönümü
münasebetiyle, İstiklal Marşı şairimiz Mehmet Âkif Ersoy'un vefatıyla ilgili de
birkaç cümle söylemek istiyorum. Mehmet Âkif, 27 Aralık 1936 Pazar günü
vefat etti. Ertesi gün, gazeteler, İstiklâl Marşı Şairinin vefatını haber
verdiler. Beyoğlu Hastanesinde yıkanan cenazesi, öğleye doğru Beyazıt Camiine
getirildi. Cenaze merasimine katılan topluluk için, Mithat Cemal Kuntay -ünlü
şairimiz- şunları yazmıştı: "Cenaze Beyazıt'ta kalkacaktı. Kimseler yok.
Bir cenazenin geleceği belli değil. Çok sonra, birkaç kişi göründü. Biraz
sonra, çıplak bir tabut geldi 'bir fukara cenazesi olması gerek' dedim o anda.
Birisi elinde bayrakla cenazeye koştu; sebebini anlamadım. Yine o anda,
yüzlerce genç peyda oldu; üniversitenin büyük sancağını, çıplak tabuta
sardılar. Ellerimi yüzüme kapadım; cenazeyi tanımıştım." Al sancakla, siyah Kâbe örtüsüne sarılan
tabut, üniversite gençliğinin elleri üstünde gidiyordu; cenazenin arkasında
yekpare bir karartı görünüyordu. Bunda, bir damla teşkilat, organizasyon yoktu;
bunlar, bir işaretin, bir teşekkülün topladığı insanlar değildi; kendi kendine
gelenlerin saflarıydı; sırf cenazeye gelmişlerdi ve bu şahidi olmayan güzel bir
dostluktu. Âkif'in arabaya konmayan tabutu
Edirnekapı'ya kadar ellerde taşındıktan sonra, kefenin üzerine bayrak sarılan
naaşı, Kur'an ve İstiklal Marşıyla defnoldu. Allah rahmet eylesin." Değerli milletvekilleri, Mustafa Kemal
Atatürk'ün Meclis Başkanlığı yaptığı oturumda okunan, Adnan Adıvar'ın
Başkanlığındaki oturumda Hamdullah Suphi Tanrıöver tarafından okunup Mecliste
ittifakla kabul edilen İstiklal Marşı, Kurtuluş Savaşımızın bir destanıdır. Konuyu Meclis gündemine getirdiği için,
Değerli Kültür Bakanımıza tekrar teşekkür ediyorum. Sözlerimi, ölümsüz şair Mehmet Âkif Ersoy'un
bir şiiriyle bitirmek istiyorum: "Yıllarca, asırlarca süren uykudan
artık, Silkin de muhitindeki zulmetleri yak, yık. Bir baksana, gökler uyanık, yer uyanıktır. Dünya uyanıkken uyumak
maskaralıktır." Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gökbulut. AK Parti Grubu adına, Kahramanmaraş
Milletvekili Sayın Avni Doğan; buyurun efendim. Süreniz 10 dakika Sayın Doğan. AK PARTİ GRUBU ADINA AVNİ DOĞAN
(Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İstiklal Marşımızın
Yüce Meclisimizde kabul edilişinin 81 inci yıldönümü dolayısıyla huzurlarınıza
geldim; bu vesileyle, hepinizi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu ve şahsım
adına selamlıyorum. Bu vesileyle, bize bu fırsatı veren Sayın Kültür Bakanına
teşekkür ediyorum. Yalnız bu konu için değil, millî konularımıza gösterdiği
duyarlılık için, ayrıca kendisine teşekkür ediyorum. Değerli milletvekilleri, bir gün,
kendisinden sonra gelen günlerin tohumlarını taşır, tarih böyle oluşur; hele o
gün önemli bir günse, İstiklal Marşının kabulü gibi çok önemli bir günse,
kendinden sonra gelen asırların tohumlarını taşır. İstiklal Marşının yazıldığı
tarihlere bir bakalım, o günlere bir bakalım: 2 800 000 vatan evladı, Anadolu
evladı, Türk çocuğu, Yemen'de, Seddülbahir'de, Çanakkale'de, Kafkaslarda
toprağa verilmiş; ordu dağılmış; devlet, Sevr'i imzalamak zorunda kalmış;
Ankara kan kokuyor, Ankara barut kokuyor; Türkiye, doğudan-batıdan işgal
edilmiş. İşte, o günlerde İstiklal Marşı yazılıyor ve kabul ediliyor. Henüz, cumhuriyetin
kurulmasına ikibuçuk yıl var. İstiklal Marşının öyle bir özelliği var ki; bir,
İstiklal Savaşının temel felsefesini ortaya koyuyor; iki, ikibuçuk yıl sonra
kurulacak cumhuriyetin temel felsefesini ortaya koyuyor. Yani, İstiklal
Marşına, bir şiir, herhangi bir şiir olarak bakamayız. İstiklal Marşı, bir
millî mutabakat metnidir; Türk Milletinin, tarihten günümüze taşıdığı,
hafızasına kaydede kaydede günümüze getirdiği vicdanının sesidir. İstiklal
Marşı, Türk Milletinin millî felsefesidir. Eğer, bu millet, bu felsefeyi
kendine ışık edinirse, hiç mağlup olmaz, hiç sıkıntıya düşmez, hiç yeniden
acılara duçar olmaz; çünkü, onda, büyük bir milletin tarihi var, büyük bir
milletin acıları var, büyük bir milletin kahramanlıkları var, büyük bir
milletin, Türk Milletinin idraki var. Biz, İstiklal Marşına böyle bakmak ve onu
çocuklarımıza ezberletmek zorundayız; çocuklarımızı, bu toprağın sesiyle
büyütmek zorundayız. Çocuklarımızı, bu milletin tarihiyle, tarih şuuruyla
büyütmek zorundayız. Tekrar ediyorum; İstiklal Marşı, herhangi
bir metin değildir; onda bizim alın terimiz vardır, onda bizim ruhumuz vardır,
onda bizim hiçbir zaman bırakmadığımız, hiçbir zaman bırakamayacağımız
inançlarımız vardır, onda bizi millet yapan değerler vardır, onda cumhuriyetin
temeli vardır, Türkiye Cumhuriyetinin temeli vardır. Kimse, cumhuriyeti,
İstiklal Marşının dışında bir ruhta, bir anlamda görmesin. Eğer, öyle görmeye
başlarsak, cumhuriyeti, sadece paranoyalara teslim etmiş oluruz. Cumhuriyetin
ışığı, İstiklal Marşındadır. (AKP sıralarından alkışlar) Değerli milletvekilleri, eğer
çocuklarımızın aydınlık geleceklere yürümesini istiyorsak, bu milletin
geleceğinin parlak olmasını istiyorsak, İstiklal Marşını, bütün anlamıyla,
bütün derinliğiyle çocuklarımıza öğretmek zorundayız. Hele, millî kültürün
tartışıldığı, millî değerlerin tartışıldığı günümüzde buna çok daha fazla
ihtiyacımız var. Değerli arkadaşlar, kelimeler, milletlerin
hafızasıdır; dil, milletin hafızasıdır. Büyük Türkçenin en büyük ifade gücü
İstiklal Marşında tebarüz etmiştir; bunu unutmamamız lazım. Kullandığımız her
kelime, konuştuğumuz her kelime milletimiz kadar eskidir. Milletimizin
acılarını taşır onlar da, milletimizin hafızasını taşır; ama, bugün -bunu
belirtmeden geçemeyeceğim- İstiklal Marşında var olan kelimeler, Millî Eğitim
Bakanlığının okul kitaplarının müfredatından çıkarılıyor. İstiklal Marşının
vezni, işte "faülatün faülatün" devri bitti gibi Molla Kasımca
ifadelerle değerlendiriliyor. Ne diyordu yüce Yunus, büyük Yunus; "Yunus,
sen bu sözleri eğri büğrü söyleme, seni sıygaya çeken bir Molla Kasım
gelir." Elbette, her milletin tarihinde Molla Kasımlar da vardır, Yunuslar
da vardır; ama, bir gerçek daha var: Molla Kasımlar gelir geçer, Yunuslar
yaşar, ebediyen yaşar. Onun için, İstiklal Marşında kullanılan, İstiklal
Marşına ruh veren kelimelerle kimse uğraşmasın. Kimse bu milletin diliyle
uğraşmasın, kimse bu milletin millî değerleriyle uğraşmasın; çünkü, bu savaş
kazanılmaz, bu savaşı hiç kimse kazanamaz. Değerli arkadaşlar, Türkiye, kritik bir
süreçten geçiyor. Ekonomik kriz yaşıyoruz, siyasî kriz yaşıyoruz. Bütün bunlar
gelir geçer, ekonomik kriz geçer, siyasî kriz geçer. Maraş'ta bir söz var;
derler ki Maraşlılar: "Fakirlik kırk gün; o da geçer." Ama, eğer,
siz, bu milletin millî değerlerini, manevî
değerlerini felç ederseniz, o geçmez işte; onun altından kimse kalkamaz.
Eğer, İstiklal Marşını iyi kavrıyorsak, onun manasını iyi biliyorsak, ne demek
istediğim çok daha iyi anlaşılır. İstiklal Marşı nerede yazıldı; Taceddin
Dergâhında. Ankara'nın barut koktuğu yıllarda, Ankara'nın kan koktuğu yıllarda,
Yunan'ın Eskişehir'e yaklaştığı yıllarda yazıldı Taceddin Dergâhında. Onu yazan
şairin -aynı zamanda bir milletvekiliydi- sırtında pardösüsü yoktu; lambasına
gaz bulamadığı gecelerde, aklına gelen mısraları, Taceddin Dergâhının duvarına
yazdı. Bugün, o Taceddin Dergâhının duvarını kazırsanız İstiklal Marşının
mısraları çıkar. Şimdi, orası Hacettepe Üniversitesi tarafından kıstırılmış
durumda. İzinsiz binalar, 10 katlı, 20 katlı taş binalar, bu milletin tarihini
yazdığı binayı, bu milletin millî felsefesini yazdığı binayı, bu milletin
İstiklal Marşını yazdığı binayı kıstırmış durumda. Türkiye'de, yoksa, bilim de
mi çıldırdı, üniversiteler de mi çıldırdı, biz de mi çıldırdık ki, bu konuya
sahip çıkmıyoruz?! Orada Mehmet Âkif Müzesi yok; neredeyse, Mehmet Âkif
otoparkı var. Oraya sahip çıkmak zorundayız. Biz, Türkçenin bilim dili olmadığını
söyleyen çıldırmış bilim adamlarını, sözüm ona, bilim adamlarını gördük; ama,
bu milletin tarihinin yazıldığı mekânları, kocaman binalarla sıkıştıran bilim
yuvaları, üniversiteler görmek
istemiyoruz. Üniversiteler aklını başına alsın. Eğer, üniversitelerimiz, bu
milletin millî değerlerine sahip çıkamıyorsa, bilime hiç sahip çıkamaz. Eğer,
üniversitelerimiz, bu milletin millî değerlerine saygı duymuyorsa, bilime hiç
saygı duyamaz. Diyorum ki, bu kriz geçer, bu ekonomik kriz geçer; ama, bu
milletin idraki kriz geçiriyorsa, vay halimize!.. Bu milletin idrakine sahip
olmamız lazım. Bu milletin geçmişini "faülatün faülatün devri bitiyor" diye kimse aşağılayamaz. Bu millete,
kimse, herhangi bir tarihi, herhangi bir günü milat ilan edemez. Her gün bu
millet için milattır, her doğan yeni gün Türk Milleti için bir milattır. Bunu
bilmemiz lazım. Kimsenin sanrısı, kimsenin hüsnükuruntusu, kimsenin dar, cılız
ideolojik anlayışı bu millete milat olamaz! Bu millet sahip olduğu değerleri,
öyle bir günde Marx'ın kitaplarından falan öğrenmedi; kanla, acıyla, savaşla,
göçle günümüze taşıdı, günümüze getirdi. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Doğan, süreniz bitti; size
eksüre veriyorum efendim. AVNİ DOĞAN (Devamla) - Sayın Başkanım,
biraz müsamaha rica ediyorum çok uzun konuşmayacağım. BAŞKAN - Efendim, bütün arkadaşlara 6
dakika verdik, size de vereceğiz mecburen. AVNİ DOĞAN (Devamla) - Yine de, ben
müsamahanızı iyi değerlendireceğim. Değerli milletvekilleri, İstiklal Marşı,
bu devletin bütün kurumlarının katkısıyla yazılmış bir önemli marş. Hükümet
karar alıyor, İsmet Paşa -o zaman Başbakanlık görevinde, yanılmıyorsam- Maarif
Vekiline söylüyor, bir yarışma açılıyor, biraz önce arkadaşlarımın anlattığı
süreçlerden sonra İstiklal Marşı yazılıyor, Yüce Meclis tarafından kabul
ediliyor. İstiklal Marşının başlığının hemen
altında, şairin kendi el yazısıyla yazdığı "Kahraman Ordumuza" ithafı
vardır; yani, İstiklal Marşında, bu milletin tarihi, bu milletin millî
değerleri, bu milletin manevî değerleri, bu milleti geleceğe taşıyan değerler,
cumhuriyetin temel esasları, özgürlük isteği, hürriyet isteği vardır ve bu
devletin bütün kurumlarının da imzası vardır. Onun için, bugünü, biz, sadece Kültür
Bakanımıza bir resmî cevap verme babında kutlamamalıyız. Bu konuya Meclis bir
başka ağırlık vermeli, bu konuya Millî Eğitim Bakanı bir başka ağırlık vermeli.
En azından, bugün, Millî Eğitim Bakanımız burada olmalıydı; çünkü, bu, çok
önemli bir gün, çok önemli bir konu. Dedim ya; bugün, cumhuriyetin, cumhuriyeti
kuran iradenin tohumlarını taşıyan bir gün. Biz, tabiî, bu şairin mektep kitaplarından
çıkarıldığı günlerden de geçtik, şimdi de, İstiklal Marşının kelimelerinin
mektep kitaplarından çıkarıldığı günlerden geçiyoruz. İnşallah, Allah,
idrakimizi koruyacaktır. İstiklal Marşındaki en önemli unsurlardan
birisi, bu milletin büyük bir millet olduğunu anlatır; bir diğeri, bu milletin
özgürlüklerinden hiçbir zaman vazgeçmeyeceğini anlatır; dinî değerlerinden,
millî değerlerinden hiçbir zaman vazgeçmeyeceğini anlatır; bu milletin, öyle,
oryantal demokratik anlayışla götürülemeyeceğini anlatır; millî demokrasiye,
millî demokrasiden de evrensel demokrasiye geçişi anlatır İstiklal Marşımız. Allah, her millete, Türk İstiklal Marşı
gibi bir istiklal marşı armağan etsin, o kadar derin anlamları olan bir
istiklal marşı armağan etsin. Bu vesileyle, Rahmetli Âkif'i, İstiklal
Marşının yazılmasına emeği geçenleri rahmetle anıyorum. İstiklal Savaşının
bütün gazilerine, bütün şehitlerine rahmet diliyorum. Bu vesileyle, İstiklal
Marşının Başkomutanı Yüce Atatürk'e de saygılarımı sunuyorum. Sağ olun. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Doğan. Saadet Partisi Grubu adına, Çorum
Milletvekili Sayın Yasin Hatiboğlu. Buyurun efendim. (SP sıralarından
alkışlar) Süreniz 10 dakika; süreyi başlatmadım daha
Sayın Başkan, buyurun. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Hamiyete endaze
olmaz Sayın Başkan. BAŞKAN - Buyurun... Bir de şairliğiniz
olduğu için, size ek bir süre verebilirim. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Teşekkür
ediyorum efendim. Aman, sizi müşkül duruma koymayalım
efendim. BAŞKAN - Peki... Teşekkür ederim. SP GRUBU ADINA YASİN HATİBOĞLU (Çorum) -
Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; çok önemli bir vesileyle yüz yüze,
iç içe, gönül gönüleyiz. Bu fırsatı lütfeden Sayın Kültür Bakanımıza,
huzurunuzda teşekkür ediyorum. Seksenbir yıl önce, benim bulunduğum yerde
bulunan merhum Hamdullah Suphi'yi ve sizin oturduğunuz yerlerde oturan
istiklalimizin kahramanlarını, şimdi rahmeti Rahman'a kavuşmuş olan Birinci
Meclisin aziz üyelerini rahmetle anıyorum; hatıraları önünde, ihtiramati
faikamı arz ve takdim ediyorum. Değerli milletvekilleri, bugün,
Erzurumumuzun düşman işgalinden kurtuluşunun günüdür. Bütün Erzurumlulara,
mücadelelerinden -dedelerinin, cetlerinin, ecdatlarının mücadelesinden- dolayı
saygı sunuyorum. Örnek dadaşlara, serhat insanlarına ve o uğurda hayatlarını
veren, şehit olan şehitlere, Allah'tan, kerrat ile rahmet diliyorum. 18 Mart Pazartesi günü, Çanakkale
şehitlerimizin anılma günüdür. Parlamento açık olmayacak o gün; yani, çalışma
saati, çalışma günü olmayacak. Onun için, ben, Çanakkale'de şehit olanlara,
berveçhi peşin, Allah rahmeti diliyorum, Cenabı Hakkın himmet ve hamiyetini
istirham ediyorum. Değerli milletvekilleri, İstiklal
Marşımızın kabulünün 81 inci seneyi devriyesi münasebetiyle beraberiz demiştim.
İstiklal marşları kolay yazılmıyor; uzun şartlar, yorucu, öldürücü şartlar,
canhıraş iniltiler, ahü eninler, ümitler, beklentiler, korkular... Bunların
hepsi bir arada, bütün millet bir arada; kadınlarla, erkeklerle, kızlarla,
çocuklarla, gençlerle, yaşlılarla, hatta, akıllılar, aklı özürlü olanlar dahil
herkes, bir sevdanın, bir Leyla'nın peşinde; kurtuluş, özgürlük, bağımsızlık;
ama, istiklal-i tamma, Mustafa Kemal'in "istiklal-i tamma; kusursuz
kurtuluş, kusursuz özgürlük" dediği, istiklali tamma peşinde. Düşünün o günleri; koskoca bir
imparatorluk, gerçekten, ülkesi üzerinde güneşin batmadığı Osmanlı, çekiliyor,
büzülüyor, âdeta birileri tarafından zehirlenmiş insan gibi büzülüyor ve
küçülüyor. İçeride dışarıda, ırkçı hareketler, bölücü hareketler, koskoca
Osmanlıyı Balkanlara, Balkanlardan Anadolu'ya çekiyor. Acı, ıstırap!.. Âkif,
daha o gün, yüreği yanık, sesleniyor: "Yâ Râb, bu uğursuz gecenin yok mu
sabahı! Mahşerde mi yoksa bîçârelerin felâhı! Nur istiyoruz... Sen bize yangın
veriyorsun! "Yandık!" diyoruz... Boğmaya kan
gönderiyorsun! Yetmez mi musab olduğumuz bunca devâhi! Ağzım kurusun... Nerdesin ey adl-i
ilâhi." Diyor, Allah'a tazallüm-i hâlde bulunuyor,
yardım istiyor. Âkif, yalnız İstiklal Marşını yazmakla
kalmamış, o fikri oluşturmuş; Balıkesir'deki camiden Kastamonu'daki camie koşuyor,
Kayseri'den Erzincan'a koşuyor, Erzincan'dan Hakkâri'ye koşuyor, Ahlat'tan
Beytüşşebap'a koşuyor; hulasa, bir yerden öbür yere altyapı oluşturuyor, birlik
ve beraberlik oluşturuyor. Evet, İstiklal Marşı "hürriyet" diyor;
ama, İstiklal Marşı "birlik" diyor. "Sen, ben desin efrad, aradan vahdeti
kaldır; Milletler için işte kıyamet o zamandır. Mazilere in, mahşeri edvarı bütün gez. Göreceksin ki, kanunu ilâhi tektir,
değişmez." Bu birliği sağlamanın ülke gezintisini
yapıyor. Saydığım iller ve ilçeler, gerçekten gitmediği iller ve ilçeler
olabilir; ama, Âkif duasıyla gitti, Âkif ruhuyla gitti, Âkif şiirleriyle gitti
ve ülke perişan... Mondros, Sevr, paçavralar ortada geziyor, Âkif üzüntülü ve
Âkif dönüyor millete: "Ben böyle bakıp durmayacaktım, dili
bağlı, İslâmı uyandırmak için haykıracaktım. Gür hisli, gür imanlı beyinler coşar
ancak, Ben zaten uzunboylu düşünmekten uzaktım! Haykır! Kime, lâkin? Hani sâhipleri
yurdun? Ellerdi yatanlar, sağa baktım, sola
baktım; ... Yoktur elemimden şu sağır kubbede bir iz; İnler "Safahat"ımdaki husran
bile sessiz!" Evet, Âkif, Bursa'nın işgalini maatteessüf
duyuyor ve Âkif perişan. Âkif, öten bir bülbülü gözünün önüne alarak diyor ki: "Eşin var, âşiyânın var, bahârın var,
ki beklerdin; Kıyâmetler koparmak neydi, ey bülbül,
nedir derdin? O zümrüd tahta kondun, bir semâvî saltanat
kurdun; Cihânın yurdu hep çiğnense, çiğnenmez
senin yurdun." "Ne haybettir ki: vahdetgâhı dinin
devrilip, taş taş, Sürünsün şimdi milyonlarla me'vasız kalan
dindaş! Yıkılmış hanumanlar yerde işkenceyle
kıvransın; Serilmiş gövdeler, binlerce, yüzbinlerce
doğransın! Dolaşsın, sonra, İslamın haremgâhında
nâmahrem... Benim hakkım, sus ey bülbül, senin hakkın
değil matem!" Diyor ve serzenişte buluyordu. Halbuki,
Âkif biliyordu ki, evet, yalnız kendisi değil, yalnız Türk Milleti değil
perişan olan, ülkenin bülbülleri perişandı; çünkü, artık, işgalde güller o
kadar kırmızı açmıyordu; çünkü, yeşiller o kadar yeşil ve tatlı değildi ve
bülbül, bunun için perişandı ve bunun için matem tutuyordu. Değerli milletvekilleri, şairler
konuşuyor, başkumandan konuşuyor... Miralay İsmet, Maarif Vekâletine geliyor;
diyor ki: "Bir şiir lazım; 500 lirası beste için, 1 000 lirası
bizden." Beyler, şiirler yazılır sipariş üzre,
marşlar yazılmaz. Marş, bir heyecanın, bir ahü eninin ifadesidir. Bu, İstiklâl
Marşıdır. Marşlar bestelenmez, şiirler bestelenir. Marşı halk besteler. Tam
tersidir; şiiri yazarsınız, bestekâr besteler. Hayır, marşları, halk
iniltileriyle, ahü eninleriyle söylerler, marşlar ona uyar. Marseillaise'de olduğu gibi... Marseillaise
de, bütün Fransız halkı, büyük inkılapta, elinde sopasıyla, kazmasıyla,
silahıyla koşarken bir gencin okuduğu şiir Marseillasie'dir ve yıllarca marş
olmuştur. Değerli milletvekilleri, hanımlar, Sultan
Ahmet... Kendisini rahmetle anıyorum; merhume Halide Edip Adıvar... Beni lütfen bağışlayınız, biraz zaman
alacağım. Zaten, Sayın Başkanım, hamiyet ve himmetini peşinen gösterdiler. Halide Hanım, oradaki insanlara
sesleniyor. Halide hanımlarımız olmazsa, ülkesini seven, milletini seven,
devletine güvenen, birbirine sarılan, birbirine bağlayan... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Süreniz bitti, verdim. Buyurun efendim. YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - ...kendisinin
anlaşıldığı Halide hanımlarımız olmazsa, istiklâl savaşları -Allah vermesin,
ama- nasıl kazanılacak zannediyoruz acaba, nasıl?!. Halide Edip Hanım, büyük kadın; diyor ki:
"Kardeşlerim, evlatlarım, ruhu göklerde olan ecdadımız, minarelerimizden,
700 yılın şanlı Osmanlı tarihinin bugünkü faciasını seyrediyor. Bu tarihî, bu muazzam meydanda zafer
alayları yapan kahraman ecdâdımızın ruhları karşısında, dünyanın bir başından
bir başına at süren o namağlup erlerin gazapları karşısında başımı kaldırıyor
ve diyorum ki: "Ben Türk ve Müslüman tarihinin bedbaht bir kızıyım.
Eskileri kadar kahraman fakat bedbaht yeni milletin de bedbaht bir anasıyım. Bu
yeni millet namına, ulu ecdadımızın ruhları önünde başımı eğip yemin ediyorum.
Bugün kolları kesilmiş Türk Milletinin geçmiş günlerdeki kadar cesur bir ruhu
var. Yemin ediyorum ki göğsünü adalet ve
insaniyetten alan ecdadımın ilahî namusuna hıyanet etmeyeceğiz. Allahıma ve hakka dayanarak Türk
Milletinin son yolunu size ve dünyaya ilan ediyorum." Sultan Ahmet...
Halide Edip... Beyler, niye istiklal, niye bağımsızlık,
özgürlük, hürriyet?.. Bu hürriyeti eksik verildiği korkusu içerisinde olan
insanların bu korkusunu kaldırmak bizim görevimiz değil mi? Şimdi, bunu
konuşurken, hiç olmazsa, bunu hatırlama mecburiyetimiz yok mu? Dün, Halide Edip
Hanımefendi, eğer, Sultan Ahmet'te o silahsız insanlara "marş marş
Yunan'ın üstüne, İngiliz'in üstüne" deseydi, Allah'a yemin olsun, elimde
silahım var mıdır yok mudur hesabına girmeksizin, kim varsa silahların üzerine
gidecekti. Bu bir ruhtur, bu bir imandır. Bunsuz yetiştirirseniz insanları,
insanların bunsuz yetişmesine zemin hazırlarsak, vebalinden kurtulamayız ve o
nesli bulamayız. Sultan Ahmet... Şimdi gazetelere bakın
lütfen. Sultan Ahmet'te, okulundan kovulmuş, eğitiminden mahrum edilmiş
yavrular, ellerini açıp dua etmek istiyorlar; dualarına izin verilmiyor,
coplanıyor. Bu ne millet; ne hale geldi bu milletimiz, ne hale getirildi?!
Elbette, bu suç milletin değil, bu kusur milletin değil. Sayın hükümetimizden, sayın Parlamentodan istirham
ediyorum; şu televizyonları izleyin, şu haberleri izleyin. Dün Eyüp Sultan'da
çocuklara dua ettirilmedi. Beyler, duaya ihtiyacımız olduğu zaman kime dua
ettireceğiz acaba, nasıl dua edeceğiz? Evet, ben, zannediyorum, bu kısa sözden
epeyce alınmıştır. Evet, İstiklal Marşı yazılmış, Türk
istiklali kazanılmış, gençler, hanımlar, şairler ve başkomutan... Ne diyor
bütün bunlar kazanıldıktan sonra başkomutan: "Ey Türk gençliği! Birinci vazifen,
Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne
temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu
hazineden mahrum etmek isteyecek dahilî ve haricî bedhahların olacaktır...
Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde,
iktidara sahip olanlar gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde
bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri, şahsî menfaatlerini, müstevlilerin
siyasî emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakrü zaruret içinde harap ve
bitap düşmüş olabilir. Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu
ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini
kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!" Evet, Mustafa Kemal böyle bir tespitle
kendisinin hayal ettiği, gerçekleştirdiği istiklal-i tammı bu gençlere teslim
etti. Nerede bu gençler şimdi? Biz bu gençlere neyi reva görüyoruz? Evet, benim sürem doldu; Başkanın
müsamahasına da, ilaveten, teşekkür ediyorum. Bütün bunlardan sonra, Âkif, gök gürler
gibi gürler ve noktayı koyar. Bütün bu sıkıntılara rağmen; "Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen
al sancak; Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son
ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir
ancak!" Hepinize saygı sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Hatiboğlu. YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - İstiklal
Marşımızı kabul eden Birinci Meclisin asil ve şehit üyelerinin ruhu
manevilerine ihtiramatımı tekraren arz ediyorum. Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
(Alkışlar) BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum Sayın
Hatiboğlu. Tabiî ki, bunlar, hep millî duygularımızı
dile getiren konular. Aslında, müdahale etmemek de gerekir; ama, değerli
milletvekilleri, bizim de bağlı olduğumuz kurallar var. YASİN HATİBOĞLU (Çorum)- Haklısınız. BAŞKAN - Bugün, Sayın Hatiboğlu
hatırlattı, Erzurum'un düşman işgalinden kurtuluşunun yıldönümüdür. Meclis
olarak, Erzurumlu kardeşlerimizin bu mutlu gününü kutluyoruz ve aynı heyecanı
paylaşıyoruz efendim. (Alkışlar) Son konuşmayı, DSP Grubu adına, Ankara
Milletvekili Sayın Oğuz Aygün istemişlerdir. Buyurun efendim. (DSP sıralarından
alkışlar) DSP GRUBU ADINA OĞUZ AYGÜN (Ankara) -
Meclisimizin değerli Başkanını ve bugün, bu, çok tarihî, fevkalade ehemmiyetli
günü bu anda idrak etmekte olan değerli milletvekilleri; cümlenizi sevgiyle ve
saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar) Muhterem arkadaşlarım, çok değerli
Bakanımızın veciz konuşmasından ve İstiklal Marşı ile Âkif hakkında gerekli
bilgiyi didaktik bir edayla heyeti âlinize sunmasından sonra, bütün gruplara,
Sayın Başkanın vasıtasıyla, söz söyleme hakkı verildi. Ben de, huzurlarınıza,
içinde bulunduğum ve iftihar ettiğim partim adına, Demokratik Sol Parti adına
hitap etmek ve düşüncelerimi arz etmek üzere çıkmış bulunuyorum. Sayın Bakanımızın söylediklerini
tekrarlamayacağım; onu, bütün Türkiye, herkes biliyor. Artık, İstiklal Marşının
nasıl yazıldığını bilmeyen Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı yok. Âkif'e saygı
duymayan, Âkif'e hayran olmayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı yok. Pek tabiî,
Yüce Meclisin değerli üyeleri sizler de, hepimiz de, Âkif'i ve İstiklal Marşını
ne manada, ne mertebede sevdiğimizi, saydığımızı biliyoruz. Buradaki çok güzel konuşmaların arasında
bir iki husus var ki, beni rahatsız etti. Arkadaşlarımın da müsamahasına sığınarak,
arzı cevap etmiş olmak için değil, sadece zabıtlarda yanlış yer almasını
önlemek için, yüksek müsaadelerinizle onlara işaret etmek istiyorum. Mesele,
tabiî, gündemi aşar, pek tabiî, gündemin dışında bazı meseleler konuşulur,
memleketin ilgili meseleleri dile getirilir; ama, çok güzel giden konuşmalar
sırasında bir arkadaşımız, naümit oldu, bugün âdeta hasret duydu Âkif'in
şiirinin canlandırdığı tabloya. Gayet açık söylüyorum; bunu tartışmaya her
zaman hazırım. İşte, Türk Milleti, Âkif'in İstiklal Marşında dile getirdiği,
övdüğü, ortaya koyduğu Türk Milletidir, hiç farkı yok. Kendinizi niye küçük
görüyorsunuz?! Kendinizden mi şüpheniz var, yoksa, arkadaşlarımızdan mı
şüpheniz var?! Bakın, bu Meclis, çok büyük bir Meclistir;
Atatürk'ün Meclisi olma vasfını da kaybetmemiştir. Bu Mecliste olan ufak tefek
hataları gözünüzde büyüterek bir paniğin içerisine girmeyiniz, Aziz Milletimizi
ümitsizliğe sevk etmeyiniz. Bunun bugün söylenmesi lazım gelen ve her şeyden
çok kenetlenmemiz icap eden bir gündeyiz. Eğer, biz birbirimize inançla
bağlanır, sarılırsak, işte, o zaman bir başka istiklal harbine lüzum kalmaz ve
yeniden de İstiklal Marşı yazılmaz. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)
Onu dilemek ve temenni etmek yanlış; elinizde bu. Burada, birbirimizi anlamaya
çalışmalıyız. Birbirimizi düşman değil, öz kardeş gibi görmeliyiz;
muhalefetiyle, iktidarıyla, değişik partileriyle. Türkiye'de çok güzel şeyler
oluyor; bunları görmezden gelemeyiz. Bakın, Türkiye tarihinde -iftiharla
söylüyorum- koalisyon diye bir şey yoktu; koalisyonlar çıktı. İkili
koalisyonlar oldu, şimdi üçlü koalisyon var. Bu, bir başarı değil mi? Yüce
Meclisinizin başarısı. Üç tane koalisyon partisini bir arada tutmak son derece
büyük bir başarı değil mi? Bakın, Âkif'in şiiri, sıradan bir şiir
değildir ve o Âkif'i de aşan bir ruh ve mananın ifadesidir. Âkif'in şiirinde
iki şey vardır, açık ve seçik: Birisi, milliyetçilik ruhu; Türk Milletinin
bütün vatandaşlarında yaygın bulunan milliyetçilik ruhu. İkincisi de, inanç ve
iman ruhu. Bu ikisini, bu iki unsuru Âkif'in şiirinde birleşmiş görüyoruz.
Peki, bunda bir uhrevî taraf görmüyor musunuz? Yani, oturmuş Âkif, yazmış
bunu... Tabiî; büyük insan... Biliyorsunuz ki, Âkif, mütevazı da bir insan.
Âkif, bir veteriner hekim. Burada her türlü vasfı söylendi, bu söylenmedi, onun
için tamamlıyorum. Bir veteriner hekim ve yine evini paylaştığı Veteriner Hekim
Şefik Kalaylı'yla bir tek paltoları var; bir gün biri giyiyor, öbür gün öbürü
giyiyor. O Tacettin Dergâhında otururken, işte böyle fakir de bir insan. O
zattan bu şiir nasıl çıktı, hiç düşündük mü? Bir derinine düşünün bakalım.
Kalem onun; ama, onu yazdıran, Büyük Türk Milletinin ruhu. Atatürk'e İstiklal
Savaşını yaptıran, Atatürk'ü dünyada bütün milletlerin iftiharla, gönülden
alkışlamalarına sebep olan, bir deha noktasına getiren güç de, yine, Büyük Türk
Milleti. Şimdi, biz, bu milleti muhafaza etmeye mecburuz. Eğer, bu milleti biz
ümitsizliğe sevk edersek, işte, bu Meclis, Âkif'in şiirini yazdığı ilk Meclis
olmaktan çıkar. Üzerinde ısrarla durmak istediğim husus bu. Bakın, Avrupa Birliğine girmek için
konuşuluyor; efendim, girelim mi, girmeyelim mi... Kimi "girin"
diyor, kimi "girmeyin" diyor. Hangi Avrupa Birliği?!. Türk
ordularının, atlılarının nallarıyla çiğnediği topraklar değil mi bu Avrupa Birliği?!
Büyük Hun İmparatorluğunun ta Roma'ya kadar gelip, orada, bütün Roma halkının,
Papanın başkanlığında çıkıp yalvardığı, çiğneme dediği ve lütfen, ordunun geri
döndüğü Avrupa değil mi?! Kendinizi küçük görmeyin. Biz, Avrupa Birliğine girmek için bir gayretin
içinde değiliz; biz, Avrupa devleti olduğumuzu belirtmek ve ispat etmek için
mücadele halindeyiz. Bunu, herkesin bilmesi ve kabul etmesi lazım. Avrupa
Birliği, ayrı bir mesele, bir taahhüt, bir anlaşma; kararı verecek olan da,
Yüce Türk Milleti, Türk Devleti, Türk hükümeti. Şimdi, böyle bir hamule
içerisinde, hiç kimse kendisini küçük görmemeli. Muhterem arkadaşlarım yine bir şeye temas
etmediler. Biliyorsunuz, bu, sadece şiir olarak kalmadı, bestelendi;
besteleyenler de var. Ali Rifat Çağatay tarafından, 1924'ten itibaren, bu, bir
besteyle Aziz Milletin önüne sunuldu. Sekiz sene sonra, bunun değiştirilmesi
düşünüldü ve hepinizin bildiği, Zeki Üngör Beyefendinin hazırladığı besteyle
yeniden hayata geçirildi. O günden bugüne münakaşası var bunun. Efendim,
doğrudur; Âkif'in şiiri o kadar kuvvetlidir ki, o kadar kuvvetli şiire
notaların bile yetişmesi mümkün olmamıştır. Âkif'in şiirindeki güç o kadar
yücedir ki, hiçbir nota onu tatmin edememiştir. Bunu, bir parti düşüncesi
olarak söylüyor değilim; ama, hiç kimse bahsetmediği için söylemeye mecburum.
Eğer, böyle bir şey düşünülecek ve yapılacaksa, onu da, yine, her şeye muktedir
olan ve bugün, dünyanın iftihar ettiği bu çalışkan, bu güçlü Meclis yapacaktır.
Siz yapacaksınız lüzum görürseniz; görmüyorsanız, bununla iktifa ediyorsanız, o
zaman, ilelebet, bu İstiklal Marşımızla, hepimiz, gönüllerimizi, gözlerimizi,
kulaklarımızı dolduracağız. Değerli milletvekilleri, böylesine tarihî
bir günde, biraz da, galiba, düşüncelerimi aşarak, size, bazı şeyleri işaret
etmek istedim. Beni anlayacağınızı ümit ediyorum; çünkü, şu anda, ben ve siz,
son derece bir gururu taşıyoruz. Bu gurur, bu milletin temsilcisi olma gururu,
bu gurur, yapısını bozmamış olan Yüce Türk Milletinin temsilcisi olma
gururudur. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun efendim. OĞUZ AYGÜN (Devamla) - Bu gururu lütfen
azımsamayın. Buradan her konuşan arkadaşımızın, Aziz Milletimizin fertlerine,
ümidini kırmadan, güç vererek, ona her türlü sıkıntıların aşılabileceğini ima
ederek ve onu yeniden mücadeleye hazırlayarak devam ettirmesi lazımdır. Hiç
kimse korkmasın ki, bu milletin başına hiçbir felaket gelmez. O mücadeleyi
yapan, biraz önce burada arkadaşlarımın dile getirdiği o büyük mücadeleyi yapan
Yüce Türk Milletinin o günden daha kötü günü olmaz. Bunu idrak edelim;
birbirimize sitem etmeyelim, birbirimizi küçük görmeyelim, birbirimize saygılı
olalım ve milliyetçilik ruhuyla, inanç ve imanla bu işi götürelim. Hemen size bir iki anekdot vermek
istiyorum; zamanımın kısır olduğunu bilmeme rağmen, Başkanın müsamahasına da
teşekkür etmek suretiyle: Polatlı'ya düşman gelmiş ve Atatürk, büyük lider, ata
biniyor. Üzengiye tek ayağını atmış, ikinci ayağını atabilmek için atın
üzerinden gayret ettiği sırada, birinci üzengiden kopan, kurtulan ayaktan sonra
sırtüstü düşüyor ve Atatürk, beline isabet eden bir sivri taşın acısıyla,
yüzünü buruşturarak kalkıyor ve elini eğerin iki yanına koyuyor "Ya Rabbi,
yoksa Trikupis'e mi yardım ediyorsun" diyor. Başkumandanında bu inanç ve
bu iman olan bir ordunun başarısız olması mümkün değildir. (Alkışlar) Tabiî, bunu söylerken, bunu nereden
çıkardın diyenler olabilir; hurafeler içinde değilim. Atatürk'ün dinî
anlayışlarını sormuş olduğum, onun en yakın arkadaşlarından, eski
Cumhurbaşkanlarından rahmetli Celal Bayar'a sorduğum sualin cevabı olarak
"sana bir anekdot vereyim" demek suretiyle bunu söylemiştir. Böyle bir ruhu taşıyan bir milletin,
hiçbir şekilde... Yanlışım yok, çok rahat mehaz veririm; hiç
gülme sevgili eski arkadaşım, hiç gülme... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Doktor,
Cenabı Allah'ın Trikupis'e yardım etmeyeceğini Atatürk bilir. BAŞKAN - Müdahale etmeyelim... OĞUZ AYGÜN (Devamla) - Şimdi, bir şey
söyleyeyim: Biz bir şey anlatıyoruz, herkes birbirine saygılı olsun diyoruz, sevgili
eski arkadaşım şimdi bana saygısızlık yapıyor; ne yapayım?!. Huyun buysa, Allah
seni ıslah etsin, huyun buysa; ne yapayım! (DSP sıralarından alkışlar) Muhterem arkadaşlarım, çok iyi bilirler
ki, ben, söz dalaşına girmek istemiyorum; eğer girersem, onun tecrübesi
herkesten çok. Sözle neler yapabileceğimi bilirsin. Sevgili arkadaşlarım, hepinizi, gönülden
saygılarla, sevgilerle selamlıyorum ve böyle günleri, yine, büyük bir
heyecanla, aşkla kutlayabilmemizi Cenabı Hakkın nasip etmesini ve Türk Milletine
olan himayesini devam ettirmesini niyaz ediyorum, tekrar saygılar sunuyorum
efendim. (DSP, MHP, ANAP, DYP ve AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Aygün. Sayın milletvekilleri, böylece, hükümetin
gündemdışı açıklaması üzerine yapılan konuşmalar bitmiştir. Biz de, bu güzel
ülkemizi hain emelleri için işgal eden şer güçlere karşı onurlu ve kahramanca
mücadele veren halkımızın ve kahraman ordumuzun bu kahramanlık duygularını
dizelerinde en güzel manalandıran İstiklal Marşımızın Şairini ve onu burada
kabul eden Türkiye Büyük Millet Meclisini şükran ve minnetle anıyoruz,
kendilerini tebrik ediyoruz efendim. (DSP, DYP ve AK Parti sıralarından
alkışlar) Efendim, MHP Grup Başkanvekilleri Sayın
İsmail Köse ve Sayın Mehmet Şandır, gönderdikleri bir pusulada "İstiklal
Marşının Divan kâtiplerinden biri tarafından okunmasını takdirlerinize arz
ediyoruz" diyorlar. Biz, bunu, isterseniz, Divana bir getirelim, bundan
sonra böyle bir şeye başlanabilir; ama, biliyorsunuz, Meclisimiz, her yasama yılının
başında, İstiklal Marşıyla açılıyor. İstiklal Marşı, herkesin, her gencimizin,
her ihtiyarımızın ruhuna, benliğine işlemiştir. Dolayısıyla, her vesileyle,
bunu, zaten söylüyoruz. Bu konuda... MÜCAHİT HİMOĞLU (Erzurum) - Efendim, sizin
çok hassas olduğunuzu bildiğimiz için, sizin de bu konulara çok öncülük
edeceğinizi bildiğimiz için bu teklifi verdik. BAŞKAN - Efendim, bence okumakta bir
sakınca yok; hatta, Divan kâtibi değil, ben okursam daha anlamlı da olur;
ama... MÜCAHİT HİMOĞLU (Erzurum) - Teşekkür
ederiz. BAŞKAN - Bunu, Başkanlık Divanına
götürelim de, öyle bir başlangıç olsun. İstiklal Marşı, bizim özümüz, ruhumuz,
her şeyimiz; onun için, kimse onu okumaktan çekinmez efendim. Şimdi, gündemdışı konuşma isteyen
arkadaşlarımıza gündemdışı söz vereceğim. İlk konuşma, geçici işçilerin sorunlarıyla
ilgili gündemdışı söz isteyen Aydın Milletvekili Sayın Bekir Ongun'a
verilmiştir. Buyurun Sayın Ongun. (MHP sıralarından
alkışlar) Süreniz 5 dakika efendim. 2. - Aydın
Milletvekili Bekir Ongun’un, geçici işçilerin sorunların ilişkin gündemdışı
konuşması BEKİR ONGUN (Aydın) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; kamuda 12 ay kesintisiz çalışırken, 11 ay
çalışmalarına izin verilen geçici işçilerin durumunu görüşmek üzere söz almış
bulunuyorum; bu vesileyle, hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. Geçici işçilerin, 2002 yılı Genel Yatırım
ve Finansman Programının 4/b maddesine göre 11 ay süreyle çalışmalarına imkân
tanınmış, vize işlemleri, Hazine Müsteşarlığının uygun görüşleriyle, Devlet
Personel Başkanlığına iletilmiştir. Bazı kuruluşlarda, işe girdikleri tarihten
bu yana, yıllık genel yatırım ve finansman programları uyarınca, ilgili
makamlardan alınan geçici işçi vizesi çerçevesinde, kesintisiz olarak,
zincirleme hizmet akitleriyle çalıştırılmaktadırlar. Bunlar, TEAŞ ve TEDAŞ'ta 9
200 kişi, Tekelde 13 000 kişi, ÇAYKUR'da 3 000 kişi, TKİ'de ise 4 000 kişi
olmak üzere 29 200 kişidir. Esas itibariyle, bu işlerde, geçici
mahiyette iş yoktur. Direkt üretime katkı sağlayan görevlerde, usta, ustabaşı,
başteknisyen, teknisyen kadrolarında çalışmaktadırlar. Bu kuruluşlarda çalışan bu işçilerin büyük
çoğunluğuna, uzun yıllardır ücretli izinleri dahi kullandırılmamış. İşlerin
yoğunluğu ve eleman yetersizliği nedeniyle işçilerin büyük çoğunluğuna yıllık
izinleri kullandırılmazken, bir ay ücretsiz izin verilmesinin hiçbir haklı
gerekçesi yoktur. Mesela, il merkezleri dışındaki
enterkonnekte sisteme bağlı olan belediye ve köylerde, bunların birliklerinin
elektrik hizmetleri ile personeli, 2705 sayılı Yasa uyarınca, 1 Kasım 1982
tarihinden itibaren, Türkiye Elektrik Kurumu tarafından devralınmıştır. Bu
işçiler, devralındıkları tarihte daimî işçi kadrosu temin edilemediğinden,
zorunlu olarak, geçici işçi pozisyonunda istihdam edilmişlerdir. İşçiler, devralındıkları
tarihten bu yana, sürekli aralıksız çalışmaktadırlar. Elektrik üretimi,
iletimi, dağıtımı gibi stratejik konumu haiz süreklilik arz eden işlerde
çalışmaktadırlar. Sürekli işlerde aralıksız çalışan bu işçilerin hizmet
akitleri, yasal anlamda belirsiz sürekli hizmet akdine dönüşmüş bulunmaktadır. Bu işçilerin daimî kadroya alınmaları için
şimdiye kadar herhangi bir yayın söz konusu olmadığından, gerekli gayret
gösterilmemiş veya yapılan girişimlerle de bürokrasi bir türlü aşılıp, bu
işçilerin daimî kadroya alınmaları sağlanmamıştır. Hatta, hükümetimiz, 44 000
geçici işçiyi kadroya alırken, bunlar, zaten kadrolu olduklarını zannettikleri
için, girişimde dahi bulunmamışlardır. Bu işçilerden tasarruf sağlanması
imkânsızdır. Günde 24 saat faaliyet sürdürmek zorunda olan işçilerle beraber
büyük bir özveriyle çalışan bu kuruluşların değişik kademelerindeki
yöneticileri, bu işçilerin, bir aylık da olsa, yerini, bir şekilde daimî
işçilere fazla çalışma yaptırarak doldurmak zorundadırlar. İşletme ve arıza
bakım hizmetleri, eleman yetersizliği nedeniyle, zaten devamlı fazla mesaî
yaptırılarak yürütülmektedir. Hatta, bazı hallerde, işçiler, aralıksız 16 saat
çalıştırılmaktadır. Fazla çalışma, geçici işçilerin çalıştırılmayacağı süre
içinde kat kat artacaktır. 1993 yılından sonra TEK'e alınan işçiler,
daimî işçi statüsündedir. Devralınan işçiler -TEK'te- kendilerinden sonra işe
başlayan işçiler arasında, yasalar, toplu iş sözleşme hükümleri ve çalışma
koşulları yönünden hiçbir fark olmadığı halde, farklı tanımlama nedeniyle ilk
defa bir haksızlığa uğramaktadırlar. Yapılan, sadece, bir işçinin cebinden
alınıp, öbür işçinin cebine vermektir. Birkısım işçi, geçimini sağlayan
gelirden yoksun bırakılırken, diğer birkısım işçi, olağanüstü çalışmasının
karşılığı olarak aldığı ücretin gündemde tutulmasıyla huzursuz edilecektir. Konuyu dile getirmemin nedeni, popülist
bir yaklaşımla yeni bir kaynak yaratılarak işçilere aktarılması değildir.
Dileğim, yapılan bu yanlışlığın yol açacağı bir haksızlığın önlenmesidir. Ancak,
bakanlıkların ve ilgili kuruluşların yöneticileri, seslerini, ne yazık ki,
Hazine Müsteşarlığına duyuramamışlardır. Yapılmakta olan yanlışlığın, bahse konu
geçici işçilerin mağduriyetlerine neden olmaması için, yatırım ve finans
programı kapsamından çıkarılarak... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Ongun, size 1 dakika
veriyorum; lütfen, bitirin efendim. BEKİR ONGUN (Devamla) - Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan. ...2002 yılında 12 ay çalıştırılmaları ve
kesin bir çözüm için -işveren ve kuruluşlara ek bir maliyet ve külfet
getirmeyeceğinden- bu işçilere daimî işçi statüsü verilmesi gerekmektedir. İş barışını bozacak olan bu konuda,
hükümetimizin, tekrar bir değerlendirme yapacağı inancıyla, hepinize saygılar,
sevgiler sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ongun. Efendim, gündemdışı konuşmaya cevap
verecek? Herhalde, hükümet yok zaten Genel Kurul salonunda. Gerçekten de, bu geçici işçi sorunu...
Bizim orada ormanda çalışan işçiler, senede 20 gün çalışan işçiler var.
Hükümetten özellikle rica ediyoruz, bu insanların en azından bu durumdan...
(DSP sıralarından gürültüler) MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Olmaz;
en az 3 ay... BAŞKAN - Efendim, inanmanızı istiyorum, 20
gün çalışan işçi var. Ben, defalarca sayın yetkililere intikal ettirdim. Bu
geçici işçiler çok zor durumdalar; mümkünse, bunlara bir çare bulunmasını ben
de diliyorum. İkinci gündemdışı konuşma, nitelikli
endüstri bölgesi kurulması hakkında gündemdışı söz isteyen Adana Milletvekili
Sayın Ali Tekin'e verilmiştir. Buyurun Sayın Tekin. (DSP sıralarından
alkışlar) Süreniz 5 dakika. 3. - Adana
Milletvekili Ali Tekin’in, kurulması düşünülen nitelikli endüstriyel bölgelerin
önemine ve Adana Yumurtalık’ta kurulmasının yararlarına ilişkin gündemdışı
konuşması ALİ TEKİN (Adana) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bildiğiniz gibi, Sayın Başbakanın son Amerika Birleşik
Devletleri gezisinden sonra iyice gündeme gelen bir konu var; o da, nitelikli
endüstriyel bölge konusudur. Ayrıca, bugün bu konuşmamda, bu tür bir bölgenin
Adana Yumurtalık'ta kurulması konusunda birtakım yorumlarda bulunacağım. Öncelikle "nitelikli endüstriyel
bölge" kavramının ne olduğunu açıklamamız gerekiyor. Bu kavram, ilk
olarak, İsrail-Ürdün işbirliğiyle Al-Hassan'da kurulan bölgeden sonra ortaya
çıktı. Bu bölgede Ürdünlü ve İsrailli işadamlarının ortak girişimleriyle
yapılan üretim, Amerika Birleşik Devletlerine gümrüksüz ve kotasız olarak
gönderilebildi. Proje, bir anlamda, ekonomik kalkınma yoluyla bölgesel barışa
hizmet etmeyi amaçladı. Sayın Başbakanın Amerika ziyaretinden sonra Ankara'ya
Amerika'dan bir heyet geldi ve iki heyet arasında bu konuda birtakım teknik
çalışmalar yapıldı. Bu görüşmelerde üç konu ortaya çıktı. Bunlardan bir tanesi,
Amerika tarafının tekstil konusuna çok sıcak bakmadığı; ancak, yüksek
teknolojiyle ilgili sektörlere sıcak baktığıydı. İkinci ortaya çıkan konu ise,
böyle bir bölgenin nerede kurulacağı konusunda, Amerika tarafının, kararı,
tamamıyla Türk tarafına bırakmış olmasıydı. Üçüncü bir husus ise, bu bölgenin
hızla kurulması ve işlemeye başlaması konusundaki görüş birliğiydi. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ben, bu bölgenin Yumurtalık'ta kurulması gerektiği düşüncesindeyim. Özünde bu
seçim, hem rasyonel hem de aynı zamanda ülkemizin dengeli kalkınmasına yardımcı
olacak, sosyal boyutu olan bir yer seçimi olacaktır. Bu konuda bazı
nedenlerimiz var. Bu nedenlerden bir tanesi, 1998'de işlemeye başlayan
Yumurtalık Serbest Ticaret Bölgesine ait olan 55 000 dönümlük leçelik bir alan,
yani tarıma elverişsiz bir alan, altyapısıyla birlikte hazır durumda
beklemektedir. Dikkatinize sunmak isterim ki, Al-Hassan bölgesi, yalnızca 427
000 metrekareden oluşmaktadır. Yani, bu Yumurtalık'taki bölge gerçekten çok
büyük bir bölgedir. İkincisi, nitelikli endüstriyel bölge için
bir limana bağlı olmak gerçekten çok önemlidir. Yumurtalık'taki Toros Limanı üç
kıtaya yakın, dünyanın en yüksek kapasiteli limanlarından birisidir. Üçüncü olarak, bölge, Adana'ya 80,
Ceyhan'a 25, Mersin'e 150, Osmaniye'ye 38, İskenderun'a 62, Gaziantep'e ise
sadece 180 kilometre uzaklıktadır. Yumurtalık, denizyoluyla olduğu gibi,
karayoluyla ve demiryoluyla da dışarıya bağlantılı bir biçimdedir. Dördüncü neden, Bakü-Ceyhan boru hattının
ucunda olması nedeniyle, yani Türkiye'nin dünyaya açılan enerji penceresi
olması nedeniyle yabancı ilgi ve yatırım kolayca çekilebilecektir. Özellikle de
petrokimya alanında ortak yatırımların yapılması çok daha kolay olacaktır. Beşinci bir neden olarak, nitelikli
endüstriyel bölge, nitelikli işgücü ve önemli oranda bir sanayileşme kültürü
gerektirir. Bölgemiz, hem nitelikli işgücüne hem bu bölgede yapılacak
yatırımlara yardımcı olabilecek yan sanayie hem de büyük yatırımcı
potansiyeline sahiptir. Adana, üniversite mezunu işsizler
bakımından Türkiye'nin birinci ilidir; bunu da burada belirtmek istiyorum. Altıncı neden, Yumurtalık, coğrafî olarak
GAP bölgesine entegre olmuş durumdadır; GAP bölgesinin dünyaya açılan penceresi
olma yönünden çok önemli bir adaydır. GAP bölgesinin ivme kazanmasını böylece
sağlayabilecek bir proje olacaktır Yumurtalık'taki proje. Örneğin, Adana, Mersin, Osmaniye,
İskenderun, Ceyhan gibi yerlere gittiğimiz zaman, zaten bu yerlerin GAP
bölgesiyle çoktan entegre olduğunu, çok önemli ölçüde -özellikle son onbeş
yirmi yılda- göç aldığını kolayca gözlemleyebiliyoruz. Bu entegrasyonun, aynı
zamanda, ekonomik entegrasyon olarak ilerlememesi için de hiçbir neden yoktur. Sayın Başkan değerli milletvekilleri; ilk
nitelikli endüstriyel bölge projesi başarılı olmalıdır; başarılı olmalıdır ki,
diğer bölgelerde, bundan sonra, bu tür projelerin hızla yaşama geçirilebilmesi
söz konusu olabilsin. Bu bakımdan, rasyonel bir yer seçimi, gerçekten yaşamsal
önemdedir. Ayrıca, biz, hep, yabancı sermayenin
gittiği ülkelerde -genellikle gelişmiş bölgelere giderek- o ülke ekonomilerinde
dual bir yapılaşmaya, yani ikili bir yapılaşmaya yol açtığını hep
söyleyegeldik. Yumurtalık'ın seçimi, GAP bölgesi için bir lokomotif işlevi
göreceği için, ayrıca, bu ikili yapıyı oluşturmaktan da sakınmış olacağız.
Böylece, hem Çukurova bölgesi hem de GAP bölgesi, ekonomisinin potansiyelini
yükseltebilmiş olacak. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, size de 1 dakika veriyorum; lütfen toparlar mısınız.
ALİ TEKİN (Devamla) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Adana Ticaret Odası, Adana Sanayi Odası, Güçbirliği Vakfı, Çukurova
Üniversitesi, Çağ Üniversitesi ve buna benzer pek çok kurum, bu projeyi çok
güçlü bir biçimde desteklemektedir. Bu projenin, ben, sizlerin de desteğine
mazhar olacağı inancındayım. Özellikle de komşu illerden gelen
milletvekillerinin, bu konuda, bizlere destek olacaklarını umuyorum.
Hükümetimizin de, bu projeyi, ekonomik ve sosyal olarak rasyonel bulacağına
inanıyorum. Nesnel koşullar, gerçekten, Yumurtalık'ın seçimini önplana
çıkarmaktadır. Hepinize saygılar sunarım. (DSP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tekin. TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Efendim, bizim böyle bir usulümüz
yok. TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, Sayın
Tekin'in konuşmasına bölge milletvekilleri katılıyorlar mı acaba efendim? BAŞKAN - Efendim... TURHAN GÜVEN (İçel) - Mesela, İçel
Milletvekili katılıyor mu? Şahsî görüşü mü?.. "Bölge" diyor da... BAŞKAN - Şimdi, efendim, katılıyorsa, bir
basın... TURHAN GÜVEN (İçel) - Biz katılmıyoruz ki
görüşüne... Onlar hükümet... EDİP ÖZGENÇ (İçel) - Sayın Başkan,
nitelikli endüstri bölgesi kurulması konusunda, Mersin'in de bu konuya ilişkin
bir istek ve talebi var. Onunla ilgili olarak, izin verirseniz, iki dakika
içerisinde... BAŞKAN - Efendim, siz hükümet değilsiniz
ki... Bir arkadaşımız gündemdışı konuşma yaptı; rica ediyorum... Yani, şimdi,
böyle şeyler... Sayın milletvekilleri, Meclisimizin
zamanını iyi değerlendirmek zorundayız. Yani, şimdi, her arkadaş söz istiyor.
Ben, şimdi, hepsine söz verirsem... İçtüzüğümüze göre, günde üç kişiye
gündemdışı söz veriyoruz; şimdi onar kişiye de böyle verirsek olmaz. Onun için,
kimseye söz vermiyorum; rica ediyorum... Sayın Budak da istiyor; vermiyorum
efendim. YAKUP BUDAK (Adana) - Sayın Başkan, ben de
katıldığımı ifade etmek istiyorum. TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Efendim?.. TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın konuşmacı bir
cümlesinde "diğer bölge milletvekilleri de buna katılıyor" diyor da,
o nedenle söz aldılar efendim. ALİ TEKİN (Adana) - "Desteklerini
istiyorum" dedim. AYDIN TÜMEN (Ankara) -
"Katılıyor" demedi "desteğini istiyorum" dedi. İyi
dinlememişler Sayın Başkan. BAŞKAN - Efendim, sayın milletvekilinin
bir talebi var; ama, herhalde, gündemdışı konuşmaya cevap verecek sayın hükümet
de yok zaten, hiçbir bakan da Genel Kurul salonunda yok. Efendim, söz vermiyorum. Ben, İçtüzüğü
uygulamak zorundayım. Biraz önceki konuda, millî duygularımızı dile getiren bir
mesele olduğu için biraz müsamahalı davrandım; özür dilerim. Üçüncü gündemdışı söz, Samsun'da
kurulmakta olan mobil santrallar hakkında söz isteyen, Samsun Milletvekili
Sayın Kemal Kabataş'a verilmiştir. Buyurun Sayın Kabataş. (DYP sıralarından
alkışlar) Süreniz 5 dakikadır. 4. - Samsun
Milletvekili Kemal Kabataş’ın, Samsun’da yapımına başlanılan mobil santralların
çevreye, tarıma ve insan sağlığına olumsuz etkilerine ilişkin gündemdışı
konuşması KEMAL KABATAŞ (Samsun) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Samsun'da, bugünlerde, devlet kuruluşları
tarafından yaratılan bir oldubitti, bir emrivakiyle, yapımı başlatılan mobil
santral sorunu yaşanmaktadır. Bütün tepkilere, protestolara rağmen, çevreye,
tarıma, insan sağlığına fevkalade olumsuz etkileri olacak bu santralların
yapımı sürdürülmektedir. Samsun halkı adına, başta ilimiz Sanayi ve
Ticaret Odası Başkanlığı olmak üzere, 28 adet sivil toplum örgütünün bu
konudaki haklı talep ve tepkilerine, protestolarına katılmak, onlara Türkiye
Büyük Millet Meclisinde sözcülük etmek, sorumlu idare ve kurumlara bu konudaki
haklı şikâyetleri duyurmak, bu yanlış projeden vazgeçilmesini talep etmek
kaçınılmaz bir görev haline gelmiştir. Bunu, kendi açımdan ifade etmek
istiyorum. Değerli arkadaşlarım, 98/10826 sayılı ve
TEAŞ tarafından tespit edilecek yerlerde mobil santral kurulmasına ilişkin
Bakanlar Kurulu kararı, mobil yüzer ve gezer elektrik santralları yapımı
konusunda TEAŞ'ı yetkilendiriyor. Samsun'da beş yıl süreyle üretim yapmak üzere
200 megavat kapasitede santral kuruluyor; bunların, mobil olmakla, yüzer gezer
olmakla hiçbir ilişkisi yok. Sadece, TEAŞ'ın yaptığı ihaleyi almış olan yapımcı
şirketlerin ödüllendirilmesine yönelik bir tasarruftur. Bu tasarruf dört yıla
yakın bir sürede yerine getirilememiş,
bu santralların ihalesi başlatılamamış; ama, dört yıl sonra, her ne hikmetse,
TEAŞ, 2001'in ekim ayında aldığı yeni
bir kararla, bu santralların, kuruluş yeri olarak seçilen Bartın'dan ve
Dalaman'dan Samsun'a kaydırılmasına karar vermiştir ve bu kararla, niçin daha
önce seçilmiş bu iki yerden Samsun'a taşındığına dair, Samsun'a
dönüştürüldüğüne dair hiçbir haklı, doğru, yerinde karar ve gerekçe yoktur. Bir tek gerekçesi vardır; Samsun, bu
santralların kuruluşu için kamu arazilerinden yer ayırabilmiştir. Bu yer de,
yaklaşık 500 dönümlük bir alan, Karadeniz Bakır İşletmelerine ait bir alan ve
maalesef, Özelleştirme Yüksek Kurulunun çok farklı anlamdaki bir kararıyla, bu
müteahhit firmalara satılmıştır özelleştirme adına; parselasyonu da buna göre
yapılmıştır. Buyurun, dört yıl gecikmeyle, Dalaman'da ve Bartın'da halkın
tepkisiyle yapılamayan bu santralların Samsun'da yapılması kararlaştırılmış ve
Özelleştirme Yüksek Kurulu da bu kararın önünü açmıştır. Sayın Başbakanın ve Sayın
Başbakan Yardımcılarının da, bu, istenmeyen, doğa düşmanı santralların Samsun'a
gelmesinde, bir şekilde dolaylı sorumlulukları ortaya çıkmıştır. Değerli arkadaşlarım, şimdi, Samsun halkı
infial halinde, Samsun halkı tepki içinde. Şunu soruyoruz; bu santralların
doğaya zarar verdiği, çevreye zarar verdiği, sağlığa zarar verdiği konusunda
herkes hemfikirdir ve Samsun halkı ayaktadır ve devlet adına, Samsun'da,
Türkiye'nin en verimli ovasında, doğayı, ekili alanları, insan sağlığını tahrip
edecek olan bu santralların durdurulması, bir ihtiyaç haline gelmiştir. Şimdi, ben, sorumlu bakanları, Sayın Çevre
Bakanını bu olaya müdahaleye çağırıyorum, burada sorumluluk almaya çağırıyorum;
burada, bir yönetmelik muafiyetine sığınmak doğru değildir. Burada, Bayındırlık
ve İskân Bakanını sorumluluk almaya çağırıyorum; böyle bir proje, izinsiz
yapılmaktadır. Burada, Sağlık Bakanını sorumluluk almaya çağırıyorum; Samsun
halkının sağlığı herkes için önemli ve Sayın Bakan için de önemli ve burada,
Tarım Bakanımızı göreve çağırıyorum. Türkiye'nin en verimli ovasında, tarımı
tahrip edecek, ekili alanları mahvedecek bir projeye olumsuz anlamda müdahale
için Sayın Bakanı göreve çağırıyorum. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Kabataş, süreniz bitti; 1
dakika eksüre veriyorum efendim. Buyurun. KEMAL KABATAŞ (Devamla) - Tamamlıyorum
Sayın Başkanım. Değerli arkadaşlarım, şunu öneriyorum:
Samsun halkının bu konudaki duyarlılığına, lütfen, devletin, resmî sorumluluk
taşıyan, çevreden tarıma kadar her alanda sorumluluk taşıyanlarını, Samsun
halkı lehine bir tepkiye, bu yöndeki olumsuz projeyi durdurma yönündeki karara
katılmaya davet ediyorum. Değerli arkadaşlarım, bu projenin
durdurulması lazım; Samsun bir doğalgaz şehri, Samsun bir fueloil şehri değil;
Samsun'un fueloille ilgisi yok, fueloilin getirdiği kirliliği Samsun hak
etmemiştir. Samsun, bugünkü şartlarda, bir doğalgaz dönüşüm projesini hak
etmiştir. Samsun, Mavi Akım'ın çıkış noktasındadır; hükümetten, Mavi Akım'la
birlikte, bir doğalgaz çevrim santralı konusunda yardım bekliyoruz, destek
bekliyoruz. Doğa düşmanı, 200 megavatlık, dünyanın en büyük kirleticisi
özelliğini taşıyan santralın yapımına müdahale istiyoruz. Diyorlar ki -Sayın Başkan, bağlıyorum- bu
projelere kredi verecek yabancı kuruluş, çevre konusunda standartlara uyum
arayacaktır. Değerli arkadaşlarım, bizim, Türkiye'nin çevre kirliliği
konusunda, Türkiye'ye kredi verecek yabancı kuruluşlar kadar duyarlılığımız yok
mu?! Bizim bakanlarımızın, bizim hükümetimizin, bizim milletvekillerimizin,
Samsun'da bu kadar ağır hasara yol açacak proje konusunda, çevreye etkisi
açısından, yabancılar kadar duyarlı olması gerekmiyor mu; şüphesiz gerekiyor.
Bu konuyu takip etmeye devam edeceğiz. Hükümetten yardım ve destek bekliyoruz.
Hükümet, bu yanlış projenin Samsun'da yapılmaması için gereğini yapmalı, açık
ve net bir tavır sergilemelidir diye düşünüyor, hepinize saygılar sunuyorum.
(DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kabataş. Efendim, yine konuyla ilgili Sayın Demircan,
Sayın Aydın ve Sayın Sezgin de söz istemişlerdir; vermeyeceğim. TARIK CENGİZ (Samsun) - Benim de söz
isteğim var. BAŞKAN - Efendim, siz de varsınız, tamam
da, başka söz vermiyorum. AHMET DEMİRCAN (Samsun) - Niye
vermiyorsunuz? ERDOĞAN SEZGİN (Samsun) - Sayın Başkan,
birer cümle... BAŞKAN - Efendim, Yekta Açıkgöz ve Tarık
Cengiz arkadaşlarımız da söz istediler; ama, yani, uygulama böyle değil. Bütün
Samsun milletvekilleri bu konuda fikirlerini beyan etmek için bize başvurdular;
ama... AHMET DEMİRCAN (Samsun) - Birer cümleyle
söyleyelim. MEHMET DÖNEN (Hatay) - Ama, arkadaşların
katıldıklarını tutanağa geçirin. RIZA AKÇALI (Manisa) - Bu kanaati
paylaştıklarını ifade ediyorlar. BAŞKAN - Kanaati paylaştıklarını
söylüyorlar; ama, iktidar partileri paylaşır mı paylaşmaz mı, onu da
söylemediler tabiî. TARIK CENGİZ (Samsun) - Sayın Başkan, söz
verin de anlayın. BAŞKAN - Efendim, anladım da; ama,
hükümetiniz gelsin, cevap versin; yani, hiçbir bakan yok Genel Kurul salonunda. TARIK CENGİZ (Samsun) - Yorum yapmayın,
söz verin... AHMET DEMİRCAN (Samsun) - Sayın Başkan,
hükümetin kullanmadığı hakkı biz kullanalım. BAŞKAN - Efendim, lütfen... Uzatmak
istemiyorum. Gündemdışı konuşmalar bitmiştir. Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları
vardır. Bir gensoru önergesi vardır; önerge, daha
önce bastırılıp sayın üyelere dağıtılmıştır. Önergeyi okutacağım; yalnız, önergeler,
okunacak şeyler uzun olduğu için, Sayın Divan Üyesi arkadaşımızın oturarak
okuması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. Önergeyi okutuyorum: B) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ 1. - Saadet
Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Çorum Milletvekili Yasin Hatiboğlu,
Konya Milletvekili Veysel Candan ve Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi
Hatipoğlu'nun, ekonomide IMF'ye bağlı olarak aldığı yanlış kararlar sonucu ülke
ekonomisinin kötüye gidişine ve toplumsal huzursuzluğa yol açtığı iddiasıyla
Bakanlar Kurulu üyeleri hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/26) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Ülke ekonomisi her geçen gün kötüye
gitmektedir. Reel sektör (üretim) için hiçbir iyileştirici karar
alınmamaktadır. Sanayi üretimi azalmış, devalüasyon yapılmış olmasına rağmen
ihracat artmamış, işyerleri kapanmaya devam etmektedir. Hükümet, iç ve dış
borçları tekrar yüksek faizle borçlanarak ödemeye çalışmaktadır. Böyle devam
ederse kısa zamanda tehlikeli gelişmelerin olması kaçınılmazdır. Hükümetin ekonomide
IMF'ye bağlı olarak aldığı yanlış kararlar toplumu açlık sınırına getirmiştir.
Bütün bu kötü gidişin sorumlusu Başbakan Sayın Bülent Ecevit'in 57 nci
hükümetidir. Anayasanın 99, TBMM İçtüzüğünün 106 ncı maddeleri uyarınca gensoru
açılmasını arz ve talep ederiz. 8.3.2002
Gerekçe: Hükümet kamu finansman açığını kapatmak
için yüksek faizle borçlanmaya devam etmektedir. Günü gelen borçlar da yeniden
yüksek faizle borçlanılarak ödenmeye çalışılmaktadır. Böylece bir yıl
içerisinde borcumuz bir kat daha artmaktadır. Bugün için verilen borç toplamı
212 milyar dolar, yani, 282 katrilyondur. Bunun nasıl ödeneceği konusunda
herhangi bir çalışma yoktur. Bu rakamlarla borçlanmaya devam edilirse sonuçta
üzüntü verici gelişmeler olabilir. Onun için süratle tedbir alınmalıdır. Hükümet faiz giderlerini kapatmak için her
gün vergi kanunlarını değiştirmekte, yeni vergi oranları ihdas ederek eski
vergilerin oranlarını daha da yükseltmektedir. Özellikle petrol ürünlerinde,
benzin, mazot, gaz ve elektrik enerjisinde yüksek KDV uygulanarak verginin de
vergisi alınmaktadır. Bu durumda vatandaşlar, âdeta, vergi adı altında sömürülmektedir.
Vatandaşlarımız, çiftçi, sanayici ve tüccar istese de vergi borçlarını
ödeyememektedir. Hal böyle iken, hükümet hâlâ, Emlak Vergisi düzenlemesi,
mahallî idareler yasası gibi çeşitli adlar altında yeni ilave vergiler
getirmektedir. Bu yanlıştır. Bir taraftan ölçüsüz borçlanılmakta, diğer
taraftan da borçlara yüksek faiz ödenmekte ve borçla alınan paralar da
gelişigüzel harcanmaktadır. Bu hükümet döneminde israf ve yolsuzluk had safhaya
ulaşmıştır. Hemen hemen bütün bakanlıklarda, özellikle de Bayındırlık, Enerji,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik ve Sağlık Bakanlıklarında yargıya da intikal eden
ciddî yolsuzluklar vardır. Zaten kıt olan kaynaklar böylece israf ve
yolsuzlukla tüketilmektedir. Hükümet bütçede enflasyon rakamını
özellikle düşük göstererek hem çiftçilerin ürettikleri malların taban fiyatını
hem de işçi ve memur ücretini düşük tutmaktadır. Bunun neticesinde
çiftçilerimizin büyük bir bölümü zarar ettikleri için üretim yapmamakta,
çalışan işçi ve memurlar da enflasyon karşısında ezilmektedir. Hatırlanacağı
üzere, enflasyon yüzde 35 olarak deklare edildiği halde yüzde 90'ları
bulmuştur; yani, özetle, hükümet, halkını aldatmaktadır. Hükümet, yaptığı uygulamalarla
hayvancılığı öldürmüş, tarım alanlarında da tütün ve pancar ekimine
kısıtlamalar getirmiştir. Hâlâ, çiftçilerimizin Ziraat Bankasına ve tarım kredi
kooperatiflerine olan borçları için çözüm bulunamamış, bu sebeple de 2 000 000
civarında çiftçi ödeme sıkıntısı içinde olup, haciz işlemleriyle karşı
karşıyadır. Eğer yeni tedbir alınmazsa önümüzdeki yıllarda tarım ürünleri de
ithal etmek zorunda kalacağız. Hükümetin bankacılık sektöründeki ihmali
neticesinde kamu ve özel bankaların içleri boşaltılmıştır. Alınan yanlış
kararlarla 14 banka fon kapsamına alınmış, halen de bu bankalarla ilgili tasfiye
işlemleri sonuçlandırılamamıştır. Böylece, idarenin zararı her geçen gün
artmaktadır. Hükümet, kriz öncesi ve kriz esnasında
uyguladığı yanlış politikalar ve eski fiyattan satıldığı iddia edilen 5 milyar
dolarla ilgili herhangi bir açıklama yapmamış ve yargı sürecini başlatmayarak
da görevini ihmal etmiştir. IMF'nin kullandırdığı toplam kredinin
yüzde 31'ini kullanarak dünya ülkeleri içerisinde IMF'ye en fazla borcu olan
ülke haline gelinmiştir. En son yapılan stand-by anlaşmasıyla
ulusal bağımsızlığımız tamamen tehdit altına girmiş ve milletin onuruyla
oynanmıştır. Ekonomiyi yönetemeyen hükümetin dışarıdan bakan ithal etmesi
yetmemiş, ayda bir de, IMF yetkilileri tarafından ekonomimiz denetlenmektedir.
Dünyada ekonomisi denetlenen kaç ülke vardır? Hükümetin ekonomideki kötü yönetimi, kriz
üzerine kriz getirmiş, ekonomimiz üç senede 2 defa küçülmüştür. 1999'da yüzde
6,11; 2001'de de yüzde 11,8 küçülme olmuş, 2002 için ise verilen hedefler sık
sık değiştirildiği için belirsizlik devam etmektedir. Ekonomideki kötü gidiş, toplumsal
huzursuzluğu artırmaktadır. Ailelerde intiharlara sebep olmakta ve telafisi
mümkün olmayan yaralar açmaktadır. Yukarıda belirttiğimiz ve müzakereler
sırasında detaylı bilgi ve belgeler ortaya koyacağımız sebeplerden dolayı, 57
nci hükümet hakkında gensoru açılması zorunlu hale gelmiştir. BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur. Önergenin görüşme günü Danışma Kurulunca
daha sonra belirlenerek oylarınıza sunulacaktır. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının
bir tezkeresi vardır, okutup oylarınıza sunacağım: C)
TEZKERELER VE ÖNERGELER 1. -
Lyon'da düzenlenecek olan "AB Üyeliği Sürecinde Türkiye" konulu
konferansa ismen davet edilen Adana Milletvekili Ali Tekin'in söz konusu davete
icabet etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/999) Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna 11 Mart 2002 Dışişleri Bakanlığından alınan bir yazıda,
TC Lyon Başkonsolosluğu ve Lyon Üniversitesi Hukuk Fakültesinin işbirliği ile
2-3 Nisan 2002 tarihleri arasında Lyon'da düzenlenecek olan "AB Üyeliği
Sürecinde Türkiye" konulu konferansa, Adana Milletvekili Ali Tekin ismen
davet edilmiştir. Söz konusu davete icabet edilmesi hususu,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620
sayılı Kanunun 9 uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Başbakanlığın, Genel Kurulun gündeminde
bulunan bazı dosyaların geri verilmesine dair 4 adet tezkeresi vardır, ayrı
ayrı okutup bilgilerinize sunacağım. 2. -
Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan hakkındaki soruşturma dosyasının iadesine
ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1000) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 05 Mart 2002 İlgi: a) 13.07.1999 tarih ve
B.02.0.PPG.0.12-310-09973 sayılı yazımız. b) Adalet Bakanlığının 06.02.2002 tarih ve
B.03.0.CİG.0.00.00.02.-1.128.34.1999/5500 sayılı yazısı. Devletin emniyet muhafaza kuvvetlerini
alenen tahkir ve tezyif etmek suçunu işlediği iddia olunan Kahramanmaraş
Milletvekili Avni Doğan hakkında tanzim edilen soruşturma dosyası ilgi (a)
yazımız ekinde gönderilmişti. Bu defa, adı geçen milletvekiline
atfedilen eylemin 4616 sayılı Kanun yönünden değerlendirilmesi amacıyla
soruşturma dosyasının iadesi talebini kapsayan ilgi (b) yazı ve ekinin
suretleri ilişikte gönderilmiştir. Gereğini arz ederim.
BAŞKAN - Efendim, bu tezkere, daha önce,
İçtüzüğün 75 inci maddesi kapsamında, kanun tasarı ve teklifi gibi Genel
Kurulun oyuna sunulmuşsa da, bu, bir kanun tasarısı da değildir bir kanun
teklifi de değildir. Dolayısıyla, bunu Genel Kurulun bilgisine sunuyorum;
ayrıca oylanmasına gerek görmüyorum. İkinci tezkereyi okutuyorum: 3. -
Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan hakkındaki soruşturma dosyasının iadesine
ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1001) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 5
Mart 2002 İlgi: a)11.6.1999 tarih ve
B.02.0.PPG.0.12-310-07811 sayılı yazımız. b) Adalet Bakanlığının 6.2.2002 tarih ve
B.03.0.CİG.0.00.00.02.-1.128.58.1997/5480 sayılı yazısı. Devletin askerî kuvvetlerini alenen tahkir
ve tezyif etmek suçunu işlediği iddia olunan Kahramanmaraş Milletvekili Avni
Doğan hakkında tanzim edilen soruşturma dosyası ilgi (a) yazımız ekinde
gönderilmişti. Bu defa, adı geçen Milletvekiline
atfedilen eylemin 4616 sayılı Kanun yönünden değerlendirilmesi amacıyla
soruşturma dosyasının iadesi talebini kapsayan ilgi (b) yazı ve ekinin
suretleri ilişikte gönderilmiştir. Gereğini arz ederim.
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur. Öteki tezkereyi okutuyorum: 4. -
Adıyaman Milletvekili Hasari Güler hakkındaki soruşturma dosyasının iadesine
ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1002) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 4
Mart 2002 İlgi: a) 24.12.1999 tarih ve
B.02.0.PPG.0.12-310-21999 sayılı yazımız. b) Adalet Bakanlığının 15.2.2002 tarih ve
B.03.0.CİG.0.00.00.02.-1.128.90.1999/7067 sayılı yazısı. Meskûn mahalde silah atmak suçunu işlediği
iddia olunan Adıyaman Milletvekili Hasari Güler hakkında tanzim edilen
soruşturma dosyası ilgi (a) yazımız ekinde gönderilmişti. Bu defa, adı geçen Milletvekiline
atfedilen eylemin 4616 sayılı Kanun yönünden değerlendirilmesi amacıyla
soruşturma dosyasının iadesi talebini kapsayan ilgi (b) yazı ve ekinin
suretleri ilişikte gönderilmiştir. Gereğini arz ederim.
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur. Öteki önergeyi okutuyorum: 5. -
İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın hakkındaki soruşturma dosyasının
iadesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1003) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 4
Mart 2002 İlgi: a) 23.9.1999 tarih ve
B.02.0.PPG.0.12-310-15341 sayılı yazımız. b) Adalet Bakanlığının 18.2.2002 tarih ve
B.03.0.CİG.0.00.00.02.-1.128.60.1999/7233 sayılı yazısı. Görevi kötüye kullanmak suçunu işlediği
iddia olunan İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın hakkında tanzim edilen
soruşturma dosyası ilgi (a) yazımız ekinde gönderilmişti. Bu defa, adı geçen Milletvekiline
atfedilen eylemin 4616 sayılı Kanun yönünden değerlendirilmesi amacıyla
soruşturma dosyasının iadesi talebini kapsayan ilgi (b) yazı ve ekinin
suretleri ilişikte gönderilmiştir. Gereğini arz ederim.
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur. İçtüzüğün 37 nci maddesine göre verilmiş
doğrudan gündeme alınma önergeleri vardır; ayrı ayrı okutuyorum: 6. -
Erzurum Milletvekili Mücahit Himoğlu'nun, Türk Bayrağı Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin (2/411) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin
önergesi (4/465) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına (2/411) esas numaralı teklifimin,
İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasını saygılarımla arz
ederim.
BAŞKAN - Efendim, burada, hükümete,
komisyona, önerge sahibine, bir de diğer bir milletvekiline söz veriyoruz. Hükümet ve Komisyonun, herhalde, bu konuda
bir diyeceği yok. Sayın Himoğlu, buyurun efendim. (MHP
sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakikadır. Bu arada, Erzurum'un kurtarılışını da dile
getirebilirsiniz. MÜCAHİT HİMOĞLU (Erzurum) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Türk Bayrağının önünde, herkesin gelişigüzel yürümesinin
engellenmesi amacıyla vermiş olduğum (2/411) esas numaralı kanun teklifimin,
İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan Genel Kurul gündemine alınması için
yaptığım müracaat neticesinde huzurlarınızdayım; Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Saygıdeğer milletvekilleri, bugün, 12
Mart, tarihte özel yeri olan bir gündür. İşgal altına alınan ve parçalanan
Osmanlının inkıtaya uğradığı dönemde, Anadolu kan ağlıyordu. Yurt sathında
cansiparane bu cennet vatanı korumak için işgalci düşmanla göğüs göğüse
savaşan, bu vatan uğrunda şehit düşen ecdadımızın verdiği mücadelenin tarihî
bir örneği de, dadaşlar diyarı Erzurum'da veriliyordu. Tarih boyunca askerî ve ticarî önemi haiz
Erzurum, Birinci Dünya Savaşında istilacı Rus çarlık ordusunun ilk hedefiydi.
Aralık 1914-Ocak 1915 tarihleri arasındaki Sarıkamış harekâtında, ordumuzun
büyük kayıplar vererek zayıf düşmesiyle, Rus ordusu, Erzurum'a doğru ilerlemiş,
iki yıl Rus işgali altında kalan Erzurum çok kötü günler yaşamıştı. Ermenilerce, onbinlerce kişi, Erzurum
Alaca, Yeşilyayla, Yanıkdere, Çat, Yavi ve Erzurum'un birçok yerinde, camilere
doldurularak, üzerlerine gazyağı dökülmüş ve ateşlenmiş mandaların
vatandaşlarımızın üzerine salınmasıyla yapılan canlı katliamlarla toprağın kara
bağrına gömülmüşlerdir. Yanıkdere'de yapılan katliamı şiiriyle
dile getiren şair, Avrupa Parlamentosunca kabul edilen sözde Ermeni soykırımına
cevap olacak nitelikte, o gün, şöyle hitap ediyordu: "Bir hamile kadın gördüm davranmış
kaça, Ermeni eylemiş paramparça, Baltayla vurulmuş, bölünmüş kalça, Akan kızıl kan arşa dayalı. Bir gelin gördüm ayağa kalkmış, Sanki canı var yüzüme bakmış, Ermeni mismar ile direğe çakmış, Akan kızıl kan arşa dayalı." Ocak 1918 sonlarında, Refahiye'den doğuya
doğru ilerleyen 1 inci Kafkas Kolordusu ve bağlı birlikler, süratle, Erzurum'u
kurtarmak için, çetin kış şartlarına göğüs gererek, 9 - 10 Mart 1918'de Erzurum
çevresine girmiş, 11 Martta Ilıca ve 12 Mart sabahı da Erzurum'a hücum
etmiştir. İki yıl gibi bir süre çekmiş olduğu sıkıntılara, Erzurum halkı,
kadını ve çocuğuyla, kalelerini aslanlar gibi koruyarak, Kuvayi Milliye ruhuyla
son vermiş, Erzurum, Ermeni zulmünden kurtarılmıştır. İşte, bu kurtuluş gününde başka bir önemli
olay da, ebet müddet İstiklal Marşımızın 12 Mart 1921'de Yüce Meclisimizce
kabul edilişinin 81 inci yıldönümünün, Erzurum'un düşman işgalinden ve Ermeni
mezaliminden kurtuluşunun 84 üncü yıldönümüyle örtüşmesidir. Değerli milletvekilleri, İstiklal
Marşımız, bir şiir, bir marş olmanın ötesinde, Türk Milletinin, yüce
ideallerini, geleceğe bakışını anlatan Türk ruhunun, Türk vicdanının sesidir.
Türkiye Cumhuriyetini kuran anlayış, onu yaşatan, güçlendiren ışık, İstiklal
Marşını oluşturan büyük ruhta gizlidir. İstiklal Marşı, İstiklal Savaşının
başarısına olan kutsal bir inançtır. Mehmet Âkif, bu inançla, milletin azmine,
kararına ve hissiyatına tercüman olmuştur. Türk Milleti, tarih boyunca, hür ve
bağımsız yaşamış, hiçbir zaman, esareti, bağımlılığı kabul etmemiştir. Adını
tarihin her sayfasına şanla, şerefle yazdırmıştır. Bu yüzden, İstiklal
Marşımızın her dizesi, özgürlük, kahramanlık, vatan sevgisi, ulusa olan iman ve
inançla doludur. İstiklal Marşımız, milletimizin bütün dinî ve millî
değerlerinin temsilcisidir. Devletimizin tek örtüsü, ayyıldızlı al
bayrağımızdır. Ebet müddet tek sembolümüzdür. İşte, benim vermiş olduğum kanun
teklifi bu bayrakla ilgilidir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun efendim; toparlar
mısınız. MÜCAHİT HİMOĞLU (Devamla) - Devletimizi
temsil eden yegâne unsur, uğrunda kan akıttığımız bayrağımızdır ve Türk
Milletinin en büyük devlet örtüsüdür. Bu örtünün önünde, hiç kimse, törenlerde
veya başka alanlarda yürüyemez; ancak ve ancak, herkes, bu vatan örtüsünün
altında, ecdadına saygıyla yürür ve onun, hiçbir zaman yere düşmemesi ve belden
aşağı giysiler üzerinde düşünülmemesi için mücadele şevkiyle hareket eder, "Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl
süsü, Kız kardeşimin gelinliği, Şehidimin son örtüsü. Işık ışık, dalga dalga bayrağım, Senin destanını okudum, Senin destanını yazacağım. Sana benim gözümle bakmayanın Mezarını kazacağım, Seni selamlamadan uçan kuşun, Yuvasını bozacağım." Mehmet Âkif Ersoy'a, Mustafa Kemal
Atatürk'e, Arif Nihat Asya'ya ve cansiparane bu vatan için şehit düşenlere
Allah'tan rahmet diliyor, bu konuşmam içinde geçen bayrak kanun teklifimin
gündeme alınmasının Yüce Heyetinizin oylarıyla kabul edilmesini saygılarımla
arz ediyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Himoğlu. Başka söz isteyen?.. Yok. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Doğrudan gündeme alınma önergesi kabul edilmiştir. İkinci önergeyi okutuyorum: 7. -
Kütahya Milletvekili Seydi Karakuş'un, Balıköy Adıyla Bir İlçe Kurulması
Hakkında Kanun Teklifinin (2/756) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi
(4/466) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 2/756 esas no'lu kanun teklifim 45 gün
içinde görüşülmediği için, İçtüzüğün 37 nci maddesi gereği doğrudan gündeme
alınmasını saygılarımla arz ederim.
BAŞKAN - Burada da, Hükümet ve Komisyonun,
herhalde, söz talebi yok. Sayın Karakuş, buyurun efendim. (MHP
sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika. SEYDİ KARAKUŞ (Kütahya) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Kütahya İlinde Balıköy adıyla bir ilçe kurulmasına
dair (2/756) esas numaralı kanun teklifimin, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre
doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergem üzerinde söz almış bulunuyorum;
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Balıköy, Kütahya'nın kuzeybatısında,
Kütahya-Bursa-Balıkesir İl sınırları üçgeninde yer almaktadır. 1992 yılından bu
yana beldedir. Balıköy, Kütahya'ya 100 kilometre, bağlı olduğu Tavşanlı
İlçesine 50 kilometre, Bursa-Harmancık'a 28 kilometre, Balıkesir-Dursunbey'e 75
kilometre mesafededir. Çevresiyle birlikte 15 000 nüfusa sahip olan Balıköy'ün,
iline ve ilçesine uzak oluşu nedeniyle, devlet hizmetlerinin sunulmasında büyük
zorluklar yaşanmaktadır. Çevresinde yer alan 38 köyün merkezi durumundadır. Bu
nedenle, sağlık, eğitim, ulaşım ve ticarî faaliyetler burada yoğunlaşmıştır.
Balıköy, yerüstü, orman ve kömür, krom, antimon ve demir gibi yeraltı kaynakları
yönünden zengin olduğu için, sürekli göç alan bir yerleşim birimidir. Değerli milletvekilleri, Balıköy'ün ilçe
olması durumunda gerekli olan altyapının büyük çoğunluğu mevcuttur. Kara ve
demiryolları ağının geçiş noktasında olması bu beldeyi cazip hale getirmiştir.
Bölgenin dağlık olması, çevre il ve ilçelere uzak oluşu, halkın ihtiyaçlarını
gidermede devlet imkânlarına daha yakın olma arzuları nedeniyle haklı oldukları
kanaatindeyiz. Bu istek ve arzumuzu Yüce Meclisimize
sunuyor, doğrudan gündeme alınması için olumlu oy kullanacağınızı bekliyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Karakuş. Başka söz isteyen?.. Yok. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim. Sayın milletvekilleri, dört ilde
uygulanmakta olan olağanüstü halin dört ay süreyle uzatılmasına ilişkin
Başbakanlık tezkeresi vardır; okutuyorum: 8. - Dört
ilde devam etmekte olan olağanüstü halin 30.3.2002 günü saat 17.00'den geçerli
olmak üzere dört ay süre ile uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi
(3/1004) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Türkiye Büyük Millet Meclisinin 27.11.2001
tarihli ve 726 sayılı Kararı uyarınca Diyarbakır, Hakkâri, Şırnak ve Tunceli
İllerinde devam etmekte olan olağanüstü halin, 30.3.2002 günü saat 17.00'den
geçerli olmak üzere 4 ay süreyle uzatılmasının Türkiye Büyük Millet Meclisine
arzı Bakanlar Kurulunca 4.3.2002 tarihinde kararlaştırılmıştır. Gereğinin yapılmasını saygılarımla arz
ederim.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Başbakanlık tezkeresi üzerinde müzakere açacağım; hükümete, gruplara ve şahsı
adına iki kişiye söz vereceğiz. Hükümet ve grupların söz süresi 20'şer,
şahısları adına söz süresi 10'ar dakikadır. Hükümet tezkeresi üzerinde Sayın İçişleri
Bakanı bilgi verecek. Buyurun efendim. (ANAP ve DSP sıralarından
alkışlar) İÇİŞLERİ BAKANI RÜŞTÜ KÂZIM YÜCELEN (İçel)
- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Diyarbakır, Hakkâri, Şırnak ve Tunceli
İllerinde devam etmekte olan olağanüstü halin 30 Mart 2002 günü saat 17.00'den
geçerli olmak üzere dört ay süreyle uzatılması yolundaki Başbakanlık tezkeresi
üzerinde, hükümetimizin görüşlerini arz etmek üzere söz almış bulunuyorum; Yüce
Meclisimizi, şahsım ve hükümetimiz adına saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, bilindiği üzere,
Anayasamızın 120 nci maddesi hükümleri çerçevesinde, Doğu ve Güneydoğu Anadolu
Bölgelerimizdeki bazı illerimizde, 1987 yılından itibaren olağanüstü hal
uygulamasına başlanmıştır. Halen, Diyarbakır, Hakkâri, Şırnak ve Tunceli
İllerimiz olağanüstü hal; Batman, Bingöl, Bitlis, Mardin, Muş, Siirt ve Van
İllerimiz ise mücavir il statüsünde bulunmaktadır. Olağanüstü halin uygulanma ve sürdürülme
gerekçesi, esas itibariyle, bölgede huzur ve güvenin sağlanması, terörist eylem
ve faaliyetlerin yeniden gelişmesine imkân tanımayacak güvenlik ortamının tam
olarak tesisi ve bununla birlikte sosyal ve ekonomik gelişmenin altyapısının
oluşturulmasıdır. Devletimizin, güvenlik kuvvetlerimizin ve vatandaşlarımızın
kararlı mücadelesiyle, bölücü terör örgütünün silahlı eylem kabiliyeti büyük
ölçüde bertaraf edilmiştir; ancak, bölücü örgütün bölgede varlığı devam
etmektedir, tehdit henüz ortadan kalkmamıştır. Değerli milletvekilleri, bölücü terör
örgütü, güvenlik kuvvetlerimizin tedbirlerinden kurtulmak, zaman kazanmak,
kaybettiği lider kadrosunu tamamlamak, silahlı unsurlarını rehabilite etmek ve
toparlanmak maksadıyla, Ağustos 1999'dan sonra yurtdışına çekilmek zorunda
kalmıştır. Aradan ikibuçuk yılı aşkın bir zaman geçmiş olmasına rağmen, örgütün
halen yurt içinde 475-500 silahlı teröristi bulunmakta ve fırsat buldukça
yasadışı faaliyetlerine devam etmektedir. 2001 yılında bölgede meydana gelen 196
olayda 22 güvenlik görevlisi şehit olmuş, 54 güvenlik görevlisi yaralanmış, 10
vatandaşımız hayatını kaybetmiş ve 28 vatandaşımız da yaralanmıştır.
Gerçekleştirilen operasyonlarda, 113'ü ölü olmak üzere, toplam 368 terörist
etkisiz hale getirilmiştir. 19 Ekim 2001 tarihinden 13 Şubat 2002 tarihine
kadar olan yaklaşık dört aylık dönem içerisinde ise, olağanüstü hal
uygulamasının sürdürüldüğü 4 ilimizde 30 ve 7 mücavir ilde de 24 olmak üzere,
bölgede toplam 54 olay meydana gelmiştir. Meydana gelen 54 olayın yüzde 48'i
bildiri, pankart asma, yüzde 31'ini patlayıcı madde kullanımı ve kalan kısmını
ise silahlı saldırı, çatışma, taciz ateşi ve kanunsuz gösteri, yürüyüş olayları
oluşturmaktadır. Dönem içerisinde meydana gelen bu olaylarda 1 güvenlik
görevlisi şehit olmuş, 9 güvenlik görevlisi yaralanmış ve 2 vatandaşımız
hayatını kaybederken, 4 vatandaşımız da yaralanmıştır. Buna karşın, terör
örgütüne yönelik operasyonlarda, 8'i ölü olmak üzere, 97 terörist etkisiz hale
getirilmiştir. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
bölücü, yıkıcı ve irticaî teröre karşı şehirlerde ve kırsal alanlarda
gösterilen başarılı mücadele sonucu tesis edilen huzur ortamı, Yüce
Meclisimizin ve vatandaşlarımızın büyük desteğiyle, güçlenerek devam
etmektedir. İnsan hakları ve demokrasinin önündeki en büyük engel terördür ve
terörizmle mücadele, her devletin başta gelen yükümlülüğüdür. Bu, Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi hak ve özgürlüklerinin ve özellikle, yaşam hakkının
korunmasındaki sorumluluğun da bir sonucudur. İnsan haklarını korumak ve
geliştirmek, bu açıdan bakıldığında, toplumun her kesiminin sorumluluğundadır. Türkiye, demokrasiden ekonomiye, insan
haklarından çalışma hayatına kadar her alanda topyekûn bir kalkınma mücadelesi
vermektedir. Bölgelerarasındaki kalkınmışlık farkını azaltma hedefi de, bu
mücadelenin önemli parçasını oluşturmaktadır. Doğu ve Güneydoğu Anadolumuzu
kalkındırmak için her türlü çabayı sürdürme kararlılığındayız. Bu çerçevede, 4 olağanüstü hal ve 7
mücavir ilimizde eğitim, sağlık, sosyoekonomik ve kültürel alanlarda, geride
bıraktığımız yıl gerçekleştirilen hizmetleri özet olarak arz etmek istiyorum. Eğitim hizmetleri alanında, bir önceki
eğitim öğretim yılıyla mukayese edildiğinde, okulöncesi eğitimin verildiği
anasınıfı ve anaokulu sayısı yüzde 51 artışla 510 olmuştur, derslik sayısında
yüzde 123 artışla 653'e, öğretmen sayısında yüzde 37'lik artışla 848'e ve
öğrenci sayısında yüzde 71'lik artışla 18 592'ye ulaşılmıştır. İlköğretim
okullarında okul sayısı yüzde 12 artışla
4 576, derslik sayısı yüzde 13 artışla 20 163, öğretmen sayısı yüzde 13
artışla 29 760 ve öğrenci sayısı yüzde 6 artışla 1 080 523 olmuştur.
Ortaöğrenimde ise, okul sayısı yüzde 4 artışla 271'e, derslik sayısı yüzde 8
artışla 3 373'e, öğretmen sayısı yüzde 8 artışla 5 200'e ve öğrenci sayısı
yüzde 13 artışla 107 197'ye ulaşmıştır. Okulöncesi, ilköğretim ve ortaöğretimin
hepsini bir arada mütalaa edersek, bir önceki yıla oranla öğrenci sayısının
yüzde 7 ve 11 ilde ortalama nüfus artış hızının da yüzde 2,1 olduğu dikkate
alınırsa, öğrenci artışı, nüfus artışının 3,5 katı olmuştur. Öğretmen sayısında
yüzde 13, derslik sayısında yüzde 14 -ki, bir yılda 2 900 yeni derslik
yapılmıştır- ve okul sayısında yüzde 15 artış gerçekleşmiştir. Diğer önemli bir gelişme, kız öğrenci
sayısının artış oranının, erkek öğrenci sayısına göre 2 katı olmasıdır. Bölgede,
12 yeni yatılı ilköğretim bölge okulu, 2 pansiyonlu ilköğretim okulu hizmete
girmiştir. Böylece, yatılı ilköğretim bölge okulu sayısı 104'e, pansiyonlu
ilköğretim okulu sayısı da 33'e ulaşmıştır. 2001 yılında, bölgede, 1 423'ü meslekî,
767'si sosyokültürel, 2 321'i okuma-yazma olmak üzere, 4 511 kurs açılmıştır.
Bu kurslara, 56 000'i hanım olmak üzere, 102 017 kursiyer katılmıştır.
Bunlardan, okuma-yazma kurslarına katılanların sayısı 46 267'dir. Sağlık hizmetleri açısından bakarsak, 2001
yılı içerisinde, 8 sağlıkocağı, 7 sağlıkevi bitirilerek hizmete girmiştir. 11
ilimizde, halen, toplam 7 346 yatak kapasiteli 59 hastane, 352 sağlıkocağı ve
117 sağlıkevi hizmet vermektedir. 27 hastane, 21 sağlıkocağı ve 12 sağlıkevinin
yapımları da sürmektedir. Bölgede, 521 uzman hekim, 1 217 pratisyen hekim, 2
555 hemşire, 1 846 ebe ve 5 520 yardımcı sağlık personeli görev yapmaktadır.
Yaklaşık son bir yıllık dönemde, uzman hekim sayısında yüzde 18,5, pratisyen
hekim sayısında yüzde 13,8, hemşire sayısında yüzde 18,1, ebe sayısında yüzde
17,7 ve diğer yardımcı personel sayısında yüzde 22,8 oranında artış olmuştur. Değerli milletvekilleri, Diyarbakır
Organize Sanayi Bölgesi 2001 yılı ödeneği, dönem başında 800 milyar olarak
ayrılmışken, daha sonra 1 trilyon 361 milyar liraya çıkarılmıştır. Bittiğinde,
30 000 kişiye iş imkânı sağlanacaktır. Birinci bölümün altyapısı yüzde 100,
ikinci bölümün altyapısı ise yüzde 70 oranında tamamlanmıştır. Halen, 35 işyeri
üretime geçmiş, 45'i inşa ve 26'sı proje aşamasındadır. Van Organize Sanayi Bölgesi için 300
milyar, Bingöl Organize Sanayi Bölgesi için 425 milyar lira ödenek verilmiştir.
Her iki bölge de bitme aşamasındadır; toplam 3 810 kişi istihdam imkânı
bulacaktır. Hakkâri, Şırnak ve Bitlis organize sanayi bölgeleri için ise,
kamulaştırma çalışmaları yapılmaktadır. Batman ve Siirt sanayi bölgeleri
inşaatları ihale edilmiş olup, inşaına başlanmıştır. Ayrıca, bölgede, inşaatı devam eden 14
küçük sanayi sitesi vardır ve bunlar için 3 trilyon lira ödenek konulmuştur.
Toplam 2 306 işyeri içeren bu küçük sanayi siteleri içerisinde, Van Erciş ve
Yenimarangozlar, Muş Alparslan, Bingöl İkinci Kısım, Şırnak küçük sanayi
siteleri kısmen bitmiş veya bitme aşamasına gelmiştir. Batman, Bitlis ve Siirt
küçük sanayi siteleri ise bitirilerek, 304 işyeri hizmete açılmıştır. Tarımsal alanda, 2001 yılında, ülkemizin
-İç Anadolu başta olmak üzere- genelde yaşadığı kuraklık bölgede hissedilmemiş,
bahar yağmurlarının zamanında yağmasıyla, bereketli bir mahsul yılı idrak
edilmiştir. Hükümetimizin, çiftçimizi doğrudan destekleme kararı gereğince, 11
ilimizde, 77 201 kayıtlı çiftçiye, 7 415 523 dekar alan için 74 trilyon 155
milyar lira desteklemede bulunulacaktır. Bölgedeki sulama yatırımlarının
hızlanmasına büyük önem veriyoruz. Bu doğrultuda, ödenekler, yıl içerisinde
misline yakın artırılmıştır. Devlet Su İşleri tarafından 23,2 trilyon liralık
yatırım harcamasıyla, 40 461 metretülden büyük sulama kanalı inşa edilmiştir.
Harcamanın yaklaşık 16 trilyonluk kısmı, Diyarbakır, Batman sulamasına aittir.
2002 yılı programıyla, illerimizde, Devlet Su İşlerince 31,2 trilyon liralık
sulama yatırımı yapılacaktır. Bunun 23 trilyon liralık kısmı Diyarbakır ve
Batman sulamasına harcanacaktır. Bölge halkımızın en önemli geçim kaynağı
hayvancılıktır. Ülkemiz büyükbaş hayvan varlığının yüzde 12'si ve küçükbaş
hayvan varlığının yüzde 38'i bölge illerindedir. Hayvan kaçakçılığının
önlenmesi, pek az istisnası dışında, meraların tamamına yakınının daha düzenli
olarak kullanıma açılması gibi sebeplerden, hayvancılığın önü açılmıştır. Öte
yandan, hayvancılığın desteklenmesi hakkındaki Bakanlar Kurulu kararıyla, 2001
yılında, 7 231 yetiştiriciye, 153 549 adet besilik erkek büyükbaş hayvan için 3
trilyon 70 milyar lira hibe olarak desteklemede bulunulmasının da çok önemli
bir payı olduğu kuşkusuzdur. Keza, hükümetimizin, aynı yöndeki destekleme
kararı uyarınca 32 062 dekar alanda çiftçimizin gerçekleştirdiği yonca,
korunga, mısır, fiğ, sorgun, hayvan pancarı gibi yem bitkilerinin ekimi için
verilen 633 milyar 156 milyon liralık destek de hayvancılığı olumlu yönde
geliştiren bir etken olmuştur. 2001 yılında, meralarla ilgili olarak, 4342
sayılı Mera Kanuna göre yapılan çalışmalar sonucunda 205 216 hektar meranın
tespit tahdit işlemi yapılmış; bu çalışmalar için ise, illere tahsis edilen 3
trilyon 947 milyar liralık ödeneğin 2 trilyon 114 milyar lirası harcanmış; 140
hektar mera alanının da ıslahı yapılmıştır. Değerli milletvekilleri, 2001 yılında 137
köyde ve 8 mezrada 135 su şebekesi ve 105 sondaj çalışması yapılmıştır. Sondaj
çalışmaları için yaklaşık 4 trilyon lira harcanmıştır. Şüphesiz, içmesuyu
yatırımları arasında en önemli olanı Diyarbakır içmesuyu ve arıtma tesislerinin
bitirilerek halkımızın hizmetine sunulmuş olmasıdır. Dicle Barajından 33,5
kilometre isaleyle getirilen suyu, arıtarak, saniyede 3 ton içmesuyu olarak
şehre veren isale ve arıtım tesisleri Devlet Su İşleri tarafından bitirilmiş ve
işletilmek üzere, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesine teslim edilmiştir. Bu
tesis için, 2001 yılı fiyatlarıyla Devlet Su İşleri tarafından 87 trilyon lira
harcama yapılmıştır. Karayollarınca, 10 trilyon 721 milyar lira sarfıyla 832
kilometre devlet ve il yolu yeniden asfaltlanmıştır veya bakımı sağlanmıştır.
Keza, köy yollarında da, 850 kilometre yola stabilize dökülmüş, 286 kilometre
yeni yol yapılmış ve 738 kilometre yol asfaltlanmıştır. Bu işlemler için
yaklaşık 7 trilyon lira harcama yapılmıştır. İki yıl öncesine kadar emaneten
asfalt yol yapılamazken, bu yıl ulaşılan rakamlar memnuniyet vericidir.
Toplumsal gelişime destek faaliyetlerinde kullanılmak üzere, 2000 ve 2001
yıllarında nakit ve ödenek olmak üzere toplam 7 trilyon 541 milyar lira, bölge
valiliğince, valilik ve komutanlıklara verilmiştir. Ayrıca, ilave olarak 11
Şubat 2002 tarihi itibariyle aynı kurumlara, nakit olarak 210 milyar lira daha
aktarılmıştır. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; köye
dönüş ve rehabilitasyon projesi için 2001 yılında 3 trilyon 200 milyar lira
İçişleri Bakanlığı bütçesinden, 1 trilyon 285 milyarı GAP Bölge Kalkınma
İdaresi bütçesinden olmak üzere toplam 4 trilyon 485 milyar lira ödenek
gönderilmiştir. 2002 yılı İçişleri Bakanlığı bütçesinde
ise, söz konusu proje için, 5 trilyon 615 milyar lira ayrılmıştır. Aralık 2001 itibariyle bölgede programlı
geri dönüş kapsamında 12 yerleşim yerinde 851 konut bitirilmiş, 435 konutun ise
inşaatı devam etmektedir. Olağanüstü hal illeriyle mücavir illerde
Haziran 2000-Ocak 2002 tarihleri arasında 294 köy ve 159 mezraa, 36 902 nüfuslu
6 236 hane geri dönüş yapmıştır. Aynı tarihler arasında, valiliklerce, köye
dönüş yapanlara, toplam parasal değeri 4 trilyon 168 milyar lira olan demir,
çimento, diğer çeşitli inşaat malzemeleri, çadır, yiyecek, giyecek ve nakit
yardımı da yapılmıştır. Değerli milletvekilleri, konuşmamın
başında da belirttiğim gibi, bugüne kadar bölücü terör örgütüne karşı
olağanüstü hal yönetimi içerisinde mücadele edilmiştir. Olağanüstü halin
uzatılma gerekçelerinin tamamen ortadan kalması ve Yüce Heyetinize, diğer
illerimizde olduğu gibi, Diyarbakır, Hakkâri, Şırnak ve Tunceli İllerimizde de
olağanüstü halin kaldırılması yolunda teklifle gelmek en büyük hedefimiz ve
arzumuzdur; ancak, başta can ve mal güvenliği olmak üzere, vatandaşlarımızın
temel hak ve özgürlüklerinin korunması, kamu düzeninin devamı ve bölge
illerinin sosyoekonomik gelişmesine yönelik sağlıklı altyapının
oluşturulabilmesi açısından bu dört ilimizde uygulanmakta olan olağanüstü halin
bir süre daha uzatılması gerektiği değerlendirilmektedir. Bu düşüncelerle,
halen dört ilde uygulanmakta olan olağanüstü halin, 30 Mart 2002 tarihinden
itibaren 4 ay daha uzatılmasına ilişkin hükümet tezkeresini Yüce Meclisimizin
takdirlerine sunuyorum. Değerli milletvekilleri, güvenlik
güçlerimiz, halkımızdan aldıkları destekle terörün üstesinden nasıl
gelinebileceğini, bu yüce millet de, birlik ve beraberlik şuurumuzun, en önemli
manevî varlığımız olduğunu bütün dünyaya göstermişlerdir. Cana kıyarak, korku
salarak, bölücü ve yıkıcı amaçlarına ulaşmayı hayal edenler şunu çok iyi
bilmelidirler ki, gayretleri beyhudedir. Üniter devlet kararlılığımız, hiçbir
vatandaş ayırımı yapmaksızın bütün ulusu kucaklayan devlet anlayışımız, kanun
ve nizam hâkimiyetini demokrasi ve hukuk kuralları içerisinde sürdürme azmimiz,
onlara asla geçit vermeyecektir. Yüce milletimizin ve Meclisimizin bu yolda
verdikleri destek için bir kez daha teşekkür ediyorum. Huzurlarınızda, vatanı ve milleti uğruna
tereddüt etmeden hayatlarını feda eden aziz şehitlerimizi bir kez daha rahmet
ve minnetle, kahraman gazilerimizi şükranla anıyorum; hepinize en içten sevgi
ve saygılarımı sunuyorum. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan. Sayın Bakan, diliyorum ki, bu sene
yaylaları açacaksınız, o yaylalara giderken insanlara cehennem azabı
çektirmeyeceksiniz. Her sene, bizi, askerlerle, alt kademedeki insanlarla
muhatap tutuyorsunuz. Çok zor durumda... Daha yeni geldim, bu olağanüstü halin
orada yarattığı sıkıntıyı gördüm. İnsanlar, saatlerce yolda bekletiliyor Sayın
Bakanım. Yani, maalesef, karşımızda bir şey bulamıyoruz. Şimdi, birtakım hizmetlerden bahsettiniz,
Tunceli'de bir tek hizmetten bahsetmediniz. Ne yapalım, Tunceli'nin de kaderi
buymuş. Tezkere üzerinde Saadet Partisi Grubu
adına, Elazığ Milletvekili Sayın Ahmet Cemil Tunç; buyurun efendim. (SP
sıralarından alkışlar) Sayın Tunç, süreniz 20 dakika. SP GRUBU ADINA AHMET CEMİL TUNÇ (Elazığ) -
Sayın Başkan, sayın milletvekili arkadaşlarım; olağanüstü halin Diyarbakır,
Şırnak, Hakkâri ve Tunceli İllerinde dört ay daha uzatılmasına ilişkin
Başbakanlık tezkeresi üzerinde, Saadet Partisi Grubu adına söz aldım; bu
vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. Anayasanın 120 nci maddesinde, şiddet
olayları sebebiyle kamu düzeni ciddî şekilde bozuluyorsa, olağanüstü hal yurdun
bir veya birden fazla bölgesinde, süresi altı ayı geçmemek üzere ilan
edilebilir deniliyor. Zamanın hükümeti, bu hükme dayanarak, 14 Temmuz 1987
tarihinde, olağanüstü hal talebiyle Meclisin karşısına çıkmış, aynı toplantıda
OHAL ilan edilmiş, Olağanüstü Hal Bölge Valiliği de aynı toplantıda ihdas
edilmiştir; o gün bugün olağanüstü hal uygulaması devam etmektedir. 1978
yılında bölgede ilan edilen sıkıyönetimi de hesaba katarsak, tam 24 yıldır
bölgede, sıkıyönetim ve olağanüstü hal uygulanmaktadır. Bölge insanı, bir ömrün
yarısını, hak, hukuk, hürriyet ve özgürlüğün askıya alındığı bölgede geçirmek
zorunda bırakılmıştır; daha ne zamana kadar süreceği de belli değildir. Aslında, 24 yıldan beri Olağanüstü Hal
Bölgesinde yaşanan hukuksuzlukları, keyfîlikleri anlatacak değilim. Bölge
halkının maruz kaldığı baskıları, bir demokratik hukuk devletinde yaşanması
mümkün olmayan gayri insanî uygulamaları, yaşanan acı dolu olayları anlatarak
yaraları tazeleyecek de değilim; ancak, yaşanan bu acı dolu uygulamalardan ders
alınması gerektiğini, hiç olmazsa, bundan sonra bu tür hatalara düşülmemesi
gerektiğini de ifade etmek istiyorum. 24 yıl olağan olmayan rejim bölgede
uygulanmış da ne olmuş?.. 30 ilâ 35 000 insan hayatını kaybetmiş, geride
binlerce yetim, kan ve gözyaşı bırakmıştır. 100 milyar doların üzerinde millî
kaynak harcanmış, 3 000'in üzerinde köy boşaltılmış, yakılmış, yıkılmış, okul
çağında yüzbinlerce gencimiz eğitimsiz kalmış, milyonlarca insan göç etmek
mecburiyetinde bırakılmış, hayvan varlığı tamamen yok olmuş, binlerce faili
meçhul cinayet işlenmiş, hak arama yolları tamamen tıkanmış, insan hakları
ihlalleri OHAL bölgesinde doğal hale gelmiş, sefalet, fakirlik, yoksulluk,
işsizlik, gurbet bölge insanının kaderi haline gelmiştir. Gelinen bu sonuçta
OHAL'in katkısını bilen Sayın Başbakan Ecevit, 13.8.1997 tarihinde "bu
sene içerisinde OHAL kesinlikle kaldırılacaktır" diyor. Aradan tam beş yıl
geçti, kaldırılması bir yana, uzatılmasıyla ilgili Başbakanlık tezkeresini
görüşüyoruz. Yine, 28.7.1999 tarihinde Sayın Mesut
Yılmaz "buna, artık, olağanüstü hal denemez, artık, olağan hale gelmiş
demektir. Bu tedbirler, artık, savunulamaz. Terörle mücadelede gerekenleri
gözden kaçırmadan olağanüstü hal uygulanan bölgelerde yönetimin ve hayatın
normalleştirilmesi, sosyal ve ekonomik tedbirlerin alınması zamanı gelmiştir, eğer,
ayrılıkçı terörü Türkiye'nin ufkundan silmek istiyorsak" diyor. Bu
sözlerin üzerinden de tam üç yıl geçti, söylenen sözler hiçbir şey ifade
etmiyor. Biraz sonra, 45 inci defa olağanüstü hali herhalde uzatmış olacağız. Ancak, bu hükümetin programına bakıyoruz,
bölge için vaat ettiği güzel şeyler var. Mesela "doğu ve güneydoğunun geri
kalmışlığı, alınacak ekonomik ve sosyal önlemlerle giderilecektir, sorunlar
çözülecektir" deniliyor; ama, alınan önlemleri ve tedbirleri göremiyoruz.
İşsizliğin ve yoksulluğun önleneceği, ortadan kaldırılacağı ifade ediliyor;
ancak, işsizliğin ve yoksulluğun her geçen gün daha da arttığını görüyoruz.
Yine, hükümet programında, eğitim ve sağlık hizmetleri alanında eksiklikler de
tamamlanacak hayvancılık yeniden canlanacak, köye dönüş projeleri hazırlanacak
gibi güzel vaatler var; ancak, ortada bir şey olmadığını, geldiğimiz noktada
görüyoruz. Bunun gibi daha birçok vaat de orta yerde sahibini bekliyor. Ne
yazık ki, bu yönde ortaya bir irade de konulabilmiş değildir. Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; dünyanın herhangi bir yerinde terör varsa, şiddet varsa, devlet,
güvenlik güçleri marifetiyle kendini savunma hakkına sahiptir; Türkiye de
kendini şiddete karşı savunma hakkına sahiptir, silahlı güçler bu görevi yerine
getirmişlerdir. Bunun yanında, sivil yöneticilerin de siyasetçilerin de
üzerlerine düşeni yapması gerekir; ancak, Türkiye'de, idareciler, bilim
adamları, üniversiteler, akademisyenler, siyasetçiler, sivil toplum örgütleri,
kendisini ilgili gören her kurum ve herkes çözüm üretmek zorundadır ve çözüm
önermek zorundadır. Ancak, görünen o ki, çözüm, silahlı güçlere havale
edilmiştir. Bunun içindir ki, bugüne kadar ekonomik, sosyolojik, psikolojik ve
manevî bir yaklaşım ihtiyacı hissedilebilmiş değildir. Şimdi, olağanüstü hal bölge
uygulamalarının klasik, mutat yaklaşımıyla bölge, ekonomik olarak tamamen
çökmüştür. Bu çöküşü, yaşanan süreçle birlikte, göçler daha da hızlandırmıştır.
Bölge metropolleri, sağlık, eğitim, istihdam ve diğer altyapı hizmetleri alanında
yetersiz kalmış, zorunlu göçler kırsal üretimi tamamen ortadan kaldırmış,
tüketim talebini artırmış, bölge insanı bir anda üretici olmaktan çıkarılmış,
tüketici duruma getirilmiştir. Bu durum, ciddî boyutlarda sosyal ve kültürel
tahribatlara neden olmuştur. Bunun yanında, bölgeden beyin göçü olmuş;
sermaye göçü olmuş, dolayısıyla, bölge, tamamen sahipsiz kalmıştır. Boşaltılan
köylerden göç, Türkiye'nin büyük metropollerinde de çeşitli sosyal ve altyapı
sorunlarının büyümesine neden olmuştur. Göçe maruz bırakılanlar, âdeta, kendi
kaderleriyle ve imkânlarıyla başbaşa kalmışlardır. Güvenlik nedeniyle, bir köyün veya
yerleşim biriminin boşaltılmasını anlayabilirim; ancak, sosyal bir devletin,
vatandaşına, şu zamana kadar, şu saate kadar burayı boşaltacaksın; ne
yapacağın, nereye gideceğin, ne yiyeceğin, ne içeceğin beni ilgilendirmez,
demesini anlayamam, bunu kimse bana anlatamaz. Bunun ne insanî bir yanı var,
bunun ne de kanunî bir tarafı var. Sosyal devlet, bu duruma düşen vatandaşını
sokağa terk edemez, sokakta bırakamaz; boşaltacağı yerleşim yerini istimlak
eder, bedelini öder eğer gerekiyorsa veya bir yerde vatandaşını iskân eder veya
gittikleri yerlerde dilenmeden, kimseye muhtaç olmadan yaşayabilmeleri için
belli bir bedel öder, köyüne geri dönünceye kadar. Devletin bu gücü var; ancak,
bu da yapılmamıştır. Şimdi, Türkiye'nin çeşitli yerlerine
dağılmış bu göçzedelerin köylerine dönüşleri için de, ne yazık ki, önemli bir
şey yapılamamıştır. Gelinen noktada daha fazla mağduriyetlerin yaşanmaması, acı
ve sıkıntıların bitmesi için yapılacak ilk şey, köye dönüş projesinin hayata
geçirilmesidir. Bunun için, hemen bir fon oluşturulmalı ve buraya kaynak
aktarılmalıdır. Köyüne dönmek isteyen her aileye, fondan, ihtiyacı ölçüsünde ve
imkânlar ölçüsünde kaynak temin edilmeli; her ne sebeple olursa olsun, köyüne
dönmek isteyen vatandaş kesinlikle engellenmemelidir. Dönüşü temin edilen bu
yurttaşlarımızın kısa sürede iş sahibi olabilmesi için de kredi imkânları
araştırılmalıdır. Bölgede yaşanan olaylarda kaybettiğimiz
canları belki geri getiremeyiz, yitirdiğimiz manevî değerlerimizi belki geri
getiremeyiz; ancak, acıyı, gözyaşını, kini, nefreti unutturacak, ekonomik
refahı temin edebilecek tedbirleri alabiliriz, bu çalışmaları yapabiliriz;
ancak, bunları bile yapmıyoruz. Bırakın bunları, mevcut işleyen, bölgeyi ayakta
tutan kamu kaynaklarını da kesmek için çalışıyoruz. Olağanüstü hal bölgesinin büyük bir
kısmında tütün ekimi yapılıyor. Bundan sonra, çıkarılan kanunun getirdiği
düzenlemeyle, eskisi gibi ekilemeyecek, bölge, ekonomik bir kaynağını kaybetmiş
olacaktır. Yine, 31 Mayıs 2002 tarihinde Türkiye
Şeker Fabrikaları Özelleştirme İdaresine devredilecek. Sonunda, OHAL
bölgesindeki bütün fabrikalar kapanmayla karşı karşıya gelecektir. Halbuki,
OHAL bölgesi köylüsünün önemli geçim kaynağı pancardır. Pancar ekiminin
sınırlandırılması, bölgedeki fabrikaların ekonomik ve siyasî maksatlarla
kapatılması, bölge halkı için büyük bir felaket olacaktır. Kaldı ki, bu
bölgedeki KİT'lerin özelleştirilmesinin izah edilebilir hiçbir ekonomik sebebi
yoktur. Bölgedeki bütün et ve balık kombinaları
satıldı, özelleştirildi, süt fabrikaları özelleştirildi, yem fabrikaları
özelleştirildi. Sonuçta, devletin kasasına hiçbir şey girmediği gibi, bölge
ekonomisi, bu uygulamadan büyük zarar gördü. Bugün, özelleştirilip de çalışan
bir tane et balık kurumu gösteremezsiniz, yoktur, kapanmıştır. Kaldı ki, sosyal
devlet, sadece ekonomik faydayı düşünemez, bunun yanında, sosyal refahı da
düşünmek zorundadır. Kesinlikle, şeker fabrikalarının Özelleştirme İdaresine
devredilmesinden vazgeçilmesi gerekir. Aksi takdirde, bu fabrikalar ferrokromun
durumuna düşebilirler. Elazığ ferrokrom tesislerinde 1 500 insan çalışıyor. İki
yıl önce Özelleştirme İdaresine devredildi. Devredildikten sonra bu fabrikada
üretim durdu, bacalar tütmez oldu, stoktaki malları, mamul maddeler dahi
satılamaz oldu. Memur, işçi maaşı, fabrikanın masrafı Özelleştirme İdaresi
tarafından karşılanıyor. Fabrikayı böyle bir duruma düşürmektense çalıştırmak,
hem ülkeye hem de bölgeye ekonomik bir katkı temin etmek daha doğru, daha
akılcı değil miydi?! Kaldı ki, KİT raporlarında, olağanüstü hal bölgesindeki
KİT'lerin özelleştirilmemeleri yönünde temenni kararları var. Yine, birçok
hükümet programında, bu bölgedeki KİT'lerin özelleştirilmemeleri yönünde
taahhütler var. Böyle büyük sıkıntıları yaşamışken, onları bu hazır
kaynaklardan mahrum etmenin, sosyal devletle bağdaşır bir tarafı yoktur. Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; olağanüstü halin getirdiği olumsuz ekonomik sıkıntıları ortadan
kaldırmanın veya hafifletmenin bir yolu da sınır ticaretidir. Genelde
Türkiye'nin, özelde de bölgenin dışticaretinde Ortadoğu'nun payı oldukça
büyüktür. Doğu ve güneydoğu bölgeleri için İran ve Irak'la ticaret çok
önemlidir. Güneydoğu illeri için Habur Sınır Kapısı ve Irak'la ticaret
vazgeçilemez; çünkü, Irak'a uygulanan ambargodan dolayı Türkiye büyük ekonomik
kayıplara uğramıştır. Bu kaybın 60 milyar doların üzerinde olduğu söyleniyor.
Bu kayıptan, daha fazla bölge halkı etkilenmiştir. Şimdilerde, Irak'a Amerikan müdahalesi söz
konusudur. Türkiye'nin buna müsaade etmemesi gerekir; aksi takdirde,
yoksulluğun pençesinde kıvranan bölge halkı daha da yoksullaşmış olacaktır. Bu
zararı hafifletmenin yolu, sınır ticaretinin canlandırılması, geliştirilmesi ve
sınırlamaların kaldırılmasıdır. Vergi kaybı gailesiyle sınır ticaretinin
önüne geçilmesini anlamak mümkün değil; çünkü, sınır ticareti, yasadışı
yollarla yapılan bir hadise değil, kontrollü yapılan bir hadisedir.
Dolayısıyla, endişe edilen vergi kaybını bu resmî kontrollerle telafi etmek
mümkündür. Aslında, Türkiye, kaybını telafi etmek için, Ürdün'e tanınan
statüden istifade etmenin yollarını aramalı ve zorlamalıdır. Doğu illerimiz için de, İran'la yapılan
sınır ticaretinden vazgeçilemez; çünkü, sınır ticareti yoluyla, sınır
bölgesinde oturan halkın refahı artıyor, istihdam alanı açılıyor, ülkenin dış
ticaretinin gelişmesine çok büyük önemli katkılar sağlanıyor, sınır ticareti
yapılan illerin sosyoekonomik durumları değişiyor. Özellikle olağanüstü hal
illeri için, sınır ticaretinin en büyük faydası göçü önlüyor olmasıdır. Bu
ticaretten istifade edecek olan iller de, en yoksul, millî hâsılası en düşük
olan illerimizdir. Bu ekonomik kaynağın değerlendirilmesi gerekir. Bölgede,
esnafın, sanatkârın, ticaret erbabının ayakta kalmasının en pratik yolu da
budur. Komşu ülkelerin rejimlerinden dolayı sınır
ticaretine kuşkuyla bakılması büyük bir ayıptır. 1999 yılında, sadece Van sınır
ticareti kapsamında 17,5 trilyon vergi ödemişiz. 1993 ve 1998 yılları arasında
sınır ticareti yoluyla yapılan ihracat 46 000 000 dolar, ithalat ise 22 500 000
milyon dolardır. Kapıköy Sınır Kapısının açıkpazar olarak ve transit
taşımacılığa açılması, bölgenin ekonomik sıkıntılarının aşılmasında büyük katkı
sağlayacaktır. Sınır ticaretiyle ilgili alınan
kararlarda, uygulamaya konulan kararnamelerde bölgedeki meslek örgütlerinin ve
ticaret erbabının görüşleri alınmadığı için, sınır ticareti durma noktasına
gelmiştir. Sadece İran, Irak değil, bütün bölgenin komşu ülkelerle sınır
ticareti geliştirilmeli ve canlandırılmalı, sınırlardaki mayınlı araziler de
vakit geçirilmeden ekime açılmalıdır. Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hemen,
bölgenin sosyoekonomik envanteri çıkarılmalı, yaşanan sürecin meydana getirdiği
yıkımlar bilirkişi marifetiyle tespit edilmeli, yerel yönetimlerin görüşleri
alınarak, bir master plan hazırlanmalıdır. Çıkarılacak bu master plana kaynak
sağlamak için, OHAL kalkınma fonu adıyla bir fon oluşturularak, vakit
kaybettirilmeden, OHAL veya doğu, güneydoğu kalkınma başkanlığı kurulması,
sanıyorum, sıkıntıların daha erken bitirilmesinin başlıca sebebi olacaktır. Bu plan çerçevesinde, hemen yapılması
gerekenler, orta vadede yapılması gerekenler ve uzun vadede yapılması
gerekenler tespit edilmeli, GAP'ın yanında DAP da devreye sokulmak suretiyle,
bu sıkıntılar kısa sürede yenilmeli. OHAL bölgesinde yatırım ve istihdamı
teşvik için çıkarılan kanunlara işlerlik kazandırılmalıdır. Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; eğer, OHAL, kendisinden beklenen, halkın güvenliği ve huzuru
yönünde fonksiyonunu yitirmişse, uygulamada ısrar etmenin bir anlamı yoktur.
OHAL bugün etkinliğini kaybetmiştir; ancak, adına ister güneydoğu meselesi
deyin ister terör meselesi deyin ister Kürt meselesi deyin, ne derseniz deyin,
bu, sadece bölge meselesi değil, Türkiye'nin meselesidir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Tunç, size eksüre
veriyorum; lütfen, toparlayın efendim. AHMET CEMİL TUNÇ (Devamla) - Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan. Türkiye, şöyle veya böyle, bu meseleyi,
kendi iradesi ve inisiyatifiyle bitirmek zorundadır; aksi takdirde, dışarıdan
birileri her zaman kaşıyacak, her zaman canlı tutmaya çalışacaklardır. Türkiye'nin, kaynaklarını buralarda
tüketerek büyümesi de mümkün değildir. Bölgede yaşanan sosyal, siyasal ve
ekonomik sıkıntıları, bölge halkını gözardı ederek de çözemeyiz; bu
sıkıntıları, bölge halkıyla beraber omuzlamak durumundayız. Türkiye, bu
meseleyi daha fazla taşıyamaz. Yıllardır eğitimsizlikten, okulsuzluktan,
öğretmensizlikten dolayı OHAL illeri üniversitelere öğrenci gönderemiyor.
"Girsin, kazansın" diyemezsiniz, kimse diyemez bunu. Özel düzenleme
yapılarak, bu haksızlık ve adaletsizlik hemen ortadan kaldırılmalı. 60 000 korucu var. Bunların elinde silahlar
var. Bu 60 000 korucunun üretim yapabilecek istihdam alanları oluşturulmalı ve
fırsat değerlendirilmeli, vakit geçirilmemelidir. Bölgenin çok büyük şefkate
ihtiyacı var, hemen yatırımlara ihtiyacı var. İnşallah bu fırsatı kaçırmadan
Türkiye bölge halkının rahatını, huzurunu temin yönünde kararlar alır ve
uygular diyor; hepinize saygılar sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tunç. İkinci konuşmacı, Doğru Yol Partisi Grubu
adına, Antalya Milletvekili Sayın Kemal Çelik; buyurun efendim. (DYP
sıralarından alkışlar) Süreniz 20 dakika. DYP GRUBU ADINA KEMAL ÇELİK (Antalya) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Diyarbakır, Hakkâri, Şırnak ve Tunceli
İllerinde uygulanmakta olan olağanüstü halin 30.3.2002 günü saat 17.00'den geçerli
olmak üzere 4 ay süreyle uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi üzerinde
Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, Türkiye, coğrafî
ve stratejik konumu itibariyle her zaman dünyanın ilgi odağı olmuş bir ülkedir.
Türkiye, özellikle İkinci Dünya Savaşından sonra terör örgütlerinin hedefi
haline gelmiştir. Artık İkinci Dünya Savaşından sonra ülkeler, bir ülkeye zarar
verebilmek için savaştan çok, terör yöntemine başvurmuşlardır. Terörle, savaş
etkisi yaratabilecek bir etki sağlayabilmişlerdir. Türkiye, bu nedenle, özellikle
Ortadoğu'da, Kafkaslarda, Balkanlarda politik ve ekonomik çıkarı olan ülkelerin
hedefi haline gelmiştir; çünkü, Türkiye, bir dünya devletidir. Dünya devleti
olan Türkiye'nin, Balkanlarda, Ortadoğu'da, Kafkaslarda her zaman etkin bir
rolü olmuştur. Bu da, bazı ülkeleri her zaman rahatsız etmiştir. Bizim, Türkiye'nin, Türk Halkının
kalkınması terör nedeni olabilmiştir; bizim birlik ve beraberliğimiz terör
nedeni olabilmiştir; Kıbrıs'taki soydaşlarımıza sahip çıkmak terör nedeni
olabilmiştir; maalesef, GAP Projemiz terör nedeni olabilmiştir. Bugün, bazı
şeyler söyleniyor; ama, terör nedenleri, işte, aslında bu saydıklarımdır.
Bizim, Yunanistan'la olan sorunlarımız terör nedeni olabilmiştir; Ege adaları
terör nedeni olabilmiştir; ama, böyle lanse edilmemekte, yanlış bir şekilde
dünya kamuoyunun ve Türk kamuoyunun önüne çıkılmaktadır. PKK terörü de bu nedenle meydana
gelmiştir. Ermeni terörünün bir devamı olarak PKK terörü 1984'te fiilen
başlamıştır ve Türkiye, PKK terörüyle 15 yıl mücadele etmiş bir ülkedir, 100
milyar dolar civarında para harcamış bir ülkedir. Bu, kolay olmamıştır. Bakınız, ben size, özellikle 1991-1993
arasını hatırlatmak istiyorum. 1991 yılında, terör örgütünün başı, bir kongrede
"on yıl sonra gelmeyi hedeflediğimiz yere geldik" diyebilmiştir.
Yani, 2000 yılında gelmeyi hedeflediğimiz yere gelebildik demiştir ve bizim
insanlarımız, o bölgede siyasî çözümden bahsetmeye başlamışlardır; o bölgede
gazeteler dağıtılamamıştır, o bölgede saat 16.00'dan sonra sokağa dahi
çıkılamamıştır, şehirlerarası yolculuklar durmuştur, tren seferleri
yapılamamaktadır ve her gün, bırakın ilimizi, ilçelerimize ve köylerimize şehit
cenazeleri gelmektedir; ama, bizim insanımız, buna rağmen, ümidini hiç
kaybetmemiştir. Şunu da övünerek anlatabiliriz ki,
1993'ten itibaren, Türkiye Cumhuriyeti, bütün bu karamsarlığa son verebilmeyi
bilmiştir. O zaman, DYP iktidarında -1993'ten sonra- hızlı bir silahlı mücadeleye
karşı her türlü tedbir alınmış ve ilgili güvenlik birimleri, askerimiz ve
polisimiz etkin bir şekilde bölgeye gönderilmiş ve etkin bir şekilde
mücadeleleri sağlanmıştır. Türkiye, terör örgütüyle bu mücadelede,
düşünün ki, o zamanlar, o dönemde 30-40 milyar dolar harcamıştır; ama, Türkiye,
bir yandan bu mücadeleyi verirken bir yandan 1995 yılında, 1996 yılında, yüzde
8 kalkınabilmiş ve bir yandan da Avrupa Birliği hedefi projesini devam
ettirebilmiştir "Avrupa Birliği bizim medeniyet projemizdir" diyebilmiştir
ve Avrupa Birliği projesini asla geri bırakmamıştır. 11 Eylül saldırısından sonra dünyayı
hatırlayın... Dünya, çok duygusal ve dramatik bir ortama girdi. Dünya, ilk defa
"terör" adını duymaya başladı; oysa, dünyanın yaşadığı bu duygusal ve
dramatik kırılmanın hepsini biz o dönemde Türk Halkı olarak yaşadık. Maalesef,
o dönem çok çabuk unutuluyor; oysa o dönemi çok çabuk unutmamamız gerekir; ama,
unutuyoruz... Değerli arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyeti,
Avrupalı dostlarına, maalesef, özellikle son yıllarda bu olayı çok iyi
anlatamadı, terör olayını çok iyi anlatamadı, terör gerçeğini çok iyi
anlatamadı, terör örgütlerinin amacını anlatamadı; tam tersine, terör
örgütlerinin dayatmalarını bize dayatmaya başladılar ve Avrupa Birliği, 11
Eylül saldırısından sonra kendi terörist listesini açıklarken, Türkiye'deki
terörist örgütleri, listesine almadı. Güneydoğuda huzuru bozan, bizim
insanlarımızın huzurunu bozan, bizim insanlarımızı birbirinden ayırmayı
hedefleyen PKK terör örgütünü, terör örgütleri listesine almadı. Avrupa, burada
çifte standart uyguladı değerli arkadaşlarım; ama, burada, hep Avrupa'yı
suçlamayalım. Avrupa'yı suçlamak çare değil, bizim ne yaptığımız önemli,
Meclisimizin ne yaptığı önemli, hükümetimizin ne yaptığı önemli, yetkililerimizin
ne yaptığı önemli. Terörün bir amacı var. Terör bu sonuçta
siyasallaşmaya gider. Terör örgütlerinin esas amacı, dünya kamuoyuna isim
duyurarak siyasallaşmaya geçmektir. Terör örgütü 1996'da fiilen bitti;
bittikten sonra, teröristbaşı, Suriye'den çıkmaya mahkûm oldu. Artık, işi
bitmişti, onu Suriye de barındırmazdı; başka ülkeler de desteklerini kesmişti.
Onun işi bitti; ama, siyasallaşma dönemi... En tehlikeli olan dönem de
siyasallaşma dönemidir. İşte, bizim, özellikle, terör örgütü başının yakalanmasından
sonra ne yaptığımız önemlidir. Maalesef, ne yaptı terör örgütü.
"Kuzey Irak'a çekildim" dedi; ama, silahlarını bırakmadı, tehdit
unsuru olarak devam ediyor, kongresini ve bazı kararlar almayı sürdürüyor. Buna
rağmen, Avrupa ile ilişkilere giriyor ve Türkiye'ye dayatmalarda başrolü
oynuyor. Bugün, terör örgütü, silahı bırakmadı ve
bölücü taleplerinden vazgeçmedi. Zaman zaman, eylemde bulunabileceğini ima
etti. Hatta, son günlerde, İran'da hastane kurmaya kalkıyor, kamp yerleri
pazarlığı yapıyor; bu örgüt yapıyor. İleride değineceğim, bazı siyasîlerimizin
de çanak tuttuğu bu örgüt, maalesef, bugün, İran'da yeniden yapılanmaya giriyor
ve "siz, Türkiye Cumhuriyeti olarak, şu Avrupa Birliğinin söylediklerini
yapmazsanız, bakın, ben yeniden yapılanma içerisindeyim; yani, silahlı mücadele
için yapılanma içerisindeyim" diyor. Hem mevziini terk etmiyor hem de
demokrasiden, haktan, hukuktan bahsediyor. Bunu, özellikle Türk kamuoyunun
dikkatine sunmak istiyorum. Değerli milletvekilleri, dünya, 11
Eylülden sonra bir şeyi gördü: Dedi ki dünya "önce güvenlik." Dünya
"önce güvenlik" diyor; ama, Türkiye Cumhuriyetinin "önce
güvenlik" deme hakkı yok. Medenî ülkeler, elbette önce güvenlik der.
Ekonomide önce güvenlik, demokraside önce güvenlik, özgürlükte önce güvenlik,
hür teşebbüste ve kalkınmada önce güvenlik; ama, hepsinden önce de tüm
güvenlik... Yani, ekonomi, kalkınma, hepsi güvenlik... Güvenlik... Güvenlik...
Dünya bunu gördü. Değerli milletvekilleri, burada, Avrupa
Birliği bazı dayatmalarda bulunuyor; ama, savunduğu tezler, apaçık söyleyelim
ki, hiç çekinmeden söyleyelim ki, maalesef, terör örgütünün dayatmaları. Terör
örgütü, Avrupa Birliğini bazı konularda ikna edebiliyor; ama, maalesef, biz,
Türkiye Cumhuriyeti olarak, sanıyorum, çok iyi ikna edemedik. Bununla da kalmadık. Bakınız, Anavatan
Partisi Genel Başkanı Sayın Mesut Yılmaz'ı ibretle izliyoruz, son derece üzücü
bir şekilde izliyoruz. Sayın Yılmaz, halk desteğini kaybetmiş ve barajın altına
düşmüş, kendisine bir çıkış yolu aramaktadır. Elinde sadece Avrupa Birliği kozu
kalmış; kurtuluşu, Avrupa Birliğine girmede arıyor. Hatta, bu uğurda diyor ki:
"Avrupa Birliğinin yolu Diyarbakır'dan geçer." Kendi ülkesinin
geleceğini, Türkiye'nin hayatî bir problemini, Avrupa Birliğinin ipoteğine
veriyor. Yani, Türkiye'nin geleceği Avrupa Birliğinin ipoteğine veriliyor Sayın
Mesut Yılmaz tarafından. Bunu yapan da, sadece bir partinin genel başkanı
değil, aynı zamanda, maalesef, bu ülkenin Başbakan Yardımcısı!.. Büyük
kongresinde, çıkıyor "bu ülkede millî güvenlik sendromu yaşanmaktadır.
Millî güvenlik kavramı, artık, tartışılmalıdır" diyor. Bunun ne demek
olduğu gayet açık. Bunun arkasındaki şeyleri madde madde sayarsak, bunun ne
demek olduğu çok açık. Soruyorum Sayın Yılmaz'a: Acaba, bu
ülkenin 30 000 insanı niçin ölmüştür? Niçin, biz, onbeş yıl, terörle mücadele
ettik? Biz, çocuklarımızın geleceğine ayıracağımız 100 milyar dolarımızı,
kalkınmaya ve yatırıma ayıracağımız 100 milyar doları, o bölgenin kalkınmasına
ayıracağımız 100 milyar doları niçin, terörle mücadelede harcadık? Değerli
arkadaşlarım, denize düşen, yılana sarılıyor; ama, o yılan, acaba, onu
kurtarabilecek mi?! Bununla da kalınmıyor, maalesef, daha da
ileri gidiliyor; Sayın Mesut Yılmaz, bir bakanını konuşturuyor... Bu bir
gerçek, bunu gazetelerimiz de yazıyor, ilk defa ben söylemiyorum; Sayın Ahat
Andican'ın, hiç kızmasına falan da gerek yok. Bu konularda benim kadar da
hassastır. Lütfen, sükûnetle dinleyin. A. AHAT AHDİCAN (İstanbul) - Bu kürsüyü
popülist bir söyleme mekân yapmayın... KEMAL ÇELİK (Devamla) - Lütfen...
Lütfen... Bunlar, artık, söylensin. Söylenmeyenler de söylensin, gazetelerde
kalmasın; bu Meclis kürsüsünde de bazı şeyler söylensin... Sayın Keçeciler de talihsiz bir demeç
veriyor; Ben, Sayın Keçecilerin bu demeci kendiliğinden verdiğine de
inanmıyorum. BEYHAN ASLAN (Denizli) - İftira
atıyorsun!... Ayıp!.. KEMAL ÇELİK (Devamla) - Değerli
milletvekilleri, Sayın Keçeciler acaba hiç düşündü mü; Sayın Genel Başkanı
düşünmemiştir; ama, Sayın Keçeciler "partim için faydalı olanın, ülkem
için her zaman faydalı olamayabileceğini" hiç düşündü mü? Belki, Anavatan
Partisi bu sayede barajı aşabilir; ama, Türkiye'nin geleceğini ipotek altına
almak, acaba parti için faydalı mı, ülke için faydalı mı?! (DYP sıralarından
alkışlar) Değerli milletvekilleri, son günlerde, bir
de referandum hikâyesi var. Yani, bir başbakan yardımcısı düşün ki,
referandumun, Anayasaya göre hangi şartlarda yapılacağını bile düşünmeden,
yine, denize düşen yılana sarılır misali "referandum yapalım, istiyorlar mı
istemiyorlar mı Avrupa Birliğini" diyor. Peki, yapalım, soralım
vatandaşlarımıza; Kıbrıs konusuda Avrupa Birliğinin ne istediğini, güneydoğu
konusunda ne istediğini anlatalım, bize dayatılanları tek tek anlatalım ve
ondan sonra da referanduma gidelim... Böyle, kuru kuruya referanduma gidelim
demekle bu iş olmaz. Değerli milletvekilleri, bu konu, hassas
bir konudur; bu konu, Türkiye Cumhuriyetinin birlik ve beraberliğini yakından
ilgilendiren bir konudur. Bakın, biz, o bölgede görev yaptık. Bugün
Antalya Milletvekiliyim. Antalya'da turizmcilerimiz var, onlar, bu ülkeye vergi
veriyorlar, bu ülkeye yatırım yaptılar. Onların yüzde 60'ı doğu ve güneydoğulu
insanlarımızdır. Hepsini kutluyorum; Antalya halkı için de vergi veriyorlar,
Türk Halkı için de vergi veriyorlar. Bakın; bir örnek bu. İkinci örnek olarak şunu vereyim: Hakkâri
Şemdinli'de, Ordulu arıcılar vardı..Biz, onları, özellikle muhafaza ettik, bu
ülkenin birlik ve beraberliği için muhafaza ettik. Ben, o zaman Hakkârililere
dedim ki: "Biz, Ordulu arıcıyı, Şemdinli'de yaşatacağız, onları iş sahibi
kılacağız. Nasıl Antalya'daki turizmcimize sahip çıktıysak, Ordulu
arıcılarımıza da sahip çıkacağız." Bu ülke, böyle bir ülke. Böyle bir
ülkeyi de, kimsenin, başka türlü değerlendirmesine, birlik ve beraberliği bozmasına
hiç kimsenin hakkı yoktur. Bu ülkede bazı sorunlar var. Şuna
inanıyorum: Güneydoğudaki halkımızın çok sorunu var; ama, güneydoğu sorunu,
bizim sorunumuzdur, Türkiye'nin sorunudur, Türk Halkının sorunudur ve bunu, biz
çözeceğiz, bizim çözmemiz lazım. (DYP sıralarından alkışlar) Şimdi, yine, soruyorum: Sayın Yılmaz,
1997'den itibaren -terörün bittiği dönemdir- Başbakan olarak ve Başbakan
Yardımcısı olarak bu ülkenin başındadır. Güneydoğu için, her olağanüstü hal
toplantılarında, sayın bakanların burada verdikleri rakamlar dışında, her sene
ayrılan ödenekler dışında hangi yatırımı yapmış, hangi işsize iş bulmuş,
güneydoğu insanımıza hangi umudu vermiştir, güneydoğu insanımız için hangi
kalkınma modelini önermiştir, GAP'ta hangi tarım modelini önermiştir, Atatürk
Barajıyla ilgili projesi nedir, hayvancılık sorununu nasıl çözmüştür, göç eden
köylüleri geriye nasıl döndürmüştür, hangi proje uygulanmıştır? Bunların
hiçbirisi yok. Bunları yapacak zaten zamanı da yok, vakti de yok; bunu yapması
da mümkün değildir; ama, gelin görün ki, Avrupa Birliği konusunda, Avrupa
Birliğinin arkasına sığınarak, bu ülkenin güneydoğu sorununda, maalesef,
ülkenin ipotek altına alınmasına sebebiyet vermemelidir; bu yanlıştır. Şunu özellikle belirtmek istiyorum: Bakın,
Yunanistan, Avrupa Birliğine girdi; hatırlayın o dönemi. Yunanistan'ın
sorunlarını ben size anlatayım: Yunanistan'ın Türkiye'yle Kıbrıs sorunu vardır,
Yunanistan'ın Türkiye'yle Ege Adaları sorunu vardır, Yunanistan'ın Türkiye'yle
12 mil sorunu vardır, Yunanistan'ın Türkiye'yle Batı Trakya sorunu vardır.
Acaba, Avrupa Birliği, o zaman, Yunanistan'a "bu sorunları çöz, seni ondan
sonra Avrupa Birliğine alırım" dedi mi? Hatırlayın... Batı Trakya sorunu
önemli bir sorun; orada bazı insanlar sıkıntı çekiyor "çöz" dedi mi;
demedi. Kıbrıs'la ilgili sorun duruyor, Ege Adaları, 12 mil sorunu"
duruyor. Bunların hiçbirisini söylemedi, hiçbir sorunu söylemedi; ama,
Türkiye'ye gelince, bazı şeyleri dayatıyor... Bakın, Türk Halkı, Avrupa Birliğiyle
ilgili hayalî olan umut projesinden neredeyse vazgeçmek üzeredir. Türk Halkı,
artık, Avrupa Birliği olayına güvenmemektedir. Bizim insanlarımız, bizim kurumlarımızın içindeki bazı yetkili
kişiler bile kişisel kaygılarını konuşabilmektedir. Buna sebebiyet vermenin
hiçbir anlamı yok. Avrupa Birliği, Sayın Mesut Yılmaz'ın
ifadesiyle, biliyorsunuz, hemen kolay gerçekleşmeyecek. Kendisinin, bir
televizyonda ifadesi var "2010 yılından önce Avrupa Birliğine gireceğimiz
falan yok" dedi; aynen böyle... 2010 yılından önce Avrupa Birliğine
giremeyeceksek, peki, bizdeki acele ne?! Acaba, bizdeki acele, seçimlerin
yaklaşması mı?! Niye acele ediyoruz, buna ne gerek var? Biz, hem 2010 yılından
önce Avrupa Birliğine giremeyeceğiz hem orta vadede çözülmesi gereken sorunları
Türkiye'ye Avrupa Birliği dayatacak... Dayatırken, bir taraftan Avrupa Birliği
konuşacak, bir taraftan da bizim içimizdeki hükümet yetkililerinden birisi
Avrupa Birliğiyle aynı düzeyde konuşacak ve ondan sonra da kurumlar arasında,
hükümet içinde uyum kalkacak. Avrupa Birliği, Türkiye'nin medeniyet
projesidir. Biz, nasıl, terörle mücadele ederken, bir taraftan gümrük birliğine
giriyor bir taraftan demokratikleşme yapıyorsak, biz, bizim insanlarımızın
sorununu, orada yaşayan insanlarımızın her sorununu kendimiz çözeriz, yeter ki,
dayatmasınlar. O insanlarımızın Kürtçe konuşması bizim için çok önemli bir şey
de değil, her hakkı da veririz; onlar istedikleri için değil, onlar talep
ettikleri için değil, onlar dayattıkları için değil... Herkes şunu bilsin ki, Avrupa Birliği,
bizim hayatî konularımız... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Çelik, eksüre verdim;
toparlar mısınız efendim. KEMAL ÇELİK (Devamla) - ...hususunda
dayatmalarda bulunduğu sürece bazı sıkıntılar çekeriz; ama, biz, şunu
istiyoruz: Demokrasi, kalkınma, hukuk, demokratikleşme... Her şeyi, Türk Halkı
istediği için yapacağız, toplumsal mutabakat olduğu zaman yapacağız. Bizim
insanımızın dayatmalara hiçbir zaman müsaade etmediğini herkes iyi bilmektedir.
Son olarak şunu söylüyorum: Olağanüstü
hal, 4 ilimizde dört ay daha uzatılıyor; gönül isterdi ki, 2000'li yıllarda
bazı bölgelerimizde artık olağanüstü bir yönetim olmasın; ama, maalesef, bazı
siyasîlerimiz de, bunun devamına çanak tuttuğunun acaba farkında mı?! Gönül
ister ki, normal yönetime her yerde geçelim; ama, bu gerçeği, Türk Halkı hiç
unutmamaktadır. Ben, olağanüstü halin 4 ilimizde dört ay
süreyle bir kez daha uzatılmasına Doğru Yol Partisi olarak olumlu oy
vereceğimizi ifade ediyor, Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (DYP ve MHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çelik. Sayın milletvekilleri, çalışma süremizin
bitmesine çok az bir zaman kalmıştır; daha 3 tane grup var, şahsı adına söz
isteyen arkadaşlarımız var. Bu itibarla, sözlü sorular ile kanun tasarı
ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 13 Mart 2002 Çarşamba günü saat
15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum. Kapanma
Saati : 18.49 |
|