Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 21        CİLT : 85       YASAMA YILI : 4

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

61 inci Birleşim

6 . 2 . 2002 Çarşamba

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R  I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. – GELEN KÂĞITLAR

III. – ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. – Başbakan Bülent Ecevit ve Bakanlar Kurulu Üyeleri hakkındaki (11/25) esas numaralı gensoru önergesinin, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer almasına ve Anayasanın 99 uncu maddesi gereğince gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerin 12.2.2002 Salı günkü birleşimde yapılmasına ve görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi

B) SİyasÎ Partİ Grubu Önerİlerİ

1. – Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin DSP Grubu önerisi

IV. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI

A) Öngörüşmeler

1. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal ve 19 arkadaşının, işsizlik ve yoksulluk sorununun araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/15)

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. – İzmir Milletvekili Rıfat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 arkadaşının;  Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527)

2. – Denizcilik Müsteşarlığının  Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname, Devlet Memurları Kanunu, Harcırah Kanunu ile Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/593) (S. Sayısı : 643)

3. – Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri ve Personeli Eğitim Merkezleri Kanunu Tasarısı ve Adalet ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/744) (S. Sayısı : 786)

4. – Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433)

5. – Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş ve Üç Arkadaşının Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı : 666)

6. – Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/754, 1/692) (S. Sayısı : 675)

7. – Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal  İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/756, 1/691) (S. Sayısı : 676)

8. – Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/753, 1/690) (S. Sayısı : 685)

9. – Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Kahramanmaraş Milletvekili Mustafa Kamalak'ın, 1.3.1926 Tarih ve 765 Sayılı Türk Ceza Kanununun 312 nci Maddesinin Son Fıkrasına Bir Cümle Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın, Türk Ceza Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/946, 2/192, 2/439) (S. Sayısı : 810)

VI. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YazIlI Sorular ve CevaplarI

1. – Tekirdağ Milletvekili Nihan İlgün'ün, Trakya'daki sel felaketine ve yapılacak yardımlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Abdülkadir Akcan'ın cevabı (7/5434)

2. – Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, çiftçilerin çeşitli sorunlarına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'in cevabı (7/5471)

3. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, Sakarya-Karasu İlçesi Kaymakamlığıyla ilgili iddialara ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen'in cevabı (7/5556)

4. – Kırıkkale Milletvekili Hacı Filiz'in, Kırıkkale İli köylerinin Orköy kredisinden faydalanıp faydalanmayacaklarına ilişkin sorusu ve Orman Bakanı Nami Çağan'ın cevabı (7/5628)

5. – Kayseri Milletvekili Sadık Yakut'un, alternatif turizm faaliyetlerine ilişkin sorusu ve Turizm Bakanı Mustafa Taşar'ın cevabı (7/5691)

I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak üç oturum yaptı.

Afyon - Sultandağı ve çevresinde meydana gelen depremde yaşamını yitirenlerin anısına 1 dakikalık saygı duruşunda bulunuldu.

Bayındırlık ve İskân Bakanı Abdülkadir Akcan, Afyon-Sultandağı depremi konusunda gündemdışı açıklamada bulundu;  DYP Manisa Milletvekili Rıza Akçalı, SP Konya Milletvekili Veysel Candan, AK Parti Van Milletvekili Hüseyin Çelik, ANAP Afyon Milletvekili Halil İbrahim Özsoy, DSP Afyon Milletvekili Gaffar Yakın, MHP Afyon Milletvekili Mehmet Telek de aynı konuda grupları adına görüşlerini belirttiler.

Antalya Milletvekili Osman Müderrisoğlu, son günlerde ülkemizde bazı gençleri kontrolü altına alan ve her geçen gün hızla yayılarak intihar olaylarına sebebiyet veren satanizm akımının gençler üzerinde oluşturduğu olumsuz etkilere ve alınması gereken tedbirlere,

Ardahan Milletvekili  Faruk Demir, hayvancılık konusunda özel sektörün de yatırım yapmasına, çiftçi borcu faizlerinin dondurularak taksitlendirilmesine, doğalgaz çevrim santralının bu ilde kurulmasına, Aktaş Sınır Kapısının açılmasına, sınır ticareti yoluyla yurda mazot girişine izin verilmesine ve bölgedeki baraj projelerinin  bir an önce tamamlanmasına,

Adana Milletvekili Halit Dağlı, Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren, çiftçilerimize doğrudan gelir desteğinin Adana İli ve ilçelerindeki üreticilere henüz verilmemiş olması nedeniyle çekilen sıkıntıya,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

Azerbaycan Millî Meclis Başkanı Murtuz Aleskerov'un davetine icabetle bu ülkeye gidecek olan TBMM Başkanı Ömer İzgi'ye refakat edecek milletvekillerine,

Hırvatistan Parlamento Başkanı Zlatko Tomcic'in, beraberindeki Parlamento heyetiyle Türkiye'ye davetine,

Avrupa Konseyinin Laeken Toplantısında aldığı karar uyarınca toplanması kararlaştırılan konvansiyona katılacak asıl ve yedek üyelere,

İlişkin Başkanlık tezkereleri,

Türkiye Büyük Millet Meclisi Saymanlığının Ekim, Kasım ve Aralık 2001 ayları hesabına ait Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonu raporu (5/18) (S. Sayısı : 804)

Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Denizli Milletvekili Mehmet Gözlükaya ve 22 arkadaşının, tütün üreticilerini mağdur ettiği, Türk tarımını, çiftçisini ve hayvancılığını tasfiye etmeye yönelik politikalar uyguladığı iddiasıyla Başbakan Bülent Ecevit ve Bakanlar Kurulu üyeleri hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/25) okundu; gündeme alınıp alınmayacağı konusundaki görüşme gününün Danışma Kurulu tarafından tespit edilip Genel Kurulun onayına sunulacağı açıklandı.

(10/13) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının süre uzatımına ilişkin tezkeresi okundu; daha önce verilen 3 aylık çalışma süresini doldurması nedeniyle, İçtüzüğün 105 inci maddesine göre, Komisyona 1 aylık kesin süre verildiği bildirildi.

Genel Kurulun 5.2.2002 Salı günü 15.00-20.00; 6.2.2002 Çarşamba ve 7.2.2002 Perşembe günleri 14.00-20.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesine; 5.2.2002 Salı ve 6.2.2002 Çarşamba günleri sözlü soruların görüşülmemesine; 5.2.2002 Salı günkü birleşimde işsizlik ve yoksulluk sorununun araştırılması konusundaki (10/15) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin görüşmelerinin tamamlanmasından sonra, gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının 124 üncü sırasında yer alan Boğazlardaki deniz trafiğinin yarattığı tehlikeler ve alınması gereken önlemler konusundaki (10/158) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin görüşmelerinin, 84 üncü sırada yer alan (10/113) esas numaralı Meclis araştırması önergesiyle birlikte yapılmasına ve görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.

Mardin Milletvekili Metin Musaoğlu'nun, Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanun ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde (2/92),

İçel Milletvekili Hidayet Kılınç'ın, İki İlçe ve Bir İl Kurulması Hakkında 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde (2/578),

Erzurum Milletvekili Mücahit Himoğlu'nun, Devlet Memurları Kanununda (2/417),

Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tekliflerinin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergelerinin, yapılan görüşmelerden sonra kabul edildiği açıklandı.

Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunda açık bulunan ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna düşen 1 üyeliğe, Grubunca aday gösterilen Afyon Milletvekili Mehmet Telek seçildi.

(10/15) esas numaralı, Meclis araştırması açılmasına ilişkin önerge üzerindeki öngörüşmeler tamamlandı. Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki oylamadan önce istem üzerine elektronik cihazla yapılan yoklamalar sonucunda Genel Kurulda toplantı yetersayısı bulunmadığı anlaşıldığından,

6 Şubat 2002 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime 19.12'de son verildi.

Mustafa Murat Sökmenoğlu

Başkanvekili

Lütfi Yalman          Mehmet Batuk

             Konya                     Kocaeli

Kâtip Üye                Kâtip Üye

 

                                                    II. – GELEN KÂĞITLAR                                             No. : 82

6.2.2002 ÇARŞAMBA

Tezkereler

1. – Muğla Milletvekili Tunay Dikmen'in; Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/977) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 5.2.2002)

2. – Cemalettin Polat Hakkındaki Ölüm Cezasının Yerine Getirilmesine Dair Başkanlık Tezkeresi (3/978) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 5.2.2002)

Yazılı Soru Önergeleri

1. – Hatay  Milletvekili Metin Kalkan'ın, TRT'de yayımlanan Evrim Teorisini konu alan bir programa ilişkin Devlet Bakanından (Yılmaz Karakoyunlu) yazılı soru önergesi (7/5919) (Başkanlığa geliş tarihi : 4.2.2002)

2. – Şanlıurfa Milletvekili  Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, Birecik ve Şanlıurfa baraj ve hidroelekt-rik santrali inşaatlarına  ilişkin  Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5920) (Başkanlığa geliş tarihi : 4.2.2002)

3. – Tekirdağ Milletvekili Bayram Fırat Dayanıklı'nın, SSK Çerkezköy Hastanesi ile ilgili iddialara ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/5921) (Başkanlığa geliş tarihi : 4.2.2002)

4. – Kayseri Milletvekili Sevgi Esen'in, BAĞ-KUR sigortalılarının ödedikleri destek primine  ilişkin  Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/5922) (Başkanlığa geliş tarihi : 5.2.2002)

5. – Kayseri Milletvekili Sevgi Esen'in, elektrik fiyatlarına ve kaçak elektrik kullanımına  ilişkin  Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5923) (Başkanlığa geliş tarihi : 5.2.2002)

6. – Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Yalçınkaya'nın, Şanlıurfa İl Millî Eğitim Müdürlüğünün okul müdürü atamalarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5924) (Başkanlığa geliş tarihi : 5.2.2002)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 14.00

6 Şubat 2002 Çarşamba

BAŞKAN : Başkanvekili Mustafa Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER : Sebahattin KARAKELLE (Erzincan), Lütfi YALMAN (Konya)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 61 inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır, gündeme geçiyoruz efendim.

Sayın milletvekilleri, Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Danışma Kurulunun bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım efendim :

III. – ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. – Başbakan Bülent Ecevit ve Bakanlar Kurulu Üyeleri hakkındaki (11/25) esas numaralı gensoru önergesinin, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer almasına ve Anayasanın 99 uncu maddesi gereğince gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerin 12.2.2002 Salı günkü birleşimde yapılmasına ve görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

No : 101     Tarihi : 6.2.2002

4.2.2002 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve Genel Kurulun 5.2.2002 tarihli 60 ıncı Birleşiminde okunmuş bulunan Başbakan Bülent Ecevit ve Bakanlar Kurulu Üyeleri hakkındaki (11/25) esas numaralı gensoru önergesinin gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer almasının ve Anayasanın 99 uncu maddesi gereğince gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerin 12.2.2002 Salı günkü birleşimde yapılmasının ve görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasının Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.

 

 

 

Ömer İzgi

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi

 

 

Başkanı

 

Aydın Tümen

Mehmet Şandır

 

DSP Grubu Başkanvekili

MHP Grubu Başkanvekili

 

Nevzat Ercan

Nihat Gökbulut

 

DYP Grubu Başkanvekili

ANAP Grubu Başkanvekili

 

Hüseyin Çelik

Veysel Candan

 

AK Parti Grubu Başkanvekili

SP Grubu Başkanvekili

BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Demokratik Sol Parti Grubunun İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım:

B) SİyasÎ Partİ Grubu Önerİlerİ

1. – Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin DSP Grubu önerisi

                                          6.2.2002

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 6 Şubat 2002 Çarşamba günü yaptığı toplantıda, siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, Grubumuzun ekteki önerilerinin, Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

 

M. Emrehan Halıcı

Aydın Tümen

 

DSP Grup Başkanvekili

DSP Grup Başkanvekili

Öneri :

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 315 inci sırasında bulunan 810 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 9 uncu sırasına alınması, 6 Şubat 2002 Çarşamba günü gündemin 10 uncu sırasına kadar olan kanun tasarı ve tekliflerinin görüşmelerinin saat 20.00'ye kadar tamamlanamaması halinde 10 uncu sırasına kadar olan kanun tasarı ve tekliflerinin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması önerilmiştir.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, önerinin aleyhinde söz istiyorum.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, aleyhte söz istiyorum.

LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) - Sayın Başkan, pusula göndermiştim.

BAŞKAN - Sayın Esengün, Sayın Tümen'e ve Sayın Köse'ye lehte, Sayın Güven'e ve Sayın Hatiboğlu'na aleyhte söz vereceğim. O nedenle, size söz veremiyorum.

Lehte, Sayın Tümen, buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Demokratik Sol Parti Grubu olarak bugün Danışma Kurulunu toplantıya çağırdık. Danışma Kurulunda oybirliğiyle karar alınamadığı için, Demokratik Sol Parti Grubu önerisini Genel Kurulun huzuruna sunduk.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği gibi, temel hak ve özgürlükler Anayasamızda da ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiş bulunmaktadır. Bunlar arasında düşünce ve ifade özgürlükleri, demokratik rejimin gelişmesi bakımından özel bir öneme sahiptir. Zaman içinde ortaya çıkan gereksinimler ve değişen görüşler nedeniyle Anayasada değişiklik yapılması zorunluluğu doğmuş ve 1982 Anayasasında değişiklikler yapılmıştır. Yapılan değişiklikler, demokratikleşme yolunda yeni ve önemli bir adım olmuştur.

3 Ekim 2001 tarihli ve 4709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun 17 Ekim 2001 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Anayasada 4709 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle, temel hak ve hürriyetlerin özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilmesi öngörülmek suretiyle bu konuda yeni bir sistem benimsenmiş ve temel hak ve hürriyetler ile düşünce ve ifade özgürlüğünü geliştirici yeni hükümler getirilmiştir.

Anayasa değişikliğinden sonra, Türk Ceza Kanunu, Terörle Mücadele Kanunu ve Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda değişiklikler içeren düzenlemeler hükümetimiz tarafından liderler düzeyinde ele alınmış ve hazırlanan tasarı Meclise gönderilmiştir. Tasarı, Meclis Adalet Komisyonunda kabul edilerek Genel Kurul gündemine getirilmiştir.

Tasarıda üzerinde önemle durulan en önemli düzenlemelerden biri, Türk Ceza Kanununun 312 nci maddesiyle ilgilidir. Çağdaş uygar toplumlar çoğulcudur. Dolayısıyla, toplumlar, değişik din, mezhep, ırk, sosyal sınıf, bölge farklılığı, siyasal görüşler, idealler, değişik zihniyetler taşıyan insanlardan oluşmaktadır. Amaç, böyle bir toplum yapısında, insanların barış içinde yaşamasını, farklılıklarını bütünleştirmeyi sürdürecek bir şekilde sağlamaktır. Yani, insanların, değişik fikirleri ve inançları tam bir hoşgörü içinde benimsemeleri gerekmektedir. Bu nedenle, insanların birbirlerine karşı tahrik edilmelerinin ortaya çıkaracağı tehlikeye karşı, hukuk sisteminin, savunma araçları getirmesi de gerekli ve zorunludur; ancak, bu şekilde, eleştiri olanağı, ifade özgürlüğünü, siyasî propaganda hakkını zedelemeye neden olmamalıdır.

Türk Ceza Kanununun 312 nci maddesine benzer düzenlemelerin gelişmiş birçok ülkede olduğu herkesçe bilinmektedir. Alman ceza sistemi ve Fransız basın yasasında benzer düzenlemeler bulunmaktadır. Bu açıdan bakıldığında, 312 nci maddenin tamamen kaldırılması elbette olası değildir; ancak, yapılacak düzenlemelerle özgürlüklerin genişletilmesi söz konusu olabilecektir.

Yeni maddede eleştirilere neden olan "olasılık" ifadesinin belirsizlik içerdiği ve özgürlüklerin kapsamının daraltılmasına neden olacağı eleştirileri değişik kesimlerce dillendirilmiştir. Bu konuda, iktidar ortaklarımız arasında da görüş ayrılığı ortaya çıkmıştır. Başbakanımız Sayın Bülent Ecevit, kamuoyundaki tepkilerin de dikkate alınarak tasarının yeniden gözden geçirilmesini arzu etmiş ve bu konuda girişimler başlatılmıştır. Başbakanımız Sayın Ecevit'in talimatıyla, Demokratik Sol Parti hukukçuları da bir çalışma yapmış ve bu çalışmalar Sayın Başbakanımıza sunulmuştur.

Demokratik Sol Parti olarak, Avrupa Birliği yolunda önemli bir adım olduğuna inandığımız uyum yasalarıyla ilgili düzenlemelerin bir an önce yasalaştırılmasından yanayız.

Elbette, tek partili olmayan bir hükümette, getirilen düzenlemeler konusunda bir uzlaşı noktası bulunması gerekmektedir. Düzenlemenin hiçbir partinin tam görüşünü yansıtması söz konusu olamamaktadır.

Demokratik Sol Parti olarak, elbette, halkımızın daha özgürce düşünmesinden ve görüşlerini rahatça ortaya koymasından yanayız; bu, çağdaş ve demokratik olmanın da bir gereğidir. Demokratik Sol Parti olarak gönlümüzden geçen düzenleme, tabiî ki, daha farklı; ancak, uzlaşı noktalarında saygılı kalmak durumundayız.

21 inci Dönem Parlamentosu, bugüne kadar, çok önemli birçok düzenlemeyi gerçekleştirme başarısını göstermiş, anayasa değişikliği başta olmak üzere, reform niteliğindeki birçok tasarı ve teklif yasalaştırılmıştır.

Her zaman sorumlu bir anlayış sergileyen ve uzlaşıya büyük önem veren Demokratik Sol Parti, uyum yasalarıyla ilgili olarak da, yine, ilk adımı atmak istemiştir.

Her fırsatta demokratikleşmeden söz eden muhalefet partilerini de, düzenlemenin gerçekleşmesi için yeterli çaba içinde görmediğimizi ifade etmek istiyorum. Ülkemizin çağdaş ve demokratik bir yapıya kavuşması, Avrupa Birliği standartlarında bir demokratikleşme anlayışının yerleşmesi için, iktidar partileri kadar, muhalefete de büyük görevler düştüğüne inanıyoruz. Demokrasi, insan hakları ve özgürlüklerin, iktidar muhalefet ayırımı yapılmayacak kadar önemli konular olduğunu düşünüyoruz. Kamuoyunun da, hükümeti her fırsatta demokratikleşme konusunda adım atmamakla eleştiren muhalefet partilerinin tavrını merakla beklediğini burada vurgulamak istiyorum.

Demokratik Sol Parti, ortaklarıyla da görüş birliğine vararak, bugün Danışma Kurulunu toplantıya çağırmış; ancak, partiler arasında istenilen uzlaşma sağlanamamıştır.

Demokratik Sol Parti Grubu, kamuoyunda uyum yasası olarak bilinen 810 sıra sayılı kanun tasarısının Genel Kurul gündeminin 9 uncu sırasına alınması ve görüşmelerine bugün başlanması, 6 Şubat 2002, yani, bugün 10 uncu sırasına kadar olan kanun tasarı ve tekliflerinin görüşmelerinin saat 20.00'ye kadar tamamlanamaması halinde, 10 uncu sırasına kadar olan kanun tasarı ve tekliflerinin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasını önermiştir.

Kamuoyunu yakından ilgilendiren bu tasarıya son şeklini, elbette, Meclis Genel Kurulu verecektir. Demokratik Sol Parti, kamuoyunun tepkilerini dikkate alacak şekilde, tasarıda gerekli düzenlemelerin yapılması konusunda çaba gösterecektir. Genel Kurulda gerekli uzlaşma sağlanamazsa, tasarı, komisyondan geldiği şekliyle yasalaşacak; belki de, hak ve özgürlükleri -biraz olsun- genişletme fırsatı da kaçırılmış olacaktır.

Söz konusu düzenlemenin bir an önce yasalaşması için, siz değerli milletvekillerinin, grup önerimize gerekli desteği vereceğine inanıyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Aleyhte, Sayın Güven, buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Doğru Yol Partisi Grubu adına, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Gündemimiz bir hayli yüklü. Geçen haftadan başlayan bazı kanun tasarılarını, maalesef, tamamlama imkânı olmadı; ama, bu arada, Türkiye'nin gündemine, Meclise, uyum kanunları tasarısı adı altında bir tasarı geldi.

Şimdi, diğer kanunların bitimini beklemeyip de, henüz hükümet ortakları arasında dahi tam bir fikir birliği sağlanmayan bir kanun tasarısına başlamak, bence, yanlış olacaktır. Gündemimizi tamamlayalım; biliyorsunuz, Denizcilik Müsteşarlığıyla ilgili tasarı, Adalet Bakanlığının getirmiş olduğu tasarılar var; onları bitirelim ve bu arada da, Yüce Meclise bir imkân tanıyalım.

Değerli milletvekilleri, bakınız, kanun tasarılarını bir bütün olarak düşünmek lazım. Anayasa değişikliğinden kaynaklanan uyum kanununu getirmek mi istiyorsunuz? Elimizin altında, çok güzel görev ifa eden, bir uzlaşma komisyonumuz var; niye bu tasarıyı oraya göndermiyorsunuz? Orada görüşsünler, fikir birliğine varsınlar. Biliyorsunuz, orada, her partinin temsilcisi var; gerçi, komisyonda da var; ama, bu tip tasarıların uzlaşma komisyonundan geçmesi daha uygun olmaz mı?

Şimdi, bir kanun tasarısı nasıl oluşur; siz, artık, bunu, benden çok daha iyi bilir hale geldiniz. Bu kanun tasarısının altında hükümetin tüm üyelerinin imzası var mı yok mu? Bu kanun tasarısı, hükümet içerisinde hiç görüşülmedi mi? Yani, kimsenin haberi olmadan mı imza etti sayın bakanlar?.. O zaman, bunların imzası varsa, bu kanun tasarısının ne getirdiğini ne götürdüğünü o arkadaşlarımız iyice biliyorlardır.

Orada bu fikir birliği varsa; yani, bir kanun tasarısı orada anlaşmaya uygun hale getirilmişse, metin üzerinde anlaşma varsa, sonradan ortaya çıkıp da "bu, yanlıştır" demek de yanlıştır.

Bakınız, iktidar ortaklarının bir bölümü -fikirlerine saygı duyuyorum, yanlış söyleyebilirler veya doğru söyleyebilirler, ben onu tartışmıyorum; ama, işi bir bütün içinde ele almışlar- diyorlar ki: Sizin, burada, şu gelen metinde imzanız varsa -ki, biliyorsunuz, bundan evvelki kanun tasarıları hep öyle oldu, hükümetten geldiği gibi, virgülüne dahi dokunulmadan geçmiştir- bunu da böyle geçirelim.

Bu doğru mu yanlış mı, bakın, o tartışmaya girmiyorum; ama, şimdi, bir grup diyor ki, uzlaşmacı bir tutum içerisinde artık bu kanunu görüşelim; şimdi, öbür grup diyor ki, daha, bu, kamuoyunda yeteri kadar tartışılmadı, bir fikir birliğine varılmadı. Neden; çünkü, gerekçe ile metin birbirini tutmuyor. Gerekçe fevkalade güzel cümleler ihtiva ediyor; "demokratik gelişmeyi sağlamak için bu kanun tasarısı hazırlanmıştır..." Fakat, metne baktığınızda bu gelişme sağlanmamış görünüyorsa, o zaman, bu gelişme nasıl sağlanır; işte, oturulur tartışılır... Çünkü, eğer, Türkiye'de düşünce özgürlüğünü, yani, fikir hürriyeti dediğimiz şeyi gerçekleştirmek istiyorsanız; yani, bazı insanlar istediği için değil; yani, bir Karen Fogg geldi de böyle dediği için değil; Türk Milleti layık olduğu için bu düşünce özgürlüğünü gerçekleştireceğiz diyorsanız, bunu birlikte yapalım.

Şimdi, nedir; değişmiş. Ne değişmiş? Niye yalnız 312 üzerinde duralım; 159 bazı şeyler getirmiyor mu değerli arkadaşlar?! Şimdi, bakınız, getirilen değişiklikle, fevkalade sıkıntı yaratacak bir ortam da ortaya çıkacaktır; ama, sayın grup başkanvekilinin ifadesinden görünen odur ki, 159 üzerinde fazla bir değişiklik yok, süreler bakımından oynanmış. Halbuki, 159 çok önemli bir unsur getiriyor, çerçeveyi daraltıyor, genişletmiyor; yani, demokratik gelişmeyi sağlamıyor, aksine, demokratik gelişmenin çok daha gerisine, bugünkü kanun maddesinden çok daha geriye götürme olayı var. Peki, onun üzerinde niye durmuyoruz?

Burada yapılacak en güzel şey nedir; bakın, değerli arkadaşlar -ben, bu konuda, değerli MHP sözcülerine hak veriyorum- bu, Uzlaşma Komisyonuna gitsin, orada görüşülsün, tümü üzerinde inceleme yapılsın ve kamuoyu da, o konuda, gerektiği şekilde fikir birliğini sağlayacak bir mekanizmaya ve bilgiye sahip olsun.

Bu nedenle, değerli arkadaşlar, bu kanun tasarısına karşı değiliz, elbette gelişme sağlanacak; ama, her zaman şu kürsüden ifade etmeye çalıştık ki, siz, Anayasayı değiştirdiniz, peki, uyum kanunu diye yalnız bunlar mı var? Nerede?.. Türk Ceza Kanununun 450 nci maddesini kaldırdınız.

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Geliyor, geliyor.

TURHAN GÜVEN (Devamla) - Geliyor, geliyor da, yargı da eli böğründe bekliyor ama.

Siz, hürriyeti bağlayıcı cezaları kaldırdınız Çek Kanununda falan olduğu gibi. Nerede?..

NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) - Geliyor, geliyor.

TURHAN GÜVEN (Devamla) - Siz Godot'u bekliyorsunuz canım, kanunu bekler gibi!.. Yapmayın!.. Bunların çok önceden gelmesi lazımdı; çünkü, binlerce dosya yargıda bekliyor. Binlerce dosya yargıda bekliyor değerli arkadaşlar. Yargıtay karar veremez hale geldi, Danıştay karar veremez hale geldi; ama, siz, bu arada, bazı şeyleri gözardı etmeye çalışıyorsunuz, sanal gündemlerle Türkiye'yi yönetmeye çalışıyorsunuz.

Anayasa Mahkemesinin iptal kararını okudunuz mu? Gerekçeyi herhalde duydunuz. Siz, milletin sesini kısma uğruna, süreleri kısıtladınız, getirdiniz; Anayasa Mahkemesi iptal etti. Ne uygulayacaksınız şimdi? Süre verdi gerçi. Ne uygulayacaksınız? Dedi ki, bir kanun tasarısı veya teklifi enine boyuna görüşülsün, sorular enine boyuna sorulsun. Siz, bunu, hakkınız olmadığı halde, ortadan kaldırdınız, fikirlerimizi burada rahatlıkla serdedemedik; siz selbe uğrattınız daha doğrusu; biz, burada ifade edemedik. Kanun maddesinin okunması 15 dakika sürüyordu, siz, gelin, 5 dakikada bu kanun maddesini açıklayın dediniz. Okunması 15 dakika süren kanun maddesi 5 dakikada açıklanır mı değerli arkadaşlar?! Bakın, yanlış döndü. Siz, aynı yanlışa devam etme niyetinde olmayın. Her şey bir ikazdır. Anayasa Mahkemesinin o iptal kararı, bize bir ışık olmalıdır. O nedenle, bir kanun tasarısını geçirirken, enine boyuna tartışma imkânını birlikte sağlayalım.

Biz, burada, değerli arkadaşımın görüşlerine, elbette, katılırız. Ne diyor Sayın Grup Başkanvekili: "İktidar kadar muhalefete de görev düşüyor..." Veriyor musunuz görev canım?!. İşinize geldiği zaman muhalefete görev verin, konuşturun, işinize gelmedi mi, konuşmaları ortadan kaldıracak mekanizmayı getirin, burada uygulayın. Bu mu?!. İktidarın görevi de, herhalde, bu değil.

O nedenle, evvela, kendi aranızda anlaşın ve bunu Uzlaşma Komisyonunda meydana getirin. Yani, bu kanun tasarısını bugün görüşmeye başlamayalım, yarım kalan öbür tasarılarımız var, onları bitirelim. Yoksa, onların çıkmasını istemiyor musunuz? 5 maddesi, 6 maddesi görüşülen kanun tasarıları var, onlara devam edelim; ama, bu da, komisyonda güzelce bir tartışma konusu olsun. Tabiî, bu tartışma sonunda ne olacak; herhalde, doğruyu bulacağız.

Yetersizdir; doğru... Çerçeve, genişleyeceğine, daraltılmıştır; doğru... 159'da "birkısım güvenlik güçleri..." Ne?!. Üstelik, kanun yapma tekniğinden de uzak bir metin. Bakınız, ben söyledim; fakat, çok değerli bir arkadaşımız "efendim, bunlar teferruat" dedi.

Değerli arkadaşlar, teferruat değil. Kanun yapan insan "veya" ile "ve" nin farkında değilse, hiçbir şey bilmiyordur. Kanun yapmada "ve" birlik, beraberlik ifadesidir, "veya" ayrılık ifadesidir. Bakın şu metne, "güvenlik güçleri ve muhafaza güçleri..."  Kimdir muhafaza gücü; polis midir; hayır; gümrük muhafazadır, orman muhafazadır, onun gibi güçlerdir. Siz, bundan sonra bir adamı eğer buradan dava açıp mahkûm ettirecekseniz, tek başına güvenlik gücüne hakaret, hakaret olmayacak, tezyif olmayacak, bunu bilin; çünkü, "ve" kelimesi beraberlik ifade eder; hem orman muhafaza memurlarına veya onların birliğine hem polisin birliğine hakaret ederseniz suç oluşur. Eğer, arkadaşlarımız bunu bilmiyorsa, bunu teferruat kabul ediyorsa, o zaman, gelin, vazgeçin, bunları yapmayın.

Değerli arkadaşlarım, bu bakımdan, bu kanun tasarısı gereklidir, çıkması lazımdır; ama, bunu, eli yüzü düzgün çıkaralım, bize yakışan biçimde çıkaralım. Bunun da tek yolu -biraz evvel ifade etmeye çalıştım- şudur: Evvela kendi içinizde anlaşmayı sağlayın, sonra gelin, muhalefetin de görüşüne saygı duyarak onun da görüşünü alın ve fikir hürriyetini gerçekten dünya normlarına uygun hale getirecek bir düzenleme yapalım. O zaman da diyelim ki: Bakın bu düzenleme, bize, gerçekten, demokrasinin yolunu açmıştır, demokraside gelişmeleri sağlamıştır.

Hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - İkinci lehte, Erzurum Milletvekili Sayın İsmail Köse; buyurun efendim. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, ne oldu?

BAŞKAN - Efendim, iki lehte, iki aleyhte... Bir lehte verdim, bir aleyhte verdim. Sayın Köse lehte istedi, sonra Sayın Hatiboğlu aleyhte...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Ben de lehte söz istemiştim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hayır, o, sizden evvel deyince, ben şey yaptım...

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Danışma Kurulunda görüşülmek üzere önümüze getirilen bu öneri, diğer gruplarımızın iştirak etmemesi dolayısıyla bir siyasî partimiz tarafından getirilmiştir ve ben de, bu önerinin lehinde sözlerimi sarf etmek üzere huzurlarınızdayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, yıllardan bu yana üzerinde tartışılan ve zaman zaman, "bu 312 nci madde kalkarsa düşünce ve ifade özgürlüğümüzü tam yerine getiririz" düşüncesi ortaya konulmuş ve zaman zaman da, 1990'lı yıllarda 141, 142 ve 163 üncü maddelerdeki değişiklik dolayısıyla mahkemelerimizin bu mahiyette vermiş oldukları kararlar dolayısıyla, Türk Ceza Kanununun 312 nci maddesi, her seviyede vatandaşımızın duyduğu, öğrendiği, ne mahiyet taşıdığını ortaya koyabileceği bir madde haline geldi.

Özellikle son günlerde ise, hükümetimizin, bir tasarı olarak değerlendirdikten sonra Meclisimizin önüne getirdiği ve Adalet Komisyonundan geçmek suretiyle, şu anda da, yine bir öneri üzerine, görüşülmek üzere Meclisimizin önüne gelmiş bulunmaktadır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, özellikle, Anayasamızda yapılmış olan değişikliklere katkımızdan sonra, Türk insanının düşünce ve ifade özgürlüğünün önündeki engellerin kaldırılması, çağımızın ortaya koymuş olduğu kriterlere uyum sağlanması amacıyla, bu değişikliklere de, hükümetin bir ortağı olarak -gerek oraya iştirak eden ve bizi temsil eden başta Sayın Genel Başkanımız ve bakanlarımız ve gerekse Adalet Komisyonundaki temsilcilerimiz- önümüze getirilen hükümetin tasarısına Milliyetçi Hareket partisi olarak sahip çıktık.

Tabiî, hükümetin tasarısı, üç partinin temsilcileri olan Sayın Genel Başkanların iştirakiyle değerlendirilmiş, tartışılmış ve altına imza atılmıştır. Başka zeminlerde de bu kanun tasarısı üzerinde bir taslak çalışma yapılmış, onlar da, yine, hükümetimizin önüne getirilmiştir. Bir tanesi, Avrupa Birliğine uyum yasalarının zamanında yapılması ve o sürecin tamamlanması amacıyla kanunla kurulmuş olan Avrupa Birliği Genel Sekreterliğimizin hazırlamış olduğu bir taslak, hükümetin önüne gelmiştir. Bir taraftan da, yine, Adalet Bakanlığımız nezdinde Türk Ceza Kanununun tümünün değiştirilmesi amacıyla, hepimizin yakînen tanıdığı, bugün, Türkiye'de otorite olan Ord. Prof. Sayın Sulhi Dönmezer hocanın başkanlığındaki komisyonda çalışmalar tamamlanmış ve orada da bir taslak ortaya çıkmış. Oradaki taslakta 312'ye tekabül eden 294 üncü maddede... Bugün, Adalet Komisyonundan çıkan hükümetin göndermiş olduğu tasarıyla aynı kelimeleri taşıyan bir taslak olduğu kamuoyuna ifade edilmiştir. Yani, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, bir taraftan, bilimsel çalışmalarla bürokrasinin de iştirak etmiş olduğu bir taslağa itibar ettiğimizi, diğer taraftan, hükümetimiz nezdinde bulunan ve Avrupa Birliğine gideceğimiz bu günlerde veya bu yıllarda, neler yapmamız gerektiğini içeren kurulmuş olan bir teşkilatın hazırlamış olduğu taslağın yanında olduğumuzu ve diğer taraftan da, partimizin de içerisinde olduğu hükümetimizin ortaya çıkardığı tasarıya sahip çıkacağımızı ifade ettik.

Tabiî, 312'nin üzerinden, yıllardan bu yana Milliyetçi Hareket Partisine düşmanlıkları olanlar, kafalarının arkasında çeşitli husumet düşünceleri olanlar, bu bahaneyle de bu husumetlerini ifade etme özgürlüğüne kavuştular; yani, düşünce ve ifade özgürlüğünü içeren 312 nci maddenin değişikliği görüşmeleri yapılırken, böyle bir tasarı kamuoyunda tartışılırken, asıl milliyetçi ve ülkücü camiaya "bu bir fırsattır, hiç olmazsa kafamızın arkasındaki bu hasmane düşüncelerimizi ifade etme fırsatını bulduk" diyerek, Allah ne vermişse, tüm televizyonlarda, gazetelerde ve çeşitli zeminlerde, bir anormal derecede, belki insan haklarına sığmayacak, siyasete sığmayacak şekliyle, partimize yönelik apolitik, asosyal bir şekilde, rencide edecek manada husumet duyguları ifade edilmiştir.

Ne yapmıştır Milliyetçi Hareket Partisi; Milliyetçi Hareket Partisi, yüce milletimizin Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderdiği, kendi iradesiyle göndermiş olduğu milletvekillerinin iştirakiyle Anayasada 40'a yakın maddenin değişikliğine imza atmış, bunların içerisinde, işte bugün tartıştığımız düşünce ve ifade özgürlüğünü ortaya çıkaracak yasaların çıkmasına vesile olan çok önemli bir çalışmada bulunmuş.

Ne yapmış Milliyetçi Hareket Partisi; her zaman olduğu gibi, uyumdan, uzlaşmadan yana olduğunu; ama, bir taraftan da milletin birlik ve bütünlüğünü koruma düşüncesini her zeminde ifade etmiştir.

Şimdi, kime vereceğiz düşünce ve ifade özgürlüğünü ve ne manada vereceğiz? Diyor ki: "Ben devlete biraz daha fazla küfredeceğim, ben askere daha fazla hakaret edeceğim, efendim, ben işte, askerin geneline belki küfrediyorum, hakaret oluyor da, gelin, bu subayına, assubayına küfrederken bunu normal hakaret davasına sokalım."

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - İsmail Bey, ne kadar yanlış bir konuşma!

İSMAİL KÖSE (Devamla) - Şimdi, Türkiye'de korkunç bir şekilde, devletin kurumlarına, devletin müesseselerine bakış tarzını ve devlete karşı düşmanlık hislerini küfre varan bir manada hakaret etme hürriyetini isteme talebiyle karşı karşıya kaldık. İşte, biz diyoruz ki, düşünce ve ifade özgürlüğünü, insanlarımızın kendi ifadelerini, kendi inançlarını ve kendi düşüncelerini hakaret etmeden ifade etme özgürlüğü şeklinde anlıyoruz.

Burada Anayasa değişikliği yaptık hep beraber oy verdik. Anayasanın 26 ncı maddesinin birinci fıkrasında her türlü düşünceyi ifade etme özgürlüğü getirdik -ne düşünüyorsanız- ama, hemen altında, onu hangi şekilde kısıtlayacağımıza ilişkin hükümleri de getirdik. Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüyle, cumhuriyetin niteliklerinin değiştirilmesiyle hiçbir şekilde bu düşünce, ifadenin bağdaşmayacağını... Niçin koyduk bunu?.. Önümüze bir kriter konulmuş, dünyanın kriteri konulmuş. Demokrasi dediğimiz, bu çok önemli bir sistemin ve Türk Milletinin de benimsemiş olduğu, hepimizin hassasiyetle koruyacağımız, demokrasinin niteliklerine uygun Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10 uncu maddesinin ikinci fıkrasına uygun bir şekilde de Anayasamızın bu 26 ncı maddesinin ikinci fıkrasını düzenledik.

Şimdi, diyoruz ki, düşünce ve ifade özgürlüğüne evet; ancak, bu düşünce ve ifade özgürlüğünüz, bölgecilik düşüncesiyle, Türkiyemizin hassasiyetlerinin olduğu bir dönemde insanlarımızı birbirine düşmanlık hisleriyle eğer bu düşüncesini ifade ediyorsa, düşüncesini ifade ederken, hepimizin inanmış olduğu ve milletimizin yüzde 99'unun inandığı din meselesindeki hassasiyetini istismar etmesin, sınıf meselesini herhangi bir bölücülük düşüncesiyle istismar etmesin; ama, düşüncesini ifade etsin. Bunun yanında ne yapsın?.. Kin ve düşmanlık duygularını meydana getirmesin. Yani, insana yakışır bir şekilde düşüncesini ifade etsin.

Tabiî, çeşitli şekilde, her siyasî partinin olduğu gibi, her vatandaşa da uygun bir düşünce ve ifade özgürlüğü ifade edilmekte ve savunulmaktadır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'de her insana göre bir düşünce ve ifade özgürlüğünü ortaya koyabilecek bir kriterin çerçevesini çizmemiz mümkün değildir; öyleyse, ortak değerlerimizde buluşmamız lazım. Ortak değerlerimizde buluşmazsak eğer, o zaman, bu meselede başarıya ulaşamayız.

İşte, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, netice itibariyle, düşünce ve ifade özgürlüğüne evet diyoruz. DSP Grubunun getirmiş olduğu bu önerinin lehinde, şunun için söylüyorum: Bu kanun tasarısına karşı olmadığımızı; ancak, hükümetimizin, altında imzası olan metne sadık kalacağımızı (MHP sıralarından alkışlar) ve şu anda önümüzde bulunan, bizim, önümüze ne geleceğini henüz görmediğimiz, ama önümüze geldiği takdirde, bu hassasiyetimizi koruyacağımızı ve hükümetin tasarısı üzerinde, eğer, herhangi bir değişiklik meydana getirilecekse, tabiî, Yüce Meclisin kendi iradesidir, ona da saygı duyarız; ama, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, hükümetimizin altında imzası olan metne sadık kalacağımızı ifade ediyor, Yüce Heyetinize saygılarımı sunuyorum. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Köse.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli hatip, zannedersem, kastı aşan bir ifade kullandı. Özgürlüklerin genişletilmesi için, hiç kimse, askere küfretmek, devlete küfretmek gibi bir yanlışı istememektedir. Dolayısıyla, bunun, mutlaka zabıtlardan çıkarılması veyahut da tashih edilip düzeltilmesi lazım.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Size demedik; PKK'lılar için söyledik.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, takip etmediniz galiba...

BAŞKAN - Şimdi zabıtları getirteceğim.

Aleyhte, Sayın Hatiboğlu; buyurun.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, Yüce Parlamentonun değerli üyeleri; Demokratik Sol Parti Grubunun önerisi aleyhinde, yani bir başka anlamda, hak ve özgürlüklerin lehinde söz söylemek üzere huzurunuzdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, demokrasi açıklık rejimidir. Herhangi bir kanun görüşülürken, anayasasından sıradan bir yasaya kadar hangi konuyu görüşsek, hep şunu aramızda tartışıyoruz: Yahu, daha şeffaf olamaz mıyız, daha açık olamaz mıyız; daha rahat meseleleri aramızda tartışamaz mıyız?! Yani, bizim tartışamadığımız, bizim çözüm bulamadığımız, bizim mutabakat sağlayamadığımız hangi konu olmalıdır? Olabilir mi böyle bir konu?! Eğer, 6 sayın grup, ülkeyi çok yakından alakadar eden bir konuda mutabakata varamıyorsa, gereksiz yere ve haksız olarak maraza çıkaran grup, kendisini bir kere daha gözden geçirmelidir. Benim inancım budur.

Buradan şunu demek istiyorum: Bu tasarı hazırlandı, geldi. Gerekçesi belli, çok açık bir gerekçe; çağdaş demokrasiler, temel hak ve hürriyetleri sağlamayı hedef alan çoğulcu, katılımcı, düşünceye dayanan ve hoşgörü ortamında gelişen sistemlerdir. Elhak, doğrudur; yani "bu yanlıştır" demekte bir yanlışlık vardır.

Temel hak ve hürriyetler, Anayasamızda da ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiş bulunmaktadır. Bunlar arasında düşünce ve ifade hürriyetleri, demokratik rejimin gelişmesi bakımından özel öneme sahiptir; bu da doğrudur. Peki, yanlış olan nedir? Yanlış olan şuradadır; diyorsunuz ki: "Bu tasarıyı hazırlarken bizim hareket noktamız biraz evvel okunan metinler ve onların içerikleridir." Onu diyorsunuz. Buna kimsenin itiraz ettiği yok. Peki, madde olarak düzenlediğiniz, gerek 1 gerek 2 inci maddeler tasarının bu gerekçesiyle uyumlu mu, uyuşuyor mu, kan uyuşması var mı; hayır.

Değerli milletvekilleri, beni bağışlayınız, tasarı için ifade ediyorum; bu tasarı, bir tek cümleyle, tipik bir ikiyüzlü tasarıdır, ikiyüzlü tasarıdır bu!.. (SP sıralarından alkışlar) Genel gerekçesine bakıyorsunuz "can kurban"diyorsunuz; ama, maddelere baktığınız zaman "Eyvah! Yandım Allah, yetişin" diyorsunuz. Olmaz böyle şey; bu, bize yakışmaz; Parlamentodan halkın  beklediği bu değil.

Şimdi, merak ediyoruz, halk arasında konuşuluyor, ben de endişe ediyorum; acaba "kapısında bulunduğumuz Avrupa Birliği normlarına uygun bir tasarı genel gerekçesi yakaladık, biz götürür Avrupa'daki meseleyi inceleyenlere bu tasarının genel gerekçesini gösteririz, bununla da kifafi nefs ederiz, yetiniriz" mi diyorsunuz? Bunu alırlar mı, bunu anlarlar mı, bunu anlatabilir misiniz; bizim sıkıntımız bu.

Bakın, hep söylemişimdir buradan, arz etmişimdir; ne zaman Anayasa Mahkemesi bir kanunu iptal etse yüreğimde kanama olur benim. Niye; Parlamentonun içinde sayısız hukukçu var; elbette Anayasa Mahkemesi üyeleri değerli hukukçulardan oluşuyor, en azından büyük bir bölümü; ama, bizde de hukukçular var, biz, Anayasa Mahkemesinin -tabir caizse, belki biraz da avamî tabirle- elinin tersiyle iteceği bir kanunu niye yapıyoruz biz Allah'ınızın aşkına! Bir içtüzük yaptınız; size, gelip, söylemedik mi, anlatmadık mı; yapmayın... Hatta, şu örneği vermedik mi "beyler, her yanlış hesap, dönmek için Bağdat'a yorulmaz; kimi hesaplar Çankaya'dan, şuradan döner" demedim mi ben; dedik, dinlemediniz bizi. Ne olur yani... Bu Parlamento, hiç kimsenin babasının mülkü değildir, yani, sizin ne kadar hakkınız ve sorumluluğunuz varsa... Grubunuzun sayısına bakmayın; çünkü, o sayı, değişken sayıdır; hele bugünden sonra, iyice, değişken sayı olduğu görüldü. Siz, bizi dinleseydiniz, İçtüzükte, hak ve özgürlükleri kısıtlamasaydınız... Yani, efendim, 550 sayın milletvekilimiz var; soru cevap süresi 10 dakika, 5'ini hükümete ayırıyorsunuz, 5'ini de, soru olarak 550'ye taksim ediyorsunuz; bunun hukukla, bunun demokrasiyle, bunun demokratik parlamenter sistemle, bunun hukuk devletiyle, bunun yerleşmiş parlamento teamülleriyle uzak yakın bir akrabalığı var mı?! Hatta, iktidara mensup bir sayın üyemiz, evlere şenlik bir önerge verdi "hayır, 5 dakika da çok; bu, 3 dakika olmalıdır" dedi. Bunun olmayacağını söyledik ve Çankaya'dan döndü, Bağdat'a gitmedi. Evet, Bağdat'a, belki, Sayın Değerli Başbakanımızın mektubu gitmiş olabilir; ama, bu iş Bağdat'a gitmedi, buradan döndü.

Şimdi, bakınız, uyarıyorum, çok önemli bir şey söylüyorum. Değerli milletvekilleri, bundan sonra, şu andan itibaren yapacağınız her kanun yapma çalışması Anayasaya aykırı olacaktır. Niye; çünkü, her kanun çalışmasında önerge söz konusu olacak, soru-cevap söz konusu olacak, milletvekillerinin konuşması, konuşmaması söz konusu olacak; bu imkânı verecek misiniz; hayır. Ha, diyeceksiniz ki: "Efendim, Anayasa Mahkemesi kararları, yayımından sonra, neşrinden sonra yürürlüğe girer." Buna sığınamayız. Şimdi, gördük mü biz 60 ıncı madde, 81 inci madde, 83 üncü madde, 87 nci madde, 91 inci madde Anayasaya aykırıdır. Bunu gördük mü; gördük. O halde, bunun derhal düzenlemesini ve düzeltmesini yapmamız lazım.

Değerli milletvekilleri, Demokratik Sol Parti Grup temsilcisi arkadaşım Sayın Tümen ve MHP temsilcisi arkadaşım Sayın Köse kalktılar, dediler ki: "Uyum, anlaşma, görüşme, mutabakat, diyalog..." Peki, beyler siz, bizim bu mektubumuzu hangi maksatla okudunuz, bu mektubumuzdan ne çıkardınız. Ben, bir hafta önce, sizin her bir grup başkanvekiline, hatta gruplara da değil, her bir vekilin eline geçsin ki, benim elime geçti geçmedi denmesin diye 17 mektup gönderdim. Söylediğim şu: "Buyurun, evimizin kapısı açıktır. Gelin, şu 312'yi, şu 159'u aramızda konuşalım, bir mutabakat sağlayalım."

Biz, hepimiz, bu milletin temsilcisiyiz beyler. Herkes bu ülkeyi benden daha çok sevdiğini iddia edebilir; ama, hiçbir insan, benim bu ülkeyi kendisinden daha az sevdiğimi iddia edemez; hiç kimse, benim bu milletin dayanışmasını, tesanüdünü, huzurunu, kendisinden daha az sevdiğimi iddia edemez, buna hakkı yoktur. Onun için, gelin, bu meseleyi aramızda oturup konuşalım diye mektup gönderdim, davet ettim sizi.

Beyler, uyum çalışması, diyalog diyorsunuz, diyalog bu işte. Kalkın, deyin ki hayır, bize böyle bir davet gelmedi. Bizim bir kompleksimiz yok; yani, mektupta "buyurun, gelin, çalışalım" demedik. Çok açık dedik ki, kapımız açıktır hepinize. Özellikle, hükümetin başı Demokratik Sol Partidendir; tasarı, bu hükümetin tasarısıdır, arzu ediyorsa DSP, davet etsin, davetlerine icabet edelim dedik.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Beyler, insafınıza sığınarak ifade ediyorum; biz, diyalogu daha nasıl arayalım?! Siz "hayır; biz bir şey getiririz, siz bunu ya kabul ederseniz ya da etmezsiniz; bizim diyalog anlayışımız budur" diyorsunuz; böyle diyalog olmaz.

Şimdi, DSP'nin ve MHP'nin temsilcilerinden anlıyorum ki, üzerinde çalışma imkânı olursa, biraz daha düzeltme şansı vardır; bu yıkık tasarıda şans vardır. Benim istirhamım şudur: Gelin, bu öneriyi ya reddedin ya geri çekin; oturup aramızda konuşalım; bir gün sonra olsun, iki gün sonra olsun; ne olursunuz... İçtüzük değişikliğinde bizi dinlemediniz; başımıza gelen ortadadır. Ne olursunuz...

Bakın, Sayın Bahçeli'nin şöyle bir beyanı var; diyor ki: "Umumun emniyeti için somut tehlike doğuracak bir şekilde kin ve düşmanlığa..." Bunu konuşabiliriz; çok ileri bir adımdır bu. Sayın Bahçeli'ye, bu beyanda bulunduysa ve gerçekten bunun üzerinde de duruyorsa, direniyorsa, huzurunuzda kendisine teşekkür ediyorum. Böyle bir beyandan söz edildi...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Ben de size teşekkür etsem...

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Sayın DSP'liler, düzeltme talebi var; lütfen, bir araya gelip, oturup, konuşup, anlaşalım. Bizim çözemediğimizi, yani bu Parlamentonun çözemediğini bir başkası çözemez; başkasının çözdüm dediği de çözüm olmaz, düğüm olur beyler, düğüm düğüm!

Hepinize saygılar sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Demokratik Sol Parti Grubunun önerisini oylarınıza sunuyorum...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, öneriyi tekrar okutur musunuz.

BAŞKAN - Öneriyi tekrar okutuyorum:

Öneri :

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 315 inci sırasında bulunan 810 sıra sayılı kanun tasarısının, bu kısmın 9 uncu sırasına alınması; 6 Şubat 2002 Çarşamba günü gündemin 10 uncu sırasına kadar olan kanun tasarı ve tekliflerinin görüşmelerinin saat 20.00'ye kadar tamamlanamaması halinde 10 uncu sırasına kadar olan kanun tasarı ve tekliflerinin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması önerilmiştir.

BAŞKAN - Efendim, okutmaya lüzum yoktu; ama, Sayın Genç arzu ettiği için okuttum. Malumunuz, uygulamamızda, iki madde olduğu zaman tekrar okutuyoruz, tek maddede uygulamıyoruz efendim.

Arz ederim.

Yine de, sizin dediğiniz olsun; bugün, Meclis Başkanına vekâlet ediyorsunuz, onun için, Başkan olarak ikaz ettiniz.

Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.

Şimdi, gündemin "Oylaması Yapılacak İşler" kısmına geçiyoruz.

IV. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI

VE MECLİS ARAŞTIRMASI

A) Öngörüşmeler

1. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal ve 19 arkadaşının, işsizlik ve yoksulluk sorununun araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/15)

BAŞKAN - Bu kısımda, daha önce üzerinde öngörüşmeler tamamlanan, Karaman Milletvekili Zeki Ünal ve 19 arkadaşının, işsizlik ve yoksulluk sorununun araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesinin oylamasını yapacağız.

Şimdi, Meclis araştırması açılıp açılmaması hususunu oylarınıza sunuyorum: Meclis araştırması açılmasını kabul edenler...

Yerinize oturur musunuz... İstirham etsem... Deplasmanda olmayın...

Oylamayı elektronik cihazla yapacağım, anlaşmazlık var; çünkü, arkadaşlarımız, deplasmanda, ayaktalar.

Oylama için 2 dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Efendim, araştırma açılması kabul edilmemiştir.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Tamam değil mi, herkesin işi var Sayın Başkan?!

BAŞKAN - Efendim, ben ne söyleyeyim burada, nasıl söyleyeyim; benim işim var.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Memlekette işsizlik yok!

BAŞKAN - Benim işim Meclisi çalıştırmak efendim. Sizin işinizi bilmem.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Siz her zaman doğruları söylüyorsunuz da!..

BAŞKAN - Efendim, alınan karar gereğince, sözlü soruları görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

Önce yarım kalan işlerden başlayacağız.

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. – İzmir Milletvekili Rıfat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının;  Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde değişiklik yapılmasına dair İçtüzük teklifleriyle ilgili rapor gelmediği için ertelenmiştir.

Denizcilik Müsteşarlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili kanun tasarısının görüşmelerine başlayacağız.

2. – Denizcilik Müsteşarlığının  Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname, Devlet Memurları Kanunu, Harcırah Kanunu ile Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/593) (S. Sayısı : 643)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri ve Personeli Eğitim Merkezleriyle ilgili kanun tasarısının görüşmelerine başlayacağız.

3. – Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri ve Personeli Eğitim Merkezleri Kanunu Tasarısı ve Adalet ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/744) (S. Sayısı : 786)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilatı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin görüşmelerine başlayacağız.

4. – Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilatı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilatının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618  sayılı Kanun Hükmünde Kararname;Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilatının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş ve üç arkadaşının sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilatının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında kanun teklifinin görüşmelerine başlayacağız.

5. – Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilatının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş ve Üç Arkadaşının Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı : 666)

BAŞKAN - Komisyon?..Yok.

Ertelenmiştir.

Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına dair kanun tasarısının görüşmelerine başlayacağız.

6. – Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/754, 1/692) (S. Sayısı : 675)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu hakkında kanun tasarısının görüşmelerine başlayacağız.

7. – Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal  İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/756, 1/691) (S. Sayısı : 676)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ile ilgili tasarının görüşmelerine başlayacağız.

8. – Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/753, 1/690) (S. Sayısı : 685)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Sayın milletvekilleri, 9 uncu sıraya alınan, Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Kahramanmaraş Milletvekili Mustafa Kamalak'ın, 1.3.1926 Tarih ve 765 Sayılı Türk Ceza Kanununun 312 nci Maddesinin Son Fıkrasına Bir Cümle Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın, Türk Ceza Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

9. – Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Kahramanmaraş Milletvekili Mustafa Kamalak'ın, 1.3.1926 Tarih ve 765 Sayılı Türk Ceza Kanununun 312 nci Maddesinin Son Fıkrasına Bir Cümle Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın, Türk Ceza Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/946, 2/192, 2/439) (S. Sayısı : 810) (1)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporu 810 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili  Sayın Sühan Özkan; buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar)

ANAP GRUBU ADINA İ. SÜHAN ÖZKAN (İstanbul) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; görüşmeye başladığımız tasarı hakkında Anavatan Partisinin görüşlerini açıklamak üzere huzurunuzda bulunuyorum; şahsım ve Grubum adına Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Uzun zamandan beri kamuoyunu meşgul eden ve Adalet Komisyonunda görüşüldükten sonra huzurunuza gelen bu tasarı ve bu tasarıda düzenlenen ifade özgürlüğüne ilişkin bazı yeni normlar, bugüne kadar, insan haklarının ve temel özgürlüklerin korunmasına ilişkin sözleşme açısından geniş anlamda incelenmedi. Hepimizin gayet iyi bildiği gibi, gerek Avrupa İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme gerekse sözleşme hukukunun tatbikini sağlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatları açısından bu düzenlemenin bir değerlendirmesini yapma zorunluluğu bulunmaktadır.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi bir uluslararası anlaşmadır. 1950 yılında imzalanmış, 1953 yılında sözleşme hükümlerine göre yeterli imzacı ülke tarafından imzalanarak yürürlüğe girmiş ve 1954 yılında da onaylanarak, Anayasanın ilgili maddesi gereği olarak iç hukuk mevzuatımızın bir parçası olmuştur.

Bugünkü yasama tasarrufunun konusu olarak, sözleşmenin uluslararası ve ulusalüstü hukuk noktai nazarından, normatif hiyerarşideki yerini ortaya koyma zorunluluğu bulunmaktadır.

İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına Dair Sözleşme bağlamında, insan haklarının tarihsel perspektifte katettiği mesafeye kısaca bakmakta fayda bulunuyor. İnsan hakları kavramı, doğuşu itibariyle çok uzun bir süre tamamen ulusal boyutlarda kalmıştır. Bir diğer ifade tarzıyla, ulusal hukuk düzenleri tarafından tanındığı ölçüde kullanılabilen, bunun dışında kullanılması imkânı bulunmayan hak ve özgürlükler olarak yaşam alanlarını geliştirmeye çalışmışlardır. Uluslararası düzenlerin ya da hukukun tamamen devletlerarası ilişkileri kapsadığı dönemlerde; yani, ikili düzen anlayışı içerisinde, insan hakları kavramı bu niteliğini korumuştur.

Günümüzde insan hakları kavramı, artık bir insan hakları hukuku haline gelmiştir; esas gelinen nokta budur, önemli nokta budur. Bu süreç, İkinci Dünya Savaşı esnasında yaşanan adaletsizlikler ve bunların tekrarından doğacak zararların önlenmesi ve esas olarak da, insan haklarına dayanan yeni bir dünya ve ortak hukuk düzeni kurabilme düşüncesinden kaynaklanmıştır. Bu amaçla, uluslararası hukuk düzenini oluşturan belgeler imzalanmıştır.

Bunlardan bir tanesi, hepimizin bildiği gibi, 26 Haziran 1945 tarihli Birleşmiş Milletler Anlaşmasıdır. Bu anlaşma ve bu anlaşmanın öngördüğü insan haklarına ve temel özgürlüklere saygıyı geliştirip, özendirmekte uluslararası işbirliğini gerçekleştirmek amacına hizmet etmek için, aynı zamanda 10 Aralık 1948'de İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi yayımlanmıştır. Bunlar, tüm insanlığı kapsayan bir insan hakları hukuku oluşturma yolunda atılan önemli adımlardır.

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, birtakım ilkelerin, değerlerin ve bu amaçla tanınması gereken ideal hak ve özgürlüklerin yer aldığı bir belge olmasına rağmen, hukuk kurallarının taşıması zorunlu bulunan açık ve kesin hükümler ihtiva etmedikleri için, herhangi bir yaptırım gücüne sahip olmadıkları için, herhangi bir denetim organının denetiminden yoksun oldukları için, gerçek anlamda bir bağlayıcılığa sahip bulunmamaktadırlar. Dolayısıyla, insan hakları kavramının gerçek bir hukuk dalı haline gelmesi, ancak Avrupa düzeyinde, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesiyle mümkün olmuştur; çünkü, ideal hakları değil, gerçekleştirilmesi zorunlu hak ve özgürlükleri hükme bağlayan sözleşme, aynı zamanda, bu hakları koruyan yargısal kurumlar ve ortak bir güvence sistemi getirmektedir. Bu özellikleriyle, Avrupa düzeyinde, uluslararası, hatta ulusalüstü nitelikte bir Avrupa insan hakları hukuku ortaya çıkaran bu belge, bir anlamda da insan hakları anayasasıdır.

Sözleşmenin 9 uncu maddesi, Düşünce, Vicdan ve Din Özgürlüğü kenar başlığıyla düzenlemeler yapmış; birinci fıkrada özgürlüğün muhtevası tarif edilirken, ikinci fıkrayla da, bu özgürlüğün sınırlarının hangi ölçülere göre belirleneceği hükme bağlanmıştır.

Sözleşmenin 10 uncu maddesi ise "İfade Özgürlüğü" kenarbaşlığıyla düzenlenmiş; birinci fıkrasında özgürlüğün kapsamı, ikinci fıkrasında hangi şartlarda -formalitelerle, yasaklarla ve yaptırımlarla- sınırlandırılabileceği konuları ortaya konulmuştur.

Mevcut tasarının ilgili olduğu ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önünde sözleşmenin ihlali nedeniyle çokça dava konusu edilen bu maddelere göre, herkes, anlatım özgürlüğüne ve görüşlerini açıklama özgürlüğüne sahiptir. Sözleşme, bu özgürlükleri, insan hakları ve temel özgürlüklere saygıyı sağlamak için kabul etmiştir. Demokratik bir sistemde güvence altına alınan -ülke sınırları gözetilmeksizin- haber, enformasyon ve düşünce elde etme hakları, demokratik sürecin ayrılmaz parçaları olarak kabul edilmektedir. Bugün, uygar dünyada, genel kabul budur.

Sözleşmenin 10 uncu maddesiyle, herkesin, ifade, anlatım özgürlüğü hakkı olduğu ve bununla birlikte, haber, bilgi, enformasyon ve düşünceleri alma hakkının ve bu düşünceleri iletme, yayma hakkının da güvence altına alınması gerektiği ortaya konulmuştur. Özetle, ifade özgürlüğü, temel insan hakkı olarak kabul edilmekte ve iletişim özgürlüğü, bilgi edinme hak ve özgürlükleri, halkın gerçekleri öğrenme hakkı gibi kavramlar, sözleşmede, 10 uncu maddede öngörülen ifade özgürlüğünün  bir sonucu olarak kullanılmaktadır.

Sözleşmenin 10 uncu maddesiyle, ifade özgürlüğü, demokratik bir toplumun en temel özgürlüklerinden biri olarak kabul edilmiştir; fakat, ifade özgürlüğü, diğer bütün özgürlükler gibi mutlak bir hak değildir. Sözleşmenin 10 uncu maddesinin ikinci fıkrası, ifade özgürlüğünün çerçevesini çizmiştir. Bu çerçevede, bu özgürlüklerin kullanılması, ödevler ve sorumluluklarla birlikte yürütülür. Bu özgürlüklerin kullanılmasının sınırı söz konusudur. Kamusal makamlar, bu özgürlüklerin kullanılmasına müdahalede bulunabilirler.

Bu sınırlamalar şöyle sayılmıştır; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10 uncu maddesi, bu özgürlüğün sınırlanması ölçütlerini şöyle koymaktadır: Ulusal güvenlik, ülke bütünlüğü, kamu emniyeti, suç işlenmesi veya düzensizliğin önlenmesi, genel sağlığın korunması, genel ahlakın korunması, gizli bilgilerin açığa vurulmasının önlenmesi, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, yargı organlarının otorite ve tarafsızlığının sağlanması gibi ölçütleri mutlaka göz önüne almak zorundadır ülkeler.

Yukarıda ifade edildiği gibi, kamu otoritesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10 uncu maddesinin ikinci paragrafında sayılan 9 ayrı ölçüyü, ifade özgürlüğüne müdahalede bulunma hakkı olarak öngörmüştür. Yani, layüsel haklar değildir, sınırsız haklar değildir, mutlak haklar değildir; belli ölçülere ve belli kriterlere göre kullanılması zorunlu olan haklardır.

İfade özgürlüğü hakkının ihlal edildiği iddiasıyla yapılan herhangi bir şikâyet karşısında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine savunma verme durumunda olan devlet müdahalesinde haklılık ispat edilmelidir. Bu müdahaleyi yapan devlet, haklı olduğunu ortaya koymak ve kanıtlamak zorundadır.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, özgürlük iddiaları karşısında, sınırların, ölçütlerinin uygun olup olmadığını saptamak için şu denetimleri yapmak durumundadır: Sınırlama ve müdahale yasal olmalıdır, bir yasayla yapılmalıdır. Sınırlamanın meşru bir amacı olmalıdır. Sınırlama, demokratik bir toplum için gerekli olmalıdır; yasallık ilkesine uygun olarak getirilen ceza ile izlenen meşru amaçla orantılı olmalıdır. İfade özgürlüğü sınırlamasında en güç; ama, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önündeki davalarda, bu davaların sonuçlandırılmasında en önemli rolü oynayan ölçüt, sınırlamanın, demokratik toplum düzeni için gerekli olması ölçütüdür. Anayasamızın temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılmasına dair 13 üncü maddesinin ikinci fıkrasında yer alan bu ölçüt, yani, demokratik zorunluluk ölçüsü, demokratik toplum düzeni için gerekli olma ölçütü, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bütün kararlarında altı çizilerek, mutlaka nazarı itibara alınmaktadır.

İfade özgürlüğüne müdahalenin kabul edilebilirliği bakımından dikkate alınan husus, bir yasanın mutlaka varlığıdır. Burada, yasanın yapısı önem taşımaktadır. Bugün, burada, hep birlikte üzerinde çalışacağımız tasarıda öngörülecek olan hususların, mutlaka, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ölçütlerine uygun bir şekilde buradan yasalaşması gerekmektedir.

Burada, yasanın yapısı önem kazanırken, yasanın anlaşılır olması mutlaka ve mutlaka aranmalıdır ve yorum payını aşacak elastikiyette ve muğlaklıkta olmaması gerekmektedir. Bugün Yüce Meclisin huzurunda olan yasa tasarısı, sözleşmenin özellikle 10 uncu maddesiyle ilgili düzenlemeleri ihtiva etmektedir ve Türkiye'nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önünde en çok yargılandığı davalardan olan sözleşmenin 10 uncu maddesi ihlali hususunda yeni düzenlemeler yapmaktadır. Bu düzenlemelerin mutlaka çok büyük bir açıklıkla, netlikle ve yorum payını aşacak elastikiyette olmadan buradan kanunlaşması gerekmektedir. Ayrıca, burada, yine, huzurumuza gelecek olan, Yüce Meclisin huzuruna gelecek olan Terörle Mücadele Yasasının 8 inci maddesinde özellikle propaganda suçunun tarifinin mutlaka ve mutlaka doğru yapılması gerekmektedir. Hangi türden propagandanın devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozacak nitelikte olduğu ortaya konulmalıdır.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, içtihatlar konusunda çalışmalarını sürdürürken, önündeki davaları sonuçlandırırken, ifade özgürlüğünün sınırlanmasının gerekli ve orantılı olması hususunu da ortaya koymaktadır. Olayın, zaman ve şartların bir bütünlüğü çerçevesinde yapılacak değerlendirmeyle netleşeceğini ileriye sürmektedir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 1985'ten bu yana bölgede yaşanan, ülkemizin bir bölgesinde yaşanan ve Türkiye'nin çok önemli bir gerçeği olan hassasiyetin göz önüne alınması konusunu, gerekliliğini, her kararında mutlaka altını çizerek ortaya koymaktadır. Mahkeme, son zamanlarda, ifade özgürlüğüyle ilgili sözleşme maddesini yorumlarken ilave bazı kriterler geliştirmektedir ve bu kriterleri de aldıkları karara, alınan kararlara dayanak yapmaktadır. Bunlar, ayaklanma, silahlı direniş, şiddetin tahrik ve teşvik edilip edilmediği; ifadenin yapıldığı koşullar, bu koşulların etki alanları        -burada, özellikle, ülkenin hassas ve gergin bir bölgesinde yapılacak açıklamanın sonuçları itibariyle daha ağır olacağı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarında kabul edilmektedir- bu ifadenin etki alanı, ifadenin geniş kitlelere ulaşıp ulaşmadığı; bu hususu, açıklamayı yapan kişinin konumu açısından da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi değerlendirmekte ve özellikle altını çizmektedir.

Diğer bir ölçüt, açıklamanın, halkın bilgi alma hakkı kapsamına, bilgilenme kapsamına girip girmediğidir. Mahkeme, sözleşmeyi yorumlarken, demokratik bir sistemde, hükümetin fiilleri ve ihmallerinin, sadece yasama organının, yargı organının değil, kamuoyunun da denetimine tabi olması gerektiğini, içtihatlarında kararlı bir şekilde ifade etmektedir.

Sayın Başkan, değerli üyeler; Avrupa İnsan Hakları hukuku yargıç yapılı bir hukuktur. İngilizce bir deyimden yola çıkarak ifade edilmektedir. Yargıç yapılı hukukta yargıçların inisiyatifi vardır. Yargıçlar, konuları yorumlarken, sözleşmeleri yorumlarken, kanunları yorumlarken, mümkün olduğu kadar geniş ve çağın gereklerine uygun yorum yapma durumundadırlar.

1987'den bu yana bireysel başvuru hakkını ve 1989'dan bu yana da Divanın zorunlu yargı yetkisini kabul etmiş bulunuyoruz. Tekçi görüşe göre, monist görüşe göre, sözleşme, ulusalüstü insan hakları hukukunun bir kaynağı olarak, Türk iç hukuk düzenine dahildir. Bu nedenle, yasaların denetiminde, Anayasa Mahkemesi, anayasallık hukuku içinde sözleşmeleri de göz önüne almak durumundadır ve uygulamada da Anayasa Mahkemesi, yasaların denetiminde, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini destek norm olarak kullanmaktadır. Türkiye, gerek normatif açıdan gerekse Anayasa Mahkemesinin sözleşme organlarının içtihatlarını ve ölçülerini uygulaması, iç hukuk işlemlerini bu yönde yorumlaması yoluyla, Avrupa ortak kamu düzenini iç hukuk düzeninde gerçekleştirme çabası içinde olmak durumundadır.

Avrupa Birliği konusundaki taahhütlerimizi, Katılım Ortaklığı Belgesi ve buna bağlı olarak takdim edilen ulusal program gereği olan taahhütlerimizi gerçekleştirmek için gerekli olan bu tasarrufların, mutlaka ve mutlaka yerine getirilmesi gerekmektedir. Sözleşmeler ve ek protokollerde, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna bağlı ek olarak yapılan protokollerde, klasik ve temel hak ve özgürlükler düzenlenmiştir. Bugün, çağın gereği, sadece klasik hak ve özgürlükler değildir; sosyal ve ekonomik hak ve kategorilerinin geliştirilmesi gerekmekte ve bunların da sözleşmelere bağlanması ve uluslararası denetim ve yargı güvencesine kavuşturulması gerekmektedir.

Avrupa Toplumsal Anlaşması 1961'de imzalanmıştır; fakat, bu anlaşma, kişilerin lehine hükümler değil, devletlerarası ilişkilerde devletlerin yükümlülüklerini ifade etmektedir ve bugün, bunlar, ortak güvence sistemiyle ve yargısal denetimle desteklenmiş bulunmamaktadırlar.

Netice itibariyle, bu sözleşme, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve bu sözleşme bağlamında, artık içhukukumuzun bir parçası olan bu sözleşme bağlamında, Türkiye'de yasama anlamında yapacağımız bütün tasarrufların, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin, Avrupa Anayasası olarak, bir anayasa hukuku olarak Avrupa'da kabul görmesinden sonra, bu tasarrufların, bu sözleşme normlarına ve bu sözleşmeyi denetleyen, bu uygulamaları denetleyen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bu konularla ilgili verdiği ve giderek de istikrar kazanan içtihatlarındaki ölçülere uygun değerlendirilmesi ve bizim tasarruflarımızın da bu uygunluk içinde olma zorunluluğu vardır.

Ben, huzura gelen, Yüce Meclisin huzuruna gelen tasarının, mutlaka ve mutlaka eksik yanları, anlaşılmaz yanları, açık olmayan yanlarıyla ilgili düzeltmelerin, Meclisin çalışmasıyla, Genel Kurulumuzun çalışmasıyla, burada tamamlanabileceğini ve netice itibariyle, Avrupa normlarına uygun, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin öngördüğü uygulamalara yaraşır, bu uygulamalarda zora düşmeyecek bir yasama tasarrufunun gerçekleştirileceğine inanıyorum.

Fakat, bir noktayı açıklıkla ortaya koymak lazım. Bütün maddeler ve bütün hayat, bütün uygarlık, bütün medeniyet, sadece yasama maddeleriyle, kanun maddeleriyle, yasama tasarruflarıyla düzenlenemez. Bu çok kazuistik bir yöntemdir ve bu yöntem her zaman başarıya ulaşamaz. Önemli olan, mümkün olduğu kadar anlaşılabilir, ortak değerleri ifade edebilen ve ortak değerlere sahip olan düzenlemeleri, Meclis olarak elbirliğiyle, iktidarıyla, muhalefetiyle birlikte gerçekleştirebilmektir; çünkü, netice itibariyle, uygarlık yolunda atılacak her adım, bu Meclisin atmakla zorunlu olduğu bir adımdır ve Türkiye'yi ilgilendirmektedir ve bu Meclis Türkiye'nin Meclisidir. Onun için, bu çalışmalarda çok ciddî problemlerle karşı karşıya kalmayacağımızı umuyorum; ama, tekrar etmek istiyorum, kanun hiçbir şey değildir, kanun her zaman her şey değildir. Önemli olan, kanunu uygulamadır, kanunu uygulayacak yargının, yargı mensuplarının, bu uygulamayı, mutlaka ve mutlaka çağın gereklerine, ülkenin gerçeklerine uygun bir tarzda yapabilmeleridir. Hukuk, ancak bu şekilde gelişir. Medeniyet, ancak bu şekilde gelişir.

Ben, bu çalışmanın, bu Mecliste bugüne kadar birçok şeyi başarmış bu Genel Kurul vasıtasıyla yapılabileceğine inanıyor; Yüce Meclisi, hayırlısı olması dileğiyle, saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

İkinci söz, Doğru Yol Partisi Grubunun.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Amasya Milletvekili Sayın Ahmet İyimaya; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA AHMET İYİMAYA (Amasya) - Çok Değerli Başkanım, Yüce Meclisimizin muhterem üyeleri; Doğru Yol Partisi adına paket üzerindeki görüşlerimi ifade ederken, Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Aziz milletvekilleri, özgürlükleri ve demokrasiyi tahrip eden bir tasarıyı müzakere ediyoruz; insan haklarını gücün pençesine fütursuzca teslim etme anlamına gelen bir hükümet girişimini görüşüyoruz. Yüce Meclis, çok yakın geçmişte, millet ile devlet, devlet ile birey arasındaki toplumsal sözleşmeyi, insana ağırlık veren, hürriyetlere ağırlık veren, genişletici bir anlayışla yeniden tanzim etti ve Anayasamız yenilendi. Şu anda, Büyük Meclisimizin iktidar muhalefet ayırımı yapmaksızın yapması gereken şey, Anayasanın bu doğru ve milletin arzusuna uygun anlamının yasalara aktarılmasından ibaret bir temel görevin ifası olacaktır.

Bir defa, peşinen belirteyim ki, Büyük Meclis, Anayasaya uyum çalışmalarını, geleneksel olarak, aynen Anayasa çalışmalarında olduğu gibi, Uzlaşma Komisyonuna havale etmiş, Uzlaşma Komisyonunda milleti temsil eden partilerin temsilcileri aracılığıyla millî iradenin teşekkülüne çalışmış ve bu yüce görevi, hiçbir zaman hükümet inisiyatifine teslim etmemiştir. Bu, hem millî iradenin tecellisinin hem kalitenin doğmasının hem de Avrupa Birliği yolculuğunda bu olay sebebiyle herhangi bir kazaya uğramamanın temel sigortasıdır. Daha dün, daha 1995 değişikliklerinde geliştirilen bu temel yöntemin ve geleneğin, iktidar çoğunluğunca unutulmuş olmasını bir talihsizlik ve demokratik geçmişine saygı duymayan bir anlayış olarak değerlendiriyorum.

"Uyum paketi" deniliyor; mini uyum paketi veya mini demokrasi paketi deniliyor. Arkadaşlar, adlandırma, tamamen yanlıştır ve Meclisi hafife alan bir adlandırmadır. Bir defa, tasarı paketinin 1 inci maddesiyle getirilen Türk Ceza Kanununun 159 uncu maddesinde değişiklik yapan paketin ne uyumla ne demokrasiyle bir ilgisi yoktur. Yüce Meclis bu konuda hiçbir anayasa değişikliğini yapmamıştır. Bunun ötesinde, yine, öbür maddeler, yapmamız gereken uyumun çok küçük parçalarıdır.

Değerli arkadaşlar, henüz bilimadamlarının, anayasacıların, bizlerin, çoğumuzun daha farkına varmadığımız bir anayasa değişikliğini sizlerle paylaşmak istiyorum. Hürriyetçi rejimlerin tehlike kaynakları daima bireyler olmamıştır; onun için, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, hürriyetçi rejimi, devlete ve bireye karşı koruma hükmünü öngörmüştür. Biz de, Anayasamızın 14 üncü maddesinin ikinci fıkrasında hürriyetçi rejime devletten veya bireyden ihlal veya saldırı gelmesi halinde bu konuda tedbirleri, bu konuda müeyyideleri geliştirme yükümlülüğünü Büyük Meclise verdik. Görüyorum ki bugün, tehlikenin kaynağı sadece bireydir anlayışıyla küçük bir uyum yapılmaktadır ve uyumun özüne girdiğimiz zaman bir uyum değil, demokrasiye ve uzun tahlilde devletin temeline konmakta olan bir dinamiti öngörüyoruz.

Bir hususa işaret etmek istiyorum. Değerli hükümet, 312 nci maddeyle ilgili müzakereyi Bakanlar Kurulunda yaptı, imzaladı, tasarı Parlamentoya, Adalet Komisyonuna intikal etti; birkaç gün sonra, tasarıdan derhal dönüldü.

Şimdi, hükümetin şu üç soruya cevap vermesi lazımdır: Siz, 312 nci maddedeki ilk tahlilde demokrasiye, nihaî tahlilde devletin temeline konan dinamiti bilemediniz mi, bilmiyor musunuz? Bu, eğer, gerçek bir bilgisizlik ise çok vahimdir. Birine mi inandınız? Eğer, bu, temelden yoksun güven, imzanızın sebebiyse, bu da vahimdir. İncelemeden mi imza attınız? Bu da vahimdir.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Daha da vahimdir.

AHMET İYİMAYA (Devamla) - Ama, bu hükümet müzakeresi bir şeyi ortaya koymuştur; liderler zirvesinin iflası gerçeğini ortaya koymuştur. Milletin, Meclisin ve sistemin kaderi, meşru siyasal iktidar gücüyle ellerinde bulunan kişilerin, böyle bir hata işleme hakları yoktur değerli arkadaşlar.

Sorudur, sorundur; hukuk tarihinin sorusudur, sorunudur; felsefenin sorusudur, sorunudur; insanlığın sorusudur, sorunudur; devlet mi insan mı sorusu, aslında, tarihi meşgul eden değil, tarihi dolduran bir sorudur. Bizim görüşümüz bellidir ve tarihten çıkaracağımız emir de, buyruk da bellidir. Ne devlet insana, ne insan devlete feda edilir. Devlet ve güvenlik nasıl ki insan için zarurî bir ihtiyaç, vazgeçilmez bir temel değer ise, insan da o bağlamda hiçbir şekilde vazgeçilmez bir değerdir. İlle, kantarın topuzu belli tarafa ağmış mıdır? sualine cevap vermek mecburiyetinde kalır isek, kantarın topuzu, devletten değil, kantarın topuzu, devletin de varlık sebebi olan insandan yana olmalıdır; ama, ifade edelim ki, devlet tarihimizde, topuz, daima devletten yana ağır basmıştır. Devlet tarihinde topuz, adaletin terazisiyle değil, paslı terazilerle işlev görmüştür.

Bir defa, devletimizi teşrih edecek, tedavi edecek klinik, Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Kendisini, devletini ve bireyini haklar kategorisinde tartışamayan bir meclisin, fonksiyonu daima sorgulanmalıdır. Bir hakikattir ki, Selçuklu'da da öyleydi, Osmanlı'da da öyleydi, cumhuriyette de öyledir; düşünce özgürlüğünden ve demokrasiden korkan bir devlet çizgisi içerisindeydik, içerisindeyiz. Geçmişte, fitne fesat diyorduk; şu anda, iç tehdide yanlış anlamlar yükleyerek, bireyi devletçi yaklaşımlara feda ediyoruz. Bir gün, Pir Sultan Abdal'ı mahkûm ettik, astık; ama, cumhuriyette, edebiyat eserlerinde kendilerini okuyoruz. Bir gün, on ayda, o dönemde, yargılama hukukunu yazmasını beceren Şeyh Bedrettin'e komünist dedik, astık. Bir gün, Tokatlı Molla Lutfü'ye; ki, Gabin (Gobineau) düşünce tarihinin büyük filozofu Gabin "Molla Lutfü'yü Osmanlı astı, düşünceye ve eleştirel mantığa kelepçe vurdu ve düşünce orada dondu" demiştir; ama, şimdi, Molla Lutfü de Şeyh Bedrettin de Pir Sultan Abdal da hepimizin ortak değeri ve övünç kaynağımız.

Devletimizi, gücümüzü hukukla sınırladık, hukuk devleti dedik; Cumhurbaşkanımız çıktı "devlet, rutindışı iş görebilir" dedi. Arkadaşlar, hiçbir demokratik anayasada devlet tarifine kutsallık izafe edilemez. 1995'te "kutsal"ı çıkardık "yüce" dedik. Aslında, bunlar, kantarın topuzunun devlet tarafına ağmasının görüntüleri.

Samimiyetle ifade ediyorum ki, düşünce özgürlüğü alanında ne Anayasamızda ne yasalarımızda herhangi bir sorun yoktur; sorun uygulamadadır, kamu yönetimindedir, sorun bizzat yargının kendisindedir. Demokrasinin gelişim çizgisine bakınız; devletin ve milletin temel sorunlarını, o ülkelerin yüksek mahkemeleri, özgürlükçü okumuşlar ve demokrasi gözlüğüyle karar vermişler ve çözmüşlerdir. Amerika'da zenci sorunu, Amerika'da McCartizm, tamamen yüksek mahkemelerin cesur kararlarıyla, dönüşümcü bir şekilde çözülmüşlerdir. Bizde yargı -ne anayasa yargısı ne adalet divanı ne kamusal davalara bakan idarî ve diğer ceza yargıları- hiçbir zaman için, kuralları, düşünce özgürlüğü ve demokrasi gözü ve gözlüğüyle değerlendirmemiştir; bilakis, hikmeti hükümet telefonlarıyla, bu görevden kaçışı simgeleyen tarihî örnekleri zengin bir millet veya devlet görüntüsü veriyoruz değerli arkadaşlar.

Bakınız, demokrasiyi Türkiye'ye ilk kez getiren bir başbakanın yargısında "sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor" diyen bir yargının ve yargıcın sahip olduğu bizim devletimizin kusurlarını açıklıkla bu kürsüden itirafa mecburuz. Orada, sizi buraya tıkan kuvvet değil, hukuk böyle istiyor denilseydi, demokrasinin ve cumhuriyet tarihimizin kara lekesi, sonraki devlet affıyla kabullenilen kara lekesi ortaya çıkmayacaktı değerli arkadaşlar.

Düşünce özgürlüğünü ve demokrasiyi henüz keşfedememiş bir sistemin ve yapının sahibiyiz; ötekilerin hakkını kavramaya mecburuz, ötekilere pençemizle değil, hoşgörüyle yaklaşmaya mecburuz. Çoğulculuğun dönüşümcü dinamiğini evvela Parlamentonun kabul ederek hukuk reformunu, özgürlükler reformunu o temelde oturtmaya mecburuz. Sözün içeriği hakareti içermemek üzere beni şok edebilir, onu şok edebilir, devletin temel organlarını şok edebilir; ama, o şok temizleyen şoktur, o şok pasları silen bir şoktur, o şok devleti ve sistemi hukuka ve demokrasiye çekip, onun rekabetçi dönüştürücülüğün de çağdaşlaştıran bir şoktur.

Arkadaşlar, mükemmel bir dine sahibiz, mükemmel bir tarihe sahibiz; ama, çizgide kesinti ve kopukluklar olduğu için, insan hakları sistemini, bir Osmanlı, bir cumhuriyet kuramadı, Avrupa kurdu. Şartlar bakımından insan hakları sistemini biz kurabilirdik ve şu anda, Avrupa Birliğine uyumu değil, Türk sistemine uyumu, Avrupalılara yaşatabilirdik. Neden kuramadık; çünkü, korktuk; çünkü, düşünceyle hesaplaşmaktan, eleştiriye kulak vermekten korktuk, her şeye tehlikeyle yaklaştık.

Değerli arkadaşlar, devletimiz bizim devletimiz, temel organlarımız bizim organlarımız; ama, bu coğrafyada vatandaşlık bağıyla bize bağlı olan insanlar da en az devletimiz kadar bizim insanlarımız, bizim vatandaşlarımız. Düşünceyle kamu düzeni arasındaki dengeyi bu anlayışla kurmamız lazımdır. Bugün, dini, bölgeyi veya etniği toplum mozaiğimiz içerisinde fesat tohumlarının sebebi olarak görenlerin, kin ve düşmanlık tohumları olarak görenlerin veya ekenlerin veya böyle çalışanların hukuk sisteminde korunması mümkün değildir; ne demokrasilerde korunabilir ne başka rejimlerde korunabilir; ama, mesele, bu zor dengeyi, mesele, bu liderler toplantısının dar labirentlerine sığdırılamayacak zor dengeyi kurabilme meselesidir. Bu, bir derinlik ister; bu, bir felsefe ister ve bu, bir samimiyet ister değerli arkadaşlar.

Bugün, ifade edelim ki, yasada belirlenen "olasılık" kavramı, ceza hukukunun temel kavramı olmadıktan başka, Parlamentonun temel görevlerinden birisi ve tekelinde olan yetkisi, suçları kendisinin ihdas etmesidir. Parlamentoların temel yetkileri, hiç kimseye devredilemez Yetkilerinin en başta olanı, suçları kurabilme yetkisidir, kanunîlik unsurudur. Suç tarifini parlamento yapacaktır. Nasıl yapacaktır; yargısal yoruma elvermeyecek netlikte ve açıklıkta yapacaktır. Nasıl yapacaktır; kapalı kavramları suç unsuru olarak yazmamak yoluyla yapacaktır.

Bugün "olasılık" -Adalet Komisyonunda ayrıntılı şekilde ifade ettiğim ve şu dar dakikalarda ifade etmekten âciz bulunduğum gibi- hiçbir zaman için, suç tarifine mesnet teşkil edebilecek bir kavram değildir ve trajikomik bir kavramdır. Yarın, millî güvenlik refleksleri yukarıya çıktığı zaman, her birinizin bundan nasibinizi alacağınız ve hukuk için tehlike doğuran bir kavramdır, imajımızı sarsan bir kavramdır, Avrupa Birliği normlarıyla çatışan bir kavramdır ve -burada, biraz sonra belki mukayeseli hukuka başvuracaklar- hiçbir ülkenin benimsemediği bir kavramdır. Aslında, bugün yapılacak şey, meseleyi önergelerle düzeltmek değil, hükümetin veya yetkili diğer organların bu tasarıyı geri çekerek, Uzlaşma Komisyonuna aktararak, orada gerekli düzenlemeyi yapmaktır, en doğrusu bu olacaktır; çünkü, Avrupa Birliği muhakemelerini ve Avrupa müktesebatını, mukayeseli hukuku yeniden okuyarak, mutlaka, bunu yeniden değerlendirmemiz gerektiğini düşünüyorum arkadaşlar. Aksi takdirde, hiçbir zaman için affedilmez, kendimizi affettiremeyeceğimiz bir kusur içerisinde olduğumuzu, şu kürsüden ifade etmeye mecburum.

312 nci maddeye, açık ve mevcut tehlike, (clear and present danger) genel kriterini eklemeliyiz. Elverişlilik kriteri, yardımcı kriterdir, buna ekleyebileceğimiz kriterler vardır. Keza, 159 uncu madde, bir devlet için, bir sistem için, özü itibariyle vazgeçilemez bir maddedir. Devletin temel organlarını tahkir ve tezyif fiilleri hiçbir zaman için suç kapsamı dışına çıkarılamaz ve cezasız bırakılamaz; ancak, bilhassa bugün, korunan organ ve kurumlarla aynı olan yakınlık ilişkisinde bulunan bazı kurumlara koruma tanımak ve bir de, bu organlarda çalışan kişileri kapsam içerisine almak doğru değildir.

Ayrıca ifade edeyim ki, burada, tahkir ve tezyif suçları, bilhassa siyaset meydanlarında, seçim döneminde veya başka dönemdeki platformlarda, biz siyasetçilerin ağır eleştirileri, tahkir ve tezyifin konusu yapılıp, milletvekilleriyle veya diğer aydınlarla, seçkinlerle ilgili suç ithamları rahat rahat geliştirilebilmektedir. Mutlaka tahkir ve tezyifle eleştiriyi birbirinden ayıracak temel bir kriterin geliştirilmesi lazımdır. O konuda, benim tasarımda, çoğu değerli arkadaşların kabul ettiği gibi bir kriter vardır. Yüce Parlamentonun bu kriteri eklemesi halinde, yargıya da ışık tutacak bir yorum klozu vermiş olacağız.

Diyorum ki "hiçbir düşünce açıklaması ve eleştiri, bu maddede tanzim olunan suçu oluşturduğu yönünde yorumlanamaz, düşünce bütünü parçalanarak içtihatla suç üretilemez".

Aziz milletvekilleri, Doğru Yol Partisi, tasarının mevcut şekline, özellikle 159 uncu ve 312 nci maddeye açıkça karşıdır; ancak, makul bir düzenlemenin bize ulaşması halinde görüşümüzü ortaya koyacağız. Demokrasiyi, devleti ve insan haklarını ideal bir dengede koruyan teklifin de yanında olacağız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET İYİMAYA (Devamla) - Bir cümleyle bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

AHMET İYİMAYA (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Tekrarlıyorum: Doğrusu, tasarıyı geri çekip, uzlaşma komisyonunun emin ellerine teslim etmektir.

Bu düşüncelerle, Yüce Parlamentoyu, gönülden saygılarla selamlıyorum efendim. (DYP, SP ve AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Şimdi, söz sırası, Saadet Partisinde.

Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mustafa Kamalak.

Buyurun efendim. (SP sıralarından alkışlar)

SP GRUBU ADINA MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; demokrasi paketi diye bilinen tasarı üzerinde Saadet Partisinin görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunmaktayım; hepinizi hürmetle selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, acaba, ismi, demokrasi paketi olmasına rağmen, bu paket, gerçekten bir demokrasi paketi midir, mahiyeti nedir? Önce paketin mahiyeti üzerinde durmak istiyorum. Bilindiği gibi paket, özü itibarıyla dört kanunda değişiklik yapmaktadır. Bunlar.

1. Türk Ceza Kanunu.

2. Terörle Mücadele Kanunu.

3. Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun.

4. Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu.

Başka bir açıdan ele alacak olursak, bu paket, maddî anlamda ceza öngören iki kanunda değişiklik yapıyor. Bunlar Türk Ceza Kanunu ve Terörle Mücadele Kanunu. İki de, şeklî anlamda Usul Kanununda değişiklik yapıyor. Bunlar: 1- DGM'lerin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun. 2- Ceza Muhakemeleri Usulü Hakkında Kanun. Acaba hükümetimiz niçin bu değişikliği öngörmüştür, buna neden ihtiyaç duymuştur?

Değerli arkadaşlarım, bu sorumuzu, ilk etapta genel gerekçe cevaplandırmaktadır. Paketin genel gerekçesindeki:

1. 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi.

2. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi.

3. Türkiye Büyük Millet Meclisinin geçenlerde kabul ettiği 34 maddedeki değişiklik, ana hatlarıyla bu paketin temel gerekçesini, genel gerekçesini oluşturmaktadır. Sayın Adalet Bakanımız da, Adalet Komisyonundaki konuşmasında, açıklamalarında, özellikle Türk Ceza Kanununda öngörülen değişiklikle ilgili olarak diyordu ki: Türkiye'de, Türk Ceza Kanununun 159 uncu maddesine göre, 1999 yılında açılan dava sayısı 307. Mahkûmiyet sayısına gelince, 1999 yılında 111 mahkûmiyet kararı verilmiştir.

312 nci maddeyle ilgili mahkeme kararlarına gelince, 1999 yılında 501 dava karara bağlanmış, bunlardan 246'sında mahkûmiyete hükmedilmiştir. Terörle Mücadele Kanunu çerçevesinde, genel olarak açılan dava sayısı ise, 1999 yılında 1 260 idi. Verilen kararlara gelince; 1999 yılında 1911 dava karara bağlanmış, bunlardan 1 317'sinde mahkûmiyete hükmedilmiştir.

Değerli arkadaşlarım, bu mahkûmiyetlerin tek gerekçesi, temel gerekçesi, insanların düşüncelerini serdetmiş olmalarıdır. Ortada fiilî bir eylem yok, vurma, kırma, yol kesme, banka soyma, hortumlama gibi herhangi bir hadise yok; sadece, vatandaş, düşüncesini söylemiştir. Bu düşünce, belirli kimseler tarafından suçlu bulunmuş, vahim bulunmuş, tehlikeli görülmüş, bundan dolayı da binlerce insanımız mahkûm edilmiştir.

Değerli arkadaşlarım, soruyorum; fikrin, düşüncenin sınırı nerede başlar, nerede biter? Başka bir ifadeyle, bu paket, söz hürriyetini, fikir hürriyetini sağlayabilecek midir; kati surette hayır. Bu haliyle, bu paketin Türkiye'de söz hürriyetini, fikir hürriyetini sağlaması, hele hele teminat altına alması, güvenceye kavuşturması kati surette mümkün değildir. Neden; biraz önce belirttik, dedik ki, bu paket 2 usul kanununda, 2 de maddî anlamda ceza öngören kanunda değişiklik yapmaktadır. Maddî anlamda ceza öngören kanunlardan birisi, şüphesiz ki, Türk Ceza Kanunudur. Bu paket, Türk Ceza Kanununun 2 maddesini, 159 uncu maddesi ile 312 nci maddesini değiştirmektedir.

Değiştiriyor da ne yapıyor, onu inceleyelim. 159 uncu maddeyle yapılan değişiklikleri iki grupta toplayabiliriz.

1. Şekli anlamda yapılan değişiklikler.

2. Aslî anlamda, maddî manada yapılan değişiklikler.

Şekli anlamda yapılan değişiklikler nelerdir; "hükümet" yerine "Bakanlar Kurulu" kavramını geliştirmiştir; onun yerine bunu koymuştur. Herhalde, bundan dolayı, burada önemli bir açılım yapıldığını söylemek mümkün değildir.

Peki, aslî anlamda yapılan değişiklikler nelerdir; bunu da, ceza hadleriyle ilgili değişiklikler ve kapsamla ilgili değişiklikler olmak üzere iki grupta toplamak mümkündür. Ceza hadleriyle ilgili değişikliklere, niteliği de ekleyebiliriz. Maddede öngörülen ceza, nitelik itibariyle, ağır hapisten hapis cezasına çevrilmekte; bu, lehte bir düzenlemedir.

Öbür taraftan, üst sınır aşağıya indiriliyor; bu da, vatandaşlarımızın lehinde sayılabilecek, özellikle, zamanaşımı, çeteleşmeyi önleme bakımından lehte öngörülen bir düzenlemedir.

Bunun dışındaki düzenlemelerin tamamı, fikir hürriyetinin, söz hürriyetinin, düşünce hürriyetinin aleyhindedir. Mesela, sayıyor; şunlar, şunlar, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Hükümeti, emniyet güçleri, Silahlı Kuvvetleri veya bunların bir kısmını temsil edenleri tahkir ederse...

Değerli arkadaşlarım, kim, kimi temsil ediyor; kim, kimi ne kadar temsil edebiliyor?.. Mesela, bir er, bir çavuş yahut bir onbaşı Türk Silahlı Kuvvetlerini temsil niteliğine sahip midir?.. Bunu, gelişigüzel sormuyorum. Bir genel başkan, hatırlayacaksınız, bir konuşmasında, diğer bir genel başkanı onbaşıya benzetti diye, hakkında yüzlerce tazminat davası açıldı, hakkında ceza fezlekeleri düzenlendi. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına kadar geldi bu fezlekeler. Soruyorum Allahaşkına; kim, kimi ne kadar temsil edebiliyor?! Deniliyor ki "onu hâkimler takdir edecek."

Değerli arkadaşlarım, sayın milletvekilleri; ceza hukukunun temel ilkelerinden biridir suçun kanunîlik ilkesi, tipikli kuralıdır. Hukuk devleti, suçun nasıl oluşacağına dair, hâkime, delilleme yetkisi tanıyabilir mi? Anayasamızın 38 inci maddesine, böyle bir düzenleme açıkça aykırı olmaz mı; elbette aykırı olur...

Değerli arkadaşlarım, bu Meclis sürekli olarak itibar kaybediyor diyoruz. Böyle  bir tasarıyı kanunlaştıracak olan Meclis, emin olun, itibar kazanamaz; çünkü, âyinesi iştir kişinin lafa bakılmaz. Neyi suç sayıyorsak, hangi fiilin, hangi konuşmanın, hangi beyanın suç olmasını öngörüyorsak getirin, burada onu kanunlaştıralım. Ne söylediğimizi bilelim. Yüce Meclis olarak nasıl bir kanun çıkardığımızın, elbette şuurunda olmak mecburiyetindeyiz.

Değerli arkadaşlarım, hatırlatmak için söylüyorum: Bakın, bu hükümetin, Yüce Heyetinize sunduğu temel kanunların hemen hepsi; ama, hepsi Anayasa Mahkemesinden geri döndü. Biz burada çırpındık durduk, feryat ettik ve "bu tasarı kanunlaştığı takdirde, iktidarın kanunu değil, hükümetin kanunu değil, Türkiye Büyük Millet Meclisinin eseri olacaktır, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kanunu olacaktır" dedik, ama, dinletemedik. Hükümetten gelen tasarı, virgülüne dahi dokunulmadan buradan geçti, kanunlaştı; ama, sonuç... Tekraren soruyorum: Bizim, burada, uyarıp da dinletemediğimiz hangi kanun şu an yürürlüktedir; temel kanunlardan hiçbirisi.

Değerli arkadaşlarım, bu tasarı da, Anayasanın 38 inci maddesine, İnsan Hakları Beyannamesine ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine açıkça aykırı olan bir tasarıdır.

Değerli arkadaşlarım, 312'ye geliyorum. "Lehte düzenleme" deniliyor. Mesela, birinci fıkrada "halk" yerine "kişiler" getiriliyor. Elbette, halk, kişilerden oluşur; ama, kişi, Allahaşkına, halk demek mi? Siz, gerçekten, kişi, halk anlamına gelir diyebiliyor musunuz; elbette hayır. Şu halde "halk" kavramı yerine "kişi" kavramını getirir koyar da, sonra, biz fikir hürriyetini genişlettik diye nasıl konuşabilirsiniz; mümkün mü bu?

Öbür taraftan, getiriyorsunuz "kanun" kavramına "mevzuat" anlamını yüklüyorsunuz. Yani, diyorsunuz ki: Ey hâkimler, ey idareciler, ey uygulayıcılar, biz, her ne kadar, kanun metnine "kanun" ifadesini yerleştirmiş isek de, siz, bunu "mevzuat" anlamında kullanacaksınız.

Tasarının gerekçesine bakın, orada, açıkça deniliyor ki: "Maddede yer alan ikinci suç bakımından 'kanun' sözcüğüne her türlü düzenlemeler girmektedir. Böylece tüzük ve yönetmeliklere, yönetim gücünün düzenleme yetkisi çerçevesinde çıkardığı bütün diğer işlemlere uymamaya tahrik halleri de suçu meydana getirir. Madde, kişilerin kanunlara uymamaya tahrik edilmeleri bakımından yapılacak hareketleri teker teker belirleyip göstermemiştir." Peki ne yapmış; keyfiyete bırakmış, keyfîliğe bırakmıştır. "O halde maddî unsurun değişik şekillerde gerçekleşebileceği meydandadır." Elbette meydanda; böyle kanun olursa, elbette meydanda olur. "İşlenmiş olan bir suçun failini veya kanuna uymayan kişiliğini sırf bu fiilleri işlemiş bulunması nedeniyle övme halinde de, aynı suçun, yani suçu övmenin oluşmuş bulunacağını kabul etmek gerekir. Zira bu hallerde fail, kişi marifetiyle fiili övme veya iyi görme beyanında bulunmuş olmaktadır."

Değerli arkadaşlarım, bunun anlamı şudur... Gazetelerden okuyoruz, televizyonlardan dinliyoruz, akşam yine haberlerde izledik: Bu, içinde bulunduğumuz yıl, 75 000 kamu görevlisinin işine son verileceği ifade edildi; doğrudur, yanlıştır... Bu insanlar, yarın "hakkımızı isteriz, hukuk devletinden, sosyal devletten hakkımızı isteriz" deyip de, sokağa düştüğünde, yürüyüş yaptığında, sizler, milletvekili, bakan, vatandaş olarak, o insanlara, o memurlara, o işçilere bir karanfil sunsanız, bir simit verseniz, aynı suçu işlemiş olacaksınız; müeyyidesi, iki yıla kadar hapis. Böyle hukuk devleti olur mu?! Böyle kanun olur mu allahaşkına?! Takdir sizin...

Elbette, burada, sayısal çoğunluğu vardır hükümetin; ama, değerli arkadaşlarım, yaptığınız iş, önce, sizin tarafınızdan beğenilmeli, evet demelisiniz; bu, şu yönüyle doğrudur...

Öbür taraftan, dayatmalarla, tehditlerle, fikri susturmak katiyen mümkün değildir. Ne yaparsınız; vatandaşınızı mahkûm edersiniz, aç bırakırsınız, sefil edersiniz, cezaevlerinde süründürebilirsiniz; ama, fikir yok olmaz. Zira, büyük hürriyet şairimiz Namık Kemal'in dediği gibi "Ne mümkün zulümle, bidatla imhayı hürriyet/ Çalış, muktedirsen, idraki kaldır âdemiyetten." Bu olmadığına göre, fikrî, yasakla, mahkûmiyetle susturmak, durdurmak mümkün olmadığı gibi, ülkenin birliğini, bütünlüğünü sağlamak da, ceza tehdidiyle, hapisle, mümkün değildir. Açıp bakınız, 1876 tarihli Kanunî Esasinin ilk maddesi, Osmanlı Devletinin bölünmez bir bütün olduğunu" hükme bağlamıştır. Şimdi, nerede o anayasa, nerede imparatorluk?

Değerli arkadaşlarım, kavgayla bir yere varılamayacağı gibi, yasakla, tehditle, hele hele bir devletin, kamu gücünü kullanarak, milletten aldığı yetkiyi kullanarak milleti ezmesi, onu hırpalaması, onu tehdit etmesi suretiyle de, ülke bütünlüğünü sağlaması mümkün değildir.

Değerli arkadaşlarım, tasarıda, Türk Ceza Kanununun 312 nci maddesinin ikinci fıkrasında öngörülen değişiklikle, kamu düzenini bozma olasılığı cezalandırılıyor. Değerli arkadaşlarım, Allahaşkına, Sayın Bakanım, zatıâlinize soruyorum, her bir milletvekili, hepinize soruyorum, hanginizin suç işleme olasılığı yok? Hangi doğan çocuğun suç işleme olasılığı yok? Yeryüzündeki 6 yahut 7 milyar insandan herhangi birinin, hangisinin şu veya bu şekilde suç işleme olasılığı yok? Her insanın bir suç işleme olasılığı vardır. Bu olasılık, yüzde 1'dir, binde 1'dir, milyonda 1'dir, belki milyarda 1'dir; ama, her halükârda bir olasılık vardır.

BAŞKAN - Toparlar mısınız.

MUSTAFA KAMALAK (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlarım, deniliyor ki, Avrupa ülkelerinde de, Ortak Pazar ülkelerinde de benzer hükümler vardır."

Değerli arkadaşlarım, her şeyden önce "benzer" demek "aynı" demek değildir. Sonra, Avrupa ülkelerinde, bu benzer maddelerden dolayı içeride tutulan, mahkûm olan kaç insan var acaba?!

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum efendim. (SP sıralarından alkışlar)

Şimdi, söz sırası Demokratik Sol Parti Grubunda efendim.

Demokratik Sol Parti Grubu adına, Hatay Milletvekili Sayın Ali Günay; buyurun.

DSP GRUBU ADINA ALİ GÜNAY (Hatay) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sözlerime başlarken, Demokratik Sol Parti Grubu adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşmeye başladığımız 810 sıra sayılı, Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısıyla, Türk Ceza Kanununun 159 ve 312 nci maddelerinde, 2845 sayılı Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun 16 ncı maddesinde, Terörle Mücadele Kanununun 7 ve 8 nci maddelerinde ve 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 107 nci ve 128 inci maddelerinde değişiklik yapılmak istenmektedir.

Bilindiği üzere, geçtiğimiz yıl, özellikle temel hak ve özgürlükleri güvence altına alacak şekilde, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının birkısım maddelerinde değişiklikler yapılmıştı. Görüştüğümüz bu tasarıyla, birkısım kanunlarda Anayasada yapılmış bu değişikliklere uyumlu olacak şekilde değişiklikler yapılmak istenilmektedir. Yapılmak istenilen değişikliklerde, Terörle Mücadele Kanununun 7 nci maddesinde öngörülen değişikliğin, Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunda ve Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda öngörülen değişikliğin bir iyileştirme olduğu genel kabul görmektedir. Ancak, Türk Ceza Kanununun 159 ve 312 nci maddeleri ile Terörle Mücadele Kanununun 8 inci maddesinde yapılmak istenilen değişiklik tartışma konusu edilmektedir. Tartışma konusu edilen bu maddeler, temel hak ve hürriyetler arasında yer alan düşünce ve ifade hürriyetleriyle ilgilidir.

Anayasamızın 2 nci maddesinde, Türkiye Cumhuriyetinin demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu belirtilmiştir. Elbette ki, hukuk devletinin temel özelliği, hukukun üstünlüğüne ve insan haklarına saygı olacaktır. Bir hukuk devleti olarak Türkiye, demokratik rejimi ve insan haklarına saygıyı benimsemiş bir ülkedir. Devletin, insan haklarına ve kendi insanına karşı saygının bir göstergesi olarak, ülkemizde, hepimiz, demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan haklarına saygı konusunda mesafe alınmasını istemekteyiz. Yasalarda, temel hak ve özgürlükler en geniş biçimiyle yer almalı, özellikle, düşünce ve anlatım özgürlüğü üzerindeki sınırlamalar kaldırılmalıdır. Ancak, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin    17 nci maddesinde belirtildiği gibi, temel hak ve özgürlükler, özgürlükleri yok etme özgürlüğünü de içermemektedir. Her ülke, yasa yaparken, kendi duyarlılıklarını ve özel koşullarını dikkate alır. Bizler de, ülkemizin duyarlılıklarını gözardı edemeyiz.

Devletimiz, uzun bir süreden beri, terörün her türlüsüyle mücadele etmektedir. Teröristler, saldırılarını, sahip oldukları temel hak ve özgürlükleri kötüye kullanarak gerçekleştirmektedir. Bu nedenledir ki, kendilerine karşı konulduğunda, kolayca, temel insan hak ve özgürlüklerinin ihlal edildiği iddiasıyla ortaya çıkmaktadırlar.

Günümüzde, terörizm, bütün ülkeler için müşterek bir sorun haline gelmiştir. Bu tehditle mücadele için, bütün ülkeler, çeşitli tedbirler almışlardır. Tartışma konusu maddelerle aynı nitelikteki maddeler, özellikle 312 nci maddeyle aynı nitelikte maddeler, İsviçre, Avusturya, Fransa ve İsveç yasalarında var.

Kamuoyu terör eylemlerine alıştıkça, teröristler, dikkat çekebilmek için, giderek şiddeti artırmakta ve 11 Eylül olayında olduğu gibi, daha kanlı eylemler gerçekleştirmektedirler. Devlet, vatandaşlarının can ve mal güvenliklerini korumak, kamu düzen ve güvenliğini sağlamak için, bu tür şiddet eylemlerine karşı kendisini savunmak hak ve yetkisine sahiptir.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, demokratik bir toplumun gerekleri, sınırını aşmadan, başta millî güvenlik, kamu düzeni ve suçluluğun önlenmesi olmak üzere, haklı sebeplerle özgürlüklerin kısıtlanabileceğini belirtmiştir.

Bilindiği üzere, ülkemizde 1980'de ilan edilen sıkıyönetim, terör eylemlerinin devam etmesi üzerine 1987 yılında olağanüstü hal rejimine dönüştürülmüş ve bu rejim, halen, bazı illerimizde devam etmektedir. Bu koşullar içerisinde söz konusu değişikliğin yapılmakta olduğunu gözardı edemeyiz.

Kişinin fikir üretmesi ve bunları medya aracılığıyla açığa vurması, ilke olarak cezalandırılmamaktadır. Açığa vurulan düşünceler, ancak, suçu övmesi, suçu ve şiddeti teşvik edici nitelikte olması veya toplum ahlakını bozması gibi nedenlerle cezalandırılmaktadır ki, zaten bunlar ceza kanunlarında fikir değil, suç olarak nitelendirilmektedir.

312 nci maddede, kanunun saydığı bir fiili açıkça öven veya iyi gördüğünü söyleyen veya halkı, kanuna itaatsizliğe tahrik eden kimsenin cezalandırılacağı öngörülmektedir.

Bu maddenin ikinci fıkrasında da, toplumda kin ve düşmanlık oluşturacak şekilde, halkı, sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge farklılığı gözeterek açıkça tahrik eden eylemler yasaklanmaktadır. Bu hükümlerde ifade edilen tahrik, başkalarını harekete geçirebilme imkânını ifade etmektedir. Şayet, açıklanan düşüncelerde, söylenen sözlerde, tahrik edici, harekete geçirici, suç işlemeye yöneltici bir özellik bulunuyorsa, bu, tahrik teşkil eder ve düşünce açıklama özgürlüğünün sınırları dışında kalır. Yalnız bizde değil, bütün gelişmiş Batı demokrasilerinde, suçu öven, şiddeti teşvik eden, ülke bütünlüğünü ve kamu düzenini tehlikeye atan düşünce açıklamaları çeşitli kısıtlamalara tabi tutulmuştur.

Tasarıyla bazı kanunlarda yapılan değişikliklere sırasıyla bakacak olursak, tasarının 1 inci maddesiyle, Türk Ceza Kanununun 159 uncu maddesinde değişiklik yapılmakta, bu değişiklikle, maddenin birinci fıkrasında öngörülen "bir seneden altı seneye kadar ağır hapis cezası" "bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası" olarak değiştirilmekte, üçüncü fıkrasında yer alan "onbeş günden altı aya kadar hapis cezası" "bir aydan altı aya kadar hapis" şeklinde değiştirilmekte ve bu fıkrada mevcut olan para cezasının kaldırılması bir iyileştirme olmakta, ancak, birinci fıkraya eklenen "veya bunları temsil eden bir kısmını" ibaresinin suçun kapsamını genişlettiği itirazına uğramaktadır.

Değerli milletvekilleri, bu tasarı komisyonda görüşülürken, komisyon görüşmeleri esnasında çeşitli değişiklik önergeleri verilmiştir; ancak, bu verilen değişiklik önergeleri salt düşünce özgürlüğüne yönelik olduğu için kabul görmemişti. Genel Kurul çalışmaları esnasında ifade özgürlüğünün yanı sıra, ifade özgürlüğüyle birlikte, devlet ve toplumun korunması ihtiyacını engelleyebilecek bir önerge verilmesi ve bu önergenin kabul görmesi halinde bu hususa ilişkin itirazların ortadan kaldırılabileceği bir gerçektir.

Tasarının 2 nci maddesiyle, Türk Ceza Kanununun 312 nci maddesi değiştirilmekte "halkı" kelimesi yerine "kişileri ve insanları" kelimelerinin konulmasıyla, maddenin ikinci fıkrasında "kamu düzenini bozma olasılığını ortaya çıkaracak bir şekilde" ibaresi tartışma konusu oluşturmuş, bu tartışma komisyonda da olmuş, komisyon sonrasında, kamuoyunun gündeminde tartışmalar bugüne kadar süregelmiştir. Bu hususla ilgili olarak da verilebilecek bir değişiklik önergesi de maddenin uygulanmasına daha bir açıklık getirebilecektir.

Tasarının 3 üncü maddesiyle, Terörle Mücadele Kanunun 7 nci maddesinin ikinci fıkrasında değişiklik yapılmakta ve "örgütle ilgili ilgili propaganda yapanlara" ibaresinin başına "terör yöntemlerine başvurmaya özendirecek şekilde" ibaresi getirilmektedir. Bu değişiklik, düşünce özgürlüğü açısından olumlu bir düzenleme niteliğinde görülmekte ve böylece Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin uygulamakta olduğu standartlara da uygun bir duruma gelinmiş olunmaktadır.

Tasarının 4 üncü maddesiyle, Terörle Mücadele Kanununun 8 inci maddesi değiştirilmektedir. Yapılmak istenen değişiklikle yasaklanan, fiiller arasına yazılı ve sözlü propagandanın yanı sıra, görüntülü propaganda da eklenmiş ve para cezaları artırılmıştır.

8 inci maddenin gündemde kalmasının başlıca nedenleri arasında, terör destekçilerinin ifade özgürlüğü bahanesine sığınmaları gelmektedir.

Tasarının 5, 6 ve 7 nci maddeleriyle, yakalanan veya tutuklanan kişinin gözaltı süreleri indirilmiş ve yakalanan veya tutuklanan kişilerin yakınlarına derhal haber verilmesi hükme bağlanmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ifade özgürlüğünün ülke bütünlüğü açısından sınırlandırılması imkânı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin ve Sözleşmesinin 10 uncu maddesinde de öngörülmüştür. Yapılan tasarı düzenlemesinde, ifade özgürlüğüyle devlet ve toplumun korunması ihtiyacı dengelenmeye çalışılmıştır.

Bütün bu iyileştirmelere rağmen, eleştirilerini devam ettirebileceklerin, temel hak ve özgürlüklerin, özgürlükleri yok etme özgürlüğünü de içermediğini gözardı etmemelerini diler, hepinize saygılar sunarım (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Şandır; buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 810 sıra sayılı, Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere söz aldım. Muhterem Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Huzurunuza sunulan kanun tasarısıyla Türk Ceza Kanununun 159 ve 312 nci maddeleri, Terörle Mücadele Yasasının 7 nci ve 8 inci maddeleri, Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkındaki Kanunun bazı maddelerin değiştirilmesi ve Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda sanığın tutuklanması durumunda kimlere haber verileceği husususun yeniden tanzimiyle ilgili değişiklikler tanzim edilmekte ve huzurunuza sunulmaktadır.

Kanun tasarısının özü, kamu düzeninin korunmasıyla bireysel temel hak ve özgürlüklerinin kullanılmasının bir ahenk içerisinde ve uluslararası normlarda düzenlenmesini amaçlamaktadır. Bu düzenleme, ülkemiz ve milletimiz açısından, özellikle yaşadığımız günlerin getirdiği birtakım mecburiyetler doğrultusunda çok önemlidir, çok önem arz etmektedir. Dolayısıyla, tüm partilerimizi, tüm toplum kesimlerini, bugünü ve gelecek nesilleri çok yakından ilgilendirmektedir ve üzerinde, gerçekten, hassasiyetle, titizlikle de durulması gerektiğine biz de yürekten katılıyoruz.

Aslında, bu tasarı, bir mutabakat metnidir. Toplumun ihtiyaçları ve beklentileri doğrultusunda, toplumun ortaya koyduğu irade doğrultusunda, hükümetimizin tanzim ettiği ve bu tanzimde de çok uzun bir süreç, toplumun birçok kesimiyle de mutabakata ulaştığı bir metindir. Bu metin, Avrupa Birliğine girme süreci içerisinde bir temel taş olan Ulusal Program doğrultusunda, ortaya konulan irade doğrultusunda, o iradeye uyum doğrultusunda hazırlanmış ve oluşturulmuş bir mutabakat metnidir.

Bu tasarı, Parlamentomuzda oluşturulan uzlaşma sonucunda, demokrasi tarihimizde ilk defa, müşterek başarımız olan 34 maddelik bir anayasa değişikliği doğrultusunda, orada oluşturulan uyum ve kararlar doğrultusunda tanzim edilen bir uzlaşma, bir mutabakat tasarısıdır.

Görüşmekte olduğumuz tasarı, bir hükümet tasarısıdır, hükümet partilerinin uzlaşma tasarısıdır; bir günde tanzim edilmemiştir, yaklaşık bir aylık bir sürecin sonucunda oluşturulmuş bir tasarıdır. Ülkemiz açısından, ülkemizin geleceği açısından taşıdığı önem doğrultusunda gereken hassasiyet gösterilmiş ve mümkün olabildiği kadar en geniş boyutta bir mutabakat temin edilerek oluşturulmuş bir tasarıdır.

Bu tasarının oluşturulmasında görevi olan, emeği olan ve bunun siyasî sorumluluğunu taşımak durumunda olan kesimlerin, kurumların, insanların, bugün, bu tasarıyı, gerçekten -beklerdik ki- Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda ve kamuoyu nezdinde savunmaları gerekirdi. Ancak, burada, maalesef, üzülerek ifade etmek istiyorum ki, bu tasarı, 15 Ocakta Türkiye Büyük Millet Meclisine hükümetimiz tarafından sunulduktan sonra, üzerinde, gerçekten anlaşılmaz bir yaygara koparılmıştır. Ne söylenildiği belli değildir, neyin teklif edildiği belli değildir, hangi hususların hangi endişeleri beslediği açık ve net değildir; hâlâ net değildir. Bu tasarıya karşı çıkanlar, bu tasarıyla, hükümeti, Avrupa Birliğine girme sürecinde Avrupa Birliği kriterlerine uymamakla suçlayanlar, demokrasiyi daraltmakla suçlayanlar, temel hak ve özgürlükleri, bireysel özgürlükleri kısıtlamakla suçlayanlar, gerçekten, gerekçelerini ve tekliflerini kamuoyuna çok açık, net ifade etmek mecburiyetindeler. Toplumun iradesi doğrultusunda oluşturulan, toplumun beklentileri ve ihtiyaçları doğrultusunda oluşturulan kanun tasarıları, projeler üzerinde birtakım istifhamlar uyandırarak, birtakım tereddütler uyandırarak, meseleyi, Türkiye'nin handikabı haline getirmeye, kanaatimce, hiç kimsenin hakkı yoktur, hiç kimseye de faydası yoktur.

Bir diğer husus, bu tasarıyla, Milliyetçi Hareket Partisi üzerinde yoğunlaştırılmak istenilen birtakım istifhamlardır. Bu tasarı, bir mutabakat metni ve bir hükümet tasarısı olarak topluma sunulmuş olmasına rağmen, birtakım çevrelerce, bu tasarıdan dolayı, ısrarla, Milliyetçi Hareket Partisinin suçlanmak istenmiş olmasını gerçekten anlamakta zorluk çekmekteyiz.

Milliyetçi Hareket Partisi, hükümet içerisinde seviyeli, ciddî, sorumlu siyaset anlayışı doğrultusunda oluşturulan mutabakatların tartışılarak, ama, sonucunda, uzlaşarak oluşturulan kararların sonuna kadar arkasında olmuştur. Bunun istisnası yoktur, bugüne kadar hep böyle olmuştur; ama, nedense, bu defa, aynı süreci takip ederek, aynı hassasiyetlerle, aynı nezaketle, sorumluluk anlayışıyla oluşturulan bu metne, bu metinden dolayı ortaya konulan hassasiyetlere ve düzenlemelere, gerçekten sebebini anlamakta zorlandığımız gerekçelerle; hangi hesaba dayalı  olduğunu, hangi niyete dayalı olduğunu anlamakta zorlandığımız bir üslupla Milliyetçi Hareket  Partisi suçlanmak istenmiştir; bunu kabullenmemiz mümkün değildir.

Bu kanunun hukukî içeriği hakkında, hukuk felsefesi noktasında çok şeyler söylenilebilir; değerli konuşmacılar bilgileri, müktesepleri  doğrultusunda burada hepimizin katılacağı şeyler söyleyebilirler; ama, yaşadığımız şu bir aylık süre içerisinde, bu metin üzerinde, Türkiye'nin elini Avrupa Birliği karşısında zayıflatacak, hükümet uzlaşmasının kararlılığının, uyumunun üzerine istifhamlar bina edecek tavır ve davranışları anlamakta gerçekten zorlanıyoruz ve bunun olmasını, ülkemiz açısından bir talihsizlik olarak görüyoruz.

O sebeple, biz, bizi izleyen vatandaşlarımızın, milletimizin dikkatine bu konuyla ilgili hassasiyetlerimizi ifade etmek için, bunu, bu kanun tasarısının muhteviyatını, özelliklerini ve önemini, başından bu yana, tutarlı bir şekilde milletimize arz ettik. Bunun karşısında söylenilenlerin gerekçelerini gerçekten bilmiyoruz. Buradan diyebilirim ki, bu konuda ortaya tenkit koyanlar, bu kanun tasarısının gerekçesini okumamışlardır. Okuyanlara hitap etmek istiyorum, bu konuyu bilenlere söylüyorum; bu kanun tasarısının gerekçesi, zannediyorum, Türkiye Cumhuriyetinin, demokratikleşme yönünde hazırladığı çok ciddî bir gerekçedir. Tüm açılımları, bu açılımların diğer ülkelerdeki uygulamalarını, tüm alternatifleri, yani, kamu düzenini tehlikeye sokmak, kamu düzenini bozacak ihtimal, kamu düzenini bozacak şekil ve buna benzer tüm alternatifler gerekçede bütün detaylarıyla derç edilmiş, diğer ülkelerdeki uygulamaları ifade edilmiş ve bunun uygulayıcısı olan hâkimlerin takdir yetkisini yönlendirecek siyasî irade, bütün netliğiyle ve ben inanıyorum, çok ileri bir adım olarak, çok demokratik bir açılım olarak ortaya konulmuştur.

Şimdi, birtakım kelimelerin arkasında, net olmayan birtakım istifhamları ortaya koyarak, Türkiye'yi, Avrupa Birliği nezdinde suçlu duruma düşürmek, güçsüz duruma düşürmek ve belki de tarihimizde görülmemiş bir şekilde, Avrupa Birliği büyükelçilerinin, Sayın Başbakana gelip "bu kanun tasarısıyla, Avrupa Birliğine girmek istemediğiniz yönünde ihtimalleri artırdınız" gibi yakışıksız bir beyanda bulunmasına sebep olunmasını talihsizlik olarak görüyoruz, kabul etmek mümkün değil.

Bu Meclis ve bu hükümet, Türkiye'nin demokratikleşmesi yönünde, Türkiye'nin 21 inci Yüzyıla uyum sağlaması yönünde bugüne kadar atılmayan tüm adımları atmıştır. Kırk yıldır bu ülkeyi yönetenler, demokratikleşme hassasiyetleri yönünde bugüne kadar neyi yapamadılarsa, bu hükümet hepsini yapmıştır. Avrupa Birliğine girme süreci, bu hükümet döneminde ve bu Meclis döneminde en ileri noktasına gelmiştir. Anayasayı bu Meclis değiştirmiştir; bu hükümet, oluşturduğu uzlaşmayla bunu sağlamıştır.

Şimdi, hangi meseleyi kendi aramızda çözemedik de böyle bir konuyu müzakere ettiğimiz Avrupa Birliği karşısında ülkenin elinin zayıf düşürülmesine sebep olduk bunu anlamakta gerçekten zorlanıyoruz.

Bir başka soruyu da sormak gerçekten gerekiyor. Türk Ceza Kanununun 312 nci maddesiyle ortaya konulan hassasiyetlere itirazı olanlar mı var; bu maddede belirtilen tanıma itiraz eden mi var; bu tanımdan dolayı, bu suçtan ve bu cezadan dolayı yapmak istediklerini yapamayanlar, böyle bir maksatları olanlar mı var?

Değerli milletvekilleri, kafamızı kuma sokmanın anlamı yok. Avrupa Birliğine girme süreciyle, bu noktadaki kararlılığımızla, bu noktadaki uzlaşmamızla PKK'nın siyasallaşma programının birbiriyle örtüşmesine çanak tutamayız, müsaade edemeyiz... (MHP sıralarından alkışlar) Buna kapı aralayamayız. Böyle bir şeyle hiçbir siyasî partimizi, hiçbir siyasetçimizi, hiçbir düşünürümüzü, aydınımızı -tenzih ederim- ilzam etmiyorum; ama, bu noktadaki hassasiyeti de ifade ediyorum.

Bir başka şeyi daha ifade etmek gerekir buradan. Türkiyemiz, gerçekten 2001 yılının çok ağır şartlarından kurtulmak için yoğun bir gayret içerisindedir. Bir toplumsal mutabakat, bu mutabakatın enerjisiyle 2002 yılını daha iyi yaşamak, ülkemize, insanımıza, devletimize kendine yakışır bir noktaya getirmek için bir gayret içerisindeyiz. Ülkemizi ilgilendiren temel konularda, Kıbrıs ve Kıbrıs benzeri diğer konularda güzel adımlar atılmaktadır. 11 Eylül sonrasında, ülkemize, küresel boyutta misyonlar yüklenmektedir; ülkemizin, devletimizin küresel boyuttaki değeri ve önemi ortaya çıkmaktadır. Böyle bir yeni dönemin başlangıcında, böyle olumlu beklentilerin başlangıcında, ülkenin önüne gerçekten kafa karıştırıcı bu türlü problemlerin konulmasına, mayın tarlası döşenmesine müsaade etmemek gerekiyor.

Evet, demokrasi, insan hakları; bunlar, vazgeçemeyeceğimiz şeyler; herkesten çok, Milliyetçi Hareket Partisinin vazgeçemeyeceği şeyler. İnsan hakları, işkence, bunlardan en çok zararı Milliyetçi Hareket Partililer çekmiştir; bunun kıymetini herkesten çok biz biliriz. Ayrıca, insanı yaratılmışların en şereflisi kabul eden bir siyaset anlayışının, bir siyaset felsefesinin sahibiyiz. İnsana hizmet etmek, insanı merkez edinmek, onun katılımını, onun üretimini, onun beklentilerini, onun değerlerini ve onun mutluluğunu hedef alan bir siyaset olarak, biz, insanın temel hak ve özgürlüklerinin kıymetini, en az sizler kadar, en az bu konuda bize laf edenler kadar, söz edenler kadar biliyoruz ve savunuyoruz; bundan hiç kimsenin endişesi olmasın, ama, ülkenin realitesini de yok sayamayız, yaşadıklarımızı yok sayamayız, bize yaşatılmak istenenleri yok sayamayız. Yani, bir değerli yazarın ifadesiyle, aydın kompleksine bazı şeyleri heba edemeyiz.

Bu kanun tasarısının görüşülmesinde, Milliyetçi Hareket Partisi olarak iki hususa dikkatinizi çekiyoruz; biri, usulen. Bu kanun tasarısıyla ilgili oluşturulan cepheleşmeyi ve bu cepheleşmede takınılan tavrı dikkatlerinize sunuyoruz. Bir yıllık bir süreç içerisinde oluşturulan bir mutabakat, hiç gerekçesine bakılmadan, gerekçesinde ortaya konulan hususlara dikkat edilmeden ve tanımlanan, tanımlanmak istenen suçun, tehlike suçunun özelliklerine, bu konuda ilim adamlarının ifade ettiği hususlara dikkat edilmeden, meselenin siyaseten siyasete malzeme yapılması... Bu, doğru bir şey değil.

İkinci husus, kanunun özüne ait. Biz, 312 nci maddeyi bir tehlike suçu olmaktan çıkarmak mı istiyoruz? 312 nci maddede tanımlanan suçun tarifinde öyle muğlaklıklar yaratarak -aslında, bu kanunun bugünkü haliyle çok soyut olduğunu ifade ediyor hukukçular; bunu, somut hale getiriyoruz- bunu, tekrar, soyut bir alana çekerek, bunun uygulanmasında ülkenin önüne handikaplar mı açılmak isteniyor?

Değerli milletvekilleri, hükümetimizin oluşturduğu mutabakatın sonuna kadar arkasındayız. Bu mutabakatın dışında oluşturulmak istenen yeni açılımların gerekçeleri, bu gerekçelerin mantığı, bu gerekçelerin arkasındaki niyet açıkça burada ortaya konulmadığı sürece, topluma ifade edilmediği sürece, biz, bu metnin, sonuna kadar arkasında olacağız. Bugüne kadar açık olan tavrımızı sonuna kadar da devam ettireceğiz. Dolayısıyla, bugün, belki de ilk defa, hükümet içerisinde, Milliyetçi Hareket Partisi, farklı bir tavır sergileyecektir; bu tavrı sergilemekte de, toplum nezdinde çok haklı olduğumuza inanıyoruz. Meselenin mahiyetini sonuna kadar tartışmaya hazırız. Onun için, değerli milletvekillerinin meseleyi bir daha düşünmesini, ülkenin gerçekleri doğrultusunda, insanımızın temel hak ve özgürlüklerinin sonuna kadar uyumlu bir şekilde kullanılmasını temin edecek mevcut tasarının desteklenmesini talep ediyoruz ve bu duygularla, Muhterem Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Şimdi, söz sırası, Adalet ve Kalkınma Partisinde.

Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır; buyurun efendim. (AK Parti  sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'de, düşünce ve düşünce özgürlüğünün aşırı derecede kısıtlandığını hepimiz biliyoruz. Anayasadaki 34 maddelik değişikliğin 25 maddesinin bireyin hukukuyla ilgili olması, düşünce ve düşünceyi açıklamayla ilgili olması, bunun açık seçik delilidir.

Düşünceyi açıklama özgürlüğü önündeki engeller, şüphesiz ki, Anayasadan ibaret değil; Ceza Kanununda var, Basın Kanununda var, Terörle Mücadele Kanununda var ve birçok kanunda var. Bu nedenle, Anayasadaki değişiklikten sonra, diğer kanunlara da bunun yansıtılması, düşünce özgürlüğü önündeki engellerin kaldırılmasıyla ilgili normların yansıtılması hepimizin görevi.

Biz, Uzlaşma Komisyonu çalışmalarını niçin yaptık; bir uzlaşmayı ve her birimizin görüşünden, düşüncesinden azamî ölçüde yararlanmayı amaçladık. Şu anda yaptığımız iş, Uzlaşma Komisyonunda yaptığımız işten daha da önemlidir; Anayasada düzenleyebilirsiniz, sınırlandırabilirsiniz; ama, Ceza Kanunu veya Terörle Mücadele Kanununda yapacağınız değişikliklerle, insanları hürriyetlerinden mahrum edebilirsiniz, insanları siyaset yapma haklarından ve birçok haklardan mahrum edebilirsiniz.

Bu, anayasa yapımı kadar önemli olan hususu Uzlaşma Komisyonu önüne getirmeksizin hareket etmek bir eksikliktir. Bunun uyum çalışmalarının Uzlaşma Komisyonunda olması, herhalde, toplumsal barışa, demokrasiye daha da hizmet edecekti. Bundan sonraki çalışmaların, Uzlaşma Komisyonu bünyesinde yapılması, ilk çalışmaların orada yapılması daha da önemli olacaktır.

Şüphesiz ki, düşünme, her türlü faaliyetin kaynağı ve kurucusu. Düşünce ve düşünceyi açıklama özgürlüğü de, tüm özgürlüklerin anası. Bu olmadan, bu yoksa, basın, bilim ve sanat, örgütlenme, dernek kurma, siyasî faaliyette bulunma, toplantı ve gösteri yürüyüşleri hakkını kullanma gibi hak ve özgürlüklerden bahsedebilir misiniz?..

 Burada, bugün, bir özgürleşme süreci yaşanıyor. Üç partinin oluşturduğu iktidarın bir partisinin önerisi olarak bunun gündeme gelmesi, bir özgürleşme sürecidir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin özgürleşme sürecidir bu süreç.

Kısa bir süre önce, İçtüzükle ilgili Anayasa Mahkemesinin kararı yayımlandı. İçtüzük çalışmalarını düzenleyen yeni düzenleme, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen düzenleme, düşünce özgürlüğü önüne bir set koyan, milletvekillerinin hukukunu, siyasî partilerin hukukunu, muhalefet yapma haklarını sınırlandıran bir anlayıştı. Demokrasi anlayışı bir bütündür. Bu bütünlük içindedir ki, iktidar partileri bugüne kadar geldiler ve Türkiye'nin tablosu bütün dünyada gözümüzün önünde. Bunu kim yarattı; bunu, herhalde, muhalefet kanadı yaratmadı, muhalefetin haklarını, muhalefetin hukukunu dikkate almayan iktidar yarattı! (AK Parti sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, 54 üncü hükümet döneminde, Sayın Erbakan'ın Başbakanlığında 97/17 sayılı genelgeyle, İnsan Hakları Koordinatör Üst Kurulu kuruldu. Bu Kurul, insan hakları standartlarının yükseltilmesi amacıyla çalışmalarına başladı ve bu çalışmaları, etkin bir şekilde, Sayın Hikmet Sami Türk, 55 inci hükümet döneminde yürüttü ve yaptığı ilk işlerden birisi, Türk Ceza Kanununun 159, 312, Terörle Mücadele Kanununun 8 inci maddesiyle ilgili düzenlemelerdi. Bu düzenlemeler yapıldı; ama, her nedense, Meclisin gündeminin en üst sıralarını işgal etmesine rağmen, bir türlü yasalaşamadı. Bu arada, Türk Ceza Kanunu Tasarısıyla yeni bir kriter getirilmeye çalışıldı; o da başarılı olamadı; ama, Türkiye'de düşünceleri nedeniyle cezaevlerinde yatan basın mensupları vardı, düşünürler, yazarlar, çizerler vardı ve Türkiye, sürekli muaheze ediliyordu. Bunun üzerine, 55 inci hükümet, Temmuz 1997'de 4304 sayılı Kanunu çıkardı ve sorumlu müdürlerin suç ve cezalarını üç yıl erteledi. Erteledi de ne oldu; kaynakta birikmeler yine başladı. Bu defa, 1999'da 4454 sayılı Kanun çıkarıldı; binlerce dosya yine ertelendi. Erteleme sebeplerine konu olan suçlar neydi; 312, Terörle Mücedele Kanununun 7, 8, 159, 480 inci maddeleri, Basın Kanunundan kaynaklanan diğer hükümler. Ondan sonra, 4616'yı, Anayasa Mahkemesi kararı doğrultusunda, sadece basın-yayın yoluyla işlenen suçlar itibariyle değil siyasîler itibariyle de değiştirmek zorunda kaldınız; çünkü, hukukun, hukuk devletinin gereği buydu.

Şimdi, eğer, siz düzenlemeleri evrensel standartlara uygun yapmazsanız, yeniden 4454'leri, 4304'leri çıkarmak zorunda kalacaksınız; çünkü, sizin taahhüt ettiğiniz evrensel hususlar, bunu böyle gerektiriyor.

Türkiye'nin Avrupa Birliğine takdim etmiş olduğu Ulusal Program, somut demokratikleşme ve insan hakları standartlarını yükseltme programıdır. Biz, bu programa uymak durumundayız. 1954'ten beri buna uymak durumunda olan Türkiye, çeşitli nedenlerle bunları erteledi, erteledi. Bizim hedefimiz Avrupa Birliğine girmek gibi bir şey değil; bizim hedefimiz, insanlar için, insanımız için daha demokrat, daha özgür, daha barışçı bir ülke yaratmaktır. Şüphesiz ki, bu tür düzenlemeleri yaparken, devletin varlığını, bölünmez bütünlüğünü dikkate alacağız ve dikkate alınmaktadır da. Bugüne kadar bunlardan sarfınazar edildiğini niye söylüyorsunuz? Milliyetçilik, hiç kimsenin uhdesinde değil, din ve diğer değerler de hiç kimsenin tekelinde değil; bunlar, hepimizin müşterek değerleri ve bunlar, bizi milletlerarasında zengin kılan değerler.

Değerli milletvekilleri, yapılan düzenlemeyle 159 uncu maddede oldukça geri hususlar var. Ümit ediyoruz ki, en azından eski metni bazı hususlarda değiştirip ilerleme kaydedebiliriz. Şu anda, Türkiye'nin en çok mahkûm olduğu maddelerden birisi 159'dur. Gerek tasarıda gerekse tasarı dışında birtakım söylentilerle getirilecek ibarelere bakarsak, bunlar dahi, Türkiye'yi yine çok sayıda mahkûmiyete maruz bırakacaktır.

312 ile ilgili, kanunun cürüm saydığı bir fiili iyi gördüğünü söylemek, bir cürmü iyi gördüğünü söylemek... Bakın, iyi gördüğünü söylemeyi bir düşünce olarak alsak ne olur?.. 55 inci hükümetin hazırladığı bu değil miydi?..

Yine, 312/2'ye bakalım. Buradaki "olasılık" yerine, 55 inci hükümetin getirdiği "umumun emniyeti için tehlike olabilecek bir şekilde" veya bunun paralelinde "kamu güvenliği için -kamu düzeni için de değil, kamu düzeni çok daha geniş bir kavram- tehlikeli olabilecek bir şekilde" kıstas getiremez miyiz? Hadi "kamu güvenliğini" çok dar buldunuz, biraz daha genişletelim dediniz; hiç olmadı, bunu "kamu düzeni için" ibaresiyle getirin ve "kamu düzeni için tehlikeli olabilecek" diye, bir tehlike şartını somutlaştırarak getirin. Artık, tahriki, basit tahriki cezalandırmanız mümkün değil; bunu, nitelikli hale getirmeniz lazım. Bu nitelikli hal "olasılık"la olmaz; bu nitelikli hal, daha somut bir tanımla olacaktır ve yine, buradaki "insanları" ibaresini kaldırıp "halkı" ibaresini getirmenin doğru olacağını düşünüyoruz.

312/3'le ilgili olarak, herhalde, Türkiye, bundan sonra, bu nedenle daha çok mahkûm olacaktır. 312/2'den mahkûmiyet sayısı azalabilir; ama, Türkiye'nin sicili yine bozuk olacaktır.

Terörle Mücadele Kanunu 7/2'de öngörülen "terör yöntemlerine başvurmaya özendirecek şekilde örgütle ilgili propaganda..." Yani, propagandayı nitelendirmişsiniz, "terör yöntemlerine başvurmaya özendirecek şekilde" demişsiniz. Gelin, 312'ye de, buna benzer somut bir kriteri getirelim; en azından "kamu düzenini bozacak şekilde" diyelim. Yargıtay Başkanımızın da görüşleri bu doğrultudadır. Bunları, bir düşünce olarak, lütfen değerlendirelim.

Değerli milletvekilleri, getirilen tasarıda, toplu olarak işlenen suçlar için öngörülen gözaltı süresinin dört güne indirilmesi ve kişinin yakalandığı veya tutuklandığının yakınlarına derhal bildirilmesi ve Anayasada getirilen değişiklikler yer almaktadır, bunlara uyum sağlanmaktadır.

Değerli milletvekilleri, biz, Anayasa değişikliğini, 12 Eylül hukukunun tasfiyesinin bir başlangıcı görüyoruz. Bu hukukun içerisinde, 312'nin 1981'de değiştirilmesi de var; artık, bunu tasfiye etmek, bu Meclisin görevleri içerisindedir. Şüphesiz ki, bazı değerler korunacaktır. Biz, bütün konuşmalarımızda, temel hak ve özgürlükleri önplana alan söylemleri ifade ediyoruz. Bunlar, Anayasanın 13 üncü ve 14 üncü maddesinde düzenlenen hususlardır. Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın, yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Mevzuatla, emirle, yönetmelikle, diğer hükümlerle bunları sınırlandırmaya kalkarsanız, bu standart, çifte standart olur. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamayacaktır. Uzlaşmada geçen, eylemi faaliyete dönüştüren zihniyet, ümit ediyorum ki, kaliteyi yakalama konusunda da gayret sarf edecek, evrensel standartları, Türk insanının hakkı olduğu için getirecektir.

Değerli milletvekilleri, konuyla ilgili verilebilecek istatistikler çok. 159'dan yargılananlar, 312'den yargılananlar ve bunların karşısında ödediğimiz tazminat miktarları... Türkiye'nin sabıkasına tesir eden bu maddelerin standartlarını yükseltmek hepimizin görevi. Nasıl bir standart mı diyorsunuz; bunları da söylüyoruz. Gelin, 312'de "kamu düzenini bozacak şekilde" diyelim.

Değerli milletvekilleri, konuşmalarımı daha fazla uzatıp, daha fazla örnekler verebilmek mümkün; ancak, şu anda söylemek istediğim şudur: 12 Eylül hukukunu tasfiye etmek, hepimizin boynunun borcudur. Daha özgür bir Türkiye, daha barış içinde yaşayan bir Türkiye, ancak ve ancak, özgürlüklerin genişletilmesiyle mümkündür. Bunları daraltırsanız, parti içinde demokrasiyi de yaratamazsınız; bir gün gelir, partileriniz gayet güdük bir hale gelir. Gelin, Mecliste de konuşmalara, parti içindeki muhalefetin de haklarına, hukukuna riayet edin, onların hukuklarını koruyun, gözetin.

Hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Gruplar adına görüşmeler bitti.

Şimdi, şahıslar adına konuşmalara geldik; ancak, isimlerini okuyacağım sayın milletvekilleri aynı anda, aynı saatte müracaat ettikleri için kuraya tabiler.

Sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Şanlıurfa Milletvekili Sayın Yahya Akman, Manisa Milletvekili Sayın Bülent Arınç, Konya Milletvekili Sayın Lütfi Yalman, Çorum Milletvekili Sayın Yasin Hatiboğlu, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Niyazi Yanmaz, Malatya Milletvekili Sayın Yaşar Canbay, İstanbul Milletvekili Sayın Ali Oğuz, Ankara Milletvekili Sayın Rıza Ulucak, Hatay Milletvekili Sayın Metin Kalkan, Bayburt Milletvekili Sayın Suat Pamukçu, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mustafa Kamalak, Adana Milletvekili Sayın Yakup Budak, Hatay Milletvekili Sayın Mustafa Geçer, İstanbul Milletvekili Sayın Bahri Zengin, Rize Milletvekili Sayın Mehmet Bekâroğlu.

Bunlar 29.1.2002 tarihinde saat 13.45'te müracaat etmişler, nasıl olmuşsa; onun için kuraya tabiler. Sayın Avni Doğan, daha sonra, bugün verdiği için, o, kuraya tabi değil, onu arz ederim.

Kurayı çekelim; bakalım kime çıkacak. Nasip işi bu. Tombalacılık yapıyoruz. Efendim, inanmayacaksınız şimdi; Çorum Milletvekili Sayın Yasin Hatiboğlu... İnanmayacaklar, görüyor musunuz efendim... Ne yapalım! Şans, nasip dedik. Bir de Yahya Akman çıksaydı; ama, çıkmıyor. Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mustafa Kamalak...

Kurada çıkan sayın milletvekilleri, söz hakkını, sırada olanlara devredebilir. Mesela, Sayın Kamalak konuştu; başkasına devrederse, bilmem.

MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, söz hakkımı Sayın Bekâroğlu'na devrediyorum.

BAŞKAN - Sayın Kamalak, söz hakkını, Rize Milletvekili Sayın Mehmet Bekâroğlu'na devrettiler.

İkinci sırada Sayın Bekâroğlu konuşacak; birinci sırada...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, izin verirseniz, bir engel yoksa, Sayın Bekâroğlu önce konuşsun; ondan sonra konuşacağım.

BAŞKAN - Peki; siz, Bakandan sonra konuşacaksınız...

Rize Milletvekili Sayın Mehmet Bekâroğlu, buyurun efendim. (SP sıralarından alkışlar)

MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu Uyum Yasa Tasarısı üzerinde kişisel söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Günlerden beri, bir konu, Türkiye'nin gündeminde. Aslında, günlerden beri değil; bu tasarı gelmeden evvel, yıllarca, bu konu, Türkiye'nin gündeminde. Düşünen herkes, bu konuyla ilgili konuşan, hemen hemen herkes, bu maddelerin, Türk Ceza Kanununun 159 uncu ve özellikle de 312 nci maddesinin düşünceyi ifade özgürlüğünü sınırladığı; dolayısıyla, bunların iyileştirilmesi gerektiğinde birleşiyorlar. Hatırlayacaksınız, eylül ayı sonu, ekim ayı başında, bu Meclis, Anayasada bu doğrultuda değişiklikler yapmış ve şu anda önümüzde bulunan tasarı, biraz daha geniş şekilde, yapılan anayasa değişikliklerine uyum yasaları olarak gündeme gelmişti; ama, bunun da arkasında deniliyordu ki, Avrupa Birliğine uyum, Avrupa Birliği sürecine uyum şeklinde gelmişti.

Değerli arkadaşlarım, biz, işi zora sokuyoruz. Türkiye Büyük Millet Meclisi, milletin temsilcilerinden oluşuyor, milletin iradesini buraya taşıyor. Milletin iradesi bu konuda nasıl tecelli ediyor, millet ne düşünüyor ya da bu düşünce özgürlüğünün önünü açmak, siyasetin önünü açmak, milletimizin iradesinin bir sonucu mudur, değil midir; bu değişiklikler, gerçekten, milletin önünü açacak mı, siyasetin önünü açacak mı, bu bizim ihtiyacımız mıdır; bu şekilde gelmiyor. Dolayısıyla, Meclis, bir baskı altında bunu konuşuyor. Nasıl, ekonomiyle ilgili yasaları eğer 4 Şubata kadar çıkarmazsak, IMF de Türkiye ile ilgili konularda olumsuz kararlar verir, vize verilmez, krediler gelmez; dolayısıyla, Türkiye batar baskısıyla; örneğin, Bankacılık Yasası ya da İhale Yasası ya da Tütün, Şeker Yasasını, bu yasalar Türk Milleti için ne anlam ifade ediyor, köylü için, işçi için, bankacı için, memur için ne anlam ifade ediyor; konuşmadan, tartışmadan, komisyonlarda bile görüşmeden bu Mecliste kabul ettik. İşte, sorun burada. Bu yasalar, gerçekten, bizim ihtiyacımız mıdır, değil midir?.. Bunu bu noktadan ele almadığımızdan dolayı, bir baskı altında bunları konuşuyoruz. Değil değerli arkadaşlarım; biz, buna Türk Milletinin geleceği açısından bakalım, ülkemizin geleceği açısından bakalım, demokrasimizin geleceği açısından bakalım.

Bir başka önemli konu var, bu yasaları görüşmemizde üzerimizde baskı teşkil eden... Kişiselleştiriliyor değerli arkadaşlarım. Deniliyor ki: "Eğer bu yasalar bu şekilde çıkarsa, filan kişinin önü açılır, siyasî yasağı ortadan kalkar."

Değerli arkadaşlarım, biz, siyasetin sorunlarını siyasette arayalım, siyaset dışı çevrelerde değil. Eğer bir siyasetçi, eğer bir siyasî parti, siyaset dışı çevrelerin baskıları ve müdahaleleriyle siyasî rakiplerini devre dışı bırakacağını düşünüyorsa, buna siyaset diyorsa, o zaman, vah Türkiye'nin haline, vah demokrasimizin haline, vah siyasetimizin haline! Bu baskıları atmamız gerekiyor değerli arkadaşlarım.

Şimdi, hükümetin getirmiş olduğu bu tasarıda ne var? Değerli arkadaşlarım, bu tasarıda bundan öncekilerden çok fazla bir şey yok. Deniliyor ki: "Düşünce ve ifade özgürlüğünün önünü açacağız." İşte, tehlike suçunu somut hale getiriyoruz. Değil değerli arkadaşlarım, ne kendimizi kandıralım ne milleti aldatalım ne Avrupa'yı ne de başka bir yeri. Bu değişiklikler bu haliyle gelirse -bunda herkes hemfikir, birçok hukukçu düşüncesini açıkladı- bunlar, düşünce, ifade özgürlüğünün önünü açmıyor; aksine, önünü kapatıyor.

Değerli arkadaşlarım, hiçbir tarafa, topu taca atmaya gerek yok. Hem 159 hem de 312'de yapılan değişikliklerle, ifade özgürlüğünden dolayı daha çok insan yargılanacak, daha çok insan hapse girecek; bunda hiç kimsenin şüphesi yoktur.

Şimdi, hükümet arasındaki tartışmalara girmiyorum, onları bir tarafa bırakıyorum; ondan sonra, sanki bir değişiklik yapılacak, sanki bir önerge verilecek diye bir havaya sokuluyor. "Olasılık" kavramı kaldırılacak, bunun yerine, "kamu düzenini tehlikeye düşürebilecek" şeklinde... Değerli arkadaşlarım, burada da kelime oyunu var. "Olasılık" ile "düşürebilecek" arasında hiçbir fark yok. Öyle sanıyorum ki, çok ince hesap yapabilen insanlar, oturdular bu kelimeyi buldular; "olasılık" yerine, "olabilecek" kelimesini buldular. Bunlar aynı kapıya çıkıyor.

Şimdi, şuna karar verin siz: Gerçekten, bu memlekette demokrasi istiyor musunuz? Eğer demokrasi istiyorsanız, düşünce özgürlüğünden yana olmak mecburiyetindesiniz.

Değerli arkadaşlarım, bu temel hak, ifade özgürlüğü hakkı, demokrasinin vazgeçilmezlerindendir. İfade özgürlüğü kime karşı, kimin ifade özgürlüğü; yurttaşların ifade özgürlü değerli arkadaşlarım ve elbette, öncelikle kamu otoritesine karşı; ama, bunun da ötesi var, başka gruplar ve kişilerin, diğer grup ve kişilerin ifade özgürlüğünü engelliyorlarsa, burada, devlet tedbir alır ve bunun dışında bir engel de olamaz.

Peki, ifade özgürlüğünün engeli yok mudur; elbette vardır. Bunun için, bizim yeni şeyler bulmamıza, Amerika'yı bir daha keşfetmemize gerek yok. Burada konuşan sayın üyeler, değişik ülkelerden değişik örnekler getirdiler. İki şeyi karıştırıyorlar; bir defa, o ülkeler demokratik ülkeler; o ülkelerde birtakım paranoyalar yok. Şimdi, biz, bir defa, o demokratik geleneği yerleştirmedikten sonra, yapacağımız yasalarda ne demek istiyorsak, somut bir şekilde ortaya koymamız gerekiyor.

Değerli arkadaşlarım, eğer biz ifade özgürlüğünün önünü açmak istiyorsak, bir engel getirmek istemiyorsak, burada kısıtlama olarak koyacağımız tek şey var; o da, şiddettir, terördür, yakın tehlikedir. Bu, yapılmış; daha evvel de var. Sayın Bakanımız, daha önce böyle bir teklif getirdiler, Anavatan Partisinin daha evvel getirmiş olduğu teklifler var; bunları buraya getiririz. Ne var burada; burada, kamu güvenliğini -düzenini değil- somut bir şekilde tehlikeye düşürecek... İşte bunlar suç olabilir, bunlar yazılabilir. Bunlar için çok fazla tartışmaya gerek yok değerli arkadaşlarım.

Şimdi, bizim cevap vermemiz gerekli soru şudur: Gerçekten, demokrasi istiyor muyuz, istemiyor muyuz?.. Bazıları kızdılar. İşte, bazı siyasî parti liderleri "biz, demokratik gelenekler için kamu düzenini feda edemeyiz" diyor. Bu yanlıştır, bunu eleştirdik. Demokratik geleneklerin dışında bir kamu düzeni düşünemeyiz, olamaz. Biz, demokratik geleneklerin üzerine oturan bir kamu düzeni istiyoruz. Bunun dışındaki düşünceler, bunun dışındaki çalışmalar totaliter sistem isteğidir dedik; kızdılar.

Değerli arkadaşlarım, eğer demokrasi istiyorsak, eğer demokrasi diyorsak; bu demokrasinin vazgeçilmezi ifade özgürlüğüdür; diğer bütün özgürlüklerin temeli budur, demokrasinin temeli budur. Niçin ifade özgürlüğü değerli arkadaşlarım; çünkü, demokrasi halk idaresidir. Halkın ne düşündüğünün, halkın iradesinin ne olduğunun bulunabilmesi için; yani, halka göre, millete göre kamu çıkarının, menfaatının ne olduğunun bulunabilmesi için tartışma gerekiyor. Tartışma da ancak, serbest ortamda, özgür ortamda mümkündür; bunun bu şekilde bilinmesi gerekiyor değerli arkadaşlarım.

Sonra, insanlar fikrini söyleyecek. İnsanların fikirlerini söylemesinde hiçbir sakınca olamaz. Deniliyor ki: "Bu ülke için tehlikeler var, bizim özel şartlarımız var." Doğrudur, her ülke için tehlikeler var, bizim için de özel tehlikeler var. Bölünme olabilir, cumhuriyetin temel ilkeleriyle ilgili tehlikeler olabilir; bunları kimse yadsımıyor; ama, demokrasiyi korumak, demokrasinin kendi yöntemleriyle mümkündür değerli arkadaşlarım. Birileri çıktı, militan demokrasiden bahsediyor. Hayır, hiçbir totaliter sistemin yöntemiyle demokrasi korunamaz; dolayısıyla, yasaklarla, baskılarla demokrasiyi koruyamayız değerli arkadaşlarım. Eğer böyle olsaydı, gerçekten, demokratik sistemler özgürlüklerin alanını açmazlardı, tıkarlardı.

BAŞKAN - Toparlar mısınız efendim.

MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

Şimdi, bir de 11 Eylül bahanesi yapılıyor; işte, 11 Eylülden sonra, Batı'da da Amerika'da da birtakım kısıtlamalar getiriliyor. Bunlar kötü örnekler değerli arkadaşlarım. Her nedense, bazı siyasetçiler, bazı siyasî partiler kötü örneklere hemen uzanıyorlar da, iyi örnekleri görmezlikten geliyorlar. Hayır değerli arkadaşlarım, demokrasi demek, ifade özgürlüğü demektir, bundan kaçınmayın.

Bu maddeler, bugün, belki sizin rakiplerinizin aleyhine kullanılıyor; siyaseten öyle görüyorsunuz, hesap yapıyorsunuz; ama, hiç şüpheniz olmasın, yarın, bunlar sizin aleyhinize kullanılacaktır. Bunu hiç kimse garanti edemez. Nitekim, bu memlekette öyle dönemler olmuştur ki, sağcısıyla solcusuyla, ülkücüsüyle olmayanıyla, herkes aynı tezgâhlardan geçmiştir. Bunları unutmayalım değerli arkadaşlarım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Tamamlıyorum.

Özgürlükler bizim özgürlüklerimizdir, milletin özgürlüğüdür değerli arkadaşlarım. Milletten niye korkuyorsunuz; niye bu millete güvenmiyorsunuz?.. Niye, siz "bu milleti serbest bırakırsak nereye gideceği belli olmaz" diyorsunuz?.. Niye kendinizi diğerlerinden akıllı olarak kabul ediyorsunuz?..

Herkesin aklı önemlidir, her aklın söyleyeceği tartışılır ve kamu için yararlı neyse, o bulunur. Bunu yapın değerli arkadaşlarım. Yarın pişman olacaksınız değerli arkadaşlarım, bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın. Gülüyorsunuz; ama, gerçekten yarın pişman olacaksınız.

Bizim önergelerimiz var, bunları destekleyin ve gerçekten, milletimizin önünü açacak, ifade özgürlünün önünü açacak, demokrasimizin eksikliğini giderecek, Türkiye'nin önünü açacak, bize yaraşır, bu Meclise yaraşır bir yasa yapabiliriz, bu mümkündür.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi, geçen yıl, Anayasanın 34 maddesinde yaptığı değişikliklerle, demokratikleşme yolunda çok büyük bir adım atmıştı. Bu değişiklikler içerisinde, temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin yöntem, çok büyük önem taşımaktadır. Gerçekten, Anayasanın 13 üncü maddesinde yapılan değişikliğe göre, temel hak ve özgürlükler, ancak, ilgili Anayasa maddesinde gösterilen nedenlerle ve kanunla sınırlanabilecektir. Bunun yanında, sınırlamada, bir temel hakkın ve özgürlüğün özüne dokunulamayacaktır. Ayrıca, yapılacak sınırlama, demokratik toplum düzeninin gereklerine, laiklik ilkesinin gereklerine ve ölçülülük ilkesine uygun olacaktır.

Bu değişiklikler içerisinde, özellikle, düşünceyi açıklama özgürlüğü ya da kısaca anlatım özgürlüğü büyük önem taşımaktadır. Kabul edilen yeni yönteme göre, düşünceyi açıklama özgürlüğü, Anayasanın 26 ncı maddesinin ikinci fıkrasına göre, çeşitli nedenlerle sınırlanabilir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10 uncu maddesine paralel olarak hazırlanan bu fıkraya göre, düşünceyi açıklama özgürlüğü, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, cumhuriyetin temel nitelikleri ve devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünün korunması gibi amaçlarla sınırlanabilir.

Ülkemizde, düşünceyi açıklama özgürlüğü konusunda, sık sık tartışma konusu olan bazı ceza hükümleri vardır. Bunlar, Türk Ceza Kanununun 159 uncu maddesi, 312 nci maddesi, Terörle Mücadele Kanununun 7 nci ve 8 inci maddeleridir. O nedenle, görüşmekte olduğumuz tasarıda, öncelikle bu maddelerde, Anayasada yapılan değişikliklerin amacına uygun düzenlemeler yapılması amaçlanmıştır. Onun yanında, Anayasamızda, yakalanan kişinin hâkim önüne çıkarılması süresiyle ilgili düzenleme, yakalanan veya tutuklanan kişinin durumunun yakınlarına bildirilmesiyle ilgili Anayasanın 19 uncu maddesinde yapılan değişikliğin ilgili kanunda düzenlenmesi, yine bu tasarının amaçlarındandır.

Bu tasarı hazırlandıktan sonra, özellikle düşünceyi açıklama özgürlüğüyle ilgili olan maddeleri ve onlar arasında da Türk Ceza Kanununun 159 uncu ve 312 nci maddeleri, gerek Türkiye Büyük Millet Meclisinde, gerek kamuoyunda yoğun tartışma konusu olmuştur.

Şüphesiz, yasama süreci, bir kanun tasarısının ya da kanun teklifinin hazırlanmasından Genel Kurulda kabulüne kadar, yani tasarı veya teklifin yasalaşmasına kadar geçen uzun bir süreyi kapsamaktadır. Bu süreç içerisinde, bir kanun tasarı veya teklifinde değişiklikler olabilir. O nedenle, bu tasarı da, şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Genel Kurulundadır ve bu tasarıya ilişkin son sözü Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu söyleyecektir. Ben, hazırlanan tasarının amaçları hakkında ve önerilen düzenlemeler hakkında kısaca bilgi sunmak istiyorum.

Türk Ceza Kanununun 159 uncu maddesinde, devlet kuvvetleri aleyhine işlenen suçlardan biri düzenlenmiştir. Bu maddede Türklüğün, cumhuriyetin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, hükümetin, bakanlıkların, devletin askerî veya emniyet ve muhafaza kuvvetlerinin tahkir ve tezyifi suçu cezalandırılmaktadır. Bilindiği gibi, bu maddede bir yıldan altı yıla kadar ağır hapis cezası öngörülmüştür. Tasarıda bu konuda yeni bir düzenleme getirilerek öngörülen ceza bir yıldan üç yıla indirilmektedir. Böylece, hem suçun tanımında bir yeni düzenleme, hem verilecek cezada bir indirim gerçekleştirilmektedir.

Tasarının 2 nci maddesiyle Türk Ceza Kanununun 312 nci maddesi değiştirilmektedir. Türk Ceza Kanununun 312 nci maddesi, 1981 yılında 2370 sayılı Kanunla bu maddede yapılan değişiklikten sonra kamuoyunda çok sık tartışma konusu olmuştur. Aslında, 1926'dan 1981 yılına kadar, Türk Ceza Kanununda en çok tartışma konusu olan ikinci fıkraya tekabül eden kısımda "cemiyetin muhtelif sınıflarının umumun emniyeti için tehlikeli bir tarzda kin ve adavete tahrik edilmesi" suçu cezalandırılmıştı. Bu, tıpkı kanunun cürüm saydığı bir fiilin övülmesi gibi aynı cezaya çarptırılmıştı. Ancak, 1981 yılında, bu maddede değişiklik yapılarak, bugün yürürlükte olan metin kabul edilmiştir. Bu değişikliğin gerekçesi olarak da "cemiyetlerin muhtelif sınıflarını düşmanlığa tahrik eyleminin, mücerret cürmün övülmesinden daha ağır bir müeyyide altına alınması gerektiği düşünülerek, günümüzde yaygın bir hale gelen ve çok defa anarşik olaylar diye nitelendirilen suçların kaynağını teşkil eden bölgecilik, ırk, din ve mezhep düşmanlığı kışkırtıcılığıyla birlikte, daha ağır bir cezayı öngören ikinci bir fıkrada yer almasının uygun görüldüğü" belirtilmiştir.

Şimdi, Türkiye'de, 1981 yılından bu yana süregelen bir uygulama var. Bu uygulamada, 312 nci maddenin ikinci fıkrasına bazen, burada amaçlanan, toplumun çeşitli nedenlerle din, mezhep, ırk, sınıf ve bölge farklılığı nedeniyle birbirine karşı kin ve düşmanlığa kışkırtılması ve böylece, kamu düzeninin bozulması yanında başka görevler de, başka işlevler de yüklendiği görülmektedir. Bu bakımdan, bu maddenin açıklığa kavuşturulması büyük bir önem taşımaktadır. Hazırlanan tasarı, bu suçun, bir tehlike suçu olduğu dikkate alınmak suretiyle kaleme alınmıştır. Gerekçede de, bu tehlikenin, somut bir tehlike suçu oluşturması gerektiği ifade edilmiştir. Hatta, yabancı ülkelerden örnekler verilmek suretiyle, bu suçun nasıl ele alınması gerektiği konusunda ayrıntılı açıklamalar yapılmıştır. Bu maddeye eklenen yeni bir hükümle de, halkın bir kısmını aşağılayıcı ve insan onurunu zedeleyecek bir şekilde tahkir edilmesi de suç sayılmıştır. Benzeri bir düzenleme, başka ülkelerin ceza kanunlarında, örneğin, Alman Ceza Kanununun 130 uncu maddesinde de yer almaktadır.

Tasarının 3 üncü maddesiyle, Terörle Mücadele Kanununun 7 nci maddesinde değişiklik yapılmaktadır. Bu değişiklikle, terör örgütleri mensuplarına yardım veya terör yöntemlerine başvurmaya özendirecek şekilde örgütle ilgili propaganda yapma suçu cezalandırılmıştır.

Tasarının 4 üncü maddesiyle, Terörle Mücadele Kanununun 8 inci maddesinde değişiklik yapılmıştır. Bu maddede, yürürlükteki metinden farklı olarak, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak amacıyla yazılı, sözlü veya görüntülü propaganda ile toplantı, gösteri ve yürüyüş yapılması suçu cezalandırılmaktadır. Burada özel kasıt, belirgin bir biçimde ifade edilmiştir. Suçun maddî unsurunu teşkil eden fiil "devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak amacıyla" yapılmalıdır.

Yine yürürlükteki metinden farklı olarak, günümüzde en etkili propaganda yöntemleri arasında olan görüntülü propaganda da, maddede belirtilmiştir.

Ülkemizin içinde bulunduğu ve son onbeş yıldır yaşamakta olduğu olaylar dikkate alınarak bu suçun, terör yöntemlerine özendirecek şekilde işlenmesi ağırlaştırıcı sebep olarak kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, buraya kadar yeni Türk Ceza Kanununun 159 uncu maddesi, 312 nci maddesi ve Terörle Mücadele Kanununun 7 ve 8 inci maddeleriyle ilgili söylediklerimi özetleyecek olursak, bu maddelerde ya suç yeniden tanımlanmış ya cezada indirim yapılmış ya da her ikisi birden gerçekleştirilmiştir.

Bu arada, 312 nci maddede, bugün, ağırlaştırıcı sebep olan "umumun emniyeti için tehlikeli olabilecek şekilde" unsuru, suçun unsuru haline getirilmiştir. Burada kullanılan ifade tartışma konusudur; sanıyorum ki, bu konuda verilecek olan önergeler Genel Kurulca değerlendirilecektir.

Bütün bu maddelerde, Türkiye'nin temel değerleri, Türkiye Cumhuriyetinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü hiçbir ödün konusu yapılmaksızın, ülkemizde, demokratik hak ve özgürlüklerin, bu arada düşünceyi açıklama özgürlüğünün genişletilmesi amaçlanmaktadır. Bu tasarı yasalaştığı zaman, demokratikleşme yolunda önemli bir adım daha atılmış olacaktır. Şüphesiz, Genel Kurulda yapılacak olan değerlendirmeler sonucunda ortaya çıkacak yasa metni, bu konuda yasama sürecinin etkisini ortaya koyacaktır.

BAŞKAN - Sayın Bakan, bir dakika efendim.

Sayın milletvekilleri, istirham edeceğim... Lütfen efendim... Telefonla konuşanlar da dışarıda konuşsunlar.

Buyurun Sayın Bakan, devam edin efendim.

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Devamla) - Tasarının 5 inci maddesinde, Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun 16 ncı maddesinde bir değişiklik yapılmaktadır. Bilindiği gibi, Anayasamızın 19 uncu maddesinde yapılan değişiklikle, yakalanan kişinin, en geç 48 saat içerisinde hâkim önüne çıkarılacağı hükme bağlanmıştır. Toplu suçlarda bu süre 4 güne kadar uzatılabilir. Olağanüstü hal bölgelerinde ise, farklı hükümlerin uygulanmasına olanak verilmiştir. İşte, burada da Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun 16 ncı maddesi Anayasanın bu hükmüyle uyumlu hale getirilmektedir. Bu arada, yapılan değişiklik sonucunda, olağanüstü hal bölgelerinde de gözaltına alma süresinin en çok 7 güne kadar hâkim kararıyla uzatılması kabul edilmiştir. Şu anda bu süre 4 güne kadar uzatılabilmektedir ve şu anda 2 kez hâkim kararı gerekli olmaktadır; önce 4 günden 7 güne kadar, daha sonra 7 günden 10 güne kadar. Şimdi bu sistem basitleştirilmiştir; ayrıca, burada 48 saatlik sürenin sonunda, 4 güne kadar sürenin uzatılması konusundaki cumhuriyet savcısının yazılı emrinden itibaren yakalanan kişi müdafiiyle görüşme olanağına sahip olacaktır. Böylece, burada da hak ve özgürlüklerin genişletilmesi, demokratikleşme yolunda önemli bir adım atılmıştır. Ayrıca, tutuklu bulunan sanığın her zaman müdafiiyle görüşebileceği de bir kez daha belirtilmiştir.

Tasarının 6 ncı maddesinde, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 107 nci maddesi değiştirilerek, tutuklamadan ve tutuklamanın uzatılmasına ilişkin her karardan tutuklunun bir yakınına veya belirlediği bir kişiye, hâkim kararıyla, gecikmeksizin haber verilmesi hükme bağlanmıştır. Bu da, yine Anayasanın 19 uncu maddesinde, yakalanan veya tutuklanan kişinin yakınlarına durumunun derhal bildirilmesine ilişkin hükmün somutlaştırılması şeklindedir. Ayrıca, soruşturmanın amacını tehlikeye düşürmemek kaydıyla, tutuklunun, tutuklamayı bir yakınına veya belirlediği bir kişiye bizzat bildirmesine de müsaade edilebilecektir.

Tasarının 7 nci maddesinde de, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 128 inci maddesinde, yine bu konuda, Anayasanın 19 uncu maddesine paralel bir düzenleme yapılmaktadır. Yürürlükteki kanunda gözaltı süresinin 7 güne kadar uzatılması olanağı vardır. Şimdi, Anayasanın 19 uncu maddesi doğrultusunda, bu süre en çok 4 gün olacaktır. Ayrıca, yakalanan kişinin ve yakalama süresinin uzatılmasıyla ilgili olarak, kendisinin yakınlarına veya belirlediği bir kişiye, cumhuriyet savcısının kararıyla, gecikmeksizin haber verilebilecektir. Tasarı, bu konularda Anayasanın, gerek 26 ncı maddesinde, gerek 19 uncu maddesinde yapılan değişiklikleri yasalarda somutlaştırmayı amaçlamaktadır. Bu yapılırken de, genel olarak, Anayasada yapılan değişikliklerin ruhuna ve amacına sadık kalınmıştır.

Tasarı, şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılacak tartışmalardan sonra, son şeklini Genel Kurulun kararıyla alacaktır. Biz, tasarının Yüce Meclis tarafından onaylanmasını saygıyla arz ediyoruz. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Efendim, şimdi söz sırası, Çorum Milletvekili Sayın Yasin Hatiboğlu'nda.

Buyurun efendim. (SP sıralarından alkışlar)

YASİN HATİBOĞLU (Çorum)- Sayın Başkan, Yüce Heyetin değerli üyeleri; bazı kanunlarda değişiklik yapılmasına mütedair tasarının tümü üzerinde şahsî görüşlerimi arz ve ifade etmek üzere huzurunuzdayım; daimî olan saygı duygularımla hepinizi selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir tasarı görüşüyoruz. Elbette, Türkiye Büyük Millet Meclisinin işlevleri Anayasamızca tespit edilmiştir. 87 nci maddede, Türkiye Büyük Millet Meclisinin denetim yetkisi, kanun yapma yetkisi ve sair hak ve yetkileri belirlenmiştir. Demek oluyor ki, eğer bir anayasal devlet isek, eğer, gerçekten, bir hukuk devleti olmaktan nasipdar isek, bu kanunları biz yaparız; dedikoduya fırsat vermeyecek derecede biz yaparız.

Hatırlayacaksınız, hâlâ yüreğimin burkulduğunu ve hâlâ üzüntümün artarak devam ettiğini arz ve ifade edeyim. Adalet Komisyonunda görüşülürken, birtakım laflar icat edildi. Ortada birtakım kâğıtların gezdiğini, fersude kâğıt parçalarının gezdiğini ve gezdirildiğini hepimiz duyduk; hatta Sayın Bakan dahi "evet, ben de duydum; ama, bizi etkilemez" buyurdular.

Değerli milletvekilleri, elbette bizi etkilemez, elbette etkilememeli; ama, yani, bu nasıl olur?!. Bu nasıl gelir?!. Bu haber nasıl icat ve ihdas edilir; edilmişse bunun üzerine Meclis olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı olarak nasıl gitmeyiz?! Bana kalırsa bu, şu görüştüğümüz kanunlardan falan çok önemli. Onun üzerine gitmeliydik; böyle bir şey var mı yok mu; varsa kimdir faili? Yani, canımız hep meçhullerden, faili meçhullerden yanmış değil mi? Niye "faili meçhul kaldı" diyoruz? Bu da faili meçhul kalmamalıdır. Bunu, bir kere, bir kenara yazarak arz ve ifade ediyorum.

Diğer taraftan, genel gerekçeden bir örnek vermiştim; doğrudur. Sayın Bakan da buyurdular; doğrudur, katılıyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisi 37 maddenin 34'ünü tartışarak, konuşarak görüştü ve Anayasalaştırdı. Anayasa yapmak, hepinizin takdir edeceği gibi, yasa yapmaktan çok daha zordur; yapılması zordur, değişikliği de zor olsun diye. Kolay bir iş değildir; ama, bu zoru başardık, becerdik bu zoru. Nasıl oluyor da, Türkiye Büyük Millet Meclisi, hak ve özgürlükler için gerçekten gerekli olan, yasayı istediği biçimde düzeltemiyor?! Kulislerde kiminle konuşursanız "evet, haklısın, doğrusun, ama, ne yapalım ki..." Beyler "ama, ne yapalım ki..." sözünü bize söyleten hangi güçse, hangi kuvvetse, buyurun, gelin, getirin, sorulacak hesabı ne ise, bu hesabı sormazsak, halk, bu hesabı bizden sorar. (SP sıralarından alkışlar) Demokrasi, bu hesabı bizden sorar. Cumhuriyet ve cumhuriyetin kurucuları, bu hesabı bizden sorar. Onun için bizim, lütfen, kanun yaparken, denetim yaparken, evvela, yolumuz üzerinde var olan pürüzler ne ise o pürüzleri temizlememiz lazım. Varsa pürüz getirin, temizleyelim, yoksa yürüyemeyiz.

Değerli milletvekilleri, Sayın Bakanı dinledim. Değerli milletvekilleri, bu devletini sevmeyen insan mı var? Yani, kim ister anarşik ortamda, kim ister şirazesi bozulmuş bir toplum içerisinde yaşasın? Devletsiz toplum olur mu? Şunu galiba unutuyoruz. Doğrudur, devletsiz toplum olmaz; ama, insansız devlet hiç olmaz. Devletsiz bir kabile bulabilirsiniz. 500 kişiyle, 10 000 kişiyle, 15 000 kişiyle bir kabile bulabilirsiniz; devletsizdir, ama hayatı devam ediyordur. Siz, bana, yurttaşı olmayan bir tek devlet gösterebilir misiniz? Bizim gezegende, başka gezegende... Yok. O halde, tabiî devlet, tabiî devlete saygı; ama, ya ben, ben ne olacağım yurttaş olarak? Devletin, elinde gücü var, kudreti var, kuvveti var, silahı var, imkânları var; benim neyim var?

Anayasal devlette, hukuk devletinde, ilkeler, insanları güce karşı korurlar, devlete karşı korurlar; onun için, Sayın Bakanımızın, haklı olarak, övünerek ifade buyurdukları Anayasanın değiştirilen 14 üncü maddesine şöyle bir göz atalım ne olursunuz. Biz yaptık bunu. Yeni yaptık. Anayasa yapıcı iradesiyle, demişiz ki: "Anayasa hükümlerinden hiçbiri, devlete veya kişilere, Anayasayla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasada belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamaz." Bunu biz yaptık.

Değerli arkadaşlarım, peki, biz 312 nci maddeyle, biz 159 uncu maddeyle bunu nasıl gerçekleştireceğiz? Hüner, Anayasada değişiklik yapmak değil, Anayasaya uyumu sağlamaktır. Efendim, biz, anayasa yapmıştık... Bu, şuna benziyor: Bazen konuşursunuz sohbette, birisi "yahu, benim rahmetli dedem, hacca deveyle gitmişti" diye, kendi kusurlarını örtmenin bir savunma aracını icat eder. Senin dedenin hacca deveyle gitmesi beni ilgilendirmiyor; sen hangi noktadasın?

Şimdi, bizim, Anayasada değişiklik yapmamız, elbette övünülecek şeydir; ama, uyum yasaları noktasında neredeyiz? Bak, çok ters gelecek belki; Sayın Bakanımız öyle takdim etti ki, ben, kendi kendime, yahu, acaba, biz mi anlamıyoruz, bu Sayın Bakana haksızlık mı yapıyoruz, tasarı sahibi sayın hükümete haksızlık mı yapıyoruz, biz mi anlamıyoruz; yani, bizim bilmediğimiz bir devlet mefhumu mu gelişti dünyada, Türkiye'de; biz mi anlamıyoruz? Haydi diyelim ki, Yasin Hatiboğlu bu işleri anlamadı, kavramadı; olabilir, mümkündür. Peki, beyler, sizin evlerinizde televizyonlar var, akşamları açmıyor musunuz, düğmesine basmıyor musunuz?! Hangi televizyon kanalı var ki, bu konu tartışılmıyor olsun; hangi tartışma var ki, 312'ye karşı çıkılmamış olsun; hangi tartışma var ki, orada taraflar, profesörler, hukukçular, entelektüeller, aydın kesim olmasın. Şimdi, bakınız...

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Sayın Hatiboğlu, o televizyonlarda yorum yapanlar "Fazilet Partisi de kapatılsın" dediler.

BAŞKAN - Sayın Enginyurt, lütfen...

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Aman, Sayın Enginyurt, sen bırak, sen başka işlerle meşgul ol!.. Sen orada otur, başka işlerle meşgul ol; ne yapacaksın sen bu işleri, karışma!.. Bu, senin işin değil, ne yapacaksın... Otur sen!..

BAŞKAN - Efendim, istirham ediyorum, karşılıklı konuşmayalım.

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - "Mini demokratikleşme paketi, özgürlükleri daha da kısıyor; demokrasi yalanı" diyor; bunu ben söylemiyorum.

Bak, başka bir şey daha; çok mülayim bir insandır bu Haluk Şahin, söylediği şu: "Özellikle TCK 312 ve 159 uncu maddesine konan yeni bubi tuzakları -beyler, bubi tuzakları- akla şu soruyu getiriyor: Hangi çağdayız beyler, zaman tünelinden 1930'lara geri mi döndük?!" Şimdi, buraya kadar doğru; ama, şu 1930 lafına katılmıyorum. Niye katılmıyorum; ne 1930'u beyler, 1926'da bile, bu getirdiğiniz tasarıdan çok daha geniş hak ve özgürlük tanıyan maddeler var, buyurun.

Şimdi soruyorum...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Sayın Başkanım izin verirse soracağım.

BAŞKAN -Efendim, toparlar mısınız.

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Şimdi soruyorum: Bu cumhuriyete ve bu cumhuriyetin niteliklerine, bu ülkenin birlik ve beraberliğine, bu bölünmez bütünlüğe, hanginiz, hangimiz, hanginiz, hangimiz, bu ülkenin bölünmez bütünlüğüne, bu cumhuriyetin kurucularından, Mustafa Kemal'den ve arkadaşlarından daha çok titrer ve daha çok titizlik gösterir. Var mı içinizde bir babayiğit... Söyleyebilir misiniz ki... Kalkın söyleyin, deyin ki "hayır, ben Atatürk'ten daha çok severim bu cumhuriyeti; bu ülkeyi ondan daha çok seviyorum" deyin, buyurun... Diyemiyorsanız, o zaman gelin, 1926'daki 159 uncu maddeyi getirin; 1926'daki, Atatürk'ün ve arkadaşlarının kanunlaştırdığı 159 uncu maddeyi getirin, Saadet Partisi Grubu olarak oy vereceğiz. 312 nci maddeyi getirin, 1926'daki 312 nci maddeyi getirin, biz, grup olarak oy vereceğiz.

Beyler, hangi halimize ağlayacağız?! Biz, 2002 yılındayız; 1926'nın özlemini -kanunî düzenleme olarak- çeker hale getirdiniz!.. Yapmayın!.. Yapmayın!.. Bu devlet hepimizindir. Gelin, elbirliğiyle devleti sevdirelim. Devleti sevdirelim ki, birlik ve beraberliğimiz kaynaşarak devam etsin. Bizi, 1926 düzenlemelerinin özleminden kurtarın.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın milletvekillerine de saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum efendim.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler bitti.

Soru-cevap kısmına geldik.

Lütfen, birçok arkadaşımızın sorularına cevap alabilmesi için, istirham ediyorum, yorumsuz -bana hitap ederken de, böyle etmeyin- direkt soru sorun. Anlaştık mı efendim?

Sayın Esengün, buyurun.

LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) - Sayın Başkan, sorumu arz ediyorum:

Yapılan bu değişiklikle, yapılması istenilen bu değişiklikle düşünceyi açıklamak suç olmaktan çıkacak mı, çıkmayacak mı? Bundan böyle, konuşan her kişi suçlanacak mı, ağzı olan cezalandırılacak mı?

BAŞKAN - Efendim, Sayın Esengün'ün sesi duyulmuyor. Lütfen... İstirham ediyorum sayın milletvekilleri.

Buyurun efendim.

LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) - Yine, bu değişiklikle, şu anda hapishanede bulunan Yeni Asya Gazetesi sahibi Sayın Mehmet Kutlular, Fikret Başkaya ve benzeri düşünür ve yazarlar, beraat ve tahliye imkânına kavuşabilecekler mi?

Yine, 312'den mahkûm olan birçok yazar, Yeni Asya Gazetesi yazarları, Millî Gazete yazarları ve daha birçok gazetenin yazarları bundan istifade edebilecek mi, bunlar hakkında beraat kararı verilebilecek mi?

Sayın Bakanım, belki, cevabında şunu söyleyebilir: Bu, yargının işidir. Ancak, ben, Sayın Bakanımızdan bir hukukçu olarak ve bu tasarının sahibi olarak cevap rica ediyorum.

Saygılarımı arz ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Sayın Kukaracı, buyurun.

FAHRETTİN KUKARACI (Erzurum) - Sayın Bakanım, getirdiğiniz tasarıyla, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Anayasada yaptığımız değişikliklere uyum sağladığınızdan bahsediyorsunuz. Bu değişikliklerin, sözleşmelerin ve Anayasamızın hangi maddelerine uyum sağladığını belirtir misiniz?

İkinci sorum: 2 nci madde gerekçesinde, "kanun" sözcüğünden, tüzük, yönetmelik, tamim, emir ve bütün işlemlerin anlaşılması gerekir diyorsunuz. Bu anlayışı hukukî buluyor musunuz?

Üçüncü sorum: Anayasamızda yaptığımız değişiklikle "tutuklanan kişinin yakınlarına derhal haber verilir" ifadesinin, bu kanunda "gecikmeksizin" sözcüğüyle ifade edilmesi, Anayasaya aykırılık teşkil etmez mi? Aynı kelimeyi kullanmamanın esbabı mucibesi nedir?

Ayrıca, hâkim kararı mecburiyeti, bu anayasal görevi geciktirmek anlamı taşımaz mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, buyurun.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, sorularımı arz ediyorum :

Birinci olarak -az önce de ifade edildi- yasa tasarısı komisyonda görüşülürken, resmî görüş kaydı altında bir metnin basına da sızdığı intikal etti; bu doğru mudur ve yasanın hazırlanmasında bu resmî görüş geçerli ise, şu anda Meclisin yapmak istediği nedir? Bunu Sayın Bakanın açıklamasını arz ediyorum. Resmî görüşe göre hareket ediliyorsa, Meclis, resmî görüşün mü, milletin mi temsilcisidir? Sayın Bakandan açıklama istiyorum.

Diğer bir soru -az önce de arz edildi- bu yasa çıktıktan sonra, şu ana kadar yargılamaları devam eden, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde de halen davaları süren -çoğunluğu 312 ve 159 uncu maddelerden olan davalar ki, binlerce davadır bunlar- bu insanların müracaatlarını geri alma hakları; yani, buradaki yargılamaları düştüğü için, böyle bir imkân doğacak mı? Avrupa nezdinde, ülkemiz, böyle bir mahcubiyetten, bu yasayla kurtarılacak mı?

Bir diğer husus; somut olarak, bu yasa, özellikle 312 nci madde değişiklikleri tahakkuk ederse, hangi düşünceleri açıklamak suç, hangileri de suç olmayacak; Bakanımız bu konuda bir sirküler; yani, şunlar şunlar şunlar suçtur veya değildir diye bir açıklamada bulunabilecek mi? Çünkü, yasada, hâlâ -milletin endişesi- keyfîlik vardır diye düşünülüyor.

Sözümü bir cümleyle bitiriyorum. Şu ana kadar, bu yasa ,tüm bilim dünyasında eleştirildi. Sayın Bakanımız da bir bilim adamıdır. Maalesef, bu bilim dünyasının, hukukçuların eleştirdiği bu konuyu Sayın Bakan ve ilgili hükümetimiz hiç kale almaya neden gerek duymadılar? Noktası virgülüne dokunulmaksızın, yasa buraya getirilmiştir.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Sayın Mahfuz Güler, buyurun efendim; lütfen, net, yorumsuz rica edeceğim.

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Tamam.

Sayın Başkan, teşekkür ediyorum, delaletinizle, Sayın Bakana şu sorumu sormak istiyorum:

Sürekli olarak "Avrupa Birliği ülkelerinde de 312 nci maddenin paralelinde kanunlar vardır, ona benzer hükümler vardır" deniliyor. Örnek olarak, Almanya, Fransa ve İtalya gibi ülkelerde 312'ye benzer, 312'ye paralel maddelerden hüküm giyen suçlulara ne kadar ceza verilmektedir? Bu, bir.

İkinci olarak, şunu öğrenmek istiyorum: Bu suçtan mahkûm olanların, Türkiye'deki gibi, siyasî hakları ellerinden alınmakta mıdır?

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Efendim, ben teşekkür ediyorum.

Sayın Yahya Akman, buyurun efendim; kısa, öz...

YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) - Teşekkür ederim.

Sayın Bakanıma aşağıdaki sorularımı sormak istiyorum.

Öncelikle, büyük bir hukuk yanlışı işlenmiş -demin, bir arkadaş da ifade etti- 312 nci maddenin birinci fıkrasının gerekçesiyle suç ihdas edilmiştir. Türkiye'de, bizim öğrendiğimiz hukuka göre, Anayasaya, kanunlara göre, gerekçeyle suç oluşturulamaz; ama, burada "kanun" sözcüğünün, her türlü tüzüğü, yönetmeliği ve yönetim gücünü düzenleme yetkisi çerçevesinde çıkardığı tüm işlemleri kapsadığı ifade edilmektedir. Sayın Bakan bu hukuk yanlışından dönmeyi düşünüyor mu, bu paragrafı gerekçeden çıkarmayı düşünüyor mu?

İkinci olarak sormak istediğim husus : Biliyorsunuz, yine Sayın Bakanın imzasıyla daha önce Genel Kurula kadar gelmiş olan; fakat, yasalaşamayan bir tasarı var. Bu tasarıda, bir geçici 2 nci madde var. Bu geçici 2 nci maddeyle "dosyalar, bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir ay içinde hüküm veren mahkemelerce ele alınarak, gereği yapılır" anlamında bir hüküm getirilmiş. Bu yeni tasarıda böyle bir hüküm yok. Sayın Bakan bu tasarıya böyle bir hüküm koymayı niçin düşünmediler acaba; bunun gerekçesini izah edebilirler mi?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum efendim.

Siz, yorumun da ötesinde bir yorum yaptınız.

Sayın Durhan, buyurun efendim.

NAMIK HAKAN DURHAN (Malatya) - Sayın Başkan, aracılığınızla, Sayın Bakana sormak istiyorum.

1984'ten 2000 yılına kadar 36 000 vatan evladının ölümüne sebep olan ve Türkiye Cumhuriyeti Devletini bölmeye ve parçalamaya yönelik dış güçlerle birlikte hareket ederek mücadele eden bölücü PKK örgütünün yaptıklarına "Türkiye'de demokrasi yoktur; dolayısıyla da, sesini duyurabilmek için böyle bir yolu denemek zorunda kalmıştır" demek, masum bir davranış mıdır?

Bölücü örgüt PKK'nın başı Abdullah Öcalan'ın asılmamasını, yargılama süreci hâlâ devam ediyor olmasına rağmen, provake ederek halkı hükümete karşı kışkırtanlar "demokrasi katlediliyor, insan hakları ihlal ediliyor" diyerek, aslında, kabul ettirmeye çalıştıkları tasarıyla, Abdullah Öcalan'a af yolunu açmış olmuyorlar mı?

PKK ve Hizbullah gibi örgütlerin eylemleri ve hedefleri, silahlı mücadele yöntemiyle değil de, sözlü propaganda yöntemiyle yapılmış olsaydı, hoşgörüyle mi karşılanacaktı?

Saygılarımla.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Sayın Bakan, buyurun; cevap...

Diğer arkadaşların isimlerini söyleyeceğim, yazılı vereceksiniz.

Sayın Bakan, buyurun; 4 dakikanız var efendim.

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sorulan sorular içerisinde kişisel durumlara, bireysel durumlara ilişkin olanlara cevap vermekle, sanıyorum, burada, konumum itibariyle doğru bir hareket yapmış olmam. Genel nitelikteki sorulara ise, memnuniyetle cevap vereceğim.

Her şeyden önce şunu söyleyeyim ki, bu yapılan değişiklikler, yürürlükteki kanunlara göre, suçun unsurlarında veya tanımında bir değişiklik yapmaktadır.

Ceza hukukunun bir temel ilkesi, Türk Ceza Kanununun 2 nci maddesinde ifadesini bulmuştur. Eğer, bir konuda zaman içerisinde farklı ceza kuralları uygulanacak olursa, bunlardan lehte olanlardan sanık veya hükümlü yararlanır. Dolayısıyla, getirilen düzenlemelerden, bu çerçevede herkes yararlanacaktır. Bu, çok açık bir ilke olduğu için, ayrıca bu kanun tasarısında bir geçici madde konulmasına gerek görülmemiştir.

Şu anda, bu kanun kapsamındaki maddelerle ilgili olarak cezaevlerimizde, söylenildiği gibi binlerce kişi bulunmamaktadır ya da binlerce kişi mahkûm olmamaktadır ya da binlerce kişi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine bu nedenle başvurmuş bulunmamaktadır. Halen cezaevlerimizde, Türk Ceza Kanununun 159 uncu maddesinden hükümlü veya tutuklu hiçbir kişi bulunmamaktadır. Türk Ceza Kanununun 312 nci maddesinden ise, sadece 2 hükümlü cezaevlerinde bulunmaktadır; birisi Vize Cezaevinde, birisi Sarayönü Cezaevindedir. Burada birisinin adı zaten söylendi, tekrar etmeye gerek görmüyorum.

3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 7 nci maddesinden ise, 9 hükümlü, 7 hükmen tutuklu, toplam 16 kişi; 8 inci maddesinden ise, sadece 1 hükümlü...

BAŞKAN - Efendim, lütfen sükûneti muhafaza edin, zabıttaki arkadaşlarımız duyamıyor; Sayın Bakanın sesi gelmiyor. Lütfen...

Buyurun Sayın Bakanım.

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - ...cezaevlerinde bulunmaktadır. Dolayısıyla, abartıldığı gibi bu maddelerden dolayı cezaevlerinde binlerce kişi değil, sadece birkaç kişi bulunmaktadır. Bunu Yüce Meclisin dikkatine sunmak istiyorum.

Bu kanunla, Anayasamızın, özellikle, 26 ncı ve 19 uncu maddelerine uygun düzenlemeler yapılmıştır. Düşünceyi açıklama özgürlüğüyle ilgili olarak 26 ncı maddede değişiklik yapılmıştır. 19 uncu maddede de gözaltı süresinin dört güne indirilmesi ve yakalama veya tutuklamanın, yakalanan veya tutuklanan kişinin yakınlarına bildirilmesiyle ilgili hükümler getirilmiştir. Buna uygun değişiklikler yasalarda yapılmıştır. Tasarı gerekçesinde "kanun" sözcüğü "mevzuat" şeklinde geniş anlamlandırılmıştır. Bu, doktrindeki bazı görüşlere paralel bir açıklamadır; ama, kanunun metninde geçen ifade asıldır. (AK Parti sıralarından "Duyamıyoruz" sesleri)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) - Duyamıyoruz.

BAŞKAN - Efendim, gerisini yazılı cevap verecek Sayın Bakan; süresi bitti efendim.

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Hayır efendim...

BAŞKAN - Nasıl hayır efendim?!

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Öyle şey olur mu? Siz, onun yerine niye konuşuyorsunuz ki.

BAŞKAN - Efendim, ben idare ediyorum da, ben onun yerine konuşmuyorum. 6 dakika milletvekillerine verdim, 4 dakika Sayın Bakana verdim.

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Evet, izin verirseniz, tamamlayabilirim, tutanaklara geçmesi bakımından yararlı olabilir.

BAŞKAN - Sayın Bakanım, çok kısa, Sayın Güler'inkine de... Lütfen, kaideyi bozmayalım; daha maddelerine geçmedik. 5 saatimiz var daha önümüzde.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Maddelerinde soru sorma hakkımız yok ki Sayın Başkan; bütün haklarımızı aldınız. Hiç olmazsa...

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Şimdi, 312 nci madde kapsamında hangi fiillerin suç teşkil edeceğini, benim, burada, bir liste halinde sunmam mümkün değil, böyle bir şey olamaz. Bu, hayatın getireceği çeşitli olasılıklar içinde mahkemeler önüne gelecek olaylarla ortaya çıkacaktır. Başka ülkelerde benzer düzenlemeler vardır ve bunlara verilen cezalar da, örnek olarak gerekçede gösterilmiştir.

Öte yandan, bu tasarının hazırlanması sırasında herhangi bir resmî görüş, sanıyorum ki, Adalet Komisyonunda etkili olmamıştır. Hiç kimsenin de Türkiye Büyük Millet Meclisine, milletvekillerine herhangi bir talimat vermesi veya belli bir doğrultuda hareket edilmesi için telkinde bulunması söz konusu olamaz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Efendim, soru-cevap 13,5 dakika sürdü. Sayın Esengün'den başlatmadım süreyi. Arz ederim onu da. İstirham ederim, ben ne yaptığımı biliyorum.

Sayın Korkutata, Sayın Aydınlı, Sayın Seven, Sayın Yılmazyıldız, Sayın Toprak'ın soru sormaları için vakit kalmamıştır; sorularını yazılı olarak bana getirirlerse -aracılığımla- Sayın Bakana veririm, Sayın Bakan da size cevap verir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlandı.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum efendim :

BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. - 1.3.1926 tarihli ve 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 159 uncu maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 159. - Türklüğü, Cumhuriyeti, Türk Milletini, Türkiye Devletini, Türkiye Büyük Millet Meclisini, Bakanlar Kurulunu, bakanlıkları, adliyeyi, Devletin askerî veya emniyet ve muhafaza kuvvetlerini veya bunları temsil eden bir kısmını alenen tahkir ve tezyif eden kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir.

Birinci fıkrada yazılı cürümlerin işlenmesinde, tahkir ve tezyif edilen açıkça belirtilmemiş olsa bile, ona yönelik bulunduğunda tereddüt edilmeyecek bir durum varsa, tahkir ve tezyif edilen açıklanmış gibi kabul edilir.

Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına veya Türkiye Büyük Millet Meclisi kararlarına alenen sövenlere bir aydan altı aya kadar hapis cezası verilir.

Türklüğü, Türk Milletini veya Türkiye Devletini tahkir ve tezyif, yabancı memlekette bir Türk vatandaşı tarafından işlenirse verilecek ceza üçte biri oranında artırılır."

BAŞKAN - Efendim, birleşime 17.55'e kadar ara veriyorum.

Kapanma Saati : 17.47

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 18.05

BAŞKAN : Başkanvekili Mustafa Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER : Lütfi YALMAN (Konya), Sebahattin KARAKELLE (Erzincan)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 61 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

810 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

9. – Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Kahramanmaraş Milletvekili Mustafa Kamalak'ın, 1.3.1926 Tarih ve 765 Sayılı Türk Ceza Kanununun 312 nci Maddesinin Son Fıkrasına Bir Cümle Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın, Türk Ceza Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/946, 2/192, 2/439) (S. Sayısı : 810) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?..Burada.

Tasarının 1 inci maddesi üzerinde söz sırası, Saadet Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili Sayın Fahrettin Kukaracı'da.

Buyurun Sayın Kukaracı. (SP sıralarından alkışlar)

SP GRUBU ADINA FAHRETTİN KUKARACI (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesi üzerinde Saadet Partisinin görüşlerini açıklamak üzere huzurunuzda bulunuyorum; bu vesileyle Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Muhterem milletvekilleri, son günlerde ekonomik konularla birlikte ülke gündemini işgal eden, hükümetin mini demokrasi paketi, büyük tartışmaya neden olmuştur. Öyle bir demokrasi paketi ki, içinde demokrasi yok, özgürlük yok, var olan özgürlükler de tasarı sayesinde yok.

Tasarının gerekçesiyle metni karşılaştıran herkes, büyük bir hayal kırıklığına uğramaktadır. Hükümet, gerekçesiyle taban tabana zıt olan metni bu şekilde sunmakla, Yüce Meclisimize ve onun temsil ettiği millete gereken saygıyı göstermemiştir.

Tasarının gerekçesinde, çağdaş demokrasilerden, hürriyetlerin genişletilmesinden, çoğulcu ve katılımcı düşünceden, insan hakları ve bunların güvence altına alınmasından bahsedilmekte, sözleşmelere ve anayasa değişikliklerine uyum sağlanacağı, onlara uygulama kabiliyeti kazandırılacağı anlatılmaktadır; ancak, gerçek hiç de böyle değildir. Bu, insan hak ve hürriyetlerini sınırlayan, ifade hürriyetini genişletmek şöyle dursun, daha da daraltan antidemokratik bir tasarıdır. "Demokrasi paketi", "uyum yasası" diye bunu getirmek, milletle alay etmektir. Ulusal programın siyasî kriterler kısmında taahhüt ettiğimiz değişiklikler çerçevesinde, karşı tarafa bir mesaj verilmek istenmiştir; ancak, mızrak çuvala sığmamış, mum yatsıya kadar bile yanmamıştır. "Uyum" adı altında getirilen tasarı, hükümetin uyumunu dahi bozmuştur. Hem özgürlük alanlarını daraltıp hem de genişletiyormuş gibi görünen iktidar, inandırıcı olamamıştır. Karen Fogg ve diğerlerinin ikazı mesajın alındığını, ancak, ikna olmadıklarını göstermektedir. Hükümetin zoraki uyumu da, ikna edici olmaktan uzak görünmektedir.

Değerli arkadaşlarım, çerçeve 1 inci maddeyle, Türk Ceza Kanununun 159 uncu maddesi değiştirilmektedir. Her tenkidin tahkir ve tezyif olarak kabul edildiği, kişilerin kolayca mahkûmiyetine kapı aralayan bu madde, hayal kırıklığına uğratmıştır. Bu düzenlemeyle, yazar, çizer, sanatçı, siyaset, ilim ve fikir adamı, düşüncesini ifade etmek isteyen her fert, potansiyel suçludur. Devleti, onun organlarını, organların bir kısmını ve bürokrasiyi eleştirmek, aksaklıkları dile getirmek, hatta ima etmek bile suç kapsamındadır.

Bürokratı dokunulmaz yapmak için "hükümetin manevî şahsiyeti" ifadesi "Bakanlar Kurulu" ile yer değiştirmiştir. "Adliyeyi, devletin askerî veya emniyet muhafaza kuvvetleri" ifadelerine "veya bunları temsil eden bir kısmını" ibaresi ilave edilerek, en küçük birimler de devlet organları kapsamı içine alınmıştır. Bundan böyle, siyasî iktidarı, bakanlıkları, yolsuzluk yapanları, bunların işbirlikçilerini eleştirmek, cesaret gerektirir bir kahramanlık halini alacaktır. Polisi, jandarmayı, hâkimi, savcıyı, bir genel müdürlüğü, bilumum asker-sivil bürokrasiyi eleştirmek mümkün olmayacak, eleştiriler tahkir ve tezyif kapsamına alınarak, baskı meşrulaştırılacaktır. Millî irade karşısında zaten güçlü olan  bürokrasi, daha da güçlenirken, siyasetin dar olan  sahası, daha da daralacaktır.

Eski metne göre suçun işlenmiş  sayılabilmesi için, kanunda  belirtilmiş devlet organlarının tümünün tahkir ve tezyif edilmesi gerekirdi. Örneğin, Yargıtay'ın "...bahse konu emniyet kuvvetlerinin, bölümlerinden birine karşı işlenecek fiilin, bütününe karşı işlenmiş  olduğu kabul edilemez. Bu itibarla, 159 uncu  maddenin sözüne, ruhuna  ve   maksadına uymayan bazı düşüncelerle yazılı şekilde hüküm verilmesi, kanuna aykırıdır" şeklinde  kararları vardır. Bu değişiklikle, organların tümünü tahkir ve tezyif keyfiyeti, yerini bir kısmına, belki de bir kişiye indirmiş olacaktır. Bu, ifade özgürlüğünü genişletmek  midir, yoksa daraltmak  mı?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, toparlarsak minnettar kalacağım; bugün işimiz zor.

FAHRETTİN KUKARACI (Devamla)- Üçüncü fıkrada verilen cezanın alt sınırının bir kat artırılmış olması da ağırlaştırmadır, geri adım atıldığının bariz bir örneğidir. Beklentilerin aksine  davranan hükümet, sağ gösterip sol vurmaktadır.

Bu maddenin eski halinden  şikâyetçi olanlar, olumlu gelişme beklemesinler boşuna. Bu tasarı, eskiye rahmet okutmaktadır; çünkü, yapılan bu değişiklikle, 312 nci maddeden daha ağır sonuçlar doğurmaya müsait bir torba madde getirilmektedir.

Sonuçta, bu değişiklik, demokratik olmadığı, insan hak ve özgürlüklerini daralttığı, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine ve Anayasamıza uyum sağlamadığı, gerektiğinde bir kırbaç gibi kullanılmaya müsait olduğu için, Grubum ret oyu verecektir diyerek, Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

İkinci söz, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Aksaray Milletvekili Sayın Ramazan Toprak'ta.

Buyurun Sayın Toprak. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz uyum yasasının, inşallah, kendi adında olduğu gibi gerçek anlamıyla bir uyum yasası olarak, Yüce Meclise yakışır bir şekilde yasalaşması temennisinde bulunuyorum.

Konuyla ilgisi olan, bilgisi olan kişiler, değişik şekillerde görüşlerini ifade ettiler, hukukçular görüşlerini ifade ettiler, siyasetçiler görüşlerini ifade ettiler. Siyasetçiler, zaman zaman kendi siyasî ikballeri doğrultusunda işe rengini vermek istediler; gerçekten bağımsız hukuk otoriteleriyse, hukuk devletine yaraşır bir yasada ne olmak gerekir, onu, kamuoyunun önüne koymaya çalıştılar; ancak, hukuk otoritelerinin sesi biraz cılız çıktı. Son dönemde, basının desteğiyle, hukuk otoritelerinin düşünceleri daha öne çıkmaya; aklın, duygusallığın önüne geçtiği son günlerde daha mantıklı şeyler söylenmeye başlandı. Her işe siyaseti bulaştırdığınız zaman işin içinden çıkılmaz hale geliniyor.

Değerli milletvekilleri, tasarının 1 inci maddesi, Türk Ceza Yasasının 159 uncu maddesinde değişiklik öngörmekte. 55 inci hükümet döneminde getirilen bir düzenleme vardı, 57 nci hükümet döneminde getirilen bu tasarıyla, daha farklı bir düzenleme getirilmek istendi; ancak, bu, kamuoyunda çok ciddî eleştirilere maruz kaldı; bu eleştirilerde büyük oranda haklılık payı vardı. Bu eleştirilerden, hukuk otoritelerinden Anayasa Hukuku Profesörü Mustafa Erdoğan'ın iki paragrafını okumak istiyorum:

"Türk Ceza Kanununun 159 uncu maddesinin yeni şekli, ilk olarak, sözde korunmak istenen varlıkların kapsamını ve dolayısıyla maddenin uygulama alanını genişletmektedir; yani, bu hüküm kanunlaşırsa, 159 uncu maddeden mağdur olanların sayısı daha da artacaktır.

İkincisi, suçun hedefi, artık, sadece hükümde ismen belirtilen kamu otoriteleri veya makamları değil, bunları temsil eden bir kısmını hedef alan fiiller de bu madde kapsamına alınmıştır; yani, diyelim ki bir bakanı veya uygulamalarını biraz haşin biçimde eleştirdiniz, bakan, maddede sayılan organlardan biri olan Bakanlar Kurulunu temsil ettiğine göre, o zaman suç işlemiş sayılacaksınız."

Bu konuda, Türkiye Barolar Birliği Başkanlığından görüş istemiştim, Sayın Başkan lütfedip cevap olarak gönderdiler. Bir paragrafla da Barolar Birliğinin görüşünü ifade etmek istiyorum:

"'Devletin, askerî veya emniyet ve muhafaza kuvvetlerini' ibaresinden sonra 'veya bunları temsil eden bir kısmını' şeklindeki bir ilave, belirsizlik ve yeni tartışmalara yol açar. "Bir kısım" hangi kısımdır, hangi kısmı temsil eder ve benzeri sorular, bu maddeyi içinden çıkılmaz hale getirir.

'Devletin askerî veya emniyet ve muhafaza kuvvetlerini' deyimi yeterli ve anlaşılır niteliktedir. Yasa metnine 'bir kısmına' şeklinde bir ilave değişiklik gereksizdir" diyor.

Değerli milletvekilleri, hukuk otoriteleri aynı noktada birleşiyor; siyasî alana çekildiği zaman, iş, çıkılmaz hale getiriliyor. Yasama organı, hukukun gereğini yerine getiren organdır, siyasî ikballeri garantiye alacak organ değildir. Hukuk devletinin ve hukuk otoritelerinin anlayışının tasarıya yansıması konusundaki iyi niyetimi, beklentimi, temennimi ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Üçüncü söz, Doğru Yol Partisi Grubu adına Denizli Milletvekili Sayın Mehmet Gözlükaya'nın.

Buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz tasarının 1 inci maddesiyle değiştirilen Türk Ceza Kanununun 159 uncu maddesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz aldım; başta Sayın Başkan olmak üzere, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Bu tasarının tümü üzerinde görüşülürken gördüm ki -bu Meclis de gördü, Türkiye de gördü- bu hükümet uyumunu kaybetmiş, hükümet bozuluyor. Eskiden kendi içlerinde, basında kavga ederlerdi; ama, bugün, anlaşıldı ki, uyumsuzluk o kadar had safhaya gelmiş ki, kavga Meclise taşındı. Bunu nerden mi çıkarıyoruz...

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Size öyle geliyor.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - Bize öyle gelmiyor; zabıtlarda öyle yazıyor.

Bugün, iki parti, kendi lehlerine, bu yasa tasarısı üzerinde popülizm yapıyorlar. Önce anlaşmışlar, üç lider anlaşmış; bu tasarıyı komisyonda çıkarın diye talimat vermişler ve harfine dokunmadan çıkarmışlar. Sadece bizim verdiğimiz bir önergeyle "cumhuriyet" tabiri ilave edildi; ama, bunun dışında aynen geldi. Şimdi, iki parti, iki ortak, iki küçük ortak savaşıyor; anlaşılıyor ki, bu savaştan da görünüyor ki, bu hükümet yakında gidecek. Biz gönderemedik, gücümüz yetmedi, millet gönderemedi; ama, kendi kendilerini gönderecekler; hayırlı olsun.

Değerli arkadaşlarım, Doğru Yol Partisi olarak, demokratikleşmeden ve temel hak ve hürriyetlerin korunmasından yanayız. Türkiye'de herkes, fikir ve düşünce hürriyetine, kanaat hürriyetine sahip olmalıdır; ama, vazgeçilmezlerimiz var; yani, ölçümüz şu: Anayasanın 1, 2 ve 3 üncü maddelerinde yer alan cumhuriyetin temel nitelikleri, bayrağın tekliği, devletin tekliği, ülkenin milletiyle bölünmez bütünlüğü gibi temel ilkelerden vazgeçmemiz mümkün değil; bu ilkeler dahilinde, herkes istediğini ifade edebilir.

Bu yasa tasarısıyla, 159 uncu maddeyle ifade edebiliyor musunuz? Bu 159 uncu madde kadar tehlikeli bir madde yok. Neden yok; bu madde eğer buradan geçerse, bırakın bakanı, bakanlıklardan herhangi bir bakanlık mensubunu tenkit edemezsiniz. Bir jandarmanın, rütbesi belli olup olmadığı da belli değil,  o jandarma erinin eğer temsil gücü var diye kabul ederseniz, onun aleyhinde konuşamazsınız. Bir polis memurunun, hatta, emniyetteki      -şimdi kalktı ya- bekçiler aleyhinde dahi konuşamaz hale gelirsiniz. Konuşulsun mu istiyoruz, askere karşı mı olalım, emniyet kuvvetlerine karşı mı olalım; hayır. Biz, bu güçlerimizi severiz; ama, ne zaman görülmüştür ki, en küçük emniyet birimiyle tartışma yaptınız da haklı çıktınız; bu, varit değildir. Tatbikatta çok acayip, acı şeyler yaşamışızdır. Bu bakımdan, yasa tasarısında ifadesini bulan "askerî veya emniyet ve muhafaza kuvvetleri" -ki, bu muhafaza kuvvetleri kimlerdir; orman muhafaza memurları mıdır, gümrük muhafaza memurları mıdır; meçhuldür- bir de buna şu ilave edilmiş "bunları temsil eden bir kısmını..." Sınırsız, belli değil; yani, düşünün ki, herkese, memur olan, bu kesimlerde bürokrat olan herkese -temsil eden sıfatıyla- eğer bunlar aleyhinde bir laf ettiğiniz zaman, 159 uncu maddeden mahkûm oluyorsunuz.

Bir de ikinci fıkrası var -sürem bitmek üzere olduğu için hızlı konuşuyorum- o, daha anlamsız. Deniliyor ki "tahkir ve tezyif edilen açıkça belirtilmemiş olsa bile, ona yönelik bulunduğunda tereddüt edilmeyecek bir durum varsa, tahkir ve tezyif edilen açıklanmış gibi kabul edilir." Bu ne demektir? Bu, tamamen, hâkimin takdirine bırakılmış bir garabet maddesidir.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'de insanlarımız, sessiz, suskun, kaderci. Bu yasa tasarısıyla, bu maddeyle getirilen hükümlerle, muhalefetin sesi kısılmakta, sivil toplum örgütlerinin sesi kısılmakta. İnsanlarımızın nefes alması mümkün değil bu yasayla! O zaman, eleştiri hürriyetinin kaybolduğu bir toplumda, bu ülke, nasıl, demokrat bir ülke olabilir?!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Gözlükaya, toparlar mısınız efendim.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - Onun için, eğer düzeltilmezse      -verilecek önerge var mı, bilmiyorum- bu madde...

BAŞKAN - Önergeleri dağıttık efendim.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - Ben görmedim.

...Türk toplumunun dilini, elini, kolunu bağlar ve ekonomiden bunalmış olan bu millet, yeniden, yeni bunalımlara, sosyal bunalımlara, ahlakî bunalımlara düşer diyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Madde üzerinde, gruplar adına başka söz isteyen?.. Yok.

Madde üzerinde 5 adet önerge verilmiştir; ancak, 3'ünü işleme koyacağım.

Önergeleri önce geliş sırasına göre, sonra aykırılık derecesine göre okutup, işleme alacağım.

Bu arada, Kâtip Üyenin oturarak okuması için oylarınıza müracaat ediyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Birinci önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 810 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Aydın Tümen

Emrehan Halıcı

 

Ankara

Konya

 

Orhan Ocak

Salih Dayıoğlu

 

Bursa

İzmir

Ziya Aktaş

 

 

İstanbul

 

 

"Madde 1.- 1.3.1926 tarihli ve 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 159 uncu maddesinin birinci fıkrasında yer alan "bir seneden altı seneye kadar ağır hapis" ibaresi "bir seneden üç seneye kadar hapis" olarak, üçüncü fıkrasında yer alan "15 günden 6 aya kadar hapis ve 100 liradan 500 liraya kadar ağır para" ibaresi "15 günden 6 aya kadar hapis" olarak değiştirilmiştir."

BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 810 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesiyle değiştirilen 1.3.1926 tarihli ve 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 159 uncu maddesinin birinci fıkrasında geçen "... veya bunları temsil eden bir kısmını" ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                           Mehmet Ali Şahin

                                           İstanbul

BAŞKAN - Son önerge, en aykırı önerge olup, okutup işleme alıyorum efendim.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 810 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 1 inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Mehmet Bekâroğlu

Fethullah Erbaş

 

Rize

Van

 

Fahrettin Kukaracı

Şeref Malkoç

 

Erzurum

Trabzon

 

Lütfi Yalman

Mustafa Kamalak

 

Konya

Kahramanmaraş

 

Mustafa Geçer

Yasin Hatiboğlu

 

Hatay

Çorum

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Konuşacak mısınız Sayın Kukaracı?

FAHRETTİN KUKARACI (Erzurum) - Evet Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun efendim. (SP sıralarından alkışlar)

FAHRETTİN KUKARACI (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; akıllı olan her insanın bu organlara karşı tahkir ve tezyifi hoş görmesi, tasvip etmesi, bundan mutluluk duyması düşünülemez; ancak, tahkir ve tezyif sözlerine yüklenen anlam ve bunun sınırının tespitinde farklı düşünenler vardır. Tahkir etmek, hor görmek, küçük görmek, aşağı ve alçak addetmek manasına gelmektedir. Tezyif, değersiz olarak gösterme, alay etme, aşağılama anlamı taşır. Eleştiri ise, bir kişinin veya bir şeyin iyi veya kötü taraflarını bulup ortaya çıkarmak anlamına gelmektedir.

Bu maddeyle, onlarca yıldan beri, tahkir ve tezyif fiilini işleyenlerin cezalandırılması yanında, bu organları eleştirenler, düşüncelerini açıklayan yazarlar, çizerler, siyasetçiler, bilim adamları mağdur ve mahkûm olmuşlardır. Örneğin, Saraçoğlu hükümetinin süfli olduğu hakkında sanık tarafından söylenen söz, 159 uncu madde kapsamında değerlendirilmiştir. Ayrıca, sanık tarafından Ticaret Bakanlığına hitaben verilen dilekçe münderecatı hakareti içerdiği için 159 uncu madde uygulanmıştır.

Ayrıca, rahmetli Necip Fazıl "Politika" adlı yazısında, dış politikayı eleştirirken "zifiri karanlıkta silik ve belirtisiz bir zenci yüzü... Bizim dış politikamız budur. Kendini bir şey olmuş sanmanın mağrur vehmi içinde, hiçbir şey olmamanın iflasını bile idrakten aciz bir ruh karmaşası, derin apışma ve bu hale bağlı hazin bir politika üzerindeyiz. Dış politikamızın bütün zaafı içten gelmektedir. İçi çürük bir uzviyetin dışı sapsarıdır ve dışarıdan gördüğümüz muamele ve ona karşı davranışımız, bu beniz uçukluğunun neticesidir" gibi ifadeleri kullandığı için 159'a çarpmış, ceza almıştır.

Bu ve benzeri ifadeler eleştiri sınırında kabul edilmemiş, sahipleri hapse girmekten kurtulamamışlardır.

Bazı hukuk ve bilim adamları, bu maddenin tümüyle  kaldırılmasının gerektiği üzerinde düşünce açıklamaktadırlar. 159 uncu maddeyi, Anayasanın 26 ncı maddesinde güvence altına alınan düşünceyi açıklama özgürlüğüne getirilmiş bir sınırlama, bir yasaklama olarak kabul etmektedirler. Anayasanın 13 ve 14 üncü maddelerinde öngörülen sınırlamalar kapsamında da değildir.

Birçok kimseyi incitici, rahatsız edici olsa da, başkalarını açıkça suça teşvik edici olmayan veya doğrudan doğruya şiddete çağırmayan ifadelerin, kamu düzenini bozacağı da kamu yararına aykırılığı da iddia edilemez.

Tahkirin, incitici, yaralayıcı olması, insan onuruyla ilgili olmasındandır. Soyut varlıklar ve kurumlar, bu türden incinme ve yaralanmanın konusu olamazlar. Tahkir edici bir eylemin mağduru, ancak, birey olarak insanlar olabilir. Dolayısıyla, 159 uncu maddede tanımlanan suç, aslında, mağduru olmayan bir suçtur. Çoğumuzun hoşuna gitmese de, doğal insan haklarına sahip bir insanın, bir devlet kurumunu küçümseme hakkı vardır. Böyle yapan bir kişiyi kınayabiliriz, ayıplayabiliriz, ona muğber olabiliriz, onu sevmeyebiliriz, onunla ilişkilerimizi kesebiliriz; ama, onu hapse atmaya hakkımız yoktur. Bu ifadeler, 159 uncu maddenin değişiklikten önceki hali içindir. Şimdi şartları daha ağırlaşmış, sınırları daha da genişlemiş, eleştiri imkânsız hale getirilmiştir.

BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız; süre bitiyor.

FAHRETTİN KUKARACI (Devamla) - Resmî sıfatı haiz olanlar aleyhine işlenen cürümlerin, Türk Ceza Kanunu 266 ncı ve 268 inci maddelerindeki hükümlerle cezalandırılmış olması karşısında, 159 uncu maddeye ihtiyaç bulunmamaktadır diye düşünüyoruz.

Maddenin tasarı metninden çıkarılması hususunda vermiş olduğumuz önergeye desteklerinizi bekliyor; Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Kukaracı, teşekkür ediyorum.

Efendim, Hükümetin ve Komisyonun katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

2 nci aykırı önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 810 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Aydın Tümen

Mehmet Emrehan Halıcı

 

Ankara

Konya

 

Orhan Ocak

Salih Dayıoğlu

 

Bursa

İzmir

A. Ziya Aktaş

 

 

İstanbul

 

 

"Madde 1. - 1.3.1926 tarihli ve 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 159 uncu maddesinin birinci fıkrasında yer alan "bir seneden altı seneye kadar ağır hapis" ibaresi "bir seneden üç seneye kadar hapis" olarak, üçüncü fıkrasında yer alan "15 günden 6 aya kadar hapis ve 100 liradan 500 liraya kadar ağır para" ibaresi "15 günden 6 aya kadar hapis" olarak değiştirilmiştir."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) - Çoğunluğumuz olmadığı için katılamıyoruz Sayın Başkan; takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet?..

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Yüce Meclisin takdirine bırakıyoruz.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutayım efendim; bu kadar takdire bıraktıklarına göre, o takdir de benim olsun.

Buyurun :

Gerekçe :

Türk Ceza Kanununun 159 uncu maddesinin mevcut haliyle korunarak, birinci fıkradaki yer alan cezanın hafifletilmesi öngörülmüştür.

BAŞKAN - Efendim, Hükümetin ve Komisyonun takdire bıraktığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, son önergeyi, bu kabul edilen önergeden dolayı işleme koymuyorum ve maddeyi, biraz evvel kabul edilen önerge istikametinde oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir; hayırlı olsun.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, demek ki, uyum bu; istenirse oluyormuş... (MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Efendim, 2 nci maddeyi okutuyorum :

MADDE 2. - Türk Ceza Kanununun 312 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 312. - Bir cürmü alenen öven veya iyi gördüğünü söyleyen veya kişileri kanuna uymamaya tahrik eden kimseye altı aydan iki yıla kadar hapis cezası verilir.

Sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge farklılığına dayanarak insanları birbirine karşı kamu düzenini bozma olasılığını ortaya çıkaracak bir şekilde düşmanlığa veya kin beslemeye alenen tahrik eden kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir.

Halkın bir kısmını aşağılayıcı ve insan onurunu zedeleyecek bir şekilde tahkir eden kimseye de birinci fıkradaki ceza verilir.

Yukarıdaki fıkralarda yazılı suçlar 311 inci maddenin ikinci fıkrasında belirtilen araçlar veya şekillerle işlendiğinde verilecek cezalar bir katı oranında artırılır."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Saadet Partisi Grubu adına, Trabzon Milletvekili Sayın Şeref Malkoç; buyurun efendim. (SP sıralarından alkışlar)

SP GRUBU ADINA ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 810 sıra sayılı yasa tasarısının 2 nci maddesi üzerinde, Saadet Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; şahsım ve Saadet Partisi Grubu adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, insanı diğer varlıklardan ayıran en önemli özellik, insanın düşüncesinin olması ve inançlarının olmasıdır. Yine, insanı diğer varlıklardan ayıran en önemli özellik, insanın, bu düşünce ve inançlarını başkalarına anlatması, bu noktada örgütlenmesi ve düşüncelerini başkalarına aktarmak için çaba göstermesidir. Bu konudaki yasal düzenlemeler, rejimlerin niteliğiyle alakalıdır. O açıdan, insanların düşüncelerine önem veren, insanların düşüncelerini yaymalarına imkân sağlayan ve bu konuda örgütlenmelerini sağlayan rejimler demokratik rejimdir ve hürriyetçi rejimdir. Bunun aksine hareket eden, insanın eleştiri hakkını kısıtlayan, insanların inanç ve düşüncelerini yayma hakkını kısıtlayan rejimler, genellikle despot, dikta ve faşist rejimlerdir.

Yakın tarihimizde dünyaya baktığımızda, bazı ülkelerin, birçok doğal imkânlarına rağmen, doğal zenginliklerine rağmen, doğal kaynaklarının fazla olmasına rağmen bunların tutunamadığını, barınamadığını gördük; çünkü, ülkelerin kalkınması, gelişmesi ve insanlarının rahat olması, sadece doğal zenginlikleriyle, doğal kaynaklarıyla alakalı bir olay değil; bu, insanlara tanınan eleştiri, düşüncelerini yayma ve örgütlenme hakkıyla ilgili bir olaydır.

Şu anda getirilen tasarıya baktığımızda, bu tasarının bu haliyle demokratik ülkelerde var olduğunu söylemek mümkün değildir. Hele hele uygulamada karşımıza çıkacak olan örnekleri de tahmin ettiğimizde, bu tasarının demokratik ülkelerde olmadığını görüyoruz; ama, bu tasarı veya benzerlerinin Stalin dönemindeki Sovyetler Birliğinde, yine, bunun benzerlerinin Mussolini döneminde veya benzeri dönemlerde olduklarını hep beraber görmüşüzdür; fakat, bu rejimlerin akıbetlerine baktığımızda ne insanlığa ne de kendilerine faydası olmuştur. Eğer, bu tasarı bu haliyle Parlamentodan geçerse, Türkiye'de despotik bir rejimin hukukî altyapısı hazırlanıyor demektir; ama, bu haliyle bu tasarı geçerse, buna olumlu oy verecek olanlar da, buna destek verenler de ileride mağdur olacaktır. Bunu hep beraber göreceğiz.

Üzüldüğüm bir hususu ifade etmek istiyorum. Bu hususu, defalarca, bu kürsüden, muhalefete mensup olan arkadaşlarımız ifade ettiler. 57 nci hükümet 350'ye yakın milletvekili çoğunluğuna sahip. Bu çoğunluğa sahip olduğu için muhalefetin, demokratik kitle örgütlerinin ve demokrat insanların sözlerine kulak tıkamaktadır, bunlara kulak vermemektedir. Ancak, birçok tasarının müzakeresinde biz bu kürsüden, eğer, siz, muhalefetin sözcülerinin söylediklerine kulaklarınızı tıkarsanız, siz, demokrat insanların söylediklerine kulaklarınızı tıkarsanız, getireceğiniz tasarıları bu haliyle kanunlaştırırsanız bunlar ya Cumhurbaşkanlığından döner veya Anayasa Mahkemesinden döner diye defalarca söyledik.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Cumhurbaşkanlığı makamından dönen veya Anayasa Mahkemesinden dönen her kanun, bu Meclisi yaralamaktadır; bu Meclisin itibarını zedelemektedir. O açıdan, biz, yine, bunları söylüyoruz ve diyoruz ki, muhalefete mensup olan arkadaşların vereceği önergelere dikkat edin, bunlara riayet edin. Eğer, bu önergeleri dikkate almazsanız, eğer bu önergelere kulaklarınızı tıkarsanız, bu tasarı bu haliyle geçtiğinde, tekrar ifade ediyorum, ya Cumhurbaşkanlığı makamından dönecektir veya Anayasa Mahkemesinden dönecektir. Israr eder, ikinci defa geçirirseniz, Türkiye'ye ve bu memleket üzerinde yaşayan insanlara en büyük kötülüğü yapacağınız kanaatindeyim. Demokratik rejimlerin özelliği, düşüncenin ifadesinin en güzel şekilde olduğu rejimlerdir...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ŞEREF MALKOÇ (Devamla) - Tamamlıyorum efendim.

BAŞKAN - Tabiî.

ŞEREF MALKOÇ (Devamla) - O açıdan, fikirlerin ifadesinin önüne veyahut da bunların örgütlenmesinin önüne lüzumsuz engeller koymak, bunları getiren insanları yaralayacaktır diyorum ve umut ediyorum ki, vereceğimiz önergelerle bu husus düzeltilecektir; iktidar mensuplarının da yanlış yapması önlenecektir diyor; hepinizi saygıyla selamlıyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Şimdi, söz sırası, Adalet ve Kalkınma Partisinde.

Manisa Milletvekili Sayın Bülent Arınç, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum; çalışmalarımızın hayırlı olmasını diliyorum.

Değerli arkadaşlar, demokrasiyi, uzlaşma ve paylaşma rejimi olarak da tarif ediyorlar. Uzlaşma konusunda, demokrasi içerisinde çok önemli mesafeler alınabiliyor ve eğer uzlaşılarak ülke ve millet yararına hayırlı işler yapılabiliyorsa, bunun da şerefi, herhalde, herkese ve uzlaşmada rol alan herkese ait oluyor.

HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, içeride çok büyük bir uğultu var; lütfen, sükûneti temin eder misiniz.

BAŞKAN - Önce hatibin grubu sessiz olacak, sonra diğer gruplar efendim.

Buyurun Sayın Arınç.

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Çok önemli bir konuyu, günlerden beri, kamuoyunda, zaman zaman komisyonlarda, bugün de Genel Kurulda müzakere ediyoruz.

Değerli arkadaşlarım, biraz evvel bir önergeyle 159 uncu maddede bir iyileştirme sağlandığı için, bu ümitle bunları söylüyorum. Demek ki, bunu müteakip maddelerde de geldiğimiz nokta, önergelerle maddelerin daha demokratikleştirilmesi ve daha da sivilleştirilmesi olacak.

Bu noktaya geldikten sonra, eğer uzlaşmayla güzel şeyler yapabiliyorsak, bu örnekten dolayı, ne Milliyetçi Hareket Partili arkadaşlarımızı kınamak gibi bir şey yapmanın doğru olduğuna ne de bunun sevabının sadece bir partiye ait olduğu gibi bir izlenime düşmenin yanlış olacağını söylemek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, kanunlar, tasarı ve teklif olarak Genel Kurula gelir, burada konuşulur, ya aynen ya değiştirilerek benimsenir. Mutlaka hükümetten gönderilen tasarıların mukaddes ayetlermiş gibi kabul edilmesi ve bunların üzerinde bir değişikliğin kesinlikle olmayacağının söylenmesi, herhalde doğru değildi. Bu konuda tek yetkili yer Meclis Genel Kuruludur, değerli milletvekillerimizdir. Bu, demokrasinin de aynı zamanda bir gereğidir. Dolayısıyla, bu mesele üzerinde çok şeyler söylendi, hatta, birbirlerini rencide edecek kadar hükümet ortakları arasında konuşmalar yapıldı. Bütün bunları "yaşanmamış veya yaşanmasa çok daha güzel olacaktı" diye tanımlayacağımız örnekler olarak geçmişte bırakmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, bu hükümet döneminde pek çok kanunlar Avrupa Birliği istediği için çıkarılmıştır, pek çok kanunlar IMF istediği için çıkarılmıştır. Bütün bu konularda hassasiyet gösterilmeyerek, sadece uyum yasaları dediğimiz şu 7 maddelik değişiklik sırasında "hayır, kesinlikle değişmeyecek" şeklindeki kanaatin, en azından, bu örnekler içerisinde yerinin olmaması gerekirdi. Hepimizin amacı, Anayasayı değiştirdikten sonra, bunlara uygun uyum yasaları çıkarmak veya hükümetin ilan ettiği Ulusal Program çerçevesinde demokratikleşme ve özgürlükler noktasında ileri adımlar atabilmekti. Bunu ne kadar çok başarabilirsek, hem hükümetimiz adına hem Parlamentomuz adına hem de halkımız adına herhalde çok önemli bir işi yapmış olacağız.

Değerli arkadaşlarım, bir 5 dakika içerisinde 312'yle ilgili şeyler konuşmak çok zor; ama, genel konuşmalar içerisinde de bunlara temas edildi. Bildiğiniz gibi, bu madde değiştirilmek isteniyor; ancak, getirildiği şekliyle bunun uygun olmadığında ya burada konuşan arkadaşlarımız olarak ya dışarıda bütün partilerden konuştuğumuz değerli milletvekilleri olarak hemfikiriz. Getirilen şekil, 312 nci maddedeki tanımları muğlak ve müphem olmaktan kurtarmıyor, bilakis, daha suiistimale, daha yoruma açık hale getiriyor.

Bir değerli konuşmacı bu maddenin yeni getirilen şekliyle hâkime daha çok takdir hakkı vereceğinden bahsetti. Hiçbir zaman ceza hukukunda hâkimin yorumuna ve takdirine yer yoktur. Hâkimin sadece vicdanî kanaatine yer vardır ve özellikle ceza hukukunda, hâkimler, savcılar maddî delillerle bağlıdırlar. Dolayısıyla, yoruma açık bir ceza hukukunu prensip olarak kabul etmek mümkün değildir. Suç ve cezada, kanunîlik, açıklık ve netlik prensibi daha evrenseldir. Suç, bütün unsurlarıyla tarif edilmeli; ceza, net olarak gösterilmeli; çünkü, kanunu bilmemek mazeret sayılmaz; insanlar suç işlemeye değil, suç işlememeye mütemayildirler; beraeti zimmet asıldır prensibi de zaten buradan çıkar. Dolayısıyla, ihtimal veya onun karşılığı bir kelimeyle, 312'de bugüne kadar olan şikâyetlerin bundan sonra çok daha fazla olacağını ve uygulamada bir hâkimin beraat dediğine, öbürünün mahkûmiyet diyeceğini düşünebiliriz. Duruşma savcılarının 312'yle ilgili maddelerde çoğu kez beraat istemeleri, ya hâkimlerin çoğunluğuyla mahkûmiyet olarak çıkmakta, Yargıtayda bozulmakta ve onaylanmakta, yine hâkimler arasında farklı görüşler ileriye sürülmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız...

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, demokrasinin temel kurallarından ve özellikle bütün özgürlüklerin anası ve bileşkesi sayabileceğimiz ifade özgürlüğünün Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde ve mahkeme kararlarındaki tanımı -herhalde bir defa söylemem gerekiyor- sadece hoşumuza giden ve kolayca paylaşabileceğimiz düşüncelere değil, bizi rahatsız eden, hatta üzerimizde şok etkisi yapan düşüncelerde, tahammül edebildiğimiz ve hoşgörüyle bakabildiğimiz ölçüde demokrasinin gereklerine ve çoğulculuk ilkesine daha uygun davranmış olacağız.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisi Kültür Sanat ve Yayın Kurulu yayımlarından Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kitabının 238 inci sayfasında bir güzel söz yer almış; Rudwig Borne isimli birisi şunu söylüyor: "Hoşlarına gitmeyen düşüncelerin yayılmasını engellemek için ifade özgürlüğünü baskı altında tutan hükümetler, görünmemek için gözlerini kapayan çocuklar gibidir."

Değerli arkadaşlarım, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10/2 nci maddesinde, bu özgürlüğün sınırları da yine çağdaş biçimde ortaya konulmuştur: Terör ve şiddeti teşvik etmemek ve kullanmamak, suç işlenmesini tahrik etmemek, kamu düzenini bozmamak, hakareti içermemek şartıyla, söz ve ifadelerin mutlaka serbest ve özgür olması gerekmektedir.

Değerli arkadaşlarım, tasarının 2 nci maddesinde üç nokta dikkatimizi çekiyor: "Bir cürümü alenen öven veya iyi gördüğünü söyleyen" diye başlayan birinci fıkrada, cürümü alenen övmek suçtur; ama, iyi gördüğünü söylemek fazlalıktır. İkinci fıkrada "insanları birbirine karşı, kamu düzenini bozma olasılığı" ise hiçbir zaman hukukî tabir değil.

BAŞKAN - Efendim toparlar mısınız.

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim.

"Olasılık" kelimesi üzerinde çok duruldu. Hatta bunun muhafaza edilmesinde yarar olduğunu söyleyen arkadaşlarımız bile, bu kelimenin yerine bundan çok daha iyisini bulabileceğimizi söylediler; bunu, önergelerde göreceğimizi ümit ediyorum.

312 nci maddeye bir üçüncü fıkra olarak yeni eklenen fıkra ise, 312 nci maddede bundan sonra pek çok kişinin -gazeteciler, siyasetçiler, hatta sade insanlarımız olmak üzere- bir potansiyel suçlu olarak görülebileceğini öngörüyor; dolayısıyla, 312 nci maddeye eklenen bu yeni fıkranın da madde metninden çıkarılmasında büyük yarar olduğunu düşünüyorum.

Umuyorum ki, hem bu madde hem de bundan sonraki maddeler, Genel Kurulumuzda meydana gelen bu güzel uzlaşmanın ve paylaşmanın bir ürünü olarak ve şerefi hepimize ait olmak üzere en güzel şekilde değiştirilecektir.

Sayın Başkana, değerli arkadaşlarıma saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Efendim teşekkür ediyorum.

Söz sırası Doğru Yol Partisinde.

Antalya Milletvekili Sayın Salih Çelen; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA SALİH ÇELEN (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 810 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 2 nci maddesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz aldım; Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.

Tasarının 2 nci maddesiyle, Türk kamuoyunda çok tartışılan Türk Ceza Kanununun 312 nci maddesinde değişiklik yapılması öngörülmektedir. Değerli milletvekillerim, Türk Ceza Kanununun 312 nci maddesinde korunan menfaat, Türk Milletidir, milletimizin geleceğidir, toplumumuzdur, uğrunda canımızı vereceğimiz cumhuriyetimizdir. Cumhuriyetin teminatı olan, çimentosu olan bu madde üzerinde sık sık oynanmaması gereklidir. Bu maddede yapılacak bir hata, bir yanlış düzenleme, milletimizi kaosa sürükleyebileceği gibi, cumhuriyetimizi de savunmasız bırakacak, korunmasını imkânsız kılacak, cumhuriyet düşmanlarının önünü açabilecektir. Bu nedenle, maddede değişiklik yapılırken, cumhuriyetimizin geleceği tehlikeye düşürülmemeli, maddeyle korunan menfaate ve cumhuriyete uzanan eller kırılmalı, bu menfaate vaki muhalefet, vaki karşı koyma, en şedit biçimde cezalandırılmalıdır.

Değerli milletvekilleri, madde üzerinde değişiklik öngören hükümet tasarısında, hükümetimiz çok ciddî bir yanlışlık yapmıştır. Bu, esasen dünyanın hiçbir hükümetinin yapmasının mümkün olmadığı bir vahim hatadır. Gerçekten de, tasarının 2 nci maddesinin ikinci fıkrasında, kamu düzenini bozma olasılığı, suçun sübutu için yeterli görülmüştür. Maddede öngörülen suçla, sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge farklılığına dayanarak insanları birbirine karşı kamu düzenini bozma olasılığını ortaya çıkaracak bir şekilde düşmanlığa veya kin beslemeye alenen tahrik edenlerin cezalandırılması öngörülmektedir.

Değerli milletvekilleri, suçun sübutu için kamu düzeninin bozulması olasılığını yeterli görmek, dünyanın hiçbir hukuk sisteminin kabul etmeyeceği kadar geniş, muğlak bir kavramdır. Bugün, bütün çağdaş ülkeler, vatandaşlarının temel hak ve hürriyetlerden en geniş manada istifade etmesini amaç edinmiştir. Çoğulcu -çoğunlukçu değil- ve katılımcı düşünceye dayanan demokrasilerde, suçlular için, böylesi soyut kavramlarla suç ihdas edilmemiştir. Bu nedenledir ki kamu düzeninin bozulması olasılığı gibi, ne olduğu belirsiz her türlü fiilin suç kapsamına alınması sonucunu doğuracak, hatta, fiil olmaksızın, belli bir bölgede bulunmuş olmanın dahi suçun sübutu için yeterli görülebileceği şekildeki bir düzenlemenin desteklenmesi mümkün değildir. Burada "kamu düzenini bozma olasılığını ortaya çıkaracak" ibaresi yerine, şayet "kamu düzenini tehlikeye sokacak" şeklinde bir değişiklik yapılırsa, o takdirde, yukarıda ifade ettiğim sakıncaların giderilmesi mümkün olabilir.

Değerli milletvekilleri, çağdaş, hoşgörüye dayanan, hürriyetçi ceza kanunlarında, kanunsuz suç ve ceza olmaz. Türk Ceza Kanununun da 1 inci maddesi bu ilkeyi taşımaktadır. Ancak, böyle, olasılıklı gibi geniş anlamları içeren hükümler konulursa, ibareler konulursa, bu ilkenin varlığı hiçbir işe yaramaz. Burada, olasılık ve tehlike kavramlarını, isterseniz, kısaca bir örnekle açıklayayım. Şimdi, iki direk arasında uzanan ve 220 volt değerinde enerji yüklü bir telin kopması ihtimali her zaman vardır; kopup, insanların üzerine düşmesi, zarar vermesi ihtimali vardır ve bu, olasılıktır; ancak, eğer, o tel, direkler arasındaki, enerji yüklü elektrik teli kopmuş ve sallanıyorsa, insanlar da oradan gelip geçiyorsa, bu bir tehlike arz eder. İşte, çağdaş ceza kanunlarının, ceza hukuklarının eleştireceği, cezalandıracağı düzenleme, bu tehlike halidir.

Gerçekten de, konunun önemi ve hassas oluşu nedeniyle, dünyanın bütün ülkeleri, ceza kanunlarına böylesi hükümler koymuştur. Örneğin, Amerika Birleşik Devletleri, bu konudaki paralel düzenlemesinde, suçun sübutu için, açık ve mevcut tehlike kavramına yer vermiştir.

Değerli milletvekilleri, konu hassastır. Cumhuriyetimizin tehlikeye girmesi halinde, zarar görmesi ihtimalinin belirmesi halinde, gereken tedbirlerin mutlaka alınması gereklidir; ancak, bu yapılırken, olasılık gibi, ne olduğu somut olarak anlaşılamayan kelimelerin arkasına sığınmak, çoğulcu ve hürriyetçi demokrasilerin kabul edebileceği bir düzenleme olmayacaktır.

BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız.

SALİH ÇELEN (Devamla) - O nedenle, toplum çıkarlarına, cumhuriyete yönelik tehlikenin ciddî, somut, açık ve mevcut olması halinin gerekli ve yeterli olması halini ifade eden "kamu düzenini tehlikeye sokacak" şeklinde yapılacak bir düzenleme isabetli olacaktır diye düşünüyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Çelen, teşekkür ediyorum; sürenizde bitirdiğiniz için.

Efendim, madde üzerinde başka söz isteyen?.. Yok.

Madde üzerinde verilmiş 8 adet önerge vardır; 3'ünü işleme koyuyorum.

Önergeleri, önce geliş sıralarına göre okutup, aykırılık derecesine göre de işleme tabi tutacağım efendim.

Birinci önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 810 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 2 nci maddesiyle değiştirilen Türk Ceza Kanununun 312 nci maddesinin birinci fıkrasında geçen "kişileri" kelimesinin "halkı" olarak, ikinci fıkrasının ise aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"Sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge farklılığına dayanarak, halkı birbirine karşı kamu düzeni için tehlikeli olabilecek bir şekilde düşmanlığa veya kin beslemeye alenen tahrik eden kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir."

 

Aydın Tümen

M. Güven Karahan

 

Ankara

Balıkesir

 

Ziya Aktaş

Kemal Vatan

 

İstanbul

İzmir

İsmet Vursavuş

 

 

Adana

 

 

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 810 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 2 nci maddesiyle değiştirilen TCK'nın 312/2 fıkrasının aşağıdaki şekilde düzenlenmesini arz ve talep ederiz.

 

Mehmet Bekâroğlu

Fethullah Erbaş

 

 

Rize

Van

 

 

Fahrettin Kukaracı

Şeref Malkoç

 

 

Erzurum

Trabzon

 

 

Lütfi Yalman

Mustafa Kamalak

 

 

Konya

Kahramanmaraş

 

 

Mustafa Geçer

Yasin Hatipoğlu

 

 

Hatay

Çorum

 

"Sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge farklılığına dayanarak, kamu güvenliğini bozacak şekilde, halkı birbirine karşı kin ve düşmanlığa, şiddet ve zor kullanmaya alenen tahrik eden kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir."

BAŞKAN - Okutacağım son önerge en aykırı önergedir; okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 810 sıra sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 2 nci maddesi ile değiştirilen Türk Ceza Kanununun 312 nci maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Mehmet Bekâroğlu

Yasin Hatiboğlu

 

Rize

Çorum

 

Şeref Malkoç

Ömer Vehbi Hatipoğlu

 

Trabzon

Diyarbakır

Lütfi Yalman

 

 

Konya

 

 

"Halkı, sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge farklılığı gözeterek kamu güvenliği için somut tehlike oluşturulacak bir şekilde kin ve düşmanlığa açıkça tahrik eden kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir."

BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu efendim?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu efendim?

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Yalman; buyurun efendim.

MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Sayın Başkan, ara verelim.

BAŞKAN - Hiç öyle bir kaidemiz yok efendim. Ben dedim mi size ara vereceğim diye, ara mara yok, devam. O işi münavebeli yaparsınız.

Sayın Gül, ben oturduğuma göre, siz de oturacaksınız, çareniz yok. Ne yapalım...

Buyurun Sayın Yalman.

LÜTFİ YALMAN (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 810 sıra sayalı yasa tasarısının 2 nci maddesi üzerinde vermiş olduğumuz önergeyle ilgili söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Hepimizin bildiği gibi, çağdaş demokrasiler temel hak ve hürriyetleri hedef alan bir sistemdir, çoğulcu, katılımcı, düşünceye dayanan bir sistemdir, hoşgörü ortamında gelişen bir sistemdir. Çağımızda insan hakları ve temel hürriyetler; eğitim özgürlüğü, din ve vicdan özgürlüğü, düşünce özgürlüğü, ifade özgürlüğü evrensel boyutlar kazanmış ve uluslararası kurum ve kuruluşlar da bu konularla ilgili oluşturulmuştur. Aslında, Avrupa'nın, Amerika Kıtasının, Afrika'nın 20 nci Asırda gelmiş olduğu bu noktaya Hz Peygamber bundan yaklaşık 1400 sene önce daha anlamlı ve daha geniş boyutuyla gelmiş ve değinmişti.

Değerli arkadaşlar, 1948'de kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Bildirgesiyle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin özeti aslında şudur: Devlet, hiçbir zaman kutsal değildir. Devleti oluşturan insanlar ve insan haklarıdır kutsal olan. İnsan haklarını koruyan ve güvence altına alan hukuka saygılı devlet, hukuk devletidir. Halbuki, bugün, Türkiye'nin bir hukuk devleti olduğu konusu tartışılır hale gelmiştir.

Son zamanlarda, özellikle 312 nci madde ve 159 uncu maddenin farklı uygulamalarla gündeme gelmesi, yargı kararlarını da tartışılır hale getirmiştir. Acı da olsa şu bir gerçek: Düşünce ve kanaat hürriyetinin sınırı, maalesef, failden faile, savcıdan savcıya, mahkemeden mahkemeye ve hele hele ortamdan ortama değişir hale gelmiştir. Bir kimse için ödül sebebi olabilen bir fikir ve ifade, bir başka kimse için suç sayılabilmiştir. 1991'de söylenen bir söz, bir fikir ve ifade suç kabul edilmemişken, yaklaşık on yıl sonra, 1997'de suç olarak görülmüş ve hatta cezalandırılmıştır.

Değerli arkadaşlar, insan düşünen bir varlıktır. Hiç kimse, düşüncesinden ve inancından dolayı, ifade etmiş olduğu düşüncesinden dolayı suçlanamaz. İşte, bu tür durumlar ve ortamlar, devletin hukuksuzlaştığı, hukukun da siyasallaştığı tartışmalarını ve hatta, yargı kararlarının bile siyasallaştığı veya baskı altında alındığı endişelerini beraberinde getirmiştir; çünkü, ihtimallerle karar verilemez, ihtimallerle tehlike oluşmaz. Somut tehlike oluşmadığı müddetçe -önergemizde ifade ettiğimiz gibi- onun üzerinde karar vermek, yargıya ve hukuka uygun bir davranış değildir. Hukuk devletinde suçun tarifini yargı yapmaz, yasama organı yapar. Halbuki "olasılık" kelimesiyle, siz, yargıyı, suç tarifini yapma mecburiyetinde bırakıyorsunuz.

Değerli arkadaşlar "olasılık" kelimesi beraberinde ne tür sıkıntılar getiriyor. Bakınız, her şeyden önce, hukuk dili nettir ve merttir; net olmalıdır. Hukukta ihtimallere yer yoktur. Somut bir tehlike olmadığı müddetçe, somut bir ifade olmadığı müddetçe, somut bir eylem olmadığı müddetçe, yargının o konuyla ilgili karar vermesi, çok büyük çelişkileri beraberinde getirir.

Bir diğer konu: "Kamu düzenini bozma olasılığını ortaya çıkaracak bir şekilde" ifadesinde, suç unsuru henüz oluşmamıştır. İhtimaller değişiktir; çünkü, olasılığın, ihtimalin sınırı belli değildir; yüzde 0 da olabilir, yüzde 99 ihtimal de olabilir. Yargı, böyle bir durumda nasıl bir karar verecektir? Dolayısıyla, çok sayıda farklı kararlar ortaya çıkabilecektir yargıda.

Değerli arkadaşlar, ayrıca, ihtimale ya da olasılığa ölçü getirilmediğinden dolayı yargıçlar arasında uzlaşma sağlanamayacağı hepimizin malumudur. Yargılar birbirine girecektir, yargı kararları da farklı farklı olarak ortaya çıkacaktır. Yargıtay içtihatları da yine birbirine gireceğinden dolayı yerine oturmayacaktır.

Son zamanlarda, bu iki madde üzerindeki tartışmalar hem aydınlarımız hem yazarlarımız hem de hukuk ve bilim adamlarımız tarafından yapılmaktadır. Yazar, düşünür veya bilim adamı olarak kim bunu kabul etmektedir, acaba uygun görmektedir ya da yargının, yargı organlarının en üstünde bulunan insanlardan hangisi bu ifadenin, olasılık ifadesinin doğru olduğunu ifade etmektedir?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, toparlayın...

LÜTFİ YALMAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, 312 nci maddeye benzer maddeler başka devletlerde de elbette var; ama, hiçbirisinde -tetkik ettim- "olasılık" kelimesi bulunmamaktadır. Onun için, önergemizde "Halkı, sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge farklılığı gözeterek kamu güvenliği için somut tehlike oluşturacak bir şekilde kin ve düşmanlığa açıkça tahrik eden bir kimseye" diye ifade kullandık.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yalman.

LÜTFİ YALMAN (Devamla) - Ben de size teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Hükümetin ve Komisyonun katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir efendim.

Şimdi okutacağım önerge ikinci aykırı önergedir; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 810 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 2 nci maddesiyle değiştirilen Türk Ceza Kanununun 312 nci maddesinin birinci fıkrasında geçen "kişileri" kelimesinin "halkı" olarak, ikinci fıkrasının ise aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"Sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge farklılığına dayanak, halkı birbirine karşı kamu düzeni için tehlikeli olabilecek bir şekilde düşmanlığa veya kin beslemeye alenen tahrik eden kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir"

                                 Aydın Tümen

                                          (Ankara)

                                  ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Yüce Meclisin takdirine bırakıyoruz.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum.

Herkes takdire bıraktığına göre, onu da ben takdir etmiş olayım efendim, olmaz mı?

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Hay hay efendim.

BAŞKAN - Buyurun, gerekçeyi okuyun efendim.

Gerekçe :

Tasarının çerçeve 2 nci maddesi ile değiştirilen Türk Ceza Kanununun 312 nci maddesinin birinci fıkrasında geçen "kişileri" kelimesi yerine "halkı" kelimesinin, ikinci fıkrasında geçen "insanları" kelimesi yerine "halkı" kelimesinin kullanılması, suçun unsurlarının daha somut ve belirgin hale getirilmesi bakımından uygun olacaktır.

Ayrıca, Türk Ceza Kanununun 312 nci maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen fiil, esas itibariyle "tehlike suçu" olduğundan, "kamu düzenini bozma olasılığı" ibaresi yerine "kamu düzeni için tehlikeli olabilecek bir şekilde" ibaresinin kullanılması da suçun unsurlarını daha somut ve belirgin hale getirecektir.

Böylece tasarının gerekçesinde yer alan ifadelerle de uyum sağlanmış olacaktır. Önerge, bu değişiklikler için verilmiştir.

BAŞKAN - Efendim, Komisyonun ve Hükümetin takdire bıraktığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Bu önerge kabul edildiğine göre, diğer önergeyi işlemden çıkarıyorum efendim.

Şimdi, kabul edilen önergeyle birlikte 2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir efendim.

3 üncü maddeyi okutuyorum :

MADDE 3. - 12.4.1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 7 nci maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Yukarıdaki fıkra uyarınca meydana getirilen örgüt mensuplarına yardım edenlere veya terör yöntemlerine başvurmaya özendirecek şekilde örgütle ilgili propaganda yapanlara fiilleri başka bir suç oluştursa bile ayrıca bir yıldan beş yıla kadar hapis ve beşyüzmilyon liradan birmilyar liraya kadar ağır para cezası verilir."

BAŞKAN - Efendim, 3 üncü madde üzerinde Saadet Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Ali Oğuz; buyurun efendim. (SP sıralarından alkışlar)

SP GRUBU ADINA ALİ OĞUZ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; 810 sıra sayılı kanun tasarısı üzerinde Saadet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi hürmet ve muhabbetle selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, şu ana kadar, 3 üncü maddeye kadar, gerek tasarının geneli üzerinde söz alan arkadaşlarım gerekse grupta bu konuda fikirlerini ifade eden arkadaşlarım, özellikle, hep bu tasarının yeni bir tasarı olmasına ve daha evvel çıkmış aynı mahiyetteki bir kanunun yenilenmesi sadedinde kaleme alınmış olmasına rağmen, gerek komisyonda gerekse şu ana kadar Genel Kurulda geriye gidilmiş olduğunu ve eskisine sadakat, onu yenileştirmek veya onu daha iyi noktalara doğru çekmek yerine, maalesef, daha acı, daha zararlı, daha çok mahkûmiyetle neticelenecek bir şekilde hazırlanmış olduğunu ifade ve beyan etmiş oldular huzurunuzda. Eski kanunun, buna nazaran daha hafif olduğunu, gerek hukuk uleması gerekse matbuat, köşeyazarları, bu konuda, bilhassa hükümetin ve yetkililerin nazarı dikkatini çekerek, bunun düzeltilmesinin bir zaruret olduğunu ifade etmişlerdir.

Aziz arkadaşlarım, özellikle, kanun tasarısının madde gerekçesinde de aynı noktaya isabetle temas edilerek, parmak basılarak, bunun fevkalade yanlış olduğu, bir düzeltmeyle iyileştirme yapmak yerine, maalesef, fevkalade zorlaştıran ve ağırlaştıran hükümler getirildiği, bununla, gerek 159'da gerek 312'de gerekse diğer terör kanunlarında yapılan değişiklikler sebebiyle, maalesef, ağırlaştırıcı hükümlerin getirilmiş olduğu ifade edilmiştir.

Ayrıca, bunun yanında, kullanılan kelimeler itibariyle netlik ifade etmesine rağmen "olasılık, olanak" tabirleri yerine, bugün hukuk tabirimiz olarak hiç kullanılmamış, bugüne kadar müstamel hukuk dili olmaması dikkate alınarak, bunun fevkalade yanlış olduğu ifade edilmesine rağmen, ısrarla bu kelimelerin yaşatılmasında, kullanılmasında ve zoraki hukuk dili olarak kullanılmasının temini sadedinde fevkalade ısrarlar görülmüştür.

Hatırlarsınız; 163, 141 ve 142 nci maddeler meriyetteyken, bu kabil fiillere bu maddelerle ceza verilirdi. Nitekim, bizim de 1980 sonrası tevkif edilip, mahkemelerde yargılanmamız sırasında bu kanunlar nazara alınmış, önce, aylarca, idam hükmüyle yargılanmamıza rağmen 163'le mahkûm edildiğimiz, hepinizin malumudur. 7 ay 23 gün mevkufiyyetten sonra hakkımızda 2'şer senelik cezalar tayin edilmiş ve sonradan da, Askerî Yargıtayın 4. Dairesinden verilen kararla, karar bozulmuş ve beraat etmiş bulunuyorduk. O sırada da, bu kanun kargaşası vardı. Bugün de, o kanunlar meriyette olsaydı, 312 kimsenin aklına da gelmezdi. Türk Ceza Kanununda yıllarca bulunmasına rağmen bir tek tatbikatı görülmeyen bu madde, bugün, maalesef, tatbik mevkiine konulmuş ve yüzlerce insanın, bugün de, gerek Adliye Bakanımızın gerekse ilgili arkadaşlarımızın ifade ettiğine göre, cezaevlerinde bu kanundan mahkûm edilmiş bir sürü arkadaşımız mevcuttu ki, onu, o kanunu, o sırada daha hafif mahiyette bir kanun olarak tarif ediyordu hukukçular ve hukuk uleması; ama, bundan sonra daha da ağır hükümler getirecek ve birçok insan mağdur olacaktır.

Ben diyorum ki, bugünden bu kanunun getireceği neticeler bir vahamet mahiyetinde herkes tarafından ifade edilmesine rağmen, ısrarla, arkadaşlarımız çıkarmaya gayret sarf etmektedirler. Bu kabil zorlamaların hukukta yeri olmamak lazım gelir; çünkü, adalet, üzerinde hiç oynanmaması gereken, hele ihtimallerle, nazariyelerle, varsayımlarla, olasılıkla, olanaklarla verilen cezaların netlik kazanması mümkün değildir ve ağır mahkûmiyet ve mağduriyetler getirir ve çıkaranlar için de...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Efendim, toparlarsanız memnun olurum.

ALİ OĞUZ (Devamla) - Baş üstüne Başkanım.

YUSUF KIRKPINAR (İzmir) - Yeter, yeter; anladık seni!..

BAŞKAN- Sayın Kırkpınar...

ALİ OĞUZ (Devamla) - ... sadece mağduriyetler değil -ben, özellikle, ifade etmek istiyorum, arkadaşlarım alınmasınlar- bilhassa, zaman geçtikten sonra, yapılmış bu eserlerin isabetli olmaması, mahcubiyetler getirir ve o zaman sizin karşınıza çıkan o günün hukukçuları, o günün ilim adamları "bak bunu yaptınız; ama, bunun neticesi fevkalade vahim oldu" der.

Karadenizlinin dediği gibi "hastayım, hastayım dedim, inanmadınız. Bakın ne oldu" diyor. Bir mektup yazmış bırakmış; ölümünden sonra okuyorlar. "Hastayım, hastayım dedim; ama, inanmadınız" diyor. Bizim de şimdi yanlış yapıyorsunuz, yanlış yapıyorsunuz dememize rağmen inanmıyorsunuz, yarın mahcup olacaksınız.

Bu vesileyle, Yüce Heyetinizi hürmetle ve muhabbetle selamlıyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

İkinci söz, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Bolu Milletvekili Sayın İsmail Alptekin'in.

Buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL ALPTEKİN (Bolu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 810 sıra sayılı Yasa Tasarısının 3 üncü maddesi üzerinde, AK Parti adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu yasa tasarısıyla ilgili hazırlıkların devam ettiği sırada komisyon müzakerelerine kısmen bizler de katıldık. Orada birçok konu müzakere edildi. Bugün burada konuşulan ve haklılığı, doğruluğu ortaya çıkan fikirler, birçok değerli arkadaşımız tarafından orada ifade edildi; ama, bugün görüyoruz ki, Yüce Meclis, bu tasarıyı kendi iradesiyle, hukukî ölçüler içerisinde müzakere etmekte ve belirli değişikliklerle de inşallah çıkaracak ve hizmete sunacaktır.

Değerli arkadaşlar, Terörle Mücadele Yasasının 7 nci maddesi "Terör Örgütleri" başlığı taşımaktadır. Bu maddenin ikinci fıkrasında bir değişiklik yapılıyor, bir iyileştirme yapılıyor. Zira, hepimiz biliyoruz ki, kanunsuz suç ve ceza olmaz. Suç iyi tarif edilmelidir, unsurları da iyi belirlenmelidir. Eğer, bunlar iyi belirlenmezse, hâkimin takdirine bırakılırsa neticede çıkan kararlarda belirginlik, eşitlik, uyumluluk olmadığı gibi, haksızlık ve adaletsizlikler de olabilir.

Şimdi, bu maddede "özendirecek şekilde örgütle ilgili propaganda yapanların fiilleri" diye bir ifade kullanılmak suretiyle yasa tasarının bu maddesindeki suç ve ceza müşahhaslaştırılmakta, cezanın unsurları daha açık hale getirilmekte, böylece, bu yasada bir iyileştirme vardır; ama, bizim kanaatimiz, bu madde, baştan aşağı ele alınmalı, daha iyi, daha mükemmel hale getirilebilmeliydi. Bundan sonraki demokratikleşme çalışmaları içerisinde -ümit ediyoruz- her zaman için ele alınması mümkün. Yanlışlarla bir yere varmanın da mümkün olmadığını hepimiz biliyoruz. Hukukun kavramları ve ifadelerinin de evrensel olduğunu, bu konuda kendimize göre bir değişiklik yapmanın iyi sonuç vermeyeceğini de bilim adamları, tatbikatçılar, hukukçular biliyor ve bunun sıkıntılarını da yaşıyorlar.

Değerli arkadaşlar, bu Parlamento, bütün siyasî partiler -iktidarıyla muhalefetiyle- cumhuriyetin, demokrasinin, temel hak ve özgürlüklerin, sınırı daraltılarak korunamayacağını biliyor. Özgürlükler genişlemeli, demokratik haklar belirli ölçüler içerisinde, geniş bir şekilde, toplumumuzda, insanların imkânına ve kullanma hakkına verilmelidir ki, cumhuriyetimizin korunması, demokrasinin korunması, temel hak ve özgürlüklerin daha sağlam temellere oturtulması mümkün olabilsin.

Değerli arkadaşlar, bu arada, bir konuya daha değinmek istiyorum. Bir arkadaşımız, burada, konuşmasında bu tasarıyı anlatırken, bu tasarının fevkalade güzel olduğunu, değişiklik yapılmasına gerek olmadığını ifade ederken, gerekçenin ne kadar mükemmel olduğunu ifade etti.

Değerli arkadaşlar, doğrudur, her şeyin, her fikrin, her konunun bir gerekçesi, bir sebebi olacaktır; ama, yine, hukukun genel prensipleri olarak biliyoruz ki, yargıçlar ve tatbikatçılar gerekçeye de bağlı olmuyorlar, yasanın, esas hükmünün, lafzıyla, ruhuyla çok açık olması gerekiyor.

Bu bakımdan, bu maddeyi biz müspet bir gelişme olarak görüyoruz. Yeterli görmüyoruz; ama, bu maddedeki bu değişiklik bazı konularda, bazı ihtiyaçları cevaplandırıyor. Dolayısıyla, maddenin hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Efendim, şimdi, söz sırası Anavatan Partisinde.

Anavatan Partisi Grubu adına, Manisa Milletvekili Sayın Ekrem Pakdemirli; buyurun.

ANAP GRUBU ADINA EKREM PAKDEMİRLİ (Manisa) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; 810 sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü maddesiyle ilgili Grubumun görüşlerini ifade etmek için söz almış bulunuyorum; hepinize saygılar sunarım.

Efendim, Terörle Mücadele Kanununun 7 nci maddesinin ikinci fıkrasında bir değişiklik yapılıyor madde 3'le. Burada, eski metinde "yukarıdaki fıkra uyarınca -bu, ikinci fıkra olduğu için- meydana getirilen örgüt mensuplarına yardım edenlere ve örgütle ilgili propaganda yapanlara" diyor ve devam ediyor. "Örgütle ilgili propaganda" çok genel anlamı olan bir şey; tabiî, lehinde olabilir, hatta, tarafsız olarak bir yazı, makale de olabilir veya sandalyenin üzerine çıkıp bir nutuk da irat edilebilir.

Burada, o örgütün fiilleri, yani, terör fiilleri teşvik edilmedikçe, bunlar övülmedikçe, bunun, bir düşünceyi açıklama sadedinde görüş olduğu kabul edilmelidir denildiğinden, bir değişiklik geliyor ve değişiklikte deniliyor ki: "Yukarıdaki fıkra uyarınca meydana getirilen örgüt mensuplarına yardım edenlere veya terör yöntemlerine başvurmaya özendirecek şekilde örgütle ilgili propaganda yapanlara..." Cezalar aynı; yalnız, para cezası değiştirilmiş oluyor; bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası aynı kalıyor.

Şimdi, burada yapılan, propagandayı sınıflara ayırmış oluyor. Bir sınıfı, eğer terör yöntemlerine başvurmaya özendiren bir propaganda varsa ancak suç sayıyor, yoksa, düşünce özgürlüğünün bir parçası olarak görüyor. Burada, hakikaten, fikrî yönden oldukça iyi bir açılım var.

Benim, burada, sizlere ifade etmek ve paylaşmak istediğim bir nokta daha var; bu, her ne kadar benim şahsî fikrimse de, öyle zannediyorum, birçok arkadaşımız bunu paylaşacak. Şimdi, burada, mevcut metinde deniliyor ki: "Örgüt mensuplarına yardım edenlere..." Yardım, çeşitli şekillerde, ekmek verir, su verir, evinde yatırır, hatta, ailesinden birisini örgüte verir. Sizinle şu düşünceyi paylaşmak istiyorum; çünkü, bütün il ve ilçelerde, hatta, beldelerde yaptığımız gezilerde, çok büyük sıkıntı vardı. Sıkıntının kaynağı şu: Gece -o günlerde ve çok yakın geçmişe kadar- devlet hâkim değildi, daha doğrusu, kolluk kuvvetleri operasyona çıkmıyorlar. Gece yarısı saat 1'de kapı çalınıyor, açıyorsunuz kapıyı, karşında, mermilerle kuşanmış, ceplerinde el bombaları olan insan, diyor ki: "Bana ekmek vereceksin, su vereceksin, hatta hatta çocuklarından birini vereceksin..." Aile reisi düşünüyor, siz de gözlerinizi kapatın, düşünün. Böyle bir olayı Allah kimseye vermesin; ama, ne yaparsınız yani; ailenin tümünün gitmesine mi, yoksa, ekmeği de vereyim, suyu da vereyim, nasıl olsa devlet şefkatlidir, beni, bir yıl hapsedecektir... Bunlarla, biz, çok sayıda insanlarla karşı karşıya geldik. Onun için, bizim düşüncemiz ve birçok arkadaşımızın paylaştığı düşünce, burada, kendi iradesiyle örgüte giriyorsa veya örgüte propaganda yapıyorsa veya örgüte yardım, yataklık ediyorsa, bunun, en şedit şekilde cezalandırılmasından yanayız.

BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız.

EKREM PAKDEMİRLİ (Devamla) - Ama, anlattığım örnek çok yaygın. Anlattığım örnekte, bu insanların suitaksiri yok; milletini de seviyor, devletine de bağlı; ama, biliyor ki, devleti eşkiyadan daha şefkatli; eşkiyaya hayır diyemiyor, geliyor, devletin cezasına razı oluyor.

Ben, bu düşünceleri sizinle paylaşmak istedim, hepinize saygılar sunuyorum efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Pakdemirli.

Şimdi, söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Manisa Milletvekili Sayın Rıza Akçalı'da.

Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA RIZA AKÇALI (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu 3 üncü madde, Terörle Mücadele Kanununun 7 nci maddesinin ikinci fıkrasını değiştiriyor. Burada, tabiî, bir "özendirme" kelimesi eklenmiş, "özendirecek şekilde" deniliyor. Özendirme, pozitif hukuk kavramı değil; yani, özendirmenin ölçüsü nedir, özendirmeye ne girer ne girmez?.. Burada takdir yetkisinin kullanılmasını gerektirecek bir durum var; dolayısıyla, bunun, daha net, daha belirgin, daha objektif bir ölçüye bağlanması gereği vardır diye ifade etmek istiyorum.

Yine, ikincisi, eski kanunda da var, burada da var; bir suça iki kere ceza veriliyor; yani, bir taraftan veriliyor, ayrı bir suçu varsa, bir de buradan veriliyor. Benim bildiğim kadarıyla, hukukta iki yerde iki ayrı ceza varsa, büyüğü uygulanır, ikisi toplanarak uygulanmaz, birinden biri uygulanır. Dolayısıyla, burada cezaları artırmak lazımsa, onu artırmak lazım; ama, sanıyorum, konuyu, bir suça iki ayrı yerden iki ayrı ceza vermek gibi bir garabetten de kurtarmak lazım.

Maddeyle ilgili söyleyeceklerim bunlar; ancak, genel anlamıyla birkaç cümle ifade etmek istiyorum: Kürsüye gelmeden önce, acaba, bu, herhangi bir cezaya müstahak olmadan yapacağımız son konuşma mıdır diye düşünürken, Mecliste bir mutabakatın sağlanmış olmasını, özgürlüklerden yana bir tavrın Mecliste çoğunluğu sağlayabilmiş olmasını, Türkiye'nin geleceği adına umutla karşıladığımı ifade etmek istiyorum. Gerçekten, gerek 159'da gerek 312'de insanları sıkan, rahatsız eden, özgürlükleri daraltan, hatta, mevcut uygulamadan daha da geriye doğru götüren bir düzenlemeyi bertaraf etmede, onun yerine, daha uygulanabilir, insanlarımıza daha nefes aldırabilir bir düzenlemenin getirilmesinde Türkiye Büyük Millet Meclisi muvaffak olmuştur. Bu, önemli bir gelişmedir. Bunun sonucunda, herkes, sanıyorum ki, daha rahat bir nefes almıştır; düşünenler, düşüncesini ifade edenler, Türkiye'yle ilgili düşüncelerini her platformda söyleme durumunda olanlar, fikir üretenler, fikir işçileri, hepsi, bundan dolayı daha bir rahatlamışlardır. Millet ile devlet arasındaki güven unsurunun gelişmesi bir ölçüde daha rahatlamıştır diye düşünüyorum.

Ancak, hemen ilave edeyim ki, mini demokrasi paketi diye bir paketin yeterli olmadığını ifade etmek istiyorum. Demokrasinin minisi olmaz. Demokrasi ya vardır ya yoktur; yani, az demokrasi, çok demokrasi diye bir şey yok. Tıpkı, az hamile, çok hamile olmadığı gibi, ya hamiledir ya değildir; yani, az hamile diyebilir misiniz?! Demokrasi de aynı şekilde. Demokrasi ya vardır ya yoktur. Düşüncenin, düşünceyi ifade etmenin önündeki engelleri kaldırmak, hak ve özgürlüklerin sınırlarını genişletmek, bunlar gerekli. Bunları genişletmek mi, yoksa, genişletir gibi yapmak mı? AB'yle uyum sağlayacak şekilde, Avrupa Birliği istiyor diye yapmak; ama, içeride, biz, kendimiz, yine, biz bize kaldığımız zaman bildiğimizi yaparız demek mi?

Bir düşünce değişikliğine, bir zihniyet değişikliğine Türkiye'nin ihtiyacı vardır. Bunun emarelerini bugün burada görmüş olmaktan dolayı, ümitlerimi geleceğe taşıdığımı ifade ediyorum. Her zaman özgürlüklerden yana, her zaman yasaksız ve konuşan Türkiye'den yana olan Doğru Yol Partisi olarak, daha geniş, daha büyük özgürlüklerin gerçekleştirildiği yasalarda desteğimizin devamını burada ifade ediyorum.

Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Madde üzerinde başka söz isteyen?.. Yok.

Madde üzerinde 4 adet önerge vardır; 3'ünü geliş sıralarına göre okutacağım, aykırılık derecelerine göre de işleme tabi tutacağım efendim.

İlk önergeyi okutuyorum :

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 810 sıra sayılı tasarının 3 üncü maddesiyle değiştirilen 3713 sayılı Yasanın 7 nci maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                 Yahya Akman

                                          Şanlıurfa

"Yukarıdaki fıkra uyarınca terör yöntemlerine başvurmaya özendirecek şekilde örgütle ilgili propaganda yapanlara altı aydan iki yıla kadar hapis cezası verilir."

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 810 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 3 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Mehmet Bekâroğlu

Fethullah Erbaş

 

Rize

Van

 

Fahrettin Kukaracı

Şeref Malkoç

 

Erzurum

Trabzon

 

Lütfi Yalman

Mustafa Kamalak

 

Konya

Kahramanmaraş

 

Mustafa Geçer

Yasin Hatiboğlu

 

Hatay

Çorum

Madde 3.- 12.4.1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 7 nci maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Yukarıdaki fıkra uyarınca meydana getirilen örgüt mensuplarına terör eylemlerinde bilerek ve isteyerek yardım edenlere veya terör yöntemlerine başvurmaya özendirecek şekilde örgütle ilgili propaganda yapanlara fiilleri başka bir suç oluştursa bile ayrıca altı aydan iki yıla kadar hapis ve beşyüz milyon liradan bir milyar liraya kadar ağır para cezası verilir."

BAŞKAN - Son önerge en aykırı önerge olup, okutup işleme tabi tutacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 810 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 3 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Mehmet Bekâroğlu

Fethullah Erbaş

 

Rize

Van

 

Fahrettin Kukaracı

Şeref Malkoç

 

Erzurum

Trabzon

 

Lütfi Yalman

Mustafa Kamalak

 

Konya

Kahramanmaraş

 

Mustafa Geçer

Yasin Hatiboğlu

 

Hatay

Çorum

Madde 3.- 12.4.1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 7 nci maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Yukarıdaki fıkra uyarınca meydana getirilen örgüt mensuplarına terör eylemlerinde bilerek ve isteyerek yardım edenlere veya terör yöntemlerine başvurmaya özendirecek şekilde örgütle ilgili propaganda yapanlara fiilleri başka bir suç oluştursa bile ayrıca bir yıldan beş yıla kadar hapis ve beşyüz milyon liradan bir milyar liraya kadar ağır para cezası verilir."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu efendim?

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Bir fiili bilerek ve isteyerek yapmak, zaten kastın unsurudur. O nedenle, bu önergeye gerek yoktur. Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Önerge üzerinde kim konuşacak?

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Geçer konuşacak.

BAŞKAN - Hatay Milletvekili Sayın Mustafa Geçer; buyurun efendim. (SP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA GEÇER (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 810 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 3 üncü maddesinin ikinci fıkrasıyla ilgili bir önerge vermiş bulunuyoruz.

Değişiklik önergemizden önce, şu anda görüşülmekte olan tasarının 3 üncü maddesinin ikinci fıkrasının şu şekilde olduğunu ifade etmek istiyorum : "Yukarıdaki fıkra uyarınca meydana getirilen örgüt mensuplarına yardım edenlere veya terör yöntemlerine başvurmayı özendirecek şekilde örgütle ilgili propaganda yapanlara fiilleri başka bir suç oluştursa bile ayrıca bir yıldan beş yıla kadar hapis ve beşyüz milyon liradan bir milyar liraya kadar ağır para cezası verilir."

Terörle Mücadele Yasasının 7 nci maddesinin ikinci fıkrası, daha önceki metinde şöyledir: "Yukarıdaki fıkra uyarınca meydana getirilen örgüt mensuplarına yardım edenlere ve örgütle ilgili propaganda yapanlara fiilleri başka bir suç oluştursa bile ayrıca bir yıldan beş yıla kadar hapis ve elli milyon liradan yüz milyon liraya kadar ağır para cezası hükmolunur."

Şimdi, yeni tasarıda aslında fazla bir değişiklik yok; bir ifade değişikliği var, bir de, daha önceki yasada belirtilen ağır para cezasıyla ilgili miktarlar 10 katı artırılmış; yani, elli milyon lira, beşyüz milyon lira; yüz milyon lira, bir milyar lira haline getirilmiş. Ancak, burada farklı bir ibare, örgüt mensuplarına yardım edenlere veya terör yöntemlerine başvurmaya özendirecek şekilde propaganda yapanlara; yani, "terör yöntemlerine başvurmaya özendirecek şekilde propaganda yapanlara" ibaresi getirilmiş. Aslında, bu, ne gerekçeyle getirildi bilmiyorum; yani, terör yöntemlerini özendirmeyecek şekilde propaganda olur mu; belki olur. Ancak, biz, suçun oluşması açısından, önergemizde şöyle diyoruz: "Yukarıdaki fıkra uyarınca, meydana getirilen örgüt mensuplarına terör eylemlerinde bilerek ve isteyerek yardım edenler..." Yani, burada, biz "terör eylemlerine bilerek ve isteyerek" ibaresini eklemekle...

Aslında, burada oluşan suç cürüm suçudur. Yani, suçlarda maddî ve manevî unsur vardır; şimdi, maddî unsur... Bir yardım yapılmışsa, her ne şekilde yapılmışsa yapılsın bunun manevî unsurunun da olması gerekir. Yani, bu yardımı yapan şahsın, o suça iştirak etmesi için bilerek ve isteyerek bunu yapmış olmasının gerektiğini burada ifade etmek istiyoruz.  Şu açıdan; çünkü, geçmişteki olaylarda bilmeden ve istemeden tehditle veya zorla yardım edenler de, bu suça iştirak sebebiyle çok büyük sıkıntılar çektiler. Yani, burada, aslında, terör suçunu işleyenlere ve örgüte bilerek ve isteyerek yardım edilmesi, suçu oluşturan unsur olması gerekir. Zira, suçun oluşması için manevî unsurunun, burada kasıt aranması gerektiğini düşündüğümüz için böyle bir önergeyi verdik. Yani, terör örgütü olup olmadığını veya şahsın terörist olup olmadığını bilmeden yardım eden; yani, yemek veren, para veren veya buna benzer suç oluşturmayacak bir, ne bileyim suç aleti oluşturmayacak veya kanunun suç saymadığı bir alet edevatı vermek de ayrı suçtur; ama, onun dışındaki yardımları da -bu genel yardımı içerdiği için- bilerek ve isteyerek vermesinin, bu kişinin suça iştirak etmesinin ve cezalandırılmasının düzenlenmesi açısından bu önergeyi vermiş bulunuyoruz.

Zira, manevî unsuru olmayan bir suçun oluşmasının mümkün olmadığını düşünüyoruz. Milletimizin de yardımsever bir millet olması hasebiyle... Kendi bölgemizde yaşadık mesela, değişik şekillerde tehditlerle birtakım yardımların alındığını, ölüm veya yardım şeklinde iki seçenekle baş başa bırakılan ve yardım koparılan vatandaşların da suça iştirak etmiş olması hasebiyle, Terörle Mücadele Kanununa aykırı davrandıkları iddiasıyla yargılandıklarını ve hüküm giydiklerini biliyoruz. Burada, en azından, objektif bir unsurun, manevî boyutun buraya getirilmesini, suçun oluşması için lüzumlu gördüğümüzden bu önergeyi vermiş bulunuyoruz. Önergemize desteklerinizi bekliyoruz. Saygı ve sevgilerimi sunuyorum; Sayın Heyetinizi selamlıyorum.

BAŞKAN - Efendim, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir efendim.

Diğer önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 810 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 3 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                        Mehmet Bekâroğlu

                                              (Rize)

                                  ve arkadaşları

Madde 3.- 12.4.1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 7 nci maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Yukarıdaki fıkra uyarınca meydana getirilen örgüt mensuplarına terör eylemlerinde bilerek ve isteyerek yardım edenlere veya terör yöntemlerine başvurmaya özendirecek şekilde örgütle ilgili propaganda yapanlara fiilleri başka bir suç oluştursa bile ayrıca altı aydan iki yıla kadar hapis ve beşyüz milyon liradan bir milyar liraya kadar ağır para cezası verilir."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu efendim?

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Yalman, buyurun efendim.

LÜTFİ YALMAN (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; verdiğimiz önerge üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabiî, önümüze gelen, 159 uncu, 312 nci maddeyle ilgili ve Terörle Mücadele Kanununun 7 ve 8 inci maddesiyle ilgili değişikliklerin hem getirileri hem de götürüleri olduğu bir gerçek; fakat, bazı maddelerde yapılan değişiklikler, hakikaten, dostlar alışverişte görsün kabilinden yapılmış, bazıları da sanki, demokratikleşme çerçevesinde yapıldığından dolayı, özgürlük alanlarının genişletilmesi için yapılmış; ama, bir bakıyorsunuz ki, maddeye öyle bir cümle, öyle bir kelime ekleniyor ki, suç alanları genişliyor özgürlük alanı yerine.

Şimdi, 3 üncü maddede ifade edilen cümleyi okuyorum: "Terör yöntemlerine başvurmaya özendirecek şekilde..."

Değerli arkadaşlar, terör yöntemlerine başvurmaya özendirmek oldukça muğlak bir ifade. Yani, herkes farklı yorumlayabilir, herkes farklı şekilde değerlendirmeye tabi tutabilir, sınırlarını herkes farklı çizebilir. Aynı şekilde, bu, 312 nci maddedeki "olasılık" kelimesiyle ilgili de vardır, burada da böyle bir muğlaklık var. Bunun sınırının belirlenmesi lazım. Bunun sınırını belirleyecek olan yasama organıdır. Eğer, bunun sınırını belirlemeyi yargıçlara bırakırsak çok farklı sınırlar, çok farklı kararlar ortaya çıkar ve bu kararlarda çelişkiler meydana gelir. Bizim, burada, önergeyi vermekteki kastımız, dikkat ederseniz "bilerek ve isteyerek yardım edenlere..." İnsanlar bazen istemediği şeyleri yapabilir, yaptırtılabilir kendilerine ya da bazen insanlar, bilmeden bazı şeyleri yapabilirler. Siz, insanları, bilmeden yaptığı şeylerden dolayı suçlamaya kalkarsanız, toplumun büyük bölümünü, birçoğunu, insanların birçoğunu suçlu halde görebilirsiniz, suçlu haline getirebilirsiniz. Onun için, bunun, mutlaka, sınırının, yasama organı tarafından belirlenmesi için bu önerge verilmiştir. Yoksa, yorumlar farklı, yargı kararları da farklı çıkabilir.

Değerli arkadaşlar, kaldı ki, buradan hareketle, eğer, bilmeden, istemeden, farkında olmadan herhangi bir suçluyla bir arada bulunan bir insan, herhangi bir suçu sonradan işleyen bir insanla bir arada bulunan bir insanı, çok kolaylıkla suçlu hale getirme imkânı var. Onun için, biz, bu yasa tasarısıyla ilgili bu önergeyi verdik.

Bakınız, 159 uncu maddede bir değişikliği, iktidar partileri olarak benimsediniz ve güzel bir değişiklik oldu. Neden; çünkü, yargıçlara, çok farklı kararlar, çelişkili kararlar verme imkânı, ortamı doğuruyordu. Bir de özgürlükleri mutlak manada kısıtlıyor; siz, herhangi bir şahsa, eleştiri manasında söylenen bir cümleden dolayı bir şahsı bile suçlu hale getirebiliyordunuz. Bunu değiştirdik, eski haline getirdik. 312 nci madde de, aynı şekilde, yine "ihtimal" kelimesini "olasılık" kelimesini çıkararak biraz daha netleştirmiş olduk; çünkü, hukuk dili netliği gerektirir demiştik "hukuk dili nettir" diye bir ifade kullanmıştık değerli arkadaşlar; yoksa, farklı şekilde kararlar ortaya çıkabilir, çelişkili kararlar ortaya çıkabilir.

Bakınız, hepimizin bildiği gibi, hukuk devletinde keyfîliğe yer yoktur. Vatandaşları, belirsiz kavramlarla veya dolaylı olarak değerlendirebileceğimiz, ele alabileceğimiz kavramlarla suçlu addetmek, cezalandırmak, tahmin ediyorum ki, hukuk devletine yakışmayan bir şeydir. Hiçbir devlet veya hiçbir rejim, keyfîlikle, baskı veya dayatmayla abat olamaz; yani, siz, insanların içerisinde bulunduğu konumu, durumu dikkate almadan, şartları dikkate almadan, şundan dolayı özendirdi, şundan dolayı şöyle yaptı gibi farklı değerlendirmelere ve yorumlara açılabilecek, değerlendirilebilecek konularda eğer ceza vermeye kalkarsanız, bunun neticesini alamazsınız ve bu, hukuk devletine de yakışmaz.

Değerli arkadaşlar, onun için, biz, "yukarıdaki fıkra uyarınca meydana getirilen örgüt mensuplarına terör eylemlerinde bilerek ve isteyerek..." diyoruz. Bu niyet, Sayın Bakanımız ifade etti; ama, çok önemli bir şey Sayın Bakanım. Yani, bir insan, istemeden bir şeyi yapabilir, bilmeden bir şeyi yapabilir...

BAŞKAN - Siz Genel Kurula hitap edin lütfen.

LÜTFİ YALMAN (Devamla) - Sayın Bakanım açıklama yaptığı için ifade ediyorum.

... İstemediği halde veya bilmediği halde herhangi bir suçluyla bir arada bulunmuş olabilir. Siz, bunu, "özendirme" ile cezalı şekle getirebilirsiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim.

LÜTFİ YALMAN (Devamla) - Onun için, bilerek ve isteyerek yardım edenlere veya terör yöntemlerine başvurmaya özendirecek şekilde örgütle ilgili propaganda yapanlara tabiî ki, ceza verilsin. Yoksa, muğlak ifadelerle, herkese göre değişebilecek ifadelerle şahısları cezalandırmak doğru değildir diyorum.

Hepinize saygı sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Komisyonun ve Hükümetin kabul etmediği önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Son önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 810 sayılı tasarının 3 üncü maddesiyle değiştirilen 3713 sayılı Yasanın 7 nci maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                 Yahya Akman

                                          Şanlıurfa

"Yukarıdaki fıkra uyarınca, terör yöntemlerine başvurmaya özendirecek şekilde örgütle ilgili propaganda yapanlara 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezası verilir."

BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu efendim?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Akman?..

YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) - Gerekçe okunsun efendim.

BAŞKAN - Çok teşekkür ederim; bravo...

Gerekçeyi okutuyorum :

"Gerekçe: Metinden "...fiilleri başka bir suç oluştursa bile ayrıca..." ifadesi çıkarılmıştır. Hukukun genel ilkesi gereği bir suçun bir cezası olur. Aynı suça birden fazla ceza verilmesi bu ilkeleri ihlal demektir. Metindeki "örgüt mensuplarına yardım edenlere" ifadesi çıkarılmaktadır. Zira, aynı suç, TCK'nın ilgili maddesine göre bağımsız bir suçtur ve cezası vardır.

Maddede öngörülen cezaların bu tip suçlar için ağır olması gözönüne alınarak aşağıya çekilmiştir. "

BAŞKAN - Darısı diğer önerge sahiplerinin başına efendim. Belki daha çabuk bitiririz bunları.

Komisyonun ve Hükümetin kabul etmediği önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir efendim.

3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

Efendim, ihtilaf var; oylamayı elektronik cihazla yapıyorum.

3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum; oylama için 1 dakika süre   veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Madde kabul edilmiştir, teşekkür ederim.

BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Sayıları söyler misiniz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayıları söylemem, sır; ama, kabul edildi yani...

4 üncü maddeyi okutuyorum :

MADDE 4. - Terörle Mücadele Kanununun 8 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 8. - Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak amacıyla yazılı, sözlü veya görüntülü propaganda ile toplantı, gösteri ve yürüyüş yapanlar hakkında, fiilleri daha ağır bir cezayı gerektirmedikçe bir yıldan üç yıla kadar hapis ve birmilyar liradan üçmilyar liraya kadar ağır para cezasına hükmolunur. Bu suçun terör yöntemlerine başvurmaya özendirecek şekilde işlenmesi halinde verilecek ceza üçte bir oranında artırılır; mükerreren işlenmesi halinde ise, verilecek hapis cezaları paraya çevrilemez.

Birinci fıkrada belirtilen propaganda suçunun 5680 sayılı Basın Kanununun 3 üncü maddesinde belirtilen bir mevkute vasıtasıyla işlenmesi halinde, ayrıca bunların sahiplerine ilgili mevkutenin varsa bir önceki ay ortalama satış bedelinin dörtte üçü kadar ağır para cezası verilir. Ancak verilecek para cezası hiçbir halde üçmilyar liradan az olamaz. Bu mevkutelerin sorumlu müdürlerine, sahiplerine verilecek para cezasının yarısı uygulanır ve altı aydan iki yıla kadar hapis cezası verilir.

Birinci fıkrada belirtilen propaganda suçunun ikinci fıkrada yazılı mevkuteler dışındaki basılı eser ve sair kitle iletişim araçları ile işlenmesi halinde, sorumluları ve kitle iletişim araçları sahipleri hakkında altı aydan iki yıla kadar hapis ve birmilyar liradan üçmilyar liraya kadar ağır para cezasına hükmolunur. Ayrıca mahkeme, ilgili radyo ve televizyon kuruluşunun bir günden yedi güne kadar yayından men'ine karar verir.

Birinci fıkrada belirtilen propaganda suçunun ikinci ve üçüncü fıkralarda yazılı kitle iletişim araçları ile işlenmesi halinde verilecek ceza üçte bir oranında artırılır."

BAŞKAN - 4 üncü madde üzerinde, Saadet Partisi Grubu adına Rize Milletvekili Sayın Mehmet Bekâroğlu.

Buyurun efendim. (SP sıralarından alkışlar.)

SP GRUBU ADINA MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu madde, Terörle Mücadele Yasasının 8 inci maddesini değiştiriyor. Aslında, bu madde, bölücülük suçunu düzenleyen bir madde. Bugüne kadar bu maddeyle ilgili yargılanan çok sayıda insan var. Türkiye'yi hem bilim dünyasında hem sanat dünyasında hem de medyada başarılı bir şekilde temsil eden çok sayıda isim -isimleri burada vermiyorum- bu maddeden yargılanmışlardır.

Şimdi, yargıçlarımız ve savcılarımız, Türkiye'nin bu entelektüelleriyle yetinmemişler, dünyanın gelmiş geçmiş en büyük entelektüeli olarak bilinen -muhalif bir zat- Noam Chomsky'nin kitabını, önümüzdeki günlerde DGM'de yargılayacaklar.

Değerli arkadaşlarım, elbette Türkiye, geçmiş dönemde, yakın tarihte, daha uzak zamanlarda bu doğrultuda ciddî travmalar yaşamıştır. Türkiye, onbeş sene içinde 30 000 evlâdını, bu bölücü teröre vermiştir; 150 milyar dolar civarında para harcandığı söyleniyor, tam rakamlar bilinmiyor. Dolayısıyla, bu konu üzerinde konuşurken, gerçekten hassas davranmak mecburiyetindeyiz.

Değerli arkadaşlarım, ancak, yurttaş ile düşmanı ayırmak durumundayız; değerli arkadaşlarım, suçlu ile düşmanı ayırmak durumundayız. Suç işlemiş olsa bile, hangi suçu işlerse işlesin, o şahıs, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin yurttaşıdır ve eğer mahkûm olmuşsa, mahkûm olarak, onun temel insan hakları ve hürriyetleri; ama, mahkûm olarak temel hak ve hürriyetleri, yine devletin garantisi altındadır.

Şimdi, tasarının bu maddesiyle getirilen herhangi bir değişiklik yoktur; yine, 312 nci maddede olduğu gibi, baskılar dikkate alınarak, düşünce özgürlüğü önündeki engelleri kaldırın... Avrupa Birliği sürecinin işlemesi, Katılım Ortaklığı Belgesi baskısıyla, işte, bu, Ulusal Programın kısa dönemde yapılması gerekli işlemlerindendir; mart ayına kadar böyle bir düzenleme yapmamız gerekiyor. En azından müzakere edebilmek için, burada göstermelik bir düzenleme yapıyoruz; yoksa, önceki halinden farklı herhangi bir düzenleme yapılmıyor. Eğer, önceki halinden bir iyileşme isteniyor idiyse, en azından "terör yöntemlerine başvurmaya özendirecek şekilde işlenmesi" kavramı, bu kavram, suçun oluşmasının unsuru haline getirilirdi; burada, suçun oluşmasının unsuru değil, ağırlaştırıcı unsur olarak karşımıza çıkmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, düşünceyi ifade ya da düşünce suçları diyelim, -böyle bir suç olur mu, böyle bir kavram olur mu; ayrı bir konu- Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine giden en çok dava, Terörle Mücadele Yasasının bu 8 inci maddesi çerçevesinde oluyor. Şimdi, yapmış olduğumuz bu değişiklikle, aslında, herhangi bir düzelme getirilmiyor, herhangi bir iyileşme getirilmiyor.

Sonra, bu tasarıda "fiilleri daha ağır bir cezayı gerektirmedikçe" deniliyor; bir öncekindeyse "fiilleri daha ağır bir ceza gerektirse bile." Yani, burada, ne demek isteniyor, niye bir önceki maddede bunlar konulmuş, niye konulmamış belli değil.

Değerli arkadaşlarım, bizim, bu maddeyle ilgili, gerçekten istenen, herkesin memnun olabileceği değişiklik önergelerimiz var ve bunlara destek isteyeceğiz; ama, sözlerimi bitirmeden, bir cümleyle, çok önemli bir konuya dikkat çekmek istiyorum:

Değerli milletvekili arkadaşlarım, Türkiye'de,  demokratik bir ülke olan Türkiye'de yasa yapma yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Şimdi, bu yasa ve başka yasalar yapılırken, öyle söylentiler var ki, örneğin, hükümete mensup partilerden birisinin bir genel başkan yardımcısı diyor ki: "Efendim, Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinden şöyle bir metin geldi; liderler görüşürken, benim liderim o metni imzalıyorum sandı, bakanlarımızın birisi de, bu metnin altına imza atmamışlar, başka bir metnin altına imza atmışlar..." Bu, ne demek değerli arkadaşlarım?!. Bu, çok ağır bir ithamdır; yani, bürokratlarımız, bakanlarımız, koalisyon liderleri bir yasa hazırlıyorlar, bir şey imzalıyorlar; ama, o arada, bir görünmez el yasa metnini değiştiriyor. Bunun anlamı budur; bu, kabul edilemez. Kimse bu görünmez el, Türk Milletinden, Türkiye Büyük Millet Meclisinden elini çeksin; yoksa, o el kırılır.

Arz ederim efendim. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Efendim, ikinci söz, Adalet ve Kalkınma Partisinde.

Şanlıurfa Milletvekili Sayın Yahya Akman. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 810 sıra sayılı yasa tasarısının 4 üncü maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, görüşmekte olduğumuz madde, tasarının 1 inci ve 2 nci maddesinin Türkiye'de çok daha güncel olması, çok daha fazla gündeme gelmesi nedeniyle, maalesef, gölgede kalmıştır; ama, bu madde, Türkiye'nin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdinde en fazla mustarip olduğu, en fazla mahkûm olduğu maddedir.

Değerli arkadaşlar, şu elimdeki kitap, Türkiye Büyük Millet Meclisi Kültür Sanat ve Yayın Kurulu yayınları arasında çıkmış olan bir kitap, her arkadaşımızda var. Burada "İfade Özgürlüğünün Yasal Olarak Kısıtlanması" başlığı altında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde verilmiş olan neredeyse bütün mahkûmiyet kararları ki, burada 15 tane karar alınmış; zannedersem, 13 veya 14'ünde, Terörle Mücadele Kanununun 8 inci maddesindeki uygulamalar ve bu maddenin tatbikinden dolayı mahkemelerin önüne gelmiş olan işlerin karara bağlanmasının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10 uncu maddesine aykırı olduğundan bahisle, Türkiye, mahkûm edilmiştir.

Demin de ifade ettiğim gibi, bu madde, 1 ve 2 nci maddenin gölgesinde kalmıştır.

Değerli arkadaşlar, ben, bu tasarıyı, gerek komisyonda gerek daha sonraki günlerde çok detayıyla inceleyen  bir arkadaşınızım. Dikkat ettim, bu maddenin niçin getirilmiş olabileceğine dair araştırmalar yaptım; fakat, bir neticeye varamadım; çünkü, getirilmiş olan madde iyileştirme değil kötüleştirme niteliğinde bir madde.

Burada yapılan değişiklikler şöyle: Daha önce yazılı ve sözlü yapılan propagandaya, görüntülü propaganda şekli de ilave edilmiş; para cezalarında artışlar söz konusu ve bir de, maddeye, ağırlaştırılmış bir hal olarak, bir önceki maddede, yani, Terörle Mücadele Kanununun 7 nci maddesinde, demin kabul edilen maddede, suçun unsuru olarak kabul edilen "terör yöntemlerine başvurmaya özendirecek şekilde" ifadesinin, hiç gereği yokken, hiç gündemde yokken, bu maddeye yeni bir suç olarak, ağırlaştırılmış  bir suç olarak eklendiğini görüyoruz. Bunun eklenme gerekçesinin de, Türkiye'nin terörle mücadelesi olduğunu görüyoruz ve anlıyoruz; ama, dikkatinizi bir hususa çekmek istiyorum değerli arkadaşlar. Bakın, dört sene önce, Meclis Genel Kuruluna kadar gelmiş olan, yine şimdiki Sayın Bakanımızın da altında imzasının bulunduğu, hepinizin bildiği bir tasarı var. Bu tasarının içerisinde de, yine, Terörle Mücadele Kanununun 8 inci maddesinde değişiklik öngörülmekte; fakat, buradaki değişiklik teklifinde bu hususun olmadığını görüyoruz; yani, şu ağırlaştırıcı nedenin olmadığını görüyoruz, ilaveten de Avrupa'daki veya gelişmiş dünya ülkelerindeki benzerlerine paralel olarak, bu madde için öngörülmüş olan ceza miktarının da aşağı çekildiğini görüyoruz.

Değerli arkadaşlar, bir kere şunu ifade etmem lazım ki, 4 ana, 3 de uyum niteliğindeki maddeden oluşan bu tasarıda, iyileştirme olarak kabul edilebilecek cezaların aşağı çekilmesi konusu neredeyse hiç düşünülmemiş, unutulmuş. Sadece 159 uncu maddede üst sınırda bir indirim yapılmış. Biraz önce görüşmüş olduğumuz Terörle Mücadele Kanununun 7 nci maddesi ve şimdi görüştüğümüz Terörle Mücadele Kanununun 8 nci maddesindeki tüm cezalar aynen muhafaza edildiği gibi, ilaveten para cezalarında da ağırlaştırmalar söz konusudur. Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu demek lazım!. Yani, bu madde bu şekliyle kabul edilirse, yine, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin en önemli gündem maddesi olacak ve Türkiye mahkûm olmaya devam edecektir.

Doğrusu, biraz sonra görüşülecek olan önergemizin kabul edilmesidir diye ifade etmek istiyorum değerli arkadaşlar; çünkü, biz, eğer, hakikaten demokratik bir adım atmak istiyorsak, hakikaten altına imza atmış olduğumuz uluslararası sözleşmelere paralel bir düzenleme yapmak istiyorsak, kendi kendimizi kandırmamızın hiçbir âlemi yok. Burada, ne vatandaşımızın kandırılması söz konusu ne de Avrupa'da yargı yetkisini kabul etmiş olduğumuz hâkimlerin buna kanması söz konusu. Burada, tam anlamıyla, tasarının getiriliş amacına ters bir düzenleme söz konusudur. Bu düzenlemenin yanlış olduğunu ifade ediyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Gruplar adına başka söz isteyen?.. Yok.

Madde üzerinde 3 adet önerge vardır; önce, geliş sıralarına göre okutup, sonra da aykırılık derecelerine göre işleme tabi tutacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 810 sıra sayılı tasarının 4 üncü maddesinin birinci fıkrasıyla değiştirilen 3713 sayılı Yasanın 8 inci maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                 Yahya Akman

                                          Şanlıurfa

"Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak amacıyla ve terör yöntemlerine başvurmaya özendirecek şekilde yazılı, sözlü veya görüntülü propaganda ile toplantı, gösteri ve yürüyüş yapanlar hakkında fiilleri daha ağır bir cezayı gerektirmedikçe altı aydan bir yıla kadar ağır hapis cezası verilir."

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 810 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 4 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Mehmet Bekâroğlu

Fethullah Erbaş

 

 

Rize

Van

 

 

Fahrettin Kukaracı

Şeref Malkoç

 

 

Erzurum

Trabzon

 

 

Lütfi Yalman

Mustafa Kamalak

 

 

Konya

Kahramanmaraş

 

 

Mustafa Geçer

Yasin Hatiboğlu

 

 

Hatay

Çorum

 

Madde 4 : Terörle Mücadele Kanununun  8 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 8- Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak amacıyla, terör yöntemlerine başvurmayı özendirecek şekilde yazılı, sözlü ya da görüntülü propaganda ile toplantı, gösteri ve yürüyüş yapanlar hakkında, fiilleri daha ağır bir cezayı gerektirmedikçe bir yıldan üç yıla kadar hapis ve 1 milyar liradan 3 milyar liraya kadar ağır para cezasına hükmolunur.

Birinci fıkrada belirtilen propaganda suçunun 5680 sayılı Basın Kanununun 3 üncü maddesinde belirtilen bir mevkute vasıtasıyla işlenmesi halinde, ayrıca bunların sahiplerine ilgili mevkutenin varsa bir önceki ay ortalama satış bedelinin dörtte 3'ü kadar ağır para cezası verilir. Ancak, verilecek para cezası hiçbir halde 3 milyar liradan az olamaz. Bu mevkutelerin sorumlu müdürlerine, sahiplerine verilecek para cezasının yarısı uygulanır ve altı aydan iki yıla kadar hapis cezası verilir.

Birinci fıkrada belirtilen propaganda suçunun ikinci fıkrada yazılı mevkuteler dışındaki basılı eser ve sair kitle iletişim araçları ile işlenmesi halinde, sorumluları ve kitle iletişim araçları sahipleri hakkında altı aydan iki yıla kadar hapis ve 1 milyar liradan 3 milyar liraya kadar ağır para cezasına hükmolunur. Ayrıca, mahkeme, ilgili radyo ve televizyon kuruluşunun bir günden yedi güne kadar yayından men'ine karar verir.

Birinci fıkrada belirtilen propaganda suçunun, ikinci ve üçüncü fıkralarda yazılı kitle iletişim araçları ile işlenmesi halinde verilecek ceza üçte bir oranında artırılır."

BAŞKAN - Bu önerge en aykırı önerge olduğu için, okutup, işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 810 sıra sayılı "Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair" kanun tasarısının çerçeve 4 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Mehmet Bekâroğlu

Fethullah Erbaş

 

Rize

Van

 

Fahrettin Kukaracı

Şeref Malkoç

 

Erzurum

Trabzon

 

Lütfi Yalman

Mustafa Kamalak

 

Konya

Kahramanmaraş

 

Mustafa Geçer

Yasin Hatiboğlu

 

Hatay

Çorum

Madde 4- Terörle Mücadele Kanununun 8 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 8- Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak amacıyla, terör yöntemlerine başvurmayı özendirecek şekilde yazılı, sözlü ya da görüntülü propaganda ile toplantı, gösteri ve yürüyüş yapanlar hakkında, fiilleri daha ağır bir cezayı gerektirmedikçe bir yıldan üç yıla kadar hapis ve 1 milyar liradan 3 milyar liraya kadar ağır para cezasına hükmolunur.

Birinci fıkrada belirtilen propaganda suçunun, 5680 sayılı Basın Kanununun 3 üncü maddesinde belirtilen bir mevkute vasıtasıyla işlenmesi halinde, ayrıca, bunların sahiplerine ilgili mevkutenin varsa, bir önceki ay ortalama "satış bedelinin dörtte 1'i" kadar ağır para cezası verilir. Ancak verilecek para cezası hiçbir halde 3 milyar liradan az olamaz. Bu mevkutelerin sorumlu müdürlerine, sahiplerine verilecek para cezasının yarısı uygulanır ve altı aydan iki yıla kadar hapis cezası verilir.

Birinci fıkrada belirtilen propaganda suçunun, ikinci fıkrada yazılı mevkuteler dışındaki basılı eser vesair kitle iletişim araçları ile işlenmesi halinde, sorumluları ve kitle iletişim araçları sahipleri hakkında altı aydan iki yıla kadar hapis ve 1 milyar liradan 3 milyar liraya kadar ağır para cezasına hükmolunur. Ayrıca, mahkeme, ilgili radyo ve televizyon kuruluşunun bir günden yedi güne kadar yayından men'ine karar verir.

Birinci fıkrada belirtilen propaganda suçunun ikinci ve üçüncü fıkralarda yazılı kitle iletişim araçlarıyla işlenmesi halinde verilecek ceza üçte 1 oranında artırılır.

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükümet?..

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Katılmıyoruz.

Sayın Bekâroğlu, buyurun. (SP sıralarından alkışlar)

MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım; bu önergeyle, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak amacıyla propaganda yapmayı kesin, net, somut bir gerekçeye, unsura bağlamaya çalışıyoruz.

Gerçekten, bu, ağırlaştırıcı unsur olarak gelen "terör yöntemlerine başvurmayı özendirecek şekilde" kavramı, suçun unsurunu oluştursun ve konuyla ilgili bugüne kadar yapılan tartışmalara da burada nokta konulsun.

Değerli arkadaşlarım, kimse, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bölünmesini istemiyor; ülkesinin, milletinin bölünmesini istemiyor. Bunu önlemek için alınacak tedbirler var. Elbette, partiler, bunun için oy isterler, bunun için hükümete gelirler ve hükümet ederler. Biz, Türkiye Cumhuriyeti Devletininin, milleti ve ülkesiyle bölünmesini istemiyorsak, bu ülkede yaşayan insanların, bu ülkede mutlu olmasını sağlamalıyız; Türkiye'yi, yaşanabilir bir ülke haline getirmeliyiz. Bugün, maalesef, Türkiye, hem ekonomik sebeplerden dolayı hem demokrasi, hak ve özgürlüklerin üzerindeki baskılardan dolayı yaşanabilir bir ülke olmaktan çıkıyor. Eğer, biz, terörle mücadele etmek ya da eğer biz, ülkenin bölünmesini engellemek istiyorsak, hükümet olarak, bu tip tedbirleri öne çıkaracağız. Elbette, yasal tedbirler de, bu konuda, alınacaktır. İşte, bu yasal tedbirlerin sınırı, terör eylemleridir "terör eylemlerini özendirmek"tir. Doğru olan budur.

Bizim, aslında, Avrupa Birliği süreci dediğimiz süreçte, demokratikleşme dediğimiz süreçte de yapmak istediğimiz şey budur; düşünceyi suç olmaktan çıkarmaktır. Burada, düşünce, suç olmaktan çıkarılmıyor değerli arkadaşlarım; burada, düşünce, suç olmaya devam ediyor.

Bugüne kadar bu maddeden ceza alanların dosyalarını inceleyin, gerçekten, ciddî bir şekilde, terör eylemlerinin propagandasını yapan insanlar da var ve onlar ceza almışlardır; ama, terör örgütlerinin ve eyleminin propagandasını hiç yapmayan, özgürlük alanlarının genişletilmesini söylerken; örneğin, Kürtçe yayın olsun dediğinden dolayı ceza alan çok sayıda insan mevcuttur. Biz, bunların önüne geçmek durumundayız. Bir de, bu yayınlar öyle bir yayın organında yapılabilir ki, burada getirilen, satış bedelinin dörtte 3'ü şeklindeki cezayla, o mevkute, o yayın organı, alacağı cezayla, bu paradan dolayı tamamen kapanabilir; bu, sadece ifade özgürlüğünün değil, basın özgürlüğünün önünde de bir engeldir.

Eğer siz bu maddeyi desteklerseniz, ki, böyle bir şey göremiyorum; arkadaşlarımız, bir an evvel okuyun, geçin de, oylamaları yapın diyorlar; bu sebepten dolayı da, maalesef, Meclisin saygınlığı gidiyor; ama, biz, doğru olanları söyleyip, burada tarihe not düşüyoruz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Hükümetin ve Komisyonun kabul etmediği önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Çeker misiniz efendim önergenizi?

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Önergemizi geri çekiyoruz.

BAŞKAN - Çok çok teşekkür ederim efendim; çünkü, okuması 10 dakika sürüyor.

Son önergeyi...

Sayın Akman da gerekçesini... Değil mi?.. Neyse... Okuyalım da evvela.

MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Yok efendim... Size söylemedim... İstirham ederim...

MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - İçtüzük neyi gerektiriyorsa onu yapın Sayın Başkan.

BAŞKAN - Onu yapıyorum zaten efendim.

Son önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 810 sayılı tasarının 4 üncü maddesinin birinci fıkrasıyla değiştirilen 3713 sayılı Yasanın 8 inci maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                 Yahya Akman

                                          Şanlıurfa

"Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak amacıyla ve terör yöntemlerine başvurmaya özendirecek şekilde yazılı, sözlü veya görüntülü propaganda ile toplantı, gösteri ve yürüyüş yapanlar hakkında, fiilleri daha ağır bir cezayı gerektirmedikçe, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir."

BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu efendim?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Akman, gerekçesini okutayım mı?

YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) - Madde üzerinde konuşurken izah etmiştim; gerekçesi okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe :

Maddenin komisyona gelen hali yürürlükteki metinden daha ağır bir şekilde düzenlenmiştir. Oysa, demokrasi, yahut uyum paketinin getiriliş nedeni bu maddelerde iyileştirme amacı gütmektedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Türkiye aleyhine vermiş olduğu kararların çok büyük bir çoğunluğu bu madde nedeniyledir.

Gerek Türkiye'nin taahhütleri gerekse Avrupa Birliğinin bizden istekleri doğrultusunda bir iyileştirme yapılmak isteniyorsa maddenin önerdiğimiz gibi somut bir suç haline getirilmesi ve terör tanımına bağlanması gerekir.

BAŞKAN - Efendim, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum :

MADDE 5. - 16.6.1983 tarihli ve 2845 sayılı Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun 16 ncı maddesinin ikinci fıkrasının ikinci cümlesi madde metninden çıkarılmış, üçüncü ve dördüncü fıkraları ise aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Anayasanın 120 nci maddesi gereğince olağanüstü hâl ilân edilen bölgelerde yakalanan veya tutuklanan kişiler hakkında ikinci fıkrada dört gün olarak belirlenen süre, Cumhuriyet savcısının talebi ve hâkim kararıyla yedi güne kadar uzatılabilir.

Tutuklu bulunan sanık, müdafii ile her zaman görüşebilir. Cumhuriyet savcısı tarafından gözaltı süresinin uzatılmasına yazılı olarak emir verilmesinden sonra gözaltında bulunan kişi hakkında da aynı hüküm uygulanır."

BAŞKAN - 5 inci madde üzerinde, Saadet Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili Sayın Lütfü Esengün; buyurun efendim. (SP sıralarından alkışlar)

SP GRUBU ADINA LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) - Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının 5 inci maddesi üzerinde Saadet Partimizin Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözümün başında, geçen hafta içerisinde Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen Meclis İçtüzüğüyle ilgili, iki satır da olsa, kısaca düşüncelerimi ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, şu anda, Meclisimiz, Anayasaya aykırı bir İçtüzükle çalışıyor. Anayasa Mahkemesi tarafından İçtüzüğün hem de yasamayla ilgili maddeleri iptal edildi; buna rağmen, Sayın Meclis Başkanından, Anayasaya aykırılığın düzeltilmesi yönünde henüz hiçbir girişim, hiçbir teşebbüs görmedik. Her ne kadar Anayasa Mahkemesinin gerekçeli kararı yayımlanmamış olsa dahi, kısa kararda hangi maddelerin Anayasaya aykırı olduğu bellidir; gerekçeli kararı beklemeye gerek yoktur. Süratle, yeniden, Anayasaya uygun bir İçtüzüğe kavuşmamız için, öncelikle de, tabiî ki, Sayın Meclis Başkanımızın teşebbüste bulunması gerekirdi; ama, bildiğimiz kadarıyla, Sayın Meclis Başkanımız bugüne kadar hiçbir teşebbüste bulunmadı, bugün de yurtdışına bir seyahate gitti. Biz, tabiî, bütün bu durum karşısında, Saadet Partili milletvekilleri olarak, değişiklik teklifimizi hazırladık, imzalarını ikmal ettik, bugün veya yarın sabahleyin Meclis Başkanlığına verilecek.

Değerli arkadaşlar, Anayasaya uymak hepimizin görevidir. Özellikle de Meclisi Anayasaya uygun bir İçtüzükle yönetmek, idare etmek tabiî ki hepimizin menfaatınadır.  Kimse, yangından mal kaçırmak için, üç aylık süreyi veya Anayasa Mahkemesinin gerekçeli kararının yayımlanmasını beklemez.

Değerli arkadaşlar, bu getirilen madde olumlu bir madde. Burada gözaltı süreleri indiriliyor. Bakınız, biz, 54 üncü hükümet olarak işbaşında iken, bu konuda Anayasanın tanıdığı en asgarî süreye gözaltı sürelerini indirmiştik. 54 üncü hükümet zamanında gözaltı süreleri, Anayasanın müsaade ettiği en alt sınıra çekilmişti; ama, şimdi, Anayasa değişti, daha aşağıya çekme imkânı var; bugün, o yapılıyor.

Biz, yine, o hükümet zamanında, 312 nci maddenin devlet güvenlik mahkemelerinin görevi dışına çıkarılması için Meclise tasarı getirmiştik; komisyondan geçmişti, Meclis Genel Kuruluna kadar gelmişti. Efendim, bugün 312 nci madde üzerinde hassasiyet gösteren arkadaşlarımız, daha geçenlerde, aynı fasılda düzenlenmiş olan, yine kamu düzeniyle ilgili olan 313 üncü ve 314 üncü maddelerin, yani, çete suçlarının devlet güvenlik mahkemelerinin görevi dışına çıkarılması konusunda hiçbir şekilde itirazda bulunmadılar, kabul oyu verdiler. Şimdi, enteresan ve acayip bir durum var Türkiye'de; 312 nci madde DGM'nin kapsamı içerisinde, 313 ve 314 aynı fasılda kamu düzeniyle ilgili maddeler DGM'nin kapsamında değil. Biz, o zaman bunu düşünmüştük; ama, o zamanki iktidar ortağımızın içerisindeki bazı arkadaşların muhalefeti sebebiyle başaramamıştık. Sonra, neler yapılmıştı; İnsan Hakları Üst Kurulunu biz kurduk. İnsan hakları müsteşarlığının kurulması için hazırladığımız tasarı Meclis Plan ve Bütçe Komisyonunda, maalesef, kaldı, hükümetimizin ömrü yetmedi.

Şimdi getirilen tasarıyla, 48 saate kadar normal gözaltı süresi var; şu andaki yasada yedi güne kadardır; şimdi, bu, savcının emriyle dört güne indiriliyor; olumlu bir gelişmedir. Hâkim kararıyla da, şu andaki yasada on güne kadar olan süre, yedi güne indiriliyor; ancak, burada önemli bir husus var, müdafiiyle görüşme konusunda yine cumhuriyet savcısının yazılı emrinden sonraki bölümde ancak DGM'lik suçlarda müdafiiyle görüş imkânı olacak.

Değerli arkadaşlar, müdafiiyle görüşülmeyen yerde işkence vardır. Eğer, hükümet ve bizler, Türkiye'de işkenceyi önlemek istiyorsak, muhakkak, soruşturmanın, gözaltının her safhasında, hangi suç olursa olsun, nerede işlenmiş olursa olsun, ister olağanüstü halde ister başka yerde, avukatla, müdafiiyle görüşme hakkını... Savunma hakkı, hepimizin bildiği gibi, kutsal bir haktır, anayasal bir haktır ve özellikle de, işkencenin önlenmesi için müdafiiyle görüşme imkânını sanıklara her zaman vermeliyiz.

Bakınız, Sayın Bakanımızın geçende bir ifadesi şöyleydi: "İşkenceyle mücadeleyle ilgili olarak yasal bir noksanımız yok; ama, tatbikatta var." Evet, bütün yasalar çıkarılmış, bütün düzenlemeler yapılmış; ama, yasaların işlemediği, yasaların uygulanmadığı bazı yerler var. İşte, o işkence yapılan karanlık yerler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - Hemen bitireceğim...

BAŞKAN- Tabiî efendim; buyurun.

LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - Oraya, yasa işlemiyor; oraya, kimsenin hükmü geçmiyor; oraya, yasaların, bakanların emri geçmiyor; orada, sadece kaba kuvvet ve insanlık dışı bazı kişilerin uygulamaları geçerli.

Onun için, bu maddede yapılan cumhuriyet savcısı tarafından gözaltı süresinin uzatılmasına yazılı olarak emir verilmesinden sonra, gözaltına alınan, müdafiiyle görüştürülür hükmü yanlıştır; gözaltına alınan her sanık, o andan itibaren müdafiiyle görüşmelidir. Müdafie ne kadar imkân verirsek, Türkiye'de adalet o kadar sağlanmış olur. Adaletin tecellisinden de hiç kimse korkmasın. İşkenceyle alınan ifadelerle adalet tecelli etmez; işkenceden, zor ve kötü muameleden hayır gelmez.

Netice itibariyle, maddenin, bu haliyle de olsa Grubumuz tarafından desteklendiğini ifade ediyor, hepinize saygılarımı sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

İkinci söz, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Ali Şahin'in.

Buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz kanun tasarısının çerçeve 5 inci maddesi üzerinde Grubum adına görüşlerimi arz etmek için huzurunuzdayım; hepinize saygılar sunuyorum.

Efendim, görüşmekte olduğumuz çerçeve 5 inci madde, 2845 sayılı Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun 16 ncı maddesinde değişiklik yapmaktadır. İlgili madde, beş fıkradan ibaret olup, fıkralardan birindeki bir cümle yürürlükten kaldırılmakta, iki fıkrada da değişiklik yapılmaktadır. Biraz önce, Grubu adına görüşlerini açıklayan Sayın Esengün'ün de ifade ettiği gibi, yapılan bu değişiklikler, 3 Ekim 2001 tarihinde Anayasamızın 19 uncu maddesinde yapılan değişikliklere paralel değişikliklerdir. O bakımdan, bir noktada, Anayasaya uyum için getirilmiş olan bir değişikliktir. Anayasa değişikliğini hep birlikte gerçekleştirdiğimize göre, ilgili yasalara yansıtılacak bu değişikliklere de, hiç şüphesiz ki, Grup olarak olumlu yaklaşıyoruz.

Hemen şunu ifade edeyim ki, Devlet Güvenlik Mahkemesinin görev alanına giren suçlarda, yakalanan veya tutuklanan kişilerin gözaltına alınmalarıyla ilgili mevcut kanunda süreler var; normal süre 48 saat, savcının isteği halinde bu, dört güne kadar uzatılabiliyor. Ayrıca, yine, savcının talebi ve hâkimin kararıyla yedi güne kadar mevcut kanunda gözaltı süreleri uzatılabiliyor. Eğer olağanüstü hal bölgesinde ise, devlet güvenlik mahkemesi kapsamına giren bu suçlarda hâkim kararıyla uzatma süresi on güne kadar olabiliyor. Yine, mevcut kanunda tutuklu sanık, her zaman avukatıyla prensip olarak görüşme imkânına sahip; ancak, gözaltında avukatıyla görüşebilmesi için, hâkimin, gözaltı süresinin uzatılmasına karar vermesinden sonra bu süre başlıyor.

Peki, tasarı hangi yenilikleri, hangi iyileştirmeleri getirmektedir; önce, toplu olarak işlenen suçlarda cumhuriyet savcısının yazılı emriyle dört güne kadar uzatma bölümü, bu değişikte de muhafaza ediliyor; ancak, hâkim kararıyla yedi güne kadar uzatma şıkkı madde metninden çıkmaktadır. Bu, Anayasanın 19 uncu maddesine uygun, gerekli ve lüzumlu bir düzenlemedir.

Ayrıca, biraz önce de belirtmiştim, eğer devlet güvenlik mahkemesi kapsamına giren bir suç, olağanüstü hal bölgesinde işlenmişse, örneğin Diyarbakır'da işlenmişse -şu anda, oralarda, olağanüstü hal durumu söz konusu- Şırnak'ta işlenmişse, Tunceli'de işlenmişse, şu anda yürürlükte bulunan kanuna göre gözaltı süresi on güne kadar uzatılırken, bu değişiklik gerçekleştiği takdirde, yedi güne kadar uzatılabilecektir; demek ki, üç günlük bir avantaj elde edilmektedir. Ancak, Adalet Komisyonundaki görüşmelerde de ifade etmiştik, biraz önce arkadaşlarımız da dikkati bu noktaya çektiler, Anayasada yapılan değişiklikte "bu süreler, olağanüstü hal, sıkıyönetim ve savaş hallerinde uzatılabilir" demekte, ancak, ne kadar uzatılacağı konusunda bir süre öngörülmemektedir. Bu tasarıyı hazırlayanlar, bu süreyi şimdilik yedi gün olarak öngörmüşlerdir. Bu yedi günlük sürenin, ben, uzun olabileceğini düşünüyorum; bu, beş gün olabilir, makuldür. Sanıyorum, bu konuda verilmiş bir önergede var, o önerge doğrultusunda bunun beş gün olmasında isabet olduğu kanaatindeyim. Eğer, öyle bir önerge çekilmezse, burada oylanırsa, o istikamette destek vereceğimizi de ifade etmek istiyorum.

İzin verirseniz, sözlerimi şöyle tamamlıyorum: Devlet güvenlik mahkemeleri olağanüstü durumların ürünüdür. Türkiye, artık, normalleşmek durumundadır. Devlet güvenlik mahkemelerinin kaldırılması gerekliliğini düşünüyoruz; nitekim, asker üyelerin devlet güvenlik mahkemesinden çıkarılmasıyla ilgili anayasa değişikliğini hep birlikte yapmıştık. Geçenlerde, sanıyorum, bundan bir ay kadar önce, belki birbuçuk ay kadar önce, yine bir değişiklik yapmak suretiyle, kapsamını daraltmıştık, Türk Ceza Kanununun bazı maddelerini, devlet güvenlik mahkemesinin kapsamı alanının dışına almıştık. İnanıyorum ki, gün gelecek, bu Parlamento, devlet güvenlik mahkemelerini de, Anayasasından çıkarmak suretiyle, tabiî hâkim ilkesinin ülkemizde...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Sayın Başkan, tamamlıyorum.

Ülkemizde, tabiî hâkim ilkesine uygun, herkesin eşit haklardan yararlandığı, eşit sürelerden yararlandığı bir noktaya, Türkiye gelir umudundayız; bizim bu konudaki görüşümüz budur. Ama, tasarının bu maddesine, Anayasaya uyumu sağladığı için destek vereceğimizi belirtiyor, hepinize saygılar sunuyoruz efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Şimdi, söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu adına Kayseri Milletvekili Sayın Sevgi Esen'de.

Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA SEVGİ ESEN (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; basınımızda ve kamuoyunda uyum yasaları olarak adlandırılan, 810 sıra sayısıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine gelen yasa tasarısının 5 inci maddesi üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu adına görüşlerimi ifade etmek üzere söz almış bulunmaktayım; başta Sayın Başkan olmak üzere, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, basınımızda, daha çok, 159 uncu ve 312 nci maddeler tartışıldı. Şu anda, üzerinde fazla durulmayan, çok da önemli olan bir maddeyi görüşmek üzereyiz. 5 inci maddeyle ne yapılıyor; 5 inci maddeyle, 1983 tarihli, 2845 sayılı Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun 16 ncı maddesinin ikinci fıkrasının ikinci cümlesi metinden çıkarılıyor; üçüncü ve dördüncü fıkraları ise değiştirilerek, Anayasanın 120 nci maddesinin uygulama alanına giren bir düzenleme yapılıyor. Peki, Anayasamızın 120 nci maddesi nedir; 120 nci madde, olağanüstü yönetim usullerini belirleyen maddelerden biridir ve şiddet olaylarının yaygınlaşması ve kamu düzeninin ciddî şekilde bozulması sebebiyle ilan edilen olağanüstü hal ilanına ilişkin bir maddedir. Anayasamızın, temel hak ve hürriyetler açısından farklılık arz eden durumlarda kendini koruma mekanizmasının doğal ve haklı bir sonucu olarak, hür demokratik düzeni ve temel hak ve hürriyetleri ortadan kaldırmaya yönelik hareketlerin, yaygın şiddet hareketlerine ait ciddî belirtilerin çıkması ve bu nedenle, kamu düzeninin ciddî şekilde bozulması hallerine mahsus olmak üzere, olağanüstü hal ilan edilebileceğinin şekil bulduğu bir düzenlemedir. Burada, çok ciddî unsurlar aranarak geçici bir durum ilan edilmektedir.

Değerli milletvekilleri, hepinizin de malumu olduğu üzere, Meclisimiz bir uzlaşma örneği göstererek, 33 maddelik bir anayasa değişikliği paketini bu Meclisten geçirerek yasalaşmasını temin etmiştir. Bu değişikliklerden biri de Anayasamızın 19 uncu maddesinde gerçekleşmiştir. Bu değişiklikle, 4709 sayılı Kanunun 4 üncü maddesiyle, Anayasanın 19 uncu maddesi değiştirilerek, toplum olarak işlenen suçlarda gözaltı süresi kısaltılarak, dört gün içinde hâkim önüne çıkarılacağı kabul edilmiştir. İşte, Anayasamızda, kişilerin temel hakları açısından isabetli yapılan bu değişikliğin ilgili kanunlarımıza yansıtılması anayasal bir zorunluluktur. Bu anlamda, görüştüğümüz bu madde tam bir uyum yasasıdır ve Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun 16 ncı maddesinin bu şekilde değiştirilmesi, bir şekilde ayıklanması, işin tabiatı icabıdır. Doğru Yol Partisi Grubu olarak, bu maddeyi bu yönüyle kabul etmek mümkündür; ancak, Doğru Yol Partisi Grubunun hassasiyeti, demokrasinin vazgeçilmez unsuru olan temel hak ve hürriyetler yönündedir. Bu savla, değiştirilmek istenen üçüncü fıkra üzerinde, yargılama süresi ve yargılama bilinci adına, daha duyarlı olmak mecburiyeti vardır. Değişikliğe tabi fıkrayla, savcının istemi üzerine, dört günlük gözaltı süresinin, hâkimin kararıyla yedi güne kadar uzatılacağı şekle bağlanmaktadır. Oysa, bu inceleme, sanığı görme zorunluluğu aranmaksızın dosya üzerinde yapılacak bir incelemeyi öngörmektedir. Bu durum, anlaşılmaz bir yargı biçimidir ve yerinde de değildir. Kaldı ki, uluslararası bir sözleşme olan ve bizim de imzamızın bulunduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin kararına göre, hangi nedenle olursa olsun, gözaltı süresinin dört gün altı saati geçemeyeceğine ilişkindir. Dolayısıyla, dört günden sonraki gözaltı süresinin hâkim kararıyla uzatılması hallerinde, sanığın mutlaka hâkim huzuruna çıkarılması, hem Anayasamızın ilgili 19 uncu maddesinin ruhunun gereğidir hem de taraf olduğumuz uluslararası anlaşmanın gereğidir. Kişi hürriyeti ve güvenliğimiz temel haklardan olduğu gerçeği karşısında, bu eksiklik veya yanlışlık mutlaka giderilmelidir.

Çağımızın insan hakları çağı olduğu söylemleri ve iddiası, ancak insan haklarına saygı göstermekle ve kişi hürriyetini temin etmekle mümkün olacağı düşüncesiyle, hepinize saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum, sağ olun. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Esen.

Madde üzerinde görüşmeler tamamlandı.

Madde üzerinde üç önerge vardır, ilk önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

810 sıra sayılı yasa tasarısının 5 inci maddesinin ikinci fıkrasındaki "yedi güne kadar uzatılabilir" cümlesinin "dört güne kadar uzatılabilir" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                   Lütfi Yalman

                                             Konya

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının, 2845 sayılı Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun 16 ncı maddesinin üçüncü fıkrasında yapılan değişikliğin sonuna, "hâkim, karar vermeden önce yakalanan veya tutuklanan kişiyi dinler" cümlesinin eklenmesini dilerim.

Saygılarımla.

                              H. Uluç Gürkan

                                            Ankara

BAŞKAN - Son önerge, en aykırı önerge olup, okutup işleme alacağım :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 810 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 5 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Mehmet Bekâroğlu

Fethullah Erbaş

 

 

Rize

Van

 

 

Fahrettin Kukaracı

Şeref Malkoç

 

 

Erzurum

Trabzon

 

 

Lütfi Yalman

Mustafa Kamalak

 

 

Konya

Kahramanmaraş

 

 

Mustafa Geçer

Yasin Hatiboğlu

 

 

Hatay

Çorum

 

Madde 5. - 16.6.1983 tarihli ve 2845 sayılı Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun 16 ncı maddesinin ikinci fıkrasının ikinci cümlesi madde metninden çıkarılmış, üçüncü ve dördüncü fıkraları ise aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Anayasanın 120 nci maddesi gereğince olağanüstü hal ilan edilen bölgelerde yakalanan veya tutuklanan kişiler hakkında ikinci fıkrada dört gün olarak belirlenen süre, cumhuriyet savcısının talebi ve hâkim kararıyla yedi güne kadar uzatılabilir.

Yakalanan zanlı ya da tutuklu bulunan sanık, müdafii ile her zaman görüşebilir."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Bekâroğlu, buyurun.

MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; tekrar, hepinizi selamlıyorum.

Bu değişiklik önergesiyle, aslında, Anayasaya uyum çerçevesinde yapmış olduğumuz değişikliklerin amacına ulaşmasını sağlamaya çalışıyoruz. Değerli arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyeti mahkemelerinin vermiş olduğu kararların büyük bir kısmı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden geri dönüyor. Niye dönüyor, niye oraya gidiyor; onu bize sormayın. Biz, Avrupa Birliğine girmeye kendi irademizle karar verdik ve başvurduk. Dolayısıyla, Avrupa Birliğine gireceksek, o zaman, o şartları yerine getireceğiz. Nedir bu şartlar?.. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin gereğini yerine getiriyoruz, bunu da imzalamışız, bu Meclis de görüşmüş ve kabul etmiş.

Bakınız, bizim, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden geri dönen dosyalarımızın büyük çoğunluğunda usul hataları var, savunma hakkının yeteri kadar verilmediği var. Şimdi, burada, yapılan bu değişiklikte, yine, kişinin gözaltındayken avukatla görüşmesini engeller bir durum var. Biz, yapmış olduğumuz teklifle, kişinin gözaltına alınır alınmaz avukatıyla görüşmesini istiyoruz ve bu istek de, gayet doğal bir istektir.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'de yıllardan beri -zorunluydu değildi; bunu tartışmıyorum- bir bölgede ayrı bir hukuk uygulanıyor. Bir toplum, bir millet, bu kadar uzun süre, bu kadar büyük gerginliğe tahammül edemez. Bölünmeyelim derken... Yani, sadece yasalarla, sadece kararlarla, yasaklarla değil, biraz sosyoloji okumamız gerekiyor, biraz psikoloji okumamız gerekiyor. Nasıl bölüneceğiz; bir toplum, bir mekanizma, bir organizma, gerginliğe, bu kadar uzun süre tahammül edebilir mi?..

Anayasa değişikliği yapıp, gözaltı sürelerini dört güne indirdiğimiz günden itibaren, olağanüstü hal bölgesinde, hatta olağanüstü halin olmadığı Van'da bile geçerli olup olmadığı tartışma konusu olan 430 sayılı Kanun Hükmündeki Kararnameye bağlı kalarak, olağanüstü hal valisinin isteği ve yargıç kararıyla, insanlar, 10'ar günlük 10'ar günlük cezaevinden çıkarılarak 60-70 gün boyunca gözaltında tutuldular ve bunlarla avukat görüşemiyor.

Değerli arkadaşlarım, hukuktan, hukuk devletinden, Avrupa'dan filan vazgeçtik, bu ülkenin insanları, bu ülkenin vatandaşları bizim diyoruz, bir diyoruz, beraberiz diyoruz; peki, nasıl olacak bir, beraber?! Bir, berabersek, herkese aynı hukuk uygulanmayacak mı?..

Değerli arkadaşlarım, bu teklifin kabul edilmesi gerekiyor. Sayın Adalet Bakanının kendisi bir hukukçudur, nasıl, böyle bir tasarıyı hazırlayıp buraya sunabiliyor; gerçekten hayret ediyor; hepinizden destek bekliyorum; saygılar sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 2845 sayılı Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun 16 ncı maddesinin üçüncü fıkrasında yapılan değişikliğin sonuna "hâkim, karar vermeden önce yakalanan veya tutuklanan kişiyi dinler" cümlesinin eklenmesini dilerim.

                              H. Uluç Gürkan

                                            Ankara

BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu efendim?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu efendim?

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Katılmıyoruz.

Sayın Gürkan, buyurun efendim.

H. ULUÇ GÜRKAN (Ankara) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu önergeyle amacım, 10 yıldır uluslararası platformlarda, inançla ve kararlılıkla haklılığını savunduğum ülkemin, Türkiyemizin ulusal çıkarlarının zarar görmesini önlemektir. Ekim ayında, Anayasanın 19 uncu maddesinde, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine uygun bir düzenleme yaptık. Yakalanan veya tutuklanan kişiler için gözaltı süresini dört günden daha öteye, ancak, o kişilerin, hâkim önüne çıkarılmaları kaydıyla öngördük ve "kimse, bu süreler geçtikten sonra, hâkim kararı olmaksızın hürriyetinden yoksun bırakılamaz" dedik.

Sayın milletvekilleri, Anayasada bu değişikliği yaptıktan sonra, hiç kuşkusuz, hükümetimizin talimatıyla, Türkiye'nin Avrupa Konseyi Nezdindeki Daimî Temsilcisi Büyükelçi Numan Hazar imzasıyla, 29 Ocak 2002 günü, Avrupa Konseyine, aşağıdaki, şimdi okuyacağım bildirimde bulunduk: "Tüm ülkede gözaltı süresinin en çok dört gün olarak belirlenmesi hakkında, geçenlerde yapılan anayasal değişiklikler sonucunda, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 15/3 üncü maddesi gereğince, Sözleşmenin 5 inci maddesi hakkında, Türk Hükümetinin, 5 Mayıs 1992 tarihinde yapılan askıya alma kararını geri çektiğini bildirmek isterim." Avrupa Konseyi Genel Sekreteri de, bu konuda, Türkiye'nin de askıya alma kararını çekmesi nedeniyle, bütün dünyaya, memnuniyetini belirten bir açıklama yaptı.

Türkiye, bu bildirimiyle, gözaltı süreleri hakkında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine bireysel başvuru yolunu açtı, daha önce askıya almış olduğu bireysel başvuru yolunu açtı. Ölçü, bu konuda Anayasada yazılı olan Avrupa standartlarıdır; hâkim önüne çıkarılmaktır. Şimdi yeni getirilen düzenlemeyle, bir anlamda Anayasada yaptığımız değişikliği deliyoruz. Doğru Yol Partisi sözcüsü Sayın Esen'in söylediği gibi, hâkime dosya üzerinden inceleme yapma olanağını veren bir düzenleme yapıyoruz.

Sayın milletvekilleri, bu düzenlemeyi yaparsak, askıya alma kararını da çıkardığımız için, bundan böyle, olağanüstü hal bölgesinde, hâkim kararıyla da olsa, dosya üzerinde yapılmışsa, kişi, hâkim önüne çıkarılmamışsa, alınacak her uzatma kararı nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gidilecek ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Türkiye hakkında tazminata hükmedecektir; çünkü, ölçü, Anayasamızda yazılı olan hâkim önüne çıkarılmaktır.

Sayın milletvekilleri, bugüne kadar, biz, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine 10 milyon doları aşkın para ödedik, tazminat olarak, bir o kadar para da yolda. Bunları ödememek için, Anayasamız dahil, bir sürü yerde değişiklik yapıyoruz. Şimdi Anayasamızda buna uygun değişikliği yaptıktan sonra, hâkim önüne çıkarılma koşulunu aramaksızın gözaltı süresini hâkim kararıyla uzatma kararını almak, onlarca milyon dolarlık yeni tazminatlara gidilmesi olanağını, yolunu açabilir. Buna hakkımız yok, bu para bize gökten zembille inmiyor, IMF'ten borç alıyoruz.

Sayın milletvekilleri, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yargı yetkisini kabul etmek veya etmemek ayrı bir şeydir; ama, o yargı yetkisini kabul ediyorsak, onun normlarına, bildirimlerine uymak zorundayız. Bunu gönülle, irademizle kabul etmiş durumdayız. Tazminat ödeyerek egemenliğimizi satın alamayız. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin mahkûmiyet kararları, şahsen benim kanıma dokunuyor, sizin de içinize sindiğini sanmıyorum. Onun için, gelin, önergemi destekleyin, kimse Türkiye aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine bu konu nedeniyle gidemesin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de bu konuda Türkiye aleyhine karar veremesin.

Saygılar efendim. (DSP, ANAP, DYP, AK Parti ve SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

Efendim, Kâtip Üyeler arasında ihtilaf var. Uluç Gürkan'ın, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergesinin oylamasını elektronik cihazla yapacağız.

1 dakika süre veriyorum.

Oylamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Önerge kabul edilmiştir.

Üçüncü önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

810 sıra sayılı yasa tasarısının 5 inci maddesinin ikinci fıkrasındaki "yedi güne kadar uzatılabilir" cümlesinin "dört güne kadar uzatılabilir" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                   Lütfi Yalman

                                             Konya

BAŞKAN - Önergeye Komisyon katılıyor mu efendim?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet ?..

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Maddede sürenin zaten dört günden yedi güne çıkarılması söz konusu. Verilen önergeyle dört günden dört güne çıkarılması gibi garip bir sonuç ortaya çıkıyor. O nedenle katılmıyoruz.

BAŞKAN - Katılmıyorsunuz.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Önergeyi çekiyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Peki efendim, çok teşekkür ederim.

5 inci maddeyi, kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum :

MADDE 6. - 4.4.1929 tarihli ve 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 107 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 107. - Tutuklamadan ve tutuklamanın uzatılmasına ilişkin her karardan tutuklunun bir yakınına veya belirlediği bir kişiye, hâkimin kararıyla gecikmeksizin haber verilir.

Ayrıca, soruşturmanın amacını tehlikeye düşürmemek kaydıyla, tutuklunun tutuklamayı bir yakınına veya belirlediği bir kişiye bizzat bildirmesine de izin verilir."

BAŞKAN - 6 ncı madde üzerinde, Saadet Partisi Grubu adına, Adana Milletvekili Sayın Yakup Budak; buyurun efendim. (SP sıralarından alkışlar)

SP GRUBU ADINA YAKUP BUDAK (Adana) - Sayın Başkan, değerli üyeler; sözlerime başlarken, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bugün, burada, hükümetimizin getirmiş olduğu uyum yasalarıyla ilgili olarak, tasarının 6 ncı maddesi üzerinde, Grubum adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Maalesef, bu maddede de, yine, birtakım kelimeler üzerinde duruluyor, muğlak ifadeler var. "Tutuklamadan ve tutuklamanın uzatılmasına ilişkin her karardan tutuklunun bir yakınına veya belirlediği bir kişiye, hâkimin kararıyla gecikmeksizin haber verilir" deniliyor. Halbuki, bizim Anayasamızda, 19 uncu maddede, tutuklunun yakınına derhal haber verilir deniliyor. En azından Anayasaya uyumu sağlayabilmek, anayasal bir tabiri yasaya da geçirebilmek için "gecikmeksizin" kelimesinin yerine "derhal" sözcüğünün getirilmesi gerekirdi, Anayasaya en azından uyumu sağlayabilmek açısından. Maalesef, zaten, bu yasa tasarısı geldikten sonra, uyum yasası mı, uyutma yasası mı, pek anlayamadık; çünkü, hem Avrupa Birliği uyutulmaya çalışılıyor hem de bir şeyler yapılıyormuş gibi gösterilmek suretiyle de millet uyutulmaya çalışılıyor; koalisyon ortakları da birbirlerini uyutmaya çalışıyorlar, kelimelerin üzerinde durmak suretiyle ve hukukta, kelimeler, üzerinde en az oynanacak mefhumlardır. Maalesef, Türkiye'de, özgürlüklerle ilgili bir yasa hazırlıyoruz, sözde, özgürlüklerin alanlarını genişleteceğiz diyoruz, getirilen düzenlemelerle, alanın genişletilmesi şöyle dursun, daha muğlak ifadelerle, yargıda çok haksız kararların alınmasına yol açabilecek bir düzenlemeyi yapıyoruz. Onun için, parlamentolar yasa yaparlarken, yoruma açık olmayan, yargı yorumuna açık olmayan, açık, net, berrak kanun yapmak mecburiyetindedirler. Öyle yapılmazsa ne olur; işte, bugün, mahkemelerden çıkan kararlar olur, mahkemeler kendilerini parlamentonun yerine koyarak suç ihdas ederler, suç tanımı yaparlar ve toplumdaki yaşamak istemediğimiz sıkıntılarla, görmek istemediğimiz sancılarla karşı karşıya kalırız.

 Onun için, parlamentolar, yasa yaparken, muhakkak surette, açık ve net, anlaşılır yapmak mecburiyetindedirler. Hatta ve hatta, temel hak ve özgürlükler konusunda, parlamentoların bile, hükümetlerin bile yetkisi ve salahiyeti sınırlıdır. Belirli konularda parlamentolar bile düzenleme yapamazlar; çünkü, hak, her şeyin önünde gelir; hukuk, her şeyin önünde gelir. Maalesef, yaşadığımız dönemde, hukuk, siyasallaşmıştır ve maalesef, baskılar vardır yargının üzerinde; bunu yargıçlar ifade ediyorlar; bundan dolayı da Türkiye sancılıdır. Bu sancıyı ortadan kaldırabilmenin yolu, hukukun önünü açmaktır, demokrasinin önünü açmaktır, özgürlükler konusunda özgürce düşünebilmektir ve bu özgürlüklerin genişletilmesi için, bütün gücümüzle hep birlikte çalışmaktır.

Maalesef, hak, hukuk noktasına gelince, iktidar ortaklarının kendi aralarında da birlik, bütünlük olmadığı gibi; yine, dolambaçlı yollarla, hukukun, hak ve özgürlüklerin önü kesilmeye çalışılmaktadır. Bu tartışmalarla da, kimin özgürlüklerden yana, kimin temel insan haklarından yana, kimin haktan ve hukuktan yana, kimin de baskıcı zihniyetten yana olduğunu görme imkânına kavuştuk.

Onun için, bu yapılan düzenlemelerin tamamı, özgürlükleri genişletme yerine, maalesef, daraltmayı amaçlamaktadır; ama, Avrupa'nın baskısı karşısında da, genişletiyormuş görüntüsü verilmek istenilmektedir. Kelimeler, manaların kalıplarıdır. Belki, siz, bu kalıpları istediğiniz manalarla doldurmaya çalışabilirsiniz; ama, hak kelimesi, evrensel bir kelimedir; bütün dünyada, hangi dine, hangi inanca, hangi tarihe mensup olursa olsun, insanların üzerinde uzlaştığı bir kelimedir.

Biz, hakkı hâkim kılmadıkça, hukukun üstünlüğünü gerçekleştirmedikçe, bu konuda da samimî olmadıkça, Türkiye'nin önünü açmamız mümkün değildir. Maalesef, bu yapılan  düzenlemede de, hakkın ve hukukun önünü açma yerine, dolambaçlı ifadelerle, sanki bir şey yapıyormuş gibi gözüküp, eskiyi muhafaza etmenin yoluna gidilmiştir. Biz, iktidar ortaklarını, özgürlük noktasında, daha geniş açılımlı bir anlayış içerisinde görmek isterdik. Türkiye'nin çektiği sıkıntılar, Türkiye'nin çektiği ekonomik sıkıntıların temelinde de özgürlüklerin olmaması yatmaktadır. Özgürlüğün bol olduğu yerlerde ekmek de artıyor, özgürlüğün eksik olduğu yerlerde ekmek de azalıyor; onun için de, toplumda, kavgalar, huzursuzluklar meydana geliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız?

YAKUP BUDAK (Devamla) - İki cümleyle bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Efendim, istirham ediyorum, bir tek cümleyle bitirelim.

YAKUP BUDAK (Devamla) - Özgürlüğün bol olduğu yerde ekmek de bol olmaktadır, özgürlüğün yok olduğu yerde de ekmek yok olmaktadır. Bu iktidar döneminde milletin ekmeği azalmışsa, özgürlüğe bu iktidarın bakış açısından kaynaklanmaktadır diyorum, saygılar sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Ali Şahin...

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Vazgeçtim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Konuşmayacak; Sayın Şahin, çok teşekkür ediyorum.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Eskişehir Milletvekili Mehmet Sadri Yıldırım; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

DYP GRUBU ADINA MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 810 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 6 ncı maddesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinize ve aziz milletimize saygılar sunuyorum.

Görüştüğümüz tasarı, demokrasi için, kişinin temel hak ve hürriyetleri için, özgürlükler için çok önemlidir. Öyleyse, çağdaş demokrasiler, temel hak ve hürriyetleri sağlamayı hedef alan, çoğulcu, katılımcı düşünceye dayanan ve hoşgörü ortamında gelişen  sistemlerdir. Çağımızda insan hakları ve temel hürriyetlerin tanınması, evrensel bir ilgi konusu olmakla kalmamış, bunları güvence altına almıştır.

Ülkemizde temel hak ve hürriyetlerin, özgürlüklerin ve hür demokratik düzenin olabilmesi ve korunabilmesi, tam ve katılımcı demokrasinin yerleşmesine, hukukun üstünlüğüne, tarafsız ve bağımsız adaletin var olmasına bağlıdır.

Değerli milletvekilleri, temel hak ve hürriyetler, kişi özgürlükleri, Anayasamızda ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiştir. Bunlar arasında düşünce ve ifade hürriyetleri, demokratik rejimin gelişmesi bakımından özel bir öneme sahiptir.

Anayasanın 5 inci maddesinde "Devletin temel amaç ve görevleri" başlığı altında "...kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır" denilmektedir.

Yine, Anayasamızın 13 üncü maddesindeyse -çok önemli bir madde olup- temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın, yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir; bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzenine ve laik cumhuriyet ilkesine aykırı olamaz denilmektedir.

Değerli milletvekilleri, görülüyor ki, Anayasamızda korunmuş olan insanların temel hak ve hürriyetlerini, özgürlüklerini isteğinize göre kısıtlayamazsınız ve kaldıramazsınız. Bu kısıtlama ve sınırlama, ancak ve ancak, Anayasanın sözüne ve ruhuna uygun olarak yapılabilir; aksi takdirde, Anayasaya aykırı olur.

Tasarının 6 ncı maddesine baktığımızda, tutuklama halinde yakınlarına haber verme düzenlenmiştir. Anayasamızın 19 uncu maddesinde "kişinin yakalandığı veya tutuklandığı yakınlarına derhal bildirilir" denilmesine rağmen, tasarıda "hâkim kararıyla gecikmeksizin haber verilir" denilmesi, hukukî bir hatadır, hak sahiplerini mağdur etmektir.

Buna göre, tasarı, bu hakkı kısıtlıyor ve daraltıyor. Bunun için "gecikmeksizin" yerine, Anayasada olduğu gibi "derhal" kelimesini tasarıya koymak gerekir; çünkü, "gecikmeksizin" kelimesinde zaman net ve belirgin değildir.

Değerli milletvekilleri, tasarı çok hassastır, çok dikkat edilmesi gereken bir konudur; çünkü, küçük bir hata, insan hak ve özgürlüklerine zarar verebilir. Onun için, Doğru Yol Partisi, insan hak ve özgürlüklerinden yanadır ve bunları her zaman savunmuştur, savunmaya da devam edecektir.

İşte, burada önemli olan, temel hak ve özgürlüklere zarar vermeden, Türkiye Cumhuriyetinin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere ve özgürlükçü demokratik düzenin gereklerine uygun ve insan haklarına saygılı olmalıdır diyor, Yüce Heyetinize, Doğru Yol Partisi Grubu ve şahsım adına saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

6 ncı madde üzerindeki görüşmeler tamamlandı.

6 ncı madde üzerinde 3 adet önerge vardır; önergeleri geliş sıralarına göre okutuyorum.

Birinci önerge, Sayın Lütfi Yalman'a ait...

LÜTFİ YALMAN (Konya) - Önergemi çekiyorum efendim.

BAŞKAN - Çekiyorsunuz.

Böylece, 2 önerge kaldı efendim.

İlk önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 810 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 6 ncı maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Mehmet Bekâroğlu

Fethullah Erbaş

 

Rize

Van

 

Fahrettin Kukaracı

Şeref Malkoç

 

Erzurum

Trabzon

 

Lütfi Yalman

Mustafa Kamalak

 

Konya

Kahramanmaraş

 

Mustafa Geçer

Yasin Hatiboğlu

 

Hatay

Çorum

Madde 6.- 4.4.1929 tarihli ve 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 107 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 107.- Tutuklamadan ve tutuklamanın uzatılmasına ilişkin her karardan tutuklunun bir yakınına veya belirlediği bir kişiye hâkimin kararıyla yerine derhal haber verilir.

Ayrıca, soruşturmanın amacını tehlikeye düşürmemek kaydıyla, tutuklunun tutuklamayı bir yakınına veya belirlediği bir kişiye bizzat bildirmesine de izin verilir."

BAŞKAN - Şimdi okutacağım önerge en aykırı önergedir, okutup, işleme alacağım efendim.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 810 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 6 ncı maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Mehmet Bekâroğlu

Fethullah Erbaş

 

Rize

Van

 

Fahrettin Kukaracı

Şeref Malkoç

 

Erzurum

Trabzon

 

Lütfi Yalman

Mustafa Kamalak

 

Konya

Kahramanmaraş

 

Mustafa Geçer

Yasin Hatiboğlu

 

Hatay

Çorum

Madde 6. - 4.4.1929 tarihli ve 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 107 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 107.- Tutuklamadan ve tutuklamanın uzatılmasına ilişkin her karardan tutuklunun bir yakınına veya belirlediği bir kişiye derhal haber verilir.

Ayrıca, soruşturmanın amacını tehlikeye düşürmemek kaydıyla, tutuklunun tutuklamayı bir yakınına veya belirlediği bir kişiye bizzat bildirmesine de izin verilir."

BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu efendim?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu efendim?

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan, "derhal", "hemen", "gecikmeksizin" gibi sözcükler eşanlamlıdır. "Gecikmeksizin" sözcüğü, burada "derhal" sözcüğüne göre daha kuvvetli bir vurgu yapmaktadır. Hiç vakit kaybetmeden, hemen, yakınlarına veya yakalanan ve tutuklanan kişinin belirlediği kişiye haber verilmesi öngörülmüştür. O bakımdan, önergeye katılmıyoruz.

BAŞKAN - Peki efendim.

Sayın Bekâroğlu aksini düşünüyor; buyursunlar...

MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Sayın Bakan böyle düşünüyor tabiî; ama, o zaman, niçin, Anayasada geçen "derhal" kelimesini "gecikmeksizin" kelimesiyle değiştirdi; yani, daha Türkçe diye mi, insanlar anlamaz diye mi, yargıçlar anlamaz diye mi; tabiî, bunu da anlamak mümkün değil.

Doğru değil. Burada, aslında, Anayasada yapmış olduğumuz değişikliğe göre geri adım atılıyor; Anayasada tanımış olduğumuz bir hakkı, Anayasada öngördüğümüz bir düzenlemeyi, yasayla geri alıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, burada "haber verme, yargıcın kararıyla ve gecikmeksizin yapılacak" diye ekliyoruz. Halbuki, Anayasada yaptığımız değişiklikte; yani, sizlerin, bizlerin, bu Meclisin yapmış olduğu değişiklikte, hiç böyle şartlar yoktu. Yargıcın kararının alınması için ne kadar gün geçecek, nasıl olacak; bunların hiçbiri belli değil.

Biraz evvelki maddeyle ilgili önergemin gerekçesinde konuşurken de belirttim; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden dönen ya da orada ceza aldığımız davalardan büyük çoğunluğunda, usul hatalarıyla bu cezaları alıyoruz; dolayısıyla, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda iyileştirme yapmamız gerekiyor, onun için bunu getiriyoruz; ama, nedense, iyileştirme adına, demokrasi adına, hep demokrasiyi kısıtlayan yasalar geliyor hükümetten. Yine, ekonomide serbestlik adına, birtakım çevrelerin çıkarları doğrultusunda müdahaleci ekonomi yasaları geliyor. Bunları anlamak mümkün değil.

Değerli arkadaşlar, elbette, biz, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yargısını kabul etmişiz; bunu tartışacak durumda değiliz. Burada, Türkiye mahkemelerinin vermiş olduğu davalarda bir geri adım olmasın, davalar geri dönmesin, bunu istiyoruz; ama, yani, hoyratça, hovardaca -affedersiniz- 10 000 000 dolar verdik, bir 10 000 000 dolar daha feda olsun... Ne demek?! Bugün memlekette açlık var, açlıktan insanlar ölüyor. Nasıl oluyor da, felaket bölgelerine para göndermekte, araba göndermekte, çadır göndermekte sorunlarımız oluyor para yokluğundan dolayı, ödenek yokluğundan dolayı... Niçin, bizim vergilerimizle toplanılan paralar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine verilecek?! Tabiî, bu soruları sormak durumundayız; ama, bunlardan da önce, bu serbestliğe, tutuklanan insanlarımızın bu demokratik haklarına saygı göstermek, herkesten çok bunlar bu hakları hak ettiğinden dolayı, bunları yapmak durumundayız; ama, maalesef, Sayın Bakanımızın kelime oyunlarıyla, Anayasada yapmış olduğumuz değişikliklerde geri adım atılıyor ve hiç kimsenin kuşkusu olmasın, bu maddelerin tamamı Anayasa Mahkemesinden geri dönecektir.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Niye dönsün?!

MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Bakın, bu dönemde çıkarmış olduğunuz yasalardan çok sayıda -Anayasa Mahkemesine gidenlerden- geri döndü; başta, İçtüzük döndü.

Demokraside, meclis, elbette çok şeyler yapar; ama, bazı şeyleri yapamaz değerli arkadaşlarım. Örneğin, insan hakları ve özgürlüklere aykırı yasalar çıkaramaz, böyle bir şey yok değerli arkadaşlarım; Anayasa da bunu öngörür.

O nedenle, bu yapılanların üzerinde düşünün ve Sayın Bakanımız, kelime oyunlarıyla, Meclisi, milleti, Avrupa'yı ve dünyayı aldatabileceğini, yanıltabileceğini -"aldatma" kelimesini çıkarıyorum- sanıyorsa, kendisi yanılıyordur.

Arz ederim; saygılar sunuyorum.

ADNAN FATİN ÖZDEMİR (Adana) - Kabul oyu kullanmıyor musun?!

MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Kullanmıyorum...

BAŞKAN - Efendim, karşılıklı konuşmayın.

Hükümetin ve Komisyonun kabul etmediği önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge, kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 810 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 6 ncı maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                        Mehmet Bekâroğlu

                                              (Rize)

                                  ve arkadaşları

Madde 6. - 4.4.1929 tarihli ve 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 107 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 107.- Tutuklamadan ve tutuklamanın uzatılmasına ilişkin her karardan tutuklunun bir yakınına veya belirlediği bir kişiye hâkimin kararıyla yerine derhal haber verilir.

Ayrıca, soruşturmanın amacını tehlikeye düşürmemek kaydıyla, tutuklunun tutuklamayı bir yakınına veya belirlediği bir kişiye bizzat bildirmesine de izin verilir."

BAŞKAN - Komisyon, katılıyor mu efendim?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet, katılıyor mu?

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Katılmıyoruz.

MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN -Teşekkür ederim efendim.

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe :

"Gecikmeksizin" ifadesinin ucu açıktır; sürenin uzatılması ihtimali vardır. Bu nedenle, "derhal" ifadesi daha uygundur.

BAŞKAN - Komisyonun ve hükümetin kabul etmediği önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

6 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: 6 ncı maddeyi kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde, kabul edilmiştir.

7 nci maddeyi okutuyorum :

MADDE 7. - Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 128 inci maddesinin ikinci fıkrasının ikinci cümlesi madde metninden çıkarılmış ve üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Yakalamadan ve yakalama süresinin uzatılmasına ilişkin emirden yakalananın bir yakınına veya belirlediği bir kişiye, Cumhuriyet savcısının kararıyla gecikmeksizin haber verilir."

BAŞKAN -Efendim, 7 nci madde, sondan üçüncü madde. Biliyorsunuz, son iki maddede görüşme yok.

7 nci madde üzerinde Saadet Partisi Grubu adına Hatay Milletvekili Sayın Mustafa Geçer; buyurun efendim (SP sıralarından alkışlar)

SP GRUBU ADINA MUSTAFA GEÇER (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 810 sıra sayılı Tasarının 7 nci maddesi üzerinde konuşmak üzere Saadet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle Yüce Heyetinizi selamlıyor, saygılar sunuyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şu anda görüşmekte olduğumuz bu tasarının temelinde, aslında, bazı uyum yasaları yatmaktadır. Daha önce, 4709 sayılı Yasayla Anayasada yapılan değişiklikler çerçevesinde Ceza Muhakemeleri Usulü Yasasında, Terörle Mücadele Yasasında ve Ceza Yasasında bu değişikliklerin yapılmasına ilişkin bu tasarıda, 7 nci maddede de yine aynı şekilde 4709 sayılı Kanunla Anayasanın 19 uncu maddesinde yapılan değişikliğe Ceza Muhakemeleri Usulü Yasasının 128 inci maddesinin uydurulmasına ilişkin bir uyum maddesidir bu madde. Burada, elbette ki, hükümetin geçen yıl Avrupa Birliğine sunmuş olduğu Ulusal Program dahilinde, hemen birinci sayfada yer alan, kısa vadede yapılması gereken, Anayasada veya yasalardaki antidemokratik maddelerin düzeltilmesine ilişkin taahhüt çerçevesinde, Anayasamızda yapılan değişiklik ve bu değişikliğe uyum sağlaması için Ceza Muhakemeleri Usulü Yasasının da 128 inci maddesinde bu tasarıyla bir değişiklik yapılmaktadır. Aslında bu değişiklikler, geçen yıl kasım ayında Avrupa Birliğine sunulması, gözden geçirilmesi gerekirken, biraz gecikmeli olarak gelmiş durumda.

Yine, bu maddeyle, Ceza Muhakemeleri Usulü Yasasının 128 inci maddesinin ikinci fıkrasının ikinci cümlesi kaldırılıyor ve üçüncü fıkrasında değişiklik yapılıyor. Bu değişiklik, aslında, gözaltında bulunan şahısların lehine bir değişiklik. Zira, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesindeki gözaltı süresinin de dört güne indirilmesini düzenliyor, aynı zamanda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına ve Avrupa Konseyine üye devletlerin mevzuatına uydurulduğu, kanunun 7 nci maddesinin gerekçesinde zikredilmektedir.

Bu değişiklikle Ceza Muhakemeleri Usulü Yasasının 128 inci maddesinin ikinci fıkrasının ikinci cümlesi madde metninden çıkarılıyor ve üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştiriliyor:

"Yakalamadan ve yakalama süresinin uzatılmasına ilişkin emirden yakalananın bir yakınına veya belirlediği bir kişiye, Cumhuriyet savcısının kararıyla gecikmeksizin haber verilir."

Aslında, bu, yararlı bir gelişme insan hakları, yargı adına ve aynı zamanda Türkiye'nin Avrupa müktesebatını iç hukuka taşıması açısından ve çok taraflı sözleşmelerdeki, Türkiye'nin, ülkemizin taahhütlerini yerine getirmesi açısından gecikmiş bir düzenlemedir aslında; ama, faydalı bir düzenlemedir. Zira, burada, yine gözaltı süresi dört güne indiriliyor, hâkim kararı devreden çıkarılarak savcı kararıyla, savcının vereceği bir kararla bu süre yerine getirilmiş oluyor. Dolayısıyla, işlem noktasında da biraz kısaltmalar oluyor. Aynı zamanda, tutuklunun, yakalanan kişinin yakınlarına haber verilmesi de önemli bir gelişme. Zira, daha önceki dönemlerde, gerçekten, ailenin bir şahsı tutuklanmışsa bir suç işleme isnadından dolayı, bunun, nerede gözaltında olduğu, hangi tutukevinde olduğu veya hangi adreste olduğu sahipleri tarafından bilinemiyor, onunla birlikte, yani şahsın nereye gittiği -adı da kaybediliyor- bu şahsın nerede bulunduğu, yani bir müdahil avukat tutulması veya buna yardımcı olunması konusunda da ailesi haberdar olmadığı için çok büyük sıkıntılar yaşıyordu. Bu maddedeki bu düzenlemeyle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ilgili maddelerine uydurularak ve o düzenleme Türkiye'ye taşınarak gerçekten ileri bir adım atılmış oluyor inancındayım. Dolayısıyla, bu maddenin, Anayasanın 19 uncu maddesinde yapılan değişikliğe paralel olarak, hem gözaltı süresini dört güne indirmesi hem de tutuklanan, yakalanan kişinin, sahiplerine veya belirteceği bir kişiye en kısa süre içerisinde haber verilmesi hususunu getirmesi olumlu bir gelişmedir. Fakat "savcının kararıyla gecikmeksizin haber verilmesi" cümlesindeki "gecikmeksizin" ibaresinin biraz daha açık hale getirilmesi, aslında, daha uygun olurdu kanaatindeyim. Zira "gecikmeksizin" sözünden anlaşılan süre nedir; 24 saat midir, 10 saat midir, 2 gün müdür; bu, biraz muğlak durumdadır; ama, daha önceki düzenlemelerde "hemen" şeklindeki bir ibare, daha acil bir anlam ifade ediyordu.

Yine, gecikmeksizin, makul bir süre olarak haber verilmesi iyi bir gelişmedir.

Hayırlı olmasını temenni ediyorum, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Şimdi, söz sırası, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Van Milletvekili Sayın Hüseyin Çelik'te.

Buyurun efendim. (SP sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa tasarısının 7 nci maddesi üzerinde, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Bu madde, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 128 inci maddesini, yeniden, son anayasa değişikliği paralelinde düzenlemektedir. Bu, olumlu bir düzenlemedir, bunu destekliyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bu madde, 1992'de ve 1997'de ayrıca iyileştirilmiş. Biz, nedense, demokratikleşmeyi, hukukta iyileştirmeyi, birden, bütün olarak değil, kıymık kıymık yapıyoruz; bu, doğru bir tavır değildir.

Bildiğiniz gibi, demokrasilerde hukuk metinleri, milletle, halkla devlet arasında sözleşmelerdir; ama, yarım yamalak demokrasilerde, güdümlü demokrasilerde, hukuk, halka, âdeta bir ihsanmış gibi, bir lütufmuş gibi küçük küçük parçalar halinde koklattırılır.

Biz, millet adına yasama yapıyorum değerli arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisi, milletin Meclisidir. Dolayısıyla, milletin hissiyatına tercüman olacak, milletin arzularını karşılayacak yasalar yapmak zorundayız. Bunu, huzurunuzda belirtmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, bizim en önemli eksiğimiz -Sayın Bakan da defalarca dile getirdi- uygulamadır. Kâğıt üzerinde demokratikleşmenin hiçbir anlamı yoktur. Biz, beyinlerde demokratikleşme yapmadığımız sürece, uygulamada demokratikleşme yapmadığımız sürece, bu hukuk metinleri, kâğıtlar üzerinde ölü metinler olarak kalır.

Bu Parlamentoda, daha önce huzurunuzda bir kez belirtmiştim, bir kez daha belirteyim, Konfüçyüs der ki: "Hükümdar adil olursa, kanuna gerek yoktur. Hükümdar adil değilse, kanunun anlamı yoktur." Dolayısıyla, uygulamadığınız sürece, hayata geçirmediğiniz sürece, yasaların hiçbir anlamı olmaz. Türkiye'de işkenceyi meşru sayan, gözaltında kötü muameleyi meşru sayan hiçbir kanun yoktur; ama, uygulamada, çok fazlasıyla vardır. Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altındaki İnsan Hakları Komisyonu, bunların yüzlercesini tespit etmiştir.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, Türkiye'de, demokratikleşmeyi Türkiye'nin millî birlik ve bütünlüğünün, Türkiye'nin üniter yapısının bir alternatifi görmekten daha sakıncalı, daha sakat bir anlayış olamaz.

Bakınız, dünyada iki türlü anlayış vardır değerli arkadaşlarım: Bunlardan birisi, tek doğru anlayışına dayanan monist, mekanist bir yaklaşımdır; tek tipçidir ve ideolojik devletler bu felsefeyi benimserler; kendi doğruları doğrudur; diğer insanların doğruları bunların doğrularıyla örtüştüğü sürece, ona yaklaştığı sürece doğrudur; aksi takdirde, onların doğrularıyla örtüşmeyen iddiaların sahibi olan insanlar, âdeta yoldan çıkmış koyun sürüsü gibi görülür; kendilerini de çoban kabul ederler ve bu koyunları yola getirmek zorundayız gibi bir anlayışa sahip olurlar; çoğu zaman da bunu despotlukla yaparlar. İkinci bir anlayış değerli arkadaşlarım, plüralist anlayıştır; yani, çoğulcu anlayıştır. Çoğulcu anlayışa göre, gerçeğin çok değişik boyutları vardır; tek doğru, sizin doğrunuz değildir.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, gökkuşağında birçok renk vardır; ama, gökkuşağı birdir, bütündür. Ayrı olma, gayri olmayı gerektirmez. Bugün modern demokrasilerde bakınız şu tartışılıyor: ya...ya da mı; hem...hem de mi; ve'ci mi olacağız, veya'cı mı olacağız?

Şimdi "bu, şifre gibi sözler neyi ifade ediyor" diye sorarsanız...

Değerli arkadaşlarım, bakınız, "Türkiye'nin demokratikleşmesi ya da Türkiye'nin üniter yapısı" gibi bir tercihle karşı karşıya değiliz. Hem Türkiye'nin üniter yapısı hem Türkiye'nin demokratikleşmesi varken, niçin "ya...ya da" tercihini seçiyoruz "veya" tercihini seçiyoruz? Biz, diyoruz ki: "Ak veya kara, doğru veya yanlış." Böyle değildir, aradaki gri tonları kesinlikle görmezlikten gelemeyiz, kendimizi bu şekilde bunlara kilitleyemeyiz."

Biz, AK Parti olarak ya...ya da'cı;  veya'cı  değil, ve'ciyiz; hem...hem de'ciyiz. Bizim bu anlayışı benimsememiz gerekiyor; ülke olarak da bu anlayışı benimsememiz gerekiyor;aksi takdirde, yanlış yaparız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HÜSEYİN ÇELİK(Devamla)- Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hayhay efendim; toparlayın lütfen,  teşekkür ediyorum.

HÜSEYİN ÇELİK(Devamla)- Değerli milletvekilleri, bakınız, genellikle bu "veya'cı" mantık, Türkiye'de veya o ülkede, o toplumda zıtlıklar oluşturur,  o zıtlıkların çatışmasıyla ayakta durur. İyiler, kütüler; Atatürkçüler, karşıtları; laikler, antilaikler; doğulular, batılılar" şeklindeki ayrılıklar yaratırlar. Aslında, bölücü mantık, tek tipçi olan mantıktır.

Bakınız, Osmanlı bunu nasıl halletmiş; Osmanlı buna "kesnet içinde vahdet" diyor; yani "çokluk içinde, çoğulculuk içerisinde birlik"diyor. Siz, insanlara kendilerini ifade etme hakkı vereceksiniz. Demokrasiyi yıkmak isteyenlere karşı demokrasiyi ayakta tutan güç, yine demokrasinin güçlendirilmesidir, özgürlük alanlarının genişletilmesidir.Aksi takdirde, zorla hiçbir yönetimi ayakta tutamazsınız.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) -Sayın Başkan, bitiriyorum.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, 12 Eylül'de -MHP'li arkadaşlarıma özellikle sesleniyorum- Mamak'ı unutmadık, devletin zor kullanan eli, her zaman için haklı yapmaz, çoğu zaman yanlışlıklar da yapar. Onun için "haklı kuvvetlidir" mantığından hareket edeceğiz; "kuvvetli haklıdır" mantığını terk edeceğiz.

Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Şimdi, söz sırası, Doğru Yol Partisinde.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Adıyaman Milletvekili Sayın Mahmut Nedim Bilgiç.

Buyurun Sayın Bilgiç. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA MAHMUT NEDİM BİLGİÇ (Adıyaman) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; görüşülmekte olan yasa tasarısının 7 nci maddesi üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, dünya hızla değişiyor, ülkemiz de dünyanın bir parçası; son yıllarda ve Meclisin son çalışmalarında, bu değişime ayak uydurmak için süratli bir yasalaşma dönemine girmiş bulunuyoruz. Anayasayı büyük ölçüde değiştirdik, demokrasinin önündeki engelleri kaldırmak için, büyük ölçüde yapılan değişikliklere, bugün de, yapılan şu mini paketle, uyum yasalarını çıkarmak suretiyle, Anayasanın değişen maddelerini, çıkacak yasalarla yürürlüğe koymuş oluyoruz. Bu, çok önemli bir gelişme ve Meclise yaraşır ve yakışır bir çalışma şekli, bu Meclisi kutlamak lazım arkadaşlar.

Temel hak ve hürriyetlerin dünyada yükselen değerler olduğu günümüzde, ülkemizde de, insana, mutlaka ve mutlaka, gerektiği değeri, yaraştığı yere getirmek için vermek zarurîdir diye düşünüyoruz. Mutlaka, dünyada yükselen değerleri, düşünce hürriyetini, düşünceyi anlatma hürriyetini, ifade etme hürriyetini ve inanç hürriyetini en yüksek noktada kendi insanımıza vermenin zorunlu olduğunu düşünmekteyim ve bu yapılan değişiklikler de, bu noktada Meclisin kararını göstermektedir, biz de, parti olarak buna katılıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, tabiî, bunları yaparken, bir noktayı da belirtmeden geçemeyeceğim. Bir çizgiyi iyi koymak lazım; yani, bireyin hakkına, hukukuna riayet ederken, devleti de korumak gibi bir ulvî görevimizin olduğunu çok iyi düşünmemiz lazım. Bugün, Meclisteki tartışmanın temel noktası da bu zannediyorum; yani, Meclisin de, bu hassasiyeti gözeterek, geçmişte yaşanan kötü hadiseleri, sıkıntılı günleri bir daha yaşamamak için acabalarla birtakım virgüllere, birtakım fıkralara bakması gayet doğaldır. Bunu da olumlu karşılıyorum; ama, mutlaka ve mutlaka demokrasinin önü açılmalıdır, demokrasinin standardı yükseltilmelidir; bize yaraşır, insanımıza yaraşır halde önündeki engeller süratle kaldırılmalıdır; fakat, yine demin söylediğim gibi, o çizgi de çok iyi korunmalıdır. Çünkü, ülkemiz, bir İsveç veya bir Belçika değil, coğrafî durumu itibariyle son derecede hassas bir bölgede. Bu hassasiyeti de gözönüne alarak demokratikleşmeyi yaptığımız takdirde, öyle zannediyorum ki, ülkede, birliği, bütünlüğü, kaynaşmayı, kucaklaşmayı, insanların birbirini sevmesini, saymasını, birbirini suçlu gibi değil, birbirini kucaklamasını sağlayacak yasal düzenlemeleri yapma imkânını hep beraber uzlaşmayla sağlama özlemini yakalamış oluruz.

Bu yasa, mini paket uzlaşma komisyonunda görüşülüp, daha da olgunlaştırılabilirdi; bütün partilerin katılımıyla daha da insanımıza yaraşır hale getirilebilirdi; daha da belki devletimizi korumak için hassas noktalarda birlik, beraberlik içinde hareket edilebilirdi; ama, bu haliyle geçmesi de ülke için bir kazanımdır.

Bir taraftan Avrupa Birliğine girmek için çaba sarf ediyoruz. Avrupa Birliğine girmek için de, mutlaka ve mutlaka, medenî dünyanın parçası olacaksak, kendi özel şartlarımızı da korumak suretiyle anayasal değişiklikleri yapmak ve bunların gerektirdiği yasaları da çıkarmak mecburiyetindeyiz.

 Arkadaşlar, Partim ve ben, bu yapılan değişikliklere katılıyoruz ve bu 7 nci maddedeki iyileştirmeyi de olumlu görüyoruz. Yani, gözaltı süresinin yedi günden dört güne indirilmesi, insan hak ve hürriyetlerini kısıtlamanın biraz daha azaltılması çok olumlu bir gelişmedir; zannediyorum İnsan Hakları Mahkemesinin de öngörmüş olduğu düşünceyle örtüşmektedir ki, bu da bizim için yapılması gereken bir yasadır.

Arkadaşlar, yine, bu, suçlunun ve suçlu zanlısının yakalanmasından sonra ve yakalandıktan sonra sahiplerine veya göstereceği kimseye haber vermek de olumlu bir gelişmedir. Tabiî ki, güneydoğuda yaşanan birtakım hadiselerde veya olağanüstü halde yaşanan hadiselerde günlerce ve aylarca haber verememe gibi bir durum aileleri sıkıntıya sokmuştur; suçsuz olduğu ortaya çıkana kadar aylar geçmiştir. Bunun da önüne bu şekilde geçiliyor. Bu da olumlu bir gelişmedir.

Bu yasa tasarısının bu maddesi olumlu bir gelişmedir; olumlu oy vereceğiz. Ülkemize ve milletimize hayırlı olsun.

Teşekkür ediyorum. (DYP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum.

7 nci madde üzerindeki görüşmeler tamamlandı.

7 nci maddeyle ilgili 3 adet önerge vardır; geliş sırasına göre okutup, aykırılık derecesine göre işleme alacağım.

LÜTFİ YALMAN (Konya) - Ben önergemi geri alıyorum.

BAŞKAN - Sayın Yalman, teşekkür ediyorum, önergesini geri çekti.

İlk önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 810 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 7 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Mehmet Bekâroğlu

Fethullah Erbaş

 

Rize

Van

 

Fahrettin Kukaracı

Şeref Malkoç

 

Erzurum

Trabzon

 

Lütfi Yalman

Mustafa Kamalak

 

Konya

Kahramanmaraş

 

Mustafa Geçer

Yasin Hatiboğlu

 

Hatay

Çorum

Madde 7. - Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 128 inci maddesinin ikinci fıkrasının ikinci cümlesi madde metninden çıkarılmış ve üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Yakalamadan ve yakalama süresinin uzatılmasına ilişkin emirden yakalananın bir yakınına veya belirlediği bir kişiye, derhal haber verilir."

BAŞKAN - İkinci önerge aykırı önerge olduğu için okutup, işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Bakanlığına

Görüşülmekte olan 810 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 7 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Mehmet Bekâroğlu

Fethullah Erbaş

 

Rize

Van

 

Fahrettin Kukaracı

Şeref Malkoç

 

Erzurum

Trabzon

 

Lütfi Yalman

Mustafa Kamalak

 

Konya

Kahramanmaraş

 

Mustafa Geçer

Yasin Hatiboğlu

 

Hatay

Çorum

Madde 7. - Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 128 inci maddesinin ikinci fıkrasının ikinci cümlesi madde metninden çıkarılmış ve üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Yakalamadan ve yakalama süresinin uzatılmasına ilişkin emirden yakalananın bir yakınına veya belirlediği bir kişiye, Cumhuriyet Savcısının kararıyla derhal haber verilir."

BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu?..

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Hükümet?..

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - 6 ncı maddeye ilişkin değişiklik önergesi dolayısıyla açıkladığım gerekçeyle katılmıyoruz.

BAŞKAN - Peki efendim.

Gerekçeyi okuyayım mı efendim?

MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Evet.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Gerekçe: "Gecikmeksizin" ifadesinin ucu açıktır. Bu nedenle "derhal" ifadesi daha uygundur.

Komisyonun ve Hükümetin kabul etmediği önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir efendim.

Diğer önergeyi okuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 810 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 7 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                        Mehmet Bekâroğlu

                                              (Rize)

                                  ve arkadaşları

Madde 7.- Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 128 inci maddesinin ikinci fıkrasının ikinci cümlesi madde metninden çıkarılmış ve üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Yakalamadan ve yakalama süresinin uzatılmasına ilişkin emirden yakalananın bir yakınına veya belirlediği bir kişiye, derhal haber verilir."

Komisyon?...

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Bekâroğlu, buyurun efendim.

MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; burada, yakalanma ve yakalanma süresinin uzatılmasından sonra, bir yakınına derhal haber verilip verilmeyeceğiyle ilgili. Aynı şekilde, Anayasada yapmış olduğumuz değişiklikte, yine, geri adım atılarak, buradaki haber vermeyi "cumhuriyet savcısının kararıyla  gecikmeksizin" diye veriliyor.

Değerli arkadaşlarım, devlet milletin organize gücüdür, devlet millete hizmet etmek için vardır; dolayısıyla, korunması gerekiyor; ama, bu koruma... Bireyin, bireylerin, milletin ihmal edilerek yapılacak bir koruma kabul edilemez. Bakınız, geçtiğimiz yıllarda, özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesinde binlerce faili meçhul olay oldu. İnsanlar evlerinden çıktılar, akşam evlerine dönmediler; bir kısmının cesedi tarlalarda, bir yerlerde bulundu, bir kısmının hiç bulunamadı, daha belli değil... Bu yakın zamanlarda, bir sene önce, bir partinin Silopi İlçesinin yöneticilerinden iki kişi kayboldu, bir seneden fazla bir zamandan beri haber alınamıyor.

ADNAN FATİN ÖZDEMİR (Adana) - Askerimiz, polisimiz şehit olmadı mı?

MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Bakınız, bu sebeplerden dolayı, birçok suçlamalar yapıldı. Bu suçlamalar, Meclis araştırması komisyonları raporlarına da girdi; niçin; gözaltı süresinde, gözaltına alınan insanların yakınlarına haber verilmediği için, gözaltına alınan insanlar avukatlarıyla görüştürülmediği için. Ne dediler; işte, filan gün, filan yerde, jandarma ilçe karakoluna davet edildi, ondan sonra da bir haber alınmadı. Bu ne demek; bu, üzerinde titrediğimiz, korumaya çalıştığımız -niçin; çünkü- milletin organize gücü olduğu için korumaya çalıştığımız devleti ne duruma sokuyor; zan altında bırakıyor, hepimizi zan altında bırakıyor. Niye zan altında bırakıyor; faili meçhul olaylarda devletin ya da devlet memurlarının ilgisi olduğu, parmağı olduğu söyleniyor. Yeşil diye bir efsane ya da bela, bu sebepten dolayı Güneydoğu Anadolu Bölgesinde yaratıldı ve halen de temizlenebilmiş değil değerli arkadaşlarım.

Dolayısıyla, bu düzeltme son derece önemli bir düzeltmedir, Anayasada yapmış olduğumuz değişiklik son derece önemli bir değişikliktir. Bunun sulandırılmasına izin vermeyin. Burada yapılan "savcının kararıyla ve gecikmeksizin" işi sulandırıyor değerli arkadaşlarım. Anayasada yaptığınızı burada da yapın. Anayasada yaptık; ama, biz burada böyle davranırız... Bu, şark kurnazlığı arkadaşlar, bu kimsenin işine yaramaz diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

ADNAN FATİN ÖZDEMİR (Adana) - Mağduriyetlerden bahsederken şehit ailelerinin mağduriyetinden de bahset.

BAŞKAN - Hükümetin ve Komisyonun kabul etmediği önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir efendim.

7 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 7 nci madde kabul edilmiştir.

8 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 8.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

9 uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 9.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Şimdi, 86 ncı madde gereği, son söz milletvekilinin.

Aleyhte 3 söz talebi var; kura çekeceğiz:

Lütfi Yalman, Mehmet Bekâroğlu, Bülent Arınç.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Şike filan olmasın Sayın Başkan. (AK Parti sıralarından gülüşmeler)

BAŞKAN - İstirham ederim efendim... Bunlar burada kapalı... Mümkün değil.

Buyurun Sayın Yalman, çok kısa lütfederseniz memnun olurum. Siz hayli konuştunuz, 2 dakika içerisinde bitirin efendim.

LÜTFİ YALMAN (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 810 sıra sayılı yasa tasarısının oylamasıyla ilgili görüşlerimi ifade etmek üzere huzurlarınızdayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şu bir gerçek ki, 810 sıra sayılı yasa tasarısıyla 159 uncu madde eski haline getirildi; ama, Terörle Mücadele Kanununun 7 nci ve 8 inci maddelerinde birtakım iyileştirmelerin olduğu bir gerçek. Ancak, 159 uncu maddedeki muğlaklığın çok daha net hale getirilmesi gerekirdi. Mesela, "tahkir" kelimesi hakareti içeriyor; ama, "tezyif" kelimesinin ifade ettiği mana, zayıf görme, basit görme gibi anlamlara gelir. Dolayısıyla bir insanın yapmış olduğu işi basit görmek bir hakaret veya incitici bir kelime değildir. 312 nci maddede de -bizim özellikle üzerinde durduğumuz- "somut bir tehlike" ifadesiyle ilgili önerge verdiğimiz halde, maalesef, reddedildi. Somut bir tehlike içeren kamu düzenini bozucu nitelikteki eylemler veyahut da düşünceler konusunda bir önergemiz vardı. Maalesef, o reddedildiğinden dolayı tasarının aleyhinde oy kullanacağım.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Lehte, Çorum Milletvekili Sayın Yasin Hatiboğlu; buyurun efendim.

Sayın Başkanım, 2 dakikada bitirebilirseniz minnettar kalacağım.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerçekten, belki, maraton diye nitelenebilecek ciddî bir çalışma yapıldı. Gönül arzu ederdi ki... Bütün arkadaşlarımızın birleştiği bir yer vardı; özgürlükleri daha da genişletmek, daha da rahatlatmak; ama, herkesin özgürlüğü ile bir başka insanın özgürlüğü arasındaki sınırı kaçırmadan. Ama, ne yapalım ki, bizim gönlümüzden geçtiği biçimde bir düzenleme olmadı. Zannedildi ki belki, acaba bunlar kendilerine mi yontuyorlar; hayır, asla... Üzüldüğümüzü ifade edeyim.  Yani, biz, bunu istediğimiz şekle sokabilirdik; olmadı, kırıldık. Kırılınca, ne yapalım, küselim mi yani; hayır.

Diyor ki şair: "Yıkanlar hatırı nâşâdımı ya Rab şâd olsun/ Benim çün nâmurad olsun diyenler bermurad olsun."

Başbakanımız  Sayın Ecevit hatırlar mı bilmiyorum; 1974 Ellinci Yıl affı münasebetiyle yaptığım konuşmada bunu kullanmıştım. (SP, DYP ve AK Parti sıralarından gülüşmeler)

BAŞKAN - Bir dakika efendim... Tarih konuşuyor.

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Değerli milletvekilleri, elbette kimseye kırgın değiliz; ama, üzgünüz, milletimiz adına üzgünüz. Keşke, daha düzgün olsaydı; ama, olmadı. Ne yapalım, biz alışmışız.

İzin verirseniz, bir kısa dörtlükle bitireyim.

BAŞKAN - Tabiî efendim, buyurun.

YASİN HATİPOĞLU (Devamla) - Şöyle:

Zindan denilen yerde de ruhlar yarışır;

Zannetme ki, sessiz kalarak mumyalaşır.

Mahkûm edemez ruhumu mahkûm kişiler,

Zindanda da ruhum ebedî hür dolaşır!..

Saygı sunuyorum efendim. (SP, DYP, ANAP ve AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler bitmiştir. Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

Kabul etmeyenler... Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; eksiğiyle gediğiyle hayırlı olsun.

Sayın milletvekilleri, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 7 Şubat 2002 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati : 21.46

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.