DÖNEM
: 21 CİLT : 85 YASAMA YILI : 4 T. B. M. M. TUTANAK DERGİSİ 61 inci Birleşim 6 . 2 . 2002 Çarşamba İ
Ç İ N D E K İ L E R I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. – GELEN KÂĞITLAR III. –
ÖNERİLER A) DANIŞMA
KURULU ÖNERİLERİ 1. – Başbakan Bülent Ecevit ve Bakanlar
Kurulu Üyeleri hakkındaki (11/25) esas numaralı gensoru önergesinin, gündemin
"Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer almasına ve Anayasanın
99 uncu maddesi gereğince gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerin
12.2.2002 Salı günkü birleşimde yapılmasına ve görüşmelerin tamamlanmasına
kadar çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi B) SİyasÎ Partİ Grubu Önerİlerİ 1. – Genel Kurulun çalışma gün ve
saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin DSP Grubu
önerisi IV. –
GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI A) Öngörüşmeler 1. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal ve 19
arkadaşının, işsizlik ve yoksulluk sorununun araştırılarak alınması gereken
tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/15) V. – KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1. – İzmir Milletvekili Rıfat
Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili
Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili
Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya
Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul
Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 arkadaşının;
Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük
Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310,
2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527) 2. – Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname, Devlet Memurları Kanunu, Harcırah Kanunu ile Genel Kadro ve Usulü
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(1/593) (S. Sayısı : 643) 3. – Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri
ve Personeli Eğitim Merkezleri Kanunu Tasarısı ve Adalet ve Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/744) (S. Sayısı : 786) 4. – Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı
Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433) 5. – Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının
Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu
Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili
Hasan Basri Üstünbaş ve Üç Arkadaşının Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının
Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve
Bütçe Komisyonları Raporları (1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı : 666) 6. – Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617
Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/754,
1/692) (S. Sayısı : 675) 7. – Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer
Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve
Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/756, 1/691) (S. Sayısı : 676) 8. – Sosyal Sigortalar Kurumu
Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal
Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve
Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/753, 1/690) (S. Sayısı : 685) 9. – Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Kahramanmaraş Milletvekili Mustafa
Kamalak'ın, 1.3.1926 Tarih ve 765 Sayılı Türk Ceza Kanununun 312 nci Maddesinin
Son Fıkrasına Bir Cümle Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Amasya Milletvekili
Ahmet İyimaya'nın, Türk Ceza Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/946, 2/192, 2/439) (S.
Sayısı : 810) VI. –
SORULAR VE CEVAPLAR A) YazIlI Sorular ve CevaplarI 1. – Tekirdağ Milletvekili Nihan İlgün'ün,
Trakya'daki sel felaketine ve yapılacak yardımlara ilişkin Başbakandan sorusu
ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Abdülkadir Akcan'ın cevabı (7/5434) 2. – Adıyaman Milletvekili Mahmut
Göksu'nun, çiftçilerin çeşitli sorunlarına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'in cevabı (7/5471) 3. – İstanbul Milletvekili Bülent
Akarcalı'nın, Sakarya-Karasu İlçesi Kaymakamlığıyla ilgili iddialara ilişkin
sorusu ve İçişleri Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen'in cevabı (7/5556) 4. – Kırıkkale Milletvekili Hacı Filiz'in,
Kırıkkale İli köylerinin Orköy kredisinden faydalanıp faydalanmayacaklarına
ilişkin sorusu ve Orman Bakanı Nami Çağan'ın cevabı (7/5628) 5. – Kayseri Milletvekili Sadık Yakut'un,
alternatif turizm faaliyetlerine ilişkin sorusu ve Turizm Bakanı Mustafa
Taşar'ın cevabı (7/5691) I. – GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak
üç oturum yaptı. Afyon - Sultandağı ve çevresinde meydana
gelen depremde yaşamını yitirenlerin anısına 1 dakikalık saygı duruşunda
bulunuldu. Bayındırlık ve İskân Bakanı Abdülkadir
Akcan, Afyon-Sultandağı depremi konusunda gündemdışı açıklamada bulundu; DYP Manisa Milletvekili Rıza Akçalı, SP
Konya Milletvekili Veysel Candan, AK Parti Van Milletvekili Hüseyin Çelik, ANAP
Afyon Milletvekili Halil İbrahim Özsoy, DSP Afyon Milletvekili Gaffar Yakın,
MHP Afyon Milletvekili Mehmet Telek de aynı konuda grupları adına görüşlerini
belirttiler. Antalya Milletvekili Osman Müderrisoğlu,
son günlerde ülkemizde bazı gençleri kontrolü altına alan ve her geçen gün
hızla yayılarak intihar olaylarına sebebiyet veren satanizm akımının gençler
üzerinde oluşturduğu olumsuz etkilere ve alınması gereken tedbirlere, Ardahan Milletvekili Faruk Demir, hayvancılık konusunda özel
sektörün de yatırım yapmasına, çiftçi borcu faizlerinin dondurularak
taksitlendirilmesine, doğalgaz çevrim santralının bu ilde kurulmasına, Aktaş
Sınır Kapısının açılmasına, sınır ticareti yoluyla yurda mazot girişine izin
verilmesine ve bölgedeki baraj projelerinin
bir an önce tamamlanmasına, Adana Milletvekili Halit Dağlı, Resmî
Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren, çiftçilerimize doğrudan gelir desteğinin
Adana İli ve ilçelerindeki üreticilere henüz verilmemiş olması nedeniyle
çekilen sıkıntıya, İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar. Azerbaycan Millî Meclis Başkanı Murtuz
Aleskerov'un davetine icabetle bu ülkeye gidecek olan TBMM Başkanı Ömer İzgi'ye
refakat edecek milletvekillerine, Hırvatistan Parlamento Başkanı Zlatko
Tomcic'in, beraberindeki Parlamento heyetiyle Türkiye'ye davetine, Avrupa Konseyinin Laeken Toplantısında
aldığı karar uyarınca toplanması kararlaştırılan konvansiyona katılacak asıl ve
yedek üyelere, İlişkin Başkanlık tezkereleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Saymanlığının
Ekim, Kasım ve Aralık 2001 ayları hesabına ait Türkiye Büyük Millet Meclisi
Hesaplarını İnceleme Komisyonu raporu (5/18) (S. Sayısı : 804) Genel Kurulun bilgisine sunuldu. Denizli Milletvekili Mehmet Gözlükaya ve
22 arkadaşının, tütün üreticilerini mağdur ettiği, Türk tarımını, çiftçisini ve
hayvancılığını tasfiye etmeye yönelik politikalar uyguladığı iddiasıyla
Başbakan Bülent Ecevit ve Bakanlar Kurulu üyeleri hakkında gensoru açılmasına
ilişkin önergesi (11/25) okundu; gündeme alınıp alınmayacağı konusundaki
görüşme gününün Danışma Kurulu tarafından tespit edilip Genel Kurulun onayına
sunulacağı açıklandı. (10/13) esas numaralı Meclis Araştırması
Komisyonu Başkanlığının süre uzatımına ilişkin tezkeresi okundu; daha önce
verilen 3 aylık çalışma süresini doldurması nedeniyle, İçtüzüğün 105 inci
maddesine göre, Komisyona 1 aylık kesin süre verildiği bildirildi. Genel Kurulun 5.2.2002 Salı günü
15.00-20.00; 6.2.2002 Çarşamba ve 7.2.2002 Perşembe günleri 14.00-20.00
saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesine; 5.2.2002 Salı ve 6.2.2002
Çarşamba günleri sözlü soruların görüşülmemesine; 5.2.2002 Salı günkü
birleşimde işsizlik ve yoksulluk sorununun araştırılması konusundaki (10/15)
esas numaralı Meclis araştırması önergesinin görüşmelerinin tamamlanmasından
sonra, gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler" kısmının 124 üncü sırasında yer alan Boğazlardaki deniz trafiğinin
yarattığı tehlikeler ve alınması gereken önlemler konusundaki (10/158) esas
numaralı Meclis araştırması önergesinin görüşmelerinin, 84 üncü sırada yer alan
(10/113) esas numaralı Meclis araştırması önergesiyle birlikte yapılmasına ve
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin
Danışma Kurulu önerisi kabul edildi. Mardin Milletvekili Metin Musaoğlu'nun,
Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanun ile 78 ve 190 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamelerde (2/92), İçel Milletvekili Hidayet Kılınç'ın, İki
İlçe ve Bir İl Kurulması Hakkında 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki
Cetvellerde (2/578), Erzurum Milletvekili Mücahit Himoğlu'nun,
Devlet Memurları Kanununda (2/417), Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tekliflerinin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergelerinin, yapılan
görüşmelerden sonra kabul edildiği açıklandı. Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
Komisyonunda açık bulunan ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna düşen 1
üyeliğe, Grubunca aday gösterilen Afyon Milletvekili Mehmet Telek seçildi. (10/15) esas numaralı, Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önerge üzerindeki öngörüşmeler tamamlandı. Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki oylamadan önce istem üzerine
elektronik cihazla yapılan yoklamalar sonucunda Genel Kurulda toplantı
yetersayısı bulunmadığı anlaşıldığından, 6 Şubat 2002 Çarşamba günü, alınan karar
gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime 19.12'de son verildi. Mustafa Murat Sökmenoğlu Başkanvekili Lütfi Yalman Mehmet Batuk Konya Kocaeli Kâtip Üye Kâtip
Üye II. – GELEN
KÂĞITLAR No. : 82 6.2.2002 ÇARŞAMBA Tezkereler 1. – Muğla Milletvekili
Tunay Dikmen'in; Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık
Tezkeresi (3/977) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 5.2.2002) 2. – Cemalettin Polat
Hakkındaki Ölüm Cezasının Yerine Getirilmesine Dair Başkanlık Tezkeresi (3/978)
(Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 5.2.2002) Yazılı Soru Önergeleri 1. – Hatay Milletvekili Metin Kalkan'ın, TRT'de
yayımlanan Evrim Teorisini konu alan bir programa ilişkin Devlet Bakanından
(Yılmaz Karakoyunlu) yazılı soru önergesi (7/5919) (Başkanlığa geliş tarihi :
4.2.2002) 2. – Şanlıurfa
Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın,
Birecik ve Şanlıurfa baraj ve hidroelekt-rik santrali inşaatlarına ilişkin
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5920)
(Başkanlığa geliş tarihi : 4.2.2002) 3. – Tekirdağ
Milletvekili Bayram Fırat Dayanıklı'nın, SSK Çerkezköy Hastanesi ile ilgili
iddialara ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5921) (Başkanlığa geliş tarihi : 4.2.2002) 4. – Kayseri Milletvekili
Sevgi Esen'in, BAĞ-KUR sigortalılarının ödedikleri destek primine ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/5922)
(Başkanlığa geliş tarihi : 5.2.2002) 5. – Kayseri Milletvekili
Sevgi Esen'in, elektrik fiyatlarına ve kaçak elektrik kullanımına ilişkin
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5923)
(Başkanlığa geliş tarihi : 5.2.2002) 6. – Şanlıurfa
Milletvekili Mehmet Yalçınkaya'nın, Şanlıurfa İl Millî Eğitim Müdürlüğünün okul
müdürü atamalarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5924) (Başkanlığa geliş tarihi : 5.2.2002) BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati : 14.00 6 Şubat 2002 Çarşamba BAŞKAN : Başkanvekili Mustafa Murat SÖKMENOĞLU KÂTİP ÜYELER : Sebahattin KARAKELLE (Erzincan), Lütfi YALMAN
(Konya) BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 61 inci Birleşimini açıyorum. Toplantı yetersayısı
vardır, gündeme geçiyoruz efendim. Sayın milletvekilleri,
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır. Danışma Kurulunun bir
önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım efendim : III. –
ÖNERİLER A) DANIŞMA
KURULU ÖNERİLERİ 1. –
Başbakan Bülent Ecevit ve Bakanlar Kurulu Üyeleri hakkındaki (11/25) esas
numaralı gensoru önergesinin, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak
İşler" kısmında yer almasına ve Anayasanın 99 uncu maddesi gereğince
gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerin 12.2.2002 Salı günkü
birleşimde yapılmasına ve görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin
uzatılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi Danışma
Kurulu Önerisi No : 101 Tarihi : 6.2.2002 4.2.2002 tarihli gelen
kâğıtlarda yayımlanan ve Genel Kurulun 5.2.2002 tarihli 60 ıncı Birleşiminde
okunmuş bulunan Başbakan Bülent Ecevit ve Bakanlar Kurulu Üyeleri hakkındaki
(11/25) esas numaralı gensoru önergesinin gündemin "Özel Gündemde Yer
Alacak İşler" kısmında yer almasının ve Anayasanın 99 uncu maddesi
gereğince gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerin 12.2.2002 Salı
günkü birleşimde yapılmasının ve görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin
uzatılmasının Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun
görülmüştür.
BAŞKAN - Öneriyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul
edilmiştir. Sayın milletvekilleri,
Demokratik Sol Parti Grubunun İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım: B) SİyasÎ Partİ Grubu Önerİlerİ 1. – Genel
Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden
düzenlenmesine ilişkin DSP Grubu önerisi 6.2.2002 Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Danışma Kurulunun 6 Şubat
2002 Çarşamba günü yaptığı toplantıda, siyasî parti grupları arasında oybirliği
sağlanamadığından, Grubumuzun ekteki önerilerinin, Genel Kurulun onayına
sunulmasını arz ve teklif ederiz. Saygılarımızla.
Öneri : Gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 315
inci sırasında bulunan 810 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 9 uncu
sırasına alınması, 6 Şubat 2002 Çarşamba günü gündemin 10 uncu sırasına kadar
olan kanun tasarı ve tekliflerinin görüşmelerinin saat 20.00'ye kadar
tamamlanamaması halinde 10 uncu sırasına kadar olan kanun tasarı ve
tekliflerinin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması
önerilmiştir. TURHAN GÜVEN (İçel) -
Sayın Başkan, önerinin aleyhinde söz istiyorum. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) -
Sayın Başkan, aleyhte söz istiyorum. LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) -
Sayın Başkan, pusula göndermiştim. BAŞKAN - Sayın Esengün,
Sayın Tümen'e ve Sayın Köse'ye lehte, Sayın Güven'e ve Sayın Hatiboğlu'na
aleyhte söz vereceğim. O nedenle, size söz veremiyorum. Lehte, Sayın Tümen,
buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar) AYDIN TÜMEN (Ankara) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Demokratik Sol Parti Grubu olarak bugün
Danışma Kurulunu toplantıya çağırdık. Danışma Kurulunda oybirliğiyle karar alınamadığı
için, Demokratik Sol Parti Grubu önerisini Genel Kurulun huzuruna sunduk. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bilindiği gibi, temel hak ve özgürlükler Anayasamızda da
ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiş bulunmaktadır. Bunlar arasında düşünce ve
ifade özgürlükleri, demokratik rejimin gelişmesi bakımından özel bir öneme
sahiptir. Zaman içinde ortaya çıkan gereksinimler ve değişen görüşler nedeniyle
Anayasada değişiklik yapılması zorunluluğu doğmuş ve 1982 Anayasasında
değişiklikler yapılmıştır. Yapılan değişiklikler, demokratikleşme yolunda yeni
ve önemli bir adım olmuştur. 3 Ekim 2001 tarihli ve
4709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi
Hakkında Kanun 17 Ekim 2001 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Anayasada 4709
sayılı Kanunla yapılan değişiklikle, temel hak ve hürriyetlerin özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilmesi öngörülmek suretiyle bu konuda
yeni bir sistem benimsenmiş ve temel hak ve hürriyetler ile düşünce ve ifade
özgürlüğünü geliştirici yeni hükümler getirilmiştir. Anayasa değişikliğinden
sonra, Türk Ceza Kanunu, Terörle Mücadele Kanunu ve Ceza Muhakemeleri Usulü
Kanununda değişiklikler içeren düzenlemeler hükümetimiz tarafından liderler
düzeyinde ele alınmış ve hazırlanan tasarı Meclise gönderilmiştir. Tasarı,
Meclis Adalet Komisyonunda kabul edilerek Genel Kurul gündemine getirilmiştir. Tasarıda üzerinde önemle
durulan en önemli düzenlemelerden biri, Türk Ceza Kanununun 312 nci maddesiyle
ilgilidir. Çağdaş uygar toplumlar çoğulcudur. Dolayısıyla, toplumlar, değişik
din, mezhep, ırk, sosyal sınıf, bölge farklılığı, siyasal görüşler, idealler,
değişik zihniyetler taşıyan insanlardan oluşmaktadır. Amaç, böyle bir toplum
yapısında, insanların barış içinde yaşamasını, farklılıklarını bütünleştirmeyi
sürdürecek bir şekilde sağlamaktır. Yani, insanların, değişik fikirleri ve
inançları tam bir hoşgörü içinde benimsemeleri gerekmektedir. Bu nedenle,
insanların birbirlerine karşı tahrik edilmelerinin ortaya çıkaracağı tehlikeye
karşı, hukuk sisteminin, savunma araçları getirmesi de gerekli ve zorunludur;
ancak, bu şekilde, eleştiri olanağı, ifade özgürlüğünü, siyasî propaganda
hakkını zedelemeye neden olmamalıdır. Türk Ceza Kanununun 312
nci maddesine benzer düzenlemelerin gelişmiş birçok ülkede olduğu herkesçe
bilinmektedir. Alman ceza sistemi ve Fransız basın yasasında benzer
düzenlemeler bulunmaktadır. Bu açıdan bakıldığında, 312 nci maddenin tamamen
kaldırılması elbette olası değildir; ancak, yapılacak düzenlemelerle
özgürlüklerin genişletilmesi söz konusu olabilecektir. Yeni maddede eleştirilere
neden olan "olasılık" ifadesinin belirsizlik içerdiği ve
özgürlüklerin kapsamının daraltılmasına neden olacağı eleştirileri değişik
kesimlerce dillendirilmiştir. Bu konuda, iktidar ortaklarımız arasında da görüş
ayrılığı ortaya çıkmıştır. Başbakanımız Sayın Bülent Ecevit, kamuoyundaki
tepkilerin de dikkate alınarak tasarının yeniden gözden geçirilmesini arzu
etmiş ve bu konuda girişimler başlatılmıştır. Başbakanımız Sayın Ecevit'in
talimatıyla, Demokratik Sol Parti hukukçuları da bir çalışma yapmış ve bu
çalışmalar Sayın Başbakanımıza sunulmuştur. Demokratik Sol Parti
olarak, Avrupa Birliği yolunda önemli bir adım olduğuna inandığımız uyum
yasalarıyla ilgili düzenlemelerin bir an önce yasalaştırılmasından yanayız. Elbette, tek partili
olmayan bir hükümette, getirilen düzenlemeler konusunda bir uzlaşı noktası
bulunması gerekmektedir. Düzenlemenin hiçbir partinin tam görüşünü yansıtması
söz konusu olamamaktadır. Demokratik Sol Parti
olarak, elbette, halkımızın daha özgürce düşünmesinden ve görüşlerini rahatça
ortaya koymasından yanayız; bu, çağdaş ve demokratik olmanın da bir gereğidir.
Demokratik Sol Parti olarak gönlümüzden geçen düzenleme, tabiî ki, daha farklı;
ancak, uzlaşı noktalarında saygılı kalmak durumundayız. 21 inci Dönem
Parlamentosu, bugüne kadar, çok önemli birçok düzenlemeyi gerçekleştirme
başarısını göstermiş, anayasa değişikliği başta olmak üzere, reform niteliğindeki
birçok tasarı ve teklif yasalaştırılmıştır. Her zaman sorumlu bir
anlayış sergileyen ve uzlaşıya büyük önem veren Demokratik Sol Parti, uyum
yasalarıyla ilgili olarak da, yine, ilk adımı atmak istemiştir. Her fırsatta
demokratikleşmeden söz eden muhalefet partilerini de, düzenlemenin
gerçekleşmesi için yeterli çaba içinde görmediğimizi ifade etmek istiyorum.
Ülkemizin çağdaş ve demokratik bir yapıya kavuşması, Avrupa Birliği standartlarında
bir demokratikleşme anlayışının yerleşmesi için, iktidar partileri kadar,
muhalefete de büyük görevler düştüğüne inanıyoruz. Demokrasi, insan hakları ve
özgürlüklerin, iktidar muhalefet ayırımı yapılmayacak kadar önemli konular
olduğunu düşünüyoruz. Kamuoyunun da, hükümeti her fırsatta demokratikleşme
konusunda adım atmamakla eleştiren muhalefet partilerinin tavrını merakla
beklediğini burada vurgulamak istiyorum. Demokratik Sol Parti,
ortaklarıyla da görüş birliğine vararak, bugün Danışma Kurulunu toplantıya
çağırmış; ancak, partiler arasında istenilen uzlaşma sağlanamamıştır. Demokratik Sol Parti
Grubu, kamuoyunda uyum yasası olarak bilinen 810 sıra sayılı kanun tasarısının
Genel Kurul gündeminin 9 uncu sırasına alınması ve görüşmelerine bugün
başlanması, 6 Şubat 2002, yani, bugün 10 uncu sırasına kadar olan kanun tasarı
ve tekliflerinin görüşmelerinin saat 20.00'ye kadar tamamlanamaması halinde, 10
uncu sırasına kadar olan kanun tasarı ve tekliflerinin görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasını önermiştir. Kamuoyunu yakından ilgilendiren
bu tasarıya son şeklini, elbette, Meclis Genel Kurulu verecektir. Demokratik
Sol Parti, kamuoyunun tepkilerini dikkate alacak şekilde, tasarıda gerekli
düzenlemelerin yapılması konusunda çaba gösterecektir. Genel Kurulda gerekli
uzlaşma sağlanamazsa, tasarı, komisyondan geldiği şekliyle yasalaşacak; belki
de, hak ve özgürlükleri -biraz olsun- genişletme fırsatı da kaçırılmış
olacaktır. Söz konusu düzenlemenin
bir an önce yasalaşması için, siz değerli milletvekillerinin, grup önerimize
gerekli desteği vereceğine inanıyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DSP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum efendim. Aleyhte, Sayın Güven,
buyurun. (DYP sıralarından alkışlar) TURHAN GÜVEN (İçel) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Doğru Yol Partisi Grubu adına, hepinizi
sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Gündemimiz bir hayli
yüklü. Geçen haftadan başlayan bazı kanun tasarılarını, maalesef, tamamlama
imkânı olmadı; ama, bu arada, Türkiye'nin gündemine, Meclise, uyum kanunları
tasarısı adı altında bir tasarı geldi. Şimdi, diğer kanunların
bitimini beklemeyip de, henüz hükümet ortakları arasında dahi tam bir fikir
birliği sağlanmayan bir kanun tasarısına başlamak, bence, yanlış olacaktır.
Gündemimizi tamamlayalım; biliyorsunuz, Denizcilik Müsteşarlığıyla ilgili
tasarı, Adalet Bakanlığının getirmiş olduğu tasarılar var; onları bitirelim ve
bu arada da, Yüce Meclise bir imkân tanıyalım. Değerli milletvekilleri,
bakınız, kanun tasarılarını bir bütün olarak düşünmek lazım. Anayasa
değişikliğinden kaynaklanan uyum kanununu getirmek mi istiyorsunuz? Elimizin
altında, çok güzel görev ifa eden, bir uzlaşma komisyonumuz var; niye bu
tasarıyı oraya göndermiyorsunuz? Orada görüşsünler, fikir birliğine varsınlar.
Biliyorsunuz, orada, her partinin temsilcisi var; gerçi, komisyonda da var;
ama, bu tip tasarıların uzlaşma komisyonundan geçmesi daha uygun olmaz mı? Şimdi, bir kanun tasarısı
nasıl oluşur; siz, artık, bunu, benden çok daha iyi bilir hale geldiniz. Bu
kanun tasarısının altında hükümetin tüm üyelerinin imzası var mı yok mu? Bu
kanun tasarısı, hükümet içerisinde hiç görüşülmedi mi? Yani, kimsenin haberi
olmadan mı imza etti sayın bakanlar?.. O zaman, bunların imzası varsa, bu kanun
tasarısının ne getirdiğini ne götürdüğünü o arkadaşlarımız iyice biliyorlardır.
Orada bu fikir birliği
varsa; yani, bir kanun tasarısı orada anlaşmaya uygun hale getirilmişse, metin
üzerinde anlaşma varsa, sonradan ortaya çıkıp da "bu, yanlıştır"
demek de yanlıştır. Bakınız, iktidar
ortaklarının bir bölümü -fikirlerine saygı duyuyorum, yanlış söyleyebilirler
veya doğru söyleyebilirler, ben onu tartışmıyorum; ama, işi bir bütün içinde
ele almışlar- diyorlar ki: Sizin, burada, şu gelen metinde imzanız varsa -ki,
biliyorsunuz, bundan evvelki kanun tasarıları hep öyle oldu, hükümetten geldiği
gibi, virgülüne dahi dokunulmadan geçmiştir- bunu da böyle geçirelim. Bu doğru mu yanlış mı,
bakın, o tartışmaya girmiyorum; ama, şimdi, bir grup diyor ki, uzlaşmacı bir
tutum içerisinde artık bu kanunu görüşelim; şimdi, öbür grup diyor ki, daha,
bu, kamuoyunda yeteri kadar tartışılmadı, bir fikir birliğine varılmadı. Neden;
çünkü, gerekçe ile metin birbirini tutmuyor. Gerekçe fevkalade güzel cümleler
ihtiva ediyor; "demokratik gelişmeyi sağlamak için bu kanun tasarısı
hazırlanmıştır..." Fakat, metne baktığınızda bu gelişme sağlanmamış görünüyorsa,
o zaman, bu gelişme nasıl sağlanır; işte, oturulur tartışılır... Çünkü, eğer,
Türkiye'de düşünce özgürlüğünü, yani, fikir hürriyeti dediğimiz şeyi
gerçekleştirmek istiyorsanız; yani, bazı insanlar istediği için değil; yani,
bir Karen Fogg geldi de böyle dediği için değil; Türk Milleti layık olduğu için
bu düşünce özgürlüğünü gerçekleştireceğiz diyorsanız, bunu birlikte yapalım. Şimdi, nedir; değişmiş.
Ne değişmiş? Niye yalnız 312 üzerinde duralım; 159 bazı şeyler getirmiyor mu
değerli arkadaşlar?! Şimdi, bakınız, getirilen değişiklikle, fevkalade sıkıntı
yaratacak bir ortam da ortaya çıkacaktır; ama, sayın grup başkanvekilinin
ifadesinden görünen odur ki, 159 üzerinde fazla bir değişiklik yok, süreler
bakımından oynanmış. Halbuki, 159 çok önemli bir unsur getiriyor, çerçeveyi
daraltıyor, genişletmiyor; yani, demokratik gelişmeyi sağlamıyor, aksine,
demokratik gelişmenin çok daha gerisine, bugünkü kanun maddesinden çok daha
geriye götürme olayı var. Peki, onun üzerinde niye durmuyoruz? Burada yapılacak en güzel
şey nedir; bakın, değerli arkadaşlar -ben, bu konuda, değerli MHP sözcülerine
hak veriyorum- bu, Uzlaşma Komisyonuna gitsin, orada görüşülsün, tümü üzerinde
inceleme yapılsın ve kamuoyu da, o konuda, gerektiği şekilde fikir birliğini
sağlayacak bir mekanizmaya ve bilgiye sahip olsun. Bu nedenle, değerli
arkadaşlar, bu kanun tasarısına karşı değiliz, elbette gelişme sağlanacak; ama,
her zaman şu kürsüden ifade etmeye çalıştık ki, siz, Anayasayı değiştirdiniz,
peki, uyum kanunu diye yalnız bunlar mı var? Nerede?.. Türk Ceza Kanununun 450
nci maddesini kaldırdınız. MEHMET EMREHAN HALICI
(Konya) - Geliyor, geliyor. TURHAN GÜVEN (Devamla) -
Geliyor, geliyor da, yargı da eli böğründe bekliyor ama. Siz, hürriyeti bağlayıcı
cezaları kaldırdınız Çek Kanununda falan olduğu gibi. Nerede?.. NİHAT GÖKBULUT
(Kırıkkale) - Geliyor, geliyor. TURHAN GÜVEN (Devamla) -
Siz Godot'u bekliyorsunuz canım, kanunu bekler gibi!.. Yapmayın!.. Bunların çok
önceden gelmesi lazımdı; çünkü, binlerce dosya yargıda bekliyor. Binlerce dosya
yargıda bekliyor değerli arkadaşlar. Yargıtay karar veremez hale geldi,
Danıştay karar veremez hale geldi; ama, siz, bu arada, bazı şeyleri gözardı
etmeye çalışıyorsunuz, sanal gündemlerle Türkiye'yi yönetmeye çalışıyorsunuz. Anayasa Mahkemesinin
iptal kararını okudunuz mu? Gerekçeyi herhalde duydunuz. Siz, milletin sesini
kısma uğruna, süreleri kısıtladınız, getirdiniz; Anayasa Mahkemesi iptal etti.
Ne uygulayacaksınız şimdi? Süre verdi gerçi. Ne uygulayacaksınız? Dedi ki, bir
kanun tasarısı veya teklifi enine boyuna görüşülsün, sorular enine boyuna
sorulsun. Siz, bunu, hakkınız olmadığı halde, ortadan kaldırdınız,
fikirlerimizi burada rahatlıkla serdedemedik; siz selbe uğrattınız daha doğrusu;
biz, burada ifade edemedik. Kanun maddesinin okunması 15 dakika sürüyordu, siz,
gelin, 5 dakikada bu kanun maddesini açıklayın dediniz. Okunması 15 dakika
süren kanun maddesi 5 dakikada açıklanır mı değerli arkadaşlar?! Bakın, yanlış
döndü. Siz, aynı yanlışa devam etme niyetinde olmayın. Her şey bir ikazdır.
Anayasa Mahkemesinin o iptal kararı, bize bir ışık olmalıdır. O nedenle, bir
kanun tasarısını geçirirken, enine boyuna tartışma imkânını birlikte
sağlayalım. Biz, burada, değerli
arkadaşımın görüşlerine, elbette, katılırız. Ne diyor Sayın Grup Başkanvekili:
"İktidar kadar muhalefete de görev düşüyor..." Veriyor musunuz görev
canım?!. İşinize geldiği zaman muhalefete görev verin, konuşturun, işinize gelmedi
mi, konuşmaları ortadan kaldıracak mekanizmayı getirin, burada uygulayın. Bu
mu?!. İktidarın görevi de, herhalde, bu değil. O nedenle, evvela, kendi
aranızda anlaşın ve bunu Uzlaşma Komisyonunda meydana getirin. Yani, bu kanun
tasarısını bugün görüşmeye başlamayalım, yarım kalan öbür tasarılarımız var,
onları bitirelim. Yoksa, onların çıkmasını istemiyor musunuz? 5 maddesi, 6
maddesi görüşülen kanun tasarıları var, onlara devam edelim; ama, bu da,
komisyonda güzelce bir tartışma konusu olsun. Tabiî, bu tartışma sonunda ne
olacak; herhalde, doğruyu bulacağız. Yetersizdir; doğru...
Çerçeve, genişleyeceğine, daraltılmıştır; doğru... 159'da "birkısım
güvenlik güçleri..." Ne?!. Üstelik, kanun yapma tekniğinden de uzak bir
metin. Bakınız, ben söyledim; fakat, çok değerli bir arkadaşımız "efendim,
bunlar teferruat" dedi. Değerli arkadaşlar,
teferruat değil. Kanun yapan insan "veya" ile "ve" nin
farkında değilse, hiçbir şey bilmiyordur. Kanun yapmada "ve" birlik,
beraberlik ifadesidir, "veya" ayrılık ifadesidir. Bakın şu metne, "güvenlik
güçleri ve muhafaza güçleri..."
Kimdir muhafaza gücü; polis midir; hayır; gümrük muhafazadır, orman
muhafazadır, onun gibi güçlerdir. Siz, bundan sonra bir adamı eğer buradan dava
açıp mahkûm ettirecekseniz, tek başına güvenlik gücüne hakaret, hakaret olmayacak,
tezyif olmayacak, bunu bilin; çünkü, "ve" kelimesi beraberlik ifade
eder; hem orman muhafaza memurlarına veya onların birliğine hem polisin
birliğine hakaret ederseniz suç oluşur. Eğer, arkadaşlarımız bunu bilmiyorsa,
bunu teferruat kabul ediyorsa, o zaman, gelin, vazgeçin, bunları yapmayın. Değerli arkadaşlarım, bu
bakımdan, bu kanun tasarısı gereklidir, çıkması lazımdır; ama, bunu, eli yüzü
düzgün çıkaralım, bize yakışan biçimde çıkaralım. Bunun da tek yolu -biraz
evvel ifade etmeye çalıştım- şudur: Evvela kendi içinizde anlaşmayı sağlayın,
sonra gelin, muhalefetin de görüşüne saygı duyarak onun da görüşünü alın ve
fikir hürriyetini gerçekten dünya normlarına uygun hale getirecek bir düzenleme
yapalım. O zaman da diyelim ki: Bakın bu düzenleme, bize, gerçekten,
demokrasinin yolunu açmıştır, demokraside gelişmeleri sağlamıştır. Hepinize saygılar
sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - İkinci lehte,
Erzurum Milletvekili Sayın İsmail Köse; buyurun efendim. (MHP ve DSP
sıralarından alkışlar) SALİH KAPUSUZ (Kayseri) -
Sayın Başkan, ne oldu? BAŞKAN - Efendim, iki
lehte, iki aleyhte... Bir lehte verdim, bir aleyhte verdim. Sayın Köse lehte
istedi, sonra Sayın Hatiboğlu aleyhte... SALİH KAPUSUZ (Kayseri) -
Ben de lehte söz istemiştim Sayın Başkan. BAŞKAN - Hayır, o, sizden
evvel deyince, ben şey yaptım... İSMAİL KÖSE (Erzurum) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Danışma Kurulunda görüşülmek üzere önümüze
getirilen bu öneri, diğer gruplarımızın iştirak etmemesi dolayısıyla bir siyasî
partimiz tarafından getirilmiştir ve ben de, bu önerinin lehinde sözlerimi sarf
etmek üzere huzurlarınızdayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın milletvekilleri,
yıllardan bu yana üzerinde tartışılan ve zaman zaman, "bu 312 nci madde
kalkarsa düşünce ve ifade özgürlüğümüzü tam yerine getiririz" düşüncesi
ortaya konulmuş ve zaman zaman da, 1990'lı yıllarda 141, 142 ve 163 üncü
maddelerdeki değişiklik dolayısıyla mahkemelerimizin bu mahiyette vermiş
oldukları kararlar dolayısıyla, Türk Ceza Kanununun 312 nci maddesi, her
seviyede vatandaşımızın duyduğu, öğrendiği, ne mahiyet taşıdığını ortaya
koyabileceği bir madde haline geldi. Özellikle son günlerde
ise, hükümetimizin, bir tasarı olarak değerlendirdikten sonra Meclisimizin
önüne getirdiği ve Adalet Komisyonundan geçmek suretiyle, şu anda da, yine bir
öneri üzerine, görüşülmek üzere Meclisimizin önüne gelmiş bulunmaktadır.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak, özellikle, Anayasamızda yapılmış olan
değişikliklere katkımızdan sonra, Türk insanının düşünce ve ifade özgürlüğünün
önündeki engellerin kaldırılması, çağımızın ortaya koymuş olduğu kriterlere
uyum sağlanması amacıyla, bu değişikliklere de, hükümetin bir ortağı olarak
-gerek oraya iştirak eden ve bizi temsil eden başta Sayın Genel Başkanımız ve
bakanlarımız ve gerekse Adalet Komisyonundaki temsilcilerimiz- önümüze
getirilen hükümetin tasarısına Milliyetçi Hareket partisi olarak sahip çıktık. Tabiî, hükümetin
tasarısı, üç partinin temsilcileri olan Sayın Genel Başkanların iştirakiyle
değerlendirilmiş, tartışılmış ve altına imza atılmıştır. Başka zeminlerde de bu
kanun tasarısı üzerinde bir taslak çalışma yapılmış, onlar da, yine,
hükümetimizin önüne getirilmiştir. Bir tanesi, Avrupa Birliğine uyum
yasalarının zamanında yapılması ve o sürecin tamamlanması amacıyla kanunla
kurulmuş olan Avrupa Birliği Genel Sekreterliğimizin hazırlamış olduğu bir
taslak, hükümetin önüne gelmiştir. Bir taraftan da, yine, Adalet Bakanlığımız
nezdinde Türk Ceza Kanununun tümünün değiştirilmesi amacıyla, hepimizin yakînen
tanıdığı, bugün, Türkiye'de otorite olan Ord. Prof. Sayın Sulhi Dönmezer
hocanın başkanlığındaki komisyonda çalışmalar tamamlanmış ve orada da bir
taslak ortaya çıkmış. Oradaki taslakta 312'ye tekabül eden 294 üncü maddede...
Bugün, Adalet Komisyonundan çıkan hükümetin göndermiş olduğu tasarıyla aynı
kelimeleri taşıyan bir taslak olduğu kamuoyuna ifade edilmiştir. Yani,
Milliyetçi Hareket Partisi olarak, bir taraftan, bilimsel çalışmalarla
bürokrasinin de iştirak etmiş olduğu bir taslağa itibar ettiğimizi, diğer taraftan,
hükümetimiz nezdinde bulunan ve Avrupa Birliğine gideceğimiz bu günlerde veya
bu yıllarda, neler yapmamız gerektiğini içeren kurulmuş olan bir teşkilatın
hazırlamış olduğu taslağın yanında olduğumuzu ve diğer taraftan da, partimizin
de içerisinde olduğu hükümetimizin ortaya çıkardığı tasarıya sahip çıkacağımızı
ifade ettik. Tabiî, 312'nin üzerinden,
yıllardan bu yana Milliyetçi Hareket Partisine düşmanlıkları olanlar,
kafalarının arkasında çeşitli husumet düşünceleri olanlar, bu bahaneyle de bu
husumetlerini ifade etme özgürlüğüne kavuştular; yani, düşünce ve ifade
özgürlüğünü içeren 312 nci maddenin değişikliği görüşmeleri yapılırken, böyle
bir tasarı kamuoyunda tartışılırken, asıl milliyetçi ve ülkücü camiaya "bu
bir fırsattır, hiç olmazsa kafamızın arkasındaki bu hasmane düşüncelerimizi
ifade etme fırsatını bulduk" diyerek, Allah ne vermişse, tüm
televizyonlarda, gazetelerde ve çeşitli zeminlerde, bir anormal derecede, belki
insan haklarına sığmayacak, siyasete sığmayacak şekliyle, partimize yönelik
apolitik, asosyal bir şekilde, rencide edecek manada husumet duyguları ifade
edilmiştir. Ne yapmıştır Milliyetçi
Hareket Partisi; Milliyetçi Hareket Partisi, yüce milletimizin Türkiye Büyük
Millet Meclisine gönderdiği, kendi iradesiyle göndermiş olduğu
milletvekillerinin iştirakiyle Anayasada 40'a yakın maddenin değişikliğine imza
atmış, bunların içerisinde, işte bugün tartıştığımız düşünce ve ifade
özgürlüğünü ortaya çıkaracak yasaların çıkmasına vesile olan çok önemli bir
çalışmada bulunmuş. Ne yapmış Milliyetçi
Hareket Partisi; her zaman olduğu gibi, uyumdan, uzlaşmadan yana olduğunu; ama,
bir taraftan da milletin birlik ve bütünlüğünü koruma düşüncesini her zeminde
ifade etmiştir. Şimdi, kime vereceğiz
düşünce ve ifade özgürlüğünü ve ne manada vereceğiz? Diyor ki: "Ben
devlete biraz daha fazla küfredeceğim, ben askere daha fazla hakaret edeceğim,
efendim, ben işte, askerin geneline belki küfrediyorum, hakaret oluyor da,
gelin, bu subayına, assubayına küfrederken bunu normal hakaret davasına
sokalım." SALİH KAPUSUZ (Kayseri) -
İsmail Bey, ne kadar yanlış bir konuşma! İSMAİL KÖSE (Devamla) -
Şimdi, Türkiye'de korkunç bir şekilde, devletin kurumlarına, devletin
müesseselerine bakış tarzını ve devlete karşı düşmanlık hislerini küfre varan
bir manada hakaret etme hürriyetini isteme talebiyle karşı karşıya kaldık.
İşte, biz diyoruz ki, düşünce ve ifade özgürlüğünü, insanlarımızın kendi
ifadelerini, kendi inançlarını ve kendi düşüncelerini hakaret etmeden ifade
etme özgürlüğü şeklinde anlıyoruz. Burada Anayasa
değişikliği yaptık hep beraber oy verdik. Anayasanın 26 ncı maddesinin birinci
fıkrasında her türlü düşünceyi ifade etme özgürlüğü getirdik -ne
düşünüyorsanız- ama, hemen altında, onu hangi şekilde kısıtlayacağımıza ilişkin
hükümleri de getirdik. Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüyle,
cumhuriyetin niteliklerinin değiştirilmesiyle hiçbir şekilde bu düşünce,
ifadenin bağdaşmayacağını... Niçin koyduk bunu?.. Önümüze bir kriter konulmuş, dünyanın
kriteri konulmuş. Demokrasi dediğimiz, bu çok önemli bir sistemin ve Türk
Milletinin de benimsemiş olduğu, hepimizin hassasiyetle koruyacağımız,
demokrasinin niteliklerine uygun Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10 uncu
maddesinin ikinci fıkrasına uygun bir şekilde de Anayasamızın bu 26 ncı
maddesinin ikinci fıkrasını düzenledik. Şimdi, diyoruz ki,
düşünce ve ifade özgürlüğüne evet; ancak, bu düşünce ve ifade özgürlüğünüz,
bölgecilik düşüncesiyle, Türkiyemizin hassasiyetlerinin olduğu bir dönemde
insanlarımızı birbirine düşmanlık hisleriyle eğer bu düşüncesini ifade
ediyorsa, düşüncesini ifade ederken, hepimizin inanmış olduğu ve milletimizin
yüzde 99'unun inandığı din meselesindeki hassasiyetini istismar etmesin, sınıf
meselesini herhangi bir bölücülük düşüncesiyle istismar etmesin; ama,
düşüncesini ifade etsin. Bunun yanında ne yapsın?.. Kin ve düşmanlık
duygularını meydana getirmesin. Yani, insana yakışır bir şekilde düşüncesini
ifade etsin. Tabiî, çeşitli şekilde,
her siyasî partinin olduğu gibi, her vatandaşa da uygun bir düşünce ve ifade
özgürlüğü ifade edilmekte ve savunulmaktadır. Değerli milletvekilleri,
Türkiye'de her insana göre bir düşünce ve ifade özgürlüğünü ortaya koyabilecek
bir kriterin çerçevesini çizmemiz mümkün değildir; öyleyse, ortak
değerlerimizde buluşmamız lazım. Ortak değerlerimizde buluşmazsak eğer, o
zaman, bu meselede başarıya ulaşamayız. İşte, Milliyetçi Hareket
Partisi olarak, netice itibariyle, düşünce ve ifade özgürlüğüne evet diyoruz.
DSP Grubunun getirmiş olduğu bu önerinin lehinde, şunun için söylüyorum: Bu
kanun tasarısına karşı olmadığımızı; ancak, hükümetimizin, altında imzası olan
metne sadık kalacağımızı (MHP sıralarından alkışlar) ve şu anda önümüzde
bulunan, bizim, önümüze ne geleceğini henüz görmediğimiz, ama önümüze geldiği
takdirde, bu hassasiyetimizi koruyacağımızı ve hükümetin tasarısı üzerinde,
eğer, herhangi bir değişiklik meydana getirilecekse, tabiî, Yüce Meclisin kendi
iradesidir, ona da saygı duyarız; ama, Milliyetçi Hareket Partisi olarak,
hükümetimizin altında imzası olan metne sadık kalacağımızı ifade ediyor, Yüce Heyetinize
saygılarımı sunuyorum. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Köse. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) -
Sayın Başkan, değerli hatip, zannedersem, kastı aşan bir ifade kullandı.
Özgürlüklerin genişletilmesi için, hiç kimse, askere küfretmek, devlete
küfretmek gibi bir yanlışı istememektedir. Dolayısıyla, bunun, mutlaka
zabıtlardan çıkarılması veyahut da tashih edilip düzeltilmesi lazım. İSMAİL KÖSE (Erzurum) -
Size demedik; PKK'lılar için söyledik. BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum efendim. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) -
Sayın Başkan, takip etmediniz galiba... BAŞKAN - Şimdi zabıtları
getirteceğim. Aleyhte, Sayın Hatiboğlu;
buyurun. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) -
Sayın Başkan, Yüce Parlamentonun değerli üyeleri; Demokratik Sol Parti Grubunun
önerisi aleyhinde, yani bir başka anlamda, hak ve özgürlüklerin lehinde söz
söylemek üzere huzurunuzdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri,
demokrasi açıklık rejimidir. Herhangi bir kanun görüşülürken, anayasasından
sıradan bir yasaya kadar hangi konuyu görüşsek, hep şunu aramızda tartışıyoruz:
Yahu, daha şeffaf olamaz mıyız, daha açık olamaz mıyız; daha rahat meseleleri
aramızda tartışamaz mıyız?! Yani, bizim tartışamadığımız, bizim çözüm
bulamadığımız, bizim mutabakat sağlayamadığımız hangi konu olmalıdır? Olabilir
mi böyle bir konu?! Eğer, 6 sayın grup, ülkeyi çok yakından alakadar eden bir
konuda mutabakata varamıyorsa, gereksiz yere ve haksız olarak maraza çıkaran
grup, kendisini bir kere daha gözden geçirmelidir. Benim inancım budur. Buradan şunu demek
istiyorum: Bu tasarı hazırlandı, geldi. Gerekçesi belli, çok açık bir gerekçe;
çağdaş demokrasiler, temel hak ve hürriyetleri sağlamayı hedef alan çoğulcu,
katılımcı, düşünceye dayanan ve hoşgörü ortamında gelişen sistemlerdir. Elhak,
doğrudur; yani "bu yanlıştır" demekte bir yanlışlık vardır. Temel hak ve hürriyetler,
Anayasamızda da ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiş bulunmaktadır. Bunlar
arasında düşünce ve ifade hürriyetleri, demokratik rejimin gelişmesi bakımından
özel öneme sahiptir; bu da doğrudur. Peki, yanlış olan nedir? Yanlış olan
şuradadır; diyorsunuz ki: "Bu tasarıyı hazırlarken bizim hareket noktamız
biraz evvel okunan metinler ve onların içerikleridir." Onu diyorsunuz.
Buna kimsenin itiraz ettiği yok. Peki, madde olarak düzenlediğiniz, gerek 1 gerek
2 inci maddeler tasarının bu gerekçesiyle uyumlu mu, uyuşuyor mu, kan uyuşması
var mı; hayır. Değerli milletvekilleri,
beni bağışlayınız, tasarı için ifade ediyorum; bu tasarı, bir tek cümleyle,
tipik bir ikiyüzlü tasarıdır, ikiyüzlü tasarıdır bu!.. (SP sıralarından
alkışlar) Genel gerekçesine bakıyorsunuz "can kurban"diyorsunuz; ama,
maddelere baktığınız zaman "Eyvah! Yandım Allah, yetişin" diyorsunuz.
Olmaz böyle şey; bu, bize yakışmaz; Parlamentodan halkın beklediği bu değil. Şimdi, merak ediyoruz,
halk arasında konuşuluyor, ben de endişe ediyorum; acaba "kapısında
bulunduğumuz Avrupa Birliği normlarına uygun bir tasarı genel gerekçesi
yakaladık, biz götürür Avrupa'daki meseleyi inceleyenlere bu tasarının genel gerekçesini
gösteririz, bununla da kifafi nefs ederiz, yetiniriz" mi diyorsunuz? Bunu
alırlar mı, bunu anlarlar mı, bunu anlatabilir misiniz; bizim sıkıntımız bu. Bakın, hep söylemişimdir
buradan, arz etmişimdir; ne zaman Anayasa Mahkemesi bir kanunu iptal etse
yüreğimde kanama olur benim. Niye; Parlamentonun içinde sayısız hukukçu var;
elbette Anayasa Mahkemesi üyeleri değerli hukukçulardan oluşuyor, en azından
büyük bir bölümü; ama, bizde de hukukçular var, biz, Anayasa Mahkemesinin -tabir
caizse, belki biraz da avamî tabirle- elinin tersiyle iteceği bir kanunu niye
yapıyoruz biz Allah'ınızın aşkına! Bir içtüzük yaptınız; size, gelip,
söylemedik mi, anlatmadık mı; yapmayın... Hatta, şu örneği vermedik mi
"beyler, her yanlış hesap, dönmek için Bağdat'a yorulmaz; kimi hesaplar
Çankaya'dan, şuradan döner" demedim mi ben; dedik, dinlemediniz bizi. Ne
olur yani... Bu Parlamento, hiç kimsenin babasının mülkü değildir, yani, sizin
ne kadar hakkınız ve sorumluluğunuz varsa... Grubunuzun sayısına bakmayın;
çünkü, o sayı, değişken sayıdır; hele bugünden sonra, iyice, değişken sayı
olduğu görüldü. Siz, bizi dinleseydiniz, İçtüzükte, hak ve özgürlükleri
kısıtlamasaydınız... Yani, efendim, 550 sayın milletvekilimiz var; soru cevap
süresi 10 dakika, 5'ini hükümete ayırıyorsunuz, 5'ini de, soru olarak 550'ye
taksim ediyorsunuz; bunun hukukla, bunun demokrasiyle, bunun demokratik
parlamenter sistemle, bunun hukuk devletiyle, bunun yerleşmiş parlamento
teamülleriyle uzak yakın bir akrabalığı var mı?! Hatta, iktidara mensup bir
sayın üyemiz, evlere şenlik bir önerge verdi "hayır, 5 dakika da çok; bu,
3 dakika olmalıdır" dedi. Bunun olmayacağını söyledik ve Çankaya'dan
döndü, Bağdat'a gitmedi. Evet, Bağdat'a, belki, Sayın Değerli Başbakanımızın
mektubu gitmiş olabilir; ama, bu iş Bağdat'a gitmedi, buradan döndü. Şimdi, bakınız,
uyarıyorum, çok önemli bir şey söylüyorum. Değerli milletvekilleri, bundan
sonra, şu andan itibaren yapacağınız her kanun yapma çalışması Anayasaya aykırı
olacaktır. Niye; çünkü, her kanun çalışmasında önerge söz konusu olacak,
soru-cevap söz konusu olacak, milletvekillerinin konuşması, konuşmaması söz
konusu olacak; bu imkânı verecek misiniz; hayır. Ha, diyeceksiniz ki:
"Efendim, Anayasa Mahkemesi kararları, yayımından sonra, neşrinden sonra
yürürlüğe girer." Buna sığınamayız. Şimdi, gördük mü biz 60 ıncı madde, 81
inci madde, 83 üncü madde, 87 nci madde, 91 inci madde Anayasaya aykırıdır.
Bunu gördük mü; gördük. O halde, bunun derhal düzenlemesini ve düzeltmesini
yapmamız lazım. Değerli milletvekilleri,
Demokratik Sol Parti Grup temsilcisi arkadaşım Sayın Tümen ve MHP temsilcisi
arkadaşım Sayın Köse kalktılar, dediler ki: "Uyum, anlaşma, görüşme,
mutabakat, diyalog..." Peki, beyler siz, bizim bu mektubumuzu hangi
maksatla okudunuz, bu mektubumuzdan ne çıkardınız. Ben, bir hafta önce, sizin
her bir grup başkanvekiline, hatta gruplara da değil, her bir vekilin eline
geçsin ki, benim elime geçti geçmedi denmesin diye 17 mektup gönderdim. Söylediğim
şu: "Buyurun, evimizin kapısı açıktır. Gelin, şu 312'yi, şu 159'u aramızda
konuşalım, bir mutabakat sağlayalım." Biz, hepimiz, bu milletin
temsilcisiyiz beyler. Herkes bu ülkeyi benden daha çok sevdiğini iddia
edebilir; ama, hiçbir insan, benim bu ülkeyi kendisinden daha az sevdiğimi
iddia edemez; hiç kimse, benim bu milletin dayanışmasını, tesanüdünü, huzurunu,
kendisinden daha az sevdiğimi iddia edemez, buna hakkı yoktur. Onun için,
gelin, bu meseleyi aramızda oturup konuşalım diye mektup gönderdim, davet ettim
sizi. Beyler, uyum çalışması,
diyalog diyorsunuz, diyalog bu işte. Kalkın, deyin ki hayır, bize böyle bir
davet gelmedi. Bizim bir kompleksimiz yok; yani, mektupta "buyurun, gelin,
çalışalım" demedik. Çok açık dedik ki, kapımız açıktır hepinize. Özellikle,
hükümetin başı Demokratik Sol Partidendir; tasarı, bu hükümetin tasarısıdır,
arzu ediyorsa DSP, davet etsin, davetlerine icabet edelim dedik. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) YASİN HATİBOĞLU (Devamla)
- Beyler, insafınıza sığınarak ifade ediyorum; biz, diyalogu daha nasıl
arayalım?! Siz "hayır; biz bir şey getiririz, siz bunu ya kabul ederseniz
ya da etmezsiniz; bizim diyalog anlayışımız budur" diyorsunuz; böyle diyalog
olmaz. Şimdi, DSP'nin ve MHP'nin
temsilcilerinden anlıyorum ki, üzerinde çalışma imkânı olursa, biraz daha
düzeltme şansı vardır; bu yıkık tasarıda şans vardır. Benim istirhamım şudur:
Gelin, bu öneriyi ya reddedin ya geri çekin; oturup aramızda konuşalım; bir gün
sonra olsun, iki gün sonra olsun; ne olursunuz... İçtüzük değişikliğinde bizi
dinlemediniz; başımıza gelen ortadadır. Ne olursunuz... Bakın, Sayın Bahçeli'nin
şöyle bir beyanı var; diyor ki: "Umumun emniyeti için somut tehlike
doğuracak bir şekilde kin ve düşmanlığa..." Bunu konuşabiliriz; çok ileri
bir adımdır bu. Sayın Bahçeli'ye, bu beyanda bulunduysa ve gerçekten bunun
üzerinde de duruyorsa, direniyorsa, huzurunuzda kendisine teşekkür ediyorum.
Böyle bir beyandan söz edildi... (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Ben de size
teşekkür etsem... YASİN HATİBOĞLU (Devamla)
- Sayın DSP'liler, düzeltme talebi var; lütfen, bir araya gelip, oturup,
konuşup, anlaşalım. Bizim çözemediğimizi, yani bu Parlamentonun çözemediğini
bir başkası çözemez; başkasının çözdüm dediği de çözüm olmaz, düğüm olur
beyler, düğüm düğüm! Hepinize saygılar
sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum efendim. Demokratik Sol Parti
Grubunun önerisini oylarınıza sunuyorum... KAMER GENÇ (Tunceli) -
Sayın Başkan, öneriyi tekrar okutur musunuz. BAŞKAN - Öneriyi tekrar
okutuyorum: Öneri : Gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 315
inci sırasında bulunan 810 sıra sayılı kanun tasarısının, bu kısmın 9 uncu
sırasına alınması; 6 Şubat 2002 Çarşamba günü gündemin 10 uncu sırasına kadar
olan kanun tasarı ve tekliflerinin görüşmelerinin saat 20.00'ye kadar
tamamlanamaması halinde 10 uncu sırasına kadar olan kanun tasarı ve
tekliflerinin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması
önerilmiştir. BAŞKAN - Efendim,
okutmaya lüzum yoktu; ama, Sayın Genç arzu ettiği için okuttum. Malumunuz,
uygulamamızda, iki madde olduğu zaman tekrar okutuyoruz, tek maddede
uygulamıyoruz efendim. Arz ederim. Yine de, sizin dediğiniz
olsun; bugün, Meclis Başkanına vekâlet ediyorsunuz, onun için, Başkan olarak
ikaz ettiniz. Öneriyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir. Şimdi, gündemin
"Oylaması Yapılacak İşler" kısmına geçiyoruz. IV. –
GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS
ARAŞTIRMASI A) Öngörüşmeler 1. –
Karaman Milletvekili Zeki Ünal ve 19 arkadaşının, işsizlik ve yoksulluk
sorununun araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/15) BAŞKAN - Bu kısımda, daha
önce üzerinde öngörüşmeler tamamlanan, Karaman Milletvekili Zeki Ünal ve 19
arkadaşının, işsizlik ve yoksulluk sorununun araştırılarak alınması gereken
tedbirlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesinin oylamasını yapacağız. Şimdi, Meclis araştırması
açılıp açılmaması hususunu oylarınıza sunuyorum: Meclis araştırması açılmasını
kabul edenler... Yerinize oturur
musunuz... İstirham etsem... Deplasmanda olmayın... Oylamayı elektronik
cihazla yapacağım, anlaşmazlık var; çünkü, arkadaşlarımız, deplasmanda,
ayaktalar. Oylama için 2 dakika süre
veriyorum. (Elektronik cihazla
oylama yapıldı) BAŞKAN - Efendim,
araştırma açılması kabul edilmemiştir. TURHAN GÜVEN (İçel) -
Tamam değil mi, herkesin işi var Sayın Başkan?! BAŞKAN - Efendim, ben ne
söyleyeyim burada, nasıl söyleyeyim; benim işim var. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) -
Memlekette işsizlik yok! BAŞKAN - Benim işim
Meclisi çalıştırmak efendim. Sizin işinizi bilmem. TURHAN GÜVEN (İçel) - Siz
her zaman doğruları söylüyorsunuz da!.. BAŞKAN - Efendim, alınan
karar gereğince, sözlü soruları görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz. Önce yarım kalan işlerden
başlayacağız. V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1. – İzmir Milletvekili Rıfat Serdaroğlu'nun; İstanbul
Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara
Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın;
Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara
Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42
Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili
Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa
Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449)
(S. Sayısı : 527) BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünde değişiklik yapılmasına dair İçtüzük teklifleriyle
ilgili rapor gelmediği için ertelenmiştir. Denizcilik Müsteşarlığı
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili kanun
tasarısının görüşmelerine başlayacağız. 2. – Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname, Devlet
Memurları Kanunu, Harcırah Kanunu ile Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/593) (S.
Sayısı : 643) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Ceza İnfaz Kurumları ve
Tutukevleri ve Personeli Eğitim Merkezleriyle ilgili kanun tasarısının
görüşmelerine başlayacağız. 3. – Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri ve Personeli Eğitim
Merkezleri Kanunu Tasarısı ve Adalet ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(1/744) (S. Sayısı : 786) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Kamu Kurum ve
Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilatı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin görüşmelerine başlayacağız. 4. – Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilatı
Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/53) (S. Sayısı : 433) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Sosyal Güvenlik Kurumu
Teşkilatının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında 618
sayılı Kanun Hükmünde Kararname;Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilatının
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili Hasan Basri
Üstünbaş ve üç arkadaşının sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilatının Kurulması ile
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında kanun
teklifinin görüşmelerine başlayacağız. 5. – Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilatının Kurulması ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş ve
Üç Arkadaşının Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı : 666) BAŞKAN - Komisyon?..Yok. Ertelenmiştir. Türkiye İş Kurumunun
Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına dair kanun tasarısının görüşmelerine başlayacağız. 6. – Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname; Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/754, 1/692) (S. Sayısı : 675) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Esnaf ve Sanatkârlar ve
Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu hakkında kanun
tasarısının görüşmelerine başlayacağız. 7. – Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar
Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar
Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı
Mahiyetteki Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları
Raporları (1/756, 1/691) (S. Sayısı : 676) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Sosyal Sigortalar Kurumu
Başkanlığının Kurulması ile ilgili tasarının görüşmelerine başlayacağız. 8. – Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616
Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısı ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(1/753, 1/690) (S. Sayısı : 685) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Sayın milletvekilleri, 9
uncu sıraya alınan, Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
ile Kahramanmaraş Milletvekili Mustafa Kamalak'ın, 1.3.1926 Tarih ve 765 Sayılı
Türk Ceza Kanununun 312 nci Maddesinin Son Fıkrasına Bir Cümle Eklenmesi
Hakkında Kanun Teklifi ve Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın, Türk Ceza
Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve
Adalet Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz. 9. – Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Kahramanmaraş Milletvekili Mustafa Kamalak'ın, 1.3.1926 Tarih ve
765 Sayılı Türk Ceza Kanununun 312 nci Maddesinin Son Fıkrasına Bir Cümle
Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın, Türk
Ceza Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi
ve Adalet Komisyonu Raporu (1/946, 2/192, 2/439) (S. Sayısı : 810) (1) BAŞKAN - Komisyon?..
Burada. Hükümet?.. Burada. Komisyon raporu 810 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Tasarının tümü üzerinde,
Anavatan Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Sühan Özkan; buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar) ANAP GRUBU ADINA İ. SÜHAN
ÖZKAN (İstanbul) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; görüşmeye
başladığımız tasarı hakkında Anavatan Partisinin görüşlerini açıklamak üzere
huzurunuzda bulunuyorum; şahsım ve Grubum adına Heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum. Uzun zamandan beri
kamuoyunu meşgul eden ve Adalet Komisyonunda görüşüldükten sonra huzurunuza
gelen bu tasarı ve bu tasarıda düzenlenen ifade özgürlüğüne ilişkin bazı yeni
normlar, bugüne kadar, insan haklarının ve temel özgürlüklerin korunmasına
ilişkin sözleşme açısından geniş anlamda incelenmedi. Hepimizin gayet iyi
bildiği gibi, gerek Avrupa İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına
İlişkin Sözleşme gerekse sözleşme hukukunun tatbikini sağlayan Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi içtihatları açısından bu düzenlemenin bir değerlendirmesini
yapma zorunluluğu bulunmaktadır. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi bir uluslararası anlaşmadır. 1950 yılında imzalanmış, 1953 yılında
sözleşme hükümlerine göre yeterli imzacı ülke tarafından imzalanarak yürürlüğe
girmiş ve 1954 yılında da onaylanarak, Anayasanın ilgili maddesi gereği olarak
iç hukuk mevzuatımızın bir parçası olmuştur. Bugünkü yasama
tasarrufunun konusu olarak, sözleşmenin uluslararası ve ulusalüstü hukuk noktai
nazarından, normatif hiyerarşideki yerini ortaya koyma zorunluluğu
bulunmaktadır. İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin
Korunmasına Dair Sözleşme bağlamında, insan haklarının tarihsel perspektifte
katettiği mesafeye kısaca bakmakta fayda bulunuyor. İnsan hakları kavramı,
doğuşu itibariyle çok uzun bir süre tamamen ulusal boyutlarda kalmıştır. Bir
diğer ifade tarzıyla, ulusal hukuk düzenleri tarafından tanındığı ölçüde
kullanılabilen, bunun dışında kullanılması imkânı bulunmayan hak ve özgürlükler
olarak yaşam alanlarını geliştirmeye çalışmışlardır. Uluslararası düzenlerin ya
da hukukun tamamen devletlerarası ilişkileri kapsadığı dönemlerde; yani, ikili
düzen anlayışı içerisinde, insan hakları kavramı bu niteliğini korumuştur. Günümüzde insan hakları
kavramı, artık bir insan hakları hukuku haline gelmiştir; esas gelinen nokta
budur, önemli nokta budur. Bu süreç, İkinci Dünya Savaşı esnasında yaşanan
adaletsizlikler ve bunların tekrarından doğacak zararların önlenmesi ve esas
olarak da, insan haklarına dayanan yeni bir dünya ve ortak hukuk düzeni
kurabilme düşüncesinden kaynaklanmıştır. Bu amaçla, uluslararası hukuk düzenini
oluşturan belgeler imzalanmıştır. Bunlardan bir tanesi,
hepimizin bildiği gibi, 26 Haziran 1945 tarihli Birleşmiş Milletler
Anlaşmasıdır. Bu anlaşma ve bu anlaşmanın öngördüğü insan haklarına ve temel
özgürlüklere saygıyı geliştirip, özendirmekte uluslararası işbirliğini
gerçekleştirmek amacına hizmet etmek için, aynı zamanda 10 Aralık 1948'de İnsan
Hakları Evrensel Bildirgesi yayımlanmıştır. Bunlar, tüm insanlığı kapsayan bir
insan hakları hukuku oluşturma yolunda atılan önemli adımlardır. İnsan Hakları Evrensel
Bildirgesi, birtakım ilkelerin, değerlerin ve bu amaçla tanınması gereken ideal
hak ve özgürlüklerin yer aldığı bir belge olmasına rağmen, hukuk kurallarının
taşıması zorunlu bulunan açık ve kesin hükümler ihtiva etmedikleri için,
herhangi bir yaptırım gücüne sahip olmadıkları için, herhangi bir denetim
organının denetiminden yoksun oldukları için, gerçek anlamda bir bağlayıcılığa
sahip bulunmamaktadırlar. Dolayısıyla, insan hakları kavramının gerçek bir
hukuk dalı haline gelmesi, ancak Avrupa düzeyinde, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesiyle mümkün olmuştur; çünkü, ideal hakları değil, gerçekleştirilmesi
zorunlu hak ve özgürlükleri hükme bağlayan sözleşme, aynı zamanda, bu hakları
koruyan yargısal kurumlar ve ortak bir güvence sistemi getirmektedir. Bu
özellikleriyle, Avrupa düzeyinde, uluslararası, hatta ulusalüstü nitelikte bir
Avrupa insan hakları hukuku ortaya çıkaran bu belge, bir anlamda da insan
hakları anayasasıdır. Sözleşmenin 9 uncu
maddesi, Düşünce, Vicdan ve Din Özgürlüğü kenar başlığıyla düzenlemeler yapmış;
birinci fıkrada özgürlüğün muhtevası tarif edilirken, ikinci fıkrayla da, bu
özgürlüğün sınırlarının hangi ölçülere göre belirleneceği hükme bağlanmıştır. Sözleşmenin 10 uncu
maddesi ise "İfade Özgürlüğü" kenarbaşlığıyla düzenlenmiş; birinci
fıkrasında özgürlüğün kapsamı, ikinci fıkrasında hangi şartlarda
-formalitelerle, yasaklarla ve yaptırımlarla- sınırlandırılabileceği konuları
ortaya konulmuştur. Mevcut tasarının ilgili
olduğu ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önünde sözleşmenin ihlali nedeniyle
çokça dava konusu edilen bu maddelere göre, herkes, anlatım özgürlüğüne ve
görüşlerini açıklama özgürlüğüne sahiptir. Sözleşme, bu özgürlükleri, insan
hakları ve temel özgürlüklere saygıyı sağlamak için kabul etmiştir. Demokratik
bir sistemde güvence altına alınan -ülke sınırları gözetilmeksizin- haber,
enformasyon ve düşünce elde etme hakları, demokratik sürecin ayrılmaz parçaları
olarak kabul edilmektedir. Bugün, uygar dünyada, genel kabul budur. Sözleşmenin 10 uncu maddesiyle,
herkesin, ifade, anlatım özgürlüğü hakkı olduğu ve bununla birlikte, haber,
bilgi, enformasyon ve düşünceleri alma hakkının ve bu düşünceleri iletme, yayma
hakkının da güvence altına alınması gerektiği ortaya konulmuştur. Özetle, ifade
özgürlüğü, temel insan hakkı olarak kabul edilmekte ve iletişim özgürlüğü,
bilgi edinme hak ve özgürlükleri, halkın gerçekleri öğrenme hakkı gibi
kavramlar, sözleşmede, 10 uncu maddede öngörülen ifade özgürlüğünün bir sonucu olarak kullanılmaktadır. Sözleşmenin 10 uncu
maddesiyle, ifade özgürlüğü, demokratik bir toplumun en temel özgürlüklerinden
biri olarak kabul edilmiştir; fakat, ifade özgürlüğü, diğer bütün özgürlükler
gibi mutlak bir hak değildir. Sözleşmenin 10 uncu maddesinin ikinci fıkrası,
ifade özgürlüğünün çerçevesini çizmiştir. Bu çerçevede, bu özgürlüklerin
kullanılması, ödevler ve sorumluluklarla birlikte yürütülür. Bu özgürlüklerin
kullanılmasının sınırı söz konusudur. Kamusal makamlar, bu özgürlüklerin
kullanılmasına müdahalede bulunabilirler. Bu sınırlamalar şöyle
sayılmıştır; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10 uncu maddesi, bu özgürlüğün
sınırlanması ölçütlerini şöyle koymaktadır: Ulusal güvenlik, ülke bütünlüğü,
kamu emniyeti, suç işlenmesi veya düzensizliğin önlenmesi, genel sağlığın
korunması, genel ahlakın korunması, gizli bilgilerin açığa vurulmasının
önlenmesi, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, yargı organlarının
otorite ve tarafsızlığının sağlanması gibi ölçütleri mutlaka göz önüne almak
zorundadır ülkeler. Yukarıda ifade edildiği
gibi, kamu otoritesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10 uncu maddesinin
ikinci paragrafında sayılan 9 ayrı ölçüyü, ifade özgürlüğüne müdahalede bulunma
hakkı olarak öngörmüştür. Yani, layüsel haklar değildir, sınırsız haklar
değildir, mutlak haklar değildir; belli ölçülere ve belli kriterlere göre
kullanılması zorunlu olan haklardır. İfade özgürlüğü hakkının
ihlal edildiği iddiasıyla yapılan herhangi bir şikâyet karşısında, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesine savunma verme durumunda olan devlet müdahalesinde haklılık
ispat edilmelidir. Bu müdahaleyi yapan devlet, haklı olduğunu ortaya koymak ve
kanıtlamak zorundadır. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi, özgürlük iddiaları karşısında, sınırların, ölçütlerinin uygun olup
olmadığını saptamak için şu denetimleri yapmak durumundadır: Sınırlama ve
müdahale yasal olmalıdır, bir yasayla yapılmalıdır. Sınırlamanın meşru bir
amacı olmalıdır. Sınırlama, demokratik bir toplum için gerekli olmalıdır;
yasallık ilkesine uygun olarak getirilen ceza ile izlenen meşru amaçla orantılı
olmalıdır. İfade özgürlüğü sınırlamasında en güç; ama, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi önündeki davalarda, bu davaların sonuçlandırılmasında en önemli rolü
oynayan ölçüt, sınırlamanın, demokratik toplum düzeni için gerekli olması
ölçütüdür. Anayasamızın temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılmasına dair 13
üncü maddesinin ikinci fıkrasında yer alan bu ölçüt, yani, demokratik
zorunluluk ölçüsü, demokratik toplum düzeni için gerekli olma ölçütü, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinin bütün kararlarında altı çizilerek, mutlaka nazarı
itibara alınmaktadır. İfade özgürlüğüne
müdahalenin kabul edilebilirliği bakımından dikkate alınan husus, bir yasanın
mutlaka varlığıdır. Burada, yasanın yapısı önem taşımaktadır. Bugün, burada,
hep birlikte üzerinde çalışacağımız tasarıda öngörülecek olan hususların,
mutlaka, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ölçütlerine uygun bir şekilde buradan
yasalaşması gerekmektedir. Burada, yasanın yapısı
önem kazanırken, yasanın anlaşılır olması mutlaka ve mutlaka aranmalıdır ve
yorum payını aşacak elastikiyette ve muğlaklıkta olmaması gerekmektedir. Bugün
Yüce Meclisin huzurunda olan yasa tasarısı, sözleşmenin özellikle 10 uncu
maddesiyle ilgili düzenlemeleri ihtiva etmektedir ve Türkiye'nin Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi önünde en çok yargılandığı davalardan olan sözleşmenin 10
uncu maddesi ihlali hususunda yeni düzenlemeler yapmaktadır. Bu düzenlemelerin
mutlaka çok büyük bir açıklıkla, netlikle ve yorum payını aşacak elastikiyette
olmadan buradan kanunlaşması gerekmektedir. Ayrıca, burada, yine, huzurumuza
gelecek olan, Yüce Meclisin huzuruna gelecek olan Terörle Mücadele Yasasının 8
inci maddesinde özellikle propaganda suçunun tarifinin mutlaka ve mutlaka doğru
yapılması gerekmektedir. Hangi türden propagandanın devletin ülkesi ve
milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozacak nitelikte olduğu ortaya konulmalıdır. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi, içtihatlar konusunda çalışmalarını sürdürürken, önündeki davaları
sonuçlandırırken, ifade özgürlüğünün sınırlanmasının gerekli ve orantılı olması
hususunu da ortaya koymaktadır. Olayın, zaman ve şartların bir bütünlüğü
çerçevesinde yapılacak değerlendirmeyle netleşeceğini ileriye sürmektedir. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi, 1985'ten bu yana bölgede yaşanan, ülkemizin bir bölgesinde yaşanan
ve Türkiye'nin çok önemli bir gerçeği olan hassasiyetin göz önüne alınması
konusunu, gerekliliğini, her kararında mutlaka altını çizerek ortaya
koymaktadır. Mahkeme, son zamanlarda, ifade özgürlüğüyle ilgili sözleşme
maddesini yorumlarken ilave bazı kriterler geliştirmektedir ve bu kriterleri de
aldıkları karara, alınan kararlara dayanak yapmaktadır. Bunlar, ayaklanma,
silahlı direniş, şiddetin tahrik ve teşvik edilip edilmediği; ifadenin
yapıldığı koşullar, bu koşulların etki alanları -burada, özellikle, ülkenin hassas ve gergin bir bölgesinde
yapılacak açıklamanın sonuçları itibariyle daha ağır olacağı, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi içtihatlarında kabul edilmektedir- bu ifadenin etki alanı,
ifadenin geniş kitlelere ulaşıp ulaşmadığı; bu hususu, açıklamayı yapan kişinin
konumu açısından da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi değerlendirmekte ve
özellikle altını çizmektedir. Diğer bir ölçüt,
açıklamanın, halkın bilgi alma hakkı kapsamına, bilgilenme kapsamına girip
girmediğidir. Mahkeme, sözleşmeyi yorumlarken, demokratik bir sistemde,
hükümetin fiilleri ve ihmallerinin, sadece yasama organının, yargı organının
değil, kamuoyunun da denetimine tabi olması gerektiğini, içtihatlarında kararlı
bir şekilde ifade etmektedir. Sayın Başkan, değerli
üyeler; Avrupa İnsan Hakları hukuku yargıç yapılı bir hukuktur. İngilizce bir
deyimden yola çıkarak ifade edilmektedir. Yargıç yapılı hukukta yargıçların
inisiyatifi vardır. Yargıçlar, konuları yorumlarken, sözleşmeleri yorumlarken,
kanunları yorumlarken, mümkün olduğu kadar geniş ve çağın gereklerine uygun
yorum yapma durumundadırlar. 1987'den bu yana bireysel
başvuru hakkını ve 1989'dan bu yana da Divanın zorunlu yargı yetkisini kabul
etmiş bulunuyoruz. Tekçi görüşe göre, monist görüşe göre, sözleşme, ulusalüstü
insan hakları hukukunun bir kaynağı olarak, Türk iç hukuk düzenine dahildir. Bu
nedenle, yasaların denetiminde, Anayasa Mahkemesi, anayasallık hukuku içinde
sözleşmeleri de göz önüne almak durumundadır ve uygulamada da Anayasa
Mahkemesi, yasaların denetiminde, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini destek norm
olarak kullanmaktadır. Türkiye, gerek normatif açıdan gerekse Anayasa
Mahkemesinin sözleşme organlarının içtihatlarını ve ölçülerini uygulaması, iç
hukuk işlemlerini bu yönde yorumlaması yoluyla, Avrupa ortak kamu düzenini iç
hukuk düzeninde gerçekleştirme çabası içinde olmak durumundadır. Avrupa Birliği
konusundaki taahhütlerimizi, Katılım Ortaklığı Belgesi ve buna bağlı olarak
takdim edilen ulusal program gereği olan taahhütlerimizi gerçekleştirmek için
gerekli olan bu tasarrufların, mutlaka ve mutlaka yerine getirilmesi
gerekmektedir. Sözleşmeler ve ek protokollerde, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
ve buna bağlı ek olarak yapılan protokollerde, klasik ve temel hak ve
özgürlükler düzenlenmiştir. Bugün, çağın gereği, sadece klasik hak ve özgürlükler
değildir; sosyal ve ekonomik hak ve kategorilerinin geliştirilmesi gerekmekte
ve bunların da sözleşmelere bağlanması ve uluslararası denetim ve yargı
güvencesine kavuşturulması gerekmektedir. Avrupa Toplumsal
Anlaşması 1961'de imzalanmıştır; fakat, bu anlaşma, kişilerin lehine hükümler
değil, devletlerarası ilişkilerde devletlerin yükümlülüklerini ifade etmektedir
ve bugün, bunlar, ortak güvence sistemiyle ve yargısal denetimle desteklenmiş
bulunmamaktadırlar. Netice itibariyle, bu
sözleşme, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve bu sözleşme bağlamında, artık
içhukukumuzun bir parçası olan bu sözleşme bağlamında, Türkiye'de yasama
anlamında yapacağımız bütün tasarrufların, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin,
Avrupa Anayasası olarak, bir anayasa hukuku olarak Avrupa'da kabul görmesinden
sonra, bu tasarrufların, bu sözleşme normlarına ve bu sözleşmeyi denetleyen, bu
uygulamaları denetleyen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bu konularla ilgili
verdiği ve giderek de istikrar kazanan içtihatlarındaki ölçülere uygun
değerlendirilmesi ve bizim tasarruflarımızın da bu uygunluk içinde olma
zorunluluğu vardır. Ben, huzura gelen, Yüce
Meclisin huzuruna gelen tasarının, mutlaka ve mutlaka eksik yanları, anlaşılmaz
yanları, açık olmayan yanlarıyla ilgili düzeltmelerin, Meclisin çalışmasıyla,
Genel Kurulumuzun çalışmasıyla, burada tamamlanabileceğini ve netice
itibariyle, Avrupa normlarına uygun, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin
öngördüğü uygulamalara yaraşır, bu uygulamalarda zora düşmeyecek bir yasama
tasarrufunun gerçekleştirileceğine inanıyorum. Fakat, bir noktayı
açıklıkla ortaya koymak lazım. Bütün maddeler ve bütün hayat, bütün uygarlık,
bütün medeniyet, sadece yasama maddeleriyle, kanun maddeleriyle, yasama
tasarruflarıyla düzenlenemez. Bu çok kazuistik bir yöntemdir ve bu yöntem her
zaman başarıya ulaşamaz. Önemli olan, mümkün olduğu kadar anlaşılabilir, ortak
değerleri ifade edebilen ve ortak değerlere sahip olan düzenlemeleri, Meclis
olarak elbirliğiyle, iktidarıyla, muhalefetiyle birlikte gerçekleştirebilmektir;
çünkü, netice itibariyle, uygarlık yolunda atılacak her adım, bu Meclisin
atmakla zorunlu olduğu bir adımdır ve Türkiye'yi ilgilendirmektedir ve bu
Meclis Türkiye'nin Meclisidir. Onun için, bu çalışmalarda çok ciddî
problemlerle karşı karşıya kalmayacağımızı umuyorum; ama, tekrar etmek
istiyorum, kanun hiçbir şey değildir, kanun her zaman her şey değildir. Önemli
olan, kanunu uygulamadır, kanunu uygulayacak yargının, yargı mensuplarının, bu
uygulamayı, mutlaka ve mutlaka çağın gereklerine, ülkenin gerçeklerine uygun
bir tarzda yapabilmeleridir. Hukuk, ancak bu şekilde gelişir. Medeniyet, ancak
bu şekilde gelişir. Ben, bu çalışmanın, bu
Mecliste bugüne kadar birçok şeyi başarmış bu Genel Kurul vasıtasıyla
yapılabileceğine inanıyor; Yüce Meclisi, hayırlısı olması dileğiyle,
saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum efendim. İkinci söz, Doğru Yol
Partisi Grubunun. Doğru Yol Partisi Grubu
adına, Amasya Milletvekili Sayın Ahmet İyimaya; buyurun efendim. (DYP
sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA AHMET
İYİMAYA (Amasya) - Çok Değerli Başkanım, Yüce Meclisimizin muhterem üyeleri;
Doğru Yol Partisi adına paket üzerindeki görüşlerimi ifade ederken, Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. Aziz milletvekilleri,
özgürlükleri ve demokrasiyi tahrip eden bir tasarıyı müzakere ediyoruz; insan
haklarını gücün pençesine fütursuzca teslim etme anlamına gelen bir hükümet
girişimini görüşüyoruz. Yüce Meclis, çok yakın geçmişte, millet ile devlet,
devlet ile birey arasındaki toplumsal sözleşmeyi, insana ağırlık veren,
hürriyetlere ağırlık veren, genişletici bir anlayışla yeniden tanzim etti ve
Anayasamız yenilendi. Şu anda, Büyük Meclisimizin iktidar muhalefet ayırımı
yapmaksızın yapması gereken şey, Anayasanın bu doğru ve milletin arzusuna uygun
anlamının yasalara aktarılmasından ibaret bir temel görevin ifası olacaktır. Bir defa, peşinen
belirteyim ki, Büyük Meclis, Anayasaya uyum çalışmalarını, geleneksel olarak,
aynen Anayasa çalışmalarında olduğu gibi, Uzlaşma Komisyonuna havale etmiş,
Uzlaşma Komisyonunda milleti temsil eden partilerin temsilcileri aracılığıyla
millî iradenin teşekkülüne çalışmış ve bu yüce görevi, hiçbir zaman hükümet
inisiyatifine teslim etmemiştir. Bu, hem millî iradenin tecellisinin hem
kalitenin doğmasının hem de Avrupa Birliği yolculuğunda bu olay sebebiyle
herhangi bir kazaya uğramamanın temel sigortasıdır. Daha dün, daha 1995
değişikliklerinde geliştirilen bu temel yöntemin ve geleneğin, iktidar
çoğunluğunca unutulmuş olmasını bir talihsizlik ve demokratik geçmişine saygı
duymayan bir anlayış olarak değerlendiriyorum. "Uyum paketi"
deniliyor; mini uyum paketi veya mini demokrasi paketi deniliyor. Arkadaşlar,
adlandırma, tamamen yanlıştır ve Meclisi hafife alan bir adlandırmadır. Bir
defa, tasarı paketinin 1 inci maddesiyle getirilen Türk Ceza Kanununun 159 uncu
maddesinde değişiklik yapan paketin ne uyumla ne demokrasiyle bir ilgisi
yoktur. Yüce Meclis bu konuda hiçbir anayasa değişikliğini yapmamıştır. Bunun
ötesinde, yine, öbür maddeler, yapmamız gereken uyumun çok küçük parçalarıdır. Değerli arkadaşlar, henüz
bilimadamlarının, anayasacıların, bizlerin, çoğumuzun daha farkına varmadığımız
bir anayasa değişikliğini sizlerle paylaşmak istiyorum. Hürriyetçi rejimlerin
tehlike kaynakları daima bireyler olmamıştır; onun için, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi, hürriyetçi rejimi, devlete ve bireye karşı koruma hükmünü
öngörmüştür. Biz de, Anayasamızın 14 üncü maddesinin ikinci fıkrasında
hürriyetçi rejime devletten veya bireyden ihlal veya saldırı gelmesi halinde bu
konuda tedbirleri, bu konuda müeyyideleri geliştirme yükümlülüğünü Büyük
Meclise verdik. Görüyorum ki bugün, tehlikenin kaynağı sadece bireydir
anlayışıyla küçük bir uyum yapılmaktadır ve uyumun özüne girdiğimiz zaman bir
uyum değil, demokrasiye ve uzun tahlilde devletin temeline konmakta olan bir
dinamiti öngörüyoruz. Bir hususa işaret etmek
istiyorum. Değerli hükümet, 312 nci maddeyle ilgili müzakereyi Bakanlar
Kurulunda yaptı, imzaladı, tasarı Parlamentoya, Adalet Komisyonuna intikal etti;
birkaç gün sonra, tasarıdan derhal dönüldü. Şimdi, hükümetin şu üç
soruya cevap vermesi lazımdır: Siz, 312 nci maddedeki ilk tahlilde demokrasiye,
nihaî tahlilde devletin temeline konan dinamiti bilemediniz mi, bilmiyor
musunuz? Bu, eğer, gerçek bir bilgisizlik ise çok vahimdir. Birine mi
inandınız? Eğer, bu, temelden yoksun güven, imzanızın sebebiyse, bu da
vahimdir. İncelemeden mi imza attınız? Bu da vahimdir. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) -
Daha da vahimdir. AHMET İYİMAYA (Devamla) -
Ama, bu hükümet müzakeresi bir şeyi ortaya koymuştur; liderler zirvesinin
iflası gerçeğini ortaya koymuştur. Milletin, Meclisin ve sistemin kaderi, meşru
siyasal iktidar gücüyle ellerinde bulunan kişilerin, böyle bir hata işleme
hakları yoktur değerli arkadaşlar. Sorudur, sorundur; hukuk
tarihinin sorusudur, sorunudur; felsefenin sorusudur, sorunudur; insanlığın
sorusudur, sorunudur; devlet mi insan mı sorusu, aslında, tarihi meşgul eden
değil, tarihi dolduran bir sorudur. Bizim görüşümüz bellidir ve tarihten
çıkaracağımız emir de, buyruk da bellidir. Ne devlet insana, ne insan devlete
feda edilir. Devlet ve güvenlik nasıl ki insan için zarurî bir ihtiyaç,
vazgeçilmez bir temel değer ise, insan da o bağlamda hiçbir şekilde vazgeçilmez
bir değerdir. İlle, kantarın topuzu belli tarafa ağmış mıdır? sualine cevap
vermek mecburiyetinde kalır isek, kantarın topuzu, devletten değil, kantarın
topuzu, devletin de varlık sebebi olan insandan yana olmalıdır; ama, ifade
edelim ki, devlet tarihimizde, topuz, daima devletten yana ağır basmıştır.
Devlet tarihinde topuz, adaletin terazisiyle değil, paslı terazilerle işlev
görmüştür. Bir defa, devletimizi
teşrih edecek, tedavi edecek klinik, Türkiye Büyük Millet Meclisidir.
Kendisini, devletini ve bireyini haklar kategorisinde tartışamayan bir
meclisin, fonksiyonu daima sorgulanmalıdır. Bir hakikattir ki, Selçuklu'da da
öyleydi, Osmanlı'da da öyleydi, cumhuriyette de öyledir; düşünce özgürlüğünden
ve demokrasiden korkan bir devlet çizgisi içerisindeydik, içerisindeyiz.
Geçmişte, fitne fesat diyorduk; şu anda, iç tehdide yanlış anlamlar yükleyerek,
bireyi devletçi yaklaşımlara feda ediyoruz. Bir gün, Pir Sultan Abdal'ı mahkûm
ettik, astık; ama, cumhuriyette, edebiyat eserlerinde kendilerini okuyoruz. Bir
gün, on ayda, o dönemde, yargılama hukukunu yazmasını beceren Şeyh Bedrettin'e
komünist dedik, astık. Bir gün, Tokatlı Molla Lutfü'ye; ki, Gabin (Gobineau)
düşünce tarihinin büyük filozofu Gabin "Molla Lutfü'yü Osmanlı astı,
düşünceye ve eleştirel mantığa kelepçe vurdu ve düşünce orada dondu" demiştir;
ama, şimdi, Molla Lutfü de Şeyh Bedrettin de Pir Sultan Abdal da hepimizin
ortak değeri ve övünç kaynağımız. Devletimizi, gücümüzü
hukukla sınırladık, hukuk devleti dedik; Cumhurbaşkanımız çıktı "devlet,
rutindışı iş görebilir" dedi. Arkadaşlar, hiçbir demokratik anayasada
devlet tarifine kutsallık izafe edilemez. 1995'te "kutsal"ı çıkardık "yüce"
dedik. Aslında, bunlar, kantarın topuzunun devlet tarafına ağmasının
görüntüleri. Samimiyetle ifade
ediyorum ki, düşünce özgürlüğü alanında ne Anayasamızda ne yasalarımızda
herhangi bir sorun yoktur; sorun uygulamadadır, kamu yönetimindedir, sorun
bizzat yargının kendisindedir. Demokrasinin gelişim çizgisine bakınız; devletin
ve milletin temel sorunlarını, o ülkelerin yüksek mahkemeleri, özgürlükçü
okumuşlar ve demokrasi gözlüğüyle karar vermişler ve çözmüşlerdir. Amerika'da
zenci sorunu, Amerika'da McCartizm, tamamen yüksek mahkemelerin cesur kararlarıyla,
dönüşümcü bir şekilde çözülmüşlerdir. Bizde yargı -ne anayasa yargısı ne adalet
divanı ne kamusal davalara bakan idarî ve diğer ceza yargıları- hiçbir zaman
için, kuralları, düşünce özgürlüğü ve demokrasi gözü ve gözlüğüyle
değerlendirmemiştir; bilakis, hikmeti hükümet telefonlarıyla, bu görevden
kaçışı simgeleyen tarihî örnekleri zengin bir millet veya devlet görüntüsü
veriyoruz değerli arkadaşlar. Bakınız, demokrasiyi
Türkiye'ye ilk kez getiren bir başbakanın yargısında "sizi buraya tıkan
kuvvet böyle istiyor" diyen bir yargının ve yargıcın sahip olduğu bizim
devletimizin kusurlarını açıklıkla bu kürsüden itirafa mecburuz. Orada, sizi
buraya tıkan kuvvet değil, hukuk böyle istiyor denilseydi, demokrasinin ve
cumhuriyet tarihimizin kara lekesi, sonraki devlet affıyla kabullenilen kara
lekesi ortaya çıkmayacaktı değerli arkadaşlar. Düşünce özgürlüğünü ve
demokrasiyi henüz keşfedememiş bir sistemin ve yapının sahibiyiz; ötekilerin
hakkını kavramaya mecburuz, ötekilere pençemizle değil, hoşgörüyle yaklaşmaya
mecburuz. Çoğulculuğun dönüşümcü dinamiğini evvela Parlamentonun kabul ederek
hukuk reformunu, özgürlükler reformunu o temelde oturtmaya mecburuz. Sözün
içeriği hakareti içermemek üzere beni şok edebilir, onu şok edebilir, devletin
temel organlarını şok edebilir; ama, o şok temizleyen şoktur, o şok pasları
silen bir şoktur, o şok devleti ve sistemi hukuka ve demokrasiye çekip, onun
rekabetçi dönüştürücülüğün de çağdaşlaştıran bir şoktur. Arkadaşlar, mükemmel bir
dine sahibiz, mükemmel bir tarihe sahibiz; ama, çizgide kesinti ve kopukluklar
olduğu için, insan hakları sistemini, bir Osmanlı, bir cumhuriyet kuramadı,
Avrupa kurdu. Şartlar bakımından insan hakları sistemini biz kurabilirdik ve şu
anda, Avrupa Birliğine uyumu değil, Türk sistemine uyumu, Avrupalılara
yaşatabilirdik. Neden kuramadık; çünkü, korktuk; çünkü, düşünceyle
hesaplaşmaktan, eleştiriye kulak vermekten korktuk, her şeye tehlikeyle
yaklaştık. Değerli arkadaşlar,
devletimiz bizim devletimiz, temel organlarımız bizim organlarımız; ama, bu
coğrafyada vatandaşlık bağıyla bize bağlı olan insanlar da en az devletimiz
kadar bizim insanlarımız, bizim vatandaşlarımız. Düşünceyle kamu düzeni
arasındaki dengeyi bu anlayışla kurmamız lazımdır. Bugün, dini, bölgeyi veya
etniği toplum mozaiğimiz içerisinde fesat tohumlarının sebebi olarak
görenlerin, kin ve düşmanlık tohumları olarak görenlerin veya ekenlerin veya böyle
çalışanların hukuk sisteminde korunması mümkün değildir; ne demokrasilerde
korunabilir ne başka rejimlerde korunabilir; ama, mesele, bu zor dengeyi,
mesele, bu liderler toplantısının dar labirentlerine sığdırılamayacak zor
dengeyi kurabilme meselesidir. Bu, bir derinlik ister; bu, bir felsefe ister ve
bu, bir samimiyet ister değerli arkadaşlar. Bugün, ifade edelim ki,
yasada belirlenen "olasılık" kavramı, ceza hukukunun temel kavramı
olmadıktan başka, Parlamentonun temel görevlerinden birisi ve tekelinde olan
yetkisi, suçları kendisinin ihdas etmesidir. Parlamentoların temel yetkileri,
hiç kimseye devredilemez Yetkilerinin en başta olanı, suçları kurabilme
yetkisidir, kanunîlik unsurudur. Suç tarifini parlamento yapacaktır. Nasıl yapacaktır;
yargısal yoruma elvermeyecek netlikte ve açıklıkta yapacaktır. Nasıl
yapacaktır; kapalı kavramları suç unsuru olarak yazmamak yoluyla yapacaktır. Bugün
"olasılık" -Adalet Komisyonunda ayrıntılı şekilde ifade ettiğim ve şu
dar dakikalarda ifade etmekten âciz bulunduğum gibi- hiçbir zaman için, suç
tarifine mesnet teşkil edebilecek bir kavram değildir ve trajikomik bir
kavramdır. Yarın, millî güvenlik refleksleri yukarıya çıktığı zaman, her
birinizin bundan nasibinizi alacağınız ve hukuk için tehlike doğuran bir
kavramdır, imajımızı sarsan bir kavramdır, Avrupa Birliği normlarıyla çatışan
bir kavramdır ve -burada, biraz sonra belki mukayeseli hukuka başvuracaklar-
hiçbir ülkenin benimsemediği bir kavramdır. Aslında, bugün yapılacak şey,
meseleyi önergelerle düzeltmek değil, hükümetin veya yetkili diğer organların
bu tasarıyı geri çekerek, Uzlaşma Komisyonuna aktararak, orada gerekli
düzenlemeyi yapmaktır, en doğrusu bu olacaktır; çünkü, Avrupa Birliği
muhakemelerini ve Avrupa müktesebatını, mukayeseli hukuku yeniden okuyarak,
mutlaka, bunu yeniden değerlendirmemiz gerektiğini düşünüyorum arkadaşlar. Aksi
takdirde, hiçbir zaman için affedilmez, kendimizi affettiremeyeceğimiz bir
kusur içerisinde olduğumuzu, şu kürsüden ifade etmeye mecburum. 312 nci maddeye, açık ve
mevcut tehlike, (clear and present danger) genel kriterini eklemeliyiz.
Elverişlilik kriteri, yardımcı kriterdir, buna ekleyebileceğimiz kriterler
vardır. Keza, 159 uncu madde, bir devlet için, bir sistem için, özü itibariyle
vazgeçilemez bir maddedir. Devletin temel organlarını tahkir ve tezyif fiilleri
hiçbir zaman için suç kapsamı dışına çıkarılamaz ve cezasız bırakılamaz; ancak,
bilhassa bugün, korunan organ ve kurumlarla aynı olan yakınlık ilişkisinde
bulunan bazı kurumlara koruma tanımak ve bir de, bu organlarda çalışan kişileri
kapsam içerisine almak doğru değildir. Ayrıca ifade edeyim ki,
burada, tahkir ve tezyif suçları, bilhassa siyaset meydanlarında, seçim
döneminde veya başka dönemdeki platformlarda, biz siyasetçilerin ağır eleştirileri,
tahkir ve tezyifin konusu yapılıp, milletvekilleriyle veya diğer aydınlarla,
seçkinlerle ilgili suç ithamları rahat rahat geliştirilebilmektedir. Mutlaka
tahkir ve tezyifle eleştiriyi birbirinden ayıracak temel bir kriterin
geliştirilmesi lazımdır. O konuda, benim tasarımda, çoğu değerli arkadaşların
kabul ettiği gibi bir kriter vardır. Yüce Parlamentonun bu kriteri eklemesi
halinde, yargıya da ışık tutacak bir yorum klozu vermiş olacağız. Diyorum ki "hiçbir
düşünce açıklaması ve eleştiri, bu maddede tanzim olunan suçu oluşturduğu
yönünde yorumlanamaz, düşünce bütünü parçalanarak içtihatla suç
üretilemez". Aziz milletvekilleri,
Doğru Yol Partisi, tasarının mevcut şekline, özellikle 159 uncu ve 312 nci
maddeye açıkça karşıdır; ancak, makul bir düzenlemenin bize ulaşması halinde
görüşümüzü ortaya koyacağız. Demokrasiyi, devleti ve insan haklarını ideal bir
dengede koruyan teklifin de yanında olacağız. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) AHMET İYİMAYA (Devamla) -
Bir cümleyle bitiriyorum Sayın Başkan. BAŞKAN - Buyurun efendim. AHMET İYİMAYA (Devamla) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Tekrarlıyorum: Doğrusu,
tasarıyı geri çekip, uzlaşma komisyonunun emin ellerine teslim etmektir. Bu düşüncelerle, Yüce
Parlamentoyu, gönülden saygılarla selamlıyorum efendim. (DYP, SP ve AK Parti
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum efendim. Şimdi, söz sırası, Saadet
Partisinde. Kahramanmaraş
Milletvekili Sayın Mustafa Kamalak. Buyurun efendim. (SP
sıralarından alkışlar) SP GRUBU ADINA MUSTAFA
KAMALAK (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; demokrasi paketi
diye bilinen tasarı üzerinde Saadet Partisinin görüşlerini sunmak üzere söz
almış bulunmaktayım; hepinizi hürmetle selamlıyorum. Değerli arkadaşlarım,
acaba, ismi, demokrasi paketi olmasına rağmen, bu paket, gerçekten bir
demokrasi paketi midir, mahiyeti nedir? Önce paketin mahiyeti üzerinde durmak
istiyorum. Bilindiği gibi paket, özü itibarıyla dört kanunda değişiklik
yapmaktadır. Bunlar. 1. Türk Ceza Kanunu. 2. Terörle Mücadele
Kanunu. 3. Devlet Güvenlik
Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun. 4. Ceza Muhakemeleri
Usulü Kanunu. Başka bir açıdan ele
alacak olursak, bu paket, maddî anlamda ceza öngören iki kanunda değişiklik
yapıyor. Bunlar Türk Ceza Kanunu ve Terörle Mücadele Kanunu. İki de, şeklî
anlamda Usul Kanununda değişiklik yapıyor. Bunlar: 1- DGM'lerin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun. 2- Ceza Muhakemeleri Usulü Hakkında Kanun.
Acaba hükümetimiz niçin bu değişikliği öngörmüştür, buna neden ihtiyaç
duymuştur? Değerli arkadaşlarım, bu
sorumuzu, ilk etapta genel gerekçe cevaplandırmaktadır. Paketin genel
gerekçesindeki: 1. 1948 tarihli İnsan
Hakları Evrensel Bildirgesi. 2. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi. 3. Türkiye Büyük Millet
Meclisinin geçenlerde kabul ettiği 34 maddedeki değişiklik, ana hatlarıyla bu
paketin temel gerekçesini, genel gerekçesini oluşturmaktadır. Sayın Adalet
Bakanımız da, Adalet Komisyonundaki konuşmasında, açıklamalarında, özellikle
Türk Ceza Kanununda öngörülen değişiklikle ilgili olarak diyordu ki:
Türkiye'de, Türk Ceza Kanununun 159 uncu maddesine göre, 1999 yılında açılan
dava sayısı 307. Mahkûmiyet sayısına gelince, 1999 yılında 111 mahkûmiyet
kararı verilmiştir. 312 nci maddeyle ilgili
mahkeme kararlarına gelince, 1999 yılında 501 dava karara bağlanmış, bunlardan
246'sında mahkûmiyete hükmedilmiştir. Terörle Mücadele Kanunu çerçevesinde,
genel olarak açılan dava sayısı ise, 1999 yılında 1 260 idi. Verilen kararlara
gelince; 1999 yılında 1911 dava karara bağlanmış, bunlardan 1 317'sinde
mahkûmiyete hükmedilmiştir. Değerli arkadaşlarım, bu
mahkûmiyetlerin tek gerekçesi, temel gerekçesi, insanların düşüncelerini
serdetmiş olmalarıdır. Ortada fiilî bir eylem yok, vurma, kırma, yol kesme,
banka soyma, hortumlama gibi herhangi bir hadise yok; sadece, vatandaş,
düşüncesini söylemiştir. Bu düşünce, belirli kimseler tarafından suçlu
bulunmuş, vahim bulunmuş, tehlikeli görülmüş, bundan dolayı da binlerce
insanımız mahkûm edilmiştir. Değerli arkadaşlarım, soruyorum;
fikrin, düşüncenin sınırı nerede başlar, nerede biter? Başka bir ifadeyle, bu
paket, söz hürriyetini, fikir hürriyetini sağlayabilecek midir; kati surette
hayır. Bu haliyle, bu paketin Türkiye'de söz hürriyetini, fikir hürriyetini
sağlaması, hele hele teminat altına alması, güvenceye kavuşturması kati surette
mümkün değildir. Neden; biraz önce belirttik, dedik ki, bu paket 2 usul
kanununda, 2 de maddî anlamda ceza öngören kanunda değişiklik yapmaktadır.
Maddî anlamda ceza öngören kanunlardan birisi, şüphesiz ki, Türk Ceza
Kanunudur. Bu paket, Türk Ceza Kanununun 2 maddesini, 159 uncu maddesi ile 312
nci maddesini değiştirmektedir. Değiştiriyor da ne
yapıyor, onu inceleyelim. 159 uncu maddeyle yapılan değişiklikleri iki grupta
toplayabiliriz. 1. Şekli anlamda yapılan
değişiklikler. 2. Aslî anlamda, maddî
manada yapılan değişiklikler. Şekli anlamda yapılan
değişiklikler nelerdir; "hükümet" yerine "Bakanlar Kurulu"
kavramını geliştirmiştir; onun yerine bunu koymuştur. Herhalde, bundan dolayı,
burada önemli bir açılım yapıldığını söylemek mümkün değildir. Peki, aslî anlamda
yapılan değişiklikler nelerdir; bunu da, ceza hadleriyle ilgili değişiklikler
ve kapsamla ilgili değişiklikler olmak üzere iki grupta toplamak mümkündür.
Ceza hadleriyle ilgili değişikliklere, niteliği de ekleyebiliriz. Maddede
öngörülen ceza, nitelik itibariyle, ağır hapisten hapis cezasına çevrilmekte;
bu, lehte bir düzenlemedir. Öbür taraftan, üst sınır
aşağıya indiriliyor; bu da, vatandaşlarımızın lehinde sayılabilecek, özellikle,
zamanaşımı, çeteleşmeyi önleme bakımından lehte öngörülen bir düzenlemedir. Bunun dışındaki
düzenlemelerin tamamı, fikir hürriyetinin, söz hürriyetinin, düşünce
hürriyetinin aleyhindedir. Mesela, sayıyor; şunlar, şunlar, Türkiye Cumhuriyeti
Devleti ve Hükümeti, emniyet güçleri, Silahlı Kuvvetleri veya bunların bir
kısmını temsil edenleri tahkir ederse... Değerli arkadaşlarım,
kim, kimi temsil ediyor; kim, kimi ne kadar temsil edebiliyor?.. Mesela, bir
er, bir çavuş yahut bir onbaşı Türk Silahlı Kuvvetlerini temsil niteliğine
sahip midir?.. Bunu, gelişigüzel sormuyorum. Bir genel başkan, hatırlayacaksınız,
bir konuşmasında, diğer bir genel başkanı onbaşıya benzetti diye, hakkında
yüzlerce tazminat davası açıldı, hakkında ceza fezlekeleri düzenlendi. Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına kadar geldi bu fezlekeler. Soruyorum
Allahaşkına; kim, kimi ne kadar temsil edebiliyor?! Deniliyor ki "onu
hâkimler takdir edecek." Değerli arkadaşlarım,
sayın milletvekilleri; ceza hukukunun temel ilkelerinden biridir suçun
kanunîlik ilkesi, tipikli kuralıdır. Hukuk devleti, suçun nasıl oluşacağına
dair, hâkime, delilleme yetkisi tanıyabilir mi? Anayasamızın 38 inci maddesine,
böyle bir düzenleme açıkça aykırı olmaz mı; elbette aykırı olur... Değerli arkadaşlarım, bu
Meclis sürekli olarak itibar kaybediyor diyoruz. Böyle bir tasarıyı kanunlaştıracak olan Meclis,
emin olun, itibar kazanamaz; çünkü, âyinesi iştir kişinin lafa bakılmaz. Neyi
suç sayıyorsak, hangi fiilin, hangi konuşmanın, hangi beyanın suç olmasını
öngörüyorsak getirin, burada onu kanunlaştıralım. Ne söylediğimizi bilelim.
Yüce Meclis olarak nasıl bir kanun çıkardığımızın, elbette şuurunda olmak
mecburiyetindeyiz. Değerli arkadaşlarım,
hatırlatmak için söylüyorum: Bakın, bu hükümetin, Yüce Heyetinize sunduğu temel
kanunların hemen hepsi; ama, hepsi Anayasa Mahkemesinden geri döndü. Biz burada
çırpındık durduk, feryat ettik ve "bu tasarı kanunlaştığı takdirde,
iktidarın kanunu değil, hükümetin kanunu değil, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
eseri olacaktır, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kanunu olacaktır" dedik,
ama, dinletemedik. Hükümetten gelen tasarı, virgülüne dahi dokunulmadan buradan
geçti, kanunlaştı; ama, sonuç... Tekraren soruyorum: Bizim, burada, uyarıp da
dinletemediğimiz hangi kanun şu an yürürlüktedir; temel kanunlardan hiçbirisi. Değerli arkadaşlarım, bu
tasarı da, Anayasanın 38 inci maddesine, İnsan Hakları Beyannamesine ve Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesine açıkça aykırı olan bir tasarıdır. Değerli arkadaşlarım,
312'ye geliyorum. "Lehte düzenleme" deniliyor. Mesela, birinci
fıkrada "halk" yerine "kişiler" getiriliyor. Elbette, halk,
kişilerden oluşur; ama, kişi, Allahaşkına, halk demek mi? Siz, gerçekten, kişi,
halk anlamına gelir diyebiliyor musunuz; elbette hayır. Şu halde
"halk" kavramı yerine "kişi" kavramını getirir koyar da,
sonra, biz fikir hürriyetini genişlettik diye nasıl konuşabilirsiniz; mümkün mü
bu? Öbür taraftan,
getiriyorsunuz "kanun" kavramına "mevzuat" anlamını
yüklüyorsunuz. Yani, diyorsunuz ki: Ey hâkimler, ey idareciler, ey
uygulayıcılar, biz, her ne kadar, kanun metnine "kanun" ifadesini
yerleştirmiş isek de, siz, bunu "mevzuat" anlamında kullanacaksınız. Tasarının gerekçesine
bakın, orada, açıkça deniliyor ki: "Maddede yer alan ikinci suç bakımından
'kanun' sözcüğüne her türlü düzenlemeler girmektedir. Böylece tüzük ve
yönetmeliklere, yönetim gücünün düzenleme yetkisi çerçevesinde çıkardığı bütün
diğer işlemlere uymamaya tahrik halleri de suçu meydana getirir. Madde,
kişilerin kanunlara uymamaya tahrik edilmeleri bakımından yapılacak hareketleri
teker teker belirleyip göstermemiştir." Peki ne yapmış; keyfiyete bırakmış,
keyfîliğe bırakmıştır. "O halde maddî unsurun değişik şekillerde
gerçekleşebileceği meydandadır." Elbette meydanda; böyle kanun olursa,
elbette meydanda olur. "İşlenmiş olan bir suçun failini veya kanuna
uymayan kişiliğini sırf bu fiilleri işlemiş bulunması nedeniyle övme halinde
de, aynı suçun, yani suçu övmenin oluşmuş bulunacağını kabul etmek gerekir.
Zira bu hallerde fail, kişi marifetiyle fiili övme veya iyi görme beyanında
bulunmuş olmaktadır." Değerli arkadaşlarım,
bunun anlamı şudur... Gazetelerden okuyoruz, televizyonlardan dinliyoruz, akşam
yine haberlerde izledik: Bu, içinde bulunduğumuz yıl, 75 000 kamu görevlisinin
işine son verileceği ifade edildi; doğrudur, yanlıştır... Bu insanlar, yarın
"hakkımızı isteriz, hukuk devletinden, sosyal devletten hakkımızı
isteriz" deyip de, sokağa düştüğünde, yürüyüş yaptığında, sizler,
milletvekili, bakan, vatandaş olarak, o insanlara, o memurlara, o işçilere bir
karanfil sunsanız, bir simit verseniz, aynı suçu işlemiş olacaksınız;
müeyyidesi, iki yıla kadar hapis. Böyle hukuk devleti olur mu?! Böyle kanun
olur mu allahaşkına?! Takdir sizin... Elbette, burada, sayısal
çoğunluğu vardır hükümetin; ama, değerli arkadaşlarım, yaptığınız iş, önce,
sizin tarafınızdan beğenilmeli, evet demelisiniz; bu, şu yönüyle doğrudur... Öbür taraftan,
dayatmalarla, tehditlerle, fikri susturmak katiyen mümkün değildir. Ne
yaparsınız; vatandaşınızı mahkûm edersiniz, aç bırakırsınız, sefil edersiniz,
cezaevlerinde süründürebilirsiniz; ama, fikir yok olmaz. Zira, büyük hürriyet
şairimiz Namık Kemal'in dediği gibi "Ne mümkün zulümle, bidatla imhayı
hürriyet/ Çalış, muktedirsen, idraki kaldır âdemiyetten." Bu olmadığına
göre, fikrî, yasakla, mahkûmiyetle susturmak, durdurmak mümkün olmadığı gibi, ülkenin
birliğini, bütünlüğünü sağlamak da, ceza tehdidiyle, hapisle, mümkün değildir.
Açıp bakınız, 1876 tarihli Kanunî Esasinin ilk maddesi, Osmanlı Devletinin
bölünmez bir bütün olduğunu" hükme bağlamıştır. Şimdi, nerede o anayasa, nerede
imparatorluk? Değerli arkadaşlarım,
kavgayla bir yere varılamayacağı gibi, yasakla, tehditle, hele hele bir
devletin, kamu gücünü kullanarak, milletten aldığı yetkiyi kullanarak milleti
ezmesi, onu hırpalaması, onu tehdit etmesi suretiyle de, ülke bütünlüğünü
sağlaması mümkün değildir. Değerli arkadaşlarım,
tasarıda, Türk Ceza Kanununun 312 nci maddesinin ikinci fıkrasında öngörülen
değişiklikle, kamu düzenini bozma olasılığı cezalandırılıyor. Değerli
arkadaşlarım, Allahaşkına, Sayın Bakanım, zatıâlinize soruyorum, her bir
milletvekili, hepinize soruyorum, hanginizin suç işleme olasılığı yok? Hangi
doğan çocuğun suç işleme olasılığı yok? Yeryüzündeki 6 yahut 7 milyar insandan
herhangi birinin, hangisinin şu veya bu şekilde suç işleme olasılığı yok? Her
insanın bir suç işleme olasılığı vardır. Bu olasılık, yüzde 1'dir, binde 1'dir,
milyonda 1'dir, belki milyarda 1'dir; ama, her halükârda bir olasılık vardır. BAŞKAN - Toparlar
mısınız. MUSTAFA KAMALAK (Devamla)
- Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Değerli arkadaşlarım,
deniliyor ki, Avrupa ülkelerinde de, Ortak Pazar ülkelerinde de benzer hükümler
vardır." Değerli arkadaşlarım, her
şeyden önce "benzer" demek "aynı" demek değildir. Sonra,
Avrupa ülkelerinde, bu benzer maddelerden dolayı içeride tutulan, mahkûm olan
kaç insan var acaba?! Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Ben teşekkür
ediyorum efendim. (SP sıralarından alkışlar) Şimdi, söz sırası
Demokratik Sol Parti Grubunda efendim. Demokratik Sol Parti
Grubu adına, Hatay Milletvekili Sayın Ali Günay; buyurun. DSP GRUBU ADINA ALİ GÜNAY
(Hatay) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sözlerime başlarken, Demokratik
Sol Parti Grubu adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. Görüşmeye başladığımız
810 sıra sayılı, Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısıyla,
Türk Ceza Kanununun 159 ve 312 nci maddelerinde, 2845 sayılı Devlet Güvenlik
Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun 16 ncı
maddesinde, Terörle Mücadele Kanununun 7 ve 8 nci maddelerinde ve 1412 sayılı
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 107 nci ve 128 inci maddelerinde değişiklik
yapılmak istenmektedir. Bilindiği üzere,
geçtiğimiz yıl, özellikle temel hak ve özgürlükleri güvence altına alacak
şekilde, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının birkısım maddelerinde değişiklikler
yapılmıştı. Görüştüğümüz bu tasarıyla, birkısım kanunlarda Anayasada yapılmış
bu değişikliklere uyumlu olacak şekilde değişiklikler yapılmak istenilmektedir.
Yapılmak istenilen değişikliklerde, Terörle Mücadele Kanununun 7 nci maddesinde
öngörülen değişikliğin, Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanunda ve Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda öngörülen
değişikliğin bir iyileştirme olduğu genel kabul görmektedir. Ancak, Türk Ceza
Kanununun 159 ve 312 nci maddeleri ile Terörle Mücadele Kanununun 8 inci
maddesinde yapılmak istenilen değişiklik tartışma konusu edilmektedir. Tartışma
konusu edilen bu maddeler, temel hak ve hürriyetler arasında yer alan düşünce
ve ifade hürriyetleriyle ilgilidir. Anayasamızın 2 nci
maddesinde, Türkiye Cumhuriyetinin demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti
olduğu belirtilmiştir. Elbette ki, hukuk devletinin temel özelliği, hukukun
üstünlüğüne ve insan haklarına saygı olacaktır. Bir hukuk devleti olarak
Türkiye, demokratik rejimi ve insan haklarına saygıyı benimsemiş bir ülkedir.
Devletin, insan haklarına ve kendi insanına karşı saygının bir göstergesi
olarak, ülkemizde, hepimiz, demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan haklarına
saygı konusunda mesafe alınmasını istemekteyiz. Yasalarda, temel hak ve
özgürlükler en geniş biçimiyle yer almalı, özellikle, düşünce ve anlatım
özgürlüğü üzerindeki sınırlamalar kaldırılmalıdır. Ancak, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesinin 17 nci maddesinde
belirtildiği gibi, temel hak ve özgürlükler, özgürlükleri yok etme özgürlüğünü
de içermemektedir. Her ülke, yasa yaparken, kendi duyarlılıklarını ve özel
koşullarını dikkate alır. Bizler de, ülkemizin duyarlılıklarını gözardı
edemeyiz. Devletimiz, uzun bir
süreden beri, terörün her türlüsüyle mücadele etmektedir. Teröristler,
saldırılarını, sahip oldukları temel hak ve özgürlükleri kötüye kullanarak
gerçekleştirmektedir. Bu nedenledir ki, kendilerine karşı konulduğunda,
kolayca, temel insan hak ve özgürlüklerinin ihlal edildiği iddiasıyla ortaya
çıkmaktadırlar. Günümüzde, terörizm,
bütün ülkeler için müşterek bir sorun haline gelmiştir. Bu tehditle mücadele
için, bütün ülkeler, çeşitli tedbirler almışlardır. Tartışma konusu maddelerle
aynı nitelikteki maddeler, özellikle 312 nci maddeyle aynı nitelikte maddeler,
İsviçre, Avusturya, Fransa ve İsveç yasalarında var. Kamuoyu terör eylemlerine
alıştıkça, teröristler, dikkat çekebilmek için, giderek şiddeti artırmakta ve
11 Eylül olayında olduğu gibi, daha kanlı eylemler gerçekleştirmektedirler.
Devlet, vatandaşlarının can ve mal güvenliklerini korumak, kamu düzen ve
güvenliğini sağlamak için, bu tür şiddet eylemlerine karşı kendisini savunmak
hak ve yetkisine sahiptir. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi, demokratik bir toplumun gerekleri, sınırını aşmadan, başta millî
güvenlik, kamu düzeni ve suçluluğun önlenmesi olmak üzere, haklı sebeplerle
özgürlüklerin kısıtlanabileceğini belirtmiştir. Bilindiği üzere,
ülkemizde 1980'de ilan edilen sıkıyönetim, terör eylemlerinin devam etmesi
üzerine 1987 yılında olağanüstü hal rejimine dönüştürülmüş ve bu rejim, halen,
bazı illerimizde devam etmektedir. Bu koşullar içerisinde söz konusu
değişikliğin yapılmakta olduğunu gözardı edemeyiz. Kişinin fikir üretmesi ve
bunları medya aracılığıyla açığa vurması, ilke olarak cezalandırılmamaktadır.
Açığa vurulan düşünceler, ancak, suçu övmesi, suçu ve şiddeti teşvik edici
nitelikte olması veya toplum ahlakını bozması gibi nedenlerle
cezalandırılmaktadır ki, zaten bunlar ceza kanunlarında fikir değil, suç olarak
nitelendirilmektedir. 312 nci maddede, kanunun
saydığı bir fiili açıkça öven veya iyi gördüğünü söyleyen veya halkı, kanuna
itaatsizliğe tahrik eden kimsenin cezalandırılacağı öngörülmektedir. Bu maddenin ikinci
fıkrasında da, toplumda kin ve düşmanlık oluşturacak şekilde, halkı, sınıf,
ırk, din, mezhep veya bölge farklılığı gözeterek açıkça tahrik eden eylemler
yasaklanmaktadır. Bu hükümlerde ifade edilen tahrik, başkalarını harekete
geçirebilme imkânını ifade etmektedir. Şayet, açıklanan düşüncelerde, söylenen
sözlerde, tahrik edici, harekete geçirici, suç işlemeye yöneltici bir özellik
bulunuyorsa, bu, tahrik teşkil eder ve düşünce açıklama özgürlüğünün sınırları
dışında kalır. Yalnız bizde değil, bütün gelişmiş Batı demokrasilerinde, suçu
öven, şiddeti teşvik eden, ülke bütünlüğünü ve kamu düzenini tehlikeye atan
düşünce açıklamaları çeşitli kısıtlamalara tabi tutulmuştur. Tasarıyla bazı kanunlarda
yapılan değişikliklere sırasıyla bakacak olursak, tasarının 1 inci maddesiyle,
Türk Ceza Kanununun 159 uncu maddesinde değişiklik yapılmakta, bu değişiklikle,
maddenin birinci fıkrasında öngörülen "bir seneden altı seneye kadar ağır
hapis cezası" "bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası" olarak
değiştirilmekte, üçüncü fıkrasında yer alan "onbeş günden altı aya kadar
hapis cezası" "bir aydan altı aya kadar hapis" şeklinde
değiştirilmekte ve bu fıkrada mevcut olan para cezasının kaldırılması bir
iyileştirme olmakta, ancak, birinci fıkraya eklenen "veya bunları temsil
eden bir kısmını" ibaresinin suçun kapsamını genişlettiği itirazına
uğramaktadır. Değerli milletvekilleri,
bu tasarı komisyonda görüşülürken, komisyon görüşmeleri esnasında çeşitli
değişiklik önergeleri verilmiştir; ancak, bu verilen değişiklik önergeleri salt
düşünce özgürlüğüne yönelik olduğu için kabul görmemişti. Genel Kurul
çalışmaları esnasında ifade özgürlüğünün yanı sıra, ifade özgürlüğüyle
birlikte, devlet ve toplumun korunması ihtiyacını engelleyebilecek bir önerge
verilmesi ve bu önergenin kabul görmesi halinde bu hususa ilişkin itirazların
ortadan kaldırılabileceği bir gerçektir. Tasarının 2 nci
maddesiyle, Türk Ceza Kanununun 312 nci maddesi değiştirilmekte
"halkı" kelimesi yerine "kişileri ve insanları"
kelimelerinin konulmasıyla, maddenin ikinci fıkrasında "kamu düzenini
bozma olasılığını ortaya çıkaracak bir şekilde" ibaresi tartışma konusu
oluşturmuş, bu tartışma komisyonda da olmuş, komisyon sonrasında, kamuoyunun
gündeminde tartışmalar bugüne kadar süregelmiştir. Bu hususla ilgili olarak da
verilebilecek bir değişiklik önergesi de maddenin uygulanmasına daha bir
açıklık getirebilecektir. Tasarının 3 üncü
maddesiyle, Terörle Mücadele Kanunun 7 nci maddesinin ikinci fıkrasında
değişiklik yapılmakta ve "örgütle ilgili ilgili propaganda yapanlara"
ibaresinin başına "terör yöntemlerine başvurmaya özendirecek şekilde"
ibaresi getirilmektedir. Bu değişiklik, düşünce özgürlüğü açısından olumlu bir
düzenleme niteliğinde görülmekte ve böylece Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin
uygulamakta olduğu standartlara da uygun bir duruma gelinmiş olunmaktadır. Tasarının 4 üncü
maddesiyle, Terörle Mücadele Kanununun 8 inci maddesi değiştirilmektedir.
Yapılmak istenen değişiklikle yasaklanan, fiiller arasına yazılı ve sözlü
propagandanın yanı sıra, görüntülü propaganda da eklenmiş ve para cezaları
artırılmıştır. 8 inci maddenin gündemde
kalmasının başlıca nedenleri arasında, terör destekçilerinin ifade özgürlüğü
bahanesine sığınmaları gelmektedir. Tasarının 5, 6 ve 7 nci
maddeleriyle, yakalanan veya tutuklanan kişinin gözaltı süreleri indirilmiş ve
yakalanan veya tutuklanan kişilerin yakınlarına derhal haber verilmesi hükme
bağlanmıştır. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ifade özgürlüğünün ülke bütünlüğü açısından sınırlandırılması
imkânı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin ve Sözleşmesinin 10 uncu maddesinde de
öngörülmüştür. Yapılan tasarı düzenlemesinde, ifade özgürlüğüyle devlet ve
toplumun korunması ihtiyacı dengelenmeye çalışılmıştır. Bütün bu iyileştirmelere
rağmen, eleştirilerini devam ettirebileceklerin, temel hak ve özgürlüklerin,
özgürlükleri yok etme özgürlüğünü de içermediğini gözardı etmemelerini diler,
hepinize saygılar sunarım (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Şandır; buyurun
efendim. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA MEHMET
ŞANDIR (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 810 sıra sayılı, Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere söz aldım. Muhterem
Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. Huzurunuza sunulan kanun
tasarısıyla Türk Ceza Kanununun 159 ve 312 nci maddeleri, Terörle Mücadele
Yasasının 7 nci ve 8 inci maddeleri, Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve
Yargılama Usulleri Hakkındaki Kanunun bazı maddelerin değiştirilmesi ve Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanununda sanığın tutuklanması durumunda kimlere haber
verileceği husususun yeniden tanzimiyle ilgili değişiklikler tanzim edilmekte
ve huzurunuza sunulmaktadır. Kanun tasarısının özü,
kamu düzeninin korunmasıyla bireysel temel hak ve özgürlüklerinin
kullanılmasının bir ahenk içerisinde ve uluslararası normlarda düzenlenmesini
amaçlamaktadır. Bu düzenleme, ülkemiz ve milletimiz açısından, özellikle
yaşadığımız günlerin getirdiği birtakım mecburiyetler doğrultusunda çok
önemlidir, çok önem arz etmektedir. Dolayısıyla, tüm partilerimizi, tüm toplum
kesimlerini, bugünü ve gelecek nesilleri çok yakından ilgilendirmektedir ve
üzerinde, gerçekten, hassasiyetle, titizlikle de durulması gerektiğine biz de
yürekten katılıyoruz. Aslında, bu tasarı, bir
mutabakat metnidir. Toplumun ihtiyaçları ve beklentileri doğrultusunda,
toplumun ortaya koyduğu irade doğrultusunda, hükümetimizin tanzim ettiği ve bu
tanzimde de çok uzun bir süreç, toplumun birçok kesimiyle de mutabakata
ulaştığı bir metindir. Bu metin, Avrupa Birliğine girme süreci içerisinde bir
temel taş olan Ulusal Program doğrultusunda, ortaya konulan irade
doğrultusunda, o iradeye uyum doğrultusunda hazırlanmış ve oluşturulmuş bir
mutabakat metnidir. Bu tasarı,
Parlamentomuzda oluşturulan uzlaşma sonucunda, demokrasi tarihimizde ilk defa,
müşterek başarımız olan 34 maddelik bir anayasa değişikliği doğrultusunda,
orada oluşturulan uyum ve kararlar doğrultusunda tanzim edilen bir uzlaşma, bir
mutabakat tasarısıdır. Görüşmekte olduğumuz
tasarı, bir hükümet tasarısıdır, hükümet partilerinin uzlaşma tasarısıdır; bir
günde tanzim edilmemiştir, yaklaşık bir aylık bir sürecin sonucunda
oluşturulmuş bir tasarıdır. Ülkemiz açısından, ülkemizin geleceği açısından
taşıdığı önem doğrultusunda gereken hassasiyet gösterilmiş ve mümkün olabildiği
kadar en geniş boyutta bir mutabakat temin edilerek oluşturulmuş bir tasarıdır.
Bu tasarının
oluşturulmasında görevi olan, emeği olan ve bunun siyasî sorumluluğunu taşımak
durumunda olan kesimlerin, kurumların, insanların, bugün, bu tasarıyı,
gerçekten -beklerdik ki- Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda ve kamuoyu
nezdinde savunmaları gerekirdi. Ancak, burada, maalesef, üzülerek ifade etmek
istiyorum ki, bu tasarı, 15 Ocakta Türkiye Büyük Millet Meclisine hükümetimiz
tarafından sunulduktan sonra, üzerinde, gerçekten anlaşılmaz bir yaygara
koparılmıştır. Ne söylenildiği belli değildir, neyin teklif edildiği belli
değildir, hangi hususların hangi endişeleri beslediği açık ve net değildir;
hâlâ net değildir. Bu tasarıya karşı çıkanlar, bu tasarıyla, hükümeti, Avrupa Birliğine
girme sürecinde Avrupa Birliği kriterlerine uymamakla suçlayanlar, demokrasiyi
daraltmakla suçlayanlar, temel hak ve özgürlükleri, bireysel özgürlükleri
kısıtlamakla suçlayanlar, gerçekten, gerekçelerini ve tekliflerini kamuoyuna
çok açık, net ifade etmek mecburiyetindeler. Toplumun iradesi doğrultusunda
oluşturulan, toplumun beklentileri ve ihtiyaçları doğrultusunda oluşturulan
kanun tasarıları, projeler üzerinde birtakım istifhamlar uyandırarak, birtakım
tereddütler uyandırarak, meseleyi, Türkiye'nin handikabı haline getirmeye,
kanaatimce, hiç kimsenin hakkı yoktur, hiç kimseye de faydası yoktur. Bir diğer husus, bu
tasarıyla, Milliyetçi Hareket Partisi üzerinde yoğunlaştırılmak istenilen
birtakım istifhamlardır. Bu tasarı, bir mutabakat metni ve bir hükümet tasarısı
olarak topluma sunulmuş olmasına rağmen, birtakım çevrelerce, bu tasarıdan
dolayı, ısrarla, Milliyetçi Hareket Partisinin suçlanmak istenmiş olmasını
gerçekten anlamakta zorluk çekmekteyiz. Milliyetçi Hareket
Partisi, hükümet içerisinde seviyeli, ciddî, sorumlu siyaset anlayışı
doğrultusunda oluşturulan mutabakatların tartışılarak, ama, sonucunda,
uzlaşarak oluşturulan kararların sonuna kadar arkasında olmuştur. Bunun istisnası
yoktur, bugüne kadar hep böyle olmuştur; ama, nedense, bu defa, aynı süreci
takip ederek, aynı hassasiyetlerle, aynı nezaketle, sorumluluk anlayışıyla
oluşturulan bu metne, bu metinden dolayı ortaya konulan hassasiyetlere ve
düzenlemelere, gerçekten sebebini anlamakta zorlandığımız gerekçelerle; hangi
hesaba dayalı olduğunu, hangi niyete
dayalı olduğunu anlamakta zorlandığımız bir üslupla Milliyetçi Hareket Partisi suçlanmak istenmiştir; bunu kabullenmemiz
mümkün değildir. Bu kanunun hukukî içeriği
hakkında, hukuk felsefesi noktasında çok şeyler söylenilebilir; değerli
konuşmacılar bilgileri, müktesepleri
doğrultusunda burada hepimizin katılacağı şeyler söyleyebilirler; ama,
yaşadığımız şu bir aylık süre içerisinde, bu metin üzerinde, Türkiye'nin elini
Avrupa Birliği karşısında zayıflatacak, hükümet uzlaşmasının kararlılığının,
uyumunun üzerine istifhamlar bina edecek tavır ve davranışları anlamakta
gerçekten zorlanıyoruz ve bunun olmasını, ülkemiz açısından bir talihsizlik
olarak görüyoruz. O sebeple, biz, bizi
izleyen vatandaşlarımızın, milletimizin dikkatine bu konuyla ilgili
hassasiyetlerimizi ifade etmek için, bunu, bu kanun tasarısının muhteviyatını,
özelliklerini ve önemini, başından bu yana, tutarlı bir şekilde milletimize arz
ettik. Bunun karşısında söylenilenlerin gerekçelerini gerçekten bilmiyoruz.
Buradan diyebilirim ki, bu konuda ortaya tenkit koyanlar, bu kanun tasarısının
gerekçesini okumamışlardır. Okuyanlara hitap etmek istiyorum, bu konuyu
bilenlere söylüyorum; bu kanun tasarısının gerekçesi, zannediyorum, Türkiye
Cumhuriyetinin, demokratikleşme yönünde hazırladığı çok ciddî bir gerekçedir.
Tüm açılımları, bu açılımların diğer ülkelerdeki uygulamalarını, tüm alternatifleri,
yani, kamu düzenini tehlikeye sokmak, kamu düzenini bozacak ihtimal, kamu
düzenini bozacak şekil ve buna benzer tüm alternatifler gerekçede bütün
detaylarıyla derç edilmiş, diğer ülkelerdeki uygulamaları ifade edilmiş ve
bunun uygulayıcısı olan hâkimlerin takdir yetkisini yönlendirecek siyasî irade,
bütün netliğiyle ve ben inanıyorum, çok ileri bir adım olarak, çok demokratik
bir açılım olarak ortaya konulmuştur. Şimdi, birtakım
kelimelerin arkasında, net olmayan birtakım istifhamları ortaya koyarak,
Türkiye'yi, Avrupa Birliği nezdinde suçlu duruma düşürmek, güçsüz duruma
düşürmek ve belki de tarihimizde görülmemiş bir şekilde, Avrupa Birliği
büyükelçilerinin, Sayın Başbakana gelip "bu kanun tasarısıyla, Avrupa
Birliğine girmek istemediğiniz yönünde ihtimalleri artırdınız" gibi
yakışıksız bir beyanda bulunmasına sebep olunmasını talihsizlik olarak
görüyoruz, kabul etmek mümkün değil. Bu Meclis ve bu hükümet,
Türkiye'nin demokratikleşmesi yönünde, Türkiye'nin 21 inci Yüzyıla uyum
sağlaması yönünde bugüne kadar atılmayan tüm adımları atmıştır. Kırk yıldır bu
ülkeyi yönetenler, demokratikleşme hassasiyetleri yönünde bugüne kadar neyi
yapamadılarsa, bu hükümet hepsini yapmıştır. Avrupa Birliğine girme süreci, bu
hükümet döneminde ve bu Meclis döneminde en ileri noktasına gelmiştir.
Anayasayı bu Meclis değiştirmiştir; bu hükümet, oluşturduğu uzlaşmayla bunu
sağlamıştır. Şimdi, hangi meseleyi
kendi aramızda çözemedik de böyle bir konuyu müzakere ettiğimiz Avrupa Birliği
karşısında ülkenin elinin zayıf düşürülmesine sebep olduk bunu anlamakta
gerçekten zorlanıyoruz. Bir başka soruyu da
sormak gerçekten gerekiyor. Türk Ceza Kanununun 312 nci maddesiyle ortaya
konulan hassasiyetlere itirazı olanlar mı var; bu maddede belirtilen tanıma
itiraz eden mi var; bu tanımdan dolayı, bu suçtan ve bu cezadan dolayı yapmak
istediklerini yapamayanlar, böyle bir maksatları olanlar mı var? Değerli milletvekilleri,
kafamızı kuma sokmanın anlamı yok. Avrupa Birliğine girme süreciyle, bu
noktadaki kararlılığımızla, bu noktadaki uzlaşmamızla PKK'nın siyasallaşma
programının birbiriyle örtüşmesine çanak tutamayız, müsaade edemeyiz... (MHP
sıralarından alkışlar) Buna kapı aralayamayız. Böyle bir şeyle hiçbir siyasî
partimizi, hiçbir siyasetçimizi, hiçbir düşünürümüzü, aydınımızı -tenzih
ederim- ilzam etmiyorum; ama, bu noktadaki hassasiyeti de ifade ediyorum. Bir başka şeyi daha ifade
etmek gerekir buradan. Türkiyemiz, gerçekten 2001 yılının çok ağır şartlarından
kurtulmak için yoğun bir gayret içerisindedir. Bir toplumsal mutabakat, bu mutabakatın
enerjisiyle 2002 yılını daha iyi yaşamak, ülkemize, insanımıza, devletimize
kendine yakışır bir noktaya getirmek için bir gayret içerisindeyiz. Ülkemizi
ilgilendiren temel konularda, Kıbrıs ve Kıbrıs benzeri diğer konularda güzel
adımlar atılmaktadır. 11 Eylül sonrasında, ülkemize, küresel boyutta misyonlar
yüklenmektedir; ülkemizin, devletimizin küresel boyuttaki değeri ve önemi
ortaya çıkmaktadır. Böyle bir yeni dönemin başlangıcında, böyle olumlu
beklentilerin başlangıcında, ülkenin önüne gerçekten kafa karıştırıcı bu türlü
problemlerin konulmasına, mayın tarlası döşenmesine müsaade etmemek gerekiyor. Evet, demokrasi, insan
hakları; bunlar, vazgeçemeyeceğimiz şeyler; herkesten çok, Milliyetçi Hareket
Partisinin vazgeçemeyeceği şeyler. İnsan hakları, işkence, bunlardan en çok
zararı Milliyetçi Hareket Partililer çekmiştir; bunun kıymetini herkesten çok
biz biliriz. Ayrıca, insanı yaratılmışların en şereflisi kabul eden bir siyaset
anlayışının, bir siyaset felsefesinin sahibiyiz. İnsana hizmet etmek, insanı
merkez edinmek, onun katılımını, onun üretimini, onun beklentilerini, onun
değerlerini ve onun mutluluğunu hedef alan bir siyaset olarak, biz, insanın
temel hak ve özgürlüklerinin kıymetini, en az sizler kadar, en az bu konuda
bize laf edenler kadar, söz edenler kadar biliyoruz ve savunuyoruz; bundan hiç
kimsenin endişesi olmasın, ama, ülkenin realitesini de yok sayamayız,
yaşadıklarımızı yok sayamayız, bize yaşatılmak istenenleri yok sayamayız. Yani,
bir değerli yazarın ifadesiyle, aydın kompleksine bazı şeyleri heba edemeyiz. Bu kanun tasarısının
görüşülmesinde, Milliyetçi Hareket Partisi olarak iki hususa dikkatinizi
çekiyoruz; biri, usulen. Bu kanun tasarısıyla ilgili oluşturulan cepheleşmeyi
ve bu cepheleşmede takınılan tavrı dikkatlerinize sunuyoruz. Bir yıllık bir
süreç içerisinde oluşturulan bir mutabakat, hiç gerekçesine bakılmadan,
gerekçesinde ortaya konulan hususlara dikkat edilmeden ve tanımlanan,
tanımlanmak istenen suçun, tehlike suçunun özelliklerine, bu konuda ilim
adamlarının ifade ettiği hususlara dikkat edilmeden, meselenin siyaseten
siyasete malzeme yapılması... Bu, doğru bir şey değil. İkinci husus, kanunun
özüne ait. Biz, 312 nci maddeyi bir tehlike suçu olmaktan çıkarmak mı
istiyoruz? 312 nci maddede tanımlanan suçun tarifinde öyle muğlaklıklar
yaratarak -aslında, bu kanunun bugünkü haliyle çok soyut olduğunu ifade ediyor
hukukçular; bunu, somut hale getiriyoruz- bunu, tekrar, soyut bir alana
çekerek, bunun uygulanmasında ülkenin önüne handikaplar mı açılmak isteniyor? Değerli milletvekilleri,
hükümetimizin oluşturduğu mutabakatın sonuna kadar arkasındayız. Bu mutabakatın
dışında oluşturulmak istenen yeni açılımların gerekçeleri, bu gerekçelerin
mantığı, bu gerekçelerin arkasındaki niyet açıkça burada ortaya konulmadığı
sürece, topluma ifade edilmediği sürece, biz, bu metnin, sonuna kadar arkasında
olacağız. Bugüne kadar açık olan tavrımızı sonuna kadar da devam ettireceğiz.
Dolayısıyla, bugün, belki de ilk defa, hükümet içerisinde, Milliyetçi Hareket
Partisi, farklı bir tavır sergileyecektir; bu tavrı sergilemekte de, toplum
nezdinde çok haklı olduğumuza inanıyoruz. Meselenin mahiyetini sonuna kadar
tartışmaya hazırız. Onun için, değerli milletvekillerinin meseleyi bir daha
düşünmesini, ülkenin gerçekleri doğrultusunda, insanımızın temel hak ve
özgürlüklerinin sonuna kadar uyumlu bir şekilde kullanılmasını temin edecek
mevcut tasarının desteklenmesini talep ediyoruz ve bu duygularla, Muhterem
Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum efendim. Şimdi, söz sırası, Adalet
ve Kalkınma Partisinde. Bursa Milletvekili Sayın
Ertuğrul Yalçınbayır; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz 20 dakika. AK PARTİ GRUBU ADINA
ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye'de, düşünce ve düşünce özgürlüğünün aşırı derecede kısıtlandığını
hepimiz biliyoruz. Anayasadaki 34 maddelik değişikliğin 25 maddesinin bireyin
hukukuyla ilgili olması, düşünce ve düşünceyi açıklamayla ilgili olması, bunun
açık seçik delilidir. Düşünceyi açıklama
özgürlüğü önündeki engeller, şüphesiz ki, Anayasadan ibaret değil; Ceza
Kanununda var, Basın Kanununda var, Terörle Mücadele Kanununda var ve birçok
kanunda var. Bu nedenle, Anayasadaki değişiklikten sonra, diğer kanunlara da
bunun yansıtılması, düşünce özgürlüğü önündeki engellerin kaldırılmasıyla
ilgili normların yansıtılması hepimizin görevi. Biz, Uzlaşma Komisyonu
çalışmalarını niçin yaptık; bir uzlaşmayı ve her birimizin görüşünden,
düşüncesinden azamî ölçüde yararlanmayı amaçladık. Şu anda yaptığımız iş,
Uzlaşma Komisyonunda yaptığımız işten daha da önemlidir; Anayasada
düzenleyebilirsiniz, sınırlandırabilirsiniz; ama, Ceza Kanunu veya Terörle
Mücadele Kanununda yapacağınız değişikliklerle, insanları hürriyetlerinden
mahrum edebilirsiniz, insanları siyaset yapma haklarından ve birçok haklardan
mahrum edebilirsiniz. Bu, anayasa yapımı kadar
önemli olan hususu Uzlaşma Komisyonu önüne getirmeksizin hareket etmek bir
eksikliktir. Bunun uyum çalışmalarının Uzlaşma Komisyonunda olması, herhalde,
toplumsal barışa, demokrasiye daha da hizmet edecekti. Bundan sonraki
çalışmaların, Uzlaşma Komisyonu bünyesinde yapılması, ilk çalışmaların orada
yapılması daha da önemli olacaktır. Şüphesiz ki, düşünme, her
türlü faaliyetin kaynağı ve kurucusu. Düşünce ve düşünceyi açıklama özgürlüğü
de, tüm özgürlüklerin anası. Bu olmadan, bu yoksa, basın, bilim ve sanat,
örgütlenme, dernek kurma, siyasî faaliyette bulunma, toplantı ve gösteri
yürüyüşleri hakkını kullanma gibi hak ve özgürlüklerden bahsedebilir misiniz?.. Burada, bugün, bir özgürleşme süreci
yaşanıyor. Üç partinin oluşturduğu iktidarın bir partisinin önerisi olarak
bunun gündeme gelmesi, bir özgürleşme sürecidir. Türkiye Büyük Millet
Meclisinin özgürleşme sürecidir bu süreç. Kısa bir süre önce,
İçtüzükle ilgili Anayasa Mahkemesinin kararı yayımlandı. İçtüzük çalışmalarını
düzenleyen yeni düzenleme, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen düzenleme,
düşünce özgürlüğü önüne bir set koyan, milletvekillerinin hukukunu, siyasî
partilerin hukukunu, muhalefet yapma haklarını sınırlandıran bir anlayıştı.
Demokrasi anlayışı bir bütündür. Bu bütünlük içindedir ki, iktidar partileri
bugüne kadar geldiler ve Türkiye'nin tablosu bütün dünyada gözümüzün önünde.
Bunu kim yarattı; bunu, herhalde, muhalefet kanadı yaratmadı, muhalefetin
haklarını, muhalefetin hukukunu dikkate almayan iktidar yarattı! (AK Parti
sıralarından alkışlar) Değerli milletvekilleri,
54 üncü hükümet döneminde, Sayın Erbakan'ın Başbakanlığında 97/17 sayılı genelgeyle,
İnsan Hakları Koordinatör Üst Kurulu kuruldu. Bu Kurul, insan hakları
standartlarının yükseltilmesi amacıyla çalışmalarına başladı ve bu çalışmaları,
etkin bir şekilde, Sayın Hikmet Sami Türk, 55 inci hükümet döneminde yürüttü ve
yaptığı ilk işlerden birisi, Türk Ceza Kanununun 159, 312, Terörle Mücadele
Kanununun 8 inci maddesiyle ilgili düzenlemelerdi. Bu düzenlemeler yapıldı;
ama, her nedense, Meclisin gündeminin en üst sıralarını işgal etmesine rağmen,
bir türlü yasalaşamadı. Bu arada, Türk Ceza Kanunu Tasarısıyla yeni bir kriter
getirilmeye çalışıldı; o da başarılı olamadı; ama, Türkiye'de düşünceleri
nedeniyle cezaevlerinde yatan basın mensupları vardı, düşünürler, yazarlar,
çizerler vardı ve Türkiye, sürekli muaheze ediliyordu. Bunun üzerine, 55 inci
hükümet, Temmuz 1997'de 4304 sayılı Kanunu çıkardı ve sorumlu müdürlerin suç ve
cezalarını üç yıl erteledi. Erteledi de ne oldu; kaynakta birikmeler yine
başladı. Bu defa, 1999'da 4454 sayılı Kanun çıkarıldı; binlerce dosya yine
ertelendi. Erteleme sebeplerine konu olan suçlar neydi; 312, Terörle Mücedele
Kanununun 7, 8, 159, 480 inci maddeleri, Basın Kanunundan kaynaklanan diğer
hükümler. Ondan sonra, 4616'yı, Anayasa Mahkemesi kararı doğrultusunda, sadece
basın-yayın yoluyla işlenen suçlar itibariyle değil siyasîler itibariyle de
değiştirmek zorunda kaldınız; çünkü, hukukun, hukuk devletinin gereği buydu. Şimdi, eğer, siz
düzenlemeleri evrensel standartlara uygun yapmazsanız, yeniden 4454'leri,
4304'leri çıkarmak zorunda kalacaksınız; çünkü, sizin taahhüt ettiğiniz
evrensel hususlar, bunu böyle gerektiriyor. Türkiye'nin Avrupa
Birliğine takdim etmiş olduğu Ulusal Program, somut demokratikleşme ve insan
hakları standartlarını yükseltme programıdır. Biz, bu programa uymak
durumundayız. 1954'ten beri buna uymak durumunda olan Türkiye, çeşitli
nedenlerle bunları erteledi, erteledi. Bizim hedefimiz Avrupa Birliğine girmek
gibi bir şey değil; bizim hedefimiz, insanlar için, insanımız için daha
demokrat, daha özgür, daha barışçı bir ülke yaratmaktır. Şüphesiz ki, bu tür düzenlemeleri
yaparken, devletin varlığını, bölünmez bütünlüğünü dikkate alacağız ve dikkate
alınmaktadır da. Bugüne kadar bunlardan sarfınazar edildiğini niye
söylüyorsunuz? Milliyetçilik, hiç kimsenin uhdesinde değil, din ve diğer değerler
de hiç kimsenin tekelinde değil; bunlar, hepimizin müşterek değerleri ve
bunlar, bizi milletlerarasında zengin kılan değerler. Değerli milletvekilleri,
yapılan düzenlemeyle 159 uncu maddede oldukça geri hususlar var. Ümit ediyoruz
ki, en azından eski metni bazı hususlarda değiştirip ilerleme kaydedebiliriz.
Şu anda, Türkiye'nin en çok mahkûm olduğu maddelerden birisi 159'dur. Gerek
tasarıda gerekse tasarı dışında birtakım söylentilerle getirilecek ibarelere
bakarsak, bunlar dahi, Türkiye'yi yine çok sayıda mahkûmiyete maruz
bırakacaktır. 312 ile ilgili, kanunun
cürüm saydığı bir fiili iyi gördüğünü söylemek, bir cürmü iyi gördüğünü
söylemek... Bakın, iyi gördüğünü söylemeyi bir düşünce olarak alsak ne olur?..
55 inci hükümetin hazırladığı bu değil miydi?.. Yine, 312/2'ye bakalım.
Buradaki "olasılık" yerine, 55 inci hükümetin getirdiği "umumun
emniyeti için tehlike olabilecek bir şekilde" veya bunun paralelinde
"kamu güvenliği için -kamu düzeni için de değil, kamu düzeni çok daha geniş
bir kavram- tehlikeli olabilecek bir şekilde" kıstas getiremez miyiz? Hadi
"kamu güvenliğini" çok dar buldunuz, biraz daha genişletelim dediniz;
hiç olmadı, bunu "kamu düzeni için" ibaresiyle getirin ve "kamu
düzeni için tehlikeli olabilecek" diye, bir tehlike şartını somutlaştırarak
getirin. Artık, tahriki, basit tahriki cezalandırmanız mümkün değil; bunu,
nitelikli hale getirmeniz lazım. Bu nitelikli hal "olasılık"la olmaz;
bu nitelikli hal, daha somut bir tanımla olacaktır ve yine, buradaki
"insanları" ibaresini kaldırıp "halkı" ibaresini getirmenin
doğru olacağını düşünüyoruz. 312/3'le ilgili olarak,
herhalde, Türkiye, bundan sonra, bu nedenle daha çok mahkûm olacaktır.
312/2'den mahkûmiyet sayısı azalabilir; ama, Türkiye'nin sicili yine bozuk
olacaktır. Terörle Mücadele Kanunu
7/2'de öngörülen "terör yöntemlerine başvurmaya özendirecek şekilde
örgütle ilgili propaganda..." Yani, propagandayı nitelendirmişsiniz,
"terör yöntemlerine başvurmaya özendirecek şekilde" demişsiniz.
Gelin, 312'ye de, buna benzer somut bir kriteri getirelim; en azından
"kamu düzenini bozacak şekilde" diyelim. Yargıtay Başkanımızın da
görüşleri bu doğrultudadır. Bunları, bir düşünce olarak, lütfen
değerlendirelim. Değerli milletvekilleri,
getirilen tasarıda, toplu olarak işlenen suçlar için öngörülen gözaltı
süresinin dört güne indirilmesi ve kişinin yakalandığı veya tutuklandığının
yakınlarına derhal bildirilmesi ve Anayasada getirilen değişiklikler yer
almaktadır, bunlara uyum sağlanmaktadır. Değerli milletvekilleri,
biz, Anayasa değişikliğini, 12 Eylül hukukunun tasfiyesinin bir başlangıcı
görüyoruz. Bu hukukun içerisinde, 312'nin 1981'de değiştirilmesi de var; artık,
bunu tasfiye etmek, bu Meclisin görevleri içerisindedir. Şüphesiz ki, bazı
değerler korunacaktır. Biz, bütün konuşmalarımızda, temel hak ve özgürlükleri
önplana alan söylemleri ifade ediyoruz. Bunlar, Anayasanın 13 üncü ve 14 üncü
maddesinde düzenlenen hususlardır. Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın, yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Mevzuatla, emirle, yönetmelikle,
diğer hükümlerle bunları sınırlandırmaya kalkarsanız, bu standart, çifte
standart olur. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum
düzeninin ve laik cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı
olamayacaktır. Uzlaşmada geçen, eylemi faaliyete dönüştüren zihniyet, ümit
ediyorum ki, kaliteyi yakalama konusunda da gayret sarf edecek, evrensel
standartları, Türk insanının hakkı olduğu için getirecektir. Değerli milletvekilleri,
konuyla ilgili verilebilecek istatistikler çok. 159'dan yargılananlar, 312'den
yargılananlar ve bunların karşısında ödediğimiz tazminat miktarları...
Türkiye'nin sabıkasına tesir eden bu maddelerin standartlarını yükseltmek hepimizin
görevi. Nasıl bir standart mı diyorsunuz; bunları da söylüyoruz. Gelin, 312'de
"kamu düzenini bozacak şekilde" diyelim. Değerli milletvekilleri,
konuşmalarımı daha fazla uzatıp, daha fazla örnekler verebilmek mümkün; ancak,
şu anda söylemek istediğim şudur: 12 Eylül hukukunu tasfiye etmek, hepimizin
boynunun borcudur. Daha özgür bir Türkiye, daha barış içinde yaşayan bir
Türkiye, ancak ve ancak, özgürlüklerin genişletilmesiyle mümkündür. Bunları
daraltırsanız, parti içinde demokrasiyi de yaratamazsınız; bir gün gelir,
partileriniz gayet güdük bir hale gelir. Gelin, Mecliste de konuşmalara, parti
içindeki muhalefetin de haklarına, hukukuna riayet edin, onların hukuklarını
koruyun, gözetin. Hepinize sevgiler,
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim
efendim. Gruplar adına görüşmeler
bitti. Şimdi, şahıslar adına
konuşmalara geldik; ancak, isimlerini okuyacağım sayın milletvekilleri aynı
anda, aynı saatte müracaat ettikleri için kuraya tabiler. Sayın milletvekillerinin
isimlerini okuyorum: Şanlıurfa Milletvekili Sayın Yahya Akman, Manisa
Milletvekili Sayın Bülent Arınç, Konya Milletvekili Sayın Lütfi Yalman, Çorum
Milletvekili Sayın Yasin Hatiboğlu, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Niyazi Yanmaz,
Malatya Milletvekili Sayın Yaşar Canbay, İstanbul Milletvekili Sayın Ali Oğuz,
Ankara Milletvekili Sayın Rıza Ulucak, Hatay Milletvekili Sayın Metin Kalkan,
Bayburt Milletvekili Sayın Suat Pamukçu, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın
Mustafa Kamalak, Adana Milletvekili Sayın Yakup Budak, Hatay Milletvekili Sayın
Mustafa Geçer, İstanbul Milletvekili Sayın Bahri Zengin, Rize Milletvekili
Sayın Mehmet Bekâroğlu. Bunlar 29.1.2002
tarihinde saat 13.45'te müracaat etmişler, nasıl olmuşsa; onun için kuraya
tabiler. Sayın Avni Doğan, daha sonra, bugün verdiği için, o, kuraya tabi
değil, onu arz ederim. Kurayı çekelim; bakalım
kime çıkacak. Nasip işi bu. Tombalacılık yapıyoruz. Efendim, inanmayacaksınız
şimdi; Çorum Milletvekili Sayın Yasin Hatiboğlu... İnanmayacaklar, görüyor
musunuz efendim... Ne yapalım! Şans, nasip dedik. Bir de Yahya Akman çıksaydı;
ama, çıkmıyor. Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mustafa Kamalak... Kurada çıkan sayın
milletvekilleri, söz hakkını, sırada olanlara devredebilir. Mesela, Sayın
Kamalak konuştu; başkasına devrederse, bilmem. MUSTAFA KAMALAK
(Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, söz hakkımı Sayın Bekâroğlu'na devrediyorum. BAŞKAN - Sayın Kamalak,
söz hakkını, Rize Milletvekili Sayın Mehmet Bekâroğlu'na devrettiler. İkinci sırada Sayın
Bekâroğlu konuşacak; birinci sırada... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) -
Sayın Başkan, izin verirseniz, bir engel yoksa, Sayın Bekâroğlu önce konuşsun;
ondan sonra konuşacağım. BAŞKAN - Peki; siz,
Bakandan sonra konuşacaksınız... Rize Milletvekili Sayın
Mehmet Bekâroğlu, buyurun efendim. (SP sıralarından alkışlar) MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu Uyum Yasa Tasarısı üzerinde kişisel
söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Günlerden beri, bir konu,
Türkiye'nin gündeminde. Aslında, günlerden beri değil; bu tasarı gelmeden
evvel, yıllarca, bu konu, Türkiye'nin gündeminde. Düşünen herkes, bu konuyla
ilgili konuşan, hemen hemen herkes, bu maddelerin, Türk Ceza Kanununun 159 uncu
ve özellikle de 312 nci maddesinin düşünceyi ifade özgürlüğünü sınırladığı;
dolayısıyla, bunların iyileştirilmesi gerektiğinde birleşiyorlar.
Hatırlayacaksınız, eylül ayı sonu, ekim ayı başında, bu Meclis, Anayasada bu
doğrultuda değişiklikler yapmış ve şu anda önümüzde bulunan tasarı, biraz daha
geniş şekilde, yapılan anayasa değişikliklerine uyum yasaları olarak gündeme
gelmişti; ama, bunun da arkasında deniliyordu ki, Avrupa Birliğine uyum, Avrupa
Birliği sürecine uyum şeklinde gelmişti. Değerli arkadaşlarım,
biz, işi zora sokuyoruz. Türkiye Büyük Millet Meclisi, milletin
temsilcilerinden oluşuyor, milletin iradesini buraya taşıyor. Milletin iradesi
bu konuda nasıl tecelli ediyor, millet ne düşünüyor ya da bu düşünce özgürlüğünün
önünü açmak, siyasetin önünü açmak, milletimizin iradesinin bir sonucu mudur,
değil midir; bu değişiklikler, gerçekten, milletin önünü açacak mı, siyasetin
önünü açacak mı, bu bizim ihtiyacımız mıdır; bu şekilde gelmiyor. Dolayısıyla,
Meclis, bir baskı altında bunu konuşuyor. Nasıl, ekonomiyle ilgili yasaları
eğer 4 Şubata kadar çıkarmazsak, IMF de Türkiye ile ilgili konularda olumsuz
kararlar verir, vize verilmez, krediler gelmez; dolayısıyla, Türkiye batar
baskısıyla; örneğin, Bankacılık Yasası ya da İhale Yasası ya da Tütün, Şeker
Yasasını, bu yasalar Türk Milleti için ne anlam ifade ediyor, köylü için, işçi
için, bankacı için, memur için ne anlam ifade ediyor; konuşmadan, tartışmadan,
komisyonlarda bile görüşmeden bu Mecliste kabul ettik. İşte, sorun burada. Bu
yasalar, gerçekten, bizim ihtiyacımız mıdır, değil midir?.. Bunu bu noktadan
ele almadığımızdan dolayı, bir baskı altında bunları konuşuyoruz. Değil değerli
arkadaşlarım; biz, buna Türk Milletinin geleceği açısından bakalım, ülkemizin
geleceği açısından bakalım, demokrasimizin geleceği açısından bakalım. Bir başka önemli konu
var, bu yasaları görüşmemizde üzerimizde baskı teşkil eden...
Kişiselleştiriliyor değerli arkadaşlarım. Deniliyor ki: "Eğer bu yasalar
bu şekilde çıkarsa, filan kişinin önü açılır, siyasî yasağı ortadan
kalkar." Değerli arkadaşlarım,
biz, siyasetin sorunlarını siyasette arayalım, siyaset dışı çevrelerde değil.
Eğer bir siyasetçi, eğer bir siyasî parti, siyaset dışı çevrelerin baskıları ve
müdahaleleriyle siyasî rakiplerini devre dışı bırakacağını düşünüyorsa, buna
siyaset diyorsa, o zaman, vah Türkiye'nin haline, vah demokrasimizin haline,
vah siyasetimizin haline! Bu baskıları atmamız gerekiyor değerli arkadaşlarım. Şimdi, hükümetin getirmiş
olduğu bu tasarıda ne var? Değerli arkadaşlarım, bu tasarıda bundan
öncekilerden çok fazla bir şey yok. Deniliyor ki: "Düşünce ve ifade
özgürlüğünün önünü açacağız." İşte, tehlike suçunu somut hale getiriyoruz.
Değil değerli arkadaşlarım, ne kendimizi kandıralım ne milleti aldatalım ne
Avrupa'yı ne de başka bir yeri. Bu değişiklikler bu haliyle gelirse -bunda
herkes hemfikir, birçok hukukçu düşüncesini açıkladı- bunlar, düşünce, ifade
özgürlüğünün önünü açmıyor; aksine, önünü kapatıyor. Değerli arkadaşlarım,
hiçbir tarafa, topu taca atmaya gerek yok. Hem 159 hem de 312'de yapılan
değişikliklerle, ifade özgürlüğünden dolayı daha çok insan yargılanacak, daha
çok insan hapse girecek; bunda hiç kimsenin şüphesi yoktur. Şimdi, hükümet arasındaki
tartışmalara girmiyorum, onları bir tarafa bırakıyorum; ondan sonra, sanki bir
değişiklik yapılacak, sanki bir önerge verilecek diye bir havaya sokuluyor.
"Olasılık" kavramı kaldırılacak, bunun yerine, "kamu düzenini
tehlikeye düşürebilecek" şeklinde... Değerli arkadaşlarım, burada da
kelime oyunu var. "Olasılık" ile "düşürebilecek" arasında
hiçbir fark yok. Öyle sanıyorum ki, çok ince hesap yapabilen insanlar,
oturdular bu kelimeyi buldular; "olasılık" yerine,
"olabilecek" kelimesini buldular. Bunlar aynı kapıya çıkıyor. Şimdi, şuna karar verin
siz: Gerçekten, bu memlekette demokrasi istiyor musunuz? Eğer demokrasi
istiyorsanız, düşünce özgürlüğünden yana olmak mecburiyetindesiniz. Değerli arkadaşlarım, bu
temel hak, ifade özgürlüğü hakkı, demokrasinin vazgeçilmezlerindendir. İfade
özgürlüğü kime karşı, kimin ifade özgürlüğü; yurttaşların ifade özgürlü değerli
arkadaşlarım ve elbette, öncelikle kamu otoritesine karşı; ama, bunun da ötesi
var, başka gruplar ve kişilerin, diğer grup ve kişilerin ifade özgürlüğünü
engelliyorlarsa, burada, devlet tedbir alır ve bunun dışında bir engel de
olamaz. Peki, ifade özgürlüğünün
engeli yok mudur; elbette vardır. Bunun için, bizim yeni şeyler bulmamıza,
Amerika'yı bir daha keşfetmemize gerek yok. Burada konuşan sayın üyeler,
değişik ülkelerden değişik örnekler getirdiler. İki şeyi karıştırıyorlar; bir
defa, o ülkeler demokratik ülkeler; o ülkelerde birtakım paranoyalar yok.
Şimdi, biz, bir defa, o demokratik geleneği yerleştirmedikten sonra,
yapacağımız yasalarda ne demek istiyorsak, somut bir şekilde ortaya koymamız gerekiyor.
Değerli arkadaşlarım,
eğer biz ifade özgürlüğünün önünü açmak istiyorsak, bir engel getirmek
istemiyorsak, burada kısıtlama olarak koyacağımız tek şey var; o da, şiddettir,
terördür, yakın tehlikedir. Bu, yapılmış; daha evvel de var. Sayın Bakanımız,
daha önce böyle bir teklif getirdiler, Anavatan Partisinin daha evvel getirmiş
olduğu teklifler var; bunları buraya getiririz. Ne var burada; burada, kamu
güvenliğini -düzenini değil- somut bir şekilde tehlikeye düşürecek... İşte
bunlar suç olabilir, bunlar yazılabilir. Bunlar için çok fazla tartışmaya gerek
yok değerli arkadaşlarım. Şimdi, bizim cevap
vermemiz gerekli soru şudur: Gerçekten, demokrasi istiyor muyuz, istemiyor
muyuz?.. Bazıları kızdılar. İşte, bazı siyasî parti liderleri "biz,
demokratik gelenekler için kamu düzenini feda edemeyiz" diyor. Bu
yanlıştır, bunu eleştirdik. Demokratik geleneklerin dışında bir kamu düzeni
düşünemeyiz, olamaz. Biz, demokratik geleneklerin üzerine oturan bir kamu
düzeni istiyoruz. Bunun dışındaki düşünceler, bunun dışındaki çalışmalar
totaliter sistem isteğidir dedik; kızdılar. Değerli arkadaşlarım,
eğer demokrasi istiyorsak, eğer demokrasi diyorsak; bu demokrasinin
vazgeçilmezi ifade özgürlüğüdür; diğer bütün özgürlüklerin temeli budur,
demokrasinin temeli budur. Niçin ifade özgürlüğü değerli arkadaşlarım; çünkü,
demokrasi halk idaresidir. Halkın ne düşündüğünün, halkın iradesinin ne
olduğunun bulunabilmesi için; yani, halka göre, millete göre kamu çıkarının,
menfaatının ne olduğunun bulunabilmesi için tartışma gerekiyor. Tartışma da ancak,
serbest ortamda, özgür ortamda mümkündür; bunun bu şekilde bilinmesi gerekiyor
değerli arkadaşlarım. Sonra, insanlar fikrini
söyleyecek. İnsanların fikirlerini söylemesinde hiçbir sakınca olamaz.
Deniliyor ki: "Bu ülke için tehlikeler var, bizim özel şartlarımız
var." Doğrudur, her ülke için tehlikeler var, bizim için de özel tehlikeler
var. Bölünme olabilir, cumhuriyetin temel ilkeleriyle ilgili tehlikeler
olabilir; bunları kimse yadsımıyor; ama, demokrasiyi korumak, demokrasinin
kendi yöntemleriyle mümkündür değerli arkadaşlarım. Birileri çıktı, militan
demokrasiden bahsediyor. Hayır, hiçbir totaliter sistemin yöntemiyle demokrasi
korunamaz; dolayısıyla, yasaklarla, baskılarla demokrasiyi koruyamayız değerli
arkadaşlarım. Eğer böyle olsaydı, gerçekten, demokratik sistemler özgürlüklerin
alanını açmazlardı, tıkarlardı. BAŞKAN - Toparlar mısınız
efendim. MEHMET BEKÂROĞLU
(Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan. Şimdi, bir de 11 Eylül
bahanesi yapılıyor; işte, 11 Eylülden sonra, Batı'da da Amerika'da da birtakım
kısıtlamalar getiriliyor. Bunlar kötü örnekler değerli arkadaşlarım. Her
nedense, bazı siyasetçiler, bazı siyasî partiler kötü örneklere hemen
uzanıyorlar da, iyi örnekleri görmezlikten geliyorlar. Hayır değerli
arkadaşlarım, demokrasi demek, ifade özgürlüğü demektir, bundan kaçınmayın. Bu maddeler, bugün, belki
sizin rakiplerinizin aleyhine kullanılıyor; siyaseten öyle görüyorsunuz, hesap
yapıyorsunuz; ama, hiç şüpheniz olmasın, yarın, bunlar sizin aleyhinize
kullanılacaktır. Bunu hiç kimse garanti edemez. Nitekim, bu memlekette öyle
dönemler olmuştur ki, sağcısıyla solcusuyla, ülkücüsüyle olmayanıyla, herkes
aynı tezgâhlardan geçmiştir. Bunları unutmayalım değerli arkadaşlarım. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) MEHMET BEKÂROĞLU
(Devamla) - Tamamlıyorum. Özgürlükler bizim
özgürlüklerimizdir, milletin özgürlüğüdür değerli arkadaşlarım. Milletten niye
korkuyorsunuz; niye bu millete güvenmiyorsunuz?.. Niye, siz "bu milleti
serbest bırakırsak nereye gideceği belli olmaz" diyorsunuz?.. Niye
kendinizi diğerlerinden akıllı olarak kabul ediyorsunuz?.. Herkesin aklı önemlidir,
her aklın söyleyeceği tartışılır ve kamu için yararlı neyse, o bulunur. Bunu
yapın değerli arkadaşlarım. Yarın pişman olacaksınız değerli arkadaşlarım,
bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın. Gülüyorsunuz; ama, gerçekten yarın pişman
olacaksınız. Bizim önergelerimiz var,
bunları destekleyin ve gerçekten, milletimizin önünü açacak, ifade özgürlünün
önünü açacak, demokrasimizin eksikliğini giderecek, Türkiye'nin önünü açacak,
bize yaraşır, bu Meclise yaraşır bir yasa yapabiliriz, bu mümkündür. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum. Sayın Bakan, buyurun
efendim. (DSP sıralarından alkışlar) ADALET BAKANI HİKMET SAMİ
TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet
Meclisi, geçen yıl, Anayasanın 34 maddesinde yaptığı değişikliklerle,
demokratikleşme yolunda çok büyük bir adım atmıştı. Bu değişiklikler
içerisinde, temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin yöntem, çok
büyük önem taşımaktadır. Gerçekten, Anayasanın 13 üncü maddesinde yapılan
değişikliğe göre, temel hak ve özgürlükler, ancak, ilgili Anayasa maddesinde
gösterilen nedenlerle ve kanunla sınırlanabilecektir. Bunun yanında,
sınırlamada, bir temel hakkın ve özgürlüğün özüne dokunulamayacaktır. Ayrıca,
yapılacak sınırlama, demokratik toplum düzeninin gereklerine, laiklik ilkesinin
gereklerine ve ölçülülük ilkesine uygun olacaktır. Bu değişiklikler
içerisinde, özellikle, düşünceyi açıklama özgürlüğü ya da kısaca anlatım
özgürlüğü büyük önem taşımaktadır. Kabul edilen yeni yönteme göre, düşünceyi
açıklama özgürlüğü, Anayasanın 26 ncı maddesinin ikinci fıkrasına göre, çeşitli
nedenlerle sınırlanabilir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10 uncu maddesine
paralel olarak hazırlanan bu fıkraya göre, düşünceyi açıklama özgürlüğü, millî
güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, cumhuriyetin temel nitelikleri ve
devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünün korunması gibi amaçlarla
sınırlanabilir. Ülkemizde, düşünceyi
açıklama özgürlüğü konusunda, sık sık tartışma konusu olan bazı ceza hükümleri
vardır. Bunlar, Türk Ceza Kanununun 159 uncu maddesi, 312 nci maddesi, Terörle
Mücadele Kanununun 7 nci ve 8 inci maddeleridir. O nedenle, görüşmekte
olduğumuz tasarıda, öncelikle bu maddelerde, Anayasada yapılan değişikliklerin
amacına uygun düzenlemeler yapılması amaçlanmıştır. Onun yanında, Anayasamızda,
yakalanan kişinin hâkim önüne çıkarılması süresiyle ilgili düzenleme, yakalanan
veya tutuklanan kişinin durumunun yakınlarına bildirilmesiyle ilgili Anayasanın
19 uncu maddesinde yapılan değişikliğin ilgili kanunda düzenlenmesi, yine bu
tasarının amaçlarındandır. Bu tasarı hazırlandıktan
sonra, özellikle düşünceyi açıklama özgürlüğüyle ilgili olan maddeleri ve onlar
arasında da Türk Ceza Kanununun 159 uncu ve 312 nci maddeleri, gerek Türkiye
Büyük Millet Meclisinde, gerek kamuoyunda yoğun tartışma konusu olmuştur. Şüphesiz, yasama süreci,
bir kanun tasarısının ya da kanun teklifinin hazırlanmasından Genel Kurulda
kabulüne kadar, yani tasarı veya teklifin yasalaşmasına kadar geçen uzun bir
süreyi kapsamaktadır. Bu süreç içerisinde, bir kanun tasarı veya teklifinde
değişiklikler olabilir. O nedenle, bu tasarı da, şimdi, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Genel Kurulundadır ve bu tasarıya ilişkin son sözü Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kurulu söyleyecektir. Ben, hazırlanan tasarının amaçları
hakkında ve önerilen düzenlemeler hakkında kısaca bilgi sunmak istiyorum. Türk Ceza Kanununun 159
uncu maddesinde, devlet kuvvetleri aleyhine işlenen suçlardan biri
düzenlenmiştir. Bu maddede Türklüğün, cumhuriyetin, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin, hükümetin, bakanlıkların, devletin askerî veya emniyet ve muhafaza
kuvvetlerinin tahkir ve tezyifi suçu cezalandırılmaktadır. Bilindiği gibi, bu
maddede bir yıldan altı yıla kadar ağır hapis cezası öngörülmüştür. Tasarıda bu
konuda yeni bir düzenleme getirilerek öngörülen ceza bir yıldan üç yıla
indirilmektedir. Böylece, hem suçun tanımında bir yeni düzenleme, hem verilecek
cezada bir indirim gerçekleştirilmektedir. Tasarının 2 nci
maddesiyle Türk Ceza Kanununun 312 nci maddesi değiştirilmektedir. Türk Ceza
Kanununun 312 nci maddesi, 1981 yılında 2370 sayılı Kanunla bu maddede yapılan
değişiklikten sonra kamuoyunda çok sık tartışma konusu olmuştur. Aslında,
1926'dan 1981 yılına kadar, Türk Ceza Kanununda en çok tartışma konusu olan
ikinci fıkraya tekabül eden kısımda "cemiyetin muhtelif sınıflarının
umumun emniyeti için tehlikeli bir tarzda kin ve adavete tahrik edilmesi"
suçu cezalandırılmıştı. Bu, tıpkı kanunun cürüm saydığı bir fiilin övülmesi
gibi aynı cezaya çarptırılmıştı. Ancak, 1981 yılında, bu maddede değişiklik
yapılarak, bugün yürürlükte olan metin kabul edilmiştir. Bu değişikliğin
gerekçesi olarak da "cemiyetlerin muhtelif sınıflarını düşmanlığa tahrik
eyleminin, mücerret cürmün övülmesinden daha ağır bir müeyyide altına alınması
gerektiği düşünülerek, günümüzde yaygın bir hale gelen ve çok defa anarşik
olaylar diye nitelendirilen suçların kaynağını teşkil eden bölgecilik, ırk, din
ve mezhep düşmanlığı kışkırtıcılığıyla birlikte, daha ağır bir cezayı öngören
ikinci bir fıkrada yer almasının uygun görüldüğü" belirtilmiştir. Şimdi, Türkiye'de, 1981
yılından bu yana süregelen bir uygulama var. Bu uygulamada, 312 nci maddenin
ikinci fıkrasına bazen, burada amaçlanan, toplumun çeşitli nedenlerle din,
mezhep, ırk, sınıf ve bölge farklılığı nedeniyle birbirine karşı kin ve
düşmanlığa kışkırtılması ve böylece, kamu düzeninin bozulması yanında başka
görevler de, başka işlevler de yüklendiği görülmektedir. Bu bakımdan, bu
maddenin açıklığa kavuşturulması büyük bir önem taşımaktadır. Hazırlanan
tasarı, bu suçun, bir tehlike suçu olduğu dikkate alınmak suretiyle kaleme
alınmıştır. Gerekçede de, bu tehlikenin, somut bir tehlike suçu oluşturması
gerektiği ifade edilmiştir. Hatta, yabancı ülkelerden örnekler verilmek suretiyle,
bu suçun nasıl ele alınması gerektiği konusunda ayrıntılı açıklamalar
yapılmıştır. Bu maddeye eklenen yeni bir hükümle de, halkın bir kısmını
aşağılayıcı ve insan onurunu zedeleyecek bir şekilde tahkir edilmesi de suç
sayılmıştır. Benzeri bir düzenleme, başka ülkelerin ceza kanunlarında, örneğin,
Alman Ceza Kanununun 130 uncu maddesinde de yer almaktadır. Tasarının 3 üncü
maddesiyle, Terörle Mücadele Kanununun 7 nci maddesinde değişiklik
yapılmaktadır. Bu değişiklikle, terör örgütleri mensuplarına yardım veya terör
yöntemlerine başvurmaya özendirecek şekilde örgütle ilgili propaganda yapma
suçu cezalandırılmıştır. Tasarının 4 üncü
maddesiyle, Terörle Mücadele Kanununun 8 inci maddesinde değişiklik yapılmıştır.
Bu maddede, yürürlükteki metinden farklı olarak, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin
ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak amacıyla yazılı, sözlü veya
görüntülü propaganda ile toplantı, gösteri ve yürüyüş yapılması suçu
cezalandırılmaktadır. Burada özel kasıt, belirgin bir biçimde ifade edilmiştir.
Suçun maddî unsurunu teşkil eden fiil "devletin ülkesi ve milletiyle
bölünmez bütünlüğünü bozmak amacıyla" yapılmalıdır. Yine yürürlükteki
metinden farklı olarak, günümüzde en etkili propaganda yöntemleri arasında olan
görüntülü propaganda da, maddede belirtilmiştir. Ülkemizin içinde
bulunduğu ve son onbeş yıldır yaşamakta olduğu olaylar dikkate alınarak bu
suçun, terör yöntemlerine özendirecek şekilde işlenmesi ağırlaştırıcı sebep
olarak kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri,
buraya kadar yeni Türk Ceza Kanununun 159 uncu maddesi, 312 nci maddesi ve
Terörle Mücadele Kanununun 7 ve 8 inci maddeleriyle ilgili söylediklerimi
özetleyecek olursak, bu maddelerde ya suç yeniden tanımlanmış ya cezada indirim
yapılmış ya da her ikisi birden gerçekleştirilmiştir. Bu arada, 312 nci
maddede, bugün, ağırlaştırıcı sebep olan "umumun emniyeti için tehlikeli
olabilecek şekilde" unsuru, suçun unsuru haline getirilmiştir. Burada
kullanılan ifade tartışma konusudur; sanıyorum ki, bu konuda verilecek olan
önergeler Genel Kurulca değerlendirilecektir. Bütün bu maddelerde,
Türkiye'nin temel değerleri, Türkiye Cumhuriyetinin ülkesi ve milletiyle
bölünmez bütünlüğü hiçbir ödün konusu yapılmaksızın, ülkemizde, demokratik hak
ve özgürlüklerin, bu arada düşünceyi açıklama özgürlüğünün genişletilmesi
amaçlanmaktadır. Bu tasarı yasalaştığı zaman, demokratikleşme yolunda önemli
bir adım daha atılmış olacaktır. Şüphesiz, Genel Kurulda yapılacak olan
değerlendirmeler sonucunda ortaya çıkacak yasa metni, bu konuda yasama
sürecinin etkisini ortaya koyacaktır. BAŞKAN - Sayın Bakan, bir
dakika efendim. Sayın milletvekilleri,
istirham edeceğim... Lütfen efendim... Telefonla konuşanlar da dışarıda
konuşsunlar. Buyurun Sayın Bakan,
devam edin efendim. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ
TÜRK (Devamla) - Tasarının 5 inci maddesinde, Devlet Güvenlik Mahkemelerinin
Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun 16 ncı maddesinde bir değişiklik
yapılmaktadır. Bilindiği gibi, Anayasamızın 19 uncu maddesinde yapılan
değişiklikle, yakalanan kişinin, en geç 48 saat içerisinde hâkim önüne
çıkarılacağı hükme bağlanmıştır. Toplu suçlarda bu süre 4 güne kadar
uzatılabilir. Olağanüstü hal bölgelerinde ise, farklı hükümlerin uygulanmasına
olanak verilmiştir. İşte, burada da Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun 16 ncı maddesi Anayasanın bu hükmüyle
uyumlu hale getirilmektedir. Bu arada, yapılan değişiklik sonucunda, olağanüstü
hal bölgelerinde de gözaltına alma süresinin en çok 7 güne kadar hâkim
kararıyla uzatılması kabul edilmiştir. Şu anda bu süre 4 güne kadar
uzatılabilmektedir ve şu anda 2 kez hâkim kararı gerekli olmaktadır; önce 4
günden 7 güne kadar, daha sonra 7 günden 10 güne kadar. Şimdi bu sistem basitleştirilmiştir;
ayrıca, burada 48 saatlik sürenin sonunda, 4 güne kadar sürenin uzatılması
konusundaki cumhuriyet savcısının yazılı emrinden itibaren yakalanan kişi
müdafiiyle görüşme olanağına sahip olacaktır. Böylece, burada da hak ve
özgürlüklerin genişletilmesi, demokratikleşme yolunda önemli bir adım
atılmıştır. Ayrıca, tutuklu bulunan sanığın her zaman müdafiiyle görüşebileceği
de bir kez daha belirtilmiştir. Tasarının 6 ncı
maddesinde, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 107 nci maddesi değiştirilerek,
tutuklamadan ve tutuklamanın uzatılmasına ilişkin her karardan tutuklunun bir
yakınına veya belirlediği bir kişiye, hâkim kararıyla, gecikmeksizin haber
verilmesi hükme bağlanmıştır. Bu da, yine Anayasanın 19 uncu maddesinde,
yakalanan veya tutuklanan kişinin yakınlarına durumunun derhal bildirilmesine
ilişkin hükmün somutlaştırılması şeklindedir. Ayrıca, soruşturmanın amacını
tehlikeye düşürmemek kaydıyla, tutuklunun, tutuklamayı bir yakınına veya
belirlediği bir kişiye bizzat bildirmesine de müsaade edilebilecektir. Tasarının 7 nci
maddesinde de, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 128 inci maddesinde, yine bu
konuda, Anayasanın 19 uncu maddesine paralel bir düzenleme yapılmaktadır.
Yürürlükteki kanunda gözaltı süresinin 7 güne kadar uzatılması olanağı vardır.
Şimdi, Anayasanın 19 uncu maddesi doğrultusunda, bu süre en çok 4 gün
olacaktır. Ayrıca, yakalanan kişinin ve yakalama süresinin uzatılmasıyla ilgili
olarak, kendisinin yakınlarına veya belirlediği bir kişiye, cumhuriyet savcısının
kararıyla, gecikmeksizin haber verilebilecektir. Tasarı, bu konularda
Anayasanın, gerek 26 ncı maddesinde, gerek 19 uncu maddesinde yapılan
değişiklikleri yasalarda somutlaştırmayı amaçlamaktadır. Bu yapılırken de,
genel olarak, Anayasada yapılan değişikliklerin ruhuna ve amacına sadık
kalınmıştır. Tasarı, şimdi, Türkiye
Büyük Millet Meclisinde yapılacak tartışmalardan sonra, son şeklini Genel
Kurulun kararıyla alacaktır. Biz, tasarının Yüce Meclis tarafından
onaylanmasını saygıyla arz ediyoruz. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
(Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan. Efendim, şimdi söz
sırası, Çorum Milletvekili Sayın Yasin Hatiboğlu'nda. Buyurun efendim. (SP
sıralarından alkışlar) YASİN HATİBOĞLU (Çorum)-
Sayın Başkan, Yüce Heyetin değerli üyeleri; bazı kanunlarda değişiklik
yapılmasına mütedair tasarının tümü üzerinde şahsî görüşlerimi arz ve ifade
etmek üzere huzurunuzdayım; daimî olan saygı duygularımla hepinizi selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bir tasarı görüşüyoruz. Elbette, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin işlevleri Anayasamızca tespit edilmiştir. 87 nci maddede, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin denetim yetkisi, kanun yapma yetkisi ve sair hak ve
yetkileri belirlenmiştir. Demek oluyor ki, eğer bir anayasal devlet isek, eğer,
gerçekten, bir hukuk devleti olmaktan nasipdar isek, bu kanunları biz yaparız;
dedikoduya fırsat vermeyecek derecede biz yaparız. Hatırlayacaksınız, hâlâ
yüreğimin burkulduğunu ve hâlâ üzüntümün artarak devam ettiğini arz ve ifade
edeyim. Adalet Komisyonunda görüşülürken, birtakım laflar icat edildi. Ortada
birtakım kâğıtların gezdiğini, fersude kâğıt parçalarının gezdiğini ve
gezdirildiğini hepimiz duyduk; hatta Sayın Bakan dahi "evet, ben de
duydum; ama, bizi etkilemez" buyurdular. Değerli milletvekilleri,
elbette bizi etkilemez, elbette etkilememeli; ama, yani, bu nasıl olur?!. Bu
nasıl gelir?!. Bu haber nasıl icat ve ihdas edilir; edilmişse bunun üzerine
Meclis olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı olarak nasıl gitmeyiz?!
Bana kalırsa bu, şu görüştüğümüz kanunlardan falan çok önemli. Onun üzerine
gitmeliydik; böyle bir şey var mı yok mu; varsa kimdir faili? Yani, canımız hep
meçhullerden, faili meçhullerden yanmış değil mi? Niye "faili meçhul
kaldı" diyoruz? Bu da faili meçhul kalmamalıdır. Bunu, bir kere, bir
kenara yazarak arz ve ifade ediyorum. Diğer taraftan, genel
gerekçeden bir örnek vermiştim; doğrudur. Sayın Bakan da buyurdular; doğrudur,
katılıyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisi 37 maddenin 34'ünü tartışarak,
konuşarak görüştü ve Anayasalaştırdı. Anayasa yapmak, hepinizin takdir edeceği
gibi, yasa yapmaktan çok daha zordur; yapılması zordur, değişikliği de zor
olsun diye. Kolay bir iş değildir; ama, bu zoru başardık, becerdik bu zoru.
Nasıl oluyor da, Türkiye Büyük Millet Meclisi, hak ve özgürlükler için
gerçekten gerekli olan, yasayı istediği biçimde düzeltemiyor?! Kulislerde
kiminle konuşursanız "evet, haklısın, doğrusun, ama, ne yapalım
ki..." Beyler "ama, ne yapalım ki..." sözünü bize söyleten hangi
güçse, hangi kuvvetse, buyurun, gelin, getirin, sorulacak hesabı ne ise, bu
hesabı sormazsak, halk, bu hesabı bizden sorar. (SP sıralarından alkışlar)
Demokrasi, bu hesabı bizden sorar. Cumhuriyet ve cumhuriyetin kurucuları, bu
hesabı bizden sorar. Onun için bizim, lütfen, kanun yaparken, denetim yaparken,
evvela, yolumuz üzerinde var olan pürüzler ne ise o pürüzleri temizlememiz
lazım. Varsa pürüz getirin, temizleyelim, yoksa yürüyemeyiz. Değerli milletvekilleri,
Sayın Bakanı dinledim. Değerli milletvekilleri, bu devletini sevmeyen insan mı
var? Yani, kim ister anarşik ortamda, kim ister şirazesi bozulmuş bir toplum
içerisinde yaşasın? Devletsiz toplum olur mu? Şunu galiba unutuyoruz. Doğrudur,
devletsiz toplum olmaz; ama, insansız devlet hiç olmaz. Devletsiz bir kabile
bulabilirsiniz. 500 kişiyle, 10 000 kişiyle, 15 000 kişiyle bir kabile
bulabilirsiniz; devletsizdir, ama hayatı devam ediyordur. Siz, bana, yurttaşı
olmayan bir tek devlet gösterebilir misiniz? Bizim gezegende, başka
gezegende... Yok. O halde, tabiî devlet, tabiî devlete saygı; ama, ya ben, ben
ne olacağım yurttaş olarak? Devletin, elinde gücü var, kudreti var, kuvveti
var, silahı var, imkânları var; benim neyim var? Anayasal devlette, hukuk
devletinde, ilkeler, insanları güce karşı korurlar, devlete karşı korurlar;
onun için, Sayın Bakanımızın, haklı olarak, övünerek ifade buyurdukları
Anayasanın değiştirilen 14 üncü maddesine şöyle bir göz atalım ne olursunuz.
Biz yaptık bunu. Yeni yaptık. Anayasa yapıcı iradesiyle, demişiz ki:
"Anayasa hükümlerinden hiçbiri, devlete veya kişilere, Anayasayla tanınan
temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasada belirtilenden daha
geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün
kılacak şekilde yorumlanamaz." Bunu biz yaptık. Değerli arkadaşlarım,
peki, biz 312 nci maddeyle, biz 159 uncu maddeyle bunu nasıl
gerçekleştireceğiz? Hüner, Anayasada değişiklik yapmak değil, Anayasaya uyumu
sağlamaktır. Efendim, biz, anayasa yapmıştık... Bu, şuna benziyor: Bazen konuşursunuz
sohbette, birisi "yahu, benim rahmetli dedem, hacca deveyle gitmişti"
diye, kendi kusurlarını örtmenin bir savunma aracını icat eder. Senin dedenin
hacca deveyle gitmesi beni ilgilendirmiyor; sen hangi noktadasın? Şimdi, bizim, Anayasada
değişiklik yapmamız, elbette övünülecek şeydir; ama, uyum yasaları noktasında
neredeyiz? Bak, çok ters gelecek belki; Sayın Bakanımız öyle takdim etti ki,
ben, kendi kendime, yahu, acaba, biz mi anlamıyoruz, bu Sayın Bakana haksızlık
mı yapıyoruz, tasarı sahibi sayın hükümete haksızlık mı yapıyoruz, biz mi
anlamıyoruz; yani, bizim bilmediğimiz bir devlet mefhumu mu gelişti dünyada,
Türkiye'de; biz mi anlamıyoruz? Haydi diyelim ki, Yasin Hatiboğlu bu işleri
anlamadı, kavramadı; olabilir, mümkündür. Peki, beyler, sizin evlerinizde
televizyonlar var, akşamları açmıyor musunuz, düğmesine basmıyor musunuz?!
Hangi televizyon kanalı var ki, bu konu tartışılmıyor olsun; hangi tartışma var
ki, 312'ye karşı çıkılmamış olsun; hangi tartışma var ki, orada taraflar,
profesörler, hukukçular, entelektüeller, aydın kesim olmasın. Şimdi, bakınız... CEMAL ENGİNYURT (Ordu) -
Sayın Hatiboğlu, o televizyonlarda yorum yapanlar "Fazilet Partisi de
kapatılsın" dediler. BAŞKAN - Sayın Enginyurt,
lütfen... YASİN HATİBOĞLU (Devamla)
- Aman, Sayın Enginyurt, sen bırak, sen başka işlerle meşgul ol!.. Sen orada
otur, başka işlerle meşgul ol; ne yapacaksın sen bu işleri, karışma!.. Bu,
senin işin değil, ne yapacaksın... Otur sen!.. BAŞKAN - Efendim,
istirham ediyorum, karşılıklı konuşmayalım. YASİN HATİBOĞLU (Devamla)
- "Mini demokratikleşme paketi, özgürlükleri daha da kısıyor; demokrasi
yalanı" diyor; bunu ben söylemiyorum. Bak, başka bir şey daha;
çok mülayim bir insandır bu Haluk Şahin, söylediği şu: "Özellikle TCK 312
ve 159 uncu maddesine konan yeni bubi tuzakları -beyler, bubi tuzakları- akla
şu soruyu getiriyor: Hangi çağdayız beyler, zaman tünelinden 1930'lara geri mi
döndük?!" Şimdi, buraya kadar doğru; ama, şu 1930 lafına katılmıyorum.
Niye katılmıyorum; ne 1930'u beyler, 1926'da bile, bu getirdiğiniz tasarıdan
çok daha geniş hak ve özgürlük tanıyan maddeler var, buyurun. Şimdi soruyorum... (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) YASİN HATİBOĞLU (Devamla)
- Sayın Başkanım izin verirse soracağım. BAŞKAN -Efendim, toparlar
mısınız. YASİN HATİBOĞLU (Devamla)
- Şimdi soruyorum: Bu cumhuriyete ve bu cumhuriyetin niteliklerine, bu ülkenin
birlik ve beraberliğine, bu bölünmez bütünlüğe, hanginiz, hangimiz, hanginiz,
hangimiz, bu ülkenin bölünmez bütünlüğüne, bu cumhuriyetin kurucularından,
Mustafa Kemal'den ve arkadaşlarından daha çok titrer ve daha çok titizlik
gösterir. Var mı içinizde bir babayiğit... Söyleyebilir misiniz ki... Kalkın
söyleyin, deyin ki "hayır, ben Atatürk'ten daha çok severim bu cumhuriyeti;
bu ülkeyi ondan daha çok seviyorum" deyin, buyurun... Diyemiyorsanız, o
zaman gelin, 1926'daki 159 uncu maddeyi getirin; 1926'daki, Atatürk'ün ve
arkadaşlarının kanunlaştırdığı 159 uncu maddeyi getirin, Saadet Partisi Grubu
olarak oy vereceğiz. 312 nci maddeyi getirin, 1926'daki 312 nci maddeyi
getirin, biz, grup olarak oy vereceğiz. Beyler, hangi halimize
ağlayacağız?! Biz, 2002 yılındayız; 1926'nın özlemini -kanunî düzenleme olarak-
çeker hale getirdiniz!.. Yapmayın!.. Yapmayın!.. Bu devlet hepimizindir. Gelin,
elbirliğiyle devleti sevdirelim. Devleti sevdirelim ki, birlik ve
beraberliğimiz kaynaşarak devam etsin. Bizi, 1926 düzenlemelerinin özleminden
kurtarın. Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım. Sayın milletvekillerine
de saygılar sunuyorum. BAŞKAN - Ben teşekkür
ediyorum efendim. Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler bitti. Soru-cevap kısmına
geldik. Lütfen, birçok
arkadaşımızın sorularına cevap alabilmesi için, istirham ediyorum, yorumsuz
-bana hitap ederken de, böyle etmeyin- direkt soru sorun. Anlaştık mı efendim? Sayın Esengün, buyurun. LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) -
Sayın Başkan, sorumu arz ediyorum: Yapılan bu değişiklikle,
yapılması istenilen bu değişiklikle düşünceyi açıklamak suç olmaktan çıkacak
mı, çıkmayacak mı? Bundan böyle, konuşan her kişi suçlanacak mı, ağzı olan
cezalandırılacak mı? BAŞKAN - Efendim, Sayın
Esengün'ün sesi duyulmuyor. Lütfen... İstirham ediyorum sayın milletvekilleri. Buyurun efendim. LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) -
Yine, bu değişiklikle, şu anda hapishanede bulunan Yeni Asya Gazetesi sahibi
Sayın Mehmet Kutlular, Fikret Başkaya ve benzeri düşünür ve yazarlar, beraat ve
tahliye imkânına kavuşabilecekler mi? Yine, 312'den mahkûm olan
birçok yazar, Yeni Asya Gazetesi yazarları, Millî Gazete yazarları ve daha
birçok gazetenin yazarları bundan istifade edebilecek mi, bunlar hakkında
beraat kararı verilebilecek mi? Sayın Bakanım, belki,
cevabında şunu söyleyebilir: Bu, yargının işidir. Ancak, ben, Sayın
Bakanımızdan bir hukukçu olarak ve bu tasarının sahibi olarak cevap rica
ediyorum. Saygılarımı arz ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederim
efendim. Sayın Kukaracı, buyurun. FAHRETTİN KUKARACI
(Erzurum) - Sayın Bakanım, getirdiğiniz tasarıyla, İnsan Hakları Evrensel
Beyannamesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Anayasada yaptığımız
değişikliklere uyum sağladığınızdan bahsediyorsunuz. Bu değişikliklerin,
sözleşmelerin ve Anayasamızın hangi maddelerine uyum sağladığını belirtir
misiniz? İkinci sorum: 2 nci madde
gerekçesinde, "kanun" sözcüğünden, tüzük, yönetmelik, tamim, emir ve
bütün işlemlerin anlaşılması gerekir diyorsunuz. Bu anlayışı hukukî buluyor
musunuz? Üçüncü sorum:
Anayasamızda yaptığımız değişiklikle "tutuklanan kişinin yakınlarına
derhal haber verilir" ifadesinin, bu kanunda "gecikmeksizin"
sözcüğüyle ifade edilmesi, Anayasaya aykırılık teşkil etmez mi? Aynı kelimeyi kullanmamanın
esbabı mucibesi nedir? Ayrıca, hâkim kararı
mecburiyeti, bu anayasal görevi geciktirmek anlamı taşımaz mı? Teşekkür ederim. BAŞKAN - Sayın Uzunkaya,
buyurun. MUSA UZUNKAYA (Samsun) -
Sayın Başkan, sorularımı arz ediyorum : Birinci olarak -az önce
de ifade edildi- yasa tasarısı komisyonda görüşülürken, resmî görüş kaydı
altında bir metnin basına da sızdığı intikal etti; bu doğru mudur ve yasanın
hazırlanmasında bu resmî görüş geçerli ise, şu anda Meclisin yapmak istediği
nedir? Bunu Sayın Bakanın açıklamasını arz ediyorum. Resmî görüşe göre hareket
ediliyorsa, Meclis, resmî görüşün mü, milletin mi temsilcisidir? Sayın Bakandan
açıklama istiyorum. Diğer bir soru -az önce
de arz edildi- bu yasa çıktıktan sonra, şu ana kadar yargılamaları devam eden,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde de halen davaları süren -çoğunluğu 312 ve 159
uncu maddelerden olan davalar ki, binlerce davadır bunlar- bu insanların
müracaatlarını geri alma hakları; yani, buradaki yargılamaları düştüğü için,
böyle bir imkân doğacak mı? Avrupa nezdinde, ülkemiz, böyle bir mahcubiyetten,
bu yasayla kurtarılacak mı? Bir diğer husus; somut
olarak, bu yasa, özellikle 312 nci madde değişiklikleri tahakkuk ederse, hangi
düşünceleri açıklamak suç, hangileri de suç olmayacak; Bakanımız bu konuda bir
sirküler; yani, şunlar şunlar şunlar suçtur veya değildir diye bir açıklamada
bulunabilecek mi? Çünkü, yasada, hâlâ -milletin endişesi- keyfîlik vardır diye
düşünülüyor. Sözümü bir cümleyle
bitiriyorum. Şu ana kadar, bu yasa ,tüm bilim dünyasında eleştirildi. Sayın
Bakanımız da bir bilim adamıdır. Maalesef, bu bilim dünyasının, hukukçuların
eleştirdiği bu konuyu Sayın Bakan ve ilgili hükümetimiz hiç kale almaya neden
gerek duymadılar? Noktası virgülüne dokunulmaksızın, yasa buraya getirilmiştir. Saygılar sunuyorum. BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum efendim. Sayın Mahfuz Güler,
buyurun efendim; lütfen, net, yorumsuz rica edeceğim. MAHFUZ GÜLER (Bingöl) -
Tamam. Sayın Başkan, teşekkür
ediyorum, delaletinizle, Sayın Bakana şu sorumu sormak istiyorum: Sürekli olarak
"Avrupa Birliği ülkelerinde de 312 nci maddenin paralelinde kanunlar
vardır, ona benzer hükümler vardır" deniliyor. Örnek olarak, Almanya,
Fransa ve İtalya gibi ülkelerde 312'ye benzer, 312'ye paralel maddelerden hüküm
giyen suçlulara ne kadar ceza verilmektedir? Bu, bir. İkinci olarak, şunu
öğrenmek istiyorum: Bu suçtan mahkûm olanların, Türkiye'deki gibi, siyasî
hakları ellerinden alınmakta mıdır? Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım. BAŞKAN - Efendim, ben
teşekkür ediyorum. Sayın Yahya Akman,
buyurun efendim; kısa, öz... YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) -
Teşekkür ederim. Sayın Bakanıma aşağıdaki
sorularımı sormak istiyorum. Öncelikle, büyük bir
hukuk yanlışı işlenmiş -demin, bir arkadaş da ifade etti- 312 nci maddenin
birinci fıkrasının gerekçesiyle suç ihdas edilmiştir. Türkiye'de, bizim
öğrendiğimiz hukuka göre, Anayasaya, kanunlara göre, gerekçeyle suç
oluşturulamaz; ama, burada "kanun" sözcüğünün, her türlü tüzüğü,
yönetmeliği ve yönetim gücünü düzenleme yetkisi çerçevesinde çıkardığı tüm
işlemleri kapsadığı ifade edilmektedir. Sayın Bakan bu hukuk yanlışından
dönmeyi düşünüyor mu, bu paragrafı gerekçeden çıkarmayı düşünüyor mu? İkinci olarak sormak
istediğim husus : Biliyorsunuz, yine Sayın Bakanın imzasıyla daha önce Genel
Kurula kadar gelmiş olan; fakat, yasalaşamayan bir tasarı var. Bu tasarıda, bir
geçici 2 nci madde var. Bu geçici 2 nci maddeyle "dosyalar, bu kanunun
yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir ay içinde hüküm veren mahkemelerce ele
alınarak, gereği yapılır" anlamında bir hüküm getirilmiş. Bu yeni tasarıda
böyle bir hüküm yok. Sayın Bakan bu tasarıya böyle bir hüküm koymayı niçin
düşünmediler acaba; bunun gerekçesini izah edebilirler mi? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Ben teşekkür
ediyorum efendim. Siz, yorumun da ötesinde
bir yorum yaptınız. Sayın Durhan, buyurun
efendim. NAMIK HAKAN DURHAN
(Malatya) - Sayın Başkan, aracılığınızla, Sayın Bakana sormak istiyorum. 1984'ten 2000 yılına
kadar 36 000 vatan evladının ölümüne sebep olan ve Türkiye Cumhuriyeti
Devletini bölmeye ve parçalamaya yönelik dış güçlerle birlikte hareket ederek
mücadele eden bölücü PKK örgütünün yaptıklarına "Türkiye'de demokrasi
yoktur; dolayısıyla da, sesini duyurabilmek için böyle bir yolu denemek zorunda
kalmıştır" demek, masum bir davranış mıdır? Bölücü örgüt PKK'nın başı
Abdullah Öcalan'ın asılmamasını, yargılama süreci hâlâ devam ediyor olmasına
rağmen, provake ederek halkı hükümete karşı kışkırtanlar "demokrasi
katlediliyor, insan hakları ihlal ediliyor" diyerek, aslında, kabul
ettirmeye çalıştıkları tasarıyla, Abdullah Öcalan'a af yolunu açmış olmuyorlar
mı? PKK ve Hizbullah gibi
örgütlerin eylemleri ve hedefleri, silahlı mücadele yöntemiyle değil de, sözlü
propaganda yöntemiyle yapılmış olsaydı, hoşgörüyle mi karşılanacaktı? Saygılarımla. BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum efendim. Sayın Bakan, buyurun;
cevap... Diğer arkadaşların
isimlerini söyleyeceğim, yazılı vereceksiniz. Sayın Bakan, buyurun; 4
dakikanız var efendim. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ
TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sorulan sorular
içerisinde kişisel durumlara, bireysel durumlara ilişkin olanlara cevap
vermekle, sanıyorum, burada, konumum itibariyle doğru bir hareket yapmış olmam.
Genel nitelikteki sorulara ise, memnuniyetle cevap vereceğim. Her şeyden önce şunu
söyleyeyim ki, bu yapılan değişiklikler, yürürlükteki kanunlara göre, suçun
unsurlarında veya tanımında bir değişiklik yapmaktadır. Ceza hukukunun bir temel
ilkesi, Türk Ceza Kanununun 2 nci maddesinde ifadesini bulmuştur. Eğer, bir
konuda zaman içerisinde farklı ceza kuralları uygulanacak olursa, bunlardan
lehte olanlardan sanık veya hükümlü yararlanır. Dolayısıyla, getirilen
düzenlemelerden, bu çerçevede herkes yararlanacaktır. Bu, çok açık bir ilke
olduğu için, ayrıca bu kanun tasarısında bir geçici madde konulmasına gerek
görülmemiştir. Şu anda, bu kanun
kapsamındaki maddelerle ilgili olarak cezaevlerimizde, söylenildiği gibi
binlerce kişi bulunmamaktadır ya da binlerce kişi mahkûm olmamaktadır ya da
binlerce kişi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine bu nedenle başvurmuş
bulunmamaktadır. Halen cezaevlerimizde, Türk Ceza Kanununun 159 uncu
maddesinden hükümlü veya tutuklu hiçbir kişi bulunmamaktadır. Türk Ceza
Kanununun 312 nci maddesinden ise, sadece 2 hükümlü cezaevlerinde
bulunmaktadır; birisi Vize Cezaevinde, birisi Sarayönü Cezaevindedir. Burada
birisinin adı zaten söylendi, tekrar etmeye gerek görmüyorum. 3713 sayılı Terörle
Mücadele Kanununun 7 nci maddesinden ise, 9 hükümlü, 7 hükmen tutuklu, toplam
16 kişi; 8 inci maddesinden ise, sadece 1 hükümlü... BAŞKAN - Efendim, lütfen
sükûneti muhafaza edin, zabıttaki arkadaşlarımız duyamıyor; Sayın Bakanın sesi
gelmiyor. Lütfen... Buyurun Sayın Bakanım. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ
TÜRK (Trabzon) - ...cezaevlerinde bulunmaktadır. Dolayısıyla, abartıldığı gibi
bu maddelerden dolayı cezaevlerinde binlerce kişi değil, sadece birkaç kişi
bulunmaktadır. Bunu Yüce Meclisin dikkatine sunmak istiyorum. Bu kanunla, Anayasamızın,
özellikle, 26 ncı ve 19 uncu maddelerine uygun düzenlemeler yapılmıştır. Düşünceyi
açıklama özgürlüğüyle ilgili olarak 26 ncı maddede değişiklik yapılmıştır. 19
uncu maddede de gözaltı süresinin dört güne indirilmesi ve yakalama veya
tutuklamanın, yakalanan veya tutuklanan kişinin yakınlarına bildirilmesiyle
ilgili hükümler getirilmiştir. Buna uygun değişiklikler yasalarda yapılmıştır.
Tasarı gerekçesinde "kanun" sözcüğü "mevzuat" şeklinde
geniş anlamlandırılmıştır. Bu, doktrindeki bazı görüşlere paralel bir
açıklamadır; ama, kanunun metninde geçen ifade asıldır. (AK Parti sıralarından
"Duyamıyoruz" sesleri) (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) -
Duyamıyoruz. BAŞKAN - Efendim,
gerisini yazılı cevap verecek Sayın Bakan; süresi bitti efendim. MAHFUZ GÜLER (Bingöl) -
Hayır efendim... BAŞKAN - Nasıl hayır
efendim?! MAHFUZ GÜLER (Bingöl) -
Öyle şey olur mu? Siz, onun yerine niye konuşuyorsunuz ki. BAŞKAN - Efendim, ben
idare ediyorum da, ben onun yerine konuşmuyorum. 6 dakika milletvekillerine
verdim, 4 dakika Sayın Bakana verdim. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ
TÜRK (Trabzon) - Evet, izin verirseniz, tamamlayabilirim, tutanaklara geçmesi
bakımından yararlı olabilir. BAŞKAN - Sayın Bakanım,
çok kısa, Sayın Güler'inkine de... Lütfen, kaideyi bozmayalım; daha maddelerine
geçmedik. 5 saatimiz var daha önümüzde. MUSA UZUNKAYA (Samsun) -
Maddelerinde soru sorma hakkımız yok ki Sayın Başkan; bütün haklarımızı
aldınız. Hiç olmazsa... ADALET BAKANI HİKMET SAMİ
TÜRK (Trabzon) - Şimdi, 312 nci madde kapsamında hangi fiillerin suç teşkil
edeceğini, benim, burada, bir liste halinde sunmam mümkün değil, böyle bir şey
olamaz. Bu, hayatın getireceği çeşitli olasılıklar içinde mahkemeler önüne
gelecek olaylarla ortaya çıkacaktır. Başka ülkelerde benzer düzenlemeler vardır
ve bunlara verilen cezalar da, örnek olarak gerekçede gösterilmiştir. Öte yandan, bu tasarının
hazırlanması sırasında herhangi bir resmî görüş, sanıyorum ki, Adalet
Komisyonunda etkili olmamıştır. Hiç kimsenin de Türkiye Büyük Millet Meclisine,
milletvekillerine herhangi bir talimat vermesi veya belli bir doğrultuda
hareket edilmesi için telkinde bulunması söz konusu olamaz. Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ederim
efendim. Efendim, soru-cevap 13,5
dakika sürdü. Sayın Esengün'den başlatmadım süreyi. Arz ederim onu da. İstirham
ederim, ben ne yaptığımı biliyorum. Sayın Korkutata, Sayın
Aydınlı, Sayın Seven, Sayın Yılmazyıldız, Sayın Toprak'ın soru sormaları için
vakit kalmamıştır; sorularını yazılı olarak bana getirirlerse -aracılığımla-
Sayın Bakana veririm, Sayın Bakan da size cevap verir. Sayın milletvekilleri,
tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlandı. Tasarının maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir. 1 inci maddeyi okutuyorum
efendim : BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI MADDE 1. - 1.3.1926
tarihli ve 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 159 uncu maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir. "Madde 159. -
Türklüğü, Cumhuriyeti, Türk Milletini, Türkiye Devletini, Türkiye Büyük Millet
Meclisini, Bakanlar Kurulunu, bakanlıkları, adliyeyi, Devletin askerî veya
emniyet ve muhafaza kuvvetlerini veya bunları temsil eden bir kısmını alenen
tahkir ve tezyif eden kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir. Birinci fıkrada yazılı
cürümlerin işlenmesinde, tahkir ve tezyif edilen açıkça belirtilmemiş olsa
bile, ona yönelik bulunduğunda tereddüt edilmeyecek bir durum varsa, tahkir ve
tezyif edilen açıklanmış gibi kabul edilir. Türkiye Cumhuriyeti
kanunlarına veya Türkiye Büyük Millet Meclisi kararlarına alenen sövenlere bir
aydan altı aya kadar hapis cezası verilir. Türklüğü, Türk Milletini
veya Türkiye Devletini tahkir ve tezyif, yabancı memlekette bir Türk vatandaşı
tarafından işlenirse verilecek ceza üçte biri oranında artırılır." BAŞKAN - Efendim,
birleşime 17.55'e kadar ara veriyorum. Kapanma Saati : 17.47 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati : 18.05 BAŞKAN : Başkanvekili Mustafa Murat SÖKMENOĞLU KÂTİP ÜYELER : Lütfi YALMAN (Konya), Sebahattin KARAKELLE
(Erzincan) BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 61 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum. 810 sıra sayılı kanun
tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz. V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 9. – Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Kahramanmaraş Milletvekili Mustafa Kamalak'ın, 1.3.1926 Tarih ve
765 Sayılı Türk Ceza Kanununun 312 nci Maddesinin Son Fıkrasına Bir Cümle
Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın, Türk
Ceza Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi
ve Adalet Komisyonu Raporu (1/946, 2/192, 2/439) (S. Sayısı : 810) (Devam) BAŞKAN - Komisyon?..
Burada. Hükümet?..Burada. Tasarının 1 inci maddesi
üzerinde söz sırası, Saadet Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili Sayın
Fahrettin Kukaracı'da. Buyurun Sayın Kukaracı.
(SP sıralarından alkışlar) SP GRUBU ADINA FAHRETTİN
KUKARACI (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan
kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesi üzerinde Saadet Partisinin görüşlerini
açıklamak üzere huzurunuzda bulunuyorum; bu vesileyle Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Muhterem milletvekilleri,
son günlerde ekonomik konularla birlikte ülke gündemini işgal eden, hükümetin
mini demokrasi paketi, büyük tartışmaya neden olmuştur. Öyle bir demokrasi
paketi ki, içinde demokrasi yok, özgürlük yok, var olan özgürlükler de tasarı
sayesinde yok. Tasarının gerekçesiyle
metni karşılaştıran herkes, büyük bir hayal kırıklığına uğramaktadır. Hükümet,
gerekçesiyle taban tabana zıt olan metni bu şekilde sunmakla, Yüce Meclisimize
ve onun temsil ettiği millete gereken saygıyı göstermemiştir. Tasarının gerekçesinde,
çağdaş demokrasilerden, hürriyetlerin genişletilmesinden, çoğulcu ve katılımcı
düşünceden, insan hakları ve bunların güvence altına alınmasından
bahsedilmekte, sözleşmelere ve anayasa değişikliklerine uyum sağlanacağı,
onlara uygulama kabiliyeti kazandırılacağı anlatılmaktadır; ancak, gerçek hiç
de böyle değildir. Bu, insan hak ve hürriyetlerini sınırlayan, ifade
hürriyetini genişletmek şöyle dursun, daha da daraltan antidemokratik bir
tasarıdır. "Demokrasi paketi", "uyum yasası" diye bunu
getirmek, milletle alay etmektir. Ulusal programın siyasî kriterler kısmında
taahhüt ettiğimiz değişiklikler çerçevesinde, karşı tarafa bir mesaj verilmek
istenmiştir; ancak, mızrak çuvala sığmamış, mum yatsıya kadar bile yanmamıştır.
"Uyum" adı altında getirilen tasarı, hükümetin uyumunu dahi
bozmuştur. Hem özgürlük alanlarını daraltıp hem de genişletiyormuş gibi görünen
iktidar, inandırıcı olamamıştır. Karen Fogg ve diğerlerinin ikazı mesajın
alındığını, ancak, ikna olmadıklarını göstermektedir. Hükümetin zoraki uyumu
da, ikna edici olmaktan uzak görünmektedir. Değerli arkadaşlarım,
çerçeve 1 inci maddeyle, Türk Ceza Kanununun 159 uncu maddesi
değiştirilmektedir. Her tenkidin tahkir ve tezyif olarak kabul edildiği,
kişilerin kolayca mahkûmiyetine kapı aralayan bu madde, hayal kırıklığına uğratmıştır.
Bu düzenlemeyle, yazar, çizer, sanatçı, siyaset, ilim ve fikir adamı,
düşüncesini ifade etmek isteyen her fert, potansiyel suçludur. Devleti, onun
organlarını, organların bir kısmını ve bürokrasiyi eleştirmek, aksaklıkları
dile getirmek, hatta ima etmek bile suç kapsamındadır. Bürokratı dokunulmaz
yapmak için "hükümetin manevî şahsiyeti" ifadesi "Bakanlar
Kurulu" ile yer değiştirmiştir. "Adliyeyi, devletin askerî veya
emniyet muhafaza kuvvetleri" ifadelerine "veya bunları temsil eden
bir kısmını" ibaresi ilave edilerek, en küçük birimler de devlet organları
kapsamı içine alınmıştır. Bundan böyle, siyasî iktidarı, bakanlıkları,
yolsuzluk yapanları, bunların işbirlikçilerini eleştirmek, cesaret gerektirir
bir kahramanlık halini alacaktır. Polisi, jandarmayı, hâkimi, savcıyı, bir
genel müdürlüğü, bilumum asker-sivil bürokrasiyi eleştirmek mümkün olmayacak,
eleştiriler tahkir ve tezyif kapsamına alınarak, baskı meşrulaştırılacaktır.
Millî irade karşısında zaten güçlü olan
bürokrasi, daha da güçlenirken, siyasetin dar olan sahası, daha da daralacaktır. Eski metne göre suçun işlenmiş sayılabilmesi için, kanunda belirtilmiş devlet organlarının tümünün
tahkir ve tezyif edilmesi gerekirdi. Örneğin, Yargıtay'ın "...bahse konu
emniyet kuvvetlerinin, bölümlerinden birine karşı işlenecek fiilin, bütününe
karşı işlenmiş olduğu kabul edilemez.
Bu itibarla, 159 uncu maddenin sözüne,
ruhuna ve maksadına uymayan bazı düşüncelerle yazılı şekilde hüküm
verilmesi, kanuna aykırıdır" şeklinde
kararları vardır. Bu değişiklikle, organların tümünü tahkir ve tezyif
keyfiyeti, yerini bir kısmına, belki de bir kişiye indirmiş olacaktır. Bu,
ifade özgürlüğünü genişletmek midir,
yoksa daraltmak mı? (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Efendim,
toparlarsak minnettar kalacağım; bugün işimiz zor. FAHRETTİN KUKARACI
(Devamla)- Üçüncü fıkrada verilen cezanın alt sınırının bir kat artırılmış
olması da ağırlaştırmadır, geri adım atıldığının bariz bir örneğidir.
Beklentilerin aksine davranan hükümet,
sağ gösterip sol vurmaktadır. Bu maddenin eski
halinden şikâyetçi olanlar, olumlu
gelişme beklemesinler boşuna. Bu tasarı, eskiye rahmet okutmaktadır; çünkü,
yapılan bu değişiklikle, 312 nci maddeden daha ağır sonuçlar doğurmaya müsait
bir torba madde getirilmektedir. Sonuçta, bu değişiklik,
demokratik olmadığı, insan hak ve özgürlüklerini daralttığı, İnsan Hakları
Evrensel Beyannamesi ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine ve Anayasamıza uyum
sağlamadığı, gerektiğinde bir kırbaç gibi kullanılmaya müsait olduğu için,
Grubum ret oyu verecektir diyerek, Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (SP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum efendim. İkinci söz, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Aksaray Milletvekili Sayın Ramazan Toprak'ta. Buyurun Sayın Toprak. (AK
Parti sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika. AK PARTİ GRUBU ADINA
RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Görüşmekte olduğumuz uyum
yasasının, inşallah, kendi adında olduğu gibi gerçek anlamıyla bir uyum yasası
olarak, Yüce Meclise yakışır bir şekilde yasalaşması temennisinde bulunuyorum. Konuyla ilgisi olan,
bilgisi olan kişiler, değişik şekillerde görüşlerini ifade ettiler, hukukçular
görüşlerini ifade ettiler, siyasetçiler görüşlerini ifade ettiler.
Siyasetçiler, zaman zaman kendi siyasî ikballeri doğrultusunda işe rengini
vermek istediler; gerçekten bağımsız hukuk otoriteleriyse, hukuk devletine
yaraşır bir yasada ne olmak gerekir, onu, kamuoyunun önüne koymaya çalıştılar;
ancak, hukuk otoritelerinin sesi biraz cılız çıktı. Son dönemde, basının desteğiyle,
hukuk otoritelerinin düşünceleri daha öne çıkmaya; aklın, duygusallığın önüne
geçtiği son günlerde daha mantıklı şeyler söylenmeye başlandı. Her işe siyaseti
bulaştırdığınız zaman işin içinden çıkılmaz hale geliniyor. Değerli milletvekilleri,
tasarının 1 inci maddesi, Türk Ceza Yasasının 159 uncu maddesinde değişiklik
öngörmekte. 55 inci hükümet döneminde getirilen bir düzenleme vardı, 57 nci
hükümet döneminde getirilen bu tasarıyla, daha farklı bir düzenleme getirilmek
istendi; ancak, bu, kamuoyunda çok ciddî eleştirilere maruz kaldı; bu
eleştirilerde büyük oranda haklılık payı vardı. Bu eleştirilerden, hukuk
otoritelerinden Anayasa Hukuku Profesörü Mustafa Erdoğan'ın iki paragrafını
okumak istiyorum: "Türk Ceza Kanununun
159 uncu maddesinin yeni şekli, ilk olarak, sözde korunmak istenen varlıkların
kapsamını ve dolayısıyla maddenin uygulama alanını genişletmektedir; yani, bu
hüküm kanunlaşırsa, 159 uncu maddeden mağdur olanların sayısı daha da
artacaktır. İkincisi, suçun hedefi,
artık, sadece hükümde ismen belirtilen kamu otoriteleri veya makamları değil,
bunları temsil eden bir kısmını hedef alan fiiller de bu madde kapsamına
alınmıştır; yani, diyelim ki bir bakanı veya uygulamalarını biraz haşin biçimde
eleştirdiniz, bakan, maddede sayılan organlardan biri olan Bakanlar Kurulunu
temsil ettiğine göre, o zaman suç işlemiş sayılacaksınız." Bu konuda, Türkiye
Barolar Birliği Başkanlığından görüş istemiştim, Sayın Başkan lütfedip cevap
olarak gönderdiler. Bir paragrafla da Barolar Birliğinin görüşünü ifade etmek
istiyorum: "'Devletin, askerî
veya emniyet ve muhafaza kuvvetlerini' ibaresinden sonra 'veya bunları temsil
eden bir kısmını' şeklindeki bir ilave, belirsizlik ve yeni tartışmalara yol
açar. "Bir kısım" hangi kısımdır, hangi kısmı temsil eder ve benzeri
sorular, bu maddeyi içinden çıkılmaz hale getirir. 'Devletin askerî veya
emniyet ve muhafaza kuvvetlerini' deyimi yeterli ve anlaşılır niteliktedir.
Yasa metnine 'bir kısmına' şeklinde bir ilave değişiklik gereksizdir"
diyor. Değerli milletvekilleri,
hukuk otoriteleri aynı noktada birleşiyor; siyasî alana çekildiği zaman, iş,
çıkılmaz hale getiriliyor. Yasama organı, hukukun gereğini yerine getiren
organdır, siyasî ikballeri garantiye alacak organ değildir. Hukuk devletinin ve
hukuk otoritelerinin anlayışının tasarıya yansıması konusundaki iyi niyetimi,
beklentimi, temennimi ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum efendim. Üçüncü söz, Doğru Yol
Partisi Grubu adına Denizli Milletvekili Sayın Mehmet Gözlükaya'nın. Buyurun. (DYP
sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA MEHMET
GÖZLÜKAYA (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte
olduğumuz tasarının 1 inci maddesiyle değiştirilen Türk Ceza Kanununun 159 uncu
maddesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz aldım; başta Sayın Başkan
olmak üzere, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Bu tasarının tümü
üzerinde görüşülürken gördüm ki -bu Meclis de gördü, Türkiye de gördü- bu
hükümet uyumunu kaybetmiş, hükümet bozuluyor. Eskiden kendi içlerinde, basında
kavga ederlerdi; ama, bugün, anlaşıldı ki, uyumsuzluk o kadar had safhaya
gelmiş ki, kavga Meclise taşındı. Bunu nerden mi çıkarıyoruz... MUSTAFA GÜVEN KARAHAN
(Balıkesir) - Size öyle geliyor. MEHMET GÖZLÜKAYA
(Devamla) - Bize öyle gelmiyor; zabıtlarda öyle yazıyor. Bugün, iki parti, kendi
lehlerine, bu yasa tasarısı üzerinde popülizm yapıyorlar. Önce anlaşmışlar, üç
lider anlaşmış; bu tasarıyı komisyonda çıkarın diye talimat vermişler ve
harfine dokunmadan çıkarmışlar. Sadece bizim verdiğimiz bir önergeyle
"cumhuriyet" tabiri ilave edildi; ama, bunun dışında aynen geldi.
Şimdi, iki parti, iki ortak, iki küçük ortak savaşıyor; anlaşılıyor ki, bu
savaştan da görünüyor ki, bu hükümet yakında gidecek. Biz gönderemedik, gücümüz
yetmedi, millet gönderemedi; ama, kendi kendilerini gönderecekler; hayırlı
olsun. Değerli arkadaşlarım,
Doğru Yol Partisi olarak, demokratikleşmeden ve temel hak ve hürriyetlerin
korunmasından yanayız. Türkiye'de herkes, fikir ve düşünce hürriyetine, kanaat
hürriyetine sahip olmalıdır; ama, vazgeçilmezlerimiz var; yani, ölçümüz şu:
Anayasanın 1, 2 ve 3 üncü maddelerinde yer alan cumhuriyetin temel nitelikleri,
bayrağın tekliği, devletin tekliği, ülkenin milletiyle bölünmez bütünlüğü gibi
temel ilkelerden vazgeçmemiz mümkün değil; bu ilkeler dahilinde, herkes
istediğini ifade edebilir. Bu yasa tasarısıyla, 159
uncu maddeyle ifade edebiliyor musunuz? Bu 159 uncu madde kadar tehlikeli bir
madde yok. Neden yok; bu madde eğer buradan geçerse, bırakın bakanı,
bakanlıklardan herhangi bir bakanlık mensubunu tenkit edemezsiniz. Bir
jandarmanın, rütbesi belli olup olmadığı da belli değil, o jandarma erinin eğer temsil gücü var diye
kabul ederseniz, onun aleyhinde konuşamazsınız. Bir polis memurunun, hatta,
emniyetteki -şimdi kalktı ya-
bekçiler aleyhinde dahi konuşamaz hale gelirsiniz. Konuşulsun mu istiyoruz,
askere karşı mı olalım, emniyet kuvvetlerine karşı mı olalım; hayır. Biz, bu
güçlerimizi severiz; ama, ne zaman görülmüştür ki, en küçük emniyet birimiyle
tartışma yaptınız da haklı çıktınız; bu, varit değildir. Tatbikatta çok acayip,
acı şeyler yaşamışızdır. Bu bakımdan, yasa tasarısında ifadesini bulan
"askerî veya emniyet ve muhafaza kuvvetleri" -ki, bu muhafaza
kuvvetleri kimlerdir; orman muhafaza memurları mıdır, gümrük muhafaza memurları
mıdır; meçhuldür- bir de buna şu ilave edilmiş "bunları temsil eden bir
kısmını..." Sınırsız, belli değil; yani, düşünün ki, herkese, memur olan,
bu kesimlerde bürokrat olan herkese -temsil eden sıfatıyla- eğer bunlar
aleyhinde bir laf ettiğiniz zaman, 159 uncu maddeden mahkûm oluyorsunuz. Bir de ikinci fıkrası var
-sürem bitmek üzere olduğu için hızlı konuşuyorum- o, daha anlamsız. Deniliyor
ki "tahkir ve tezyif edilen açıkça belirtilmemiş olsa bile, ona yönelik
bulunduğunda tereddüt edilmeyecek bir durum varsa, tahkir ve tezyif edilen
açıklanmış gibi kabul edilir." Bu ne demektir? Bu, tamamen, hâkimin
takdirine bırakılmış bir garabet maddesidir. Değerli arkadaşlarım,
Türkiye'de insanlarımız, sessiz, suskun, kaderci. Bu yasa tasarısıyla, bu
maddeyle getirilen hükümlerle, muhalefetin sesi kısılmakta, sivil toplum
örgütlerinin sesi kısılmakta. İnsanlarımızın nefes alması mümkün değil bu
yasayla! O zaman, eleştiri hürriyetinin kaybolduğu bir toplumda, bu ülke,
nasıl, demokrat bir ülke olabilir?! (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Gözlükaya,
toparlar mısınız efendim. MEHMET GÖZLÜKAYA
(Devamla) - Onun için, eğer düzeltilmezse
-verilecek önerge var mı, bilmiyorum- bu madde... BAŞKAN - Önergeleri
dağıttık efendim. MEHMET GÖZLÜKAYA
(Devamla) - Ben görmedim. ...Türk toplumunun
dilini, elini, kolunu bağlar ve ekonomiden bunalmış olan bu millet, yeniden,
yeni bunalımlara, sosyal bunalımlara, ahlakî bunalımlara düşer diyorum. Hepinize saygılar
sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum efendim. Madde üzerinde, gruplar
adına başka söz isteyen?.. Yok. Madde üzerinde 5 adet
önerge verilmiştir; ancak, 3'ünü işleme koyacağım. Önergeleri önce geliş sırasına
göre, sonra aykırılık derecesine göre okutup, işleme alacağım. Bu arada, Kâtip Üyenin
oturarak okuması için oylarınıza müracaat ediyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Birinci önergeyi
okutuyorum : Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 810
sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1
inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"Madde 1.- 1.3.1926
tarihli ve 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 159 uncu maddesinin birinci
fıkrasında yer alan "bir seneden altı seneye kadar ağır hapis"
ibaresi "bir seneden üç seneye kadar hapis" olarak, üçüncü fıkrasında
yer alan "15 günden 6 aya kadar hapis ve 100 liradan 500 liraya kadar ağır
para" ibaresi "15 günden 6 aya kadar hapis" olarak
değiştirilmiştir." BAŞKAN - İkinci önergeyi
okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 810 sıra
sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesiyle değiştirilen 1.3.1926 tarihli ve 765
sayılı Türk Ceza Kanununun 159 uncu maddesinin birinci fıkrasında geçen
"... veya bunları temsil eden bir kısmını" ibaresinin madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz. Mehmet
Ali Şahin İstanbul BAŞKAN - Son önerge, en
aykırı önerge olup, okutup işleme alıyorum efendim. Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 810
sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve
1 inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu efendim? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
EMİN KARAA (Kütahya) - Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Hükümet önergeye
katılıyor mu? ADALET BAKANI HİKMET SAMİ
TÜRK (Trabzon) - Katılmıyoruz. BAŞKAN - Konuşacak
mısınız Sayın Kukaracı? FAHRETTİN KUKARACI
(Erzurum) - Evet Sayın Başkan. BAŞKAN - Buyurun efendim.
(SP sıralarından alkışlar) FAHRETTİN KUKARACI
(Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; akıllı olan her insanın bu
organlara karşı tahkir ve tezyifi hoş görmesi, tasvip etmesi, bundan mutluluk
duyması düşünülemez; ancak, tahkir ve tezyif sözlerine yüklenen anlam ve bunun
sınırının tespitinde farklı düşünenler vardır. Tahkir etmek, hor görmek, küçük
görmek, aşağı ve alçak addetmek manasına gelmektedir. Tezyif, değersiz olarak
gösterme, alay etme, aşağılama anlamı taşır. Eleştiri ise, bir kişinin veya bir
şeyin iyi veya kötü taraflarını bulup ortaya çıkarmak anlamına gelmektedir. Bu maddeyle, onlarca
yıldan beri, tahkir ve tezyif fiilini işleyenlerin cezalandırılması yanında, bu
organları eleştirenler, düşüncelerini açıklayan yazarlar, çizerler,
siyasetçiler, bilim adamları mağdur ve mahkûm olmuşlardır. Örneğin, Saraçoğlu
hükümetinin süfli olduğu hakkında sanık tarafından söylenen söz, 159 uncu madde
kapsamında değerlendirilmiştir. Ayrıca, sanık tarafından Ticaret Bakanlığına
hitaben verilen dilekçe münderecatı hakareti içerdiği için 159 uncu madde
uygulanmıştır. Ayrıca, rahmetli Necip
Fazıl "Politika" adlı yazısında, dış politikayı eleştirirken
"zifiri karanlıkta silik ve belirtisiz bir zenci yüzü... Bizim dış
politikamız budur. Kendini bir şey olmuş sanmanın mağrur vehmi içinde, hiçbir
şey olmamanın iflasını bile idrakten aciz bir ruh karmaşası, derin apışma ve bu
hale bağlı hazin bir politika üzerindeyiz. Dış politikamızın bütün zaafı içten
gelmektedir. İçi çürük bir uzviyetin dışı sapsarıdır ve dışarıdan gördüğümüz
muamele ve ona karşı davranışımız, bu beniz uçukluğunun neticesidir" gibi
ifadeleri kullandığı için 159'a çarpmış, ceza almıştır. Bu ve benzeri ifadeler
eleştiri sınırında kabul edilmemiş, sahipleri hapse girmekten
kurtulamamışlardır. Bazı hukuk ve bilim
adamları, bu maddenin tümüyle
kaldırılmasının gerektiği üzerinde düşünce açıklamaktadırlar. 159 uncu
maddeyi, Anayasanın 26 ncı maddesinde güvence altına alınan düşünceyi açıklama
özgürlüğüne getirilmiş bir sınırlama, bir yasaklama olarak kabul etmektedirler.
Anayasanın 13 ve 14 üncü maddelerinde öngörülen sınırlamalar kapsamında da
değildir. Birçok kimseyi incitici,
rahatsız edici olsa da, başkalarını açıkça suça teşvik edici olmayan veya
doğrudan doğruya şiddete çağırmayan ifadelerin, kamu düzenini bozacağı da kamu
yararına aykırılığı da iddia edilemez. Tahkirin, incitici,
yaralayıcı olması, insan onuruyla ilgili olmasındandır. Soyut varlıklar ve
kurumlar, bu türden incinme ve yaralanmanın konusu olamazlar. Tahkir edici bir
eylemin mağduru, ancak, birey olarak insanlar olabilir. Dolayısıyla, 159 uncu
maddede tanımlanan suç, aslında, mağduru olmayan bir suçtur. Çoğumuzun hoşuna
gitmese de, doğal insan haklarına sahip bir insanın, bir devlet kurumunu
küçümseme hakkı vardır. Böyle yapan bir kişiyi kınayabiliriz, ayıplayabiliriz,
ona muğber olabiliriz, onu sevmeyebiliriz, onunla ilişkilerimizi kesebiliriz;
ama, onu hapse atmaya hakkımız yoktur. Bu ifadeler, 159 uncu maddenin
değişiklikten önceki hali içindir. Şimdi şartları daha ağırlaşmış, sınırları
daha da genişlemiş, eleştiri imkânsız hale getirilmiştir. BAŞKAN - Efendim,
toparlar mısınız; süre bitiyor. FAHRETTİN KUKARACI
(Devamla) - Resmî sıfatı haiz olanlar aleyhine işlenen cürümlerin, Türk Ceza
Kanunu 266 ncı ve 268 inci maddelerindeki hükümlerle cezalandırılmış olması
karşısında, 159 uncu maddeye ihtiyaç bulunmamaktadır diye düşünüyoruz. Maddenin tasarı metninden
çıkarılması hususunda vermiş olduğumuz önergeye desteklerinizi bekliyor; Yüce
Heyetinize saygılar sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın Kukaracı,
teşekkür ediyorum. Efendim, Hükümetin ve
Komisyonun katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. 2 nci aykırı önergeyi
okutuyorum : Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 810
sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1
inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"Madde 1. - 1.3.1926
tarihli ve 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 159 uncu maddesinin birinci
fıkrasında yer alan "bir seneden altı seneye kadar ağır hapis"
ibaresi "bir seneden üç seneye kadar hapis" olarak, üçüncü fıkrasında
yer alan "15 günden 6 aya kadar hapis ve 100 liradan 500 liraya kadar ağır
para" ibaresi "15 günden 6 aya kadar hapis" olarak
değiştirilmiştir." BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu efendim? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
EMİN KARAA (Kütahya) - Çoğunluğumuz olmadığı için katılamıyoruz Sayın Başkan;
takdire bırakıyoruz. BAŞKAN - Hükümet?.. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ
TÜRK (Trabzon) - Yüce Meclisin takdirine bırakıyoruz. BAŞKAN - Gerekçeyi
okutayım efendim; bu kadar takdire bıraktıklarına göre, o takdir de benim
olsun. Buyurun : Gerekçe : Türk Ceza Kanununun 159
uncu maddesinin mevcut haliyle korunarak, birinci fıkradaki yer alan cezanın
hafifletilmesi öngörülmüştür. BAŞKAN - Efendim,
Hükümetin ve Komisyonun takdire bıraktığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri,
son önergeyi, bu kabul edilen önergeden dolayı işleme koymuyorum ve maddeyi,
biraz evvel kabul edilen önerge istikametinde oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir; hayırlı olsun. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) -
Sayın Başkan, demek ki, uyum bu; istenirse oluyormuş... (MHP sıralarından
gürültüler) BAŞKAN - Efendim, 2 nci
maddeyi okutuyorum : MADDE 2. - Türk Ceza
Kanununun 312 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "Madde 312. - Bir
cürmü alenen öven veya iyi gördüğünü söyleyen veya kişileri kanuna uymamaya
tahrik eden kimseye altı aydan iki yıla kadar hapis cezası verilir. Sosyal sınıf, ırk, din,
mezhep veya bölge farklılığına dayanarak insanları birbirine karşı kamu
düzenini bozma olasılığını ortaya çıkaracak bir şekilde düşmanlığa veya kin
beslemeye alenen tahrik eden kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası
verilir. Halkın bir kısmını
aşağılayıcı ve insan onurunu zedeleyecek bir şekilde tahkir eden kimseye de
birinci fıkradaki ceza verilir. Yukarıdaki fıkralarda
yazılı suçlar 311 inci maddenin ikinci fıkrasında belirtilen araçlar veya
şekillerle işlendiğinde verilecek cezalar bir katı oranında artırılır." BAŞKAN - Madde üzerinde,
Saadet Partisi Grubu adına, Trabzon Milletvekili Sayın Şeref Malkoç; buyurun
efendim. (SP sıralarından alkışlar) SP GRUBU ADINA ŞEREF
MALKOÇ (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 810 sıra
sayılı yasa tasarısının 2 nci maddesi üzerinde, Saadet Partisi Grubu adına söz
almış bulunmaktayım; şahsım ve Saadet Partisi Grubu adına, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Değerli arkadaşlarım,
insanı diğer varlıklardan ayıran en önemli özellik, insanın düşüncesinin olması
ve inançlarının olmasıdır. Yine, insanı diğer varlıklardan ayıran en önemli
özellik, insanın, bu düşünce ve inançlarını başkalarına anlatması, bu noktada
örgütlenmesi ve düşüncelerini başkalarına aktarmak için çaba göstermesidir. Bu
konudaki yasal düzenlemeler, rejimlerin niteliğiyle alakalıdır. O açıdan,
insanların düşüncelerine önem veren, insanların düşüncelerini yaymalarına imkân
sağlayan ve bu konuda örgütlenmelerini sağlayan rejimler demokratik rejimdir ve
hürriyetçi rejimdir. Bunun aksine hareket eden, insanın eleştiri hakkını
kısıtlayan, insanların inanç ve düşüncelerini yayma hakkını kısıtlayan
rejimler, genellikle despot, dikta ve faşist rejimlerdir. Yakın tarihimizde dünyaya
baktığımızda, bazı ülkelerin, birçok doğal imkânlarına rağmen, doğal
zenginliklerine rağmen, doğal kaynaklarının fazla olmasına rağmen bunların
tutunamadığını, barınamadığını gördük; çünkü, ülkelerin kalkınması, gelişmesi
ve insanlarının rahat olması, sadece doğal zenginlikleriyle, doğal
kaynaklarıyla alakalı bir olay değil; bu, insanlara tanınan eleştiri,
düşüncelerini yayma ve örgütlenme hakkıyla ilgili bir olaydır. Şu anda getirilen tasarıya
baktığımızda, bu tasarının bu haliyle demokratik ülkelerde var olduğunu
söylemek mümkün değildir. Hele hele uygulamada karşımıza çıkacak olan örnekleri
de tahmin ettiğimizde, bu tasarının demokratik ülkelerde olmadığını görüyoruz;
ama, bu tasarı veya benzerlerinin Stalin dönemindeki Sovyetler Birliğinde,
yine, bunun benzerlerinin Mussolini döneminde veya benzeri dönemlerde
olduklarını hep beraber görmüşüzdür; fakat, bu rejimlerin akıbetlerine
baktığımızda ne insanlığa ne de kendilerine faydası olmuştur. Eğer, bu tasarı
bu haliyle Parlamentodan geçerse, Türkiye'de despotik bir rejimin hukukî
altyapısı hazırlanıyor demektir; ama, bu haliyle bu tasarı geçerse, buna olumlu
oy verecek olanlar da, buna destek verenler de ileride mağdur olacaktır. Bunu
hep beraber göreceğiz. Üzüldüğüm bir hususu
ifade etmek istiyorum. Bu hususu, defalarca, bu kürsüden, muhalefete mensup
olan arkadaşlarımız ifade ettiler. 57 nci hükümet 350'ye yakın milletvekili
çoğunluğuna sahip. Bu çoğunluğa sahip olduğu için muhalefetin, demokratik kitle
örgütlerinin ve demokrat insanların sözlerine kulak tıkamaktadır, bunlara kulak
vermemektedir. Ancak, birçok tasarının müzakeresinde biz bu kürsüden, eğer,
siz, muhalefetin sözcülerinin söylediklerine kulaklarınızı tıkarsanız, siz,
demokrat insanların söylediklerine kulaklarınızı tıkarsanız, getireceğiniz
tasarıları bu haliyle kanunlaştırırsanız bunlar ya Cumhurbaşkanlığından döner
veya Anayasa Mahkemesinden döner diye defalarca söyledik. Değerli arkadaşlarım,
Sayın Cumhurbaşkanlığı makamından dönen veya Anayasa Mahkemesinden dönen her
kanun, bu Meclisi yaralamaktadır; bu Meclisin itibarını zedelemektedir. O
açıdan, biz, yine, bunları söylüyoruz ve diyoruz ki, muhalefete mensup olan
arkadaşların vereceği önergelere dikkat edin, bunlara riayet edin. Eğer, bu
önergeleri dikkate almazsanız, eğer bu önergelere kulaklarınızı tıkarsanız, bu
tasarı bu haliyle geçtiğinde, tekrar ifade ediyorum, ya Cumhurbaşkanlığı
makamından dönecektir veya Anayasa Mahkemesinden dönecektir. Israr eder, ikinci
defa geçirirseniz, Türkiye'ye ve bu memleket üzerinde yaşayan insanlara en
büyük kötülüğü yapacağınız kanaatindeyim. Demokratik rejimlerin özelliği, düşüncenin
ifadesinin en güzel şekilde olduğu rejimlerdir... (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) ŞEREF MALKOÇ (Devamla) -
Tamamlıyorum efendim. BAŞKAN - Tabiî. ŞEREF MALKOÇ (Devamla) -
O açıdan, fikirlerin ifadesinin önüne veyahut da bunların örgütlenmesinin önüne
lüzumsuz engeller koymak, bunları getiren insanları yaralayacaktır diyorum ve
umut ediyorum ki, vereceğimiz önergelerle bu husus düzeltilecektir; iktidar
mensuplarının da yanlış yapması önlenecektir diyor; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum efendim. Şimdi, söz sırası, Adalet
ve Kalkınma Partisinde. Manisa Milletvekili Sayın
Bülent Arınç, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA
BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum; çalışmalarımızın hayırlı olmasını diliyorum. Değerli arkadaşlar,
demokrasiyi, uzlaşma ve paylaşma rejimi olarak da tarif ediyorlar. Uzlaşma
konusunda, demokrasi içerisinde çok önemli mesafeler alınabiliyor ve eğer
uzlaşılarak ülke ve millet yararına hayırlı işler yapılabiliyorsa, bunun da
şerefi, herhalde, herkese ve uzlaşmada rol alan herkese ait oluyor. HÜSEYİN ÇELİK (Van) -
Sayın Başkan, içeride çok büyük bir uğultu var; lütfen, sükûneti temin eder
misiniz. BAŞKAN - Önce hatibin
grubu sessiz olacak, sonra diğer gruplar efendim. Buyurun Sayın Arınç. BÜLENT ARINÇ (Devamla) -
Çok önemli bir konuyu, günlerden beri, kamuoyunda, zaman zaman komisyonlarda,
bugün de Genel Kurulda müzakere ediyoruz. Değerli arkadaşlarım,
biraz evvel bir önergeyle 159 uncu maddede bir iyileştirme sağlandığı için, bu
ümitle bunları söylüyorum. Demek ki, bunu müteakip maddelerde de geldiğimiz
nokta, önergelerle maddelerin daha demokratikleştirilmesi ve daha da
sivilleştirilmesi olacak. Bu noktaya geldikten
sonra, eğer uzlaşmayla güzel şeyler yapabiliyorsak, bu örnekten dolayı, ne
Milliyetçi Hareket Partili arkadaşlarımızı kınamak gibi bir şey yapmanın doğru
olduğuna ne de bunun sevabının sadece bir partiye ait olduğu gibi bir izlenime
düşmenin yanlış olacağını söylemek istiyorum. Değerli arkadaşlar,
kanunlar, tasarı ve teklif olarak Genel Kurula gelir, burada konuşulur, ya
aynen ya değiştirilerek benimsenir. Mutlaka hükümetten gönderilen tasarıların
mukaddes ayetlermiş gibi kabul edilmesi ve bunların üzerinde bir değişikliğin
kesinlikle olmayacağının söylenmesi, herhalde doğru değildi. Bu konuda tek
yetkili yer Meclis Genel Kuruludur, değerli milletvekillerimizdir. Bu,
demokrasinin de aynı zamanda bir gereğidir. Dolayısıyla, bu mesele üzerinde çok
şeyler söylendi, hatta, birbirlerini rencide edecek kadar hükümet ortakları
arasında konuşmalar yapıldı. Bütün bunları "yaşanmamış veya yaşanmasa çok
daha güzel olacaktı" diye tanımlayacağımız örnekler olarak geçmişte bırakmak
istiyorum. Değerli arkadaşlarım,
bakınız, bu hükümet döneminde pek çok kanunlar Avrupa Birliği istediği için
çıkarılmıştır, pek çok kanunlar IMF istediği için çıkarılmıştır. Bütün bu
konularda hassasiyet gösterilmeyerek, sadece uyum yasaları dediğimiz şu 7
maddelik değişiklik sırasında "hayır, kesinlikle değişmeyecek"
şeklindeki kanaatin, en azından, bu örnekler içerisinde yerinin olmaması
gerekirdi. Hepimizin amacı, Anayasayı değiştirdikten sonra, bunlara uygun uyum
yasaları çıkarmak veya hükümetin ilan ettiği Ulusal Program çerçevesinde
demokratikleşme ve özgürlükler noktasında ileri adımlar atabilmekti. Bunu ne
kadar çok başarabilirsek, hem hükümetimiz adına hem Parlamentomuz adına hem de
halkımız adına herhalde çok önemli bir işi yapmış olacağız. Değerli arkadaşlarım, bir
5 dakika içerisinde 312'yle ilgili şeyler konuşmak çok zor; ama, genel
konuşmalar içerisinde de bunlara temas edildi. Bildiğiniz gibi, bu madde
değiştirilmek isteniyor; ancak, getirildiği şekliyle bunun uygun olmadığında ya
burada konuşan arkadaşlarımız olarak ya dışarıda bütün partilerden konuştuğumuz
değerli milletvekilleri olarak hemfikiriz. Getirilen şekil, 312 nci maddedeki
tanımları muğlak ve müphem olmaktan kurtarmıyor, bilakis, daha suiistimale,
daha yoruma açık hale getiriyor. Bir değerli konuşmacı bu
maddenin yeni getirilen şekliyle hâkime daha çok takdir hakkı vereceğinden
bahsetti. Hiçbir zaman ceza hukukunda hâkimin yorumuna ve takdirine yer yoktur.
Hâkimin sadece vicdanî kanaatine yer vardır ve özellikle ceza hukukunda,
hâkimler, savcılar maddî delillerle bağlıdırlar. Dolayısıyla, yoruma açık bir
ceza hukukunu prensip olarak kabul etmek mümkün değildir. Suç ve cezada,
kanunîlik, açıklık ve netlik prensibi daha evrenseldir. Suç, bütün unsurlarıyla
tarif edilmeli; ceza, net olarak gösterilmeli; çünkü, kanunu bilmemek mazeret
sayılmaz; insanlar suç işlemeye değil, suç işlememeye mütemayildirler; beraeti
zimmet asıldır prensibi de zaten buradan çıkar. Dolayısıyla, ihtimal veya onun
karşılığı bir kelimeyle, 312'de bugüne kadar olan şikâyetlerin bundan sonra çok
daha fazla olacağını ve uygulamada bir hâkimin beraat dediğine, öbürünün
mahkûmiyet diyeceğini düşünebiliriz. Duruşma savcılarının 312'yle ilgili maddelerde
çoğu kez beraat istemeleri, ya hâkimlerin çoğunluğuyla mahkûmiyet olarak
çıkmakta, Yargıtayda bozulmakta ve onaylanmakta, yine hâkimler arasında farklı
görüşler ileriye sürülmektedir. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Efendim,
toparlar mısınız... BÜLENT ARINÇ (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, demokrasinin temel kurallarından ve özellikle bütün
özgürlüklerin anası ve bileşkesi sayabileceğimiz ifade özgürlüğünün Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesinde ve mahkeme kararlarındaki tanımı -herhalde bir defa
söylemem gerekiyor- sadece hoşumuza giden ve kolayca paylaşabileceğimiz
düşüncelere değil, bizi rahatsız eden, hatta üzerimizde şok etkisi yapan
düşüncelerde, tahammül edebildiğimiz ve hoşgörüyle bakabildiğimiz ölçüde
demokrasinin gereklerine ve çoğulculuk ilkesine daha uygun davranmış olacağız. Değerli arkadaşlarım,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Kültür Sanat ve Yayın Kurulu yayımlarından Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi kitabının 238 inci sayfasında bir güzel söz yer almış;
Rudwig Borne isimli birisi şunu söylüyor: "Hoşlarına gitmeyen düşüncelerin
yayılmasını engellemek için ifade özgürlüğünü baskı altında tutan hükümetler,
görünmemek için gözlerini kapayan çocuklar gibidir." Değerli arkadaşlarım,
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10/2 nci maddesinde, bu özgürlüğün sınırları
da yine çağdaş biçimde ortaya konulmuştur: Terör ve şiddeti teşvik etmemek ve
kullanmamak, suç işlenmesini tahrik etmemek, kamu düzenini bozmamak, hakareti
içermemek şartıyla, söz ve ifadelerin mutlaka serbest ve özgür olması
gerekmektedir. Değerli arkadaşlarım,
tasarının 2 nci maddesinde üç nokta dikkatimizi çekiyor: "Bir cürümü
alenen öven veya iyi gördüğünü söyleyen" diye başlayan birinci fıkrada,
cürümü alenen övmek suçtur; ama, iyi gördüğünü söylemek fazlalıktır. İkinci
fıkrada "insanları birbirine karşı, kamu düzenini bozma olasılığı"
ise hiçbir zaman hukukî tabir değil. BAŞKAN - Efendim toparlar
mısınız. BÜLENT ARINÇ (Devamla) -
Bitiriyorum Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim. "Olasılık"
kelimesi üzerinde çok duruldu. Hatta bunun muhafaza edilmesinde yarar olduğunu
söyleyen arkadaşlarımız bile, bu kelimenin yerine bundan çok daha iyisini
bulabileceğimizi söylediler; bunu, önergelerde göreceğimizi ümit ediyorum. 312 nci maddeye bir
üçüncü fıkra olarak yeni eklenen fıkra ise, 312 nci maddede bundan sonra pek
çok kişinin -gazeteciler, siyasetçiler, hatta sade insanlarımız olmak üzere-
bir potansiyel suçlu olarak görülebileceğini öngörüyor; dolayısıyla, 312 nci
maddeye eklenen bu yeni fıkranın da madde metninden çıkarılmasında büyük yarar
olduğunu düşünüyorum. Umuyorum ki, hem bu madde
hem de bundan sonraki maddeler, Genel Kurulumuzda meydana gelen bu güzel
uzlaşmanın ve paylaşmanın bir ürünü olarak ve şerefi hepimize ait olmak üzere
en güzel şekilde değiştirilecektir. Sayın Başkana, değerli
arkadaşlarıma saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Efendim teşekkür
ediyorum. Söz sırası Doğru Yol
Partisinde. Antalya Milletvekili
Sayın Salih Çelen; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA SALİH
ÇELEN (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 810 sıra sayılı Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 2 nci maddesi
üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz aldım; Yüce Heyeti saygıyla
selamlıyorum. Tasarının 2 nci
maddesiyle, Türk kamuoyunda çok tartışılan Türk Ceza Kanununun 312 nci
maddesinde değişiklik yapılması öngörülmektedir. Değerli milletvekillerim, Türk
Ceza Kanununun 312 nci maddesinde korunan menfaat, Türk Milletidir, milletimizin
geleceğidir, toplumumuzdur, uğrunda canımızı vereceğimiz cumhuriyetimizdir.
Cumhuriyetin teminatı olan, çimentosu olan bu madde üzerinde sık sık
oynanmaması gereklidir. Bu maddede yapılacak bir hata, bir yanlış düzenleme, milletimizi
kaosa sürükleyebileceği gibi, cumhuriyetimizi de savunmasız bırakacak,
korunmasını imkânsız kılacak, cumhuriyet düşmanlarının önünü açabilecektir. Bu
nedenle, maddede değişiklik yapılırken, cumhuriyetimizin geleceği tehlikeye düşürülmemeli,
maddeyle korunan menfaate ve cumhuriyete uzanan eller kırılmalı, bu menfaate
vaki muhalefet, vaki karşı koyma, en şedit biçimde cezalandırılmalıdır. Değerli milletvekilleri,
madde üzerinde değişiklik öngören hükümet tasarısında, hükümetimiz çok ciddî
bir yanlışlık yapmıştır. Bu, esasen dünyanın hiçbir hükümetinin yapmasının
mümkün olmadığı bir vahim hatadır. Gerçekten de, tasarının 2 nci maddesinin
ikinci fıkrasında, kamu düzenini bozma olasılığı, suçun sübutu için yeterli
görülmüştür. Maddede öngörülen suçla, sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge
farklılığına dayanarak insanları birbirine karşı kamu düzenini bozma
olasılığını ortaya çıkaracak bir şekilde düşmanlığa veya kin beslemeye alenen
tahrik edenlerin cezalandırılması öngörülmektedir. Değerli milletvekilleri,
suçun sübutu için kamu düzeninin bozulması olasılığını yeterli görmek, dünyanın
hiçbir hukuk sisteminin kabul etmeyeceği kadar geniş, muğlak bir kavramdır.
Bugün, bütün çağdaş ülkeler, vatandaşlarının temel hak ve hürriyetlerden en
geniş manada istifade etmesini amaç edinmiştir. Çoğulcu -çoğunlukçu değil- ve
katılımcı düşünceye dayanan demokrasilerde, suçlular için, böylesi soyut
kavramlarla suç ihdas edilmemiştir. Bu nedenledir ki kamu düzeninin bozulması
olasılığı gibi, ne olduğu belirsiz her türlü fiilin suç kapsamına alınması
sonucunu doğuracak, hatta, fiil olmaksızın, belli bir bölgede bulunmuş olmanın
dahi suçun sübutu için yeterli görülebileceği şekildeki bir düzenlemenin
desteklenmesi mümkün değildir. Burada "kamu düzenini bozma olasılığını
ortaya çıkaracak" ibaresi yerine, şayet "kamu düzenini tehlikeye
sokacak" şeklinde bir değişiklik yapılırsa, o takdirde, yukarıda ifade
ettiğim sakıncaların giderilmesi mümkün olabilir. Değerli milletvekilleri,
çağdaş, hoşgörüye dayanan, hürriyetçi ceza kanunlarında, kanunsuz suç ve ceza
olmaz. Türk Ceza Kanununun da 1 inci maddesi bu ilkeyi taşımaktadır. Ancak,
böyle, olasılıklı gibi geniş anlamları içeren hükümler konulursa, ibareler
konulursa, bu ilkenin varlığı hiçbir işe yaramaz. Burada, olasılık ve tehlike
kavramlarını, isterseniz, kısaca bir örnekle açıklayayım. Şimdi, iki direk
arasında uzanan ve 220 volt değerinde enerji yüklü bir telin kopması ihtimali
her zaman vardır; kopup, insanların üzerine düşmesi, zarar vermesi ihtimali
vardır ve bu, olasılıktır; ancak, eğer, o tel, direkler arasındaki, enerji
yüklü elektrik teli kopmuş ve sallanıyorsa, insanlar da oradan gelip geçiyorsa,
bu bir tehlike arz eder. İşte, çağdaş ceza kanunlarının, ceza hukuklarının
eleştireceği, cezalandıracağı düzenleme, bu tehlike halidir. Gerçekten de, konunun
önemi ve hassas oluşu nedeniyle, dünyanın bütün ülkeleri, ceza kanunlarına
böylesi hükümler koymuştur. Örneğin, Amerika Birleşik Devletleri, bu konudaki
paralel düzenlemesinde, suçun sübutu için, açık ve mevcut tehlike kavramına yer
vermiştir. Değerli milletvekilleri,
konu hassastır. Cumhuriyetimizin tehlikeye girmesi halinde, zarar görmesi
ihtimalinin belirmesi halinde, gereken tedbirlerin mutlaka alınması gereklidir;
ancak, bu yapılırken, olasılık gibi, ne olduğu somut olarak anlaşılamayan
kelimelerin arkasına sığınmak, çoğulcu ve hürriyetçi demokrasilerin kabul
edebileceği bir düzenleme olmayacaktır. BAŞKAN - Efendim,
toparlar mısınız. SALİH ÇELEN (Devamla) - O
nedenle, toplum çıkarlarına, cumhuriyete yönelik tehlikenin ciddî, somut, açık
ve mevcut olması halinin gerekli ve yeterli olması halini ifade eden "kamu
düzenini tehlikeye sokacak" şeklinde yapılacak bir düzenleme isabetli
olacaktır diye düşünüyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın Çelen,
teşekkür ediyorum; sürenizde bitirdiğiniz için. Efendim, madde üzerinde
başka söz isteyen?.. Yok. Madde üzerinde verilmiş 8
adet önerge vardır; 3'ünü işleme koyuyorum. Önergeleri, önce geliş
sıralarına göre okutup, aykırılık derecesine göre de işleme tabi tutacağım
efendim. Birinci önergeyi
okutuyorum : Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 810
sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
çerçeve 2 nci maddesiyle değiştirilen Türk Ceza Kanununun 312 nci maddesinin
birinci fıkrasında geçen "kişileri" kelimesinin "halkı"
olarak, ikinci fıkrasının ise aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz. "Sosyal sınıf, ırk,
din, mezhep veya bölge farklılığına dayanarak, halkı birbirine karşı kamu
düzeni için tehlikeli olabilecek bir şekilde düşmanlığa veya kin beslemeye
alenen tahrik eden kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir."
BAŞKAN - Diğer önergeyi
okutuyorum : Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 810
sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
çerçeve 2 nci maddesiyle değiştirilen TCK'nın 312/2 fıkrasının aşağıdaki
şekilde düzenlenmesini arz ve talep ederiz.
"Sosyal sınıf, ırk,
din, mezhep veya bölge farklılığına dayanarak, kamu güvenliğini bozacak
şekilde, halkı birbirine karşı kin ve düşmanlığa, şiddet ve zor kullanmaya
alenen tahrik eden kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir." BAŞKAN - Okutacağım son
önerge en aykırı önergedir; okutup işleme alacağım. Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 810
sıra sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 2 nci maddesi ile değiştirilen Türk Ceza
Kanununun 312 nci maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"Halkı, sınıf, ırk,
din, mezhep veya bölge farklılığı gözeterek kamu güvenliği için somut tehlike
oluşturulacak bir şekilde kin ve düşmanlığa açıkça tahrik eden kimseye bir
yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir." BAŞKAN - Komisyon
katılıyor mu efendim? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
EMİN KARAA (Kütahya) - Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu efendim? ADALET BAKANI HİKMET SAMİ
TÜRK (Trabzon) - Katılmıyoruz. BAŞKAN - Sayın Yalman;
buyurun efendim. MUSTAFA GÜL (Elazığ) -
Sayın Başkan, ara verelim. BAŞKAN - Hiç öyle bir
kaidemiz yok efendim. Ben dedim mi size ara vereceğim diye, ara mara yok,
devam. O işi münavebeli yaparsınız. Sayın Gül, ben oturduğuma
göre, siz de oturacaksınız, çareniz yok. Ne yapalım... Buyurun Sayın Yalman. LÜTFİ YALMAN (Konya) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 810 sıra sayalı yasa tasarısının 2 nci
maddesi üzerinde vermiş olduğumuz önergeyle ilgili söz aldım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Hepimizin bildiği gibi,
çağdaş demokrasiler temel hak ve hürriyetleri hedef alan bir sistemdir,
çoğulcu, katılımcı, düşünceye dayanan bir sistemdir, hoşgörü ortamında gelişen
bir sistemdir. Çağımızda insan hakları ve temel hürriyetler; eğitim özgürlüğü,
din ve vicdan özgürlüğü, düşünce özgürlüğü, ifade özgürlüğü evrensel boyutlar
kazanmış ve uluslararası kurum ve kuruluşlar da bu konularla ilgili
oluşturulmuştur. Aslında, Avrupa'nın, Amerika Kıtasının, Afrika'nın 20 nci
Asırda gelmiş olduğu bu noktaya Hz Peygamber bundan yaklaşık 1400 sene önce
daha anlamlı ve daha geniş boyutuyla gelmiş ve değinmişti. Değerli arkadaşlar,
1948'de kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Bildirgesiyle Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesinin özeti aslında şudur: Devlet, hiçbir zaman kutsal değildir.
Devleti oluşturan insanlar ve insan haklarıdır kutsal olan. İnsan haklarını
koruyan ve güvence altına alan hukuka saygılı devlet, hukuk devletidir.
Halbuki, bugün, Türkiye'nin bir hukuk devleti olduğu konusu tartışılır hale
gelmiştir. Son zamanlarda, özellikle
312 nci madde ve 159 uncu maddenin farklı uygulamalarla gündeme gelmesi, yargı
kararlarını da tartışılır hale getirmiştir. Acı da olsa şu bir gerçek: Düşünce
ve kanaat hürriyetinin sınırı, maalesef, failden faile, savcıdan savcıya,
mahkemeden mahkemeye ve hele hele ortamdan ortama değişir hale gelmiştir. Bir
kimse için ödül sebebi olabilen bir fikir ve ifade, bir başka kimse için suç
sayılabilmiştir. 1991'de söylenen bir söz, bir fikir ve ifade suç kabul
edilmemişken, yaklaşık on yıl sonra, 1997'de suç olarak görülmüş ve hatta
cezalandırılmıştır. Değerli arkadaşlar, insan
düşünen bir varlıktır. Hiç kimse, düşüncesinden ve inancından dolayı, ifade
etmiş olduğu düşüncesinden dolayı suçlanamaz. İşte, bu tür durumlar ve
ortamlar, devletin hukuksuzlaştığı, hukukun da siyasallaştığı tartışmalarını ve
hatta, yargı kararlarının bile siyasallaştığı veya baskı altında alındığı
endişelerini beraberinde getirmiştir; çünkü, ihtimallerle karar verilemez,
ihtimallerle tehlike oluşmaz. Somut tehlike oluşmadığı müddetçe -önergemizde
ifade ettiğimiz gibi- onun üzerinde karar vermek, yargıya ve hukuka uygun bir
davranış değildir. Hukuk devletinde suçun tarifini yargı yapmaz, yasama organı
yapar. Halbuki "olasılık" kelimesiyle, siz, yargıyı, suç tarifini
yapma mecburiyetinde bırakıyorsunuz. Değerli arkadaşlar
"olasılık" kelimesi beraberinde ne tür sıkıntılar getiriyor. Bakınız,
her şeyden önce, hukuk dili nettir ve merttir; net olmalıdır. Hukukta
ihtimallere yer yoktur. Somut bir tehlike olmadığı müddetçe, somut bir ifade olmadığı
müddetçe, somut bir eylem olmadığı müddetçe, yargının o konuyla ilgili karar
vermesi, çok büyük çelişkileri beraberinde getirir. Bir diğer konu:
"Kamu düzenini bozma olasılığını ortaya çıkaracak bir şekilde"
ifadesinde, suç unsuru henüz oluşmamıştır. İhtimaller değişiktir; çünkü,
olasılığın, ihtimalin sınırı belli değildir; yüzde 0 da olabilir, yüzde 99
ihtimal de olabilir. Yargı, böyle bir durumda nasıl bir karar verecektir?
Dolayısıyla, çok sayıda farklı kararlar ortaya çıkabilecektir yargıda. Değerli arkadaşlar,
ayrıca, ihtimale ya da olasılığa ölçü getirilmediğinden dolayı yargıçlar
arasında uzlaşma sağlanamayacağı hepimizin malumudur. Yargılar birbirine
girecektir, yargı kararları da farklı farklı olarak ortaya çıkacaktır. Yargıtay
içtihatları da yine birbirine gireceğinden dolayı yerine oturmayacaktır. Son zamanlarda, bu iki
madde üzerindeki tartışmalar hem aydınlarımız hem yazarlarımız hem de hukuk ve
bilim adamlarımız tarafından yapılmaktadır. Yazar, düşünür veya bilim adamı
olarak kim bunu kabul etmektedir, acaba uygun görmektedir ya da yargının, yargı
organlarının en üstünde bulunan insanlardan hangisi bu ifadenin, olasılık
ifadesinin doğru olduğunu ifade etmektedir? (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Efendim,
toparlayın... LÜTFİ YALMAN (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, 312 nci maddeye benzer maddeler başka devletlerde de
elbette var; ama, hiçbirisinde -tetkik ettim- "olasılık" kelimesi
bulunmamaktadır. Onun için, önergemizde "Halkı, sınıf, ırk, din, mezhep
veya bölge farklılığı gözeterek kamu güvenliği için somut tehlike oluşturacak
bir şekilde kin ve düşmanlığa açıkça tahrik eden bir kimseye" diye ifade
kullandık. BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Yalman. LÜTFİ YALMAN (Devamla) -
Ben de size teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Hükümetin ve
Komisyonun katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir efendim. Şimdi okutacağım önerge
ikinci aykırı önergedir; okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 810
sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
çerçeve 2 nci maddesiyle değiştirilen Türk Ceza Kanununun 312 nci maddesinin
birinci fıkrasında geçen "kişileri" kelimesinin "halkı" olarak,
ikinci fıkrasının ise aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. "Sosyal sınıf, ırk,
din, mezhep veya bölge farklılığına dayanak, halkı birbirine karşı kamu düzeni
için tehlikeli olabilecek bir şekilde düşmanlığa veya kin beslemeye alenen
tahrik eden kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir" Aydın
Tümen (Ankara) ve
arkadaşları BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu efendim? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
EMİN KARAA (Kütahya) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN - Hükümet önergeye
katılıyor mu? ADALET BAKANI HİKMET SAMİ
TÜRK (Trabzon) - Yüce Meclisin takdirine bırakıyoruz. BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum. Herkes takdire
bıraktığına göre, onu da ben takdir etmiş olayım efendim, olmaz mı? AYDIN TÜMEN (Ankara) -
Hay hay efendim. BAŞKAN - Buyurun,
gerekçeyi okuyun efendim. Gerekçe : Tasarının çerçeve 2 nci
maddesi ile değiştirilen Türk Ceza Kanununun 312 nci maddesinin birinci
fıkrasında geçen "kişileri" kelimesi yerine "halkı"
kelimesinin, ikinci fıkrasında geçen "insanları" kelimesi yerine
"halkı" kelimesinin kullanılması, suçun unsurlarının daha somut ve
belirgin hale getirilmesi bakımından uygun olacaktır. Ayrıca, Türk Ceza
Kanununun 312 nci maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen fiil, esas itibariyle
"tehlike suçu" olduğundan, "kamu düzenini bozma olasılığı"
ibaresi yerine "kamu düzeni için tehlikeli olabilecek bir şekilde" ibaresinin
kullanılması da suçun unsurlarını daha somut ve belirgin hale getirecektir. Böylece tasarının
gerekçesinde yer alan ifadelerle de uyum sağlanmış olacaktır. Önerge, bu
değişiklikler için verilmiştir. BAŞKAN - Efendim,
Komisyonun ve Hükümetin takdire bıraktığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir. Bu önerge kabul
edildiğine göre, diğer önergeyi işlemden çıkarıyorum efendim. Şimdi, kabul edilen
önergeyle birlikte 2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Madde kabul edilmiştir efendim. 3 üncü maddeyi okutuyorum
: MADDE 3. - 12.4.1991 tarihli
ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 7 nci maddesinin ikinci fıkrası
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "Yukarıdaki fıkra
uyarınca meydana getirilen örgüt mensuplarına yardım edenlere veya terör
yöntemlerine başvurmaya özendirecek şekilde örgütle ilgili propaganda yapanlara
fiilleri başka bir suç oluştursa bile ayrıca bir yıldan beş yıla kadar hapis ve
beşyüzmilyon liradan birmilyar liraya kadar ağır para cezası verilir." BAŞKAN - Efendim, 3 üncü
madde üzerinde Saadet Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Ali
Oğuz; buyurun efendim. (SP sıralarından alkışlar) SP GRUBU ADINA ALİ OĞUZ
(İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; 810 sıra sayılı kanun tasarısı
üzerinde Saadet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce
Heyetinizi hürmet ve muhabbetle selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, şu
ana kadar, 3 üncü maddeye kadar, gerek tasarının geneli üzerinde söz alan
arkadaşlarım gerekse grupta bu konuda fikirlerini ifade eden arkadaşlarım,
özellikle, hep bu tasarının yeni bir tasarı olmasına ve daha evvel çıkmış aynı
mahiyetteki bir kanunun yenilenmesi sadedinde kaleme alınmış olmasına rağmen,
gerek komisyonda gerekse şu ana kadar Genel Kurulda geriye gidilmiş olduğunu ve
eskisine sadakat, onu yenileştirmek veya onu daha iyi noktalara doğru çekmek
yerine, maalesef, daha acı, daha zararlı, daha çok mahkûmiyetle neticelenecek
bir şekilde hazırlanmış olduğunu ifade ve beyan etmiş oldular huzurunuzda. Eski
kanunun, buna nazaran daha hafif olduğunu, gerek hukuk uleması gerekse matbuat,
köşeyazarları, bu konuda, bilhassa hükümetin ve yetkililerin nazarı dikkatini
çekerek, bunun düzeltilmesinin bir zaruret olduğunu ifade etmişlerdir. Aziz arkadaşlarım,
özellikle, kanun tasarısının madde gerekçesinde de aynı noktaya isabetle temas
edilerek, parmak basılarak, bunun fevkalade yanlış olduğu, bir düzeltmeyle
iyileştirme yapmak yerine, maalesef, fevkalade zorlaştıran ve ağırlaştıran
hükümler getirildiği, bununla, gerek 159'da gerek 312'de gerekse diğer terör
kanunlarında yapılan değişiklikler sebebiyle, maalesef, ağırlaştırıcı
hükümlerin getirilmiş olduğu ifade edilmiştir. Ayrıca, bunun yanında,
kullanılan kelimeler itibariyle netlik ifade etmesine rağmen "olasılık,
olanak" tabirleri yerine, bugün hukuk tabirimiz olarak hiç kullanılmamış,
bugüne kadar müstamel hukuk dili olmaması dikkate alınarak, bunun fevkalade
yanlış olduğu ifade edilmesine rağmen, ısrarla bu kelimelerin yaşatılmasında,
kullanılmasında ve zoraki hukuk dili olarak kullanılmasının temini sadedinde
fevkalade ısrarlar görülmüştür. Hatırlarsınız; 163, 141
ve 142 nci maddeler meriyetteyken, bu kabil fiillere bu maddelerle ceza
verilirdi. Nitekim, bizim de 1980 sonrası tevkif edilip, mahkemelerde
yargılanmamız sırasında bu kanunlar nazara alınmış, önce, aylarca, idam
hükmüyle yargılanmamıza rağmen 163'le mahkûm edildiğimiz, hepinizin malumudur.
7 ay 23 gün mevkufiyyetten sonra hakkımızda 2'şer senelik cezalar tayin edilmiş
ve sonradan da, Askerî Yargıtayın 4. Dairesinden verilen kararla, karar
bozulmuş ve beraat etmiş bulunuyorduk. O sırada da, bu kanun kargaşası vardı.
Bugün de, o kanunlar meriyette olsaydı, 312 kimsenin aklına da gelmezdi. Türk
Ceza Kanununda yıllarca bulunmasına rağmen bir tek tatbikatı görülmeyen bu madde,
bugün, maalesef, tatbik mevkiine konulmuş ve yüzlerce insanın, bugün de, gerek
Adliye Bakanımızın gerekse ilgili arkadaşlarımızın ifade ettiğine göre,
cezaevlerinde bu kanundan mahkûm edilmiş bir sürü arkadaşımız mevcuttu ki, onu,
o kanunu, o sırada daha hafif mahiyette bir kanun olarak tarif ediyordu hukukçular
ve hukuk uleması; ama, bundan sonra daha da ağır hükümler getirecek ve birçok
insan mağdur olacaktır. Ben diyorum ki, bugünden
bu kanunun getireceği neticeler bir vahamet mahiyetinde herkes tarafından ifade
edilmesine rağmen, ısrarla, arkadaşlarımız çıkarmaya gayret sarf etmektedirler.
Bu kabil zorlamaların hukukta yeri olmamak lazım gelir; çünkü, adalet, üzerinde
hiç oynanmaması gereken, hele ihtimallerle, nazariyelerle, varsayımlarla,
olasılıkla, olanaklarla verilen cezaların netlik kazanması mümkün değildir ve
ağır mahkûmiyet ve mağduriyetler getirir ve çıkaranlar için de... (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN- Efendim,
toparlarsanız memnun olurum. ALİ OĞUZ (Devamla) - Baş
üstüne Başkanım. YUSUF KIRKPINAR (İzmir) -
Yeter, yeter; anladık seni!.. BAŞKAN- Sayın
Kırkpınar... ALİ OĞUZ (Devamla) - ...
sadece mağduriyetler değil -ben, özellikle, ifade etmek istiyorum, arkadaşlarım
alınmasınlar- bilhassa, zaman geçtikten sonra, yapılmış bu eserlerin isabetli
olmaması, mahcubiyetler getirir ve o zaman sizin karşınıza çıkan o günün
hukukçuları, o günün ilim adamları "bak bunu yaptınız; ama, bunun neticesi
fevkalade vahim oldu" der. Karadenizlinin dediği
gibi "hastayım, hastayım dedim, inanmadınız. Bakın ne oldu" diyor.
Bir mektup yazmış bırakmış; ölümünden sonra okuyorlar. "Hastayım, hastayım
dedim; ama, inanmadınız" diyor. Bizim de şimdi yanlış yapıyorsunuz, yanlış
yapıyorsunuz dememize rağmen inanmıyorsunuz, yarın mahcup olacaksınız. Bu vesileyle, Yüce
Heyetinizi hürmetle ve muhabbetle selamlıyorum. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum efendim. İkinci söz, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Bolu Milletvekili Sayın İsmail Alptekin'in. Buyurun efendim. (AK
Parti sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA
İSMAİL ALPTEKİN (Bolu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan 810 sıra sayılı Yasa Tasarısının 3 üncü maddesi üzerinde, AK Parti adına
söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, bu
yasa tasarısıyla ilgili hazırlıkların devam ettiği sırada komisyon
müzakerelerine kısmen bizler de katıldık. Orada birçok konu müzakere edildi.
Bugün burada konuşulan ve haklılığı, doğruluğu ortaya çıkan fikirler, birçok
değerli arkadaşımız tarafından orada ifade edildi; ama, bugün görüyoruz ki,
Yüce Meclis, bu tasarıyı kendi iradesiyle, hukukî ölçüler içerisinde müzakere
etmekte ve belirli değişikliklerle de inşallah çıkaracak ve hizmete sunacaktır. Değerli arkadaşlar,
Terörle Mücadele Yasasının 7 nci maddesi "Terör Örgütleri" başlığı
taşımaktadır. Bu maddenin ikinci fıkrasında bir değişiklik yapılıyor, bir
iyileştirme yapılıyor. Zira, hepimiz biliyoruz ki, kanunsuz suç ve ceza olmaz.
Suç iyi tarif edilmelidir, unsurları da iyi belirlenmelidir. Eğer, bunlar iyi
belirlenmezse, hâkimin takdirine bırakılırsa neticede çıkan kararlarda
belirginlik, eşitlik, uyumluluk olmadığı gibi, haksızlık ve adaletsizlikler de
olabilir. Şimdi, bu maddede
"özendirecek şekilde örgütle ilgili propaganda yapanların fiilleri"
diye bir ifade kullanılmak suretiyle yasa tasarının bu maddesindeki suç ve ceza
müşahhaslaştırılmakta, cezanın unsurları daha açık hale getirilmekte, böylece,
bu yasada bir iyileştirme vardır; ama, bizim kanaatimiz, bu madde, baştan aşağı
ele alınmalı, daha iyi, daha mükemmel hale getirilebilmeliydi. Bundan sonraki
demokratikleşme çalışmaları içerisinde -ümit ediyoruz- her zaman için ele
alınması mümkün. Yanlışlarla bir yere varmanın da mümkün olmadığını hepimiz
biliyoruz. Hukukun kavramları ve ifadelerinin de evrensel olduğunu, bu konuda
kendimize göre bir değişiklik yapmanın iyi sonuç vermeyeceğini de bilim adamları,
tatbikatçılar, hukukçular biliyor ve bunun sıkıntılarını da yaşıyorlar. Değerli arkadaşlar, bu
Parlamento, bütün siyasî partiler -iktidarıyla muhalefetiyle- cumhuriyetin,
demokrasinin, temel hak ve özgürlüklerin, sınırı daraltılarak korunamayacağını
biliyor. Özgürlükler genişlemeli, demokratik haklar belirli ölçüler içerisinde,
geniş bir şekilde, toplumumuzda, insanların imkânına ve kullanma hakkına
verilmelidir ki, cumhuriyetimizin korunması, demokrasinin korunması, temel hak
ve özgürlüklerin daha sağlam temellere oturtulması mümkün olabilsin. Değerli arkadaşlar, bu
arada, bir konuya daha değinmek istiyorum. Bir arkadaşımız, burada,
konuşmasında bu tasarıyı anlatırken, bu tasarının fevkalade güzel olduğunu,
değişiklik yapılmasına gerek olmadığını ifade ederken, gerekçenin ne kadar
mükemmel olduğunu ifade etti. Değerli arkadaşlar,
doğrudur, her şeyin, her fikrin, her konunun bir gerekçesi, bir sebebi
olacaktır; ama, yine, hukukun genel prensipleri olarak biliyoruz ki, yargıçlar
ve tatbikatçılar gerekçeye de bağlı olmuyorlar, yasanın, esas hükmünün,
lafzıyla, ruhuyla çok açık olması gerekiyor. Bu bakımdan, bu maddeyi
biz müspet bir gelişme olarak görüyoruz. Yeterli görmüyoruz; ama, bu maddedeki
bu değişiklik bazı konularda, bazı ihtiyaçları cevaplandırıyor. Dolayısıyla,
maddenin hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Efendim, şimdi,
söz sırası Anavatan Partisinde. Anavatan Partisi Grubu
adına, Manisa Milletvekili Sayın Ekrem Pakdemirli; buyurun. ANAP GRUBU ADINA EKREM
PAKDEMİRLİ (Manisa) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; 810 sıra sayılı kanun
tasarısının 3 üncü maddesiyle ilgili Grubumun görüşlerini ifade etmek için söz
almış bulunuyorum; hepinize saygılar sunarım. Efendim, Terörle Mücadele
Kanununun 7 nci maddesinin ikinci fıkrasında bir değişiklik yapılıyor madde
3'le. Burada, eski metinde "yukarıdaki fıkra uyarınca -bu, ikinci fıkra
olduğu için- meydana getirilen örgüt mensuplarına yardım edenlere ve örgütle
ilgili propaganda yapanlara" diyor ve devam ediyor. "Örgütle ilgili
propaganda" çok genel anlamı olan bir şey; tabiî, lehinde olabilir, hatta,
tarafsız olarak bir yazı, makale de olabilir veya sandalyenin üzerine çıkıp bir
nutuk da irat edilebilir. Burada, o örgütün
fiilleri, yani, terör fiilleri teşvik edilmedikçe, bunlar övülmedikçe, bunun,
bir düşünceyi açıklama sadedinde görüş olduğu kabul edilmelidir denildiğinden,
bir değişiklik geliyor ve değişiklikte deniliyor ki: "Yukarıdaki fıkra
uyarınca meydana getirilen örgüt mensuplarına yardım edenlere veya terör
yöntemlerine başvurmaya özendirecek şekilde örgütle ilgili propaganda
yapanlara..." Cezalar aynı; yalnız, para cezası değiştirilmiş oluyor; bir
yıldan beş yıla kadar hapis cezası aynı kalıyor. Şimdi, burada yapılan,
propagandayı sınıflara ayırmış oluyor. Bir sınıfı, eğer terör yöntemlerine
başvurmaya özendiren bir propaganda varsa ancak suç sayıyor, yoksa, düşünce
özgürlüğünün bir parçası olarak görüyor. Burada, hakikaten, fikrî yönden
oldukça iyi bir açılım var. Benim, burada, sizlere
ifade etmek ve paylaşmak istediğim bir nokta daha var; bu, her ne kadar benim
şahsî fikrimse de, öyle zannediyorum, birçok arkadaşımız bunu paylaşacak.
Şimdi, burada, mevcut metinde deniliyor ki: "Örgüt mensuplarına yardım
edenlere..." Yardım, çeşitli şekillerde, ekmek verir, su verir, evinde
yatırır, hatta, ailesinden birisini örgüte verir. Sizinle şu düşünceyi
paylaşmak istiyorum; çünkü, bütün il ve ilçelerde, hatta, beldelerde yaptığımız
gezilerde, çok büyük sıkıntı vardı. Sıkıntının kaynağı şu: Gece -o günlerde ve
çok yakın geçmişe kadar- devlet hâkim değildi, daha doğrusu, kolluk kuvvetleri
operasyona çıkmıyorlar. Gece yarısı saat 1'de kapı çalınıyor, açıyorsunuz kapıyı,
karşında, mermilerle kuşanmış, ceplerinde el bombaları olan insan, diyor ki:
"Bana ekmek vereceksin, su vereceksin, hatta hatta çocuklarından birini
vereceksin..." Aile reisi düşünüyor, siz de gözlerinizi kapatın, düşünün.
Böyle bir olayı Allah kimseye vermesin; ama, ne yaparsınız yani; ailenin
tümünün gitmesine mi, yoksa, ekmeği de vereyim, suyu da vereyim, nasıl olsa
devlet şefkatlidir, beni, bir yıl hapsedecektir... Bunlarla, biz, çok sayıda
insanlarla karşı karşıya geldik. Onun için, bizim düşüncemiz ve birçok
arkadaşımızın paylaştığı düşünce, burada, kendi iradesiyle örgüte giriyorsa
veya örgüte propaganda yapıyorsa veya örgüte yardım, yataklık ediyorsa, bunun,
en şedit şekilde cezalandırılmasından yanayız. BAŞKAN - Efendim, toparlar
mısınız. EKREM PAKDEMİRLİ
(Devamla) - Ama, anlattığım örnek çok yaygın. Anlattığım örnekte, bu insanların
suitaksiri yok; milletini de seviyor, devletine de bağlı; ama, biliyor ki,
devleti eşkiyadan daha şefkatli; eşkiyaya hayır diyemiyor, geliyor, devletin
cezasına razı oluyor. Ben, bu düşünceleri
sizinle paylaşmak istedim, hepinize saygılar sunuyorum efendim. (ANAP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Pakdemirli. Şimdi, söz sırası, Doğru
Yol Partisi Grubu adına, Manisa Milletvekili Sayın Rıza Akçalı'da. Buyurun efendim. (DYP
sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA RIZA
AKÇALI (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Bu 3 üncü madde, Terörle
Mücadele Kanununun 7 nci maddesinin ikinci fıkrasını değiştiriyor. Burada,
tabiî, bir "özendirme" kelimesi eklenmiş, "özendirecek
şekilde" deniliyor. Özendirme, pozitif hukuk kavramı değil; yani,
özendirmenin ölçüsü nedir, özendirmeye ne girer ne girmez?.. Burada takdir
yetkisinin kullanılmasını gerektirecek bir durum var; dolayısıyla, bunun, daha
net, daha belirgin, daha objektif bir ölçüye bağlanması gereği vardır diye
ifade etmek istiyorum. Yine, ikincisi, eski
kanunda da var, burada da var; bir suça iki kere ceza veriliyor; yani, bir
taraftan veriliyor, ayrı bir suçu varsa, bir de buradan veriliyor. Benim
bildiğim kadarıyla, hukukta iki yerde iki ayrı ceza varsa, büyüğü uygulanır,
ikisi toplanarak uygulanmaz, birinden biri uygulanır. Dolayısıyla, burada
cezaları artırmak lazımsa, onu artırmak lazım; ama, sanıyorum, konuyu, bir suça
iki ayrı yerden iki ayrı ceza vermek gibi bir garabetten de kurtarmak lazım. Maddeyle ilgili
söyleyeceklerim bunlar; ancak, genel anlamıyla birkaç cümle ifade etmek
istiyorum: Kürsüye gelmeden önce, acaba, bu, herhangi bir cezaya müstahak
olmadan yapacağımız son konuşma mıdır diye düşünürken, Mecliste bir mutabakatın
sağlanmış olmasını, özgürlüklerden yana bir tavrın Mecliste çoğunluğu
sağlayabilmiş olmasını, Türkiye'nin geleceği adına umutla karşıladığımı ifade
etmek istiyorum. Gerçekten, gerek 159'da gerek 312'de insanları sıkan, rahatsız
eden, özgürlükleri daraltan, hatta, mevcut uygulamadan daha da geriye doğru
götüren bir düzenlemeyi bertaraf etmede, onun yerine, daha uygulanabilir,
insanlarımıza daha nefes aldırabilir bir düzenlemenin getirilmesinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi muvaffak olmuştur. Bu, önemli bir gelişmedir. Bunun
sonucunda, herkes, sanıyorum ki, daha rahat bir nefes almıştır; düşünenler,
düşüncesini ifade edenler, Türkiye'yle ilgili düşüncelerini her platformda
söyleme durumunda olanlar, fikir üretenler, fikir işçileri, hepsi, bundan
dolayı daha bir rahatlamışlardır. Millet ile devlet arasındaki güven unsurunun
gelişmesi bir ölçüde daha rahatlamıştır diye düşünüyorum. Ancak, hemen ilave edeyim
ki, mini demokrasi paketi diye bir paketin yeterli olmadığını ifade etmek
istiyorum. Demokrasinin minisi olmaz. Demokrasi ya vardır ya yoktur; yani, az
demokrasi, çok demokrasi diye bir şey yok. Tıpkı, az hamile, çok hamile
olmadığı gibi, ya hamiledir ya değildir; yani, az hamile diyebilir misiniz?!
Demokrasi de aynı şekilde. Demokrasi ya vardır ya yoktur. Düşüncenin, düşünceyi
ifade etmenin önündeki engelleri kaldırmak, hak ve özgürlüklerin sınırlarını
genişletmek, bunlar gerekli. Bunları genişletmek mi, yoksa, genişletir gibi
yapmak mı? AB'yle uyum sağlayacak şekilde, Avrupa Birliği istiyor diye yapmak;
ama, içeride, biz, kendimiz, yine, biz bize kaldığımız zaman bildiğimizi
yaparız demek mi? Bir düşünce
değişikliğine, bir zihniyet değişikliğine Türkiye'nin ihtiyacı vardır. Bunun
emarelerini bugün burada görmüş olmaktan dolayı, ümitlerimi geleceğe taşıdığımı
ifade ediyorum. Her zaman özgürlüklerden yana, her zaman yasaksız ve konuşan
Türkiye'den yana olan Doğru Yol Partisi olarak, daha geniş, daha büyük
özgürlüklerin gerçekleştirildiği yasalarda desteğimizin devamını burada ifade
ediyorum. Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum efendim. Madde üzerinde başka söz
isteyen?.. Yok. Madde üzerinde 4 adet
önerge vardır; 3'ünü geliş sıralarına göre okutacağım, aykırılık derecelerine
göre de işleme tabi tutacağım efendim. İlk önergeyi okutuyorum :
TBMM
Başkanlığına Görüşülmekte olan 810
sıra sayılı tasarının 3 üncü maddesiyle değiştirilen 3713 sayılı Yasanın 7 nci
maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederim. Yahya
Akman Şanlıurfa "Yukarıdaki fıkra
uyarınca terör yöntemlerine başvurmaya özendirecek şekilde örgütle ilgili
propaganda yapanlara altı aydan iki yıla kadar hapis cezası verilir." BAŞKAN - Diğer önergeyi
okutuyorum : Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 810
sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
çerçeve 3 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Madde 3.- 12.4.1991
tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 7 nci maddesinin ikinci
fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "Yukarıdaki fıkra
uyarınca meydana getirilen örgüt mensuplarına terör eylemlerinde bilerek ve
isteyerek yardım edenlere veya terör yöntemlerine başvurmaya özendirecek
şekilde örgütle ilgili propaganda yapanlara fiilleri başka bir suç oluştursa
bile ayrıca altı aydan iki yıla kadar hapis ve beşyüz milyon liradan bir milyar
liraya kadar ağır para cezası verilir." BAŞKAN - Son önerge en
aykırı önerge olup, okutup işleme tabi tutacağım. Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 810
sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
çerçeve 3 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Madde 3.- 12.4.1991
tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 7 nci maddesinin ikinci
fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "Yukarıdaki fıkra
uyarınca meydana getirilen örgüt mensuplarına terör eylemlerinde bilerek ve
isteyerek yardım edenlere veya terör yöntemlerine başvurmaya özendirecek
şekilde örgütle ilgili propaganda yapanlara fiilleri başka bir suç oluştursa
bile ayrıca bir yıldan beş yıla kadar hapis ve beşyüz milyon liradan bir milyar
liraya kadar ağır para cezası verilir." BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu efendim? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
EMİN KARAA (Kütahya) - Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Hükümet önergeye
katılıyor mu efendim? ADALET BAKANI HİKMET SAMİ
TÜRK (Trabzon) - Bir fiili bilerek ve isteyerek yapmak, zaten kastın unsurudur.
O nedenle, bu önergeye gerek yoktur. Katılmıyoruz. BAŞKAN - Önerge üzerinde
kim konuşacak? YASİN HATİBOĞLU (Çorum) -
Sayın Geçer konuşacak. BAŞKAN - Hatay
Milletvekili Sayın Mustafa Geçer; buyurun efendim. (SP sıralarından alkışlar) MUSTAFA GEÇER (Hatay) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 810 sıra sayılı Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 3 üncü
maddesinin ikinci fıkrasıyla ilgili bir önerge vermiş bulunuyoruz. Değişiklik önergemizden
önce, şu anda görüşülmekte olan tasarının 3 üncü maddesinin ikinci fıkrasının
şu şekilde olduğunu ifade etmek istiyorum : "Yukarıdaki fıkra uyarınca
meydana getirilen örgüt mensuplarına yardım edenlere veya terör yöntemlerine
başvurmayı özendirecek şekilde örgütle ilgili propaganda yapanlara fiilleri
başka bir suç oluştursa bile ayrıca bir yıldan beş yıla kadar hapis ve beşyüz
milyon liradan bir milyar liraya kadar ağır para cezası verilir." Terörle Mücadele
Yasasının 7 nci maddesinin ikinci fıkrası, daha önceki metinde şöyledir:
"Yukarıdaki fıkra uyarınca meydana getirilen örgüt mensuplarına yardım
edenlere ve örgütle ilgili propaganda yapanlara fiilleri başka bir suç oluştursa
bile ayrıca bir yıldan beş yıla kadar hapis ve elli milyon liradan yüz milyon
liraya kadar ağır para cezası hükmolunur." Şimdi, yeni tasarıda
aslında fazla bir değişiklik yok; bir ifade değişikliği var, bir de, daha
önceki yasada belirtilen ağır para cezasıyla ilgili miktarlar 10 katı
artırılmış; yani, elli milyon lira, beşyüz milyon lira; yüz milyon lira, bir
milyar lira haline getirilmiş. Ancak, burada farklı bir ibare, örgüt
mensuplarına yardım edenlere veya terör yöntemlerine başvurmaya özendirecek
şekilde propaganda yapanlara; yani, "terör yöntemlerine başvurmaya
özendirecek şekilde propaganda yapanlara" ibaresi getirilmiş. Aslında, bu,
ne gerekçeyle getirildi bilmiyorum; yani, terör yöntemlerini özendirmeyecek
şekilde propaganda olur mu; belki olur. Ancak, biz, suçun oluşması açısından,
önergemizde şöyle diyoruz: "Yukarıdaki fıkra uyarınca, meydana getirilen
örgüt mensuplarına terör eylemlerinde bilerek ve isteyerek yardım
edenler..." Yani, burada, biz "terör eylemlerine bilerek ve
isteyerek" ibaresini eklemekle... Aslında, burada oluşan
suç cürüm suçudur. Yani, suçlarda maddî ve manevî unsur vardır; şimdi, maddî
unsur... Bir yardım yapılmışsa, her ne şekilde yapılmışsa yapılsın bunun manevî
unsurunun da olması gerekir. Yani, bu yardımı yapan şahsın, o suça iştirak
etmesi için bilerek ve isteyerek bunu yapmış olmasının gerektiğini burada ifade
etmek istiyoruz. Şu açıdan; çünkü,
geçmişteki olaylarda bilmeden ve istemeden tehditle veya zorla yardım edenler de,
bu suça iştirak sebebiyle çok büyük sıkıntılar çektiler. Yani, burada, aslında,
terör suçunu işleyenlere ve örgüte bilerek ve isteyerek yardım edilmesi, suçu
oluşturan unsur olması gerekir. Zira, suçun oluşması için manevî unsurunun,
burada kasıt aranması gerektiğini düşündüğümüz için böyle bir önergeyi verdik.
Yani, terör örgütü olup olmadığını veya şahsın terörist olup olmadığını
bilmeden yardım eden; yani, yemek veren, para veren veya buna benzer suç
oluşturmayacak bir, ne bileyim suç aleti oluşturmayacak veya kanunun suç
saymadığı bir alet edevatı vermek de ayrı suçtur; ama, onun dışındaki
yardımları da -bu genel yardımı içerdiği için- bilerek ve isteyerek vermesinin,
bu kişinin suça iştirak etmesinin ve cezalandırılmasının düzenlenmesi açısından
bu önergeyi vermiş bulunuyoruz. Zira, manevî unsuru
olmayan bir suçun oluşmasının mümkün olmadığını düşünüyoruz. Milletimizin de
yardımsever bir millet olması hasebiyle... Kendi bölgemizde yaşadık mesela,
değişik şekillerde tehditlerle birtakım yardımların alındığını, ölüm veya
yardım şeklinde iki seçenekle baş başa bırakılan ve yardım koparılan
vatandaşların da suça iştirak etmiş olması hasebiyle, Terörle Mücadele Kanununa
aykırı davrandıkları iddiasıyla yargılandıklarını ve hüküm giydiklerini
biliyoruz. Burada, en azından, objektif bir unsurun, manevî boyutun buraya
getirilmesini, suçun oluşması için lüzumlu gördüğümüzden bu önergeyi vermiş
bulunuyoruz. Önergemize desteklerinizi bekliyoruz. Saygı ve sevgilerimi
sunuyorum; Sayın Heyetinizi selamlıyorum. BAŞKAN - Efendim,
Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir efendim. Diğer önergeyi okutuyorum
: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 810
sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
çerçeve 3 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz. Mehmet
Bekâroğlu (Rize) ve
arkadaşları Madde 3.- 12.4.1991
tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 7 nci maddesinin ikinci
fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "Yukarıdaki fıkra
uyarınca meydana getirilen örgüt mensuplarına terör eylemlerinde bilerek ve
isteyerek yardım edenlere veya terör yöntemlerine başvurmaya özendirecek
şekilde örgütle ilgili propaganda yapanlara fiilleri başka bir suç oluştursa
bile ayrıca altı aydan iki yıla kadar hapis ve beşyüz milyon liradan bir milyar
liraya kadar ağır para cezası verilir." BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu efendim? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
EMİN KARAA (Kütahya) - Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Hükümet önergeye
katılıyor mu efendim? ADALET BAKANI HİKMET SAMİ
TÜRK (Trabzon) - Katılmıyoruz. BAŞKAN - Sayın Yalman,
buyurun efendim. LÜTFİ YALMAN (Konya) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; verdiğimiz önerge üzerinde söz
aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Tabiî, önümüze gelen, 159
uncu, 312 nci maddeyle ilgili ve Terörle Mücadele Kanununun 7 ve 8 inci
maddesiyle ilgili değişikliklerin hem getirileri hem de götürüleri olduğu bir
gerçek; fakat, bazı maddelerde yapılan değişiklikler, hakikaten, dostlar
alışverişte görsün kabilinden yapılmış, bazıları da sanki, demokratikleşme çerçevesinde
yapıldığından dolayı, özgürlük alanlarının genişletilmesi için yapılmış; ama,
bir bakıyorsunuz ki, maddeye öyle bir cümle, öyle bir kelime ekleniyor ki, suç
alanları genişliyor özgürlük alanı yerine. Şimdi, 3 üncü maddede
ifade edilen cümleyi okuyorum: "Terör yöntemlerine başvurmaya özendirecek
şekilde..." Değerli arkadaşlar, terör
yöntemlerine başvurmaya özendirmek oldukça muğlak bir ifade. Yani, herkes
farklı yorumlayabilir, herkes farklı şekilde değerlendirmeye tabi tutabilir,
sınırlarını herkes farklı çizebilir. Aynı şekilde, bu, 312 nci maddedeki
"olasılık" kelimesiyle ilgili de vardır, burada da böyle bir
muğlaklık var. Bunun sınırının belirlenmesi lazım. Bunun sınırını belirleyecek
olan yasama organıdır. Eğer, bunun sınırını belirlemeyi yargıçlara bırakırsak
çok farklı sınırlar, çok farklı kararlar ortaya çıkar ve bu kararlarda
çelişkiler meydana gelir. Bizim, burada, önergeyi vermekteki kastımız, dikkat
ederseniz "bilerek ve isteyerek yardım edenlere..." İnsanlar bazen
istemediği şeyleri yapabilir, yaptırtılabilir kendilerine ya da bazen insanlar,
bilmeden bazı şeyleri yapabilirler. Siz, insanları, bilmeden yaptığı şeylerden
dolayı suçlamaya kalkarsanız, toplumun büyük bölümünü, birçoğunu, insanların
birçoğunu suçlu halde görebilirsiniz, suçlu haline getirebilirsiniz. Onun için,
bunun, mutlaka, sınırının, yasama organı tarafından belirlenmesi için bu önerge
verilmiştir. Yoksa, yorumlar farklı, yargı kararları da farklı çıkabilir. Değerli arkadaşlar, kaldı
ki, buradan hareketle, eğer, bilmeden, istemeden, farkında olmadan herhangi bir
suçluyla bir arada bulunan bir insan, herhangi bir suçu sonradan işleyen bir
insanla bir arada bulunan bir insanı, çok kolaylıkla suçlu hale getirme imkânı
var. Onun için, biz, bu yasa tasarısıyla ilgili bu önergeyi verdik. Bakınız, 159 uncu maddede
bir değişikliği, iktidar partileri olarak benimsediniz ve güzel bir değişiklik
oldu. Neden; çünkü, yargıçlara, çok farklı kararlar, çelişkili kararlar verme
imkânı, ortamı doğuruyordu. Bir de özgürlükleri mutlak manada kısıtlıyor; siz,
herhangi bir şahsa, eleştiri manasında söylenen bir cümleden dolayı bir şahsı
bile suçlu hale getirebiliyordunuz. Bunu değiştirdik, eski haline getirdik. 312
nci madde de, aynı şekilde, yine "ihtimal" kelimesini
"olasılık" kelimesini çıkararak biraz daha netleştirmiş olduk; çünkü,
hukuk dili netliği gerektirir demiştik "hukuk dili nettir" diye bir
ifade kullanmıştık değerli arkadaşlar; yoksa, farklı şekilde kararlar ortaya
çıkabilir, çelişkili kararlar ortaya çıkabilir. Bakınız, hepimizin
bildiği gibi, hukuk devletinde keyfîliğe yer yoktur. Vatandaşları, belirsiz
kavramlarla veya dolaylı olarak değerlendirebileceğimiz, ele alabileceğimiz
kavramlarla suçlu addetmek, cezalandırmak, tahmin ediyorum ki, hukuk devletine
yakışmayan bir şeydir. Hiçbir devlet veya hiçbir rejim, keyfîlikle, baskı veya
dayatmayla abat olamaz; yani, siz, insanların içerisinde bulunduğu konumu,
durumu dikkate almadan, şartları dikkate almadan, şundan dolayı özendirdi,
şundan dolayı şöyle yaptı gibi farklı değerlendirmelere ve yorumlara
açılabilecek, değerlendirilebilecek konularda eğer ceza vermeye kalkarsanız,
bunun neticesini alamazsınız ve bu, hukuk devletine de yakışmaz. Değerli arkadaşlar, onun
için, biz, "yukarıdaki fıkra uyarınca meydana getirilen örgüt mensuplarına
terör eylemlerinde bilerek ve isteyerek..." diyoruz. Bu niyet, Sayın
Bakanımız ifade etti; ama, çok önemli bir şey Sayın Bakanım. Yani, bir insan,
istemeden bir şeyi yapabilir, bilmeden bir şeyi yapabilir... BAŞKAN - Siz Genel Kurula
hitap edin lütfen. LÜTFİ YALMAN (Devamla) -
Sayın Bakanım açıklama yaptığı için ifade ediyorum. ... İstemediği halde veya
bilmediği halde herhangi bir suçluyla bir arada bulunmuş olabilir. Siz, bunu,
"özendirme" ile cezalı şekle getirebilirsiniz. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun efendim. LÜTFİ YALMAN (Devamla) -
Onun için, bilerek ve isteyerek yardım edenlere veya terör yöntemlerine
başvurmaya özendirecek şekilde örgütle ilgili propaganda yapanlara tabiî ki,
ceza verilsin. Yoksa, muğlak ifadelerle, herkese göre değişebilecek ifadelerle
şahısları cezalandırmak doğru değildir diyorum. Hepinize saygı sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
efendim. Komisyonun ve Hükümetin
kabul etmediği önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. Son önergeyi okutuyorum : Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 810
sayılı tasarının 3 üncü maddesiyle değiştirilen 3713 sayılı Yasanın 7 nci
maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederim. Yahya
Akman Şanlıurfa "Yukarıdaki fıkra
uyarınca, terör yöntemlerine başvurmaya özendirecek şekilde örgütle ilgili
propaganda yapanlara 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezası verilir." BAŞKAN - Komisyon
katılıyor mu efendim? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
EMİN KARAA (Kütahya) - Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu? ADALET BAKANI HİKMET SAMİ
TÜRK (Trabzon) - Katılmıyoruz. BAŞKAN - Sayın Akman?.. YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) -
Gerekçe okunsun efendim. BAŞKAN - Çok teşekkür
ederim; bravo... Gerekçeyi okutuyorum : "Gerekçe: Metinden
"...fiilleri başka bir suç oluştursa bile ayrıca..." ifadesi
çıkarılmıştır. Hukukun genel ilkesi gereği bir suçun bir cezası olur. Aynı suça
birden fazla ceza verilmesi bu ilkeleri ihlal demektir. Metindeki "örgüt mensuplarına
yardım edenlere" ifadesi çıkarılmaktadır. Zira, aynı suç, TCK'nın ilgili
maddesine göre bağımsız bir suçtur ve cezası vardır. Maddede öngörülen
cezaların bu tip suçlar için ağır olması gözönüne alınarak aşağıya çekilmiştir.
" BAŞKAN - Darısı diğer
önerge sahiplerinin başına efendim. Belki daha çabuk bitiririz bunları. Komisyonun ve Hükümetin
kabul etmediği önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir efendim. 3 üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Efendim, ihtilaf var;
oylamayı elektronik cihazla yapıyorum. 3 üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum; oylama için 1 dakika süre
veriyorum. (Elektronik cihazla
oylama yapıldı) BAŞKAN - Madde kabul
edilmiştir, teşekkür ederim. BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK
(İstanbul) - Sayıları söyler misiniz Sayın Başkan. BAŞKAN - Sayıları
söylemem, sır; ama, kabul edildi yani... 4 üncü maddeyi okutuyorum
: MADDE 4. - Terörle
Mücadele Kanununun 8 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "Madde 8. - Türkiye
Cumhuriyeti Devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak
amacıyla yazılı, sözlü veya görüntülü propaganda ile toplantı, gösteri ve
yürüyüş yapanlar hakkında, fiilleri daha ağır bir cezayı gerektirmedikçe bir
yıldan üç yıla kadar hapis ve birmilyar liradan üçmilyar liraya kadar ağır para
cezasına hükmolunur. Bu suçun terör yöntemlerine başvurmaya özendirecek şekilde
işlenmesi halinde verilecek ceza üçte bir oranında artırılır; mükerreren
işlenmesi halinde ise, verilecek hapis cezaları paraya çevrilemez. Birinci fıkrada
belirtilen propaganda suçunun 5680 sayılı Basın Kanununun 3 üncü maddesinde
belirtilen bir mevkute vasıtasıyla işlenmesi halinde, ayrıca bunların
sahiplerine ilgili mevkutenin varsa bir önceki ay ortalama satış bedelinin
dörtte üçü kadar ağır para cezası verilir. Ancak verilecek para cezası hiçbir
halde üçmilyar liradan az olamaz. Bu mevkutelerin sorumlu müdürlerine,
sahiplerine verilecek para cezasının yarısı uygulanır ve altı aydan iki yıla
kadar hapis cezası verilir. Birinci fıkrada
belirtilen propaganda suçunun ikinci fıkrada yazılı mevkuteler dışındaki basılı
eser ve sair kitle iletişim araçları ile işlenmesi halinde, sorumluları ve
kitle iletişim araçları sahipleri hakkında altı aydan iki yıla kadar hapis ve
birmilyar liradan üçmilyar liraya kadar ağır para cezasına hükmolunur. Ayrıca
mahkeme, ilgili radyo ve televizyon kuruluşunun bir günden yedi güne kadar
yayından men'ine karar verir. Birinci fıkrada
belirtilen propaganda suçunun ikinci ve üçüncü fıkralarda yazılı kitle iletişim
araçları ile işlenmesi halinde verilecek ceza üçte bir oranında
artırılır." BAŞKAN - 4 üncü madde
üzerinde, Saadet Partisi Grubu adına Rize Milletvekili Sayın Mehmet Bekâroğlu. Buyurun efendim. (SP
sıralarından alkışlar.) SP GRUBU ADINA MEHMET
BEKÂROĞLU (Rize) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Bu madde, Terörle
Mücadele Yasasının 8 inci maddesini değiştiriyor. Aslında, bu madde, bölücülük
suçunu düzenleyen bir madde. Bugüne kadar bu maddeyle ilgili yargılanan çok
sayıda insan var. Türkiye'yi hem bilim dünyasında hem sanat dünyasında hem de
medyada başarılı bir şekilde temsil eden çok sayıda isim -isimleri burada
vermiyorum- bu maddeden yargılanmışlardır. Şimdi, yargıçlarımız ve
savcılarımız, Türkiye'nin bu entelektüelleriyle yetinmemişler, dünyanın gelmiş
geçmiş en büyük entelektüeli olarak bilinen -muhalif bir zat- Noam Chomsky'nin
kitabını, önümüzdeki günlerde DGM'de yargılayacaklar. Değerli arkadaşlarım,
elbette Türkiye, geçmiş dönemde, yakın tarihte, daha uzak zamanlarda bu
doğrultuda ciddî travmalar yaşamıştır. Türkiye, onbeş sene içinde 30 000
evlâdını, bu bölücü teröre vermiştir; 150 milyar dolar civarında para
harcandığı söyleniyor, tam rakamlar bilinmiyor. Dolayısıyla, bu konu üzerinde
konuşurken, gerçekten hassas davranmak mecburiyetindeyiz. Değerli arkadaşlarım,
ancak, yurttaş ile düşmanı ayırmak durumundayız; değerli arkadaşlarım, suçlu
ile düşmanı ayırmak durumundayız. Suç işlemiş olsa bile, hangi suçu işlerse
işlesin, o şahıs, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin yurttaşıdır ve eğer mahkûm
olmuşsa, mahkûm olarak, onun temel insan hakları ve hürriyetleri; ama, mahkûm
olarak temel hak ve hürriyetleri, yine devletin garantisi altındadır. Şimdi, tasarının bu
maddesiyle getirilen herhangi bir değişiklik yoktur; yine, 312 nci maddede
olduğu gibi, baskılar dikkate alınarak, düşünce özgürlüğü önündeki engelleri
kaldırın... Avrupa Birliği sürecinin işlemesi, Katılım Ortaklığı Belgesi
baskısıyla, işte, bu, Ulusal Programın kısa dönemde yapılması gerekli
işlemlerindendir; mart ayına kadar böyle bir düzenleme yapmamız gerekiyor. En
azından müzakere edebilmek için, burada göstermelik bir düzenleme yapıyoruz;
yoksa, önceki halinden farklı herhangi bir düzenleme yapılmıyor. Eğer, önceki
halinden bir iyileşme isteniyor idiyse, en azından "terör yöntemlerine
başvurmaya özendirecek şekilde işlenmesi" kavramı, bu kavram, suçun
oluşmasının unsuru haline getirilirdi; burada, suçun oluşmasının unsuru değil,
ağırlaştırıcı unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Değerli arkadaşlarım,
düşünceyi ifade ya da düşünce suçları diyelim, -böyle bir suç olur mu, böyle
bir kavram olur mu; ayrı bir konu- Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine giden en
çok dava, Terörle Mücadele Yasasının bu 8 inci maddesi çerçevesinde oluyor.
Şimdi, yapmış olduğumuz bu değişiklikle, aslında, herhangi bir düzelme
getirilmiyor, herhangi bir iyileşme getirilmiyor. Sonra, bu tasarıda
"fiilleri daha ağır bir cezayı gerektirmedikçe" deniliyor; bir
öncekindeyse "fiilleri daha ağır bir ceza gerektirse bile." Yani,
burada, ne demek isteniyor, niye bir önceki maddede bunlar konulmuş, niye
konulmamış belli değil. Değerli arkadaşlarım,
bizim, bu maddeyle ilgili, gerçekten istenen, herkesin memnun olabileceği
değişiklik önergelerimiz var ve bunlara destek isteyeceğiz; ama, sözlerimi
bitirmeden, bir cümleyle, çok önemli bir konuya dikkat çekmek istiyorum: Değerli milletvekili
arkadaşlarım, Türkiye'de, demokratik
bir ülke olan Türkiye'de yasa yapma yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisinindir.
Şimdi, bu yasa ve başka yasalar yapılırken, öyle söylentiler var ki, örneğin,
hükümete mensup partilerden birisinin bir genel başkan yardımcısı diyor ki:
"Efendim, Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinden şöyle bir metin geldi;
liderler görüşürken, benim liderim o metni imzalıyorum sandı, bakanlarımızın
birisi de, bu metnin altına imza atmamışlar, başka bir metnin altına imza
atmışlar..." Bu, ne demek değerli arkadaşlarım?!. Bu, çok ağır bir
ithamdır; yani, bürokratlarımız, bakanlarımız, koalisyon liderleri bir yasa
hazırlıyorlar, bir şey imzalıyorlar; ama, o arada, bir görünmez el yasa metnini
değiştiriyor. Bunun anlamı budur; bu, kabul edilemez. Kimse bu görünmez el,
Türk Milletinden, Türkiye Büyük Millet Meclisinden elini çeksin; yoksa, o el
kırılır. Arz ederim efendim. (SP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Efendim, ikinci
söz, Adalet ve Kalkınma Partisinde. Şanlıurfa Milletvekili
Sayın Yahya Akman. (AK Parti sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA
YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte
olan 810 sıra sayılı yasa tasarısının 4 üncü maddesi üzerinde söz almış
bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar,
görüşmekte olduğumuz madde, tasarının 1 inci ve 2 nci maddesinin Türkiye'de çok
daha güncel olması, çok daha fazla gündeme gelmesi nedeniyle, maalesef, gölgede
kalmıştır; ama, bu madde, Türkiye'nin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdinde
en fazla mustarip olduğu, en fazla mahkûm olduğu maddedir. Değerli arkadaşlar, şu
elimdeki kitap, Türkiye Büyük Millet Meclisi Kültür Sanat ve Yayın Kurulu
yayınları arasında çıkmış olan bir kitap, her arkadaşımızda var. Burada
"İfade Özgürlüğünün Yasal Olarak Kısıtlanması" başlığı altında, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinde verilmiş olan neredeyse bütün mahkûmiyet kararları
ki, burada 15 tane karar alınmış; zannedersem, 13 veya 14'ünde, Terörle
Mücadele Kanununun 8 inci maddesindeki uygulamalar ve bu maddenin tatbikinden
dolayı mahkemelerin önüne gelmiş olan işlerin karara bağlanmasının Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesinin 10 uncu maddesine aykırı olduğundan bahisle, Türkiye,
mahkûm edilmiştir. Demin de ifade ettiğim
gibi, bu madde, 1 ve 2 nci maddenin gölgesinde kalmıştır. Değerli arkadaşlar, ben,
bu tasarıyı, gerek komisyonda gerek daha sonraki günlerde çok detayıyla
inceleyen bir arkadaşınızım. Dikkat
ettim, bu maddenin niçin getirilmiş olabileceğine dair araştırmalar yaptım;
fakat, bir neticeye varamadım; çünkü, getirilmiş olan madde iyileştirme değil
kötüleştirme niteliğinde bir madde. Burada yapılan
değişiklikler şöyle: Daha önce yazılı ve sözlü yapılan propagandaya, görüntülü
propaganda şekli de ilave edilmiş; para cezalarında artışlar söz konusu ve bir
de, maddeye, ağırlaştırılmış bir hal olarak, bir önceki maddede, yani, Terörle
Mücadele Kanununun 7 nci maddesinde, demin kabul edilen maddede, suçun unsuru
olarak kabul edilen "terör yöntemlerine başvurmaya özendirecek
şekilde" ifadesinin, hiç gereği yokken, hiç gündemde yokken, bu maddeye
yeni bir suç olarak, ağırlaştırılmış
bir suç olarak eklendiğini görüyoruz. Bunun eklenme gerekçesinin de,
Türkiye'nin terörle mücadelesi olduğunu görüyoruz ve anlıyoruz; ama,
dikkatinizi bir hususa çekmek istiyorum değerli arkadaşlar. Bakın, dört sene
önce, Meclis Genel Kuruluna kadar gelmiş olan, yine şimdiki Sayın Bakanımızın
da altında imzasının bulunduğu, hepinizin bildiği bir tasarı var. Bu tasarının
içerisinde de, yine, Terörle Mücadele Kanununun 8 inci maddesinde değişiklik
öngörülmekte; fakat, buradaki değişiklik teklifinde bu hususun olmadığını
görüyoruz; yani, şu ağırlaştırıcı nedenin olmadığını görüyoruz, ilaveten de
Avrupa'daki veya gelişmiş dünya ülkelerindeki benzerlerine paralel olarak, bu
madde için öngörülmüş olan ceza miktarının da aşağı çekildiğini görüyoruz. Değerli arkadaşlar, bir
kere şunu ifade etmem lazım ki, 4 ana, 3 de uyum niteliğindeki maddeden oluşan
bu tasarıda, iyileştirme olarak kabul edilebilecek cezaların aşağı çekilmesi
konusu neredeyse hiç düşünülmemiş, unutulmuş. Sadece 159 uncu maddede üst
sınırda bir indirim yapılmış. Biraz önce görüşmüş olduğumuz Terörle Mücadele
Kanununun 7 nci maddesi ve şimdi görüştüğümüz Terörle Mücadele Kanununun 8 nci
maddesindeki tüm cezalar aynen muhafaza edildiği gibi, ilaveten para cezalarında
da ağırlaştırmalar söz konusudur. Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu demek
lazım!. Yani, bu madde bu şekliyle kabul edilirse, yine, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin en önemli gündem maddesi olacak ve Türkiye mahkûm olmaya devam
edecektir. Doğrusu, biraz sonra
görüşülecek olan önergemizin kabul edilmesidir diye ifade etmek istiyorum
değerli arkadaşlar; çünkü, biz, eğer, hakikaten demokratik bir adım atmak
istiyorsak, hakikaten altına imza atmış olduğumuz uluslararası sözleşmelere
paralel bir düzenleme yapmak istiyorsak, kendi kendimizi kandırmamızın hiçbir
âlemi yok. Burada, ne vatandaşımızın kandırılması söz konusu ne de Avrupa'da
yargı yetkisini kabul etmiş olduğumuz hâkimlerin buna kanması söz konusu.
Burada, tam anlamıyla, tasarının getiriliş amacına ters bir düzenleme söz
konusudur. Bu düzenlemenin yanlış olduğunu ifade ediyor, Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim
efendim. Gruplar adına başka söz
isteyen?.. Yok. Madde üzerinde 3 adet
önerge vardır; önce, geliş sıralarına göre okutup, sonra da aykırılık
derecelerine göre işleme tabi tutacağım. Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 810
sıra sayılı tasarının 4 üncü maddesinin birinci fıkrasıyla değiştirilen 3713
sayılı Yasanın 8 inci maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Yahya
Akman Şanlıurfa "Türkiye Cumhuriyeti
Devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak amacıyla ve terör
yöntemlerine başvurmaya özendirecek şekilde yazılı, sözlü veya görüntülü
propaganda ile toplantı, gösteri ve yürüyüş yapanlar hakkında fiilleri daha
ağır bir cezayı gerektirmedikçe altı aydan bir yıla kadar ağır hapis cezası
verilir." BAŞKAN - Diğer önergeyi
okutuyorum : Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 810
sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
çerçeve 4 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Madde 4 : Terörle
Mücadele Kanununun 8 inci maddesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "Madde 8- Türkiye
Cumhuriyeti Devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak
amacıyla, terör yöntemlerine başvurmayı özendirecek şekilde yazılı, sözlü ya da
görüntülü propaganda ile toplantı, gösteri ve yürüyüş yapanlar hakkında,
fiilleri daha ağır bir cezayı gerektirmedikçe bir yıldan üç yıla kadar hapis ve
1 milyar liradan 3 milyar liraya kadar ağır para cezasına hükmolunur. Birinci fıkrada
belirtilen propaganda suçunun 5680 sayılı Basın Kanununun 3 üncü maddesinde
belirtilen bir mevkute vasıtasıyla işlenmesi halinde, ayrıca bunların
sahiplerine ilgili mevkutenin varsa bir önceki ay ortalama satış bedelinin
dörtte 3'ü kadar ağır para cezası verilir. Ancak, verilecek para cezası hiçbir
halde 3 milyar liradan az olamaz. Bu mevkutelerin sorumlu müdürlerine, sahiplerine
verilecek para cezasının yarısı uygulanır ve altı aydan iki yıla kadar hapis
cezası verilir. Birinci fıkrada
belirtilen propaganda suçunun ikinci fıkrada yazılı mevkuteler dışındaki basılı
eser ve sair kitle iletişim araçları ile işlenmesi halinde, sorumluları ve
kitle iletişim araçları sahipleri hakkında altı aydan iki yıla kadar hapis ve 1
milyar liradan 3 milyar liraya kadar ağır para cezasına hükmolunur. Ayrıca,
mahkeme, ilgili radyo ve televizyon kuruluşunun bir günden yedi güne kadar
yayından men'ine karar verir. Birinci fıkrada
belirtilen propaganda suçunun, ikinci ve üçüncü fıkralarda yazılı kitle
iletişim araçları ile işlenmesi halinde verilecek ceza üçte bir oranında
artırılır." BAŞKAN - Bu önerge en
aykırı önerge olduğu için, okutup, işleme alacağım: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 810
sıra sayılı "Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair" kanun
tasarısının çerçeve 4 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Madde 4- Terörle Mücadele
Kanununun 8 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "Madde 8- Türkiye
Cumhuriyeti Devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak
amacıyla, terör yöntemlerine başvurmayı özendirecek şekilde yazılı, sözlü ya da
görüntülü propaganda ile toplantı, gösteri ve yürüyüş yapanlar hakkında,
fiilleri daha ağır bir cezayı gerektirmedikçe bir yıldan üç yıla kadar hapis ve
1 milyar liradan 3 milyar liraya kadar ağır para cezasına hükmolunur. Birinci fıkrada
belirtilen propaganda suçunun, 5680 sayılı Basın Kanununun 3 üncü maddesinde
belirtilen bir mevkute vasıtasıyla işlenmesi halinde, ayrıca, bunların
sahiplerine ilgili mevkutenin varsa, bir önceki ay ortalama "satış bedelinin
dörtte 1'i" kadar ağır para cezası verilir. Ancak verilecek para cezası
hiçbir halde 3 milyar liradan az olamaz. Bu mevkutelerin sorumlu müdürlerine,
sahiplerine verilecek para cezasının yarısı uygulanır ve altı aydan iki yıla
kadar hapis cezası verilir. Birinci fıkrada
belirtilen propaganda suçunun, ikinci fıkrada yazılı mevkuteler dışındaki
basılı eser vesair kitle iletişim araçları ile işlenmesi halinde, sorumluları
ve kitle iletişim araçları sahipleri hakkında altı aydan iki yıla kadar hapis
ve 1 milyar liradan 3 milyar liraya kadar ağır para cezasına hükmolunur.
Ayrıca, mahkeme, ilgili radyo ve televizyon kuruluşunun bir günden yedi güne
kadar yayından men'ine karar verir. Birinci fıkrada
belirtilen propaganda suçunun ikinci ve üçüncü fıkralarda yazılı kitle iletişim
araçlarıyla işlenmesi halinde verilecek ceza üçte 1 oranında artırılır. BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu efendim? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
EMİN KARAA (Kütahya) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN - Hükümet?.. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ
TÜRK (Trabzon) - Katılmıyoruz. Sayın Bekâroğlu, buyurun.
(SP sıralarından alkışlar) MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) -
Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım; bu önergeyle, Türkiye Cumhuriyeti
Devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak amacıyla propaganda
yapmayı kesin, net, somut bir gerekçeye, unsura bağlamaya çalışıyoruz. Gerçekten, bu,
ağırlaştırıcı unsur olarak gelen "terör yöntemlerine başvurmayı
özendirecek şekilde" kavramı, suçun unsurunu oluştursun ve konuyla ilgili
bugüne kadar yapılan tartışmalara da burada nokta konulsun. Değerli arkadaşlarım,
kimse, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bölünmesini istemiyor; ülkesinin,
milletinin bölünmesini istemiyor. Bunu önlemek için alınacak tedbirler var.
Elbette, partiler, bunun için oy isterler, bunun için hükümete gelirler ve
hükümet ederler. Biz, Türkiye Cumhuriyeti Devletininin, milleti ve ülkesiyle
bölünmesini istemiyorsak, bu ülkede yaşayan insanların, bu ülkede mutlu
olmasını sağlamalıyız; Türkiye'yi, yaşanabilir bir ülke haline getirmeliyiz.
Bugün, maalesef, Türkiye, hem ekonomik sebeplerden dolayı hem demokrasi, hak ve
özgürlüklerin üzerindeki baskılardan dolayı yaşanabilir bir ülke olmaktan
çıkıyor. Eğer, biz, terörle mücadele etmek ya da eğer biz, ülkenin bölünmesini
engellemek istiyorsak, hükümet olarak, bu tip tedbirleri öne çıkaracağız.
Elbette, yasal tedbirler de, bu konuda, alınacaktır. İşte, bu yasal tedbirlerin
sınırı, terör eylemleridir "terör eylemlerini özendirmek"tir. Doğru
olan budur. Bizim, aslında, Avrupa
Birliği süreci dediğimiz süreçte, demokratikleşme dediğimiz süreçte de yapmak
istediğimiz şey budur; düşünceyi suç olmaktan çıkarmaktır. Burada, düşünce, suç
olmaktan çıkarılmıyor değerli arkadaşlarım; burada, düşünce, suç olmaya devam
ediyor. Bugüne kadar bu maddeden
ceza alanların dosyalarını inceleyin, gerçekten, ciddî bir şekilde, terör
eylemlerinin propagandasını yapan insanlar da var ve onlar ceza almışlardır;
ama, terör örgütlerinin ve eyleminin propagandasını hiç yapmayan, özgürlük
alanlarının genişletilmesini söylerken; örneğin, Kürtçe yayın olsun dediğinden
dolayı ceza alan çok sayıda insan mevcuttur. Biz, bunların önüne geçmek
durumundayız. Bir de, bu yayınlar öyle bir yayın organında yapılabilir ki,
burada getirilen, satış bedelinin dörtte 3'ü şeklindeki cezayla, o mevkute, o
yayın organı, alacağı cezayla, bu paradan dolayı tamamen kapanabilir; bu,
sadece ifade özgürlüğünün değil, basın özgürlüğünün önünde de bir engeldir. Eğer siz bu maddeyi
desteklerseniz, ki, böyle bir şey göremiyorum; arkadaşlarımız, bir an evvel
okuyun, geçin de, oylamaları yapın diyorlar; bu sebepten dolayı da, maalesef,
Meclisin saygınlığı gidiyor; ama, biz, doğru olanları söyleyip, burada tarihe
not düşüyoruz. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Hükümetin ve
Komisyonun kabul etmediği önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. Çeker misiniz efendim
önergenizi? YASİN HATİBOĞLU (Çorum) -
Önergemizi geri çekiyoruz. BAŞKAN - Çok çok teşekkür
ederim efendim; çünkü, okuması 10 dakika sürüyor. Son önergeyi... Sayın Akman da
gerekçesini... Değil mi?.. Neyse... Okuyalım da evvela. MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) -
Sayın Başkan... BAŞKAN - Yok efendim...
Size söylemedim... İstirham ederim... MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) -
İçtüzük neyi gerektiriyorsa onu yapın Sayın Başkan. BAŞKAN - Onu yapıyorum
zaten efendim. Son önergeyi okutuyorum : Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 810
sayılı tasarının 4 üncü maddesinin birinci fıkrasıyla değiştirilen 3713 sayılı
Yasanın 8 inci maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz. Yahya
Akman Şanlıurfa "Türkiye Cumhuriyeti
Devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak amacıyla ve terör
yöntemlerine başvurmaya özendirecek şekilde yazılı, sözlü veya görüntülü
propaganda ile toplantı, gösteri ve yürüyüş yapanlar hakkında, fiilleri daha
ağır bir cezayı gerektirmedikçe, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası
verilir." BAŞKAN - Komisyon
katılıyor mu efendim? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
EMİN KARAA (Kütahya) - Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu? ADALET BAKANI HİKMET SAMİ
TÜRK (Trabzon) - Katılmıyoruz. BAŞKAN - Sayın Akman,
gerekçesini okutayım mı? YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) -
Madde üzerinde konuşurken izah etmiştim; gerekçesi okunsun. BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum: Gerekçe : Maddenin komisyona gelen
hali yürürlükteki metinden daha ağır bir şekilde düzenlenmiştir. Oysa,
demokrasi, yahut uyum paketinin getiriliş nedeni bu maddelerde iyileştirme
amacı gütmektedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Türkiye aleyhine vermiş
olduğu kararların çok büyük bir çoğunluğu bu madde nedeniyledir. Gerek Türkiye'nin
taahhütleri gerekse Avrupa Birliğinin bizden istekleri doğrultusunda bir
iyileştirme yapılmak isteniyorsa maddenin önerdiğimiz gibi somut bir suç haline
getirilmesi ve terör tanımına bağlanması gerekir. BAŞKAN - Efendim,
Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. 4 üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir. 5 inci maddeyi okutuyorum
: MADDE 5. - 16.6.1983
tarihli ve 2845 sayılı Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanunun 16 ncı maddesinin ikinci fıkrasının ikinci cümlesi
madde metninden çıkarılmış, üçüncü ve dördüncü fıkraları ise aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir. "Anayasanın 120 nci
maddesi gereğince olağanüstü hâl ilân edilen bölgelerde yakalanan veya
tutuklanan kişiler hakkında ikinci fıkrada dört gün olarak belirlenen süre,
Cumhuriyet savcısının talebi ve hâkim kararıyla yedi güne kadar uzatılabilir. Tutuklu bulunan sanık,
müdafii ile her zaman görüşebilir. Cumhuriyet savcısı tarafından gözaltı
süresinin uzatılmasına yazılı olarak emir verilmesinden sonra gözaltında
bulunan kişi hakkında da aynı hüküm uygulanır." BAŞKAN - 5 inci madde
üzerinde, Saadet Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili Sayın Lütfü Esengün;
buyurun efendim. (SP sıralarından alkışlar) SP GRUBU ADINA LÜTFÜ
ESENGÜN (Erzurum) - Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; görüşülmekte olan
tasarının 5 inci maddesi üzerinde Saadet Partimizin Grubu adına söz almış
bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sözümün başında, geçen
hafta içerisinde Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen Meclis İçtüzüğüyle
ilgili, iki satır da olsa, kısaca düşüncelerimi ifade etmek istiyorum. Değerli arkadaşlar, şu
anda, Meclisimiz, Anayasaya aykırı bir İçtüzükle çalışıyor. Anayasa Mahkemesi
tarafından İçtüzüğün hem de yasamayla ilgili maddeleri iptal edildi; buna
rağmen, Sayın Meclis Başkanından, Anayasaya aykırılığın düzeltilmesi yönünde
henüz hiçbir girişim, hiçbir teşebbüs görmedik. Her ne kadar Anayasa
Mahkemesinin gerekçeli kararı yayımlanmamış olsa dahi, kısa kararda hangi
maddelerin Anayasaya aykırı olduğu bellidir; gerekçeli kararı beklemeye gerek
yoktur. Süratle, yeniden, Anayasaya uygun bir İçtüzüğe kavuşmamız için,
öncelikle de, tabiî ki, Sayın Meclis Başkanımızın teşebbüste bulunması
gerekirdi; ama, bildiğimiz kadarıyla, Sayın Meclis Başkanımız bugüne kadar
hiçbir teşebbüste bulunmadı, bugün de yurtdışına bir seyahate gitti. Biz,
tabiî, bütün bu durum karşısında, Saadet Partili milletvekilleri olarak,
değişiklik teklifimizi hazırladık, imzalarını ikmal ettik, bugün veya yarın
sabahleyin Meclis Başkanlığına verilecek. Değerli arkadaşlar,
Anayasaya uymak hepimizin görevidir. Özellikle de Meclisi Anayasaya uygun bir
İçtüzükle yönetmek, idare etmek tabiî ki hepimizin menfaatınadır. Kimse, yangından mal kaçırmak için, üç aylık
süreyi veya Anayasa Mahkemesinin gerekçeli kararının yayımlanmasını beklemez. Değerli arkadaşlar, bu
getirilen madde olumlu bir madde. Burada gözaltı süreleri indiriliyor. Bakınız,
biz, 54 üncü hükümet olarak işbaşında iken, bu konuda Anayasanın tanıdığı en
asgarî süreye gözaltı sürelerini indirmiştik. 54 üncü hükümet zamanında gözaltı
süreleri, Anayasanın müsaade ettiği en alt sınıra çekilmişti; ama, şimdi,
Anayasa değişti, daha aşağıya çekme imkânı var; bugün, o yapılıyor. Biz, yine, o hükümet
zamanında, 312 nci maddenin devlet güvenlik mahkemelerinin görevi dışına
çıkarılması için Meclise tasarı getirmiştik; komisyondan geçmişti, Meclis Genel
Kuruluna kadar gelmişti. Efendim, bugün 312 nci madde üzerinde hassasiyet
gösteren arkadaşlarımız, daha geçenlerde, aynı fasılda düzenlenmiş olan, yine
kamu düzeniyle ilgili olan 313 üncü ve 314 üncü maddelerin, yani, çete
suçlarının devlet güvenlik mahkemelerinin görevi dışına çıkarılması konusunda
hiçbir şekilde itirazda bulunmadılar, kabul oyu verdiler. Şimdi, enteresan ve
acayip bir durum var Türkiye'de; 312 nci madde DGM'nin kapsamı içerisinde, 313
ve 314 aynı fasılda kamu düzeniyle ilgili maddeler DGM'nin kapsamında değil.
Biz, o zaman bunu düşünmüştük; ama, o zamanki iktidar ortağımızın içerisindeki
bazı arkadaşların muhalefeti sebebiyle başaramamıştık. Sonra, neler yapılmıştı;
İnsan Hakları Üst Kurulunu biz kurduk. İnsan hakları müsteşarlığının kurulması
için hazırladığımız tasarı Meclis Plan ve Bütçe Komisyonunda, maalesef, kaldı,
hükümetimizin ömrü yetmedi. Şimdi getirilen
tasarıyla, 48 saate kadar normal gözaltı süresi var; şu andaki yasada yedi güne
kadardır; şimdi, bu, savcının emriyle dört güne indiriliyor; olumlu bir
gelişmedir. Hâkim kararıyla da, şu andaki yasada on güne kadar olan süre, yedi
güne indiriliyor; ancak, burada önemli bir husus var, müdafiiyle görüşme
konusunda yine cumhuriyet savcısının yazılı emrinden sonraki bölümde ancak
DGM'lik suçlarda müdafiiyle görüş imkânı olacak. Değerli arkadaşlar,
müdafiiyle görüşülmeyen yerde işkence vardır. Eğer, hükümet ve bizler,
Türkiye'de işkenceyi önlemek istiyorsak, muhakkak, soruşturmanın, gözaltının
her safhasında, hangi suç olursa olsun, nerede işlenmiş olursa olsun, ister
olağanüstü halde ister başka yerde, avukatla, müdafiiyle görüşme hakkını...
Savunma hakkı, hepimizin bildiği gibi, kutsal bir haktır, anayasal bir haktır
ve özellikle de, işkencenin önlenmesi için müdafiiyle görüşme imkânını
sanıklara her zaman vermeliyiz. Bakınız, Sayın
Bakanımızın geçende bir ifadesi şöyleydi: "İşkenceyle mücadeleyle ilgili
olarak yasal bir noksanımız yok; ama, tatbikatta var." Evet, bütün yasalar
çıkarılmış, bütün düzenlemeler yapılmış; ama, yasaların işlemediği, yasaların
uygulanmadığı bazı yerler var. İşte, o işkence yapılan karanlık yerler. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) -
Hemen bitireceğim... BAŞKAN- Tabiî efendim;
buyurun. LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) -
Oraya, yasa işlemiyor; oraya, kimsenin hükmü geçmiyor; oraya, yasaların,
bakanların emri geçmiyor; orada, sadece kaba kuvvet ve insanlık dışı bazı
kişilerin uygulamaları geçerli. Onun için, bu maddede yapılan
cumhuriyet savcısı tarafından gözaltı süresinin uzatılmasına yazılı olarak emir
verilmesinden sonra, gözaltına alınan, müdafiiyle görüştürülür hükmü yanlıştır;
gözaltına alınan her sanık, o andan itibaren müdafiiyle görüşmelidir. Müdafie
ne kadar imkân verirsek, Türkiye'de adalet o kadar sağlanmış olur. Adaletin
tecellisinden de hiç kimse korkmasın. İşkenceyle alınan ifadelerle adalet
tecelli etmez; işkenceden, zor ve kötü muameleden hayır gelmez. Netice itibariyle,
maddenin, bu haliyle de olsa Grubumuz tarafından desteklendiğini ifade ediyor,
hepinize saygılarımı sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum efendim. İkinci söz, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Ali Şahin'in. Buyurun efendim. (AK
Parti sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; görüşmekte
olduğumuz kanun tasarısının çerçeve 5 inci maddesi üzerinde Grubum adına
görüşlerimi arz etmek için huzurunuzdayım; hepinize saygılar sunuyorum. Efendim, görüşmekte
olduğumuz çerçeve 5 inci madde, 2845 sayılı Devlet Güvenlik Mahkemelerinin
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun 16 ncı maddesinde değişiklik yapmaktadır.
İlgili madde, beş fıkradan ibaret olup, fıkralardan birindeki bir cümle
yürürlükten kaldırılmakta, iki fıkrada da değişiklik yapılmaktadır. Biraz önce,
Grubu adına görüşlerini açıklayan Sayın Esengün'ün de ifade ettiği gibi,
yapılan bu değişiklikler, 3 Ekim 2001 tarihinde Anayasamızın 19 uncu maddesinde
yapılan değişikliklere paralel değişikliklerdir. O bakımdan, bir noktada,
Anayasaya uyum için getirilmiş olan bir değişikliktir. Anayasa değişikliğini
hep birlikte gerçekleştirdiğimize göre, ilgili yasalara yansıtılacak bu
değişikliklere de, hiç şüphesiz ki, Grup olarak olumlu yaklaşıyoruz. Hemen şunu ifade edeyim
ki, Devlet Güvenlik Mahkemesinin görev alanına giren suçlarda, yakalanan veya
tutuklanan kişilerin gözaltına alınmalarıyla ilgili mevcut kanunda süreler var;
normal süre 48 saat, savcının isteği halinde bu, dört güne kadar
uzatılabiliyor. Ayrıca, yine, savcının talebi ve hâkimin kararıyla yedi güne
kadar mevcut kanunda gözaltı süreleri uzatılabiliyor. Eğer olağanüstü hal
bölgesinde ise, devlet güvenlik mahkemesi kapsamına giren bu suçlarda hâkim kararıyla
uzatma süresi on güne kadar olabiliyor. Yine, mevcut kanunda tutuklu sanık, her
zaman avukatıyla prensip olarak görüşme imkânına sahip; ancak, gözaltında
avukatıyla görüşebilmesi için, hâkimin, gözaltı süresinin uzatılmasına karar vermesinden
sonra bu süre başlıyor. Peki, tasarı hangi
yenilikleri, hangi iyileştirmeleri getirmektedir; önce, toplu olarak işlenen
suçlarda cumhuriyet savcısının yazılı emriyle dört güne kadar uzatma bölümü, bu
değişikte de muhafaza ediliyor; ancak, hâkim kararıyla yedi güne kadar uzatma
şıkkı madde metninden çıkmaktadır. Bu, Anayasanın 19 uncu maddesine uygun,
gerekli ve lüzumlu bir düzenlemedir. Ayrıca, biraz önce de
belirtmiştim, eğer devlet güvenlik mahkemesi kapsamına giren bir suç,
olağanüstü hal bölgesinde işlenmişse, örneğin Diyarbakır'da işlenmişse -şu
anda, oralarda, olağanüstü hal durumu söz konusu- Şırnak'ta işlenmişse,
Tunceli'de işlenmişse, şu anda yürürlükte bulunan kanuna göre gözaltı süresi on
güne kadar uzatılırken, bu değişiklik gerçekleştiği takdirde, yedi güne kadar
uzatılabilecektir; demek ki, üç günlük bir avantaj elde edilmektedir. Ancak,
Adalet Komisyonundaki görüşmelerde de ifade etmiştik, biraz önce arkadaşlarımız
da dikkati bu noktaya çektiler, Anayasada yapılan değişiklikte "bu
süreler, olağanüstü hal, sıkıyönetim ve savaş hallerinde uzatılabilir"
demekte, ancak, ne kadar uzatılacağı konusunda bir süre öngörülmemektedir. Bu
tasarıyı hazırlayanlar, bu süreyi şimdilik yedi gün olarak öngörmüşlerdir. Bu
yedi günlük sürenin, ben, uzun olabileceğini düşünüyorum; bu, beş gün olabilir,
makuldür. Sanıyorum, bu konuda verilmiş bir önergede var, o önerge
doğrultusunda bunun beş gün olmasında isabet olduğu kanaatindeyim. Eğer, öyle
bir önerge çekilmezse, burada oylanırsa, o istikamette destek vereceğimizi de
ifade etmek istiyorum. İzin verirseniz,
sözlerimi şöyle tamamlıyorum: Devlet güvenlik mahkemeleri olağanüstü durumların
ürünüdür. Türkiye, artık, normalleşmek durumundadır. Devlet güvenlik
mahkemelerinin kaldırılması gerekliliğini düşünüyoruz; nitekim, asker üyelerin
devlet güvenlik mahkemesinden çıkarılmasıyla ilgili anayasa değişikliğini hep
birlikte yapmıştık. Geçenlerde, sanıyorum, bundan bir ay kadar önce, belki
birbuçuk ay kadar önce, yine bir değişiklik yapmak suretiyle, kapsamını
daraltmıştık, Türk Ceza Kanununun bazı maddelerini, devlet güvenlik
mahkemesinin kapsamı alanının dışına almıştık. İnanıyorum ki, gün gelecek, bu
Parlamento, devlet güvenlik mahkemelerini de, Anayasasından çıkarmak suretiyle,
tabiî hâkim ilkesinin ülkemizde... (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) MEHMET ALİ ŞAHİN
(Devamla) - Sayın Başkan, tamamlıyorum. Ülkemizde, tabiî hâkim
ilkesine uygun, herkesin eşit haklardan yararlandığı, eşit sürelerden
yararlandığı bir noktaya, Türkiye gelir umudundayız; bizim bu konudaki
görüşümüz budur. Ama, tasarının bu maddesine, Anayasaya uyumu sağladığı için
destek vereceğimizi belirtiyor, hepinize saygılar sunuyoruz efendim. (AK Parti
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum efendim. Şimdi, söz sırası, Doğru
Yol Partisi Grubu adına Kayseri Milletvekili Sayın Sevgi Esen'de. Buyurun efendim. (DYP
sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA SEVGİ
ESEN (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; basınımızda ve
kamuoyunda uyum yasaları olarak adlandırılan, 810 sıra sayısıyla Türkiye Büyük
Millet Meclisi gündemine gelen yasa tasarısının 5 inci maddesi üzerinde Doğru
Yol Partisi Grubu adına görüşlerimi ifade etmek üzere söz almış bulunmaktayım;
başta Sayın Başkan olmak üzere, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri,
basınımızda, daha çok, 159 uncu ve 312 nci maddeler tartışıldı. Şu anda,
üzerinde fazla durulmayan, çok da önemli olan bir maddeyi görüşmek üzereyiz. 5
inci maddeyle ne yapılıyor; 5 inci maddeyle, 1983 tarihli, 2845 sayılı Devlet
Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun 16 ncı
maddesinin ikinci fıkrasının ikinci cümlesi metinden çıkarılıyor; üçüncü ve
dördüncü fıkraları ise değiştirilerek, Anayasanın 120 nci maddesinin uygulama
alanına giren bir düzenleme yapılıyor. Peki, Anayasamızın 120 nci maddesi
nedir; 120 nci madde, olağanüstü yönetim usullerini belirleyen maddelerden
biridir ve şiddet olaylarının yaygınlaşması ve kamu düzeninin ciddî şekilde
bozulması sebebiyle ilan edilen olağanüstü hal ilanına ilişkin bir maddedir.
Anayasamızın, temel hak ve hürriyetler açısından farklılık arz eden durumlarda
kendini koruma mekanizmasının doğal ve haklı bir sonucu olarak, hür demokratik
düzeni ve temel hak ve hürriyetleri ortadan kaldırmaya yönelik hareketlerin,
yaygın şiddet hareketlerine ait ciddî belirtilerin çıkması ve bu nedenle, kamu
düzeninin ciddî şekilde bozulması hallerine mahsus olmak üzere, olağanüstü hal
ilan edilebileceğinin şekil bulduğu bir düzenlemedir. Burada, çok ciddî
unsurlar aranarak geçici bir durum ilan edilmektedir. Değerli milletvekilleri,
hepinizin de malumu olduğu üzere, Meclisimiz bir uzlaşma örneği göstererek, 33
maddelik bir anayasa değişikliği paketini bu Meclisten geçirerek yasalaşmasını
temin etmiştir. Bu değişikliklerden biri de Anayasamızın 19 uncu maddesinde
gerçekleşmiştir. Bu değişiklikle, 4709 sayılı Kanunun 4 üncü maddesiyle,
Anayasanın 19 uncu maddesi değiştirilerek, toplum olarak işlenen suçlarda
gözaltı süresi kısaltılarak, dört gün içinde hâkim önüne çıkarılacağı kabul
edilmiştir. İşte, Anayasamızda, kişilerin temel hakları açısından isabetli
yapılan bu değişikliğin ilgili kanunlarımıza yansıtılması anayasal bir
zorunluluktur. Bu anlamda, görüştüğümüz bu madde tam bir uyum yasasıdır ve
Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun
16 ncı maddesinin bu şekilde değiştirilmesi, bir şekilde ayıklanması, işin
tabiatı icabıdır. Doğru Yol Partisi Grubu olarak, bu maddeyi bu yönüyle kabul
etmek mümkündür; ancak, Doğru Yol Partisi Grubunun hassasiyeti, demokrasinin
vazgeçilmez unsuru olan temel hak ve hürriyetler yönündedir. Bu savla,
değiştirilmek istenen üçüncü fıkra üzerinde, yargılama süresi ve yargılama
bilinci adına, daha duyarlı olmak mecburiyeti vardır. Değişikliğe tabi
fıkrayla, savcının istemi üzerine, dört günlük gözaltı süresinin, hâkimin
kararıyla yedi güne kadar uzatılacağı şekle bağlanmaktadır. Oysa, bu inceleme,
sanığı görme zorunluluğu aranmaksızın dosya üzerinde yapılacak bir incelemeyi
öngörmektedir. Bu durum, anlaşılmaz bir yargı biçimidir ve yerinde de değildir.
Kaldı ki, uluslararası bir sözleşme olan ve bizim de imzamızın bulunduğu Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesinin kararına göre, hangi nedenle olursa olsun, gözaltı
süresinin dört gün altı saati geçemeyeceğine ilişkindir. Dolayısıyla, dört
günden sonraki gözaltı süresinin hâkim kararıyla uzatılması hallerinde, sanığın
mutlaka hâkim huzuruna çıkarılması, hem Anayasamızın ilgili 19 uncu maddesinin
ruhunun gereğidir hem de taraf olduğumuz uluslararası anlaşmanın gereğidir.
Kişi hürriyeti ve güvenliğimiz temel haklardan olduğu gerçeği karşısında, bu
eksiklik veya yanlışlık mutlaka giderilmelidir. Çağımızın insan hakları
çağı olduğu söylemleri ve iddiası, ancak insan haklarına saygı göstermekle ve
kişi hürriyetini temin etmekle mümkün olacağı düşüncesiyle, hepinize saygılar
sunuyor, teşekkür ediyorum, sağ olun. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Esen. Madde üzerinde görüşmeler
tamamlandı. Madde üzerinde üç önerge
vardır, ilk önergeyi okutuyorum : Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 810 sıra sayılı yasa
tasarısının 5 inci maddesinin ikinci fıkrasındaki "yedi güne kadar
uzatılabilir" cümlesinin "dört güne kadar uzatılabilir" şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Lütfi
Yalman Konya BAŞKAN - Diğer önergeyi
okutuyorum : Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının, 2845 sayılı Devlet
Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun 16 ncı
maddesinin üçüncü fıkrasında yapılan değişikliğin sonuna, "hâkim, karar
vermeden önce yakalanan veya tutuklanan kişiyi dinler" cümlesinin
eklenmesini dilerim. Saygılarımla. H.
Uluç Gürkan Ankara BAŞKAN - Son önerge, en
aykırı önerge olup, okutup işleme alacağım : Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 810
sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
çerçeve 5 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Madde 5. - 16.6.1983
tarihli ve 2845 sayılı Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanunun 16 ncı maddesinin ikinci fıkrasının ikinci cümlesi
madde metninden çıkarılmış, üçüncü ve dördüncü fıkraları ise aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir. "Anayasanın 120 nci
maddesi gereğince olağanüstü hal ilan edilen bölgelerde yakalanan veya
tutuklanan kişiler hakkında ikinci fıkrada dört gün olarak belirlenen süre,
cumhuriyet savcısının talebi ve hâkim kararıyla yedi güne kadar uzatılabilir. Yakalanan zanlı ya da
tutuklu bulunan sanık, müdafii ile her zaman görüşebilir." BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu efendim? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
EMİN KARAA (Kütahya) - Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Hükümet önergeye
katılıyor mu? ADALET BAKANI HİKMET SAMİ
TÜRK (Trabzon) - Katılmıyoruz. BAŞKAN - Sayın Bekâroğlu,
buyurun. MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; tekrar, hepinizi selamlıyorum. Bu değişiklik
önergesiyle, aslında, Anayasaya uyum çerçevesinde yapmış olduğumuz
değişikliklerin amacına ulaşmasını sağlamaya çalışıyoruz. Değerli arkadaşlarım,
Türkiye Cumhuriyeti mahkemelerinin vermiş olduğu kararların büyük bir kısmı
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden geri dönüyor. Niye dönüyor, niye oraya
gidiyor; onu bize sormayın. Biz, Avrupa Birliğine girmeye kendi irademizle
karar verdik ve başvurduk. Dolayısıyla, Avrupa Birliğine gireceksek, o zaman, o
şartları yerine getireceğiz. Nedir bu şartlar?.. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesinin gereğini yerine getiriyoruz, bunu da imzalamışız, bu Meclis de
görüşmüş ve kabul etmiş. Bakınız, bizim, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinden geri dönen dosyalarımızın büyük çoğunluğunda usul
hataları var, savunma hakkının yeteri kadar verilmediği var. Şimdi, burada,
yapılan bu değişiklikte, yine, kişinin gözaltındayken avukatla görüşmesini
engeller bir durum var. Biz, yapmış olduğumuz teklifle, kişinin gözaltına
alınır alınmaz avukatıyla görüşmesini istiyoruz ve bu istek de, gayet doğal bir
istektir. Değerli arkadaşlarım,
Türkiye'de yıllardan beri -zorunluydu değildi; bunu tartışmıyorum- bir bölgede
ayrı bir hukuk uygulanıyor. Bir toplum, bir millet, bu kadar uzun süre, bu
kadar büyük gerginliğe tahammül edemez. Bölünmeyelim derken... Yani, sadece
yasalarla, sadece kararlarla, yasaklarla değil, biraz sosyoloji okumamız
gerekiyor, biraz psikoloji okumamız gerekiyor. Nasıl bölüneceğiz; bir toplum,
bir mekanizma, bir organizma, gerginliğe, bu kadar uzun süre tahammül edebilir
mi?.. Anayasa değişikliği
yapıp, gözaltı sürelerini dört güne indirdiğimiz günden itibaren, olağanüstü
hal bölgesinde, hatta olağanüstü halin olmadığı Van'da bile geçerli olup
olmadığı tartışma konusu olan 430 sayılı Kanun Hükmündeki Kararnameye bağlı
kalarak, olağanüstü hal valisinin isteği ve yargıç kararıyla, insanlar, 10'ar
günlük 10'ar günlük cezaevinden çıkarılarak 60-70 gün boyunca gözaltında
tutuldular ve bunlarla avukat görüşemiyor. Değerli arkadaşlarım,
hukuktan, hukuk devletinden, Avrupa'dan filan vazgeçtik, bu ülkenin insanları,
bu ülkenin vatandaşları bizim diyoruz, bir diyoruz, beraberiz diyoruz; peki,
nasıl olacak bir, beraber?! Bir, berabersek, herkese aynı hukuk uygulanmayacak
mı?.. Değerli arkadaşlarım, bu
teklifin kabul edilmesi gerekiyor. Sayın Adalet Bakanının kendisi bir
hukukçudur, nasıl, böyle bir tasarıyı hazırlayıp buraya sunabiliyor; gerçekten
hayret ediyor; hepinizden destek bekliyorum; saygılar sunuyorum. (SP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Komisyonun ve
Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum
: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 2845 sayılı Devlet
Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun 16 ncı
maddesinin üçüncü fıkrasında yapılan değişikliğin sonuna "hâkim, karar
vermeden önce yakalanan veya tutuklanan kişiyi dinler" cümlesinin
eklenmesini dilerim. H.
Uluç Gürkan Ankara
BAŞKAN - Komisyon
katılıyor mu efendim? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
EMİN KARAA (Kütahya) - Katılmıyoruz. BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu efendim? ADALET BAKANI HİKMET SAMİ
TÜRK (Trabzon) - Katılmıyoruz. Sayın Gürkan, buyurun
efendim. H. ULUÇ GÜRKAN (Ankara) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu önergeyle amacım, 10 yıldır
uluslararası platformlarda, inançla ve kararlılıkla haklılığını savunduğum
ülkemin, Türkiyemizin ulusal çıkarlarının zarar görmesini önlemektir. Ekim
ayında, Anayasanın 19 uncu maddesinde, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine uygun
bir düzenleme yaptık. Yakalanan veya tutuklanan kişiler için gözaltı süresini
dört günden daha öteye, ancak, o kişilerin, hâkim önüne çıkarılmaları kaydıyla
öngördük ve "kimse, bu süreler geçtikten sonra, hâkim kararı olmaksızın
hürriyetinden yoksun bırakılamaz" dedik. Sayın milletvekilleri,
Anayasada bu değişikliği yaptıktan sonra, hiç kuşkusuz, hükümetimizin
talimatıyla, Türkiye'nin Avrupa Konseyi Nezdindeki Daimî Temsilcisi Büyükelçi
Numan Hazar imzasıyla, 29 Ocak 2002 günü, Avrupa Konseyine, aşağıdaki, şimdi
okuyacağım bildirimde bulunduk: "Tüm ülkede gözaltı süresinin en çok dört
gün olarak belirlenmesi hakkında, geçenlerde yapılan anayasal değişiklikler
sonucunda, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 15/3 üncü maddesi gereğince,
Sözleşmenin 5 inci maddesi hakkında, Türk Hükümetinin, 5 Mayıs 1992 tarihinde
yapılan askıya alma kararını geri çektiğini bildirmek isterim." Avrupa
Konseyi Genel Sekreteri de, bu konuda, Türkiye'nin de askıya alma kararını çekmesi
nedeniyle, bütün dünyaya, memnuniyetini belirten bir açıklama yaptı. Türkiye, bu bildirimiyle,
gözaltı süreleri hakkında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine bireysel başvuru
yolunu açtı, daha önce askıya almış olduğu bireysel başvuru yolunu açtı. Ölçü,
bu konuda Anayasada yazılı olan Avrupa standartlarıdır; hâkim önüne
çıkarılmaktır. Şimdi yeni getirilen düzenlemeyle, bir anlamda Anayasada
yaptığımız değişikliği deliyoruz. Doğru Yol Partisi sözcüsü Sayın Esen'in
söylediği gibi, hâkime dosya üzerinden inceleme yapma olanağını veren bir
düzenleme yapıyoruz. Sayın milletvekilleri, bu
düzenlemeyi yaparsak, askıya alma kararını da çıkardığımız için, bundan böyle,
olağanüstü hal bölgesinde, hâkim kararıyla da olsa, dosya üzerinde yapılmışsa,
kişi, hâkim önüne çıkarılmamışsa, alınacak her uzatma kararı nedeniyle Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesine gidilecek ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Türkiye
hakkında tazminata hükmedecektir; çünkü, ölçü, Anayasamızda yazılı olan hâkim
önüne çıkarılmaktır. Sayın milletvekilleri,
bugüne kadar, biz, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine 10 milyon doları aşkın para
ödedik, tazminat olarak, bir o kadar para da yolda. Bunları ödememek için,
Anayasamız dahil, bir sürü yerde değişiklik yapıyoruz. Şimdi Anayasamızda buna
uygun değişikliği yaptıktan sonra, hâkim önüne çıkarılma koşulunu aramaksızın
gözaltı süresini hâkim kararıyla uzatma kararını almak, onlarca milyon dolarlık
yeni tazminatlara gidilmesi olanağını, yolunu açabilir. Buna hakkımız yok, bu
para bize gökten zembille inmiyor, IMF'ten borç alıyoruz. Sayın milletvekilleri,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yargı yetkisini kabul etmek veya etmemek ayrı
bir şeydir; ama, o yargı yetkisini kabul ediyorsak, onun normlarına,
bildirimlerine uymak zorundayız. Bunu gönülle, irademizle kabul etmiş
durumdayız. Tazminat ödeyerek egemenliğimizi satın alamayız. Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinin mahkûmiyet kararları, şahsen benim kanıma dokunuyor, sizin
de içinize sindiğini sanmıyorum. Onun için, gelin, önergemi destekleyin, kimse
Türkiye aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine bu konu nedeniyle gidemesin,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de bu konuda Türkiye aleyhine karar veremesin. Saygılar efendim. (DSP,
ANAP, DYP, AK Parti ve SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Komisyonun ve
Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Efendim, Kâtip Üyeler
arasında ihtilaf var. Uluç Gürkan'ın, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı
önergesinin oylamasını elektronik cihazla yapacağız. 1 dakika süre veriyorum. Oylamayı başlatıyorum. (Elektronik cihazla
oylama yapıldı) BAŞKAN - Önerge kabul
edilmiştir. Üçüncü önergeyi
okutuyorum : Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 810 sıra sayılı yasa
tasarısının 5 inci maddesinin ikinci fıkrasındaki "yedi güne kadar
uzatılabilir" cümlesinin "dört güne kadar uzatılabilir" şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Lütfi
Yalman Konya
BAŞKAN - Önergeye
Komisyon katılıyor mu efendim? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
EMİN KARAA (Kütahya) - Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Hükümet ?.. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ
TÜRK (Trabzon) - Maddede sürenin zaten dört günden yedi güne çıkarılması söz
konusu. Verilen önergeyle dört günden dört güne çıkarılması gibi garip bir
sonuç ortaya çıkıyor. O nedenle katılmıyoruz. BAŞKAN - Katılmıyorsunuz. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) -
Önergeyi çekiyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Peki efendim,
çok teşekkür ederim. 5 inci maddeyi, kabul
edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir. 6 ncı maddeyi okutuyorum
: MADDE 6. - 4.4.1929
tarihli ve 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 107 nci maddesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "Madde 107. -
Tutuklamadan ve tutuklamanın uzatılmasına ilişkin her karardan tutuklunun bir
yakınına veya belirlediği bir kişiye, hâkimin kararıyla gecikmeksizin haber
verilir. Ayrıca, soruşturmanın
amacını tehlikeye düşürmemek kaydıyla, tutuklunun tutuklamayı bir yakınına veya
belirlediği bir kişiye bizzat bildirmesine de izin verilir." BAŞKAN - 6 ncı madde
üzerinde, Saadet Partisi Grubu adına, Adana Milletvekili Sayın Yakup Budak;
buyurun efendim. (SP sıralarından alkışlar) SP GRUBU ADINA YAKUP
BUDAK (Adana) - Sayın Başkan, değerli üyeler; sözlerime başlarken, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Bugün, burada, hükümetimizin getirmiş olduğu uyum
yasalarıyla ilgili olarak, tasarının 6 ncı maddesi üzerinde, Grubum adına söz
almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Maalesef, bu maddede de,
yine, birtakım kelimeler üzerinde duruluyor, muğlak ifadeler var.
"Tutuklamadan ve tutuklamanın uzatılmasına ilişkin her karardan tutuklunun
bir yakınına veya belirlediği bir kişiye, hâkimin kararıyla gecikmeksizin haber
verilir" deniliyor. Halbuki, bizim Anayasamızda, 19 uncu maddede,
tutuklunun yakınına derhal haber verilir deniliyor. En azından Anayasaya uyumu
sağlayabilmek, anayasal bir tabiri yasaya da geçirebilmek için
"gecikmeksizin" kelimesinin yerine "derhal" sözcüğünün
getirilmesi gerekirdi, Anayasaya en azından uyumu sağlayabilmek açısından.
Maalesef, zaten, bu yasa tasarısı geldikten sonra, uyum yasası mı, uyutma
yasası mı, pek anlayamadık; çünkü, hem Avrupa Birliği uyutulmaya çalışılıyor
hem de bir şeyler yapılıyormuş gibi gösterilmek suretiyle de millet uyutulmaya
çalışılıyor; koalisyon ortakları da birbirlerini uyutmaya çalışıyorlar,
kelimelerin üzerinde durmak suretiyle ve hukukta, kelimeler, üzerinde en az
oynanacak mefhumlardır. Maalesef, Türkiye'de, özgürlüklerle ilgili bir yasa
hazırlıyoruz, sözde, özgürlüklerin alanlarını genişleteceğiz diyoruz, getirilen
düzenlemelerle, alanın genişletilmesi şöyle dursun, daha muğlak ifadelerle,
yargıda çok haksız kararların alınmasına yol açabilecek bir düzenlemeyi
yapıyoruz. Onun için, parlamentolar yasa yaparlarken, yoruma açık olmayan,
yargı yorumuna açık olmayan, açık, net, berrak kanun yapmak mecburiyetindedirler.
Öyle yapılmazsa ne olur; işte, bugün, mahkemelerden çıkan kararlar olur, mahkemeler
kendilerini parlamentonun yerine koyarak suç ihdas ederler, suç tanımı yaparlar
ve toplumdaki yaşamak istemediğimiz sıkıntılarla, görmek istemediğimiz
sancılarla karşı karşıya kalırız. Onun için, parlamentolar, yasa yaparken,
muhakkak surette, açık ve net, anlaşılır yapmak mecburiyetindedirler. Hatta ve
hatta, temel hak ve özgürlükler konusunda, parlamentoların bile, hükümetlerin
bile yetkisi ve salahiyeti sınırlıdır. Belirli konularda parlamentolar bile
düzenleme yapamazlar; çünkü, hak, her şeyin önünde gelir; hukuk, her şeyin
önünde gelir. Maalesef, yaşadığımız dönemde, hukuk, siyasallaşmıştır ve
maalesef, baskılar vardır yargının üzerinde; bunu yargıçlar ifade ediyorlar;
bundan dolayı da Türkiye sancılıdır. Bu sancıyı ortadan kaldırabilmenin yolu,
hukukun önünü açmaktır, demokrasinin önünü açmaktır, özgürlükler konusunda
özgürce düşünebilmektir ve bu özgürlüklerin genişletilmesi için, bütün
gücümüzle hep birlikte çalışmaktır. Maalesef, hak, hukuk
noktasına gelince, iktidar ortaklarının kendi aralarında da birlik, bütünlük
olmadığı gibi; yine, dolambaçlı yollarla, hukukun, hak ve özgürlüklerin önü
kesilmeye çalışılmaktadır. Bu tartışmalarla da, kimin özgürlüklerden yana,
kimin temel insan haklarından yana, kimin haktan ve hukuktan yana, kimin de
baskıcı zihniyetten yana olduğunu görme imkânına kavuştuk. Onun için, bu yapılan
düzenlemelerin tamamı, özgürlükleri genişletme yerine, maalesef, daraltmayı
amaçlamaktadır; ama, Avrupa'nın baskısı karşısında da, genişletiyormuş
görüntüsü verilmek istenilmektedir. Kelimeler, manaların kalıplarıdır. Belki,
siz, bu kalıpları istediğiniz manalarla doldurmaya çalışabilirsiniz; ama, hak
kelimesi, evrensel bir kelimedir; bütün dünyada, hangi dine, hangi inanca,
hangi tarihe mensup olursa olsun, insanların üzerinde uzlaştığı bir kelimedir. Biz, hakkı hâkim
kılmadıkça, hukukun üstünlüğünü gerçekleştirmedikçe, bu konuda da samimî
olmadıkça, Türkiye'nin önünü açmamız mümkün değildir. Maalesef, bu yapılan düzenlemede de, hakkın ve hukukun önünü açma
yerine, dolambaçlı ifadelerle, sanki bir şey yapıyormuş gibi gözüküp, eskiyi
muhafaza etmenin yoluna gidilmiştir. Biz, iktidar ortaklarını, özgürlük
noktasında, daha geniş açılımlı bir anlayış içerisinde görmek isterdik.
Türkiye'nin çektiği sıkıntılar, Türkiye'nin çektiği ekonomik sıkıntıların
temelinde de özgürlüklerin olmaması yatmaktadır. Özgürlüğün bol olduğu yerlerde
ekmek de artıyor, özgürlüğün eksik olduğu yerlerde ekmek de azalıyor; onun için
de, toplumda, kavgalar, huzursuzluklar meydana geliyor. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Efendim,
toparlar mısınız? YAKUP BUDAK (Devamla) -
İki cümleyle bitiriyorum Sayın Başkan. BAŞKAN - Efendim,
istirham ediyorum, bir tek cümleyle bitirelim. YAKUP BUDAK (Devamla) -
Özgürlüğün bol olduğu yerde ekmek de bol olmaktadır, özgürlüğün yok olduğu
yerde de ekmek yok olmaktadır. Bu iktidar döneminde milletin ekmeği azalmışsa,
özgürlüğe bu iktidarın bakış açısından kaynaklanmaktadır diyorum, saygılar
sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum efendim. Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Ali Şahin... MEHMET ALİ ŞAHİN
(İstanbul) - Vazgeçtim Sayın Başkan. BAŞKAN - Konuşmayacak;
Sayın Şahin, çok teşekkür ediyorum. Doğru Yol Partisi Grubu
adına, Eskişehir Milletvekili Mehmet Sadri Yıldırım; buyurun. (DYP sıralarından
alkışlar) Süreniz 5 dakika. DYP GRUBU ADINA MEHMET
SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 810 sıra
sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 6 ncı
maddesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce
Heyetinize ve aziz milletimize saygılar sunuyorum. Görüştüğümüz tasarı,
demokrasi için, kişinin temel hak ve hürriyetleri için, özgürlükler için çok
önemlidir. Öyleyse, çağdaş demokrasiler, temel hak ve hürriyetleri sağlamayı
hedef alan, çoğulcu, katılımcı düşünceye dayanan ve hoşgörü ortamında
gelişen sistemlerdir. Çağımızda insan
hakları ve temel hürriyetlerin tanınması, evrensel bir ilgi konusu olmakla
kalmamış, bunları güvence altına almıştır. Ülkemizde temel hak ve
hürriyetlerin, özgürlüklerin ve hür demokratik düzenin olabilmesi ve
korunabilmesi, tam ve katılımcı demokrasinin yerleşmesine, hukukun üstünlüğüne,
tarafsız ve bağımsız adaletin var olmasına bağlıdır. Değerli milletvekilleri,
temel hak ve hürriyetler, kişi özgürlükleri, Anayasamızda ayrıntılı bir şekilde
düzenlenmiştir. Bunlar arasında düşünce ve ifade hürriyetleri, demokratik
rejimin gelişmesi bakımından özel bir öneme sahiptir. Anayasanın 5 inci
maddesinde "Devletin temel amaç ve görevleri" başlığı altında
"...kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin
temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle
bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri
kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları
hazırlamaya çalışmaktır" denilmektedir. Yine, Anayasamızın 13
üncü maddesindeyse -çok önemli bir madde olup- temel hak ve hürriyetler,
özlerine dokunulmaksızın, yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen
sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir; bu sınırlamalar,
Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzenine ve laik cumhuriyet
ilkesine aykırı olamaz denilmektedir. Değerli milletvekilleri,
görülüyor ki, Anayasamızda korunmuş olan insanların temel hak ve
hürriyetlerini, özgürlüklerini isteğinize göre kısıtlayamazsınız ve
kaldıramazsınız. Bu kısıtlama ve sınırlama, ancak ve ancak, Anayasanın sözüne
ve ruhuna uygun olarak yapılabilir; aksi takdirde, Anayasaya aykırı olur. Tasarının 6 ncı maddesine
baktığımızda, tutuklama halinde yakınlarına haber verme düzenlenmiştir.
Anayasamızın 19 uncu maddesinde "kişinin yakalandığı veya tutuklandığı
yakınlarına derhal bildirilir" denilmesine rağmen, tasarıda "hâkim
kararıyla gecikmeksizin haber verilir" denilmesi, hukukî bir hatadır, hak
sahiplerini mağdur etmektir. Buna göre, tasarı, bu
hakkı kısıtlıyor ve daraltıyor. Bunun için "gecikmeksizin" yerine,
Anayasada olduğu gibi "derhal" kelimesini tasarıya koymak gerekir;
çünkü, "gecikmeksizin" kelimesinde zaman net ve belirgin değildir. Değerli milletvekilleri,
tasarı çok hassastır, çok dikkat edilmesi gereken bir konudur; çünkü, küçük bir
hata, insan hak ve özgürlüklerine zarar verebilir. Onun için, Doğru Yol
Partisi, insan hak ve özgürlüklerinden yanadır ve bunları her zaman
savunmuştur, savunmaya da devam edecektir. İşte, burada önemli olan,
temel hak ve özgürlüklere zarar vermeden, Türkiye Cumhuriyetinin taraf olduğu
uluslararası sözleşmelere ve özgürlükçü demokratik düzenin gereklerine uygun ve
insan haklarına saygılı olmalıdır diyor, Yüce Heyetinize, Doğru Yol Partisi
Grubu ve şahsım adına saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum efendim. 6 ncı madde üzerindeki
görüşmeler tamamlandı. 6 ncı madde üzerinde 3
adet önerge vardır; önergeleri geliş sıralarına göre okutuyorum. Birinci önerge, Sayın
Lütfi Yalman'a ait... LÜTFİ YALMAN (Konya) -
Önergemi çekiyorum efendim. BAŞKAN - Çekiyorsunuz. Böylece, 2 önerge kaldı
efendim. İlk önergeyi okutuyorum :
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 810
sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
çerçeve 6 ncı maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Madde 6.- 4.4.1929
tarihli ve 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 107 nci maddesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "Madde 107.-
Tutuklamadan ve tutuklamanın uzatılmasına ilişkin her karardan tutuklunun bir
yakınına veya belirlediği bir kişiye hâkimin kararıyla yerine derhal haber
verilir. Ayrıca, soruşturmanın
amacını tehlikeye düşürmemek kaydıyla, tutuklunun tutuklamayı bir yakınına veya
belirlediği bir kişiye bizzat bildirmesine de izin verilir." BAŞKAN - Şimdi okutacağım
önerge en aykırı önergedir, okutup, işleme alacağım efendim. Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 810
sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
çerçeve 6 ncı maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Madde 6. - 4.4.1929
tarihli ve 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 107 nci maddesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "Madde 107.-
Tutuklamadan ve tutuklamanın uzatılmasına ilişkin her karardan tutuklunun bir
yakınına veya belirlediği bir kişiye derhal haber verilir. Ayrıca, soruşturmanın
amacını tehlikeye düşürmemek kaydıyla, tutuklunun tutuklamayı bir yakınına veya
belirlediği bir kişiye bizzat bildirmesine de izin verilir." BAŞKAN - Komisyon
katılıyor mu efendim? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
EMİN KARAA (Kütahya) - Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Hükümet katılıyor
mu efendim? ADALET BAKANI HİKMET SAMİ
TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan, "derhal", "hemen",
"gecikmeksizin" gibi sözcükler eşanlamlıdır.
"Gecikmeksizin" sözcüğü, burada "derhal" sözcüğüne göre
daha kuvvetli bir vurgu yapmaktadır. Hiç vakit kaybetmeden, hemen, yakınlarına
veya yakalanan ve tutuklanan kişinin belirlediği kişiye haber verilmesi
öngörülmüştür. O bakımdan, önergeye katılmıyoruz. BAŞKAN - Peki efendim. Sayın Bekâroğlu aksini
düşünüyor; buyursunlar... MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Sayın Bakan böyle düşünüyor tabiî; ama, o
zaman, niçin, Anayasada geçen "derhal" kelimesini
"gecikmeksizin" kelimesiyle değiştirdi; yani, daha Türkçe diye mi,
insanlar anlamaz diye mi, yargıçlar anlamaz diye mi; tabiî, bunu da anlamak
mümkün değil. Doğru değil. Burada,
aslında, Anayasada yapmış olduğumuz değişikliğe göre geri adım atılıyor;
Anayasada tanımış olduğumuz bir hakkı, Anayasada öngördüğümüz bir düzenlemeyi,
yasayla geri alıyoruz. Değerli arkadaşlarım,
burada "haber verme, yargıcın kararıyla ve gecikmeksizin yapılacak"
diye ekliyoruz. Halbuki, Anayasada yaptığımız değişiklikte; yani, sizlerin,
bizlerin, bu Meclisin yapmış olduğu değişiklikte, hiç böyle şartlar yoktu.
Yargıcın kararının alınması için ne kadar gün geçecek, nasıl olacak; bunların
hiçbiri belli değil. Biraz evvelki maddeyle
ilgili önergemin gerekçesinde konuşurken de belirttim; Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinden dönen ya da orada ceza aldığımız davalardan büyük çoğunluğunda,
usul hatalarıyla bu cezaları alıyoruz; dolayısıyla, Ceza Muhakemeleri Usulü
Kanununda iyileştirme yapmamız gerekiyor, onun için bunu getiriyoruz; ama,
nedense, iyileştirme adına, demokrasi adına, hep demokrasiyi kısıtlayan yasalar
geliyor hükümetten. Yine, ekonomide serbestlik adına, birtakım çevrelerin
çıkarları doğrultusunda müdahaleci ekonomi yasaları geliyor. Bunları anlamak
mümkün değil. Değerli arkadaşlar,
elbette, biz, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yargısını kabul etmişiz; bunu
tartışacak durumda değiliz. Burada, Türkiye mahkemelerinin vermiş olduğu
davalarda bir geri adım olmasın, davalar geri dönmesin, bunu istiyoruz; ama,
yani, hoyratça, hovardaca -affedersiniz- 10 000 000 dolar verdik, bir 10 000
000 dolar daha feda olsun... Ne demek?! Bugün memlekette açlık var, açlıktan
insanlar ölüyor. Nasıl oluyor da, felaket bölgelerine para göndermekte, araba
göndermekte, çadır göndermekte sorunlarımız oluyor para yokluğundan dolayı,
ödenek yokluğundan dolayı... Niçin, bizim vergilerimizle toplanılan paralar
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine verilecek?! Tabiî, bu soruları sormak durumundayız;
ama, bunlardan da önce, bu serbestliğe, tutuklanan insanlarımızın bu demokratik
haklarına saygı göstermek, herkesten çok bunlar bu hakları hak ettiğinden
dolayı, bunları yapmak durumundayız; ama, maalesef, Sayın Bakanımızın kelime
oyunlarıyla, Anayasada yapmış olduğumuz değişikliklerde geri adım atılıyor ve
hiç kimsenin kuşkusu olmasın, bu maddelerin tamamı Anayasa Mahkemesinden geri
dönecektir. İSMAİL KÖSE (Erzurum) -
Niye dönsün?! MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla)
- Bakın, bu dönemde çıkarmış olduğunuz yasalardan çok sayıda -Anayasa
Mahkemesine gidenlerden- geri döndü; başta, İçtüzük döndü. Demokraside, meclis,
elbette çok şeyler yapar; ama, bazı şeyleri yapamaz değerli arkadaşlarım.
Örneğin, insan hakları ve özgürlüklere aykırı yasalar çıkaramaz, böyle bir şey
yok değerli arkadaşlarım; Anayasa da bunu öngörür. O nedenle, bu
yapılanların üzerinde düşünün ve Sayın Bakanımız, kelime oyunlarıyla, Meclisi,
milleti, Avrupa'yı ve dünyayı aldatabileceğini, yanıltabileceğini
-"aldatma" kelimesini çıkarıyorum- sanıyorsa, kendisi yanılıyordur. Arz ederim; saygılar
sunuyorum. ADNAN FATİN ÖZDEMİR
(Adana) - Kabul oyu kullanmıyor musun?! MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) -
Kullanmıyorum... BAŞKAN - Efendim,
karşılıklı konuşmayın. Hükümetin ve Komisyonun
kabul etmediği önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge, kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum
: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 810
sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
çerçeve 6 ncı maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz. Mehmet
Bekâroğlu (Rize) ve
arkadaşları Madde 6. - 4.4.1929
tarihli ve 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 107 nci maddesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "Madde 107.-
Tutuklamadan ve tutuklamanın uzatılmasına ilişkin her karardan tutuklunun bir
yakınına veya belirlediği bir kişiye hâkimin kararıyla yerine derhal haber
verilir. Ayrıca, soruşturmanın
amacını tehlikeye düşürmemek kaydıyla, tutuklunun tutuklamayı bir yakınına veya
belirlediği bir kişiye bizzat bildirmesine de izin verilir." BAŞKAN - Komisyon,
katılıyor mu efendim? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
EMİN KARAA (Kütahya) - Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Hükümet,
katılıyor mu? ADALET BAKANI HİKMET SAMİ
TÜRK (Trabzon) - Katılmıyoruz. MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) -
Gerekçe okunsun. BAŞKAN -Teşekkür ederim
efendim. Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe : "Gecikmeksizin"
ifadesinin ucu açıktır; sürenin uzatılması ihtimali vardır. Bu nedenle,
"derhal" ifadesi daha uygundur. BAŞKAN - Komisyonun ve
hükümetin kabul etmediği önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. 6 ncı maddeyi oylarınıza
sunuyorum: 6 ncı maddeyi kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde, kabul
edilmiştir. 7 nci maddeyi okutuyorum
: MADDE 7. - Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanununun 128 inci maddesinin ikinci fıkrasının ikinci
cümlesi madde metninden çıkarılmış ve üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir. "Yakalamadan ve
yakalama süresinin uzatılmasına ilişkin emirden yakalananın bir yakınına veya
belirlediği bir kişiye, Cumhuriyet savcısının kararıyla gecikmeksizin haber
verilir." BAŞKAN -Efendim, 7 nci
madde, sondan üçüncü madde. Biliyorsunuz, son iki maddede görüşme yok. 7 nci madde üzerinde
Saadet Partisi Grubu adına Hatay Milletvekili Sayın Mustafa Geçer; buyurun
efendim (SP sıralarından alkışlar) SP GRUBU ADINA MUSTAFA
GEÇER (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 810
sıra sayılı Tasarının 7 nci maddesi üzerinde konuşmak üzere Saadet Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle Yüce Heyetinizi selamlıyor,
saygılar sunuyorum. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; şu anda görüşmekte olduğumuz bu tasarının temelinde, aslında,
bazı uyum yasaları yatmaktadır. Daha önce, 4709 sayılı Yasayla Anayasada
yapılan değişiklikler çerçevesinde Ceza Muhakemeleri Usulü Yasasında, Terörle
Mücadele Yasasında ve Ceza Yasasında bu değişikliklerin yapılmasına ilişkin bu
tasarıda, 7 nci maddede de yine aynı şekilde 4709 sayılı Kanunla Anayasanın 19
uncu maddesinde yapılan değişikliğe Ceza Muhakemeleri Usulü Yasasının 128 inci
maddesinin uydurulmasına ilişkin bir uyum maddesidir bu madde. Burada, elbette
ki, hükümetin geçen yıl Avrupa Birliğine sunmuş olduğu Ulusal Program
dahilinde, hemen birinci sayfada yer alan, kısa vadede yapılması gereken,
Anayasada veya yasalardaki antidemokratik maddelerin düzeltilmesine ilişkin
taahhüt çerçevesinde, Anayasamızda yapılan değişiklik ve bu değişikliğe uyum
sağlaması için Ceza Muhakemeleri Usulü Yasasının da 128 inci maddesinde bu
tasarıyla bir değişiklik yapılmaktadır. Aslında bu değişiklikler, geçen yıl
kasım ayında Avrupa Birliğine sunulması, gözden geçirilmesi gerekirken, biraz
gecikmeli olarak gelmiş durumda. Yine, bu maddeyle, Ceza
Muhakemeleri Usulü Yasasının 128 inci maddesinin ikinci fıkrasının ikinci
cümlesi kaldırılıyor ve üçüncü fıkrasında değişiklik yapılıyor. Bu değişiklik,
aslında, gözaltında bulunan şahısların lehine bir değişiklik. Zira, Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesindeki gözaltı süresinin de dört güne indirilmesini
düzenliyor, aynı zamanda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına ve Avrupa
Konseyine üye devletlerin mevzuatına uydurulduğu, kanunun 7 nci maddesinin
gerekçesinde zikredilmektedir. Bu değişiklikle Ceza
Muhakemeleri Usulü Yasasının 128 inci maddesinin ikinci fıkrasının ikinci
cümlesi madde metninden çıkarılıyor ve üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştiriliyor: "Yakalamadan ve yakalama
süresinin uzatılmasına ilişkin emirden yakalananın bir yakınına veya
belirlediği bir kişiye, Cumhuriyet savcısının kararıyla gecikmeksizin haber
verilir." Aslında, bu, yararlı bir
gelişme insan hakları, yargı adına ve aynı zamanda Türkiye'nin Avrupa
müktesebatını iç hukuka taşıması açısından ve çok taraflı sözleşmelerdeki,
Türkiye'nin, ülkemizin taahhütlerini yerine getirmesi açısından gecikmiş bir
düzenlemedir aslında; ama, faydalı bir düzenlemedir. Zira, burada, yine gözaltı
süresi dört güne indiriliyor, hâkim kararı devreden çıkarılarak savcı
kararıyla, savcının vereceği bir kararla bu süre yerine getirilmiş oluyor.
Dolayısıyla, işlem noktasında da biraz kısaltmalar oluyor. Aynı zamanda,
tutuklunun, yakalanan kişinin yakınlarına haber verilmesi de önemli bir
gelişme. Zira, daha önceki dönemlerde, gerçekten, ailenin bir şahsı
tutuklanmışsa bir suç işleme isnadından dolayı, bunun, nerede gözaltında
olduğu, hangi tutukevinde olduğu veya hangi adreste olduğu sahipleri tarafından
bilinemiyor, onunla birlikte, yani şahsın nereye gittiği -adı da kaybediliyor-
bu şahsın nerede bulunduğu, yani bir müdahil avukat tutulması veya buna
yardımcı olunması konusunda da ailesi haberdar olmadığı için çok büyük
sıkıntılar yaşıyordu. Bu maddedeki bu düzenlemeyle Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesinin ilgili maddelerine uydurularak ve o düzenleme Türkiye'ye
taşınarak gerçekten ileri bir adım atılmış oluyor inancındayım. Dolayısıyla, bu
maddenin, Anayasanın 19 uncu maddesinde yapılan değişikliğe paralel olarak, hem
gözaltı süresini dört güne indirmesi hem de tutuklanan, yakalanan kişinin,
sahiplerine veya belirteceği bir kişiye en kısa süre içerisinde haber verilmesi
hususunu getirmesi olumlu bir gelişmedir. Fakat "savcının kararıyla
gecikmeksizin haber verilmesi" cümlesindeki "gecikmeksizin"
ibaresinin biraz daha açık hale getirilmesi, aslında, daha uygun olurdu
kanaatindeyim. Zira "gecikmeksizin" sözünden anlaşılan süre nedir; 24
saat midir, 10 saat midir, 2 gün müdür; bu, biraz muğlak durumdadır; ama, daha
önceki düzenlemelerde "hemen" şeklindeki bir ibare, daha acil bir
anlam ifade ediyordu. Yine, gecikmeksizin,
makul bir süre olarak haber verilmesi iyi bir gelişmedir. Hayırlı olmasını temenni
ediyorum, saygılar sunuyorum. BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum efendim. Şimdi, söz sırası, Adalet
ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Van Milletvekili Sayın Hüseyin Çelik'te. Buyurun efendim. (SP
sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
yasa tasarısının 7 nci maddesi üzerinde, AK Parti Grubu adına söz almış
bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. Bu madde, Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanununun 128 inci maddesini, yeniden, son anayasa
değişikliği paralelinde düzenlemektedir. Bu, olumlu bir düzenlemedir, bunu
destekliyoruz. Değerli arkadaşlarım, bu
madde, 1992'de ve 1997'de ayrıca iyileştirilmiş. Biz, nedense,
demokratikleşmeyi, hukukta iyileştirmeyi, birden, bütün olarak değil, kıymık
kıymık yapıyoruz; bu, doğru bir tavır değildir. Bildiğiniz gibi,
demokrasilerde hukuk metinleri, milletle, halkla devlet arasında
sözleşmelerdir; ama, yarım yamalak demokrasilerde, güdümlü demokrasilerde,
hukuk, halka, âdeta bir ihsanmış gibi, bir lütufmuş gibi küçük küçük parçalar
halinde koklattırılır. Biz, millet adına yasama
yapıyorum değerli arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisi, milletin
Meclisidir. Dolayısıyla, milletin hissiyatına tercüman olacak, milletin
arzularını karşılayacak yasalar yapmak zorundayız. Bunu, huzurunuzda belirtmek
istiyorum. Değerli arkadaşlarım,
bakınız, bizim en önemli eksiğimiz -Sayın Bakan da defalarca dile getirdi-
uygulamadır. Kâğıt üzerinde demokratikleşmenin hiçbir anlamı yoktur. Biz,
beyinlerde demokratikleşme yapmadığımız sürece, uygulamada demokratikleşme
yapmadığımız sürece, bu hukuk metinleri, kâğıtlar üzerinde ölü metinler olarak
kalır. Bu Parlamentoda, daha
önce huzurunuzda bir kez belirtmiştim, bir kez daha belirteyim, Konfüçyüs der
ki: "Hükümdar adil olursa, kanuna gerek yoktur. Hükümdar adil değilse,
kanunun anlamı yoktur." Dolayısıyla, uygulamadığınız sürece, hayata
geçirmediğiniz sürece, yasaların hiçbir anlamı olmaz. Türkiye'de işkenceyi
meşru sayan, gözaltında kötü muameleyi meşru sayan hiçbir kanun yoktur; ama,
uygulamada, çok fazlasıyla vardır. Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altındaki
İnsan Hakları Komisyonu, bunların yüzlercesini tespit etmiştir. Değerli arkadaşlarım,
bakınız, Türkiye'de, demokratikleşmeyi Türkiye'nin millî birlik ve
bütünlüğünün, Türkiye'nin üniter yapısının bir alternatifi görmekten daha
sakıncalı, daha sakat bir anlayış olamaz. Bakınız, dünyada iki
türlü anlayış vardır değerli arkadaşlarım: Bunlardan birisi, tek doğru
anlayışına dayanan monist, mekanist bir yaklaşımdır; tek tipçidir ve ideolojik
devletler bu felsefeyi benimserler; kendi doğruları doğrudur; diğer insanların
doğruları bunların doğrularıyla örtüştüğü sürece, ona yaklaştığı sürece
doğrudur; aksi takdirde, onların doğrularıyla örtüşmeyen iddiaların sahibi olan
insanlar, âdeta yoldan çıkmış koyun sürüsü gibi görülür; kendilerini de çoban
kabul ederler ve bu koyunları yola getirmek zorundayız gibi bir anlayışa sahip
olurlar; çoğu zaman da bunu despotlukla yaparlar. İkinci bir anlayış değerli
arkadaşlarım, plüralist anlayıştır; yani, çoğulcu anlayıştır. Çoğulcu anlayışa
göre, gerçeğin çok değişik boyutları vardır; tek doğru, sizin doğrunuz
değildir. Değerli arkadaşlarım,
bakınız, gökkuşağında birçok renk vardır; ama, gökkuşağı birdir, bütündür. Ayrı
olma, gayri olmayı gerektirmez. Bugün modern demokrasilerde bakınız şu tartışılıyor:
ya...ya da mı; hem...hem de mi; ve'ci mi olacağız, veya'cı mı olacağız? Şimdi "bu, şifre
gibi sözler neyi ifade ediyor" diye sorarsanız... Değerli arkadaşlarım,
bakınız, "Türkiye'nin demokratikleşmesi ya da Türkiye'nin üniter
yapısı" gibi bir tercihle karşı karşıya değiliz. Hem Türkiye'nin üniter
yapısı hem Türkiye'nin demokratikleşmesi varken, niçin "ya...ya da"
tercihini seçiyoruz "veya" tercihini seçiyoruz? Biz, diyoruz ki:
"Ak veya kara, doğru veya yanlış." Böyle değildir, aradaki gri tonları
kesinlikle görmezlikten gelemeyiz, kendimizi bu şekilde bunlara
kilitleyemeyiz." Biz, AK Parti olarak
ya...ya da'cı; veya'cı değil, ve'ciyiz; hem...hem de'ciyiz. Bizim
bu anlayışı benimsememiz gerekiyor; ülke olarak da bu anlayışı benimsememiz
gerekiyor;aksi takdirde, yanlış yaparız. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) HÜSEYİN ÇELİK(Devamla)-
Bitiriyorum Sayın Başkan. BAŞKAN - Hayhay efendim;
toparlayın lütfen, teşekkür ediyorum. HÜSEYİN ÇELİK(Devamla)-
Değerli milletvekilleri, bakınız, genellikle bu "veya'cı" mantık,
Türkiye'de veya o ülkede, o toplumda zıtlıklar oluşturur, o zıtlıkların çatışmasıyla ayakta durur.
İyiler, kütüler; Atatürkçüler, karşıtları; laikler, antilaikler; doğulular,
batılılar" şeklindeki ayrılıklar yaratırlar. Aslında, bölücü mantık, tek
tipçi olan mantıktır. Bakınız, Osmanlı bunu
nasıl halletmiş; Osmanlı buna "kesnet içinde vahdet" diyor; yani
"çokluk içinde, çoğulculuk içerisinde birlik"diyor. Siz, insanlara
kendilerini ifade etme hakkı vereceksiniz. Demokrasiyi yıkmak isteyenlere karşı
demokrasiyi ayakta tutan güç, yine demokrasinin güçlendirilmesidir, özgürlük
alanlarının genişletilmesidir.Aksi takdirde, zorla hiçbir yönetimi ayakta
tutamazsınız. BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum. HÜSEYİN ÇELİK (Devamla)
-Sayın Başkan, bitiriyorum. Değerli arkadaşlarım,
bakınız, 12 Eylül'de -MHP'li arkadaşlarıma özellikle sesleniyorum- Mamak'ı
unutmadık, devletin zor kullanan eli, her zaman için haklı yapmaz, çoğu zaman
yanlışlıklar da yapar. Onun için "haklı kuvvetlidir" mantığından
hareket edeceğiz; "kuvvetli haklıdır" mantığını terk edeceğiz. Hepinizi saygılarımla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Şimdi, söz
sırası, Doğru Yol Partisinde. Doğru Yol Partisi Grubu
adına, Adıyaman Milletvekili Sayın Mahmut Nedim Bilgiç. Buyurun Sayın Bilgiç.
(DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA MAHMUT
NEDİM BİLGİÇ (Adıyaman) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; görüşülmekte olan
yasa tasarısının 7 nci maddesi üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum;
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, dünya
hızla değişiyor, ülkemiz de dünyanın bir parçası; son yıllarda ve Meclisin son
çalışmalarında, bu değişime ayak uydurmak için süratli bir yasalaşma dönemine
girmiş bulunuyoruz. Anayasayı büyük ölçüde değiştirdik, demokrasinin önündeki
engelleri kaldırmak için, büyük ölçüde yapılan değişikliklere, bugün de,
yapılan şu mini paketle, uyum yasalarını çıkarmak suretiyle, Anayasanın değişen
maddelerini, çıkacak yasalarla yürürlüğe koymuş oluyoruz. Bu, çok önemli bir
gelişme ve Meclise yaraşır ve yakışır bir çalışma şekli, bu Meclisi kutlamak
lazım arkadaşlar. Temel hak ve
hürriyetlerin dünyada yükselen değerler olduğu günümüzde, ülkemizde de, insana,
mutlaka ve mutlaka, gerektiği değeri, yaraştığı yere getirmek için vermek
zarurîdir diye düşünüyoruz. Mutlaka, dünyada yükselen değerleri, düşünce
hürriyetini, düşünceyi anlatma hürriyetini, ifade etme hürriyetini ve inanç
hürriyetini en yüksek noktada kendi insanımıza vermenin zorunlu olduğunu
düşünmekteyim ve bu yapılan değişiklikler de, bu noktada Meclisin kararını göstermektedir,
biz de, parti olarak buna katılıyoruz. Değerli arkadaşlarım,
tabiî, bunları yaparken, bir noktayı da belirtmeden geçemeyeceğim. Bir çizgiyi
iyi koymak lazım; yani, bireyin hakkına, hukukuna riayet ederken, devleti de
korumak gibi bir ulvî görevimizin olduğunu çok iyi düşünmemiz lazım. Bugün,
Meclisteki tartışmanın temel noktası da bu zannediyorum; yani, Meclisin de, bu
hassasiyeti gözeterek, geçmişte yaşanan kötü hadiseleri, sıkıntılı günleri bir
daha yaşamamak için acabalarla birtakım virgüllere, birtakım fıkralara bakması
gayet doğaldır. Bunu da olumlu karşılıyorum; ama, mutlaka ve mutlaka
demokrasinin önü açılmalıdır, demokrasinin standardı yükseltilmelidir; bize
yaraşır, insanımıza yaraşır halde önündeki engeller süratle kaldırılmalıdır;
fakat, yine demin söylediğim gibi, o çizgi de çok iyi korunmalıdır. Çünkü,
ülkemiz, bir İsveç veya bir Belçika değil, coğrafî durumu itibariyle son
derecede hassas bir bölgede. Bu hassasiyeti de gözönüne alarak
demokratikleşmeyi yaptığımız takdirde, öyle zannediyorum ki, ülkede, birliği,
bütünlüğü, kaynaşmayı, kucaklaşmayı, insanların birbirini sevmesini, saymasını,
birbirini suçlu gibi değil, birbirini kucaklamasını sağlayacak yasal
düzenlemeleri yapma imkânını hep beraber uzlaşmayla sağlama özlemini yakalamış
oluruz. Bu yasa, mini paket
uzlaşma komisyonunda görüşülüp, daha da olgunlaştırılabilirdi; bütün partilerin
katılımıyla daha da insanımıza yaraşır hale getirilebilirdi; daha da belki
devletimizi korumak için hassas noktalarda birlik, beraberlik içinde hareket
edilebilirdi; ama, bu haliyle geçmesi de ülke için bir kazanımdır. Bir taraftan Avrupa
Birliğine girmek için çaba sarf ediyoruz. Avrupa Birliğine girmek için de,
mutlaka ve mutlaka, medenî dünyanın parçası olacaksak, kendi özel şartlarımızı
da korumak suretiyle anayasal değişiklikleri yapmak ve bunların gerektirdiği
yasaları da çıkarmak mecburiyetindeyiz. Arkadaşlar, Partim ve ben, bu yapılan
değişikliklere katılıyoruz ve bu 7 nci maddedeki iyileştirmeyi de olumlu
görüyoruz. Yani, gözaltı süresinin yedi günden dört güne indirilmesi, insan hak
ve hürriyetlerini kısıtlamanın biraz daha azaltılması çok olumlu bir
gelişmedir; zannediyorum İnsan Hakları Mahkemesinin de öngörmüş olduğu
düşünceyle örtüşmektedir ki, bu da bizim için yapılması gereken bir yasadır. Arkadaşlar, yine, bu,
suçlunun ve suçlu zanlısının yakalanmasından sonra ve yakalandıktan sonra
sahiplerine veya göstereceği kimseye haber vermek de olumlu bir gelişmedir.
Tabiî ki, güneydoğuda yaşanan birtakım hadiselerde veya olağanüstü halde
yaşanan hadiselerde günlerce ve aylarca haber verememe gibi bir durum aileleri
sıkıntıya sokmuştur; suçsuz olduğu ortaya çıkana kadar aylar geçmiştir. Bunun
da önüne bu şekilde geçiliyor. Bu da olumlu bir gelişmedir. Bu yasa tasarısının bu
maddesi olumlu bir gelişmedir; olumlu oy vereceğiz. Ülkemize ve milletimize
hayırlı olsun. Teşekkür ediyorum. (DYP,
DSP ve ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Ben teşekkür
ediyorum. 7 nci madde üzerindeki görüşmeler
tamamlandı. 7 nci maddeyle ilgili 3
adet önerge vardır; geliş sırasına göre okutup, aykırılık derecesine göre
işleme alacağım. LÜTFİ YALMAN (Konya) -
Ben önergemi geri alıyorum. BAŞKAN - Sayın Yalman,
teşekkür ediyorum, önergesini geri çekti. İlk önergeyi okutuyorum : Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 810
sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
çerçeve 7 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Madde 7. - Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanununun 128 inci maddesinin ikinci fıkrasının ikinci
cümlesi madde metninden çıkarılmış ve üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir. "Yakalamadan ve
yakalama süresinin uzatılmasına ilişkin emirden yakalananın bir yakınına veya
belirlediği bir kişiye, derhal haber verilir." BAŞKAN - İkinci önerge
aykırı önerge olduğu için okutup, işleme alacağım: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Bakanlığına Görüşülmekte olan 810
sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
çerçeve 7 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Madde 7. - Ceza Muhakemeleri
Usulü Kanununun 128 inci maddesinin ikinci fıkrasının ikinci cümlesi madde
metninden çıkarılmış ve üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "Yakalamadan ve
yakalama süresinin uzatılmasına ilişkin emirden yakalananın bir yakınına veya
belirlediği bir kişiye, Cumhuriyet Savcısının kararıyla derhal haber
verilir." BAŞKAN - Komisyon
katılıyor mu?.. ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
EMİN KARAA (Kütahya) - Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Sayın Hükümet?.. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ
TÜRK (Trabzon) - 6 ncı maddeye ilişkin değişiklik önergesi dolayısıyla
açıkladığım gerekçeyle katılmıyoruz. BAŞKAN - Peki efendim. Gerekçeyi okuyayım mı
efendim? MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) -
Evet. BAŞKAN - Teşekkür ederim. Gerekçe:
"Gecikmeksizin" ifadesinin ucu açıktır. Bu nedenle "derhal"
ifadesi daha uygundur. Komisyonun ve Hükümetin
kabul etmediği önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir efendim. Diğer önergeyi okuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 810
sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
çerçeve 7 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz. Mehmet
Bekâroğlu (Rize) ve
arkadaşları Madde 7.- Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanununun 128 inci maddesinin ikinci fıkrasının ikinci
cümlesi madde metninden çıkarılmış ve üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir. "Yakalamadan ve
yakalama süresinin uzatılmasına ilişkin emirden yakalananın bir yakınına veya
belirlediği bir kişiye, derhal haber verilir." Komisyon?... ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
EMİN KARAA (Kütahya) - Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Hükümet?.. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ
TÜRK (Trabzon) - Katılmıyoruz. BAŞKAN - Sayın Bekâroğlu,
buyurun efendim. MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; burada, yakalanma ve yakalanma süresinin
uzatılmasından sonra, bir yakınına derhal haber verilip verilmeyeceğiyle
ilgili. Aynı şekilde, Anayasada yapmış olduğumuz değişiklikte, yine, geri adım
atılarak, buradaki haber vermeyi "cumhuriyet savcısının kararıyla gecikmeksizin" diye veriliyor. Değerli arkadaşlarım,
devlet milletin organize gücüdür, devlet millete hizmet etmek için vardır;
dolayısıyla, korunması gerekiyor; ama, bu koruma... Bireyin, bireylerin,
milletin ihmal edilerek yapılacak bir koruma kabul edilemez. Bakınız,
geçtiğimiz yıllarda, özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesinde binlerce faili
meçhul olay oldu. İnsanlar evlerinden çıktılar, akşam evlerine dönmediler; bir
kısmının cesedi tarlalarda, bir yerlerde bulundu, bir kısmının hiç bulunamadı,
daha belli değil... Bu yakın zamanlarda, bir sene önce, bir partinin Silopi
İlçesinin yöneticilerinden iki kişi kayboldu, bir seneden fazla bir zamandan
beri haber alınamıyor. ADNAN FATİN ÖZDEMİR
(Adana) - Askerimiz, polisimiz şehit olmadı mı? MEHMET BEKÂROĞLU
(Devamla) - Bakınız, bu sebeplerden dolayı, birçok suçlamalar yapıldı. Bu
suçlamalar, Meclis araştırması komisyonları raporlarına da girdi; niçin;
gözaltı süresinde, gözaltına alınan insanların yakınlarına haber verilmediği
için, gözaltına alınan insanlar avukatlarıyla görüştürülmediği için. Ne
dediler; işte, filan gün, filan yerde, jandarma ilçe karakoluna davet edildi,
ondan sonra da bir haber alınmadı. Bu ne demek; bu, üzerinde titrediğimiz, korumaya
çalıştığımız -niçin; çünkü- milletin organize gücü olduğu için korumaya
çalıştığımız devleti ne duruma sokuyor; zan altında bırakıyor, hepimizi zan
altında bırakıyor. Niye zan altında bırakıyor; faili meçhul olaylarda devletin
ya da devlet memurlarının ilgisi olduğu, parmağı olduğu söyleniyor. Yeşil diye
bir efsane ya da bela, bu sebepten dolayı Güneydoğu Anadolu Bölgesinde
yaratıldı ve halen de temizlenebilmiş değil değerli arkadaşlarım. Dolayısıyla, bu düzeltme
son derece önemli bir düzeltmedir, Anayasada yapmış olduğumuz değişiklik son
derece önemli bir değişikliktir. Bunun sulandırılmasına izin vermeyin. Burada
yapılan "savcının kararıyla ve gecikmeksizin" işi sulandırıyor
değerli arkadaşlarım. Anayasada yaptığınızı burada da yapın. Anayasada yaptık;
ama, biz burada böyle davranırız... Bu, şark kurnazlığı arkadaşlar, bu kimsenin
işine yaramaz diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. ADNAN FATİN ÖZDEMİR
(Adana) - Mağduriyetlerden bahsederken şehit ailelerinin mağduriyetinden de
bahset. BAŞKAN - Hükümetin ve
Komisyonun kabul etmediği önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir efendim. 7 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 7 nci madde kabul edilmiştir. 8 inci maddeyi
okutuyorum: MADDE 8.- Bu Kanun yayımı
tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteyen?.. Yok. Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 9 uncu maddeyi
okutuyorum: MADDE 9.- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Şimdi, 86 ncı madde
gereği, son söz milletvekilinin. Aleyhte 3 söz talebi var;
kura çekeceğiz: Lütfi Yalman, Mehmet
Bekâroğlu, Bülent Arınç. MUSA UZUNKAYA (Samsun) -
Şike filan olmasın Sayın Başkan. (AK Parti sıralarından gülüşmeler) BAŞKAN - İstirham ederim
efendim... Bunlar burada kapalı... Mümkün değil. Buyurun Sayın Yalman, çok
kısa lütfederseniz memnun olurum. Siz hayli konuştunuz, 2 dakika içerisinde
bitirin efendim. LÜTFİ YALMAN (Konya) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 810 sıra sayılı yasa tasarısının
oylamasıyla ilgili görüşlerimi ifade etmek üzere huzurlarınızdayım; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Şu bir gerçek ki, 810
sıra sayılı yasa tasarısıyla 159 uncu madde eski haline getirildi; ama, Terörle
Mücadele Kanununun 7 nci ve 8 inci maddelerinde birtakım iyileştirmelerin
olduğu bir gerçek. Ancak, 159 uncu maddedeki muğlaklığın çok daha net hale
getirilmesi gerekirdi. Mesela, "tahkir" kelimesi hakareti içeriyor;
ama, "tezyif" kelimesinin ifade ettiği mana, zayıf görme, basit görme
gibi anlamlara gelir. Dolayısıyla bir insanın yapmış olduğu işi basit görmek bir
hakaret veya incitici bir kelime değildir. 312 nci maddede de -bizim özellikle
üzerinde durduğumuz- "somut bir tehlike" ifadesiyle ilgili önerge
verdiğimiz halde, maalesef, reddedildi. Somut bir tehlike içeren kamu düzenini
bozucu nitelikteki eylemler veyahut da düşünceler konusunda bir önergemiz
vardı. Maalesef, o reddedildiğinden dolayı tasarının aleyhinde oy kullanacağım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum efendim. Lehte, Çorum Milletvekili
Sayın Yasin Hatiboğlu; buyurun efendim. Sayın Başkanım, 2
dakikada bitirebilirseniz minnettar kalacağım. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerçekten, belki, maraton diye
nitelenebilecek ciddî bir çalışma yapıldı. Gönül arzu ederdi ki... Bütün
arkadaşlarımızın birleştiği bir yer vardı; özgürlükleri daha da genişletmek,
daha da rahatlatmak; ama, herkesin özgürlüğü ile bir başka insanın özgürlüğü
arasındaki sınırı kaçırmadan. Ama, ne yapalım ki, bizim gönlümüzden geçtiği
biçimde bir düzenleme olmadı. Zannedildi ki belki, acaba bunlar kendilerine mi
yontuyorlar; hayır, asla... Üzüldüğümüzü ifade edeyim. Yani, biz, bunu istediğimiz şekle
sokabilirdik; olmadı, kırıldık. Kırılınca, ne yapalım, küselim mi yani; hayır. Diyor ki şair:
"Yıkanlar hatırı nâşâdımı ya Rab şâd olsun/ Benim çün nâmurad olsun
diyenler bermurad olsun." Başbakanımız Sayın Ecevit hatırlar mı bilmiyorum; 1974
Ellinci Yıl affı münasebetiyle yaptığım konuşmada bunu kullanmıştım. (SP, DYP
ve AK Parti sıralarından gülüşmeler) BAŞKAN - Bir dakika
efendim... Tarih konuşuyor. YASİN HATİBOĞLU (Devamla)
- Değerli milletvekilleri, elbette kimseye kırgın değiliz; ama, üzgünüz,
milletimiz adına üzgünüz. Keşke, daha düzgün olsaydı; ama, olmadı. Ne yapalım,
biz alışmışız. İzin verirseniz, bir kısa
dörtlükle bitireyim. BAŞKAN - Tabiî efendim,
buyurun. YASİN HATİPOĞLU (Devamla)
- Şöyle: Zindan denilen yerde de
ruhlar yarışır; Zannetme ki, sessiz
kalarak mumyalaşır. Mahkûm edemez ruhumu
mahkûm kişiler, Zindanda da ruhum ebedî
hür dolaşır!.. Saygı sunuyorum efendim.
(SP, DYP, ANAP ve AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum. Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler bitmiştir. Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; eksiğiyle gediğiyle hayırlı olsun. Sayın milletvekilleri,
kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 7 Şubat 2002 Perşembe
günü, alınan karar gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi
kapatıyorum. Kapanma Saati : 21.46 |
|