DÖNEM
: 21 CİLT : 84 YASAMA YILI : 4 T. B. M. M. TUTANAK DERGİSİ 58 inci Birleşim 30 . 1 . 2002 Çarşamba İ
Ç İ N D E K İ L E R Sayfa I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. - GELEN KÂĞITLAR III. -
YOKLAMALAR IV. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR 1. - İstanbul Milletvekili Hüseyin
Kansu’nun, Türkiye’nin, Ortadoğu ve Filistin sorunuyla ilgili politikalarına
ilişkin gündemdışı konuşması 2. - Denizli Milletvekili Mustafa Kemal
Aykurt’un, bazı banka şubelerinin kapatılmasından doğabilecek sorunlara ve
alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması 3. - Diyarbakır Milletvekili Abdulsamet
Turgut’un, Siirt’in Şirvan İlçesinde bulunan maden sahasının işletme hakkı
konusunda ortaya çıkan anlaşmazlığa ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet
Bakanı Şükrü Sina Gürel’in cevabı B)
TEZKERELER VE ÖNERGELER 1. - AB üyesi ülkeler parlamentoları
üyelerinin katılımıyla Paris'te düzenlenecek olan "Karaparanın
Aklanması" konulu konferansa TBMM'yi temsilen İstanbul Milletvekili Ahmet
Tan'ın katılacağına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/972) C) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ 1. - Konya Milletvekili Özkan Öksüz ve 22
arkadaşının, Konya Ovaları Sulama Projesi (KOP) konusunda Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/248) 2. - Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak
ve 19 arkadaşının, yerli silah sanayiinin güçlendirilmesi için alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/249) V. -
ÖNERİLER A) SİYASÎ
PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ 1. - Genel Kurulun çalışma gün ve
saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin DSP, MHP ve
ANAP Gruplarının müşterek önerisi VI. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1. - İzmir Milletvekili Rifat
Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili
Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili
Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya
Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul
Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan
Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu
Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527) 2. - Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname, Devlet Memurları Kanunu, Harcırah
Kanunu ile Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve
Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/593) (S. Sayısı : 643) 3. - Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı
Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433) 4. - Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının
Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu
Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili
Hasan Basri Üstünbaş ve Üç Arkadaşının Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının
Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve
Bütçe Komisyonları raporları (1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı : 666) 5. - Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/754, 1/692)
(S. Sayısı : 675) 6. - Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer
Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve
Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/756, 1/691) (S. Sayısı
: 676) 7. - Sosyal Sigortalar Kurumu
Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal
Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve
Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/753, 1/690) (S. Sayısı : 685) 8. - Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden
Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında 10.1.2002
Tarihli ve 4739 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince
Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/949) (S. Sayısı : 811) 9. - Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri
Personeli Eğitim Merkezleri Kanunu Tasarısı ve Adalet ve Plan ve Bütçe
Komisyonları raporları (1/744) (S. Sayısı : 786) VII. -
SORULAR VE CEVAPLAR A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI 1. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in; Türkiye Ziraat Bankası müfettişlerine
gönderildiği iddia edilen genelgeye, Bazı kamu bankalarının yurtdışı
hesaplarına, İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Kemal
Derviş'in cevabı (7/5226, 5227) 2. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın,
Türkiye'nin, AB üyeliği ve Kıbrıs sorununa ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı
İsmail Cem'in cevabı (7/5282) 3. - Kayseri Milletvekili Salih
Kapusuz'un, 2002 yılında Kayseri'ye yapılacak yatırımlara ve ayrılan ödenek
miktarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Hasan Gemici'nin cevabı (7/5320) 4. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın,
Afganistan'a asker gönderilip gönderilmeyeceğine ilişkin sorusu ve Millî
Savunma Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu'nun cevabı (7/5411) 5. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in,
Türkiye ve Arjantin'in ekonomik göstergelerine ilişkin Başbakandan sorusu ve
Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/5444) 6. - Adıyaman Milletvekili Mahmut
Göksu'nun, Adıyaman İlindeki bazı spor tesislerine ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı Fikret Ünlü'nün cevabı (7/5477) 7. - Kayseri Milletvekili Sadık Yakut'un,
İstanbul Büyükşehir Belediyesinde görevlendirildiği iddia edilen mülkiye
müfettişlerine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen'in cevabı
(7/5484) 8. - Yozgat Milletvekili İlyas Arslan'ın,
bir futbol karşılaşmasındaki hakem hataları iddialarına ilişkin sorusu ve
Devlet Bakanı Fikret Ünlü'nün cevabı (7/5500) 9. - Diyarbakır Milletvekili Sebgetullah
Seydaoğlu'nun, Diyarbakır İlindeki çiftçilere doğrudan gelir desteği ödemesi
yapılmadığı iddiasına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf
Gökalp'in cevabı (7/5573) 10. - Sakarya Milletvekili Cevat Ayhan'ın,
doğrudan gelir desteği ödemelerine ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı
Hüsnü Yusuf Gökalp'in cevabı (7/5580) I. - GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak
iki oturum yaptı. Hakkâri Milletvekili Evliya Parlak,
Hakkâri İlinin ekonomik sorunları ve sınır ticaretine, Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Kaya,
misakımillî’nin kabulünün 82 nci yıldönümüne, Tekirdağ Milletvekili Nihan İlgün de,
Trakya’da yapılmak istenilen cezaevlerine; İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar. Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden
Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında 4739 sayılı
Kanunun Anayasanın 89 uncu maddesi gereğince bir daha görüşülmek üzere geri
gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı, Almanya Federal Cumhuriyetinde 1-3 Şubat
2002 tarihlerinde düzenlenecek olan Güvenlik Politikası 38. Münih Konferansına
Türkiye Büyük Millet Meclisini temsilen MHP Afyon Milletvekili Müjdat
Kayayerli'nin katılacağına ilişkin Başkanlık, 21.2.2001 ve 18.9.2001 tarihlerinde TBMM
Başkanlığına sunulan, Tahsil Edilemeyen Hazine Alacağının Silinmesi Hakkında
Kanun Tasarılarının geri gönderilmesine ilişkin Başbakanlık; Tezkereleri Genel Kurulun bilgisine
sunuldu; Plan ve Bütçe Komisyonunda bulunan tasarıların hükümete geri verildiği
açıklandı. Hatay Milletvekili Hakkı Oğuz Aykut'un,
Adalet, Bursa Milletvekili Kenan Sönmez'in, Kamu
İktisadî Teşebbüsleri; Komisyonu üyeliğinden çekildiklerine
ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu. Erzurum Milletvekili Mücahit Himoğlu'nun,
Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesi (2/418), Kütahya Milletvekili Ahmet Derin'in,
Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu, Sosyal Sigortalar Kanunu ile Esnaf
ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununda
Değişiklik Yapılması (2/345), Muş Milletvekili Sabahattin Yıldız ve 16
Arkadaşının, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair 2809 Sayılı Kanun ile 78 ve
190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması (2/692), Hakkında Kanun Tekliflerinin doğrudan
gündeme alınmasına ilişkin önergelerinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul
edildikleri açıklandı. Adalet Komisyonunda boş bulunan ve
Anavatan Partisi Grubuna düşen 1 üyeliğe Bursa Milletvekili Kenan Sönmez, Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonunda
boş bulunan ve: Anavatan Partisi Grubuna düşen 2 üyeliğe
Hatay Milletvekili Hakkı Oğuz Aykut ile Mardin Milletvekili Ömer Ertaş, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1
üyeliğe de Gaziantep Milletvekili Nurettin Aktaş; Gruplarınca aday gösterilerek seçildiler. Niğde Milletvekili Mükerrem Levent ve 25
arkadaşının, madencilik sektörünün içinde bulunduğu durum ile bor ve altın
madenleri (10/211), Balıkesir Milletvekili Aydın Gökmen ve 24
arkadaşının, Türkiye'de ve Balıkesir'de bulunan maden kaynaklarının
değerlendirilmesi (10/245), Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu ve 20
arkadaşının, bor madenleri (10/198), Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Yalçınkaya
ve 19 arkadaşının, bor madenlerinin stratejik ve ekonomik değerinin saptanması
ve özelleştirilmesi durumunda ortaya çıkacak sorunlar (10/204); Konusunda Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergelerinin, birleştirilerek yapılan görüşmelerden sonra, kabul
edildiği açıklandı. Kurulacak komisyonun 13 üyeden oluşması, Komisyonun çalışma süresinin, başkan,
başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimi tarihinden itibaren üç ay olması, Komisyonun, gerektiğinde Ankara dışında da
çalışması; Kabul edildi. Gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan: TBMM İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına
Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu raporunun (2/94, 2/232, 2/286,
2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527) görüşmeleri, daha
önce geri alınan maddelere ilişkin Komisyon raporu henüz hazırlanmadığından ertelendi. Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname, Devlet Memurları Kanunu, Harcırah
Kanunu ile Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/593) (S. Sayısı : 643) görüşmelerine
devam edildi; 5 inci maddesinin oylanmasından önce istem üzerine yapılan
yoklamalarda, Genel Kurulda toplantı yetersayısı bulunmadığı anlaşıldığından; 30 Ocak 2002 Çarşamba günü, alınan karar
gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime 18.27'de son verildi.
No. : 78 II. - GELEN
KÂĞITLAR 30.1.2002
ÇARŞAMBA Teklifler 1. - Bingöl Milletvekili Necati Yöndar'ın;
29.7.1970 Tarih ve 1319 Sayılı Emlak Vergisi Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bu Kanuna Bir
Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (2/880) (Plan ve Bütçe Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi : 21.1.2002) 2. - İstanbul Milletvekilleri Celal Adan
ile Hayri Kozakçıoğlu'nun; 6.6.1972 Tarih ve 1593 Sayılı Erişme Kontrollü
Karayolları Kanununa Bir Ek Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (2/881)
(Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi : 23.1.2002) 3. - İstanbul Milletvekili Masum Türker ve
30 Arkadaşının; Emlak Vergisi Kanunu ile Vergi Usul Kanununun Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/882) (Plan ve Bütçe Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi : 23.1.2002) 4. - İstanbul Milletvekili Aydın
Ayaydın'ın; 1319 Sayılı Emlak Vergisi Kanununa İki Geçici Madde Eklenmesi
Hakkında Kanun Teklifi (2/883) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi : 24.1.2002) 5. - Ordu Milletvekili Cemal Enginyurt'un;
1319 Sayılı Emlak Vergisi Kanununa İki Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun
Teklifi (2/884) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi :
24.1.2002) Rapor 1. - Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden
Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında 10.1.2002
Tarihli ve 4739 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince
Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/949) (S. Sayısı : 811) (Dağıtma tarihi : 30.1.2002)
(GÜNDEME) Meclis
Araştırması Önergeleri 1. - Konya Milletvekili Özkan Öksüz ve 22
arkadaşının, Konya Ovaları Sulama Projesi (KOP) konusunda Anayasanın 98 inci,
İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/248) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.1.2002) 2. - Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak
ve 19 arkadaşının, yerli silah sanayiinin güçlendirilmesi için alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/249)
(Başkanlığa geliş tarihi : 29.1.2002) BİRİNCİ
OTURUM Açılma Saati : 14.00 30 Ocak 2002 Çarşamba BAŞKAN : Başkanvekili Ali
ILIKSOY KÂTİP ÜYELER : Kemal
ALBAYRAK (Kırıkkale), Melda Bayer (Ankara) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 58 inci Birleşimini açıyorum. Görüşmelere başlıyoruz. Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma
gündemdışı söz vereceğim. Gündemdışı ilk söz, Türkiye'nin Ortadoğu
ve Filistin sorunu politikası konusunda söz isteminde bulunan İstanbul
Milletvekili Sayın Hüseyin Kansu'ya aittir. Buyurun Sayın Kansu. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika efendim. IV. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR 1. -
İstanbul Milletvekili Hüseyin Kansu’nun, Türkiye’nin, Ortadoğu ve Filistin
sorunuyla ilgili politikalarına ilişkin gündemdışı konuşması HÜSEYİN KANSU (İstanbul) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Türkiye'nin Ortadoğu ve Filistin sorunu politikası
üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Ortadoğu'da son süreçte yaşanan gelişmelerin güncel boyutları kadar, stratejik
ve tarihî boyutları da önemlidir; bunlar üzerinde kısaca durmakta yarar var. Bu
anlamda, Ortadoğu'daki gelişmeleri, dünyadaki genel gelişmelerden soyutlamamız
mümkün değildir. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; son
gelişmelerin en önemli nedeni, İsrail Başbakanı Şaron'un şiddete olan
sevdasıdır; Oslo ve Madrid barış sürecini askıya alan, diyalog yerine şiddeti
tercih eden, güvenlik bahanesiyle radikal terör örgütlerini arkasına alarak
devlet terörünü körükleyen politikasıdır. 11 Eylül sonrası atmosferi yanlış
okuyan Şaron, bunu fırsat bilerek, Filistin davasını kökten yok etmek
istemiştir. Böyle bir politika bölge barışı için tehlikeli bir girişimdir. Buna
son vermek için Birleşmiş Milletler başta olmak üzere, tüm uluslararası
kurumlar ve devletler harekete geçmelidir. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Birleşmiş Milletler kararlarını ihlal ediyor diye Irak'a bomba yağdıran global
güçler, Birleşmiş Milletlerin onlarca kararını yok sayan İsrail'e yaptırımlar
yerine aferinler ve yardımlar dağıtmaktadır. Bu olay, başlı başına uluslararası
bir adaletsizliktir, çifte standarttır ve büyük bir skandaldır. Peki, bütün bunlara karşı Türkiye'nin
politikası ne olmalıdır? Bölgemizdeki politikamız, özellikle son on yıldır,
Amerika ve İsrail eksenli olagelmiş ve bu durum, bizim bölgesel güç rolümüzü
oynamamıza ciddî bir engel teşkil etmiştir. Amerikalı stratejist ve uluslararası
ilişkiler uzmanı Alan Makovski'nin deyimiyle "Amerika çok uzak, İsrail ise
çok ufaktır." Asırlardır sürmekte alan Türk modernizasyon sürecinin
mantıksal sonucu, evrensel normlara dayalı özgün bir dışpolitikadır. Özgün
dışpolitikanın temeli, bağımsız olmaya, uzlaşmaya, işbirliğine, barışa, esnek
olmaya ve çok yönlü bir dışpolitikaya dayanmakta olup, hedefi, bölgesel güç
rolünü hakkıyla oynamaktır. ABD ile çıkarlarımız birçok bölgede
örtüşebilir ve bu bölgelerde işbirliği yapmamız gayet normal olup uluslararsı
mantık ve etik de bunu gerektirmektedir; fakat, her alanda çıkarların
örtüşmesini beklemek ve öyle davranmak, dışpolitika açısından ilkesel bir
hatadır. Bu konuya en bariz örnek ABD ve Avrupa Birliğinin Ortadoğu'ya yönelik
farklı politikalarıdır. Bunun aksine hareket etmek, ileride onarılması mümkün
olmayan sorunlar doğurabilir. Türkiye, bir an önce bölgede aktif ve
etkin bir siyaset başlatmalıdır. Hükümetiyle, muhalefetiyle tüm bölgede mekik
diplomasisi yaparak, hem İsrailli hem Filistinli devlet yetkilileri ile
görüşmeler sağlayarak bu tehlikeli gidişi durdurmanın yolları aranmalıdır. Sonuç itibariyle, Ortadoğu'da meydana
gelen şiddet olaylarında din ve ırk ayırımı yapmaksızın, kime ait olursa olsun,
dökülen kanın ve gözyaşının acilen durdurulmasını sağlayacak tek yol
sürdürülebilir bir barıştan geçmektedir. Bunun için de üzerimize düşen görev,
tarafları, başta Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları olmak üzere,
uluslararası hukuka, ikili anlaşmalara, evrensel insan hakları standartlarına
ve kalıcı bir barışa götürebilecek yeni politikalar üretmek ve bu süreçte,
tribünde izleyici olmak yerine, süreci bizzat şekillendirici olmak gerekir. Bu
bağlamda, gelişmelere evrensel ilkelerden yola çıkılarak yaklaşılmalı,
haksızlığa uğratılanlara sahip çıkılmalı ve haksızlık edenlere karşı
çıkılmalıdır. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
unutmamak gerekir ki, bölgesel bir gücün bölgesel çıkarları olur. Tarihin ve
uluslararası sistemlerin bölgesel güçlere yüklediği sorumlulukların başında ise
bölgesel istikrar ve barışın sağlanması gelmektedir. Bu bağlamda, Filistin
sorununun sadece siyasî değil, hukukî, sosyal, kültürel ve tarihî boyutları da
çok karmaşık ve gizemlidir. Onun için olayların üzerinde çokça kafa yorarak,
ilkeli, vizyon sahibi, hedefleri net, yeni gelişmelere göre de esnek, çok
eksenli, özgün ve etkin bir dış politika izleyerek Türkiye'nin çıkarlarını
korumamız gerekmektedir. Bu düşüncelerle, Genel Kurulu, tekrar,
saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Çok teşekkür ederiz Sayın Kansu. Gündemdışı konuşmaya yanıt verecek sayın
bakan?.. Yok. Gündemdışı ikinci söz, Halk Bankası
şubelerinin kapatılması hakkında söz isteyen Denizli Milletvekili Sayın Mustafa
Kemal Aykurt'a aittir. Buyurun Sayın Aykurt. (DYP sıralarından
alkışlar) Süreniz 5 dakika. 2. -
Denizli Milletvekili Mustafa Kemal Aykurt’un, bazı banka şubelerinin
kapatılmasından doğabilecek sorunlara ve alınması gereken önlemlere ilişkin
gündemdışı konuşması MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) - Sayın
Başkan, çok değerli milletvekilleri; Türkiye'nin bazı bölgelerinde kapanmakta
olan Halk Bankası ve Ziraat Bankası şubeleri hakkında söz aldım; sözlerime
başlarken, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, bildiğiniz gibi,
dün tütün piyasası açıldı ve beklediğimiz oldu. Tekel, yüzde 35 gibi bir zamla
tütün fiyatlarını açıkladı ve yine dağ fare doğurdu. Tütün çiftçisi de pancar çiftçisi gibi,
diğer normal çiftçilerimiz gibi, esnafımız gibi bu kararla da kaderiyle başbaşa
kaldı. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi -sosyal devlet ilkesi, devletin, hizmeti
vatandaşın ayağına götürmeyi emreder ve Halk Bankası da Ziraat Bankası da bu
amaçla kurulmuş, birisi esnafın hizmetinde, diğeri de köylünün ve çiftçinin
hizmetindedir- şimdi bu bankalar birer birer kapatılıyor. Değerli milletvekilleri, bir örnek
vereceğim: Benim ilçemde Tavas'a bağlı Kızılcabölük Kasabasında -ki, bu kasaba
eski bir nahiyedir, ilçe seviyesindedir, altyapısıyla, üstyapısıyla ilçe olma
adayıdır- 25 Mayıs 1981'de, yirmi seneden beri faaliyet gösteren Ziraat Bankası
şubesi kapatıldı. Feryat ettik, bütün milletvekillerimizle beraber ilgili
mercilere gittik; maalesef, bu kapatmayı önleyemedik. Şimdi de geriye kalan tek
banka, o bankayı da 15 günde biz kurduk; Halk Bankası şubesinin de kapanmak
üzere olduğunu ve kapanacağını duyduk. Değerli milletvekilleri, buradan ilgili
bakanı ikaz ediyorum, uyarıyorum. Denizli, herkesin bildiği gibi, Türkiye'nin
parlayan yıldızı olarak anılır; kitaplara, literatüre böyle geçmiştir ve bununla
Türk sanayicisi övünür. Kızılcabölük Kasabası, parlayan yıldız olan Denizli
tekstil sektörünün lokomotifidir. Bu kasabada, bugün itibariyle 500 tane
otomatik tezgâh çalışıyor, 1 500 tane yarı otomatik tezgâh çalışıyor, 1 000
tane de el tezgâhı çalışıyor. Kızılcabölük'e gittiğiniz zaman -biraz reklam
gibi olacak ama- orkestra gibi, her evden, şakır şakır tezgâh seslerini
duyarsınız. Övünçle, kıvançla söylüyorum ki, bugün bu kasabada üretilen mendil,
perde ve masa örtüsü gibi kaliteli mamulleri Vakko almaktadır; bugün Vakko'da
satılan bu ürünler, bu kasabanın ürettiği mallardır. Değerli milletvekilleri, bu kasabada 1
000'den fazla Bağ-Kur emeklisi var, 800'den fazla çiftçi Bağ-Kurlusu var,
Sosyal Sigortadan emekli 350 insanımız var ve Kızılcabölük'ün, Denizli, Muğla
ve İzmir kavşağında bulunması itibariyle, hemen her gün, yazın daha sık, her
hafta, yerli ve yabancı turistlerin uğradığı ve turların devam ettiği bir
ticaret merkezidir. Böyle bir ticaret merkezinde, eğer, Ziraat Bankası
şubesinden sonra Halk Bankası şubesini de kapatırsak, bu, kelimenin en geniş
anlamıyla bu yörede oturan insanlara zulümdür ve işkencedir. Gelin, bu hatadan
dönelim ve Halk Bankası şubesinin açık kalmasını sağlayalım. Tavas'ın 48 köyü var, 12 kasabası var;
Nikfer (Büyükkonak) Kasabasında da bir banka şubesi var, o da kapanacakmış; bu
banka da kapandığı zaman, bütün yığılmalar, yüzlerce metre uzunlukta kuyruklar,
Tavas merkezindeki bankanın önünde toplanacak, halk ıstırap çekecek. Bunun,
kışı var karı var, yaşlısı var hastası var... Geliniz, bu işkenceden
vazgeçelim. Burada, Kızılcabölük halkının -arkadaşlarıma da gönderilmiştir-
yüzlerce imzalı feryat sesleri var. Ben, Sayın Bakanımız, bu feryat seslerine
kulak versin ve bu bankanın kapanmasını önlesinler diyorum. Ayrıca, üzülerek ifade edeyim ki, bugün,
ben şunu görmekteyim: Türkiye, her sektöründe -maliyesi, ekonomisi, bankası,
çiftçisi, esnafı, gerçekten hepimiz, biz de dahil- fevkalade sıkıntı içinde. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Aykurt, 1 dakika içinde
toparlar mısınız efendim. MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) -
Toparlıyorum Sayın Başkanım. Bana göre, bugün, Türkiye, âdeta, 1950'den
önceki tek parti devrinin zorbalık dönemini yaşamaktadır. Geliniz, bu hatadan
vazgeçelim, vazgeçiniz ve küçük kasabalarda bulunan bu banka şubelerinin
kapatılmasını önleyelim, önleyiniz diyorum ve Yüce Heyetinizi, bu duygularla,
saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Aykurt. Gündemdışı konuşmaya yanıt verecek sayın
bakan?.. Yok. Gündemdışı üçüncü söz, Siirt Şirvan
Madenköyü Projesi hakkında söz isteminde bulunan Diyarbakır Milletvekili Sayın
Abdulsamet Turgut'a aittir. Buyurun Sayın Turgut. (DSP sıralarından
alkışlar) Süreniz 5 dakikadır. 3. -
Diyarbakır Milletvekili Abdulsamet Turgut’un, Siirt’in Şirvan İlçesinde bulunan
maden sahasının işletme hakkı konusunda ortaya çıkan anlaşmazlığa ilişkin
gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel’in cevabı ABDULSAMET TURGUT (Diyarbakır) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Siirt'in Şirvan İlçesinde bulunan bakır maden
sahasının işletme hakkı konusunda Yüce Meclisi bilgilendirmek üzere söz almış
bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım. Yarım asra yakın bir süredir, söz konusu
maden sahasını işletmek, çeşitli girişimlere karşın mümkün olamamıştır. Hal
böyleyken, Şırnak Valiliği, sahanın işletilerek ekonomiye kazandırılması ve
bölgenin en önemli sorunu olan işsizlik problemine çözüm bulunması amacıyla
talepte bulunmuştur. 2001 yılı sonlarında talep sonuçlandırılmış ve saha, 2002
Ocak ayı başında da rödovans karşılığı işletilmek üzere Şırnak İl Özel
İdaresine verilmiştir. Şırnak Valiliği ile Eti Holding arasında yapılan
rödovans sözleşmesi, Eti Holding Anonim Şirketinin üçüncü şahıslara veya
şirketlere göre hazırladığı sözleşme ve Eti Holding Yönetim Kurulunun almış
olduğu kararlar esas alınarak yapılmıştır. Yani, Şırnak Valiliğine bedava veya
kolayca verilmiş değildir. Bugün, devletin kendi işletmesini
kapattığı Elazığ Maden'deki bakır yatakları, özel sektörce yeniden işletmeye
açılmıştır. Yine, Eti Holdinge ait birçok maden sahası, rödovans karşılığı özel
şahıs ve şirketlerce işletilmektedir. Bu saha da, geçmiş yıllarda açılan
ihalelerde ilgi duyan firma olsaydı, onlara verilecek ve onlar tarafından işletilecekti.
Peki, burada, bu işe karşı çıkanlara şunu
sormak gerekir: Bu saha, üçüncü şahıs ve şirketlere verilmiş olsaydı, Siirt
Özel İdaresine ne katkısı olacaktı? Ya da diğer bölgelerde işletmeci olanlar,
oralardaki sahaları işletirken, ilgili özel idarelere katkı mı sağlayacaklardı?
Ya da oradaki devlet kuruluşlarıyla birlikte mi çalışacaklardı? Hiç araştırma
yapmadan, gerçekleri öğrenmeden, yapılan konuşma ve basına verilen sözde
demeçler, ne kadar art niyetli olduklarını açıkça ortaya koymaktadır. Diyorlar ki; "maden sahasının işletme
hakkının yüzde 5'i valiliğe, yüzde 95'i ise ismi açıklanmayan şirkete
verilmiş..." Tek kelimeyle yalan; çünkü, hiçbir şirketle sözleşme
yapılmamıştır ve madenin işletme hakkının yüzde 100'ü şu anda Şırnak Valiliğindedir.
Daha ihale yapılmamış, herhangi bir firmaya verilmemiştir. Kaldı ki, önce valilikçe bu yerin
fizibilitesi hazırlandıktan sonra gereken işlemler yapılacaktı. Henüz
fizibilite çalışmaları bile başlatılmayan bu çalışmayla ilgili bu tür asılsız
ve iftiraya dayalı iddialarda bulunmak, doğmamış çocuğa don biçmekten öte bir
şey değildir. Ayrıca, bunları söyleyenlerin de iyi niyetinden şüphe etmek
gerekir. Sahanın işletmesinin, Batı Alman Preussag
firmasına niçin verilmediği soruluyor. Eğer küçük bir araştırma yapılsaydı,
1984 yılında, maden sahasının, söz konusu Alman firmasına verildiği; ancak, bu
firmanın, sahayı verimli bulmadığı gerekçesiyle 1989 yılında terk ettiği
kolayca öğrenilebilirdi. Bu arada, Siirt Valiliğinin başvurusunun
gözardı edildiği yönündeki iddialara da cevap vermek istiyorum: Burada, ne Şırnak Valiliğinin ne Siirt
Valiliğinin ve ne de Eti Holdingin bir sözcüsü, bir koruyucusu olmadığımı
üzerine basarak belirtmek istiyorum.
Tek amacım ve mücadelem, bölgenin bir milletvekili olarak benden destek
isteyen Şırnak Valisine yardımcı olmak, atıl ve istihdama kapalı olan bir maden
sahasını ekonomimize, bölgemize kazandırmaktır, bölgedeki binlerce işsize
istihdam alanı yaratmaktır. Bakınız, Siirt Valiliğinin bu sahayla
ilgili talebi 20 Kasım 2001 tarihini göstermektedir. Oysa, Şırnak Valiliğinin
talebi 2000 yılı sonlarında başlamış ve 7 Kasım 2001 tarihinde sonuçlanmıştır;
yani, 7 Kasım 2001 tarihinde Eti Holdingle sözleşme yapılmış, yer teslimine
ilişkin protokol ise Ocak 2002'de gerçekleştirilmiştir. Tarihlere baktığınızda,
Siirt Valiliğinin talebinin tüm işlemler bittikten sonra olduğunu göreceksiniz.
Bu nedenle, Siirt Valiliğinin böyle bir isteminin gözardı edilmesi söz konusu
değildir. Yaklaşık 70-80 000 000 dolarlık bu
yatırımla, sadece maden sahasında 600-700 insanımıza iş imkânı yaratılması söz
konusu iken, ayrıca nakliye ve benzeri faaliyetlerdeki katkısı da dikkate
alındığında, Siirt ekonomisine canlılık kazandırma imkânı söz konusu iken, bu
yatırımı kim yaparsa yapsın, sonuçta, yapılan işin bölge insanımızın hayrına
olacağı aşikârken, neden destek değil de köstek olmaya çalışıyoruz. Bu yatırım, ülkemizin hayrınadır, bölgemiz
ekonomisinin hayrınadır. O nedenle, kişisel veya siyasal düşüncelerimizi bir
kenara bırakarak, tüm bölge milletvekilleri olarak, hepimizin bu girişimi
desteklemesi gerekir. Üstelik, bir milletvekili, yalnız seçildiği ile değil,
tüm ülkeye hizmet etmekle yükümlüdür. Bu ilke, siyasî yaşamım boyunca yaptığım
tüm çalışmalarımda değişmez hedefim olmuştur. Eğer, kısır çekişmelerle ve küçük
hesaplarla insanımızın rızkını ve refahını temin edecek bu yatırım
engellenirse, hiç kimse bunun hesabını bölge insanına veremez, bu işin
vebalinin altından kalkamaz. Bu anlayışla ve bu yaklaşımla ister Siirt
Valiliği ister Şırnak Valiliği işletsin, olayı hep birlikte sahiplenmemiz
gerektiğine inanıyorum. Sözü fazla uzatmadan Şırnak ve Siirt'in yüzünü
güldürecek, işsizlere iş imkânı yaratacak, bölge ekonomisini canlandıracak,
atıl bir alanı üretime dönüştürecek bu önemli ve ciddî projeye hep beraber
sahip çıkalım. İşsizliğin, yoksulluğun doruk noktasında bulunduğu, istihdam
alanlarının yok denecek düzeyde olduğu bölgemizde yüzleri gülmeyen
insanlarımızın yüzünü güldürebilmenin tek yolu, istihdam yaratmaktan, ekonomik
ve sosyal hayatlarını canlandırmaktan geçer. Eğer, bu çaba ve çalışmalarım
suçsa, cezası neyse çekmeye razıyım. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Turgut, 1 dakika içinde
toparlayın efendim. ABDULSAMET TURGUT (Devamla) - Değerli
milletvekilleri, bir devlet bakanımızla olaydan birkaç gün sonra Siirt'i
ziyaretimizde çarşıda gezerken vatandaşlar yanımıza gelerek "maden
ocağımız var, neden işletilmiyor" diye sitem ettiler. Bu sitem üzerine,
konuya daha da ciddiyetle eğildim, tamamen iyi niyetimle olaya yaklaştım ve
Siirt'te istihdam yaratacak, Siirt halkının yararına olacak, ekonomik ve sosyal
boyutunu göz önüne alarak yardımcı olmaya çalıştığım bir olayda suçlanmam, beni
derinden yaraladı. Bölge halkının yıllardır ekonomik, sosyal,
siyasal ve kültürel alanda kaderiyle oynayan, acıdan, şiddetten ve yoksulluktan
başka kendilerine bir şey kazandırmayan anlayışa ve kişilere itibar
edilmemelidir. Son söz olarak şunları söylemek istiyorum;
umarım, Siirt ve Şırnak valilikleri, madenle ilgili tartışmaları bir kenara
bırakıp, ortak bir noktada buluşurlar ve bölge halkına büyük katkılarda
bulunacağına inandığım maden sahası bir an önce işletmeye açılır ve madenin
işletmeye açılmasını istemeyen güçler hayal kırıklığına uğrar. Saygılarımla. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz. Gündemdışı konuşmaya yanıt verecek Sayın
Bakan? DEVLET BAKANI ŞÜKRÜ SİNA GÜREL (İzmir) -
Sayın Başkan... BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakanım. AHMET NURETTİN AYDIN (Siirt) - Sayın
Başkan, bazı noktalara açıklık getirmek istiyorum müsaade ederseniz. BAŞKAN - Efendim, Sayın Bakan açıklık
getirir merak buyurmayın. Buyurun Sayın Bakanım. (DSP sıralarından
alkışlar) DEVLET BAKANI ŞÜKRÜ SİNA GÜREL (İzmir) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ben, öncelikle, bu konuyu Türkiye Büyük
Millet Meclisinin önünde büyük bir açıklıkla ifade ettiği için, anlattığı için,
Sayın Abdulsamet Turgut'a çok teşekkür ediyorum. Gerçekten, böyle bir konu üzerinde ciddî
bir girişim başlatılmışken, bu ciddî girişim, şimdi, sanırım bu girişimin üzerinde
birtakım kuşku bulutları yaratılarak engellenmek isteniyor ve korkarım ki,
engellenecek. Maden yatağı, Siirt İli Şirvan İlçesine bağlı Madenköy mevkiinde;
burada, 1970 yılında, MTA bir araştırma yapmış, sondaj çalışması yapmış ve
rezerv tespit etmiş. Bu çalışmalara, daha sonra Eti katılmış ve o rezervin daha
da büyük olduğunu, yaklaşık 25 500 000 ton olduğunu tespit etmiş. Onun
ardından, 1979 yılında, bu yatak, işletilmek üzere Eti Holding Anonim Şirketine
-ki, o zaman adı Etibank'tı- devredilmiş. 1981 yılına kadar, bu bölgeye, çeşitli
yabancı ve yerli şirketler ve gruplar ilgi göstermişlerdir ve fizibilite
çalışmaları yapmışlardır. Ancak, projeyle ciddî olarak ilgilenme 1984 yılında
başlamıştır; bir yerli grupla birlikte bir Alman grubu ilgilenmiştir ve bir
çerçeve anlaşması yapılmış, 1985 yılında da fizibilite raporu hazırlanmıştır.
Ancak, bunun ardından, bakır fiyatlarının hızla düşmesi sonucu, bu grup, yani,
Alman-Türk ortaklığı, 1989 yılında, var olan bu anlaşmayı feshederek bu projeyi
askıya almışlardır, bundan çekilmişlerdir. 1995 yılında, yine, bir yabancı şirket
konuyla ilgilenince, Eti Holding, bu konuda, yerli ve yabancı ilgili
kuruluşlara bir ortak girişim teklifinde bulunmuştur. 6 şirket, bu konuda
müzakereye çağırılmıştır; ama, bu 6 şirket de, bu müzakerelerden bir sonuç elde
edememişlerdir ve yine, konu, daha sonraya kalmıştır. 1998 yılında da, Eti Holding tarafından,
söz konusu yatağın işletme ruhsatının, rödovans karşılığı, uzun süreli
anlaşmayla özel şirketlere kiralanması modeline dayalı bir ihaleye çıkılmıştır.
Bu ihaleye 2 firma katılmıştır; ancak, firmalar malî ve teknik yönden yetersiz
bulunarak, ihale iptal edilmiştir. Böylece, bu tarihe kadar, bu Madenköy bakır
yataklarının işletilmesi mümkün olmamıştır. En son, 27 Temmuz 2001 tarihinde, Şırnak
Valiliği İl Özel İdaresi Müdürlüğü, Eti Holding Anonim Şirketine müracaat
etmiştir. Sayın Vali, gelip, burada, hem Eti Holding yetkilileriyle hem benimle
görüşmelerde bulunmuştur ve Şırnak İl Özel İdaresinin önerisi, söz konusu yatağı
rödovans karşılığı işlemek olmuştur. Bunun üzerine, bu konu kendileriyle
müzakere edilmiş ve bir sözleşme yapılmıştır. Yapılan sözleşmede, Şırnak İl
Özel İdaresi, bu maden yatağının işletilmesinde yapılacak yatırımda ve her
türlü çalışmada bütün haklarını, üçüncü şahıs kişi ve kuruluşlara
devredemeyecektir. Böyle bir kesin hüküm vardır. Dolayısıyla, Eti Holdingin
muhatabı, bu sözleşmeyle, Şırnak İl Özel İdaresi Müdürlüğü haline gelmiştir ve
bu muhataplık keyfiyeti hiçbir şekilde değiştirilemeyecektir bu sözleşmeye göre
ve haklarını devredemeyecektir. Bu sözleşme, 7 Kasım 2001 tarihinde
imzalanmıştır. Öte yandan, 20 Kasım 2001'de, yani, bu
sözleşme Şırnak İl Özel İdaresiyle yapıldıktan sonra, Siirt Valiliği Eti
Holdinge başvuruda bulunmuş; ama, kendilerine, bu düzenlemenin Şırnak İliyle
yapıldığı cevabı verilmiş ve bu arada, özel görüşmelerde, eğer fizibilite
çalışmaları olumlu sonuç verir, Şırnak İl Özel İdaresi bu maden yatağını,
kuracağı bir şirketle işletmeye açabilirse, bu konuda Siirt İl Özel İdaresiyle
de işbirliğine ve hatta ortaklığa açık olmaları gerektiği kendilerine
bildirilmiştir; ama, buna rağmen, bu konuda birtakım kuşku bulutları
yaratılmaya devam edilirken, 11 Ocak 2002 tarihinde, Şırnak Valiliği İl Özel
İdaresi Müdürlüğüne yer teslimi yapılmış ve fiilî sözleşme süresi de
başlatılmıştır. Bu andan sonra, maden yatağının
değerlendirilmesine yönelik fizibilite çalışmalarının olumlu olması durumunda,
proje, 600-700 kişiye istihdam sağlayabilecek diye umulurken, bölgeye 70 000
000-80 000 000 dolarlık bir tesis kazandırılması gündeme gelmişken, Eti
Holdingin de, bu sözleşmeyle, yılda, yaklaşık 500 000 dolarlık bir rödovans
geliri elde etmesi söz konusu iken, şimdi bu şüpheler yaratılmış ve benim
ricamla, benim istirhamımla konuyla ilgilenen bizim bölgedeki milletvekilimiz
olan Sayın Turgut'a da, böyle birtakım isnatlar yöneltilmiştir. Bu, son derece
çirkindir. Şunu da ifade edeyim: Yarından tezi yok,
Şırnak İl Özel İdaresiyle bir görüşme daha başlatıp, bu sözleşmeyi feshetmem
gerektiğini düşünüyorum. Bundan sonra da, herhalde, bu konuda birtakım şüphe
bulutları yayanlar, bir çuval inciri de berbat ettiklerini göreceklerdir. Ben,
kendilerini, hem Şırnak'taki hem Siirt'teki vatandaşlarıma şikâyet ediyorum. Bu arada, bir önemli maden sahasıyla ilgili
-bu konuşma fırsatını bulmuşken, Sayın Başkanın ve sizlerin de hoşgörüsüne
sığınarak- dün Genel Kurulumuzda yapılan görüşmelerle ilgili düşüncelerimi de
kısaca arz etmek istiyorum. Ben, bütün siyasal partilerden, madenlerimize ve
özellikle bor varlığımıza ilgi gösteren ve bu konuda haklı duyarlılıklarını
sergileyen bütün milletvekili arkadaşlarıma şükran borçluyum, kendilerine
candan teşekkürler sunuyorum. Bu arada, hemen belirtmek istiyorum ki,
bor varlığımızın özelleştirilmesi şu aşamada akla da uygun değildir, ulusal
çıkarlarımıza da uygun değildir. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar) Dolayısıyla
borlarımız özelleştirilmeyecektir, özelleştirilemez. Bunu bu kadar kesinlikle
söylüyorum. (Alkışlar) Yine, bor konusunda, şimdi, bundan sonra, hep birlikte yapmamız
gereken işler olduğunu da kabul ediyorum, bunu da belirtiyorum. Bizim,
gerçekten, bu kıymetli varlığımızı daha iyi değerlendirebilmek için bütün akla
yakın yöntemleri kullanmamız gerekiyor. Zaten, daha çok mamul ürüne yönelmiş
bulunuyoruz. Gittikçe, önümüzdeki iki yıl içerisinde, biz, ihracatımızın büyük
bir bölümünü mamul bor ürünleri olarak gerçekleştirmeyi planladık. Bunu
yapacağız. Bu yıl içerisinde işletmeye açılacak yeni tesislerimiz var,
yatırımlarımız var. Yatırımlarımız devam ediyor. Hep birlikte göreceğiz ki, hep birlikte
göstereceğimiz bütün gayretlerimizle öyle bir noktaya varacağız ki, bu
varlığımızı gerektiği gibi değerlendiren, bu ulusal varlığımıza sahip
çıktığımızı dosta düşmana gösteren bir irade sergileyeceğiz. Hepinize saygılar sunuyorum. (DSP, MHP ve
DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bakan. AHMET NURETTİN AYDIN (Siirt) - Diyarbakır
Milletvekilimiz Sayın Turgut'un Şirvan
madenleriyle ilgili açıklamasında birtakım muğlak noktalar var. Üstelik, yalan suçlaması
da var. BAŞKAN - Efendim, o açıklaması sizi
ilgilendirmiyor, şahsınıza yönelik bir şey yok. AHMET NURETTİN AYDIN (Siirt) - Şahsıma... BAŞKAN - Hayır efendim... Ne alakası var?!
AHMET NURETTİN AYDIN (Siirt) - Benim
yaptığım gündemdışı konuşma üzere cevap mahiyetinde bir konuşma yaptı. BAŞKAN - Hayır efendim... Konuşma yapıyor,
Sayın Bakan cevap veriyor. AHMET NURETTİN AYDIN (Siirt) - Muğlak
noktalar var. BAŞKAN - Efendim, muğlak noktaları siz
niye üzerinize alıyorsunuz? AHMET NURETTİN AYDIN (Siirt)- Efendim, ben
Siirt Milletvekiliyim. BAŞKAN - Olabilir. O da... Türkiye
milletvekilisiniz sonuçta. AHMET NURETTİN AYDIN (Siirt) - Bu maden
Siirt sınırları içerisindedir. Tüm Siirt halkının tepkisi ve rahatsızlığı
vardır. BAŞKAN - Efendim, hayır, şahsınıza ilişkin
bir şey yok. AHMET NURETTİN AYDIN (Siirt) - Bakın,
Siirt Valiliğinin çalışması var, Şırnak Valiliğinden daha önce. AYDIN TÜMEN (Ankara) - Onun hesabını Siirt
halkına vereceksiniz siz. BAŞKAN - Efendim, onu, gidin valiyle
konuşun, burası yeri değil. Teşekkür ediyorum. Sayın milletvekilleri, gündemdışı
konuşmalar tamamlanmıştır. Gündeme geçiyoruz. Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları
vardır. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının
bir tezkeresi vardır; okutuyorum: B)
TEZKERELER VE ÖNERGELER 1. - AB
üyesi ülkeler parlamentoları üyelerinin katılımıyla Paris’te düzenlenecek olan
“Karaparanın Aklanması” konulu konferansa TBMM’yi temsilen İstanbul
Milletvekili Ahmet Tan’ın katılacağına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/972) 29
Ocak 2002 Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna AB üyesi ülkeler parlamentoları üyelerinin
katılımıyla 7-8 Şubat 2002 tarihleri arasında Paris'te düzenlenecek olan
"Kara Paranın Aklanması" konulu konferansa, Türkiye Büyük Millet
Meclisini temsilen bir milletvekilinin katılması, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanunun 10 uncu
maddesi uyarınca, Genel Kurulun 15 Ocak 2002 tarih ve 51 inci Birleşiminde
kabul edilmiştir. Anılan kanunun 2 nci maddesi uyarınca,
heyeti oluşturmak üzere siyasî parti grubunun bildirmiş olduğu isim Genel
Kurulun bilgilerine sunulur.
Adı Soyadı : Seçim
İli: Ahmet Tan İstanbul BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur. 2 adet Meclis araştırması önergesi vardır;
okutuyorum: C) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ 1. -Konya
Milletvekili Özkan Öksüz ve 22 arkadaşının, Konya Ovaları Sulama Projesi (KOP)
konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/248) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Hem ülkemiz hem de Konya İli için çok
büyük önemi olan, gerçekleştirildiği takdirde ülkemizin ikinci GAP Projesi
niteliğine kavuşacak olan KOP (Konya Ovaları Sulama Projesi) Projesinin Türkiye
ve Konya ekonomisine olan katkıları, projenin tamamlanması için gerekli
finansman ve diğer kaynakların araştırılarak temini için, Anayasanın 98 inci,
İçtüzüğün 104 üncü ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması
açılmasını arz ederiz.
Genel gerekçe: İç Anadolu Bölgesinde yer alan Konya İli,
38 257 kilometrekarelik yüzölçümüyle ülke yüzölçümünün yüzde 4,9'unu
kaplamaktadır. İl toprakları tarıma elverişli bir topografik özellik
göstermesine rağmen, yörede hüküm süren iklim ve su kaynaklarının yetersiz
olması, arazinin tarımsal etkinliğini azaltmaktadır. İlde ortalama yağış 327 mm
olup, akarsuların çoğu da, yağışlara bağlı olarak, ilkbaharda su seviyesi
artan, yazları ise kuruyan derelerden ibarettir. Bu durum, ilde, kuru tarım
yapılmasına neden olmuştur. 4 169 400 hektarı kaplayan Konya İli
arazisinin yaklaşık yüzde 63,8'i; yani 2 659 890 hektarı tarım arazisi olarak
kullanılmaktadır. İl tarım alanlarının yüzde 96,3'ü (2 562 257 hektar) tarla
alanı olarak kullanılmaktadır. Tarla alanı olarak kullanılan alanın yaklaşık
yüzde 60'ında (1 532 000 hektar) ekim yapılmaktadır. Tarla alanlarının yüzde 40'ı (1 030 257 hektar) nadasa
ayrılmaktadır. İlde, sulanabilir arazi miktarı 1 652 782
hektar kadardır. Toplam tarım alanının yüzde 62'sini sulanabilir arazi
oluşturmasına rağmen, il tarım alanının ancak yüzde 14'ü sulanabilmektedir.
İlde, toplam sulanan arazi 374 260 hektar olup, bu alan, sulanabilir arazinin
ancak yüzde 22,6'sını oluşturmaktadır. Sulamanın yetersiz olması ve yağış
miktarının az olması nedeniyle, tarım alanlarının önemli bir kısmı nadasa
ayrılmaktadır. Bu nedenle, üretim yapılmayan nadas alanları, ülke ve Konya
ekonomisi için önemli bir kayıptır. Ekilebilir tarım alanlarının önemli bir
kısmında da kuru tarım yapılmaktadır. Bu nedenle, ekilebilen alan itibariyle en
yüksek pay (yüzde 86,6) kuru tarım yönteminin uygulandığı tahıllara aittir. 3
358 045 ton tahıl üretimi yapılan Konya İli, ülke üretiminin yüzde 10,16'sını,
İç Anadolu Bölgesi üretiminin yüzde 28,97'sini karşılamaktadır. Kuru tarım yapılan alanlarda verim oranı
düşüktür. Üstelik, üretim miktarı yıllara göre de dalgalanmalar göstermektedir.
Yağışların geciktiği veya az düştüğü yıllarda ürün rekoltesi çok çok
azalmaktadır. Bu da ekonomimiz için çok büyük kayıplara neden olmaktadır. KOP (Konya Ovaları Sulama Projesi) hayata
geçirildiği takdirde, halen nadasa ayrılan 1 003 257 hektar tarım arazisi
üretime katılacağından, hem Konya İlinin iktisadî gelişmesinde hem de
Türkiye'nin tarımsal üretiminde önemli bir katkı sağlayacaktır. Kuru tarım alanları sulu tarım yapılacağından,
tarımsal üretim mevsim şartlarından etkilenmeyecek ve birim alandan elde edilen
üretim miktarı çok çok artacaktır. Bu nedenle, ülkemizin en büyük ikinci
sulama projesi niteliğinde olan KOP Projesinin kısa zamanda hayata geçirilmesi
hem ülkemiz hem de Konya İli ekonomisi için önemlidir. BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Meclis
araştırması önergesi bilgilerinize sunulmuş olup, gündemdeki yerini alacak ve
Meclis araştırması açılıp açılmaması hususundaki öngörüşmeler, sırası
geldiğinde yapılacaktır. Diğer Meclis araştırması önergesini
okutuyorum: 2. -
Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak ve 19 arkadaşının, yerli silah sanayiinin
güçlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/249) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Son yıllarda ithalattaki artışların,
zorunlu olmayan ve özellikle yurtiçi imkânlarla daha ucuz fiyatta ve en az eşit
kalitede temini mümkün olan ürünlerde de olması, ekonomide bugünkü sıkıntıları
yaratan en önemli etkenlerden biri olmuştur. Özellikle Emniyet Genel
Müdürlüğümüz son yirmi yıldır tabanca alımlarını yurt dışından temin
etmektedir. Bu durumda, ülkemizdeki yerli silah sanayiinin ve savunma
sanayimizin gözbebeği olan Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumunun sipariş
azlığından dolayı sıkıntılı duruma düştüğü, eldeki bilgilerden anlaşılmaktadır. Bu nedenle, gerek savunma amaçlı gerekse
yurtiçi güvenliği koruma amaçlı kullanılacak olan malzemelerin ithalat-ihracat
ilişkilerini araştırmak, bu alandaki yerli sanayimizin ve Makine ve Kimya
Endüstrisi Kurumunun silah yapımı ve satımı konusundaki maddî ilişkileri ve
problemleri, çözüm yollarını ortaya koyacak bazı düzenlemelere ihtiyaç vardır. Konunun önemine binaen, Anayasanın 98 inci
ve Meclis İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması
açılmasını saygılarımla arz ederim.
Gerekçe: Avrupa Birliği ile gümrük birliği alanında
gidilen entegrasyonun genel olarak ülkemiz aleyhine tek taraflı bir ağırlığa
sahip olması ve ithalatta AB malları ülkemize kolayca girerken Türkiye'nin
sınırlı kotalara tabi tutulması, ülkemiz açısından olumsuzluğun kaynağı
olmuştur. Tarım ve orman ürünlerinde, sanayi ürünlerinde, madencilikte, ithalat,
ihracat arasında ciddî oranda açıklar oluşturmuş. Hele ki, güvenlik
donanımlarında dışa bağımlılığın sıkıntılarını belli dönemlerde yaşadık. Bir ülke, ihtiyaç olan malları ithal
edebilir; ancak, bunun şartları vardır. Eğer, ihtiyaç olan mallar zorunlu ise,
ülkemizde üretilmiyorsa ithali mümkündür. Özellikle polis teşkilatımıza alınan
silahların elbette kaliteli olması, fiyatının uygun olması gerekir. Fakat, her
nedense, Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu ve Karadeniz Bölgesinde bu alandaki
fabrikaların, ihtiyaca cevap verecek nitelikte olmasına rağmen, ithal silahlar
tercih edilmektedir. Oysa, bu silahların eşdeğerleri, yerli sanayimiz,
özellikle MKE Kurumunca daha ucuza üretmek mümkündür. Bu kurumumuz bu silahları
üretecek kapasitededir. Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu, Emniyet
Genel Müdürlüğüne, 1950 ile 1975 yılları arasında Kırıkkale marka tabanca
satışı yapmıştır. Halen de sorunsuzdur. Günümüzde daha etkili ve şarjörleri daha
fazla fişek alan yeni tip tabancalar tercih edilmektedir. Barabellum 9 mm çaplı
yeni tip tabancalar, Karadeniz Silah Projesi kapsamında Makine ve Kimya
Endüstrisi Kurumunca da üretilmekte ve Türk Silahlı Kuvvetlerince de tercih
edilmektedir. MP5 makineli tabancalar, başta Finlandiya,
İsviçre, Belçika, Arjantin olmak üzere birçok gelişmiş ülkelere ihraç edilmekte
ve bu ülkelerin polis güçlerince de sorunsuz kullanılmaktadır. Üstelik, Makine
ve Kimya Endüstrisi Kurumunca üretilen silahların tümü uluslararası kalitede ve
standartlardadır. Tabancaların üretilmekte olduğu Silahsan AŞ ve diğer üretim
üniteleri, NATO Kalite Güvence Sistemi dahilinde üretim yapıldığını gösterir
AQAP-120 belgesine sahip olup, birçok ülkeye de ihraç edilmektedir. Yine, günümüzde, 9,19 mm Parabellum fişek
atan 15+1 şarjör kapasiteli, istenilen emniyet sistemlerine sahip, yurtdışı
modellerle aynı özellikleri taşıyan Düzce, Artvin, Rize, Trabzon, Giresun, Ordu
ve Samsun'da üretilen yerli sanayimizin ürünleri mevcuttur. Ülkemizde üretilen bu silahlar 300 ile 700
milyon arasında iken, aynı değerdeki ithal silah, 2000 yılı itibariyle, 2 500-3
000 dolar civarındadır. Bu nedenle, gerek bu alandaki yerli
sanayimizin güçlendirilmesi gerek kaynak kaybımızın önlenmesi için, konunun
araştırılarak bazı tedbirlerin alınması ve gerekirse hukukî düzenlemelerin yapılması
gerekmektedir. BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Meclis
araştırması önergesi bilgilerinize sunulmuş olup, gündemdeki yerini alacak ve
Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde
yapılacaktır. Şimdi, Demokratik Sol Parti, Milliyetçi
Hareket Partisi ve Anavatan Partisi Gruplarının, İçtüzüğün 19 uncu maddesine
göre verilmiş müşterek bir önerileri vardır; önce okutacağım, sonra oylarınıza
sunacağım: V. -
ÖNERİLER A) SİYASÎ
PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ 1. - Genel
Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden
düzenlenmesine ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerisi Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Danışma Kurulunun 30 Ocak 2002 Çarşamba
günü yaptığı toplantıda siyasî parti grupları arasında oybirliği
sağlanamadığından, gruplarımızın ekteki müşterek önerilerinin Genel Kurulun
onayına sunulmasını arz ve teklif ederiz.
Öneri: 30 Ocak 2002 tarihli Gelen Kâğıtlarda
yayımlanan ve aynı tarihte dağıtılan 811 sıra sayılı, Malî Sektöre Olan
Borçların Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında 4739 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince
Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresinin, 48 saat
geçmeden, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler" kısmının 8 inci sırasına; gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 309 uncu
sırasında yer alan 803 sıra sayılı kanun tasarısının, 14 üncü sırasına
alınması; 30 Ocak 2002 Çarşamba günü, gündemin 9 uncu sırasına kadar olan kanun
tasarı ve tekliflerinin görüşmelerinin saat 20.00'ye kadar tamamlanmaması
halinde, görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması
önerilmiştir. BAŞKAN - Önerinin aleyhinde söz isteyen
Sayın Mehmet Ali Şahin, Sayın Veysel Candan; lehinde, Sayın İsmail Köse, Sayın
Nihat Gökbulut. İlk söz, İstanbul Milletvekili Sayın
Mehmet Ali Şahin'e aittir. Buyurun Sayın Şahin. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Süreniz 10 dakika. MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinize saygılar sunuyorum; iktidar partileri
Grup Başkanvekillerince verilmiş bir öneri aleyhinde, AK Parti Grubunun
görüşlerini arz etmek üzere huzurunuzdayım. Biraz önce de okundu; bundan yirmi gün
önce bu Parlamentodan çıkan 4739 sayılı, Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden
Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun veto
edilmesi üzerine, yeniden görüşülmesini isteyen bir öneri, ayrıca, tabiî, buna
bağlı başka öneriler de var; bu konularla ilgili Grubumuzun görüşlerini
sizlerle paylaşmak istiyorum. Değerli arkadaşlarım, yirmi gün önce bu
Parlamentodan çıkan 4739 sayılı Yasa, 3 maddesi itibariyle, Sayın
Cumhurbaşkanınca, bir kez daha görüşülmek üzere, Anayasanın 89 uncu maddesi
gereğince, Türkiye Büyük Millet Meclisine iade edilmişti. Yine, hatırlanacağı
üzere, bu yasa, dün akşam Plan ve Bütçe Komisyonunda alelacele görüşülerek, şu
anda Genel Kurul gündemine indirilmek istenmektedir. Bu konuyla ilgili birkaç hususu siz
değerli milletvekili arkadaşlarımla paylaşmak istiyorum. Bunlardan bir tanesi
şudur: Bu geri gönderme tezkeresinin muhatabı Türkiye Büyük Millet Meclisidir;
ancak, bu tezkereyle ilgili ne yapılacağı, Türkiye Büyük Millet Meclisinden
önce, koalisyonu oluşturan siyasî partilerin muhterem liderlerinin gündemine
girmiştir. Bu geri gönderme tezkeresinin muhatabı Türkiye Büyük Millet Meclisi olduğu
halde, önce, hükümet ortakları bir araya gelmişler, ne yapacaklarını aralarında
kararlaştırmışlar ve ondan sonra Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmeye
başlanmış. Muhatap hükümet değil, muhatap Türkiye Büyük Millet Meclisi. Buradan çıkaracağımız sonuç şudur: Epey
zamandır, özellikle bu siyasî iktidar işbaşına geldiği günden beri, kuvvetler
ayrılığı ilkesinin çok ciddî şekilde ihlal edildiği gerçeğiyle karşı
karşıyayız. Yasama görevi doğrudan
doğruya Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Yürütme organı, yasama organına ait
olan bu yetkiyi, sanki kendisi bloke etmiş gibi bir görüntü veremez. Böyle bir
görüntünün, parlamenter sistemimiz açısından ne kadar sakıncalı olduğunun
altını çizmek istiyorum ve ayrıca, geri gönderme tezkeresi tetkik edildiğinde, Sayın
Cumhurbaşkanımız, 4739 sayılı bu Yasanın 3 maddesinin tekrar görüşülmesini
istemiş, bunu isterken de Anayasanın 128 inci ve yine, Anayasanın 160 ıncı
maddelerine aykırı olduğu gerekçesini tezkeresine yazmıştır. Şimdi, eğer, bir kanun, Sayın Cumhurbaşkanınca,
Anayasaya aykırı bulunduğu için Parlamentoya iade edilmişse, geri
gönderilmişse, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yapması gereken, Türkiye Büyük
Millet Meclisi Riyasetinin (Başkanlığının) yapması gereken, Anayasaya aykırılık
sorununu çözmek için, bu tezkereyi, Anayasa Komisyonuna göndermektir. Bu
tezkere, Anayasa Komisyonuna gitmemiş, orada hiç görüşülmemiştir. Doğrudan
doğruya, Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmüş, işte, şimdi de, Genel Kurul
gündemine indirilmek istenmektedir. Değerli arkadaşlarım, diğer bir husus,
sayın hükümet ve hükümet partileri, şu ana kadar, veto edilen; yani, Türkiye
Büyük Millet Meclisine bir kez daha görüşülmek üzere gönderilen bu kanunlarla
ilgili, maalesef, çok garip bir tutum içerisindedir. Hal lisanlarıyla şunu söylüyorlar;
çünkü, şu ana kadar yaptığımız incelemeden çıkan sonuç o ki, 6 tane kanun,
Sayın Cumhurbaşkanı tarafından veto edilerek buraya iade edilmiş, biri hariç
-ki, o, gündeme alınmadı, şimdi beşincisidir- hepsinde de hükümet, Sayın
Cumhurbaşkanının bu geri gönderme tezkeresinde beyan ettikleri hususların
hiçbirini ciddiye almadığını gösteriyor. "Sayın Cumhurbaşkanı makamının ve
tezkerede ileri sürdüğü hususların bizim için hiçbir önemi yoktur, bizim için
vız gelir tırıs gider, bir kulağımızdan girer bir kulağımızdan çıkar, biz
bildiğimizi okuruz" anlayışı içerisindedir. Bu, devlet kurumlarıyla bir
sürtüşmenin, bir kavganın belirtisidir. Sayın hükümetin, böyle bir görüntü
vermeye asla hakkı yoktur. Bakınız, şu, Sayın Cumhurbaşkanının, bu
hükümet döneminde, bir kez daha görüşülmek üzere Parlamentoya gönderdiği vetolu
kanunların listesi: Şartla Salıverme Yasasını veto etti; Meclis aynen çıkardı
ve gönderdi. Sonra ne oldu; sonra, Anayasa Mahkemesine dava üstüne dava açıldı
ve Şartla Salıverme Yasasının birçok maddesi iptal edildi. Şimdi, Adalet
Bakanlığı yeni bir tasarı hazırlamakla meşgul. Ne olacak; hesaplamalara göre,
yine binlerce kişi salıverilecek. Sokakta, yeni yeni Yener Yermezler göreceğiz
ve kapkaç işiyle meşgul olmuş olan insanların tekrar salıverildiğini göreceğiz.
İşte, RTÜK Yasasında yapılan değişiklik veto edildi; onu görüşmediniz, ne zaman
görüşeceksiniz bilemiyoruz. Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması
Hakkında Yasada Değişiklik Yapılması Hakkında Yasayı aynen geçirdiniz. İzin vermeye
yetkili makamın yetkilerini genişlettiniz, savcıların yetkilerini kısıtladınız.
Tütün Yasası 2 kez görüşüldü; tek bir
cümlesi, noktası dahi burada değiştirilmedi; çıkardınız. DGM'lerle ilgili yasa;
o yasada Sayın Cumhurbaşkanının fazla haklı olmadığını burada belirtmiştim -onu da ayrıca, zabıtlara geçsin diye ifade
ediyorum- ve şimdi de işte, bankacılıkla ilgili yasa, kısmen veto edildi ve
huzurunuzda değerli arkadaşlarım. Şimdi görünen o ki, sayın hükümet, Sayın
Cumhurbaşkanının, bize göre haklı nedenlerle göndermiş olduğu birtakım
gerekçelerini dahi itibara almamaktadır. Sonra ne oluyor; -biraz önce de ifade
ettim- sonra, konu Anayasa Mahkemesine geliyor. Bakın, değerli arkadaşlarım, şu liste, bu
hükümet döneminde Anayasa Mahkemesine açılmış olan iptal davalarının
listesidir; 20 sayfa, Meclis Başkanlığından aldım. Bu hükümetin çıkardığı 52
tane kanun ve kanun hükmünde kararname için Anayasa Mahkemesine dava açılmış.
Şimdi saydım, 52 davadan -1 tanesi hariç- 51 tanesi hükümetin aleyhine sonuçlanmış.
Bu liste, bu hükümet için bir şey ifade etmiyor mu?!. Anayasayla ve anayasal
kurumlarla cedelleşen, kavga eden bir görüntü, bir hükümet için, herhalde hoş
bir şey olmasa gerek. Değerli milletvekili arkadaşlarım, hemen,
şunu da ifade etmek istiyorum. Sayın Cumhurbaşkanı da çok sık kullanıyor veto
yetkisini... Bu eleştiri getirilebilir. Şimdi, ben merak ettim, acaba,
gerçekten, Sayın Cumhurbaşkanı, bu veto yetkisini çok sık mı kullanıyor diye,
şöyle bir baktım, şu ana kadar, 6 kez bu yetkisini kullanmış. Mesela, Sayın
Süleyman Demirel döneminde, Sayın Demirel bu hakkını 14 kez kullanmış; en fazla
kullanan da Sayın Kenan Evren 26 kez kullanmış; Turgut Özal 19 kez. Daha geriye
doğru gitseniz -zamanım daraldı- Rahmetli Sayın Sunay 18 kez, Fahrî Korutürk 13
defa... Bu yetki kullanılmış, Anayasanın 89 uncu
maddesinin verdiği bir yetkiyi, geçmişte cumhurbaşkanları kullanmışlar.
Kullanmışlar da ne olmuş; bunları da bir nebze inceleme imkânı buldum.
Hükümetler ve Parlamento, daha önce, değişik gerekçelerle, demin ismini
saydığım, bir kısmı rahmetli olmuş sayın cumhurbaşkanları tarafından,
Parlamentoya, bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderilen bu kanunlarla
ilgili gereğini yapmış. Önemli bir bölümünde, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve
hükümet, geri gönderme tezkeresindeki, özellikle Anayasaya aykırılıkların
gereğini yerine getirmiş. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Şahin, 1 dakika içinde
toparlar mısınız. Buyurun. MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Sayın
Süleyman Demirel tarafından 14 defa bu hakkın kullanıldığını ifade ettim. 6
kanun burada tekrar görüşülmüş, 3 tanesi değiştirilerek gitmiş, yani,
Cumhurbaşkanının arzularına uygun şekilde burada düzenlenerek gitmiş; ama,
diğer 3 tanesi de, Anayasa Mahkemesince iptal edilmiş. Dolayısıyla, şunu ifade etmek istiyorum.
Hükümet, lütfen, Anayasayı fazla zorlamasın. Devletin tepesiyle kavga ediyor
görüntüsünden uzak dursun. Bu, başka alanlara da sirayet ediyor.
Hükümetin kendi arasındaki kavgaya dönüşüyor ve hükümetin milletle kavgasına dönüşüyor.
Bu anlayışla, bu hükümetin, sayısal çoğunluğu ne kadar fazla olursa olsun,
Türkiye'de hiçbir sorunu çözmesi mümkün değildir; sorunlar, problemler, daha da
karmaşık hale gelir. O bakımdan, çok haklı nedenlere
dayandığını söyleyeceğim bu geri gönderme tezkeresinin icabının yapılmasını
istiyoruz. Hükümetin bunu yapmayacağı kanaatiyle, grup önerisinin aleyhinde oy
kullanacağımızı belirtir, saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Şahin. Sayın Şahin'in konuşması, Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının, bu tasarıyı, Anayasa Komisyonuna göndermediği
şeklindeydi. Oysa, dağıtılan ve sıra sayısı 811 olan tasarının başlığının hemen
altında not düşülmüş "Kanun, Başkanlıkça, Anayasa ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına
havale edilmiştir" ibaresi var; ancak, Meclis Başkanımız... MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Görüşülmüş
mü efendim?!. BAŞKAN - Bir dakika efendim... ...Meclis Başkanımız, İçtüzüğümüzün 37 nci
maddesinin son fıkrasında belirtilen, on günlük süreyi kısaltabilme yetkisine
sahiptir. Bu süreyi dört gün olarak belirlemiş; ancak, bu süre içerisinde,
Anayasa Komisyonumuz konuyu görüşmemiştir. Durumu bu şekilde düzeltiyorum,
diğer tartışmalara girmiyorum; yani, gönderilmiş, ama, görüşülmemiş. MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Efendim,
görüşülmesin diye havale edilmiş zaten; görüşülmesi istenmemiş ki... BAŞKAN - Bilemem... Havale edilmiş ama... Önerinin lehinde, Sayın İsmail Köse;
buyurun. (MHP sıralarından alkışlar) İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; grup önerisinin lehinde düşüncelerimi ifade etmek üzere
huzurunuzdayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum ve çalışmalarımızın
milletimize inşallah hayırlı olmasını da temenni ediyorum. Benden önceki değerli konuşmacı Sayın
Mehmet Ali Şahin Bey, özellikle, usulle ilgili düşüncelerini, Sayın
Cumhurbaşkanının 3 maddeyi iade etmesi dolayısıyla, bunun, önce Anayasa
Komisyonunda görüşülmesini ifade ettiler. Ben de, aynı şekilde, itirazımı
yapmam gerekirken, Sayın Meclis Başkanımız, bu kanunun Anayasa Komisyonunda da
görüşülmesini düşünmüş ve Anayasa Komisyonuna havale etmesine rağmen, ifade
edilen gerekçe doğrultusunda, doğrudan Plan ve Bütçe Komisyonunda
görüşülmüştür. O itibarla, usulle ilgili herhangi bir noksanlık yoktur. Değerli milletvekilleri, Anayasamızın 89
uncu maddesinde yapmış olduğumuz değişiklik gereğince, Cumhurbaşkanımızca
gönderilen, iade edilen kanunlarda eğer maddeler ayrılmış ise, Yüce Meclis,
yalnız bu maddeleri görüşebilir. Yapmış olduğumuz değişiklik budur. Yani, şu
anda, hem Meclisimizin yapmış olduğu doğrudur hem Plan ve Bütçe Komisyonunda
kanunun görüşülmesi doğrudur. Ben, işin usulüne ait bu iki cümleyi söyledikten
sonra, özüne biraz değinmek istiyorum. İade edilen bu maddelerle beraber,
çıkarmış olduğumuz Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ne getiriyor? Değerli milletvekilleri, bu kanun, gerek
Milliyetçi Hareket Partisi olarak gerek diğer gruplarımız olarak, Türk
Milletinin en önemli ihtiyacını karşılayacak, önemli bir kanundur. Birinci
önemi, reel sektör dediğimiz, üretimimizi canlandıracak, sanayimizi tekrar,
yeniden devreye sokacak, atıl kapasiteyi aktif duruma getirecek, sanayi
sektörünü yeniden canlandıracak imkânların sağlanacağı ve o imkânların
verileceği bir kanundur. Bununla birlikte, tabiî ihracat devreye girecektir.
Bununla birlikte, istihdam imkânları yaratılacaktır. Yani, bu kanun, bizim
için, çok önemli, hayatî önemde bir kanundur. İkinci önemli tarafı ise, yine,
milletimizin bir kısmını teşkil eden, dağların başında, ovalarda, köylerinde
alın teri dökmek suretiyle veya küçük esnaf dediğimiz, KOBİ dediğimiz, küçük ve
orta boy işletmeleri harekete geçirecek, onlara maddî desteğin verileceği, o
imkânların getirildiği bir kanun. Bir taraftan, Türk çiftçisini destekleyecek,
bir taraftan, KOBİ'lerimize destek verecek ve diğer taraftan da, 10 milyar
dolara yakın bir kaynakla reel sektörümüz harekete geçirilecek. Şimdi, muhalefet ne yapıyor; muhalefet,
kendi üzerine düşen görevi yapıyor; çünkü, her zaman olduğu gibi, yine,
hükümetin ya da iktidar partilerinin yapmış olduğu doğru işlere karşı
çıkacaktır; görevleri budur. Üzülerek ifade ediyorum, Türkiye'de, hâlâ, bu
düşünceyi yok edemedik; yani, bir müspet politika, pozitif politika denilmesine
rağmen, muhalefetin, müspetlerin yanında yer aldığı pek fazla görülmemektedir.
O itibarla, tekrarlıyorum, şu andaki çıkarmış olduğumuz kanun devreye girdiği
takdirde, köylü vatandaşlarımıza, küçük ve orta boy işletme sahibi
insanlarımıza 1,5 katrilyon -bu, kanunun içerisinde- temin edilecek olan
kaynaktan o kitlelere destek verilecektir. Bir başka olay, tabiî, doğrudan çiftçimize
destek verilmesi konusundaki faaliyetler Tarım Bakanlığımız tarafından devam
etmektedir. İşte, bu kanun çıktığı takdirde alınacak olan kredilerden bir
kısmı, yine, hükümetimizin almış olduğu karar çerçevesinde, doğrudan çiftçiye
intikal edecek dönüm başı 10 000 000 ve toplam 1,5 katrilyonu bulan bu destek,
bu imkân da köylümüzün, çiftçimizin cebine girecek. Karşılıksız... MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Geçen
sene verecektiniz bu parayı; ne oldu?! İSMAİL KÖSE (Devamla) - Ey muhalefet, siz,
köylünün, çiftçinin cebine girecek olan paraya mı karşısınız?! (MHP
sıralarından alkışlar) MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Allah'tan
kork!.. İSMAİL KÖSE (Devamla) - Ya da KOBİ'lere
verilecek desteğe mi karşısınız; çıkıp, burada, Yüce Milletimizin kafasını
bulandırıyorsunuz! Yüce Milletimize karşı hortumcu, bankacı diyorsunuz. Bunun
içerisinde Türk çiftçisi var, bunun içerisinde küçük esnaf var. MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Neresinde
var Sayın Köse; bulamıyoruz bir türlü!.. İSMAİL KÖSE (Devamla) - Katrilyonlarca
lirayla, bir taraftan, doğrudan çiftçiye destek vermek suretiyle yardımcı
olunacak, bir taraftan da "KOBİ" dediğimiz küçük esnafımıza destek
verilecek. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
onun için, ayrıca, Anayasamız ve İçtüzüğümüz gereğince, bu, Yüce Meclisin, her
siyasî partimizden bir grup başkanvekilimizin iştirak etmesi suretiyle Danışma
Kurulu kararı haline gelir; eğer iştirak etmezlerse, Yüce Meclisin oyuna
sunulur. Danışma Kurulu toplanmış -İçtüzüğün gereği neyse onu yapıyor-
gündemini tespit etmiş; şimdi, Genel Kurula arz ediyoruz ve diyoruz ki, biz,
hükümeti destekleyen üç siyasî partinin temsilcileri olarak işte bunu
getiriyoruz; sıkıntı içerisinde olan köylümüzün sıkıntısına çare bulmak için,
sıkıntı içerisinde bulunan esnafımıza imkân vermek için. Türkiye'de, yeniden,
üretimi artıracak, ihracatı artıracak imkânları ortaya çıkaracak böyle bir
kanuna Türkiyemizin acilen ihtiyacı vardır; tabiî, alınacak destekler, imkânlar
bu istikamette kullanılacaktır. Kararın lehinde düşündüğümüzü ve lehinde
oy kullanacağımızı ifade ediyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Teşekkür ederim. (MHP ve DSP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Köse. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan,
sayın konuşmacı, bizi göstermek suretiyle, milletin kafasını bulandırmakla
suçlamıştır bizi. Sataşma vardır; sataşma nedeniyle söz istiyorum. BAŞKAN - Efendim, şahsınıza yönelik... ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Olur mu efendim!
Bizi, milletin kafasını bulandırmakla ve karıştırmakla itham etmiştir. Bu
kürsüden söylenen sözler doğru ise... BAŞKAN - Siz, daha görüş bildirmediniz
Sayın Gönül; niye alınıyorsunuz? ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Bu, özünde bir
sataşmadır; bunun için; bize bir açıkla yapma imkânı vermelisiniz. BAŞKAN - Efendim, size sataşma olmadı.
Şahsınız konuşma yapmadınız henüz. Neyinize sataşsınlar ki?!. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Efendim, bizi
göstererek -muhalefeti- milletin kafasını bulandırmakla suçladı. BAŞKAN - Efendim, biraz sonra açıklarsınız
Sayın Gönül... Lütfen... Yani, böyle bir usul yok... Siz de söylüyorsunuz
bunu... Lütfen efendim... Lütfen... ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan, ona
tanıdığınız, o sataşma içeren söz hakkını bize de tanımanız lazım. BAŞKAN - Efendim, bir sataşma yok...
Lütfen... ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Biz, milletin
kafasını karıştırıyormuşuz!.. BAŞKAN - Efendim, şahsınıza yönelik bir
şey yok; kaldı ki, siz, henüz görüş ifade etmediniz. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Efendim,
muhalefet olarak bizi itham ediyor. BAŞKAN - Efendim, Saadet Partisi var, AK
Parti var, onlar da muhalefet... Lütfen efendim... Olmaz... Sayın Gönül,
lütfen... MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Bizim
için beis yok Sayın Başkan; söz verebilirsiniz. BAŞKAN - Sayın Gönül, kaldı ki, aleyhinde
konuşabilirsiniz de yani; bu, doğaldır. Lehinde, Sayın Nihat Gökbulut. Buyurun Sayın Gökbulut. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan,
lehinde... BAŞKAN - Lehinde iki kişiye söz verebiliyoruz
efendim. Sayın Gökbulut buradalar. Buyurun. NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; iktidara mensup partilerin müşterek grup önerileri
üzerinde görüşlerimi ifade etmek üzere Yüce Meclisin huzurundayım; Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin yoğun ve aziz milletimizin lehine hızlı bir şekilde
çalıştırılmasının, kanun tasarılarının yasalaştırılmasının, muhalefet
tarafından -bu yasama döneminde- eleştirildiğine ilk defa tanık oluyoruz. MEHMET BEKÂROĞLU - Anayasa bu kadar da
çiğnenmemişti. MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - 52 Yasayı
çiğnediniz Anayasaya rağmen. NİHAT GÖKBULUT (Devamla) - Efendim, biz,
Türkiye Büyük Millet Meclisi millî iradenin temsilcisi olarak, kanun
tasarılarını yasalaştırıyor, siyasî faturasına da, lehte, aleyhte olarak
kendisi razı oluyor. Demokrasilerimizde iktidar var, muhalefet
var. İktidar, hükümet olma, sorumluluk bilinci içerisinde hareket etmenin
vakıası içerisindedir. Sorumluluk, siyasî partilerin, elini taşın altına
koymadır. Biz, sorumluluk bilinci içerisinde hareket ediyoruz. Muhalefet de,
muhalefet olmanın dayanılmaz hafifliği içerisinde hareket ediyor! Muhalefet,
muhalefet gibi hareket edecek; ama, iktidar da, iktidar gibi hareket edecek;
toplumun, milletin de huzuruna çıkıp, yaptığı faaliyetlerden dolayı, siyasî
faturasını, siyasî getirisini, siyasî kabulünü de kabul edecek. Değerli arkadaşlar, malî sektöre olan
borçların yeniden yapılandırılması hakkındaki kanun tasarısını yasalaştırdık.
Reel sektörün tümü, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği, çiftçimiz, köylümüz bu
kanun tasarısının yasalaşmasını dört gözle, dört elle bekliyordu. Nitekim, bu
kanun tasarısı Türkiye Büyük Millet Meclisinde yasalaştıktan sonra piyasadaki
olumlu hareketleri hepinizin izlemesinde fayda görüyorum. Türkiye Odalar ve
Borsalar Birliğinin bu kanunun yasalaşmasından dolayı basında çıkan görüşleri
hepinizin malumualinizdir. Değerli arkadaşlar, Malî Sektöre Olan
Borçların Yeniden Yapılandırılması Hakkındaki Kanun Plan ve Bütçe Komisyonunda
görüşülmüştür. Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülürken, bu kanunun Anayasaya
uygun olup olmadığı da tartışılmıştır. Her kanun, muhakkak ,Anayasa Komisyonuna
gitmez; ilgili komisyonda, kanunun, Anayasaya uygun olup olmadığı ayrıca
tartışılır. Nitekim, Cumhurbaşkanımızca kanunun üç maddesinin geri
gönderilmesinden sonra, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanımız Anayasa
Komisyonuna da göndermiş, Anayasa Komisyonumuz, aynı gerekçeyle Plan ve Bütçe
Komisyonuna görüş beyan etmiştir; dolayısıyla, değerli arkadaşlarımızın
"neden Anayasa Komisyonunda görüşülmedi" iddiası dayanaktan
yoksundur. Değerli arkadaşlar, hükümetimiz çalışıyor,
Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışıyor. Sizin dönemlerinizi de incelediğimiz
zaman, gönderdiğiniz, çıkardığınız yasaların Cumhurbaşkanınca geri
gönderildiğine şahit oluyoruz; şüphesiz, gönderilebilir ve burada
tartışılabilir. Şimdi, iktidarı tenkit ediyorsunuz
"iktidar, hükümet halkın nezdinde itibarını yitirdi" diye
söylüyorsunuz. Anketlere bakın, muhalefetin itibarından yüzde 75 daha fazla
iktidarın itibarı var. (AK Parti ve SP sıralarından alkışlar [!]) Halka
soruyorlar, bakın, anketlere bakın, hem de... MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Gece
rüyanda mı görüyorsun o anketi! NİHAT GÖKBULUT (Devamla) - ... bakın,
sizin yandaşınız olan anketörlerin yaptığı anketlerde çıkan netice, iktidara
olan güven, muhalefete olan güvenin yüzde 75 daha fazlası. (AK Parti ve SP
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar [!]) Yani, olaya niye tek
taraflı bakıyorsunuz? Dolayısıyla, biz... İLYAS ARSLAN (Yozgat) - Kırıkkale'ye
bakalım!.. NİHAT GÖKBULUT (Devamla) - Kırıkkale'de
ben hesabımı veririm; rahatlıkla veririm. İLYAS ARSLAN (Yozgat) - Zor verirsin. NİHAT GÖKBULUT (Devamla) - O, bana ait
olan bir hadisedir. Değerli arkadaşlar, bakınız, Mecliste
bankalar üzerinde çok konuşuldu. Bankalar meselesi, 57 nci hükümetin kucağına
gökten mi düştü? Bunun bir süreci var, 1991'den itibaren gelen, birike birike
gelen bir süreci var. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - 1998... NİHAT GÖKBULUT (Devamla) - Şuna inanın; 57
nci hükümetin çıkardığı, 3 kere de değiştirdiği -ihtiyaçtan kaynaklanmıştır-
Bankalar Yasası geçmişte olsaydı, bankalar bu duruma düşmezdi ve biz bu
ekonomik krizle de karşılaşmazdık. Değerli arkadaşlar, az önce de ifade
ettiğim gibi, bu kanunun çıkmasını takiben, gerçekten, piyasalar rahatlamıştır,
reel sektör bu kanunun bir an önce çıkarılması için girişimde bulunmuştur.
Değerli arkadaşım da ifade etti; burada, önergeyle ve bu yasayla, reel sektöre,
KOBİ'lere, küçük esnafa, işçimize, çiftçimize 1,5 katrilyon lira kaynak
sağladık. Buna hangi mantıkla karşı çıkabiliriz ki? ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Para nerede? NİHAT GÖKBULUT (Devamla) - Gelecek...
Gelecek... MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Dünya
Bankasının gönderdiği parayı vereceksiniz. NİHAT GÖKBULUT (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, biz, Anavatan Partisi Grubu olarak, grup önerilerinin lehindeyiz,
lehinde oy kullanacağız. Bu vesileyle, Yüce Meclisinizi saygıyla selamlarım.
(ANAP, MHP ve DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Gökbulut. Aleyhinde, Konya Milletvekili Sayın Veysel
Candan; buyurun Sayın Candan. Süre 10 dakika. VEYSEL CANDAN (Konya) - Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; bugün, Danışma Kurulu toplandı, hükümet,
elimizdeki basılı gündemde tekrar bir değişiklik yaptı. Tabiî, burada, ben,
aslında, teknik olarak bu değişikliklerden bahsedecektim; ama, iktidarın
sözcüleri, burada gelip konuşunca, doğrusu çok merak ettim; yani, tasarıyı,
reddedilen tasarıyı haklı göstermek için kırk dereden kırk su getirdiler ve
inanıyorum ki, burada ifade etmeye çalıştıkları konular, tasarının içinde
mevcut değil. Gönül isterdi ki, bu tasarının neden
reddedildiğine, gerekçeleri nedir, maddeleri nedir diye tek tek baksalardı.
Mesela, MHP Grubu adına çıkan arkadaşımız dedi ki "çok enteresan;
muhalefet, müspetlerin yanında yer almıyor. Burada, çiftçilerimize para bulduk;
kredi veriyoruz, KOBİ'ler var, istihdam var..." Peki, bir de, reel
sektörde bu saydığınız ismi temsil eden odaları dinleyin bakalım! Aslında, bu
kanunun adı reel sektör değil, bankaları kurtarma kanunu! Hükümetin son
günlerde yaptığı kanunlardan adıyla içeriği ayrı ayrı olan yasalardan bir
tanesi de bu. Şimdi, dolayısıyla, burada, sanayici,
ihracat, istihdam, KOBİ'ler ve çiftçiler değil, batan bankaların içine devlet,
yedi yıllık, on yıllık kredi verecek; onlar da, arzu ettikleri faiz
oranlarından, isterlerse, istedikleri kısımlara kredi dağıtacaklar. Onun için,
muhalefet, milletin kafasını karıştırıyor değil, iktidar, milletin kafasını
zaten karıştırdı. Şimdi, ANAP sözcüsü arkadaş diyor ki
"iktidar, iktidar gibi olacak." Peki, iktidar, iktidar gibi olacak
da, Parlamentonun gündemini değiştirdiniz, Danışma Kurulu kararı alıp
getirdiniz. Denizcilik Müsteşarlığı kanun tasarısı diye bir tasarı getirdiniz;
bir haftadır Genel Kurula gelmediğiniz için, milletvekilleriniz sıralarda
oturmadığı için, yoklamalarda yetersayı bulunamadığı için, bu kanun çıkmıyor.
Onun için, milletin kafasını karıştırmayın, gerçekleri de yanıltmayın!.. Demek
ki, bu iki -hükümet- grup sözcülerine yukarıdan birileri, bu tasarının içinde
çiftçilerle ilgili de birtakım iyileştirmeler olduğunu söylüyor. Ben, konuya
madde madde baktım; çiftçileri ilgilendiren en ufak, tek bir madde yoktur.
Milleti, böyle, genel anlamda aldatmanın da kimseye bir faydası yoktur. Değerli arkadaşımız ANAP sözcüsü diyor ki
"Bankalar Yasasını kucağımızda bulduk." Hükümetin hep yaptığı
işlerden bir tanesi bu. Nerede bir yolsuzluk varsa; eskiden de vardı. Nerede
bir beceriksizlik varsa; efendim, bu, eskiden de böyle zaten oluyordu... Peki,
batık bankaları kucağınızda buldunuz da, Türk Ticaret Bankasıyla ilgili, bu
Parlamentoda, 20 nci Dönemde, sizin partinizin Genel Başkanı hakkında
soruşturma komisyon kurulmadı mı? Hakkında birçok iddialar gündeme gelmedi mi?
O zaman, bu kürsüye çıktığınız da, ne söylediğiniz değil, ne cevap alacağınız
daha önemlidir. Ben, burada, daha dikkatli konuşmak gerektiğine inanıyorum. Efendim, deniyor ki, iktidara güven fazla.
Sayın sözcü hiç sokağa inmedi... İstersen, bir deneyelim. Geçen hafta ben
Çankırı'ya giderken, yolda, bir vatandaşı arabaya aldım. Konuşurken, eğer
iktidar milletvekiliysen beni arabadan indir dedi. Yani, öyle, gelişigüzel,
hayalî birtakım anketlerle burada milletin kafasını -sizin ifadenizle söyleyeyim-
karıştırmayın. Efendim, şimdi, hükümet ne yapmak istiyor?
Aslında, bakmayın siz sözcülerin söylediğine, bu kanun bizim, bu kanun mutlaka
çıkmalı falan... Halbuki, cümle âlem biliyor ki, sokaktaki vatandaş Hasan
efendi de biliyor ki, bu kanun 4 Şubatta IMF toplantısına hazırlanmak ve
yetiştirilmek üzere -Başbakanlığın ve
Başbakan Yardımcılarının, birlikte, kamuoyuna açıkladıkları- çarşamba veya en
geç perşembe günü mutlaka çıkacak ve bunun üzerine de, Sayın Derviş'in "bu
gecikmeler bize zarar veriyor" dediği yasa, bu yasadır. Onun için, işte,
biz, bu yasayla çiftçilere para göndereceğiz, efendim, bunun içinde KOBİ'ler
var filan gibi konuşmaya gerek yok. Aslında, Parlamentonun itibarıyla da
maalesef ve maalesef oynanılıyor. Değerli arkadaşlar, şimdi, burada çok
önemli bir konu görüşüldü. Denildi ki: Anayasa Komisyonunda neden görüşülmedi?
Başkanlık Divanında ben itiraz ettim, dedim ki, Sayın Cumhurbaşkanı, bu paranın
verilmesine değil, Anayasaya aykırılık yönünden itiraz ediyor. Dolayısıyla, bu
kanunun Anayasa Komisyonunda öncelikle görüşülmesi lazım. Orada söylenilen
şuydu: Daha önce, bu tasarı, Anayasa Komisyonuna gitmediği için... Bu tasarı,
Meclis Başkanı tarafından Anayasa Komisyonuna gönderilmesine rağmen, gündeme
alınmadı; yani, Anayasa Komisyonunda görüşülmedi. Neden; Anayasa Komisyonunda
da görüşülseydi, 4 şubata yetişmezdi de ondan. Onun için, burada, çıkıp
"efendim, bu yasa, köylüye; bu yasa, çiftçiye; bu yasa, sanayiciye para
aktarıyor" demenin bir mantığı yok. Kaldı ki, yasanın sahibi Kemal Derviş
bakın ne diyor: "Bu yasa, bizim projemiz -bunu ne zaman söylüyor; bir
hafta önce söylüyor- böyle bir yasaya ihtiyacımız var; IMF'ye rica minnet kabul
ettirdik." Bunu kim söylüyor; Sayın Kemal Derviş. Peki, bir hafta sonra,
bugün ne diyor: "Yasa, IMF toplantısına yetişmeli." Yani, bu Kemal
Derviş'e tembih etmek lazım, bu grup başkanvekilleriyle ikide bir böyle ters
düşmesin; kamuoyunda hafif duruma geliyorlar! Biraz önce "köylüye para
aktarır" dedi ya arkadaşımız, grup başkanvekilimiz; hayır, bakın ne diyor:
"Yasa, IMF toplantısına yetişmeli; yasa çıkmazsa para gelmez." Demek
ki, yasa neden önemliymiş; burada bugün görüşülmesinin önemi, paraya bağlıymış. Bakın, grup başkanvekillerine muhalefeten,
bir şey daha söylüyor: "Yeter ki, IMF'ye verdiğimiz sözleri tutalım,
Cumhurbaşkanlığından gelen bu kanunu gününde yetiştirelim." Demek ki, grup
başkanvekilleri, burada söz alıp, sadece, sözde, lehinde konuşmuş oluyorlar
değerli arkadaşlar. Şimdi, bu hükümet, kanunsuzluğu teamül
haline getirdi, bakın, bunun altını çizerek söylüyorum, kanunsuzluğu teamül
haline getirdi. Tasarı, ilgisiz komisyonlara sevk ediliyor, alt komisyonlara
gönderilmiyor. Tali komisyonların görüşü alınmadan, tasarılar, alelacele Genel
Kurula geliyor. Hükümet, bazen, kendi tasarısına burada karşı çıkıyor; yani,
komisyonda "tamam" deniliyor, burada karşı çıkılıyor. İşte, bunun en
son canlı örneği, iade edilen yasa. Bu kanun tasarısı 7 maddeden oluşuyordu;
burada bir önerge geldi ki, 7 maddeyi birden değiştirdi; yani, aslında,
komisyonun müzakeresi de ortada kalmış oldu. Değerli arkadaşlar, muhalefet olarak
görevimiz, hükümeti uyarmaktır. Bakın, acaba, hakikaten, grup sözcüsünün dediği
gibi, biz, burada, muhalefet etmek için mi muhalefet ediyoruz? Bakınız, şimdi,
Kamu Hizmetleri Tarifeleri Kanunu buraya geldi. Bu kanun müzakere edilirken,
Saadet Partisi Grubu adına dedim ki: Özürlü, yaşlı, emekli ve öğretmenlerin
ulaşım sorunu çıkacak, bunu, bir önergeyle değiştirelim. Yani, yarın,
özürlülere sıkıntı doğar, emekli öğretmenler ulaşımdan, indirimden istifade
edemezler. Aynen, grup başkanvekili geldi, burada "artık, bedava iş
yok" dedi; ama, bugün öğreniyoruz ki, toplumdaki itirazlara dayanarak,
Bakanlar Kurulu, geri adım atmaktadır. Yine, burada, aynı kanun içerisinde
Emlak Vergileri müzakere ediliyor, 20 kat artırılıyor, 50 000 000 vergi ödeyen
1 milyar lira vergi ödeyecek dedik, buradaki arkadaşlar itiraz ettiler. O zaman
da söyledim, keşke, bu tasarı metnini dikkatlice takip etme imkanımız olsa
dedik; ama, bugün, Başbakanlıkta, bir Başbakan Yardımcısının başkanlığında,
Emlak Vergileriyle ilgili düzenleme yapılıyor. Bunları neden söylüyorum;
muhalefetin haklı olduğunu söylemek için. Yine, doğalgaz fiyatlarıyla ilgili
yaptığınız uygulama yanlıştır dedik. 90 000 liraya aldığınız doğalgazın metreküpünü
450 000 liraya satıyorsunuz dedik ve Bakan, bugün, indirme çalışmaları yapıyor.
Bir Bakan çıktı, ilaç fiyatlarıyla ilgili
uluorta konuştu; KDV'den bahsetti, ilaç pahalı dedi; ama, bugün, piyasada ilaç
bulunamıyor. Zamansız konuşmanın, meseleyi detaylandırmadan konuşmanın zararını
gördük ve biz, onu da burada uyardık. Peki, grup başkanvekilimize soruyorum
şimdi: Biz, o zaman itiraz ettik, keşke, verdiğimiz önergeler gündeme alınsaydı
daha faydalı olmaz mıydı? Bakın, şimdi, bir bakan çıktı, Bağ-Kurla
ilgili, vatandaşları uyarıyor. Ne diyor: "Ölmediğini ispat edersen, o
zaman Bağ-Kurdan aylık alacaksın." Peki, senin nüfus idarelerin yok mu?
Vatandaşa bir sayfalık kâğıt veriyorsun, 5 000 000 lira para alıyorsun ve
vatandaş, yaşadığını ispat edecek.. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Toparlar mısınız efendim. VEYSEL CANDAN (Devamla) - Cümlemi
tamamlayıp bitiriyorum Sayın Başkan. Değerli arkadaşlar, bakın, biraz önce, bir
konuşmacı arkadaşım da söyledi, bu Parlamentoya, bir yılda, Vergi Kanunu dört
defa geldi, Organize Bölgeler Kanunu üç defa geldi, Bankalar Yasası dört defa
geldi; çalışanlar, emekliler vakıflarla ilgili kanunlar üç defa geldi. Bu rakamlar şunu gösteriyor: Sizin bir
programınız yok. Bu, beceriksiz bir hükümet, bir Meclis gündemine bile sahip
değil. Onun için, daha dikkatli programların,
daha dikkatli tasarıların gelmesi dileğiyle, Muhterem Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Candan. NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkan, bir
açıklama yapabilir miyim; bir kelime söyleyebilir miyim. BAŞKAN - Buyurun Sayın Seven. NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkanım,
tutanaklara geçmek üzere bir açıklama yapmak istiyorum: Demin bir hatip
"maddede çiftçilerle ilgili bir konu geçmiyor" dedi. Şimdi, yeniden yapılandırmayla ilgili
alınan kararda, gerek Ziraat Bankası, gerekse Halk Bankasının 2002 yılı iş
programına, plasmanın artırılması konusunda bir hüküm konuldu. Ayrıca, 2002
yılının sonuna kadar, bu plasmanın, kredi şeklinde kullandırılması gerekliliği
de kanunda mevcut. Yine, maddeyi okuyorum: Geçici madde 1... (SP sıralarından
gürültüler) ASLAN POLAT (Erzurum) - Ne alakası var
Sayın Başkan?! BAŞKAN - Sayın Seven, lütfen efendim... NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Bir saniye... BAŞKAN - Hayır, gerek yok efendim; bu konu
kanunda var. Sayın Köse... NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Ama, yanlışı
düzeltiyoruz. BAŞKAN - Efendim, hayır; söz vermiyorum. NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Yanlışı düzeltiyoruz
Sayın Başkan. BAŞKAN - Hayır, yanlış yok efendim.
Yeter... Lütfen... Sayın Seven, lütfen... NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Yanlışı
düzeltiyoruz... BAŞKAN - Hayır efendim... Anlaşıldı...
Sayın Köse açıkladı efendim. NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkanım, ziraî
kredi kime veriliyor? BAŞKAN - Efendim, yasada var... Teşekkür
ediyorum. NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Yasada var; onu
söylemeye çalışıyorum. BAŞKAN - Yasada var. Millet, yasanın
sonucunu görecek inşallah; iyiyse iyi olacak, kötüyse kötü olacak. NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Yani, kanunu iyi
incelemeleri gerekir; onu söylemek istiyorum. BAŞKAN - Öneriler üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır. Şimdi, öneriyi tekrar okutup, oylarınıza
sunacağım: Öneri: 30 Ocak 2002 tarihli gelen kâğıtlarda
yayımlanan ve aynı tarihte dağıtılan 811 sıra sayılı Malî Sektöre Olan
Borçların Yeniden Yapılandırılması ve Bu Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında 4739 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu maddesi gereğince
Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresinin, 48 saat
geçmeden, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler" kısmının 8 inci sırasına; gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 309 uncu
sırasında yer alan 803 sıra sayılı kanun tasarısının, 14 üncü sırasına
alınması; 30 Ocak 2002 Çarşamba günü, gündemin 9 uncu sırasına kadar olan kanun
tasarı ve tekliflerinin görüşmelerinin saat 20.00'ye kadar tamamlanmaması
halinde, görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması
önerilmiştir. BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri, gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmına geçiyoruz. Önce, yarım kalan işlerden başlayacağız. VI. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER 1. - İzmir
Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın;
Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un;
Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali
Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in;
İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili
Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik
Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232,
2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527) BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Tekliflerinin görüşülmeyen
maddeleriyle ilgili komisyon raporu Başkanlığa verilmediğinden, teklifin
görüşmelerini erteliyoruz. Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname, Devlet Memurları Kanunu, Harcırah
Kanunu ile Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz. 2. -
Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname, Devlet Memurları Kanunu, Harcırah Kanunu ile Genel Kadro ve Usulü
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/593) (S. Sayısı :
643) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Komisyon
kuliste oturuyor Sayın Başkan! BAŞKAN - Kulisten getirecek halim yok
ki!.. Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı
Teşkilatı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının
görüşmelerine başlayacağız. 3. - Kamu
Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının
Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında 618 sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu
Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile aynı mahiyetteki
kanun teklifinin görüşmelerine başlayacağız. 4. - Sosyal
Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında
Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş ve Üç Arkadaşının
Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/755, 1/689,
2/699) (S. Sayısı : 666) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ile Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısının görüşmelerine
başlayacağız. 5. -
Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş
Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve
Bütçe Komisyonları Raporları (1/754, 1/692) (S. Sayısı : 675) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız
Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına
Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun Tasarısının görüşmelerine başlayacağız. 6. - Esnaf
ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu,
Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/756, 1/691)
(S. Sayısı : 676) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının
Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında 616 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu
Kanunu Tasarısının görüşmelerine başlayacağız. 7. - Sosyal
Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma
ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/753, 1/690) (S.
Sayısı : 685) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Alınan karar gereğince, Malî Sektöre Olan
Borçların Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında 10.1.2002 Tarihli ve 4739 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi
Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve
Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz. 8. - Malî
Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında 10.1.2002 Tarihli ve 4739 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu
Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme
Tezkeresi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/949) (S. Sayısı : 811) (1) BAŞKAN- Komisyon?.. Hazır. Hükümet?.. Hazır. Komisyon raporu, 811 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır. Sayın milletvekilleri, Malî Sektöre Olan
Borçların Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında 10.1.2002 Tarihli ve 4739 Sayılı Kanunun 6, 7 ve geçici 1 inci
maddeleri Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayarak, bir daha görüşülmek üzere, bu
hususta gösterilen gerekçeyle birlikte Başkanlığımıza gönderilmiştir. Anayasanın 89 uncu maddesinin ikinci
fıkrasında "Cumhurbaşkanınca kısmen uygun bulunmama durumunda, Türkiye
Büyük Millet Meclisi, sadece uygun bulunmayan maddeleri görüşebilir" hükmü
yer almaktadır. Bu hükme göre, geri gönderilen kanunun bütün maddelerinin veya
sadece Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayan maddelerinin görüşülmesi Genel Kurulun
kararına bağlıdır. Bu nedenle, söz konusu kanunun, İçtüzüğün 81 inci maddesinde
belirtilen usule göre, ancak, sadece Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayan 6, 7 ve
geçici 1 inci maddelerinin görüşülmesini Genel Kurulun oyuna sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. KAMER GENÇ (Tunceli)- Bu konuda müzakere
açmanız gerekmiyor mu? BAŞKAN- Tasarının tümü üzerinde, Saadet
Partisi Grubu adına, Sayın Veysel Candan; buyurun efendim. Süreniz 20 dakikadır. SP GRUBU ADINA VEYSEL CANDAN (Konya) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; burada, Cumhurbaşkanı
tarafından üç maddesi veto edilen, adı "reel sektör kanunu", içeriği
"bankaları kurtarma kanunu" hakkında Saadet Partisinin görüşlerini
açıklamak üzere söz aldım; Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Tabiî, burada yasanın neyini görüşeceğiz
onu merak ediyorum. Koalisyon liderlerinin -hükümet ortaklarını oluşturan
partilerin liderlerinin- ortak bir açıklaması var; diyorlar ki: "Yasanın
virgülüne dokunmadan Cumhurbaşkanına geri göndereceğiz." O zaman, bu
Parlamento ve muhterem siz milletvekilleri sadece notersiniz! Işıklar yanıyor,
kapılar açık, sadece milletvekilleri dinleyecek, konuşma süreleri tamamlanacak,
kabul edenler, etmeyenler ve virgülüne dokunulmadan, bu yasa, tekrar
Cumhurbaşkanına gidecek!.. Ben, bunu içime sindiremiyorum; böyle
milletvekilliği, böyle Parlamento olmaz! Virgülüne dokunmayacaksak neyi
müzakere edeceğiz burada?! (SP sıralarından alkışlar) (1) 811 S. Sayılı
Basmayazı tutanağa eklidir. Şimdi, hileye bakın. Yani, hile, eskiden
gizli olurdu, satır arasında olurdu; şimdi, yasanın metni içerisine konulmuş.
Bakın, yasanın başlığı şöyle: "Malî sektöre olan borçların yeniden
yapılandırılması." Yani, reel sektörün güçlendirilmesi. Peki, bilen uzmanlar, iktisatçılar, ekonomistler
ne diyor; kanunun doğru adı, bankaları kurtarma kanunu. Hükümet kendi burada
namusunu temizlemeye çalışıyor; tabiî, temizleyebilirse. Hükümet, dün ak
dediğine, bugün kara diyor. Bakın değerli arkadaşlar, Tasarruf Mevduat
Fonuna 20 banka alındı; "batık" denildi, alındı, "şu banka da
batacak" demek yasaklandı; ama, buna rağmen bankalar, tekrar, fon
kapsamına alındı. Zarar, 20 milyar dolar, yani, 30 katrilyon lira. Şimdi ne
yapılıyor; 10 katrilyon lira daha ilave ediliyor. Değerli arkadaşlar, peki, bankalar nasıl
boşaltıldı, Bankalar Yüksek Denetleme Kurulu yok muydu, bu raporlar nereye
gitti, hangi sumen altında bekletildi, DGM'lerde ne oldu, neler oldu; tabiî,
bunlar maalesef... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan,
Sayın Genel Kurul, lütfen, hatibi dinleme nezaketini göstersin. BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen,
hatibi dinleyelim efendim. NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Dinliyoruz efendim. BAŞKAN - Eğer, konuşmak isteyen
arkadaşlarımız varsa, lütfen, kulislere... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Dışarısı müsait
efendim... VEYSEL CANDAN (Devamla) - Efendim, bu bir
gönül meselesidir; dinleyip dinlememek herkesin kendi takdirindedir. BAŞKAN - Efendim, takdiri de, Genel
Kurulun saygınlığına halel gelmesin. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Hayır, biz
rahatsız oluyoruz efendim. VEYSEL CANDAN (Devamla) - Peki. Peki, bu bankaları batıranlardan bir şey
alınacak mı? Vatandaş soruyor sokakta. Biraz önce arkadaşlarımız, çiftçilere de
madde var... NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Kanunu okumamışsın. VEYSEL CANDAN (Devamla) - Bakın, bu ördek
hikâyesine döndü, hava bulutlu, yağmur yağacak, göl olacak, gölde ördekler
olacak, sen bana ördek dedin... Burada okuyor, zorluyor, kendi kendine zorluyor
maddeyi ki, bunun içinden çiftçi çıkar mı; çıkmaz, boşuna hesap etme çıkmaz. NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Kanunu oku, geçici 1
inci ve 3 üncü maddeyi oku... VEYSEL CANDAN (Devamla) - Çıkmaz, çıkmaz. Bakın, şimdi, deniliyor ki, peki, bunlar
nasıl karşılanacak; 30 milyar dolar, 20 milyar dolar nereden karşılanacak;
fakir milletin cebinden karşılanacak. Değerli arkadaşlar, şimdi, teklifimiz
şudur: İtiraz edenlere... NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Geçici madde... VEYSEL CANDAN (Devamla) - Müsaade eder
misin... İtiraz edenlere teklifimiz şudur: Bu
bankaların batışı, krizlerin meydana gelişi, kimin ihmali, bankalardan para
götürenler, yurt dışına kaçıranlar, hepsiyle ilgili bir araştırma yapalım,
bakalım, onun altından hangi parti, hangi siyasetçi, hangi işadamı çıkarsa,
kamuoyuna açıklayalım. Değerli arkadaşlar, şimdi, ısrarla
arkadaşım, elinde bir metin, işte buradan çiftçiye çıkacak... Bakın, ben size
bir şey söyleyeyim: Tasarı Parlamentoda müzakere ediliyor, bir Plan ve Bütçe
Komisyonu üyesi ne diyor bakın: "Verilecek kaynağın ne miktarda olduğunu
defaatle sorduk, bendeniz sordum; ama, Sayın Bakan, yanındaki Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurulu Başkanına sorarak, bunu açıklayamayacaklarını,
bunun doğru olmayacağını ifade ettiler." Yani, paranın miktarı da, kime
gideceği de belli değil. Yani, Bakanın söyledikleri, bu. Değerli arkadaşlar, şimdi, Cumhurbaşkanı
üç temel noktada itiraz ediyor. İtiraz ettiği konular, tamamen hukukî boyutta.
Yani, diyor ki: "Siz bunu alışkanlık haline getirir, Anayasa ve yasaları
bir defa, bir defa delerseniz, bunun arkası kötü gelir, ülkenin zararına
olur." Bakın, hemen basit ifadelerle maddeleri söylemeye çalışacağım
değerli arkadaşlar: 6 ncı madde, kamu bankalarında çalışanlarla ilgili.
Cumhurbaşkanı buna itiraz ediyor, diyor ki: "Sizin bu getirdiğiniz
metinde, 31.12.2002'den itibaren artık özel hukuk kurallarına bağlı olmayan
kişiler kamu bankalarında çalışamaz; yani, kamu bankaları artık devlet memuru
olmayacak. Eğer bunu kabul etmeyen personel varsa, zorla, Devlet Personel
Dairesine bildireceksiniz, oradan başka kurumlara dağıtılacak veya emekli
olacaklar." Yani, devlet personeli kamu bankalarından tasfiye ediliyor.
Peki Cumhurbaşkanı ne diyor: "Peki, bunu yapıyorsunuz ama, bu bankaların
sermayelerinin yüzde 51'i ve fazlası halen devletin elinde. Yüzde 51'in altına
inmeden bunu yapamazsınız. Sermayesi kamuya ait olan yerde çalışanlar da kamu
çalışanıdır." Yasayı açık olarak ifade ediyor. Dolayısıyla, bu yaptığınız
iş yanlış. Değerli arkadaşlarım, denetimle ilgili
ikinci yanlış olarak Sayın Cumhurbaşkanı "Kamu giderlerinin denetimiyle
ilgili olarak Anayasada; 1.- 160 ıncı madde var. Burada, Türkiye
Büyük Millet Meclisi adına kamu giderlerini Danıştay denetler. Açık hüküm. 2.- Anayasanın 165 inci maddesinde,
sermayesi yüzde 51 ve daha üzeri olanlar devlete aitse, sermaye böyleyse,
Türkiye Büyük Millet Meclisi KİT Komisyonunda denetlenir. 3.- Milletvekillerinin, 98, 99 ve 100,
yani yazılı-sözlü soru önergeleri, gensoru, genel görüşme ve soruşturma; yani
yürütmeyi denetleme imkânları vardır" diyor. Özetle söylersek, Cumhurbaşkanı,
"Anayasanın 160, yine Anayasanın 165, yine Anayasanın 98, 99 ve 100 üncü
maddelerine göre kamu giderleri denetlenir. Başka bunun yolu yoktur"
diyor. Peki, burada, ikinci fıkrada ne deniyor: "Üst kurul ve kuruluşlar,
faaliyetlerini Türkiye Büyük Millet Meclisinde Plan ve Bütçe Komisyonunu bilgilendirir."
Sayın Cumhurbaşkanı ne diyor: "Bilgilendirme denetim değildir." Demek
ki, Anayasanın 160, 165, 98, 99, 100 üncü maddesine alenen ve taammüden
aykırılık var burada. Hiç, bunun için, aşırı böyle, hukuk uzmanı filan olmaya
gerek yok; çünkü, burada, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bilgilendirme ayrı
şey. Bilgiyi verir, kabul eder, beğenirsiniz, beğenmezsiniz, koyar gider.
Dolayısıyla, diyor ki Sayın Cumhurbaşkanı: "Bu denetimden uzak durmak
yanlıştır, bunun Sayıştaya verilmesi gerekir." Peki, şimdi, burada biraz önce söyledi
arkadaşlarımız... Hükümet, milletin aklını sık sık bozan hükümet, sık sık
konuşmalarıyla ekonomiyi krize sokan hükümet, beceriksiz hükümet, faydasız
hükümet... Bakın, açık, net bir iddiada bulunuyorum:
Eğer, ekonomiye müdahale etmeyin, ikide bir zamanlı, zamansız açıklama
yapmayın... Bugün Sayın Derviş öyle diyor: "Dolara dokunanın eli
yanar." Düşüyor... Peki, yükseldiği zaman da aynı şeyi söylüyordu. Daha
sonra olmadı, geliyor buraya, kürsüye, aldığı terbiye ve nezaket icabı olacak
"efendim, ben, Türkiye'yi tanıyamadım, tanıma imkânım olmadı, keşke
tanısaydım, biraz siyasî açıklamalar yaptım, bunlar yanlış oldu, batığın
detayını bu kadar bilmiyordum" diyor. Peki, bu uygulamalardan sonra, sizin
burada zorladığınız, 10 milyar doları almak için 10 tane takla attığınız,
Anayasa ve yasaları hiçe sayarak, komisyonları hiçe sayarak... Yarın biri çıkar
gelir de "Anayasa ihlali olan kanunları bile siz Anayasada görüşmediniz,
biz de yaparız" derse ne olacak? Bütün bunlara rağmen bu hükümet
denetimden kaçmaktadır. Değerli arkadaşlar, aynı maddenin, yani 7
nci maddenin diğer bir fıkrasına gelelim. Burada kanun müzakere edilirken geçen
madde şu: "Üst kurul" yani "kamu bankaları üst kurulları ve
bunlara bağlı kurumların kendi yasaları bu fıkrayla yürürlükten
kaldırılır." Yani, bu kamu bankalarıyla ilgili a'dan z'ye ne kadar kanun,
yönetmelik varsa hepsini yırtıyor ve çöpe atıyor. Bunun içerisinde Devlet
Denetleme Kurulu var, Başbakanlık Teftiş Kurulu var, var, var; bütün
kurumlar... Peki, Sayın Cumhurbaşkanı ne diyor; diyor
ki: "İyi ama, bunu yapıyorsunuz; ama, Devlet Denetleme Kurulu, yetkisini
Anayasadan almaktadır. Anayasa, yasalardan daha üsttedir. Siz, bu yaptığınız
yanlışlıkla Anayasayı devre dışı bırakıyorsunuz." Şimdi, bu durumda ne oluyor;
Anayasanın 108 inci maddesine de açık ve seçik olarak burada aykırılık var. 6 ve 7'yi ifade ettikten sonra, geçici 1
inci maddeye gelmek istiyorum: "Kamu bankalarının, yönetim, denetim ve
tasfiye kurulları, ceza ve idare hukuku yönünden memur sayılmazlar." Değerli arkadaşlar, bu madde, komisyonda
önce reddedildi, hükümet de reddetti, daha sonra bankacılar bastırdı, tekrar
geri geldi, tekrar komisyona geldi. Bakın, bu maddeler komisyonda müzakere
edilince işin vahameti ne kadar ortaya çıkıyor; yani, komisyon tutanaklarını da
okuduğunuz zaman, yapılan işlemin ne kadar sırıttığını, hükümetin, kredi adına
neler yapmak istediğini ortaya koyuyor. Komisyonun bir üyesi diyor ki:
"Komisyonlarda iktidar çoğunluğu olduğu için, paldır küldür komisyonlardan
geçip Genel Kurula geliyor -doğrudur, yaşıyoruz- burada tutarsak tuttuk,
tutamazsak gidiyor." Yani diyor ki: Burada gücümüz yetiyorsa komisyonda
engel olmaya çalışıyoruz; ama, gidiyor. "Böyle olmazsa Bankalar Kanununu
dört defa değiştirir miydik." Bugün burada müzakere ettiğimiz kanun, bir
yılda bu Parlamentoda dört defa müzakere edildi. Eğer sağlıklı olsaydı, iyi bir
yapıya sahip olsaydı dört defa getirme ihtiyacı olmazdı. "Bütün bunlar
bir-birbuçuk yıl içerisinde getirildi ve müzakere edildi. Ülkenin asıl talihsizliği
Anasol-M hükümetidir. Türkiye için bir felaket hükümeti haline gelmiştir.
Türkiye'nin temel meselesi kanun çıkarmak değil, bir an önce bu hükümetten
kurtulmaktır." Aslında, bu komisyon üyemiz, bir yerde halkın temennisini
de dile getirmiş olmaktadır. Değerli arkadaşlar, geçici 1 inci maddede
"kamu bankalarının yönetim, denetim ve tasfiye kurulları, ceza ve idare
hukuku yönünden memur sayılmazlar" deniliyor. Peki, Cumhurbaşkanı, tekrar
dönüyor "parası, sermayesi, binası, yüzde 51'den fazla devlete ait olan
bir kurumun, nasıl oluyor da çalışanları devlet memuru gibi yargılanmıyor"
diye soruyor. Yani, burada, hem denetimden hem çalışanları garanti altına alan
dokunulmazlık getirilmiştir ve Cumhurbaşkanı özetle diyor ki: "Bu
yaptığınız Anayasaya aykırıdır, yasalara aykırıdır." Peki -konuşmamın başında ifade ettim-
yasa, Anayasaya aykırı olsa ne olur; hiçbir şey yazmaz. Neden; koalisyon
liderleri, milletvekillerine gruplarda mesajlarını vermişler; diyorlar ki:
"Yasanın virgülüne dokunamazsınız. Aynen Cumhurbaşkanına
göndereceksiniz." Hükümet ortağı milletvekillerine mesaj bu. Peki, şimdi bir soru soralım: IMF mi,
Anayasa mı? Tabiî, hükümet milletvekilleri hemen diyecekler ki: "Olur mu,
Anayasa bizim temel hukukumuz." Hayır, Anayasa değil, IMF... Hükümetin
anayasası IMF'nin anayasasıyla aynıdır. O açıdan, maalesef, bu Parlamento
kürsüsünden, bunları, üzülerek ve üzüntüyle ifade etmek durumundayım. Değerli arkadaşlar, bakınız, şimdi,
Anayasa Komisyonunda daha önce görüşülmemesi bir eksiklik, sevk edildiği halde
"daha önce bize gelmedi" diyerek geri göndermek bir eksiklik. Kamu
vicdanı rahatsızdır. Açık ve net, altını çizerek söylüyorum: Anayasayı ihlal
ediyorsunuz, yasaları çiğniyorsunuz. 57 nci hükümetin birçok eksiklikleri
yanında, bu da menfi hanenize yazılmış durumdadır değerli arkadaşlar. Peki, bütün bunları söylüyoruz da ne
oluyor? Bakınız şimdi, Kamu Bankaları Yönetim Kurulu Başkanı kendini savunuyor;
diyor ki: "Bütün bankalar, Bankalar Kanununa tabi. Bu Kanunda zimmet suçu,
kamu hukuku özel hukuk demeden ilgilinin yakasına yapışır." Yani, diyor
ki: "Bizim zırhımız falan yok." Peki, bundan bir süre önce, bir DGM
savcısı, Sayın Kemal Derviş'e müracaat etti; şu şu banka genel müdürleri
hakkında soruşturma açmak istiyorum; Sayın Derviş "hayır, izin vermiyorum"
dedi ve öylece kaldı. Değerli arkadaşlar, şimdi, biraz önce
denildi ki... Şimdi, bu "reel sektör" sözünü de bir açıklayalım,
milletin kafasını karıştırmayalım. Reel sektör, üretim yapan hizmet sektörü
demektir; ama, hükümetin programı öyle değil. NECATİ ALBAY (Eskişehir) - Üretim
sektörü... VEYSEL CANDAN (Devamla) - Konuşma yeriniz
burası, gelince konuşursunuz! Değerli arkadaşlar, bakın, bu tasarının,
nasıl fırıldak olarak çevrildiği, çıkarıldığı hakkında Türkiye Odalar ve
Borsalar Birliği Başkanı ne diyor: "Bu yasa tasarısının taslağını
hükümetle birlikte hazırladık -bakın değerli arkadaşlarım çok önemli, binlerce
odanın başkanının söylediğini söylüyorum- bankalara destek maddesinden
haberimiz yoktu, bu, sonradan ilave oldu." Buyurun, basına da intikal
etti, internette de var. Değerli arkadaşlar, şimdi, reel sektör
temsilcileri, tasarıyla ilgili ne diyorlar: "Önce 'Londra yaklaşımı' diye
çıktı, daha sonra 'İstanbul yaklaşımı' biz bunlardan hiçbir şey
anlamadık." Toplantılar, açık oturumlar, tartışmalar, konferanslar,
vesaire, vesaire... Havanda su dövdüler ve bu tasarıda reel sektöre en ufak bir
imkân yok. Değerli arkadaşlar, hatırlarsınız,
bankalar, bir ara, reel sektöre yüzde 500, yüzde 1 000, yüzde 7 500 faiz
uyguladılar; madem, siz, reel sektörün yanındasınız, şimdi, virgülüne bir
dokunalım bakalım; diyelim ki: "Bankalar, bu, aldıkları 7 yıllık
kredileri, aynı şartlarda, belli bir kâr oranında reel sektöre aktarır."
Adam 10 milyar kredi almış, yüzde 70 demiş ve 10 milyar, olmuş 250 milyar,
yüzde 700 faiz uygulanmış. Bu tasarı, reel sektörü batırır, batırır, batırır...
İyi dikkatli okuyalım, batırır... Bakın değerli arkadaşlar, bir iktisatçı
öğretim üyesinin, bir bilim adamının, bu kanunlarla, hükümetin getirdiği vergi
kanunlarıyla ilgili görüşü ne -muhalefet değil, bilim adamından bahsediyorum-
"yüksek faiz gelirleri vergi dışı bırakılırken -o, 111 milyardan
bahsediyor, yıllık faiz gelirleri 111 milyar olanlara, siz, hükümet,
milletvekilleri vergi olmayacak diye el kaldırdınız, sorumlusunuz- düşük gelir
grupları üzerindeki vergi yükü, salma şeklinde, angarya şeklinde uygulanan
vergiler aşırı derecede arttı, vergi adaleti ve eşitlik artık dikkate
alınmamaktadır." Yani, sizi tarif ediyor, sizi anlatıyor. "Reel sektörün canlanması, talep artışına
bağlıdır. Bu da, temel mal ve hizmetlerden KDV oranlarının indirilmesine bağlı,
aksi halde kriz daha da derinleşir." Türkiye'nin ekonomisini tarif ediyor,
kim tarif ediyor; bilim adamları. Peki, siz ne yaptınız; önce dediniz ki:
"Doğalgazda KDV'yi biraz indirebiliriz." Ne dedi hemen Maliye
Bakanlığı bürokratları: "Biz bütçeyi hazırlarken doğalgazın içine 1
katrilyon vergi koyduk. Eğer, KDV'yi yüzde 18'den yüzde 8'e indirirseniz, 1
katrilyon başka yerden para bulacaksınız." Yani, basit bir bakkal hesabı. Petrol ürünlerine, benzine, mazota zam,
doğalgaza zam, elektriğe zam... Kaç para açık var; 20 katrilyon, 20 katrilyon
vergi koyun... İyi de, bunları yapmak için sizin gibi bir hükümet olmaya,
Bakanlar Kurulu olmaya, Başbakan olmaya hiç gerek yok. Değerli arkadaşlar, bakın, bu yaptığınız
yanlışlar, tablolar ne getirdi: En son yayımlanan bir ekonomik raporda,
çalışanların yüzde 22'si, arkadaşımızın biraz önce dediği çiftçilerin yüzde
33,5'i, yaklaşık üçte 1'i, her 3'ünden 1'i fakirleşti. Nüfusun yüzde 40'ı
yoksullaştı, çalışabilecek 4 kişiden 1'i, eğitimli 3 kişiden 1'i işsiz, 200
milyar dolar borç toplamı var. Şimdi, ben bunları söyleyince "Biz mi
yaptık?" Kim yaptı yani, sokaktan adam mı getirdik de yaptı, beş yılda
artan rakamlar bunlar. Asgarî ücretten 58 000 000 vergi alınırken -biraz önce
ifade ettim, o burada da var- 111 milyar faiz geliri vergi dışı; bu,
Parlamentonun ayıbıdır. İnşallah, getirin, burada düzeltelim, buna el
kaldıralım oybirliğiyle. Elektrik, su, tüpgaz, benzin ve doğalgazda
yüzde 140 zam yaptınız. Dün, tütün fiyatlarını açıklıyor bakan, yüzde 35...
Yanındaki gazeteci sordu "Kim söyledi?" IMF diyemedi tabiî, cesaret
edemedi, yüzde 35. Yüzde 35 nerede kaldı; sokakta; bugün enflasyon oranı yüzde
90'dır. Değerli arkadaşlar, 1 489 586 kişi
telefonunu kapatmış ödeyemediği için... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Candan, 1 dakika içinde
toparlar mısınız efendim. VEYSEL CANDAN (Devamla) - Bitiriyorum. Şimdi, Sayın Başbakan bu tabloya ne diyor
biliyor musunuz: "İşler iyi gidiyor -bakın, bakın, bakın; işler iyi
gidiyor- bu nedenle, ben de iyi oldum." Maşallah, o zaman millet batınca,
Başbakan temelli iyi olacak demektir. Değerli arkadaşlar, ben, bu hafta
yayımlanan Maliye Bakanlığı Teftiş Kurulu Raporundan bahsedeceğim. 2 dakikada
hemen bitiyorum. "Ekonomik krizinin nedeni IMF'dir." Bakın, bu
hükümetin Maliye Bakanlığı bürokratı söylüyor. "IMF, Anayasal düzene
aykırı vergi sistemi getirmek istiyor; bu, yanlıştır. Suçlu, Hazine Müsteşarlığıdır;
banka boşaltanlarla ilgili işlem yapmadı; Hazine, yolsuzluklar için zemin
hazırladı." 57 nci hükümetin Maliye Bakanlığı Teftiş Kurulunun hazırladığı
raporu takdim ettim. Muhalefet deseniz, o zaman diyeceksiniz "sen
söylüyorsun"; ben söylemiyorum. "Çeteler, ihaleleri işgal etti;
çözüm, dağınıklığın giderilmesidir." Değerli arkadaşlarım, aslında, konuşulacak
çok şey var; ama, hemen şunu söyleyeyim; bu hükümetin uyguladığı ekonomik
program, kumarhane ekonomisidir, açık ve net söylüyorum, üç kâğıt ekonomisidir;
yani, döviz, faiz ve borsa... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) VEYSEL CANDAN (Devamla) - Burada konuşmamı
tamamlıyorum, Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (SP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Candan. Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına,
Bursa Milletvekili Sayın Altan Karapaşaoğlu; buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Süreniz 20 dakika. AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ALTAN
KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhurbaşkanımız
tarafından 3 maddesi tekrar görüşülmek üzere geri gönderilen malî sektörün
yeniden düzenlenmesiyle ilgili yasa hakkında, Partimizin görüşlerini belirtmek
üzere, söz almış bulunuyorum. Değerli arkadaşlar, biraz önce, Sayın Grup
Başkanvekilimizin de ifade ettiği gibi, bu iktidarın göreve geldiğinden bugüne
kadar düzenlediği yasalar, dikkat ederseniz, büyük bir çoğunluğuyla Anayasa
Mahkemesinden veya Cumhurbaşkanlığından ya iptal edilerek ya tekrar görüşülmesi
gerektiği düşüncesiyle Genel Kurulumuza geri gönderiliyor. Değerli arkadaşlar,
sabahlara kadar, burada, oturup hazırladığımız ve çıkarılması için çok ısrarlı
bir davranış içinde olan iktidarın, bu Parlamentonun, daha doğrusunu
isterseniz, milletin malı olan bu Parlamentonun maliyet hesaplarını da
düşünmesi lazım. Yaklaşık 51 adet yasanın Anayasa Mahkemesinde görüşülüyor
olması -iptali için- veya bir bölümünün iptal edilmiş olması, bu millet
üzerinde oldukça ağır yüklerdir; dolayısıyla, bu konunun tekrar düşünülmesi
gerekir. Yani, bu iktidar, bu ülkedeki Anayasayı, bu ülkedeki yasaları hiçe
saymak gibi bir cesaret içinde; ama, bu cesaretinin bedelini, herhalde
önümüzdeki seçim döneminde, maalesef, pahalıya ödeyecek. Gönül arzu ederdi ki,
bu yasalar yerli yerince çıksın ve millete yararlı olsun. Cumhurbaşkanımızın 3 maddesini tekrar
görüşülmek üzere geri gönderdiği bu yasayla ilgili olarak, bakın, Sayın Kemal
Derviş ne diyor: "Bu, şu tarihe kadar yetiştirilmezse, bir virgülüne
dokunmadan, aynen çıkarılmazsa kredi tehlikeye düşer." Değerli arkadaşlar, benim bildiğim IMF, bu
tip düzenlemelerle hiçbir şekilde uğraşmaz ve bu yasa içerisinden bu 3 madde
tamamıyla çıkarılsa, amaç, yine gerçekleştirilmiş olur, hiçbir şekilde aksamaz.
IMF'nin başka işi yok, sizin personel politikanızla, sizin denetim
politikanızla uğraşacak!.. Bunun aksine, denetimle ilgili olarak, aslında,
Dünya Bankasıyla yapılan bir anlaşmada, Sayıştayın yetkilerinin genişletilerek,
denetimin Sayıştaya yaptırılacağı hakkında bir sözleşme de var. Niye karşı
gelsinler, niye bu denetimle uğraşsınlar?! Bu da, aslı astarı olmayan, bir
bühtandan ibaret. Değerli arkadaşlar, aslında,
Cumhurbaşkanımıza teşekkür etmesi lazım bu iktidarın. Öyle 3 maddeyi geri
göndermiş ki, o 3 madde buradan geçmese veya yarın Anayasa Mahkemesine
gidildiğinde 3 madde iptal edilse, yine, Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin işleme
koyduğu bu kredi işlemi yürürlükte olacak. Dolayısıyla, Cumhurbaşkanımıza
teşekkür etmeleri lazım. Değerli arkadaşlar, ayrıca, şu parayı bir
konuşalım; yani, Türkiye Cumhuriyetine, bu 10 milyar dolar para nakden gelip
de, piyasaya mı aktarılacak zannediyorsunuz; yani, böyle bir ihtimal mi var?!
Bakın, burada herkes bir şeyleri paylaşıyor; işte 1,5 katrilyon şuraya, 1,5
katrilyon şuraya... Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin, haziran
ayına kadar, 12 milyar dolar borç ödemesi gerekiyor. Dolayısıyla, bu 10 milyar
dolarlık borç, bir mahsup işlemi yapılmak suretiyle, borcuna sayılacak, buraya
para mara gelmeyecek. Bankalara ne yapılacak; arkadaşlarımızın
ifade ettiği gibi tahviller ihraç edilecek, bankalara denilecek ki, yarısını
sen sermaye koy, yarısını da ben sana tahvil vereyim. Değerli arkadaşlar, bankalar, herhalde,
güçleri, imkânları olsa, o sermayeyi koyacaklar, koyanlar zaten koyuyorlar,
zaten rasyoları düzgün; ama, koyamayanlar, o sermayeyi ne kadar koyacaklar, nereye
kadar koyacaklar? Hazinenin ihraç edeceği bu tahviller, bilahara, başka
şekilde, Merkez Bankasından paraya tahvil edilmek suretiyle değerlendirilecek;
yani, bir bakıma -bankaların bankası olan Merkez Bankasına hükümetin müdahalesi
olmayacak diyor ya yasa- işte böyle, dolaylı yoldan bir müdahale de olacak. Değerli arkadaşlar, 2002 yılı, 2001
yılından daha kötü sonuçlar veriyor. Bakın, ben size, Bursa Milletvekili
olduğum için söyleyeyim: 2001 yılının aynı döneminde, ocak ayında, yaklaşık
olarak 8 000 araç satılmış; şimdi, bu dönemde, ocak ayında ise, 150-200 araç
satılmış. Yani, Katma Değer Vergisi indirimi yapıldığı için, satışlarda bir
miktar artış oldu; ama, otomobil satışları, şu anda, bütünüyle ve tamamıyla
durmuş vaziyettedir. Piyasada, bütün sektörlerde aynı durum hakimdir; ancak,
ihracat yapabilen, kendini ihracatla döndürebilen müesseseler ayakta
kalabiliyorlar. Keşke, Türkiye'ye bu borçlanılan paralar gelse de, fiilen gelse
de, piyasalara dağıtılsa, piyasalar güçlendirilse, bankalar güçlendirilse,
ekonomi canlansa. Böyle borçlanmaya biz varız. Böyle borçlanma
yapabiliyorsanız, gelin, sizi destekleyelim; ama, bunlar mahsuplaşma suretiyle
yapılıyor. Yani, Türkiye'nin, her geçen gün, dolar olarak borcu artıyor. Ayrıca
da, Türkiye'nin aldığı gibi gözüken bu paralar, yine yurt dışına, sermaye ihraç
eder gibi ihraç ediliyor ve elinde kalmıyor. Değerli arkadaşlar, kendi kendimizi
aldatmaktan, milletimizi yanıltmaktan mutlaka vazgeçmemiz gerekiyor. Bütün bu
işlemlerin iktidarı yıprattığı muhakkak da, bu arada Parlamentomuzu da
yıpratıyor, denetimle görevli olan milletvekillerine güveni de sarsıyor. Millet
soruyor: 10 milyar dolar geliyor; bu 10 milyar dolar nereye gitti, kim
hortumladı?! İşte, hortumlayan da ortada, hortumcu da ortada! Para falan geldiği
yok. Sadece, birbirimizi oyalıyoruz ve atlatıyoruz. Değerli arkadaşlar, Cumhurbaşkanımızın
iadesini öngördüğü maddelerin birisi memurlarla ilgili. Çok enteresan bir
durum. Bir bakıma, kamu kurumları içerisinde özel statüye tabi memur
çalıştırmak istiyorsunuz. Bir diğer şekliyle de, özel statüye tabi memurlarla
donatılmış bir kamu kuruluşunu özelleştirmeye hazırlıyorsunuz. Anayasamızın 128
inci maddesine alenen ters, aykırı bir uygulama. Yani, düşünebiliyor musunuz,
bu yasa Anayasa Mahkemesine gidecek de geri dönmeyecek; dönecek, mutlaka geri
dönecek. Herhalde, canım biz bu yasayı çıkaralım, Resmî Gazetede yayımlayalım,
isteyen gitsin Anayasa Mahkemesine müracaat etsin, biz bu arada IMF'yle olan
birtakım hususları yerine getirmiş oluruz, mahsup işlemini IMF'ye yaptırmış
oluruz diye düşünülüyor olabilir; ama, bu çıkar yol değildir, bu geçerli yol
değildir. Bu, ancak, milleti kandırmaktan, kendimizi kandırmaktan öteye
gitmeyen bir işlemdir. Değerli arkadaşlar, bu yasanın 2 inci
maddesi denetimle ilgili. Yasanın, bütünüyle, uzaktan yakından alakası olmayan
bir denetim sistemi. Neydi bu? Plan ve Bütçe Komisyonunda tartışılırken, bu
kurulları, kurumları, özel kanunla kurulmuş olan üst kurulları denetleyecek
mekanizmaların çok kargaşa içerisinde olduğu, çok çeşitli ve çelişkili olduğu
vurgulanıyordu. Sayın Başbakanımızın da "bu üst kurullarla başımız
dertte" diye şikâyeti vardı. Plan ve Bütçe Komisyonunda, Komisyon
Başkanımızın da şikâyetleri vardı "bir düzenleme getirmek lazım"
diyordu. Bunun üzerine, bir düzenleme yapıldı ve denildi ki "bütün bu üst
kurullar, kurullar, Sayıştay denetimine tabi olsun." Yukarıda böyle bir
düzenleme yapıldı; ama, aşağıya inildiğinde, hepiniz hatırlayacaksınız, yeni
yeni önergeler verilmek suretiyle, bu yasanın bünyesi tamamen değiştirildi. Ben, neden, Hazinemizin Sayıştayımızdan bu kadar hoşlanmadığını,
neden onlardan kaçınma arzusu içerisinde olduğunu anlayamıyorum. Bir müessesede
iyi bir denetim varsa, kapsamlı bir denetim varsa, evvela sizi yanlış yapmaktan
o denetim kurtarır. Yanlış yapmadığınız veyahut da yanlış yapmamanız gerektiği
için de daha dikkatli ve hassas davranırsınız; ama, ne hikmetse, bu böyle
düşünülmüyor. Tabiî, Sayıştay, Hazinenin içerisine
girdiği zaman, Hazinenin içerisinde -kim tarafından yapılmış olursa olsun, hiç
önemli değil, ama- birtakım yanlış işlemlerin olduğunu buluyor, çıkarıyor,
önümüze koyuyor. Mesela, bunlardan 1996 yılıyla ilgili olarak 1997 yılında
verilen raporda, 58 adet Dünya Bankası kredisi üzerinde Hazine Müsteşarlığınca
yapılan çalışmalar, havuz sisteminin getirdiği maliyet artışını ortaya koyuyor.
Mesela, bunlardan bir tanesiinde "3,6 milyar dolar kredi kullanıldığı
halde, 4,7 milyar dolar kredi kullanılmış gibi, 1,1 milyar dolar fazlasıyla
anapara geri ödemesi yapılmıştır" deniliyor. Bir başkasında "1,2
milyar dolar karşılığında 1,8 milyar dolarlık anapara ödemesi
gerçekleştirilmiştir" deniliyor. Bu da, bu küçük kredinin yüzde 49
fazlasıyla ödendiğini ifade ediyor. Bir başka ifade de "1996 yılı sonu
itibariyle Dünya Bankasından alınan 58 adet kredinin ek maliyeti -dikkat edin
arkadaşlar- yüzde 31, artı, buna uygulanacak faiz kadardır" deniliyor. Türkiye, işte bu kadar büyük paralarla
borçlanıyor. Neden; denetimsizlikten. Eğer iyi bir denetim olsa, kapsamlı,
kaliteli, kapasiteli bir denetim olsa, bu uygulamalar başınıza gelmeyecek,
başımıza gelmeyecek. Bir denetimin denetim olabilmesi için,
kurumun içerisinden, kendi elemanlarıyla yapılmaması lazım; denetim olması
için, denetim olabilmesi için, bağımsız denetim kurumları veyahut da Parlamentomuzun
denetim kurumu olan Sayıştay tarafından yapılması lazım. Tekrar ediyorum. Evet, bunu, belki, şimdi,
bu şekilde geçiriyorsunuz, geçiyor gidiyor; ama, bence, Türkiye'nin önündeki en
önemli konulardan birisi, bu denetim konusudur. Bu denetimi atlayamazsınız. Bu
denetimle ilgili Sayıştay Kanunumuzu tekrar gündeme getirerek, Sayıştay
Kanunumuzu genişleterek, kapsamını genişleterek, içerisine performans
denetimini de koymak suretiyle, denetim mekanizmamızı daha olumlu hale
getirmemiz lazım. O zaman, Parlamentomuz rahat edecektir, siyasîlerimiz rahat
edecektir; kamuoyu karşısında, milletin karşısında daha rahat hesap verme
imkânımız olacaktır. Değerli arkadaşlar, konunun üçüncü
bölümünde ise, kurul üyelerinin, bu yasayla ve 4603 sayılı Yasa kuralları
çerçevesinde yaptıkları işlemlerden dolayı hukuksal sorumluluklarının,
bankacılık sektöründe etkinlikte bulunan özel bankaların yönetim, denetim ve
tasfiye kurullarına uygulanan özel hukuk hükümleri ve mevzuata bağlı oldukları;
üçüncü fıkrasında da, bu üyelerin, ceza ve idare hukuku yönünden memur
sayılamayacakları ifade ediliyor. Değerli arkadaşlar, üst seviyede görev yapan
bu arkadaşlarımızın, öyle zannediyorum ki, buna benzer bir -dokunulmazlık
diyelim, adı öyle konuldu- dokunulmazlık zırhına ihtiyaçları yok. Buna ihtiyaç
duymadıkları kanaatini de taşıyorum zaten. Onun için, bu yasadaki bu
uygulamanın, onlara iyi bir sonuç getirmeyeceği kanaatindeyim. Yarın, iktidarın
değiştiğini düşünün, bir başka iktidarın geldiğini düşünün; küçücük bir
düzeltmeyle, kendilerine, geçmiş üç yıllık, beş yıllık, on yıllık hesaplar
sorulabilir; kendileri, tekrar, hesap altında tutulabilirler. Niye, bugün,
kendilerini daha sağlam, daha denetlenebilir, daha emniyetli bir denetim
mekanizmasına tabi tutmuyorlar? Bu, ileride kendilerine de zarar verebilir. Değerli arkadaşlar, biraz önce, bir grup
başkanvekilimiz burayı teşrif ettiler; dediler ki: "İktidara güven
yükselmiştir, muhalefete güvenden daha fazladır." Değerli arkadaşlar,
bakın -ocak ayı, yani, bu ayın anketi bu- bu ayın anketine göre, iktidarı
başarılı bulanların oranı yüzde 13,2, başarısız bulanların oranı yüzde 77,2,
fikir belirtmeyenler ise yüzde 9,6. Bu anket, merak etmeyin, birkaç gün sonra
yayımlanacak. Değerli arkadaşlar, yalnız iktidar oy
kaybetmiyor, puan kaybetmiyor, Parlamento da puan kaybediyor. ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Sizin
yüzünüzden... MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Devamla) -
Bunları iyi değerlendirmek lazım; bunları, siyasîlerin kendi lehlerine
değerlendirmeleri lazım; ama, ne gezer... Bir vurdumduymazlık havası içinde,
biz yasa yaparız, Anayasaya aykırı da olsa yaparız, Anayasa Mahkemesinden geri
dönse de bir başka şekilde uygularız; ama, gene de bildiğimizi yaparız mantığı
içinde Türkiye yönetilemez arkadaşlar. Eğer bunu böyle yönetmeye devam ederseniz,
maalesef, belki de çok ummadığınız, çok kötü sonuçlarla da karşılaşabiliriz. Değerli arkadaşlar, bu yasa tasarısının
geneli üzerinde bu konuşmaları yaparken, bir dilekte de bulunmak istiyorum.
Gelin, bu üç maddeyi de bu yasadan çıkaralım, çekelim, alalım. Zira, personelle
ilgili uygulamaları yapacak bizim başka yasalarımız var; irdelerseniz,
araştırırsanız bulacaksınız. Denetimle ilgili başka yasalar var, onlardan da
istifade edebileceksiniz. Üst kurulda görev yapan arkadaşlarımızın böyle bir
zırha zaten ihtiyaçları yok. Dolayısıyla, bu üç madde bu tasarıdan çıkarıldığı
takdirde, Anayasa Mahkememizi işgal etmeyeceğiz, Anayasa Mahkememizden bu
yasaların tekrar geri döndüğünü görmeyeceğiz, kamuoyunda bir itibar kazanılmış
olacak. Düşünün arkadaşlar; 100 tane yasa yapıyorsunuz, 52 tanesi geri geliyor,
52 tanesi tartışmalı. Bu, yönetim değildir. Böyle yönetim olmamalıdır. Bu
ülkede demokrasi, eğer, uygulanıyorsa, bu demokrasinin hukuk kurallarına uygun
bir şekilde uygulanması lazım. Şu yasa tasarısı, bu ülkenin hukuk mantığı
içerisinde yer bulamaz. Eğer, bu ülkenin hukuk mantığına saygı duyuluyorsa, bu
ülkede hukukun üstünlüğü tartışılmaz olarak görülüyorsa, bu yasa içerisinden ya
bu üç madde çıkarılarak yürürlüğe konulmalı veyahut da bu yasa tasarısı yeniden
düzenlenmeli. Ayrıca, ben, şunu da belirtmek istiyorum:
Zannediyor musunuz, yalnız, Anayasaya aykırılık gösteren bu üç madde var. Bizim
Cumhurbaşkanımız size bir iyilik yapmış, bu üç maddeyi göstermiş. Bu üç madde
iptal edilirse işleminiz bozulmaz; onun için... Ama, uygulamaları da yanlış bu
yasanın. Gelecek olan para, biraz önce arkadaşlarımız "efendim, KOBİ'lere,
çiftçilere şuraya buraya gidecek" dedi. Ben de diyorum ki, mahsup
edilecek, hiçbir şey gitmeyecek. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Karapaşaoğlu, 1 dakika
içinde toparlar mısınız efendim. Buyurun. MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Devamla) -
Teşekkür ederim Başkanım. Eğer paranız varsa, çiftçiye, esnafa,
KOBİ'ye vereceksiniz, sanayiciye vereceksiniz. Milleti, bu şekilde, olmayan bir
parayla oyalamanın manası olmadığını düşünüyorum ve ekonomi yönetiminin
yasalara saygılı olmasını temenni ediyorum. Bu ülkede yasalara ne kadar
uyulursa, ne kadar saygılı olunursa o kadar başarılı olunacağını ifade etmek
istiyorum. Sayın milletvekillerimizin buradan sordukları sorulara da, ilgili
kurumun çok acele cevap vermesini bekliyorum. Geçtiğimiz günlerde bu yasa
burada tartışılırken, milletvekillerimiz sorular sordular; ama, bu sorularına,
şu ana kadar hiçbir cevap da verilmedi. Eğer bu cevaplar verilseydi, bu cevabı
verirken bu müesseseler, bu yasa tasarısı içindeki olumsuzlukları kendileri de
görmüş olacaklardı. Ben, görmediklerini zannetmiyorum; ama, maalesef, iktidarın
bu şekilde işine geldiği için, bu şekilde uygulanıyor. Hepinize saygılar sunuyorum. Sayın
Başkanıma da teşekkür ediyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın
Karapaşaoğlu. Doğru Yol Partisi Grubu adına, Bursa
Milletvekili Sayın Oğuz Tezmen; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar) Süreniz 20 dakika Sayın Tezmen. DYP GRUBU ADINA OĞUZ TEZMEN (Bursa) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye, iki senedir Bankacılık Yasası
konuşuyor. Bu görüştüğümüz, sanıyorum, beşinci defa Bankacılık Yasası
görüşülmesi. Beş defadır Banka Yasası görüşüyoruz; ama, Türkiye'de bankacılık
sorunu, her geçen gün daha da ciddî bir boyut kazanıyor, daha da sıkıntı
yaratıyor. Bu sıkıntılar yaşanmak zorunda mıydı diye
sormamız gerektiğini ben düşünüyorum. Yani, biz, 1999 Mayısında bankacılık
sektörünü radikal bir şekilde ele alacak bir düzenlemeyi yaparken, o dönemde
yapılan eleştirileri dikkate alsaydık, gerekli mekanizmaları sistem içine monte
etseydik, bu sıkıntılar yaşanmayacaktı; hatta, kasım ve şubat krizleri de
yaşanmayacaktı. Daha önceki konuşmamda kısaca özetledim zaten. Şimdi, 1999 Aralığında bir daha
düzenledik, 2001 Mayısında tekrar düzenledik. Son, işte, veto edilen yasayı da
düzenledik. Şimdi, geri çevrilen 3 maddeyi görüşüyoruz. Bunların içine
baktığınız anda, dile getirilen eleştiriler, yasanın eksiklikleri, çıkarılan
kanunlardaki yetersizlikler, burada, çeşitli kesimler tarafından ve özellikle,
iyi niyetli olarak, bizim tarafımızdan çeşitli kereler dile getirildi; ama, şu
baskı, sağduyuyu örtüyor: Aman, biz, bir an önce ödevimizi yapalım, IMF'nin
kapısına gidelim; diyelim ki, biz, işte, bak, söz verdiğimiz yasayı süresi
içinde çıkardık; tamam, bize para ver. Şimdi, ülke yönetimi, çok daha farklı
perspektifleri getiriyor. İş, sadece birtakım bürokratların hazırladığı
yasaları, Meclisten büyük bir süratle geçirip, Cumhurbaşkanının onayına sunup,
Resmî Gazetede yayımlamakla bitmiyor; çünkü, çıkardığımız yasa acaba sistemin
sağlıklı olarak işlemesine imkân sağlayacak durumda mı, bu göz önüne alınmadan
yasalar çıkarılıyor. Yasalar çıkarılınca, bakıyorsunuz, önce ekonominin
duvarlarına tosluyor, yetersizlikleri ortaya çıkıyor; birbiri arkası sıra
bankalar iflas ediyor, fona alınıyor ya da hukukun duvarlarına toslayıp geri
geliyor. Bugün görüştüğümüz üç tane yasa da aynı nitelikte yasa. Yani, bizim, burada,
apar topar çıkardığımız bir yasa var. Sayın Cumhurbaşkanına onaylanmak için
gidiyor; ama, o yasa burada görüşülürken, çeşitli boyutlarda buna yönelik
eleştiriler yapılıyor; deniyor ki, şurada şu yetersizlikleri var, burada bu
aksaklıkları var, ne olur bunları düzenleyin de yaptığımız iş hayırlı bir iş
olsun, reel sektör, bankacılık sektörü -ne ise- bundan yararlansın. Yok, ille
biz bunu bir an önce çıkarmak durumundayız; gece gündüz, bitene kadar Meclis
çalışacak, bu yasa çıkacak. Tamam... Çıkıyor. Ondan sonra, bakıyorsunuz,
Cumhurbaşkanı, aslında, çok daha kapsamlı bir geri çevirme söz konusuyken, çok
net, açık seçik hukuka aykırılıkları olan 3 tane maddeyi geri çeviriyor,
Meclise "bir daha görüşün" diyor ve geriye çevirirken de "bu maddelerin
hukuka aykırılıkları şu noktalarda" diyor. Bu geri çevirme gerekçelerini
açıp okursanız, gerçekten, hukukî bakımdan, çok net, açık şekilde Anayasaya
aykırılıklar ve yetersizlikler ortaya konmuş durumda... Şimdi, sağduyu neyi gerektirir; sağduyu,
bu olumlu eleştiriyi dikkate alarak, bu yasayı, gerekli düzenlemeleri yaptıktan
sonra bu Meclisin önüne getirmeyi gerektirir. Şimdi ne yaptık biz; aynısını,
bir inatlaşma görüntüsü içinde tekrar Meclisin önüne getirdik. Bunlar, diyelim
ki, çıktı; Sayın Cumhurbaşkanının da başka imkânı olmadığı için, Resmî Gazetede
yayımlandı ve yasalaştı. Sonra ne olacak; olacak şey şu: Sayın Cumhurbaşkanı
Anayasa Mahkemesine götürmezse, burada, Anamuhalefet Partisi olarak biz, açık
seçik Anayasaya aykırı olan bir kanunu Anayasa Mahkemesine götürerek iptalini
isteyeceğiz. Peki, Anayasa Mahkemesi iptal ettiği zaman ne olacak; yeni baştan
bir hukukî boşluk doğacak. O zaman, yeniden bir tasarı hazırlanıp, tekrar
buraya gelecek ve biz, belki, altıncı defa Bankalar Yasasını görüşüyor olacağız.
Şimdi, Meclis çok çalışıyor; işte, bu,
gelmiş geçmiş en fazla çalışan Meclis diyoruz. Sayın milletvekilleri,
çalışmayı, belki fazla süre sarf etmek anlamında ele alırsanız, doğrudur,
çalışmıştır Türkiye Büyük Millet Meclisi; sayısına bakarsanız, çok kanun
çıkarmıştır; ama, etkinlik ve verimlilik kriterlerini koyduğunuz anda,
maalesef, çok ciddî eksiklikler ve yetersizliklerle dolu kanunlar ve tekrar,
döne dolaşa, aynı kanunları üçer beşer defa görüşür hale geldik ve kamuoyunda
Türkiye Büyük Millet Meclisi saygınlığı bu yaklaşımlar dolayısıyla da zarar
görüyor; siyaset kurumu bu işi bilmiyor, işte, iyi bilen bürokrasi hazırlıyor,
bunların önüne koyuyor, yasayı çıkarıyorlar, bunlar bir şeyden anlamaz insanlar
görüntüsü yaratılıyor. Bunu hak etmiyor aslında bu Türkiye Büyük Millet
Meclisi, içinde bulundurduğu milletvekilleri; komisyonlarındaki çok ciddî
tartışmaları hayata geçirebilse, bu tartışmaları yasa metinlerine monte
edebilse, gerçekten, Türkiye'nin özlediği çok daha kapsamlı düzenlemeler ortaya
çıkacak ve vatandaşın ihtiyacı da bir an önce karşılanmış olacak. Biz, bağımsız kuruluşları oluşturduk.
İşte, bu bağımsız kuruluşlar ne görevi görecekler, regülasyon otoriteleri ne
görevi görecekler; bu kuruluşlar, kamu adına, belli bir sektörün sahipliğini
yapacaklar, düzenlemelerini yapacaklar ve siyasî etkilerden arınmış olarak,
sektörün çalışmasını garantileyecekler. Yani, sektörde çalışan kuruluşlar,
siyasî müdahalelerden arınmış bir şekilde, günün şartlarına göre değişen
politik rüzgârlardan arınmış bir şekilde sistemi regüle edecekler; böylelikle,
bu alandaki oyuncular da, bu regülasyon çerçevesinde önlerini görebilecekler,
ülkede yatırım yapabilecekler, yatırım yapmış olanlar da yeni planlar yaparak
ekonomik faaliyetlerini rasyonalize edebilecekler. Peki, şimdi, bu getirilen düzenlemelere
bakıyorsunuz... Bu kuruluşlar öteden beri şikâyet konusuydu; yeterli
denetimleri yok deniyordu. Gerçekten, kurulması sırasında... Aslında, 1980'in
koşullarında oluşturulan fon uygulamaları ve olağanüstü rejimin koşulları içinde
onlara yönelik olarak getirilen denetim mekanizmaları daha sonra,
demokratikleşme arttıkça düzeltileceğine, bu uygulamaların kapsamı
genişletildi; yani, kamu fonlarını kullanan birtakım kuruluşların kamuya hesap
verme durumunda, Türkiye Büyük Millet Meclisine hesap verme durumunda olması
gerekirken, kamuya hesap verme konumunda olan bu kuruluşlar, bu kapsamın
dışında düzenlenerek, sadece yürütme organına hesap verir ya da kendi içinde
hiç kimseye hesap vermez hale getirildi. Türkiye'de, aslında, kaynak israfının,
ülkede kaynakların verimli kullanılmamasının başlangıcı, 1980'li yıllardır.
Malî disiplini bozduğunuz anda, yaygınlaşan fon uygulamaları ve etkin bir
denetimle desteklenmeyen fon uygulamaları, bir süre sonra kaynakların
disiplinli bir şekilde harcanması ve kullanılmasını zedelemiştir. Belki bazı
esneklikler, bazı avantajlar getirmiş olabilir; ama, gerçekten, ülkenin en
hassas olması gereken kıt kaynaklarının verimli şekilde kullanılmasını
engellemiştir. Bu harcamalar, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından, yargı
tarafından etkin bir şekilde denetlenmediği için de, büyük keyfîlik ve kaynak
israfına yol açmıştır. Şimdi, gönül arzu eder ki, getirilen bu
düzenlemeyle... Yani, yaygınlaşan, eskiden çok sınırlı olan bu düzenleyici
kurulların denetimini yapıyorsak, o zaman, bu denetimlerin gerçekten ciddî bir
denetim olması gerekir. Kamu kaynaklarını, kamu fonlarını kullanan bu
kuruluşların, kamu otoritesi olan Türkiye Büyük Millet Meclisine... Yani, bu
işin sahibi olan vatandaşın vergisini madem alıyorsunuz ya da vergi benzeri
gelirlere el koyup bu kuruluşlara tahsis ediyorsunuz, o zaman, bu kuruluşların,
topladıkları kaynakları nerelere harcadıkları konusunda bu işin sahibi olan
milletin temsilcilerine hesap vermek zorunda olması lazım. Getirilen düzenleme,
aslında, Plan ve Bütçe Komisyonunda, bu konuda Sayıştayı görevlendirmişti; ama,
burada verilen bir önergeyle, bakıyorsunuz, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu
üyesi, Başbakanlık müfettişi ve Maliye müfettişinden üçlü bir denetim oluşacak
ve bu denetim, gidecek, hesapları inceleyip Başbakana verecek. Biz bu
kuruluşları niye kurduk; biz, bu kuruluşları, yürütme organının etkilerinden
arınmış bir şekilde faaliyette bulunması gereken bu kuruluşlar etkin çalışsın,
yürütme organının siyasî baskılarından uzak kalsın, özgür çalışsınlar, bağımsız
çalışsınlar diye kurduk. Şimdi, bakıyorsunuz, getirilen bu düzenlemeyle,
bırakınız özgür çalışmayı, Başbakanın, yürütme organının emrindeki teftiş
kurulları istendiği anda, gidip birtakım incelemeler başlatacaklar ve ertesi
gün o incelemelerle büyük bir kamuoyu oluşturulup, kuruluşların baskı altına
alınmaları söz konusu olacak. En önemlisi, RTÜK gibi bir kuruluş baskı altına
alınacak ki, en fazla üzerinde hassasiyet göstermemiz gereken, demokrasinin
temel vasfı olan haberleşme özgürlüğünü güvence altına alması gereken RTÜK
bile, bu tür baskılar altında kalacaktır. Yarın, bir özerk kuruluşun faaliyetinden
memnun olmayan hükümet, buna bir şey bulun, yakasına yapışın diye emrindeki
müfettişleri gönderecek, ertesi gün müfettişler gidecekler, birtakım suiistimal
iddialarıyla çıkacaklar, kamuoyunda bir spekülasyon ve insanlar mahkemelere
gidecek. Bu baskı, bu kuruluşun başında, kuruluşun içinde faaliyet gösterecek
kişilerin özgürlüğünü büyük ölçüde zedeler, özerk çalışmasını fiilen ortadan
kaldırır. Cumhurbaşkanı da ne demiş; "gerçekten
zedeler" demiş. O zaman... Biz bunların özerk olmasını istiyor muyuz,
istemiyor muyuz? İstiyorsak, o zaman, bu özerkliği güvence altına alacak
düzenlemeleri getirelim. Nedir; Sayıştay bunu yapar. Sayıştay yeterli değilse,
Sayıştayın da kanununu getirin, Sayıştayı bu işe uygun hale getirecek
düzenlemeleri getirin, elbirliğiyle, biz de destekleyelim, çıksın; Sayıştayı
çok daha etkin bir yapıya kavuşturalım. Dünyada hiçbir demokratik ülke gösteremezsiniz
ki, o ülkede Sayıştay etkin olmasın. Kamu harcamalarının en etkin denetlendiği
kurum Sayıştaydır. Bütün gelişmiş demokratik ülkelerin Sayıştayları, en etkin
çalışan müesseselerdir. Kamu harcamalarının en etkin denetimi Sayıştaylar
tarafından yapılıyor. Nerede Sayıştay denetimi yoksa, o ülkelerde, israf,
savurganlık, kaynak suiistimalleri vardır. Şimdi, bu yapı içerisinde, biz, inatla
diyoruz ki, yine idarenin oluşturduğu ajanların, müfettişlerin denetimine
açalım bu kuruluşları. Ondan sonra da diyeceğiz ki, bu kuruluşlar özerk
kuruluşlar; bu mümkün değil. Onun için, lütfen, bu ısrardan vazgeçilmesi lazım.
Belki, IMF'ye verilen niyet mektubu çerçevesinde, bu yasanın çıkmasında acele
edilebilir; ama, ne yapıp edip, buna yönelik olarak kapsamlı düzenleme getirmek
lazım. Bir diğer konu da, bakıyorsunuz, kamu
bankalarının tasfiyesini ya da yeniden yapılandırılmasını sağlamak üzere
oluşturulan yönetim kurulu üyeliklerine özel hukuk statüsü veriyorsunuz. Özel
hukuk statüsünü nasıl verirsiniz; özel hukuka tabi nasıl kılarsınız?! Özel
hukukta kişisel ilişki vardır; ama, kamu fonlarını kullanan, kamu kaynaklarında
tasarruf eden kişiler, kamu hizmeti yapan insanlardır. Kamu hizmeti yapan
insanların tabi olacağı rejim de kamu hukukudur. Kamu hukukuna tabi olmaları
zorunludur, hatta, elzemdir; çünkü, özel hukukta işin patronu vardır. Patron
denetler; adamın doğru yapıp yapmadığını denetleyecek ya da o ilişkiden zarar
görecek kişi bellidir; bunun rızası olması halinde zarar da söz konusu
olabilir; ama, kamu kaynaklarının sahibi yok. Kamu kaynaklarının sahibi
vatandaş. Vatandaş adına da Türkiye Büyük Millet Meclisidir bunlara sahip
olacak, bunları gözetecek kuruluş. Peki, kamu fonlarını bu insanlar özel hukuk
ilişkisi içerisinde düzenledikleri zaman neler ortaya çıkabilir; yarın, siyasî
baskılarla, denilebilir ki, sen, Ziraat Bankasına, Halk Bankasına, falancanın
şu kadar milyon dolar borcu var, bu borcu sil. Siler; çünkü, verdiğimiz
yetkiyle, bu kuruluşların yönetimindeki kişiler, isterlerse faizi silecekler,
anaparada indirim yapacaklar, yeni taksitlendirme yapacaklar, birtakım
siyasilere yakın olan kişilerin borçları belki silinecek ya da birtakım
siyasilerle özel ilişkileri geçenlerin borcu silinecek; ama, gerçekten mağdur
olan kişilerin borcunun silinememesi durumu, hatta ona yönelik hiçbir şey
yapılmaması durumuyla karşı karşıya kalınabilecek. Ama, kamu hukukuna tabi olan
bir kişinin, kamu otoritesi adına görev yapan insanın bu imkânı olmaz; çünkü,
Türk Ceza Kanununun 240 ve 230 uncu maddeleri vardır, görevi ihmal, görevi
aksatma, görevi suiistimal, görevin kötüye kullanılması diye mekanizmalar
vardır; yakasına devlet yapışır, sen, benim kaynaklarımı ona buna nasıl
sildirirsin diye, hesap sorar. Bunu da sormak zorundasınız. Ben sormayacağım
diyorsunuz. Peki, yarın büyük yolsuzluklar ortaya çıkarsa, bunları hangi hukukî
çerçevede ilişkilendireceksiniz? Kim, nasıl, bu işi... Özel hukuk
çerçevesinde... Özel hukuk ne ki?! Yaptığı iş kamu hukuku, kamu hizmeti
görülüyor. Kamu hizmeti gören kişiler nasıl özel hukuka tabi olabilir?! Ondan
sonra da, Anayasaya uygun olması mümkün değil. Anayasa, bu ayırımı çok net bir
şekilde yapmış; ama, dediğim gibi, ısrar ve yarın yeni spekülasyonlar, yarın
yeni baskılar gündeme gelirse... Biz, aslında, bu düzenlemelerle, o işi yönetmek
konumunda olan yöneticilere de iyilik etmiyoruz; çünkü, artık, yasa çıkardık,
size koruma sağladık, bizim dediklerimizi yapın, baskısına karşı direnme
imkânları yok. Halbuki, kamu hukuku kapsamında olsa, yarın benim yakama
yapışırlar deyip, siyasî ya da farklı çevrelerden gelecek baskılara karşı
direnme imkânları da olur orada o kişilerin. Aslında, şimdi, bu koruma
çerçevesi altında, o kişilerin de rızaları dışındaki telkinlere açık hale
gelmesine olanak sağlıyoruz ki, fevkalade rahatsız edici, fevkalade yanlış bir
uygulamadır. Bunları yapmazsak, kanunu çıkarırız; dediğim gibi, bu da, tekrar
Anayasa Mahkemesinden dönecek; çünkü, biz Doğru Yol Partisi olarak,
anamuhalefet partisi olarak mutlak suretle bu yasayı Anayasa Mahkemesine
götüreceğiz ve iptali o kadar açık seçik bir hüküm ki, muhtemelen de, büyük
olasılıkla Anayasa Mahkemesi de iptal edecek. O zaman, biz, niçin şimdi bu
kadar uğraşıyoruz, niye bu yasaları çıkarıyoruz?! İptal edileceği bu kadar açık
seçik olan bir düzenlemede niçin ısrar ediyoruz?! Mantığı nerede?! Bazı kişiler
koruma istiyor diye, bu Türkiye Büyük Millet Meclisi, üç beş kişinin
isteklerinin emrinde mi olacak allahaşkına! (DYP, SP ve AK Parti sıralarından
alkışlar) Yapacak olan yapar, yapmayacak olan yapmaz. Yapacaksanız bir düzenleme,
kamu sektöründe bazı sıkıntılar var, teftiş baskısı ciddî problemler yaratıyor
diyorsanız, o zaman genel düzenleme getirin. Bilmem (x) bakanlığındaki, (y)
bakanlığındaki ya da devletin iktisadî teşebbüsünün başındaki kişiye niye aynı
güvenceyi vermiyorsunuz da... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Tezmen, 1 dakika içerisinde
toparlar mısınız efendim. OĞUZ TEZMEN (Devamla) - Yani, peki, bu
düzenlemeyi niçin sınırlı kişilere veriyorsunuz da, öbürlerine vermiyorsunuz?
Ha, bunlar masaya oturacaklar, bankalar, falanca banka, özel banka bonifikasyon
yaparken, kamu bankası yapmaz durumuyla karşı karşıya... Hayır, niye olsun ki,
çerçevesini belirlerseniz, yetkisini verirseniz, o da yapar. Türkiye'de kamu
bankaları, bu tür yeniden yapılandırma, borçların yeniden düzenlemesini ilk
defa yapmıyorlar, bundan sonra da ilk defa yapacak değiller ki; Türkiye'de kamu
bankasını yönetmiş olan birçok arkadaşınız, milletvekilleri var, çıksınlar
burada söylesinler. O kadar geniş kapsamlı düzenleme yapıldı ki, çok önemli
düzenlemeler yapıldı; ama, hepsinin sağlıklı temeli vardı, sağlıksız yaptılarsa
da hesabını verecekler, bundan niye çekiniliyor ki?! Bir kişi düşünün ki,
yaptığı işlemin hesabını vermekten çekiniyor, korkuyorsa, o zaman, o işi ya
yapmasın ya da yapacaklara teslim etsin, bıraksın, çeksin gitsin. (DYP
sıralarından alkışlar) Sayın Başkan, aslında, tabiî, önemli bir
yasa, keşke daha fazla zaman olsa. Bu düzenleme, inşallah, yeniden gündeme
geldiğinde, daha sağlıklı bir düzenleme olur. Teşekkür ederim. (DYP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Tezmen. Gruplar adına başka söz isteği?.. Yok. Şahısları adına söz isteminde bulunan
arkadaşlarımın isimlerini okuyorum: Sayın Evliya Parlak, Sayın Cafer Tufan
Yazıcıoğlu, Sayın Masum Türker, Sayın Aslan Polat -bu dört arkadaşımız aynı
saatte söz isteminde bulunmuşlardır; bunların sırasını belirlemek için biraz
sonra kura çekeceğim- Sayın Veysel Candan, Sayın Lütfi Yalman, Sayın Mehmet
Batuk ve Sayın Murat Akın. Şimdi, ilk dört isim arasında sıra
belirlemek için kura çekiyorum: Birinci sırada Sayın Cafer Tufan Yazıcıoğlu,
ikinci sırada Sayın Masum Türker, üçüncü sırada Sayın Aslan Polat ve dördüncü
sırada Sayın Evliya Parlak. Bu arkadaşlarımızı sırayla davet edeceğim. Sayın Cafer Tufan Yazıcıoğlu, buyurun.
(DSP sıralarından alkışlar) CAFER TUFAN YAZICIOĞLU (Bartın) - Sayın
Başkanım, sayın milletvekilleri; önce, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Cumhurbaşkanlığı geri gönderme
tezkeresinde, 4739 sayılı Kanunla bankacılık sisteminin özüne yönelik
düzenlemenin olumlu karşılandığı açıktır; diğer değerlendirmelere ise katılmak
mümkün değildir. Kamu tüzelkişiliğini haiz olarak kurulmuş
olan kurul ve üst kurulların ortak bir denetim sistemine dahil edilmeleri,
yılda bir defa Türkiye Büyük Millet Meclisini bilgilendirmelerinin sağlanması
-ki, bu bir yeniliktir- Bankalar Kanunu ve Türk Ticaret Kanunu gibi özel hukuk
hükümlerinin uygulanması, finans piyasalarında hızlı ve etkili karar alınması,
fonksiyonel hareket etme imkânının kazanılması, hukukî açıdan, sorumsuzluk
getirmek olarak yorumlanamaz. Kamu bankalarında çalışan istihdam fazlası
personelin, kamu hukuku dikkate alınarak, kamunun diğer birimlerine dağıtılması
bir zorunluluktur. Kamu bankalarının hızla yeniden yapılandırılarak özelleştirilebilmeleri
amaçtır. Bu nedenle, yapılan bu düzenleme de doğrudur. Ekonomik açıdan bakıldığında, malî
sektörün düzeltilmesi, düzenlenmesi ve sağlamlaştırılması gereklidir. Bu yasa
bunu sağlamaktadır. Bu yasanın, daha önce Genel Kurulumuzda kabul
edildiği şekilde kanunlaşması gerekmektedir. Bu nedenle, bu yasayı
desteklediğimi arz ediyor, Yüce Genel Kurula saygılar sunuyorum. (DSP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz. Sayın Masum Türker... Bir dakika Sayın Türker... Sayın hükümet?.. ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan,
çağırdınız, ondan sonra... BAŞKAN - Efendim, konuşmaya başlamadı. Buyurun Sayın Türker. MASUM TÜRKER (İstanbul) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan, Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. Türkiye, son üç yıl içerisinde ciddî bir
değişim sürecini yaşıyor. Bu değişim sürecinin gerektirdiği yasal değişiklikler
de hızla, bazen de aksaklıklar taşıyarak buradan geçiyor. Hızla bu değişimi
gerçekleştirmek zorundayız; gerçekleştirmediğimiz takdirde, Türkiye'nin
çağdaşlığı yakalaması ya da dünya devleti olarak yerini almasının mümkün
olmadığını hepimiz biliyoruz. İşte bu yasalardan bir tanesi, Türkiye'de
özellikle geçtiğimiz yıl yaşanan krizden sonra ortaya çıkan bazı eksiklikleri
gidermek amacıyla, malî sektörü yeniden yapılandırmak ve bu arada reel sektörün
içerisinde bulunduğu duruma çözüm bulmak için, yirmi gün önce buradan bir yasa
geçirdik. Geçirdiğimiz yasada, tüm yasalarda olduğu gibi eleştiriliyoruz; ama,
iktidar grubunun söyleyecek çok şeyi olduğu halde, zamandan kazanmak ve bu
süreci hızlandırmak için söz almayınca, bütün görüşler, tek taraflı olarak,
olumsuz yönüyle yansıdı. Bu olumsuzluklardan bir tanesi, işte bugün, Sayın
Cumhurbaşkanımızın takdir hakkını kullanarak bize tekrar görüşülmek üzere iade
ettiği 3 maddede de toplanmıştır. Değerli arkadaşlar, belki de Sayın
Cumhurbaşkanının bu takdir hakkını kullanıp bize tekrar gönderme noktasında
bulunduğu bu 3 maddeyi -ben kendi
şahsım adına söylüyorum- dört günlük süre içinde alıp inceledim ve incelerken,
Sayın Cumhurbaşkanının bu uyarıları çerçevesinde yirmi gün önce kullandığım
oyun tekrar gözden geçirilmesi anında, aynı oyu kullanma noktasında olduğum
kanaatine vardım. Neden böyle kanaate vardım; Sayın Cumhurbaşkanı bize gönderdiği
gerekçede, aslında, belki de yaptığımız bu düzenlemelerin gelecekte daha da
iyilerinin yapılması konusunda ışık tutuyor. Türkiye'de 1980 yılından sonra,
ideolojik bir yaklaşımla, liberalizmin gerektirdiği deregülasyon gereği, ilki
Sermaye Piyasası Kurulu olmak üzere çeşitli kurullar kurulmaya başlanmıştır. Bu
kurulların denetimi, kurulan organizasyonların, kurulların bağımsızlığı
amacıyla hem Parlamentonun hem de hükümetin denetimi dışında bırakılmıştır. Değerli arkadaşlar, yasalar okunursa,
örneğin Sermaye Piyasasında, denetim için yetki, ilgili bakanın yaptıracağı
denetim olarak söylenmekte ve Sermaye Piyasasının hazırlayacağı faaliyet
raporunun Bakanlar Kuruluna gönderileceği yer almaktadır. İkinci önemli
-buradan geçmiş olan- diğer bir yasa, RTÜK Yasasıdır. Değerli arkadaşlar, RTÜK'le ilgili bütçe
görüşülürken, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütçesi sırasında, RTÜK Başkanı
gelir, Plan ve Bütçe Komisyonunda oturur, burada görüşülürken, gelir burada
oturur; ama, hepinizin dikkatine bir hususu çekmek istiyorum: Biz, bu
Parlamentoda bugüne kadar, RTÜK kurulduğu günden beri, RTÜK'ün herhangi bir
hesabı konusunda Sayıştaydan bir rapor almadık, burada, ne kesinhesabını ne de
bütçesini, hiç tartışmadık; çünkü, düzenleniş biçimi., RTÜK'ün Parlamento tarafından
denetlenmemesi noktasındadır. Üçüncü önemli bir kurul -ki, bu kurullar,
sonraki kurullara örnek olmuştur- Rekabet Kuruludur. Değerli arkadaşlar, yine,
1996 yılında Rekabet Kurulu Kanunu burada kabul edilirken, denetimiyle ilgili
şu madde kabul edilmiştir: Bunun hesaplarının denetimi, Sayıştaydan
görevlendirilecek bir üye tarafından ya da Sayıştay tarafından yapılır. Ama,
hangi hesapları; Rekabet Kurulunun kendi yönetimi içinde aldığı kararlara uygun
harcama yapılıp yapılmadığına ilişkin hesaplar; yani, o maddede, 1996 yılından
buradan geçen maddede, deregülasyon kuralları gereği ya da Türkiye'de gelenek
haline getirilmek istenen bu kurallar gereği, Sayıştayın Parlamentoya herhangi
bir rapor getirmesi ya da hükümete bile rapor etmesi yer almamaktadır. Değerli arkadaşlar, Rekabet Kurulu bir
ölçüde bir yargı görevi de görüyor. Bizim, bütün yargı organlarımız -Yargıtay,
Anayasa Mahkemesi, Danıştay- Sayıştay denetiminden geçip, hem kesinhesap
açısından hem de hesaplaşma düzeni açısından buraya geldiği halde, 1996 yılında
kurulan Rekabet Kuruluyla ilgili herhangi bir düzenleme yapılmamıştır. Neden;
çünkü, deregülasyon olgusunda bu denetimin Parlamentoya veya hükümete gitmemesi
esastır. Ondan sonra, birçok kurul geçti. 1999
yılında, 57 nci hükümetin Parlamentoya gönderdiği ve 21 inci dönemde, Plan ve
Bütçe Komisyonda ilk ele alınan kanun tasarısı, Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kuruluyla ilgili tasarıydı. Daha o gün, bu kurulların denetlenmesi
faaliyetleriyle ilgili bir sıkıntı olduğunu Plan ve Bütçe Komisyonu gündeme
getirmiştir. İncelenirse, Plan ve Bütçe Komisyonunun, hükümet tarafından teklif
edilmemesine rağmen, o gün yaptığı öneri burada geçmiş; üç kişilik bir komisyon
tarafından hesaplarının denetleneceği yer almıştır. Ama, kanun okunursa, o denetim
raporunun nereye gideceği yer almıyor; yani, tespit edilen o denetim
komisyonunun yaptığı inceleme raporunun ne hükümete ne de parlamentoya
geleceğine ilişkin bir düzenleme yoktur. Ondan sonra geçen bütün kurullarda,
Tütün Kurulunda, Şeker Kurulunda ve diğer tüm kurullarda, kiminde Sayıştay,
kiminde Yüksek Denetleme Kurulu denetleyecektir denilmiştir; ama, bu
denetimlerin hiçbirisi, Parlamento adına bir denetim olarak önerilmemiştir. Değerli arkadaşlar, en son, bu tasarı
görüşülürken, yine Plan ve Bütçe Komisyonunda, yıllardır sıkıntısı çekilen ve
bu tür kurullar arasında bir insicamın, bir bağdaşımın kurulamadığı görülerek,
bu konuda, bunların, yine aynı komisyon, yani, parlamento adına değil, bir
komisyon olarak Sayıştay tarafından denetleneceği kabul edilip, teklif
edilmiştir. Kuşkusuz, her kanun tasarısında olduğu gibi, Plan ve Bütçe
Komisyonu tarafından başlatılan bu denetim sürgüsü, bu süreç, burada üçlü bir
komisyona bağlanmıştır. Şimdi, hemen itiraz edilip, denilebilir
ki... Ki, o zaman da yapıldı; hiç yanıt verilmediği için, sanki bu kurulların
denetimi Sayıştaydan kaçırılıyormuş gibi kamuoyunda pompalandı, kamuoyuna hep
böyle bir fikir, böyle bir olgu aktarılmaya çalışıldı. Değerli arkadaşlar, ilgili madde hükmü
okunursa -1 inci madde- bu üçlü komisyonun yaptığı denetim raporunun -ki, Sayın
Cumhurbaşkanı da tenkit etmişlerdir- bu rapor sonucunun nereye gideceği
belirtilmemiştir. Bu denetim raporu, Rekabet Kurulunda yaşandığı gibi, diğer
kurullarda yaşandığı gibi, kendi idaresinin üst yönetimine gider; bugüne kadar
da öyle yapılmıştır. İkincisi; bir faaliyet raporu verecekleri
ve bunu hükümete sunacakları yer almıştır. Üçüncüsü de, ilk defa
-deregülasyonun Türkiye'ye empoze edilmemiş olan görüşü- bunların, muhakkak,
Plan ve Bütçe Komisyonunda dinlenilmesi kayda alınmıştır. Hatta, dördüncü adım
belki de, her bir kurulun ilgili olduğu komisyon üyelerinin de Plan ve Bütçe
Komisyonu üyeleriyle müştereken dinlenilmesi şeklinde olmalıdır. Değerli arkadaşlar, bu açıklamayı niye
yapıyorum? Kamuoyunda yansıtıldığı gibi ve eleştirildiği gibi Parlamento hiçbir
şeyi Sayıştayın denetiminden kaçırmamıştır, nasıl denetleneceği belli olmayan
bu kurullar için, başka bir kanunî düzenlemeye yer vermeksizin, birliktelik
sağlamıştır. Bu noktadan bakıldığı zaman, bundan sonraki uygulamalarda,
Parlamento, en azından, bu kurulları Plan ve Bütçe Komisyonunda dinleyerek ve
mümkünse diğer komisyonların da ileride katılımını sağlayacak bir çerçeve
içinde deregülasyon kurulabilir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Türker, 1 dakika içinde
toparlayın efendim. MASUM TÜRKER (Devamla) - Şimdi, bu
dediklerimi eleştirenler çıkacaktır; ama, unutulmamalıdır ki, deregülasyon
rejimini kurmak için, 1980'li yıllardan başlayarak, 1990'lı yılların başlarında
ve ortalarına doğru ciddî bir şekilde ideolojik bir yapı haline getirenler,
belki de bunu o aceleden unutmuşlardır. Şimdi, Parlamentomuz, tıpkı filmlerde
görüp imrendiğimiz gibi, televizyon haberlerinde imrendiğimiz gibi, Amerika
Birleşik Devletleri Dışişleri Komisyonu çağırıp, bilgi alıp sorguluyor gibi,
Parlamentonun denetim görevini, birisine hesap kitaba baktırarak değil,
Anayasada düzenlenmiş denetleme olgusunu kullanarak yerine getirme şansını
sağlamaktır. Değerli arkadaşlar, eğer biz bunu dikkate
almaz, bir eleştiri konusu yapmaya alıştık dersek, o zaman, 1980'den beri
kurulmuş deregülasyonu kayıt ve zapt altına almadan, ama kontrol ve denetim
mekanizması içine alacağımız savından da ciddî bir şekilde sapmış oluruz. Ben, Yüce Heyetinizin bu yasanın tekrar
kanunlaşması konusunda gerekli hassasiyeti göstereceğini ve yapılacak
eleştirilerin düzeltileceğini umuyor, saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Türker. ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan,
Sayın Bakanım bunlara, bu sorulara cevap vermeyecek mi? BAŞKAN - Soru ve cevap işlemini
başlatıyorum. 5 dakikası sorulara, 5 dakikası da sayın
hükümete ayrılmıştır. Sayın Yıldırım, buyurum. MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Sayın
Başkan, delaletinizle, Sayın Bakana aşağıdaki iki sorumu sormak istiyorum: 1- Hükümetin aldığı karara göre, 2002
Haziran ayına kadar 545 Ziraat Bankası şubesi ile 350 civarında Halk Bankası
şubesini kapatacaksınız. Peki, öyleyse, kapattığınız yerlerdeki esnafın,
çiftçinin, emeklinin ve vatandaşın hali ne olacak ve işlerini nerede
görecektir? Hükümet, bu kararla, çiftçi ve esnafı tasfiye mi etmektedir; sebebi
nedir; açıklar mısınız? 2- Hükümet, çiftçiye doğrudan destek diye
söz verdiği paraları ne zaman ödeyecektir? Eskişehir'den, Konya'dan, Ankara'nın
köylerinden, Bilecik'ten ve diğer illerden bunu soruyorlar; açıklar mısınız? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Yıldırım. Sayın Hüseyin Çelik, buyurun. HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkanım, ben
de, Sayın Bakanıma şu soruyu sormak istiyorum: Sayın Bakanım, kamu bankalarının
denetiminin Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetim görevi yapan Sayıştaydan
alınması Anayasaya aykırıdır; bu, ortada olan bir durum. Millete ait bu
bankaların denetiminin Millet Meclisi adına denetim yapan Sayıştaydan alınması,
hükümetin memurları konumundaki müfettişlere bu denetimin verilmesi, sizce, bu
kamu bankalarını daha çok politize etmez mi? Bir Bakan olarak değil, bir
milletvekili olarak, bu durum sizi rahatsız etmiyor mu? Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Çelik. Sayın Gül, buyurun. RAMAZAN GÜL (Isparta) - Sayın Başkanım,
delaletinizle, Sayın Bakana şu soruları tevcih ediyorum: 67 milyona gelen parayı niçin 10 bankaya
aktarıyorsunuz? Gelin, bunun burada hesabını verin, burada konuşun. Acaba,
hangi bankaları kurtaracaksınız? Hangi bankalar, grup şirketlerine ne kadar
para aktarmıştır? İkinci sorum: Fona devredilen bankalar ile
kurtarılan bankalar arasında bir eşitsizlik yaratmıyor musunuz? Hazinenin
şartlarına uyarak kendi kaynaklarını aktaran bankaların, sermaye yeterlilik
rasyolarını yükseltmek için kendi en kıymetli mallarını satarak, sermaye
rasyolarını yüzde 8'lerin üzerine çıkaran bu bankaların suçu neydi? Öte yandan, iyi niyetli bankalar var
ülkemizde, bugün, Akbank gibi, Garanti Bankası gibi... Bu bankalar, sermaye
yeterlilik rasyolarını yüzde 8'lerin üzerine çıkarmak için kendi özkaynaklarını
satmışlardır. Acaba, bu kurtarılacak olan bankalar, bu tür, kendi mallarını
satmak gibi bir konuya tevessül etmeyecekler midir? Diğer bir soru ise, acaba bu bankalara
aktarılacak olan kaynakların hangi bankalara aktarılacağı konusunda; gelin, bu
bankaları, Türkiye Büyük Millet Meclisi önünde, (A) bankası, (B) bankası, (C)
bankası diye, tek tek konuşun. Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Gül. Sayın Genç, buyurun. KAMER GENÇ (Tunceli) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan. Efendim, benim bir sorumu Sayın Yıldırım
sordu. Gerçekten, Tunceli gibi olağanüstü hal bölgesinde Ziraat Bankası
şubeleri kapatılıyor. O ilçeler asırlık ilçeler, aşağı yukarı cumhuriyetle
beraber kurulmuş. Mesela, benim ilçemde bir zamanlar kolordu kuruldu, tabur
var; yani, çok büyük askerî güçler var. Öte taraftan, Ziraat Bankası şubesini
kapattıktan sonra, oradaki paraları "PTT kanalıyla ödeyeceğiz"
diyorlar. Böyle bir şey olur mu?! Yani, eğer orada bir para işlemi varsa,
Ziraat Bankası şubesini orada kapatmamak lazım; birincisi bu. İkincisi, Emlak Bankası, Ziraat Bankası ve
Halk Bankasından birçok personel zorunlu atıldı ve yerine, 6 milyar, 7 milyar,
senede 4 ikramiye garantili, birtakım şeylerle beraber de personel alındı ve bu
personel de keyfî alındı. Ziraat Bankasına, Emlak Bankasına, Halk Bankasına
böyle usulsüz kaç personel alınmıştır ve her birisine kaç lira para
ödenmektedir? Bunların açıklanmasını istiyorum. Üçüncü sorum, burada, üçlü bir denetim
raporundan bahsediliyor. Bu denetim raporu... Biraz önce, bir konuşmacı dedi
ki: "Efendim, üst yönetime bu bildiriyor." Üst yönetime bildirdikten
sonra... Zaten, suiistimalin yapıldığı üst yönetimin kararlarıdır. Yani, bu
raporun, hiç olmazsa, Türkiye Büyük Millet Meclisine gelmesini istiyorlar mı,
etkili bir denetim yapmayı istiyorlar mı? Aslında, bu kanuna tümüyle karşıyız; ama,
bu kısa zaman içerisinde arkadaşlar da sorularını sorsun diye sözümü kesiyorum. Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederim. Sayın hükümet, buyurun efendim. ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) -
Sayın Başkan, teşekkür ederim. Sayın Sadri Yıldırım, Ziraat Bankası ve
Halk Bankasının belli sayıda şubesinin kapatılacağını söyledi. Bu sayı tam
doğru olmayabilir tabiî. "Şube kapatılırsa, hizmetler nasıl
görülecek" dedi. Ziraat Bankası şubelerinin birbirlerine
yakınlığı dikkate alınarak bu işlem hazırlanmakta. O bakımdan, Ziraat Bankası
Genel Müdürlüğümüz hizmetlerde bir aksamanın olmayacağını belirtiyor. Doğrudan tarım desteği 27 ilde
tamamlanmıştır. Dağıtım programı Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından
düzenlenmektedir. Sayın Hüseyin Çelik "Sayıştay
denetimi olmaması rahatsız etmiyor mu" dedi. Aslında, özerk kurumların denetimiyle
ilgili son derece dağınık bir denetim düzeni vardır, bunların birleştirilmesi
gerekiyor ve tekdüze bir yönetim düzeninin kurulmasında yarar vardır. Özerk kurumların denetimi yönünden,
gerçekten, SPK'da, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunda ve şimdi
görüştüğümüz bu yasada farklı bir denetim düzeni var; enerji, şeker, tütün
düzenleme kurullarında farklı bir denetim düzeni var. Bunların
yeknesaklaştırılması için gerçekten bir çalışma yapılması gerekiyor; ama, yeri,
tabiî, bu madde değil. HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Bakanım,
Sayıştay özerk değil mi? ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) -
Sayın Ramazan Gül "hangi bankalar kurtarılacak; haksızlık yapılacak"
gibi sözler söyledi. Sayın Ramazan Gül, kendi yönetim dönemleri ile bu yönetim
dönemini karıştırıyor. (DSP sıralarından alkışlar) RAMAZAN GÜL (Isparta) - Sayın Başkan,
şahsımla ilgili bir sataşma var. ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) -
Sayın Kamer Genç de, aynı şekilde, keyfî personel alındığından söz etti.
Kapanacak şubeler henüz tam belirlenmiş değil zaten. Bugüne kadar, 21 tane
Ziraat Bankasına, 75 tane de Halk Bankasına eleman alınmıştır. Bunlar, hizmetin
verimliliği dikkate alınarak seçilmiştir. Teşekkür ederim. KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Bakan, Halk
Bankasına 47 tane almışsınız; bende listesi var. ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkanım,
soru soralım; süre dolmadı. BAŞKAN - Bir dakika... Vereceğim... RAMAZAN GÜL (Isparta) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Sayın Gül, buyurun. RAMAZAN GÜL (Isparta) - Sayın Başkanım,
kurtarılması gereken bazı bankalar vardır, bunları Sayın Bakan gizlemektedir.
Benim, esas, burada, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, üzerinde konuşmak
istediğim olay budur; çünkü, bazı bankaların kurtarılacağı noktasında,
kamuoyunda ciddî endişeler vardır. Arz ederim. BAŞKAN - Teşekkür ederim. Sayın Lütfi Yalman, buyurun, sorunuzu
sorun efendim; çünkü, süremiz var. LÜTFİ YALMAN (Konya) - Sayın Başkanım,
delaletinizle, aşağıdaki sorularımın Sayın Bakan tarafından cevaplandırılmasını
arz ederim. Bunlardan birincisi şu: Mevcut yasanın
çıkmasından sonra, 4 Şubattaki IMF görüşmelerinde 10 milyar dolar kredi
verileceği ifade ediliyor. IMF'den gelen bu kredilerden, acaba, reel sektöre,
esnafa veya çiftçiye herhangi bir destek sağlanacak mıdır, ödeme yapılacak
mıdır? Bu ödeme nakit olarak mı yapılacaktır, yoksa, Hazine kâğıdı şeklinde,
tahvil şeklinde mi yapılacaktır? Esnafa, reel sektöre veya çiftçiye yapılacak
olan bu desteğin miktarı ne kadardır? İkinci sorum: Gelen bu kredileri,
hepimizin bildiği gibi, 65 milyon borçlanıyor. Yoksa, bu kredilerin büyük
bölümü, 6-7 kadar şahsın bankasına mı aktarılacaktır ve bu bankalar hangi
bankalardır? Bunların cevaplandırılmasını arz ederim. BAŞKAN - Sayın Bakan, buyurun
efendim. ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) -
Sayın Lütfi Yalman'ın "gelecek paralar reel sektöre nasıl yansıyacak"
dedi. İçborç ödendikçe, içborç baskısının azalması faizin de düşmesine yol
açmaktadır. Faizin düşmesi, zaten tek başına reel sektörün rahatlaması anlamına
geliyor. Bunun dışında hangi bankaların
kurtarılacağı ya da hangi bankalara rahatlama sağlanacağı konusu, objektif bir
değerlendirme sonucunda belirlenecektir. Gelecek rakam 10 milyar dolar değil, 16,2
milyar dolardır ve 2004 yılı itibariyle bu tutar tamamlanacaktır. Teşekkür ederim. BAŞKAN - Biz teşekkür ederiz. LÜTFİ YALMAN (Konya) - Sayın Başkan,
birinci soruma verdikleri cevap, cevap değil. Reel sektöre, piyasa faizlerinin
düşmesiyle destek sağlanacağı ifade edildi; böyle bir şey olamaz. 65 milyon
insan 16,5 milyar dolar borçlanacak, bunun yüzde 65'i malî sektöre destek
olarak verilecek. Bu 16,5 milyar dolardan reel sektöre, esnafa veya çiftçiye
bir miktar vermeyecekler mi? Biz bunun cevabını istiyoruz. Bununla ilgili bir
cevap vermediler. Bu miktar nedir? BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan. ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) -
Ben, Sayın Yalman'ın, Yasayı okuduğunu zannetmiştim, yüzde 65'i, zaten yasa
yazıyor, onun için cevap vermemiştim. Bu rakam yasada var.. BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bakan. Soru sorma işlemi tamamlanmıştır. Böylece kanunun tümü üzerindeki
görüşmeleri tamamlamış bulunuyoruz. III. -
YOKLAMA BAŞKAN - Maddelerine geçeceğiz; ancak,
maddelerine geçilmeden önce bir yoklama isteği vardır. Yoklama isteğinde bulunan sayın
arkadaşlarımızın hazır olup olmadıklarını arayacağım: Sayın Mehmet Ali Şahin?.. Burada. Sayın Hüseyin Çelik?.. Burada. Sayın Ergün Dağcıoğlu?.. AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Takabbül
ediyorum. BAŞKAN - Sayın Avni Doğan takabbül ediyor. Sayın Özkan Öksüz?.. Burada. Sayın Mehmet Elkatmış?.. NURETTİN AKTAŞ (Gaziantep) - Takabbül
ediyorum. BAŞKAN - Sayın Nurettin Aktaş takabbül
ediyor. Sayın Mustafa Baş?.. Burada. Sayın Eyüp Fatsa?.. FARUK ÇELİK (Bursa) - Takabbül ediyorum BAŞKAN - Sayın Faruk Çelik takabbül
ediyor. Sayın Zeki Ergezen?.. Burada. Sayın Veli Seyda?.. Burada. Sayın Maliki Ejder Arvas?.. Burada. Sayın Eyyüp Sanay?.. Burada. Sayın Hüseyin Kansu?.. Burada. Sayın Dengir Fırat?.. Burada. Sayın Yahya Akman?.. Burada. Sayın İsmail Özgün?.. Burada. Sayın Altan Karapaşaoğlu?.. MEHMET ÖZYOL (Adıyaman)- Takabbül
ediyorum. BAŞKAN- Sayın Özyol takabbül ediyor. Sayın Necati Çetinkaya?.. ALİ SEZAL (Kahramanmaraş)- Takabbül
ediyorum. BAŞKAN- Sayın Ali Sezal takabbül ediyor. Sayın Osman Pepe?.. TEVHİT KARAKAYA (Erzincan)- Takabbül
ediyorum. BAŞKAN- Sayın Karakaya takabbül ediyor. Sayın Osman Aslan?.. ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye)- Takabbül ediyorum. BAŞKAN- Sayın Ünal takabbül ediyor. Sayın İlyas Arslan?.. Burada. Bu 20 arkadaşımız sisteme girmesinler. Yoklama için 5 dakikalık süre vereceğim. Yoklama işlemini başlatıyorum. Sisteme giremeyen arkadaşlarımız teknik
personelden yardım isteyebilirler. Buna rağmen sisteme giremeyen
arkadaşlarımızdan da, belirlenen süre içerisinde yoklama pusulalarını Başkanlığımıza
ulaştırmalarını rica ediyorum. (Elektronik cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, toplantı
yetersayımız vardır. VI. - KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 8. - Malî
Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında 10.1.2002 Tarihli ve 4739 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu
Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme
Tezkeresi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/949) (S. Sayısı : 811) (Devam) BAŞKAN- Tasarının maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. 6 ncı maddeyi okutuyorum: 15.11.2000 Tarihli ve
4603 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası
Anonim Şirketi ve Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanunda Yapılan
Düzenlemeler MADDE 6.- A) 4603 sayılı Kanunun geçici 1
inci maddesinin (3) numaralı fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. 3. Bankalarda 31.12.2002 tarihinden sonra
özel hukuk hükümlerine tâbi olmayan personel çalıştırılamaz. Yeniden
yapılandırma sürecinde bankaların yönetim kurullarınca gerek özel hukuk
hükümlerine göre çalıştırılmak üzere kendisine sözleşme teklif edilen ancak
özel hukuk hükümlerine göre çalışmayı kabul etmeyen gerekse özel hukuk
hükümlerine göre çalışması uygun görülmeyip sözleşme imzalanmayan personel,
bankaların yönetim kurullarınca Devlet Personel Başkanlığına bildirilir. Devlet Personel Başkanlığı kendisine
bildirilen personel listelerini en geç kırkbeş gün içerisinde (özelleştirme
kapsam ve/veya programındaki kuruluşlar hariç) tespit edeceği kamu kurum ve
kuruluşlarındaki boş kadro ve pozisyonlara atanmalarını sağlamak üzere ilgili
kurum veya kuruluşa gönderir. İlgili kurum ve kuruluş bildirimin ulaştığı
tarihten başlayarak en geç beş iş günü içinde bu personelin atanmalarını
yaparak atamalara ilişkin bilgileri Maliye Bakanlığı ve Devlet Personel
Başkanlığı ile ilgili bankalara bildirir. Atama tarihi itibarıyla personelin
bankalarla ilişiği kesilmiş sayılır. Personelin atandığı kurumda fiilen göreve
başlayacağı tarihe kadar geçen sürede her türlü malî ve sosyal hakları
bankalarca karşılanmaya devam olunur. Bu fıkrada hüküm bulunmayan hallerde
24.11.1994 tarihli ve 4046 sayılı Kanunun 22 nci maddesi hükümleri uygulanır. Ataması yapılan personel hakkında bankalar
tarafından yapılacak tebliğ işlemini takiben 657 sayılı Devlet Memurları
Kanununun 62 ve 63 üncü maddelerinin uygulanmasından atamayı yapan kamu kurum
veya kuruluşu sorumludur. Ancak, bu şekilde nakledilen personelden
anılan madde uyarınca eski kadrolarına ait hakları şahıslarına bağlı olarak
saklı tutulanlar için bankacılık tazminatı da şahıslarına bağlı bir hak teşkil
etmez. 4046 sayılı Kanunun 22 nci maddesi kapsamında
Özelleştirme Fonu tarafından yapılması öngörülen ödemeler ilgili bankalar
tarafından yapılır. 1.1.2002-31.12.2002 tarihleri arasında
uygulanmak üzere bu madde uyarınca, bankalardan genel bütçeli daireler ile
katma bütçeli idarelere ve bunlara bağlı döner sermayeli kuruluşlara, genel ve
katma bütçelerin transfer tertiplerinden yardım alan kuruluşlar ile sosyal
güvenlik kuruluşlarına nakli yapılan personelin aylık ve diğer özlük hakları
karşılığı tutar, ilgili bankalarca Maliye Bakanlığı Merkez Saymanlık hesabına
yatırılır. Yatırılan bu tutar bir taraftan bütçenin (B) işaretli cetveline özel
gelir, diğer taraftan Maliye Bakanlığı bütçesinde açılacak bir tertibe özel
ödenek kaydedilir. Özel ödenek kaydedilen tutarları kurum ve kuruluşların bütçelerinin ilgili tertiplerine aktarmaya Maliye Bakanı yetkilidir. Nakli
yapılan personelin aylık ve diğer özlük hakları karşılığı tutar, aylık dönemler
itibarıyla ilgili bankalar ve Maliye Bakanlığınca müştereken tespit edilir ve
bu miktar en geç tespitin yapıldığı ay sonuna kadar bankalarca yukarıda
belirtilen hesaba yatırılır. B) 4603 sayılı Kanunun geçici 3 üncü
maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş, bu fıkradan sonra
gelmek üzere aşağıdaki fıkra ve aynı maddenin sonuna aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası Anonim
Şirketi veya Türkiye Halk Bankası Anonim Şirketi tarafından devir alınacak
taahhütler ile aktifler arasındaki menfi fark, devir alan bankaya Hazine
Müsteşarlığınca nakit ve/veya özel tertip devlet iç borçlanma senedi şeklinde
sermaye olarak avans mahiyetinde ödenir. Ancak Hazinece avans mahiyetinde
yapılan ödemeler Bankalar Yeminli Murakıplarınca yapılacak incelemeler sonucu
onaylanacak devir bilançoları esas alınarak kesinleştirilir. Söz konusu
inceleme sonucunda tespit edilen Hazine
aleyhine doğmuş fark ve devir tarihi itibarıyla nazım hesaplarda yer alan taahhütler nakde dönüştükleri takdirde
nakde dönüştükleri tarih itibarıyla Hazinece nakit ve/veya özel tertip Devlet
iç borçlanma senedi olarak ödenir. Hazine lehine bir farkın tespit edilmesi
halinde ise söz konusu fark ilgili yıl bütçe kanununda belirtilen esaslar
dahilinde devir alan banka tarafından Hazineye ödenir. Bu madde hükmü uyarınca yapılan Türkiye
Emlak Bankası Anonim Şirketinin devir
işlemleri nedeniyle doğan menfi farka ilişkin hesaplar muhasebe kayıtları
bakımından Tasfiye Halinde Emlak Bankası Anonim Şirketinin Hazineye borçlu
olmasını sağlayacak şekilde izlenir. Bu madde uyarınca yapılan devir sonucu
oluşan menfi fark nedeniyle doğan Hazine alacağı 6762 sayılı Türk Ticaret
Kanununun 446 ncı maddesinin ikinci
fıkrasının uygulanmasında dikkate alınmaz. Bu devirden dolayı T.C. Ziraat
Bankası bilançosunda görünen alacaklar özelleştirme süreci başlayana kadar
karşılık ayırılarak giderilir. 4389 sayılı Bankalar Kanununun 14 üncü
maddesinin (5) numaralı fıkrasının (c) bendi hükümleri bankanın taraf olduğu
davalar yönünden (tesis edilen teminatlar iade olunur); 16 ncı maddesinin
(2) numaralı fıkrası hükümleri banka
aleyhine yapılacak takipler yönünden ve 16 ncı maddenin (9) numaralı fıkrası
hükümleri Bankanın alacak ve borçları yönünden Tasfiye Halinde Emlak Bankası
Anonim Şirketi hakkında da uygulanır. C ) 4603 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici
madde eklenmiştir. GEÇİCİ MADDE 6.- Bu Kanunun geçici 2 nci
maddesinin birinci fıkrasında belirtilen süreler içinde emeklilik hakkını
kullanmayanlara son kez bu maddenin yürürlük tarihinden itibaren iki ay içinde
emekli olmaları halinde emekli ikramiyeleri %20 fazlasıyla ödenir. 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun
geçici 20 nci maddesine göre kurulmuş Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi
Mensupları Emekli ve Yardım Sandığı Vakfına tâbi personel için de bu madde
hükümleri uygulanır. Bu madde kapsamında emekli olan personel
emekli olduğu tarihten itibaren üç yıl içinde anılan bankalarda yeniden
istihdam edilemez. 25.11.2000 tarihinde bu bankalarda çalışan
personelden özel hukuk hükümlerine geçirilenlerin hizmet sözleşmelerinin
31.12.2003 tarihine kadar, bankaların disiplin yönetmelikleri hükümleri saklı
kalmak kaydıyla 1475 sayılı İş Kanununun 17 nci maddesi dışında kalan
sebeplerle bankalar tarafından feshedilmesi halinde söz konusu personel
hakkında bu Kanunun geçici 1 inci maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca
işlem tesis edilmek üzere Devlet Personel Başkanlığına bildirilir. Bu kapsamda
olan personele sözleşmenin feshi nedeniyle ihbar ve kıdem tazminatı ödenmez.
Bankaların kurduğu, kuracağı ve iştirak ettiği veya edeceği bilgi sistemleri
ve/veya alternatif dağıtım kanalları amaçlı şirketlere bu bankalardan geçen ve
T.C. Emekli Sandığı ile 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun geçici 20 nci
maddesi uyarınca kurulan Türkiye Emlâk Bankası Anonim Şirketi Emekli ve Yardım
Sandığı Vakfı ile irtibatları devam eden personelden isteyenlerin anılan sosyal
güvenlik kurumları ile irtibatları devam eder. Bu fıkra hükümleri bu personel
hakkında da uygulanır. BAŞKAN - Madde üzerinde, Doğru Yol Partisi
Grubu adına, Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Dönen. (DYP sıralarından alkışlar) Efendim, Sayın Dönen'e tekrar geçmiş olsun
diyoruz; kendisini tekrar aramızda görmekten memnun olduğumuzu da ifade
ediyorum. Buyurun Sayın Dönen. Süreniz 5 dakika. DYP GRUBU ADINA MEHMET DÖNEN (Hatay) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; reel sektörün borçlarına ilişkin yeniden
yapılanmaya yönelik yasa tasarısının üç maddesi, hepimizin bildiği gibi,
Cumhurbaşkanından geri döndü; bugün, burada tekrar onu görüşüyoruz. Ben de bu
tasarının -yasada 6 ncı, burada 1 inci madde- 1 inci maddesi üzerinde söz almış
bulunuyorum; Doğru Yol Partisi Grubu ve şahsım adına hepinizi saygıyla
selamlıyorum. 1 inci maddeye geçmeden önce bir iki
tespiti sizlerle paylaşmak istiyorum. Bunlardan birincisi: Böyle bir kriz
döneminde bankaların yeniden yapılanması için, ulusal gelirin, millî gelirin
aşağı yukarı yüzde 20'si kadar bir kaynak gerektiğini, biz, burada defalarca
söyledik; ama, o zaman, bu kaynağa gerek olmadığı defalarca söylendi. Siyasal
iktidarın aldığı tedbirler sonucunda, bakıyoruz ki, bugün bu bankaları yeniden
yapılandırmak için 45 milyar dolar civarında bir kaynak harcadık ve bu
hazırladığımız yasal düzenlemeyle bir 5 milyar dolar civarında daha kaynak
aktaracağımız ortada. O zaman, ortada bir şey var ki, siyasal iktidar, burada,
gerçekten ulusal gelirin yüzde 20'si yerine yüzde 30'a varan bir kaynağı
bankalara aktarmış durumda; yani, bu bankaların rehabilitasyonu için harcanacak
kaynağı daha fazla harcamak durumunda kalmış; kamunun bu kaynağı, aşağı yukarı
10 milyar dolar daha fazla kaynağı buraların rehabilitasyonu için harcanmış
durumda. Bunu tespit etmek istiyorum. Değerli arkadaşlarım, ikincisi: Az önce
burada konuşan Masum Türker arkadaşımız, bu özerk kurumlarla, bağımsız
kurumlarla ilgili, regülasyon kurumlarıyla ilgili konuşma yaparken, Rekabet
Kurulunun da Sayıştay denetimine tabi olmadığını söyledi. Halbuki, 1994 yılında
Rekabet Yasasını çıkaran bir bakan olarak ifade ediyorum ki, bu Rekabet Kurulu,
bir mahkeme hüviyeti taşımasına rağmen, yine de Sayıştay denetimine tabidir;
çünkü, harcamalarını, belirli bir limite kadar ön izin, belirli bir limitten
sonra da vize alarak -yani, daha harcamayı yapmadan Danıştaydan vize alarak-
yapmakta ve sonuç olarak, Danıştay vize vermediği sürece de harcamamaktadır. Bu
yasayı iyi tetkik ederse, bu ortada bir olaydır. Üçüncüsü: Yine bu yasada, değerli
arkadaşlarım, bankacılık sektörüne aktaracağımız kaynakların yüzde 60 kadarının
reel sektöre kredi olarak kullandırılacağı varsayımı var veya maddeye bu
yazılmış. Şimdi, yüzde 60'ını kredi olarak vereceği kurum bulamadığı zaman, bu
bankalar, bunu vermezse ne olacak? Yani, yok; böyle bir kurum yok... Yani,
hakikaten, bu bankalar, zaten para satmak için var; parayı satacak sonuç
olarak; yani, yüzde 100'ünü de satacak, daha fazlasını topladığı mevduatlardan
da satacak, satacak... Ama, satacak iklimi, ortamı siz doğurmamışsanız, bu
bankalar, kime, nasıl, neyi satacak; bunu iyi tespit etmeniz lazım; bunu,
buralara yazmanın hiçbir gereği yok diye düşünüyorum. Değerli arkadaşlarım, bu maddede,
özellikle, personele ilişkin düzenlemeleri, Cumhurbaşkanı, tekrar bir kez daha
görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine göndermiş. Bunun, özellikle
bundan sonraki aşamada, Anayasa Mahkemesinden, hatta uyuşmazlık mahkemesinden,
ki, bu, özelleştirme kapsamına alınan kuruluşlarda, biliyorsunuz, uyuşmazlık
mahkemelerine giderek, yine, böyle, özel hukuk çerçevesinde çalıştırılacak
personelin kamu personeli niteliği taşıdığı konusunda aldığı kararlar var.
Yani, bu madde, şimdi, buradan, olduğu gibi geçse bile, Anayasa Mahkemesinden
dönecek veya uyuşmazlık mahkemesine başvuranlar, bunları kazanacaklardır. Ha,
bunu düzenlemenin yolu, Doğru Yol Partisi olarak hep söylüyoruz, biz, hep
eleştiren değil, yapıcı olarak, devleti nasıl yeniden yapılandırabiliriz, nasıl
daha esnek, daha verimli bir devlet ... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) MEHMET DÖNEN (Devamla) - Bitiriyorum Sayın
Başkan. BAŞKAN - Buyurun Sayın Dönen. MEHMET DÖNEN (Devamla) - ...ortaya
çıkarabiliriz diye, bunları bütün olarak, bütün kamuda çalışanların veya kamu
niteliği taşıyan kurumların tarifini yeniden yaparak, bütün kurumları ele
alarak yeniden düzenlemek zorunda olduğumuz kanısındayım. Eğer bunları yeniden
düzenleyemezsek, biz, buralarda, patinaj yapan bir meclis görüntüsünü veririz.
Çok çalışıyoruz, çok yasa çıkarıyoruz diyoruz; ama, çıkardığımız yasalar, ya
mahkemelerden veyahut da Cumhurbaşkanlığı makamından geri dönmekte. Onun için,
eğer devleti yeniden yapılandırmak istiyor ve kaynaklarımızı daha verimli
kullanmak istiyorsak, siyasal iktidar, kamuyu, topyekûn yeniden yapılandıracak
bir anlayışla buraya gelmek durumundadır diye düşünüyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Dönen. Sayın Türker'in, bir sataşma iddiası var;
inceleyeceğim efendim. Saadet Partisi Grubu adına, Hatay
Milletvekili Sayın Mustafa Geçer; buyurun. SP GRUBU ADINA MUSTAFA GEÇER (Hatay) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 4739 sayılı Kanunun üç maddesi, Sayın
Cumhurbaşkanı tarafından, bir defa daha görüşülmek üzere tekrar Meclise iade
edilmiş. Şu anda, bu, iade edilen maddelerden 6 ncı madde üzerinde, Saadet
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi
selamlıyor, saygılar sunuyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
aslında, üç maddesi tekrar Mecliste görüşülmek üzere gönderilen bu kanunun
hiçbir maddesi üzerinde Plan ve Bütçe Komisyonunda bir görüşme yapılmadan,
kanun, olduğu gibi tekrar Genel Kurula getirilmiş olup, bugün, alelacele bu
kanunu görüşmekteyiz; yani, burada, üzerinde bir daha görüşülmesi talep edilen
maddeler üzerinde de Komisyonda görüşme yapılmamış, ancak Genel Kurulda bunları
ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Yasanın 6 ncı maddesinde, daha çok kamu bankalarında çalışmakta olan personelle
ilgili bir düzenleme getirilmekte. Bu düzenlemeyle, kamu bankalarında çalışan
veya çalışması uygun görülen personelin, 2002 yılı sonuna kadar, tamamen özel
hukuk statüsüne geçirilmesi öngörülmektedir. Sayın Cumhurbaşkanı, bunun, hukuka ve
Anayasaya aykırı olduğu noktasında gerekçesini burada belirtmiş. Uyuşmazlık
mahkemesinin 22.11.1996 günlü 1996-1 sayılı ilke kararında, özelleştirme
kapsamına alınan kamu iktisadi teşebbüsleri ve bağlı ortaklıklarının, özel
hukuk tüzelkişiliğine geçiş döneminde kamu kurumu olma niteliğini tümüyle yitirmiş
olmadıkları belirtilmiş ve burada karara bağlanmış. Dolayısıyla, bu kurumlarda
çalışan sözleşmeli veya kapsam dışı personelin kamu personeli sayıldıkları,
idareyle olan ilişkileri nedeniyle açılan davalarda işlemin yasaya veya hukuka
uygun olmadığı incelemesinde, idarî yargı yerinin görevli olduğu burada kabul
edilmiştir. Dolayısıyla, özelleştirme işlemi
tamamlanmamış, özelleştirme kapsamına alınmış olsa bile, kamu payı yüzde 50'nin
altına düşmemiş kamu kuruluşlarında çalışan personelin, idarî yönden kamu
personeli olduğu ve idarî yargıya tabi olduğu burada zikredildiğinden, bu
maddenin tekrar görüşülmesi arzu edilmiş. Ayrıca, Anayasanın 128 nci maddesinde,
hizmetleri, kamusal yönetim biçimiyle değil, özel yönetim biçimiyle yürütülen
kamu kuruluşları da kapsama alınmış, bu kuruluşlardaki aslî ve sürekli
hizmetlerin kamu görevlilerince yürütüleceği hükme bağlanmıştır. Özelleştirme
işlemi bitmeden ya da sermayesindeki kamu payı yüzde 50'nin altına düşmeyen
kamu kurumlarında çalışan personelin özel hukuk kurallarına bağlı duruma
getirilmesinin hukuka aykırı olduğu, hukukla bağdaştırılamayacağı, bağdaşmadığı
burada zikredilmiştir. Dolayısıyla, özelleştirme kapsamına alınan kamu
kurumlarından olan bankaların -bu bankalar, Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası,
Türkiye Halk Bankası Anonim Şirketi ve Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketidir-
personeline böyle bir özelleştirme sürecinde özel hukuk kişiliği ve statüsü
verilmesi hukuka aykırı bulunmuştur. Aslında, burada zikredilen teknik birtakım
konulardır; burada önemli olan, mali sektöre olan borçların yeniden
yapılandırılmasıyla ilgili bu kanunun amacının ne olduğudur, bunun üzerinde
durmak lazım. Aslında, bu yasanın tercümesi, bankaların kurtarılması olayıdır.
Yani, daha önce Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuyla birlikte, tüm özel bankalarda
mevduatı bulunan mudilerin mevduatlarının ve alacaklarının devlet garantisi
altına alınmasıyla birlikte, bu özel bankaların çoğundan, hatta kamu
bankalarından da birtakım kuruluşlara, ticarî kuruluşlara, reel kuruluşlara yeterli
teminat alınmadan birtakım krediler verilmiştir, paralar aktarılmıştır. Bu
paralar, krediler günü geldiğinde ödenmediğinden, yasal işlemler sonuçsuz
kalmıştır. Bu durumda bazı bankaların rasyolarının bozulması, ödeme güçlüğü
içinde olmaları sebebiyle, fona devredilmiştir. Bu bankaların sayısı yirmiye
varmaktadır. Fona devredilen bu bankaların yeniden kurtarılması, yani bu
bankalara para yatıran mudilerin paralarının tekrar devlet tarafından, Hazine
tarafından ödenmesi noktasında bir girişim yapılmıştır. Şu aşamada öyle yüksek
rakamlara baliğ olmuştur ki, 30 milyar dolarlara varan... Tam net olarak
bilmiyoruz; ama, 22 milyar dolar, 30 milyar dolar dolayında olduğu söyleniyor.
Zira, 57 nci hükümetin IMF'den aldığı yüksek faizli kredilerin çok büyük bir kısmı
bu alanlara kaydırılmıştır; çünkü, IMF, vermiş olduğu yüksek faizli kredilerin
hangi sektörlerde kullanılacağı hususunda da şart koymaktadır... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - 1 dakika içinde toparlayın
efendim. MUSTAFA GEÇER (Devamla) - Başkanım
bitiriyorum. Onun için, hükümet, bu yasayı alelacele
çıkararak, fonun da artık dayanamaz, Hazinenin de dayanamaz olduğu zor durumda
olan, rasyosu bozuk birtakım bankalara kamu desteğinin aktarılması, yani bu
bankalardan kredi alıp ödemeyen bu kurumların, kredilerinin bankalara ödenmesi
ve bu konuda kolaylık sağlanmasını getirmektedir. Dolayısıyla, burada, aslında,
kamu kaynakları biraz çarçur edilmektedir; ama, IMF'nin de, artık, hükümete,
verilen kredilerin sadece finans kurumlarının, malî sektörün kurtarılması
noktasında şartının olması sebebiyle, belki, gelecek krediler de tekrar bu
kurumlara aktarılmış olacaktır ve güya, reel sektörün de, finans kurumları
güçlendirilerek, onlardan kredi alarak, tekrar kendini üretir duruma getirmesi
öngörülmektedir; ama, şunu da söylemek gerekir: Bugüne kadar, yüksek faizle
kredi veren bu özel bankalardan kredi alan reel sektörün de, çok rahat bir
şekilde hayatını sürdüremediği, ödemeleri yapamadığı da bir gerçektir. Bu vesileyle, bu kanunun, aslında,
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna karşılık, bankalara para yatıranlar bakımından
değil, bankalardan para alanların borçlarını ödemesi bakımından bir düzenleme
olduğu ve kamuoyuna bir fayda getirmeyeceği kanısındayım. Bu duygularla, selam ve saygılarımı
sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Geçer. Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına,
Adıyaman Milletvekili Sayın Dengir Fırat. Buyurun Sayın Fırat. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika. AK PARTİ GRUBU ADINA DENGİR MİR MEHMET
FIRAT (Adıyaman) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden
Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Yasa,
malumları olduğu üzere, daha evvel, bu Mecliste kabul edilmiş, Sayın
Cumhurbaşkanı tarafından, 3 maddenin yeniden görüşülmesi için Meclisimize iade
edilmiştir. Ben, gerekçeyi okuduğum zaman şu neticeye
vardım: Şu 3 maddenin Anayasaya aykırılığı konusunda bu neticeye varabilmek için
mutlaka hukuk tahsili yapmış olmak gerekmiyor. Sayın Cumhurbaşkanımız, bu
gerekçesinde, çok açık, çok net olarak, bunu, bu 3 maddenin Anayasaya
aykırılığını ispat etmiş durumdadır. Şimdi, böylesine açık bir Anayasaya
aykırılık tespit edilmiş olmasına rağmen, çok acil olarak, bir gün içerisinde,
Anayasa Komisyonunun, ki, İçtüzüğümüzün amir hükmüne rağmen, Anayasaya
aykırılık konusu Anayasa Komisyonunda, ihtisas komisyonunda görüşülmeden Plan
ve Bütçe Komisyonunda görüşülerek, bir an evvel Genel Kurula indirilmiş
olmasını kabul edebilmek ve içimize sindirebilmek mümkün değildir. Bir yerde, Anayasaya aykırı olan bu 3
maddeyi bu kanunun içerisinden çıkarıp, Anayasadaki değişikliğe göre, bu 3
maddenin haricinde kanunu yayımladığımız takdirde, Malî Sektöre Olan Borçların
Yeniden Yapılandırılması Yasası fonksiyonunu ifa edebilecek durumdadır; yani,
bir yerde, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, aslında, Anayasaya uygunluğu
kesin olarak denetlemek durumunda olan ve bu yasaları çıkarmış olan bir yasama
organı olarak, bunun arkasında durmamız gerekir. Belki, bu 3 madde için, hükümet
tarafından, mutlak surette gereklilik hissedilebilir, icra organı tarafından
bunun gerekliliğine inanılabilir; ancak, bunun ayrı bir yasa olarak, bu
Anayasaya aykırılık unsurları ayıklandıktan sonra ayrı bir yasa olarak
getirildiği takdirde, Türkiye Büyük Millet Meclisinin büyük bir kaybı olacağı
kanısında değilim, idarenin de, bundan
dolayı, bir gecikmeden dolayı bir zarara uğrayacağı kanısında değilim. Burada Sayın Cumhurbaşkanımız, aslında,
Türkiye'de icra kurulunun başı olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
itibarını koruma savaşı vermektedir. Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak,
Parlamento olarak iki temel fonksiyonumuz vardır. Bu fonksiyonlardan biri yasa
yapmaksa, diğeri denetlemedir. Bunlardan vazgeçilebilmesi mümkün değildir;
ancak, bu yasayla, bugüne kadar oluşturulmuş olan birçok bağımsız kurum ve
kuruluşun Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından denetlenmesi dışlanmak
istenmektedir, Türkiye Büyük Millet Meclisi dışlanmak istenmektedir ve
Cumhurbaşkanının özellikle üstünde durmuş olduğu konu ise, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin bu itibarının sağlanması konusunda bizi uyarmaktır. Dünyanın hiçbir
yerinde, hiçbir müessese, hele hele özellikle parlamentolar, giderek, kendi fonksiyonlarını
birilerine, idareye veya idare dışındaki bağımsız birimlere devretme görevini
üstlendiğini Parlamento tarihinde görebilmek mümkün değildir; ancak, maalesef,
21 inci Dönem milletvekilleri olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak,
birçok görevimizi, özellikle denetleme görevimizi birilerine devretmekte yarış
içerisindeyiz ve halen de bu yarış devam etmektedir. Eğer, bu yarış devam
ettiği takdirde, Türkiye Büyük Millet Meclisi, bir süre sonra, maalesef şu
noktaya gelecektir: Burada yalnız birilerinin, idarenin emriyle parmak kaldırıp
yasa çıkarma fonksiyonunu şeklen üstlenmiş olan bir kurum olma durumuna
giriyoruz. Değerli arkadaşlarım, belki, insanlar
arasında ve kurumlar arasında birbirlerini yenebilmenin, birbirlerinin üstüne
çıkabilmenin savaşımı verilebilir, bunu futbol maçlarında da görebiliriz;
ancak, şunu akıldan hiç uzak tutmamak lazım ki, bir şeye gol atamayız, bir
şeyde üstünlük sağlayamayız, o da hukuktur. Hukuka gol atabilmek mümkün
değildir; hukuka gol atıldığı zaman, aslında siz kendi kendinizi, özellikle bir
parlamenter olarak kendi fonksiyonunuzun ve kendi varlığınızın inkârı noktasına
gidersiniz. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Fırat, 1 dakika içerisinde
toparlar mısınız efendim. DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - Tabiî. İnanıyorum ki, Türkiye Büyük Millet
Meclisi olarak, böyle bir duruma düşmemenin çabası içerisinde olacağız. Dediğim gibi, bu üç madde olmadığı
takdirde de, bu kanun hüküm ifade edecektir, bu kanun fonksiyonlarını yerine
getirecektir. Mutlak surette Anayasaya aykırılık konusunun bir daha gözden
geçirilmesi ve bu üç maddenin ileride yeni bir yasa olarak ve Anayasaya
aykırılık hükümleri ayrıştırılarak bu Meclisin önüne getirilmesinin daha
faydalı olacağı kanısıyla, hepinizi saygıyla selamlıyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Fırat. Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 6
adet önerge vardır; önergelerden 3'ünü önce geliş sırasına göre okutacağım,
sonra aykırılık derecesine göre işleme alacağım. ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan,
zaten, 3 tanesini hükümet getirdi,
doldurdu. BAŞKAN - Efendim, neyse... İçtüzükteki
hakkı kullanıyorlar. Önergeleri okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Sıra Sayısı : 811 Görüşülmekte olan ve yukarıda sıra sayısı
yazılı kanun tasarısının 1 inci
maddesinin (10.1.2002 tarih ve 4739 Sayılı Kanunun 6 ncı maddesinin)
değiştirdiği 4603 sayılı Kanunun geçici 1 inci maddesinin 3 numaralı
fıkrasındaki değişikliğin üçüncü paragrafının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini saygılarımla arz ederim. Evliya Parlak Hakkâri "Ataması yapılan personel hakkında
bankalar tarafından yapılacak tebliğ işlemini takiben 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununa göre atamayı yapan kamu
kurum ve kuruluşları sorumludur." BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Sıra Sayısı : 811 Görüşülmekte olan ve yukarıda sıra sayısı
yazılı kanun tasarısının 1 inci maddesinin
(10.1.2002 tarih ve 4739 Sayılı
Kanunun 6 ncı maddesinin) ekine son fıkra olarak aşağıdaki fıkranın dördüncü
fıkra olarak eklenmesini ve diğer fıkraların buna göre teselsül etmesini
saygılarımla arz ederim. Evliya Parlak Hakkâri "4. - 4603 Sayılı Kanunun
uygulanmasında üçüncü fıkra hükümlerinin hızlandırılması için banka yetkilileri
ve Devlet Personel Başkanlığı koordinasyonu Devlet Personel Başkanlığından
sorumlu Devlet Bakanı tarafından sağlanır." BAŞKAN - Okutacağım üçüncü önerge, aynı
zamanda en aykırı önerge olup, okuttuktan sonra işleme alacağım. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Sıra Sayılı : 811 Görüşülmekte olan ve yukarıda sıra sayısı
yazılı kanun tasarısının 1 inci maddesinin
(10.1.2002 tarih ve 4739 Sayılı
Kanunun 6 ncı maddesinin) tasarıdan çıkarılmasını saygılarımla arz ederim. Evliya Parlak Hakkâri BAŞKAN - Sayın Komisyon?.. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN
ŞAHİN (Antalya) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN - Sayın Hükümet?.. ÇEVRE BAKANI FEVZİ AYTEKİN (Tekirdağ) -
Katılmıyoruz efendim. EVLİYA PARLAK (Hakkâri) - Önergelerimi
geri çekiyorum efendim. BAŞKAN - Üçünü de mi çekiyorsunuz efendim?
EVLİYA PARLAK (Hakkâri) - Evet. BAŞKAN - Üç önerge çekilmiştir. 6 ncı maddeyi, geçici 6 ncı maddeyle
birlikte oylarınıza sunacağım; ancak, Genel Kurulda yeterli çoğunluğun
olmadığından bahisle bir yoklama isteği vardır; istemde bulunan arkadaşların
hazır olup olmadıklarını arayacağım. Sayın Mustafa Niyazi Yanmaz?.. Burada. Sayın Yaşar Canbay?.. Yok. Sayın Rıza Ulucak?.. Burada. Sayın Mustafa Geçer?.. Yok. 2 kişi olmadığı için yoklama talebi
düşmüştür. 6 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 7 nci maddeyi okutuyorum: Denetim MADDE 7.- Özel kanunlarla kurulmuş kamu
tüzel kişiliğini ve idari ve malî özerkliği haiz kurul, üst kurul ve bunlara
bağlı kurumların yıllık hesapları Başbakanlık tarafından belirlenen Başbakanlık
müfettişi, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu denetçisi ve Maliye
müfettişinden oluşan bir komisyon tarafından denetlenir. Bu madde kapsamındaki kurul, üst kurul ve
bunlara bağlı kurumların faaliyetleri hakkındaki yıllık rapor, her yılın Mayıs
ayı sonuna kadar Bakanlar Kuruluna sunulur. Bu kurul ve kuruluşlar
faaliyetlerine ilişkin olarak yılda bir defa Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan
ve Bütçe Komisyonunu bilgilendirir. Bu madde kapsamındaki kurul, üst kurul ve
bunlara bağlı kurumlar 6245 sayılı Harcırah Kanunu, 1050 sayılı Muhasebei
Umumiye Kanunu ve 832 sayılı Sayıştay Kanununa tâbi değildir. Bu madde kapsamındaki kurul, üst kurul ve
bunlara bağlı kurumların kanunlarındaki ve diğer kanunlardaki bu maddeye aykırı
hükümler uygulanmaz. BAŞKAN - 7 nci madde üzerinde, Saadet
Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat; buyurun efendim.
(SP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakikadır. SP GRUBU ADINA ASLAN POLAT (Erzurum) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım. Tasarının bu maddesi denetimle ilgili.
Nedense, Türkiye'de yeni kurulan üst kurulların, "denetim" lafı
edildiği zaman "Sayıştay" dediğiniz zaman, korkudan, elleri ayakları
titremeye başlıyor "ne olur bunu çıkaralım" diye, her türlü tepkiyi
gösteriyorlar. Bakın, bu konu Plan ve Bütçe Komisyonuna
geldiği zaman, hükümet teklif olarak, Sayıştay denetimi istenildi. Plan ve
Bütçe Komisyonundan Sayıştay denetimi çıktı. Tasarı Genel Kurula geldi. Genel
Kurulda, bir önergeyle -sırf, bu üst kurullar bunu istemediği için- bu
değiştirildi ve Sayıştay denetiminden çıkıldı. Bu konuda, Sayın Cumhurbaşkanımız, veto
gerekçesinde çok açık ifadeler kullanmış. Bakın, Sayın Cumhurbaşkanımızın bu
veto gerekçeleri, ne Plan ve Bütçe Komisyonunda ne Genel Kurulda, bilgiye bile
sunulmadı ve şu milletvekillerinin yüzde 80'inin okumadığından da adım kadar
eminim. Sayın Cumhurbaşkanı, veto gerekçesinde diyor ki: "Anayasa
Mahkemesi, Tanıtma Fonu ile Vergi İdaresini Geliştirme Fonuna ilişkin yasalarda
öngörülen ve denetimi üç kamu görevlisinden oluşan komisyona bırakan yöntemi
de, Anayasada getirilen sisteme aykırı bulmuştur." Ne zaman; 1987'de.
Devam ediyor Cumhurbaşkanımız: "Ayrıca, idarî ve malî özerkliği bulunan
kamu tüzelkişilerinin yıllık hesaplarının, yönetim örgütü içinde yer alan
teftiş ve denetim kurumları görevlilerinden oluşan bir komisyonca denetlenmesi,
kurulların 'özerk' niteliğiyle de bağdaşmamaktadır." Kim söylüyor bunları;
yine, Sayın Cumhurbaşkanı, Anayasa Mahkemesi eski Başkanı. Yine, Sayın
Cumhurbaşkanı veto gerekçesinde "Öte yandan, Hükümetimiz ile Dünya Bankası
(Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası) arasında imzalanan ve 12.7.2001 günlü,
2001/2706 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile onaylanan 'Program Amaçlı Malî ve
Kamu Sektörü Uyum Kredisi'ne ilişkin anlaşma gereğince 'Kamu Harcama Yönetimi
Reformu' çalışmalarına hız verilmiştir. Bu reformun temel alanlarından birini
Sayıştay denetiminin kapsamının genişletilmesi oluşturmakta, Hükümetimizin de yapılan
anlaşma bağlamında bu yönde açık taahhüdü bulunmaktadır" diyor. Şimdi,
Cumhurbaşkanı bunları belirtiyor; bunlar hiç önemsenmiyor! Bu konu, Plan ve Bütçe Komisyonuna
geliyor. Sayın Kemal Derviş, ekonomiden sorumlu bakan olmasına rağmen, ne Plan
ve Bütçe Komisyonuna ne Genel Kurula gelip de, ne bilgi verme ihtiyacını
hissediyor ne burada oturma ihtiyacını hissediyor. Onun yerine, orada oturan
Sayın Orman Bakanımız, Plan ve Bütçe Komisyonunda, bir milletvekiline cevap
verirken, aynen şunu söylüyor: "Bu üç madde, gerçekten, Uluslararası Para
Fonunun çok ilgileneceği maddeler değil" diyor. "Türk hukukunun
ayrıntılı, akademik tartışmalarına IMF'nin girebileceğini düşünmek doğru
değil" diyor. "Sayıştay mı denetlesin; yoksa, özerk kuruluşlar mı
denetlesin; düzeni farklı mı olsun gibi bir tartışmanın içine Uluslararası Para
Fonu girmez" diyor. Yani, diyor ki: "Bu bizim işimiz, Uluslararası
Para Fonunu ilgilendirmez." Fakat, Sayın Kemal Derviş "bu tasarıda
Sayıştay denetimi olursa, ben, pazartesi günü basın toplantısı yapacağım"
diyecek kadar, burada, hükümeti zor durumda bırakıyor. Halbuki, Sayın Bakan
bile kabul ediyor ki, bu denetim, bizim iç denetimimizdir; bunun, Uluslararası
Para Fonunun denetimiyle bir ilgisi yoktur diyor. Sayın milletvekilleri, şimdi, burada,
Sayıştay denetiminden bu denetimin farkı nedir? Sayıştay, bağımsız bir denetim
kuruluşudur. Bağımsız bir denetim kuruluşu olduğu için, bunları gelip
inceleyecektir, raporunu Meclise sunacaktır ve Meclis de, Türkiye Cumhuriyeti
adına halkın vergisini toplayan bir kurulun temsilcisi olarak bunları
düzenleyecek, kabul veya reddedecektir; fakat, bugün getirilen denetim, iç
denetimdir. Yani, iç denetim, hiçbir zaman için bağımsız denetim gibi
olamayacağı için, geçerliliği de bunun kadar olamayacaktır. Bakın, şimdi, ben size bir şey daha
söyleyeceğim: Sayın Bakan burada, bir milletvekilimizin sorusuna cevap verirken
"Sayın milletvekilim, ben o kanunu okuduğunu zannediyordum" diyor.
Şimdi, bakın arkadaşlar, samimî olalım; bu tasarı, Plan ve Bütçe Komisyonuna
dün saat 17.00'de geldiği zaman, Anayasa Komisyonunda görüşülmeden geldi. Sayın
Cumhurbaşkanı bunun çeşitli maddelerinin Anayasaya aykırı olduğunu belirtmesine
rağmen, Anayasa Komisyonu, toplanıp, bugünkü Cumhurbaşkanımız ve eski Anayasa
Mahkemesi Başkanının bu yöndeki görüşlerini görüşme lüzumunu bile hissetmedi.
Akşam saat 20.30'da bu tasarının görüşmeleri bitti ve hemen basılmaya
gönderildi; ertesi gün saat 14.00'te de burada tartışılmaya başlandı. Şimdi,
bunu kaç milletvekili okudu; gelsin, burada söylesin; ama, biliyorum, hükümet
kanadı otomatikman ellerini kaldıracak ve bunu onaylayacaktır; fakat, burada,
bunun mesuliyetini alacaksınız. Okumadan bunları onaylıyorsunuz. (DSP
sıralarından "Okuyoruz" sesi) Evet efendim... Okuyorsan, sen biliyorsun,
Plan ve Bütçeden geliyorsun; ama, ben, öbür arkadaşlara söyledim. Şimdi, bakın, Sayın BDDK Başkanına bir
soru soracağım burada: Dünkü Hürriyet Gazetesinde bir yazı var; diyor ki:
"TÜRMOB'a ait, 21 000 000 dolar özelleştirme bedeli bulunan bir arsa, bir
bankada; o banka onu diyor 2 000 000 dolara sattığını söyledi. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Polat, 1 dakika uzatıyorum;
toparlar mısınız efendim... ASLAN POLAT (Devamla) - Halbuki, bütün
halkın dedikodusunda 12 000 000 dolara gittiği söyleniyor. Şimdi, bu
dedikoduları önlemenin yolu, bağımsız denetimdir. Siz, bağımsız denetimden
kaçtığınız müddetçe, Sayın Başkan, bu tip konulardan hiçbir gün
kurtulamayacaksınız ve her zaman bu sorular gazetede de çıkacak, dedikodu da
çıkacak; ama, sizin, doğrusu, bunları alıp denetlemenizdir. Şimdi, burada bununla denetleniyorsunuz;
bundan sonra arkasından giden maddelerde, yine, Sayın Cumhurbaşkanının
ifadeleri var. Tümünde konuşacaktım, vakit kalmadı, sıra kalmadı. DSP'liler
geldiler, dokuz önergeyle burayı doldurdular. Tek bir önergeyi burada müdafaa
etmeyecekler, tümünü geri çekeceklerdir. Tümü üzerinde şahsî konuşmamız vardı.
Sırf, o engellensin diye, üç arkadaşla beraber geldi, mücadele ettiler. Sayın
Bakana bari üçüncü konuşmayı yapın, biz de kalkıp bir on dakika burada konuşup
da şu tenkitlerimizi belirtelim dedik, sırf, biz konuşmayalım diye Sayın
Bakanımız da gelip burada konuşmadı. Şu Meclise ben bunu nasıl izah edeceğimi
bilemiyorum. Muhalefet, bütün kamunun beklediği bu tasarıda hükümetin tenkitini
işitemedi burada, görüşemedi. Neymiş; bu, bir an önce bitecekmiş. Bittikten
sonra ne olacak; IMF size 16 milyar dolar verecek, işleriniz... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) ASLAN POLAT (Devamla) - Bununla bu işin
olmayacağı bellidir. Siz de bundan rahatsızsınız; rahatsız değilseniz, gelin,
burada cevap verin. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Polat. Doğru Yol Partisi Grubu adına, Eskişehir
Milletvekili Sayın Sadri Yıldırım; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar) Süre 5 dakika Sayın Yıldırım. DYP GRUBU ADINA MEHMET SADRİ YILDIRIM
(Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 811 sıra sayılı Malî
Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanunun 7 nci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum; bu
vesileyle, Doğru Yol Partisi Grubu adına ve şahsım adına saygılar sunuyorum. Değerli milletvekilleri, tasarı ilk
görüşülürken 10.1.2002 tarihinde yaptığım konuşmada belirttiğim gibi, bu tasarı
çok önemlidir. Kanunun adına baktığımız zaman da malî sektörün borçlarının
yeniden yapılandırılması şeklinde geldi; ancak, görüşülürken de, bankaları
kurtarma yasasına dönüştürüldü. Biz, Doğru Yol Partisi olarak, tasarıya
muhalefet şerhi yazdık. Tasarının hatalarını, eksiklerini ve yanlışını, tüm
Doğru Yol Partisi sözcüleri söyledi; ama, iktidar dinlemedi; ancak, iktidarın
bu yanlışı Cumhurbaşkanından dönmüştür. 3 madde Türkiye Büyük Millet Meclisinde
yeniden görüşülmek üzere iade edildi; ama, hükümet, yanlışlarına yine devam
ediyor; çünkü, iade edilen bu 3 maddenin, hukuka, kanunlara ve Anayasaya aykırı
olduğu -Cumhurbaşkanı belirtmesine rağmen- ne yazık ki, hükümet tarafından hiç
nazara alınmamıştır; ama, göreceksiniz, bu Kanun, Anayasaya aykırı olması
nedeniyle, Anayasa Mahkemesinden geri dönecektir. O zaman, iktidar, biz hukuka
bağlıyız, biz demokrasiye bağlıyız deme hakkına sahip değildir; yani, hukuk
devletinden bahsetmeye hakkınız yoktur. Sayın hükümet, iki yıl evveline
baktığımızda, bankalar yeminli murakıplarının raporlarına itibar etmediniz,
gözardı ettiniz. Bankaların içinin boşaltılmasına göz yumdunuz; sonra el
koydunuz. Milletin milyar dolarlarını yok ettiniz; sonra da IMF'ye el açtınız.
Milletin onuruyla oynadınız. Peki, sayın hükümet, el koyduğunuz bankaların
sahipleri, bu Kanun sonrasında haksızlığa uğradıklarını ifade ederek dava
açarlarsa ne olacak, hiç aklınıza geldi mi?! Bu zararları kim ödeyecek?! Sayın
hükümet, siz, yanlış icraat yapıyorsunuz, ceremesini de, külfetini de millete
çektiriyorsunuz. Yaptığınız yanlıştır; ama, bu vebalin altından
kalkamayacaksınız. Bu denetimden kaçmakla sorumluluktan kurtulamayacaksınız. Cumhurbaşkanı, Sayıştay denetiminin
mutlaka olması gerektiğini ve 7 nci maddenin Anayasaya aykırı olduğunu açıkça
belirtmiştir; ama, buna rağmen, hükümet, yanlışta ısrar ediyor ve Sayıştay
denetiminden vazgeçmiştir. Öncelikle, ben, hükümete sormak istiyorum; Sayıştay
denetiminden neden vazgeçilmiştir? Acaba, kurtarılacak şahıslar mı vardır,
kurtarılacak şirketler mi vardır? Esasen, kurulların, Meclise hesap vermeleri
gerekir; çünkü, milletin temsilcisi, Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Değerli milletvekilleri, hükümet, yanlış
yoldadır; bu yanlış yoldan dönmesi gerekir; dönmediği takdirde bu vebalin
altından kalkamaz; çünkü, sorumluluğu büyüktür; ama, bankaları kurtarma yasası
diye isim verdiğinden de anlaşılıyor ki, bankaların kendi şirketlerini
kurtaracak ve hükümet taraftarları kendi şirketlerine yardımcı olacaktır. Ben
diyorum ki bu hükümete, gelin, bu yoldan dönün, hiç değilse bu 3 maddeyi çekin
ve yanlışlığa meydan vermeyin; çünkü, mağdur ettiğiniz personel perişan olmuş.
Özel sektöre de, ben, buradan yardım gideceğini tahmin etmiyorum. Esasen, bu
bankalarla birlikte -oturmalı özel sektör temsilcileriyle- özel sektöre de yardım
edilmeliydi; ama, ben, yardım edileceğine inanmıyor; hepinize saygılar
sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Yıldırım. Anavatan Partisi Grubu adına, İstanbul
Milletvekili Sayın Aydın Ayaydın; buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar) ANAP GRUBU ADINA AYDIN A. AYAYDIN
(İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz
yasanın 7 nci maddesi, bağımsız kurulların denetimini düzenleyen bir madde; bu
madde üzerinde, Anavatan Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunmaktayım;
hepinizi saygılarımla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, Anayasanın 160 ıncı
maddesi ve 165 inci maddesi denetimle ilgili maddelerdir. 160 ıncı maddesi,
Sayıştay denetimiyle ilgili maddedir. Genel ve katma bütçeli idarelerin
denetimi, Anayasamızın 160 ıncı maddesine göre Sayıştay tarafından yapılır. 165
inci maddesi ise kamu iktisadî devlet teşekküllerinin denetimini düzenleyen
maddedir. Dolayısıyla, bunların dışında herhangi bir denetim maddesi söz konusu
değildir; ancak, 1994 yılından sonra kurulan malî ve idarî özerkliği haiz
bağımsız kurulların denetimiyle ilgili Anayasamızda herhangi bir madde olmadığı
için, bu kurulların kendi özel yasalarıyla, ilgili denetim şekli
belirlenmiştir. Bu denetim şekilleri, kurullar arasında farklılıklar
yaratmaktadır. Örneğin, Rekabet Kurulu Sayıştay denetimine tabi, Enerji
Piyasası Üst Kurulu Yüksek Denetleme Kuruluna tabi, Sermaye Piyasası Kurulu bir
komisyon denetimine tabi ve en son, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu
da, yine, Başbakanlık müfettişi, maliye müfettişi ve bir Sayıştay denetçisi
tarafından denetleniyor. Dolayısıyla, bütün bu özel kuruluşların denetimi
arasında farklılıklar meydana gelmiştir. Plan ve Bütçe Komisyonunda, Türkiye'de
yeni kurulan bütün bu kurulların denetimini tek bir çatı altında toplamak
üzere, bir denetim sistemi belirlenmeye çalışıldı ve Sayıştay denetimi uygun
görüldü; ancak, daha sonra, Genel Kurulda, Genel Kurulun tasvibiyle, bütün
bağımsız kuruluşların, Başbakanlığın uygun göreceği bir Başbakanlık müfettişi,
bir maliye müfettişi ve bir Yüksek Denetleme Kurulu denetçisi tarafından
denetlenmesi, bir komisyon tarafından denetlenmesi öngörülmüştür. Bu bakımdan,
halen yürürlükte bulunan 4389 sayılı Bankalar Yasasının 3 üncü maddesinin
ikinci fıkrasına göre, Bankacılık Üst Kurulunun denetimi zaten buna benzer bir
komisyon tarafından yapılmaktaydı. Dolayısıyla, Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurulu Sayıştay denetimi dışarısına çıkarılmıyor; ancak, mevcut
düzenlemeye paralel olarak, sadece, Sayıştay denetçisi yerine Yüksek Denetleme
Kurulu denetçisi geliyor. Dolayısıyla, bundan böyle artık malî ve idarî
özerkliği haiz bütün kurulların denetimi tek tip bir denetim şekli altında
toplanacaktır ve bundan böyle, artık, bu denetim kurulu farklı bir denetim, bu
kurul farklı bir denetim yapacak diye bir şey söz konusu olmayacaktır. Bu
madde, dolayısıyla, artık, bütün özerk kuruluşların, Başbakanlık müfettişi,
Yüksek Denetleme Kurulu denetçisi ve Maliye Bakanlığı müfettişi tarafından
denetlenmesini düzenlemektedir. Bu maddeyle, kurumlar arasındaki denetimdeki
farklılık giderilmiştir. Hepinize saygılar sunarım. (ANAP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz. AK Parti Grubu adına, Bitlis Milletvekili
Sayın Zeki Ergezen; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA ZEKİ ERGEZEN (Bitlis)
- Sayın Başkan, Sayın Meclis; Sayın Cumhurbaşkanımızın Anayasanın 128 inci, 160
ıncı ve 165 inci maddelerine aykırı olduğu gerekçesiyle bir kez daha Yüce
Mecliste görüşülmek üzere iade ettiği 4739 sayılı Yasanın 6 ncı, 7 nci ve
geçici 1 inci maddelerini dün, alelacele, Plan ve Bütçe Komisyonunda görüştük
ve bugün de, burada, aynı maddeleri görüşmek üzere huzurlarınızdayız. Cumhurbaşkanı bu maddeleri iade etmekle,
Anayasaya uygun bir şekilde hazırlayın, tekrar imzaya gönderin diyor.
Cumhurbaşkanı yasayı iade etmemiş, yasalar görüşülmesin diye iade etmemiş,
sadece Anayasaya aykırılığını incelediğimiz zaman görebileceğiz. Anayasanın
128, 160 ve 165 inci maddeleri ile Cumhurbaşkanının gerekçesini karşımıza
koyduğumuz zaman, gerekçenin çerçevesine ve içeriğine itiraz etmemiz gerçekten
mümkün değil. Gerek Cumhurbaşkanının gerekse muhalefet
partilerinin, bu 3 maddenin de Anayasaya uygun olarak yeniden düzenlenip
Cumhurbaşkanının imzasına sunulmasından başka bir şey istedikleri yoktur;
ancak, iktidar tarafı gündemi değiştirmiş, gündemden konuyu uzaklaştırmış,
gerçekleri kamuoyunun ve Meclisin gündemine getirmemiş, alakasız konuları
burada tartıştırmış ve dünden beri tartıştırıyor. İktidar kanadının Grup
Başkanvekillerini ve Sayın Bakanımızı, dün Plan ve Bütçe Komisyonunda
dinledikten sonra ortaya çıkan şu tabloyu görüyoruz: Duygu sömürüsü
yapılmıştır, Anayasaya aykırılık tartıştırılmamıştır, gerçeklerin gündeme
gelmesinden rahatsızlık duyulmuştur, iktidar kanadındaki milletvekilleri
emrivakiyle karşı karşıya bırakılmıştır. Bakınız, Sayın Bakanımız, dün Plan ve
Bütçe Komisyonunda ne söylediler: Bence, buradaki grup başkanvekillerini
dinledikten sonra, en makul ifadeleri Sayın Nami Çağan söylediler.
Cumhurbaşkanının Anayasaya aykırılık gerekçelerini dile getirirken
"efendim, bu, bir akademik tartışma konusudur. Biz ortaklar bir araya
geldik, bu maddelerin virgülü dahi değişmeden Meclisten geçirilecektir,
geçmişte de bu konuda örnekler vardır. IMF'yle ve Dünya Bankasıyla ilgili
uygulamakta olduğumuz programa da bir aykırılık yoktur" şeklinde kısa
konuşmayla, meseleyi, Plan ve Bütçe Komisyonunun gündemine getirmişlerdir.
Bugün de, kendileri, burada, belki, gerçekleri örtbas etmenin zor olduğu,
tecrübeli bir politikacı olarak konuya girmemenin daha doğru olduğu
varsayımıyla konuşmamayı, susmayı tercih etmişlerdir. Şimdi, grup başkanvekillerini dinlediğimiz
zaman, gerek ANAP Grup başkanvekili gerekse MHP Grup Başkanvekilleri, gerçekler
karşısında söyleyecekleri bir şey olmadığından, sanki, Cumhurbaşkanı,
görüşülmekte olan yasanın 3 üncü maddesiyle ilgili bir şey söylemiş, sanki 3
üncü maddesiyle ilgili Anayasaya aykırılığı gündeme getirmiş, sanki ezilen
büzülen çiftçinin 1,5 katrilyonunun ödenmemesi gündemdeymiş gibi, bunların sorunlarını
konuşmasının merkezine oturtarak zaman doldurmaya çalıştılar. Nihat Bey
kardeşimiz de bir mini anketi gündeme getirip -partisinin sempatisini
kazanarak- konuşmasının merkezine bunu oturtarak konuyu geçiştirdiler. Anayasaya aykırılığı burada tartışmadınız,
tartıştırmadınız. Anayasayı beğenmeyebilirsiniz; ama, Anayasa şu anda
geçerlidir. Siz, Anayasayı değiştirinceye kadar bu Anayasaya uygun kanunlar,
maddeler düzenlemek mecburiyetindesiniz. Bunlarla bir yere varmak mümkün değil,
bunlar, ancak, sizleri ve bizleri sıkıntıya düşürür. Zaten, iktidarın 2,75'lik
anket sonuçları, bu tür yasaları Meclise dayatarak geçirmenizin sonucudur; sizi
bu hale getiren bunlardır, başka bir şey değil... Burada "çiftçilere 1,5 katrilyon
parayı vermek mi istemiyorsunuz" diyen iktidara ben sesleniyorum: Siz
verdiniz de biz engel mi olduk; yani, siz verdiniz de biz karşı mı çıktık?
Çiftçiyi, esnafı ezin ezin ezin gelin, bugün, burada popülist politikalar
izleyerek, bu kanunları buradan geçirmeye çalışın. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Toparlayın efendim. Buyurun. ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Yeri gelmişken;
bence, iktidar kanadındaki milletvekilleri, kendi partilerinin etkin ve yetkin
simalarından çekinerek, bu 1,5 katrilyonun verilip verilemeyeceğini
soramayabilirler; ama, bu maddeyi incelediğimiz zaman, bu geçici 3 üncü
maddenin sonuna bakın bakalım; yani, çok fazla bir şey söylemeye gerek yok. Ne
diyor: "En az 1,5 katrilyon Türk Lirası karşılığı yabancı para ve Türk
Lirası ilave plasman limiti tahsis ederler." Böyle bir muğlak ifade. Siz,
taahhüt sözünü aldığınız 10,5 milyar doları alamamışsınız, böyle bir muğlak
ifadeyle, buraya bir cümle koymuşsunuz. Kendi partilerinizi, seçmeninizi,
tabanınızı oyalamaktan başka bir şey yapmıyorsunuz. Muhterem arkadaşlar, aslında, ekonominin
en önemli ayağı olan bankaları denetim dışına çıkarmak, çok büyük bir
yanlışlıktır. Bu ülkede, herhangi bir vilayetteki bir birim amirinden pul
parasının hesabı bile sorulurken, bu ülkenin en önemli kaynakları olan bütçe
dışı rakamların ve milyar dolar zararlarının tartışıldığı günümüzde, siz, bu
yönetimleri memur yapmayacaksınız, Sayıştay denetimine tabi tutmayacaksınız,
vurgunlarla, soygunlarla gündeme gelen özel bankaların yönetimlerini bu
maddelerin kapsamına alacaksınız; bunu nasıl izah edeceksiniz?! (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Sayın Başkanım,
1-2 dakika verebilir misiniz? BAŞKAN - Efendim, maalesef, öyle bir usul
yok. ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Hepinize
saygılarımı sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum. Sayın Bakan açıklama yapacaklar. Buyurun Sayın Bakanım. ORMAN BAKANI İ.NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) -
Sayın Ergezen'in konuşması üzerine, yerimden açıklama yapmak istiyorum. Koalisyon hükümetimiz, geri gönderme
gerekçelerini incelemiştir ve bu maddelerin yeniden kabul edilmesi görüşünü,
aynen benimsenmesi görüşünü, üç ortak benimsemiştir. 4739 sayılı Yasa, bu 3
maddeden bağımsız olarak, tümüyle, uygulanmakta olan ekonomik programın
başarıya ulaşmasıyla yakından ilişkilidir. Ekonomimizin gereksinme duyduğu
dışkrediyi sağlayabilmesi ve yeniden büyümeye geçebilmesi için, programın
kararlılıkla uygulanmasına devam edilmesi gerekmektedir. İyiye yönelen piyasa
göstergelerinin ve uluslararası güvenin yeniden bozulmaması için, malî sektörün
rekabet gücü kazanması ve reel sektöre kredi açabilir duruma gelmesi
kaçınılmazdır. Şimdi, yeniden incelediğimiz 3 madde, bazı
kesimlerin kabule zorlandığı, kamu bankalarına özel hukuk statüsü
kazandırılması sonucunu doğurmaktadır, bununla ilgilidir. Burada, denetim
düzeni bakımından, özerk kuruluşların denetimi yönünden, gerçekten,
mevzuatımızda dağınık düzenlemeler bulunmaktadır ve bunların tekdüze hale
getirilmesi gerekir; ancak, bunun yeri de, şimdi görüştüğümüz maddelerden biri
değildir. 7 nci maddedekine benzer düzenlemeler, 1999 yılında kabul edilmiş
bulunan Sermaye Piyasası Yasasında ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme
Kuruluyla ilgili olarak da Bankalar Yasasında bulunmaktadır. Buna karşılık,
yine özerk kuruluşlar olan enerji, şeker, tütün düzenleme kurulları da,
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun denetimine tabi tutulmuştur. Bunun
tekdüze hale getirilmesi sayısız yarar sağlayacaktır; ancak, biraz önce de
söylediğim gibi, yeri, bu maddeler değildir. O bakımdan, biz, hükümetin kararlılıkla
uyguladığı programa devam edilmesi yönünden, bu maddelerin aynen kabul
edilmesini gerekli gördük. Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Biz teşekkür ederiz Sayın
Bakanım. Madde üzerinde 6 adet önerge verilmiştir.
Önergelerden ancak 3'ünü işleme alabileceğim. Bu 3 önergeyi, öncelikle geliş sırasına
göre okutup, aykırılık derecesine göre de işleme alacağım. Birinci önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Sıra sayısı : 811 Görüşülmekte olan ve yukarıda sıra sayısı
yazılı kanun tasarısının 2 nci maddesinin (10.1.2002 tarih ve 4739 sayılı
Kanunun 7 nci maddesinin) birinci fıkrasının madde metninden çıkarılmasını
saygılarımızla arz ederiz. Evliya Parlak Hakkâri BAŞKAN - İkinci önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Sıra sayısı : 811 Görüşülmekte olan ve
yukarıda sıra sayısı yazılı kanun tasarısının 2 nci maddesinin (10.1.2002 tarih
ve 4739 sayılı Kanunun 7 nci maddesinin) ikinci fıkrasının madde metninden
çıkarılmasını saygılarımızla arz ederiz. Evliya Parlak Hakkâri BAŞKAN - Okutacağım
üçüncü önerge, aynı zamanda en aykırı önerge olup, okuttuktan sonra işleme
alacağım. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Sıra sayısı : 811 Görüşülmekte olan ve
yukarıda sıra sayısı yazılı kanun tasarısının 2 nci maddesinin (10.1.2002 tarih
ve 4739 sayılı Kanunun 7 nci maddesinin) tasarı metninden çıkarılmasını
saygılarımızla arz ederiz. Evliya Parlak Hakkâri BAŞKAN - Sayın Hükümet?.. EVLİYA PARLAK (Hakkâri) - Sayın Başkan,
önergelerimi geri çekiyorum efendim. ASLAN POLAT (Erzurum) - Geri alacağınız
önergeleri niye veriyorsunuz?! BAŞKAN - Önergeler geri çekilmiştir. Maddeyi oylarınıza sunacağım; ancak... ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) - Hep böyle,
haklar suiistimal edile edile, Türkiye bu hale geldi. BAŞKAN - Efendim, hepsi yapıyor onu... ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkanım, bu
kadar da olmaz yani... ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) - Hepsi
yapıyor da, bu kötü örnek. Türkiye, bu hale, bu yüzden geldi. BAŞKAN - Sayın Yalçınbayır, siz
hukukçusunuz, lehinde söz alıp, aleyhinde konuşanları da görüyoruz burada. Biz
de uyguluyoruz. ASLAN POLAT (Erzurum) - Önergeyi savunma
gücü olmayan milletvekili niye önerge veriyor? III. -
YOKLAMA BAŞKAN - Yoklama isteği vardır. Yoklama isteğinde bulunan arkadaşları
arıyorum: Sayın Şeref Malkoç?.. Yok. FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Takabbül ediyorum. BAŞKAN - Sayın Erbaş takabbül ediyor. Sayın Lütfi Doğan?.. Burada. Sayın Mustafa Geçer?.. Burada. Sayın Mehmet Batuk?.. Burada. Sayın Rıza Ulucak?.. Burada. Sayın Mustafa Kamalak?.. Burada. Sayın Latif Öztek?.. Burada. Sayın Niyazi Yanmaz?.. Burada. Sayın Canbay?.. Burada. Sayın Sünnetçioğlu?.. Burada. Sayın Esengün?.. Burada. Sayın Cevat Ayhan?.. Burada. Sayın Mehmet Bekâroğlu?.. Burada. Sayın Fahrettin Kukaracı?.. Burada. Sayın Osman Yumakoğulları?.. Burada. Sayın Hüseyin Karagöz?.. Burada. Sayın Ahmet Karavar?.. Burada. Sayın Fehim Adak?.. Burada. Sayın Aslan Polat?.. Burada. Sayın Ömer Vehbi Hatipoğlu?.. Burada. Yoklama için 5 dakikalık süre vereceğim. Yoklama talebinde bulunan bu
arkadaşlarımız sisteme girmesinler. Yoklama işlemini başlatıyorum. (Yoklama yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı
yetersayımız vardır. VI. - KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 8. - Malî
Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında 10.1.2002 Tarihli ve 4739 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu
Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme
Tezkeresi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/949) (S. Sayısı : 811) (Devam) BAŞKAN- Komisyon?.. Hazır. Hükümet?.. Hazır. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... 7 nci madde kabul edilmiştir. Geçici madde 1'i okutuyorum: GEÇİCİ MADDE 1. - Türkiye Cumhuriyeti
Ziraat Bankası Anonim Şirketi, Türkiye Halk Bankası Anonim Şirketi, Türkiye
Emlâk Bankası Anonim Şirketi ve Tasfiye Halinde Emlâk Bankası Anonim Şirketinin
Yönetim ve Denetim Kurulu üyeleri ile Tasfiye Kurulu üyeleri, bu Kanun ve
15.11.2000 tarihli ve 4603 sayılı Kanun kapsamında işlemler yapmaya, 21.2.2001
tarihinden önce açılmış esnaf ve sanatkâr kredileri, küçük ve orta boy işletme
kredileri ve zirai krediler ile bu Kanunun 1 inci ve 2 nci maddesi kapsamındaki
kredileri söz konusu maddelerde belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde yeniden
yapılandırmaya yetkilidirler. Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası Anonim
Şirketi, Türkiye Halk Bankası Anonim Şirketi ve Türkiye Emlâk Bankası Anonim
Şirketi Yönetim, Denetim ve Tasfiye Kurulu üyelerinin bu Kanun ve 4603 sayılı
Kanun hükümleri çerçevesinde yaptıkları işlemlerden dolayı hukuki
sorumlulukları bankacılık sektöründe faaliyette bulunan özel bankaların
yönetim, denetim ve tasfiye kurullarına uygulanan özel hukuk hükümlerine ve
mevzuata tâbidir. Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası Anonim
Şirketi, Türkiye Halk Bankası Anonim Şirketi ve Türkiye Emlâk Bankası Anonim
Şirketi Yönetim, Denetim ve Tasfiye Kurulu üyeleri ceza ve idare hukuku
bakımından memur sayılmazlar. BAŞKAN - Geçici 1 inci madde üzerinde,
Saadet Partisi Grubu adına, Adana Milletvekili Sayın Yakup Budak; buyurun. (SP
sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakikadır. SP GRUBU ADINA YAKUP BUDAK (Adana) - Sayın
Başkan, değerli üyeler; sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum. Geçici 1 inci maddeyle, ilgili bankaların,
Ziraat Bankası, Halk Bankası, Emlak Bankasının yönetim, denetim ve tasfiye
kurullarının özel hukuk sistemine dahil olacağı ifade edilmektedir. Tabiî,
Sayın Cumhurbaşkanı bunu tekrar görüşülmek üzere Meclisimize göndermiştir;
zaten, Anayasaya açıkça aykırıdır; çünkü, bu bankaların sermayeleri kamuya
aittir; özel bankaların sermayesi ise patrona aittir. Eğer, bu yasa, bu
şekliyle çıkacak olursa, yarın bu yöneticiler, icabında, borç verdikleri bir
insanın borcunu silebilirler, taksitlendirebilirler, birtakım faizlerini af da
edebilirler. Dolayısıyla, kamu adına bunların yakasına yapışacak bir
düzenlemenin de olması lazımgelmektedir; fakat, maalesef, bu düzenleme, IMF'ye
verilen sözler doğrultusunda bu şekilde değerlendirilmektedir. Halbuki, diğer
personel, yine, kamu görevlisi olarak nitelendirilmektedir; bu da, kurumlar
içerisinde ayrı bir adaletsizliğe ve kişilere, aynı kurumda olmalarına rağmen,
farklı bir hukuka tabi olmalarını getirecektir ki, bu da, ayrıca bir
hukuksuzluktur. İki senedir, Meclisimizde, değişik defalar
-beş defa mı oldu, altı defa mı oldu- sürekli, bankalarla ilgili kanunları
görüşüyoruz. Niye görüşüyoruz; çünkü, getirilen kanunlar aceleyle getiriliyor.
IMF'yle yapılacak görüşmelere yetiştirilmek üzere hazırlanıyor, Başbakan şuraya
gidecek deniliyor, hazırlanıyor, ekonomiden sorumlu olan bakan buraya gidecek
diye hazırlanıyor ve netice itibariyle, yanlış, eksiksiz ve hukuka uygun
olmayan bir şekilde çıkarıldığı için de, kanunları, üçer beşer defa, teker
teker, tekrar gözden geçirerek, Meclisimizden çıkarmak durumunda kalıyoruz ki,
bu da, ayrıca bir zaman israfıdır ve ayrıca, Meclisimize bakan insanların ve
milletin bakışını da değiştirmektedir. Neden; çünkü, bu, zafiyet meydana
getirmektedir. "Yahu, bir kanun yapıyorlar; üç ay sonra, bir ay sonra
tekrar Meclisin huzuruna getiriyorlar diye de, millet, bize, değişik bir gözle
bakmaktadır. Halbuki, bu kurulların, muhakkak surette, kamu otoritesinin
denetimi altında olması gerekir. Bunun da en güzel örneği, dünyanın çok değişik
ülkelerinde başarılı bir şekilde uygulandığı gibi, Sayıştayın, bu görevi en
güzel şekilde ifa edeceği kanaatindeyiz. Peki, biz, bu kanunları, çıkarıyoruz da ne
oluyor; şimdi, iktidar, üç dört senedir milletten vergi diye topluyor; alıyor,
bunları, bankacılara, batakçılara götürüyor. Bu yapılan düzenlemeyle de, şimdi,
bankacılar soyamadıkları için, hükümet, kanun düzenlemesiyle kendisi veriyor.
Eskiden banka sahipleri, bankalarının içerisini kendileri boşaltıp, hükümete
teslim ediyorlardı; şimdi böyle bir durum kalmayınca, devletin kaynakları,
bankacılara, kanun yoluyla veriliyor ve iktidar ortakları arasında da birtakım
kayıkçı kavgaları başlamıştır; efendim, şöyle olacak, böyle olacak, neticede
birileri de ikna ediliyor, "reel sektöre de kaynak aktarılacak"
deniliyor. Kanunun maddelerini
incelediğimiz zaman ne görüyoruz; reel sektöre, piyasa şartlarında, zaten bu
kaynaklar aktarılacak. Zaten, sanayicimiz, köylümüz, çiftçimiz, reel sektörümüz
bugünkü piyasa şartlarında kaynak bulabilecek olsa, bugünkü şartlarda da
bulabilir; ama, reel sektöre burada hiçbir şey verilmiyor, sadece iktidarın bir
ortağını ikna edebilmek için, kayıkçı oyunundan başka bir şey yapılmıyor. Peki, biz bu kanunları bu şekilde çıkarırız
da ne olur; Meclise dayatmayla bu kanunlar çıkarılırsa, "IMF böyle talep
ediyor" diye çıkarılırsa... Bugün de, Sayın Derviş "üç dört gün
sonra, 4 Şubatta IMF Başkanlar İcra Kurulu toplantısı olacak, buna
yetiştirilmesi gerekir" diyor; fakat, "buna yetiştirilmesi
gerekir" derken de, bakıyoruz yine ayrı ayrı dayatmalar meydana
gelmektedir. Sayın Başbakan Amerika'ya gittiği zaman Bush diyor ki:"
Tatlandırıcıların yüzde 10 olan kotasını biraz artırın." Aynı zamanda,
ABD'nin heyeti Ankara'ya geliyor, bizim ilgili bakanlıklarımızla görüşüyor.
Pancar üreticilerinin üretimleri 8,5 milyon tonla sınırlandırıldı,
"tatlandırıcılar yüzde 10 olacak" denildi, yüzde 50 artırma eksiltme
yetkisi de hükümete verildi; Sayın Bush "bu kotaları yüzde 15'e kadar
yükseltin" diyor. Kime diyor; Sayın Başbakana diyor. Ne zamanın arifesinde
söylüyor; işte bankacılıkla ilgili bir düzenlemenin yapılacağı bir zamanda
söylüyor. Bu, dayatma değildir de, zorakî olarak bu Meclisten birtakım
kanunları çıkarttırmak değil de nedir?! Bu dayatmalar, bu kanunlar,
Meclisimizin üzerine, ülkemizin üzerine, bağımsızlığına da gölge düşürmektedir.
Türkiye'nin onurundan, haysiyetinden
bahseden milletvekillerimize seslenmek istiyorum: Şeker Kanunu dayatmayla
çıkarıldı, şimdi Şeker Kanunuyla mağdur edilen çiftçimizi daha da mağdur etmek
için tatlandırıcıların kotasının artırılması Bush tarafından istenmektedir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) YAKUP BUDAK (Devamla) - Sayın Başkanım,
bitiriyorum. BAŞKAN - Buyurun. YAKUP BUDAK (Devamla) - Sizlere
sesleniyorum: Bu dayatmalara ne kadar dayanacaksınız? Milliyetçiydiniz,
ulusalcıydınız, halkı düşünüyordunuz, çiftçiyi düşünüyordunuz!.. Dayatmalarla
kanun çıkarıyorsunuz, köylüyü, çiftçiyi eziyorsunuz, şimdi de, üç beş gün
sonraki IMF'nin İcra Kurulu toplantısına yetiştirmek için, Anayasaya ve
kanunlara aykırı olarak bu maddeleri geçirmeye çalışıyorsunuz. Kendinize gelin
diyoruz, millete acıyın diyoruz, ülkeye acıyın diyoruz... Bu kanunlar bu şekilde çıkacak olursa,
sizin alnınızda, gelecekte, bir kara leke olarak kalacaktır diyorum, saygılar
sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Budak. Doğru Yol Partisi Grubu adına, Amasya
Milletvekili Sayın Ahmet İyimaya; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika efendim. DYP GRUBU ADINA AHMET İYİMAYA (Amasya) -
Değerli Başkanım, Yüce Parlamentonun aziz üyeleri; madde üzerinde, Doğru Yol
Partisi Grubu adına görüşlerimi arz ederken, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Yüce Parlamento, belki de iktidar
çoğunluğu, hukuktan nasıl kaçılır sorusuna, ender ve özgün bir cevap
hazırlıyor. Madde, kamu bankalarının yönetim, denetim ve tasfiye kurulu
üyeliğini yapan kişileri, yürürlük tarihinden itibaren, memur tarifinin dışına
çıkarmakta, ceza hukuku, idare hukuku ve sorumluluk hukuku bakımından özel
alanın rejimine tabi tutmaktadır. İlk bakışta, Türkçe anlatımla, belki masumane
bir hüküm düzenliyoruz; ama, meseleye, hukukun ve sistemin gözlüğüyle
baktığımız zaman, hangi vahim düzenleme içerisinde olduğumuzu rahatça ortaya
koyabiliriz. Değerli arkadaşlar, bununla, bir
dokunulmazlık değil; sorumsuzluk ürettiğimizin farkında olmalıyız. Eskiden,
kralların, padişahların, modern anayasalarda cumhurbaşkanlarının sorumsuzluk
yetkisi, bu sözü geçen üyelere tanınmaktadır. Yasanın 1 inci maddesinde tanınan
olağanüstü yetkilerle, bu sorumsuzluk yan yana geldiği zaman, müthiş bir
felaket içerisinde olduğumuz ortaya çıkar. Hiçbir kamu görevlisinin suç
işleyeceğini varsaymak veya farz etmek durumunda olamayız. 2 milyar dolarlık
bir borcun 500 000 000 dolarlık faizini tamamen silme, 2 milyar doların 10 000
dolarına kadar indirme yetkisini verirseniz; dört beş sene sonra, perdenin
arkasındaki yolsuzluklar, rüşvetler deşildiği zaman, bu suça ortak olan, o kamu
bankasında çalışan ve üyelik niteliği olmayan kişiyi memurluk suçlarıyla,
rüşvetle yargılayacaksınız; ama, bu üyeyi, tasfiye kurulu yetkisi taşıyan,
vesaire, özel hizmetlerde yetkiyi kötüye kullanma veya benzeri vekâlet
hükümleriyle yargılayacaksınız. Denilebilir ki, geçiş dönemidir,
olağanüstü yetkiler kullanılacak ve Türkiye'de, suçluları veya sanıkları,
mahkûm olmadan, kısa devre televizyon kanallarıyla infaz rejimi vardır; bu
kişileri çalıştıramazsınız. O hatayı parlamento tashih etmeli, o alanı
düzenlemeli; ama, hatırlanmalıdır ki, ne krizler ne olağanüstü dönemler veya
yetkiler, geçiş süreçleri, hiçbir zaman için hukukun tahrip edildiği süreçler
değildir, hukukun en fazla gerekli olduğu süreçlerdir. Değerli arkadaşlar, bu maddeyle 1 inci
madde birleştirildiğinde bir kara delik açtığımızı "yeniden
yapılandırma" veya "koruma, kurtarma" adı altında yolsuzluklara
çeşni olduğumuzu hatırlamamız lazımdır. Kanunu, Cumhurbaşkanınca tetkike
alındığından bu yana inceledim, bu sabah saat 5.00'te Anayasaya aykırılık
dilekçesini yazmaya, kaleme almaya başladım ve nihayet öğleden sonra saat
4.00'te tamamlayabildim. Dikkatlerinizi son defa çekmek istiyorum:
Bu madde bir af maddesidir; çünkü, yürürlükten sonraki sanıklar, özneler ve
suçlar bakımından suçun tipi değişiyor, suçlu değişiyor. Yürürlükten önceki
suçlar ve suçlular bakımından ise, Ceza Hukukunun temel kuralı gereği "leh
hükümler geriye yürür" anlamında, o suçları ortadan kaldıracağı için, af
niteliğinde bir kanunu çıkarıyoruz. Anayasamızın 87 nci maddesine göre,
doğrudan affı veya kısmen af etkisi doğuran yasaları, Yüce Parlamento üye tam
sayısının beşte 3 çoğunluğuyla ancak karara bağlayabilir ki, bu da 330'dur ve
Değerli Başkanımdan rica ediyorum, bu madde oylamasının elektronik cihazla,
açık oyla yapılması, Anayasamızın 87 nci maddesinin ilgili bölümü gereği bir
mecburiyettir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) AHMET İYİMAYA (Devamla) - Bu gereğin
yerine getirilmemesi halinde, sadece bu nisap sebebiyle dahi Anayasamıza
çarpacak, Anayasal yargıya takılacak bir maddedir. Değerli arkadaşlar, burada, bu yapılanmada
ben şeffaf bankacılık isterdim. Trilyonlarca, milyarlarca, dolar -geçiş
döneminde olağanüstü yetkiler ve işlemlere konu olacaksınız- krediler kime verildi, bu kaynaklar kime
aktarıldı, hangi sözleşmelerle, hangi şartlarla aktarıldı, ne kadar aktarıldı
sorusuna, Büyük Millet Meclisi veya millet doğrudan, hiçbir zaman için cevap
bulamayacaktır; çünkü, bu da, sırlara gömülecektir. Yolsuzlukları ve yoksullukları, siyasî
propagandasının ve programının malzemesi yapan partilerimize bilhassa
hatırlatmak ister, Yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (DYP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın İyimaya. Hiç merak etmeyin efendim, tasarının tümü
açık oylamaya tabidir. AHMET İYİMAYA (Amasya) - Mesele yok... BAŞKAN - Açık oylamaya tabi olan
tasarılarda maddelerin açık oylanması diye bir durum söz konusu değildir. Merak
buyurmayın efendim. Biz açık oylamayı zaten yapacağız, o, İçtüzüğün gereği,
Anayasanın gereği. AHMET İYİMAYA (Amasya) - Anayasa gereği... ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - 330 diyor ama,
onu da dikkate alın... BAŞKAN - AK Parti Grubu adına, Tokat
Milletvekili Sayın Ergün Dağcıoğlu; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından
alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ERGÜN
DAĞCIOĞLU (Tokat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bildiğiniz gibi,
daha 20 gün önce bu Meclisten büyük bir gürültüyle geçen 4739 sayılı Kanunun üç
maddesi, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından, yeniden görüşülmek üzere, Meclise iade
edilmiştir. Bunlar arasında, şu anda konuşacağımız geçici 1 inci madde de
bulunmaktadır. Sayın Cumhurbaşkanımıza göre, iade edilen
maddeler, mevcut hukukî yapıya, devlet sistemine ve Anayasamıza açıkça
aykırıdır. Şimdi, yapılması gereken, bu maddelerin
iade gerekçeleri dikkate alınarak, yeniden düzenlenmesidir. Oysa, hükümet,
yanlışta, maalesef, hâlâ, ısrar etmekte ve maddelerin aynen geçmesini
istemektedir. Bu iş böyle olmaz! Yüce Mecliste, muhalefetin haklı ve
bilimsel eleştirilerini hiçbir zaman dikkate almadığınız yetmiyormuş gibi,
itiyat haline getirdiğiniz bir tavırla, Sayın Cumhurbaşkanımızdan geri dönen
bütün kanunları, noktasına dahi dokundurtmadan geçireceğiz ısrarı, maalesef,
hem kamu vicdanını yaralamakta hem de savaş kararını bile almaya tek yetkili
olan bu Yüce Meclisimizin itibarını sıfırlamaktadır. Bunun farkında değil
misiniz Allahaşkına demekten kendimi alamıyorum. Değerli arkadaşlar, o halde, kamu
hizmetlerinin hukuka uygun olup olmadığına dair kamuoyunda tereddüt
uyandırabilecek bu gibi "ne sihirdir ne keramet, el çabukluğu
marifet" misali düzenlemelerden mutlaka uzaklaşmak zorundasınız; aksi
halde, kimsenin kimseye güveni kalmaz, şüphe yaygınlaşır ve ahlakî çürüme daha
da, gittikçe derinleşir. Maksadınız, hakikaten, dünyaya rezil
ettiğiniz ülkemizi, düştüğü bu sıkıntıdan kurtarmak, reel ekonomiyi ayağa
kaldırmak, istihdamı ve üretimi artırmak, çiftçiyi, esnafı ve tüm çalışanı
koruyup kollamaksa, Ziraat Bankasına ve Halk Bankasına 1-2 milyar dolar kaynak
aktarılsa, bu kaynaklar, çiftçisiyle, esnafıyla, sanayicisiyle, reel ekonomiye
tahsis edilse, ülke, çok kısa zamanda hissedilebilecek iyileşme trendine
girecek ve "körün gözüne parmak basma" misali, bu yanlışları
yapmaktan vazgeçerseniz, ülke nefes alacaktır diye düşünüyorum. Arkadaşlar, niye böyle söyledim; çünkü,
bu, daha 20 gün evvel, Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülürken, bu yanlışlıklar
konusunda, aynen bizim gibi, yani, AK Partililer gibi düşünen MHP'li
kardeşlerimiz bile, bugün, ne olduysa, ellerine tam yanlışı düzeltme imkânı
gelmişken, bu imkânı kullanmamakta ısrarlı görünüyorlar. Kilitlendiğiniz -size söylüyorum Sayın
Derviş ve bu işi kotaranlara- şu bankaları kurtarma operasyonlarından sonra,
şimdi, sıra, yöneticilerini, istikbalde yapacakları veya en iyimser ifadeyle,
yapabileceklerini düşündüğünüz yolsuzluklar, adam kayırmalar, rüşvet, irtikâp,
görevi kötüye kullanma ve suiistimaller gibi ihtimallere karşı, şimdiden
şerbetleyip, ehl-i şia'daki imam masuniyeti gibi bir koruma zırhı içerisine
alma gayretiniz, sizin güvenirliğinizle ilgili olarak, yüce milletimiz
tarafından da ibretle izlenmektedir. Kaldı ki, bu dokunulmazlık iznini bu Yüce
Meclisten ne yüzle istediğinizi de anlamak mümkün değildir; çünkü, birçoğu şu
anda bile soruşturması devam eden, şaibeli, suçlu namzeti kişilere talep
ettiğiniz dokunulmazlık, bu dokunulmazlığı verme hakkına sahip olan, bu Yüce
Meclisin üyeleri olan, Yüce Mecliste hizmet eden parlamenterlere,
milletvekillerine bile çok görülmektedir. Yani, bu kişiler, bu tip talepleri
yaparken yüzleri hiç kızarmıyor ve insan, ne kadar rahat bu insanlar diye
düşünmekten de kendini alamıyor; ama, bu işi öyle güzel kotarıyorlar ki; IMF
istiyormuş, döviz artar, kriz çıkar, para gelmez, IMF İcra Kurulu Toplantısı,
vesaire... Öyleyse, dayatma kanunları bir bir çıksın! Yani, şimdi, kamu
bankaları yöneticilerinin dokunulmazlığını IMF istiyormuş, öyle mi; bırakın
allahaşkına, insanı güldürmeyin! Çağdaş bir beyin, Avrupalı, Amerikalı bir
beyin, muhtemel yolsuzlukları yapacak olan yöneticileri dokunulmazlık zırhına
almazsanız size para göndermeyiz diyor, öyle mi; yapmayın allahaşkına! Şimdi, aksi halde, bu kanunlar çıkmazsa
bırakıp gidermiş beyefendi!.. Ee, git öyleyse demezler mi adama! Türkiye bu
kadar sana medyun mu allahaşkına! Sayın Bahçeli de, sözde tavır alıp, seçmene
selam gönderiyor; ama, bu mızrak bu çuvala sığmıyor arkadaşlar; hakikaten,
gereğini yapmak gerekir. (MHP sıralarından gürültüler) Lütfen... Sinirlenmenize
gerek yok; çünkü, Sayın Bahçeli de, bu konuda, benim gibi düşündüğünü ifade
etti. Demokles'in kılıcı gibi tepemizde bekletilen IMF'den gelecek para
tehdidine gelince. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Dağcıoğlu, toparlayın
efendim. MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Devamla) - Herkes,
şu ana kadar geldiği ifade edilen yaklaşık 20 milyar dolar, yeşil dolarlar
halinde, bavullarla, Merkez Bankasına teslim ediliyormuş gibi düşünüyor; yok
böyle bir şey arkadaşlar! Bizden bu kadar fedakârlık yaptırmak
suretiyle önünü açtıkları dolarlar, öyle bir güne denk getiriliyor ki, bir
uluslararası dışborç ödeme gününde, bir telefon talimatıyla, hesaplar arasında
virmanla bu iş zaten hallediliyor. Peki, bize kalan ne derseniz; bize de, bu
işin ceremesi olarak, sadece, artan borç faizleri kalıyor; yani, bizim Tokat'ta
bir atasözümüz vardır; derler ki: "Yırtılan, Ali Paşanın şalvarı
oluyor." O halde, geliniz, bu sorunu, Anayasa
Mahkemesine gitmeden, Anayasa marifetiyle değil, Yüce Mecliste, bu parlamenter
kardeşlerimizin dikkatli çalışmalarıyla aşalım diyor, her şeye rağmen, çıkacak
kanunların, aynı mantık içerisinde hayırlı olmasını niyaz ederek, saygı sunuyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Dağcıoğlu. Başka söz isteği?.. Yok. Geçici 1 inci madde üzerinde verilen 6
adet önerge vardır; önergelerden 3'ünü işleme alacağım. Önergeleri, önce, geliş sırasına göre
okutup, sonra, aykırılık derecesine göre işleme alacağım. İlk önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Sıra Sayısı : 811 Görüşülmekte olan yukarıda sıra sayısı
yazılı kanun tasarısının 3 üncü maddesinin (10.1.2002 tarih ve 4739 sayılı
Kanunun geçici 1 inci maddesinin) birinci fıkrasının son kelimesi olan
"yetkilidirler" kelimesinden sonra "ve sorumludurlar"
ibaresinin eklenmesini saygılarımızla arz ederiz. Evliya Parlak Hakkâri BAŞKAN - İkinci önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Sıra Sayısı : 811 Görüşülmekte olan
yukarıda sıra sayısı yazılı kanun tasarısının 3 üncü maddesinin (10.1.2002
tarih ve 4739 sayılı Kanunun geçici 1 inci maddesinin) üçüncü fıkrasının madde
metninden çıkarılmasını saygılarımızla arz ederiz. Evliya Parlak Hakkâri BAŞKAN - Okutacağım
üçüncü önerge, aynı zamanda en aykırı önerge olup, okuttuktan sonra işleme
alacağım. Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Sıra sayısı : 811 Görüşülmekte olan,
yukarıda sıra sayısı yazılı kanun tasarısının 3 üncü maddesinin (10.1.2002
tarih ve 4739 sayılı Kanunun geçici 1 inci maddesinin) tasarı metninden
çıkarılmasını saygılarımızla arz ederiz. Evliya Parlak Hakkâri BAŞKAN - Sayın Komisyon?.. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN
ŞAHİN (Antalya) - Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Hükümet?.. ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan. EVLİYA PARLAK (Hakkâri) - Önergelerimi
çekiyorum Sayın Başkan. BAŞKAN - Üçünü de çekiyorsunuz?.. EVLİYA PARLAK (Hakkâri) - Evet. BAŞKAN - Peki. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan,
Sayın Parlak da katılmıyor! BAŞKAN - Efendim, önergeler çekilmiştir. Geçici madde 1'i oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Efendim, İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre
söz istekleri var. Lehinde, Sayın Evliya Parlak, buyurun.
(DSP sıralarından alkışlar) Süreniz 2 dakika. EVLİYA PARLAK (Hakkâri) - Sayın Başkan,
Yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; sözlerime başlarken, hepinizi saygıyla
selamlarım. Değerli arkadaşlar, 57 nci hükümet,
kurulduğu günden bu yana, sürekli olarak, uzlaşı kültürü içerisinde, başta,
Anayasa ve temel yasalar olmak üzere, çok sayıda, bu nitelikli yasayı
çıkarmıştır ve bu yasaların tümü, bugün kamuoyunda yarar sağladıkça, bu
hükümetin değeri anlaşılmaktadır. Bu hükümet kurulduğundan itibaren, geçmiş
yirmi seneye dayalı eksiklikleri gidermek üzere ve hiçbir zaman günübirlik
çareler düşünmeden, bu temel yasaları çıkarmaya çabalamıştır. (DSP sıralarından
alkışlar) 1999'dan itibaren, bu çabalar sonucu ekonomi
yavaş yavaş düzlüğe çıkarken, geçtiğimiz yıl kasım ve 2001 yılı şubat ayında
çıkan krizler sonucu, elbette ki, Türkiye'de ekonomi birtakım sarsıntılar
geçirmiştir; ama, bunların kökü, geçmişteki yanlış, eksik uygulamalardan
kaynaklanmaktadır. İşte, bu yasa, bugün -bundan 20 gün önce çıktığında bile-
bütün reel sektörü rahatlatmıştır. Bu 3 madde de -bununla beraber- yayımlandığı
gün, bugünkü bu mevcut tedirginlik tekrar giderilecektir. Bugün, iç ve dışarıdaki tüm finans
kuruluşları -ki, bugün basında var, görmüşsünüzdür- uluslararası kredi
değerlendirme kuruluşları bile, Türkiye'nin notunu yükseltmiştir; bununla
iftihar etmemiz lazım. (DSP sıralarından alkışlar) Bunları biz yaptırmıyoruz,
uluslararası kuruluşlar değerlendiriyorlar. Türkiye'deki bütün finans
temsilcilerine sorun, bu yasa çıktığında en çok eleştirilen, bankacılara
hortumlama yolu için birtakım krediler verilecek konusuydu; ama, bugün kimse
bundan bahsetmiyor... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - 1 dakika içerisinde toparlayın
efendim. EVLİYA PARLAK (Devamla) - O gün
eleştirilen; yani, bu yasa ilk defa Meclise geldiğinde en çok eleştirilen konu
oydu. Efendim, herkes, işte bu Bankacılık Kanunuyla, artık, bütün bazı banka
patronlarına para aktarılacak... Hiçbir sözcü, burada, bugün bunu söyleyemedi.
Sadece, Cumhurbaşkanımız, takdir hakkını kullandığı bu 3 madde üzerinde
konuşuldu. Değerli arkadaşlar, bu yasa çıktığında ki,
bugün oturmaya başlamış olan bütün finans durumunun, ekonomik durumun, günden
güne iyiye gideceğine inanıyorum. Bu yasanın ve bundan sonra 57 nci hükümetin
çıkaracağı bütün yasaların ülkemize hayırlar getireceğine olan inancımı
vurguluyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Oyumun rengi beyazdır. Saygılar sunarım. (DSP, MHP ve ANAP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Aleyhinde, Sayın Lütfi Yalman. Oyunuzun rengini açıklamak üzere 2 dakika. Buyurun Sayın Yalman. LÜTFİ YALMAN (Konya) - Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; 811 sıra sayılı yasa tasarısının aleyhinde
söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Şimdi, bu kanun üzerinde konuşurken,
aslında, üzerinde durulması gereken birkaç madde var. Bunlardan bir tanesi,
Sayın Cumhurbaşkanının bu yasayı iade gerekçeleridir. Hükümetin, bu iade
gerekçelerini hiç dikkate almadan, yeniden, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
gündemine getirmesi, sanırım, doğru bir davranış değildir; öncelikle, bu... Bu kanunun üzerinde durulması gereken bir
diğer konu da, şimdiye kadar birçok kanunda olduğu gibi, yine, IMF'nin
istekleri üzerine kanun tekliflerinin, tasarılarının Türkiye Büyük Millet
Meclisi gündemine getirilmesidir. Herhangi bir madde üzerinde bile
tartışılırken değerli arkadaşlar, Sayın Bakan, ilgili bakan diyor ki:
"IMF'ye bunu kabul ettiremeyiz." Türkiye, iradesini mi kaybetti
allahaşkına; Türkiye, inisiyatifini mi kaybetti?! Türkiye, böyle bir sıkıntıyla
şu anda karşı karşıya. Türkiye'nin, iradesi elinde olmayan bir devlet konumuna
düşürülmesi bu hükümet döneminde olmuştur. Kendi iradesini kullanamayan bir
hükümet, bir devlet konumuna düşürülmesi, 57 nci hükümet döneminde olmuştur.
Bu, bizim için bir züldür. Kusura bakmayın, bu realiteyi ifade etmek
mecburiyetindeyiz. Bir diğer önemli konu; bu kanun çıktıktan
sonra -Sayın Bakanın da ifadesiyle- 16,5 milyar dolar serbest bırakılacak
deniliyor. Değerli arkadaşlar, bu 16,5 milyar dolar, 65 000 000'un sırtına borç
olarak yazılacaktır. 65 000 000'un sırtına borç olarak yazılacak; ama, 6 veya 8
civarında banka sahibine verilecek, aktarılacaktır. Sayın Bakan kanunu iyi
okumadığımı ifade ettiler. Şimdi, buradaki paragrafı dikkatlice okumasını;
kime, neyi, ne zaman, ne şekilde, ne kadar miktarda -yüzde 65 oranı diyor orada
da- ve hangi şartlar altında vereceğini bir dikkate alması lazım. Böyle,
kamuoyunu yanıltacak, yönlendirecek, dikkatleri başka yönlere aktaracak tarzda
bir açıklama yapılmasını, doğrusu, yanlış buluyorum. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN- Sayın Yalman, 1 dakika içerisinde
toparlayın efendim; buyurun. LÜTFİ YALMAN (Devamla)- Değerli
arkadaşlar, bu kanunun bütününün, iş hayatı açısından, reel sektör açısından
faydalı herhangi bir getirisi olmamaktadır. Özel bankalara onlarca katrilyon
lira TL bazında para aktarılacak ve dolayısıyla, bunlar 65 000 000'un sırtına
sarılacaktır. Dikkatinizi çekmem gereken bir diğer nokta
var: Değerli arkadaşlar, biz, kamu bankalarını özelleştirmeye çalışıyoruz; ama,
şurada şu yaptığımız düzenlemeler beraberinde bir şeyi getiriyor ki, biz, özel
bankalara kamuyu ortak ediyoruz. Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu; bu, nasıl
bir çelişki değerli arkadaşlar?! Onun için, bu kanunun aleyhinde olduğumu
ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (SP, DYP ve AK Parti sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Yalman. Sayın milletvekilleri, kanunun tümü
açıkoylamaya tabidir. Açıkoylamanın şekli konusunda Genel
Kurulun kararını alacağım. Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla
yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir. Oylama için 3 dakikalık süre vereceğim. Bu
süre içerisinde sisteme giremeyen arkadaşlarımızın teknik personelden yardım
istemelerini; buna rağmen giremeyen arkadaşlarımızın, aynı süre içerisinde oy
pusulalarını Başkanlığımıza ulaştırmalarını; vekaleten oy kullanacak sayın
bakan var ise, hangi bakana vekaleten oy kullandığını, oyunun rengini ve
imzasını taşıyan oy pusulasını aynı süre içerisinde Başkanlığımıza
ulaştırmalarını rica ediyorum ve oylama işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Malî
Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında 10.01.2002 tarihli ve 4739 sayılı Kanun ve Anayasanın 89
uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme
Tezkeresi üzerine yapılan açık oylamanın neticesini açıklıyorum.
Bu sonuca göre, kanun kabul edilmiştir;
hayırlı, uğurlu olsun. Sayın milletvekilleri, saat 19.00'da
toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum. Kapanma
Saati : 18.50 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati : 19.00 BAŞKAN : Başkanvekili Ali
ILIKSOY KÂTİP ÜYELER : Kemal
ALBAYRAK (Kırıkkale), Melda BAYER (Ankara) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 58 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum. Görüşmelere kaldığınız yerden devam
ediyoruz. Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri
Personeli Eğitim Merkezleri Kanunu Tasarısı ve Adalet ve Plan ve Bütçe
Komisyonu raporlarının görüşmelerine başlıyoruz. VI. - KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 9. - Ceza
İnfaz Kurumları ve Tutukevleri Personeli Eğitim Merkezleri Kanunu Tasarısı ve
Adalet ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/744) (S. Sayısı: 786) (1) BAŞKAN - Komisyon?.. Hazır. Hükümet?.. Hazır. Komisyon raporu 786 sıra sayısıyla
batırılıp dağıtılmıştır. Tasarının tümü üzerinde, grupları ve
şahısları adına söz isteyen sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum:
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Ali
Şahin; Saadet Partisi Grubu adına, Sayın Mustafa Geçer; şahısları adına, Sayın
Aslan Polat, Sayın Orhan Bıçakçıoğlu. Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına,
Sayın Mehmet Ali Şahin; buyurun. AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ALİ ŞAHİN
(İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; uzun süredir Meclisimizin
gündeminde bulunan ve Adalet Bakanlığınca hazırlanmış, Ceza İnfaz Kurumları ve
Tutukevleri Personeli Eğitim Merkezleri Kanunu Tasarısı üzerinde Partimizin
görüşlerini belirtmek için karşınızdayım. Bu tasarı, Adalet Komisyonunda görüşüldüğü
sırada, ben de Adalet Komisyonu üyesiydim; Sayın Bakanımız da gayet iyi
hatırlayacaklardır, oradaki görüşmelerimizde de ifade ettiğimiz gibi, ceza
infaz kurumları ve tutukevlerinde görev yapmakta olan personelin eğitiminin ne
kadar önemli olduğu hususunda kendileriyle ve komisyon üyeleriyle hemfikir
olmuştuk. Adalet Bakanlığı, özellikle Sayın Türk'ün
Adalet Bakanlığı döneminde, Adalet Bakanlığı teşkilatıyla ilgili, ceza infaz
kurumlarıyla ilgili 10'a yakın kanun tasarısını hazırlayarak Türkiye Büyük
Millet Meclisine sevk etmiş, bunlardan önemli bir bölümü de Meclisimizce
görüşülerek yürürlüğe girmiştir. Siz değerli milletvekili arkadaşlarım
hatırlayacaksınız, bundan bir süre önce, İnfaz Hâkimliği Kanunu Tasarısını yine
Meclisimizde görüşmüştük ve yargı çevresinde, ceza infaz kurumu ve tutukevi
bulunan yerlerde infaz hâkimliği kurulmasını amaçlayan bu tasarı, Genel
Kurulumuzca kabul edilerek yürürlüğe girmişti. (1) 786 S.
Sayılı Basmayazı Tutanağa eklidir. Yine, Adalet Bakanlığınca hazırlanan ve
Meclisimize sevk edilen, ceza infaz kurumları ve tutukevleri izleme kurulları
da yine Meclisimizce kabul edilerek kurulmuş ve bundan birkaç ay önce de
yürürlüğe girmişti. Buna benzer başka kanun tasarıları da Adalet Bakanlığımızca
hazırlanarak Meclisimize sevk edilmiş, biraz önce de ifade ettiğim gibi, bir
kısmı yürürlüğe girmişti. Şimdi, bunları söyledikten sonra şunları
da söylemezsem meramımı tam anlatamamış olurum. Hiç şüphesiz ki, yasaları
çıkarmak önemlidir; ama, onun kadar önemli, belki de ondan çok daha önemli olan
şey, bu yasaların çıkış amacına uygun şekilde titizlikle uygulanabilmesidir. Şimdi, ceza infaz kurumları ve tutukevleri
izleme kurullarının oluşumuyla ilgili kanun yürürlüğe girdi ve yargı çevresinde,
ceza infaz kurumları ve tutukevi bulunan yerlerde de bu kurulların oluşumuna
başlandı. Ancak, aldığımız bilgilere göre, sivil kişilerden oluşması gereken bu
kurulların, bu amaca uygun oluşturulamadığı şeklinde şikâyetler alıyoruz.
Örneğin, Hakkâri'de de Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri İzleme Kurulu
oluşmuş. Şimdi, kurul üyelerini sayıyorum: Hakkâri Emniyet Müdürü, Hakkâri
Millî Eğitim Müdürü, Hakkâri Özel İdare Müdürü ve Hakkâri Gelirler Müdürü. Şimdi, biz, şu tasarıyı burada görüşürken,
bu kurulların, ceza ve tutukevlerinde kalan hükümlü ve tutukluların herhangi
bir şikâyeti olduğunda, dışarıyı bunu aksettirmekte zorlandıklarında, bunlara
yardımcı olmak ve yasada belirtilen sürelerle cezaevlerine giderek inceleme
yapmak, raporlar hazırlamak ve bunu da Adalet Bakanlığına göndermek, tabiî ki,
bağlı bulunduğu adliye çevresinde de cumhuriyet savcılıklarına vermek gibi
birtakım görevleri vardı. Yasa görüşülürken ve yasanın da gerekçesine
baktığımızda, bu kişilerin, tarafsız, o bölgede sevilen, sayılan, etkinliği
olan isimlerden seçilmesi ve özellikle sivil kişilerin olmasına özen
gösterilmesi, hem yasa gerekçesinde vardır, hem de burada yapılan konuşmalarda
bu temenniler ortaya konulmuştur. Buna rağmen -işte, Hakkâri örnektir,
önümüzdedir- kamu görevlilerinin bu kurulda görevlendirilmiş olması, şu yasanın
amacına uygun değildir. Sayın Bakanım, sanıyorum, kendilerine söz sırası
geldiğinde, bununla ilgili bu itirazlarımıza cevap vereceklerdir. Ayrıca, Manisa'da da yapmış olduğumuz
incelemelerden, araştırmalardan ortaya çıkıyor ki, orada da izleme kurulları
oluşmuş. Şimdi, Manisa Barosu Başkanı değerli meslektaşımız "biz, Manisa
Barosu olarak, yönetim, bir araya geldik, bizden isim istendi, bildirdik;
ancak, bildirdiğimiz isimlerden hiçbiri bu kurulda yok" diyor. Peki,
kimler var?.. Biliyorsunuz, Manisa'da, hep "Manisa davası" diye
gündemde olan bir dava var; gözaltındaki gençlere işkence yapıldığına dair
kamuoyunu günlerce meşgul etti; yargı ve Yargıtay arasında gidip gelen bir
dosya. Son aşama hangi noktadadır; bilemiyorum; ama, basından öğrendiğim
kadarıyla -Sayın Bakan çok daha iyi bilir- birtakım emniyet mensuplarının
gözaltında işkence yaptıklarının tespitine dair bir kararın ortaya çıktığı;
ama, kesinleşmediği şeklinde bir bilgim var. Tabiî, kesinleşmediği için kimseyi
suçlu ilan edemeyiz; ama "Manisa davası" olarak bilinen, birtakım
emniyet mensupları hakkında, gözaltında işkence yapılma iddiasıyla açılan
davada, bu, işkence yaptığı iddia edilen polislerin avukatları izleme
kurulunda! Şimdi, Manisa Barosu Başkanı "bu konuda tarafsızlığıyla
bilinen, sevilen, sayılan, objektif davranabilecek avukat arkadaşların
isimlerini bildirdik; ama, her ne hikmetse, bu kurulda -demin bahsettiğim
davada- işkence yaptığı iddia edilen sanıkların avukatlığını yapmış olan iki
avukat, Manisa'daki izleme kurullarında görev almıştır. Sayın Bakanımın bu bilgiler ışığında bizi
aydınlatacağını biliyorum; ancak, bunların, buradan çıkan kanunun amacına uygun
tatbik edilmediği, uygulamada aksaklıkların olduğu gerçeğini de gözardı edemeyiz. Değerli arkadaşlarım, geçtiğimiz yıl, 3
Ekim 2001'de Anayasayı değiştirdik. Hiç şüphesiz ki, temel hak ve özgürlük
sınırlarını genişletelim ve altına imza koymuş olduğumuz uluslararası
anlaşmalara paralel yasalarımızda değişiklikler yapalım. Mesela, bu konuda,
Anayasamızın 19 uncu maddesinde de bir değişiklik yapmıştık, gözaltı sürüleri
uzundu, bu gözaltı sürelerini toplu suçlarda dört güne indirmiştik. Şu anda,
toplu suçlarda dahi gözaltı süresi, Türkiye'de dört gündür, dört günden fazla
kimse gözaltında tutulamaz; ancak -işte Anayasayı değiştirmek yetmiyor ki,
yasaları değiştirmek yetmiyor ki- tatbikat önemli. Ekim ayında Anayasa değişikliği yürürlüğe
girdi. Van'da -ismini veriyorum Sayın Bakanım- Fehime Ete isimli bir hanım -ki,
Van, olağanüstü hal bölgesi de değildir- 18 aralıkta tam yirmi gün gözaltında
tutuldu; bakın, haber veriyorum! Anayasayı değiştiriyorsunuz, gözaltı
süreleri toplu suçlarda dört gün diyorsunuz; ama, bu Anayasanın yürürlüğe
girdiği tarihten iki ay sonra, Van'da, Fehime Ete isimli bir hanım tam 20 gün
gözaltında tutuluyor... Avukatının, Adalet Bakanlığına şikâyetleri var. Diyarbakır'da, yine aralık ayında,
Emrullah Kara ve Mustafa Yaşar isimli iki sanık, tam 44 gün gözaltında tutuldu;
belgeler bendedir. Şimdi, hiç şüphesiz ki, çağdaş hukuk
normlarını Türkiye'ye taşıyacağız, gözaltı sürelerini indireceğiz, ceza infaz
kurumları kuracağız, filan, falan, güzel; ama, tatbikatta, eğer bu tür
aksaklıklar olursa, bu yasalara güven sarsılır, bu yasaları çıkaran
Parlamentoya güven sarsılır, bu yasaları hazırlayıp Parlamentoya sevk eden
hükümete güven sarsılır, demokrasiye güven sarsılır, rejime olan güven
sarsılır. O bakımdan, Adalet Bakanımızın ne kadar
gayretli olduğunu biliyoruz, tüm kamuoyu da izliyor; işte, yine onun tarafından
hazırlanmış olan bir kanun tasarısı üzerinde görüşüyoruz. Genel olarak ve
prensip olarak, ceza infaz kurumları ve tutukevleri personeli eğitim
merkezlerinin kurulmasına bir itirazımız olamaz; hiç şüphesiz ki, cezaevi
personeli eğitilmelidir. Tabiî, buradan şöyle bir sonuç da çıkabilir.
Cezaevlerinde bulunan tutuklu ve hükümlüler, aslında, orada ıslah edilerek
topluma yeniden kazandırılmalıdır; yasalarda böyledir. Bu tasarının
hazırlanmasının nedenlerinden biri, aslında, bir itiraftır. Deniliyor ki, evet,
biz, cezaevlerinde bulunan hükümlü ve tutukluları topluma kazandırma noktasında
başarılı değiliz. Niye; çünkü, bunları topluma yeniden kazandıracak olan
personelimiz eğitimsizdir, bu insanları yetiştirmeliyiz ve cezaevindeki hükümlü
ve tutukluları topluma kazandıracak, onları ıslah edecek bir eğitim düzeninde
olmalıdır cezaevi personeli. Bu tasarı, aslında, bunu ifade ediyor, bunu
söylemek, bunu belirtmek istiyor. Bu bakımdan, tabiî ki, cezaevi personelinin
eğitilmesiyle ilgili bu tasarı, hepimizin de kabul edeceği, destek vereceği bir
tasarıdır. O bakımdan, prensip olarak buna olumlu yaklaştığımızı ifade etmek
istiyorum. Ne olacak bu eğitim merkezlerinde; hizmet
öncesi eğitim yapılacak, hizmetiçi eğitim yapılacak, görevde yükselme eğitimi
yapılacak. Bu tasarının gerekçelerini ve tasarının kendisini okuduğumuzda
ortaya çıkan gerçek budur. Nitekim, değerli arkadaşlarımız tasarının 3 üncü
maddesini okuduklarında, bu tasarının hangi amaçla çıktığını da göreceklerdir.
"Ceza infaz kurumlarının ve tutukevlerinin ihtiyacı olan personeli
yetiştirmek ve meslekî eğitimlerini vermek üzere Ankara'da Ceza ve Tevkifevleri
Genel Müdürlüğüne bağlı Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri Personeli Eğitim
Merkezi kurulmuştur. Bu Genel Müdürlüğe bağlı olarak, dört ilde daha Bölge
Eğitim Merkezi kurulabilir" deniliyor. Demek ki, önce Ankara'da bir genel
müdürlük olacak, ayrıca, dört ilde de bölge eğitim merkezleri kurulacaktır.
Tabiî, bunlar için kadroya ihtiyaç var. Nitekim, tasarının sonunda
görüyorsunuz, Plan ve Bütçe Komisyonunda da bu incelenmiş. Adalet Bakanlığının
talep ettiği kadro sayısı birazcık tenkis edilmiş, azaltılmış; ama, buna
rağmen, bu eğitim merkezlerinin kurulmasıyla ilgili kadroların verilerek, bunun
hayata geçirilmesi de Plan ve Bütçe Komisyonunda kabul edilmiş ve orada, hiçbir
siyasî parti de buna itiraz etmemiş, bunun yasalaşması istikametinde
tercihlerini ve oylarını ortaya koymuşlar. Şimdi, sözlerimin sonuna doğru gelirken,
burada itiraz ettiğim bir husus var. Nitekim, şu tasarıda, 8 inci maddeye
muhalifim demişim, altında da imzam var, Adalet Komisyonu üyesi olarak. 8 inci
madde "Eğitim Kurulu ve Öğretim Görevlileri" diye bir bölümü ifade
ediyor. "Eğitim merkezinin danışma
organı olan Eğitim Kurulu, Adalet Bakanlığında Bakanın başkanlığında aşağıdaki
üyelerden oluşur" diye, bir kurul oluşturuluyor. Böyle bir kurula gerek
olmadığı kanaatindeyim. Şimdi, bu kurulda görev alacak, Adalet Bakanlığında
görev yapan değerli bürokrat arkadaşlarımız var; onların her birine saygımız
sonsuzdur. Bu kurulun lüzumsuz bir kurul olduğu kanaatindeyim ve kaldı ki,
Adalet Bakanlığında, zaten eğitimle ilgili bir genel müdürlük de var. Bu
işleri, orada, Adalet Bakanlığının şu andaki mevcut kadrosu içerisinde dahi
yapmak mümkündür; ama, Sayın Bakan ve Adalet Bakanlığı, cezaevi personelinin
eğitimine çok önem vermiş olacaklar ki, mutlaka bu eğitim merkezlerini kuralım
ve dolayısıyla, Türkiye'nin dört yerinde de bunun ayrıca şubeleri olsun ve
cezaevi personelini, hem hizmetiçi hem de hizmet öncesi iyi bir eğitime tabi
tutalım diyorlar; ancak, eğitim kurulu oluşturulmasıyla ilgili bu düzenlemenin
gereği olmadığı kanaatindeyim. Bunu, Adalet Komisyonundaki görüşmeler esnasında
da ifade etmiştim, bir kez daha, Grubumuz adına, burada, Genel Kurulda da ifade
ediyorum. Maddeler üzerinde de, hiç şüphesiz ki,
görüşmeler yapılacak. Maddeler üzerinde yapılacak olan görüşmelerde, maddelerle
ilgili düşüncelerimizi de ayrıca arz edeceğiz ve Muhterem Heyetinize sunacağız. Bu tasarıya, demin söylediğim ihtirazî
kayıtla sıcak baktığımızı, yasalaşması istikametinde yardımcı olacağımızı
Muhterem Heyetinizin huzurunda ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyoruz
efendim. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Şahin. Saadet Partisi Grubu adına, Hatay
Milletvekili Sayın Mustafa Geçer; buyurun. (SP sıralarından alkışlar) SP GRUBU ADINA MUSTAFA GEÇER (Hatay) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 786 sıra sayılı Ceza İnfaz Kurumları ve
Tutukevleri Personeli Eğitim Merkezleri Kanunu Tasarısı üzerinde, Saadet
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi
selamlıyor, saygılar sunuyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
tasarının gerekçesinde... Aslında, sayın hükümetin tüm kanun tasarılarının
gerekçeleri gayet güzel yazılıyor. Gerçekten, insan, gerekçeleri okuduğu zaman,
çok güzel şeylere kapılıyor. Burada da yine çok güzel şeyler var. Muhakkak ki,
eğitim çok önemli, bu eğitime de ihtiyacımız var, ona katılıyoruz. Tasarının
gerekçesinde "modern ceza infaz sisteminin amacı, hükümlünün iç varlığına
nüfuz ederek onu ıslah etmek, bir daha suç işlemesinin önüne geçerek, topluma
faydalı bir fert olarak serbest bırakmaktır" deniliyor. Bu, çok güzel
tabiî; yani, hükümlünün iç varlığına nüfuz ederek... Bunu, manevî boyutta bir
yaklaşım diye düşünüyorum. Burada, iç varlıktan kasıt, herhalde solunum
sistemi, dolaşım sistemi, sindirim sistemi değil; manevî boyutta onun ruh
yapısını düzeltmek ve belki, onu suça iten saikleri veya onun yaklaşımlarını
değiştirmek. Bir de, o kişiye, adaletin yerini bulduğuna dair, belki çekmiş
olduğu cezanın gerekli olduğuna onu inandırarak, onu, arınmış bir vatandaş
olarak toplumun içine tekrar salmak. Yine, gerekçede özetle "insan
haklarına yer veren ve bu haklara üstünlük tanıyan ceza sistemlerinde amaç,
insan haklarına saygılı bir ceza infaz sisteminin geliştirilmesidir"
deniliyor. Gerçekten bu da çok önemli. Bugün, ülkemizde, ceza infaz
kurumlarında, tutukevlerinde veya gözaltında, maalesef, insanlık haysiyetine
yakışmayan, insan onuruna yakışmayan, insanlıkdışı birtakım muamelelerin
olduğunu biliyoruz. Bunlar, İnsan Hakları Komisyonunun birtakım çalışmalarında
ve daha önce vatandaşların şikâyetlerinde, yine cezaevleri izleme komitelerinin
raporlarında maalesef ortaya çıkmıştır. Ülkemizde yapılan bu uygulamalarla
ilgili, insan haklarına aykırı uygulamalarla ilgili, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesine de oldukça fazla dosya gitmiştir. Bu sebeple, ülkemiz de, maalesef,
bu konuda notu en düşük ülkeler arasına girmiştir. Ceza infaz kurumlarındaki,
tutukevlerindeki, hatta gözaltı birimlerindeki personelin eğitilmesi son derece
önemlidir. Yani, şu anda çıkarılan yasaların lafzından anladığımız kadarıyla,
bu yasaların tam olarak uygulanması neticesinde, sanki, hiçbir insan hakları
ihlali olmayacakmış gibi bir kanaat uyanmakta; ancak, yasaların yapılması ve
yürürlüğe girmesinden çok, yasaların uygulanması alanındaki muameleler
önemlidir. Bugün, Türkiye Cumhuriyeti yasalarının çok
büyük bir kısmı dış kaynaklı yasalardır. Yani, Ceza Yasamız İtalyan Ceza
Kanunundan, Medenî Yasamız İsviçre'den, vergi yasalarımız Almanya'dan, usul
yasalarımız Fransa'dan ve çok önemli yasalarımız, gerçekten, resepsiyonla,
yani, Batı ülkeleri hukukundan tercüme edilerek alınmış yasalardır. Ancak,
Türkiye'de, bir vergi yasasının uygulanmasında, bir Medenî Kanunun
uygulanmasında veya Ceza Yasasının uygulanmasında, ceza ve hukuk usul yasalarının uygulanmasında çok büyük
sıkıntılarla karşı karşıya kaldığımız da bir gerçektir; ama, aynen alınmış
olmasına rağmen, bu yasaların, mehaz kanunların uygulandığı ülkelerdeki
uygulama alanlarında çok daha insan haklarına uygun neticelerin çıktığına;
ancak, Türkiye'de uygulama aşamasında insan haklarının ihlal edildiğine tanık
oluyoruz. Buradaki sorun nedir; yani, neden insanlara ceza infaz kurumlarında,
tutukevlerinde ve gözaltında işkence yapılmaktadır? Bunları reddederek veya bu
gerçeği kabul etmeyerek, bunların yok olduğunu varsayarak, ülkemizi bu ayıptan
kurtarmak mümkün değildir. Türkiye'de insanların, tutukluların,
gözaltında olan insanların, sanıkların veya hükümleri infaz edilen infaz
kurumlarındaki, cezaevlerindeki tutukluların, hükümlülerin işkence
görmelerinin, insan haysiyetine yakışmayan birtakım muamelelere tabi
tutulmalarının altında yatan gerçek nedir diye düşündüğümüzde, Türkiye'de,
gerçekten, bunun bir fikir hürriyeti, insanların diğer insanların düşüncelerine
ve inançlarına saygılı olma kültürünün gelişmediği ve farklı düşünen
insanların, belki, devletin de taraf edildiği bir ideolojik şablona uymayan
insanların tutukevlerinde, gözaltılarda, henüz hüküm giymeden birtakım
insanlıkdışı muamelelere tabi tutulduklarına tanık oluyoruz. Hükümlü hale
gelmiş bir mahkûmun, ceza infaz kurumlarında başına gelen birtakım işkencelerin
ve insanlıkdışı muamelelerin, insan hakları ihlallerinin temelinde de bunun
yattığı kanısındayım. Yani, devletin resmî bir ideolojik şablonunu tanımlamış;
aslında, devletin taraf olmadığı; ama, bazı çevrelerin devleti de bu şablona
taraf ederek, o şablona uymayan insanlara karşı yürüttüğü insafsız birtakım
muamelelerin olduğu, Türkiye'de bir gerçektir. Mesela, geçen yıl -gazetelerde de yer
aldı- bir yargı mensubunun, Adalet Bakanlığı müfettişleri tarafından
savunmasının alınmasında çok ilginç birtakım sorgulamalar vardı. Aslında,
oradaki o şahsın; yani, yargı mensubunun, sanki suçmuş gibi isnat edilerek
savunmasının alındığı şeyler şöyleydi: Deniliyor ki "yakın zamana kadar
eşinizin benimsediği gayri çağdaş kıyafet tarzı..." Bu ne demek?.. Yani,
benim eşimin kıyafet tarzıyla, benim bir kamu görevi yapmam arasında ne alaka
var?.. Yani, benim, bir kamu görevini yaparken, eşimin kıyafet tarzıyla benim
görev yapmam arasında nasıl bir illiyet bağı var?.. Bu nasıl bir mantık?..
Maalesef, arkada devam ediyor, deniliyor ki "evinize gelen misafirlerle
kadın erkek ayrı oturduğunuz..." Benim evimde, giz alanımda; yani, mesken
masuniyetinin olduğu bir ortamda ve istediğim gibi yaşayabileceğim bir ev
ortamında, hanemde, benim, kimlerle, nasıl oturduğumu suç unsuru olarak dayatan
bir zihniyetin, aslında, devletin o kamu kurumunda görev yapmaması gerekir. Bu,
hangi yasalarla, hangi mantıkla bağdaştırarak bir insana sorulabiliyor?.. Ve
devam ediyor, deniliyor ki "radyonuzdan ve televizyonunuzdan, makamınızda
ve evinizde dinî yayınlar ve ilahiler dinlediğiniz duyumu alınmıştır..."
Allahaşkına, nerede yaşıyoruz biz?.. Şu anda, Diyanet İşleri Başkanlığı da,
TRT'nin, devletin resmî kanallarında dinî yayınlar yapmıyor mu?! Elbette ki,
bir toplumun moral değerlerinin geliştirilmesi de çok önemli bir unsur değil
mi?! Kriminal açıdan insanların suç işleme eğilimlerini ortadan kaldıracak
önemli bir faktör değil mi bu?! Yani, orada diyor ki: "Sizin, radyo ve
televizyonunuzdan, böyle ilahiler dinlediğiniz duyumu alınmıştır. Hâkimler ve
Savcılar kanununun 84 üncü maddesine göre, üç gün içerisinde savunmanızı
veriniz." Bunu yapan, Adalet Bakanlığının bir müfettişi ve muhatap olan,
bu tacize -aslında, bu manevî işkenceye- muhatap olan insan da, bir yargı
mensubu! Bunun temelinde yatan saik nedir; yani, bu insan, bunu yapmakla suç mu
işlemiş?! Elbette ki, burada, bu muameleyi yapan,
kamu görevini yapan, kamu yetkisini kullanan kişilerin eğitimi çok önemli.
Hangi açıdan eğitimi çok önemli; elbette ki, insan hakları açısından eğitimi
çok önemlidir, eğitimin içeriği burada çok önemlidir. Benim, evimde, yaşam
biçimimi, oturuş biçimimi sorgulayan veya "kanunsuz suç ve ceza
olmaz" ilkesi olduğu halde, hukuk devletinin bu en önemli ilkesi olduğu
halde ve bir ülkede masumiyet karinesi olduğu halde, yani "hakkında kesin
mahkeme kararı olmadan hiç kimsenin suçlu kabul edilemeyeceği ve yasalarda
belirtilmiş cezalardan başka cezalarla da cezalandırılamayacağı" hükmü
varken, insanların, onun farklı düşündüğü kanaatiyle veya kendi kafasında
oluşturduğu bir yapıya uygun düşmediği kanaatiyle, o insanlar hakkında, böyle
bir soruşturma yapabilmesi ve öyle insanların, kamu kurumlarında, hele adalet
müesseselerinde hâlâ barınıyor olması, bu ülke için, son derece yüz kızartıcı
bir olaydır. Herhangi bir sanık -yani, masum olan biri,
hakkında kesin hüküm olmayan bir vatandaş- herhangi bir suçu irtikâp ettiğinden
dolayı tutuklandığında, polis gözaltında muazzam işkenceler görmektedir.
Basında, yayında izliyoruz; adamın gözü şişmiş, morarmış, kafası kırılmış, alnı
yarılmış, basında da "traş olurken yaralandı" deniliyor. Allahaşkına,
ben 46 yaşındayım ve hep kendim traş olurum, bugüne kadar, traş olurken, gözüm
şişip, morarmadı; ama, belki, aceleden, yüzde bazı çizikler, kesikler
oluşabilir. Bu şekilde, bu insan hakları ihlalleri
örtülenerek, üstü peçelenerek, Türkiye'nin, ülkemizin, gerçekten, çağdaş
dünyanın bir ferdi olmasının sağlanması mümkün değildir. Onun için, burada,
tabiî, işin eğitim boyutu çok önemlidir. Şu anda görüşmekte olduğumuz yasa,
aslında, infaz kurumlarındaki, tutukevlerindeki, gözaltındaki, hatta, suç isnat
eden veya sorgulayan Adalet Bakanlığı bünyesindeki personelin dahi, insan
hakları açısından eğitiminin son derece önemli olduğunu göstermektedir. İşin
eğitim boyutu ve eğitimin içeriği de burada çok önemlidir. Yani, biz, personeli
eğitirken hangi alanda eğiteceğiz ve burada insan hakları tanımlamasına neyi
sokacağız; tabiî ki, bu da önemlidir. Yani, insan hakları tanımlamalarında
birtakım sapmalar olduğunu görüyoruz. Gerçekten, evrensel boyutta tanımlanmış
olan ve Türkiye'nin çokuluslu, iki taraflı anlaşmalarda taraf olduğu insan
haklarının teminat altına alınması ve Anayasamızda sayılan insan hak ve
görevleriyle ilgili tüm maddelerin uyum yasalarının çıkarılması ve bunları
uygulayacak, bunları infaz edecek birimlerin veya kamu personelinin de, bu
alanda, yani, insan hakları alanında, evrensel boyutta tanımlanmış insan
hakları tanımı boyutunda eğitilmesi ve o insanlara o noktada muamele etmesi,
elbette, kaçınılmaz bir durumdur ve bu yasada da, inşallah, gerekçesinde de
gördüğümüz kadarıyla, bu personelin eğitimi çok önemli bir yer tutmaktadır.
Yani, gerçekten, mahkemenin ve Türk Ceza Yasasının belirlemiş olduğu ceza
miktarlarından öte, insanlarımız, bunun dışında, infaz evlerinde,
tutukevlerinde, gözaltında da, insan onuruna yakışmayan muamelelerle karşı
karşıya kalmaktalar. İşte, buradaki personelin eğitimi de son derece önemlidir.
Tabiî, burada, eğitim önemli derken, eğitimin içeriği de son derece önemlidir.
Böyle bir yasa çok önemlidir diye düşünüyorum ve bu yasanın çıkarılmasında ve
uygulanmasında da, aslında, diğer yasalarla da koordinasyon veya ilintiler gözden
geçirilerek, bir bütünlük sağlanarak, daha çok kafa yorarak bu yasanın buraya
getirilmesi ve çıkarılması, geç kalınmış bir olay diye düşünüyorum. Yasanın temelinde, maddî boyutta,
maddelerinde ve teknik boyutunda, tabiî, değişik, eleştirilebilir şeyler vardır;
ama, yasanın şu anda gelmiş şekliyle ileride daha da geliştirilebilir olması
noktasında düşünüyorum ve onu temenni ediyorum. Burada, hükümetin getirdiği, mesela,
kuruluşla ilgili 3 üncü maddede, hükümet tasarısında "Ceza ve Tevkifevleri
Genel Müdürlüğünün önerisi, Adalet Bakanının uygun görmesiyle ihtiyaç duyulan
yerlerde Adalet Bakanlığına bağlı bölge eğitim merkezleri kurulabilir"
derken Plan ve Bütçe Komisyonunda bunun sayısı 4'e indirilmiş. Tabiî ki,
Türkiye'de, şu anda, şartlı salıverme yasasından sonra tutukevlerinde, infaz
kurumlarında ne kadar mahkûm veya hükümlü var; onu bilmiyoruz; ama, şu bir
gerçek ki, Türkiye'de, maalesef, toplumsal birtakım sıkıntılar, ekonomik
krizlerin getirdiği, eğitimdeki aksaklıkların getirdiği suç işleme eğilimleri
son derece artmıştır. Bugün, her gün şahit oluyoruz; basında, yayında
izliyoruz; büyük şehirlerde kapkaç olayları, intiharlar; gençlerin çok değişik,
böyle, kabul edilemeyecek alanlara kaymaları, satanistlik ve buna benzer
birtakım şekillerde intihar etmeleri gibi eğitim aksamasından ve eksikliğinden
doğan, insanımızın gerçekten kabul görmüş temel değerlerinin onlara
verilmeyişinden doğan suç işleme oranları artmıştır ve bugün, Türkiye'nin
ekonomik sıkıntısından kaynaklanan, ekonomik boyutta işlenen suçlar da
artmıştır. Çek suçları, borcu ödememe veya diğer alanlarda, icra infazları,
icra cezaya göre infazlar ve buna benzer ekonomik sıkıntının getirmiş olduğu
suç işleme oranları da Türkiye'de son derece artmıştır. Bazen aklıma geliyor;
radyolarda, televizyonlarda dinlerdik; denilirdi ki: "Toplanan vergiler
sizlere okul olarak, fabrika olarak, yol olarak, üniversite olarak geri
dönecek." Temennimiz, inşallah, odur; yani, bizden, insanlarımızdan
toplanan vergiler, oluşturulan kamu kaynakları bizlere okul olarak dönsün,
üniversite olarak dönsün, fabrika olarak dönsün, yol olarak, köprü olarak
dönsün; yani, insanımızın hayat standardını ve mutluluğunu artırıcı yöndeki
yatırımlarla dönsün; ama, üzülüyorum ki, bu yapı içerisinde, bizlere biraz da
diyorum, endişe ediyorum, verilen vergiler hapishane olarak mı dönüyor? E tipi,
C tipi, A tipi, şimdi L tipi diye bir hapishane düşünülüyor. Âdeta, alfabede
hapishane kodu olmayan harf kalmayacak neredeyse. Ülkede bu kadar çok suç mu
işleniyor; bunun saikleri nedir? Suçların işlenmesi neticesinde gözaltına
alınan kişilere yapılan muamelelerin düzeltilmesi de önemli tabiî; bu eğitimin
verilmesi lazım, içerikli olarak verilmesi lazım. İnsan haklarına saygılı ve
kişi olarak onların tüm önyargılarından arındırılmış, resmî ideolojilerden
arındırılmış, kendi düşüncesi farklı olsa bile, farklı düşüncedeki bir insana
insanca muamele yapma kültürünü ve eğitimini almış insanlar tarafından
uygulanması son derece önemlidir. Ama, bugün, Türkiye'de, maalesef, demin
dediğimiz gibi, suç ortamları artmakta, ekonomik krizin ve kendi kültürümüzün
insanımıza ulaştırılmayışı, kendi temel doğrularımızın, millî değerlerimizin,
insanımıza, çocuklarımıza eğitim yoluyla ulaştırılmaması, onlara bir davranış
alışkanlığının verilmeyişi de, suç işleme eğilimini Türkiye'de artırmakta, ceza
ve tutukevleri sayısı da artmakta, âdeta, üniversitelerle yarışır şekilde.
Ülkenin değişik yerlerinde gezdiğimizde muazzam binalar görüyoruz;
sorduğumuzda, bu, ne diye "bu tutukevi" diyorlar. İşte, E tipi, F
tipi cezaevi ve buna benzer cezaevlerinin azalmasını... Aslında, koruyucu
hekimlik gibi, suç işleme eğilimini azaltacak tedbirlerin alınmasını, her şeye
rağmen suç işlenmişse ve cezaların öngördüğü suçlar işlenmişse, suçların
tanımlanmasını ve o suçlardan dolayı insanların yargılanmasından önce,
gözaltında ve tutukevlerinde yargılandıktan sonra, hükümlü olduktan sonra,
infaz evlerinde de insana yakışır bir şekilde, sadece kanunların öngördüğü
şekilde cezalandırılması temennisiyle ve ülkemizde cezaevlerinin azalması temennisiyle,
fabrikaların artması temennisiyle, hayırlı olmasını temenni ediyorum bu
tasarının. Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (SP,
DYP ve AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Geçer. ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Bu temennilere
katılıyoruz canı gönülden. BAŞKAN - Efendim, temennimiz,
cezaevlerinin ortadan kalkması olmalıdır. ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - İnşallah... BAŞKAN - Cezaevleri ne kadar çoksa, orada
ayıp o kadar çoktur. Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın
Mehmet Gözlükaya; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 786 sıra sayılı
yasa tasarısıyla ilgili olarak, geneli hakkında, Doğru Yol Partisi Grubu adına
söz aldım; başta Sayın Başkan olmak üzere, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Son günlerde, Adalet Bakanlığımız ve
hükümetimiz, cezaevleriyle ilgili birçok yasayı Meclise sevk etmektedir ve
Meclisçe de bu yasalar çıkarılmaktadır. Görüşmekte olduğumuz bu yasa tasarısı da,
aynı düşünceyle, Türkiye'de çağdaş bir ceza sisteminin, cezaevi sisteminin
gelmesiyle ilgili olarak sevk edilmiştir ve Doğru Yol Partisi olarak bize göre,
bu yasa doğrudur. Bu yasada birtakım eksiklikler olabilir; ancak, cezaevlerinin
önemli unsurlarından birisi olan personelinin eğitimiyle ilgili yapılan bu
düzenlemeler yerindedir. Sayın Oturum Başkanımızın söylediği gibi, inşallah,
Türkiye'de cezaevlerine ihtiyaç kalmaz. En büyük temennimiz de bu olacaktır;
ama, insanlar var oldukça, Türkiye'nin ekonomik durumu bu kadar bozuk olduğu
sürece, Türkiye'de eğitim düzeyinde birtakım sıkıntılarımız olduğuna göre, suç
ve suçlu adetleri çoğalacaktır. Hatta, eğer, söylentiler doğruysa -henüz,
resmen bir şey gelmiş değil Meclisimize- Af Yasasının genişletilmesi esası
düşünülüyorsa, maalesef, yine de, çıkardığımız suçluların yeniden cezaevlerine
dönmesi ve nasıl olsa af çıkıyor, yarın da seçim olur, bu seçimlerde de bu
hükümet bir af daha çıkarabilir gibi düşüncelerle, Türkiye'de suçlu ve suç
adedi artabilir ihtimalini düşünüyoruz. Değerli arkadaşlarım, konuya geçmeden
önce, Türkiye, bir kere, kesinlikle bu kapkaççı olayına bir son vermek zorunda;
yani, bir kadının çantasıyla yolda yürümesi mümkün değil. Dün, çok enteresan,
bir avukatın, kırmızı ışıkta durduğu zaman, camını kırıp, çantasını alıp
kaçıyorlar; yani, Türkiye buna bir çare bulmalı. Türkiye'de asayiş berkemal
diyorlar; ama, bize göre, asayiş berkemal değil. Çıkan olaylara bakarsanız,
keza, öyle. O bakımdan, af yasası düşünülecek midir, değil midir veya affın
genişletilmesi, Anayasa Mahkemesinden sonra birtakım düşünceler içerisine
Bakanlığımız girmiş midir girmemiş midir; bunu Sayın Bakandan duymak istiyoruz
ve bir af umuduyla suç ve suçlu adedini çoğaltmamak gerektiği kanaatindeyiz. Biraz önce söylediğim gibi, çağdaş ceza
infaz sisteminin amacı, hükümlünün iç varlığına nüfuz ederek, onu ıslah etmek,
bir daha suç işlemesinin önüne geçerek, topluma faydalı bir fert olarak
hapishaneden, cezaevinden çıkarmaktır. Bunun için de, bu cezaevlerinde en
önemli unsur personeldir. Personelin iyi yetiştirilmesi, eğitilmesi, gerçekten,
önemlidir. Meslekteki kalitenin, yani, cezaevlerini yöneten müdür ve aşağıya
kadar inen personelin mutlaka eğitilmesinde ve kalitesinin yükseltilmesinde
fayda vardır. Cezaevlerine düşenlerin ıslahı, şahsen
suçluluk duygusundan kurtulması, topluma iyi bir insan olarak dönmesi ve uyum
sağlayabilmesi, ancak cezaevlerinde gerekenin yapılmasıyla mümkün
olabilecektir. Bu yasa, bu bakımdan faydalı olacaktır diye düşünmekteyiz. Değerli arkadaşlarım, tasarıyı kısa kısa
bölümler halinde bilginize sunmak istiyorum. Biliyorsunuz, tasarının birinci
kısmında, ceza infaz kurumları ve tutukevleri personeli eğitim merkezi ile -ki,
bunun merkezi Ankara'da- 3 adet bölge eğitim merkezinin kurulmasına karar verilmiştir.
Birinci kısmın 4 üncü maddesinin üçüncü
fıkrasında, güvenlik, mahkûm psikolojisi, iç asayişle beraber, tutukevleri
teşkilatı ile personel görev ve yetki mevzuatları gibi dersler müfredata dahil
edilebilir mi, edilemez mi? İnşallah, bunu, Sayın Bakan açıklayacaktır.
Gerçekten, cezaevlerinin mevzuatında yetersizlikler vardır. Bu yönetmeliklerle
ve tüzüklerle cezaevlerini yönetmemiz mümkün değildir. Ayrıca, ikinci kısımda, bu kurul, eğitim
merkezlerinde görev alacaklar tadat edilmiştir. Burada bir iki şey söylemek
isteriz. Bir kere, ağırlıklı olarak, öğretim görevlileri olarak 8 inci maddede
tespit edilen Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından seçilecek bir üye,
Danıştay ve Yargıtaydan seçilecek birer üye var. Anayasanın 140 ıncı maddesinin
beşinci fıkrasına göre, hâkimler kanunda belirtilen görevler dışında resmî ve
özel görev alamadıklarına göre, acaba bir tezat var mıdır, bir yanlışlık var
mıdır? Bu hususta tereddüt ediyoruz. Bu tereddütün izale edilmesini Sayın
Bakandan rica ediyoruz. Ayrıca, bu eğitim görevlileri ile
görevleri tadat edilirken, din görevlisinin de bu kurullarda bulunması
gerektiğine inanıyoruz. Eğitimli, ilahiyat mezunu bir din görevlisi, burada, bu
kurulların içerisinde görev alabilir. Bu, bize göre nakısadır. Bu vesileyle,
hem disiplin hem de Avrupa'nın bu din meselesine ne kadar önem verdiğini
anlatmak babında bir anımı anlatmak istiyorum. Almanya'da bir cezaevini
ziyarete gitmiştik. Orada bir Türk mahkûm dedi ki "ben cuma namazına
gidemiyorum." "Biz bunu iletiriz" dedik. Nitekim, görevli müdüre
ilettik. Verdikleri cevap aynen şu: "Biz, herkesin, diniyle ilgili
ibadetini yapıp yapmadığını kontrol ediyoruz. Oruç tutacaksa o imkânları
sağlıyoruz, namaz kılacaksa o imkânları da sağlıyoruz; fakat, size söyleyen arkadaşı
tanıyoruz. Biz, bu kişinin, cuma namazına gitmesi için 6 saatlik bir izin
veriyoruz. Yaptığımız izlemede, bu arkadaşımız, namaza gitmiyor, camiye
gitmiyor, meyhaneye veya başka yerlere gidiyor. Bu bakımdan, onun mazereti
kabul edilmiyor ve izin talepleri de yerine getirilmiyor." Burada şunu
anlatmak istiyorum: Yani, mutlaka biz de dikkat etmeye çalışıyoruz; ama, orada
psikolojik sebeplerle, eğitimsizliği sebebiyle, belki de inanç zafiyeti
sebebiyle hapishaneye düşen insanlarımızın bu dinî eğitimine -ki ehil bir
kişiden almaları gerektiğine inanıyoruz- biraz daha önem verilmesi gerektiğine
burada işaret etmek istiyorum. Değerli arkadaşlarım, bir de, bu eğitim
kuruluna, cezaevlerinde bizzat müdürlük veya amirlik yapan, şartları uyan
görevlilerin de mutlaka alınmasında fayda görüyoruz; çünkü, bunlar,
cezaevlerinde yatanlarla her gün beraber oluyor, dışarıdan gelenlerden daha çok
bilgiye sahip ve o tutuklu veya hükümlülerin durumlarını bilen insanlardır.
Bunlardan istifade edileceği bazı maddelerde söyleniyor; ama, bana göre, aslî
kurulda da bunların bulunmasında fayda vardır. Yargıdan 4 üye alıyoruz; hem bu
4 yargı üyesiyle daha bir ahenk içinde olunabilir hem de ağırlığı, yükü çeken
bu personel onurlandırılmış olabilir diye düşünmekteyiz. Değerli arkadaşlarım, bu cezaevlerine
alınacak aday öğrenciler, idarede görev verilecek idare memuru öğrencilikleri
için, devlet memuriyet imtihanına girenlerden, puan sıralamasına göre
alınacaklar. Ayrıca, Adalet Bakanlığı tarafından da adlî yargı adalet
komisyonlarınca sözlü ve mülakat sınavlarında başarılı olanlar, bu
memuriyetlere kabul edileceklerdir denmektedir. Burada, yine, bir temennimizi, daha
doğrusu teklifimizi sunmak istiyorum. Türkiye'de gerçekten değişik fakülteleri
bitirmiş birçok üniversite mezunu, yüksekokul mezunu gençlerimiz var. Ben, lise
mezunları girmesin demiyorum; ama, bu üniversite mezunlarından da, çıkarılacak
yönetmelikle belirlenmek kaydıyla, yine şartları uyanların, cezaevlerindeki
kaliteyi yükseltme babında alınmalarında da, yine fayda mülahaza ettiğimizi
ifade etmek istiyorum. Bunlar, yeterlilik sınavıyla alınabilirler veya
üniversite sınav puanına göre de alınabilirler diye düşünüyorum. Özellikle, bu
mesleğe uygun eğitim görmüş psikolog, sosyolog, hukukçu vesaire gibi kişilerin,
üniversite mezunlarının alınmasında fayda görüyoruz. Değerli arkadaşlarım, bu personel
meselesine gelince, bugün, bu cezaevlerinde görev alacak personelin, gardiyan
veya diğerlerinin, amirlerinin maaşları cazip değil; yani, orada görevli birçok
cezaevi personelinin maaşları yetersiz. Her gün mahrumiyet içerisinde bulunan,
hayatı her gün tehlike içinde bulunan ve katilinden tutun hırsızına,
kapkaççısına kadar birçok hükümlü veya tutukluyla meşgul olmakta olan, onlarla
çok sık kavga eden bu insanlarımızın, cüzi maaşlarla, hele büyük şehirlerde,
sağlıklı oturma imkânları dahi bulunmamaktadır. Bu bakımdan, maaşlarına çok
dikkat edilmesi lazım, cazibeyi artırmak lazım. Avrupa Birliği ülkelerinde,
gardiyanından tutun, orada görevli olan herkesin -kadın ve erkek- maaşlarında
fevkalade düzgünlükler var. Bu konuda hiçbir şikâyet de varit değildir. Bu maaş
durumunun, yaptıkları görevin özelliklerine göre düzeltmesi gerektiğini ifade
ediyorum. Ayrıca, bu eğitim çalışmalarının, sadece
adaylık süresince yapılması, bize göre yeterli değil. Zaman içerisinde, eğitim
seminerlerine ve kurslarına devam edilmesi gerektiğini de burada hatırlatmak
istiyorum. Sözlerimin bu kısmında, mevcut
cezaevleriyle ilgili birkaç şey de söylemek istiyorum. Bize göre, F tipi
cezaevleri, şu an itibariyle yeterlidir; yani, yönetim şekli olarak yeterlidir,
konumları olarak yeterlidir. Buna birtakım itirazlar olabilir; ama, bu
itirazlar haklı görüldüğü takdirde, nitekim, son, baroların tepkisiyle ve
kamuoyunun, bazı yazarların tepkileriyle bazı düzeltmeler yapılmıştır. Bu
bakımdan, F tipi cezaevleri üzerinde çok fazla bir şey söylemek mümkün
değildir. Yalnız, bu cezaevlerini yönetenlerin, özellikle amirlerin yetkileri
açısından, teşkilat yasasına ihtiyaç vardır. Bu yasanın da, sanıyorum,
çıkarılacağına inanıyorum. Biraz önce söylediğim gibi, sadece yönetmeliklerle
kifayet edilmemelidir derim. F tipi cezaevlerinde, ayrıca, terör, mafya
ve organize suç ile mükerrer suçlardan yatanların ve ıslah olmamakta ısrar
edenlerin, sıkı disiplin yanında, ıslah ve iyileştirme programları, teknik ve
uzman personelce veya biraz önce, bu yasa tasarısında da belirtilen kurulların
tespit edeceği birtakım çalışmalarla, topluma hazırlanmalarına büyük ihtiyaç
vardır. Yani, bu adam cani oldu, bu adam terörist oldu, bir daha topluma yaramaz
değil. Bu cezaların ve hapishanelerin de amacı şu: Hapishaneye girenlerin,
çıktıktan sonra bir daha suç işlemesini önlemektir; ama, aslolan, toplumun, bu
suçlara ve bu suçluların eylemlerine muhatap olmamasıdır, yani toplumun
huzurunu sağlamaktır asıl. Bunun için de, hapishaneden çıkacak olan kişilerin,
mutlaka, herhangi bir ayırım yapılmadan, ıslah edilmeleri ve topluma
hazırlanmaları gerekir. Bununla birlikte, bu ıslah etme çalışmaları,
iyileştirme çalışmaları yapılırken, belli bir süre sonra, cezalarının bitmesine
az bir süre kala, F tiplerinden E tipi cezaevlerimize bunların nakli mümkün
olabilir ki, burada da, sosyal, psikolojik, eğitim ve ekonomik sorunlarının
yanında, sanat ve becerilerini geliştirmeleri düşünülebilir. Buradan çıkanları
da -çok az bir süre kala- açık cezaevlerinde bu sanat ve becerilerini
uygulamalarıyla birlikte, topluma kazandırmak mümkündür; çünkü, Türkiye'de en
büyük sıkıntı, bu cezaevlerinden çıkanların iş bulamamasıdır. Her ne kadar,
yasalarımızda, özel veya resmî sektörün cezaevlerinden çıkanlarla ilgili bir
kontenjanları var ise de, bunlar tatbikatta tam olarak kullanılmamaktadır. Onun
için, belli bir beceriye veya sanata sahip kılınan hükümlüye, mahkûma, devlet
tarafından, bireysel iş kurma desteğiyle -laf değil tabiî, lafını ediyoruz da,
veremiyoruz; ama- ciddî olarak üzerinde durularak, eğer iş kurma kredileri
verilebilir ise, bu insanların, en azından ailelerini geçindirebilecek
imkânlara sahip olabileceğini düşünmekteyiz. Ayrıca, son olarak şunu söylemek
istiyorum. Sadece Adalet Bakanlığı ve Adalet Bakanlığına bağlı görevlilerin
gayretleriyle cezaevlerine giren insanların ıslahı mümkün olmayabilir.
Toplumsal birtakım örgütlerin de istismar etmeden, bunların konumlarını,
düşüncelerini, ideolojilerini istismar etmeden de toplumsal kuruluşların bu
hapishanelerden çıkanlara yardımcı olması gerektiğini ifade ediyorum. Yani,
sivil toplum örgütleri bu insanlarımıza da sahip çıkmalıdır diye düşünüyorum.
Yani "şu anda, o kadar çok genç işsizimiz var ki, işsiz sayımız her gün
milyonlarca artıyor, bu hükümlülere nereden iş bulunacak" demek bize göre
yeterli değil. Bu insanlar da bizim insanlarımızdır. Bu insanların tekrar suçlu
olmalarını ve toplumun huzurunu bozmalarını engellemek için iş bulmalarında
birtakım imkânlar sağlanması gerektiğini ifade ediyorum. Yasayı Doğru Yol Partisi olarak
desteklediğimizi belirtiyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın
Gözlükaya. Gruplar adına başka söz isteği?.. Yok. Şahısları adına Sayın Aslan Polat var;
ama, zaman kâfi değil. Sayın Polat, sizin akıcı üslubunuzu da kesmek
istemiyorum. O nedenle, kanun tasarı ve tekliflerini
sırasıyla görüşmek için, 31 Ocak 2002 Perşembe günü saat 14.00'te toplanmak
üzere, birleşimi kapatıyorum. Hepinize iyi akşamlar diliyorum. Kapanma
Saati : 19.56 |
|