Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 21        CİLT : 84       YASAMA YILI : 4

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

58 inci Birleşim

30 . 1 . 2002 Çarşamba

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

                                                      Sayfa    

 

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMALAR

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - İstanbul Milletvekili Hüseyin Kansu’nun, Türkiye’nin, Ortadoğu ve Filistin sorunuyla ilgili politikalarına ilişkin gündemdışı konuşması

2. - Denizli Milletvekili Mustafa Kemal Aykurt’un, bazı banka şubelerinin kapatılmasından doğabilecek sorunlara ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması

3. - Diyarbakır Milletvekili Abdulsamet Turgut’un, Siirt’in Şirvan İlçesinde bulunan maden sahasının işletme hakkı konusunda ortaya çıkan anlaşmazlığa ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel’in cevabı

 

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - AB üyesi ülkeler parlamentoları üyelerinin katılımıyla Paris'te düzenlenecek olan "Karaparanın Aklanması" konulu konferansa TBMM'yi temsilen İstanbul Milletvekili Ahmet Tan'ın katılacağına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/972)

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. - Konya Milletvekili Özkan Öksüz ve 22 arkadaşının, Konya Ovaları Sulama Projesi (KOP) konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/248)

2. - Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak ve 19 arkadaşının, yerli silah sanayiinin güçlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/249)

V. - ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1. - Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerisi

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. - İzmir Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449)  (S. Sayısı : 527)

2. - Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname, Devlet Memurları Kanunu, Harcırah Kanunu ile Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/593) (S. Sayısı : 643)

3. - Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433)

4. - Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş ve Üç Arkadaşının Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı : 666)

5. - Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/754, 1/692) (S. Sayısı : 675)

6. - Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/756, 1/691) (S. Sayısı : 676)

7. - Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/753, 1/690) (S. Sayısı : 685)

8. - Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında 10.1.2002 Tarihli ve 4739 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/949) (S. Sayısı : 811)

 

9. - Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri Personeli Eğitim Merkezleri Kanunu Tasarısı ve Adalet ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/744) (S. Sayısı : 786)

VII. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in;

Türkiye Ziraat Bankası müfettişlerine gönderildiği iddia edilen genelgeye,

Bazı kamu bankalarının yurtdışı hesaplarına,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/5226, 5227)

2. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Türkiye'nin, AB üyeliği ve Kıbrıs sorununa ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı İsmail Cem'in cevabı (7/5282)

3. - Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz'un, 2002 yılında Kayseri'ye yapılacak yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Hasan Gemici'nin cevabı (7/5320)

4. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Afganistan'a asker gönderilip gönderilmeyeceğine ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu'nun cevabı (7/5411)

5. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Türkiye ve Arjantin'in ekonomik göstergelerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/5444)

6. - Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, Adıyaman İlindeki bazı spor tesislerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Fikret Ünlü'nün cevabı (7/5477)

7. - Kayseri Milletvekili Sadık Yakut'un, İstanbul Büyükşehir Belediyesinde görevlendirildiği iddia edilen mülkiye müfettişlerine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen'in cevabı (7/5484)

8. - Yozgat Milletvekili İlyas Arslan'ın, bir futbol karşılaşmasındaki hakem hataları iddialarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Fikret Ünlü'nün cevabı (7/5500)

9. - Diyarbakır Milletvekili Sebgetullah Seydaoğlu'nun, Diyarbakır İlindeki çiftçilere doğrudan gelir desteği ödemesi yapılmadığı iddiasına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'in cevabı (7/5573)

10. - Sakarya Milletvekili Cevat Ayhan'ın, doğrudan gelir desteği ödemelerine ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'in cevabı (7/5580)

 

 


I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak iki oturum yaptı.

Hakkâri Milletvekili Evliya Parlak, Hakkâri İlinin ekonomik sorunları ve sınır ticaretine,

Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Kaya, misakımillî’nin kabulünün 82 nci yıldönümüne,

Tekirdağ Milletvekili Nihan İlgün de, Trakya’da yapılmak istenilen cezaevlerine;

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında 4739 sayılı Kanunun Anayasanın 89 uncu maddesi gereğince bir daha görüşülmek üzere geri gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı,

Almanya Federal Cumhuriyetinde 1-3 Şubat 2002 tarihlerinde düzenlenecek olan Güvenlik Politikası 38. Münih Konferansına Türkiye Büyük Millet Meclisini temsilen MHP Afyon Milletvekili Müjdat Kayayerli'nin katılacağına ilişkin Başkanlık,

21.2.2001 ve 18.9.2001 tarihlerinde TBMM Başkanlığına sunulan, Tahsil Edilemeyen Hazine Alacağının Silinmesi Hakkında Kanun Tasarılarının geri gönderilmesine ilişkin Başbakanlık;

Tezkereleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; Plan ve Bütçe Komisyonunda bulunan tasarıların hükümete geri verildiği açıklandı.

Hatay Milletvekili Hakkı Oğuz Aykut'un, Adalet,

Bursa Milletvekili Kenan Sönmez'in, Kamu İktisadî Teşebbüsleri;

Komisyonu üyeliğinden çekildiklerine ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Erzurum Milletvekili Mücahit Himoğlu'nun, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesi (2/418),

Kütahya Milletvekili Ahmet Derin'in, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu, Sosyal Sigortalar Kanunu ile Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılması (2/345),

Muş Milletvekili Sabahattin Yıldız ve 16 Arkadaşının, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair 2809 Sayılı Kanun ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması (2/692),

Hakkında Kanun Tekliflerinin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergelerinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildikleri açıklandı.

Adalet Komisyonunda boş bulunan ve Anavatan Partisi Grubuna düşen 1 üyeliğe Bursa Milletvekili Kenan Sönmez,

Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonunda boş bulunan ve:

Anavatan Partisi Grubuna düşen 2 üyeliğe Hatay Milletvekili Hakkı Oğuz Aykut ile Mardin Milletvekili Ömer Ertaş,

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyeliğe de Gaziantep Milletvekili Nurettin Aktaş;

Gruplarınca aday gösterilerek seçildiler.

Niğde Milletvekili Mükerrem Levent ve 25 arkadaşının, madencilik sektörünün içinde bulunduğu durum ile bor ve altın madenleri (10/211),

Balıkesir Milletvekili Aydın Gökmen ve 24 arkadaşının, Türkiye'de ve Balıkesir'de bulunan maden kaynaklarının değerlendirilmesi (10/245),

Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu ve 20 arkadaşının, bor madenleri (10/198),

Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Yalçınkaya ve 19 arkadaşının, bor madenlerinin stratejik ve ekonomik değerinin saptanması ve özelleştirilmesi durumunda ortaya çıkacak sorunlar (10/204);

Konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerinin, birleştirilerek yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildiği açıklandı.

Kurulacak komisyonun 13 üyeden oluşması,

Komisyonun çalışma süresinin, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimi tarihinden itibaren üç ay olması,

Komisyonun, gerektiğinde Ankara dışında da çalışması;

Kabul edildi.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan:

TBMM İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu raporunun (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin Komisyon raporu henüz hazırlanmadığından ertelendi.

Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname, Devlet Memurları Kanunu, Harcırah Kanunu ile Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/593) (S. Sayısı : 643) görüşmelerine devam edildi; 5 inci maddesinin oylanmasından önce istem üzerine yapılan yoklamalarda, Genel Kurulda toplantı yetersayısı bulunmadığı anlaşıldığından;

30 Ocak 2002 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime 18.27'de son verildi.

Ali Ilıksoy

 

 

Başkanvekili

 

 

 

Melda Bayer

Kemal Albayrak

 

Ankara

Kırıkkale

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

 


     No. : 78

II. - GELEN KÂĞITLAR

30.1.2002 ÇARŞAMBA

Teklifler

1. - Bingöl Milletvekili Necati Yöndar'ın; 29.7.1970 Tarih ve 1319 Sayılı Emlak Vergisi Kanununun Bazı  Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bu Kanuna Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (2/880) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.1.2002)

2. - İstanbul Milletvekilleri Celal Adan ile Hayri Kozakçıoğlu'nun; 6.6.1972 Tarih ve 1593 Sayılı Erişme Kontrollü Karayolları Kanununa Bir Ek Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (2/881) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.1.2002)

3. - İstanbul Milletvekili Masum Türker ve 30 Arkadaşının; Emlak Vergisi Kanunu ile Vergi Usul Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/882) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.1.2002)

4. - İstanbul Milletvekili Aydın Ayaydın'ın; 1319 Sayılı Emlak Vergisi Kanununa İki Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/883) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 24.1.2002)

5. - Ordu Milletvekili Cemal Enginyurt'un; 1319 Sayılı Emlak Vergisi Kanununa İki Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/884) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 24.1.2002)

Rapor

1. - Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında 10.1.2002 Tarihli ve 4739 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/949) (S. Sayısı : 811) (Dağıtma tarihi : 30.1.2002) (GÜNDEME)

Meclis Araştırması Önergeleri

1. - Konya Milletvekili Özkan Öksüz ve 22 arkadaşının, Konya Ovaları Sulama Projesi (KOP) konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/248) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.1.2002)

2. - Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak ve 19 arkadaşının, yerli silah sanayiinin güçlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/249) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.1.2002)


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 14.00

30 Ocak 2002 Çarşamba

BAŞKAN : Başkanvekili Ali ILIKSOY

KÂTİP ÜYELER : Kemal ALBAYRAK (Kırıkkale), Melda Bayer (Ankara)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 58 inci Birleşimini açıyorum.

Görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, Türkiye'nin Ortadoğu ve Filistin sorunu politikası konusunda söz isteminde bulunan İstanbul Milletvekili Sayın Hüseyin Kansu'ya aittir.

Buyurun Sayın Kansu. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika efendim.

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - İstanbul Milletvekili Hüseyin Kansu’nun, Türkiye’nin, Ortadoğu ve Filistin sorunuyla ilgili politikalarına ilişkin gündemdışı konuşması

HÜSEYİN KANSU (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye'nin Ortadoğu ve Filistin sorunu politikası üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Ortadoğu'da son süreçte yaşanan gelişmelerin güncel boyutları kadar, stratejik ve tarihî boyutları da önemlidir; bunlar üzerinde kısaca durmakta yarar var. Bu anlamda, Ortadoğu'daki gelişmeleri, dünyadaki genel gelişmelerden soyutlamamız mümkün değildir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; son gelişmelerin en önemli nedeni, İsrail Başbakanı Şaron'un şiddete olan sevdasıdır; Oslo ve Madrid barış sürecini askıya alan, diyalog yerine şiddeti tercih eden, güvenlik bahanesiyle radikal terör örgütlerini arkasına alarak devlet terörünü körükleyen politikasıdır. 11 Eylül sonrası atmosferi yanlış okuyan Şaron, bunu fırsat bilerek, Filistin davasını kökten yok etmek istemiştir. Böyle bir politika bölge barışı için tehlikeli bir girişimdir. Buna son vermek için Birleşmiş Milletler başta olmak üzere, tüm uluslararası kurumlar ve devletler harekete geçmelidir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Birleşmiş Milletler kararlarını ihlal ediyor diye Irak'a bomba yağdıran global güçler, Birleşmiş Milletlerin onlarca kararını yok sayan İsrail'e yaptırımlar yerine aferinler ve yardımlar dağıtmaktadır. Bu olay, başlı başına uluslararası bir adaletsizliktir, çifte standarttır ve büyük bir skandaldır.

Peki, bütün bunlara karşı Türkiye'nin politikası ne olmalıdır? Bölgemizdeki politikamız, özellikle son on yıldır, Amerika ve İsrail eksenli olagelmiş ve bu durum, bizim bölgesel güç rolümüzü oynamamıza ciddî bir engel teşkil etmiştir.

Amerikalı stratejist ve uluslararası ilişkiler uzmanı Alan Makovski'nin deyimiyle "Amerika çok uzak, İsrail ise çok ufaktır." Asırlardır sürmekte alan Türk modernizasyon sürecinin mantıksal sonucu, evrensel normlara dayalı özgün bir dışpolitikadır. Özgün dışpolitikanın temeli, bağımsız olmaya, uzlaşmaya, işbirliğine, barışa, esnek olmaya ve çok yönlü bir dışpolitikaya dayanmakta olup, hedefi, bölgesel güç rolünü hakkıyla oynamaktır.

ABD ile çıkarlarımız birçok bölgede örtüşebilir ve bu bölgelerde işbirliği yapmamız gayet normal olup uluslararsı mantık ve etik de bunu gerektirmektedir; fakat, her alanda çıkarların örtüşmesini beklemek ve öyle davranmak, dışpolitika açısından ilkesel bir hatadır. Bu konuya en bariz örnek ABD ve Avrupa Birliğinin Ortadoğu'ya yönelik farklı politikalarıdır. Bunun aksine hareket etmek, ileride onarılması mümkün olmayan sorunlar doğurabilir.

Türkiye, bir an önce bölgede aktif ve etkin bir siyaset başlatmalıdır. Hükümetiyle, muhalefetiyle tüm bölgede mekik diplomasisi yaparak, hem İsrailli hem Filistinli devlet yetkilileri ile görüşmeler sağlayarak bu tehlikeli gidişi durdurmanın yolları aranmalıdır.

Sonuç itibariyle, Ortadoğu'da meydana gelen şiddet olaylarında din ve ırk ayırımı yapmaksızın, kime ait olursa olsun, dökülen kanın ve gözyaşının acilen durdurulmasını sağlayacak tek yol sürdürülebilir bir barıştan geçmektedir. Bunun için de üzerimize düşen görev, tarafları, başta Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları olmak üzere, uluslararası hukuka, ikili anlaşmalara, evrensel insan hakları standartlarına ve kalıcı bir barışa götürebilecek yeni politikalar üretmek ve bu süreçte, tribünde izleyici olmak yerine, süreci bizzat şekillendirici olmak gerekir. Bu bağlamda, gelişmelere evrensel ilkelerden yola çıkılarak yaklaşılmalı, haksızlığa uğratılanlara sahip çıkılmalı ve haksızlık edenlere karşı çıkılmalıdır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; unutmamak gerekir ki, bölgesel bir gücün bölgesel çıkarları olur. Tarihin ve uluslararası sistemlerin bölgesel güçlere yüklediği sorumlulukların başında ise bölgesel istikrar ve barışın sağlanması gelmektedir. Bu bağlamda, Filistin sorununun sadece siyasî değil, hukukî, sosyal, kültürel ve tarihî boyutları da çok karmaşık ve gizemlidir. Onun için olayların üzerinde çokça kafa yorarak, ilkeli, vizyon sahibi, hedefleri net, yeni gelişmelere göre de esnek, çok eksenli, özgün ve etkin bir dış politika izleyerek Türkiye'nin çıkarlarını korumamız gerekmektedir.

Bu düşüncelerle, Genel Kurulu, tekrar, saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Çok teşekkür ederiz Sayın Kansu.

Gündemdışı konuşmaya yanıt verecek sayın bakan?.. Yok.

Gündemdışı ikinci söz, Halk Bankası şubelerinin kapatılması hakkında söz isteyen Denizli Milletvekili Sayın Mustafa Kemal Aykurt'a aittir.

Buyurun Sayın Aykurt. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

2. - Denizli Milletvekili Mustafa Kemal Aykurt’un, bazı banka şubelerinin kapatılmasından doğabilecek sorunlara ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması

MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Türkiye'nin bazı bölgelerinde kapanmakta olan Halk Bankası ve Ziraat Bankası şubeleri hakkında söz aldım; sözlerime başlarken, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bildiğiniz gibi, dün tütün piyasası açıldı ve beklediğimiz oldu. Tekel, yüzde 35 gibi bir zamla tütün fiyatlarını açıkladı ve yine dağ fare doğurdu.

Tütün çiftçisi de pancar çiftçisi gibi, diğer normal çiftçilerimiz gibi, esnafımız gibi bu kararla da kaderiyle başbaşa kaldı. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi -sosyal devlet ilkesi, devletin, hizmeti vatandaşın ayağına götürmeyi emreder ve Halk Bankası da Ziraat Bankası da bu amaçla kurulmuş, birisi esnafın hizmetinde, diğeri de köylünün ve çiftçinin hizmetindedir- şimdi bu bankalar birer birer kapatılıyor.

Değerli milletvekilleri, bir örnek vereceğim: Benim ilçemde Tavas'a bağlı Kızılcabölük Kasabasında -ki, bu kasaba eski bir nahiyedir, ilçe seviyesindedir, altyapısıyla, üstyapısıyla ilçe olma adayıdır- 25 Mayıs 1981'de, yirmi seneden beri faaliyet gösteren Ziraat Bankası şubesi kapatıldı. Feryat ettik, bütün milletvekillerimizle beraber ilgili mercilere gittik; maalesef, bu kapatmayı önleyemedik. Şimdi de geriye kalan tek banka, o bankayı da 15 günde biz kurduk; Halk Bankası şubesinin de kapanmak üzere olduğunu ve kapanacağını duyduk.

Değerli milletvekilleri, buradan ilgili bakanı ikaz ediyorum, uyarıyorum. Denizli, herkesin bildiği gibi, Türkiye'nin parlayan yıldızı olarak anılır; kitaplara, literatüre böyle geçmiştir ve bununla Türk sanayicisi övünür. Kızılcabölük Kasabası, parlayan yıldız olan Denizli tekstil sektörünün lokomotifidir. Bu kasabada, bugün itibariyle 500 tane otomatik tezgâh çalışıyor, 1 500 tane yarı otomatik tezgâh çalışıyor, 1 000 tane de el tezgâhı çalışıyor. Kızılcabölük'e gittiğiniz zaman -biraz reklam gibi olacak ama- orkestra gibi, her evden, şakır şakır tezgâh seslerini duyarsınız. Övünçle, kıvançla söylüyorum ki, bugün bu kasabada üretilen mendil, perde ve masa örtüsü gibi kaliteli mamulleri Vakko almaktadır; bugün Vakko'da satılan bu ürünler, bu kasabanın ürettiği mallardır.

Değerli milletvekilleri, bu kasabada 1 000'den fazla Bağ-Kur emeklisi var, 800'den fazla çiftçi Bağ-Kurlusu var, Sosyal Sigortadan emekli 350 insanımız var ve Kızılcabölük'ün, Denizli, Muğla ve İzmir kavşağında bulunması itibariyle, hemen her gün, yazın daha sık, her hafta, yerli ve yabancı turistlerin uğradığı ve turların devam ettiği bir ticaret merkezidir. Böyle bir ticaret merkezinde, eğer, Ziraat Bankası şubesinden sonra Halk Bankası şubesini de kapatırsak, bu, kelimenin en geniş anlamıyla bu yörede oturan insanlara zulümdür ve işkencedir. Gelin, bu hatadan dönelim ve Halk Bankası şubesinin açık kalmasını sağlayalım.

Tavas'ın 48 köyü var, 12 kasabası var; Nikfer (Büyükkonak) Kasabasında da bir banka şubesi var, o da kapanacakmış; bu banka da kapandığı zaman, bütün yığılmalar, yüzlerce metre uzunlukta kuyruklar, Tavas merkezindeki bankanın önünde toplanacak, halk ıstırap çekecek. Bunun, kışı var karı var, yaşlısı var hastası var... Geliniz, bu işkenceden vazgeçelim. Burada, Kızılcabölük halkının -arkadaşlarıma da gönderilmiştir- yüzlerce imzalı feryat sesleri var. Ben, Sayın Bakanımız, bu feryat seslerine kulak versin ve bu bankanın kapanmasını önlesinler diyorum.

Ayrıca, üzülerek ifade edeyim ki, bugün, ben şunu görmekteyim: Türkiye, her sektöründe -maliyesi, ekonomisi, bankası, çiftçisi, esnafı, gerçekten hepimiz, biz de dahil- fevkalade sıkıntı içinde.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Aykurt, 1 dakika içinde toparlar mısınız efendim.

MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkanım.

Bana göre, bugün, Türkiye, âdeta, 1950'den önceki tek parti devrinin zorbalık dönemini yaşamaktadır. Geliniz, bu hatadan vazgeçelim, vazgeçiniz ve küçük kasabalarda bulunan bu banka şubelerinin kapatılmasını önleyelim, önleyiniz diyorum ve Yüce Heyetinizi, bu duygularla, saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Aykurt.

Gündemdışı konuşmaya yanıt verecek sayın bakan?.. Yok.

Gündemdışı üçüncü söz, Siirt Şirvan Madenköyü Projesi hakkında söz isteminde bulunan Diyarbakır Milletvekili Sayın Abdulsamet Turgut'a aittir.

Buyurun Sayın Turgut. (DSP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

3. - Diyarbakır Milletvekili Abdulsamet Turgut’un, Siirt’in Şirvan İlçesinde bulunan maden sahasının işletme hakkı konusunda ortaya çıkan anlaşmazlığa ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel’in cevabı

ABDULSAMET TURGUT (Diyarbakır) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Siirt'in Şirvan İlçesinde bulunan bakır maden sahasının işletme hakkı konusunda Yüce Meclisi bilgilendirmek üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.

Yarım asra yakın bir süredir, söz konusu maden sahasını işletmek, çeşitli girişimlere karşın mümkün olamamıştır. Hal böyleyken, Şırnak Valiliği, sahanın işletilerek ekonomiye kazandırılması ve bölgenin en önemli sorunu olan işsizlik problemine çözüm bulunması amacıyla talepte bulunmuştur. 2001 yılı sonlarında talep sonuçlandırılmış ve saha, 2002 Ocak ayı başında da rödovans karşılığı işletilmek üzere Şırnak İl Özel İdaresine verilmiştir. Şırnak Valiliği ile Eti Holding arasında yapılan rödovans sözleşmesi, Eti Holding Anonim Şirketinin üçüncü şahıslara veya şirketlere göre hazırladığı sözleşme ve Eti Holding Yönetim Kurulunun almış olduğu kararlar esas alınarak yapılmıştır. Yani, Şırnak Valiliğine bedava veya kolayca verilmiş değildir.

Bugün, devletin kendi işletmesini kapattığı Elazığ Maden'deki bakır yatakları, özel sektörce yeniden işletmeye açılmıştır. Yine, Eti Holdinge ait birçok maden sahası, rödovans karşılığı özel şahıs ve şirketlerce işletilmektedir. Bu saha da, geçmiş yıllarda açılan ihalelerde ilgi duyan firma olsaydı, onlara verilecek ve onlar tarafından işletilecekti.

Peki, burada, bu işe karşı çıkanlara şunu sormak gerekir: Bu saha, üçüncü şahıs ve şirketlere verilmiş olsaydı, Siirt Özel İdaresine ne katkısı olacaktı? Ya da diğer bölgelerde işletmeci olanlar, oralardaki sahaları işletirken, ilgili özel idarelere katkı mı sağlayacaklardı? Ya da oradaki devlet kuruluşlarıyla birlikte mi çalışacaklardı? Hiç araştırma yapmadan, gerçekleri öğrenmeden, yapılan konuşma ve basına verilen sözde demeçler, ne kadar art niyetli olduklarını açıkça ortaya koymaktadır.

Diyorlar ki; "maden sahasının işletme hakkının yüzde 5'i valiliğe, yüzde 95'i ise ismi açıklanmayan şirkete verilmiş..." Tek kelimeyle yalan; çünkü, hiçbir şirketle sözleşme yapılmamıştır ve madenin işletme hakkının yüzde 100'ü şu anda Şırnak Valiliğindedir. Daha ihale yapılmamış, herhangi bir firmaya verilmemiştir.

Kaldı ki, önce valilikçe bu yerin fizibilitesi hazırlandıktan sonra gereken işlemler yapılacaktı. Henüz fizibilite çalışmaları bile başlatılmayan bu çalışmayla ilgili bu tür asılsız ve iftiraya dayalı iddialarda bulunmak, doğmamış çocuğa don biçmekten öte bir şey değildir. Ayrıca, bunları söyleyenlerin de iyi niyetinden şüphe etmek gerekir.

Sahanın işletmesinin, Batı Alman Preussag firmasına niçin verilmediği soruluyor. Eğer küçük bir araştırma yapılsaydı, 1984 yılında, maden sahasının, söz konusu Alman firmasına verildiği; ancak, bu firmanın, sahayı verimli bulmadığı gerekçesiyle 1989 yılında terk ettiği kolayca öğrenilebilirdi.

Bu arada, Siirt Valiliğinin başvurusunun gözardı edildiği yönündeki iddialara da cevap vermek istiyorum:

Burada, ne Şırnak Valiliğinin ne Siirt Valiliğinin ve ne de Eti Holdingin bir sözcüsü, bir koruyucusu olmadığımı üzerine basarak belirtmek istiyorum.  Tek amacım ve mücadelem, bölgenin bir milletvekili olarak benden destek isteyen Şırnak Valisine yardımcı olmak, atıl ve istihdama kapalı olan bir maden sahasını ekonomimize, bölgemize kazandırmaktır, bölgedeki binlerce işsize istihdam alanı yaratmaktır.

Bakınız, Siirt Valiliğinin bu sahayla ilgili talebi 20 Kasım 2001 tarihini göstermektedir. Oysa, Şırnak Valiliğinin talebi 2000 yılı sonlarında başlamış ve 7 Kasım 2001 tarihinde sonuçlanmıştır; yani, 7 Kasım 2001 tarihinde Eti Holdingle sözleşme yapılmış, yer teslimine ilişkin protokol ise Ocak 2002'de gerçekleştirilmiştir. Tarihlere baktığınızda, Siirt Valiliğinin talebinin tüm işlemler bittikten sonra olduğunu göreceksiniz. Bu nedenle, Siirt Valiliğinin böyle bir isteminin gözardı edilmesi söz konusu değildir.

Yaklaşık 70-80 000 000 dolarlık bu yatırımla, sadece maden sahasında 600-700 insanımıza iş imkânı yaratılması söz konusu iken, ayrıca nakliye ve benzeri faaliyetlerdeki katkısı da dikkate alındığında, Siirt ekonomisine canlılık kazandırma imkânı söz konusu iken, bu yatırımı kim yaparsa yapsın, sonuçta, yapılan işin bölge insanımızın hayrına olacağı aşikârken, neden destek değil de köstek olmaya çalışıyoruz.

Bu yatırım, ülkemizin hayrınadır, bölgemiz ekonomisinin hayrınadır. O nedenle, kişisel veya siyasal düşüncelerimizi bir kenara bırakarak, tüm bölge milletvekilleri olarak, hepimizin bu girişimi desteklemesi gerekir. Üstelik, bir milletvekili, yalnız seçildiği ile değil, tüm ülkeye hizmet etmekle yükümlüdür. Bu ilke, siyasî yaşamım boyunca yaptığım tüm çalışmalarımda değişmez hedefim olmuştur. Eğer, kısır çekişmelerle ve küçük hesaplarla insanımızın rızkını ve refahını temin edecek bu yatırım engellenirse, hiç kimse bunun hesabını bölge insanına veremez, bu işin vebalinin altından kalkamaz.

Bu anlayışla ve bu yaklaşımla ister Siirt Valiliği ister Şırnak Valiliği işletsin, olayı hep birlikte sahiplenmemiz gerektiğine inanıyorum. Sözü fazla uzatmadan Şırnak ve Siirt'in yüzünü güldürecek, işsizlere iş imkânı yaratacak, bölge ekonomisini canlandıracak, atıl bir alanı üretime dönüştürecek bu önemli ve ciddî projeye hep beraber sahip çıkalım. İşsizliğin, yoksulluğun doruk noktasında bulunduğu, istihdam alanlarının yok denecek düzeyde olduğu bölgemizde yüzleri gülmeyen insanlarımızın yüzünü güldürebilmenin tek yolu, istihdam yaratmaktan, ekonomik ve sosyal hayatlarını canlandırmaktan geçer. Eğer, bu çaba ve çalışmalarım suçsa, cezası neyse çekmeye razıyım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Turgut, 1 dakika içinde toparlayın efendim.

ABDULSAMET TURGUT (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bir devlet bakanımızla olaydan birkaç gün sonra Siirt'i ziyaretimizde çarşıda gezerken vatandaşlar yanımıza gelerek "maden ocağımız var, neden işletilmiyor" diye sitem ettiler. Bu sitem üzerine, konuya daha da ciddiyetle eğildim, tamamen iyi niyetimle olaya yaklaştım ve Siirt'te istihdam yaratacak, Siirt halkının yararına olacak, ekonomik ve sosyal boyutunu göz önüne alarak yardımcı olmaya çalıştığım bir olayda suçlanmam, beni derinden yaraladı.

Bölge halkının yıllardır ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel alanda kaderiyle oynayan, acıdan, şiddetten ve yoksulluktan başka kendilerine bir şey kazandırmayan anlayışa ve kişilere itibar edilmemelidir.

Son söz olarak şunları söylemek istiyorum; umarım, Siirt ve Şırnak valilikleri, madenle ilgili tartışmaları bir kenara bırakıp, ortak bir noktada buluşurlar ve bölge halkına büyük katkılarda bulunacağına inandığım maden sahası bir an önce işletmeye açılır ve madenin işletmeye açılmasını istemeyen güçler hayal kırıklığına uğrar.

Saygılarımla. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz.

Gündemdışı konuşmaya yanıt verecek Sayın Bakan?

DEVLET BAKANI ŞÜKRÜ SİNA GÜREL (İzmir) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakanım.

AHMET NURETTİN AYDIN (Siirt) - Sayın Başkan, bazı noktalara açıklık getirmek istiyorum müsaade ederseniz.

BAŞKAN - Efendim, Sayın Bakan açıklık getirir merak buyurmayın.

Buyurun Sayın Bakanım. (DSP sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI ŞÜKRÜ SİNA GÜREL (İzmir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ben, öncelikle, bu konuyu Türkiye Büyük Millet Meclisinin önünde büyük bir açıklıkla ifade ettiği için, anlattığı için, Sayın Abdulsamet Turgut'a çok teşekkür ediyorum.

Gerçekten, böyle bir konu üzerinde ciddî bir girişim başlatılmışken, bu ciddî girişim, şimdi, sanırım bu girişimin üzerinde birtakım kuşku bulutları yaratılarak engellenmek isteniyor ve korkarım ki, engellenecek. Maden yatağı, Siirt İli Şirvan İlçesine bağlı Madenköy mevkiinde; burada, 1970 yılında, MTA bir araştırma yapmış, sondaj çalışması yapmış ve rezerv tespit etmiş. Bu çalışmalara, daha sonra Eti katılmış ve o rezervin daha da büyük olduğunu, yaklaşık 25 500 000 ton olduğunu tespit etmiş. Onun ardından, 1979 yılında, bu yatak, işletilmek üzere Eti Holding Anonim Şirketine -ki, o zaman adı Etibank'tı- devredilmiş.

1981 yılına kadar, bu bölgeye, çeşitli yabancı ve yerli şirketler ve gruplar ilgi göstermişlerdir ve fizibilite çalışmaları yapmışlardır. Ancak, projeyle ciddî olarak ilgilenme 1984 yılında başlamıştır; bir yerli grupla birlikte bir Alman grubu ilgilenmiştir ve bir çerçeve anlaşması yapılmış, 1985 yılında da fizibilite raporu hazırlanmıştır. Ancak, bunun ardından, bakır fiyatlarının hızla düşmesi sonucu, bu grup, yani, Alman-Türk ortaklığı, 1989 yılında, var olan bu anlaşmayı feshederek bu projeyi askıya almışlardır, bundan çekilmişlerdir.

1995 yılında, yine, bir yabancı şirket konuyla ilgilenince, Eti Holding, bu konuda, yerli ve yabancı ilgili kuruluşlara bir ortak girişim teklifinde bulunmuştur. 6 şirket, bu konuda müzakereye çağırılmıştır; ama, bu 6 şirket de, bu müzakerelerden bir sonuç elde edememişlerdir ve yine, konu, daha sonraya kalmıştır.

1998 yılında da, Eti Holding tarafından, söz konusu yatağın işletme ruhsatının, rödovans karşılığı, uzun süreli anlaşmayla özel şirketlere kiralanması modeline dayalı bir ihaleye çıkılmıştır. Bu ihaleye 2 firma katılmıştır; ancak, firmalar malî ve teknik yönden yetersiz bulunarak, ihale iptal edilmiştir. Böylece, bu tarihe kadar, bu Madenköy bakır yataklarının işletilmesi mümkün olmamıştır.

En son, 27 Temmuz 2001 tarihinde, Şırnak Valiliği İl Özel İdaresi Müdürlüğü, Eti Holding Anonim Şirketine müracaat etmiştir. Sayın Vali, gelip, burada, hem Eti Holding yetkilileriyle hem benimle görüşmelerde bulunmuştur ve Şırnak İl Özel İdaresinin önerisi, söz konusu yatağı rödovans karşılığı işlemek olmuştur. Bunun üzerine, bu konu kendileriyle müzakere edilmiş ve bir sözleşme yapılmıştır. Yapılan sözleşmede, Şırnak İl Özel İdaresi, bu maden yatağının işletilmesinde yapılacak yatırımda ve her türlü çalışmada bütün haklarını, üçüncü şahıs kişi ve kuruluşlara devredemeyecektir. Böyle bir kesin hüküm vardır. Dolayısıyla, Eti Holdingin muhatabı, bu sözleşmeyle, Şırnak İl Özel İdaresi Müdürlüğü haline gelmiştir ve bu muhataplık keyfiyeti hiçbir şekilde değiştirilemeyecektir bu sözleşmeye göre ve haklarını devredemeyecektir. Bu sözleşme, 7 Kasım 2001 tarihinde imzalanmıştır.

Öte yandan, 20 Kasım 2001'de, yani, bu sözleşme Şırnak İl Özel İdaresiyle yapıldıktan sonra, Siirt Valiliği Eti Holdinge başvuruda bulunmuş; ama, kendilerine, bu düzenlemenin Şırnak İliyle yapıldığı cevabı verilmiş ve bu arada, özel görüşmelerde, eğer fizibilite çalışmaları olumlu sonuç verir, Şırnak İl Özel İdaresi bu maden yatağını, kuracağı bir şirketle işletmeye açabilirse, bu konuda Siirt İl Özel İdaresiyle de işbirliğine ve hatta ortaklığa açık olmaları gerektiği kendilerine bildirilmiştir; ama, buna rağmen, bu konuda birtakım kuşku bulutları yaratılmaya devam edilirken, 11 Ocak 2002 tarihinde, Şırnak Valiliği İl Özel İdaresi Müdürlüğüne yer teslimi yapılmış ve fiilî sözleşme süresi de başlatılmıştır.

Bu andan sonra, maden yatağının değerlendirilmesine yönelik fizibilite çalışmalarının olumlu olması durumunda, proje, 600-700 kişiye istihdam sağlayabilecek diye umulurken, bölgeye 70 000 000-80 000 000 dolarlık bir tesis kazandırılması gündeme gelmişken, Eti Holdingin de, bu sözleşmeyle, yılda, yaklaşık 500 000 dolarlık bir rödovans geliri elde etmesi söz konusu iken, şimdi bu şüpheler yaratılmış ve benim ricamla, benim istirhamımla konuyla ilgilenen bizim bölgedeki milletvekilimiz olan Sayın Turgut'a da, böyle birtakım isnatlar yöneltilmiştir. Bu, son derece çirkindir.

Şunu da ifade edeyim: Yarından tezi yok, Şırnak İl Özel İdaresiyle bir görüşme daha başlatıp, bu sözleşmeyi feshetmem gerektiğini düşünüyorum. Bundan sonra da, herhalde, bu konuda birtakım şüphe bulutları yayanlar, bir çuval inciri de berbat ettiklerini göreceklerdir. Ben, kendilerini, hem Şırnak'taki hem Siirt'teki vatandaşlarıma şikâyet ediyorum.

Bu arada, bir önemli maden sahasıyla ilgili -bu konuşma fırsatını bulmuşken, Sayın Başkanın ve sizlerin de hoşgörüsüne sığınarak- dün Genel Kurulumuzda yapılan görüşmelerle ilgili düşüncelerimi de kısaca arz etmek istiyorum. Ben, bütün siyasal partilerden, madenlerimize ve özellikle bor varlığımıza ilgi gösteren ve bu konuda haklı duyarlılıklarını sergileyen bütün milletvekili arkadaşlarıma şükran borçluyum, kendilerine candan teşekkürler sunuyorum.

Bu arada, hemen belirtmek istiyorum ki, bor varlığımızın özelleştirilmesi şu aşamada akla da uygun değildir, ulusal çıkarlarımıza da uygun değildir. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar) Dolayısıyla borlarımız özelleştirilmeyecektir, özelleştirilemez. Bunu bu kadar kesinlikle söylüyorum. (Alkışlar) Yine, bor konusunda, şimdi, bundan sonra, hep birlikte yapmamız gereken işler olduğunu da kabul ediyorum, bunu da belirtiyorum. Bizim, gerçekten, bu kıymetli varlığımızı daha iyi değerlendirebilmek için bütün akla yakın yöntemleri kullanmamız gerekiyor. Zaten, daha çok mamul ürüne yönelmiş bulunuyoruz. Gittikçe, önümüzdeki iki yıl içerisinde, biz, ihracatımızın büyük bir bölümünü mamul bor ürünleri olarak gerçekleştirmeyi planladık. Bunu yapacağız. Bu yıl içerisinde işletmeye açılacak yeni tesislerimiz var, yatırımlarımız var. Yatırımlarımız devam ediyor.

Hep birlikte göreceğiz ki, hep birlikte göstereceğimiz bütün gayretlerimizle öyle bir noktaya varacağız ki, bu varlığımızı gerektiği gibi değerlendiren, bu ulusal varlığımıza sahip çıktığımızı dosta düşmana gösteren bir irade sergileyeceğiz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (DSP, MHP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

AHMET NURETTİN AYDIN (Siirt) - Diyarbakır Milletvekilimiz Sayın Turgut'un  Şirvan madenleriyle ilgili açıklamasında birtakım muğlak noktalar var. Üstelik, yalan suçlaması da var.

BAŞKAN - Efendim, o açıklaması sizi ilgilendirmiyor, şahsınıza yönelik bir şey yok.

AHMET NURETTİN AYDIN (Siirt) - Şahsıma...

BAŞKAN - Hayır efendim... Ne alakası var?!

AHMET NURETTİN AYDIN (Siirt) - Benim yaptığım gündemdışı konuşma üzere cevap mahiyetinde bir konuşma yaptı.

BAŞKAN - Hayır efendim... Konuşma yapıyor, Sayın Bakan  cevap veriyor.

AHMET NURETTİN AYDIN (Siirt) - Muğlak noktalar var.

BAŞKAN - Efendim, muğlak noktaları siz niye üzerinize alıyorsunuz?

AHMET NURETTİN AYDIN (Siirt)- Efendim, ben Siirt Milletvekiliyim.

BAŞKAN - Olabilir. O da... Türkiye milletvekilisiniz sonuçta.

AHMET NURETTİN AYDIN (Siirt) - Bu maden Siirt sınırları içerisindedir. Tüm Siirt halkının tepkisi ve rahatsızlığı vardır.

BAŞKAN - Efendim, hayır, şahsınıza ilişkin bir şey yok.

AHMET NURETTİN AYDIN (Siirt) - Bakın, Siirt Valiliğinin çalışması var, Şırnak Valiliğinden daha önce.

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Onun hesabını Siirt halkına vereceksiniz siz.

BAŞKAN - Efendim, onu, gidin valiyle konuşun, burası yeri değil.

Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, gündemdışı konuşmalar tamamlanmıştır.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutuyorum:

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - AB üyesi ülkeler parlamentoları üyelerinin katılımıyla Paris’te düzenlenecek olan “Karaparanın Aklanması” konulu konferansa TBMM’yi temsilen İstanbul Milletvekili Ahmet Tan’ın katılacağına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/972)

     29 Ocak 2002

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

AB üyesi ülkeler parlamentoları üyelerinin katılımıyla 7-8 Şubat 2002 tarihleri arasında Paris'te düzenlenecek olan "Kara Paranın Aklanması" konulu konferansa, Türkiye Büyük Millet Meclisini temsilen bir milletvekilinin katılması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanunun 10 uncu maddesi uyarınca, Genel Kurulun 15 Ocak 2002 tarih ve 51 inci Birleşiminde kabul edilmiştir.

Anılan kanunun 2 nci maddesi uyarınca, heyeti oluşturmak üzere siyasî parti grubunun bildirmiş olduğu isim Genel Kurulun bilgilerine sunulur.

 

Ömer İzgi

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi

 

Başkanı

Adı Soyadı : Seçim İli:

Ahmet Tan İstanbul

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

2 adet Meclis araştırması önergesi vardır; okutuyorum:

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. -Konya Milletvekili Özkan Öksüz ve 22 arkadaşının, Konya Ovaları Sulama Projesi (KOP) konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/248)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Hem ülkemiz hem de Konya İli için çok büyük önemi olan, gerçekleştirildiği takdirde ülkemizin ikinci GAP Projesi niteliğine kavuşacak olan KOP (Konya Ovaları Sulama Projesi) Projesinin Türkiye ve Konya ekonomisine olan katkıları, projenin tamamlanması için gerekli finansman ve diğer kaynakların araştırılarak temini için, Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 üncü ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

1 - Özkan Öksüz

(Konya)

2 - Mahfuz Güler

(Bingöl)

3 - Mehmet Altan Karapaşaoğlu

(Bursa)

4 - Mehmet Ergün Dağcıoğlu

(Tokat)

5 - Şükrü Ünal

(Osmaniye)

6 - Tevhit Karakaya

(Erzincan)

7 - Osman Aslan

(Diyarbakır)

8 - Abdullah Gül

(Kayseri)

9 - İrfan Gündüz

(İstanbul)

10 - Eyüp Fatsa

(Ordu)

11 - Sait Açba

(Afyon)

12 - Mustafa Baş

(İstanbul)

13 - İlyas Arslan

(Yozgat)

14 - Ertuğrul Yalçınbayır

(Bursa)

15 - Sabahattin Yıldız

(Muş)

16 - Zeki Ergezen

(Bitlis)

17 - Nurettin Aktaş

(Gaziantep)

18 - Faruk Çelik

(Bursa)

19 - Osman Pepe

(Kocaeli)

20 - Ali Sezal

(Kahramanmaraş)

21 - Dengir Mir Mehmet Fırat

(Adıyaman)

22 - Ahmet Nurettin Aydın

(Siirt)

23 - Mehmet Elkatmış

(Nevşehir)

Genel gerekçe:

İç Anadolu Bölgesinde yer alan Konya İli, 38 257 kilometrekarelik yüzölçümüyle ülke yüzölçümünün yüzde 4,9'unu kaplamaktadır. İl toprakları tarıma elverişli bir topografik özellik göstermesine rağmen, yörede hüküm süren iklim ve su kaynaklarının yetersiz olması, arazinin tarımsal etkinliğini azaltmaktadır. İlde ortalama yağış 327 mm olup, akarsuların çoğu da, yağışlara bağlı olarak, ilkbaharda su seviyesi artan, yazları ise kuruyan derelerden ibarettir. Bu durum, ilde, kuru tarım yapılmasına neden olmuştur.

4 169 400 hektarı kaplayan Konya İli arazisinin yaklaşık yüzde 63,8'i; yani 2 659 890 hektarı tarım arazisi olarak kullanılmaktadır. İl tarım alanlarının yüzde 96,3'ü (2 562 257 hektar) tarla alanı olarak kullanılmaktadır. Tarla alanı olarak kullanılan alanın yaklaşık yüzde 60'ında (1 532 000 hektar) ekim yapılmaktadır.  Tarla alanlarının yüzde 40'ı (1 030 257 hektar) nadasa ayrılmaktadır.

İlde, sulanabilir arazi miktarı 1 652 782 hektar kadardır. Toplam tarım alanının yüzde 62'sini sulanabilir arazi oluşturmasına rağmen, il tarım alanının ancak yüzde 14'ü sulanabilmektedir. İlde, toplam sulanan arazi 374 260 hektar olup, bu alan, sulanabilir arazinin ancak yüzde 22,6'sını oluşturmaktadır.

Sulamanın yetersiz olması ve yağış miktarının az olması nedeniyle, tarım alanlarının önemli bir kısmı nadasa ayrılmaktadır. Bu nedenle, üretim yapılmayan nadas alanları, ülke ve Konya ekonomisi için önemli bir kayıptır.

Ekilebilir tarım alanlarının önemli bir kısmında da kuru tarım yapılmaktadır. Bu nedenle, ekilebilen alan itibariyle en yüksek pay (yüzde 86,6) kuru tarım yönteminin uygulandığı tahıllara aittir. 3 358 045 ton tahıl üretimi yapılan Konya İli, ülke üretiminin yüzde 10,16'sını, İç Anadolu Bölgesi üretiminin yüzde 28,97'sini karşılamaktadır.

Kuru tarım yapılan alanlarda verim oranı düşüktür. Üstelik, üretim miktarı yıllara göre de dalgalanmalar göstermektedir. Yağışların geciktiği veya az düştüğü yıllarda ürün rekoltesi çok çok azalmaktadır. Bu da ekonomimiz için çok büyük kayıplara neden olmaktadır.

KOP (Konya Ovaları Sulama Projesi) hayata geçirildiği takdirde, halen nadasa ayrılan 1 003 257 hektar tarım arazisi üretime katılacağından, hem Konya İlinin iktisadî gelişmesinde hem de Türkiye'nin tarımsal üretiminde önemli bir katkı sağlayacaktır.

Kuru tarım alanları sulu tarım yapılacağından, tarımsal üretim mevsim şartlarından etkilenmeyecek ve birim alandan elde edilen üretim miktarı çok çok artacaktır.

Bu nedenle, ülkemizin en büyük ikinci sulama projesi niteliğinde olan KOP Projesinin kısa zamanda hayata geçirilmesi hem ülkemiz hem de Konya İli ekonomisi için önemlidir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Meclis araştırması önergesi bilgilerinize sunulmuş olup, gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması hususundaki öngörüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Diğer Meclis araştırması önergesini okutuyorum:

2. - Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak ve 19 arkadaşının, yerli silah sanayiinin güçlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/249)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Son yıllarda ithalattaki artışların, zorunlu olmayan ve özellikle yurtiçi imkânlarla daha ucuz fiyatta ve en az eşit kalitede temini mümkün olan ürünlerde de olması, ekonomide bugünkü sıkıntıları yaratan en önemli etkenlerden biri olmuştur. Özellikle Emniyet Genel Müdürlüğümüz son yirmi yıldır tabanca alımlarını yurt dışından temin etmektedir. Bu durumda, ülkemizdeki yerli silah sanayiinin ve savunma sanayimizin gözbebeği olan Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumunun sipariş azlığından dolayı sıkıntılı duruma düştüğü, eldeki bilgilerden anlaşılmaktadır.

Bu nedenle, gerek savunma amaçlı gerekse yurtiçi güvenliği koruma amaçlı kullanılacak olan malzemelerin ithalat-ihracat ilişkilerini araştırmak, bu alandaki yerli sanayimizin ve Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumunun silah yapımı ve satımı konusundaki maddî ilişkileri ve problemleri, çözüm yollarını ortaya koyacak bazı düzenlemelere ihtiyaç vardır.

Konunun önemine binaen, Anayasanın 98 inci ve Meclis İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını saygılarımla arz ederim.

1. Kemal Albayrak

(Kırıkkale)

2. Mahfuz Güler

(Bingöl)

3. Maliki Ejder Arvas

(Van)

4. Şükrü Ünal

(Osmaniye)

5. Eyyüp Sanay

(Ankara)

6. Ali Sezal

(Kahramanmaraş)

7. Hüseyin Kansu

(İstanbul)

8. Salih Kapusuz

(Kayseri)

9. Sabahattin Yıldız

(Muş)

10. Mehmet Elkatmış

(Nevşehir)

11. Osman Aslan

(Diyarbakır)

12. Tevhit Karakaya

(Erzincan)

13. Ahmet Nurettin Aydın

(Siirt)

14. Mehmet Ergün Dağcıoğlu

(Tokat)

15. Özkan Öksüz

(Konya)

16. Mahmut Göksu

(Adıyaman)

17. Mustafa Baş

(İstanbul)

18. Faruk Çelik

(Bursa)

19. İlyas Arslan

(Yozgat)

20. İsmail Özgün

(Balıkesir)

Gerekçe:

Avrupa Birliği ile gümrük birliği alanında gidilen entegrasyonun genel olarak ülkemiz aleyhine tek taraflı bir ağırlığa sahip olması ve ithalatta AB malları ülkemize kolayca girerken Türkiye'nin sınırlı kotalara tabi tutulması, ülkemiz açısından olumsuzluğun kaynağı olmuştur. Tarım ve orman ürünlerinde, sanayi ürünlerinde, madencilikte, ithalat, ihracat arasında ciddî oranda açıklar oluşturmuş. Hele ki, güvenlik donanımlarında dışa bağımlılığın sıkıntılarını belli dönemlerde yaşadık.

Bir ülke, ihtiyaç olan malları ithal edebilir; ancak, bunun şartları vardır. Eğer, ihtiyaç olan mallar zorunlu ise, ülkemizde üretilmiyorsa ithali mümkündür.

Özellikle polis teşkilatımıza alınan silahların elbette kaliteli olması, fiyatının uygun olması gerekir. Fakat, her nedense, Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu ve Karadeniz Bölgesinde bu alandaki fabrikaların, ihtiyaca cevap verecek nitelikte olmasına rağmen, ithal silahlar tercih edilmektedir. Oysa, bu silahların eşdeğerleri, yerli sanayimiz, özellikle MKE Kurumunca daha ucuza üretmek mümkündür. Bu kurumumuz bu silahları üretecek kapasitededir.

Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu, Emniyet Genel Müdürlüğüne, 1950 ile 1975 yılları arasında Kırıkkale marka tabanca satışı yapmıştır. Halen de sorunsuzdur.

Günümüzde daha etkili ve şarjörleri daha fazla fişek alan yeni tip tabancalar tercih edilmektedir. Barabellum 9 mm çaplı yeni tip tabancalar, Karadeniz Silah Projesi kapsamında Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumunca da üretilmekte ve Türk Silahlı Kuvvetlerince de tercih edilmektedir.

MP5 makineli tabancalar, başta Finlandiya, İsviçre, Belçika, Arjantin olmak üzere birçok gelişmiş ülkelere ihraç edilmekte ve bu ülkelerin polis güçlerince de sorunsuz kullanılmaktadır. Üstelik, Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumunca üretilen silahların tümü uluslararası kalitede ve standartlardadır. Tabancaların üretilmekte olduğu Silahsan AŞ ve diğer üretim üniteleri, NATO Kalite Güvence Sistemi dahilinde üretim yapıldığını gösterir AQAP-120 belgesine sahip olup, birçok ülkeye de ihraç edilmektedir.

Yine, günümüzde, 9,19 mm Parabellum fişek atan 15+1 şarjör kapasiteli, istenilen emniyet sistemlerine sahip, yurtdışı modellerle aynı özellikleri taşıyan Düzce, Artvin, Rize, Trabzon, Giresun, Ordu ve Samsun'da üretilen yerli sanayimizin ürünleri mevcuttur.

Ülkemizde üretilen bu silahlar 300 ile 700 milyon arasında iken, aynı değerdeki ithal silah, 2000 yılı itibariyle, 2 500-3 000 dolar civarındadır.

Bu nedenle, gerek bu alandaki yerli sanayimizin güçlendirilmesi gerek kaynak kaybımızın önlenmesi için, konunun araştırılarak bazı tedbirlerin alınması ve gerekirse hukukî düzenlemelerin yapılması gerekmektedir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Meclis araştırması önergesi bilgilerinize sunulmuş olup, gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Şimdi, Demokratik Sol Parti, Milliyetçi Hareket Partisi ve Anavatan Partisi Gruplarının, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş müşterek bir önerileri vardır; önce okutacağım, sonra oylarınıza sunacağım:

V. - ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1. - Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 30 Ocak 2002 Çarşamba günü yaptığı toplantıda siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, gruplarımızın ekteki müşterek önerilerinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ve teklif ederiz.

 

M. Emrehan Halıcı

İsmail Köse

 

DSP Grup Başkanvekili

MHP Grup Başkanvekili

Nihat Gökbulut

 

 

ANAP Grup Başkanvekili

 

 

Öneri:

30 Ocak 2002 tarihli Gelen Kâğıtlarda yayımlanan ve aynı tarihte dağıtılan 811 sıra sayılı, Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında 4739 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresinin, 48 saat geçmeden, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 8 inci sırasına; gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 309 uncu sırasında yer alan 803 sıra sayılı kanun tasarısının, 14 üncü sırasına alınması; 30 Ocak 2002 Çarşamba günü, gündemin 9 uncu sırasına kadar olan kanun tasarı ve tekliflerinin görüşmelerinin saat 20.00'ye kadar tamamlanmaması halinde, görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması önerilmiştir.

BAŞKAN - Önerinin aleyhinde söz isteyen Sayın Mehmet Ali Şahin, Sayın Veysel Candan; lehinde, Sayın İsmail Köse, Sayın Nihat Gökbulut.

İlk söz, İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Ali Şahin'e aittir.

Buyurun Sayın Şahin. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinize saygılar sunuyorum; iktidar partileri Grup Başkanvekillerince verilmiş bir öneri aleyhinde, AK Parti Grubunun görüşlerini arz etmek üzere huzurunuzdayım.

Biraz önce de okundu; bundan yirmi gün önce bu Parlamentodan çıkan 4739 sayılı, Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun veto edilmesi üzerine, yeniden görüşülmesini isteyen bir öneri, ayrıca, tabiî, buna bağlı başka öneriler de var; bu konularla ilgili Grubumuzun görüşlerini sizlerle paylaşmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, yirmi gün önce bu Parlamentodan çıkan 4739 sayılı Yasa, 3 maddesi itibariyle, Sayın Cumhurbaşkanınca, bir kez daha görüşülmek üzere, Anayasanın 89 uncu maddesi gereğince, Türkiye Büyük Millet Meclisine iade edilmişti. Yine, hatırlanacağı üzere, bu yasa, dün akşam Plan ve Bütçe Komisyonunda alelacele görüşülerek, şu anda Genel Kurul gündemine indirilmek istenmektedir.

Bu konuyla ilgili birkaç hususu siz değerli milletvekili arkadaşlarımla paylaşmak istiyorum. Bunlardan bir tanesi şudur: Bu geri gönderme tezkeresinin muhatabı Türkiye Büyük Millet Meclisidir; ancak, bu tezkereyle ilgili ne yapılacağı, Türkiye Büyük Millet Meclisinden önce, koalisyonu oluşturan siyasî partilerin muhterem liderlerinin gündemine girmiştir. Bu geri gönderme tezkeresinin muhatabı Türkiye Büyük Millet Meclisi olduğu halde, önce, hükümet ortakları bir araya gelmişler, ne yapacaklarını aralarında kararlaştırmışlar ve ondan sonra Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmeye başlanmış. Muhatap hükümet değil, muhatap Türkiye Büyük Millet Meclisi.

Buradan çıkaracağımız sonuç şudur: Epey zamandır, özellikle bu siyasî iktidar işbaşına geldiği günden beri, kuvvetler ayrılığı ilkesinin çok ciddî şekilde ihlal edildiği gerçeğiyle karşı karşıyayız. Yasama  görevi doğrudan doğruya Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Yürütme organı, yasama organına ait olan bu yetkiyi, sanki kendisi bloke etmiş gibi bir görüntü veremez. Böyle bir görüntünün, parlamenter sistemimiz açısından ne kadar sakıncalı olduğunun altını çizmek istiyorum ve ayrıca, geri gönderme tezkeresi tetkik edildiğinde, Sayın Cumhurbaşkanımız, 4739 sayılı bu Yasanın 3 maddesinin tekrar görüşülmesini istemiş, bunu isterken de Anayasanın 128 inci ve yine, Anayasanın 160 ıncı maddelerine aykırı olduğu gerekçesini tezkeresine yazmıştır.

Şimdi, eğer, bir kanun, Sayın Cumhurbaşkanınca, Anayasaya aykırı bulunduğu için Parlamentoya iade edilmişse, geri gönderilmişse, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yapması gereken, Türkiye Büyük Millet Meclisi Riyasetinin (Başkanlığının) yapması gereken, Anayasaya aykırılık sorununu çözmek için, bu tezkereyi, Anayasa Komisyonuna göndermektir. Bu tezkere, Anayasa Komisyonuna gitmemiş, orada hiç görüşülmemiştir. Doğrudan doğruya, Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmüş, işte, şimdi de, Genel Kurul gündemine indirilmek istenmektedir.

Değerli arkadaşlarım, diğer bir husus, sayın hükümet ve hükümet partileri, şu ana kadar, veto edilen; yani, Türkiye Büyük Millet Meclisine bir kez daha görüşülmek üzere gönderilen bu kanunlarla ilgili, maalesef, çok garip bir tutum içerisindedir. Hal lisanlarıyla şunu söylüyorlar; çünkü, şu ana kadar yaptığımız incelemeden çıkan sonuç o ki, 6 tane kanun, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından veto edilerek buraya iade edilmiş, biri hariç -ki, o, gündeme alınmadı, şimdi beşincisidir- hepsinde de hükümet, Sayın Cumhurbaşkanının bu geri gönderme tezkeresinde beyan ettikleri hususların hiçbirini ciddiye almadığını gösteriyor. "Sayın Cumhurbaşkanı makamının ve tezkerede ileri sürdüğü hususların bizim için hiçbir önemi yoktur, bizim için vız gelir tırıs gider, bir kulağımızdan girer bir kulağımızdan çıkar, biz bildiğimizi okuruz" anlayışı içerisindedir. Bu, devlet kurumlarıyla bir sürtüşmenin, bir kavganın belirtisidir. Sayın hükümetin, böyle bir görüntü vermeye asla hakkı yoktur.

Bakınız, şu, Sayın Cumhurbaşkanının, bu hükümet döneminde, bir kez daha görüşülmek üzere Parlamentoya gönderdiği vetolu kanunların listesi: Şartla Salıverme Yasasını veto etti; Meclis aynen çıkardı ve gönderdi. Sonra ne oldu; sonra, Anayasa Mahkemesine dava üstüne dava açıldı ve Şartla Salıverme Yasasının birçok maddesi iptal edildi. Şimdi, Adalet Bakanlığı yeni bir tasarı hazırlamakla meşgul. Ne olacak; hesaplamalara göre, yine binlerce kişi salıverilecek. Sokakta, yeni yeni Yener Yermezler göreceğiz ve kapkaç işiyle meşgul olmuş olan insanların tekrar salıverildiğini göreceğiz. İşte, RTÜK Yasasında yapılan değişiklik veto edildi; onu görüşmediniz, ne zaman görüşeceksiniz bilemiyoruz. Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Yasada Değişiklik Yapılması Hakkında Yasayı aynen geçirdiniz. İzin vermeye yetkili makamın yetkilerini genişlettiniz, savcıların yetkilerini kısıtladınız. Tütün Yasası 2 kez görüşüldü;  tek bir cümlesi, noktası dahi burada değiştirilmedi; çıkardınız. DGM'lerle ilgili yasa; o yasada Sayın Cumhurbaşkanının fazla haklı olmadığını burada belirtmiştim  -onu da ayrıca, zabıtlara geçsin diye ifade ediyorum- ve şimdi de işte, bankacılıkla ilgili yasa, kısmen veto edildi ve huzurunuzda değerli arkadaşlarım.

Şimdi görünen o ki, sayın hükümet, Sayın Cumhurbaşkanının, bize göre haklı nedenlerle göndermiş olduğu birtakım gerekçelerini dahi itibara almamaktadır. Sonra ne oluyor; -biraz önce de ifade ettim- sonra, konu Anayasa Mahkemesine geliyor.

Bakın, değerli arkadaşlarım, şu liste, bu hükümet döneminde Anayasa Mahkemesine açılmış olan iptal davalarının listesidir; 20 sayfa, Meclis Başkanlığından aldım. Bu hükümetin çıkardığı 52 tane kanun ve kanun hükmünde kararname için Anayasa Mahkemesine dava açılmış. Şimdi saydım, 52 davadan -1 tanesi hariç- 51 tanesi hükümetin aleyhine sonuçlanmış. Bu liste, bu hükümet için bir şey ifade etmiyor mu?!. Anayasayla ve anayasal kurumlarla cedelleşen, kavga eden bir görüntü, bir hükümet için, herhalde hoş bir şey olmasa gerek.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, hemen, şunu da ifade etmek istiyorum. Sayın Cumhurbaşkanı da çok sık kullanıyor veto yetkisini... Bu eleştiri getirilebilir. Şimdi, ben merak ettim, acaba, gerçekten, Sayın Cumhurbaşkanı, bu veto yetkisini çok sık mı kullanıyor diye, şöyle bir baktım, şu ana kadar, 6 kez bu yetkisini kullanmış. Mesela, Sayın Süleyman Demirel döneminde, Sayın Demirel bu hakkını 14 kez kullanmış; en fazla kullanan da Sayın Kenan Evren 26 kez kullanmış; Turgut Özal 19 kez. Daha geriye doğru gitseniz -zamanım daraldı- Rahmetli Sayın Sunay 18 kez, Fahrî Korutürk 13 defa...

Bu yetki kullanılmış, Anayasanın 89 uncu maddesinin verdiği bir yetkiyi, geçmişte cumhurbaşkanları kullanmışlar. Kullanmışlar da ne olmuş; bunları da bir nebze inceleme imkânı buldum. Hükümetler ve Parlamento, daha önce, değişik gerekçelerle, demin ismini saydığım, bir kısmı rahmetli olmuş sayın cumhurbaşkanları tarafından, Parlamentoya, bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderilen bu kanunlarla ilgili gereğini yapmış. Önemli bir bölümünde, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve hükümet, geri gönderme tezkeresindeki, özellikle Anayasaya aykırılıkların gereğini yerine getirmiş.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Şahin, 1 dakika içinde toparlar mısınız.

Buyurun.

MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Sayın Süleyman Demirel tarafından 14 defa bu hakkın kullanıldığını ifade ettim. 6 kanun burada tekrar görüşülmüş, 3 tanesi değiştirilerek gitmiş, yani, Cumhurbaşkanının arzularına uygun şekilde burada düzenlenerek gitmiş; ama, diğer 3 tanesi de, Anayasa Mahkemesince iptal edilmiş.

Dolayısıyla, şunu ifade etmek istiyorum. Hükümet, lütfen, Anayasayı fazla zorlamasın. Devletin tepesiyle kavga ediyor görüntüsünden uzak dursun.

Bu, başka alanlara da sirayet ediyor. Hükümetin kendi arasındaki kavgaya dönüşüyor ve hükümetin milletle kavgasına dönüşüyor. Bu anlayışla, bu hükümetin, sayısal çoğunluğu ne kadar fazla olursa olsun, Türkiye'de hiçbir sorunu çözmesi mümkün değildir; sorunlar, problemler, daha da karmaşık hale gelir.

O bakımdan, çok haklı nedenlere dayandığını söyleyeceğim bu geri gönderme tezkeresinin icabının yapılmasını istiyoruz. Hükümetin bunu yapmayacağı kanaatiyle, grup önerisinin aleyhinde oy kullanacağımızı belirtir, saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Şahin.

Sayın Şahin'in konuşması, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, bu tasarıyı, Anayasa Komisyonuna göndermediği şeklindeydi. Oysa, dağıtılan ve sıra sayısı 811 olan tasarının başlığının hemen altında not düşülmüş "Kanun, Başkanlıkça, Anayasa ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına havale edilmiştir" ibaresi var; ancak, Meclis Başkanımız...

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Görüşülmüş mü efendim?!.

BAŞKAN - Bir dakika efendim...

...Meclis Başkanımız, İçtüzüğümüzün 37 nci maddesinin son fıkrasında belirtilen, on günlük süreyi kısaltabilme yetkisine sahiptir. Bu süreyi dört gün olarak belirlemiş; ancak, bu süre içerisinde, Anayasa Komisyonumuz konuyu görüşmemiştir. Durumu bu şekilde düzeltiyorum, diğer tartışmalara girmiyorum; yani, gönderilmiş, ama, görüşülmemiş.

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Efendim, görüşülmesin diye havale edilmiş zaten; görüşülmesi istenmemiş ki...

BAŞKAN - Bilemem... Havale edilmiş ama...

Önerinin lehinde, Sayın İsmail Köse; buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; grup önerisinin lehinde düşüncelerimi ifade etmek üzere huzurunuzdayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum ve çalışmalarımızın milletimize inşallah hayırlı olmasını da temenni ediyorum.

Benden önceki değerli konuşmacı Sayın Mehmet Ali Şahin Bey, özellikle, usulle ilgili düşüncelerini, Sayın Cumhurbaşkanının 3 maddeyi iade etmesi dolayısıyla, bunun, önce Anayasa Komisyonunda görüşülmesini ifade ettiler. Ben de, aynı şekilde, itirazımı yapmam gerekirken, Sayın Meclis Başkanımız, bu kanunun Anayasa Komisyonunda da görüşülmesini düşünmüş ve Anayasa Komisyonuna havale etmesine rağmen, ifade edilen gerekçe doğrultusunda, doğrudan Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmüştür. O itibarla, usulle ilgili herhangi bir noksanlık yoktur.

Değerli milletvekilleri, Anayasamızın 89 uncu maddesinde yapmış olduğumuz değişiklik gereğince, Cumhurbaşkanımızca gönderilen, iade edilen kanunlarda eğer maddeler ayrılmış ise, Yüce Meclis, yalnız bu maddeleri görüşebilir. Yapmış olduğumuz değişiklik budur. Yani, şu anda, hem Meclisimizin yapmış olduğu doğrudur hem Plan ve Bütçe Komisyonunda kanunun görüşülmesi doğrudur. Ben, işin usulüne ait bu iki cümleyi söyledikten sonra, özüne biraz değinmek istiyorum.

İade edilen bu maddelerle beraber, çıkarmış olduğumuz Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ne getiriyor?

Değerli milletvekilleri, bu kanun, gerek Milliyetçi Hareket Partisi olarak gerek diğer gruplarımız olarak, Türk Milletinin en önemli ihtiyacını karşılayacak, önemli bir kanundur. Birinci önemi, reel sektör dediğimiz, üretimimizi canlandıracak, sanayimizi tekrar, yeniden devreye sokacak, atıl kapasiteyi aktif duruma getirecek, sanayi sektörünü yeniden canlandıracak imkânların sağlanacağı ve o imkânların verileceği bir kanundur. Bununla birlikte, tabiî ihracat devreye girecektir. Bununla birlikte, istihdam imkânları yaratılacaktır. Yani, bu kanun, bizim için, çok önemli, hayatî önemde bir kanundur.

İkinci önemli tarafı ise, yine, milletimizin bir kısmını teşkil eden, dağların başında, ovalarda, köylerinde alın teri dökmek suretiyle veya küçük esnaf dediğimiz, KOBİ dediğimiz, küçük ve orta boy işletmeleri harekete geçirecek, onlara maddî desteğin verileceği, o imkânların getirildiği bir kanun. Bir taraftan, Türk çiftçisini destekleyecek, bir taraftan, KOBİ'lerimize destek verecek ve diğer taraftan da, 10 milyar dolara yakın bir kaynakla reel sektörümüz harekete geçirilecek.

Şimdi, muhalefet ne yapıyor; muhalefet, kendi üzerine düşen görevi yapıyor; çünkü, her zaman olduğu gibi, yine, hükümetin ya da iktidar partilerinin yapmış olduğu doğru işlere karşı çıkacaktır; görevleri budur. Üzülerek ifade ediyorum, Türkiye'de, hâlâ, bu düşünceyi yok edemedik; yani, bir müspet politika, pozitif politika denilmesine rağmen, muhalefetin, müspetlerin yanında yer aldığı pek fazla görülmemektedir. O itibarla, tekrarlıyorum, şu andaki çıkarmış olduğumuz kanun devreye girdiği takdirde, köylü vatandaşlarımıza, küçük ve orta boy işletme sahibi insanlarımıza 1,5 katrilyon -bu, kanunun içerisinde- temin edilecek olan kaynaktan o kitlelere destek verilecektir.

Bir başka olay, tabiî, doğrudan çiftçimize destek verilmesi konusundaki faaliyetler Tarım Bakanlığımız tarafından devam etmektedir. İşte, bu kanun çıktığı takdirde alınacak olan kredilerden bir kısmı, yine, hükümetimizin almış olduğu karar çerçevesinde, doğrudan çiftçiye intikal edecek dönüm başı 10 000 000 ve toplam 1,5 katrilyonu bulan bu destek, bu imkân da köylümüzün, çiftçimizin cebine girecek. Karşılıksız...

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Geçen sene verecektiniz bu parayı; ne oldu?!

İSMAİL KÖSE (Devamla) - Ey muhalefet, siz, köylünün, çiftçinin cebine girecek olan paraya mı karşısınız?! (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Allah'tan kork!..

İSMAİL KÖSE (Devamla) - Ya da KOBİ'lere verilecek desteğe mi karşısınız; çıkıp, burada, Yüce Milletimizin kafasını bulandırıyorsunuz! Yüce Milletimize karşı hortumcu, bankacı diyorsunuz. Bunun içerisinde Türk çiftçisi var, bunun içerisinde küçük esnaf var.

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Neresinde var Sayın Köse; bulamıyoruz bir türlü!..

İSMAİL KÖSE (Devamla) - Katrilyonlarca lirayla, bir taraftan, doğrudan çiftçiye destek vermek suretiyle yardımcı olunacak, bir taraftan da "KOBİ" dediğimiz küçük esnafımıza destek verilecek.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; onun için, ayrıca, Anayasamız ve İçtüzüğümüz gereğince, bu, Yüce Meclisin, her siyasî partimizden bir grup başkanvekilimizin iştirak etmesi suretiyle Danışma Kurulu kararı haline gelir; eğer iştirak etmezlerse, Yüce Meclisin oyuna sunulur. Danışma Kurulu toplanmış -İçtüzüğün gereği neyse onu yapıyor- gündemini tespit etmiş; şimdi, Genel Kurula arz ediyoruz ve diyoruz ki, biz, hükümeti destekleyen üç siyasî partinin temsilcileri olarak işte bunu getiriyoruz; sıkıntı içerisinde olan köylümüzün sıkıntısına çare bulmak için, sıkıntı içerisinde bulunan esnafımıza imkân vermek için. Türkiye'de, yeniden, üretimi artıracak, ihracatı artıracak imkânları ortaya çıkaracak böyle bir kanuna Türkiyemizin acilen ihtiyacı vardır; tabiî, alınacak destekler, imkânlar bu istikamette kullanılacaktır.

Kararın lehinde düşündüğümüzü ve lehinde oy kullanacağımızı ifade ediyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Köse.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan, sayın konuşmacı, bizi göstermek suretiyle, milletin kafasını bulandırmakla suçlamıştır bizi. Sataşma vardır; sataşma nedeniyle söz istiyorum.

BAŞKAN - Efendim, şahsınıza yönelik...

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Olur mu efendim! Bizi, milletin kafasını bulandırmakla ve karıştırmakla itham etmiştir. Bu kürsüden söylenen sözler doğru ise...

BAŞKAN - Siz, daha görüş bildirmediniz Sayın Gönül; niye alınıyorsunuz?

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Bu, özünde bir sataşmadır; bunun için; bize bir açıkla yapma imkânı vermelisiniz.

BAŞKAN - Efendim, size sataşma olmadı. Şahsınız konuşma yapmadınız henüz. Neyinize sataşsınlar ki?!.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Efendim, bizi göstererek -muhalefeti- milletin kafasını bulandırmakla suçladı.

BAŞKAN - Efendim, biraz sonra açıklarsınız Sayın Gönül... Lütfen... Yani, böyle bir usul yok... Siz de söylüyorsunuz bunu... Lütfen efendim... Lütfen...

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan, ona tanıdığınız, o sataşma içeren söz hakkını bize de tanımanız lazım.

BAŞKAN - Efendim, bir sataşma yok... Lütfen...

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Biz, milletin kafasını karıştırıyormuşuz!..

BAŞKAN - Efendim, şahsınıza yönelik bir şey yok; kaldı ki, siz, henüz görüş ifade etmediniz.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Efendim, muhalefet olarak bizi itham ediyor.

BAŞKAN - Efendim, Saadet Partisi var, AK Parti var, onlar da muhalefet... Lütfen efendim... Olmaz... Sayın Gönül, lütfen...

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Bizim için beis yok Sayın Başkan; söz verebilirsiniz.

BAŞKAN - Sayın Gönül, kaldı ki, aleyhinde konuşabilirsiniz de yani; bu, doğaldır.

Lehinde, Sayın Nihat Gökbulut.

Buyurun Sayın Gökbulut.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan, lehinde...

BAŞKAN - Lehinde iki kişiye söz verebiliyoruz efendim.

Sayın Gökbulut buradalar.

Buyurun.

NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iktidara mensup partilerin müşterek grup önerileri üzerinde görüşlerimi ifade etmek üzere Yüce Meclisin huzurundayım; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yoğun ve aziz milletimizin lehine hızlı bir şekilde çalıştırılmasının, kanun tasarılarının yasalaştırılmasının, muhalefet tarafından -bu yasama döneminde- eleştirildiğine ilk defa tanık oluyoruz.

MEHMET BEKÂROĞLU - Anayasa bu kadar da çiğnenmemişti.

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - 52 Yasayı çiğnediniz Anayasaya rağmen.

NİHAT GÖKBULUT (Devamla) - Efendim, biz, Türkiye Büyük Millet Meclisi millî iradenin temsilcisi olarak, kanun tasarılarını yasalaştırıyor, siyasî faturasına da, lehte, aleyhte olarak kendisi razı oluyor.

Demokrasilerimizde iktidar var, muhalefet var. İktidar, hükümet olma, sorumluluk bilinci içerisinde hareket etmenin vakıası içerisindedir. Sorumluluk, siyasî partilerin, elini taşın altına koymadır. Biz, sorumluluk bilinci içerisinde hareket ediyoruz. Muhalefet de, muhalefet olmanın dayanılmaz hafifliği içerisinde hareket ediyor! Muhalefet, muhalefet gibi hareket edecek; ama, iktidar da, iktidar gibi hareket edecek; toplumun, milletin de huzuruna çıkıp, yaptığı faaliyetlerden dolayı, siyasî faturasını, siyasî getirisini, siyasî kabulünü de kabul edecek.

Değerli arkadaşlar, malî sektöre olan borçların yeniden yapılandırılması hakkındaki kanun tasarısını yasalaştırdık. Reel sektörün tümü, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği, çiftçimiz, köylümüz bu kanun tasarısının yasalaşmasını dört gözle, dört elle bekliyordu. Nitekim, bu kanun tasarısı Türkiye Büyük Millet Meclisinde yasalaştıktan sonra piyasadaki olumlu hareketleri hepinizin izlemesinde fayda görüyorum. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin bu kanunun yasalaşmasından dolayı basında çıkan görüşleri hepinizin malumualinizdir.

Değerli arkadaşlar, Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması Hakkındaki Kanun Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmüştür. Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülürken, bu kanunun Anayasaya uygun olup olmadığı da tartışılmıştır. Her kanun, muhakkak ,Anayasa Komisyonuna gitmez; ilgili komisyonda, kanunun, Anayasaya uygun olup olmadığı ayrıca tartışılır. Nitekim, Cumhurbaşkanımızca kanunun üç maddesinin geri gönderilmesinden sonra, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanımız Anayasa Komisyonuna da göndermiş, Anayasa Komisyonumuz, aynı gerekçeyle Plan ve Bütçe Komisyonuna görüş beyan etmiştir; dolayısıyla, değerli arkadaşlarımızın "neden Anayasa Komisyonunda görüşülmedi" iddiası dayanaktan yoksundur.

Değerli arkadaşlar, hükümetimiz çalışıyor, Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışıyor. Sizin dönemlerinizi de incelediğimiz zaman, gönderdiğiniz, çıkardığınız yasaların Cumhurbaşkanınca geri gönderildiğine şahit oluyoruz; şüphesiz, gönderilebilir ve burada tartışılabilir.

Şimdi, iktidarı tenkit ediyorsunuz "iktidar, hükümet halkın nezdinde itibarını yitirdi" diye söylüyorsunuz. Anketlere bakın, muhalefetin itibarından yüzde 75 daha fazla iktidarın itibarı var. (AK Parti ve SP sıralarından alkışlar [!]) Halka soruyorlar, bakın, anketlere bakın, hem de...

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Gece rüyanda mı görüyorsun o anketi!

NİHAT GÖKBULUT (Devamla) - ... bakın, sizin yandaşınız olan anketörlerin yaptığı anketlerde çıkan netice, iktidara olan güven, muhalefete olan güvenin yüzde 75 daha fazlası. (AK Parti ve SP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar [!]) Yani, olaya niye tek taraflı bakıyorsunuz? Dolayısıyla, biz...

İLYAS ARSLAN (Yozgat) - Kırıkkale'ye bakalım!..

NİHAT GÖKBULUT (Devamla) - Kırıkkale'de ben hesabımı veririm; rahatlıkla veririm.

İLYAS ARSLAN (Yozgat) - Zor verirsin.

NİHAT GÖKBULUT (Devamla) - O, bana ait olan bir hadisedir.

Değerli arkadaşlar, bakınız, Mecliste bankalar üzerinde çok konuşuldu. Bankalar meselesi, 57 nci hükümetin kucağına gökten mi düştü? Bunun bir süreci var, 1991'den itibaren gelen, birike birike gelen bir süreci var.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - 1998...

NİHAT GÖKBULUT (Devamla) - Şuna inanın; 57 nci hükümetin çıkardığı, 3 kere de değiştirdiği -ihtiyaçtan kaynaklanmıştır- Bankalar Yasası geçmişte olsaydı, bankalar bu duruma düşmezdi ve biz bu ekonomik krizle de karşılaşmazdık.

Değerli arkadaşlar, az önce de ifade ettiğim gibi, bu kanunun çıkmasını takiben, gerçekten, piyasalar rahatlamıştır, reel sektör bu kanunun bir an önce çıkarılması için girişimde bulunmuştur. Değerli arkadaşım da ifade etti; burada, önergeyle ve bu yasayla, reel sektöre, KOBİ'lere, küçük esnafa, işçimize, çiftçimize 1,5 katrilyon lira kaynak sağladık. Buna hangi mantıkla karşı çıkabiliriz ki?

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Para nerede?

NİHAT GÖKBULUT (Devamla) - Gelecek... Gelecek...

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Dünya Bankasının gönderdiği parayı vereceksiniz.

NİHAT GÖKBULUT (Devamla) - Değerli arkadaşlar, biz, Anavatan Partisi Grubu olarak, grup önerilerinin lehindeyiz, lehinde oy kullanacağız. Bu vesileyle, Yüce Meclisinizi saygıyla selamlarım. (ANAP, MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Gökbulut.

Aleyhinde, Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan; buyurun Sayın Candan.

Süre 10 dakika.

VEYSEL CANDAN (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bugün, Danışma Kurulu toplandı, hükümet, elimizdeki basılı gündemde tekrar bir değişiklik yaptı. Tabiî, burada, ben, aslında, teknik olarak bu değişikliklerden bahsedecektim; ama, iktidarın sözcüleri, burada gelip konuşunca, doğrusu çok merak ettim; yani, tasarıyı, reddedilen tasarıyı haklı göstermek için kırk dereden kırk su getirdiler ve inanıyorum ki, burada ifade etmeye çalıştıkları konular, tasarının içinde mevcut değil.

Gönül isterdi ki, bu tasarının neden reddedildiğine, gerekçeleri nedir, maddeleri nedir diye tek tek baksalardı. Mesela, MHP Grubu adına çıkan arkadaşımız dedi ki "çok enteresan; muhalefet, müspetlerin yanında yer almıyor. Burada, çiftçilerimize para bulduk; kredi veriyoruz, KOBİ'ler var, istihdam var..." Peki, bir de, reel sektörde bu saydığınız ismi temsil eden odaları dinleyin bakalım! Aslında, bu kanunun adı reel sektör değil, bankaları kurtarma kanunu! Hükümetin son günlerde yaptığı kanunlardan adıyla içeriği ayrı ayrı olan yasalardan bir tanesi de bu.

Şimdi, dolayısıyla, burada, sanayici, ihracat, istihdam, KOBİ'ler ve çiftçiler değil, batan bankaların içine devlet, yedi yıllık, on yıllık kredi verecek; onlar da, arzu ettikleri faiz oranlarından, isterlerse, istedikleri kısımlara kredi dağıtacaklar. Onun için, muhalefet, milletin kafasını karıştırıyor değil, iktidar, milletin kafasını zaten karıştırdı.

Şimdi, ANAP sözcüsü arkadaş diyor ki "iktidar, iktidar gibi olacak." Peki, iktidar, iktidar gibi olacak da, Parlamentonun gündemini değiştirdiniz, Danışma Kurulu kararı alıp getirdiniz. Denizcilik Müsteşarlığı kanun tasarısı diye bir tasarı getirdiniz; bir haftadır Genel Kurula gelmediğiniz için, milletvekilleriniz sıralarda oturmadığı için, yoklamalarda yetersayı bulunamadığı için, bu kanun çıkmıyor. Onun için, milletin kafasını karıştırmayın, gerçekleri de yanıltmayın!.. Demek ki, bu iki -hükümet- grup sözcülerine yukarıdan birileri, bu tasarının içinde çiftçilerle ilgili de birtakım iyileştirmeler olduğunu söylüyor. Ben, konuya madde madde baktım; çiftçileri ilgilendiren en ufak, tek bir madde yoktur. Milleti, böyle, genel anlamda aldatmanın da kimseye bir faydası yoktur.

Değerli arkadaşımız ANAP sözcüsü diyor ki "Bankalar Yasasını kucağımızda bulduk." Hükümetin hep yaptığı işlerden bir tanesi bu. Nerede bir yolsuzluk varsa; eskiden de vardı. Nerede bir beceriksizlik varsa; efendim, bu, eskiden de böyle zaten oluyordu... Peki, batık bankaları kucağınızda buldunuz da, Türk Ticaret Bankasıyla ilgili, bu Parlamentoda, 20 nci Dönemde, sizin partinizin Genel Başkanı hakkında soruşturma komisyon kurulmadı mı? Hakkında birçok iddialar gündeme gelmedi mi? O zaman, bu kürsüye çıktığınız da, ne söylediğiniz değil, ne cevap alacağınız daha önemlidir. Ben, burada, daha dikkatli konuşmak gerektiğine inanıyorum.

Efendim, deniyor ki, iktidara güven fazla. Sayın sözcü hiç sokağa inmedi... İstersen, bir deneyelim. Geçen hafta ben Çankırı'ya giderken, yolda, bir vatandaşı arabaya aldım. Konuşurken, eğer iktidar milletvekiliysen beni arabadan indir dedi. Yani, öyle, gelişigüzel, hayalî birtakım anketlerle burada milletin kafasını -sizin ifadenizle söyleyeyim- karıştırmayın.

Efendim, şimdi, hükümet ne yapmak istiyor? Aslında, bakmayın siz sözcülerin söylediğine, bu kanun bizim, bu kanun mutlaka çıkmalı falan... Halbuki, cümle âlem biliyor ki, sokaktaki vatandaş Hasan efendi de biliyor ki, bu kanun 4 Şubatta IMF toplantısına hazırlanmak ve yetiştirilmek üzere   -Başbakanlığın ve Başbakan Yardımcılarının, birlikte, kamuoyuna açıkladıkları- çarşamba veya en geç perşembe günü mutlaka çıkacak ve bunun üzerine de, Sayın Derviş'in "bu gecikmeler bize zarar veriyor" dediği yasa, bu yasadır. Onun için, işte, biz, bu yasayla çiftçilere para göndereceğiz, efendim, bunun içinde KOBİ'ler var filan gibi konuşmaya gerek yok. Aslında, Parlamentonun itibarıyla da maalesef ve maalesef oynanılıyor.

Değerli arkadaşlar, şimdi, burada çok önemli bir konu görüşüldü. Denildi ki: Anayasa Komisyonunda neden görüşülmedi? Başkanlık Divanında ben itiraz ettim, dedim ki, Sayın Cumhurbaşkanı, bu paranın verilmesine değil, Anayasaya aykırılık yönünden itiraz ediyor. Dolayısıyla, bu kanunun Anayasa Komisyonunda öncelikle görüşülmesi lazım. Orada söylenilen şuydu: Daha önce, bu tasarı, Anayasa Komisyonuna gitmediği için... Bu tasarı, Meclis Başkanı tarafından Anayasa Komisyonuna gönderilmesine rağmen, gündeme alınmadı; yani, Anayasa Komisyonunda görüşülmedi. Neden; Anayasa Komisyonunda da görüşülseydi, 4 şubata yetişmezdi de ondan. Onun için, burada, çıkıp "efendim, bu yasa, köylüye; bu yasa, çiftçiye; bu yasa, sanayiciye para aktarıyor" demenin bir mantığı yok.

Kaldı ki, yasanın sahibi Kemal Derviş bakın ne diyor: "Bu yasa, bizim projemiz -bunu ne zaman söylüyor; bir hafta önce söylüyor- böyle bir yasaya ihtiyacımız var; IMF'ye rica minnet kabul ettirdik." Bunu kim söylüyor; Sayın Kemal Derviş. Peki, bir hafta sonra, bugün ne diyor: "Yasa, IMF toplantısına yetişmeli." Yani, bu Kemal Derviş'e tembih etmek lazım, bu grup başkanvekilleriyle ikide bir böyle ters düşmesin; kamuoyunda hafif duruma geliyorlar! Biraz önce "köylüye para aktarır" dedi ya arkadaşımız, grup başkanvekilimiz; hayır, bakın ne diyor: "Yasa, IMF toplantısına yetişmeli; yasa çıkmazsa para gelmez." Demek ki, yasa neden önemliymiş; burada bugün görüşülmesinin önemi, paraya bağlıymış.

Bakın, grup başkanvekillerine muhalefeten, bir şey daha söylüyor: "Yeter ki, IMF'ye verdiğimiz sözleri tutalım, Cumhurbaşkanlığından gelen bu kanunu gününde yetiştirelim." Demek ki, grup başkanvekilleri, burada söz alıp, sadece, sözde, lehinde konuşmuş oluyorlar değerli arkadaşlar.

Şimdi, bu hükümet, kanunsuzluğu teamül haline getirdi, bakın, bunun altını çizerek söylüyorum, kanunsuzluğu teamül haline getirdi. Tasarı, ilgisiz komisyonlara sevk ediliyor, alt komisyonlara gönderilmiyor. Tali komisyonların görüşü alınmadan, tasarılar, alelacele Genel Kurula geliyor. Hükümet, bazen, kendi tasarısına burada karşı çıkıyor; yani, komisyonda "tamam" deniliyor, burada karşı çıkılıyor. İşte, bunun en son canlı örneği, iade edilen yasa. Bu kanun tasarısı 7 maddeden oluşuyordu; burada bir önerge geldi ki, 7 maddeyi birden değiştirdi; yani, aslında, komisyonun müzakeresi de ortada kalmış oldu.

Değerli arkadaşlar, muhalefet olarak görevimiz, hükümeti uyarmaktır. Bakın, acaba, hakikaten, grup sözcüsünün dediği gibi, biz, burada, muhalefet etmek için mi muhalefet ediyoruz? Bakınız, şimdi, Kamu Hizmetleri Tarifeleri Kanunu buraya geldi. Bu kanun müzakere edilirken, Saadet Partisi Grubu adına dedim ki: Özürlü, yaşlı, emekli ve öğretmenlerin ulaşım sorunu çıkacak, bunu, bir önergeyle değiştirelim. Yani, yarın, özürlülere sıkıntı doğar, emekli öğretmenler ulaşımdan, indirimden istifade edemezler. Aynen, grup başkanvekili geldi, burada "artık, bedava iş yok" dedi; ama, bugün öğreniyoruz ki, toplumdaki itirazlara dayanarak, Bakanlar Kurulu, geri adım atmaktadır. Yine, burada, aynı kanun içerisinde Emlak Vergileri müzakere ediliyor, 20 kat artırılıyor, 50 000 000 vergi ödeyen 1 milyar lira vergi ödeyecek dedik, buradaki arkadaşlar itiraz ettiler. O zaman da söyledim, keşke, bu tasarı metnini dikkatlice takip etme imkanımız olsa dedik; ama, bugün, Başbakanlıkta, bir Başbakan Yardımcısının başkanlığında, Emlak Vergileriyle ilgili düzenleme yapılıyor. Bunları neden söylüyorum; muhalefetin haklı olduğunu söylemek için.

Yine, doğalgaz fiyatlarıyla ilgili yaptığınız uygulama yanlıştır dedik. 90 000 liraya aldığınız doğalgazın metreküpünü 450 000 liraya satıyorsunuz dedik ve Bakan, bugün, indirme çalışmaları yapıyor.

Bir Bakan çıktı, ilaç fiyatlarıyla ilgili uluorta konuştu; KDV'den bahsetti, ilaç pahalı dedi; ama, bugün, piyasada ilaç bulunamıyor. Zamansız konuşmanın, meseleyi detaylandırmadan konuşmanın zararını gördük ve biz, onu da burada uyardık.

Peki, grup başkanvekilimize soruyorum şimdi: Biz, o zaman itiraz ettik, keşke, verdiğimiz önergeler gündeme alınsaydı daha faydalı olmaz mıydı?

Bakın, şimdi, bir bakan çıktı, Bağ-Kurla ilgili, vatandaşları uyarıyor. Ne diyor: "Ölmediğini ispat edersen, o zaman Bağ-Kurdan aylık alacaksın." Peki, senin nüfus idarelerin yok mu? Vatandaşa bir sayfalık kâğıt veriyorsun, 5 000 000 lira para alıyorsun ve vatandaş, yaşadığını ispat edecek..

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlar mısınız efendim.

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Cümlemi tamamlayıp bitiriyorum Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, bakın, biraz önce, bir konuşmacı arkadaşım da söyledi, bu Parlamentoya, bir yılda, Vergi Kanunu dört defa geldi, Organize Bölgeler Kanunu üç defa geldi, Bankalar Yasası dört defa geldi; çalışanlar, emekliler vakıflarla ilgili kanunlar üç defa geldi.

Bu rakamlar şunu gösteriyor: Sizin bir programınız yok. Bu, beceriksiz bir hükümet, bir Meclis gündemine bile sahip değil.

Onun için, daha dikkatli programların, daha dikkatli tasarıların gelmesi dileğiyle, Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Candan.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkan, bir açıklama yapabilir miyim; bir kelime söyleyebilir miyim.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Seven.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkanım, tutanaklara geçmek üzere bir açıklama yapmak istiyorum: Demin bir hatip "maddede çiftçilerle ilgili bir konu geçmiyor" dedi.

Şimdi, yeniden yapılandırmayla ilgili alınan kararda, gerek Ziraat Bankası, gerekse Halk Bankasının 2002 yılı iş programına, plasmanın artırılması konusunda bir hüküm konuldu. Ayrıca, 2002 yılının sonuna kadar, bu plasmanın, kredi şeklinde kullandırılması gerekliliği de kanunda mevcut. Yine, maddeyi okuyorum: Geçici madde 1... (SP sıralarından gürültüler)

ASLAN POLAT (Erzurum) - Ne alakası var Sayın Başkan?!

BAŞKAN - Sayın Seven, lütfen efendim...

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Bir saniye...

BAŞKAN - Hayır, gerek yok efendim; bu konu kanunda var. Sayın Köse...

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Ama, yanlışı düzeltiyoruz.

BAŞKAN - Efendim, hayır; söz vermiyorum.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Yanlışı düzeltiyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hayır, yanlış yok efendim. Yeter... Lütfen... Sayın Seven, lütfen...

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Yanlışı düzeltiyoruz...

BAŞKAN - Hayır efendim... Anlaşıldı... Sayın Köse açıkladı efendim.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkanım, ziraî kredi kime veriliyor?

BAŞKAN - Efendim, yasada var... Teşekkür ediyorum.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Yasada var; onu söylemeye çalışıyorum.

BAŞKAN - Yasada var. Millet, yasanın sonucunu görecek inşallah; iyiyse iyi olacak, kötüyse kötü olacak.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Yani, kanunu iyi incelemeleri gerekir; onu söylemek istiyorum.

BAŞKAN - Öneriler üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, öneriyi tekrar okutup, oylarınıza sunacağım:

Öneri:

30 Ocak 2002 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve aynı tarihte dağıtılan 811 sıra sayılı Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması ve Bu Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında 4739 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu maddesi gereğince Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresinin, 48 saat geçmeden, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 8 inci sırasına; gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 309 uncu sırasında yer alan 803 sıra sayılı kanun tasarısının, 14 üncü sırasına alınması; 30 Ocak 2002 Çarşamba günü, gündemin 9 uncu sırasına kadar olan kanun tasarı ve tekliflerinin görüşmelerinin saat 20.00'ye kadar tamamlanmaması halinde, görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması önerilmiştir.

BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

Önce, yarım kalan işlerden başlayacağız.

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. - İzmir Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının;  Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Tekliflerinin görüşülmeyen maddeleriyle ilgili komisyon raporu Başkanlığa verilmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.

Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname, Devlet Memurları Kanunu, Harcırah Kanunu ile Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2. - Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname, Devlet Memurları Kanunu, Harcırah Kanunu ile Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Plan ve Bütçe  Komisyonları Raporları (1/593) (S. Sayısı : 643)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Komisyon kuliste oturuyor Sayın Başkan!

BAŞKAN - Kulisten getirecek halim yok ki!..

Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilatı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının görüşmelerine başlayacağız.

3. - Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile aynı mahiyetteki kanun teklifinin görüşmelerine başlayacağız.

4. - Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş ve Üç Arkadaşının Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı : 666)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısının görüşmelerine başlayacağız.

5. - Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/754, 1/692) (S. Sayısı : 675)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun Tasarısının görüşmelerine başlayacağız.

6. - Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/756, 1/691) (S. Sayısı : 676)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısının görüşmelerine başlayacağız.

7. - Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/753, 1/690) (S. Sayısı : 685)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Alınan karar gereğince, Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında 10.1.2002 Tarihli ve 4739 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

8. - Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında 10.1.2002 Tarihli ve 4739 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/949) (S. Sayısı : 811) (1)

BAŞKAN- Komisyon?.. Hazır.

Hükümet?.. Hazır.

Komisyon raporu, 811 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Sayın milletvekilleri, Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında 10.1.2002 Tarihli ve 4739 Sayılı Kanunun 6, 7 ve geçici 1 inci maddeleri Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayarak, bir daha görüşülmek üzere, bu hususta gösterilen gerekçeyle birlikte Başkanlığımıza gönderilmiştir.

Anayasanın 89 uncu maddesinin ikinci fıkrasında "Cumhurbaşkanınca kısmen uygun bulunmama durumunda, Türkiye Büyük Millet Meclisi, sadece uygun bulunmayan maddeleri görüşebilir" hükmü yer almaktadır. Bu hükme göre, geri gönderilen kanunun bütün maddelerinin veya sadece Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayan maddelerinin görüşülmesi Genel Kurulun kararına bağlıdır. Bu nedenle, söz konusu kanunun, İçtüzüğün 81 inci maddesinde belirtilen usule göre, ancak, sadece Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayan 6, 7 ve geçici 1 inci maddelerinin görüşülmesini Genel Kurulun oyuna sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

KAMER GENÇ (Tunceli)- Bu konuda müzakere açmanız gerekmiyor mu?

BAŞKAN- Tasarının tümü üzerinde, Saadet Partisi Grubu adına, Sayın Veysel Candan; buyurun efendim.

Süreniz 20 dakikadır.

SP GRUBU ADINA VEYSEL CANDAN (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; burada, Cumhurbaşkanı tarafından üç maddesi veto edilen, adı "reel sektör kanunu", içeriği "bankaları kurtarma kanunu" hakkında Saadet Partisinin görüşlerini açıklamak üzere söz aldım; Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabiî, burada yasanın neyini görüşeceğiz onu merak ediyorum. Koalisyon liderlerinin -hükümet ortaklarını oluşturan partilerin liderlerinin- ortak bir açıklaması var; diyorlar ki: "Yasanın virgülüne dokunmadan Cumhurbaşkanına geri göndereceğiz." O zaman, bu Parlamento ve muhterem siz milletvekilleri sadece notersiniz! Işıklar yanıyor, kapılar açık, sadece milletvekilleri dinleyecek, konuşma süreleri tamamlanacak, kabul edenler, etmeyenler ve virgülüne dokunulmadan, bu yasa, tekrar Cumhurbaşkanına gidecek!..

Ben, bunu içime sindiremiyorum; böyle milletvekilliği, böyle Parlamento olmaz! Virgülüne dokunmayacaksak neyi müzakere edeceğiz burada?! (SP sıralarından alkışlar)

                                    

(1) 811 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Şimdi, hileye bakın. Yani, hile, eskiden gizli olurdu, satır arasında olurdu; şimdi, yasanın metni içerisine konulmuş. Bakın, yasanın başlığı şöyle: "Malî sektöre olan borçların yeniden yapılandırılması." Yani, reel sektörün güçlendirilmesi.

Peki, bilen uzmanlar, iktisatçılar, ekonomistler ne diyor; kanunun doğru adı, bankaları kurtarma kanunu. Hükümet kendi burada namusunu temizlemeye çalışıyor; tabiî, temizleyebilirse. Hükümet, dün ak dediğine, bugün kara diyor.

Bakın değerli arkadaşlar, Tasarruf Mevduat Fonuna 20 banka alındı; "batık" denildi, alındı, "şu banka da batacak" demek yasaklandı; ama, buna rağmen bankalar, tekrar, fon kapsamına alındı. Zarar, 20 milyar dolar, yani, 30 katrilyon lira. Şimdi ne yapılıyor; 10 katrilyon lira daha ilave ediliyor.

Değerli arkadaşlar, peki, bankalar nasıl boşaltıldı, Bankalar Yüksek Denetleme Kurulu yok muydu, bu raporlar nereye gitti, hangi sumen altında bekletildi, DGM'lerde ne oldu, neler oldu; tabiî, bunlar maalesef...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, Sayın Genel Kurul, lütfen, hatibi dinleme nezaketini göstersin.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, hatibi dinleyelim efendim.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Dinliyoruz efendim.

BAŞKAN - Eğer, konuşmak isteyen arkadaşlarımız varsa, lütfen, kulislere...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Dışarısı müsait efendim...

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Efendim, bu bir gönül meselesidir; dinleyip dinlememek herkesin kendi takdirindedir.

BAŞKAN - Efendim, takdiri de, Genel Kurulun saygınlığına halel gelmesin.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Hayır, biz rahatsız oluyoruz efendim.

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Peki.

Peki, bu bankaları batıranlardan bir şey alınacak mı? Vatandaş soruyor sokakta. Biraz önce arkadaşlarımız, çiftçilere de madde var...

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Kanunu okumamışsın.

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Bakın, bu ördek hikâyesine döndü, hava bulutlu, yağmur yağacak, göl olacak, gölde ördekler olacak, sen bana ördek dedin... Burada okuyor, zorluyor, kendi kendine zorluyor maddeyi ki, bunun içinden çiftçi çıkar mı; çıkmaz, boşuna hesap etme çıkmaz.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Kanunu oku, geçici 1 inci ve 3 üncü maddeyi oku...

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Çıkmaz, çıkmaz.

Bakın, şimdi, deniliyor ki, peki, bunlar nasıl karşılanacak; 30 milyar dolar, 20 milyar dolar nereden karşılanacak; fakir milletin cebinden karşılanacak.

Değerli arkadaşlar, şimdi, teklifimiz şudur: İtiraz edenlere...

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Geçici madde...

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Müsaade eder misin...

İtiraz edenlere teklifimiz şudur: Bu bankaların batışı, krizlerin meydana gelişi, kimin ihmali, bankalardan para götürenler, yurt dışına kaçıranlar, hepsiyle ilgili bir araştırma yapalım, bakalım, onun altından hangi parti, hangi siyasetçi, hangi işadamı çıkarsa, kamuoyuna açıklayalım.

Değerli arkadaşlar, şimdi, ısrarla arkadaşım, elinde bir metin, işte buradan çiftçiye çıkacak... Bakın, ben size bir şey söyleyeyim: Tasarı Parlamentoda müzakere ediliyor, bir Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi ne diyor bakın: "Verilecek kaynağın ne miktarda olduğunu defaatle sorduk, bendeniz sordum; ama, Sayın Bakan, yanındaki Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu Başkanına sorarak, bunu açıklayamayacaklarını, bunun doğru olmayacağını ifade ettiler." Yani, paranın miktarı da, kime gideceği de belli değil. Yani, Bakanın söyledikleri, bu.

Değerli arkadaşlar, şimdi, Cumhurbaşkanı üç temel noktada itiraz ediyor. İtiraz ettiği konular, tamamen hukukî boyutta. Yani, diyor ki: "Siz bunu alışkanlık haline getirir, Anayasa ve yasaları bir defa, bir defa delerseniz, bunun arkası kötü gelir, ülkenin zararına olur." Bakın, hemen basit ifadelerle maddeleri söylemeye çalışacağım değerli arkadaşlar: 6 ncı madde, kamu bankalarında çalışanlarla ilgili. Cumhurbaşkanı buna itiraz ediyor, diyor ki: "Sizin bu getirdiğiniz metinde, 31.12.2002'den itibaren artık özel hukuk kurallarına bağlı olmayan kişiler kamu bankalarında çalışamaz; yani, kamu bankaları artık devlet memuru olmayacak. Eğer bunu kabul etmeyen personel varsa, zorla, Devlet Personel Dairesine bildireceksiniz, oradan başka kurumlara dağıtılacak veya emekli olacaklar." Yani, devlet personeli kamu bankalarından tasfiye ediliyor. Peki Cumhurbaşkanı ne diyor: "Peki, bunu yapıyorsunuz ama, bu bankaların sermayelerinin yüzde 51'i ve fazlası halen devletin elinde. Yüzde 51'in altına inmeden bunu yapamazsınız. Sermayesi kamuya ait olan yerde çalışanlar da kamu çalışanıdır." Yasayı açık olarak ifade ediyor. Dolayısıyla, bu yaptığınız iş yanlış.

Değerli arkadaşlarım, denetimle ilgili ikinci yanlış olarak Sayın Cumhurbaşkanı "Kamu giderlerinin denetimiyle ilgili olarak Anayasada;

1.- 160 ıncı madde var. Burada, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına kamu giderlerini Danıştay denetler. Açık hüküm.

2.- Anayasanın 165 inci maddesinde, sermayesi yüzde 51 ve daha üzeri olanlar devlete aitse, sermaye böyleyse, Türkiye Büyük Millet Meclisi KİT Komisyonunda denetlenir.

3.- Milletvekillerinin, 98, 99 ve 100, yani yazılı-sözlü soru önergeleri, gensoru, genel görüşme ve soruşturma; yani yürütmeyi denetleme imkânları vardır" diyor.

Özetle söylersek, Cumhurbaşkanı, "Anayasanın 160, yine Anayasanın 165, yine Anayasanın 98, 99 ve 100 üncü maddelerine göre kamu giderleri denetlenir. Başka bunun yolu yoktur" diyor. Peki, burada, ikinci fıkrada ne deniyor: "Üst kurul ve kuruluşlar, faaliyetlerini Türkiye Büyük Millet Meclisinde Plan ve Bütçe Komisyonunu bilgilendirir." Sayın Cumhurbaşkanı ne diyor: "Bilgilendirme denetim değildir." Demek ki, Anayasanın 160, 165, 98, 99, 100 üncü maddesine alenen ve taammüden aykırılık var burada. Hiç, bunun için, aşırı böyle, hukuk uzmanı filan olmaya gerek yok; çünkü, burada, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bilgilendirme ayrı şey. Bilgiyi verir, kabul eder, beğenirsiniz, beğenmezsiniz, koyar gider. Dolayısıyla, diyor ki Sayın Cumhurbaşkanı: "Bu denetimden uzak durmak yanlıştır, bunun Sayıştaya verilmesi gerekir."

Peki, şimdi, burada biraz önce söyledi arkadaşlarımız... Hükümet, milletin aklını sık sık bozan hükümet, sık sık konuşmalarıyla ekonomiyi krize sokan hükümet, beceriksiz hükümet, faydasız hükümet...

Bakın, açık, net bir iddiada bulunuyorum: Eğer, ekonomiye müdahale etmeyin, ikide bir zamanlı, zamansız açıklama yapmayın... Bugün Sayın Derviş öyle diyor: "Dolara dokunanın eli yanar." Düşüyor... Peki, yükseldiği zaman da aynı şeyi söylüyordu. Daha sonra olmadı, geliyor buraya, kürsüye, aldığı terbiye ve nezaket icabı olacak "efendim, ben, Türkiye'yi tanıyamadım, tanıma imkânım olmadı, keşke tanısaydım, biraz siyasî açıklamalar yaptım, bunlar yanlış oldu, batığın detayını bu kadar bilmiyordum" diyor.

Peki, bu uygulamalardan sonra, sizin burada zorladığınız, 10 milyar doları almak için 10 tane takla attığınız, Anayasa ve yasaları hiçe sayarak, komisyonları hiçe sayarak... Yarın biri çıkar gelir de "Anayasa ihlali olan kanunları bile siz Anayasada görüşmediniz, biz de yaparız" derse ne olacak? Bütün bunlara rağmen bu hükümet denetimden kaçmaktadır.

Değerli arkadaşlar, aynı maddenin, yani 7 nci maddenin diğer bir fıkrasına gelelim. Burada kanun müzakere edilirken geçen madde şu: "Üst kurul" yani "kamu bankaları üst kurulları ve bunlara bağlı kurumların kendi yasaları bu fıkrayla yürürlükten kaldırılır." Yani, bu kamu bankalarıyla ilgili a'dan z'ye ne kadar kanun, yönetmelik varsa hepsini yırtıyor ve çöpe atıyor. Bunun içerisinde Devlet Denetleme Kurulu var, Başbakanlık Teftiş Kurulu var, var, var; bütün kurumlar...

Peki, Sayın Cumhurbaşkanı ne diyor; diyor ki: "İyi ama, bunu yapıyorsunuz; ama, Devlet Denetleme Kurulu, yetkisini Anayasadan almaktadır. Anayasa, yasalardan daha üsttedir. Siz, bu yaptığınız yanlışlıkla Anayasayı devre dışı bırakıyorsunuz." Şimdi, bu durumda ne oluyor; Anayasanın 108 inci maddesine de açık ve seçik olarak burada aykırılık var.

6 ve 7'yi ifade ettikten sonra, geçici 1 inci maddeye gelmek istiyorum: "Kamu bankalarının, yönetim, denetim ve tasfiye kurulları, ceza ve idare hukuku yönünden memur sayılmazlar."

Değerli arkadaşlar, bu madde, komisyonda önce reddedildi, hükümet de reddetti, daha sonra bankacılar bastırdı, tekrar geri geldi, tekrar komisyona geldi. Bakın, bu maddeler komisyonda müzakere edilince işin vahameti ne kadar ortaya çıkıyor; yani, komisyon tutanaklarını da okuduğunuz zaman, yapılan işlemin ne kadar sırıttığını, hükümetin, kredi adına neler yapmak istediğini ortaya koyuyor. Komisyonun bir üyesi diyor ki: "Komisyonlarda iktidar çoğunluğu olduğu için, paldır küldür komisyonlardan geçip Genel Kurula geliyor -doğrudur, yaşıyoruz- burada tutarsak tuttuk, tutamazsak gidiyor." Yani diyor ki: Burada gücümüz yetiyorsa komisyonda engel olmaya çalışıyoruz; ama, gidiyor. "Böyle olmazsa Bankalar Kanununu dört defa değiştirir miydik." Bugün burada müzakere ettiğimiz kanun, bir yılda bu Parlamentoda dört defa müzakere edildi. Eğer sağlıklı olsaydı, iyi bir yapıya sahip olsaydı dört defa getirme ihtiyacı olmazdı. "Bütün bunlar bir-birbuçuk yıl içerisinde getirildi ve müzakere edildi. Ülkenin asıl talihsizliği Anasol-M hükümetidir. Türkiye için bir felaket hükümeti haline gelmiştir. Türkiye'nin temel meselesi kanun çıkarmak değil, bir an önce bu hükümetten kurtulmaktır." Aslında, bu komisyon üyemiz, bir yerde halkın temennisini de dile getirmiş olmaktadır.

Değerli arkadaşlar, geçici 1 inci maddede "kamu bankalarının yönetim, denetim ve tasfiye kurulları, ceza ve idare hukuku yönünden memur sayılmazlar" deniliyor. Peki, Cumhurbaşkanı, tekrar dönüyor "parası, sermayesi, binası, yüzde 51'den fazla devlete ait olan bir kurumun, nasıl oluyor da çalışanları devlet memuru gibi yargılanmıyor" diye soruyor. Yani, burada, hem denetimden hem çalışanları garanti altına alan dokunulmazlık getirilmiştir ve Cumhurbaşkanı özetle diyor ki: "Bu yaptığınız Anayasaya aykırıdır, yasalara aykırıdır."

Peki -konuşmamın başında ifade ettim- yasa, Anayasaya aykırı olsa ne olur; hiçbir şey yazmaz. Neden; koalisyon liderleri, milletvekillerine gruplarda mesajlarını vermişler; diyorlar ki: "Yasanın virgülüne dokunamazsınız. Aynen Cumhurbaşkanına göndereceksiniz." Hükümet ortağı milletvekillerine mesaj bu.

Peki, şimdi bir soru soralım: IMF mi, Anayasa mı? Tabiî, hükümet milletvekilleri hemen diyecekler ki: "Olur mu, Anayasa bizim temel hukukumuz." Hayır, Anayasa değil, IMF... Hükümetin anayasası IMF'nin anayasasıyla aynıdır. O açıdan, maalesef, bu Parlamento kürsüsünden, bunları, üzülerek ve üzüntüyle ifade etmek durumundayım.

Değerli arkadaşlar, bakınız, şimdi, Anayasa Komisyonunda daha önce görüşülmemesi bir eksiklik, sevk edildiği halde "daha önce bize gelmedi" diyerek geri göndermek bir eksiklik. Kamu vicdanı rahatsızdır. Açık ve net, altını çizerek söylüyorum: Anayasayı ihlal ediyorsunuz, yasaları çiğniyorsunuz. 57 nci hükümetin birçok eksiklikleri yanında, bu da menfi hanenize yazılmış durumdadır değerli arkadaşlar.

Peki, bütün bunları söylüyoruz da ne oluyor? Bakınız şimdi, Kamu Bankaları Yönetim Kurulu Başkanı kendini savunuyor; diyor ki: "Bütün bankalar, Bankalar Kanununa tabi. Bu Kanunda zimmet suçu, kamu hukuku özel hukuk demeden ilgilinin yakasına yapışır." Yani, diyor ki: "Bizim zırhımız falan yok." Peki, bundan bir süre önce, bir DGM savcısı, Sayın Kemal Derviş'e müracaat etti; şu şu banka genel müdürleri hakkında soruşturma açmak istiyorum; Sayın Derviş "hayır, izin vermiyorum" dedi ve öylece kaldı.

Değerli arkadaşlar, şimdi, biraz önce denildi ki... Şimdi, bu "reel sektör" sözünü de bir açıklayalım, milletin kafasını karıştırmayalım. Reel sektör, üretim yapan hizmet sektörü demektir; ama, hükümetin programı öyle değil.

NECATİ ALBAY (Eskişehir) - Üretim sektörü...

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Konuşma yeriniz burası, gelince konuşursunuz!

Değerli arkadaşlar, bakın, bu tasarının, nasıl fırıldak olarak çevrildiği, çıkarıldığı hakkında Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı ne diyor: "Bu yasa tasarısının taslağını hükümetle birlikte hazırladık -bakın değerli arkadaşlarım çok önemli, binlerce odanın başkanının söylediğini söylüyorum- bankalara destek maddesinden haberimiz yoktu, bu, sonradan ilave oldu." Buyurun, basına da intikal etti, internette de var.

Değerli arkadaşlar, şimdi, reel sektör temsilcileri, tasarıyla ilgili ne diyorlar: "Önce 'Londra yaklaşımı' diye çıktı, daha sonra 'İstanbul yaklaşımı' biz bunlardan hiçbir şey anlamadık." Toplantılar, açık oturumlar, tartışmalar, konferanslar, vesaire, vesaire... Havanda su dövdüler ve bu tasarıda reel sektöre en ufak bir imkân yok.

Değerli arkadaşlar, hatırlarsınız, bankalar, bir ara, reel sektöre yüzde 500, yüzde 1 000, yüzde 7 500 faiz uyguladılar; madem, siz, reel sektörün yanındasınız, şimdi, virgülüne bir dokunalım bakalım; diyelim ki: "Bankalar, bu, aldıkları 7 yıllık kredileri, aynı şartlarda, belli bir kâr oranında reel sektöre aktarır." Adam 10 milyar kredi almış, yüzde 70 demiş ve 10 milyar, olmuş 250 milyar, yüzde 700 faiz uygulanmış. Bu tasarı, reel sektörü batırır, batırır, batırır... İyi dikkatli okuyalım, batırır...

Bakın değerli arkadaşlar, bir iktisatçı öğretim üyesinin, bir bilim adamının, bu kanunlarla, hükümetin getirdiği vergi kanunlarıyla ilgili görüşü ne -muhalefet değil, bilim adamından bahsediyorum- "yüksek faiz gelirleri vergi dışı bırakılırken -o, 111 milyardan bahsediyor, yıllık faiz gelirleri 111 milyar olanlara, siz, hükümet, milletvekilleri vergi olmayacak diye el kaldırdınız, sorumlusunuz- düşük gelir grupları üzerindeki vergi yükü, salma şeklinde, angarya şeklinde uygulanan vergiler aşırı derecede arttı, vergi adaleti ve eşitlik artık dikkate alınmamaktadır." Yani, sizi tarif ediyor, sizi anlatıyor.

"Reel sektörün canlanması, talep artışına bağlıdır. Bu da, temel mal ve hizmetlerden KDV oranlarının indirilmesine bağlı, aksi halde kriz daha da derinleşir." Türkiye'nin ekonomisini tarif ediyor, kim tarif ediyor; bilim adamları. Peki, siz ne yaptınız; önce dediniz ki: "Doğalgazda KDV'yi biraz indirebiliriz." Ne dedi hemen Maliye Bakanlığı bürokratları: "Biz bütçeyi hazırlarken doğalgazın içine 1 katrilyon vergi koyduk. Eğer, KDV'yi yüzde 18'den yüzde 8'e indirirseniz, 1 katrilyon başka yerden para bulacaksınız." Yani, basit bir bakkal hesabı.

Petrol ürünlerine, benzine, mazota zam, doğalgaza zam, elektriğe zam... Kaç para açık var; 20 katrilyon, 20 katrilyon vergi koyun... İyi de, bunları yapmak için sizin gibi bir hükümet olmaya, Bakanlar Kurulu olmaya, Başbakan olmaya hiç gerek yok.

Değerli arkadaşlar, bakın, bu yaptığınız yanlışlar, tablolar ne getirdi: En son yayımlanan bir ekonomik raporda, çalışanların yüzde 22'si, arkadaşımızın biraz önce dediği çiftçilerin yüzde 33,5'i, yaklaşık üçte 1'i, her 3'ünden 1'i fakirleşti. Nüfusun yüzde 40'ı yoksullaştı, çalışabilecek 4 kişiden 1'i, eğitimli 3 kişiden 1'i işsiz, 200 milyar dolar borç toplamı var.

Şimdi, ben bunları söyleyince "Biz mi yaptık?" Kim yaptı yani, sokaktan adam mı getirdik de yaptı, beş yılda artan rakamlar bunlar. Asgarî ücretten 58 000 000 vergi alınırken -biraz önce ifade ettim, o burada da var- 111 milyar faiz geliri vergi dışı; bu, Parlamentonun ayıbıdır. İnşallah, getirin, burada düzeltelim, buna el kaldıralım oybirliğiyle.

Elektrik, su, tüpgaz, benzin ve doğalgazda yüzde 140 zam yaptınız. Dün, tütün fiyatlarını açıklıyor bakan, yüzde 35... Yanındaki gazeteci sordu "Kim söyledi?" IMF diyemedi tabiî, cesaret edemedi, yüzde 35. Yüzde 35 nerede kaldı; sokakta; bugün enflasyon oranı yüzde 90'dır.

Değerli arkadaşlar, 1 489 586 kişi telefonunu kapatmış ödeyemediği için...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Candan, 1 dakika içinde toparlar mısınız efendim.

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Bitiriyorum.

Şimdi, Sayın Başbakan bu tabloya ne diyor biliyor musunuz: "İşler iyi gidiyor -bakın, bakın, bakın; işler iyi gidiyor- bu nedenle, ben de iyi oldum." Maşallah, o zaman millet batınca, Başbakan temelli iyi olacak demektir.

Değerli arkadaşlar, ben, bu hafta yayımlanan Maliye Bakanlığı Teftiş Kurulu Raporundan bahsedeceğim. 2 dakikada hemen bitiyorum. "Ekonomik krizinin nedeni IMF'dir." Bakın, bu hükümetin Maliye Bakanlığı bürokratı söylüyor. "IMF, Anayasal düzene aykırı vergi sistemi getirmek istiyor; bu, yanlıştır. Suçlu, Hazine Müsteşarlığıdır; banka boşaltanlarla ilgili işlem yapmadı; Hazine, yolsuzluklar için zemin hazırladı." 57 nci hükümetin Maliye Bakanlığı Teftiş Kurulunun hazırladığı raporu takdim ettim. Muhalefet deseniz, o zaman diyeceksiniz "sen söylüyorsun"; ben söylemiyorum. "Çeteler, ihaleleri işgal etti; çözüm, dağınıklığın giderilmesidir."

Değerli arkadaşlarım, aslında, konuşulacak çok şey var; ama, hemen şunu söyleyeyim; bu hükümetin uyguladığı ekonomik program, kumarhane ekonomisidir, açık ve net söylüyorum, üç kâğıt ekonomisidir; yani, döviz, faiz ve borsa...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Burada konuşmamı tamamlıyorum, Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Candan.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Altan Karapaşaoğlu; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhurbaşkanımız tarafından 3 maddesi tekrar görüşülmek üzere geri gönderilen malî sektörün yeniden düzenlenmesiyle ilgili yasa hakkında, Partimizin görüşlerini belirtmek üzere, söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlar, biraz önce, Sayın Grup Başkanvekilimizin de ifade ettiği gibi, bu iktidarın göreve geldiğinden bugüne kadar düzenlediği yasalar, dikkat ederseniz, büyük bir çoğunluğuyla Anayasa Mahkemesinden veya Cumhurbaşkanlığından ya iptal edilerek ya tekrar görüşülmesi gerektiği düşüncesiyle Genel Kurulumuza geri gönderiliyor. Değerli arkadaşlar, sabahlara kadar, burada, oturup hazırladığımız ve çıkarılması için çok ısrarlı bir davranış içinde olan iktidarın, bu Parlamentonun, daha doğrusunu isterseniz, milletin malı olan bu Parlamentonun maliyet hesaplarını da düşünmesi lazım. Yaklaşık 51 adet yasanın Anayasa Mahkemesinde görüşülüyor olması -iptali için- veya bir bölümünün iptal edilmiş olması, bu millet üzerinde oldukça ağır yüklerdir; dolayısıyla, bu konunun tekrar düşünülmesi gerekir. Yani, bu iktidar, bu ülkedeki Anayasayı, bu ülkedeki yasaları hiçe saymak gibi bir cesaret içinde; ama, bu cesaretinin bedelini, herhalde önümüzdeki seçim döneminde, maalesef, pahalıya ödeyecek. Gönül arzu ederdi ki, bu yasalar yerli yerince çıksın ve millete yararlı olsun.

Cumhurbaşkanımızın 3 maddesini tekrar görüşülmek üzere geri gönderdiği bu yasayla ilgili olarak, bakın, Sayın Kemal Derviş ne diyor: "Bu, şu tarihe kadar yetiştirilmezse, bir virgülüne dokunmadan, aynen çıkarılmazsa kredi tehlikeye düşer."

Değerli arkadaşlar, benim bildiğim IMF, bu tip düzenlemelerle hiçbir şekilde uğraşmaz ve bu yasa içerisinden bu 3 madde tamamıyla çıkarılsa, amaç, yine gerçekleştirilmiş olur, hiçbir şekilde aksamaz. IMF'nin başka işi yok, sizin personel politikanızla, sizin denetim politikanızla uğraşacak!.. Bunun aksine, denetimle ilgili olarak, aslında, Dünya Bankasıyla yapılan bir anlaşmada, Sayıştayın yetkilerinin genişletilerek, denetimin Sayıştaya yaptırılacağı hakkında bir sözleşme de var. Niye karşı gelsinler, niye bu denetimle uğraşsınlar?! Bu da, aslı astarı olmayan, bir bühtandan ibaret.

Değerli arkadaşlar, aslında, Cumhurbaşkanımıza teşekkür etmesi lazım bu iktidarın. Öyle 3 maddeyi geri göndermiş ki, o 3 madde buradan geçmese veya yarın Anayasa Mahkemesine gidildiğinde 3 madde iptal edilse, yine, Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin işleme koyduğu bu kredi işlemi yürürlükte olacak. Dolayısıyla, Cumhurbaşkanımıza teşekkür etmeleri lazım.

Değerli arkadaşlar, ayrıca, şu parayı bir konuşalım; yani, Türkiye Cumhuriyetine, bu 10 milyar dolar para nakden gelip de, piyasaya mı aktarılacak zannediyorsunuz; yani, böyle bir ihtimal mi var?! Bakın, burada herkes bir şeyleri paylaşıyor; işte 1,5 katrilyon şuraya, 1,5 katrilyon şuraya...

Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin, haziran ayına kadar, 12 milyar dolar borç ödemesi gerekiyor. Dolayısıyla, bu 10 milyar dolarlık borç, bir mahsup işlemi yapılmak suretiyle, borcuna sayılacak, buraya para mara gelmeyecek.

Bankalara ne yapılacak; arkadaşlarımızın ifade ettiği gibi tahviller ihraç edilecek, bankalara denilecek ki, yarısını sen sermaye koy, yarısını da ben sana tahvil vereyim.

Değerli arkadaşlar, bankalar, herhalde, güçleri, imkânları olsa, o sermayeyi koyacaklar, koyanlar zaten koyuyorlar, zaten rasyoları düzgün; ama, koyamayanlar, o sermayeyi ne kadar koyacaklar, nereye kadar koyacaklar? Hazinenin ihraç edeceği bu tahviller, bilahara, başka şekilde, Merkez Bankasından paraya tahvil edilmek suretiyle değerlendirilecek; yani, bir bakıma -bankaların bankası olan Merkez Bankasına hükümetin müdahalesi olmayacak diyor ya yasa- işte böyle, dolaylı yoldan bir müdahale de olacak.

Değerli arkadaşlar, 2002 yılı, 2001 yılından daha kötü sonuçlar veriyor. Bakın, ben size, Bursa Milletvekili olduğum için söyleyeyim: 2001 yılının aynı döneminde, ocak ayında, yaklaşık olarak 8 000 araç satılmış; şimdi, bu dönemde, ocak ayında ise, 150-200 araç satılmış. Yani, Katma Değer Vergisi indirimi yapıldığı için, satışlarda bir miktar artış oldu; ama, otomobil satışları, şu anda, bütünüyle ve tamamıyla durmuş vaziyettedir. Piyasada, bütün sektörlerde aynı durum hakimdir; ancak, ihracat yapabilen, kendini ihracatla döndürebilen müesseseler ayakta kalabiliyorlar. Keşke, Türkiye'ye bu borçlanılan paralar gelse de, fiilen gelse de, piyasalara dağıtılsa, piyasalar güçlendirilse, bankalar güçlendirilse, ekonomi canlansa. Böyle borçlanmaya biz varız. Böyle borçlanma yapabiliyorsanız, gelin, sizi destekleyelim; ama, bunlar mahsuplaşma suretiyle yapılıyor. Yani, Türkiye'nin, her geçen gün, dolar olarak borcu artıyor. Ayrıca da, Türkiye'nin aldığı gibi gözüken bu paralar, yine yurt dışına, sermaye ihraç eder gibi ihraç ediliyor ve elinde kalmıyor.

Değerli arkadaşlar, kendi kendimizi aldatmaktan, milletimizi yanıltmaktan mutlaka vazgeçmemiz gerekiyor. Bütün bu işlemlerin iktidarı yıprattığı muhakkak da, bu arada Parlamentomuzu da yıpratıyor, denetimle görevli olan milletvekillerine güveni de sarsıyor. Millet soruyor: 10 milyar dolar geliyor; bu 10 milyar dolar nereye gitti, kim hortumladı?! İşte, hortumlayan da ortada, hortumcu da ortada! Para falan geldiği yok. Sadece, birbirimizi oyalıyoruz ve atlatıyoruz.

Değerli arkadaşlar, Cumhurbaşkanımızın iadesini öngördüğü maddelerin birisi memurlarla ilgili. Çok enteresan bir durum. Bir bakıma, kamu kurumları içerisinde özel statüye tabi memur çalıştırmak istiyorsunuz. Bir diğer şekliyle de, özel statüye tabi memurlarla donatılmış bir kamu kuruluşunu özelleştirmeye hazırlıyorsunuz. Anayasamızın 128 inci maddesine alenen ters, aykırı bir uygulama. Yani, düşünebiliyor musunuz, bu yasa Anayasa Mahkemesine gidecek de geri dönmeyecek; dönecek, mutlaka geri dönecek. Herhalde, canım biz bu yasayı çıkaralım, Resmî Gazetede yayımlayalım, isteyen gitsin Anayasa Mahkemesine müracaat etsin, biz bu arada IMF'yle olan birtakım hususları yerine getirmiş oluruz, mahsup işlemini IMF'ye yaptırmış oluruz diye düşünülüyor olabilir; ama, bu çıkar yol değildir, bu geçerli yol değildir. Bu, ancak, milleti kandırmaktan, kendimizi kandırmaktan öteye gitmeyen bir işlemdir.

Değerli arkadaşlar, bu yasanın 2 inci maddesi denetimle ilgili. Yasanın, bütünüyle, uzaktan yakından alakası olmayan bir denetim sistemi. Neydi bu? Plan ve Bütçe Komisyonunda tartışılırken, bu kurulları, kurumları, özel kanunla kurulmuş olan üst kurulları denetleyecek mekanizmaların çok kargaşa içerisinde olduğu, çok çeşitli ve çelişkili olduğu vurgulanıyordu. Sayın Başbakanımızın da "bu üst kurullarla başımız dertte" diye şikâyeti vardı. Plan ve Bütçe Komisyonunda, Komisyon Başkanımızın da şikâyetleri vardı "bir düzenleme getirmek lazım" diyordu. Bunun üzerine, bir düzenleme yapıldı ve denildi ki "bütün bu üst kurullar, kurullar, Sayıştay denetimine tabi olsun." Yukarıda böyle bir düzenleme yapıldı; ama, aşağıya inildiğinde, hepiniz hatırlayacaksınız, yeni yeni önergeler verilmek suretiyle, bu yasanın bünyesi tamamen değiştirildi.

Ben, neden, Hazinemizin  Sayıştayımızdan bu kadar hoşlanmadığını, neden onlardan kaçınma arzusu içerisinde olduğunu anlayamıyorum. Bir müessesede iyi bir denetim varsa, kapsamlı bir denetim varsa, evvela sizi yanlış yapmaktan o denetim kurtarır. Yanlış yapmadığınız veyahut da yanlış yapmamanız gerektiği için de daha dikkatli ve hassas davranırsınız; ama, ne hikmetse, bu böyle düşünülmüyor.

Tabiî, Sayıştay, Hazinenin içerisine girdiği zaman, Hazinenin içerisinde -kim tarafından yapılmış olursa olsun, hiç önemli değil, ama- birtakım yanlış işlemlerin olduğunu buluyor, çıkarıyor, önümüze koyuyor. Mesela, bunlardan 1996 yılıyla ilgili olarak 1997 yılında verilen raporda, 58 adet Dünya Bankası kredisi üzerinde Hazine Müsteşarlığınca yapılan çalışmalar, havuz sisteminin getirdiği maliyet artışını ortaya koyuyor. Mesela, bunlardan bir tanesiinde "3,6 milyar dolar kredi kullanıldığı halde, 4,7 milyar dolar kredi kullanılmış gibi, 1,1 milyar dolar fazlasıyla anapara geri ödemesi yapılmıştır" deniliyor. Bir başkasında "1,2 milyar dolar karşılığında 1,8 milyar dolarlık anapara ödemesi gerçekleştirilmiştir" deniliyor. Bu da, bu küçük kredinin yüzde 49 fazlasıyla ödendiğini ifade ediyor. Bir başka ifade de "1996 yılı sonu itibariyle Dünya Bankasından alınan 58 adet kredinin ek maliyeti -dikkat edin arkadaşlar- yüzde 31, artı, buna uygulanacak faiz kadardır" deniliyor.

Türkiye, işte bu kadar büyük paralarla borçlanıyor. Neden; denetimsizlikten. Eğer iyi bir denetim olsa, kapsamlı, kaliteli, kapasiteli bir denetim olsa, bu uygulamalar başınıza gelmeyecek, başımıza gelmeyecek.

Bir denetimin denetim olabilmesi için, kurumun içerisinden, kendi elemanlarıyla yapılmaması lazım; denetim olması için, denetim olabilmesi için, bağımsız denetim kurumları veyahut da Parlamentomuzun denetim kurumu olan Sayıştay tarafından yapılması lazım.

Tekrar ediyorum. Evet, bunu, belki, şimdi, bu şekilde geçiriyorsunuz, geçiyor gidiyor; ama, bence, Türkiye'nin önündeki en önemli konulardan birisi, bu denetim konusudur. Bu denetimi atlayamazsınız. Bu denetimle ilgili Sayıştay Kanunumuzu tekrar gündeme getirerek, Sayıştay Kanunumuzu genişleterek, kapsamını genişleterek, içerisine performans denetimini de koymak suretiyle, denetim mekanizmamızı daha olumlu hale getirmemiz lazım. O zaman, Parlamentomuz rahat edecektir, siyasîlerimiz rahat edecektir; kamuoyu karşısında, milletin karşısında daha rahat hesap verme imkânımız olacaktır.

Değerli arkadaşlar, konunun üçüncü bölümünde ise, kurul üyelerinin, bu yasayla ve 4603 sayılı Yasa kuralları çerçevesinde yaptıkları işlemlerden dolayı hukuksal sorumluluklarının, bankacılık sektöründe etkinlikte bulunan özel bankaların yönetim, denetim ve tasfiye kurullarına uygulanan özel hukuk hükümleri ve mevzuata bağlı oldukları; üçüncü fıkrasında da, bu üyelerin, ceza ve idare hukuku yönünden memur sayılamayacakları ifade ediliyor. Değerli arkadaşlar, üst seviyede görev yapan bu arkadaşlarımızın, öyle zannediyorum ki, buna benzer bir -dokunulmazlık diyelim, adı öyle konuldu- dokunulmazlık zırhına ihtiyaçları yok. Buna ihtiyaç duymadıkları kanaatini de taşıyorum zaten. Onun için, bu yasadaki bu uygulamanın, onlara iyi bir sonuç getirmeyeceği kanaatindeyim. Yarın, iktidarın değiştiğini düşünün, bir başka iktidarın geldiğini düşünün; küçücük bir düzeltmeyle, kendilerine, geçmiş üç yıllık, beş yıllık, on yıllık hesaplar sorulabilir; kendileri, tekrar, hesap altında tutulabilirler. Niye, bugün, kendilerini daha sağlam, daha denetlenebilir, daha emniyetli bir denetim mekanizmasına tabi tutmuyorlar? Bu, ileride kendilerine de zarar verebilir.

Değerli arkadaşlar, biraz önce, bir grup başkanvekilimiz burayı teşrif ettiler; dediler ki: "İktidara güven yükselmiştir, muhalefete güvenden daha fazladır." Değerli arkadaşlar, bakın -ocak ayı, yani, bu ayın anketi bu- bu ayın anketine göre, iktidarı başarılı bulanların oranı yüzde 13,2, başarısız bulanların oranı yüzde 77,2, fikir belirtmeyenler ise yüzde 9,6. Bu anket, merak etmeyin, birkaç gün sonra yayımlanacak.

Değerli arkadaşlar, yalnız iktidar oy kaybetmiyor, puan kaybetmiyor, Parlamento da puan kaybediyor.

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Sizin yüzünüzden...

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Devamla) - Bunları iyi değerlendirmek lazım; bunları, siyasîlerin kendi lehlerine değerlendirmeleri lazım; ama, ne gezer... Bir vurdumduymazlık havası içinde, biz yasa yaparız, Anayasaya aykırı da olsa yaparız, Anayasa Mahkemesinden geri dönse de bir başka şekilde uygularız; ama, gene de bildiğimizi yaparız mantığı içinde Türkiye yönetilemez arkadaşlar. Eğer bunu böyle yönetmeye devam ederseniz, maalesef, belki de çok ummadığınız, çok kötü sonuçlarla da karşılaşabiliriz.

Değerli arkadaşlar, bu yasa tasarısının geneli üzerinde bu konuşmaları yaparken, bir dilekte de bulunmak istiyorum. Gelin, bu üç maddeyi de bu yasadan çıkaralım, çekelim, alalım. Zira, personelle ilgili uygulamaları yapacak bizim başka yasalarımız var; irdelerseniz, araştırırsanız bulacaksınız. Denetimle ilgili başka yasalar var, onlardan da istifade edebileceksiniz. Üst kurulda görev yapan arkadaşlarımızın böyle bir zırha zaten ihtiyaçları yok. Dolayısıyla, bu üç madde bu tasarıdan çıkarıldığı takdirde, Anayasa Mahkememizi işgal etmeyeceğiz, Anayasa Mahkememizden bu yasaların tekrar geri döndüğünü görmeyeceğiz, kamuoyunda bir itibar kazanılmış olacak. Düşünün arkadaşlar; 100 tane yasa yapıyorsunuz, 52 tanesi geri geliyor, 52 tanesi tartışmalı. Bu, yönetim değildir. Böyle yönetim olmamalıdır. Bu ülkede demokrasi, eğer, uygulanıyorsa, bu demokrasinin hukuk kurallarına uygun bir şekilde uygulanması lazım. Şu yasa tasarısı, bu ülkenin hukuk mantığı içerisinde yer bulamaz. Eğer, bu ülkenin hukuk mantığına saygı duyuluyorsa, bu ülkede hukukun üstünlüğü tartışılmaz olarak görülüyorsa, bu yasa içerisinden ya bu üç madde çıkarılarak yürürlüğe konulmalı veyahut da bu yasa tasarısı yeniden düzenlenmeli.

Ayrıca, ben, şunu da belirtmek istiyorum: Zannediyor musunuz, yalnız, Anayasaya aykırılık gösteren bu üç madde var. Bizim Cumhurbaşkanımız size bir iyilik yapmış, bu üç maddeyi göstermiş. Bu üç madde iptal edilirse işleminiz bozulmaz; onun için... Ama, uygulamaları da yanlış bu yasanın. Gelecek olan para, biraz önce arkadaşlarımız "efendim, KOBİ'lere, çiftçilere şuraya buraya gidecek" dedi. Ben de diyorum ki, mahsup edilecek, hiçbir şey gitmeyecek.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Karapaşaoğlu, 1 dakika içinde toparlar mısınız efendim.

Buyurun.

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim Başkanım.

Eğer paranız varsa, çiftçiye, esnafa, KOBİ'ye vereceksiniz, sanayiciye vereceksiniz. Milleti, bu şekilde, olmayan bir parayla oyalamanın manası olmadığını düşünüyorum ve ekonomi yönetiminin yasalara saygılı olmasını temenni ediyorum. Bu ülkede yasalara ne kadar uyulursa, ne kadar saygılı olunursa o kadar başarılı olunacağını ifade etmek istiyorum. Sayın milletvekillerimizin buradan sordukları sorulara da, ilgili kurumun çok acele cevap vermesini bekliyorum. Geçtiğimiz günlerde bu yasa burada tartışılırken, milletvekillerimiz sorular sordular; ama, bu sorularına, şu ana kadar hiçbir cevap da verilmedi. Eğer bu cevaplar verilseydi, bu cevabı verirken bu müesseseler, bu yasa tasarısı içindeki olumsuzlukları kendileri de görmüş olacaklardı. Ben, görmediklerini zannetmiyorum; ama, maalesef, iktidarın bu şekilde işine geldiği için, bu şekilde uygulanıyor.

Hepinize saygılar sunuyorum. Sayın Başkanıma da  teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Karapaşaoğlu.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Oğuz Tezmen; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika Sayın Tezmen.

DYP GRUBU ADINA OĞUZ TEZMEN (Bursa) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye, iki senedir Bankacılık Yasası konuşuyor. Bu görüştüğümüz, sanıyorum, beşinci defa Bankacılık Yasası görüşülmesi. Beş defadır Banka Yasası görüşüyoruz; ama, Türkiye'de bankacılık sorunu, her geçen gün daha da ciddî bir boyut kazanıyor, daha da sıkıntı yaratıyor.

Bu sıkıntılar yaşanmak zorunda mıydı diye sormamız gerektiğini ben düşünüyorum. Yani, biz, 1999 Mayısında bankacılık sektörünü radikal bir şekilde ele alacak bir düzenlemeyi yaparken, o dönemde yapılan eleştirileri dikkate alsaydık, gerekli mekanizmaları sistem içine monte etseydik, bu sıkıntılar yaşanmayacaktı; hatta, kasım ve şubat krizleri de yaşanmayacaktı. Daha önceki konuşmamda kısaca özetledim zaten.

Şimdi, 1999 Aralığında bir daha düzenledik, 2001 Mayısında tekrar düzenledik. Son, işte, veto edilen yasayı da düzenledik. Şimdi, geri çevrilen 3 maddeyi görüşüyoruz. Bunların içine baktığınız anda, dile getirilen eleştiriler, yasanın eksiklikleri, çıkarılan kanunlardaki yetersizlikler, burada, çeşitli kesimler tarafından ve özellikle, iyi niyetli olarak, bizim tarafımızdan çeşitli kereler dile getirildi; ama, şu baskı, sağduyuyu örtüyor: Aman, biz, bir an önce ödevimizi yapalım, IMF'nin kapısına gidelim; diyelim ki, biz, işte, bak, söz verdiğimiz yasayı süresi içinde çıkardık; tamam, bize para ver.

Şimdi, ülke yönetimi, çok daha farklı perspektifleri getiriyor. İş, sadece birtakım bürokratların hazırladığı yasaları, Meclisten büyük bir süratle geçirip, Cumhurbaşkanının onayına sunup, Resmî Gazetede yayımlamakla bitmiyor; çünkü, çıkardığımız yasa acaba sistemin sağlıklı olarak işlemesine imkân sağlayacak durumda mı, bu göz önüne alınmadan yasalar çıkarılıyor. Yasalar çıkarılınca, bakıyorsunuz, önce ekonominin duvarlarına tosluyor, yetersizlikleri ortaya çıkıyor; birbiri arkası sıra bankalar iflas ediyor, fona alınıyor ya da hukukun duvarlarına toslayıp geri geliyor. Bugün görüştüğümüz üç tane yasa da aynı nitelikte yasa. Yani, bizim, burada, apar topar çıkardığımız bir yasa var. Sayın Cumhurbaşkanına onaylanmak için gidiyor; ama, o yasa burada görüşülürken, çeşitli boyutlarda buna yönelik eleştiriler yapılıyor; deniyor ki, şurada şu yetersizlikleri var, burada bu aksaklıkları var, ne olur bunları düzenleyin de yaptığımız iş hayırlı bir iş olsun, reel sektör, bankacılık sektörü -ne ise- bundan yararlansın. Yok, ille biz bunu bir an önce çıkarmak durumundayız; gece gündüz, bitene kadar Meclis çalışacak, bu yasa çıkacak. Tamam... Çıkıyor. Ondan sonra, bakıyorsunuz, Cumhurbaşkanı, aslında, çok daha kapsamlı bir geri çevirme söz konusuyken, çok net, açık seçik hukuka aykırılıkları olan 3 tane maddeyi geri çeviriyor, Meclise "bir daha görüşün" diyor ve geriye çevirirken de "bu maddelerin hukuka aykırılıkları şu noktalarda" diyor. Bu geri çevirme gerekçelerini açıp okursanız, gerçekten, hukukî bakımdan, çok net, açık şekilde Anayasaya aykırılıklar ve yetersizlikler ortaya konmuş durumda...

Şimdi, sağduyu neyi gerektirir; sağduyu, bu olumlu eleştiriyi dikkate alarak, bu yasayı, gerekli düzenlemeleri yaptıktan sonra bu Meclisin önüne getirmeyi gerektirir. Şimdi ne yaptık biz; aynısını, bir inatlaşma görüntüsü içinde tekrar Meclisin önüne getirdik. Bunlar, diyelim ki, çıktı; Sayın Cumhurbaşkanının da başka imkânı olmadığı için, Resmî Gazetede yayımlandı ve yasalaştı. Sonra ne olacak; olacak şey şu: Sayın Cumhurbaşkanı Anayasa Mahkemesine götürmezse, burada, Anamuhalefet Partisi olarak biz, açık seçik Anayasaya aykırı olan bir kanunu Anayasa Mahkemesine götürerek iptalini isteyeceğiz. Peki, Anayasa Mahkemesi iptal ettiği zaman ne olacak; yeni baştan bir hukukî boşluk doğacak. O zaman, yeniden bir tasarı hazırlanıp, tekrar buraya gelecek ve biz, belki, altıncı defa Bankalar Yasasını görüşüyor olacağız.

Şimdi, Meclis çok çalışıyor; işte, bu, gelmiş geçmiş en fazla çalışan Meclis diyoruz. Sayın milletvekilleri, çalışmayı, belki fazla süre sarf etmek anlamında ele alırsanız, doğrudur, çalışmıştır Türkiye Büyük Millet Meclisi; sayısına bakarsanız, çok kanun çıkarmıştır; ama, etkinlik ve verimlilik kriterlerini koyduğunuz anda, maalesef, çok ciddî eksiklikler ve yetersizliklerle dolu kanunlar ve tekrar, döne dolaşa, aynı kanunları üçer beşer defa görüşür hale geldik ve kamuoyunda Türkiye Büyük Millet Meclisi saygınlığı bu yaklaşımlar dolayısıyla da zarar görüyor; siyaset kurumu bu işi bilmiyor, işte, iyi bilen bürokrasi hazırlıyor, bunların önüne koyuyor, yasayı çıkarıyorlar, bunlar bir şeyden anlamaz insanlar görüntüsü yaratılıyor. Bunu hak etmiyor aslında bu Türkiye Büyük Millet Meclisi, içinde bulundurduğu milletvekilleri; komisyonlarındaki çok ciddî tartışmaları hayata geçirebilse, bu tartışmaları yasa metinlerine monte edebilse, gerçekten, Türkiye'nin özlediği çok daha kapsamlı düzenlemeler ortaya çıkacak ve vatandaşın ihtiyacı da bir an önce karşılanmış olacak.

Biz, bağımsız kuruluşları oluşturduk. İşte, bu bağımsız kuruluşlar ne görevi görecekler, regülasyon otoriteleri ne görevi görecekler; bu kuruluşlar, kamu adına, belli bir sektörün sahipliğini yapacaklar, düzenlemelerini yapacaklar ve siyasî etkilerden arınmış olarak, sektörün çalışmasını garantileyecekler. Yani, sektörde çalışan kuruluşlar, siyasî müdahalelerden arınmış bir şekilde, günün şartlarına göre değişen politik rüzgârlardan arınmış bir şekilde sistemi regüle edecekler; böylelikle, bu alandaki oyuncular da, bu regülasyon çerçevesinde önlerini görebilecekler, ülkede yatırım yapabilecekler, yatırım yapmış olanlar da yeni planlar yaparak ekonomik faaliyetlerini rasyonalize edebilecekler.

Peki, şimdi, bu getirilen düzenlemelere bakıyorsunuz... Bu kuruluşlar öteden beri şikâyet konusuydu; yeterli denetimleri yok deniyordu. Gerçekten, kurulması sırasında... Aslında, 1980'in koşullarında oluşturulan fon uygulamaları ve olağanüstü rejimin koşulları içinde onlara yönelik olarak getirilen denetim mekanizmaları daha sonra, demokratikleşme arttıkça düzeltileceğine, bu uygulamaların kapsamı genişletildi; yani, kamu fonlarını kullanan birtakım kuruluşların kamuya hesap verme durumunda, Türkiye Büyük Millet Meclisine hesap verme durumunda olması gerekirken, kamuya hesap verme konumunda olan bu kuruluşlar, bu kapsamın dışında düzenlenerek, sadece yürütme organına hesap verir ya da kendi içinde hiç kimseye hesap vermez hale getirildi. Türkiye'de, aslında, kaynak israfının, ülkede kaynakların verimli kullanılmamasının başlangıcı, 1980'li yıllardır. Malî disiplini bozduğunuz anda, yaygınlaşan fon uygulamaları ve etkin bir denetimle desteklenmeyen fon uygulamaları, bir süre sonra kaynakların disiplinli bir şekilde harcanması ve kullanılmasını zedelemiştir. Belki bazı esneklikler, bazı avantajlar getirmiş olabilir; ama, gerçekten, ülkenin en hassas olması gereken kıt kaynaklarının verimli şekilde kullanılmasını engellemiştir. Bu harcamalar, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından, yargı tarafından etkin bir şekilde denetlenmediği için de, büyük keyfîlik ve kaynak israfına yol açmıştır.

Şimdi, gönül arzu eder ki, getirilen bu düzenlemeyle... Yani, yaygınlaşan, eskiden çok sınırlı olan bu düzenleyici kurulların denetimini yapıyorsak, o zaman, bu denetimlerin gerçekten ciddî bir denetim olması gerekir. Kamu kaynaklarını, kamu fonlarını kullanan bu kuruluşların, kamu otoritesi olan Türkiye Büyük Millet Meclisine... Yani, bu işin sahibi olan vatandaşın vergisini madem alıyorsunuz ya da vergi benzeri gelirlere el koyup bu kuruluşlara tahsis ediyorsunuz, o zaman, bu kuruluşların, topladıkları kaynakları nerelere harcadıkları konusunda bu işin sahibi olan milletin temsilcilerine hesap vermek zorunda olması lazım. Getirilen düzenleme, aslında, Plan ve Bütçe Komisyonunda, bu konuda Sayıştayı görevlendirmişti; ama, burada verilen bir önergeyle, bakıyorsunuz, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu üyesi, Başbakanlık müfettişi ve Maliye müfettişinden üçlü bir denetim oluşacak ve bu denetim, gidecek, hesapları inceleyip Başbakana verecek. Biz bu kuruluşları niye kurduk; biz, bu kuruluşları, yürütme organının etkilerinden arınmış bir şekilde faaliyette bulunması gereken bu kuruluşlar etkin çalışsın, yürütme organının siyasî baskılarından uzak kalsın, özgür çalışsınlar, bağımsız çalışsınlar diye kurduk. Şimdi, bakıyorsunuz, getirilen bu düzenlemeyle, bırakınız özgür çalışmayı, Başbakanın, yürütme organının emrindeki teftiş kurulları istendiği anda, gidip birtakım incelemeler başlatacaklar ve ertesi gün o incelemelerle büyük bir kamuoyu oluşturulup, kuruluşların baskı altına alınmaları söz konusu olacak. En önemlisi, RTÜK gibi bir kuruluş baskı altına alınacak ki, en fazla üzerinde hassasiyet göstermemiz gereken, demokrasinin temel vasfı olan haberleşme özgürlüğünü güvence altına alması gereken RTÜK bile, bu tür baskılar altında kalacaktır.

Yarın, bir özerk kuruluşun faaliyetinden memnun olmayan hükümet, buna bir şey bulun, yakasına yapışın diye emrindeki müfettişleri gönderecek, ertesi gün müfettişler gidecekler, birtakım suiistimal iddialarıyla çıkacaklar, kamuoyunda bir spekülasyon ve insanlar mahkemelere gidecek. Bu baskı, bu kuruluşun başında, kuruluşun içinde faaliyet gösterecek kişilerin özgürlüğünü büyük ölçüde zedeler, özerk çalışmasını fiilen ortadan kaldırır.

Cumhurbaşkanı da ne demiş; "gerçekten zedeler" demiş. O zaman... Biz bunların özerk olmasını istiyor muyuz, istemiyor muyuz? İstiyorsak, o zaman, bu özerkliği güvence altına alacak düzenlemeleri getirelim. Nedir; Sayıştay bunu yapar. Sayıştay yeterli değilse, Sayıştayın da kanununu getirin, Sayıştayı bu işe uygun hale getirecek düzenlemeleri getirin, elbirliğiyle, biz de destekleyelim, çıksın; Sayıştayı çok daha etkin bir yapıya kavuşturalım. Dünyada hiçbir demokratik ülke gösteremezsiniz ki, o ülkede Sayıştay etkin olmasın. Kamu harcamalarının en etkin denetlendiği kurum Sayıştaydır. Bütün gelişmiş demokratik ülkelerin Sayıştayları, en etkin çalışan müesseselerdir. Kamu harcamalarının en etkin denetimi Sayıştaylar tarafından yapılıyor. Nerede Sayıştay denetimi yoksa, o ülkelerde, israf, savurganlık, kaynak suiistimalleri vardır.

Şimdi, bu yapı içerisinde, biz, inatla diyoruz ki, yine idarenin oluşturduğu ajanların, müfettişlerin denetimine açalım bu kuruluşları. Ondan sonra da diyeceğiz ki, bu kuruluşlar özerk kuruluşlar; bu mümkün değil. Onun için, lütfen, bu ısrardan vazgeçilmesi lazım. Belki, IMF'ye verilen niyet mektubu çerçevesinde, bu yasanın çıkmasında acele edilebilir; ama, ne yapıp edip, buna yönelik olarak kapsamlı düzenleme getirmek lazım.

Bir diğer konu da, bakıyorsunuz, kamu bankalarının tasfiyesini ya da yeniden yapılandırılmasını sağlamak üzere oluşturulan yönetim kurulu üyeliklerine özel hukuk statüsü veriyorsunuz. Özel hukuk statüsünü nasıl verirsiniz; özel hukuka tabi nasıl kılarsınız?! Özel hukukta kişisel ilişki vardır; ama, kamu fonlarını kullanan, kamu kaynaklarında tasarruf eden kişiler, kamu hizmeti yapan insanlardır. Kamu hizmeti yapan insanların tabi olacağı rejim de kamu hukukudur. Kamu hukukuna tabi olmaları zorunludur, hatta, elzemdir; çünkü, özel hukukta işin patronu vardır. Patron denetler; adamın doğru yapıp yapmadığını denetleyecek ya da o ilişkiden zarar görecek kişi bellidir; bunun rızası olması halinde zarar da söz konusu olabilir; ama, kamu kaynaklarının sahibi yok. Kamu kaynaklarının sahibi vatandaş. Vatandaş adına da Türkiye Büyük Millet Meclisidir bunlara sahip olacak, bunları gözetecek kuruluş. Peki, kamu fonlarını bu insanlar özel hukuk ilişkisi içerisinde düzenledikleri zaman neler ortaya çıkabilir; yarın, siyasî baskılarla, denilebilir ki, sen, Ziraat Bankasına, Halk Bankasına, falancanın şu kadar milyon dolar borcu var, bu borcu sil. Siler; çünkü, verdiğimiz yetkiyle, bu kuruluşların yönetimindeki kişiler, isterlerse faizi silecekler, anaparada indirim yapacaklar, yeni taksitlendirme yapacaklar, birtakım siyasilere yakın olan kişilerin borçları belki silinecek ya da birtakım siyasilerle özel ilişkileri geçenlerin borcu silinecek; ama, gerçekten mağdur olan kişilerin borcunun silinememesi durumu, hatta ona yönelik hiçbir şey yapılmaması durumuyla karşı karşıya kalınabilecek. Ama, kamu hukukuna tabi olan bir kişinin, kamu otoritesi adına görev yapan insanın bu imkânı olmaz; çünkü, Türk Ceza Kanununun 240 ve 230 uncu maddeleri vardır, görevi ihmal, görevi aksatma, görevi suiistimal, görevin kötüye kullanılması diye mekanizmalar vardır; yakasına devlet yapışır, sen, benim kaynaklarımı ona buna nasıl sildirirsin diye, hesap sorar. Bunu da sormak zorundasınız. Ben sormayacağım diyorsunuz. Peki, yarın büyük yolsuzluklar ortaya çıkarsa, bunları hangi hukukî çerçevede ilişkilendireceksiniz? Kim, nasıl, bu işi... Özel hukuk çerçevesinde... Özel hukuk ne ki?! Yaptığı iş kamu hukuku, kamu hizmeti görülüyor. Kamu hizmeti gören kişiler nasıl özel hukuka tabi olabilir?! Ondan sonra da, Anayasaya uygun olması mümkün değil. Anayasa, bu ayırımı çok net bir şekilde yapmış; ama, dediğim gibi, ısrar ve yarın yeni spekülasyonlar, yarın yeni baskılar gündeme gelirse...

Biz, aslında, bu düzenlemelerle, o işi yönetmek konumunda olan yöneticilere de iyilik etmiyoruz; çünkü, artık, yasa çıkardık, size koruma sağladık, bizim dediklerimizi yapın, baskısına karşı direnme imkânları yok. Halbuki, kamu hukuku kapsamında olsa, yarın benim yakama yapışırlar deyip, siyasî ya da farklı çevrelerden gelecek baskılara karşı direnme imkânları da olur orada o kişilerin. Aslında, şimdi, bu koruma çerçevesi altında, o kişilerin de rızaları dışındaki telkinlere açık hale gelmesine olanak sağlıyoruz ki, fevkalade rahatsız edici, fevkalade yanlış bir uygulamadır. Bunları yapmazsak, kanunu çıkarırız; dediğim gibi, bu da, tekrar Anayasa Mahkemesinden dönecek; çünkü, biz Doğru Yol Partisi olarak, anamuhalefet partisi olarak mutlak suretle bu yasayı Anayasa Mahkemesine götüreceğiz ve iptali o kadar açık seçik bir hüküm ki, muhtemelen de, büyük olasılıkla Anayasa Mahkemesi de iptal edecek. O zaman, biz, niçin şimdi bu kadar uğraşıyoruz, niye bu yasaları çıkarıyoruz?! İptal edileceği bu kadar açık seçik olan bir düzenlemede niçin ısrar ediyoruz?! Mantığı nerede?! Bazı kişiler koruma istiyor diye, bu Türkiye Büyük Millet Meclisi, üç beş kişinin isteklerinin emrinde mi olacak allahaşkına! (DYP, SP ve AK Parti sıralarından alkışlar) Yapacak olan yapar, yapmayacak olan yapmaz. Yapacaksanız bir düzenleme, kamu sektöründe bazı sıkıntılar var, teftiş baskısı ciddî problemler yaratıyor diyorsanız, o zaman genel düzenleme getirin. Bilmem (x) bakanlığındaki, (y) bakanlığındaki ya da devletin iktisadî teşebbüsünün başındaki kişiye niye aynı güvenceyi vermiyorsunuz da...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Tezmen, 1 dakika içerisinde toparlar mısınız efendim.

OĞUZ TEZMEN (Devamla) - Yani, peki, bu düzenlemeyi niçin sınırlı kişilere veriyorsunuz da, öbürlerine vermiyorsunuz? Ha, bunlar masaya oturacaklar, bankalar, falanca banka, özel banka bonifikasyon yaparken, kamu bankası yapmaz durumuyla karşı karşıya... Hayır, niye olsun ki, çerçevesini belirlerseniz, yetkisini verirseniz, o da yapar. Türkiye'de kamu bankaları, bu tür yeniden yapılandırma, borçların yeniden düzenlemesini ilk defa yapmıyorlar, bundan sonra da ilk defa yapacak değiller ki; Türkiye'de kamu bankasını yönetmiş olan birçok arkadaşınız, milletvekilleri var, çıksınlar burada söylesinler. O kadar geniş kapsamlı düzenleme yapıldı ki, çok önemli düzenlemeler yapıldı; ama, hepsinin sağlıklı temeli vardı, sağlıksız yaptılarsa da hesabını verecekler, bundan niye çekiniliyor ki?! Bir kişi düşünün ki, yaptığı işlemin hesabını vermekten çekiniyor, korkuyorsa, o zaman, o işi ya yapmasın ya da yapacaklara teslim etsin, bıraksın, çeksin gitsin. (DYP sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, aslında, tabiî, önemli bir yasa, keşke daha fazla zaman olsa. Bu düzenleme, inşallah, yeniden gündeme geldiğinde, daha sağlıklı bir düzenleme olur.

Teşekkür ederim. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Tezmen.

Gruplar adına başka söz isteği?.. Yok.

Şahısları adına söz isteminde bulunan arkadaşlarımın isimlerini okuyorum: Sayın Evliya Parlak, Sayın Cafer Tufan Yazıcıoğlu, Sayın Masum Türker, Sayın Aslan Polat -bu dört arkadaşımız aynı saatte söz isteminde bulunmuşlardır; bunların sırasını belirlemek için biraz sonra kura çekeceğim- Sayın Veysel Candan, Sayın Lütfi Yalman, Sayın Mehmet Batuk ve Sayın Murat Akın.

Şimdi, ilk dört isim arasında sıra belirlemek için kura çekiyorum: Birinci sırada Sayın Cafer Tufan Yazıcıoğlu, ikinci sırada Sayın Masum Türker, üçüncü sırada Sayın Aslan Polat ve dördüncü sırada Sayın Evliya Parlak. Bu arkadaşlarımızı sırayla davet edeceğim.

Sayın Cafer Tufan Yazıcıoğlu, buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

CAFER TUFAN YAZICIOĞLU (Bartın) - Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; önce, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Cumhurbaşkanlığı geri gönderme tezkeresinde, 4739 sayılı Kanunla bankacılık sisteminin özüne yönelik düzenlemenin olumlu karşılandığı açıktır; diğer değerlendirmelere ise katılmak mümkün değildir.

Kamu tüzelkişiliğini haiz olarak kurulmuş olan kurul ve üst kurulların ortak bir denetim sistemine dahil edilmeleri, yılda bir defa Türkiye Büyük Millet Meclisini bilgilendirmelerinin sağlanması -ki, bu bir yeniliktir- Bankalar Kanunu ve Türk Ticaret Kanunu gibi özel hukuk hükümlerinin uygulanması, finans piyasalarında hızlı ve etkili karar alınması, fonksiyonel hareket etme imkânının kazanılması, hukukî açıdan, sorumsuzluk getirmek olarak yorumlanamaz.

Kamu bankalarında çalışan istihdam fazlası personelin, kamu hukuku dikkate alınarak, kamunun diğer birimlerine dağıtılması bir zorunluluktur. Kamu bankalarının hızla yeniden yapılandırılarak özelleştirilebilmeleri amaçtır. Bu nedenle, yapılan bu düzenleme de doğrudur.

Ekonomik açıdan bakıldığında, malî sektörün düzeltilmesi, düzenlenmesi ve sağlamlaştırılması gereklidir. Bu yasa bunu sağlamaktadır.

Bu yasanın, daha önce Genel Kurulumuzda kabul edildiği şekilde kanunlaşması gerekmektedir. Bu nedenle, bu yasayı desteklediğimi arz ediyor, Yüce Genel Kurula saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz.

Sayın Masum Türker...

Bir dakika Sayın Türker...

Sayın hükümet?..

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, çağırdınız, ondan sonra...

BAŞKAN - Efendim, konuşmaya başlamadı.

Buyurun Sayın Türker.

MASUM TÜRKER (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan, Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Türkiye, son üç yıl içerisinde ciddî bir değişim sürecini yaşıyor. Bu değişim sürecinin gerektirdiği yasal değişiklikler de hızla, bazen de aksaklıklar taşıyarak buradan geçiyor. Hızla bu değişimi gerçekleştirmek zorundayız; gerçekleştirmediğimiz takdirde, Türkiye'nin çağdaşlığı yakalaması ya da dünya devleti olarak yerini almasının mümkün olmadığını hepimiz biliyoruz.

İşte bu yasalardan bir tanesi, Türkiye'de özellikle geçtiğimiz yıl yaşanan krizden sonra ortaya çıkan bazı eksiklikleri gidermek amacıyla, malî sektörü yeniden yapılandırmak ve bu arada reel sektörün içerisinde bulunduğu duruma çözüm bulmak için, yirmi gün önce buradan bir yasa geçirdik. Geçirdiğimiz yasada, tüm yasalarda olduğu gibi eleştiriliyoruz; ama, iktidar grubunun söyleyecek çok şeyi olduğu halde, zamandan kazanmak ve bu süreci hızlandırmak için söz almayınca, bütün görüşler, tek taraflı olarak, olumsuz yönüyle yansıdı. Bu olumsuzluklardan bir tanesi, işte bugün, Sayın Cumhurbaşkanımızın takdir hakkını kullanarak bize tekrar görüşülmek üzere iade ettiği 3 maddede de toplanmıştır.

Değerli arkadaşlar, belki de Sayın Cumhurbaşkanının bu takdir hakkını kullanıp bize tekrar gönderme noktasında bulunduğu bu 3 maddeyi   -ben kendi şahsım adına söylüyorum- dört günlük süre içinde alıp inceledim ve incelerken, Sayın Cumhurbaşkanının bu uyarıları çerçevesinde yirmi gün önce kullandığım oyun tekrar gözden geçirilmesi anında, aynı oyu kullanma noktasında olduğum kanaatine vardım. Neden böyle kanaate vardım; Sayın Cumhurbaşkanı bize gönderdiği gerekçede, aslında, belki de yaptığımız bu düzenlemelerin gelecekte daha da iyilerinin yapılması konusunda ışık tutuyor. Türkiye'de 1980 yılından sonra, ideolojik bir yaklaşımla, liberalizmin gerektirdiği deregülasyon gereği, ilki Sermaye Piyasası Kurulu olmak üzere çeşitli kurullar kurulmaya başlanmıştır. Bu kurulların denetimi, kurulan organizasyonların, kurulların bağımsızlığı amacıyla hem Parlamentonun hem de hükümetin denetimi dışında bırakılmıştır.

Değerli arkadaşlar, yasalar okunursa, örneğin Sermaye Piyasasında, denetim için yetki, ilgili bakanın yaptıracağı denetim olarak söylenmekte ve Sermaye Piyasasının hazırlayacağı faaliyet raporunun Bakanlar Kuruluna gönderileceği yer almaktadır. İkinci önemli -buradan geçmiş olan- diğer bir yasa, RTÜK Yasasıdır.

Değerli arkadaşlar, RTÜK'le ilgili bütçe görüşülürken, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütçesi sırasında, RTÜK Başkanı gelir, Plan ve Bütçe Komisyonunda oturur, burada görüşülürken, gelir burada oturur; ama, hepinizin dikkatine bir hususu çekmek istiyorum: Biz, bu Parlamentoda bugüne kadar, RTÜK kurulduğu günden beri, RTÜK'ün herhangi bir hesabı konusunda Sayıştaydan bir rapor almadık, burada, ne kesinhesabını ne de bütçesini, hiç tartışmadık; çünkü, düzenleniş biçimi., RTÜK'ün Parlamento tarafından denetlenmemesi noktasındadır.

Üçüncü önemli bir kurul -ki, bu kurullar, sonraki kurullara örnek olmuştur- Rekabet Kuruludur. Değerli arkadaşlar, yine, 1996 yılında Rekabet Kurulu Kanunu burada kabul edilirken, denetimiyle ilgili şu madde kabul edilmiştir: Bunun hesaplarının denetimi, Sayıştaydan görevlendirilecek bir üye tarafından ya da Sayıştay tarafından yapılır. Ama, hangi hesapları; Rekabet Kurulunun kendi yönetimi içinde aldığı kararlara uygun harcama yapılıp yapılmadığına ilişkin hesaplar; yani, o maddede, 1996 yılından buradan geçen maddede, deregülasyon kuralları gereği ya da Türkiye'de gelenek haline getirilmek istenen bu kurallar gereği, Sayıştayın Parlamentoya herhangi bir rapor getirmesi ya da hükümete bile rapor etmesi yer almamaktadır.

Değerli arkadaşlar, Rekabet Kurulu bir ölçüde bir yargı görevi de görüyor. Bizim, bütün yargı organlarımız -Yargıtay, Anayasa Mahkemesi, Danıştay- Sayıştay denetiminden geçip, hem kesinhesap açısından hem de hesaplaşma düzeni açısından buraya geldiği halde, 1996 yılında kurulan Rekabet Kuruluyla ilgili herhangi bir düzenleme yapılmamıştır. Neden; çünkü, deregülasyon olgusunda bu denetimin Parlamentoya veya hükümete gitmemesi esastır.

Ondan sonra, birçok kurul geçti. 1999 yılında, 57 nci hükümetin Parlamentoya gönderdiği ve 21 inci dönemde, Plan ve Bütçe Komisyonda ilk ele alınan kanun tasarısı, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kuruluyla ilgili tasarıydı. Daha o gün, bu kurulların denetlenmesi faaliyetleriyle ilgili bir sıkıntı olduğunu Plan ve Bütçe Komisyonu gündeme getirmiştir. İncelenirse, Plan ve Bütçe Komisyonunun, hükümet tarafından teklif edilmemesine rağmen, o gün yaptığı öneri burada geçmiş; üç kişilik bir komisyon tarafından hesaplarının denetleneceği yer almıştır. Ama, kanun okunursa, o denetim raporunun nereye gideceği yer almıyor; yani, tespit edilen o denetim komisyonunun yaptığı inceleme raporunun ne hükümete ne de parlamentoya geleceğine ilişkin bir düzenleme yoktur. Ondan sonra geçen bütün kurullarda, Tütün Kurulunda, Şeker Kurulunda ve diğer tüm kurullarda, kiminde Sayıştay, kiminde Yüksek Denetleme Kurulu denetleyecektir denilmiştir; ama, bu denetimlerin hiçbirisi, Parlamento adına bir denetim olarak önerilmemiştir.

Değerli arkadaşlar, en son, bu tasarı görüşülürken, yine Plan ve Bütçe Komisyonunda, yıllardır sıkıntısı çekilen ve bu tür kurullar arasında bir insicamın, bir bağdaşımın kurulamadığı görülerek, bu konuda, bunların, yine aynı komisyon, yani, parlamento adına değil, bir komisyon olarak Sayıştay tarafından denetleneceği kabul edilip, teklif edilmiştir. Kuşkusuz, her kanun tasarısında olduğu gibi, Plan ve Bütçe Komisyonu tarafından başlatılan bu denetim sürgüsü, bu süreç, burada üçlü bir komisyona bağlanmıştır.

Şimdi, hemen itiraz edilip, denilebilir ki... Ki, o zaman da yapıldı; hiç yanıt verilmediği için, sanki bu kurulların denetimi Sayıştaydan kaçırılıyormuş gibi kamuoyunda pompalandı, kamuoyuna hep böyle bir fikir, böyle bir olgu aktarılmaya çalışıldı.

Değerli arkadaşlar, ilgili madde hükmü okunursa -1 inci madde- bu üçlü komisyonun yaptığı denetim raporunun -ki, Sayın Cumhurbaşkanı da tenkit etmişlerdir- bu rapor sonucunun nereye gideceği belirtilmemiştir. Bu denetim raporu, Rekabet Kurulunda yaşandığı gibi, diğer kurullarda yaşandığı gibi, kendi idaresinin üst yönetimine gider; bugüne kadar da öyle yapılmıştır.

İkincisi; bir faaliyet raporu verecekleri ve bunu hükümete sunacakları yer almıştır. Üçüncüsü de, ilk defa -deregülasyonun Türkiye'ye empoze edilmemiş olan görüşü- bunların, muhakkak, Plan ve Bütçe Komisyonunda dinlenilmesi kayda alınmıştır. Hatta, dördüncü adım belki de, her bir kurulun ilgili olduğu komisyon üyelerinin de Plan ve Bütçe Komisyonu üyeleriyle müştereken dinlenilmesi şeklinde olmalıdır.

Değerli arkadaşlar, bu açıklamayı niye yapıyorum? Kamuoyunda yansıtıldığı gibi ve eleştirildiği gibi Parlamento hiçbir şeyi Sayıştayın denetiminden kaçırmamıştır, nasıl denetleneceği belli olmayan bu kurullar için, başka bir kanunî düzenlemeye yer vermeksizin, birliktelik sağlamıştır. Bu noktadan bakıldığı zaman, bundan sonraki uygulamalarda, Parlamento, en azından, bu kurulları Plan ve Bütçe Komisyonunda dinleyerek ve mümkünse diğer komisyonların da ileride katılımını sağlayacak bir çerçeve içinde deregülasyon kurulabilir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Türker, 1 dakika içinde toparlayın efendim.

MASUM TÜRKER (Devamla) - Şimdi, bu dediklerimi eleştirenler çıkacaktır; ama, unutulmamalıdır ki, deregülasyon rejimini kurmak için, 1980'li yıllardan başlayarak, 1990'lı yılların başlarında ve ortalarına doğru ciddî bir şekilde ideolojik bir yapı haline getirenler, belki de bunu o aceleden unutmuşlardır. Şimdi, Parlamentomuz, tıpkı filmlerde görüp imrendiğimiz gibi, televizyon haberlerinde imrendiğimiz gibi, Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Komisyonu çağırıp, bilgi alıp sorguluyor gibi, Parlamentonun denetim görevini, birisine hesap kitaba baktırarak değil, Anayasada düzenlenmiş denetleme olgusunu kullanarak yerine getirme şansını sağlamaktır.

Değerli arkadaşlar, eğer biz bunu dikkate almaz, bir eleştiri konusu yapmaya alıştık dersek, o zaman, 1980'den beri kurulmuş deregülasyonu kayıt ve zapt altına almadan, ama kontrol ve denetim mekanizması içine alacağımız savından da ciddî bir şekilde sapmış oluruz.

Ben, Yüce Heyetinizin bu yasanın tekrar kanunlaşması konusunda gerekli hassasiyeti göstereceğini ve yapılacak eleştirilerin düzeltileceğini umuyor, saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Türker.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, Sayın Bakanım bunlara, bu sorulara cevap vermeyecek mi?

BAŞKAN - Soru ve cevap işlemini başlatıyorum.

5 dakikası sorulara, 5 dakikası da sayın hükümete ayrılmıştır.

Sayın Yıldırım, buyurum.

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Sayın Başkan, delaletinizle, Sayın Bakana aşağıdaki iki sorumu sormak istiyorum:

1- Hükümetin aldığı karara göre, 2002 Haziran ayına kadar 545 Ziraat Bankası şubesi ile 350 civarında Halk Bankası şubesini kapatacaksınız. Peki, öyleyse, kapattığınız yerlerdeki esnafın, çiftçinin, emeklinin ve vatandaşın hali ne olacak ve işlerini nerede görecektir? Hükümet, bu kararla, çiftçi ve esnafı tasfiye mi etmektedir; sebebi nedir; açıklar mısınız?

2- Hükümet, çiftçiye doğrudan destek diye söz verdiği paraları ne zaman ödeyecektir? Eskişehir'den, Konya'dan, Ankara'nın köylerinden, Bilecik'ten ve diğer illerden bunu soruyorlar; açıklar mısınız?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Yıldırım.

Sayın Hüseyin Çelik, buyurun.

HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkanım, ben de, Sayın Bakanıma şu soruyu sormak istiyorum:

Sayın Bakanım, kamu bankalarının denetiminin Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetim görevi yapan Sayıştaydan alınması Anayasaya aykırıdır; bu, ortada olan bir durum. Millete ait bu bankaların denetiminin Millet Meclisi adına denetim yapan Sayıştaydan alınması, hükümetin memurları konumundaki müfettişlere bu denetimin verilmesi, sizce, bu kamu bankalarını daha çok politize etmez mi? Bir Bakan olarak değil, bir milletvekili olarak, bu durum sizi rahatsız etmiyor mu?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Çelik.

Sayın Gül, buyurun.

RAMAZAN GÜL (Isparta) - Sayın Başkanım, delaletinizle, Sayın Bakana şu soruları tevcih ediyorum:

67 milyona gelen parayı niçin 10 bankaya aktarıyorsunuz? Gelin, bunun burada hesabını verin, burada konuşun. Acaba, hangi bankaları kurtaracaksınız? Hangi bankalar, grup şirketlerine ne kadar para aktarmıştır?

İkinci sorum: Fona devredilen bankalar ile kurtarılan bankalar arasında bir eşitsizlik yaratmıyor musunuz? Hazinenin şartlarına uyarak kendi kaynaklarını aktaran bankaların, sermaye yeterlilik rasyolarını yükseltmek için kendi en kıymetli mallarını satarak, sermaye rasyolarını yüzde 8'lerin üzerine çıkaran bu bankaların suçu neydi?

Öte yandan, iyi niyetli bankalar var ülkemizde, bugün, Akbank gibi, Garanti Bankası gibi... Bu bankalar, sermaye yeterlilik rasyolarını yüzde 8'lerin üzerine çıkarmak için kendi özkaynaklarını satmışlardır. Acaba, bu kurtarılacak olan bankalar, bu tür, kendi mallarını satmak gibi bir konuya tevessül etmeyecekler midir?

Diğer bir soru ise, acaba bu bankalara aktarılacak olan kaynakların hangi bankalara aktarılacağı konusunda; gelin, bu bankaları, Türkiye Büyük Millet Meclisi önünde, (A) bankası, (B) bankası, (C) bankası diye, tek tek konuşun.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Gül.

Sayın Genç, buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Efendim, benim bir sorumu Sayın Yıldırım sordu. Gerçekten, Tunceli gibi olağanüstü hal bölgesinde Ziraat Bankası şubeleri kapatılıyor. O ilçeler asırlık ilçeler, aşağı yukarı cumhuriyetle beraber kurulmuş. Mesela, benim ilçemde bir zamanlar kolordu kuruldu, tabur var; yani, çok büyük askerî güçler var. Öte taraftan, Ziraat Bankası şubesini kapattıktan sonra, oradaki paraları "PTT kanalıyla ödeyeceğiz" diyorlar. Böyle bir şey olur mu?! Yani, eğer orada bir para işlemi varsa, Ziraat Bankası şubesini orada kapatmamak lazım; birincisi bu.

İkincisi, Emlak Bankası, Ziraat Bankası ve Halk Bankasından birçok personel zorunlu atıldı ve yerine, 6 milyar, 7 milyar, senede 4 ikramiye garantili, birtakım şeylerle beraber de personel alındı ve bu personel de keyfî alındı. Ziraat Bankasına, Emlak Bankasına, Halk Bankasına böyle usulsüz kaç personel alınmıştır ve her birisine kaç lira para ödenmektedir? Bunların açıklanmasını istiyorum.

Üçüncü sorum, burada, üçlü bir denetim raporundan bahsediliyor. Bu denetim raporu... Biraz önce, bir konuşmacı dedi ki: "Efendim, üst yönetime bu bildiriyor." Üst yönetime bildirdikten sonra... Zaten, suiistimalin yapıldığı üst yönetimin kararlarıdır. Yani, bu raporun, hiç olmazsa, Türkiye Büyük Millet Meclisine gelmesini istiyorlar mı, etkili bir denetim yapmayı istiyorlar mı?

Aslında, bu kanuna tümüyle karşıyız; ama, bu kısa zaman içerisinde arkadaşlar da sorularını sorsun diye sözümü kesiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın hükümet, buyurun efendim.

ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Sayın Sadri Yıldırım, Ziraat Bankası ve Halk Bankasının belli sayıda şubesinin kapatılacağını söyledi. Bu sayı tam doğru olmayabilir tabiî. "Şube kapatılırsa, hizmetler nasıl görülecek" dedi.

Ziraat Bankası şubelerinin birbirlerine yakınlığı dikkate alınarak bu işlem hazırlanmakta. O bakımdan, Ziraat Bankası Genel Müdürlüğümüz hizmetlerde bir aksamanın olmayacağını belirtiyor.

Doğrudan tarım desteği 27 ilde tamamlanmıştır. Dağıtım programı Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından düzenlenmektedir.

Sayın Hüseyin Çelik "Sayıştay denetimi olmaması rahatsız etmiyor mu" dedi.

Aslında, özerk kurumların denetimiyle ilgili son derece dağınık bir denetim düzeni vardır, bunların birleştirilmesi gerekiyor ve tekdüze bir yönetim düzeninin kurulmasında yarar vardır.

Özerk kurumların denetimi yönünden, gerçekten, SPK'da, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunda ve şimdi görüştüğümüz bu yasada farklı bir denetim düzeni var; enerji, şeker, tütün düzenleme kurullarında farklı bir denetim düzeni var. Bunların yeknesaklaştırılması için gerçekten bir çalışma yapılması gerekiyor; ama, yeri, tabiî, bu madde değil.

HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Bakanım, Sayıştay özerk değil mi?

ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Sayın Ramazan Gül "hangi bankalar kurtarılacak; haksızlık yapılacak" gibi sözler söyledi. Sayın Ramazan Gül, kendi yönetim dönemleri ile bu yönetim dönemini karıştırıyor. (DSP sıralarından alkışlar)

RAMAZAN GÜL (Isparta) - Sayın Başkan, şahsımla ilgili bir sataşma var.

ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Sayın Kamer Genç de, aynı şekilde, keyfî personel alındığından söz etti. Kapanacak şubeler henüz tam belirlenmiş değil zaten. Bugüne kadar, 21 tane Ziraat Bankasına, 75 tane de Halk Bankasına eleman alınmıştır. Bunlar, hizmetin verimliliği dikkate alınarak seçilmiştir.

Teşekkür ederim.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Bakan, Halk Bankasına 47 tane almışsınız; bende listesi var.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkanım, soru soralım; süre dolmadı.

BAŞKAN - Bir dakika... Vereceğim...

RAMAZAN GÜL (Isparta) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın Gül, buyurun.

RAMAZAN GÜL (Isparta) - Sayın Başkanım, kurtarılması gereken bazı bankalar vardır, bunları Sayın Bakan gizlemektedir. Benim, esas, burada, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, üzerinde konuşmak istediğim olay budur; çünkü, bazı bankaların kurtarılacağı noktasında, kamuoyunda ciddî endişeler vardır.

Arz ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Lütfi Yalman, buyurun, sorunuzu sorun efendim; çünkü, süremiz var.

LÜTFİ YALMAN (Konya) - Sayın Başkanım, delaletinizle, aşağıdaki sorularımın Sayın Bakan tarafından cevaplandırılmasını arz ederim.

Bunlardan birincisi şu: Mevcut yasanın çıkmasından sonra, 4 Şubattaki IMF görüşmelerinde 10 milyar dolar kredi verileceği ifade ediliyor. IMF'den gelen bu kredilerden, acaba, reel sektöre, esnafa veya çiftçiye herhangi bir destek sağlanacak mıdır, ödeme yapılacak mıdır? Bu ödeme nakit olarak mı yapılacaktır, yoksa, Hazine kâğıdı şeklinde, tahvil şeklinde mi yapılacaktır? Esnafa, reel sektöre veya çiftçiye yapılacak olan bu desteğin miktarı ne kadardır?

İkinci sorum: Gelen bu kredileri, hepimizin bildiği gibi, 65 milyon borçlanıyor. Yoksa, bu kredilerin büyük bölümü, 6-7 kadar şahsın bankasına mı aktarılacaktır ve bu bankalar hangi bankalardır?

Bunların cevaplandırılmasını arz ederim.

BAŞKAN - Sayın Bakan, buyurun efendim. 

ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Sayın Lütfi Yalman'ın "gelecek paralar reel sektöre nasıl yansıyacak" dedi. İçborç ödendikçe, içborç baskısının azalması faizin de düşmesine yol açmaktadır. Faizin düşmesi, zaten tek başına reel sektörün rahatlaması anlamına geliyor.

Bunun dışında hangi bankaların kurtarılacağı ya da hangi bankalara rahatlama sağlanacağı konusu, objektif bir değerlendirme sonucunda belirlenecektir.

Gelecek rakam 10 milyar dolar değil, 16,2 milyar dolardır ve 2004 yılı itibariyle bu tutar tamamlanacaktır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Biz teşekkür ederiz.

LÜTFİ YALMAN (Konya) - Sayın Başkan, birinci soruma verdikleri cevap, cevap değil. Reel sektöre, piyasa faizlerinin düşmesiyle destek sağlanacağı ifade edildi; böyle bir şey olamaz. 65 milyon insan 16,5 milyar dolar borçlanacak, bunun yüzde 65'i malî sektöre destek olarak verilecek. Bu 16,5 milyar dolardan reel sektöre, esnafa veya çiftçiye bir miktar vermeyecekler mi? Biz bunun cevabını istiyoruz. Bununla ilgili bir cevap vermediler. Bu miktar nedir?

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Ben, Sayın Yalman'ın, Yasayı okuduğunu zannetmiştim, yüzde 65'i, zaten yasa yazıyor, onun için cevap vermemiştim. Bu rakam yasada var..

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

Soru sorma işlemi tamamlanmıştır.

Böylece kanunun tümü üzerindeki görüşmeleri tamamlamış bulunuyoruz.

III. - YOKLAMA

BAŞKAN - Maddelerine geçeceğiz; ancak, maddelerine geçilmeden önce bir yoklama isteği vardır.

Yoklama isteğinde bulunan sayın arkadaşlarımızın hazır olup olmadıklarını arayacağım:

Sayın Mehmet Ali Şahin?.. Burada.

Sayın Hüseyin Çelik?.. Burada.

Sayın Ergün Dağcıoğlu?..

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Takabbül ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Avni Doğan takabbül ediyor.

Sayın Özkan Öksüz?.. Burada.

Sayın Mehmet Elkatmış?..

NURETTİN AKTAŞ (Gaziantep) - Takabbül ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Nurettin Aktaş takabbül ediyor.

Sayın Mustafa Baş?.. Burada.

Sayın Eyüp Fatsa?..

FARUK ÇELİK (Bursa) - Takabbül ediyorum

BAŞKAN - Sayın Faruk Çelik takabbül ediyor.

Sayın Zeki Ergezen?.. Burada.

Sayın Veli Seyda?.. Burada.

Sayın Maliki Ejder Arvas?.. Burada.

Sayın Eyyüp Sanay?.. Burada.

Sayın Hüseyin Kansu?.. Burada.

Sayın Dengir Fırat?.. Burada.

Sayın Yahya Akman?.. Burada.

Sayın İsmail Özgün?.. Burada.

Sayın Altan Karapaşaoğlu?..

MEHMET ÖZYOL (Adıyaman)- Takabbül ediyorum.

BAŞKAN- Sayın Özyol takabbül ediyor.

Sayın Necati Çetinkaya?..

ALİ SEZAL (Kahramanmaraş)- Takabbül ediyorum.

BAŞKAN- Sayın Ali Sezal takabbül ediyor.

Sayın Osman Pepe?..

TEVHİT KARAKAYA (Erzincan)- Takabbül ediyorum.

BAŞKAN- Sayın Karakaya takabbül ediyor.

Sayın Osman Aslan?..

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye)- Takabbül ediyorum.

BAŞKAN- Sayın Ünal takabbül ediyor.

Sayın İlyas Arslan?.. Burada.

Bu 20 arkadaşımız sisteme girmesinler.

Yoklama için 5 dakikalık süre vereceğim.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

Sisteme giremeyen arkadaşlarımız teknik personelden yardım isteyebilirler. Buna rağmen sisteme giremeyen arkadaşlarımızdan da, belirlenen süre içerisinde yoklama pusulalarını Başkanlığımıza ulaştırmalarını rica ediyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız vardır.

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

8. - Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında 10.1.2002 Tarihli ve 4739 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/949) (S. Sayısı : 811) (Devam)

BAŞKAN- Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

15.11.2000 Tarihli ve 4603 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası,

Türkiye Halk Bankası Anonim Şirketi ve Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi

Hakkında Kanunda Yapılan Düzenlemeler

MADDE 6.- A) 4603 sayılı Kanunun geçici 1 inci maddesinin (3) numaralı fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

3. Bankalarda 31.12.2002 tarihinden sonra özel hukuk hükümlerine tâbi olmayan personel çalıştırılamaz. Yeniden yapılandırma sürecinde bankaların yönetim kurullarınca gerek özel hukuk hükümlerine göre çalıştırılmak üzere kendisine sözleşme teklif edilen ancak özel hukuk hükümlerine göre çalışmayı kabul etmeyen gerekse özel hukuk hükümlerine göre çalışması uygun görülmeyip sözleşme imzalanmayan personel, bankaların yönetim kurullarınca Devlet Personel Başkanlığına bildirilir.

Devlet Personel Başkanlığı kendisine bildirilen personel listelerini en geç kırkbeş gün içerisinde (özelleştirme kapsam ve/veya programındaki kuruluşlar hariç) tespit edeceği kamu kurum ve kuruluşlarındaki boş kadro ve pozisyonlara atanmalarını sağlamak üzere ilgili kurum veya kuruluşa gönderir. İlgili kurum ve kuruluş bildirimin ulaştığı tarihten başlayarak en geç beş iş günü içinde bu personelin atanmalarını yaparak atamalara ilişkin bilgileri Maliye Bakanlığı ve Devlet Personel Başkanlığı ile ilgili bankalara bildirir. Atama tarihi itibarıyla personelin bankalarla ilişiği kesilmiş sayılır. Personelin atandığı kurumda fiilen göreve başlayacağı tarihe kadar geçen sürede her türlü malî ve sosyal hakları bankalarca karşılanmaya devam olunur. Bu fıkrada hüküm bulunmayan hallerde 24.11.1994 tarihli ve 4046 sayılı Kanunun 22 nci maddesi hükümleri uygulanır.

Ataması yapılan personel hakkında bankalar tarafından yapılacak tebliğ işlemini takiben 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 62 ve 63 üncü maddelerinin uygulanmasından atamayı yapan kamu kurum veya kuruluşu sorumludur.

Ancak, bu şekilde nakledilen personelden anılan madde uyarınca eski kadrolarına ait hakları şahıslarına bağlı olarak saklı tutulanlar için bankacılık tazminatı da şahıslarına bağlı bir hak teşkil etmez.

4046 sayılı Kanunun 22 nci maddesi kapsamında Özelleştirme Fonu tarafından yapılması öngörülen ödemeler ilgili bankalar tarafından yapılır.

1.1.2002-31.12.2002 tarihleri arasında uygulanmak üzere bu madde uyarınca, bankalardan genel bütçeli daireler ile katma bütçeli idarelere ve bunlara bağlı döner sermayeli kuruluşlara, genel ve katma bütçelerin transfer tertiplerinden yardım alan kuruluşlar ile sosyal güvenlik kuruluşlarına nakli yapılan personelin aylık ve diğer özlük hakları karşılığı tutar, ilgili bankalarca Maliye Bakanlığı Merkez Saymanlık hesabına yatırılır. Yatırılan bu tutar bir taraftan bütçenin (B) işaretli cetveline özel gelir, diğer taraftan Maliye Bakanlığı bütçesinde açılacak bir tertibe özel ödenek kaydedilir. Özel ödenek kaydedilen tutarları kurum ve kuruluşların  bütçelerinin  ilgili tertiplerine aktarmaya Maliye Bakanı yetkilidir. Nakli yapılan personelin aylık ve diğer özlük hakları karşılığı tutar, aylık dönemler itibarıyla ilgili bankalar ve Maliye Bakanlığınca müştereken tespit edilir ve bu miktar en geç tespitin yapıldığı ay sonuna kadar bankalarca yukarıda belirtilen hesaba yatırılır.

B) 4603 sayılı Kanunun geçici 3 üncü maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş, bu fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra ve aynı maddenin sonuna aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası Anonim Şirketi veya Türkiye Halk Bankası Anonim Şirketi tarafından devir alınacak taahhütler ile aktifler arasındaki menfi fark, devir alan bankaya Hazine Müsteşarlığınca nakit ve/veya özel tertip devlet iç borçlanma senedi şeklinde sermaye olarak avans mahiyetinde ödenir. Ancak Hazinece avans mahiyetinde yapılan ödemeler Bankalar Yeminli Murakıplarınca yapılacak incelemeler sonucu onaylanacak devir bilançoları esas alınarak kesinleştirilir. Söz konusu inceleme  sonucunda tespit edilen Hazine aleyhine doğmuş fark ve devir tarihi itibarıyla  nazım hesaplarda yer alan taahhütler nakde dönüştükleri takdirde nakde dönüştükleri tarih itibarıyla Hazinece nakit ve/veya özel tertip Devlet iç borçlanma senedi olarak ödenir. Hazine lehine bir farkın tespit edilmesi halinde ise söz konusu fark ilgili yıl bütçe kanununda belirtilen esaslar dahilinde devir alan banka tarafından Hazineye ödenir.

Bu madde hükmü uyarınca yapılan Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketinin  devir işlemleri nedeniyle doğan menfi farka ilişkin hesaplar muhasebe kayıtları bakımından Tasfiye Halinde Emlak Bankası Anonim Şirketinin Hazineye borçlu olmasını sağlayacak şekilde izlenir. Bu madde uyarınca yapılan devir sonucu oluşan menfi fark nedeniyle doğan Hazine alacağı 6762 sayılı Türk Ticaret Kanununun  446 ncı maddesinin ikinci fıkrasının uygulanmasında dikkate alınmaz. Bu devirden dolayı T.C. Ziraat Bankası bilançosunda görünen alacaklar özelleştirme süreci başlayana kadar karşılık ayırılarak giderilir.

4389 sayılı Bankalar Kanununun 14 üncü maddesinin (5) numaralı fıkrasının (c) bendi hükümleri bankanın taraf olduğu davalar yönünden (tesis edilen teminatlar iade olunur); 16 ncı maddesinin (2)  numaralı fıkrası hükümleri banka aleyhine yapılacak takipler yönünden ve 16 ncı maddenin (9) numaralı fıkrası hükümleri Bankanın alacak ve borçları yönünden Tasfiye Halinde Emlak Bankası Anonim Şirketi hakkında da uygulanır.

C ) 4603 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

GEÇİCİ MADDE 6.- Bu Kanunun geçici 2 nci maddesinin birinci fıkrasında belirtilen süreler içinde emeklilik hakkını kullanmayanlara son kez bu maddenin yürürlük tarihinden itibaren iki ay içinde emekli olmaları halinde emekli ikramiyeleri %20 fazlasıyla ödenir.

506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun geçici 20 nci maddesine göre kurulmuş Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi Mensupları Emekli ve Yardım Sandığı Vakfına tâbi personel için de bu madde hükümleri uygulanır.

Bu madde kapsamında emekli olan personel emekli olduğu tarihten itibaren üç yıl içinde anılan bankalarda yeniden istihdam edilemez.

25.11.2000 tarihinde bu bankalarda çalışan personelden özel hukuk hükümlerine geçirilenlerin hizmet sözleşmelerinin 31.12.2003 tarihine kadar, bankaların disiplin yönetmelikleri hükümleri saklı kalmak kaydıyla 1475 sayılı İş Kanununun 17 nci maddesi dışında kalan sebeplerle bankalar tarafından feshedilmesi halinde söz konusu personel hakkında bu Kanunun geçici 1 inci maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca işlem tesis edilmek üzere Devlet Personel Başkanlığına bildirilir. Bu kapsamda olan personele sözleşmenin feshi nedeniyle ihbar ve kıdem tazminatı ödenmez. Bankaların kurduğu, kuracağı ve iştirak ettiği veya edeceği bilgi sistemleri ve/veya alternatif dağıtım kanalları amaçlı şirketlere bu bankalardan geçen ve T.C. Emekli Sandığı ile 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun geçici 20 nci maddesi uyarınca kurulan Türkiye Emlâk Bankası Anonim Şirketi Emekli ve Yardım Sandığı Vakfı ile irtibatları devam eden personelden isteyenlerin anılan sosyal güvenlik kurumları ile irtibatları devam eder. Bu fıkra hükümleri bu personel hakkında da uygulanır.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Dönen. (DYP sıralarından alkışlar)

Efendim, Sayın Dönen'e tekrar geçmiş olsun diyoruz; kendisini tekrar aramızda görmekten memnun olduğumuzu da ifade ediyorum.

Buyurun Sayın Dönen.

Süreniz 5 dakika.

DYP GRUBU ADINA MEHMET DÖNEN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; reel sektörün borçlarına ilişkin yeniden yapılanmaya yönelik yasa tasarısının üç maddesi, hepimizin bildiği gibi, Cumhurbaşkanından geri döndü; bugün, burada tekrar onu görüşüyoruz. Ben de bu tasarının -yasada 6 ncı, burada 1 inci madde- 1 inci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum; Doğru Yol Partisi Grubu ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

1 inci maddeye geçmeden önce bir iki tespiti sizlerle paylaşmak istiyorum. Bunlardan birincisi: Böyle bir kriz döneminde bankaların yeniden yapılanması için, ulusal gelirin, millî gelirin aşağı yukarı yüzde 20'si kadar bir kaynak gerektiğini, biz, burada defalarca söyledik; ama, o zaman, bu kaynağa gerek olmadığı defalarca söylendi. Siyasal iktidarın aldığı tedbirler sonucunda, bakıyoruz ki, bugün bu bankaları yeniden yapılandırmak için 45 milyar dolar civarında bir kaynak harcadık ve bu hazırladığımız yasal düzenlemeyle bir 5 milyar dolar civarında daha kaynak aktaracağımız ortada. O zaman, ortada bir şey var ki, siyasal iktidar, burada, gerçekten ulusal gelirin yüzde 20'si yerine yüzde 30'a varan bir kaynağı bankalara aktarmış durumda; yani, bu bankaların rehabilitasyonu için harcanacak kaynağı daha fazla harcamak durumunda kalmış; kamunun bu kaynağı, aşağı yukarı 10 milyar dolar daha fazla kaynağı buraların rehabilitasyonu için harcanmış durumda. Bunu tespit etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, ikincisi: Az önce burada konuşan Masum Türker arkadaşımız, bu özerk kurumlarla, bağımsız kurumlarla ilgili, regülasyon kurumlarıyla ilgili konuşma yaparken, Rekabet Kurulunun da Sayıştay denetimine tabi olmadığını söyledi. Halbuki, 1994 yılında Rekabet Yasasını çıkaran bir bakan olarak ifade ediyorum ki, bu Rekabet Kurulu, bir mahkeme hüviyeti taşımasına rağmen, yine de Sayıştay denetimine tabidir; çünkü, harcamalarını, belirli bir limite kadar ön izin, belirli bir limitten sonra da vize alarak -yani, daha harcamayı yapmadan Danıştaydan vize alarak- yapmakta ve sonuç olarak, Danıştay vize vermediği sürece de harcamamaktadır. Bu yasayı iyi tetkik ederse, bu ortada bir olaydır.

Üçüncüsü: Yine bu yasada, değerli arkadaşlarım, bankacılık sektörüne aktaracağımız kaynakların yüzde 60 kadarının reel sektöre kredi olarak kullandırılacağı varsayımı var veya maddeye bu yazılmış. Şimdi, yüzde 60'ını kredi olarak vereceği kurum bulamadığı zaman, bu bankalar, bunu vermezse ne olacak? Yani, yok; böyle bir kurum yok... Yani, hakikaten, bu bankalar, zaten para satmak için var; parayı satacak sonuç olarak; yani, yüzde 100'ünü de satacak, daha fazlasını topladığı mevduatlardan da satacak, satacak... Ama, satacak iklimi, ortamı siz doğurmamışsanız, bu bankalar, kime, nasıl, neyi satacak; bunu iyi tespit etmeniz lazım; bunu, buralara yazmanın hiçbir gereği yok diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu maddede, özellikle, personele ilişkin düzenlemeleri, Cumhurbaşkanı, tekrar bir kez daha görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine göndermiş. Bunun, özellikle bundan sonraki aşamada, Anayasa Mahkemesinden, hatta uyuşmazlık mahkemesinden, ki, bu, özelleştirme kapsamına alınan kuruluşlarda, biliyorsunuz, uyuşmazlık mahkemelerine giderek, yine, böyle, özel hukuk çerçevesinde çalıştırılacak personelin kamu personeli niteliği taşıdığı konusunda aldığı kararlar var. Yani, bu madde, şimdi, buradan, olduğu gibi geçse bile, Anayasa Mahkemesinden dönecek veya uyuşmazlık mahkemesine başvuranlar, bunları kazanacaklardır. Ha, bunu düzenlemenin yolu, Doğru Yol Partisi olarak hep söylüyoruz, biz, hep eleştiren değil, yapıcı olarak, devleti nasıl yeniden yapılandırabiliriz, nasıl daha esnek, daha verimli bir devlet ...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET DÖNEN (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Dönen.

MEHMET DÖNEN (Devamla) - ...ortaya çıkarabiliriz diye, bunları bütün olarak, bütün kamuda çalışanların veya kamu niteliği taşıyan kurumların tarifini yeniden yaparak, bütün kurumları ele alarak yeniden düzenlemek zorunda olduğumuz kanısındayım. Eğer bunları yeniden düzenleyemezsek, biz, buralarda, patinaj yapan bir meclis görüntüsünü veririz. Çok çalışıyoruz, çok yasa çıkarıyoruz diyoruz; ama, çıkardığımız yasalar, ya mahkemelerden veyahut da Cumhurbaşkanlığı makamından geri dönmekte. Onun için, eğer devleti yeniden yapılandırmak istiyor ve kaynaklarımızı daha verimli kullanmak istiyorsak, siyasal iktidar, kamuyu, topyekûn yeniden yapılandıracak bir anlayışla buraya gelmek durumundadır diye düşünüyor, hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Dönen.

Sayın Türker'in, bir sataşma iddiası var; inceleyeceğim efendim.

Saadet Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili Sayın Mustafa Geçer; buyurun.

SP GRUBU ADINA MUSTAFA GEÇER (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 4739 sayılı Kanunun üç maddesi, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından, bir defa daha görüşülmek üzere tekrar Meclise iade edilmiş. Şu anda, bu, iade edilen maddelerden 6 ncı madde üzerinde, Saadet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi selamlıyor, saygılar sunuyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında, üç maddesi tekrar Mecliste görüşülmek üzere gönderilen bu kanunun hiçbir maddesi üzerinde Plan ve Bütçe Komisyonunda bir görüşme yapılmadan, kanun, olduğu gibi tekrar Genel Kurula getirilmiş olup, bugün, alelacele bu kanunu görüşmekteyiz; yani, burada, üzerinde bir daha görüşülmesi talep edilen maddeler üzerinde de Komisyonda görüşme yapılmamış, ancak Genel Kurulda bunları ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yasanın 6 ncı maddesinde, daha çok kamu bankalarında çalışmakta olan personelle ilgili bir düzenleme getirilmekte. Bu düzenlemeyle, kamu bankalarında çalışan veya çalışması uygun görülen personelin, 2002 yılı sonuna kadar, tamamen özel hukuk statüsüne geçirilmesi öngörülmektedir.

Sayın Cumhurbaşkanı, bunun, hukuka ve Anayasaya aykırı olduğu noktasında gerekçesini burada belirtmiş. Uyuşmazlık mahkemesinin 22.11.1996 günlü 1996-1 sayılı ilke kararında, özelleştirme kapsamına alınan kamu iktisadi teşebbüsleri ve bağlı ortaklıklarının, özel hukuk tüzelkişiliğine geçiş döneminde kamu kurumu olma niteliğini tümüyle yitirmiş olmadıkları belirtilmiş ve burada karara bağlanmış. Dolayısıyla, bu kurumlarda çalışan sözleşmeli veya kapsam dışı personelin kamu personeli sayıldıkları, idareyle olan ilişkileri nedeniyle açılan davalarda işlemin yasaya veya hukuka uygun olmadığı incelemesinde, idarî yargı yerinin görevli olduğu burada kabul edilmiştir.

Dolayısıyla, özelleştirme işlemi tamamlanmamış, özelleştirme kapsamına alınmış olsa bile, kamu payı yüzde 50'nin altına düşmemiş kamu kuruluşlarında çalışan personelin, idarî yönden kamu personeli olduğu ve idarî yargıya tabi olduğu burada zikredildiğinden, bu maddenin tekrar görüşülmesi arzu edilmiş.

Ayrıca, Anayasanın 128 nci maddesinde, hizmetleri, kamusal yönetim biçimiyle değil, özel yönetim biçimiyle yürütülen kamu kuruluşları da kapsama alınmış, bu kuruluşlardaki aslî ve sürekli hizmetlerin kamu görevlilerince yürütüleceği hükme bağlanmıştır. Özelleştirme işlemi bitmeden ya da sermayesindeki kamu payı yüzde 50'nin altına düşmeyen kamu kurumlarında çalışan personelin özel hukuk kurallarına bağlı duruma getirilmesinin hukuka aykırı olduğu, hukukla bağdaştırılamayacağı, bağdaşmadığı burada zikredilmiştir. Dolayısıyla, özelleştirme kapsamına alınan kamu kurumlarından olan bankaların -bu bankalar, Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası Anonim Şirketi ve Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketidir- personeline böyle bir özelleştirme sürecinde özel hukuk kişiliği ve statüsü verilmesi hukuka aykırı bulunmuştur.

Aslında, burada zikredilen teknik birtakım konulardır; burada önemli olan, mali sektöre olan borçların yeniden yapılandırılmasıyla ilgili bu kanunun amacının ne olduğudur, bunun üzerinde durmak lazım. Aslında, bu yasanın tercümesi, bankaların kurtarılması olayıdır. Yani, daha önce Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuyla birlikte, tüm özel bankalarda mevduatı bulunan mudilerin mevduatlarının ve alacaklarının devlet garantisi altına alınmasıyla birlikte, bu özel bankaların çoğundan, hatta kamu bankalarından da birtakım kuruluşlara, ticarî kuruluşlara, reel kuruluşlara yeterli teminat alınmadan birtakım krediler verilmiştir, paralar aktarılmıştır. Bu paralar, krediler günü geldiğinde ödenmediğinden, yasal işlemler sonuçsuz kalmıştır. Bu durumda bazı bankaların rasyolarının bozulması, ödeme güçlüğü içinde olmaları sebebiyle, fona devredilmiştir. Bu bankaların sayısı yirmiye varmaktadır. Fona devredilen bu bankaların yeniden kurtarılması, yani bu bankalara para yatıran mudilerin paralarının tekrar devlet tarafından, Hazine tarafından ödenmesi noktasında bir girişim yapılmıştır. Şu aşamada öyle yüksek rakamlara baliğ olmuştur ki, 30 milyar dolarlara varan... Tam net olarak bilmiyoruz; ama, 22 milyar dolar, 30 milyar dolar dolayında olduğu söyleniyor. Zira, 57 nci hükümetin IMF'den aldığı yüksek faizli kredilerin çok büyük bir kısmı bu alanlara kaydırılmıştır; çünkü, IMF, vermiş olduğu yüksek faizli kredilerin hangi sektörlerde kullanılacağı hususunda da şart koymaktadır...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - 1 dakika içinde toparlayın efendim.

MUSTAFA GEÇER (Devamla) - Başkanım bitiriyorum.

Onun için, hükümet, bu yasayı alelacele çıkararak, fonun da artık dayanamaz, Hazinenin de dayanamaz olduğu zor durumda olan, rasyosu bozuk birtakım bankalara kamu desteğinin aktarılması, yani bu bankalardan kredi alıp ödemeyen bu kurumların, kredilerinin bankalara ödenmesi ve bu konuda kolaylık sağlanmasını getirmektedir. Dolayısıyla, burada, aslında, kamu kaynakları biraz çarçur edilmektedir; ama, IMF'nin de, artık, hükümete, verilen kredilerin sadece finans kurumlarının, malî sektörün kurtarılması noktasında şartının olması sebebiyle, belki, gelecek krediler de tekrar bu kurumlara aktarılmış olacaktır ve güya, reel sektörün de, finans kurumları güçlendirilerek, onlardan kredi alarak, tekrar kendini üretir duruma getirmesi öngörülmektedir; ama, şunu da söylemek gerekir: Bugüne kadar, yüksek faizle kredi veren bu özel bankalardan kredi alan reel sektörün de, çok rahat bir şekilde hayatını sürdüremediği, ödemeleri yapamadığı da bir gerçektir.

Bu vesileyle, bu kanunun, aslında, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna karşılık, bankalara para yatıranlar bakımından değil, bankalardan para alanların borçlarını ödemesi bakımından bir düzenleme olduğu ve kamuoyuna bir fayda getirmeyeceği kanısındayım.

Bu duygularla, selam ve saygılarımı sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Geçer.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Adıyaman Milletvekili Sayın Dengir Fırat.

Buyurun Sayın Fırat. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Adıyaman) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Yasa, malumları olduğu üzere, daha evvel, bu Mecliste kabul edilmiş, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından, 3 maddenin yeniden görüşülmesi için Meclisimize iade edilmiştir.

Ben, gerekçeyi okuduğum zaman şu neticeye vardım: Şu 3 maddenin Anayasaya aykırılığı konusunda bu neticeye varabilmek için mutlaka hukuk tahsili yapmış olmak gerekmiyor. Sayın Cumhurbaşkanımız, bu gerekçesinde, çok açık, çok net olarak, bunu, bu 3 maddenin Anayasaya aykırılığını ispat etmiş durumdadır.

Şimdi, böylesine açık bir Anayasaya aykırılık tespit edilmiş olmasına rağmen, çok acil olarak, bir gün içerisinde, Anayasa Komisyonunun, ki, İçtüzüğümüzün amir hükmüne rağmen, Anayasaya aykırılık konusu Anayasa Komisyonunda, ihtisas komisyonunda görüşülmeden Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülerek, bir an evvel Genel Kurula indirilmiş olmasını kabul edebilmek ve içimize sindirebilmek mümkün değildir.

Bir yerde, Anayasaya aykırı olan bu 3 maddeyi bu kanunun içerisinden çıkarıp, Anayasadaki değişikliğe göre, bu 3 maddenin haricinde kanunu yayımladığımız takdirde, Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması Yasası fonksiyonunu ifa edebilecek durumdadır; yani, bir yerde, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, aslında, Anayasaya uygunluğu kesin olarak denetlemek durumunda olan ve bu yasaları çıkarmış olan bir yasama organı olarak, bunun arkasında durmamız gerekir.

Belki, bu 3 madde için, hükümet tarafından, mutlak surette gereklilik hissedilebilir, icra organı tarafından bunun gerekliliğine inanılabilir; ancak, bunun ayrı bir yasa olarak, bu Anayasaya aykırılık unsurları ayıklandıktan sonra ayrı bir yasa olarak getirildiği takdirde, Türkiye Büyük Millet Meclisinin büyük bir kaybı olacağı kanısında değilim, idarenin de, bundan  dolayı, bir gecikmeden dolayı bir zarara uğrayacağı kanısında değilim.

Burada Sayın Cumhurbaşkanımız, aslında, Türkiye'de icra kurulunun başı olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisinin itibarını koruma savaşı vermektedir. Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, Parlamento olarak iki temel fonksiyonumuz vardır. Bu fonksiyonlardan biri yasa yapmaksa, diğeri denetlemedir. Bunlardan vazgeçilebilmesi mümkün değildir; ancak, bu yasayla, bugüne kadar oluşturulmuş olan birçok bağımsız kurum ve kuruluşun Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından denetlenmesi dışlanmak istenmektedir, Türkiye Büyük Millet Meclisi dışlanmak istenmektedir ve Cumhurbaşkanının özellikle üstünde durmuş olduğu konu ise, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu itibarının sağlanması konusunda bizi uyarmaktır. Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir müessese, hele hele özellikle parlamentolar, giderek, kendi fonksiyonlarını birilerine, idareye veya idare dışındaki bağımsız birimlere devretme görevini üstlendiğini Parlamento tarihinde görebilmek mümkün değildir; ancak, maalesef, 21 inci Dönem milletvekilleri olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, birçok görevimizi, özellikle denetleme görevimizi birilerine devretmekte yarış içerisindeyiz ve halen de bu yarış devam etmektedir. Eğer, bu yarış devam ettiği takdirde, Türkiye Büyük Millet Meclisi, bir süre sonra, maalesef şu noktaya gelecektir: Burada yalnız birilerinin, idarenin emriyle parmak kaldırıp yasa çıkarma fonksiyonunu şeklen üstlenmiş olan bir kurum olma durumuna giriyoruz.

Değerli arkadaşlarım, belki, insanlar arasında ve kurumlar arasında birbirlerini yenebilmenin, birbirlerinin üstüne çıkabilmenin savaşımı verilebilir, bunu futbol maçlarında da görebiliriz; ancak, şunu akıldan hiç uzak tutmamak lazım ki, bir şeye gol atamayız, bir şeyde üstünlük sağlayamayız, o da hukuktur. Hukuka gol atabilmek mümkün değildir; hukuka gol atıldığı zaman, aslında siz kendi kendinizi, özellikle bir parlamenter olarak kendi fonksiyonunuzun ve kendi varlığınızın inkârı noktasına gidersiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Fırat, 1 dakika içerisinde toparlar mısınız efendim.

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - Tabiî.

İnanıyorum ki, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, böyle bir duruma düşmemenin çabası içerisinde olacağız.

Dediğim gibi, bu üç madde olmadığı takdirde de, bu kanun hüküm ifade edecektir, bu kanun fonksiyonlarını yerine getirecektir. Mutlak surette Anayasaya aykırılık konusunun bir daha gözden geçirilmesi ve bu üç maddenin ileride yeni bir yasa olarak ve Anayasaya aykırılık hükümleri ayrıştırılarak bu Meclisin önüne getirilmesinin daha faydalı olacağı kanısıyla, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Fırat.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 6 adet önerge vardır; önergelerden 3'ünü önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık derecesine göre işleme alacağım.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, zaten,  3 tanesini hükümet getirdi, doldurdu.

BAŞKAN - Efendim, neyse... İçtüzükteki hakkı kullanıyorlar.

Önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Sıra Sayısı : 811

Görüşülmekte olan ve yukarıda sıra sayısı yazılı kanun tasarısının 1  inci maddesinin (10.1.2002 tarih ve 4739 Sayılı Kanunun 6 ncı maddesinin) değiştirdiği 4603 sayılı Kanunun geçici 1 inci maddesinin 3 numaralı fıkrasındaki değişikliğin üçüncü paragrafının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini saygılarımla arz ederim.

   Evliya Parlak

            Hakkâri

"Ataması yapılan personel hakkında bankalar tarafından yapılacak tebliğ işlemini takiben  657 Sayılı Devlet Memurları Kanununa göre atamayı yapan kamu kurum ve kuruluşları sorumludur."

BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Sıra Sayısı : 811

Görüşülmekte olan ve yukarıda sıra sayısı yazılı kanun tasarısının 1 inci maddesinin  (10.1.2002 tarih ve  4739 Sayılı Kanunun 6 ncı maddesinin) ekine son fıkra olarak aşağıdaki fıkranın dördüncü fıkra olarak eklenmesini ve diğer fıkraların buna göre teselsül etmesini saygılarımla arz ederim.

   Evliya Parlak

            Hakkâri

"4. - 4603 Sayılı Kanunun uygulanmasında üçüncü fıkra hükümlerinin hızlandırılması için banka yetkilileri ve Devlet Personel Başkanlığı koordinasyonu Devlet Personel Başkanlığından sorumlu Devlet Bakanı tarafından sağlanır."

BAŞKAN - Okutacağım üçüncü önerge, aynı zamanda en aykırı önerge olup, okuttuktan sonra işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Sıra Sayılı : 811

Görüşülmekte olan ve yukarıda sıra sayısı yazılı kanun tasarısının 1 inci maddesinin  (10.1.2002 tarih ve  4739 Sayılı Kanunun 6 ncı maddesinin) tasarıdan çıkarılmasını saygılarımla arz ederim.

   Evliya Parlak

            Hakkâri

BAŞKAN - Sayın Komisyon?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Sayın Hükümet?..

ÇEVRE BAKANI FEVZİ AYTEKİN (Tekirdağ) - Katılmıyoruz efendim.

EVLİYA PARLAK (Hakkâri) - Önergelerimi geri çekiyorum efendim.

BAŞKAN - Üçünü de mi çekiyorsunuz efendim?

EVLİYA PARLAK (Hakkâri) - Evet.

BAŞKAN - Üç önerge çekilmiştir.

6 ncı maddeyi, geçici 6 ncı maddeyle birlikte oylarınıza sunacağım; ancak, Genel Kurulda yeterli çoğunluğun olmadığından bahisle bir yoklama isteği vardır; istemde bulunan arkadaşların hazır olup olmadıklarını arayacağım.

Sayın Mustafa Niyazi Yanmaz?.. Burada.

Sayın Yaşar Canbay?.. Yok.

Sayın Rıza Ulucak?.. Burada.

Sayın Mustafa Geçer?.. Yok.

2 kişi olmadığı için yoklama talebi düşmüştür.

6 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

7 nci maddeyi okutuyorum:

Denetim

MADDE 7.- Özel kanunlarla kurulmuş kamu tüzel kişiliğini ve idari ve malî özerkliği haiz kurul, üst kurul ve bunlara bağlı kurumların yıllık hesapları Başbakanlık tarafından belirlenen Başbakanlık müfettişi, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu denetçisi ve Maliye müfettişinden oluşan bir komisyon tarafından denetlenir.

Bu madde kapsamındaki kurul, üst kurul ve bunlara bağlı kurumların faaliyetleri hakkındaki yıllık rapor, her yılın Mayıs ayı sonuna kadar Bakanlar Kuruluna sunulur. Bu kurul ve kuruluşlar faaliyetlerine ilişkin olarak yılda bir defa Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonunu bilgilendirir.

Bu madde kapsamındaki kurul, üst kurul ve bunlara bağlı kurumlar 6245 sayılı Harcırah Kanunu, 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanunu ve 832 sayılı Sayıştay Kanununa tâbi değildir.

Bu madde kapsamındaki kurul, üst kurul ve bunlara bağlı kurumların kanunlarındaki ve diğer kanunlardaki bu maddeye aykırı hükümler uygulanmaz.

BAŞKAN - 7 nci madde üzerinde, Saadet Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat; buyurun efendim. (SP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

SP GRUBU ADINA ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım.

Tasarının bu maddesi denetimle ilgili. Nedense, Türkiye'de yeni kurulan üst kurulların, "denetim" lafı edildiği zaman "Sayıştay" dediğiniz zaman, korkudan, elleri ayakları titremeye başlıyor "ne olur bunu çıkaralım" diye, her türlü tepkiyi gösteriyorlar.

Bakın, bu konu Plan ve Bütçe Komisyonuna geldiği zaman, hükümet teklif olarak, Sayıştay denetimi istenildi. Plan ve Bütçe Komisyonundan Sayıştay denetimi çıktı. Tasarı Genel Kurula geldi. Genel Kurulda, bir önergeyle -sırf, bu üst kurullar bunu istemediği için- bu değiştirildi ve Sayıştay denetiminden çıkıldı.

Bu konuda, Sayın Cumhurbaşkanımız, veto gerekçesinde çok açık ifadeler kullanmış. Bakın, Sayın Cumhurbaşkanımızın bu veto gerekçeleri, ne Plan ve Bütçe Komisyonunda ne Genel Kurulda, bilgiye bile sunulmadı ve şu milletvekillerinin yüzde 80'inin okumadığından da adım kadar eminim. Sayın Cumhurbaşkanı, veto gerekçesinde diyor ki: "Anayasa Mahkemesi, Tanıtma Fonu ile Vergi İdaresini Geliştirme Fonuna ilişkin yasalarda öngörülen ve denetimi üç kamu görevlisinden oluşan komisyona bırakan yöntemi de, Anayasada getirilen sisteme aykırı bulmuştur." Ne zaman; 1987'de. Devam ediyor Cumhurbaşkanımız: "Ayrıca, idarî ve malî özerkliği bulunan kamu tüzelkişilerinin yıllık hesaplarının, yönetim örgütü içinde yer alan teftiş ve denetim kurumları görevlilerinden oluşan bir komisyonca denetlenmesi, kurulların 'özerk' niteliğiyle de bağdaşmamaktadır." Kim söylüyor bunları; yine, Sayın Cumhurbaşkanı, Anayasa Mahkemesi eski Başkanı. Yine, Sayın Cumhurbaşkanı veto gerekçesinde "Öte yandan, Hükümetimiz ile Dünya Bankası (Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası) arasında imzalanan ve 12.7.2001 günlü, 2001/2706 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile onaylanan 'Program Amaçlı Malî ve Kamu Sektörü Uyum Kredisi'ne ilişkin anlaşma gereğince 'Kamu Harcama Yönetimi Reformu' çalışmalarına hız verilmiştir.

Bu reformun temel alanlarından birini Sayıştay denetiminin kapsamının genişletilmesi oluşturmakta, Hükümetimizin de yapılan anlaşma bağlamında bu yönde açık taahhüdü bulunmaktadır" diyor. Şimdi, Cumhurbaşkanı bunları belirtiyor; bunlar hiç önemsenmiyor!

Bu konu, Plan ve Bütçe Komisyonuna geliyor. Sayın Kemal Derviş, ekonomiden sorumlu bakan olmasına rağmen, ne Plan ve Bütçe Komisyonuna ne Genel Kurula gelip de, ne bilgi verme ihtiyacını hissediyor ne burada oturma ihtiyacını hissediyor. Onun yerine, orada oturan Sayın Orman Bakanımız, Plan ve Bütçe Komisyonunda, bir milletvekiline cevap verirken, aynen şunu söylüyor: "Bu üç madde, gerçekten, Uluslararası Para Fonunun çok ilgileneceği maddeler değil" diyor. "Türk hukukunun ayrıntılı, akademik tartışmalarına IMF'nin girebileceğini düşünmek doğru değil" diyor. "Sayıştay mı denetlesin; yoksa, özerk kuruluşlar mı denetlesin; düzeni farklı mı olsun gibi bir tartışmanın içine Uluslararası Para Fonu girmez" diyor. Yani, diyor ki: "Bu bizim işimiz, Uluslararası Para Fonunu ilgilendirmez." Fakat, Sayın Kemal Derviş "bu tasarıda Sayıştay denetimi olursa, ben, pazartesi günü basın toplantısı yapacağım" diyecek kadar, burada, hükümeti zor durumda bırakıyor. Halbuki, Sayın Bakan bile kabul ediyor ki, bu denetim, bizim iç denetimimizdir; bunun, Uluslararası Para Fonunun denetimiyle bir ilgisi yoktur diyor.

Sayın milletvekilleri, şimdi, burada, Sayıştay denetiminden bu denetimin farkı nedir? Sayıştay, bağımsız bir denetim kuruluşudur. Bağımsız bir denetim kuruluşu olduğu için, bunları gelip inceleyecektir, raporunu Meclise sunacaktır ve Meclis de, Türkiye Cumhuriyeti adına halkın vergisini toplayan bir kurulun temsilcisi olarak bunları düzenleyecek, kabul veya reddedecektir; fakat, bugün getirilen denetim, iç denetimdir. Yani, iç denetim, hiçbir zaman için bağımsız denetim gibi olamayacağı için, geçerliliği de bunun kadar olamayacaktır.

Bakın, şimdi, ben size bir şey daha söyleyeceğim: Sayın Bakan burada, bir milletvekilimizin sorusuna cevap verirken "Sayın milletvekilim, ben o kanunu okuduğunu zannediyordum" diyor. Şimdi, bakın arkadaşlar, samimî olalım; bu tasarı, Plan ve Bütçe Komisyonuna dün saat 17.00'de geldiği zaman, Anayasa Komisyonunda görüşülmeden geldi. Sayın Cumhurbaşkanı bunun çeşitli maddelerinin Anayasaya aykırı olduğunu belirtmesine rağmen, Anayasa Komisyonu, toplanıp, bugünkü Cumhurbaşkanımız ve eski Anayasa Mahkemesi Başkanının bu yöndeki görüşlerini görüşme lüzumunu bile hissetmedi. Akşam saat 20.30'da bu tasarının görüşmeleri bitti ve hemen basılmaya gönderildi; ertesi gün saat 14.00'te de burada tartışılmaya başlandı. Şimdi, bunu kaç milletvekili okudu; gelsin, burada söylesin; ama, biliyorum, hükümet kanadı otomatikman ellerini kaldıracak ve bunu onaylayacaktır; fakat, burada, bunun mesuliyetini alacaksınız. Okumadan bunları onaylıyorsunuz. (DSP sıralarından "Okuyoruz" sesi)

Evet efendim... Okuyorsan, sen biliyorsun, Plan ve Bütçeden geliyorsun; ama, ben, öbür arkadaşlara söyledim.

Şimdi, bakın, Sayın BDDK Başkanına bir soru soracağım burada: Dünkü Hürriyet Gazetesinde bir yazı var; diyor ki: "TÜRMOB'a ait, 21 000 000 dolar özelleştirme bedeli bulunan bir arsa, bir bankada; o banka onu diyor 2 000 000 dolara sattığını söyledi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Polat, 1 dakika uzatıyorum; toparlar mısınız efendim...

ASLAN POLAT (Devamla) - Halbuki, bütün halkın dedikodusunda 12 000 000 dolara gittiği söyleniyor. Şimdi, bu dedikoduları önlemenin yolu, bağımsız denetimdir. Siz, bağımsız denetimden kaçtığınız müddetçe, Sayın Başkan, bu tip konulardan hiçbir gün kurtulamayacaksınız ve her zaman bu sorular gazetede de çıkacak, dedikodu da çıkacak; ama, sizin, doğrusu, bunları alıp denetlemenizdir.

Şimdi, burada bununla denetleniyorsunuz; bundan sonra arkasından giden maddelerde, yine, Sayın Cumhurbaşkanının ifadeleri var. Tümünde konuşacaktım, vakit kalmadı, sıra kalmadı. DSP'liler geldiler, dokuz önergeyle burayı doldurdular. Tek bir önergeyi burada müdafaa etmeyecekler, tümünü geri çekeceklerdir. Tümü üzerinde şahsî konuşmamız vardı. Sırf, o engellensin diye, üç arkadaşla beraber geldi, mücadele ettiler. Sayın Bakana bari üçüncü konuşmayı yapın, biz de kalkıp bir on dakika burada konuşup da şu tenkitlerimizi belirtelim dedik, sırf, biz konuşmayalım diye Sayın Bakanımız da gelip burada konuşmadı. Şu Meclise ben bunu nasıl izah edeceğimi bilemiyorum. Muhalefet, bütün kamunun beklediği bu tasarıda hükümetin tenkitini işitemedi burada, görüşemedi. Neymiş; bu, bir an önce bitecekmiş. Bittikten sonra ne olacak; IMF size 16 milyar dolar verecek, işleriniz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ASLAN POLAT (Devamla) - Bununla bu işin olmayacağı bellidir. Siz de bundan rahatsızsınız; rahatsız değilseniz, gelin, burada cevap verin. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Polat.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Eskişehir Milletvekili Sayın Sadri Yıldırım; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

Süre 5 dakika Sayın Yıldırım.

DYP GRUBU ADINA MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 811 sıra sayılı Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 7 nci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Doğru Yol Partisi Grubu adına ve şahsım adına saygılar sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, tasarı ilk görüşülürken 10.1.2002 tarihinde yaptığım konuşmada belirttiğim gibi, bu tasarı çok önemlidir. Kanunun adına baktığımız zaman da malî sektörün borçlarının yeniden yapılandırılması şeklinde geldi; ancak, görüşülürken de, bankaları kurtarma yasasına dönüştürüldü.

Biz, Doğru Yol Partisi olarak, tasarıya muhalefet şerhi yazdık. Tasarının hatalarını, eksiklerini ve yanlışını, tüm Doğru Yol Partisi sözcüleri söyledi; ama, iktidar dinlemedi; ancak, iktidarın bu yanlışı Cumhurbaşkanından dönmüştür. 3 madde Türkiye Büyük Millet Meclisinde yeniden görüşülmek üzere iade edildi; ama, hükümet, yanlışlarına yine devam ediyor; çünkü, iade edilen bu 3 maddenin, hukuka, kanunlara ve Anayasaya aykırı olduğu -Cumhurbaşkanı belirtmesine rağmen- ne yazık ki, hükümet tarafından hiç nazara alınmamıştır; ama, göreceksiniz, bu Kanun, Anayasaya aykırı olması nedeniyle, Anayasa Mahkemesinden geri dönecektir. O zaman, iktidar, biz hukuka bağlıyız, biz demokrasiye bağlıyız deme hakkına sahip değildir; yani, hukuk devletinden bahsetmeye hakkınız yoktur.

Sayın hükümet, iki yıl evveline baktığımızda, bankalar yeminli murakıplarının raporlarına itibar etmediniz, gözardı ettiniz. Bankaların içinin boşaltılmasına göz yumdunuz; sonra el koydunuz. Milletin milyar dolarlarını yok ettiniz; sonra da IMF'ye el açtınız. Milletin onuruyla oynadınız. Peki, sayın hükümet, el koyduğunuz bankaların sahipleri, bu Kanun sonrasında haksızlığa uğradıklarını ifade ederek dava açarlarsa ne olacak, hiç aklınıza geldi mi?! Bu zararları kim ödeyecek?! Sayın hükümet, siz, yanlış icraat yapıyorsunuz, ceremesini de, külfetini de millete çektiriyorsunuz. Yaptığınız yanlıştır; ama, bu vebalin altından kalkamayacaksınız. Bu denetimden kaçmakla sorumluluktan kurtulamayacaksınız.

Cumhurbaşkanı, Sayıştay denetiminin mutlaka olması gerektiğini ve 7 nci maddenin Anayasaya aykırı olduğunu açıkça belirtmiştir; ama, buna rağmen, hükümet, yanlışta ısrar ediyor ve Sayıştay denetiminden vazgeçmiştir. Öncelikle, ben, hükümete sormak istiyorum; Sayıştay denetiminden neden vazgeçilmiştir? Acaba, kurtarılacak şahıslar mı vardır, kurtarılacak şirketler mi vardır? Esasen, kurulların, Meclise hesap vermeleri gerekir; çünkü, milletin temsilcisi, Türkiye Büyük Millet Meclisidir.

Değerli milletvekilleri, hükümet, yanlış yoldadır; bu yanlış yoldan dönmesi gerekir; dönmediği takdirde bu vebalin altından kalkamaz; çünkü, sorumluluğu büyüktür; ama, bankaları kurtarma yasası diye isim verdiğinden de anlaşılıyor ki, bankaların kendi şirketlerini kurtaracak ve hükümet taraftarları kendi şirketlerine yardımcı olacaktır. Ben diyorum ki bu hükümete, gelin, bu yoldan dönün, hiç değilse bu 3 maddeyi çekin ve yanlışlığa meydan vermeyin; çünkü, mağdur ettiğiniz personel perişan olmuş. Özel sektöre de, ben, buradan yardım gideceğini tahmin etmiyorum. Esasen, bu bankalarla birlikte -oturmalı özel sektör temsilcileriyle- özel sektöre de yardım edilmeliydi; ama, ben, yardım edileceğine inanmıyor; hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Yıldırım.

Anavatan Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Aydın Ayaydın; buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar)

ANAP GRUBU ADINA AYDIN A. AYAYDIN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz yasanın 7 nci maddesi, bağımsız kurulların denetimini düzenleyen bir madde; bu madde üzerinde, Anavatan Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Anayasanın 160 ıncı maddesi ve 165 inci maddesi denetimle ilgili maddelerdir. 160 ıncı maddesi, Sayıştay denetimiyle ilgili maddedir. Genel ve katma bütçeli idarelerin denetimi, Anayasamızın 160 ıncı maddesine göre Sayıştay tarafından yapılır. 165 inci maddesi ise kamu iktisadî devlet teşekküllerinin denetimini düzenleyen maddedir. Dolayısıyla, bunların dışında herhangi bir denetim maddesi söz konusu değildir; ancak, 1994 yılından sonra kurulan malî ve idarî özerkliği haiz bağımsız kurulların denetimiyle ilgili Anayasamızda herhangi bir madde olmadığı için, bu kurulların kendi özel yasalarıyla, ilgili denetim şekli belirlenmiştir. Bu denetim şekilleri, kurullar arasında farklılıklar yaratmaktadır. Örneğin, Rekabet Kurulu Sayıştay denetimine tabi, Enerji Piyasası Üst Kurulu Yüksek Denetleme Kuruluna tabi, Sermaye Piyasası Kurulu bir komisyon denetimine tabi ve en son, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu da, yine, Başbakanlık müfettişi, maliye müfettişi ve bir Sayıştay denetçisi tarafından denetleniyor. Dolayısıyla, bütün bu özel kuruluşların denetimi arasında farklılıklar meydana gelmiştir.

Plan ve Bütçe Komisyonunda, Türkiye'de yeni kurulan bütün bu kurulların denetimini tek bir çatı altında toplamak üzere, bir denetim sistemi belirlenmeye çalışıldı ve Sayıştay denetimi uygun görüldü; ancak, daha sonra, Genel Kurulda, Genel Kurulun tasvibiyle, bütün bağımsız kuruluşların, Başbakanlığın uygun göreceği bir Başbakanlık müfettişi, bir maliye müfettişi ve bir Yüksek Denetleme Kurulu denetçisi tarafından denetlenmesi, bir komisyon tarafından denetlenmesi öngörülmüştür. Bu bakımdan, halen yürürlükte bulunan 4389 sayılı Bankalar Yasasının 3 üncü maddesinin ikinci fıkrasına göre, Bankacılık Üst Kurulunun denetimi zaten buna benzer bir komisyon tarafından yapılmaktaydı. Dolayısıyla, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu Sayıştay denetimi dışarısına çıkarılmıyor; ancak, mevcut düzenlemeye paralel olarak, sadece, Sayıştay denetçisi yerine Yüksek Denetleme Kurulu denetçisi geliyor. Dolayısıyla, bundan böyle artık malî ve idarî özerkliği haiz bütün kurulların denetimi tek tip bir denetim şekli altında toplanacaktır ve bundan böyle, artık, bu denetim kurulu farklı bir denetim, bu kurul farklı bir denetim yapacak diye bir şey söz konusu olmayacaktır. Bu madde, dolayısıyla, artık, bütün özerk kuruluşların, Başbakanlık müfettişi, Yüksek Denetleme Kurulu denetçisi ve Maliye Bakanlığı müfettişi tarafından denetlenmesini düzenlemektedir. Bu maddeyle, kurumlar arasındaki denetimdeki farklılık giderilmiştir.

Hepinize saygılar sunarım. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz.

AK Parti Grubu adına, Bitlis Milletvekili Sayın Zeki Ergezen; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Sayın Başkan, Sayın Meclis; Sayın Cumhurbaşkanımızın Anayasanın 128 inci, 160 ıncı ve 165 inci maddelerine aykırı olduğu gerekçesiyle bir kez daha Yüce Mecliste görüşülmek üzere iade ettiği 4739 sayılı Yasanın 6 ncı, 7 nci ve geçici 1 inci maddelerini dün, alelacele, Plan ve Bütçe Komisyonunda görüştük ve bugün de, burada, aynı maddeleri görüşmek üzere huzurlarınızdayız.

Cumhurbaşkanı bu maddeleri iade etmekle, Anayasaya uygun bir şekilde hazırlayın, tekrar imzaya gönderin diyor. Cumhurbaşkanı yasayı iade etmemiş, yasalar görüşülmesin diye iade etmemiş, sadece Anayasaya aykırılığını incelediğimiz zaman görebileceğiz. Anayasanın 128, 160 ve 165 inci maddeleri ile Cumhurbaşkanının gerekçesini karşımıza koyduğumuz zaman, gerekçenin çerçevesine ve içeriğine itiraz etmemiz gerçekten mümkün değil.

Gerek Cumhurbaşkanının gerekse muhalefet partilerinin, bu 3 maddenin de Anayasaya uygun olarak yeniden düzenlenip Cumhurbaşkanının imzasına sunulmasından başka bir şey istedikleri yoktur; ancak, iktidar tarafı gündemi değiştirmiş, gündemden konuyu uzaklaştırmış, gerçekleri kamuoyunun ve Meclisin gündemine getirmemiş, alakasız konuları burada tartıştırmış ve dünden beri tartıştırıyor. İktidar kanadının Grup Başkanvekillerini ve Sayın Bakanımızı, dün Plan ve Bütçe Komisyonunda dinledikten sonra ortaya çıkan şu tabloyu görüyoruz: Duygu sömürüsü yapılmıştır, Anayasaya aykırılık tartıştırılmamıştır, gerçeklerin gündeme gelmesinden rahatsızlık duyulmuştur, iktidar kanadındaki milletvekilleri emrivakiyle karşı karşıya bırakılmıştır.

Bakınız, Sayın Bakanımız, dün Plan ve Bütçe Komisyonunda ne söylediler: Bence, buradaki grup başkanvekillerini dinledikten sonra, en makul ifadeleri Sayın Nami Çağan söylediler. Cumhurbaşkanının Anayasaya aykırılık gerekçelerini dile getirirken "efendim, bu, bir akademik tartışma konusudur. Biz ortaklar bir araya geldik, bu maddelerin virgülü dahi değişmeden Meclisten geçirilecektir, geçmişte de bu konuda örnekler vardır. IMF'yle ve Dünya Bankasıyla ilgili uygulamakta olduğumuz programa da bir aykırılık yoktur" şeklinde kısa konuşmayla, meseleyi, Plan ve Bütçe Komisyonunun gündemine getirmişlerdir. Bugün de, kendileri, burada, belki, gerçekleri örtbas etmenin zor olduğu, tecrübeli bir politikacı olarak konuya girmemenin daha doğru olduğu varsayımıyla konuşmamayı, susmayı tercih etmişlerdir.

Şimdi, grup başkanvekillerini dinlediğimiz zaman, gerek ANAP Grup başkanvekili gerekse MHP Grup Başkanvekilleri, gerçekler karşısında söyleyecekleri bir şey olmadığından, sanki, Cumhurbaşkanı, görüşülmekte olan yasanın 3 üncü maddesiyle ilgili bir şey söylemiş, sanki 3 üncü maddesiyle ilgili Anayasaya aykırılığı gündeme getirmiş, sanki ezilen büzülen çiftçinin 1,5 katrilyonunun ödenmemesi gündemdeymiş gibi, bunların sorunlarını konuşmasının merkezine oturtarak zaman doldurmaya çalıştılar. Nihat Bey kardeşimiz de bir mini anketi gündeme getirip -partisinin sempatisini kazanarak- konuşmasının merkezine bunu oturtarak konuyu geçiştirdiler.

Anayasaya aykırılığı burada tartışmadınız, tartıştırmadınız. Anayasayı beğenmeyebilirsiniz; ama, Anayasa şu anda geçerlidir. Siz, Anayasayı değiştirinceye kadar bu Anayasaya uygun kanunlar, maddeler düzenlemek mecburiyetindesiniz. Bunlarla bir yere varmak mümkün değil, bunlar, ancak, sizleri ve bizleri sıkıntıya düşürür. Zaten, iktidarın 2,75'lik anket sonuçları, bu tür yasaları Meclise dayatarak geçirmenizin sonucudur; sizi bu hale getiren bunlardır, başka bir şey değil...

Burada "çiftçilere 1,5 katrilyon parayı vermek mi istemiyorsunuz" diyen iktidara ben sesleniyorum: Siz verdiniz de biz engel mi olduk; yani, siz verdiniz de biz karşı mı çıktık? Çiftçiyi, esnafı ezin ezin ezin gelin, bugün, burada popülist politikalar izleyerek, bu kanunları buradan geçirmeye çalışın.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayın efendim.

Buyurun.

ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Yeri gelmişken; bence, iktidar kanadındaki milletvekilleri, kendi partilerinin etkin ve yetkin simalarından çekinerek, bu 1,5 katrilyonun verilip verilemeyeceğini soramayabilirler; ama, bu maddeyi incelediğimiz zaman, bu geçici 3 üncü maddenin sonuna bakın bakalım; yani, çok fazla bir şey söylemeye gerek yok. Ne diyor: "En az 1,5 katrilyon Türk Lirası karşılığı yabancı para ve Türk Lirası ilave plasman limiti tahsis ederler." Böyle bir muğlak ifade. Siz, taahhüt sözünü aldığınız 10,5 milyar doları alamamışsınız, böyle bir muğlak ifadeyle, buraya bir cümle koymuşsunuz. Kendi partilerinizi, seçmeninizi, tabanınızı oyalamaktan başka bir şey yapmıyorsunuz.

Muhterem arkadaşlar, aslında, ekonominin en önemli ayağı olan bankaları denetim dışına çıkarmak, çok büyük bir yanlışlıktır. Bu ülkede, herhangi bir vilayetteki bir birim amirinden pul parasının hesabı bile sorulurken, bu ülkenin en önemli kaynakları olan bütçe dışı rakamların ve milyar dolar zararlarının tartışıldığı günümüzde, siz, bu yönetimleri memur yapmayacaksınız, Sayıştay denetimine tabi tutmayacaksınız, vurgunlarla, soygunlarla gündeme gelen özel bankaların yönetimlerini bu maddelerin kapsamına alacaksınız; bunu nasıl izah edeceksiniz?!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Sayın Başkanım, 1-2 dakika verebilir misiniz?

BAŞKAN - Efendim, maalesef, öyle bir usul yok.

ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Hepinize saygılarımı sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan açıklama yapacaklar.

Buyurun Sayın Bakanım.

ORMAN BAKANI İ.NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Sayın Ergezen'in konuşması üzerine, yerimden açıklama yapmak istiyorum.

Koalisyon hükümetimiz, geri gönderme gerekçelerini incelemiştir ve bu maddelerin yeniden kabul edilmesi görüşünü, aynen benimsenmesi görüşünü, üç ortak benimsemiştir. 4739 sayılı Yasa, bu 3 maddeden bağımsız olarak, tümüyle, uygulanmakta olan ekonomik programın başarıya ulaşmasıyla yakından ilişkilidir. Ekonomimizin gereksinme duyduğu dışkrediyi sağlayabilmesi ve yeniden büyümeye geçebilmesi için, programın kararlılıkla uygulanmasına devam edilmesi gerekmektedir. İyiye yönelen piyasa göstergelerinin ve uluslararası güvenin yeniden bozulmaması için, malî sektörün rekabet gücü kazanması ve reel sektöre kredi açabilir duruma gelmesi kaçınılmazdır.

Şimdi, yeniden incelediğimiz 3 madde, bazı kesimlerin kabule zorlandığı, kamu bankalarına özel hukuk statüsü kazandırılması sonucunu doğurmaktadır, bununla ilgilidir. Burada, denetim düzeni bakımından, özerk kuruluşların denetimi yönünden, gerçekten, mevzuatımızda dağınık düzenlemeler bulunmaktadır ve bunların tekdüze hale getirilmesi gerekir; ancak, bunun yeri de, şimdi görüştüğümüz maddelerden biri değildir. 7 nci maddedekine benzer düzenlemeler, 1999 yılında kabul edilmiş bulunan Sermaye Piyasası Yasasında ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kuruluyla ilgili olarak da Bankalar Yasasında bulunmaktadır. Buna karşılık, yine özerk kuruluşlar olan enerji, şeker, tütün düzenleme kurulları da, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun denetimine tabi tutulmuştur. Bunun tekdüze hale getirilmesi sayısız yarar sağlayacaktır; ancak, biraz önce de söylediğim gibi, yeri, bu maddeler değildir.

O bakımdan, biz, hükümetin kararlılıkla uyguladığı programa devam edilmesi yönünden, bu maddelerin aynen kabul edilmesini gerekli gördük.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Biz teşekkür ederiz Sayın Bakanım.

Madde üzerinde 6 adet önerge verilmiştir. Önergelerden ancak 3'ünü işleme alabileceğim.

Bu 3 önergeyi, öncelikle geliş sırasına göre okutup, aykırılık derecesine göre de işleme alacağım.

Birinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Sıra sayısı : 811

Görüşülmekte olan ve yukarıda sıra sayısı yazılı kanun tasarısının 2 nci maddesinin (10.1.2002 tarih ve 4739 sayılı Kanunun 7 nci maddesinin) birinci fıkrasının madde metninden çıkarılmasını saygılarımızla arz ederiz.

   Evliya Parlak

            Hakkâri

BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Sıra sayısı : 811

Görüşülmekte olan ve yukarıda sıra sayısı yazılı kanun tasarısının 2 nci maddesinin (10.1.2002 tarih ve 4739 sayılı Kanunun 7 nci maddesinin) ikinci fıkrasının madde metninden çıkarılmasını saygılarımızla arz ederiz.

   Evliya Parlak

            Hakkâri

BAŞKAN - Okutacağım üçüncü önerge, aynı zamanda en aykırı önerge olup, okuttuktan sonra işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Sıra sayısı : 811

Görüşülmekte olan ve yukarıda sıra sayısı yazılı kanun tasarısının 2 nci maddesinin (10.1.2002 tarih ve 4739 sayılı Kanunun 7 nci maddesinin) tasarı metninden çıkarılmasını saygılarımızla arz ederiz.

   Evliya Parlak

            Hakkâri

BAŞKAN - Sayın Hükümet?..

EVLİYA PARLAK (Hakkâri) - Sayın Başkan, önergelerimi geri çekiyorum efendim.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Geri alacağınız önergeleri niye veriyorsunuz?!

BAŞKAN - Önergeler geri çekilmiştir.

Maddeyi oylarınıza sunacağım; ancak...

ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) - Hep böyle, haklar suiistimal edile edile, Türkiye bu hale geldi.

BAŞKAN - Efendim, hepsi yapıyor onu...

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkanım, bu kadar da olmaz yani...

ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) - Hepsi yapıyor da, bu kötü örnek. Türkiye, bu hale, bu yüzden geldi.

BAŞKAN - Sayın Yalçınbayır, siz hukukçusunuz, lehinde söz alıp, aleyhinde konuşanları da görüyoruz burada. Biz de uyguluyoruz.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Önergeyi savunma gücü olmayan milletvekili niye önerge veriyor?

III. - YOKLAMA

BAŞKAN - Yoklama isteği vardır.

Yoklama isteğinde bulunan arkadaşları arıyorum:

Sayın Şeref Malkoç?.. Yok.

FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Takabbül ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Erbaş takabbül ediyor.

Sayın Lütfi Doğan?.. Burada.

Sayın Mustafa Geçer?.. Burada.

Sayın Mehmet Batuk?.. Burada.

Sayın Rıza Ulucak?.. Burada.

Sayın Mustafa Kamalak?.. Burada.

Sayın Latif Öztek?.. Burada.

Sayın Niyazi Yanmaz?.. Burada.

Sayın Canbay?.. Burada.

Sayın Sünnetçioğlu?.. Burada.

Sayın Esengün?.. Burada.

Sayın Cevat Ayhan?.. Burada.

Sayın Mehmet Bekâroğlu?.. Burada.

Sayın Fahrettin Kukaracı?.. Burada.

Sayın Osman Yumakoğulları?.. Burada.

Sayın Hüseyin Karagöz?.. Burada.

Sayın Ahmet Karavar?.. Burada.

Sayın Fehim Adak?.. Burada.

Sayın Aslan Polat?.. Burada.

Sayın Ömer Vehbi Hatipoğlu?.. Burada.

Yoklama için 5 dakikalık süre vereceğim.

Yoklama talebinde bulunan bu arkadaşlarımız sisteme girmesinler.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız vardır.

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

8. - Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında 10.1.2002 Tarihli ve 4739 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/949) (S. Sayısı : 811) (Devam)

BAŞKAN- Komisyon?.. Hazır.

Hükümet?.. Hazır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 7 nci madde kabul edilmiştir.

Geçici madde 1'i okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 1. - Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası Anonim Şirketi, Türkiye Halk Bankası Anonim Şirketi, Türkiye Emlâk Bankası Anonim Şirketi ve Tasfiye Halinde Emlâk Bankası Anonim Şirketinin Yönetim ve Denetim Kurulu üyeleri ile Tasfiye Kurulu üyeleri, bu Kanun ve 15.11.2000 tarihli ve 4603 sayılı Kanun kapsamında işlemler yapmaya, 21.2.2001 tarihinden önce açılmış esnaf ve sanatkâr kredileri, küçük ve orta boy işletme kredileri ve zirai krediler ile bu Kanunun 1 inci ve 2 nci maddesi kapsamındaki kredileri söz konusu maddelerde belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde yeniden yapılandırmaya yetkilidirler.

Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası Anonim Şirketi, Türkiye Halk Bankası Anonim Şirketi ve Türkiye Emlâk Bankası Anonim Şirketi Yönetim, Denetim ve Tasfiye Kurulu üyelerinin bu Kanun ve 4603 sayılı Kanun hükümleri çerçevesinde yaptıkları işlemlerden dolayı hukuki sorumlulukları bankacılık sektöründe faaliyette bulunan özel bankaların yönetim, denetim ve tasfiye kurullarına uygulanan özel hukuk hükümlerine ve mevzuata tâbidir.

Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası Anonim Şirketi, Türkiye Halk Bankası Anonim Şirketi ve Türkiye Emlâk Bankası Anonim Şirketi Yönetim, Denetim ve Tasfiye Kurulu üyeleri ceza ve idare hukuku bakımından memur sayılmazlar.

BAŞKAN - Geçici 1 inci madde üzerinde, Saadet Partisi Grubu adına, Adana Milletvekili Sayın Yakup Budak; buyurun. (SP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

SP GRUBU ADINA YAKUP BUDAK (Adana) - Sayın Başkan, değerli üyeler; sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Geçici 1 inci maddeyle, ilgili bankaların, Ziraat Bankası, Halk Bankası, Emlak Bankasının yönetim, denetim ve tasfiye kurullarının özel hukuk sistemine dahil olacağı ifade edilmektedir. Tabiî, Sayın Cumhurbaşkanı bunu tekrar görüşülmek üzere Meclisimize göndermiştir; zaten, Anayasaya açıkça aykırıdır; çünkü, bu bankaların sermayeleri kamuya aittir; özel bankaların sermayesi ise patrona aittir. Eğer, bu yasa, bu şekliyle çıkacak olursa, yarın bu yöneticiler, icabında, borç verdikleri bir insanın borcunu silebilirler, taksitlendirebilirler, birtakım faizlerini af da edebilirler. Dolayısıyla, kamu adına bunların yakasına yapışacak bir düzenlemenin de olması lazımgelmektedir; fakat, maalesef, bu düzenleme, IMF'ye verilen sözler doğrultusunda bu şekilde değerlendirilmektedir. Halbuki, diğer personel, yine, kamu görevlisi olarak nitelendirilmektedir; bu da, kurumlar içerisinde ayrı bir adaletsizliğe ve kişilere, aynı kurumda olmalarına rağmen, farklı bir hukuka tabi olmalarını getirecektir ki, bu da, ayrıca bir hukuksuzluktur.

İki senedir, Meclisimizde, değişik defalar -beş defa mı oldu, altı defa mı oldu- sürekli, bankalarla ilgili kanunları görüşüyoruz. Niye görüşüyoruz; çünkü, getirilen kanunlar aceleyle getiriliyor. IMF'yle yapılacak görüşmelere yetiştirilmek üzere hazırlanıyor, Başbakan şuraya gidecek deniliyor, hazırlanıyor, ekonomiden sorumlu olan bakan buraya gidecek diye hazırlanıyor ve netice itibariyle, yanlış, eksiksiz ve hukuka uygun olmayan bir şekilde çıkarıldığı için de, kanunları, üçer beşer defa, teker teker, tekrar gözden geçirerek, Meclisimizden çıkarmak durumunda kalıyoruz ki, bu da, ayrıca bir zaman israfıdır ve ayrıca, Meclisimize bakan insanların ve milletin bakışını da değiştirmektedir. Neden; çünkü, bu, zafiyet meydana getirmektedir. "Yahu, bir kanun yapıyorlar; üç ay sonra, bir ay sonra tekrar Meclisin huzuruna getiriyorlar diye de, millet, bize, değişik bir gözle bakmaktadır. Halbuki, bu kurulların, muhakkak surette, kamu otoritesinin denetimi altında olması gerekir. Bunun da en güzel örneği, dünyanın çok değişik ülkelerinde başarılı bir şekilde uygulandığı gibi, Sayıştayın, bu görevi en güzel şekilde ifa edeceği kanaatindeyiz.

Peki, biz, bu kanunları, çıkarıyoruz da ne oluyor; şimdi, iktidar, üç dört senedir milletten vergi diye topluyor; alıyor, bunları, bankacılara, batakçılara götürüyor. Bu yapılan düzenlemeyle de, şimdi, bankacılar soyamadıkları için, hükümet, kanun düzenlemesiyle kendisi veriyor. Eskiden banka sahipleri, bankalarının içerisini kendileri boşaltıp, hükümete teslim ediyorlardı; şimdi böyle bir durum kalmayınca, devletin kaynakları, bankacılara, kanun yoluyla veriliyor ve iktidar ortakları arasında da birtakım kayıkçı kavgaları başlamıştır; efendim, şöyle olacak, böyle olacak, neticede birileri de ikna ediliyor, "reel sektöre de kaynak aktarılacak" deniliyor.  Kanunun maddelerini incelediğimiz zaman ne görüyoruz; reel sektöre, piyasa şartlarında, zaten bu kaynaklar aktarılacak. Zaten, sanayicimiz, köylümüz, çiftçimiz, reel sektörümüz bugünkü piyasa şartlarında kaynak bulabilecek olsa, bugünkü şartlarda da bulabilir; ama, reel sektöre burada hiçbir şey verilmiyor, sadece iktidarın bir ortağını ikna edebilmek için, kayıkçı oyunundan başka bir şey yapılmıyor.

Peki, biz bu kanunları bu şekilde çıkarırız da ne olur; Meclise dayatmayla bu kanunlar çıkarılırsa, "IMF böyle talep ediyor" diye çıkarılırsa... Bugün de, Sayın Derviş "üç dört gün sonra, 4 Şubatta IMF Başkanlar İcra Kurulu toplantısı olacak, buna yetiştirilmesi gerekir" diyor; fakat, "buna yetiştirilmesi gerekir" derken de, bakıyoruz yine ayrı ayrı dayatmalar meydana gelmektedir. Sayın Başbakan Amerika'ya gittiği zaman Bush diyor ki:" Tatlandırıcıların yüzde 10 olan kotasını biraz artırın." Aynı zamanda, ABD'nin heyeti Ankara'ya geliyor, bizim ilgili bakanlıklarımızla görüşüyor. Pancar üreticilerinin üretimleri 8,5 milyon tonla sınırlandırıldı, "tatlandırıcılar yüzde 10 olacak" denildi, yüzde 50 artırma eksiltme yetkisi de hükümete verildi; Sayın Bush "bu kotaları yüzde 15'e kadar yükseltin" diyor. Kime diyor; Sayın Başbakana diyor. Ne zamanın arifesinde söylüyor; işte bankacılıkla ilgili bir düzenlemenin yapılacağı bir zamanda söylüyor. Bu, dayatma değildir de, zorakî olarak bu Meclisten birtakım kanunları çıkarttırmak değil de nedir?! Bu dayatmalar, bu kanunlar, Meclisimizin üzerine, ülkemizin üzerine, bağımsızlığına da gölge düşürmektedir.

Türkiye'nin onurundan, haysiyetinden bahseden milletvekillerimize seslenmek istiyorum: Şeker Kanunu dayatmayla çıkarıldı, şimdi Şeker Kanunuyla mağdur edilen çiftçimizi daha da mağdur etmek için tatlandırıcıların kotasının artırılması Bush tarafından istenmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YAKUP BUDAK (Devamla) - Sayın Başkanım, bitiriyorum.

BAŞKAN - Buyurun.

YAKUP BUDAK (Devamla) - Sizlere sesleniyorum: Bu dayatmalara ne kadar dayanacaksınız? Milliyetçiydiniz, ulusalcıydınız, halkı düşünüyordunuz, çiftçiyi düşünüyordunuz!.. Dayatmalarla kanun çıkarıyorsunuz, köylüyü, çiftçiyi eziyorsunuz, şimdi de, üç beş gün sonraki IMF'nin İcra Kurulu toplantısına yetiştirmek için, Anayasaya ve kanunlara aykırı olarak bu maddeleri geçirmeye çalışıyorsunuz. Kendinize gelin diyoruz, millete acıyın diyoruz, ülkeye acıyın diyoruz...

Bu kanunlar bu şekilde çıkacak olursa, sizin alnınızda, gelecekte, bir kara leke olarak kalacaktır diyorum, saygılar sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Budak.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Amasya Milletvekili Sayın Ahmet İyimaya; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika efendim.

DYP GRUBU ADINA AHMET İYİMAYA (Amasya) - Değerli Başkanım, Yüce Parlamentonun aziz üyeleri; madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına görüşlerimi arz ederken, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yüce Parlamento, belki de iktidar çoğunluğu, hukuktan nasıl kaçılır sorusuna, ender ve özgün bir cevap hazırlıyor. Madde, kamu bankalarının yönetim, denetim ve tasfiye kurulu üyeliğini yapan kişileri, yürürlük tarihinden itibaren, memur tarifinin dışına çıkarmakta, ceza hukuku, idare hukuku ve sorumluluk hukuku bakımından özel alanın rejimine tabi tutmaktadır. İlk bakışta, Türkçe anlatımla, belki masumane bir hüküm düzenliyoruz; ama, meseleye, hukukun ve sistemin gözlüğüyle baktığımız zaman, hangi vahim düzenleme içerisinde olduğumuzu rahatça ortaya koyabiliriz.

Değerli arkadaşlar, bununla, bir dokunulmazlık değil; sorumsuzluk ürettiğimizin farkında olmalıyız. Eskiden, kralların, padişahların, modern anayasalarda cumhurbaşkanlarının sorumsuzluk yetkisi, bu sözü geçen üyelere tanınmaktadır. Yasanın 1 inci maddesinde tanınan olağanüstü yetkilerle, bu sorumsuzluk yan yana geldiği zaman, müthiş bir felaket içerisinde olduğumuz ortaya çıkar. Hiçbir kamu görevlisinin suç işleyeceğini varsaymak veya farz etmek durumunda olamayız. 2 milyar dolarlık bir borcun 500 000 000 dolarlık faizini tamamen silme, 2 milyar doların 10 000 dolarına kadar indirme yetkisini verirseniz; dört beş sene sonra, perdenin arkasındaki yolsuzluklar, rüşvetler deşildiği zaman, bu suça ortak olan, o kamu bankasında çalışan ve üyelik niteliği olmayan kişiyi memurluk suçlarıyla, rüşvetle yargılayacaksınız; ama, bu üyeyi, tasfiye kurulu yetkisi taşıyan, vesaire, özel hizmetlerde yetkiyi kötüye kullanma veya benzeri vekâlet hükümleriyle yargılayacaksınız.

Denilebilir ki, geçiş dönemidir, olağanüstü yetkiler kullanılacak ve Türkiye'de, suçluları veya sanıkları, mahkûm olmadan, kısa devre televizyon kanallarıyla infaz rejimi vardır; bu kişileri çalıştıramazsınız. O hatayı parlamento tashih etmeli, o alanı düzenlemeli; ama, hatırlanmalıdır ki, ne krizler ne olağanüstü dönemler veya yetkiler, geçiş süreçleri, hiçbir zaman için hukukun tahrip edildiği süreçler değildir, hukukun en fazla gerekli olduğu süreçlerdir.

Değerli arkadaşlar, bu maddeyle 1 inci madde birleştirildiğinde bir kara delik açtığımızı "yeniden yapılandırma" veya "koruma, kurtarma" adı altında yolsuzluklara çeşni olduğumuzu hatırlamamız lazımdır. Kanunu, Cumhurbaşkanınca tetkike alındığından bu yana inceledim, bu sabah saat 5.00'te Anayasaya aykırılık dilekçesini yazmaya, kaleme almaya başladım ve nihayet öğleden sonra saat 4.00'te tamamlayabildim.

Dikkatlerinizi son defa çekmek istiyorum: Bu madde bir af maddesidir; çünkü, yürürlükten sonraki sanıklar, özneler ve suçlar bakımından suçun tipi değişiyor, suçlu değişiyor. Yürürlükten önceki suçlar ve suçlular bakımından ise, Ceza Hukukunun temel kuralı gereği "leh hükümler geriye yürür" anlamında, o suçları ortadan kaldıracağı için, af niteliğinde bir kanunu çıkarıyoruz. Anayasamızın 87 nci maddesine göre, doğrudan affı veya kısmen af etkisi doğuran yasaları, Yüce Parlamento üye tam sayısının beşte 3 çoğunluğuyla ancak karara bağlayabilir ki, bu da 330'dur ve Değerli Başkanımdan rica ediyorum, bu madde oylamasının elektronik cihazla, açık oyla yapılması, Anayasamızın 87 nci maddesinin ilgili bölümü gereği bir mecburiyettir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET İYİMAYA (Devamla) - Bu gereğin yerine getirilmemesi halinde, sadece bu nisap sebebiyle dahi Anayasamıza çarpacak, Anayasal yargıya takılacak bir maddedir.

Değerli arkadaşlar, burada, bu yapılanmada ben şeffaf bankacılık isterdim. Trilyonlarca, milyarlarca, dolar -geçiş döneminde olağanüstü yetkiler ve işlemlere konu olacaksınız-  krediler kime verildi, bu kaynaklar kime aktarıldı, hangi sözleşmelerle, hangi şartlarla aktarıldı, ne kadar aktarıldı sorusuna, Büyük Millet Meclisi veya millet doğrudan, hiçbir zaman için cevap bulamayacaktır; çünkü, bu da, sırlara gömülecektir.

Yolsuzlukları ve yoksullukları, siyasî propagandasının ve programının malzemesi yapan partilerimize bilhassa hatırlatmak ister, Yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın İyimaya.

Hiç merak etmeyin efendim, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

AHMET İYİMAYA (Amasya) - Mesele yok...

BAŞKAN - Açık oylamaya tabi olan tasarılarda maddelerin açık oylanması diye bir durum söz konusu değildir. Merak buyurmayın efendim. Biz açık oylamayı zaten yapacağız, o, İçtüzüğün gereği, Anayasanın gereği.

AHMET İYİMAYA (Amasya) - Anayasa gereği...

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - 330 diyor ama, onu da dikkate alın...

BAŞKAN - AK Parti Grubu adına, Tokat Milletvekili Sayın Ergün Dağcıoğlu; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bildiğiniz gibi, daha 20 gün önce bu Meclisten büyük bir gürültüyle geçen 4739 sayılı Kanunun üç maddesi, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından, yeniden görüşülmek üzere, Meclise iade edilmiştir. Bunlar arasında, şu anda konuşacağımız geçici 1 inci madde de bulunmaktadır.

Sayın Cumhurbaşkanımıza göre, iade edilen maddeler, mevcut hukukî yapıya, devlet sistemine ve Anayasamıza açıkça aykırıdır.

Şimdi, yapılması gereken, bu maddelerin iade gerekçeleri dikkate alınarak, yeniden düzenlenmesidir. Oysa, hükümet, yanlışta, maalesef, hâlâ, ısrar etmekte ve maddelerin aynen geçmesini istemektedir. Bu iş böyle olmaz!

Yüce Mecliste, muhalefetin haklı ve bilimsel eleştirilerini hiçbir zaman dikkate almadığınız yetmiyormuş gibi, itiyat haline getirdiğiniz bir tavırla, Sayın Cumhurbaşkanımızdan geri dönen bütün kanunları, noktasına dahi dokundurtmadan geçireceğiz ısrarı, maalesef, hem kamu vicdanını yaralamakta hem de savaş kararını bile almaya tek yetkili olan bu Yüce Meclisimizin itibarını sıfırlamaktadır. Bunun farkında değil misiniz Allahaşkına demekten kendimi alamıyorum.

Değerli arkadaşlar, o halde, kamu hizmetlerinin hukuka uygun olup olmadığına dair kamuoyunda tereddüt uyandırabilecek bu gibi "ne sihirdir ne keramet, el çabukluğu marifet" misali düzenlemelerden mutlaka uzaklaşmak zorundasınız; aksi halde, kimsenin kimseye güveni kalmaz, şüphe yaygınlaşır ve ahlakî çürüme daha da, gittikçe derinleşir.

Maksadınız, hakikaten, dünyaya rezil ettiğiniz ülkemizi, düştüğü bu sıkıntıdan kurtarmak, reel ekonomiyi ayağa kaldırmak, istihdamı ve üretimi artırmak, çiftçiyi, esnafı ve tüm çalışanı koruyup kollamaksa, Ziraat Bankasına ve Halk Bankasına 1-2 milyar dolar kaynak aktarılsa, bu kaynaklar, çiftçisiyle, esnafıyla, sanayicisiyle, reel ekonomiye tahsis edilse, ülke, çok kısa zamanda hissedilebilecek iyileşme trendine girecek ve "körün gözüne parmak basma" misali, bu yanlışları yapmaktan vazgeçerseniz, ülke nefes alacaktır diye düşünüyorum.

Arkadaşlar, niye böyle söyledim; çünkü, bu, daha 20 gün evvel, Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülürken, bu yanlışlıklar konusunda, aynen bizim gibi, yani, AK Partililer gibi düşünen MHP'li kardeşlerimiz bile, bugün, ne olduysa, ellerine tam yanlışı düzeltme imkânı gelmişken, bu imkânı kullanmamakta ısrarlı görünüyorlar.

Kilitlendiğiniz -size söylüyorum Sayın Derviş ve bu işi kotaranlara- şu bankaları kurtarma operasyonlarından sonra, şimdi, sıra, yöneticilerini, istikbalde yapacakları veya en iyimser ifadeyle, yapabileceklerini düşündüğünüz yolsuzluklar, adam kayırmalar, rüşvet, irtikâp, görevi kötüye kullanma ve suiistimaller gibi ihtimallere karşı, şimdiden şerbetleyip, ehl-i şia'daki imam masuniyeti gibi bir koruma zırhı içerisine alma gayretiniz, sizin güvenirliğinizle ilgili olarak, yüce milletimiz tarafından da ibretle izlenmektedir. Kaldı ki, bu dokunulmazlık iznini bu Yüce Meclisten ne yüzle istediğinizi de anlamak mümkün değildir; çünkü, birçoğu şu anda bile soruşturması devam eden, şaibeli, suçlu namzeti kişilere talep ettiğiniz dokunulmazlık, bu dokunulmazlığı verme hakkına sahip olan, bu Yüce Meclisin üyeleri olan, Yüce Mecliste hizmet eden parlamenterlere, milletvekillerine bile çok görülmektedir. Yani, bu kişiler, bu tip talepleri yaparken yüzleri hiç kızarmıyor ve insan, ne kadar rahat bu insanlar diye düşünmekten de kendini alamıyor; ama, bu işi öyle güzel kotarıyorlar ki; IMF istiyormuş, döviz artar, kriz çıkar, para gelmez, IMF İcra Kurulu Toplantısı, vesaire... Öyleyse, dayatma kanunları bir bir çıksın! Yani, şimdi, kamu bankaları yöneticilerinin dokunulmazlığını IMF istiyormuş, öyle mi; bırakın allahaşkına, insanı güldürmeyin! Çağdaş bir beyin, Avrupalı, Amerikalı bir beyin, muhtemel yolsuzlukları yapacak olan yöneticileri dokunulmazlık zırhına almazsanız size para göndermeyiz diyor, öyle mi; yapmayın allahaşkına!

Şimdi, aksi halde, bu kanunlar çıkmazsa bırakıp gidermiş beyefendi!.. Ee, git öyleyse demezler mi adama! Türkiye bu kadar sana medyun mu allahaşkına! Sayın Bahçeli de, sözde tavır alıp, seçmene selam gönderiyor; ama, bu mızrak bu çuvala sığmıyor arkadaşlar; hakikaten, gereğini yapmak gerekir. (MHP sıralarından gürültüler) Lütfen... Sinirlenmenize gerek yok; çünkü, Sayın Bahçeli de, bu konuda, benim gibi düşündüğünü ifade etti. Demokles'in kılıcı gibi tepemizde bekletilen IMF'den gelecek para tehdidine gelince.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Dağcıoğlu, toparlayın efendim.

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Devamla) - Herkes, şu ana kadar geldiği ifade edilen yaklaşık 20 milyar dolar, yeşil dolarlar halinde, bavullarla, Merkez Bankasına teslim ediliyormuş gibi düşünüyor; yok böyle bir şey arkadaşlar!

Bizden bu kadar fedakârlık yaptırmak suretiyle önünü açtıkları dolarlar, öyle bir güne denk getiriliyor ki, bir uluslararası dışborç ödeme gününde, bir telefon talimatıyla, hesaplar arasında virmanla bu iş zaten hallediliyor.

Peki, bize kalan ne derseniz; bize de, bu işin ceremesi olarak, sadece, artan borç faizleri kalıyor; yani, bizim Tokat'ta bir atasözümüz vardır; derler ki: "Yırtılan, Ali Paşanın şalvarı oluyor."

O halde, geliniz, bu sorunu, Anayasa Mahkemesine gitmeden, Anayasa marifetiyle değil, Yüce Mecliste, bu parlamenter kardeşlerimizin dikkatli çalışmalarıyla aşalım diyor, her şeye rağmen, çıkacak kanunların, aynı mantık içerisinde hayırlı olmasını niyaz ederek, saygı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Dağcıoğlu.

Başka söz isteği?.. Yok.

Geçici 1 inci madde üzerinde verilen 6 adet önerge vardır; önergelerden 3'ünü işleme alacağım.

Önergeleri, önce, geliş sırasına göre okutup, sonra, aykırılık derecesine göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Sıra Sayısı : 811

Görüşülmekte olan yukarıda sıra sayısı yazılı kanun tasarısının 3 üncü maddesinin (10.1.2002 tarih ve 4739 sayılı Kanunun geçici 1 inci maddesinin) birinci fıkrasının son kelimesi olan "yetkilidirler" kelimesinden sonra "ve sorumludurlar" ibaresinin eklenmesini saygılarımızla arz ederiz.

   Evliya Parlak

            Hakkâri

BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Sıra Sayısı : 811

Görüşülmekte olan yukarıda sıra sayısı yazılı kanun tasarısının 3 üncü maddesinin (10.1.2002 tarih ve 4739 sayılı Kanunun geçici 1 inci maddesinin) üçüncü fıkrasının madde metninden çıkarılmasını saygılarımızla arz ederiz.

   Evliya Parlak

            Hakkâri

BAŞKAN - Okutacağım üçüncü önerge, aynı zamanda en aykırı önerge olup, okuttuktan sonra işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Sıra sayısı : 811

Görüşülmekte olan, yukarıda sıra sayısı yazılı kanun tasarısının 3 üncü maddesinin (10.1.2002 tarih ve 4739 sayılı Kanunun geçici 1 inci maddesinin) tasarı metninden çıkarılmasını saygılarımızla arz ederiz.

   Evliya Parlak

            Hakkâri

BAŞKAN - Sayın Komisyon?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

EVLİYA PARLAK (Hakkâri) - Önergelerimi çekiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Üçünü de çekiyorsunuz?..

EVLİYA PARLAK (Hakkâri) - Evet.

BAŞKAN - Peki.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, Sayın Parlak da katılmıyor!

BAŞKAN - Efendim, önergeler çekilmiştir.

Geçici madde 1'i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Efendim, İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre söz istekleri var.

Lehinde, Sayın Evliya Parlak, buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

Süreniz 2 dakika.

EVLİYA PARLAK (Hakkâri) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; sözlerime başlarken, hepinizi saygıyla selamlarım.

Değerli arkadaşlar, 57 nci hükümet, kurulduğu günden bu yana, sürekli olarak, uzlaşı kültürü içerisinde, başta, Anayasa ve temel yasalar olmak üzere, çok sayıda, bu nitelikli yasayı çıkarmıştır ve bu yasaların tümü, bugün kamuoyunda yarar sağladıkça, bu hükümetin değeri anlaşılmaktadır.

Bu hükümet kurulduğundan itibaren, geçmiş yirmi seneye dayalı eksiklikleri gidermek üzere ve hiçbir zaman günübirlik çareler düşünmeden, bu temel yasaları çıkarmaya çabalamıştır. (DSP sıralarından alkışlar)

1999'dan itibaren, bu çabalar sonucu ekonomi yavaş yavaş düzlüğe çıkarken, geçtiğimiz yıl kasım ve 2001 yılı şubat ayında çıkan krizler sonucu, elbette ki, Türkiye'de ekonomi birtakım sarsıntılar geçirmiştir; ama, bunların kökü, geçmişteki yanlış, eksik uygulamalardan kaynaklanmaktadır. İşte, bu yasa, bugün -bundan 20 gün önce çıktığında bile- bütün reel sektörü rahatlatmıştır. Bu 3 madde de -bununla beraber- yayımlandığı gün, bugünkü bu mevcut tedirginlik tekrar giderilecektir.

Bugün, iç ve dışarıdaki tüm finans kuruluşları -ki, bugün basında var, görmüşsünüzdür- uluslararası kredi değerlendirme kuruluşları bile, Türkiye'nin notunu yükseltmiştir; bununla iftihar etmemiz lazım. (DSP sıralarından alkışlar) Bunları biz yaptırmıyoruz, uluslararası kuruluşlar değerlendiriyorlar. Türkiye'deki bütün finans temsilcilerine sorun, bu yasa çıktığında en çok eleştirilen, bankacılara hortumlama yolu için birtakım krediler verilecek konusuydu; ama, bugün kimse bundan bahsetmiyor...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - 1 dakika içerisinde toparlayın efendim.

EVLİYA PARLAK (Devamla) - O gün eleştirilen; yani, bu yasa ilk defa Meclise geldiğinde en çok eleştirilen konu oydu. Efendim, herkes, işte bu Bankacılık Kanunuyla, artık, bütün bazı banka patronlarına para aktarılacak... Hiçbir sözcü, burada, bugün bunu söyleyemedi. Sadece, Cumhurbaşkanımız, takdir hakkını kullandığı bu 3 madde üzerinde konuşuldu.

Değerli arkadaşlar, bu yasa çıktığında ki, bugün oturmaya başlamış olan bütün finans durumunun, ekonomik durumun, günden güne iyiye gideceğine inanıyorum. Bu yasanın ve bundan sonra 57 nci hükümetin çıkaracağı bütün yasaların ülkemize hayırlar getireceğine olan inancımı vurguluyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Oyumun rengi beyazdır.

Saygılar sunarım. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Aleyhinde, Sayın Lütfi Yalman.

Oyunuzun rengini açıklamak üzere 2 dakika.

Buyurun Sayın Yalman.

LÜTFİ YALMAN (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 811 sıra sayılı yasa tasarısının aleyhinde söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, bu kanun üzerinde konuşurken, aslında, üzerinde durulması gereken birkaç madde var. Bunlardan bir tanesi, Sayın Cumhurbaşkanının bu yasayı iade gerekçeleridir. Hükümetin, bu iade gerekçelerini hiç dikkate almadan, yeniden, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getirmesi, sanırım, doğru bir davranış değildir; öncelikle, bu...

Bu kanunun üzerinde durulması gereken bir diğer konu da, şimdiye kadar birçok kanunda olduğu gibi, yine, IMF'nin istekleri üzerine kanun tekliflerinin, tasarılarının Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine getirilmesidir. Herhangi bir madde üzerinde bile tartışılırken değerli arkadaşlar, Sayın Bakan, ilgili bakan diyor ki: "IMF'ye bunu kabul ettiremeyiz." Türkiye, iradesini mi kaybetti allahaşkına; Türkiye, inisiyatifini mi kaybetti?! Türkiye, böyle bir sıkıntıyla şu anda karşı karşıya. Türkiye'nin, iradesi elinde olmayan bir devlet konumuna düşürülmesi bu hükümet döneminde olmuştur. Kendi iradesini kullanamayan bir hükümet, bir devlet konumuna düşürülmesi, 57 nci hükümet döneminde olmuştur. Bu, bizim için bir züldür. Kusura bakmayın, bu realiteyi ifade etmek mecburiyetindeyiz.

Bir diğer önemli konu; bu kanun çıktıktan sonra -Sayın Bakanın da ifadesiyle- 16,5 milyar dolar serbest bırakılacak deniliyor. Değerli arkadaşlar, bu 16,5 milyar dolar, 65 000 000'un sırtına borç olarak yazılacaktır. 65 000 000'un sırtına borç olarak yazılacak; ama, 6 veya 8 civarında banka sahibine verilecek, aktarılacaktır. Sayın Bakan kanunu iyi okumadığımı ifade ettiler. Şimdi, buradaki paragrafı dikkatlice okumasını; kime, neyi, ne zaman, ne şekilde, ne kadar miktarda -yüzde 65 oranı diyor orada da- ve hangi şartlar altında vereceğini bir dikkate alması lazım. Böyle, kamuoyunu yanıltacak, yönlendirecek, dikkatleri başka yönlere aktaracak tarzda bir açıklama yapılmasını, doğrusu, yanlış buluyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Sayın Yalman, 1 dakika içerisinde toparlayın efendim; buyurun.

LÜTFİ YALMAN (Devamla)- Değerli arkadaşlar, bu kanunun bütününün, iş hayatı açısından, reel sektör açısından faydalı herhangi bir getirisi olmamaktadır. Özel bankalara onlarca katrilyon lira TL bazında para aktarılacak ve dolayısıyla, bunlar 65 000 000'un sırtına sarılacaktır.

Dikkatinizi çekmem gereken bir diğer nokta var: Değerli arkadaşlar, biz, kamu bankalarını özelleştirmeye çalışıyoruz; ama, şurada şu yaptığımız düzenlemeler beraberinde bir şeyi getiriyor ki, biz, özel bankalara kamuyu ortak ediyoruz. Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu; bu, nasıl bir çelişki değerli arkadaşlar?!

Onun için, bu kanunun aleyhinde olduğumu ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (SP, DYP ve AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Yalman.

Sayın milletvekilleri, kanunun tümü açıkoylamaya tabidir.

Açıkoylamanın şekli konusunda Genel Kurulun kararını alacağım.

Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için 3 dakikalık süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen arkadaşlarımızın teknik personelden yardım istemelerini; buna rağmen giremeyen arkadaşlarımızın, aynı süre içerisinde oy pusulalarını Başkanlığımıza ulaştırmalarını; vekaleten oy kullanacak sayın bakan var ise, hangi bakana vekaleten oy kullandığını, oyunun rengini ve imzasını taşıyan oy pusulasını aynı süre içerisinde Başkanlığımıza ulaştırmalarını rica ediyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında 10.01.2002 tarihli ve 4739 sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi üzerine yapılan açık oylamanın neticesini açıklıyorum.

Katılan üye

:

281

Kabul

:

210

Ret

:

71

Mükerrer

:

1

Bu sonuca göre, kanun kabul edilmiştir; hayırlı, uğurlu olsun.

Sayın milletvekilleri, saat 19.00'da toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati : 18.50

 

 


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 19.00

BAŞKAN : Başkanvekili Ali ILIKSOY

KÂTİP ÜYELER : Kemal ALBAYRAK (Kırıkkale), Melda BAYER (Ankara)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 58 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere kaldığınız yerden devam ediyoruz.

Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri Personeli Eğitim Merkezleri Kanunu Tasarısı ve Adalet ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

9. - Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri Personeli Eğitim Merkezleri Kanunu Tasarısı ve Adalet ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/744) (S. Sayısı: 786) (1)

BAŞKAN - Komisyon?.. Hazır.

Hükümet?.. Hazır.

Komisyon raporu 786 sıra sayısıyla batırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, grupları ve şahısları adına söz isteyen sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Ali Şahin; Saadet Partisi Grubu adına, Sayın Mustafa Geçer; şahısları adına, Sayın Aslan Polat, Sayın Orhan Bıçakçıoğlu.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Sayın Mehmet Ali Şahin; buyurun.

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; uzun süredir Meclisimizin gündeminde bulunan ve Adalet Bakanlığınca hazırlanmış, Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri Personeli Eğitim Merkezleri Kanunu Tasarısı üzerinde Partimizin görüşlerini belirtmek için karşınızdayım.

Bu tasarı, Adalet Komisyonunda görüşüldüğü sırada, ben de Adalet Komisyonu üyesiydim; Sayın Bakanımız da gayet iyi hatırlayacaklardır, oradaki görüşmelerimizde de ifade ettiğimiz gibi, ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde görev yapmakta olan personelin eğitiminin ne kadar önemli olduğu hususunda kendileriyle ve komisyon üyeleriyle hemfikir olmuştuk.

Adalet Bakanlığı, özellikle Sayın Türk'ün Adalet Bakanlığı döneminde, Adalet Bakanlığı teşkilatıyla ilgili, ceza infaz kurumlarıyla ilgili 10'a yakın kanun tasarısını hazırlayarak Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk etmiş, bunlardan önemli bir bölümü de Meclisimizce görüşülerek yürürlüğe girmiştir.

Siz değerli milletvekili arkadaşlarım hatırlayacaksınız, bundan bir süre önce, İnfaz Hâkimliği Kanunu Tasarısını yine Meclisimizde görüşmüştük ve yargı çevresinde, ceza infaz kurumu ve tutukevi bulunan yerlerde infaz hâkimliği kurulmasını amaçlayan bu tasarı, Genel Kurulumuzca kabul edilerek yürürlüğe girmişti.

                                          

(1) 786 S. Sayılı Basmayazı Tutanağa eklidir.

Yine, Adalet Bakanlığınca hazırlanan ve Meclisimize sevk edilen, ceza infaz kurumları ve tutukevleri izleme kurulları da yine Meclisimizce kabul edilerek kurulmuş ve bundan birkaç ay önce de yürürlüğe girmişti. Buna benzer başka kanun tasarıları da Adalet Bakanlığımızca hazırlanarak Meclisimize sevk edilmiş, biraz önce de ifade ettiğim gibi, bir kısmı yürürlüğe girmişti.

Şimdi, bunları söyledikten sonra şunları da söylemezsem meramımı tam anlatamamış olurum. Hiç şüphesiz ki, yasaları çıkarmak önemlidir; ama, onun kadar önemli, belki de ondan çok daha önemli olan şey, bu yasaların çıkış amacına uygun şekilde titizlikle uygulanabilmesidir.

Şimdi, ceza infaz kurumları ve tutukevleri izleme kurullarının oluşumuyla ilgili kanun yürürlüğe girdi ve yargı çevresinde, ceza infaz kurumları ve tutukevi bulunan yerlerde de bu kurulların oluşumuna başlandı. Ancak, aldığımız bilgilere göre, sivil kişilerden oluşması gereken bu kurulların, bu amaca uygun oluşturulamadığı şeklinde şikâyetler alıyoruz. Örneğin, Hakkâri'de de Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri İzleme Kurulu oluşmuş. Şimdi, kurul üyelerini sayıyorum: Hakkâri Emniyet Müdürü, Hakkâri Millî Eğitim Müdürü, Hakkâri Özel İdare Müdürü ve Hakkâri Gelirler Müdürü.

Şimdi, biz, şu tasarıyı burada görüşürken, bu kurulların, ceza ve tutukevlerinde kalan hükümlü ve tutukluların herhangi bir şikâyeti olduğunda, dışarıyı bunu aksettirmekte zorlandıklarında, bunlara yardımcı olmak ve yasada belirtilen sürelerle cezaevlerine giderek inceleme yapmak, raporlar hazırlamak ve bunu da Adalet Bakanlığına göndermek, tabiî ki, bağlı bulunduğu adliye çevresinde de cumhuriyet savcılıklarına vermek gibi birtakım görevleri vardı. Yasa görüşülürken ve yasanın da gerekçesine baktığımızda, bu kişilerin, tarafsız, o bölgede sevilen, sayılan, etkinliği olan isimlerden seçilmesi ve özellikle sivil kişilerin olmasına özen gösterilmesi, hem yasa gerekçesinde vardır, hem de burada yapılan konuşmalarda bu temenniler ortaya konulmuştur. Buna rağmen -işte, Hakkâri örnektir, önümüzdedir- kamu görevlilerinin bu kurulda görevlendirilmiş olması, şu yasanın amacına uygun değildir. Sayın Bakanım, sanıyorum, kendilerine söz sırası geldiğinde, bununla ilgili bu itirazlarımıza cevap vereceklerdir.

Ayrıca, Manisa'da da yapmış olduğumuz incelemelerden, araştırmalardan ortaya çıkıyor ki, orada da izleme kurulları oluşmuş. Şimdi, Manisa Barosu Başkanı değerli meslektaşımız "biz, Manisa Barosu olarak, yönetim, bir araya geldik, bizden isim istendi, bildirdik; ancak, bildirdiğimiz isimlerden hiçbiri bu kurulda yok" diyor. Peki, kimler var?.. Biliyorsunuz, Manisa'da, hep "Manisa davası" diye gündemde olan bir dava var; gözaltındaki gençlere işkence yapıldığına dair kamuoyunu günlerce meşgul etti; yargı ve Yargıtay arasında gidip gelen bir dosya. Son aşama hangi noktadadır; bilemiyorum; ama, basından öğrendiğim kadarıyla -Sayın Bakan çok daha iyi bilir- birtakım emniyet mensuplarının gözaltında işkence yaptıklarının tespitine dair bir kararın ortaya çıktığı; ama, kesinleşmediği şeklinde bir bilgim var. Tabiî, kesinleşmediği için kimseyi suçlu ilan edemeyiz; ama "Manisa davası" olarak bilinen, birtakım emniyet mensupları hakkında, gözaltında işkence yapılma iddiasıyla açılan davada, bu, işkence yaptığı iddia edilen polislerin avukatları izleme kurulunda! Şimdi, Manisa Barosu Başkanı "bu konuda tarafsızlığıyla bilinen, sevilen, sayılan, objektif davranabilecek avukat arkadaşların isimlerini bildirdik; ama, her ne hikmetse, bu kurulda -demin bahsettiğim davada- işkence yaptığı iddia edilen sanıkların avukatlığını yapmış olan iki avukat, Manisa'daki izleme kurullarında görev almıştır.

Sayın Bakanımın bu bilgiler ışığında bizi aydınlatacağını biliyorum; ancak, bunların, buradan çıkan kanunun amacına uygun tatbik edilmediği, uygulamada aksaklıkların olduğu gerçeğini de gözardı edemeyiz.

Değerli arkadaşlarım, geçtiğimiz yıl, 3 Ekim 2001'de Anayasayı değiştirdik. Hiç şüphesiz ki, temel hak ve özgürlük sınırlarını genişletelim ve altına imza koymuş olduğumuz uluslararası anlaşmalara paralel yasalarımızda değişiklikler yapalım. Mesela, bu konuda, Anayasamızın 19 uncu maddesinde de bir değişiklik yapmıştık, gözaltı sürüleri uzundu, bu gözaltı sürelerini toplu suçlarda dört güne indirmiştik. Şu anda, toplu suçlarda dahi gözaltı süresi, Türkiye'de dört gündür, dört günden fazla kimse gözaltında tutulamaz; ancak -işte Anayasayı değiştirmek yetmiyor ki, yasaları değiştirmek yetmiyor ki- tatbikat önemli.

Ekim ayında Anayasa değişikliği yürürlüğe girdi. Van'da -ismini veriyorum Sayın Bakanım- Fehime Ete isimli bir hanım -ki, Van, olağanüstü hal bölgesi de değildir- 18 aralıkta tam yirmi gün gözaltında tutuldu; bakın, haber veriyorum!

Anayasayı değiştiriyorsunuz, gözaltı süreleri toplu suçlarda dört gün diyorsunuz; ama, bu Anayasanın yürürlüğe girdiği tarihten iki ay sonra, Van'da, Fehime Ete isimli bir hanım tam 20 gün gözaltında tutuluyor... Avukatının, Adalet Bakanlığına şikâyetleri var.

Diyarbakır'da, yine aralık ayında, Emrullah Kara ve Mustafa Yaşar isimli iki sanık, tam 44 gün gözaltında tutuldu; belgeler bendedir.

Şimdi, hiç şüphesiz ki, çağdaş hukuk normlarını Türkiye'ye taşıyacağız, gözaltı sürelerini indireceğiz, ceza infaz kurumları kuracağız, filan, falan, güzel; ama, tatbikatta, eğer bu tür aksaklıklar olursa, bu yasalara güven sarsılır, bu yasaları çıkaran Parlamentoya güven sarsılır, bu yasaları hazırlayıp Parlamentoya sevk eden hükümete güven sarsılır, demokrasiye güven sarsılır, rejime olan güven sarsılır.

O bakımdan, Adalet Bakanımızın ne kadar gayretli olduğunu biliyoruz, tüm kamuoyu da izliyor; işte, yine onun tarafından hazırlanmış olan bir kanun tasarısı üzerinde görüşüyoruz. Genel olarak ve prensip olarak, ceza infaz kurumları ve tutukevleri personeli eğitim merkezlerinin kurulmasına bir itirazımız olamaz; hiç şüphesiz ki, cezaevi personeli eğitilmelidir. Tabiî, buradan şöyle bir sonuç da çıkabilir. Cezaevlerinde bulunan tutuklu ve hükümlüler, aslında, orada ıslah edilerek topluma yeniden kazandırılmalıdır; yasalarda böyledir. Bu tasarının hazırlanmasının nedenlerinden biri, aslında, bir itiraftır. Deniliyor ki, evet, biz, cezaevlerinde bulunan hükümlü ve tutukluları topluma kazandırma noktasında başarılı değiliz. Niye; çünkü, bunları topluma yeniden kazandıracak olan personelimiz eğitimsizdir, bu insanları yetiştirmeliyiz ve cezaevindeki hükümlü ve tutukluları topluma kazandıracak, onları ıslah edecek bir eğitim düzeninde olmalıdır cezaevi personeli. Bu tasarı, aslında, bunu ifade ediyor, bunu söylemek, bunu belirtmek istiyor. Bu bakımdan, tabiî ki, cezaevi personelinin eğitilmesiyle ilgili bu tasarı, hepimizin de kabul edeceği, destek vereceği bir tasarıdır. O bakımdan, prensip olarak buna olumlu yaklaştığımızı ifade etmek istiyorum.

Ne olacak bu eğitim merkezlerinde; hizmet öncesi eğitim yapılacak, hizmetiçi eğitim yapılacak, görevde yükselme eğitimi yapılacak. Bu tasarının gerekçelerini ve tasarının kendisini okuduğumuzda ortaya çıkan gerçek budur. Nitekim, değerli arkadaşlarımız tasarının 3 üncü maddesini okuduklarında, bu tasarının hangi amaçla çıktığını da göreceklerdir. "Ceza infaz kurumlarının ve tutukevlerinin ihtiyacı olan personeli yetiştirmek ve meslekî eğitimlerini vermek üzere Ankara'da Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğüne bağlı Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri Personeli Eğitim Merkezi kurulmuştur. Bu Genel Müdürlüğe bağlı olarak, dört ilde daha Bölge Eğitim Merkezi kurulabilir" deniliyor. Demek ki, önce Ankara'da bir genel müdürlük olacak, ayrıca, dört ilde de bölge eğitim merkezleri kurulacaktır. Tabiî, bunlar için kadroya ihtiyaç var. Nitekim, tasarının sonunda görüyorsunuz, Plan ve Bütçe Komisyonunda da bu incelenmiş. Adalet Bakanlığının talep ettiği kadro sayısı birazcık tenkis edilmiş, azaltılmış; ama, buna rağmen, bu eğitim merkezlerinin kurulmasıyla ilgili kadroların verilerek, bunun hayata geçirilmesi de Plan ve Bütçe Komisyonunda kabul edilmiş ve orada, hiçbir siyasî parti de buna itiraz etmemiş, bunun yasalaşması istikametinde tercihlerini ve oylarını ortaya koymuşlar.

Şimdi, sözlerimin sonuna doğru gelirken, burada itiraz ettiğim bir husus var. Nitekim, şu tasarıda, 8 inci maddeye muhalifim demişim, altında da imzam var, Adalet Komisyonu üyesi olarak. 8 inci madde "Eğitim Kurulu ve Öğretim Görevlileri" diye bir bölümü ifade ediyor.  "Eğitim merkezinin danışma organı olan Eğitim Kurulu, Adalet Bakanlığında Bakanın başkanlığında aşağıdaki üyelerden oluşur" diye, bir kurul oluşturuluyor. Böyle bir kurula gerek olmadığı kanaatindeyim. Şimdi, bu kurulda görev alacak, Adalet Bakanlığında görev yapan değerli bürokrat arkadaşlarımız var; onların her birine saygımız sonsuzdur. Bu kurulun lüzumsuz bir kurul olduğu kanaatindeyim ve kaldı ki, Adalet Bakanlığında, zaten eğitimle ilgili bir genel müdürlük de var. Bu işleri, orada, Adalet Bakanlığının şu andaki mevcut kadrosu içerisinde dahi yapmak mümkündür; ama, Sayın Bakan ve Adalet Bakanlığı, cezaevi personelinin eğitimine çok önem vermiş olacaklar ki, mutlaka bu eğitim merkezlerini kuralım ve dolayısıyla, Türkiye'nin dört yerinde de bunun ayrıca şubeleri olsun ve cezaevi personelini, hem hizmetiçi hem de hizmet öncesi iyi bir eğitime tabi tutalım diyorlar; ancak, eğitim kurulu oluşturulmasıyla ilgili bu düzenlemenin gereği olmadığı kanaatindeyim. Bunu, Adalet Komisyonundaki görüşmeler esnasında da ifade etmiştim, bir kez daha, Grubumuz adına, burada, Genel Kurulda da ifade ediyorum.

Maddeler üzerinde de, hiç şüphesiz ki, görüşmeler yapılacak. Maddeler üzerinde yapılacak olan görüşmelerde, maddelerle ilgili düşüncelerimizi de ayrıca arz edeceğiz ve Muhterem Heyetinize sunacağız.

Bu tasarıya, demin söylediğim ihtirazî kayıtla sıcak baktığımızı, yasalaşması istikametinde yardımcı olacağımızı Muhterem Heyetinizin huzurunda ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyoruz efendim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Şahin.

Saadet Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili Sayın Mustafa Geçer; buyurun. (SP sıralarından alkışlar)

SP GRUBU ADINA MUSTAFA GEÇER (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 786 sıra sayılı Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri Personeli Eğitim Merkezleri Kanunu Tasarısı üzerinde, Saadet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi selamlıyor, saygılar sunuyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının gerekçesinde... Aslında, sayın hükümetin tüm kanun tasarılarının gerekçeleri gayet güzel yazılıyor. Gerçekten, insan, gerekçeleri okuduğu zaman, çok güzel şeylere kapılıyor. Burada da yine çok güzel şeyler var. Muhakkak ki, eğitim çok önemli, bu eğitime de ihtiyacımız var, ona katılıyoruz. Tasarının gerekçesinde "modern ceza infaz sisteminin amacı, hükümlünün iç varlığına nüfuz ederek onu ıslah etmek, bir daha suç işlemesinin önüne geçerek, topluma faydalı bir fert olarak serbest bırakmaktır" deniliyor. Bu, çok güzel tabiî; yani, hükümlünün iç varlığına nüfuz ederek... Bunu, manevî boyutta bir yaklaşım diye düşünüyorum. Burada, iç varlıktan kasıt, herhalde solunum sistemi, dolaşım sistemi, sindirim sistemi değil; manevî boyutta onun ruh yapısını düzeltmek ve belki, onu suça iten saikleri veya onun yaklaşımlarını değiştirmek. Bir de, o kişiye, adaletin yerini bulduğuna dair, belki çekmiş olduğu cezanın gerekli olduğuna onu inandırarak, onu, arınmış bir vatandaş olarak toplumun içine tekrar salmak.

Yine, gerekçede özetle "insan haklarına yer veren ve bu haklara üstünlük tanıyan ceza sistemlerinde amaç, insan haklarına saygılı bir ceza infaz sisteminin geliştirilmesidir" deniliyor. Gerçekten bu da çok önemli. Bugün, ülkemizde, ceza infaz kurumlarında, tutukevlerinde veya gözaltında, maalesef, insanlık haysiyetine yakışmayan, insan onuruna yakışmayan, insanlıkdışı birtakım muamelelerin olduğunu biliyoruz. Bunlar, İnsan Hakları Komisyonunun birtakım çalışmalarında ve daha önce vatandaşların şikâyetlerinde, yine cezaevleri izleme komitelerinin raporlarında maalesef ortaya çıkmıştır. Ülkemizde yapılan bu uygulamalarla ilgili, insan haklarına aykırı uygulamalarla ilgili, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine de oldukça fazla dosya gitmiştir. Bu sebeple, ülkemiz de, maalesef, bu konuda notu en düşük ülkeler arasına girmiştir.

Ceza infaz kurumlarındaki, tutukevlerindeki, hatta gözaltı birimlerindeki personelin eğitilmesi son derece önemlidir. Yani, şu anda çıkarılan yasaların lafzından anladığımız kadarıyla, bu yasaların tam olarak uygulanması neticesinde, sanki, hiçbir insan hakları ihlali olmayacakmış gibi bir kanaat uyanmakta; ancak, yasaların yapılması ve yürürlüğe girmesinden çok, yasaların uygulanması alanındaki muameleler önemlidir.

Bugün, Türkiye Cumhuriyeti yasalarının çok büyük bir kısmı dış kaynaklı yasalardır. Yani, Ceza Yasamız İtalyan Ceza Kanunundan, Medenî Yasamız İsviçre'den, vergi yasalarımız Almanya'dan, usul yasalarımız Fransa'dan ve çok önemli yasalarımız, gerçekten, resepsiyonla, yani, Batı ülkeleri hukukundan tercüme edilerek alınmış yasalardır. Ancak, Türkiye'de, bir vergi yasasının uygulanmasında, bir Medenî Kanunun uygulanmasında veya Ceza Yasasının uygulanmasında, ceza ve hukuk usul  yasalarının uygulanmasında çok büyük sıkıntılarla karşı karşıya kaldığımız da bir gerçektir; ama, aynen alınmış olmasına rağmen, bu yasaların, mehaz kanunların uygulandığı ülkelerdeki uygulama alanlarında çok daha insan haklarına uygun neticelerin çıktığına; ancak, Türkiye'de uygulama aşamasında insan haklarının ihlal edildiğine tanık oluyoruz. Buradaki sorun nedir; yani, neden insanlara ceza infaz kurumlarında, tutukevlerinde ve gözaltında işkence yapılmaktadır? Bunları reddederek veya bu gerçeği kabul etmeyerek, bunların yok olduğunu varsayarak, ülkemizi bu ayıptan kurtarmak mümkün değildir.

Türkiye'de insanların, tutukluların, gözaltında olan insanların, sanıkların veya hükümleri infaz edilen infaz kurumlarındaki, cezaevlerindeki tutukluların, hükümlülerin işkence görmelerinin, insan haysiyetine yakışmayan birtakım muamelelere tabi tutulmalarının altında yatan gerçek nedir diye düşündüğümüzde, Türkiye'de, gerçekten, bunun bir fikir hürriyeti, insanların diğer insanların düşüncelerine ve inançlarına saygılı olma kültürünün gelişmediği ve farklı düşünen insanların, belki, devletin de taraf edildiği bir ideolojik şablona uymayan insanların tutukevlerinde, gözaltılarda, henüz hüküm giymeden birtakım insanlıkdışı muamelelere tabi tutulduklarına tanık oluyoruz. Hükümlü hale gelmiş bir mahkûmun, ceza infaz kurumlarında başına gelen birtakım işkencelerin ve insanlıkdışı muamelelerin, insan hakları ihlallerinin temelinde de bunun yattığı kanısındayım. Yani, devletin resmî bir ideolojik şablonunu tanımlamış; aslında, devletin taraf olmadığı; ama, bazı çevrelerin devleti de bu şablona taraf ederek, o şablona uymayan insanlara karşı yürüttüğü insafsız birtakım muamelelerin olduğu, Türkiye'de bir gerçektir.

Mesela, geçen yıl -gazetelerde de yer aldı- bir yargı mensubunun, Adalet Bakanlığı müfettişleri tarafından savunmasının alınmasında çok ilginç birtakım sorgulamalar vardı. Aslında, oradaki o şahsın; yani, yargı mensubunun, sanki suçmuş gibi isnat edilerek savunmasının alındığı şeyler şöyleydi: Deniliyor ki "yakın zamana kadar eşinizin benimsediği gayri çağdaş kıyafet tarzı..." Bu ne demek?.. Yani, benim eşimin kıyafet tarzıyla, benim bir kamu görevi yapmam arasında ne alaka var?.. Yani, benim, bir kamu görevini yaparken, eşimin kıyafet tarzıyla benim görev yapmam arasında nasıl bir illiyet bağı var?.. Bu nasıl bir mantık?.. Maalesef, arkada devam ediyor, deniliyor ki "evinize gelen misafirlerle kadın erkek ayrı oturduğunuz..." Benim evimde, giz alanımda; yani, mesken masuniyetinin olduğu bir ortamda ve istediğim gibi yaşayabileceğim bir ev ortamında, hanemde, benim, kimlerle, nasıl oturduğumu suç unsuru olarak dayatan bir zihniyetin, aslında, devletin o kamu kurumunda görev yapmaması gerekir. Bu, hangi yasalarla, hangi mantıkla bağdaştırarak bir insana sorulabiliyor?.. Ve devam ediyor, deniliyor ki "radyonuzdan ve televizyonunuzdan, makamınızda ve evinizde dinî yayınlar ve ilahiler dinlediğiniz duyumu alınmıştır..." Allahaşkına, nerede yaşıyoruz biz?.. Şu anda, Diyanet İşleri Başkanlığı da, TRT'nin, devletin resmî kanallarında dinî yayınlar yapmıyor mu?! Elbette ki, bir toplumun moral değerlerinin geliştirilmesi de çok önemli bir unsur değil mi?! Kriminal açıdan insanların suç işleme eğilimlerini ortadan kaldıracak önemli bir faktör değil mi bu?! Yani, orada diyor ki: "Sizin, radyo ve televizyonunuzdan, böyle ilahiler dinlediğiniz duyumu alınmıştır. Hâkimler ve Savcılar kanununun 84 üncü maddesine göre, üç gün içerisinde savunmanızı veriniz." Bunu yapan, Adalet Bakanlığının bir müfettişi ve muhatap olan, bu tacize -aslında, bu manevî işkenceye- muhatap olan insan da, bir yargı mensubu! Bunun temelinde yatan saik nedir; yani, bu insan, bunu yapmakla suç mu işlemiş?!

Elbette ki, burada, bu muameleyi yapan, kamu görevini yapan, kamu yetkisini kullanan kişilerin eğitimi çok önemli. Hangi açıdan eğitimi çok önemli; elbette ki, insan hakları açısından eğitimi çok önemlidir, eğitimin içeriği burada çok önemlidir. Benim, evimde, yaşam biçimimi, oturuş biçimimi sorgulayan veya "kanunsuz suç ve ceza olmaz" ilkesi olduğu halde, hukuk devletinin bu en önemli ilkesi olduğu halde ve bir ülkede masumiyet karinesi olduğu halde, yani "hakkında kesin mahkeme kararı olmadan hiç kimsenin suçlu kabul edilemeyeceği ve yasalarda belirtilmiş cezalardan başka cezalarla da cezalandırılamayacağı" hükmü varken, insanların, onun farklı düşündüğü kanaatiyle veya kendi kafasında oluşturduğu bir yapıya uygun düşmediği kanaatiyle, o insanlar hakkında, böyle bir soruşturma yapabilmesi ve öyle insanların, kamu kurumlarında, hele adalet müesseselerinde hâlâ barınıyor olması, bu ülke için, son derece yüz kızartıcı bir olaydır.

Herhangi bir sanık -yani, masum olan biri, hakkında kesin hüküm olmayan bir vatandaş- herhangi bir suçu irtikâp ettiğinden dolayı tutuklandığında, polis gözaltında muazzam işkenceler görmektedir. Basında, yayında izliyoruz; adamın gözü şişmiş, morarmış, kafası kırılmış, alnı yarılmış, basında da "traş olurken yaralandı" deniliyor. Allahaşkına, ben 46 yaşındayım ve hep kendim traş olurum, bugüne kadar, traş olurken, gözüm şişip, morarmadı; ama, belki, aceleden, yüzde bazı çizikler, kesikler oluşabilir.

Bu şekilde, bu insan hakları ihlalleri örtülenerek, üstü peçelenerek, Türkiye'nin, ülkemizin, gerçekten, çağdaş dünyanın bir ferdi olmasının sağlanması mümkün değildir. Onun için, burada, tabiî, işin eğitim boyutu çok önemlidir. Şu anda görüşmekte olduğumuz yasa, aslında, infaz kurumlarındaki, tutukevlerindeki, gözaltındaki, hatta, suç isnat eden veya sorgulayan Adalet Bakanlığı bünyesindeki personelin dahi, insan hakları açısından eğitiminin son derece önemli olduğunu göstermektedir. İşin eğitim boyutu ve eğitimin içeriği de burada çok önemlidir. Yani, biz, personeli eğitirken hangi alanda eğiteceğiz ve burada insan hakları tanımlamasına neyi sokacağız; tabiî ki, bu da önemlidir. Yani, insan hakları tanımlamalarında birtakım sapmalar olduğunu görüyoruz.

Gerçekten, evrensel boyutta tanımlanmış olan ve Türkiye'nin çokuluslu, iki taraflı anlaşmalarda taraf olduğu insan haklarının teminat altına alınması ve Anayasamızda sayılan insan hak ve görevleriyle ilgili tüm maddelerin uyum yasalarının çıkarılması ve bunları uygulayacak, bunları infaz edecek birimlerin veya kamu personelinin de, bu alanda, yani, insan hakları alanında, evrensel boyutta tanımlanmış insan hakları tanımı boyutunda eğitilmesi ve o insanlara o noktada muamele etmesi, elbette, kaçınılmaz bir durumdur ve bu yasada da, inşallah, gerekçesinde de gördüğümüz kadarıyla, bu personelin eğitimi çok önemli bir yer tutmaktadır. Yani, gerçekten, mahkemenin ve Türk Ceza Yasasının belirlemiş olduğu ceza miktarlarından öte, insanlarımız, bunun dışında, infaz evlerinde, tutukevlerinde, gözaltında da, insan onuruna yakışmayan muamelelerle karşı karşıya kalmaktalar. İşte, buradaki personelin eğitimi de son derece önemlidir. Tabiî, burada, eğitim önemli derken, eğitimin içeriği de son derece önemlidir. Böyle bir yasa çok önemlidir diye düşünüyorum ve bu yasanın çıkarılmasında ve uygulanmasında da, aslında, diğer yasalarla da koordinasyon veya ilintiler gözden geçirilerek, bir bütünlük sağlanarak, daha çok kafa yorarak bu yasanın buraya getirilmesi ve çıkarılması, geç kalınmış bir olay diye düşünüyorum.

Yasanın temelinde, maddî boyutta, maddelerinde ve teknik boyutunda, tabiî, değişik, eleştirilebilir şeyler vardır; ama, yasanın şu anda gelmiş şekliyle ileride daha da geliştirilebilir olması noktasında düşünüyorum ve onu temenni ediyorum.

Burada, hükümetin getirdiği, mesela, kuruluşla ilgili 3 üncü maddede, hükümet tasarısında "Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünün önerisi, Adalet Bakanının uygun görmesiyle ihtiyaç duyulan yerlerde Adalet Bakanlığına bağlı bölge eğitim merkezleri kurulabilir" derken Plan ve Bütçe Komisyonunda bunun sayısı 4'e indirilmiş. Tabiî ki, Türkiye'de, şu anda, şartlı salıverme yasasından sonra tutukevlerinde, infaz kurumlarında ne kadar mahkûm veya hükümlü var; onu bilmiyoruz; ama, şu bir gerçek ki, Türkiye'de, maalesef, toplumsal birtakım sıkıntılar, ekonomik krizlerin getirdiği, eğitimdeki aksaklıkların getirdiği suç işleme eğilimleri son derece artmıştır. Bugün, her gün şahit oluyoruz; basında, yayında izliyoruz; büyük şehirlerde kapkaç olayları, intiharlar; gençlerin çok değişik, böyle, kabul edilemeyecek alanlara kaymaları, satanistlik ve buna benzer birtakım şekillerde intihar etmeleri gibi eğitim aksamasından ve eksikliğinden doğan, insanımızın gerçekten kabul görmüş temel değerlerinin onlara verilmeyişinden doğan suç işleme oranları artmıştır ve bugün, Türkiye'nin ekonomik sıkıntısından kaynaklanan, ekonomik boyutta işlenen suçlar da artmıştır. Çek suçları, borcu ödememe veya diğer alanlarda, icra infazları, icra cezaya göre infazlar ve buna benzer ekonomik sıkıntının getirmiş olduğu suç işleme oranları da Türkiye'de son derece artmıştır. Bazen aklıma geliyor; radyolarda, televizyonlarda dinlerdik; denilirdi ki: "Toplanan vergiler sizlere okul olarak, fabrika olarak, yol olarak, üniversite olarak geri dönecek." Temennimiz, inşallah, odur; yani, bizden, insanlarımızdan toplanan vergiler, oluşturulan kamu kaynakları bizlere okul olarak dönsün, üniversite olarak dönsün, fabrika olarak dönsün, yol olarak, köprü olarak dönsün; yani, insanımızın hayat standardını ve mutluluğunu artırıcı yöndeki yatırımlarla dönsün; ama, üzülüyorum ki, bu yapı içerisinde, bizlere biraz da diyorum, endişe ediyorum, verilen vergiler hapishane olarak mı dönüyor? E tipi, C tipi, A tipi, şimdi L tipi diye bir hapishane düşünülüyor. Âdeta, alfabede hapishane kodu olmayan harf kalmayacak neredeyse. Ülkede bu kadar çok suç mu işleniyor; bunun saikleri nedir? Suçların işlenmesi neticesinde gözaltına alınan kişilere yapılan muamelelerin düzeltilmesi de önemli tabiî; bu eğitimin verilmesi lazım, içerikli olarak verilmesi lazım. İnsan haklarına saygılı ve kişi olarak onların tüm önyargılarından arındırılmış, resmî ideolojilerden arındırılmış, kendi düşüncesi farklı olsa bile, farklı düşüncedeki bir insana insanca muamele yapma kültürünü ve eğitimini almış insanlar tarafından uygulanması son derece önemlidir. Ama, bugün, Türkiye'de, maalesef, demin dediğimiz gibi, suç ortamları artmakta, ekonomik krizin ve kendi kültürümüzün insanımıza ulaştırılmayışı, kendi temel doğrularımızın, millî değerlerimizin, insanımıza, çocuklarımıza eğitim yoluyla ulaştırılmaması, onlara bir davranış alışkanlığının verilmeyişi de, suç işleme eğilimini Türkiye'de artırmakta, ceza ve tutukevleri sayısı da artmakta, âdeta, üniversitelerle yarışır şekilde. Ülkenin değişik yerlerinde gezdiğimizde muazzam binalar görüyoruz; sorduğumuzda, bu, ne diye "bu tutukevi" diyorlar. İşte, E tipi, F tipi cezaevi ve buna benzer cezaevlerinin azalmasını... Aslında, koruyucu hekimlik gibi, suç işleme eğilimini azaltacak tedbirlerin alınmasını, her şeye rağmen suç işlenmişse ve cezaların öngördüğü suçlar işlenmişse, suçların tanımlanmasını ve o suçlardan dolayı insanların yargılanmasından önce, gözaltında ve tutukevlerinde yargılandıktan sonra, hükümlü olduktan sonra, infaz evlerinde de insana yakışır bir şekilde, sadece kanunların öngördüğü şekilde cezalandırılması temennisiyle ve ülkemizde cezaevlerinin azalması temennisiyle, fabrikaların artması temennisiyle, hayırlı olmasını temenni ediyorum bu tasarının.

Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (SP, DYP ve AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Geçer.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Bu temennilere katılıyoruz canı gönülden.

BAŞKAN - Efendim, temennimiz, cezaevlerinin ortadan kalkması olmalıdır.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - İnşallah...

BAŞKAN - Cezaevleri ne kadar çoksa, orada ayıp o kadar çoktur.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Mehmet Gözlükaya; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 786 sıra sayılı yasa tasarısıyla ilgili olarak, geneli hakkında, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz aldım; başta Sayın Başkan olmak üzere, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Son günlerde, Adalet Bakanlığımız ve hükümetimiz, cezaevleriyle ilgili birçok yasayı Meclise sevk etmektedir ve Meclisçe de bu yasalar çıkarılmaktadır. Görüşmekte olduğumuz bu yasa tasarısı da, aynı düşünceyle, Türkiye'de çağdaş bir ceza sisteminin, cezaevi sisteminin gelmesiyle ilgili olarak sevk edilmiştir ve Doğru Yol Partisi olarak bize göre, bu yasa doğrudur. Bu yasada birtakım eksiklikler olabilir; ancak, cezaevlerinin önemli unsurlarından birisi olan personelinin eğitimiyle ilgili yapılan bu düzenlemeler yerindedir. Sayın Oturum Başkanımızın söylediği gibi, inşallah, Türkiye'de cezaevlerine ihtiyaç kalmaz. En büyük temennimiz de bu olacaktır; ama, insanlar var oldukça, Türkiye'nin ekonomik durumu bu kadar bozuk olduğu sürece, Türkiye'de eğitim düzeyinde birtakım sıkıntılarımız olduğuna göre, suç ve suçlu adetleri çoğalacaktır. Hatta, eğer, söylentiler doğruysa -henüz, resmen bir şey gelmiş değil Meclisimize- Af Yasasının genişletilmesi esası düşünülüyorsa, maalesef, yine de, çıkardığımız suçluların yeniden cezaevlerine dönmesi ve nasıl olsa af çıkıyor, yarın da seçim olur, bu seçimlerde de bu hükümet bir af daha çıkarabilir gibi düşüncelerle, Türkiye'de suçlu ve suç adedi artabilir ihtimalini düşünüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, konuya geçmeden önce, Türkiye, bir kere, kesinlikle bu kapkaççı olayına bir son vermek zorunda; yani, bir kadının çantasıyla yolda yürümesi mümkün değil. Dün, çok enteresan, bir avukatın, kırmızı ışıkta durduğu zaman, camını kırıp, çantasını alıp kaçıyorlar; yani, Türkiye buna bir çare bulmalı. Türkiye'de asayiş berkemal diyorlar; ama, bize göre, asayiş berkemal değil. Çıkan olaylara bakarsanız, keza, öyle. O bakımdan, af yasası düşünülecek midir, değil midir veya affın genişletilmesi, Anayasa Mahkemesinden sonra birtakım düşünceler içerisine Bakanlığımız girmiş midir girmemiş midir; bunu Sayın Bakandan duymak istiyoruz ve bir af umuduyla suç ve suçlu adedini çoğaltmamak gerektiği kanaatindeyiz.

Biraz önce söylediğim gibi, çağdaş ceza infaz sisteminin amacı, hükümlünün iç varlığına nüfuz ederek, onu ıslah etmek, bir daha suç işlemesinin önüne geçerek, topluma faydalı bir fert olarak hapishaneden, cezaevinden çıkarmaktır. Bunun için de, bu cezaevlerinde en önemli unsur personeldir. Personelin iyi yetiştirilmesi, eğitilmesi, gerçekten, önemlidir. Meslekteki kalitenin, yani, cezaevlerini yöneten müdür ve aşağıya kadar inen personelin mutlaka eğitilmesinde ve kalitesinin yükseltilmesinde fayda vardır.

Cezaevlerine düşenlerin ıslahı, şahsen suçluluk duygusundan kurtulması, topluma iyi bir insan olarak dönmesi ve uyum sağlayabilmesi, ancak cezaevlerinde gerekenin yapılmasıyla mümkün olabilecektir. Bu yasa, bu bakımdan faydalı olacaktır diye düşünmekteyiz.

Değerli arkadaşlarım, tasarıyı kısa kısa bölümler halinde bilginize sunmak istiyorum. Biliyorsunuz, tasarının birinci kısmında, ceza infaz kurumları ve tutukevleri personeli eğitim merkezi ile -ki, bunun merkezi Ankara'da- 3 adet bölge eğitim merkezinin kurulmasına karar verilmiştir.

Birinci kısmın 4 üncü maddesinin üçüncü fıkrasında, güvenlik, mahkûm psikolojisi, iç asayişle beraber, tutukevleri teşkilatı ile personel görev ve yetki mevzuatları gibi dersler müfredata dahil edilebilir mi, edilemez mi? İnşallah, bunu, Sayın Bakan açıklayacaktır. Gerçekten, cezaevlerinin mevzuatında yetersizlikler vardır. Bu yönetmeliklerle ve tüzüklerle cezaevlerini yönetmemiz mümkün değildir.

Ayrıca, ikinci kısımda, bu kurul, eğitim merkezlerinde görev alacaklar tadat edilmiştir. Burada bir iki şey söylemek isteriz. Bir kere, ağırlıklı olarak, öğretim görevlileri olarak 8 inci maddede tespit edilen Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından seçilecek bir üye, Danıştay ve Yargıtaydan seçilecek birer üye var. Anayasanın 140 ıncı maddesinin beşinci fıkrasına göre, hâkimler kanunda belirtilen görevler dışında resmî ve özel görev alamadıklarına göre, acaba bir tezat var mıdır, bir yanlışlık var mıdır? Bu hususta tereddüt ediyoruz. Bu tereddütün izale edilmesini Sayın Bakandan rica ediyoruz.

Ayrıca, bu eğitim görevlileri ile görevleri tadat edilirken, din görevlisinin de bu kurullarda bulunması gerektiğine inanıyoruz. Eğitimli, ilahiyat mezunu bir din görevlisi, burada, bu kurulların içerisinde görev alabilir. Bu, bize göre nakısadır. Bu vesileyle, hem disiplin hem de Avrupa'nın bu din meselesine ne kadar önem verdiğini anlatmak babında bir anımı anlatmak istiyorum. Almanya'da bir cezaevini ziyarete gitmiştik. Orada bir Türk mahkûm dedi ki "ben cuma namazına gidemiyorum." "Biz bunu iletiriz" dedik. Nitekim, görevli müdüre ilettik. Verdikleri cevap aynen şu: "Biz, herkesin, diniyle ilgili ibadetini yapıp yapmadığını kontrol ediyoruz. Oruç tutacaksa o imkânları sağlıyoruz, namaz kılacaksa o imkânları da sağlıyoruz; fakat, size söyleyen arkadaşı tanıyoruz. Biz, bu kişinin, cuma namazına gitmesi için 6 saatlik bir izin veriyoruz. Yaptığımız izlemede, bu arkadaşımız, namaza gitmiyor, camiye gitmiyor, meyhaneye veya başka yerlere gidiyor. Bu bakımdan, onun mazereti kabul edilmiyor ve izin talepleri de yerine getirilmiyor." Burada şunu anlatmak istiyorum: Yani, mutlaka biz de dikkat etmeye çalışıyoruz; ama, orada psikolojik sebeplerle, eğitimsizliği sebebiyle, belki de inanç zafiyeti sebebiyle hapishaneye düşen insanlarımızın bu dinî eğitimine -ki ehil bir kişiden almaları gerektiğine inanıyoruz- biraz daha önem verilmesi gerektiğine burada işaret etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bir de, bu eğitim kuruluna, cezaevlerinde bizzat müdürlük veya amirlik yapan, şartları uyan görevlilerin de mutlaka alınmasında fayda görüyoruz; çünkü, bunlar, cezaevlerinde yatanlarla her gün beraber oluyor, dışarıdan gelenlerden daha çok bilgiye sahip ve o tutuklu veya hükümlülerin durumlarını bilen insanlardır. Bunlardan istifade edileceği bazı maddelerde söyleniyor; ama, bana göre, aslî kurulda da bunların bulunmasında fayda vardır. Yargıdan 4 üye alıyoruz; hem bu 4 yargı üyesiyle daha bir ahenk içinde olunabilir hem de ağırlığı, yükü çeken bu personel onurlandırılmış olabilir diye düşünmekteyiz.

Değerli arkadaşlarım, bu cezaevlerine alınacak aday öğrenciler, idarede görev verilecek idare memuru öğrencilikleri için, devlet memuriyet imtihanına girenlerden, puan sıralamasına göre alınacaklar. Ayrıca, Adalet Bakanlığı tarafından da adlî yargı adalet komisyonlarınca sözlü ve mülakat sınavlarında başarılı olanlar, bu memuriyetlere kabul edileceklerdir denmektedir.

Burada, yine, bir temennimizi, daha doğrusu teklifimizi sunmak istiyorum. Türkiye'de gerçekten değişik fakülteleri bitirmiş birçok üniversite mezunu, yüksekokul mezunu gençlerimiz var. Ben, lise mezunları girmesin demiyorum; ama, bu üniversite mezunlarından da, çıkarılacak yönetmelikle belirlenmek kaydıyla, yine şartları uyanların, cezaevlerindeki kaliteyi yükseltme babında alınmalarında da, yine fayda mülahaza ettiğimizi ifade etmek istiyorum. Bunlar, yeterlilik sınavıyla alınabilirler veya üniversite sınav puanına göre de alınabilirler diye düşünüyorum. Özellikle, bu mesleğe uygun eğitim görmüş psikolog, sosyolog, hukukçu vesaire gibi kişilerin, üniversite mezunlarının alınmasında fayda görüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bu personel meselesine gelince, bugün, bu cezaevlerinde görev alacak personelin, gardiyan veya diğerlerinin, amirlerinin maaşları cazip değil; yani, orada görevli birçok cezaevi personelinin maaşları yetersiz. Her gün mahrumiyet içerisinde bulunan, hayatı her gün tehlike içinde bulunan ve katilinden tutun hırsızına, kapkaççısına kadar birçok hükümlü veya tutukluyla meşgul olmakta olan, onlarla çok sık kavga eden bu insanlarımızın, cüzi maaşlarla, hele büyük şehirlerde, sağlıklı oturma imkânları dahi bulunmamaktadır. Bu bakımdan, maaşlarına çok dikkat edilmesi lazım, cazibeyi artırmak lazım. Avrupa Birliği ülkelerinde, gardiyanından tutun, orada görevli olan herkesin -kadın ve erkek- maaşlarında fevkalade düzgünlükler var. Bu konuda hiçbir şikâyet de varit değildir. Bu maaş durumunun, yaptıkları görevin özelliklerine göre düzeltmesi gerektiğini ifade ediyorum.

Ayrıca, bu eğitim çalışmalarının, sadece adaylık süresince yapılması, bize göre yeterli değil. Zaman içerisinde, eğitim seminerlerine ve kurslarına devam edilmesi gerektiğini de burada hatırlatmak istiyorum.

Sözlerimin bu kısmında, mevcut cezaevleriyle ilgili birkaç şey de söylemek istiyorum. Bize göre, F tipi cezaevleri, şu an itibariyle yeterlidir; yani, yönetim şekli olarak yeterlidir, konumları olarak yeterlidir. Buna birtakım itirazlar olabilir; ama, bu itirazlar haklı görüldüğü takdirde, nitekim, son, baroların tepkisiyle ve kamuoyunun, bazı yazarların tepkileriyle bazı düzeltmeler yapılmıştır. Bu bakımdan, F tipi cezaevleri üzerinde çok fazla bir şey söylemek mümkün değildir. Yalnız, bu cezaevlerini yönetenlerin, özellikle amirlerin yetkileri açısından, teşkilat yasasına ihtiyaç vardır. Bu yasanın da, sanıyorum, çıkarılacağına inanıyorum. Biraz önce söylediğim gibi, sadece yönetmeliklerle kifayet edilmemelidir derim.

F tipi cezaevlerinde, ayrıca, terör, mafya ve organize suç ile mükerrer suçlardan yatanların ve ıslah olmamakta ısrar edenlerin, sıkı disiplin yanında, ıslah ve iyileştirme programları, teknik ve uzman personelce veya biraz önce, bu yasa tasarısında da belirtilen kurulların tespit edeceği birtakım çalışmalarla, topluma hazırlanmalarına büyük ihtiyaç vardır. Yani, bu adam cani oldu, bu adam terörist oldu, bir daha topluma yaramaz değil. Bu cezaların ve hapishanelerin de amacı şu: Hapishaneye girenlerin, çıktıktan sonra bir daha suç işlemesini önlemektir; ama, aslolan, toplumun, bu suçlara ve bu suçluların eylemlerine muhatap olmamasıdır, yani toplumun huzurunu sağlamaktır asıl. Bunun için de, hapishaneden çıkacak olan kişilerin, mutlaka, herhangi bir ayırım yapılmadan, ıslah edilmeleri ve topluma hazırlanmaları gerekir. Bununla birlikte, bu ıslah etme çalışmaları, iyileştirme çalışmaları yapılırken, belli bir süre sonra, cezalarının bitmesine az bir süre kala, F tiplerinden E tipi cezaevlerimize bunların nakli mümkün olabilir ki, burada da, sosyal, psikolojik, eğitim ve ekonomik sorunlarının yanında, sanat ve becerilerini geliştirmeleri düşünülebilir. Buradan çıkanları da -çok az bir süre kala- açık cezaevlerinde bu sanat ve becerilerini uygulamalarıyla birlikte, topluma kazandırmak mümkündür; çünkü, Türkiye'de en büyük sıkıntı, bu cezaevlerinden çıkanların iş bulamamasıdır. Her ne kadar, yasalarımızda, özel veya resmî sektörün cezaevlerinden çıkanlarla ilgili bir kontenjanları var ise de, bunlar tatbikatta tam olarak kullanılmamaktadır. Onun için, belli bir beceriye veya sanata sahip kılınan hükümlüye, mahkûma, devlet tarafından, bireysel iş kurma desteğiyle -laf değil tabiî, lafını ediyoruz da, veremiyoruz; ama- ciddî olarak üzerinde durularak, eğer iş kurma kredileri verilebilir ise, bu insanların, en azından ailelerini geçindirebilecek imkânlara sahip olabileceğini düşünmekteyiz.

Ayrıca, son olarak şunu söylemek istiyorum. Sadece Adalet Bakanlığı ve Adalet Bakanlığına bağlı görevlilerin gayretleriyle cezaevlerine giren insanların ıslahı mümkün olmayabilir. Toplumsal birtakım örgütlerin de istismar etmeden, bunların konumlarını, düşüncelerini, ideolojilerini istismar etmeden de toplumsal kuruluşların bu hapishanelerden çıkanlara yardımcı olması gerektiğini ifade ediyorum. Yani, sivil toplum örgütleri bu insanlarımıza da sahip çıkmalıdır diye düşünüyorum. Yani "şu anda, o kadar çok genç işsizimiz var ki, işsiz sayımız her gün milyonlarca artıyor, bu hükümlülere nereden iş bulunacak" demek bize göre yeterli değil. Bu insanlar da bizim insanlarımızdır. Bu insanların tekrar suçlu olmalarını ve toplumun huzurunu bozmalarını engellemek için iş bulmalarında birtakım imkânlar sağlanması gerektiğini ifade ediyorum.

Yasayı Doğru Yol Partisi olarak desteklediğimizi belirtiyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Gözlükaya.

Gruplar adına başka söz isteği?.. Yok.

Şahısları adına Sayın Aslan Polat var; ama, zaman kâfi değil. Sayın Polat, sizin akıcı üslubunuzu da kesmek istemiyorum.

O nedenle, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 31 Ocak 2002 Perşembe günü saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum. Hepinize iyi akşamlar diliyorum.

Kapanma Saati : 19.56

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.