DÖNEM : 21 CİLT : 84 YASAMA
YILI : 4 T. B. M. M. TUTANAK
DERGİSİ 55 inci
Birleşim 23 . 1 . 2002 Çarşamba İ Ç İ N D E K İ L E R Sayfa I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. - GELEN KÂĞITLAR III. - YOKLAMALAR IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR 1. - Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın, korucuların
sorunlarına ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması 2. - Siirt Milletvekili Ahmet Nurettin Aydın'ın, Siirt-Şirvan Madenköy
Projesiyle ilgili Eti Holding ve Şırnak Valiliğinin uygulamalarına ilişkin
gündemdışı konuşması 3. - İstanbul Milletvekili Osman Kılıç'ın, sosyal güvenlik kurumlarında
emekliliğe kademeli geçiş düzenlemelerine ilişkin gündemdışı konuşması V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1. - İzmir Milletvekili Rıfat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili
Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili
Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep
Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili
Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve
İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu
(2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S.Sayısı : 527) 2. - Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilatı Hakkında 189 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433) 3. - Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilatının Kurulması ile Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilatının Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş ve Üç
Arkadaşının Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilatının Kurulması ile Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı
: 666) 4. - Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname; Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/754, 1/692) (S. Sayısı : 675) 5. - Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar
Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun
Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları
Raporları (1/756, 1/691) (S. Sayısı : 676) 6. - Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/753,
1/690) (S. Sayısı : 685) 7. - Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname, Devlet Memurları Kanunu, Harcırah Kanunu ile Genel Kadro ve
Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/593) (S. Sayısı :
643) VI. - SORULAR VE CEVAPLAR A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1. - Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Atatürk Üniversitesi
Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi Spor Salonu Projesine ilişkin sorusu ve Millî
Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/5356) 2. - Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Atatürk Üniversitesi
Oltu Meslek Yüksek Okulu Projesine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin
Bostancıoğlu'nun cevabı (7/5357) 3. - Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Atatürk Üniversitesi
Narman Meslek Yüksek Okulu Projesine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı
Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/5358) 4. - Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Atatürk Üniversitesi
Lojman inşaatı Projesine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin
Bostancıoğlu'nun cevabı (7/5359) 5. - Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Kars Yurt İnşaatı
Projesine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı
(7/5388) 6. - Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Kars Sarıkamış Beden
Eğitimi ve Spor Yüksek Okulu Projesine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı
Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/5389) 7. - Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, öğrenim ve harç kredisi
başvurularının değerlendirilmesi hakkındaki iddialara ilişkin sorusu ve Millî
Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/5442) 8. - Bursa Milletvekili Orhan Şen'in, Bursa-Yenişehir Günece Köyü sulama
kanallarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz'ın cevabı (7/5466) 9. - Ankara Milletvekili M.Zeki Çelik'in, Eskişehir Birleştirilmiş Bölge
Hava Harekât Merkezine ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî Savunma Bakanı
Sabahattin Çakmakoğlu'nun cevabı (7/5467) I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açıldı. Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız, 3213 sayılı Maden Kanununda
yapılması düşünülen değişiklikler ile bor madenlerimizin stratejik ve ekonomik
değerine, İzmir Milletvekili Işılay Saygın, esnaf ve sanatkârların sorunları ile
alınması gereken önlemlere, İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar; Edirne Milletvekili Şadan Şimşek'in, Ergene Nehrinde meydana gelen
kirlenmeye ve çevresel etkilerine ilişkin gündemdışı konuşmasına, Çevre Bakanı
Fevzi Aytekin cevap verdi. İçel Milletvekili Yalçın Kaya ve 23 arkadaşının, çeşitli ülkelerde
bulunan tarihî Türk eserlerinin durumunun araştırılarak korunması ve yeniden
inşaı için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/247) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin
gündemdeki yerini alacağı ve öngörüşmesinin, sırası geldiğinde yapılacağı
açıklandı. Türkiye Büyük Millet Meclisini Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter
Asamblesinde temsil edecek Türk Grubunu oluşturmak üzere, İzmir Milletvekili
Suha Tanık'ın Doğru Yol Partisi Grup Başkanlığınca aday gösterildiğine ilişkin
Başkanlık tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu. Afyon Milletvekili ve Türkiye-Almanya Dostluk Grubu Başkanı Müjdat
Kayayerli'nin, Güvenlik Politikası 38. Münih Konferansına davete icabetine, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, Türkiye-Belarusya Parlamentolararası
Dostluk Grubunun kurulmasına, İlişkin Başkanlık tezkereleri kabul edildi. Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmının 23 üncü sırasında yer alan 643 sıra sayılı kanun
tasarısının, bu kısmın 7 nci sırasına, 300 üncü sırasında yer alan 786 sıra
sayılı kanun tasarısının 8 inci sırasına, 292 nci sırasında yer alan 775 sıra
sayılı kanun tasarısının 9 uncu sırasına, 219 uncu sırasında yer alan 629 sıra
sayılı kanun tasarısının 10 uncu sırasına, 245 inci sırasında yer alan 684 sıra
sayılı kanun tasarısının 11 inci sırasına, 44 üncü sırasında yer alan 377 sıra
sayılı kanun tasarısının 12 nci sırasına alınmasına; Genel Kurulun, 22 Ocak
2002 Salı, 15.00-20.00; 23 Ocak 2002 Çarşamba, 24 Ocak 2002 Perşembe, 29 Ocak
2002 Salı, 30 Ocak 2002 Çarşamba ve 31 Ocak 2002 Perşembe günleri 14.00-20.00
saatleri arasında çalışmasına; 22 Ocak 2002 Salı, 23 Ocak 2002 Çarşamba, 29
Ocak 2002 Salı ve 30 Ocak 2002 Çarşamba günleri sözlü soruların
görüşülmemesine; 22 Ocak 2002 Salı günü (11/24) esas numaralı gensoru önergesi
ile (10/15) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin görüşmelerinin
tamamlanmasından sonra, kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine; 23 Ocak
2002 Çarşamba günü gündemin 8 inci sırasına kadar olan kanun tasarı ve
tekliflerinin görüşmelerinin saat 20.00'ye kadar tamamlanmaması halinde,
görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına; Gündemin
"Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler"
kısmının 181 inci sırasında yer alan madencilik sektörünün içinde bulunduğu
durum ile bor ve altın madenleri konusundaki (10/211) esas numaralı Meclis
araştırması önergesinin görüşmelerinin 29 Ocak 2002 Salı günkü birleşimde; 217
nci sırada yer alan Türkiye'de ve Balıkesir'de bulunan maden kaynaklarının
değerlendirilmesi konusundaki (10/245), 164 üncü sırada yer alan bor madenleri
konusundaki (10/198) ve 170 inci sırada yer alan bor madenlerinin stratejik ve
ekonomik değeri konusundaki (10/204) esas numaralı Meclis araştırması
önergeleriyle birlikte yapılmasına ve görüşmelerin tamamlanmasından sonra kanun
tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının
müşterek önerileri kabul edildi. Aydın Milletvekili Cengiz Altınkaya'nın, Umurlu Adıyla Bir İlçe
Kurulması, Balıkesir Milletvekili Aydın Gökmen'in, Kurban Derilerinin Gelirleri, İzmir Milletvekili Kemal Vatan'ın, İzmir İlinde Bayraklı Adıyla Bir İlçe
Kurulması, Hakkında Kanun Tekliflerinin (2/488, 2/717, 2/740) İçtüzüğün 37 nci
maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergelerinin, yapılan
görüşmelerden sonra, kabul edildiği açıklandı. Saadet Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Çorum Milletvekili
Yasin Hatiboğlu, Konya Milletvekili Veysel Candan ve Diyarbakır Milletvekili
Ömer Vehbi Hatipoğlu'nun, enerji doğalgaz ve LPG konusunda uyguladıkları yanlış
politikalarla ekonomik krizi ağırlaştırdıkları iddiasıyla Başbakan Bülent
Ecevit ve Bakanlar Kurulu üyeleri hakkında gensoru açılmasına ilişkin
önergesinin (11/24) gündeme alınmasının, yapılan görüşmelerden sonra, kabul
edilmediği açıklandı. Saadet Partisi Genel Başkanı
Recai Kutan, ANAP Grubu adına konuşan Nihat Gökbulut'un ve hükümet adına
konuşan Devlet Bakanı Mehmet Keçeciler'in konuşmalarında şahsına sataşmaları
nedeniyle bir konuşma yaptı. İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda açık bulunan ve bağımsızlara düşen
bir üyeliğe İzmir Milletvekili Mehmet Özcan seçildi. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İsrail Devleti Hükümeti Arasında Kara
Taşımacılığı Alanında İlkeler
Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının (1/303)
(S.Sayısı: 100), 16.1.2002 tarihli 52 nci Birleşimde yapılan oylamalarında
toplantı yetersayısı bulunmadığından tekrarlanan açık oylaması sonucunda, kabul
edilip kanunlaştığı açıklandı. Karaman Milletvekili Zeki Ünal ve 19 arkadaşının, işsizlik ve yoksulluk
sorununun araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/15) bir süre görüşüldü. 23 Ocak 2002 Çarşamba günü, alınan karar gereğince, saat 14.00'te
toplanmak üzere birleşime 20.08'de son verildi.
No. : 73 II. - GELEN
KÂĞITLAR 23.1.2002
ÇARŞAMBA Tasarılar 1. - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Jamaika Hükümeti
Arasında Ticaret ve Ekonomik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/947) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Dışişleri
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 15.1.2002) 2. - Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun
Tasarısı (1/948) (İçişleri ve Plan ve Bütçe ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 15.1.2002) Teklifler 1. - İzmir Milletvekili Hakan Tartan'ın; Belediye
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/871) (Çevre ve
İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 14.1.2002) 2. - Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekilleri İçel
Milletvekili Turhan Güven, Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan ve Aydın
Milletvekili Ali Rıza Gönül'ün; Birikmiş Vergi ve Prim Borçlarına Ödeme Kolaylığı
Getirilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/872) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 15.1.2002) 3. - Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekilleri İçel
Milletvekili Turhan Güven, Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan ve Aydın
Milletvekili Ali Rıza Gönül'ün; Kredi Kartı Borçlarına Ödeme Kolaylığı
Getirilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/873) (Plan ve Bütçe Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi : 15.1.2002) 4. - Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun; Katma Değer
Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/874) (Plan ve
Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.1.2002) Sözlü Soru
Önergesi 1. - İstanbul Milletvekili Ahmet Güzel'in, İstanbul'un
bazı ilçelerindeki kaçak inşaatlara ve bunlara göz yumulduğu iddialarına
ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1679) (Başkanlığa geliş
tarihi:18.1.2002) Yazılı Soru
Önergeleri 1. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Suudi Arabistan'da Hac Farizasına ilişkin
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (H.Hüsamettin Özkan) yazılı soru önergesi (7/5699) (Başkanlığa geliş tarihi :
17.1.2002) 2.-Kırıkkale Milletvekili Hacı Filiz'in, Ankara, İstanbul ve Kocaeli belediyelerinin
doğalgaz abonelik ve depozit ücreti alıp almadığına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5700) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.1.2002) 3. - Siirt Milletvekili Ahmet Nurettin Aydın'ın, Doğan Holding'de görev alan Fon
Bankaları Ortak Yönetim Kurulu eski Başkanına ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş)
yazılı soru önergesi (7/5701) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.1.2002) 4. - Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, Dinlerarası
Diyalog Toplantısı ve azınlık
vakıflarıyla ilgili hazırlandığı iddia edilen yasa taslağına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5702) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.1.2002) 5. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Türkiye'nin
borçlarının silinmesi için ABD Senatosunda verildiği iddia edilen önergeye
ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5703) (Başkanlığa geliş
tarihi : 18.1.2002) 6. - Afyon Milletvekili Halil İbrahim Özsoy'un, Afyon-İzmir karayolu üzerinde D.D.Y.'na
tahsis edilen bir araziye ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5704) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.1.2002) 7. - Yozgat Milletvekili İlyas Arslan'ın, Yozgat İli ve
İlçelerindeki doğalgaz boru hattı çalışmalarına ilişkin Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5705) (Başkanlığa geliş tarihi :
18. 1.2002) 8. - Yozgat Milletvekili İlyas Arslan'ın, Yozgat-Yerköy İnandık Barajı projesine ilişkin
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5706) (Başkanlığa
geliş tarihi : 18.1.2002) 9. - Yozgat Milletvekili İlyas Arslan'ın, Yozgat-Yerköy
TİP.AI Kültür Merkezi inşaatına ilişkin Kültür Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5707) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.1.2002) 10.-Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz'un, 55.-56. ve
57. hükümetler döneminde yolsuzluklarla mücadele için düzenlenen operasyonlara
ve adı karışan kamu görevlilerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/5708) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.1.2002) 11. - Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, Fon
Bankaları Ortak Yönetim Kurulu eski Başkanı hakkındaki iddialarla ilgili adli
işlem yapılıp yapılmayacağına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5709)
(Başkanlığa geliş tarihi : 18.1.2002) 12. - Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, TRT'ye
alınan personele ve hukuki statülerine ilişkin Devlet Bakanından (Yılmaz Karakoyunlu) yazılı soru önergesi
(7/5710) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.1.2002) 13. - Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün,
Balıkesir-Edremit-Altınoluk Şahinderesi üzerinde bulunan köprünün yeniden
yapılması için bir çalışma olup olmadığına ilişkin Bayındırlık ve İskân
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5711) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.1.2002) 14. - Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün, Balıkesir
- Bandırma İlçesinde yapılan elektrik kesintilerinin nedenine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5712) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.1.2002) 15. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Eğitime
Katkı Payı adı altında okullarda
toplandığı iddia edilen paralara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5713) (Başkanlığa geliş
tarihi : 18.1.2002) 16. - Diyarbakır Milletvekili Osman Aslan'ın, DİE
yayınlarının yüksek fiyatla satıldığı iddiasına ilişkin Devlet Bakanından
(Tunca Toskay) yazılı soru önergesi (7/5714) (Başkanlığa geliş tarihi :
18.1.2002) 17. - Diyarbakır Milletvekili Osman Aslan'ın, doğrudan
gelir desteği uygulamasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5715) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.1.2002) 18. - Aksaray Milletvekili Sadi Somuncuoğlu'nun, AB'nin
Türkiye ile ilgili Raporlarının tercüme edilmemesinin nedenlerine ilişkin
Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5716) (Başkanlığa geliş tarihi :
18.1.2002) 19. - Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın,
Boğaz köprüsünde intihar olaylarını önlemeye yönelik bir çalışma olup
olmadığına ilişkin Bayındırlık ve İskân
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5717) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.1.2002) 20. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Işıklı
Barajından Ankara'ya su sağlama projesine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5718) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.1.2002) 21. - Aksaray Milletvekili Sadi Somuncuoğlu'nun, açlık
grevi yapan hükümlülere ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/5719)
(Başkanlığa geliş tarihi : 21.1.2002) 22.-Hatay Milletvekili Mustafa Geçer'in, sigara, alkol
ve uyuşturucu madde bağımlısı öğrencilere ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5720) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.1.2002) 23. - Hatay
Milletvekili Mustafa Geçer'in, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik
Fonu için Dünya Bankasından alınan krediye ilişkin Devlet Bakanından (Hasan
Gemici) yazılı soru önergesi (7/5721) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.1.2002) 24. - Kırıkkale Milletvekili Hacı Filiz'in, emlak
vergisi oranlarındaki artışa ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5722) (Başkanlığa geliş tarihi :
21.1.2002) 25. - Kırıkkale Milletvekili Hacı Filiz'in, BAĞ-KUR'un
esnaf ve çiftçilerden prim alacaklarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5723) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.1.2002) BİRİNCİ
OTURUM Açılma Saati:
14.00 23 Ocak 2002
Çarşamba BAŞKAN :
Başkanvekili Yüksel YALOVA KÂTİP ÜYELER
: Lütfi YALMAN (Konya), Mehmet AY
(Gaziantep) BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 55 inci
Birleşimini açıyorum. III. -
YOKLAMA BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağız. Yoklama için 5 dakika süre vereceğim. Sayın
milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını
bildirmelerini; bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen
milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden yardım
istemelerini; buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını,
teknik personel aracılığıyla 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum. Yoklama işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla yoklama yapıldı) VEYSEL CANDAN (Konya) - Sayın Başkan, süre doldu. BAŞKAN - Sayın Candan, bizim, vakit geçirme filan gibi
bir niyetimiz olamaz. İşaret ediyorum size, 5 dakika uygun mudur ara için, onu
arıyorum. VEYSEL CANDAN (Konya) - Uygundur. BAŞKAN - Burada 170'e yakın üyemiz var, 184 sayısını
bulmamız lazım. Biz, kalkıp da, 14 eksiği olan bir şeye tamam demeyiz; ama, her
dakika, sonuçta, Meclisin zamanından yitiyor. Onun için, siz Sayın Grup
Başkanvekillerimize bakıyorum ki, kaç dakika tensip buyuracaksınız, onu
arıyorum. Sayın Gönül, 5 dakika yeter mi efendim? ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Nasıl takdir ederseniz... BAŞKAN - Sayın Gökbulut... Sayın Köse, 5 dakika yeter
mi efendim toplantıya ara vermek için? İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkanım, 15 dakika veya
10 dakika... BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 14.20'de tekrar
toplanmak üzere oturumu kapatıyorum. Kapanma Saati
: 14.10 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati
: 14.20 BAŞKAN :
Başkanvekili Yüksel YALOVA KÂTİP ÜYELER
: Lütfi YALMAN (Konya), Mehmet AY (Gaziantep) BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 55 inci
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum. III. -
YOKLAMA BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, aynı şekilde,
elektronik cihazla yoklama yapacağız. Yoklama için 5 dakika süre vereceğim. Sayın
milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını
bildirmelerini; bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen
milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden yardım
istemelerini; buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını,
teknik personel aracılığıyla 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum. Yoklama işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN - Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere
başlıyoruz. Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma gündemdışı söz
vereceğim. Konuşma süreleri 5'er dakikadır. Gündemdışı ilk söz, koruculuk ve geleceğiyle ilgili söz
isteyen Şırnak Milletvekili Salih Yıldırım'a aittir. Buyurunuz Sayın Yıldırım. (ANAP sıralarından alkışlar) IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR 1. - Şırnak Milletvekili Mehmet Salih
Yıldırım'ın, korucuların sorunlarına ve alınması gereken önlemlere ilişkin
gündemdışı konuşması MEHMET SALİH YILDIRIM (Şırnak) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; koruculuk ve rehabilitasyonla ilgili konudaki görüşlerimi
sizlerle paylaşmak için söz aldım; bana bu olanağı veren Değerli Başkana
şükranlarımı iletiyor, Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. Hepinizin çok iyi bildiği gibi, 1984 ve 1995 yılları
arasında ülkemizde en önemli konu, gündem, terördü, güvenlikti. Terörle,
güvenlikle alakalı konuların konuşulduğu süreçte, gündemde mutlaka olması
gerekli olan bir diğer tümce de koruculuktu. Koruculuğun niçin gerekli olduğu
hususunda o zamanı anımsamanız yeterli olacaktır. Ülkenin, teröre, zamansız ve
hazırlıksız yakalandığı bir süreçte, kırsal alanda, küçük yerleşim birimlerinde
yaşayan insanların can ve mal güvenliğini sağlayacak tedbirlerin zamanında
alınmasının güç olması, koruculuk müessesesinin devreye girmesine neden oldu ve
1985 yılında, 3175 sayılı Kanunla 442 sayılı Köy Kanununun 74 üncü maddesi
değiştirildi ve koruculuğa olanak sağlandı. 1985 yılında 22 ilde yürürlüğe giren köy koruculuğu,
1993 yılında gönüllü köy koruculuğuyla da, yani, 13 ilde uygulanan gönüllü köy
koruculuğuyla, 35 ilde uygulanan bir uygulanım tarzına dönüştü. Gönüllü köy
korucularıyla alakalı konunun detaylarını daha sonra aktaracağım; ama, geçici
köy korucularının sayısıyla alakalı rakamları size vereceğim. Bunun sadece bu
insanları kapsamadığını, bölgedeki aşiret yapısını ve de kapalı toplum yapısını
hesaba kattığınız takdirde, çok büyük bir kitleyi ilgilendiren çok, ama, çok
önemli bir konu olduğunu siz de bileceksiniz. Hepinizin bildiği gibi, geçici köy korucu sayısı 58
993'tür. Gönüllü köy korucu sayısı ise 30 300'dür. Bugün, toplam olarak 89 293
korucu mevcuttur. Bunlar, 31 Aralık 2001 tarihiyle verilmiş olan değerlerdir.
Bunların aile yapılarını da hesaba kattığınız takdirde, 1 000 000 insanı aşkın
bir kitleyi ilgilendiren çok önemli konunun gündemde olduğunun bilinmesini
istiyorum. Köy korucularıyla alakalı konunun gündeme taşınması,
sorumluluklarının tespiti, niteliklerinin belirlenmesi, 1986 yılında çıkarılan
bir yönetmelikle belirlendi; ancak, zamanın koşulları korucuların tespitinde
nitelik aranmasına imkân vermedi. O zaman, eli silah tutan istekli herkesin, 18
yaşın üstündeki, 65 yaşındaki insanın korucu olması gerekti ve nitekim öyle
oldu. Bunların zaman içerisinde sorunları, sıkıntıları topluma yansıdı; ama,
biraz sonra aktaracağım gibi, süreç içerisinde bu olumsuzların tümü elimine
oldu. Köy korucuları, sorumluluklarını, güvenlikle alakalı
konuları, sadece köyün sınırları içerisindeki alanda yapmadılar; güvenliğin
gerektiği her yerde her türlü yükümlülüğü her türlü sorumluluğu özenle, güvenle
ve yürekleriyle yaptılar. Onların ne yaptığını bugün burada aktarmam mümkün
değil, bunu bu koltuklardan anlayabilmek de mümkün değil. Onların ne yaptığını,
onlarla birlikte bu uğraşı veren değerli güvenlik güçleri mensuplarına ve orada
yaşayan insanlara soracaksınız. Bunların yaptıklarının ne anlama geldiğini
ifade için, 1 326 kişinin şehit olduğunu,
1 830 kişinin de yaralandığını söylersem, korucuların görevlerinin
önemini anlatmış olurum diye düşünüyorum. Bugün, bu korucular, bölgelerinde, aileleri içerisinde
boynu bükük ve sıkıntılılar. Başlangıçta kendi memleketlerinde, kendi yerleşim
birimlerinde bitkisel üretim ve hayvancılık yaparak üretici bir konumda olan bu
insanlar, ne yazık ki, zaman içerisinde koruculuğu yaşam biçimi haline
dönüştürdüler ve tüketici bir sınıf oluşturdular. Güvenliğin sağlanmasından
sonraki süreçte de eski yaşamlarına dönmekteki zorluk, sıkıntılı durum, ne
yazık ki, onların da yaşamına büyük ölçüde yansıdı ve geçmişte büyük bir
özveriyle, kendilerini, canlarını, geleceklerini ve çocuklarını ülke için riske
etmekte beis görmeyen bu insanlar, şimdi, sorunlu ve sıkıntılı konumdalar. Korucuların, maaşları, ne yazık ki, onlara yetmekten
çok, ama, çok uzak. 2000 yılının sonuna kadar aldıkları maaş sadece 70 000 000
lira civarında ve bugün, ellerine geçen para da 139 000 000 ilâ 152 000 000
lira ve bu maaşı, bütün koruculara ait olan bir maaşı, en az iki üç korucu
ailesi paylaşır. Geçen süre içerisinde, değerli bir grup başkanvekilimizin
burada söylediği gibi korucular 400-500 000 000 lira maaş almıyor. Korucular,
çok sorunlu, çok sıkıntılı ve bu sorunların, sıkıntıların aşılmasının
yükümlülüğünü de bu Yüce Meclis mutlaka taşımalıdır. Korucuların tedavi giderleri yoktur, kendileri ve
aileleri tedavi edilmezler. Silahlı Kuvvetlerin hizmet eli onlara uzanır, bu
yardımı onlara ulaştırırsa, tedavi olma şansları vardır. Korucuların iaşe bedelleri yoktur. Korucuların ulaşım
bedelleri yoktur. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MEHMET SALİH YILDIRIM (Devamla) - Sayın Başkanım,
bitirmeye çalışacağım... BAŞKAN - Buyurun. MEHMET SALİH YILDIRIM (Devamla) - Korucular ulaştıkları
her yerde, gittikleri her yerde, bulundukları her yerde, güvenlik güçleri
mensuplarının yanı başında, onlarla birlikte tüm sorumlulukları paylaştılar;
azıklarını onlarla paylaştılar, sorunlarını, sıkıntılarını onlarla paylaştılar.
Onların, şimdi, devletlerinden bir güvence istemelerinden doğal bir şey yok.
Onların silahlarını çocuklarına miras olarak bırakmalarının gereği yok. Onları
tüketici bir sınıf olmaktan çıkarıp, nitelikli, üretken hale getirme
yükümlülüğümüz var. Korucularla alakalı sorunlar, sıkıntılar yaşandı. 20
360 korucu istifa etti, 36 104 korucunun işine son verildi; ancak, son on yıl
içerisinde, korucularla alakalı sorun, sıkıntı tümüyle ortadan kalktı
diyebilirim. Korucularla alakalı yıllık suç sayısı 289'dur; bu, binde 7'ye
tekabül eder ki, bu geçmişte yaşanan sorun ve sıkıntıların büyük ölçüde ortadan
kalktığının en anlamlı göstergesidir. Şimdi, korucuların devletten beklentileri vardır:
Geleceklerinin teminat altına alınmasını istemekteler; mağdur edilmemeleri
gerekmektedir. Devletten vefa örneğini istemeleri onların en doğal hakkıdır.
Bağ-Kurlu olma istemleri var tıpkı muhtarlar gibi. Bugüne kadarki ödeneklerinin
ve primlerinin devlet tarafından defaten yatırılması, geri kalan primlerinin de
onlar tarafından tamamlanması gerekmektedir. Aile ve efratlarının kamu
görevlileri gibi tedavi olma istemleri onların doğal hakkı olmalıdır. Ulaşım ve
iaşe bedelleri mutlaka sağlanmalıdır. Geçmişte, 1999 yılında ve doğu ve
güneydoğu eylem planında bu konularla alakalı sorunlar, çözüm için tasarım
haline getirilmiştir; ama, ne yazık ki yaşama geçmemiştir. Bu insanlarımızın,
tüm ülkenin, ulusun bu yüce devletten beklediği, ahde vefanın güzel bir
örneğini sergilemektir. Yüce heyete saygılar sunuyorum. (ANAP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Yıldırım. Gündemdışı ikinci söz, Eti Holding Şirvan Madenköy
Projesi hakkında söz isteyen Siirt Milletvekili Ahmet Nurettin Aydın'a aittir. Buyurun Sayın Aydın. (AK Parti sıralarından alkışlar) 2. - Siirt Milletvekili Ahmet Nurettin
Aydın'ın, Siirt-Şirvan Madenköy Projesiyle ilgili Eti Holding ve Şırnak
Valiliğinin uygulamalarına ilişkin gündemdışı konuşması AHMET NURETTİN AYDIN (Siirt) - Sayın Başkan, Yüce
Meclisin değerli üyeleri; rezerv ve tenör yüksekliği yönünden; yani, verimlilik
yönünden Türkiye'nin en verimli maden sahası olan Siirt Şirvan Madenköy Projesi
üzerinde Eti Holding ve Şırnak Valiliğinin yaptığı gizli kapaklı uygulamalar ve
şaibelerin Siirt Halkı üzerinde oluşturduğu tepkileri dile getirmek üzere söz
almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekili arkadaşlarım, bizler millet
olarak, zenginlikler üzerinde yaşayan fakir bir millet haline geldik ve ben
bunun sebebini, yolsuzluk olarak görüyorum. Yolsuzlukların üzerine gittiğimizi
iddia ettiğimiz bir dönemde, 3 Ocak 2002'de Siirt halkını şoke eden, ilgilileri
ve yetkilileri şoke eden bir yazı Siirt'e gidiyor. Şirvan madenleri, Siirt'in
canım tesisi olan Şirvan madenlerinin Şırnak Valiliğine devredildiğini yazan
yazı, Siirt halkının büyük bir tepkisine sebep oluyor ve bunun üzerine, Eti
Holdingi aradığımızda karşımıza çıkan yetkili genel müdür muavini -Siirt'in
bütün gayretleri, maalesef, gözardı edilerek- Şırnak İl Özel İdaresinin çok
güçlü ekonomik imkânlara sahip olduğunu, kaynaklarının iyi olduğunu, TPIC'ten
ciddî bir petrol kaynağına sahip olduğunu, bunun yanı sıra Dünya Bankasından da
kredi alabileceklerini ifadeyle, bu madenlerin işletilmesinin Şırnak Valiliğine
verildiğini ifade etti. Değerli milletvekilli arkadaşlarım, burada bir olay
var, bir hadise var. Haddizatında, burada valilik, işletmenin sadece yüzde
5'ine sahiptir; bu işletmenin yüzde 95'ine, maalesef, adı meçhul olan, Siirt
halkınca meçhul olan, bizlerce meçhul olan; fakat, siyasîlerce malum olan ve
bilinen bir şirket sahiptir. Değerli milletvekili arkadaşlarım, şimdi, meselenin
fevkalade hassasiyeti var. Şırnak Valiliği, burada, âdeta paravan olarak
kullanılıyor. Şimdi, geçmişte, 54 üncü hükümet döneminde, ülke kaynaklarını
harekete geçirme babından, maden sektörü üzerine eğilinmiş ve hakikaten belli
bir noktaya getirmiştik. Ondan sonra, hükümetler, bu madeni 2 kez ihaleye
çıkardı ve maalesef, yetkililer, madenci olan şirketleri yetersiz buldu, iptal
etti. Düşünün, bir şirket kuruluyor, ismi belli değil, sermayesi topu topu 20
milyar; ama, Siirt'in tek ümit kaynağı olan bir madene el koymayı hedefliyor. Değerli milletvekili arkadaşlarım, aslında,
haddizatında bu mesele çok derinlere dayanıyor. 1980'lerden beri, bir Alman
altın madeni şirketi olan Preussag -Preussag ki, dünyada sayılı, altın
madenciliği üzerinde isim yapmış bir firma- öteden beri, Şirvan madenleri
üzerinde hassasiyetle duruyor ve değerli milletvekili arkadaşlarım, Anatolia
Minerals Development Şirketinin internet sitesine bakıyoruz, burada, enteresan
bir şeyle karşılaşıyoruz. Dünyanın en büyük altın madeni şirketlerinden olan
Preussag, Şirvan'da bulunan madenden altın elde etmek istemektedir. Zira,
madende altın bulunduğuna ilişkin raporlar, Anatolia Minerals Development
Şirketinin internet sitesinde mevcuttur. Şirvan'daki, bakır, çinko ve altın ihtiva eden bu
madenin rezervi 27 000 000 ton. Maalesef, DSP Milletvekili Sayın Abdulsamet
Turgut Bey, 7 Ocak 2002 tarihinde Siirt'e gidiyor, sanki, Siirt halkına müjde
veriyormuş gibi "bu madeninizi işleteceğiz, istihdam sağlayacağız"
diyor ve zannediyor ki, Siirt halkı tarafından, bir sevinçle, heyecanla
karşılanacak; Siirt halkının ciddî bir tepkisi oluyor. Bunun üzerine,
Abdulsamet Bey diyor ki: "Şırnak Valiliğinin yüzde 5'lik olan hissesinin
bir kısmını size devredebilirim." Düşünebiliyor musunuz, Siirt'in
hudutları içerisinde olan bir maden sahası, Şırnak... Ki, Şırnak, her taraftan
maddî imkânları fevkalade olan bir ilimiz. Şırnak, bir Habur Gümrük Kapısına
sahip ki, Habur Gümrük Kapısını, ben, Mısır'ın Nil deltasına benzetiyorum;
etrafına bereket ve neşvünema saçan bir gümrük kapısı. Öbür taraftan, bir TPIC
var. Bu TPIC'in durumu herkesçe malum. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sonuçlandırırsanız sevinirim... AHMET NURETTİN AYDIN (Devamla) - Değerli arkadaşlar,
yani, burada, fevkalade ölçüsüz bir iştahlılık var. Şırnak'ın asfaltit
kömürleri var, Habur'u var, TPIC petrol şirketleri var ve ciddî kaynakları
varken, Siirt'in yegâne maden kaynaklarına el konmak isteniyor; yani, bu, şuna
benziyor: Adamın birinin 99 koyunu varken, tek koyunlu bir adamın malına göz
dikmesine benzer bir şey. Yani, Şırnak'ın bu imkânları yanında, Siirt'te, gerek
meslek kuruluşları gerek sivil toplum örgütleri ve Siirtlinin bulunduğu her
yerden, ciddî manada bir çığlık, bir feryat kopuyor ve inanınız ki, bütün Siirt
halkı, şu an buna kilitlenmiştir. Bütün Siirt basınının tek gündemi, bütün
manşetler Şirvan madenleri. Değerli arkadaşlarım, biz, size, şunu açık ve net
söylüyoruz. Şırnak Valiliğiyle yapılmış olan protokol feshedilip, Siirt
Valiliğiyle yenilenmediği müddetçe, Siirtlinin öfke ve hiddetini
dindiremezsiniz. Özellikle Sayın Cumhurbaşkanımıza ve Sayın Başbakanımıza konu
iletilmiştir. Ümit ve temenni ediyoruz ki, bir an evvel, bu
yolsuzluğun önüne geçilir ve bu madenin gerçek sahibi olan Siirt İl Özel
İdaresine, Siirt halkına devredilir. Yüce Heyetinizi candan saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Çok teşekkürler Sayın Aydın. Gündemdışı konuşmaya hükümet yanıt verecek mi? Sayın Yıldırım, isminizi gördüm, bir şey mi
söyleyeceksiniz? MEHMET SALİH YILDIRIM (Şırnak) - Sayın Başkan, müsaade
ederseniz, bir iki kelimeyle bir açıklama yapmak istiyorum. BAŞKAN - Yerinizden kısa bir açıklama yapmak
istiyorsunuz... Buyurun. MEHMET SALİH YILDIRIM (Şırnak) - Teşekkür ederim
Değerli Başkan. Ben, Siirt Milletvekili Değerli Nurettin Aydın'a
teşekkür etmek istiyorum; konuşmasında çok haklı bir konuya değindi, Şırnak'ı
da birkaç kez tekrar ettiği için, bir iki kelimeyle açıklama gereği duydum.
Şükranlarımı sunuyorum Sayın Başkan. Bu konuyla alakalı benim bilgilerim de, televizyonda bu
konunun yayınından sonradır. Bu konu üzerine, Şırnak Valisiyle
irtibatlandığımda, kendi kaynakları, prosedür olanakları itibariyle, Dünya
Bankasıyla ve dış olanaklarla irtibat sağlanmasının daha kolay olduğunu, bu
prosedürü, Siirt Valiliği ve Özel İdaresiyle birlikte yürüttüklerini, bu
hizmetin de, getirilerinin de tümünün Siirt'te olacağı söylediler. Benim için, bu konuda Siirt'in hukuku da, en az
Şırnak'ın hukuku kadar önemlidir. Önemli olan, yasal mevzuata uygunluktur,
ahlakî prosedürlere uygunluktur. Teşekkür ederim Sayın Başkan. BAŞKAN - Ben de teşekkür ediyorum. Efendim, gündemdışı üçüncü söz, sosyal güvenlik
kurumlarında emekliliğe kademeli geçiş hakkında söz isteyen İstanbul
Milletvekili Osman Kılıç'a aittir. Buyurun Sayın Kılıç. (DSP sıralarından alkışlar) 3. - İstanbul Milletvekili Osman
Kılıç'ın, sosyal güvenlik kurumlarında emekliliğe kademeli geçiş
düzenlemelerine ilişkin gündemdışı konuşması OSMAN KILIÇ (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; sosyal güvenlik kurumlarında emekliliğe kademeli geçiş
düzenlemeleri hakkında görüş ve önerilerimi sunmak üzere kişisel olarak söz
almış bulunmaktayım; sözlerimin başında sizleri, işçi, memur, kamu görevlisi,
esnaf, çiftçi tüm sigortalı yurttaşlarımızı saygıyla selamlıyorum. Sayın üyeler, bildiğiniz gibi, 1999 yılında sosyal
güvenlik kurumlarında yapılan düzenleme, çalışanların yoğun ve sert
tepkileriyle karşılaşmış ve Anayasa Mahkememizce kademeli geçiş düzenlemeleri
iptal edilmiştir. İlk kez sigortalı olacaklar için öngörülen kadın 58, erkek 60
yaş koşulları iptal edilmemiştir. Bu yaş koşullarının Anayasaya uygun bulunmuş
olsa da, ülkemiz çalışma şartlarına, demografik yapısına, verilerine göre ne
kadar gerçekçi ve adil olduğu ayrı bir tartışma konusu olduğu ve bugün için
gündemimizde olmadığından bu konuya girmeyeceğim; ancak, Yunanistan'la
kıyaslama yapmakla yetineceğim. Yunanistan'da ortalama ömür yaşı 78, ortalama emeklilik
yaşı ise 62,5'tur; yani, emekliler 15 yıl yaşamaktadırlar. OECD ülkeleri
ortalamaları da bu civardadır. Ülkemizde ise, ortalama ömür yaşı 69 yıldır.
Çalışanlarımızın Yunanistan'da ve OECD ülkelerindeki gibi onbeş yıl emekli
olarak yaşayabilmesi için ortalama 54 yaşında emekli olmaları gereklidir. Bu
da, kadının 53, erkeğin 55 yaşında emekli olmasını gerektirmektedir. Şahsen,
58-60 yaş hedeflerine karşı değilim; ancak, bu yaşların hedef olarak alınması
ve örneğin, 53-55 yaşlarla başlanılıp, iki aşamalı kademelendirmeyle 58-60
hedef yaşa ulaşılmasının daha uygun olacağını düşünüyorum; dünyada da, bu,
böyle uygulanmaktadır. Bu yaklaşımın son örneğini İtalya uygulamıştır. İlk kez
sigortalı olacaklar için 1996 yılında ve 2000 yılında iki aşamada hedef
yaşlarına kademeli olarak geçiş uygulanmıştır. Bu uygulamada en büyük desteği
de sendikalardan görmüştür. Sayın milletvekilleri, Anayasa Mahkemesinin kademeli
geçişleri iptal kararı, gerekçeleri ve daha önceki kararları dikkatlice
incelendiğinde, bu kararlarda çıkış yollarını ve seçenekleri görmek, bulmak
olanaklıdır. Yüce mahkemenin kararlarından yola çıkarak iki yol izlenebilir
düşüncesindeyim. Birinci yol, mevcut sigortalıların eski hükümlere tabi olarak
emekli olmaya devam etmeleri yöntemidir. İkinci yol ise, mevcut sigortalıların,
makul, ölçülü ve adil bir kademeli sistemle emekliliğe geçişini sağlayacak
yöntemdir. Kanaatimce, ne tür kademelendirme yapılırsa yapılsın, sigortalılar
arasında adaleti, hakkaniyeti tam olarak sağlamak mümkün olamayacaktır. Hepsi
aynı hükümlere tabi olanlar arasından emekliliğine iki yıl ve daha az
kalanların eski hükümlere tabi tutulması, daha fazla süresi kalanlara ise
farklı farklı yeni yükümlülükler getirilmesinin eşitlik, adalet ve hakkaniyet
ölçüsü neye göre belirlenecektir ve bunu kim belirleyecektir. Nitekim, Anayasa
Mahkemesi, yeni yaş ve prim yükümlülükleri getiren kademeli geçişi makul, adil,
ölçülü bulmayarak iptal etmiştir. Bu nedenle, konuya öncelikli yaklaşım biçimi,
kanun yürürlüğe girdiğinde sigortalı olanların, kazanılmış hak anlayışı ve
yorumuyla, değişiklikten önceki hükümlere tabi tutulması yaklaşımıdır. Anayasa
Mahkemesinin gerekçeli kararında da bu olasılık yönünde değerlendirilecek
görüşler yer almaktadır. Gerekçeli iptal kararı, sigortalıların, daha önce
yasayla kesinleştirilen emeklilik yaşının önceliğini ve önemini
vurgulamaktadır. Böylesi bir olasılıkta, sosyal güvenlik kurumlarının malî
dengelerinin, aktuaryel dengelerinin oluşumuna kadar, dünyada uygulandığı ve
bizde de işsizlik sigortasında görüldüğü gibi, devlet katkısı da öngörülebilir.
Esasen, SSK ve Bağ-Kurun sorunu, primleri tahsil etmek ve tüm istihdamı kayıt
altına almak sorunudur. Bu sorun çözülebildiğinde, malî dengelerde ve
aktif-pasif sigorta dengesinde büyük bir iyileşme sağlanacaktır. Sayın milletvekilleri, tercih olarak mutlaka bir
kademeli geçiş yapılması düşünülüyorsa, yapılacak düzenlemeler, çalışanlarca
makul ve kabul edilebilir olmalıdır. Anayasa Mahkemesi 4447 sayılı yasayla
düzenlenen emekliliğe kademeli geçişleri iptal ederken, sadece iki kademeli
geçiş düzenlemesini adil, ölçülü ve makul bulmuş, bu düzenlemeler için iptal
istemini reddetmiştir. Bu sistemde, prim ödeme gün sayıları ve yaş koşullarına
erişmek için 2'şer yıllık kademeler öngörülmüş ve her kademe için mevcut
kadın-erkek sigortalılara ortalama 1'er yaş ilave koşul getirilmiştir, hatta
bazı kademelerde, erkekler için yaş artışı öngörülmemiştir. Bu sistemi,
sigortalılık süresi, prim ödeme gün sayısı ve tam yıl hizmet süresi baz
alınarak, iptal edilen tüm kademeli geçişlerin yerine uygulamak mümkündür
kanaatindeyim. Bu sisteme göre, tarafımdan örnek bir kanun maddesi
taslağı oluşturulmuş, ayrıca sigortalılık süresine ve prim ödeme gün süresine
göre sigortalıların nasıl etkilendiğini gösteren bir tablo düzenlenmiştir. Bu
tabloda ortaya çıkan sonuç, gerek sendikaların gerek bakanlığın çalışmasına
oldukça yakın olmakla beraber, sigortalılar lehine olmak üzere, farklılıklar
içermektedir ve aynı zamanda Anayasa Mahkemesince, Anayasaya uygun bulunan bir
modele dayanmaktadır. Sayın üyeler, emeklilik yaşının yükseltilmesi ve mevcut
sigortalıların kademeli bir sistemle emekliliğe geçişini öngören bir örnek de,
1986 yılında Sayın Özal tarafından yapılan düzenlemedir. Bu örneğin de yeniden
değerlendirilmesi yararlı olacaktır. Her halükârda yapılacak düzenlemeler,
çalışanlarca makul ve kabul edilebilir olmalıdır. Sosyal taraflarca kabul
edilmeyen, üzerinde uzlaşma sağlanmayan bir düzenleme, tek yanlı olarak
uygulanmaya konulmamalıdır. İşçi kökenli ve demokratik solcu bir milletvekili
olarak, bu uzlaşıya bir nebze katkım olabilmesi, beni sonsuz mutlu kılacaktır. Sayın milletvekilleri, emekçilerin yoğun, sert
tepkileri ve Anayasa Mahkememizin iptal kararıyla görülüyor ki, bu konuda da
ölçü kaçırılmıştır. Ülkemizde emeğin hakkının verilmesinin öncüsü, önderi ve
yılmaz savunucusu, aynı zamanda kendisi de bir emekçi ve SSK emeklisi olan
Sayın Başbakanımızın, ilgililere, gerekli düzeltme talimatını verdiğine ve
bizzat takipçisi olacağına inancım tamdır. Bu duygularla, sizleri ve tüm emekçilerimizi saygıyla
selamlıyorum. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Kılıç. Alınan karar gereğince, sözlü soruları görüşmüyor ve
gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmına geçiyoruz. Önce, yarım kalan işlerden başlayacağız. V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER 1. - İzmir
Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın;
Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un;
Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali
Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in;
İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili
Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik
Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232,
2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S.Sayısı : 527) BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Tekliflerinin görüşülmeyen maddeleriyle
ilgili komisyon raporu Başkanlığa verilmediğinden, teklifin görüşmelerini
erteliyoruz. Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilatı
Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakerelerine
başlayacağız. 2. - Kamu
Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilatı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilatının Kurulması ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilatının Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile aynı mahiyetteki kanun teklifinin
müzakerelerine başlayacağız. 3. - Sosyal
Güvenlik Kurumu Teşkilatının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilatının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısı; Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş ve Üç Arkadaşının Sosyal
Güvenlik Kurumu Teşkilatının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/755, 1/689,
2/699) (S. Sayısı : 666) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısının müzakeresine başlayacağız. 4. - Türkiye
İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş
Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve
Bütçe Komisyonları Raporları (1/754, 1/692) (S. Sayısı : 675) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar
Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar
Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı
Mahiyetteki Kanun Tasarısının müzakeresine başlayacağız. 5. - Esnaf ve
Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu,
Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/756, 1/691)
(S. Sayısı : 676) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616
Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısının
müzakeresine başlayacağız. 6. - Sosyal
Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma
ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/753, 1/690)
(S.Sayısı : 685) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname, Devlet Memurları Kanunu, Harcırah Kanunu ile
Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Plan ve Bütçe
Komisyonları raporlarının görüşmelerine başlıyoruz. 7. -
Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname, Devlet Memurları Kanunu, Harcırah Kanunu ile Genel Kadro ve Usulü
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/593) (S. Sayısı:
643) (1) (1) 643 S.
Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir. BAŞKAN - Komisyon?.. Burada. Hükümet?.. Yerini aldı. Komisyon raporu, 643 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır. Sayın milletvekilleri, İçtüzüğün 72 ve 81 inci
maddelerine göre, gruplar adına birer üyeye, komisyona ve hükümete 20'şer
dakika, şahıslar adına iki üyeye 10'ar dakika söz vereceğim. Tasarının tümü üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubu adına Sayın Ergün Dağcıoğlu; buyurunuz efendim. (AK Parti sıralarından
alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakanlık Denizcilik Müsteşarlığının
kuruluş ve görevleri hakkında 643 sıra sayılı kanun tasarısının tümü üzerinde
AK Partinin ak görüşlerini ifade etmek üzere huzurunuzdayım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Bilindiği üzere, 491 sayılı Denizcilik Müsteşarlığının
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede, maalesef ne bir
denetim ne de bir araştırma, planlama ve koordinasyon birimi öngörülmemiştir
bugüne kadar. Bu da, uygulamalarda yıllardır, hakikaten kabul etmek lazım ki,
birtakım sıkıntılara sebep oluyordu. İşte, bugün tartışacağımız bu tasarıyla,
eksiği ve noksanıyla bu sıkıntıları izale edeceğini beklediğimiz bazı yeni
düzenlemeler yapılmaktadır. Bu anlamda AK Parti olarak, tasarının elbette ki
eksikliklerini eleştirirken, her zaman olduğu gibi, tasarıya yaklaşımımızın
olumlu olacağını ve yapıcı eleştiriler getireceğimizi ifade etmek istiyorum.
Ayrıca, sözlerimin hemen başında, grup olarak, bu camiayla ilgili her türlü
iyileştirmenin de her zaman yanında olacağımızın bilinmesini arz ediyorum;
ancak, bu konuşmamda, çok önemli olduğuna inandığım bir konuya, yani, Gemi
Trafik Yönetim ve Bilgi Sistemi Projesine bir kez daha değinmek istiyorum. Bu
itibarla, konuşmamın olabildiğince belli bir disiplin ve uyum içerisinde
olabilmesine dikkat etmek suretiyle, genelde, Denizcilik Müsteşarlığı ve
denizcilik sektörünü bütünüyle ve denizcilik camiasını ilgilendiren hususlarda,
gerek bütçe gerek kanun tasarıları ve gerekse uluslararası ilişkiler
çerçevesinde, Türkiye Büyük Millet Meclisinde yaptığım konuşmaları referans
göstermek suretiyle konuşmamı sürdürürken; özelde de bir emekli paşamızın
şahsıma gönderdikleri mektuba ve eklere temellendirmek suretiyle konuşmamı
sürdüreceğim. Arkadaşlar, sözü edilen tarihte -yani, mektupta sözü
edilen tarihte- Genel Kurulda yaptığım konuşmada, Gemi Trafik Yönetim ve Bilgi
Sistemi (GTYBS) Projesi bağlamında, etüt ve proje işlerinin, Başbakanın; yani,
o zamanki Başbakan Sayın Mesut Yılmaz'ın imzasıyla 5 Şubat 1998 tarihli
talimatlarıyla, ihale edilmeksizin, İTÜV/SAM'a, yani, İstanbul Teknik
Üniversitesi Vakfı ve Savunma Araştırmaları Merkezine verildiğini; söz konusu
merkezin bu amaca yönelik olarak, Turbo Proje Ofisini kurduğunu belirtmiş ve bu
yaklaşımın bazı soruları akla getirdiğini ifade etmiş ve o gün için,
cevaplandırması için, şu soruları Sayın Bakana arz etmiştim: "Söz konusu
hizmetlerin realize edilmesi için firmaya ne kadar ücret öngörülmüştür, ödenen
miktar ne kadardır Sayın Bakanım" demiştim. Ayrıca "bir iş termin
planı bulunmakta mıdır, denetime tabi tutulmakta mıdır, denetim yapılmaktaysa
sorumlu otorite hangi kuruluştur" demiştim, defalarca sordum. "İhaleyi
alan kuruluşun sorumluluklarını yerine getirmemesi halinde bir müeyyidesi
bulunmakta mıdır, varsa bu müeyyide nelerdir, nelerden oluşmuştur" demiş
ve benzeri sorular sormuştum. Sayın Bakanım, bugün gelinen son noktada, proje gerek
ilk hali ve gerekse Marmara Denizini de içine alan son haliyle -ki, Marmara
Denizini de içine aldırdığınız için teşekkür ediyorum- ilgili; yani, iki
aşamalı olarak teknik şartname, ihale, uygulama, işletmeye alma ne durumdadır,
hangi safhadadır? Sayın Bakan, sorduğum sorulara cevap verir ve Genel Kurulu
bilgilendirirseniz memnun olurum. O gün de bazı sorularıma maalesef cevap
alamamıştım. Konuşmamın bütünlüğünün bozulmaması, konunun çok daha iyi
anlaşılması ve projeye ilişkin olarak, ülkemizin maddî ve manevî ne kadar
önemli zararlara uğratıldığını anlamak bakımından, izninizle, burada, tekrar,
az evvel bahsettiğim değerli amiralin şahsıma göndermiş olduğu mektuptan
alıntılar yapmak istiyorum. Bu vesileyle, Yüce Parlamentonun ve milletimizin
huzurunda Sayın Amiral Ömer Şentürk Paşamıza şükranlarımı sunuyorum, sağ
olsunlar, kendilerinin mektuplarından bazı bölümleri aktarıyorum; diyorlar ki:
"Her nedense, İstanbul için çok büyük bir potansiyel tehlike arz eden
boğazların gemi trafiği sorunları ve bu hususta yapılması gerekli çalışmalar
ilgililerce fazla ciddîye alınmamıştır. Müsteşarlık makamınca da onaylanan
çalışma planına göre, Mayıs 1999 senesinde proje tamamlanarak, teslim
tecrübelerine başlanılacaktı." Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; işte, bu
noktada, mektuba dikkatlerinizi istirham ediyorum. Sayın Amiral diyor ki:
"Müsteşarlıkta proje çalışmalarımızın -kendisi de, Müsteşarlıkta Müsteşar
Yardımcısı iken- son aşamasına gelindiğinde, 2 Ocak 1998 tarihli, Hürriyet
Gazetesi yazarı Sayın Ertuğrul Özkök'ün, Politika köşesinde 'Sayın Güven
Erkaya'ya Çok Özel Görev' başlıklı yazısı yayımlanmıştır." Her nedense, böyle bir yazının yayımından sonra veya o
tarihe isabet eden günlerde, o zamanki Denizcilik Müsteşarımız Prof. Dr. Sayın
Reşat Özkan, Müsteşarlıktaki çalışmalarını bir nevi gözardı etmek suretiyle;
yani, o güne kadar yapılan çalışmaların tamamını bir nevi gözardı etmek
suretiyle, bu projeyle ilgili olarak, Turbo Proje Ofisinin kurulmasını ve
Boğazların emniyetiyle ilgili çalışmaların bu kurulacak yeni ofisçe
yürütülmesinin en büyük destekçisi olmuştur. Şimdi, Müsteşarlıkça yürütülen ve çalışmalarının son
aşamasına gelinmiş bu projenin, birden bire, yeni kurulacak olan Turbo Proje
Ofisine devredilmesi gerekçelerini, hâlâ ne ben ne de ilgililer anlayabilmiş
değildir Sayın Bakanım. Değerli milletvekilleri, burada, sırası gelmişken,
kendimce önemli saydığım bir hususu sizlerle paylaşmak istiyorum: Bakın, bu
olaydan bir müddet sonra, Paşamız ve Müsteşar, her nedense, kurumdan
ayrılmışlardır. Şimdi, hemen bir soruyu Genel Kurulun gündemine
getiriyor ve Sayın Bakanımızdan şu soruma ayrıntılı bir cevap vermesini
kendilerinden hassaten rica ediyorum: Proje, yani, Gemi Trafik Yönetim ve Bilgi Sistemi Projesi öngörülen termin
programına göre, Mayıs 1999 tarihi ile
bugünkü tarih arasında yaklaşık ikibuçuk yıl, yani, otuz küsur ay
geçmiştir. Neden bu kadar zaman geçmiştir? Bu gecikmenin nedenlerinin, somut,
ayrıntılı bir şekilde, Türk Boğazlar bölgesindeki can, mal ve çevre
güvenliğiyle, proje maliyetleriyle, seyir emniyetiyle ilgili olarak,
uluslararası ilişkilerin IMO bağlamında değerlendirilmesinin çok önemli
olduğunu düşünüyorum Sayın Bakanım. Ayrıca, bu gecikmenin maliyete etkisi nedir
ve dolar karşısında Türk Lirasının değer kaybını da dikkate alarak,
devletimize, ülkemize ne gibi ilave ekonomik yükler getirmiştir; bunu da merak
ediyorum ve cevaplarını arıyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Şentürk,
Sayın Ertuğrul Özkök'e gönderdikleri mektupta, kısa özgeçmişlerini de
göndermişler. Olayın vahametini daha iyi anlayabilmek için, Hürriyet Gazetesi
Başyazarı Sayın Özkök'e gönderdikleri mektubun bazı bölümlerini okuyorum ve
sizleri ve kamuoyunu, tekrar tekrar, bu çok önemli mektuplaşma süreciyle ilgili
olarak düşünmeye davet ediyorum. Bakın, Sayın Amiral, mektubunda, Boğazların gemi trafik
kontrolünün çağımıza uygun, modern bir şekilde yapılabilmesi için, proje
sorumluluğunun Bakanlar Kurulu kararıyla Denizcilik Müsteşarlığına verildiğini;
yine, Millî Güvenlik Kurulunun 388 sayılı kararlarıyla, Boğazlarla ilgili
yapılması öngörülen çalışmaların maddeler halinde belirlendiğini; Denizcilik
Müsteşarlığının, bu maddelerde belirtilen çalışmaları hakkında belirli
aralıklarla ilgili makamlara ve Millî Güvenlik Kuruluna bilgi verdiğini;
herhangi bir şirkete teklif hazırlatılmadığını; 200 000 000 dolarlık bir
yatırımın sözkonusu olmadığını; Deniz Kuvvetleri Komutanlığının fiyatı az
bularak itiraz etmediğini ve böyle bir yetkisinin de zaten olmadığını, ancak,
görüş ve tavsiyede bulunabileceğini ve radar sayılarının azaltılarak fiyatın
100 000 000 dolara indirildiği hususunun da doğru olmadığını ifade ediyor. Öte
yandan, anılan projenin 10 000 000 dolara da, 100 000 000 dolara da
çıkabileceğini bu hususta birazcık teknik bilgisi olan her şahsın
anlayabileceğini; çünkü, Boğazlardaki gemi trafik kontrolünün, hangi şartlarda,
projeden nelerin istenildiğine ve kabul edeceğiniz risk faktörüne göre
maliyetinin sürekli değişiklik arz edebileceğini; şayet, siz, Boğaza konulacak
3 adet radarla projenin isteklere cevap verebileceğini teknik olarak yeterli
görüyorsanız, bu projeyi 15 milyon dolara mal edebileceğinizi; hayır, ben, daha
mükemmel olsun, istediğimiz gibi olsun diyorum diyorsanız, Boğazları yüzde yüz
bir radar kapsaması altında tutuyor, hatta, boğazın çok riskli bölgelerini
-hepimizin bildiği- bindirmeli radar alanında tutmayı öngörüp risk faktörünü de
sıfırlamaya müteallik bir çalışma düşünüyorsanız, o zaman, 15 milyon dolara
değil 100 milyon dolara da mal edemeyeceğinizi... Şimdi, bütün bunların, projeden isteklerinize paralel
olarak değişebileceğini söyleyebiliriz. Buna da, Sayın Amiral -bu
söylediklerim, Sayın Amiralin, bu konuda üstat, otorite olan Amiralin kendi
ifadeleri- diyor ki: "Bir örnek vermek gerekirse: Siz, bir araba
alacaksınız. 2 milyar Türk Lirasından 20 milyar Türk Lirasına kadar araba var.
Önemli olan, sizin ihtiyacınızı karşılayacak en uygun aracın hangi şartlarla ve
ne kadar liraya alınabileceğinin tespitinde karar vermenizdir." Dolayısıyla, önemli olanın, Boğazlar gibi çok önemli
stratejik bir bölgede gemi trafik kontrolünün, çağımıza uygun teknolojiyle
belirlenen ve öngörülen şartlardaki kontrollerin emniyetli bir şekilde
yapılabilmesinin sağlanmış olduğudur. Teknik şartname çalışmalarının 15 Ocak 1998 tarihine
kadar bitirilmesinin hedef olarak alındığını; proje ihaleye çıkarıldıktan
sonra, alınan teklifler değerlendirilip ilgili makamlara sunulduktan sonra,
Boğazlardaki gemi trafik kontrolü projesinin kontratının da 1998 Nisan sonuna
kadar imzalanmış olacağını; sonuç olarak da, projenin faaliyete 1999 senesinin
-demin de ifade ettiğim gibi, Mayıs 1999 tarihi demiştim- ilk yarısında
geçmesinin planlandığını -bu ne; hâlâ bitmesini planladığımız bir radar
sisteminin 1999'un mayıs ayında bitirileceğinin planlandığını konuşuyoruz-
kısaca, projeyle ilgili çalışmalarının özetinin bu olduğunu; bu projede,
Müsteşarlığın Muhabere ve Elektronik Dairesi Başkanlığı başta olmak üzere,
ilgili diğer kuruluşlar ile Kıyı Emniyeti ve Gemi Kurtarma Genel Müdürlüğünden
Genel Müdür Yardımcısı ve Yönetim Kurulu Üyesi emekli Tümamiral Varol Atalay
başta olmak üzere, mesleklerinde ihtisaslaşmış pek çok personelin çalıştığını
ifade ediyor ve "bu projede sorumlu çalışanlar olarak, lütfen, benim ve
emekli Tümamiral Varol Atalay'ın özgeçmişlerine bir bakın" diyor Sayın
Amiral. Kendisi de bir emekli tümamiral, Varol Atalay da bir emekli tümamiral
ve hem de bunlar, mühendis kişiler ve bu işin teknokratı durumunda olan
insanlar. Yani, burada, bu mektubunda, Paşamız, bu kariyerdeki,
bu donanımdaki kişilerin, bedava sayılabilecek şekilde ürettikleri hizmeti bir
anda kesip, bir anda durdurup, yok sayıp, Sayın Mesut Yılmaz'ın talimatıyla,
trilyonlarca liraya İTÜV/SAM'a ihale edilmeksizin verilmesini ve Turbo Ofiste
bu işi yürüten kişilerin meslekî kariyerlerini ve kendi, yani, müsteşarlığımız
personelinin meslekî kariyerini, üzülerek mukayese ediyor zannediyorum. Ayrıca, bu mektupta, açıkça anlaşılacağı üzere,
Paşamızın düşünceleri ile benim yıllardır bu kürsüden dile getirdiğim tespitler
tam bir uyum içerisindedir. Yani, uzman olan otoriterler ile kendi Parti
Grubumuz adına yaptığım konuşmalarda bizim bakış açımızın, bizim penceremizin
tam bir örtüşme halinde olduğunu anlatmaya çalışıyorum. Sayın milletvekilleri, Emekli Tümamiral Varol Atalay'ın
da, bağlı kuruluş olan Kıyı Emniyeti Genel Müdür Yardımcılığı ve Yönetim Kurulu
üyeliği görevlerinden -aynen müsteşar ve biraz evvel verdiğim müsteşar ve
müsteşar yardımcısı gibi- Devlet Bakanı -o zaman Doğru Yol Partisindeki, şimdi
Anavatan Partisindeki- Sayın Burhan Kara zamanında, o dönemde ayrılmış
olduklarını, ilginç bir tesadüfle öğrenmiş bulunuyorum. Hayret bir şey!.. BAŞKAN - Sayın Dağcıoğlu, tam tersi... Sayın Burhan
Kara'yla ilgili, biliyorum, bir dil sürçmesi olmuştur. Yanlış olmasın diye... MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Devamla) - Nasıl Sayın
Başkan?.. Yani, süremi kullanmıyorsanız, sormak istiyorum... BAŞKAN - Hayır, hayır... Ben, o sürenizi veririm de,
Sayın Burhan Kara'yla ilgili "Doğru Yol Partisinden Anavatan
Partisine" dediniz. Şimdi ben... MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Devamla) - Yani, bu sırada,
anladım ben, takdim tehir... BAŞKAN - Hayır, ben hatırlatmazsam, biraz sonra nasılsa
söz isteyeceksiniz . Onun için söyledim. Buyurunuz. MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Devamla) - Söz isteyecek ve
düzeltecek; haklısınız, doğru söylüyorsunuz. Yani, o zamanlar kendisiyle ilgili
gensoru önergesi veren partiye bugün intikal etmiş olan bir bakandan
bahsettiğim anlaşılmıştır zannediyorum. Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Önemli olan, Sayın Burhan Kara'nın zamanında, sapır
sapır, hayret edilecek bir şey, hazan yaprağı misali, ülkemizde bu alanda
otorite olan birçok üst düzey teknokratın, süratle ve teker teker görevinden
ayrıldıklarını görüyoruz. Sayın milletvekilleri, işte, bu mektuptan sonra, Türk
Ordusunun kalitesi ve ülke sorunlarına karşı duyarlılığına, bende var olan
derin muhabbet ve saygının katlanarak arttığını ifade etmek istiyorum; çünkü,
Allah'a şükür, hiç değilse, ülkemizde, yaptığı işi, dersini çalışarak yapan bir
müessesenin varlığını görüyoruz hep birlikte. Evet Sayın milletvekilleri, konuşmamın omurgasına bu
mektubu kasten oturttum. Şimdi soruyorum; zamanın Başbakanı Sayın Mesut Yılmaz'a
ve Sayın Bakana soruyorum, şimdiki Bakanımıza da soruyorum: Daha önce de iki
kez gündeme getirdiğim gibi, Sayın Yılmaz, Başbakan olarak yasaları, hukuku,
uluslararası ilişkileri, mutlaka, benden daha iyi biliyor; ihtisasa, uzmanlığa,
ülkemizin çıkarlarına benden daha duyarlı olması ve böyle bir yaklaşım
sergilemesi gerekirken, neden böyle davranmamış ve sayın amirallerimizin
değindiği yanlışlıklara düşülmüştür, bir türlü anlayamıyorum. Etüt-proje neden Müsteşarlıktan alınmıştır ve neden
ihale edilmeksizin İTÜV/SAM'a verilmiştir? Devlet kasasından ne kadar para çıkmıştır? Sayın Bakan,
şimdi, size de soruyorum, sadece o zamanki bakanlara ve başbakanlara değil.
Devlet kesesinden ne kadar para çıkmıştır, bu para niçin çıkmıştır ve hangi
fasıldan ödenmiştir? Bunun da altının çizilmesi gerekiyor. Neden ihaleye çıkılmamış, ihtisasa, uzmanlığa riayet
edilmemiştir? Bugün itibariyle, otuz aylık gecikmenin hesabını da kim
verecektir? Ülke çıkarları gözetilmeden yapılan manipülasyonların
hukukta bir karşılığı yok mudur acaba? Adalet, hukuk, yasalar, sorumluluk, devletin devamlılık
ilkesi şayet uygulanmıyorsa, bunlar ne anlama gelir? Görevi ihmal, savsaklama,
devletin çıkarlarının korunması, haksızlığın, yasadışılığın üzerine gidilmemesi
suça iştirak anlamına gelmez mi Sayın Bakan? Sayın Bakana bu soruları soruyor
ve cevaplarını bekliyorum. Değerli arkadaşlar, konuşmamın bütününden onlarca soru
sorabilirsiniz, onlarca soru çıkarabilirsiniz; ama, sorudan öte, ne sonuç
alındığı çok daha önemlidir diye düşünüyorum. Evet, yasa yapma ve denetim gücünü elinde tutan
Parlamento neden kamuoyu nezdinde büyük itibar kaybına uğradı; siyaset kurumu
neden zedelendi, yara aldı; milletimiz, siyasete de, siyasetçiye de neden çok
soğuk duruyor diye kendi kendimizi hiç sorgulamayacak mıyız allahaşkına?!
Gerçi, sonuçta, milletimiz, elbette, biz sorgulamasak da, sandıkta iyi ile
kötüyü ayırıp, ona göre karar verecektir diye düşünüyorum; ama, kendileri kara,
kapkara bir ruh haliyle tetikçilik yapmak suretiyle, sipariş alıp, aldıkları
siparişleri sözde adreslere teslim ettiğini zannedenler, ak yüzlü, tayyip
insanların üzerinde bir nokta dahi olumsuz işaret koyabilir mi? Bu yaklaşım,
milletimizin ortak kolektif aklına, milletin sağduyusuna büyük bir haksızlık
değil midir allahaşkına?! Evet, arkadaşlar "keser döner, sap döner"
diye bir sözümüz var ya... Bir gün gelir, hesap döner. Bumerang gibi, iftira
silahı, gelip, iftira atanları vuracaktır mutlaka ve milletimiz, kararan
gecelerin sabahının yakın olduğunun şuurunda, ak bir sabahla uyanacaktır. Bu,
aziz milletimizin, analarının ak sütü gibi haklarıdır; çünkü, bu, aynı zamanda,
halkın da iktidarının adıdır ve adı olacaktır halk iktidarının. Şimdi, sırası gelmişken tekrar soruyor ve sorularıma,
bir dizi soruma cevap arıyorum: Sayın Yılmaz, 28 Şubatın hemen sonrasında,
konuyla ilgili uygulamalarınız, görevlendirmeleriniz, hukukun dışına çıkma
konusunda gösterdiğiniz cesaretiniz ve slalom kabiliyetiniz, bugün demokrasi
konusunda, hukuk devleti konusunda takiyye yaptığınız anlamına geliyor diye
yorumlayanlar haksız mı sayılırlar diye soruyorum. Güçlü olanın haklı olmadığı, haklı olanın güçlü olduğu
bir Türkiye özlemimiz olmalı ve uygulamalarımızla buna hizmet etmiş olmamız
gerekmez mi? Şimdi, 312'ler konuşuluyor, birtakım demokratikleşme ve
insan hakları ve özgürlüklerle ilgili maddeler ve uyum komisyonlarının
çalışmaları konuşuluyor. O zamanki gösterdiğiniz slalom kabiliyetlerini burada
da ibretle izleyeceğiz. Sayın Bakanım, size gelince: Bugüne kadar, Yüce
Meclisin çatısı altında, demokrasinin mabedi olan bu kutsal çatı altında,
müsteşarlık ve denizcilik sektörüne ilişkin birçok soru sordum. Sayın Bakanım,
bu konu zatıâlinizle ilgilidir. Bu kutsal çatı altında, müsteşarlık ve
denizcilik sektörüne ilişkin birçok soru sordum, müspet, yapıcı eleştirilerde
bulundum ve uygulanabileceğini gördüğüm birtakım öneriler sundum. Şimdi, bu
yüzde 6,5'luklar, yüzde 15'lik paylar, GTYBS'yle ilgili meseleler, Marmara
Denizini de hinterlandına alması gerektiği radar kontrolünün meseleleriyle
ilgili -sağ olun, sizin de bizim görüşlerimize itibar ettiğinizi gördüğüm-
birçok çalışmalarımız oldu. Meclis tutanaklarından bunların temin edilmiş,
üzerinde çalışılmış ve bu sorularımızla ilgili, bize de bugüne kadar birtakım
bilgiler verilmiş olmalıydı. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Lütfen sonuçlandırınız. MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Devamla) - Sonuçlandırıyorum,
teşekkür ediyorum. Kaldı ki, bütün bunların Meclis kürsüsünden
açıklanmasını ve sadece şahsıma değil, tüm kamuoyunun bilgisine sunulmasını
isterdim. Zatıâlinize teşekkür ediyorum, Ergün Dağcıoğlu'na münhasır bir
brifing verilmesini Müsteşarlığa tembih etmişsiniz, bu nezaketinizi takdirle
karşılıyorum; ama, benim buradan sorduğum sorular, kamuoyu nezdinde
bilgilenilmesi açısından, buradan yazılı ve sözlü olarak cevaplandırılması
gerekir kanaatimi de ifade etmek istiyorum. Sayın Bakanım, gerek TRT'nin 2 inci kanalında sizinle
yapılan programı izlediğimde, zaman zaman da yazılı basında yer alan
açıklamalarınızda, projenin yatırım tutarlarına ilişkin olarak yaptığınız
açıklamalar, maalesef, yanlış bilgilendirmelerden kaynaklanıyor olacak ki
"100 000 000 dolar, 200 000 000 dolarlık bir projeyi 23 000 000 dolara
indirdik, toplam 30 000 000 dolara mal ettik" gibi ifadelerin gerçekçi
olmayan beyanlar olduğu, Paşamızın açıklamalarından da anlaşılmaktadır, ben de
bunu müteaddit kere dile getirdim. Neden; çünkü, 23 000 000 dolar, Marmara
Denizini de içine kattığınızda tahminî 30 000 000 dolar dediğiniz o maliyet,
bir hesaba dayanmamakta; çünkü, Müsteşarlık, 10.8.1993 tarihinde, 491 sayılı
Kararnameyle kurulmuş, bu tarihten itibaren, Türkiye Denizcilik
İşletmelerininki dahil -çünkü, onlar mini bir çalışma yapmış- sizin sözünü
ettiğiniz bir yatırım tablosu tutarını ortaya koyan bir proje, maalesef, yok.
Varsa, lütfen, çıkarın, bilgilendirin. 54 üncü cumhuriyet hükümeti döneminde
başlatılan ve sonuç aşamasına getirilen çalışmalar vardır, ortada hiçbir rakam
yoktur. Altını çiziyorum; bugüne kadar hiçbir rakam yoktur, bu konuda, sizin
televizyonlarda verdiğiniz şekilde. Dolayısıyla, bu vesileyle, bu bilgileri düzeltmek
istiyor, Sayın Bakanımızın, konuşmamdaki sorularıma, hiç değilse bundan sonra
bir cevap vermesi umudumu yineliyor; bu kanunun hayırlara vesile olması
dileğiyle, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Dağcıoğlu. Doğru Yol Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili Sayın
Mehmet Dönen. Bu arada, bir kez daha geçmiş olsun diyoruz,
sağlığınıza kavuşmanızdan duyduğumuz memnuniyeti yineliyoruz. Buyurun Sayın Dönen. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA MEHMET DÖNEN (Hatay) - Sağ olun Sayın
Başkan. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle,
geçirdiğim kazadan sonra çok yakın ilgilerini esirgemeyen başta Sayın Meclis
Başkanımız ve milletvekillerimize şükranlarımı sunuyorum. Değerli arkadaşlarım, bugün, burada, daha önce
çıkarılmış kanun gücünde kararnameyle kurulmuş olan Denizcilik Müsteşarlığının
yasalaşmasına ilişkin kanun tasarısını görüşüyoruz ve elbette ki, biz de, bu
kanuna tasarısına muhalif değiliz; ancak, değişen koşullarda, artık, böyle bir
teşkilatın denizcilik sektörünün sorunlarını çözemeyeceği gibi bir de kaygımız
var. Hepimizin bildiği gibi, denizcilik sektörü, gerçekten
çok önemli bir sektör. Dünyada, özellikle sanayi devriminden sonra, dünyaya
hâkim olmak isteyen ülkelere baktığınızda, okyanusa hâkim olan, yani, denizlere
hâkim olan ülkeler dünya hakimiyetini çok büyük ölçüde elinde tutmuşlar; ancak,
geldiğimiz dönemde, okyanusları değil, artık uzayı elinde tutan ülkeler, dünya
hakimiyetini sağlayan ülkeler olacaktır. Bunu demekle, denizciliği ihmal edelim demiyorum.
Elbette ki denizcilik sektörümüze gereken önemi verelim; ama, şimdiden, uzay
teknolojilerini kullanan bir ulus olmanın da gururunu yaşayacak önlemleri
alalım diye bunu söylüyorum. Değerli arkadaşlarım, ülkemiz üç bir yanı denizlerle
çevrili olan, 8 333 kilometre denizlere sınırı olan bir coğrafi konuma sahip.
Böyle bir ülkenin, gerçekten, denizcilik alanında çok önemli aşamalar
kaydetmesi gerekirdi. Denilebilir ki, bugüne kadar belirli oranda, belirli
aşamalar kaydedildi; cumhuriyet kurulduğunda, denizcilik sektöründe, hiç böyle
bir gücümüz yokken, bugün belirli bir güce sahip olduk; ama, sahip olduğumuz
güç, bulunduğumuz coğrafya ve konumumuzla dengeli bir güç değil. Bunu belirtmek
istiyorum. Değerli arkadaşlarım, tabiî, dünya denizcilik sektörü
870 000 000 dwt'luk bir kapasiteye sahip. Bununla, aşağı yukarı, dünyada
yapılan deniz taşımacılığı da 5,7 milyar ton civarında. Bundan elde edilen
gelir de, aşağı yukarı, 300 milyar dolar. Burada Türkiye'nin aldığı pay; ancak,
yüzde 1,2 gibi gerçekten bulunduğu konuma uygun olmayan bir kapasite. İşte,
biz, Denizcilik Müsteşarlığını kararnameyle kurarken ve o zaman Deniz Ticaret
Odasının bize taleplerini ilettiği dönemlerde bu kararname çıkarken, denizcilik
sektörünün sorunlarının çözülmesini amaçlamıştık. Yani, Türkiye'deki denizcilik
sektörümüzün çok önemli sorunları var, bunları bir müsteşarlık kanalıyla
çözmeyi amaçlamıştık; ama, o günden bu yana, özellikle 1998'den bu yana -altını
çiziyorum- denizcilik sektöründe çok ciddî sorunlar yaşanmakta, çok ciddî
gerilemeler yaşanmaktadır. O zaman kararnameyle kurulan bu Müsteşarlık,
denizcilik sektörünün sorunlarını çözmede önemli katkıda bulunmamıştır. Oturup,
bunu hep birlikte, tekrar düşünmek zorundayız. Yani, bugün denizcilikten
sorumlu Devlet Bakanımızın, oturup, tekrar, denizcilik sektörünün sorunlarını
bütün boyutlarıyla ele alıp, bunların çözümü için gerekli yeni yapılanmaları
bizim önümüze getirmesi gerekirdi. Ha diyebilirsiniz ki "yahu siz bunu
zaten bundan altı yıl önce kararname olarak çıkardınız, biz de bunu şimdi
yasalaştırıyoruz; yaptığımız şey bu" diyebilirsiniz; ama, altı yıldan bu
yana değişen koşulları değerlendirip, bunun yeniden yapılanmasını artık gündeme
getirmemiz gerekirdi. Şunu, hep birlikte, çok iyi anlamamız lazım: Biz, bir
sektörde sorun olduğu zaman, o sektörle ilgili bir genel müdürlük veya o
sektörle ilgili bir müsteşarlık veya o sektörle ilgili bir bakanlık kurar ve
tabelasını taktığımız zaman sorunlar çözülür diye bakmaya alıştık. Artık, bu
alışkanlıkları terk etmemiz gerekir ve bürokratik kanallarla bu sorunların
çözülmediğini, bu geçtiğimiz süreç içerisinde çok iyi anladık ve gördük. Artık,
denizcilik sektörümüzün geleceğiyle ilgili stratejileri, oturup ciddî anlamda,
Deniz Ticaret Odalarının da içinde olduğu, üniversitelerimizin de içinde olduğu
bir yeni yapılanma içerisinde tartışmamız ve çözmemiz gerekir. Aksi takdirde,
bu müsteşarlıkları kurarız, çok iyi niyetlerle kurarız; ama, kurduğumuz bu
müsteşarlıklar, bir hantal devlet kurum yapılanmasının ötesine geçemez değerli
arkadaşlarım. Şimdi, dünyada, tabiî, denizcilik sektöründe gerçekten
önemli adımlar atmış ülkeler var. Bunlardan birisi, bizim nüfusumuzun yedide
1'i kadar olan Yunanistan'dır ve Yunanistan, gerçekten, dünya gemicilik
sektöründen, yani, 780 000 000 dwt'luk kapasiteden çok büyük oranda pay
almaktadır. Bugün, Yunanistan'ın dünya denizcilik ticareti içerisindeki,
taşımacılığı içerisindeki payı, aşağı yukarı, yüzde 20'lerde. Yani, buralardan,
60 milyar dolarlara yaklaşan gelir elde etmektedir. Biz ise, hâlâ, 3-4 milyar
dolarlarda geziyoruz. Bununla da kalmıyoruz, aslında, denizcilik sektörüne
gereken önemi veremiyoruz. Şimdi, özellikle, denizcilik sektörüyle ilgili olan
Deniz Ticaret Odalarına sorduğumuzda, daha önce müsteşarlık isteyen, bakanlık
isteyen bu sivil toplum örgütleriyle şimdi konuştuğumuzda şöyle diyorlar:
"Aman!.. Artık böyle yapılanmalara bizim ihtiyacımız yoktur. Biz, çok
şeyler beklemiştik bu yapılanmalardan; ama, sorunlarımız gittikçe derinleşti,
çözülmedi; çünkü, çözülemez, böyle bir bakanlıkla, böyle bir müsteşarlıkla bu
sorunlar çözülemez." Nedir bizim Denizcilik Müsteşarlığını kurmaktan
amacımız; özellikle, dünya denizcilik sektöründen daha fazla pay almayı
sağlamaktır; yoksa, süs olsun diye, tabela olsun diye bu müsteşarlıkları
kurmadık. Değerli arkadaşlarım, denizcilik sektörünün birçok
boyutu var. Yani, yük taşımacılığı boyutu var, turizm boyutu var, limanlar
boyutu var. Baktığımızda, bu Müsteşarlığımızın görevleri arasında bunların
hiçbiri yoktur. Eğer, denizcilik sektörünü geliştirecekseniz, limanlarınızı
geliştirmek zorundasınız; denizcilik sektörünüzü geliştirecekseniz, deniz
filolarını evrensel boyutlarda, yani, dünyanın yaptığı standartlarda yapmak
zorundasınız; yasalarınızı, yasal düzenlemelerinizi, artık, global boyutta,
evrensel boyutta, uluslararası boyutta yeniden düzenlemek zorundasınız. Tüm
bunları yapacak olan bir teşkilatlanma kurulsa, elbette ki, bunun Türkiye'ye de
faydası olur; ama, limanlarımıza bakıyorsunuz, Ulaştırma Bakanlığımıza bağlı ve
Ulaştırma Bakanlığına bağlı olan aşağı yukarı 310 000 000 ton, elleçleme
dediğimiz, yani, indirme ve bindirme kapasitesi olan limanlarımızın, bugün,
yüzde 50 kapasiteyle kullanıldığını görüyoruz. Niye yüzde 50 kapasiteyle kullanıldığına baktığımızda,
bu limanlar gerçekten devletin elinde çok hantal bir anlayışla yönetilmektedir.
Bu hantal anlayışla yönetilen limanların, kapasitelerini daha fazla artırmaları
mümkün değil. Bunların daha esnek bir anlayışla ve hızla özelleştirilerek,
yeniden Türkiye'nin denizcilik sektörüne kazandırılması gerekir. Birçok
limanımız şu anda atıl ve gemi uğramayan limanlar durumundadır, küçük
iskelelerde insanlar boşaltma ve yükleme işlemlerini yapmaktadır. Onun için,
alınacak tedbirler, çok önemli tedbirler; yani, limanlarımızı yeniden
yapılandıran, esnek bir yönetim anlayışına kavuşturan bir düzenlemeyi yapmak,
elbette ki bu bakanlığımızın, bu Müsteşarlığımızın görevleri çerçevesinde
değil. Bir başka boyutta, özellikle turizmde... Kirlenmenin, deniz
kirlenmesinin özellikle turizm açısından çok önemli etkileri var. Şimdi,
denizlerin kirlenmesini önlemek, bırakın bir bakanlığın boyutlarını, bir
ülkenin boyutlarının ötesine geçmekte, artık, ulusal bir anlayışla, o denize
kıyısı olan, olmayan bütün ülkelerle bir araya gelerek ancak o denizin
kirliliğini önleyebiliyorsunuz. İşte, bunun için de, Çevre Bakanlığı görevleri
çerçevesinde olan bu anlayışın, daha sivil bir anlayışa dönüşmesi gerekir,
hatta, Çevre Bakanlığının ötesinde bir anlayışla ele alınması gerekir. Şimdi
biz, denizcilik bakanlığını kuruyoruz. Bunlarla uzaktan yakından ilgilenmesi,
bunların onun görev alanları içerisine girmesi mümkün değil. Yurtiçi taşımacılığa bakıyoruz. Bizim gemilerimiz
yurtiçi taşımacılığının ancak yüzde 30'unu yapabilmekte, geri kalan çok büyük
oranda bir kısmını da yabancı gemiler yapmakta. Şimdi, denizcilerimizin, denizcilik sektörünün,
denizcilikle ilgilenen sektörün bir isteği var; diyorlar ki: "Demir-çelik
fabrikaları gibi, TÜPRAŞ gibi dışarıdan büyük miktarda gaz, petrol ve hammadde
alan kamu kuruluşlarımız bizlerle uzun vadeli sözleşmeler yapsınlar -ki,
bunların dışarıdan yaptıkları, başka ülkelerin gemileriyle yaptıkları
taşımacılığa 2 500 000 000 dolar para veriliyor- eğer bunları kendi gemimizle
taşıyabilirsek, kendi gemilerimizle taşımaya başlarsak bu 2 500 000 000 dolar
bize kalır, Türk denizcilik sektörüne kalır ve bununla da sorunlarımızı bir
ölçüde çözeriz" diyorlar. Bir ölçüde haklılar; ama, burada bu kamu
kurumlarının da, elbette ki, piyasa koşullarına göre ucuz bulduğu yerlerden
taşımacılık yaptırması gerekir. O da kendi boyutunu gündeme getirir; ama,
bizim, hükümet olarak, bu ülkeyi idare edenler olarak, bunların arasına girerek
burada bir mutabakatı sağlamamız gerekir. Burada, uzun dönemli bir anlaşmayı ve
taşımacılık anlaşmasını, bizim kendi sektörümüzle daha esnek bir biçimde
yapabileceğimiz, çok açık olarak ortadadır. Bunu yapabiliriz; yeter ki,
hükümetimiz, bu alanda gerekli iradeyi göstersin. Yani, para pul istemiyor
insanlar "biz yapalım, biz taşıyalım" diyor; ama, bunun karşısındaki,
bu taşımacılığı yaptıran sektörlerin de birtakım itirazları var; onları da bir
arada ele alarak gideren yeni bir anlayışla bunu yapabiliriz. Bakın, Avrupa'da ve başka ülkelerde liman yapmak
isteyen özel teşebbüs, gidip, taşımacılık yapan, gemisi olan sektörlerle uzun
vadeli anlaşmalar yapıyor "eğer benim limanıma şu kadar yıl gelecekseniz,
ben bu limanı yapacağım" diyor. Böyle anlaşmalar yapılan bir dünyada, siz,
5 000 000-10 000 000 doların hesabını yaptığınız bir dönemde, bunları, oturup,
bir araya getirip ve ciddî anlamda uzlaşma noktalarını bulamamanız mümkün
değildir. Özellikle, bizim, denizcilik sektöründe taşımacılık
yapan gemilerimizin yaş ortalaması 20 yılın üstündedir değerli arkadaşlarım.
Şimdi günümüzde, artık, taşımacılık yaptıran ülkeler ve sektörler özellikle
yaşlı gemilere yük vermemektedirler. Neden; çevre bilincinin uyandığı bu
dönemlerde, çevre kirliliği yapan yaşlı gemilere yük vermemektedirler. İşte bu
da, bizim, dünyadaki rekabetimizi çok ciddî ölçüde engellemektedir. Ne yapmamız
gerekir; denizcilik sektöründeki gemilerimizin yaşlarını hızla gençleştirmemiz
gerekir. Bunun için, kendi tersanelerimizi çalışır hale getirmemiz ve bunun da
işsizlik üzerinde yapacağı etkileri de düşünmemiz gerekir. Şimdi, Türkiye'de hükümetimizin koordine edemediğinden
kaynaklanan çok ciddî atıl kapasiteler var tersanelerimizde. Dünya tersaneleri,
2006 yılına kadar hiç sipariş almazken -yani, siparişlerini doldurmuşlar- yeni
gemi siparişi almazken, biz, yüzde 50 gibi bir kapasiteyle ancak
çalışabiliyoruz. Neden; çünkü, dünyada bu tersaneleri bulunduran ülkeler,
özellikle finansman kaynaklarını da ciddî anlamda sağlıyorlar. Şu anda, Türk
gemicilik sektörü, yurtdışına, 1 milyon ton kapasiteye yakın, 1 milyar dolara
yakın bir sipariş vermiş durumda; çünkü, dışarıdan kredi alarak, yine, o
kredileri aldıkları ülkede bu gemileri yaptırmak durumunda kalmışlar. Değerli arkadaşlarım, bu çok önemli sektörün daha
birçok sorunu var. Bu sorunları çözebilmek, böyle bir Müsteşarlıkla olamaz. Bu
Müsteşarlığın kuruluşuna iyi baktığımızda, bizim, kararnameyle çıkardığımızdan
daha da büyük hale getirilmiş; yani, Araştırma ve Planlama Kurulu kurulmuş,
teftiş kurulları kurulmuş ve bir bakanlık teşkilatlanması gibi çok büyük bir
yeni kurumlaşma oluşturulmuş. Değerli arkadaşlarım, böyle bir kurumun teftişini
Başbakanlık Teftiş Kurulu yapamaz mı; yapar. Peki, araştırma geliştirme
yaptıracaksınız; APK kurulları var. İçimizde bakanlık yapmış birçok insan var.
Allahaşkına, şöyle bir düşünelim; buralar ne olarak kullanılır; buralar sürgün
yeri olarak kullanılır; çünkü, siz, zaten, araştırma ve planlama yapacak
kapasitede bilim adamını orada istihdam edemezsiniz, o maaşı veremezsiniz
devlet memuru olarak. O zaman, işte buralarda devreye girmesi gereken yeni
anlayış, hizmet satın alma anlayışıdır. Üniversitelerimizden, bu konuda bilgi
üreten üniversitelerimizden destek almak ve bunlarla birlikte sektörün üst
kurumlarını bir araya getirerek, buralarda bu araştırma ve geliştirme
faaliyetlerini sürdürmek durumundasınız; yani, sektörün resmini çekecekseniz,
buna ileriye dönük yeni know-how'lar getirecekseniz veya ne yapacaksanız, bunu,
artık, bilim yuvaları ve sivil toplum örgütlerinin üst kuruluşlarıyla yapmak
durumundasınız. Yani, bürokraside bunları yapamazsınız. Teftiş kurullarıyla neyi teftiş ettireceksiniz?! Şimdi,
teftiş kurullarına -yine söylüyorum-
Türkiye'de teftiş kurullarına bakan izin -çünkü, bakan adına teftiş yapar-
verirken, zaten, o izni, belirli bir mahdut konu için verir, hangi amaca
yönelikse o amaca yönelik verir. Teftiş kurulları -şimdi ben görüyorum,
bakıyorum- işten adam atmak için kullanılan kurumlar haline getirildi. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MEHMET DÖNEN (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan. BAŞKAN - Buyurunuz; sonuçlandırınız lütfen. MEHMET DÖNEN (Devamla) - Allahaşkına, bu tür
kuruluşlarla devleti daha büyüterek... Gerçekten, bu milletten aldığımız
vergileri daha verimli kullanmamız gereken bir dönemde olduğumuzu düşünerek, bu
tür örgütlenmelerden uzaklaşmak durumunda olduğumuzu düşünüyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Çok teşekkürler Sayın Dönen. Saadet Partisi Grubu adına, Elazığ Milletvekili Ahmet
Cemil Tunç. Buyurunuz Sayın Tunç. (SP sıralarından alkışlar) SP GRUBU ADINA AHMET CEMİL TUNÇ (Elazığ)- Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname, Devlet Memurları Kanunu, Harcırah
Kanunu ile Genel Kadro ve Usulü
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
üzerinde Saadet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle,
hepinize saygılarımı sunuyorum. Türkiye, hızlı bir nüfus artışı ve buna bağlı olarak
millî hâsılada bir eksilme sürecini yaşıyor. Bu durum, hemen hemen tüm ekonomik
meseleler üzerinde bir baskı oluşturmaktadır. Enflasyon kronik bir hal almış,
bir türlü düşürülemiyor; gelir dağılımındaki adaletsizlik gittikçe bozuluyor;
sektörel ve yöresel adaletsizliklerin önüne geçilemiyor; gayri safî millî
hâsıla bir türlü artırılamıyor; üretim yapılamıyor, yatırım yapılamıyor,
işsizlik artıyor, işten çıkarmalar yaşanıyor, işyerleri kapanıyor, şirketler
faaliyetlerini durdurmak zorunda kalıyorlar; tarım alanındaki sıkıntılar
alabildiğine her gün artıyor; fabrikalar kapanıyor veya düşük kapasiteyle
çalışıyor; sağlık sorunlarını tamamen ortadan kaldıramıyoruz, eğitim
meselelerini ortadan kaldıramıyoruz. Özet olarak; Türkiye, kent ve köy
arasında, sanayi toplumunun ara kesitinde bir yerde bulunuyor. Halbuki, gelişen dünya, bilgi çağının gereklerini bütün
özellikleriyle yaşamaya çalışıyor. Türkiye de bunu yakalayabilir; çünkü, genç
bir nüfusumuz var; tarım potansiyelimizi iyi değerlendirebiliriz; doğal
kaynaklar bakımından Türkiye yeterli bir durumda; önümüzdeki coğrafî ve siyasî
konumumuzdan kaynaklanan fırsatları değerlendirebiliriz. İşte bu fırsatlardan
biri de denizciliğimizdir. Esasen "yeni dünya düzeni",
"globalizm" gibi tabirlerden maksat, dünyadaki ekonomik kaynakların
ve ekonomik hâsılanın nasıl paylaşılacağı hadisesidir. Ülkeler, bir yandan,
pazar ekonomisinin öngördüğü globalleşmeye ayak uydurabilmek için sektörlerini
güçlendirmeye çalışırken, bir yandan da, bazen açık bazen de gizli olarak, güce
dayanan korumacılık politikalarını da uygulamaktadırlar. Bizim için de makul
olan, bu durum karşısında, bütün imkânlarımızı kullanmak, bu imkânlara da yeni
boyutlar kazandırmaktır. İşte, denizcilik, Türkiye için, böylesine çok önemli
bir yere sahip bir hizmet sektörüdür; çünkü, denizcilik, uluslararası bir
faaliyet olarak, dünyada en fazla libere olmuş, en fazla potansiyele sahip bir
sektördür. Kaldı ki, dünya ticaretinde ithalat ve ihracattın çok büyük bir
kısmı denizyollarıyla yapılmaktadır. Türkiye, aynı zamanda transit yollar
üzerinde bulunduğu için, gerek Ortadoğu ve gerekse Ortaasya için büyük bir
potansiyeli harekete geçirmek zorundadır. Dolayısıyla, Denizcilik
Müsteşarlığının, bu ekonomik potansiyeli harekete geçirmesi, Türk ekonomisine
olan katkılarını artırması gerekiyor. Nüfusu 65 milyon, içborcu 100 katrilyon, dışborcu 100
milyar doların üzerinde, işsizlik oranı yüzde 10'un üzerinde, kalkınma hızı
eksi yüzde 11,2 olan ekonomimizin, artık, borçla yürüyemeyeceği ortadadır.
Türkiye'nin aradığı kaynak da, elinin altındadır. Bu sektörde çalışanların
ifadesine göre, bu kaynak da, denizcilik sektörüdür. Türk deniz ticaret sektörü, desteklendiği ve
geliştirildiği takdirde, emekyoğun yapısı münasebetiyle, istihdam alanları
açabilir ve birçok sahada da, kaynak israf etmeden, Türkiye'ye kaynak
yönlendirilmesini mümkün hale getirebilir. Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; aslında,
denizciliğimizin sorunları, keşke, kararnamede öngörülen, kararnamede düşünülen
hususlarla giderilebilse. Türkiye, etrafı denizlerle çevrili bir ülkedir.
Toplam sahil şeridi 8 333 kilometredir; ama, etrafı denizlerle çevrili olan
ülkemizde, yük ve yolcu taşımacılığının yüzde 95'inden fazlası karayoluyla
yapılmaktadır. Halbuki, karayoluyla yük ve yolcu taşımacılığı hem riskli hem de
pahalı bir taşımacılıktır. Karayoluna nazaran denizyolu taşımacılığı hem daha
emniyetli hem de daha ekonomiktir. Buna rağmen, gelişmemiş, ihmal edilmiş, yatırımdan
yeterli payı alamamış ve bu sektör de, âdeta, akranlarının çok çok gerisinde
kalmıştır. Hem denizyolu yolcu ve yük taşımacılığı hem de demiryolu yolcu ve
yük taşımacılığı, ne yazık ki aynı kaderi paylaşmaktadırlar. Halbuki, Türkiye
gibi kaynaklarını son derece ekonomik kullanması gereken bir ülkenin ulaştırma
politikası bu olmamalıydı. Demiryolları çok daha fazla ihmal edilmiş; 1950
yılından sonra demiryollarında kayda değer hiçbir yatırım, hiçbir iyileştirme,
hiçbir gelişme kaydedilebilmiş değildir. Globalleşen dünyada, büyük miktarlardaki yükleri en
ekonomik olarak nakletmek, ancak denizyolu taşımacılığıyla mümkün olmaktadır.
Dünya deniz ticaret filosunun tonajı 752 000 000 dwt'dur. Türkiye'nin bu filo
içindeki payı, sadece yüzde 1'dir. Halbuki, Panama 155 000 000 dwt'la bu payın
yüzde 20'sini, Liberya 83 000 000 dwt'la yüzde 11'ini, komşumuz Yunanistan 41
552 000 dwt'la bu payın yüzde 6'sını alabilmektedir. Ancak, Türkiye, 9 907 000
dwt'la bu sektörde 17 nci sıradadır ve payı da yüzde 1'dir. Kaldı ki, komşumuz
Yunanistan, 41 552 000 dwt'a ek olarak 15 000 000 dwt kapasiteli 220 adet gemi
siparişi vermiştir; Yunanistan'ın bu gemilerinin de filoya katılmasıyla,
taşımacılıktaki payı 56 000 000 dwt'a ulaşmış olacaktır. Bu rakamlar, bir
yerde, bizim denizcilikte ne oranda geri kaldığımızı gösteriyor. Bunun için, konuşmamın başında, keşke denizciliğimizin
sorunları bu kararnameyle çözülebilse demiştim. Aslında, denizcilikten sorumlu
Sayın Bakan, zaten hiçbir şeye yetmeyen bütçeye önemli ölçüde yük getirecek
olan denizcilikte de bu gelişmeyi hedefleyen bir tasarı yerine, denizcilik
bakanlığının kurulmasıyla ilgili kuruluş kanunuyla Yüce Meclisin huzuruna gelmeliydi
diye düşünüyorum. Denizcilik sektörü, ancak bu takdirde yeni bir anlayış, yeni
bir bakış, yeni bir yapılanma içine girer ve denizcilik hizmetlerinde, Türkiye,
ancak o zaman potansiyelini kullanma imkânına sahip olabilirdi. 50 nci
hükümetin programında "denizcilik bakanlığı mutlaka kurulmalıdır"
cümlesi yer almıştır. Denizcilik bakanlığının kurulması, ilk defa 50 nci
hükümet döneminde gündeme gelmiştir. Aslında, her hükümetin görevi, ülke
kaynaklarını ve potansiyelini en verimli şekilde kullanmaktır. Türkiye'de
konumu gereği eşsiz bir kaynak olan denizciliğimizi geliştirmeyi, bu sektörden
elde ettiğimiz kazancı artırmayı bir görev olarak kabul etmek zorundayız.
Aslında, denizciliği ekonominin temel taşlarından biri olarak görmek gerekiyor;
halkımızın mutluluğunun inşa edileceği ana sütunlardan birini denizcilik
sektörünün oluşturması gerekiyor. Dışticaret açığının gittikçe büyüdüğü, döviz
gelirlerinin azaldığı bir dönemde, denizcilik sektöründe yapılacak atılımlarla
döviz gelirlerimizi artırabiliriz. Denizciliğimizin geliştirilebilmesi için,
rekabet gücünün artırılması gerekir. Bunun için, deniz ticaret filomuzun en son
teknolojiyle donatılması, enerji tasarrufunun temin edilmesi, çevreyi
kirletmeden, temiz denizlerde ticaret yapmayı temin etmesi gerekir. Denizciliğimizin, gelişmeyi sağlamaya çalışırken, hedef
koyması gerekiyor: Mesela, uluslararası taşımacılıkta, payını yüzde 1'den yüzde
6'lara nasıl çıkaracak; yine, uluslararası taşımacılıkta, yılda 8 milyar, 10
milyar dolar gelir getirmeyi nasıl temin edecek; bunların, hedef olarak
konulması gerekir diye düşünüyorum. Bu sektörde, 100 000 kişiye istihdam alanı
açabilmek için neler yapmak lazım; bütün bunların planlanması ve hedeflenmesi
gerekiyor. Şu anda, Türkiye'ye, Türk ekonomisine, yeni bir ekonomik sektör,
ekonomide lokomotif bir sektör gerekir. Bu sektör de, Türk denizciliği, Türk
deniz ticareti olabilir diye düşünüyorum. Türkiye'nin coğrafî durumu, Türk ekonomisinin dışa
açılma ve dünya ekonomisiyle bütünleşmesi ile dışticaretimizin yapısı ve gelişme
potansiyeli gibi hususlar dikkate alındığında, denizcilik sektörünün, ülkemizin
ihmal edilmemesi gereken önemli sektörlerden biri olduğu ortaya çıkmakta, bu
husus, artık, hemen hemen herkes tarafından da kabul görmektedir. Bunun içindir
ki, 50 nci hükümet döneminde, ilgili sayın bakan, böyle bir hazırlık yapmıştı;
denizcilik bakanlığının kurulması için bir kanun tasarısı hazırlamıştı. Bugün,
bu hükümetin de, böyle bir çaba içinde olması gerekir. Neden denizcilik
bakanlığı, niçin denizcilik bakanlığı?.. Hem yurtiçi hem yurtdışı yolcu ve yük
taşımacılığı geliştirilmeli hem uluslararası taşımacılıktan payını almalı, hem
de karayolları üzerindeki yoğunluğun azaltılarak, hem can kaybı hem de mal
kaybı azaltılmalı. Eşya taşımacılığının yüzde 92,6'sı karayoluyla
yapılmaktadır. Yine, ihracatımızın yüzde 53,2'si, ithalatımızın da yüzde
35,2'si karayoluyla yapılmaktadır. Karayollarındaki bu yoğunluktan dolayı, çok
sayıda kaza olmakta, büyük ölçüde can ve mal kaybına sebep olmaktadır. Sadece
bir örnek vermekle yetinmek istiyorum: 1998 yılında, 446 025 adet trafik kazası
meydana gelmiş, bu kazalarda 5 000 kişi ölmüş, 115 000 kişi de yaralanmıştır,
bunların önemli bir kısmı da sakat kalmıştır. Türkiye'de, nüfusun yüzde
12'sinin özürlü olduğu söyleniyor. Bu sayının yüksek olmasında, trafik
kazalarının payının olduğu da şüphe götürmez bir gerçektir. Trafik kazaları nasıl olmasın; 1999 Haziran tarihi
itibariyle, 505 128 adet kamyon, 125 000 otobüs, 136 000 minibüs, 228 000
kamyonet, 123 000 otomobil, 7 330 motosiklet, 3 458 cip, toplam 1 136 481 adet
ticarî amaçlı -yolcu ve yük
taşımalarında- araç kullanılmaktadır. Âdeta, her 60 kişiden 1 kişiye 1 ticarî
araç düşmektedir. Türkiye'deki kamyon ve TIR filosuna baktığımızda, OECD
ülkelerinin toplamından çok daha fazladır. Türkiye, âdeta, yakında, bir kamyon
hurdalığı haline gelebilir. Bunun başlıca sebebi de, deniz ve demiryollarının
ihmal edilmesidir. Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
denizcilikte, Türkiye'nin yapması gereken çok şey var, alması gereken çok da
mesafe var. Dolayısıyla, bu tasarıyla Denizcilik Müsteşarlığının sorunları
çözülemez. Aslında, şu anda bu kararnamede değişiklik yapmayı öngören bu
değişikliğin, Anayasaya aykırı olduğunu da düşünüyorum. Anayasanın 91 inci
maddesinde, kanun hükmündeki kararnamelerin ivedilikle ve öncelikle
görüşüleceği ifade ediliyor. 1993 yılında kararname çıkarma yetkisiyle ilgili
tasarı Mecliste görüşülmüş, kabul edilmiş, geçmiş; ancak, kararnameyle ilgili
tasarı hâlâ Mecliste görüşülememiş; artı, şimdi biz, bu kararnamede yapılacak
değişikliği Mecliste görüşüyoruz. Yani, almamız gereken çok mesafe var demek
istiyorum. Bir taraftan devleti küçültmeye çalışıyoruz, öbür
taraftan, bu tasarı ve benzeri tasarılarla -sadece bu değil- devlet kadrolarını
yeniden ihdas ediyoruz, fırsat buldukça devlet kadrolarını şişiriyoruz.
Halbuki, bu hükümetin programında devletin küçültülmesi öngörülmüştü. Yapılan
ise, bu hükümetin iktidarı süresince her alanda devleti büyütmek olmuştur.
Zaten hükümetin belirgin özelliği, hükümet programına yazdıklarının aksini
yapmak olmuştur. Yoksullukla mücadele edileceğini, bu hükümet, hükümet
programına yazmış; ancak, bırakın yoksullukla mücadele etmeyi, emeğiyle,
alınteriyle geçinen işçiyi de, memuru da, emekliyi de yoksullaştırmıştır; esnaf
da, köylü de, çiftçi de, hali vakti yerinde olan, kimseye muhtaç olmadan
geçinen insanlar da, ne yazık ki yoksullaşmışlardır. Hâlâ, sanayi tesislerinde,
ekonomi tesislerinde çalışan binlerce insan işini kaybetmiştir. İşini kaybeden
insan sayısının milyon civarında olduğu söyleniyor. Savaş yılları dahil, en
büyük küçülmeyi, ne yazık ki, biz bu hükümet döneminde yaşıyoruz. Bir de, hükümet, yolsuzlukla mücadeleyi programına
almış; ancak, yolsuzlukla mücadele etmesi gerekirken, ne yazık ki, çeşitli
ithamlarla, iddialarla karşı karşıya kalmış ve bunun neticesinde, çeşitli
bakanlar makamlarını terk etmek durumunda kalmışlardır. Yani, hükümet
kurulurken, hükümet ortakları, hükümet programına gerçekten çok güzel şeyler
yazdılar; ancak, ne yazık ki, bu güzel şeyleri yapma imkânını ve fırsatını
bulamadılar, yapamadılar. Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; ülkemizin
içerisinde bulunduğu ekonomik kriz, tüm şiddetiyle devam ediyor. Sayın Derviş,
borç para bulmak için ayda bir Washington kapılarını çalmak zorunda kalıyor,
IMF'le pazarlıklar yapılıyor. Borç para bulmak için vermedik taviz de, âdeta,
bırakmadık. Endüstri Bölgeleri Kanunu, Şeker Kanunu, Tütün Kanunu; bütün
bunlar, borç para bulmak için bizden istenen ve bizim de verdiğimiz
tavizlerdir. Sonra, parayı da bedava bulmuyoruz, yüksek faizlerle
borçlanıyoruz. Türkiye böyle bir krizi yaşarken, yeni kadro
taleplerine olumlu bakmak mümkün değildir. Kaldı ki, Denizcilik Müsteşarlığının
kadro talepleri, Türkiye'nin uygulamakta olduğu istikrar programının da ruhuna
uygun değildir. Türk ekonomisinin âdeta dibe vurduğu, malî yapının derin bir
krize girdiği bu dönemde, yeni kadrolar ile yeni harcamalara Türkiye'nin
tahammülü yoktur. Kaldı ki, Denizcilik Müsteşarlığı, ihtiyaç duyduğu
alanlarda, Türk denizciliğinin gelişmesi için üniversitelerimizle beraber
çalışabilir, deniz ticaret odalarıyla birlikte çalışabilir. Bunun için, kadro
ihdasına gerek de yok, ihtiyaç da yok diye düşünüyorum. Başbakanlık Teftiş
Kurulu, daha verimli, daha etkin bir hale getirilerek, Müsteşarlık teftişini de
yapabilir, sürdürebilir. Bunun için yeni müfettişlik kadrosunun ihdasına da
ihtiyaç yok diye düşünüyorum. Değerli arkadaşlarım, Denizcilik Müsteşarlığının,
araştırma ve planlama hizmetlerini de, üniversitelerle işbirliği yapmak
suretiyle sürdürmesi gerekir ve bunun da, yeni kadrolara ihtiyacı ortadan
kaldıracağını düşünüyorum. Dolayısıyla, bütün sahalarda hizmet satın alınmak
suretiyle Müsteşarlığın çalışmalarını sürdürmesinin, hem daha ekonomik hem de
daha doğru olduğu kanaatini taşıyor, bu vesileyle hepinize saygılar sunuyorum.
(SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Tunç. Şimdi, Anavatan Partisi Grubu adına, İstanbul
Milletvekili Sayın Şamil Ayrım; buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar) ANAP GRUBU ADINA ŞAMİL AYRIM (İstanbul) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz yasa tasarısı üzerinde, Anavatan
Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere huzurlarınızdayım; bu vesileyle,
Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, ülkemizin denizcilik sistem ve
hizmetlerinin, ülkemizin deniz ilgi, çıkar ve ihtiyaçlarına uygun olarak tahsis
ve geliştirilmesi amacıyla, 491 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle Denizcilik
Müsteşarlığımızın kurulduğunu biliyoruz. Müsteşarlığın, taşra ve merkez teşkilatlarıyla
faaliyetlerini yürütmekte olduğu 1994 yılından bu yana, birçok kurumunda ve
biriminde denetim olmadığını, tasarı gerekçelerine baktığımız zaman görüyoruz. Müsteşarlığa bağlı taşra teşkilatında 7 bölge olduğunu
ve bu 7 bölgede 65 tane liman başkanlığının bulunduğunu; ama, bu birimlerin de,
1994'ten bu yana, denetim imkânının olmadığını da biliyoruz. Şimdi, müsaadelerinizle, çok kısa olarak, tasarının
gerekçelerini sizlere aktaracağım; bilahara, denizcilik sektörünün içinde
bulunduğu durumla ilgili görüşlerimi kısaca aktardıktan sonra, Anavatan Partisi
olarak, denizciliğin gelişmesi ve ülke ekonomisine katkısının önemini bilen bir
parti olarak neden bu tasarıya olumlu oy vereceğimizi bir kez daha
huzurlarınızda ifade edeceğim. Değerli arkadaşlarım, tasarının gerekçelerine
baktığımızda, halihazırda devam etmekte olan ve sonuçlandırılmayan çok sayıda
soruşturmanın olduğu, inceleme ve soruşturma açılmasını gerektiren çok sayıda
şikâyet ve ihbar dosyasının mevcut olduğu ve denetim biriminin muhakkak
kurulması gerektiği ifade ediliyor. Yine, teşkilat yapısı genişliği nedeniyle,
birçok kurum ve kuruluşa, müsteşarlığa ait birimler arasında yürütülen
faaliyetlerin, kanun, tüzük ve yönetmeliklere uygun olarak yürütülüp
yürütülmediği; müsteşarlığın gerek ulusal gerekse uluslararası alanda yaptığı
işlerin layıkı veçhile yerine getirilip getirilemediği; 1994 yılından beri,
taşra teşkilatının etkili bir denetimden geçmediği ifade edilmekte. Şimdi, bunları aktardıktan sonra, müsaadelerinizle,
kısa olarak, deniz taşımacılığıyla ilgili düşüncelerimi ifade edeceğim. Değerli arkadaşlarım, dünyadaki deniz ticaret filosuna
baktığımız zaman, 767 000 000 dwt'luk bu filodan, yılda 10 milyar ton yük
taşınmaktadır; Türkiye'nin filosu, yaklaşık 9 400 000 dwt civarında ve dünya
deniz ticaret filosuyla kıyasladığımızda, dünya deniz ticaret filosunun yüzde
1'inin çok altında kalmaktadır. Değerli arkadaşlar, dünya deniz ticaret filosuyla,
yaklaşık 300 milyar dolarlık bir navlun değeri elde edilmekte, bu navlunun
ancak yüzde 1'i Türk Bayraklı gemiler tarafından taşınmaktadır ve bu değer,
bize, ülkemize katkı olarak gelmektedir. Ülkemizin toplam ihracat ve ithalatına
baktığımızda yüzde 90'ının deniz yoluyla taşındığını görmekteyiz; ancak,
maalesef, bu yüklerin yüzde 30'u civarında, yani, 36 000 000 ton yükün Türk
Bayraklı gemilerle taşındığı ve geri kalanının yabancı bayraklı gemilerle
taşınarak yılda 2,5 milyar dolar dolayında, hatta, Deniz Ticaret Odasının iki
gün evvel yapmış olduğu açıklamalarda, 3 milyara yakın bir navlun bedelinin
dışarıya ödendiği ifade edilmekte. Diğer taraftan, denizcilik sektörüne önem veren
ülkelere baktığımızda, denizcilik sektörü, bu ülkelere çok büyük imkânlar
tanımaktadır. Fazla uzaklara gitmeden, komşumuz Yunanistan'a şöyle bir göz
atmakta fayda var. Yunanistan'ı, eğer, örnek alırsak, Güney Kıbrıs Rum
Yönetimiyle birlikte, Yunanlıların dünya deniz ticaret filosunda tonaj olarak
payı 90 000 000 tondur. Bu rakam, Yunan Bayrağında olmayan, fakat, Yunanlılar
tarafından işletilen gemilerle birlikte 150 000 000 tonun üzerine çıkmaktadır.
10 000 000'luk nüfusuyla, sanayisi gelişmemiş, doğal kaynakları olmayan
Yunanistan, denizciliğe verdiği önem sayesinde -biraz evvel de bir arkadaşımız
ifade etti- yılda 60 milyar dolarlık bir gelir elde etmektedir. Ülkemiz bunu
niye elde edemesin, niye? Evet, maalesef, ülkemizde, şimdiye kadar,
denizcilikle ilgili merkezî otoriteyi, biz, sağlam zeminler üzerine
oturtamadık. Bugün karşımıza gelen tasarıdan da bunu çok açık olarak görüyoruz.
Aslında, ben, yıllarca bu sektörde çalışan birisi
olarak, bu sektörün temsilcisinin bir bakanlıkla, merkezî idarenin bir
denizcilik bakanlığıyla yürümesinden yanaydım. Yine de, şahsen, düşüncem o
doğrultuda; ancak, ülkemizin gelmiş olduğu noktada bunu parti grubu olarak
savunmamız mümkün görülmüyor; ama, ülkemizin, partimizin denizcilik camiasına
verdiği önemin bir göstergesi olarak da, merkezî birimin sağlam temeller
üzerine oturmasını her zamandan daha çok arzu etmekteyiz. Değerli arkadaşlarım, son yıllarda dünya çapında
önplana çıkan güvenlik ve çevre mülahazaları, mevcut dünya ticaret filosunun
genç nesil gemilerle yenilenmesi gereğini ortaya çıkarmıştır. Dünya ülkeleri,
güvenlik ve çevre bilinciyle hareket ederek, yaşlı, standart dışı gemileri
limanlarına kabul etmemektedir. Ne yazık ki, Türk deniz ticaret filosunun yaş
ortalaması 20'nin üzerinde olup, süratle yenilenmesi gerekmektedir. Nitekim,
denizcilik sektörünün kavranamayan önemi, dünyanın ve ülkemizin yaşadığı
dönemsel ekonomik krizler filomuzu etkileyerek küçülme sürecine girilmesine yol
açmıştır. Bundan daha vahimi, filonun yenilenme ihtiyacını giderecek finansal
imkânların olmayışıdır. Bu durumda, ekonomik krizlerden dolayı küçülmekte olan
filomuz, ayrıca yenilenme ihtiyacını da karşılayamayacağından, elden çıkarılma
noktasına gelmektedir. Sayın milletvekilleri, bu noktada, Türk denizcilik
sektörünün gelişimini incelediğimizde, sektörün temellerinin, 1980'li yıllarda
yapılan teşviklerle atıldığını görüyoruz. Bu dönemde, 1980'li yıllarda, yeni
gemi inşaları artmış, gemi satın alınmış, yeni tersaneler kurulmuş; ama,
bunlar, tamamen, o zaman bu sektörün orta vadede reeskont kredileriyle veya
GİSAT Fonu kaynaklı kredilerle desteklenmesinden kaynaklanmıştır. O yıllardan
çok iyi hatırlıyorum; iki yıl ödemesiz, beş yıl vadeli, bilahara, OECD
şartlarında, üç yıl ödemesiz, beş yıl vadeli kredilerle sektör ciddî şekilde
desteklenmiş ve Denizcilik Bankasının sektör bankası olduğu o yıllarda bu işi
yapan müteşebbisin bankaya da, denizcilik camiasına da en ufak bir borcu
olmamıştır ve denizcilik sektöründe verilen kredilere baktığımızda, krediler,
yatırım kredileri ve işletme kredileri olarak ikiye ayrılmakta; yatırım
kredileri, gemi inşa alımında ve gemi inşaatında kullanılmakta; işletme
kredileri ise, kısa vadeli işletme giderleri için kullanılmaktadır. Şurada,
şunu ifade etmek istiyorum: Denizcilik sektörüne verilen kredilerde -yaklaşık
yirmiüç yıldır bu sektörde hizmet etmiş birisi olarak söylüyorum- sektörün
amacı dışında ve fazla miktarda kredi kullanma imkânı olmamıştır; ancak, geçenlerde
basına intikal eden, sektörün kullanmış olduğu yaklaşık 750 000 dolarlık bir
kredinin yanlış değerlendirilmesi, gerçekten, sektörde çalışanların, müteşebbis
olanın şevkini kırmıştır. Bu noktayı da huzurlarınızda bir defa daha ifade
etmek istedim. Değerli arkadaşlarım, ülkemiz, dışarıya 2,5 milyar
dolar veya 3 milyar dolar navlun ödememeli. Bunun için tedbirler almalıyız.
Bunu nasıl yapacağız; bunun koordinasyonu, organizasyonu kim tarafından olacak;
işte, merkezî idarede bu işi yürütecek olan Denizcilik Müsteşarlığı tarafından
olacak. Yine, transit taşımacılığa baktığımızda, ülkemize büyük
kaynaklar sağlayacak transit taşımacılıktan, ülkemiz, maalesef istenen faydayı
sağlayamamaktadır. Komşumuz Yunanistan'a baktığımızda, bunu, çok rahat
görebilmekteyiz. Halbuki, bu işi biraz ciddî tutarak, Türkiye, transit
taşımacılıktan çok daha ciddî rakamları ve dövizleri kazanabilecek durumdadır. Gemi sanayiimiz, ayrı bir konu. Gerçekten ülkemize
istihdam yaratan, gerçekten ülkemize döviz kazandıran ve 1 koyduğunuzu 6
alacağınız bir sektör, istihdam açısından 1'e 6 istihdam yaratan bir sektör
olan, fonksiyonel yapısı itibariyle yan sektörü, sanayiyi destekleyen gemi inşa
sanayii, maalesef, içler acısı durumda. Bakınız, dünya ticaret filosu yenileniyor. Türkiye'nin
500 000 dwt'luk bir gemi inşa sanayii kapasitesi var. Soruyorum sizlere: Yüzde
15-20 kapasiteyle çalışan, ülkemizin işsizlik, istihdam sorununun olduğu bir
dönemde, bu sorunu takip edecek, bu koordinasyonu sağlayacak kuruluş hangi
kuruluş olmalı; elbette ki, Denizcilik Müsteşarlığı olmalı. Onun için, biz, bu
müsteşarlığı sağlam zeminler üzerine oturtmalıyız. Değerli arkadaşlarım, denizci ülkeyiz diyoruz; ama,
maalesef, şu ana kadar denizci ülkesi olduğumuzu söylemek yanlış oluyor.
Nüfusumuzun yüzde 50'si kıyı şeridimizde oturuyor, sanayimizin yüzde 70'inden
fazlası sahil kesiminde; ama, yük ve yolcu taşımasında, maalesef, deniz
taşımacılığından, bu sektörden yeteri kadar faydalandığımız söylenemez. Sayın Ulaştırma Bakanımız da burada; onun da dikkatini
çekeceğini umarak, İstanbul'la, seçim bölgem olan İstanbul'la ilgili olarak bir
hususu burada ifade etmek istiyorum. Değerli arkadaşlarım, bakınız, İstanbul'da bir günde
gerçekleşen yolcu trafiği 8 000 000 ilâ 10 000 000 civarında. Ülke bazındaki
kentler arasında hava, deniz ve karayoluyla bir günde gerçekleşen yolculuğun
2-3 katı olduğu söyleniyor; elimde bir çalışma var. Kent nüfusunun üçte 2'sinin
Avrupa yakasında, üçte 1'inin Asya Kıtasında yaşadığı düşünülüyor ve deniz
sektörünün bu taşımadan aldığı pay yüzde 4'ler civarında. Elimizdeki çalışmaya
göre -uzmanların yaptığı bir çalışma- bunu yüzde 10'lar seviyesine çıkarmamız
lazım; hakikaten, çok önemli. Geçenlerde, bir milletvekili arkadaşımızın, işte,
İstanbul'da gişelerin ileri kaydırılmasıyla ilgili bir önerisi oldu; ama,
değerli arkadaşlarım, İstanbul trafiği için sadece karayolu taşımacılığını
düşünmek, son derece yanlış olur kanısındayım. İstanbul'da denizin
nimetlerinden faydalanmamız lazım. Bakınız, çok çarpıcı bir örnek vermek istiyorum:
Kamunun bir kuruluşu olan Denizcilik İşletmeleri, 50 adet yolcu gemisi, 8 adet
araba vapuruyla oluşan filosuyla İstanbulluya hizmet vermekte, yılda 65 000 000
yolcu ve 1 000 260 adet araç taşımakta. İstanbul'daki deniz taşımacılığının
yüzde 75'i kamu eliyle, bir kısmı da İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından
deniz otobüsleriyle yapılıyor. Değerli arkadaşlarım, sizlere asıl ifade etmek
istediğim husus şu: Kamunun elindeki bu gemilerin yaş ortalamasına
baktığımızda, maalesef, üzülerek söylüyorum ki, eğer tedbir alamazsak
önümüzdeki günlerde çok büyük, vahim tehlikelerle karşılaşabiliriz; çünkü, bu
yolcu gemilerinin yaş ortalaması 22, motor botlarının yaş ortalaması 12 ve
yakıt tankerlerinin yaş ortalaması 23'tür. Bu konunun, çok acil olarak,
hükümetimiz tarafından çözülmesini önemle istirham ediyorum. Değerli arkadaşlarım, süreyi aşmak üzereyim herhalde,
yetişemeyecek konuşmalarım, ifade etmek istediğim birçok husus var. BAŞKAN - Daha 4 dakika süreniz var Sayın Ayrım. ŞAMİL AYRIM (Devamla) - Evet... Deniz turizmine gerçekten değer veremedik, deniz
turizminin nimetlerinden, olanaklarından yeteri kadar ülkemiz faydalanamıyor;
yat turizminden, deniz sporlarından, kruvaziyer turizminden gerçekten
istediğimiz faydayı alamıyoruz, dövizi kazanamıyoruz; ancak, birtakım tedbirler
aldığımız takdirde yılda 10 milyar dolar civarında döviz kazanmamız işten bile
değil diyorum. Tabiî, bunu da sağlayacak olan, elbette ki, güçlü bir merkezî
otoritedir. Yeri gelmişken bir şeyi ifade etmek istiyorum. Burada
biraz evvel konuşan değerli arkadaşlarım, Denizcilik Müsteşarlığının birtakım
hizmetleri dışarıdan almasını, üniversitelerden ve sektörün temsilcilerinden
faydalanmasını ifade ettiler. Benim gördüğüm, Sayın Bakan göreve geldiğinden
beri sektörle iç içe ve sektörün sorunlarını gerek sivil toplum örgütleriyle
gerekse üniversitelerle iyi bir diyalog halinde götürmeye çalışıyorlar; ancak,
Denizcilik Müsteşarlığın sağlam bir yapıya, bir zemine oturtulmaması, zaman
zaman aksaklıklara da sebep olabiliyor. İşte, önemli olan, hizmet alacağınız zaman, o hizmetin
karşılığını da temin edecek birtakım kalemlerin olmasıdır. Burada, şimdi bu
yasa tasarısında yapılacak değişikliklerle bu imkânları da kendilerine
veriyoruz. Ben inanıyorum ki, Denizcilik Müsteşarlığı, bundan sonraki
çalışmalarında gerek sivil toplum örgütleriyle gerek Deniz Ticaret Odası, Gemi
İnşa Sanayicileri Birliği ve gerekse üniversitelerimizle çok daha yakın ilişki
içerisinde olacaktır. Değerli arkadaşlarım, balıkçılığımıza baktığımızda,
gerçekten, açık deniz balıkçılığına yönelik olarak teşvik edildiği takdirde,
sektörümüze çok moral vermiş olacağız. Tabiî bunun da takipçisi, elbette ki,
Denizcilik Müsteşarlığımız olacaktır. Sözlerimi bitirmeden önce, benim üzerinde durduğum, bir
arkadaşımızın da biraz evvel ifade ettiği bir konu var. Sayın Bakanım,
gerçekten, gemi trafik yönetim ve bilgi sistemi, İstanbulumuz için Türkiye için
son derece önemli. Bunun zamanında bitmesini canı gönülden arzu ediyoruz; ben
arzu ediyorum, İstanbullu arzu ediyor; çünkü, biz İstanbul'da yaşayan insanlar
olarak, boğazlarımızda bir daha -Allah göstermesin- felaketle karşılaşmak
istemiyoruz ve yine, benim denizcilikle ilgili yaptığım bütün konuşmalarda
ifade ettiğim gibi, boğaz trafiğinde elimizde caydırıcı olarak yapmamız gereken
önemli bir husus var: Tehlikeli yük taşımayan gemilere öncelik vermemiz lazım;
çünkü, Allah göstermesin, bugünlerde bir felaketle karşılaşmayalım. Sayın Bakanım, Anavatan Partisi olarak, bu tasarıya,
gerçekten denizciliğimizin desteklenmesi, ülke ekonomisine katkısı açısından,
her zaman olduğu gibi şimdi de desteğimiz sonuna kadar devam edecektir; ancak,
yine benim ricam, sektörde istihdam edeceğimiz elemanların iyi eğitim görmüş,
denizcilik hususunda uzmanlaşmış kişiler olmasıdır. Bu konuya önem verilmesi,
bizim en büyük arzumuz. Bu konuda, her zaman sizlerin yanınızdayız. Değerli arkadaşlar, gerçekten, konuşacak çok şey var,
sektör, çok önemli bir sektör. Anavatan Partisi olarak, tasarıya olumlu oy
vereceğimizi bir defa daha ifade ediyor, tasarının ülkemize, denizcilik
camiasına hayırlı olmasını diliyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (ANAP,
DSP ve MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Ayrım. Demokratik Sol Parti Grubu adına, İstanbul Milletvekili
Cahit Savaş Yazıcı; buyurun. DSP GRUBU ADINA
CAHİT SAVAŞ YAZICI (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname, Devlet Memurları Kanunu, Harcırah Kanunu ile Genel Kadro ve Usulü
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
üzerinde, Demokratik Sol Parti Grubunun görüşlerini sunmak üzere söz almış
bulunuyorum. Şahsım ve Grubum adına, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Deniz, ideal bir ulaşım alanı olmasının yanı sıra,
balıkçılık, kumculuk ve henüz yararlanamadığımız denizaltı madenciliği
açısından da önemli bir kaynaktır. Bu doğal zenginliklerin yanı sıra deniz
ticareti, gemi inşa sanayii, limancılık ve deniz turizmi gibi alt sektörlerde
yürütülen faaliyetler, dünya genelinde çok büyük ekonomik üretim ve hizmet
ortaya çıkarmaktadır. Tüm alt sektörleriyle birlikte düşündüğümüzde, denizcilik
sektörümüz, ülkemize yaklaşık 9,5 milyar dolar gelir sağlamaktadır. Ülkemizin
bu alandaki coğrafî üstünlükleri düşünüldüğünde, sektörün ülke ekonomisine
sağlayabileceği katkının, bu rakamın çok daha üzerinde olacağı görülecektir. Turizm bilincinin yerleşmesiyle bu sektörde gerçekleşen
atılım, ne yazık ki, denizcilik bilincinin henüz yerleşmemesinden dolayı,
denizcilik sektörümüzde hayata geçirilememiştir. Denizcilik sektörünün ülke
ekonomisini sırtlayabilecek bu potansiyelinin yanında, dünyada yaşanan
örnekler, denizcilik alanında sağlanan ilerlemelerin, ülkelere sadece kaynak
değil, endüstrinin her alanında ilerleme ve teknolojik gelişmeyi de beraberinde
getirdiğini göstermektedir. Değerli milletvekilleri, ülkemizde, ulaştırma
sistemlerinin planlanmasında 1950'li yıllardan beri uygulanagelen yanlış
tercihler, kıt olan ekonomik kaynakların optimal kullanılmamasını, dolayısıyla,
kalkınmanın yeterince ivme kazanmamasını beraberinde getirmiştir. 1995-1999
yılları arasındaki 5 yıllık periyotta gerçekleşen kamu yatırımlarının yüzde
27,3'ü gibi çok önemli bir bölümünün ulaştırma sektörüne yapılması ve bunun
yüzde 63,7'sinin karayoluna, kalan yüzde 36,3'lük bölümünün de ağırlıklı olarak
havayolu ulaştırması yatırımlarında kullanılması, bu yanlış tercihlerde hâlâ
devam edildiğini, ne yazık ki göstermektedir. Yine, 2001 yılında, kamu
ulaştırma yatırımlarından denizyoluna ayrılan payın, sadece yüzde 3,4 olduğu
görülmektedir. Değerli milletvekilleri, dünya deniz ticaret filosu,
779 000 000 dwt kapasitededir. Bu filoyla, her yıl, 5,4 milyar ton yük
taşınmaktadır. Türkiye'nin deniz ticaret filosu ise, yalnızca 9 000 000
dwt'dur; bu, dünya gemi filosunun yüzde 1,2'sini oluşturmaktadır. Bu filoyla,
dünya deniz taşımacılığından, arkadaşlarımın da söylediği gibi, ancak yüzde 1
pay alınabilmektedir. Ticaret filomuz, 22,38 gibi yüksek bir yaş ortalamasına
sahiptir. Dünyada gelişen deniz güvenliği anlayışının yansımasıyla, 1998
yılında, bazı gemi tipleri için uygulamaya konulan ISM kodu uygulaması, 2002
yılı temmuz ayında, tüm gemiler için uygulamaya konulacaktır. Bu durum karşısında,
filomuz genç gemilerle yenilenmediği takdirde, taşımacılıktan aldığımız pay
daha da düşecektir. Filomuzdaki gemilerin taşıma kapasitelerinin göreceli
olarak düşük olması ve özel maksatlı gemilerin yetersizliği, taşıma
taleplerinin karşılanması konusunda sıkıntıların ortaya çıkmasına neden
olmaktadır. Değerli milletvekilleri, yeni gemi alımları büyük
kaynak gerektirmekte ve alınan gemiler, büyük ölçüde kredi kullanılarak
alınmaktadır. Yaşanan ulusal ve uluslararası ekonomik krizlerin deniz ticaret
filomuzu daha da küçültmesine fırsat verilmeyerek, gerekli finansal önlemlerin
acilen alınması gerekmektedir. Türkiye, yeterince güçlü bir deniz ticaret
filosuna sahip olmamanın ekonomik ve stratejik kayıp ve risklerini gözönüne
alabilmek lüksüne sahip değildir. Yurtdışı yük taşımalarının yüzde 94,4'ünün denizyoluyla
yapıldığı ülkemizde, bu yüklerin ancak yüzde 30,5'i Türk Bayraklı gemilerce
taşınmaktadır. Yani, her yıl, yabancı gemilere, ne yazık ki, 2,5 milyar dolar
navlun, yani taşıma bedeli ödenmektedir. Bu konuda Yüksek Planlama Kurulu
kararı olmasına karşın, özellikle kamu kuruluşlarının, dışticaret taşımalarını
uzun vadeli kontratlarla Türk Bayraklı gemilere yaptırmaması, sektörde
zincirleme olarak gerilemeler yaşanmasına neden olmaktadır. Kamu taşımalarının
Türk Bayraklı gemilere yaptırılması durumunda, dışarıya navlun ödenmemesinin
yanında, uzun vadeli kontratların sağlayacağı avantajlarla, filomuzun özel
maksatlı gemiler ağırlıklı olmak üzere yenilenmesi mümkün olabilecektir.
Ayrıca, istihdam edilen 1 kişiye karşılık, yan sanayide 6 kişiye istihdam
olanağı sağlayabilen gemi inşa sanayimiz de bundan çok olumlu etkilenecektir. Değerli milletvekilleri, kabotaj taşımalarında da
istenilen seviyeye gelinememiştir. 1981 yılından 2000 yılına kadar geçen
yaklaşık yirmi yıllık periyotta, yurtiçi yük taşımalarında sadece yüzde 45,9
artış sağlanabilmiştir. Aynı dönemde, Türk deniz ticaret filosunun groston
olarak yüzde 242 büyüdüğü ve sanayimizin büyük bir bölümünün deniz kıyılarında
olduğu düşünüldüğünde, uzun yıllardır kabotaj taşımalarının ihmal edildiği
gerçeği ortaya çıkmaktadır. Burada, Devlet Planlama Teşkilatının yaptığı bir
projeksiyona değinmek istiyorum. 1970-1995 yılları arasındaki 25 yıllık
dönemde, Türkiye'de gayri safî yurtiçi hâsıladaki her yüzde 1'lik artışa
karşılık yolcu trafiği yüzde 1,23, yük trafiği ise 1,38 oranında artmıştır.
Geçen 25 yıldaki büyüme eğilimlerinin sürmesi durumunda, 2020 yılında,
Türkiye'de yolcu trafiğinin bugünkü düzeyinin yaklaşık 3,3 katına, yük
trafiğinin ise 2,5 katına çıkması beklenmektedir; yani, Türkiye'de sürekli artma
eğilimi gösteren taşıma talebinin, yine, ağırlıklı olarak karayoluyla
karşılanması sürdürülebilir bir politika değildir. Ulaştırma sistemlerinin
birbirlerine karşı üstünlüklerinin birbirlerini tamamlayacak şekilde kullanılmasına
olanak sağlayan kombine taşımacılığın geliştirilmesi önemli bir strateji olarak
Avrupa gündeminde yer almaktadır. Bu bağlamda, makro ekonomik hedef olarak ülke
kalkınmasını hızlandıran, uluslararası ticareti kolaylaştıran ve ödemeler
dengesine en fazla katkıyı sağlayan ulaştırma sisteminin kurulması yönünde çaba
gösterilmesi gerekmektedir. Değerli milletvekilleri, Avrupa Birliğine katılma
sürecine ilişkin denizcilik alanında yaşanacak olan bir gelişmeye
dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Avrupa Birliğine girdiğimizde kabotaj tekeli
kalkacaktır. Yurtiçi yük ve yolcu taşımalarında bulunduğumuz noktaya az önce
değinmiştim. Sektörü gelecek yıllarda kabotaj tekelinin kaldırılmasından
doğacak ortamda rekabet edebilecek güce kavuşturmak için ucuz yakıt sağlanması
konusunda üretilen çalışmaların bir an önce tamamlanması gerekmektedir. Sektöre
kabotaj taşımalarında ucuz yakıt sağlanması, karayolları taşıtlarına sağlanan
kolaylıklardan dolayı ortaya çıkan haksız rekabeti önleyeceği gibi, her türlü
mal hareketi limanlarlarda kayıt altında tutulduğundan, kayıtdışı ekonomiyi de
önlemede katkı sağlayacaktır. Ayrıca, kıyı illerimizde mevcut toplutaşımada
deniz ulaşımının özel olarak desteklenmesi durumunda gemi inşa ve bakım onarım
taleplerinin artması dolayısıyla, tersaneciliğimiz için de mevcut iç
dinamiklerden daha fazla yararlanma imkânı sağlanmış olacaktır. Akaryakıt
indirimi İstanbul'un kentiçi ulaşımının iyileştirilmesine de katkı
sağlayacaktır. Gemi inşa sanayii, Türkiye gibi gelişmekte olan
ülkelerin kalkınma yolunda etkin bir araç olarak kullanabilecekleri bir endüstri
dalıdır. Bu kaynaktan gereği gibi yararlanabilmek için, iyi planlanmış
önlemlerin, gereken ciddiyet içinde ve zamanında alınarak uygulamaya
geçirilmesi gerekmektedir. Dünya gemi inşa sanayii için 2000 yılı aktif bir yıl
olmuş ve 1997 yılında yaşanan sipariş patlamasından daha fazla yeni gemi
siparişi gerçekleşmiştir. Ancak, ne yazık ki, milyarlarca dolarlık bu yeni gemi
inşa pastasından ülkemiz yeterli payı alamamıştır. 2000 yılında, özel sektör
tersanelerimizin kapasite kullanım oranı, ne yazık ki, sadece yüzde 16'da
kalmıştır. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı projeksiyonlarında,
2001-2005 yılları arasında, Türk deniz ticaret filosunun yeni gemi inşa
talebinin ancak yaklaşık yüzde 10'luk bir kısmının Türk tersanelerince
karşılanacağı öngörülmüştür. Aynı dönemde, Türk tersanelerinin gemi ihracının
da çok düşük seviyelerde olacağı tahmin edilmektedir. Yani, önümüzdeki
yıllarda, tersanelerimizin kapasite kullanım oranlarında bir iyileşme
öngörülmemektedir. Bu, sektörün istihdam, döviz kazanımı ve ikamesi konularında
sağladığı olanaklardan yararlanılmaması anlamına gelmektedir. Ancak, hemen
belirteyim ki, bu projeksiyonlar, mevcut finans ve teşvik uygulamalarının devam
ettiği varsayımı altında yapılmıştır; desteklemelerin artırılması durumunda, bu
tablonun tersine çevrilmesi mümkündür. Gemi inşa sektöründe, doğrudan ve dolaylı devlet
desteğini sınırlayan ve damping koşulları konusunda bağlayıcı hükümler içeren
OECD Gemi İnşa Anlaşması, Amerika Birleşik Devletlerinin vetosundan dolayı
yürürlüğe girememektedir. Bu konuda yeni kararlar alınmadan önce, ivedi olarak,
Türk gemi sanayii rekabet edebilir bir noktaya taşınmalıdır. Amerika Birleşik
Devletleri, Avrupa Birliği ve Uzakdoğu ülkelerinin sektörlerine verdikleri
teşvikler devam etmekte ve Türk gemi inşa sektörü bu durumdan doğrudan
etkilenmektedir. Örneğin, 2000 yılında, dünya gemi inşa pastasından en büyük
payı alan Güney Kore, ekonomik krizi atlatmak üzere IMF'den aldığı kredileri
gemi inşa sektöründe kullandığı için, Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik
Devletleri, Dünya Ticaret Örgütü çerçevesinde girişimlerde bulunmuştur. Yine
Avrupa Birliğinde gemi inşaına yerel ve diğer dolaylı teşvikler dışında yüzde 9
işletme kredisi teşviki uygulanmaktadır. Bu bağlamda, sektörün hükümet
politikalarından bağımsız olarak oluşturulan devlet politikalarıyla planlı bir
şekilde desteklenmesinin gereği ortaya çıkmaktadır. Gemi inşa sanayiinin
üretiminin artırılması için de, tersanelerimizin teminat sorunlarına çözüm
bulunarak, Katma Değer Vergisinden kaynaklanan sorunların bir an önce
giderilmesi gerekmektedir. Ayrıca, sektöre verilen yetersiz ihracat kredileri
artırılmalı, işletme kredisi verilebilmesi için de kolaylıklar sağlanmalıdır.
Reel sektörün ayağa kaldırılmasına ilişkin çalışmaların yoğunlaştığı
bugünlerde, 1 çalışana karşılık 6 yan sanayi çalışanı istihdamına olanak
sağlayan gemi inşa sanayiinin, ülke ekonomisine getireceği katkılar göz önünde
bulundurulmalıdır. Değerli milletvekilleri, Türkiye, Avrupa ve Asya
arasındaki jeopolitik konumuyla ticaret yollarının merkezi durumundadır. Bugün,
Avrupa, Ren-Tuna su yolu ile Karadeniz üzerinden Türk cumhuriyetleri ve Asya'ya
bağlanmıştır. Ayrıca, Akdenizden ana konteyner güzergâhı geçmektedir. Böyle bir
coğrafyada Türk limanları, Karadeniz ve Akdenizde çok önemli üstünlüklere
sahiptir. Bu üstünlüklerden yeterince faydalanmamamız, Avrupa-Asya-Ortadoğu
üçgenindeki ticaret hareketlerinden komşu ülkeler tarafından by-pass edilen ve
sadece kabotaj ve dışticaret yükleri için hizmet verebilen bir ülke konumuna
gelmemize neden olmaktadır. Özellikle büyük potansiyeli olan Türkiye
Cumhuriyeti Devlet Demiryollarına bağlı limanlarda verilen hizmetlerin
etkinliğe kavuşturulması için gerekli önlemler ivedilikle alınmalıdır. Bu
bağlamda, ülkemize büyük kaynaklar sağlayabilecek transit taşımacılık alanında
var olan fırsatları değerlendirebilmek için, bir an önce limanlarımızın
mevzuat, altyapı ve çağdaş işletmecilik anlayışı açılarından, etkin bir yapıya
kavuşturulması gerekmektedir. Denizcilik sektörünün dinamik ve uluslararası
alanda üretilen kurallardan etkilenen yapısı, liman mevzuatının sürekli güncel
tutulmasını gerekli kılmaktadır. Mevzuatın, Türkiye limanlarının hepsinde
uygulanabilecek genel esasların belirlendiği tek bir tüzük haline henüz
dönüştürülmemiş olması, uluslararası alanda alınan kararlara uymamızı
güçleştirmektedir. Bu konuda, Müsteşarlığımızın acil olarak gerekli çalışmaları
yapacağını umuyorum. Deniz taşımacılığının son yıllarda önemli fırsatlar
sunan bir alanı da kruvaziyer yolcu taşımacılığıdır. Türkiye, turizm potansiyeli
yüksek ülkeler arasındadır. Türkiye'ye gelen turistlerin daha çok para
bırakmalarını ve Türkiye'de daha uzun süreli kalmalarını sağlamak için,
kruvaziyer yolcu taşımacılığına yönelinmesi ve turizm hizmetlerini en iyi
şekilde yerine getirecek liman ve altyapı donanımlarının hizmete sokulması,
artık ihtiyaç haline gelmiştir. Denizcilik sektörünün bir alt sektörü olan yatçılık da
önemli fırsatlar sunmaktadır. Döviz kazandırıcı bir faaliyet olmasından dolayı
son derece önemli olan bu alanda mevcut potansiyelimizi tam anlamıyla
değerlendirebildiğimiz söylenemez. Türkiye, Akdenizde seyreden yatların ancak
binde 2'sine hizmet verebilmektedir. Bu bakımdan, planlı bir şekilde ve süratle
yeni marinalar ve çekek yerleri hizmete sokup pazar payı artırılmalıdır. Değerli milletvekilleri, üzerinde görüştüğümüz 643 sıra
sayılı tasarıyla Denizcilik Müsteşarlığı yönetsel yapısında üç temel
değişikliğin yapılması öngörülmüştür. Bu temel değişikliklerin ilki,
Müsteşarlığın ana hizmet birimleri içerisinde Deniz Ticareti Genel
Müdürlüğünün; diğer ikisi ise, danışma ve denetim birimleri içerisinde Teftiş
Kurulu ve Araştırma, Planlama ve Koordinasyon (APK) Dairesi Başkanlıklarının
oluşturulmasıdır. Bu değişikliklerin yanı sıra, Denizcilik Müsteşarlığı taşra
teşkilatına çok sınırlı sayıda denetim elemanı kadrosu verilmesi öngörülmüştür.
Ayrıca, kılavuzluk ve römorkörcülük hizmetleri vermekte olan kamu ve özel
kuruluşların elde ettikleri hâsılattan alınacak payla, Denizcilik Müsteşarlığı
döner sermaye işletmesine gelir sağlanması amaçlanmaktadır. Deniz ticaretinde kaliteyi ve güvenliği artırıcı
uluslararası sözleşmelere taraf olmadan ve taraf olunsa bile gereğini yerine
getirmeden dünya denizcilik sektöründe başarılı ve söz sahibi olmak çok güç
görünmektedir. Uluslararası denizcilik camiasında ekonomik, teknik, idarî
gerçeklerle yerine getirilmeyen yükümlülüklerimizin anlayışla karşılanmasını
beklemek gerçekçi olmadığı gibi, bu durum zaman içinde ülkemize büyük
yaptırımlara da dönüşebilmektedir. Son yıllarda bunun birçok örneğini
yaşamaktayız. Paris Memorandumu 1999 Yılı Liman Devleti Kontrol Sonuç Raporuna
Ait Değerlendirme Raporunda kara liste olarak adlandırılan ve son dört yıl
içinde gemileri standart altı seviyede yer alan ülkelerin belirtildiği listede,
Belize, Honduras, Lübnan, Romanya, Suriye Arap Cumhuriyetiyle birlikte Türkiye
de yer almıştır. Türkiye'nin, Avrupa Birliğine katılımı yönünde ilerlemesine
ilişkin hazırlanan 2000 ve 2001 yılı düzenli raporlarında da bu konuya
değinilerek "Türk filosunun deniz güvenlik sicili, ciddî kaygı konusu
olmaya devam etmektedir" tespitinde bulunulmaktadır. Avrupa Birliğince
hazırlanan 2001 yılı ilerleme düzenli raporunda, Paris Memorandumu kapsamında
oluşturulan 2000 yılına ilişkin istatistiklerde, Türk Bayraklı gemilerin
yabancı limanlarda alıkonulma oranının, 2000 yılında yüzde 23,8; yani, her 4
gemiden 1'i olduğuna işaret edilerek, Avrupa Birliği bayraklı gemiler için, bu
oranın 2000 yılında yüzde 3,9 olduğu belirtilmektedir. Tasarıyla kurulması öngörülen teftiş kurulunun oluşturulmasına,
Müsteşarlığın kuruluşundan bugüne kadar gelen deneyimlerin sonucunda ihtiyaç
duyulmuştur. Kuruluşundan bugüne kadar periyodik denetim faaliyeti yürütülmeyen
Denizcilik Müsteşarlığında, hizmetlerin verimliliğinin artırılması ve
soruşturmaların zamanında yapılarak, örgütsel anlamda ortaya çıkan sorunların
giderilebilmesi açısından, teftiş kurulu başkanlığının kurulması önem
taşımaktadır. Kaldı ki, bu, yolsuzluklarla mücadelede kararlı bir tutum izleyen
hükümet politikalarıyla da tutarlıdır. Ayrıca, talep edilen müfettiş kadroları,
nakil yoluyla diğer kamu kuruluşlarından karşılanacağı için, kamu maliyemize de
ek bir külfet getirmeyecektir. Deniz Ticareti Genel Müdürlüğünün kuruluşu da, çok
sayıda kadro talebi olmadığından, kamu maliyesine büyük bir yük
getirmeyecektir. Bu değişikliğin, deniz ticaretinin ülkemiz açısından öneminden
dolayı, bürokratik karar alma mekanizmasının daha kolay işlemesi için
gerçekleştirilmek istendiği anlaşılmaktadır. Deniz ticaret filomuzun, artı bir kaynak gerektirmeden
büyümesini sağlayacak olan önlemlerin başında, kamu kuruluşlarına ait yüklerin
Türk Bayraklı gemilere, uzun vadeli kontratlarla taşıtılmasının gerekliliğinin
altını daha önce çizmiştim. Tasarıda, bu konuda çalışmalar yapmak ve gerekli
tedbirleri almak üzere, ilgili kurum ve kuruluşları koordine etmek görevinin,
yeni kurulan Deniz Ticareti Genel Müdürlüğüne verilmesi, herhalde bu genel
müdürlüğün önemini ve kurulmasının zorunluluğunu göstermesi açısından
yeterlidir. Uluslararası Denizcilik Örgütü içerisinde, konumumuzu
güçlendiren, son derece önemli bir gelişme de, içinde bulunduğumuz ocak ayı
içerisinde gerçekleşmiştir. IMO'nun en önemli organı olan Deniz Güvenliği
Komitesinin Eğitim ve Vardiya Tutma Standartları Alt Komitesi (STW)
Başkanlığına İstanbul Teknik Üniversitesi Denizcilik Fakültesi Dekanı Sayın
Osman Kamil Sağ seçilmiştir. Komitenin bir önceki başkanlığı Amerika Birleşik
Devletlerince yürütülmekteydi. Yunanistan ve Güney Kıbrıs yönetiminin bile
oylarının alınarak, başkanlık seçiminin kazanılmasında, Amerika Birleşik
Devletlerinin önemli katkıları olmuştur. Bu örnek, hemen hemen her alanda olduğu gibi,
denizcilik alanında da, Amerika Birleşik Devletleriyle ilişkilerimizin
gelişimini göstermesi açısından önemlidir. Bu, aynı zamanda, Başbakanımız Sayın
Bülent Ecevit'in Amerika Birleşik Devletleri ziyaretinin, ilişkilerin boyutunu
etkilemediğini iddia eden arkadaşlarımıza da somut bir cevap niteliği
taşımaktadır. Bu konuda bir açıklama yapmak istiyorum. Daha önce (C)
sınıfından IMO'ya girdiğimiz için eleştirildiğimiz, (C) Komisyonu üyesi
olduğumuz Uluslararası Denizcilik Örgütünde çok önemli bir komisyona, Amerika
Birleşik Devletlerinin başkanlığındaki komisyona, bizim Başbakanımızın
ziyaretinin bittiği hafta sonundan sonraki pazartesi yapılan seçimde, Amerika
Birleşik Devletlerinin aday göstermesi, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum
Cumhuriyetinin de destekleriyle birlikte, diğer ülkelerin de destekleriyle
birlikte, komisyon başkanlığına gelinmiştir. Bu da, Amerika Birleşik Devletleri
gezisinin boş, sadece seyahat olmadığının, somut sonuçları olduğunun açık bir
göstergesidir. Bu düşüncelerle, tasarının Türk denizciliğine katkı
sağlamasını diliyor; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DSP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN- Teşekkürler Sayın Yazıcı. Son olarak, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına,
İstanbul Milletvekili Mehmet Gül... Buyurun Sayın Gül. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜL (İstanbul)- Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; hepinizi en derin saygılarımla selamlarım. Üç tarafı denizlerle çevrili ve toplam sahil şeridi 8
333 kilometre olan ülkemizde, denizcilik sistem ve hizmetlerinin, ülkemizin
deniz, ilgi, çıkar ve ihtiyaçlarına uygun olarak tahsis ve geliştirilmesi
amacıyla 1993 yılında 491 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle Başbakanlığa bağlı
olarak Denizcilik Müsteşarlığının kurulduğunu bilmekteyiz. Denizcilik Müsteşarlığı, teşkilat yapısı, biraz önce
ifade ettiğim 8333 kilometrelik sahil şeridine yayılan taşra teşkilatı ve
Ankara'da merkez teşkilatından oluşmaktadır. Taşra teşkilatı, Trabzon, Samsun,
İstanbul, Çanakkale, İzmir, Antalya ve Mersin illerinde kurulmuş olan 7 adet
bölge müdürlüğünden ve bunlara bağlı 68 liman başkanlığından meydana
gelmektedir. Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede hiçbir denetim birimine yer verilmediği
gibi, yine Müsteşarlığın bünyesinde araştırma, planlama ve koordinasyon
işlerini yürütecek herhangi bir birimi de bulunmamaktadır. Özellikle, 7 bölge müdürlüğü, 68 liman başkanlığından
teşekkül eden taşra teşkilatı içinde yer alan bölge müdürlükleri ile limanlar,
deniz ulaşımının gerek can ve mal, gerekse çevre güvenliği yönünden son derece
önemli görevler ifa eden birimlerdir. Meri mevzuat gereğince, denizde seyir, can ve mal
emniyetinin sağlanmasından Denizcilik Müsteşarlığı sorumludur. Müsteşarlık, bu
görevlerini, yürürlükteki mevzuatın yanı sıra, bundan daha kapsamlı ve karmaşık
uluslararası mevzuat hükümlerine uygun olarak yerine getirmeye çalışmaktadır.
Denizcilik sektörü ve denizcilik, hem uluslararası bir niteliğe sahip olup, hem
de son derece teknik konuları kapsamaktadır. Müsteşarlığın, gerek ulusal, gerekse uluslararası
alanda yüklendiği görevlerin layıkı veçhile yerine getirilebilmesi için,
yapılan iş ve işlemlerin periyodik olarak tüm birimlerin denetiminde zaruret
bulunmaktadır. Bu denetim, idarî konuların yanı sıra ilgili birimlerce ifa
edilen teknik hususları da kapsayabilecektir. Denizcilik Müsteşarlığı, 1993 yılında çıkarılan kanun
hükmünde kararnameyle 1994 yılında kurulmuş ve faaliyete başlamış olmasına
rağmen, bu zamana kadar, Müsteşarlığın birimleri, özellikle taşra teşkilatı,
periyodik ve etkili bir denetime tabi tutulamamıştır. Bunun sonucu olarak da,
denetimsizlikten kaynaklanan koordinesizliğin sıkıntısı çok yoğun bir şekilde
yaşanmaktadır. Ancak, mevzuat gereği, sınırlı denetim, Başbakanlık Teftiş
Kurulu Başkanlığınca ya da ihbar ve şikâyet vukuunda denizcilikten sorumlu
Devlet Bakanlığı makamından onay alınarak tefrik olunan muhakkikler tarafından
yürütülmektedir. Ancak, herkesin çok iyi bildiği, Başbakanlık Teftiş Kurulu
Başkanlığının, özellikle, son günlerde daha da artan mevcut iş yoğunluğu
dolayısıyla, bu zamana kadar, Müsteşarlık bünyesinde, koordinasyonu sağlamak,
eğitim ve bilgilendirmek amacıyla da olsa genel bir teftiş ve denetim yapılması
asla mümkün olamamıştır. Diğer yandan, Müsteşarlık bünyesinden -biraz evvel
ifade ettiğim şekilde- tefrik olunan muhakkikler vasıtasıyla yürütülen denetim
ve soruşturmalardan ise, yeterli ölçüde verim alındığı söylenemez. Zira,
Müsteşarlık bünyesinde, halen, muhakkiklik işlerinden dolayı bu işleri yürüten
personelin mevcut işlerinde de çok ciddî aksamalar meydana gelmektedir.
İnceleme ve soruşturmanın tamamlanarak rapor yazılması, hepinizin malumu,
oldukça uzun zaman almakta, muhakkikler ile hakkında soruşturma yapılan
personel arasında istenmeden de olsa husumet doğmakta ve iş huzuru
kalmamaktadır. Sayın milletvekilleri, konuşmamın başından beri izah
etmeye çalıştığım, Denizcilik Müsteşarlığının teftiş kurulu ve araştırma,
planlama ve koordinasyon birimi eksikliğinden kaynaklanan, had safhaya varan
sıkıntılarını pekiştirici bazı bilgiler aktarmak istiyorum. Halihazırda devam etmekte olan ve sonuçlandırılamayan
çok sayıda soruşturma bulunduğu gibi, inceleme ve soruşturma açılmasını
gerektiren çok sayıda ihbar ve şikâyet dosyaları mevcuttur. Muhakkik olarak
görev yapabilecek çok az sayıda personel bulunduğu da göz önüne alınacak
olursa, şu andaki şartlarda, Müsteşarlık tarafından etkili ve yeterli
soruşturma ve teftiş yapılması hemen hemen imkânsız hale gelmiştir. Bu nedenle,
Müsteşarlık bünyesinde derhal bir denetim ve teftiş birimi oluşturulması
kaçınılmazdır. Bunların yanı sıra, konuşmamın başında gözlerinizin
önüne sermeye çalıştığım, oldukça geniş bir teşkilat yapısına sahip bulunan ve
bir o kadar da Türkiye içinde ve dışında bulunan birçok kurum ve kuruluşlar ile
Müsteşarlığa bağlı birimler arasında yürütülen faaliyetlerin kanun, tüzük ve
yönetmeliklere uygun olarak yürütülüp yürütülmediği araştırılarak, ortaya çıkan
aksaklıkların tespitiyle, bunların giderilmesi gerekmektedir. Gerek kurum
içerisinde gerekse diğer kurumlarla koordinasyon sağlanması konularında
Müsteşarlık bünyesinde bu zamana kadar yeterli bir çalışma
gerçekleştirilememiştir. Özellikle, kalkınma planları ve yıllık programlar
üzerinde gerekli çalışmalar yapılamadığı gibi, faaliyet raporları, yıllık
çalışma plan ve programlarının ve bütçenin hazırlanmasıyla, bu konularda ortaya
çıkan güçlük ve aksaklıkların tespitiyle, bunların giderilmesi, kanun, tüzük ve
diğer mevzuat çalışmalarında Müsteşarlık görüşünün oluşabilmesini teminen,
Müsteşarlık bünyesinde acilen kurulacak araştırma, planlama ve koordinasyon
birimine, önemle ihtiyaç bulunmaktadır. Bu hususun dikkate alınmasını önemle
rica ediyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP, DSP ve ANAP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Çok teşekkürler Sayın Gül. Sayın Yazıcı, şahsınız adına konuşacak mısınız? CAHİT SAVAŞ YAZICI (İstanbul) - Çok kısa konuşacağım
Sayın Başkan. BAŞKAN - Buyurun. CAHİT SAVAŞ YAZICI (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Denizcilik Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkındaki Kanun
Teklifi, aslında, teknik bir kanun. Teknik bir kanun olduğu için de, görüyor ve
umuyorum ki, elbirliğiyle, hep beraber bu kanunu çıkaracağız. Bu kanun vesilesiyle, hepimiz, denizciliği tekrar
tartışma fırsatı bulduk. Aslında, denizcilik, biraz öksüz; tarım kadar, sanayi
kadar, hayvancılık kadar desteklenen, o branştan gelen milletvekili sayısı az
olduğu için, ilgilenilen bir konu değil; dolayısıyla, hak ettiği kadar ilgiyi
almıyor; bir bakanlığı bile yok. Yunanistan 7 000 000-8 000 000'luk bir ülke,
konuyla ilgili bir bakanlığı var, bu bakanlık, hakikaten, çok başarılı işler
yaptığı için, ülkeye yılda 60 milyar dolar, bizim ihracatımızın iki katı kadar,
sırf denizcilik geliri sağlıyor. Bunun, ciddî olarak kayda geçmesini ve
hepimizin, bu konuyu, ülkenin çıkışı için bir kaynak olarak görmesini umuyorum.
Ben, bu sözü alırken, aslında, küçük bir noktada,
denizcilere yaptığımız, basının yaptığı, belki Sayın Cumhurbaşkanımızın
yaptığı, dolaylı olarak yaptığı haksızlığı vurgulamak istiyorum. Denizcilik
camiasında bir gemi, örnek veriyorum 150 000 tonluk bir tanker, yaklaşık olarak
80 ilâ 100 000 000 dolar seviyesinde. Bugün hangimizin 80 000 000-100 000 000
dolar parası var? Bu gemileri almak için kredi kullanmak zorundayız.
Kredi, ya devlet kredisi olur ya bankaların kredisi olur ya da devletin,
sektörün desteklenmesi için teşvik ettiği bankaların kredisi olur. Bizim sektörümüzdeki armatörlerimiz de bu kredileri
kullanmışlardır. Bu kredileri kullanan armatörlerden, her sektörde olduğu gibi
içlerinde kötü niyetli olanları ya da şartlar gereği mağdur durumda kalanları,
ekonomik krizler yüzünden, dünyadaki global kriz yüzünden sıkıntıya düşerek
kredilerini ödeme zorluğuna düşenleri olabilir. Art niyetli olarak ödemeyenleri
dışarıda tutuyorum, bunların sayısı da çok azdır; ama, bu, tekstil sektöründe
de vardır, turizm sektöründe de vardır, bankacılık sektöründe de vardır... Ama, şu anda manzara ne olmuştur; gazeteleri açıp
okuduğumuzda, sanki, bütün denizcilik camiası hırsızdır. Bundan sonra, bu
camia, kredi alabilir mi, teşvik alabilir mi, yeni gemi alabilmek için imkân
bulabilir mi?!. Basınımız, bir sektörü karalamış ve yok etmiştir. Peki, bunun
bedelini kim ödeyecektir; köydeki Ali efendi ödeyecektir, esnaf Ahmet efendi
ödeyecektir; çünkü, benim 2,5 milyar dolar param, her sene Yunan gemisine
gidecektir. Benim armatörümün gemisi olmazsa, benim yükümü, biraz önce
bahsedilen devlet yüklerini kim taşıyacaktır; Yunan gemisi taşıyacaktır. Biz,
armatörlerin 300 000 000 dolarını kriz haline getirip, bu camiayı, bu sektörü
yok ettikten sonra, bu sektöre her sene 2,5 milyar dolar para yatıracağız,
navlun ücreti ödeyeceğiz. Oysaki, bu, bu şekilde karalanmasaydı, gerçekten, art
niyetli ve kötü niyetliler varsa onlar cezalandırılsaydı, bir camia bu şekilde
yok edilmeyecekti. 2,5 milyar dolar; işte, bizim Amerika'dan dört senede
aldığımız destekle ekonomimizi düze çıkardığımız 10 milyar doların dörtte 1'i. Hâlâ geç kalınmış değil; denizcilik camiasının hiçbir
kredisini aksatmayan bir sürü armatörü var, sıkıntıda olduğu için ufak
desteklerle sıkıntılarını aşabilecek armatörleri var. Bunlar desteklendiği
takdirde... Destek de nakit para değil, şu ana kadar yapılmayan, devletin
yapacağı tek şey, kendi yüklerini; yani, 2,5 milyar doları Yunana ödediğimiz
dediğimiz yüklerini, al kardeşim, on yıl sen benim yükümü taşı diyecek, bir
kontratın altına imza atacak. Armatör, gider, yurt dışındaki bütün kredi
kurumlarından bu kontrat karşılığında kredisini zaten kendisi bulur. Ama, biz,
ne hikmetse, bu kendi yüklerimizi, kendi taşımalarımızı bir yıllık, iki yıllık
sözleşmelerle yapıyoruz. Bir yıllık sözleşmeyle de, hiç kimse 100 000 000
dolarlık gemiye yatırım yaptıramaz, hiçbir yerden de bu krediyi bulamaz. Yani,
biz, 2,5 milyar doları kendi filomuza gemi olarak katabilecekken sadece uzun
vadeli sözleşmelerle, ne hikmetse, bir yıllık, iki yıllık sözleşmelerle
bunların olmasını engelliyoruz. En basit örnek, Manavgat'ta akarsuyumuzu satıyoruz.
Senede 180 000 000 ton akarsu, tatlı su; İsrail müşterisi. Bu, bizim elimizdeki
bir imkân, bir güç. Biz bunu satarken, bir kombine fikir üretip, bunu
nakliyesiyle birlikte satmayı düşünsek inanılmaz derecede bir yük
taşımacılığımız oluşacak; ama, biz ne yapıyoruz; biz suyumuzu satalım; çünkü,
orası, sadece o zihniyette, o ufaklıkta bir şey. Bunun temel nedeni de,
bürokrasinin ağırlıklı olarak özel sektörden gelmemesi ve özel sektöre de,
nedense, düşman gözüyle bakılması. Oysaki, özel sektör bu ülkenin iç dinamiği.
Özel sektördekilerin televoleci zihniyetiyle karşılanması bu ülkeyi bu
noktalara getirmiştir. Özel sektörle ilgili bir konuyu savunduğunuzda,
milletvekili olarak size iş takipçisi damgası vurulmaktadır. Ben, özel sektörden geldim. Özel sektör dinamiklerini
harekete geçirmediğimiz sürece, devlet olarak bir noktaya varmamız imkânsızdır.
Bu nedenle, özel sektörün bütün sorunlarını, sıkıntılarını, cesur bir şekilde
buraya gelip, tartışmalıyız. Bu duygularla, hepinizi saygıyla selamlıyor,
denizciliğin önümüzdeki günlerinin daha aydınlık olmasını diliyorum. Teşekkür ederim. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Çok teşekkürler Sayın Yazıcı. Şahsı adına ikinci söz talebi, esasen, Konya
Milletvekilimiz Sayın Lütfi Yalman'ındı. Sayın Yalman bu hakkını Sayın Aslan
Polat'a devrettiler. Buyurunuz Sayın Polat. (SP sıralarından alkışlar) ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım. Şimdi, bir kere, bizim, getirilen bu Denizcilik
Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Plan
ve Bütçe Komisyonunda görüşülmesi sırasında da birkaç yönden itirazlarımız
vardı; nedir itirazlarımız; tasarının esasına değil de, şekil olarak
itirazlarımız var. Şimdi, bu tasarının 1 inci maddesi, 10.8.1993 tarihli
ve 491 sayılı Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamenin 4 üncü maddesini değiştiriyor. Şimdi, 1993 yılında, bu kanun hükmünde kararnameyle, bu
Müsteşarlık kurulmuş; fakat, 1993'ten 2002'ye gelmişiz, dokuz yıl geçmiş, bu
kararname, getirilip de, şu Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülmemiş.
Halbuki, Anayasanın 91 inci maddesinde, kanun hükmünde kararnameler en kısa
zamanda gelir ve Mecliste görüşülerek kanunlaşırlar deniliyor. Bu kanun
hükmünde kararnamenin -yani, ben, bütün hükümetleri söylüyorum; kim orada daha
çok kalmışsa, onun günahı daha çoktur- tümünü getirip de burada görüşmeden,
sadece 4 üncü maddesinin görüşülmesi, bizim anlayışımıza göre, Anayasanın 91 inci
maddesine aykırıdır; işte, bizim buna itiraz ettiğimiz birinci konu budur. İkincisi; tasarının 2 nci maddesinde, siz, Denizcilik
Müsteşarlığına bağlı çeşitli ana hizmet birimleri kurmuşsunuz. Bunlardan Deniz
Ulaştırması Genel Müdürlüğü Ulaştırma Bakanlığıyla ilgili, Deniz Ticaret Genel
Müdürlüğü Dış Ticaret Müsteşarlığıyla ilgili, Gemi İnşa ve Tersaneler Genel
Müdürlüğü Sanayi Bakanlığıyla ilgili. Üç ayrı bakanlığı ilgilendiren
müdürlükleri, siz, Denizcilik Müsteşarlığı bünyesi altında birleştirmeye kalkmışsınız.
Biz, bunun da yanlış olduğu kanaatindeyiz. Şimdi, Sayın Bakan gelir, bize cevap verirse, Refahyol
döneminde de bu Meclise sunulmuştu diyebilir. Olabilir, o zaman da bir
yanlışlık yapılmış olabilir; ama, esas konu şu: Siz, şu anda, her şeyde
tasarrufa gidiyorsunuz. Sadece şu günlerde, 500'ü Ziraat Bankası, 250'si Halk
Bankası olmak üzere, 750 tane banka şubesini kapatacağız diyorsunuz ve bütün
milletvekillerinin odaları, o ilçelerden "Ziraat Bankası kapanmasın",
"Halk Bankası kapanmasın" diye gelen belediye başkanları, yöre
halkının temsilcileriyle dolarken, her gün bir kanun getiriyorsunuz, her
kanunla yeni bir müsteşarlık kuruyorsunuz, bir bakanlık kurmaya çalışıyorsunuz,
kadro alıyorsunuz... Bir de, yine -ben de şaşırdım; Plan ve Bütçe
Komisyonunda, biz, hep, kadroları azaltıyorduk, burada nasıl oldu, ben de
farkına varamadım- Plan ve Bütçe Komisyonunda hükümetin teklifi 37 kişiydi,
Komisyonda 1 inci listede 47, 2 nci listede 17 olmak üzere, 64 kişiye
çıkarılmış. Burada, herhalde ya bizim bir atlamamız oldu. Plan ve Bütçe
Komisyonunun Sayın Başkanı ve Sayın Bakan burada bilgi verirlerse memnun
olurum; çünkü, genel olarak, Plan ve Bütçe Komisyonuna gelen bütün kadrolar
azaltılırken; yani, bu MHP'ye niye böyle birden bire torpil geçildi, ben bunu
anlayamadım; yani, bu bir özellik mi oldu, bir taviz mi oldu, ben bunu
anlayamadım. Burada izah edilmesi gereken bir konu var. YÜCEL ERDENER (İstanbul) - Atlamışsınız. ASLAN POLAT (Devamla) - Olabilir; yani, biz de atlamış
olabiliriz, doğrudur. Şimdi, burada bir üçüncü itiraz ettiğim konu da şu;
bunun gerekçesinde bir itirazım var, o
da şu: Şimdi, gerekçenin 2 nci sayfasında denilmiş ki: Mevzuat gereği denetim
ancak Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanlığınca yapılıyor. Başbakanlık Teftiş
Kurulu Başkanının işi çok olduğu için şimdiye kadar hemen hemen hiç ciddî bir
denetim yapamadı. Bunun üzerine; ancak, Devlet Bakanlığı makamının onayı
alınarak muhakkikler vasıtasıyla birkaç defa denetim yaptık; bunlar da bir iç
denetim olduğu için her zaman bir problem yarattı, her zaman bir münakaşa
yarattı. Şimdi, ben bu Hükümete soruyorum: Başbakanlık Teftiş
Kurulunun vazifesi çok ise, son yıllarda kurulan birçok üst kurulların
denetimini, Sayıştaya veren Hükümet teklifini, siz kalktınız, niye
değiştirdiniz de, Başbakanlık Teftiş Kurulundan eleman almak şekliyle başka bir
denetim kuruluna verdiniz? Başbakanlık Denetim Kurulu şu anda vazifesi olan
kurulları dahi denetleyemiyorken, oradan eleman alınarak, tamamen kendi
dışında, Sayıştayın denetleyeceği bir kuruluştan alarak, orada bir denetim
yapılmasını niye yaptınız? İkincisi, yine Milliyetçi Hareket Partili arkadaşlarıma
soruyorum; Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun bu kadar vazifesi çoksa,
niye, afet işleriyle ilgili kanun hükmünde kararnamedeki denetimi Sayıştay
denetiminden aldınız ve yine Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu da dahil
birtakım kurullardan aldığınız elemanlarla ayrı bir denetim kuruluna verdiniz?
Başbakanlık Yüksek Denetlemenin vazifesi çoksa, bu denetimler niye ek olarak
ona veriliyor? Eğer Başbakanlık Yüksek Denetlemenin vazifesi bu kadar çok
değilse, bugün, bu kanunla yapılacak olan Müsteşarlık bünyesinde bir denetim
birimi oluşturulmasını ben anlayamadım. Sayın Bakanım bunu izah ederse memnun
olacağım. Bir taraftan diyorsunuz ki, iç denetimler, bakanlık
içerisinde probleme sebebiyet veriyor. Bu ifadeyi gerekçesinde söylüyorsunuz.
Peki, iç denetimler bir problem yapıyorsa, sizin Müsteşarlık bünyesinde
oluşturulacak bir kurum içerisindeki denetim biriminde yine bu iç denetim
olmuyor mu? Yine bu iç denetim olduğu için yine o problem olmayacak mı?! Eğer denetim yapılacaksa, bu denetimlerin dış denetim
olarak yapılması ve dış denetimler olarak yapıldığı zaman da, ya bunların en
dışı, tabiî, Başbakanlık Denetleme, Sayıştay denetlemesi bilhassa... Ben
burada, hâlâ, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulundaki o Sayıştay
denetimini hükümet olarak sizin niçin çıkardığınızı bir türlü hazmedemiyorum.
İnşallah, bugün Cumhurbaşkanı onu veto eder de, halkın ve Meclisin verdiği
iradeye uygun bir hareketi yapar diye de düşünüyorum. Şimdi, burada, size, yine önem vermiş olduğum bir
konuyu daha söyleyeceğim. Gemi İnşa Sanayii ve Rekabet Edilebilirlik Özel
İhtisas Komisyonunun bir raporunun 47 nci sayfasından bir bölümü, çok
katıldığım için buradan okuyacağım; o da şudur: "Sektörle ilgili tüm kamu
ve özel sektör kurumlarında gemi mühendisliği istihdamı ve aktif kullanımı önem
arz etmektedir" denilmektedir. Bu, çok önemli bir konudur.
"Günümüzde, gemi mühendisi istihdam etmediği halde tersane olarak ruhsat
alan ve devlet tarafından çeşitli şekillerde teşvik edilen projeleri
gerçekleştiren tersaneler bulunmaktadır" deniliyor ve devam ediliyor:
"Devletçe teşvik edilen projelerin, malzeme, enerji, işgücü ve zaman kaybı
içermesi kimsenin kabul edemeyeceği bir olgudur" deniliyor. Çok doğrudur
ve ben de, DPT'nin bu görüşünü... Hiç olmazsa, bundan sonra kurulacak olan
müsteşarlık bünyesindeki denetim biriminin bu konuya dikkat etmesini ve bu
konuda hakikaten, mühendisleri -gemi mühendisi- olmayan tersanelerin
çalıştırılmaması... Yine bunun devamında deniliyor ki: "1995 yılında
Başbakanlık Denizcilik Müsteşarlığının yaptığı tebliğden sonra proje büroları
arttı; ama, tebliğde belirtilen kontrol mühendisliği de uygulamaya
konulmalıdır." Bakanlığın, bu kontrol mühendisliğine de son derece dikkat
etmesini, yine burada, Sayın Bakana biz arz ediyoruz. Şöyle bir konu daha var; bu son zamanlarda, bilhassa
gelişmiş ülkeler herhangi bir devlete ambargo koyacakları zaman, hemen, ilk
yaptıkları şey, çevre güvenliğini öne atmak oluyor; sanki, kendileri çevreye
çok dikkat ediyorlarmış gibi! Onun için, bu çevre şartlarını, ISO 14000 olan
çevre güvenliğini de sağlayacak şekilde, bu mühendis elemanlarının, hem
tersanelerin hem de gemilerin yapımlarında dikkat etmesi gerekir diye
düşünüyorum. Burada bir önemli konu daha var -yine vakit de
daralıyor- Devlet Planlama Teşkilatı, sektör sorunlarını belirtirken
"günümüz şartlarında, gemi inşaında doğru pazarların seçilip, o pazarlarda
uygun pazarlama yöntemlerinin kullanılması gerekiyor. Bu pazarlarda
pazarlanabilecek ürünlerin seçimi, dizayn ve üretiminin kaliteli ve zamanında
yapılabilmesi, pazarlamada başarı şansını artıracak, bunun da en önemli koşulu
finansmandır" diyor. Şimdi, bu finansman konusuna gelmişken, Sayın Bakanım,
eğer, son günlerde, mesela, 23.1.2002 tarihli Hürriyet Gazetesinde ve yine,
haziran ayında Habertürk'te çıkan haberlerde Emlakbank'ın denizcilik sektörüne
vermiş olduğu birtakım kredilerin geri dönmediğini, bunlardan dolayı iki devlet
bakanı arasında bir problem olduğu belirtilmektedir. Sayın Bakanım, bu konuda,
eğer, burada Meclisi bilgilendirirseniz, hakikaten memnun oluruz; çünkü, biz,
gazetelerden ziyade sizden duymak isteriz. Emlak Bankasınca verilen gemicilikle
ilgili verilen bu kredilerin Hürriyet Gazetesinde olsun, demin bahsettiğim
Habertürk'te ve diğer gazetelerde olsun, çıkan haberler hakkında bizi
bilgilendirmenizi arz etmekteyiz. Burada önemli bir konuda daha var -yine, bu Devlet
Planlama Teşkilatı raporunda var- ve ben çok önemsediğim için, onu da burada belirtmek,
söylemek istiyorum, o da şu: "17 Ağustos depremi ve Galata Köprüsündeki
problemler sebebiyle gemi inşa sektöründe problemler oldu." Şimdi, ben bir
şey söyleyeceğim... BAŞKAN - Sayın Polat, toparlayabilir misiniz;
sonuçlandırabilir misiniz. ASLAN POLAT (Devamla) - Tamam Sayın Başkanım,
bitiriyorum. Şimdi, Türkiye'nin en önemli otoyolu yapılıyor,
Ankara-İstanbul arasındaki o meşhur otoyol yapılıyor, altından, deprem fayı
geçiyor! Türkiye'nin can damarı olan denizcilik tersanesi, getirilip, en büyük
deprem bölgesi olan yerde kuruluyor! Yani, bunlar yapılırken, projeler
yapılırken, neden buralar deprem yerleri mi, değil mi konularında gerekli
araştırmalar yapılmıyor?! Yani, bu konuda hesap sormak gerekir; kim yaptıysa bu
hatayı, kim ettiyse sormak lazım. Türkiye'nin en büyük yatırımlarını yapıyoruz,
en büyük maliyetli kuruluşlarını yapıyoruz, hiçbir araştırma yapmadan, gelip,
deprem fayının üzerine denizcilik tersanesini kuruyoruz, otoyol kuruyoruz, Bolu
Tünelini kuruyoruz; sonradan bir deprem oluyor, bunların her biri çalışamaz
hale geliyor ve milyarlarca paramız heder oluyor. Yine, burada çok önemsediğim için bir şey söylemek
istiyorum -Sayın Bakanım, burada bu konuda da bilgi verirse memnun olacağım-
şimdi, burada, İstanbul Deniz Ticaret Odası bir bilgilendirme föyü göndermiş,
burada benim zoruma giden konu şu. Diyor ki: "Bütün dünyada denizcilik
sektöründe 2006 yılına kadar inşaat tersaneleri siparişleri dolu olmasına
rağmen, Türkiye'deki 500 000 dwt'lik yıllık inşa kapasitesine sahip gemi inşaat
sanayiimiz ancak yüzde 10-15 kapasiteyle çalışmaktadır." 1'e 6 istihdam
imkânı sağlayan bu kadar önemli sanayii neden çalıştıramıyoruz; bu konuda da
bize bilgi verirseniz memnun olacağız. Saygılar sunarım. BAŞKAN - Çok teşekkür ediyorum Sayın Polat. Sayın milletvekilleri, gruplar ve şahısları adına
konuşma bölümünü bitirdik. Soru sormak isteyen milletvekillerimiz var mı? ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, ben, konuşmamda
bir soru sormuştum. BAŞKAN - Hükümet adına Sayın Bakanımız konuşma
yapmayacaklarını ifade ettiler. MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Sayın Başkan, ben
soru soracağım. BAŞKAN - Buyurun Sayın Yıldırım. MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Sayın Başkan,
delaletinizle, Sayın Bakana, aşağıdaki sorumu sormak istiyorum. Ülkemizin içerisinde bulunduğu ekonomik krizin yoğun
bir biçimde yaşandığı, devletin yüzde 200'lerle borçlandığı ve memurların zorla
emekli yapıldığı bir dönemde, kamuya yük getirecek ve hiçbir yararı olmayacak
yeni kadro ihdas etmenin sebebi nedir? Ayrıca, teftiş kuruluna ne gerek vardır; açıklar
mısınız. Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yıldırım. Sayın Turhan Alçelik, buyurunuz. TURHAN ALÇELİK (Giresun) - Sayın Başkanım, aslında, bu
tasarının 10 uncu maddesi üzerinde benim de konuşmam var; ancak, ben, bir soru
olarak, hükümetin gündemine girmesi bakımından, bu konuşmadan önce, Sayın
Bakandan şunu öğrenmek istiyorum, daha doğrusu, Sayın Bakanla birlikte
hükümetten: Giresun Limanı tam üç yıl önce bir deniz felaketi dolayısıyla
tamamen kullanılamaz hale geldi. O günden bugüne, hükümet adına, hiçbir fiilî
çalışma yapılmadı. Bu çalışmayı ne zaman yapacaksınız? Giresun Limanı,
denizcilik konusunu görüştüğümüz bugünde ne zaman hayata geçecek,
kullanılabilecek? Teşekkür ediyorum efendim. BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Alçelik. Ben, konuyla ilgili hiç yanıt vermeyeceğim, onu mutlaka
siz yaparsınız Sayın Alçelik; çünkü, daha önce, biliyorsunuz, Özelleştirme
İdaresinde milletvekili arkadaşlarımızla o konuda belli bir yol kat etmiştik. Buyurun Sayın Bakan. DEVLET BAKANI RAMAZAN MİRZAOĞLU (Kırşehir) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Denizcilik Müsteşarlığına bağlı Teftiş Kurulu
APK'nın kurulma gerekçesi kanunun dibacesinde, kanunun içerisinde mevcuttur; 67
liman başkanlığı, 7 bölge müdürlüğü, Hopa'dan İskenderun'a kadar 8 333
kilometrelik uzun bir sahaya yayılan denizcilikle ilgili birimlerin, limanların
denetimi, hiç şüphesiz, gerekmektedir, bu amaçla kurulmaktadır. Bunun dışında, bir sayın sözcü "dünya tersaneleri
2006 yılına kadar sipariş aldığı halde, dolu olduğu halde, bizim tersanelerimiz
niçin yüzde 15, yüzde 20 kapasiteyle çalışıyor?" dediler; kendileri çok
haklılar. Güney Kore, bugün için, sırf, gemi inşa sanayiinden senede 10 milyar
dolar kazanmaktadır. Bizim, Tuzla bölgesinde, özel tersanelerimiz, maalesef,
düşük kapasiteyle çalışıyor. Burada en büyük sorun, finans sorunu, kredi
sorunu, bankacılık sistemindeki bozulmalardır. Reel sektöre gerçek finans
desteğinin, kredi desteğinin verilmeyişi denizcilik sektörünü de etkilemiştir. Şu
anda tersanelerimizde iş yapan özel sektörümüz büyük ölçüde kendi kaynaklarıyla
ve yurt dışından bulduğu kredilerle gemileri yapmaktadırlar. Bazı
armatörlerimiz ise Türkiye içerisinden yeteri kadar kredi alamadıkları için,
dışarıdan buldukları krediyle dışarıda gemi inşa ettirmektedirler. Türk
ekonomisi düzlüğe çıktığı takdirde, finans sektörü, bankacılık sistemi
gerektiği şekilde vazife verdiği takdirde -ki, buna hükümet olarak çalışıyoruz-
Türk gemi inşa sanayii de tam kapasiteyle çalışmaya başlayacaktır; bizim çalışmalarımız
da bu amaçtadır. Giresun Milletvekilimiz Sayın Turhan Alçelik, Giresun
Limanıyla ilgili çalışmalar hakkında bilgi istedi. Bu çalışmalar tamamlandı,
projeler hazırlandı, Ulaştırma Bakanlığında DLH Genel Müdürlüğü ödenek konusunu
çözmeye çalışıyor. Konuyu yakından takip ediyoruz. Diğer soruları yazılı olarak cevaplandıracağız. Saygılar sunuyorum. ASLAN POLAT (Erzurum) -Sayın Bakan, ben de konuşmam
sırasında size soru sormuştum; ama, bu soruma cevap vermediniz... DEVLET BAKANI RAMAZAN MİRZAOĞLU (Kırşehir) - Yazılı
cevap vereceğiz Sayın Polat. BAŞKAN - Çok teşekkür ediyorum Sayın Bakan. ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, karar
yetersayısının aranılmasını istiyorum. BAŞKAN - Karar yetersayısı... ASLAN POLAT (Erzurum) - MHP'liler niye gelmiyor?!.
Sayın Bakanları burada; gelsinler... İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Soru sorabilir miyim. BAŞKAN - Soru-cevap işlemi bitti Sayın Yılmazyıldız. İçtüzüğün 81 ve 60 ıncı maddelerine göre soru-cevap
işlemini tamamladık. Sayın milletvekilleri, böylece, tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmış bulunmaktadır. MEHMET ZEKİ ÇELİK (Ankara) - Karar yetersayısının
aranılmasını istiyorum. BAŞKAN - Maddelere geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Sayın milletvekilleri, bizim bu trafik içerisinde
sağlıklı bir sayım yapabilmemiz mümkün değil. Arkadaşlarım saymaya başladı;
ama, sürekli, kapılardan milletvekilleri giriyor; onun için, elektronik... MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Elektronik cihazla yapın. BAŞKAN - "Elektronik cihazla oylama yapacağım"
diyorum; iki saniye beklerseniz söyleyeceğim. Sayın milletvekilleri, tereddüde düşüldüğü için,
elektronik cihazla oylama yapacağız; oylama için 5 dakika süre vereceğim. Sayın
milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını
bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen
milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden yardım
istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, oylama pusulalarını
teknik personel aracılığıyla 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum. Oylama işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı
vardır; kanun tasarısının maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir. Maddeleri, Sayın Kâtip Üye arkadaşımızın oturarak
okuması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul eldenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Teşekkür ediyorum. 1 inci maddeyi okutuyorum : DENİZCİLİK
MÜSTEŞARLIĞININ KURULUŞ VE GÖREVLERİ HAKKINDA KANUN
HÜKMÜNDE KARARNAME, DEVLET MEMURLARI KANUNU, HARCIRAH
KANUNU İLE GENEL KADRO VE USULÜ HAKKINDA KANUN
HÜKMÜNDE KARARNAMEDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN
TASARISI MADDE 1. - 10.8.1993 tarihli ve 491 sayılı Denizcilik
Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 4
üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "Madde 4. - Merkez teşkilâtı, ana hizmet birimleri
ile danışma, denetim ve yardımcı hizmet birimlerinden meydana gelir. Merkez teşkilâtı Ek-1 sayılı cetvelde
gösterilmiştir." BAŞKAN - 1 inci madde üzerinde söz isteyen, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına, Tokat Milletvekili Sayın Ergün Dağcıoğlu. Buyurun Sayın Dağcıoğlu. Süreniz 5 dakikadır. AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakanlık Denizcilik Müsteşarlığının
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname kapsamında, 643 sıra
sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 1 inci maddesi münasebetiyle
huzurlarınızdayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Arkadaşlar, görüşülmekte olan tasarının 1 inci
maddesiyle, 10.8.1993 tarihli ve 491 sayılı Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş
ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 4 üncü maddesi "merkez
teşkilâtı, ana hizmet birimleri ile danışma, denetim ve yardımcı hizmet
birimlerinden meydana gelir" şeklinde değiştirilmektedir. Buna göre,
Denizcilik Müsteşarlığı bünyesinde, Teftiş Kurulu Başkanlığı, Araştırma
Planlama ve Koordinasyon Dairesi Başkanlığı gibi bazı birimler kurulmak
istenmektedir. Şimdi, bu saatte, buraya bakınca, aklıma, Temel'in bir
fıkrası geldi: "Bu balığın kuyruğu insanın zihnini açar, onun için pahalı
olarak satıyoruz" diyor bir adama. Adamcağız, balığın kuyruğunu alıp
yedikten sonra "yahu hiçbir şey fark etmedim, bu ne biçim iştir"
deyince, Temel de "ben sana, insanın zihnini açar diye söylemedim mi"
diyor! Şimdi, biz de, sene 1993'ten beri tartışmışız
tartışmışız; ama, hâlâ araştırma, planlama, koordinasyon ve denetim eksikliğini
fark edemediğimizden veyahut da gerekli gayreti gösteremediğimizden, bugüne
kadar kurulması gereken bir oluşumu kurmakta geç kalmışız. Bu, aslında, şablon kanun olarak kabul edilen 3046
sayılı Bakanlıkların Kuruluş ve Görev Esasları Hakkında Kanuna da uygun olarak
şimdiye kadar çoktan olması gereken bir yapılanmaydı; ama, geç de olsa bugün
yapılacağı için, eksikleriyle gedikleriyle tartışacağımız bu kanunun hayırlı
olmasını niyaz ediyorum. Ancak, aklıma takılan bir soru var. Teftiş Kurulu
Başkanlığı, Araştırma Planlama ve Koordinasyon Dairesi Başkanlığı kurulurken
ihtiyaç duyulan personel, Müsteşarlık bünyesinden karşılanabilecek midir diye
Sayın Bakana soruyorum; yani, yeni eleman mı alacaksınız, mevcutlardan mı
kaydırma yapmayı düşünüyorsunuz. Ayrıca, tasarıda, belli branşlarda,
mesleklerde yatay geçişe imkân veren düzenleme, sağlıklı bir yaklaşım olmakla
beraber, acaba, aranan niteliklere uygun merkez ve taşra teşkilatlarında
bulunan personel sayısı ne kadardır ve yeterli midir bunun cevabını vermeniz
lazım. Tali komisyonlarda Sayın Bakanın da ifade ettiği gibi,
şayet, eleman sıkıntısı olursa, kaydırma mı yapacağız, yeni eleman mı alacağız,
başka bakanlıklardan mı kaydıracağız, mütemadiyen konuşmacıların eleştirilerine
konu olan dışarıdan atama yöntemine mi başvuracağız; yoksa, devlete yeni yük
olmayacak şekilde, problemi kaydırma metoduyla kendi iç dinamiklerinizden mi
çözeceksiniz, bunu açıklamanız lazım. Ben, prensipte denizcilik sektörüne, dolayısıyla da
Müsteşarlığın daha dinamik ve güçlü bir yapıda olmasına inanan bir
arkadaşınızım. Buna, geçmişteki konuşmalarımıza baktığınızda göreceksiniz.
İhdas edilmesi gereken kadrolara ilişkin olarak da, 64 ilave kadro tahsisinin
öngörüldüğü görülmektedir. Bunun gerekleri, teftiş kurulu ve APK başkanlığının
teşkiline ilave olarak, diğer kadro tahsislerine gidilmesinin gerekçeleri
somut, gerçekçi ve ülke yararları temeline dayalı olarak, burada, Genel Kurula
anlatılmalı ve ikna edilmelidir; yani, adama iş bulmadığınızı; işe yetişmiş,
kaliteli personel bulacağınızı burada ispat etmelisiniz Sayın Bakan. Ayrıca, 643 sıra sayılı bu kanun tasarısının
Başbakanlıkça Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan genel gerekçesinde dile
getirilen liman başkanlığı sayısı ise, çok üzülerek ifade ediyorum ki, 65 değil
68 olarak düzeltilmelidir; çünkü, doğrusu budur. Ülkemizde, bildiğim kadarıyla,
68 liman başkanlığı vardır; bu durum, bu yanlışlık, Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonundan da, maalesef, dikkat edilmeden geçmiştir.
Burada, bu yanlışlığı düzeltirsek iyi olur; yoksa, biraz evvel, Sayın Bakanım
bir soruya cevap verirken, bu sefer de 64'ü bıraktı "67" dedi;
dolayısıyla, şu doğru olan 68'i, bugün, burada, hep birlikte tescil edersek
sevinirim. Arkadaşlar, bugüne gelirsek; asıl amaç, Denizcilik
Müsteşarlığının güçlendirilmesi veya güçlü bir denizcilik bakanlığının
kurulması olmalıdır; hepimiz artık buna yoğunlaşmalıyız. Sayın Bakan da,
denizcilik bakanlığının kurulmasıyla ilgili olarak duyduğu rahatsızlığı, önceki
konuşmalarında dile getirdi ve umut olarak da, 3 Genel Başkanın yaptığı ortak
açıklamadan, geçtiğimiz bütçe görüşmelerinde ifade etti... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Lütfen sonuçlandırın. MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Devamla) - Biz de, bu umudu
sayısız kereler dile getirmiştik; ancak, Sayın Bakanın umduğunu bulamadığı,
halen şu soruların cevabının verilememesinden bellidir; çünkü, denizcilik
bakanlığı, söylenildiği gibi kurulabilecek midir; hâlâ müphem. Buna hükümet mi
yoksa IMF mi karar verecektir; bu da, hâlâ müphem. O manada, evet niye böyle
söyledin, IMF'yi kattın derseniz... Çünkü, arkadaşlar, para veren, emir verir,
kuşatır, yönetir, yönlendirir; para alan ise, emir alır... BAŞKAN - Lütfen, bitirir misiniz Sayın Dağcıoğlu. MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Devamla) - Bugün, bakanlık
sayısının 22'ye indirilmesi, kamu bankalarından personel çıkarılması, yüzlerce
şubenin kapatılması, resen emeklilik ve emekliliğin teşviki, özendirilmesi
gündemdeyken, müsteşarlık bakanlığa nasıl dönüşecek bilemiyorum. Şayet,
denizcilik bakanlığı... BAŞKAN - Efendim, lütfen, sonuçlandırır mısınız. MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum efendim. Şayet denizcilik bakanlığı mümkün görünmezse, aklın
yolu birdir diyor, güçlü ve dinamik bir Denizcilik Müsteşarlığı kurulmalıdır
diyoruz; fakat, kaş yapayım derken göz çıkarmadan, Başbakanlığa bağlı bir
müsteşarlık olmalı; yoksa, Denizcilik Müsteşarlığının, son günlerdeki
fısıltılara göre, asla, Ulaştırma Bakanlığına bağlı, onun bünyesine bağlı bir
kuruluş olması düşünülmemelidir diye altını çiziyorum. Sonuç olarak, bu kanunun, uzun bir zamandır tespit
ettiğimiz eksiklikleri giderebilmesi için bir alt zemin oluşturacağına inancımı
ifade ediyor, hayırlı olması dileklerimle, saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum. Doğru Yol Partisi Grubu adına, Balıkesir Milletvekili
İlyas Yılmazyıldız. Buyurun Sayın Yılmazyıldız. (DYP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika. DYP GRUBU ADINA İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili kanun tasarısı hakkında
söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Burada, 1 inci maddede, merkez teşkilatıyla ilgili ve
bunlara ne kadar kadro verileceğiyle ilgili bir cetvel tanımlanmaktadır.
Burada, benim, öncelikle vurgulamak istediğim şey, küreselleşen dünyada değişim
çok hızlı olmakta, geçmişte düşünülen yöntem ve metotların bugün geçerli
olmadığı durumlar da ortaya çıkmaktadır. Yapacağımız her düzenleme, dünyadaki
bu hızlı gelişmeleri ve değişimleri dikkate alarak yapılmalıdır. Bugün,
dünyada, kombine taşımacılık, sıfır stokla üretim, yani, "justing
time" denilen, çok etkili mal tedarik sistemlerinin kurulmasına ihtiyaç
vardır. Bu anlamda, küreselleşen dünyada ulaştırma, deniz, hava, kara,
demiryolu ve bunun dışındaki her türlü alternatif taşıma sistemlerinin bir
bütün olarak ele alınmasına ihtiyaç vardır. Ulaştırma sisteminin çeşitli
türleri bölünerek, bölerek, başka başka otoritelere bağlayarak, koordinasyonun
sağlanması mümkün değildir; halbuki, koordinasyonun yapılabildiği, etkili,
hızlı, verimli, ucuz, güvenli bir ulaşım politikasının geliştirilmesi lazımdır.
Türkiye Cumhuriyeti bütçesi bir bütündür; bunun ne kadarının demiryollarına
ayrılacağı, ne kadarının denizyollarına ayrılacağı, ne kadarının karayollarına,
havalimanlarına ayrılacağı bellidir. Siz, bunların her birini ayrı bir
otoriteye bağlarsanız, her otorite, yani her bakanlık, kendince, daha fazla iş
yapabilmek amacıyla bir mücadele içine girerler. Dolayısıyla, bir koordinasyon
olması mümkün olmaz, kaynakların etkili ve verimli kullanılması mümkün olmaz. Son günlerde, özellikle devletin küçültülmesi, bakanlık
sayılarının azaltılması gibi konular sık sık gündeme gelmekte. Teyit alamadım,
ama, örneğin Japonya'da, 126 000 000'luk bir ülkede, trilyonlarca dolarlık
ticaret hacmi olan bir ülkede ve her tarafı ada olan bir ülkede, bütün
bakanlıkların sayısı 25-16'yı geçmemektedir; dolayısıyla, burada, neredeyse bir
müsteşarlık bir bakanlık zihniyetiyle yapılan politikalarla bir yere varmak
mümkün değildir. Bu konudaki koordinasyonsuzluklar için, yaşanmış bir örnekten
bahsetmek istiyorum. Sayın Bakanıma da, burada, hiç olmazsa bunun için teşekkür
etmek istiyorum, bugünkü Resmî Gazetede yayımlandı bir kararnamede. Örneğin,
limanların sınırları belli olmadığı için, birkısım limanlar Devlet
Demiryollarının denetimindedir, başka limanlar veya denizin diğer kısımları
Bakanlığın uhdesindedir; bir firma, devlete güvenerek, Bakanlığa güvenerek bir
izin almış; ancak, uzun süre zarar etmek zorunda kalmıştır, yaptığı yatırımı
kullanamamıştır; ama, bu koordinasyon çok zaman almıştır; 30 Temmuz 2001'de
verilen Bakanlar Kurulu Kararnamesi, bir başka bakanlığın direnmesi sonucu
ancak bugün çözülebilmiştir. Bu arada, Türkiye, para kaybetmiştir, zaman
kaybetmiştir. O halde, ben, bunun, bir müsteşarlık olarak
düzenlenmesinden ziyade, ulaştırma politikalarının sil baştan ele alınıp...
Bakınız, birkısım limanlar Ulaştırma Bakanlığında, bir kısmı Denizcilik
Müsteşarlığında; yani, ne olduğu belli değil. Halbuki, her limanda bir de
devlet demiryolu gerekiyor. Bu kombine taşımacılığın olabilmesi için, bütün bu
taşımacılıkla ilgili konuların tek bir bakanlık altında birleşmesi gerektiğini
ve dolayısıyla, bakanlık sayılarının azaltılmasının bu yolla mümkün
olabileceğini, bundan da Türkiye'nin kazançlı çıkacağını düşünüyorum. Aksi
halde, çok şeyler kaybederiz. Eğer, bu Müsteşarlık bu haliyle çıkacaksa... Ben
baktım, mesela, burada, belki Başbakanlığın teftişinden çekinildiği için,
Müsteşarlığın içinde bir teftiş kurulu olsun istenmiş, bir şey demiyoruz; yeni
kadro ihdas ediliyor. Yine, APK, malum, bir şekilde pasif göreve atananların
olduğu bir makam şeklinde algılanıyor; bir israf kaynağıdır. Kaldı ki, burada,
mutlaka tasarrufun önemi olan bir şey vardır; ama "e- devlet" diyoruz
"bilgi toplumu" diyoruz, hemen hemen bütün arkadaşlarımız
konuşmalarında bu konuları dile getiriyor; bilgi işlem dairesi yok!.. Ee, bilgi
işlem dairesinin olmadığı bir yerde... Örneğin, az önce Sayın Tezmen'den
dinledim, bakanlığı döneminde "Singapur'a gittiğimizde, burada üç ayda yükleyemediğiniz
bir geminin, bilgisayar kontrolüyle birkaç günde yüklendiğini gördük"
dedi. Böyle bir sistemin kurulabilmesi, önünün açılabilmesi için, bu anlamda
bilgi işlem dairesinin olması lazım. 2 nci maddede de konuşacağım için, diğer kısımları,
sözlerimi orada ifade ederim. Hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Çok teşekkürler Sayın Yılmazyıldız. Saadet Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Zeki
Çelik; buyurunuz. (SP sıralarından alkışlar) SP GRUBU ADINA MEHMET ZEKİ ÇELİK (Ankara) - Değerli
Başkan, değerli milletvekilleri; Denizcilik Müsteşarlığının kuruluş ve
görevleriyle ilgili tasarının 1 inci maddesi üzerinde Saadet Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Üç tarafı denizlerle çevrili, nüfusunun yüzde 61'inin,
sanayiinin de yüzde 80'inin sahil kesiminde bulunduğu, ancak denizcilik
açısından bakıldığında, denizci olmayan bir ülkede Denizcilik Müsteşarlığını
konuşuyoruz. Deniz ulaştırması, hava, kara ve demiryolundan çok daha ucuz olmasına
rağmen, dış taşımacılığımızın yüzde 30'unu, içte ise sadece yüzde 5'ini deniz
ulaşımından sağlıyoruz. Dünya deniz ticaret filosu içerisinde de, Yunanistan'ın
yeri yüzde 20 iken, bizim yerimiz sadece yüzde 1'dir. Bu durumda, denizciliğimizi geliştirmesi düşünülen
Denizcilik Müsteşarlığının, Başbakanlığa bağlı bir kurumken bir bakanlığa
bağlanmasının hizmetin daha iyi görülebilmesi için gerekli olduğunu
düşünmüyorum; çünkü, direkt Başbakanlığa bağlı oldukları için Dış Ticaret,
Hazine, Devlet Planlama gibi müsteşarlıklar daha mı az fonksiyoneldir?! Bir
bakanlığa bağlı olmak, hangi hizmette sürat ve kaliteyi artıracaktır? Eğer, Denizcilik Müsteşarlığı, Başbakanlığa bağlı
kalsaydı daha az personel ve daha az cari giderle daha iyi hizmet verecekti;
denizcilik bilgisine sahip personelle donatılarak, âdeta, bakanların kapısında
beklediği bir uzman kurum olarak hayatiyetinin devamı sağlanabilirdi. Şimdi
yapılan, yeni kurumlaşmayla sağlanacağı söylenen faydalar, sağlanamayacak; olsa
olsa, bu Müsteşarlık sayesinde yeni bir KİT oluşturulmakta, bu tasarı da yeni
bir imparatorluk kurulması için kılıf olarak önümüze gelmektedir. Bu işe de
âdeta, Meclis alet edilmektedir. Bu tasarıyla getirilen teftiş ve araştırma kuruluşuna
ne ihtiyaç var? Zaten, Başbakanlıkta bu konuda denetim mekanizması var. Eğer,
ihtiyaç olursa, o kurumdan istifade edersin. Bu kuruluşla, soruşturmaya yönelik
bir yapılanma içerisine girilerek, personel kıyımına yönelinecektir. Yeni işten
atma ve kadrolaşmalara zemin hazırlanmaktadır. Şu anda Kıyı Emniyetinde çalışan 20 personelin eski
hükümlü olduğunu biliyor musunuz? Tabiî ki, kimsenin eski hükümlülere iş
vermemesi düşünülemez, onu eleştiremeyiz; ancak, bunda da bir denge olmalıdır,
işi bilmeyen kişilerle kıyı emniyetini sağlamayı düşünmek normal olmasa gerek. Değerli arkadaşlar, öte yandan, Müsteşarlığa verilen
görevler ve getirilen hükümlerle diğer kurumların çalışma alanları
çakışmaktadır. Bu Müsteşarlığa liman yapma yetkisi tanınmaktadır. Oysaki, aynı
yetki, şu anda Ulaştırma Bakanlığı bünyesindeki DLHİ Genel Müdürlüğü tarafından
kullanılmaktadır. Böylece liman da yapacak yeni bir KİT oluşturulmaktadır. Bu Müsteşarlığa her türlü hizmetleri tayin ve sınırlama
yetkisi verilerek, serbest rekabet ve uygulamaya çalıştığınız liberal ekonomi
kurallarına aykırı bir iş yapılmaktadır. Aslında, bu yetki de, başta Sanayi ve
Ulaştırma Bakanlığındadır; ki, o kurumlarla, sürekli bir çatışmaya ve
sürtüşmeye sebep olunacaktır. Müsteşarlık, istenilen rasyonellikte
çalışmayacaktır. Uluslararası sularda gemileri yönlendirme gibi
girişimler ve Müsteşarlığa denizcilikle ilgili her şeye müdahale yetkisi
verilmesi, Berlin Duvarının yıkılmasıyla ortadan kalktığı söylenen sosyalizmin
değişik bir versiyonunun hortlaması anlamına gelmektedir. Değerli arkadaşlar, Denizcilik Müsteşarlığı
gelirlerinin yüzde 6,5 gibi bir kısmının denizcilik işletmesinin kontrolüne
bırakılması "kamuda, gelir ve giderler yasalarla düzenlenir" genel
hükümleri açısından Anayasaya da aykırı bir uygulama olup, bu gelir denetim
dışı harcamalar için kullanılabilecektir; böylece, hileli yollara gidecek
harcamalara yol verilecektir. "Böyle bir gelirle, taşra teşkilatlarının
masrafları yerine getirilecek" denilmesi de, ayrı bir kılıftır. Eğer böyle
bir pay ayrılacaksa, keyfî harcamalar yerine, denizcilik hizmetlerinin
geliştirilmesine ayrılmalıdır. Bu paranın harcanacağı yer olan döner sermaye işletmesi
için çıkarılan yönetmelik -ki, 19 Mayısta çıkmıştır- Anayasaya aykırı olduğu
gibi, Devlet Planlamanın ve denetlemenin de denetiminden uzak ayrı bir ticarî
kuruluş ve KİT oluşturulmasına yönelik bir itirazları var. Her türlü denizcilik
işlerini denetim dışına çıkaracaktır bu uygulama. Bugün, denizciliğimizin gelişmesi için, yeni bir kamu
teşkilatı yerine, özel girişimciliğin önünün açılması gerekmektedir... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, lütfen sözlerinizi bitiriniz. MEHMET ZEKİ ÇELİK (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan. Yıllarca yapılan yanlış teşvikler nedeniyle,
denizciliğimiz durmuş vaziyettedir. Bu durum, sadece denizcilerimizi
etkilememekte, taşımacılık gelirlerimizin kaybıyla, önemli bir döviz girdisi
heba edilmektedir. Deniz ticaret filomuz, yeterli destekten yoksun olduğu
için, ihracat ve ithalatımızın ancak yüzde 30'unun Türk gemileriyle taşındığını
görüyoruz. Her sene, 2 - 2,5 milyar dolar arasında bir navlun giderimiz var, yabancı gemilere para ödüyoruz;
çünkü, denizcilikten, yıllık, ortalama, 9 milyar dolar gibi bir para
kazanıyoruz. Alınacak tedbirlerle, bu miktar, çok çok daha yukarı çekilerek,
işsize iş, döviz diye IMF kapılarında bekleyen ülkeye de döviz sağlanabilir.
Armatörlerimizin işini zorlaştırmak doğru değil. Dimyat'a pirince giderken,
evdeki bulgurdan da olmayalım. Ben, bu kanunun hayırlı olmasını diliyor, saygılar
sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çelik. Sayın milletvekilleri, komisyon ve hükümet söz
istememiştir; madde üzerinde önerge yoktur. VEYSEL CANDAN (Konya) - Karar yetersayısının
aranılmasını istiyoruz. BAŞKAN - 1 inci maddeyi, ek-1 sayılı cetvelle birlikte
oylarınıza sunuyorum... ASLAN POLAT (Erzurum) - Veysel Bey, yoklama
istiyoruz... Yoklama istiyoruz... BAŞKAN - Efendim, siz kendi aranızda bir karar verin, 2
nci maddede bu talebinizi dikkate alırım; kiminiz yoklama, kiminiz karar
yetersayısı diyor. Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Şimdi, 2 nci maddeyi okutuyorum: MADDE 2. - 491 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 6 ncı
maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "Ana Hizmet Birimleri Madde 6. - Denizcilik Müsteşarlığının ana hizmet
birimleri şunlardır : a) Deniz Ulaştırması Genel Müdürlüğü. b) Deniz Ticareti Genel Müdürlüğü. c) Gemi İnşa ve Tersaneler Genel Müdürlüğü. d) Dış İlişkiler Dairesi Başkanlığı." BAŞKAN - 2 nci madde üzerinde, Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına, Afyon Milletvekili Sayın Sait Açba'nın söz talebi vardır. Buyurun Sayın Açba. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakikadır efendim. AK PARTİ GRUBU ADINA SAİT AÇBA (Afyon) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; tasarının 2 nci maddesi üzerinde Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum. 2 nci maddede, ana hizmet birimleriyle ilgili düzenleme
var; yani, Denizcilik Müsteşarlığının hizmetlerini yürütecek ana hizmet
birimleri burada sıralanmış durumda. Tabiî, bu konuyla ilgili olarak öncelikle
söylenmesi gereken şey şudur: Türkiye'de, ulaştırma unsurları arasında,
maalesef, cumhuriyet tarihinin başlangıcından bu yana yanlış bir tercih
yapılmıştır; ulaştırma unsurları arasında bilhassa taşımacılıkta, yolcu ve yük
taşımacılığı açısından oldukça cazip olan denizcilik alanının, maalesef, ihmal
edilmiş olduğunu hepimiz biliyoruz. Demiryollarının, yine, ihmal edildiğini
biliyoruz. Hükümetler, hemen hemen işbaşına gelen bütün hükümetler, bu alandaki
ulaştırma unsurları arasındaki tercihleri değiştirme yönünde pek çok gayret
sarf etmişlerdir. Master planlar hazırlanmıştır. Maalesef, ne denizcilik lehine
ne de demiryolları lehine bir gelişmenin olmadığını bugüne kadar da açıkça
görebiliyoruz. Bugün, 57 nci hükümetin de bu yönde bir dönüşümü
gerçekleştiremediğini yine açıkça ifade etmemiz gerekiyor. Gerçekten, Türkiye, bugüne kadar, cumhuriyet tarihinin
başından bugüne kadar geçen dönem içinde ulaştırma unsurları arasında haklı bir
tercihte bulunsaydı, gerçekçi bir tercihte bulunsaydı denizcilik alanında ve
demiryolu alanındaki gelişmelerle birlikte, öyle zannediyorum, Türkiye'nin
gelişmesi ve kalkınması açısından çok önemli mesafeler bugüne kadar
katedilirdi. Maalesef, bu fırsatın kaçırılmış olduğunu, şu denizcilik alanının
da gerçekten ihmal edilmekte olduğunu düşünüyorum. Tabiî, denizcilik alanında şu andaki mevcut deniz
ticaret filomuzun yeterli olmadığını konuşmacılar da ifade ettiler; gerçekten,
yetersizdir. Dünya ticaret filosu içinde deniz ticaret filomuzun yeri 1998
yılında yüzde 1,4 iken, maalesef, şu anda yüzde 1,2'ye gerilemiş olduğunu da bu
arada açıkça ifade etmemiz gerekir. Yine, Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planında -Sekizinci
Beş Yıllık Kalkınma Planını demiyorum- 15 milyon dwt'luk bir hedef varken,
maalesef, bu hedefin çok gerisinde kaldığımız, 12 milyon dwt civarında
kaldığımız da bir gerçektir. Dolayısıyla, bu alana yeterli kaynağın
aktarılmadığını, hükümetlerin bu alanı, yine, ihmal ettiğini; bu alanda büyük
eksikliklerin olduğunu, hâlâ devam ettiğini de, yine, ifade etmemiz gerekir.
Denizcilik filomuzun bilhassa yaş itibariyle -yirmi yaş gibi- oldukça yaşlı
olduğunu düşünecek olursak, bu alanın da, bilhassa yaş konusunda düşürülmesi
ihtiyacı vardır, daha da gençleştirme ihtiyacı vardır. Tabiî, denizcilik alanında, yine tanker filosu
açısından da yeterli bir filomuzun olmadığı açık bir gerçektir ve Türkiye
güvenliği açısından da önemli bir unsur olduğunu yine ifade etmemiz gerekir. Gemi inşa sanayiimizde ciddî bir potansiyel vardır;
ama, bu potansiyel, maalesef, kullanılamamaktadır; 500 000 dwt'luk potansiyelin
ancak 50-60 dwt'u kullanılabilmektedir; çok eksik bir kapasite vardır. Bu
alanda, aslında, mevcut potansiyel iyi bir şekilde kullanılmış olsa, bilhassa
döviz girdisi açısından çok ciddî gelişmelerin olacağı da açıktır. Tabiî, denizcilik alanında, denizcilik sektöründe,
bilhassa sektörle ilgili olarak deniz turizmine yönelik turizm alanının da,
maalesef bu alanda iyi kullanılmadığını da açıkça ifade etmemiz gerekir.
Dünyada, bilhassa, deniz turizmi noktasında en etkili ve en çok gelir getiren
alan kruvaziyer yolcu taşımacılığına yönelik alandır, kruvaziyer turizmdir;
ama, bu turizm alanının ihmal edildiğini açıkça görmekteyiz. Türkiye,
gerçekten, bulunduğu coğrafya itibariyle, kruvaziyer turizm açısından, bilhassa
Doğu Akdeniz, çok ciddî bir kaynaktır; ama, bu alan, maalesef şu ana kadar
kullanılamamıştır. Maalesef, Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin bu alanda ciddî
hazırlıklar yaptığını görüyoruz. Hatta, Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin, bilhassa
deniz ticaret filosu açısından Türkiye'nin 3 katına ulaşan bir deniz ticaret
filosuna sahip olduğunu, bilhassa... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, bundan sonra bu
süreye riayet edelim. Sayın Açba, lütfen sözünüzü bitiriniz. SAİT AÇBA (Devamla) - Tabiî Sayın Başkanım. ...Doğu Akdenizdeki bu potansiyelin kullanılması
açısından, özellikle yeni gemilere ihtiyaç vardır ve iyi bir organizasyona
ihtiyaç vardır. Devletin, özel sektörü bilhassa teşvik etmek suretiyle, bu
alanı uyarmasında fayda vardır; dolayısıyla, bu alanın uyarılmasıyla birlikte,
Türkiye'nin, ciddî anlamda bir döviz girdisine sahip olabileceğini de yine
ifade etmemiz gerekiyor. Ben, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Yasanın hayırlı
olmasını temenni ediyorum. Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. (AK Parti
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sağ olun, çok teşekkür ediyorum. Doğru Yol Partisi Grubu adına, Balıkesir Milletvekili
İlyas Yılmazyıldız; buyurunuz. (DYP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika. DYP GRUBU ADINA İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. 2 nci maddede, Denizcilik Müsteşarlığının ana hizmet
birimleri dört bölüm halinde sayılmıştır. Az önce burada ifade ettiğim üzere,
bilgi işlem dairesi başkanlığı olmaması büyük bir eksikliktir. Zannediyorum,
bu, daha sonra, ihtiyacı görülerek yapılacaktır; ama, ondan önce, Türkiye,
Boğazlarına, sahip olduğu deniz karasularına iyi sahip olmak durumundadır.
Eğer, iyi sahip olamazsa, 12 Ocak 2001 tarihinde okuduğumuz bir habere göre,
Başbakanlık danışmanlarından bazılarının ifadelerine göre, Boğazlarda -bu işi
Türkler iyi yapamıyor deyip- Yunanistan ve Rusya'nın hükümranlık hakkı talep
ettiğini görmekteyiz. İşte, bunun, ilgili uluslararası kuruluşta gündeme
alınmaması için, ne kadar büyük mücadeleler yapıldığı da ifade edilmekte.
Halbuki, Türkiye, bütün karasularında -Boğazlar dahil- hâkimiyetinin tam
olduğunu, tartışılmaz olduğunu ve bu konuda, hiçbir ülkenin, bırakın açık açık
talep etmeyi, imada bile bulunamayacağı kadar güçlü olduğunu uygulamada
göstermelidir; sözde değil. Türkiye, büyük devlettir; Türk Milleti, büyük
millettir; evet, kabul; ama, eğer, siz, sahip olduğunuz bu yolları iyi
denetleyemezseniz, sahip olduğunuz bu karasularını iyi denetleyemezseniz, ondan
sonra, bu tür -aklımıza gelmeyen; ama, su uyur, düşman uyumaz misali
yabancıların, özellikle Türkiye üzerinde emelleri olanların ki, son zamanlarda
televizyonda da tartışıldı- Pontusçuluk hayali güdenlerin iştahlarını kabartırsınız;
bunlara fırsat verirsiniz. Bir diğer olay, koordinasyon tam olmadığı için,
kapasite kullanımı mümkün olmamakta. Örneğin, Bandırma Limanı çok düşük
kapasiteyle çalışmakta. Halbuki, hemen dibindeki Bursa sanayi veya Çanakkale-Çan'daki
seramik sanayii, diğer sanayiler, mallarını bu liman aracılığıyla gönderme
imkânı bulamamaktadırlar veya buradaki konteyner terminali tam kapasite haline
getirilememiştir. İşte, bu koordinasyonun olmaması, bu sıkıntıları
doğurmaktadır; az önce, 1 inci maddede yaptığımız konuşmanın devamı olarak. Yine, alınan kararlar, maalesef, değiştirilmekte. Az
önce söylediğim gibi, bir bakanlığın dediğine diğer bakanlık hayır derse...
Hatta, bazen, bakanlık kendi aldığı kararları değiştirebilmekte; bunu da yaşadık.
Bandırma Limanından tahıl ithalatı yasaklanmıştı. Halbuki, burada Toprak
Mahsulleri Ofisinin depoları vardı ve buradan -özellikle beyaz et üretimi gibi,
değişik yem fabrikaları, ithalat olduğu için, pek çok kişi gelip yatırım
yapmıştı- yapamazsınız, şuradan yaparsınız diyerek, mesela, Gebze veya diğer
yerlerden... Belki bir özel limanlar mı kayrılmak istendi bilemiyorum; ama,
burada yatırım yapan yatırımcılar dezavantajlı duruma düşürülmüştü. Hoş, bundan
vazgeçildi, uyarılar dikkate alındı; teşekkür ederiz; ama, bu, her zaman mümkün
olamıyor. Şimdi, siz, her gün kararlarınızı böyle
değiştirirseniz, Türkiye'de yatırım yapmak isteyen yerli veya yabancı bir
yatırımcı nasıl yatırım yapacak? Yaptığı yatırımların, oradaki hammaddenin
gelmesi veya ulaşım açısından diğer konular; mesela, havaalanlarını
kapatırsanız, bunları etkin bir şekilde işletmenin yollarını aramazsanız,
sadece suçlama yönüne giderseniz; 100 milyarlık yatırımla, bir askerî havaalanı
sivil ulaşıma açılmış, bunu siz tümüyle kapatırsanız, buraya, örneğin,
Balıkesir İlinde olduğu gibi, bir ile yatırımcı nasıl gelsin?! 3 saatte
Türkiye'ye gelecek; 6 saatte Balıkesir'e gelecek; öyle mi? Dolayısıyla, mesele suçlamak değil, mesele
koordinasyonun sağlanması, alınan doğru kararların takibidir ve çok sık karar
değiştirilmemesidir. Onun için, Denizcilik Müsteşarlığıyla ilgili çıkarılmak
istenen bu kanunun da ciddî bir şekilde gözden geçirilip, Türkiye'nin ulaştırma
politikasının ciddî bir şekilde gözden geçirilip, deniz, hava, kara - karayı,
karayolu ve demiryolu olarak ikiye ayırıyorum- ve olabilecek her türlü ulaşımın
tek elde toplandığı, tek yetkili olduğu, ulaştırma sektörüne yapılacak
yatırımların koordine edilebildiği ve bu yolla da belki birkaç bakanlığın tek
bakanlıkta birleştirilerek devletin gerçekten küçültüldüğü bir ortam
yaratılması lazım. Bu kanun tasarısı devleti küçültmekten ziyade büyütmektedir,
yeni kadrolar ihdas etmektedir. Bu anlamıyla, belki, israfa da yol
açabilecektir, yük yükleyebilecektir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Toparlıyorum... BAŞKAN - Toparlayınız Sayın Yılmazyıldız... İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) - Dolayısıyla, her bir
kuruşun tasarruf edilmesi gerektiği, çiftçinin, esnafın, sanayicinin, işçinin,
memurun büyük sıkıntıda olduğu, yeni vergilerle daha da zora düşürüldüğü bu
ortamda, yeni yeni harcama kalemlerinin açılması açısından da biraz sıkıntı
yaratacağı gibi bir izlenim de vermektedir. Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. BAŞKAN - Sağ olunuz. Saadet Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın
Zeki Çelik; buyurun efendim. (SP sıralarından alkışlar) SP GRUBU ADINA MEHMET ZEKİ ÇELİK (Ankara) - Değerli
Başkan, değerli milletvekilleri; 643 sıra sayılı kanun tasarısının 2 nci
maddesi üzerinde Saadet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Denizcilik sektörünün temel unsuru filo ile
bütünleyicileri, gemi inşa sanayii ve limancılık olmasına karşılık, sektör,
ulaştırma, turizm ve deniz kaynakları ana unsurlarına hizmet veren 30'un üzerinde
kıyı işletmesini kapsayan, katmadeğeri yüksek, büyük istihdam potansiyeli olan,
yoğun emek ve sermaye bazlı hizmet veren bir yapıdadır. Böylesi bir kurum,
tabiî ki, çok önemlidir. Burada denizcilikten sorumlu Bakanımız Sayın
Mirzaoğlu'nun armatörlerin sıkıntılarıyla ilgili güzel sözleri oldu basına
yansıyan. Bakan, armatörlerin Emlak Bankasına olan borçlarının erteleneceğini
söyledi. Tabiî ki, Emlak Bankasına olan borçları nedeniyle gemilerinin
bağlanmasının yanlış olduğunu belirterek "çalışsınlar ki, paralarını
ödesinler" diyor; çok doğru. Gemilerin serbest dolaşması için tüm
limanların uyarıldığını söyleyen Sayın Bakan: "Hükümetimiz bir yıllık
zamana uygun bir düzenleme yapacaktır. Türk denizcilik filosunun sorunlarını
çözmezsek, Türkiye bunu çok daha pahalıya ödeyecektir. Gemiler çalışmalı ki,
borçlar ödenebilsin" diyor. Sayın Bakandan, sözlerinin takipçisi olmasını
bekliyoruz. Değerli arkadaşlar, tabiî ki, denizciliğin yapısal ve
ekonomik sorunları vardır. Yapısal sorunlar çözülmedikçe ekonomik sorunların
çözülmesi de mümkün değildir. Yapısal sorunların çözümü, kamu kesiminde
denizcilikten sorumlu idarenin güçlü yapılanmasıyla mümkündür. Denizcilik, tabiatı icabı uzmanlık ve süreklilik
isteyen bir meslektir. Bu sektörü kamu kesiminde yönlendiren kişiler,
kurumsallaştırmaya önem vermeli, teşkilatlanmayı, ulusal normlardan ziyade
uluslararası normlara göre yönlendirilen denizcilik sektörünün ihtiyaçlarını
karşılayacak yapıya göre dizayn etmelidir. Denizcilikten sorumlu idare, icracı
değil, yönlendirici olmalıdır. İcraattaki temel görevleri güvenlik
hizmetlerinin dışına çıkmamalıdır. İhtisas ve sürekliliğe önem verilmeli, kamu
denizcilik kesimi bir istihdam deposu, insan çalıştırma yeri olarak
kullanılmamalıdır. Değerli arkadaşlar, denizcilikten sorumlu idare,
denizcilik sektörünü ilgilendiren mevzuatın yayımlanmasında mutlaka sektörün
görüşlerini de almalı ve çıkarılan mevzuat, kamu-özel sektör ayırımı olmadan
rekabeti sağlayıcı uluslararası denizcilik normlarına uygun olarak
hazırlanmalıdır. Mesela, Denizcilik Müsteşarlığının yayımladığı Gemi Acenteliği
Yönetmeliği ve Dönersermaye İşletmesi Yönetmeliği sektörün görüşlerini
yansıtmayan, uluslararası denizcilik işleyişine aykırı ekonomik hükümler ihtiva
etmektedir. Bu tür yönetmelikler, bu şekilleriyle, sektörün sorunlarına çözüm
bulucu değil, aksine, mevcut sorunları daha da artırıcı bir nitelik ortaya
koymaktadır. Bu hususta bize bu bilgileri gönderen Deniz Ticaret Odası, ne
yazık ki, istemeyerek bu konuyu yargıya intikal ettirdiklerini ifade etmektedir. Tabiî ki, Türkiye'de deniz ticaret sektörü
desteklendiği, gerekli yapısal ve yönetimle ilgili bütün tedbirler alındığı
takdirde, gerçekten önemli hizmetler ifa edeceğini ortaya koymaktadır. Bu
konuda, en önemli sorunlardan olan istihdamla ilgili, bire onbeş oranında bir
istihdam sağlandığı ifade edilmektedir. Ayrıca, dışarıya minimum seviyede ödenecek navlunlarla
kaynak tasarrufu sağlanacak; deniz ticaret filosu, ülke ihtiyacını karşılamanın
ötesinde, dünya denizcilik pastasından daha fazla pay alarak ülkeye kaynak
girişi sağlayacaktır. Bu arada, yenilenecek, kendi filomuza inşa edilecek
gemilerin yanı sıra, dünya gemi piyasasından da pay almak suretiyle, ülkeye
kaynak girişi ve yan sanayiin gelişmesi sağlanacaktır. Turizm konularında da, mutlaka, gelişmelerin sağlanması
mümkün olacaktır. Ayrıca, balıkçılık sektöründeki gelişim modeli, bir
istihdam ve ihracat imkânı sağlayacak ve bu arada, limanların
özelleştirilmesiyle, bu limanlardan yapılacak transit taşımacılıktan, Türkiye,
milyarlarca dolar gelir elde etme imkânına sahip olacaktır. Değerli arkadaşlar, bütün bu anlatılanların sonucunda,
Türkiye'nin ekonomik yapılanması ne yazık ki, bir kısır borçlanma döngüsü
içerisine girmiş bulunmaktadır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafında kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, lütfen sonuçlandırınız. MEHMET ZEKİ ÇELİK (Devamla) - Ülkemizin, süratle gerçek
kaynaklara ihtiyacı vardır. Batı dünyasının gelişim patterni içerisinde,
geleneksel ürünlerimiz ve sanayiimizle bu kaynağın temin edilmesi oldukça
güçtür. Kaynak temini için başvuracağımız en önemli enstrümanlardan biri de
denizcilik sektörüdür. Bu sektörden elde edilecek birçok büyük kaynak girişinin
kullanılacağı alanlar, sadece denizcilik sektörü olmayıp, bu kaynağın Batı'yla
rekabette zorlanan iş kollarımıza yönlendirileceği de hiçbir zaman gözardı
edilmemelidir. Bu vesileyle saygılar sunuyor, hayırlı akşamlar
diliyorum. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çelik. Değerli arkadaşlarım, 2 nci madde üzerinde başka söz
talebi?.. Yok. Önerge de yoktur. III. - Y O K
L A M A BAŞKAN - Arkadaşlarımızın bir yoklama talebi var. Öncelikle, talepte bulunan arkadaşlarımızın burada
bulunup bulunmadıklarını arayacağım: Veysel Candan?.. Burada. Aslan Polat?.. Burada. Zeki Çelik?.. Burada. Yakup Budak?.. Burada. Alaattin Sever Aydın?.. Burada. Rıza Ulucak?.. Burada. Niyazi Yanmaz?.. Burada. Nezir Aydın?.. Burada. Latif Öztek?.. Burada. Mustafa Geçer?.. Burada. Mukadder Başeğmez?.. Burada. Sacit Günbey?.. Burada. Hüseyin Karagöz?.. Burada. Ahmet Sünnetçioğlu?.. Burada. Bahri Zengin?.. Burada. Ahmet Demircan?.. Burada. Mehmet Batuk?.. Burada. Turhan Alçelik?.. Burada. Osman Yumakoğulları?.. Burada. Yaşar Canbay?.. Burada. Yoklamayı elektronik cihazla yapacağım. Yoklama için 5 dakika süre vereceğim. Elektronik sisteme giremeyen arkadaşlarımın, bir
pusulayla, salonda bulunduklarını tespit ettirmelerini rica ediyorum. Süreyi başlatıyorum. (Elektronik cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı yoktur. Saat 18.15'te tekrar toplanmak üzere, birleşime ara
veriyorum. Kapanma Saati
: 18.05 ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma Saati
: 18.17 BAŞKAN :
Başkanvekili Yüksel YALOVA KÂTİP ÜYELER
: Lütfi YALMAN (Konya), Mehmet AY (Gaziantep) BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 55 inci
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum. III. - Y O K
L A M A BAŞKAN - 643 sıra sayılı kanun tasarısının 2 nci
maddesinin oylanmasından önce yoklama istenmişti; yapılan yoklamada toplantı
yetersayısı bulunamamıştı. Şimdi yoklamayı tekrarlayacağım. Yoklama elektronik cihazla yapılacaktır. Yoklama için 5 dakika süre vereceğim. Sisteme giremeyen sayın milletvekillerinin teknik
personelden yardım alarak pusulaları Başkanlığa göndermelerini rica ediyorum. Yoklama işlemini başlatıyorum. (Elektronik
cihazla yoklama yapıldı) YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Yoklama bitti Sayın Başkan. BAŞKAN - Sayın Hatiboğlu, sizin "yoklama
bitti" tespitinize, kabul buyurursunuz ki, ben aksi bir görüş getirmem;
ama, Kâtip Üye arkadaşımın oy pusulalarını sayma işlemini tamamlamasını
bekliyorum. Sayın milletvekilleri, İçtüzüğümüzün 57 nci maddesi son
derece açık; "Yoklama sonucunda, üye tamsayısının en az üçte 1'inin mevcut
olmadığı anlaşılırsa, oturum en geç 1 saat sonrasına ertelenebilir."
Olayımızda biz, grup başkanvekillerimizin işaretine uyarak 10 dakika ara
vermiştik. Bu oturumda da toplantı yetersayısı yoksa, birleşim kapatılır. Toplantı yetersayısını bulamadığımız için, kanun tasarı
ve tekliflerini sırasıyla görüşmek amacıyla, 24 Ocak 2002 Perşembe günü, alınan
karar gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum. Kapanma Saati
: 18.25 |
|